ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını”...

499

Upload: others

Post on 24-Jun-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin
Page 2: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin
Page 3: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin
Page 4: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

CİLT: 90 · SAYI: 2016/6 ISSN 1304-737XKASIM - ARALIK 2016

Page 5: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

Dergide yayımlanan yazılar yazarların, kişisel görüşünü yansıtır. Gönderilen yazının hiçbir yerde yayımlanmamış olması gereklidir.

Yazılar yayımlansın ya da yayımlanmasın geri verilmez. Yayımlanmayan yazılar için, gerekçe gösterme zorunluluğu yoktur. Gönderilen yazılarda, Yayın Kurulu’nun saptadığı

yayın ilkeleri doğrultusunda biçimsel düzeltmeler yapılabilir.

Dergi'de yayımlanan tüm yazılarda (12 Eylül Cuntası tarafından kapatılan)

Türk Dil Kurumu’nun yayımladığı Yazım Kılavuzu esas alınır.

ABONELİK KOŞULLARI

Yıllık Abonelik Ederi 130.00 TL’dir. Abonelik bedelinin, İstanbul Barosu’nun Vakıflar Bankası Beyoğlu Şubesi nezdindeki

TR 510001 5001 5800 7286 2874 96 no’lu hesabına yatırılması, dekontun Derginin gönderileceği

adres eklenerek 0212 245 63 52‘ye fakslanması gerekmektedir.

Bilgi için: [email protected] 0212 251 63 25-179(Dergi, İstanbul Barosu üyelerine ücretsizdir.)

Dergimizin bu sayısı İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Kararı ile 12. 000 adet basılmıştır.

Page 6: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ

Yerel Süreli Yayınİki Ayda Bir Yayımlanır.

•Sahibi

İstanbul Barosu Adına Baro BaşkanıAv. Mehmet DURAKOĞLU

•Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Av. Cengiz YAKA•

Yayından SorumluYönetim Kurulu Üyeleri

Av. İsmail GÖMLEKLİAv. Şahin EROL

Av. Süreyya TURAN•

YAYIN KURULUBaşkan

Av. Yörük KABALAK•

Genel YazmanAv. A. Coşkun ONGUN

•Üyeler

Av. Osman KUNTMANAv. N. Ateş ATAYAKUL

Av. Ali Turan HÜRAv. Sevgi BARUTÇU

Av. M. Şeref KISACIKAv. Çiğdem KORKMAZ

Av. Hakan MURAN•

Yönetim YeriŞahkulu Mah. Serdar-ı Ekrem Cad. No:7 Galata-Beyoğlu-İst.

Tel: (0212) 251 63 25 / Faks: (0212) 293 89 60Yayın Kurulu: (0216) 427 37 22

www. [email protected]

•Yayıncı Sertifika No: 12457

•Baskı

Ege Reklam ve Basım Sanatları San. Tic. Ltd. Şti. Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad. No: 4 / 1 347047 Ataşehir - İSTANBUL

Tel: (0216) 470 44 70 Fax: (0216) 472 84 05

www. egebasim.com. tr

•ARALIK 2016

Page 7: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İÇERİK DİZİNİ

Yayın Kurulu'ndan ..................................................................9

Yük Taşıma Sözleşmelerinden Doğan Davalarda Usul SorunlarıAv. Abbas BİLGİLİ .........................................................................15

Bölge Adliye Mahkemeleri Hukuk Dairelerinde İstinaf UsulüEyyup Ensar CEYLAN ...................................................................33

Bölge Adliye Mahkemeleri Ve İhtiyati Tedbir KararlarıAv. Yasemin MISTAÇOğLU ...........................................................36

Aynı İşletene Ait Birden Fazla Aracın Çarpışması Sonucu Bu Araçlardan Birinde Meydana Gelen Hasarın Diğer Aracın Zorunlu Trafik Sigortasından Talep Edilip Edilemeyeceği Konusunda Bir DeğerlendirmeAbdüllatif İsmet DEMİRAğ ............................................................45

Deniz İş Kanununda Fazla Çalışma ÜcretiAv. Yörük KABALAK......................................................................50

İdari Davalarda Yargılamanın YenilenmesiAv. Erol TÜRK...............................................................................55

Kabahatlerde ZamanaşımıAv. Abdullah Bilici .........................................................................61

Genel Olarak Fazla ÇalışmaAv. Ayça ULAŞ ...............................................................................80

İşverenin Eşit Davranma Borcunun Yargıtay Kararları Çerçevesinde DeğerlendirilmesiAv. Ferman KAYA ..........................................................................85

Türk Hukukunda Kefaletle Serbest BırakılmaAv. Gürkan ÖZKAYA .....................................................................99

Öldürme ve Yaralama Kastını Belirleme ÖlçütleriAv. Hüseyin KÖpRÜLÜ .................................................................103

“Tutuklamada Makul Süre” Kavramının Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru İçtihadları Işığında İncelenmesiKaan Mahmut ERDEM ..................................................................113

Page 8: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

Kayıp-Kaçak Bedelleri Hakkında Elektrik Piyasası Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler Ve Hükümlerin Anayasa’ya Uygunluğu Av. Murat KARAN ..........................................................................130

Ceza Hukuku Açısından Basın Özgürlüğünün SınırlarıAv. Nurettin Emre BİLGİNOğLU ...................................................140

Taksitle Satış Sözleşmesinin Türk Borçlar Kanunu Ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Kapsamında İncelenmesiAv. Nesli Beril ÖZEN .....................................................................153

Türk Medeni Kanunu Hükümleri Çerçevesinde Üst Hakkının Genel Teorisi Ve Üst Hakkının Süresinin Bitiminden Önce Devri İmkânıpınar YİğİT Oğuz ERSÖZ ..............................................................166

İnsansız Hava Aracı Sistemleri Talimatı: Öngörülen Cezalar Uygulanabilir Mi?Av. Serap ZUVİN - Ömer BULGAK ...............................................175

İflasın Ertelenmesi Muhafaza Tedbirleri Ve Iskat Prosedürünün Muhafaza Tedbirleri Kapsamına Dahil EdilmesiSevinç İNCE - Ömer Çağrı İpÇİOğLU ............................................182

Jeotermal Kaynak Ve Doğal Mineralli Sukaynak Koruma Alanı Etüt Raporlarının Kamulaştırmasız El Atma Davaları Bakımından DeğerlendirilmesiHamdi ÇİYİLTEpE ........................................................................188

YARGITAY KARARLARI

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu .......................................................199

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi .............................................................236

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi .............................................................238

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi .............................................................245

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi .............................................................262

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi .............................................................267

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi .............................................................274

Page 9: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi .............................................................292

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi .............................................................296

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi ...........................................................337

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ...........................................................360

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi ...........................................................366

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi ...........................................................379

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi ...........................................................384

Yargıtay 16. Hukuk Dairesi ...........................................................387

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi ...........................................................388

Yargıtay 18. Hukuk Dairesi ...........................................................398

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi ...........................................................403

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi ...........................................................405

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi ...........................................................408

Yargıtay 23. Hukuk Dairesi ...........................................................422

Yargıtay Ceza Genel Kurulu Karaları .............................................430

YARARLI BİLGİLER

Tablo ve Çizelgeler ........................................................................441

YİTİRDİKLERİMİZ, NAKİLLER ve AYRILMALAR

Yitirdiklerimiz ...............................................................................475 Nakiller .........................................................................................482

Ayrılmalar .....................................................................................485

KAvRAM DİZİNİ

Ayrılmalar .....................................................................................487

Page 10: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YAYIN KURULU'NDAN

Page 11: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin
Page 12: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

Yargıtay Karar Özetleri

Dergimizde yer alan verilerin Avukatların uygulamada karşı-laştıkları ya da karşılaşacakları sorunlara ışık tutacak nitelikte olmasına özen gösteriyoruz. Ya-zılarımızı da bu ölçüte göre seç-me çabasındayız. Bilimsel içe-rikli verilerin yayımlanması son derece önemli ancak bu bilimsel hukuki yazıların avukatların gündelik sorunlarında işlerine yarayacak türden olmasındaki tercihimiz, Dergimizin yüz yılı aşan bir özellikle hukuk dergisi olmasının yanı sıra Avukat Der-gisi olmasından da kaynaklanı-yor.

Bu kapsamda Yargıtay karar-larının seçimi de önemli. Bilin-diği gibi Yüksek Mahkeme, ka-rarlarını kamuoyunun bilgisine açtı. Artık kararları oradan bu-labiliyoruz. Bizim de bu aşama-da dikkat ettiğimiz bir diğer hu-sus karar seçimi gibi kararların özetleniş biçimi…

Bir kararın özetlenirken, kararın ele aldığı hukuki uyuş-mazlığın çözüm formülünü kısa ve yalın sözcüklerle belirlemeye çalışıyoruz.

Meslektaşlarımızın gönder-diği kararları da bu çerçevede

değerlendirme çabasındayız. Bu sayıda da birçok karara göz atma fırsatı bulacaksınız.

Miras Hukuku ile ilgili karar-lar ile Velayete ilişkin mahkeme içtihatlarının fazla oluşuna dik-katleri çekmek istiyoruz, konuy-la ilgilenen meslektaşların işle-rine yarayacağını umarak…

***

Toplumsal felaketlerden bir türlü başımızı kaldıramıyoruz. Son yaşanan Adana/Aladağ faci-ası yüreklerimizi dağladı.

İdari ve adli makamların bu konuda gerekli inceleme ve araştırmaları yaparak sorumlu-lukları bulunan kişileri belirle-mesi ve yaptırımları uygulama-sı gerekiyor. Ve belki de dahası Devletin yurt inşa ederek dene-timsiz ve derme çatma özel yurt-ları kapatması da…

Toplum olarak başımız sağ olsun. Çocuklarımızın ailelerine de sabırlar diliyoruz.

***

Yeni yayınlarda buluşmak umuduyla…

Yayın Kurulu

Page 13: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin
Page 14: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YAZILAR

Page 15: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin
Page 16: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YÜK TAŞIMA SÖZLEŞMELERİNDEN DOĞAN DAVALARDA USUL SORUNLARI1

Av. Abbas BİLGİLİ2

1. GENEL GİRİŞ

Hukukun diğer alanlarında olduğu gibi, taşıma hukuku alanında da usul sorunlarının mevcudiyeti yadsınamaz. Usul (muhakeme) hukukun-daki başlıca konuları oluşturan husumet, görev, yetki, tahkim vs. gibi konular hukukun değişik alanlarında olduğu gibi, taşıma hukukunda da kendine özgü sorunlar içermektedir. Usul kurallarının sadece usulle ilgili yasalarda değil, özel yasalarda da yer alması ve konunun sözleşmesel bo-yutu da dikkate alındığında sorunun bazen karmaşık hal aldığı da gözlen-mektedir. Taşıma hukukunda da benzer problemlerle karşılaşılması ola-ğandır, çünkü taşımanın ülke dışına uzanması halinde iç hukuk kuralları yanında uluslararası hukukun da devreye girmesi söz konusu olabileceği gibi, CMR Konvansiyonu gibi uluslararası sözleşmelerin de söz konusu olacağı açıktır. Bu çalışmada taşıma hukukunda davacı ve davalı sıfatları, yetkili ve görevli mahkemeler, tahkim, teminat gösterme ve rücu ilişkisi ile sınırlı olacak şekilde konuyu incelemeye çalışacağız.

Taşıma hukukunda zarar görenin zararının giderimine (tazminine) yö-nelik davaların,ziya, hasar ve gecikme olgularına bağlı olarak açıldığı gö-rülmektedir. Nitekim bu konuda TTK’da “taşıyıcı, eşyanın taşınmak üzere teslim alınmasından teslim edilmesine kadar geçecek süre içinde, eşyanın ziyaından, hasarından veya teslimindeki gecik-meden doğan zararlardan sorumludur” (md. 875) denilmekte olup, CMR’de de sorumluluk hallerinin kayıp, hasar (md. 17/1) ve gecikme (md. 17/5) hallerine özgü olduğu belirtilmektedir.

Ziya ve hasar kavramlarının tanımına TTK’da ve CMR’de yer verilmiş değildir. Ziya kavramının kayıp, yitik, zayi olma (kaybolma) anlamında kullanıldığı bilinmektedir. Taşıyana teslim edilen eşyanın herhangi bir nedenle kısmen veya tamamen gönderilene varma yerinde teslim edileme-miş ise ziya durumu var demektir.3Hasar kavramı, eşyanın iç ve dış bü-

1 Türkiye Cumhuriyeti Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü (Özel Hukuk Tezsiz Yüksek Lisans programı)

2 Adana Barosu3 ERDEM, Ercan, CMR Konvansiyonu ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununa Göre Ka-

Page 17: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

16 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

tünlüğündeki değişiklikleri ve fiziksel kötüleşmeleri ifade eder.4Gecikme kavramını ise taşıma süresinin aşılması olarak ifade edebiliriz.5

2. DAvANIN TARAFLARI

2.1. Davacılar

Duruma göre dava açabilecek olanları, yani davacı sıfatına haiz olan-ları; gönderen, gönderilen, gönderilen tarafından belirlenen alıcı, zararı karşılayan sigortacı ve alacağı temlik alan olarak sıralamamız mümkün-dür.

2.1.1. Gönderen

Taşıyıcının, kayıp, hasar ve gecikmeden dolayı kime karşı sorumlu olacağı sorusuna verilebilecek ilk cevap, “gönderene karşı” cevabıdır. Gönderen gerçek veya tüzel kişi olabilir. Gönderen, piyasada araştırma yaparak taşıyıcıyı bulan ve malın gönderilmesini isteyen kişi olup, söz-leşmenin tarafıdır. TTK md. 868/1’e göre, gönderenin taşıyıcıya emir ve talimat verme ve bazı tasarruflarda bulunması mümkündür. Benzer bir hüküm de CMR md. 12/1’de bulunmaktadır. Emir ve talimat verebilen ve malın taşınması konusunda tasarrufta da bulunabilen gönderenin dava açma hakkı da olacaktır. CMR md. 5’de sevk mektubunun üç nüsha ola-rak düzenleneceği ve gönderici ve taşıyıcı tarafından imzalanacağı belirtil-miştir. Gönderen, tasarruf yetkisi olduğu sürece davacı sıfatına da sahip olabilecektir. CMR kapsamındaki taşıma sözleşmelerinde gönderen taşı-ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin taşıyıcıdan makbuz karşılığında sevk mektubunun ikinci nüshasını ve eşyayı teslim etmesini istemesi ile kaybeder.6 Açıkla-malardan da anlaşılacağı üzere, “gönderenin dava açma hakkı öncelik arz eder.”7

Gönderenin her zaman için taşıma sözleşmesini yapan asıl kişi olması şart değildir. Taşınan eşyanın bir tevkil yetkisi ile başka birinin taşıma sözleşmesi yapmaya yetkili kılınması mümkündür. Bu durumda “görü-

rayolu Taşıma Hukuku, Bilge Yayınevi, 1. Baskı, Ankara 2013, s. 198; YETİŞ ŞAMLI, Kübra, Uluslararası Kara Hava ve Deniz Yoluyla Eşya Taşımalarında Taşıyıcının/Ta-şıyanın Sınırlı Sorumluluktan Yararlanma Hakkının Kaybı, Oniki Levha Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2008, s. 11, 12

4 ERDEM, s. 198; YETİŞ ŞAMLI, 11, 125 GENÇTÜRK, Muharrem, Uluslararası Eşya Taşıma Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul

2006, s. 1236 GENÇTÜRK, s. 2577 ADIGÜZEL, Burak, Karayoluyla Yapılan Taşımalarda Taşıyıcının Ziya ve Hasardan Do-

ğan Sorumluluğu, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, Ankara 2012, s. 243

Page 18: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

17Yük Taşıma Sözleşmelerinden Doğan Davalarda..• Av. A. Bilgili

nüşte gönderen” durumundaki bu kişi de talimat yetkisine sahip olduğun-dan, davacı da olabilecektir.8

2.1.2. Gönderilen

Gönderenin talimat verme yetkisi iki durumda söz konusudur. Bun-lardan birincisi, taşıma senedinin ikinci nüshasının alıcıya verilmesidir ve verilme ile gönderenin talimat yetkisi sona erer, alıcının talimat verme yetkisi başlar (CMR, md. 12). Diğeri ise alıcının CMR md. 13/1’deki yet-kisini kullanması ile gönderenin tasarruf yetkisinin ortadan kalkması ve yetkinin alıcıya geçmesi halidir.9 Bu durumda gönderilen de davacı olabi-lecektir. Tasarruf yetkisinin gönderilene geçmesi ile gönderilenin davacı olması söz konusu olacaktır.10

2.1.3. Gönderilen Tarafından Belirlenen Alıcı

Taşıma sözleşmesi kapsamındaki tasarruf yetkisinin CMR 12/2 ve 13/1’deki hükümler doğrultusunda gönderenden alıcıya (gönderilene) geçmesinden sonra, gönderilen bu yetkisini üçüncü kişiye devir ve temlik edebilir. Tasarruf hakkının bu üçüncü kişiye geçmesi halinde üçüncü ki-şinin (temellük edenin) de aktif dava ehliyeti olacaktır.

2.1.4. Zararı Karşılayan Sigortacı

Taşınan eşya üzerinde hak sahibi olan gönderen, gönderilen veya tem-lik alacaklısının taşımadan doğan riskleri bertaraf edebilmek için taşıma sigortası yaptırmış olması halinde, zararı ödeyen sigortacı, hukuken si-gortalının yerine geçer. Taşıma sigortalarında, sigortalısına ödemede bu-lunan sigorta şirketinin hasardan sorumlu olan taşıyanlara karşı açtığı rücu davaları uygulamada sıkça görülmektedir.11 Halefiyet kuralı gere-ğince dava açabileceği gibi, sigorta ettirenin açmış olduğu davayı devam da ettirebilir. Ancak, sigortacının sigorta ettirenin yerine geçebilmesi için, ziya ve hasarın sigorta kapsamına giren rizikonun gerçekleşmesinden ile-ri gelmiş olması ve sigortalının zarar sorumlusuna karşı dava hakkının bulunması gerekir.12 Zararı ödeyen sigortacının sorumluya karşı rücu da-vası açabileceğinde kuşku yoktur.13

8 ADIGÜZEL, s. 2439 ERDEM, s. 40110 ADIGÜZEL, s. 244-246; ERDİL, Engin, CMR Konvansiyonu Şerhi, Vedat Kitapçılık,

İstanbul 2007, s. 102, 10311 ÇEKER, Mustafa, 6102 Sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu’na Göre Sigorta Hukuku, Ka-

rahan Kitabevi, 1. Baskı, Adana 2011, s. 14512 ERDEM, s. 40213 Taşıma sigortasında rücu hakkı konusunda geniş bilgi için bak; ULAŞ, Işıl, Uygulama-

lı Sigorta Hukuku Mal ve Sorumluluk Sigortaları, Turhan Kitabevi, 2. Baskı, Ankara 1998, s. 363 vd.

Page 19: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

18 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Yargıtay kararlarında da zararı ödeyen sigorta şirketinin halefiyet ilke-si gereğince sorumlulara karşı rücuan tazminat davası açabileceği belir-tilmektedir. Örneğin bir kararda; “…Davacı (sigorta) taşıma sözleşme-sine dayanarak asıl alacaklıya (göndericiye) halef olarak (e) TK’nın 1301. maddesi gereğince giderinin rücuan tahsilini talep etmiştir. Hal böyle olunca (e) TK’nn 781. Maddesi gereğince davalı taşyıcı zararın tamamından sorumlu olduğundan, davacının zararın tamamını dava-lılardan isteyebileceğinden kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır” denmektedir.14 Yine benzer bir kararda; “…Davada çözümlenmesi gere-ken sorun, taşıyıcının yükü alıcıya hasarlı olarak teslim etmiş olması nedeniyle, satıcının (sigortalı) taşıyıcıdan tazminat isteyip isteyeme-yeceğidir. Satıcı (sigortalı) bu hakkı haiz olduğu takdirde, ona ödeme yapan davacı (sigortacı) da (e) TK’nın 1301. maddesi gereğince hale-fiyet hakkına dayanarak rücuen aynı hakka sahip olacaktır” sonucuna varıldığı görülmektedir.15

2.1.5. Alacağı Temlik Alan

Gönderen, gönderilen veya diğer hak sahiplerinden alacaklarını tem-lik alanlar, taşıyıcıya karşı dava açabilirler. Zararı tazmin eden sigortacı, rücu hakkı ile yetinmeyerek, ödemeyi alan hak sahibinden alacağı temlik almakta ve bu konuda temlikname düzenlenmektedir. Rücuan tazminat davalarında uygulanan TTK md. 1472’nin aynı zamanda alacağın temliki ile ilgili davalarda da uygulanmaktadır.Yargıtay da “…mal sahibi sigorta ettirenin, taşınan mallarındaki hasar nedeniyle kendisine zarar ve-rene karşı dava açma hakkı olduğu ortadadır. Sigorta ettirenin, bu zarardan dolayı davacıya vermiş olduğu ibraname, alacağın temliki hükmündedir. Dolayısıyla davacının dava hakkının, alacağın temliki hükümlerine göre var olduğunun kabulü gerekir” görüşündedir.16

2.2. Davalılar

Taşıma sözleşmelerine dayalı davalarda davalı konumunda olabilecek-leri asıl taşıyıcı, müteakip taşıyıcı, alt taşıyıcı ve taşıma sigortacısı olarak sayabiliriz.

2.2.1. Asıl Taşıyıcı

CMR md. 17/1’de, taşıyıcının teslim aldığı malı gönderilen veya hak sahibine teslim ettiği ana kadar eşyanın zayi olması, hasara uğraması

14 Y. HGK, 02.04.1997 T., 11-64/278 (MOROĞLU, Erdoğan – KENDİGELEN, Abuzer, İç-tihatlı Notlu Türk Ticaret Kanunu ve İlgili Mevzuat, Oniki Levha Yayınevi, Genişletilmiş 10. Baskı, İstanbul 2014, s. 1032)

15 Y. HGK, 09.04.1997 T., 19-94/317 (MOROĞLU – KENDİGELEN, S. 1032)16 Y.11. HD, 11. HD, 15.01.2004 T, E.2003/5045, K.2004/271 (ERDEM, s. 595)

Page 20: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

19Yük Taşıma Sözleşmelerinden Doğan Davalarda..• Av. A. Bilgili

veya geç tesliminden dolayı sorumlu olacağı belirtilmiştir. Asıl taşıyıcı söz konusu malın taşınması konusunda gönderen ile sözleşmeyi imzalayan kişidir. İlk taşıyıcı veya akdi taşıyıcı da denilen asıl taşıyıcı, malı teslim aldığı andan itibaren kaybetmeden ve hasara uğratmadan, süresinde gön-derilene teslim etmekle sorumludur. Bu sorumluluğun gereğini yerine ge-tirmemesi halinde pasif husumete ehil (davalı) olacaktır.

Asıl taşıyıcının davalı olduğu bir kararında Yargıtay, farklı yere teslim edildiği iddiası için taşıyıcıdan tazminat talep edilmiş ve yüksek mahke-me şu şekilde karar vermiştir; “… Dava, davalının Türkiye’den yurt dışına taşıdığı malın alıcısına teslim edilmediğinden bahisle meydana gelen zararın tazminine ilişkindir. Davacının gerek, dava dilekçesin-den, gerekse 19.10.1989 tarihli faksından taşınan malın CMR sene-dinde varıi yeri olarak da gösterilen (W) şehrindeki gümrükçü firma yerine, (B) şehrindeki (S) firmasına teslimine razı olduğunu ve bu hu-susta talimat verdiği anlaşılmaktadır. (B) şehrindeki (W) firması aynı zamanda malı gümrükten çeken komisyoncu firmadır. Davalı taşıyıcı-nın, talimat gereği malı (W) firmasına teslim etmesi ile yükümlülüğü sona ermektedir. Bu aşamadan sonra mal üzerinde tasarruf yetkisi bulunmayan araç sürücüsünün komisyoncu (W) firmasının tesellüm ettiği malı, doğrudan bu firmanın göstereceği başka bir firmaya tesli-mi mümkün bulunduğundan CMR senedinde gösterilmeyen bir firma-ya mal tesliminden davalı taşıyıcı sorumlu değildir. Hal böyle olunca, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, olayı yanlış değerlendiren bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı olduğu şekilde davanın kabulü doğru görülmemiştir.”17Karar içeriğinden de anlaşılaca-ğı üzere, asıl taşıyıcının karara konu olayda davalı gösterilmesi yanlış ol-muştur.Bir başka kararda; “CMR senedinde davalı E. taşımacı, davalı D. diğer taşımacı olarak gösterilmiştir. Taşıma fiilen davalı D. tarafın-dan gerçekleştirilmiştir. Sunulan senet örneğinde sadece bu davalının unvan, kaşesi ve imzası yer almaktadır. Davalı E. bakımından taşıma ilişkisi kabul edilmemiştir. Hamule senedinde salt ünvanının yazılmış olması onun taşıyıcı olduğu sonucunu doğurmaz. O halde, mahkeme-ce davalı E. hakkında yeterli gerekçe gösterilmeden yazılı şekilde ku-rulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir” sonucuna varıldığı görülmektedir.18

Taşıma sözleşmesinin taşıyıcının yetkili acentesi tarafından yapılması veya aracılığının söz konusu olması halinde davanın acenteye değil, acen-tenin müvekkiline açılması gerekir. Acentenin davalı olması, taşıyıcıya

17 Y. HGK, 01.03.1995 T, 11-874/108 (MOROĞLU – KENDİGELEN s. 755,756)18 Y. 11. HD, 28.11.2005 T, E.2004/14050, K.2005/11560 (ERDİL, s. 60)

Page 21: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

20 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

izafetendir. Acenteye karşı açılan davalarda Yargıtay husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmektedir19 Bir başka kararda ise acenteye karşı dava açılması halinde bunun taşıyana izafeten açılması gerektiği vurgulanmıştır.20

2.2.2. Müteakkip Taşıyıcı

CMR md. 34’e göre, tek bir sözleşmenin konusu olan taşıma, birbiri ardınca gelen karayolu taşımacıları tarafından ortaklaşa yapıldığı takdir-de, taşıyıcıların her biri taşıma işinin yerine getirilmesinden sorumludur.Yargıtay da bu konuda; “Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta uygulanması gereken CMR’nin 34. maddesi hükmüne göre, taşıma mütesesil kara yolu taşıyıcıları tarafından yapıldığı takdirde, her biri tüm taşımanın yapılmasından sorumludur. Ara taşıyıcıların da taşımanın bir bölü-münde alt taşıyıcı kullanmaları durumunda, bu alt taşıyıcıların seçi-minde basiretli bir tacir gibi davranmaları zorunludur. Aksi halde, alt taşıyıcıların kusurları ile doğan zarardan diğer üst taşıyıcılar mütesel-silen sorumludurlar” sonucuna varmıştır.21

Ayrıca birkaç taşıyıcı tek bir taşıma sözleşmesini taşımacı olarak imza-layarak taşımayı ortaklaşa yapmayı üslenebilir. Bu durumda her biri asıl taşıyıcı olarak sorumludur. Taşıma işinin birden fazla taşıyıcı tarafından üslenmesi CMR md. 36’de öngörülmüştür. Taşıyıcılar hak sahibine kar-şı müteselsil sorumludurlar. Bu konu Yargıtay içtihatlarına; “CMR’nin taşıyıcının sorumluluğuna ilişkin 34 ve devamı maddelerinde alt-üst taşıyıcı ayrımı yapılmadığından, dava konusu olayda her iki taşıyıcı da emtianın alıcısına teslim edilmemesinden dolayı sorumlu bulun-maktadır” yansımıştır.22

2.2.3. Alt Taşıyıcı

Taşıyıcının taşıma işini bizzat kendisinin yapması mümkün olduğu gibi, bu işi bir başka taşıyıcıya (alt taşıyıcıya) yaptırması da mümkündür. Hasar veya ziya halinde taşıyıcının bunu tazmin etmesi sonucunda alt ta-şıyıcıya rücu etmesi söz konusu olacaktır.

2.2.4. Taşıma Sigortacısı

Taşıyıcının eşya ile ilgili olarak zayi ve hasar nedeniyle sigorta yaptır-mış olması halinde, gönderenin, gönderilenin ve hak sahiplerinin taşıyıcı

19 Y. 11. HD, 14.03.2002 T, E.2001/1320, K.2002/2317 (ERDİL, s. 66); Y. 11. HD, 24.01.2002 T, E.2001/8481, K.2002/453 (ERDİL, s. 67); Y. 11. HD, 12.11.1998 T, E.1998/6193, K.1998/7726 (ERDİL , s. 69,70)

20 Y. 11. HD, 191.12.1989 T, E.1998/9854, K.1989/7323 (ERDİL, s. 71)21 Y. 11. HD, 06.06.2002 T, E.2002/5434, K.2002/5832 (ERDİL, s. 456 vd.)22 Y. 11. HD, 31.01.2000 T, E.1999/9768, K.2000/505 (ERDİL, s. 473)

Page 22: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

21Yük Taşıma Sözleşmelerinden Doğan Davalarda..• Av. A. Bilgili

ile birlikte taşıyıcının sigortacısını da davalı olarak göstermeleri müm-kündür.Nitekim bu konudaki bir kararda bu husus; “…davacı satıcı-nın sif (CİF) satış nedeniyle ancak malın alıcısından muvafakat almak suretiyle gerek sigortacıya, gerekse taşıyıcıya karşı taşıma sırasında oluşan hasardan dolayı dava açılabileceğine” denmektedir.23 Esasen bir çok Yargıtay kararında taşıyıcının sigortalısının davalı gösterilmesi ko-nusunda “Davacı şirketin, davalı sigorta şirketi aleyhine açtığı sigorta tazminatı davasının ….” şeklinde ibare kullanıldığı24 görülmektedir ki, bu ibare sigorta şirketinin davalı sıfatını işaret etmektedir.

3. GÖREvLİ vE YETKİLİ MAHKEME

3.1. Görevli Mahkeme

Her uyuşmazlık kendisine ait yargı koluna giren yargı yerinde çözüm-lenmeli ve bir karara bağlanmalıdır.25Uluslararası karayolu ile eşya ta-şıması açısından CMR’de görevli mahkeme konusunda bir düzenleme mevcut değildir. Uluslararası niteliği olmayan karayolu taşımacılığında ise HMK ve TTK hükümlerine başvurmak gerekecektir. Taşıma hukuku kapsamındaki işler ticari iş niteliğinde olduğu gibi, taşıma işinden kay-naklanan davalar ticari dava niteliğindedir (TTK, md. 4).26Ticari dava-ların görüleceği yer Asliye Ticaret Mahkemeleridir. Yasal düzenlemede “Aksine bir hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davala-ra bakmakla görevlidir” (TTK, md. 5/1) denilmektedir. Bu nedenle bir kararda “taraflar arasındaki uyuşmazlığın deniz yolu ile yapılan taşı-madan kaynaklandığı gerekçesiyle TTK.nun değişik 4 üncü maddesi uyarınca mahkemenin görevsizliğine, talep halinde dosyanın görevli İstanbul Deniz İhtisas Mahkemesi’ne gönderilmesine”karar verilmiş-tir.27Nakliyat emtia sigortasından kaynaklanan bir davada da Yargıtay da-vanım mutlak ticari dava olduğuna karar vermiştir.28 Bir başka kararda ise konu; “TTK’nın 850 ve devamındaki maddelerinde düzenlenen ta-şıma sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar, TTK uyarınca ticari dava

23 Y. 11. HD, 22.05.1995 T, 1995/1747-4143 (ULAŞ, 333, 334)24 Y. 11. HD, 07.06.1979 T., 1979/2267-3025 (ULAŞ, s. 350)25 PEKCANITEZ, Hakan – ATALAY, Oğuz – ÖZEKES, Muhammet, Medeni Usul Huku-

ku, Yetkin Yayınevi, 11. Baskı, Ankara 2011, s. 10726 ERDEM, s. 42127 Y. 11. HD. 13.04.2006 T, E.2005/4011, K.2006/4036 (http://legalbank.net/belge/y-11-

hd-e-2005-4011-k-2006-4036-t-13-04-2006-deniz-yolu-ile-yapilan-tasimaciliktan-kay-naklanan-uyusm/916125)

28 Y. 11. HD, 07.07.2011 T, E.2010/8722, K.2011/8553 (http://legalbank.net/belge/y-11-hd-e-2010-8722-k-2011-8553-t-07-07-2011-nakliyat-emtia-sigorta-policesinden-kay-naklanan-tazmina/1399895)

Page 23: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

22 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

niteliğindedir. Ayrıca halefiyet yoluyla açılan davalarda da asıl taraf hangi mahkemede bu davayı açabilecek ise davanın o mahkemede görülmesi gerekmektedir. Bu itibarla mahkemece anılan gerekçe ile dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi doğru ol-mamış, kararın bu nedenle davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir” şeklinde izah edilmiştir.29

3.2. Yetkili Mahkeme

Yetki kavramı, bir davaya hangi yerdeki görevli mahkemenin bakıla-cağını ifade eder. Yetkiyi dış (uluslararası) ve iç yetki olarak ikiye ayır-mak gerekir.30 Karayolu ile yük taşımanın ulusal ve uluslararası boyutları dikkate alındığında, hem iç yetkinin ve hem de dış yetkinin söz konusu olabileceği açıktır.

3.2.1. CMR Hükümlerine Göre Yetkili Mahkeme

Uluslararası taşımadan kaynaklanan sorunlara öncelikle CMR ve atıf-ta bulunduğu kanunlar ihtilafı kuralları uygulanması söz konusudur.Bu dahi çözüm olmazsa MÖHUK’a göre çözüme gidileceği öğretide kabul gör-müştür. CMR hükümlerine göre yetkili mahkeme tayininde, yetki sözleş-mesinin yapılmış olması ve yetki sözleşmesinin yapılmamış olmasını ayrı ayrı incelemek gerekecektir.

3.2.1.1. Yetki Sözleşmesinin Yapılmış Bulunması

CMR’nin 31. Maddesi, taşıma sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmaz-lıklarda hangi ülke mahkemesinin yetkili olacağı konusunda düzenleme içermektedir. Bu düzenleme aşağıdaki hüküm bulunmaktadır;

“Bu sözleşmeye göre yapılan taşımalarda ortaya çıkan davalarda davacı taraflar arasında anlaşma ile belirlenmiş Akit Taraf mahke-melerinde dava açılabilir. Ayrıca şu ülke mahkemelerinde de dava açılabilir.

• Davalının mutaden ikamet ettiği veya taşıma mukavelesinin ak-tedildiği esas iş yerinin veya şubesinin veyahut da acentasının bulun-duğu yerlerde,

• Taşımacının yükü aldığı veya teslim yeri olarak gösterilen yerlerde,

ve başka mahkemelerde dava açılamaz.”

29 Y. 11 HD, 16.06.2014 T, E.2014/9156, K.2014/11414 (http://legalbank.net/belge/y-11-hd-e-2014-9156-k-2014-11414-t-16-06-2014-tasima-sozlesmesinden-kaynaklanan-ru-cuen-tazminat-iste/1421339)

30 KURU, Baki – ARSLAN, Ramazan – YILMAZ, Ejder, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Genişletilmiş 14. Baskı, Ankara 2003, s. 164

Page 24: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

23Yük Taşıma Sözleşmelerinden Doğan Davalarda..• Av. A. Bilgili

Bu hükme göre gönderen veya hak sahibi ile taşıyıcı arasında yapılan taşıma sözleşmesinde, hangi ülke mahkemesinin yetkili olacağı konusun-da hüküm konulabilecektir. Yetki konusunda ülke adı belirtmek yeterli olmayıp, ülkedeki hangi yer mahkemesinin yetkili olacağı da belirtilmek zorundadır. Ayrıca hangi uyuşmazlığa bakılacağı da belirtilmelidir. Yet-ki sözleşmesinde yetkili yerin alternatifli olamayacağı, sadece bir yerin mahkemesinin yetkili olacağının belirtilmesi gerekir. Aksine sözleşmeler geçerli olmayacaktır. Yetkili mahkemenin belirlenmesi konusunda taraf-lar özgür olmakla birlikte, CMR Konvansiyonu’na taraf olan ülkelerden birini yetkili göstermek zorundadırlar. Örneğin akit ülkelerden olan Tür-kiye’yi yetkili gösterebilirler. Sözleşme ile bir ülkenin mahkemeleri yetki-li kılınmış olması, başka yerde dava açamayacakları anlamına gelmez.31 CMR’nin 31/1. maddesinin (a) ve (b) bentlerinde belirtilen yerlerde de dava açılabilecektir.

Yetki sözleşmesi ile Mersin mahkemelerinin yetkili kılındığı bir olay-da davanın Ankara’da açılabileceği yönündeki karar özetle şu şekildedir; “Anılan sözleşmenin 31/1-b maddesine göre, taşımacının yükü aldığı yerde de dava açılabilir. Somut olayda davacı taşımaya konu emtiaları davalılardan D…nin Ankara’daki fabrikasından taşınmak üzere tes-lim almıştır. O halde, CMR 31/1-b gereğince Ankara Mahkemelerinde dava açılması mümkündür. Her ne kadar davacı ile davalı M… ara-sındaki sözleşmede Mersin Mahkemelerinin yetkili olduğu belirtilmiş ise de, sözleşmenin yetkiye ilişkin bu kuralı, HUMK ve Uluslararası Sözleşmelerdeki yetki kuralını mutlak olarak ortadan kaldıracak bir kural değildir. Zaten somut olayda uygulanması gereken CMR 31/1. maddesinin ilk cümlesinde de taraflar arasındaki anlaşma ile belir-lenmiş akit taraf mahkemelerinde dava açılabileceği gibi a ve b fık-ralarında belirtilen yerlerde de davanın açılabileceği alternatif olarak belirtilmiştir.”32

3.2.1.2. Yetki Sözleşmesinin Yapılmaması

Yetki sözleşmesinin yapılmamış olması halinde CMR’nin 31/1 (a) ve (b) hükümlerinde hangi ülke ve yer mahkemelerinde dava açılabileceği belirtilmiştir.

Bu hükümlerden ilki “Davalının mutaden ikamet ettiği veya taşı-ma mukavelesinin aktedildiği esas iş yerinin veya şubesinin veyahut da acentasının bulunduğu yerlerde” davanın açılabileceği şeklindedir. Buradaki “mutadan ikamet edilen yer” kavramının, yerleşmek niye-

31 GENÇTÜRK, s. 26132 Y. 07.10.2004 T, E.2003/13029, K.2004/9437 (ERDİL, s. 416 vd.)

Page 25: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

24 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

tiyle olmasa da, ekonomik ve sosyal ilişkilerinin bulunduğu yer olduğu öğretide öngörülmektedir.33 Davalının işyeri merkezinin bulunduğu yerde açılabileceği gibi, şubelerin bulunduğu yerde de açılabilecektir.

CMR, md. 31/1 (b) hükmünde ise “Taşımacının yükü aldığı veya tes-lim yeri olarak gösterilen yerlerde” dava açılabileceği hükmüdür. Bu hükümde de açıkça ifade edildiği üzere, taşıma konusu eşyanın gönde-renden nakil için teslim alınan yer ile malın alıcıya teslim edileceği yer mahkemelerinde dava açılabilecektir. Taşıyıcıya teslim edilmesi demek, malın zilyetliğinin devri anlamına gelir. Bu konudaki bir Yargıtay kararın-da; “Taşıma konusu malların yüklendiği yer Bursa olup, uyuşmazlığın tabi olduğu CMR Konvansiyonu’nun 31’inci maddesi hükmünde, ta-şıyıcının malları tesellüm ettiği yerde de dava açılabileceği öngörül-müştür. Dava, Bursa’da açılmış olup, davacı seçimlik hakkını doğru olarak kullanmıştır” denilmektedir.34

Konvansiyonun 31. maddesi emredici nitelikte olduğundan, bu mad-dede belirtilen yerler dışındaki yerlerde dava açma imkanı yoktur.35

3.2.2. TTK Hükümlerine Göre Yetkili Mahkeme

Uluslararası karayolu ile yük taşımacılığında CMR hükümlerindeki yetki kurallarının uygulanacağını yukarıda izah etmiştik. Uluslararası ni-teliği olmayan taşımalarda ise TTK, md. 890 hükmünün yetkili mahkeme konusunda belirleyici olacağı açıktır. Bu hüküm şu şekildedir;

“Birinci ve İkinci Kısım hükümlerine tabi taşımadan doğan hukuki uyuşmazlıklarda, malın teslim alındığı veya teslim için öngörülen yer mahkemesi de yetkilidir.

Fiili taşıyıcıya karşı açılacak dava, asıl taşıyıcının yerleşim yeri mahkemesinde, asıl taşıyıcıya karşı açılacak dava fiili taşıyıcının yer-leşim yeri mahkemesinde de açılabilir.”

Gerekçede, bu hükmün kaynaklarının Alman Ticaret Kanunu md. 440 ve CMR md. 31 olduğu belirtiliyor. Buradan da anlaşılıyor ki, uluslararası niteliği olmayan karayolu taşımacılığında da CMR hükümlerine paralel düzenleme yapılmıştır. TTK md. 890/1 maddesine göre TTK 856 – 893 maddelerinde yer alan taşımalarda malın teslim alındığı veya teslim için öngörülen yer mahkemeleri yetkili olacaktır. Kuşkusuz bu tür taşımalar-da tarafların sözleşme ile belirledikleri yer mahkemelerinde de dava açı-labilir. Fiili taşıyıcı halinde ise TTK 890/2 öngörülmüştür. Taşımanın kıs-

33 ERDEM, s. 42534 Y. 11. HD, 04.07.2005 T, E.2004/10588, K.2005/7103 (ERDİL, s. 415, 416)35 ERDEM, s. 426

Page 26: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

25Yük Taşıma Sözleşmelerinden Doğan Davalarda..• Av. A. Bilgili

men veya tamamen üçüncü bir kişi olan fiili taşıyıcıya yaptırılması halinde fiili taşıyıcı da asıl taşıyıcı gibi sorumlu olur. Fiili taşıyıcıya karşı açılacak dava, fiili taşıyıcının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilecektir. Bu hüküm esasen HMK, md. 6 ile aynı sonucu doğurmaktadır. Buna karşılık asıl taşıyıcıya açılacak dava, fiili taşıyıcının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilecektir.

4. TAHKİM

Tahkim, hukuki uyuşmazlıkların mahkeme yoluyla değil, hakem veya hakem kurulu aracılığı ile çözümlenmesine dair sözleşmelerdir. Nitekim HMK’daki tahkim hükmüne göre “Tahkim sözleşmesi, tarafların, söz-leşme veya sözleşme dışı bir hukuki ilişkiden doğmuş veya doğabi-lecek uyuşmazlıkların tamamı veya bir kısmının çözümünün hakem veya hakem kuruluna bırakılması hususunda yaptıkları anlaşmadır” (HMK, md. 412/1). CMR Konvansiyonu’nun 33. maddesi tahkime değin-mekte olup, “Taşıma mukavelesi, bir mahkeme heyetine yetki veren bir madde içerebilir. Ancak bu karar hakimler heyetinin bu sözleşme-yi uygulamasını içermelidir” hükmünü taşımaktadır. CMR’nin bu mad-desindeki “mahkeme heyeti” kavramının bir tercüme hatası olduğu ve doğrusunun “hakem heyeti” şeklinde olması gerektiği belirtilmektedir.36 Bu hükme göre gönderen ile taşıyıcı arasındaki taşıma sözleşmesine tah-kim hükmü konabilir. Ancak bu hükmün geçerli olabilmesi için öngörü-len sözleşmenin taşıma sözleşmesindeki şartın, uyuşmazlıkta CMR Kon-vansiyonu’nun uygulanacağı hususunu da içermesi şarttır. Aksi takdirde tahkim sözleşmesi veya şartı geçersiz olacaktır.37

Yargıtay bir kararında; “…bir hakem kararının Yargıtay tarafından temyizen incelenebilmesi, onun bir “Türk Hakem Kararı” olması ko-şuluna bağlıdır. Diğer bir söyleyişle, yabancı hakem kararları Yargıtay tarafından temyiz incelemesine tabi tutulamaz. Bu nedenle öncelikle, temyiz edilen hakem kararının milliyeti saptanmalıdır” hususlarına da yer vermiştir.38

5. TEMİNAT GÖSTERMEDEN BAĞIŞIKLIK

CMR kapsamındaki taşımalardan doğan davalarda, belirlenen koşul-ların varlığı halinde yabancı uyruklu davacıdan teminat istenemeyeceği Konvansiyon’un 31/5. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre “Bu sözleşme gereğince taşımalardan doğan davalarda, Akit Ülkelerde

36 ERDİL, s. 441, ERDEM, s. 42237 ERDİL, s. 441, ERDEM, s. 422, 42338 Y. 13. HD, 07.07.1998 T, E.1998/5441, K.1998/6064 (ERDİL, s. 441’deki 518 nolu

dipnot)

Page 27: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

26 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

oturan veya işyerleri bu ülkelerde olan Akit Ülke vatandaşlarından giderlere karşılık teminat istenemez.”

Bu hükümden de anlaşılacağı üzere, yabancı uyruklu davacının temi-nat göstermekten bağışık tutulabilmesi için iki koşulun birlikte gerçek-leşmesi gerekmektedir. Bu koşullardan ilki, dava açmak isteyen tarafın CMR’ye taraf ülke uyruğunda olması gerekmektedir. Diğer koşul ise, yer-leşik olduğu yerin (ikametgahı) veya işyerinin CMR’yi kabul etmiş ülkede bulunması gerektiğidir.

Kural olarak davacının davasını açarken haksız çıkması halinde dava-lının zararını gidermeye yönelik teminat gösterme zorunluluğu olmamak-la birlikte, bazı durumlarda davayı açarken teminat gösterme zorunlulu-ğu da vardır. Bu konudaki istisnai hükümler HMK 84-89 maddeleri ile MÖHUK md. 32’deki emredici hükümdür ki, Türk hukuku bakımından teminat gösterme yükümlülüğü ile istisnaları belirtmektedir. Bu hüküm-lere göre, Türk mahkemelerinde dava açan yabancı uyruklular, yargılama ve takip giderleri ile zarar ve ziyanın karşılığında güvence olmak üzere mahkemece belirlenen teminatı göstermek zorundadır. Ancak, karşılıklı-lık esasının olduğu durumlarda davacı taraf teminat göstermek zorunda değildir.39

6. TAŞIYICILAR ARASINDA RÜCU DAvALARI

6.1. TTK’ya Göre Taşıyıcının Rücu Hakkı

Eski 6762 Sayılı TTK’nın 787/2 hükmünde bir taşıyıcının sorumlu ol-madığı fiillerden dolayı tazminat ödemesi veya bu konuda aleyhine dava açılması halinde sorumlu olması gereken diğer taşıyıcılara (aradaki taşıyı-cılara) rücu hakkının bulunduğu belirtilmişti. Eski TTK’daki bu hükmün yeni TTK’da karşılığı olmamakla birlikte, rücu hakkının mevcudiyeti yad-sınamaz. Nitekim 6102 sayılı TTK’nın 879. maddesinde taşıyıcının kendi adamalarının ve taşımanın yerine getirilmesi için yararlandığı kişilerin görevlerini yerine getirmeleri sırasındaki fiil ve ihmallerinden, kendi fiil ve ihmali gibi sorumlu olacağı hükmü mevcuttur. Buradaki “taşımanın yerine getirilmesi için yararlandığı kişiler”ibaresinin kapsamında ara veya alt taşıyıcıların da olduğunu söyleyebiliriz. Doğal olarak da bu ki-şilerin verdiği zararı tazmin eden taşıyıcının bunlara rücu hakkı vardır.40

Taşımanın üçüncü bir kişi (fiili taşıyıcı) tarafından yerine getirilmesi halinde de ziya hasar ve gecikmeden asıl taşıyıcı gibi fiili taşıyıcı da sorum-ludur. TTK’nın 888. maddesinde bu husus düzenlenmiş olup, maddenin

39 Y. 11. HD, 07.03.2006 T, E.2005/2472, K.2006/2329 (ERDEM, s. 429)40 ERDEM, s. 592

Page 28: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

27Yük Taşıma Sözleşmelerinden Doğan Davalarda..• Av. A. Bilgili

3. bendinde de “asıl taşıyıcı ve fiili taşıyıcı müteselsil sorumludur” hükmü getirilmiştir. Bu hükme göre fiili taşıyıcının fiil ve kusuruyla ver-diği zararı ödemek durumunda kalan asıl taşıyıcının fiili taşıyıcıya rücu hakkı doğacaktır. Burada dava şartı olarak kabul edilen husus, tazmina-tın hak sahibine ödenmiş olması veya hak sahibinin tazminat davasını asıl taşıyıcıya açmış olması gerektiğidir. Asıl taşıyıcıya açılan davanın fiili taşıyıcıya açılan davanın görülmesi sırasında açılması da usul ekonomisi açısından dava şartının mevcut olduğu şeklinde kabul edilmelidir.41 Nite-kim Yargıtay bir kararında “Taşımanın CMR hükümlerine tabi bir taşı-ma olması halinde üst taşıyıcının ödemede bulunmadan alt taşıyıcıya dava açması mümkün olmadığı halde (CMR 34) uyuşmazlığa 6762 sa-yılı Yasa’nın 787/2. maddesinin uygulanması halinde kendisine dava açılan üst taşıyıcının ödeme yapmadan alt taşıyıcıya dava açabileceği gözetilmelidir” diyerek öğretideki görüşü kabul etmiş görünüyor.42

Yargıtay bir içtihadında da “Taşıyıcının alt taşıyıcıya dava açabil-mesi için ziya ve hasrın bu taşıyıcının taşıdığı zaman içinde meyda-na geldiğini ispat etmesi gerektiği gibi, taşınan malın asıl sahibine tazminat verir veya bu yüzden aleyhine dava açılırsa ancak bu tak-dirde mümkündür. Bu son husus dava açma koşuludur. Dava açma koşulunun varlığı mahkemece, (e) TK’nın 787. maddesi kapsamı göz önüne alınarak re’sen araştırılmalıdır. Mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan işin esası hakkında karar verilmesi doğru görülmemiş ve davalılardan alt taşıyıcı olan M’nin temyiz itirazlarının kabulüyle yerel mahkemenin kararının bozulması gerekmiştir” denilerek, konu dava şartları açısından da izah edilmiştir.43

6.2. CMR Kapsamında Rücu Hakkı

Kara yolu ile yük taşımanın uluslararası boyutunda devreye giren CMR’nin37. maddesinde rücu konusu düzenlenmiş olup, maddede; “Bu sözleşme hükümleri gereğince tazminat ödemiş taşımacı, bu tazminat üzerinden ödediği faiz ve yaptığı sarflarla birlikte tazminatı, taşımaya katılmış olanlardan şu koşullara göre geri almak hakkına sahiptir” denilmekte ve maddenin devamında taşıyıcının rücu koşullarının neler olduğu belirtilmektedir.

Her ne kadar madde metninde sadece ziyan ve hasardan bahsedil-mekte ve “gecikme” kavramına yer verilmediği görülmekte ise de, öğreti-

41 ERDEM, s. 59342 Y.11. HD, 05.03.2014 T, E.2013/14172, K.2014/4224 (YKD, C. 40, Haziran 2014, S. 6,

s. 1224 – 1226)43 Y. 11 HD, 20.03.1989 T, 88-9694/1768 (MOROĞLU – KENDİGELEN, s. 775)

Page 29: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

28 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

de gecikme durumunun da anılan madde kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir.44 Hatta CMR’nin İngilizce metnindeki “loss or damage” ifadesinin gecikmeden doğan zararları da kapsadığı ifade edi-liyor.45 CMR, 37. maddeye göre taşıyıcının rücu hakkının bağlı olduğu koşullar (1) tazminatın ödenmiş olması ve (2) yapılan ödemenin CMR’ye uygun olması koşullarıdır.

CMR, 37’deki “tazminat ödemiş taşımacı” ibaresinden de anlaşı-lacağı üzere, taşıyıcılardan birinin diğerine/diğerlerine rücu davası aça-bilmesi için tazminat ödemiş olması şarttır. Bu aynı zamanda dava şartı olduğundan, tazminat ödenmeden rücu davası açılamaz. Taşıyıcının fatu-raya, ihtara veya davaya muhatap olması halinde dava şartı gerçekleşme-miştir. CMR 37’ye göre mutlaka tazminatın ödenmesi dava için zorunlu-dur.46

CMR 37’deki diğer bir dava şartı ise, “yapılan ödemenin CMR’ye uy-gun olması” şartıdır, zira madde metninden “bu sözleşme hükümleri gereğince” ödenmiş olan tazminattan bahsedilmektedir. Ödenen tazmi-natın CMR Konvansiyonu hükümlerine dayanması ve CMR md. 23’teki miktar ile sınırlı olmalıdır. Tazminatın dayandığı hukuki neden CMR’den kaynaklanmıyor ise,CMR md, 37’ye dayanılamaz. CMR’de öngörülen taz-minat bedelinden fazlası CMR hükümlerine göre rücuya konu olamaz.47

CMR md. 37 kapsamında ödenen tazminat, faiz ve masraflardır. An-cak bu miktar CMR md. 23’teki miktar ile sınırlıdır. Rücu davasında dava konusu eşyanın değeri değil, alıcıya ödenen bedel istenebilir.48

Yargıtay’ın konuya ilişkin bir kararında “dava konusu taşımanın da-valı tarafa ait araç ile yapıldığı konusu ihtilafsız olup, davacı üst ta-şıyıcı tarafından da aynı taşıma nedeniyle taşıtana tazminat ödediği ve davacı ile davalı arasında alt-üst taşıma ilişkisi bulunduğu anlaşıl-makta olup, CMR.nin 39/son maddesinde öngörülen taşımacılar ara-sındaki davalarda uygulanacak zaman aşımı başlangıç tarihinin işbu dava tarihi itibariyle geçmediğinin anlaşılmış olmasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir” hükmü verilmiştir.49

44 ERDEM, s. 59845 ERDİL, s. 47646 ERDİL, s. 47747 ERDİL, s. 476, 477; ERDEM, 47748 ERDİL, s. 47749 Y. 11. HD, 05.07.2005 T, E.2004/9332, K.2005/7233 (http://legalbank.net/belge/y-11-

hd-e-2004-9332-k-2005-7233-t-05-07-2005-yargitay-11-hukuk-dairesi-karari/626470)

Page 30: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

29Yük Taşıma Sözleşmelerinden Doğan Davalarda..• Av. A. Bilgili

6.3. Rücu Davasının Tarafları

6.3.1. Davacı

Zarara tek başına sebep olan taşıyıcının diğer taşıyıcılara rücu davası açması düşünülemez. Bu nedenle rücu davasının davacısı, taşımada za-rar oluşumunda kusuru olmamasına rağmen eşyanın ilgilisine tazminat ödemek zorunda kalan taşıyıcıdır. Taşıyıcının diğer taşıyıcılarla birlikte kendisinin de kusuru söz konusu ise, diğer taşıyıcılara kusurları oranın-da rücu edebilecektir.

6.3.2. Davalı

Davalılar CMR 37’de (a), (b) ve (c) fıkralarında belirtilmiştir.

CMR 37/a hükmüne göre, “Ziyan ve hasardan sorumlu olan taşıma-cı ister kendisi ister başka bir taşımacı tarafından ödensin, tazminatı tek başına üslenmek zorundadır.” Bu cümleden çıkan anlama göre, za-rarın oluşumuna sebebiyet veren taşıyıcı diğer müteakip taşıyıcılara karşı dava açılıp, müteakip taşıyıcıların tazminatı ödemesiyle sorumluluktan kurtulamamakta ve tazminat ödeyen taşıyıcıların kendisine rücu etme-sini önleyememektedir. Bu kuralın istisnası cMR 38’de düzenlenmiştir. Buna göre “taşımacılardan biri borçlarını ödeyemeyecek durumda ise, ödenmesi gereken tazminat payı taşıma karşılığında alacakları ücret-ler oranında diğer taşımacılar arasında bölüştürülecektir”

Bu konudaki bir kararda Yargıtay’ın görüşü şu şekildedir; “Davalı ve-kili, CMR Konvansiyonunun 37. maddesine göre ancak, tazminat öde-miş, dolayısıyla bir zarara uğramış olan taşıyıcının alt taşıyıcılardan ödediği tazminatı talep edebileceğini, henüz doğmamış bir zarar için dava açılamayacağını, davacının iddia ettiği gibi bir zarara uğraması halinde bu zarardan müvekkilinin değil, kendisine verilen direktiflere aykırı hareket eden son taşıyıcı PSL Group’un sorumlu olduğunu be-lirterek, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi rapo-runa nazaran, davacının esas taşıyıcı, davalının ara taşıyıcı ve THE PSL Group Ltd.’in son taşıyıcısı olduğu malların Ted Baker Ltd. şirke-tine satılıp, gönderildiği, ancak satışın vesaik mukabili yapıldığı, ban-kanın The Royal Bank off Scatland olarak gösterildiği, bu durumda alıcının bedelini bankaya yatırması ile CMR Konvansiyonunun 12/2. maddesine göre taşıma senedi hamiline gelecek alacıya bu halde yükü teslim edebilmesinin mümkün olacağı, ancak mal bedeli ödenmeden malların alıcısına teslim edildiği, CMR Konvansiyonunun 37( a) mad-desi uyarınca esas taşıyıcı olan davacının ödediği zararı rücuan ancak

Page 31: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

30 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

dava dışı The BSL Group Ltd.’den talep edebileceği, davalının ise ara taşıyıcı konumunda olup zararın onun eyleminden doğmadığı” gerek-çesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Yerel mahkemenin bu kararını Yargıtay yukarıdaki gerekçe ile onamıştır.50

CMR 37/b hükmüne göre “ziyan ve hasar iki veya daha çok taşıma-cının fiilinden ileri geldiği zaman bunlardan her biri sorumluluktaki hissesi oranında bir meblağı ödeyecek, taşıma ücreti oranında sorum-lu olacaktır.”

CMR 37/c hükmüne göre “ziyan ve hasar için sorumluluğun hangi taşımacıya yükleneceği belirlenemez ise, tazminat tutarı b fıkrasında-ki öngörüldüğü üzere bütün taşımacılar arasında paylaştırılacaktır.”

Yargıtay kararlarında da rücu için zarara sebebiyet verenlerin kusur durumlarının belirlenmesinden bahsedilmektedir. Örneğin bir kararda bu hususa şu şekilde yer verildiği görülmektedir;

“…dava ilgilisine tazminat ödeyen üst taşıyıcının, CMR sigortacı-sı, araç işleteni ve sürücüsüne yönelttiği rücuu tazminata ilişkindir. Davalı Mustafa araç maliki olup, sorumluluğu 2918 sayılı Karayolla-rı Trafik Kanunu’nun 85.maddesine dayalı ve motorlu aracın işletil-mesinden ve buna bağlı doğan zararlara dayanmaktadır. Dairemizin yerleşmiş inançlarına göre, motorlu aracın işletilmesi uzun süreli söz-leşmeler ile devredilmiş ise, fiili hakimiyet ve iktisaden yararlanma kiracıya ait olduğundan, kayden araç malikine salt işletenin sorum-luluğuna dayalı yönelmek mümkün değildir. Ne varki, somut olay-da, davalı araç maliki Mustafa ile davacı arasındaki uzun süreli kira sözleşmesi yapılarak araç davacıya teslim edilmiş ise de, 10.08.1991 Araç Kiralama Sözleşmesi’nin “sorumluluk” başlıklı 7. maddesinde sürücü kusuru ile doğan zararların davalı araç maliki üzerinde bı-rakıldığı görülmektedir. Motorlu aracın işletilmesi ile ilgili böyle bir kira sözleşmesindeki hükümlerin taşıyıcının sorumluluğunu daraltan yasa hükümleri ile ilgisi olmayıp, mahkemenin bu yöndeki gerekçesi yerinde ise de, varsa sürücü kusuru nedeniyle davalı araç maliki so-rumlu olacaktır.

Somut olayda, davalı sürücünün kusur durumuna gelince, yine Dairemizin yerleşik inançları gereğince, sürücü, yüklemeye nezaret yükümlülüğünde olduğu gibi, ambalaj yetersiz ise, taşıtanı uyarmak ve gerektiğinde çekincesini koymak zorundadır. Her ne kadar, mah-kemece, göndericiye ait tanker içinde TIR aracına yüklenen kimyevi

50 Y. 11. HD, 27.02.2007 T, E.2005/12211, K.2007/3631 (http://legalbank.net/belge/y-11-hd-e-2005-12211-k-2007-3631-t-27-02-2007-yargitay-11-hukuk-dairesi-kara-ri/467257)

Page 32: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

31Yük Taşıma Sözleşmelerinden Doğan Davalarda..• Av. A. Bilgili

poliüreten emtiasının, yolda bağlantı yerlerindeki çatlaklardan sıza-rak akması olayında, yükün özelliği ve niteliği de nazara alındığında sürücüye izafe edilecek bir kusur bulunmadığı yolundaki teknik bi-lirkişi raporu hükme dayanak yapılmış ise de, sürücüsünün sorumlu-luğunun detaylı şekilde irdelendiğini söylemek mümkün değildir. 20 ton gibi yüksek miktarlı yük sızarak ziyaa uğradığına göre, sürücünün yüke fiilen müdahale edemese de, taşıtanı uyarıp talimat bekleme-si ve daha basiretli davranması gerekir. Aksi halde, sorumluluğu en azından müterafık kusurundan söz edilmelidir.

Bu durumda mahkemece, davalı sürücünün, bu kadar yükün sız-dığını fark edip edemeyeceği, taşıma safehatinde mutad kontroller-de bunun anlaşılıp anlaşılamayacağı ve sürücüsünün taşıtanı uyarıp uyarmadığı hususunda deliller toplandıktan sonra, gerektiğinde bu konuda taşıma alanında uzman bilirkişilerden rapor alındıktan sonra sürücü kusuru ve sorumluluğu olup olmadığının belirlenmesi ve buna göre de, kira sözleşmesi çerçevesinde araç maliki Mustafa’nın sorum-luluğunun değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu yönden davacı ve davalı Mustafa yara-rına bozulması gerekmiştir.”51Karar içeriğinden de anlaşılacağı üzere, zarara sebebiyet verenlerin kusur durumlarının belirlenmesi gerekmek-tedir.

7. SONUÇ

Kara yolu ile yük taşımada, yüküm kayba uğraması, hasar görmesi veya gönderilen yere süresinden geç yetişmesinden kaynaklanan durumlarda, zararın giderimine yönelik davaların açılacağı kaçınılmaz bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Bu konu ile ilgili davaların açılması, ister istemez usul sorunlarını da gündeme getirecektir. Taşıma işinin ulusal sınırlar içinde olabileceği gibi, sınır aşan boyutu da gözetildiğinde, iç hukuk boyutundan çıkarak uluslararası hukuka uzanan bir çerçeve kazandığı görülmektedir. Bu nedenle de usul konusunun başlıca yönlerini teşkil eden davalarda taraf sıfatı, yetkili ve görevli mahkeme, tahkim şartı, teminat gösterme ve taşıyıcılar arasındaki rücu ilişkisini çözüme kavuşturabilmek için, duru-ma göre iç hukuk kurallarına veya uluslararası hukuka, gerektiğinde de uluslararası sözleşmelere başvurmak gerekecektir. Esasen konunun iki ana hukuksal dayanağı olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan birincisinin Türk Ticaret Kanunu, ikincisinin ise Eşyaların Karayolundan Uluslara-rası Nakliyatı İçin Mukavele Sözleşmesi (CMR) olduğunda kuşku yoktur.

51 Y. 11. HD, 17.10.2002 T, E.2002/5860, K.2002/9108 (http://legalbank.net/belge/y-11-hd-e-2002-5860-k-2002-9108-t-17-10-2002-tasima-sozlesmesine-dayali-tazmi-nat/396058)

Page 33: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

32 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Ulusal sınırlarımız içindeki taşımalarda TTK hükümlerinin uygulanaca-ğı, ulusal sınırları aşan taşımalarda ise CMR’nin devreye gireceği açıktır. Bunun yanında konuyla bağlantısı dikkate alındığında yargılama (usul) hükümlerini içeren HMK’nın da göz ardı edilemeyeceğini gözetmek lazım. Esasen yasalarda ve sözleşmelerde boşluk bulunması ve her ayrıntının düzenlenmemiş olduğu gerçeği karşısında, yargısal içtihatların da çok önemli işlevler üslendiği yadsınamaz. Bu hukuksal çerçevede taşıma hu-kukunun usul sorunlarını özetlemeye çalıştık. Ancak mevzuatın dağınık ve yetersiz olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğiz.

KAYNAKÇA

• ADIGÜZEL, Burak, Karayoluyla Yapılan Taşımalarda Taşıyıcının Ziya ve Hasardan Doğan Sorumluluğu, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, Ankara 2012

• ÇEKER, Mustafa, 6102 Sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu’na Göre Sigorta Hukuku, Ka-rahan Kitabevi, 1. Baskı, Adana 2011

• ERDEM, Ercan, CMR Konvansiyonu ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununa Göre Kara-yolu Taşıma Hukuku, Bilge Yayınevi, 1. Baskı, Ankara 2013

• ERDİL, Engin, CMR Konvansiyonu Şerhi, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2007

• GENÇTÜRK, Muharrem, Uluslararası Eşya Taşıma Hukuku, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2006

• KURU, Baki – ARSLAN, Ramazan – YILMAZ, Ejder, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, Genişletilmiş 14. Baskı, Ankara 2003

• Legalbank

• MOROĞLU, Erdoğan – KENDİGELEN, Abuzer, İçtihatlı Notlu Türk Ticaret Kanunu ve İlgili Mevzuat, Oniki Levha Yayınevi, Genişletilmiş 10. Baskı, İstanbul 2014

• PEKCANITEZ, Hakan – ATALAY, Oğuz – ÖZEKES, Muhammet, Medeni Usul Huku-ku, Yetkin Yayınevi, 11. Baskı, Ankara 2011

• ULAŞ, Işıl, Uygulamalı Sigorta Hukuku Mal ve Sorumluluk Sigortaları, Turhan Kitabe-vi, 2. Baskı, Ankara 1998

• Yargıtay Kararları Dergisi

• YETİŞ ŞAMLI, Kübra, Uluslararası Kara Hava ve Deniz Yoluyla Eşya Taşımalarında Taşıyıcının/Taşıyanın Sınırlı Sorumluluktan Yararlanma Hakkının Kaybı, Oniki Levha Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2008

Page 34: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİ HUKUK DAİRELERİNDE İSTİNAF USULÜ

Eyyup Ensar CEYLAN1

İstinaf, kelime anlamı olarak, sözün başlangıcı, yeniden başlamak an-lamına gelmektedir. Hukuki anlanmda İstinaf, mahkemenin verdiği hük-mü begenmeyip bir üst mahkemeden bozulmasını istememek anlamına gelmektedir. 2

İlk derece mahkemesi ile Yargıtay arasında ikinci derece bir denetim mekanizması olan istinaf kanun yolunun uygulanması ile kararlar isti-naf denetimine tabi tutulacak, İstinaf Mahkemesinin kararı temyiz yoluna açık ise Yargıtay’a temyize başvurabilecektir.

HSYK’nın 1 Mart 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararına göre; şimdilik yedi bölgede kurulan Bölge Adliye Mahkemeleri; Antalya: (Afyonkarahisar, Antalya, Burdur, Denizli, Isparta, Mersin) Ankara: (An-kara, Aksaray, Bartın, Bolu, Çankırı, Düzce, Eskişehir, Kırıkkale, Kara-man, Karabük, Kastamonu, Kayseri, Kırşehir, Konya, Nevşehir, Niğde, Sivas,Yozgat, Zonguldak) Erzurum: (Ağrı, Ardahan, Artvin, Bayburt, Bin-göl, Bitlis, Erzincan, Erzurum, Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, Kars, Muş, Tunceli, Van) Gaziantep: (Adana, Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin, Osmaniye, Si-irt, Şanlıurfa, Şırnak) İstanbul: (Bilecik, Bursa, Edirne, İstanbul, Kırkla-reli, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ, Yalova) İzmir: (Aydın, Balıkesir, Çanak-kale, İzmir, Kütahya, Manisa, Muğla, Uşak) Samsun: (Amasya, Çorum, Giresun, Ordu, Rize, Samsun, Sinop, Tokat, Trabzon) mülki hudutlarını kapsayacak şekilde belirlenmiştir.

Başvuru şekli ve süresi; 20/07/2016 tarihinden sonra ilk derece mah-kemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz talep-lerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilecek ka-rarlara karşı istinafa başvurulabilir. (HMK m.341) 20/07/2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında yapılan temyiz başvuruları ve yine evveli-yatında Yargıtay incelemesi olan dosyalar, kesinleşinceye kadar Yargıtay tarafından sonuçlandırılacaktır. Başka bir ifadeyle; bu dosyalarda eski HUMK'un temyiz işlemlerine ilişkin hükümleri uzun bir süre uygulana-caktır.

1 İstanbul BAM 12. Hukuk Dairesi Yazı İşleri Müdürü2 http://www.tdk.gov.tr/

Page 35: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

34 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Başvuru süresi kural olarak Sulh, Asliye ve Özel Hukuk Mahkemeleri bakımından iki hafta olarak düzenlenmiştir (HMK m. 345). İş mahkeme-lerinde tefhim veya tebliğden itibaren sekiz gündür. İcra mahkemelerinde tefhim veya tebliğden itibaren 10 gündür

Harçlar ve Gider Avansı; İstinaf başvurusunda, 2016 yılı için Harçlar Tarifesine göre İstinaf Kanun Yoluna Başvurma Harcı olarak 79,70.TL, istinaf karar harcı olarak olarak maktu olursa 29,20.TL, nispi davalarda ise hüküm altına alınan değerin binde 68,31’in 1/4’ü peşin olarak alınır. Ayrıca tebliğ giderleri (taraf sayısı X 11.TL) en az iki taraf olarak düşü-nüldüğünde ve posta giderleri ile birlikte yaklaşık 100.TL gider avansı alınmaktadır.

İstinaf dilekçesi kararı veren ilk derece mahkemesine veya ön büro-ların bulunuduğu adliyelerde ön bürolara verilir. İstinafa başvuran taraf başka bir mahkeme aracılığıyla da başvuruda bulunabilir. Bu durumda dilekçe kaydedelip kararı veren mahkemeye gönderilir. Başvurunun ya-pıldığı mahkeme tarafından başvurana ücretsiz bir alındı belgesi verilir. İstinaf süresi geçirilmiş ise ve ilk derece mahkemesi kararı kesin ise isti-naf başvurusu ilk derece mahkemesince reddedilir. Bu red kararına karşı tebliğden itibaren bir hafta süre içinde istinafa başvurmak mümkündür. Ayrıca istinaf dilekçesi tebliğ edilen taraf, kendisinin istinafa başvuru hak-kı olmasa ya da istinaf süresini geçirmiş olsa bile, vereceği cevap dilekçesi ile “katılma yoluyla” istinafa başvurulabilir. İstinaf dilekçesine karşı diğer taraf, dilekçenin kendisine tebliğinden itibaren iki hafta süre içinde cevap dilekçesi verilebilir. Dilekçeler teattisi tamamlandıktan sonra dosya usu-lüne uygun olarak yetkili Bölge Adliye Mahkemesine gönderilir.

Bölge Adliye Mahkemelerinde daireler arasındaki iş bölümü UYAp sis-temine otomatik olarak tanımlı olduğundan, tarafların dilekçelerinden belirttiğinden bağımsız olarak, mahkeme doğru şekilde kendiliğinden belirlenir. Daireler arasında çıkan iş bölümü uyuşmazlıkların çözümü 5235 Sayılı Yasanın 35/1 maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesi Baş-kanlar Kuruluna aittir. İstinafa başvurmak kural olarak icrayı durdur-maz. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi İİK'nin 36.maddesi gereğince icranın geri bırakılmasına karar verebilir. Nafaka kararları hakkında tehir-i icra mümkün değildir. Kanunda açıkça belirtilen ve özel hükümlerde yer alan durumlarda, istinafa başvurmak kararın icrasına engel teşkil eder. (Kişi-ler, aile ve taşınmazın aynına ilişkin kararlar)

Dosyanın İstinafa geldikten sonraki işlemleri; İlk derece mahkemesi dosyayı ilgili dairesine gönderdikten sonra, sistem üzerinden esas numa-rası alır. Esas numarası alan dosya daire başkanına sunulur. Daire baş-

Page 36: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

35Bölge Adliye Mahkemeleri Hukuk... • E.E. CEYLAN

kanı sistem üzerinden dosyaları otomotik olarak üyelere tevzi eder.

İstinaf İncelemesi; Dosyanın gönderildiği Bölge Adliye Mahkeme-si esasa girmeden önce “ön inceleme” yapar ve ön inceleme sonucunda gerekli şartlar oluşmuş ise esasa girilir, esasa girilmesine ilişkin şartlar oluşmamış ise ön incelemede gerekli karar verilir.

İstinaf ön incelemesinde beş temel nokta vardır. Birincisi; incelemenin gönderilen Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesinin iş bölümüne girip girmediği. İkincisi; kararı kesin olup olmadığı. Üçüncüsü; Başvurunun süresinde (iki hafta) yapılıp yapılmadığı. Dördüncüsü; Başvuru şartları-nın yerine getirilip getirilmediği. Beşincisi; İstinaf sebep ve gerekçesinin gösterilip gösterilmediğidir.

Esastan incelemede; davanın özelliğine göre heyet halinde ya da ilgili Hukuk Dairesi Başkanının görevlendirdiği üye tarafindan yapılır. Tahkikat aşamasında istinaf incelemesi ile ilgili özel hüküm bulunmadığı hallerde ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü uygulanmaktadır. Daireler bir başkan ve iki üyenin katılması ile toplanır, müzakereler gizli yapılır ve kararlar çoğunlukla verilir. İstinafta verilen kararlar temyizdeki kararlar gibi olmayıp onama ve bozma şeklinde karar verilmemektedir.

Temyiz; İlk derece mahkemelerinde 20/07/2016 tarihinden önce ve-rilen kararlar temyiz edilebilek ise de bu tarihten sonra verilen kararlar temyize tabi değildir. Kural olarak İstinaf Mahkemelerince verilen miktar ve değeri 25.000,00.TL’nin (dahil) altındaki kararlar kesindir. Bu miktar üzerindeki verilen ve HMK’nın 361. maddesinde yazılı kararlara karşı ka-rarın tebliğinden itibaren bir ay içinde temyiz yoluna başvrulabilmektedir.

Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçmesi ile birlikte Yargıtay, ka-nunda boşluk oluşması durumunda içtihat mahkemesi olarak çalışacak-tır. Maddi denetim yapmayıp, hukukilik denetimi yaparak, içtihat oluş-turması ve içtihat birleştirmesi sağlayacaktır.

Page 37: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİ VE İHTİYATİ TEDBİR KARARLARI

Av. Yasemin MISTAÇOĞLU1

I. GİRİŞ

“İhtiyati tedbirler, yargı organının bir hakkı koruyacak kesin hükmünü derhal verememesinden dolayı kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı ve/veya davalının hukuki durumunda meydana gelebile-cek zararları önleyen, geçici nitelikteki yargı kararlarıdır”2.

1 İstanbul Barosu. 2 Zehra Sanem Yılmaz, Sermaye Şirketlerinde (Anonim ve Limited Şirketlerde) Ge-

çici Hukuki Korumalar (İhtiyati Tedbirler), İzmir: Güncel Yayınevi, 2004, s.8-9; Okan Can, “Marka Hukukunda İhtiyati Tedbir Kavramı”, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi’ye Armağan, C.I, İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2009, s.503; Ömer Ulukapı, Medeni Usul Hukuku, Konya: Mimoza Yayınları, 2014, s.495; Saim Üstündağ, Medeni Yargılama HukukuCilt I-II, 7.b., İstanbul: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2000, s.568; Necip Bilge ve Ergun Önen, Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3.b., Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1978, s.368; Necmeddin Berkin, Medeni Usul Hukuku Esasları, İstanbul: Hamle Matbaası, 1969, s.118; Yavuz Alangoya, M. Kamil Yıldırım ve Nevhis Deren Yıldırım, Medeni Usul Hukuku Esasları, 7.b., İstanbul: Beta Basım-Yayım, 2009, s.405;Yılmaz Yördem, “Marka Hukukunda İhtiyati Tedbir”, Elekt-ronik Sosyal Bilimler Dergisi, C.6, S.21, 2007, s.332 (Çevrimiçi) dergipark.ulakbim.gov.tr, (E.T.02.12.2015); Nilüfer Albuz, “Marka Hukukunda Geçici Hukuki Koruma-lar”, (Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Ana Bilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir, 2012, s. 39; Muhammet Özekes, İcra ve İflas Hukukunda İhtiyati Haciz, Ankara: Seçkin Yayınevi, 1999, s.55; perihan Durğut, “Hukuk Muhakemeleri KanunundaİhtiyatiTedbir”,2015,(Çevrimiçi)https://wiki.zirve.edu.tr/users/derya.keskinci/weblog/dee5a/attachments/b6251/Hukuk%20Muhakeme-leri%20Kanununda%20ihtiyati%20tedbir.docx(ErişimTarihi:01.01.2016),s.4; Müj-gan Tunç Yücel, HMK Uyarınca Tahkimde İhtiyati Tedbir ve Delil Tespiti, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2013, s.28-29; Nevhis Deren Yıldırım, Haksız Rekabet Hukuku ile Fikri ve Sınai Mülkiyet Hukuku’nda İhtiyati Tedbirler, 2.b., İstanbul: Alkım Yayıne-vi, 2002, s. 4;Serhat Kırtıloğlu, “İhtiyati Tedbirde Görevli ve Yetkili Mahkeme”, Prof. Dr. Fırat Öztan’a Armağan, C.I, Ankara: Turhan Kitabevi, 2010, s.1036; Süleyman Özkök, İhtiyati Tedbirler, Ankara: Turhan Kitabevi, 2002, s.1; Ergun Önen, İnşai Dava, Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1981, s.134; Sabri Şakir An-say, Hukuk Yargılama Usulleri, 7.b., Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1960, s.166; Ferhat Canbolat, Banka Garantisinde Savunma İmkanları ve İhtiyati Tedbirler, Ankara: Yetkin Yayınları, 2009, s. 281; İsmail Ercan, Medeni Usul Hukuku, 10.b., İstanbul: On İki Levha Yayıncılık, 2014, s.323; Halil Mülküs, “İhtiyati Tedbir ve İhtiyati Haczin Uygulama Yeri”, Ankara Barosu Dergisi, 1969/2, s.311-312; Hülya Taş Korkmaz, “Türk Hukuku’nda İhtiyati Tedbirler”, (Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Diyarbakır, 1995, s.4,11; Dursun Ali Gündoğdu, “İhtiyati Haciz Sebepleri”, (Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kocaeli, 2006, s.18-19; Müjgan Tunç Yücel, “Haksız Rekabet Hukukunda Teminat Amaçlı İhtiyati Tedbirler”, Prof. Dr. Ergun Önen’e Armağan, İstanbul: Alkım Yayınevi, 2003, s.418; Ejder Yılmaz ve H. Ümit Yıl-maz, Hukuk Rehberi (Adli Yazı ve Yazışma Usulleri), C.II, Ankara: Yetkin Yayınları, 2006, s.2028-2029; Mustafa Reşit Belgesay, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu Şer-

Page 38: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

37Bölge Adliye Mahkemeleri... • Av. Y. MISTAÇOĞLU

İhtiyati tedbir kararları, karşı taraf dinlenmeden verilebilen, (m.390/2) daha çok acil durumlarda veya karşı tarafın haberdar olmasının olumsuz sonuç doğuracak olması halinde bu yöntem tercih edildiğinden ötürü ihti-yati tedbir yargılaması ile dava yargılaması arasında temel farklar söz ko-nusudur. Geçici hukuki korumanın bir parçası olan ihtiyati tedbir yargı-lamasına çalışmamızda değineceğiz. İhtiyati tedbirler istinaf derecesinde iki şekilde gündeme geleceğinden ötürü öncelikle ilk derece mahkemesi kararına karşı istinafa başvurulmasını, akabinde istinaf derecesinde geçi-ci hukuki koruma talep edilmesini ele alacağız.

II. İhtiyati Tedbir Kararlarına Karşı Başvuru Yolları

Mahkeme yaptığı inceleme üzerine ihtiyati tedbir talebinin kabulü veya reddi yönünde karar verebilir. İhtiyati tedbir şartları mevcut değilse, en azından Kanunun aradığı ölçüde ispat edilememişse, ihtiyati tedbir talebi reddedilir. Mahkeme tarafından yapılan inceleme neticesinde, ihtiyati ted-bir şartları mevcutsa, mahkeme bu talebi kabul edecektir .

Aşağıda ihtiyati tedbir taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halin-de itiraz üzerine verilen kararlara karşı başvuru yolu var mıdır? Eğer bir kanun yoluna başvurma imkanı var ise 20.07.2016 tarihinden sonra bu kanun yolundan ne anlaşılması gerektiği incelenecektir.

1. İhtiyati Tedbir Talebinin Kabulü Kararına Karşı Başvuru Yolu

İhtiyati tedbir şartları mevcutsa, mahkeme ihtiyati tedbir kararı vere-cektir. HMK m.394 uyarınca, karşı taraf dinlenmeden verilmiş olan ihti-yati tedbir kararlarına itiraz edilebilir. Aleyhine ihtiyati tedbir kararı ve-rilen tarafın itiraz hakkı, ihtiyati tedbir talebinin incelendiği yargılamaya davet edilmeyip tedbir kararının kendisi dinlenmeden verilmiş olmasına bağlanmıştır; bu durumda ihtiyati tedbir talebinin incelendiği yargılama-ya davet edilen ve dinlenen tarafın itiraz hakkı bulunmamaktadır3.

hi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1939, s.277-302; Mustafa Özbek, “Geçici Hukuki Himaye Tedbirleri Başlığı Altında İhtiyati Tedbir İle Yürütmenin Durdurulması Kavramlarının Farkları Nelerdir”, Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, 2000/106, s. 1;Cenk Akil, “6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Haksız İhtiyati Tedbir Nedeniyle Açılan Tazminat Davası”, Ankara Barosu Dergisi, Y.71, 2013/3, s.174; Sevi-lay Eroğlu, “Haksız Rekabete İlişkin İhtiyati Tedbirler”, İzmir Barosu Dergisi, Y.65, S.1, 2000, s.45; Haluk Konuralp, Medeni Usul Hukuku, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını, 2006, s.245.

3 Ömer Uğur Gençcan, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yorumu, Ankara: Yetkin Yayınları, 2013, s.1324; Cengiz Serhat Konuralp, “6100 Sayılı Hukuk Muha-kemeleri Kanunu’na Göre İhtiyati Tedbirler”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C.LXXI. S.2., 2013, s.246; Hakanpekcanıtez, Oğuz Atalay ve Muhammet Özekes,Medeni Usul Hukuku, 14.b., Ankara: Yetkin Yayınları, 2013, s.1039; Ayrıca bkz. “…6100 sayılı HMK.’nun 394/5 maddesi uyarınca, karşı taraf kendisi dinlenme-den (yokluğunda) verilmiş olan ihtiyati tedbir kararlarına itiraz edebilir. İtiraz hak-

Page 39: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

38 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Karşı tarafın duruşmada hazır bulunmaması durumunda verilen ihti-yati tedbir kararları bakımından HMK m.394/2 uyarınca, ihtiyati tedbirin uygulanması sırasında, aleyhine ihtiyati tedbir istenen karşı taraf hazır bulunuyorsa, tedbirin uygulanmasından itibaren; hazır bulunmuyorsa tedbirin uygulanmasına ilişkin tutanağın tebliğinden itibaren bir hafta içinde, ihtiyati tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata iliş-kin olarak, kararı verenmahkemeye itiraz edebilir. İhtiyati tedbir kararı-nın uygulanması sebebiyle menfaati açıkça ihlal edilen üçüncü kişiler de ihtiyati tedbiri öğrenmelerinden itibaren bir hafta içinde ihtiyati tedbirin şartlarına ve teminata itiraz edebilirler.

İtiraz hakkında verilen karara karşı, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır (HMK m. 394/5)4. Bizim de katıldığımız bir görüşe göre: “Dinlenmediği için kendi-sine itiraz imkanı tanınana kanun yoluna başvuru imkanı tanıyıp, daha önce dinlendiği için itirazlarını o sırada yaptığından daha sonra ayrıca itiraz yolu öngörülmeyene kanun yolu imkanı tanımamak eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi, burada kanun yolunu kabul etmenin hukuki denetim amacına, müessesenin niteliğine ve her şeyden önce mantığına da aykırı-dır”5. Bu sebeple gerek itiraz hakkı olanın gerekse de dinlendiği için itiraz hakkı olmayanın kanun yoluna başvuru imkanı olduğunu belirtmeliyiz. Farklı bir görüşe göre ise: “İhtiyati tedbir talebinin kabulü halinde, bu ka-rara karşı itiraz edilebileceğinden kanun yoluna başvurulamaz. Ancak ih-tiyati tedbir kararına itiraz hakkında verilen karara karşı, kanun yoluna başvurabilir”6. Yukarıda açıklanan sebeplerle bu görüşe katılamıyoruz.

kında verilen karara karşı, kanun yoluna başvurulabilir. Ayrıca, HMK.’nun 391/son maddesine göre, ihtiyati tedbir talebinin reddi halinde de, kanun yoluna başvurulabilir. Kararın temyiz edilip edilemeyeceği, kanun tarafından tayin edileceğinden, 6100 sayılı HMK.’nun bu düzenlemesi karşısında, aleyhine ihtiyati tedbir istenenlerin ancak yok-luklarında verilen tedbir kararına karşı itiraz ve kanunyoluna başvurma hakkı mevcut olup, yüze karşı verilen ihtiyati tedbir kararlarına karşı ise itiraz ve temyiz yolu kapalı-dır…” Yargıtay 11. HD, 14.01.2013 T., E.2012/14392 ve K.2013/597 sayılı ilamı (Sinerji Mevzuat ve İçtihat programı).

4 “…6100 sayılı HMK'nın 394/5 maddesi uyarınca ihtiyati tedbir kararına itiraz hakkında ve-rilen karara karşı kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Bu düzenleme karşısında Yargıtay’ın ihtiyati tedbir kararının temyizi üzerine vermiş olduğu karar kesin olup karar düzeltme istenemez. Bu neden-le karar düzeltme dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir…” Yargıtay 4. HD. 12.12.2012 T., E.2012/12043 ve K.2012/19185 (pekcanıtez, Atalay ve Özekes, Medeni Usul…, a.g.e., s.1041 dn.23).

5 pekcanıtez, Atalay ve Özekes, Medeni Usul…,a.g.e., s. 1042.6 Baki Kuru, Ramazan Arslan ve Ejder Yılmaz , Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 24.b.,

Ankara: Yetkin Yayınları, 2013, s.562.

Page 40: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

39Bölge Adliye Mahkemeleri... • Av. Y. MISTAÇOĞLU

2. İhtiyati Tedbir Talebinin Reddi Kararına Karşı Başvuru Yolu

İhtiyati tedbir şartları mevcut değilse ihtiyati tedbir talebi reddedilir. İhtiyati tedbirin reddine karşı itiraz mümkün olmayıp, Kanun’da ihtiyati tedbir talebinin reddi halinde kanun yoluna başvurulabileceği belirtilmiş-tir. HMK m. 391 uyarınca: “İhtiyati tedbir talebinin reddi hâlinde, kanun yoluna başvurulabilir”. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki işbu düzen-lemeyle, ihtiyati tedbir kurumunun kötüye kullanılmasının, farklı mah-kemelerce aynı konularda farklı kararların verilmesinin ve bu kararla-rın denetim dışı kalması gibi sakıncaların önüne geçilerek ihtiyatî tedbir konusunda, daha sağlıklı karar verilmesi hedeflenmiştir. Kanun yoluna başvuru hâlinde, ihtiyatî tedbirin özelliği gereği, bu başvuru öncelikle in-celenecek ve inceleme üzerine verilen karar da kesin olacaktır (m. 391/3, c. 2)7.

III. 20.07.2016 Tarihinden Sonra İhtiyati Tedbir Kararı Üzerine Başvurulacak

Kanun Yolundan Ne Anlaşılmaktadır?

20.07.2016 tarihinden önce Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ihtiyati tedbir talebi üzerine verilenkararlara karşı kanun yoluna başvurulabile-ceği belirtilmekle birlikte, bu kanun yolunun hangisi olacağı belirtilme-miştir. Aslında bunu belirtmeye gerek de yoktur; zira hangi kanun yolu yürürlükte ise o kanun yoluna başvurulmasıtabiidir. Bununla birlikte Yargıtay’ın farklı kararlarından ötürü doktrinde bu konuda çeşitli görüş-ler ileri sürülmüştür8.Doktrinde çoğunluk görüş, kanun yolundan istina-fınanlaşılması gerektiği fakat bölge adliye mahkemelerinin kurulmadığı süreçte temyiz yoluna müracaat edilebilmesi gerektiği yönündeydi.

HMK’nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Yargıtay Daireleri arasında da görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştı. Uygulamada tartışılan ve içtihatla-

7 Serhat Sarısözen, “İhtiyati Tedbir Kararlarına Karşı Başvuru Yolu ve İçtihadı Birleş-tirme Kararı”, Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’e Armağan, C.16, Özel Sayı, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2015, s.1326; Ramazan Arslan, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici Hukuki Korumalar Konusunda Getirdiği Yenilikler”, Bankacılar Dergisi, Y.24, S. Özel Sayı, 2013, s.13.

8 Bilge Umar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 2.b., Ankara: Yetkin Yayınları, 2014, s.1157; pekcanıtez, Atalay ve Özekes, Medeni Usul…, a.g.e., s. 1028-1031; Meral Sun-gurtekin Özkan, Türk Medeni Yargılama Hukuku, İzmir: Meta Basım, 2013, s.400-401; Ulukapı, Medeni Usul…, a.g.e, s.500; Abdürrahim Karslı, Medeni Muhakeme Hukuku, 3.b., İstanbul: Alternatif Yayıncılık, 2012, s.758-759; İbrahim Özbay, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Neler Getirdi?, 2.b., Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2013, s.491; Sema Taşpınar Ayvaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) Za-man Bakımından Uygulanması, Ankara: Yetkin Yayınları, 2013, s.469; Cengiz Serhat Konuralp, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri…, a.g.m., s.253; Gençcan, Hukuk Muha-kemeleri Kanunu…, a.g.e., s.1329.

Page 41: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

40 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

rın birleştirilmesine sebep olan görüş ayrılıklarının özü, sözkonusu geçi-ci maddenin yollamasıyla HMK'nın 391. ve 394. maddelerindeöngörülen kanun yollarının bu süreçte temyiz olarak uygulanıp uygulanmayacağıhu-susuna ilişkindi.Yargıtay, farklı dairelerin farklı yönde kararlar vermeye başlaması üzerine 21.02.2014 tarihinde verdiği içtihadı birleştirme kara-rı ile söz konusu kanun yolunu kapatmıştı9.

20.07.2016 tarihinde Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçme-si üzerine, kanun yolu ifadesinden artık istinaf anlaşılmaktadır. HMK m.341’de de “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ih-tiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvuru-labilir…”bu duruma yer verilmiştir.Ancak bu maddeden çıkarılacak bir diğer sonuçta diğer geçici hukuki koruma kararları yönünden İstinaf Kanun Yolunun Kapalı olduğudur.

HMK m. 362/1 (f) bendi uyarınca da, ilk derece mahkemesinin veya bölge adliye mahkemeleri tarafından verilmiş geçici hukuki koruma ka-rarlarına karşı Temyiz Yolu Kapalıdır. Diğer bir anlatımla ihtiyati tedbir kararlarının temyizi mümkün değildir.

Iv. İstinaf Mahkemesinin Geçici Hukuki Koruma Kararı vermesi

Bilindiği üzere geçici hukuki koruma kararları genellikle ilk derece mahkemeleri tarafından verilir. Hangi mahkemenin görevli ve yetkili ol-duğu ise, her bir tedbir bakımından ayrıca belirlenir. Örneğin, ihtiyati tedbir, esas hakkında hangi mahkeme görevli ve yetkili ise, ihtiyati tedbir bakımında da o mahkeme görevli ve yetkilidir. Dava açıldıktan sonra, an-cak davanın görüldüğü mahkemeden tedbir talep edilmelidir.

Daha önceki kanun yolu sisteminde ilk derece mahkemesinin kararla-rına karşı sadece temyize başvurulabilmekteydi. Ancak temyiz incelemesi hukuka uygunluk denetimiyle sınırlandırıldığından Yargıtay ihtiyati ted-bir kararı veremiyordu10. İstinaf ise temyizden farklı olarak, kanun yolu mahkemesinin de geçici hukuki koruma kararı vermesine olanak sağ-layacak yapıdadır. İstinafı düzenleyen hükümler geçici hukuki koruma kararı verilmesini engellemediği gibi, istinaf derecesinde yapılması açıkça

9 YİBHGK, 21.2.2014 T., E.2013/1 ve K.2014/1 (17 Nisan 2014 Tarihli Resmi Gazete, S.28975).; Bu konu ve söz konusu kararın ayrıntılı eleştirisi hakkında bkz. Ahmet Ba-şözen, “Güncel Yargıtay Kararları ve Yargıtay İBK Işığında İhtiyati Tedbir Kararlarının Temyizi Sorunu”, Prof. Dr. Ejder Yılmaz’a Armağan, C.1, Ankara: Yetkin Yayınları, 2014, s.463-521.

10 Ejder Yılmaz, Geçici Hukuki Himaye Tedbirleri, C.I., Ankara: Yetkin Yayınları, 2001,s.876; Tolga Akkaya, Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara: Yetkin Yayınları, 2009, s.343.

Page 42: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

41Bölge Adliye Mahkemeleri... • Av. Y. MISTAÇOĞLU

yasaklanan işlemler arasında geçici hukuki koruma kararlarına da yer verilmemiştir.

İlk derece mahkemesindeki yargılama usulünün istinafta da uygulan-masına olanak sağlayan HMK 360. madde, geçici hukuki koruma karar-larını kapsayacak şekilde yorumlanmalıdır. Maddi ve hukuki sorunu bir arada inceleme, tahkikatı tamamlama ve uyuşmazlığın esasına ilişkin ka-rar verme yetkisine sahip olan istinaf mahkemesi, geçici hukuki koruma talepleri hakkında da karar verebilmelidir.

Dolayısıyla geçici hukuki koruma tedbirleri, dava açılmadan önce veya dava sırasında ilk derece mahkemesinden; hükümden sonra fakat henüz istinafa başvurulmadan önce veya istinafa başvurulması durumunda ise yetkili istinaf mahkemesinden talep edilmelidir. İlk derece mahkemesi, nihai kararını vererek davadan veya işten el çektiğinden, artık davanın esasına bakan mahkeme sıfatına sahip değildir. Hüküm verdikten sonra-ki inceleme üst mahkeme tarafından yürütüleceğine göre, geçici hukuki koruma talebi o mahkemeye yöneltilecektir.

Bu tür kararlar da, ilk derecedeki usul ve kurallarla, istinafın genel çerçevesi dikkate alınarak verilecektir ( HMK m.353/2, 360,389 vd.).

v. SONUÇ

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesin11 de, Bölge Ad-liye Mahkemeleri yürürlüğe girene kadar Yargıtay kanun yolu incelemesi-ni yapacağı belirtilmekteydi. Bölge adliye mahkemeleri kurulamadığından istinaf kanun yoluna ilişkin hükümler, yürürlüğe girmemişti. Geçerli olan olağan kanun yolu, “temyiz” olduğu halde temyiz yolunun kapalı olduğu yönünde içtihat oluşturulmuştu.

Şüphesiz kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olarak Kanun’unaçmış oldu-

11 Geçici Madde 3:

(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri

ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yolu-na başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göre-ve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.

Page 43: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

42 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

ğu bir yolun her ne sebeple olursa olsun yargı tarafından kapatılmasıdüşü-nülemezdi. Aksi halde yargı, açıkça düzenleme yapan yasamanınyetkisini gaspetmiş olur, bu da kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır.Dolayısıyla,ka-nun, “kanun yolu”na gitme imkanı vermişken, içtihatoluşturarak kanun yoluna gidilemeyeceğini söylemek, bu yolu kapatmakaçıklanabilir bir du-rum değildi.

20.07.2016 tarihinde Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçmesi üzerine artık geçici hukuki koruma tedbirlerinin bir türü olan ihtiyati tedbirlerdoğrudan istinaf mahkemesine yönelik bir taleple gündeme gele-bileceği gibi, ilk derece mahkemesinin geçici hukuki koruma kararlarına karşı istinafa başvurulması durumunda istinaf denetiminin konusu da olabilecektir.

KAYNAKÇA

Akkaya Tolga, Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Ankara: Yetkin Yayınları, 2009.

Akil Cenk, “6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Haksız İhtiyati Ted-bir Nedeniyle Açılan Tazminat Davası”, Ankara Barosu Dergisi, Y.71, 2013/3.

Alangoya Yavuz, M. Kamil Yıldırım ve Nevhis Deren Yıldırım, Medeni Usul Hu-kuku Esasları, 7.b., İstanbul: Beta Basım-Yayım, 2009.

Albuz Nilüfer, “Marka Hukukunda Geçici Hukuki Korumalar”, (Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Ana Bilim Dalı Yayınlanma-mış Yüksek Lisans Tezi), İzmir, 2012.

Ansay Sabri Şakir, Hukuk Yargılama Usulleri, 7.b., Ankara: Ankara Üniversi-tesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1960.

Arslan Ramazan, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici Hukuki Koruma-lar Konusunda Getirdiği Yenilikler”, Bankacılar Dergisi, Y.24, S. Özel Sayı, 2013.

Ayvaz Sema Taşpınar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) Zaman Bakı-mından Uygulanması, Ankara: Yetkin Yayınları, 2013.

Başözen Ahmet, “Güncel Yargıtay Kararları ve Yargıtay İBK Işığında İhtiyati Tedbir Kararlarının Temyizi Sorunu”, prof. Dr. Ejder Yılmaz’a Armağan, C.1, Ankara: Yetkin Yayınları, 2014.

Belgesay Mustafa Reşit, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu Şerhi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1939.

Berkin Necmeddin, Medeni Usul Hukuku Esasları, İstanbul: Hamle Matbaası, 1969.

Bilge Necip ve Ergun Önen, Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3.b., Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1978.

Can Okan, “Marka Hukukunda İhtiyati Tedbir Kavramı”, prof. Dr. Hüseyin

Page 44: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

43Bölge Adliye Mahkemeleri... • Av. Y. MISTAÇOĞLU

Hatemi’ye Armağan, C.I, İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2009.

Canbolat Ferhat, Banka Garantisinde Savunma İmkanları ve İhtiyati Tedbir-ler, Ankara: Yetkin Yayınları, 2009.

Deren Yıldırım Nevhis , Haksız Rekabet Hukuku ile Fikri ve Sınai Mülkiyet Hukuku’nda İhtiyati Tedbirler, 2.b., İstanbul: Alkım Yayınevi, 2002.

DURğUT, perihan. “Hukuk Muhakemeleri Kanununda İhtiyati Tedbir”. 2015. (Çevrimiçi)https://wiki.zirve.edu.tr/users/derya.keskinci/weblog/dee5a/attach-ments/b6251/Hukuk%20Muhakemeleri%20Kanununda%20ihtiyati%20tedbir.docx(Erişim Tarihi:01.01.2016).

Ercan İsmail, Medeni Usul Hukuku, 10.b., İstanbul: On İki Levha Yayıncılık, 2014.

Eroğlu Sevilay, “Haksız Rekabete İlişkin İhtiyati Tedbirler”, İzmir Barosu Der-gisi, Y.65, S.1, 2000.

Gençcan Ömer Uğur, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yorumu, An-kara: Yetkin Yayınları, 2013.

Gündoğdu Dursun Ali, “İhtiyati Haciz Sebepleri”, (Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kocaeli, 2006.

Karslı Abdürrahim, Medeni Muhakeme Hukuku, 3.b., İstanbul: Alternatif Ya-yıncılık, 2012.

Kırtıloğlu Serhat, “İhtiyati Tedbirde Görevli ve Yetkili Mahkeme”, prof. Dr. Fı-rat Öztan’a Armağan, C.I, Ankara: Turhan Kitabevi, 2010.

Konuralp Cengiz Serhat, “6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre İhtiyati Tedbirler”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C.LXXI. S.2., 2013.

Konuralp Haluk, Medeni Usul Hukuku, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayı-nı, 2006.

Korkmaz Hülya Taş, “Türk Hukuku’nda İhtiyati Tedbirler”, (Dicle Üniversite-si Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Diyarbakır, 1995.

Kuru Baki, Ramazan Arslan ve Ejder Yılmaz , Medeni Usul Hukuku Ders Kita-bı, 24.b., Ankara: Yetkin Yayınları, 2013.

MülküsHalil, “İhtiyati Tedbir ve İhtiyati Haczin Uygulama Yeri”, Ankara Barosu Dergisi, 1969/2.

Önen Ergun, İnşai Dava, Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayın-ları, 1981.

Özbay İbrahim, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Neler Getirdi?, 2.b., Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2013.

Özbek Mustafa, “Geçici Hukuki Himaye Tedbirleri Başlığı Altında İhtiyati Ted-bir İle Yürütmenin Durdurulması Kavramlarının Farkları Nelerdir”, Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, 2000/106.

Özekes Muhammet, İcra ve İflas Hukukunda İhtiyati Haciz, Ankara: Seçkin Yayınevi, 1999.

Özkan Meral Sungurtekin, Türk Medeni Yargılama Hukuku, İzmir: Meta Ba-sım, 2013.

Page 45: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

44 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Özkök Süleyman, İhtiyati Tedbirler, Ankara: Turhan Kitabevi, 2002.

pekcanıtez Hakan, Oğuz Atalay ve Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14.b., Ankara: Yetkin Yayınları, 2013.

Sarısözen Serhat, “İhtiyati Tedbir Kararlarına Karşı Başvuru Yolu ve İçtihadı Birleştirme Kararı”, prof. Dr. Hakan pekcanıtez’e Armağan, C.16, Özel Sayı, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2015.

Ulukapı Ömer, Medeni Usul Hukuku, Konya: Mimoza Yayınları, 2014.

Umar Bilge, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 2.b., Ankara: Yetkin Yayın-ları, 2014.

Üstündağ Saim, Medeni Yargılama HukukuCilt I-II, 7.b., İstanbul: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2000.

Yılmaz Ejder, Geçici Hukuki Himaye Tedbirleri, C.I., Ankara: Yetkin Yayınları, 2001.

Yılmaz Ejder ve H. Ümit Yılmaz, Hukuk Rehberi (Adli Yazı ve Yazışma Usulle-ri), C.II, Ankara: Yetkin Yayınları, 2006.

Yılmaz Zehra Sanem, Sermaye Şirketlerinde (Anonim ve Limited Şirketlerde) Geçici Hukuki Korumalar (İhtiyati Tedbirler), İzmir: Güncel Yayınevi, 2004.

Yördem Yılmaz, “Marka Hukukunda İhtiyati Tedbir”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, C.6, S.21, 2007, (Çevrimiçi) dergipark.ulakbim.gov.tr, (E.T.02.12.2015).

Yücel Müjgan Tunç, HMK Uyarınca Tahkimde İhtiyati Tedbir ve Delil Tespiti, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2013.

Yücel Müjgan Tunç, “Haksız Rekabet Hukukunda Teminat Amaçlı İhtiyati Ted-birler”, prof. Dr. Ergun Önen’e Armağan, İstanbul: Alkım Yayınevi, 2003.

Page 46: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

AYNI İŞLETENE AİT BİRDEN FAZLA ARACIN ÇARPIŞMASI SONUCU BU ARAÇLARDAN

BİRİNDE MEYDANA GELEN HASARIN DİĞER ARACIN ZORUNLU TRAFİK SİGORTASINDAN TALEP EDİLİP EDİLEMEYECEĞİ KONUSUNDA

BİR DEĞERLENDİRME

Abdüllatif İsmet DEMİRAĞ1

Bilindiği üzere gerek gerçek, gerek tüzel kişi şirketlerin malik ve iş-leten sıfatı ile birden fazla araçları bulunmakta ve bu araçlar için ZMM Sigortası yaptırılmaktadır.

Her hangi bir araç filosu firması, sürücü kursuna ait araçlar veya bir gerçek kişinin maliki bulunduğu birden fazla araç Karayolları Trafik Ka-nunu 85. madde ve 91.madde gereği 3. şahıslara verilen zarara ilişkin olarak trafik poliçesi ile güvence altına alınmaktadır.

Öncelikle çözümlenmesi gereken asıl mesele bir işletenin maliki ve iş-leteni olduğu iki aracın çarpışması sonucu ve bu araçlardan birinin hasa-ra uğraması halinde zarar gören sıfatı ile diğer maliki olduğu aracın ZMM poliçesinden talepte bulunup bulunamayacağı hususudur. Bir işletene ait iki aracın veya birden fazla aracın çarpışması halinde işleten bu araç-lardan herhangi birinin hasara uğramasından dolayı zarar gören sıfatı ile maliki olduğu diğer aracın trafik poliçesinden tazminat talep edemez, zira böyle bir vakada her iki araç bakımından da (işleten) üçüncü şahıs değildir. 2918 sayılı KTK.85 md dikkatle incelendiğinde görüleceği üzere trafik poliçeleri haksız fiil sonucu 3.şahsa verilen zararı teminat altına alan poliçedir. Başka bir ifade ile zarar görenler zarar veren araç işle-tenine karşı KTK hükümlerinden doğan sorumluluğu nedeniyle başvur-ma hakkına sahip değilse, zarar verene ait aracın trafik sigortacısına da başvurma hakkına sahip değildir. Diğer yandan böyle bir olayda işleten üzerinde doğan alacaklılık ve borçluluk sıfatları da birleşmiş bulunmak-tadır. Bu noktada 2918 sayılı KTK’nın getirmiş olduğu mevcut hükümleri irdelemek gerekir.

1 Sigorta Hakemi

Page 47: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

46 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

KTK.85. SEKİZİNCİ KISIM: HUKUKİ SORUMLULUK vE SİGORTA BİRİNCİ BÖLÜM: İŞLETENİN HUKUKİ SORUMLULUĞU İŞLETEN vE ARAÇ İŞLETİCİSİNİN BAĞLI OLDUĞU TEŞEBBÜS SAHİBİNİN HU-KUKİ SORUMLULUĞU

(Değişik fıkra: 17/10/1996 - 4199/28 md.) Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.

(Ek fıkra: 17/10/1996 - 4199/28 md.) Motorlu araç ölüme veya yaralanmaya sebebiyet vermiş ise, kazaya karışan aracın başkalarına devir ve temliki veya üzerinde bir hak tesisini önlemek amacıyla olaya el koyan Cumhuriyet Savcılıklarınca, aracın tescilli olduğu tescil kuruluşuna trafik kaydı üzerine şerh düşülmesi için talimat verilir. Kaza anı ile Cumhuriyet Savcılığınca trafik kaydı üzerine şerh düşülmesi arasında geçen süreler içinde kötü niyetle yapılan araç tescilleri hükümsüz sayılır. Şerhin konulduğu tarihten itibaren bir ay içerisinde, şerhin kaldırıldığına veya devamına ilişkin mahkeme kararı ibraz edilmediği takdirde bu şerh hükümsüz sayılır.

İşletilme halinde olmayan bir motorlu aracın sebep olduğu trafik kazasından dolayı işletenin sorumlu tutulabilmesi için, zarar görenin, kazanın oluşumunda işleten veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere ilişkin bir kusurun varlığını veya araçtaki bozukluğun kazaya sebep olduğunu ispat etmesi gerekir.

(Değişik fıkra: 17/10/1996 - 4199/28 md.) İşleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibi, hâkimin takdirine göre kendi aracının katıldığı bir kazadan sonra yapılan yardım çalışmalarından dolayı yardım edenin maruz kaldığı zarardan da sorumlu tutulabilir. Ancak, bu durumda işletici teşebbüs sahibinin sorumlu kılınabilmesi için kazadan kendisinin sorumlu olması veya yardımın doğrudan doğruya kendisine veya araçta bulunanlara yahut kazaya taraf olan üçüncü kişilere yapılması gerekir.

(Değişik fıkra: 17/10/1996 - 4199/28 md.) İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.

KTK.91.md.MALİ SORUMLULUK SİGORTASI YAPTIRMA ZORUN-LULUĞU:

Page 48: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

47Aynı İşletene Ait Birden Fazla Aracın... • A. İ. DEMİRAĞ

(Değişik madde: 17/10/1996 - 4149/33 md.) İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşı-lanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorun-ludur.

Zorunlu mali sorumluluk sigortasına ilişkin primler peşin ödenir. An-cak, Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlık primlerin taksitler halinde tahsil edilmesineilişkin düzenleme yapmaya yetkilidir.

(Değişik fıkra: 21/02/2001 - 4629 S.K./6. md.;Değişik fıkra: 14/07/2004 - 5217 S.K./12.mad) *1* *2* Sigorta yaptıranların, sigor-ta şirketlerine ödeyecekleri sigorta priminin % 5’i oranındaki tutar, sigorta şirketi tarafından tahsil edildiği ayı takip eden ayın en geç 20’sine kadar İçişleri Bakanlığı Merkez Saymanlığı hesabına yatırılır. Yatırılan bu tutarlar bütçeye gelir kaydedilir.

(13.02.2011-6111 SK’un 58. maddesi gereğince 4.fıkra yürürlük-ten kaldırılmıştır)

Geçerli teminat tutarları üzerinden zorunlu mali sorumluluk sigor-tası bulunmayan araçlar trafikten men edilir.

(Değişik fıkra: 13.02.2011-6111 SK m.58) Yabancı plakalı taşıtla-rın Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlıkça belirlenecek usul ve esaslara göre Türkiye’de geçerli sigortaları yoksa bunlar için zo-runlu mali sorumluluk sigortası Türkiye sınırlarına girişleri sırasında yapılır.

(Ek fıkra: 02/12/2004 - 5265 S.K./1.mad) Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde, ortak savunma veya barış harekâtı çerçeve-sinde Türkiye’de harekât, eğitim veya tatbikat maksadıyla bulunma-sına izin verilen yabancı silahlı kuvvetlerin neden olabileceği hasar ve zararların tazmini konularının özel bir anlaşmayla düzenlendiği hallerde, bu kapsamda Türkiye’ye girecek yabancı askerî araçlar ba-kımından bu madde hükmü uygulanmaz.

(Değişik fıkra: 21/05/1997 - 4262 S.K./4 md.) Bu madde hükmüne uymayanlar 1 800 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar.

Yukarıda belirttiğimiz mevzuat çerçevesinde eğer işleten sorumlu tu-tulmayacaksa meydana gelen zarar trafik sigortası kapsamına girmeyece-ğinden bu zararın tazmini trafik sigortacısından istenemeyecektir. Yani, trafik kazasında zarar görenler, zarar veren araç işletenine karşı KTK dan doğan sorumlulukları nedeniyle başvurma hakkına sahip değillerse, za-rar veren aracın trafik sigortacısına başvurma hakkına sahip değillerdir. Yani bu somut olayda davacı işleten her iki araç bakımından da 3.kişi

Page 49: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

48 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

durumunda olmadığı gibi kendi üzerinde borçluluk ve alacaklılık sıfatı birleşmesi nedeniyle BK.116 ve KTK 85/1 md uyarınca işleten olarak ken-di sorumluluğunu üstlenen zorunlu trafik sigortasından da talepte bulun-ması mümkün değildir. Bu konuda emsal karar olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/17-13 .E ve 2011/191.K sayılı kararını gösterebi-liriz.

Yine burada dikkat çekeceğimiz diğer bir husus 01.06.2015 tarihinden önce düzenlenen trafik poliçesi genel şartlarının “Teminat dışında kalan haller” başlıklı A3 maddesinin (b) bendinde “İşleten tarafından ileri sürü-lecek tazminat talepleri” teminat kapsamı dışında bırakılmıştır.

Oysa 01.06.2015 tarihinde getirilmiş bulunan yeni trafik poliçesi genel şartlarında teminat kapsamı dışında bırakılan hususlara baktığımızda;

A.6. TEMİNAT DIŞINDA KALAN HALLER

Aşağıdaki haller sigorta teminatı dışındadır:

a) İşletilme halinde olmayan araçların sebep olacağı zararlar,

b) Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri,

c) İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri,

ç) Sigortalının, eşinin, sigortalının usul ve fürunun, sigortalıya evlat edinme ilişkisiyle bağlı olanların, sigortalının birlikte yaşadığı kardeşlerinin, mallarına gelen zararlar sebebiyle ileri sürebilecekleri talepler,

d) Destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamın-da olmakla beraber destek şahsının kusuruna denk gelen destek taz-minatı talepleri,

e) Zarar görenlerin beraberinde bulunan bagaj ve benzeri eşya dı-şında sigortalı araçta veya bu araç vasıtasıyla çekilen römorkta/yarı römorkta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlardan dolayı sigortalıya karşı ileri sürülecek talepler,

f) Manevi tazminat talepleri,

g) Sigortalının, Karayolları Trafik Kanunu uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,

ğ) Sigortalının aracına veya bu araç vasıtasıyla çekilen römorklara ve yarı römorklara veya çekilen araçlara gelecek zararlar nedeniyle ileri sürülecek talepler,

Page 50: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

49Aynı İşletene Ait Birden Fazla Aracın... • A. İ. DEMİRAĞ

h) Çalınan veya gasp edilen araçların sebep oldukları ve Karayolları Trafik Kanununa göre sigortalının sorumlu olmadığı zararlar, aracın çalındığını veya gasp edildiğini bilerek binen kişilerin zarara uğrama-ları nedeniyle ileri sürülecek talepler ile çalan ve gasp eden kişilerin talepleri,

ı) Motorlu bisikletlerin kullanılmasından ileri gelen zararlar,

i) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda belirtilen terör eylemlerinde ve bu eylemlerden doğan sabotajda kul-lanılan araçların neden olduğu ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Ka-nununa göre sigortalının sorumlu olmadığı zararlar ile aracın terör ey-lemlerinde kullanıldığını veya kullanılacağını bilerek binen kişilerin zarara uğramaları nedeniyle ileri sürecekleri talepler, aracı terör ve buna bağlı sabotaj eylemlerinde kullanan kişilerin talepleri,

j) Motorlu araç kazalarından dolayı toprak, yeraltı suları, iç sular, deniz ve havanın kirlenmesi ya da kirlenme tehlikesi nedeniyle temiz-leme, toplanan atıkların taşınması ve bertaraf masrafları ile biyolojik çeşitlilik, canlı kaynaklar ve doğal yaşama verilen zararlar nedeniyle bozulan çevrenin yeniden oluşturulması ile ilgili çevresel zararlardan ileri gelen talepler,

k) Gelir kaybı, kâr kaybı, iş durması ve kira mahrumiyeti gibi zarar verici olguya bağlı olarak oluşan yansıma veya dolaylı zararlar nede-niyle yöneltilecek tazminat talepleri,

l) İlgili mevzuatla genel hükümlere tâbi kılınan talepler,

m) 2918 sayılı Kanunun 104 üncü ve 105 inci maddelerinde dü-zenlenen sorumluluklar (Bu maddeler kapsamına dâhil durumlar bu amaçla yaptırılan zorunlu mali sorumluluk sigortasına tâbidir.),

n) Cezai kovuşturmadan doğan tüm giderler ile idari ve adli para cezaları,

o) Bu Genel Şart ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler.

(Ek: RG-2/2/2016-29612)(1) “Sigortacının bu maddenin birinci paragrafının (d) bendi kapsamında olmasına rağmen ilgililere yaptı-ğı tazminat ödemeleri için sigortalının terekesine ve tereke borçlusu olan mirasçılarına sigortalının kusuru oranında ve ilgili mevzuat da-hilinde müracaat hakkı saklıdır”. denilmek suretiyle eski genel şart-larda gayet isabetli olan ve açık olan bu düzenleme göz ardı edilmiş bulunmaktadır.

Page 51: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

DENİZ İŞ KANUNUNDA FAZLA ÇALIŞMA ÜCRETİ

Av. Yörük KABALAK

Değerli Yargıç Nuran YALINBAŞ’ın anısına

I - GENEL AÇIKLAMA:

Bilindiği gibi yasada belirlenmiş olan çalışma sınırlarını aşan çalışma-lar fazla çalışmadır.

Deniz İş Kanununda yasal çalışma süresi günde 8 saat ve bu şekilde haftanın 6 gününde: 8 saat x 6 gün = 48 saattir ( Deniz İş K. 26 )

Gemi adamının bu süreyi aşan çalışmaları fazla çalışmadır.

Yargıtay’ın benimsemiş olduğu uygulamaya göre gemi adamının haf-tada 48 saati aşan ya da haftada 48 saati aşmasa da günde 8 saati aşan çalışmaları fazla çalışma sayılacaktır.1

Örnekler:

Örneğin bir gemi adamı çalıştığı gemide günlük ara dinlenmeleri dışın-da günde 8 saatten haftada 6 gün çalışıyor olsa, haftada 8 saat x 6 gün = 48 saat çalışmış olur.

Bu durumda gemi adamının haftada 48 saat olan yasal çalışma süresi-ni 3 saat aşan fazla çalışması gerçekleşmiş olur.

İkinci örnekte bir gemi adamının çalıştığı gemide haftada 3 kez 24 saat çalıştığını düşünelim. Böyle bir durumda Yargıtay’ın benimsediği görüşe göre 24 saatlik çalışmada 10 saat dinlenme arası dışında işçinin 14 saat çalışmasının gerçekleştiği kabul edildiğinde,bu örnekteki gemi adamının haftanın 3 gününde: 14 saat x 3 gün = 42 saat çalıştığı sonucuna varılır.

Ancak,bu durumda az yukarda belirtilen Yargıtay uygulamasına göre gemi adamının her çalıştığı günde 14 saat çalışmasının gerçekleştiği,bu çalışmanın Deniz İş Kanunu hükümlerine göre 8 saat olan günlük çalışma süresini 6 saat aştığı dikkate alınarak,haftada 3 gün bu şekilde çalışan gemi adamının haftada: 6 saat x 3 gün = 18 saat fazla çalışmasının ger-çekleştiği sonucuna varılır.

1 Yargıtay 9.HD 11.2.2014 T. 2012/25671 – 2014/3980 Sayılı Kararı.Çalışma ve Toplum Dergisi Sayı 2015/1 Sh 459 Vd.

Page 52: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

51Deniz İş Kanununda Fazla Çalışma Ücreti • Av.Y. KABALAK

II - ARA DİNLENMELERİ:

Ara dinlenmeleri, işçinin dinlenmek zorunda olduğu ve doğal ihtiyaç-larının giderilmesi için gereken süreler olup bu süreler iş süresi dışındaki sürelerdir.

Bu sürelerin niteliği bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararında; “İş-çinin işyerinde çalışmaksızın tamamen serbest bulunduğu zaman kesi-ti fazla çalışma sayılmaz” şeklinde tanımlanmıştır. (İş Kanunu Şerhi M.Çemberci 986 baskı Sh.812)

Bu süreler kural olarak işçinin çalışma sürelerine dahil edilmez ve fazla çalışmaların tespitinde de dikkate alınmaz.

Deniz İş Kanununda gemi adamının günlük çalışma süreleri içerisinde ne kadar süreyle ara dinlenmesi vermesi gerektiğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.

4857 Sayılı İş Kanununun 68.maddesinde:

Günlük çalışma süresinin ortalama bir zamanında o yerin gelenek-leri ve işin gereğine göre ayarlanmak suretiyle işçilere;

a) Dört saat veya daha kısa süreli işlerde onbeş dakika,

b) Dört saatten fazla ve yedibuçuk saate kadar (yedibuçuk saat da-hil) süreli işlerde yarım saat,

c) Yedibuçuk saatten fazla süreli işlerde bir saat,

Ara dinlenmesi verilir.

Hükmü bulunmaktadır.

Yargıtay 7. ve 9. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihadında; işçinin gün içindeki çalışmaları içinde yemek,dinlenme ve sair doğal ihtiyaçları ba-kımından dinlenme arası vereceği ve bu dinlenme arası sürelerinin; dört saat ve kısa süreli çalışmalarda 15 dakika,dört saatten fazla yedi buçuk saatten az çalışmalar için en az 1/2 saat, yedi buçuk saati aşan çalışmalar için 1 saat ve on bir saati aşan çalışmalar için en az 1,5 saat olarak kabul edileceği belirtilmektedir.

(Örnekler; Yargıtay 9 HD. 16.6.2011 T. 2009/18210 - 2011/18263 Sayı-lı Karar.İstanbul Barosu Dergisi 2012/2 Sh. 357, Yargıtay 9 HD. 9.6.2011 T. 2009/16129 - 2011/17313 Sayılı Karar, Çalışma ve Toplum Dergisi Sayı 33 Sh. 330. Yargıtay 7 HD 24.4.2013 T 2013/2900 - 2013/7458 Sa-yılı Karar İstanbul Barosu Dergisi 2013/5 Sh. 500, Yargıtay 9.Hukuk Dai-resi 23.1.2013 T. 2013/1618 – 2714 Sayılı Karar İstanbul Barosu Dergisi 2013/5 Sh. 519 )

Page 53: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

52 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Yargıtay 9.Hukuk Dairesi’nin 9.10.2012 tarihli kararında da: İşçinin günlük çalışma süresi içinde hiç ara vermeden çalışmasının bekleneme-yeceği,gün içinde yemek, çay, sigara gibi ihtiyaçlar sebebiyle ya da dinlen-mek için işçinin belli bir zamana ihtiyacı olduğu belirtilmiştir. (İstanbul Barosu Dergisi 2013/5 Sh. 513 )

Bu kurallar genel olarak gemi adamlarının çalışma süreleri bakımın-dan da geçerli sayılmaktadır.

(Yargıtay’ın bu konuda değişik bir içtihadına bu güne kadar rastlama-dım)

Öte yandan,yukarıdaki örnekte belirtildiği gibi işçinin günde 24 saat çalışan işçinin günde 10 saat dinlenme arası vereceği,buna göre dinlenme arası dışında 14 saat fiili çalışmasının gerçekleşeceği Yargıtay Hukuk Ge-nel Kurulu’nun ve Hukuk Dairelerinin benimsemiş olduğu uygulamadır.2

Bu duruma göre,gemi adamının çalışma sürelerine yukarıda belirtil-miş olan ara dinlenme süreleri uygulanacaktır.Gemi adamı günde 24 saat çalışıyor ise, 10 saat ara dinlenme süresi düşülerek 14 saat fiili çalışma-sının gerçekleştiği kabul edilerek fazla çalışma süreleri belirlenecektir.

III - HESAP YÖNTEMİ:

Gemi adamının fazla çalışma ücretleri hesaplanırken saat ücreti % 25 arttırılır. (Dz. İş K. 28/2)

Gemi adamının fazla çalışma süresi hesaplanırken günlük çalışma sü-resinin 8 saat olduğu,buna göre bir aylık ücretin karşılığı olan 30 günün saat sayısının: 8 saat x 30 gün = 240 saat olduğu dikkate alınarak; bir aylık ücret 240’a bölünmek suretiyle gemi adamının bir saatlik ücreti bu-lunur.

Örneğin, haftada 3 saat fazla çalışması gerçekleşen ve aylık ücreti 2.000,00 TL olan gemi adamının bir haftalık fazla çalışma ücreti:

2.000,00 TL / 240 saat x 3 saat fazla çalışma x 1,25 ( % 25 zamlı ücret) = 31,24 TL

Olarak hesaplanır.

Uygulamada da benimsenmiş olan en basit ve açık hesap yöntemi bu-dur.

2 Yargıtay 9.HD 8.5.2012 T. 2009/44386 – 2012/16112 Sayılı Kararı.Çalışma ve Toplum Dergisi Sayı 2014/4 Sh 288 Vd.

Page 54: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

53Deniz İş Kanununda Fazla Çalışma Ücreti • Av.Y. KABALAK

Iv - ÖZEL DURUMLAR :

a) Aylık maktu ücretin fazla çalışmaları da kapsaması :

Bazı durumlarda gemi adamının iş sözleşmesinde gemi adamına öde-nen aylık maktu ücrete fazla çalışma ücretlerinin de dahil olduğu belirtil-miş olabilir.

Böyle bir durumda:

Yargıtay’ın kararlılık kazanmış olan uygulamasında,gemi adamlarının haftanın 7 günü dahil 72 saate kadar olan çalışmalarında 48 saati aşan 24 saat fazla çalışma ücretinin, asıl ücrete dahil olduğuna ilişkin sözleşmele-rin geçerli olduğu belirtilmektedir.( Örnek: Yargıtay 9 HD.

11.2.2014 T. 2012/25671 - 2014/3980 Sayılı Kararı. Çalışma ve Top-lum Dergisi Sayı 44 Sh. 460 vd )

Bu duruma göre,gemi adamının iş sözleşmesinde kendisine ödenen aylık maktu ücrete fazla çalışma ücretlerinin de dahil olduğu belirtilmiş ise,haftanın 7 gününde gemi adamının 72 saati aşan fazla çalışmaları için fazla çalışma ücreti alacağı hesabı yapılabilecektir.

b) Brüt ücretten net ücretin hesaplanması :

Bu konuda denizcilik hayatımızda “ikinci sicil” olarak isimlendirilen sicilin ne olduğu konusunda kısa bir açıklama yapmak gerekir.

İkinci sicil şudur:

16.12.1999 tarihli 4490 Sayılı Kanun Türkiye’de öteden beri mevcut olan gemi sicilinin yanında ikinci bir gemi sicilinin kurulmasını temin etmiştir. Öteden beri mevcut olan şu anda da uy-gulanan gemi sicili,Türk Bayrağını çeken gemilerin kayıtlı oldukları geleneksel gemi sicilidir. Bu-nun yanında, özellikle uluslararası rekabet ortamı içinde armatörlerin yeterli derecede güçlenmelerini sağ-lamak amacıyla 4490 Sayılı Kanunla “İkinci Sicil” olarak isimlendirilen başka ve değişik bir gemi sicili ihdas edilmiştir.Bu yeni sicil yasada “Türk Uluslararası Gemi Sicili” olarak ta-nımlanmıştır.

Anılan yasanın 12/1. maddesinde; “Bu kanun uyarınca oluşturulan Türk Uluslararası Gemi Siciline kayıtlı gemilerin işletilmesinden ve dev-rinden elde edilen kazançlar, gelir ve kurumlar vergileriyle fonlardan is-tisnadır” kuralı bulunmaktadır.

Bu hüküm tam bir vergi muafiyeti ihdas etmiştir. Buna göre Türk Uluslararası Gemi Siciline gemisini tescil ettirecek olan armatör Devlet’e vergi veya fon tahsisi ödemeyecektir.

Page 55: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

54 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Sadece ödemelerinde Damga Vergisi ödeyeceklerdir.

Bu duruma göre gemi adamının görev yaptığı geminin Türk Ulusla-rarası Gemi Siciline kayıtlı olması halinde, Gelir Vergisi muafiyeti oldu-ğu dikkate alınarak, gemi adamının brüt aylık ücretinden Gelir Vergisi kesintisi yapılmayarak sadece “SGK primi + Damga Vergisi “ kesilmek suretiyle net ücret belirlenecektir.

Doğaldır ki, net ücretten brüt ücrete gidilirken de, net ücretin üzerine sadece "SGK primi + Damga Vergisi" ilave edilmek suretiyle brüt ücret belirlenecektir.

c) Hesaplamaya uygulanacak zam oranı :

01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanununda işçinin fazla çalışma ücretlerinin saat ücreti % 50 zamlı arttırılarak hesaplanaca-ğı öngörülmüştür (TBK 402/1)

Deniz İş Kanunu'nda ise, gemi adamlarının fazla çalışma ücretleri he-saplanırken saat ücretinin %25 arttırılacağı belirlenmiştir (Dz. İş K. 28/2).

Hal böyle iken, az yukarda belirtilen Türk Borçlar Kanunu hükümlerine göre gemi adamlarının fazla çalışma ücretlerinin de saat ücreti % 50 zamlı olarak hesaplanması gerekeceği yolunda görüşler ileri sürülmektedir.

Bu görüşlere iştirak edemiyorum.

Zira:

Borçlar Kanunu genel kanun olup, Deniz İş Kanunu özel kanundur.Buna göre, özel kanun varken genel kanun devreye giremeyeceğinden az yukarda belirtildiği gibi gemi adamlarının fazla çalışma ücretlerinin saat ücreti % 25 arttırılarak hesaplanması gerekeceğini düşünüyorum.

Yargıtay uygulaması da aynı doğrultudadır.

(Örnek: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 19.2.2014 T. 2011/54213 – 2014/5178 Sayılı Kararı. İstanbul Barosu Dergisi 2016/1 Sh.317)

Page 56: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İDARİ DAVALARDA YARGILAMANIN YENİLENMESİ

Av. Erol TÜRK

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda sayılan sebeplere daya-narak esas hükmün kaldırılmasını ya da davanın yeniden incelenmesini sağlamak için olağanüstü kanun yoluna başvurmak mümkündür. Bu yola gidilmesine hukuk sisteminde yargılamanın yenilenmesi denilmektedir. Kararın düzeltilmesi ile yargılamanın yenilenmesi arasında en önemli fark; karar düzeltmede iradi bir hatanın düzeltilmesi, yargılamanın yeni-lenmesinde ise irade dışı oluşan hataların düzeltilmesi istenir.

İdari Yargılama Usulü kanununa göre aşağıda sıraladığımız şartlardan birinin varlığı halinde yargılamanın yenilenmesi için dava açılabilir. Yar-gılamanın yenilenmesi için mahkemece verilmiş nihai bir karar olmalı ve bu karar kesinleşmiş olmalıdır. Yargılama usulü kanununun 53.cü mad-desinde sayılan nedenlerden birinin bulunması gerekir. Yargılamanın ye-nilenmesi yoluna süresi içinde başvurulmuş olmalıdır.(1)

1- Yargılamanın yenilenmesi nedenleri:

a- Belgenin sonradan ele geçmiş olması. Yargılanmanın yenilenmesi nedenlerinden biri, zorlayıcı sebepler dolayısıyla veya lehine karar veri-len tarafın eyleminden doğan bir sebeple elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olmasıdır. Bu belge aslında davanın görüldüğü sırada var olmasına ve mahkemece verilecek kararı et-kileyecek nitelikte olmasına rağmen davacı tarafından davanın seyri esna-sında ele geçirilememiş ve mahkemeye sunulamamış olmalıdır. Bu belge, elde olmayan zorlayıcı nedenlerle ya da lehine hüküm verilen tarafın dü-rüst olmayan bir davranışı sonucu mahkemeye sunulamamış olmalıdır. Yargılamanın yenilenmesini isteme süresi belgenin elde edildiği tarihten itibaren işlemeye başlar.

b- Karara esas olarak alınan belgenin sahteliğine hükmedilmiş veya sahte olduğu mahkeme veya resmi bir makam huzurunda ikrar olunmuş veya sahtelik hakkındaki hüküm karardan evvel verilmiş olup da, yargı-lamanın yenilenmesini isteyen kimsenin karar verildiği zaman bundan haberi bulunmamış olmalıdır. Belgedeki sahteliğin, üçüncü bir kişi ta-rafından veya lehine hüküm verilen kişi tarafından yapılmış olması fark etmez. Önemli olan belgenin sahte olduğuna karar verilmiş olmasıdır.

Page 57: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

56 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

c- Karara esas teşkil eden bir ilâm hükmünün, kesinleşen bir mahke-me kararıyla bozularak ortadan kalkmış olmasıdır. Görüldüğü üzere bu-rada iki hüküm vardır. Birinci hüküm, ikinci hükmün verilmesinde kesin kanıt olarak kullanılmıştır. Kesin kanıt olarak kullanılan birinci hükmün, geçersiz olduğuna yargı yolu ile karar verildiği takdirde, ikinci hüküm için yargılamanın yenilemesi yoluna başvurulabilir. Burada yargılamanın yenilenmesini isteme süresi yargılamanın yenilenmesini isteyenin kesin kanıt olarak kullanılan hükmün kesin olarak ortadan kalktığını öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlar.

d- Bilirkişinin bilerek ve isteyerek gerçeğe aykırı rapor düzenlemesi. Bilirkişinin düzenlediği raporda kasten gerçeğe aykırı beyanda bulun-duğunun mahkeme kararıyla belirlenmesidir. Ancak bilirkişi tarafından gerçeğe aykırı olarak verilen raporun yargılamanın yenilenmesini gerekti-ren bir sebep olarak kabul edilebilmesi için mahkeme tarafından verilen hükmün bu rapora dayanılarak verilmiş olması gerekir. Hükmün veril-mesinde başka kanıtlar etkili olmuşsa bilirkişinin gerçeğe aykırı olarak düzenlediği rapor yargılamanın yenilenmesini gerektirmez.

e- Yargılamanın yenilenmesi istenecek nedenlerden biri de hile kulla-nılmış olmasıdır. Yani lehine karar verilen tarafın, karara etkisi olan bir hile kullanmış olmasıdır. Burada bahsedilen hile yalan yere yemin etmek, yalancı tanıklık yapmak ve sahte belge düzenlemek gibi nedenlerin dışın-da hileli bir davranış sergilemektir. Örneğin dava dilekçesinin ve yazılı belgelerin asıl davalı yerine bir başkasına yapılması ve davalının davadan haberdar edilmemesi, davayı kazanan tarafın vekili ile anlaşması gibi ne-denleri sayabiliriz. Böyle bir durumda yargılamanın yenilenmesini isteme süresi hilenin ortaya çıktığı andan itibaren işlemeye başlar.

f- Vekil veya kanuni temsilci olmayan kimseler ile davanın görülüp ka-rara bağlanmış bulunması da yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden-dir. Vekil olma niteliği bulunmayan kimseye tebligat yapılmak suretiyle davanın yürütülmüş ve karara bağlanmış olması yeterlidir. Burada ki sa-katlığın hükmü etkileyip etkilemediğini araştırmaya gerek yoktur. Bu gibi durumlarda yargılamanın yenilenme süresi, yargı kararının aleyhine ka-rar verilen kişiye veya gerçek vekiline tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlar.

g- Çekinmeye mecbur olan başkan, üye veya hâkimin katılmasıyla karar verilmiş olmasıdır. Çekinmesi gereken yargıcın karara katılması yargılamanın yenilenmesi için yeterlidir. Çekinmesi gereken yargıcın hük-mün verilmesinde etkili olup olmaması önemli değildir.

Page 58: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

57İdari Davalarda Yargılanmanın Yenilenmesi • Av. E. TÜRK

h- Yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden bir diğeri de, tarafları, ko-nusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine neden olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme tarafından önceki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunmasıdır. Bu takdirde yargılamanın yeni-lenmesi yoluna gidilebilmesi için tarafları aynı olan ve aynı sebebe daya-nan davalarda birbiriyle çelişen kararlar verilmiş olması yeterli olmayıp, hüküm tesis edilen konunun da aynı olması gerekir.(2) Yargılamanın ye-nilenmesi yoluna başvurmak için her iki kararın da kesinleşmiş olması zorunludur. Böyle bir durumda ikinci kararın iptali istenecektir. Yargıla-manın yenilenme talebinde süre ikinci kararın kesinleşmesinden sonra işlemeye başlar.

ı) Avrupa insan hakları sözleşmesine aykırı hüküm verilmiş olması. Bu hüküm 15.07.2003 tarihli ve 4928 sayılı yasa ile İdari Yargılama Usu-lü Kanununun 53.cü maddesine eklenmiştir. Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması halinde yargılamanın yenilenmesi talebi ile dava açılabilir.

Yargılamanın yenilenmesi istekleri esas kararı vermiş olan mahkeme-ce karara bağlanır. Danıştay 4. Hukuk Dairesinin 24.12.1990 tarih ve 1989-2698 E. 1990-3922 K. Sayılı kararı bu yöndedir.

Yargılamanın yenilenmesi süresi, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine ne-den olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme tarafından önceki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması halinde on yıldır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl ve diğer sebepler için altmış gündür. Bu süreler, dayanılan sebebin istemde bulunan yönünden gerçekleştiği tarihi izleyen günden başlatılarak hesaplanır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen ihlal kararlarının idari davalar yönünden 4928 sayılı 15.07. 2003 tarihli kanunun 6. maddesi ile yargılamanın yenilenmesi sebepleri arasına girmiş ve İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun yargılamanın yenilenmesi konusunun düzenlendiği 53. cü maddesine de eklenmiştir. Bu yasa ile Avrupa İnsan Hakları mah-kemesince verilen kararın insan haklarını ve ana hürriyetleri korumaya dair sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verilmesi ve ke-sinleşmiş olması durumunda, yargılamanın yenilenmesi istenebilecektir.

Page 59: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

58 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

2- Anayasa Mahkemesinin iptal kararı yargılamanın yenilenmesi nedeni sayılabilir mi?

Bu konuda Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin verdiği bir karara bak-makta yarar vardır. Karar şöyledir: “Karara esas alınan yasanın sonradan Anayasa Mahkemesince iptali, Yargılamanın yenilenmesini gerektiren bir hukuki sebep olarak kabul edilmelidir.”

Kararın gerekçesi ise şöyledir:

1602 sayılı yasanın 64 ve HMK. 374 ve müteakip maddelerinde ön-görülen tüm yargılamanın yenilenmesi nedenlerine bakıldığında kurulan hükmün maddi gerçeğe ters düştüğü ve adaletin tecellisini sağlayamadığı durumlar için öngörüldüğü görülecektir. Bu nedenledir ki şekli anlamda olduğu kadar maddi anlamda da kesin hüküm halini alan bir yargı kara-rının olağanüstü bir kanun yolu olarak, yargılamanın yenilenmesi suretiy-le kaldırılması uzunca bir süre sonra dahi olsa, toplum vicdanını rahatsız eden bir adaletsizliğin giderilmesini sağlamaktadır. Bireysel nedenlere ve ağırlıklı olarak dava subyelerinin eylemlerine dayalı, adaleti sağlamayan kesinleşmiş bir kararın yargılamanın yenilenmesi yoluyla kaldırılması yöntemini benimseyen bir hukuk sisteminin, kurulan kararda, doğrudan uygulanan kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptal edilmiş olmasını yargılamanın yenilenmesi nedeni saymadığını kabul etmek bizce mümkün görülmemektedir. Böylece bu konuda öncelik sorunu olduğunu düşünmek gerekir.

Hukuk Devleti; hukukun üstünlüğü doğrudan kanunların Anayasaya aykırı olamayacağı hususunu içerir. Anayasanın 11.ci maddesinde açıkça kanunların Anayasaya aykırı olamayacağını vurgulayan bir Anayasa hük-mü mevcutken Anayasa Mahkemesince Anayasaya aykırılığı saptanan bir kanunun hukuken belli bir dönem içinde olsa hayatiyetini sürdürmesine Anayasa ve Hukuk düzeninin kayıtsız kaldığını kabul etmek mümkün gö-rülmemektedir.

Bu husus Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliği kuralı-nı irdelemeyi zorunlu kılmaktadır. Anayasanın 2.ci maddesinde, Cumhu-riyetin nitelikleri saptanırken, adalet anlayışı içerisinde demokratik bir hukuk devleti olduğu belirtildiğine, 11.ci maddesinde, kanunların Ana-yasa ‘ya aykırı olamayacağı vurgulandığına, 13.cü maddesinde belirtilen nedenlerin sınırlı olsa dahi temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olama-yacağı esası getirildiğine göre Anayasaya aykırı bir kanunun hüküm ve sonlarına ve de böyle bir kanunun uygulanması ile kişilerin uğradıkları

Page 60: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

59İdari Davalarda Yargılanmanın Yenilenmesi • Av. E. TÜRK

zararlara, Anayasanın ilke olarak izin vermeyeceği sonucu ortaya çıkmak-tadır. Ne var ki, karşılıklı serbest iradelerin bir noktada birleşmesi ile özellikle, özel hukuk alanında sağlanan delillerin alt üst edilmesine yol açacak bir uygulamanın da toplumsal düzeni sarsacağı gibi kararlılık ve hukuk güvenliğini zedeleyeceği kuşkusuz inkâr olunamaz. İşte bu sorun adalet anlayışı ve hukukun üstünlüğü ilkesinin üstüne çıkacak boyutlara ulaştığında iptal kararlarının geriye yürümesi, çözümü mümkün olmayan toplumsal kargaşaya neden olacağından, Anayasanın genel esprisine istis-na olarak geriye yürümezlik ilkesini gündeme getirmektedir. Anayasaya aykırı hükümlerin bir dönemle sınırlı olsa dahi geçerliğini kabullenme zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır.

Bu itibarla, Anayasaya aykırılığı nedeniyle, Anayasa Mahkemesince iptal edilen bir kanunun içeriğini ve uygulandığı dönemdeki sonuçları-nı göz önünde tutmakta zorunlu bulunmaktadır. Gerçekten bazı yasalar, yalnızca hak bahşedici kimi yasalar ise hak ve yükümlülükleri birlikte içeren kimi yasalar da sadece yükümlülükler getiren nitelikte olabilirler. İlgililerine yalnızca yükümlülük getirmek durumunda olan bir yasanın, Anayasaya aykırılığı nedeniyle, Anayasa Mahkemesince iptali halinde; iptal kararının geriye yürütülmesi ve belirli bir kesime bu kanunun uy-gulanması sonucu oluşan kazanılmış haklarına, zarar veren ve böylece devlete ve hukuka güveni sarsan, toplumsal kargaşaya yol açan bir etkisi söz konusu olamaz.

Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi, bu il-kenin getiriliş nedenlerinin varlığı halinde geçerlidir. Bu kuralın ödünsüz bir biçimde uygulanması, lafzı bir yorumla, belki de doğru bir sonuç veri-yor gibi görünse dahi, asıl olan hukuka uygunluk denetimi olduğuna göre, adaletin gerçekleşmesi açısından eksik kalacaktır. Öte yandan, idari yargı yerlerince verilen iptal kararları bildirici nitelikte iken Anayasa Mahke-mesi kararlarının yapıcı olduğunu ileri sürenler dahi, Anayasa Mahkeme-since iptal edilen bir kanunun hukuk âlemine çıktığı ilk andan itibaren Anayasaya aykırı olduğunu ortaklaşa kabul etmektedirler.

Bu kabul biçimi zorunlu nedenlerin söz konusu olmadığı hallerde, Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının geriye yürütülerek hukukun üs-tünlüğü ilkesine hayatiyet vermeyi ve toplumun adalet duygularına açıkça ters düşmeyecek, bir sonuca ulaşmayı gerekli kılmaktadır. Bunun aksi-nin kabulü özellikle statü hukukunda, yasaların süre gelen etkisi nedeniy-le, Anayasaya aykırı kanunun hüküm ve sonuçlarının gelecekte de etkili olması ve yürürlüğünü sürdürmesi anlamını taşıyacaktır. Kaldı ki idare hukukunu diğer hukuk dallarından ayıran özelliği, gelişmekte olan bir

Page 61: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

60 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

içtihat hukuku olmasıdır. Bu niteliği itibariyle de Anayasa Mahkemesi ip-tal kararının geriye götürülmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmadığını kabul etmek gerekmektedir.(3)

Yargılamanın yenilenmesi talebinin Anayasa Mahkemesinin iptal ka-rarının resmi gazetede yayınlandığı tarihten itibaren en geç 90 gün içinde yapılması gerekir.

3-Kimler yargılamanın yenilenmesini isteyebilir?

Yargılamanın yenilenmesini asıl davanın tarafları isteyebilir. Davaya taraf olmayan üçüncü bir şahıs yargılamanın yenilenmesi talebinde bulu-namaz. Davanın tarafı olan ve davanın yenilenmesinde hukuki bir men-faati olan kimse yargılamanın yenilenmesini isteyebilecektir. Ancak asıl davada lehine karar verilmiş olan taraf, yargılamanın yenilenmesini iste-yemez.

Yargılamanın yenilenmesini isteyen taraf, dava dilekçesinde karşı tara-fı belirtmek zorundadır. Burada karşı taraf, yargılamanın yenilenmesine konu olan karardan yararlanan taraf olmaktadır.

4-Yetkili mahkeme:

Yargılamanın yenilenmesi talebi kural olarak esas kararı veren mahke-meden istenir. İ.Y.U.K. md.53/2 göre yargılamanın yenilenmesi talebi esas kararı veren mahkemece karar bağlanır. İki ayrı yargı kararı varsa ve bu kararlar çelişkili ise durum ne olacaktır?

Bu hususta İdari Yargılama Usulü kanununda düzenleme yoktur. Böy-le durumlarda HMK md.378 göre yargılamanın yenilenmesine bakacak mahkeme son kararı veren mahkeme olacaktır. Bu kural idari yargıda, idare mahkemeleri, vergi mahkemeleri ile Danıştay’ca verilen kararlarda uygulanır. Birbiri ile çelişen kararlardan biri Danıştay, diğeri idare mah-kemesinden verilmişse bu takdirde son kararı veren Danıştay olduğuna göre yargılamanın yenilenmesi talebini Danıştay karara bağlayacaktır.(4)

Kaynaklar:

• 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu.

• Danıştay 4.H.D. 2013-2078E. 2013-6157 K. 23.09.2013T. Kararı

• Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1993-815 E. 1993-1205 K ve 28.12.1993 T. Kararı

• İdari Yargılama Hukuku prof. A.Ş. Gözübüyük

Page 62: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

KABAHATLERDE ZAMANAŞIMI

Av. Abdullah BİLİCİ1

GİRİŞ

Zamanaşımı, ceza hukukunda sanık lehine konulmuş bir kuraldır. Devletin belirli bir süre içinde suç teşkil eden eylem hakkında soruştur-ma yapması, başladığı soruşturmayı ya da açtığı davayı tamamlaması ge-rekir. Aski halde kişi hakkında belirsizlik hali hakim olur. Bu nedenle zamanaşımı süreleri fail hakkında bir nevi güvence teşkil eder.2

Ceza hukukunda zamanaşımının kabul edilmesiyle ilgili olarak dokt-rinde çeşitli gerekçeler ileri sürülmüştür. Bu çerçevede, zamanaşımı sü-relerinin uzun olması nedeniyle suç işlendikten sonra geçen zaman dilimi içerisinde failin vicdan azabı ve nedamet duygularının etkisi altında nef-sini ıslah imkanı bulacağı, suç işleyen veya cezaya mahkum olan kişinin uzun bir süre kaçması ve yakalanmaması durumunda kişinin yakalanıp cezalandırılacağı korkusu içinde yaşaması nedeniyle meydana gelen ma-nevi cezanın fail için yeterli olacağı, suçtan uzun zaman sonra uygulanan yaptırımın, cezanın genel önleme ve özel önleme amaçlarını gerçekleş-tirmeye hizmet etmeyeceği, insan kişiliğinde zaman içerisinde meydana gelen değişillikler sebebiyle failin suça yabancılaşacağı, fail ile işlediği fiil arasındaki psikolojik bağın ortadan kalkacağı, failin kendisiyle psikolojik bağı kalmayan fiilden dolayı cezalandırılmasının doğru olmayacağı, suçun işlenmesinden sonra uzun zaman geçmesinin esas etkisini toplum üzerin-de göstereceği, bu suçun unutulacağı ve bozulan kamu düzeninin yeniden kurulacağı, unutulmuş bir suç nedeniyle faile ceza verilmesinin faydalı olmayacağı gibi görüşler ileri sürülmüştür.3

Gerçekten de suç teşkil eden haksızlığın faili hakkında soruşturma ya da kovuşturmayı yapmamak, ya da açılmış soruşturma ya da kovuş-

1 İstanbul Barosu avukatlarından, [email protected] Cengiz Otacı/ İlhan Keskin, Türk Kabahatler Hukuku, Genişletilmiş 2. Bası, Adalet Ya-

yınevi, Ankara 2010, s. 603 Mahmut Koca/İbrahim Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncı-

lık, Ankara, 2011, s.564, Turhan Tufan Yüce, Ceza Hukukunun Temel Kavramları, An-kara 1985, s.193, Mehmet Emin Artuk/ Ahmet Gökçen/Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler II, 1. Bası, Ankara 2003, s.979, Kayıhan İçel/ Füsun Sokullu-Akıncı/ İzzet Özgenç/ Adem Sözüer/ Fatih Selami Mahmutoğlu/ Yener Ünver, Yaptırım Teorisi, 2. Bası, İstanbul 2002, s. 335 vd.

Page 63: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

62 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

turmayı tamamlamamak şeklinde kişinin hukuki durumunun belirsiz kalmasına yol açarak kişiyi sürekli ceza soruşturması ya da yaptırım uy-gulanması tehdidi altında bırakmak çoğu zaman fail açısından ceza so-ruşturmasının ya da kovuşturulmasının yapılmasına ya da verilmiş olan cezanın uygulanmasına nazaran daha ağır sonuçlar doğuracaktır. Faili dava veya ceza tehdidi altında yaşamaya mahkum ederek iç huzurunun bozulması ve uzun yılları bu şekilde yaşamaya mahkum edilmesi ağır neticelere neden olabileceğinden, Ceza Hukukunda ceza ve dava zama-naşımı olarak iki farklı süre öngörülmüştür. Suç teşkil eden haksızlığın gerçekleştirildiği tarihten itibaren belirli bir süre içinde başlanılan soruş-turmanın ya da açılmış davanın tamamlanması gerektiğini ifade eden sü-reye dava zamanaşımı, fail hakkında verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesine başlanması için öngörülmüş olan azami süreye ise ceza za-manaşımı süresi denilmektedir.

Kabahatler Kanununda soruşturma ve yaptırımın ortadan kaldırılma-sıyla ilgili olarak ise yalnızca soruşturma ve yerine getirme zamanaşımı düzenlenmiştir. Oysa TCK’da zamanaşımının dışında failin ölümü, genel ve özel af ile şikayetten vazgeçme de öngörülmüştür. Kabahatler yönün-den bu kurumlara yer verilmemiş olması bir eksiklik olarak değerlendiri-lebilir. Fakat bu kurumlar ceza ilişkisinin sonlanlanmasını neticelendir-diğinden bu kurumlar yönünden ceza hukukundaki kıyas yasağının söz konusu olmayacağı düşünülmektedir.4

I. KABAHATLERDE ZAMANAŞIMI

1. Genel Olarak

Kabahatler Hukukunda zamanaşımı konusunda Ceza Hukukuna para-lel bir düzenleme yapılarak soruşturma ve yerine getirme zamanaşımı ol-mak üzere iki ayrı zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Ceza Hukukundaki dava zamanaşımının karşılığı olarak Kabahatler Hukukunda soruşturma zamanaşımı, Ceza Hukukundaki ceza zamanaşımının karşılığı olarak ise yerine getirme zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Bu kapsamda kaba-hat işlendikten sonra, kanunda yazılı belirli bir süre içinde soruşturma yapılıp, kabahatten dolayı kişi hakkında idari para cezası verilmez ise soruşturma zamanaşımı, kabahatten dolayı verilen ceza kanunda yazılı belirli bir süre içinde uygulanmaz ise yerine getirme zamanaşımı söz ko-nusu olacaktır.5 Zamanaşımı yönünden söz konusu benzerliklerle birlik-

4 İsmail Yalçın, Tüm Yönleriyle Kabahatler Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2007, s. 123

5 Cüneyd Altıparmak, “Kabahatler Hukukunda Soruşturma Zamanaşımı”, İstanbul Baro-su Dergisi, Cilt 82, sayı 1, Yıl 2008, s. 50

Page 64: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

63Kabahatlerde Zamanaşımı • Av. A. BİLİCİ

te ceza hukukundaki zamanaşımı süreleri ile Kabahatler Hukukundaki zamanaşımı süreleri arasında çeşitli yönlerden farklılıklar olduğunu da belirtmek gerekir. Biz bu farklara çalışma içerisinde yeri geldikçe işaret edeceğiz.

2. Soruşturma Zamanaşımı

A.Genel Olarak

Kabahat karşılığında idari para cezasının uygulanmasına belirli bir sürenin geçmesi nedeniyle artık karar verilememesi halinde soruşturma zamanaşımı söz konusu olmaktadır. Soruşturma zamanaşımı kavramı ile işlenen kabahatle ilgili olarak idari para cezası verilebilme süresinin kast edildiği ifade edilmektedir.6 Yani soruşturma zamanaşımı kabahat-ten dolayı, kabahatin işlendiği tarihten itibaren belirli bir süre içinde idari para cezası verilmesinin zorunlu olduğunu ifade eden bir kurumdur. Bu süreler geçtikten sonra kişi hakkında kabahat dolayısıyla idari para ce-zası verilemeyecektir. Bu husus 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 20/1. maddesinde “Soruşturma zamanaşımının dolması halinde kabahatten dolayı kişi hakkında idari para cezasına karar verilemez.” denilmek su-retiyle açıkça ifade edilmiştir. Fakat kanunda soruşturma zamanaşımının dolması halinde verilecek karar ile ilgili olarak herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Bu durumda soruşturma zamanaşımının dolması halinde verilecek kararın ne olduğu sorusu akla gelmektedir. Otacı’ya göre7“Ka-nunda soruşturma zamanaşımının dolması halinde verilecek kararın içeriği hakkında bi düzenleme yoktur. Kanunun 20/1. Maddesinde yal-nızca idari para cezası verilemeyeceği düzenlenmiştir. Bu nedenle so-ruşturma zamanaşımının dolması halinde CMK 223/8 maddesine kıya-sen soruşturmanın düşürülmesine karar verilmelidir.”Altıparmak’a göre ise8 “Kanunda öngörülen soruşturma zamanaşımının dolması halinde ceza vermeye yetkili kişi ya da kurumun vereceği karar soruşturma zamanaşımının dolması nedeniyle idari para cezası verilmesine yer ol-madığına şeklinde olacaktır.”

Kanaatimizce de soruşturma zamanaşımının dolması halinde ceza vermeye yetkili kişi ya da kurum tarafından verilecek karar, “idari para cezası verilmesine yer olmadığına” şeklinde olmalıdır. Zira kanunda so-ruşturma zamanaşımın dolması halinde kabahatten dolayı kişi hakkın-da idari para cezasına karar verilemez denilmiştir. Söz konusu hükmün

6 Zeynel T. Kangal, Kabahatler Hukuku, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2011, s. 2747 Otacı, a.g.e., s.638 Altıparmak, a.g.e., s. 55

Page 65: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

64 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

uygulanabilmesi için ise gerçekleşmesi gereken ilk şart işlenmiş bir ka-bahatin varlığıdır. Zira kabahat yoksa zaten idari para cezası verilmesi mümkün olmayacaktır. İşlenmiş bir kabahatin var olup olmadığının tes-piti ise ancak soruşturma tamamlandıktan sonra söz konusu olacaktır. Soruşturma tamamlanmadan kişinin kabahat teşkil eden eylemi gerçek-leştirip gerçekleştirmediği tam olarak tespit edilemeyeceğine göre zama-naşımı nedeniyle soruşturmanın düşürülmesi kararı verilmesi mümkün değildir. Kabahatler Kanununda da soruşturma zamanaşımı soruşturma yapılmasına engel bir hal olarak zikredilmemiş, yalnızca soruşturma za-manaşımının dolması halinde kabahat nedeniyle kişi hakkında idari para cezası verilemeyeceği ifade edilmiştir. Bu nedenle kişi hakkında işlediği iddia olunan kabahatle ilgili olarak soruşturma yapılacak, söz konusu fiilin kişi tarafından işlenmediği ya da işlenen fiilin kabahat oluşturma-dığıkanaatine varılırsa yaptırım uygulanmayacağından zamanaşımı hu-susu değerlendirilmeyecek, kişi tarafından kanuni tipe uygun hareketin gerçekleştirildiği ispat edildikten sonra ise zamanaşımının geçmiş olduğu anlaşıldığında; tipe uygun hareketin fail tarafından gerçekleştirildiğini, bu hususun tam olarak ispat edildiğini ve fakat faile ceza verilmesinin kanun hükmü tarafından engellendiğini ifade etmek üzere “idari para cezası verilmesine yer olmadığına” karar verilecektir. Hemen belirtmek gerekir ki Yargıtay9 da zamanaşımının dolması halinde “idari para cezası veril-mesine yer olmadığına” karar verilmesi gerektiği görüşündedir.

B. Soruşturma Zamanaşımı Süreleri

Soruşturma zamanaşımı süreleri Kabahatler Kanununda miktara göre 3-5 yıl arasında değişen tarzda öngörülmüştür. Kabahatler Kanu-nu 20/2’ye göre ellibin Türk Lirasından az idari para cezasını gerektiren kabahatlerde üç, ellibin Türk Lirası ve daha fazla idari para cezasını ge-rektiren kabahatlerde dört, yüzbin Türk Lirası ve daha fazla idari para cezasını gerektiren kabahatlerde beş yılın geçmesiyle kabahat dolayısıyla kişi hakkında idari para cezası verilmesi mümkün değildir.

