huseyinkizilkoca.files.wordpress.com · web viewtoplumsal bir süreç olan iletişimin, toplumsal...
TRANSCRIPT
TCİSTANBUL ÜNİVERSİTESİ
TEKNİK BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULUKONTROL VE OTOMASYON BÖLÜMÜ
RADYO VE TELEVİZYON TEKNOLOJİSİ PROGRAMIPROJE I DERSİ
MEDYA DİZİLERİNİN GENÇLER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Hazırlayanlar:
Hüseyin Kızılkoca 2070140005
Mehmet Can Süer 2070140008
Seval Atsak 2070140002
Furkan İnci 2070140010
Hande Saltık 2070140016
Vildan Haznedar 2070140023
Tülin Demiröz 2070140014
DERS SORUMLUSU:
Okutman Ş.Suha TAŞKÖPRÜLÜ
İSTANBUL, 2015
İÇİNDEKİLER 1. GİRİŞ
1.1. AMAÇ2. GÖRSEL MEDYANIN AİLE BİREYLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA3. MEDYA4. MEDYA OLGUSU5. MEDYANIN SINIFLANDIRILMASI 6. GÖRSEL MEDYA
6.1 TELEVİZYON6.2 SİNEMA6.3 TÜRKİYE’DE GÖRSEL MEDYA SÜRECİ6.4 GÖRSEL MEDYANIN TOPLUMSAL İŞLEVLERİ6.5 GÖRSEL MEDYA VE AİLE6.6 KADIN VE MEDYA6.7 ÇOCUK VE MEDYA6.8 MEDYA VE ÖZEL HAYAT
7 DİZİLER VE AİLE 8 TV DİZİLERİNİN GENÇLER ÜZERİNDE TÜKETİM KÜLTÜRÜ
OLUŞTURMA SÜRECİ VE YAŞAM TARZINA ETKİLERİ9 TELEVİZYON VE DİZİLER10 TELEVİZYON İZLEME NEDENLERİ
10.1 İLİŞKİLER BOYUTU10.2 KİMLİK OLUŞUMU10.3 HAZ ALMA
11 TELEVİZYONUN GÜNDELİK YAŞAMI BİÇİMLENDİRME ETKİSİ12 TELEVİZYON VE TÜKETİM KÜLTÜRÜ13 TELEVİZYON DİZİLERİ14 DİZİLERİN İZLEYİCİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ15 DİZİLER VE SERİYEL KAVRAM16 SOAP OPERELAR / PEMBE DİZİLER17 DURUM KOMEDİLERİ18 GENÇLİK VE ÖZELLİKLERİ
18.1 BENLİK VE KİŞİLİK OLUŞUMUNDA GENÇLİK18.2 GENCİN KİŞİLİĞİNİ OLUŞTURMA SÜRECİNDEKİ
ETMENLER
18.3 GENÇLİK STATÜSÜNÜN BİR GÖSTERGESİ OLARAK TÜKETİM
18.4 TARİHSEL SÜREÇTE GENÇLİK KAVRAMI19 YAŞAM TARZI20 FARKLILAŞMANIN ETKİSİ21 MODANIN ETKİSİ22 KENTLEŞMENİN ETKİSİ23 BOŞ ZAMANIN ETKİSİ24 BİR EĞLENCE ARACI OLARAK TELEVİZYON25 PRİME- TİME KUŞAĞINDA İZLEME ORANI26 BAĞIMLILIK HALİNE GELEN DİZİ SERİYEL KAVRAMI27 BAĞ VE ÖZDEŞİM KURULAN DİZİ KARAKTERLERİ28 DİZİLER YOLUYLA ÜRETİLEN VE TÜKETİLEN YAŞAM TARZI29 GERÇEĞİN YENİDEN İNŞASI ANLAMINDA DİZİLER30 DİZİLERİN TÜKETİM FAKTÖRÜNE ETKİSİ31 HAZ VE DOYUM SAĞMAKA ARACI DİZİLER32 DİZİ İZLENEBİLİRLİĞİNDE VE TÜKETİM BİLİNCİNİ OLUŞTUMA
SÜRECİNDE ÜNLÜ KİŞİLERİN ROLÜ33 ÇOCUKLARIN DEĞİŞEN İLGİLERİ VE KAYBOLAN ÇOCUKLUK34 MEDYANIN OLUMLU VE OLUMSUZ ETKİLERİ
34.1 OLUMLU ETKİLERİ34.2 OLUMSUZ ETKİLER
35 MEDYA YARATMA İLKELERİ VE ANA HATLARI İLE DÜŞÜK VE ORTA GELİRLİ ÜLKELERDEN ÖRNEKLER
36 CESARETLENDİRME VE MODEL ETKİLEŞİMİ37 YETİŞKİN-ÇOCUK İLİŞKİSİNDE OLUMLU MODELLER ORTAYA
KOYMA38 ÖZGÜVEN VE YETERLİLİK DUYGUSU İNŞA ETME39 OLUMLU ÖRNEK (MODEL) KULLANMA40 EŞİTLİK41 ÇEŞİTLİLİK42 KARMAŞIKLIK43 BENZERLİK44 BİRLİK45 AİLE46 GERÇEKLİK47 SESİNİ DUYURMA48 OLUMLU SOSYAL (PRO-SOCIAL) MEDYANIN FAYDALARI49 İYİMSERLİK VE KÖTÜMSERLİK: İZLEDİĞİMİZ, OKUDUĞUMUZ,50 İNTERNETTE BULDUĞUMUZ ŞEYLER NASIL DÜŞÜNDÜĞÜMÜZÜ VE
HİSSETTİĞİMİZİ ETKİLİYOR51 İYİMSERLİK, ANLAM ÇIKARMA VE MEDYA52 GENÇLERİN ÇEVRİMİÇİ İLETİŞİM UYGULAMALARINI KULLANIMLARI
ÜZERİNE ARAŞTIRMA