C. Soruşturma Zamanaşımı Sürelerinin Hesabı

Yukarıda ifade edildiği gibi Kabahatler Kanununun 20/2. maddesinde zamanaşımı süreleri, miktara göre artan şekilde belirlenmiş olmakla bir-likte, maktu idari para cezaları dışında kanun tarafından idari para ceza-sı açısından alt ve üst sınır belirlenmekle yetinilmiş olabilir. Örneğin bir

9 Yargıtay 7. CD, 2004/34549 E., 2005/9971 K. sayılı ve 28.06.2005 tarihli karar, Yargı-tay 7. CD 2004/15526 E, 2006/10259 K sayılı ve 01.06.2006 tarihli karar, www.emsal.yargıtay.gov.tr, Erişim Tarihi 28.12.2015

Page 66: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

65Kabahatlerde Zamanaşımı • Av. A. BİLİCİ

kabahat dolayısıyla öngörülen yaptırım yirmibin Türk Lirasından altmış-bin Türk Lirasına kadar olabilir. İşte bu gibi alt ve üst sınırları kanunda gösterilmiş olan idari para cezalarında, alt ve üst sınır farklı zamanaşımı dilimlerine dahil olduğunda nasıl hareket edilmesi gerektiği sorunu orta-ya çıkmaktadır. Kanaatimizce burada dava zamanaşımı sürelerinin tayi-ninde olduğu gibi idari para cezasının üst sınırı esas alınarak zamanaşımı süresini tespit etmek gerekecektir.10

Zamanaşımı süresinin hesabında dikkat edilmesi gereken bir diğer hu-sus ise idari para cezaları açısından öngörülen yeniden değerleme oranı-dır. Kabahatler Kanunu'nun 17/7. maddesinde idari para cezalarının her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için Vergi Usul Kanununun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanacağı öngörülmüş olup, kabahat-ler açısından soruşturma zamanaşımı süresi de anılan madde hükümleri uyarınca belirlenecek yeniden değerleme oranına göre tespit edilen nihai miktar üzerinden hesaplanır.

Yine kabahatin daha ağır idari para cezasını gerektiren nitelikli halleri varsa zamanaşımı süresi bu nitelikli hale göre tespit edilmelidir.

Zamanaşımı süresinin hesabında çözüme kavuşturulması gereken bir başka sorun da tüzel kişiler için öngörülen idari para cezaları bakımın-dan soruşturma zamanaşımı sürelerinin bunlar hakkında uygulanacak miktara göre mi, yoksa kabahati gerçekleştiren gerçek kişiler için esas alınan miktar üzerinden mi hesaplanacağıdır. Tüzel kişiler gerçek kişi fa-ilin işlemiş olduğu kabahate bağlı olarak sorumlu tutulduklarından11 so-ruşturma zamanaşımı süresi de gerçek kişinin fiiline göre belirlenmelidir. Fiilli gerçekleştiren gerçek kişiler bakımından soruşturma zamanaşımı dolduğunda, tüzel kişiler hakkında da idari para cezasına karar verilmesi mümkün değildir.12

10 Aynı yönde bkz. Kangal, a.g.e., s. 27611 Kabahatler Kanunu, md. 8: “(1) Organ veya temsilcilik gorevi yapan ya da organ veya

temsilci olmamakla birlikte, tuzel kisinin faaliyeti cercevesinde gorev ustlenen kisinin bu gorevi kapsamında islemisbulunduğu kabahatten dolayı tuzel kisi hakkında da ida-rîyaptırım uygulanabilir.

(2) Temsilci sıfatıyla hareket eden kisinin bu sıfatla bağlantılı olarak islemisbulunduğu kabahatten dolayı temsil edilen gercek kisi hakkında da idarîyaptırım uygulanabilir. Gercek kisiye ait bir iste calısan kisinin bu faaliyeti cercevesinde islemisbulunduğu kabahatten dolayı, issahibi kisi hakkında da idarîyaptırım uygulanabilir.

(3) Kanunun, organ veya temsilcide ya da temsil edilen kiside ozel nitelikler aradığıhal-lerde de yukarıdaki fıkralar hukumleri uygulanır.

(4) Birinci ve ikinci fıkra hukumleri, organ veya temsilcilik ya da hizmet iliskisinin da-yanağını olusturan islemin hukuken gecerli olmaması halinde de uygulanır”

12 Kangal, a.g.e, s. 277

Page 67: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

66 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

D. Farklı Zamanaşımı Süreleri

Kabahatler Kanununun 20. maddesinin 2. fıkrasına eklenen 2. Cüm-lesinde sayılmış olan bazı kanunlar bakımından farklı bir zamanaşımı süresi kabul edilmiştir. Anılan maddeye göre farklı zamanaşımı süreleri-ne tabi olan kanunlar, 89. maddesi hariç olmak üzere Askerlik Kanunu, Milletvekili Seçim Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu, Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun, Kara-yolları Taşıma Kanunu, Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Karayolları Genel Müdürlüğü’nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’dur. Bu kanunlar açısından farklı bir süre öngörülmesinin nedeni Kab K., md. 20/2’ye ek cümle ekleyen 13.02.2011 tarih ve 6111 sayılı kanunun gerekçesinde, bu fiillerin toplumun tüm bireylerini yakından ilgilendirmesi, bu fiillerden dolayı verilen idari para cezasına ilişkin yaptırım kararlarının çoğu za-man bu fiilleri işleyenlerin yokluğunda da verilebilmeleri nedeniyle yıllar sonra beklenmedik durumlarda kişinin karşısına çıkabilmelerini ve çe-şitli mağduriyetlere neden olabilmelerini önlemek şeklinde açıklanmakta olup bu sebeple anılan kanunlarda belirtilen kabahatler dolayısıyla kişi hakkında idari para cezası, fiilin işlendiği tarihi takip eden takvim yılının son günü bitimine kadar verilerek kişiye tebliğ edilmelidir. Aksi takdirde söz konusu fiiller nedeniyle kişi hakkında idari para cezasına karar veri-lemez.

Yine Kab. K’nun 20/4. maddesinde nispi idari para cezasını gerektiren kabahatlerden dolayı farklı bir zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Anılan düzenlemeye göre nispi idari para cezası gerektiren kabahatler, kabaha-tin işlendiği ya da neticenin meydana geldiği tarihten itibaren sekiz yıldır. Nispi idari para cezası ise hakim ya da yetkili idari makamın takdir hak-kı dışında bırakılan ve kabahate konu fiilin veya meydana gelen zararın belirli bir oranı olarak hesaplana idari para cezasıdır. Nispi idari para cezasına örnek olarak 2872 sayılı Çevre Kanununun 20/e maddesi13 ile 3194 sayılı İmar Kanunu'nu 42. maddesi14 gösterilebilir.

13 2872 sayılı kanun, md. 20/e: “Cevresel Etki Değerlendirmesi surecine baslamadan veya bu sureci tamamlamadan insaata baslayan ya da faaliyete gecenlere yapılan proje bede-linin yuzde ikisi oranında idarîpara cezası verilir. Cezaya konu olan durumlarda yatı-rımcı faaliyet alanını eski hale getirmekle yukumludur.

Cevresel Etki Değerlendirmesi surecinde verdikleri taahhutnameye aykırı davrananla-ra, her bir ihlal icin 10.000 Turk Lirası idarîpara cezası verilir”

14 3194 sayılı kanun, md. 42 “Bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına aykırılık teskil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren on isgunuicinde ilgili idare encu-menince sorumlular hakkında, ustlenilen her bir sorumluluk icin ayrı ayrı olarak bu maddede belirtilen idari mueyyideler uygulanır.

Page 68: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

67Kabahatlerde Zamanaşımı • Av. A. BİLİCİ

Bazı kanunlarda da kanunda öngörülen idari para cezaları açısından farklı bir zamanaşımı süresi belirlenmiş olabilir. 5018 sayılı Kanun'un 74. maddesi15, 5510 sayılı Kanun'un 102. maddesi16 anılan kanunlara ör-nek olarak gösterilebilir.

Yine kabahati oluşturan fiilin aynı zamanda suç oluşturması halinde suça ilişkin dava zamanaşımı hükümleri uygulanır.17 Otacı’ya göre18 aynı fiilin hem kabahat hem suç oluşturması durumuyla birlikte aynı zamanda ceza yargılaması sonucunda suç oluşturduğu iddia edilen fiilin kabahat türünden bir eylem olduğu sonucuna varılırsa ceza zamanaşımı süresi ka-bahat için de uygulanır. Otacı’nın belirtilen görüşüne katılmak mümkün değildir. Zira kanun, kabahate ilişkin zamanaşımı süresi olarak dava za-manaşımı süresinin uygulanması bakımından açıkça kabahati oluşturan

Ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etut ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine, yapı muteahhidine veya aykırılığıaltı isgunuicin-de idareye bildirmeyen ilgili fenni mesullere yapının mulkiyet durumuna, bulunduğu alanın ozelliğine, durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerlesmeye ve cevreye etkisine, can ve mal emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın buyukluğune gore, besyuz Turk Lirasından az olmamak uzere, asağıdaki sekilde hesaplanan idari para cezaları uygula-nır:

a) Bakanlıkca belirlenen yapı sınıflarına ve gruplarına gore yapının insaat alanı uzerin-den hesaplanmak uzere, mevzuata aykırılığın her bir metrekaresi icin;

1) I. sınıf A grubu yapılara uc, B grubu yapılara besTurk Lirası,

2) II. sınıf A grubu yapılara sekiz, B grubu yapılara onbir Turk Lirası,

3) III. sınıf A grubu yapılara onsekiz, B grubu yapılara yirmi Turk Lirası,

4) IV. sınıf A grubu yapılara yirmiuc, B grubu yapılara yirmibes, C grubu yapılara otuz-bir Turk Lirası,

5) V. sınıf A grubu yapılara otuzsekiz, B grubu yapılara kırkaltı, C grubu yapılara elliiki, D grubu yapılara altmısuc Turk Lirası,idari para cezası verilir. Bu miktarlar her takvim yılı basından gecerli olmak uzere o yıl icin 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Ka-nununun mukerrer 298 inci maddesi hukumleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında bir Turk Lirasının kusuru da dikkate alınmak suretiyle artırılarak uygulanır.

b) Mevzuata aykırılığıyapı insaat alanı uzerinden hesaplanması mumkun olmayan, yapı-nın cephelerini ve diğer yapı elemanlarını degistiren veya yapı malzemesi icin ongorulen gereklere aykırı bulunan uygulamalar icin, Bakanlıkca yayımlanan ve aykırılığa konu imalatın tespiti tarihinde yururlukte bulunan birim fiyat listesine gore ilgili idarece be-lirlenen bedelin % 20’si kadar idari para cezası verilir. (…)

15 5018 sayılı Kanun, md. 74: “Kamu zararının meydana geldiği ve bu Kanunda belirtilen para cezalarının verilmesini gerektiren fiilin islendiği yılı izleyen malîyılın basından bas-lamak uzere zamanasımını kesen ve durduran genel hukumler saklı kalmak kaydıyla onuncu yılın sonuna kadar tespit ve tahsil edilemeyen kamu zararları ile para cezaları zamanasımına uğrar.”

16 5510 sayılı Kanun, md. 102/7: “İdarîpara cezaları on yıllık zamanasımı suresine tabidir. Zamanasımı suresi, fiilin islendiği tarihten itibaren baslar.”

17 Kabahatler Kanunu, md. 20/5: “Kabahati olusturan fiilin aynı zamanda sucolusturması halinde suca iliskin dava zamanasımı hukumleri uygulanır.”

18 Otacı, a.g.e., s. 62

Page 69: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

68 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

fiilin aynı zamanda suç teşkil etmesini aramış (Kab. K, md 20/4) olup, mahkemece yapılan yargılama sonucunda kovuşturma konusu fiilin suç değil, kabahat oluşturduğu sonucuna varırsa ve kabahat bakımından za-manaşımı süresi geçmişse idari para cezasına karar verilmesi mümkün olmayacaktır. Çünkü bu durumda kabahat oluşturan fiil aynı zamanda suç oluşturmadığından suça ilişkin dava zamanaşımı süresinin esas alın-ması mümkün olmaz. Buna karşın mahkeme hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış bir fiili yargılamakta iken suçtan dolayı yaptırım uy-gulayamadığı bir durum söz konusu olursa, kabahat dolayısıyla yaptırım uygulayacaktır. Bu durumda ilgili kabahat bakımından soruşturma za-manaşımı süresi değil dava zamanaşımı süresi esas alınacaktır.19

Kab K. 43/A gereğince tüzel kişiler hakkında uygulanabilecek idari para cezaları bakımından da farklı bir düzenleme öngörülmüştür. Anı-lan düzenlemeye göre bir özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcisi ya da organ veya temsilci olmamakla birlikte bu tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde görev üstlenen bir kişi tarafından Kab. K, md. 43/A/1’deki suçların işlenmesi halinde ayrıca tüzel kişi hakkında da idari para ceza-sına karar verilecek olup bu durumda tüzel kişi, gerçek kişi failin işlemiş olduğu suça bağlı olarak sorumlu tutulduğundan tüzel kişi hakkında da soruşturma zamanaşımı gerçek kişilerin tüzel kişilik yararına işlemiş ol-dukları suça ilişkin dava zamanaşımına bağlı olmalıdır.

E. Soruşturma Zamanaşımı Sürelerinin Başlangıç ve Sona Ermesi

Kab. K., md. 20/4’e göre kabahate ilişkin soruşturma zamanaşımı süresi, kabahate ilişkin kanuni tanımdaki fiilin işlenmesiyle veya netice-nin gerçekleşmesiyle işlemeye başlar. Otacı’ya göre20“Kab. K., md. 5/2. ve 20/4. fıkralarında neticenin gerçekleşmesi açısından çelişkili bir dü-zenleme vardır. Kab.K., 5/2. maddeye göre kabahat, failin icrai veya ihmali davranışı gerçekleştirildiği zaman işlenmiş sayılır. Neticenin oluştuğu zaman, bu bakımdan dikkate alınmaz. 20/4. Maddeye göre ise zamanaşımı süresi, kabahate ilişkin tanımdaki fiilin işlenmesiyle veya neticenin gerçekleşmesiyle işlemeye başlar. Kanunun 20/4. Mad-desinde yer alan neticenin gerçekleşmesi, çelişkili düzenlemeye göre yaptırım uygulanacak kişinin aleyhine sonuç doğracaktır. Bu nedenle 5/2. Maddeye göre zamanaşımının eylemin icra hareketlerinin yapıl-masıyla başlaması gerektiği düşüncesindeyiz.”Otacı’nın belirtilen dü-şüncesine katılmadığımızı belirtmek isteriz. Zira kanaatimizce Kabahat-

19 Aynı doğrultuda bkz. Kangal, a.g.e, s. 27820 Otacı, a.g.e., s. 61

Page 70: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

69Kabahatlerde Zamanaşımı • Av. A. BİLİCİ

ler Kanununun 5/2. maddesinde yazılı olan anda kabahat işlenmiş sayılsa da, 20/5’teki hüküm, özel hüküm olarak değerlendirilerek zamanaşımı-nın işlemeye başladığı tarihin tespiti için 20/5 hükmü uygulanmalıdır.21 Bu nedenle sırf hareket kabahatlerinde soruşturma zamanaşımı süresi hareketin gerçekleştirilmesiyle, neticeli kabahatlerde ise neticenin gerçek-leşmesiyle işlemeye başlar. Kural bu olmakla birlikte istisnalarının bu-lunduğuna da işaret etmek gerekmektedir. Örneğin 5510 sayılı Kanunun 102. maddesinde soruşturma zamanaşımı süresinin, kabahat neticeli ol-sun veya olmasın, fiilin işlendiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı ifade edilmiştir.

Temadi eden fiillerde ise temadinin bittiği ya da kesildiği, teselsül eden eylemlerde ise teselsülün bittiği gün zamanaşımının başlama günüdür. Zincirleme eylemlerde, her bir eylem birbirinden bağımsız olarak yaptı-rıma bağlandığından (Kab.K., md. 15/2) her eylem ayrı değerlendirilme-lidir.22

Kanunda belirtilen soruşturma zamanaşımı süresi içerisinde kararın verilmesinin yeterli olup olmadığı, bu kapsamda zamanaşımı süresi için-de verilen kararın kesinleşmesinin gerekip gerekmeyeceği ayrıca çözüme kavuşturulması gereken bir problemdir.

Kanaatimizce kabahat dolayısıyla yapılan soruşturma sonucunda, so-ruşturma zamanaşımı süresi içerisinde kişi hakkında idari para cezası verilmesi yeterli olmayıp ayrıca kanunda belirtilen soruşturma zamana-şımı süresi içerisinde kararın kesinleşmesi gerekmektedir. Soruşturma zamanaşımı süresi içerisinde idari para cezasının verilip kesinleşmediği durumlarda ise kişi hakkında idari para cezası verilemeyecek ya da uygu-lanamayacaktır. Zira Kabahatler Kanununun 21. maddesine göre yerine getirme zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi idari para cezası kararının kesinleştiği tarihtir. Bu itibarla yerine getirme zamanaşımı süresinin baş-layarak, soruşturma zamanaşımının sona erdiği tarih kararın kesinleşme tarihidir.

21 İfade etmek gerekir ki düzenleme kanunun sistemi ile uyumlu olmadığı gibi, kanun her-hangi bir gerekçe göstermeden 5. Maddedeki ilkeden ayrılmakta üstelik fiilin işlenmesi veya neticenin gerçekleşmesi gibi alternatifli bir durum öngörmektedir. Bu yaklaşımın hukuki bir açıklaması bulunmamaktadır. Yaptırım uygulama zamanaşımında da Kanu-nun 5/2. Maddesinde olduğu gibi icrai hareketin yapıldığı tarih esas alınmalıydı. (Ra-mazan Çağlayan, İdari Yaptırımlar Hukuku, Asil Yayın Dağıtım, 2010, s. 171) Fakat bu durum Otacı’nın belirttiğinin aksine herhangi bir çelişki yaratmadığı gibi Kab.K, 20/5 yerine Kab.K, 5/2’nin uygulanmasına da yol açmaz.

22 Otacı, a.g.e., s.61

Page 71: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

70 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Maliye Bakanlığı’na ait 442 Nolu Tahsilat Genel Tebliği’ne göre “İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna başvurulmaması veya kanun yoluna başvurulması halinde yargılama aşamalarının son bulması ne-ticesinde idari para cezalarının takip edilebilir aşamaya gelmesi idari para cezasının kesinleşmesidir.” Kabahatler Kanununun 27. maddesine göre süresi içerisinde sulh ceza hakimliğine başvuru kararın kesinleş-mesini engellediğinden kanunda belirtilen soruşturma zamanaşımı süresi bu süreçte de işlemeye devam eder. Ceza Muhakemeleri Kanununa göre ise Sulh Ceza Hakimliğinin kararlarına karşı itiraz yoluna başvuru müm-kündür. Fakat Sulh Ceza Hakimliği kararına itiraz, kararın uygulanma-sının geri bırakılması sonucunu doğurmadığından (CMK, md. 269/1) bu süreçte idari para cezasının tahsil edilebileceği ve bu sebeple soruşturma zamanaşımının kanun yolu sırasında işlemeyeceği düşünülse de Kabahat-ler Kanunu'nun 21/4. maddesinde yerine getirme zamanaşımı süresinin kararın kesinleşmesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı ba-şından itibaren işlemeye başlayacağının öngörülmesi karşısında ve yuka-rıda belirtilen 442 Nolu Tahsilat Genel Tebliği karşısında yerine getirme zamanaşımı süresinin başlaması ve soruşturma zamanaşımı süresinin sona ermesi açısından kararın kesinleşmesinin gerektiği kanaatindeyiz.

Yukarıda yapılan açıklamalar Kabahatler Kanununun 17/3. maddesi gereği Genel Bütçeye gelir kaydedilmesi gereken23 idari para cezaları için geçerlidir. Genel bütçeye gelir kaydedilmesi gerekmeyen diğer idari para cezalarının tahsili için kararın kesinleşmesi gerekmediğinden ve süresi içinde ödenmemesi halinde genel hükümler dairesinde yerine getirilece-ğinden,24 kararın verilmesi ile soruşturma zamanaşımı süresi sona erer.

F. Soruşturma Zamanaşımı Süresinide Durma ve Kesilme

Kabahatler Kanunununda soruşturma zamanaşımını kesen ya da dur-duran herhangi bir sebep gösterilmemiştir. Kabahatler Kanununda so-ruşturma zamanaşımı süresini kesen ya da durduran herhangi bir sebep gösterilmediğinden ve bu konuda Türk Ceza Kanununa atıf da yapılma-

23 Kab. K., md., 17/3: “10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I), (II), (III) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri tarafından verilen idari para cezalarının ilgili kanunlarında 1/6/2005 tarihinden sonra belirlenen oranın dışındaki kısmi ile Cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemeler tarafından verilen idari para cezaları Genel Bütçeye gelir kaydedilir. Sosyal Güvenlik Kurumları ile mahalli idareler tarafından verilen idari para cezaları kendi bütçelerine gelir kaydedilir. diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından verilen idari para cezaları ise ilgili kanunların-daki hükümler saklı kalmak kaydıyla, Genel Bütçeye gelir kaydedilir. (…)”

24 Kab. K., md., 20/4: “(…) ve Genel Bütçeye gelir kaydedilmesi gerekmeyen idari para cezaları, ilgili kanunlarında özel hüküm bulunmadığı takdirde genel hükümlere göre tahsil olunur.”

Page 72: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

71Kabahatlerde Zamanaşımı • Av. A. BİLİCİ

dığından Türk Ceza Kanunundaki dava zamanaşımını kesen ya da dur-duran sebeplerin kabahatler açısından uygulanması mümkün değildir. Zira idari yaptırım usulü bakımından soruşturma zamanaşımının kabul edilmesi çabukluk ilkesinin kabul edildiği anlamına gelmektedir. Kısa soruşturma zamanaşımı süreleri yetkili makamları en kısa sürede idari yaptırım usulünü sonuçlandırmaya itecektir.25 Bu sebeple soruşturma za-manaşımı süresinin kesilmesi veya durması, Türk Ceza Kanununda yer alan dava zamanaşımı sürelerini kesen ya da durduran sebeplerin kıya-sen uygulanması mümkün değildir. Bununla birlikte, kabahati oluşturan fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa bu durumda suça ilişkin dava zama-naşımı süresi esas alınacağından,26 dava zamanaşımı süresini kesen ya da durduran nedenlerin gerçekleşmesi doğal olarak soruşturma zamanaşı-mını da etkileyecektir.27

G. Soruşturma Zamanaşımı Açısından Diğer İdari Yaptırımların Durumu

Kabahatler Kanununda idari para cezalarının soruşturma zamanaşı-mına tabi olduğu Kabahatler Kanununu 20/1. maddesinde “Soruşturma zamanaşımının dolması halinde kabahatten dolayı kişi hakkında idari para cezasına karar verilemez.” denilmek suretiyle açıkça belirtilmiş fa-kat diğer idari yaptırımlar bakımından soruşturma zamanaşımının mev-cut olup olmadığını, mevcutsa süresinin ne olduğunu göstermemiştir.

Kangal’a göre28 “Soruşturma zamanaşımı sadece idari para cezaları için kabul edilmiş olsa da, idari para cezasının yanında idari tedbirler de öngörülmüşse, bunlar da aynı zamanaşımı süresine tabi olacaktır. İdari para cezası için öngörülen soruşturma zamanaşımı dolmuşsa, aynı kabahat için kanunda öngörülen idari tedbirler de soruşturma za-manaşımı süresinin dolmuş olması nedeniyle karara bağlanamaz. KK md 18/5’te yer alan eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilebilmesi için fail hakkında idari para cezası kararının verilmiş ol-masının şart olmadığı yönündeki düzenleme soruşturma zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle idari para cezasının verilememesi halini kapsamamaktadır. Gerçekten de KK 18.5 deki düzenleme yaş küçük-lüğü akıl hastalığı veya etkin pişmanlık gibi fiilin haksızlığı üzerinde etkisi olmamakla beraber failin kusurunu ortadan kaldıran veya hak-kında yaptırım uygulanmasını engelleyen halleri kapsamaktadır. So-

25 Kangal, a.g.e, s. 27526 Kab. K., md., 20/5, s. 5 vd. 27 Kangal, a.g.e., s. 27928 Kangal, a.g.e, s. 275

Page 73: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

72 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

ruşturma zamanaşımı süresinin dolmaması idari yaptırım kararının şekli unsurlarından biridir ve hangi idari yaptırım türü olursa olsun buna mutlaka riayet edilmelidir.”

Altıparmak’a göre de29”Zamanaşımı süreleri öngörülen asli cezanın idari para cezası olmasından hareketle belirlenmiştir. Zira asli ceza yoksa diğer cezaların uygulanması da mümkün değildir. Bu nedenle bir kabahat soruşturma zamanaşımına uğramışsa kişi hakkında ne idari para cezası ne de idari tedbirler uygulanacaktır.”

Kanaatimizce de kanunda yalnızca idari para cezaları açısından so-ruşturma zamanaşımının düzenlenmiş olması, diğer idari tedbirler açı-sından bir hüküm getirilmemiş olması bir eksiklik olmakla beraber idari para cezaları açısından belirtilen zamanaşımı süresinin idari para cezası ile birlikte kabahat karşılığında öngörülen diğer idari tedbirler açısından da uygulanmasına engel değildir. Nitekim Yargıtay’ın görüşü de30 aynı doğrultudadır.

3. Yerine Getirme Zamanaşımı

A. Genel Olarak

Yaptırım kararının kesinleşmesiyle birlikte devletin, bu kararı yerine getirme hakkı doğar. Ancak bu hakkın kullanımının, ilgili kişiye güvence sağlaması açısından önceden belirlenmiş bir süresi vardır. Yerine getir-me zamanaşımı işte bu süreyi ifade etmektedir.31 Bu itibarla yerine getir-me zamanaşımını, kabahat karşılığında uygulanmasına karar verilen ve kesinleşen idari yaptırımların belirli bir sürenin geçmesi nedeniyle artık yerine getirilememesi halinde söz konusu olan süre olarak tanımlamak mümkündür.

B. Yerine Getirme Zamanaşımı Süresinin Başlangıcı

Kabahatler Kanununun 21/4. Maddesine göre yerine getirme zamana-şımı süresi, kararın kesinleşmesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren işlemeye başlar. Kesinleşme ise yaptırım ge-rektiren eylem hakkında öngörülen olağan kanun yollarının tüketilmesi ya da bu yollara başvurulmadan kararın yerine getirmeye elverişli hale gelmesidir. Bu itibarla olağanüstü kanun yollarına başvurulmasının ka-

29 Altıparmak, a.g.e., s. 5430 Yargıtay 7. Ceza Dairesi, 07.03.2006 tarih, 2005/1579 E, 2006/1165 K sayılı karar,

www.legalbank.net, Erişim Tarihi, 17.12.201531 Otacı, a.g.e, s.63

Page 74: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

73Kabahatlerde Zamanaşımı • Av. A. BİLİCİ

rarın kesinleşmesini erteleyici etkisi bulunmadığından, olağanüstü kanun yollarına başvurulmuş olması idari yaptırım kararı hakkında yerine getir-me zamanaşımı süresinin başlamasına engel olmayacaktır.

Kabahati oluşturan eylem nedeniyle verilen idari yaptırıma ilişkin ye-rine getirme zamanaşımı süresi, idari yaptırım kararının kesinleşmesi ile işlemeye başlasa dahi, kanun hükmü gereği olarak bazı durumlarda idari tedbirlerin yerine getirilmesi mümkün olmayabilir. Bu gibi durum-larda ise zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması idari yaptırım kara-rını veren kişi makam ya da kurumun iradesinde olmayan bir sebeple yerine getirme zamanaşımının geçmesine ve kabahati oluşturan fiilin so-nuçsuz kalmasına yol açabilecektir. Bu gibi durumların önüne geçilmesi için Kabahatler Kanununun 22. maddesi “Kanun hükmü gereği olarak idari yaptırımın yerine getirilmesine başlanamaması veya yerine geti-rilememesi halinde zamanaşımı işlemez.” şeklinde açık olarak bu gibi durumlarda zamanaşımının işlemeye başlamayacağı belirtilmiştir. Kanun hükmü gereği olarak idari yaptırımın yerine getirilmesine başlanamama-sı haline örnek olarak ise 1111 sayılı Askerlik Kanunu verilebilir. 1111 sayılı kanunun 89/6. maddesine göre “Bu madde uyarınca verilen idari para cezaları hakkında 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Ka-nununda öngörülen kanun yoluna müracaat edebilir. Bu cezaların ye-rine getirilmesi askerlik hizmetinin sonuna bırakılır. Bu süreler içinde zamanaşımı işlemez.”

C. Yerine Getirme Zamanaşımı Süreleri

Kabahatler Kanununda yerine getirme zamanaşımı süresi bakımından ikili bir ayrım (idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi) yapıl-mıştır.

İdari para cezaları açısından miktara göre değişen tarzda 3-7 arası de-ğişen zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Buna göre idari para cezaları açısından yerine getirme zamanaşımı süresi,

Ellibin Türk Lirası veya daha fazla idari para cezasına karar verilmesi halinde yedi,

Yirmibin Türk Lirası veya daha fazla idari para cezasına karar veril-mesi halinde beş,

Onbin Türk Lirası veya daha fazla idari para cezasına karar verilmesi halinde dört,

Page 75: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

74 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Onbin Türk Lirasından az idari para cezasına karar verilmesi halinde üç yıldır.

Mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımlarında ise zamanaşımı süresi on yıl olarak belirlenmiştir.

D. 6183 Sayılı Kanunda Öngörülen Tahsil Zamanaşımı Süresinin Kabahatler Açısından Uygulanıp Uygulanmayacağı Meselesi

Kabahatler Kanununun 17/4. maddesinde Genel Bütçeye gelir kayde-dilmesi gereken idari para cezalarına ilişkin kesinleşen kararların, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında kanun hükümlerine göre tahsil olunacağı düzenlenmiştir. Kabahatler Kanununda yukarıda ifade edildiği gibi üç ila yedi yıl arasında değişen tarzda zamanaşımı sü-resi öngörülmüş olmasına rağmen, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tah-sil Usulü Hakkında Kanunda amme alacaklarının tahsili açısından farklı zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Gerçekten de Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 102. maddesine göre amme alacağı, va-desinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren beş yıl içinde tahsil edilmediği takdirde zamanaşımına uğrar.

Kabahatler Kanununda Genel Bütçeye Gelir Kaydedilmesi gereken ida-ri para cezalarının 6183 sayılı kanuna göre takip ve tahsil edileceğinin be-lirtilmiş olması ve hem Kabahatler Kanununda hem de 6183 sayılı kanun-da idari para cezalarının yerine getirilmesinde uygulanacak zamanaşımı sürelerinin öngörülmüş olması karşısında hangi sürenin uygulanacağı sorusu gündeme gelebilir. Bu durumda 6183 sayılı kanunun Kabahatler Kanununa göre genel nitelikte olmasından dolayı idari para cezalarının yerine getirilmesinde Kabahatler Kanunu hükümlerine üstünlük tanınma-sı ve Kabahatler Kanununda hüküm bulunmayan hallerde ise Genel Büt-çeye gelir kaydedilmesi gereken idari para cezaları hakkında 6183 sayılı kanunda yer alan düzenlemelerin uygulanması gerekmektedir. Nitekim 442 Seri No’lu Maliye Bakanlığı, Tahsilat Genel Tebliği de aynı doğrultuda olup kabahatler hakkında yerine getirme zamanaşımı süresi olarak Kaba-hatler Kanununda düzenlenen süreler uygulanmalıdır.

E. Yerine Getirme Zamanaşımında Durma ve Kesilme

Kabahatler Kanununda yerine getirme zamanaşımının durması veya kesilmesiyle ilgili olarak herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Fakat, Kabahatler Kanununun 17/3. maddesinin yollamasıyla Genel Bütçeye ge-lir kaydedilmesi gereken idari para cezalarının tahsili açısından 6183 sa-yılı kanun hükümleri uygulanacağından, 6183 sayılı kanunun 103 ve 104.

Page 76: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

75Kabahatlerde Zamanaşımı • Av. A. BİLİCİ

maddelerinde düzenlenen tahsil zamanaşımını kesen ya da durduran hal-ler kabahatler açısından da uygulanacaktır.

Bu itibarla 6183 sayılı Kanunun 103. maddesinde sayılan tahsil zama-naşımı kesen,

1. Odeme,

2. Haciz tatbiki,

3. Cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her cesit tah-silat,

4. Odeme emri tebliği,

5. Mal bildirimi, mal edinme ve mal artmalarının bildirilmesi,

6. Yukardaki 5 sırada gosterilen muamelelerden her hangi birinin ke-file veya yabancı sahıs ve kurumlar mumessillerine tatbikı veya bunlar tarafından yapılması,

7. İhtilaflı amme alacaklarında kaza mercilerince bozma kararı veril-mesi,

8. Amme alacağının teminata bağlanması,

9. Kaza mercilerince icranın tehirine karar verilmesi,

10. İki amme idaresi arasında mevcut bir borcicin alacaklı amme ida-resi tarafından borclu amme idaresine borcun odenmesi icin yazı ile mu-racaat edilmesi.

11. Alacağın özel kanunlara gore odenmek uzere muracaatta bulunul-ması ve/veya odeme planına bağlanması halleri yerine getirme zamana-şımını da kesecektir. Zamanaşımın kesilmesi halinde kesilmenin rast-ladığıtakvim yılını takip eden takvim yılı basından itibaren zamanasımı yeniden islemeye baslayacaktır. Zamanasımının bir bozma kararıyla ke-silmesi halinde ise zamanasımı baslangıcı yeni vade gununun rastladığı; alacağın teminata bağlanması veya icranın yargı mercilerince durdurul-ması hallerinde ise zamanasımı baslangıcı teminatın kalktığıve durma suresinin sona erdiği tarihin rastladığı; takvim yılını takip eden takvim yılının ilk gunu olacaktır.

6183 sayılı Kanunun 104. maddesinde sayılan tahsil zamanaşımı dur-duran,

Page 77: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

76 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

1. Borclunun yabancı bir ülkede bulunması,

2. Hileli iflas etmesi

3. Terekesinin tasfiyesi dolayısıyla hakkında takibat yapılmasına im-kan bulunmaması halleri yerine getirme zamanaşımını da durduracaktır. Zamanaşımının kesilmesinden farklı olarak zamanasımının islememesi sebeplerinin ortadan kalktığıgunun bitmesinden itibaren zamanaşımı sü-resi işlemeye baslar, varsa durma sebebinden önce başlamış olan zama-naşımı süresi de hesaba katılır.

F. Diğer İdari Tedbirler Açısından Yerine Getirme Zamanaşımı

Kabahatler Kanunu'nun 21. maddesine göre yerine getirme zamanaşı-mının dolması halinde idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçiril-mesine ilişkin karar yerine getirilemez. Kanunda yerine getirme zamana-şımı süresinin geçmesi halinde yerine getirilemeyecek idari yaptırımlar olarak yalnızca idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptı-rımları düzenlenmiştir. Diğer idari tedbirler açısından hüküm getirilme-miş olması ve kamu düzenine daha aykırı olarak öngörülen suçlar açısın-dan dahi ceza zamanaşımının öngörülmüş olması karşısında idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin yaptırımlar dışında ka-lan diğer yaptırımlar açısından özel kanunda yerine getirme zamanaşımı için bir sürenin belirtilmiş olması halinde bu sürenin uygulanması, diğer idari tedbirlerin, kanunda zamanaşımı süresi düzenlenmiş bir diğer idari yaptırımla birlikte uygulanmasının öngörüldüğü durumda ise bu sürenin kanunda belirtilen eylemin karşılığı olarak belirlenen her idari yaptırım açısından uygulanması gerektiğini düşünmekteyiz.

II. 14-17 KASIM 2013 TARİHLİ HAKİMLER vE SAvCILAR YÜK-SEK KURULU HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTISINDA ALINAN BİR KARARIN ELEŞTİRİSİ

Kabahatlerde zamanaşımı konusu ile ilgili son olarak 14-17 Kasım 2013 tarihleri arasından Adana’da yapılan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Hukuki Müzakereler Toplantısında alınan bir karara değinmek istiyoruz.

Anılan toplantıda32 alınan karar şu şekildedir: “Belediye encumen ka-rarıyla verilen imar para cezalarının idari islem niteliğinde olup, 5326

32 Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Hukuki Müzakere Toplantıları, 14-17 Kasım 2013/ Adana, http://hmt.hsyk.gov.tr/toplantilar/2013/idari-yargi/guz/adana/raporlar/d14.pdf, Erişim tarihi: 02.01.2016

Page 78: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

77Kabahatlerde Zamanaşımı • Av. A. BİLİCİ

sayılı Kabahatler Kanunu’nda duzenlenen zamanasımı surelerine tabi değildir.”

Her şeyden önce belirtmek gerekir ki kabahate nazaran kamu düzeni-ne aykırılığı daha yoğun olan suçlar açısından dahi zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Bu kapsamda suç teşkil eden haksızlığın faili hakkında soruşturma ya da kovuşturmayı yapmamak, ya da açılmış soruşturma ya da kovuşturmayı tamamlamamak şeklinde kişinin hukuki durumunun belirsiz kalmasına yol açarak kişiyi sürekli ceza soruşturması ya da yap-tırım uygulanması tehdidi altında bırakmanın çoğu zaman fail açısından ceza soruşturmasının ya da kovuşturulmasının yapılmasına ya da veril-miş olan cezanın uygulanmasına nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağını ve faili dava veya ceza tehdidi altında yaşamaya mahkum ederek failin iç huzurunun bozulması ve uzun yılları bu şekilde yaşamaya mahkum edilmesinin ağır neticelere neden olabileceğini bu nedenle de Ceza Hu-kukunda ceza ve dava zamanaşımı olarak iki farklı sürenin öngörüldü-ğünü belirtmiştik.33 Söz konusu duruma paralel olarak kabahatlerde de soruşturma ve yaptırımın ortadan kalkmasıyla ilgili olarak soruşturma ve yerine getirme zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir. Kabahate nazaran daha yoğun kamu düzenine aykırılık teşkil eden suçlar açısından zamana-şımı sürelerinin düzenlendiği hukuk düzenimizde kabahatlerin zamana-şımına tabi olmadığından söz etmek olanaksızdır. Zira daha yoğun kamu düzenine aykırılık teşkil eden eylemler zamanaşımı sürelerine tabi iken ve kamu düzenini daha çok sarsıcı eylemlerde bulunan failin hukuki du-rumunu korumak açısından zamanaşımı süreleri düzenlenmişken, daha hafif kamu düzenine aykırı eylemlerin failini korumamak hukuk mantığı ile bağdaşmaz sonuçlar doğmasına ve kişinin kabahat dolayısıyla sürekli yaptırım tehdidi altında kalmasına yol açacaktır.

Alınan karar hukuk mantığından yoksun olduğu gibi ayrıca karardaki gerekçenin de kabul edilebilir herhangi bir yönü bulunmamaktadır. Be-lediye Encümenince verilen imar para cezalarının idari işlem olması ne-deniyle zamanaşımı sürelerine tabi olmadığı düşüncesi kabahatin hukuki niteliğini belirlemekten yoksundur. Zira idari işlem idarenin ayrıcalıklı yetkisini ve kamu gücünü kullanarak yapmış olduğu, hukuka uygunluk karinesinden yararlanan, tek yanlı olarak, yalnızca ilgili idarenin iradesiy-le kişilerin hukuki durumları üzerinde doğrudan sonuç doğuran, re’sen icra edilebilir işlemler olup bu itibarla her kabahat teşkil eden eylem do-layısıyla verilen yaptırım kararı ayrıca idari işlem teşkil etmektedir. Bu nedenle kabahat dolayısıyla verilen idari yaptırım kararlarını ayırarak,

33 Bkz. s. 1 vd.

Page 79: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

78 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

bazılarının idari işlem teşkil ettiğini ve bunların zamanaşımı sürelerine tabi olmadığını ifade etmek olanaksızdır. Kaldı ki kabahat teşkil eden eylem dolayısıyla Belediye Encümeni tarafından verilen birçok yaptırım kararı olmasına rağmen yalnızca imar para cezalarının idari işlem niteli-ğinde olduğunu ve zamanaşımına tabi olmadığını belirtmek ayrıca kendi içinde çelişen bir yaklaşımdır.

Bu nedenle alınan karar ve gerekçesine kesinlikle katılmadığımızı, ka-rarı hukuki yönden hatalı, kendi içinde çelişkili, hukuk mantığına aykırı ve kabahatin hukuk niteliğini belirlemekten yoksun bulduğumuzu belirt-mek istiyoruz.

III. SONUÇ

Kabahatler Kanununda soruşturma ve yaptırımın ortadan kaldırılma-sıyla ilgili olarak iki türlü zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Ceza Huku-kundaki, suç teşkil eden haksızlığın gerçekleştirildiği tarihten itibaren be-lirli bir süre içinde başlanılan soruşturmanın tamamlanması gerektiğini ifade eden dava zamanaşımının karşılığı olarak Kabahatler Hukukunda soruşturma zamanaşımı, fail hakkında verilmiş bir ceza hükmünün yeri-ne getirilmesine başlanması için öngörülmüş olan azami süreyi ifade eden ceza zamanaşımı süresinin karşılığı olarak ise Kabahatler Hukukunda ye-rine getirme zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Kabahat failinin huku-ki durumunun belirsiz kalmasını önlemek amacıyla kabahatin işlendiği veya neticeli kabahatlerde neticenin gerçekleştiği tarihten itibaren belirli bir süre içinde soruşturmanın tamamlanarak kişi hakkında idari para cezası verilmesi ve bu cezanın kesinleşmesi gerekmektedir. Kanunda be-lirtilen süre içinde kabahat teşkil eden eylem nedeniyle verilen yaptırım kararının kesinleşmediği durumlarda -kanunda açıklık bulunmamakla birlikte- ceza verilmesinin yer olmadığına karar verilmesi gerekmektedir. Kabahat teşkil eden eylem nedeniyle verilen kararın kesinleşmesi üzerine ise yerine getirme zamanaşımı süresi başlayacak ve bu süre içinde idari para cezasının yerine getirilememesi halinde artık yaptırım kararının ye-rine getirilmesi söz konusu olamayacaktır. Genel Bütçeye gelir kaydedil-mesi gereken idari para cezalarının 6183 sayılı AATUHK’na göre yerine getirilmesi söz konusu olsa da AATUHK’da belirtilen tahsil zamanaşımı sürelerinin kabahatler açısından uygulanması mümkün değildir.

Kabahat teşkil eden eylem nedeniyle verilen tüm idari yaptırım karar-ları idari işlem niteliğinde olup aralarında bu sebeple zamanaşımına tabi olan idari yaptırımlar/ zamanaşımına tabi olmayan idari yaptırımlar tü-ründe herhangi bir ayrım bulunmamaktadır.

Page 80: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

79Kabahatlerde Zamanaşımı • Av. A. BİLİCİ

• KAYNAKÇA

• Altıparmak Cüneyd, “Kabahatler Hukukunda Soruşturma Zamanaşımı”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 82, sayı 1, Yıl 2008,

• Artuk Mehmet Emin/ Gökçen Ahmet/ Yenidünya A. Caner, Ceza Hukuku Genel Hükümler II,

• Çağlayan Ramazan, İdari Yaptırımlar Hukuku, Asil Yayın Dağıtım, 2010

• Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Hukuki Müzakere Toplantıları, 14-17 Kasım 2013/ Adana, http://hmt.hsyk.gov.tr/toplantilar/2013/idari-yargi/guz/adana/raporlar/d14.pdf, Erişim tarihi: 02.01.2016

• Kangal Zeynel T., Kabahatler Hukuku, Oniki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2011

• İçel Kayıhan/ Sokullu-Akıncı Füsun/ Özgençİzzet/ Sözüer Adem/ Mahmutoğlu Fatih Selami/ Ünver Yener, Yaptırım Teorisi, 2. Bası, İstanbul 2002

• Koca Mahmut/ Üzülmez İbrahim, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2011,

• Mahmutoğlu Selami/ Ünver Yener, Yaptırım Teorisi, 2. Bası, İstanbul 2002

• Otacı Cengiz/ Keskin İlhan, Türk Kabahatler Hukuku, Genişletilmiş 2. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2010

• Yalçın İsmail, Tüm Yönleriyle Kabahatler Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2007

• Yargıtay 7. Ceza Dairesi, 2004/34549 E., 2005/9971 K. sayılı ve 28.06.2005 tarihli karar, Yargıtay 7. CD 2004/15526 E, 2006/10259 K sayılı ve 01.06.2006 tarihli karar,

• Yargıtay 7. Ceza Dairesi, 07.03.2006 tarih, 2005/1579 E, 2006/1165 K sayılı karar, Erişim Tarihi, 17.12.2015

• Yüce Turhan Tufan, Ceza Hukukunun Temel Kavramları, Ankara 1985,

Page 81: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

GENEL OLARAK FAZLA ÇALIŞMA

Av. Ayça ULAŞ

Ülkemiz koşullarında emekçi işçilerimizin, iş hayatlarında yaşadığı en büyük sıkıntılardan bir tanesi de, haftalık yasal çalışma süresi olan 45 saati aşan saatlerde çalışma durumudur. Yasal düzenleme gereği haftalık normal çalışma süresi 45 saat olarak uygulanmakta, bu süreyi aşan çalış-malar ise fazla mesai olarak değerlendirilmektedir.

4857 Sayılı İş Kanunu ve Yerleşik Yargıtay Kararları uyarınca, işçinin haftalık çalışma saati 45 saati aşıyor ise, işçinin günlük ücretinin 1,5 katı tutarında ücretin işçiye ödenmesi gerekmekte olup bu ücret, fazla çalışma ücreti olarak adlandırılmaktadır.

İşçi veyahut işçi vekillerince açılan bir çok iş davasında da bu hususa ilişkin daha açık bir ifade ile ‘fazla mesai ücreti’ talepli davalar açılmak-tadır. Her ne kadar, Türkiye Cumhuriyeti İş Mahkemelerinde süre gelen ilke ‘İşçi Lehine Yorum İlkesi’ olsa da, fazla mesai ücretinin ödenmediği-nin ispat yükü, davacı işçiye aittir. Şöyle ki:

FAZLA ÇALIŞMANIN İSPATI

İLKE KARARLAR

Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.

Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine gi-riş çıkışı gösteren belgeler, işyei iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bili-nen genel bazı vakılara da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyor-sa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla ol-

Page 82: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

81Genel Olarak Fazla Çalışma • Av. A. ULAŞ

duğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünen-den daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilen-den daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması du-rumunda ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğur-maktadır.

İşyerinde üst düzeyl yönetici konumunda olan işçi, görev ve sorumlu-luklarının gerektirdiği ücretinin ödenmesi durumunda, ayrıca fazla ça-lışma ücretine hak kazanamaz. Bununla birlikte üst düzel lönetici konu-munda olan işçiye aynı yerde görev ve talimat veren bir başka yönetici ya da şirket ortağı bulunması halinde, işçinin çalışma gün ve saatlerini ken-disinin belirlediğinden söz edilemeyeceğinden., yasal sınırlamaları aşan çalışmalar için fazla çalışma ücreti talep hakkı doğar. O halde üst düzey yönetici bakımından şirketin yöneticisi veya yönetim kurulu üyesi tarafın-dan fazla çalışma yapması yönünde bir talimatın verilip verilmediğinin de araştırılması gerekir. İşyerinde yüksek ücret alarak görev yapan üst dü-zey yöneticiye işveren tarafından fazla çalışma yapması yönünde açık bir talimat verilmemişse, görevinin gereği gibi yerine getirilmesi noktasında kendisinin belirlediği çalışma saatleri sebebiyle fazla çalışma ücreti talep edemeyeceği kabul edilmelidir.

Satış temsilcilerinin fazla çalışma yapıp şapmadıklmarı hususu, gün-lük faaliyet planları ile iş çizelgeleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Genelde belli hedeflerin gerçekleşmesine bağlı olarak prim karşılığı çalı-şan bu işçiler yönünde prim ödemelerinin fazla çalışmayı karşılayıp kar-şılamadığı araştırılmalıdır. İşçiye ödenen satış priminin fazla çalışmaların karşılığında ödenmesi gereken ücretleri tam olarak karşılamaması halin-de aradaki farkın işçiye ödenmesi gerekir.

İş sözleşmelerinde fazla çalışma ücretinin aylık ücrete dahil olduğu yönünde kurallara sınırlı olarak değer verilmelidir. Yargıtay 9. Hukuk Da-iresi 270 saatle sınırlı olarak söz konusu hükümlerin geçerli olduğunu kabul etmektedir.

Günlük çalışma süresinin onbir saati aşamayacağı Kanunda emredici şekilde düzenlendiğine göre, bu süreyi aşan çalışmaların denkleştirmeye tabu tutulamayacağı, zamlı ücret ödemesi veya serbest zaman kullanımı-nın söz konusu olacağı kabul edilmelidir.

Page 83: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

82 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Yine işçilerin gece çalışmaları gündü 7,5 saati geçemez. (İş Kanunu madde 69/3 ). Bu durum günlük çalışmanın, dolayısıyla fazla çalışmanın sınırını oluşturur. Gece çalışmaları yönünden, haftalık 45 saat olan yasal çalışma sırını aşılmamış olsa da günde 7,5 saati aşan çalışmalar için fazla çalışma ücreti ödenmelidir.

Sağlık Kuralları bakımından günde ancak 7,5 saat veya daha az çalı-şılması gereken işler hakkında yönetmeliğin 4. Maddesine göre, günde 7,5 saati aşan çalışma süreleri ile 7,5 saatten az çalışılması gereken işler bakımından Yönetmeliğin 5. Maddesinde sözü edilen günlük çalışma sü-relerini aşan çalışmalar, doğrudan fazla çalışma niteliğindedir. Sözü edi-len çalışmalarda haftalık 45 saat olan yasal sürenin aşılmamış olmasının önemi yoktur.

Fazla çalışma yönünden diğer bir yasal sınırlama da, İş Kanununun 41. Maddesindeki, fazla çalışma süresinin toplamının bir yılda 270 saatt-ten az olamayacağı şeklindeki hükümdür. Ancak bu sınırlamaya rağmen işçinin daha fazla çalıştırılması halinde, bu çalışmalarının karşılığı olan fazla mesai ücretinin de ödenmesi gerektiği açıktır. Yasadaki sınırlama esasen işçiyi korumaya yöneliktir.

Azla çalışmanın belirlenmesinde, 4857 sayılı Yasının 68. Maddesi uya-rınca ara dinlenme sürelerinin de dikkate alınması gerekir.

Fazla çalışmaların uzun bir süre için hesaplanması ve miktarın yüksek çıkması halinde Yargıtay’ca son yıllarda hakkaniyet indirimi yapılması ge-rektiği istikrarlı uygulama halini almıştır. (Yargıtay 9. HD. 11.02.2010 gün 2008/17722 E. 2010/3192 K. Yargıtay 9. HD. 18.07.2008 gün, 2007/25857 E. 2008/20636 K. )

İSPATA İLİŞKİN

Yargıtay 9. HD’nin 21.10.2008 gün, 2007/29051 E. 2008/28165 K. Sayılı karar içeriğinde: “Davacının imzasını taşıyan 2001 yılı Aralık ayı ve sonrasına ait aylık ücret bordrolarında ‘fazla mesai yapmadım, aylık istihkakımı tam olarak aldım’ ibaresi yazılıdır. Ancak söz konusu bordro-larda fazla mesai tahakkuku bulunmamaktadır.

Taraflar arasında iş ilişkisinin devam ettiği sırada ücret bordrolara eklenen bu tür ifadelerin geçerli olmadığı kabul edilmelidir.

Davacı işçi bahsi geçen dönem içinde fazla çalıştığını kanıtlaması du-rumunda zamlı olarak karşılığını talep edebilmelidir.

Somut olayda da davacının işyerinde 12 saat esasına göre 2 vardiya olarak çalıştığı sabit olmuştur.

Page 84: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

83Genel Olarak Fazla Çalışma • Av. A. ULAŞ

Böyle olunca 2001 yıllı Aralık ayından fesih tarihine kadar olan dönem için fazla mesai tahakkuku bulunan aylar hesaplama dışı bırakılmak su-reti ile fazla çalışma ücreti hesaplanarak hüküm altına alınmalıdır.”

Yargıtay 9. HD’nin 28.03.2006 gün, 2006/1667 E. 2006/18994 K. Sayı-lı karar içeriğinde: “Davacı fazla çalışma yaptığını iddia ederek fazla mesai ücreti istemiştir.

Fazla çalışma yaptığını ispat eden davacı tarafa, ücretlerinin ödendiği ise davalı tarafa aittir.

Davacı fazla mesai yaptığını isimlerini bildirdiği tanıklarla ispatlamak durumunda olduğundan tanık ücretlerini ve posta giderlerini hakim tara-fından verilen kesin süre içerisinde yatırmak sureti ile talebini kanıtlaya-bileceğinden HMK ilgili maddesi uyarınca kesin süre verilmeden davacı-nın hak olarak hürriyetini engelleyecek şekilde fazla mesai ücretine ilişkin talebin reddi hatalıdır.”

Yargıtay 9. HD’nin 17.03.2011 gün, 2009/3443 E. 2011/7298 K. Sayılı karar içeriğinde:

“Somut olayda davacı ve tanık olarak dinlenen birlikte çalıştığı avukat arkadaşları 08.30—21.00/22.00 saatleri arası çalıştıklarını ifade etmiş-lerdir. Bilirkişi tarafından davacı tanıklarının ifadeleri ve e-mail yazışma-ları esas alınarak hesaplama yapılmıştır. Ancak sadece menfaat birliği halinde olan aynı yerde çalışmış avukatların birbirlerine yaptığı tanıklığa dayanarak fazla çalışma alacağının belirlenmesi doğru değildir.

Mahkemece ayrıca davalı işverenen fazla çalışma yapılması için yazılı talimatının olup olmadığı, fazla çalışma yaptığına dair belgesinin bulunup bulunmadığı, çalıştığı dönem içinde baktığı iş sayısı, avukatlık işlerine ilişkin tüm bilgi ve begeler toplanmalı, e-mail yazışmalarının daireye git-meden de yapılıp yapılmayacağı araştırılmalı ve gelişecek duruma göre yeniden bilirkişi incelemesi yapılarak tüm dosya içeriği ile bir değerlen-dirmeye tabi tutulmalıdır.

Davacının normal mesai saatlerinin aşılması suretiyle çalışması varsa bunun işin gereğinden mi, yoksa davacının kendisinin işlerini zamanında yetişteremeyip işin bitirilmesine yönelik mi olduğu da araştırılmalıdır.

Eksik inceleme ile yazılı şekilde fazla çalışma alacağının kabulü hatalı olup, bozmayı getektirmiştir.”

Yargıtay 22. HD’nin 23.06.2016 gün, 2016/11745 E. 2016/19009 K. Sayılı karar içeriğinde:

Page 85: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

84 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

“Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur

Somut olayda; davacının fazla çalışma talebi tanık anlatımlarına göre hesaplanıp hüküm altına alınmıştır. Dairemizce incelemesi yapılan 2015/11090 ve 2016/3733 esas sayılı emsal dosyalardan, davalı işveren işyerinde haftanın beş günü 08:00-17:00 saatleri arasında çalışıldığı ve işçilerin fazla çalışma yapmadıkları anlaşılmaktadır. Davacının, normal çalışma düzeni dışında fazla çalışma yapmasını gerektirir şekilde diğer işçilerden farklı bir çalışma düzeni ile çalıştığı da iddia ve ispat olunmadı-ğına göre; fazla çalışma alacağı talebinin reddine karar verilmesi gerekir-ken, yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”

SONUÇ vE ÖZET

Yukarıda yapmış olduğumuz açıklamalar doğrultusunda, işçinin fazla mesai talepli açmış olduğu davalarda, fazla çalışma yaptığının ispat yükü davacı işçiye ait olup, gerek yazılı belgeler ile gerekse dinteleceği tanık beyanları ile bu hususu ispat edebilmesi mümkündür.

İşveren tarafından bakıldığında ise, işçinin fazla mesai çalışmalarının ödendiğinin ispat yükü de davalı işverene ait olup, bu hususu ancak faz-la mesai ücretinin ödendiğini gösterir, davacının imzasını haiz ve fazla mesai tahakkukunun yapıldığı ücret bordroları veyahut eşdeğer nitelikte belgeler ile ispat edebilmesi mümkündür.

Page 86: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İŞVERENİN EŞİT DAVRANMA BORCUNUN YARGITAY KARARLARI ÇERÇEVESİNDE

DEĞERLENDİRİLMESİ

Av. Ferman KAYA1

1. Genel olarak

Eşitlik iki veya daha çok şeyin “eşit olması durumu, denklik, müsavat, muadelet”; “kanunlar yönünden insanlar arasında ayrım bulunmaması durumu” ve “bedensel, ruhsal başkalıkları ne olursa olsun, insanlar ara-sında toplumsal ve siyasi haklar yönünden ayrım bulunmaması durumu”2 olarak tanımlanmaktadır. Yazında, 1982 Anayasasının 10’ucu maddesin-de “Kanun önünde eşitlik” başlığında yer alan ve en temel anlamda eşitliği düzenleyen eşitlik ilkesinin hukuki niteliğine ilişkin üç soru sorulmakta-dır. Buna göre; a- Eşitlik ilkesi, “hukuk devletinin bir parçası” mıdır? b- Eşitlik ilkesi bir “temel hak” mıdır? c- Eşitlik ilkesi, devlet yönetimine ege-men olan bağımsız bir “temel ilke” midir? Bu üç sorudan görüleceği üzere yazında eşitlik ilkesinin hukuki niteliği tartışmalıdır. Hakim olan görüşe göre; eşitlik ilkesi devlet yönetimine hakim olan bir temel ilkedir. Çünkü eşitlik ilkesi devlet organları ve idare makamlarına eşit işlem yapmaları konusunda verilmiş bir emir niteliğindedir. Bu yorumun temel gerekçesi ise, 1982 Anayasası eşitlik ilkesini, “temel haklar ve ödevler” kısmına de-ğil, “genel esaslar” kısmına yerleştirmesidir. Anayasa’nın bu sistematiğin-den, Anayasa’nın eşitlik ilkesini devlet yönetimine egemen olan bir “temel ilke” bir “genel esas” olarak düşünüldüğü sonucu çıkmaktadır. Bu sonuç şu anlama gelmektedir; eşitlik ilkesi de, cumhuriyetçilik ilkesi, laiklik il-kesi, Atatürk milliyetçiliği ilkesi, sosyal devlet ilkesi, hukuk devleti ilkesi gibi anayasal sistemin temel yapısını belirleyen ilkelerden biridir.3

Adalet sistemi ve sosyal devlet açısından “eşitlik” hiç kuşkusuz hukuk düzeninin üzerinde yükseldiği temel ilkelerden bir tanesidir. Eşitliğin bu denli önemi bir ilke olmasından dolayı bu husus gerek tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerde gerekse iç hukukumuzda müteaddit kereler

1 İstanbul Barosu Avukatlarından2 ttp://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.

GTS.57555934ae8230.04323739 (Son erişim: 21.04.2016).3 GÖZLER Kemal; “Türk Anayasa Hukuku”, Bursa, Ekin Kitabevi Yayınları, 2000, s.180

vd.

Page 87: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

86 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

farklı şekilde maddi hukuk normu olarak hukuk sisteminde yansımasını bulmuştur. Buna göre, “eşitlik ilkesinin” en temel anlamda 1982 Anaya-sasının 10’uncu maddesinde ifade edildiğini söyleyebiliriz.

Anayasa’nın 10’uncu maddesinde genel anlamda eşitlik ilkesi: “Herkes, dil, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” şeklinde hüküm-leştirilmiştir. İş Hukuku açısından baktığımızda Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki genel ilke ile Anayasa’nın 55’inci maddesinde düzenlenmiş olan: “Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde et-meleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır” hükmü en temel anlamda İş Hukuku’ndaki eşitlik ilkesine kaynaklık etmektedir.

Anayasa Mahkemesi çeşitli kararlarında temel anlamda eşitliği düzen-leyen Anayasa’nın 10’uncu maddesinin amacını: “aynı durumda bulunan kişi ve topluluklara yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere kanun karşısında ayırım yapılmasını önlemek”4 şeklinde tarif etmiştir. Buna göre, eşitlik ilkesi ile aynı durumda bulunan kişi ve toplu-luklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kuralla-ra bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumdaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, farklı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulması halinde Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmeyecektir.

Anayasa’nın bu ilkelerinin yanında İş Hukuku açısından eşit davranma ilkesi; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşme-si, Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa Ekonomik Topluluğu Antlaşması, Ulusla-rarası Çalışma Örgütü’nün Sözleşme ve Tavsiye Kararlarında da çeşitli bi-çimlerde ele alınmıştır. Bunun temel nedeni işverenin işe almadan başla-yarak tüm çalışma koşulları yönünden işçilerine karşı eşit davranma, bu arada cinsiyet ayırımına gitmeme yükümlülüğü, çalışma hayatının önemli sorunlarından biri olarak tüm ülkelerin, uluslararası ve uluslararası hu-kukun gündemine girmiş ve çok sayıda ulusal ve uluslararası kaynakta yer almıştır. Bununla birlikte, İstihdam ve Meslek Konularında Kadın ve Erkeğe Eşit Muamele ve Fırsat Eşitliği İlkesinin Uygulanmasına Dair 5 Temmuz 2006 tarihli Avrupa parlamentosu ve Konseyinin 2006/54/EC Sayılı Direktifinin “Analık (Doğum) İzninden Dönüş” başlıklı 15 inci mad-desinde, “doğum iznindeki bir kadının, doğum izninin bitiminden sonra işine veya eşdeğer bir pozisyona kendisi için daha dezavantajlı olmayan

4 Bkz. Anayasa Mahkemesi’nin 15.12.2006 tarih ve 2006/111 E, 2006/112 K. Sayılı kararı

Page 88: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

87İşverenin Eşit Davramna Borcunun...• Av. F.KAYA

koşul ve şartlarda geri dönmeye ve çalışma koşullarında yokluğu sıra-sında yararlanmış olacağı her türlü iyileştirmeden yararlanmaya hakkı vardır” şeklinde kurala yer verilerek, doğum iznini kullanan kadın işçi yönünden işverenin eşit davranma borcuna vurgu yapılmıştır. Ayrıca ül-kemiz, ILO’nun (International Labour Organization) sekiz esas konvan-siyonundan eşit ücret (C100) ve ayrımcılık konvansiyonları ile Birleşmiş Milletler’in kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına dair konvansiyona taraftır.5

2. Eşit Davranma Borcunun Hukuki Temelleri

Eşit davranma ilkesini; dar anlamda Medeni Kanun’un 2’nci madde-sinde hükümleştirilmiş olan dürüstlük kuralına, tüm hukuk düzenine işlemiş olan adalet düşüncesine, ahlak kuralına, hakkaniyet kuralına, Anayasa’nın 10’uncu maddesinde karşılığını bulmuş olan eşitlik ilkesine, İş Kanunu’nun özellikle 5’inci maddesi, 12’nci, 18’inci maddeleri ve tarafı olduğumuz temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler gibi farklı kavram ve kurallara dayanarak açıklamak mümkündür.

İş Hukuku’nda işverenin eşit davranma borcu; farklı işlem yapmayı gerektiren haklı bir neden bulunmadıkça, işverenlerin çalışanlarına eşit işlem yapması, eşit çalışma koşullarını uygulaması, çalışanları arasında keyfi ayrım yapmamasını ifade etmektedir. Bu nedenle haklı, makul ve genel geçer bir neden olmadıkça işveren işyerinde çalışan işçiler arasında çalışma koşulları, iş sağlığı ve güvenliği, işin yönetimi, ücret, çalışma saat-leri ve dinlenme gibi haklar bakımından farklı bir muamelede bulunama-yacaktır. İşverenin eşit davranma yükümlülüğü tüm çalışanlara mutlak şekilde eşit davranılacağı anlamına da gelmemektedir.6

İşverenin eşit davranma borcunun özü itibariyle birbiriyle ilişkili iki bi-leşeni bulunmaktadır. Bunlardan ilki dar anlamda işverenin eşit davran-ma borcu olarak adlandırılan işverenin genel anlamda işçileri arasında eşit davranma yükümlülüğü, diğeri ise ayırımcılık yasaklarıdır. Ayırımcı-lık yasakları temelde temel hal ve özgürlüklerle ilişkili iken, dar anlamda eşit davranma borcu daha çok işverenin yönetim hakkı ile ilişkilidir.7

Temelde eşit davranma ilkesinin tüm hukuk alanında geçerli olan bir ilke olduğunu belirtmiştik. İş Hukuku açısından ise, eşit davranma bor-

5 KILIÇOğLU Mustafa; “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarına Egemen Olan İlkeler ve Ayrımcılık Yasağı”, Legal İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, C. 9, S. 36. İstanbul 2012, s.42

6 İREN Ertan; “Avrupa Birliği ve Türk İş Hukukunda Üçlü Diyalog”, Çimento Müstahsil-leri İşverenleri Sendikası, Yayın no: 18, Ankara, 2005, s.113

7 DOğAN YENİSEY Kübra; “Çalışma ve Toplum”, 2006/4, s.66

Page 89: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

88 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

cu, işverene işyerinde çalışan işçiler arasında haklı ve objektif bir neden bulunmadıkça farklı davranmama borcunu yüklemektedir. Bu bakım-dan işverenin yönetim hakkı ile Anayasa’nın 48/1’inci maddesinde dü-zenlenmiş ve Borçlar Kanunu’na hakim olan sözleşme serbestiliği ilkesi sınırlandırılmış durumdadır. Başka bir ifadeyle, işverenin ayrım yapma yasağı işyerinde çalışan işçiler arasında keyfi biçimde ayrım yapılmasını yasaklamaktadır. Buna karşın, eşit davranma borcu, tüm işçilerin hiçbir farklılık gözetilmeksizin aynı duruma getirilmesi anlamına gelmez. Eşit davranma borcu, eşit durumdaki işçilerin farklı işleme tabi tutulmasını ve genel anlamda işçiye eşit davranılmamasını önlemeyi hedeflemektedir.

Dar anlamda işverenin eşit davranma borcunun temelinde Medeni Ka-nun’un 2’nci maddesinde düzenlenmiş olan “dürüstlük kuralı” yer almak-tadır. Dürüstlük kuralı ilkesine göre; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” İşveren, eşit durumdaki işçileri arasında haklı veya objektif nedenler yokken, key-fi veya hukuken haklı görülemeyecek nedenlerle farklı davranmamalıdır.

Esas olarak, işveren yönetim hakkını kullanırken işçileri arasında farklı işlem yapabilme imkanına sahiptir. Farklı işlem yapmanın sebebi işçinin kıdeminden, performansından, tecrübesinden, gördüğü işin nite-liğinden vs. kaynaklanabilir. Ancak işveren tamamen keyfi ya da kötü ni-yetli biçimde bu hakkını kullanamaz. Burada belirtilmesi gereken önemli husus, işverenin yönetim hakkını dürüstlük kuralı çerçevesinde kullan-ma yükümlülüğüdür. Örneğin, işveren yapılan işin niteliği gereği sadece işyerinin bir bölümde çalışan işçilere prim verebilir ve bu uygulama işlet-me gerekleri ve yapılan işin niteliğinden ötürü işverenin dar anlamda eşit davranma borcuna aykırılık teşkil etmez. Buna karşılık, temel hak ve öz-gürlüklerle sıkı bağlantısı nedeniyle ayırımcılık yasaklarına dayanan bir davranışın hukuken kabul görülebilmesi mümkün olmadığı gibi objektif nedenlerle meşrulaştırılabilmesi çok daha güçtür.8

İşverenin önemli borçları arasında yer alan, çalıştırdığı işçilerine karşı eşit işlem yapma borcu hukuken kendisine yüklenmiş emredici nitelikli bir borçtur. Ancak, işverenin her işçiye aynı çalışma şartlarını uygulaya-cağı ve onların hepsini aynı işleme tabi tutacağını içeren bir eşitliğin söz konusu olmadığını da belirtmek gerekir.9 Başka bir anlatımla, işverenin

8 TUNÇOMAğ Kenan /CENTEL Tankut; “İş Hukukunun Esasları”, 3. Bası, 2003, İstan-bul, s. 133

9 Ücrete ilişkin eşitliğe aykırılık iddiasının da bulunduğu bir uyuşmazlıkta, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 14.10.2015 tarih ve 2015/25116 E., 2015/19145 K. sayılı kararında şu şekilde hüküm kurmuştur: “Davacı ile aynı işi yapan ve aynı kıdeme sahip olan ve

Page 90: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

89İşverenin Eşit Davramna Borcunun...• Av. F.KAYA

eşit davranma yükümlülüğü, işyerinde çalışan bütün işçilere aynı düzeyde haklar ve imkanlar sağlanması şeklinde bir anlam taşımaz. Buna göre, eşit işlem borcu, eşit nitelikteki işçiler bakımından söz konusu olacaktır. İşçiler arasında, ihtisas, kıdem, öğrenim gibi objektif; kabiliyet, becerik-lilik, liyakat gibi subjektif olan vasıflardan dolayı farklılıklar onların aynı işleme tabi olmalarını, aynı çalışma koşullarına bağlı tutulmalarını engel-ler. Bu sebeple, ayrı vasıftaki işçiler arasında işverenin ayırım yapması İş Hukuku açısından normal karşılanmalıdır.

3. İşverenin Eşit Davranma Borcu ve Borcun Uygulanma Koşulları

3.1. Genel Olarak

İş Kanunu’nun 5’inci maddesinin gerekçesinde değinildiği üzere; işve-renin işe almadan başlayarak tüm çalışma koşulları yönünden işçilerine karşı eşit davranma, bu arada cinsiyet ayırımına gitmeme yükümlülüğü, çalışma hayatının önemli sorunlarından biri olarak tüm ülkelerin, ulus-lararası ve uluslarüstü hukukun gündemine girmiş ve çok sayıda ulusal ve uluslararası kaynaklarda yer almıştır. Bu doğrultuda hükümleştirilmiş olan 4857 sayılı Kanunun İş Kanunun 5’inci maddesi;

a) İş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapıla-maz.10

b) İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşı-

baştan beri davalı kurumda çalışan işçi arasında oluşacak ücret farkının; işverenin eşit işe eşit ücret ödeme yükümlülüğüne aykırı olup olmadığı yönünden ise aynı işyerinde çalışıp aynı kıdemde olan işçi kavramından ne anlaşılması gerektiği irdelenmelidir. Bu anlamda bir işçinin işyerindeki kıdemi, sadece onun işyerindeki çalışma süresini içer-meyip, işyerinde çalıştığı sürede elde ettiği bilgi, birikim, çalıştığı pozisyonlar, aldığı ödüller ve cezalar olmak üzere bir çok unsuru içinde barındırır. Somut olayda davacı, davalı kuruma nakledilmeden önce başka bir kurumda çalıştığından, baştan beri davalı kurumda çalışan bir işçi ile önceki kurumda çalışılan süreler göz önüne alındığında aynı sürede çalışmış gibi görünse de; kurumsal geçmiş ve tecrübe yönünden aynı bilgi ve birikime sahip olamayacak, sadece çalışma süreleri eşit olacak, yani geniş anlamda aynı kıdemde olmayacaklardır. Olayımızda davacı, davalı kuruma nakledilmeden önce çalıştığı kurumda aldığı ücret seviyesinde azalma olmayacak şekilde intibak işlemi ya-pıldığından, ücret seviyesi yönünden davacının önceki kurumdaki kıdeminin o kurum-da belirlenen şartlar çerçevesinde karşılığını yeni kurumda da aldığı ve bu hususta bir kaybının olmadığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan devredilmeden önceki ücret seviyesi yüksek fakat çalışma süresi düşük olan bir işçinin, nakledildiği kurumdaki ücret yö-nünden intibakının ücret seviyesi yerine kıdemine göre yapılması durumunda daha dü-şük ücret alması sonucu da ortaya çıkabilecektir. Hal böyle iken davacının baştan beri davalı kurumda çalışıyormuş gibi ücret seviyesinin belirlenmesini talep etmesi hakka-niyetli olmayacaktır. Bu nedenle işverenin bu işçiler arasında eşit işe eşit ücret ödeme yükümlülüğüne aykırı davrandığından söz edilemez.”

10 4857 sayılı Kanuna, 06.02.214 tarih ve 6518 sayılı Kanunun 57’nci maddesiyle eklen-miştir.

Page 91: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

90 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

sında kısmî süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz.

c) İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kıl-madıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluştu-rulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz.

d) Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz.

e) İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanma-sı, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz.

f) İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31’inci maddesi hükümleri saklıdır.

g) 20’nci madde hükümleri saklı kalmak üzere işverenin yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak, işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren böyle bir ihlalin mevcut olmadığı-nı ispat etmekle yükümlü olur.

hükümlerine haizdir.

Bu hükümlerin yanında, Ülkemiz Uluslararası Çalışma Örgütünün “Eşit Değerde İş İçin Erkek ve Kadın İşçiler Arasında Ücret Eşitliği Hak-kında 100 Sayılı Sözleşmesi”ni onaylamış ve Birleşmiş Milletlerin “Kadın-lara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”ne taraf olmuş ve gerekli hukuki düzenlemeler için uyum kanunları çıkarılmıştır. Diğer yandan Avrupa Birliği ülkelerinde görülen kadın ve erkek arasında doğru-dan ve dolaylı ayırım için iç hukuklarına yansıyan Birlik Adalet Divanının çok sayıda kararları yanında, birincil kaynaklardaki düzenlemelerin gere-ği olarak tüzük ve yönergeler (75/117, 76/207, 79/7, 86/613, 86/378 sayılı Yönergeler gibi) de yürürlüğe konulmuştur. 4857 sayılı Kanun’da esnek istihdam türleri için belirli iş sözleşmesi türlerine ilişkin düzenlemeler getirilmiştir. Bu hallerde işverenin eşit davranma borcuna uygun işlem yapması için İş Kanunun m. 5/2 hükmü belirli ve belirsiz süreli iş söz-leşmeleri ile tam ve kısmi süreli iş sözleşmelerine göre çalışmada ayırımı haklı kılan nedenler olmadıkça eşit davranılması kuralını getirmiştir.

3.2. Eşit Davranma Borcunun Koşulları

3.2.1. Genel Olarak

Page 92: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

91İşverenin Eşit Davramna Borcunun...• Av. F.KAYA

İş Kanunu m. 5 hükmünü lafzi ve ruhi yoruma tabi tuttuğumuzda eşit davranma ilkesi ile aynı veya benzer durumda olanlara aynı şekilde dav-ranılması, bu kişilere farklı işlem yapılmaması, aynı durumda olanlar arasında haklı nedenlere dayanmayan, keyfi ayrımların yapılmamasını kapsadığını görmekteyiz. Bu halde aynı veya benzer durumda olmayan işçiler açısına işveren işyerini yönetim hakkı çerçevesinde genel eşitlik ilkesine aykırı olmamak kaydı ile işlem yapma hakkına sahiptir. Bun-dan başka, 4857 sayılı Kanun’un 18’inci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde sözü edilen sendikal nedenlere dayalı ayrım yasağı da mutlak ayrım yasağı kapsamında değerlendirilmelidir. Kanun’un 5’inci maddesi ile 18’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında sayılan haller sınırlayıcı olarak düzenlenmemiştir. İşçinin işyerinde olumsuzluklara yol açmayan cinsel tercihi sebebiyle ayrımcılığa tabi tutulması veyahut siyasi tercihleri, dünya görüşü gibi sebeplerle işçiye ayrımcılık yapılması eşit davranma borcunun ihlali olarak değerlendirilecektir.

Bu noktada belirtilmesi gereken önemli husus, işverenin eşit davran-ma borcunun uygulanabilirliğinden söz edebilmek için öncelikli olarak işveren ve işçi arasında bir iş ilişkisi bulunması gerekliliğidir. Yine eşitlik açısından mukayese edilen taraflar aynı işyerinde çalışan işçiler olmalı, işyerinde bir işçi topluluğu bulunmalı, işveren kolektif nitelikte davranış-ta bulunmalı ve uygulamalar açısından zaman diliminde birlik bulunma-lıdır.

Eşit davranma borcu, biri olumsuz (kaçınma, yapmama), diğeri olum-lu (yapma) nitelikte yükümlülüklerden oluşan bir borç olarak analiz edil-mektedir. Buna göre; işçiler arasında, haklı nedenler olmadıkça ayrım yapmama, eşit davranma yükümlülüğü, bu borcun olumsuz yanını (ayrım yapmama ilkesi), haklı nedenler halinde ayrım yapma yükümlülüğü ise olumlu yanını (pozitif ayrım yükümlülüğü) oluşturur.11 Yargıtay kararları-nı göz önüne aldığımızda; eşit davranma ilkesi işverene işyerinde çalıştır-dığı işçileri arasında haklı ve objektif bir sebep olmadıkça farklı davran-mama borcunu yüklemektedir. Bu açıdan bakıldığında işverenin yönetim hakkı sınırlandırılmaktadır. Başka bir deyişle işverenin işçiler arasında keyfi biçimde ayrım yapılması yasaklanmaktadır.

Bu noktada belirtilmesi gereken önemli husus eşit davranma borcu bü-tün işçilerin hiçbir ayrım gözetilmeksizin aynı durumda olması anlamına gelmediğidir.12 Örneğin, aynı işyerinde çalışan belirli ve belirsiz süreli iş

11 MOLLAMAHMUTOğLU Hamdi; “İş Hukuku” Ankara, 2005, s: 54112 Bkz. Yargıtay 9.Hukuk Dairesi 2014/29678 E., 2016/2553 K.ve 15.02.2016 karar ta-

rihli kararı

Page 93: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

92 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

sözleşmesi ile çalışan işçilerin bulunması halinde işveren İş Kanunu’nun 12’nci maddesi çerçevesinde “belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçi, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin süreli olmasından dolayı belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutamayacaktır”. Madde hükmünde açıkça görül-düğü üzere, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçilere her durumda aynı davranılmasını değil, bu iki tür iş sözleşmesi ile çalışan işçiler arasında “ayrımı haklı kılan bir neden olmadıkça” farklı davranıl-masını yasaklamaktadır.13

3.2.2. İşveren ile İşçi Arasında Bir İş İlişkisinin Bulunması ve Aynı İşyerinin İşçileri Olma

İş Hukuku açısından eşit davranma borcundan bahsedilebilmesi için işçi ile işveren arasında bir hukuki ilişkinin varlığı gerekli ve zorunludur. Bu halde, aynı zaman diliminde işverenin aynı işyerinde çalışan işçiler esas alınarak veya İş Kanunu’nun 12’nci ve 13/3 maddesinde bahsedilen “emsal işçi” kavramı dikkate alınarak tespitin yapılması gereklidir.

Gerek uygulama gerekse yazında genel kabul gören ve yukarıda de-ğinilmiş olan görüşlere göre; işçi ile işveren arasında bir hukuki ilişki söz konusu değilse veyahut farklı işyerinde çalışanlar ileri sürülerek eşit davranma borcuna aykırılığın ileri sürülemeyeceğidir. Eşit davran-

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/1115 E., 2015/2541 K.ve 11.11.2015 karar tarihli kararı

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2015/25116 E., 2015/19145 K. ve 14.10.2015 karar tarihli kararı

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2014/20050 E., 2014/36510 K. ve 23.12.2014 karar tarihli kararı

13 Bu husus, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.02.2013 tarih ve 2012/9-847 E., 2013/200 K.. sayılı kararında şu şekilde karara bağlanmıştır: “… İşveren kural olarak işyerinde çalışan işçilere eşit işlem yapmak, eşit çalışma koşullarını uygulamak zorun-dadır. İşveren, haklı bir neden olmadıkça farklı davranmama, sosyal yardım ve parasal menfaatlerinden eşit olarak yararlandırma borcu altında olup, kamu düzenine ilişkin eşit işlem borcunun re’sen gözetilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Ancak eşit işlem borcu, işverenin tüm işçilere mutlak bir biçimde eşit davranacağı anlamına gelmez. Farklı çalışma koşullarına tabi işçiler için eşitlik ilkesinden söz edilemez. Bu durum-daki işçiler arasında ayırım yapılabilir. Ancak bunun yapılan işin niteliğine, objektif ölçülere uygun olması gerekir (Çelik, N., a.g.e., sh:179). Eşit davranma yükümlülüğü aynı nitelikte işçiler için söz konusudur. İşveren gerek işçinin yaptığı iş, uzmanlığı, öğ-renimi, kıdemi gibi objektif nedenlere, gerek çalışkanlık, yetenek, liyakat gibi subjektif nedenlere dayanarak farklı çalışma koşulları yaratabilir (Süzek, Sarper, İş Hukuku, 2005, 2. Bası, sh:362). İşçi ile işveren arasında kurulmuş olan iş akdinin türü nede-niyle işveren eşit işlem yapmaktan kaçınamaz. Nitekim, yukarıda belirtildiği gibi haklı (esaslı) bir neden olmadıkça işveren tarafından belirli veya belirsiz süreli ya da tam veya kısmi süreyle çalıştırılan işçiler arasında ayrım yapılamaz. Bu ilke sadece belirtilen sözleşmelere göre çalışan işçiler açısından değil diğer iş akdi türlerine göre çalışanlar bakımından da geçerlidir”

Page 94: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

93İşverenin Eşit Davramna Borcunun...• Av. F.KAYA

ma borcu, kural olarak istihdam edilen işçiler yönünden aranacağı genel kabul olmakla beraber, İş Kanunu’nun 12’nci maddesinin son fıkrası ve 13/3’üncü fıkrasında yer alan “emsal işçi” kavramı dikkate alındığında bu kuralın mutlak olmadığı düşünülebilecektir. İş Kanunu’nun 12’nci mad-desinde belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışan işçinin ayrımı haklı kılan bir neden olmadıkça sadece iş sözleşmesinin belirli süreli olması nedeniyle belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamayacağı belirtilmiş, aynı maddenin son fıkrasında ise emsal işçinin tanımına yer verilmiştir. Buna göre emsal işçi; “iş yerinde aynı veya benzer işte belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçi olarak be-lirlenmiş, işyerinde böyle bir işçi bulunmaması halinde ise o iş kolunda şartlara uygun bir işyerinde aynı veya benzer işi üstlenen belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçi…” olarak belirlenmiştir. Aynı tanım İş Kanunu’nun 13’üncü maddesinin son fıkrasında da kısmi süreli ve tam süreli işçi açısından düzenlenmiştir.

Bu düzenlemeleri birlikte değerlendirdiğimizde kanaatime göre işvere-nin eşit davranma borcunun kapsamı kural olarak aynı işyerinin işçileri olmakla beraber, işyerinin özellikleri bakımından farklı davranmayı haklı kılan objektif neden bulunmuyor ise işveren, farklı işyerlerinde çalışan ve emsal işçi konumundaki işçiler yönünden de eşit davranma borcu altın-dadır. 14

3.2.3. İşyerinde Bir İşçi Topluluğunun varlığı

Gerek yazında gerekse uygulamada işverenin eşit davranma borcunun uygulanabilmesi için eşitliği ya da eşitsizliği karşılaştırabilecek kadar bir işçi topluluğunun varlığı zorunlu unsur olarak aranmaktadır. Bu zorun-luluktan dolayı, bir işçinin çalıştığı iş yerinde işçi sıfatını taşıyan en az iki kişinin bulunması gerektiğini söyleyebiliriz. Yine bu doğrultuda, işverenin eşit davranma borcunu, iş sözleşmesi ile kendisine bağımlı çalışan işçiler arasında aramak gerekir.15 Eğer işyerinde geçici iş ilişkisiyle çalışanlar bulunuyor ise bulunanlar açısından ise Kanunda aksine hüküm öngörül-medikçe, gönderilen işverenin bu işçilere karşı aralarında iş sözleşmesi bulunmaması nedeniyle eşit davranma borcu altında olmadığı savunul-maktadır.16

Kanaatime göre, işverenin aynı zaman diliminde aynı konumda olan

14 SÜZEK Sarper; “İş Hukuku”, Beta Yayınevi, İstanbul 2015, s. 400 vd.15 AKYİğİT Ercan; “İçtihatlı ve Açıklamalı 4857 Sayılı İş Kanunu Şerhi”, Ankara, 2008,

s. 31416 Bkz. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2009/25544E., 2009/20096 K., Karar Tarihi: 07.07.2009

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2014/29678 E., 2016/2553 K., Karar Tarihi: 15.02.2016

Page 95: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

94 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

çalışanları için eşit çalışma koşulları ve imkanlar oluşturması gerekir. Bu anlamda bir işçi topluluğunu (en az iki işçi) aramak doğru olacaktır. Diğer yandan, “en temel anlamda eşit davranma ilkesine” aykırılığın ileri sürülebilmesi için bir işçi topluluğunun varlığını arama koşulunu mutlak olarak uygulamak hakkaniyete ve İş Kanunu’nun m. 12/son hükmü ile m. 13/3 hükmünün amacına aykırı olacaktır. Değinmiş olduğumuz üzere söz konusu maddelerde emsal işçiden bahsedilmektedir. Bu halde işçiye bağlı çalışan tek bir işçi olsa dahi en temel anlamda eşitlik ilkesine uygun davranılması gereklidir. Aksi halde, genel anlamda eşit davranma ilkesi-ne aykırı davranıldığı aynı iş kolundaki emsal işçi esas alınarak da ileri sürülebilmelidir.

3.2.4. İşverenin Kolektif Nitelikte Davranışta Bulunması

İşyerinin yönetilmesi, işin devamının ve düzgün işleyişinin sağlanması hakkı çerçevesinde işverenin kural olarak yönetim hakkı bulunmaktadır. Buna göre işveren yönetim hakkı çerçevesinde işyerinde kural oluştur-mak ve kuralın içeriğini belirlemek konusunda serbesttir. Genel kural bu olmakla birlikte işveren yönetim hakkı kapsamında dahi eşit davranma borcuna uygun davranmakla yükümlüdür. Bir veyahut bir kısım çalışana ayrımcı uygulamalar yapılması, onların aleyhine uygulamalarda bulunul-ması eşit davranma ilkesine aykırılık teşkil edecektir. Örneğin bazı işve-renlerin işyerine girişte aranması diğerlerinin aranmaması, aynı işi yapan aynı konumda olan bazı çalışanlarına internet erişiminin yasaklanması diğerlerine böyle bir uygulama yapılmaması eşit davranma borcunun ih-lali olarak değerlendirilecektir.

Örneklemelerden anlaşılacağı üzere eşit davranma borcu, işverenin iş-yerinde gerçekleştirmiş olduğu kolektif uygulamalarda ortaya çıkar. Eşit davranma borcu çerçevesinde işveren oluşturacağı kurallar ile kolektif nitelikli davranışları genel, objektif unsurlar barındırmalıdır. Örneğin, aynı zaman diliminde çalışan aynı konumdaki çalışanlarının bir kısmına belirli haklar tanınması diğerlerine bu hakların tanınmaması yani genel ve objektif davranmama hali eşit davranma borcuna aykırı olacaktır. Bu gibi durumlarda işverenin eşit davranma borcunu ihlal ettiği ileri sürüle-bilecektir.

Diğer yandan yazında bir kısım yazar ise; işverenin sözleşme özgür-lüğü ilkesi gereğince bir ya da birkaç işçisine diğerlerinden farklı oran-larda haklar tanıması, örneğin, çalışkanlığı nedeniyle ödüllendirilmesi durumunda eşit davranma borcuna aykırılık söz konusu olmayacağı ileri sürülmektedir.17

17 MOLLAMAHMUTOğLU Hamdi; s. 434

Page 96: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

95İşverenin Eşit Davramna Borcunun...• Av. F.KAYA

3.2.5. Aynı Zaman Diliminde Çalışanların Esas Alınması

İşverenin eşit davranma borcuna aykırı davranıp davranmadığı belirle-nirken aynı zaman dilimi içinde gerçekleşmiş uygulamalar karşılaştırma-ya esas alınmalıdır. Buna göre geçmişte gerçekleşmiş olan bir uygulama ile bugün gerçekleşen bir uygulama karşılaştırmada ölçüt alınmamalıdır. Diğer yandan, işyerinde karşılaştırılabilir durumdaki işçilerin çalışma koşullarının aynı şekilde devam ettiği süre içinde gerçekleşen uygulama-ların da aynı zaman dilimi içinde gerçekleştiğinin kabul edilmesi gerekir.

İş Kanunu’nun m. 12/son ve 13/3 kapsamında emsal işçinin esas alı-nacağı durumlarda da yine emsal işçinin aynı zaman diliminde çalışması esas alınarak değerlendirme yapılmalıdır.

3.3. Eşit Davranma Borcuna Aykırı Sayılmayacak Haller

İşverence, işçiler arasında farklı uygulamaya gidilmesi yönünden nes-nel nedenlerin varlığı halinde eşit işlem borcuna aykırılıktan söz edileme-yecektir.18

Eşit davranma ilkesi İş Hukuku bakımından işverene işyerinde çalışan işçiler arasında haklı ve objektif bir neden olmadıkça farklı davranmama borcu yüklemektedir.19 Bu bakımdan işverenin yönetim hakkı sınırlan-dırılmış durumdadır. Başka bir ifadeyle işverenin ayrım yapma yasağı, işyerinde çalışan işçiler arasında keyfi biçimde ayrım yapılmasını yasak-lamaktadır. Bununla birlikte, eşit davranma borcu tüm işçilerin hiçbir farklılık gözetilmeksizin aynı duruma getirilmesini gerektirmeyip eşit davranma ilkesiyle eşit durumdaki işçilerin farklı işleme tabi tutulmasını önlemek amaç edinilmiştir.20

4. Eşit Davranma Borcuna Aykırılığa Uygulanacak Yaptırımlar

İşverenin eşit davranma borcuna aykırı davranmasının yaptırımı deği-nilen Kanun’un 5’inci maddesinin 6’ncı fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre; eşit davranılmayan veya ayrımcılığa tabi tutulan işçinin dört aya ka-

18 Bkz. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2.12.2009 tarih ve 2009/33837 E, 2009/ 32939 K. sayılı kararı.

19 Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 23.02.2016 tarih ve 2015/21473 E., 2016/3694 K. sayılı ka-rarında subjektif ayrımcılığa değinerek şu şekilde hüküm kurmuştur: “Eşitlik ilkesini düzenleyen Anayasal ve yasal düzenlemelere göre eşit davranma borcu işverenin genel anlamda borçları arasında yer almakla birlikte yargısal içtihatlara göre bu borç işvereni her durumda mutlak bir eşit davranma ile yükümlü kılmamakta, haklı ve objektif ne-denlerin varlığı halinde yönetim hakkını kullanırken farklı uygulamalara gidebilmesini kabul etmektedir. Somut uyuşmazlıkta taraflar arasında davalı işvereni yemek ücreti ödemesi hususunda yükümlü kılan bir sözleşme bulunmadığı gibi davalı Bankanın İs-tanbul’da bulunan işyerinde yemekhane bulunması nedeniyle yemek hizmeti verip diğer illerde bu hizmeti vermemesinde subjektif bir ayrımcılıktan söz edilemez.”

20 Bkz. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2014/29678 E. , 2016/2553 K.

Page 97: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

96 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

dar ücreti tutarında bir ücretten başka, yoksun bırakıldığı haklarını da talep imkanı bulunmaktadır. Söz konusu fıkra metni emredici nitelikte olduğundan, anılan hükme aykırı olan sözleşme kuralları da geçersizlik müeyyidesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu halde geçersizlik nedeniyle or-taya çıkan sözleşmesel boşluk eşit davranma ilkesinin gereklerine uygun olarak yeniden düzenlenmelidir.

Eşit davranma borcuna aykırılığı ispat yükü işçide olmakla birlikte, anılan maddenin son fıkrasında yer alan düzenlemeye göre işçi ihlalin varlığını güçlü biçimde gösteren bir delil ileri sürdüğünde aksi işveren tarafından ispatlanmalıdır.21

İşveren, işçileri arasında eşit davranma borcuna aykırılık teşkil eden bir harekette bulunmuşsa eşit davranmama tazminatını ödemeye mah-kum olacaktır. Bu tazminat, İş Kanunu anlamında bir ücret niteliğinde olmadığından yani tazminat niteliğinde olduğundan hükmedilecek faiz oranı kanuni faiz oranı olacaktır.

5. Eşit Davranmama Tazminatında İspat Yükü

Bahsedildiği üzere işverenin eşit davranma borcuna aykırı davranma-sının yaptırımı İş Kanunu’nun 5 inci maddesinin 6’ncı fıkrasında düzen-lenmiştir. Anılan hükme göre işçinin dört aya kadar ücreti tutarında bir ücretten başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep imkanı bulunmak-tadır.22

Kanun düzenlemesi doğrultusunda eşit davranma veyahut ayrımcılık borcuna aykırılığı ispat yükü işçide olmakla birlikte, anılan maddenin son fıkrasında yer alan düzenlemeye göre işçi ihlalin varlığını güçlü bi-çimde gösteren bir delil ileri sürdüğünde aksi işveren tarafından ispat-lanmalıdır.23

21 Bkz. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2014/29678 E. , 2016/2553 K.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2014/20902 E. , 2015/34115 K.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2015/25116 E. , 2015/19145 K.22 Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2014/29678 E., 2016/2553 K.ve 15.02.2016 karar tarihli

kararında; “…işçinin iş akdinin feshinin doğum sonrası döneme denk getirilmesi, diğer çalışanlara yapılan zammın işçiye yapılmaması, davacının süt izninde olduğu dönemde iş akdinin feshedilmesi hususları değerlendirilerek davacıya ayrımcılık yapıldığı kabul edilmiş ise de; davacının bu dava ile aynı gün işe iade davası açtığı, işe iade talepli dava dilekçesinde bu iddialardan bahsedilmediği, işe iade davası kararından feshin süt izni kullanılması ile ilgisi olmadığının anlaşıldığı, bu nedenle salt davacının iş akdinin feshe-dilmesinin süt izninin kullanıldığı döneme denk gelmesinin ayrımcılık tazminatına hak kazanma açısından yeterli olmadığı anlaşıldığından, mahkemece eşit davranma ilkesine aykırılık tazminatı talebinin reddi gerekirken, kabulü hatalı olup yerel mahkeme kara-rını bozmuştur.

23 Nitekim bu husus, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.02.2013 tarih ve 2012/9-847 E., 2013/200 K.. sayılı kararında benimsenen Özel Daire kararında şu şekilde belir-tilmiştir: “Eşit davranma borcuna aykırılığı ispat yükü işçide olmakla birlikte anılan

Page 98: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

97İşverenin Eşit Davramna Borcunun...• Av. F.KAYA

6. Eşit Davranmama Tazminatında Zamanaşımı

Eşit davranma borcuna aykırılık halinde verilecek hüküm tazminat ni-teliğinde olduğundan zamanaşımı da TBK’nın genel zamanaşımı hükmü olan 146’ncı maddesi çerçevesinde belirlenecektir. Buna göre, eşit dav-ranma borcuna aykırılık zamanaşımı 10 yıl olacak ve 10 yılın geçmesiyle birlikte eşit davranmama nedeniyle talep edilecek tazminat zamanaşımı-na uğrayacaktır.

7. Sonuç

Tüm hukuk alanını yakından ilgilendiren, sosyal devletin ve adalet sisteminin üzerinde yükseldiği önemli ilkelerden biri olan eşitlik ilkesi İş Hukuku’nda işverenin farklı işlem yapmayı gerektiren haklı bir neden bulunmadıkça, işverenlerin çalışanlarına eşit işlem yapması, eşit çalışma koşullarını uygulaması, çalışanları arasında keyfi ayrım yapmamasını ifa-de etmektedir.

İş Hukuku açısından eşitlik ilkesi Kanun’un 5’inci maddesinde “eşit davranma ilkesi” başlığında düzenlenmiştir. Esasen Kanun’un 5’inci mad-desindeki düzenlemeleri incelediğimizde, daha çok ayrımcılık yasağına ilişkin düzenlemelere yer verildiğini görmekteyiz. Maddeye, 6518 sayılı Kanun ile eklenen 1’inci fıkrada ifade edilen “benzeri sebepler” ifadesi ve Anayasa’nın 10’uncu maddesinde hükümleştirme doğrultusunda ve Ana-yasa’nın 11’inci maddesinde yer alan Anayasa hükümlerinin, yasama, yü-rütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralı olduğu düzenlemesi çerçevesinde temel an-lamda eşitlik ilkesini düzenleyen Anayasa’nın 10’uncu maddesi tüm özel hukuk ilişkilerine de uygulanabilecektir.

İş Hukuku açısından ayrımcılık yasağı, iş ilişkisinin kurulması aşa-masından başlayarak bütün aşamalarda geçerlidir. Eşit davranma borcu ise ancak işçi ve işveren arasında iş ilişkisi kurulduktan sonra belirli ko-şullara bağlı olarak ortaya çıkan bir borçtur. Eşit davranmama borcuna aykırılık halinde öngörülen yaptırımlar Kanun’un 5’inci maddesinin 6’ncı fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre; eşit davranılmayan veya ayrımcılı-ğa tabi tutulan işçinin dört aya kadar ücreti tutarında bir ücretten başka,

maddenin son fıkrasında yer alan düzenlemeye göre işçi ihlalin varlığını güçlü biçim-de gösteren bir delil ileri sürdüğünde aksi işveren tarafından ispatlanmalıdır. Somut olayda davacı işçinin haftada 30 saati aşan çalışmalarının varlığı kanıtlanmıştır. Bu durumda tam süreli iş sözleşmesi kapsamında çalıştığının kabulü ile sonuca gidilmesi yerindedir. Ancak hükme esas alınan bilirkişi raporunda haftada 30 saatin biraz üze-rinde çalışan davacı ile 45 saat çalışanın aynı sosyal hakları almasının beklenemeyeceği gerekçesiyle 45 saat çalışan işçiye göre haftalık çalışma süresinin oranlanması yoluyla sosyal hakların hesabı yerinde değildir.

Page 99: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

98 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

yoksun bırakıldığı haklarını da talep imkanı bulunmaktadır.

Eşit davranma borcunun ihlali halinde işçinin talebi tazminat niteliğin-de olduğundan işçi bu hakkını 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde ileri sürebilecektir. Bu süre içinde ileri sürülmeyen hak zamanaşımı def’i ile karşı karşıya kalabilecektir.

KAYNAKÇA

1. AKYİğİT Ercan; “İçtihatlı ve Açıklamalı 4857 Sayılı İş Kanunu Şerhi”, Ankara, 2008

2. Anayasa Mahkemesi’nin 15.12.2006 tarih ve 2006/111 E, 2006/112 K. Sayılı kararı

3. DOğAN YENİSEY Kübra; “Çalışma ve Toplum”, 2006/4

4. GÖZLER Kemal; “Türk Anayasa Hukuku”, Bursa, Ekin Kitabevi Yayınları, 2000

5. İREN Ertan; “Avrupa Birliği ve Türk İş Hukukunda Üçlü Diyalog”, Çimento Müstahsilleri İşverenleri Sendikası, Yayın no: 18, Ankara, 2005

6. KILIÇOğLU Mustafa; “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarına Egemen Olan İlkeler ve Ayrımcılık Yasağı”, Legal İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, C. 9, S. 36., İstanbul, 2012

7. MOLLAMAHMUTOğLU Hamdi; “İş Hukuku” Ankara, 2005

8. SÜZEK Sarper; “İş Hukuku”, Beta Yayınevi, İstanbul, 2015

9.ttp://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.57555934ae8230.04323739 (Son erişim: 21.04.2016).

10. TUNÇOMAğ Kenan /CENTEL Tankut; “İş Hukukunun Esasları”, 3. Bası, İstanbul, 2003

11. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2009/25544E., 2009/20096 K., Karar Tarihi: 07.07.2009

(Tüm Yargıtay kararları

https://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/yeniTasarim/index.jsp sitesinden alınmıştır).

12. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2014/20050 E., 2014/36510 K. ve 23.12.2014 karar tarihli kararı

13. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2015/25116 E. , 2015/19145 K. sayılı kararı

14. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2015/25116 E., 2015/19145 K. ve 14.10.2015 karar tarihli kararı

15. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 14.10.2015 tarih ve 2015/25116 E., 2015/19145 K.

16. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2.12.2009 tarih ve 2009/33837 E, 2009/ 32939 K. sayılı kararı.

17. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2014/29678 E. , 2016/2553 K.

18. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2014/29678 E., 2016/2553 K., Karar Tarihi: 15.02.2016

19. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2014/20902 E. , 2015/34115 K.

20. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2014/29678 E. , 2016/2553 K.

21. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 23.02.2016 tarih ve 2015/21473 E., 2016/3694 K. sayılı kararı

22. Yargıtay 9.Hukuk Dairesi 2014/29678 E., 2016/2553 K.ve 15.02.2016 karar tarihli kararı

23. Yargıtay 9.Hukuk Dairesi 2014/29678 E., 2016/2553 K.ve 15.02.2016 karar tarihli kararı

24. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/1115 E., 2015/2541 K.ve 11.11.2015 karar tarihli kararı

25. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.02.2013 tarih ve 2012/9-847 E., 2013/200 K. sayılı kararı

26. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.02.2013 tarih ve 2012/9-847 E., 2013/200 K. sayılı kararı

Page 100: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

TÜRK HUKUKUNDA KEFALETLE SERBEST BIRAKILMA

Av. Gürkan ÖZKAYA1

Son dönemde gerek sosyal medyada gerek yazılı ve görsel basın organ-larında karşımıza çıkan kefaletle serbest bırakılma konusu; kamuoyun-daki güncelliğini, kocası tarafından kendisine sürekli şiddet uygulan ve fuhuş yapmaya zorlanan bir kadının,kocasını öldürmesi sonucunda15 yıl hapis cezasına çarptırılıp; 50.000 TL kefalet karşılığında tutuksuz yargı-lanmak üzere tahliye edilmesi haberlerine borçludur. Biz de kamuoyunda bu denli yer bulan kefaletle serbest bırakılma konusu üzerinde; AİHM kararları ışığında, Türk hukukundaki kaynağı ve uygulamadaki görünüş şekli üzerinde değerlendirmelerde bulunacağız.

Öncelikle bu olgunun Türk Hukukundaki kaynağını nereden aldığı-nı belirleyerek başlayalım. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. Maddesi Adli Kontrol müessesesini düzenlemektedir. Buna göre, bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada 100. maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınma-sına karar verilebilir.

Aynı maddenin 3. fıkrasında ise, adli kontrol altına alınacak şüphe-linin tâbi olacağı bir veya birden fazla yükümlülükler kaleme alınmıştır. Bunlar:

Yurt dışına çıkamamak,

Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde dü-zenli olarak başvurmak,

Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol ted-birlerine uymak,

Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve ge-rektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek,

Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağım-lılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muaye-ne tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek,

1 İstanbul Barosu Avukatlarından

Page 101: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

100 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, mikta-rı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını ya-tırmak,

Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olu-nan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek,

Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak,

Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair gü-vence vermek,

Konutunu terk etmemek,

Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek,

Belirlenen yer veya bölgelere gitmemektir.

Esasında bu saydığımız adli yükümlülüklerin birçoğu suçsuzluk kari-nesi ile bağdaşmadığı için AİHS madde 6 ve Anayasa madde 38 hükümle-rine aykırıdır. Söz konusu yükümlülüklerin birçoğunun adli kontrol ile il-gisi de bulunmamaktadır. Örneğin; taşıt kullanamamak, sürücü belgesini belge karşılığı kaleme teslim etmek, uyuşturucu veya alkol bağımlılığının tedavisi, silah bulundurmamak, suç mağdurunun haklarını güvenceye al-mak, kişisel veya ayni güvenceyi teminata bağlamak, aile yükümlülükleri-ni yerine getirmek ve nafaka ödemeye hükmedildiğinde ödeyeceğine dair güvence vermek vs. Bunların tutuklamayla, adli kontrolle ilgisi yoktur. Kişinin aile yükümlülüklerini yerine getirip getirmemesi ceza hâkimini ilgilendirmez. Yani ceza normları, tutuklama ve adli kontrol; insanları terbiye etme, belirli bir ahlak, din veya örf ve âdeti benimsetme aracı ve yöntemi değildir.2

CMK/109-3 (f)

“Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak”düzenlemesi, kefaletle (güvence bedeliyle) serbest bırakılmanın Türk Hukukundaki kaynağını göstermektedir.

2 prof. Dr. Dr. h.c. Hakan Hakeri – prof. Dr. Dr. h.c. Yener Ünver, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 6 Baskı Ankara, 2012, Cilt 1, Sayfa 491

Page 102: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

101Türk Hukukunda Kefaletle Serbest Bırakma• Av. G. ÖZKAYA

Hemen hatırlatalım, bu hükümlerin kovuşturma aşamasında da uygu-lanmasına imkân veren Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 110. maddesinin 3. Fıkrası “109 uncu madde ile bu madde hükümleri, gerekli görüldü-ğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da, kovuştur-ma evresinin her aşamasında uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Söz konusu düzenlemede kefaletle (güvence bedeliyle) serbest bırakıl-ma, her ne kadar Cumhuriyet savcısının istemine bağlı tutulmuş ise de, uygulamada bu hükmün dikkatealınmadığı, Hâkim veya Mahkeme tara-fından güvence bedeli karşılığında şüpheli veya sanığın salıverilmesinin doğrudan doğruya uygulandığı görülmektedir.3

AİHM kefaletle serbest bırakılma konusunda birçok karara imza at-mıştır. Tutuklamanın ölçülülük koşulu ile ilgili kararlar vermiş ve güven-ce (kefalet) verilmesi suretiyle ilgilinin tutuklanmasından vazgeçilmesi se-çeneğinin makul bir gerekçe olmaksızın veya inandırıcı olmayan yetersiz gerekçeyle reddini yerinde bulmamıştır.4

Strasburg Mahkemesi’ne göre güvence ile tahliyenin reddi için kabul edilebilir dört gerekçenin bulunması gerekir. Bunlar:

• Sanığın duruşmalara katılmama riski

• Tahliye edildiği takdirde, adaletin işleyişini bozmak için teşebbüste bulunma riski

• Başka suçlar işleme riski

• Toplum düzenini bozma riskidir.5

Özetle diğer adli kontrol hükümlerine kıyasla daha spesifikolarak ele alınması gereken kefalet (güvence bedeli), şüphelinin veya sanığın eko-nomik durumu başta olmak üzere, somut olayda irdelenecek diğer pa-rametrelerle birlikte titizlikle değerlendirilmeli ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10. maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde yorumlanmamalıdır.

SONUÇ vE DEĞERLENDİRME

Bir adli kontrol tedbiri olan ve kaynağını CMK/109-3 (f) bendinden alan

3 prof. Dr. Ersan Şen, “Uygulamada Kefalet (Güvence Bedeli)”,23.03.2013, http://www.hukukihaber.net/uygulamada-kefalet-guvence-bedeli-makale,3042.html

4 Cengiz-Demirbağ-Ergül-Mcbride-Tezcan, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Ceza Yargılaması Kurum ve Kavramları”, TBB Yayınları, 2008, Ankara, Bkz. Mamedova/Rusya 7064/05, 01.06.2006; Bonnechaux/İsviçre 8224/78, 05.06.1979; Iwanczuk/polonya 25196/94, 15.11.2001

5 Smirnova/Rusya, 48183/99

Page 103: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

102 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

kefaletle serbest bırakılma müessesesi, uygulamada sıkça karşılaştığımız bir tedbir türü olmamakla birlikte; şüphelinin veya sanığın ekonomik du-rumu ile doğrudan ilişkili olmasından bahisle, çok fazla spekülasyonu beraberinde getirme tehlikesini de içinde barındıran bir tedbir çeşididir.

KAYNAKÇA

1. prof. Dr. Dr. h.c. Hakan HAKERİ - prof. Dr. Dr. h.c. Yener ÜNVER, Ceza Muhakemesi Hukuku Cilt 1, 6. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2012, Sayfa 490-491

2. prof. Dr. Ersan Şen “Uygulamada Kefalet (Güvence Bedeli)”,23.03.2013 http://www.huku-kihaber.net/uygulamada-kefalet-guvence-bedeli-makale,3042.html

3. HUDOC EUROpEAN COURT OF HUMAN RIGHTS (www.hudoc.echr.coe.int)

Page 104: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

ÖLDÜRME VE YARALAMA KASTINI BELİRLEME ÖLÇÜTLERİ

Av. Hüseyin KÖPRÜLÜ

Giriş

Ceza hukukunda kast, suçun başlıca manevi unsurudur. 5237 Sayılı TCK. m. 21/1’e göre: “Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanunî tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleşti-rilmesidir’’ Özellikle kasten öldürme suçunun özel görünüş biçimi teşeb-büs ile kasten yaralama suçu bakımından kastın doğru tespit edilmesi verilecek cezayı önemli ölçüde etkilemektedir.

Failin işlediği fiilin kasten öldürmeye teşebbüs sayılması halinde; 5237 Sayılı TCK. m. 81 ve 35 birlikte değerlendirilecek ve faile dokuz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası verilecektir ve yahut nitelikli hal varsa 5237 Sayılı TCK. m. 82 ve 35 birlikte değerlendirilecek faile on üç yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilecektir. Buna karşılık failin işlediği fiil kas-ten yaralama sayılırsa, ölüm neticesi gerçekleşse dahi neticesi sebebiyle ağırlaştırılmış suç sayılacak faile sekiz yıldan on iki yıla kadar, nitelikli yaralama halinde ise on iki yıldan on altı yıla kadar hapis cezası verilecek-tir. Kasten yaralama sonucu ölüm gerçekleşmemişse; yaralamanın basit halinde suç şikâyet tabi hale gelmektedir, verilecek ceza ise dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasıdır. Basit yaralamayı aşan yaralama-da bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilecektir. Nitelikli yaralamada verilecek ceza yarı oranında artırılmaktadır. Görüleceği üzere kastın öl-dürme kastı veya yaralama kastı olarak belirlenmesi cezanın belirlenmesi açısından son derece önemlidir.

Failin kastının yarama mı yoksa öldürme mi olduğu kişinin dış dün-yada değişiklik meydana getiren fillerinden anlaşılabilecektir. Yargıtay so-mut olaya göre değerlendirme yapılması gerektiğini belirtmekle1 birlikte öldürme kastı ve yaralama kastının belirlenmesi açısından da önceden beri ölçütler belirlemektedir.2 İçtihat ve doktrinde kasten öldürmeye te-

1 Artuk/Gökçen/Yenidünya, M. Emin/ Ahmet/ A. Caner, Türk Ceza Kanunu Şerhi-Özel Hükümler 3. Cilt, 1. Baskı Ankara, 2009, s. 2043.

2 2. YCGK 19/01/1970 tarih 596/19 K. , YCGK 09/12/1985 tarih 1-75/624 K., YCGK 03/06/1991 tarih 168/915 K. , YCGK 08.07.2008 tarih 2008/1-88E. 2008/184 K YCGK 16.02.2010 tarih 2009/209 E. 2010/29 K. Ve benzeri kararlarında

Page 105: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

104 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

şebbüs ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran başlıca ölçütler belirle-nirken failin olay öncesi, olay sırası ve olaydan sonraki davranışları dik-kate alınmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 08/07/2008 tarih 1-88/184 K. Sayılı da kararlarında harf numarası vererek ölçütler belirlemiştir.

‘’..Sonuçlarını bilerek ve isteyerek fiili işleme iradesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonra-sı davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.

Öldürme kastının varlığı ise;

a) Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerekti-rir bir husumetin bulunup bulunmadığı,

b) Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,

c) Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,

d) Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,

e) Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği,

f) Olay sonrası mağdura yönelik davranışları, başka bir anlatımla olayın kendine özgü tüm özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır.’’

Makalemizde güncel Yargıtay kararları ışığında bu ölçütler ayrı başlık-lar halinde incelenecektir.

1. Fail ile Mağdur Arasında Olay Öncesine Dayalı Öldürmeyi Ge-rektirir Bir Husumetin Bulunup Bulunmadığı

Kişiyi başkasını öldürmeye iten önemli bir sebep bulunması genel ka-bul gören anlayıştır. Celalli psikopatlar dışında, basit ve önemsiz sebep-lerden dolayı ancak yaralama suçu işlenebilir.3 Bu durumda olaydan önce fail mağdur arasındaki ilişki mutlaka araştırılmalıdır. Yargıtay kararla-rında;

‘’… Sanığın olaydan önce ‘ayrılırsan önce seni, sonra kendimi öldü-rürüm’ şeklinde tehditte bulunduğu, müşterek evi terk etmesi ve olay gününe kadar kendisi ile irtibat kurmayıp görüşmeye yanaşmaması nedeniyle öfke duyduğu katılanın olay günü saat 16.30 sıralarında çalıştığı işyerinin servis otobüsünden indiğini görüp bir müddet arka-sından takip ederek yaklaşıp üzerinde bulundurduğu namlu kısmı 11 cm.lik ekmek bıçağıyla sırt bölgesine art arda 5 defa darbe vurduğu,

3 Birtek, ‘Fatih, ‘Kasten Öldürmeye Teşebbüs ve Kasten Yaralama Suçlarının Manevi Un-sur Bakımından Ayırt Edilmesi’, AÜHFD C.58 S.2, 2009. sayfa 257 atıfla - Erem, Faruk: Adam Öldürme Kastı, Yargıtay Dergisi, C. Vlll, S. 1-2, Ocak- Nisan, 1982, s. 55

Page 106: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

105Öldürme ve Yaralama... • Av. H. KÖPRÜLÜ

bir bıçak darbesinin de katılanın kendisini korumaya çalışırken sol kol altına isabet ettiği, ayrıca sanığın katılanın boynuna doğru da bıçakla hamle yaptığı ancak isabet sağlayamadığı, olayı gören tanıklar İ.. G.. ve S.. A..’ın sanığa engel olmak istedikleri, sanığın eylemini sürdür-mekte ısrar etmesi üzerine, tanık S.. A..’ın plastik boruyla sanığın eline vurmak suretiyle elindeki bıçağın düşmesini sağladığı, her iki tanığın sanığı tutarak etkisiz hale getirdikleri anlaşılan somut olayda; evi terk eden ve dört gün boyunca kendisiyle irtibat kurmayan katılan A.’ye husumet besleyen sanığın, öldürmeye elverişli nitelikteki bıçakla hedef gözeterek katlanın sırt bölgesine 6 defa vurması, bu darbelerin haricin-de bir kısmı katılanın boynunu hedef alan hamlelerinin de bulunması, engelleme nedeniyle eylemini sürdürmemesi, tanıkların ilk müdahale-lerine rağmen sanığın eyleminde ısrar etmesi hususları bir arada de-ğerlendirildiğinde, sanığın fiili ile açığa çıkan kastın öldürmeye yönelik olduğu…’’ YCGK 17/03/2015 tarih 2014/1-594 E. 2015/53 K.

3. Birtek, ‘Fatih, ‘Kasten Öldürmeye Teşebbüs ve Kasten Yaralama Suçlarının Manevi Unsur Bakımından Ayırt Edilmesi’, AÜHFD C.58 S.2, 2009. sayfa 257 atıfla - Erem, Faruk: Adam Öldürme Kastı, Yargıtay Der-gisi, C. Vlll, S. 1-2, Ocak- Nisan, 1982, s. 55

‘’…Buna göre, sanığın öz kızı olan maktuleyi öldürmeyi gerektirecek herhangi bir sebebin bulunmaması, devamlı ağlayan kızını darp etmek suretiyle yaralamak isteyen sanığın o esnada elinde bulunan biberonla rastgele vurması, kullanılan vasıtanın niteliği, sanığın kastının öldür-meye yönelik olduğu hususunun şüphede kalması ve bu şüphenin de sanık lehine değerlendirilmesi zorunluluğu hususları birlikte değerlen-dirildiğinde, öldürmeye yönelik doğrudan ya da olası kastının bulun-madığı, bu nedenle sanığın kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan 5237 sayılı TCK’nun 87/4. maddesi uyarınca hüküm kurul-ması gerektiği kabul edilmelidir..’’ YCGK 17/03/2015 tarih 2014/1-253 E. 2015/46 K.

Yargıtay başlangıçta koyduğu ilkeye uymakta somut olayın durumuna göre hareket etmektedir. Fail ile mağdur ilişkisi kan gütme saiki gibi du-rumlarda kasten öldürme halinin nitelikli hali olabildiği gibi haksız tahrik indirimine de sebep olabilir. Ancak bu durumların dışında da öldürme ve yaralama kastı ayrımında diğer unsurlarla birlikte ölçüt olmaktadır.

2. Olayda Kullanılan Aracın Öldürmeye Elverişli Olup Olmadığı

Aracın etkinliği, kullanılma tarzı, özel olarak ve istisnaen kullanılan bir araç olup olmadığı kastı belirlemede ölçü olabilir. Örneğin normal ve

Page 107: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

106 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

mutad olarak taşınan bir kazma, bel, çapa, sopa, yaba ile öldürmede daha çok yaralama kastı akla gelirken; tüfek, tabanca, özellikli bıçaklar ve sivri şeyler, bomba ve patlayıcılar, zehir kullanılmışsa daha çok öldürme kastı akla gelmektedir. 4

Fail herhangi bir silah kullanmadan elleri ve ayaklarını da araç olarak kullanabilecektir. Bu durumda vurma şiddeti, ısrarı, vurduğu bölge kas-tın belirlenmesinde daha çok önem kazanacaktır.

Yargıtay kararlarında;

‘’..küreğin metal kısmıyla mağdurun başına iki kez vurduğu, almış ol-duğu darbelerin etkisiyle organlarından birinin işlevinin yitirilmesi nite-liğinde olan subdural ve epidural hematoma, subaraknoidal kanamaya, pnömosefaliye, 3. ve 4. derecede kemik kırıkları ile 8x5 cm.lik kraniek-tomi defektine neden olacak şekilde mağdurun yaralandığı ve her iki darbe nedeniyle de ayrı ayrı hayati tehlike geçirdiği olayda, suçta kul-lanılan elverişli araç, hedef alınan vücut bölgesi, darbe sayısı ve şiddeti ile meydana gelen yaralanmanın niteliği dikkate alındığında sanığın eyleme bağlı olarak açığa çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu..’’ Y.1.CD. 07/03/2016 tarih 2016/10 E. 2016/1011 K.

‘’..bıçakla müştekinin kalp nahiyesine bir kez vurarak, müştekiyi toraksa nafiz myokard kesisine neden olacak ve hayati tehlike geçi-recek şekilde yaraladığı ve mağdurun bu tek darbe ile yere yığıldığı anlaşılmakla; suçta kullanılan aletin cinsi, hedef alınan kalp bölgesi, yaranın yeri ve niteliği dikkate alındığında sanığın eyleme bağlı orta-ya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu..’’ Y.3.CD. 08/04/2015 tarih 2015/7901 E. 2015/12643 K.

‘’..keserin künt kısmı ile katılanın kafasına bir kez vurarak sağ pa-riatel bölgede çökme kırığı oluşturacak şekilde yaraladığı ve bu yara-lanma nedeniyle katılanın hayati tehlike geçirdiği sabit olan olayda, sanıkla katılan arasında öldürmeyi gerektirecek boyutta ciddi bir hu-sumetin bulunmaması, olayın ani gelişmesi, katılandaki yaralanmanın sayısı ve niteliği, suçta kullanılan keserin öldürme eylemini gerçekleş-tirmeye elverişli olmasına rağmen sanığın tek darbeyle yetinmesi ve önemli bir engel bulunmamasına rağmen kendiliğinden eylemine son vermesi hususları birlikte göz önüne alındığında, sanığın eyleminin kasten yaralama olarak kabulü gerekmektedir..’’ YCGK 14/10/2014 ta-rih 2014/1-65 E. 2014/422 K.

4 Malkoç, İsmail, Açıklamalı ve İçtihatlı 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu, 1. Cilt Anka-ra, 2013.

Page 108: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

107Öldürme ve Yaralama... • Av. H. KÖPRÜLÜ

Yukarıdaki kararlarda görüleceği üzere kürek, bıçak, keser öldürmeye elverişli araç olarak görülmüştür. Burada dikkat edilmesi gereken aletin öldürmeye elverişliliği yanında öldürmeye elverişli kullanılmasıdır. Yuka-rıdaki keser örneğinde olduğu gibi öldürmeye elverişli olmasına rağmen kullanılış biçimi olarak yaralama kastına göre hüküm kurulmasına karar verilmiştir.

3. Mağdura Yönelik Darbe Sayısı ve Şiddeti

Darbelerin mücerret, baş, göğüs, karın gibi yaşamsal bölgelere yöne-lik olması failin öldürmek kastını gösteren bulgulardan olsa da mutlak anlamda ve tek başına failin öldürmek kastını ortaya koymaz.5 Ancak yaşamsal bölgelere ısrarla vurulması, çok şiddetli vurulması ya da boğ-mak amaçlı boynun uzun süre sıkılması öldürme kastını ortaya çıkartan önemli olgulardır.

Mağdura yönelen şiddetin ısrarı ve şiddeti bir sonraki başlıkta incele-yeceğimiz darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı ölçütü ile birlikte aslında kastın belirlenmesinde en önemli ölçülerdir. Çünkü adli tıp incelemesine konu olmakta ve daha objektif değerlendir-melere tabi olmaktadır. Bu iki ölçüt dışındaki ölçütler bazen ana ölçüt olmaktadır.

Yargıtay kararlarında;

‘’..Yaşamsal tehlike oluşturan darbe sayısının tekliği, ciddi bir engel hal bulunmamasına rağmen eylemin sürdürülmemesi, özellikle hayati bölgenin hedef alındığını gösterir, her türlü şüpheden uzak, yeterli ve kesin delil bulunmaması karşısında, yaralama suçundan, ancak mağ-durun hem yaşamsal tehlike geçirmesi, hem de yüzünde sabit iz oluş-ması ve darbe sayısı dikkate alınarak temel cezanın üst sınıra yakın belirlenmesi suretiyle hüküm kurulması gerekirken, kasten öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması bozmayı..’’ Y.1.CD. 14/05/2014 tarih 2014/351 E. 2014/3107 K.

‘’..yanındakilerin engelleme çabalarına karşın ısrarlı bir şekilde ve öldürmeye elverişli tabanca ile etkili mesafeden hedef gözeterek 8 el ateş etmesi karşısında, mağdurdaki isabet sayısı ve nahiyeleri de dikkate alındığında öldürme kastı ile hareket ettiği anlaşıldığından..’’ YCGK 13/05/2003 tarih 2003/1-124 E. 2003/153 K.

‘’sanık M.E.’in suç tarihi itibariyle henüz iki yaşını doldurmayan öz kızı maktul S.’u yaramazlık yaptığı gerekçesiyle vurmak, ısırmak ve

5 5. Birtek, s. 262

Page 109: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

108 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

yere atmak suretiyle dövdüğü, aldığı darbelerin etkisi ile vücudunun birçok yerinde ekimoz alanları oluşan maktulün kaburga kırıklarına beyin kanaması ile beyin doku harabiyetine, künt batın ve göğüs trav-maları nedeniyle de iç organ yaralanmalarına bağlı olarak hayatını kaybettiği anlaşılan olayda; Maktulün yaşı ve fiziki yapısına, darbe-lerin şiddetine, maktuldeki yaraların niteliğine, otopsi raporuna göre sanığın açığa çıkan kastının doğrudan kastla nitelikli öldürme suçuna yönelik olduğu gözetilmeden..’’ Y.1.CD. 25/01/2016 tarih 2015/4024 E. 2016/196 K.

‘’..Oluş ve dosya içeriğine göre, sanığın mağdur babasından para istediği, mağdurun sert tepki göstererek para vermeyeceğini söylemesi üzerine, olayın anlık kızgınlığıyla, sanığın tek bıçak darbesi ile mağ-duru hayati tehlike geçirecek, organlarından ve duyularından birinin işlevini sürekli yitirilmesine sebebiyet verecek nitelikte yaralaması şek-linde geçen eylemde, taraflar arasında olaydan önce husumetin bulun-maması, darbenin tek oluşu, sanığın engel neden olmadığı halde eyle-mini devam ettirmeden olay yerinden kaçması karşısında, kastının ya-ralama suçuna yönelik olduğu..’’ Y.3.CD. 01/07/2014 tarih 2014/20558 E. 2014/26453 K.

Öldürme kastı ile yaralama kastı arasında somut olaya göre ayrım ya-pılması gerektiği hem Yargıtay hem de doktrin belirtmekte, görüldüğü gibi vurmak fiili iki yaşında bir çocuğa karşı öldürme kastı doğurabilmekte bıçakla hayati tehlike doğuracak yaralama ise yaralama kastı sayılabil-mektedir. Somut olayda aracın elverişliliği ile birlikte darbe veya yönelen şiddetin de öldürmeye elverişli olması aranmalıdır.

4. Darbelerin vurulduğu Bölgenin Hayati Önem Taşıyıp Taşımadığı

Fiil ateşli silahlarla yerine getirilmişse mağdurun vucudunun neresi-nin isabet aldığı, diğer durumlarda darbenin vucudun neresine vurulduğu kastın tespiti açısından çok önemlidir. O kadar ki yaşamsal bölgeler olan baş, göğüs ve karın dışındaki bir bölgeye isabet ya da darbe varsa yarala-ma kastının varlığından söz edilebilir.

Yaşamsal bölgelere gelen yaralama ateşli silahlarla işlenmişse, mağdu-run hareketli olması, failin silah eğitiminin olup olmadığı, yapılan atışın mesafesi, boğuşma esnasında olup olmadığı, olay yerinin karanlık olup olmadığı da önem kazanacaktır. Ancak bıçak yada diğer silahlarda yakın-dan olduğu için hedef seçmek kolay olacaktır ve öldürme kastına daha çok benzeyecektir.

Yargıtay kararlarında;

Page 110: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

109Öldürme ve Yaralama... • Av. H. KÖPRÜLÜ

‘’..Sanığın mağdureyi bıçakla sağ alt extremiteden 6 kez basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ve hayati tehlike oluşturmayacak şekilde, sol alt extremteden en az biri femoral arter ve safen ven ve peroneal sinir yaralanmasına neden olacak ve hayati tehlike geçirecek şekilde 2 kez yaraladığı olayda, yaraların yeri ve niteliği, imkânı olduğu hal-de hayati öneme sahip bölgelere vurmadığı, eylemine kendiliğinden son verdiği, hususları dikkate alındığında, sanığın eyleme bağlı ortaya çıkan kastının yaralamaya yönelik olduğu..’’ Y.1.CD. 30/01/2014 tarih 2013/2588 E. 2014/366 K.

‘’..sanığın, öldürmeye elverişli nitelikteki bıçakla hedef gözeterek katlanın sırt bölgesine 6 defa vurması, bu darbelerin haricinde bir kıs-mı katılanın boynunu hedef alan hamlelerinin de bulunması, engelle-me nedeniyle eylemini sürdürmemesi, tanıkların ilk müdahalelerine rağmen sanığın eyleminde ısrar etmesi hususları bir arada değerlendi-rildiğinde, sanığın fiili ile açığa çıkan kastın öldürmeye yönelik olduğu, engel sebep nedeniyle eylemini tamamlayamadığı, sanığın aşırı alkol-lü olması, katılanın da bıçak darbelerinden korunmak için çaba göster-mesi ve hareketli durumda olmaları nedeniyle darbelerin öldürmeye elverişli şiddete ulaşamadığı, husumetin bulunması, kullanılan aletin özelliği, darbe sayısı, hedef alınan vücut bölgeleri, engel durumun var-lığı, olayın oluşumu ve gelişimi bir arada değerlendirildiğinde, eylemin kasten öldürme suçuna teşebbüs olarak kabulü gerekmektedir..’’ YCGK 17/03/2015 tarih 2014/1-594 E. 2015/53 K.

‘’..sanık tarafından kesici-delici aletle gerçekleştirilen 3 adet darbe-den orta hat göbek deliği altındaki darbenin karaciğer ve mide yara-lanmasına neden olduğu için mağdurun hayati tehlike geçirdiği sabit olan olayda; sanığın öldürmeye elverişli nitelikteki bıçakla hedef göze-terek mağdura üç kez vurması, darbelerden üçünün de hayati bölgeler-den olan batın bölgesine isabet etmesi, göbek deliği altındaki darbenin şiddeti ve meydana getirdiği yaralanma, sanığın kendi isteği ile değil de mağdurun ağabeyinin mağduru olay yerinden uzaklaştırması ne-deniyle eylemini sonlandırmak zorunda kalması hususları birlikte de-ğerlendirildiğinde, sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüs olarak kabulü gerekmektedir..’’ YCGK 23/09/2014 tarih 2013/1-804 E. 2014/391 K.

‘’..sanığın, bıçak ile mağdurun sol infrascapular bölgesine göğüs boş-luğuna nafiz olacak şekilde vurarak hemotoraksa, 7. ve 8. kaburgalar-da kesiye, hayat fonksiyonlarını orta (2) derecede etkileyecek kemik kı-rıklarına ve hayati tehlike geçirmesine neden olacak şekilde yaraladığı

Page 111: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

110 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

anlaşılmakla; yukarıda belirtilen kriterlerden suçta kullanılan aletin cinsi, hedef alınan vücut bölgesi, darbenin şiddeti dikkate alındığında sanığın eyleme bağlı ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu..’’ Y.1.CD. 15/04/2014 tarih 2012/5769 E. 2014/2456 K.

Yargıtay yaşamsal bölgelerde yaralama olduğunda ilk önce kasten öl-dürmeye teşebbüsü, yaşamsal bölgelerde yaralanma yoksa ilk önce kas-ten yaralama suçunu düşünmektedir. Ancak yan deliller farklı bir duru-mu işaret ederse bu durumda bu ilkenin dışına çıkmaktadır.

5. Failin Fiiline Kendiliğinden Mi, Yoksa Engel Bir Nedenden Do-layı Mı Son verdiği

Failin fiile devam etme olanağı varken devam etmemiş olması kastın yaralamaya yönelik olduğunu gösterir. Bunun dışında mağdurun veya üçüncü kişilerin engellemesi ya da tabancanın mermilerinin bitmesi gibi durumlarda kastın öldürmeye yönelik olduğu daha rahat düşünülebilir. Fiile devam etmeme diğer yan koşullarla değerlendirilerek öldürme kastı-nın tespit edilmesinde bir ölçü olabilir.

Yargıtay kararlarında;

‘’..Suçta kullanılan bıçağın niteliği, hedef alınan vücut bölgeleri, yara yeri ve niteliği ile mağdurun kaçması, tanıklar H.. S.. ve Ü.. D..’ın müdahaleleri üzerine mani engel oluşması nedeniyle eylemini tamam-layamadığı dikkate alındığında, sanığın eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu ve sanık hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması gerektiği..’’Y.3.CD. 02/07/2015 tarih 2014/42068 E. 2015/23413 K.

‘’.. inşaat alanı olan, yakınında yerleşim yeri olmayan ve mağdur ile maktulün yardım istemelerine olanak bulunmayan olay mahalline gelmeleri, mağdur ve maktule vurarak yere düşürmeleri, yerde de vur-maya devam etmeleri, akabinde de olay yerinden kaçmaları, hedef alı-nan vücut bölgeleri, kullandıkları vasıta ve yaralanmaların nitelikleri ile darbelerin şiddeti birlikte değerlendirildiğinde, sanık F. K.’ın mak-tule yönelik eyleminin kasten öldürme, her üç sanığın katılana yönelik eylemlerinin de kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğunun ka-bulü gerekir..’’ YCGK 18/09/2012 tarih 2012/1-941 E. 2014/1780 K.

‘’..Sanık E. ‘in aşamalarda birbiriyle uyumlu ve tanıklarca da doğru-lanan beyanlarına göre, olay yerinde bilet satışı nedeniyle aralarında başlayan tartışmanın bilahare kavgaya dönüşmesi üzerine mağduru ele geçmeyen bıçağı ile iri hayati tehlikeye neden olacak şekilde sol 4.

Page 112: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

111Öldürme ve Yaralama... • Av. H. KÖPRÜLÜ

kaburga aralığının ön aviculer hat üzerinde olmak üzere akciğer yara-lanmasına yol açan bir halde, yeri hayati tehlikeye neden olmayacak şekilde 4. kaburga üzerini sıyıracak ilde olmak üzere yaraladığı, eyle-mine devam etme olanağı olduğu halde kalkıp mağduru takip etmeyip eylemini sürdürmeyerek, suçta kullandığı bıçakla ay yerinden kaçtı-ğı, aniden gelişen olayda hayati bölgelerin bilinçli olarak seçilmediği, sanıkla mağdur arasında öldürmeyi gerektirir bir husumet bulunma-dığı, sanığın kastının bu belirlemeler ışığında öldürme olmayıp, yara-lama olduğu anlaşılmaktadır..’’YCGK 08/07/2003 tarih 2003/1-196 E. 2003/212 K.

Kararlarda görüleceği üzere önemli olanın olanak olduğu halde mağ-duru öldürme yolunda fillere devam edilip edilmediğidir.

6. Olay Sonrası Mağdura Yönelik Davranışları

Fail olay sonrasında mağduru hastaneye getirmeye çalışmışsa ya da yardım etmeye çalışmışsa, öldürme sonucunu istemediği dolayısıyla yara-lama kastıyla hareket ettiği düşünülebilir. Tabi yine yan delilerle bu du-rumun desteklenmesi gerekmektedir. Çünkü fail fiili gerçekleştirdikten sonra pişmanlık duyarak da yardımda bulunmuş olabilir.

Fail ayrıca mağdurun öldüğünü zannederek fiil sonrasında söyledi-ği sözler ya da cesedi yok etmek için giriştiği çaba ise öldürme kastı ile hareket ettiği sonucunu doğurabilir. Sanığın fiille birlikte kendiliğinden vazgeçmesi ve fiilden sonra yaptığı davranışlar birlikte değerlendirilerek gönüllü vazgeçme hükümleri de uygulanabilecektir.

7. Sonuç

Kasten öldürmeye kastı ve kasten yaralama kastı tespit edilmesinde som derece zorluklar yaşanmaktadır. Kasten öldürme suçu teşebbüs aşa-masında kaldığında, kasten yaralama ya da nitelikli hali ile karışmak-tadır. Ölüm sonucu gerçekleştiğinde ise kasten öldürme suçu ile kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç tipi ile karışabilmek-tedir. Yukarıda sayılan ve açıklanan ölçütler birlikte veya bir kaçı olayın özelliğine göre değerlendirilmeli ve ona göre karar verilmelidir. Bu ölçüt-ler sınırlı olmayıp değişebilecektir.

Tüm bu ölçütlere ve diğer yan olgulara rağmen kastın yönü tam olarak tespit edilemezse evrensel hukuk ilkesi olan ‘şüpheden sanık yararlanır ilkesi ( In Dubio pro Reo)’ uygulanmalıdır. Yani kasten öldürmeye kastı yerine yaralama kastı esas alınarak sonuca gidilmelidir.

Kastın öldürme ya da yaralamaya yönelik olması dünyada da tartış-

Page 113: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

112 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

malara konu olmaktadır. Örneğin İtalyan Yargıtayı 30.04.2003 tarihinde, otoyolun üzerinden geçen arabalara taş atan gençlerin eylemini öldürme kastı olarak değerlendirmiştir.6 Bu karar kamuoyunda çok tartışılmıştır.

Yargıtay ve doktrin bu ölçütleri koymakla birlikte ısrarla üzerinde durdukları husus ise somut olayın özelliklerine göre karar verilmesidir. Yargıtay, 28 bıçaklanmasına rağmen failin öldürme kastı ile hareket etme-diğine karar verebilirken tek bıçak darbesini kasten öldürmeye teşebbüs olarak değerlendirebilmektedir. Dolayısıyla muhakkak yan olgular dikka-te alınmalı ölçütler de olaya bağlı kalınarak uygulanmalıdır.

KAYNAKÇA

1. ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA- M. Emin/ Ahmet/ A. Caner: Ceza Hukuku Özel Hükümler, 12. Tıpkıbaskı, Ankara, 2012.

2. ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA- M. Emin/ Ahmet/ A. Caner, Türk Ceza Kanunu Şerhi-Özel Hükümler 3. Cilt, 1. Baskı Ankara, 2009.

3. BİRTEK , Fatih, Kasten Öldürmeye Teşebbüs ve Kasten Yaralama Suçlarının Manevi Un-sur Bakımından Ayırt e-Edilmesi, AÜHFD C.58 S.2 ,2009.

4. EREM, Faruk: Adam Öldürme Kastı, Yargıtay Dergisi, C. Vlll, S. 1-2, Ocak- Nisan, 1982,

5. MALKOÇ, İsmail, Açıklamalı ve İçtihatlı 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu, 1. Cilt An-kara, 2013.

6. TEZCAN/ERDEM/ÖNOK, Durmuş/Mustafa Ruhan/Murat, Teorik ve pratik Ceza Özel Hu-kuku, 10. Baskı, 2012.

7. ŞEN/AKSÜT, Ersan/Ertekin, TBB Drrgisi 109. Sayı Ankara Kasım/Aralık sayısı 2013.

8. ÖZGENÇ, İzzet: Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2012.

9. MERCANİ, Necati, Kişilere Karşı Suçlar, 1.Baskı Ankara, 2005.

10. SİNERJİ MEVZUAT VE İÇTİHAT pROGRAM http://www.sinerjimevzuat.com.tr/# Son Erişim Tarihi: 22/05/2016

11. UYAp Mevzuat programı 8.1. Son Erişim Tarihi: 22/05/2016

Page 114: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

“TUTUKLAMADA MAKUL SÜRE” KAVRAMININ ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU

İÇTİHADLARI IŞIĞINDA İNCELENMESİ

Kaan Mahmut ERDEM1

ÖZET

Koruma tedbirleri arasında en ağır tedbir tutuklama kararıdır. Dolay-sıyla Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca soruşturma veya kovuşturma evresinde tutuklama kararına hükmedilmesi kural değil istisna niteliği taşır.Tutuklama kararı ile toplum yararı üstün tutularakyargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi amaçlanır.Fakat toplum yararının yanın-da birey yararın göz ardı edilmemesi ölçülülük ilkesinin gereğidir.Ayrı-cakanunilik ilkesi gereği tutuklama kararı verilebilmesi ancak kanunda aranan bütün şartların gerçekleşmesi ve tutuklamanın alternatifi olarak CMK 109. maddede düzenlenen adli kontrol yolunun istenen amaca yet-meyeceğinin gerekçeli olarak açıklanması halinde mümkündür.Bir kere tutuklama kararı verilmesi bunun geri dönülmez olduğunu göstermez. Bu karar verildiği andan itibaren tutuklamanın gerekli olmadığı veya istenen amaca ulaşılması halinde derhal tutukluluk haline son verilmelidir. Bu noktada incelenecek olan makul süre kavramına dair AİHM ve Anayasa Mahkemesi ölçütleri yol göstericidir. Son olarak CMK sistematiği birey yararını öne çıkartmak isteğiyle tutuklamada azami süreler belirlemiştir. Bu sürelerin varlık amacı daha çok makul süre kavramının muğlak olma-sına bağlanabilir.

1. BÖLÜM

TÜRK MEvZUATINDA TUTUKLAMA TEDBİRİ

I. “ŞÜPHELİ”-”SANIK” vE”SORUŞTURMA”-”KOvUŞTURMA” AY-RIMI(CMK 2)

Ceza Muhakemesi Kanunu’nunTanımlar başlıklı 2. maddesi uyarınca şüpheli ve sanık kavramları ile bu ayrıma uygun olarak soruşturma ve kovuşturma evreleri tanımlanmıştır. Şüpheli kavramı ile soruşturma ev-resinde, suç şüphesi altında bulunan kişi tanımlanmak istenmiştir. Dola-yısıyla soruşturma evresi, kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evredir. Genel ola-

1 İzmir Barosu,

Page 115: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

114 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

rak ceza muhakemesi sistematiğimizde üç evrelidir. Bunlar soruşturma, ara evre ve kovuşturma evreleridir. Ne kadar Ceza Muhakemesi Kanunu iki evreli bir sistemi benimsemiş gibi gözükse de bir diğer evreyi kapalı olarak düzenlediğini söyleyebiliriz.

Sanık sıfatı ise, kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün ke-sinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiyi ifade eder.2 Yine bu doğrultuda kovuşturma evresi iddianamenin kabulü ile başlayıp, hük-mün kesinleşmesine kadar geçen evredir. Kovuşturma evresinin başlama-sı ile CMK175/13 gereği kamu davası açılmış olur ve bu noktada şüpheli sanık sıfatı kazanır ve sanık haklarından yararlanır. İşte tam bu noktada üçüncü evre olarak tanımlanan ara evre karşımıza çıkmaktadır. Soruş-turma evresinin sonu olan iddianamenin yazılması ile kovuşturma evresi-nin başlangıcı olan iddianamenin kabulü arasındaki evre ara soruşturma evresidir.4 Ceza Muhakemesi sistematiğimizde zorunluluk ilkesi5 gereği savcı suç şüphesi oluştuğu andan itibaren olaya el koymak zorundadır. Bu yetki ihtiyari değildir. Burada savcı en az yoğunlukta şüphe, yani basit şüphe ile hareket eder. Suç işlendiğine dair yeterli şüphenin6 varlığı ha-linde ise savcı tarafından iddianame düzenlenip mahkemeye gönderilir.Burada soruşturma evresi biter ve ara soruşturma evresi başlar.Ara so-ruşturma evresinde iddianame ilgili mahkemenin önüne gelir.Bu aşama-da iddianame ya geri gönderilir ya da kabul edilerek kovuşturma evresine geçilir. Kesin hüküm kovuşturma evresinin sonunda ortaya çıkar.Aşağıda tartışılacağı üzere ceza muhakemesi sistematiğimizde temyiz aşaması da kovuşturma evresine dahildir.

II. KORUMA TEDBİRİ OLARAK “TUTUKLAMA” (CMK100/101)

Tutuklama kararı koruma tedbirleri arasında Anayasa 19 ve AİHS

2 YENİSEY F., NUHOĞLU, A. “Ceza Muhakemesi Hukuku”, İstanbul, 2014: Ceza Muha-kemesi Kanunu iki evreli ceza muhakemesini benimsemiştir: iddianamenin kabul edil-mesine kadar “soruşturma evresi”, kabulünden sonra hükmün kesinleşmesine kadar ise “kovuşturma evresi” terimi benimsenmiştir. Ara soruşturmayı ise, ismini koymadan düzenlemiştir. S.559

3 CMK 175/1: İddianamenin kabulüyle, kamu davası açılmış olur ve kovuşturma evresi başlamış olur.

4 YENİSEY F., NUHOĞLU, A.: Bu aşama iddianamenin düzenlenmesi ile başlar ve kabul veya iade edilmesi ile son bulur. İddianamenin düzenlenmesinden, kabul veya iade edil-mesine kadar geçen evre…”ara soruşturma” niteliğindedir S. 560

5 Zorunluluk ilkesi üç alt başlığı barındırır. İlk olarak savcı, suç şüphesinin oluşması ile olaya el koyar. İkinci olarak, suçun işlendiğine dair yeterli şüphenin varlığı halinde sav-cı iddianame düzenlemek zorundadır. Son olarak, iddianamenin kabulü halinde savcı ceza davasını takip etme mecburiyetindedir.

6 YENİSEY, F., NUHOĞLU A.: Yeterli şüphe toplanan hukuka uygun delillerin mahku-miyet olasılığını%51’i geçecek şekilde…göstermesi gerekir. S. 561

Page 116: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

115Tutuklamada Makul Şüphe • K.M. ERDEM

Madde 5 ile koruma altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına en büyük müdahaleyi barındırır. Dolayısıyla tutuklama kararına hükmedil-mesi ağır şartlara bağlanmalıdır. Nitekim CMK 100 gereği tutuklama; ancak kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hak-kında verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik ted-birinin ölçülü olmaması halinde, tutuklamam kararının verilemeyeceği noktasındadır. Dolayısıyla tutuklama kararına hükmedilebilmesi için şu üç şartın birlikte bulunması zorunludur. Kuvvetli suç şüphesi,tutuklama nedeninin varlığı ve tutuklama nedeninin ölçülü olması.7 Bunun tek istis-nası yine CMK 100/3 de belirtilmiştir.Burada belirtilen katalog suçlarda sadece kuvvetli suç şüphesinin varlığı tutuklama kararının verilebilmesi için yeterli görülmüştür.8Tutuklama nedeni ise; şüphelinin veya sanığın kaçacağı veya delilleri yok edeceği veyahut da üçüncü kişiler üzerinde baskı yapacağı şüphesinin varlığı halinde kabul edilir.Tutuklama peşin bir cezalandırma yöntemi değildir.9 Ancak toplum yararının birey yararı-na üstün geldiği durumlarda bu tedbire başvurulması makul gözükse de her vakıada tutuklama nedenlerinin varlığının araştırılması mecburidir. Bunun aksi uygulamalar hem Anayasaya hem de Türkiye’nin kabul ettiği uluslararası sözleşmelere aykırılık teşkil eder.

III. TUTUKLULUKTA GEÇECEK “AZAMİ SÜRELER” (CMK 102)

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun tutuklamada azami süreleri kabul et-mesinin temel nedeni makul süre kavramının muğlak oluşudur.10Azami sürelerin varlığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin etkisiyle başka bazı ülkelerin hukuklarında da kabul edilmiştir. Örneğin İskoç hukukunda bu süre sanığın işlediği suç ne kadar ağır olursa olsun 110 gündür. Türk mevzuatında bu konu CMK 102’dedüzenlenmiştir. Buna göre; ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıl-dır. Ancak, bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde ise tutuklu-luk süresi en fazla iki yıldır. Fakat bu süre de gerekçeleri gösterilerek üç yıl daha uzatılabilir. Belirtilen düzenleme de istisna olan uzatma süresi-nin kuraldan daha fazla oluşu kanun yapma tekniğinin yasa koyucuda

7 YENİSEY, F., NUHOĞLU, A.: S. 3568 Öncü, M. “AİHM Kararları Işığında Yakalama, Gözaltına Alma, Tutuklama ve Ara-

mada Makul Şüphe”, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2015 C. 10 S. 125-126

9 FEYZİOĞLU, Metin,“Türk Hukukunda Tutuklulukta Azami Süre”, AUHFD, 2010, C.59(1) S. 36

10 FEYZİOĞLU, Metin,“Türk Hukukunda Tutuklulukta Azami Süre”, AUHFD, 2010, C.59(1) S.40 : Kanun koyucu, makul süre kavramının belirsizliğinden yola çıkarak, tutuklamada azami süreler kabul etmiştir. ÜNAL, Şeref. “Avrupa İnsan Hakları Söz-leşmesi”, Ankara 1995, s. 157.

Page 117: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

116 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

gelişmemiş olmasından kaynaklanmaktadır.11 5235 Sayılı Kanunun 12. Maddesi ağır ceza mahkemelerinin görevini düzenlemiştir. Burada ikili bir ayrım yapılmalıdır. İlkin yağma, irtikap, belgede sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık veya hileli iflas gibi katalog suçlarda süreye bakılmaksızın ağır ceza mahkemesi görevli kılınmıştır. İkinci olarak, 10 yıldan fazla ha-pis cezası gerektiren suçlarda yine ağır ceza mahkemesi görevlidir. Sonuç olarak asliye ceza mahkemeleri görevine giren işlerde azami süre toplam bir buçuk yıl olarak belirlenmişken, ağır ceza mahkemesinin baktığı da-valarda bu süre uzatma ile beş yıldır. Bu sürelerin hesaplanmasında so-ruşturma ve kovuşturma ayrımı yapılmamıştır. Şüpheli tutuklanmadan evvel gözaltına alındı ise sürelerin hesaplanmasına şüphelinin gözaltına alındığı tarih esas alınır. Kanundaki azami sürelerindolması ile birlikte, tutukluluk hali başka bir işleme gerek kalmadan son bulur.12

Iv. AİHS M.5-AY 19 “KİŞİ HÜRRİYETİ vE GÜvENLİĞİ”

Kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı AİHS’in 5. maddesiileuluslar ara-sı düzeyde koruma altına alınmıştır. 1982 Anayasasının kişi özgürlüğü ve güvenliği başlıklı 19. Maddesinin 3. Fıkrasında tutuklama şartlarının tamamının birarada bulunması halinde ancak hakim kararıyla tutukla-maya karar verilebileceğin belirtmiş ve aynı maddenin 7. Fıkrasında ve AİHS 5/3 ise makul sürede yargılanmayı isteme hakkını düzenleyerek kişi özgürlüğünün ancak istisnai olarak kısıtlanabileceğini hüküm altına alın-mıştır. Tutukluluğun devamı sırasında ise her incelemede gösterilmesi zorunlu olan gerekçede ilk tutuklama kararından daha kuvvetli suç şüp-hesi13 bulunduğunun gösterilmesi gerekir.14

11 FEYZİOĞLU, Metin,“Türk Hukukunda Tutuklulukta Azami Süre”, AUHFD, 2010, C.59(1) S. 43

12 TOROSLU, Nevzat/ FEYZİOĞLU, Metin:Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, 2009 S.227

13 AİHM 9.1.2003 tarihli Shishkov kararında 6 ay 3 haftalık tutuklama süresinin m.5/3’ün ihlali olarak değerlendirmiş; m.5/3 ‘ün belirli bir süreyi aşmayan gerekçesiz tutuklama kararlarını talere edecek biçimde yorumlanamayacağına; yetkili merciin tutuklamanın her aşamasında, bu aşamanın kısa olup olmadığına bakılmaksızın ikna edici biçimde gerekçelendirmek zorunda olduğuna karar vermiştir. Bir başka AİHM kararında ise kişi özgürlüğü hakkının ancak çok dar bir alanda sınırlandırılabileceğine dair örnek bir yorum yapılmıştır. Buna göre isnat edilen suçun terör suçu olmasının tek başına tutukluluk halinin devamı için yeterli bir sebep olmadığı belirtilmiştir. ( Tomasi v. Fransa, 27.8.1992) söz konusu isnat edilen suçun ağır olması tek başına tutukluluk süresinin uzatılmasına gerekçe olamayacağı; terör olaylarının gerçekleştiği ilk günlerde kamu düzeninin zarar görme riskinin bulunduğunun varsayılması makul bir gerekçe-dir. Fakat belirli bir sürenin geçmesi halinde de bu riskin hala var olduğu şüphesinin kanıtlanması gerekir. Bu yorum tutukluluğun incelenmesi aşamasında her ileri tarihli incelemede daha kuvvetli şüphenin varlığının gerekçelendirilerek ve ikna edici biçimde gösterilmesi ilkesine uygun bir yorumdur.

14 YENİSEY, F., NUHOĞLU, A., s.388

Page 118: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

117Tutuklamada Makul Şüphe • K.M. ERDEM

v. TUTUKLULUĞUN İNCELENMESİ / CMK108

Tutuklama kararının verilmesinden itibaren şüpheli veya sanık, tutuk-luluğun incelenmesini ve soruşturma veya kovuşturma evresinde serbest bırakılmasını görevli mercilerden talep edebilir. Anayasamızın 19/6 fıkra-sı15 bu hakkı güvence altına almıştır. Bunun yanı sırasulh ceza hakimi zo-runlu olarak belirli aralıklarla tutuklama kararı incelemekle mükelleftir. Bu inceleme için ayrıca şüpheli veya sanığın talepte bulunması gerekmez. Nitekim CMK108 gereği en geç otuzar günlük süreler itibariyle tutukluluk halinin devamının gerekip gerekmediği hususunda cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hakimi 100 üncü madde hükümlerini göz önün-de bulundurarak şüphelinin kendisinin veya müdafisinin dinlenilmesi suretiyle yeni bir karar verir. Burada esas amaç geçen sürede tutuklama ile ulaşılmak istenen yargılamanın sağlıklı yürütülmesi gayesine ulaşılıp ulaşılmadığının incelenmesidir. Tüm delilerin toplanılması veya üçüncü kişilere baskı yapılmasının alınan tedbirlerle önlenmesi halinde şüpheli-nin daha fazla tutuklu kalmasında bir yargısal ve toplumsal bir fayda kal-mayacaktır. Dolayısıyla bu durumda kişi hürriyeti hakkının doğası gereği şüpheli derhal serbest bırakılmalıdır.

2. BÖLÜM

ANAYASA ŞİKAYETİ vE AİHM İÇTİHATLARI IŞIĞINDA TUTUKLA-MADA MAKUL SÜRE KAvRAMININ TAHLİLİ

I. AİHM vE AY MAHKEMESİNİN MAKUL SÜRE ÖLÇÜTLERİ

AİHM Wemhoff v. Almanya16 kararında tutuklulukta geçen sürenin makul olup olmadığı her somut olayda ayrıca değerlendirilmesi gerektiği yorumda bulunmuş ve bu değerlendirme yapılırken bazı ölçütler geliş-tirmiştir.17 Buna göre suç işlendiğine dair makul şüphenin devam edi-yor olması, davanın karmaşıklığı, başvurucunun tutum ve davranışları, yargılama makamının davayı özenle yürütüp yürütmediği gibi kriterler ile her somut olaydatutukluluk süresinin makul olup olmadığı ilgili mer-

15 AY 19/6 “Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya ko-vuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.”

16 27 Haziran 1968, Başvuru No: 2122/6417 ÖZEN, Muharrem./ GÜNGÖR, Devrim./ ERGÜN, O., Güneş. “Avrupa İnsan Hakları

Kararları Işığında Türk Hukukunda Azami Tutukluluk Süresinin Hesaplanmasına İlişkin Değerlendirmeler.” Ankara Barosu Dergisi, 2010/4 S.184. Benzer Yöndeki ka-rarlar için bkz.Erdem-Almanya davası (5 Temmuz 2001, Başvuru No. 38321/97, parag-raf 39), Labita-İtalya (Başvuru No. 26772/95, paragraf 152 vd.), Kudla-polonya (Başvu-ru No. 30210/96, paragraf 110)

Page 119: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

118 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

cii tarafından incelenmelidir. Ayni yöndeki AİHM.ninMansur v. Türkiye18 kararında; suçun işlendiğine ilişkin makul şüphenin devam ediyor olma-sı, tutukluluk süresinin uzatılması için tek başına yeterli olmadığı ayrıca özgürlüğün kısıtlanmasını haklı kılacak geçerli ve yeterli ve gerekçelerin bulunmasının da gerektiği yorumunda bulunmuştur.Anayasa şikayeti yo-luyla makul süre ihlallerine ilişkin gelen başvurularda Anayasa Mahke-mesi makul süre ölçütlerini AİHM içtihatlarına paralel olarak tartışmıştır. Özellikle Hanefi Avcı19ve Doğu Perinçek20kararları bu paralelliği görmek açısından eğiticidir.

II. ANAYASA MAHKEMESİ vE AİHM İÇTİHATLARI İLE CMK SİS-TEMATİĞİNİN FARKLILIĞI

Avrupa İnsan Hakları mahkemesi AİHS m.5/1-a21 dayanarak geliştir-

18 8 Haziran 1995, Başvuru No: 16026/9019 Karar Tarihi:18/6/2014, Başvuru Numarası: 2013/2814.Hanefi Avcı Başvuru-

su’nda makul süre ölçütleri tartışılmıştır. Anayasa Mahkemesi ilgili kararında; baş-langıçta belirtilen tutuklama nedenlerinin belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebileceğini fakat bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi zaruri olduğu,.bu gerekçeler “ilgili”ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmesi gerektiği, davanın karmaşıklığı, organize suç-lara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen öze-nin değerlendirilmesinde dikkate alınacağı belirtilmiştir. Makul süre tespitinde paralel ölçütler AİHM içtihatlarınca da benimsenmiştir.Bkz: AİHM.nin 24 başvurucuya ilişkin Seyhmus Uğur ve Diğerleri v. Türkiye( (Başvuru no: 1968/07, 3608/07, 14474/07, 35240/07, 35252/07, 36503/07, 36505/07, 36509/07, 36541/07, 36544/07, 36556/07, 36563/07, 36571/07, 36573/07, 36582/07, 36586/07, 36593/07, 15637/08, 34229/08, 36489/08, 36492/08, 36493/08, 37232/08 ,37233/08) Cahit Demirel v. Türkiye(Başvuru no. 18623/03) “AİHM, yargılamanın süresinin makul olup olmadığının, davaya ilişkin olaylar ışığında ve davanın karmaşıklığı, başvuranın ve ilgili makamların tutumu kriterleri göz önünde tutularak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir” Pélissier ve Sassi v. Fransa (Başvuru No:25444/94).,Sağnak v. Tür-kiye (Başvuru No:45465/04),Yiğitdoğan v. Türkiye (Başvuru No: 20827), Solmaz v. Türkiye (Başvuru No. 27561/02)

20 Karar Tarihi: 25/6/2015, Başvuru Numarası: 2013/5 85:Makul süre ölçütlerine ilişkin Doğu Perinçek Başvurusu yol gösterici niteliktedir. Buna göre; yargılamayı ya-pan mahkemenin yargılamayı süratle sona erdirmesi açısından gerekli dikkati gösterip göstermediğinin, ulusal yargı organlarının adli kontrole başvurma konusunu tartışıp tartışmadığının, davanın karmaşıklığının, suçlamaların niteliği ve yargılama süresince yargılamayı uzatma ya da makul sürede sona erdirme açısından başvurucunun tutum ve davranışlarının dikkate alınması gerektiğini davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısının, gibi faktörlerin sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği, tüm bu unsurların birlikte de-ğerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca varılabileceği belirtilmiş olup, tutuklamanın devamına karar verilirken, davanın genel durumunun yanında, tahliyesini talep eden kişinin durumunun da dikkate alınmasının bir zorunlu-luk olduğu belirtilmiştir.

21 AİHS m.5/1-a “Kişinin yetkili mahkeme tarafından mahkum edilmesi üzerine uygun ola-rak hapsedilmesi.”

Page 120: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

119Tutuklamada Makul Şüphe • K.M. ERDEM

diği içtihadında tutuklamada makul sürelerin hesabını “Suç isnadına bağlı tutulma” ve “Mahkumiyet sonrası tutulma” şeklinde ikiye ayırarak hesaplamaktadır.22Ceza Muhakemesi sistematiğine göre bir suç isnadına bağlı olarak tutuklama kararı; soruşturma aşamasında savcının talebi ile sulh ceza hakimi tarafından veya kovuşturma aşamasında hakim tara-fındanre’senverilebilmektedir.23Kişi bu noktadan itibaren “şüpheli” veya “sanık” sıfatını taşıyacak fakat mahkumiyet kararı henüz kesinleşmediği için “mahkum” sıfatını taşımayacaktır. CMK uyarınca mahkumiyet ka-rarı ilk derece mahkemesinin kararı ile değil, kanun yollarının tüketil-mesi ile kesinleşir.Buna karşın AİHM, AİHS m.5/1-ada belirtilen “yetkili mahkemeyi”, tutuklama kararını veren ilk derece mahkemesi olarak yo-rumlamaktadır.24 Bu nedenle AİHM makul süre hesabının başlangıcının başvurucunun ilk defa yakalanıp gözaltına alındığı tarihten başlatıp, bu sürenin, kişinin serbest bırakılmasıyla ya da derece mahkemesinin ka-rarıyla sona erdiği biçiminde yorumlamaktadır.25CMK sistematiğimiz ile

22 Dereci v. Türkiye (Başvuru No: 77845), Ali Rıza Kaplan v. Türkiye (Başvuru no: 24597/08),Sağnak v. Türkiye (Başvuru No:45465/04), Nedim Şener v. Tür-kiye (Başvuru no: 38270/11), Solmaz v. Türkiye (Başvuru No. 27561/02), (Ger-ger-Türkiye, Başvuru No. 24919/94)

23 Ceza Muhakemesi Kanunu mad. 10124 Neumeister-Avusturya(27 Haziran 1968 tarihli karar, Seri A No. 8, s. 37, parag-

raf 4-5; s. 38, paragraf 8; s. 40, paragraf 12; s. 41, paragraf 15),Jablonski-Po-lonya(21 Aralık 2000 Başvuru No. 33492/96, paragraf 83-84), Labita-İtalya davası kararı(6 Nisan 2000, Başvuru No. 26772/95, paragraf 171-173). AİHM, Sözleşme’nin 5. Madde 3. fıkrasında belirtilen sürenin makul süre hesabının sona er-diği tarihin“söz konusu kişiye isnat edilen suçun ilk derece mahkemesi tarafından olsa bile sabit bulunduğu tarih” olduğunu vurgulamaktadır.,Olstowski-Polonya (15 Kasım 2001, Başvuru No. 34052/96, paragraf 67). Kudla-Polonya davası,( 26 Ekim 2000 tarihli karar, Başvuru No. 30210/96, paragraf 104); AİHM temyiz süresinde geçen tutuklama sürelerinin makul süre hesabına katılmadığı içtihadını bu kararında da gös-termiştir. mahkemece makul süre hesabı iki farklı süreden oluşur. Bunlar başvurucu-nun yakalanıp göz altına alındığı tarih ile yetkili ilk derece mahkemesini vereceği karar arasındaki süre ve mahkumiyet nedeniyle geçirilen süre şeklindedir.

25 Zira Cahit Demirel v. Türkiye davasında AİHM başvurucunun AİHS’nin 5/1 (a) mad-desi uyarınca mahkumiyet sonrası hükümlülük süresini -yani 25 Aralık 2001 ve 9 Ekim 2002 tarihleri arasındaki süreyi -özgürlüğünden yoksun bırakıldığı toplam süreden çı-kardıktan sonra, somut davada dikkate alınacak sürenin yaklaşık altı yıl dört ay ol-duğu kanaatine varmıştır. Aynı yöndeki Solmaz v. Türkiyedavasında başvurucunun yakalanıp bir suç isnadı ile tutuklandığı 23 ocak 1994 tarihi ile , ilk derece mahkemesi olan Devlet Güvenlik Mahkemesinin tutuklama kararı arasındaki süreyi makul süre hesabında göz önene almıştır. Bunun nedeni AİHM.nin AİHS 5/1-a da yer alan yetkili “mahkeme kararı ile tutuklanma” yorumundan kaynaklanmaktadır. Somut olayımızda halbuki başvurucu 15 mayıs 2001 de Yargıtay’ın mahkumiyet kararını bozmasına ka-dar henüz mahkum sıfatını almamışken alıkonulmuştur.;Labita-İtalya (Başvuru No. 26772/95, paragraf 171-173, 6 Nisan 2000) kararında AİHM, makul sürenin hesa-bının kesildiği tarihin kişinin ilk derece mahkemesi tarafından mahkum edildiği tarih itibarıyla son bulduğunu belirtmiştir.Aynı Yönde bkz. Wemhoff-Almanya kararı, (27 Haziran 1968, Seri A No. 7, s. 23, paragraf 9). Olstowski-Polonya kararı, (15 Kasım 2001, Başvuru No. 34052/96, paragraf 67.)

Page 121: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

120 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

AİHM içtihadı arasındaki temel fark “Mahkumiyet sonrası tutulma”hali-nin hangi aşamada başlayacağının belirlenmesidir. AİHM yetkili mahke-menin tutuklama kararına kadar geçen sürenin ancak makul süre hesabı-na dahil edileceğini, İlk derece mahkemesi tarafından verilen mahkumiyet kararı ile makul süre hesabının son bulacağı içtihadını geliştirmiş iken ulusal mevzuatımızda mahkumiyet kararının kesinleşmesi kanun yolla-rının tüketilmesi ile sağlanmaktadır. Teorideki bu fark çok mühim so-nuçlara gebedir. AİHM.nin bu içtihadı nedeniyle tutuklu olarak geçirilen temyiz aşaması AİHM tarafından makul sürelerin hesabında sıfır olarak kabul edilmektedir. Aynı yorum ceza muhakemesi kanunumuza ters dü-şecek şekilde Anayasa Mahkemesi tarafından da uygulanmaktadır. “Bir suç isnadına bağlı tutulma” ve “mahkumiyet sonrası tutulma” ayrımı Ceza Muhakemesi Kanunumuz tarafından benimsenmemiştir. Kovuştur-ma aşaması temyiz süresini de içine alacak şekilde bir bütün olarak ta-nımlanmıştır. AİHM.nin ilk derece mahkemesi kararından itibaren bir suç isnadına bağlı olarak tutulma hali sona ermekte ve mahkumiyet son-rası tutma hali başlamaktadır26 yorumuAnayasa Mahkemesi tarafından dabenimsenmektedir. Fakat bu uygulama Ceza Muhakemesi Kanunu sis-tematiğinin tamamen dışındadır.CMK tutuklama halini ikiye ayırmamış, temyiz aşamasını kovuşturma aşamasının bir parçası olarak kabul etmiş-tir.Zira kesin hükme ancak temyiz aşamasının sona ermesi ile ulaşılır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin bu uygulaması özellikle Türkiye gibi temyiz aşamasında uzun tutukluluk sürelerin sıkça yaşandığı ülkelerde büyük hakkaniyetsizliklere neden olabilmektedir.

3. BÖLÜM

TUTUKLAMADA MAKUL SÜRENİN İHLAL EDİLDİĞİNE İLİŞKİN ANAYASA MAHKEMESİNE YAPILAN BİREYSEL BAŞvURULAR

I. 2015 YILINA AİT SEÇME KARARLAR

A. İzzet Alpergin Başvurusu27

Başvurucunun yasa dışı pKK/KCK yapılanmasına üye olmak suçundan 25/6/2012 tarihinde gözaltına alınmış olduğu, 21 şüpheli ile birlikte 27-

26 Doğu Perinçek Başvurusu. 2013/5885. 25.6.2015 :Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yoluyla önüne gelen makul süre ihlalinde ilişkin kararında;Tutukluluk süre-sinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerektiği, yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kara-rıyla mahkum edilen bir kişinin hukuki durumunun “bir suç isnadına bağlı olarak tu-tuklu” olma kapsamından çıktığı ve tutuma nedeninin ilk derce mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma haline dönüştüğü, bu bakımdan temyiz aşamasında geçen sürelerin tutukluluk süresinin değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulamayacağı belirtilmiştir.

27 B. No: 2013/385, 14/7/2015

Page 122: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

121Tutuklamada Makul Şüphe • K.M. ERDEM

28/6/2012 tarihlerinde Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesi alındıktan sonra Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/6/2012 tarihli ve 2012/24 Sorgu sayılı kararıyla“üzerlerine atılı suçların vasfı ve mahiyeti, atılı suçların CMK 100/3. maddesinde yazılı suçlardan olması, atılı suçlar-daki ceza üst sınırına göre şüphelilerin delilleri karartma ve kaçma şüphelerinin bulunması” gerekçe28 gösterilerek silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklandığı açıktır. Bu noktadaki temel eleştirimiz, İlk derece mahkemesin gerekçesi,isnat edilen suçlamanın CMK 100/3’ te be-lirtilen katalog suçların birine girmesinin tek başına tutuklama sebebi olarak görmesi ve somut deliller göstermeden formül gerekçe yöntemi ile karar verilmesidir. Kanun maddelerinin kopyala-yapıştır yapılarak gerek-çe olarak belirtilmesi AİHM içtihatlarında gerekçe olarak kabul edilme-yip, AİHS.nin 6/1’in ihlali olarak görmektedir.29 Bu husus tek başına kişi ve özgürlüğü başlıklı AY 19. maddesinin de ihlaline neden olmaktadır.30 Başvurucu tutuklamaya itirazı etmiş, itirazı inceleyen Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/7/2012 tarihli ve 2012/376 Değişik İş sayılı ka-rarıyla başvurucunun tutukluluğuna neden olan sebepleri somut olarak göstermek yerine“itiraza konu kararda usul ve yasaya aykırılık görül-mediği” gerekçesiyle kesin olarak reddine karar vermiştir.31 Bu kararlar öğretide formül gerekçeler olarak kabul edilmektedir.32 Mahkeme tutuk-

28 B. No: 2013/385, 14/7/2015, ( Zühtü Arslan ve Engin Yıldırım’ın Karşı oy Yazısı pa-ragraf 5) “Görüldüğü üzere derece mahkemesi başvurucunun kişisel durumunu hiç bir şekilde dikkate almadan, genel ifadelerle tahliye talebini reddetmiştir.”

29 Nitekim,İzzet Alpergin başvurusunda Anayasa Mahkemesi kararın 41. paragrafında konuya ilişkin olarak; Yakalama veya tutuklama anındaki delillerin, kişinin suçla it-ham edilebilmesini sağlayacak düzeyde olmayabileceği, Zira tutukluluğun amacının, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelilerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmek ve ilerletmek olduğu belirtilmiştir. Buna göre suç isnadına esas teşkil edecek şüpheye dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekeceği yorumunda bulunmuştur.

30 Karar Tarihi: 25/6/2015, Başvuru Numarası: 2013/5 8531 Halbuki tutukluluğun devam etmesi ile geçen sürede, başvurucunun derhal salıverilme

talebinin ulaştığı itiraz merciisi, tutukluluk halinin devamına karar verebilmesi için soruşturma evresindeki tutuklama nedenlerinden daha kuvvetli suç şüphesinin varlı-ğına ulaşılması gerekmelidir.bkz: Anayasa Mahkemesi’nin Mustafa Ali Balbay Baş-vurusu (Başvuru no: 2012/12 § 73);Murat Narman (B.No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63) Aynı Yönde AİHM kararlar, Murrey v. Birleşik Krallık(Başvuru No: 14310/88, 28/10/1994, paragraf:55);Talu v. Türkiye ( Başvuru No: 2118/10, 4/12/2012, Pa-ragraf 25).

32 Formül gerekçe kavramı ile belirtilmek istenen verilen kararın gerekçesiz olmasıdır. 1982 Anayasasının Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması başlıklı 141. maddesi uyarınca mahkemenin vereceği tüm kararlar gerekçeli olmak zorundadır. Ana-yasa bu zorunluluğu ararken, mahkemeler kanunda yazılı gerekçelerin aynısını karar-larına koymaları, ilamlar gerekçeli kılmayacaktır. Bu konuda Anayasa Mahkemesinin ay 19’un ihlali olarak gördüğü ; Hanefi Avcı Başvurusu(Başvuru no: 2013/2814 paragraf 86) örnek verilebilir.

Page 123: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

122 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

lamanın hukuki olmadığı iddiasını iddianamede isnat edilen suçlamala-ra33yönelik kuvvetli suç şüphesinin varlığına kanaat getirerek kabul edile-mez bulmuştur.Tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiasını inceleyen Anayasa Mahkemesi, makul sürenin hesabında başlangıç noktasını, baş-vurucunun gözaltına alındığı 25/6/2012 tarihi olarak almış, makul süre hesabının sona erme tarihini ise ilk derece mahkemesinin beraat kararı verdiği tarih olan 10/4/2013 olarak almıştır. Dolayısıyla hesaba alınacak süre 9 ay 15 gündür.34Görüldüğü üzere Anayasa Mahkemesi, makul süre hesabının başlangıcını AİHM içtihatlarına yansıdığı gibi bireyin gözaltı-na alındığı tarihten eğer kişi gözaltına alınmadan doğrudan tutuklanmış ise o tarihten başlatmaktadır.35Mahkeme, başvurucunun alıkonulduğu 9 ay 15 günlük sürenin, “Başvurucuya isnat edilen suçun niteliği,36hakkın-da soruşturma yürütülen kişi sayısı37, soruşturma konusunun kapsamı” gerekçeleriAnayasanın kişi özgürlüğü ve güvenliği maddesini düzenleyen 19. maddesininyedinci fıkrasının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.

B. Yavuz Pehlivan ve Diğerleri Başvurusu38

Başvuruculardan Erdal Özkan ve Ergün Özkan13/6/2012 tarihinde gözaltına alınmış olup, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/6/2012 ve 17/6/2012 tarihli ve 2012/8 sayılı kararıyla “suç işlemek amacıyla ku-rulan örgüte üye olma ve devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etme” iddialarından tutuklanmışlardır. Başvurucu Mardin Kışkan ise 2/7/2012-5/7/2012 tarihlerinde gözaltında kaldıktan sonra serbest bı-rakılmış, 6/7/2012 tarihinde tekrar gözaltına alınması sonrası başvuru-cular Yavuz Pehlivan ve İdris Acartürk ile birlikte, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/7/2012 tarihli ve 2012/27 sayılı kararıyla “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma ve devletin güvenliğine ilişkin belge-leri temin etme” suçlarından tutuklanmışlardır. Son başvurucu Burhan Karaman da ilk olarak 2/7/2012 tarihinde gözaltına alınmış ve 5/7/2012

33 İddianamede isnat edilen suçlamalara ilişkin savcılığın elindeki delillere dayanarak AY Mahkemesi bu sonuca ulaşmıştır. İddianamedeki deliller; teknik takip ve teknik izleme tutanakları, arama el koyma tutanakları, fotoğraflı görüntü ve ses kaydı çözüm tutanak-ları el konulan CD, DVD, Flash Bellek inceleme tutanakları, el konulan yazılı örgütsel doküman içeriği, şüphelilerin örgütsel faaliyetlerine ilişkin elde edilen elektronik dokü-man içeriği olarak belirtilmiştir.

34 B. No: 2013/385, 14/7/2015, paragraf 80-81.35 Muller-Fransa (Başvuru No. 21802/92); AİHM 1997 tarihli bu başvuruda, makul sü-

renin başlangıcının; başvuru sahibinin gözaltına alındığı tarih olan 1988 yılından başla-yarak hesaplamıştır.

36 İsnat edilen suç, başvurucunun da üyesi olan DEMEp’in silahlı terör örgütü olan pKK/KCK yapılanmasının bir parçası olarak terör faaliyetin bulunduğudur iddiasıdır.

37 Görülen davada sanık sayısı 72’dir.38 B. No: 2013/2312, 4/6/2015

Page 124: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

123Tutuklamada Makul Şüphe • K.M. ERDEM

günü serbest bırakılmış, fakat 7/7/2012 tarihinde tekrar gözaltına alı-narak aynı suç isnadı ile tutuklanmıştır. Makul süre hesabında yukarı-da bahsettiğimiz üzere başlangıç noktası olarak gözaltına alınma günü esas alınmaktadır. Fakat eldeki başvurulardan Merdin Kışlan ilk olarak 2/7/2012 tarihinde gözaltına alınmış 5/7/2012 günü serbest bırakılmış,-hemen akabinde 6/7/2012 yılında tekrar gözaltına alınmış ve ertesi günü tutuklanmıştır. Benzer şekilde Burhan Karaman da iki farklı gözaltı sü-resine maruz kalmış ve 7/7/2012 tarihinde tutuklanmıştır. Bu noktada esas tartışma konusu makul süre hesabında başlangıç için hangi sürenin esas alınacağıdır. Bu noktada AİHM Bouchet-Fransa davası kararında39 ve Vaccaro-İtalya davasında40; makul sürenin hesabında şüphelilerin aynı davadan alıkoyulma süreleri arasında geçen kısmın toplamı olarak hesaplanmasıyorumunu yapmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin de makul süre hesabının başlangıcını belirlerkenAİHM ile aynı yorumu benimsediği görülmektedir. Zira Anayasa Mahkemesi Merdin Kışkan’ın makul süre hesabında başlangıç noktasını ilk kez gözaltına alındığı 2/7/2012 tarihin-den başlatmış ve başvurucunun tahliye edildiği 11/4/2014 olarak sona erdirmiş ve başvurucunun 1yıl 9ay 8 gün alıkonulduğu sonucuna var-mıştır. Benzer şekilde; Yavuz pehlivan, 1 yıl 6 ay 16 gün; Burhan Kahra-man’ın1 yıl 2 ay 23 gün, İdris Acartürk 1 yıl 6 ay 21 gün, Ergün Özkan 1 yıl 9 ay 28 gün, Erdal Özkan’ın ise 1 yıl 7 ay 10 gün alıkonulmuştur. Makul süre incelemesi her dava da özel olarak yapılmaktadır. Eldeki Baş-vuruda ihlalinin incelenmesinde esas olarak şu kıstaslara yer verilmiştir; yerel mahkemenintutuklama kararında ve başvurucunun itirazı üzerine yetkili mercii tarafından verilen ret kararlarının içeriğinde kuvvetli şüphe-nin devam ettiğine yönelik yeterli gerekçenin gösterilip gösterilmediğinin, suçlamanın temelinin teşkil eden delillerin tümüne ulaşılıp ulaşılamadı-ğının tespiti şeklindedir. Suç isnadının temelini oluşturan delillerin ele geçirilmesi belli bir süreye kadar makul kabul edilebilir. bunun dışında şüphe sanıktan yanadır ve masumiyet karinesi temelinde birey, derhal salıverilmesini talep hakkına sahiptir.41 Anayasa Mahkemesi de bu ilkeler ışığında suç isnadının temelinin oluşturan delillere 1yıl 2adan 1 yıl 9 aya kadar değişen dönemlerde bulunamamasının tutuklamanın haklı olarak makul süreyi aşan dereceye ulaştığı kanaatine varmıştır.

39 20 Mart 2001, (Başvuru No. 33591/96, paragraf 33)40 16 Kasım 2000, Başvuru No. 41852/98, paragraf 31-341 20 Mart 2001, (Başvuru No. 33591/96, paragraf 81), “Üçüncü kişilerden ele geçirilmiş

ve suçlamanın temelini teşkil eden esaslı delillere ulaşılamaması belli bir süreye kadar makul karşılanabilir.”

Page 125: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

124 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

C. Perinçek Başvurusu42

Başvurucunun iddiası kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresi-nin iki kat uygulanması gerektiği hükmün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesine rağmen kendisine uygulanmadığını dolaysıyla tutukluluğunun yasal bir dayanağının kalmadığının ve makul bir sürede yargılanmadığı için Anayasanın 19. Maddesini ihlal edildiğini yönündedir. Gerekli kanun yollarının tüketilmesinden sonra Anayasa Mahkemesini önüne gelen olay-da, ilkin tutukluluğun yasal dayanağın kalıp kalmadığı incelenmiştir. Bu göre yargılandığı davada isnat edilen fiiller 12/4/1991 tarihli 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 10/5 maddesinde CMK 102 ‘deki azami sürelerin iki kat uygulanacağı belirlenmiş fakat bu madde Anayasa Mah-kemesinin 4/7/2013 tarihli kararı ile iptal edilmiştir. İptal edilen madde resmi gazetede yayımlanmasında bir yıl sonra yürürlüğe gireceğine karar verilmiştir. Başvuru tarihi ise 29/7/2013 tür. Dolayısıyla başvurucunun ilk iddiası Anayasa Mahkemesinde haklı olarak kabul edilemez bulun-muştur.Başvurucunun ikinci iddiası makul sürede yargılanmamsı nede-niyle Anayasa 19/7’nin ihlal edildiği yönündedir. Anayasa Mahkemesinin AİHM içtihatları ile geliştirilen “suç isnadına bağlı tutulma” ve “hüküm nedeniyle tutuklanma” ayrımını benimsemiş43 olması CMK sistematiği-miz ile aykırılık teşkil etmektedir. Zira yetkili ilk derece mahkemesinin kararı ile hüküm kesinleşmemekle birlikte kovuşturma aşaması da son bulmamaktadır. Buna göre Anayasa Mahkemesinin benimsemiş olduğu içtihat nedeniyle makul sürenin hesabında esas alınacak süre başvurucu-nun 21/3/2008 tarihinde gözaltına alındığı gün ile44 ilk derece mahkeme-sinin mahkumiyet kararı verdiği 5/8/2013 tarihleri arasıdır.45 Dolayısıyla başvurucu 5 yıl 4 ay 15 gün boyunca bir “suç isnadına bağlı” olarak alı-konulmuştur.Halbuki yukarıda da eleştirdiğimiz üzere AİHM içtihatları ile geliştirilen yetkili ilk derece mahkemesinin tutuklama kararına kadar makul süre hesabının yapılabileceği içtihadı Türk mevzuatına aykırıdır. Başvurucu mahkumiyet kararının kesinleşmediği temyiz süresi boyunca

42 Başvuru No: 2013/5885. 25.6.2015:43 Anayasa Mahkemesi ‘nin bu ayrımı benimsediğini gösteren kararı için bkz. Ahmet Soy-

sal,B. No: 2012/237,2/7/2013,§§ 66- 6744 Hanefi Avcı Başvurusu. 2013/2814. 18/6/2014: AİHM kararlarına göre, tutukluluk

süresinin hesaplanmasında başlangıç noktasının başvurucunun ilk defa yakalanıp gö-zaltına alındığı tarik olduğu, bu sürenin, kişinin serbest bırakılmasıyla ya da derece mahkemesinin kararı ile sona erdiğini, derece mahkemesi ile tutukluluğun “mahkumi-yet sonrası tutma” haline dönüştüğü belirtilmiştir.

45 Bu durumda göz altına alındığı süreden ilk derece mahkemesinin kararına kadar geçen süre bir suç isnadına bağlı tutma halidir ve makul sürenin hesaplanmasında sadece bu süreler dikkate alınır. İlk derece mahkemesinin verdiği karardan sonra hüküm nede-niyle tutma hali başlar ve bu süreler makul sürenin hesaplanmasında dikkate alınmaz. Dolayısıyla temyiz aşamasında geçen süreler AİHM ve AY Mahkemesi nezdinde sıfırdır.

Page 126: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

125Tutuklamada Makul Şüphe • K.M. ERDEM

da bir suç isnadına bağlı olarak alıkonulmaktadır. Buna karşın temyiz-de geçirilen süre Anayasa Mahkemesince sıfır olarak kabul edilmektedir. Anayasa Mahkemesi bu uygulaması ile 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Ka-nun sistematiğine zıt bir uygulamayı kabul etmiştir. Eldeki davada makul süre ölçütleri detartışılmalıdır. Buna göre “Ergenekon Davası” olarak bi-linen vebaşvurucunun da yargılandığı bu davada 275 sanığın bulunması, 3500 klasörün delil olarak mahkemeye intikal ettirilmesi ve 22 ayrı dava-nın aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle birleştirilmesine karar verildiği, dolayısıyla makul sürenin hesabında davanın karmaşıklığı, örgütsel suç isnadının bulunması, sanık sayısının fazlalığı göz önüne alınarak ihlalin olup olmadığı tartışılacaktır. Makul sürenin hesabında bu kriterlerin yanı sıra tutuklama nedeninin açıkça ve ayrıntılı bir şekilde gösterilmesi kişi güvenliği hakkının temel unsurudur.46 Ayrıca tutukluluğun istek üzeri-ne veya re’sen incelenmesi halinde tutuklama şartlarının ağırlaştırılarak ikna edici biçimde gerekçelendirilmesi şarttır.47 Bunun aksi AY 19/7’nin ihlali olacaktır. İlk derece mahkemesinin kararında dayandığı gerekçeler ”formül” gerekçeler olması halinde de yani kanun metninin doğrudan alı-nıp karara kopya edilmesi halinde de kararlar gerekçesiz karar olarak de-ğerlendirilmelidir.Sonuç olarak tutuklamanın devamına karar verilirken ortaya konan ret gerekçesinde başvurucunun kaçacağı ya da delilleri ka-rartacağına dair inandırıcı somut olguların ortaya konulmamıştır. Karar-da ileri sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez. Dolaysı-sıyla kanunda belirtilen azami tutukluluk sürelerin aşıldığına ilişkin iddia kabul edilmemiştir. Fakat tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddia Anayasa’nın 19/7 ‘yi ihlal ettiğine oy birliği ile karar verilmiştir.

II. 2014 YILINA AİT SEÇME KARAR

Avcı Başvurusu48

Başvurucu, tutukluluğunun devamına ilişkin mahkeme kararlarına yaptığı itirazların formül gerekçelerle reddedildiğini, makul sürede yargı-lanmadığını ve suçluluğu hakkında maddi bir kanıt bulunmamasına rağ-men tutukluluk halinin devam etmesinin masumiyet karinesine aykırılık teşkil ettiğini ve dolayısıyla Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerin ihlal edildi-ğini iddia etmiştir.Gerekli kanun yollarının tüketilmesinden sonra birey-sel başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesine intikal eden davada dosyanın

46 Doğu Perinçek Başvurusu. 2013/5885. 25.6.2015: derece mahkemesi, başvurucu-nun tutukluluk halinin devamına karar verirken belirli bir süre “suçun vasıf ve mahi-yeti, mevcut delil durumu ve evrak kapsamına göre adli kontrol tedbirinin de yetersiz kalacağı, yüklenen suçun CMK 100/3-a maddesinde sayılan suçlardan olması şeklinde gerekçelere dayanmıştır.

47 Aynı yönde bkz.Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014, § 4648 Başvuru No: 2013/2814. 18/6/2014

Page 127: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

126 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

incelenmesi ile başvurucunun tutuklanması için yeterli şüphenin ve tu-tuklama nedenlerinin bulunduğu kanısına ulaşılmıştır.49Başvurucu Hane-fi Avcı, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/09/2010 tarih ve 2010/53 sorgu numaralı kararı ile tutuklanmıştır.50 Daha sonrasında Başvurucu tam sekiz kere tutukluluk halinin sona ermesi talebi ile mahkemeye baş-vurmuş ve her seferinde, “ Yüklenen suçları işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunduğu ve delillerin tam olarak toplanmamış olması, şüphelinin konumu itibarıyla bir kısım delilleri yok etme, değiştirme veya değiştirme olasılığı gerekçeleri ile reddedilmiştir. Yukarıda bahsettiğimiz üzere başvurucunun mahkumiyetinin kesinlik ka-zanmadan evvelindeki tutukluluk halinde kişi özgürlüğü ilkesi esas olup, başvurucunun mahkemeden derhal salıverilmesinin isteme hakkı sabit-tir. Belirtilen hak kapsamında başvuruda bulunan sanık için gösterilen gerekçeler AİHM içtihatları uyarınca somut ve açık olmalıdır. Buna karşın eldeki davada itirazı inceleyen merciler kanun maddesinde yazılan ge-rekçeleri somutlandırmadan itirazları reddettikleri anlaşılmaktadır. Bu husus başlı başına AY 19’un ihlali niteliğindedir.Buna ek olarak; sanığın gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararı ile tutuklanması ve tutuklu-luğun uzatılmasının kabul edilemez olduğunun AİHM tarafından sıklıkla vurgulanmasıdır.51Zira kişi güvenliği ilkesi gereği ancak belirli hallerde birey alıkonulabilir. Gerekçesinin somut ve anlaşılır olmaması halinde bi-rey neden tutuklandığını bilmeyecek adalete olan güven temelinden sarsı-lacaktır. Ulaşmak istediğim konu ise; formül gerekçeler ile yapılan tutuk-lamaların mutlak surette Anayasa Mahkemesince gerekçesiz karar sayıl-ması gerektiğidir. AİHM’insanığın tutukluluğa itiraz etmesi halinde itirazı inceleyecek merciin, ilk derece mahkemesinin kararına katılması halinde ayrıntılı gerekçe göstermesine gerek olmadığı yönünde bazı kararları mev-

49 Hanefi Avcı Başvurusu. 2013/2814. 18/6/2014:Savcılıkça düzenlenen iddianamede özetle başvurucunun, devrimci karargah örgütü üyelerine bilerek ve isteyerek yardım ettiği, soruşturma kapsamındaki örgüt üyesi olduğu iddia edilen şüpheli N.K.’ ye bil-gi aktardığı ve polis takibinden kurtulması için yardımda bulunduğu, soruşturmanın gizliliğini ihlal eden eylemlerin tespit edildiği, Eskişehir ili Emniyet Müdürlüğündeki makamında yapılan aramalarda izinsiz dinleme sonucu elde edilen ses kayıtlarının ele geçirildiği ve kişisel veri niteliğindeki bilgilerin saklandığı, ikametinde ruhsat süresi dolmuş ve veriliş amacı ortadan kalkan silahların ele geçirildiğinden bahisle kamu da-vası açılmıştır.

50 Tutuklama kararının gerekçesi özet olarak; terör örgütü mensuplarına isteyerek yardım etmek, yargı mensuplarını etkilemek, terörle mücadelede bulunan kişileri hedef göster-me, aleyhine mevcut delil durumu, yüklenen suçları işlediğine dair kuvvetli suç şüphesi-nin varlığını gösteren olguların bulunduğu ve delillerin tam olarak toplanmamış olması, şüphelinin konumu itibarıyla bir kısım delilleri yok etme, değiştirme veya değiştirme olasılığı gerekçesi ile tutuklama kararı verilmiştir.

51 Zira AİHM bu konuda Türkiye ve Rusya’dan bir çok başvuruyu incelemiştir.bkz: Nakh-manovich/Rusya, B. No: 55669/00, 2/3/2006, § 70; Belevitskiy/Rusya, B. No: 72967/01, 1/3/2007, § 9.

Page 128: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

127Tutuklamada Makul Şüphe • K.M. ERDEM

cuttur.52AİHM’in bu görüşüne katılmak tek bir açıdan mümkündür. Eğer ki ilk derece mahkemesi tutuklamaya hükmettiği kararında somut ve açık deliller ortaya sermiş ve itiraz mercii de bu delillere göre karar veriyor ise tekrar delillerin açıklanmasına lüzum yoktur. Fakat eldeki dava da oldu-ğu gibi ilk derece mahkemesi ortaya somut deliller koyamadan tutukla-maya karar vermiş ise itiraz mercilerin ilk derece mahkemesi kararlarına katılmasının hukuk devletinde mümkün değildir.53makul süre sorununa geri dönecek olursak, başvurucu gözaltına alınmadan, 28/09/10 tarihinde tutuklanmıştır. Dolayısıyla, makul sürenin başlangıç noktası bu tarihtir. Başvurucu, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/7/2013 tarihli kararı ile hapis ve adli para cezası ile cezalandırılmıştır.Makul süre hesabında tartışılacak süre; 2yıl 10 gündür.Başvurucunun 2 yılı aşkın süre botunca alıkonulma gerekçelerinin somut olarak öğrenememiş olması, ilk duruş-masına 7 ay sonra çıkarılması54, itiraz mercilerinin kararlarının formül gerekçe olması nedeniyle Anayasa Mahkemesi bizimde katıldığımız üzere başvurucunun tutukluluğunun makul olmadığı sonucuna ulaşmıştır.55

SONUÇ

Avrupa insan hakları sözleşmesinin 5/1-a bendi Kişinin, yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş mahkumiyet kararı sonrasında yasaya uy-gun olarak tutulmasını kişi özgürlünün bir istisnası olarak betimlemiştir. AİHM makul süre ihlallerine ilişkin baktığı dorumun davalarda AİHS.nin 5/1-a bendini yorumlarken yetkili mahkemenin tutukluluğa veya salıver-meye karar veren ilk derece mahkemesi olduğu yorumunda bulunmuş-tur. Bu yorumdan çıkarılacak sonuç ise; ilk derece mahkemesinin kararı ile kişinin hukuka uygun olarak alıkonulduğu yaklaşımının benimsenmiş olduğudur. Dolayısıyla üç aşamalı yargı düzeninde (İlk Derece Mahkeme-leri-İstinaf- Temyiz) örneğin ilk derece mahkemesinin verdiği mahkumi-yet kararı ile sanığın hukuka uygun olarak tutulduğu varsayımı yapılmak-tadır. AİHS.nin 5/1-a bendinin bu yorumu ile makul süre ihlali başvurula-rında başvurucunun istinaf veya temyiz aşamasında geçirdiği süreler ma-

52 bkz: GarcíaRuiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 2653 Zira Anayasa Mahkemesi bu konuya ilişkin; Somut olayda, Derece Mahkemelerince ve-

rilen tutukluluğa itiraz ve itirazın reddine dair kararların gerekçeleri incelendiğinde, bu gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olmadığı ve aynı hususların tekrarı niteliğinde oldu-ğu görülmektedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez.(Hanefi Avcı Başvurusu. 2013/2814. 18/6/2014, paragraf:85)

54 Hanefi Avcı Başvurusu. 2013/2814. 18/6/2014, paragraf:78.55 Hanefi Avcı Başvurusu. (2013/2814. 18/6/2014, paragraf: 86); “Açıklanan neden-

lerle başvurucunun tutukluluk süresinin makul olmadığı ve tahliye taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiği yönündeki şikayeti yönünden Anayasa’nın 19. maddesinin ye-dinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesine..”

Page 129: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

128 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

kul sürenin hesabında dikkate alınmayıp tabiri caizse bu aşamada geçen süreler sıfır olarak hesaplanmaktadır. Zira AİHM “bir suç isnadına bağlı tutma” ve “Mahkumiyet nedeniyle tutma” ayrımını yaparak makul süre hesabında mahkumiyet nedeniyle tutulma sonrası geçen süreyi makul süre hesabına katmamaktadır. Bu yorum önemli hak kayıplarına neden olabilecek bir yorumdur. Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yolu ile önüne gelen makul süre ihlallerine ilişkin yaptığı değerlendirmelerde incelediğimiz ve değindiğimiz onlarca karar sonrası gördüğümüz üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu yorumunu aynen benimsemekte-dir. Halbuki 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunumuzun Tanımlar baş-lıklı 2. maddesinde “Kovuşturma” evresini; ilk derece mahkemesi kararı veya İstinaf veyahut Temyiz aşaması diye ayırmamış kararın kesinleşmesi aşamasına kadar uzatmıştır. Nitekim ceza davalarında ilk derece mah-kemesinin kararı bölge Adliye Mahkemelerinin de yürürlüğe girmesi ile bazen istinaf aşamasında bazen temyiz aşamasında kesinleşebilmektedir. Ceza Muhakemesi sistemimizin bir bütün olarak kabul ettiği kovuşturma evresine rağmen Anayasa Mahkemesinin, AİHM.niniçtihatlarla oluşturdu-ğu “bir suç isnadına bağlı tutulma” ve “Hüküm sonrası tutulma” ayrımını benimsemekte ısrar etmesi Türkiye gibi uzun temyiz sürelerinin yaşandı-ğı bir ülkede, temyiz aşamasının makul süre hesabında hesaba katılma-ması hem CMK nezdinde yanlış hem de kişi özgürlüğü ilkesinin bir ihlali niteliğindedir.

KAYNAKÇA

1. FEYZİOğLU, Metin, “Türk Hukukunda Tutuklulukta Azami Süre”, AUHFD, 2010, C.59(1)

2. KUNTER, Nurullah/ YENİSEY, Feridun/ NUHOğLU, Ayşe: “Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku”, İstanbul 2006

3. ÖNCÜ, M. “AİHM Kararları Işığında Yakalama, Gözaltına Alma, Tutuklama ve Ara-mada Makul Şüphe”, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2015 C.10

4. ÖZEN, Muharrem./ GÜNGÖR, Devrim./ ERGÜN, O., Güneş. “Avrupa İnsan Hakları Kararları Işığında Türk Hukukunda Azami Tutukluluk Süresinin Hesaplanmasına İlişkin Değerlendirmeler.” Ankara Barosu Dergisi, 2010/4

5. ÜNAL, Şeref. “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”, Ankara 1995

6. YENİSEY, F., NUHOğLU, A. “Ceza Muhakemesi Hukuku”, İstanbul, 2014

7. Başvurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları

8. Erdem-Almanya davası (Başvuru No. 38321/97)

Page 130: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

129Tutuklamada Makul Şüphe • K.M. ERDEM

9. Labita-İtalya (Başvuru No. 26772/95)

10. Kudla-polonya (Başvuru No. 30210/96)

11. Mansur v. Türkiye (Başvuru No: 16026/90)

12. Tomasi v. Fransa ( Başvuru No: 12850/87)

13. Seyhmus Uğur ve Diğerleri v. Türkiye (Başvuru no: 1968/07, 3608/07, 14474/07, 35240/07, 35252/07, 36503/07, 36505/07, 36509/07, 36541/07, 36544/07, 36556/07, 36563/07, 36571/07, 36573/07, 36582/07, 36586/07, 36593/07, 15637/08, 34229/08, 36489/08, 36492/08, 36493/08, 37232/08 ,37233/08)

14. Cahit Demirel v. Türkiye (Başvuru no. 18623/03)

15. pélissier ve Sassi v. Fransa (Başvuru No:25444/94)

16. Sağnak v. Türkiye (Başvuru No:45465/04)

17. Yiğitdoğan v. Türkiye (Başvuru No: 20827)

18. Solmaz v. Türkiye (Başvuru No. 27561/02)

19. Dereci v. Türkiye (Başvuru No: 77845)

20. Ali Rıza Kaplan v. Türkiye (Başvuru no: 24597/08)

21. Nedim Şener v. Türkiye (Başvuru no: 38270/11),

22. Solmaz v. Türkiye (Başvuru No. 27561/02),

23. Gerger-Türkiye (Başvuru No. 24919/94)

24. Neumeister-Avusturya (27 Haziran 1968 tarihli karar, Seri A No. 8)

25. Jablonski-polonya (21 Aralık 2000 Başvuru No. 33492/96)

26. Wemhoff-Almanya kararı, (27 Haziran 1968, Seri A No. 7)

27. Olstowski-polonya kararı, (Başvuru No. 34052/96)

28. Talu v. Türkiye ( Başvuru No: 2118/10, 4/12/2012)

29. Muller-Fransa (Başvuru No. 21802/92

30. Bouchet-Fransa (Başvuru No. 33591/96)

31. Vaccaro-İtalya (Başvuru No. 41852/98)

32. Kemal Aktaş ve Selma Irmak, (Başvuru. No: 2014/85, 3/1/2014)

33. Nakhmanovich/Rusya(Başvuru. No: 55669/00)

34. Belevitskiy/Rusya(Başvuru. No: 72967/01)

35. GarcíaRuiz/İspanya (Başvuru. No: 30544/96)

Başvurulan Anayasa Mahkemesi Kararları

Ahmet Soysal Başvurusu (Başvuru.No: 2012/237)

Doğu perinçek Başvurusu (Başvuru No: 2013/5 85)

Hanefi Avcı Başvurusu (Başvuru no: 2013/2814 )

İzzet Alpergin Başvurusu (Başvuru No: 2013/385)

Murat Narman Başvurusu (Başvuru.No: 2012/1137)

Mustafa Ali Balbay Başvurusu (Başvuru no: 2012/12)

Yavuz pehlivan Başvurusu (Başvuru No: 2013/2312)

Page 131: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

KAYIP-KAÇAK BEDELLERİ HAKKINDA ELEKTRİK PİYASASI KANUNU’NDA

YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER ve HÜKÜMLERİN ANAYASA’YA UYGUNLUĞU

Av. Murat KARAN

1. Giriş

Bilindiği üzere, 6719 sayılı “Elektrik piyasası Kanunu ile Bazı Ka-nunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, 17.06.2016 tarihli Resmi Gazete’de1 yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu kanun değişik-liği kamuoyunda kayıp-kaçak bedeli olarak bilinen ve dağıtım sistemine giren enerji ile dağıtım sisteminde tüketicilere tahakkuk ettirilen enerji miktarı arasındaki farkı oluşturan teknik kayıplar ile kaçak kullanımlar neticesinde oluşan kaybı ifade eden bedel hakkında ciddi değişiklikler getirmiştir.

İşbu hukuki görüş yazısında, öncelikle 17.06.2016 tarihli değişiklik öncesindeki durumun izahatı yapılacak, devamında kayıp-kaçak bedel-lerine ilişkin kanun değişikliğinin getirdikleri ve uygulaması tartışılacak, son olarak ise konu hakkında yapılan düzenlemenin Anayasa’ya uygunlu-ğu üzerine görüşler paylaşılacaktır.

2. 17.06.2016 Tarihli Değişiklik Öncesindeki Durum

Kayıp-kaçak bedeli ve tahsili konusu kamuoyunun gündemine 2011 yılı Nisan ayında gelmiştir. Nitekim kayıp-kaçak bedelleri 2011 yılı Nisan ayı ile 2012 yılı Mart ayı arasında elektrik faturalarında açıkça yazılmış ve tahsil edilmiştir. Konunun ciddi tartışmalara sebebiyet vermesi üzerine ise 2012 yılı Mart ayından itibaren kayıp-kaçak bedellerinin tüketicilere gönderilen faturalarda açıkça yazılması uygulamasından vazgeçilmiştir. Tabii ki bu bedellerin 2012 yılı Mart ayından 2016 yılı başına kadar fa-turalarda açıkça yazılmamış olması, adı geçen bedellerin tüketiciden tah-sil edilmedikleri anlamına gelmemektedir. Gerçekten de Enerji piyasası Düzenleme Kurulu’nun2 resmi internet sayfasında yayınlanan tarifelerde kayıp-kaçak bedellerinin fatura bedellerinin hesaplaması içerisinde yer aldığı açıkça görülmektedir. Diğer bir ifade ile 2012 yılı Mart ayından son-raki dönemde her ne kadar tüketicilere gönderilen faturalarda yer almasa

1 Kanun No:6719, R.G t: 17.06.2016, sayı: 297452 Bundan böyle “EpDK” olarak anılacaktır.

Page 132: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

131Kayıp Kaçak Bedelleri Hakkında...• Av. M. KARAN

da kayıp-kaçak bedellerinin 2016 yılı başına kadar tüketicilerden tahsil edildiği tartışmasızdır.

Konunun elektrik tüketicileri tarafından yargıya taşınması ve haksız ödenen kayıp-kaçak bedellerinin iadesi talepleri üzerine ise Yargıtay Hu-kuk Genel Kurulu bir kararında3,

“Elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelen kayıp ile başka kişiler tarafından hırsızlanmak suretiyle kullanılan elektrik bedelleri-nin, kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmek hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmamaktadır.”

düşüncesi ile kayıp-kaçak bedellerinin tüketicilerden tahsil edileme-yeceğine hükmetmiştir.

Yine benzer şekilde Yargıtay 3. Hukuk Dairesi haksız ödenen kayıp-ka-çak bedellerinin iadesi hakkında açılan bir davaya ilişkin yaptığı temyiz incelemesi neticesinde,

“Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na tüketicilere yapılacak elekt-rik satışlarında uygulanacak fiyatlandırmaya esas unsurları tespit etme görevi verilmiştir.Bu maddede de anlatılmak istenilen hususun 1 kw elektrik enerjisinin tüketicilere ulaşıncaya kadarki maliyet ve kâr payı olup, yoksa Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na sınırsız bir fi-yatlandırma unsuru belirleme yetkisi ve görevi vermediği açıktır.”

ifadeleri ile EpDK’nın sınırsız bir fiyatlandırma yetkisi olmadığına ka-rar vermiştir4.

Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere elektrik dağıtıcısının teknik kaybı ya da başkalarının hırsızlanmak suretiyle kaçak kullandığı elektriğin bedeli olan kayıp-kaçak bedelinin, kurallara uyan abonelerden tahsil edilmesinin hukuk devleti ve adalet anlayışı ile bağdaşmayacağı yer-leşik Yüksek Mahkeme Kararları ile sabittir.

3. 6719 sayılı Kanun’un Kayıp-Kaçak Bedeli ve Tahsili Hakkında Getirdikleri

17.06.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6719 sayılı Kanun, özünde, elektrik dağıtım şirketleri tarafından tahsil edi-len kayıp-kaçak bedellerinin tüketiciye iade edilmesinin önünü kesmeyi amaçlamaktadır. Nitekim bu Kanun, EpDK’nın sınırsız bir fiyatlandırma yetkisi olmadığına ilişkin yukarıda belirtilen Yargıtay kararlarındaki ge-rekçeyi bertaraf edici mahiyettedir. Zira yapılan değişiklikle, aslında, Ep-

3 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, t: 21.05.2014, E. 2013/7-2454, K.2014/6794 Yargıtay 3.HD, t: 09.06.2015, E. 2014/15732, K.2015/10522

Page 133: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

132 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

DK’nın yapacağı fiyatlandırmada kayıp-kaçak bedellerini de göz önünde tutmasının yasal zemini oluşturulmuştur.

Öte yandan yine 6719 sayılı Kanun ile mahkemelerin kayıp-kaçak be-delleri hakkında yapacakları yargılamaya da sınırlama getirilmiştir.

Kayıp-kaçak bedelleri ve haksız tahsil edilen bedellerin iadesi hakkın-da 6719 sayılı Kanun’da dikkat çekici iki madde bulunmaktadır. Bunlar-dan bir tanesi 6446 sayılı “Enerji piyasası Kanunu’nun5” 17. maddesinde değişiklik yapan 21. madde hükmü, diğeri ise yine 6446 sayılı Kanun’a Geçici 20. Madde’yi ekleyen 26. madde hükmüdür.

6719 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle 6446 sayılı Kanun’un 17/6-ç ben-dine şu hüküm eklenmiştir:

“Kurul tarafından belirlenir. Kurulca belirlenen hedef oranlarını geç-memek kaydı ile teknik ve teknik olmayan kayıplara ilişkin maliyetler dağıtım tarifelerinde yer alır ve tüketicilere yansıtılır.”

Söz konusu hüküm ile kayıp-kaçak bedellerine kanuni dayanak geti-rilmiş ve EpDK’nın konu hakkında yapacağı düzenleyici işlemlerin yasal zemini oluşturulmuştur.

6719 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle 6446 sayılı Kanun’un 17. madde-sine 10 fıkra eklenmiştir. Hüküm şu şekildedir:

“Kurum tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirle-nen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda; tüketici hakem heyetleri ile mahkemelerin yetkisi, bu bedellerin, Kuru-mun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.”

Görüleceği üzere bahsi geçen hüküm ile kayıp-kaçak bedelleri de dahil olmak üzere tarife kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak tüke-tici hakem heyetleri ve mahkemelerin yetkisi sınırlandırılmıştır. Bu yö-nüyle mevcut kanuni düzenleme kapsamında kayıp-kaçak bedelleri de dahil olmak üzere tarifede yer alan bedeller hakkında açılan davalarda mahkemeler ancak kurumun mevzuatına uygun şekilde işlem yapıp yap-madığını inceleyebilecektir. Bunun dışında mevcut kanuni düzenleme ile mahkemelerin, tarifelerin ve kayıp-kaçak bedellerinin hukuka uygunluğu üzerine bir yargılama yapma yetkisi kalmamıştır.

Kayıp-kaçak bedellerine ilişkin 6719 sayılı Kanun ile yapılan önemli değişikliklerden bir tanesini de Kanun’un 26. Maddesi oluşturmaktadır. Söz konusu hüküm 6446 sayılı Kanun’a Geçici 20. maddeyi eklemiş olup,

5 Kanun No:6446, R.G t: 30.03.2013, sayı: 28603

Page 134: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

133Kayıp Kaçak Bedelleri Hakkında...• Av. M. KARAN

hüküm şu şekildedir:

“Kurul kararlarına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ile il-gili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 17 nci madde hükümleri uygulanır.”

Söz konusu hüküm mevcut kanun değişikliklerinin geriye etkili olarak uygulanmasının amaçlandığı bir hükümdür. Bu şartlar altında Geçici 20. maddenin Anayasa’ya aykırı olmasından cihetle iptal edilmemesi halinde kayıp kaçak bedellerinin iadesi yönünde halihazırda devam eden davalar ve icra takibatları menfi şekilde son bulacaktır.

4. 6719 Sayılı Kanun’un Kayıp-Kaçak Bedellerine İlişkin Hükümle-rinin Anayasa’ya Aykırılığı

6719 sayılı Kanun’un Kayıp-kaçak bedellerine ilişkin yaptığı düzenle-melerin Anayasa’ya aykırı olup olmadığını dört yönden ele almak uygun olacaktır. Bunlardan ilki kayıp-kaçak bedellerinin EpDK tarafından tari-felerde yer verilmesinin dayanağını oluşturan 6446 sayılı Kanun’un 17/6-ç hükmü, ikincisi mahkemelerin kayıp-kaçak bedellerine ilişkin açılan da-valarda yargılama yetkisini kısıtlayan 6440 sayılı Kanun’un 17/10 hükmü, üçüncüsü yasama organı tarafından yargı kararlarının bertaraf edilmek istenilmesi, son olarak ise maddi hukuk kuralının yürürlükten sonraya etkili olması kuralını ihlal eden 6440 sayılı Kanun’un Geçici 20. Maddesi hükmüdür.

4.1. Kayıp-kaçak bedellerinin kanuni dayanağı

Kayıp-kaçak, dağıtım sistemine giren enerji ile dağıtım sisteminde tü-keticilere tahakkuk ettirilen enerji miktarı arasındaki farkı göstermekte-dir. Yani kayıp-kaçak bedeli elektrik sisteminde ortaya çıkan teknik ve teknik olmayan kaybın maliyetinin kayıp-kaçak bedeli oranları ölçüsünde karşılanabilmesi amacıyla belirlenen bir bedeldir.

Bu kapsamda, Kurum tarafından elektrik enerjisinin üretiminden, tü-keticilere ulaştırılıncaya kadar oluşan elektrik eksikliği kayıp bedeli ola-rak; enerji nakil hatlarından çeşitli sebeplerle sayaçtan geçirilmeksizin, herhangi bir bedel ödemeden kullanılan elektrik bedeli de kaçak bedeli olarak diğer kullanıcı abonelere yansıtılmaktadır.

Elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelen kayıp ile başka kişiler tarafından hırsızlanmak suretiyle kullanılan elektrik bedellerinin, kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmek hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmamaktadır.

Page 135: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

134 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Bu durum aynı zamanda parasını her halükarda tahsil eden Kurum’un çağın teknik gelişmelerine ayak uydurmasına engel olur, yani bu durum-da dağıtıcı kendi teknik alt ve üst yapısını yenileme ihtiyacı duymayacağı gibi; elektriği hırsızlamak suretiyle kullanan kişilere karşı önlem alma ve takip etmek için gerekli girişimlerde de bulunmasını engeller. Oysa ki, elektrik kaybını önleme ve hırsızlıkları engelleme veya hırsızı takip edip, bedeli ondan tahsil etme görevi de bizzat enerjinin sahibi bulunana aittir.

Nitekim her türlü enerji kaybı riskini minimize etme sorumluluğu dağıtım şirketleri üzerindeyken bu külfetin kaçak elektrik kullanmayan tüketicilere yüklenmesinin hakkaniyetle bağdaşır yanı bulunmamakta-dır. Vatandaşın kamu hizmetlerine ilişkin Anayasal yükümlülüğü, Ana-yasa’nın 73. maddesinde belirtilen ve kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücü oranında vergi ödemesi ile sınırlıdır. Bu bakımdan Kayıp-ka-çak bedellerinin Anayasa’nın 73. maddesi uyarınca tanımlanan bir vergi, resim, harç ya da benzeri mali yükümlülük olmadığı aşikarken, riskten ve kayıptan sorumluluğu bulunmayan tüketicilerin bu bedelleri kanunen ödemek durumunda bırakılması Anayasa’ya aykırıdır.

4.2. Kayıp-kaçak bedelinin iadesine ilişkin davalarda mahkemele-rin yargılama yetkisinin kısıtlanması

6446 sayılı Kanun’un 17. maddesine eklenen 10. fıkra hükmü ile ka-yıp-kaçak bedellerinin iadesine ilişkin açılan davalarda mahkemelerin yetkisi, bedellerin düzenleyici işlemlere uygunluğunun denetimi ile sınır-lı tutulmuştur. Bu hüküm Anayasa’ya açıkça aykırıdır. Zira Anayasa’nın 125/4 hükmü:

“Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun de-netimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kulla-nılamaz.”

ifadesiyle yargının hukuka uygunluk denetimi yapma hak ve yetkisinin varlığı kabul edilmiştir. Bu yönüyle yargının hukuka uygunluk denetimi yapmasının önüne kesecek her türden kanunun Anayasa’ya aykırı olacağı da şüphesizdir.

Bahsi geçen kanun değişikliği incelendiğinde ise; 6446 sayılı Kanun’un 10. fıkra hükmü, tarife ve bedellere ilişkin davalarda mahkemelerin an-cak Kurul’un düzenleyici işlemlere riayet edip etmediğinin incelemesini yapabileceğini belirtmektedir. Diğer bir ifade ile mezkur kanuni düzenle-me karşısında yargı mercilerinin tarife ve bedellerin hukuka uygun düşüp düşmediğini inceleme hak ve yetkisi kısıtlanmıştır. Bu yönüyle 6446 sayılı Kanun’un 17/10 hükmü bir anlamda mahkemelerin işin esasını değil, sa-dece şeklen bir inceleme yapmasını öngörmektedir.

Page 136: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

135Kayıp Kaçak Bedelleri Hakkında...• Av. M. KARAN

Konunun Anayasa’nın 138. maddesi uyarınca da irdelenmesi uygun olacaktır. Nitekim Anayasa’nın 138/1 hükmü:

“ Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hu-kuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.”

Söz konusu hüküm hakimlerin hukuka uygunluk denetimi yapmasını Anayasal güvence altına almıştır. Yukarıdaki izahatlarla 6446 sayılı Ka-nun’un m. 17/10 hükmünün mahkemelerin hukuka uygunluk denetimi yapmasının önünün kesildiği değerlendirildiğinde, bahsi geçen kanun de-ğişikliğinin Anayasanın 138/1 hükmüne de aykırılık oluşturduğu söylene-bilecektir.

4.3. Yasama tarafından çıkartılan kanun ile yargı kararlarının ber-taraf edilmek istenmesi Anayasa’ya aykırıdır.

Yukarıda açıklandığı üzere 6719 sayılı Kanun değişikliğinden önce, ka-yıp-kaçak bedellerinin tüketicilerden tahsil edilemeyeceğine, bu durumun hukuk devleti ve adalet anlayışı ile bağdaşmayacağına dolayısıyla tahsil edilen kayıp-kaçak bedellerinin tüketicilere iade edilmesine ilişkin yerle-şik Yargıtay kararları bulunmaktadır. Yasama organı 6719 sayılı Kanun ile açık şekilde Yüksek Mahkeme’nin verdiği bu kararların dayanağını ve dolayısıyla yargı kararlarını ortadan kaldırmak istemektedir.

Bu yönüyle kayıp-kaçak bedellerinin tüketiciden tahsili imkanını sağ-layan yasa değişikliğinin Anayasa’nın 138/4 hükmüne aykırılık oluşturdu-ğunu söylemek mümkündür. Söz konusu hüküm şu şekildedir:

“Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uy-mak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir su-retle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”

Mezkur Anayasa hükmü aslında yargının üstünlüğüne vurgu yapan bir hüküm olup, yasama organının mahkeme kararlarına uyması gerektiğini ve bu kararları değiştiremeyeceğini ifade etmektedir.

Anayasa’nın genel kaidelerinin her daim yargının üstünlüğüne vurgu yapması karşısında, m.138/4 hükmünün dar yorumlanmaması lazım ge-lir. Diğer bir ifade ile mevzubahis Anayasa hükmü yasama organının yargı kararlarının uygulanmasına mani olmamasını ya da yargı kararlarını de-ğiştirememesini sadece doğrudan etkilerden değil, bununla birlikte, bu sonucu doğuran dolaylı işlem ve eylemlerden de korumaktadır.

Bu kapsamda değerlendirildiğinde Yargıtay’ın Hukuk Genel Kurul Ka-rarı da dahil olmak üzere kayıp-kaçak bedellerinin tahsil edilemeyeceği ve iadesinin gerektiğine ilişkin Yerleşik içtihatları mevcutken, bu yargı ka-

Page 137: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

136 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

rarlarını değiştirici mahiyette yasal düzenleme yapılmasının, Anayasa’nın 138/4 hükmüne aykırılık oluşturduğu muhakkaktır. Bu yaklaşım aynı za-manda hukuk güvenliği ilkesi ile de bağdaşmamaktadır.

4.4. 6719 sayılı Kanun’un geçmişe etkili olarak yürürlüğe sokul-masının Anayasa’ya aykırılığı

6440 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 20. Madde ile kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvuru-lar hakkında 17’nci madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu durum dolaylı şekilde kayıp-kaçak bedellerine ilişkin yapılan ve detayları yukarıda belirtilen kanuni düzenlemelerin geçmişe etkili olarak uygulana-cağını ifade etmektedir.

Değişikliğin derdest dava ve icra takiplerine uygulanması açık şekilde “hukuk güvenliği ilkesine” ve bu ilkenin dayanaklarından birini oluştu-ran “geriye yürümezlik ilkesine” aykırılık oluşturmaktadır.

Geriye yürümezlik ilkesi6 özetle;

“Yürürlüğe giren yeni kuralın yürürlük tarihinden önceki dönemde hukuki sonuçlar doğurmasını yasaklayan ve kuralın ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara uygulanmasını emreden hukukun ge-nel prensibidir”

Türk doktrininde de geriye yürümezliğin hukukun bir ilkesi olduğu kabul edilmektedir7. Nitekim Anayasa Mahkemesi bazı kararlarında:8

“Kanunların geriye yürümezliği ilkesi uyarınca kamu yararı ve kamu düzeni, kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar dışında kanunlar, ilke olarak yürürlük tarihle-rinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar. Ancak, kanun koyucunun kişilerin lehine yeni haklar sağlayan kanuni düzenlemeleri geçmişe etkili olarak yapma konusunda takdir yetkisine sahip olduğunda kuşku yoktur.”

açıklamalarıyla hangi türden ve içerikteki kanunların geriye etkili ola-bileceğini ve genel ilkeden ayrılabileceğini, hangi durumlarda kanun ko-yucunun geriye etkili kanun yapmasının takdir hakkı kapsamında değer-lendirilebileceğini ve Anayasa’ya uygun olacağını ifade etmiştir.

6 Altundiş Mehmet, Hukuk Güvenliği İlkesi, Yasama Dergisi, Eylül-Ekim-Kasım-Aralık 2008, Sayı 10, s.63

7 AYMK, t: 24.06.2004, E. 2004/18, K.2004/89, R.G t:23.11.2004; AYMK, t: 18.10.2012, E. 2010/82, K.2012/159, R.G t:23.11.2004;

8 AYMK, t: 18.09.2008, E. 2006/37, K.2008/141, R.G t:23.12.2008

Page 138: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

137Kayıp Kaçak Bedelleri Hakkında...• Av. M. KARAN

Kanunların geriye yürümemesinin esas olduğu ve Türk hukuk doktri-ninde de kabul edildiğinden bir Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararı’nda da söz edilmiştir. Söz konusu kararda9:

“(...) Kanunların geriye yürümesi veya yürümemesi konusunda mev-zuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, toplum barışının temel da-yanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta, kanun koyucunun keyfî hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her Ka-nun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Hukuk güvenliği bunu gerektirir. kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnalarından birini, beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar oluşturmaktadır. Kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar yönün-den de kanunların geriye yürümesi söz konusudur. “

ifadeleri ile Kanun’un ancak kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kural-lar yönünden geriye yürümesinin söz konusu olacağı açıklanmıştır.

Aslında kanunların geriye yürümezlik ilkesi hukuk devleti ilkesinin en temel gerekliliği olup, kazanılmış hak ilkesi ve getirileri ile de doğ-rudan bağlantılıdır. Zira kazanılmış hak bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında kişilerin o kurala uygun olarak, bütün sonuçları ile edindikleri haklardır. Hukuk güvenliği ise kişilerin hem hukuk düzeninin ve devletin faaliyetlerinin belirli bir oranda önceden öngörülebilir olması, hem de yü-rürlükteki mevzuatın süreceğine duyulan güveni ifade etmektedir.

Tüm bu hususlar birlikte göz önünde tutulduğunda ise, mevcut Yargı kararları uyarınca 6179 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden evvel ka-yıp-kaçak bedellerinin tahsili için dava açanların haklarının 6446 sayılı Kanun’un Geçici 20. maddesi ile haksız şekilde ellerinden alındığı aşi-kardır. Zira söz konusu hüküm, mevcut kanuni düzenlemeye göre dava açanların bu davalardan beklentilerini tam tersine döndürmüş, üstüne kendilerine bir maddi külfet yüklenmesi ihtimal ve sonucunu doğurmuş-tur. Bu durum, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmadığı gibi açık şekilde kanunun geriye yürümezliği kuralına da aykırılık oluşturmaktadır.

Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda yer verilen yerleşik içtihat-ları uyarınca bir kanunun istisnai olarak geriye etkili olması ya o kanu-nun kamu düzeni ve genel ahlakı ilgilendirmesi ya da kişilerin lehine bir

9 Yargıtay HGK, t: 01.07.2009, E. 2009/10-270, K.2009/313

Page 139: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

138 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

durum yaratmak kaidesiyle kanunkoyucunun açıkça düzenlemesine ta-bidir. Ne var ki kayıp-kaçak bedellerine ilişkin yapılan ve geçmişe etkili şekilde düzenlenen kanun değişikliği bu şartların hiçbirini ihtiva etmedi-ğinden, hem Anayasa’ya hem de Anayasa’nın benimsediği ilkelere açıkça aykırı düştüğünden iptali gerekmektedir.

Öte yandan hukuk güvenliği ilkesi ile kanunların geriye yürümez-lik ilkesi devam eden yargılamalar bakımından da doğrudan Anayasa’nın 36.maddesi uyarınca “adil yargılanma hakkı” ile ilintilidir. Bu kapsam-da kişilerin mevcut kanuni düzenlemelere itibar ederek 6446 sayılı Ka-nun’un Geçici 20. maddesinin yürürlüğünden evvel açmış olduğu dava-lara, bu davaların seyrini tam tersine döndürecek kanun değişikliklerini geriye dönük olarak uygulamak niyeti Anayasa’nın 36. maddesine aykırı-lık oluşturmaktadır.

Nitekim konu hakkında Anasaya Mahkemesi verdiği bir kararında10;

“(...) Devletin kendisi taraf olsun ya da olmasın, davanın tarafların-dan birini diğerine nazaran önemli ölçüde avantajlı hale getiren kanu-ni düzenlemeler yapması, silahların eşitliği ilkesi ve dolayısıyla yargı-lamanın hakkaniyete uygun yürütülmesi kuralına aykırılık oluşturur. Bir başka ifadeyle yasa organının, yargılamadaki taraflardan birinin lehine sonuç doğuracak şekilde kanun çıkarttığı durumlarda, davanın taraflarının eşit konumda olduğu söylenemez.(...) AİHM de yargılama sürecine yönelik yasama müdahalesi çerçevesinde silahların eşitliği il-kesinin mutlak olmadığını ve bazı şartlar altında müdahalenin meşru görülebileceğini kabul etmektedir. Bunun için müdahalenin öngörülebi-lir nitelikte olması, yasama organının böyle bir müdahalede bulunmak için zorlayıcı bir kamu yararı gerekçesinin bulunması ve kanuni dü-zenlemenin taraflar arasında yargılama aşamasına geçilmeden yapıl-mış olması gerekir. Bu şartlardan en az birinin gerçekleşmemiş olması, müdahalenin hak ihlali olarak nitelendirilmesi için yeterlidir. “

ifadelerine yer vermiştir.

Bu yaklaşım ışığında, kayıp-kaçak bedeline ilişkin geriye etkili olarak yapılan düzenleme değerlendirildiğinde ise; tamamen dağıtım şirketinin sorumluluğu ve riskinde olan kayıp-kaçak bedellerine ilişkin düzenleme-nin kamu menfaatine hizmet eder bir yönü bulunmadığı aşikardır. Öte yandan mevcut düzenlemenin derdest davalara da uygulanacağının be-lirtildiği Geçici 20. Madde açık şekilde Anayasa Mahkemesi ve AİHM ka-rarlarına aykırılık oluşturmaktadır. Bu yönüyle söz konusu kanun hük-

10 AYMK, t: 26.06.2014, E. 2012/931, R.G t:25.09.2014

Page 140: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

139Kayıp Kaçak Bedelleri Hakkında...• Av. M. KARAN

münün Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında “adil yargılanma ilkesine” aykırılık oluşturduğu sabittir.

5. Sonuç

Yukarıda tüm detay ve emsal kararlar ışığında değerlendirildiği üzere; 6719 sayılı Kanun’un 21. maddesi ile 6446 sayılı Kanun’un 17. madde-sinde kayıp-kaçak bedeline ilişkin yapılan değişikliklerin ve bu düzen-lemelerin Kanun’un yürürlüğünden önce açılmış ve halihazırda derdest davalara da uygulanacağına ilişkin 6446 sayılı Kanun’a eklenen Geçici 20. Maddenin, Anayasa’nın 36/1, 73/1, 125/4, 138/1, 138/4 hükümlerine aykırı olduğu gibi, hukuk güvenliği ilkesi, kanunların geriye yürümezliği ilkesi, sorumluluğun şahsiliği ilkesi, kazanılmış hak ilkesi ve dolayısıyla Anayasa’ya aykırı olduğundan iptali gerekmektedir.

Page 141: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

CEZA HUKUKU AÇISINDAN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRLARI

Av. Nurettin Emre BİLGİNOĞLU

Özet

Basın özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından koru-nan ve demokratik toplumların olmazsa olmazı olarak nitelendirilen bir haktır. İfade özgürlüğünün doğal uzantısı olarak görülen basın özgürlü-ğü, haber alma özgürlüğünün de ön koşuludur. Basın özgürlüğü, sadece belirli şartlarla sınırlanabilir. Çalışmamızda, bu sınırların ceza hukuku açısından nasıl çizilmesi gerektiğini açıklayacağız ve güncel durumu de-ğerlendireceğiz.

George Orwell, basın özgürlüğünün bir anlamı varsa, bunun eleştir-me ve muhalefet etme özgürlüğü olduğunu belirtir1. Bu özgürlüklerin ko-runması, demokratik toplumların vazgeçilmez koşulu olduğu için hukuk tarafından sağlanır. Evrensel hukuk değerleri, insanın temel haklarının üzerine inşa edilmiştir. Bu değerlerin yazıya dökülmüş bir örneğiİnsan Hakları Evrensel Bildirisi’dir. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 19. maddesine göre, her ferdin fikrini açıklamak ve yaymak hakkı vardır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin uymakla yükümlü olduğu Avrupa İnsan Hak-ları Sözleşmesi’nin (“AİHS”) 10. maddesinin ilk fıkrası, herkesin ifade özgürlüğüne sahip olduğunu belirtir2. Aynı maddenin ikinci fıkrası, huku-ken öngörüldüğü takdirde ve demokratik toplumlarda şartların zorunlu kıldığı durumlarda, ancak fıkrada belirtilen bazı üstün menfaatlerin ko-runması amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlanabileceğini açıklar.

Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğünün basılı veya elektronik kitle ileti-şim aracıyla gerçekleştirilmesidir.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vurguladığı üzere, bu özgürlüğün sınırlanması, hem ifade özgürlüğünü hem de haber alma özgürlüğünü kısıtlar3. AİHS’in 10. maddesi, korunan fikirlerin ve bilgilerin sadece içeriğini değil, iletiliş biçimlerini de korur4.

1 BROMLEY Michael/ O’MALLEY Tom, A Journalism Reader (Communication and So-ciety), Oxfordshire 1997, s. 158.

2 İfade hürriyetinin amaçları için bkz. GOMIAN Donna/ HARRIS David, Düşünce İnanç, Vicdan ve İfade Özgürlüğü, İstanbul 1998, s. 63.

3 Cengiz ve diğerleri v. Türkiye, Karar Tarihi: 1 Aralık 2015.4 Müdür Duman v. Türkiye, Karar Tarihi: 6 Ekim 2015.

Page 142: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

141Ceza Hukuku Açısından Basın...• Av. N.E. BİLGİNOĞLU

Hukukçuların, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi tarafından korunan bu hakka sahip çıkması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler’in de görüş danıştığı Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından düzenlenen ba-sın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 149. olmuştur5. Bu sıra-lamaya göre, hukukçular başta olmak üzere Türk toplumu basın özgür-lüğüne yeterli önemi verememiştir. Bu neticenin sebeplerini incelemek ve ilerisi için çözüm önerileri getirmek gerekir.

AİHS’in taraf devletlerce ihlal edilmemesi için kurulan ve kararları bağlayıcı olan yargı merci Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), basın özgürlüğünü incelediği ve hangi hallerde bu özgürlüğün ihlal edil-diğini açıkladığı birçok kararı vardır.Çalışmamızda öncelikle AİHM ve Yargıtay kararları ışığında ceza hukuku açısından basın özgürlüğünün sı-nırları incelenecektir. Akabinde, Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından basın özgürlüğü sıralamasında birinci gelen Finlandiya’nın ilgili mevzua-tına değinilecek ve sonuç kısmıyla genel bir değerlendirme yapılacaktır.

I. AİHM Kararları Işığında Basın Özgürlüğünün Sınırları

AİHS, basın özgürlüğünün hukuken öngörülmesi koşuluyla birtakım şartlar altında kısıtlanmasına cevaz verir. AİHS’in Türkçe çevirisinde, “ya-sayla” öngörülmesi ifadesi kullanılmıştır. Fikrimizce bu ifade yanlıştır; örneğin Anglo-Sakson hukukuna tabi İngiltere’de, mahkeme kararlarının yasalar gibi bağlayıcılığı bulunur. AİHM de bir kararında 10/2. maddeyi yorumlarken buna değinmiştir6. Tercümenin, hak kaybına yol açmayacak şekilde yapılması gerekir. Bu nedenle çevirideki “yasayla” ibaresi yerine “hukuken” ibaresinin kullanılması gerektiğini belirtmeliyiz.

Sunday Times kararı, basın özgürlüğüne dair AİHM’in verdiği ilk ka-rardır. Davaya konu olan olayda, hamile kadınların kullandığı ve çocukla-rının sakat doğmasına yol açan bir ilaç Sunday Times gazetesi tarafından yazı dizisiyle incelenmiştir. İngiliz savcı, yazı dizisinin mağdurlar ve ilaç firması arasındaki uzlaşma sürecine zarar vermesine engel olunması için mahkeme kararı talep etmiş ve olay AİHM’e intikal etmiştir.

İngiliz hukukunda, uzlaşma sürecinde taraflardan birine baskı yapıl-maması ve olayın tarafları hakkında önyargı oluşturacak şekilde yayın ya-pılmaması öngörülmüştür. Yani, maddedeki hukuken öngörülme koşulu gerçekleştirilmiştir. İkinci aşamada, basın özgürlüğünün kısıtlanma ama-cını incelemek gerekir. AİHS’in belirlediği amaçlar, ulusal ve kamusal gü-venliğin ve toprak bütünlüğünün korunması; kamu düzeninin sağlanması

5 2015 sıralamasıdır. https://index.rsf.org/#!/ (Erişim Tarihi: 26 Mart 2016.)6 Sunday Times (No. 1) v. Birleşik Krallık, Karar Tarihi: 26 Nisan 1979.

Page 143: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

142 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

ve suç işlenmesinin önlenmesi; sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması; gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi; yargı er-kinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması olarak sıralanmıştır. Olaydaki basın özgürlüğünün sınırlanma amacı yargının yetkisini koruma altına almaktır.

AİHM, olayın kamu sağlığını ilgilendirdiğini dolayısıyla haber alma hürriyetinin son derece önemli olduğunu belirtmiştir. Demokratik top-lumlarda basın özgürlüğünün sınırlanması, hedeflenen amaç ile kullanı-lan aracın orantılılık ilkesinden sapmayacak şekilde gerçekleştirilmesi esastır. Sonuç olarak AİHM, Sunday Times’ın yazı dizisinin hizmet ettiği amacın önemi sebebiyle engellenmemesi gerektiğine kanaat getirmiştir.

AİHM, Lingens kararında basının bilgi yayma görevinin yanında, ka-munun haber alma hürriyetini vurgulamıştır7. Dolayısıyla, basın özgürlü-ğünün kısıtlanmasının sadece basının kısıtlanması olarak görülmemesi gerekir. Bu kısıtlama, kamunun haber alma özgürlüğüne de getirilmek-tedir. Ayrıca, olgu isnadı ve değer yargısı arasındaki farka değinilmiştir. AİHM nezdinde olgu isnadı kanıtlanabilirken, değer yargısının kanıtlan-masının talep edilmesi ifade özgürlüğüne müdahale olarak görülür.

Aynı kararda, politikacıların basına karşı diğer şahıslara göre daha hoşgörülü olması gerektiği vurgulanmıştır. Bu doğrultuda, politikacıların basın yoluyla karalanmasına ceza öngören Avusturya Ceza Kanunu’nun 111. maddesi AİHS’e aykırı bulunmuştur.

Buna karşın, iki hakimin verdikleri siyasileri ilgilendiren bir karar dolayısıyla basın yoluyla itibarsızlaştırıldığı davada başvuranlara verilen cezanın AİHS’in 10. maddesini ihlal etmediği kararlaştırılmıştır8. Bahse-dilen kararda, kamuyu ilgilendiren meselelerde, bireylerin fikirlerini dile getirmekten yaptırımlar aracılığıyla vazgeçirilmemesinin taşıdığı büyük öneme vurgu yapılmaktan imtina edilmemiştir. Verdiği karar yüzünden eleştirilen bir başka hakimin davasında ise, eleştirilerin sağlam temele dayandırılmış değer yargıları olduğu ve hakimin de siyasi hayata atıldığı göz önünde bulundurularak basına daha geniş bir özgürlük tanınmıştır9.

AİHM’in Weberkararında, soruşturmanın gizliliğinin basın yoluyla ih-lali tartışılmıştır10. Bu kararda, basın özgürlüğünün demokratik toplum-larda zorunlu kıldığı ölçüde kısıtlanmadığı; zira gazetecinin kaleme aldığı

7 Lingens v. Avusturya, Karar Tarihi: 8 Temmuz 1986.8 Barfod v. Danimarka, Karar Tarihi: 22 Şubat 1989; benzer bir dava için bkz. Perna v.

Italy [GC], Karar Tarihi: 6 Mayıs 2003.9 Hrico v. Slovakya, Karar Tarihi: 20 Temmuz 2004.10 Weber v. İsviçre, Karar Tarihi: 22 Mayıs 1990.

Page 144: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

143Ceza Hukuku Açısından Basın...• Av. N.E. BİLGİNOĞLU

olguların zaten kamu tarafından bilindiği ve gizliliğin korunmasında hiç-bir haklı yararın olmadığı sonucuna varılmıştır.

Avusturyalı gazetecinin bir politikacıya iftira attığı gerekçesiyle cezaya mahkum edildiği olayda ise AİHS’in 10. maddesinin ihlal edildiği; çünkü gazetecinin beyanatının iftira değil değer yargısı niteliğinde olduğu ve so-mut olayda basın özgürlüğünün demokratik toplumda kısıtlanması için gerekli bir sebebin mevcut olmadığı karara bağlanmıştır11.

Gazetelerin, Britanya İstihbarat Teşkilatı’nın eski bir üyesinin anı-larının yayımlamasına engel olunan bir olayda ise, söz konusu anıların Amerika’da basılan bir kitapta çoktan yayımlandığı için, ulusal güvenlik açısından sorun yaratmasının söz konusu olmadığı ve AİHS’in 10. madde-sinin ihlal edildiği karara bağlanmıştır12. Fakat, ilgili kitabın kapsamadığı anılar hakkında AİHM aksi görüş belirtmiş ve bu anıların basımına ulusal güvenlik amacıyla engel olunmasının basın özgürlüğünü ihlal etmeyeceği-ne karar vermiştir13.

Castells kararında AİHM, Bask asıllı parlamento üyesinin, yayımladığı bir makalesi aracılığıyla Basklılara yapılan silahlı saldırılara destek oldu-ğu gerekçesiyle hükümete hakaret etmesini ve bu sebeple cezalandırılma-sının basın özgürlüğü yönünden ihlal teşkil edip etmediğini tartışmıştır. Bu karara göre, demokratik toplumun temelinde politik tartışmaların serbestçe yapılması vardır ve basın özgürlüğü, politikacılara bu fırsatı sağlar. Dolayısıyla, somut olayda AİHS’in 10. maddesi ihlal edilmiştir14.

Başvuran’ın, işlediği bir suç yüzünden ceza çekmiş bir politikacıya, bu suç üzerinden ithamlarda bulunması nedeniyle hakaretten cezalandı-rılması üzerine dava AİHM’e intikal etmiştir. AİHM, basın özgürlüğünün demokratik toplumlarda başkalarının itibarının korunması amacıyla kı-sıtlanmasının zorunlu bir durum olduğunu kabul etmemiştir15.

Gazetecinin, röportaj yaptığı gençlerin ırkçı yorumlarını yayımladığı için cezalandırıldığı bir olayda, AİHM, röportajın amacının nesnel olarak ırkçılık propagandası olarak nitelendirilemeyeceğini belirtmiştir. AİHM’e göre, gazetecilik tekniklerini ne AİHM, ne de diğer mahkemeler belirleye-bilir. Başkasının fikirlerini aynen aktaran bir gazetecinin yaptığı şey yü-zünden ceza alması, kamu yararı içeren tartışmalara katkı sağlayacak görüşlere engel olur16.

11 Oberschlick v. Avusturya (No. 1), Karar Tarihi: 23 Mayıs 1991.12 The Observer ve Guardian Gazeteleri v. Birleşik Krallık, Karar Tarihi: 26 Kasım 1991.13 Sunday Times v. Birleşik Krallık (No. 2),Karar Tarihi: 26 Kasım 1991.14 Castells v. İspanya, Karar Tarihi: 23 Nisan 1992.15 Schwabe v. Avusturya, Karar Tarihi: 28 Ağustos 1992.16 Jersild v. Danimarka, Karar Tarihi: 23 Eylül 1994

Page 145: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

144 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Avusturya Savunma Bakanlığı’nın izin vermemesi üzerine kışlaya Der Igel adlı dergi girememiş; AİHM de bu olayı demokratik toplumlarda ol-ması gereken orantılılık ilkesine aykırı bulmuştur17. Askerlik hakkındaki yasalara uymamaya teşvik etmek suçu ise AİHS’e uygun olarak nitelendi-rilmiştir, zira buradaki amaç düzeni sağlamak ve suçu engellemektir18.

İstihbarat Teşkilatı’nın gizli bilgilerini yayımladığı için toplatılan dergi, toplatıldıktan sonra da tekrar basılmış ve binlerce kopyası dağıtılmıştır. Somut olayda bilgiler büyük bir topluluğa ulaştığı için artık bilgilerin dev-let sırrı niteliğinin kalmadığı ve basın özgürlüğünün kısıtlanamayacağına karar verilmiştir19.

Gazetecinin hakime hakaret ettiği ve ceza aldığı bir durumda ise AİHS’in 10. maddesinin ihlal edilmediği karara bağlanmıştır20. Basın öz-gürlüğünün de sınırları vardır. Gazetecinin iyi niyet ilkesinden ayrı biçim-de hakimi çok sert biçimde eleştirmesi ve hakarete varan ifadeler kullan-ması gazetecilik etiğine aykırıdır. Yargının yetkisini koruması amacıyla bu çeşit söylemlere sınırlamalar getirilebilir ve bu sınırlamalar AİHS’in 10. maddesini ihlal etmez. Ancak, yine bazı hakimlerin itibarsızlaştırıldığı bir olayda AİHM, 10. maddenin ihlal edildiğini belirterek, biraz abartıya veya provokasyona başvurmanın basın özgürlüğü sınırları içerisinde olduğuna kanaat getirmiştir21. Hatta gazetecinin, politikacının verdiği bir demeçten dolayı politikacıya “salak” dediği bir olayda, bu hakaretin sebepsiz yere olmadığını ve gazetecinin kendini açıkladığını belirten AİHM, gazetecinin cezalandırılmasını AİHS’in 10. maddesine aykırı bulmuştur22. Aynı şekil-de, “gizli Nazi” ifadesi de yorum kapsamında nitelendirilmiştir23.

Okul müdürünün geçmişteki savaş suçlarıyla itibarsızlaştırıldığı yayın-lar hem yasaklanmış, hem de müdür lehine bir buçuk milyon pound’luk tazminata sebebiyet vermiştir. AİHM, bu yüksek tazminatın ve yasağın, başkalarının itibarını korumak için zorunlu olmadığını kararlaştırmış-tır24.

Gazetecinin mahkeme kararıyla kaynaklarını açıklamaya zorlanma-sı AİHS’in 10. maddesine aykırı addedilmiştir. AİHM nezdinde gazete-

17 Vereinigung Demokratischer Soldaten Österreichs and Gubi v. Avusturya, Karar Ta-rihi: 19 Aralık 1994.

18 R. Saszmann v. Avusturya, Karar Tarihi: 27 Şubat 1997.19 Vereniging Weekblad Bluf! v. Hollanda, Karar Tarihi: 9 Şubat 1995.20 Prager ve Oberschlick v. Avusturya, Karar Tarihi: 26 Nisan 1995.21 De Haes and Gijsels v. Belçika, Karar Tarihi: 24 Şubat 1997.22 Oberschlick v. Avusturya (No. 2), Karar Tarihi: 1 Temmuz 1997.23 Scharsach ve News Verlagsgesellschaft v. Avusturya, Karar Tarihi: 13 Kasım 2003.24 Tolstoy Miloslavsky v. Birleşik Krallık, 13 Temmuz 1995.

Page 146: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

145Ceza Hukuku Açısından Basın...• Av. N.E. BİLGİNOĞLU

cinin kaynaklarını koruması basın özgürlüğünün en temel ilkelerinden biridir25. Sadece daha ağır basan bir kamu yararı söz konusu olduğunda gazetecinin kaynağına başvurulabilir26. Gazetecinin kaynağını korumak, toplumun bir anlamda koruyuculuğunu yapan gazeteciyi korumak anla-mına gelir27. Gazetecinin kaynağını iş yerinde aramak için de çok daha üstün bir kamu yararı gerekir28.AİHM, kamu yararının belirlenmesinde ulusal makamların belli bir takdir yetkisi olduğunu ifade eder29.

Kovuşturma evresinde olan bir cezai sürecin sonucunu etkileyebile-cek bir yayın yüzünden gazetecinin cezalandırıldığı bir olayda, AİHS’in 10. maddesinin ihlal edilmediği kararlaştırılmıştır. Bu karara göre somut olayda, yargı mekanizmasının uygun biçimde işlemesi için sınırlandırıla-bilen basın özgürlüğünün sınırları aşılmıştır30.

Mikrodalga fırının zararlarından bahseden bir yazı dizisinin yasaklan-ması, AİHS’e aykırı kabul edilmiştir. Burada yasağın orantısızlığını vurgu-layan AİHM, her ne kadar yazının gerekçeden yoksun olduğunu ve genel bilimsel kanının aksine işaret ettiğini belirtse de, ifade özgürlüğü alanının sadece genel olarak kabul gören fikirlere tahsis edilmesinin yanlış oldu-ğunu ifade etmiştir31.

Başkan adaylarını makaleleriyle itibarsızlaştırdığı için ceza alan gazete hakkındaki davada AİHM, ülkenin mevzuatının AİHS’in 10. maddesiyle bağdaşmadığını ve bu mevzuat doğrultusunda alınan kararların da do-ğal olarak AİHS’e uygun olmayacağını belirtmiştir. Başkan adaylarının profesyonel yaşamları hakkındaki değer yargıları basın özgürlüğü kap-samındadır ve politikacıların eleştiri karşısında daha hoşgörülü olmaları gerekir32.

Romanya’dan AİHM önüne gelen davada, bir politikacının gazetedeki yazı dizisiyle yolsuzluğu ortaya konmuş ve yazar cezalandırılmıştır. Ba-sının görevi, başkalarının itibarına saygılı olmak koşuluyla kamu yararı için bilgi ve fikir yaymaktır. Gazetecinin, olayları kesin olarak doğrula-yamadan, kendi değer yargılarını ifade edememesi kabul edilemez. Yazı dizisi politikacının özel hayatını değil görevine dair davranışları içerir. Yazıdaki olayların kesin olarak yanlış olduğuna dair de bir kanıt olmadı-

25 Görmüş ve diğerleri v. Türkiye, 19 Ocak 2016.26 Goodwin v. Birleşik Krallık, Karar Tarihi: 27 Mart 1996.27 Saint-Paul Luxembourg S.A. v. Lüksemburg, 18 Nisan 2013.28 Roemen ve Schmit v. Lüksemburg, Karar Tarihi: 25 Şubat 2003.29 Şık v. Türkiye, Karar Tarihi: 8 Temmuz 2014.30 Worm v. Avusturya, Karar Tarihi: 27 Ağustos 1997.31 Hertel v. İsviçre, Karar Tarihi: 25 Ağustos 1998.32 Ukrainian Media Group v. Ukrayna, Karar Tarihi: 29 Mart 2005.

Page 147: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

146 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

ğından; kamu yararı amacını gözeten bu yazı dizisinin suç teşkil etmesi AİHS’e aykırıdır33.

Bir radyo kanalı kendisine bilinmeyen bir kaynaktan gelen; dönemin iç işleri bakanı, adalet bakanı ve başbakan yardımcısı arasındaki tele-fon konuşmasını yayınlamıştır. Konuşmanın içeriği, büyük bir kurumun özelleştirilmesi üzerine siyasiler arasındaki mücadeleyi hedef almıştır. Bakanlık bu olayda hukuk davası açmış ve radyodan özür beklemiştir. Mahkeme de bu yönde karar verip, ayrıca davacıların zararının tazmin edilmesine karar vermiştir. AİHM ise, konuşmanın yayınlanmasının kamu yararı açısından faydalı olduğunu, özellikle konuşmanın politik ve ekonomik yönünün ağır bastığını belirtmiştir. Ek olarak, bu konuşma-nın yayınlanmasının, yayıncı kuruluş açısından hiçbir cezai sorumluluğa neden olmayacağını vurgulamıştır. Yayıncıların kötü niyetli olmamaları-na ve sadece kamunun ilgili olaydan haber edinmesi amacıyla bu yayını yapmalarına değinen AİHM, bu şartlar altında yayının engellenmesinin demokratik toplumlarda zorunlu olmadığını açıklamıştır34.

Muhabirlerin basın özgürlüğünden sonuna kadar faydalanabilmesi için, iyi niyetli biçimde ve iş etiği çerçevesinde, gerçeklere dayalı, güvenilir ve kesin bilgileri paylaşması gerekir35. Basın özgürlüğünün demokratik toplumlarda üstün kamu yararı gerektiren bir amaç uğruna sınırlandığı anlarda ise, sınırlamanın hedeflenen amaçla orantılı biçimde gerçekleşti-rilmesi esastır36. Basın özgürlüğü sınırlanırken, devleti buna mecbur eden zorunluluğun ikna edici biçimde açıklanması şarttır37.

Türkiye’de Terörle Mücadele Kanunu veya Türk Ceza Kanunu kapsa-mında basın özgürlüğünün sınırlandırıldığı haller de AİHM tarafından incelenmiştir. AİHM nezdinde, siyasi olaylar hakkında, muhtevası her ne kadar tartışmalı olursa olsun bilgilerin ve fikirlerin yayılması basının görevidir. Bu görev, vatandaşın haber alma özgürlüğüyle uyumludur. An-cak, şiddete ve/veya nefrete teşvik bulunan hallerde basın özgürlüğünün sınırlanmasında devletin daha geniş yetkisi vardır. AİHM, Türkiye’den önüne gelen birçok durumda şiddete veya nefrete teşvik görmemiştir ve Türkiye’nin AİHS’in 10. maddesini ihlal ettiğini karara bağlamıştır38. Bazı

33 Dalban v. Romanya [GC], Karar Tarihi: 28 Eylül 1999.34 Radio Twist v. Slovakya, Karar Tarihi: 19 Aralık 2006.35 Fressoz ve Roire v. Fransa [GC], Karar Tarihi: 21 Ocak 1999. 36 Bladet Tromsø ve Stensaas v. Norveç [GC], Karar Tarihi: 20 Mayıs 1999.37 Nedim Şener v. Türkiye, Karar Tarihi: 8 Temmuz 2014. 38 Erdoğdu ve Incev. Türkiye [GC], Karar Tarihi: 8 Temmuz 1999, Sürek and Özdemir

v. Türkiye [GC], Karar Tarihi: 8 Temmuz 1999; Sürek v. Türkiye (No. 4) [GC], Karar Tarihi: 8 Temmuz 1999; Ceylan v. Türkiye [GC], Karar Tarihi: 8 Temmuz 1999; Okçu-oğlu v. Türkiye [GC], Karar Tarihi: 8 Temmuz 1999; Erdoğdu v. Türkiye, Karar Tarihi:

Page 148: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

147Ceza Hukuku Açısından Basın...• Av. N.E. BİLGİNOĞLU

hallerde davalar uzlaşma yoluyla son bulmuş39, bazı hallerde ise ivedi top-lumsal ihtiyaç göz önünde bulundurularak devletin uyguladığı önlemlerin orantılı olduğu belirtilmiştir40.

Muhabirlerin, editörlerin yanında yayınevinin de sorumluluğu vardır. Şahsen destekliyor olmasa da, şiddete teşvik eden yazıların yayılmasını sağladığı için sorumludur41. AİHM’in ihlal tespit ettiği bir olayda, basın, terörle mücadele edenlerin insan haklarını ihlal ettikleri gerekçesiyle kim-liklerini yayınlamıştır ve bu sebeple basın cezalandırılmıştır. AİHM’e göre kamunun sadece bu olaylardan haber alınmasında değil bu olaylarda rol oynayan kişilerin kim olduğunu öğrenmesinde de haklı yararı bulunur. Zaten bu kişilerin kimlik bilgileri daha önce de yayınlanmış olduğu için, gizliliği korumanın geçerli bir temeli kalmamıştır42.

Türkiye Komünist partisi’nin kurucularından birinin biyografisinin ikinci basısının yazarı, TCK’nın zamanında yürürlükte olan 312. madde-den yani halkı kin ve nefrete teşvik suçundan mahkum olmuştur. AİHM,

15 Haziran 2000; Sener v. Türkiye, Karar Tarihi: 18 Temmuz 2000; E.K. v. Türkiye, Karar Tarihi: 7 Şubat 2002; Seher Karataş v. Türkiye, Karar Tarihi: 9 Temmuz 2002; Karakoç ve diğerleri v. Türkiye, 15 Ekim 2002; Ayşe Öztürk v. Türkiye, Karar Tarihi: 15 Ekim 2002; Maraşlı v. Türkiye, Karar Tarihi: 9 Kasım 2004; Dicle v. Türkiye, Karar Tarihi: 10 Kasım 2004; Ayhan v. Türkiye (No. 1), Karar Tarihi: 10 Kasım 2004; Kalin v. Türkiye, Karar Tarihi: 10 Kasım 2004; Halis v. Türkiye, Karar Tarihi: 11 Ocak 2005; Gümüş ve diğerleri v. Türkiye, Karar Tarihi: 15 Mart 2005; Ağin v. Türkiye, Karar Ta-rihi: 29 Mart 2005; Falakaoğlu v. Türkiye, Karar Tarihi: 26 Nisan 2005; Teslim Töre v. Türkiye, Karar Tarihi: 19 Mayıs 2005; Pamak v. Türkiye, Karar Tarihi: 7 Haziran 2005; Ergin v. Turkey (No. 1), Karar Tarihi: 16 Haziran 2005; Ergin v. Turkey (No. 2), Karar Tarihi: 16 Haziran 2005; Ergin v. Türkiye (No. 3), Karar Tarihi: 16 Haziran 2005; Ergin v. Türkiye (No. 4), Karar Tarihi: 16 Haziran 2005; Ergin v. Türkiye (No. 5), Karar Tarihi: 16 Haziran 2005; Ergin and Keskin v. Türkiye (No. 1), Karar Tarihi: 16 Haziran 2005; Ergin and Keskin v. Türkiye (No. 2), Karar Tarihi: 16 Haziran 2005; Aslı Güneş v. Türkiye, Karar Tarihi: 27 Eylül 2005; Ceylan v. Türkiye (No. 2), Karar Tarihi: 11 Ekim 2005; Bakır v. Türkiye, Karar Tarihi: 25 October 2005; Ali Erol v. Türkiye (No. 2), Karar Tarihi: 27 Ekim 2005; Haydar Kaya v. Türkiye, Karar Tarihi: 8 Kasım 2005; Korkmaz v. Türkiye (No. 1), Karar Tarihi: 20 Aralık 2005; Korkmaz v. Türkiye (No. 2), Karar Tarihi: 20 Aralık 2005; Korkmaz v. Türkiye (No. 3), Karar Tarihi: 20 Ara-lık 2005; Çetin v. Türkiye, Karar Tarihi: 20 Aralık 2005; Çamlıbel v. Türkiye, Karar Tarihi: 22 Aralık 2005.

39 Kamil T. Sürek v. Türkiye , Karar Tarihi:14 Haziran 2001; Ali Erol v. Türkiye, Karar Tarihi: 20 Haziran 2002; Sürek v. Türkiye (No. 5), Karar Tarihi:16 Temmuz 2002; Öz-can Kılıç v. Türkiye, Karar Tarihi: 26 Kasım 2002; Zarakolu v. Türkiye, Karar Tarihi: 27 Mayıs 2003; Caralan v. Türkiye, Karar Tarihi: 25 Eylül 2003; Zarakolu v. Türkiye (No. 1), Karar Tarihi: 2 Ekim 2003; Zarakolu v. Türkiye (No. 2), Karar Tarihi: 2 Ekim 2003; Zarakolu v. Türkiye (No. 3), Karar Tarihi: 2 Ekim 2003; Zana ve diğerleri v. Türkiye, Karar Tarihi: 11 Ocak 2005; Taniyan v. Türkiye, Karar Tarihi: 17 Mart 2005; Ahmet Turan v. Türkiye, Karar Tarihi: 22 Aralık 2005.

40 Temirkan v. Türkiye, Karar Tarihi: 19 Eylül 2002.41 Sürek v. Türkiye (No. 1) [GC], Karar Tarihi: 8 Temmuz 1999.42 Sürek v. Türkiye (No. 2) [GC], Karar Tarihi: 8 Temmuz 1999.

Page 149: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

148 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

hiçbir somut kanıta dayanmayan bu hukuki neticeyi, yazarın ilk basım-dan farklı hiçbir şey yazmadığını da vurgulayarak AİHS’e aykırı bulmuş-tur43.

Bir gazetenin polis tarafından aranması, çalışanlarının tutuklanması, mahkumiyet kararları üzerine AİHM, basın özgürlüğünün düzgün işleyen demokrasi için ön koşul olduğunu belirtmiş ve devletin bu ön koşulu sı-nırlamaması, hatta korumak için önlemler alması gerektiğine karar kıl-mıştır. Devletin bu doğrultuda genel kamu yararı ile ilgili kişilerin men-faatleri arasında hakkaniyetli bir denge kurması gerekir. Somut olayda Türkiye Cumhuriyeti basın özgürlüğünü koruma yükümlülüğünü yerine getirememiştir. Her ne kadar provokatif veya aşağılayıcı gözükse de, de-mokratik bir ülkenin eleştiriye müsamaha göstermesi esastır. Bu davada AİHM gazetedeki üç makaleyi şiddete teşvik edici olarak yorumlamış ve sadece bahsi geçen yazılar için alınan önlemleri AİHS’e uygun görmüş-tür44.

Olağanüstü hal içinde bulunan bölgede gazete dağıtımının engellenme-si basın özgürlüğünün AİHS’e aykırı olarak ihlal edilmesine sebep olmuş-tur. Basının etkisi, medya yayınından daha az güçlüdür. Terörle mücadele ve oluşan hassas durum doğal olarak göz ardı edilmemelidir. Fakat basın özgürlüğünün yargı denetimi olmaksızın kısıtlanması ve başvuranların suistimale karşı korunmuyor olması, AİHM tarafından olumsuz karşılan-mıştır45.

Hapisteki mahkuma gelen gazetenin, görevlilerin yazıldığı dili bilmedi-ği ve içeriğini denetleyemedikleri gerekçesiyle mahkuma ulaştırılmadığı davada AİHM ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Davada ilgili gazetenin terörü övdüğünü ileri süren Türkiye tarafı, gazeteyi mahku-ma ulaştırmaktan kaçınırken bunu ileri sürmemiştir. AİHM, görevlilerin ilgili hukuktaki geçerli nedenlerden birine dayanmayarak yetkilerini kul-landıklarını belirterek, davayı başvuranların lehine sonuçlandırmıştır46.

Bir cemaat önderi dini kullanarak insanları tahrik etmesi ve şiddete teşvik etmesi üzerine 4 yıl 2 ay hapis cezası almış, bu cezayı müteakip AİHM’e başvurmuştur. AİHM, cemaat önderinin konuşmalarının içeriğini nefret söylemi olarak nitelendirerek, konuşmaların şiddeti övdüğünü ve bunların AİHS’in temelinde bulunan adalet ve barış ile uyum sağlamadı-ğına karar kılmıştır. Ayrıca, konuşmanın toplumda tanınan bir yazarın

43 Öztürk v. Türkiye [GC], Karar Tarihi: 28 Eylül 1999.44 Özgür Gündem v. Türkiye, Karar Tarihi: 16 Mart 2000.45 Çetin ve diğerleri v. Türkiye, Karar Tarihi: 13 Şubat 2002.46 Mesut Yurtsever ve diğerleri v. Türkiye, Karar Tarihi: 20 Ocak 2015.

Page 150: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

149Ceza Hukuku Açısından Basın...• Av. N.E. BİLGİNOĞLU

fiziksel şiddet tehlikesinin odağı kılınarak mağdur edildiği tespit edilmiş-tir47.

Özet olarak AİHM, basın özgürlüğü sınırlanırken; sınırlamanın huku-ken öngörülmesine, bu sınırlamanın demokratik toplumlarda zorunlu olmasına, sınırlamanın mahiyetinin ulaşmak istenen meşru amaca oran-tılı ve uygun olmasına, sınırlamanın kamu yararı karşısındaki durumuna bakar48. Türkiye Cumhuriyeti, basın özgürlüğünün ihlali sebebiyle AİHM nezdinde dava kaybetmek istemiyorsa, uygulamayı bu doğrultuda değiş-tirmek gerekir.

II. Yargıtay Kararları Işığında Basın Özgürlüğünün Sınırları

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (“Anayasa”) 28. maddesi, bası-nın hür olduğunu ve sansür edilemeyeceğini ileri sürer. Devleti, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri almakla yükümlü kılar. Anayasa’nın 30. maddesi de basın araçlarının müsadere edilemeyeceğini ifade eder.Buna paralel olarak 5187 sayılı Basın Kanunu da basının özgür olduğunu belirtir. Kanun, basın özgürlüğünün sınırlanmasında AİHS’teki gibi demokratik toplumun gerekleri kıstasını şart koşmuştur ve sınırlama amaçları da aynıdır.Yargıtay da çoğu kararında AİHS’e ve AİHM’e gönder-meler yapmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göre, basın özgürlüğüne ilişkin bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma hakları, basın yo-luyla işlenen suçlarda hukuka uygunluk nedenlerini oluşturur49. Kurul bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarından istifade edilebilme-si için içeriği eleştiri veya değer yargısı olan bilginin; gerçek ve güncel olmasını, konuya ilişkin kamu ilgi ve yararının bulunmasını, konunun açıklanış şekliyle düşünsel bağ taşımasını ve açıklamada küçültücü söz-lerin kullanılmamasını şart koşar50.Bilgiyi yayanın, özellikle gazetecilerin araştırmalar yapması ve somut verilere dayanarak işini yapması esastır51.

Gerek Yargıtay kararlarında gerekse karşı oylarda çok isabetli olarak AİHM’e göndermeler tespit etmek mümkündür.Orantılılık ilkesine değini-

47 Gündüz v. Türkiye, Karar Tarihi: 13 Kasım 2003.48 Erdener v. Türkiye, Karar Tarihi: 2 Şubat 2016; Gözel ve Özer v. Türkiye, Karar Tari-

hi: 6 Temmuz 2010.49 Esas: 2007/7-28, Karar: 2007/34, Tarih: 13 Şubat 2007.50 MERAN Necati, AİHM Kararları ile İçtihatlı-Açıklamalı Basın Yoluyla ve Genel Olarak

Hakaret-İftira Suçtan Kaynaklanan Malvarlığını Aklama ve Soruşturmanın Gizliliğini İhlal Suçları, Ankara 2014, s. 102; ayrıca bkz. CENTEL Nur/ ZAFER Hamide/ ÇAKMUT Özlem, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul 2007, s. 231.

51 ARTUK Emin/ GÖKÇEN Ahmet/ YENİDÜNYA Caner, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2007, s. 567.

Page 151: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

150 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

len bir Yargıtay kararının karşı oyunda, AİHM nezdinde cezanın miktarı ve cezanın kendisi bakımından orantılılık ilkesinin göz önünde bulundu-rulduğu belirtilmiştir52.

Eleştiri sınırlarını aşması için, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bir ka-rarında belirtildiği üzere fiilin kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak ger-çekleştirilmesi esastır53. Ayrıca ifadenin açıkça onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte olması gerekir54.Bu bağlamda eleştiri niteli-ğindeki ifadeleri cezalandırmak, suçla korunan değeri ölçüsüz biçimde genişletmek ve evrensel hukukla bağdaşmayan bir yorum yapmak anla-mına gelir55. Özellikle politikacıların ve topluma mal olmuş kişilerin eleş-tiriye daha tahammüllü olması gerekir56. Her somut olayda, eleştiri hak-kıyla kişilik hakkı arasında denge kurulur57.

Yargıtay, AİHM ile paralel biçimde basının abartmaya, provokatif ve ra-hatsız edici olmaya yetkisi olduğunu; ifade edilenlerin incitici, şoke edici ya da endişelendirici nitelikte olabileceğini belirtir58. polemik olarak ad-landırılabilecek yayınların nesnel bir açıklamayla desteklendiğinde kişi-sel saldırı olarak nitelendirilemeyeceğine karar kılmıştır59. Bu kapsamda amaçsız, keyfi ve kişisel saldırılar basın özgürlüğü kapsamında değerlen-dirilmez60.

III. Finlandiya’da Ceza Hukuku Açısından Basın Özgürlüğünün Sı-nırları

Finlandiya, Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından basın özgürlüğü sıralamasında ilk sırada gelmiştir. Finlandiya Anayasası’nın 12. madde-si ifade özgürlüğünü düzenlemiştir. Bu maddeye göre herkesin ifade öz-gürlüğü vardır ve bu özgürlük, ifade etmek; yaymak; bilgi, fikir ve diğer haberleşmeleri kimsenin müdahalesi olmaksızın almak haklarını kapsar.

52 Yargıtay 4. Ceza Dairesi, Esas: 2012/24272, Karar: 2014/2145, Tarih: 27 Ocak 2014.53 Esas: 2013/9-594, Karar: 2015/149, Tarih: 12 Mayıs 2015.54 Hakaret suçu için bkz. TEZCAN Durmuş/ ERDEM Ruhan/ ÖNOK Murat, Teorik ve

pratik Ceza Özel Hukuku, Ankara 2010, s. 449.55 Yargıtay 18. Ceza Dairesi, Esas: 2015/4559, Karar: 2015/12182, Tarih: 30 Kasım

2015.56 SOYASLAN Doğan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2005, s. 250. 57 ARTUK Emin/ GÖKÇEN Ahmet/ YENİDÜNYA Caner, Uygulamalı Ceza Hukuku, Ankara

2007, s. 521.58 Yargıtay 18. Ceza Dairesi, Esas: 2015/4559, Karar: 2015/12182, Tarih: 30 Kasım

2015; Başka olaylar için bkz. ŞAHHÜSEYİNOğLU Nedim, Dünden Bugüne Düşünceye ve Basına Sansür, Ankara 2005, s. 247.

59 Yargıtay 12. Ceza Dairesi, Esas: 2015/14046, Karar: 2015/19120, Tarih: 10 Aralık 2015.

60 Yargıtay 4. Ceza Dairesi, Esas: 2014/47934, Karar: 2015/27191, Tarih: 16 Nisan 2015.

Page 152: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

151Ceza Hukuku Açısından Basın...• Av. N.E. BİLGİNOĞLU

Basın özgürlüğü, Kitle İletişim Araçlarında İfade Özgürlüğünün Kullanıl-ması adlı 460/2003 sayılı kanunda düzenlenmiştir. Kanunun ilk maddesi, medyanın sadece kaçınılmaz olan durumlarda müdahaleye uğrayabilece-ğini belirtir.

39/1889 sayılı Fin Ceza Kanunu’nda tahkir suçu; gizliliğe, kamu dü-zeni ve şerefe karşı işlenen suçlar olarak düzenlenen 24. kısmın 9. bölü-münde düzenlenmiştir.İlgili maddeye göre, kişiye zarar verecek biçimde yanlış bilgi yayana para cezası öngörülmüştür.Bu maddenin yaptırımları arasında en fazla 6 ay olmak üzere hapis de vardı. Fakat bir AİHM kara-rından sonra, kanun koyucu hapis yaptırımını kaldırmıştır61.

Bu suçun mağdura kayda değer acı çektirmesiveya aşırı zarar vermesi halinde ağırlaştırılmış tahkir suçundan para cezası veya en fazla iki sene olmak üzere hapis cezası verilir. politikacılara, iş insanlarına, bilim veya sanat alanındakilere ve kamuda çalışanlara olan eleştirilerde ise eleştiri-nin uygunluk sınırını aşmaması halinde tahkir suçu oluşmaz.

Finlandiya, özerk bir Kitle İletişim Konseyi (“Konsey”) kurmuştur. Konsey’e katılım ihtiyari olsa da bütün önemli basın ve yayın kuruluşları katılım göstermiştir. Konsey, basın ve yayın için etik değerleri belirler. Konsey ayrıca konu hakkındaki şikayetleri kabul eder ve karara bağlar. Verdiği en ağır karar da yayınlanması zorunlu olan kınama kararıdır.

Iv. Sonuç

Ceza hukukçuları, cezalandırmanın temelini izah eden düşünceleri ayrıntılarıyla tartışmıştır62. Kamu otoritelerinin faili cezalandırmadığında failin cezasını mağdurun veya mağdurun yakınlarının vereceği ve bunun sonucunda da devletin saygınlığının kalmayacağı söylenir63. Demokratik toplumlarda devlet, saygınlığını ifade özgürlüğünü cezalandırdığında kay-beder; çünkü ifade özgürlüğü aslında hakikata ulaşmanın en önemli va-sıtasıdır64.

61 Ristamaki ve Korvola v. Finlandiya, Karar Tarihi: 29 Ekim 2013.62 Ayrıntılı bilgi için bkz. ARTUK Emin/ GÖKÇEN Ahmet/ YENİDÜNYA Caner, Ceza Hu-

kuku Genel Hükümler II Yaptırım Hukuku, Ankara 2003, s. 23; DEMİRBAŞ Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2009, s. 513; CENTEL Nur/ ZAFER Hamide/ ÇAKMUT Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, İstanbul 2008, s. 529.

63 SOYASLAN Doğan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2014, s. 69.64 SCHAUER Frederick, İfade Özgürlüğü Felsefi Bir İnceleme, Ankara 2002, s. 47.

Page 153: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

152 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

KAYNAKÇA

ARTUK Emin/ GÖKÇEN Ahmet/ YENİDÜNYA Caner, Uygulamalı Ceza Hukuku, Ankara 2007

ARTUK Emin/ GÖKÇEN Ahmet/ YENİDÜNYA Caner, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2007

ARTUK Emin/ GÖKÇEN Ahmet/ YENİDÜNYA Caner, Ceza Hukuku Genel Hükümler II Yap-tırım Hukuku, Ankara 2003

BROMLEY Michael/ O’MALLEY Tom, A Journalism Reader (Communication and Society), Oxfordshire 1997

CENTEL Nur/ ZAFER Hamide/ ÇAKMUT Özlem, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul 2007

CENTEL Nur/ ZAFER Hamide/ ÇAKMUT Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, İstanbul 2008

DEMİRBAŞ Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2009

GOMIAN Donna/ HARRIS David, Düşünce İnanç, Vicdan ve İfade Özgürlüğü, İstanbul 1998

MERAN Necati, AİHM Kararları ile İçtihatlı-Açıklamalı Basın Yoluyla ve Genel Olarak Haka-ret-İftira Suçtan Kaynaklanan Malvarlığını Aklama ve Soruşturmanın Gizliliğini İhlal Suçla-rı, Ankara 2014

RADBRUCH Gustav (Çeviri: Hayrettin Ökçesiz), Çağdaş Hukuk Felsefesi ve Hukuk Kuramı İncelemeleri, İstanbul 1997

SCHAUER Frederick, İfade Özgürlüğü Felsefi Bir İnceleme, Ankara 2002

SOYASLAN Doğan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2014

SOYASLAN Doğan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2005

ŞAHHÜSEYİNOğLU Nedim, Dünden Bugüne Düşünceye ve Basına Sansür, Ankara 2005

TEZCAN Durmuş/ ERDEM Ruhan/ ÖNOK Murat, Teorik ve pratik Ceza Özel Hukuku, An-kara 2010

Page 154: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

TAKSİTLE SATIŞ SÖZLEŞMESİNİN TÜRK BORÇLAR KANUNU VE TÜKETİCİNİN

KORUNMASI HAKKINDA KANUN KAPSAMINDA İNCELENMESİ

Av. Nesli Beril ÖZEN

I. TAKSİTLE SATIŞ SÖZLEŞMESİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ

Hakim görüşe göre, taksitle satış sözleşmesi, satım sözleşmesinin ve bunun alt dalı olan veresiye satımın bir türüdür.1TBK’da taksitle satış sözleşmesinin kısmi ödemeli satışlar bölümünde düzenlendiğinden ve malın tüm ödemeler yapılmadan alıcıya teslim edilmesinden bahisle ha-kim görüşün bu yönde olması doğaldır.

Taksitle satış sözleşmesi, tarafların rızasıyla kurulduğundan rızai bir sözleşmedir, tam iki tarafa borç yükler ve mülkiyeti devir borcu yükler.2

II. TAKSİTLE SATIŞ SÖZLEŞMESİNİN KONUSU

TBK uyarınca, taksitle satış sözleşmesi konusunu taşınır mallar oluş-turmaktadır. Türk hukukunda, tapusuz taşınmazların taşınır niteliğinde olduğu yönünde görüşler bulunmaktadır ve bu görüşe göre tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar da taksitle satışakonu olabilmektedir.3 Aksi görüşe göre de tapusuz taşınmazlar, taşınır niteliğinde olmadığından bahisle tak-sitle satışa konu olamaz.4

Yargıtay da tapusuz taşınmazların taşınır niteliğinde olduğunu kabul etmektedir. Yargıtay HGK 04.11.2009 Tarihli 2009/8-405 E., 2009/477 K. Sayılı kararına göre; ‘’Tapusuz taşınmazlar menkul mal niteliğinde bu-lunduğundan TMK’nın 763. maddesi gereğince mülkiyet teslimle alıcısına geçer.’’ denmektedir.5

1 Mustafa Ünlütepe, Türk Borçlar Kanunu Hükümleri Çerçevesinde Taksitle Satış Söz-leşmesi, 1. Bası, İstanbul 2011, s. 29 - Mustafa Alper Gümüş, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 2008,Cilt I, s. 240, Haluk Tandoğan,Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 6. Bası, İstanbul 2008,Cilt I/1, s. 301.

2 Ünlütepe, s. 31-34, Ozanoğlu, s. 192.3 Cevdet Yavuz, Burak Özen, Faruk Acar, Borçlar Hukuku Dersleri, 13. Bası,İstanbul

2013, s. 141 - Ünlütepe, s. 37 - Aydın Zevkliler, Emre Gökyayla, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 11. Bası, Ankara 2010, s. 74 -Tandoğan, s. 304.

4 Gümüş, s. 236.5 http://www.kararara.com/yargitay/hgk/k4525.htm.

Page 155: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

154 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

TKHK’ya göre ise, gerek 4077 S. TKHK m. 6/A-1’de, gerekse 6502 S. TKHK m. 17’de ‘’mal veya hizmet’’ ifadesi bulunduğunda bahisle, taksitle satışın konusunu mal ve hizmet oluşturmaktadır. TKHK’ya göre de, mal, menkul veya konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar ya da elektronik or-tamda hazırlanan ses, görüntü vb. gayri maddi mallar olabilmektedir.6 Hizmet ise, bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan mal sağlama dışın-daki her türlü faaliyettir.7

III. TAKSİTLE SATIŞ SÖZLEŞMESİNİN ŞARTLARI

A. ŞEKİL ŞARTI

1. Yazılı Şekil Şartı

818 S. BK’da taksitle satım için herhangi bir şekil şartı öngörülme-mekteydi. Dolayısıyla BK m. 11’e göre taraflar, sözleşme serbestisine dayanarak hareket edebilmekteydiler.8 4077 S. TKHK ile ise, yazılı şekil şartı öngörülmüştür. BK’daki bu eksiklik daha sonradan fark edilmiş ve bu sebeple de 6098 S. TBK’da da taksitle satımlar yazılı şekil şartına bağlanmıştır.9 Keza, 6502 S. TKHK ile de 4077 S. TKHK’daki yazılı şekil şartı korunmuştur.

TBK’ya göre, taksitle satılan malın ayrıca satıcının ticari faaliyeti kap-samında ise sözleşmede yer alması gereken birtakım unsurlar da bulun-malıdır ve bunlar da yazılı şekil şartı kapsamındadır.10

Bunlar; tarafların adı ve yerleşim yeri, satışın konusu, satılanın peşin satış bedeli, taksitle ödeme sebebiyle belirtilecek ilave bedel, toplam satış bedeli, alıcının nakden veya aynen üstlendiği diğer bütün edimler, peşinat ve taksitlerin tutarı ile vadesi ve ikiden az olmamak üzere taksit sayısı, alıcının yedi gün içerisinde sözleşme yapma konusundaki irade açıklama-sını geri alma hakkı, öngörülmüşse, mülkiyetin saklı tutulması veya satış bedeli alacağın devrine ilişkin anlaşma kayıtları, temerrüt veya vadenin ertelenmesi durumunda, yasal faiz oranının %30 fazlasını geçmemek üze-re ödenecek faiz, sözleşmenin kurulduğu yer ve tarihtir.

4077 S. TKHK’ya göre ise, sözleşmede yer alması gereken unsurlar; tü-keticinin ve satıcı veya sağlayıcının isim, unvan, açık adresleri ve varsa ile-

6 Kara, s. 438.7 Gümüş, s. 239.8 Ünlütepe, s. 116 - İnceoğlu, s. 8.9 Turgut Akıntürk, Derya Ateş Karaman, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Özel Borç

İlişkileri, 6098 S. Yeni Borçlar Kanununa Uyarlanmış 19. Bası, İstanbul 2012, s. 238.10 Fahrettin Aral, Hasan Ayrancı, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 9. Bası, Ankara

2012, s. 179.

Page 156: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

155Taksitle Satış Sözleşmesinin • Av. N. B. ÖZEN

tişim bilgileri, malın veya hizmetin Türk Lirası olarak vergiler dahil peşin satış fiyatı, vadeye göre faiz ile birlikte ödenecek Türk Lirası olrak toplam satış fiyatı, faiz miktarı, faizin hesaplandığı yıllık oran ve sözleşmede be-lirlenen faiz oranının yüzde otuz fazlasını geçmemek üzere gecikme faizi oranı, peşinat tutarı, ödeme planı ve borçlunun temerrüde düşmesinin hukuki sonuçlarıdır.11

Yargıtay 13. HD. 30.10.2000 tarili, 2000/8390 E., 2000/9258 K. Sayılı kararında bu unsurların bulunmaması halinde sonucun geçersizlik olaca-ğını vurgulamıştır; “.Taraflar arasındaki hukuki işlemin, 4077 sayılı Tü-keticinin Korunması Hakkında Kanun hükümlerine tabi bir işlem oldu-ğu hususunda, uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, sözleşmenin anılan yasanın 6. maddesinde belirtilen koşullara uygun olarak yapılıp yapılmadığında toplanmaktadır. Anılan maddenin 3. fıkrasında “ Taksitli Satışlarda satıcı aşağıdaki bilgileri yazılı olarak bildirmek ve taraflar ara-sında akdedilen sözleşmenin bir nüshasını tüketiciye vermek zorundadır “ yazılıdır. Bu yazım tarzından hükmün emredici bir hüküm olduğu anla-şılmaktadır. Davada dayanılan sözleşmede, peşin satış fiyatı vadeye göre faiziyle birlikte ödenecek toplam satış fiyatı, faiz miktarı, faizin hesapla-nacağı yıllık oran, gecikme faizi oranı, ön ödeme tutarı ve ödeme planına ilişkin bir kayıt ve bilgiye yer verilmemiştir. Taraflar arasında devre tatilin taksitle satıldığı yönünde de bir uyuşmazlık olmadığına göre, bu sözleşme hukuken geçersizdir ve kural olarak geçersiz sözleşme nedeniyle taraflar birbirlerine verdiklerini geri isteme hakkına sahiptirler..Mahkemece, da-vacının yaptığı ödemeler saptanarak, sonucuna uygun bir karar verilme-mesi, usul ve kanuna aykırı olup, bozma nedenidir. 30.10.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi.’’

6502 S. TKHK’ya baktığımızda ise, taksitle satışa ilişkin bölümde şekil şartı olarak yalnızca yazılı şekil belirtilmiş ve ayrıca sözleşmede yazması gereken unsurlar yazılmamıştır. Bu nedenle, kanımızca TKHK’nın özel hüküm olması dolayısıyla TKHK’da yer almayan hükümler için TBK’ya gidilebileceğinden TBK’daki şartların aranması gerektiği kabul edilebilir.

Şekle aykırılık halinde, ne olacağı borçlar genel hukukunda bahsedil-mektedir ve buna göre sonuç geçersizlik olacaktır.12 Ayrıca, TKHK’ya göre hem yürürlükteki kanunda hem de yürürlüğe girecek kanunda, geçersiz-liği ileri sürme hakkı satıcıya tanınmamıştır, satıcının geçersizliği ileri sürmesi hali hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacağından bu iddia kabul edilmeyecektir.13

11 Kara, s. 441 - Ozanoğlu, s. 191.12 Kemal Oğuzman, Turgut Öz,Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, İstanbul

2011,Cilt 1, s. 162, 163.13 Kara, s. 442 - İnceoğlu, s. 20.

Page 157: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

156 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

2. Bir Nüshanın Alıcıya verilmesi

TBK m. 255’e göre, taksitle satış sözleşmesi, taraflarca imzalanmış sözleşmenin bir nüshasının alıcıya tesliminden yedi gün sonra yürürlüğe girecektir.14

TKHK’ya göre ise, taraflar arasında yapılan taksitle satış sözleşmesinin bir örneğinin tüketiciye verilmesi zorunludur. Bunun yapılmaması duru-mu, geçersizlik yaratmayacaktır, ancak bu durum tüketiciye dava açma hakkı vererek satıcının borcunu yerine getirmesini sağlayabilmektedir.1516

Ayrıca, bunun yapılmaması halinde, artık sözleşmedeki tüketici aleyhi-ne yapılmış düzenleme var ise, aksız şart olarak kabul edilir ve tüketiciyi bağlamaz.

B. KANUNİ TEMSİLCİNİN ONAYI

818 S. BK’da bu durum düzenlenmediğinden 6098 S. TBK için yasal temsilcinin rızası yeni bir düzenleme olmuştur.17 TBK m. 254’e göre, ayırt etme gücüne sahip bir küçük veya kısıtlı tarafından yapılmış olan taksitle satış sözleşmesinin geçerliliği, yasal temsilcisinin yazılı rızasına bağlıdır ve bu rıza, en geç sözleşmenin kurulduğu anda verilmiş olmalıdır.

Görüldüğü gibi, kanuni temsilcinin rızası TMK’daki düzenlemeye göre farklılık arz etmektedir.18TMK’daki düzenlemeye göre, kanuni temsilcinin izni ya önceden bulunmalıdır ya da sonradan yapılmış olan işleme icazet vermelidir.19

Bu durum, ne 4077 S. TKHK’da ne de 6502 S. TKHK’da bulunmakta-dır.

C. SATIŞ PARASININ BİRDEN FAZLA vADEYE BAĞLANMIŞ OL-MASI

Bir satımın taksitle satış olabilmesi için mutlaka satış parasının toptan değil de taksitler halinde ödenmesi gerekmektedir. Bu şekilde ödenmedi-ği hallerde bu satış türüne girmeyeceği açıktır.

Taksit tutarlarının birbirine eşit olması zorunlu değildir. Keza vadeler arasında eşit süreler olması da şart değildir. Ama mutlaka birden fazla taksit olmalıdır, bu noktada önemli olan budur.20

14 Günay, s. 908 - Akıntürk, Ateş Karaman, s. 238.15 İnceoğlu, s. 18.16 Kara, s. 442.17 Günay, s. 907.18 Ünlütepe, s. 136.19 Kemal Oğuzman, Nami Barlas, Medeni Hukuk, 16. Bası, İstanbul 2010, s. 195.20 Yavuz-Acar-Özen, s. 141, Tandoğan, s. 301, Zevkliler-Gökyayla, s. 74.

Page 158: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

157Taksitle Satış Sözleşmesinin • Av. N. B. ÖZEN

4077 S. TKHK m. 6/A’da açıkça en az iki taksit olması gerekliliği vur-gulanmıştır.

6502 S. TKHK’da ise taksitle satış bölümünde taksitlerin kaç adet ol-ması gerektiği yönünde açık bir düzenleme yer almamıştır. Ancak taksitle satışın tanımından da anlaşılacağı üzere teslimden önce bir seferde pe-şin ödeme yapılması halinde bu satım türünün taksitle satış sözleşmesi niteliği teşkil etmeyeceğinden bahisle en az iki taksit olması gerekliliği bulunmaktadır.

Ayrıca, TBK’da, TKHK’dan farklı olarak taksitle satım sözleşmesinin süresinin üst sınırı belirlenmiştir. TBK m. 256/1’e göre, alıcı, peşin satış bedelinin en az onda birini en geç teslim anında, geri kalan tutarı ise üç yıl ödemekle yükümlü olduğundan taksitle satış sözleşmesi 3 seneliğine kurulabilmektedir.21

D. KAMBİYO SENEDİ DÜZENLENMESİ HALİNDE NAMA YAZILI OLMALIDIR

Sözleşmede yer alan ödeme planındaki her ödeme için ayrıca kambiyo senedi düzenlenmesi mümkündür. Bu durumda kambiyo senetleri mut-laka nama yazılı düzenlenmelidir.22 TKHK kapsamında bu kural emredici niteliktedir ve dolayısıyla iyiniyetli üçüncü kişilere ciro edilmesi sonucu değiştirmeyecektir.

Yargıtay 13. HD 30.12.2010 tarihli 2010/9482 E., 2010/18351 K. Sayı-lı kararında da ‘’… taksitli satışlarda taksit ödemesi için kambiyo senedi düzenlenecekse bu senet her taksit ödemesi için ayrı ayrı olacak şekilde ve sadece nama yazılı düzenlenir. Aksi halde kambiyo senedi geçersizdir. Yasadaki düzenleme emredici niteliktedir. Hakim tarafından re’sen na-zara alınır. Bu yasal düzenleme karşısında dava konusu senetler sadece nama yazılı olarak düzenlenmediğinden geçersizdir. Senetlerin ciro yo-luyla iyi niyetli üçüncü şahıslara devri bu sonucu değiştirmez’’ diyerek bu durumu belirtmiştir.23

Bu durum 4077 S. TKHK’da düzenlenmiş olup TBK’da bulunmamak-tadır.

21 Ünlütepe, s. 132, Kara, s. 439.22 6102 S. TTK m. 654’te nama yazılı senedin tanımı yapılmıştır. Şöyle ki; belli bir kişinin

adına yazılı olup da onun emre kaydını içermeyen ve kanunen de emre yazılı senetler-den sayılmayan kıymetli evrak nama yazılı senet sayılır.

23 Kara, s. 443.

Page 159: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

158 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Iv. TARAFLARIN HAK vE BORÇLARI

A. ALICININ GERİ ALMA HAKKI

TBK m. 255’e göre, sözleşmenin bir nüshasının alıcının eline geçme-sinden yedi gün sonra sözleşme hüküm ve sonuçlarını doğurmaya başla-maktadır. Bu süre içerisinde alıcıya da irade açıklamasını geri aldığını sa-tıcıya yazılı olarak bildirme şartıyla geri alma hakkını kullanabilmektedir.

Alıcı, iradesini geri almak istiyorsa bunu mutlaka kanunda belirtilen yedi günlük süre içerisinde yapması gerekmektedir. Bu sürenin geçme-sinden sonra alıcı, geri alma hakkını kullanamayacaktır. Bu sebeple de kanunda belirtilen bu sürenin hak düşürücü süre olduğunu söyleyebili-riz.24

Geri alma bildiriminin en geç sürenin son gününde postaya verilmiş ol-ması gerekmektedir. Bu sebeple kanun koyucu, hakkın kullanılabilmesi için süre içerisinde bildirimin satıcının eline geçmiş olmasını aramamış-tır.25

Geri alma hakkının kullanılabilmesi için de alıcıya verilmiş olan bir nüshanın da iki tarafın imza asıllarının bulunduğu bir nüsha olması ge-rekmektedir. Bunun aksi durumda m. 255 uyarında belirlenmiş yedi gün-lük süre başlamayacaktır.26

TBK’da alıcıya teslim edilecek nüshaya TKHK’dan daha farklı sonuçlar yüklenmiştir. Şöyle ki, TBK’ya göre, alıcıya nüshanın verilmesi üzerinden yedi gün geçmesi ile sözleşme hüküm ve sonuçlarını doğurmaya başlaya-cakken TKHK’da sadece alıcıya nüshanın verilmesi, satıcının yükümlü-lüklerinden biri olarak sayılmıştır.27

4077 S. TKHK’da geri alma hakkı, tüketici açısından cayma hakkı ifa-desiyle belirtilmiştir. Burada da süre yedi gün olarak belirlenmiştir. Buna göre, tüm taksitle satışlarda değil sadece kapıdan satışlar bakımından tüketiciye cayma hakkı tanınmıştır. Bu bakımdan kapıdan satış şeklinde gerçekleştirilmeyen taksitle satıcılarda tüketiciye cayma hakkı tanınma-mış bulunmaktadır.28

24 Ünlütepe, s. 148.25 Ünlütepe, s. 148 - Hayriye Gonca Güngör, “Borçlar Kanunu-Tüketicinin Korunması

Hakkında Kanun ve Borçlar Kanunu Tasarısındaki Taksitli Satışlarla İlkili Düzenleme-ler Arasındaki Farklılıklar”, Legal Hukuk Dergisi, Mart 2006, s. 736.

26 Ünlütepe, s. 142.27 Ünlütepe, s. 142.28 Ozanoğlu, s. 218 - Güngör, s. 735.

Page 160: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

159Taksitle Satış Sözleşmesinin • Av. N. B. ÖZEN

6502 S. TKHK’da ise taksitle satış bölümünde bizzat cayma hakkı m. 18’de düzenlenmiştir. Buna göre, tüketici, yedi gün içinde herhangi bir ge-rekçe göstermeksizin ve cezai şart ödenmeksizin taksitle satış sözleşme-sinden cayabilecektir. Bu hakkın kullanılabilmesi için, bu süre içerisinde satıcı veya sağlayıcıya mutlaka bildirimin yöneltilmiş olması gerekmekte-dir. Satıcı, cayma süresi içinde malı tüketiciye teslim etmişse, alıcı, malı ancak olağan bir gözden geçirmenin gerektirdiği ölçüde kullanabilecek, aksi takdirde cayma hakkını kullanamayacaktır. Bu hak süresi sona er-meden tüketicinin onayı ile hizmetin ifasına başlandığı hallerde ve tüketi-cinin satıcıya bulduğu finansal kiralama işlemlerinde kullanılamayacak-tır.

Böylece, 4077 S. TKHK’daki eksiklikler 6502 S. TKHK ile tamamlan-mış bulunmaktadır.

B. ALICININ BEDEL ÖDEME BORCU

Taksitle satış sözleşmesinde de tüm satış sözleşmelerinde olduğu gibi alıcının bedel ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak burada özellik gösteren bir durum vardır ki, bu da alıcının bedelin tamamını malın tes-liminden önce ödemiyor olmasıdır.

TBK’ya göre, alıcı, işbu sözleşmede belirlenmiş olan satış bedelinin onda birini teslimden önce ve geri kalan kısmı da üç yıl içerisinde taksit-ler halinde ödemektedir.

Aslında, bu peşinatın ödenmesi durumu bir nevi satıcıya güven veril-mesi için ortaya konulmuştur. Şöyle ki, alıcının en azından peşinatı öde-yebiliyor olması ve bu güçte olması gerekmektedir ki29 satıcı da malını satarken kendini az da olsa güvende hissedebilsin.

C. ALICININ GERİ KALAN TAKSİTLERİ BİR SEFERDE ÖDEME HAKKI

Alıcı, daha sonradan isterse toptan ödeme hakkına da sahiptir. Bu durumda, satıcıdan faiz indirimi isteyebilen alıcının bu isteğini de satıcı kabul edip faiz indirimi yapmak zorundadır. Hatta, faiz indiriminin ak-sini kararlaştırdıkları ve alıcının toptan ödeme yapma imkanını kaldıran sözleşme hükümleri de hükümsüz olmaktadır.30

Faiz indirimi yapılması hakkaniyete uygun ve alıcıyı koruyan bir hü-küm olmuştur. Zira, faiz miktarı hesaplanırken vade günleri dikkate alı-narak hesaplama yapılmakta ve buna göre satış miktarı belirlenmekte-

29 Yavuz-Özen-Acar, s. 145.30 Yavuz-Özen-Acar, s. 146.

Page 161: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

160 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

dir.31 Daha önceden ödeme yapan alıcının, vadesi gelmeyen ödemeler için ayrıca fazladan faiz ödemesi kabul edilemez, kabul edildiği takdirde satıcı haksız bir menfaat elde etmiş olacaktır.32

TKHK’da da bu konuda tüketiciyi koruyan hüküm bulunmaktadır. TBK’da olduğu gibi, TKHK’ya göre de tüketici, borçlandığı toplam mik-tarı önceden ödeme hakkına sahiptir ve ayrıca bir taksit miktarından az olmamak üzere bir veya birden fazla taksit ödeme imkanına da sahiptir. Tüm bu durumlarda satıcı, faiz indirimi yapmakla yükümlü kılınmıştır.

Kanunda açıkça faiz indiriminden bahsedildiğinden bahisle, yapılmış olan diğer masraflar açısından indirim yoluna gidilemeyeceği de anlaşıl-maktadır.33

6502 S. TKHK’da ise bu durum m. 20’de erken ödeme başlığı altında düzenlenmiştir. Bu düzenleme de 4077 S. TKHK’ya pararel bir düzenle-me olmuştur. Şöyle ki, tüketici yine borçlandığı toplam miktarı önceden ödeyebileceği gibi vadesi gelmemiş bir ya da birden çok taksit ödemesinde de bulunabilecektir. Bu durumda da satıcı veya sağlayıcı faiz ve komisyon almış ise, ödenen miktara göre faiz ve komisyon indirimi yapacaktır.

Ancak bu noktada belirtilmesi gereken önemli bir fark bulunmaktadır ki bu da TBK m. 258’in getirmiş olduğu sınırlamadır. Buna göre, TBK’da TKHK’dan farklı olarak kalan kısmın bir defada ödenmesi ancak taksit borcunun kambiyo senedine bağlanmamış olması halinde söz konusu olabilmektedir. 34

Kaldı ki, TBK’da TKHK’da belirtilmiş olan bir veya birden fazla taksit ödemesi yapılabileceği imkanı yer almamaktadır. TBK’nın açık hükmü-nün lafzından da geri kalan kısmın bir defada ödenmemesi halinde alı-cının indirimden yararlanamayacağı anlaşılmaktadır.35 Ancak bu durum hakkaniyete aykırı bir durum yaratabilecektir.

Ayrıca, son olarak TBK’da yapılacak indirim tutarı da ödenmemiş tak-sitlere ilişkin kısmın yarısından az olamayacaktır. Kanunda ‘’ödenmemiş taksitlere ilişkin kısmın yarısından az olmamak üzere’’ ifadesiyle yapılma-sı gereken en az indirim tutarı düzenlenmiştir.36 TKHK’da ise, böyle bir tutar belirlemesi yapılmamıştır.37

31 Ozanoğlu, s. 222.32 Ünlütepe, s. 158.33 Kara, s. 447.34 Ünlütepe, s. 158.35 Ünlütepe, s. 159.36 Günay, s. 911.37 Ünlütepe, s. 159.

Page 162: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

161Taksitle Satış Sözleşmesinin • Av. N. B. ÖZEN

D. BEDEL ÖDEME BORCUNA AYKIRILIK HALİ vE SATICININ HAKLARI

TBK’ya göre, alıcının peşinatı ödememesi ve taksitleri ödememesi hal-lerine farklı sonuçlar bağlanmıştır. Alıcının peşinatı ödememesi halinde satıcıya peşinatı isteme ve sözleşmeden dönme seçimlik hakları tanınmış-ken taksitleri ödememesi durumunda ise muaccel olmuş taksitleri iste-me, geri kalan satış bedelinin tamamının bir seferde ödenmesini isteme ve sözleşmeden dönme hakları tanınmıştır.38 Bunlar dışında, satıcıya be-delin ödenmesinden vazgeçerek müsbet zararın tazminini isteme hakkı tanınmamıştır.39

Taksitle satışlarda taksitlerin vadesi belli olduğundan satıcının alıcıyı temerrüde düşürmesi için ihtar yapması da gerekmemektedir, ancak vade ihbar ile belli olmaktaysa da yapılan ihbarlar ihtar yerine geçecektir.40

818 S. BK’dan farklı olarak 6098 S. TBK’da alıcının temerrüde düşme-si halinde hakimin müdahale edebileceği m. 261’de belirlenmiştir. Buna göre, hakim, temerrüde düşen alıcının borçları ödeyeceği konusunda gü-vence vermesi ve satıcının da bu yeni düzenleme dolayısıyla herhangi bir zararının söz konusu olmaması koşuluyla, alıcıya ödeme kolaylıkları sağ-layabilir ve satıcının satılanı geri almasını yasaklayabilir.

1. Satıcının Sözleşmeden Dönme Hakkı

Satıcının sözleşmeden dönme hakkını kullanabilmesi için, bu hakkını saklı tutmuş olması gerekmektedir. Bu durumda, 818 S. BK’da satıcı-nın sözleşmeden dönme hakkını açıkça saklı tutmuş olması da aranma-maktaydı.41Ancak, artık 6098 S. TBK’da saklı tutmanın mutlaka açıkça yapılmış olması aranmaktadır. Eğer, taksitle satış sözleşmesi mülkiyeti saklı tutma kaydıyla42 yapılmış ise, zaten bu durumda artık sözleşmeden dönme hakkının saklı tutulduğu kabul edilmektedir. Burada zımni saklı tutma iradesinin bulunduğu varsayılmaktadır.43

38 Akıntürk-Ateş Karaman, s. 238.39 Tandoğan, s. 309 - Yavuz-Özen-Acar, s. 148 - Zevkliler-Gökyayla, s. 76.40 Yavuz-Özen-Acar, s. 148.41 Gümüş, s. 244 - Tandoğan, s. 310.42 Mülkiyeti saklı tutulması kaydı TMK m. 764 ve 765’te düzenlenmiştir. TMK m. 764’e

göre; ‘’Başkasına devredilen bir malın mülkiyetinin saklı tutulması kaydı, ancak resmi şekilde yapılacak sözleşmenin devralanın yerleşim yeri noterliğinde özel siciline kay-dedilmesiyle geçerli olur. Hayvan satışlarında mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi yapıla-maz.’’ TMK m. 765’e göre; ‘’Taksitle mal satan kimse, bu satımlara ilişkin özel hüküm-lere uymak koşuluyla, mülkiyeti saklı tutma sözleşmesine dayanarak, sattığı malın geri verilmesini isteyebilir.’’

43 Tandoğan, s. 311.

Page 163: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

162 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Ayrıca, her ne kadar alıcının temerrüde düşmesi için bir ihtara gerek olmasa da, doktrinde bazı görüşlere göre, sözleşmeden dönme hakkının kullanılabilmesi için, alıcıya mehil verilmesi gerekmektedir. Mehlin veril-memesi alıcı için ağır sonuçlara yol açacaktır.44

TBK m. 259’a göre, satıcının sözleşmeden dönme hakkını kullanabil-mesi için alıcının kararlaştırılan bedelin en az onda birini oluşturan ve birbirini izleyen en az iki taksidi veya en az dörtte birini oluşturan bir taksidi ya da en son taksidi ödemede temerrüde düşmesi gerekmektedir. Bu şartlar dışında ayrıca da onbeş günlük mehil süresi belirlenmiştir.

Yargıtay 13. HD. 25.05.1981 Tarihli 1981/2158 E., 1981/3966 K. Sa-yılı kararında ‘’Taksitle satımda mal teslim edilip de alıcının taksitlerden birinin ödenmesinde direngen ( mütemerrit ) olması durumunda satıcıya tanınan seçimlik haklar, BK. m. 222 ile belirlenmiştir. Anılan bu yasa hükmüne göre, satıcının satımı bozabilmesi için bu hakkı sözleşmede saklı tutmuş olması gerekir. Dava konusu somut olayda, davacı satıcı Mahmut’un sözleşmede bu hakkı saklı tuttuğu kesinlikle anlaşılmaktadır. İşte davacı seçimlik hakkını satımı bozma yolunda kullanmıştır. Ne var ki, bozma hakkı saklı tutulmuşsa, alıcı bir taksidin ödenmesinde geci-kince hemen bu hak kullanılamaz. BK. m. 106’da olduğu gibi alıcıya öde-me için önel belirlenmeli ve önelin sonunda alıcı ödemede bulunmazsa, bozma hakkını kullanmak istiyen satıcı bunu çabucak ( derhal ) alıcıya bildirmelidir ( Bkz. prof. Dr. Haluk TANDOğAN, Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, C: I, Yıl: 1974, Sh. 234 ). şu durum karşısında, davacı Mahmut’un sözleşmeden dönme hakkını saklı tuttuğu kabul edilerek yu-karıda belirlenen açıklamaların ışığında ve BK. m. 222 ve 106 çevresinde iddia ve savunma üzerinde durulmalı ve gereken inceleme ve soruşturma yapılmalı ve böylece ortaya çıkacak sonuca göre uyuşmazlık çözüme bağ-lanmalıdır.

Yerel mahkemece tüm bu yönlerin gözden kaçırılması usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulmasını gerektirir.’’ denilerek sözleşmeden dön-me hakkının açıkça saklı tutulması gerektiğinden bahsedilmiştir.45

Alıcı, sözleşmeden dönme hakkını kullandığı vakit, satıcı, alıcıdan sa-tılanın geri verilmesini, uygun bir kira verilmesini ve satılanın bozulması söz konusuysa bu sebeple de tazminat isteyebilir. Satıcı, bunlar dışında talepte bulunma hakkına sahip değildir ve hatta bunlar dışında talepte bulunulması halinde sözleşmedeki hükümler geçersiz olacaktır. Alıcı da, ödediği taksitleri faizleriyle birlikte ve yaptığı masrafları da sebepsiz zen-

44 Tandoğan, s. 312 - Zevkliler-Gökyayla, s. 76 - Gümüş, s. 245.45 Kazanci.com

Page 164: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

163Taksitle Satış Sözleşmesinin • Av. N. B. ÖZEN

ginleşmeye dayanarak isteyebilir. Her iki taraf da aldıklarını iade ile yü-kümlüdürler.46

Gerek 4077 S. TKHK’da gerekse 6502 S. TKHK’da, sözleşmeden dön-meye ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.

2. Satıcının Kalan Taksitlerin Ödenmesini İsteme Hakkı

Satıcının, bir diğer hakkı geri kalan taksitlerin ödenmesini isteyebil-me hakkıdır. Satıcının gecikmiş ödemeyi istemesi ve gecikme tazminatı talebinde genel hükümlerden bir farklılık bulunmamaktadır. Ancak geri kalan ödemelerin istenebilmesi için sözleşmede muacceliyet kaydının bu-lunması gerekmektedir.47

Satıcı, muacceliyet kaydı ile sözleşmeyi feshetmek istememesi halinde, geri kalan taksitleri vadesi gelmeksizin istemesi imkanına sahip olmak-tadır. Böylece, her taksit için ayrı ayrı masraf yapmaktan da kurtulmuş olmaktadır.48

Ancak muacceliyet şartına dayanarak geri kalan taksitlerin istenebil-mesi için de bir takım kurallar konulmuştur. Bu kurallar sözleşmeden dönme hakkının kullanılabilmesi için gerekli olan aynı kurallardır.

Burada asıl önemli olan nokta sözleşmeden dönme hakkının TKHK’da bulunmamasına karşılık geri kalan taksitlerin istenebilmesi hakkı TKHK’da düzenlenmiştir.

Hatta 4077 S. TKHK’da tüketiciyi daha çok koruyan bir hüküm bu-lunmaktadır. Buna göre, satıcının muacceliyet kaydını yine saklı tutmuş olması gerekmektedir ama bu kaydı ileri sürebilmesi için, tüketicinin ifa edilmemiş ediminin üzerinden en az dört hafta geçmiş olması ve satıcının da en az bir haftalık süre vererek ihtarda bulunması gerekmektedir.49 TBK’ya göre ise, alıcıya onbeş günlük süre verilmesi koşulu ile TKHK’dan farklı bir düzenleme getirilmiştir.50

Yine ayrıca, TBK’dan farklı olarak TKHK’da sadece bir taksidin öden-memesi muacceliyet kaydının ileri sürülebilmesi için yeterli sayılmıştır.51

6502 S. TKHK’da ise 4077 S. TKHK’daki düzenlemeden tamamen farklı bir düzenlemeye yer verilmiştir. M. 18’e göre, satıcı veya sağlayıcı,

46 Yavuz-Özen-Acar, s. 148, 149, 150.47 Yavuz-Özen-Acar, s. 148.48 Tandoğan, s. 310.49 Ozanoğlu, s. 276.50 Güngör, s. 738.51 Ozanoğlu, s. 278.

Page 165: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

164 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

kalan borcun tümünün ifasını talep etme hakkını saklı tutmuşsa, bu hak ancak satıcı veya sağlayıcının bütün edimlerini ifa etmiş olması, tüketici-nin de kalan borcun en az onda birini oluşturan ve birbirini izleyen en az iki taksidi veya kalan borcun en az dörtte birini oluşturan bir taksidi öde-mede temerrüde düşmesi halinde kullanılabilecektir ve ayrıca tüketiciye en az on günlük bir süre verilerek muacceliyet uyarısında bulunulması gerekecektir.

Bu yeni uygulama ile TBK’daki düzenlemeye daha çok yaklaşılmış ve TBK’dan farklı olarak ayrıca da mehil süresi eklenmiş bulunmaktadır.

v. YETKİLİ MAHKEME vE TAHKİM

TBK m. 262’ye göre, yerleşim yeri Türkiye’de olan alıcı, tarafı olduğu taksitle satış sözleşmesinden doğacak uyuşmazlıklar konusunda, yerle-şim yerindeki mahkemenin yetkisinden önceden feragat edemeyeceği gibi tahkim sözleşmesi de yapamaz.

İşbu madde, HMK hükümleri ile birlikte değerlendirilmelidir. HMK m. 17’ye göre, sadece tacirler veya kamu tüzel kişileri yetki sözleşmesi ya-pabilmektedir. Bu takdirde, tüketiciler yetki sözleşmesi yapamayacak ve ayrıca iki tarafın tacir olduğu durumlarda da TBK m. 262 uygulama alanı bulmayacaktır. Bunlara göre, bu maddeye aykırı yetkili mahkeme seçil-mesi halinde, yetki sözleşmesi geçersiz olacaktır.52

4077 S. TKHK’da ise, böyle bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Yalnız-ca m. 23/1’de TKHK’nın kapsamına giren konularda tüketici mahkemele-rinin görevli olduğu belirtilmiştir.

6502 S. TKHK’da da yalnızca m. 73’de görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olduğu belirtilmiştir. Hatta, 5.fıkrada, tüketici davaları, tüke-ticinin yerleşim yerindeki tüketici mahkemesinde de açılabilir denilerek taraflara HMK uyarınca seçim yetkisi verilmiştir.

vI. DEĞERLENDİRME vE SONUÇ

Kanun koyucu, taksitle satış sözleşmelerine ilişkin yalnızca Borçlar Kanunu’nda düzenleme yapmakla yetinmemiş ve tüketicilerin de korun-maya ihtiyacı olduğu için ve hatta tüketicilerin normal alıcıdan daha çok korunması gerektiği düşüncesiyle Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’da da düzenlemelere yer vermiştir.

Günümüzde, birçok satıcı, alıcı veya tüketici aleyhine birçok düzen-leme yapılabilmektedir. Bu kanunlardaki düzenlemelerle aslında daha

52 Ünlütepe, s. 156.

Page 166: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

165Taksitle Satış Sözleşmesinin • Av. N. B. ÖZEN

zayıf konumda olan alıcı ve tüketicinin haklarının korunması sağlanmak istenmiştir.

Henüz uygulanmaya başlamamış olan 6502 S. TKHK ile de bu durum eskiye oranla iyice pekiştirilmiş ve taksitle satış sözleşmelerinde tüketici lehine eksiklikler giderilmeye çalışılmıştır.

Keza, taksitle satış sözleşmesi, orta halli bireylerin peşin ödeme yapa-rak satın alamayacağı şeyler için getirilmiş bir çözüm yolu da olduğun-dan, alıcı ve tüketici aleyhine sonuçların ortaya çıkmaması için birden çok düzenleme yapılması yerinde olmuştur.

Page 167: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

TÜRK MEDENİ KANUNU HÜKÜMLERİ ÇERÇEVESİNDE ÜST HAKKININ GENEL TEORİSİ VE ÜST HAKKININ SÜRESİNİN

BİTİMİNDEN ÖNCE DEVRİ İMKÂNI

Pınar YİĞİT1 Oğuz ERSÖZ2

GİRİŞ

Üst hakkı, başkasına ait bir arazinin altında veya üstünde sürekli kalmak üzere inşa edilen yapılar mülkiyetinin yapı sahibine ait olmasını sağlayan bir irtifak hakkı sözleşmesidir. Bu hak ile üst hakkı sahibi ara-zini mülkiyetini almadan inşa işlemini ya da mevcut inşayı muhafaza ar-zusunu gerçekleştirebilmekte, arazi maliki de masraf ve uğraşa girmeden arazisini değerlendirme fırsatına kavuşmaktadır.

Taraflar arasında kurulan üst hakkı ilişkisinde ideal olan tarafların haklarını ve borçlarını ifa ederken dürüstlük kurallarına uygun davran-maları ve sözleşmenin gereklerini layıkıyla yerine getirerek sözleşme ile güdülen amaca erişilmesini sağlamaktır.

Ancak uygulamada zaman zaman üst hakkı sahibinin sözleşme ile yükümlü olduğu borçlarına karşı aykırı davranabilmekte ya da hakkını maksat ve tanınan sınırlara nazaran ağır biçimde aştığı görülebilmekte-dir. Bu halde kanun ile arazi malikine üst hakkını süresinden evvel ken-disine devrini isteme yetkisi tanınmıştır.

Çalışmamızda üst hakkının genel teorisi olarak kavramsal çerçeve, hu-kuki nitelik, temel özellikleri, hüküm ve sonuçları ile sona ermesi hakkın-da bilgi verildikten sonra bu hakkın arazi maliki tarafından süresinden önce kendisine devrini isteyebilmesi imkânı inceleme konusu yapılmıştır.

I) ÜST HAKKININ TEMEL NİTELİKLERİ, HÜKÜM ve SONUÇLARI

Hukuk düzeni tarafından kişilere eşyalar üzerinde doğrudan hâkimiyet sağlayacak ve herkese karşı ileri sürülebilecek biçimde tanınan mutlak niteliği haiz haklara ayni haklaradı verilir. Ayni haklar, eşyalar üzerinde kanunda belirtilmiş sayıda ve tarzda kurulurlar. Eş deyişle ayni haklarda tipe bağlılık (sınırlı sayı, numerus clauses) ilkesi geçerlidir. Kişiler özel

1 Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4.Sınıf Öğrencisi2 2*Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4.Sınıf Öğrencisi

Page 168: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

167İnsansız Hava Aracı... • P. YİĞİT / O. ERSÖZ

hukukun temel ilkelerinden olan sözleşme özgürlüğü prensibinin aksine aralarında akdedecekleribir sözleşme ile kanunda öngörülmüş ayni hak-lardan farklı bir ayni hak tipi yaratamazlar veya düzenleyemezler. Ayni haklar mutlak haklardır ve herhangi bir hak düşümü ya da zamanaşımı süresine tabi değildirler.

Ayni hak, eşya üzerinde hak sahibine sağlamış olduğu yetki doğrul-tusunda yapılan ayırımına göre mülkiyet ve sınırlı ayni hak olarak ikiye ayrılmaktadır. Bir ayni hak, eşya üzerinde kullanma (usus), yararlanma (fructus) ve tüketme (abusus) yetkilerinin tümünü içeriyorsa mülkiyet hakkı; bu yetkilerden bir veya birkaçını içeriyorsa sınırlı ayni hak olarak ifade edilir.

Sınırlı ayni haklar; irtifak hakkı, taşınmaz yükü ve rehin hakkı ola-rak üçe ayrılır. Çalışmamızın konusu oluşturan üst hakkı ise sınırlı ayni haklardan irtifak hakları içerisinde yer almaktadır. İrtifak hakları; ma-likin eşya üzerindeki kullanma ve yararlanma yetkilerininbir bölümünü veya tümünü hak sahibine sağlayan yada malikin mülkiyetten doğan bazı yetkilerini kullanmasının üçüncü kişiler lehine kısıtlanması veya yasak-lanmasını sonuçlayan ayni haklardır. İrtifak hakkının özel bir çeşidi olan taşınırlar üzerinde de kurulabilen intifa hakkı dışında tüm irtifak hakları yalnızca taşınmazlar üzerinde kurulur. İrtifak hakları kurulduktan sonra mülkiyet hakkından bağımsız hale gelir ve mülkiyet hakkı son bulsa da irtifak hakkı sürer.

Üst (inşaat, baurecht) hakkı, bir kişiye başkasına ait bir arazi üze-rinde veya altında bir yapı inşa ederek ya da mevcut bir yapıyı muhafa-za ederek ona malik olma yetkisi tanıyan irtifak hakkıdır.Yargıtay’a göre de üst hakkı; üst hakkı başkasına ait bir arazinin altında veya üstünde sürekli kalmak üzere inşa edilen yapılar mülkiyetinin yapı sahibine ait olmasını sağlayan bir irtifak hakkı sözleşmesidir (14.HD. T:26.06.2007, E:2007/7364, K:2007/8384). Medeni Kanun m.826’da dabir taşınmaz malikinin üçüncü kişi lehine arazisinin altında veya üstünde yapı yapmak veya mevcut bir yapıyı muhafaza etmek yetkisi veren bir irtifak hakkı olan üst hakkı kurabileceği hüküm altına alınmıştır.

Üst hakkı ile bir kimse arazinin mülkiyetini elde etmeksizin o arazide yapı inşa etmek ya da var olan bir yapıyı muhafaza etmek suretiyle hedef-lediği işlemi gerçekleştirmekte, arazi sahibi de arazisini değerlendirme ve değerini artırabilme imkânına kavuşmaktadır.

Üst hakkında, arazideki yapının mülkiyeti, arazinin mülkiyetinden ay-rılmakta ve hak sahibine ait olmaktadır. Bu yönüyle üst hakkı, taşınma-

Page 169: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

168 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

zın mülkiyetinin kapsamını tayine ilişkin birleşme prensibinin ( m.718/2) istisnasını teşkil etmektedir.

Üst hakkına konu olacak yapı taşınır inşaat kapsamında olmamalıdır. Eş deyişle üst hakkına konu teşkil edebilecek yapı taşınmaz olmalıdır. Bir arazi üzerinde taşınır bir yapı muhafazasını konu alan TMK m.838 temelinde bir irtifak kurulması ise elbette olanaklıdır.

Üst hakkı kural olarak belirli bir ya da daha fazla gerçek ya da tüzel kişi lehine kurulan kişiye bağlı irtifak hakkı özelliği gösterse de diğer bir taşınmaz lehine eşyaya bağlı kurulması da olasıdır. Eşyaya bağlı olarak kurulduğu zaman ise eşyaya bağlı irtifak hükümleri tatbik alanı bulur.

Kişiye bağlı bir irtifak hakkı olarak kurulduğunda üst hakkı, aksi ka-rarlaştırılmadığı takdirde devredilebilir ve mirasçılara intikal edebilir. Bu arada üst hakkının söz konusu olduğu yapının üzerinde bulunduğu ara-zi bütününde malikin mülkiyet hakkı sürdüğü için arazi üzerinde sınırlı ayni hak tesisi, araziyi rehin göstermesi ve devredebilmesi mümkündür. Ancak bu rehin, devir, irtifak hakkı tesisi (örneğin kaynak irtifakı vb.) vb. tasarruflar üst hakkı sahibinin hakkına halel getirmemelidir. Zira arazi malikinin yükümlülüğü irtifakı tesis eden resmi senette belirtilmiş hü-kümler uyarınca, üst hakkı sahibinin yapı inşa etmesine ya da var olan ya-pıyı muhafaza etmesine katlanmak şeklinde kendisini göstermekte olup, arazi üzerinde yapacağı tasarruflarda bu hususa özen ve dikkat göster-mek durumundadır.