53 GENÇLERİN ÇEVRİMİÇİ FAALİYETLERİNİN GELİŞİMSEL ETKİLERİ54 SONUÇ55 KAYNAKÇA
GİRİŞ
Kültür, gündelik yaşam içerisinde, doğal bir süreçte oluşan, insanın kendi yaşam pratikleri içerisinde öğrendiği ve ürettiği bir olgu olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde bu durum yaşanan teknolojik gelişmelerle birlikte değişime uğramaktadır. Tüketimin teşvikiyle oluşan ve kitle iletişim araçlarıyla yayılan ve bu araçlarla yeniden üretilen kültür ve tüketim kültürü, özellikle televizyon sayesinde geniş kitlelere ulaşmaktadır. Televizyon programları arasında yer alan diziler özellikle akşam saatlerinde, gün sonu yorgunluğunun yaşandığı dilimde, dinlenme vakitlerinde; eğlenme ve zaman geçirme amacıyla izleyicinin karşısına çıkmaktadır. İzlenirliğin yoğun olduğu bu yayın kuşağında dizilerin seyirci üzerinde etkisi ve tüketim kültürünü yayması, yanı sıra sunduğu yaşam biçimi, yeniden inşa ettiği gerçeklikle kurgulaması, izleyiciyi özellikle gençliği birçok anlamda etkilemektedir. Günümüz toplumlarını etkileyen en önemli öğelerden birini medya ve özellikle de televizyon oluşturur. Medya izleyici üzerinde zihinsel, tutumsal ve davranışsal etkiler oluşturmaktadır. Bu etkileri yaparken içinde bulunduğu toplumdan bağımsız değildir. Ancak günümüzde toplumsal etkileşimde medyanın daha belirleyici olduğu gözlemlenmektedir. Bu durum, özellikle görsel ve işitsel özelliklere sahip olan televizyon için daha doğru bir saptamadır. Medyanın önemli bir formu olan televizyon; bireylerin davranışlarını şekillendirme, onlara çeşitli konularda modeller sunma, bilgi ve bilinç sağlama, tüketim faaliyetlerini oluşturma, yaşam tarzı sunma gibi konularda en çok dikkati çeken iletişim aracıdır.
AMAÇ
Televizyon dizileri, bireylerin dünyasına hızla nüfuz edebilen ve insanların algılamalarını degiştirebilen kitle iletişim araçları olarak nitelendirilebilirler. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, filmler ve televizyon dizileri, insanların düşüncelerini etkileyen ve belirli konularda tavır almalarını sağlayan, kişiler, mekânlar ile ilgili imaj oluşturma gücüne sahip olan temel bir araç konumuna gelmişlerdir.
Kitle iletişim araçları ulusların milli sınırlarını ve coğrafi uzaklıklarım sanal olarak ortadan kaldırmış bulunmaktadır. Bu sayede dünya milletleri yoğun bir sosyo-kültürel ve hatta ekonomik ilişkiye girmişlerdir. Bugünkü dünyada güçlü bir medyayı elinde bulunduran devletler ve kişiler aynı zamanda gücü de kontrollerinde tutmaktadırlar. Günümüzde dünyanın herhangi bir bölgesinde oluşan olay, önem derecesine göre kitle iletişim araçları ile bir anda ulusal ve uluslararası düzeye taşınabilmektedir.Fakat yukarıdaki olumsuz etkiler dışında medyanın, toplumları yönlendirme, kültürü şekillendirerek yayma ve gelecek kuşaklara aktarma noktasında büyük öneme sahip olumlu etkileri de vardır. Günümüz toplumu, görsel medya ile iyi bir yaşam bişimi ve toplumun politikası hakkında bilgi sahibi olmakta ve başkalarına olan tutumlarını bu araçlara göre ayarlamaktadırlar.
GÖRSEL MEDYANIN AİLE BİREYLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
Toplumsal bir süreç olan iletişimin, toplumsal sistemlerde bu süreci biçimlendiren ve yönlendiren mekanizma ise medyadır. ilk olarak haber verme ve bilgilendirmeyle başlayan fonksiyonlar zamanla artmış olan medya, günümüzde toplumun vazgeçilmez unsurlarından biri olmuştur. Çünkü medya toplumlar yönlendirme, kültürü şekillendirerek yayma ve gelecek kuşaklara aktarma noktasında büyük öneme sahiptir. Çeşitli sınıflandırması olan medyanın görsel medya alanı toplumsal yaşamın her düzeyinde yer almaktadır. Görsel medya, genelde bir düzeyi etkilediğinde diğerleri de bundan etkilenmektedir. Bu bağlamda önemli olan, etkilerin biçimi ve etkilerin azlığı ile çokluğudur. Bu konuda olumlu ve olumsuz etkiler olarak sınıflandırma yapmak daha doğru olacaktır.Medya, toplumları yönlendirme, kültürü şekillendirerek yayma ve gelecek kuşaklara aktarma noktasında büyük öneme sahiptir. Medya, inanç ve fikirleri ikna etmek, dikkat çekmek, yöneltmek gibi etkiler açısından bakıldığında; çok yaygın bir biçimde gücün etkili elemanları olarak göz önünde tutulur. Günümüzde insanlar, televizyondan gördükleri, radyodan işittikleri ve gazeteden okudukları ile iyi bir yaşam biçimi ve toplumun politikası hakkında bilgi sahibi olmakta ve başkalarına olan tutumları bu araçlara göre ayarlamaktadırlar. Diğer bir deyişle medya, insanın dünya görüşünü, tutum ve davranışlarını etkilemekte ve diğer bildirimler ile insanları belirli bir yönde değiştirmektedir. Bütün medya araçlarındaki ortak nokta, toplumdaki insanların düşüncelerini etkileyerek, belli bir senteze kavuşturmak ve ortak bir davranış biçimi kazandırmaktır. Görsel medyanın ailelerde yaygın olarak bulunur., izlenme ve izleme sıklığının oldukça yüksek oluşu şeklindeki araştırma sonuçlarıyla ortaya çıkan görsel medya izleme örüntüsü, bizlere görsel medyanın ailenin toplumsal yaşama bakışında ve onların model alabilecekleri bir kültürel referansın oluşturulmasında belirli bir oranda etkili olduğunu göstermektedir.
MEDYA
İletişim insanın doğal ve toplumsal çevresi ile ilişkilerine göre değişip gelişen ve buna karışlık insanı değiştiren bir olgudur . Ayrıca iletişim mesajlar aracılığıyla toplumsal etkileşim olarak da tanımlanabilmektedir. Söz konusu mesajlar bir kültürde anlamı olan biçimsel olarak nitelenmiş, simgesel veya temsili olaylar olmakla birlikte anlam yaratmak amacıyla üretilirler. iletişim, kişi içi iletişim, kişiler arası iletişim, örgüt içi iletişim ve kitle iletişimi olmak üzere dört şekilde gerçekleşir.Kitle iletişiminde kaynak ile hedef arasındaki kanallara ise en geniş tabiriyle medya adı verilmektedir . Genel çerçevede medyanın tanımı yapılırsa: “Yazı, ses, ya da görüntü aracılığıyla, iletişim kurmayı sağlayan yazılı (gazete ve dergi) ve elektronik basın (radyo, televizyon, sinema ve film), internet, hypermedia, bilgisayar, video, haberleşme uydusu, frekans, dağılımı, kitap, slayt, mültivizyon, faks, tele-foto, radyo-foto, lifaks, telefon, v.b. kitle iletişim araçlarının tümü ifade edilebilir.”Bireylerin ve toplumun gerek haberleşme ve gerekse bilgilenmesinde en güçlü ve en etkili araç medyadır. Hatta bazen tek başına belirleyici olabilmektedir. 19. yüzyılın ikinci yarısında, telgrafın icadıyla birlikte çok uzaklardaki haberleri alabilme ve gazete vasıtasıyla geniş kitlelere iletebilme imkânı, 20. asrın başında radyonun insan hayatına girmesiyle haber ve bilginin çok geniş bir alana, küresel seviyede nakledilebilmesi imkânını getirmiştir. Yazılı basınla yani gazetelerle dünyada etkili olmaya başlayan kitle iletişim araçları, daha sonra 1930’lardan 1950’lere kadar radyo sayesinde etkili bir elektronik basın aracı olarak devam etmiştir. Özellikle bu dönemde radyo, siyasiiktidarların propaganda aracı olarak kullanılmış, 1950’lerden sonra televizyon, çok hızlı bir biçimde toplum hayatı içinde yerini almaya başlamıştır. Çünkü televizyon, sesin yanma görüntüyü de ekleyerek etkiyi bir kaç kat daha arttırmıştır.Ayrıca, kitle iletişim araçları mekân farklılıklarını ve uzaklıklarını yok ederek öğrenmeyi herkes için mümkün kılan, yeni eğitim teknolojilerinin gelişmesine de yol açmıştır. Diğer taraftan iletişim devrimi, insanların beklentilerini ve gerilimlerini arttırarak, kitle kültürünün gelişmesinin ve yaygınlaşmasının zeminim de oluşturmuştur. Toplumsal ve siyasal hareketliliğe ivme kazandıran kitle iletişim araçları, pek çok toplumda
bütünleşmenin gerçekleşmesine ön ayak olmuş ve gelişmiş ülkelerde enformasyon toplumunun gelişini haber vermiştir.