TMK m.726/1’e göre,üst irtifakına dayalı olarak başkasına ait bir ara-zinin altında veya üstünde sürekli kalmak üzere inşa edilen yapıların mül-kiyeti, irtifak hakkı sahibine ait olur. Üst hakkı sahibi; arazinin üzerinde yapı kuruyorsa bu yapı üzerindeki hakkını aslen, var olan yapı üzerinde hak kazanıyorsa katıldığımız görüş uyarınca hakkını tesisen kazanır.

Üst hakkının kuruluşu hususunda kanun açıkça bir şekil öngörme-mektedir. TMK m.780/2’e göre, ‘’İrtifak hakkının kazanılmasında ve tescilinde, aksi öngörülmüş olmadıkça taşınmaz mülkiyetine ilişkin hükümler uygulanır.’’ Söz konusu hükme göre, üst hakkının kazanılma-sı da taşınmaz mülkiyetinin kazanılması hükümleri uyarınca meydana gelir. Bu açıdan üst hakkının kurulması ilke olarak tescille olur ( TMK m.705/1). Tescil ise, resmi şekilde tapu müdürlüğünde yapılacak bir üst sözleşmesi ile malik tarafından istemde bulunulmasıyla gerçekleşecektir. Uygulamada çoğunlukla da bu yöntem benimsenmektedir. Üst hakkı söz-leşmesi; arazi malikinin üst hakkı tesis edilmesine ve sözleşme süresince hak sahibinin bu hakkı kullanmasına katlanma yükümünü üstlendiği, üst

Page 170: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

169İnsansız Hava Aracı... • P. YİĞİT / O. ERSÖZ

hakkı sahibinin de sözleşmede belirtilen şartlar ve uygulamada hemen hemen bedel karşılığında bu hakkını kullanmayı taahhüt ettiği taraflar arasında güven unsurunun ön planda olduğu kanunda düzenlenmemiş tam iki tarafa borç yükleyen kendine özgü (sui generis) bir özel hukuk sözleşmesidir.Hak sahibi hakkın tesisi yönüyle ani edim niteliği gösterse de sözleşmede belirtilen şartlar dahlinde arazi malikinin bu hakkın kulla-nımına katlanması yönünden sürekli borç doğuran sözleşme niteliğini ha-izdir. Üst hakkının kazanılması ilke olarak üst hakkı sözleşmesinin tes-cili ile olsa da istisnaen tescil dışı bir yolla kazanılması da mümkündür. Üst hakkı; miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâl-leri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde tescilden önce kazanılır (TMK m.705/2). Son olarak üst hakkının olağan (m.712) ve olağanüstü (m.713) kazandırıcı zamanaşımı yollarıyla da iktisabı olanaklıdır.

Medeni Kanun’a göre (m.704,998) bağımsız ve sürekli nitelikteki irti-fak hakları hak sahibinin talep etmesi durumunda tapu kütüğüne kay-dedilebilir ve taşınmaz mülkiyetinin konusu sayılarak taşınmaz hüküm-lerine tabi tutulabilir. Üst hakkı da sürekli ve bağımsız nitelik arz ettiği hallerde tapu kütüğünde ayrı bir sahifeye taşınmaz olarak kaydedilebilir. Bir üst hakkının sürekli olarak kabulü için en az otuz yıl şeklinde tesis edilmesi (m.826/son) ve bağımsız olarak kabulü için de eşyaya bağlı olma-ması ve devrinin arazi malikinin izin ya da icazetine bağlı bulunmaması gerekli ve yeterlidir.

Üst hakkı bağımsız bir irtifak hakkı olarak en çok yüz sene için te-sis edilebilir (TMK m.836/1). Üst hakkı, süresinin dörtte üçü dolduktan sonra, kurulması için öngörülen şekle uyularak her zaman en çok yüz yıllık yeni bir süre için uzatılabilir. Bu konuda önceden yapılan taahhüt bağlayıcı değildir (TMK m.836/2).Eş deyişle dörtte üçlük süre bitmeden uzatma yapılmasına ilişkin önceden yapılacak her türlü taahhüt kanunun emredici hükmüne aykırılık nedeniyle kesin biçimde hükümsüzdür. Bu hükmün tüzel kişiler için uygulama alanı bulacağı kanaatindeyiz. Gerçek kişiler için üst hakkı süreli veya herhangi bir sınır kaydı olmadan süresiz biçimde kurulabilir.

Üst hakkının içerik ve kapsamıyla ilgili olarak resmî senette yer alan, özellikle yapının konumuna, şekline, niteliğine, boyutlarına, özgülenme amacına ve üzerinde yapı bulunmayan alandan faydalanmaya ilişkin söz-leşme kayıtları herkes için bağlayıcıdır (m.827). Yapının kiraya verilmesi halinde ise bu durum tarafları ve külli haleflerini bağlar. Cüzi halefler, sadece dış üstlenme kurumu ile sorumlu olabilmektedirler.

Üst hakkı; süresinin sona ermesi, üst hakkından feragat, kişiye bağlı

Page 171: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

170 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

kurulmuşsa hak sahibinin ölümü, taşınmazın kamulaştırılması ve yok olması hallerinde son bulur. Tüm bunların dışında, irtifak hakkının sağ-ladığı yarar büsbütün ortadan kalkmış ya da bu hakkın, doğurduğu yüke oranla pek az çıkar sağlamış olması durumunda, irtifakın terkini için is-temde bulunulabileceği Medeni Kanun’un 785. maddesinde öngörülmüş-tür. Bu hüküm üst hakkı bakımından da tatbik alanın ı haizdir.

Üst hakkı sonuçları genel olarak şöylece belirtilebilir:

- Üst hakkı sona ererse yapı, arazinin bütünleyici parçası (mütemmim cüz) olur ve üst arza tabidir ilkesine uygun olarak malikin mülkiyetine geçer (TMK m.828/1).

- Tapu kütüğünde ayrı sayfa açılmış olması halinde bu sayfa kapatılır.Taşınmaz olarak kaydedilmiş olan üst hakkı üzerindeki rehin hakları, diğer bütün hak, kısıtlama ve yükümlülükler de sayfanın kapatılmasıyla birlikte sona erer (TMK m.828/2).

- İlke olarak malik, yapı için herhangi bir bedel (karşılık) ödemek zo-runda değildir. Ancak bedel ödenmesine ilişkin bir anlaşma yapmalarına da herhangi bir engel bunmamaktadır. Böyle bir anlaşma da tapu kütü-ğüne şerh edilebilir ve tapuya şerh edildikten sonra malikin cüz’i halefleri bakımından da bağlayıcı olur. Ödenmesi kararlaştırılan bedel, üst hakkı kendileri için rehnedilmiş olan alacaklıların henüz ödenmemiş alacakları-nın güvencesini oluşturur ve rızaları olmaksızın üst hakkı sahibine öden-mez (TMK m.829/1). Kararlaştırılan bedel ödenmez veya güvence altına alınmazsa, üst hakkı sahibi veya bu hak kendisine rehnedilmiş olan ala-caklı, bedel alacağına güvence olmak üzere, terkin edilen üst hakkı yerine aynı derecede ve sırada bir ipoteğin tescilini isteyebilir (TMK m.829/2). Bu ipotek, üst hakkının sona ermesinden başlayarak üç ay içinde tescil edilir ( TMK.829/son).

II) ÜST HAKKININ SÜRESİNDEN ÖNCE DEvRİ

743 sayılı Türk Kanun-uMedenisi ’nde böyle bir imkân başlangıçta öngörülmemişti. Üst hakkı sahibinin sözleşmesinden doğan yükümlü-lüklerine aykırı davranması halinde taşınmaz maliki TTMK m.5 hükmü uyarınca TBK’daki fesih imkânından faydalanabilmekteydi. 14.11.1990 değişikleri ile 751.maddeye e fıkrası eklenerek bu imkân hukukumuza ilk kez getirilmişti. Bu hüküm 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda 831.madde ile aynen muhafaza edilmiştir.

TMK m.831 hükmü birçok sakıncayı bertaraf eder niteliktedir. Önce-likle arazi maliki açısından, üst hakkı sahibinin ağır sözleşme ihlalleri

Page 172: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

171İnsansız Hava Aracı... • P. YİĞİT / O. ERSÖZ

karşısında bu hakkın kullanımının sürdürülmesine katlanmasını bekle-mek hakkaniyete aykırı olur ve genel hükümlerin aksine eşya hukuku boyutuyla ayrı düzenleme sevk edilmesi daha elverişli olabilir. Üst hakkı sahibi açısından da, arazi malikinin ağır yada hafif olup olmamasına ba-kılmaksızın sözleşmeye her türlü sözleşme ihlali karşısında hakkın ken-disine geçeceğine yönelik hüküm koydurması ve bu halde hiçbir bedel de ödemeyeceği yönündeki kayıtlar ile ya da alım (iştira) hakkının muaccel olacağını kabul ettirmesi çok ciddi ve ağır yaptırım olup menfaati açısın-dan zarar verici tehlikeli sonuçlara yol açacaktır. TMK m.831 getirdiği şartlar ve sonuçları açısından bu sakıncalar ortadan kaldırmakta ve taraf-lar arasında menfaatler dengesini layık olduğunca sağlamaya çalışmakta-dır.

TMK m.831 hükmünün sevk edilmesiyle kanuni devir hakkı düzenle-me altına alınmıştır. İsviçre Medenî Kanununun 779/f maddesinden ya-rarlanılarak kaleme alınan maddede, arazi malikine, surenin bitiminden önce üst hakkının kendisine devrim işleyebilme olanağı tanınmaktadır.

MK m.831 uyarınca, üst hakkı sahibi, bu haktan doğan yetkilerinin sınırını ağır şekilde aşar veya sözleşmeden doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranırsa; malik, üst hakkının ona bağlı bütün hak ve yükümlülükleri ile birlikte süresinden önce kendisine devrini isteyebilir.

Hükümden de anlaşılacağı üzere üst hakkı sahibinin her türlü sözleş-me ihlali değil, sadece haktan kaynaklanan yetkilerini ağır biçimde aşma-sı veya sözleşme gereği üstlendiği yükümlülüklere önemli ölçüde aykırı davranması halinde arazi maliki, üst hakkının süresinde evvel kendisine devrini talep edebilecektir. Eş deyişle üst hakkı sahibinden kaynaklanan öyle bir hal ortaya çıkmış olmalı ki artık arazi malikinden bu ilişkinin sürdürmesi beklenemez olsun.Bu haller tahdidi ve önceden kesin biçim-de belirlenebilecek nitelikte olmayıp, her somut olayın şartlarına göre tak-dir edilecektir. Örneğin, konut yerine iş merkezi yapması, sözleşme ile be-lirlenmiş davranış sınırlarının ağır şekilde aşılması, üst hakkı sahibinin sözleşmede kararlaştırılan bedeli ifa etmemesi halinde sözleşmeden kay-naklanan yükümlülüklerin ağır ihlali durumu gerçekleşmiştir denilebilir.

MK m.831 hükmü taşınmaz malikini korumaya yönelik ve emredici niteliktedir. İrtifak hakkını kuran sözleşmeye konulacak bir fesih mad-desiyle de bertaraf edilebilmesi mümkün değildir. Ancak tarafların söz-leşme ile m.831’de ifade edilen hallerdeki ağırlıkta olmayan hallerde dahi arazi malikine üst hakkının önceden devrini talep etme imkânını sarih ya da zımni biçimde tanımaları da mümkün ve geçelidir. Üst hakkı sa-

Page 173: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

172 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

hibinin yükümlülüklerine aykırı davranması hâlinde sözleşmede malik lehine saklı tutulan, üst hakkını süresinden önce sona erdirme veya dev-rini isteme yetkisi, süresinden önce devir istemine ilişkin hükümlere tâbi tutulacaktır (m.833). Bunun dışında m.831 dışında kalan sözleşme ihlali halinde arazi malikinin genel hükümlerde yer alan haklarına başvurması (örneğin: TBK m.112 gereği tazminat vb.) olanaklıdır.

Üst hakkının süresinden önce devrini talep yetkisi arazi malikinde olup bu hak üst hakkı sahibine karşı kullanılır. Arazi maliki, m.831’de belirtilen bir durum ortaya çıktığı vakit yöneltilmesi gerekli ve yeterli bir taraflı irade beyanı ile üst hakkını kendisine devretmesini hak sahibin-den talep edecektir. Arazi malikinin irade beyanı yenilik doğurucu nite-likte olup, bu irade beyanı hak sahibinin egemenlik alanına girdiği zaman hakkı devretmekle yükümlü olacaktır. Arazi malikinin devri talep etmesi ve üst hakkı sahibinin devir borcunun doğumu için de arazi malikinin herhangi bir bedel ödemesi gerekmez. Arazi malikinin bir yanlı yenilik doğurucu irade beyanı üst hakkı sahibinin devir borcunu muaccel hale getirecekse de hak sahibinin hakkı süresinden önce iade etmesi malikin kendisine geçecek yapılar için uygun bir bedel ödemek kaydına bağlıdır (832/1). Bedelin ödenmez veya teminat altına alınmazsa üst hakkı sahi-bi hakkın iadesinden kaçınabilir (m.832/son). Böylece hak sahibine iade borcunun ifasından meşru biçimde kaçınma konusunda def’i hakkı tanın-mıştır. Bu husus ödemezlik def’inin ( TBK m.97) özel bir görünüm biçi-mini teşkil etmektedir. Teminat; kefalet ve garanti sözleşmesi gibi şahsi teminat biçiminde olabileceği gibi ipotek gibi ayni teminat da gösterilebi-lir. Üst hakkı sahibinin kusuru, bedelin belirlenmesinde indirim sebebi olarak göz önüne alınabilir (m.832/2).

832/2’de ifade edilen uygun bedel teknik anlamda tazminat olmayıp üst hakkı sahibinin yapısına karşılık bir bedel olarak öngörülmüş olup bu bedel ödeme borcuyla taraflar arasında satış benzeri bir hukuki iliş-ki tesis edilmiş olunmaktadır. Eğer üst hakkı sahibinin bir yapısı yoksa bedel ödeme borcu ancak üst hakkı sahibinin yapının değerini objektif biçimde artırmış olması koşuluyla söz konusu olabilir.

Taşınmaz maliki bu hakkını kullanır, bedel ödeme ya da teminat teklif eder, ancak üst hakkı sahibi de bu borcunu ifa etmezse, taşınmaz maliki cebri tescil davası (tescile zorlama davası) açabilir. Bu dava tespit davası niteliğini haiz olup icrai niteliği bulunmamaktadır. Bu davanın sonucun-da üst hakkının arazi malikine iadesine karar verilince üst hakkı sahibi-nin yapı üzerindeki zilyetliği haksız zilyetliğe dönüşür. Bu andan itibaren arazi malikinin zilyetliği koruyan hukuki yollara başvurması mümkün-dür (MK m.981 vd.).

Page 174: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

173İnsansız Hava Aracı... • P. YİĞİT / O. ERSÖZ

Arazi malikinin bu hakkını kullanması herhangi bir hak düşümü sü-reye tabi tutulmamıştır. Ancak malik bu hakkını dürüstlük kuralına (MK m.2) uygun bir süre içinde kullanmalıdır.

Üst hakkının bu şekilde intikali durumunda üst hakkı sona ermemek-tedir.Üst hakkına bağlı bütün hak ve yükümlülükler arazi malikine inti-kal etmiş olur. Malik hem taşınmaz mülkiyetini haiz hem de bu taşınmaz üzerindeki üst hakkı sahibi konumunda olur. Malik dilerse üst hakkını tekrar başkasına devredebilmektedir.

SONUÇ

Üst (inşaat) hakkı, bir kişiye başkasına ait bir arazi üzerinde veya al-tında bir yapı inşa ederek ya da mevcut bir yapıyı muhafaza ederek ona malik olma yetkisi tanıyan irtifak hakkıdır. Üst hakkı kural olarak belirli bir ya da daha fazla gerçek ya da tüzel kişi lehine kurulan kişiye bağlı irtifak hakkı özelliği gösterse de diğer bir taşınmaz lehine eşyaya bağlı kurulması da olasıdır.

Kanun başta arazi malikini korumak olmak üzere çeşitli sebeplerle üst hakkının süresinden önce devrinin arazi maliki tarafından talep edilebi-leceğini öngörmüştür. Üst hakkı sahibi, bu haktan doğan yetkilerinin sı-nırını ağır şekilde aşar veya sözleşmeden doğan yükümlülüklerine önem-li ölçüde aykırı davranırsa; malik, üst hakkının ona bağlı bütün hak ve yükümlülükleri ile birlikte süresinden önce kendisine devrini isteyebilir.

MK m.831 hükmü taşınmaz malikini korumaya yönelik ve emredici niteliktedir. İrtifak hakkını kuran sözleşmeye konulacak bir fesih madde-siyle de bertaraf edilebilmesi mümkün değildir.

Arazi maliki, m.831’de belirtilen bir durum ortaya çıktığı vakit yönel-tilmesi gerekli ve yeterli bir taraflı yenilik doğurucu irade beyanı ile üst hakkını kendisine devretmesini hak sahibinden talep emesi durumunda hak sahibi bu hakkı devretmekle yükümlü olacaktır.

Arazi malikinin bir yanlı yenilik doğurucu irade beyanı üst hakkı sa-hibinin devir borcunu muaccel hale getirecekse de hak sahibinin hakkı süresinden önce iade etmesi malikin kendisine geçecek yapılar için uygun bir bedel ödemek kaydına bağlıdır (832/1). Bedelin ödenmez veya teminat altına alınmazsa üst hakkı sahibi hakkın iadesinden kaçınabilir (m.832/son). Böylece hak sahibine iade borcunun ifasından meşru biçimde kaçın-ma konusunda def’i hakkı tanınmıştır. Bu husus ödemezlik def’inin ( TBK m.97) özel bir görünüm biçimini teşkil etmektedir.

832/2’de ifade edilen uygun bedel teknik anlamda tazminat olmayıp

Page 175: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

174 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

üst hakkı sahibinin yapısına karşılık bir bedel olarak öngörülmüş olup bu bedel ödeme borcuyla taraflar arasında satış benzeri bir hukuki ilişki tesis edilmiş olunmaktadır. Taşınmaz maliki bu hakkını kullanır, bedel ödeme ya da teminat teklif eder, ancak üst hakkı sahibi de bu borcunu ifa etmezse, taşınmaz maliki cebri tescil davası (tescile zorlama davası) açabilir.

Üst hakkının süresinden önce arazi malikine intikali durumunda üst hakkı sona ermemektedir. Üst hakkına bağlı bütün hak ve yükümlülükler arazi malikine intikal etmiş olur. Malik hem taşınmaz mülkiyetini haiz hem de bu taşınmaz üzerindeki üst hakkı sahibi konumunda olur.

KAYNAKÇA

1. BELEN, Herdem, ‘’Üst Hakkında Süresinden Önce Devri Talebine Esas Edimler ve Buna Bağlı Hukuksal Sonuçlar’’, http://www.iku.edu.tr/userfiles/20120424231613167[1].pdf

2. CANSEL, Erol / İNAN, Ali Naim, ‘’Aynî Hak Kavramı, Taksimi Ve Eşya Hukukunun Konusu’’, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 21, Sayı:1, 1964, s.345-367

3. ERMAN, Hasan, ‘’Eşya Hukuku Dersleri’’, Der Yayınları, 6.Baskı, İstanbul 2016

4. ERTAŞ, Şeref, ‘’Yeni TTMK Hükümlerine Göre Eşya Hukuku’’, 4.Bası, Ankara 2002

5. GÜRİZ, Adnan, ‘’Hukuk Başlangıcı’’, 13.Baskı, Siyasal Kitapevi, Ankara 2011

6. HATEMİ, Hüseyin / Aybay, Aydın, ’’Eşya Hukuku’’, Vedat Kitapçılık, 4.Baskı, İstanbul 2014

7. HATEMİ, Hüseyin, ‘’Medeni Hukuka Giriş’’, Vedat Kitapçılık, 5.Bası, İstanbul 2011

8. KAYIHAN, Şaban / ÜNLÜTEPE, Mustafa, ‘’Medeni Hukuk Bilgisi’’, 3.Baskı, Ocak 2016

9. KUNTALP, Erden, ‘’Bağımsız Ve Sürekli Sınırlı Ayni Hakların Özellıkle Üst Hakkının Taşınmaz Olarak İşlem Görmesi’’, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1991/4, s.528-551.

10. OĞUZMAN, Kemal /SELİÇİ, Özer/OKTAY-ÖZDEMİR, Saibe, ‘Eşya Hukuku’’,17.Bası, 2014.

11. OĞUZMAN, Kemal \ BARLAS, Nabi,‘’Medeni Hukuk’’, Vedat Kitapçılık, 17. Bası, İs-tanbul 2011

12. SİRMEN, Lale, ‘’Eşya Hukuku’’, 2.Basım, Ankara 2014.

13. REİSOĞLU, Safa, ‘’Türk Eşya Hukuku Cilt I’’, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fa-kültesi Yayınları, 6.Bası, Ankara 1980.

14. Kararara.com

15. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu

16. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu

Page 176: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İNSANSIZ HAVA ARACI SİSTEMLERİ TALİMATI: ÖNGÖRÜLEN CEZALAR

UYGULANABİLİR Mİ?

Av. Serap ZUVİN - Ömer BULGAK

22 Şubat 2016 tarihinde Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (“SHGM”) tarafından yayımlanan ve 22 Nisan 2016 tarihinde revize edilen İnsan-sız Hava Aracı Sistemleri Talimatı1 (“Talimat”),insansız hava aracı (“İHA”)kullanıcıları için birçok yükümlülük ve yaptırım öngörmektedir. Tali-mat’ta bir kısım yaptırımlarTürk Sivil Havacılık Kanunu’na2, bir kısmın-da iseTürk Ceza Kanunu’na3dayandırılmaktadır. İHA’ların dünyadaki ve Türkiye’deki kullanım alanı ve potansiyel pazarı göz önüne alındığında, anılan yaptırımların uygulanıp uygulanmayacağı sorusu gündeme gelmek-tedir. Bu sorunun cevabı ise, Talimat’ı normlar hiyerarşisinde doğru yere koymaktan ve “kanunilik” ilkesi kapsamında değerlendirmekten geçmek-tedir.

Türk Hukukunda Normlar Hiyerarşisi

Türk Hukuku’nda idarenin yetki ve görevlerinin temel dayanağı Ana-yasa’dır.4T.C. Anayasa’nı 7. Maddesine göre“Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez”; bu nedenle de yasal düzenlemeler yapma yetkisi açıkça Türkiye Büyük Mil-let Meclisi’ne (“TBMM”) verir. Ancak bu ifadeden,yasal düzenleme yapma yetkisinin sadece TBMM’de olduğu sonucu çıkmamalıdır. Anayasa’nın 91. maddesi“Kanun Hükmünde Kararnameleri”(“KHK”), 115.maddesi “tüzükleri” ve 124.maddesi “yönetmelikleri” düzenlemiş ve bu maddeler ile açıkça idarenin düzenleyici işlemler yapma yetkisi kabul edilmiştir. Düzenlenen tüzük ve yönetmelikler, idarenin işlemleri oldukları halde, bunlar genel, soyut, nesnel, herkese uygulanabilir kurallar içerirler ve bu yönleri ile kanunlara benzerler. Bununla birlikte idare; KHK, tüzük ve

1 İlgili talimata http://web.shgm.gov.tr/documents/sivilhavacilik/files/mevzuat/sektorel/ta-limatlar/SHT-IHA_REV1.pdf adresinden erişilebilmektedir. Erişim tarihi: 24.06.2016

2 19 Ekim 1983 tarihli 18196 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 2920 sayılı ve 14 Ekim 1983 tarihli Türk Sivil Havacılık Kanunu.

3 12 Ekim 2994 tarihli 25611 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, 5237 sayılı ve 26 Eylül 2004 tarihli Türk Ceza Kanunu.

4 9 Kasım 1982 tarihli 17863 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, 2709 sayılı ve 7 Kasım 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (“T.C. Anayasası”).

Page 177: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

176 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

yönetmelikler dışında Anayasa’da düzenlenmemiş ve bu yüzden de “ati-pik (adsız) düzenleyici işlemler” olarak adlandırılan “genelge”, “sirküler”, “talimat”, “tebliğ”, “yönerge” gibi isimler altında düzenleyici işlemler yap-maktadır.

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir, bu yüzden hukuki düzen-lemer bağlayıcıdır ve uygulanmaları zorunludur. Hukuk düzeni farklı ni-telik ve içerikte bir çok hukuk kuralından oluşur ve bunların belirli bir düzen içinde uygulanması gerekir. Dolayısıyla, hukuk kuralları arasın-da bir dereceleme yapılması kaçınılmazdır. Bu ihtiyacı karşılamak için “normlar hiyerarşisi” kavramı ortaya çıkmıştır. Doktrinde kabul edilen görüşe göre hiyerarşinin en üstünde Anayasa’nın 11.maddesi uyarınca Anayasa bulunmaktadır. Daha sonra Anayasa’nın 90.maddesinin 5.fık-rası uyarınca temel hak ve özgürlükleri konu alan milletlerarası antlaş-malar gelmektedir. Üçüncü sırada ise kanunlar, usulüne uygun yürürlüğe girmiş milletlerarası antlaşmalar ve KHK’lar bulunmaktadır. Daha sonra sırasıyla tüzükler, yönetmelikler ve idarenin atipik düzenleyici işlemleri ve idarenin birel işlemleri gelmektedir.

İdarenin tipik genel düzenleyici işlemleri olan tüzük ve yönetmeliklerin normlar hiyerarşisindeki yeri Anayasa’nın 1155 ve 1246.maddelerinden çıkarılabilmektedir. Buna göre, tüzükler Bakanlar Kurulu tarafından“ka-

5 “Tüzükler” başlıklı madde6 “Yönetmelikler” başlıklı madde

Page 178: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

177Üst Hakkının Genel Teorisi • Av. S. ZUVİN / Ö. BULGAK

nunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak ve Danıştayın incelemesinden geçirilmek şartıyla” çıkarılır. Yönetmelikler ise, başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri tarafından, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şar-tıyla çıkarılır. Buradan, tüzüklerin kanunların altında yönetmeliklerin ise tüzüklerin altında yer aldığı anlaşılmalıdır.

Ancak normlar hiyerarşisinde atipik düzenleyici işlemlerin nerede yer alacağı doktrinde tartışma konusudur ve bu konuda birçok farklı görüş bulunmaktadır.Atipik düzenleyici işlemlerin normlar hiyerarşisindeki yeri konusunda Anayasa’da herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Doktrinde de bu konuda görüş birliğine varılamamıştır. Bu nedenle atipik düzenleyici işlemlerin normlar hiyerarşisindeki yerini tespit edebilmek için Danıştay ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına bakılmalıdır.

Danıştay, 2003 tarihli bir kararında “bilindiği gibi, idare hukukunda normlar hiyerarşisinde yönetmeliklerden sonra gelen genel düzenleyici işlemlerden olan Genelgeler bir Yönetmeliğe dayalı olarak hazırlanır ve Yönetmelik hükümlerine açıklık getirilmek suretiyle uygulamaya geçi-rilmesi amaçlanır” 7 ifadelerine yer vermiştir. Bu karardan bir çeşit ati-pik düzenleyici işlem olan genelgelerin yönetmeliklerin altında yer alması gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, bir atipik idari işlem olarak, Talimat’ın da normlar hiyerarşisinde yönetmeliklerin altında yer aldığını kabul etmek kanımızca doğru olacaktır.

İdarenin İşlemleri Kanunilik İlkesine Tabidir!

Kanunilik ilkesi asıl olarak ceza hukukunu ilgilendiren bir konudur ancak ilke aynı zamanda, demokratik bir düzende, iyi bir yönetimin var olabilmesi için uygulanması gereken temel ilkelerden birisi olarak kabul edilmektedir. Kanunilik ilkesi demokratik toplum gereği keyfi olarak suç ve ceza çıkarılmasını engeller ve bunun sonucu olarak da kişiler için gü-vence sağlar. Türk Ceza Kanunu’nun2. maddesinde “ Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.” ifadeleriyle ka-nunilik açıklanmıştır. Aynı maddenin ikinci fıkrasında da “idarenin dü-zenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.” ifadesine yer verilmiştir.

Anayasa 123. maddesinin “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütün-

7 Danıştay 5.Dairesi’nin, 2002/1895 Esas No’lu, 2003/1891 Karar No’lu, 6 Mayıs 2003 tarihli kararı.

Page 179: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

178 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

dür ve kanunla düzenlenir.” ifadesiyle idarenin kanuniliği ilkesini belirt-miştir. İdarenin kanuniliği ilkesi; idarenin kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulması ve yapılandırılmasını, görev ve yet-kilerinin kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak belir-lenmesini ve faaliyetlerini hukuka uygun olarak sürdürmesi ve işlem ve eylemlerinin hukuka uygun olmasını ifade eder. Bireyler bakımından gü-ven ve istikrar gerektiren konular olan temel hak ve özgürlükler ile vergi ve benzeri mali yükümlülükler alanında idarenin faaliyette bulunabilmesi için kanunla yetkilendirilmesi gerekir.

Bu konuya ilişkin olarak, Anayasa Mahkemesi’nin içtihadı uyarınca “Anayasa’nın 7. maddesinde, yaşama yetkisinin TBMM’ye ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği öngörülmüştür. Buna göre, yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Yürütmenin düzenleme yetkisi, sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetkidir. Bu nedenle, Anayasa’da öngörülen ayrık durumlar dışında, yasalarla düzenlenmemiş bir alanda, yasa ile yürütmeye ge-nel nitelikte kural koyma yetkisi verilemez. Yürütme organına düzen-leme yetkisi veren bir yasa kuralının Anayasa’nın 7. maddesine uygun olabilmesi için, temel ilkeleri koyması, çerçeveyi çizmesi, sınırsız, be-lirsiz, geniş bir alanı yönetimin düzenlemesine bırakmaması gerekir. Temel kuralları koymadan, ölçüsünü belirlemeden ve sınırı çizmeden yürütmeye düzenleme yetkisi veren kural, Anayasa’nın 7. maddesine aykırı düşer.”8. Anayasa Mahkemesi’nin farklı bir kararında ise “İdarenin kanuniliği ilkesi, idarenin ve organlarının görev ve yetkilerinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde, açık bir biçimde yasayla dü-zenlenmesini gerekli kılar. Kamu tüzelkişiliğinin yasayla veya yasanın açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulması zorunluluğu, usulde pa-ralellik ilkesi gereği aynı zamandakamu tüzelkişiliğinin ortadan kal-dırılması bakımından da geçerli bulunmaktadır”9 ifadeleri yer almıştır.

Kanunilik İlkesi Talimatı Nasıl Etkiliyor?

Yukarıda belirtildiği üzere, Talimat, idarenin atipik düzenleyici işlem-lerindendir ve dolayısıyla kanunilik ilkesine tabidir. Yazımızın konusu Talimat’ın Beşinci Bölümü olan Son Hükümler kısmındaki 26 ve 27.mad-deler bazıtereddütleri beraberinde getirmiştir. 26.maddede “Genel Mü-dürlükten izin almayı gerektiren operasyonlar için izin alınmadan İHA uçuşu yapılması ve verilen yetkiler ile belirlenen hava sahaları dışında

8 Anayasa Mahkemesi’nin, 26741 sayılı ve 29 Aralık 2007 tarihli Resmi Gazete’de yayim-lanan, 2005/32 Esas nolu, 2007/3 Karar nolu ve 18 Ocak 2007 tarihli kararı.

9 Anayasa Mahkemesi’nin, 27060 sayılı ve 20 Kasım 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayim-lanan, 2005/68 Esas nolu, 2008/102 Karar nolu ve 02 Mayıs 2008 tarihli kararı.

Page 180: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

179Üst Hakkının Genel Teorisi • Av. S. ZUVİN / Ö. BULGAK

operasyon gerçekleştirilmesi hallerinde ilgili şahıs ve işletmeye 2920 sayılı Kanunun 5 inci kısmında yer alan ceza hükümleri uygulanır”, 27. maddenin ilk fıkrasında “bu Talimatın aksine hareket edilmesi, SHY-İPC kapsamında cezai yaptırımlara tabiidir.”, dördüncü fıkrasında ise “İHA sahibi ve pilotu özel hayatın gizliliği ve mahremiyeti konusuna özen gösterir. Aksi halde 26/09/2014 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ilgili Maddeleri kapsamındaki hükümler uygulanır.”ifade-leri yer almaktadır.

Yukarıdaki hükümlerde, daha önce kanunlarla düzenlenmiş olan suç-lar için öngörülen yine kanunlarla belirlenmiş cezaların uygulama alanı genişletilmektedir. Talimat’a uymamak kapsamında yeni suçlar oluştu-rulmuş ve bu suçlara cezai yaptırımlar öngörülmüştür.

Türk Hukukunun en temel prensiplerinden olan kanunilik ilkesinin düzenlendiği TCK’nın 2.maddesinin ikinci fıkrası, açıkça idarenin düzen-leyici işlemleriyle suç ve ceza konulamayacağını belirtir. Normlar hiyerar-şisi gereği idarenin düzenleyici işlemlerinin kanunlara aykırı olamayaca-ğını hem doktrin, hem de Danıştay ve Anayasa Mahkemesi’nin içtihatları belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında10, Başvuru sahibi, yö-netmeliğin 99. maddesindeki düzenlemenin araç sahiplerine hiçbir yü-kümlülük veya kısıtlama getirmemesine rağmen, Genelge’ye dayanılarak hakkında idari para cezası uygulandığını, Anayasa’nın 124. maddesi ve normlar hiyerarşisi çerçevesinde yönetmelikte olmayan kısıtlamaların ge-nelge ile yapılarak kendisine yükümlülükler yüklenmesi sonucunda veri-len idari para cezasına karşı başvurusunun mahkeme tarafından redde-dildiğini, bu nedenle adil yargılanma (savunma) hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Anayasa Mahkemesi, yaptığı değerlendirme sonucu “Hukuk dev-letinde, bireylerin belirli bir zaman diliminde hangi fiillerin suç olarak tanımlandığı ve hangi cezai yaptırımlara bağlandığını bilip öngörebil-meleri, bir başka ifadeyle ceza hukuku kurallarının öngörülebilir ve erişilebilir olması şarttır. Aksi takdirde “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” şeklinde ifade edilen ceza hukuku prensibinin ha-yata geçirilmesi mümkün olmayacaktır. Zira ceza sorumluluğu, kişinin fiilinin bilincinde olduğu ve özgür iradesiyle suç olan bu fiili işlediği var-sayımına dayanır. Bu nedenle, kişinin işlediği fiilden sorumlu tutulabil-mesi için, hangi fiillerin suç olduğunun kanunlarda açıkça gösterilmesi gereklidir….Kanun’da, örneğin, “yolcu ve yük nakliyatı yapacağını bil-direnler” ve benzeri bir ifade kullanılmış olsa idi, Genelge ile öngörü-

10 Anayasa Mahkemesi’nin12 Haziran 2014 Tarihli ve 29028 Sayılı Resmî Gazete’de ya-yimlanan, 2013/849 Karar nolu ve 15 Nisan 2014 tarihli kararı.

Page 181: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

180 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

len ve idari yaptırıma bağlanan yükümlülüklerin bir kanuni dayanağı olduğundan söz edilebilirdi. Oysa Genelge düzenlemesi, Kanun’da yer almayan bir yükümlülüğü ilgililere öngörülemez bir şekilde yükleyerek dolaylı olarak yeni bir kabahat ihdas etmektedir. Zira, asıl kabahat eylemi “takografın kullanılır durumda bulundurulmaması” olup, Kanun hükmüne göre istisnası, şehir içi ve belediye mücavir alanı içinde yük ve yolcu nakliyatı yapıyor olmaktır. Genelge, Kanun’da olmadığı halde bu istisnanın istisnası olarak “Şehir içi ve belediye mücavir alanların-da çalıştığını beyan etmeme ve durumu tescil belgelerine işletmeme” halinde, ilgili kişinin, muafiyetten yararlanamayacağını ve fiilen Ka-nun’daki istisna kapsamında olsa dahi Genelge hükmüne uygun işlem yapmaması nedeniyle idari para cezası ile cezalandırılmasını öngör-mektedir…Açıklanan nedenlerle, Genelge ile yüklenen ve Kanun’da ön-görülmemiş olan bildirim yükümlülüğünü yerine getirmediği gerekçe-siyle başvuru sahibinin idari para cezası ile cezalandırılmasının, suç ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.”11ifadelerine yer vermiştir.

Danıştay önüne gelen bir dosyada bu konuya şöyle yaklaşmıştır12: Dava, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’nün, içkili yer bölgesi tespiti yapılırken uyulması gereken esasları belirleyen genelgesi-nin hukuka, Anayasa’ya ve kamu yararına aykırılığı iddiasıyla iptali tale-bine ilişkindir. Danıştay bu dosyada şu sekilde karar vermiştir: “İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik’te, içkili yer bölgesi-nin, mülki idare amirinin genel güvenlik ve asayiş durumu hakkındaki görüşü doğrultusunda belediye sınırları içinde belediye meclisi, bu sı-nırlar dışında il genel meclisi tarafından tespit edileceği öngörülmek-tedir. Anılan yönetmelikte içkili yer bölgesi tespit edilemeyecek yerler açıkça sayılmıştır. İptali istenen genelge ise üst hukuk normu olan yö-netmelikte sayılmayan kısıtlamalara yer vererek, içkili yer bölgesi ko-nusunda yeni kısıtlamalar getirmektedir. Genelge üst hukuk normuna uygun olmadığı gibi getirilen kısıtlamalar, içkili yer bölgelerinin, tecrit anlamında şehir yaşamının dışına itilmesi sonucu doğurabileceğinden içerik yönünden de hukuka uygun değildir. Açıklanan nedenlerle, iç-kili yer bölgesi tespitinde yönetmelikte olmayan kısıtlamalar getiren genelge üst hukuk normlarına ve dolayısıyla hukuka aykırıdır; iptali gerekir.”

Yukarıda yer verilen Anayasa Mahkemesi ve Danıştay Kararı birlikte

11 Anayasa Mahkemesi’nin 12 Haziran 2014 Tarihli ve 29028 Sayılı Resmî Gazete’de ya-yimlanan, 2013/849 Karar nolu ve 15 Nisan 2014 tarihli kararı.

12 Danıştay, 8. Daire, E. 2005/6261, K. 2007/1246, T. 7.3.2007

Page 182: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

181Üst Hakkının Genel Teorisi • Av. S. ZUVİN / Ö. BULGAK

değerlendirildiğinde, her ne kadar Talimat ceza hükümleri için Kanun’la-ra atıf yapmış olsa da, getirdiği yükümlülükler (yani suç oluşturan ey-lemler) bir Kanun’a dayanmadığı için, SHGM tarafından uygulanacak bir yaptırıma karşı iptal davası açılması halinde, hem Talimat hem de bu Talimat’a bağlı olarak yapılan idari işlem iptal ile karşı karşıya kalma riskini barındırmaktadır. Ancak, benzeri bir iptal davasını görecek olan mahkemenin, SHGM’nin ve SHGM tarafından yapılan düzenlemelerin uçuş güvenliği için önemini de göz ardı etmemesi gerektiği kanaatindeyiz.

Page 183: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İFLASIN ERTELENMESİ MUHAFAZA TEDBİRLERİ VE ISKAT PROSEDÜRÜNÜN

MUHAFAZA TEDBİRLERİ KAPSAMINA DAHİL EDİLMESİ

Sevinç İNCE - Ömer Çağrı İPÇİOĞLU

1. GENEL OLARAK İFLAS ERTELEME

İflas erteleme müessesi ülkemizde 2004 yılındaki 5092 sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile son şeklini ala-rak hukuk sistemimize girmiştir. Asıl kaynağı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 377. Maddesi olup 2004 sayılı İcra İflas Kanunun da 179 ve devamı maddelerinde detaylı olarak düzenlenmiştir.1

1 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu MADDE 377- (1) Yönetim kurulu veya herhangi bir alacaklı yeni nakit sermaye konulması dâhil nesnel ve gerçek kaynakları ve önlemleri gösteren bir iyileştirme projesini mahkemeye sunarak iflasın ertelenmesini isteyebilir. Bu hâlde İcra ve İflas Kanununun 179 ilâ 179/b maddeleri uygulanır.

2 004 sayılı İcra ve İflas Kanunu MADDE 179- (Değişik: 17/7/2003-4949/49 md.) Ser-maye şirketleri ile kooperatiflerin borçlarının aktifinden fazla olduğu idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseler veya şirket ya da kooperatif tasfiye hâlinde ise tasfiye me-murları veya bir alacaklı tarafından beyan ve mahkemece tespit edilirse, önceden takibe hacet kalmaksızın bunların iflâsına karar verilir. Şu kadar ki, idare ve temsil ile vazife-lendirilmiş kimseler ya da alacaklılardan biri, şirket veya kooperatifin malî durumunun iyileştirilmesinin mümkün olduğuna dair bir iyileştirme projesini mahkemeye sunarak iflâsın ertelenmesini isteyebilir. Mahkeme projeyi ciddî ve inandırıcı bulursa, iflâsın ertelenmesine karar verir. İyileştirme projesinin ciddî ve inandırıcı olduğunu gösteren bilgi ve belgelerin de mahkemeye sunulması zorunludur.

Mahkeme, gerekli görürse idare ve temsille vazifelendirilmiş kimseleri ve alacaklıları dinleyebilir. İflâsın ertelenmesi talepleri öncelikle ve ivedilikle sonuçlandırılır.

Madde 179/a- (Ek: 17/7/2003-4949/50 md.; Değişik: 14/1/2011-6103/41 md.) Mah-keme, iflâsın ertelenmesi isteminde bulunulması üzerine, envanter düzenlenmesi ve yönetim kurulunun yerine geçmesi ya da yönetim kurulu kararlarını onaylanması için derhal bir kayyım atar; ayrıca şirketin ve kooperatifin malvarlığının korunması için gerekli diğer önlemleri alır.

Kayyımın atanmasına ilişkin karar, kayyımın mahkemece belirlenmiş görevleri ve tem-sil yetkisi ile bunların sınırları ve iflâsın ertelenmesine ilişkin talep 166 ncı maddenin ikinci fıkrasındaki usul ile mahkeme tarafından ilân ve ticaret siciline tescil ettirilir. Mahkeme bu arada erteleme talebini karara bağlar.

İflâs ertelenmişse kayyım her üç ayda bir şirketin projeye uygun olarak iyileştirme gösterip göstermediğini mahkemeye rapor eder, mahkeme bu rapor üzerine veya gerek gördüğünde alacağı bilirkişi raporuna göre, erteleme istemini değerlendirir ve iyileştir-menin mümkün olamayacağı kanaatine varırsa erteleme kararını kaldırır.

Madde 179/b- (Ek: 17/7/2003-4949/50 md) Erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz

Page 184: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

183İflasın Ertelenmesi • S. İNCE / Ö. Ç. İPÇİOĞLU

İflasın ertelenmesi kurumu doktrindeki genel görüşe göre; borca batık durumda olan sermaye şirketleri veya kooperatiflerin, kendileri veya ala-caklılarının önerdiği iyileştirme projesinin, ticaret mahkemenin vereceği süre içinde uygulanmasıyla, ekonomik hayattan tamamen yok olmaları yerine hem alacaklıların hem de borçlu şirketlerin yararına olacak şekil-de, borca batık durumdan kurtulmaları, ekonomik hayata yeniden kazan-dırılmalarını sağlayan ve haklarında iflas kararı verilmesini engelleyen bir yoldur.2

Yargıtay’a göre iflasın ertelenmesi ‘borca batık durumda olan bir ser-maye şirketi veya kooperatifin mali durumunun iyileştirilmesinin müm-kün olması halinde iflası önleyen şirketler hukukuna özgü bir geçici ko-ruma kurumudur.’3

2. İFLASIN ERTELENMESİNDE vERİLEN MUHAFAZA TEDBİR-LERİN AMACI vE KAPSAMI

İcra İflas Kanunu’nun 179/a f.1 maddesi kapsamında, iflasın ertelen-mesi kararını veren mahkeme tarafından şirketin malvarlığının ve menfa-atlerinin korunması için gerekli tedbirler alınır. Bu tedbirler alacaklıların güvencesini teşkil eden şirket aktiflerinin azalması suretiyle alacaklarının

ve evvelce başlamış takipler durur; bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez.

Erteleme sırasında taşınır, taşınmaz veya ticarî işletme rehniyle temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takip-lere devam edilebilir; ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez. Bu durumda erteleme süresince işleyecek olup mevcut rehinle karşılanamayacak faizler teminatlandırılmak zorundadır.

206 ncı maddenin birinci sırasında yazılı alacaklar için haciz yoluyla takip yapılabilir.

(Değişik dördüncü fıkra: 12/2/2004-5092/4 md.) Erteleme süresi azami bir yıldır. Bu süre kayyımın verdiği raporlar dikkate alınarak mahkemece uygun görülecek süreler ile uzatılabilir; ancak uzatma süreleri toplamı dört yılı geçemez. Kayyım, mahkemenin belirleyeceği sürelerde iflâsı ertelenenin faaliyetleri ve işletmenin durumu konusunda düzenli olarak mahkemeye rapor verir.

İflâsın ertelenmesi talebinin reddi ya da erteleme süresi sonunda iyileşmenin mümkün olmadığının tespiti üzerine mahkeme, şirketin veya kooperatifin iflâsına karar verir. Erteleme süresi dolmamakla birlikte, mahkeme kayyımın verdiği raporlardan şirketin veya kooperatifin malî durumunun iyileştirilmesinin mümkün olmadığı kanaatine va-rırsa, erteleme kararını kaldırarak şirketin veya kooperatifin iflâsına karar verebilir.

2 Av.Bahtiyar Kurt “Anonim Şirketlerde Borca Batıklık Durumu ve İflasın Ertelenmesine Etkileri” adlı makale Benzer Tanımlar İçin Bknz: pEKCANITEZ, H. İflasın Ertelenmesi (İBD. 2005/2, s:323) – ALTAY, S. İflasın Ertelenmesi Hakkındaki Yeni Hükümlerin Ye-niden Yapılandırılma Kurumları Üzerindeki Olumsuz Etkileri ve Çözüm Yolları (prof. Dr. Ergun Özsunay’a Armağan 2004. s:625 – MUŞUL, K. İcra ve İflas Hukuku 2008, s:1022

3 Bknz. 19.HD. 17.02.2016 T. 25556/2879

Page 185: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

184 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

ilave bir zarara uğramasının önlenmesine yöneliktir.4

Alacaklı menfaatlerinin korunmasından anlaşılması gereken, erteleme kararı tarihi itibari ile alacaklıların başvurabileceği malvarlığının aynen veya değer itibari ile korunmasıdır.5

Mahkeme tarafından verilecek tedbir kararının öncelikle iflas ertele-me talep eden şirketin sunmuş olduğu ve mahkeme tarafından inandırıcı ve uygulanabilir bulunan iyileştirme projesinin özüne zarar vermeyecek nitelikte olması gerektiğine şüphe bulunmamaktadır. Her iflas erteleme dosyası kendi içinde spesifik konular barındırdığından, İcra İflas Kanu-nu’nda belirtilen klasik tedbirlerin yanında mahkeme tarafından somut olayın özelliklerine göre farklı tedbirler alınabilir. Zira İcra İflas Kanunu-nun 179/a Maddesinde belirtilen erteleme tedbirleri sınırlı sayı ilkesine tabi değildir. Maddede açıkça mahkemenin ‘her türlü tedbiri’ iyileştirme projesi göz önünde bulundurularak alabileceği belirtilmiştir. Dolayısı ile muhafaza tedbirleri alınırken her iflas erteleme sürecinin kendi içinde değerlendirilmesi ve farklı tedbirlerin alınması hususunda hakime geniş takdir yetkisi tanınmıştır.

Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz üzere hakim, alacaklıların hakları-nı koruma düşüncesi ile iyileştirme projesini işlevsiz kılacak, onu işlemez hale getirecek tedbirleri alamaz.6 Kanun her ne kadar tedbirleri sınırlı sayıda saymamış olsa dahihakimin kanunda sayılan tedbirler dışında herhangi bir tedbir kararı verebilmesi için öncelikle bir talep söz konusu olması ve bu talebinde sunulan iyileştirme projesine aykırılık teşkil ede-cek nitelikte olmaması gerekir.

Tüm bu bilgiler ışığında, iflasın ertelenmesi sürecinde verilecek mu-hafaza tedbirleri; hem sunulan iyileştirme projesinin gerçekleştirilmesine yardımcı olacak ve şirket aktiflerinin azalmasına engel olacak nitelikte olması hem de alacaklıların haklarının özüne dokunmayacak nitelikte ol-ması gerektiği sonucuna varılabilir.

İcra İflas Kanunu kapsamında, erteleme kararını veren mahkeme şir-ketin malvarlığının korunması ve alacaklıların hakkaniyete uygun bir şe-kilde alacaklarının güvence altına alınabilmesi için gerekli tedbirleri al-mak zorundadır. Bu kapsamda temel olarak öncelikle verilecek tedbirler şu şekilde sıralanabilir;

4 Öztek, S. Bankacılar Dergisi, 2016 Sayı 59, s675 Ermenek, İ. İflasın Ertelenmesi, 2010, s.276 6 Ermenek, İ. İflasın Ertelenmesi, 2010, s.276

Page 186: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

185İflasın Ertelenmesi • S. İNCE / Ö. Ç. İPÇİOĞLU

• Borçlu aleyhine 6183 sayılı kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılmaması,

• Tedbir kararının alınmasından önce başlatılmış tüm takiplerin dur-durulması,

• Başlamış takipler ile ilgili herhangi bir muhafaza tedbiri alınamama-sı, haciz ihbarnamesi gönderilmemesi,

• Rehinli malların satışının gerçekleştirilmemesi,

• Şirkete ait teminat mektuplarının nakde çevrilmesinin durdurulması,

• Şirketin malvarlığına dahil bulunan gayrimenkul, menkul ve araçla-rın üçüncü kişilere devir ve temliklerinin önlenmesi,

Yukarıda belirtmiş olduğumuz tedbirler her iflas erteleme sürecinde verilmekte olup uygulamada ve doktrinde genel-geçer olarak kabul gör-mektedir. Ancak bunun yanında mahkeme tedbirlere karar verirken yal-nızca yukarıda sayılan tedbir türleri ile sınırlı kalmamalıdır. Zira belirt-tiğimiz üzere hakiminverilecek muhafaza tedbirleri konusunda geniş tak-dir yetkisi bulunmaktadır. Hakim bu geniş takdir yetkisini kullanırken iyileştirme projesinin gereklerine uygun hareket etmeli ve projeyi dikkate alarak gerekli diğer tüm tedbir kararlarını da vermelidir.

Bu doğrultuda aşağıda sermaye taahhüt borcunun yerine getirilmeme-si sebebiyle şirket ortağının şirketten ıskat edilmesine ilişkin prosedür ve bu prosedürün tedbir kararı kapsamına dahil edilip edilmeyeceği hususu irdelenecektir.

3. SERMAYE TAAHHÜT BORCU vE ISKAT HAKKINDA GENEL BİLGİ

Türk Ticaret Kanunu’nun 128/I Maddesine göre ‘Her ortak usulüne göre düzenlenmiş ve imza edilmiş şirket sözleşmesi ile korumayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı şirkete karşı borçludur.’

Türk Ticaret Kanunu’nda da belirtildiği üzere pay sahipleri sadece taahhüt etmiş oldukları payları ile ve şirkete karşı sorumludur. (TTK. 329/2) Kanundan da anlaşıldığı üzere sermaye taahhüt borcu, pay sahip-lerinin asli ve tek borcudur. Şirket sermaye koyma borcunun yerine geti-rilmesini her ortaktan isteyebilir. pay bedelleri yönetim kurulu tarafından pay sahiplerinden ilan yolu ile istenir. (TTK. 481/I) pay bedellerinin ifası borcunun süresinde yerine getirilmemesi durumunda, TTK kapsamında uygulanan yaptırımlardan biri, pay sahibinin şirketten ıskatıdır. Iskatı TTK. M. 482/2 hükmü doğrultusunda mütemerrit pay sahibinin yaptığı

Page 187: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

186 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

kısmi ödemelerden ve payın sağladığı haklardan da yoksun bırakılarak yerine başka bir pay sahibinin alınması şeklinde tanımlamak mümkün-dür.7

Tanımdan da anlaşılacağı üzere şirket ortaklarına tek bir asli edim yüklenmiş olup bunun yerine getirilmemesi de ağır bir yaptırıma tabi tu-tulmuştur. Çünkü özellikle anonim şirketlerde sermaye, şirket malvarlı-ğının temelini oluşturur, aynı zamanda şirketin ekonomik gücünün de bir göstergesidir.8

Sermayenin özellikle anonim şirketler bakımından taşıdığı önem se-bebiyle, TTK. 344 de taahhütlerin şirkete getirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir. Nakdi sermaye taahhüdü durumunda payın itibari değeri kadar olan kısmının en az %25 i tescilden önce, itibari değerin geri kalan kısmı şirketin tescilini izleyen 24 ay içinde ödenmesi zorunludur.9

Ancak uygulamada genel olarak, şirketler kuruluş aşamasında TTK’da öngörülen asgari ödenmesi gerekli sermaye tutarı olan %25 lik kısmıöde-mekte, ticaret sicil müdürlüklerinde tescil işleminin tamamlanmasından sonra yatırılan tutarlar şirket hesaplarından geri çekilmektedir. Bu du-rum da şirketlerin sermayelerinin ödenmeden faaliyetlerine devam etme-sine zımnen cevaz vermektedir.

İflas erteleme müessesesine başvurmuş olan tüzel kişi şirket ortağının, diğer ortaklar tarafından sermaye taahhüt borcunu ödemesi konusunda çağrıdabulunulması durumunda, bu çağrıya uygun olarak,kanunda öngö-rülen süre içerisindesermaye taahhüt borcunu yerine getirerek ortaklığını devam ettirmesi mümkün olamayacaktır. Bu nedenle de sermaye taahhüt borcunun yerine getirilmemesinin en ağır yaptırımı olan ıskat prosedürü uygulanacaktır.

4. ISKATIN İHTİYATİ TEDBİR KARARINA DAHİL EDİLMESİ

Yukarıda ayrıntılı şekilde açıkladığımız üzere iflas ertelemenin amacı, hem alacaklıların hem de borçlu şirketin yararına olacak şekilde, borca batık durumda olan şirketlerin ekonomik hayattan tamamen yok olmala-rı yerine borca batık durumdan kurtarılmaları ve ekonomik hayata yeni-den kazandırılmalarıdır.

Hukuk düzenimiz irade serbestisi esasına dayanır. Onun için hakim veya kayyım iflasın ertelenmesi prosedürü bağlamında bir müteşebbis

7 Sevi, A.M. Anonim Ortaklıkta payın Devri, 3.Baskı, Mart 2014, s. 46, 8 Karahan, S., Şirketler Hukuku, 1. Baskı, Aralık 2012 S. 654 9 Karahan, S., Şirketler Hukuku, 1. Baskı, Aralık 2012 S. 332

Page 188: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

187İflasın Ertelenmesi • S. İNCE / Ö. Ç. İPÇİOĞLU

veya kriz yöneticisi olarak düşünülmelidir.10 Nitekim İİK 179/a maddesi de ‘İflasın ertelenmesine karar veren mahkeme şirketin veya kooperatifin malvarlığının korunması için gerekli her türlü tedbiri iyileştirme projesini de göz önünde tutarak alır.’ hükmü ile tedbir kararının kapsamının belir-lenmesinin hakimin takdir yetkisinde olduğunu belirtmiştir.

İflas ertelemenin esas amacının bu olduğu düşünüldüğünde ve hakimin de takdir yetkisinin bulunduğu göz önüne alındığında,hakim klasik tedbir türleri ile sınırlı kalmayarak iyileştirme projesine uygun olmak kaydı ile borçlu veya alacaklılar tarafından talep edilen tedbirlere hükmetmelidir.

Iskat sermaye taahhüt borcunu yerine getiremeyen şirketlere uygula-nan en ağır yaptırımlardan biridir. Hele ki şirketlerin uygulamada, ser-maye taahhüt borcunun sadece kanunda öngörülen asgari tutarı ödeyip geri kalan tutarı ödemedikleri göz önüne alındığında, iflas erteleme sü-recinde olan,dolayısıyla ekonomik dar boğaz içerisindeki sermaye şirke-tinden bu borcun yerine getirilmesinin talep edilmesi durumunda, bu yü-kümlülüğün yerine getirilmesinin fiilen mümkün olmayacağı izahtan va-restedir. Böyle bir borcun yerine getirilmemesi nedeniyle şirket ortağının paylarının şirketten ihraç edilmesi,iflas erteleme müessesesinin amacı ile bağdaşmamaktadır. Önemle vurgulamak isteriz ki; sermaye taahhüt bor-cu da şirket borcudur. Mahkemece verilmiş ihtiyati tedbir kararı,genel olarak nasıl ki borçlunun mevcut malvarlığını koruma ve alacaklıların alacaklarını güvence altına alınmasına yönelik bir koruma önlemi ise ser-maye taahhüt borcu bakımından da aynı niteliği taşıması gerekmektedir.

Doktrinde yer alan bir kısım görüşe göre; iflas ertelemede tedbirler bakımından hakim maddi hukuk alanında sonuçlar doğuran muhafaza tedbirlerine karar vermekten kaçınmalıdır. Bunun için hakim özellikle te-merrüt gibi hukuki işlemlerin, hak ve def’ilerin kullanılmasının ve hukuki sonuçlarının engellenmesine yönelik tedbirlere karar veremez.11

Kanun hakime muhafaza tedbirlerinin uygulanması hususunda takdir yetkisi vermektedir. Bu takdir yetkisinin sınırını da iyileştirme projesine uygunluk olarak belirlemiştir. Her ne kadar doktrinde maddi hukuka iliş-kin muhafaza tedbiri verilmesi noktasında hakimin kaçınması gerektiği görüşü savunulsa da bu hususa ilişkin kanunda keskin çizgileri olan bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle maddi hukuka ilişkin özellikle de makalenin konusu olan ıskata ilişkin bir talep olması durumunda, hakimin her somut olaya göre bir değerlendirme yapması gerektiği kana-atindeyiz.

10 Öztek, S. Bankacılar Dergisi, 2016 Sayı 59, s.4211 Öztek, S. Bankacılar Dergisi, 2016 Sayı 59, s.76

Page 189: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

JEOTERMAL KAYNAK VE DOĞAL MİNERALLİ SUKAYNAK KORUMA ALANI

ETÜT RAPORLARININ KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA DAVALARI BAKIMINDAN

DEĞERLENDİRİLMESİ

Hamdi ÇİYİLTEPE1

ÖzetJeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanununa tabi faaliyet-

lerde kaynağı oluşturan jeotermal sistemin korunması, kaynağın israf edilmemesi ve çevrenin korunması esas olup işletme faaliyeti öncesinde kaynağın koruma alanları etüdünün ruhsat sahibi tarafından yaptırılması zorunluluğu öngörülmüştür. Bu kapsamda hazırlanan koruma alanı etüt raporlarında yapılaşmaya (imara) ilişkin kısıtlama ve yasaklar yer alabil-mektedir. İşte bu çalışma da koruma alanı etüt raporlarında yer verilen yapılaşmaya (imara) ilişkin kısıtlama ve yasakların kamulaştırmasız el atma davaları bakımından hukuki değerlendirilmesi yapılacaktır.

A. 5686 Sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Ka-nunu Kapsamında Kaynak Rezervuarının Korunması

Koruma alanı; kaynak ve bunların bağlı olduğu jeotermal sistemin; bo-zulmasına, kirlenmesine ve sürdürülebilir özelliğinin yitirilmesine neden olacak dış etkenlerden korumak amacıyla sahanın jeolojik, hidrojeolojik yapısı, iklim koşulları, zemin cinsi ve tipleri, drenaj sahası sınırı, kaynak ve kuyu çevresindeki yerleşim birimleri, endüstri tesisleri, çevrenin to-pografik yapısı gibi unsurlara bağlı olarak belirlenmiş önlemler alınması gereken, içerisinde yapılan faaliyetlerin kontrol ve denetime tâbi olduğu ve gerektiğinde yapılaşma ve arazi kullanım faaliyetleri kısıtlanabilir alan-lardır. (5686 sayılı Kanun m.3/1-14)

Koruma alanları etüt raporu ise; kaynağın işletmeye alınmasından önce Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu Uygulama Yönetmeliğinde belirtilen ilgili format ve kriterlere göre jeoloji mühendisi tarafından Ek-13 formuna uygun olarak hazırlanan ve MTA’nın görüşü alınarak İdare tarafından onaylanan rapordur. (Uygulama Yönetmeliği m.4/1-z)

İşletme ruhsat sahibi işletme ruhsatı alındıktan sonra akışkanı üreti-

1 Avukat, Rize Barosu

Page 190: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

189Jeotermal Kaynak ve Doğal Mineralli...• Av. H. ÇİYİLTEPE

me almadan önce kaynak koruma alanı etüdünü yaptırır. Ruhsat sahibi tarafından kaynak koruma alanı etüdü yaptırılmadan kaynağın işletmeye alınması durumunda faaliyetleri durdurularak teminatı irat kaydedilir ve altı ay içinde kaynak koruma alanı etüdünün yaptırılması ve eski temina-tın üç katının yatırılması sağlanır. Yeni teminatın yatırılmadığı ve koruma alanı etüdü yaptırılmadığı sürece faaliyetin durdurulması kararı kaldırıl-maz. (Uygulama Yönetmeliği m.4/1-z)

Kaynak koruma alanı etüdü; jeoloji ve hidrojeoloji çalışmaları, çevre mevzuatında yer alan kriterlere göre yüzeysel kirletici unsurların belirlen-mesi, jeotermal sistemin unsurlarını oluşturan beslenme alanı, rezervuar, örtü kaya, ısıtıcı kaya, kaynak çıkış alanı belirlenmesi, kaynağın kirletici unsurlardan korunması amacıyla, koruma alanı zonları ve bu zonlarda alınması gereken tedbirleri içerir. (Uygulama Yönetmeliği m.23)

Koruma alanı etüdünde rezervuarın korunmasına yönelik tedbirler; kaynağın işletmeye alınmasından önce yapılmış olan üretim testleri so-nucunda belirlenen rezervuar parametrelerine göre kuyu bazında ve bu kuyulardan alınabilecek toplam üretim miktarını, kullanımdan dönen akışkanın miktarı ve bu akışkanın yeraltına reenjeksiyonu için uygun lo-kasyonlar ve uygun kapasitede kuyu sayılarını, üretim testleri sırasında yapılmış ve yapılacak kimyasal testlerle çatlaklı zonların ve üretim kuyu-larının kısmen veya tamamen tıkanmasına yol açacak bileşiklerin tespit edilmesi durumunda sürdürülebilir üretimin sağlanması için gerekli uy-gulamaları içerir. (Uygulama Yönetmeliği m.23)

Jeotermal sistemi olumsuz etkileyecek maden işletmesi, kanal, yol ya-pımı gibi faaliyetlere, kaynak koruma etüt raporuna göre İdarece değer-lendirme yapılarak gerekli tedbirlerin alınması halinde izin verilir veya verilmez. Kaynak koruma alanı zonlara ayırma esasları ve bu zonlarda alınması gereken tedbirlere Uygulama Yönetmeliği Ek-8’de yer verilmiştir. (Uygulama Yönetmeliği m.23)

İşletme ruhsat sahibi tarafından işletmeye geçilmeden önce ilgili jeoter-mal alan için Uygulama Yönetmeliği EK-13’te yer alan formata göre yap-tırılmış olan koruma alanları etüt raporu, idare tarafından MTA’ya gön-derilir. MTA en geç iki ay içerisinde masraflar ruhsat sahibi tarafından karşılanmak kaydıyla nazari ve/veya mahallinde inceleme yaparak rapor hakkında görüşünü İdareye bildirir. İdare, raporu MTA’ nın görüşünü al-dıktan sonra onaylar. Koruma Alanları Etüt Raporunda belirtilen arazi kullanımı ve yapılaşmaya yönelik koşul ve kısıtlamalar, yörenin imar planı hazırlanırken esas alınır. Jeotermal alanı tamamen veya kıs-men kapsayacak şekilde daha önce onaylanmış imar planı mevcut ise Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılmış koruma alanları etüt raporunda öngörülen arazi kullanımı ile yapılaşmaya yönelik kısıtla-

Page 191: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

190 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

ma ve koşullar gözönüne alınarak işlem yapılır.(Uygulama Yönetmeliği m.23)

Koruma Alanları Etüt Raporunda belirlenmiş olan koruma alan sınır-larının, mevcut imar planı içerisine düşen kısımları plan üzerine işlenir. Ayrıca, koruma alanı sınırları, yeraltı suyu havza haritaları üzerine işlen-mek üzere Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne ve belediye sınırları dahi-linde ise ilgili belediyeye bildirilir. (Uygulama Yönetmeliği m.23)

Arama ve/veya işletme ruhsatlı alanlarda, yönlü sondaj tekniği ile açı-lacak olan tüm üretim/reenjeksiyon kuyuları ile ruhsat sınırına 500 metre mesafe içinde açılacak üretim ve/veya reenjeksiyon kuyuları için kuyu içi koordinat ölçüleri alınır ve Uygulama Yönetmeliği Ek-14 form düzenlenir. Bu form, kuyunun tamamlanmasını müteakiben sondaj kulesinin kuyu-dan ayrılma tarihinden itibaren 30 gün içinde idareye bildirilir ve sicil dosyasına eklenir. Kuyu içi koordinatları ile ruhsat sınırı arasındaki me-safe 100 metreden az olamaz. Bu formun süresi içerisinde verilmemesi ve/veya bu mesafenin ihlal edilmesi durumunda kuyuda üretim/reenjeksi-yon faaliyetlerine idarece izin verilmez. Ancak ruhsat sahiplerinin aynı ol-ması durumunda veya ruhsat sahiplerinin anlaşma sağlaması halinde ve bu anlaşmanın yazılı metnini İdareye bildirmesini müteakip sicile işlen-mesi koşulu ile mesafeye ilişkin şartlar aranmaz. Arama ve/veya işletme ruhsatlı alanlardaki reenjeksiyon kuyularının, komşu ruhsat alanındaki üretim kuyularına zarar vermemesi esastır. (Uygulama Yönetmeliği m.23)

MTA tarafından yapılan denetlemelerde faaliyetlerin öngörülen ted-birlere uygun yürütülmediğinin tespiti halinde, faaliyetler idarece durdu-rulur. Alınacak tedbirler, MTA tarafından belirlenir ve idareye bildirilir. Gerekli tedbirleri almak ve/veya aldırmakla idare yükümlüdür. Gerekli tedbirlerin alınması için en fazla bir yıl süre verilir. Öngörülen tedbirlerin yerine getirilmemesi halinde ruhsat iptal edilir. (5686 sayılı Kanun m.14)

Kaynak koruma alanı etütlerinde kaynak alanı, içerisinde alınacak tedbirlerin derecesine göre 1., 2. ve 3. olmak üzere zonlara ayrılır:

a. 1. Zon; Kaynak alanında yer alan jeolojik formasyonların litolo-jik ve hidrojeolojik özellikleri, akışkan taşıyan aktif kırıkların konumu, jeotermal sistemin açık veya kapalı sistem olup olmadığı, örtü kayacın varlığı ve kalınlığı, doğal çıkış ve kuyular ile yeni kuyu açılabilecek alanlar dikkate alınarak çizilir.

b. 2. Zon; Tali kırık hatları, hidrojeolojik faktörler, biyolojik kirletici unsurların kaynak alana ulaşımının önleneceği mesafe de dikkate alına-rak çizilir.

c. 3. Zon; Drenaj yapısı ve su bölüm çizgileri dikkate alınarak çizilir.

1.zonda, yapılaşmaya ilişkin kısıtlama ve yasaklar yer alabilir ve

Page 192: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

191Jeotermal Kaynak ve Doğal Mineralli...• Av. H. ÇİYİLTEPE

bunlar imar planlarında esas alınır. Ancak jeotermal suyun alınması ve depolanması amacına yönelik yapı ve tesislerle, umumi amaçlara yönelik termal turizm ve sağlık tesislerinin yapılmasına doğal çıkışlardan elli met-re, kuyulardan ise otuz metre çapında dairesel alan ile akışkan taşıyan aktif kırıklar ve jeotermal sistemde kirlenmeye açık, kirlilik açısından zayıf zonları oluşturacak bol kırıklı, çatlaklı yapıya sahip litolojik zonların çevresinde elli metrelik sınır hariç olmak üzere, jeotermal rezarvuardan yapılan üretimin veya reenjeksiyonunyeraltısuyu seviyesinde meydana getirebileceği değişimlerin binalarda oturma, şişme veya tasmana neden olmayacağı bilimsel ve teknik çalışmalarla belirlenen MTA’nın teknik gö-rüşü alındıktan sonra ilgili idarece onaylanan alanlarda 5 kata kadar atık-larını hijyenik şekilde 3. zon dışına taşımaları koşuluyla sınırlı şekilde izin verilebilir. Her türlü kirlenme ihtimalini ortadan kaldıracak öneriler ve rezervuarın kirlenmesine yol açabilecek tedbirler önerilir. Rezervuarın korunmasına yönelik tedbirler uygulama yönetmeliğinin 23’üncü madde 2’nci fıkra hükümlerine göre önerilir. Etüdü yapan mühendis veya mü-hendislerin önereceği alanın özelliğine bağlı diğer hususlara da yer verilir.

2.zonda, alanda kirliliğe neden olabilecek çöp, gübre ve moloz yığını gibi atık maddelerin bulunması ve depolanması önlenmelidir. Atık sular tecrit edilmiş kapalı borularla alan dışına taşınmalıdır. Etüdü yapan mü-hendis veya mühendislerin önereceği alanın özelliğine bağlı diğer husus-lara da yer verilir.

3.zonda, 1. ve 2. zonları öngörülen tedbirleri tehlikeye sokabilecek faaliyetlere izin verilmemelidir.

B. Konunun Kamulaştırmasız El Atma Davaları Bakımından De-ğerlendirilmesi

İmar planında kamusal kullanım alanına ayrılan taşınmazların makul olmayan (uzun) süreler kamulaştırılmamasının idare açısından sebebiyet verebileceği hukuki sorumluluk hem Anayasamız açısından hem de Ana-yasa’nın 90. maddesinin 5. fıkrası gereğince tarafı olduğumuz ve mülkiyet hakkını güvence altına alan uluslararası sözleşmeler açısından gündeme gelmiştir. Özellikle imar planının uygulanması amacıyla tesis edilecek idarî işlemlerin gecikmesi, imar planlarının uygulanmasının İmar Kanu-nu’nun 10. maddesinde öngörülen 5 yıllık süre içinde dahi gerçekleştiri-lememesi ihtimalinde mülkiyet hakkına müdahale söz konusu olmakta ve hatta Anayasa’da öngörülen sınırlandırmakriterlerine (örneğin ölçülülük ilkesine) aykırılık sebebiyle, müdahaleboyutundan çıkarak ihlale dönüşe-bilmektedir2

2 Dr. Emre AKBULUT, Kamulaştırmamadan Kaynaklanan Tam Yargı Davalarına Danış-tay’ın Yaklaşımı ve Alternatif Çözüm Önerisi, TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) Sy 454, http://www.taa.gov.tr/yayin/turkiye-adalet-akademisi-dergisi-sayi-19/

Page 193: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

192 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, mülkiyet hakkının kullanılmasının imar ve kamulaştırma mevzuatı nedeniyle uzun süreli kısıtlanması ve bu suretle mülkiyet hakkı ihlali gerçekleştiği iddiasıyla açılmış olan, Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru No:13331/07) 11.1.2011 tarihinde verdiği kararda;

“AİHM’e göre başvuranın mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale söz konusudur. Taşınmazın şehir imar planında okul yapımı için öngörülmesi yalnızca imar yasağından etkilenmesine yol açma-mış, aynı zamanda araziden istifade edilmesini de olanaksız hale getirmiştir. AİHM, kamu yararının gerekleri ile başvuranın temel hak-larının korunması arasında hüküm sürmesi gereken adil dengenin gö-zetilip gözetilmediğini incelemeye alacaktır (.....)

Başvuranın imar iznini elde etme konusunda meşru bir beklentisi bulunmaktadır. Zira okul inşaatının öngörüldüğü şehir imar planı-nı müteakip kamulaştırma amacıyla sonradan araziye imar yasa-ğı getirilmiştir.Bu yasak halen sürmektedir. AİHM, söz konusu bu durumun, başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yarar-lanmasının önünde engel teşkil ettiğine ve arazinin satış şansı da dâhil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığına itibar etmektedir. Ayrıca başvuranın uğradığı kayıp hiçbir tazminat miktarı ile giderilmemiştir.

Bütün bu sözü edilenler AİHM’yi başvuranın, kamu yararının gerek-leri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı yö-nünde düşünmeye sevk etmektedir. AİHM, bu nedenle Ek 1 No’lu Proto-kol’ün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır.” gerekçesiy-le Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum etmiştir.”3

Konu ile ilgili olarak Danıştay 6. Dairesi’de 2011/8152 E ve 2013/2702 K sayılı İlamında;

“Davacıya ait parsellerin, imar planında kamunun kullanımı için yol ve otopark alanı olarak ayrılması nedeniyle bu parselde artık yapılaş-maya gidilemeyeceğinden, davacının tasarruf haklarının kısıtlandığı açıktır. Buna rağmen taşınmazın yol ve otopark olarak belirlenmesi-nin üzerinden beş yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına karşın davalı idarece 5 yıllık imar programının hazırlanmadığı ve kamulaştırma ya-pılmadığı gibi taşınmazın kamulaştırılmasına yönelik davacı istemleri-nin reddedildiği ve ne zaman kamulaştırma yapılabileceği konusunda davacıya herhangi bir bilgi de verilmediğinden davacıya ait parselin mülkiyet hakkından yararlanma olanaklarının kalmadığı görülmekte-

3 Hazırlayan: Celal Cahit AYGÜL, http://www.fap.hsyk.gov.tr/dosyalar/aihm-karar-incele-me/m1/hakan-ari-turkiye-davasi-karari.pdf, Erişim Tarihi: 22/06/2016

Page 194: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

193Jeotermal Kaynak ve Doğal Mineralli...• Av. H. ÇİYİLTEPE

dir. (….)

Bu bağlamda, imar planında kamusal kullanıma ayrılmış olması nedeniyle davacının taşınmazının yapılaşmaya kapatıldığı, imar hak-larını kullanma olanağının kalmadığı, dolayısıyla davacının mülkiyet hakkı kullanımının engellendiği görülmektedir. Bunun yanında, idare-ce belirsizliği telafi edecek herhangi bir hukuki karar alınmayarak arsa üzerindeki kısıtlama devam ettirilmiştir. Bu durumda, (….) davacının mülkiyet hakkının belirsiz bir süre ile kısıtlandığı ve bu kısıtlama-nın idarece bir karar alınarak kaldırılmadığının sabit olması kar-şısında, taşınmaz malın değerinin hesaplanarak ilgilisine ödenme-si dışında başka bir yol kalmamıştır. (….)

İdarece taşınmaz kamulaştırılmış olsaydı taşınmaz bedelinin mah-kemece Kamulaştırma Kanunu hükümleri çerçevesinde tespit edilerek hak sahibine ödenmesi gerekecekti; bu nedenle taşınmaz değerinin be-lirtilen Kanun hükümleri dikkate alınarak saptanması gerekmektedir. Davacıya ödenmesine hükmolunacak tazminat tutarının, taşın-mazın idare adına tapuda tescil edilmesi sırasında kamulaştırma bedeli yerine geçecek miktar olarak kabul edilmesi ve buna göre işlem yapılması zorunludur.” Hükmüne yer vermiştir.4

Danıştay 6. Dairesi 2012/2240 E ve 2014/213 K sayılı İlamında da;

“Uyuşmazlık, 25 yılı aşan bir süre boyunca imar planında kamu alanında kalan taşınmazın idarece kamulaştırılmaması nedeniyle uğ-ranıldığı ileri sürülen zarara karşılık 200.000 lira tazminat ödenmesi istemine ilişkin bulunmaktadır. Uyuşmazlığa konu taşınmaza yönelik idarece yapılan bir eylem (fiil el atma) bulunmadığından, davacının yaptığı başvuru üzerine tesis edilen işlemin, 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi kapsamında “ön karar” olarak nitelendirilmesine olanak bu-lunmamaktadır. Uyuşmazlık idari bir eylemden kaynaklanmayıp, ta-şınmaza imar planında getirilen kısıtlanmadan doğmuştur. . (….)

Davanın konusunun mülkiyet haklarının kısıtlanması; dolayı-sıyla taşınmazın kullanılamamasından kaynaklı olarak taşınmaz bedelinin tazminine ilişkin olması karşısında, davanın tazminat davası olarak ele alınıp sonuçlandırılması gerekirken, görünen du-rumun ötesi ve davanın açılma nedenleri incelenmeden, davanın iptal davası olarak nitelendirilmesi suretiyle, dava konusu işlemin kesin ve yürütülmesi zorunlu işlem olmadığı gerekçesiyle davanın (usul yönün-den) reddine ilişkin idare mahkemesi kararında hukuki isabet görül-memiştir.” Hükmüne yer vermiştir.5

Gerek Danıştay’ın gerekse de AİHM’in vermiş olduğu kararlar çerçeve-

4 http://www.danistay.gov.tr/upload/guncelkarar/12_06_2014_082035.pdf, 5 http://www.kararara.com/forum/viewtopic.php?f=77&t=20505

Page 195: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

194 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

sinde kişilerin mülkiyet hakkının kullanılmasının imar ve kamulaştırma mevzuatı nedeniyle uzun süreli kısıtlanması durumunda taşınmaz malın değerinin hesaplanarak ilgilisine ödenmesi kabul edilmiştir.

Yukarıda açıkladığımız üzere jeotermal kaynakların ve bunların bağ-lı olduğu jeotermal sistemin; bozulmasına, kirlenmesine ve sürdürü-lebilir özelliğinin yitirilmesine neden olacak dış etkenlerden korumak amacıyla hazırlanan “koruma alanları etüt raporları” ile de kişilerin mülkiyet hakkına uzun süreli kısıtlama getirilmesi mümkündür.

Zira kaynak koruma alanı etütlerinde kaynak alanının, içerisinde alı-nacak tedbirlerin derecesine göre 1., 2. ve 3. olmak üzere zonlara ayrıl-ması ve 1.zonda, yapılaşmaya ilişkin kısıtlama ve yasaklar yer alabilmesi ve bunların imar planlarında esas alınması mümkündür.

Kanaatimizce kaynak koruma alanı etütlerindekaynak alanı için be-lirlenen 1.zonda, yapılaşmaya ilişkin kısıtlama ve yasaklar yer alması ve bunların imar planlarında esas alınması durumunda bu kısıtlama-lardan dolayı mülkiyet hakkının kullanılması kısıtlamaya maruz kalan kişilerin yukarıda yer verilen içtihatlar kapsamında kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı dava açabilecekleri değerlendirilmektedir.

C. Konunun Davanın Açılacağı Kurum Bakımından Değerlendiril-mesi

HSYK’nın 21-24 Kasım 2013 Tarihli Hukuki Müzakere Toplantısında hukuki elatma davalarında husumet konusu tartışılmış;

“Bu davalarda taşınmazın kullanılamamasından dolayı uğranı-lan zararın tazmini isteniyorsa husumetin zararı doğuran idareye yöneltilmesi gerekmektedir. Örneğin; davacının talebi planlamadan dolayı uğradığını ileri sürdüğü zararın tazminini istiyorsa planı yapan idarenin (Bakanlık, belediye vs..) hasım mevkiine alınması; davacı ta-şınmazının bedelinin tazminini istiyor ise kamulaştırmayı yapa-cak olan idarenin hasım mevkiinde bulunması gerektiği” yolunda değerlendirme yapılmıştır.6

HSYK’nınmüzekere toplantısında ki “İmar planından dolayı mül-kiyet hakkının belirsiz bir süre ile kısıtlandığı durumlarda, davacının taşınmazının bedelinin tazminini istiyor ise kamulaştırmayı yapacak olan idarenin hasım mevkiinde bulunması” görüşü dikkate alınarak ya-tırımcı kuruluşun hasım mevkiinde gösterilmesi gerekmektedir.

5686 sayılı Kanun m.14/1’de “Koruma alanı etüt raporlarının, MTA’nın görüşü alınarak, idare tarafından onaylanacağı” düzenlenmiştir. Jeo-termal Kaynaklar Ve Doğal Mineralli Sular Kanunu Uygulama Yönetmeliği m.4/1-l bendinde idarenin tanımı yapılmış ve idare ile anlaşılması gereke-

6 http://hmt.hsyk.gov.tr/

Page 196: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

195Jeotermal Kaynak ve Doğal Mineralli...• Av. H. ÇİYİLTEPE

nin “İl özel idareleri ile büyükşehir belediyesi bulunan illerde valilik Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıkları” olduğu düzenlenmiştir.

Bir başka ifade ile koruma alanı etüt raporları büyükşehir belediyesi bulunan illerde Valilik Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıkları, di-ğer iller de ise İl Özel İdarelerinin onayı ile yürürlüğe girecektir.

HSYK’nın 21-24 Kasım 2013 Tarihli Hukuki Müzakere Toplantısında ki görüşü ile Jeotermal Kaynaklar Ve Doğal Mineralli Sular Kanunu Uygu-lama Yönetmeliği m.4/1-l hükmü birlikte değerlendirildiğinde “Koruma alanı etüt raporlarından dolayı mülkiyet hakkının belirsiz bir süre ile kısıtlandığı durumlarda, davacının taşınmazının bedelinin tazminini istiyor ise büyükşehir belediyesi bulunan illerde valilik Yatırım İzle-me ve Koordinasyon Başkanlıkları, diğer iller de ise İl Özel İdarelerini hasım mevkiinde göstererek” dava açmalarının gerektiği değerlendiril-mektedir.

D. SonuçKaynak koruma alanı etütlerinde kaynak alanı için belirlenen 1.zon-

da, yapılaşmaya ilişkin kısıtlama ve yasaklar yer alması ve bunların imar planlarında esas alınması durumunda bu kısıtlamalardan dolayı mülki-yet hakkının kullanılması kısıtlamaya maruz kalan kişilerin yukarıda yer verilen içtihatlar kapsamında kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı dava açabilecekleri, bu davalarda davacının taşınmazının bedelinin taz-minini istiyor ise büyükşehir belediyesi bulunan illerde Valilik Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıkları, diğer iller de ise İl Özel İdarelerini hasım mevkiinde göstererek dava açmalarının gerektiği değerlendirilmek-tedir.

KaynaklarDr. Emre AKBULUT, Kamulaştırmamadan Kaynaklanan Tam Yargı Davalarına Danış-tay’ın Yaklaşımı ve Alternatif Çözüm Önerisi, TAAD, Yıl:5, Sayı:19 (Ekim 2014) Sy 454, http://www.taa.gov.tr/yayin/turkiye-adalet-akademisi-dergisi-sayi-19/

http://www.fap.hsyk.gov.tr/dosyalar/aihm-karar-inceleme/m1/hakan-ari-turkiye-dava-si-karari.pdf, Erişim Tarihi: 22/06/2016, Hazırlayan: CelalCahitAYGÜL

http://www.danistay.gov.tr

http://www.kararara.com

http://hmt.hsyk.gov.tr/

Jeotermal Alanlarda KaynakKoruma AlanlarınınBelirlenmesi:Afyonkarahisar-Sandıklı-Jeotermal Alanı Örneği, Nilgün DOğDU, Berrin AKAN veÖ.Faruk TAMGAÇ, http://www.mta.gov.tr/v2.0/birimler/redaksiyon/ekonomi-bultenleri/2012_15/53.pdf

Page 197: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin
Page 198: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY KARARLARI

Page 199: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin
Page 200: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

İŞ GÜCÜ KAYBI • MALULİYET TESPİTİ

ÖZET: Maruz kaldığı kazada işgücü kaybına uğ-rayan davacının maluliyet oranı, Adli Tıp İhtisas Dairesi’nden Çalışma Gücü Kaybı ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yö-netmeliği’ne göre alınacak raporla belirlenmeli-dir.*Y. HGK E. 2013/2423 K. 2015/1661, T. 17.6.2015

(...Davacı vekili dava dilekçesinde, 07.11.2007 günü davalının zo-runlu mali mesuliyet sigortacısı olduğu araç sürücüsünün müvekiline çarpması sonucunda müvekkilinin kalıcı genel beden gücü kaybına uğradığını, oluşan zararın tazmini için davalı şirkete ihbar yapıldığı-nı, davalı sigorta şirketinin kısmi ödeme yaptığını ancak müvekkili-nin tam olarak zararının karşılanmadığını ileri sürerek ıslahla birlikte 22.926,05 TL maddi tazminatın ihbar tarihinden işleyecek faizi ile da-valıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacı zararının müvekkili tarafın-dan tazmin edildiğini, başkaca zararı kalmadığını ileri sürerek dava-nın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre; davanın ka-bulü ile, 22.926,056 TL maddi tazminatın ihbar tarihi olan 01.10.2009 tarihinden itibaren 8 iş günü sonrası itibariyle yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edil-miştir.

1-Dava, trafik kazasından kaynaklanan sürekli iş göremezlik zararı talebine ilişkindir.

Dava tarihinden önce 29.01.2009 tarihinde, Osmaniye Devlet Hasta-nesi tarafından tanzim edilen sağlık kurulu raporunda, davacının %10 oranında tüm vücut fonksiyon kaybının olduğu bildirilmiş, yargılama aşamasında alınan Adana Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 27.01.2011 tarihli raporunda ise, davacının aynı yaralanmaya bağlı olarak %20 oranında tüm vücut fonksiyon kaybı olduğu bildirilmiştir.

* Derginizin bu sayısında yayımlanan 2.3.2016 Tarihli Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Kara-rına bakınız.

Page 201: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016200

Daimi maluliyete ilişkin alınacak raporun, Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğüne uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Her ne kadar Adana Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 27.01.2011 tarihli raporunda Sos-yal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümlerinin esas alındığı be-lirtilmiş ise de; tek hekim tarafından hazırlanan bu raporla Osmaniye Devlet Hastanesi raporu arasında açıkça çelişki bulunması karşısında mahkemece yapılacak iş, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulundan, dava-cının maluliyet durumuna ilişkin tüzüğe uygun yeni bir rapor alınarak, çelişki giderildikten sonra sonucuna göre karar verilmesi iken, çelişki giderilmeksizin 27.01.2011 tarihli rapora itibar edilerek hüküm kurul-ması doğru görülmemiştir...)

gerekçesiyle dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra ge-reği görüşüldü:

Dava, trafik kazasından kaynaklanan sürekli iş göremezlik zararı tale-bine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar davalı vekilinin tem-yizi üzerine, Özel Dairece yukarıda yazılı nedenlerle bozulmuş; yerel mah-kemece, önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı, davalı vekili tara-fından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık; Adana Adli Tıp Şube Müdürlüğünün tek hekimle verdiği rapor ile Os-maniye Devlet Hastanesi raporu arasındaki çelişkinin giderilebilmesi için Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu'ndan, davacının maluliyet durumuna ilişkin tüzüğe uygun yeni bir daimi işgöremezlik raporu alınarak, çelişki giderildikten sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, Osmaniye Devlet Hastanesi tarafından düzen-lenen 29.01.2009 tarihli sağlık kurulu raporunda, davacının %10 oranın-da tüm vücut fonksiyon kaybının olduğu belirtilmiş; daha sonra yargıla-ma aşamasında alınan Adana Adli Tıp Şube Müdürlüğü'nün 27.01.2011 tarihli raporunda ise, davacının aynı yaralanmaya bağlı olarak %20 ora-nında tüm vücut fonksiyon kaybı olduğu bildirilmiştir.

Page 202: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

201Yargıtay Kararları

Daimi işgöremezliğe ilişkin alınacak raporun, Sosyal Sigortalar Sağ-lık İşlemleri Tüzüğü'ne uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Her ne kadar Adana Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 27.01.2011 tarihli raporunda ise, Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümlerinin esas alındığı be-lirtilen ve tek hekim tarafından hazırlanan bu raporla Osmaniye Devlet Hastanesi raporu arasında açıkça çelişki bulunmaktadır.

Yerel mahkemenin bu çelişki giderilmeksizin yazılı şekilde karar ver-mesi doğru değildir.

O halde, mahkemece yapılacak iş; Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kuru-lundan, davacının daimi işgöremezlik durumuna ilişkin tüzüğe uygun yeni bir rapor alınarak, çelişki giderildikten sonra sonucuna göre karar verilmesi olmalıdır.

Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da be-nimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki karar-da direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, is-tek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 17.06.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.

Page 203: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016202

MİRASTAN ISKATIN İPTALİ • AÇIK HATA •

SAKLI PAYLAR

ÖZET: Miras bırakanın ıskat sebebi olarak kabul ettiği olaylar bulunmadığı halde, bulunmayan olayları varmış gibi algılayıp açık bir hataya düş-müşse ölüme bağlı tasarruf bütünüyle iptal edil-melidir.Iskat işleminde açık bir hata olmaksızın ıskat se-beplerinin varlığına inanılarak gerçekleştirilen ıskat işleminin kanuni mirasçıları saklı payları dı-şında geçerli olduğu kabul edilmelidir.Y. HGK, E. 2013/2-129, K. 2013/1585, T. 15.11.2013

(...Davacılar 08.04.2002 tarihli vasiyetnamenin iptalini istemişler-dir. Mirasbırakan N. vasiyetnamesinde mirastan çıkarma sebeplerini açıklamıştır (TMK. md.510/2). Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin itiraz etmesi halinde bu sebeplerin varlığının ispatı, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer (TMK: md.512/2). Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir (TMK. md.512/3).

Miras bırakan vasiyetnamesinde mirasçılıktan çıkarma sebeplerini göstermiştir. Gösterdiği sebebe ilişkin mirasbırakanın açık bir yanılgı-ya düştüğüne ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Davalılar gösterilen sebebin doğruluğunu kanıtlayamamışlardır. Bu durumda Türk Medeni Kanununun 512/3.maddesi uyarınca mirastan ıskatın mirasbırakanın tasarruf nisabı oranında geçerli olacağı, başka bir ifade ile davacıların saklı paylarını isteyebileceği ve bu halde davaya tenkis davası olarak devam edileceği düşünülmeden vasiyetnamenin tümden iptaline karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır...)

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalılar vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra ge-reği görüşüldü:

Page 204: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

203Yargıtay Kararları

Dava, mirastan ıskat nedenleri bulunmadığı iddiasına dayalı vasiyet-namenin iptali isteğine ilişkindir.

Davacılar vekili, muris N.A.’ün ortada ıskatı gerektirir hiçbir haklı ne-deni yokken davalıların yönlendirmesi ile 08.04.2002 tarih ve 08901 nolu vasiyetname ile davacıları mirastan ıskat ettiğini ileri sürerek mirastan ıskatı içeren vasiyetnamenin iptaline karar verilmesini talep ve dava et-miştir.

Davalılar vekili, miras bırakanın kendi iradesi ile dava konusu vasi-yetnameyi düzenlediğini bildirip davanın reddine karar verilmesini iste-miştir.

Mahkemece; davacıların mirastan çıkarılmalarından yararlanan dava-lıların, ispat yükü kendilerinde olmasına rağmen çıkarma sebebinin varlı-ğını ortaya koyamamaları nedeniyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 510/2.maddesinde yer alan koşulun olayda gerçekleşmediği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davalılar vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, mirasbırakan vasi-yetnamesinde mirasçılıktan çıkarma sebeplerini gösterdiği, davalıların gösterilen sebebin doğruluğunu kanıtlayamadıkları, bu durumda Türk Medeni Kanunu’nun 512/3.maddesi uyarınca mirastan ıskatın mirasbı-rakanın tasarruf nisabı oranında geçerli olacağı başka bir ifade ile dava-cıların saklı paylarını isteyebileceği ve davaya tenkis davası olarak devam edileceği düşünülmeden vasiyetnamenin tümden iptaline karar verilmesi-nin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, direnme olarak adlandırılan ikinci kararında, çı-karma nedeninin bulunmadığı sabit olduğuna göre, miras bırakanın çı-karma nedeni konusunda yanılgıya düştüğünün kabul edilmesinin gerek-tiği, olmayan bir olayı veya nedeni varmış gibi görme ve düşünme veya hissetmenin ancak yanılma ile mümkün olduğu belirtilerek, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 512/3.maddesine dayalı olarak direnme kararı verilmiştir.

Davalılar vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca ortada varlığından söz edilebilecek bir direnme kararının mevcut olmadı-ğı, bozmadan önce kurulan ve ilk kararda dayanılmayan gerekçelerle ve-rilen yeni bir hükmün bulunduğu, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının inceleme merciinin ise Özel Daire olduğu gerekçesiyle dosyanın yeni hük-me yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilme-sine karar verilmiş, Özel Dairece de yukarıda belirtilen bozma ilamında açıklanan nedenlerle karar bozulmuştur.

Page 205: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016204

Yerel Mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiş, direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiş-tir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; miras bırakanın miras-tan ıskata ilişkin vasiyetnameyi düzenlerken, gösterdiği sebeplere ilişkin olarak açık bir yanılgıya düşürülüp düşürülmediği; buradan varılacak sonuca göre de, Türk Medeni Kanunu'nun 512/3.maddesi uyarınca mi-rastan ıskatın mirasbırakanın tasarruf nisabı oranında mı geçerli olaca-ğı yoksa çıkarma işleminin(vasiyetnamenin) tümden mi geçersiz olacağı noktasında toplanmaktadır.

Hukuk Genel Kurulu’nun 11.04.1990 tarih, 2-130 Esas, 239 Karar sa-yılı ilamında da değinildiği üzere; mirasbırakanın ıskat sebebi olarak ka-bul ettiği olaylar bulunmadığı halde, kendisi bulunmayan bu olayları var-mış gibi algılayıp açık hataya düşmüşse ölüme bağlı tasarruf tam olarak iptal edilmelidir. Ne var ki, dosya içeriğine göre mirasbırakanın aşikâr yani diğer bir deyişle esaslı bir hataya düştüğü sabit olmamış; bilakis mi-rasbırakan ıskat sebeplerinin varlığına inanmış ve bu itibarla tasarrufta bulunmuştur. Kaldı ki, 2006 yılında ölen miras bırakan tarafından, 2002 yılında düzenlenmiş bulunan vasiyetnameden bu süre zarfında dönülmüş de değildir.

Bu durumda, Türk Medeni Kanunu’nun 512/3.maddesi hükmü göze-tilerek ıskatı içeren ölüme bağlı tasarrufun davacıların saklı payı dışında (tasarruf nisabı oranında) yerine getirileceği kabul edilmelidir.

Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Dai-re’nin bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ

Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Ka-nunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na ekle-nen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, is-tek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1.maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzelt-me yolu açık olmak üzere 15.11.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.

Page 206: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

205Yargıtay Kararları

KİŞİLİK HAKLARI • BASIN HUKUKU

ÖZET: Güncelliğini koruyan soruşturmalar ve bu soruşturmada adı geçen kişiler arasındaki iddia olunan bağlantıların, cumhuriyet savcılığında yü-rütülen soruşturmalar ilgi gösterilmek suretiyle “...belirtiliyor..”, “...araştırılıyor...” ifadeleriyle ilgi çekici biçimde kamuoyuna sunulmasından ibaret olup bu yönüyle hukuka aykırı bir yayından söz edilemez.Y HGK E. 2014/1071 K. 2016/515 T.13.01.2016

(...Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.

Yerel mahkemece, davacının kamuoyunda çürük operasyonu olarak bilinen olayda çete ile bağlantısı olduğu şeklinde haber yapılmasının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği gerekçesiyle istemin kısmen kabu-lüne dair verilen karar, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı davaya konu edilen A.. Gazetesi’nin 30/9/2009 tarihli sa-yısında “Şerh Konulan Arsa Masimov'un Çıktı” üst başlığı altında ve “Kafası Rahat Etmeli” alt başlığı ile yapılan haberin gerçeğe aykırı ve hakaret içerikli olduğunu belirterek kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğradığı manevi zararın ödetilmesini istemiştir.

Davalılar cevap olarak, Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen 2009/1684 Hazırlık numaralı soruşturma içeriğine göre haber yapıldı-ğını, “Karargah Evleri” adıyla bilinen soruşturmanın davacı ile birlikte anıldığını, davacının “Çürük Operasyonu” olarak bilinen soruşturmada tutuklanan Albay Z.. Ü..'u sahiplendiğini ............. ile ............... arasın-da çürük operasyonu nedeniyle ilişki bulunduğunu belirterek haksız ve yersiz açılan davanın reddini savunmuştur.

Dava konusu yayın bir bütün olarak incelendiğinde; “...Çürük Ope-rasyonunda gözaltına alınan ..........., .................. için aracılık etmiş. ............... arazideki şerhin kaldırılmasını isteyen Çarmıklı'nın konuş-ması teknik takibe takılmıştı. Polis Masimov'un ifadesini alacak.”, “...Çete ile.... ilişkisi de aydınlanıyor.,,,,,,ile bağlantısı olduğu öne sürü-len çete lideri ..................Karargah Evleri soruşturmasını yürüten ..................iddianameyi rahat yazması için Bodrumda tatile gönderdi-

Page 207: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016206

ği belirtiliyor...”, “Tepe'nin İşçi Partililerle bağlantısı ve iddianameye önem vermesi nedeniyle şebekenin Ergenekon bağı araştırılıyor..” biçi-minde haber yapıldığı anlaşılmaktadır.

Basının haber kaynağını açıklamak ve maddi gerçekliği kanıtlamak gibi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır bu yönüyle özgürdür. Ancak haber yapmak basının görevidir ve bu bağlamda da evrensel insan hakları çerçevesinde basın yasasında belirlenen ilkelere uymak zorun-luluğu bulunmaktadır. Basın, kamuoyunun ilgisini çeken güncel konu-ları, bu konuların birbiri ile bağlantılarını ilgi çekici ve düşünmeye sevk edici biçimde haber yapabilir.

Davaya konu yayında; “Karargah Evleri” soruşturmasının iddiana-mesini rahat yazması için çete lideri ................. tarafından tatile gön-derildiği belirtildikten sonra Çete lideri ile İşçi Partililerin bağlantısı iddianameye önem vermesi nedeniyle Ergenekon bağı araştırılıyor biçi-mindeki haberin, Karargah Evleri soruşturmasını yürüten .................., çürük operasyonunda tutuklanması ile başlayan süreçte davacı...... des-tekleyici tutum sergilemiş olması nedeniyle olup yine davacı İşçi Par-tisi genel başkanının da Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunması nedeniyle sözü edilen çürük operasyonu ve karargah evleri soruşturmasının Ergenekon soruşturması ile olan bağının incelemeye alındığı biçimindeki haberin, güncelliğini koruyan soruşturmalar bağ-lamında kamuoyuna eleştirel biçimde aktarılmasından ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Şu halde yayın, güncelliğini koruyan soruşturmalar ve bu soruşturmada adı geçen kişiler arasındaki iddia olunan bağlan-tıların, Cumhuriyet Savcılığında yürütülen soruşturmalar ilgi gösteril-mek suretiyle “...belirtiliyor..”, “...araştırılıyor...” ifadeleriyle ilgi çekici biçimde kamuoyuna sunulmasından ibaret olup bu yönüyle hukuka aykırı bir yayından söz edilemez. Şu halde istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde kısmen kabul kararı verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir...) ge-rekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra ge-reği görüşüldü:

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üye-lerce; dava konusu yazının davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu

Page 208: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

207Yargıtay Kararları

görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak ge-rekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ

Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararı-nın Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZUL-MASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 13.04.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

Page 209: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016208

ÖNALIM HAKKI •

ÖNALIM BEDELİNİN TAPUDA GÖSTERİLEN RAKAM OLMASI GEREKTİĞİ

ÖZET: Hukuk genel kurulu önüne gelen uyuşmaz-lık, önalım bedelinin belirlenmesinde tapudaki satış bedelinin mi yoksa temlik tarihi itibariyle hesaplanan (davalının ödediğini iddia ettiği) ger-çek bedelin mi esas alınması gerektiği noktasın-da toplanmakta olup; kurulda yapılan görüşmeler sonunda çoğunlukça, dosya içeriği ve toplanan deliller uyarınca TMK’nın 734. maddesinde dü-zenlendiği ve özel daire bozma kararında belirtil-diği gibi önalım bedelinin belirlenmesinde esas alınacak satış bedelinin tapudaki satış bedeli olarak anlaşılması gerektiği kanaatine varılmıştır. Y. HGK. E. 2014/356 K.2016/491 T. 06.04.2016

(…Dava, Önalım hakkı nedeniyle davalıya satılan payların iptal ve tesciline ilişkindir.

Mahkemece davacı ...'nin davasının kabulüne, birleşen dosya davacı ...'nin davasının ise önalım bedeli yatırılmadığından reddine karar ve-rilmiş, hüküm davacılar ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacılar ayrı ayrı dava dilekçelerinde özetle, davaya konu 52 parsel sayılı taşınmazda paydaş olduklarını, davalının taşınmaz pay-daşlarından ...'nin payını 08.10.2007 tarihinde satın aldığını, satışın TMK'nın 733 maddesi gereğince kendilerine ihbar edilmediğini, aka-binde taşınmazın imar uygulaması sonucu 1778, 1781, 1783, 1785 ve 1580 parsel numaralarını alarak ifraz edildiği, sonrasında ise davalı-nın oluşan parsellerdeki paydaş ...'nin payını da satın aldığını, yapılan satışlar nedeni ile önalım hakları doğduğunu belirterek, ön alım hakkı nedeni ile satılan payların iptal ve adlarına tesciline karar verilmesi talep etmişlerdir.

Davalı, paydaş ...'nin payına ilişkin yapılan satış işlemindeki ta-pudaki satış bedelinin gerçek bedel olmadığını, gerçek satış bedelinin 200.000,00 TL olduğunu ve ayrıca taşınmazda fiili taksimin söz konu-

Page 210: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

209Yargıtay Kararları

su olduğunu, beyan etmiştir.

Yargılama sırasında ikinci kez yapılan imar uygulaması nedeni ile 05.06.2009 tarihli tescil işlemi ile davalı, davaya konu parsellerdeki payları dolayısı ile 1842, 1843, 1850 ve 2064 parsel sayılı taşınmazlar-da paydaş olmuştur. Davacı ...'ın 1842 parsel sayılı taşınmazda, dava-cı Taner'in ise 1843 parsel sayılı taşınmazda paydaş olmaması nedeni ile belirtilen parsellerde davalı ile paydaşlıkları sona ermiştir.

Mahkemece, ...'nin payının satış değeri tapuda 5000,00 TL olarak gösterilmiş ise de, gerçek satış değerinin 200.000,00 TL olduğu davalı tarafından ispatlandığından davacı ...'nin bu bedel üzerinden, birleşen dava davacısı ...'nin ise 15 ay sonra dava açması nedeni ile satıştan itibaren uzunca bir zaman geçtiğinden ...... 'den alınan pay yönünden dava tarihindeki bilirkişi tarafından tespit edilen 214.643,55 TL rayiç bedeli üzerinden önalım hakkının kullanabileceğine karar verilmiş, da-vacı ...'nin bedele itiraz ederek yatırmaması, davacı Nihat'ın ise mah-kemenin depo edilmesine karar verdiği satış bedeli ve masraflarını ya-tırması nedeni ile davacı ....'ın davasının kabulü ile davalıya yapılan pay satışlarının önalım hakkı nedeni ile iptali ile davacı ... adına tesci-line, diğer davacının davasının ise reddine karar verilmiştir.

Önalım hakkı, paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda payın üçüncü kişiye satılması halinde, diğer paydaşlara o payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve payın üçüncü kişiye satılması ile kullanılabilir hale gelir.

Önalım hakkının kullanılmasıyla bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleş-menin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım bedeli tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masrafların toplamından ibarettir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girdikten sonra; TMK.m.733.maddesinde diğer paydaşlara noter bildirim yükümlülüğü getirilmiş ve satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yıl geçmekle önalım hakkının düşeceği esası getirilmiştir. TMK.734.maddesi uyarınca da dava değerinin ta-puda gösterilen satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderleri olduğu ka-bul edilmiştir. Böylece davaların kısa sürede açılıp, sonuçlandırılması amaçlanmıştır. Bu nedenle de tapuda gösterilen satış bedelinin esas alınması gerekmektedir. Ayrıca tapuda işlem yapan davalının kendi muvazaasına dayanması da mümkün değildir.

Page 211: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016210

Ayrıca, önalım hakkı, paylı mülkiyet ilişkisi devam ettiği sürece mevcuttur. Yargılamanın devamı süresinde davacının paydaşlığını ko-ruması zorunludur. Davacı davanın açılmasından sonra herhangi bir şekilde payını yitirirse davacının paydaşlığından söz edilemeyeceğin-den önalım hakkının da kaybedildiğinin kabulü gerekir.

1-Davacıların önalım bedeline ilişkin temyiz itirazları yönünden; Önalım bedelinin belirlenmesinde, tapudaki satış bedelinin esas alın-ması gerekirken, Mahkemece davalının önalım davasına konu ... ile yaptığı satış işlemindeki, tapudaki satış değerinin gerçek değer olma-dığı yönündeki savunmalarına itibar edilerek, satış bedelinin davacı ... için 200.000,00 TL ve satış masrafları, Davacı ... için ise dava tarihin-deki rayiç değeri 214.643,55 TL ve satış masrafları üzerinden tespit edilmesi, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda doğru değildir.

2-Davalının temyiz itirazlarına gelince; dosya kapsamına, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerekçelere göre aşağıdaki bendin kap-samı dışındaki temyiz itirazları yerinde değildir.

Davalının 1842 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın reddi ge-rektiğinden bahisle temyizine gelince; Önalıma konu payın ilişkin bu-lunduğu 52 parsel sayılı taşınmaz imar uygulaması sonucunda, birden çok imar parseline ayrılmış, davalı önalım hakkına konu edilen payları nedeni ile İmar uygulaması ile oluşan 1842, 1843, 1850 ve 2064 parsel sayılı taşınmazlarda paydaş olmuştur. Söz konusu parsellerden 1842 parselde davacı ...'nin 1843 parsel sayılı taşınmazda ise birleşen dava-nın davacısı ...'nin paydaşlığı bulunmamaktadır. 1842 parselde davacı ...'nin payı bulunmadığına göre, önalım hakkından söz edilemeyeceğin-den bu parsel yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur...)

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda kısmen direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra ge-reği görüşüldü:

Dava, önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davacılar asıl ve birleşen dava ile; 52 parsel sayılı taşınmazda paydaş-lardan olan ...’nin 1140/5040 hissesini davalının 08.10.2007 tarihinde 5.000,00-YTL ile satın aldığını, 52 parsel sayılı taşınmazın imar uygula-

Page 212: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

211Yargıtay Kararları

ması ile 1778, 1781, 1783, 1785 ve 1580 nolu parsellere gittiğini, bu par-sellerdeki ... hissesini de, 06.05.2008 tarihinde davalının satın aldığını, kendilerinin paydaş olmasına rağmen bu satışların bildirilmediğini, res-mi satış bedelleri ile satış harç ve masraflarının toplamını ödemeye hazır olduklarını ileri sürerek, 52 parsel sayılı taşınmaz ile imar uygulaması sonucu oluşan 1778, 1781, 1783, 1785 ve 1580 parsel sayılı taşınmaz-lardaki davalının tüm payının iptali ile davacılar adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkeme; davacı ... yönünden davalının ...'den satın aldığı 1140/5040 hissenin şufa bedelinin satış bedeli 200.000-TL ve tapu mas-rafı 250-TL olmak üzere toplam 200.250-TL olduğu ancak, diğer davacı ..., davasını ...'nin hissesinin satışından itibaren uzun süre (15 ay) geçtik-ten sonra açtığından davalının ...'den satın aldığı 1140/5040 hissenin şufa bedelinin davacı ... yönünden (birleşen davanın dava tarihi itibariyle hisse değeri olan) 214.643,55-TL.ye 250-TL.lik tapu masrafı da eklenilmek su-retiyle toplam 214.893,55-TL olduğu sonucuna varıldığı, her iki davacı-nın ...'nin hissesi yönünden şufa bedelinin 5.250-TL olması yönündeki taleplerinin yerinde görülmediği, davalının gerek ...'den gerekse ...'den temlik ettiği hisseler yönünden takdir edilen toplam şufa bedellerini yatır-maları için 25.01.2011 tarihli duruşmada ayrıntılı kesin süre verilmesine rağmen, davacı ...'nin takdir edilen şufa bedelini depo ettiği gerekçesi ile davasının kabulüne ve 52 parsel sayılı taşınmazdan imar ve ifraz işlemleri sonucu oluşan .... Köyü 1842, 1843, 1850 ve 2064 parsel sayılı taşınmaz-lardaki davalı ...'nın hisselerinin tapu kaydının şufa hakkının kullanılma-sı nedeniyle iptali ile bu hisselerin davacı ... adına tapuya kayıt ve tescili-ne; birleşen davanın davacısı ...'nin ise şufa bedelini kesin süre içerisinde depo etmemesi nedeniyle davasının reddine karar vermiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda açık-lanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkeme diğer hususlara uymakla birlikte bozma ilamına di-renme gerekçesi olarak; uyuşmazlığın 52 parsel sayılı taşınmazda, davalı ...'nın ...'den satın aldığı 1140/5040 hissenin şufa bedelinin ne kadar ol-duğu hususuna ilişkin bulunduğu, Yargıtay bozma ilamında ikinci bozma sebebi olarak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 734. maddesi gereğince, şufa bedelinin tapuda gösterilen satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderinden ibaret olduğu ve tapuda işlem yapan davalının kendi mu-vazaasına dayanamayacağı gösterilmiş ise de; bozma öncesi verilen ge-rekçeli kararda da açıklandığı üzere, davalı ...'nın dosyaya sunduğu ve

Page 213: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016212

kendisinin 200.000-TL banka kredisi kullandığına dair banka ekstresi ile kendisinin ...'ye 08.10.2007 tarihinde (52 parseldeki hissesinin tem-lik tarihinde) 200.000-TL havale ettiğine dair banka dekontundan davalı ...'nın ...'nin 52 parseldeki hissesini gerçekte 200.000-TL.ye satın aldığını yazılı olarak ispat ettiği, bozma ilamında belirtildiği gibi, tapuda işlem ya-pan davalının kendi muvazaasına dayanamayacağı genel hukuk prensibi olarak kabul edilse dahi Yargıtay bozma ilamındaki görüşün aksine, ta-şınmaz (hisse) satış bedelinin, tapuda gösterilen bedel olarak kabul edil-mesinin TMK.nın 734/2. maddesi gereğince yasal bir zorunluluk olmadı-ğı, çünkü TMK.nın 734/2. maddesine göre, "Önalım hakkı sahibi, adına payın tesciline karar verilmeden önce, satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerini, hakim tarafından belirlenen süre içinde hakimin belirleyeceği yere nakden yatırmakla yükümlüdür." denildiği, madde metninde, satış giderlerinin tapuda gösterilen giderler olacağının belirtildiği, ancak satış bedelinin tapuda gösterilen satış bedeli olacağı açıkça belirtilmediğinden satış bedeli olarak gerçek satış bedelini esas almanın yasa hükmüne de aykırı olmadığı, davalı ...'nın ...'den satın aldığı hissenin 200.000-TL.ye satın alındığı dosyadaki banka kayıtları ve dekont ile sabit iken, bu his-senin tapuda gösterilen emlak beyan değeri olan 5.000-TL bedelle yani gerçek değerinden 40 kat daha düşük bedelle şufa hakkını kullanmayı istemek açıkça hakkın kötüye kullanılması olup, hakkın kötüye kullanıl-masını hukuk düzeni korumayacağı gibi, bir hissenin sırf tapuda emlak beyan değeri üzerinden satışının yapılması nedeniyle gerçek bedelinden 40 kat daha düşük bedelle şufa hakkının kullanılmasına izin vermenin hakkaniyete de uygun olmadığı sonucuna varıldığından, satış bedelinin tapuda gösterilen bedel olması gerektiği yönündeki bozma ilamına bu boz-ma sebebi yönünden uyulmadığı gerekçesi ile her iki davacı için (...'den gelen hisse yönünden) şufa bedeli temlik tarihi itibariyle ve gerçek bedel olarak hesap edilerek ... ile ...'den davalıya intikal eden dava konusu ..... Köyü 1842, 1843, 1850 ve 2064 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin toplam şufa bedelinin, davacılardan ... yönünden 113.756,15-TL, davacılardan ... yönünden ise 111.117,86-TL olduğu; belirlenen şufa bedelleri depo edil-diğinden, 1850 ve 2064 parsel sayılı taşınmazlar yönünden eşit oranda her iki davacı adına tapuya kayıt ve tesciline; davacılar Nihat ve ...'nin his-sedar olmadıkları 1842 ve 1843 parsel sayılı taşınmazlar yönünden aktif husumetleri olmadığından davanın reddine karar vermiştir.

Direnme kararını taraf vekilleri temyiz etmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, önalım bedelinin be-lirlenmesinde tapudaki satış bedelinin mi yoksa temlik tarihi itibariyle hesaplanan (davalının ödediğini iddia ettiği) gerçek bedelin mi esas alın-

Page 214: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

213Yargıtay Kararları

ması gerektiği noktasında toplanmakta olup; Kurulda yapılan görüşmeler sonunda çoğunlukça, dosya içeriği ve toplanan deliller uyarınca TMK’nın 734.maddesinde düzenlendiği ve Özel Daire bozma kararında belirtildiği gibi önalım bedelinin belirlenmesinde esas alınacak satış bedelinin tapu-daki satış bedeli olarak anlaşılması gerektiği kanaatine varılmıştır.

Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında bir kısım üyelerce, paylı mülkiyete tabi taşınmazda pay satın alan davalının, dava konusu payı ta-puda gösterilen 5.000-TL bedelle değil, 200.000-TL bedelle satın aldığını savunarak buna ilişkin belge sunduğu ve tanık dinlettiği; burada bedelde muvazaa iddiasının işlemin tarafına değil üçüncü kişi olan davacıya karşı ileri sürüldüğü, bu iddianın her türlü delille kanıtlanabileceği, uyuşmazlı-ğın çözümünde 05.05.1993 tarih, 1992/6-761 E., 1993/192 K. sayılı Hu-kuk Genel Kurulu kararının dikkate alınması gerektiği, bu nedenle Yerel Mahkeme kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğunca yukarıda ve bozma ilamında belirtilen nedenlerle bu görüş benimsenmemiştir.

O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ

Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararı-nın Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZUL-MASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 06.04.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Page 215: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016214

TAŞINMAZA EL ATMANIN ÖNLENMESİ

ÖZET: Dava konusu taşınmazın bir kısmında meyve ağaçlarının olduğu, taşınmazın üzerinden ise ... ırmağının geçtiğinin mahkeme gözlemi ola-rak tutanak altına alındığı, başka bir deyişle dava konusu taşınmazın akarsu yatağındaki değişik-liğin sürekli nitelikte olduğu ve bu kapsamda dava konusu taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacağı gözönünde bulundurularak, taşın-mazın kalıcı olarak su altında kalan bölümünün bedelinin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nda-ki esaslar çerçevesinde tespitinin gerektiği anla-şılmaktadır.Y HGK. E.2015/101 K.2016/301 T. 09.03.2016

Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat” da-vasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ....Asliye Hukuk Mahkeme-since davanın usulden reddine dair verilen 05.12.2013 gün ve 2012/50 E., 2013/647 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenil-mesi üzerine, Yargıtay ...Hukuk Dairesinin 08/05/2014 gün ve 2014/3815 E.-2014/8571 K. sayılı ilamı ile;

(…Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının paydaşı olduğu Ça-kış Köyü 47 parsel sayılı taşınmazın batı kesiminden geçmekte olan Köprüçay ırmağının yatak değiştirerek taşınmazın ortasından geçtiğini ve taşınmazı ikiye böldüğünü, davalı idarenin taşkını önleme görevini yerine getirmeyerek, taşınmazın ırmak yatağına dönüşmesine neden olduğunu belirterek taşınmazın su altında kalan bölümünün bedeli ola-rak 50.000 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle da-valıdan tahsilini talep etmiş; mahkemece davalı idarenin, dava konusu taşınmaza fiili olarak el atmadığı, uyuşmazlığın idarenin hizmet ku-surundan kaynaklanması nedeniyle idari yargıda çözülmesi gerektiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelerin ve özellikle fen bilirkişi raporu ile kro-kisinin incelenmesinde, kadastro çalışmaları yapılır iken Köprüçay Ir-mağının, ... Köyü ile ... İlçesi arasından akış yönü ve durumu kadast-ro paftası üzerinden değerlendirildiğinde, kroki üzerinde Siyah renkli yazı ile gösterilen yerden geçtiği, ancak keşif tarihi itibarı ile ... Irmağı-

Page 216: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

215Yargıtay Kararları

nın krokide (A) harfi ve Mavi renk ile boyalı olan 21400.00 m²'lik alan üzerinden batı-güneydoğu yönünde aktığının tespit edildiği belirtilmiş ise de hükme dayanak yapılan bilirkişi kurulu raporunda Köprüçay ır-mağının yatak değişikliğinin sürekli nitelikte olup olmadığı ile ilgili bir değerlendirme yapılmamıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 715. maddesinde, sahipsiz yer-ler ile yararı kamuya ait malların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, te-peler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerlerin ve bunlar-dan çıkan kaynakların hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamayacağı düzenlenmiştir.Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre de akarsular, ne-hirler, ırmaklar, çaylar kişisel mülkiyetin dışında bırakılmıştır. Bunlar üzerindeki kadim haklar ve teamüller saklı tutulmaktadır.

Bu durumda mahkemece, konusunda uzman bilirkişi heyeti ile mahallinde keşif yapılarak, akarsu yatağındaki değişikliğin sürekli nitelikte olup olmadığı tereddüte mahal bırakmayacak şekilde sapta-narak, akarsu yatağındaki değişikliğin sürekli nitelikte olması duru-munda, özel mülkiyete konu olamayacağı göz önünde bulundurularak, taşınmazın kalıcı olarak su altında kalan bölümünün bedelinin 2942 Kamulaştırma Kanunundaki esaslar çerçevesinde tespiti ile davacıya verilmesine, yatak değişikliğinin geçici nitelikte olması durumunda ise idarenin hizmet kusurunun bulunduğunun kabulü ile uyuşmazlığın idari yargıda çözülmesi gerektiğinden mahkemenin görevsizliğine ka-rar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir,...)

gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra ge-reği görüşüldü:

Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili; müvekkilin hissedarı bulunduğu tarla vasfındaki taşın-mazda 1963 yılında kadastro çalışmalarına başlandığını, dava konusu ta-şınmaza ilişkin yapılan kadastro tespitine itiraz davasının ise 01/12/2010 tarihinde kesinleşerek hükmen tapuya tescil edildiğini, kadastro davası-

Page 217: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016216

nın devamı sırasında taşınmazın batı kesiminden geçmekte olan Köprü-çayı ırmağının yatak değiştirerek taşınmazın ortasından geçtiğini ve taşın-mazı ikiye böldüğünü, taşınmazın yaklaşık 20.000m²'lik kısmının ırmak yatağı haline geldiğini, taşınmazın fiili bu durumunun sürdüğünü, davalı ...'nin taşkını önlemek için tesis meydana getirmesi gerekirken, tesisi yap-madığını ve idarenin kusuru nedeniyle taşınmazın bütünlüğünün bozul-duğunu, 2942 sayılı yasanın geçici 6. maddesi uyarınca uzlaşmak için davalı tarafa başvuruda bulunmalarına karşın görüşmeye davet edilme-diklerini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ida-reden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı ... vekili; davanın süresinde açılmadığını ve zamanaşımına uğra-dığını, davalı idarenin bir kusurunun bulunmadığını, kusurun kabul edil-mesi durumunda idari yargının görevli olduğunu, taşınmazın dere yatağı haline gelmesi ve ırmak yatağının Maliye Hazinesine ait olması nedeniyle husumetin Hazineye yönetilmesi gerektiğini ileri sürülen iddiaların, müc-bir sebep olduğunu savunmuştur.

Mahkemece; davacının hissedarı bulunduğu taşınmazın bir kısmının, ... ırmağının yatak değiştirmesi nedeniyle dere yatağı haline geldiği ve ta-şınmazı ikiye böldüğü, yapılan araştırmada davalı idarenin dava konusu taşınmaza el atmasının olmadığı gibi kamulaştırma yönünde bir irade-sinin de bulunmadığı, bu haliyle davanın hukuki dayanağının idarenin hizmet kusuruna dayalı tazminat davası olduğu ve bu nitelikteki davanın idari yargı mercilerinde görülmesi gerektiği, adli yargının hizmet kusuru nedeniyle idareden talep edilecek tazminat davalarında görevli olmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıkla-nan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, taşınmaza davalı idare tarafından fiili olarak bir el atmanın bulunmadığı, davalı kurumun bir kamu kurumu olduğu ve sun-duğu hizmetler nedeniyle meydana gelen zarardan dolayı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca idari yargıda dava açılabileceği, ortada bir hizmet kusuru iddiasının bulunduğu, hizmet kusuruna ilişkin davaların herhan-gi bir taşınmazla ilgili olsun veya olmasın idari yargının görev alanına girdiği, taşınmazın tapudaki mülkiyetinin terkini yapılmadığı için kamu-laştırma hukukunun uygulanamayacağı, Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün 2005/13 Esas 2005/35 Karar sayılı ilamında; Yeşilırmak ıs-lah çalışmaları sonunda dere yatağı haline fiili olarak dönüşen taşınmaz nedeniyle kamulaştırma işlemi yapılmadığından ....Asliye Hukuk Mahke-

Page 218: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

217Yargıtay Kararları

mesi ile ... İdare Mahkemesi arasında çıkan görev uyuşmazlığı konusunda "kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütül-mediğinin, kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin, hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğunun bulunup bu-lunmadığının yargısal denetiminin 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Ka-nunu’nun 2.maddesinde, idari dava türleri arasında sayılan idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davası kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağı ve bu nedenle idare mahke-mesince çıkarılan olumsuz görev uyuşmazlığının reddine" karar verile-rek idari yargının görevli olduğunun tespit edildiği, davaya konu olayda hizmet kusurunun dava edildiği, adli yargı mahkemelerinin bu konuda görevsiz olduğu, bir zararın bulunup bulunmadığını denetleme görevinin idari yargıya ait olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, ırmağın yatak değiş-tirmesi nedeniyle davacının taşınmazının bir kısmının dere yatağı haline geldiği ve taşınmazın iki parçaya bölündüğü belirtilerek uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan eldeki davada, idari yargı yerinin mi yoksa adli yargı yerinin mi görevli olduğu noktasında toplanmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun “Sahipsiz yerler ve yararı kamu-ya ait mallar” başlıklı 715.maddesi;

“Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasar-rufu altındadır. Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz.

Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, ko-runması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tâbidir.”

Hükmünü içermektedir.

Yine 6200 sayılı ...nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun “Vazi-fe ve salahiyetle” başlıklı 2.maddesinin a bendi;

“Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğünün vazife ve salahiyetleri şunlar-dır:

a)Taşkın sular ve sellere karşı koruyucu tesisler meydana getirmek,…” düzenlenmesine haizdir.

Yukarıda belirtilen madde hükümleri dikkate alındığında, sahipsiz ta-

Page 219: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016218

şınmazların hiçbir şekilde özel mülkiyette değerlendirilemeyeceği, bahsi geçen taşınmazların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kulla-nılmasının özel kanun hükümlerine tâbi olduğu kabul edilmekle birlikte, meydana gelebilecek su taşkınları ve sellere karşı özel mülkiyette bulunan taşınmazların korunması amacıyla yapılması gereken her türlü işlemden ... Genel Müdürlüğünün sorumlu olacağı açıktır.

Dosya içeriği ve toplanan deliller ile özellikle 15.05.2013 tarihli ke-şif zaptının incelenmesinde; dava konusu taşınmazın bir kısmında mey-ve ağaçlarının olduğu, taşınmazın üzerinden ise ... Irmağının geçtiğinin mahkeme gözlemi olarak tutanak altına alındığı, başka bir deyişle dava konusu taşınmazın akarsu yatağındaki değişikliğin sürekli nitelikte oldu-ğu ve bu kapsamda dava konusu taşınmazların özel mülkiyete konu ola-mayacağı gözönünde bulundurularak, taşınmazın kalıcı olarak su altında kalan bölümünün bedelinin 2942 Kamulaştırma Kanunundaki esaslar çerçevesinde tespitinin gerektiği anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca; Özel Daire bozma ilamında belirtilen, “uzman bilir-kişi heyeti ile mahallinde keşif yapılarak, akarsu yatağındaki değişikli-ğin sürekli nitelikte olup olmadığı tereddüte mahal bırakmayacak şekilde saptanarak” şeklindeki yazılı ifadelerin ve “yatak değişikliğinin geçici ni-telikte olması durumunda ise idarenin hizmet kusurunun bulunduğunun kabulü ile uyuşmazlığın idari yargıda çözülmesi gerektiği” şeklinde yazılı ifadelerin ilamdan çıkartılması gerekmiştir.

Buna göre, direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır,

SONUÇ

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının bozma ilamından ''uzman bilirkişi heyeti ile mahallinde keşif yapılarak, akarsu yatağındaki değişikliğin sürekli nitelikte olup olmadığı tereddüte mahal bırakmayacak şekilde saptanarak'' ve ''yatak değişikliğinin geçici nitelikte olması durumunda ise idarenin hizmet kusurunun bulunduğu-nun kabulü ile uyuşmazlığın idari yargıda çözülmesi gerektiği'' ifadeleri çıkarılmak suretiyle ve yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine 09.03.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.

Page 220: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

219Yargıtay Kararları

YETİM AYLIĞI • ANLAŞMALI BOŞANMA

ÖZET: Sosyal güvenlik kurumu kontrol memurlu-ğu raporu ekinde bulunan davacı ile boşandığı eşi ...’in ve tanık ...’un huzurunda düzenlendiği anlaşılan tutanak içeriğine göre, davacının bo-şandığı eşi ... ile 2009 yılı ocak ayından itibaren birlikte yaşamaya devam ettikleri belirtilmiştir. her ne kadar davacı imza bilmediğini beyan et-miş ise de, tutanak içeriğindeki davacı beyanları tanık ... tarafından doğrulandığı dikkate alındı-ğında davacının boşandıktan sonra da eski eşi ile birlikte yaşamaya devam ettikleri sonucuna ulaşılmaktadır. Bu durumda 5510 sayılı yasanın 56/son madde-si uyarınca davacının boşandığı halde boşandığı eşi ile fiilen birlikte yaşaması nedeni ile yukarı-da belirtilen açıklamalar doğrultusunda davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma ne-denidir. Y. HGK E. 2015/831 K. 2016/201 T. 26.02.2016

Taraflar arasındaki “kurum işleminin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; .... İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 26.09.2012 gün 2011/1261 E., 2012/1056 K. sayılı kararın incelenmesi davalı kurum vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay .... Hukuk Dairesinin 09.05.2013 gün 2012/22373 E., 2013/9406 K. sayılı ilamı ile;

(...Dava, davacının babası nedeniyle almakta olduğu yetim aylığı-nın Kurum tarafından muvazaalı boşandığı eşi ile fiilen birlikte yaşa-dığı gerekçesi ile kesilmesine ilişkin işlemin iptali ile kesilmiş bulunan aylığın kesilme tarihinden itibaren yeniden bağlanması, borçlu olmadı-ğının tespiti istemine ilişkindir.

Yerel mahkemece, davacının boşandığı eşi ile boşandıktan sonra birlikte yaşamadıkları anlaşıldığından davanın kabulüne, davalı Ku-rumun davacının yetim aylığını kesmesi ve davacıya borç çıkarması yönündeki işleminin iptaline ve davacının kesilen aylıklarının kesilme

Page 221: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016220

tarihlerinden itibaren yasal faizleriyle birlikte davalı Kurumdan alına-rak davacıya verilmesine, karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağ-lık Sigortası kanunun 56. maddesinin ikinci fıkrası olup, uyuşmazlığın çözümünde sosyal güvenlik, sosyal güvenliğin amaç ve yöntemleri, sos-yal sigortalar, sosyal güvenlik sistemi gibi kavram ve olguların değer-lendirilmesine gereksinim bulunmaktadır.

Sosyal sigorta sistemlerinde sigortalılar veya hak sahipleri belli şartların yerine getirilmesi halinde sosyal edime (yardıma) hak kaza-nırlar. Sosyal edim ya da sosyal yardım hakkı kişilerin belli bir yardım ya da edim üzerinden yargısal yönden icrası mümkün kamusal talep hakkını ifade eder. Sosyal sigortalar; sosyal koruma, dayanışma, sos-yal denkleştirme, zorunluluk ilkelerine dayanmakta olup, özellikle in-celeme konusu 5510 sayılı Kanunun 56. maddesi yönünden önem arz eden sosyal koruma ilkesiyle, toplumun ekonomik ve sosyal yönden en fazla gereksinimi olan bireylerini/gruplarını koruma, güvenceye kavuş-turma ve onlara hizmet amaçlanmakta, yaşamlarını sürdürebilmeleri için bu kişilerin sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınması hedefi öne çıkmaktadır. Devletler tarafından amaç olarak benimsenen sosyal gü-venlik genellikle sosyal sigortalar ile sosyal yardım ve hizmetler olarak adlandırılan iki temel yöntem uygulanmak suretiyle sağlanmaya ça-lışılmaktadır. İki ana rejimden meydana gelen Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde, yardımlar genellikle devlet bütçesinden veya gönüllü özel yapılanmalardan karşılandığı, katılmasız veya primsiz rejim olarak adlandırılan sosyal yardım ve hizmetlerin yanı sıra sistemin temel da-yanağını oluşturan ve ilgililerin herhangi bir maddi katkısının söz ko-nusu olmadığı katılmalı veya primli rejimde bulunmaktadır.

Ülkemizde, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sa-yılı Tarımda Kendi Adına Ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Ka-nunu, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu olmak üzere beş ana sosyal güvenlik yasası bulunmakta olup, bu mevzuatlar-da düzenlenen sosyal güvenlik hakkı, Sosyal Sigortalar Kurumu, kısa-ca Bağ-Kur olarak adlandırılan Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağım-sız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı tarafından yerine getirilmekte iken, öncelikle 20/05/2006 tari-hinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren örgütlenme yasa-

Page 222: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

221Yargıtay Kararları

sı niteliğindeki 5502 sayılı ... Kanunu ile kamu tüzel kişiliğine sahip, idari ve mali açıdan özerk, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kurularak, anılan üç kurum tek çatı altında bu Kurumda birleştirilmiş, sonrasın-da mevzuat birliğini sağlamaya yönelik olarak, istisnaları dışında 01/10/2008 günü yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun kabul edilmiştir. Tüm modern sosyal güvenlik sistemlerinde yer alan ölüm sigortası, si-gortalının yaşamını yitirmesi durumunda geride kalan ve hak sahibi olarak nitelendirilen (tanımlanan) kişilerin geleceklerini güvence altına almayı amaçlamaktadır. Söz konusu kanunlarda iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortası veya ölüm sigortası kollarından hak sahiplerine ölüm geliri, ölüm aylığı, dul ve yetim aylığı bağlanabilmesi için bazı ko-şullar öngörülmüş, bunlar arasında anne/baba üzerinden hayattaki kız çocuğuna veya eş üzerinden sağ kalan diğer eşe tahsis yapılabilmesi evli olmama şartına bağlanmıştır. 506 sayılı Kanunun 99. ve 1479 sa-yılı Kanunun 43. maddelerinde "hakkı doğuran olay tarihi" ibarelerine yer verilmiş, 5510 sayılı Kanunun 35. maddesinde "hak sahibi olma ni-teliğinin kazanıldığı tarih", 97. maddesinde "hakkın kazanıldığı tarih" ve "hakkın doğduğu tarih" sözcükleri kullanılmıştır. Kız çocuğuna anne/baba üzerinden ölüm geliri/aylığı veya yetim aylığı bağlanabilmesi için yalnızca ölümün gerçekleşmesi veya evli olunmaması yeterli bu-lunmayıp, tahsis için her iki olgunun bir arada varlığı gerekmektedir. Evli kız çocuğu kimi zaman boşanmayla, bazen de ölümle hak sahibi sıfatını kazanmakta, başka bir anlatımla, sigortalı anne/baba yaşamı-nı yitirmesine karşın kız çocuğu evli ise hak sahibi olamamakta, evli olmayan kız çocukları ise sigortalı anne/baba hayatta olduğu sürece bu sıfatla anılmamakta ve her iki durumda da gelire/aylığa hak ka-zanılamamaktadır. Şu durumda, evli kız çocuğu bazen boşanmayla, kimi zaman da ölümle ve hangisi daha sonra ise o tarihte hak sahibi olmaktadır. Dolayısıyla, hak sahibi olma niteliğinin kazanıldığı tarih (Hakkın kazanıldığı tarih-Hakkın doğduğu tarih-Hakkı doğuran olay tarihi) değişkenlik arz etmektedir.

Anılan beş temel kanunda yer almayan inceleme konusu norm ilk kez 5510 sayılı Kanunun " Gelir ve aylık bağlanmayacak haller" başlığını taşıyan 56. maddesinin ikinci(son) fıkrasında düzenlenerek 01/10/2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Fıkrada "eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocuk-ların bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar 96. madde hükümlerine göre geri alınır" düzenlemesine yer verilmiştir. Öncelikle belirtilmelidir ki, inceleme konusu hükmün Ana-yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkeme-

Page 223: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016222

sine yapılan 2009/86 Esas numaralı başvurunun, 28/04/2011 tarihinde verilen karar ile reddedildiği, dolayısıyla iptal edilmeyen fıkranın yü-rürlükte olduğu kuşkusuzdur.

Kamuoyunda uzun yıllardır varlığı konuşulan, yaşamını yitirmiş si-gortalı/ iştirakçi annesi/babası üzerinden ölüm aylık veya gelirine/ye-tim aylığına hak kazanabilmek için evlilik bağına son verip boşandığı eşiyle birlikte yaşamayı sürdüren kız çocuklarının veya hayatta bulun-mayan sigortalı/iştirakçi eski eşi üzerinden ölüm aylık veya geliri/dul aylığı tahsisi için mevcut evlilik birliğini sonlandırmasına karşın sonra-ki eşiyle beraberliğini devam ettiren kişilerin durumu etik değerler, ah-laki algı ve kurallar yönünden ele alınabilir. Uzun bir sürece yayılmış bu türden birlikteliklerin toplum nezdinde oluşturduğu rahatsızlıklar, varsa tarafların ortak çocuklarının ruhsal dünyasında meydana getir-diği olumsuz etkiler dile getirilebilir ise de, kuşkusuz bu yönde yapıla-cak herhangi bir inceleme yargının görev, hak ve yetki alanı içersinde bulunmadığı gibi yargısal metinlerde bu tür değerlendirmelere yer ve-rilmesinin sakıncaları da ortadadır. İlgili hak sahibinin seçimini, her ne sebeple olursa olsun boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşama yönünde kullanması mutlak surette bireysel özgürlük çerçevesinde ele alınmalı, bununla beraber Anayasanın 65. maddesinde de ifade edildiği üzere, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile saptanan görevlerini, bu gö-revlerin amaçlarına uygun öncelikleri göz önünde bulundurarak mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirme görevi olan devletin, sosyal güvenliğin yaşama geçirilip ülkede yaşayan diğer fertlere de bu hakkın dağıtılmasında sosyal sigorta yardımlarına hak kazanma ko-şullarını düzenleme yetkisine sahip olduğu gözden uzak tutulmamalı, daha açık anlatımla boşanılan eşle fiilen beraber yaşama durum ve ol-gusuna müdahale edemeyecek olan devletin yöntemince kabul edeceği yasal düzenlemeyle bu tür ilişkiyi sürdürenleri sosyal sigorta yardımın-dan yararlandırmama (yoksun bırakma) yetkisi olduğu benimsenmeli, özellikle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal başvurusunun reddedil-mesi karşısında, yürürlükteki kanunları uygulamakla yükümlü olan yargı organlarınca görev sınırları içersinde, sosyal güvenlik hukuku ve onun ilkeleri kapsamında madde hükmü ele alınmalıdır. Anlaşılaca-ğı üzere, söz konusu madde yönünden kanun koyucu tarafından; hak sahibi konumundaki eş veya çocuğun, boşandığı eşiyle eylemli olarak birlikte yaşaması yasaklanmamakta, bu tür ve nitelikte yaşam sürdü-ren kişinin bir anlamda hak sahipliği sıfatının ortadan kalktığı kabul edilip, gelir ve/veya aylıktan yararlandırılması benimsenmektedir.

Page 224: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

223Yargıtay Kararları

5510 sayılı Kanunun 56. maddesinin ikinci fıkrası oldukça sade bi-çimde kaleme alınmış, madde başlığında " bağlanmayacak" sözcüğüne yer verildikten sonra fıkra metninde "bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir" ibareleri kullanılmış, böylelikle daha önceki sosyal güvenlik ka-nunlarında yer almayan boşanılan eşle fiilen (eylemli olarak) birlikte yaşama olgusu, gelir/aylık kesme nedeni olarak düzenlendiği gibi ey-lemli olarak birlikte yaşama aynı zamanda gelir/aylık bağlama engeli olarak benimsenmiştir. Burada eylemli olarak birlikte yaşama olgu-sunun/durumunun tanımlanması, hukuki sınır ve çerçevesinin çizilip ortaya konulması önem arz etmektedir. Taraflar arasında hangi hu-kuki sebep ve maddi vakıaya dayanmış olursa olsun sona ermiş evlilik birliğinin hak ve yükümlülüklerinin sürdürüldüğü beraberlikler veya kesinleşmiş yargı kararına bağlı olarak gerçekleşmiş boşanmanın var olan/olası sonuçlarını ortadan kaldırıcı/giderici nitelikteki birliktelikler madde kapsamında değerlendirilmeli, ortak çocuk/çocuklar yönünden, boşanma kararına bağlanan veya bağlanmayan kişisel ilişkilerin yürü-tülmesini sağlamaya yönelik olarak, eşlerin belirli aralıklarda ve gün-lerde zorunlu şekilde bir araya gelmeleri durumda ise kanun koyucunun bu türden ilişkinin varlığının gelir/aylık bağlanmaması veya kesilmesi nedeni olarak öngörmediği kabul edilmeli, boşanılan eşle kurulan/yü-rütülen ilişkinin eylemli olarak birlikte yaşama kavramı kapsamında yer alıp almadığı dikkatlice incelenerek saptama yapılmalıdır.

Anılan 56. madde de oldukça yalın olarak " eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen" ibareleri yer almak-ta olup, kanun koyuca tarafından örneğin; "sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan", " hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan", "gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan" veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Madde de boşanma amacına/saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurumca, gerekse yargı organlarınca uygula-ma yapılırken, eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin/samimili-ğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma/irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgula-ması yapılmamalı, özellikle kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan "boşanma" hukuki durum ve sonucunun, eşlerin gerçek ira-delerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içersinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni

Page 225: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016224

Kanununda "anlaşmalı boşanma" adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulan-malıdır ki, boşanma tarihi itibariyle gerçek/samimi boşanma iradele-rine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01/10/2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının sap-tanması durumunda gelirin/aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmak-tadır.5510 sayılı Kanunun 56. Maddesinde "belirlenen" sözcüğü dikkat çekmekte olup, belirlemenin nasıl ve ne şekilde yapılması gerektiği, be-lirleme yapılırken hangi yöntemin izleneceği, yargı makamları önünde ispat hak ve yükünün kime ait olduğu, boşanılan eşle eylemli birlikte yaşama/yaşamama olgusunun nasıl kanıtlanması gerektiği önem taşı-maktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunun "ispat yükü" başlıklı 6. madde-sinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her bi-rinin hakkını dayandırdığı olgunun varlığını kanıtlamakla yükümlü olduğu, 19. maddesinde, yerleşim yerinin bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yer olduğu, bir kimsenin aynı zamanda birden çok yerleşim yerinin olamayacağı, 20. maddesinde, bir yerleşim yerinin değiştirilmesinin yenisinin edinilmesine bağlı olduğu, önceki yerleşim yeri belli olmayan veya yabancı ülkedeki yerleşim yerini bıraktığı hal-de Türkiye'de henüz bir yerleşim yeri edinmemiş olan kimsenin halen oturduğu yerin yerleşim yeri sayılacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte; 01/10/2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Ka-nunun 6. maddesinde, yerleşim yerinin 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre belirleneceği belirtildikten sonra 24., 33. maddelerinde yargılama-ya hakim olan ilkeler açıklanmış olup, Anayasanın 36., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkı-nın en önemli unsuru niteliğindeki hukuki dinlenilme hakkının düzen-lendiği 27. madde de, davanın taraflarının kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları, bu hakkın, açıklama ve ispat hakkını mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendir-mesini ve kararlarını somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerdi-ği bildirilmiştir. Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğünü içeren 29. madde de, 4721 sayılı Kanunun 2. maddesinde yer alan dü-rüst davranma kuralı yinelenerek, tarafların dürüstlük kuralına uygun davranmak zorunda oldukları, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlü oldukla-rına ilişkin düzenlemeye yer verilmiştir. Hakimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin 31. madde de, hakimin uyuşmazlığın aydınlatılmasının

Page 226: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

225Yargıtay Kararları

zorunlu kıldığı durumlarda maddi veya hukuki açıdan belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği belirtilmiştir. Ay-rıca; ispatın taraflar bakımından yalnızca bir yük olmasının ötesinde aynı zamanda yasal bir hak olarak düzenlendiği 189. madde de, ta-rafların kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahip oldukları, hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan delillerin mah-keme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamayacağı, 4721 sayılı Kanunun 6. maddesine koşut niteliğindeki 190. madde de ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen va-kıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi yararına hak çıkaran tarafa ait olduğu, yasal bir karineye dayanan tarafın, sadece karinenin te-melini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altında olduğu, kanunda öngörülen istisnalar dışında karşı tarafın yasal karinenin aksini ispat edebileceği, 191. madde de, diğer tarafın, ispat yükünü taşıyan tarafın iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunabileceği, karşı ispat faali-yeti için kanıt sunan tarafın, ispat yükünü üzerine almış sayılmayacağı hüküm altına alınmıştır.

5510 sayılı Kanun önceki sosyal güvenlik yasalarını birleştiren te-mel yasa niteliğinde olduğundan, gerek değiştirilen veya yürürlükten kaldırılan, gerekse geçici ve geçiş hükümlerinin yer aldığı maddelerle birlikte ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir. Bu yönden bakıldığında Kanunun " Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri" başlığına taşıyan geçici 1. ve "5434 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri " başlıklı geçici 4. maddesinin irdelen-mesi zorunluluğu bulunmaktadır.

Geçici 1. maddenin ikinci fıkrasında, 506, 1479, 2925 ve 2926 sa-yılı Kanunlara göre bağlanan veya hak kazanılan aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 5454 sayılı Kanunun 1. maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edileceği, bu gelir ve aylıkların du-rum değişikliği nedeniyle arttırılması, azaltılması, kesilmesi veya ye-niden bağlanmasın da, bu kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş, geçici 4. maddede bu kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle 5434 sayılı Kanuna göre; aylık, tazmi-nat, harp malullüğü zammı, diğer ödemeler ve yardımlar ile 5454 sayılı Kanunun 1. maddesine göre ek ödeme verilmekte olanlara, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanunda kendi-leri için belirtilmiş olan koşullara sahip oldukları sürece bunların öde-mesine devam olunacağı, bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde iştirakçi iken, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle bu

Page 227: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016226

Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınan-ların bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hü-kümlerine tabi olarak çalışmış olup, bu kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılaca-ğı, bu madde kapsamına girenlerin aylıkların bağlanması, arttırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı açıklanmıştır.

Anılan geçici maddelerle kanun koyucu tarafından, 5510 sayılı Ka-nunun yürürlüğü öncesinde yukarıda belirtilen beş adet sosyal güven-lik kanunu hükümleri uygulanmak suretiyle hak sahiplerine bağlanan gelirin/aylığın durum değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında yine anılan kanun hükümlerinin esas alınma-sı gerektiğinin benimsendiği anlaşılmaktadır.

Söz konusu kanunlarda, boşanılan eşle eylemli olarak birlikte ya-şama olgusu, gelirin/aylığın bağlanması engeli veya kesilmesi nedeni olarak öngörülmediğinden, 56. maddenin zaman bakımından uygu-lanmasında kuşku ve duraksamaya düşülmesi olasılığı bulunmakta-dır. Bu durumda 4721 sayılı Kanunun "Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz" hük-münü içeren ve "Dürüst davranma" başlığını taşıyan 2. maddesinde yer alan dürüstlük (objektif iyiniyet) kuralı çerçevesinde çözüme gidilmeli, evrensel hukuk ilkeleri arasında yer alan " hiç kimsenin kendi kusu-rundan yararlanamayacağı" ilkesi sosyal güvenlik hukuku alanında da gözönünde bulundurulmalıdır. Bu bakımdan, 56. madde açısından, 01/10/2008 tarihinden önce hakkın kazanıldığı durumlarda, söz konu-su yasal düzenleme öncesinde ilgililer her ne şekilde amaçladığı saikle boşanmış olurlarsa olsunlar, başka bir anlatımla eşlerin boşanma ira-deleri gerçek/samimi olsun veya olmasın, eylemli birlikteliklerini 5510 sayılı Kanunla getirilen yeni düzenleme sonrasında da sürdürdükleri-nin veya söz konusu düzenlemeden itibaren anılan tür ve nitelikte bir beraberliğe başladıklarının kanıtlanması durumunda, başka bir anla-tımla eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun saptandığı durumlar-da, anılan 2. madde kapsamında hakkın kötüye kullanımının varlığı kabul edilerek ilgililere gelir/aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan geli-rin/aylığın da kesilmesi gerekmektedir. Kuşkusuz hak sahibine, eylem-

Page 228: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

227Yargıtay Kararları

li birlikteliğin sona erdiği tarihten itibaren diğer koşulların da varlığı durumunda gelir/aylık bağlanabileceği kabul edilmelidir. (Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2011/6513 E., 2011/17481 K.)

Yeri gelmişken yersiz ödeme haline gelen aylıkların istirdadına iliş-kin uyuşmazlığın ve bununla ilgili sosyal güvenlik mevzuatının değer-lendirilmesi gerekmektedir.

Konuya ilişkin ilk düzenleme (mülga) 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda yer almaktadır. Kanunun "Sigorta Yardımlarının Haczedi-lemeyeceği, Yanlış Ve Yersiz Ödemelerin Tahsili" başlıklı 121. madde-si, "Bu kanun gereğince bağlanacak gelir veya aylıklar ve sağlanacak yardımlar, nafaka borçları ve bu Kanunun 80. maddesine göre takip ve tahsili gereken alacaklar dışında, haciz veya başkasına devir ve tem-lik edilemez. (Ek fıkra: 29/07/2003-4958/47 madde) Ancak, yanlış ve yersiz ödendiği anlaşılan her türlü gelir, aylık ve sigorta yardımları 84. maddenin son fıkrası saklı kalmak kaydıyla, ilgililerin sonraki her çeşit istihkaklarından kesilmek suretiyle geri alınır. Kurumun genel hüküm-lere göre takip hakkı saklıdır" hükmünü içermektedir. Diğer taraftan 01/10/2008 tarihinden yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 506 sayılı Kanunun anılan hükmü yürürlükten kaldırılmış ve konu 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinde düzenlenmiştir.

5510 sayılı Kanunun 01/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren "Yersiz Ödemelerin Geri Alınması" başlıklı 96. Maddesinde de;"Kurumca işve-renlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara, gelir veya aylık almak-ta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;

a)Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödeme-ler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,

b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödeme-ler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi dört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmi dört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan itibaren hesaplana-cak olan kanuni faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır." hükmü yer almaktadır.

Page 229: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016228

Bilindiği üzere yasaların geriye yürümesi konusunda mevzuatımız-da genel bir düzenleme bulunmamaktadır. İlke olarak her yasa yü-rürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucuda, yasaların yürürlüğe girmelerinden ön-ceki olayları etkileyemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeye-cekleridir. Ancak devam eden uyuşmazlıklar ile tanımlanmamış hu-kuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural " derhal yürürlüğe girme" niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğura-caktır. Bu gibi durumlarda yasaların geriye yürümesi değil ani etkisi söz konusudur.

Sosyal güvenlik hukukunun ilgi alanı kamusal olup, otoritesi kamu düzenini ilgilendirmektedir. Bu nedenle sosyal güvenlik hukuku ile il-gili yasalar yürürlüğe girdiği tarihten itibaren derhal hukuksal sonuç-larının doğurur.

Öte yandan, 5510 sayılı Kanun öncesi mevzuata bakıldığında, 506 sayılı Kanunun 121. maddesinde yersiz ödemelerin kayıtsız şartsız ia-desinin öngörüldüğü, yersiz ödeme halinde iade yükümünün kapsamı-nın farklı hukuki durumlara özgü olarak değişiklik göstermediği görül-mektedir.

5510 sayılı Kanun ise 96. maddesiyle 506 sayılı Kanunda yer al-mayan yeni bir düzenleme getirmiş; sebepsiz zenginleşmenin sigortalı veya hak sahibinin kasıtlı veya kusurlu davranışı ile Kurumun hata-lı işleminden kaynaklanması hallerine bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarlarının belirlenmesini ayrı ayrı esaslara bağlamıştır.

Dolayısıyla, 5510 sayılı Kanun ile ödeme yükümünün kapsamı, sigortalının kasıt veya kusuruna veya Kurumun hatalı işlemine göre farklılaştırılarak kayıtsız şartsız iade öngören 121. madde hükmüne göre lehe bir düzenleme getirilmiştir.

Hal böyle olunca, sosyal güvenlik hukukunun yukarıda açıklanan niteliği karşısında sigortalı lehine düzenleme getiren 5510 sayılı Kanu-nun anılan hükmünün devam etmekte olan uyuşmazlıklarda uygulan-ması gerekmektedir.

Ayrıca, 5510 sayılı Kanunun geçici maddelerinde yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kuralda yer almamaktadır.

5510 sayılı Kanunun geçici maddelerinde önceki hükümlerden han-gilerinin uygulanamayacağı belirtilmek suretiyle uygulama düzenlen-miş olup, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygu-

Page 230: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

229Yargıtay Kararları

lanması gereğine işaret eden herhangi bir kuralda bulunmadığından, Kanunun 96. maddesinin sigortalı yararına getirdiği bu yeni düzen-lemenin Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacaklarına ilişkin süregelen uyuşmazlıklara uygulanması gerektiğinde duraksama bu-lunmamaktadır.

Yapılan açıklamalar ışığında sonuç itibariyle; kamusal niteliği ge-reği sosyal güvenlik hukuku ile ilgili yasaların yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurması; 5510 sayılı Kanun ile ödeme yükümünün kapsamının sigortalının kasıt veya kusuruna veya Kurumun hatalı işlemine göre farklılaştırılarak, kayıtsız şartsız iade öngören 121.madde hükmüne göre daha lehe bir düzenleme getirilmesi ve 5510 sayılı Kanunun geçici maddelerinde yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kuralında yer almaması karşısında yersiz ödemelerin iadesi talebi-ne ilişkin devam etmekte olan uyuşmazlıkların çözümünde, 5510 sayılı Kanunun 96.maddesinin değerlendirilmesi ve uygulanması gerekmek-tedir.

Diğer taraftan uyuşmazlığın çözümünde 818 sayılı Borçlar Kanunu-nun 63.madde hükmünün uygulama yeri olup olmadığı hususunun da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

818 sayılı Borçlar Kanunun, geri verilmesi gereken tutarın belirlen-mesinde genel hüküm niteliğinde bulunan 63.madde uyarınca; iyiniyet-li zenginleşen, sebepsiz zenginleşme konusunun kendisinden istendiği tarihten önce elinden çıktığını iddia ve ispat ettiği miktar oranında ret ve geri vermekle yükümlü olmayacaktır. Buna karşın; zenginleşenin zenginleşme anında veya sonrasında mal varlığındaki artışın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığını biliyor veya bilmesi gerekiyor olması halinde kötü niyetli sayılacağında da kuşku bulunmamaktadır.

5510 sayılı Kanunun 96.maddesiyle, sebepsiz zenginleşmede geri verme konusunda genel hüküm niteliğindeki Borçlar Kanununun 63.maddesine nazaran özel bir düzenleme getirilmiştir. Şu duruma göre, aynı konu hakkında bir tarafta genel kanunda kabul edilen yasa kuralı, bir tarafta da özel bir yasal düzenleme ortaya çıkmaktadır.

Bu nedenle sorunun normlar hiyerarşisi kurallarına göre çözümlen-mesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

“Yasaların çatışması” olarak da adlandırılan bu gibi durumlarda; sonraki norm, öncekinin yerini alır (Lex Pesterior deraget priori); özel kanun, genel kanundan önce gelir, (Le Specialis Per generalem non

Page 231: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016230

deregatur); açık anlamlı norm, kapalı anlamlı normdan önce gelir, biçi-minde kabul edilen temel ilkelerden yararlanılarak sonuca ulaşılmak-tadır.

Belirtilen ilkeler doğrultusunda yapılan değerlendirmede ise; 5510 sayılı Kanunun 818 sayılı Borçlar Kanununa göre özel nitelikte olduğu; bu kapsamda 5510 sayılı Kanunun 96.maddesi hükmünün sebepsiz zenginleşme nedeniyle yersiz ödemelerin Kuruma iadesi konusunda özel nitelikte düzenleme içerdiği açıktır.

Bu durumda özel kanun niteliğindeki 5510 sayılı Kanunun, yine özel düzenleme içeren 96.maddesi hükmü, genel nitelikteki 818 sayılı Borçlar Kanunun 63.maddesi hükmüne nazaran uygulama önceliğine sahiptir.

Somut olayda, davacı ...Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.07.1992 ta-rih 1992/389 E, 1992/424 K. sayılı ilamıyla boşanmış; boşanma kararı 21.07.1992 tarihinde kesinleşmiştir.

Davacıya babası nedeniyle yetim aylığı bağlanmıştır. 02.04.2011 ta-rihli kontrol memuru raporunda yer alan, "boşandığı eşiyle fiilen birlik-te yaşadığı " yönündeki tespit üzerine yetim aylığının 20.01.2009 tarihi itibari ile kesildiği ve 20.01.2009- 19.06.2011 arası ödenen aylıklar top-lamı olan 16.842,61. TL ‘nin borç tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır.

Sonradan çıkan yasa, kural olarak yürürlüğünden önceki olaylara ve ilişkilere uygulanmaz ise de, yukarıda yapılan tüm açıklamaların ışığı altında, yasanın yürürlüğünden sonra da devam eden fiili du-rumlarda ve uyuşmazlıklarda da yeni yasanın uygulanması gerektiği açıktır. Kişi yasadan önce boşanmış olup, birlikteliği yasadan önce de var olup, bu birliktelik yasadan sonra da devam ediyorsa, bu durum-da yeni yasanın uygulanamayacağından bahsetmek mümkün değildir. O halde, yerel mahkemenin yukarıda yapılan açıklamaların ışığında, özel kanun niteliğindeki 5510 sayılı Kanunun 96.maddesinin değer-lendirilmesi suretiyle karar vermesi gerekmektedir. Ayrıca, 5510 sayı-lı Kanunun 96/1-b bendinin son cümlesi uyarınca ilgililerin Kurumdan alacakları yoksa yersiz ödemelerin genel hükümlere göre geri alınması gerektiğine ilişkin yasal düzenlemede göz ardı edilmemelidir. (Yargı-tay HGK. 2011/10-476 E., 2011/584 K)

Somut olayda, dosya kapsamına göre, Sosyal Güvenlik Kurumu Kontrol Memurluğu Raporu ekinde bulunan davacı ile boşandığı eşi ...’in ve tanık ...’un huzurunda düzenlendiği anlaşılan tutanak içeriğine göre, davacının boşandığı eşi ... ile 2009 yılı Ocak ayından itibaren bir-

Page 232: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

231Yargıtay Kararları

likte yaşamaya devam ettikleri belirtilmiştir. Her ne kadar davacı imza bilmediğini beyan etmiş ise de, tutanak içeriğindeki davacı beyanları tanık ... tarafından doğrulandığı dikkate alındığında davacının boşan-dıktan sonra da eski eşi ile birlikte yaşamaya devam ettikleri sonucuna ulaşılmaktadır.

Bu durumda 5510 sayılı Yasanın 56/son maddesi uyarınca davacı-nın boşandığı halde boşandığı eşi ile fiilen birlikte yaşaması nedeni ile yukarıda belirtilen açıklamalar doğrultusunda davanın reddi gerekir-ken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itiraz-ları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra ge-reği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2014 gün ve 2013/21-614 E. - 2014/277 K. sayılı ilamında da aynı ilkelerin kabul edilmiş olmasına göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyul-mak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine 26.02.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 233: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016232

İŞ SÖZLEŞMESİ • HAKSIZ FESİH

ÖZET: Davacı davalıya ait işyerinde çalışırken iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini, kı-dem ve ihbar tazminatının ödenmediğini, davalı-nın asıl işveren olarak alacaklardan sorumlu ol-duğunu iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatının davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı vekili husumet itirazında bulunmuş, dava-lının ihale makamı olduğunu, alacaklarının öden-diğini savunarak davanın reddini savunmuştur.İşçinin işe devamsızlığı, her durumda işverene haklı fesih imkanı vermez. devamsızlığın haklı bir nedene dayanması halinde, işverenin derhal ve haklı nedenle fesih imkanı bulunmamaktadır. işçinin hastalığı, aile fertlerinden birinin ya da yakınlarının ölümü veya hastalığı, işçinin tanıklık ve bilirkişilik yapması gibi haller, işe devamsızlığı haklı kılan nedenlerdir.Y HGK E. 2014/688 K.2016/183 T. 26.02.2016

Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargıla-ma sonunda; .... İş Mahkemesince Yargıtay .... Hukuk Dairesi'nin bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair ve-rilen 24.01.2013 gün ve 2012/1083 E., 2013/43 K. sayılı kararın incelen-mesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay ... Hukuk Da-iresi’nin 19.03.2013 gün ve 2013/4242 E., 2013/3920 K. sayılı ilamıyla;

(...1-Dosyadaki yazılara, hükmün uyulan önceki Yargıtay bozma ila-mına uygun biçimde verilmiş olmasına, bozma ile kesinleşen ve karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin yeniden incelenmesine hukukça ve yasaca cevaz bulunmamasına göre davalı-nın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının red-dine,

2-Davacı davalıya ait işyerinde çalışırken iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini, kıdem ve ihbar tazminatının ödenmediğini, dava-lının asıl işveren olarak alacaklardan sorumlu olduğunu iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatının davalıdan tahsilini istemiştir.

Page 234: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

233Yargıtay Kararları

Davalı vekili husumet itirazında bulunmuş, davalının ihale makamı olduğunu, alacaklarının ödendiğini savunarak davanın reddini savun-muştur.

Mahkemece davacının iş sözleşmesinin alt işveren tarafından hak-sız olarak feshedildiği gerekçesi ile kıdem ve ihbar tazminatının asıl işveren olan davalıdan tahsiline karar verilmiş, kararın davalı tarafça temyizi üzerine Yargıtay ... Hukuk Dairesi 18/09/2012 tarihli kararı ile dosya içerisinde alt işverence düzenlenen işçinin devamsızlığına ilişkin tutanaklar bulunduğundan devamsızlık tutanaklarına karşı davacıdan diyecekleri ve varsa delilleri sorularak toplanan deliller birlikte değer-lendirilmek suretiyle varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Mahkeme bozma ilamına uyarak davacının devamsızlık tutanak-larına karşı beyanını aldıktan sonra devamsızlık tutanaklarına itibar etmeyerek kıdem ve ihbar tazminatını hüküm altına almıştır.

Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

Mahkemece devamsızlık tutanaklarına iş akdinin feshinden sonra tek taraflı olarak düzenlendiği gerekçesi ile itibar edilmemiş ise de, bu kabul eksik incelemeye dayalıdır.

İş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayandığını ispat külfeti da-valı işverene aittir. İşveren bu çerçevede dosyaya sunduğu devamsızlık tutanaklarını tanzim etmiştir. Bu itibarla davacının devamsızlık yaptı-ğına ilişkin tutanaklarda imzası bulunan zabıt mümzilerinin tanık ola-rak beyanı alınmalı ve dosya içindeki diğer tüm deliller ile birlikte bir değerlendirmeye tabi tutulduktan sonra karar verilmelidir. Eksik ince-leme ile bozma gerekleri yerine getirilmeden davacının salt beyanına itibarla hüküm tesisi hatalı olup bozma nedenidir...)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra ge-reği görüşüldü:

Dava, işçilik alacağı istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davacının 08.08.2008-01.03.2011 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde temizlik elemanı olarak çalıştığını, davalı işyerin-

Page 235: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016234

de temizlik, yemek yapımı ve dağıtımı... yardımcı işlerinin taşeronlara verildiğini, davalının asıl işveren, taşeronların alt işverenler olduğunu, iş sözleşmesinin işveren tarafından herhangi bir sebep gösterilmeksizin ve bildirimsiz feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatının dava-lıdan tahsilini istemiştir.

Davalı vekili, davalının ihale makamı olduğunu, asıl işveren olmadı-ğını, bu nedenle davalıya husumet yöneltilemeyeceğini, davacının maze-retsiz olarak üç gün işyerine gelmediğini, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25/g maddesinde kurala bağlanan hükümlere göre iş sözleşmesinin haklı ne-denle feshedildiğini, bundan dolayı ihbar ve kıdem tazminatına hak ka-zanamayacağını, davanın .... ihbar edilmesini, davalının sorumluluğunun 4857 sayılı Yasa'nın 36. maddesi ile sınırlı olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkeme, Yargıtay ...Hukuk Dairesi'nin bozma ilamına uyarak yaptı-ğı yargılama sonucunda, dosya mevcut 01-02-03/03/2011 tarihlerindeki devamsızlık tutanakları okunup davacının beyanı alındığı ve bahsi geçen devamsızlık tutanaklarının fesih tarihini takip eden günlerde tek taraflı olarak davalı yetkililerince iş sözleşmesinin feshinden sonra düzenlendiği değerlendirilerek itibar edilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiş; davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda açık-lanan nedenlerle bozulmuştur.

Mahkeme, önceki gerekçeleri tekrar ederek verilen kararda direnmiş; hükmü davalı vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; iş söz-leşmesinin işverence haklı nedenle feshedilip edilmediği ve buna bağlı olarak davacının ihbar ve kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin (II) numaralı bendinin (g) alt bendinde, “işçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi” halinde, işverenin haklı fesih imkanının bulunduğu kurala bağlanmıştır.

İşçinin işe devamsızlığı, her durumda işverene haklı fesih imkanı ver-mez. Devamsızlığın haklı bir nedene dayanması halinde, işverenin derhal ve haklı nedenle fesih imkanı bulunmamaktadır. İşçinin hastalığı, aile fert-lerinden birinin ya da yakınlarının ölümü veya hastalığı, işçinin tanıklık ve bilirkişilik yapması gibi haller, işe devamsızlığı haklı kılan nedenlerdir.

Page 236: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

235Yargıtay Kararları

Devamsızlık süresi, ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü ya da bir ayda üç işgünü ol-madıkça, işverenin haklı fesih imkanı yoktur. Belirtilen işgünlerinde hiç çalışmamış olunması gerekir. Devamsızlık saatlerinin toplanması suretiy-le belli bir gün sayısına ulaşılmasıyla işverenin haklı fesih imkanı doğmaz.

Maddede geçen “bir ay” ifadesi takvim ayını değil ilk devamsızlıktan sonra geçecek olan bir ayı ifade eder. İlk devamsızlığın yapıldığı gün ayın kaçıncı günüyse takip eden ayın aynı günü bir aylık süre sona erer. Son ayda ilk devamsızlığının gerçekleştiği günün bulunmaması halinde son ayın son günü bir aylık süre dolmuş olur. Sonraki devamsızlıklar ise ta-kip eden aylık dönemler içinde değerlendirilir.

İşgünü, işçi bakımından çalışılması gereken gün olarak anlaşılmalıdır. İş sözleşmesinde, genel tatil günlerinde çalışılacağına dair bir kural mev-cutsa, bu taktirde söz konusu günlerde çalışılmaması da işverene haklı fesih imkanı tanır. İşyerinde Cumartesi günü iş günü ise belirtilen günde devamsızlık da diğer koşulların varlığı halinde haklı fesih nedenini oluş-turabilir.

Öte yandan, iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayandığını ispat külfeti de işverene aittir.

Somut olayda, davacı taraf, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haksız ve bildirimsiz olarak feshedildiğini iddia etmiştir. Davalı taraf ise, devamsızlık olgusuna dayanmış ve delil olarak da devamsızlık tutanakları sunmuştur. Bu durumda, davacının devamsızlık yaptığına ilişkin tuta-naklarda imzası bulunan zabıt mümzilerinin tanık olarak beyanı alınmalı ve dosya içindeki diğer tüm deliller ile birlikte bir değerlendirmeye tabi tutulduktan sonra karar verilmelidir. Eksik inceleme ile davacının salt beyanına itibarla hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 26.02.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.

Page 237: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ

TAPUDAKİ MALİK KAYDI •

MİRAS BIRAKAN TESPİT DAVASI • GÖREV

ÖZET: Tapu kayıt maliki ile miras bırakanın aynı kişi olduğunun tespiti talebine Sulh Hukuk Mah-kemesi’nde bakılacaktır.Y. I. HD, E. 2016/1815, K. 2016/4073, T. 04.04.2016

Dava, tapu kayıt malikinin davacının miras bırakanı ile ayni kişi oldu-ğunun tespiti isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 382/1 maddesinde; “Çe-kişmesiz yargı, hukukun mahkemelerce, aşağıdaki üç ölçütten birine veya birkaçına göre bu yargıya giren işlere uygulanmasıdır” hükmüne yer veril-miş; bu ölçütler ise ilgililer arasında uyuşmazlık olmayan haller, ilgilile-rin ileri sürebileceği herhangi bir hakkın bulunmadığı haller ve hakimin re’sen harekete geçtiği haller olarak ifade edilmiştir.

Kanunda çekişmesiz yargı işlerinin neler olduğu önce genel çerçevesi belirlenerek, daha sonra da mümkün olduğunca sayılarak belirtilmiştir. Ancak bu sayma sınırlı olmadığından yasa maddesinde sayılmayan fakat çekişmesiz yargı ölçütlerini taşıyan diğer işlerin de çekişmesiz yargı işi olarak kabulü gerekir. Yani, 382. maddede sayılmamakla beraber çekiş-mesiz yargının ölçütlerinden birini veya birkaçını taşıyan bir iş de çekiş-mesiz yargı işi olarak değerlendirilebilir.

Tapu kayıt maliki ile davacının miras bırakanının aynı kişi olduğunun tespiti davaları da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 382. maddesinde belirtilen çekişmesiz yargı işlerinden sayılmalıdır. Kaldı ki, 382. maddenin 2-ç/1 fıkrasında “Taşınmaz üzerinde taraf oluşturulması-na ve hak ihlaline sebebiyet vermeyecek düzeltmelerin yapılması” çekiş-mesiz yargı işi sayılmış olup, niteliği itibariyle tespit taleplerinden başka bu tarife uyacak bir dava türü de bulunmamaktadır.

Talep tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muha-kemeleri Kanununun 383. maddesine göre de, çekişmesiz yargı işlerinde

Page 238: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

237Yargıtay Kararları

görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece Sulh Hukuk Mahkemeleridir. Bu itibarla, çekişmesiz yargı işi olan tespit taleplerine Sulh Hukuk Mahkemelerince bakılması gerekir. Anılan Kanunun 114/1-c ve 115. maddeleri gereğince, görev dava şartlarından olup mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendili-ğinden araştırmalıdır.

Somut uyuşmazlıkta davacı; 6100 sayılı HMK'nın yürürlük tarihinden sonra 19.11.2013 tarihli dava ile 944 ada 6 parsel sayılı taşınmazda ma-lik gözüken '... ... oğlu ...'' ile kendi mirasbırakanı ''... oğlu ...”in aynı kişi olduklarının tespiti isteğiyle eldeki davayı açmıştır.

Hâl böyle olunca anılan isteğin Asliye Hukuk Mahkemesinde yazılı yar-gılama usulüne göre görülmesi mümkün olmadığından, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken aksi düşünce ile yazılı şekilde davanın esası hakkın-da karar verilmesi doğru değildir.

Davalıların yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yolla-ması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Page 239: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ

VELAYET • ÇOCUĞUN DİNLENMESİ

ÖZET: Çocuk yaşı itibariyle idrak çağındadır. Bu nedenle çocuğa velayet tercihi konusundaki dü-şüncesi sorulmalı ve psikolog, pedagog ve sos-yal çalışmacı niteliğindeki uzmandan rapor iste-nerek sonuca gidilmelidir.Y. 2. HD. E. 2015/19556, K. 2016/12472, T. 28.6.2016

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, dava-cı kadın tarafından müşterek çocuk... in velayeti, nafaka ve tazminatların miktarı yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp dü-şünüldü:

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun se-beplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre,

davacı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itiraz-ları yersizdir.

2-Müşterek çocuklardan 2003 doğumlu ... yaşı nedeniyle idrak ça-ğındadır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına Dair Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddeleri iç hukuk tarafından yeterli idrake sahip olduğu kabul edilen çocuklara, kendilerini ilgilendiren davalarda görüşlerini ifade etmeye olanak tanınmasını ve görüşlerine gereken önemin verilmesi gerektiğini öngörmektedir. Bu bakımdan müşterek çocuk...'in mahkemece veya isti-nabe suretiyle eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşa-mak istediği konusunda bilgilendirilerek, velayet hakkındaki tercihinin kendisinden sorulması, çocukların halen nerede ve kiminle yaşadıkları tespit edilerek, psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman veya uzmanlardan (4787 s. k. m. 5) yeniden sosyal inceleme raporu is-tenerek, tüm deliller birlikte değerlendirilip, kardeşlerin birbirlerinden ayrılmamaları hususu da dikkate alınarak müşterek çocuk...'in velayeti konusunda bir düzenleme yapılmak üzere hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

Page 240: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

239Yargıtay Kararları

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte sebeple müşterek çocuk...'in velayeti yönünden BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan tem-yize konu bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONAN-MASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 28.06.2016

VELAYET • KAMU DÜZENİ • RESEN ARAŞTIRMA İLKESİ

ÖZET: Velayet kamu düzenine ilişkin olup, re'sen araştırma ilkesi geçerlidir.Davalının davayı kabulü dahi tek başına hukuki sonuç doğurmaz.Y. 2. HD. E. 2016/13338, K. 2016/12553 T. 28.06.2016

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Davacı baba, boşanma kararı ile birlikte velayeti davalı anneye bırakı-lan ortak çocuk 23.12.2011 doğumlu...'in velayetinin değiştirilerek ken-disine verilmesini talep etmiş, mahkemece; "annenin davayı kabul ettiği'" gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı anne tarafın-dan temyiz edilmiştir.

Velayet hususu, çocukları ilgilendiren konuların en başında gelir. Ve-layetdüzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Çocuğun yararı ise; ço-cuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır.

Velayet kamu düzenine ilişkin olup, re'sen araştırma ilkesi gcçerli-dir. Bu nedenle yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir. Davalının davayı kabulü de tek başına hukuki sonuç doğurmaz.

Mahkemece; velayetinin değiştirilmesi istenen ortak çocuğun üstün yararının belirlenmesi bakımından, anne ve babanın yaşam koşulları

Page 241: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016240

ve çocuğa bakım olanakları konusunda bir araştırma yapılmamıştır. Bu amaçla, mahkemece 4787 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca görevlen-dirilecek uzman veya uzmanlar vasıtasıyla inceleme yapılması; anne ve babanın gerektiğinde mahkemece bizzat dinlenerek ekonomik ve sosyal durumları ile çocuğa bakım olanakları konusunda kendilerinden bilgi alınması ve tarafların göstermeleri halinde delillerinin toplanması ile tüm deliller birlikte değerlendirilip, gerçekleşecek sonucuna göre ortak çocu-ğun velayetinin düzenlenmesi gerekir. Açıklanan yönler gözetilmeden, ek-sik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 28.06.2016

VELAYET • KİŞİSEL İLİŞKİLER

ÖZET: Boşanmanın gerçekleşmesinden sonra kısa bir süre içerisinde açılan kişisel ilişkinin de-ğiştirilmesine ilişkin dava reddedilmelidir.Y. 2. HD. E. 2016/13513, K. 2016/12646, T. 28.6.2016

Taraflar Türk Medeni Kanununun 166/1 maddesi uyarınca boşanmış-lar, velayet anneye bırakılmış ve çocukla kişisel ilişkisi düzenlenmiş, bu karar temyiz edilmeden 22.06.2015 tarihinde kesinleşmiştir. Eldeki dava ise, velayet hakkına sahip anne tarafından boşanma kararının kesinleş-mesinin üzerinden bir ay gibi kısa bir süre geçtikten sonra 31.07.2015 tarihinde açılmıştır. Boşanma ilamında düzenlenen kişisel ilişkinin değiş-tirilmesini gerektirecek bir olgu, durum ve şartlarda bir değişiklik ispat-lanamamıştır. Bu durumda davanın reddi gerekirken yetersiz gerekçe ile davanın kabulü doğru olmamıştır.

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 28.06.2016

Page 242: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

241Yargıtay Kararları

VELAYET - VESAYET • DAVANIN TEFRİKİ •

BEKLETİCİ MESELE

ÖZET: Küçük üzerindeki vesayetin kaldırılarak, velayetin anneye verilmesi talep edildiğine göre, öncelikle vesayetin kaldırılması sorununun gö-revli mahkemede çözülmesi gerekir.Y. 2. HD. E. 2016/12465, K. 2016/12663, T. 28.6.2016

Küçük.... 2005 doğumlu olup, evliliğin devamı sırasında babanın 15.02.2011 tarihinde ölümü ile çocukların velayeti davacı anneye kalmış-tır (TMK m. 336/3). Davacı anne...Sulh Hukuk Mahkemesinin 22.07.2011 tarih 2011/717 esas 2011/330 karar sayılı kararı ile Türk Medeni Ka-nununun 405/1. maddesi uyarınca kısıtlanmış, annesinin velayeti altına bırakılmış,... Sulh Hukuk Mahkemesinin 10.12.2012 tarih 2011/210 esas 2012/137 karar sayılı kararı ile de davaya konu çocuğa davalı büyükbaba vasi olarak atanmıştır.

Davacı, küçüğün annesi olup, vesayet kararının kaldırılmasını ve vela-yetin kendisine verilmesini istemiştir. Küçük vesayet altında bulunduğu-na göre vesayete ilişkin bu karar usulüne uygun biçimde kaldırılmadan, velayetin tevdiine ilişkin bu dava incelenemez. O halde, davanın öncelik-le vesayetin kaldırılması talebini içermesi sebebiyle, bu bölüme yönelik istemlerin vesayet makamı tarafından incelenmesi gerekli olduğundan davanın vesayetin kaldırılmasına ilişkin bölümünün tefrik edilerek Sulh Hukuk Mahkemesine görevsizlik kararı verilmesi, vesayet makamı tara-fından verilecek karara göre de velayet davasıyla ilgili olarak işin esası hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar vermek gerekirken, yazılı şe-kilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 28.06.2016

Page 243: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016242

VELAYET • YETKİLİ MAHKEME

ÖZET: Velayetin değiştirilmesine ilişkin dava, da-vacının bulunduğu yer mahkemesinde açılabilir.Y. 2 HD, E. 2016/13367, K. 2016/12558, T. 28.6.2016

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, küçüğün velayetinin davalı anneden alınıp davacı babaya verilme-si isteğine ilişkindir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, "velayetin kaldırılması, eşlerden birinden alınarak diğerine verilmesi ve kaldırılan velayetin iadesine" ilişkin davaları çekişmesiz yargı işi kabul etmiştir (m. 382/2-b-l 3). Aynı Kanununun 384/1. maddesine göre de, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, çekişmesiz yargı işlerinde talepte bulunan kişinin veya ilgililerden birinin oturduğu yer mahkemesi yetkilidir. Bu Kanunda ve Türk Medeni Kanununda, münhasıran velayete ilişkin davalarda yetki-yi düzenleyen aksine bir hüküm bulunmamaktadır. Aynı Kanunun genel yetkiye ilişkin 6. maddesi çekişmeli yargıya ilişkin işlerde geçerlidir. Bu bakımdan davacı, oturduğu yer mahkemesinde bu davayı açabilir. O hal-de, işin esasının incelenmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçe ile "dava-lının yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğundan" bahisle yetkisizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, oybirliğiyle karar verildi.28.06.2016

Page 244: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

243Yargıtay Kararları

VELAYET • İDDET MÜDDETİ • VELAYETİN DÜZENLENMESİ

ÖZET: Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden itibaren 300 gün içinde doğan çocu-ğun babası kocadır.Bu durumda askıda olan velayetin düzenlenmesi gerekir.Y. 2 HD, E. 2016/11503, K. 2016/12563, T. 28.6.2016

Davacı anne, davalı ile boşanmalarından 8 ay sonra doğan çocuğun velayetinin kendisine verilmesini talep etmiş, mahkemece; "Türk Mede-ni Kanununun 337. maddesinde anne ile babanın evli olmaması halinde küçüğün velayetinin anneye ait olduğunun düzenlendiği, taraflar arasın-da resmi nikah akdi bulunmadığı ve küçüğün velayetinin kanun gereği annede olduğu" gerekçesiyle velayetin annede olduğunun tespitine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Toplanan delillerden, tarafların 03.05.2001 tarihinde kesinleşen karar-la boşandıkları, dava konusu küçük...'un boşanmadan sonra 05.01.2002 tarihinde doğduğu ve baba hanesinde nüfusa kayıtlı olduğu anlaşılmak-tadır. Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak 300 gün geçmeden doğan çocuğun babası kocadır (TMK m. 285/1). Da-vacı annenin boşandığı eşi davalı ile küçük...arasında annenin beyanına göre soybağı kurulmuştur. Davalı baba tarafından dava konusu küçüğün soybağı da reddedilmediğine göre, küçüğün askıda olan velayetinin dü-zenlenmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesi-ne yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri veril-mesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.28.06.2016

Page 245: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016244

VELAYET • KÜÇÜĞÜN BEYANI •

SOSYAL İNCELEME RAPORU

ÖZET: Sosyal inceleme raporuna ve kendi beya-nına göre babasıyla kalmak istediğini söyleyen çocuğun velayeti babaya verilmelidir.Y. 2. HD, E. 2015/19848, K. 2016/12534, T. 28.6.2016

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun se-beplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yer-sizdir.

2-Tarafların müşterek çocuğu..., 1999 doğumlu olup, idrak çağında-dır. Kendisini ilgilendiren konularda görüşüne başvurulması ve üstün yararına açıkça aykırı düşmediği takdirde görüşüne değer verilmesi Bir-leşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin ve Çocuk Haklarının Kulla-nılmasına Dair Avrupa Sözleşmesinin gereğidir. Küçük..., sosyal inceleme raporunda ve mahkemede alınan beyanında babasıyla kalmak istediğini beyan ettiğine göre, velayetin babaya verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZUL-MASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıdaki 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, bozma sebebi-ne göre davalının müşterek çocuk... için hükmedilen iştirak nafakasına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 28.06.2016 (Salı)

Page 246: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ

MİRASTAN İSKATIN ŞARTLARI

ÖZET: Mirastan iskatla ölen kişi mahfuz hisseli mirasçısını miras hakkından ve mahfuz hissesin-den yoksun bırakır.İskat sebebi açık olmalı, belirli bir eyleme, işleme ve davranışa dayanmalıdır.İskat şahsidir; iskat olunan kişinin mahfuz hisse-li füruuna şamil olmaz.İskata itiraz eden vasiyetçinin ehliyetsiz olduğu-nu, iskatın hata, hile veya ikrahla yapıldığını ispat ederse, iskat işlemi iptal edilir.Mirasçının murise karşı ağır suç işlemesinin mi-rastan iskat sebebi olduğu yasada belirlenmiştir.İskata sebep olan olayların başlamasında mu-risin de kusurlu olduğu, ortada kasten ika edil-miş bir fiilin de bulunmadığı ve aile bağlarının da kopmadığı anlaşıldığından, tasarruf nisabı çer-çevesinde geçerli olmak kaydıyla iskat işleminin hükümsüz olduğu sonucuna varılmalıdır.Y. 3 HD, E. 2013/15148, K. 2013/16683, T. 26.11.2013

Taraflar arasında görülen vasiyetnamenin iptali, ıskat hükümlerinin iptali davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece veri-len hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davacılar vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davacılardan A.T. vekilleri Av. E.B. ile Av.H. B. geldiler. Aleyhine temyiz olunan davalılardan N.T. ve U.T. ve-killeri Av. M.F.B. ile Av. İ.H. geldiler. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü.

Page 247: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016246

Davacılar vekili dava dilekçesinde, davacıların murisi M.S.T.'nın 02.08.1994 tarihinde düzenlediği vasiyetname ile davacı oğlu A.T. ile di-ğer davacı (torunu) S.Z.T.'nin babası A.'yi mirascılıktan çıkardığını, da-valı (2.eşi) N'in baskısı sonucunda özgür irade olmaksızın vasiyetname-nin düzenlendiğini belirterek, 02.08.1994 tarihli vasiyetnamenin iptalini, vasiyetname içeriğindeki ıskat, saklı paya indirgeme ve saklı payın nakit olarak alınmasına yönelik tasarrufların iptalini, murisin sağlığında yap-mış olduğu danışıklı ve saklı paya tecavüz içerikli kazandırmaların geçer-sizliğinin tespitini ve iptaline ilişkin talep hakkının saklı tutulmasını talep etmiştir.

Davalılar vekili cevabında, TMK'nın 557. md.sindeki tasarrufun iptali şartlarının oluşmadığını, murisin kendi iradesi ile vasiyetnamenin düzen-lendiğini beyan etmiştir.

Mahkemece; davacı A.T. yönünden davanın reddine, davacı S.Z.T. yö-nünden, davacı S.'nin babası (murisin oğlu) A'nın mirastan ıskat edilmesi nedeniyle dava açmakta hukuki yararı olmadığından HMK'nın 115 md'si gereğince davanın usulden reddine, davaya dahil olan A.T.'nın kızı B. T. yönünden ise davanın takip edilmediğinden bahisle açılmamış sayılması-na karar verilmiş, hükmü davacı Ahmet T. vekili temyiz etmiştir.

Dosya kapsamından, davacıların murisi M.S.T. tarafından düzenle-nen dava konusu 02.08.1994 tarihli vasiyetnameden önce düzenlenen 20.10.1988, 01.02.1989 ve 09.03.l990 tarihli vasiyetnamelerde çocukları davacı Ahmet ile diğer davacı S.Z.'nin babası A.'yi mirasçılıktan çıkardığı ve en son düzenlenen ve dava konusu olan 02.08.1994 tarihli vasiyetna-mede ise "Bundan önce noterde düzenlenen 3 vasiyetnameden rücü edil-diğini, oğulları A. ve A.in ıskat hükümleri dışında hükmü kalmadığını, 12.09.1988 tarihinde oğullarının kendisine karşı ağır hakaret edip, ölüm-le tehdit ettiklerini, bu nedenle oğulları A.ve A.'i mirastan ıskat ettiğini, A. ve A.'in çocuklarının sadece mahfuz hisse alacakları" yönünde açıklama yapıldığı anlaşılmaktadır.

Dava konusu vasiyetname, TMK'nın 532.md'si kapsamında noterde düzenlenen resmi vasiyetname niteliğindedir. TMK'nın 557.maddesinde sınırlı olarak sayılan vasiyetnamenin iptali sebeplerinin davada mevcut olduğu ispatlanamadığından mahkemece vasiyetnamenin iptali talebinin reddine ilişkin kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Mirasdan iskat, mahfuz hissenin temelini teşkil eden aile dayanışması-nın zedelendiği hallerde, mahfuz hisseli mirasçıyı mirasdan uzaklaştırma olanağını miras bırakana tanıyan ölüme bağlı bir tasarruftur.

Page 248: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

247Yargıtay Kararları

Bu tasarrufla vasiyetci mahfuz hisseli bir mirasçısını miras hakkından ve mahfuz hissesinden yoksun bırakır.

Normal koşullarda vasiyetci mahfuz hisse üzerinde tasarruf edemez, etse bile bu tenkis yolu ile iskat olunan mirasçılara dönebilir. Ancak iskat yolu ile ve iskat sebeplerinin gerçekleşmesi halinde mahfuz hisseden yok-sun kalma konusu gündeme gelir.

Vasiyetci her zaman ve dilediği taktirde mahfuz hisse dışında kalan hisseler üzerinde dilediği gibi tasarruf edebilir. Onun için mirasdan iskat sadece mahfuz hisseli mirasçılar hakkında hüküm ifade eder.

Mirasdan iskat murisin tek taraflı ölüme bağlı bir tasarrufu ile gerçek-leşir.

İskat cezai (olağan) ve koruyucu olmak üzere iki türlüdür.

Mirascı miras bırakana ve yakınlarından birine karşı Medeni Kanunun 510.maddesinde gösterilen ağır bir suç işler veya murisine veya ailesine karşı kanunen yerine getirmekle yükümlü olduğu aile görevlerini ifada büyük bir kusur işlerse cezai (olağan) iskat nedenleri doğmuş olur.

Koruyucu iskat ise: Tamamen iyi niyete dayalı adından anlaşılacağı üzere murisin iskat ettiği mirasçının çocuklarını koruma amacına yöne-liktir.

Cezai (olağan) iskat sebepleri iki kısımda incelenebilir.

1- Mirasçının murisine ve onun yakınlarına karşı ağır bir suç işleme-sidir. Bu suçun tamamlanması şart olmadığı gibi bu konuda bir mah-kumiyet kararı bulunması da koşul değildir. Afdan ve zamanaşımından yararlanılmasının da önemi yoktur.

Ağır suçdan amaç miras bırakanın şahsiyet haklarına, beden tamlığı-na, mamelekine yönelik onunla aile bağlarının kopduğunu gösteren huku-ka aykırı bir fiildir. Bunun belirlenmesinde ceza hukuku değil Medeni Hu-kuk kuralları gözönünde bulundurulacaktır. Mirasbırakanın yakınlarına karşı aynı nitelikte işlenen suçlarda iskat nedenidir. Yani suçun mutlaka murise karşı işlenmiş olması da koşul değildir.

Yakınlık kavramına murisin sevgi, saygı ve bağlılık duyduğu tüm kişi-ler örneğin arkadaşlar, nişanlı, öğretmen, öğrenci, ona bakan onu koru-yan veya onun baktığı, koruduğu v.b. kişilerde dahildir (MK. 457/1 md.).

2-Mirasçının murise ve ailesine karşı kanunen mükellef olduğu aile hukuku vazifelerini büyük bir kusurlu davranışla yerine getirmemesi (MK. 457/2. md.).

Page 249: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016248

Örneğin; Medeni Kanunun 151.maddesinde düzenlenen sadakat, yar-dım, bağlılık, çocuklara itina gösterme görevini yapmaması,

Ana baba ve çocukların karşılıklı sevgi ve saygı şefkat bağları, yoksul-luğa ve zarurete düşmede yardım yükümlülüğü, nafaka borcu (MK. mad-de 315) aile birlik ve huzuru bozan davranışlarda bulunmama ilkelerine aykırı hareketler v.b. gibi.

Aynı nedenlerle evlatlık da mirasdan iskat edilebilir veya aynı nedenle-re dayalı olarak evlatlığın evlatlık ilişkisinin kaldırılması davası da açıla-bilir (MK. madde 258, 457). .

Ancak, bu haklar şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan mi-rasçılara geçmez, sadece muris tarafından kullanılabilir. Mirasçılar bu konuda açılmış bir dava varsa murisin ölümü halinde bu davalara devam edebilirler.

İskat sebebi açık olmalı, belirli bir eyleme, işleme ve davranışa da-yanmalıdır. Sadece mirasdan iskat ettim, miras dışı bıraktım, bana ilgi göstermedi v.b. gibi gerekçesiz sözler yeterli sayılmamalıdır. İskat sebebi kabul edilen olayların delillerinin gösterilmesi de mirasçının iskata itira-zı halinde diğer tarafa kolaylık sağlayacağından, tasarrufda yer almalıdır (MK. madde 512/2).

İskat edilen şahsın iskatla mirascılık sıfatı sona erer. Ancak, iskat mahfuz hissenin tamamına ilişkin olabileceği gibi bir kısmına ilişkin de olabilir.

Miras hakkından tamamen iskat olunan kimse terekeden hisse talep edemiyeceği gibi tenkis davası dahi açamaz.

Kısmi iskat halinde ise, mirasçının mirascılık sıfatı devam eder. Çünkü iskat haricinde kalan saklı payın bir kısmını bu mirasçı iktisap edecektir.

Mirasbırakanın mirasdan iskat ettiği şahıs lehine mal vasiyetinde bu-lunması da mümkündür.

İskat şahsidir. İskat olunanın mahfuz hisseli füruuna şamil olamaz.

İskat haksız ise iskat edilen1 mirasçı davacı: İskata itiraz edebilir ve iskatın iptalini veya tenkisini isteyebilir (MK. madde 512/2).

Dava, iskat olunan şahıs dışındaki ıskattan yararlanan diğer kanuni mirasçılar aleyhine açılır.

Genel olarak iskata itiraz nedenleri:

Davacı genel olarak vasiyetcinin ehliyetsiz olduğunu, iskatın hata, hile,

Page 250: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

249Yargıtay Kararları

ikrah sonucu yapıldığını ortaya koyarsa veya vasiyetname şeklen geçersiz ise iskat tasarrufu iptal edilir ve mirasçı iskat edilmemiş gibi tüm miras hakkına kavuşur.

Özel olarak iskata itiraz nedenleri:

Cezai (olağan) iskatın hükümsüz kılınması konusunda ölüme bağlı tasarrufun genel olarak hükümsüzlüğü yanında Medeni Kanunun 512.maddesinde belirlenen bazı özel durumlarda mirasdan iskat edilen mi-rasçıya, iskata ilişkin ölüme bağlı tasarrufa itiraz ederek onu kısmen veya tamamen etkisiz bırakma imkanı tanınmıştır.

İskat edilen mirascı, bu itirazını duruma göre tenkis veya iptal davası açmak suretiyle gerçekleştirir.

TMK'nın 510.maddesinde "Mirasbırakanın ölüme bağlı bir tasarruf ile saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak, 1)Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse, 2) Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üye-lerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde ye-rine getirmemişse mirasçılıktan çıkarabilir" hükmü getirilmiştir. (Ayrıca mirasçının temyiz kudretine haiz olarak kasıtlı ve kusurlu davranışlarıyla belirli bir fiili yapması şartı aranacaktır. Ancak, muris kusurlu davranışı ile ıskata neden olan olaylara sebep olmuş ise iskat şartları oluşmayabilir. Bu hususun takdiri ise olayların akışına göre, hakime aittir.)

TMK'nın 512/1. maddesinde "Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakan an-cak buna ilişkin tasarrufunda çıkarma sebebini belirtmişse geçerlidir." 2.fıkrasında "Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse, belirtilen sebe-bin varlığını ispat, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacak-lısına düşer". 3.fıkrasında ise "Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çı-karma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapılmışsa, çıkarma geçer-siz olur" hükmü getirilmiştir.

Mirasbırakan M.S.T., davacıyı mirastan çıkarma sebebini 02.08.1994 tarihli vasiyetnamede açıklamıştır. Vasiyetnamenin 3.sayfasında "12.09.1988 tarihinde çocukları A. ve A.'nin kendi bürosuna geldikleri-ni, bir evlada yakışmayacak şekilde ağır hakaretlerde bulunduklarını, ölümle tehdit edip, aynı günün gecesi evine gelerek hakaret ve tehditlerini tekrar ettiklerini, saygı ödevinde çok ağır kusur işlediklerini, bu olayla-ra F.Y., M.C. ve V.O.'nun tanıklık yaptıklarını, bu durumun Sarıyer Suh Hukuk Mahkemesi'nin 1988/264-D.iş sayılı dosyası ile sabit olduğunu, o

Page 251: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016250

tarihten beri iki oğlu ile ilişkilerinin düzelmediğini, bu sebeple mirastan ıskat edildiklerini" belirtmiştir.

TMK'nın 510/1.maddesinde, mirasçının ağır suç işlemesi halinde mi-rasçılıktan çıkarılacağı açıklanmıştır. Buradaki "ağır" kelimesi ceza huku-ku anlamında kullanılmış değildir. Buradaki ağır terimi hukuk hakimine yönelik olup, hakim, suçun ağır olup olmadığına ceza hukuku kurallarıy-la bağlı olmaksızın karar verir.

Başka bir deyişle, kanun koyucu, burada fiilin niteliğine değil de sonu-cuna önem verdiği için, hakim, suçun ağır olup olmadığına, fiilin aile bağı-nı koparacak nitelikte olup olmadığı ve fiilen de koparmış olup olmadığını araştırarak sonucuna göre karar verecektir. Koparacak nitelikle olmasın-dan kasıt, suçun objektif olarak aile bağını koparacak nitelikte olmasıdır. Fiilen koparmış olması da, subjektif unsur olup, somut olayda aile bağını koparmış olmasıdır. Kanunun ağır terimi ile kastettiği budur. Şu halde bir fiil aile bağını koparacak nitelikte olmakla beraber, somut olayda ko-parmamışsa, subjektif şart gerçekleşmediği için, mirasçılıktan çıkarma sebebi olamaz (prof. Dr. Mustafa Dural, prof. Dr. Turgut Öz- Türk Özel Hukuku Cilt IV, Miras Hukuku, İstanbul 2011, syf.200 vd.).

Suçun ağırlığını belirleyecek olan ceza hukuku prensipleri değil, me-deni hukuk esaslarıdır. Mirasçının, mirasbırakanı ağır bir şekilde ze-deleyen ve ailevi hislerin yokluğunu gösteren bir suç işlemesi halinde, bu kişi mirastan ıskat edilebilir. Bu kuralın uygulanmasında, hakimin takdir hakkı bulunması zorunludur (prof.Dr.Zahit İmre, prof. Dr.Hasan Erman, Miras Hukuku-İstanbul 2006 syf-234 vd.).

Aile bağlarını koparıcı fiilin işlenmesinde mirasbırakan da en azından mirasçı kadar kusurlu bulunuyor ise ıskat geçerli değildir (prof.Dr.Necip Kocayusufpaşaoğlu, Miras Hukuku, 3.baskı, İstanbul 1987, syf. 310 vd.).

Dava konusu vasiyetnamede yer alan Sarıyer Sulh Hukuk Mahkeme-sinin 19.10.1988 tarih, 1988/264 D.iş sayılı delil tespit tutanağında tanık olarak ifadesi bulunan F.Y., M.C. ve V.O.'nun; A.ve A'nin, murise kötü davranışta bulunduğunu görmediklerini, 12.09.1988 günü murisin ço-cuklarına "yanıma gelmeyin" dediğini, çocuklardan birinin "ya ölümü çiğ-nemeden geçemezsin" dediğini, ya da "ya sen ölürsün ya da ben" dediğini duyduklarını beyan etmişler ise de, mahkeme zaptında bu beyanların net olmadığı tutanaktaki tanıkların aynı olay nedeniyle davacıların sözlerini dahi farklı duyduklarını söyledikleri gibi tartışma anında fevren söylen-miş sözler niteliğinde olduğu, ayrıca tartışmanın başlama sebebinin de davacının annesine karşı muris tarafından yapıldığını düşündükleri hak-

Page 252: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

251Yargıtay Kararları

sız davranış nedeniyle babalarına karşı savunmada bulundukları, olaylar bütün olarak değerlendirildiğinde tartışmanın başlamasında murisinde kusurunun bulunduğu anlaşılmıştır.

Ayrıca, mahkemede dinlenen diğer tanık ifadelerine göre mirasçı davacı oğlunun, murise karşı ağır suç işlediğine dair görgüye dayalı net ifadeleri olmadığı gibi mirasbırakanın davacının annesi ile evli olduğu dönemde o tarihte resmi nikahlı eşi olmayan davalı Nurten'in mirasbıra-kandan çocuğu olduğu ve tutanak tarihine yakın zamanda mirasbırakan tarafından 1.eşi (davacının annesi) aleyhine boşanma davası açıldığı ve söz konusu tartışmanın anneleri aleyhine açılan bu dava sebebiyle başla-dığı, kasten ika edilmiş bir fiil olmadığı, ayrıca bu olaydan sonra davacı ile 02.02.2009 tarihine kadar yaşayan muris babası ile aile ilişkilerinin fiilen kopmadığı ve subjektif şartın da gerçekleşmediği anlaşılmıştır.

Bu durumda, mahkemece; dava konusu 02.08.1994 tarihli vasiyetna-me ile mirasbırakan M.S.T.'nın davacı oğlunu mirastan çıkarma sebebi olarak ileri sürdüğü olaylar mirastan iskat sebebi sayılabilecek nitelik ve nicelikte bulunmadığından kısaca davacının murise karşı ağır bir suç iş-lediği yolunda dosyada yeterli delil olmadığı gibi ıskata konu edilen tar-tışma sonucu gerçekleşen aile ilişkisi nedeniyle sübjektif şartında gerçek-leşmediği anlaşıldığından, mahkemece; tasarruf nisabı sınırı içerisinde geçerli olmak üzere vasiyetnamenin ıskata ilişkin bölümünün hükümsüz-lüğüne ve ıskat dışında kalan vasiyet hükümlerinin lüzum ifade etmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görül-memiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde ol-duğundan kabulü ile hükmün HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZUL-MASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 990 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 26.11.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Page 253: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016252

TENKİS DAVASI • HAK DÜŞÜMÜ SÜRESİ

ÖZET: Mahfuz hisseye tecavüze dayanan tenkis davası mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl içinde açıl-malıdır.Y. 3 HD., E. 2014/11366, K. 2015/6414, T. 16.4.2015

Davada; davacıların babası (dava dışı) Şenol'un, annesi tarafından mirasından ıskat edildiği ve iki adet vasiyetname ile tüm malvarlığının davalıya bırakıldığı, davacıların babası tarafından "mirastan, ıskat ve va-siyetnamelerin iptaline ilişkin" açılan davanın reddedilerek kesinleştiği ileri sürülerek TMK. 511.maddesi uyarınca davacıların saklı pay sahibi oldukları, davalının bu saklı payı da üzerine aldığı, vasiyetnamelerin şek-len geçersiz olduğu ve etki altında düzenlendiği ileri sürülerek iptali talep edilmiştir.

Mahkemece; davanın, TMK. 559.maddesinde öngörülen 1 yıl hak dü-şürücü süresinin geçmesi nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Somut olayda; davacı talebi, TMK'nın 511.maddesine dayanılarak ve mahfuz hisseye tecavüz olduğundan bahisle tenkis istemini de içermekte olup; TMK'nın 571/1.maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü süre-nin, davacıların da taraf olduğu Karaburun Asliye Hukuk Mahkemesinin 2006/67 E. -2008/67 K. Sayılı dosyasının kesinleştiği 06.07.2011 tarihi itibariyle de, geçtiği anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenle, tesis edilen hü-kümde bir isabetsizlik bulunmamıştır.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici se-beplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve ka-nuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 2.50 TL bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine, 16.04.2015 günü oybirliğiyle karar verildi.

Page 254: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

253Yargıtay Kararları

VASİYETNAMENİN TENFİZİ • İZLENECEK YOL

ÖZET: Vasiyetnamenin mirasçılara tebliğ edilme-si, mirasçıların diledikleri takdirde hazır bulun-malarıyla açılıp okunması ve gerekirse tüm mi-rasçıların araştırılıp tespiti gerekir.Y. 3 HD. E. 2014/14808, K. 2015/9351, T. 25.5.2015

Davacı vekili dava dilekçesi ile; tarafların 26.09.2012 tarihinde vefat eden S.. V..'in mirasçıları olduğunu, S.. V..'in davalıları muhtelif tarihler-de evlat edindiğini, davacının S..'in öz kızı olmasına karşın Bodrum Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 03.10.2012 tarih, 2012/1006 Esas ve 2012/1317 Karar sayılı veraset ilamında mirasçı olarak gösterilmediğini, veraset ila-mının iptali için dava açıldığını, birleştirme talep ettiklerini, S.. V.. ta-rafından 05.03.2012 tarihli Almanya Noterliğinde düzenlenen 370/2012 yevmiye numaralı davalı H.. V..'i mirastan ıskat ettiğine dair vasiyetname düzenlediğini, vasiyetnamenin açılıp okunmasına ve tenfizine karar veril-mesini dava ve talep etmiştir.

Davalı H.. V.. vekili; davalının saklı pay sahibi olduğunu, vasiyetna-meyi kabul etmediklerini, Almanya'da yazılmış olan vasiyetnamenin Al-manya'daki mallar için geçerli olabileceğini, iptal davası açacaklarını ifade etmiştir.

Davalı L.. V..; vasiyetnameyi kabul ettiğini, iptal davası açmayacağını beyan etmiştir.

Mahkemece; vasiyetnamenin açılıp okunduğunun tespitine karar veril-miş, hüküm davalı H.. V.. vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, MK'nın 596.maddesinde yer alan vasiyetnamenin açılması ve il-gililere okunması davasıdır. Maddede, vasiyetnamenin miras bırakanın yerleşim yeri Sulh Hakimi tarafından açılıp, ilgililere okunacağı, MK'nın 597.maddesinde de, mirasta hak sahibi olanların herbirine gideri tereke-ye ait olmak üzere, vasiyetnamenin kendilerine ilişkin kısımlarının onaylı bir örneğinin tebliğ edileceği açıklanmıştır.

Vasiyetnamenin açılıp okunduğunun tesbit edilmesinin amacı, miras-çıları ve lehine kazandırma yapılan kişileri bilgilendirme ve yasal hakla-rını kullanmayı temine yönelik bir işlemdir. Bu nedenle. Sulh Hakiminin görevi, MK'nın 596 ve Tüzüğün 36/2.maddesine uygun olarak vasiyetna-meleri açarak lehine kazandırma yapılan kişi ile yasal mirasçılarına va-

Page 255: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016254

siyetnamenin onaylı bir örneğini tebliğ ederek, vasiyetnamenin açılması sırasında hazır bulunmak üzere çağrılmasını sağlamaktır.

Vasiyetname, geçerli olup olmadığına bakılmaksızın, tesliminden baş-layarak bir ay içinde miras bırakanın yerleşim yeri Sulh Hakimi tarafından açılır. Vasiyetname açılırken bilinen mirasçılar ve diğer ilgililer, açılması sırasında diledikleri takdirde hazır bulunmak üzere çağrılır ve okunur. (TMK.md.596) Vasiyetnamede vasiyeti yerine getirme görevlisi atanmış ise, Sulh Hakimi tarafından bu görev kendisine bildirilir. (TMK.m.550/3) Vasiyetnamenin açılışını müteakip mirasta hak sahiplerinden her birine, vasiyetnamenin kendilerine ilişkin kısımlarının onaylı bir örneği tebliğ olunur. (TMK.md.597) Lehlerine karşılıksız kazandırma yapılan kimsele-rin ve mirasçıların adresleri belli değilse kendilerine vasiyet ilanen tebliğ edilir. (TMK.md.597/2) Sulh Hakimi, vasiyetnamenin kendisine teslimini müteakip gerekli koruma önlemlerini alır, olanak varsa ilgilileri dinle-yerek yasal mirasçılara terekenin geçici olarak teslimine yahut resmen yönetilmesine karar verir. (TMK.md.595/3)

Görüldüğü gibi Sulh Hakiminin görevi vasiyetnameyi açarak, ilgililere tebliğ etmek, mirasçılara istekleri halinde bir mirasçılık belgesi vermek ve terekeye dahil malları yasal mirasçılara geçici olarak teslim etmek, yahut resmi yönetimi emretmekten ibarettir. Sulh Hakiminden vasiyetin okun-masını istemek, bir ayni hakkın geçirilmesi istemi niteliğinde değildir.

Somut olayda; mirasçılara vasiyetnamenin açılması sırasında hazır bulunmaları için usulüne uygun çağrı yapılmamış, vasiyetnamenin onaylı örneği tebliğ edilmemiş, duruşma sırasında da elden tebliğ yapılmadan vasiyetname okunmakla yetinilmiştir. Bunun yanında davacı taraf, dava-lıların , vasiyetnameyi düzenleyen Sevim'in evlatlıkları, kendisinin ise öz kızı olduğunu, ancak Mahkemenin 03.10.2012 tarih , 2012/1006 Esas ve 2012/1317 Karar sayılı veraset ilamında mirasçı olarak gösterilmediğini ve mirasçılık belgesinin iptali için dava açıldığını da belirtilmiş olmasına karşın, mahkemece mirasçıların araştırılmadığı görülmüştür.

Bu itibarla vasiyetname mirasçılara usulüne uygun tebliğ edilip yukarı-da açıklanan kurallar çerçevesinde açılıp okunma işlemi yapılmadan ek-sik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ

Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğun-dan kabulü ile hükmün HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASI-NA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.05.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Page 256: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

255Yargıtay Kararları

MİRASTAN ÇIKARMA • SUBJEKTİF ŞART •

TASARRUF NİSABI

ÖZET: Çocukların miras bırakana karşı evlatlık görevlerini yerine getirmeye çalıştıkları, miras bırakanın kusurlu davranışları sonucunda iliş-kilerin bozulduğu, bu noktada mirastan iskat bakımından subjektif şartın oluşmadığı dikkate alındığında mirastan çıkarmanın geçerli olmadığı bellidir.Bu nedenle mirastan çıkarmanın tasarruf nisabı oranında geçerli olacağı, mirastan çıkarılanların saklı paylarını isteyebileceği sonucuna varılma-lıdır.Y. 3 HD, E. 2015/11678, K. 2015/19101, T. 30.11.2015

Davacılar vekili dilekçesinde; müvekkillerinin babası olan mirasbıra-kan Ali noterce düzenlenen 26.03.2010 tarihli resmi vasiyetnamesinin, irade fesadı ve şekil eksikliği nedenleri ile geçersiz bulunduğunu, ayrı-ca vasiyetnamede müvekkillerinin mirasçılıktan çıkarılma nedeni olarak gösterilen sebeplerin gerçek dışı olduğunu ileri sürerek; vasiyetnamenin irade fesadı ve şekil eksikliği nedenleriyle iptalini, bunun mümkün olma-ması halinde ise mirasçılıktan çıkarmaya ilişkin bölümün iptali ile vasi-yetnamenin tenkisini talep etmiştir.

Birleşen 2011/134 Esas sayılı dosyada, davacılar vekili; müvekkille-rinin dedesi olan miras bırakan A'ya ait vasiyetnamenin; aynı vakıalara dayanarak iptalini talep etmiştir.

Davalı vekili, birleşen davaların reddini istemiştir.

Mahkemece; vasiyetnamenin şekil şartlarına uygun düzenlendiği, ayrı-ca mirasbırakanın iradesinin fesada uğradığının ispat edilemediği, miras-çılıktan çıkarma yönünden ise; mirasbırakanın yaşı ve astım rahatsızlığı nazara alındığında akli dengesinin yerinde olduğu raporlarla sabit iken, hakkında akli dengesinin yerinde olmadığı iddiası ile dava açılarak, mah-keme ve hastaneye, Adli Tıp Kurumuna gitmek zorunda bırakılmasının aile hukukundan doğan yükümlülüklerinin ihlali olduğu, vesayet ve ceza dava dosyaları nedeniyle mirasbırakanın ölümünden önce derin üzüntü yaşadığı, kaldı ki tüm mirasını bağımsız ve yardım amaçlı kurulmuş bir

Page 257: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016256

vakıf olan Mehmetçik Vakfı’na bağışlamış olmasının bile, yaşadığı üzüntü ve ızdırap nedeniyle yapılmış olduğunu gösterir nitelikte olduğu, bu şekil-de mirasbırakanın aile yükümlülüklerinin ihlali nedeniyle davacıları mi-rasından çıkardığı gerekçesiyle; asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiş; hüküm, taraf vekilerince temyiz edilmiştir.

1- Vasiyetnamenin irade fesadı ve şekil eksikliği nedenleri ile iptali ta-lebine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici se-beplere ve özellikle mirasbırakan tarafından yapılan 26.03.2010 tarihli vasiyetnamenin şekil kurallarına uyulmadan ve yanılma, aldatma, kor-kutma veya zorlama sonucunda yapılmış olduğu yönündeki iddianın is-patlanamadığının mahkemece saptanarak kabul edilmiş olmasına göre, vasiyetnamenin bu nedenlerle iptali talebinin reddiyle ilgili verilen karar-da bir isabetsizlik bulunmamakta olup, davacılar vekilinin bu yöne ilişen temyiz itirazlarının reddi ile verilen hükmün ONANMASINA,

2-Vasiyetnamenin mirasçılıktan çıkarmaya ilişkin bölümüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici se-beplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı tarafın temyiz itirazları yerinde değildir.

Mirasçılıktan çıkarma (ıskat); mahfuz hissenin temelini teşkil eden aile dayanışmasının zedelendiği hallerde, mahfuz hisseli mirasçıyı miras-dan uzaklaştırma olanağını, mirasbırakana tanıyan ölüme bağlı bir tasar-ruftur.

Bu tasarrufla vasiyetçi, mahfuz hisseli bir mirasçısını miras hakkın-dan ve mahfuz hissesinden yoksun bırakır.

Mirasdan çıkarma, cezai (olağan) ve aciz sebebiyle (koruyucu) olmak üzere iki türlüdür.

Mirasçı, mirasbırakana ve yakınlarından birine karşı TMK. nun 510. maddesinde gösterilen ağır bir suç işler veya murisine veya ailesine karşı kanunen yerine getirmekle yükümlü olduğu aile görevlerini ifada büyük bir kusur işlerse cezai (olağan) çıkarma nedenleri doğmuş olur.

Aciz sebebiyle (koruyucu) çıkarma ise; murisin, hakkında borç öde-meden aciz belgesi bulunan alt soyun çocuklarını koruma amacıyla, alt soyun saklı payının yarısının mirasçının çocuklarına özgülenmesine yö-neliktir.

Page 258: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

257Yargıtay Kararları

Cezai (olağan) çıkarma sebepleri iki kısımda incelenebilir.

1- Mirasçının mirasbırakana ve onun yakınlarına karşı ağır bir suç işlemesidir. Bu suçun tamamlanması şart olmadığı gibi bu konuda bir mahkumiyet kararı bulunması da koşul değildir. Afdan ve zamanaşımın-dan yararlanılmasının da önemi yoktur.

Ağır suçdan amaç; mirasbırakanın şahsiyet haklarına, beden tam-lığına, mamelekine yönelik, onunla aile bağlarının koptuğunu gösteren hukuka aykırı bir fiildir. Buradaki ağır terimi, hukuk hakimine yönelik olup, hakim, suçun ağır olup olmadığına ceza hukuku kurallarıyla bağlı olmaksızın karar verir.

Başka bir deyişle, kanun koyucu, burada fiilin niteliğine değil de so-nucuna önem verdiği için, hakim, suçun ağır olup olmadığına, fiilin aile bağını koparacak nitelikte olup olmadığı ve fiilen de koparmış olup ol-madığını araştırarak sonucuna göre karar verecektir. Koparacak nitelikle olmasından kasıt, suçun objektif olarak aile bağını koparacak nitelikte olmasıdır. Fiilen koparmış olması da, subjektif unsur olup, somut olayda aile bağını koparmış olmasıdır. Kanunun ağır terimi ile kastettiği budur. Şu halde bir fiil aile bağını koparacak nitelikte olmakla beraber, somut olayda koparmamışsa, subjektif şart gerçekleşmediği için, mirasçılıktan çıkarma sebebi olamaz (prof. Dr. Mustafa , prof. Dr. Turgut Öz- Türk Özel Hukuku Cilt IV, Miras Hukuku, İstanbul 2011, syf.200 vd.).

Suçun ağırlığını belirleyecek olan ceza hukuku prensipleri değil, mede-ni hukuk esaslarıdır. Mirasçının, mirasbırakanı ağır bir şekilde zedeleyen ve ailevi hislerin yokluğunu gösteren bir suç işlemesi halinde, bu kişi mi-rastan ıskat edilebilir. Bu kuralın uygulanmasında, hakimin takdir hakkı bulunması zorunludur (prof.Dr.Zahit, prof. Dr.Hasan Erman, Miras Hu-kuku-İstanbul 2006 syf-234 vd.).

Aile bağlarını koparıcı fiilin işlenmesinde, mirasbırakan da en azından mirasçı kadar kusurlu bulunuyor ise ıskat geçerli değildir (prof.Dr.Necip , Miras Hukuku, 3.baskı, İstanbul 1987, syf. 310 vd.).

2-Mirasçının murise ve ailesine karşı kanunen mükellef olduğu aile hukuku vazifelerini büyük bir kusurlu davranışla yerine getirmemesi .

Örneğin; Ana, baba ve çocukların karşılıklı sevgi ve saygı şefkat bağla-rı, yoksulluğa ve zarurete düşmede yardım yükümlülüğü, nafaka borcu, aile birlik ve huzuru bozan davranışlarda bulunmama ilkelerine aykırı hareketler v.b. gibi.

Öte yandan mirasçılıktan çıkarılmaya itirazı düzenleyen TMK'nın 512.

Page 259: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016258

maddesi; "Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakan ancak buna ilişkin tasar-rufunda çıkarma sebebini belirtmişse geçerlidir.

Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse, belirtilen sebebin varlığını ispat, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer.

Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belir-tilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir ya-nılma yüzünden yapılmışsa, çıkarma geçersiz olur." hükmünü içermek-tedir.

Bu açıklamalardan sonra, somut olaya dönüldüğünde; Mirasbırakan Ali , çocukları ve torunları olan davacıları mirastan çıkarma sebebini 26.03.2010 tarihli vasiyetnamesinde; "Çocukları olan Murat ve Özgül'ün evlatlık vazifelerini yerine getirmemeleri, akli dengesi yerinde olmasına rağmen malvarlığını ele geçirebilmek için vesayet davaları açmaları, evine girip kendini öldürmeye çalışmaları, torunlarının kendisini büyükbaba olarak sevip saymamaları, torunu Olcay'ın rızası hilafına oğlu Murat ile birlikte evine girmesi" olarak açıklamıştır.

Dava konusu vasiyetnamede belirtilen vesayet dosyalarının incelenme-sinde; davacılar Murat ve Özgül tarafından açılan Şarköy Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/378 E. Sayılı dava dosyasında, babaları olan Ali , annelerinin ölümünden sonra ruh halinin değiştiği, asabi tavırlarının art-tığı, evin kilitlerini değiştiren babalarının kendilerini eve almadığı ileri sürülerek; TMK'nın 408. maddesi uyarınca kısıtlanmasının ve kendisine vasi tayin edilmesinin istendiği, mahkemece Tekirdağ Devlet Hastanesi ve Adli Tıp Kurumu'ndan raporlar ile mirasbırakanın fiil ehliyetinin yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, davacı Murat tara-fından açılan Şarköy Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2009/482 Esas sayılı dosyasında ise; babası olan Ali İstanbul'da bulunan iki adet dairesini avu-katı aracılığı ile satmasına rağmen elde ettiği parayı banka hesabına ya-tırmadığı, babasının bankadaki hesabından bakıcısının hesabına 50.000 TL aktardığı ve ayrıca bakıcının kızına 150.000 TL değerinde bir daire satın aldığı iddiasıyla TMK. unun 406. maddesi uyarınca kısıtlanmasının ve kendisine vasi tayin ediilmesinin istendiği, kısıtlanması istenilen Ali Özkan'ın dava dilekçesindeki iddiaları bakıcısının kendisine iyi bakması nedeniyle yaptığını kabul ettiği, mahkemece A.'nın vefat etmesiyle konu-suz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı yönünde hüküm tesis edildiği, anlaşılmıştır.

Yine vasiyetnamede davacı çocuklar ile davacı torun Olcay hakkında

Page 260: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

259Yargıtay Kararları

yapıldığı bildirilen soruşturma ve dava dosyalarının incelenmesinde; mi-rasbırakanın, çocukları Murat ve Özgül tarafından 17.09.2008 tarihinde yapılan saldırı sonucunda yaralandığı iddiasıyla yaptığı şikayet nedeniy-le savcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, mi-rasbırakanın, oğlu Murat, torunu Olcay ve dava dışı kardeşi Murteza'nın 16.10.2008 tarihinde rızası hilafına evine girdikleri iddiasıyla yaptığı şi-kayet üzerine Şarköy Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan 2008/323 E. Sa-yılı davada, eylemin sanık Murat tarafından işlenmediğinin sabit olmadığı gerekçesiyle beraatine, sanık Murteza ve Olcay'ın ise şikayetçi ile görüşüp durumunu anlama yönündeki eylemlerinin suç olmadığı gerekçesiyle be-raatlerine karar verildiği, hükmün sanık Murat yönünden Yargıtay tara-fından onanarak kesinleştiği belirlenmiştir.

Ayrıca, mahkemede dinlenen diğer tanık ifadelerine göre; davacılar Murat ve Özgül'ün, annelerinin ölümünden sonra Şarköy'de yalnız yaşa-yan mirasbırakanı ikametlerinin bulunduğu İstanbul'a götürmek istedik-leri, mirasbırakanın bu teklifi kabul etmemesi üzerine kendisi ile ilgilen-mesi için bakıcı tuttukları, davacı Murat'ın zaman zaman mirasbırakan ile kaldığı, rahatsızlıkları nedeniyle mirasbırakanı doktora götürdüğü, ancak asabi bir yapıya sahip olan mirasbırakanın kendisini ziyarete gelen davacıları eve kabul etmediği anlaşılmıştır.

Toplanan bu deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacı çocukların, mirasbırakana karşı gerekli evlatlık vazifelerini yerine getirmeye çalıştık-ları, ancak bir süre sonra mirasbırakanın çocukları ile görüşmeyi kabul etmediği gibi haklarında isnat ettiği eylemler nedeniyle adli makamlara şikayette bulunduğu, mirasbırakanın taşınmazlarının satılması ile elde ettiği gelirin bir bölümünü bakıcısına verdiği ve sonrasında bakıcısının kızı adına taşınmaz satın aldığı, gelişen bu olaylar üzerine davacılar Öz-gül ve Murat'ın babaları olan mirasbırakanı korumak amacıyla TMK.dan doğan haklarını kullanarak vesayet davaları açtıkları, buna göre vesayet davalarının açılmasının aile bağlarını koparacak nitelikte olmadığı, aksi-ne aile bağlarının korunmasını temine yönelik olduğu gözetildiğinde sub-jektif şartın gerçekleşmediği, kaldı ki vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesince mirasbırakanın fiili ehliyetinin tespit edilebilmesi için has-tane ve sonrasında en yetkili

makam olan Adli Tıp Kurumuna sevk edilmesi şeklinde tezahür eden uygulamanın uyuşmazlığın çözümü için zorunlu bulunduğunun anlaşıl-masına göre, mirasbırakanın kendi kusurlu davranışları ile vesayet dava-larının açılmasına sebebiyet verdiği, bu itibarla miraçılıktan çıkarmanın geçerli olmadığı ortadadır.

Page 261: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016260

Hal böyle olunca, mahkemece; dava konusu 26.03.2010 tarihli vasi-yetname ile mirasbırakan A.'nın çocukları ve torunları olan davacılar hak-kında gösterdiği sebeplerin, mirasçılıktan çıkarma sebebi sayılabilecek nitelik ve nicelikte bulunmadığı gözetilerek, TMK. nun 512. maddesinin 3. fıkrasının ilk cümlesi uyarınca mirasçılıktan çıkarmanın tasarruf niisa-bı oranında geçerli olacağı, başka bir ifade ile davacıların saklı paylarını isteyebileceği ve davaya tenkis davası olarak devam edilebileceği düşünül-meden, istemin tümden reddilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ

Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf lehine duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri-ne göre takdir edilen 1.100 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacı tarafa iadesine, 30.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

MİRASTAN İSKAT • İSPAT KÜLFETİ • TASARRUF NİSABI

ÖZET: Miras bırakan mirastan iskat sebeplerini vasiyetnamede göstermiş, ancak bu sebeplerin gerçek olduğu açılan davada davalılar tarafından ispatlanamamıştır.O halde, miras bırakanın iskat tasarrufu kanuni mirasçıların tasarruf nisabı oranında geçerli ola-caktır.Y. 3 HD, E. 2013/15823, K. 2014/2876, T. 25.02.2014

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacılar vekili dava dilekçesinde ıskat sebebine dayalı vasiyetname-nin iptalini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece; davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacılar vekilin-ce temyiz edilmiştir.

Davacılar 17.07.2003 tarihli vasiyetnamenin iptalini istemişlerdir. Mi-

Page 262: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

261Yargıtay Kararları

rasbırakan Sabiha vasiyetnamesinde mirastan çıkarma sebeplerini açık-lamıştır. (TMK. md. 510/2.) Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin itiraz etmesi halinde bu sebeplerin varlığının ispatı çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer. (TMK. md. 512/2) Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf mi-rasçının saklı payı dışında yerine getirilir. (TMK. md. 512/3)

Miras bırakan vasiyetnamesinde mirasçılıktan çıkarma sebeplerini göstermiştir. Davalılar gösterilen sebebin doğruluğunu kanıtlayamamış-lardır. Bu durumda Türk Medeni Kanununun 512/3. maddesi uyarınca mirastan ıskatın mirasbırakanın tasarruf nisabı oranında geçerli olacağı başka bir ifade ile davacıların saklı paylarını isteyebileceği ve davaya ten-kis davası olarak devam edileceği düşünülmeden vasiyetnamenin tümden iptaline karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Muris vasiyetnamesinde iskat sebebini açıklamıştır. Davalı iskat sebe-binin doğruluğu yönünüde bir delil getirmediği gibi, iskatın müteveffanın aşikar bir hatasından kaynaklandığını kabule elverişli bir delil de yoktur

Bu yönler gözetilerek davanın tenkis davası şartlarında incelenip ta-sarrufun ne miktar için infaz edileceği, ne miktarda tenkisinin gerektiği belirlenmeden davanın reddi ile yetinilmesi doğru bulunmamıştır.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde ol-duğundan kabulü ile hükmün HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZUL-MASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iade-sine, 25.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Page 263: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ

KAMU KURUMU • DOKTOR HATASI •

TAZMİNAT DAVASI • HUSUMET

ÖZET: Kamu Kurumu doktorunun hatasından kaynaklanan tazminat davasının ilgili Kamu Ku-rumuna karşı idari yargıda açılması gerekir.Y. 4 HD, E. 2016/5167, K. 2016/8381, T. 27.6.2016

Dava, doktor hatası nedeniyle uğranılan maddi zararın ödetilmesi is-temine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar davacı mi-rasçıları tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, .. doktorları olan davalıların hatalı tedavileri nedeniyle sağ gö-zünde iyileşme olmadığını, korneanın zedelendiğini ve bu durumun öde-me yol açtığını iddia ederek uğradığı maddi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.

Davalılar, davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.

Mahkemece, benimsenen Adli Tıp Kurumu raporu uyarınca davalı doktorlara atfı kabil bir kusur bulunmadığından davanın reddine karar verilmiştir.

Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluştu-rur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır. (T.C. Anayasası 40/III, 129/V, 657 Sy. K.13, HGK 2011/4-592 E., 2012/25 K.) Bu konuda yasal düzenlemeler emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan So-rumluluk Hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşı-lanması yönünde önemli bir teminattır.

Davaya konu edilen olayda, davacı, davalı doktorların hatalı ve yanlış tedavisinden dolayı sağ gözünde iyileşme olmadığını, korneanın zedelen-diğini ve bu durumun ödeme yol açtığını iddia ettiğine göre, Anayasa'nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası'nın 13/1. maddesi gereğince adli yargı yerinde davalıya yönelik açılan davanın husumet ne-deni ile reddine karar verilmesi gerekir.

Page 264: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

263Yargıtay Kararları

Mahkemece açıklanan yasal düzenleme gözetilerek, davalı doktorlar hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddedilmesi gerekirken, işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ

Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASI-NA, davacının öteki temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 27/06/2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

ŞİKAYET HAKKI • MANEVİ TAZMİNAT

ÖZET: Anayasal hak olan şikayet hakkının taciz boyutlarına varacak şekilde kullanılmış olması manevi tazminat sebebidir.Y. 4 HD, E. 2015/7330, K.2016/8358, T. 27.6.2010

Dava, haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, ...Bakanlığına bağlı....Anaokulunda müdür olarak görev yaptı-ğını, davalının da aynı okulda öğretmen olarak çalıştığını, davalının ken-disini bir çok kez adli ve idari mercilere şikayet ettiğini belirterek anaya-sal şikayet hakkının sınırlarının aşılması sonucu kişilik haklarının ihlal edildiğini belirterek manevi zararının tazminini istemiştir.

Davalı, anayasal şikayet hakkı çerçevesi içinde şikayet hakkını kullan-dığını, davacı hakkında idari soruşturma sonucu kınama cezası verildi-ğini ve görev yerinin değiştirildiğini, adli yönden ise beraat ve kovuştur-maya yer olmadığına dair kararlar verilmesinin şikayete konu eylemlerin işlenmediği anlamına gelmeyeceğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, anayasal şikayet hakkının kullanılmasında yasal sınırın aşılmadığı, bu nedenle manevi tazminatın şartlarının oluşmadığı gerekçe-siyle istem reddedilmiştir.

Dosya kapsamından; davalının davacı hakkında kişisel verileri hu-kuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak, görevi kötüye kullanma,

Page 265: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016264

resmi belgede sahtecilik suçlarından şikayetleri üzerine başlatılan adli soruşturmalar neticesinde ... Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/12370, 2013/22052, 2013/36683, 2013/944 ve 2013/46118 soruşturma sayılı dosyalarında davacı hakkında soruşturma izni verilmemesi ve delil yeter-sizliğinden kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar, hakaret suçun-dan açılan kamu davasında beraat kararı verildiği, idari soruşturmalar neticesinde ise davacının kınama cezası ile cezalandırılmasına ve görev yerinin değiştirilmesine karar verildiği, ancak idari nitelikteki disiplin ce-zalarının idari yargıda iptal edildiği anlaşılmaktadır.

Manevi tazminata karar verilebilmesi için; 4721 sayılı TMK'nın 24. maddesi hükmünde genel olarak açıklanan kişilik haklarına bir saldırı bulunması, kişilik hakkı zedelenen kişinin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması gibi eylemi haklı kılan ve manevi tazminat sorumluluğunu ortadan kaldıran bir hukuka uygunluk nedeninin bulunmaması zorunludur. Anayasa'nın 36. maddesi hükmüne göre herkes, yasal vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir. Bu madde ile tanınmış olan hak arama, bir başka deyiş-le ihbar ve şikayet hakkının kullanılması nedeniyle kişilik hakları zarara uğrasa bile, hak arama özgürlüğü üstün bir hak olarak hukuka uygun-luk nedeni sayıldığından bundan zarar gören kişilerin tazminat hakkının doğmayacağı kuşkusuzdur. Ancak bu özgürlük sınırsız olmayıp, ihbar ve şikayet hakkının kasten ve zarar verme amacı ile veya keyfi olarak ya da uzak ihtimallere göre, herhangi bir delil ve emare bulunmadan, yeteri ka-dar araştırma yapılmaksızın kullanılmaması gerekir. Aksi halde hak ara-ma özgürlüğünün kötüye kullanılmış olması nedeniyle hukuka uygunluk nedeni ortadan kalkacağından manevi tazminata karar verilmesi gereke-ceğinden de kuşku duyulmamalıdır.

Davalının, davacıyı adli ve idari yönden değişik zaman dilimlerinde birden fazla kere şikayet etmesi bu bağlamda şikayetin sayısı, yöntemi dikkate alındığında şikayet hakkını anayasal hak olmaktan çıkarıp taciz boyutuna ulaştırmıştır. Şikayet hakkı davalı tarafından kötüye kullanıldı-ğından, davacının kişilik hakları ile davalının şikayet hakkı arasındaki ça-tışan yararlar dengesi, davacı aleyhine bozulmuştur. Mahkemece, açıkla-nan olgular gözetilerek davacı yararına uygun bir miktar manevi tazminat takdir edilmesi gerekir. Karar, açıklanan nedenlerle yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ

Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 27/06/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 266: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

265Yargıtay Kararları

ÇIRAKLIK EĞİTİMİ • ÖDENECEK ÜCRETİN TESPİTİ

ÖZET: Mesleki eğitim gören çıraklara ve çırak adaylarına ödenecek olan ücret tespit edilirken, stajın yapıldığı işyerinde çalışan işçi sayısı ve staj görenin izinli olduğu veya çalışmadığı süre-ler dikkate alınmalıdır.Y. 4 HD, E. 2015/16705, K. 2016/8342, T. 27.6.2016

Davacı, ...Lisesinde öğrenci olduğunu, 2013-2014 eğitim öğretim döne-minde 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu kapsamında davalıya ait eğitim kurumunda staj gördüğünü, asgari ücretin %30'undan aşağı olmamak üzere ücrete hak kazandığından, ...İcra Müdürlüğünün 2014/629 esas sa-yılı dosyası ile başlatılan icra takibine davalının itirazı ile takibin durdu-ğunu belirterek, itirazın iptali ile icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, yasal olarak ödemenin yapılmasının mümkün olmadığını belir-terek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporu doğrultusun-da davanın kısmen kabulüne ve ...İcra Müdürlüğünün 2014/629 esas sa-yılı takibine davalının itirazının kısmen iptali ile, 2.214,81 TL üzerinden takibin devamına, icra inkar tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

a) 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu'nun “Ücret ve Sosyal Güvenlik” başlıklı 25. maddesinin “Aday çırak, çırak ve işletmelerde meslek eği-timi gören öğrencilere ödenecek ücret ve bu ücretlerdeki artışlar; aday çırak veya çırağın velisi veya vasisi veya kişi reşit ise kendisi; öğrenci-ler için okul müdürlüğü ile iş yeri sahibi arasında Bakanlıkça belirlenen esaslara göre düzenlenecek sözleşme ile tespit edilir. (Değişik son cümle: 13/2/2011-6111/64 md.) Ancak, işletmelerde meslek eğitimi gören örgün eğitim öğrencilerine, asgari ücretin net tutarının yirmi ve üzerinde perso-nel çalıştıran iş yerlerinde yüzde 30’undan, yirmiden az personel çalıştı-ran iş yerlerinde yüzde 15’inden, aday çırak ve çırağa yaşına uygun asgari ücretin yüzde 30’undan aşağı ücret ödenemez.” şeklinde olduğu, yine aynı Kanun'un “Mesleki eğitime katılma payı” başlıklı 24. maddesinin son ben-dinde “....Bu sayının tespitinde görev ve çalışma statüsüne bakılmaksızın iş yerinde 1475 sayılı İş Kanununa tabi olarak çalıştırılan personel sayısı dikkate alınır.” denilmektedir.

Page 267: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016266

Dosya içerisindeki belgelerden, davacının davalı ... Bakanlığına bağlı ...Okulu'nda 16/09/2013 tarihli sözleşme ile staja başladığı, yaklaşık 8 ay süre ile staj eğitimi gördüğü, 3308 sayılı kanunun 25'inci maddesinde iş-letmelerde meslek eğitimi gören örgün eğitim öğrencilerine, yirmi ve üze-rinde personel çalıştıran iş yerlerinde asgari ücretin net tutarının, yüzde 30’undan, yirmiden az personel çalıştıran iş yerlerinde yüzde 15’inden az ücret ödemesinin olamayacağının açıkça düzenlenmiş olduğu, buna göre iş yerinde çalışan personel sayısının belirlenerek hesaplama yapılması gerekirken, ilçede bulunan davalı ... Bakanlığına bağlı tüm okullar esas alınarak hüküm kurulması, doğru olmamıştır.

b) 3308 sayılı Kanun'un 26. maddesi ve dosyada yer alan sözleşmenin 21. maddesi uyarınca mesleki eğitim gören davacının staj gördüğü süre-de izinli veya çalışamadığı sürelerin de araştırılarak, yapılacak hesapta bu hususun da dikkate alınması gerekirken, fasılasız çalıştığının kabulü doğru olmamıştır. Ayrıca icra dosyasının dosya arasına alınarak itirazın iptali istenilen icra takibinde, takip konusu talep ile bağlı kalınarak ya-pılacak hesaba göre bir karar verilmesi gerektiğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ

Temyiz edilen kararın yukarıda (2/a-b) sayılı bentte gösterilen neden-lerle BOZULMASINA, davalının diğer temyiz itirazlarının ilk bentte gös-terilen nedenlerle reddine 27/06/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 268: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ

KİRA SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ • ANAHTAR TESLİMİ

ÖZET: Kiralayanın tahliye edilmesinin ve kiracı-nın kiralananı iade borcunu yerine getirmiş olma-sı için anahtar tesliminin gerçekleşmesi gerekir.Bu noktada ispat yükümlülüğü kiracıya aittir. Anahtar teslimiyle tahliyenin gerçekleşmediği süreçte kiracının kira ödeme yükümlülüğü de-vam eder.Y. 6 HD, E. 2016/5039, K. 2016/4386, T. 06.06.2016

Asıl dava, erken fesih nedeniyle makul süre kirası için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali ve % 20 tazminat istemine, karşı dava fayda-lı gider alacağı istemine ilişkindir. Mahkemece, asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiş, hüküm davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bu-lunmamasına göre temyiz eden davalı-karşı davacının karşı davaya ilişkin tüm, asıl davaya ilişkin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

Asıl davacı vekili dava dilekçesinde, davalı – karşı davacı kiracının taraflar arasındaki kira sözleşmesini süresinden önce feshettiğini, söz-leşmede makul süre kirasının 4 ay olarak belirlendiğini davalı -karşı da-vacının 2014 yılı Ocak ve Nisan ayları arası 4 aylık kira bedelini peşin ödediğini, davalı-karşı davacının 13.03.2014 tarihinde sözleşmeyi feshet-tiğini bu nedenle 2014 yılı Temmuz ayı dahil kira bedellerinden sorumlu olduğunu, 18.04.2014 tarihinde başlattıkları icra takibi ile 2014 yılı Ma-yıs, Haziran ve Temmuz ayları kira bedellerini istediklerini, davalı- karşı davacının itiraz ettiğini belirterek itirazın iptali isteminde bulunmuştur. Davalı -karşı davacı feshin haklı olduğunu belirterek davanın reddini sa-vunmuş, mahkemece asıl davada istem gibi karar verilmiştir.

Kiralananın tahliye edildiğinin (kiracının kiralananı iade borcunu ye-rine getirdiğinin) kabul edilebilmesi için, kiralananın fiilen boşaltılması

Page 269: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016268

yeterli değildir. Anahtarın da kiralayana teslim edilmesi gerekir. Kiracının bildirdiği tahliye tarihinin kiralayan tarafından kabul edilmemesi; başka bir ifadeyle, tahliye tarihinin taraflar arasında çekişmeli olması halinde; kiralananın fiilen boşaltıldığını ve anahtarın teslim edildiğini, böylece kira ilişkisinin kendisince ileri sürülen tarihte hukuken sona erdirildiğini ka-nıtlama yükümlülüğü, kiracıya aittir. Kiracı, kiralananı kendisinin ileri sürdüğü tarihte tahliye ettiğini ispatlayamazsa, kiralayanın bildirdiği tah-liye tarihine itibar olunmalıdır.

Anahtarın kiralayana teslimi, hukuki işlemin içerisinde yer alan bir maddi vakıa olmakla birlikte, sözleşmenin feshine yönelik bir hukuki so-nuç doğurduğundan, bunun ne şekilde ispat edileceği hususu, yıllık kira bedelinin tutarı esas alınmak suretiyle, HMK'nın 200 ve 201.maddeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Eş söyleyişle, yıllık kira bedelinin tuta-rı senetle ispat sınırının üzerindeyse ve kiralayanın açık muvafakati yoksa bu yön kiracı tarafından ancak yazılı delille ispatlanabilir; tanık dinlene-mez. Kiralayan anahtarı almaktan kaçınırsa, kiracının yapması gereken, mahkemeden bu yolda tevdi mahalli tayinini isteyip, tayin edilecek yere anahtarı teslim etmek ve durumu kiralayana bildirmektir. Kiracının ki-ralananı iade borcu, ancak bu şekilde, durumun kiralayana bildirildiği tarihte son bulur. Aksi takdirde, kiracının, kira parasını ödemek de dahil olmak üzere, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri devam eder.

Taraflar arasında 01.01.2014 başlangıç tarihli, yedi yıl süreli, aylık 27.000 TL bedelli, kira sözleşmesi konusunda uyuşmazlık bulunmamak-tadır. Sözleşmeye göre kiralanan eğitim binası olarak kullanılacaktır. Sözleşmenin 1.2. maddesinde '' Kira akdinin hitamından önce kiracı 4 ay öncesinden yazılı olarak haber vermek kaydı ile herhangi bir tazminat ödeme yükümlülüğü altında olmaksızın sözleşmeyi her zaman fesih ede-bilecektir '' düzenlemesi bulunmaktadır. Davalı–karşı davacı 11.03.2014 tarihinde ihtarname çekerek sözleşmeyi feshetmiş, anahtarı da aynı ta-rihte emanet tutanağıyla notere teslim etmiştir. Teslim tutanağı davacı -karşı davalıya 13.03.2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu tarih davacının da kabulünde olup yasal anahtar teslimi 13.03.2014 tarihidir ve kiracı bu tarihten itibaren 4 ay süreyle kira bedelinden sorumludur. Kiraya verenin daha sonraki bir tarihte anahtarı noterden teslim alması kiracının sorum-luluğunu gerektirmez. O halde kiracı 13/07/2014 tarihine kadar ki kira bedelinden sorumlu olacağından bu tarihe kadar ki kira borcu üzerinden davalı- karşı davacının itirazının iptaline karar vermek gerekirken bu ta-rihi aşar şekilde kiracının Temmuz 2014 ayı kira bedelinin tamamından sorumlu tutulması doğru değildir.

Page 270: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

269Yargıtay Kararları

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ

Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle karşı davaya ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle karşı davaya ilişkin hükmün ONANMASINA, yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle asıl davaya ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK'ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK'un 428.maddesi uyarınca asıl davaya ilişkin hükmün BOZULMASINA ve onanan kısım için aşağıda ya-zılı temyiz giderinin temyiz edene iadesine 06/06/2016 tarihinde oybirli-ğiyle karar verildi.

KİRA SÖZLEŞMESİ •

KİRALANAN YERE YAPILAN FAYDALI MASRAFLAR

ÖZET: Kural olarak kiracı kendi ihtiyacı için ve işin gereği olarak kiralayana yapmış olduğu de-ğer arttırıcı imalat bedelini kiralayan isteyebilir.Y. 6 HD, E. 2015/7969, K. 2016/4359, T. 2.6.2016

Dava, faydalı imalat gideri ile imalatların mecura (arsaya) kattığı değer artışının sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre tahsili istemine ilişkin-dir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafın-dan temyiz edilmiştir.

Davacı dava dilekçesinde, davalıların murisi ... ile 11.04.2002 başlan-gıç tarihli 20 yıl süreli, "boş arsa üzerine akaryakıt ve LpG istasyonu kur-mak ve işletmek " amacıyla kira sözleşmesi yapıldığını, sözleşmenin uzun süre devam edeceği inancıyla tesis ve bina yapıldığını ancak sözleşmenin 6. yılında davalı kiraya veren ile dava dışı "Enerji piyasası Denetleme Ku-rumu " ve bayii "....." firması ile problemler yaşadığını, 09.08.2008 tari-hinde icra yoluyla tahliye edildiğini belirterek fazlaya dair haklarını saklı tutmak suretiyle kiralanan arsa üzerine yapılan imalat (bina ve tesisler) değeri ile bu yapıların arsaya kattığı değer artışının tahsilini istemiştir. Davalı cevap dilekçesinde, davanın zamanaşımına uğradığını, intifa hakkı-nın kendilerinde olmadığını bu nedenle kendilerine husumet yöneltileme-yeceğini, davacının dava dışı bayii ..... firması ile yaptığı protokole aykırı davrandığını, protokol dışı ürünler satması nedeniyle ..... 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/246 Esas sayılı dosyasında cezai şarta mahkum edi-

Page 271: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016270

lerek bayiilik sözleşmesinin iptal edildiğini, .... tarafından da lisans söz-leşmesinin iptal edildiğini, noterde düzenlenen 28.10.2007 tanzim tarihli tahliye taahhüdüne dayalı olarak icra yoluyla tahliyenin gerçekleştiğini belirterek haksız ve yersiz açılan davanın reddini savunmuştur. Mahke-mece, davacı kiracının tacir olduğu, mecurun tahliye taahhüdü nedeniyle tahliye edildiği, kira sözleşmesinin yapıldığı tarihte kiralanan yere ilişkin "Akaryakıt İstasyonu" olarak onaylanmış nazım imar planı olmadığı, da-valının ifa engelini bilemeyeceği, kusurun davacıda olduğu, 15.02.2012 tarihli .... Belediye Başkanlık Meclis kararı ile mecur için "Akaryakıt İs-tasyonu" olarak onay verildiğini buna istinaden davalılar ile dava dışı .... arasında 10 yıllık kira sözleşmesi yapıldığı ve arsa üzerindeki yapıların yeniden inşa edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına göre davacının kiralanana (arsa-ya) yapılan tesis ve binaların arsaya kattığı değere yönelik tazminat iste-mine ilişkin temyizi yerinde değildir.

2-Davacının kiralanana yapılan faydalı gidere yönelik temyiz istemi yö-nünden;

Davada dayanılan ve hükme esas alınan 11.04.2002 başlangıç tarihli 20 yıl süreli, "boş arsa üzerine akaryakıt ve LpG istasyonu kurmak ve işletmek " amacıyla yapılan kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşme ile boş arsa üzerine akaryakıt ve LpG istasyonu kurmak ve işletmek için davacıya kiralanmıştır. Sözleşme-nin özel şartlar bölümü 5. maddesinde, "kira müddetinin bitiminde kiracı mecur üzerindeki taşınır (menkuller) malları götürecek, Taşınmazlar ki-raya verene bırakılacaktır." şartı kararlaştırılmıştır. Dosya kapsamı itiba-riyle, kiralanan 20 yıllık sözleşme süresi dolmadan 6. yılında 09.08.2008 tarihinde tahliye gerçekleşmiş, dava dışı ....'ne 10 yıllığına kiraya verilmiş-tir. Kural olarak kiracı kendi ihtiyacı için ve işinin gereği olarak kiralana-na yapmış olduğu değer artırıcı imalat bedelini kiralayandan isteyebilir. Zorunlu ve faydalı masraf alacağına ilişkin uyuşmazlığın dava tarihinde yürürlükte olup olaya uygulanacak 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 410 ve devamı maddelerinde düzenlenen vekaletsiz iş görme hükümlerine göre çözülmesi gerekir.

Diğer yandan yerleşik uygulama, kiracının kiralanana yaptığı fayda-lı ve zorunlu masrafların yapıldığı tarih itibariyle Borçlar Kanunu'nun, 414. maddesi kapsamında vekaletsiz iş görme hükümlerine göre davalı kiralayandan istemeye hakkı olduğu yönündedir. Mahkemece yapılacak iş, tarafların gösterdikleri deliller toplanarak mahallinde keşif yapılmak

Page 272: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

271Yargıtay Kararları

suretiyle davacı kiracı tarafından yapıldığı ileri sürülen faydalı ve zorun-lu olup, sökülüp götürülmesi mümkün olmayan ve davalı kiraya veren tarafından benimsenen imalatların nelerden ibaret olduğu, bu imalatla-rın imal tarihleri itibariyle değerleri, kira sözleşmesinin kalan süresi ile orantılı olacak şekilde yıpranma payı düşürülmüş değeri tereddüde yer vermeyecek şekilde tespit edilerek oluşacak sonuca göre bir karar veril-mesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde faydalı giderler için davanın reddi yönünde hüküm kurulması doğru değildir.

SONUÇ

Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacının temyiz itiraz-larının kabulü ile 6100 sayılı HMK'ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK'un 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 02.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

KİRA SÖZLEŞMESİ • HAKSIZ FESİH •

KİRACININ HAKLARI

ÖZET: Kiraya verenin tek yanlı olarak sözleşmeyi feshetmesi ve kiralayana el koyması sözleşme-nin ihlali olup, bu noktada kiracının oluşan zararı ödenmelidir.Y. 6 HD, E. 2014/7849, K. 2015/3618, T. 13.04.2015

Dava, kira sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 65.219.01 TL tazminatın davalı-dan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edil-miştir.

Davacı vekili dava dilekçesinde, taraflar arasında 15.06.2012 tarihli, bir yıl müddetli, aylık 2.000 Euro + KDV bedelli, alışveriş merkezinde 12 m2 lik alan için kira sözleşmesi imzalandığını, davacının kira sözleş-mesine uygun olarak alışveriş standı yaptığını ancak kiraya veren tarafın-dan uygun bulunmadığını bunun üzerine standın revize edilip sözleşme-ye uygun hale getirildiğini revize edilecek standın 15.07.2012 tarihinde açılışı yapılacak iken davalı tarafça sökülüp kaldırıldığını, davacı tarafça bir aylık kira bedeli karşılığı ödenen 5.248 TL (2.000 Euro + KDV) ile

Page 273: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016272

standın yapımı için ödenen KDV dahil 35.400 TL, yine standın revize be-deli için ödenen KDV dahil 8.850 TL olmak üzere toplam 49.678 TL ile davacının bir yıllık yoksun kaldığı kazanç kaybı karşılığı 20.000 TL nin dava tarihinden itibaren avans faizi ile tahsilini istemiş, davalı vekili cevap dilekçesinde sözleşmenin 16. maddesi gereği kiraya verenin sözleşmeyi imzalamadığını bu nedenle sözleşmenin yürürlüğe girmediğini, kiracının standı yapmadan önce kiraya verenin yazılı onayını almak zorunda ol-duğunu, sözleşmenin feshi halinde stant ücretinin ödenmeyeceğini belir-terek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece alınan bilirkişi raporu doğrultusunda stant yapım bedeli 44.250 TL, damga vergisi 3.552,74 TL, mahrum kalınan kazanç 12.056,45 TL olmak üzere toplam 59.861,19 TL, bu bedele dava tarihi olan 06.09.2012 tarihinden, rapor tarihi olan 19.11.2013 tarihine kadar hesaplanan ticari faiz 10.785,82 TL eklenerek toplam 70.647,01 TL alacaktan davalının 10.10.2012 de iade ettiği 5.248 TL kira bedeli mahsup edilerek 65.219,01 TL tazminatın davalıdan tah-siline karar verilmiştir.

1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davacı kiracı dava dilekçesinde, damga vergisi için davalı kiraya ve-rence fatura kesildiğini bildirmekle beraber damga vergisi için bir talebi bulunmadığı gibi bu miktar üzerinden yatırılmış bir harç da bulunma-maktadır. Davacı davasını yargılama sırasında ıslah da etmemiştir. Bu nedenle bilirkişi tarafından belirlenen damga vergisi ile ilgili ödemenin reddine karar verilmesi gerekirken bu kalem ödemenin de tahsiline karar verilmesi doğru değildir.

3- Bilirkişi raporunda stant yapım bedeli 44.250 TL, damga vergisi 3.552,74 TL, mahrum kalınan kazanç 12.056,45 TL olmak üzere toplam 59.861,19 TL tazminat belirlemiş ve bu bedele dava tarihi olan 06.09.2012 tarihi ile rapor tarihi olan 19.11.2013 tarihleri arasında 10.785,82 TL avans faizi belirleyerek, belirlediği faizi toplam alacak miktarına eklemiş mahkemece alacağa eklenen faize yeniden dava tarihinden itibaren avans faizi hükmedilmiştir. Davacı kiracının alacağına rapor tarihine kadar faiz hesaplanıp, alacağa eklenmesi doğru olmadığı gibi faize, faiz hükmedil-mesi de doğru değildir. Bu durumda bilirkişice hesaplanan 10.785,82 TL tutarındaki faizin toplam tutardan düşülmesi gerekirken faizinde alacağa eklenerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

4- Davacı vekili dava dilekçesinde, standın davalı kiraya veren tarafın-

Page 274: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

273Yargıtay Kararları

dan sökülüp kaldırıldığını bildirmiş ise de; sökülen standın nerede oldu-ğu, davacı kiracı tarafından götürülüp götürülmediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır. Bu durumda sökülen standın davacı kiracı tarafın-dan götürülüp götürülmediği tespit edilerek stant davacı kiracı tarafından götürüldü ise hurda bedelinin toplam bedelden düşülüp sonucuna göre karar vermek gerekirken yazılı şekilde eksik araştırmayla karar verilmesi doğru değildir.

5- Sözleşmeye bağlılık ilkesi uyarınca taraflar akdettikleri sözleşmede-ki hüküm ve koşullar ile bağlı olup kural olarak akdin süresinden önce feshi mümkün değildir. Aksi durumda haklı bir neden olmaksızın söz-leşmeyi fesheden tarafın giderim yükümlülüğü doğar. Kiraya verenin tek yanlı olarak akdi feshetmesi ve kiralanana el koyması bu kapsamda söz-leşmenin ihlali niteliğindedir. Bu durumda davalı kiraya verenin tazminat sorumluluğu bulunmaktadır. TBK’nun 114/2 maddesi uyarınca haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hal-lerinde de uygulanacaktır. Bu nedenle davalının kira sözleşmesine aykırı davranmasıyla oluşan sorumlulukta tazminattan indirim yapılmasını dü-zenleyen TBK’nun 52.maddesinin uygulaması gerekir. Bu kapsamda da-vacı kiracı da feshi müteakip kiracı olarak faaliyetini yürütebileceği yeni bir işyeri bulma konusunda gerekli çabayı göstermek zorundadır. Bunun bir sonucu olarak davacının aynı şart ve koşullarda kiracı olarak faaliye-tini yürütebileceği, aynı nitelikli başka bir taşınmazı hangi sürede yeniden kiralayabileceği sürenin belirlenmesi, davalı kiraya verenin de bu süreye ilişkin kazanç kaybından sorumlu tutulması gerekir. Ne var ki mahkeme-ce alınan bilirkişi raporunda davacı kiracının bir yıllık kazanç kaybı he-saplandığından yukarıda belirtildiği üzere davacı kiracının aynı nitelikte başka bir taşınmazı ne kadar süre ile kiralayabileceği belirlenip, bu süre ile sınırlı olmak üzere kazanç kaybına karar vermek gerekirken tüm söz-leşme süresi boyunca kazanç kaybına hükmedilmesi de doğru değildir.

Hüküm bu nedenlerle bozulmalıdır.

SONUÇ

Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2), (3), (4) ve (5) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK'ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK'un 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 13.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Page 275: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ

İŞE İADE • GEÇERSİZ FESİH BİLDİRİMİ •

GEÇERSİZ FESİH

ÖZET: Dosya içeriğine göre davalı işveren-ce davacıya tebliğ edilen fesih bildiriminde; “20.11.2015 tarihi itibariyle iş akdiniz işiniz ve işyerinin gereklerinden kaynaklanan nedenler-le sona erdirilmiştir” şeklinde bildirim yapılarak 4857 sayılı Yaanın 18. maddesinde “... işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan...” şeklinde düzenlenen fesih nedenine dayanması-na rağmen salt yasal ifadeler kullanılmak suretiy-le somut hiçbir gerekçe içermeksizin feshedildi-ği görülmüştür. Yasanın ifadesinde geçen geçerli bir fesih nedeninin soyut şekilde yazılarar ya da başka bir deyişle fesih nedeni somutlaştırılmak-sızın salt yasada yazılı ifadelerin kullanılarak fesih yapılması halinde fesih geçersiz olacaktır. Dolayısıyla fesih bildiriminde belirtilen ifade İş Kanununun 19. maddesinin öngördüğü kesinlik ve açıklıkta olmadığından feshin geçerli nedene dayanmadığı kabul edilmelitir.Y. 7 HD, K. 2016/1142, E. 2016/9104, K. T. 25.04.2016

Mahkemece davalının, davacının iş aktini geçerle sebeple işyerinin ekonomik durumunun kötüye gitmesi sonucu personel azaltılması yoluna gidilmesi nedeniyle feshedildiğinin ispat edildiği anlaşıldığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.

4857 sayılı İş Kanunu'nun 19. maddesi uyarınca aynı yasanın 18. mad-desi kapsamında kalan işçinin iş sözleşmesinin geçerli nedenle feshetmek isteyen işveren, fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır. Yazılı fesih bildiriminin de, fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde içermesi zorunludur.

Page 276: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

275Yargıtay Kararları

Yazılı şekil, ayrıca açıklık, aleniyet ve ispat fonksiyonu haizdir. Yazılı şekil, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18’inci maddesi uyarınca yapılacak fe-sihler için geçerlilik şartı olarak aranmaktadır. Madde uyarınca, işveren fesih bildirimini yazılı yapmak zorunda olduğu gibi fesih sebeplerini de yazılı olarak göstermek zorundadır. Buna karşılık, aynı Kanun’un 25’inci maddesinde öngörülen işverenin haklı nedenle derhal feshinde yazılı şekil şartı aranmamaktadır. “Geçerli bir sebep” yazılı fesih bildirimi ile belirt-me zorunluluğu, “iş güvencesi kapsamı içindeki işçiler için zorunludur.

İş Kanunu’nun 22’nci maddesine dayanılarak yapılacak değişiklik fes-hinde de aynı esaslar geçerli olup; fesih bildiriminin yazılı olması ve fe-sih sebeplerinin yazılı gösterilmesi geçerlilik koşuludur. İş Kanunu’nun 22’nci maddesi açısından dikkat edilmesi gereken diğer bir husus, işve-renin değişiklik teklifini de yazılı yapmasıdır. Değişiklik teklifinin yazılı yapılması da geçerli bir icabın varlığından söz edebilmek için şarttır.

Fesih beyanı, İş Kanunu’nun 19’uncu maddesinde öngörüldüğü şekilde yazılı olarak kaleme alınmakla geçerli fesih için gerekli olan bütün şartlar yerine getirilmiş olmaz. Söz konusu beyanın, bu haliyle, yani yasal geçer-lilik şartına uygun aslının da muhataba (işçiye) ulaşması zorunludur.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 19’uncu maddesinde öngörülen yazılı şekil şartına uymamak feshi geçersiz kılar. Yazılı fesih bildiriminde, fesih açık ve kesin sebebinin gösterilmemesi, İş Kanunu’nun 20’nci maddesi anla-mında feshin geçersizliği sonucunu doğurur.

İşverenin fesih iradesi açık ve kesin olarak ortaya konmalıdır. Kullanı-lan ifade o kadar açık ve seçik olmalı ki, işçi açısından, iş sözleşmesinin sona erdirildiği açıkça anlaşılır olmalıdır. Fesih bildiriminde, sözleşmeyi sona erdirme iradesi yanında ayrıca, sona erme zamanı da yeteri kadar açık ve yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermeyecek şekilde ifade edilmiş ol-malıdır.

Sadece fesih bildiriminin değil fesih sebeplerinin de yazılı olması ve işverence fesih bildirimi ile gerekçelerini kapsayacak şekilde altının im-zalanması gerekir. İşveren, fesih bildiriminde gösterdiği fesih sebebi ile bağlıdır. İşe iade davasındaki savunmasında ilaveten başka bir sebep ileri süremeyeceği gibi bu sebepten farklı bir sebebe dayanamaz

Dosya içeriğine göre davalı işverence davacıya tebliğ edilen fesih bil-diriminde" 20.01.2015 tarihi itibariyle iş akdiniz işiniz ve işyerinin ge-reklerinden kaynaklanan nedenlerle sona erdirilmiştir" şeklinde bildirim yapılarak 4857 sayılı Yasanın 18.maddesinde " ...işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan ..." şeklinde düzenlenen fesih nede-

Page 277: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016276

nine dayanmasına rağmen salt yasal ifadeler kullanılmak suretiyle somut hiçbir gerekçe içermeksizin feshedildiği görülmüştür. Yasanın ifadesin-de geçen geçerli bir fesih nedeninin soyut şekilde yazılarak ya da başka bir deyişle fesih nedeni somutlaştırılmaksızın salt yasada yazılı ifadelerin kullanılarak fesih yapılması halinde fesih geçersiz olacaktır. Dolayısıyla fesih bildiriminde belirtilen ifade İş Kanununun 19.maddesinin öngördü-ğü kesinlik ve açıklıkta olmadığından feshin geçerli nedene dayanmadığı kabul edilmelidir. Davanın kabulü yerine yazılı gerekçe ile reddi hatalı olmuştur.

Belirtilen nedenlerle, 4857 sayılı İş Kanunun 20.maddesinin 3.fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

4857 sayılı İş Yasasının 20/3.maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ile;

1-Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-Feshin GEÇERSİZLİĞİNE ve davacının İŞE İADESİNE,

3-Davacının yasal süre içinde başvurusuna rağmen davalı işverence süresi içinde işebaşlatılmaması halinde ödenmesi gereken tazminat mik-tarının davacının kıdemi, fesih nedeni dikkate alınarak takdiren davacı-nın 5 aylık brüt ücreti tutarında BELİRLENMESİNE,

4-Davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının davalıdan tahsilinin GEREKTİĞİNE,

5- Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 29,20 TL harçtan peşin yatırılan 27,70 TL harcın mahsubu ile eksik kalan 1,50 TL harcın davalı-dan alınarak Hazine'ye gelir kaydına,

6-Davacının yapmış olduğu 218,50 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davalının yaptığı bilirkişi ve davetiye gide-ri ile ilgili yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,

7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT'ne göre 1.800,00 TL avu-katlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

8-Artan gider ve delil avansının ilgilisine iadesine,

9-peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davacıya iadesine, 25.04.2016 gününde oybirliğiyle KESİN olarak karar verildi.

Page 278: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

277Yargıtay Kararları

İŞE İADE • OLUMSUZ DAVRANIŞLAR • GEÇERLİ FESİH

ÖZET: Feshe konu hırsızlık olayında davacının ihmale dayalı sözleşmeye aykırı bir davranışının olduğu ve davalı işyerine tamir amaçlı bırakılan aracın çalınmasının davalı işverenin saygınlığı-nıve itibarının zedeleyeceği gibi maddi sorum-luluğu da doğuracağı ve beraberinde işyerinde olumsuzluklara yol açacağı açıktır. Bu nedenler-le, davacının iş akdinin feshi geçerli nedene da-yanmakta olup mahkemece davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalıdır.Y. 7 HD, K. 2016/210, E. 2016/9689, K, T. 28.04.2016

Davalı vekili, davacının kusurlu davranışı nedeniyle müvekkili şirket yetkili servisine gelen .... marka aracın çalınmasına sebebiyet verdiğini, kamera kayıtlarının izlenmesinden aracı çalan şahsın sahte müşteri araç çıkış belgesi düzenlediği, .... servis danışmanı ....’ın ismini ve sahte imza-sını kullandığının tespit edildiği, davacının tamir amacıyla servise giren .... marka aracın anahtarını üzerinde bırakmasının çalınmasına sebep olduğu, davacının anahtarı çalınan aracın üzerinde bıraktığını kabul etti-ğini, bu nedenle davacının iş akdinin kıdem ve ihbar tazminatı ödenerek 4857 sayılı yasanın 17 ve 18. Maddeleri gereğince geçerli nedenlerle fes-hedildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davacı ve davalı tanıklarının beyanlarına göre feshe konu olay tarihinde işyerine tamir için gelen araçların işyeri kapalı otoparkında anahtarlar üzerinde bulunur şekilde bekletildiği, o dönem işyerinde he-nüz anahtar dolabının tam olarak kullanılmadığı, zira bu olaydan sonra işyerinde anahtar dolabının oluşturulduğu, ayrıca servise gelen hırsızın arabayı -2 katındaki hasar otoparkından çaldığı ve çıkışta da güvenliğe sahte belgeler gösterilerek servisten çıkışını yaptığı, üçüncü şahısların güvenlik noktasından araç çıkarabilmeleri için servisten çıkış kağıdı da almaları gerektiği, işyerinde uygulamanın bu olmasına rağmen diğer araç-larda olduğu gibi en son davacının -2 otoparkına bıraktığı aracın çalınma-sının davacının eylem ve davranışlarına bağlanamayacağı, aracın davacı tarafından park edildiği yerin işyerinin kapalı otoparkı olduğu, servise gelen bütün araçların aynı uygulamaya tabi olduğu, feshin 4857 sayılı ya-sanın 18. Maddesine aykırı bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ka-rar verilmiştir.

Page 279: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016278

Taraflar arasında iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanıp da-yanmadığı uyuşmazlık konusu olup, normatif dayanak 4857 sayılı İş Ka-nununun 18 ve devamı maddeleridir.

4857 sayılı İş Kanunu'nun 18.maddesine göre otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışla-rından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.

İş Kanununun 18.maddesi bakımından işçinin davranışlarından kay-naklanan sebepler, işçinin aynı Kanunun 25/II.maddesinde öngörülen sebepler niteliğinde ve ağırlığında olmayan işyerinde işin görülmesini önemli ölçüde olumsuz etkileyen, sözleşmeye aykırı davranışlarıdır. İşçi-nin davranışı ancak işyerinde olumsuzluklara yol açması halinde geçerli sebep olabilir. İşçinin sosyal açıdan olumsuz bir davranışı, toplumsal ve etik açıdan onaylanmayacak bir tutumu işyerinde üretim ve iş ilişkisi sü-resince herhangi bir olumsuz etki yapmıyorsa geçerli sebep sayılamaz.

4857 sayılı İş Kanununun 20.maddesinin ikinci fıkrasına göre geçerli nedene dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yüküm-lüdür.

Dosya içeriğine göre somut olayda, davacı, davalı işyerinde 8,5 yıllık kaporta teknisyeni olup iş akdi, işyerine tamir amacıyla getirilen .... mar-ka bir aracın anahtarını üzerinde bırakarak hırsızlığa sebebiyet vermesi nedeniyle geçerli nedenle feshedilmiştir. Davalı işveren, aracı park alanı-na en son davacının bırakması ve kendisinin de anahtarı üzerinde bırak-tığını kabul etmesi ve ayrıca işyeri talimatnamesine göre araçların anah-tarlarının üzerinde bırakılmaması yönündeki düzenleme gereği davacının iş akdini feshettiğini savunmuştur. Mahkemece, toplanan deliller ve tanık beyanlarına göre işyerindeki genel uygulama ve feshe konu olay tarihinde anahtar dolabının tam olarak kullanılmaması nedeniyle feshe konu ara-cın çalınmasında davacının kusurunun bulunmadığı ve feshin geçersiz olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

Her ne kadar, davacı, işyerindeki genel uygulamaya göre feshe konu olay tarihine kadar işyerindeki araçların kontak anahtarlarının üzerinde bırakıldığını iddia etmekte ve dinlenen tanık beyanlarına göre de olay ta-rihine kadar anahtar dolabının tam olarak kullanılmadığı ve genel uygula-manın kontak anahtarlarının araç üzerinde bırakılması yönünde olduğu anlaşılmakta ise de, bu durum feshe konu hırsızlık olayında davacının

Page 280: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

279Yargıtay Kararları

hiçbir kusurunun bulunmadığını göstermemektedir. Dosya kapsamına göre davalı işyerinde Araç Lokasyonu Takibi Talimatnamesi olup bu ta-limatnamede anahtarların araç üzerinde bırakılmaması gerektiği düzen-lenmiştir. Davacı bu hususta da fesih öncesi alınan savunmasında, ken-disine anahtarların araç üzerinde bırakılmaması gerektiği yönünde yazılı bir bildirim yapılmadığını savunmakta ise de, davalı işyerinde 8,5 yıllık kaporta teknisyeni olan davacının sözü edilen talimatname ve içeriğini bilmemesi hayatın olağan akışına aykırıdır.

O halde, davacının fesih öncesinde alınan savunması, fesih bildirimi, iddia-savunma, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlen-dirildiğinde; hırsızlık olayından önce araç üzerinde en son işlem yapan kişinin davacı olduğu ve davacının çalınan aracın kontak anahtarını üze-rinde bırakarak davalı işyerinin parkına çektiği, davacının ihmale yöne-lik bu davranışı ile hırsızlık olayına sebebiyet verdiği, başka bir deyişle davacı, çalınan aracın kontak anahtarını üzerinde bırakmasa idi hırsızlık olayının yaşanmayacağı ya da bu şekilde olmayacağı, yani davacının bu davranışının hırsızlık olayını kolaylaştırdığı anlaşılmaktadır. Öte yandan, olaydan sonra izlenen işyeri kamera kayıtlarına göre aracı çalan şahsın servis danışmanının ismini ve sahte imzasını kullanarak güvenliğe düzen-lediği bu sahte belgeyi göstermek suretiyle çıkış yapması olayı Dairemizce davacının davranışının etkisini azaltacak bir unsur olarak görülmemiştir.

Sonuç olarak, feshe konu hırsızlık olayında davacının ihmale dayalı sözleşmeye aykırı bir davranışının olduğu ve davalı işyerine tamir amaç-lı bırakılan aracın çalınmasının davalı işverenin saygınlığını ve itibarını zedeleyeceği gibi maddi sorumluluğunu da doğuracağı ve beraberinde iş-yerinde olumsuzluklara yol açacağı açıktır. Bu nedenlerle, davacının iş akdinin feshi geçerli nedene dayanmakta olup mahkemece davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalıdır.

4857 sayılı İş Yasası'nın 20/3.maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ile;

1-Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASI-NA,

2- Davacı tarafından açılan davanın REDDİNE,

3- Alınması gerekli 29,20 TL karar ve ilam harcından 25,20 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 4,00 TL karar ve ilam harcının davacıdan alı-narak hazine'ye gelir kaydına,

Page 281: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016280

4- Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,

5- Davalı tarafça yapılan Yargıtay’a geliş-dönüş dahil toplam 63,90 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

6- Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre 1.800,00 TL avu-katlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

7- Artan gider avansının ilgilisine iadesine,

8- peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine, 28/04/2016 oybirliği ile KESİN olarak karar verildi.

İŞE İADE • MUVAZAALI İLİŞKİLER •

MÜTESELSİL SORUMLULUK

ÖZET: Muvazaa haksız eylem niteliğinde olup, muvazaaya sebebiyet veren haksız eylem kural-larına göre sorumlu olur. Bu nedenle muvazaalı işverenlik olgusunun taraf-ları işe iade davasının sonuçlarından müştere-ken ve müteselsilen sorumlu olurlar.Y. 7 HD, E. 2016/6964, K. 2016/12206, T. 2.6.2016

Davacı vekili, davacının davalı ...’ın işlettiği belediye otobüslerinde şoför olarak çalıştığını, davalı ...’ın taşeron firmalardan temin ettiği işçi-lerle toplu ulaşım hizmeti verdiğini, mahkeme ve Yüksek yargı kararları ile bu ilişkinin muvazalı olduğunun hüküm altına alındığını, davacının işe girdiği tarihten beri ...'ın işçisi olduğunu, iş akdinin davacının işveren aleyhine ilave tediye ve kaza sandığı alacağı davası açması nedeniyle fes-hedildiğini, feshin makul sürede yapılmadığını, savunmasının da alınma-dığını ileri sürerek iş akdinin feshinin geçersizliğine ve davacının davalı ... yanındaki işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı ... vekili, husumet itirazında bulunduklarını, davacının ...'ın iş-çisi olmadığını, taraflarınca şoför hizmet alımı yapılan davalı şirketin işçi-si olduğunu, diğer davalı ile ... arasında alt işveren üst işveren ilişkisinin bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Davalı şirket vekili ise cevap dilekçesi sunmamış olup davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Page 282: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

281Yargıtay Kararları

Mahkemece, tanık anlatımları, hizmet alım sözleşmesi içerikleri ve benzer konularda kesinleşen dava dosyaları dikkate alındığında davalı ... ile alt işverenler arasında imzalanan sözleşmelerin muvazaalı olduğu ve bu işçilerden olan davacının baştan itibaren davalı Burulaş işçisi kabul edilmesi gerektiği ve feshin geçerli bir nedeni bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Öncelikle; toplanan deliller, tanık beyanları, davacının fesihten önce davalı Burulaş’a karşı açtığı ilave tediye ve kaza sandığı davasının mahke-mece kabul edilerek Dairemizce onanması (7. HD’nin 29.03.2016 tarih ve 2015/40430 E.- 2016/7415 K. sayılı dosyası), davalı ...’ın şoför hizmet alı-mına dair kurduğu alt işverenlik ilişkilerinin muvazaalı olduğu yönünde Dairemizden geçen çok sayıda emsal karar(Örneğin, 7. HD’nin 2014/8604 E. ve 2014/13920 K. sayılı kararı) ve işverence gerçekleştirilen feshin ge-çerli nedene dayanmadığına ve davalılar arasında muvazaa bulunduğuna dair mahkemenin tespiti yerinde görülmüş olup davalıların bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir.

Bununla birlikte muvazaalı bir hukuki muamele ile üçüncü kişinin ızrar edilmesi ona karşı bir haksız eylem niteliğindedir. Üçüncü kişiler muvazaa nedeniyle hakları halele uğratıldığı takdirde haksız fiil sorum-luluğuna dayanarak muvazaalı hukuki işlemi yapan taraftan zararının tazminini isteyebilir. Haksız fiil işleyen kimse uygun illiyet bağı çevresi-ne giren bütün zararlardan sorumludur. Ayrıca muvazaa sebebiyle akdin hükümsüzlüğünün ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması sayılan hallerde muvazaa ileri sürülemez ise de muvazaalı işlemi yapan kişi veya kuruluşların muvazaayı birbirlerine karşı ileri sürmeleri mümkün olup bir hukuki engel bulunmamaktadır.

Somut olayda iyiniyetli olan davacı işçiye karşı taraf olmadığı muvaza-anın ileri sürülemeyeceği, akdin hükümsüzlüğünün davacıya karşı ileri sürülmesinin MK.'nun 2.maddesindeki iyiniyet kurallarına aykırı olma-sı ve hiç kimsenin kendi hilesinden yararlanamayacağı ilkesi gereğince muvazaalı işlemi yapan davalı ...'nin, davacının ...'ye süresi içinde baş-vurması halinde hak kazanacağı 4 aya kadar ücret ve diğer haklarından, davacının ... tarafından süresi içinde işe başlatılmaması halinde davacı-nın yaklaşık 8,5 yıl kıdemi olduğundan hakedeceği 5 aylık brüt ücreti tutarındaki tazminat alacağından daha açık bir anlatımla davalı ...'nin da-vacının iş akdini geçersiz nedenle feshi sonucuna bağlı yasal yaptırım so-nucu doğan alacağından davalı ... ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu kabul edilmelidir. (HGK.'nun 03.12.2008 T. 2008/9-704 E, 2008/730 K. sayılı kararı)

Page 283: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016282

Bu nedenle mahkemece muvazaa nedeniyle davacı işçi davalı ...a işe iade edilmesine rağmen, muvazaa nedeniyle davalıların işe iadenin maddi sonuçlarından müşterek ve müteselsilen sorumlu tutulması gerekirken işe başlatmama tazminatı miktarının tespiti ile yetinilip bu hususta bir karar verilmemesi, boşta geçen süre ücreti yönünden ise sadece “dava-lıdan tahsilinin gerektiğine” denilerek hüküm kurulmuş olması bozma nedenidir.

4857 sayılı İş Yasasının 20/3.maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ile;

1-Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASI-NA,

2-Feshin GEÇERSİZLİĞİNE ve davacının davalı Burulaş ...’a İŞE İA-DESİNE,

3-Davacının yasal süre içinde başvurusuna rağmen davalı işverence süresi içinde işebaşlatılmaması halinde davalılar tarafından müşterek ve müteselsilen ödenmesi gereken tazminat miktarının davacının kıdemi, fe-sih nedeni dikkate alınarak takdiren davacının 5 aylık brüt ücreti tutarın-da BELİRLENMESİNE,

4-Davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsilinin GEREKTİğİNE,

5-Alınması gereken 29,20 TL harçtan, peşin alınan 27,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 1,50 TL harcın davalılardan müştereken ve mütesel-silen tahsili ile Hazine'ye gelir kaydına,

6-Davacının yapmış olduğu 172,80 TL yargılama giderinin davalılar-dan müşterek ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, davalıların yaptığı yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,

7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT.'ne göre belirlenen 1.800,00 TL avukatlık ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,

8-Artan gider ve delil avansının ilgilisine iadesine,

9-peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalı ...'a iadesine, aşa-ğıda yazılı temyiz harcının davalı ... yükletilmesine, 02/06/2016 gününde oybirliğiyle KESİN olarak karar verildi.

Page 284: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

283Yargıtay Kararları

İŞE İADE • SENDİKAL TAZMİNAT •

UYGULANACAK İLKELER

ÖZET: İş sözleşmesinin sendikal nedenle fes-hedildiğinin tespit edilmesi halinde, 4857 sayılı Kanunun 21’nci maddesine göre işçinin başvuru-su, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verilir. Ancak işçinin işe başlatılmaması halinde, ayrıca 4857 sayılı Kanunun 21’nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen tazminata hükmedil-mez. İşçinin 4857 sayılı Kanunun yukarıdaki hü-kümlerine göre dava açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engelmemez.Yargıtay’ın kararlılık kazanmış olan uygulamasın-da: Sendikal tazminat davalarında ispat yükünün işçide olduğu hallerde, iş yerinde çalışan ve sen-dikaya üye olan işçilerin sayısı, hangi tarihlerde üye oldukları, üyelikten çekilen işçilerin olup ol-madığı, iş yerinde çalışmakta olan işçilerin bu-lunup bulunmadığı, aynı dönemde yetki prose-dürünün işletilip işletilmediği, iş yerinde önceki dönemlerde toplu iş sözleşmelerini bağıtlanıp bağıtlanmadığı, yeni işçi alınıp alınmadığı ve alın-mışsa yeni işçilerin sendikalı olup olmadığı gibi hususlarla, işverence ekonomik veya teknolojik nedenlere dayalı bir fesih yoluna gidilmesi duru-munda teknik yönden bu durumun araştırılması gibi ölçütler belirlenmiştir.Y. 7 HD, K. 2016/3923, E. 2016/9678 K., T. 28.04.2016

Mahkemece, .... nezdinde işçiler arasında sendikalılaşmanın 2014 yılı Haziran aylarının sonu Temmuz ayının başlarında gerçekleşmeye başladı-ğı, daha önceden işyerinde herhangi bir sendikal faaliyetin bulunmadığı, davalı işverenin 2014 yılı Temmuz aylarında başlayan bu sendikalılaşma sebebiyle işçileri sendikal faaliyetten alıkoymak amacıyla, sendikal faali-yete katılan işçilerin isimlerini aldığı, toplantılarda gönderdiği temsilcileri

Page 285: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016284

aracılığı ile toplantıya katılanları kameraya kayıt ettiği, bazı işçilerin işve-ren yetkilileri tarafından e-devlet şifrelerinin alınmak suretiyle herhangi bir sendikaya üye olup olmadıklarının kontrol edildiği, ayrıca iş yerinde işi işleyişi ve düzeni ile ilgili sendikaya üye olan ve sendikal faaliyete ka-tılan işçilere karşı farklı tavırlar sergilediğinin açıkça anlaşıldığı, her ne kadar 27/10/2015 tarihli bilirkişi heyeti raporunda işçilerin iş akitlerinin fesh edilmesinde ekonomik koşulların ve işletme şartlarının oluşturduğu işletme politikasının etkili olduğu beyan edilmiş ise de yine aynı raporda davalı işyerinde özellikle 2014 yılının Temmuz ayından itibaren istihdam açısından bir küçülme eğrisinin var olduğunun ve bu eğrinin 2014 yılının Kasım ayından itibaren giderek yükseldiğinin de raporda açıkça beyan edildiği, Temmuz 2014 tarihinde işealınan 19 kişiden 2 tanesinin sendi-kaya üye olmuşken işten çıkartılan 22 kişiden 14'ünün .... üyesi olduğu, Ağustos 2014 tarihinde işe alınan 16 kişiden hiçbirinin sendikaya üye olmamışken işten çıkartılan 21 kişiden 9'unün .... üyesi olduğu, Eylül 2014 tarihinde işealınan 5 kişiden hiçbirinin sendikaya üye olmamışken işten çıkartılan 23 kişiden 12'sinin .... üyesi olduğu, Ekim 2014 tarihinde işe alınan 24 kişiden hiçbirinin sendikaya üye olmamışken işten çıkartı-lan 15 kişiden 8'sinin .... üyesi olduğu, Kasım 2014 tarihinde işealınan 2 kişiden hiçbirinin sendikaya üye olmamışken işten çıkartılan 27 kişiden 24'ünün .... üyesi olduğu, Aralık 2014 tarihinde işe alınan 1 kişiden hiç-birinin sendikaya üye olmamışken işten çıkartılan 33 kişiden 25'inin .... üyesi olduğu, Ocak 2015 tarihinde işealınan 2 kişiden hiçbirinin sendi-kaya üye olmamışken işten çıkartılan 13 kişiden 8'inin .... üyesi olduğu, Şubat 2015 tarihinde işten çıkartılan 17 kişiden 8'inin .... üyesi olduğu, Mart 2015 tarihinde işe alınan 2 kişiden hiçbirinin sendikaya üye olma-mışken işten çıkartılan 15 kişiden 11'inin .... üyesi olduğu, Nisan 2015 tarihinde işten çıkartılan 14 kişiden 8'inin .... üyesi olduğu, Mayıs 2015 tarihinde işten çıkartılan 9 kişiden 4'ünün .... üyesi olduğu, Haziran 2015 tarihinde işe alınan 4 kişiden hiçbirinin sendikaya üye olmamışken işten çıkartılan 10 kişiden 8'inin .... üyesi olduğu,Temmuz 2015 tarihinde işe alınan 19 kişiden 1 tanesi sendikaya üye olmuşken işten çıkartılan 16 kişiden 12'sinin .... üyesi olduğu, açıklanan bu sayısal veriler ile de sabit olduğu üzere sendikalı işçilerin, toplam işçi sayısına oranı, işten çıkar-tılan sendikalı işçilerin işten çıkartılan sendikalı olmayan işçilere oranı ve işten çıkartılma sebebi bir bütün halinde değerlendirildiğinde, davalı firmanın iş yerinde yeni başlayan sendikal hareketi önlemek amacıyla ve ekonomik gerekçeleri bahane etmek ve bu hususu ekonomik gerekçelerin arkasına gizlemek suretiyle davacının iş akdini sendikal nedenlerle haklı olmayan gerekçelerle feshettiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabu-

Page 286: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

285Yargıtay Kararları

lüne, feshin geçersiz olduğunun tespiti ile davacının işe iadesine, 6356 sayılı Yasa'nın 25/5 vd. maddeleri uyarınca işe başlatılma başlatılmama şartına bağlı olmaksızın ödenmesi gereken tazminat miktarının işçinin 1 yıllık brüt ücret tutarında belirlenmesine karar verilmiştir.

Davalı işverence 08.12.2014 tarihli noter aracığıyla gönderilen fesih bildirimi ile iş akdine ''.... genel ekonomik durgunluğun tetiklediği, müş-teri talepleri, siparişlerindeki azalma sonucu, işletme ve işin gereklerin-den kaynaklanan gerekçelerden dolayı 4857 sayılı Yasa'nın 17. maddesi uyarınca 05.12.2014 tarihi itibariyle tazminatlı olarak '' son verilmiştir.

İşveren 03.11.2014 tarihli yönetim kurulu kararı ile, ekonomik neden-lerle tedbir alınması gerektiği, bu tedbirlerin organizasyona yönelik deği-şiklikler ve tasarruf tedbirleri olacağı, kadroların azaltılması ve istihdam fazlalığının azaltılması için düzenleme yapılacağı yönünde karar almıştır.

Davacının çalıştığı ....'ndaki işyerinde yapılan keşif sonrası iş ve sosyal güvenlik uzmanı, tekstil mühendisi ve mali müşavirden oluşan bilirkişi heyetince hazırlanan raporda işverenin ekonomik bir dar boğazda olduğu tespit edilmiş ise de, işverence fesih öncesi ne gibi bir tasarruf tedbiri alındığı ortaya konamadığı gibi ekonomik nedenle küçülme kararı alın-masından sonra 17 işçinin işe alındığı, işverence bazı işçilere bu kadrolar için teklif götürüldüğü anlaşılmakta ise de davacıya yapılmış bir iş teklifi olduğunun yöntemince ispatlanamadığı, işletmesel kararın tutarlı bir şe-kilde uygulanmadığı ve feshin son çare olması ilkesine uyulmadığı anla-şıldığından mahkemece feshin geçersiz olduğunun tespiti ile davacının işe iadesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Ne var ki; davacı feshin sendikal nedene dayalı olarak yapıldığını iddia etmiş olup mahkemece bu konuda yapılan araştırma hüküm kurmaya elverişli değildir.

Sendikal tazminat 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanu-nu'nun 25'inci maddesinde düzenlenmiş, işçilerin işe alınmalarının, belli bir sendikaya girmeleri veya girmemeleri veya belli bir sendikadaki üyeliği korumaları veya üyelikten istifa etmeleri şartına bağlı tutulamayacağı ilk fıkrada hükme bağlanmıştır. Sözü edilen maddenin ikinci fıkrasında ise, işverenin, sendika üyesi olan işçilerle sendika üyesi olmayan işçiler veya ayrı sendikalara üye olan işçiler arasında, çalışma şartları veya çalıştır-maya son verilmesi bakımından herhangi bir ayrım yapamayacağı kuralı getirilmiştir.

İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi hâlin-de, 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre işçinin başvurusu, işve-

Page 287: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016286

renin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verilir. Ancak işçinin işebaşlatılmaması hâlinde, ayrıca 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen taz-minata hükmedilmez. İşçinin 4857 sayılı Kanunun yukarıdaki hüküm-lerine göre dava açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engellemez.

Dairemizce, sendikal tazminat davalarında ispat yükünün işçide oldu-ğu hallerde, iş yerinde çalışan ve sendikaya üye olan işçilerin sayısı, hangi tarihlerde üye oldukları, üyelikten çekilen işçilerin olup olmadığı, iş ye-rinde çalışmakta olan işçilerin bulunup bulunmadığı, aynı dönemde yetki prosedürünün işletilip işletilmediği, iş yerinde önceki dönemlerde toplu iş sözleşmelerinin bağıtlanıp bağıtlanmadığı, yeni işçi alınıp alınmadığı ve alınmışsa yeni işçilerin sendikalı olup olmadığı gibi hususlarla, işveren-ce ekonomik veya teknolojik nedenlere dayalı bir fesih yoluna gidilmesi durumunda teknik yönden bu durumun araştırılması gibi ölçütler belir-lenmiştir.

Somut olayda, davacı ve arkadaşları 2014 yılı Haziran ayında başlayan sendikal örgütlenme neticesinde 2014 yılının Temmuz ayından itibaren ....na üye olmuşlardır. Dairemizce 2014 yılının Temmuz ayında somut olaydaki nedenden farklı bir gerekçe gösterilerek iş akdi feshedilen 6 iş-çinin iş akdinin feshedilmesindeki asıl nedenin sendikal faaliyet olduğu-nu kabul eden mahkeme kararları onanmıştır. ( Dairemizin 2015/37182 -37183 -37184 -38998 -38999 - 36986 Esas sayılı dava dosyaları) Davacı ve arkadaşlarının iş akdine ise 2014 yılı Aralık ayı içerisinde ve işletmesel karar gerekçe gösterilerek son verilmiş olup mahkemece davacı vekilince sunulan işyerinde işe alınan, işten çıkan ve sendikaya üye olan işçileri gösterir sayısal veriler dikkate alınarak feshin sendikal nedene dayan-dığı kabul edilmiş ise de; davacı vekilinin sunduğu belgedeki sayılar ile hükme esas alınan bilirkişi raporunda açıklanan sayısal veriler birbiriyle örtüşmemektedir. Örneğin hükme esas alınan bilirkişi raporunda 2014 yılı Kasım ayında 26 işçinin iş akdinin son bulduğu belirtilmişken bu sayı davacı vekilince 27 olarak, 2015 yılı Ocak ayı için bilirkişi raporunda 14 işçinin iş akdinin son bulduğu belirtilmiş iken davacı vekili bu sayıyı 13 olarak, 2015 yılı Ocak ayı için hükme esas alınan bilirkişi raporunda iş akdi son bulan kişi sayısı 16 olarak belirtilmesine karşın davacı vekilince bu sayı 17 olarak bildirilmiştir. Böyle olunca, mahkemece yapılan sendi-kal araştırmanın yeterli olduğundan söz edilemeyeceği açıktır.

Dosya incelendiğinde, davacı tanıklarının sendikaye üye olduğu için işten çıkarılan 12 işçi ve çıraklıktan işçiliğe geçişte yeterli görülmeyenler dışında çıkarılan işçi olmadığını, diğer işçilerin kendi rızasıyla işten çık-

Page 288: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

287Yargıtay Kararları

tıklarını beyan ettikleri; davalı tanıklarının ise kendi isteğiyle iş akdi sona erdirilen 200 kadar işçi olduğunu ancak ilk etapta 11 kişinin küçülmenin gereği olarak işveren tarafından işten çıkarıldığını beyan ettikleri görül-mektedir. Temyiz incelemesinin yapıldığı tarihte Dairemizde işletmesel karar gerekçe gösterilerek iş akdine son verilen 12 işçinin açmış olduğu işe iade davasının bulunduğu tespit edilmiştir. Hükme esas alınan bilir-kişi raporunda ise işletmesel kararın alındığı tarihten sonra ilk feshin 28.11.2014 tarihinde yapıldığı ve bu tarihten itibaren 137 kişinin iş akdi-nin son bulduğu, fesih ayında 10 kişinin kod 4 çıkışı ile, 19 kişinin kod 3 çıkışı ile 4 kişinin farklı kodlar ile işten çıkışının yapıldığının belirtildiği, Şubat 2015 ayına kadar ise 89 kişinin iş akdinin son bulduğu belirtilmiş ancak diğer aylardaki işçi çıkışlarının nedeni açıklanmamıştır. Mahkeme-ce öncelikle, toplam kaç işçinin iş akdine işletmesel karar nedeniyle son verildiği ve bu işçilerden kaçının sendika üyesi olduğu, işverence işlet-mesel karar nedeniyle iş akdine son verilen sendikasız işçi olup olmadığı tespit edilmelidir.

Mahkemece, feshin sendikal nedene dayalı olup olmadığının tespitine ışık tutması bakımından işverence alınan işletmesel karar nedeniyle rı-zasıyla işten ayrılan kaç işçi olduğu, bu işçilerin sendikalılık durumları ve işverence alınan işletmesel karar nedeniyle fesih öncesi bazı işçilere iş teklifinde bulunulduğu savunulduğundan işverenin fesih öncesi işletme-sel karar doğrultusunda teklif götürdüğü işçi sayısı, bu işçilerden kaçının sendikalı olduğu, teklifi kabul edip çalışmaya devam eden sendikalı işçi bulunup bulunmadığı ve teklifi kabul etmediği için işten çıkarılan sendi-kasız işçi olup olmadığı da netleştirilmelidir.

Ayrıca, işletmesel kararın alınmasından sonra işe alınan 17 işçinin sendikaya üye olan bulunup bulunmadığı da açıklığa kavuşturulmalıdır.

Son olarak, sendikal örgütlenmenin başladığı 2014 yılının Haziran ayından sendikanın yetki tespitinde bulunduğu 24.07.2015 tarihine ka-dar sendikaya üye olan işçi sayısı, kaç üye işçinin işten çıkarıldığı, kaç işçinin istifa ettiği, bunlardan kaçının çalışmaya devam ettiği, bu tarihler arasında kaç işçinin işe alındığı ve bunlardan kaçının sendikaya üye oldu-ğunun tereddütsüz belirlenmesi gerekmektedir.

Mahkemece belirtilen hususlarda yapılması gerekli araştırma uzman bilirkişiler aracılığı ile yapılmalı, sonucuna göre işverenin peyder pey sen-dikalı işçileri işten çıkarmak yolu ile sendikanın gücünü kırma amacı ta-şıyıp taşımadığı belirlenmelidir.

Mahkemece feshin sendikal nedene dayanıp dayanmadığı konusunda

Page 289: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016288

eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ

Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 28/04/2016 günün-de oybirliğiyle KESİN olarak karar verildi.

İŞE İADE • SENDİKAL TAZMİNAT

ÖZET: Salt işçinin sendikaya üye olması ya da üye olmaması sendikal nedenin tespiti için yeter-li değildir.İşçinin sendikal örgütlenme mücadelesinde ne tür faaliyetlerde bulunduğunun incelenmesi ge-rekir.Y. 7 HD, E. 2016/17045, K. 2016/12303, T. 6.6.2016

İş sözleşmesinin geçerli neden olmadan davalı işveren tarafından sen-dikal nedenle feshedildiğini belirten davacı işçi feshin geçersizliğine ve işe iadesi ile işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verilmesini talep etmiş-tir.

Davalı, şirketin verimlilik ve karlılığın artırılması için belirlediği he-defe ulaşması maksadıyla 2008 yılından itibaren süregelen zamanda işletmesel ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden yapılandırma ve reorgani-zasyon çalışmaları gerçekleştirildiğini, üretim fabrikasında 3 bölümde (motor-boya sonrası ve kaporta montaj) Kaizen çalışmaları yapıldığını, yapılan çalışmalarla bir taraftan israf ortadan kaldırılırken, diğer yandan çalışanların çalışma koşullarını iyileştiren, verimliliği artıran ve sağlıklı çalışmalarına olanak sağlayan yatırımlar gerçekleştiğini, lastik alt montaj Kaizen çalışması ile iki kişiye indirilen personel sayısı, lastik alt mon-tajının jant üreticisine devredilmesi nedeniyle şirket nezdinde lastik alt montaj istasyonunda çalışanlara ihtiyaç kalmayacağı tespit edildiğini, şir-ketin 2014 yılı üretim hacminde 2013 yılı ile kıyaslama yapıldığında çok ciddi düşüş gerçekleştiğini, davalı şirketin 2014 yılı için hedeflediği günde 45 adet traktör üretimini, 2014 yılı son çeyreğinden geçerli olmak üzere 2015 yılında 35 adete düşürdüğünü ve çalışan sayısı planlamasını üre-

Page 290: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

289Yargıtay Kararları

tim adetlerine uygun hale getirmek için harekete geçtiğini, şirketin faaliyet gösterdiği sektörde üretim hacminin küçülmesi, bayilere satışlarda azal-ma yaşanması, otomasyon çalışmaları, kaizen ve kanban çalışmalarının devam etmesi, istihdam fazlalığının gerçekleşmesi nedenleriyle davacının iş aktinin kıdem ve ihbar tazminatı ödenmek suretiyle İş Kanunuunun 18.maddesi çerçevesinde işletme, işyeri ve işin gereklerinden kaynakla-nan geçerli nedenlerle feshedildiğini, iş aktinin sendikal nedenle feshedil-diği iddialarının doğru olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davalı işveren tarafından yapılan fesih işleminin geçerli nedene dayanmadığını ancak sendikal neden iddiasının da ispatlanama-dığı gerekçesiyle davacınınişe iadesine karar vermiştir.

Öncelikle mahkemece, davacının iş sözleşmesinin geçerli neden ol-maksızın feshedildiği yönündeki tespiti yerinde olduğundan davalının temyiz itirazları yerinde değildir.

Buna karşılık davacı temyizi yönünden değerlendirildiğinde;

4857 sayılı İş Kanunu’nun 18.maddesine göre otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışla-rından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.

Fesih tarihinde yürürlükte olan 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Söz-leşmesi Kanunu'nun “sendika özgürlüğünün güvencesi" başlıklı 25.mad-desinin ikinci fıkrasına göre; işveren, ücret, ikramiye, prim ve paraya ilişkin sosyal yardım konularında toplu iş sözleşmesi hükümleri saklı kalmak kaydıyla bir sendikaya üye olan işçilerle sendika üyesi olmayan işçiler veya ayrı sendikalara üye olan işçiler arasında çalıştırma şartları veya çalıştırmaya son verilmesi bakımından herhangi bir ayrım yapamaz; üçüncü fıkrasına göre; işçiler, sendikaya üye olmaları veya olmamaları, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde işçi kuruluşlarının faaliyetlerine katılmaları veya sendikal faaliyette bulunmalarından dolayı işten çıkarılamaz veya farkli işleme tabi tutulamaz; dördüncü fıkrasına göre; işverenin fesih dışında yukarıdaki fıkralara aykırı hareket etmesi halinde işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere sendikal taz-minata hükmedilir. Aynı maddenin beşinci fıkrasına göre ise; sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi halinde işçi, 4857 sayılı Kanunun 18,20 ve 21 inci madde hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir. Iş sözleş-mesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi halinde, 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre işçinin başvurusu, işverenin işe

Page 291: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016290

başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazmina-ta karar verilir

İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiği iddiası ile açılan dava-larda, salt işçinin sendika üyesi olması feshin de sendikal nedenle yapıl-dığını göstemez. Mahkemece, gerekli araştırma yapılarak ve özellikle de tanıklardan davacının sendika üyesi olmasının yanında ne tür sendikal faaliyetlerde bulunduğu somut olarak sorulup tespit edilerek toplanan deliller sonucu feshin sendikal nedenlere dayandığının tereddütsüz belir-lenmesi gerekir.

Dosya içeriğine göre; davacı sendika üyesi değildir. Ancak davacı ta-nıklarının ve yine davacının bir kısım dosyalarda tanık olarak verdiği ifadelerde davacının sendikal örgütlenme çalışmalarına katıldığı, toplan-tılarda bulunduğu, sendikal yönden işçilerle görüştüğü ve örgütlenme ça-lışmalarında bulunduğu anlaşılmıştır.

Aynı nedenlerle aynı ya da yakın tarihlerde işten çıkarılan ve sendi-ka üyesi olup sendikal örgütlenme çalışmaları nedeniyle işten çıkarıldığı anlaşılan bir kısım işçilerin açtıkları işeiade davalarında sendikal neden kabul edilmiş olup bu dosyaların Dairemizce de onandığı görülmüştür. ( Bknz. Yargıtay 7.HD; 22.02.2016 tarih ve 2015/43375 E-2016/3898 K sayılı ilamı ile aynı tarih ve 2016/2316 E-2016/3951 K sayılı ilamı)

Ayrıca sendika yazısı neticesinde sendikaya üye olan 105 işçinin büyük çoğunluğunun Kasım-Aralık 2014 tarihleri arasında üye olduğu, 57 işçi-nin Aralık 2014 ayının ilk 2 haftası içerisinde istifa ettiği, halen üye olup çalışan sayısının da 27 kişi olduğu anlaşılmıştır.

Sendikanın yetki tespiti talebinde bulunmadığı, işyerinde uygulanmak-ta olan T.İ.S. olmadığı da anlaşılmıştır.

Salt işçinin sendikaya üye olması ya da üye olmaması sendikal neden kabulü için yeterli değildir. İşçinin sendikal örgütlenme mücadelesinde ne tür faaliyetlerde bulunduğunun irdelenmesi gerekir. Dinlenen davacı tanıklarının beyanlarından ve davacının da bir kısım dosyalarda tanık olarak verdiği beyanlarda sendikal örgütlenme mücadelesinde bulunduğu anlaşılmıştır.

O halde emsal dosyalardan anlaşıldığı üzere sendikaya üye olan işçile-rin üyelik tarihleri, fesih tarihleri, sendika yazısı, tanık beyanları, emsal dosyalar ve içeriği birlikte değerlendirildiğinde davalı işveren tarafından yapılan feshin sendikal nedenlere dayandığı sabit olduğundan davacının temyizinin bu nedenle yerinde olduğu kanaatine varılmıştır.

Page 292: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

291Yargıtay Kararları

Yukarıda açıklanan nedenlerle, 4857 sayılı İş Yasasının 20/3. maddesi uyarınca mahkeme kararı bozulup ortadan kaldırılmış ve Dairemizce aşa-ğıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ile;

1-Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-Feshin GEÇERSİZLİĞİNE ve davacının İŞE İADESİNE,

3-6356 sayılı Yasanın 25/5.fıkrası uyarınca davacının işe başlatılması veya başlatılmaması şartına bağlı olmaksızın tazminat tutarının işçinin 1 (bir) yıllık ücreti olarak belirlenmesine,

4-Davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının davalıdan tahsilinin GEREKTİĞİNE,

5-Alınması gereken 29,20 TL harçtan peşin alınan 27,70 TL harcın mahsubu ile kalan 1,50 TL harç giderinin davalıdan alınarak Hazine'ye gelir kaydına,

6-Davacının yapmış olduğu 620,50 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üze-rinde bırakılmasına,

7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT'ne göre 1.800,00 TL avu-katlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

8-Artan gider ve delil avansının ilgilisine iadesine,

9-peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının davalıya yükletilmesine, 06.06.2016 gününde oybir-liğiyle KESİN olarak karar verildi.

Page 293: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ

AYNI İLAMA DAYANILARAK İKİ TAKİP YAPILMASI

ÖZET: Aynı ilama dayanılarak iki ayrı icra takibi yapılamaz.Y. 8 HD, E. 2016/3127, K. 2016/6131, T. 06.04.2016

Mahkemece, takip taleplerinin ayrı ayrı yapılmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmadığı gerekçesi ile şikayetin reddine karar ve-rilmiş, hüküm borçlu vekilince temyiz edilmiştir.

6100 sayılı HMK'nın 30. maddesinde “Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapıl-mamasını sağlamakla yükümlüdür.” şeklinde usul ekonomisi ilkesi geti-rilmiştir.

Dairemiz'in yeniden oluşan görüş ve kanaatinde; tarafları aynı olan ve aynı ilamdan kaynaklanan alacaklar için aynı takip dosyası üzerinden harcı yatırılarak alacağın tahsili mümkün iken, makul ve kabul edilebilir bir gerekçe olmaksızın takip başlatılması, yukarıda yasa ile düzenleme altına alınan usul ekonomisine aykırılık teşkil etmesi sebebiyle, ayrı ta-kipyapılmaması gerektiği benimsenmiş ve bu yöndeki uygulama sürekli-lik kazanmıştır.

Somut olayda, alacaklı tarafça borçlu hakkında, ... 3. Tüketici Mah-kemesi'nin ... sayılı ilamına ilişkin olarak, ... 6. İcra Müdürlüğü'nün ... sayılı dosyası üzerinden, anılan ilama dayalı olarak vekalet ücreti ile işle-miş faizi için takip başlatıldığı, ... 6. İcra Müdürlüğü'nün ... sayılı dosyası üzerinden ise, asıl alacak ve işlemiş faizi, yargılama gideri ve işlemiş faizi şeklinde icra takibi yapıldığı, bu haliyle aynı ilamdan dolayı iki ayrı icra takibi bulunduğu, mükerrer takip olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, Mahkemece şikayetin kabulü ile sonraki icra takibinin iptaline karar ve-rilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile şikayetin tümden reddi doğru değil-dir.

SONUÇ

Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile Mahkeme kara-rının yukarıda yazılı nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASI-

Page 294: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

293Yargıtay Kararları

NA, taraflarca İİK'nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğin-de bulunulabileceğine ve 27,70 TL peşin harcın temyiz edene iadesine, 06.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

İLAMLI TAKİP • YENİLEME İŞLEMİ

ÖZET: İlamlı takipte haciz isteme süresi bir yıldır.Bu durumda yenileme talebi yapılmalı ve borçlu-ya tebliğ edilmelidir.Y. 8 HD, E. 2016/4679, K. 2016/6676, T. 13.04.2016

İİK'nin 78/4 ve 5. maddelerinde, "Haciz talebi, kanuni müddet içinde yapılmaz veya geri alındıktan sonra bu müddet içinde yenilenmezse dosya muameleden kaldırılır."

"Yeniden haciz istemek, alacaklı tarafından vuku bulan yenileme tale-binin borçluya tebliğine mütevakkıftır. İlama müstenid olmayan takipler-de yenileme talebi üzerine yeniden harç alınır .... " düzenlemelerine yer verilmiştir.

İİK'nin 41. maddesi göndermesi ile anılan hacizle ilgili hükümler ilamlı takiplerde de uygulanır (Çocuk teslim, Men'i müdahale, tahliye vs. hariç).

Takibe dayanak ilam, boşanmaya dayalı nafaka, tazminat ve faizleri-ne ilişkin para alacağı olduğundan, İİK.m.41 göndermesi ile uygulanacak İİK.78/4 ve 5. maddelerine göre; alacaklının haciz isteme hakkı, bir yıllık süreye tabidir. İcra emrinin tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içerisinde ha-ciz istenmediğinden, haciz isteme hakkı düşmüş takip dosyası işlemden kaldırılmıştır (md. 78/4).

Alacaklının yeniden haciz isteyebilmek için yenileme talebinde bulun-ması ve bu talebin borçluya tebliğ edilmesi gereklidir (md. 78/5).

Mahkemece yenileme emri tebliğ edilmeden, haciz yapılamayacağın-dan cihetle borçlunun haczin kaldırılması yönündeki talebinin kabulü gerekirken, yazılı şekilde şikayetin reddine karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ

Borçlu vekilinin temyiz itirazının kabulü ile Mahkeme kararının yuka-rıda açıklanan nedenle İİK'nin 366/3. maddesi ve 6100 sayılı HMK'nın Ge-

Page 295: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016294

çici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK'nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Da-ire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 25,20 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 13.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

KİRA TESPİTİ • İLAMLI TAKİP

ÖZET: Kira tespit davalarında verilen hüküm eda hükmü içermediğinden, yargılama gideri ve ve-kalet ücreti dışında ilamlı icra takibi yapılamaz.Y. 8 HD, E. 2016/4721, K. 2016/6720, T. 13.4.2016

Alacaklı vekili, şikayetin reddini savunmuştur.

Mahkemece, dayanak ilamda sadece kira parasının belirlendiği ve eda hükmünü içermediğinden, birikmiş kira bedelleri için icra takibine baş-vurulamayacağı gerekçesi ile şikayetin kabulüne ve takibin iptaline karar verilmiş, hüküm alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de,

Somut olayda,... İcra Dairesi'nin takip dosyasının incelenmesinde, ala-caklının birikmiş kira bedelleri ve işlemiş faizleri ile birlikte, dayanak ila-mın ferileri niteliğinde olan yargılama gideri ve vekalet ücretini de takibe koyduğu görülmektedir.

Kira tespit ilamları, kira alacakları yönünden eda hükmü içermediğin-den, yargılama gideri ve vekalet ücreti gibi feriler dışında ilamlı icra takibi konusu yapılamaz. İcra Mahkemesi'nce, kira alacakları ve faizine yöne-lik takibin iptaline karar verilmesi gerekirken, eda hükmü içeren vekalet ücreti ve yargılama giderini de kapsayacak şekilde tüm takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ

Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile Mahkeme ka-rarının yukarıda yazılı nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASI-NA, taraflarca İİK'nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde

Page 296: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

295Yargıtay Kararları

bulunulabileceğine, 27,70 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden da-valıya iadesine, 13.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

İLAMLI TAKİP • İTİRAZ SÜRESİ

ÖZET: İlamlı takiplerin itirazı İcra Mahkemesine yapılır. Konu kamu düzenine ilişkin ilam olup, iti-razlar süresiz olarak yapılır.Y. 8 HD, E. 2014/25835, K. 2016/8996, T. 23.5.2016

Mahkemece; icra memurunun değil, takip alacaklısının işlemlerine iti-raz edildiğinden öncelikle icra dairesinde borca itiraz edilip sonucuna göre İcra Mahkemesi'ne başvurulması gerektiği gerekçesiyle davanın red-dine karar verilmiş, hüküm borçlu vekilince temyiz edilmiştir.

İİK'nin 33. maddesi gereğince, ilamlı takiplerde itiraz icra hukuk mah-kemesine yapılır.

Borçlunun iddiaları, ilama aykırılık şikayeti niteliğinde olup, bu tür şi-kayetler kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle süresiz olarak icra mah-kemesi önüne getirilebilir (HGK.nun 21.06.2000 tarih, 2000/12-1002 sa-yılı Kararı).

O halde; Mahkemece, işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddi isabetsizdir.

SONUÇ

Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nin 366 ve 6100 sayılı HMK'nın Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BO-ZULMASINA, taraflarca İİK'nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 25,20 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 23.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Page 297: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ

İŞE İADE • OTUZ İŞÇİ KOŞULU • UYGULANACAK İLKELER

ÖZET: İşe iade davası açılabilmesi için dava ko-nusu işyerinde en az otuz işçi çalışması gerekir.İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyeri bu-lunması halinde otuz işçinin tespitinde bu işyer-leri dikkate alınır.Asıl işe yardımcı işler de asıl işin dahil olduğu işkolundan sayılır.İş Kanunu kapsamında işçi sayılmayan kişiler otuz işçi tespitinde dikkate alınmazlar.Alt işverenin işçileri otuz işçi tespitinde dikkate alınmazlar.Grup şirketlerde tüm şirketlere hizmet veren işçi-ler otuz işçi tespitinde dikkate alınmalıdır.Y. 9 HD, E. 2015/30962, K. 2016/12010, T. 12.5.2010

Mahkemece, davacı vekili müvekkilinin davalı işyerinde eşitsiz uygu-lamalara ve mobbinge maruz kaldığı için işten ayrılmak zorunda kaldı-ğını belirterek müvekkilinin işe iadesine karar verilmesini talep etmişse de, müvekkilinin eşitsiz uygulamalara ve mobbinge maruz kaldığını ispat edemediği, diğer taraftan davalı işyerinde çalışan sayısının da 30 olmadı-ğı, davalı işverenin ’da bir işyeri bulunduğu dolayısıyla her iki işyerinde çalışan sayısının 30’dan fazla olduğunu iddia etmişse de, ’daki işyerinin faaliyet alanının farklı olduğu farklı bir işletme olduğu anlaşıldığı, işe iade davası açabilmek için 30 işçi şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle dava-nın reddine karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davacı temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

4857 sayılı İş Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca işçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilmesi için fesih bildiriminin yapıldığı tarihte işyerinde 30 ve daha fazla işçi çalıştırılması gerekir. İşverenin aynı iş-

Page 298: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

297Yargıtay Kararları

kolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan işçi sayısına göre belirlenir.

4857 sayılı İş Kanunu'nun 2/2 maddesine göre, İşverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yö-netim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır. İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür. Yine aynı kanunun 18/4 maddesi uyarınca, işverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işye-rinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir. Keza 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun 60/2 maddesi uyarın-ca bir işyerinde yürütülen asıl işe yardımcı işler de, asıl işin dahil olduğu iş kolundan sayılır.

Otuz işçi sayısının belirlenmesinde belirli-belirsiz süreli, tam- kısmi süreli, daimi-mevsimlik iş sözleşmesi ile çalışanlar arasında bir ayırım yapılamaz. Fesih bildirimin yapıldığı tarihte 30 işçi sayısının tespitinde göz önünde bulundurulacak işçinin iş sözleşmesinin devam etmekte ol-ması yeterli olup, ayrıca fiilen çalışıyor olması gerekmemektedir. Ancak hastalık, iş kazası, gebelik yada normal izin ve benzeri nedenlerle ayrılan işçi yerine bu süre için ikame işçi temin edilmiş ise, 30 işçi sayısında ikame edilen işçi dikkate alınmayacaktır. Konumu itibarıyla güvence kap-samı içerisinde olmayan işveren vekillerinin ve yardımcılarının da işye-rinde çalışan işçi sayısının belirlenmesinde dikkate alınması gerekir. Da-iremizin uygulaması bu yöndedir. (24.03.2008 gün ve 2007/27699 Esas, 2008/6006 Karar sayılı ilamımız).

Fesih bildirim tarihinden önce iş sözleşmesi feshedilen, bu nedenle feshin geçersizliği davası açıp, lehine feshin geçersizliğine karar verilen işçinin işverene işe başlatılması için başvurusu halinde, adı geçen işçinin de 30 işçi sayısında değerlendirilmesi gerekir. Böyle bir durumda feshin geçersizliğine ilişkin dava sonuçlanmamış ise, bekletici mesele yapılarak sonucu beklenmelidir.

İş Kanunu kapsamı dışında kalan ve işçi sıfatını taşımayan çırak, staj-yer ve meslek öğrenimi gören öğrencilerle süreksiz işlerde çalışanlar, keza işyerinde ödünç(geçici) iş ilişkisi ile çalıştırılanlar ile alt işveren işçileri o işyerinde çalışan işçi sayısının belirlenmesinde hesaba katılmazlar. Alt işverenin işçileri otuz işçi kıstasının belirlenmesinde dikkate alınmazlar; fakat, iş güvencesi hükümlerinden kaçmak amacıyla, işçilerin bir kısmı-nın muvazaalı olarak taşeron işçisi olarak gösterilmesi halinde, bu iş-

Page 299: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016298

çilerin de işçi sayısına dahil edilmesi gerekir. Daha açık bir anlatımla, alt işverenlik ilişkisinin geçersiz sayılması gereken hallerde taraflarca alt işveren sayılan kişiye bağlı olarak çalışanlar otuz işçi sayısının tespitinde hesaba katılmalıdır. Alt işverenin işçileri ile geçici işçi sağlayan işverenle iş sözleşmeleri devam eden geçici işçiler, kendi işverenlerinin işyerlerinde sayının belirlenmesinde hesaba katılırlar. Ancak tarafların geçici iş iliş-kisinde gönderen işveren olarak nitelendirdikleri; fakat aslında “bodro işvereni” olarak faaliyet gösteren ve yaptıkları iş, işverenlerine işçi temin etmekten ibaret olanlara kayıtlı bulunan işçiler de sayı ölçütünde gözö-nünde bulundurulmalıdır.

4857 sayılı İş Kanunu, elliden fazla işçi çalıştıran tarım ve orman iş-çilerinin yapıldığı işyerleri ve işletmeleri kapsamı içine aldığından (İş K mad. 4/b), bu işyeri ya da işletmede çalışanlar da iş güvencesinden yarar-lanır. Buna karşılık, 50’den az (elli dahil) işçi çalıştıran tarım işyerlerin-de çalışanlar İş Kanunu’nun kapsamı dışından kalacağından, bu yerlerde 30’dan fazla işçi çalıştırılsa dahi (örneğin, 40 işçi), bu işçilere iş güvencesi hükümleri uygulanmayacaktır. 50 İşçinin tespitinde, sadece tarım işçileri değil; diğer işçiler de dikkate alınmalıdır.

Özellikle gurup şirketlerinde ortaya çıkan bir çalışma biçimi olan bir-likte istihdam şeklindeki çalışmada, işçilerin bir kısmı aynı anda birden fazla işverene ve birlikte hizmet vermektedirler. Daha çok yönetim organi-zasyonu kapsamında birbiriyle bağlantılı olan bu şirketler, aynı binalarda hizmet verebilmekte ve bir kısım işçiler iş görme edimini işverenlerin ta-mamına karşı yerine getirmektedir. Tüm şirketlerin idare müdürlüğünün aynı şahıs tarafından yapılması, şirketlerin birlikte kullandığı işyerinde verilen muhasebe, güvenlik, ulaşım, temizlik, kafeterya ve yemek hizmet-lerinin yine tüm işverenlere karşı verilmiş olması buna örnek olarak gös-terilebilir. Bu gibi bir ilişkide, tüm şirketlere hizmet veren işçiler ile sade-ce davalı şirkete hizmet veren işçilerin 30 işçi kıstasında dikkate alınması gerekir. İşçi tüm şirketlere hizmet ediyor ise, o zaman tüm şirketlerdeki işçi sayısı dikkate alınmalıdır.

Sendika işyeri temsilcileri için işyerinde 30 işçi çalışma koşulu aran-mamalıdır. (Dairemizin 21.07.2008 gün ve 2008/25552 Esas, 2008/20932 Karar sayılı ilamımız).

Öncelikle mahkemece davacının kendisinin işten ayrıldığı bu nedenle işe iade davası açamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş-se de, davacının iş sözleşmesinin davalı işverenlikçe feshedildiğinin iddia edildiği, bunun davalı tarafından da kabul edildiği, nitekim davalı tarafça yapılan 22.04.2015 tarihli fesih bildiriminden de bu hususun belirtildiği

Page 300: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

299Yargıtay Kararları

görülmektedir. Bu nedenle davacının kendisinin işten ayrıldığı için işe ia-dedavası açamayacağı yönündeki gerekçe dosya içeriğine uygun değildir.

Mahkemenin diğer bir ret gerekçesi ise ’daki işyerinin davalıya ait ol-duğunun ispatlanmadığı, ’daki faaliyet alanının farklı olduğu ’daki işyeri-nin farklı bir işletme olduğu gerekçesiyle işe iade davası açabilmek için 30 işçi koşulunun gerçekleşmediğidir.

Davacı davalı ...’nde çalıştığını ancak aynı anda ayrı bir tüzelkişiliğe sahip aralarında organik bağ bulunan grup şirketlerden M.M. A.Ş.’nin finans ve raporlama süreçlerini yürüttüğünü her iki şirket arasında proto-kol yapıldığını bu protokolün M.M. A.Ş.’den getirtilmesini talep etmiştir.

Mahkemece her iki şirketin ticaret sicil kayıtları ortak ve yetkililerine, faaliyet alanlarına ve M.M. A.Ş.’nin ve davalının tüm Türkiye genelinde bulunan işyerlerine ait sigorta bildirgeleri ve davacının getirtilmesini ta-lep ettiği belge getirtilmeden, davacı yönünden birlikte istihdam bulunup bulunmadığı araştırılmadan yazılı gerekçeyle karar verilmesi hatalıdır. Öncelikle söz konusu belgeler getirtilmeli, 30 işçi şartının gerçekleşip ger-çekleşmediği ve buna bağlı olarak gerekirse feshin geçerli/haklı nedene dayanıp, dayanmadığı değerlendirilmelidir.

Ayrıca dava, feshin geçersizliğinin tespiti istemli işe iade davasıdır. İşe iade davası açma koşulları bulunduğu takdirde tartışılması gereken da-valı işveren feshinin haklı veya geçerli nedene dayanıp dayanmadığıdır. Mahkemece davacının davalı işverence eşitsiz uygulamalara, mobbinge maruz kalıp kalmadığının irdelenmesi davanın konusu olmayıp, bu husu-sun kararda tartışılması da hatalıdır.

F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZUL-MASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 12.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Page 301: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016300

İŞE İADE • OTUZ İŞÇİ KOŞULU • İŞ KOLU İLKESİ

ÖZET: Aynı işkolunda birden fazla işyeri bulunan işverenin bu işyerlerinde çalışan işçi sayısının otuzdan fazla olması halinde o işverene karşı işe iade davası açılabilecektir.Y. 9 HD, E. 2015/19762, K. 2015/28827, T. 19.10.2015

Davacı vekili; müvekkilinin, ......nda 01.09.2004-26.03.2013 tarihleri arasında güvenlik görevlisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin ekonomik nedenlerle bildirimli olarak feshedildiğini, davalı işverenliğin bütçesinin ...... tarafından sağlandığını, güvenlik görevlisi olarak müvekkiline her za-man ihtiyaç duyulduğunu, kaldı ki 2013-2014 eğitim dönemi için bir alt işveren firma ile anlaşma yapılmış olduğunu, davalı işverenlikçe yapılan feshin geçerli bir nedene dayanmadığını ileri sürerek; feshin geçersizliğine ve müvekkilinin işe iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; davada ...nın davalı sıfatı bulunmadığını, davanın ....ne yöneltilmesi gerektiğini, husumet itirazında bulunduklarını, davacı işçi-nin sözleşmeli olarak etüd ve beslenme uygulaması kapsamında; okulda kayıtlı öğrencilerin, personel ve diğer giderler için aidat ödemeleri ile özel bütçeden çalıştırıldığını, etüd ve beslenme projesi ve bu kapsamda çalıştı-rılan işçiler ile ..... arasında herhangi bir iş sözleşmesi bulunmadığını, üc-ret ödemelerinin de öğrencilerin aidatlarından karşılandığından davanın okul aile birliğine yöneltilmesi gerektiğini, kaldı ki, iş bu davada haksız fesih sözkonusu olmadığını, işçilerin belirli süreli iş sözleşmesi ile sadece proje devam ettiği zamanlarda çalışmış olduklarını savunmuş ve davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, "Bilirkişi mahkememizce de hükme yeterli görülen ay-rıntılı raporunda davacının .... tarafından ücreti ödenen işte çalıştığı ko-nusunda tarafların ihtilaflarının olmadığını beyan ettikten sonra okulun öğrenci durumlarının seneden seneye azaldığı ve bu sebeple bütçe gelir-lerinin de azaldığı ,bütçe gelirlerinin azalması sebebiyle davacının iş ak-dinin ekonomik sebeple feshedildiğinin ortaya çıktığını beyanla Yargıtay 22.Hukuk Dairesinin 09.10.2012 tarih ve 2012/18776 esas 2012/21696 karar sayılı ilamı ile Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 16.06.2011 tarih ve 2009/17463 esas 2009/18256 karar sayılı ilamlarında gösterildiği üzere okul ailebirliğinde çalışan işçilerin valilik ve .....'nda çalışan işçilerle bir-likte çalıştığının kabul edilmediği ve 30dan fazla işçi çalıştırılmadığı için iş güvenliği ilkelerinden yararlanmasının mümkün olmadığı" gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Page 302: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

301Yargıtay Kararları

Karar süresinde davacı vekilince temyiz edilmiştir.

4857 sayılı İş Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca işçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilmesi için fesih bildiriminin yapıldığı tarihte işyerinde 30 ve daha fazla işçi çalıştırılması gerekir. İşverenin aynı iş-kolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan işçi sayısına göre belirlenir.

Davacı her ne kadar ücretini ....'nda okuyan öğrencilerin velilerinden toplanan paralar ile oluşturulan özel bütçeden almakta ise de, iş görme edimini davalı Bakanlığa ait okulda yerine getirdiği, Bakanlığın işçisi ol-duğu, Bakanlığın aynı iş kolunda birden fazla işyeri bulunduğu, bu işyer-lerinde toplam çalışan sayısının otuz işçinin üzerinde olduğu anlaşılmak-tadır.

Dolayısı ile mahkemece, fesih tarihinde davalıya ait işyerinde 30 veya daha fazla işçinin bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar veril-mesi hatalıdır. Dairemizce benzer davalarda (Dairemizin 2014/34876 ve 2015/7313 Esas sayılı dosyalarında) verilen kararların temyiz inceleme-sinde bu husus açıkça belirtilmiştir.

Mahkemece, davacının iş güvencesi kapsamında olduğu gözetilerek işin esasına girilmeli ve feshin geçerli nedene dayanıp dayanmadığı de-ğerlendirmelidir. Yanılgılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ:

Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, pe-şin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 19/10/2015 gü-nünde oybirliğiyle karar verildi.

Page 303: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016302

İŞE İADE • GEÇERSİZ FESİH

ÖZET: Davacının görevini yerine getirmediği, motivasyonun düştüğü iddiası sebebiyle savun-masının alınmadığı, hakkında verilmiş bir ihtar kararı da bulunmadığı dikkate alınarak feshin ge-çersiz olduğu sonucuna varılmalıdır.Y. 9 HD, E. 2015/30079, K. 2016/10273, T. 25.4.2016

Davacı vekili, davacının davalı iş yerinde 13/04/2011 tarihinde satın alma uzman yardımcısı olarak çalışmaya başladığını, 1 sene sonra sa-tın alma uzmanı olduğunu ve nihayetinde sözleşmesinin feshedildiği ta-rihten 1 hafta önce de direk satın alma sorumlu uzmanı olarak çalıştı-ğını, 10/03/2014 tarihinde davalı işveren tarafından ... 16. Noterliğinin 10/03/2014 gün ve 8335 yevmiye sayılı ihtarnamesi ile iş akdinin 4857 sayılı Kanunun 25/II maddesi hükümleri gereğince feshedildiğinin bildi-rildiğini, davalı işverenin fesih bildiriminde belirtmiş olduğu gerekçelerin tamamıyla afaki ve kurgusal olup iş yerinde yaşanan bir takım sorunlar-dan haklı geçerli bir fesih nedeni yaratmaya dönük olduğunu iddia ederek feshin geçersizliğine davacının işe iadesine, işe iade yönündeki kararın kesinleşmesinden itibaren yasal sürede başvuru halinde ödenecek ça-lıştırılmayan dört aylık ücret ve diğer haklarının ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine, yasal süredeki başvurusuna rağmen işe başlatılmaması halinde ödenecek iş güvencesi tazminatının 8 aylık ücret tutarı olarak belirlenmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalı işveren üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davacının iş akdinin 4857 sayılı Kanunun 25/2 maddesi gereğince haklı nedenle feshedildiğini, şirketin davacının iş ahlakı, doğ-ruluk, ve dürüstlükle bağdaşmayacak davranışlarına taviz vermediğini, 4857 sayılı Kanunun 25/2 maddesi h bendinde işçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevlerini kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi, 4857 sayılı Kanunun 25/2 maddesi e bendinde işçinin işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunma-sının haklı fesih sebebi olarak belirlendiğini, şirketin bu tarz davranışlar-da bulunan davacıya karşı haklı nedenle fesih hakkına sahip olduğunu savunarak bu nedenle davanın reddini talep etmiştir.

Page 304: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

303Yargıtay Kararları

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, iş ilişkisinin sürdürülmesinin işveren açısından önemli ve makul ölçüler içinde beklenemeyeceği ve feshin geçerli nedene dayan-dığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı taraflar temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

Mahkemece davacının 10.03.2014 tarihli fesih bildiriminde yazılı ey-lemlerinin sabit olduğu, bu nedenle iş ilişkisinin işveren açısından sür-dürülmesinin mümkün olmadığı, feshin geçerli nedene dayandığı kabul edilmişse de, davacının görevini yerine getirmediği, bölüm yöneticisinin e- postalarına cevap yazmadığı, motivasyonun düştüğüne dair fesih tari-hi öncesinde davacıdan iddialara ilişkin olarak savunmasının alınmadı-ğı, hakkında verilmiş ihtar kararı bulunmadığı tespit edilmiş olmakla, iş ilişkisinin işveren açısından sürdürülmesinin beklenmemesini gerektiren durumlar ispat edilememiştir. Feshin geçersiz olduğu anlaşılmakla dava-nın kabulü yerine reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektir-miştir.

Belirtilen sebeplerle, 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda belirtilen sebeplerle;

1-Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULA-RAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-İşverence yapılan FESHİN GEÇERSİZLİĞİNE,

3-Davacının kanunî sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işebaşlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının işçinin 4 aylık ücreti olarak belirlenmesine,

4-Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine,

5-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

6-Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre belirlenen 1.500 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp dava-cıya verilmesine,

Page 305: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016304

7-Davacı tarafından yapılan 184.00 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

8. peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davacıya iadesine,

Kesin olarak 25.04.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

İŞE İADE • ZARAR İDDİASI • İŞLETMESEL KARAR•

TUTARLILIK OLGUSU

ÖZET: İşverenin zarar etmesi, tek başına feshin geçerli olduğu sonucunu vermez.İşveren zarar sebebiyle personel çıkaracağı yö-nünde işletmesel karar aldıktan sonra bu kararı tutarlı bir şekilde uygulamalıdır.Y. 9 HD, E. 2015/29110, K. 2016/10087, T. 21.4.2016

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, davacının 26/09/2008 tarihinde davalı şirkette (.......) grafiker olarak çalışmaya başladığını, iş akdinin 30/04/2014 tarihinde yapılan bil-dirim ile davacının çalışmakta olduğu pozisyonun kapatıldığı ve verilecek başka bir görev olmadığı gerekçesi ile haksız olarak feshedildiğini beyan ederek davacının iş akdinin feshinin geçersizliğinin tespitine davacının işeiadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili davacının 26/09/2008 - 30/04/2014 tarihleri arasında gra-fiker olarak çalıştığını, davalı şirkette yaşanan ekonomik kriz nedeni ile zarar meydana geldiğini, yönetim kurulunca alınan karar doğrultusunda yeniden yapılanma kapsamında bazı çalışma alanlarında sonlandırmalar, daraltmalar ve değişiklikler ile personel bazında görev yeri değişiklikleri yapıldığını, grafiker olarak çalışan davacının başka bir pozisyona kaydırıl-ması mümkün olmadığından yeniden yapılanma kapsamında iş akdinin feshedildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece davalı şirketin 02.01.2014 tarihinde işletmesel karar ala-

Page 306: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

305Yargıtay Kararları

rak şirketin süreli zarar etmesi nedeniyle personel daraltılmasına ve çe-şitli birimlerinde birleştirilmesine karar verildiği, aynı nitelikteki işletme-sel kararın davalı şirketin de içinde bulunduğu diğer grup şirketlerinde de ayrı ayrı alınıp uygulandığı, davalı işverenin bu kararını tutarlı şekilde uyguladığı, bazı işçi başka işyerlerinde ve bazılarına da başka görevlerde çalışma yönünde teklifler yaparak başka birimde değerlendirme imkanı olan çalışanların değerlendirildiği ancak davacının grafiker olup yaptığı işin niteliği gereği başka birimde çalıştırılmasının söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

4857 sayılı İş Kanunu'nun 20/2 maddesi uyarınca “feshin geçerli bir se-bebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir”. İşveren ispat yükünü yerine getirirken, öncelikle feshin biçimsel koşullarına uyduğunu, daha sonra, içerik yönünden fesih nedenlerinin geçerli olduğunu kanıtlayacak-tır. Dairemizin kararlılık kazanan uygulaması bu yöndedir. (04.04.2008 gün ve 2007/29752 Esas, 2008/7448 Karar sayılı ilamımız). Feshin iş-letme, işyeri ve işin gerekleri nedenleri ile yapıldığı ileri sürüldüğünde, öncelikle bu konuda işverenin işletmesel kararı aranmalı, bağlı işveren kararında işgörme ediminde ifayı engelleyen, bir başka anlatımla istihda-mı engelleyen durum araştırılmalı, işletmesel karar ile istihdam fazlalığı-nın meydana gelip gelmediği, işverenin bu kararı tutarlı şekilde uygulayıp uygulamadığı(tutarlılık denetimi), işverenin fesihte keyfi davranıp davran-madığı(keyfilik denetimi) ve işletmesel karar sonucu feshin kaçınılmaz olup olmadığı(ölçülülük denetimi-feshin son çare olması ilkesi) açıklığa kavuşturulmalıdır.

Somut olayda davacının iş sözleşmesi şirketin ekonomik krizden etki-lenip devamlı zarar etmesi nedeniyle ekonomik kararlarının alınmasının zorunluluk arz ettiği, bu nedenle personel daraltılmasına gidildiği gerek-çesiyle feshedilmiştir.

Mahkemece yargılama sırasında bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi raporunda davalı şirketin yıllar itibariyle zarar ettiği tespit edilmiştir. An-cak işverenin zarar etmesi tek başına feshin geçerli nedene dayandığını kanıtlamaya yetmez. İşveren zarar nedeniyle personel çıkarımına gideceği yönünde işletmesel karar aldıktan sonra bu kararını tutarlı uygulamalı-dır. Dosyaya 2013 yılı Aralık ve 2014 yılı Nisan aylarını kapsar sigorta bil-dirimleri sunulmuştur. Bu belgeler incelendiğinde bir yandan işçi çıkarı-

Page 307: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016306

lırken bir yandan işçi alımı yapıldığı, işverenin işletmesel kararını tutarlı uygulamadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca alınan işçilerin hangi birimlere alın-dığı, davacının çalışabileceği yerlere işçi alınıp alınmadığı feshin son çare olması ilkesine uyulduğu somut olarak ortaya konup kanıtlanmamıştır. Yine davacı ile aynı tarihte aynı nedenle işten çıkarılan işçinin açtığı işe iade davası sonucunda Bakırköy 31. İş Mahkemesi’nin 20/05/2015 tarih, 2014/202 esas, 2015/193 karar sayılı dosyasında feshin geçerli nedene dayanmadığına karar verilmiş, söz konusu kararın davalı temyizi üzerine Dairemizin 10/12/2015 Tarih 2015/22631 Esas, 2015/35062 Karar sayılı kararıyla onanmıştır. Tüm bunlara göre davanın kabulü yerine yazılı şe-kilde reddine karar verilmesi hatalıdır.

4857 sayılı İş Yasası'nın 20/3 maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

HÜKÜM:

Yukarda açıklanan gerekçe ile;

1. Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASI-NA,

2. Feshin GEÇERSİZLİĞİNE ve davacının İŞE İADESİNE,

3. Davacının yasal süre içinde başvurusuna rağmen davalı işverence süresi içinde işebaşlatılmaması halinde ödenmesi gereken tazminat mik-tarının davacının kıdemi, fesih nedeni dikkate alınarak takdiren davacı-nın 5 aylık brüt ücreti tutarında BELİRLENMESİNE,

4. Davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halin-de hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının davalıdan tahsilinin GEREKTİĞİNE,

5. Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

6. Davacının yaptığı 266.00 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

7. Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre belirlenen 1.800 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

8. peşin alınan temyiz harcının isteği halinde ilgilisine iadesine,

Kesin olarak oybirliği ile 21/04/2016 günü karar verildi.

Page 308: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

307Yargıtay Kararları

İŞE İADE • PERFORMANS GELİŞTİRMESİ •

MAKUL SÜRE • GEÇERSİZ FESİH

ÖZET: Performans geliştirmeye yönelik prog-ramın düzenlenmesinden çok kısa süre sonra feshin gerçekleştirilmesi, beklenen gelişmeyi göstermesi için işçiye makul süre verilmemesi karşısında feshin geçersiz olduğu sonucuna va-rılmalıdır.Y. 9 HD, E. 2015/30300, K. 2016/10276, T. 25.4.2016

Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde 23/01/2012-26/11/2014 tarihleri arasında tıbbi mümessil olarak çalıştığını, iş akdinin 26/11/2014 tarihinde haksız olarak feshedildiğini belirterek, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davacının işyerinde 23/01/2012- 26/11/2014 tarihleri arasında ... Bölge Müdürlüğü'ne bağlı olarak ürün tanıtım elemanı (Tıbbi tanıtım temsilcisi-Erzurum A-1) olarak çalıştığını, davacının iş akdinin görevini gereği gibi yapmaması nedeniyle sonlandırıldığını, davacının ken-disine yapılan tüm uyarılara rağmen programına uymadığını ve görevini gereği gibi yerine getirmediğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davacının tıbbi mümessil olarak uyması gereken çalışma programına uymadığı, çalışma programında yer alan doktor ziyaretlerine gitmediği, görevi olan ilaç tanıtımını gerçekleştirmediği bu nedenle davalı şirket tarafından yapılan feshin geçerli olduğu gerekçesi ile davanın red-dine karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

Mahkemece, davacının görevinin gereklerini yerine getirmemesi nede-ni ile feshin geçerli olduğu kabul edilmiş ise de; davacının performansının geliştirilmesi için 23.10.2014 tarihinde ... Bölge Müdürü ile davacı ara-sında program oluşturulduğu, bu program doğrultusunda hastane ve aile

Page 309: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016308

sağlığı merkezi ziyareti planlandığı, davalı işveren tarafından davacının gitmediği halde hastane ziyaretine gitmiş gibi fesih ihtarnamesinde belir-tilen vizyon sistemine yanlış veri girilmesi hususunun ispat edilemediği, performans geliştirmeye yönelik düzenlenen programdan sonra feshin çok kısa süre içerisinde gerçekleştirildiği, davalı işverenin davacıdan bek-lediği gelişmeyi gerçekleştirmesi için makul süre tanımadığı ve feshe konu diğer hususların ispat edilemediği ve bu nedenlerle feshin geçersiz olduğu anlaşıldığından davanın kabulü yerine reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Belirtilen sebeplerle, 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

F)Sonuç:

Yukarıda belirtilen sebeplerle;

1-Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULA-RAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-İşverence yapılan FESHİN GEÇERSİZLİĞİNE,

3-Davacının kanunî sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işebaşlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının işçinin 4 aylık ücreti olarak belirlenmesine,

4-Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine,

5-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

6-Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre belirlenen 1.500. TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp dava-cıya verilmesine,

7-Davacı tarafından yapılan 377.20 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

8. peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davacıya iadesine,

Kesin olarak 25/04/2016 oybirliği ile karar verildi

Page 310: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

309Yargıtay Kararları

İŞE İADE • FESİH SEBEBİ • GEÇERLİ FESHİN İSPATI

ÖZET: Fesih bildiriminde fesih sebepleri açık ve net olarak belirtilmelidir.İşveren fesih bildiriminde gösterdiği fesih se-bepleriyle bağlıdır. İşe iade davasındaki savun-masında ilave bir sebep veya değişik bir sebep ileri süremez.Davacıya isnat edilen olaylar hakkında usulüne uygun şekilde tutanak düzenlenmesi gerekir.Y. 9 HD, E. 2015/29791, K. 2015/10621, T. 27.4.2016

Davacı vekili, davacının 16/06/2008 - 16/06/2014 tarihleri arasında çalışmış olduğunu, son olarak ... deki markette usta kasap görevini yap-tığını, 18/06/2014 tarihinde davalı iş verenin iş aktinin haklı ve geçerli bir neden olmaksızın feshettiğin iddia ederek davacınınişe iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili; davacının 30/05/2014 tarihinde mağaza içinde çalışma arkadaşı ile kava etmiş olduğunu, bu nedenle kendisinden savunma is-tendiğini, savunma vermekten imtina ettiğini, bu sebeple kendisine ikaz cezası verildiğini, mesaiye alkollü olarak geldiğini, bu nedenle disiplin ku-ruluna intikal ettirildiğini, disiplin kurulu kararı ile iş aktinin feshedildi-ğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davalı işyerinde şarküteri elemanı olarak çalışan dava-cının, 30.05.2014 tarihinde mağaza çalışanı ile kavga ettiği, 04.06.2014 tarihinde yapılan denetimde reyonda son kullanma tarihi geçmiş ürünler bulundurduğu ve kendisinin ikaz edildiği ve 14.06.2014 tarihinde de iş yerine alkollü olarak geldiği, davacının müsnet olaylarla ilgili savunma vermekten imtina ettiği tutanaklarla ve tanık beyanlarıyla doğrulandığı ve bu nedenle yapılan feshin haklı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

Page 311: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016310

E) Gerekçe:

4857 sayılı İş Kanunu'nun 19. maddesi uyarınca aynı yasanın 18. mad-desi kapsamında kalan işçinin iş sözleşmesinin geçerli nedenle feshetmek isteyen işveren, fesih bildirimini yazılı olarak yapmak ve fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde belirtmek zorundadır. Yazılı fesih bildiri¬minin de, fesih sebebini açık ve kesin bir şekilde içermesi zorunludur.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 19’uncu maddesinde öngörülen yazılı şekil şartına uymamak feshi geçersiz kılar. Yazılı fesih bildiriminde, fesih açık ve kesin sebebinin gösterilmemesi, İş Kanunu’nun 20’nci maddesi anla-mında feshin geçersizliği sonucunu doğurur. (Dairemizin 15.09.2008 gün ve 2008/1011 Esas, 2008/23499 Karar sayılı ilamı).

İşverenin fesih iradesi açık ve kesin olarak ortaya konmalıdır. Kullanı-lan ifade o kadar açık ve seçik olmalı ki, işçi açısından, iş sözleşmesinin sona erdirildiği açıkça anlaşılır olmalıdır. Fesih bildiriminde, sözleşmeyi sona erdirme iradesi yanında ayrıca, sona erme zamanı da yeteri kadar açık ve yanlış anlaşılmaya sebebiyet verme¬yecek şekilde ifade edilmiş olmalıdır.

Sadece fesih bildiriminin değil fesih sebeplerinin de yazılı olması ve işverence fesih bildirimi ile gerekçelerini kapsayacak şekilde altının im-zalanması gerekir. İşveren, fesih bildiriminde gösterdiği fesih sebebi ile bağlıdır. İşe iade davasındaki savunmasında ilaveten başka bir sebep ileri süremeyeceği gibi bu sebepten farklı bir sebebe dayanamaz.

Somut uyuşmazlıkta, davacının iş akdinin reyonda son kullanma ta-rihi geçen ürünler bulunması ve işyerine alkollü gelmesi nedeniyle haklı nedenle feshedildiği savunulmuş ise de, reyonda bulunan ürünler nede-niyle davacıya uyarı verildiği, işyerine alkollü gelmesi nedeniyle tutulan tutanakta ise davacının savunma vermekten imtina ettiği belirtilmesine rağmen bu şerhin altına tarih atılmadığı ve tutanak içeriğinden kim ta-rafından bu şerhin tutanağa geçirildiğinin anlaşılmadığı, davalı tanıkları-nın davacının daha önce de işyerine alkollü geldiği ve bu nedenle kendisi hakkında müşteri şikayeti bulunduğunu beyan etmelerine rağmen davacı hakkında herhangi bir tutanak bulunmadığı, dolayısıyla fesih sebebi ya-pılan işe alkollü gelme olayıyla ilgili davalı işverenin usulüne uygun tutul-mayan tutanak dışında somut bir belge ibraz edemediği ve feshin haklı nedenle yapıldığını ispatlayamadığı anlaşılmakla davanın kabulü yerine yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Belirtilen sebeplerle, 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası

Page 312: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

311Yargıtay Kararları

uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda belirtilen sebeplerle;

1-Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULA-RAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-İşverence yapılan FESHİN GEÇERSİZLİĞİNE, davacının İŞİNE İA-DESİNE,

3-Davacının kanunî sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işebaşlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının işçinin 5 aylık ücreti olarak belirlenmesine,

4-Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok 4 aylık ücret ve diğer haklarının davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine,

5-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

6-Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre belirlenen 1.800 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp dava-cıya verilmesine,

7-Davacı tarafından yapılan 194.20 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

8. peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davacıya iadesine,

Kesin olarak 27.04.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.

Page 313: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016312

İŞE İADE • DAVA SÜRESİ • PERFORMANS YETERSİZLİĞİ

ÖZET: Dava muhabere yoluyla bir aylık süre içe-risinde açılmıştır.Davalı işveren işçinin hizmet akdinin performans düşüklüğü sebebiyle feshedildiğini ileri sürmüş ise de, bu konuda ispata yarar belge sunmamış-tır.O halde, feshin geçersiz olduğu sonucuna varıl-malıdır.Y. 9 HD, E. 2015/30029, K. 2016/10636, T. 27.4.2016

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, müvekkilinin iş akdinin haksız olarak sona erdirildiğini iddia ederek işverence yapılan feshin geçersizliğine ve davacının işe iade-sine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davacının iş akdinin düşük performansı nedeniyle geçerli nedenle sona erdirildiğini ve davanın haksız olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davanın fesih bildiriminden itibaren hak düşürücü süre olan bir ay içinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş-tir.

D) Temyiz:

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

Uyuşmazlık konusu işe iade davasının davacı tarafından 4857 Sayılı Yasa' nın 20.maddesi gereği 1 ay içerisinde açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır.

4857 Sayılı Yasa' nın 20.maddesi gereği işe iade davasının 1 ay içeri-sinde açılması zorunludur.

Somut uyuşmazlıkta, fesih bildiriminin davacıya 01/10/2014 tari-hinde tebliğ edildiği, davanın ise bir aylık süre içinde muhabere yoluyla

Page 314: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

313Yargıtay Kararları

31/10/2014 tarihinde ise açıldığı, fesih sebebine göre de davacının iş ak-dinin düşük performans nedeniyle geçerli sebeple feshedildiğine ilişkin davalı işveren tarafından ispata yarar belge sunulmadığı anlaşılmakla da-vanın kabulü yerine reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerek-tirmiştir.

Belirtilen sebeplerle, 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ

Yukarıda belirtilen sebeplerle;

1-Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULA-RAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-İşverence yapılan FESHİN GEÇERSİZLİĞİNE, davacının İŞİNE İA-DESİNE,

3-Davacının kanunî sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işebaşlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının işçinin 5 aylık ücreti olarak belirlenmesine,

4-Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine,

5-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

6-Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre belirlenen 1.800. TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp dava-cıya verilmesine,

7-Davacı tarafından yapılan 420.00 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

8. peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davacıya iadesine, 27/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Page 315: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016314

İŞE İADE • İŞVEREN VEKİLİ KAVRAMI

ÖZET: “Genel Müdür” veya “Genel Müdür Yar-dımcısı” ünvanlarının bulunması yeterli değildir.Temsil yetkisi bulunan ve işletmenin bütününü sevk ve idare yetkisi bulunan kişiler işveren ve-kilidir.İşyerini sevk ve idare yetkisi olan ve işçiyi çıkar-ma ve işçi alma yetkisi bulunan kişiler de işveren vekilidir.Bu kişiler işe iade davası açamazlar.Y. 9 HD, E. 2015/29571, K. 2016/10630, T. 27.4.2016

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, müvekkilinin 26/08/1998 ila 28/02/2015 tarihleri arasın-da davalı şirkette değişik görevlerde bulunduğunu, en son ... olarak görev yaptığını, davalı işverenin 28/02/2015 tarihinde iş akdini herhangi bir ge-rekçe göstermeden tek taraflı olarak feshettiğini iddia ederek davacının işe iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili; davacının en son ...nde işletme şefi ünvanıyla 28/02/2015 tarihine kadar çalıştığını, davacının işletme şefi ünvanıyla müvekkili şir-ketin ... işletmesindeki tüm iş yerini yönetme ve işçi alma ile işten çıkar-ma konusunda en yetkili işveren konumunda olduğunu, müvekkili şir-ketin iş yerindeki organizasyon yapısındaki değişiklik yapma nedeniyle davacının belirsiz süreli iş sözleşmesinin 28/02/2015 tarihinde usulüne uygun olarak feshedildiğini, davacının kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve tüm haklarının ödendiğini, feshin geçerli bir fesih olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davacının işverene ait ilçe işletme şefliğinde ilçe işletme şefi olarak görev yaptığı, dolayısıyla iş yerinde, iş yerinin bütününü sevk ve idare eden ve aynı zamanda işçilerin işe alınması ve işten çıkarılması konusunda yetkili bulunan işveren vekili konumunda olduğunun anlaşıl-dığı, davacının iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilmesi için iş ye-rinde işveren vekili konumunda olmaması gerektiği, 4857 Sayılı Yasanın

Page 316: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

315Yargıtay Kararları

18. Maddesinin son fıkrası gereğince iş yerinin bütünü sevk ve idare eden işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekillerinin 4857 Sayılı İş Kanununun 18, 19, 21 ve 25. Madde hükümlerinden yararla-namayacağı, dolayısıyla davacının iş güvencesi hükümlerinden yararla-namayacağı veişe iade davası açamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

4857 sayılı İş Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca işçinin iş güvence-si hükümlerinden yararlanabilmesi işçinin işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları veya işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren ve-kili konumunda bulunmaması gerekir.

İş güvencesinden yararlanamayacak işveren vekilleri her şeyden önce, işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekilleri ile yardımcıları olduğuna göre, işletmenin tümünü yöneten genel müdürler ile yardımcı-ları iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacaktır. Ancak belirtelim ki, işyerinde genel müdür veya genel müdür yardımcısı unvanının kul-lanılması tek başına iş güvencesi kapsamı dışında bulunma sonucunu doğurmaz. Önemli olan, kendisine temsil yetkisi verilip verilmediği ve iş-letmenin bütününü yönetip yönetmediğidir; bu hususta görev tanımı ve konumuna bakmak gerekir.

İş güvencesinden yararlanamayacak işveren vekillerinin ikinci grubu-nu, işletmenin değil de işyerinin bütününü yöneten ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleridir.

Buna göre, işletmenin bütününü sevk ve idare edenler, başka bir şart aranmaksızın işveren vekili sayılırken; işletmenin değil de işyerinin bütü-nünü sevk ve idare edenlerin anılan anlamında işveren vekili sayılabilmesi için ilave olarak, işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisini haiz olması şartı aranır. İşyerinin tümünü sevk ve idare ile işçiyi işe alma ve işten çıkar-ma yetkisi katlanmış olarak, birlikte aranır. Dolayısıyla bir banka şubesi müdürü ile fabrika müdürü, işyerini sevk ve idare etmekle beraber, özgür iradesi ile işçi alma ve işten çıkarma yetkisi yoksa işveren vekili sayılmaz. İş güvencesinden yararlanır. Aynı şekilde, işe alma ve işten çıkarma yet-kisi bulunan insan kaynakları müdürü ile personel müdürü, işyerinin tü-münü yönetmediğinden iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilecektir.

Page 317: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016316

Somut uyuşmazlıkta, davacının işveren vekili olduğu gerekçesiyle da-vanın reddine karar verilmiş ise de, davacının görev yaptığı işyerinin da-valı işverenin şubesi olduğu, davacının kadrosunun elektrik teknisyeni olduğu ancak fiili olarak işletme şefi olarak görevlendirildiği, davacının görev tanımının ve organizasyon şemasının dosya içinde bulunmadığı, ilçe düzeyinde bulunan şubenin şefliğini yürüten davacının işveren vekili ola-rak kabulünün hatalı olup, fesih bildiriminde herhangi bir sebep belirtil-mediği ve feshin bu şekliyle İş Kanunu'nun 19/1. maddesine aykırı olduğu anlaşılmakla davanın kabulü yerine hatalı değerlendirme ile davanın red-dine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Belirtilen sebeplerle, 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda belirtilen sebeplerle;

1-Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULA-RAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-İşverence yapılan FESHİN GEÇERSİZLİğİNE, davacının İŞİNE İA-DESİNE,

3-Davacının kanunî sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işe başlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının işçinin 6 aylık ücreti olarak belirlenmesine,

4-Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine,

5-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

6-Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre belirlenen 1.800 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp dava-cıya verilmesine,

7-Davacı tarafından yapılan 350.00 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

8. peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davacıya iadesine,

Kesin olarak 27.04.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.

Page 318: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

317Yargıtay Kararları

İŞE İADE DAVASI • DAVA AÇMA SÜRESİ

ÖZET: İşe iade davası feshin işçiye tebliğinden itibaren bir ay içinde açılması gerekir.Bu bir aylık sürenin sonu tatil gününe rastlıyorsa tatil gününü izleyen ilk mesai gününde dava açı-labilecektir.Y. 9 HD, E. 2015/31301, K. 2016/11767, T. 11.5.2016

Davacı vekili, davacının davalı şirkette kategori geliştirme uzmanı olarak çalıştığını iş akdinin 28/01/2015 tarihinde feshedildiğini, işe gi-riş tarihinin de 03/04/2008 olduğunu, feshin son çare olması ilkesi göz önünde bulundurulmadan iş akdinin feshedildiğini, tüm bu nedenlerle 28/01/2015 tarihli iş akdinin feshinin geçersizliğini, davacının işe iade-sini, tazminat ile boşta geçen süre ve sair yasal haklarının hüküm altına alınmasına, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilme-sine karar verilmesini talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Dava hak düşürücü süre yönünden karara resen çıkarıldığından dava-lıya dava dilekçesi tebliğ edilmemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davanın fesih bildiriminin tebliğinden itibaren 1 aylık hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş-tir.

D) Temyiz:

Kararı davacı vekili yasal süresi içinde temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

4857 sayılı İş Kanunu'nun 20. maddesi uyarınca iş sözleşmesinin ge-çerli neden olmadan feshedildiğini ileri süren işçinin, fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içerisinde feshin geçersizliği ve işe iade istemi ile dava açması gerekir. Bu süre hak düşürücü süre olup, resen dikkate alınması gerekir.

Somut uyuşmazlıkta davalı işveren tarafından iş sözleşmesinin feshi-nin 28.01.2015 tarihinde davacıya işçiye bildirildiği, davanın 02.03.2015 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece her ne kadar davanın 1 ay-lık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı kabulü ile dava reddedilmiş

Page 319: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016318

ise 1 aylık sürenin sona erdiği 28.02.2015 tarihinin Cumartesi gününe denk geldiği, davanın ilk iş günü olan 02.03.2015 tarihinde yani süresin-de açıldığı tespit edilmiştir. Mahkemece bu nedenle dava dilekçesi ve ek-lerinin davalıya tebliği ile esasa girilerek yargılamanın gerçekleştirilmesi için kararın bozulması gerekmiştir.

F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASI-NA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 11.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

İŞE İADE • İSPAT KÜLFETİ •

MAHKEMECE İZLENECEK YOL

ÖZET: İş akdinin geçerli nedenle feshedildiğini ispat etme yükümlülüğü davalı işverene aittir.Feshin işletme ve işyeri gerekleri nedeniyle ya-pıldığı ileri sürüldüğünde: Öncelikle, işletmesel karar olmalı, bu karara göre istihdamı engelleyen durum araştırılmalı, işletmesel karar ile istihdam fazlası meydana gelip gelmediğini, işverenin bu kararı tutarlı olarak uygulayıp uygulamadığı, fe-sihde keyfi davranıp davranmadığı ve işletmesel karar sonucu feshin kaçınılmaz olup olmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.Y. 9 HD, E. 2015/30048, K. 2016/11832, T. 11.5.2016

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, davacının ... şirketinde 15.05.2013 tarihinde işe başla-dığını, 24.12.2013 tarihinde ... firmasının davalı şirkete devredildiğini, davacının aynı koşullarla 31.12.2013 tarihinde, davalı şirketin idari işler departmanında İnsan Kaynaklan Uzmanı olarak işine devam ettiğini, bu konuyla ilgili atama yazısını dilekçelerine eklediklerini, davacının iş akdi-nin 06.02.2014 tarihinde feshedildiğini, fesih bildiriminde sebebin, işyeri birleşmesi sonrası oluşan istihdam fazlası olarak gösterildiğini, bunun gerçek olmadığını iddia ederek feshin geçersiz olduğunun tespiti ile dava-cının işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

Page 320: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

319Yargıtay Kararları

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili; davacı yanın dilekçesinde müvekkili şirketten ... olarak bahsedildiğini ancak bu ünvanın ne birleşme öncesi neden birleşme son-rası müvekkili şirketin ünvanı ile bağdaşmadığını, müvekkil şirketin ün-vanmın ... Öğretim Yatınm ve Ticaret A.Ş olduğunu, birleşmeden önceki ünvanın "...Faaliyetleri ve Teknoloji Anonim Şirketi"olduğunu davacını bu konuları bildiğini, davacının 15/05/2013 tarihinde müvekkilinin grup şir-keti olan ...Faaliyetleri ve Teknoloji Anonim Şirket’inde İnsan Kaynakları uzmanı olarak görev yaptığını, daha sonra bu şirketin davalı müvekki-li şirketle devredildiğini, davacının tüm kıdem ve özlük haklarının sak-lı tutulduğunu, devir işleminin,... tarafından 31.12.2013 tarihinde tescil edildiğini, bu devir ve birleşme sonucunda istihdam fazlası oluştuğunu, bu nedenle 06.02.2014 tarihinde davacının iş akdinin fesh edildiğini da-vacıya tüm yasal haklarının ödendiğini, davacının fesih bildiriminin İş Kanununda düzenlenen sürelere ve usule uygun yapılmadığı yönündeki iddiası gerçeğe aykırı olduğunu savunarak davanın reddine karar veril-mesini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, kayıtları, Ticaret Sicil Memurluğu kayıtları, Gelir İdaresi Başkanlığı kayıtları, Kurumlar Vergisi Beyannamesi, Gelir Tabloları, Mali Tablolar ve Bilirkişi ..28/01/2015 tarihli raporu bir bütün olarak değer-lendirildiğinde davalı işverenliğin firmanın hayatını sürdürmesi ve tüm işçilerin istihdamının ortadan kalkmaması için işletmesel bir karar aldığı ve bu kararın son çare olduğu (mali tablolar açısından), bu kararı uygu-larken keyfilik, ölçülülük, tutarlılık ilkelerine uyduğu (çalışan sayılarında-ki azalma ve davacıya karşı ayrımcılık yapmadığı diğer insan kaynakları personelinin de işten çıkartıldığı), davalı tarafından yapılan feshin geçerli olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

4857 sayılı İş Kanunu’nun 20/2 maddesinde açıkça, feshin geçerli ne-denlere dayandığının ispat yükü davalı işverene verilmiştir. İşveren ispat yükünü yerine getirirken, öncelikle feshin biçimsel koşullarına uyduğunu, daha sonra, içerik yönünden fesih nedenlerinin geçerli (veya haklı) oldu-ğunu kanıtlayacaktır. Bu kapsamda, işveren fesihle ilgili karar aldığını, bu kararın istihdam fazlası meydana getirdiğini, tutarlı şekilde uyguladı-

Page 321: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016320

ğını ve feshin kaçınılmaz olduğunu ispatlamalıdır.

İşverenin, dayandığı fesih sebebinin geçerli (veya haklı) olduğunu uy-gun kanıtlarla inandırıcı bir biçimde ortaya koyması, kanıt yükünü yerine getirmiş sayılması bakımından yeterlidir.

Feshin işletme, işyeri ve işin gerekleri nedenleri ile yapıldığı ileri sürül-düğünde, öncelikle bu konuda işverenin işletmesel kararı aranmalı, bağlı işveren kararında işgörme ediminde ifayı engelleyen, bir başka anlatımla istihdamı engelleyen durum araştırılmalı, işletmesel karar ile istihdam fazlalığının meydana gelip gelmediği, işverenin bu kararı tutarlı şekilde uygulayıp uygulamadığı(tutarlılık denetimi), işverenin fesihte keyfi dav-ranıp davranmadığı (keyfilik denetimi) ve işletmesel karar sonucu feshin kaçınılmaz olup olmadığı (ölçülülük denetimi-feshin son çare olması ilke-si) açıklığa kavuşturulmalıdır.

İşletmesel kararın amacı ve içeriğini belirlemekte özgür olan işveren, işletmesel kararı uygulamak için aldığı tedbirin feshi gerekli kıldığını, fes-hin geçerli nedeni olduğunu kanıtlamalıdır. İşletmesel kararın amacı ve içeriğini serbestçe belirleyen işveren, uygulamak için aldığı, geçerli neden teşkil eden ve ayrıca istihdam fazlası doğuran tedbire ilişkin kararı, sü-rekli ve kalıcı şekilde uygulamalıdır. İşveren işletme, işyeri ve işin gerek-leri nedeni ile aldığı fesih kararında, işyerinde istihdam fazlalığı meydana geldiğini ve feshin kaçınılmazlığını kanıtlamak zorundadır. İş sözleşmesi-nin feshiyle takip edilen amaca uygun daha hafif somut belirli tedbirlerin mevcut olup olma¬dığının değerlendirilmesi, işverenin tekelinde değildir. Bir bakıma feshin kaçınılmaz olup olmadığı yönünde, işletmesel kararın gerekliliği de denetlenmelidir. Feshin kaçınılmazlığı ekonomik açıdan de-ğil, teknik denetim kapsamında, bu kararın hukuka uygun olup olmadığı ve işçinin çalışma olanağını ortadan kaldırıp kaldırmadığı yönünde, kısa-ca feshin son çare olması ilkesi çerçevesinde yapılmalıdır.

Dosya içeriğine göre, davacının iş sözleşmesi, davalı işyerinin ekono-mik nedenlerle başka şirkete devredilerek tasfiyesiz infisahına karar ve-rilmiş olması ve bu nedenle oluşan istihdam fazlalığı nedeniyle feshedil-miştir.

Ancak davalı işyerinin tasfiyesiz infisahına karar verilmiş olsa da da-valı şirketin birleştiği diğer şirketin grup şirketi olduğu, alınan bilirkişi raporunda davalı şirketin zarar etmesinin sebebinin genel yönetim gider-lerinden kaynaklandığının tespit edildiği, davacı dışında davacının bölü-münden çıkartılan başka işçi olup olmadığına ilişkin davalı tarafından herhangi bir belge sunulmadığı, davacının istihdam fazlalığı teşkil ettiği

Page 322: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

321Yargıtay Kararları

savunulmasına rağmen işyerinde tasfiye nedeniyle istihdam fazlası işçi olup olmadığının ve bu işçilerden hangilerinin istihdam fazlalığı teşkil et-tiği yönünde bir norm kadro çalışması yapılmadığı, işverenin bu yönde de bir savunmasının olmadığı ve davacının istihdam fazlası olduğunun kanıtlanamadığı, feshin son çare olması ilkesine uyulmadığı ve geçerli ne-dene dayandığı kanıtlanamadığı anlaşılmıştır. İspat yükü kendisinde olan davalı işveren geçerli nedenle feshi kanıtlayamamıştır. Davanın kabulü yerine reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Belirtilen sebeplerle, 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ

Yukarıda belirtilen sebeplerle;

1-Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULA-RAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-İşverence yapılan FESHİN GEÇERSİZLİĞİNE, davacının İŞİNE İA-DESİNE,

3-Davacının kanunî sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işebaşlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının işçinin 4 aylık ücreti olarak belirlenmesine,

4-Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine,

5-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

6-Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre belirlenen 1.800 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp dava-cıya verilmesine,

7-Davacı tarafından yapılan 384.20 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

8. peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine,

Kesin olarak 11.05.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.

Page 323: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016322

İŞE İADE • İKALE SÖZLEŞMESİ • GEÇERLİLİK ŞARTLARI

ÖZET: Kural olarak geçerli bir İKALE sözleşmesi-nin varlığından söz edilebilmesi için: Fesih öne-risi işçiden gelmesi halinde işçinin kıdem ve taz-minatının ödenmesi gerekir.Fesih önerisinin işverenden gelmesi halinde ise, ihbar ve kıdem tazminatı yanında işe iade dava-sından doğan tazminatları telafi eden uygun bir ödemenin de yapılması gerekir.İşveren; ikaleye davet eden işçiye kıdem tazmi-natı ödemeyi kabul eden, ihbar tazminatı öde-meyen işverenin yaptığı sözleşmenin geçerli bir İKALE olduğu kabul edilemez.Y. 9 HD, E. 2015/31182, K. 2016/11766, T. 11.5.2016

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, davacının davalı şirkette 20/08/2009-08/11/2014 tarihle-ri arasında operasyon grup müdürü olarak çalıştığını, iş yerinden ayrılış nedeni olarak zorunlu nedenlerle ayrıldığı belirterek işten çıkışının yapıl-dığını, 2014 yılı nisan-mayıs aylarında işyerinde bir gönderinin kaybol-ması nedeniyle soruşturma geçirdiğini, suçsuz olduğunu anlaşılmasına rağmen işyerinden çeşitli baskılara maruz kaldığını, devamlı olarak işten kendisinin ayrılması yönünde baskılar olduğunu, haksızlık yapıldığını ve işten çıkartıldığını, tüm bu nedenlerle feshin geçersizliğine, işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davacının 20/08/2009 tarihinden itibaren şirkette belirsiz süreli hizmet sözleşmesi ile işe başladığını, davacının el yazısı ile tanzim ettiği ' Eşimin hastalığı nedeni ile, Ailevi sebeplerden dolayı kedim tazmi-natı, ihbar tazminatı, yıllık izin tüm haklarımın tarafıma ödenmesi koşulu ile iş akdimi 08/11/2014 tarihi itibari ile feshediyorum' diyerek müvekkil şirkete dilekçesini sunduğunu, bu durumda işe iade davası açamayaca-ğını ve bu nedenle davacının davasının reddine karar verilmesini talep etmiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davacının kendi rızası ile iş akdini feshettiği, işe iade da-vası açamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Page 324: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

323Yargıtay Kararları

D) Temyiz:

Kararı davacı vekili yasal süresi içinde temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

Taraflar arasındaki iş ilişkinin “bozma sözleşmesi” yoluyla sona erip ermediği hususu uyuşmazlık konusudur.

Bozma sözleşmesi (ikale) yasalarımızda düzenlenmiş değildir. Sözleş-me özgürlüğünün bir sonucu olarak daha önce kabul edilen bir hukuki ilişkinin, sözleşmenin taraflarınca sona erdirilmesi mümkündür. Sözleş-menin, doğal yollar dışında tarafların ortak iradesiyle sona erdirilmesi yönündeki işlem ikale olarak adlandırılır.

İş Kanununda bu fesih türü yer almasa da, taraflardan birinin karşı tarafa ilettiği iş sözleşmesinin karşılıklı feshine dair sözleşme yapılmasını içeren bir açıklama (icap), ardından diğer tarafın da bunu kabulü ile boz-ma sözleşmesi (ikale) kurulmuş olur.

Bozma sözleşmesinde icapta, iş ilişkisi karşı tarafın uygun irade be-yanı ile anlaşmak suretiyle sona erdirmeye yönelmiştir. Bu sebeple, ika-le sözleşmesi akdetmeye yönelik icap, fesih olarak değerlendirilip, feshe tahvil edilemez.

Bu anlamda bozma sözleşmesinin şekli, yapılması, kapsam ve geçer-liliği Borçlar Kanunu hükümlerine göre saptanacaktır. Buna karşılık iş sözleşmesinin bozma sözleşmesi yoluyla sona erdirilmesi, iş hukukunu yakından ilgilendirdiği için ikalenin yorumunda iş sözleşmesinin yoru-munda olduğu gibi, genel hükümlerin yanı sıra iş hukukundaki “işçi ya-rarına yorum” ilkesi de göz önünde bulundurulacaktır.

Borçlar Kanunun 23-31 maddeleri arasında düzenlenmiş olan irade fesadı hallerinin, bozma sözleşmeleri yönünden titizlikle ele alınması ge-rekir. Bir işçinin bozma sözleşmesi yapma konusundaki icap veya kabul-de bulunmasının ardından işveren feshi haline özgü iş güvencesi hüküm-lerinden yararlanmak istemesi ve yasa gereği en çok bir ay içinde işeiade davası açmış olması hayatın olağan akışına uygun düşmez.

İş ilişkisi taraflardan her birinin bozucu yenilik doğuran bir beyanla sona erdirmeleri mümkün olduğu halde, bu yola gitmeyerek karşılıklı an-laşma yoluyla sona erdirmelerinin nedenleri üzerinde de durmak gerekir. Her şeyden önce bozma sözleşmesi yapma konusunda icapta bulunanın makul bir yararının olması gerekir. İş ilişkisinin bozma anlaşması yoluyla sona erdirildiğine dair örnekler 1475 sayılı İş Kanunu ve öncesinde he-men hemen uygulamaya hiç yansımadığı halde, iş güvencesi hükümlerinin

Page 325: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016324

yürürlüğe girmesinin ardından özellikle 4857 sayılı İş Kanunu sonrasında giderek yaygın bir hal almıştır. Bu noktada, işveren feshinin karşılıklı an-laşma yoluyla fesih gibi gösterilmesi suretiyle iş güvencesi hükümlerinin bertaraf edilmesi şüphesi ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla irade fesadı de-netimi dışında, tarafların bozma sözleşmesi yapması konusunda makul yararının olup olmadığının da irdelenmesi gerekir. Makul yarar ölçütü, bozma sözleşmesi yapma konusundaki icabın işçiden gelmesi ile işveren-den gelmesi ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak ele alınmalıdır. Dairemizin 2008 yılı kararları bu yöndedir (Yargıtay 9.HD. 21.4.2008 gün 2007/31287 E, 2008/9600 K).

Bozma sözleşmesi yoluyla iş sözleşmesi sona eren işçi, iş güvencesin-den yoksun kaldığı gibi, kural olarak feshe bağlı haklar olan ihbar ve kıdem tazminatlarına da hak kazanamayacaktır. Yine 4447 sayılı Yasa kapsamında işsizlik sigortasından da yararlanamayacaktır. Bütün bu hu-suslar, iş hukukunda hâkim olan ibranamenin dar yorumu ilkesi gibi, hatta daha da ötesinde, ikale sözleşmesinin geçerliliği noktasında işçi le-hine değerlendirmenin gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Tarafların bozma sözleşmesinde ihbar ve kıdem tazminatı ile iş gü-vencesi tazminatı hatta boşta geçen süreye ait ücret ve diğer haklardan bazılarını ya da tamamını kararlaştırmaları da mümkündür. Bozma söz-leşmesinin geçerliliği konusunda bütün bu hususlar dikkate alınarak de-ğerlendirmeye gidilmelidir.

Bozma sözleşmesinde kıdem tazminatının ödenmesi kararlaştırıldığı takdirde, kıdem tazminatı 1475 sayılı Yasanın 14 üncü maddesine göre hesaplanmalı ve anılan maddedeki kıdem tazminatı tavanı gözetilmelidir. Belirtmek gerekir ki, sözü edilen Yasada düzenlenen kıdem tazminatı ta-vanı mutlak emredici niteliktedir.

Dosya içeriğine göre; somut uyuşmazlıkta davacının el yazısı ile düzen-lediği 05.11.2014 tarihli dilekçesinde “ kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin haklarının tarafına ödenmesi koşulu ile” iş akdini 08.11.2014 tarihinde feshedeceğini davalı işverene bildirmesi istifa mahiyetinde ol-mayıp, işvereni ikaleye davet mahiyetindedir. Davalı işverenin işçiden ge-len ikale talebinde öne sürülen koşulları kabulü halinde geçerli bir ikale sözleşmesinden söz edilebilecekken mevcut durumda işverenin ikaleye davet ile talep edilenlerden kıdem tazminatına ödemeyi kabul etmesine karşın ihbar tazminatı ödemeyi kabul etmemesi karşısında işçiden gelen ikale teklifinin işveren tarafından kabul edilerek tarafların iş sözleşmesini ikale yoluyla sona erdirdiklerinden de söz edilemez.

Page 326: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

325Yargıtay Kararları

Açıklanan nedenle, mahkemece davanın kabulü yerine reddine karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bo-zulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ

Yukarıda belirtilen sebeplerle;

1- Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULA-RAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2- İşverence yapılan FESHİN GEÇERSİZLİĞİNE, davacının İŞİNE İA-DESİNE,

3- Davacının kanunî sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işebaşlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının işçinin 5 aylık ücreti olarak belirlenmesine,

4- Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine,

5- Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

6- Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre 1.800.-TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp davacıya veril-mesine,

7- Davacı tarafından yapılan 506.00 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

8. peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine,

Kesin olarak oybirliği ile 11.05.2016 tarihinde karar verildi.

Page 327: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016326

İŞE İADE • PERFORMANS DEĞERLENDİRMESİ

ÖZET: İşçinin performans ve verimlilik nedenleri-nin geçerli neden olabilmesi için objektif ölçütler belirlenmelidir.Performans ve verimlilik düşüklüğünün süreklilik göstermesi halinde geçerli nedenin varlığından söz edilebilir.Ayrıca belirlenen hedeflere ulaşılmamış olması tek başına geçerli fesih nedeni olarak kabul edil-memelidir.İşçinin kapasitesi yüksek hedefler için yeterli ol-duğu halde işçi gereken gayreti göstermiyorsa geçerli nedenden söz edilebilir.Performans kriterleri önceden belirlenmeli, işçi-ye tebliğ edilmeli ve performans değerlendirme-sinde bu kriterler esas alınmalıdır.En az altı ay olması gereken deneme süresinde performans değerlendirilmesi yapılamaz.İşçinin, performansını arttırması için eğitim ve benzeri imkanların sağlanıp sağlanmadığı da dikkate alınmalıdır.Y. 9 HD, E. 2015/31367, K. 2016/17781, T. 11.5.2016

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, davacının davalı işverenlikte 11/08/2014 -19/02/2015 tarihleri arasında sürekli ve kesintisiz çalıştığını, davalı işveren objektif olmayan ve soyut bir iddia ile performans düşüklüğü gerekçe gösterilerek davacının iş akdini haksız bir şekilde feshettiğini beyanla; feshin geçersiz-liğine ve davacının işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davacının 11/08/2014-19/02/2015 tarihleri arası şirket-te portföy yöneticisi olarak çalıştığını, iş akdinin performans düşüklüğü sebebiyle feshedildiğini, davacının şirketçe belirlenen üretim kotalarını gerçekleştirmediği, belirlenen kotaların çok altında kaldığından savun-masının istendiğini, davacının 03/02/2015 tarihinde savunma dilekçesi

Page 328: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

327Yargıtay Kararları

verdiğini, ancak davacının savunmasının kabul edilebilir bulunmadığı-nı, davacının iş akdi 4857 sayılı yasanın 17. ve 18.maddeleri gereğince 19/02/2015 tarihinde feshedildiğini, aynı gün davacıya yazılı olarak tebliğ edildiğini beyanla; davanın reddini savunmuştur.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, 6 aylık çalışma süresi içerisinde sürekli performansının düşük olduğu tespit edilen davacının iş ilişkisine devam etmesinin davalı işverenden beklenemeyeceği, feshin geçerli nedene dayandığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davacı vekili yasal süresi içinde temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

4857 sayılı İş Kanunu’nun 18’nci maddesinin 1. fıkrasına göre, işveren, iş sözleşmesini işçinin davranışlarından kaynaklanan nedenlerle geçerli olarak feshedebilir. İş Kanunu’nun gerekçesinde hangi hallerin işçinin ye-tersizliği nedeniyle geçerli fesih hakkı bahşedeceği örnek kabilinden sayıl-mış olup bunlar; ortalama olarak benzer işi görenlerden daha az verimli çalışma; gösterdiği niteliklerden beklenenden daha düşük performansa sahip olma,işe yoğunlaşmasının giderek azalması; işe yatkın olmama; öğ-renme ve kendini yetiştirme yetersizliği; sık sık hastalanma; çalışamaz duruma getirmemekle birlikte işini gerektiği şekilde yapmasını devamlı olarak etkileyen hastalık, uyum yetersizliği, işyerinden kaynakla¬nan se-beplerle yapılacak fesihlerde emeklilik yaşına gelmiş olma hallerdir. Ka-nunun gerekçelerinde ifade olunan yetersizlikten kaynaklanan sebepler dışında, işçiyle yapılan iş sözleşmesi, işyeri personel yönetmeliği, kurum-sal çalışma ilkeleri veya işyerine özgü performans değerlendirme kriter-lerinde yer alan işçinin verimliği ile ilgili beklentilerin karşılanamaması halinde de geçerli sebeple fesih uygulanabilir.

performans, en basit tanımıyla verimliliğin ölçülmesidir. İşçinin iş sü-recinde harcadığı ve işin üretimine kattığı emeğin kalitesi ve düzeyi, iş-çinin performansını oluşturur. Birim zamanda işçinin harcadığı emeğin sonucu olan üretimin düzeyi ise işçinin verimliliğini gösterir. Başka bir anlatımla performans, iş sürecinde yer alan emeğin bir boyutu, verimlilik ise birim zamanda harcanan emeğin sonucudur. Buna göre performansı yüksek olan işçinin verimlilik düzeyinin de yüksek olması beklenir.

İşçinin performans ve verimlilik sonuçlarının geçerli bir nedene da-yanak olabilmesi için objektif ölçütlerin belirlenmesi zorunludur. per-

Page 329: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016328

formans ve verimlilik standartları işyerine özgü olmalıdır. Objektiflik öl-çütü o işyerinde aynı işi yapanların aynı kurallara bağlı olması şeklinde uygulanmalıdır. performans ve verimlilik standartları, verilen hedefler gerçekçi ve makul olmalıdır. performans ve verimlilik sonuçlarına dayalı geçerli bir nedenin varlığı için süreklilik gösteren düşük veya düşme eği-limli sonuçlar olmalıdır. Koşullara göre değişen, süreklilik göstermeyen sonuçlar geçerli neden için yeterli kabul edilmeyebilir. Ayrıca performans ve verimliliğin yükseltilmesine dönük hedeflere ulaşılamaması tek başına geçerli neden olmamalıdır. İşçinin kapasitesi yüksek hedefler için yeterli ise ancak işçi bu hedefler için gereken gayreti göstermiyorsa geçerli neden söz konusu olabilir. (08.04.2008 gün ve 2007/27829Esas, 2008/7831 Ka-rar sayılı ilamımız)

Diğer taraftan, performans değerlendirilmesinde objektif olabilmek ve geçerli nedeni kabul edebilmek için, performans değerlendirme kriterleri önceden saptanmalı, işçiye tebliğ edilmeli, işin gerektirdiği bilgi, beceri, deneyim gibi yetkinlikler, işyerine uygun davranışlar ve çalışandan ger-çekleştirmesi beklenen iş ve kişisel gelişim hedeflerinde bu kriterler esas alınmalıdır. Bir başka anlatımla, çalışanın niteliği, davranışları ve sonuç-ta ulaştığı hedef önemli olmaktadır. Bu kriterler çalışanın görev tanımına, verimine, işverenin kurumsal ilkelerine, uyulması gereken işyeri kuralla-rına uygun olarak objektif ve somut olarak ortaya konmalı ve buna yöne-lik performans değerlendirme formları hazırlanmalıdır. İşyerine özgü ça-lışanların performansının değerlendirileceği, performans Değerlendirme Sistemi geliştirilmeli ve uygulanmalıdır. (Dairemizin 24.09.2007 gün ve 2007/13994 Esas, 2007/27720 Karar sayılı ilamı).

İşçinin, deneme süresi de belirli (ki bu en az altı ay olmalı)bekleme süresi içinde saptanan mesleki özelliklerine dayanarak, bu süreden sonra performans ve verim düşüklüğü nedeniyle iş sözleşmesi feshedilirse bu geçerli neden olarak kabul edilemez. Yani bu süre içinde işçinin çalışma standartları ve mesleki özellikleri daha sonraki performans ve verimli-lik ölçümü bakımından işverenin kabul ettiği sınırlar olarak dikkate alı-nır. Ancak bu sınırların altına düşülmesi ve bunun süreklilik göstermesi halinde geçerli neden doğabilir. İşveren, bu sınırların üstünde bir per-formans ve verimlilik beklentisinde haklı olduğunu ileri sürüyorsa, bu beklentiyi doğrulayacak eğitim ve iş koşullarının iyileştirilmesi gibi per-formans artırıcı olanakları sağladığını da kanıtlamalıdır.

Dosya içeriğine göre, somut uyuşmazlıkta davalı işverenin davacının performans düşüklüğünden kaynaklı üretim hedeflerini tutturamaması-na ilişkin olarak davacıya verdiği hedeflerin gerçekçi ve makul olduğu

Page 330: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

329Yargıtay Kararları

kanıtlanamadığı gibi davacının performansını arttırabilmesi için eğitim ve benzeri olanakların işveren tararfından sağladığına dair delil sunul-mamıştır. Davacının iş akdinin feshinin geçerli nedene dayanmadığı an-laşıldığından, mahkemece davanın kabulü yerine reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bo-zulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

Sonuç

Yukarıda belirtilen sebeplerle;

1-Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULA-RAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-İşverence yapılan FESHİN GEÇERSİZLİĞİNE, davacının İŞİNE İA-DESİNE,

3-Davacının kanunî sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işebaşlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının işçinin 4 aylık ücreti olarak belirlenmesine,

4-Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine,

5-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

6-Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre 1.800. TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp davacıya veril-mesine,

7-Davacı tarafından yapılan 291,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

8. peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine,

Kesin olarak oybirliği ile 11.05.2016 tarihinde karar verildi.

Page 331: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016330

İŞE İADE DAVASI • İHBAR VE KIDEM TAZMİNATI

ÖZET: İşe iade davası sonucunda davacı işçi tek-rar işe başlatılmamış, bu şekilde fesih işe başla-tılmadığı tarihte gerçekleşmiş ve işveren tarafın-dan gerçekleştirilen fesih ortadan kalkmıştır.O halde fesihi izleyen dava tarihi itibariyle orta-da fesih mevcut olmadığından feshe bağlı işçilik alacağı olan ihbar ve kıdem tazminatı talepleri reddedilmelidir.Y. 9 HD, E. 2015/23447, K. 2016/12454, T. 26.5.2016

Davacı vekili özetle; davacının 23.08.2004 tarihinde davalıya ait eski unvanı Bölge Müdürlüğü, yeni unvanı Bölge Müdürlüğü olan işyerinde mu-hasebe elemanı olarak işebaşlatıldığını, 2007 yılından itibaren muhasebe şefi olarak çalıştığını, 2009 yılı Temmuz ayından itibaren ise aynı işvere-ne ait... Müdürlüğü’nde muhasebe şefi olarak çalıştırılmaya başlandığını, davacının iş akdinin 18.11.2011 tarihinde usulsüz olarak ve geçersiz se-beple feshedildiğini, davacının işçilik alacaklarının ödenmesi için davalıya ihtarname göndermesine rağmen, davalı işverenin, davacının alacaklarını ödemediği gibi, davacıya suç attığını iddia ederek 01.11.2011-18.11.2011 tarihleri kapsayan süreye ait ücret alacağı, kullanmadığı 13 günlük yıl-lık izin ücreti, 29.12.2010 tarihinde 3,45 saatlik, 29.04.2011-04.11.2011 tarihleri arasında ise 54,16 saatlik fazla çalışma süresinden doğan fazla çalışma ücreti, ihbar tazminatı, kıdem tazminatı ve kötü niyet tazminatı alacaklarının faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili özetle; davacının iş akdinin performans yetersizliği ne-deniyle tutulan tutanaklar ile durumun haklılığına istinaden 4857 sayı-lı İş Kanununun 17. Maddesi gereği hak etmiş olduğu tüm alacakların ödenmesi suretiyle 18.11.2011 tarihinde geçerli nedenle feshedildiğini, davacının alacaklarının zamanaşımına uğradığını, davacının ödenmemiş herhangi bir ücreti bulunmadığını, davacı tarafından yapılan herhangi bir fazla çalışmanın söz konusu olmadığını, yıllık ücretli izin alacağının bulunmadığını, davacının iş güvencesi kapsamında olduğunu, kötü niyet tazminatı talep edemeyeceğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak; dava-

Page 332: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

331Yargıtay Kararları

nın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere kararın dayandığı kanuni ge-rektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında ka-lan temyiz itirazları yerinde değildir

2-Somut uyuşmazlıkta; davacı iş akdinin performans yetersizliği nede-niyle feshi üzerine 13.İş Mahkemesinin 2011/1091 esas sayılı dosyasında işe iade davası açmış olup, işeiade davasında feshin geçersizliğine karar verilmiştir. Davacı işe iade davasının onama kararını tebliğden itibaren süresinde davalı işverene, işe başlatılma talebinde bulunmuş ancak işve-ren tarafından eski işinde eski koşullarda işe başlatılmamıştır.

Bunun üzerine davacı işçi, işe iade davasında kazandığı tazminatları için davalı işveren aleyhine icra takibi yapmış itiraz üzerine takip durun-ca 18. İş Mahkemesi’nin 2013/567Esas 2014/628 Karar sayılı dosyasıyla itirazın iptali davası açmıştır. Bu itirazın iptali davası; Dairemizin 2015-1698 sayılı esasında kayıtlı olup bu dosyanın aynı gün dairemizde yapılan incelemesinde; feshin geçersizliği kararı sonrası başvuran davacının da-valı işveren tarafından 21/03/2013 tarihinde işe başlatılmadığı ve davacı-nın talep ettiğiişe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre ücreti alacağı için yaptığı icra takibine itirazın iptaline dair verilen kararın dairemizce onandığı anlaşılmıştır.

Bu şekilde davacının temyiz konusu 12. İş Mahkemesi ‘nin 2011/1266 Esas 2015/330 Karar sayılı davasında; kıdem ve ihbar tazminatı talep ettiği ancak, 18. İş Mahkemesi’nin 2013/567Esas sayılı davası ile geçer-siz fesih sonucu davacının işe başlatılma talebi üzerine işverenin davacıyı 21/03/2013 tarihinde işe başlatmadığı tespiti ile ilk olarak gerçekleştirilen feshin geçersizliğine karar verilerek feshin ortadan kalktığı, dolayısıyla dava tarihi itibariyle ortada bir fesih kalmadığından davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanamayacağı gözetilmeden, davanın reddi yeri-ne, davanın kabulü hatalıdır

F)Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASI-NA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 26/05/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Page 333: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016332

İŞE İADE • SENDİKAL TAZMİNAT • İSPAT KÜLFETİ

ÖZET: Sendikal tazminat davasında ispat yükü işçidedir.Davacının sendikal faaliyetlerde bulunduğu, bu konuda toplantılar gerçekleştirdiği ve bu neden-lerle iş akdinin feshedildiği anlaşıldığına göre sendikal tazminata hükmedilmelidir.Y. 9 HD, E. 2015/31977, K. 2016/12709, T. 30.5.2016

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı, iş akdinin haklı veya geçerli bir nedene dayanmaksızın feshe-dildiğini, asıl fesih nedeninin davacının sendikal faaliyetlerde bulunması olduğunu ileri sürerek; feshin geçersizliği ile işe iadesine ve sendikal taz-minata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davacının işten kendi isteği ile ayrıldığını savunarak, davanın reddini talep etmiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkeme, davacının iş akdinin feshinin geçerli nedene dayanmadığını, ancak sendikal nedenle feshin de ispatlanamadığını kabul etmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

Mahkemenin, feshin geçerli bir nedene dayanmadığı yönündeki kabulü dosya içeriğine uygun ise de, feshin sendikal nedene dayanmadığı yönün-deki tespiti hatalıdır.

İş akdinin fesih bildiriminde gösterilenin aksine sendikal nedene da-yandığını ileri süren davacı işçi, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 20/2 ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 25. maddesi uyarın-ca bu iddiasını ispat ile yükümlüdür.

Sendikal tazminat 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanu-nu'nun 25'inci maddesinde düzenlenmiş, işçilerin işe alınmalarının, belli bir sendikaya girmeleri veya girmemeleri veya belli bir sendikadaki üyeliği

Page 334: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

333Yargıtay Kararları

korumaları veya üyelikten istifa etmeleri şartına bağlı tutulamayacağı ilk fıkrada hükme bağlanmıştır. Sözü edilen maddenin ikinci fıkrasında ise, işverenin, sendika üyesi olan işçilerle sendika üyesi olmayan işçiler veya ayrı sendikalara üye olan işçiler arasında, çalışma şartları veya çalıştır-maya son verilmesi bakımından herhangi bir ayrım yapamayacağı kuralı getirilmiştir.

İşverenin, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 25'inci maddesinin beşinci fıkrası uyarınca iş sözleşmesini sendikal ne-denlerle feshetmesi halinde işçi, 4857 sayılı Kanunun 18, 20 ve 21 inci madde hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir. İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi hâlinde, 4857 sayılı Ka-nunun 21 inci maddesine göre işçinin başvurusu, işverenin işe başlatma-sı veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verilir. Ancak işçinin işe başlatılmaması hâlinde, ayrıca 4857 sayılı Ka-nunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen tazminata hükme-dilmez. İşçinin 4857 sayılı Kanunun yukarıdaki hükümlerine göre dava açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engellemez.

Dairemizce, sendikal tazminat davalarında ispat yükünün işçide oldu-ğu hallerde, iş yerinde çalışan ve sendikaya üye olan işçilerin sayısı, hangi tarihlerde üye oldukları, üyelikten çekilen işçilerin olup olmadığı, iş ye-rinde çalışmakta olan işçilerin bulunup bulunmadığı, aynı dönemde yetki prosedürünün işletilip işletilmediği, iş yerinde önceki dönemlerde toplu iş sözleşmelerinin bağıtlanıp bağıtlanmadığı, yeni işçi alınıp alınmadığı ve alınmışsa yeni işçilerin sendikalı olup olmadığı gibi hususlarla, işveren-ce ekonomik veya teknolojik nedenlere dayalı bir fesih yoluna gidilmesi durumunda teknik yönden bu durumun araştırılması gibi ölçütler belir-lenmiştir.

Somut uyuşmazlıkta, dosya içeriğine göre, davacı tanıklarının beyanla-rında fesih tarihinden kısa süre önce davacı ile birlikte aynı iş yeri çalışanı 8-9 işçinin iş yeri dışında sendika üyeliği ve sendikal faaliyette bulunmaya ilişkin toplantı gerçekleştirdiği, davalı işverenin bunu öğrenmesi üzeri-ne davacı ve toplantıya katılan diğer işçilerin iş akitlerini 09.03.2015 ve 10.03.2015 tarihlerinde ibraname belgeleri düzenleyerek ve aynı fesih ne-deni “ belirsiz süreli iş sözleşmesinin işçi tarafından zorunlu nedenle fes-hi” yazılmak sureti ile iş akdini sonlandırma yoluna gittiği, T.C...Bakanlığı İşçi Sendikası Üyelik Döküm formlarına göre işten bu şekilde çıkarılan işçilerin fesih tarihinin hemen öncesi üye oldukları ya da henüz üye ola-cakken iş akitlerinin feshedildiği tespit edilmiştir. Mahkemece sendikal nedenle feshin söz konusu olmadığı kabul edilmiş ise de, tanık anlatım-

Page 335: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016334

ları, sendika yazıları ve Dairemizce aynı temyiz incelemesi yapılan ... 2. İş Mahkemesi 2015/ 239 Esas, 2015/ 520 Karar sayılı ve ... 3. İş Mahke-mesinin 2015/ 217 Esas – 2015/ 318 Karar sayılı dosyalarında davacılar .. ve ...’un iş akitlerinin sendikal nedenle feshedildiği yönündeki kararları onanmış olup hepsi bir arada değerlendirildiğinde, davacının iş akdinin sendika üyeliği konusunda iş yeri arkadaşları ile toplantı gerçekleştirmesi sonucu feshedildiği anlaşıldığından, mahkemece feshin sendikal nedene dayanmadığı yönündeki kararı hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bo-zulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ

Yukarıda belirtilen sebeplerle;

1-Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULA-RAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-İşverence yapılan FESHİN GEÇERSİZLİĞİNE, davacının İŞİNE İA-DESİNE,

3-Davacının başvurusu, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın tazminat miktarının sendikal fesih nedeni dik-kate alınarak takdiren davacının 1 yıllık brüt ücreti tutarında belirlenme-sine;

4-Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine,

5-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

6-Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre 1.800 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp davacıya veril-mesine

7-Davacı tarafından yapılan 233.50 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

8. peşin alınan temyiz harcının isteği halinde ilgilisine iadesine,

Kesin olarak oybirliği ile 30.05.2016 tarihinde karar verildi.

Page 336: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

335Yargıtay Kararları

HAKSIZ FESİH • İŞCİ ALACAĞI

ÖZET: Yıllık dinlenme hakkı Anayasal bir hak olup çalışma süresi boyunca paraya tahvil edilmesi, başka bir deyişle izin haklarının satılması Anaya-sa ve Yasalara aykırı olup fiilen kullanılmayan yıl-lık izin karşılığı verilen paranın mahsup edilmesi isabetsizdir.Davacının fazla çalışma yaptığı, bir kısım hafta ta-tilleri ile genel tatilerde çalıştığı tanık beyanlarına göre belirlenmiş olup hesaplanan alacaklardan takdiri indirim yapılması yerinde ise de, Mahke-mece, hakkın özünü etkiler şekilde %60 oranın-da fahiş takdiri indirim yapılması da hatalı olup, daha makul oranda taktiri indirim yapılmalıdır. Y. 9 HD, E. 2014/24523, K. 2015/35237, T. 14.12.2015

Davacı, davalıya ait işyerinde gece bekçisi olarak çalışırken iş sözleş-mesinin işverence haksız şekilde fesh edildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla çalışma, yıllık izin, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının tahsilini, istemiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davacının sorumluluk bölgesinde hırsızlık olayı olduğunu ve davacının dikkatsizlik sonucunda şirketi tahminen 50.000,00 TL zarara uğrattığını, bu nedenle İş Kanununun 25/II/ı maddesi gereğince davacının iş akdinin fesh edildiğini, tazminat ve alacak istemlerinin haksız olduğu-nu savunarak, davanın reddini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar, yapılan keşif ve bilirkişi raporlarına dayanılarak, davacının görevli olduğu 26.04.2010-27.04.2010 gecesi so-rumluluk sahasında bulunan ve bir kişinin tek başına ve kamyon-kamyo-net türü araç kullanmaksızın alıp götüremeyeceği toplam 3 ton ağırlığın-da ve yaklaşık 50.000,00 TL değerindeki kabloların çalınmasında kastı ispatlanamamış olsa dahi ihmali görüldüğü bu nedenle iş akdinin davalı işveren tarafından tarafından haklı nedenle feshedildiği ve davacının kı-dem ve ihbar tazminatına hak kazanamadığı ancak fazla çalışma, yıllık izin, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil alacakları olduğu gerekçesi

Page 337: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016336

ile davanın kısmen kabulüne, karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davacı taraf temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni ge-rektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Mahkemenin davacının iş akdinin haklı nedenle feshine ilişkin ka-bulü yerinde ise de, davacının 17/10/2008 tarihinde emeklilik nedeni ile ayrılış yapıp tekrar çalışmaya devam ettiği taraf beyanlarından ve hizmet döküm cetvelinden anlaşılmaktadır. Hizmet döküm cetvelinde davacının 17/10/2008 de emekli olduğu izlenimi edinilmektedir. Davalı taraf bu konu ile ilgili yargılama sırasındaki yazılı beyanında, emeklilik sırasında tüm hakların ödendiğini savunmuşsa da ödemeye dair belge sunmamış-tır.

Mahkemece yapılacak iş, emeklilik tarihi ile emeklilik tarihindeki üc-reti saptama ve ödeme yapılıp yapılmadığını araştırıp ödeme yapılmadığı-nın anlaşılması halinde emeklilik tarihine kadarki kıdem tazminatını he-saplayıp hüküm altına almaktır. Bu hususun göz ardı edilmesi hatalıdır.

3- Dosyada davacıya yıllık izin ücreti altında yapılan ödemeler olduğu ve bunların davacının izin alacağından faizi ile mahsup edildiği görülmek-tedir.

Yıllık dinlenme hakkı Anayasal bir hak olup çalışma süresi boyunca paraya tahvil edilmesi, başka bir deyişle izin haklarının satılması Anaya-sa ve Yasalara aykırı olup fiilen kullanılmayan yıllık izin karşılığı verilen paranın mahsup edilmesi isabetsizdir.

4-Davacının fazla çalışma yaptığı, bir kısım hafta tatilleri ile genel ta-tilerde çalıştığı tanık beyanlarına göre belirlenmiş olup hesaplanan ala-caklardan takdiri indirim yapılması yerinde ise de, Mahkemece, hakkın özünü etkiler şekilde %60 oranında fahiş takdiri indirim yapılması da hatalı olup, daha makul oranda taktiri indirim yapılmalıdır.

F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZUL-MASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 14/12/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Page 338: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ

İLK PEŞİN SERMAYE GELERİ • ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN KUSURU

ÖZET: İşverenin üçüncü kişi ile birlikte kusurlu olması durumunda gelirin ilk peşin sermaye ge-liri davalı işverenin kusuruyla çarpılmalı ve iş-veren sorumluluğu ortaya konmalıdır. İlk peşin sermaye değerinin yarısı da üçüncü kişinin ve davalı işveren kusurunun toplamı kusuru olarak ele alınmalı ve bu oran da gelirin yarısı ile çarpı-larak üçüncü kişisin müteselsil sorumluluğu bu-lunmalıdır.10. HD E.2015/2963 E. , K.2016/5641 T. 14.04.2016

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, davalı ... hakkındaki dava reddedilip diğer davalılar yö-nünden istem aynen hüküm altına alınmıştır.

Hükmün, davacı SGK Başkanlığı avukatı ile davalı ... avukatı tarafın-dan temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anla-şıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tes-pit edildi.

1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerek-tirici sebeplere göre, temyiz yoluna başvuran taraflar vekillerinin sair iti-razlarının reddi gerekir.

2-) Davalı ...’e ait mesken olarak kullanılan 4 katlı binanın teras katı-nın demir çelik malzemeyle örülüp çatı kaplaması yapılması için anılan davalı tarafından yeğeni olan davalı ...’in görevlendirildiği, ... ile aralarında yaptıkları sözlü anlaşma kapsamında, adlarına vergi, meslek kuruluşu, sigortalılık kaydı bulunmayan davalılar ... ve ... ile kazalının 24.05.2011 günü çalışmaya başladıkları, kazalının 26.05.2011 tarihinde sacın kena-rından tutunup aşağıya inmekte iken çatıdan düşmesiyle iş kazasının ger-çekleştiği, yaşamını yitiren kazalının hak sahibiannesine bağlanan ölüm geliri ve ödenen cenaze ödeneği nedeniyle uğranılan davacı Kurum zara-rının davalılardan teselsül hükümlerine görerücuan alınması için 5510

Page 339: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016338

sayılı Kanunun 21. ve 23. maddelerine dayalı olarak işbu davanın açıldığı, mahkemece yapılan yargılamada düzenlenen bilirkişi raporunda kazanın oluşunda, bina sahibi olduğundan ...’in kusurunun bulunmadığının belir-tildiği, ... vekaletsiz iş gören olarak tanımlanıp kendisine %10, davalılar M.Ermiş ve Y.Yanık işveren olarak nitelendirilip kendilerine %30’ar, ka-zalı sigortalıya da %30 oranında kusur yüklendiği, hesap raporu alınarak sigortalının gerçek zararının gelirin ilk peşin sermaye değerinden fazla olarak belirlendiği anlaşılmakta olup mahkemece bu raporlara dayanıla-rak yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.

Davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanunun 3. maddesinde, bu Kanunun uygulanmasında hizmet akdinin, 818 sayılı Borçlar Kanununda tanımlanan hizmet akdini ve iş mevzuatında tanımlanan iş sözleşmesini veya hizmet akdini ifade ettiği, 4. maddesinin 1. fıkrasında, bu Kanunun kısa ve uzun vadeli sigorta kolları uygulaması bakımından hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanların (a) bendi kapsa-mında sigortalı olduğu, 12. maddesinde, 4/1-(a) maddesine göre sigortalı sayılan kişileri çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olma-yan kurum ve kuruluşların işveren, işveren adına ve hesabına, işin veya görülen hizmetin bütününün yönetim görevini yapan kimsenin işveren vekili olduğu, bu Kanunda geçen işveren deyiminin, işveren vekilini de kapsadığı, işveren vekilinin, bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu be-lirtilmiş, 7. maddesinin 1. fıkrasında, sigorta hak ve yükümlülüklerinin 4/1-(a) maddesi kapsamında sigortalı sayılanlar için çalışmaya başladık-ları tarihten itibaren başlayacağı, 8. maddenin 1. fıkrasında, işverenlerin, 4/1-(a) maddesi kapsamında sigortalı sayılan kişileri, 7/1. maddede be-lirtilen sigortalılık başlangıç tarihinden önce sigortalı işe giriş bildirge-si ile Kuruma bildirmekle yükümlü oldukları, ancak işveren tarafından sigortalı işe giriş bildirgesinin; Kuruma ilk defa işyeri bildirgesi verilecek işyerlerinde ilk defa sigortalı çalıştırmaya başlanılan tarihten itibaren 1 ay içinde çalışmaya başlayan sigortalılar için, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren en geç söz konusu 1 aylık sürenin dolduğu tarihe kadar Kuruma verilmesi durumunda, sigortalılık başlangıcından önce bildirilmiş sayıla-cağı açıklanmıştır.

Diğer taraftan, söz konusu Kanunun 21. maddesinin 1. fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir davranışı sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin baş-ladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak

Page 340: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

339Yargıtay Kararları

sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği, 4. fıkrasında, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle gerçekleşmişse, sigorta-lıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısının, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştı-ranlara rücû edileceği bildirilmiş, 23. maddesinde, sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildiril-memesi durumunda, bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştı-rıldığının Kurumca saptandığı tarihten önce gerçekleşen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık halleri sonucu ilgililerin gelir ve ödeneklerinin Kurumca ödeneceği, belirtilen bu hallerde, Kurumca yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarı ile gelir bağlanırsa bu gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri miktarının, 21. madde-nin 1. fıkrasında yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirileceği hüküm altına alınmıştır.

İşveren veya üçüncü kişiye karşı açılan davalarda 21. maddeye göre rücu alacağından sorumluluk belirlenirken kural olarak, işveren yönün-den 1. fıkraya göre gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştır-ması yapılıp düşük (az) olan tutar esas alınmalı, üçüncü kişi bakımından 4. fıkra gereğince gerçek zarar gözetilmeksizin gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı benimsenmeli ve bunlara kusur oranları uygulanmalı ise de işveren ve üçüncü kişinin birlikte taraf olarak yer aldığı, başka anla-tımla aynı anda 1. ve 4. fıkralara dayalı uyuşmazlıklarda, fıkralarda yer alan hükümlerin nasıl anlaşılması ve giderek ne şekilde uygulama yapıl-ması gerektiği önem arz etmektedir.

Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, 818 sayılı Borç-lar Kanununun 50. ve 51. maddeleri (6098 sayılı Kanunun 61. ve 62. maddeleri) gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve 818 sayılı Kanunun 146. maddesine (6098 sa-yılı Kanunun 62. maddesine) göre, kendi payından fazlasını ödeyenin di-ğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir.

İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumlula-rın işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1. fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek so-rumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin

Page 341: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016340

ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile top-lamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen so-rumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpı-mı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir.

Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu ede-meyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakka-niyete uygundur.

Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında yapılan değerlen-dirmede tüm dosya içeriğine göre, bina sahibi ... ile ..., ... ve kazalı arasın-da hizmet akdi ilişkisi kurulduğu, hizmet akdine bağlı olarak çalışan ..., ... ve kazalının 5510 sayılı Kanunun 4/1-(a) maddesine tabi sigortalı, hiz-met akdine dayalı olarak sigortalı sayılan kişileri çalıştıran ...’in işveren, ... adına ve hesabına, işin veya görülen hizmetin bütününün yönetim göre-vini yapan ...’in işveren vekili olduğu belirgin bulunduğu gibi, çalışmanın gerçekleştiği işyeri, Kuruma ilk defa işyeri bildirgesi verilecek niteliğinde olduğundan sigortalının bildirimi yapılmamasına karşın işe giriş ve kaza tarihine göre 23. maddenin uygulama koşullarının gerçekleşmediği de açıktır. Şu durumda, yeniden ve yöntemince kusur incelemesi yaptırılıp rapor alınarak kazanın oluşunda ilgililerin kusur oran ve aidiyetleri açık-lıkla belirlenmeli, sonrasında 21. madde gereğince ve değinilen ilkeler çerçevesinde davalıların sorumlulukları saptanarak elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.

Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, mahkemece eksik incele-me ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yöntemince düzenlenmeyen, maddi olgu ve gerçeklikten uzak kusur raporunun karara dayanak kılınması isa-betsiz olduğu gibi, 21. madde uygulamasında hatalı yöntem izlenmesi ve şartları bulunmayan 23. maddenin uygulanması da usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde, temyiz yoluna başvuran taraflar vekillerinin bu yönleri amaç-layan itirazları kabul edilerek hüküm bozulmalı, yeniden yapılacak yar-gılama sonunda karar verilirken, ilk hükmü temyiz etmeyen davalılar yö-nünden Kurum yararına oluşan usulü kazanılmış hak olgusu da dikkate

alınmalıdır.

Page 342: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

341Yargıtay Kararları

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMA-SINA, temyiz harcının isteği durumunda davalı ...’e geri verilmesine, 14.04.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İŞ KAZASI • KUSUR VE TAZMİNAT ORANI

ÖZET: Zararlandırıcı sigorta olayında kusur ko-nusunda çelişki giderilmelidir. Tazminat hesabı yapılırken kurum ile uyumlu olması açısından TRH-2010 yaşam tablosu esas alınmalı ve %10 yerine %5 artırım ve eksiltme yapılmalıdır.Y. 10 HD, E. 2015/4280 K. 2016/6663, T. 26.04.2016

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, taraflar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafın-dan düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

1)Dava; 05.10.2009 tarihli iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik du-rumuna giren sigortalıya bağlanan gelir ve yapılan ödemelerin tahsili is-temine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanunun 21. ve 76. maddeleridir. Anılan madde kusur sorumluluğuna dayanmakta olup, işveren ve 3. kişiler rücu alacağından kusurlarının varlığı halinde sorum-ludurlar. Kusurun belirlenmesinde ise; zararlandırıcı sigorta olayının ne şekilde oluştuğunun, dosya içeriğindeki tüm deliller takdir olunarak belirlenmesi ve kabul edilen maddi olgular doğrultusunda, konusunda uzman sayılacak kişilerden oluşturulacak bilirkişi heyetinden, aynı olay nedeniyle daha önce açılmış ve kesinleşmiş tazminat ve ceza dosyaları varsa, bu dosyalardaki kusur raporları ile çelişki oluşturmayacak şekilde kusur oran ve aidiyeti konusunda rapor alınması gereklidir.

Yargılama sırasında alınan tekli bilirkişi kusur raporunda şirket % 70, kazalı % 30 oranında kusurlu bulunmuş, olay hakkında ilgili sosyal güvenlik denetmeni tarafından düzenlenen raporda, şirket % 90, kazalı

Page 343: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016342

%10 kusurlu bulunmuştur. Mahkemece, davalı işveren şirket % 70 ku-surlu kabul edilerek hüküm tesis edilmiştir. İşbu dava dosyasında ise, ortaya çıkan çelişki de giderilmeksizin, ayrı bir kusur raporu alınmayıp, yargılama sırasında alınan kusur raporundaki dağılımın esas tutulduğu anlaşılmaktadır.

5510 sayılı Yasa'nın 21. maddesinde düzenlenmiş bulunan rücu dava-ları, sigortalının alacağından bağımsız, kanundan doğan basit rücu hakkı-na dayalı olup; sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumluları aleyhine açılan tazminat davalarında alınan kusur tespitine ilişkin bilirki-şi raporuyla ulaşılan sonuçlar, rücu davasında bağlayıcı nitelikte bulun-mamakta; 5510 sayılı Yasa'nın 21. maddesi çerçevesinde, işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları yönünden ayrıntılı irdeleme içermesi halinde, güçlü delil olarak kabul edilebilmektedir. (Hukuk Genel Kurulu 17.01.2010 ta-rih 2010/10-10 Esas, 2010/14 Karar sayılı Kararı)

Mahkemece, olay nedeniyle tarafların kusur oran ve aidiyetleri bakı-mından çelişkili kararların verilmesi olasılığının ortadan kalkması, hak ve adalet kurallarına aykırı bir sonuç ortaya çıkmaması, yargıya olan gü-venin sarsılmaması yönü gözetilerek, yargılama sırasında alınan kusur raporu ile sosyal güvenlik denetmeni raporunda varılan sonuç arasındaki çelişki de giderilecek şekilde, işçi sağlığı ve iş sağlığı ile iş kazasının mey-dana geldiği alanda uzman bilirkişilerden kusur oran ve aidiyetini mev-zuata ve oluşa uygun olarak belirleyen kusur raporu alındıktan sonra, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı de-ğerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

2)5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin 1. fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Ku-rumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarih-teki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca iş-verene ödettirileceği, işverenin sorumluluğunun belirlenmesinde kaçınıl-mazlık ilkesinin dikkate alınacağı belirtilmiştir. Anlaşılacağı üzere rücu alacağından sorumluluk belirlenirken, gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutarın hükme esas alınması gerekmektedir.

Bu tür davalarda gerçek zarar hesabı, tazminat hukukuna ilişkin genel

Page 344: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

343Yargıtay Kararları

ilkeler doğrultusunda yapılmalı, sigortalı sürekli iş göremezlik durumuna girmişse bedensel zarar, ölüm halinde destekten yoksun kalma tazminatı hesabı dikkate alınmalıdır.

Gerçek zararın belirlenmesinde, zarar ve tazminata doğrudan etkili olan sigortalının net geliri, kalan ömür süresi, iş görebilirlik çağı, iş göre-mezlik derecesi, kusur ve destek görenlerin gelirden alacakları pay oran-ları, eşin evlenme olasılığı gibi tüm veriler ortaya konulmalıdır. Gerçek zarar, sigortalının kaza tarihi itibarıyla kalan ömür süresine göre aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Sigor-talı veya hak sahiplerinin kalan ömür süreleri yönünden ise, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilim-leri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniver-sitesi’nin çalışmalarıyla “TRH2010” adı verilen Ulusal Mortalite Tablosu hazırlanarak Sosyal Güvenlik Kurumunca 2012/32 sayılı Genelgeyle ilk peşin sermaye değerlerinin hesabında uygulamaya konulmuş olup özü itibarıyla varsayımlara dayalı gerçek zarar hesabında gerçeğe en yakın ve-rilerin kullanılması gerektiğinden ülkemize özgü ve güncel verileri içeren TRH2010 tablosu kalan ömür sürelerinde esas alınmalıdır.

Sigortalının 60 yaşına kadar aktif dönemde günlük net geliri üzerin-den, 60 yaşından sonra kalan ömrü kadar pasif dönemde asgari ücret üzerinden, her yıl için ayrı ayrı hesaplama yapılacağı Yargıtayın yerleşmiş görüşlerindendir. Günlük net gelir saptanarak rapor tarihi itibarıyla bi-linen dönemdeki kazanç, var olan verilere göre iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanmaktadır. Bilinmeyen dönemdeki kazanç ba-kımından ise tazminatların peşin olarak hesaplanmasına karşın gelirle-rin taksit taksit elde edilmesi sonucunda tazminata esas gelire artırım ve iskonto uygulanmaktadır. peşin sermayeden elde edilecek yarar, reel faiz kadar olduğundan şu durumda enflasyon dışlanmak suretiyle değişen ekonomik koşullar ve reel faiz oranları da gözetilerek %10 yerine Kurum ilk peşin sermaye değeri hesaplamalarına paralel olarak %5 oranı uygu-lanmalıdır.

Meslekte kazanma gücü kaybı oranının (sürekli iş göremezlik derece-sinin) %60’ın altında kaldığı durumlarda, emsallerine göre sigortalının daha fazla efor harcamak suretiyle de olsa çalışmasını sürdürüp yaşlılık aylığına hak kazanması olası bulunduğundan, 60 yaş sonrası yönünden pasif dönem zarar hesabı yapılmamalıdır.

Gerçek zarar hesaplanması yönteminde, hak sahibi eşin kalan ömür süresi daha uzun olsa bile, destek süresi, sigortalının kalan ömrü ile sı-nırlı olup çocuklardan erkeğin 18, ortaöğretimde 20, yüksek öğretim du-

Page 345: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016344

rumunda 25 yaşını doldurduğu tarih itibarıyla gelirden çıkacağı kabul edilmeli, evlenme tarihine kadar gelire hak kazanacağı belirgin bulunan kızın, aile bağlarına, sosyal ve ekonomik duruma, ülke şartlarına ve yö-renin töresel koşullarına göre evlenme yaşı değişkenlik arz ettiğinden bu konuda Türkiye İstatistik Kurumunca bölgelere göre hazırlanan istatistik-lerden yararlanılmalıdır.

Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava değerlendi-rildiğinde, öngörülen ilkeler gereğince uzman bilirkişi tarafından yönte-mince rapor düzenlenerek gerçek zarar hesaplanmalı, bu miktar gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile karşılaştırılıp miktarı az olana göre davalı işverenin sorumluluğu belirlenmelidir.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mah-kemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu gerçek zarar hesaplanmaksızın ilk peşin sermaye değerinin kusur karşılığına karar ve-rilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde, taraflar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları ka-bul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASI-NA, temyiz harcının istem halinde davalıya iadesine, 26.04.2016 günü oybirliğiyle karar verildi.

İŞ KAZASI • KAÇINILMAZLIK

ÖZET: Yaşanan iş kazasında kaçınılmazlık değil insan kusuru söz konusudur. Bu halde yetersiz rapora göre hüküm kurulamaz.Y. 10 HD, E. 2015/6484, K. 2016/8892, T. 31.05.2016

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar ve-rilmiştir.

Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz is-teklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği dü-

Page 346: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

345Yargıtay Kararları

şünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Dava, 24.03.2012 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu yaralanan sigortalıya ödenen geçici iş göremezlik ödemeleri ve tedavi gideri nede-niyle uğranılan Kurum zararının davalıdan tahsili istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Yasa'nın 21 ve 76.maddesidir.

Hükme esas alınan ve birbirini teyit eden her iki kusur raporunda; davalı işveren % 40, sigortalı % 40 oranında kusurlu olup, kazanın % 20 oranında kötü tesadüf/kaçınılmazlık sonucu olduğu, her iki kusur rapo-runda da; arına yapılan kapağın uygun nitelikte olmadığı tespit edilmiştir.

İş kazası ve meslek hastalıklarının büyük bölümü işverenler tarafın-dan iş sağlığı ve iş güvenliği konusundaki mevzuat hükümlerine uyulma-sı ile önlenebilecek niteliktedir. Ancak kaçınılmaz dış etkenler ve kötü rastlantılar nedeniyle işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda hukuki ve teknik tüm gerekler yerine getirildiği halde iş kazası veya meslek hastalı-ğı gerçekleşebilmektedir ki; bunlar “kaçınılmazlık” olarak değerlendiril-mektedir. Bu bağlamda; kaçınılmazlık, olayın meydana geldiği tarihte ve iş kazaları bakımından süreçte bilimsel ve teknik kurallar ve olanaklar gereğince alınacak tüm önlemlere rağmen zararın kısmen veya tamamen meydana gelmesi durumu olarak tanımlanabilir. Bu gerçekten hareketle 5510 sayılı Kanun’un 21/1’inci maddesinde “İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır” hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenleme gereği; kaçınılmazlığın varlığı durumunda işverenin rücu tazminatı sorumluluğunu aynı oranda sınırlandırması gerekecektir.

Kaçınılmazlık olgusunda, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda geçer-li mevzuat hükümleri çerçevesinde, doğabilecek olası zararlı sonuçların önlenmesi yönünde, duruma ve koşullara göre ilgililerden beklenebile-cek tüm özenli ve dikkatli çabaya karşın, sigortalıyı bedence veya ruhça arızaya uğratan iş kazasının meydana gelmesi durumunda söz edilebilir. Günümüz teknolojisinde bir takım olayların sonuçlarının kısmen kaçınıl-mazlık/kötü rastlantılarla açıklanması, alınabilecek önlemler düşünüldü-ğünde olanaksızdır. Kaçınılmazlık/kötü rastlantı olarak adlandırılan ol-guların birçoğunun temelinde insan yanılgı ve savsamaları, özen eksikliği bulunduğu bir gerçektir. Unutulmamalıdır ki, her birey, zararlı sonuçla-rın önlenmesi için durum ve koşulların kendisine yüklediği özen ve dik-kat yükümünü göstermek zorundadır. Öngörülebilir sonuçlar karşısında kaçınılmazlık/kötü rastlantı yönünde değerlendirme yapılamaz.

Ayrıca, “kaçınılmazlık, sosyal sigortalar uygulamasında, hukuksal ve teknik anlamda, olayın meydana geldiği tarihte geçerli olan bilimsel ve

Page 347: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016346

teknik tüm önlemlere rağmen zararın meydana geldiği ve önlenemediği durumları anlatan bir kavram…” (prof. Dr. A.Can Tuncay, Kurumun iş-verene Rücuu - Olayda Kaçınılmazlık Durumu, Sicil İş Hukuku Dergisi, Sayı 4, s. 185) olup; bu olgunun kabulünün koşulu, “…vuku bulan olaya karşı koyulmazlık hali ve her türlü tedbirin alınmasına rağmen gerçekleş-mesi önlenemeyen ve objektif bir kaçınılmazlık durumunun söz konusu olmasıdır. Umulmadık bir hal kaçınılmazlık olarak nitelenemeyecektir. Ummamak, ummayı düşünmemek ve zarar verici olay ile karşılaşmak, kaçınılmazlık olarak değerlendirilemez.” (prof. Dr. Berin Engin, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İşverene Rücuya Nasıl Bakı-yor?, Sicil İş Hukuku Dergisi, Sayı 4, s. 139).

Anayasanın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17’nci maddesinin birinci fıkrasında; herkesin, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtildikten son-ra “yaşama hakkı” güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde, iş ve sosyal güvenlik mevzuatında da işçilerin korunma-sı, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir. Kamu düzeni düşüncesi ile oluşturulan işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuat hükümleri; işyerleri ve eklerinde bulunması gereken sağlık koşullarını, kullanılacak alet, makineler ve hammaddeler yüzünden çıkabilecek hastalıklara engel olarak alınacak önlemleri, aynı şekilde işyerinde iş kazalarını önlemek üzere bulundurulması gerekli araçların ve alınacak güvenlik tedbirlerinin neler olduğunu belirtmektedir. Burada amaçlanan, yapılmakta olan iş ne-deniyle işçinin vücut tamlığı ve yaşama hakkının önündeki tüm engelle-rin giderilmesidir. Uygulamada önemli olan, işverenin iş kazasına neden olmuş hareketinin işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mev-zuat hükümlerine aykırı bulunup bulunmadığının belirlenmesi işidir. Bu konuda yapılacak ilk yargı işlemi, mevcut hükümlere göre alınacak ön-lemlerin neler olduğunun saptanmasıdır. Mevzuat hükümlerince öngörül-memesine karşın, alınması gerekli başkaca bir tedbir varsa, bunların da tespiti zorunluluğu açıktır. Anılan önlemlerin işverence tam olarak alınıp alınmadığı (=işverenin koruma tedbiri alma

ödevi), alınmamışsa zararın bundan doğup doğmadığı, duruma işçinin önlemlere uymamasının etkili bulunup bulunmadığı (=işçinin tedbirlere uyma yükümlülüğü) ve bu doğrultuda tarafların kusur oranı belirlene-cektir. Sorumluluğun saptanmasında kural, sorumluluğu gerektiren ve kanunda belirlenmiş bulunan durumun kendi özelliğini göz önünde bu-lundurmak ve araştırmayı bu özelliğe göre yürütmektir. İşçi sağlığı, iş güvenliği ve yapılmakta olan iş nedeniyle işçinin eğitimi, bir kısım mev-

Page 348: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

347Yargıtay Kararları

zuat hükümlerini içerir belgelerin kendilerine verilmesini değil, eylemli olarak, bu bilgilerin aktarımı ve öneminin kavratılması ile sağlanabilir. Eğitimden sonraki aşama ise, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili önlemlerin alındığının ve uygulandığının denetlenmesidir. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal öneme sahip bulunan araç ve gereçlerin sigortalılar tarafından kullanılması sağlandığında, kazalanma olasılığının tamamen ortadan kaldırılabileceği de, yadsınamaz bir gerçektir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, mahkemece alınan kusur raporlarında da tespit edildiği üzere, arına yapılan kapağın uygun nitelikte olmadığının saptanmış olması, sigorta denetmeni tarafından kaçınılmazlık faktörü-ne ilişkin bir tespit yapılmaması karşısında; iş kazasının oluşumunda kaçınılmazlık faktörünün uygulama yeri ve etkisinin bulunmadığının gö-zetilmemesi ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayalı olarak karar verilmiş olması isabetsizdir.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurularak konusunda ve işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında uzman bilirkişilerden, oluşa ve mev-zuata uygun kusur raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesi gere-kirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurul-ması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASI-NA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 31.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 349: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016348

MÜTESELSİL SORUMLULUK • İŞ İLİŞKİ AYRIMI

ÖZET: İş kazası ve meslek hastalığı davasında birden çok kişinin birlikte kusurlarının varlığı du-rumunda davalıların kusur karşılıklarının toplamı kadar müteselsilen sorumlu oldukları, kusur ay-rıştırmasının hatalı olacağı söz götürmez.Y. 10 HD, E. 2014/22471, K. 2016/9267, T. 06.06.2016

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davacı kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... ta-rafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

1-Dosyadaki yazılara, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunma-masına göre, davacı kurumun aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Kanunun 63. maddesidir. Aynı Kanunun 41. maddesi hükmüne göre, sigortalının iş kazası sonucu öl-mesi halinde, Kurum hak sahiplerine prim ödeme süresine bakmaksızın ölüm aylığı bağlar ve bunun ilk peşin değerini üçüncü kişiler ve onları is-tihdam edenler ile araç sahipleri ve diğer sorumlulardan rücuan tazminat yoluyla ister.

Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla sebebiyet vermeleri halinde; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61 ve 62’nci (818 sayılı Mülga Borçlar Kanununun 50 ve 51) maddeleri uyarınca teselsül hükümlerine göre birlikte sorumlu-lukları söz konusu olacaktır. Bu halde, Türk Borçlar Kanunu’nun 62’inci maddesi uyarınca kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkı baki kalmak koşuluyla, her bir sorumlu yönünden kusurlarına düşen miktar ayrılmaksızın teselsül ku-rallarına göre sorumluluklarına hükmedilebilecektir.

Müteselsil borç, birden çok borçlunun alacaklıya karşı borcun tü-münden sorumlu olduğu, alacaklının tamamen veya kısmen edayı her bir borçludan isteyebildiği, eda tamamen yerine getirilinceye dek borçluların

Page 350: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

349Yargıtay Kararları

sorumluluklarının süregeldiği, her borçlunun iç ilişkideki payına bakıl-maksızın borcun tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, borçlulardan bi-rinin borcu ödemesi durumunda diğerlerinin de alacaklıya karşı borçtan kurtulduğu, borcun, her bir borçlu yönünden tali değil asli nitelik taşı-dığı, alacaklı karşısında birden çok borç ve borçlunun bulunduğu borç ilişkisidir. Bu ilişkide ifa, asıl alacağı ortadan kaldırmayıp alacak hak-kı, ödeme yapmak suretiyle rücu hakkını kazanan borçluya geçtiğinden, anılan borçlu, alacaklının halefi olarak diğerlerine rücu edebilmektedir. Bununla birlikte, rücua konu olan borcun müteselsil niteliği bulunmadı-ğından, sorumluluktan kurtulmak için her borçlunun borcun tümü yeri-ne, kendine düşen payını ödemesi yeterli olmaktadır ki burada kanundan doğan halefiyet söz konusudur. Kuşkusuz, ödeme yapan borçlu ile ala-caklının öncesinde, halefiyeti ortadan kaldırıcı sözleşme yapmak yetkileri de bulunmaktadır. Öğreti ve yargı kararlarında, borçların aynı sebepten doğması durumuna “tam teselsül” denilmekte ve değinilen 50. maddenin bunu karşıladığı ifade edilmekte, borçların farklı nedenlerden (kanun, sözleşme, haksız eylem) doğması halinde ise “eksik teselsül”ün varlığın-dan söz edilerek 51. maddenin de bunu tanımladığı kabul edilmektedir. 50. maddede, aynı zarardan dolayı birden çok kişinin birlikte mütesel-silen sorumlu tutulmaları, birden çok kişinin ortak kusurlarıyla zarara birlikte sebebiyet vermiş olmaları koşuluna bağlanmıştır. 51. maddede ise, müteselsil sorumluluk, ortak kusur yerine farklı hukuksal nedenlere bağlanmıştır ve bunlar kanun, sözleşme veya haksız eylemdir. Birden çok kişi, kanun, sözleşme veya haksız eylem nedeniyle aynı zarar için, zara-ra uğrayana karşı sorumlu iseler, bunlar arasında, bir zarara ortaklaşa sebep olanlar hakkındaki dönmeye (rücu) ilişkin kurallar uygulanmakta, kural olarak ilk önce, haksız eylemiyle zarara yol açan sorumlu tutulmak-ta, en son olarak da kusuru olmaksızın ve sözleşme gereği sorumluluğu olmadığı halde kanun hükmü gereğince sorumlu tutulan kişiye başvu-rulmaktadır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 gün ve 2013/9-1559 Esas - 2013/1461 Karar, 15.05.2015 gün ve 2013/17-2267 Esas - 2015/1352 Karar, 19.06.2015 gün ve 2013/10-2281 Esas - 2015/1727 Karar, 24.06.2015 gün ve 2014/13-19 Esas - 2015/1743 Karar sayılı ilamlarında aynı görüşlere yer verilmiştir.

01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanu-nunda eksik ve tam teselsül ayırımına son verilmiş, 61. maddede, birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşit-li sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı, 62. maddede, tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında,

Page 351: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016350

bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğunun göz önünde tutu-lacağı, tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olacağı bildirilmiştir.

Somut olayda ise davacı kurum tarafından davalılar hakkında 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61 ve 62’nci maddeleri kapsamında tesel-süle dayalı olarak açılmış olması karşısında kurumca bağlanan gelirlerin ve cenaze masrafının kusur karşılıklarından davalıların tamamının mü-teselsilen sorumlu tutulmaları gerekirken kusurlara göre ayrıştırılarak, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma sebebidir.

Ne var ki; bu aykırılığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmedi-ğinden, karar bozulmamalı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu'nun geçici 3. maddesi yollamasıyla mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhake-meleri Kanunu’nun 438. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.

SONUÇ

Hüküm fıkrasının tamamen silinmesi ile yerine;

“Davanın kısmen kabulü ile,

1-27.111,95 TL peşin sermaye değerli gelirin onay tarihi olan 09/07/2006 tarihinden itibaren, 129,88 cenaze giderinin 21/03/2007 ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazla istemin reddine,

2-Davalı Kurum harçtan muaf olmakla, 492 Sayılı Harçlar kanunu ge-reğince karar tarihi itibariyle alınması gereken 1.860,88 TL harcın davalı-lardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına,

3-Davacı tarafından yapılan 12 adet davetiye gideri toplamı 94,00 TL, bilirkişi ücreti toplamı 1250,00 TL, müzekkere ve talimat gideri masraf-ları toplamı 145,80 TL olmak üzere toplam 1.489,80 TL yargılama gide-rinden kabul ve red oranı nazara alınarak 1.042,86 TL‘sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı kuruma verilmesine,

4-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiği anlaşıldığından karar tari-hinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T ne göre hesaplanan 3.269,02 TL nispi vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak da-vacı kuruma verilmesine„ hükmünün yazılmasına ve kararın bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 06.06.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 352: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

351Yargıtay Kararları

KURUM RÜCU DAVASI • ÜÇÜNCÜ KİŞİ KUSURU

ÖZET: 5510 Sayılı Yasa’nın 39. maddesi gere-ği üçüncü kişi kasti davranışından sorumludur. Kasten davranış sonucu oluşan zarar sonrası ödenen ilk peşin sermayeli gelirin yarısı kusur nispetinde rücuya tabidir.Y. 10 HD, E. 2016/7486, K. 2016/10577, T. 27.06.2016

Dava, rucüan tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar ve-rilmiştir.

Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafın-dan düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Dava; 4.12.2010 tarihinde, davalı sürücü idaresindeki ... seyir halinde iken sigortalının kullandığı motora çarparak ölmesi sonucu, sigortalının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli gelir ve cenaze giderinin yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsili istemine ilişkin olup, olayda; araç sürü-cüsü davalı %75, sigortalıyı %25 kusurlu bulan bilirkişi raporu esas alı-narak 5510 sayılı Yasanın 21/4. maddesi kapsamında davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.

5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin 4. fıkrasında, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle gerçekleşmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken öde-meler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısının, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edileceği belirtilmiştir.

5510 sayılı Yasanın 39. Maddesi ile; “Üçüncü bir kişinin kastı nede-niyle malûl veya vazife malûlü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurumca zarara sebep olan üçüncü kişilere rücû edilir.

Malûllük, vazife malûllüğü veya ölüm hali, kamu görevlilerinin veya er ve erbaşlar ile kamu idareleri tarafından görevlendirilen diğer kişilerin

Page 353: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016352

vazifelerinin gereği olarak yaptıkları fiiller sonucu meydana gelmiş ise, bu fiillerden dolayı haklarında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bulunanlar hariç olmak üzere, sigortalı veya hak sahiplerine yapılan ödemeler veya bağlanan aylıklar için Kurumca, kurumuna veya ilgililere rücû edilmez.” şeklinde düzenlenme yapılmıştır.

5510 sayılı Yasanın 39. maddenin birinci fıkrası ile yapılan düzenle-mede ise; sigortalının malül, vazife malülü veya ölümünün üçüncü bir kişinin kastı sonucunda meydana gelmesi halinde, Kurum tarafından za-rara sebep olan üçüncü kişilerden rücuen tahsil edilmesi öngörülmüştür. Buna göre; Kurumun rücu hakkı, üçüncü kişinin sadece kasıtlı fiili haline özgülenmiştir. Yasanın açık ve buyurucu hükmü karşısında üçüncü kişi; kasta dayanmayan taksirli eylemi sonucunda sigortalının malül kalması-na veya ölümüne neden olmuş ise, sigortalıya veya hak sahiplerine bağ-lanan aylıkların peşin değerinden sorumlu tutulamayacaktır. Ayrıca rücu edilecek miktar, malûl veya vazife malûlü olan sigortalıya veya ölümü hâlinde hak sahiplerine, bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile sınırlandırılmış olup, bu miktardan üçüncü kişiler kusurları oranında sorumlu olacaklardır.

Mahkemece; 4.12.2010 tarihinde meydana gelen tarafik kazası netice-sinde sigortalının vefatı nedeniyle oluşan dava konusu olayda, yukarıda açıklanan hukuki ilkeler gözetilerek, olayın iş kazası olup olmadığı araş-tırma yapılarak iş kazası değil ise, 5510 sayılı Yasanın 39. Maddesinde öngörüldüğü şekilde, davacı Kurum yönünden rücu hakkının doğup doğ-madığı yönünde inceleme ve araştırma yapılarak, hasıl olacak sonuç uya-rınca karar verilmesi gereği gözetilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O hâlde, davalılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları ka-bul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ

Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, temyiz har-cının istek halinde davalılara iadesine, 27.06.2016 gününde oybirliği ile karar verildi .

Page 354: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

353Yargıtay Kararları

YERSİZ ÖDENEN SAĞLIK GİDERİ •

KURUM BORÇ KESİNTİSİ

ÖZET: 6385 Sayılı Yasa gereği 31.01.2012 tarihi-ne kadar kurumca tahakkuk ettirilen borçlar ilgi-lilerin bu nedenle açtıkları davadan vazgeçmeleri halinde tahsil edilmez.Boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşayan kişilerin durumları esaslı bilgi ve belgelerle araştırılmalıdır.Y. 10 HD, E. 2016/4604, K. 2016/10803, T. 28.06.2016

Esas dava, yersiz ödenen sağlık giderlerinin tahsili; birleşen dava ise, Kurumun 07.06.2013 tarihli borç kesinti bildirimi işleminin iptali istemi-ne ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde esas davanın reddine, birle-şen davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davacı-birleşen dava davalısı tarafından temyiz edilmesi üze-rine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Hakkında 31.10.2012 tarihinde boşanma kararı verilen davalı-bir-leşen dava davacısı, yaşamını yitiren sigortalı babası üzerinden hak sa-hibi kız çocuğu sıfatıyla bağlanan ölüm aylığının, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle davalı Kurumca kesilerek, 01.07.2009-31.10.2012 döneminde yersiz ödendiği ileri sürülen aylıklar yönünden 30.159,64 TL borç tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır

1)Esas dava yönünden:

01.10.2008 tarihinden itibaren yürürlükte bulunan 5510 sayılı Kanu-nun “Genel sağlık sigortalısı sayılanlar “ başlıklı 60. maddesinin -g- bendi gereğince “ Yukarıdaki bentlerin dışında kalan ve başka bir ülkede sağ-lık sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan vatandaşlar, genel sağ-lık sigortalısı sayılır.” hükümlerine yer verilmiştir. Anılan hüküm sağlık sigortasının uygulanma alanını olabildiğince genişletmiş bulunmaktadır. Şayet bir vatandaşın konumu, 60. maddede belirtilen bentlerin hiçbiri-ne girmiyor ve o kimse başka bir ülkede sağlık sigortası yardımlarından yararlanamıyorsa genel sağlık sigortalısı sayılır. Amaç, hiç kimseyi genel

Page 355: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016354

sağlık sigortası kapsamı dışında tutmamaktır. O nedenle ülkemizde “her-kes genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır” diye bir sonuca varılabi-lir. Zira 60. maddede kimlerin genel sağlık sigortası sayılacağı ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş, durumları bu ayrıntılı hükümlere uymayanlar genel sağlık sigortalısı sayılmıştır.

19.01.2013 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6385 sayılı Yasa'nın 12. maddesi ile 5510 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 45. maddenin, “Bu Kanuna

göre genel sağlık sigortalısı ya da bakmakla yükümlü olunan kişi kap-samına girmekle birlikte, asli olarak hak etmediği bir kapsamda sağlık hizmeti alanlara 31.01.2012 tarihine kadar verilen sağlık hizmetlerine ilişkin Kurumca tahakkuk ettirilmiş veya ettirilecek borçlar, varsa ilgilile-rin bu nedenle açtıkları davadan vazgeçmeleri halinde tahsil edilmez. Bu borçlara ilişkin açılmış olan dava ve icra takiplerinden Kurumca vazge-çilir.” düzenlemesi gereğince davaya konu yersiz sağlık giderlerinin tah-siline ilişkin davacı-birleşen dava davalısının davasının reddi yönünden verilen kararın ONANMASINA,

2)Birleşen dava yönüden:

A)Davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tari-hinde yürürlüğe giren 56. maddesinin ikinci fıkrasında, eşinden boşan-dığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocuk-ların, bağlanmış olan gelir ve aylıklarının kesileceği, bu kişilere ödenmiş olan tutarların, 96. madde hükümlerine göre geri alınacağı yönünde dü-zenleme yapılmıştır. Anılan maddeye dayalı açılan bu tür davalarda ey-lemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve taraflar arasın-daki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu aşamada, özellikle Anayasa'nın 20., 5510 sayılı Kanunun 59., 100., 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28., 45., 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 3., 45 – 53., 4857 sayılı İş Kanununun 32., 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6., 24 – 33., 189., 190., 191., 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 6., 19., 20., maddeleri ve di-ğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yönte-mince araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muh-tarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili Nüfus Müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerin-den yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşıl-

Page 356: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

355Yargıtay Kararları

malı, özellikle ilgili Nüfus Müdürlüğü’nden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları ge-tirtilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, medula sisteminde kayıtlarda görülen adresler ilgili sağlık kuruluşlarından araştırılmalı, eş-lerin boşanma sebebi, boşanma ilamında velayet, çocukla kişisel ilişki, nafaka, tazminat hükümleri varsa nasıl yerine getirildikleri belirlenmeli, boşanılan eş 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta ise ödeme için adına açılan banka hesabında kayıtlı yerleşim yeri saptanmalı, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge/bölgeler yönünden geniş kapsamlı Emniyet Müdürlüğü/Jandarma Komutanlığı araştırması yapılmalı, anı-lan mahallelerde görev yapmış/yapmakta olan muhtar ve azalardan istem hakkında düşünce edinmeye yetecek kadarının tanık sıfatıyla bilgi ve gör-gülerine başvurulmalı, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm ku-rulmalıdır.

Mahkemece yapılacak iş, medula sisteminde kayıtlarda görülen adres-ler ilgili sağlık kuruluşlarından araştırılmalı, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dik-kate alınmalı eşlerin boşanma sebebi, boşanma ilamında velayet, çocukla kişisel ilişki, nafaka, tazminat hükümleri varsa nasıl yerine getirildikle-ri belirlenmeli, boşanılan eş 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta ise ödeme için adına açılan banka hesabında kayıtlı yerleşim yeri saptanmalı, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları A... Mahallesi dışındaki bölge/bölgeler yönünden uyuşmazlık konusu dönem için geniş kapsamlı Emniyet Müdürlüğü/Jandarma Komutanlığı araştırması yapılmalı, anı-lan mahallelerde görev yapmış/yapmakta olan muhtar ve azalardan is-tem hakkında düşünce edinmeye yetecek kadarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, özelikle tarafların yeniden evlenmesi, dava-lı-birleşen dava davacısı ve eşinin elektrik, su aboneliğinin olmaması, da-valı-birleşen dava davacısı hakkında Emniyet Müdürlüğünce 19.08.2013 tarihinde A... Mahallesinde yapılan araştırma sonucu tutulan tutanak ve içeriği göz önüne alınarak böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak bir-likte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.

B)Hükmün 6. Bendinde eldeki esas ve birleşen dava dosyaları dışında bir dava için davalı-birleşen dava davacısı lehine vekâlet ücretine hükme-

Page 357: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016356

dilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahke-mece eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde, davacı-birleşen dava davalısı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASI-NA, 28.06.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

SGK RÜCU DAVASI • EMEKLİ SANDIĞININ ÖDEMESİ

ÖZET: Zarar veren kişinin Emekli Sandığı öde-mesini, kendisinin ödemek zorunda kalacağı taz-minattan indirmesine olanak yoktur. Emekli San-dığı’nın zarar verene karşı dava açmaya kanuni hakkı vardır.Y. 10 HD, E. 2015/6098, K. 2016/10905, T. 30.06.2016

Davacı Kurum, 06.08.2005 tarihinde meydana gelen trafik kazası ne-deniyle vefat eden Emekli Sandığı iştirakçisin hak sahibine bağlanan ye-tim aylığının yasal faizi ile birlikte davalılardan tazminini istemiştir.

Mahkemece, ilâmında belirtilen gerekçelerle, davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmün, davacı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... ta-rafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Öncelikle, ...... Hukuk Dairesinin 29.04.2010 günlü, ........... Esas, ......... K. sayılı ilamıyla, Ankara ........ Asliye Hukuk Mahkemesinde gö-rülen davanın iş mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle verilen bozma ilamı ve bu ilama dayalı olarak verilen görevsizlik kararının ke-sinleşmesi neticesinde davanın iş mahkemesinde görüldüğü anlaşılmak-tadır. 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanununun 25/III ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 23/2. maddelerinde; “...kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen; göreve veya yetkiye ilişkin karar-

Page 358: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

357Yargıtay Kararları

lar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.” hükmü yer almak-ta olup, Hukuk Genel Kurulu'nun 22.11.2006 gün ve ......... E-...... K., 28.03.2007 gün ve ........... E.-.......... K. sayılı Kararlarında da belirtildiği üzere; temyiz incelemesi sonucu kesinleşen göreve ilişkin kararlar davaya ondan sonra bakacak mahkemeleri olduğu gibi Yargıtay Dairelerini de bağlayacağından, görev konusu incelenmeksizin esasa ilişkin temyiz iti-razlarının incelenmesi gerekmiştir.

Davanın yasal dayanağı olan, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun 129. maddesinde; “Vazifeleri içinde veya dışında her hangi sebeple zarar görmüş veya tehlikeye düşmüş ve bundan dolayı adi malül durumuna girmiş iştirakçilerin veya bunlardan ölenlerin, dul ve yetimlerinin; sebep olanlar aleyhine açacakları davaları Sandık dahi kovuşturmaya ve bu da-valara üçüncü şahıs olarak girmeye ve dul ve yetimler tarafından dava açılmamış ise bunu doğrudan doğruya açmaya yetkilidir.

Dava sonunda para tazminatı da alınırsa bundan kovuşturma için ya-pılan masraflarla birlikte emekli, adi malûllük, dul ve yetim aylıkları bağ-lanan hallerde bu aylıkların beş yıllığı; (Toptan ödeme) yapılan hallerde de bunların toplamının yarısı Sandıkça alınarak, varsa, geri kalanı ilgili-lere ödenir.

Sebep olanlar iştirakçi ise ve bunlara bu kanuna göre Sandıklarca her hangi adla olursa olsun ödeme yapılacaksa istihkakları dava sonuna ka-dar hükmolunacak tazminata karşılık olmak üzere ödenmez” hükmü yer almaktadır.

Hukuk Genel Kurulunun; 03.02.2010 tarih ve ............ Esas, ............ Karar sayılı ilamı ile, 23.02.2000 tarih ve ....... ve ........... sayılı ilamla-rında da belirtildiği üzere; bir borcu yerine getiren kimsenin alacaklının haklarına halef olabilmesi için halefiyetin kanunda açıkça öngörülmüş bulunması gerekir. Kanunda açıkça öngörülmediği sürece bir halefiyetin doğması mümkün değildir. Halefiyet kanununda belirtilmiş belirli du-rumlarda doğar. Diğer bir anlatımla halefiyet halleri sınırlı sayıda olma (numerus clausus) kuralına bağlıdır. Kanunda açıkça öngörülmediği sü-rece bir halefiyetin doğması mümkün değildir. Örneğin, (BK. mad. 109, 69, 147/1, 496, mk. 799, TCK, 654/1, 907, 915, 920, 933, 936, 937, 813, 1301, 1361, 506 sayılı SSK. mad. 26, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu mad. 129,1479 sayılı Bağ-Kur kanunu mad. 63.)

Anılan maddenin 2. fıkrasında, sınırlı da olsa bir rücu hakkının ta-nındığı kabul edilmelidir. (Ahmet Kılıçoğlu, Özel ve Sosyal Sigortalarda Halefiyet ve Rücu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yayın

Page 359: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016358

Tarihi: 1974 Sayı: 1 Cilt: 31 )

Diğer taraftan, 25 Nisan 1978 gün ve 16269 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 6.3.1978 gün ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul Kararı üzerinde de durulması gereği vardır. Anılan Kararda, ölenin bakmakta olduğu veya ileride bakacağı sayılan kişilerin yoksun kaldıkları zararın diğer bir deyişle destekten yoksun kalma tazminatının saptanmasında T.C. Emekli Sandığınca bağlanan gelirlerin indirilmeme-si görüşü benimsenmiş olup, sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararının, 129. maddenin 2. fıkrasının açık hükmü gereğince Sandığın yaptığı mas-rafları Kanunda yer alan çerçevede tahsil edebileceği açık olduğuna göre, uygulamada kullanılan “Emekli Sandığı tarafından bağlanan gelirlerin rü-cuya tabi olmadığına” ilişkin ifadenin, belirtilen Kararda da belirtildiği üzere; zarar veren şahsın Emekli Sandığının ödediği meblağın, kendisinin ödemek zorunda kalacağı tazminattan indirilmesini isteyemeyeceği şek-linde anlaşılması gerekmektedir.

Ayrıca, anılan maddenin 2. fıkrasında, paylaşımın ne şekilde gerçekle-şeceği öngörüldüğüne göre, 1. fıkranın incelenmesinde ise, anılan fıkrada; “Vazifeleri içinde veya dışında her hangi sebeple zarar görmüş veya tehli-keye düşmüş ve bundan dolayı adi malül durumuna girmiş iştirakçilerin veya bunlardan ölenlerin, dul ve yetimlerinin; sebep olanlar aleyhine aça-cakları davaları Sandık dahi kovuşturmaya ve bu davalara üçüncü şahıs olarak girmeye ve dul ve yetimler tarafından dava açılmamış ise bunu doğrudan doğruya açmaya yetkilidir.” denildiğinden, Emekli Sandığının iştirakçisinin uğradığı zarar nedeniyle iştirakçisi veya hak sahipleri adına dava açmaya kanundan dolayı yetkili olduğu şüphesizdir.

04.06.1958 gün ve 15/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca; olayları anlatmak taraflara, hukuki nitelendirme ise hâkime aittir. Somut olayda, Emekli Sandığı'nın iştirakçisinin uğradığı zarar nedeniyle hak sa-hiplerinin zarar verenlere yönelttiği davanın destekten yoksun kalma taz-minatı davası niteliğinde bulunduğu, bu dava sonucu tazminat alınırsa ne kadarının rücû hakkı kapsamında Sandık tarafından alınacağının yuka-rıda anılan maddenin 2. fıkrasında öngörülmesi karşısında; Mahkemece öncelikle hak sahipleri tarafından açılmış bir dava bulunup bulunmadığı araştırılması ve sonucuna göre yukarıda belirtilen yasal düzenlemelere uygun şekilde bir hesap raporu aldırılması suretiyle, değerlendirme yapıl-ması gerekirken anılan davacı kurumun rücu hakkının bulunmadığının kabul edilmesi yönündeki gerekçe ile eksik inceleme ve yanılgılı değerlen-dirmeye dayalı, karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nede-nidir.

Page 360: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

359Yargıtay Kararları

O hâlde, davacı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan itirazları ka-bul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASI-NA, 30.06.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 361: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ

BORÇLU ŞİRKET • MUVAZAA •

ŞİRKETLER ARASINDAKİ ORGANİK İLİŞKİ

ÖZET: Davalı şirket ile dava dışı şirket arasında bir bağın mevcut olduğu dikkate alınmalı ve da-vacının dava dışı şirketten olan alacağının davalı şirketten tahsiline yönelik delilleri değerlendirile-rek sonuca gidilmelidir.Y. 11 HD, E. 2015/15863, K. 2016/5909, T. 30.05.2016

Taraflar arasında görülen davada .... Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 25.06.2015 tarih ve 2014/381-2015/280 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin sü-resi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelen-dikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, davalının Avrupa'daki Türk işçilerinden yüksek oranlar-da faiz verileceği garantisi ile para tahsil eden şirket olduğunu, müvekki-linden de parasını istediği zaman geri alınabileceği karşılığında yüksek oranda faiz verileceği vaatleriyle 17/08/1998 tarihinde 20.000 DEM tahsil edildiğini, tahsil makbuzu karşılığında ...nda kurulan ...'ye ait hisse senet-lerinin müvekkiline verildiğini, tahsil edilen parayla ilgili olarak davalıdan başka sorumlu olarak başvurulacak tüzel veya gerçek bir kişinin olmadı-ğını, ...'nin davalı firma tarafından kurulduğunu, Inc şirketinin paravan olarak kullanıldığını, kendilerini ... olarak tanıttıklarını, davalı şirketin yönetim kurulu başkanı ...'ın ...'nin de yönetim kurulu başkanı olduğunu belirterek müvekkilinden tahsil edilen (20.000 DEM) 10.225,84 Euro'nun tahsil tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar veril-mesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava dilekçesinde belirtilen şirket ile müvekkili şirke-tin ayrı şirketler olup, ayrı tüzel kişiliklerinin bulunduğunu, ... şirketinin merkezinin ... olup, müvekkili şirketin şirket merkezinin ... olduğunu, davanın muhatabının müvekkili şirket olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Page 362: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

361Yargıtay Kararları

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının davasına dayanak yaptığı sözleşme ve diğer belgelerin dava dışı ... tara-fından düzenlendiği, davalının taraf ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, alacak istemine ilişkindir. Davacı, davalının Avrupa'daki Türk işçilerinden yüksek oranlarda faiz verileceği garantisi ile para tasil eden şirket olduğunu, müvekkilinden de parasını istediği zaman geri alınabi-leceği karşılığında yüksek oranda faiz verileceği vaatleriyle kendisinden 20.000 DEM tahsil edildiğini, tahsil makbuzu karşılığında ...nda kurulan ...'ye ait hisse senetlerinin verildiğini, tahsil edilen parayla ilgili olarak davalıdan başka sorumlu olarak başvurulacak tüzel veya gerçek bir kişi-nin olmadığını, ....'nin davalı şirket tarafından kurulduğunu ve paravan olarak kullanıldığını, kendilerini ... olarak tanıttıklarını, davalı şirketin yönetim kurulu başkanı ...'ın ...'nin de yönetim kurulu başkanı olduğunu iddia ederek alacak talebinde bulunmuştur. Mahkemece, davacının da-yandığı makbuzun dava dışı .... logosunu taşıdığı aynı şirkete ait 16 adet hisse senedinin davacı adına düzenlendiğinden bahisle davalı şirketin, ta-raf ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Yukarıda belirtilen iddianın ileri sürülüş biçimi itibariyle davacının dava dışı şirketin sessiz ortağı olup bu şirketin topladığı paraların davalı şirke-te aktarıldığı, bu paralarla davalı şirketin de payı bulunmayan şirketlere kaynak sağlandığı, böylece sessiz ortaklara paylarının geri verilmesinin engellendiği, .... ile davacının ortağı olduğu şirket arasında bir bağın varlı-ğının inkar edilemeyeceği ve bu durumda her iki şirketin perdenin aralan-ması ilkesi uyarınca bir şirket olarak değerlendirilmesi iddialarının ileri sürülmesi karşısında, davacı tarafın bu iddia ve buna ilişkin delillerinin değerlendirilmeksizin yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olma-sı doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ

Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının ka-bulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 30.05.2016 tarihinde oybirli-ğiyle karar verildi.

Page 363: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016362

OFF SHORE HESABI • ZAMANAŞIMI SÜRESİ

ÖZET: Zamanaşımı süresi davacının zararını Off Shore bankasından tahsil etme olanağının kal-madığı tarihten itibaren işleyecektir.Y. 11 HD, E. 2015/11486, K. 2016/6229, T. 6.6.2016

Davacı vekili, müvekkilinin ... Bank A.Ş.'de bulunan hesabındaki mev-duatın güveninin kötüye kullanılarak off-shore hesabına aktarıldığını, ger-çekte paranın off-shore hesabına gitmeyip bankada kaldığını, Banka'ya 22.10.1999 tarihinde 5.500,00 TL yatırdığını, işbu mevduatın vade sonu olan 28.01.2000 tarihi itibariyle 6.787,00 TL'ye ulaştığını, müvekkiline ödenmeyen 6.787,00 TL'nin 28.01.2000 tarihinden dava tarihine kadar avans faiziyle 40.616,71 TL'ye ulaştığını ileri sürerek, 40.616,71 TL'nin ve dava tarihinden tahsil tarihine kadar 6.787,00 TL'nin avans faizi ile davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı ve fer'i müdahiller vekilleri, davanın reddini istemişlerdir.

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı-na göre; davacının rızası hilafına bankada bulunan mevduatının off-shore hesabına aktarıldığı ve iradesinin fesada uğratılmak suretiyle dolandırıl-dığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 5.500,00 TL'nin 22.10.1999 tarihinden itibaren dava tarihine kadar işlemiş 28.827,00 TL faiziyle bir-likte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, 5.500,00 TL asıl alacak için dava tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi uygulanmasına karar verilmiştir.

Karar, davalı ... Bank A.Ş. ve fer'i müdahil ... ... vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının ge-rekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmaması ile davalının sorumluluğunun, somut olaya uygulanması gereken mülga 818 sayılı BK’nın 41, 55 ve 6762 sayı-lı TTK’nın 336. maddelerinden kaynaklanmasına ve davacı zararının off shore bankasından tahsil etme olanağının kalmadığının anlaşıldığı andan itibaren zamanaşımı süresinin işlemeye başlamasının gerekmesine göre, davalı Banka vekili ile fer'i müdahil ... ... vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ

Page 364: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

363Yargıtay Kararları

Yukarıda bentte açıklanan nedenlerle davalı Banka vekili ile fer'i mü-dahil ... ... vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile kararın ONANMA-SINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalı Ban-ka'ya iadesine, fer'i müdahil ... ...'den harç alınmasına mahal olmadığına, 06.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

ZAMANAŞIMI •

BORÇLUNUN DÜRÜSTLÜK KURALINA AYKIRI DAVRANIŞLARI

ÖZET: Bazı durumlarda zamanaşımı def’inin ileri sürülmesi dürüstlük kuralına aykırı olabilir.Özellikle, davacının dava açmaması için oyalan-ması durumu dürüstlük kuralına aykırılık olarak kabul edilmektedir.Y. 11 HD, E. 2016/119, K. 2016/5924, T. 30.5.2016

Taraflar arasında görülen davada .... Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 13.05.2015 tarih ve 2014/425-2015/182 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin sü-resi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelen-dikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, davalı şirketin, Avrupa'daki Türk işçilerinden para tah-sil eden şirketlerden biri olduğunu, müvekkilinden yüksek oranda faiz verileceği vaadi ile 15.12.1997 tarihli tahsilat makbuzu ile 25.000 DEM, 01.01.1999 tarihli tahsilat makbuzu ile 7.000 DEM ve 01.01.2000 tarih-li tahsilat makbuzu ile 6.600 DEM olmak üzere toplamda 38.600 DEM tahsil edildiğini, bu belgeler karşılığında ....'ye ait hisse senetlerinin mü-vekkiline verildiğini, bu şirketin davalı tarafından kurulduğunu ve para-van olarak kullanılarak müvekkilinden para tahsil edildiğini, tahsil edilen para ile ilgili olarak davalı şirketten başka sorumlu olarak başvurulacak tüzel veya gerçek kişi olmadığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilinden tahsil edilen (38.600 DEM) 19.735,86 EURO'nun faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi-ni talep ve dava etmiştir.

Page 365: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016364

Davalı vekili, zamanışımı ve husumet savunmasında bulunmuştur.

Mahkemece, davacının geri iadesini istediği alacaklarının tahsilat mak-buzlarına göre ödeme tarihlerinin 01.01.1999, 01.01.2000, 15.12.1997 olduğu, 6098 sayılı TBK'nın 72. maddesi gereğince genel dava zamanışımı süresi 10 yıl olup, dava tarihi itibariyle alacağın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, davalının var olduğu ileri sürülen haksız ve hukuka aykırı fiilleri sonucu davalı şirkete yatırılan paranın davalıdan tahsiline ilişkin bir taz-minat davasıdır.

Davacı taraf, davalı tarafından Almanya başta olmak üzere birçok ül-kede yüksek faiz garantisi ve paraların her istediği an geri çekilebileceği sözü verilerek bir banka gibi binlerce insandan mevduat toplanıp, yüksek oranlarda faiz dağıtılacağı vaad edildiğini, bu garantilere inanarak davalı şirkete çeşitli tarihlerde toplam 38.600 DEM tutarında yatırım yaptığını, karşılığında kendisine ....'ye ait hisse senetleri verildiğini, bu şirketin pa-ravan şirket olarak davalı şirket tarafından kurulduğunu, bu şirket kana-lıyla yatırımcıların dolandırıldığını ileri sürmüştür. Mahkemece, 6098 sa-yılı TBK'nın 72. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesi ile davanın zamanaşımı sebebi ile reddine karar verilmiştir.

Ancak, davada gerçekten de zamanaşımı sürelerinin gerçekleşip ger-çekleşmediğinin incelenmesinden önce, davacı tarafın iddialarının ileri sürülüş şekli bakımından üzerinde durulması gereken öncelikli husus, davada zamanaşımı def'inin ileri sürülmesinin dürüstlük kurallarına ay-kırı olup olmadığı hususudur. Her ne kadar, bir borçlunun borcunun zamanaşımına uğradığını ileri sürmesi, bu yolla borcunu ödemekten ka-çınması tüm çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi Türk hukuku ba-kımından da kanunen kendisine tanınan bir hak ve zamanaşımı def'inin ileri sürülmesi tek başına borçlunun dürüstlüğe aykırı bir davranışı ola-rak kabul edilemez ise de bazı hallerde zamanaşımı def'inin ileri sürül-mesi dürüstlükle bağdaşmayabilir. (K.Oğuzman, T.Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler 2009, s. 482) Zamanaşımı def'inin ileri sürülmesinin hangi hallerde dürüstlük kuralına aykırı bulunduğu hususunda normatif bir düzenleme bulunmadığından bu hususun varid olup olmadığının her somut uyuşmazlığın özellikleri nazara alınarak değerlendirilmesi gerekir. Bilimsel ve yargısal içtihatlarda davacının dava açmaması için oyalanması durumu dürüstlük kuralına aykırılık olarak kabul edilmektedir (age, s. 482 vd.)

Page 366: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

365Yargıtay Kararları

Şu halde, yüksek faiz garantisi ve paraların her istediği an geri çekile-bileceği garantisi ile inandırılıp, güven telkin edilen ve yatırdığı parasını alamayacağının anlaşılması üzerine işbu davayı açtığını ileri süren dava-cıya karşı paranın yatırılış tarihine göre zamanaşımı süresinin dolduğu belirtilerek zamanaşımı def'i ileri sürülmesinin dürüstlük kuralı ile bağ-daşır bir tutum olmadığının kabulü ile davalı tarafın yerinde görülmeyen zamanaşımı def'inin reddiyle uyuşmazlığın esasına girilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, anılan hususlar gözden kaçırılarak yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, hük-mün bu sebeple davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ

Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının ka-bulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 30.05.2016 tarihinde oyçok-luğuyla karar verildi.

Page 367: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ

TÜKETİCİ KREDİSİ • TEMİNAT İPOTEĞİ • İLAMSIZ TAKİP

ÖZET: Takip konusu ipotek, tüketici kredisinin te-minatı olarak düzenlenmiş olup, alacağın tüketici kredisi olması, ipotek alacağının varlığının, mik-tarının ve muaccel olup olmadığının belli olmadı-ğı dikkate alınarak, borçluya karşı ipoteğin para-ya çevrilmesi yoluyla ilamsız takip yapılmalıdır.Y. 12 HD, E. 2016/8150, K. 2016/13705, T. 10.5.2016

Alacaklı banka tarafından tüketici kredisi sözleşmesinden kaynakla-nan alacağın tahsili talebiyle ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı icra takibine başlandığı, krediyi kullanan borçluya ve ipotek veren 3. kişi şi-kayetçiye örnek 6 numaralı icra emri tebliğ edildiği, ipotek veren 3. kişi-nin icra mahkemesine başvurusunda, icra emri tebliğ işleminin usulsüz olduğu iddiasıyla birlikte ipoteğin, tüketici kredisinin teminatı olduğu, ihtarnameye de süresi içinde itiraz edildiğini ileri sürülerek takibin ipta-lini istediği, mahkemece borçluya icra emri tebliğinde usulsüzlük bulun-madığı, buna göre şikayetin 7 günlük sürede yapılmadığı, ayrıca şikayet konularının dar yetkili icra mahkemesinde incelenemeyeceği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 22. maddesin-de; “Tüketici kredisi sözleşmesi, kredi verenin tüketiciye faiz veya ben-zeri bir menfaat karşılığında ödemenin ertelenmesi, ödünç veya benzeri finansman şekilleri aracılığıyla kredi verdiği veya kredi vermeyi taahhüt ettiği sözleşmeyi ifade eder” şeklinde tanımlandıktan devam eden mad-delerde bu tür sözleşmelerin yapılma koşulları ile borcun muaccel kılı-nabilmesi ve temerrüt koşulları gibi farklı ve özel şartlara yer verilmiştir. Buna göre Tüketicinin Korunması Hakkında, tüketici kredisi kullanan borçluları, diğer kredi borçlularından ayrı tutmak, tüketicinin koşullarını iyileştirmek ve kolaylaştırmak amacıyla düzenlenmiş özel bir kanun olup, bu kanun kapsamında verilen krediler nedeniyle borçluların temerrüde düşüp düşmedikleri, borcun muaccel olup olmadığı, muaccel olan borç miktarının ve faizinin, yapılan özel sözleşmelerin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun koşullarında değerlendirilmesi gerekir.

İİK'nin 149. maddesinde; "İcra müdürü ibraz edilen akit tablosunun

Page 368: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

367Yargıtay Kararları

kayıtsız şartsız bir para borcu ikrarını ihtiva ettiği ve alacağın muaccel ol-duğunu anlarsa borçluya ve taşınmaz üçüncü bir şahıs tarafından rehne-dilmiş veya taşınmazın mülkiyeti üçüncü şahsa geçmişse ayrıca bunlara birer icra emri gönderir" hükmüne yer verilmiştir.

Somut olayda, takibe konu ipotek, tüketici kredisi alacağının teminatı olarak düzenlenmiş olup, alacağın tüketici kredisi olması ve ipotek ala-cağının varlığı, miktarı ve muaccel olup olmadığı Tüketici Kanunu'na tabi olmakla kayıtsız şartsız para borcu ikrarını içermediğinden, bu tür bir ipoteğe dayalı olarak ilamlı takip yapılamaz. Ancak ipoteğin paraya çev-rilmesi yolu ile ilamsıztakip yapılabilir. Borçluya İİK'nin 149/b maddesi uyarınca ödeme emri gönderilebilir. Buna ilişkin olarak icra mahkeme-sine yapılacak başvuru süresiz şikayete tabi olup mahkemece de re’sen dikkate alınması gerekir.

O halde, mahkemece, alacağın varlık ve miktarı 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında yargılama yapılmasını zorunlu kıldığından bu yönde bir ilam alınmadan başlatılan takipte açıklanan ve kanunun emredici hükümlerinden kaynaklanan bu hususlar re’sen na-zara alınarak borçlu şikayetinin kısmen kabulü ile icra emrinin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

Diğer yandan borçluya yapılan icra emri tebliğinin TK'nun 21/1 madde-si uyarınca yapıldığı, ancak muhatabın "dışarıda" olduğunun belirtildiği, tevziat saatinden sonra dönüp dönmeyeceğinin belirtilmediği anlaşılmış, tebligat açıklanan nedenle usulüne uygun olmadığından mahkemenin bu yöndeki kararı da yerinde görülmemiştir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nin 366. ve HUMK'un 428. mad-deleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iade-sine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 369: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016368

MUHATAPLA BİRLİKTE OTURAN KİŞİYE TEBLİGAT

ÖZET: Kendisine tebligat yapılması gereken kişi adresinde bulunmaz ise, aynı konutta kendisiy-le birlikte yaşayan kişiye tebligat yapılmalıdır. Bu noktada öncelikle tebligat yapılacak kişinin o anda konutunda olup olmadığı belirlenmelidir.Y. 12 HD, E. 2016/1747, K. 2016/13784, T. 10.5.2015

Alacaklı tarafından genel haciz yoluyla ilamsız icra takibine başlana-rak borçluya örnek 7 numaralı ödeme emri tebliğ edildiği, borçlunun icra mahkemesine başvurusunda ödeme emri tebliğ işleminin usulsüz oldu-ğunu ileri sürerek öğrenme tarihi olarak bildirdiği 12.10.2015 tarihinin tebliğ tarihi olarak düzeltilmesine karar verilmesini istediği, mahkemece, ödeme emri tebliğ işleminin usulüne uygun olduğu şikayetin reddine ka-rar verildiği anlaşılmıştır.

7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun “Aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçiye tebligat” başlıklı 16. maddesine göre; “Kendisine tebliğ yapı-lacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.”

Tebliğ tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Tebligat Tüzüğü'nün 22/1. maddesinde ise “Kendisine tebligat yapılacak kişi adresinde bulunmazsa tebliğ, ailesi efradından veya hizmetçi ve uşak gibi müstahdemlerden biri-ne yapılır.” hükmüne yer verilmiştir.

Somut olayda, şikayetçi borçlu adına ev adresine çıkarılan ödeme em-rinin “muhatabın aynı konutta sürekli oturduğunu beyan eden ehil ...'a tebliğ ettim” açıklaması ile Tebligat Kanunu'nun 16. maddesine göre tebliğ edildiği ancak tebliğ memurunca muhatabın o sırada orada bulunmadı-ğının belirlenmediği görülmüştür. Buna göre muhatabın adreste bulunup bulunmadığı tespit edilmeksizin aynı konutta beraber oturana yapılan tebliğ işlemi 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 16. maddesine aykırı ol-makla usulsüzdür.

O halde, mahkemece, şikayetin kabulü ile 7201 sayılı Tebligat Kanu-nu'nun 32. maddesi uyarınca tebliğ tarihinin borçlunun usulsüz tebligat-tan haberdar olduğu tarih olarak düzeltilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ

Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yuka-rıda yazılı nedenlerle İİK'nin 366. ve HUMK'un 428. maddeleri uyarınca

Page 370: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

369Yargıtay Kararları

(BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın teb-liğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

MUHTARA BIRAKILAN TEBLİGAT • USULSÜZ TEBLİĞİ

ÖZET: Tebligatın muhtara bırakıldığına ilişkin be-yan tebligatın usulsüz olduğu anlamına gelmez. Tebligatın neden usulsüz olduğu delilleriyle bir-likte açıklanmalıdır.Y. 12 HD, E. 2016/1123, K. 2016/13924, T. 11.5.2016

Alacaklı tarafından genel haciz yoluyla başlatılan ilamsız takipte borçlu vekilinin icra mahkemesine başvurusunda; müvekkiline gönderilen öde-me emrinin muhtara bırakıldığını, ödeme emrinden 21.09.2015 tarihinde haberdar olduğunu ve bu tarihte kendisine tebliğ olduğunu belirterek icra dairesinin yetkisine ve borca itirazla takibin durdurulmasını talep ettiği, mahkemece başvurunun usulsüz tebligat şikayeti olarak değerlendirilip ödeme emri tebliğ tarihinin düzeltilmesine karar verildiği görülmektedir.

Ödeme emri tebliğ işleminin usulsüz olduğu iddiası İİK.nun 16. mad-desi kapsamında şikayet olup açıkça ve delilleriyle ileri sürülmesi gerekir (HGK'nın 27.01.2010 tarih 2009/12-539 E.,2010/16 sayılı kararı).

Somut olayda borçlunun icra mahkemesine verdiği dilekçesinde ken-disine gönderilen ödeme emri tebligatının usulsüz olduğuna dair açık bir iddiası bulunmamaktadır. Şikayet dilekçesinde yer alan: "ödeme emri-nin muhtara bırakıldığı, ödeme emrinden 21.09.2015 tarihinde haberdar olunduğu" şeklindeki beyanlar usulsüz tebligat şikayeti olarak yorumla-namaz. Zira tebligat usulsüzlüğü ayrıca, açıkça ve delilleriyle ileri sürül-müş değildir.

O halde yöntemine uygun olarak açıkça ve delilleriyle ileri sürülen bir tebligat usulsüzlük şikayeti bulunmadığı halde mahkemece hukuki tavsifte hataya düşülerek 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 32. maddesi uygulanmak suretiyle tebliğ tarihinin düzeltilmesi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nin 366 ve HUMK'un 428. mad-deleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iade-sine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 371: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016370

ÖLÜ KİŞİYE TAKİP • MİRASÇILARA TAKİP •

İZLENECEK YOL

ÖZET: Ölü kişinin mirasçısı yerine ölü kişiye ta-kip yapılması maddi hataya dayalı olup, taraf de-ğişikliği yapılarak, bu maddi hatanın düzeltilmesi mümkündür.Bu durumda ek takip talebi düzenlenerek miras-çılara karşı takip yapılmalıdır. Bu iş yapılmadan mirasçılara doğrudan ödeme emri gönderilemez.Y. 12 HD, E. 2106/8718, K. 2016/13983, T. 11.5.2016

Şikayetçilerin, murisleri takip borçlusu ...'nin ölümünden sonra ala-caklı tarafından genel haciz yoluyla ilamsız icra takibine başlandığını, ölü kişi hakkında takip yapılamayacağını ve takibin kendilerine yöneltilerek devam edilemeyeceğini ileri sürerek takibin iptali ile konulan hacizlerin fekki talebiyle icra mahkemesine başvurdukları, mahkemece istemin red-dine karar verildiği görülmüştür.

HMK'nın 124/3. maddesi uyarınca maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebinin kabulü için, karşı tarafın rızası aranmaz. Aynı maddenin 4. fıkrasında da; “dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir ya-nılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf deği-şikliği talebini kabul edebilir” düzenlemesi yer almaktadır. Anılan hük-mün talep halinde icra takiplerinde de uygulanması gerekir.

Buna göre, alacaklı tarafından, ölü kişinin mirasçısı yerine ölü kişi hakkında takip yapılması, maddi hataya ve kabul edilebilir bir yanılgı-ya dayalı olup, dürüstlük kuralına da aykırı olmadığından, alacaklının HMK'nın 124/3-4. maddesi uyarınca taraf değişikliği yapmak suretiyle bu yanlışlığı düzeltmesi mümkündür.

Somut olayda; muris (borçlu) ...'nin 07.10.2014 tarihinde vefat ettiği, takibin ise 07.11.2014 tarihinde başlatıldığı anlaşılmıştır. Bu durumda, alacaklı vekili tarafından ek takip talebi düzenlenerek takibin usulünce mirasçılara yöneltilmesinin istenmesi gerekirken, bu husus yerine ge-tirilmeksizin, alacaklı vekilinin 10.03.2015 tarihli dilekçesi ile takibin, borçlunun mirasçılarına karşı devamı talebi üzerine icra müdürlüğünce,

Page 372: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

371Yargıtay Kararları

doğrudan mirasçılara ödeme emri tebliğ edilmesi usul ve yasaya aykırı-dır. Kaldı ki, İİK'nin 53/1. maddesi uyarınca borçlunun ölümü ile birlik-te (3) günlük sürenin bitiminden itibaren başlayacak olan TMK'nın 606. maddesinde yazılı süre geçmeden mirasçılar aleyhine takip yapılması da mümkün değildir.

O halde mahkemece, şikayetin kısmen kabulü ile mirasçı borçlulara gönderilen ödeme emrinin iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı ge-rekçe ile bu yöndeki istemin de reddine karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ

Borçluların temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararı-nın yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nin 366. ve HUMK'un 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

ÖDEME EMRİ • BANKA HESABININ BİLDİRİLMESİ

ÖZET: Borçluya gönderilen ödeme emrine bor-cun ödeneceği banka hesabının yazılmamış ol-ması ödeme emrininin iptalini gerektirir.Y. 12 HD, E. 2016/2078, K. 2016/13872, T. 11.5.2016

Alacaklı tarafından başlatılan taşınır rehninin paraya çevrilmesi yolu ile ilamsız takipte, borçlunun icra mahkemesine başvurusunda sair itiraz nedenleri ile birlikte icra müdürlüğünün banka hesap numarasının öde-me emrinde yazılmadığını belirterek ödeme emrinin ve takibin iptalini istediği mahkemece şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla takibe ilişkin, İİK'nin 145. ve devamı maddelerinde İİK'nin 58. ve devamı maddelerine atıfta bulu-nulduğu görülmektedir. İİK'nin 58. maddesine uygun olarak düzenlenen takip talebi üzerine, icra müdürü borçluya bir ödeme emri gönderir. Öde-me emrinde borcun ve masrafların icra dairesine ait ödeme emrinde yazılı olan banka hesabına ödenmesi ihtar olunur. Ödeme emrinde icra müdür-lüğünce paranın yatırılacağı banka hesap numarasının yazılması zorunlu olup yazılmamış olması ödeme emrinin iptalini gerektirir.

O halde mahkemece ödeme emrinde, icra müdürlüğünün hesap nu-

Page 373: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016372

marasının bulunmadığından şikayetin kabulü ile ödeme emrinin iptaline karar vermesi gerekirken şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabet-sizdir.

SONUÇ

Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nin 366 ve HUMK'un 428. maddeleri uyarın-ca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

ÜST SINIR İPOTEĞİ • BORÇLUNUN SORUMLULUĞU

ÖZET: İpoteğin üst sınır ipoteği olması halinde borçlu, sadece ipotek akit tablosunda belirtilen miktar ile sınırlı olarak sorumludur.Y. 12 HD, E. 2016/10696, K. 2016/14089, T. 12.5.2016

Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

Alacaklı tarafından ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan ilam-sız takipte, borçlunun, icra mahkemesine başvurusunda, limitin aşıldığı-nı da ileri sürerek ödeme emrinin iptalini talep ettiği, mahkemece her tür-lü itirazın icra dairesine yapılması gerektiği gerekçesi ile şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

İleride gerçekleşecek veya gerçekleşmesi muhtemel bir alacağın temi-natı olarak tesis edilen ve TMK'nın 851 ve 881. maddelerinde belirtilen azami meblağ ipoteğinde (üst sınır ipoteği) borcun ulaşacağı miktar belir-siz olduğundan, taşınmazların ne miktar için teminat oluşturacağı ipotek akit tablosunda limitle sınırlanabilir. TMK'nın 875.maddesi hükmünde belirtilen ve ipotekle teminat altına alınan alacak, faiz, icra takip giderleri ve taraflarca kararlaştırılan eklentilerden oluşan toplam borç miktarının, bu limiti aşması mümkün değildir. HGK'nın 24/05/1989 tarih ve 1989/11-294 E, 1989/378 K. sayılı kararında da yukarıdaki kural benimsenmiştir. İpoteğin üst sınır ipoteği olması halinde, borçlu, sadece ipotek akit tablo-sunda belirtilen miktar ile sınırlı olmak üzere sorumludur. Somut olayda borçlu limiti aşar bir biçimde yapılan takibe karşı çıkmış olduğundan, bu şekilde ipotekli takip yapılması, Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre, kamu düzenine ilişkin olup süresiz şikayete tabidir.

Page 374: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

373Yargıtay Kararları

O halde mahkemece, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda incele-me yapılarak, takipte istenilen miktarın, ipotek limitini aşıp aşmadığının tespitiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incele-me ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ

Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nin 366. ve HUMK'un 428. maddeleri uya-rınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ila-mın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İLAMSIZ TAKİP • USULSÜZ TEBLİGAT • GEÇERSİZ İTİRAZ

ÖZET: İlamsız takibin ödeme emrinini usulsüz tebliğ edildiğini beyan eden borçlunun, tebligi öğrendiğini bildirdiği tarihten yedi gün geçirilme-sinden sonra itirazını ileri sürmesi geçerli itiraz olacak kabul edilemez.Y. 12 HD, E. 2016/1636, K. 2016/14065, T. 12.5.2016

Alacaklı tarafından başlatılan genel haciz yolu ile ilamsız takipte, borç-luya örnek 7 ödeme emrinin 13/07/2015 günü tebliğ edildiği, borçlunun 18/08/2015 tarihli itirazının süresinde yapılmadığı gerekçesiyle icra mü-dürlüğünce 25/08/2015 tarihli kararla reddedildiği, borçlunun ret kararı-nın iptali ve tebligat usulsüzlüğü şikayetiyle icra mahkemesine başvurdu-ğu, mahkemece şikayetin reddine karar verildiği görülmektedir..

Borçlu; ödeme emrinin usulsüz tebliğ edildiğini, ödeme emrinden 18/08/2015 günü haberdar olduğunu ileri sürerek 18/08/2015 tarihli iti-razları gereğince takibin durdurulmasını istemiştir. Borçlunun bu yön-deki istemi tebligat usulsüzlüğü şikayeti olmakla İİK'nin 16/1. maddesi uyarınca ıttıla tarihinden itibaren yedi gün içerisinde ileri sürülmesi ge-rekmektedir.

Somut olayda; 13/07/2015 günü tebliğ edilen örnek 7 ödeme emrinden borçlu 18/08/2015 tarihinde haberdar olduğunu beyanla yasal yedi gün-lük süreden sonra 27/08/2015'te icra mahkemesine başvurduğuna göre mahkemece tebligat usulsüzlüğü şikayetinin süre aşımı nedeniyle reddi

Page 375: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016374

gerekirken yazılı gerekçe ile reddi doğru değil ise de, sonuçta istem red-dedildiğinden sonucu doğru mahkeme kararının onanması gerekmiştir.

SONUÇ

Borçlunun temyiz itirazlarının reddi ile sonucu doğru mahkeme kara-rının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nın 366. ve HUMK'un 438. maddeleri uyarınca (ONANMASINA), alınması gereken 29,20 TL temyiz harcından, evvelce alınan harç varsa mahsubu ile eksik harcın temyiz edenden tah-siline, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İHTİYATİ HACİZ • BORÇLUNUN TEMİNATI

ÖZET: Borçlu uygun bir teminat göstermek şar-tıyla ihtiyati haczin kaldırılmasını mahkemeden isteyebilir.Takibe başlandıktan sonra bu talep İcra Mahke-mesine yapılır.Y. 12 HD, E. 2016/595, K. 2016/14021, T. 12.5.2016

Borçlu vekili icra mahkemesine başvurusunda, alacaklı tarafından borçlu aleyhine genel haciz yoluyla ilamsız takip başlatıldığını, borca iti-razın hükümden düşürülmesi amacıyla alacaklının ihtiyati haciz talepli olarak itirazın iptali davası açtığını ve .... Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 03.09.2015 tarih ve 2015/813 E. sayılı kararı ile 59.498,58 TL asıl alacak için ihtiyati haciz kararı verildiğini, bu tutarı aşan miktarda 73.460,00 TL'sini takip dosyasına depo ettiklerini, İİK'nin 266. maddesi uyarınca 1779 Ada 12 parselde kayıtlı taşınmazın teminat olarak kabulü ile ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına, depo edilen 73.460,00 TL'nin tarafına ia-desine; bu talep kabul edilmediği takdirde depo edilen bu paranın ihtiyati haciz kararı verilen alacak miktarına tekabül eden miktarda sunacakları kesin ve süresiz banka teminat mektubu ile değiştirilmesine ve ihtiyati ha-ciz kararının kaldırılmasına karar verilmesini istediği; mahkemece ihtiya-ti haciz kararı veren .... Asliye Ticaret Mahkemesi'nin görevli olduğundan bahisle davanın görev yönünden reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

İİK'nin 266. maddesi gereğince; borçlu, para veya mahkemece kabul edilecek rehin veya esham yahut tahvilat depo etmek veya taşınmaz re-hin yahut muteber bir banka kefaleti göstermek şartı ile ihtiyati haczin

Page 376: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

375Yargıtay Kararları

kaldırılmasını genel mahkemeden isteyebilir. Takibe başlandıktan sonra bu yetki, icra mahkemesine geçer. Göreve ilişkin bu kural; icra takibi ön-cesinde alınan ihtiyati haciz kararları için geçerli olduğu gibi, uyuşmazlık konusu olayda olduğu gibi icra takibi başladıktan sonra alınan ihtiyati haciz kararları için de uygulanır.

Somut olayda, 24.06.2015 tarihinde icra takibine başlandığı, öde-me emrinin borçluya 26.06.2015 tarihinde tebliğ edildiği, yasal sürede 30.06.2015 tarihinde yapılan itiraz üzerine takibin durduğu, itirazın ip-tali davasına bakan .... Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 03.09.2015 tarih ve 2015/813 E. sayılı kararı ile ihtiyati haciz kararı verildiği, borçlu vekilinin icra mahkemesine sunduğu 18.09.2015 tarihli dilekçe ile ihtiyati haczin teminat karşılığı kaldırılmasını talep ettiği görülmektedir. Bu durumda, ihtiyati haciz kararı, takibe başlandıktan sonra verilmiş olup, İİK'nin yu-karıda açıklanan 266. maddesi uyarınca teminat karşılığı ihtiyati haczin kaldırılması talebini inceleme görevi icra mahkemesine aittir.

O halde mahkemece, işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken, istemin görev yönünden reddine karar verilme-si isabetsizdir.

SONUÇ

Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yuka-rıda yazılı nedenlerle İİK'nin 366 ve HUMK'un 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın teb-liğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 377: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016376

İHTİYATİ HACİZ • ÖDEME EMRİ • ALACAKLININ HAKLARI

ÖZET: İhtiyati haciz kararı verilmesinden sonra gönderilen ödeme emrine itiraz edilmesi üzerine, itiraz dilekçesinin alacaklıya tebliğinden itibaren alacaklının yedi gün içinde itirazın iptalini İcra Mahkemesinden ya da Genel Mahkemeden talep etmemesi halinde ihtiyati haciz hükümsüz olur.Y. 12 HD, E. 2016/598, K. 2016/14019, T. 12.05.2016

Alacaklı tarafından genel haciz yolu ile başlatılan ilamsız icra takibin-de, alınan ihtiyati haciz kararı üzerine mal varlığına haciz konulan borç-lunun, ödeme emrine süresinde itiraz ettiğini ve itirazın alacaklıya tebliğ edildiği halde İİK'nin 264/2. maddesi uyarınca alacaklının süresinde iti-razın kaldırılması veya itirazı iptali davası açmadığını, bu nedenle ihtiyati haczin hükümsüz kaldığını ileri sürerek ihtiyati haczin kaldırılması iste-mi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece talebin kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.

Borçluya karşı genel haciz yolu ile takip yapmış olan alacaklı, takip kesinleşmeden (kendisine kesin haciz isteme yetkisi gelmeden, m.78) önce, hakkını tehlikede görmüş ve (aynı alacak için) borçluların malları-na ihtiyati haciz koydurtmuş olabilir. Bu halde alacaklının artık yeni bir takip talebinde bulunmasına (m.264,1) gerek yoktur. Fakat alacaklı, m. 264/2'deki sürelere uymak zorundadır; aksi halde ihtiyati haciz hüküm-süz kalır. (md. 264/4). Buna göre borçlular ödeme emrine itiraz ederse, bu itiraz alacaklıya hemen tebliğ olunur. Alacaklı itirazın kendisine tebli-ğinden itibaren yedi gün içinde ya icra mahkemesinden itirazın kaldırıl-masını istemek (m. 68-70) veya mahkemede itirazın iptali davası açmak (m.67) zorundadır (m. 264,2 c.1 ve c.2). İcra mahkemesi itirazın kaldı-rılması talebini redderse, alacaklının, bu ret kararının tefhim veya tebli-ğinden itibaren yedi gün içinde genel mahkemede borçluya karşı alacak davası açması gerekir (m. 264/2, c.3) (prof. Dr. Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, syf. 913 vd.).

Alacaklının bu müddetleri geçirmesi veya davasından veya talebinden vazgeçmesi veya takip talebinin yasal sürenin geçmesi nedeniyle düşmesi veya HMK'nın 150. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılması ya da davada haksız çıkması hallerinde ihtiyati haciz hükümsüz kalır (İİK.nun 264/4). Bu kural; icra takibi öncesinde alınan ihtiyati haciz kararları

Page 378: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

377Yargıtay Kararları

için geçerli olduğu gibi, icra takibi başladıktan sonra alınan ihtiyati haciz kararları için de uygulanır.

Somut olayda; alacaklı tarafından 28.05.2015 tarihinde başlatılan takipte, .... Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2015/522 D.İş sayılı dosyasın-dan 01.06.2015 tarihli ihtiyati haciz kararı alınarak alacaklının istemi ile 04.06.2015 tarihinde ihtiyati haciz müzekkereleri yazıldığı, ödeme emri-nin borçlu ...'na 02.06.2015 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine adı geçen borçlunun aynı tarihte ve yasal süresinde ödeme emrine itiraz ettiği, itiraz dilekçesinin 01.07.2015 tarihinde alacaklı vekiline tebliğ edildiği anlaşıl-maktadır.

Alacaklı vekilinin, itirazın tebliği üzerine 08.07.2015 tarihinde yasaya uygun olarak .... Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2015/593 Esas sayılı dos-yası ile itirazın iptali davası açtıklarını beyanla bu konuda harç makbuzu ve sair belgeleri sunarak hükmü temyiz ettiği görülmektedir.

O halde; mahkemece alacaklının itirazın iptali istemi ile mahkemeye yaptığı başvuruya ilişkin .... Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2015/593 Esas sayılı dosyası getirtilip incelenerek alacaklının, İİK'nin 264/2. maddesinde öngörülen 7 günlük sürede itirazın iptalini isteyip istemediği belirlenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, evrak üzerinde ince-leme ile yetinilerek eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ

Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yuka-rıda yazılı nedenlerle İİK'nin 366. ve HUMK'un 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın teb-liğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 379: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016378

HACİZLİ MALIN SATIŞI • REHİN HAKKI SAHİBİ

ÖZET: Hacizli malın üzerinde üçüncü kişinin re-hin hakkı bulunuyorsa, hacizli malın satışının gerçekleştirilmesi için rehin hakkı sahibin muva-fakatine gerek yoktur.Y. 12 HD, E. 2016/708, K. 2016/14104, T. 12.05.2016

Borçlu aleyhine genel haciz yolu ile başlatılan ilamsız takipte, alacak-lının talebi ile icra müdürlüğünce, hacizli olan ... plakalı aracın kaydında lehine rehin şerhi bulunan ...'na İİK'nin 100. maddesi uyarınca müzekke-re gönderildiği, ... cevabında, 77.000 TL kefaletten dolayı rehin şerhinin devam ettiğini, araç satışına muvafakati olmadığını bildirdiği, alacaklının satış talebi üzerine, icra müdürlüğünce, rehin alacaklısının satışa mu-vafakat etmediği gerekçesi ile satış talebinin reddi yönünde işlem tesis edildiği, alacaklının icra mahkemesine şikayet yolu ile başvurarak, satış talebinin reddine ilişkin memurluk işleminin iptalini talep ettiği, mahke-mece şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Rehin hakkı; bir alacağı temine yarayan, başkasına ait menkul mal veya hak üzerinde tesis edilen sınırlı bir ayni hak olup, alacaklıya, borç-lulardan alacağını alamaması halinde, rehinli malın satış bedelinden ala-cağını tahsil yetkisi veren bir haktır. Rehin hakkı, sahibine, satışa muva-fakat etmeme hakkı tanımaz. İhale bedelinin, rüçhanlı alacağı karşılayıp karşılayamayacağı satış sonucunda belli olacağından, icra müdürlüğünce belirtilen nedenle satış talebinin reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

O halde mahkemece, şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ

Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yuka-rıda yazılı nedenlerle İİK'nin 366. ve HUMK'un 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın teb-liğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 380: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ

DAVA ŞARTI • HAKEM HEYETİ

ÖZET: Hakem heyeti parasal sınırları dava şartıdır.Y. 13 HD, E. 2016/5943, K. 2016/12445, T. 05.05.2016

Davacı, davalı bankadan kullandığı kredi nedeniyle kendisinden dos-ya masrafı adı altında 2.714.00 TL kesinti yapıldığını, yapılan kesintinin haksız olduğunu ileri sürerek davalıdan tahsiline karar verilmesini iste-miştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulü ile 2.714.00 TL nin yasal faizi ile tahsiline karar karar verilmiş; Hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1-28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 Sayılı Tüketicinin Ko-runması Hakkında Kanunun 68.maddesine göre; "Değeri iki bin Türk Li-rasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, üç bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyük şehir statüsünde bulunan illerde ise iki bin Türk Li-rası ile üç bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu değerlerin üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz". Bu madde uyarınca değeri iki bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüke-tici hakem heyetlerine, üç bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmaz-lıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyük şehir statüsünde bulunan illerde ise iki bin Türk Lirası ile üç bin Türk Lirası arasındaki uyuşmaz-lıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. ...-2014/2 sa-yılı tebliğ ile İl tüketici hakem heyetleri için üst parasal sınır üçbin üçyüz liraya, ilçe tüketici hakem heyetlerinde ikibin ikiyüz liraya ve Büyük şehir statüsünde olan illerdeki il tüketici hakem heyetleri için parasal sınır iki-bin ikiyüz Türk lirası ile Üçbin üçyüz Türk lirası olarak belirlenmiştir. Bu husus dava şartı olup, Tüketici Mahkemelerince re'sen dikkate alınması gerekir. .Hal böyle olunca mahkemece, uyuşmazlığın esasına girilmek-sizin dava dilekçesinin dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemece; uyuşmazlığın tüketici mahkeme-since çözümlenmesi gerektiği kabul edilerek ve davanın esasına girilerek hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşama-da incelenmesine gerek görülmemiştir.

Page 381: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016380

SONUÇ

Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle, temyiz olunan kararın BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer tem-yiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 05/05/2016 gününde oybirliğiyle karar ve-rildi.

AVUKATLIK HUKUKU • HAKLI AZİL

ÖZET: Avukat görevini yaparken gerekli özeni göstermezse yapılacak azil haklı olur.13 HD, E. 2015/3470, K. 2016/12260, T. 04.05.2016

Davacı, avukat olduğunu, davalının vekili sıfatıyla... 6.icra Müdürlüğü-nün 2012/8317 sayılı dosyasında, borçlu .... .. Şti. aleyhine takip başlat-tığını, takibin tahsil aşamasına geldiğini, ancak davalının haksız olarak kendisini vekaletten azlettiğini, 11.550,64 TL avukatlık ücretinin tahsili amacıyla başlattığı takibe davalının itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın ip-tali ve takibin devamına, %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, azlin haksız olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, taraflar arasındaki vekalet ilişkisine dayalı avukatlık ücret ala-cağına ilişkin olup, davacı vekalet ilişkisinin davalı tarafından yapılan haksız azil işlemi nedeniyle sonlandığını ileri sürmüş, davalı ise savun-masında davacı avukata olan güvenin sarsılmasına dayalı olarak azil işle-minin gerçekleştiğini ve azlin haklı sebebe dayandığını belirterek davanın reddini dilemiştir.

Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanunu'nun 505. ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 506. maddesi-ne göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yüküm-lüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine ge-

Page 382: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

381Yargıtay Kararları

tirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şe-kilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 506. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve mü-vekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekki-linin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı ol-duğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanunu’nun 174. madde-sinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayan-dığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir.

Somut olayda; davalı tarafından kendisini temsil etmek üzere davacı-ya 07.11.2012 tarihli vekaletname verildiği, davacı avukatın bu vekalete dayalı olarak dava dışı ...i. aleyhine 15.11.2012 tarihinde takip başlattığı, 04.12.2012 tarihinde de azledildiği anlaşılmaktadır. Diğer yandan dava-cı avukatın; yetki belgesine istinaden 2. Asliye Hukuhuk Mahkmesi'nin 2008/64 E. sayılı dosyasında 16.11.2012 tarihli duruşmaya davacı..... ve-kili olarak, Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi' nin 2013/3 E. sayılı dosyasında 13.11.2012 tarihli duruşmaya davacı ... vekili olarak duruş-maya katıldığı, Anadolu 13. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2012/1265 D.İş sayılı dosyada da.....'yi temsilen idari para cezasına itiraz etttiği dosya kapsamı ile sabit olup esasında bu husus mahkemenin de kabulünde-dir. Davacı avukat 07.11.2012 tarihli vekaletle davalının vekili sıfatıyla 15.11.2012 tarihinde borçlu... Şti. aleyhine takip başlatmış, diğer taraf-tan da aynı tarih aralağında borçlu anılan şirket ya da bağlı kuruluşunun vekili olarak duruşmalara katılmış, böylelikle Avukatlık Kanunu'nun 38. maddesindeki " Aynı işte menfaati zıt bir tarafa avukatlık etmiş ve mü-talaa vermiş olursa, " düzenlemesine aykırı davranarak davalı müvekki-lin güvenini sarmış, özen yükümlülüğüne aykırı davranmıştır. Hal böyle olunca azil haklı nedene dayanmakta olup, davanın reddine karar veril-mesi gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

Page 383: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016382

SONUÇ

Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, peşin alınan 198,00 TL harcın istek halinde iadesine, 04/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

HAKSIZ ŞART

ÖZET: Mahkemesince tüketici yönünden haksız şart incelemesi yapılmalıdır.Y. 13 HD, E. 2015/4694, K. 2015/12356, T. 05.05.2016

Davacı, davalı bankadan Tüketici Kredisi kullandığını, başka bir yere atamasının yapılması nedeniyle kullandığı kredinin iki taksidini ödeye-mediğini, davalı banka tarafından hesap çıkarıldığını, çıkarılan hesabı ödeyebilmesi için iki ayrı sözleşme imzalattıldığını ve her sözleşmeden ayrı ayrı borçlar doğduğunu, borcu ödeyemez duruma geldiğini bu ne-denle kısaltılan vadelerin uzatılmasını ve istenilen fahiş faiz miktarının düşürülmesini, masraf adı altında haksız tahsil edilen miktarların da mahsubunu istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın reddine, karar verilmiş; hüküm, davacı tarafın-dan temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerek-tirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulun-mamasına göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Davacı dava dilekçesinde, davalıyla imzaladığı kredi sözleşmesi ne-deniyle vadelerin uzatılması, fahiş faiz miktarının düşürülmesi talebiyle birlikte, haksız ödenen dosya masrafı vs. gibi bedellerin de borcundan mahsubunu istemiştir. Mahkemece her ne kadar bilirkişi raporu alınmak suretiyle yapılan inceleme sonucuna göre davacıya iadesi gereken bir mik-tar olmadığının kabulüyle birlikte davanın reddine karar verilmiş ise de, davacıdan haksız şart niteliğinde bir bedelin tahsil edilip edilmediğinin araştırılmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda, mahkemece, gerektiğinde ye-niden bilirkişi incelemesi yapılması suretiyle, dairemizin yerleşmiş içti-hatlarına göre, dosya masrafı vs. gibi, haksız şart teşkil edecek nitelikte bir bedel tahsil edilip edilmediğinin tespiti ile sonucuna göre hüküm tesisi

Page 384: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

383Yargıtay Kararları

gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ

Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine; ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün dava-cı yararına BOZULMASINA, HUMK'un 440/1 maddesi uyarınca tebliğ-den itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 385: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ

SATIŞ VAADİ SÖZLEŞMESİ • MİRASÇININ SORUMLULUĞU

ÖZET: Satış vaadi sözleşmesinde vaat borçlusu-nun yükümlülüğü halefiyet ilkesi gereği mirasçı-sına da intikal eder.Sözleşmenin tapuya şerh edilmemesi bu sonucu değiştirmez.Y. 14 HD, E. 2015/14676, K. 2016/2564, T. 01.03.2016

Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil kabul edilme-diği takdirde tazminat istemine ilişkindir.

Davalı...'e velayeten ..., davalı...'ın vaat borçlusu...'in tek mirasçısı ol-duğunu, davacınınsatış vaadi sözleşmesindan doğan şahsi hakkını miras-çıya karşı ileri süremeyeceğini, sözleşmenin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla düzenlendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı diğer vaat borçlusu ..., yargılamaya katılmamıştır.

Mahkemece, davalı ... yönünden davanın kabulüne, davalı ..yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Kaynağını Türk Borçlar Kanunu'nun 29. maddesinden alan taşınmaz satış vaadisözleşmeleri, Türk Borçlar Kanunu'nun 237. maddesi ile Türk Medeni Kanunu'nun 706. ve Noterlik Kanunu'nun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadisözleşmesi ile mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteye-bilir.

Somut olayda;... 9. Noterliği'nin 24.04.2014 tarihli ... yevmiye no'lu satış vaadisözleşmesi ile ... ve .. vekili...l tarafından "müvekkilleri ... ile..in sahibi ve hissedarı bulunduğu... Mahallesi,... ada, ... parsel sayılı taşın-maz üzerinde .. blok,.. no'lu dükkan niteliğindeki gayrimenkul üzerindeki

Page 386: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

385Yargıtay Kararları

hak ve hisselerinin tamamını 25.000,00 TL bedelle ... isimli kişiye satma-yı vaat ettiği, bedelini nakten ve haricen aldığı" belirtilmiştir. Dava konusu

bağımsız bölümün 1/2 payının vaat borçlusu ... adına kayıtlı olduğu, 1/2 payının ise vaat borçlusu...'in tek mirasçısı... adına intikalen tescil edildiği görülmektedir. Mahkemece, davalı ..yönünden satış vaadi sözleş-mesinin tapuya şerh edilmemesi nedeniyle mirasçı..'i bağlamayacağı ge-rekçesiyle davalı ... yönünden davanın reddine karar verilmiş ise de vaat borçlusu ...'in mirasçısı olarak halefiyet ilkesi gereği sorumluluğu bulun-duğu kabul edilerek değerlendirme yapılması gerekirken davalı ... yönün-den yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ

Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının ka-bulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.350,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.03.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

KONUT SATIŞ SÖZLEŞMESİ • TÜKETİCİ MAHKEMESİ

ÖZET: Konut satış sözleşmesinden doğan tapu iptali davasına Tüketici Mahkemesinde bakılır.Y. 14 HD, E. 2015/12231, K. 2016/3024, T. 9.3.2016

Dava, davalı yükleniciden temlik alınan kişisel hakka dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davalı vekili davanın reddini savunmuş, mahkemece dava esastan in-celenerek sonuçlandırılmıştır.

28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 Sayılı Tüketicinin Korun-ması Hakkında Kanun her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uy-gulamaları kapsamaktadır.

Konut satış sözleşmeleriyle devre tatil ve uzun süreli tatil hizmeti söz-leşmeleri de kanun kapsamına alınmıştır. Söz konusu taşınmazın da bir konut satış sözleşmesiyle satın alındığı belirtilerek bu dava açılmıştır.

Page 387: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016386

Anılan kanunun 3. maddesinin (k) bendindeki tanıma göre tüketici; ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel ki-şiyi,

(l) bendindeki tanıma göre de tüketici işlemi; mal veya hizmet piyasa-larında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaç-larla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder.

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 73. maddesi-nin (1) bendi gereğince de bu kanun uygulaması ile ilgili çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılması gerekir.

Somut olayda da; davacılar (tüketiciler), yüklenicinin temlikine dayalı olarak tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğundan o yerde ayrı bir tüke-tici mahkemesi varsa çekişmenin tüketici mahkemesinde görülmesi aksi halde davaya tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılması yasadan kaynakla-nan bir zorunluluktur. Mahkemece kamu düzeninden olan görev hususu re’sen gözetilerek yukarıda yazılı olduğu şekilde işlem yapılması gerekir-ken çekişmenin esasının incelenip hükme bağlanması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ

Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASI-NA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenme-sine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iade-sine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,09.03.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Page 388: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ

HİSSELİ ARAZİ • ZİLYETLİĞİN TESPİTİ

ÖZET: Hisseli bir arazinin bir bölümünü fiilen kul-lanan kişi zilyetliğin tespitini isteyebilir.Y. 16 HD, E. 2013/12, K. 2013/455, T. 31.01.2013

Kullanım kadastrosu sırasında B. Mahallesi çalışma alanında bulu-nan ... ada ... parsel sayılı 4914,3 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, beyanlar hanesine 6831 sayılı Yasa’nın 2/B maddesi gereğince orman sı-nırları dışına çıkarıldığı şerhi verilerek davalı Hazine adına tespit ve tes-cil edilmiştir. Davacı, taşınmazın 200 metrekarelik kısmı üzerinde zilyet olduğu iddiasına dayanarak, beyanlar hanesinde adına zilyetlik şerhi ve-rilmesi istemi ile dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne, çekişmeli taşınmazın beyanlar hanesine, taşınmazın uzman fen bilirkişisinin raporunda belirtiltiği üzere 200/4914,13 hisse oranındaki bölümünün bahçe olarak 1993 yılından beri davacı Şaban Köylü’nün fili kullanımında olduğunun şerh edilmesine karar verilmiş; hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece, S. İlçesi, B.Mahallesinde bulunan ... ada ... parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine, taşınmazın 200/49,13 his-sesinin 1993 tarihinden beri davacı Ş.Köylü’nün fili kullanımında olduğu-nun şerh edilmesine karar verilmiş ise de; davacının davasının zeminde satın aldığı ve kullandığı yerin özel parselasyon planında 42 sayılı par-sele karşılık gelen 200 m2’lik bölüm olduğu anlaşılmaktadır. Hal böy-le olunca davacı tarafından, üzerinde zilyet olunduğu ileri sürülen 200 metrekarelik bölümün keşifte belirlenerek, bu bölüm yönünden zilyetlik şerhine karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar gözetilmeden ya-zılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 31.01.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 389: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ

CEZA MAHKEMESİ KARARI •

HUKUK MAHKEMESİNDEKİ YARGILAMA

ÖZET: Ceza Mahkemesi kararının kusurun varlığı ve zarar miktarının belirlenmesi konusunda hu-kuk hakimini bağlamayacağı kuşkusuzdur.Ancak, maddi olayları ve yasak eylemleri tespit eden ceza mahkemesi kararı taraflar yönünden kesin delildir.Y. 17 HD, E. 2015/2043, K.2015/7029 T. 26.05.2015

Davacılar vekili, müvekkillerinin babası yaya ...’ın 30.07.2009 tarihin-de davalıların maliki ve sürücüsü olduğu motosikletin çarpması nede-niyle vefat ettiğini ileri sürerek müvekkilleri 6 çocuk için ayrı ayrı 500 TL maddi, 5.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden işleyecek faizi ile davalılardan müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı ..., kazada kusurunun olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Davalı ..., davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, da-valı sürücü ...'ın %25, müteveffa yaya ...'ın %75 kusurlu olduğu gerekçe-siyle davacıların şartları oluşmayan maddi tazminat taleplerinin reddi-ne, her bir davacı için 2.500 TL olmak üzere toplam 15.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, trafik kazasından kaynaklanan vefat nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) “ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesi: “Hakim, kusur olup olmadığı-na yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı ol-madığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet de-

Page 390: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

389Yargıtay Kararları

ğildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmünü içermektedir.

Görülmektedir ki, ceza mahkemesinin “delil yetersizliğine dayanan be-raat kararının” hukuk hâkimini bağlamayacağı ancak beraat kararı bir maddi olguyu tespit ediyorsa bu kararın hukuk hâkimini bağlayacağı, beraat kararı suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin kesin olarak tes-piti olgusuna dayanıyorsa, bu kararın hukuk hâkimini de bağlayacağı, bundan başka kusurun takdiri ve zararın miktarını tayini hususundaki kararın hukuk hâkimini bağlamayacağı hüküm altına alınmıştır (Turgut Uygur, Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, s. 844).

Bu durumda, ceza mahkemesi kararının kusurun varlığı ve zarar mik-tarının belirlenmesi konusunda hukuk hakimini bağlamayacağı kuşku-suzdur. (HGK, 10.12.1975 gün ve 1975/11, 406 E., K; 25.11.1983 gün ve 1983/4-261, 1220 E., K. sayılı ilamları).

Böylece, kural olarak hukuk hâkimi ceza yasasındaki hükümlerle ve ceza hâkiminin kararıyla bağlı tutulmamış; BK’nun 53. maddesi ile ba-ğımsızlık ilkesi benimsenmiştir (Mustafa Reşit Karahasan, Tazminat Hu-kuku, 1996, s. 437 vd.).

Ne var ki, hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınır-sız değildir.

Hukuk hâkiminin kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı olmadığı ancak aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme da-yanak alınan maddi olgularla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konu-sunda tamamen bağlı olacağı gerek öğreti gerekse de yargısal uygulamada istikrarla kabul edilmektedir.

Hal böyle olunca, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını sapta-yan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (HGK, 24.12.2014 gün ve 2014/4-846 E., 2014/1091K)

Davaya konu olayla ilgili olarak Asliye Ceza Mahkemesinin 28.06.2012 tarihli 2009/1966 E, 2012/665 K. sayılı dosyasında taksirle ölüme neden olmak suçundan yargılanan sanık sürücü ...’ın, ve İTÜ heyet raporlarına göre kusuru bulunmadığından beraatine karar verildiği ve hükmün Yar-gıtay 12. Ceza Dairesinin 13.06.2014 tarihli 2013/23532 E., 2014/14650 K. sayılı ilamıyla onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.

O halde, davalı sürücü ...’ın dava konusu olayda kusurunun bulunma-dığı kesinleşen ceza mahkemesi kararı ile sabit olup, ceza mahkemesince

Page 391: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016390

belirlenen maddi vakıa eldeki dava yönünden bağlayıcı olduğundan, bir başka ifade ile meydana gelen zararla davalının fiili arasında illiyet bağı bulunmadığından (kesildiğinden), mahkemece, davalılar hakkındaki da-vanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulma-sı doğru görülmemiş, hükmün temyiz eden davalı ... yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ

Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davalı ... yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı ...'a geri verilmesine 26.05.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

MADDİ ZARAR HESABI • GERÇEK GELİRİN TESPİTİ •

ŞİRKET ORTAĞI • PASİF DEVRENİN HESABI

ÖZET: Destekten yoksun kalma tazminatında ve iş gücü kaybından doğan tazminatın hesabında, davacının dava dışı üçüncü kişilerden elde ettiği çıkarlar varsa, bunların zarar miktarından indiril-mesi gerekir.Zarar hesabında davacının gerçek gelirinin soyut verilere göre değil, net verilere dayanılarak tes-piti gerekir.Davacı şirket ortağı ise, yetenek ve emeğinin şir-ket gelirinie katkısı saptanarak geliri belirlenme-lidir.Pasif dönemin zararı asgari ücrete göre hesap-lanmalıdır.Y. 17 HD, E. 2015/12667, K. 2016/217, T. 12.1.2016

Davacılar vekili, davalıların sürücüsü, maliki ve zorunlu mali mesuli-yet sigortacısı oldukları araçların karıştığı kazada müvekkilinin yaralana-rak daimi maluliyete uğradığını belirterek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 100.000 sürekli iş göremezlik zararı ile davacı......... için 100.000 TL, davacı eş.......... için 50.000 TL, diğer davacılar için ayrı ayrı 20.000

Page 392: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

391Yargıtay Kararları

TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle bir-likte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş, yargı-lama sırasında ödeme yapılmakla davalılar........... hakkında açtıkları da-valardan feragat ettiklerini bildirmiş, ıslahla beraber 359.521 TL maddi tazminatın diğer davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Davalılar özetle davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre; davanın kısmen kabulü ile davacı....... için belirlenen 359.521 TL maddi tazminatın dava-lılar .........., ..., ... ve ...'tan müteselsilen tahsiline-davalı....... dava, diğer davalıların kaza tarihinden itibaren yasal faizle sorumlu tutulmasına-, da-vacı ....... için 20.000 TL, davacı...... için 15.000 TL, diğer davacılar için ayrı ayrı 10.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar ..., ... ve ...'tan müteselsilen tahsiline, dava-lılar ......... Hakkında açılan davalıların feragat nedeniyle reddine, davalı .......... hakkında açılan manevi tazminat davasının reddine karar veril-miş; hüküm, davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Mahkemece toplanıp değerlendirilen delillere, özellikle, mahkemece uzman bilirkişilerce olaya uygun olarak tanzim edilen kusur ve maluliye-te ilişkin raporların hükme esas alınmasında, ayrıca manevi tazminatın takdirinde B.K.nun 56. Maddesindeki özel haller dikkate alınarak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde hüküm kurulmuş olmasında bir usulsüz-lük bulunmamasına göre davalı ... vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dı-şında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma taz-minatı istemine ilişkindir.

Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi ne-deniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun ka-lanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olma-sa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.Davalı destekten yoksun kalmadan ileri gelen somut zararı gidermek zorundadır. Bu nedenle tazminat hesabın-dan önce zarar tutarını belirlemek gerekir. Bunan yanında amaç zarar görenin malvarlığındaki eksilmeyi giderme olduğuna göre, ölüm nedeniyle desteğini yitirenin elde ettiği çıkarlar varsa, bunların da zarar tutarından indirilmesi gerekir. Aksi halde zarar görenin malvarlığında olaydan önce-ki duruma göre bir artış meydana gelmiş olur. Buradaki amaç zarar gö-

Page 393: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016392

denin malvarlığını zenginleştirmek değil, desteğini yitiren kişiye ölümden önceki yaşam düzeyini sürdürebilme olanağı tanımaktır.

Somut olayda mahkemece alınan bilirkişi raporunda müteveffanın (destek) geliri hesaplanırken, davacılar vekilinin dava dilekçesinde ileri sürdüğü gibi aylık 2.000,00.-TL geliri olduğu değerlendirilerek bu miktar üzerinden tazminat hesabı yapılmış ise de, desteğin gelirinin belirlenme-sinde yapılan araştırma yeterli olmadığı gibi yukarıdaki açıklamalara uy-gun olmayan soyut değerlendirmelerle gelir tespit edilmiştir.

Öncelikle davacıların mirasçı oldukları gözönüne alındığında desteğin ölümü ile adına kayıtlı işletmeler yasal mirasçılarına geçecektir. Bu an-lamda işletme kazanç getirmeye devam edeceğinden davacıların mütevef-fanın vefatından sonra da malvarlığında eksilme olmayacaktır. Bu gibi durumlarda, desteğin kişisel yetenek ve emeğinin şirket gelirine katkısı belirlenmeli ve bu miktar üzerinden destekten yoksunluk zararı belirlen-melidir. Bu bakımdan böyle bir davada gerçek zararın belirlenmesi için, desteğin gelirinin daha net kriterle ortaya konulması gerekmekte olup, açıklanan hususlar gözönüne alınarak uzman bilirkişiden yeniden bilir-kişi raporu alınması gerekirken, yazılı olduğu şekilde eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.

3-Ayrıca yine tazminat hesabında pasif dönemdeki gelirin asgari ücret kabul edilerek bunun üzerinden hesaplama yapılması gerekirken, pasif dönemde de gelirin aktif dönemdeki kadar kabul edilerek hesaplama ya-pılması da doğru görülmemiştir. Mahkemece bu hususlar gözetilerek ye-niden rapor alınması için kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ

Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASI-NA, 12.01.2016 günü oybirliğiyle karar verildi.

Page 394: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

393Yargıtay Kararları

ÇELİŞKİLİ RAPORLAR • MALULİYET TESPİTİ

ÖZET: Maluliyet konusunda çelişkili raporlar karşısında, İstanbul Adli Tıp İhtisas Dairesin-den Çalışma Gücü Kaybı ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine uygun şekilde maluliyet oranı tespiti için rapor alınmalıdır.Y. 17 HD, E. 2014/7537, K. 2016/2547, T. 2.3.2016

Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davanın ıslah edilen hali ile kabulüne, 142.402,98 TL tazminatın davalı ... ....'den ve 18.750,00 TL nin davalı .....'den dava tarihinden itibaren iş-leyecek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiş, hüküm dair davalı ....... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının ge-rekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve ya-saya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı ......vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Dava, yaralanmalı trafik kazası nedeniyle, karşı aracın trafik sigorta-cısından ve zorunlu ferdi kaza koltuk sigortacısından maluliyet tazminatı istemine ilişkindir.

“Cismani Zarar Halinde Lazım Gelen Zarar ve Ziyan” başlığı altında düzenlenen 818 sayılı Borçlar Kanununun 46. maddesinde (6098 sayılı TBK. Bedensel Zarar madde 54), bedensel zarara uğranılması nedeni ile talep edilebilecek zarar türleri belirtilmekte olup çalışma gücü kaybı da bu zarar türleri arasında yer almaktadır. Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebinin bulunması halinde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi gerekmektedir. Sözkonusu belirlemenin ise Adli Tıp Kuru-mu 3. İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşların çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan Sosyal Si-gortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü veya Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümleri dikkate alına-rak yapılması gerekmektedir.

Eldeki davada davacı vekili tarafından dosyaya sunulan, 15.09.2011

Page 395: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016394

tarihli Gebze Fatih Devlet Hastanesince düzenlenen özürlü sağlık kurul raporunda, davacının maluliyetine ilişkin olarak “ sol ayak bileği kırığı ola-rak %8 maluliyet” bildirilmişken, Mahkemenin ara kararı üzerine davacı-nın maluliyetine ilişkin Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabi-lim dalı tarafından düzenlenen 11.02.2013 tarihli sağlık kurul raporunda ise “postacı olarak %32,2 maluliyet” belirtilmiştir. Dosya içinde davacının maluliyetine ilişkin çelişkili iki rapor bulunmakta olup mahkemece dava-cının Çalışma Gücü Kaybı ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine uygun şekilde maluliyet oranının tespitine ilişkin İstanbul Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Dairesinden usulüne uygun, denetime ve hüküm kurmaya elverişli olacak şekilde davacının maluliyet (geçici ve sürekli) derecesi ve oranının, iyileşme süresinin belirlenmesi amacıyla ra-por alınıp sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir (HGK 17.06.2015 tarih, 2013/17-2423 esas, 2015/1661 karar sayılı ilamı).

SONUÇ

Yukarıda 1 nolu bennte açıklanan nedenlerle davalı ... AŞ vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı ... AŞ vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 02.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 396: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

395Yargıtay Kararları

İŞGÜCÜ KAYBI ORANININ TESPİTİ • ÇELİŞKİLİ RAPORLAR

ÖZET: Maruz kaldığı kazada yaralanarak işgü-cü kaybına uğrayan kişinin işgücü kaybı oranı, Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü veya Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre tespit edilmelidir.Dosyadaki raporlardaki çelişki Adli Tıp Kurumu, 3. İhtisas Dairesinden alınacak raporla gideril-melidir.Y. 17 HD, E. 2014/7537, K. 2016/2547, T. 2.3.2016

Davacı vekili, davacının içinde yolcu olarak bulunduğu, dava dışı ...l'ün sürücüsü, ....'ın işleteni olduğu, davalı ......'ye ZMSS ile davalı .....'ye zo-runlu ferdi kaza koltuk sigortası ile sigortalı olan otobüsün kırmızı ışıkta geçip, yeşil ışıkta normal seyrinde seyreden dava dışı ..... idaresindeki kamyona ve akabinde kırmızı ışıkta bekleyen .... idaresindeki kamyona çarpması sonucunda meydana gelen kazada otobüste yolcu olarak bulu-nan davacının yaralandığını, davacının yolcu olup kusuru bulunmadığı-nı, belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL maddi tazminatın davalı .......'den ve 5.000,00 TL nin davalı .......'den te-merrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; yargılama sırasında talebini davalı ... ... yönünden 142.402,98 TL ve davalı ..... yönünden 18.750,00 TL olarak ıslah etmiştir.

Davalı ... .... vekili, sorumluluğun limit ve sigortalnın kusuru ile sınırlı sorumlu olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı....... vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davanın ıslah edilen hali ile kabulüne, 142.402,98 TL tazminatın davalı ... ....'den ve 18.750,00 TL nin davalı .....'den dava tarihinden itibaren iş-leyecek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiş, hüküm dair davalı ....... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının ge-rekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve ya-saya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı ......vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

Page 397: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016396

2-Dava, yaralanmalı trafik kazası nedeniyle, karşı aracın trafik sigorta-cısından ve zorunlu ferdi kaza koltuk sigortacısından maluliyet tazminatı istemine ilişkindir.

“Cismani Zarar Halinde Lazım Gelen Zarar ve Ziyan” başlığı altında düzenlenen 818 sayılı Borçlar Kanununun 46. maddesinde (6098 sayılı TBK. Bedensel Zarar madde 54), bedensel zarara uğranılması nedeni ile talep edilebilecek zarar türleri belirtilmekte olup çalışma gücü kaybı da bu zarar türleri arasında yer almaktadır. Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebinin bulunması halinde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi gerekmektedir. Sözkonusu belirlemenin ise Adli Tıp Kuru-mu 3. İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşların çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan Sosyal Si-gortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü veya Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümleri dikkate alına-rak yapılması gerekmektedir.

Eldeki davada davacı vekili tarafından dosyaya sunulan, 15.09.2011 tarihli Gebze Fatih Devlet Hastanesince düzenlenen özürlü sağlık kurul raporunda, davacının maluliyetine ilişkin olarak “ sol ayak bileği kırığı olarak %8 maluliyet” bildirilmişken, Mahkemenin ara kararı üzerine da-vacının maluliyetine ilişkin Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim dalı tarafından düzenlenen 11.02.2013 tarihli sağlık kurul ra-porunda ise “postacı olarak %32,2 maluliyet” belirtilmiştir. Dosya içinde davacının maluliyetine ilişkin çelişkili iki rapor bulunmakta olup

Mahkemece davacının Çalışma Gücü Kaybı ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine uygun şekilde maluliyet oranı-nın tespitine ilişkin İstanbul Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Dairesinden usu-lüne uygun, denetime ve hüküm kurmaya elverişli olacak şekilde davacı-nın maluliyet (geçici ve sürekli) derecesi ve oranının, iyileşme süresinin belirlenmesi amacıyla rapor alınıp sonucuna göre göre hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görül-memiştir (HGK 17.06.2015 tarih, 2013/17-2423 esas, 2015/1661 karar sayılı ilamı).

SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bennte açıklanan nedenlerle davalı ... AŞ vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan neden-lerle davalı ... AŞ vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BO-ZULMASINA, 02.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 398: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

397Yargıtay Kararları

YÜZDEYÜZ MALULİYET • BAKICI GİDERİ •

TRAFİK SİGORTASI

ÖZET: Maruz kaldığı kazada %100 oranında ma-lul kalan kişinin maddi zararı kapsamında bulu-nan “bakıcı gideri”de, zorunlu trafik sigortasının içindedir.Y. 17 HD, E. 2015/9150, K. 2016/6377, T. 25.5.2016

Davacı vekili, 30.01.2011 tarihinde sürücü ... idaresindeki davalı ... şirketi nezdinde trafik sigortalı ... plakalı aracın Mesa kavşağında kırmı-zı ışıklara riayet etmeden geçip, sürücü ......idaresindeki ...plakalı araçla çarpışması sonucu ......idaresindeki araç içerisinde yolcu olarak bulunan müvekkilinin %100 oranında çalışma gücünü kaybedeceği ve başkasının yardımına muhtaç kalacak şekilde yaralandığını, bu hususun...... Asliye Ticaret mahkemesinin 2011/510 Esas sayılı dosyasında açılan tazminat davasında alınan raporla sabit olduğu, bakıcı - tedavi limiti ile davalının sorumlu olduğu iddiasıyla 200.000,00 TL bakıcı gider zararının kaza tari-hinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, ...... Asliye Ticaret Mahkemesi dosyasından davacı taraf-tan 245.000,00 TL sigorta ödemesi yapılıp ibraname alındığını, davacının sürekli sakat kalması nedeniyle sürekli sakatlık teminatı kapsamında ol-duğu, tedavi gideri kapsamında sayılamayacağını belirterek davanın red-dini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre, davanın ka-bulü ile 200.000,00 TL bakıcı tazminatının birinci davanın açılma tarihi olan 06.05.2011 tarihinden yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline ka-rar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp

değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA 25/05/2016 gü-nünde oybirliğiyle karar verildi.

Page 399: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 18. HUKUK DAİRESİ

BALKONUN KAPATILMASI • SABİT ESER

ÖZET: Balkonun açılır kapanır sistemle kapatıl-ması sabit eser olup, kat maliklerinin beşte dör-dünün onayı gerekir.Y. 18 HD, E. 2014/180999, K. 2015/5507, T. 9.4.2015

Davacı vekili dava dilekçesinde, davalıya ait 48 numaralı bağımsız bö-lümde onaylı mimari proje ve yönetim planına aykırı olarak kapattığı bal-kon kapatmanın kaldırılarak eski hale getirilmesini istemiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasasının 19.maddesinin birinci fıkrasında; kat maliklerinin anataşınmazın mimari durumunu titizlikle korumaya mecbur oldukları belirtildikten sonra ikinci fıkrada da kat maliklerinden biri bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası olmadıkça anata-şınmazın ortak yerlerinde inşaat, onarım, tesis ve değişiklik yaptıramaya-cağı öngörülmüştür.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden, özellikle bilirkişi raporu içe-riğinden; davalıya ait 48 numaralı bağımsız bölümün salon balkonunun ön ve sol yan cephesine açılır kapanır hareketli ve sürgülü cam ile kapa-tıldığı, yapılan imalatın tasdikli mimari projede gözükmediği ve fiili du-rumun projeye uymadığı anlaşılmaktadır. Bilirkişinin yerinde saptadığı sistem, Yargıtay uygulamalarında da kabul edildiği gibi sabit eser niteli-ğinde olup bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası olmadan yapılamayacağı gibi balkonu kapatma malzemesinin saydam (cam) ya da ışık geçirmeyen nitelikte olması veya tek parçadan ya da birkaç parça-dan oluşması, bina statiğini etkilememesi, çevreye zarar vermemesi sonu-cu değiştirmez. Saptanan bu durum karşısında balkonun projeye aykırı olarak kapatılması nedeni ile eski hale getirilmesine karar verilmesi ge-rekirken, imalatın balkon içinde kaldığı, ortak alan içinde bulunmadığı, mimari olarak sitenin genel görünümü ve estetiğini bozmadığı, görüntü kirliliği yaratmadığı gibi ana yapıyasabitleştirilmeksizin kolayla sökülüp takılabilir basit bir sisteme tabi olduğu gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın ya-

Page 400: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

399Yargıtay Kararları

zılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerin-de olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'un 428.maddesi gereğinc BO-ZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 09.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

BALKONUN KAPATILMASI • SABİT ESER

ÖZET: Balkonun cam tabakayla kapatılması sabit eser olup, bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızaları bulunması gerekir.Y. 18 HD, E. 2014/15958, K. 2015/4982, T. 2.4.2015

Davacı vekili dava dilekçesinde, davalıya ait iki numaralı bağımsız bö-lümde projeye aykırı olarak yapılan yapı ve üzerindeki pergolenin yıkı-larak eski hale getirilmesini istemiş, karşı dava dilekçesinde ise, davacı karşı davalının üç nolu bağımsız bölümde imara ve projeye aykırı olarak kapattığı açık balkonun yıkılarak eski hale getirilmesi ve projeye aykırı olarak kapatılan banyo havalandırmasının eski hale getirilmesini istemiş, mahkemece asıl davanın kabulüne karşı davanın ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici ne-denlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak;

1-634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası'nın 19.maddesinin birinci fıkrasın-da kat maliklerinin anataşınmazın mimari durumunu titizlikle korumaya mecbur oldukları belirtildikten sonra ikinci fıkrada da kat maliklerinden biri bütün kat maliklerinin beşde dördünün yazılı rızası olmadıkça ana-taşınmazın ortak yerlerinde inşaat, onarım, tesis ve değişiklik yaptırama-yacağı öngörülmüştür.

Dosya içersindeki bilgi ve belgelerden, özellikle bilirkişi raporu içe-riğinden; davacı-karşı davalıya ait 3 numaralı bağımsız bölümün salona bağlantılı balkonunun ön cephesinde eyliskon sistemi olarak adlandırılan ve raylar üzerinde hareket eden, muhtelif sayıda cam tabaka ile mon-te edildiği ve balkonun kapatıldığı anlaşılmaktadır. Bilirkişinin yerinde saptadığı sistem, Yargıtay uygulamalarında da kabul edildiği gibi sabit eser niteliğinde olup bütün kat maliklerinin beşde dördünün yazılı rıza-

Page 401: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016400

sı olmadan yapılamayacağı gibi balkonu kapatma malzemesinin saydam (cam) ya da ışık geçirmeyen nitelikte olması veya tek parçadan yada bir-kaç parçadan oluşması, bina statiğini etkilememesi, çevreye zarar ver-memesi sonucu değiştirmez. Saptanan bu durum karşısında balkonun projeye aykırı olarak kapatılması nedeni ile eski hale getirilmesine karar verilmesi gerekirken, gömme balkon ve balkonların daire içine alınmak sureti ile kullanılmasının ruhsata tabi olmadığı, balkonun ortak yerlerden olmadığına yapıya ve taşıyıcı sisteme zarar vermediği gerekçeleri ile tale-bin reddine karar verilmesi,

2- Mahkemece, asıl ve karşı davada yapılmasına hükmedilen işlemle-rin yerine getirilmesi için taraflara Kat Mülkiyeti Yasasının 33.maddesi hükmü uyarınca uygun ve belli bir süre verilmesi gerektiğinin düşünül-memesi,

Doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde ol-duğundan kabulü ile hükmün HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZUL-MASINA, temyiz peşin harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 02.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

BALKONUN PVC İLE KAPATILMASI • SABİT ESER

ÖZET: Balkonun mutfakla birleştirilip PVC malze-meyle kapatılması sabit eser olup kat malikleri-nin beşte dördünün onayı gerekir.Binanın %90’ında aynı değişikliklerin olması so-nucu etkilemez.Y. 18 HD, E. 2015/6244, K. 2016/2299, T. 15.2.2016

Davacı vekili dava dilekçesinde, davalıya ait 42 numaralı bağımsız bö-lümde projeye aykırı olarak kapatılan açık balkonun eski hale getirilme-sini istemiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası'nın 19.maddesinin birinci fıkrasında kat maliklerinin anataşınmazın mimari durumunu titizlikle korumaya mecbur oldukları belirtildikten sonra ikinci fıkrada da kat maliklerinden birinin bütün kat maliklerinin beşde dördünün yazılı rızası olmadıkça anataşınmazın ortak yerlerinde inşaat, onarım, tesis ve değişiklik yaptıra-

Page 402: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

401Yargıtay Kararları

mayacağı öngörülmüştür.

Dosya içersindeki bilgi ve belgelerden, özellikle bilirkişi raporu içe-riğinden; davalıya ait bağımsız bölümün mutfağa bağlantılı balkonunun mutfakla balkon arasındaki kapı, pencere ve duvarının kaldırılarak mut-fakla birleştirildiği, balkonun pVC malzemeyle kapatıldığı anlaşılmakta-dır. Bilirkişinin yerinde saptadığı sistem, Yargıtay uygulamalarında da kabul edildiği gibi sabit eser niteliğinde olup bütün kat maliklerinin beş-de dördünün yazılı rızası olmadan yapılamayacağı gibi balkonu kapatma malzemesinin saydam (cam) ya da ışık geçirmeyen nitelikte olması veya tek parçadan ya da birkaç parçadan oluşması, bina statiğini etkilememe-si, çevreye zarar vermemesi sonucu değiştirmez. Saptanan bu durum kar-şısında balkonun projeye aykırı olarak kapatılması nedeni ile eski hale getirilmesine karar verilmesi gerekirken, balkonun daire içine alınmak sureti ile kullanılmasının ruhsata tabi olmadığı, anataşınmazdaki kat ma-liklerinin %90'ının aynı yöntemle değişiklik yaptığı, değişikliğin diğer ma-liklere zarar vermediği ve anayapının statiğini tehlikeye maruz bırakacak nitelikte olmadığı gerekçeleri ile talebin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazı-lı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'un 428.maddesi gereğince BO-ZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.02.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KAT MÜLKİYETİ • FAİZ BAŞLANGICI

ÖZET: Kat malikleri kurulu kararı maliklere tebliğ edilmemiş ise faiz başlangıcı ödeme emri tebliğ tarihidir.Y. 18 HD, E. 2015/20151, K. 2016/2217, T. 11.02.2016

Davacı yönetim tarafından takibe konu boyler ve çatı travertenlerine ilişkin istemler esaslı onarım giderine ilişkin olup masraflardan malik sorumludur. Dosyada bulunan ve geri çevirme üzerine getirtilen belge-lerden, dört ay boyunca (Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim 2008) 165 TL ya-tırılmasına ilişkin 15.06.2008 tarihli kat malikleri kurul kararının malik olan davalıya tebliğ edilmediği anlaşıldığından bu gidere ödeme emrinin

Page 403: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016402

davalıya tebliğ tarihinden faiz işletilmesi gerekirken, ödenmesi gereken tarihlerin temerrüt tarihi kabul edilerek bu tarihlerden faiz işleten rapora göre karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazı-lı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'un 428.maddesi gereğince BO-ZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 11.02.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 404: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ

FATURAYA DAYANAN ALACAK • İCRA İNKAR TAZMİNATI

ÖZET: Faturaya dayanan alacak miktarı bilinebilir likit alacaktır. Bu nedenle icra inkar tazminatına hükmedilmelidir.Y. 19 HD, E. 2016/2941, K. 2016/10949, T. 20.6.2016

Mahkemece, taraflar arasındaki uyuşmazlığın.. teslim edilmesinin sözleşmede belirlenen edimleri ifa anlamına gelip gelmediği noktasında toplandığı, ihale sürecindeki teklif mektubu ve ihale komisyon kararı karşısında teslimatın tamamının 6 numaralı fuel oil olarak yapılmasının mümkün olmadığının idarece tespit edildiği, ihalenin bu şekilde yapıldığı teslimatların kabul edilerek... kullanıldığı, 5 ve 6 numaralı fuel oil yakıt-lar arasında fiyat farkının bulunmadığı, farklılığın kükürt oranından kay-naklandığı, idarenin bu şekilde teslime rıza gösterdiğinin kabulü gerekti-ği, alınan bilirkişi raporu ile alacak miktarının tespit edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalının takibe itirazının 21.046,221,70 TL. asıl alacak olmak üzere toplam 21.489.803,42 TL üzerinden iptaline, faz-laya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince tem-yiz etmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeple-re, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı veki-linin tüm, davacı vekilinin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Dava konusu icra takibine konu alacak 6 adet faturaya dayanmakta-dır. Dolayısıyla alacak likit, bir başka deyişle bilinebilir, belirlenebilir bir alacaktır. Mahkemece bu husus gözetilerek davacı yararına İİK.nun 67/2 maddesi uyarınca icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken yazılı ve yanılgılı gerekçe ile tazminat talebinin reddi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekili-nin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASI-NA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir olunan 1.100,00 TL. duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak dava-cıya verilmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 20/06/2016 günün-de oybirliğiyle karar verildi.

Page 405: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016404

MÜTESELSİL KEFİL • RÜCU DAVASI •

İCRA İNKAR TAZMİNATI

ÖZET: Müteselsil kefilin ödediği borcun diğer müteselsil kefile isabet eden miktarının tahsili için diğer müteselsil kefile karşı yaptığı icra ta-kibinde itirazın kaldırılılmasında icra inkar tazmi-natına hükmedilmelidir.Y. 19 HD, E. 2016/1731, K. 2016/10881, T. 16.6.2016

Davacı vekili, müvekkilinin davalı ile birlikte dava dışı ...'in...ı'ndan kul-landığı krediye müteselsilen kefil olduğunu, kredi borcunun ödenmemesi nedeniyle başlatılan takip nedeniyle müvekkilinin 18.026,50 TL ödeme yaptığını, ödemiş olduğu meblağın tamamının asıl borçludan, hissesine düşen yarısının diğer kefil davalıdan tahsili için giriştiği takibin davalının itirazı üzerine durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, kefalet için aile fertlerinden gerekli muvafakat alınmadığından kefilliğinin geçersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacı ile davalının dava dışı ....ile ... arasında imzalanan genel kredi söz-leşmesine kefil olduğu, kullanılan kredinin ödenmemesi nedeniyle baş-latılan icra takibi borcunun davacı tarafça ödendiği, kefilin eda ettiği şey nispetinde alacaklının haklarına halef olduğu, bu nedenle borcu ödeyen kefilin asıl borçluya ödediği miktarın tamamı için, diğer müteselsil kefile payına düşen miktar kadar rücu hakkına sahip olduğu, davacının müte-selsil kefil sıfatı ile ödediği 18.026,50 TL'nin yarısını diğer müteselsil kefil davalıdan talep edebileceği gerekçesiyle itirazın kısmen iptali ile takibin 9.013,25 TL asıl alacak üzerinden devamına ve icra inkar tazminatına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uy-gun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının tem-yiz edenden alınmasına, 16/06/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Page 406: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ

İŞ KAZASI • KAÇINILMAZLIK FAKTÖRÜ

ÖZET: Kaçınılmazlık oranının davalı sorumlulu-ğunda sayılması hukuka aykırıdır.Y. 21 HD, E. 2016/6482, K. 2016/9545, T. 09.06.2016

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi taz-minatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle 233.505,85 TL maddi tazminatın yasal faiziyle birlikte dava-lılardan müştereken ve müteselsilen, 160.000.00 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalılardan AŞ'den alınarak davacılara verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi, davacılar vekilince duruşmasız, davalılardan vekilince de duruşmalı olarak istenilmesi üze-rine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 15/09/2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderil-mişti. Duruşma günü davalılardan AŞ vekili Avukat ... ile karşı taraf vekili Avukat geldiler. Diğer davalı adına gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruş-maya son verilerek bırakılan gün de Tetkik Hakimi ... tarafından düzenle-nen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve eksikliğin ikmali açısından geri çevrilmesine karar verilen dava dosyası yeniden Dairemize gelmiş ve 28/03/2016 tarihinde esasa kaydedilmiş olmakla dosya üzerinde yeniden yapılan inceleme sonucun-da aşağıdaki karar tesbit edildi.

KARAR

1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektiri-ci nedenlere göre davacılar vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında-ki diğer temyiz itirazlarının reddine,

2- Dava, iş kazası sonucu vefat eden sigortalının yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece davacıların maddi tazminat talebinin kabulü ile davacı ... için 212.223,12 TL davacı için 14.238,01 TL, davacı için 7.044,72 TL’nin kaza tarihi olan 05/03/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizleri ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, Birleşen Esas sayılı dava dosyası yönünden; davacıların ma-

Page 407: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016406

nevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile, davacı eş ... için 50.000,00 TL, çocuk için 30.000,000 TL, çocuk için 30.000,00 TL anne ... için 20.000,00 TL, baba ... için 20.000,00 TL kardeş ... için 10.000,00 TL ‘nin kaza tarihi olan 05/03/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiştir.

Davacı eş ve çocukların maddi tazminat talepleri ve davacıların ta-mamının manevi tazminat talepleri kısmen kabul edildiğine göre ayrı bir bent halinde davacı tarafça ödenen başvuru harcı ile peşin harçların davalılardan tahisi ile davacılara ödenmesine karar verilmesi gerekirken yargılama giderlerine dahil edilerek kabul ve red oranı üzerinden sonuca gidilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

3- Davalı A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmsine gelince;

a- Hükme esas alınan 17.12.2011 tarihli kusura ilişkin bilirkişi rapo-runda davaya konu olayın meydana gelmesinde % 20 oranında kaçınıl-mazlık faktörünün etkili olduğu belirtildiği halde davalının kaçınılmazlığa isabet eden zarar miktarından da sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

b- Tazminatın saptanmasında, zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, pMF yaşam tablosuna göre bakiye ömrü, işgörebilirlik çağı. işgörmezlik ve karşılık kusur oranları, Sosyal Sigortalar tarafından bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Öte yandan tazminat miktarı; işçinin olay tarihindeki ba-kiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluştuğu yönü ise söz götürmez. Başka bir anlatımla, işçinin günlük net geliri tesbit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise; yıllık olarak %10 arttırılıp %10 iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşına kadar (aktif) dönemde, 60 yaşından sonrada bakiye ömrüne kadar (pasif) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yöntemine başvurulmadan her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı Yargıtay'ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.

Mahkemece hükme esas alınan hesaba ilişkin bilirkişi raporunda ba-kiye ömrün pMF yaşam tablosu yerine TRH-2010 tablosunun esas alına-rak ve artırma ve iskonto oranlarının % 5 olarak uygulandığı belirlendiği anlaşıldığından yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın sonuca gidilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nede-nidir.

Page 408: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

407Yargıtay Kararları

O halde, davacılar vekili ile temyiz eden davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ

Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, temyiz harcı-nın istek halinde temyiz eden davacı ile davalılardan AŞ iadesine, davacı ile davalılardan AŞ yararına takdir edilen 1.100.00 TL duruşma Avukat-lık parasının karşılıklı olarak birbirlerine yükletilmesine, 09.06.2016 gü-nünde oybirliğiyle karar verildi.

Page 409: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ

EMEKLİLİK SEBEBİYLE FESİH•

GEÇERLİ FESİH KOŞULLARI

ÖZET: Emekli olmaya hak kazanan davacının iş akdi feshedilmiş, aynı durumda olan kimi işçile-rin iş akitleri feshedilmemiştir.Bu konuda objektif ve tutarlı bir uygulamanın mevcut olup olmadığı araştırılmalı, emekli edil-meyen işçilerin görev ve niteliklerine bakılarak işin devamının sağlanması kriterinin uygulanıp uygulanmadığı dikkate alınmalıdır.Y. 22 HD, E. 2014/26971, K. 2014/155, T. 14.1.2014

Davacı işçi, iş sözleşmesinin haklı neden olmadan işverence feshedil-diğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücret ve diğer haklarının belirlenmesini istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı işveren vekili, davacının iş sözleşmesinin şirket politikası ve İnsan Kaynakyları Yönetmeliğinin 20. maddesi gereğince emekliliğe hak kazanmış olması nedeni ile geçerli olarak feshedildiğini savunarak, dava-nın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davalı işyerinde belli bir yaşa gelenlerin işten çıkarıla-bileceğine ilişkin bağlayıcı bir düzenleme bulunmadığı, davalı işyerinde emekli olma hakkını kazanmış olmakla birlikte çalışmaya devam eden yüksek üst düzey yöneticiler ve düşük derecedeki görev ve statülerde ça-lışan kişilerin halen bulunduğu, davalı şirket tarafından emekliliğe ilişkin genel ve objektif uygulama yapılmadığı, bu nedenle feshin geçerli nedene dayandığına ilişkin işveren savunmasına itibar edilmeyeceği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz:

Page 410: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

409Yargıtay Kararları

Kararı davalı taraf temyiz etmiştir.

Gerekçe:

Taraflar arasında iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanıp da-yanmadığı uyuşmazlık konusu olup, normatif dayanak 4857 sayılı İş Ka-nunu'nun 18. ve devamı maddeleridir.

4857 sayılı Kanun'un 18. maddesine göre otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışla-rından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır İşletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan sebepler; sürüm ve satış olanaklarının azal-ması, talep ve sipariş azalması, enerji sıkıntısı, ülkede yaşanan ekonomik kriz, piyasada genel durgunluk, dış pazar kaybı, ham madde sıkıntısı gibi işin sürdürülmesini olanaksız hale getiren işyeri dışından kaynaklanan sebeplerle yeni çalışma yöntemlerinin uygulanması, işyerinin daraltılma-sı, yeni teknolojinin uygulanması, işyerinin bazı bölümlerinin kapatılması ve bazı iş türlerinin kaldırılması gibi işyeri içi sebeplerdir.

İşletmenin, işyerinin ve işin gereklerinden kaynaklanan sebeplerle söz-leşmeyi feshetmek isteyen işverenin fesihten önce fazla çalışmaları kaldır-mak, işçinin rızası ile çalışma süresini kısaltmak ve bunun için mümkün olduğu ölçüde esnek çalışma şekillerini geliştirmek, işi zamana yaymak, işçileri başka işlerde çalıştırmak, işçiyi yeniden eğiterek sorunu aşmak gibi varsa fesihten kaçınma olanaklarını kullanması, kısaca feshe son çare olarak bakması gerekir.

4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin ikinci fıkrasına göre feshin ge-çerli sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.

Somut olayda; davalı işyerinde iş analisti olarak çalışan davacının iş sözleşmesinin, 31.01.2013 tarihinde işyerinde uygulanmakta olan İnsan Kaynakları Yönetmeliğinin 20. maddesi gereğince feshedildiği anlaşılmak-tadır.

Davalı tarafından dosyaya ibraz edilen listelerin incelenmesinde emek-liliğe hak kazandığı halde çalışma süreleri uzatılan ve çalışmaya devam eden bir kısım personel bulunduğu görülmektedir. Ancak, davalı taraf; emekliliğe hak kazanan tüm personelin bir anda işten çıkartılması ha-linde işin devamlılığının olumsuz etkileneceği bu nedenle emekliliğe hak

Page 411: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016410

kazanan personelin periyotlar halinde işten çıkartıldığını savunmaktadır.

Hükme esas alman bilirkişi raporunda, İnsan Kaynakları Yönetmeliği-nin 20 maddesine uygun olarak emeklilik hakkını hak kazanan bir kısım işçinin iş sözleşmelerinin feshedilmediği ve işverenin işletmesel kararı objektif ve tutarlı uygulamadığı belirtilmiş ise de; dosya içerisinde emek-liliğe sevk edilen işçiler ile bu hakkı elde etmelerine rağmen çalıştırılmaya devam eden işçilerin görev ve niteliklerini gösterir belgeler bulunmamak-tadır. Ayrıca bu işçilerin hangi bölümlerde çalıştıkları araştırılmamış ve tümünün aynı anda işten çıkalırması halinde işin devamının etkilenip et-kilenmeyeceği hususunda da bir değerlendirme yapılmamıştır.

Bu durumda insan kaynaklan uzmanı bilirkişiye gerekirse yerinde iş-yeri kayıtlarını inceleme yetkisi verilerek, fesih tarihide işyerinde çalışan toplam işçi sayısı ile emekliliğe sevk edilen işçi sayısı ve emekliliğe hak kazandığı halde çalışytırılmaya devam edilen kaç işçi olduğu belirlenmeli, emekliliğe sevk edilen işçiler ile emekli edilmeyen işçilerin görev ve nite-likleri karşılaştırılarak, işin devamının sağlanması kriterinin uygulanıp uygulanmadığı ve seçimin objektif esaslara dayanıp dayanmadığı araştı-rılmalı sonucuna göre karar verilmelidir. Eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ

Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, pe-şin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine. 14.01.2014 gü-nünde oybirliğiyle karar verildi.

Page 412: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

411Yargıtay Kararları

EMEKLİLİK SEBEBİYLE FESİH •

GEÇERLİ FESİH ŞARTLARI

ÖZET: Davacının iş akdi emeklilik sebebiyle fes-hedilmiş olup, işyerinde emekli olmaya hak ka-zandığı halde çalıştırılan işçilerin mevcut olduğu dikkate alınarak bu noktada objektif ve tutarlı bir uygulamanın olup olmadığı araştırılarak hüküm kurulmalıdır.Y. 22 HD, E. 2013/36438, K. 2013/30938, T. 30.12.2013

Davacı işçi, iş sözleşmesinin haklı sebep olmadan işverence feshedili-dğini ileri sürerek feshin geçersizliğimne ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücret ve diğer haklarının belirlenmesini istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı işveren vekili, davacının iş sözleşmesinin şirket politikası ve uygulaması gereğince emekliliğe hak kazanmış olması sebebi ile geçerli olarak feshedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davalı işyerindeki yönetmelik değişikliğinin çalışanlara internet ve bilgisayar aracılığı ile bildirildiği, yönetmelik hükümlerinde emeklilik hakkını kazanmasına rağmen hizmetlerinin devamında yarar görülenlerin istihdamına devam edilmesi yönünde düzenlemenin geniş-letildiği, şirket yönetimine daha geniş yetki ve takdir hakkı tanınması se-bebi ile taraflar arasında iş sözleşmesinin belirli bir yaşa gelmesi sebebi ile sona erdirileceğine ilişkin somut ve bağlayıcı bir düzenleme olmadığı, davalı işyerinde emekli olma hakkını kazanmış olmakla birlikte çalışma-ya devam eden yüksek üst düzey yöneticiler ve düşük derecedeki görev ve statülerde çalışan kişilerin halen bulunduğu, davalı şirket tarafından emekliliğe ilişkin genel ve objektif uygulama yapılmadığı ve feshin geçerli sebepe dayanmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı davacı temyiz etmiştir.

Taraflar arasında iş sözleşmesinin feshinin geçerli sebebe dayanıp

Page 413: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016412

dayanmadığı uyuşmazlık konusu olup, normatif dayanak 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. ve devamı maddeleridir. 4857 sayılı Kanun’un 18. mad-desine göre otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçi-nin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.

İşletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan sebepler; sürüm ve satış imkanlarının azalması, talep ve sipariş azalması, enerji sıkıntısı, ülkede yaşanan ekonomik kriz, piyasada genel durgunluk, dış pazar kaybı, hammadde sıkıntısı gibi işin sürdürülmesi imkansız hale getiren işyeri dışından kaynaklanan sebeplerle yeni çalışma yöntenlerinin uygulanması, işyerinin daraltılması, yeni teknolojinin uygulanması, işye-rinin bazı bölümlerinin kapatılması ve bazı iş türlerinin kaldırılması gibi işyeri içi sebeplerdir. İşletmenin, işyerinin ve işin gereklerinden kaynak-lanan sebeplerle sözleşmesi feshetmek isteyen işverenin fesihten önce faz-la çalışmaları kaldırmak, işçinin rızası ile çalışma süresini kısaltmak ve bunun için mümkün oludğu ölçüde esnek çalışma şekillerini geliştirmek, işi zamana yaymak, işçileri başka işlerde çalıştırmak, işçiyi yeniden eği-terek sorunu aşmak gibi varsa fesihten kaçınma imkanlarını kullanması, kısaca feshe son çare olarak bakması gerekir. 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin ikinci fıkrasına göre feshin geçerli sebebe de dayandığını is-pat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği taktirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.

Somut olayda; davalı işyerinde satın alma müdürü olarak çalışan davacının iş sözleşmesinin, 27.03.2012 tarihinde İnsan Kaynakları Yö-netmeliğinin 20. maddesi gereğince feshedildiği anlaşılmaktadır. Davalı tarafından dosyaya sunulan listelerden emekliliğe hak kazandığı halde çalışma süreleri uzatılan ve çalışmaya devam eden bir kısım personel bu-lunduğu anlaşılmaktadır. Davacı vekili dosyaya sunulan listelerin karışık biçimde sunulduğunu gerçeği yansıtmadığını toplamda 245 işçinin emek-liliğine hak kazandığını sadece 15 kişinin işten çıkarıldığını yönetmeliğin objektif ve tutarlı uygulanmadığını belirtmiştir. Davalı taraf, emekliliğe hak kazanan tüm personelin bir anda işten çıkartılması halinde işin de-vamlılığının olumsuz etkileneceği ve emekliliğe hak kazanan personelin periyotlar halinde işten çıkartıldığı yönünde savunmada bulunmuş ise de emekliye hak kazanan toplam işçi sayısı, emekliliğe savk edilen işçi sayısı, davalı tarafından emekliliğe hak kazandığı halde emekli edilme-yen işçilerin görev ve nitelikleri ile çakıralan işçilerin görev ve nitelikleri karşılaştırılarak davacı dilekçesinde belirtilen 245 işçinin içinde 15 kişi seçilmesi bu seçimin objektif esaslara dayanıp dayanmadığı, seçim kri-

Page 414: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

413Yargıtay Kararları

terlerinin uygulanıp uygulanmadığı iş sözleşmesinin sonlandırıldığı per-sonel yönetmeliğinde yer alan hükmün objektif ve genel olarak uygulanıp uygulanmadığının insan kaynakları uzmanı bilirkişi tarafından gerekirse yerinde işyeri kayıtlarını inceleme yetkisi verilerek araştırılması gerekir-ken eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ

Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 30.12.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

GEMİ ADAMI • İHBAR TAZMİNATI

ÖZET: Dava konusu işyerinde “belirli süreli” hiz-met sözleşmeleriyle çalışan gemi adamının ihbar tazminatı talebinin reddedilmesi gerekir.Y. 22 HD, E. 2014/28100, K. 2014/29667, T. 30.10.2014

Davacı vekili, müvekkilinin davalı nezdinde ikinci mühendis olarak Deniz İş Kanunu hükümlerine göre her seferinde yeni bir sözleşme yap-mak suretiyle çalıştığını, yapılan sözleşmelerin birbirini takip eden zincir-leme sözleşmeler olup fiilen çalışılan sürelerin toplamı tek bir sözleşme olarak değerlendirilmesi gerektiğini, iş sözleşmesinin haklı sebep olma-dan feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacı ile belirli süreli iş sözleşmelerinin yapıldığını be-lirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda söz-leşmenin süre bitiminden önce feshedildiği, haklı sebeple feshin ispatla-namadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni ge-rektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Uyuşmazlık taraflar arasındaki ilişkinin belirli süreli iş sözleşmesi-nin unsurlarını taşıyıp taşımadığı, davacının ihbar tazminatına hak kaza-nıp kazanmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Page 415: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016414

İhbar tazminatı, belirsiz süreli iş sözleşmesini haklı bir sebep olmak-sızın ve usulüne uygun bildirim süresi tanımadan fesheden tarafın, karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminattır. Buna göre, öncelikle iş sözleşme-sinin 854 sayılı Deniz İş Kanunu uyarınca belirsiz süreli olup olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.

854 sayılı Deniz İş Kanunu'nun 7. maddesinde hizmet sözleşmesinin belirli bir süre veya sefer için yahut süresiz olarak yapılabileceği, 8. mad-desinde belirli bir sefer için yapılmış hizmet sözleşmesinin sonunda gemi adamı, işveren veya işveren vekilinin muvafakatiyle İşe devam eder ve ge-mide sefere çıkarsa sözleşmenin bu sefer süresince uzatılmış sayılacağı, belirli süre için yapılmış olan hizmet sözleşmesinin sonunda gemi adamı-nın, işveren veya işveren vekilinin muvafakatiyle işe devam etmesi halinde hizmet sözleşmesinin aynı süre için uzatılmış sayılacağı bildirilmiştir.

Somut olayda, davacı gemi adamının davalı taraf nezdinde 11.08.2000-08.06.2005 tarihleri arasında belirli süreli iş sözleşmeleri ile çalıştığı ve davacının yaptığı iş itibarıyla tabi olduğu 854 sayılı Deniz İş Kanunu kap-samında olduğu, buna göre taraflar arasında belirli süreli iş sözleşmesi-nin yapılmasını gerektiren kanuni sebebin bulunduğu anlaşılmıştır. Mah-keme, bu husus gözetilerek davacının ihbar tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne hükmedilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ

Hükmün yukarıda açıklanan sebeple BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek olması halinde ilgiliye iadesine, 30.10.2014 tarihin-de oybirliği ile karar verildi.

Page 416: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

415Yargıtay Kararları

ASIL İŞVEREN • ALT İŞVERENLER•

BELİRSİZ SÜRELİ SÖZLEŞME

ÖZET: Asıl işverenin işyerinde zincirleme olarak yenilenen ihale ve iş sözleşmeleriyle çalışan işçi-nin iş sözleşmesinin belirsiz süreli olduğu dikka-te alınmalı ve ihbar tazminatına hükmedilmelidir.Y. 22 HD, E. 2013/31100, K. 2015/4448, T. 11.2.2015

Davacı vekili, davacının iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini, müvekkilinin hafta içi sabah 07:30 ile akşam 17:00 arasında çalıştığını, hafta sonu cumartesi ve pazar günleri 08:00-16:00 saatleri arasında çalış-tıklarını, öğle arası verilmediğini, yine hastanede nöbet sistemi olduğunu, işçilerin nöbet tuttukları zaman 24 saat aralıksız çalıştıklarını ve ertesi gün normal mesailerine devam ettiklerini, hafta sonu nöbet gelmesi ha-linde dinlenme fırsatlarının da bulunmadığını belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile birlikte bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini ta-lep etmiştir.

Davalı bakanlık vekili, husumet yönünden itiraz ettiklerini, davacının eskiden işini iyi yapan bir personel olduğunu ancak son iki yıldır işini aksattığını, davacının devremülk pazarlama işi ile de çalıştığı için has-tanede çalıştığı saatlerin çakıştığını, bu nedenle temizlik işini layıkıyla yerine getiremediğini, hastalardan şikayetin artması üzerine davacının uyarıldığını ancak davacının 04.02.2012 tarihinde idareye ve çalıştığı fir-maya hakaretlerde bulunduğunu, davacıyı hizmet aldıkları şirketin işten çıkardığını bu nedenle kıdem tazminatı ve davacının talep etmiş oldukları alacaklardan hastanenin sorumlu olamayacağını, hastanede fazla çalışma gibi bir durumun söz konusu olmadığını, hastanenin ihale yoluyla hizmet aldığını bu nedenle hizmet aldığı şirketlerin değişebileceğini, davalı diğer şirket ile aralarında alt işveren üst işveren ilişkisinin bulunmadığını, bu nedenle davacının talep etmiş oldukları alacakların tamamından hizmet alımı aldıkları şirketin sorumlu olduğunu belirterek davanın reddine ka-rar verilmesini talep etmiştir.

Davalı .... vekili, müvekkili şirketin... Başhekimliğinin ihale ile yapılan temizlik işlerini 06.01.2012 tarihli ihale sözleşmesi ile altı günlük olarak aldığını ve davacının da 08.01.2012 tarihinden itibaren işe başladığını, altı gün süre ile hizmet alımı yapılan bu ihalede en son altı günlük sözleş-me süresinin bittiği için davacının da iş sözleşmesinin sona erdirildiğini,

Page 417: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016416

zira sözleşmelerin işçilerle de altı günlük hazırlandığını, bu nedenlerle da-vacının müvekkil şirkette altı günlük periyotlar halinde bir ay çalıştığını, iş sözleşmesinde işçilerin haftalık çalışma süresinin 45 saat olduğunu, bu çalışma saatlerinden başka davacının fazla çalışmasının bulunması ha-linde bu durumdan müvekkil şirketinin haberdar olmadığını, bu nedenle davalı idarenin sorumlu olduğunu, davacının müvekkil şirkette çalıştığı dönemde herhangi milli, dini bir bayramın olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararı taraflar vekilleri temyiz etmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni ge-rektirici sebeplere göre davalıların tüm, davacının aşağıdaki bendin kap-samı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının fazla mesai yapıp yapma-dığı ve iş sözleşmesinin belirli süreli olup olmadığı noktasındadır.

Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı tarafça su-nulan 2011 yılına ait nöbet çizelgeleri dikkate alınarak değerlendirme yapılmış ve fazla mesai ve ulusal bayram genel tatil alacakları hesaplan-mıştır. Davacı taraf tüm çalışma dönemini ilişkin nöbet çizelgelerinin da-valıdan istenerek getirilmesini talep etmesine rağmen bu çizelgeler dosya kapsamına alınmadan karar verilmiştir. Hal böyle olunca emsal dosyalar-da gözetilerek davacının tüm çalışma dönemine ilişkin nöbet çizelgesinin davalı taraftan istenmesi, gelecek yazı cevabına göre fazla mesai ve ulusal bayram genel tail alacaklarının değerlendirilmesi gereklidir. Eksik incele-me ile karar verilmesi hatalıdır.

3-Davacının alt işverenlere bağlı olarak davalı ... Bakanlığına bağlı has-tanede zincirleme olarak yenilenen iş sözleşmeleri ile temizlik işçisi ola-rak çalıştığı sabittir. Her ne kadar mahkemece davalılar arasında düzen-lenen sözleşmede sözleşmenin süresinin işe başlama tarihinden itibaren altı gün olarak belirtildiği ve buna göre davacının iş sözleşmesinin belirsiz süreli olmadığı kabul edilerek ihbar tazminatının reddine karar verilmiş ise de; davacının aynı işyerinde kesintisiz olarak zincirleme şeklinde ye-nilenen iş sözleşmeleri ile çalıştığı, davacının yaptığı işin niteliğine göre belirli süreli iş sözleşmesinin yapılmasını gerektiren objektif nedenlerin bulunmadığı, bu gerekçelerle davacının iş sözleşmesinin belirsiz süreli olduğu anlaşıldığından ihbar tazminatı talebinin kabulüne karar vermek

Page 418: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

417Yargıtay Kararları

gerekirken yazılı gerekçe ile reddedilmesi hatalı olup bozmayı gerektir-miştir.

SONUÇ

Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek olması halinde ilgiliye iadesine, 11.02.2015 tarihin-de oybirliği ile karar verildi.

İŞE İADE • MUVAZAALI İLİŞKİLER •

İŞE İADE DAVASININ SONUÇLARI

ÖZET: Muvazaalı alt işverenlik ilişkisinde işçi asıl işverenin işyerine iade edilmesi gerekecektir.Bunun yanında işe iade davasının mali sonuçla-rından asıl işverenle birlikte muvazaayı gerçek-leştiren kişi de müştereken ve müteselsilen so-rumlu olacaktır.Y. 22 HD, E. 2016/15327, K. 2016/18177, T. 16.6.2016

Davacı, davalı ... Müdürlüğüne ait iş yerinde, diğer davalı ... işçisi ola-rak çalıştırıldığını, davalı ... ile davalı ... arasındaki asıl işveren-alt işve-renlik ilişkisinin muvazaalı olduğunu ve iş sözleşmesinin işverence geçerli bir sebebe dayanılmadan feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi ge-reken tazminat ile boşta geçen süre ücret ve diğer haklarının belirlenme-sini istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı ... vekili, diğer davalı ... ile aralarındaki asıl işveren-alt işve-renlik ilişkisinin muvazaalı olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı ... vekili, davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davalı ... aleyhine açılan davanın husumet yokluğundan reddine; diğer davalı ... yönünde ise, feshin geçersizliğine ve davacı işçinin işe iadesine, işe başlatma tazminatının dört aylık ücret tutarı olarak ve

Page 419: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016418

çalıştırılmadığı süre için en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının belir-lenmesine karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı davalı ... vekili temyiz etmiştir.

Gerekçe:

İşverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulmasının önüne geçilmek amacıyla 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. mad-desinde bazı muvazaa kriterlerine yer verilmiştir. Muvazaa Borçlar Kanu-nunda düzenlenmiş olup, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri, görünüşte bir anlaşma olarak tanımlana-bilir. Muvazaada, taraflar arasında üçüncü kişileri aldatma kastı bulun-makta ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaa genel ispat kuralları ile ispat edilebilir. Bundan başka 4857 sayılı İş Kanunu'nun 2. maddesinin yedinci fıkrasında sözü edilen hususların, aksi ispatlanabilen adi kanunî karineler olduğu kabul edilmelidir.

5538 sayılı Kanun ile 4857 sayılı Kanun'un 2. maddesine bazı fıkralar eklenmiş ve kamu kurum ve kuruluşlarıyla sermayesinin yarısından faz-lasının kamuya ait olan ortaklıklara dair ayrık durumlar düzenlenmiştir. Ancak, maddenin diğer hükümleri değişikliğe tabi tutulmadığından, asıl işveren alt işveren ilişkisinin unsurları ve muvazaa öğeleri değişmemiştir. kanuni olarak verilmesi mümkün olmayan bir işin alt işverene bırakılma-sı veya muvazaalı bir ilişki içine girilmesi halinde, işçilerin baştan itibaren asıl işverenin işçileri olarak işlem görecekleri 4857 sayılı Kanun'un 2. maddesinin yedinci fıkrasında açık biçimde ifade edilmiştir. Kamu işve-renleri bakımından farklı bir uygulamaya gidilmesi hukuken korunamaz. Muvazaaya dayanan bir ilişkide işçi, gerçek işverenin işçisi olmakla kı-dem ve unvanının dışında bir kadro karşılığı çalışması ve diğer işçilerle aynı ücreti talep edememesi, 4857 sayılı Kanun'un 5. maddesinde öngörü-len eşitlik ilkesine aykırılık oluşturur. Yine şartların oluşmasına rağmen işçinin toplu iş sözleşmesinden yararlanamaması, Anayasal temeli olan sendikal hakları engelleyen bir durumdur. Dairemizin kararları da bu doğrultudadır.

Muvazaalı bir hukuki muamele ile üçüncü kişinin ızrar edilmesi ona karşı bir haksız eylem niteliğindedir. Üçüncü kişiler muvazaa sebebiyle hakları halele uğratıldığı takdirde haksız fiil sorumluluğuna dayanarak muvazaalı hukuki işlemi yapan taraftan zararının tazminini isteyebilir. Haksız fiil işleyen kimse uygun illiyet bağı çevresine giren bütün zararlar-dan sorumludur.

Page 420: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

419Yargıtay Kararları

Somut olayda iyiniyetli olan davacı işçiye karşı taraf olmadığı muvaza-anın ileri sürülemeyeceği, akdin hükümsüzlüğünün davacıya karşı ileri sürülmesinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesindeki iyi-niyet kurallarına aykırı olması ve hiç kimsenin kendi hilesinden yararla-namayacağı ilkesi gereğince muvazaalı işlemi yapan BUGSAŞ'ın davacının EGO Genel Müdürlüğüne süresi içinde başvurması ve süresi içinde işe başlatılmaması halinde dört aylık brüt ücret tutarından, diğer bir anla-tımla geçersiz sebeple fesih sonucuna bağlı kanuni yaptırım sonucu do-ğan alacağından diğer davalı ile birlikte müştereken ve müteselsilen so-rumlu olduğu kabul edilmelidir.

Bu sebeple mahkemece davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı oldu-ğu ve davacının baştan beri davalı ... işçisi olduğu belirtilerek davalı ... işyerine işe iade edilmesi dosya içeriğine uygun olduğundan, davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak işe iade-nin maddi sonuçlarından her iki davalının birlikte sorumlu tutulmalarına karar verilmesi gerekirken mahkemece, hatalı değerlendirme ile davalı ... hakkında açılan davanın husumetten reddine karar verilmesi isabetli olmamıştır.

Belirtilen sebeplerle, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

Sonuç:

Yukarıda belirtilen sebeplerle;

1-Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULA-RAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-Feshin GEÇERSİZLİĞİNE ve davalılar arasındaki hukuki ilişki mu-vazaaya dayandığından davacının gerçek işveren olan davalı ... Müdürlü-ğündeki işyerinde İŞE İADESİNE,

3-Davacının kanuni süre içinde başvurusuna rağmen davalı işverence süresi içinde işe başlatılmaması halinde davalılarca müştereken ve mü-teselsilen ödenmesi gereken tazminat miktarının davacının kıdemi, fesih sebebi dikkate alınarak takdiren davacının dört aylık ücreti tutarında BE-LİRLENMESİNE,

4-Davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok dört aya kadar ücret ve diğer haklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilinin GEREKTİĞİNE,

Page 421: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016420

5-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

6-Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 1.800,00 TL vekâlet üc-retinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,

7-Davacı tarafından yapılan 67,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

8-peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, kesin ola-rak 16.06.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

İŞE İADE • İŞYERİ DEĞİŞİKLİĞİ • GEÇERLİ SEBEP

ÖZET: İşçinin işyerinin değiştirilmesinin geçerli sebebe dayanması ve bu hususun işveren tara-fından ispatlanması gerekir.Y. 22 HD, E. 2016/17225, K. 2016/19077, T. 23.6.2010

Davacı vekili, müvekkilinin davalı işverenlik bünyesinde 02.05.1997 tarihinde çalışmaya başladığını, müvekkilinin görevinin değiştirilmek is-tendiğini, davacının değişiklik teklifini kabul etmediğini, iş sözleşmesinin davalı işverenlik tarafından 4857 sayılı İş Kanunu’nun 22. maddesi gere-ğince 13.09.2015 tarihinde feshedildiğini beyanla, usul ve kanuna aykırı fesih işleminin geçersizliği ile müvekkilinin işine iadesine karar verilme-sini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davacının kendisine teklif edilen görevi kabul etmediği-ni, tüm kanuni hakları ödenerek iş sözleşmesinin feshini talep etmesi üzerine bu icabının kabulüyle iş sözleşmesinin sona erdirildiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davacının iş sözleşmesini haklı olarak feshetmesini ge-rektirecek 4857 sayılı Kanun'un 22. maddesi anlamında çalışma şartla-rında işçi aleyhine değişikliğin gerçekleştiği ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Temyiz:

Page 422: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

421Yargıtay Kararları

Hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Gerekçe:

Her ne kadar davacı işçinin iş sözleşmesi geçerli sebeple feshedilmiş ise de işçiye görev değişikliğine ilişkin tebliğ yapılmadan iş sözleşmesi feshetme kararının alındığı, iş sözleşmesinin fesih tarihinin görev deği-şikliği teklifinden daha önceki bir tarih olduğu böylelikle işçiye yeni iş teklifi yapılmadan iş sözleşmesinin feshine ilişkin tebliğ imzalatıldığı, daha sonra görev yeri değişikliği tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Diğer yandan işverenin değişikliğin geçerli bir sebebe dayandığını ispatlayama-dığı göz önüne alınarak işe iade talebinin kabulü yerine yanılgılı değer-lendirmelerle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğundan hük-mün tamamen ortadan kaldırılması aşağıdaki şekilde yeniden hüküm kurulması gerekmiştir.

HÜKÜM:

1-Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULA-RAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-İşverence yapılan FESHİN GEÇERSİZLİĞİNE, davacı işçinin davalı ... San. ve Tic. A.Ş.’ye İADESİNE,

3-Davacının kanuni sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işe başlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının işçinin altı aylık ücreti olarak belirlenmesine,

4-Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının davacıya ödenmesi gerektiği-nin belirlenmesine,

5-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

6-Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre 1.800,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp davacıya ve-rilmesine,

7-Davacı tarafından yapılan 494,50 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerin-de bırakılmasına,

8-peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine kesin ola-rak 23.06.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Page 423: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ

TAPU İPTAL VE TESCİL • BORCUN İFASI

ÖZET: İnşaatta yapılan farklı imalatların araştırıl-ması ve bunun başka bölümlerde yapılıp yapıl-madığı belirlendikten sonra sorumluluk bedeli ortaya konmalıdır.Y. 23 HD, E. 2014/9709, K. 2016/2761, T. 29.04.2016

Asıl davada davacı vekili, taraflar arasında 24.08.2004 tarihinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, müvekkili yüklenicinin, sözleşmede kararlaştırılan imalatlar dışında taraflar arasındaki sözlü anlaşmaya dayalı olarak fazladan bir takım imalatlar yaptığını, bu ima-latların bedelinin davalı tarafça ödenmediğini, yapılan fazla imalatların bedelinin delil tespiti dosyasında alınan bilirkişi raporunda 7.919,00 TL olarak belirlendiğini ileri sürerek, anılan bu meblağın tespitin yapıldığı 29.12.2008 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Asıl davada davalı vekili, fazla imalatların yapılması hususunda dava-cının iddia ettiği gibi taraflar arasında sözlü bir anlaşma bulunmadığını, davacının kendi isteği ile bu imalatları yaptığını, fazladan yapılmış bir imalat bulunmadığını, öte yandan bu imalatların müvekkilinin dairele-rinde bir değer artışına da neden olmadığını, diğer taraftan sebepsiz zen-ginleşmeye dayalı olan bu alacağın zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Birleşen davada davacı vekili, taraflar arasında 24.08.2004 tarihinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, müvekkili yüklenici şirketin işbu sözleşmeden kaynaklanan yükümlüklüklerini yerine getir-diğini, Ağustos 2007 tarihinde inşaatı bitirdiğini, elektrik ve su abone-liklerinin açıldığını, davalının kendisine düşen daireleri 2007 Eylül ayı başında kiraya verdiğini, iskân ruhsatının 19.12.2007 tarihinde alındı-ğını, ancak, müvekkiline düşen üç adet bağımsız bölüm ile bir adet de-ponun tapu ferağlarının yapılmadığını, bağımsız bölümlerin tapularının zamanında verilmemesi nedeniyle müvekkilinin maddi zarara uğradığını ve ticari itibarının zedelediğini, müvekkiline düşen 10 ve 11 no'lu depola-rın alanlarının tadilat projesi ile küçültülmesi nedeniyle de müvekkilinin maddi zarara uğradığını, ayrıca, davalının müvekkilinin 4 nolu daireyi

Page 424: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

423Yargıtay Kararları

sattığı kişiye müvekkilinden habersiz olarak tapu devri yaptığını, oysaki ödemelerini zamanında yapmayan bu kişinin müvekkiline faiz borcu bu-lunduğunu, davalının yaptığı bu işlem ile de müvekkillini zarara uğrattığı-nı ileri sürerek, 2, 6, 9 ve 11 no'lu bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile müvekkili adına tescilini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, maddi zararları için 30.000,00 TL'nin ve manevi zararları için 10.000,00 TL'nin 04.08.2009 tarihli ihtarname tarihinden itibaren işleye-cek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Birleşen davada davalı vekili, inşaatın sözleşmede kararlaştırılan sü-reden 8 ay sonra bitirildiğini, inşaatın kalite yönünden düşük ve imara aykırı yönleri bulunduğunu, müvekkilince davacı yükleniciye düşen bir kısım bağımsız bölümlerin satın alan kişilere tapuda devredildiğini, bazı bağımsız bölümleri ise davacının DASK sigorta bedelini bahane ederek devralmadığını, müvekkilinin davacıya ait olan tapuları devretmeye hazır olduğunu, davacının kalan dairelerinin satılmamasının nedeninin inşaa-tın kalitesiz olmasından kaynaklandığını, dairelere talep olmadığını, daha yeni inşaat olmasına rağmen çatıda akıntı oluştuğunu, davacının tapuları almamasının müvekkiline zarar verdiğini, zira bu dairelere ilişkin aidat-ların ve giderlerin müvekkili tarafından ödendiğini savunarak, birleşen davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre; asıl dava yönünden; asıl davada davacı yüklenici tara-fından yapılan fazladan imalatların bedelinin 8.142,64 TL, davalı arsa sahibinin bina ortak alanlarındaki eksik imalatlardan payına düşen be-delin ve kendi dairelerindeki eksik imalatların giderilmesi için gerekli be-delin ise 1.649,68 TL olduğu, bu bedel fazla imalat bedelinden mahsup edildiğinde, davacı yüklenicinin 6.492,96 TL fazla imalat bedeli alacağı olduğunun tespit edildiği, birleşen dava yönünden; davaya konu binanın iskân ruhsatının 19.12.2007 tarihinde alındığı, birleşen dava tarihi iti-bariyle davacı yükleniciye düşen 2, 6, 9 ve 11 no'lu bağımsız bölümlerin tapularının yükleniciye devri gerektiği, eksik imalatların tapu devrine en-gel teşkil edecek düzeyde olmadığı, davalı arsa sahibinin de tapu devrine ilişkin istemi kabul ettiği, bu itibarla, birleşen davada davacı yüklenicinin tapu iptal ve tescil talebinin yerinde olduğu, birleşen davadaki tazminat istemleri yönünden yapılan incelemede, davacı yükleniciye devri gereken 10 ve 11 no'lu depoların alanlarının belediye tarafından yaptırılan proje tadilatı nedeniyle 109,16 m² küçüldüğü, bundan kaynaklanan değer kay-bının 70.000,00 TL olduğu, davalı arsa sahibinin 3/11 oranındaki his-sesine göre bu kaybın 19.090,00 TL'sinden sorumlu olduğu, bu bedeli davacı yükleniciye ödemesi gerektiği, her ne kadar bilirkişi raporunda,

Page 425: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016424

yükleniciye düşen dairelerin tapularının zamanında devredilmemesi ne-deniyle ticari kâr kaybı hesap edilmiş ise de, gerek yüklenicinin inşaatı sözleşmede kararlaştırılan sürede bitirmemiş olmasından kaynaklanan kusuru ve gerekse bu dairelerin tanık beyanlarına göre fiilen yüklenicinin zilyetliğinde bulunuyor olması nedeniyle, müspet zarar kapsamındaki ti-cari kâr kaybı zararının tahsili isteminin yerinde olmadığı ve yine inşaatı sözleşmede kararlaştırılan sürede bitirip teslime hazır hale getirmemiş olması, meydana getirdiği eserde eksik ve kusurlar bulunması nedeniy-le manevi zararının tazmini isteminin de dinlenemeyeceği gerekçesiyle, asıl davanın kısmen kabulü ile 6.492,96 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, birleşen davada tapu iptal ve tescil isteminin kabulü ile 2, 6, 9 ve 11 no'lu bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile davacı yüklenici şirket adına tesciline, tazminat isteminin kısmen kabulü ile 19.090,00 TL'nin 04.08.2009 tarihinden iti-baren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemlerin ve manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.

.Kararı, asıl ve birleşen davada taraf vekileri temyiz etmiştir.

1-Asıl davada davacı vekilinin temyiz istemi yönünden; 5219 sayılı Ka-nun ile yapılan değişiklik sonucu HUMK'nın 427. maddesinde öngörü-len kesinlik sınırı, 5236 sayılı Kanun'un 19. maddesiyle HUMK’a eklenen Ek-Madde 4'te öngörülen yeniden değerleme oranı da dikkate alındığında 2014 yılı için 1.890.00 TL'dir.

HUMK'nın, 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Kanun ile değişik 427/4. madde hükmüne göre alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, asıl istemin kabul edilmeyen bölümü, anılan kesinlik sı-nırını geçmeyen davacı tarafın, temyiz hakkı bulunmamakta ise de, davalı tarafça, kesinlik sınırı üzerinde kalan miktara yönelik temyiz yoluna baş-vurulması halinde, davacı tarafın, katılma yolu ile temyiz hakkı saklıdır.

Asıl davada, dava dilekçesinde 7.919,00 TL'nin tahsili istenilmiş olup, mahkemece, asıl davanın kısmen kabulü ile 6.492,96 TL'nin tahsiline dair verilen karar, reddedilen miktar yönünden davacı vekilince temyiz edilmiştir. İstemin reddedilen kısmı, temyiz sınırının altında kaldığı gibi, temyiz katılma yolu ile temyiz de değildir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 1989/3 Esas, 1990/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uya-rınca Yargıtay tarafından da karar verilebileceğinden, asıl davada davacı vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.

2-Birleşen davada taraf vekillerinin temyiz itirazlarına gelince;

Page 426: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

425Yargıtay Kararları

a) Birleşen davada davacı yüklenici, kendisine düşen 2, 6, 9 ve 11 no'lu bağımsız bölümlerin tapu ferağlarının zamanında verilmediğinden bahis-le, anılan bağımsız bölümlerin satılamadığını, bu nedenle ticari hayatının olumsuz etkilendiğini, tapu ferağları zamanında verilmiş olsa idi, bu ta-şınmazları satarak paraya çevireceğini ve bedelleri ile yeni inşaat projeleri yapabileceğini ileri sürerek, maddi tazminat isteminde bulunmuş ise de, dosya kapsamından, anılan bağımsız bölümlerin fiilen kendi kullanımda olduğu ve bağımsız bölümlerin satışı için hazırlık yapıldığı, ancak tapu fe-rağlarının yapılmaması nedeniyle satılamadığı yönünde herhangi bir delil ve belge de sunulmadığı anlaşılmış olup, mahkemece, bu sebebe dayalı tazminat isteminin reddine karar verilmesi doğru olmuştur.

Bu açıklamalara ve dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle ge-rektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, birleşen davada taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

b) Taraf vekillerinin 10 ve 11 no'lu depoların alanlarının küçülmesin-den kaynaklı maddi tazminat istemi hakkında verilen hükme yönelik tem-yiz itirazlarına gelince;

Dosya kapsamından, taraflar arasındaki 24.08.2004 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde, bodrum kattaki iki adet deponun yükle-niciye ait olacağının kararlaştırıldığı, sözleşme eki krokide bu bağımsız bölümlerin 1 ve 2 no'lu depolar olarak gösterildiği, sözleşmeye uygun ola-rak alınan 30.12.2004 tarihli onaylı projede bu bölümlerin 2,80'er m²'lik depo ve 53,98'er m²'lik kiler olarak gösterildikleri ve 31.12.2004 tarihli yapı ruhsatının alındığı, bu projeye göre oluşturulan 07.08.2006 tarihli kat irtifakı listesinde 10 ve 11 nolu bodrum ve eki kiler olarak tapuya tescil edildikleri, ancak ilgili belediyece bu haliyle iskân ruhsatı verileme-yeceğinin bildirilmesi üzerine, 15.08.2007 tarihli tadilat projesi yaptırı-larak, anılan bağımsız bölümlerin 2,20'şer m²'lik depolara ve ilk projede tüm halinde gösterilen kiler alanları parçalanarak, çeşitli ebatlarda kiler-lere dönüştürüldüğü ve 19.12.2007 tarihinde iskân ruhsatının alındığı, bu son haline göre oluşturulan kat irtifakı listesinde anılan bağımsız bö-lümlerin 10 ve 11 no'lu depo olarak, kilerlerin ise bina ortak alanı olarak gösterildiği ve tapuya bu şekilde tescil edildiği anlaşılmıştır.

Hükme esas alınan 09.05.2012 tarihli ek bilirkişi raporunda, depo alanlarının 2,80 m² den 2,20 m²'ye düşmüş olması ve 53,98'er m²'lik ki-lerlerin bina ortak alanlarına döşünmüş olması nedeniyle, davacı yük-lenicinin toplam 109,16 m² alan kaybı olduğu, bu nedenle zararının, dava tarihi itibariyle 55.000,00 TL, keşif tarihi itibariyle 70.000,00 TL

Page 427: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016426

olduğu, bu meblağdan davalı arsa sahibinin hissesine düşen miktarın ise 19.090,00 TL olduğu açıklanmıştır.

Dava konusu iş, dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı TTK 12/III. maddesi uyarınca ticari bir iş, bu nitelikte bir edimi yüklenen da-vacı da tacir sayılmaktadır. Böyle bir hukuki statüde bulunan yüklenici TTK 20/II. maddesi gereğince ticaretine ait tüm faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmek mecburiyetindedir. Basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gereken davacı yüklenicinin bu yükleniminin doğal sonucu olarak inşaat yapacağı arsayı tüm yönleriyle ve nitelikleri ile incelediğinin, ne tür ve nasıl bir inşaat yapabileceğini belirlemesi açısından da sözleş-menin imzalanmasından önce imar durumunu tesbit ettiği ve ona göre taahhüt altına girdiğinin kabulü zorunludur.

Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanu-nu'nun 96-108. maddelerinde borçların ödenmemesinin şartları ve so-nuçları düzenlenmiştir. Vadesinde yerine getirilmeyen edimler için ifa mümkün ise temerrüt hükümleri uygulanacak, ifanın mümkün olmaması halinde imkânsızlık hükümleri devreye girecektir. 818 sayılı BK'nın 96. maddesindeki, “Alacaklı hakkını kısmen veya tamamen istifa edemedi-ği takdirde borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat et-medikçe bundan mütevellit zararı tazmine mecburdur.” hükmü uyarınca alacaklının zararının tazmini gerekir. Borcun ifa edilmemesi borçlunun sözleşmenin kendisine yüklediği ifa yüküne karşı bir davranış içinde ol-masını ifade eder. Bu durumda borçlu ya borcu ifa imkânını kendi ku-suru sonucu kaybetmiştir ya da borcu ifa imkânına sahip olduğu halde, haklı bir sebep bulunmaksızın, ifadan tüm olarak kaçınmaktadır veya ifa etmiştir ama bu ifası noksandır, ayıplıdır ya da borçlu ifada kusurlu olarak gecikmiştir. Kural olarak, borcun ifa edilmemesinin borçlunun so-rumluluğu sonucunu meydana getirir ve borcun ifa edilmemesinde borçlu “kusurlu” kabul edilir. Borçlar Kanunu'nun 96-100. maddeleri, muaccel borcun ifa edilmemesinin sonuçlarını düzenlemektedir. Borçlu bu so-rumluluktan ancak kendisine bir kusur isnat edilemeyeceğini kanıtlarsa kurtulabilir. Anılan 96. madde hükmünde öngörülen tazminatın nedeni borçlunun taahhüdünü ihlâl etmesidir. Borçlunun taahhüdü genellikle bir akde dayanır. Onun için buna akdi tazminat, borçlunun sorumlulu-ğuna da akdi sorumluluk denilmektedir. Akdi sorumluluğun sözkonusu olabilmesi için, a) Geçerli bir borç ilişkisinin varlığı, b) Bir borcun ya hiç ifa edilmemiş ya da kısmen ifa edilmiş bulunması, c) Borçlunun ademi ifasından alacaklının bir zarar görmesi, d) Zarar ile borcun ifa edilme-mesi arasında bir illiyet bağı olması, e) Borçlunun ifa etmemede kusur-lu olması, şartlarının olayda varlığı aranmalıdır. Borcun ifası imkânsız

Page 428: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

427Yargıtay Kararları

ve bunda borçlunun kusuru yok ise, borçlu BK'nın 117. maddesine göre borcundan kurtulacaktır. Karşılıklı taahhütleri ihtiva eden akitlerde ifa imkânsızlığı halinde borçlu aldıklarını sebepsiz iktisap kurallarına göre iade etmekle yükümlüdür. (BK'nın 117/2 md.)

Bu durumda, mahkemece, ilgili belediye başkanlığından, tüm imar iş-lem dosyası getirtilerek, sözleşmeye ve 30.12.2004 tarihli onaylı tarihli projeye göre yapılan inşaata iskân ruhsatı alınıp alınamayacağı, bu pro-jeye göre yapılan inşaata iskân ruhsatı verilmemesinin nedeni, aradan geçen sürede imar uygulamasında herhangi bir değişiklik olup olmadığı sorularak, bilirkişi kurulundan, sözleşmeye ve ilk onaylı projeye göre ya-pılan inşaata iskân ruhsatı alınamamasında, yüklenicinin bir kusurunun bulunup bulunmadığı, ilk projeye göre yapılan inşaata iskân ruhsatı ve-rilmemesinin, tarafların kusuru dışında, imar mevzuatında yer alan bir zorunluluktan ya da imar uygulamalarındaki bir değişiklikten veyahut il-gili belediyenin bir hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususların-da ek rapor alınıp, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye ve yanılgılı gerekçeye dayalı olarak hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

3-Asıl davada davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;

Asıl dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dayalı olarak davacı yüklenici tarafından fazladan yapıldığı ileri sürülen imalat bedelinin tah-sili istemine ilişkindir.

Yüklenici kendi iradesiyle inşaatın tamamına ve bu kapsamda arsa sahiplerine ve kendisine verilen bağımsız bölümlere aynen yansıtılan de-ğer artırıcı işler yapması halinde sözleşmede aksine hüküm bulunmadığı durumlarda fazla bedel isteminde bulunamaz. Yüklenicinin sözleşmeyle yapımını yüklendiği işin dışında sadece iş sahibinin yararına fazla iş yap-ması halinde de bu işin bedelini dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan BK'nın 410. vd. maddeleri uyarınca işin yapıldığı tarihteki rayiç üzerin-den istemde bulunmaya hakkı vardır. Dairemiz'in 01.03.2013 tarih ve 2012/6495 Esas, 2013/1204 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, yüklenici, kural olarak sözleşmede kararlaştırılandan fazla ve daha ka-liteli malzeme kullanarak yaptığı işler bedelini, yapılan bu fazla işlerin ve kullanılan kaliteli malzemelerin arsa sahiplerinin menfaatine ve yasal olması, ekonomik değerinin bulunması ve fazla işler ile kaliteli malzemeyi içeren imalatı kendisine isabet eden bağımsız bölümler için de yapma-mış olması koşulu ile 818 sayılı BK'nın vekaletsiz iş görmeye ilişkin 410 vd. (TBK'nın 526 vd.) maddeleri uyarınca işin yapıldığı tarihteki mahalli serbest piyasa rayiç değerleri üzerinden tahsilini talep edebilir. Ancak in-

Page 429: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016428

şaatın ortak yerlerinde ya da davacı yükleniciye düşecek bağımsız bölüm-lerde yapılan bu neviden fazla imalatlar arsa sahiplerinin yararına olduğu gibi, yüklenicinin de yararınadır. Dolayısıyla her iki tarafın da yararına olan böyle bir kazanım, fazla iş olarak nitelendirilemez ve yükleniciye bunların karşılığını isteme hakkı vermez.

Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, arsa sahibine ait bağımsız bölümlerde yapılan fazla ve farklı imalatların yükleniciye ait bağımsız bölümlerde de yapılıp yapılmadığı denetime elverişli bir şekil-de belirlenmemiş, sadece arsa sahibi ve yükleniciye ait bağımsız bölüm-lerdeki fazla ve farklı imalatlar parasal olarak karşılaştırılmış ve ayrıca inşaatın ortak yerlerindeki fazla ve farklı imalatların davacı yüklenicinin de yararına olduğu hususu gözardı edilerek, bu imalatların sözleşmedeki paylaşım oranına göre bedeli hesaplanmıştır.

Bu durumda mahkemece, mahallinde yeniden bir keşif ve inceleme yapılarak, bilirkişi kurulundan davalı arsa sahibine ait bağımsız bölüm-lerdeki fazla ve farklı imalatların, yükleniciye ait bağımsız bölümlerde de yapılıp yapılmadığı hususunda ek rapor alınması, yapılmış olduğunun tespiti durumunda, bu imalatların bedelinin ve her durumda ortak alan-lardaki fazla ve farklı imalatların bedelinin talep edilemeyeceği gözetile-rek, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı gerekçeyle, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış-tır.

4) Kabule göre, birleşen davada, 10 ve 11 no'lu bağımsız bölümlerin alanlarının küçülmesinden kaynaklı tazminat istemi ile ilgili olarak, hük-me esas alınan bilirkişi raporunda, yüklenicinin alan kaybından kay-naklı zararının dava tarihi itibariyle 55.000,00 TL, keşif tarihi itibariyle 70.000,00 TL ve arsa sahibinin bu zarardan hissesine düşen miktarın 70.000,00 TL üzerinden yapılan hesaplama sonucunda 19.090,00 TL olduğu belirtilmiş ve mahkemece bu istem yönünden 19.090,00 TL'nin davalı arsa sahibinden tahsiline hükmedilmiş ise de, açıklandığı üzere hüküm altına alınan miktar keşif tarihi itibariyle belirlenen değer üze-rinden hesaplanmıştır. Mahkemece, dava tarihi itibariyle belirlenen de-ğer (55.000,00 TL) üzerinden arsa sahibinin hissesine düşen miktarın (15.000,00 TL) hüküm altına alınması gerekirken, keşif tarihi itibariyle belirlenen miktarın hükme esas alınması da hatalı olmuştur.

SONUÇ

Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl davada davacı vekilinin temyiz isteminin mahkeme hükmünün kesin olması nedeniyle

Page 430: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

429Yargıtay Kararları

reddine, (2-a) numaralı bente açıklanan nedenlerle, birleşen davada taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2-b) numaralı bentte açık-lanan nedenlerle, birleşen davada taraf vekillerini temyiz itirazlarının (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl davada davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün anılan taraflar yararına BOZULMASINA, peşin alınan harçların istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.04.2016 tari-hinde oybirliği ile karar verildi.

Page 431: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARGITAY CEZA GENEL KURULU KARALARI

BASIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇ•

6352 SAYILI KANUN

ÖZET: Basın yoluyla suçtan söz edilebimesi için düşüncenin konuşma, seminer sempozyum, konferans, resim, heykel gibi mutad bir ifade ve kanaat açıklama yöntemiyle ortaya konması ge-rekir.Y.CGK, E: 2014/615, K. 2016/86, T. 23.02.2016

Sanık ... hakkında yapılan yargılama sonucunda, iftira suçundan ka-rar verilmesine yer olmadığına, hakaret suçunu oluşturduğu belirtilen bir kısım eylemlerden beraatına, bir kısım eylemlerinden TCK’nun 125/1, 43/1 ve 52/2-4 maddeleri uyarınca 13.500 Lira, bir eyleminden dolayı ise yine aynı kanunun 125/1 ve 52/2-4 maddeleri uyarınca 9.000 Lira adli para cezalarıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin, Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 22.05.2012 gün ve 1034-733 sayı-lı hükmün sanık müdafii ile katılan tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 23.01.2014 gün ve 11854-1002 sayı ile;

"Hükümden sonra 02.07.2012 tarihinde kabul edilip 05.07.2012 ta-rihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi ile, '31.12.2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibariyle adli para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı' açılan ve kovuşturma evresin-de bulunan davaların ertelenmesi öngörülmüştür. Düzenlemenin, ertele-me bakımından amir bir hüküm içerdiği görülmektedir.

Kanun koyucunun 'sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri' ifa-desiyle, 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin uygulanma kapsamı bakımından; düşünce ve kanaatin suç oluşturduğu iddia edilen içeriğini değil ancak failin bunu açıklarken kullandığı yöntemi dikkate aldığı, suç için öngörülen cezanın tür ve miktarı ile suç tarihi yönünden sınırlama getiren kanun koyucu suçların katalog şeklinde tek tek sayılması yerine,

Page 432: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

431Yargıtay Kararları

düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri bağlamında işlenebilecek fiillerin işlenme biçimleri itibariyle bir düzenleme yapmayı uygun gördüğü anla-şılmaktadır.

6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin amaç, kapsam ve gerekçesi birlikte nazara alındığında; yasa koyucunun 'düşünce' açıklamaları yanın-da 'kanaat' açıklamalarını da kamu davasının açılması, kovuşturma ve infazın ertelenmesi biçiminde koruduğu görülmekle birlikte düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğü ile bağdaşmayacak derecede aşırılıklara varan ve düşünce ve kanaat olarak kabul edilemeyecek olan kaba sövme gibi fiillerin anılan madde kapsamı dışında tutulduğu anlaşılmaktadır.

Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde; sanığa yüklenen suçların tarihi ve gerektirdiği cezalar ile fiillerin gerçekleştiriliş yöntemi de nazara alındığında anılan kanunun geçici 1. maddesi kapsamında kaldığı, sanık tarafından gerçekleştirildiği iddia ve kabul edilen fiillerin kanun kapsa-mı dışına çıkarılmayı gerektirecek kaba sövme niteliğinde bulunmadığı anlaşıldığından, sanığa yüklenen suçların 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında düşünce ve kanaat açıklama yöntemiyle işlendiği ve anılan maddenin birinci fıkrasının 'b' bendinde yer alan 'kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilir' şeklindeki düzen-leme karşısında sanığın hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması" gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.04.2014 gün ve 183051 sayı ile;

"02.07.2012 tarihinde kabul edilip 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete-de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 'Dava ve cezaların ertelenmesi' başlıklı geçici 1. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre; '31.12.2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşün-ce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; ...kovuşturma evresinde, kovuşturmanın er-telenmesine, ...karar verilir' hükmü yer almaktadır.

Dosyanın incelenmesinden;

Sanığa atılı hakaret suçunun işlenme tarihi ve temel şekli itibariyle kanunda öngörülen ceza miktarı ya da süresi açısından 6352 sayılı Ka-nunun geçici 1. maddesi kapsamında kaldığında şüphe bulunmamakla birlikte, buradaki sorun atılı suça konu olan 'sahtekâr, hırsız, bilimsel hırsız' şeklindeki ifadelerin 'sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriy-le işlenip işlenmediği' hususudur.

Page 433: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016432

6352 sayılı Kanunun genel ve madde gerekçelerine bakıldığında; 'Te-mel hak ve hürriyetlerden kabul edilen ifade ve basın özgürlüğü, çoğulcu demokrasilerde vazgeçilmez ve devredilemez bir hak olarak kabul edil-mektedir. İleri demokrasilerin olmazsa olmaz şartı olan ifade ve basın hürriyeti, birçok hak ve hürriyetin temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, ifade hürriyeti, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, Anayasamızda da ayrıntılı düzenleme-lere tâbi tutulmuştur. Bu özgürlüğün kullanım araçlarından biri de basın yahut sözlü veya görüntülü yayın araçlarıdır. Bu araçların, amacına uygun olarak işlevlerini yerine getirmeleri bakımından korunmaları demokratik toplumlarda asıl olup, bu anlamda basın ve yayın özgürlüğü önündeki engeller kaldırılarak ve güvenceler sağlanarak, haber ve düşünceyi özgür kılmak hedeflenmektedir. Bu nedenle, basın yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin dava ve cezaların infazının ertelenmesi ilişkin bazı düzenlemeler yapılması toplumsal barışın sağlanması ve sürdürülmesi bakımından bü-yük bir önem taşımaktadır. Önem taşıması nedeniyle basın yoluyla ya da sair düşünce açıklama yöntemleriyle işlenen suçlar yönünden erteleme imkânı getirilmiştir' denilmektedir.

Genel gerekçe ve madde gerekçesinden; kanun koyucunun hakaret, iftira, yalan beyan, suç ve suçluyu övme, askeri teşkilatı aşağılama, halkı askerlikten soğutma, Cumhurbaşkanına hakaret, propaganda, 2911 sa-yılı Kanuna aykırılık vs. suç türlerini bu kanun kapsamında değerlendir-mediği anlaşılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. madde-si ve Anayasamızın 25. maddesi birlikte değerlendirildiğinde suça konu eylemlerin düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenebileceğinin kabulü de mümkün değildir.

6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi ile, korunmak istenen; her tür-lü düşünce ve kanaat açıklama biçimi değil, suçun; meşru ve düşünce ve kanaat açıklaması anlamında mutad bir yöntemle işlenmiş olması hal-leridir. Eylemin işleniş yönteminin bizzat ayrı bir suç oluşturduğu veya düşünce ve kanaati açıklamak bakımından mutad kabul edilemeyecek olması halinde geçici 1. madde hükmü uygulanamayacaktır.

Yukarıdaki bilgiler doğrultusunda olayımızı değerlendirecek olursak;

Sanığın şikâyet, dava ve temyiz dilekçelerinde şikâyet ve savunma hak-kını aşacak şekilde ve e-mail yolu ile katılana yönelik 'sahtekâr, hırsız, bi-limsel hırsız' şeklinde sarf etmiş olduğu ifadelerin 'sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenen suçlar' kapsamında kalmadığı, sanığa atı-lı hakaret ve iftira suçlarından kurulan hükümlerin esastan incelenerek tebliğnamemizdeki görüş doğrultusunda bir karar verilmesi gerekirken,

Page 434: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

433Yargıtay Kararları

yazılı gerekçelerle 'sanığa yüklenen suçların 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında düşünce ve kanaat açıklama yöntemiyle işlendiği ve anılan maddenin birinci fıkrasının 'b' bendinde yer alan 'kovuşturma evre-sinde, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilir' şeklindeki düzenleme karşısında sanığın hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde zorun-luluk bulunduğundan bahisle bozulması yasaya aykırıdır" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 24.06.2014 gün ve 4147-7767 sayı ile; itiraz neden-lerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında hakaret ve iftira suçlarından kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı hakaret ve iftira suçlarını oluşturan eylemlerinin 6352 sayılı Kanunun ge-çici 1. maddesi kapsamında kalıp kalmadığı noktasında toplanmaktadır.

İncelenen dosya kapsamından;

Katılan B K’ın 27.01.2006-12.11.2008 tarihleri arasında Türkiye Ada-let Akademisi Başkanı olarak görev yaptığı,

Katılanın göreve başlamasından sonra Adalet Akademisi Genel Sek-reteri olan sanık ...’ın 13.04.2006 tarihinde görevine son verilerek aynı yerde uzman kadrosuna atandığı,

Sanık hakkında bu atamadan sonra kendisine verilen bazı görevleri yerine getirmediği gerekçesiyle disiplin soruşturmaları açıldığı ve bunla-rın bir kısmından disiplin cezası aldığı,

Sanığın, görev değişikliğinin, disiplin cezalarının ve olumsuz sicil notu-nun iptali istemiyle idari yargıya başvurduğu,

2006 yılı Haziran ayından başlamak üzere 2008 yılı Şubat ayına ka-dar, hayali isim ve adresler kullanarak çeşitli resmi kurumlara ve resmi sıfatı bulunan kişilere farklı postanelerden atılan mektuplarla ve katılan ile yine kimi resmi kurumlara gönderilen e-postalarla katılana yönelik hakaret ve iftira suçlarını oluşturabilecek sözcük ve cümlelerin yer aldığı

Page 435: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016434

yazıların gönderildiği,

Katılanın şikâyeti üzerine başlatılan soruşturmada; ... gibi hayali isim-ler adına gönderilen postaların kim yâda kimler tarafından gönderildiğine ilişkin araştırmanın sonuçsuz kaldığı, … " e-posta adreslerinin hangi Ip adreslerinden alındığına ve bu e-postaların hangi Ip adreslerinden gönde-rildiğine ilişkin yapılan araştırmada ise, her bir e-posta hesabının farklı adreslerde bulunan internet kafelerdeki bilgisayarlardan alındığının ve buradaki bilgisayarlardan e-postaların gönderildiğinin belirlendiği,

Katılana yönelik mektup ve e-postalardaki isnatların bazılarının sa-nık tarafından kimi kurumlara yazılan dilekçelerde de ifade edilmesi ve 15.01.2008 tarihinde "1xoz-13@- windowslive.com" e-posta adresinden katılanın kullanmakta olduğu "… @- adalet.gov.tr" adresine gönderilen ve içerisinde hakaret içeren ibarelerin bulunduğu e-posta ekindeki "Word" dokümanının Adalet Bakanlığı domaini içindeki sanığın kullanıcı hesa-bıyla açtığı belirtilen bilgisayarda yazıldığının tespit edilmesi üzerine Sulh Ceza Mahkemesince T. Yazılım Dış Ticaret Danışmalık Ltd. Şirketi tara-fından kiralanıp sanığın büro olarak kullandığı işyerinde ve sanığın evin-de arama yapılmasına karar verildiği,

İşyerindeki arama öncesinde bir bilgisayar ile flash belleğin banyo kü-vetinde su altında bırakılarak veri elde edilmesinin önüne geçildiğinin arama tutanağında yer aldığı,

Ele geçirilen bilgisayar ve diskler üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporlarda; ıslatılarak kullanılmaz hale getirilen dizüstü bilgisayar haricindeki diğer bilgisayar ve disklerde anılan e-posta adreslerinin kullanıldığına ilişkin bir verinin tespit edilmediğinin açıklan-dığı,

Uyuşmazlığın konusunu oluşturan sanığın üzerine atılı eylemlerin ay-rıntılarına bakıldığında iki grup eyleminin bulunduğu, buna göre;

A- Sanığın gerçek ismini kullanarak işlediği iddia olunan eylemleri:

10.06.2008 ve 27.08.2008 tarihli iddianamelerde;

1- 14.04.2008 tarihinde Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu'na verdiği dilekçede “…akademi başkanı, akademi yönetim kurulu başkanı, akademi yayın kurulu başkanı, meslek etiği eğiticisi, Yargıtay 7. Ceza Da-iresi üyesi ve genel kurul üyesi sn. K’ın bilimsel hırsız olduğu tarafımca tespit edilmiştir” şeklindeki cümlesiyle,

2- 10.06.2008 tarihinde Adalet Akademisi Eğitim Merkezi Müdür Yar-dımcısı olup sanık hakkındaki disiplin soruşturmasında görevlendirilen

Page 436: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

435Yargıtay Kararları

Ahmet Özgüngör’e ibraz ettiği dilekçede de aynı yöndeki ifadelerle,

3- 17.06.2008 tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesine verdiği dilek-çedeki “Sn. B hanımın doktora tezini bilimsel hırsızlık yapmak suretiyle oluşturduğu ve bilimsel hırsızlık yapan birisinin nasıl olup da akademi yayın kurulu başkanlığı yaptığı, nasıl olup da bilimsel hırsızlık suçlarına bakan Yargıtay 7. Ceza Dairesinin üyesi olduğu…” ifadeleriyle,

Katılana hakaret ettiğinin belirtildiği,

B- Sanığın hayali isimlerle işlediği iddia olunan eylemleri:

10.09.2008 tarihli iddianamede;

1- 15.01.2008 tarihinde ".... adresinden katılanın kullanmakta olduğu "..." adresine gönderdiği e-posta ekindeki "Word" dokümanında yer alan; “sahtekâr B”, “hırsız B”, “intihalci B”, “seni sahtekâr seni”, “aşırmacı B”, “sayın sahtekâr” şeklindeki ifadelerle,

2- 2006-2008 yılları arasında, başta katılana olmak üzere, Türkiye Adalet Akademisine, çeşitli resmi kurumlara ve basına hayali kişiler adı-na gönderilen mektupların ve e-postaların içeriklerinde yer alan “psiko-pat”, “takunyalı B”, “hormonel bozukluk”, “asker düşmanı”, “beceriksiz” şeklindeki ibarelerle,

Katılana hakaret ettiğinin,

3- Aynı mektup ve e-postalarda, katılanın ihalelere fesat karıştırdığı, fazla mesai yapılmadığı halde sahte belge düzenleyerek devleti zarara uğ-rattığı, organize suç örgütü içerisinde yer aldığı, bazı Adalet ve Kalkınma partisi milletvekillerinin himmeti sayesinde Akademi Başkanlığına gel-diğinden bu kişilere diyet borcu ödediği, adaylardan topladığı paraları harcadığı, akademide kesilen ağaçları birilerine peşkeş çektiği, akademiyi irtica yuvasına çevirdiği gibi isnatlarla iftirada bulunduğunun belirtildiği,

Anlaşılmaktadır.

Katılan; sanığın akademide genel sekreter görevinde iken akademi ida-resi tarafından alınan kararla uzmanlık kadrosuna atandığını, sanığın bu idari işlemin iptali ve daha sonra oluşan bir takım eksiklikleri nedeniyle almış olduğu idari cezalara karşılık idare mahkemelerine davalar açtığını, dava dilekçelerinde şahsına hakaretlerde ve gerçek olmayan isnatlarda bulunduğunu, sahte mektupların içeriklerinin de aynı mahiyette olduğu-nu, sanık hakkında şikâyetçi olması ile soruşturmaya başlanıldığını be-yan etmiş,

Sanık ise; katılanın Adalet Akademisi Başkanı olduğu dönemin ilk za-

Page 437: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016436

manında akademi genel sekreteri olarak görev yapmakta iken daha son-ra bu görevden alınarak uzman olarak görevlendirildiğini, katılana gerek mektup gerekse e-posta yoluyla veya başka bir şekilde hakaret etmediği-ni, iftirada bulunmadığını, katılanın intihal eseriyle ilgili kendisine gelen belgeleri akademinin yetkili organlarına bildirme yükümlülüğü altında ol-duğu için bildirimde bulunduğunu savunmuştur.

Uyuşmazlığın esasını oluşturan ve 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleş-tirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun "Dava ve cezaların ertelenmesi" başlıklı geçici 1. maddesinde;

"1) 31.12.2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşün-ce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;

a) Soruşturma evresinde, 04.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Mu-hakemesi Kanununun 171'inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine,

b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,

c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine,

Karar verilir.

2) Hakkında kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın erte-lenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itiba-ren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, kovuşturmaya yer olmadığı veya düşme kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen soruşturma veya kovuşturmaya devam olunur.

3) Mahkûmiyet hükmünün infazı ertelenen kişi hakkında bu mahkû-miyete bağlı olarak herhangi bir hak yoksunluğu doğmaz. Ancak bu kişi-nin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlemesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleş-miş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen mahkûmiyet hükmüne bağlı hukuki sonuçlar kişi üzerinde doğar ve ceza infaz olunur.

4) Bu madde hükümlerine göre cezanın infazının ertelenmesi hâlinde erteleme süresince ceza zamanaşımı durur, kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesi hâlinde, erteleme süresince dava zama-

Page 438: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

437Yargıtay Kararları

naşımı ve dava süreleri durur.

5) Birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı hükmün açıklanma-sının geri bırakılması kararının verilmiş olması hâlinde dahi, bu madde hükümleri uygulanır.

6) Birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı verilmiş mahkûmi-yet hükmünün infazının tamamlanmış olması hâlinde bu mahkûmiyet hükmüne bağlı yasaklanmış hakların 25.5.2005 tarihli ve 5352 sayılı Adlî Sicil Kanununun 13/A maddesindeki şartlar aranmaksızın geri verilmesi-ne karar verilir.

7) Bu madde hükümlerine göre verilen kamu davasının açılmasının, kovuşturmanın veya cezanın infazının ertelenmesi kararları adlî sicilde bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruştur-ma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.

8) Bu madde hükümlerine göre kamu davasının açılmasının, kovuş-turmanın veya cezanın infazının ertelenmesi kararlarının verildiği hâl-lerde, bu suçlar 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun erteleme ve tekerrüre ilişkin hükümlerinin uygulanmasında göz önünde bulundurulmaz" hükmü yer almaktadır.

Madde gerekçesinde de; "Temel hak ve hürriyetlerden kabul edilen ifa-de ve basın özgürlüğü, çoğulcu demokrasilerde vazgeçilmez ve devredi-lemez bir hak olarak kabul edilmektedir. İleri demokrasilerin 'olmazsa olmaz şartı' olan ifade ve basın hürriyeti, birçok hak ve hürriyetin temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, ifade hürriyeti, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, Anaya-samızda da ayrıntılı düzenlemelere tâbi tutulmuştur. Bu özgürlüğün kul-lanım araçlarından biri de basın yahut sözlü veya görüntülü yayın araç-larıdır. Bu araçların, amacına uygun olarak işlevlerini yerine getirmeleri bakımından korunmaları demokratik toplumlarda asıl olup, bu anlamda basın ve yayın özgürlüğü önündeki engeller kaldırılarak ve güvenceler sağ-lanarak, haber ve düşünceyi özgür kılmak hedeflenmektedir. Bu nedenle, basın yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin dava ve cezaların infazının erte-lenmesine ilişkin bazı düzenlemeler yapılması toplumsal barışın sağlan-ması ve sürdürülmesi bakımından büyük önem taşımaktadır" açıklama-larına yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere, 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinde yer alan düzenleme ile; belli bazı suçlar bakımından, soruşturma evresinde kamu

Page 439: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016438

davasının açılmasının, kovuşturma evresinde kovuşturmanın ve infaz ev-resinde ise hükmün infazının ertelenmesine karar verileceği öngörülmüş, bunun için suçun;

1- 31.12.2011 tarihine kadar işlenmiş olması,

2- Basın yayın yoluyla veya sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemle-riyle gerçekleştirilmiş bulunması,

3- Adli para ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektirmesi,

Şartlarını birlikte taşıması gerektiği kabul edilmiştir.

Kanun koyucu tarafından, bu düzenlemeyle tıpkı 03.09.1999 gün ve 23809 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4454 sayılı Basın ve Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Erte-lenmesine Dair Kanunda olduğu gibi sadece dava ve cezaların infazının ertelenmesi öngörülmüş, kanunun kapsamına giren fiiller suç olmaktan çıkarılmamış veya unsurlarında herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Maddenin ikinci fıkrasında, hakkındaki kamu davasının açılmasının veya kovuşturmanın ertelenmesine karar verilen kişinin kararın verildiği ta-rihten itibaren üç yıl içinde birinci fıkradaki kapsama giren yeni bir suç işlememesi halinde kovuşturmaya yer olmadığı veya düşme kararı veri-leceği, aksi durumda ise ertelenen soruşturma ve kovuşturmaya devam olunacağı hüküm altına alınmıştır.

Basın yayın yoluyla işlenen suçların bahse konu madde kapsamına girdiği hususunda bir tereddüt bulunmayıp, uyuşmazlığın isabetli bir bi-çimde çözülebilmesi bakımından "sair düşünce ve kanaat açıklama yön-temleri ile işlenmiş suçlar" ibaresi ve bu ibaredeki "yöntem" sözcüğünden ne anlaşılması gerektiğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesindeki düzenlemenin gerekçesi de göz önüne alındığında, "sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemle-ri" ibaresi geniş yorumlanarak, sadece düşüncenin değil, kanaat ve değer yargılarını içeren açıklamaların da korunduğu ve maddenin uygulanma kapsamının suça göre değil, suçun işlenme yöntemine göre belirlenmesi gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, suç bir düşünce ve kanaat açıkla-ma yöntemi ile işlenmiş ise hangi suç olursa olsun, suç tarihi ve maddede öngörülen cezanın tür ve süresi nazara alınarak madde kapsamında de-ğerlendirilecektir.

Yöntemin, "bir amaca ulaşabilmek için izlenen yol, usul ve metot" an-lamına geldiği gözetildiğinde, basın yayın yoluyla işlenen suçlar dışında

Page 440: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

439Yargıtay Kararları

"sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenen suçlar"ın anılan madde kapsamına girebilmesi için, düşünce ve kanaatin açıklanma yön-teminin;

a- Hukuk düzeni karşısında meşru bulunması, yani yöntemin kendisi-nin bizzat suç teşkil etmemesi,

b- Toplum düzeni içerisinde konuşma, seminer, sempozyum, konfe-rans, resim, heykel gibi mutad bir ifade ve kanaat açıklama yöntemi ol-ması,

c- İfade ve kanaat açıklama hakkının özüne aykırı bulunmaması,

Gerekmektedir.

Bu bağlamda, örneğin yol kesen terör gruplarının kişilere propagan-da yapması halinde yöntemin bizatihi kendisinin suç teşkil etmesi veya sahte isim kullanıp gerçek kimliğini saklamak suretiyle ifade ve kanaat açıklamasında bulunulmasının hukuk düzeni karşısında meşru olmama-sı nedeniyle bu eylemlere ilişkin 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi uygulanamayacaktır.

Düşüncenin konuşma, seminer, sempozyum, konferans, resim, hey-kel gibi mutad bir ifade ve kanaat açıklama yöntemiyle ortaya konulması gerekmektedir. Bilişim sisteminin getirdiği imkânlarla, sosyal paylaşım platformlarında veya birden fazla kişiye açık blog ya da "web" sayfasında yer alan ifade ve kanaatler de madde kapsamındadır. Ancak kişiye özel gönderilen e-postalarda veya sosyal paylaşım platformları içinde yer alan şahsi mesajlaşmalarda, genele ya da belli bir gruba açık ifade ve kanaat açıklama unsuru olmadığı için, bu mesaj ve e-posta içeriklerinden kay-naklanan soruşturma ve davalarda 6352 sayılı Kanunun geçici 1. madde-sinin uygulanması mümkün değildir.

Her görüş ve düşünce açıklamasının ifade özgürlüğü bağlamında ko-runması da söz konusu değildir. Bu çerçevede, sosyal veya siyasal so-runlarla ilgili güncel veya devam eden kamusal bir tartışmaya katkı nite-liğinde ortaya konulan fikirler, rahatsız edici nitelikte olsa bile koruma görürken, bu nitelikte olmayan ve fikir açıklaması olarak da kabul edi-lemeyen amaçsız keyfi kişisel saldırılar, ifade özgürlüğü olarak değerlen-dirilmemelidir. Çünkü amaçsız, keyfi ve kişisel saldırı niteliğini taşıyan kaba sövme vb. eylemler, düşünce ve kanaat açıklama hakkının özüne ay-kırıdır. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku, D.J. Haris- M. O’Boy-le- E.p.Bates- C.M.Buckley Avrupa Konseyi, 2013, s. 518)

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Page 441: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016440

Sanığın, resmi kurumlara verdiği dilekçelerdeki “bilimsel hırsız” şek-lindeki ifadesiyle ve mektup ve e-posta yoluyla resmi kurumlara ve katı-lana gönderdiği yazılardaki “intihalci”, “sahtekâr”, “aşırmacı”, “psikopat”, “takunyalı”, “hormonel bozukluk”, “asker düşmanı”, “beceriksiz” ibare-leriyle hakaret suçunu ve bir kısım isnatlarda bulunarak iftira suçunu işlediği iddia edilen olayda; eylemlerin bir kısmının hayali isimler adına gönderilen mektup ve e-postalarla işlenmesi nedeniyle yöntemin hukuk düzeni karşısında meşru bulunmaması, bir kısmının basın–yayın yoluyla ya da konuşma, seminer, sempozyum, konferans, resim, heykel gibi gene-le hitap edecek şekilde değil kişi ya da kurumların ev-işyeri veya e-posta adreslerine gönderilen özel nitelikli belge ve verilerle açıklanmış olması, bir kısmında ise kullanılan bazı kelime ve cümlelerin ifade ve düşünce açıklamasından daha çok kişisel, kaba saldırı mahiyetinde olması karşı-sında sanığa isnat edilen eylemlerin 6352 sayılı Kanunun geçici 1. madde-si kapsamında kalmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının ka-bulüne, sanık hakkında hakaret ve iftira suçlarından kurulan hükümlerin bozulmasına ilişkin kararın kaldırılmasına, dosyanın belirtilen hükümle-rin esasının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilme-lidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan on dört Genel Kurul Üyesi; "sanığa is-nat edilen eylemlerin 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında kaldığından itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 23.01.2014 gün ve 11854-1002 sayılı hakaret ve iftira suçlarından kurulan hükümlerin bozulmasına ilişkin ka-rarının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın, hakaret ve iftira suçları yönünden hükmün esasının ince-lenmesi amacıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEvDİİNE, 16.02.2016 tarihinde yapılan ilk müzakerede yeterli yasal çoğunluk sağlanamadığından 23.02.2016 tari-hinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi

Page 442: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YARARLI BİLGİLER

Page 443: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin
Page 444: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

443Yararlı Bilgiler

YARGITAY'A GÖRE KiRA ARTIŞLARINDA UYGULANACAK ORANLAR

AYLAR 2011 2012 2013 2014 2015 2016

Ocak 8.89 11.11 5.33 5.22 9.59 5.50

Şubat 9.23 10.96 4.72 6.11 8.79 5.61

Mart 9.36 10.79 4.23 6.95 8.03 5.64

Nisan 9.17 10.72 3.74 7.89 7.36 5.47

Mayıs 9.21 10.57 3.27 8.66 6.98 5.19

Haziran 9.42 10.24 3.18 9.03 6.74 4.91

Temmuz 9.59 9.88 3.23 9.26 6.43 4.77

Ağustos 9.76 9.33 3.39 9.55 6.14 4,51

Eylül 10.03 8.60 3.58 9.84 5.92 4.07

Ekim 10.26 7.80 3.93 10.11 5.58 3.83

Kasım 10.72 6.98 4.10 10.32 5.33 3.93

Aralık 11.09 6.09 4.48 10.25 5.28

Page 445: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

444 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Yıllara Göre Üfe / Tüfe Endekslerinde Bir Önceki Aya Göre Artış Oranı

AYLARÜFE TÜFE

2012 2013 2014 2015 2016 2012 2013 2014 2015 2016

Ocak 0.38 0.18 3.32 0.33 0.55 0.56 1.65 1.98 1.10 1.82

Şubat -0.09 0.13 1.38 1.20 -0.20 0.56 0.30 0.43 0.71 - 0.02

Mart 0.36 0.81 0.74 1.05 0.40 0.41 0.66 1.13 1.19 - 0.04

Nisan 0.08 -0.51 0.09 1.43 0.52 1.52 0.42 1.34 1.63 0.78

Mayıs 0.53 1.00 -0.52 1.11 1.48 -0.21 0.15 0.40 0.56 0.58

Haziran -1.49 1.46 0.06 0.25 0.41 -0.90 0.76 0.31 -0.51 0.47

Temmuz -0.31 0.99 0.73 -0.32 0.21 -0.23 0.31 0.45 0.09 1.16

Ağustos 0.26 0.04 0.42 0.98 0.08 0.56 -0.10 0.09 0.40 -0,29

Eylül 1.03 0.88 0.85 1.53 0.29 1.03 0.77 0.14 0.89 0.18

Ekim 0.17 0.69 0.92 -0.20 0.84 1.96 1.80 1.90 1.55 1.44

Kasım 1.66 0.62 -0.97 -1.42 0.2 0.38 0.01 0.18 0.67 0.52

Aralık 0.12 1.11 -0.76 -0.33 0.38 0.46 -0.44 0.21

Page 446: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

445Yararlı Bilgiler

Yıllara Göre Üfe / Tüfe Endekslerinde Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre Artış Oranı

AYLARÜFE TÜFE

2012 2013 2014 2015 2016 2012 2013 2014 2015 2016

Ocak 0.38 1.88 3.32 0.33 0.55 0.56 1.65 1.98 1.10 1.82

Şubat 0.29 0.31 4.75 1.53 0.34 1.13 1.95 2.41 1.82 1.80

Mart 0.65 0.50 5.52 2.60 0.75 1.55 2.63 3.57 3.03 1.75

Nisan 0.73 -0.01 5.61 4.06 1.27 3.09 3.06 4.96 4.71 2.55

Mayıs 1.27 0.99 5.06 5.22 2.77 2.87 3.21 5.38 5.30 3.15

Haziran -0.24 2.46 5.12 5.49 3.19 1.95 4.00 5.70 4.76 3.63

Temmuz -0.56 3.48 5.89 5.15 3.41 1.71 4.32 6.18 4.85 4.84

Ağustos -0.30 3.52 6.33 6.19 3.49 2.28 4.21 6.28 5.27 4,53

Eylül 0.72 4.43 7.24 7.81 3.79 -3.34 5.01 6.43 6.21 4.72

Ekim 0.90 5.15 8.22 7.59 4.66 5.36 6.90 8.45 7.86 6.23

Kasım 2.58 5.80 7.18 6.06 6.76 5.76 6.91 8.65 8.58 6.78

Aralık 2.45 6.97 6.36 5.71 6.16 7.40 8.17 8.81

Page 447: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

446 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Yıllara Göre Üfe/Tüfe Endekslerinde Bir Önceki Yılın Aynı Ayına Göre Artış Hızı

AYLARÜFE TÜFE

2012 2013 2014 2015 2016 2012 2013 2014 2015 2016

Ocak 11.13 1.88 10.72 3.28 5.94 10.61 7.31 7.75 7.24 9.58

Şubat 9.15 1.84 12.40 3.10 4.47 10.43 7.63 7.89 7.55 8.78

Mart 8.22 2.30 12.31 3.41 3.80 10.43 7.29 8.39 7.61 7.46

Nisan 7.65 1.70 12.98 4.80 2.87 11.14 6.13 9.38 7.91 6.57

Mayıs 8.06 2.17 11.28 6.52 3.25 8.28 6.51 9.66 8.09 6.58

Haziran 6.44 5.23 9.75 6.73 3.41 8.87 8.30 9.16 7.20 7.64

Temmuz 6.13 6.61 9.46 5.62 3.96 9.07 8.88 9.32 6.81 8.79

Ağustos 4.56 6.38 9.88 6.21 3,03 8.88 8.17 9.54 7.14 8,05

Eylül 4.03 6.23 9.84 6.92 1.78 9.19 7.88 8.86 7.95 7.28

Ekim 2.57 6.77 10.10 5.74 2.84 7.80 7.71 8.96 7.58 7.16

Kasım 3.60 5.67 8.36 5.25 6.41 6.37 7.32 9.15 8.10 7.00

Aralık 2.45 6.97 6.36 5.71 6.16 7.40 8.17 8.81

Page 448: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

447Yararlı Bilgiler

Yıllara Göre Üfe/Tüfe Endekslerinde 12 Aylık Ortalamalara Göre Artış Hızı

AYLARÜFE TÜFE

2012 2013 2014 2105 2016 2012 2013 2014 2015 2016

Ocak 11.11 5.33 5.22 9.59 5.50 6.95 8.62 7.53 8.80 7.87

Şubat 10.96 4.72 6.11 8.79 5.61 7.48 8.33 7.60 8.77 7.97

Mart 10.79 4.23 6.95 8.03 5.64 8.02 8.08 7.70 8.70 7.96

Nisan 10.72 3.74 7.89 7.36 5.47 8.59 7.66 7.97 8.57 7.84

Mayıs 10.57 3.27 8.66 6.98 5.19 8.68 7.51 8.23 8.45 7.71

Haziran 10.24 3.18 9.03 6.74 4.91 8.89 7.47 8.31 8.28 7.74

Temmuz 9.88 3.23 9.26 6.43 4.77 9.11 7.47 8.35 8.07 7.91

Ağustos 9.33 3.39 9.55 6.14 4,51 9.29 7.42 8.46 7.88 7,98

Eylül 8.65 3.58 9.84 5.92 4.07 9.53 7.32 8.54 7.80 7.92

Ekim 7.80 3.93 10.11 5.58 3.83 9.53 7.32 8.65 7.69 7.89

Kasım 6.98 4.10 10.32 5.33 3.93 9.26 7.39 8.80 7.61 7.79

Aralık 6.09 4.48 10.25 5.28 8.89 7.49 8.85 7.67

Page 449: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

448 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Page 450: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

449Yararlı Bilgiler

Tablolar Açıklaması:

28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 Sayılı Yasa, yargılama usu-lüne ilişkin önemli değişiklikler getirmiştir. İdari yargıda kanun yollarına ilişkin tür, süre ve sınır açısından bazı düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca adli yargıdaki basit yargılama usulüne benzer ivedi yargılama usulü getiril-miştir. Ticaret mahkemelerinde de tek hakimle ve kurul halinde görülme sınırı getirilmiştir.

Bölge adliye ve bölge idare mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinde kuru-lacağı daha önce Adalet Bakanlığı tarafından Resmi Gazete'de duyurulmuş idi.

Bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri kurulduğunda ise süreler ve sınırlar açısından yeni duruma göre yargılama işleyecektir.

Ancak HMK’da istinaf ve temyizle ilgili Geçici 3. Maddenin mevcut halin-de eski HUMK hükümlerine göre temyiz veya karar düzeltme kanun yoluna başvurulacak kararlar hakkında 20.07.2016 tarihinden önce “aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olma” kriteri benimsenmişken, TBMM’nde kabul edilen Kanun değişikliği ile 20.07.2016 tarihinden önce “verilmiş olma” kriteri getirilmiştir. Bu Kanun değişikliği henüz Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmemiştir.

İYUK’ta istinaf ve temyiz konusunda 20.07.2016 tarihinden önce “veril-miş olma” kriteri benimsenmiştir.

Dolayısıyla karar tarihi 20.07.2016 tarihinden önce olan ilamlarda eski süreler uygulanacağından Baro Dergisinde yayınlanan “BÖLGE ADLİYE VE BÖLGE İDARE MAHKEMELERİ KURULUNCAYA DEK SÜRELER” ve “BÖLGE ADLİYE VE BÖLGE İDARE MAHKEMELERİ KURULUNCAYA DEK SINIRLAR” tablolarının aynen şimdiki gibi en az bir yıl daha yayın-lanmasında yarar bulunmaktadır.

Av. Celil Celik

Buradaki veriler bilgi amaçlı olup olası yanlışlıklardan dolayı so-rumluluk kabul edilmez.

Page 451: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

450 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 201601

.01.

2016

BÖLG

E AD

LİYE

VE

BÖLG

E İD

ARE

MAH

KEM

ELER

İ KU

RULU

NCA

YA D

EK S

ÜRE

LER

Haz

ırla

yan

Av. C

elil

ÇELİ

KBa

yram

paşa

Bel

ediy

esi

MAH

KEM

ECe

vap

Bilir

kişi

Ra

poru

na

İtir

az

İhti

yati

Ted

bir v

eya

Yürü

tmen

in

Dur

duru

lmas

ı Kar

arın

a İt

iraz

Tem

yiz

Tash

ih –

i Kar

arTe

myi

z ve

ya T

ashi

hi

Kara

r Dile

kçe

Redd

i Ka

rarl

arı T

emyi

ziTe

fhim

Tebl

iğCe

vap

Tebl

iğCe

vap

ASLİ

YE(T

icar

et, T

üket

ici,

Aile

, Fik

ri

Huk

uk)

İki H

afta

İki H

afta

Bir H

afta

---

1510

1515

7

SULH

(Bas

it y

argı

lam

a us

ulün

e ta

bi d

aval

arda

dur

uşm

a gü

nüne

dek

cev

ap

veri

lebi

lir.)

İki H

afta

İki H

afta

Bir H

afta

---

810

1515

7

İŞİk

i Haf

taİk

i Haf

taBi

r Haf

ta8

810

---

---

7

İCRA

- H

ukuk

İki H

afta

İki H

afta

---

1010

1010

107

İCRA

- Ce

zaD

uruş

ma

İki H

afta

---

Bir H

afta

Bir

Haf

taBi

r H

afta

---

---

Bir H

afta

CEZA

(Ağı

r Cez

a, A

sliy

e Ce

za,

Sulh

Cez

a, F

ikri

Cez

a)D

uruş

ma

İki H

afta

---

Bir H

afta

Bir

Haf

taBi

r H

afta

1 Ay

(C

.Sav

.)--

-Bi

r Haf

ta

İDAR

İ YAR

GI

Nor

mal

Yar

gıla

ma

Usu

lü(İd

ared

e 60

Ver

gide

30

gün

için

de d

ava

açılı

r.)

30İk

i Haf

ta7

---

3030

1530

7

İDAR

Eİv

edi Y

argı

lam

a U

sulü

(İdar

eye

mür

acaa

t et

mek

sizi

n 30

gün

için

de

dava

açı

lır. İ

stin

af v

e ka

rar

düze

ltm

e yo

ktur

.)

15İk

i Haf

ta--

---

-15

15--

---

-7

İDAR

EM

erke

zî v

e or

tak

sına

vlar

a ili

şkin

Yar

gıla

ma

Usu

lü(İd

arey

e m

ürac

aat

etm

eksi

zin

10 g

ün iç

inde

da

va a

çılır

. İst

inaf

ve

kara

r dü

zelt

me

yokt

ur.)

3--

----

----

--5

5--

---

-7

Page 452: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

451Yararlı Bilgiler

01.0

1.20

16BÖ

LGE

ADLİ

YE V

E BÖ

LGE

İDAR

E M

AHKE

MEL

ERİ K

URU

LUN

CAYA

DEK

RELE

RH

azır

laya

nAv

. Cel

il ÇE

LİK

Bayr

ampa

şa B

eled

iyes

i

MAH

KEM

ECe

vap

Bilir

kişi

Ra

poru

na

İtir

az

İhti

yati

Ted

bir v

eya

Yürü

tmen

in

Dur

duru

lmas

ı Kar

arın

a İt

iraz

Tem

yiz

Tash

ih –

i Kar

arTe

myi

z ve

ya T

ashi

hi

Kara

r Dile

kçe

Redd

i Ka

rarl

arı T

emyi

ziTe

fhim

Tebl

iğCe

vap

Tebl

iğCe

vap

ASLİ

YE(T

icar

et, T

üket

ici,

Aile

, Fik

ri

Huk

uk)

İki H

afta

İki H

afta

Bir H

afta

---

1510

1515

7

SULH

(Bas

it y

argı

lam

a us

ulün

e ta

bi d

aval

arda

dur

uşm

a gü

nüne

dek

cev

ap

veri

lebi

lir.)

İki H

afta

İki H

afta

Bir H

afta

---

810

1515

7

İŞİk

i Haf

taİk

i Haf

taBi

r Haf

ta8

810

---

---

7

İCRA

- H

ukuk

İki H

afta

İki H

afta

---

1010

1010

107

İCRA

- Ce

zaD

uruş

ma

İki H

afta

---

Bir H

afta

Bir

Haf

taBi

r H

afta

---

---

Bir H

afta

CEZA

(Ağı

r Cez

a, A

sliy

e Ce

za,

Sulh

Cez

a, F

ikri

Cez

a)D

uruş

ma

İki H

afta

---

Bir H

afta

Bir

Haf

taBi

r H

afta

1 Ay

(C

.Sav

.)--

-Bi

r Haf

ta

İDAR

İ YAR

GI

Nor

mal

Yar

gıla

ma

Usu

lü(İd

ared

e 60

Ver

gide

30

gün

için

de d

ava

açılı

r.)

30İk

i Haf

ta7

---

3030

1530

7

İDAR

Eİv

edi Y

argı

lam

a U

sulü

(İdar

eye

mür

acaa

t et

mek

sizi

n 30

gün

için

de

dava

açı

lır. İ

stin

af v

e ka

rar

düze

ltm

e yo

ktur

.)

15İk

i Haf

ta--

---

-15

15--

---

-7

İDAR

EM

erke

zî v

e or

tak

sına

vlar

a ili

şkin

Yar

gıla

ma

Usu

lü(İd

arey

e m

ürac

aat

etm

eksi

zin

10 g

ün iç

inde

da

va a

çılır

. İst

inaf

ve

kara

r dü

zelt

me

yokt

ur.)

3--

----

----

--5

5--

---

-7

02.1

2.20

16BÖ

LGE

ADLİ

YE V

E BÖ

LGE

İDAR

E M

AHKE

MEL

ERİ

KURU

LUN

CAYA

DEK

SIN

IRLA

RH

azır

laya

nAv

. Cel

il ÇE

LİK

Bayr

ampa

şa B

eled

iyes

i

YILL

AR20

1220

1320

1420

1520

1620

17

Huk

uk M

ahke

mel

eri T

emyi

z /

Kesi

nlik

sın

ırı

1086

say

ılı k

anun

un 5

236

sayı

lı ka

nunl

a ilg

a ed

ilen

427.

m

adde

sini

n 2.

fık

rası

. Fı

kran

ın i

lgad

an ö

ncek

i şe

klin

de

5219

sa

yılı

kanu

nun

2A

mad

desi

yle

sını

r 1.

000T

L id

i. 01

.04.

2005

tar

ihin

de y

ürür

lüğe

gir

en 5

236

sayı

lı ka

nunu

n 19

. m

adde

si (

1086

ek

m.4

) de

, ay

rıca

bu

oran

ın 2

005

yılın

dan

sonr

a he

r yı

l ye

nide

n de

ğerl

eme

oran

ına

göre

ar

tırı

laca

ğını

düz

enle

miş

tir.

108

6 ge

çici

m.2

ve

m.3

, 610

0 ge

çici

m.3

, 552

1 ge

çici

m.1

1.69

0,00

1.82

0,00

1.89

0,00

2.08

0,00

2.19

0,00

2.27

0,00

Huk

uk M

ahke

mel

eri M

uraf

aa s

ınır

ı10

86

sayı

lı ka

nunu

n 52

36

sayı

lı ka

nunl

a ilg

a ed

ilen

427

mad

desi

nin

5. f

ıkra

sını

n at

ıf ya

ptığ

ı 43

8. m

adde

si.

Mad

deni

n ilg

adan

önc

eki

şekl

inde

521

9 sa

yılı

kanu

nun

2A m

adde

siyl

e sı

nır

10.0

00TL

idi

. 01

.04.

2005

tar

ihin

de

yürü

rlüğ

e gi

ren

5236

say

ılı k

anun

un 1

9. m

adde

si (1

086

ek

m.4

) de,

ayr

ıca

bu o

ranı

n 20

05 y

ılınd

an s

onra

her

yıl

yeni

den

değe

rlem

e or

anın

a gö

re a

rtır

ılaca

ğını

düz

enle

miş

tir.

108

6 ge

çici

m.2

, 610

0 ge

çici

m.3

17.2

20,0

018

.560

,00

19.2

80,0

021

.220

,00

22.4

00,0

023

.250

,00

Huk

uk M

ahke

mel

eri T

ashi

h -i

Kar

ar s

ınır

ı10

86

sayı

lı ka

nunu

n 52

36

sayı

lı ka

nunl

a ilg

a ed

ilen

427

mad

desi

nin

5. f

ıkra

sını

n at

ıf ya

ptığ

ı 44

0. m

adde

si.

Mad

deni

n ilg

adan

önc

eki ş

eklin

de 5

219

sayı

lı ka

nunu

n 2A

m

adde

siyl

e sı

nır 6

000T

L id

i. 01

.04.

2005

tari

hind

e yü

rürl

üğe

gire

n 52

36 s

ayılı

kan

unun

19.

mad

desi

(10

86 e

k m

.4)

de,

ayrı

ca b

u or

anın

200

5 yı

lında

n so

nra

her

yıl

yeni

den

değe

rlem

e or

anın

a gö

re a

rtır

ılaca

ğını

düz

enle

nmiş

tir.

108

6 ge

çici

m.2

, 610

0 ge

çici

m.3

10.3

00,0

011

.100

,00

11.5

30,0

012

.690

,00

13.3

90,0

013

.900

,00

İcra

Mah

kem

eler

i Tem

yiz /

Kesi

nlik

sını

rı20

04 s

ayılı

kan

unun

531

1 sa

yılı

kanu

nla

ilga

edile

n 36

3.

mad

desi

. M

adde

nin

ilgad

an ö

ncek

i şe

klin

de 3

0.07

.200

3 ta

rihi

nde

yürü

rlüğ

e gi

ren

4949

sa

yılı

kanu

nun

101.

m

adde

siyl

e sı

nır

(200

3 yı

lı iç

in)

2000

TL i

di.

Aynı

tar

ihte

rürl

üğe

gire

n ay

nı k

anun

un 1

02. m

adde

si (2

004

ek m

.1)

de, b

u or

anın

200

3 yı

lında

n so

nra

her y

ıl ye

nide

n de

ğerl

eme

oran

ına

göre

art

ırıla

cağı

nı d

üzen

lenm

işti

r. 2

004

geçi

ci m

.7

4.87

0,00

5.24

0,00

5.44

0,00

5.98

0,00

6.31

0,00

6.55

0,00

Tica

ret M

ahke

mel

eri T

ek H

âkim

le/K

urul

hal

inde

Gör

ülm

e sı

nırı

(523

5 m

.5)

300.

000,

0030

0.00

0,00

300.

000,

0030

0.00

0,00

Page 453: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

452 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016İd

ari Y

argı

da (İ

dare

ve

Verg

i) Te

k H

âkim

le/K

urul

hal

inde

rülm

e, İt

iraz

/Tem

yiz

ve D

uruş

a İs

tem

e sı

nırı

2576

m.7

ve

ek m

.1,

2577

m.1

7, 4

5, 4

7 ve

ek

m.1

, 05

.07.

2012

yür

ürlü

k ta

rihl

i 635

2 sa

yılı

kanu

n m

.50

ve m

.55

ile s

ınır

(201

2 yı

lı iç

in) 2

5.00

0TL

olar

ak b

elir

lenm

işti

r.

9.23

0,00

05.0

7.20

12’d

en

sonr

a25

.000

,00

26.9

50,0

0 28

.000

,00

30.0

00,0

0 31

.000

,00

32.0

00,0

0

İlçe

Tüke

tici

Hak

em H

eyet

leri

Gör

ev s

ınır

ı 65

02 m

.68,

28.

05.2

014

tari

hind

e yü

rürl

üğe

gire

n 65

02

sayı

lı ka

nunu

n 68

. mad

desi

ile

sını

r (20

14 y

ılı iç

in) 2

.000

TL

olar

ak b

elir

lenm

işti

r. G

örev

sın

ırı i

çind

e ka

lan

tüm

hak

em

heye

ti k

arar

ları

kes

indi

r, il

am n

itel

iğin

dedi

r.

1.16

1,67

(Kes

inlik

)

1.19

1,52

(Kes

inlik

)

1.27

2,19

28.0

5.20

14

sonr

ası

< 2.

000,

00

< 2.

200,

00<

2.32

0,00

< 2.

400,

00

İl Tü

keti

ci H

akem

Hey

etle

ri G

örev

sın

ırı

6502

m.6

8, 2

8.05

.201

4 ta

rihi

nde

yürü

rlüğ

e gi

ren

6502

sa

yılı

kanu

nun

68. m

adde

si il

e sı

nır (

2014

yılı

için

) 3.0

00TL

ol

arak

bel

irle

nmiş

tir.

Gör

ev s

ınır

ı içi

nde

kala

n tü

m h

akem

he

yeti

kar

arla

rı k

esin

dir,

ilam

nit

eliğ

inde

dir.

3.03

2,65

3.11

0,58

3.32

1,17

28.0

5.20

14

sonr

ası

< 3.

000,

00

< 3.

300,

00<

3.48

0,00

< 3.

610,

00

Sene

tle

/ Ta

nıkl

a İs

pat s

ınır

ı10

86 m

.288

ve

ek m

.4, 6

100

m.2

00 v

e 02

.12.

2016

ta

rihi

nde

yürü

rlüğ

e gi

ren

ek m

.12.

500,

002.

500,

002.

500,

002.

500,

002.

500,

002.

590,

00

Yıllı

k Kı

dem

Taz

min

atı T

avan

Mik

tarı

İlk

alt

ı ay

ve S

on a

ltı a

y

2.91

7,27

3.03

3,98

3.12

9,25

3.25

4,44

3.43

8,22

01.0

1.20

15-

3.54

1,37

01.0

7.20

15-

3.70

9,98

01.0

9.20

15-

3.82

8,37

4.09

2,53

4.29

7,21

Ceza

Mah

kem

eler

i par

a ce

zala

Tem

yiz

/ Ke

sinl

ik s

ınır

ı 14

12 m

.305

, 532

0 m

.8, A

naya

sa

mah

kem

esin

in 2

006/

65 E

sas

2009

/114

Kar

ar s

ayılı

23.

07.2

009

tari

hli k

arar

ı, 53

20 s

ayılı

kan

unun

14

.04.

2011

tari

hind

e yü

rürl

üğe

gire

n ge

çici

2. m

adde

si,

Bera

at>

10.0

00,0

010

.000

,00

10.0

00,0

010

.000

,00

10.0

00,0

020

.07.

2016

’dan

so

nra

500

gün

500

gün

Mah

kûm

iyet

>3.

000,

003.

000,

003.

000,

003.

000,

003.

000,

003.

000,

00

İdar

i par

a ce

zala

rına

kar

şı b

aşvu

ru ü

zeri

ne

Sulh

Cez

a m

ahke

mes

i İti

raz

/ Ke

sinl

ik s

ınır

ı 53

26 m

.28

f.10,

621

7 m

.27

3.00

0,00

3.00

0,00

3.00

0,00

3.00

0,00

3.00

0,00

3.00

0,00

1086

, 200

4, 2

576,

257

7, 6

502,

552

1 ve

610

0 sa

yılı

kanu

nlar

daki

sın

ırla

r, h

er y

ıl iç

in b

ir ö

ncek

i yılı

n ka

sım

ayı

nda

ilan

edile

n Ye

nide

n D

eğer

lem

e O

ranı

na g

öre

yeni

den

belir

leni

r.

Anca

k 10

86, 2

004,

650

2, 5

521

ve 6

100

sayı

lı ka

nunl

arda

on

liray

ı 257

6 ve

257

7 sa

yılı

kanu

nlar

da is

e bi

n lir

ayı a

şmay

an k

üsur

lar

dikk

ate

alın

maz

. 523

5, 5

271

ve 5

326

sayı

lı ka

nunl

arda

ise

para

sal s

ınır

ları

n ar

ttır

ılaca

ğı y

önün

de b

ir d

üzen

lem

e ol

mad

ığın

dan

bu k

anun

lard

aki s

ınır

lar y

ürür

lük

tari

hind

en s

onra

ki s

enel

er iç

in d

e ay

nen

uygu

lanı

r.

02.1

2.20

16BÖ

LGE

ADLİ

YE V

E BÖ

LGE

İDAR

E M

AHKE

MEL

ERİ

KURU

LUN

CAYA

DEK

SIN

IRLA

RH

azır

laya

nAv

. Cel

il ÇE

LİK

Bayr

ampa

şa B

eled

iyes

i

Page 454: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

453Yararlı Bilgiler01

.01.

2016

BÖLG

E AD

LİYE

VE

BÖLG

E İD

ARE

MAH

KEM

ELER

İ KU

RULD

UN

DA

SÜRE

LER

Haz

ırla

yan

Av. C

elil

ÇELİ

KBa

yram

paşa

Bel

ediy

esi

MAH

KEM

E

Ceva

p /

Ceva

baCe

vap

/İk

inci

Ceva

p

Bilir

kişi

Ra

poru

na

İtir

az

İhti

yati

Ted

bir

veya

Yürü

tmen

in

Dur

duru

lmas

ı Ka

rarı

na İt

iraz

İsti

naf

Tem

yiz

İsti

naf v

eya

İtir

az

veya

Tem

yiz

veya

Ta

shih

i Kar

ar

Dile

kçe

Redd

i Kar

arı

Tem

yizi

Tefh

imTe

bliğ

Ceva

pTe

fhim

Tebl

iğCe

vap

ASLİ

YE(T

icar

et, T

üket

ici,

Aile

, Fik

ri

Huk

uk)

2H

afta

2H

afta

1H

afta

---

2H

afta

2H

afta

---

1 Ay2

Haf

ta1

Haf

ta

SULH

(Bas

it y

argı

lam

a us

ulün

e ta

bi d

aval

arda

dur

uşm

a gü

nüne

dek

cev

ap

veri

lebi

lir)

2H

afta

2H

afta

1H

afta

---

2H

afta

2H

afta

---

1 Ay2

Haf

ta1

Haf

ta

İŞ2

Haf

ta2

Haf

ta1

Haf

ta8

82

Haf

ta--

-8

2H

afta

1H

afta

İCRA

- H

ukuk

2H

afta

2H

afta

---

1010

---

---

1 Ay2

Haf

ta1

Haf

ta

İCRA

- Ce

zaD

uruş

ma

Dur

uşm

a--

-7

7--

---

-7

77

CEZA

(Ağı

r, A

sliy

e, S

ulh,

Fik

ri)

Dur

uşm

aD

uruş

ma

---

77

7

7(5

271

m.2

91

f.2)

77

7

İDAR

İ YAR

GI

Nor

mal

Yar

gıla

ma

Usu

lü(İd

ared

e 60

Ver

gide

30

gün

için

de d

ava

açılı

r.)

302

Haf

ta7

---

3030

---

3030

1 H

afta

İDAR

İ YAR

GI

İved

i Yar

gıla

ma

Usu

lü(İd

arey

e m

ürac

aat

etm

eksi

zin

30 g

ün iç

inde

da

va a

çılır

. İst

inaf

yok

tur.

)

152

Haf

ta--

---

---

---

---

-15

151

Haf

ta

İDAR

EM

erke

zî v

e or

tak

sına

vlar

a ili

şkin

Yar

gıla

ma

Usu

lü(İd

arey

e m

ürac

aat

etm

eksi

zin

10 g

ün iç

inde

da

va a

çılır

. İst

inaf

ve

kara

r dü

zelt

me

yokt

ur.)

3--

---

---

---

---

---

-5

51

Haf

ta

NO

T: Y

erel

mah

kem

e ila

m ta

rihi

20.

07.2

016

tari

hind

en ö

nce

olan

dav

alar

da k

anun

yol

u (İt

iraz

, Tem

yiz,

Kar

ar d

üzel

tme

vs.)

açıs

ında

n es

ki u

suld

eki s

ürel

er u

ygul

anır

. (61

00

geçi

ci m

.3, 2

577

geçi

ci m

.8)

Page 455: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

454 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

01.0

1.20

16BÖ

LGE

ADLİ

YE V

E BÖ

LGE

İDAR

E M

AHKE

MEL

ERİ

KURU

LDU

ĞU

ND

A SI

NIR

LAR

Haz

ırla

yan

Av. C

elil

ÇELİ

KBa

yram

paşa

Bel

ediy

esi

YILL

AR20

1220

1320

1420

1520

1620

17H

ukuk

Mah

kem

eler

i İst

inaf

/ K

esin

lik s

ınır

ı10

86 m

ülga

m.4

26A

ve e

k m

.4, 6

100

m.3

41 v

e ek

m.1

, 02

.12.

2016

tari

hind

e yü

rürl

üğe

gire

n 67

63 s

ayılı

kan

unun

41.

mad

desi

yle

isti

naf s

ınır

ı (20

16 y

ılı iç

in) 3

.000

TL o

lara

k be

lirle

nmiş

tir.

Man

evi t

azm

inat

dav

alar

ında

mik

tar v

e de

ğere

bak

ılmak

sızı

n is

tina

f yo

luna

baş

vuru

labi

lir

1.50

0,00

1.50

0,00

1.50

0,00

1.50

0,00

1.50

0,00

02.1

2.20

16’d

an

sonr

a 3.

000,

00

3.11

0,00

Huk

uk M

ahke

mel

eri T

emyi

z /

Kesi

nlik

sın

ırı

1086

mül

ga m

.428

ve

ek m

.4, 6

100

m.3

62 v

e ek

m.1

, 02.

12.2

016

tari

hind

e yü

rürl

üğe

gire

n 67

63 s

ayılı

kan

unun

42.

mad

desi

yle

tem

yiz

sını

rı (2

016

yılı

için

) 40.

000T

L ol

arak

bel

irle

nmiş

tir.

25.0

00,0

025

.000

,00

25.0

00,0

025

.000

,00

25.0

00,0

002

.12.

2016

’dan

so

nra

40.0

00,0

0

41.5

30,0

0

Huk

uk M

ahke

mel

eri T

emyi

zde

Dur

uşm

a10

86 m

ülga

m.4

38 v

e Ek

m.4

, 610

0 m

.369

ve

02.1

2.20

16 ta

rihi

nde

yürü

rlüğ

e gi

ren

ek m

.160

.000

,00

60.0

00,0

060

.000

,00

60.0

00,0

060

.000

,00

62.2

90,0

0

İcra

Mah

kem

eler

i İst

inaf

/ K

esin

lik s

ınır

ı20

04 m

.363

ve

ek m

.1,

01.0

4.20

05 ta

rihi

nde

yürü

rlüğ

e gi

ren

5311

say

ılı k

anun

un 2

4. m

adde

siyl

e is

tina

f sın

ırı (

2005

yılı

için

) 1.0

00TL

ola

rak

belir

lenm

işti

r. 0

2.12

.201

6 ta

rihi

nde

yürü

rlüğ

e gi

ren

6763

say

ılı k

anun

un 3

. mad

desi

yle

isti

naf s

ınır

ı (2

016

yılı

için

) 7.0

00TL

ola

rak

belir

lenm

işti

r.

1.69

0,00

1.82

0,00

1.89

0,00

2.08

0,00

2.19

0,00

02.1

2.20

16’d

an

sonr

a 7.

000,

00

7.26

0,00

İcra

Mah

kem

eler

i Tem

yiz

/ Ke

sinl

ik s

ınır

ı20

04 m

.364

ve

ek m

.1,

01.0

4.20

05 ta

rihi

nde

yürü

rlüğ

e gi

ren

5311

say

ılı k

anun

un 2

5. m

adde

siyl

e te

myi

z sı

nırı

(200

5 yı

lı iç

in) 1

0.00

0TL

olar

ak b

elir

lenm

işti

r. 0

2.12

.201

6 ta

rihi

nde

yürü

rlüğ

e gi

ren

6763

say

ılı k

anun

un 4

. mad

desi

yle

tem

yiz

sını

(201

6 yı

lı iç

in) 4

0.00

0TL

olar

ak b

elir

lenm

işti

r.

17.2

20,0

018

.560

,00

19.2

80,0

021

.220

,00

22.4

00,0

002

.12.

2016

’dan

so

nra

40.0

00,0

0

41.5

30,0

0

İş M

ahke

mel

eri İ

stin

af /

Kes

inlik

sın

ırı

5521

m.8

, 02.

12.2

016

tari

hind

e yü

rürl

üğe

gire

n 67

63 s

ayılı

kan

unun

5.

mad

desi

yle

isti

naf s

ınır

ı (20

16 y

ılı iç

in) 3

.000

TL o

lara

k be

lirle

nmiş

tir.

1.00

0,00

1.00

0,00

1.00

0,00

1.00

0,00

1.00

0,00

02.1

2.20

16’d

an

sonr

a 3.

000,

00

3.11

0,00

İş M

ahke

mel

eri T

emyi

z /

Kesi

nlik

sın

ırı

5521

m.8

, 02.

12.2

016

tari

hind

e yü

rürl

üğe

gire

n 67

63 s

ayılı

kan

unun

5.

mad

desi

yle

tem

yiz

sını

rı (2

016

yılı

için

) 40.

000T

L ol

arak

bel

irle

nmiş

tir.

5.00

0,00

5.00

0,00

5.00

0,00

5.00

0,00

5.00

0,00

02.1

2.20

16’d

an

sonr

a 40

.000

,00

41.5

30,0

0

Tica

ret M

ahke

mel

eri T

ek H

âkim

le/K

urul

hal

inde

Gör

ülm

e sı

nırı

(523

5 m

.5)

300.

000,

0030

0.00

0,00

300.

000,

0030

0.00

0,00

İdar

i Yar

gı İs

tina

f / K

esin

lik s

ınır

ı(2

577

m.4

5 ve

ek

m.1

) 28.

06.2

014

yürü

rlük

tari

hli 6

545

sayı

lı ka

nun

m.1

9 ile

sın

ır (2

014

yılı

için

) 5.0

00TL

ola

rak

belir

lenm

işti

r.50

00,0

050

00,0

050

00,0

050

00,0

0

İdar

i Yar

gı T

emyi

z /

Kesi

nlik

sın

ırı

(257

7 m

.46

ve e

k m

.1) 2

8.06

.201

4 yü

rürl

ük ta

rihl

i 654

5 sa

yılı

kanu

n m

.20

ile s

ınır

(201

4 yı

lı iç

in) 1

00.0

00TL

ola

rak

belir

lenm

işti

r.10

0.00

0,00

110.

000,

0011

6.00

0,00

120.

000,

00

Page 456: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

455Yararlı Bilgiler

01.0

1.20

16BÖ

LGE

ADLİ

YE V

E BÖ

LGE

İDAR

E M

AHKE

MEL

ERİ

KURU

LDU

ĞU

ND

A SI

NIR

LAR

Haz

ırla

yan

Av. C

elil

ÇELİ

KBa

yram

paşa

Be

ledi

yesi

YILL

AR20

1220

1320

1420

1520

1620

17

İdar

i Yar

gıda

(İda

re v

e Ve

rgi)

Tek

Hâk

imle

/ Ku

rul h

alin

de G

örül

me

ve D

uruş

a İs

tem

e sı

nırı

2576

m.7

ve

ek m

.1, 2

577

m.1

7, 4

5 ve

ek

m.1

, 05.

07.2

012

yürü

rlük

tari

hli

6352

say

ılı k

anun

m.5

0 ve

m.5

5 ile

sın

ır (2

012

yılı

için

) 25.

000T

L ol

arak

be

lirle

nmiş

tir.

9.23

0,00

05.0

7.20

12’d

en

sonr

a25

.000

,00

26.9

50,0

0 28

.000

,00

30.0

00,0

0 31

.000

,00

32.0

00,0

0

İlçe T

üket

ici H

akem

Heye

tler

i Gör

ev sı

nırı

6502

m.6

8, 2

8.05

.201

4 ta

rihi

nde

yürü

rlüğ

e gi

ren

6502

say

ılı k

anun

un 6

8.

mad

desi

ile

sını

r (20

14 y

ılı iç

in) 2

.000

TL o

lara

k be

lirle

nmiş

tir.

Gör

ev s

ınır

ı iç

inde

kal

an tü

m h

akem

hey

eti k

arar

ları

kes

indi

r, il

am n

itel

iğin

dedi

r.

1.16

1,67

(Kes

inlik

)

1.19

1,52

(Kes

inlik

)

1.27

2,19

28.0

5.20

14

sonr

ası

< 2.

000,

00

< 2.

200,

00<

2.32

0,00

< 2.

400,

00

İl Tük

etic

i Hak

em He

yetl

eri G

örev

sını

6502

m.6

8, 2

8.05

.201

4 ta

rihi

nde

yürü

rlüğ

e gi

ren

6502

say

ılı k

anun

un 6

8.

mad

desi

ile

sını

r (20

14 y

ılı iç

in) 3

.000

TL o

lara

k be

lirle

nmiş

tir.

Gör

ev s

ınır

ı iç

inde

kal

an tü

m h

akem

hey

eti k

arar

ları

kes

indi

r, il

am n

itel

iğin

dedi

r.

3.03

2,65

3.11

0,58

3.32

1,17

28.0

5.20

14

sonr

ası

< 3.

000,

00

< 3.

300,

00<

3.48

0,00

< 3.

610,

00

Sene

tle /

Tanı

kla İ

spat

sını

rı10

86 m

.288

ve

ek m

.4, 6

100

m.2

00 v

e 02

.12.

2016

tari

hind

e yü

rürl

üğe

gire

n ek

m.1

2.50

0,00

2.50

0,00

2.50

0,00

2.50

0,00

2.50

0,00

2.59

0,00

Yıllı

k Kı

dem

Taz

min

atı T

avan

Mik

tarı

İlk

alt

ı ay

ve S

on a

ltı a

y

2.91

7,27

3.03

3,98

3.12

9,25

3.25

4,44

3.43

8,22

01.0

1.20

15-

3.54

1,37

01.0

7.20

15-

3.70

9,98

01.0

9.20

15-

3.82

8,37

4.09

2,53

4.29

7,21

Ceza

Mah

kem

eler

i par

a ce

zala

rıİs

tina

f / K

esin

lik s

ınır

ı 14

12 m

.305

, 532

0 m

.8, A

naya

sa

mah

kem

esin

in 2

006/

65 E

sas

2009

/114

Ka

rar s

ayılı

23.

07.2

009

tari

hli k

arar

ı, 53

20 s

ayılı

kan

unun

14.

04.2

011

tari

hind

e yü

rürl

üğe

gire

n ge

çici

2. m

adde

si, 5

271

m.2

72

Bera

at>

10.0

00,0

010

.000

,00

10.0

00,0

010

.000

,00

10.0

00,0

020

.07.

2016

’dan

so

nra

500

gün

500

gün

Mah

kûm

iyet

>3.

000,

003.

000,

003.

000,

003.

000,

003.

000,

003.

000,

00

İdar

i par

a ce

zala

rına

kar

şı b

aşvu

ru ü

zeri

ne

Sulh

Cez

a m

ahke

mes

i İti

raz

/ Ke

sinl

ik s

ınır

ı 53

26 m

.28

f.10,

621

7 m

.27

3.00

0,00

3.00

0,00

3.00

0,00

3.00

0,00

3.00

0,00

3.00

0,00

1086

, 200

4, 2

576,

257

7, 6

502,

552

1 ve

610

0 sa

yılı

kanu

nlar

daki

sın

ırla

r, h

er y

ıl iç

in b

ir ö

ncek

i yılı

n ka

sım

ayı

nda

ilan

edile

n Ye

nide

n D

eğer

lem

e O

ranı

na g

öre

yeni

den

belir

leni

r. A

ncak

10

86, 2

004,

650

2, 5

521

ve 6

100

sayı

lı ka

nunl

arda

on

liray

ı 257

6 ve

257

7 sa

yılı

kanu

nlar

da is

e bi

n lir

ayı a

şmay

an k

üsur

lar

dikk

ate

alın

maz

. 523

5, 5

271

ve 5

326

sayı

lı ka

nunl

arda

ise

para

sal s

ınır

ları

n ar

ttır

ılaca

ğı y

önün

de b

ir d

üzen

lem

e ol

mad

ığın

dan

bu k

anun

lard

aki s

ınır

lar y

ürür

lük

tari

hind

en s

onra

ki s

enel

er iç

in d

e ay

nen

uygu

lanı

r.

NO

T: Y

erel

mah

kem

e ila

m ta

rihi

20.

07.2

016

tari

hind

en ö

nce

olan

dav

alar

da k

anun

yol

u (İt

iraz

, Tem

yiz,

Kar

ar d

üzel

tme

vs.)

açıs

ında

n es

ki u

suld

eki s

ınır

lar u

ygul

anır

. (61

00 g

eçic

i m.3

, 25

77 g

eçic

i m.8

)

Page 457: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

456 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

01.01.2015 FAİZ TABLOSUHazırlayan

Bayrampaşa Belediyesi Av. Celil ÇELİK

Faizler, oran açısından “Yasal Faiz” ve “Akdi Faiz” olmak üzere ikiye ay-rılırlar. Yasal faiz oranları, her alacağın mahiyetine göre mevzuatın belirlediği oranlardır. (6098 m.88 f.1, 3095 m.4, 6098 m.120 f.1, 6102 m.9) Mahiyeti açık olmayan alacaklarda faiz oranı kanuni (adi) faize göre belirlenir. (Örne-ğin 2004 m.118) Akdi faiz oranı ise sözleşmeyle belirlenir. Faizler, tür olarak ise “Anapara faizi” ve “Temerrüt Faizi” olmak üzere ikiye ayrılırlar. Anapa-ra faizi, borçlu henüz temerrüde düşmeden ödenmesi gereken faizdir. Söz-leşme uyarınca alacaklıya ait paranın faiz geliri elde etmek amacıyla ödünç verilmesi veya herhangi bir şekilde borçluda kalması üzerine faiz ödenme-si öngörülmüş ise anapara faizinden söz edilir. (Örneğin 6098 m.193 b.1, m.217 f.1 b.1, m.234, m.229 f.1 b.1, m.387 f.2, m.529 f.1, m.538 f.1, m.627 f.2, 6102 m.20) Anapara faizi, genellikle kredili, taksitli, vadeli vs. sözleşme-lerde vade farkı adı altında alınır. Borçlu temerrüde düştüğünde ise ayrıca temerrüt faizi alınır. Anapara faizi temerrüt halinde anapara halini alır ve dolayısıyla temerrüt halinde anapara sayılan anapara faizi üzerinden ayrıca temerrüt faizi işletilir. Gerek anapara faizi ve gerek temerrüt faizi sürecinde, işleyen faizin belirli bir süre sonra anaparaya katılacağı ve oluşan yeni anapa-ra üzerinden faiz işletilmesine devam edileceği kararlaştırılamaz. (3095 m.3, 6098 m.121 ve m.388 f.3) Sözleşmeyle kararlaştırılmış olsa bile faize faiz işletilmesi geçersizdir. İstisna olarak cari hesap sözleşmelerinde ve ayrıca iki tarafın tacir olduğu ödünç (karz) sözleşmelerinde sadece anapara sürecinde üç aydan aşağı olmamak üzere faize faiz işletilmesi kararlaştırılabilir. (6102 m.8 f.2) Faiz başlangıcı temerrüt tarihi olan alacaklarda temerrütten önceki döneme ilişkin faiz işletilemez.

Türk Borçlar kanununa ve Türk Ticaret Kanunu’na göre gerek adi ala-caklarda ve gerek ticari alacaklarda ödenmesi gereken anapara faizlerinde kanuni (adi) faiz oranı uygulanır. (3095 m.1, 6098 m.88 f.1, 6102 m.9) Temerrüt faizi ise alacağın mahiyetine göre belirlenir. Adi alacaklarda kanuni (adi) faiz oranı, ticari alacaklarda ise ticari faiz oranı temerrüt faizi olarak uy-gulanır. (3095 m.2 f1 ve f.2, 6102 m.9) Diğer alacaklarda ise ilgili mevzuatın belirlediği oranlar temerrüt faizi olarak uygulanır. (3095 m.4, 6098 m.120 f.1)

Anapara faizi oranı ile temerrüt faizi oranı sözleşmeyle farklı oranlarda belirlenebilir. Adi alacaklarda sözleşmeyle belirlenen akdi anapara faizi oranı kanuni (adi) faiz oranının %50 fazlasını aşamaz, sözleşmeyle belirlenen te-merrüt faizi oranı ise kanuni (adi) faiz oranının %100 fazlasını aşamaz. (6098 m.88 f.2, 6098 m.120 f.2) Kanuni faizin %9 olarak uygulandığı günümüzde adi alacaklarda sözleşmeyle belirlenen anapara faizi (%9x1, 5) %13, 3 ora-nını, sözleşmeyle belirlenen temerrüt faizi ise (%9x2) %18 oranını aşamaz. Ticari işlerde ise gerek anapara faizi oranı ve gerek temerrüt faizi oranı ser-bestçe belirlenebilir. (6102 m.8 f.1) Taraflardan biri için ticari iş sayılan söz-

Page 458: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

457Yararlı Bilgiler

leşmelerde de gerek anapara faizi oranı ve gerek temerrüt faizi oranı serbest-çe belirlenebilir. (6102 m.19 b.2) Tüketicinin korunmasına ilişkin hükümler saklıdır. (6102 m.8 f.3) Yabancı para gibi diğer alacak türlerinde mevzuatta bir sınırlama bulunmamaktadır.

Alıcının tüketici sayıldığı ve satıcının ticari faaliyeti kapsamında yapılan taksitli sözleşmelerde; anapara faizi kanuni (adi) faizin en fazla %50 fazlası, temerrüt faizi ise yasaya göre uygulanan veya sözleşmeyle belirlenen anapara faizinin en fazla %30 fazlası olarak kararlaştırılabilir. (6098 m.253). Yıllık anapara faizi oranı (%9x1, 5) %13, 5 olarak belirlendiğinde, yıllık temerrüt faizi oranı da en fazla (%13, 5x1, 3) %17, 55 olarak belirlenebilir. Tüketici-ye yönelik peşin satımlarda temerrüt halinde %30 sınırlaması uygulanmaz. Belirli süreli tüketici kredisi sözleşmelerinde faiz oranı sabit olarak belirle-nir. Tüketici kredisi sözleşmelerinde, akdî faiz, efektif yıllık faiz veya kredi-nin toplam maliyetinin yer almaması durumunda, kredi tutarı faizsiz olarak sözleşme süresinin sonuna kadar kullanılır. Efektif faiz oranı, olduğundan düşük gösterilmişse, kredinin toplam maliyetinin hesaplanmasında esas alı-nacak akdî faiz oranı, düşük gösterilen efektif faiz oranına uyacak şekilde ye-niden belirlenir. Belirsiz süreli kredi sözleşmelerinde faiz oranında değişiklik yapılması hâlinde ise bu değişikliğin yürürlüğe girmesinden otuz gün önce tüketiciye bildirilmesi zorunludur. (6502 m.25) Kredi kartları faizinde 5464 sayılı kanun uygulanır. (5464 m.26 f.6) Konut finansmanına yönelik kredi-lerde ve finansal kiralama işlemlerinde faiz oranı sabit veya değişken ola-rak ya da aynı kredi için her iki yöntem esas alınmak suretiyle belirlenebilir. Faiz oranının sabit olarak belirlenmesi hâlinde oran tarafların rızası dışında değiştirilemez. Oranın değişken olarak belirlenmesi hâlinde ise, başlangıçta sözleşmede belirlenen oran, dönemsel geri ödeme tutarı başlangıçta sözleş-mede belirlenen azami dönemsel geri ödeme tutarını aşmamak koşuluyla ve sözleşmede belirlenecek yurt içinde veya yurt dışında genel kabul görmüş ve yaygın olarak kullanılan endekslerden en düşük olanı baz alınarak değişti-rilebilir. Bu amaçlarla kullanılabilecek referans faizler ve endeksler Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından belirlenir. (6502 m.36)

Sözleşmede anapara faizi oranı belirlenmiş ancak temerrüt faizi oranı be-lirlenmemiş ise ve anapara faizi oranı da mevzuatın alacak için düzenlediği temerrüt faizi oranından fazla ise, bu durumda anapara faizi oranı temerrüt faizi oranı olarak da uygulanır. (3095 m.2 f.3, 6098 m.120 f.3) Örneğin adi bir alacakta sözleşmeyle anapara faizi oranı (%9x1, 5) %13,5 olarak belirlen-miş ancak temerrüt faizi oranı belirlenmemiş ise, temerrüt halinde artık %9 değil %13,5 oranı uygulanır. Zira anapara faizi kanuni (adi) faizden yüksektir. Ticari bir alacakta sözleşmeyle anapara faizi oranı (%9x1,5) %13,5 olarak be-lirlenmiş ancak temerrüt faizi oranı belirlenmemiş ise, temerrüt halinde artık ticari temerrüt faizi oranı olan %10,5 değil anapara faizi olarak kararlaştırı-lan %13,5 oranı uygulanır. Zira anapara faizi oranı normalde uygulanması gereken ticari faiz oranından yüksektir.

Page 459: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

458 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016FA

İZLE

RU

YGU

LAN

DIĞ

I ÖRN

EK A

LACA

KLAR

ZAM

ANAŞ

IMI B

AŞLA

NG

ICI –

ZAM

ANAŞ

IMI S

ÜRE

Sİ –

FAİ

Z BA

ŞLAN

GIC

IO

RAN

LAR

HES

APLA

MAL

ARD

ÖN

EMLE

R VE

ORA

NLA

R

AZAM

İ M

EVD

UAT

FAİZ

İ

4857

m.

34, 1

475

m.1

4

Kıde

m ta

zmin

atı

Kıde

m ta

zmin

atı a

laca

ğını

n tü

için

fesi

h ta

rihi

–10

yıl–

Fesi

h ta

rihi

Faz

la m

esai

ücr

eti

Her

gün

ün fa

zla

mes

aisi

için

işin

yap

ıldığ

ı gün

–5

yıl–

İşve

reni

n te

mer

rüde

düş

ürül

düğü

tari

h

Bayr

am v

e G

enel

tati

l ücr

eti

Her

gün

ün fa

zla

mes

aisi

için

işin

yap

ıldığ

ı gün

–5

yıl–

İşve

reni

n te

mer

rüde

düş

ürül

düğü

tari

h

Haf

ta ta

tili

Her

gün

ün fa

zla

mes

aisi

için

işin

yap

ıldığ

ı gün

–5

yıl–

İşve

reni

n te

mer

rüde

düş

ürül

düğü

tari

h

Ayl

ık Ü

cret

Her

ayl

ık ü

cret

için

ay

sonu

–5 y

ıl– İş

vere

nin

tem

errü

de d

üşür

üldü

ğü ta

rih

İkra

miy

e, y

ol, y

emek

vs.

gib

i yar

dım

lar

Her

yar

dım

için

yar

dım

tari

hi–5

yıl–

İşve

reni

n te

mer

rüde

düş

ürül

düğü

tari

h

İlgili

ala

cakl

arda

ban

kala

rın

açılm

ış b

ir y

ıl va

deli

mev

duat

hes

abın

a öd

ediğ

i en

yük

-se

k fa

iz o

ranı

uyg

ulan

ır.

Alac

aklı,

han

gi

bank

anın

mev

duat

fai

zi o

ranı

yük

sek

ise

o ba

nkan

ın

oran

ını

uygu

lar.

Ba

nkal

arın

ka

mu

bank

ası o

lmas

ı zor

unlu

değ

ildir

.

Fiili

uyg

ulam

ada

gere

k al

acak

lılar

ve

gere

k ic

ra d

aire

leri

Mer

kez

Bank

asın

ın W

eb s

i-te

sind

e ila

n et

tiği

aza

mi

mev

duat

fai

zi

oran

ları

uygu

lam

akta

dırl

ar.

Geç

ekte

M

erke

z Ba

nkas

ının

web

sit

esin

de i

lan

et-

tiği

aza

mi

mev

duat

fai

zi o

ranl

arı,

bank

al-

arın

fiile

n uy

gula

dığı

ora

nlar

değ

iller

dir,

ba

nkal

arca

uyu

lmas

ı ger

eken

aza

mi s

ınır

-la

rdır

. Fai

z or

anın

a it

iraz

edi

ldiğ

i tak

dird

e m

ahke

mel

er,

tara

flar

ın b

ildir

diği

ban

kal-

arda

n fi

ilen

uygu

ladı

klar

ı YI

LLIK

mev

duat

fa

iz o

ranl

arın

ı so

rmak

tadı

rlar

ve

sunu

lan

en y

ükse

k or

ana

göre

fai

ze h

ükm

etm

ek-

tedi

rler

.

Faiz

ba

şlan

gıç

tari

hi

esas

al

ınar

ak

bire

r yı

llık

devr

eler

olu

ştur

ulur

. Fa

iz

başl

angı

ç ta

rihi

örn

eğin

may

ıs a

yını

n on

sek

izi

ise

oluş

turu

lan

tüm

yıll

ık

devi

rler

in

başl

angı

ç ta

rihi

de

he

r m

ayıs

ayı

nın

on s

ekiz

i olu

r.

Her

bir

dev

irde

dev

ir b

aşla

ngıç

tar

i-hi

nde

bank

alar

ca u

ygul

anan

en

yük-

sek

mev

duat

fai

zi o

ranı

, as

ıl al

acağ

a de

vir

sonu

na

dek

uygu

lanı

r.

Dev

ir

başl

angı

ç ta

rihl

erin

in

teka

bül

et-

med

iği a

ra d

önem

lerd

e m

evdu

at fa

izi

oran

ları

ndak

i ar

tışl

ar v

eya

azal

mal

ar

dikk

ate

alın

maz

lar.

Faiz

baş

lang

ıç t

arih

inde

n öd

eme

tari

-hi

ne d

ek k

aç d

evir

geç

tiği

ve

her d

evre

ai

t fa

iz o

ranı

bel

irle

nir.

Dev

ir k

esir

leri

is

e gü

nlük

ola

rak

hesa

plan

ır.

Kesi

rli

olan

(ta

m o

lmay

an)

devi

rde

kaç

gün

geci

kme

oldu

ğu b

elir

leni

r ve

devr

e ai

t YI

LLIK

fai

z or

anın

ın g

ünle

rin

topl

amı-

na k

arşı

lık g

elen

ora

nı b

ulun

ur. G

eçen

he

r dev

ir iç

in b

ulun

an fa

iz o

ranl

arı t

o-pl

anır

ve

asıl

alac

ağa

uygu

lanı

r.

Her

bir

dev

re u

ygul

anac

ak

oran

, dev

ir b

aşla

ngıç

tari

hind

e en

yük

sek

mev

duat

faiz

i ver

en

bank

adan

sor

ulur

.

TCM

B ta

rafın

dan

yayı

nlan

an

Azam

i Mev

duat

Fai

zi O

ranl

arı:

05.1

0.20

10-1

3.10

.201

0 %

20

14.1

0.20

10-2

0.10

.201

0 %

19

21.1

0.20

10-1

3.01

.201

1 %

18

14.0

1.20

11-2

0.04

.201

1 %

17

21.0

4.20

11-3

0.01

.201

4 %

18

31.0

1.20

14- %

20

AZAM

İ İŞ

LETM

E KR

EDİS

İFA

İZİ

6356

m

.18/

3 ve

m

.53/

2

Kanu

ni i

şçili

k al

acak

ları

dış

ında

kal

ıp T

oplu

sö-

zleş

mes

inde

n ka

ynak

lı ila

ve a

yni v

e na

kdi a

laca

k-la

r iç

in u

ygul

anır

. Örn

eğin

asg

ari ü

cret

mik

tarı

için

az

ami

mev

duat

fai

zi,

asga

ri ü

cret

i ge

çen

mik

tar

için

aza

mi i

şlet

me

kred

isi f

aizi

uyg

ulan

ır. Ö

rneğ

in

fazl

a ça

lışm

a üc

retl

erin

in %

50’y

e ka

dar

olan

mik

-ta

rına

aza

mi m

evdu

at fa

izi,

%50

’yi a

şan

mik

tarl

arı-

na iş

letm

e kr

edis

i fai

zi u

ygul

anır

.

Zam

anaş

ımı b

aşla

ngıc

ı, za

man

aşım

ı sür

esi v

e fa

iz

başl

angı

ç ta

rihi

nor

mal

işç

i al

acak

ları

nda

oldu

ğu

gibi

dir.

İşçi

sen

dika

sı a

idat

ı

Her

ay

aida

tı iç

in a

yrı o

lara

k he

r ay

sonu

–5 y

ıl–To

p-lu

söz

leşm

ede

ifa

tari

hi v

arsa

bu

tari

h yo

ksa

işve

-re

nin

tem

errü

de d

üşür

üldü

ğü ta

rih

İşle

tme

kred

isi v

eren

ban

kala

rını

n iş

letm

e kr

edile

rind

e te

mer

rüt

tari

hi

itib

arıy

la

uygu

ladı

ğı Y

ILLI

K en

yük

sek

faiz

ora

nı u

y-gu

lanı

r. F

aiz

oran

ı da

va k

onus

u ya

pıld

ığı

takd

irde

, tar

aflar

ın b

ildir

diği

ban

kala

rdan

fa

iz b

aşla

ngıç

tari

hind

e uy

gula

nan

yıllı

k en

ksek

işl

etm

e kr

edis

i fa

iz o

ranl

arı

soru

-lu

r. K

anun

ban

kala

rın

kam

u ba

nkas

ı ol

-m

asın

ı zor

unlu

kılm

amış

tır.

Anc

ak b

anka

l-ar

ın T

ürki

ye H

alk

Bank

ası,

Sına

i Kal

kınm

a Ba

nkas

ı, Tü

rkiy

e Ka

lkın

ma

bank

ası

gibi

letm

e kr

edis

i ve

ren

kam

u ba

nkal

arı

ol-

mas

ı ger

ekti

ği ş

eklin

de Y

argı

tay

içti

hatl

arı

vard

ır.

Mer

kez

bank

asın

dan

soru

lmas

ı ge

rekt

iğin

i sö

yley

en Y

argı

tay

kara

rlar

ı da

bu

lunm

akta

dır.

(Ya

rgıt

ay 9

. E:

1998

/383

1 K:

1998

/309

3 T:

03.0

3.19

98)

Azam

i mev

duat

faiz

i gib

i hes

apla

nır.

Her

bir

dev

re u

ygul

anac

ak o

ran,

de

vir

başl

angı

ç ta

rihi

nde

en y

ük-

sek

işle

tme

kred

isi

faiz

i ve

ren

bank

adan

sor

ulur

.

Page 460: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

459Yararlı Bilgiler

KAM

UFA

İZİ

6183

m

.51,

An

ayas

a m

.46/

son

Verg

i, re

sim

, har

ç, p

rim

, aid

at v

s. tü

m k

amu

alac

akla

Taha

kkuk

tar

ihin

i ta

kip

eden

yılb

aşın

dan

itib

aren

5

yıl i

çind

e te

bliğ

edi

lmey

en v

eya

tebl

iğ e

dilm

esin

e ra

ğmen

vad

e ta

rihi

ni t

akip

ede

n yı

lbaş

ında

n it

i -ba

ren

5 yı

l içi

nde

işle

m y

apılm

ayan

ala

cakl

ar z

am-

anaş

ımın

a uğ

rar.

(21

3 sa

yılı

kanu

n m

.114

, 61

83

sayı

lı ka

nun

m.1

02)

Taha

kkuk

vey

a Va

de ta

rihi

–5 y

ıl–Va

de ta

rihi

Kam

ulaş

tırm

a be

deli

Mül

kiye

tin

idar

eye

devr

i ta

rihi

–10

yıl–

Mül

kiye

tin

idar

eye

devr

i tar

ihi

6183

Sa

yılı

Amm

e Al

acak

ları

nın

Tahs

ili

Usu

lü H

akkı

nda

kanu

nun

51. m

adde

si u

y-ar

ınca

kam

u al

acak

ları

ile

Anay

asan

ın 4

6/so

n fık

rası

na g

öre

kam

ulaş

tırm

a al

acak

-la

rına

uyg

ulan

acak

ola

n ge

cikm

e za

mm

ı or

anla

rı B

akan

lar

Kuru

lu k

arar

ıyla

tes

pit

edili

r.

Her

ayı

n al

acağ

ı içi

n ay

rı o

lara

k AY

LIK

oran

üze

rind

en A

YLIK

fai

z he

sapl

anır

. Ay

kes

irle

ri i

se g

ünlü

k ol

arak

hes

ap-

lanı

r. G

eçen

her

aya

uyg

ulan

acak

fai

z or

anı,

ayın

için

de b

ulun

duğu

dön

eme

göre

bel

irle

nir.

Faiz

ba

şlan

gıç

tari

hi

esas

al

ınar

-ak

AY

LIK

devr

eler

ol

uştu

rulu

r.

Faiz

ba

şlan

gıç

tari

hi ö

rneğ

in a

yın

on s

ekiz

i is

e ol

uştu

rula

n tü

m a

ylık

dev

irle

rin

başl

angı

ç ta

rihi

de

her

ayın

on

seki

zi

olur

.

Faiz

baş

lang

ıç t

arih

inde

n öd

eme

tar-

ihin

e de

k ka

ç ay

lık d

evir

geç

tiği

ve

geçe

n he

r ayl

ık d

evre

ait

faiz

ora

nı b

e-lir

leni

r. D

evir

kes

irle

ri is

e gü

nlük

ola

r-ak

hes

apla

nır.

Kes

irli

olan

(tam

olm

a-ya

n) d

evir

de k

aç g

ün g

ecik

me

oldu

ğu

belir

leni

r ve

aya

ait A

YLIK

faiz

ora

nını

n gü

nler

in t

opla

mın

a ka

rşılı

k ge

len

or-

anı b

ulun

ur. G

eçen

her

ayl

ık d

evir

için

bu

luna

n fa

iz o

ranl

arı

topl

anır

ve

asıl

alac

ağa

uygu

lanı

r.

Dön

emle

r Ve

AYLI

K O

ranl

ar

08.0

3.19

94-3

0.08

.199

5 %

12

31.0

8.19

95-3

1.01

.199

6 %

10

01.0

2.19

96-0

8.07

.199

8 %

15

09.0

7.19

98-2

0.01

.200

0 %

12

21.0

1.20

00-0

1.12

.200

2 %

602

.12.

2000

-28.

03.2

001

% 5

29.0

3.20

01-3

0.01

.200

2 %

10

31.0

1.20

02-1

1.11

.200

3 %

712

.11.

2003

-01.

03.2

005

% 4

02.0

3.20

05-2

0.04

.200

6 %

321

.04.

2006

-18.

11.2

009

% 2

, 519

.11.

2009

-19.

10.2

010

% 1

, 95

19.1

0.20

10- %

1, 4

TECİ

L FA

İZİ

2577

m

.28

f.6, 2

13

m.1

12

f.4, 6

183

m.4

8

Verg

i, re

sim

, ik

mal

en

tarh

iyat

a da

yana

n ta

pu

harç

ları

, cez

a ta

hkik

ve

taki

pler

ine

ait

muh

akem

e m

asra

fı, v

ergi

cez

ası,

para

cez

ası v

e ge

cikm

e za

m-

mı,

teci

le k

onu

olan

kam

u al

acak

ları

dır.

(213

m.1

12

f.4, 6

183

m.4

8

Tam

yar

gı v

e ve

rgi

dava

ları

nda

hükm

edile

n m

e-bl

ağın

ida

rece

hak

sah

ibin

e ge

ç öd

enm

esi

duru

-m

unda

da

teci

l fai

zi u

ygul

anır

. (25

77 m

.28

f.6, )

Teci

l fa

izi

oran

ları

M

aliy

e ba

kanl

ığı

tara

fında

n yı

llık

oran

ola

rak

belir

lenm

ek-

tedi

r.

Teci

l ed

ilece

k al

acak

mik

tarı

ve v

ade

tarih

i be

lirle

nir.

Dah

a so

nra

alac

ağın

ka

ç ta

ksid

e bö

lüne

ceği

ve

her

bir

tak-

sitin

öde

me

tarih

i bel

irlen

ir. H

er t

aksi

t iç

in v

aded

en i

tibar

en ö

dem

e ta

rihin

e de

k ka

ç D

ÖN

EM

geçt

iği

ve

her

bir

döne

mde

de

kaç

GÜN

geç

tiği b

ulun

ur.

Kan

uni f

aiz

gibi

hes

apla

nır.

Dön

emle

r Ve

YILL

IK O

ranl

ar

28.0

4.20

06-2

0.11

.200

9 %

24

21.1

1.20

09-2

0.10

.201

0 %

19

21.1

0.20

10- %

12

YABA

NCI

PARA

FAİZ

İ

3095

m

.4a

Yaba

ncı p

ara

borc

u ih

tiva

ede

n ka

mbi

yo e

vrak

ları

ek, b

ono,

pol

içe)

Vade

tari

hi–3

yıl–

Vade

tari

hi

Yaba

ncı p

ara

üzer

inde

n ya

pıla

n sö

zleş

mel

er

Sözl

eşm

ede

ifa

tari

hi

vars

a bu

ta

rih

yoks

a bo

rçlu

nun

tem

errü

de d

üşür

üldü

ğü ta

rih–

10 y

ıl–Sö

-zl

eşm

ede

ifa

tari

hi v

arsa

bu

tari

h yo

ksa

borç

lunu

n te

mer

rüde

düş

ürül

düğü

tari

h

(İcra

tak

iple

rind

e ya

banc

ı par

a ile

bir

likte

o g

ünün

rk p

aras

ı kar

şılığ

ının

yaz

ılmas

ı zor

unlu

dur.

)

Alac

aklı,

ha

ngi

bank

anın

ya

banc

ı pa

ra

mev

duat

faiz

i ora

nı y

ükse

k is

e o

bank

anın

or

anın

ı uyg

ular

. Ban

kala

rın

kam

u ba

nkas

ı ol

mas

ı zor

unlu

dur.

Fiili

uyg

ulam

ada

gere

k al

acak

lılar

ve

gere

k ic

ra

dair

eler

i M

erke

z Ba

nkas

ının

W

eb

site

sind

e ila

n et

tiği

ora

nlar

ı uy

gula

mak

-ta

dırl

ar.

Anca

k fa

iz o

ranı

na i

tira

z ed

ildiğ

i ta

kdir

de m

ahke

mel

er, t

arafl

arın

bild

irdi

ği

kam

u ba

nkal

arın

dan

fiile

n uy

gula

dıkl

arı

YILL

IK

mev

duat

fa

iz

oran

ları

sorm

ak-

tadı

rlar

ve

sunu

lan

en y

ükse

k or

ana

göre

fa

ize

hükm

etm

ekte

dirl

er.

Azam

i m

evdu

at f

aizi

gib

i ol

uştu

ru-

lan

yıllı

k de

virl

ere

göre

hes

ap y

apıl-

mal

ıdır

.

İcra

tak

iple

rind

e ta

kip

veya

öde

me

günü

ku

rlar

ında

n ha

ngis

inin

ta

lep

edild

iği d

e be

lirti

lir. Ö

dem

e gü

nü k

uru

terc

ih e

dild

iğin

de t

akip

ala

cağı

ya-

banc

ı par

a al

acağ

ı ola

rak

değe

rlen

di-

rilir

ve

asıl

alac

ağa

en y

ükse

k ya

banc

ı m

evdu

at f

aizi

uyg

ulan

ır.

Taki

p gü

kuru

ter

cih

edild

iği v

eya

terc

ih y

apıl-

mad

ığı t

akdi

rde

Türk

lira

sına

çev

rile

n al

acağ

a ti

cari

faiz

uyg

ulan

ır. (

Yarg

ıtay

12

. H

D,

E:20

06/1

2270

K:2

006/

1528

7 T:

11.0

7.20

06)

Her

bir

dev

re u

ygul

anac

ak

oran

, dev

ir b

aşla

ngıç

tari

hind

e ilg

ili y

aban

cı p

ara

için

en

yüks

ek

mev

duat

faiz

i ver

en k

amu

bank

asın

dan

soru

lur.

AYLI

K O

RA

N Ü

ZER

İND

EN A

YLIK

FA

İZ H

ESA

PLA

MA

: Fai

z =

Ana

para

x D

önem

Ay

Say

ısı x

Dön

em A

ylık

Fai

z O

ranı

/ 1

00 A

YLIK

OR

AN

ÜZE

RİN

DEN

NLÜ

K F

AİZ

HES

AP

LAM

A: F

aiz

= A

napa

ra x

Dön

em G

ün

Say

ısı x

Dön

em A

ylık

Fai

z O

ranı

/ 3

000

FAİZ

LER

UYG

ULA

ND

IĞI Ö

RNEK

ALA

CAKL

ARZA

MAN

AŞIM

I BAŞ

LAN

GIC

I – Z

AMAN

AŞIM

I SÜ

RESİ

– F

AİZ

BAŞL

ANG

ICI

ORA

NLA

RH

ESAP

LAM

ALAR

NEM

LER

VE O

RAN

LAR

Page 461: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

460 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

FAİZ

LER

UYG

ULA

ND

IĞI Ö

RNEK

ALA

CAKL

ARZA

MAN

AŞIM

I BAŞ

LAN

GIC

I – Z

AMAN

AŞIM

I SÜ

RESİ

– F

AİZ

BAŞL

ANG

ICI

ORA

NLA

RH

ESAP

LAM

ALAR

NEM

LER

VE O

RAN

LAR

KAN

UN

İ(A

Dİ)

FAİZ

3095

m.1

Adi a

laca

k sö

zleş

mel

eri

Sözl

eşm

ede

ifa

tari

hi v

arsa

bu

tari

h yo

ksa

borç

lunu

n te

mer

rüde

düş

ürül

düğü

tari

h–10

yıl–

Sö-

zleş

med

e if

a ta

rihi

var

sa b

u ta

rih

yoks

a bo

rçlu

nun

tem

errü

de d

üşür

üldü

ğü ta

rih

İhba

r taz

min

atı

Fesi

h ta

rihi

–10

yıl–

İşve

reni

n te

mer

rüde

şürü

ldüğ

ü ta

rih

Yıllı

k iz

in ü

cret

iYı

llık

izin

ücr

eti a

laca

ğını

n tü

için

fesi

h ta

rihi

–5

yıl–

İşve

reni

n te

mer

rüde

düş

ürül

düğü

tari

hH

aksı

z fi

il m

addi

ve

man

evi t

azm

inat

Öğr

enm

e ta

rihi

–2 y

ıl he

r dur

umda

ola

ydan

itib

aren

10

yıl

veya

cez

a za

man

aşım

ı–O

lay

tari

hi T

am y

argı

dav

ası

Hiz

met

kus

urun

u öğ

renm

e ta

rihi

–1 y

ıl ve

her

du

rum

da 5

yıl–

Tem

errü

t tar

ihi

İşve

ren

kötü

niy

et ta

zmin

atı

Fesi

h ta

rihi

–10

yıl–

Bor

çlun

un te

mer

rüde

şürü

ldüğ

ü ta

rih

Sebe

psiz

zen

ginl

eşm

ğren

me

tari

hi–2

yıl

her d

urum

da z

engi

nleş

me

tari

hind

en it

ibar

en 1

0 yı

l–Ze

ngin

leşm

e ta

rihi

(Zen

ginl

eşen

iyi n

iyet

li is

e fa

iz b

aşla

ngıc

ı bor

çlun

un

tem

errü

de d

üşür

üldü

ğü ta

riht

ir)

Gaz

etec

i ve

Den

izci

kıd

em ta

zmin

atı

Fesi

h ta

rihi

–10

yıl–

Tem

errü

t tar

ihi

İş k

azas

ı mad

di v

e m

anev

i taz

min

atKa

za ta

rihi

–10

yıl–

Kaza

tari

hiKi

ra v

e Ec

rim

isil

Her

ay

için

ayr

ı ola

rak

ay s

onu–

5 yı

l– B

orçl

unun

te

mer

rüde

düş

ürül

düğü

tari

hKa

mu

zara

rı a

laca

ğıZa

rar t

arih

ini t

akip

ede

n yı

lın b

aşı–

10 y

ıl–Za

rar

tari

hiTü

keti

ciye

yön

elik

sat

ış d

olay

ısıy

la s

atıc

ının

ala

cağı

Sözl

eşm

ede

ifa

tari

hi v

arsa

bu

tari

h yo

ksa

borç

lunu

n te

mer

rüde

düş

ürül

düğü

tari

h–5

yıl–

Sö-

zleş

med

e if

a ta

rihi

var

sa b

u ta

rih

yoks

a bo

rçlu

nun

tem

errü

de d

üşür

üldü

ğü ta

rih

29.0

4.19

26 t

arih

inde

yür

ürlü

ğe g

iren

818

sa

yılı

Borç

lar

kanu

nun

72.

mad

desi

, yı

llık

faiz

ora

nını

%5

olar

ak b

elir

lem

işti

r. 2

2 m

art

1303

tari

hli M

ürab

aha

niza

mna

mes

i de,

adi

al

acak

lard

a sö

zleş

mey

le y

ıllık

fai

z or

anın

ın

%9’

a ka

dar a

rtır

ılabi

lece

ğini

düz

enle

miş

tir.

19

.12.

1984

tar

ihin

de y

ürür

lüğe

gir

en 3

095

sayı

lı ya

sanı

n 5.

mad

desi

, Bor

çlar

kan

unun

-da

ve

Tica

ret

kanu

nund

a fa

iz o

ranl

arın

ı dü

zenl

eyen

hük

ümle

ri v

e ay

rıca

Mür

abah

a ni

zam

nam

esin

i yür

ürlü

kten

kal

dırm

ış, a

ynı

yasa

nın

1. m

adde

si is

e, k

anun

i fai

z or

anın

ı %

30

olar

ak

belir

lem

iş,

anca

k Ba

kanl

ar

Kuru

luna

bu

oran

ı yü

zde

seks

enin

e ka

dar

artı

rma

veya

ind

irm

e ye

tkis

i de

ver

miş

tir.

19

97/9

807

sayı

lı ba

kanl

ar k

urul

u ka

rarı

ile

01.0

1.19

98-3

1.12

.199

9 dö

nem

i kan

uni f

aiz

oran

ı %50

ola

rak

uygu

lanm

ıştı

r.30

95 s

ayılı

yas

anın

1. m

adde

si, 1

8.12

.199

9 ta

rihl

i 44

89 s

ayılı

yas

anın

1.

mad

desi

ile

de

ğişt

irilm

iş, b

una

göre

Mer

kez

Bank

asın

ın

önce

ki y

ılın

31 A

ralık

gün

ü kı

sa v

adel

i kre

di

işle

mle

rind

e uy

gula

dığı

Re

esko

nt

oran

ı, so

nrak

i yı

l iç

in k

anun

i fa

iz o

ranı

ola

rak

belir

lenm

işti

r. 3

0 H

azir

an g

ünü

uygu

lana

n re

esko

nt o

ranı

eğe

r ön

ceki

yılı

n 31

Ara

lık

günü

uyg

ulan

an r

eesk

ont

oran

ında

n be

ş pu

an a

z ve

ya f

azla

ise

, bu

duru

mda

yıl

iki

döne

me

bölü

nmüş

, yılı

n ik

inci

yar

ısın

da 3

0 ha

zira

n ta

rihi

ndek

i re

esko

nt o

ranı

geç

erli

olm

uştu

r. R

eesk

ont

oran

ının

uyg

ulan

dığı

reçt

e yı

llık

veya

yar

ım y

ıllık

dön

emle

r söz

ko

nusu

olm

uştu

r.30

95 s

ayılı

yas

anın

1. m

adde

si, 5

335

sayı

lı ya

sanı

n 14

. mad

desi

ile

30.0

4.20

05 ta

rihi

n-de

n ge

çerl

i olm

ak ü

zere

tekr

ar d

eğiş

tiri

lm-

iş,

01.0

5.20

05 t

arih

inde

n it

ibar

en u

ygul

-an

mak

üze

re k

anun

i fa

iz o

ranı

yıll

ık %

12

olar

ak b

elir

lenm

iş,

Baka

nlar

kur

ulu

da b

u or

anı y

üzde

onu

na k

adar

indi

rmey

e ve

ya ik

i ka

tına

çık

arm

aya

veya

kan

uni f

aiz

oran

ını

aylık

ola

rak

belir

lem

eye

yetk

ili k

ılınm

ıştı

r.

Bu t

arih

ten

itib

aren

art

ık r

eesk

ont

oran

ı di

kkat

e al

ınm

amış

tır.

2005

/983

1 sa

yılı

Baka

nlar

Kur

ulu

Kara

rı il

e 01

.01.

2006

tar

ihin

den

itib

aren

kan

uni f

aiz

oran

ı yıll

ık %

9 ol

arak

bel

irle

nmiş

tir.

Her

dön

em iç

in a

yrı o

lara

k YI

LLIK

ora

n üz

erin

den

NLÜ

K fa

iz h

esap

lanı

r.

Faiz

ba

şlan

gıç

tari

hind

en

itib

aren

öd

eme

tari

hine

dek

geç

en s

üre

için

de

bulu

nan

her

döne

m i

çin

ayrı

fai

z he

s-ap

lanm

alıd

ır.

Faiz

ba

şlan

gıç

tari

hind

en

itib

aren

öd

eme

tari

hine

de

k ge

çen

süre

inde

bul

unan

her

dön

emde

kaç

gün

ge

cikm

e ol

duğu

bel

irle

nir,

dah

a so

nra

döne

me

ait

YILL

IK f

aiz

oran

ının

gün

-le

rin

topl

amın

a ka

rşılı

k ge

len

oran

ı bu

lunu

r, d

aha

sonr

a he

r dö

nem

içi

n bu

luna

n fa

iz o

ranl

arı

topl

anır

ve

asıl

alac

ağa

uygu

lanı

r.

Yıllı

k or

an ü

zeri

nden

gün

lük

faiz

hes

-ap

lanı

rken

yılı

n 36

0 gü

n ya

da

365

gün

olar

ak k

abul

edi

lmes

i ko

nusu

nda

bir-

biri

nden

fark

lı ka

rarl

ar b

ulun

mak

tadı

r.

Gen

el t

eam

ülde

bir

ayı

n 30

gün

kab

ul

edilm

esi y

ılın

360

gün

kabu

l edi

lmes

ini

gere

ktir

miş

tir.

lın

360

gün

kabu

l ed

ilmes

i ha

linde

aşa

ğıda

ki f

orm

ülde

36

500

(365

x 1

00) o

lan

payd

anın

360

00

(360

x 1

00) y

apılm

ası g

erek

mek

tedi

r.

Dön

emle

r Ve

YILL

IK O

ranl

ar

29.0

4.19

26-1

9.12

.198

4 %

519

.12.

1984

-31.

12.1

997

% 3

001

.01.

1998

-31.

12.1

999

% 5

001

.01.

2000

-30.

06.2

002

% 6

0

01.0

7.20

02-3

0.06

.200

3 %

55

01

.07.

2003

-31.

12.2

003

% 5

0

01.0

1.20

04-3

0.06

.200

4 %

43

01

.07.

2004

-30.

04.2

005

% 3

801

.05.

2005

-31.

12.2

005

% 1

201

.01.

2006

- % 9

TE

CİL

FA

İZİ

HE

SA

pL

AM

A:

Fai

z= T

aksi

t A

sıl A

laca

ğı x

Dön

em G

ün

Say

ısı x

Dön

em Y

ıllık

Fai

z O

ran

ı / 3

60

00

YIL

LIK

OR

AN

ÜZ

ER

İND

EN

NL

ÜK

FA

İZ H

ES

Ap

LA

MA

: F

aiz

= A

nap

ara

x D

önem

n S

ayıs

ı x

Dön

em Y

ıllık

Fai

z O

ran

ı / 3

65

00

Page 462: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

461Yararlı Bilgiler

TE

CİL

FA

İZİ

HE

SA

pL

AM

A:

Fai

z= T

aksi

t A

sıl A

laca

ğı x

Dön

em G

ün

Say

ısı x

Dön

em Y

ıllık

Fai

z O

ran

ı / 3

60

00

YIL

LIK

OR

AN

ÜZ

ER

İND

EN

NL

ÜK

FA

İZ H

ES

Ap

LA

MA

: F

aiz

= A

nap

ara

x D

önem

n S

ayıs

ı x

Dön

em Y

ıllık

Fai

z O

ran

ı / 3

65

00

TİCA

RİTE

MER

RÜT

FAİZ

İ

3095

m.2

/2

Aksi

bir

ora

n ka

rarl

aştı

rılm

adığ

ı sür

ece

tüm

tica

ri

işle

rde;

tem

errü

tten

önc

e an

apar

a fa

izi ö

denm

esi

gere

kiyo

r ise

kan

uni f

aiz

oran

ı, te

mer

rüt h

alin

de

ise

tica

ri fa

iz o

ranı

uyg

ulan

ır.

Tica

ri s

özle

şmel

erSö

zleş

med

e if

a ta

rihi

var

sa b

u ta

rih

yoks

a bo

rçlu

nun

tem

errü

de d

üşür

üldü

ğü ta

rih–

10 y

ıl (in

şaat

ve

imal

at iş

leri

gib

i baz

ı söz

leşm

eler

de

5 yı

l)–Sö

zleş

med

e if

a ta

rihi

var

sa b

u ta

rih

yoks

a bo

rçlu

nun

tem

errü

de d

üşür

üldü

ğü ta

rih

Taci

rin

sebe

psiz

zen

ginl

eşm

esi

Örn

eğin

ban

kanı

n sö

zleş

me

olm

aksı

zın

müş

teri

he

sabı

ndan

kes

inti

yap

mas

ı, ta

ciri

n se

beps

iz

zeng

inle

şmes

i say

ılır.

Ö

ğren

me

tari

hi–2

yıl

her d

urum

da iş

lem

tari

hind

en

itib

aren

10

yıl–

İşle

m ta

rihi

Taci

rin

tica

ri iş

ine

veya

tica

ri it

ibar

ına

yöne

lik

haks

ız fi

iller

Örn

eğin

kaç

ak e

lekt

rik

kulla

nma,

taci

re k

arşı

ha

ksız

fiil

sayı

lır.

Öğr

enm

e ta

rihi

–2 y

ıl he

r dur

umda

ola

ydan

itib

aren

10

yıl

veya

cez

a za

man

aşım

ı–O

lay

tari

hiKa

mbi

yo e

vrak

ları

(çek

, bon

o, p

oliç

e)Va

de ta

rihi

–3 y

ıl–Va

de ta

rihi

Fikr

i hak

lar

Öğr

enm

e ta

rihi

–2 y

ıl he

r dur

umda

ola

ydan

itib

aren

10

yıl

veya

cez

a za

man

aşım

ı–O

lay

tari

hiTü

keti

cini

n ia

de a

laca

ğı

(Yar

gıta

y 18

.HD

E:2

010/

1912

2 K:

2011

/115

78

T:18

.07.

2011

)Ay

ıp s

onra

ort

aya

çıks

a bi

le te

slim

tari

hi–2

yıl–

Tem

errü

t tar

ihi

Konu

tta

ayıp

son

ra o

rtay

a çı

ksa

bile

tesl

im ta

rihi

–5

yıl–

Tem

errü

t tar

ihi

Ayıp

lı m

al v

e hi

zmet

ten

zara

r tar

ihi–

3 yı

l ve

10 y

ıl–Te

mer

rüt t

arih

i

6762

say

ılı T

ürk

Tica

ret k

anun

un 9

. mad

de-

si, t

icar

i fai

z or

anın

ın b

elir

lenm

esin

de 8

18

sayı

lı Bo

rçla

r ka

nunu

n 72

. m

adde

sine

atı

f ya

pmış

tır.

30

95 s

ayılı

kan

unun

1.

mad

desi

, ka

nuni

fa

iz o

lara

k be

lirle

nen

sabi

t ora

nın

gere

k ad

i al

acak

lard

a ve

ger

ek t

icar

i ala

cakl

arda

uy-

gula

naca

ğını

, anc

ak re

esko

nt o

ranı

nın

kan-

uni

faiz

ora

nınd

an y

ükse

k ol

mas

ı ha

linde

ti

cari

fai

z or

anın

ın r

eesk

ont

oran

ına

göre

be

lirle

nece

ğini

zenl

enm

idi.

Aynı

ka

nunu

n 2.

mad

desi

nde

4489

say

ılı y

asa

ile

yapı

lan

deği

şikl

ikle

, art

ık re

esko

nt o

ranı

nın

kanu

ni (a

di) f

aiz

oran

ı say

ılaca

ğı, d

olay

ısıy

-la

ree

skon

t or

anın

ın h

em a

di a

laca

klar

da

ve t

icar

i al

acak

lard

a uy

gula

naca

ğı,

anca

k av

ans

faiz

ora

nını

n re

esko

nt (

kanu

ni)

faiz

or

anın

dan

fazl

a ol

mas

ı du

rum

unda

ava

ns

faiz

ora

nını

n ti

cari

faiz

ora

nı o

lara

k uy

gula

-na

cağı

düz

enle

nmiş

tir.

533

5 sa

yılı

yasa

ile

yapı

lan

deği

şikl

ikle

sad

ece

kanu

ni f

aiz

or-

anın

ın b

elir

lenm

esin

de re

esko

nt o

ranı

ndan

va

zgeç

ilmiş

tir,

448

9 sa

yılı

kanu

nun

tica

ri

faiz

e ili

şkin

get

irdi

ği h

üküm

ler

ise

hale

n yü

rürl

ükte

dir.

Ti

cari

fai

z uy

gula

mal

arın

da d

önem

ler

ve

oran

lar

YILL

IK v

eya

YARI

M Y

ILLI

K ol

arak

be

lirle

nir.

M

erke

z Ba

nkas

ının

yay

ınla

dığı

ava

ns f

aizi

or

anla

rına

31

Aral

ık v

e 30

Haz

iran

gün

ü ba

kılır

. Av

ans

faiz

ora

nı k

anun

i fa

iz o

r-an

ında

n fa

zla

ise,

bu

du

rum

da

Mer

kez

Bank

asın

ın

önce

ki

yılın

31

Ar

alık

uygu

ladı

ğı a

vans

fai

z or

anı s

onra

ki y

ıl iç

in

tica

ri f

aiz

oran

ı ol

arak

uyg

ulan

ır.

30 H

az-

iran

tar

ihin

de u

ygul

anan

ava

ns f

aiz

oran

ı bi

r ön

ceki

yılı

n 31

ara

lık t

arih

inde

uyg

u-la

nan

avan

s fa

iz o

ranı

ndan

5 p

uan

altt

a ve

ya ü

stte

ise,

bu

duru

mda

yıl

iki d

önem

e bö

lünü

r, 1

tem

muz

-31

aral

ık d

önem

i iç

in

30 h

azir

anda

ki a

vans

faiz

ora

nı u

ygul

anır

.

Her

dön

em iç

in a

yrı o

lara

k YI

LLIK

ora

n üz

erin

den

NLÜ

K fa

iz h

esap

lanı

r.

Kanu

ni fa

iz g

ibi h

esap

lanı

r.Ti

cari

Fai

z ta

biri

, 44

89 s

ayılı

kan

unla

de

ğişi

klik

yap

ılmad

an ö

nce

3095

say

ılı

Kanu

ni F

aiz

ve T

emer

rüt F

aizi

ne İl

işki

n ka

nunu

n 1/

1. m

adde

sine

gör

e be

lir-

lene

cek

yasa

l fai

z or

anın

ı ifa

de e

tme-

ktey

di.

(Yar

gıta

y H

GK

E:19

97/1

1-27

8 K:

1997

/529

T:

11.6

.199

7)

Değ

işik

liğin

rürl

üğe

gird

iği

01.0

1.20

00 t

arih

in-

den

önce

dav

a di

lekç

esin

de t

icar

i fai

z ta

lep

edilm

iş a

ncak

ora

n be

lirti

lmem

ise

mah

kem

ece

kanu

ni (a

di) f

aize

hük

-m

edili

rdi.

Değ

işik

liğin

yür

ürlü

ğe g

ird-

iği

01.0

1.20

00

tari

hind

en

sonr

a is

e,

tica

ri f

aiz

tabi

ri,

3095

say

ılı k

anun

un

2/2.

mad

desi

nde

açık

lana

n av

ans

faiz

or

anın

ı if

ade

etm

ekte

dir.

(Y

argı

tay

11.H

D,

E:20

04/2

192

K:20

04/3

206

T:29

.03.

2004

) D

eğiş

ikliğ

in

yürü

rlüğ

e gi

rdiğ

i 01

.01.

2000

ta

rihi

nden

so

n-ra

dav

a di

lekç

esin

de t

icar

i fa

iz t

alep

ed

ildiğ

i tak

dird

e or

an b

elir

tilm

ese

bile

m

ahke

mec

e ti

cari

ava

ns f

aizi

ne h

ük-

med

ilmek

tedi

r.

Dön

emle

r Ve

YILL

IK O

ranl

ar

01.0

1.19

98-3

1.12

.199

9 %

50

01.0

1.20

00-3

0.06

.200

2 %

70

01.0

7.20

02-3

0.06

.200

3 %

64

01.0

7.20

03-3

1.12

.200

3 %

57

01.0

1.20

04-3

0.06

.200

4 %

48

01.0

7.20

04-3

0.04

.200

5 %

42

01.0

5.20

05-3

0.06

.200

5 %

42

01.0

7.20

05-3

1.12

.200

5 %

30

01.0

1.20

06-3

1.12

.200

6 %

25

01.0

1.20

07-3

1.12

.200

7 %

29

01.0

1.20

08-3

0.06

.200

9 %

27

01.0

7.20

09-3

1.12

.200

9 %

19

01.0

1.20

10-3

1.12

.201

0 %

16

01.0

1.20

11-3

1.12

.201

1 %

15

01.0

1.20

12-3

1.12

.201

2 %

17,

7501

.01.

2013

-31.

12.2

013

% 1

3,75

01.0

1.20

14-3

1.12

.201

4 %

11,

7501

.01.

2015

- % 1

0,50

FAİZ

LER

UYG

ULA

ND

IĞI Ö

RNEK

ALA

CAKL

ARZA

MAN

AŞIM

I BAŞ

LAN

GIC

I – Z

AMAN

AŞIM

I SÜ

RESİ

– F

AİZ

BAŞL

ANG

ICI

ORA

NLA

RH

ESAP

LAM

ALAR

NEM

LER

VE O

RAN

LAR

Page 463: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

462 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

TED

ARİK

TEM

ERRÜ

TFA

İZİ

6102

m

.153

0

Tica

ri s

özle

şmel

er

Sözl

eşm

ede

ödem

e gü

nü t

ayin

edi

lmiş

ise

zam

-an

aşım

ı ve

faiz

baş

lang

ıcı b

u ta

riht

ir.

Sözl

eşm

ede

ödem

e gü

nü b

elir

lenm

emiş

ise;

tesl

im-

den

önce

fatu

ra g

önde

rilm

iş is

e te

slim

den

itib

aren

, te

slim

den

sonr

a fa

tura

gön

deri

lmiş

ise

fat

uran

ın

alın

dığı

tar

ihte

n it

ibar

en, f

atur

anın

alım

tar

ihi

bel-

li de

ğil

ise

tesl

im t

arih

inde

n it

ibar

en,

kabu

l ve

ya

gözd

en g

eçir

me

usul

ü ol

an h

alle

rde

kabu

l ve

ya

gözd

en g

eçir

med

en ö

nce

fatu

ra g

önde

rilm

iş is

e ka

-bu

l ve

ya g

özde

n ge

çirm

enin

ger

çekl

eşti

ği t

arih

ten

itib

aren

30

günl

ük s

üren

in s

onu,

zam

anaş

ımı v

e fa

iz

başl

angı

cıdı

r

Bura

da b

ahse

dile

n 30

gün

lük

süre

ler

yeri

ne s

ö-zl

eşm

eyle

dah

a uz

un s

ürel

er k

arar

laşt

ırıla

bilir

. An-

cak

alac

aklı

küçü

k öl

çekl

i iş

letm

e (K

OBİ

) is

e ve

ya

alac

aklı

tarı

m v

eya

hayv

an ü

reti

cisi

ise

veya

bor

çlu

büyü

k öl

çekl

i iş

letm

e is

e, t

eslim

tar

ihin

den

veya

fa

tura

nın

alın

dığı

tar

ihte

n ve

ya g

özde

n ge

çirm

e ve

kab

ul u

sulü

nün

tam

amla

ndığ

ı ta

riht

en i

tiba

ren

60 g

ünlü

k sü

rede

n da

ha u

zun

süre

ler

sözl

eşm

eyle

ka

rarl

aştı

rıla

maz

. Zam

anaş

ımı 1

0 yı

ldır

.

Tica

ri i

şlet

mel

er a

rası

mal

ve

hizm

et t

e-da

riki

am

acıy

la y

apıla

n ve

iki

tar

afın

tac

ir

oldu

ğu ti

cari

işle

mle

rde

kanu

ndan

vey

a sö

-zl

eşm

eden

kay

nakl

ı bor

cu ö

dem

ede

tem

er-

rüde

düş

en b

orçl

unun

öde

yece

ği e

n dü

şük

tica

ri f

aiz

oran

ı, no

rmal

tic

ari

tem

errü

t fa

izi o

ranı

ndan

en

az %

8 fa

zla

olm

ak k

oşu-

luyl

a M

erke

z ba

nkas

ı tar

afın

dan

belir

leni

r.

Mer

kez

bank

ası,

alac

ağın

tahs

ili m

asra

flar

ı iç

in a

sgar

i gid

erim

tut

arın

ı da

belir

lem

ek-

tedi

r. (6

102

m.1

530/

7)

Her

dön

em iç

in a

yrı o

lara

k YI

LLIK

ora

n üz

erin

den

NLÜ

K fa

iz h

esap

lanı

r.

Kanu

ni fa

iz g

ibi h

esap

lanı

r.

Dön

emle

r Ve

YILL

IK O

ranl

ar

01.0

1.20

13-3

1.12

.201

3 %

15

01.0

1.20

14-3

1.12

.201

4 %

12,

7501

.01.

2015

- % 1

1,50

BİN

A G

ENEL

G

İDER

FAİZ

İ

634

m.2

0

Bina

aid

atı

Her

ay

aida

tı i

çin

ayrı

ola

rak

her

ayba

şı–5

yıl–

Bo

rçlu

nun

tem

errü

de d

üşür

üldü

ğü ta

rih

Aida

t şe

klin

de o

lmay

ıp b

ir k

ered

e öd

enm

esi

kara

r al

tına

alın

an b

ina

orta

k gi

deri

nde

kanu

ni f

aiz

uy-

gula

nır.

Kara

r ta

rihi

–10

yıl–

Bo

rçlu

nun

tem

errü

de

düşü

rüld

üğü

tari

h

02.0

1.19

65 t

arih

inde

yür

ürlü

ğe g

iren

634

sa

yılı

kat

mül

kiye

ti k

anun

un 2

0. m

adde

si,

kat

mal

ikle

rini

n or

tak

gide

rler

e ka

tılım

ını

düze

nlem

işti

r.

Öde

men

in

geci

kmes

i ha

linde

gen

el h

üküm

lere

gör

e ka

nuni

fai

z uy

gula

nmak

ta id

i. Ay

nı k

anun

un 2

0. m

ad-

desi

nde

13.0

4.19

83 t

arih

ve

2814

say

ılı

kanu

nla

deği

şikl

ik y

apılm

ış v

e öd

enm

eyen

gi

derl

er iç

in a

ylık

yüz

de o

n ge

cikm

e ta

zmi-

natı

öde

nece

ği d

üzen

lenm

işti

r. 2

8.11

.200

7 ta

rihi

nde

yürü

rlüğ

e gi

ren

14.1

1.20

07 ta

rihl

i 57

11 s

ayılı

kan

un i

se,

yüzd

e on

luk

oran

ı yü

zde

beşe

indi

rmiş

tir.

Her

ayı

n al

acağ

ı içi

n ay

rı o

lara

k AY

LIK

geci

kme

faiz

i hes

apla

nır.

Aida

ta Y

ILLI

K ya

sal f

aiz

oran

ının

uyg

u-la

naca

ğı d

önem

için

KAN

UN

İ FAİ

Z gi

bi

hesa

p ya

pılır

. Ai

data

AY

LIK

faiz

or

anın

ın

uygu

lan-

acağ

ı dö

nem

ler

için

KAM

U F

AİZİ

gib

i he

sap

yapı

lır.

Aida

ta Y

ILLI

K Ya

sal F

aiz

Ora

nını

n U

ygul

anac

ağı D

önem

02.0

1.19

65-1

3.04

.198

3

Aida

ta A

YLIK

Ora

nın

Uyg

ulan

acağ

ı Dön

emle

r

13.0

4.19

83-2

8.11

.200

7 %

10

28.1

1.20

07- %

5

YABA

NCI

PARA

FAİZ

İ

3095

m.4

a

Yaba

ncı

para

bor

cu i

htiv

a ed

en k

ambi

yo e

vrak

ları

ek, b

ono,

pol

içe)

Vade

tari

hi–3

yıl–

Vade

tari

hi

Yaba

ncı p

ara

üzer

inde

n ya

pıla

n sö

zleş

mel

er

Sözl

eşm

ede

ifa

tari

hi v

arsa

bu

tari

h yo

ksa

borç

lunu

n te

mer

rüde

düş

ürül

düğü

tari

h–10

yıl–

Sözl

eşm

ede

ifa

tari

hi v

arsa

bu

tari

h yo

ksa

borç

lunu

n te

mer

rüde

şürü

ldüğ

ü ta

rih

(İcra

tak

iple

rind

e ya

banc

ı par

a ile

bir

likte

o g

ünün

rk p

aras

ı kar

şılığ

ının

yaz

ılmas

ı zor

unlu

dur.

)

Alac

aklı,

ha

ngi

bank

anın

ya

banc

ı pa

ra

mev

duat

fai

zi o

ranı

yük

sek

ise

o ba

nkan

ın

oran

ını

uygu

lar.

Ban

kala

rın

kam

u ba

nkas

ı ol

mas

ı zor

unlu

dur.

Fiili

uyg

ulam

ada

gere

k al

acak

lılar

ve

gere

k ic

ra

dair

eler

i M

erke

z Ba

nkas

ının

W

eb

site

sind

e ila

n et

tiği

ora

nlar

ı uy

gula

mak

-ta

dırl

ar.

Anca

k fa

iz o

ranı

na i

tira

z ed

ildiğ

i ta

kdir

de m

ahke

mel

er,

tara

flar

ın b

ildir

diği

ka

mu

bank

alar

ında

n fi

ilen

uygu

ladı

klar

ı YI

LLIK

m

evdu

at

faiz

or

anla

rını

so

rmak

-ta

dırl

ar v

e su

nula

n en

yük

sek

oran

a gö

re

faiz

e hü

kmet

mek

tedi

rler

.

Azam

i m

evdu

at f

aizi

gib

i ol

uştu

rula

n yı

llık

devi

rler

e gö

re h

esap

yap

ılmal

ıdır

.İc

ra

taki

pler

inde

ta

kip

veya

öd

eme

günü

ku

rlar

ında

n ha

ngis

inin

ta

lep

edild

iği d

e be

lirti

lir. Ö

dem

e gü

nü k

uru

terc

ih e

dild

iğin

de ta

kip

alac

ağı y

aban

para

ala

cağı

ola

rak

değe

rlen

diri

lir v

e as

ıl al

acağ

a en

yük

sek

yaba

ncı m

evdu

-at

fa

izi

uygu

lanı

r.

Taki

p gü

kuru

te

rcih

edi

ldiğ

i ve

ya t

erci

h ya

pılm

adığ

ı ta

kdir

de T

ürk

liras

ına

çevr

ilen

alac

ağa

tica

ri fa

iz u

ygul

anır

.

Her

bir

dev

re u

ygul

anac

ak o

ran,

de

vir b

aşla

ngıç

tari

hind

e ilg

ili y

a-ba

ncı p

ara

için

en

yüks

ek m

evdu

-at

faiz

i ver

en k

amu

bank

asın

dan

soru

lur.

FAİZ

LER

UYG

ULA

ND

IĞI Ö

RNEK

ALA

CAKL

ARZA

MAN

AŞIM

I BAŞ

LAN

GIC

I – Z

AMAN

AŞIM

I SÜ

RESİ

– F

AİZ

BAŞL

ANG

ICI

ORA

NLA

RH

ESAP

LAM

ALAR

NEM

LER

VE O

RAN

LAR

TECİL FAİZİ HESApLAMA: Faiz= Taksit Asıl Alacağı x Dönem Gün Sayısı x Dönem Yıllık Faiz Oranı / 36000 YILLIK ORAN ÜZERİNDEN GÜNLÜK FAİZ HESApLAMA: Faiz = Anapara x

Dönem Gün Sayısı x Dönem Yıllık Faiz Oranı / 36500

Page 464: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

463Yararlı Bilgiler

Gün

celle

me

07.0

9.20

16KA

MU

LAŞT

IRM

ASIZ

ELA

TMA

TAB

LO

Haz

ırla

yan:

Bay

ram

paşa

Bel

ediy

esi

Av.

Cel

il ÇE

LİK

Kam

ulaş

tırm

asız

ela

tma

kavr

amı,

6830

say

ılı İs

tim

lâk

kanu

nun

yürü

rlüğ

e gi

rdiğ

i 09.

10.1

956

tari

hind

en s

onra

ki o

layl

ar iç

in s

öz k

onus

udur

. Bu

tari

hten

önc

eki e

latm

alar

ise,

221

say

ılı k

anun

ile

kam

ulaş

tırı

lmış

say

ılmış

tır.

Kam

ulaş

tırm

asız

el

atm

aya

ilişk

in d

üzen

lem

eler

, bir

ikm

iş p

robl

emle

ri te

miz

lem

eye

mat

uf a

f yas

ası g

örün

ümün

dedi

rler

. Her

bir

düz

enle

men

in il

işki

n ol

duğu

dön

em il

e dü

zenl

emen

in y

ürür

lük

süre

si fa

rklıl

ık a

rz e

der.

Aşa

ğıda

kam

ulaş

tırm

asız

ela

tmay

a ili

şkin

düz

enle

mel

er k

olay

anl

aşıla

bilm

esi i

çin

tabl

o ha

line

geti

rilm

işti

r.

ZEN

LEM

EYÜ

RÜRL

ÜK

NEM

DAV

A SÜ

RED

EĞER

HU

KUKİ

DU

RUM

-221

say

ılı k

anun

09.1

0.19

56 ta

rihi

nden

ön

ceki

ela

tmal

arBe

del

12.0

1.19

61’d

en it

ibar

en 2

yıl

hak

düşü

rücü

sür

eFi

ili ta

hsis

tari

hind

eki

değe

r

09.1

0.19

56 ta

rihi

nden

önc

e id

arec

e el

atıla

n ye

rler

, 221

say

ılı k

anun

ile

ka-

mul

aştı

rılm

ış s

ayılm

ıştı

r. B

u dö

nem

e ai

t ela

tmal

ar iç

in y

asan

ın y

ürür

lüğe

gi

rdiğ

i 12.

01.1

961

tari

hind

en it

ibar

en

2 yı

llık

hak

düşü

rücü

sür

e iç

inde

sa

dece

bed

el d

avas

ı açı

labi

lir.

-16.

05.1

956

tari

hli 1

956/

1 Es

as 1

956/

6 Ka

rar s

ayılı

İçti

hadı

bir

leşt

irm

e ka

rarı

-16.

05.1

956

tari

hli 1

954/

1 Es

as 1

956/

7 Ka

rar s

ayılı

içti

hadı

bir

leşt

irm

e ka

rarı

16.0

5.19

56 il

e 59

99 s

ayılı

yas

anın

yür

ür-

lüğe

gir

diği

30.

06.2

010

tari

hi a

rası

16.0

5.19

56 ta

rihl

i iç

tiha

dı b

irle

ştir

me

kara

rlar

ı, 09

.10.

1956

ta

rihi

nden

son

raki

el

atm

alar

da a

ksin

i dü

zenl

eyen

kan

un

yürü

rlük

te o

lmad

ığı

süre

ce u

ygul

anır

Men

i Müd

ahal

eSü

re y

ok

Dav

a ta

rihi

ndek

i değ

er

16.0

5.19

56 ta

rihl

i içt

ihad

ı bir

leşt

irm

e ka

rarl

arı,

idar

ece

yeri

ne e

l atı

lan

mül

k sa

hibi

nin

dile

rse

müd

ahal

enin

men

i da

vası

aça

bile

ceği

ni v

e di

lers

e be

del

dava

sı a

çabi

lece

ğini

, mül

k sa

hibi

nin

bu d

aval

arda

n bi

rini

terc

ih e

tmey

e zo

rlan

amay

acağ

ını,

anca

k m

ülk

sahi

bini

n bu

dav

alar

dan

sade

ce b

irin

i aç

abile

ceği

ni, b

u da

vala

rda

zam

ana-

şım

ının

söz

kon

usu

olm

adığ

ını,

bede

l da

vala

rınd

a da

va ta

rihi

ndek

i değ

ere

hükm

edile

ceği

ni d

üzen

lem

işti

r.

Bede

lSü

re y

ok

Ecri

mis

il5

yıl z

aman

aşım

ı

-294

2 sa

yılı

kanu

nun

38. m

adde

si

-16.

05.1

956

tari

hli i

çtih

adı b

irle

ştir

me

kara

rlar

ı

2942

say

ılı k

anun

un 3

8. m

adde

sini

n yü

rürl

üğe

gird

iği 0

8.11

.198

3 ta

rihi

ile

Anay

asa

mah

kem

esin

in b

u ka

nunu

ip

tal e

den

kara

rını

n yü

rürl

ük ta

rihi

ola

n 04

.11.

2003

tari

hi a

rası

09.1

0.19

56 ta

rihi

ile

2942

say

ılı k

anun

un 3

8.

mad

desi

ni ip

tal e

den

Anay

asa

mah

kem

e-si

nin

2002

/112

Esa

s 20

03/3

3 Ka

rar s

ayılı

ve

10.

04.2

003

tari

hli

kara

rını

n yü

rürl

ük ta

rihi

ol

an 0

4.11

.200

3 ta

rihi

ar

ası e

latm

alar

Men

i Müd

ahal

e20

yıl

hak

düşü

rücü

sür

e

Fiili

tahs

is ta

rihi

ndek

i ni

telik

ler d

ikka

te

alın

arak

dav

a ta

rihi

n-de

ki d

eğer

2942

say

ılı k

anun

un 3

8. m

adde

si,

16.0

5.19

56 ta

rihl

i içt

ihad

ı bir

leşt

irm

e ka

rarl

arın

ı yür

ürlü

kten

kal

dırm

amış

, do

layı

sıyl

a da

va ç

eşit

leri

ni a

rtır

mam

ış v

eya

sını

rlan

dırm

amış

, sa

dece

hak

düş

ürüc

ü sü

reyi

düz

enle

-m

iş, a

yrıc

a m

ülk

sahi

bi d

ışın

da z

ilyet

ve

mir

asçı

lara

da

dava

açm

a ha

kkı t

anım

ıştı

r. A

naya

sa m

ahke

me-

sini

n ip

tal

kara

rlar

ının

ger

iye

yürü

mey

eceğ

iil-

kesi

ger

eği,

2942

say

ılı k

anun

un 3

8.

mad

desi

ni ip

tal e

den

kara

rın

yürü

rlük

ta

rihi

ola

n 04

.11.

2003

tari

hind

en

önce

ki k

azan

ılmış

hak

lara

uyg

ulan

ma-

sı im

kânı

bul

unm

amak

ta id

i. An

ayas

a M

ahke

mes

inin

ipta

l kar

arın

ın y

ürür

lük

tari

hine

kad

ar v

e ay

rıca

dav

a ta

rihi

ne

kada

r 20

sene

den

fazl

a sü

re g

eçm

ise,

dav

acın

ın h

er tü

rlü

dava

hak

kını

n dü

şece

ği b

enim

senm

iş id

i.

Bede

l20

yıl

hak

düşü

rücü

sür

e

Ecri

mis

il5

yıl z

aman

aşım

ı

Haz

ırla

yan

Av. C

elil

ÇELİ

KBa

yram

paşa

Bel

ediy

esi

Page 465: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

464 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

DÜZENLEME YÜRÜRLÜK DÖNEM DAVA SÜRE DEĞER

-16.05.1956 tarihli içtihadı birleştirme ka-

rarları

2942 sayılı kanunun 38. maddesini iptal eden Anayasa mah-kemesinin 2002/112 Esas 2003/33 Karar

sayılı ve 10.04.2003 ta-rihli kararının yürürlük tarihi olan 04.11.2003

tarihi ile 5999 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 30.06.2010

tarihi arası

09.10.1956 tarihinden

sonraki elatmalar

Meni Mü-dahale Süre yok

Dava tarihin-deki değer

Bedel Süre yok

Ecrimisil 5 yıl zamanaşımı

-5999 sayılı ka-nun (22.02.2012 tarihli değişiklik-

ten öncekihali)

5999 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği

30.06.2010 tarihi ile kanunun altıncı fıkra-sının ilk cümlesinde

yer alan “sadece” kelimesini iptal eden Anayasa mahkeme-sinin 2010/83 Esas

2012/169 Karar sayılı ve 01.11.2012 tarihli kararının A/2a mad-

desinin yürürlük tarihi olan 22.02.2013 tarihi

arası

09.10.1956 ile

04.11.1983 tarihi arası elatmalar

Bedel

Süre yok ancak uzlaşma müra-caatı yapılmış ise 3 aylık hak düşürücü süre

El koyma tarihindeki nitelikler

esas alına-rak idareye müracaat

tarihindeki değer

Ecrimisil 5 yıl zamanaşımı

26.06.2013 KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA TABLO Hazırlayan: Bayrampaşa BelediyesiHukuk İşleri Müdürlüğü

HazırlayanAv. Celil ÇELİK

Bayrampaşa Belediyesi

Page 466: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

465Yararlı Bilgiler

HUKUKİ DURUM

*Kademeli normlar sıralamasında içtihadı birleştirme kararları sonra gelirler. 2942 sayılı Kamulaştırma kanunun 38. maddesinin iptal

edilmesiyle kamulaştırmasız elatmayı düzenleyen bir kanun kalmadığından 16.05.1956 tarihli içtihadı birleştirme kararları uygulanmaya başlamıştır.

**5999 Sayılı Kanun, müdahalenin meni davasını açma imkânını ortadan kaldırmış, bununla birlik-te bedel davalarında 20 yıllık hak düşürücü süreyi de geriye dönük olarak kaldırmış, hak düşürücü süreden dolayı reddedilen bedel davalarının tekrar açılmasını sağlamış, ancak bedel davası açmak için en önce idareye müracaat edilmesini şart koşmuş, bedele ilişkin alacağa da ilama bağlı olsa

bile haciz yasağı getirmiş, buna karşılık idareye aynı kamulaştırmaya pay ayırır gibi kamulaştırma-sız elatmalar için yıllık bütçeden %2 pay ayırmasını ve ödemelerin sadece bu ödenekten yapılmasını

emretmiştir.5999 sayılı kanun, ayrıca tescile ilişkin yerel mahkeme kararının kesin olduğunu, be-dele ilişkin yerel mahkeme kararının ise temyiz edilebilir olduğunu, bedele ilişkin yerel mahkeme kararının kesinleşmese bile icra takibine konabileceğini, alacağa da kanuni faizin uygulanacağını düzenlemiştir.5999 sayılı kanun, müracaat için bir süre öngörmemiş ancak müracaat var ise ses-siz geçen altı aylık sürenin sonundan itibaren veya uyuşmazlık tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren dava hakkını üç aylık hak düşürücü süre ile sınırlandırmıştır. Yargıtay, idareye müracaat

etmeden direkt açılan davada uzlaşmazlık iradesi içeren dava dilekçesinin müracaat ve uzlaşmazlık iradesi yerine geçeceğini, dava açmadan önce idareye müracaat etmenin dava şartı sayılmadığını ve dolayısıyla bir süre sınırlamasına tabi olmaksızın direkt dava açabileceğini karar altına almıştır. (Yargıtay 5.HD, E:2011/967 K:2011/5754 T:31.03.2011, E:2011/17580 K:2011/20948 T:13.12.2011) Ancak dava açmadan idareye müracaat yapılmış ise veya açılan dava takipsizlikten dolayı düşmüş

ise üç aylık hak düşürücü süre söz konusudur.

Page 467: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

466 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

DÜZENLEME YÜRÜRLÜK DÖNEM DAVA SÜRE DEĞER

-5999 sayılı kanun(22.02.2012 tarihli

değişiklikten sonraki hali)

-16.05.1956 tarihli içtihadı birleştirme

kararları

Anayasa mahkeme-sinin 2010/83 Esas

2012/169 Karar sayılı ve 01.11.2012

tarihli kararının A/2a maddesinin

yürürlük tarihi olan 22.02.2013 tarihi ile 6487 sayılı kanunun

21. maddesinin yürürlük tarihi olan

11.06.2013 tarihi arası

09.10.1956 ile

04.11.1983 tarihi arası elatmalar

Meni Müda-

haleSüre yok

El koyma tarihindeki nitelikler

esas alına-rak idareye müracaat

tarihindeki değer

Bedel

Süre yok ancak uzlaşma müra-caatı yapılmış ise 3 aylık hak düşürücü süre

Ecrimisil 5 yıl zamana-şımı

-6111 sayılı kanunun geçici 2. maddesi -5999 sayılı kanun(22.02.2012 tarihli

değişiklikten önceki hali)

6111 sayılı kanunun geçici 2. maddesinin

yürürlüğe girdiği 25.02.2011 tarihi ile Anayasa mah-

kemesinin 2010/83 Esas 2012/169 Karar sayılı ve 01.11.2012

tarihli kararının A/2a maddesinin

yürürlük tarihi olan 22.02.2013 tarihi

arası

04.11.1983 tarihinden

sonraki elatmalar

Bedel

Süre yok ancak uzlaşma müra-caatı yapılmış ise 3 aylık hak düşürücü süre

El koyma tarihindeki nitelikler

esas alına-rak idareye müracaat

tarihindeki değer

Ecrimisil 5 yıl zamana-şımı

-6111 sayılı kanunun geçici 2. maddesi -5999 sayılı kanun(22.02.2012 tarihli

değişiklikten sonraki hali)

-16.05.1956 tarihli içtihadı birleştirme

kararları

Anayasa mahkeme-sinin 2010/83 Esas

2012/169 Karar sayılı ve 01.11.2012

tarihli kararının A/2a maddesinin

yürürlük tarihi olan 22.02.2013 tarihi ile 2942 sayılı kanunun 6487 sayılı kanunun 21. maddesiyle de-ğişik geçici 6. mad-

desinin 13. fıkrasının yürürlük tarihi olan

11.06.2013 tarihi arası

04.11.1983 tarihinden

sonraki elatmalar

Meni Müda-

haleSüre yok

El koyma tarihindeki nitelikler

esas alına-rak idareye müracaat

tarihindeki değer

Bedel

Süre yok ancak uzlaşma müra-caatı yapılmış ise 3 aylık hak düşürücü süre

Ecrimisil 5 yıl zamana-şımı

26.06.2013 KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA TABLO Hazırlayan: Bayrampaşa BelediyesiHukuk İşleri Müdürlüğü

HazırlayanAv. Celil ÇELİK

Bayrampaşa Belediyesi

Page 468: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

467Yararlı Bilgiler

HUKUKİ DURUM

*5999 sayılı kanunun altıncı fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “sadece” kelimesinin Anayasa mah-kemesi tarafından iptal edilmesiyle, bu dönem elatmalar için dava sınırlaması ortadan kaldırılmış

ve mülk sahibine müdahalenin meni davası açma hakkı da tanınmıştır. 5999 sayılı kanunda düzen-lenen müracaat şartı, haciz yasağı, idarenin %2 pay ayırması vs. hususlar, yürürlük süresince bu

döneme ait elatmalar için aynen geçerli olmuştur.

**6111 sayılı kanunun geçici 2. maddesi, bu döneme ait elatmalar için 5999 sayılı kanunun (22.02.2012 tarihli değişiklikten önceki halinin) aynen uygulanmasını öngörmüş, ancak bu döneme ait elatmalar için idarenin yıllık bütçesinden ayıracağı payı %5’e çıkarmıştır. Yürürlük süresinde bu

dönem elatmalar için sadece bedel davası açılabilir.

***Anayasa mahkemesinin 2010/83 Esas 2012/169 Karar sayılı ve 01.11.2012 tarihli kararının 5999 sayılı kanunun altıncı fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “sadece” kelimesini iptal eden A/2a

maddesi, 22.02.2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Aynı kararın 6111 sayılı kanunun geçici 2. mad-desini iptal eden B maddesinin yürürlük

tarihi her ne kadar 22.08.2013 ise de aynı dönemi düzenleyen 6487 sayılı kanunun 21. maddesi daha önce 11.06.2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu durumda 22.02.2013 ile 11.06.2013 tarih-leri arası, 5999 sayılı kanunun 22.02.2012 tarihli değişiklikten sonraki hali ile birlikte kanunun boş

bıraktığı alanda 16.05.1956 tarihli içtihadı birleştirme kararları da uygulama alanı bulur. Yürürlük süresinde bu dönem elatmalar için mülk sahipleri bedel davası yerine mü-

dahalenin meni davası açabilir. Yürürlük süresinde bu dönem elatmalar için 5999 sayılı kanunda düzenlenen müracaat şartı, haciz yasağı, idarenin %2 pay ayırması vs. hususlar aynen geçerlidir.

Page 469: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

468 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

DÜZENLEME YÜRÜRLÜK DÖNEM DAVA SÜRE DEĞER

-5999 sayılı kanun(22.02.2012 tarihli

değişiklikten sonraki hali)

-16.05.1956 tarihli içtihadı birleştirme

kararları

Anayasa mahkeme-sinin 2010/83 Esas

2012/169 Karar sayılı ve 01.11.2012

tarihli kararının A/2a maddesinin

yürürlük tarihi olan 22.02.2013 tarihi ile 6487 sayılı kanunun

21. maddesinin yürürlük tarihi olan

11.06.2013 tarihi arası

09.10.1956 ile

04.11.1983 tarihi arası elatmalar

Meni Müda-

haleSüre yok

El koyma tarihindeki nitelikler

esas alına-rak idareye müracaat

tarihindeki değer

Bedel

Süre yok ancak uzlaşma müra-caatı yapılmış ise 3 aylık hak düşürücü süre

Ecrimisil 5 yıl zamana-şımı

-6111 sayılı kanunun geçici 2. maddesi -5999 sayılı kanun(22.02.2012 tarihli

değişiklikten önceki hali)

6111 sayılı kanunun geçici 2. maddesinin

yürürlüğe girdiği 25.02.2011 tarihi ile Anayasa mah-

kemesinin 2010/83 Esas 2012/169 Karar sayılı ve 01.11.2012

tarihli kararının A/2a maddesinin

yürürlük tarihi olan 22.02.2013 tarihi

arası

04.11.1983 tarihinden

sonraki elatmalar

Bedel

Süre yok ancak uzlaşma müra-caatı yapılmış ise 3 aylık hak düşürücü süre

El koyma tarihindeki nitelikler

esas alına-rak idareye müracaat

tarihindeki değer

Ecrimisil 5 yıl zamana-şımı

-6111 sayılı kanunun geçici 2. maddesi -5999 sayılı kanun(22.02.2012 tarihli

değişiklikten sonraki hali)

-16.05.1956 tarihli içtihadı birleştirme

kararları

Anayasa mahkeme-sinin 2010/83 Esas

2012/169 Karar sayılı ve 01.11.2012

tarihli kararının A/2a maddesinin

yürürlük tarihi olan 22.02.2013 tarihi ile 2942 sayılı kanunun 6487 sayılı kanunun 21. maddesiyle de-ğişik geçici 6. mad-

desinin 13. fıkrasının yürürlük tarihi olan

11.06.2013 tarihi arası

04.11.1983 tarihinden

sonraki elatmalar

Meni Müda-

haleSüre yok

El koyma tarihindeki nitelikler

esas alına-rak idareye müracaat

tarihindeki değer

Bedel

Süre yok ancak uzlaşma müra-caatı yapılmış ise 3 aylık hak düşürücü süre

Ecrimisil 5 yıl zamana-şımı

26.06.2013 KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA TABLO Hazırlayan: Bayrampaşa BelediyesiHukuk İşleri Müdürlüğü

HazırlayanAv. Celil ÇELİK

Bayrampaşa Belediyesi

Page 470: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

469Yararlı Bilgiler

HUKUKİ DURUM

*5999 sayılı kanunun altıncı fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “sadece” kelimesinin Anayasa mah-kemesi tarafından iptal edilmesiyle, bu dönem elatmalar için dava sınırlaması ortadan kaldırılmış

ve mülk sahibine müdahalenin meni davası açma hakkı da tanınmıştır. 5999 sayılı kanunda düzen-lenen müracaat şartı, haciz yasağı, idarenin %2 pay ayırması vs. hususlar, yürürlük süresince bu

döneme ait elatmalar için aynen geçerli olmuştur.

**6111 sayılı kanunun geçici 2. maddesi, bu döneme ait elatmalar için 5999 sayılı kanunun (22.02.2012 tarihli değişiklikten önceki halinin) aynen uygulanmasını öngörmüş, ancak bu döneme ait elatmalar için idarenin yıllık bütçesinden ayıracağı payı %5’e çıkarmıştır. Yürürlük süresinde bu

dönem elatmalar için sadece bedel davası açılabilir.

***Anayasa mahkemesinin 2010/83 Esas 2012/169 Karar sayılı ve 01.11.2012 tarihli kararının 5999 sayılı kanunun altıncı fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “sadece” kelimesini iptal eden A/2a

maddesi, 22.02.2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Aynı kararın 6111 sayılı kanunun geçici 2. mad-desini iptal eden B maddesinin yürürlük

tarihi her ne kadar 22.08.2013 ise de aynı dönemi düzenleyen 6487 sayılı kanunun 21. maddesi daha önce 11.06.2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu durumda 22.02.2013 ile 11.06.2013 tarih-leri arası, 5999 sayılı kanunun 22.02.2012 tarihli değişiklikten sonraki hali ile birlikte kanunun boş

bıraktığı alanda 16.05.1956 tarihli içtihadı birleştirme kararları da uygulama alanı bulur. Yürürlük süresinde bu dönem elatmalar için mülk sahipleri bedel davası yerine mü-

dahalenin meni davası açabilir. Yürürlük süresinde bu dönem elatmalar için 5999 sayılı kanunda düzenlenen müracaat şartı, haciz yasağı, idarenin %2 pay ayırması vs. hususlar aynen geçerlidir.

Page 471: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

470 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

DÜZENLEME YÜRÜRLÜK DÖNEM DAVA SÜRE DEĞER

-6487 sayılı kanun m.21

-16.05.1956 tarihli içtiha-dı birleştirme

kararları

6487 sayılı kanunun 21. maddesinin

yürürlük tarihi olan 11.06.2013

tarihinden itibaren halen yürürlüktedir

09.10.1956 ile

04.11.1983 tarihi arası elatmalar

Meni Müda-hale Süre yok

El koyma tarihin-deki nitelikler esas alınarak davet veya müracaat tarihin-

deki değer.

İdarenin sessiz kalması veya uzlaş-mazlık tutanağının

düzenlenmesi sonucu dava açılmış

ise el koyma tari-hindeki nitelikler

esas alınarak dava tarihindeki değer.

Bedel

Süre yok ancak malik ile idare arasında

yapılan görüşmede uzlaşmazlık tutanağı tutulmuş ise malik

açısından 3 aylık hak düşürücü süre söz konusudur. Bu

3 aylık sürede bedel davası açmayan

idare de artık sadece kamulaştırma davası

açabilir.

Ecrimisil 5 yıl zamanaşımı

26.06.2013 KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA TABLO Hazırlayan: Bayrampaşa BelediyesiHukuk İşleri Müdürlüğü

6487 sayılı kanunun 21. maddesinin

yürürlük tarihi olan 11.06.2013 tarihinden

itibaren halen YÜRÜRLÜKTEDİR.

HazırlayanAv. Celil ÇELİK

Bayrampaşa Belediyesi

Page 472: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

471Yararlı Bilgiler

HUKUKİ DURUM

*2942 sayılı kanunun 6487 sayılı kanunla değişik geçici 6. maddesinin 6. fıkrasının ilk cümlesi, sadece bedel davası açılabileceğini düzenlemediğinden kanun boşluğunu dolduran 16.05.1956 tarihli içtihadı birleştirme kararları gereği bedel davası yerine müdahalenin meni davası da açılabilir. Malik

bu davalardan sadece birini açabilir. Malik ayrıca ecrimisil davası da açabilir. Bedel davası açılacak ise en önce idareye müracaat edilmesi gerektiği açıkça dava şartı olarak düzenlenmiştir. Derdest olan davalarda ise davacılar uzlaşma isteyip istemediklerini idareye veya

mahkemeye kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 ay içinde bildirebilirler. Malik tarafından müracaat veya dava konusu edilmemiş taşınmazlarla ilgili olarak idareye de maliki davet etme yetki-

si tanınmıştır. Bedel davası bir süreye tabi değildir. Hak düşürücü süreden dolayı reddedilen eski davalar da

yeniden açılabilir. Ancak bedel davası açılmadan önce idareye müracaat edilmesi ve uzlaşma talep edilmesi gerekir. Müracaat tarihinden itibaren idare 6 ay sessiz kalmış ise veya idarece 6 ay geçme-

den davet yazısı tebliğ edilmiş ancak tebliğden itibaren 6 ay içinde uzlaşma görüşmeleri yapılamamış ise, sürenin sonunda kamulaştırmasız elatma davası açılabilir.

Uzlaşma görüşmelerinde hemen nakdi ödemeye karar verilemez. Uzlaşma görüşmelerinde nakdi ödemeye ancak idareye ait taşınmazın trampası, idareye ait taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak tanın-ması veya imar mevzuatı çerçevesinde başka bir yerde imar hakkı kullandırılması suretiyle uzlaşma

sağlanamaması halinde karar verilir. Uzlaşmazlık tutanağı düzenlenmiş ise malik açısından üç aylık hak düşürücü süre söz konusudur. Anayasa mahkemesinin 2010/83 Esas 2012/169 Karar sayılı ve 01.11.2012 tarihli kararında benzer

düzenleme içeren 5999 sayılı yasada düzenlenen 30 günlük sürenin hak düşürücü süre sayılmasında anayasaya aykırılığın bulunmadığı belirtilmiştir. İdare de, uzlaşmazlık tutanağının düzenlendiği ta-rihten itibaren üç ay içinde bedel davası açılabilir. Üç aylık sürede bedel davası açmayan idare, eğer

hala taşınmaza sahip olmak istiyor ise artık sadece kamulaştırma davası açabilir. Süresi içinde bedel davası açmadığından dolayı kamulaştırma davası açmak zorunda kalan idare, artık tüm bedeli peşin bloke etmek zorunda kalacak ve dolayısıyla bedel davalarında olduğu gibi kamulaştırmasız elatmalar

için ayrılan paydan garameten ve taksitle ödeme imkânını kaybetmiş olacaktır. Bedele ilişkin alacak ilama bağlı olsa bile haciz yasağı kapsamındadır. Buna karşılık idarece ka-

mulaştırmasız elatmalar için yıllık bütçeden en az %2 pay ayrılır ve kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden ödemeler sadece bu ödenekten bütçe durumuna göre garameten ve sonraki yıllara sari

olacak şekilde taksitle yapılır. Bu dönem elatmalara ilişkin mahkeme ve icra harçları ile vekalet ücretleri maktu olarak belirlenir. Tescile ilişkin yerel mahkeme kararı kesindir, bedele ilişkin yerel mahkeme kararı ise temyiz edilebi-lir. Bedele ilişkin yerel mahkeme kararı kesinleşmese bile icra takibine konabilir ancak haciz işlemle-

ri yapılamaz. Alacak takside bağlansa bile kanuni faiz uygulanır. Hukuki elatmalara ilişkin davalar idari yargıda görülür. Bu hüküm kesinleşmemiş ve halen derdest

olan davalara da uygulanır. İdare mahkemelerinin tapu tescil kararı verme yetkisi olmadığından, idare mahkemesi kararına dayanarak ödemede bulunan idare, adli yargıda malike karşı tapu tescil davası açmalıdır. Hukuki elatmalara ilişkin daha önce adliye mahkemeleri tarafından belirlenmiş

ve kesinleşmiş olan bedeller, sadece kamulaştırmasız elatmalara ilişkin ayrılan ödenekten ödenir. Hukuki elatmalara ilişkin idare mahkemesi tarafından belirlenen alacaklar ise genel bütçeden ödenir.

2981 sayılı kanun uygulamaları sonucu doğan her türlü alacak, uygulama tarihinde belirlenen bedele kanuni faiz işletilerek güncellenir. Bu hüküm kesinleşmemiş ve halen derdest olan davalara da uygulanır. 2981 sayılı kanun hükümlerine göre yapılan imar uygulamalarından doğan her türlü

bedele ilişkin ödemeler hakkında da 2942 sayılı kanunun 6487 sayılı yasayla değişik geçici 6. maddesi hükümleri uygulanır. Dolayısıyla bu alacaklar için de haciz yasağı getirilmiştir. Ayrıca bu alacaklar da, ancak kesinleştiğinde ödenen ve sadece kamulaştırmasız elatmalar için ayrılan ödenekten ödenmesi

gereken alacak haline getirilmiştir.

* 2942 sayılı kanunun 6487 sayılı kanunla değişik geçici 6. maddesinin 6. fıkrasının ilk cümlesi, sadece bedel davası açılabileceğini düzenlemediğinden kanun boşluğunu dolduran 16.05.1956 tarihli içtihadı birleştirme

kararları gereği bedel davası yerine müdahalenin meni davası da açılabilir. Malik bu davalardan sadece birini açabilir. Malik ayrıca ecrimisil davası da açabilir.

Bedel davası bir süreye tabi değildir, ancak dava açmadan önce uzlaşma talep edilmesi gerekir. İdareye müracaat dava şartıdır. (İdareye de maliki davet etme yetkisi tanınmıştır.) Müracaat tarihinden itibaren idare 6 ay sessiz kalmış ise veya idarece 6 ay içinde davet yazısı tebliğ edilmiş olmasına rağmen ilave 6 ay içinde uzlaşma görüşmeleri yapılamamış ise bu sürelerin sonunda dava açılabilir. Eğer uzlaşmazlık

tutanağı düzenlenmiş ise malik açısından üç aylık hak düşürücü süre söz konusudur. İdare de, uzlaşmazlık tutanağının düzenlendiği tarihten itibaren üç ay içinde bedel davası açabilir.

Uzlaşma görüşmelerinde nakdi ödemeye ancak idareye ait taşınmazın trampası, idareye ait taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak tanınması veya başka bir yerde imar hakkı kullandırılması suretiyle uzlaşma

sağlanamaması halinde karar verilir.

Bu dönem elatmalara ilişkin mahkeme ve icra harçları ile vekalet ücretleri maktu olarak belirlenir. (2942 geçici m.6/7) Bedele ilişkin alacak ilama bağlı olsa bile haciz yasağı kapsamındadır. (2942 geçici m.6/11)

Buna karşılık idarece kamulaştırmasız elatmalar için yıllık bütçeden en az %2 pay ayrılır ve kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden ödemeler sadece bu ödenekten bütçe durumuna göre garameten ve sonraki

yıllara sari olacak şekilde taksitle yapılır. (2942 geçici m.6/8)

Tescile ilişkin yerel mahkeme kararı kesindir, bedele ilişkin yerel mahkeme kararı ise temyiz edilebilir. Bedele ilişkin yerel mahkeme kararı kesinleşmese bile icra takibine konabilir ancak haciz işlemleri

yapılamaz. Temerrüt veya taksit söz konusu olduğunda kanuni faiz uygulanır.

07.09.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6745 sayılı kanunun 35. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma kanununa eklenen geçici 12. madde, 2981 imar uygulamalarından kaynaklı davalarda tapu tescil tarihinin

değerlendirme tarihi olarak esas alınmasını ve o tarihteki nitelikler gözetilmek suretiyle bedelin tespit edilmesini, tespit edilen bu bedelin Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) tablosu esas alınmak suretiyle dava tarihi itibarıyla güncellenmesini, 2942 sayılı kanunun geçici 6. maddesinde düzenlenen haciz yasağı, özel ödenekten ödenme ve harçların ve vekalet ücretinin maktu olması kuralının 2981 imar uygulamalarından

kaynaklı davalar ve icra takipleri için de uygulanacağını düzenlemiştir.

Hukuki elatmalara ilişkin 6745 sayılı kanunun 33. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma kanununa eklenen ek 1. maddesi de, uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık süre

içerisinde imar programlarının yapılacağını ve bütçe imkânları dâhilinde taşınmazların kamulaştırılacağını, beş yıllık süre içerisinde belirtilen işlemlerin yapılmaması hâlinde malikler tarafından (bu kanunun geçici 6. maddesindeki uzlaşma sürecini tamamlandıktan sonra) idari yargıda dava açılabileceğini, mahkemece tasarrufun kısıtlandığı tarihteki nitelikler esas alınarak değer tespit edileceğini ve taşınmazın idare adına

tesciline kara verileceğini, açılacak veya açılmış bu davalarda da 2942 sayılı kanunun geçici 6. maddesinde düzenlenen harçların ve vekalet ücretinin maktu olması, özel ödenekten ödenme ve haciz yasağı kuralının

uygulanacağını, kesinleşmiş ancak ödemesi yapılmamış olan alacaklarda ise özel ödenekten ödenme ve haciz yasağı kuralının uygulanacağını düzenlemiştir.

6745 sayılı kanunun 34. maddesi, mevcut imar planlarında tasarrufu kısıtlı olan taşınmazlarla ilgili (hemen) dava açılmasına ilişkin 2942 sayılı kanunun geçici 6. maddesinin 10. fıkrasının 3. cümlesini

yürürlükten kaldırmış, 2942 sayılı kanununa eklediği geçici 11. madde ile, mevcut imar planlarında tasarrufu kısıtlı olan taşınmazlara ilişkin dava açmak için beklenmesi gereken 5 yıllık sürenin maddenin yürürlüğe

girdiği 07.09.2016 tarihinden itibaren başlayacağını düzenlemiştir.

İdarelerce fiili kamulaştırmasız elatmalar için ayrılan %2 oranındaki ödeneğe ilaveten (1) 2981 imar uygulamalarından kaynaklı alacaklar, (2) yürürlüğe girecek imar planlarında tasarrufu kısıtlı olacak olan

taşınmazlarla ilgili alacaklar ve (3) mevcut imar planlarında tasarrufu kısıtlı olan taşınmazlarla ilgili alacaklar için ayrıca %2 ödenek ayrılır. (2942 ek m.1/4)

Page 473: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

472 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

DÜZENLEME YÜRÜRLÜK DÖNEM DAVA SÜRE DEĞER

-2942 sayılı kanunun 6487 sayılı kanunun 21.maddesiyle değişik geçici 6. maddesinin

13. fıkrası

-16.05.1956 tarihli içtihadı

birleştirme kararları

2942 sayılı kanunun 6487 sayılı kanunun 21. maddesiyle değişik geçici 6. maddesinin 13. fıkrasının

yürürlük tarihi olan 11.06.2013

tarihinden itibaren halen yürürlüktedir

04.11.1983 ile 2942

sayılı kanu-nun 6487 sayılı ka-

nunun 21. maddesiyle değişik ge-çici 6. mad-desinin 13. fıkrasının yürürlüğe

girdiği 11.06.2013 tarihi arası elatmalar

Meni Müdahale

Süre yok

Bu döneme ilişkin be-delin takdiri konusunu düzenleyen kanun hük-mü olmadığından kanun

boşluğunu dolduran 16.05.1956 tarihli içtiha-dı birleştirme kararları gereği dava tarihindeki değer belirlenecektir.

Bedel Süre yok

Ecrimisil5 yıl

zama-naşımı

-16.05.1956 tarihli içtihadı

birleştirme kararları

6487 sayılı kanunun 21. maddesinin

yürürlük tarihi olan 11.06.2013

tarihinden itibaren halen yürürlüktedir

6487 sayılı kanunun

21. madde-sinin yürür-lüğe girdiği 11.06.2013 tarihinden

sonraki elatmalar

Meni Mü-dahale

Süre yok

Dava tarihindeki değerBedel Süre

yok

Ecrimisil5 yıl

zama-naşımı

26.06.2013 KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA TABLO Hazırlayan: Bayrampaşa BelediyesiHukuk İşleri Müdürlüğü

HazırlayanAv. Celil ÇELİK

Bayrampaşa Belediyesi

6487 sayılı kanunun 21. maddesiyle

değişik geçici 6. maddesinin 13.

fıkrasınıiptal eden An-

ayasa mahkem-esinin 2013/95 Esas 2014/176 Karar sayılı ve

13.11.2014 tarihli kararının yürürlük tarihi

olan 13.03.2015 tarihinden

itibaren halen YÜRÜRLÜKTEDİR.

2942 sayılı ka-nunun 6487 sayılı kanunun 21. mad-

desiyle değişik geçici 6. maddesi-nin 13. fıkrasının

yürürlük tarihi olan 11.06.2013

tarihi ile bu fıkrayı iptal eden Anayasa mahke-mesinin 2013/95

Esas 2014/176 Karar sayılı ve

13.11.2014 tarihli kararının yürürlük

tarihi olan 13.03.2015 tarihi

arası

04.11.1983 tarihinden

sonraki elatmalar

Page 474: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

473Yararlı Bilgiler

HUKUKİ DURUM

*2942 sayılı kanunun 6487 sayılı kanunla değişik geçici 6. maddesinin 13. fıkrası, bu dönem fiilen el atılan veya kamulaştırması tamamlanmayan yerlerle ilgili açılan kamu-

laştırmasız elatma davalarını kapsadığı gibi bu dönem fiilen elatılan veya kamulaştırması tamamlanmayan yerlerle ilgili idare tarafından gerçekleştirilen kamulaştırmaları da kapsar. Kamulaştırma işleminin uzlaşmayla veya kamulaştırma davası açmak suretiyle gerçekleş-

miş olması fark etmez. Bu dönem fiili elatmalara ilişkin tespit edilen bedel ile bedele ilişkin dava ve icra vekalet ücretleri bu fıkra hükmüne tabidir.

Bedele ilişkin alacak ilama bağlı olsa bile haciz yasağı kapsamındadır. Buna karşılık idarece kamulaştırmasız elatmalar için yıllık bütçeden en az %2 pay ayrılır ve kesinleşen

mahkeme kararlarına istinaden ödemeler sadece bu ödenekten bütçe durumuna göre ga-rameten ve sonraki yıllara sari olacak şekilde taksitle yapılır. Bu dönem elatmalara ilişkin

mahkeme ve icra harçları ile vekalet ücretleri maktu olarak belirlenir. Bu fıkra hükmü der-dest davalarda da uygulanır.

Bu dönem fiilen el atılan yerlerle ilgili idare tarafından açılan kamulaştırma davalarında mahkemece kamulaştırma bedeline ilişkin peşin blokaj kararı verilmez ve sadece kamu-

laştırma bedeli tespit edilir. Bu dönem fiilen el atılan yerlerle ilgili kamulaştırma davasında tespit edilen bedel, kamulaştırmasız elatmalar için ayrılan paydan ödenir.

Haciz yasağı, harçların ve vekalet ücretlerinin maktu olması ve kamulaştırmasız elatma ödeneğinden ödenmesi hususları dışında bu dönem elatmalara ilişkin başkaca sınırlamalar

yoktur. Bu dönem elatmalara ilişkin idareye müracaat zorunluluğu bulunmamaktadır. Uzlaş-mazlık tutanağı düzenlenmiş olsa bile malik üç ay içinde dava açmak zorunda değildir. Bu döneme ait elatmalara ilişkin yerel mahkemelerin tescile ilişkin kararları kesinleşmedikçe

icra olunamaz.

**6111 sayılı kanunun geçici 2. maddesinin iptal edilmesi ve 6487 sayılı kanunun da her-hangi bir düzenleme yapılmaması sebebiyle bu döneme ilişkin kamulaştırmasız elatmayı dü-zenleyen bir kanun kalmadığından 16.05.1956 tarihli içtihadı birleştirme kararları uygulanır.

Bu dönem elatmalar için 5999 ve 6487 sayılı yasalardaki sınırlamalar söz konusu değildir. Mülk sahipleri bu döneme ait elatmalar için müdahalenin meni davası açabileceği gibi ister-lerse bedel davası da açabilirler. Bu dönem elatmalara ilişkin idareye müracaat zorunluluğu bulunmamaktadır. Uzlaşmazlık tutanağı düzenlenmiş olsa bile malik üç ay içinde dava aç-mak zorunda değildir. Bu dönem elatmalara ilişkin alacak için haciz yasağı da söz konusu

değildir. İdarenin bu döneme elatmalar için yıllık bütçeden pay ayırması da zorunlu değildir. Bu dönem elatmalara ilişkin borçlar genel bütçeden ödenebilir. Bu dönem elatmalarda dava ve icra harçları ve vekalet ücretleri maktu değildir. Bu dönem elatmalara ilişkin yerel mah-

kemelerin tescile ilişkin kararları kesinleşmedikçe icra olunamaz.

*2942 sayılı kanunun 6487 sayılı kanunla değişik geçici 6. maddesinin 13. fıkrası, yürürlük süresince dönemi içinde fiilen el atılan veya kamulaştırması tamamlanmayan yerlerle ilgili açılan kamulaştırmasız elatma davalarını kapsadığı gibi fiilen elatılan veya kamulaştırması

tamamlanmayan yerlerle ilgili idare tarafından gerçekleştirilen kamulaştırmaları da kapsamıştır. Kamulaştırma işleminin uzlaşmayla veya kamulaştırma davası açmak suretiyle

gerçekleşmiş olması fark etmemekte idi.Yürürlük süresince bedele ilişkin alacak ilama bağlı olsa bile haciz yasağı kapsamında sayılmıştır. Buna karşılık idarece kamulaştırmasız elatmalar için yıllık bütçeden en az %2 pay ayrılması ve kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden ödemelerin sadece bu

ödenekten bütçe durumuna göre garameten ve sonraki yıllara sari olacak şekilde taksitle yapılacağı düzenlenmiştir. Bu dönem elatmalara ilişkin mahkeme ve icra harçları ile vekalet ücretleri maktu olarak belirlenmiştir. Bu fıkra hükmünün derdest davalara da uygulanacağı

düzenlenmiş idi.Yürürlük süresince bu dönem fiilen el atılan yerlerle ilgili idare tarafından açılan kamulaştırma

davalarında mahkemece kamulaştırma bedeline ilişkin peşin blokaj kararı verilmez ve sadece kamulaştırma bedeli tespit edilir. Bu dönem fiilen el atılan yerlerle ilgili kamulaştırma

davasında tespit edilen bedel, kamulaştırmasız elatmalar için ayrılan paydan ödenir. Haciz yasağı, harçların ve vekalet ücretlerinin maktu olması ve kamulaştırmasız elatma ödeneğinden ödenmesi hususları dışında bu dönem elatmalara ilişkin başkaca sınırlamalar olmamıştır. Bu dönem elatmalara ilişkin idareye müracaat zorunluluğu bulunmamakta idi.

Uzlaşmazlık tutanağı düzenlenmiş olsa bile malik üç ay içinde dava açmak zorunda değil idi. Bu döneme ait elatmalara ilişkin yerel mahkemelerin tescile ilişkin kararları kesinleşmedikçe

icra olunamaz idi.

** 6111 sayılı kanunun geçici 2. maddesinin ve ayrıca 6487 sayılı kanunun 21. maddesiyle değişik 2942 sayılı kanunun geçici 6. maddesinin 13. fıkrasının iptal edilmesiyle bu döneme

ilişkin kamulaştırmasız elatmayı düzenleyen bir kanun kalmadığından 16.05.1956 tarihli içtihadı birleştirme kararları uygulanır. Buna göre mülk sahipleri bu döneme ait elatmalar

için müdahalenin meni davası açabileceği gibi isterlerse bedel davası da açabilirler. Bu dönem kamulaştırmasız elatmalar için haciz yasağı, özel ödenekten ödenme, harç ve vekalet

ücretinin maktu olması hususları uygulanmaz. Bu döneme ilişkin alacaklar kesinleşmese bile genel bütçeden ödenebilir. Bu dönem elatmalara ilişkin idareye müracaat zorunluluğu

bulunmadığı gibi uzlaşmazlık tutanağı düzenlenmiş olsa bile malik üç ay içinde dava açmak zorunda da değildir. Bu dönem elatmalara ilişkin yerel mahkemelerin tescile ilişkin kararları

kesinleşmedikçe icra olunamaz.

Page 475: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin
Page 476: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

YİTİRDİKLERİMİZNAKİLLER / AYRILMALAR

Page 477: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin
Page 478: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

477Yitirdiklerimiz / Nakiller / Ayrılmalar

Baromuzun 13990 sicil sayısında kayıtlıAv. YALÇIN KIRAY

12/09/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1953 yılında Sakarya’da doğmuş, 1984 yılında

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Baromuzda yaparak, 1985 yılında

Baromuz levhasına kaydolmuştur.Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve

meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Baromuzun 5084 sicil sayısında kayıtlıAv. BİRSEN ULUĞ

08/09/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhume 1937 yılında Alanya’da doğmuş,

1961 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Baromuzda yaparak, 1963 yılında

Baromuz levhasına kaydolmuştur.Merhumeye Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve

meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Baromuzun 5999 sicil sayısında kayıtlıAv. İBRAHİM ERDOĞAN ŞİŞMAN

20/09/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1936 yılında Zonguldak’da doğmuş, 1963 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş,

stajını Baromuzda yaparak, 1968 yılında Baromuz levhasına kaydolmuştur.

Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Baromuzun 11988 sicil sayısında kayıtlıAv. Dr. FERİT HAKAN BAYKAL

20/09/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1957 yılında Amasya’da doğmuş, 1979 yılında

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Baromuzda yaparak, 1981 yılında

Baromuz levhasına kaydolmuştur.Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve

meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Page 479: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

478 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Baromuzun 29283 sicil sayısında kayıtlıAv. FULYA AKTOLUN BALTACI

20/11/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhume 1979 yılında Tarsus’da doğmuş, 2002 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun ol-

muş, stajını Baromuzda yaparak, 2003 yılında Baromuz levhasına kaydolmuştur.

Merhumeye Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Baromuzun 14397 sicil sayısında kayıtlıAv. İBRAHİM ÖZDEMİR

07/09/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1942 yılında Sinop’da doğmuş, 1985 yılında

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Baromuzda yaparak, 1986 yılında

Baromuz levhasına kaydolmuştur.Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve

meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Baromuzun 44343 sicil sayısında kayıtlıAv. YILMAZ HAL

10/10/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1974 yılında perşembe’de doğmuş, 1995 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Ankara Barosu’nda yaparak 1997 yılında Ankara Barosu’na kaydolmuş, isteği üzerine 1997 yılında kaydı

silinmiştir. 2012 yılında Baromuz levhasına yenidenkaydolmuştur. Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesi-

ne ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Baromuzun 5457 sicil sayısında kayıtlıAv. NAHİT ORALBİ

19/09/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1937 yılında İstanbul’da doğmuş, 1962 yılında

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Baromuzda yaparak, 1965 yılında

Baromuz levhasına kaydolmuştur.Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve

meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Page 480: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

479Yararlı Bilgiler

Baromuzun 18579 sicil sayısında kayıtlıAv. AHMET İŞERİ

15/10/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1937 yılında Kırklareli’nde doğmuş, 1961 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Ankara Barosu’nda yaparak, 1973 yılında Ankara

Barosuna kaydolmuştur. 1993 yılında Ankara Barosu’ndan naklen Baromuz levhasına kaydolmuştur.

Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Baromuzun 17689 sicil sayısında kayıtlıAv. SEYYİD GÜRKAN TOPRAK

19/11/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1967 yılında Üsküdar’da doğmuş, 1990 yılında

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Baromuzda yaparak, 1991yılında

Baromuz levhasına kaydolmuştur.Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve

meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Baromuzun 2520 sicil sayısında kayıtlıAv. GÜZİDE NERİMAN ÖZKAN

21/11/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhume 1922 yılında İstanbul’da doğmuş, 1943 yılında

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Baromuzda yaparak, 1950 yılında Baromuz levhası-

na kaydolmuştur.Merhumeye Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve meslek-

taşlarımıza başsağlığı dileriz.

Baromuzun 12498 sicil sayısında kayıtlıAv. ZİYA NİŞANCI

13/10/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1942 yılında Ardeşen’de doğmuş, 1979 yılında

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Baromuzda yaparak, 1982 yılında

Baromuz levhasına kaydolmuştur.Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve

meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Page 481: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

480 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Baromuzun 9025 sicil sayısında kayıtlıAv. ŞEMSETTİN KUSEYRİ

17/11/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1940 yılında Mardin’de doğmuş, 1972 yılında

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Baromuzda yaparak, 1974 yılında

Baromuz levhasına kaydolmuştur.Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve

meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Baromuzun 2409 sicil sayısında kayıtlıAv. ŞEMSETTİN GÜNER

17/11/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1924 yılında Başekrek’de doğmuş, 1948 yılında

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Baromuzda yaparak, 1950 yılında

Baromuz levhasına kaydolmuştur.Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve

meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Baromuzun 6435 sicil sayısında kayıtlıAv. İBRAHİM RUHİ KAHRAMAN

08/11/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1935 yılında Bartın’da doğmuş, 1968 yılında

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Baromuzda yaparak, 1969 yılında

Baromuz levhasına kaydolmuştur.Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve

meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Baromuzun 9525 sicil sayısında kayıtlıAv. TARIK ÖZBEK

02/10/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1945 yılında Niğde’de doğmuş, 1972 yılında

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Kastamonu ve Bursa Barosu’nda yaparak,1974 yılında Baromuz levhasına kaydolmuştur.Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve

meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Page 482: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

481Yararlı Bilgiler

Baromuzun 9677 sicil sayısında kayıtlıAv. MUSTAFA FİKRET İREN

13/10/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1947 yılında Malatya’da doğmuş, 1973 yılında

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, stajını Baromuzda yaparak, 1975 yılında

Baromuz levhasına kaydolmuştur.Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve

meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Baromuzun 8407 sicil sayısında kayıtlıAv. ERGİN ÖZCAN

16/10/2016 tarihinde vefat etmiştir.Merhum 1946 yılında Bandırma’da doğmuş, 1972 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş,

stajını Baromuzda yaparak, 1973yılında Baromuz levhasına kaydolmuştur.

Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.

Page 483: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

482 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

Sıra No Sicil No Adı Soyadı Hareket Tarihi Nakil Baro

NAKİLLER

1 50662 SERVET GÖL 01/10/2016 DÜZCE BAROSU

2 38829 UMUT OğUZHAN 01/10/2016 OSMANİYE BAROSU

3 47564 GONCA İSTİF 01/10/2016 RİZE BAROSU

4 50521 ONUR DALOğLU 01/10/2016 KIRKLARELİ BAROSU

5 40393 MELDA ÖZDEMİR 01/10/2016 İZMİR BAROSU

6 45809 FUNDA BOZACI 08/09/2016 BURSA BAROSU

7 48279MELAHAT BİGE

AKSEL 08/09/2016 ANTALYA BAROSU

8 49668 NURCAN TAŞKIN DİLEK 08/09/2016 KOCAELİ BAROSU

9 49581 FEHMİ CAN İNAN 08/09/2016 ANKARA BAROSU

10 45446 EYMEN ATAY 08/09/2016 ANKARA BAROSU

11 46480 ÖMER DALKIRAN 08/09/2016 KOCAELİ BAROSU

12 53955 KEMAL YILDIRIM 08/09/2016 KONYA BAROSU

13 49617 NESRİN GAYİR 08/09/2016 KAHRAMANMARAŞ BAROSU

14 18460 NAZMİYE GÜLŞEN ŞATIROğLU 08/09/2016 BALIKESİR BAROSU

15 47820 AYŞE YALÇIN 08/09/2016 ANKARA BAROSU

16 51690 ASENA ÖZDEMİR 08/09/2016 ANKARA BAROSU

17 48457 DENİZ GÜMÜŞSOY 08/09/2016 AMASYA BAROSU

18 44988 ZEYNEp ENSARİ 08/09/2016 ANKARA BAROSU

19 46461 UğUR ÇEVİK 22/09/2016 VAN BAROSU

20 49479 SEDEF ARSLAN 22/09/2016 TEKİRDAğ BAROSU

21 51204 SEDA AKAY 22/09/2016 ŞANLIURFA BAROSU

22 38852 EBRU KARABOğA 22/09/2016 TEKİRDAğ BAROSU

23 49933 İLYAS KOYUNCU 22/09/2016 AYDIN BAROSU

24 53064 YUSUF DERYALAR 22/09/2016 SİİRT BAROSU

25 21482 RAMAZAN TUNAHAN 22/09/2016 ANKARA BAROSU

26 52383 MERVE UğUR 22/09/2016 OSMANİYE BAROSU

27 44957 HAKAN KAYAASLAN 22/09/2016 ANKARA BAROSU

28 52199 HALİL KARAMIKOğLU 29/09/2016 İZMİR BAROSU

29 46318 AYŞE ŞEYMA KARAMAN KOL 29/09/2016 ANKARA BAROSU

30 42828 GÜLAY ÇOBAN 29/09/2016 BURSA BAROSU

31 48687 AYDIN KÖŞ 29/09/2016 BALIKESİR BAROSU

32 48840 ABDULSAMET ÇELEBİ 29/09/2016 ANKARA BAROSU

33 54032 EDA TOKAT 29/09/2016 KASTAMONU BAROSU

34 48868 MUSTAFA EMRE USCA 29/09/2016 MERSİN BAROSU

Page 484: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

483Yararlı Bilgiler

Sıra No Sicil No Adı Soyadı Hareket Tarihi Nakil Baro

NAKİLLER

35 51301 BEYZA ARINÇ 29/09/2016 KOCAELİ BAROSU

36 50612 MAHİR KARABACAK 29/09/2016 KARS BAROSU

37 50681 ÖMER DELİGEZER 29/09/2016 KAYSERİ BAROSU

38 44171İBRAHİM ERHAN KARA 29/09/2016 MUğLA BAROSU

39 18470 RAMAZAN AKHAN 29/09/2016 BALIKESİR BAROSU

40 52158GÖKBEN NUR-DAN

VURAL 29/09/2016 BALIKESİR BAROSU

41 46955 SELVİNAZ BİÇER 06/10/2016 ANTALYA BAROSU

42 19146 NURAN İpEK 06/10/2016 KOCAELİ BAROSU

43 50696 MEHMET EKİNOğLU 06/10/2016 ANKARA BAROSU

44 33690 ERTUğRUL ADIŞEN 06/10/2016 BALIKESİR BAROSU

45 49761 ESMA SELEN GÖRECİ 06/10/2016 İZMİR BAROSU

46 33566 MURAT ERBİLEN 06/10/2016 ANKARA BAROSU

47 18552 NİMET UğURAL YALGIN 06/10/2016 ÇANAKKALE BAROSU

48 51007 BURÇİN GENÇTÜRK 06/10/2016 ÇANAKKALE BAROSU

49 42972 TUğÇE YÜCEL 06/10/2016 KOCAELİ BAROSU

50 53905 MELİS ÖNER 06/10/2016 ANTALYA BAROSU

51 46424 ZEYNEp YÜKSEL 06/10/2016 KOCAELİ BAROSU

52 45905 AÇELYA TUBA YELÇO 13/10/2016 KONYA BAROSU

53 52244 MURAT TARIK TANTOğLU 13/10/2016 ANKARA BAROSU

54 54198 YAVUZ FİDANOğLU 13/10/2016 SAKARYA BAROSU

55 52015 MURAT CENGİZ 13/10/2016 GAZİANTEp BAROSU

56 28960 HÜSEYİN ARSLAN 13/10/2016 TUNCELİ BAROSU

57 36063 COŞKUN SARI 20/10/2016 OSMANİYE BAROSU

58 52690 YELİT KARAKAŞLAR 20/10/2016 BURSA BAROSU

59 47131 BURAK UZUN 20/10/2016 SAMSUN BAROSU

60 45890 AHMET EREN 20/10/2016 SAMSUN BAROSU

61 37971 MELEK GÜLBEYAZ 20/10/2016 KOCAELİ BAROSU

62 50520 İMRAN SÖZKESEN 20/10/2016 SAMSUN BAROSU

63 50714 SERHAT ÖZTAŞ 20/10/2016 İZMİR BAROSU

64 31186 AKİF GÜZEL 20/10/2016 KASTAMONU BAROSU

65 47775 CEMAL BUğRA ÇANDIR 20/10/2016 ANKARA BAROSU

66 52037 CANAN BAHAR 20/10/2016 TEKİRDAğ BAROSU

67 40767 CEREN BAYKAL OğUZ 20/10/2016 KONYA BAROSU

68 52193 AYŞE EZGİ DEMİREL 20/10/2016 ANTALYA BAROSU

69 41957 FİGEN YILDIRIM 20/10/2016 MERSİN BAROSU

Page 485: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

484 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

70 39498 AHMET ÖZÇİÇEK 20/10/2016 ANKARA BAROSU

71 46586 FATMA CEREN ZEREN 27/10/2016 SAMSUN BAROSU

72 34979 ZEYNEp ARICAN 27/10/2016 BURSA BAROSU

73 48702 HİLAL ÜNER 27/10/2016 TEKİRDAğ BAROSU

74 53439 SÜMEYYE SARIKAYA 27/10/2016 SAKARYA BAROSU

75 54107 ÜMİT KUMBASAROğLU 27/10/2016 ERZURUM BAROSU

76 38982 ŞEBNEM ACAVİT 27/10/2016 TEKİRDAğ BAROSU

77 53216 ELİF EKŞİ 03/11/2016 GAZİANTEp BAROSU

78 46331 DERYA SÖNMEZ 03/11/2016 ESKİŞEHİR BAROSU

79 52524 BERATDİN GÜLMEZ 03/11/2016 MANİSA BAROSU

80 45743 HANDE KARAHAN 03/11/2016 SAMSUN BAROSU

81 49602 FERİDE KÜLCÜ 03/11/2016 KOCAELİ BAROSU

82 52005 GÜLŞEN MISIR 03/11/2016 KOCAELİ BAROSU

83 51537 HÜLYA ŞAHAN 03/11/2016 MUğLA BAROSU

84 51433 ZEYNEp SAMANCI 03/11/2016 AFYONKARAHİSAR BAROSU

85 51417 YAğMUR YILMAZ 03/11/2016 HATAY BAROSU

86 51072 HAMDİYE KOCABEY 03/11/2016 DİYARBAKIR BAROSU

87 54312 LEYLA KEğİ 03/11/2016 HAKKARİ BAROSU

88 48113 GÜLHAZAN ÇELİK 03/11/2016 DİYARBAKIR BAROSU

89 47453 AYNUR SÜT 03/11/2016 MUğLA BAROSU

90 47385 BİLAL KÜÇÜK 10/11/2016 MUğLA BAROSU

91 52755 GİZEM SADIKLAR 10/11/2016 İZMİR BAROSU

92 53055 ECE AKTAŞ 10/11/2016 MERSİN BAROSU

93 52591 EMİNE ŞİMŞEK 10/11/2016 ANTALYA BAROSU

94 36279 ZEYNEp ÖNUÇAK ÇOLAK 10/11/2016 İZMİR BAROSU

95 34984 AHMET YİğİT KORKMAZ 10/11/2016 ANTALYA BAROSU

96 54975 AZAD SARIYILDIZ 10/11/2016 ŞIRNAK BAROSU

97 52294 OğUZHAN TÜRE 10/11/2016 ANKARA BAROSU

98 47624 EYÜp ARAS KARSU 10/11/2016 AYDIN BAROSU

99 49738 MEHMET ATAÇ 10/11/2016 İZMİR BAROSU

100 37035 MEHMET BALLI 17/11/2016 ANKARA BAROSU

101 48428 CEYHUN KURTULDU 17/11/2016 SAKARYA BAROSU

102 49571 FEYZA ÖKSÜZ 17/11/2016 GİRESUN BAROSU

103 45469 CANSU TANDOğAN 17/11/2016 ANKARA BAROSU

104 45801 GİZEM TUğRUL 17/11/2016 ANKARA BAROSU

Sıra No Sicil No Adı Soyadı Hareket Tarihi Nakil Baro

NAKİLLER

Page 486: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

485Yararlı Bilgiler

105 49956 RECEp ALYELKEN 17/11/2016 KÜTAHYA BAROSU

106 49029 ERHAN pELİT 17/11/2016 SAMSUN BAROSU

107 49731 MEHMET ANIL AVCI 17/11/2016 YALOVA BAROSU

108 32511 ÖZLEM CANTÜRK ÇİMŞİR 17/11/2016 GİRESUN BAROSU

109 54541 ÇEVİK KÖKEN 17/11/2016 ANTALYA BAROSU

110 50993 UğUR AKGEYİK 17/11/2016 DENİZLİ BAROSU

111 47381 DENİZ pEKER 24/11/2016 DENİZLİ BAROSU

112 53889 MELİSA DOğAN 24/11/2016 VAN BAROSU

113 37196 OğUZ KUğU 24/11/2016 MUğLA BAROSU

114 49275 MERVE İŞGÖREN 24/11/2016 İZMİR BAROSU

115 44557 MEHMET EMİN İŞİYOK 24/11/2016 SİİRT BAROSU

116 42513 ZEKİYE GÜLŞAH KÖKTEN 24/11/2016 ANTALYA BAROSU

117 31696 AYŞEN DÜZÇEKER 24/11/2016 DENİZLİ BAROSU

118 43253 CEMİL BUğRA YAKUT 24/11/2016 KAYSERİ BAROSU

119 39941 SAKİNE SEVER 24/11/2016 DENİZLİ BAROSU

120 48003 ŞİRİN ŞEN 24/11/2016 BATMAN BAROSU

Sıra No Sicil No Adı Soyadı Hareket Tarihi Nakil Baro

NAKİLLER

Page 487: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

Sıra No Sicil No Adı Soyadı Hareket Tarihi

AYRILMALAR

1 25255 HAYATİ CANKALOğLU 08/09/2016

2 50608 SEZİN SEZER 08/09/2016

3 16270 NAZMİ ERGİN 08/09/2016

4 14262 İBRAHİM HALUK TERZİ 08/09/2016

5 43811 MERVE K.CEYLANOğLU 08/09/2016

6 42387 AYŞE AğAN 08/09/2016

7 26581 ZÜLKÜF TALU 06/10/2016

8 44394 SİNEM A.GÜÇARSLAN 06/10/2016

9 6855 İSMAİL NECDET SOMAYSOY 13/10/2016

10 44147 HAKAN MIHÇIN 20/10/2016

11 53025 MUSTAFA ÖZYAR 20/10/2016

12 41291 SONER ATİLA 20/10/2016

13 51292 ÖZCAN YAVUZ 27/10/2016

14 49460 MUSTAFA BİLGİN COŞAR 27/10/2016

15 52820 METİN AKBULUT 27/10/2016

16 29513 MEHMET FATİH TEpE 27/10/2016

17 47467 BERKER EGEMENLİK 03/10/2016

18 42166 BERRİN DEMİRCAN 03/10/2016

19 41598 BÜLENT İLTER 03/10/2016

20 15405 HANDAN ÖZER 03/10/2016

21 38407 BARIŞ VAHApOğLU 10/11/2016

22 42107 MEHMET ERKAM TATOğLU 10/11/2016

23 54405 ŞAHİN TOpKAYA 10/11/2016

24 52279 RIDVAN DAğ 10/11/2016

25 49118 ÖZLEM ÖZENÇ 17/11/2016

26 51855 BERİL AKOL 17/11/2016

27 38965 GÜNSELİ KAŞIKÇI 24/11/2016

28 38627 DİLEK DEğİRMEN 24/11/2016

29 38434 HATİCE SIDIKA ÇİFTÇİ 24/11/2016

30 14882 LETAFET KELER 24/11/2016

31 33698 NECLA SAADET DURDU 24/11/2016

32 32302 ZEYNEp YILMAZ 24/11/2016

33 41934 BERİN ALTINIŞIK 24/11/2016

34 40746 İREM YARDIM 24/11/2016

35 26935 YILMAZ KAYATAŞ 24/11/2016

Page 488: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

KAVRAM DİZİNİ

Page 489: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin
Page 490: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

Kavram Dizini

KAVRAMLARA GÖRE ARAMA DİZİNİ

A

6352 SAYILI KANUN ..................................................... 434

AÇIK HATA ................................................................... 202

ALACAKLININ HAKLARI ............................................... 376

ALT İŞVERENLER ........................................................ 415

ANAHTAR TESLİMİ ...................................................... 267

ANLAŞMALI BOŞANMA ................................................ 219

ASIL İŞVEREN .............................................................. 415

AVUKATLIK HUKUKU ................................................... 380

AYNI İLAMA DAYANILARAK İKİ TAKİp YApILMASI ......292

B

BAKICI GİDERİ .............................................................. 397

BALKONUN KApATILMASI ........................................... 398, 399

BALKONUN pVC İLE KApATILMASI .............................400

BANKA HESABININ BİLDİRİLMESİ ..............................371

BASIN HUKUKU ............................................................ 205

BASIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇ ................................... 434

BEKLETİCİ MESELE .................................................... 241

BELİRLİ SÜRELİ SÖZLEŞME ....................................... 422

BELİRSİZ SÜRELİ SÖZLEŞME .................................... 415

BORÇLUNUN DÜRÜSTLÜK KURALINA AYKIRI DAVRANIŞLARI ............................................................. 363

BORÇLUNUN SORUMLULUğU .................................... 372

BORÇLUNUN TEMİNATI ............................................... 374

BORÇLU ŞİRKET .......................................................... 360

BORCUN İFASI ............................................................. 426

Page 491: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

C

CEZA MAHKEMESİ KARARI ......................................... 388ÇIRAKLIK EğİTİMİ ....................................................... 265ÇELİŞKİLİ RApORLAR .................................................. 393, 395ÇOCUğUN DİNLENMESİ .............................................. 238

D

DAVA AÇMA SÜRESİ .................................................... 317DAVANIN TEFRİKİ ........................................................ 241DAVA ŞARTI ................................................................. 379DAVA SÜRESİ ............................................................... 312DOKTOR HATASI ......................................................... 262

E

EMEKLİLİK SEBEBİYLE FESİH ................................... 408, 411EMEKLİ SANDIğININ ÖDEMESİ .................................. 356

F

FAİZ BAŞLANGICI ........................................................ 401FATURAYA DAYANAN ALACAK ..................................... 403FESİH ........................................................................... 408FESİH SEBEBİ .............................................................. 309

G

GEÇERLİ ...................................................................... 408GEÇERLİ FESHİN İSpATI ............................................. 309

Page 492: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

Kavram Dizini

GEÇERLİ FESİH ŞARTLARI ......................................... 411

GEÇERLİLİK ŞARTLARI ............................................... 322

GEÇERLİ SEBEp .......................................................... 420

GEÇERSİZ FESİH BİLDİRİMİ ....................................... 274

GEÇERSİZ İTİRAZ ........................................................ 373

GEÇERLİ FESİH ........................................................... 277

GEÇERSİZ FESİH ......................................................... 274, 307

GEMİ ADAMI ................................................................. 413, 422

GERÇEK GELİRİN TESpİTİ .......................................... 390

GÖREV ......................................................................... 236

H

HACİZLİ MALIN SATIŞI ................................................ 378

HAK DÜŞÜMÜ SÜRESİ ................................................. 252

HAKEM HEYETİ ........................................................... 379

HAKLI AZİL ................................................................... 380

HAKSIZ FESİH .............................................................. 232, 271, 335

HAKSIZ ŞART ............................................................... 382

HİSSELİ ARAZİ 387

HUKUK MAHKEMESİNDEKİ YARGILAMA ....................388

HUSUMET .................................................................... 262

I-İ

İADE ............................................................................. 307

İCRA İNKAR TAZMİNAT ............................................... 403

İDDET MÜDDETİ .......................................................... 243

İKALE SÖZLEŞMES ..................................................... 322

İLK pEŞİN SERMAYE GELERİ ...................................... 337

İŞCİ ALACAğI ............................................................... 335

İŞ GÜCÜ KAYBI ............................................................ 199

İŞGÜCÜ KAYBI ORANININ TESpİTİ ..............................395

Page 493: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

İŞ İLİŞKİ AYRIMI ........................................................... 348İŞ KOLU İLKESİ ............................................................ 300İSpAT KÜLFETİ ............................................................ 260, 318, 332İHTİYATİ HACİZ ............................................................ 374, 376İCRA İNKAR TAZMİNATI .............................................. 404İHBAR TAZMİNATI ....................................................... 413, 422İHBAR VE KIDEM TAZMİNATI ..................................... 330İLAMLI TAKİp ............................................................... 293, 294, 295İLAMSIZ TAKİp ............................................................. 366, 373İŞ SÖZLEŞMESİ ........................................................... 232İŞE İADE ....................................................................... 274, 277, 280, ........................................................................................ 283, 288, 296, ........................................................................................ 300, 304, 309, ........................................................................................ 312, 314, 318, ........................................................................................ 322, 326, 332, ........................................................................................ 417, 420İŞE İADE DAVASI ......................................................... 317, 330, 424İŞE İADE DAVASININ SONUÇLARI ............................... 417İŞ KAZASI ..................................................................... 341, 344, 405İŞLETMESEL KARAR ................................................... 304İŞVEREN VEKİLİ KAVRAMI .......................................... 314İŞYERİ DEğİŞİKLİğİ .................................................... 420İTİRAZ SÜRESİ ............................................................. 295

İZLENECEK YOL .......................................................... 253, 370

K

KAÇINILMAZLIK ........................................................... 344

KAÇINILMAZLIK FAKTÖRÜ .......................................... 405

KAMU DÜZENİ ............................................................. 239

KAMU KURUMU ........................................................... 262

KAT MÜLKİYETİ ........................................................... 401

KİRACININ HAKLARI .................................................... 271

KİRA SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ ........................267

KİRA TESpİTİ ............................................................... 294

KİŞİSEL İLİŞKİLER ...................................................... 240

Page 494: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

Kavram Dizini

KİRALANAN YERE YApILAN FAYDALI MASRAFLAR ....269

KİRA SÖZLEŞMESİ ...................................................... 269, 271

KİŞİLİK HAKLARI ......................................................... 205

KONUT SATIŞ SÖZLEŞMESİ ....................................... 385

KOŞULLARI .................................................................. 408

KÜÇÜğÜN BEYANI ....................................................... 244

KURUM BORÇ KESİNTİSİ ............................................ 353

KURUM RÜCU DAVASI ................................................. 351

KUSUR VE TAZMİNAT ORANI ...................................... 341

M

MADDİ ZARAR HESABI ................................................ 390

MAHKEMECE İZLENECEK YOL ................................... 318

MAKUL SÜRE ............................................................... 307

MALULİYET TESpİTİ .................................................... 199, 393

MANEVİ TAZMİNAT ...................................................... 263

MİRAS BIRAKAN TESpİT DAVASI ................................ 236

MİRASÇILARA TAKİp .................................................... 370

MİRASÇININ SORUMLULUğU ...................................... 384

MİRASTAN ÇIKARMA ................................................... 255

MİRASTAN İSKAT ......................................................... 260

MİRASTAN ISKATIN İpTALİ .......................................... 202

MİRASTAN İSKATIN ŞARTLARI .................................... 245

MUHATApLA BİRLİKTE OTURAN KİŞİYE TEBLİGAT ..368

MUHTARA BIRAKILAN TEBLİGAT ............................... 369

MUVAZAALI İLİŞKİLER ................................................ 280, 417

MÜTESELSİL KEFİL ..................................................... 404

MÜTESELSİL SORUMLULUK ....................................... 280, 348

MUVAZAA ..................................................................... 360

O

ÖDENECEK ÜCRETİN TESpİTİ .................................... 265

OFF SHORE HESABI .................................................... 362

Page 495: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 90 • Sayı: 6 • Yıl: 2016

OLGUSU ....................................................................... 304

ÖLÜ KİŞİYE TAKİp ....................................................... 370

OLUMSUZ DAVRANIŞLAR ............................................ 277

ÖNALIM BEDELİNİN TApUDA GÖSTERİLEN

RAKAM OLMASI GEREKTİğİ ....................................... 208

ÖNALIM HAKKI ............................................................. 208

ÖDEME EMRİ ............................................................... 371, 376

OTUZ İŞÇİ KOŞULU ..................................................... 296, 300

P

pASİF DEVRENİN HESABI ........................................... 390

pERFORMANS DEğERLENDİRMESİ ............................326

pERFORMANS GELİŞTİRMESİ .................................... 307

pERFORMANS YETERSİZLİğİ ...................................... 312

RREHİN HAKKI SAHİBİ .................................................... 378

RESEN ARAŞTIRMA İLKESİ ......................................... 239

RÜCU DAVASI ............................................................... 404

SSABİT ESER ................................................................. 398, 399, 400

SAKLI pAYLAR .............................................................. 202

SATIŞ VAADİ SÖZLEŞMESİ .......................................... 384

SENDİKAL TAZMİNAT ................................................... 283, 288, 332

SGK RÜCU DAVASI ....................................................... 356

ŞİKAYET HAKKI ........................................................... 263

ŞİRKETLER ARASINDAKİ ORGANİK İLİŞKİ .................. 360

SOSYAL İNCELEME RApORU ...................................... 244

SUBJEKTİF ŞART ........................................................ 255

ŞİRKET ORTAğI ........................................................... 390

Page 496: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

Kavram Dizini

TTApUDAKİ MALİK KAYDI .............................................. 236TApU İpTAL VE TESCİL ............................................... 426TASARRUF NİSA ........................................................... 260TASARRUF NİSABI ....................................................... 255TAŞINMAZA EL ATMANIN ÖNLENMESİ ......................214TAZMİNAT DAVASI ....................................................... 262TEMİNAT İpOTEğİ ........................................................ 366TENKİS DAVASI ............................................................ 252TRAFİK SİGORTASI ...................................................... 397TÜKETİCİ KREDİSİ ...................................................... 366TUTARLILIK .................................................................. 304TÜKETİCİ MAHKEMESİ ............................................... 385

U

ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN KUSURU .......................................... 337ÜST SINIR İpOTEğİ ...................................................... 372USULSÜZ TEBLİğİ ....................................................... 369ÜÇÜNCÜ KİŞİ KUSURU ................................................ 351USULSÜZ TEBLİGAT ................................................... 373UYGULANACAK İLKELER ............................................ 283, 296

V

VASİYETNAMENİN TENFİZİ ......................................... 253VELAYET ...................................................................... 238, 239, 240, 241, 242, 243, 244VELAYETİN DÜZENLENMESİ ...................................... 243VESAYET ....................................................................... 241

Page 497: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin

Y

YENİLEME İŞLEMİ ....................................................... 293YERSİZ ÖDENEN SAğLIK GİDERİ ................................ 353YETİM AYLIğI ................................................................ 219YETKİLİ MAHKEME ...................................................... 242YÜZDEYÜZ MALULİYET ............................................... 397

ZZAMANAŞIMI ................................................................ 363ZAMANAŞIMI SÜRESİ ................................................... 362ZARAR İDDİASI ............................................................. 304ZİLYETLİğİN TESpİTİ ................................................... 387

Page 498: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin
Page 499: ma konusu eşya üzerindeki tasarruf hakkını, “sevk mektubunun ikinci nüshasını” gönderilene verdiği, veya eşyanın teslim yerine ulaşmasından sonra, gönderilenin