Medya gerçekliği dramatik bir şekilde vurgulamasından dolayı, fantezi şeylerin oluşturulmasında etkili olarak gerçek dünyanın acı veren yönlerini manipüle ederek insanlara sunmaktadır. Kısacası artık günümüzde toplumsal yaşamla ilgili her olayın haberi, kitle iletişim araçlarından alınmaktadır. Modern günümüz insanı, dünyayı, yaşamı, insanın kendisini bile bu araçların hazırladığı anlamsal içerik yoluyla anlamlandırmaktadır. Nitekim bu durum aşağıda görüleceği üzere zamanla medya olgusunun doğmasına sebep olmuştur.
MEDYA OLGUSU
Medya, Latince ortada bulunan, aradaki, araç anlamlarına gelen “medium” kelimesinin bir türevidir. Bu anlamı ifade etmek için batı dillerinde “kitle iletişim araçları” karşılığı olan “mass media” ifadesi kullanılmaktadır. iletişim alanındaki gelişmelerle birlikte kavramın kitle iletişim araçları haline dönüştüğünü söyleyebiliriz. Zamanla kitle iletişim araçları tabiri de giderek dönüşümlere uğramış, özellikle ingilizce eğitim görmüş entelektüeller arasında “medya” tabiri oldukça fazla prim yapmıştır. Buna göre medya, yazılı, görsel, işitsel, görsel–işitsel ve hatta dokunsal (körler için kabartma tekniği kullanılarak yazılan kitaplar) bazı kitle iletişim araçlarına verilen ortak addır. Medya toplumun beklentileri doğrultusunda bilginin, haberin, eğlencenin, propaganda veya reklamın üretimi ve kitleler arası dağıtımı ile meşguldür.Medya bir ifade aracıdır. Gerek sosyal iletişimdeki araçları, gerekse bir mesajın iletilmesini sağlayan teknik yardımcı araçları kapsar. Kitle iletişim araçları hem bu araçlara sahip olanlarla veya onu kullananlarla hedef kitle arasında hem de ülkeyi idare edenlerle halk arasında bir köprü vazifesi görür.Medya, bir güç kaynağı olarak toplumda ki yenilikleri ve yönetimi kontrol eden bir vasıtadır ve ulusal ya da uluslar arası düzeyde halkın hayatını etkileyen role sahiptir.
Sanatta, moda da, norm ve kültürün gelişmesi ve degişmesinde önemli rol oynar.
Bireyler için sosyal hayatı tasvir etmenin ve tanımlamanın bir kaynağı oldugu gibi toplum ve sosyal grupların yargılarını, birlikteliklerini haber ve eğlenceyle karışmış olarak anlatır.
Medya, halka simgeler ve mesajlar ileten bir sistem olarak bireyleri eğlendirmek, bilgilendirmek ve onları toplumun kurumsal yapısıyla
bütünleştirecek değerleri inançları ve davranış biçimlerini onlara açılmaktadır.
MEDYANIN SINIFLANDIRILMASI
Duyu organlarına göre: Göze hitap eden görsel araçlar, kulağa hitap eden işitsel araçlar , hem göze hem kulağa hitap eden görsel-işitsel araçlar .
Kitle iletişim araçlarının kullanım yogunlugu kişilerden kişilere, toplumlardan toplumlara değişmektedir. Bu durum ekonomik, kültürel ve sosyal birçok degişkenden etkilenmektedir .
Dilimizde iletişim araçlarının tümünü kapsayan bir anlam olarak medya kullanılmaktadır. Yazılı basın, görüntülü ya da görsel basın deyimlerine bakacak olursak basın zaten basılıyı, yazılıyı ifade etmektedir.
Görsel Medya
Görsel medya televizyonu içerir. Kesintisiz bir haber ve eğlence kaynağı olan televizyon diğer kitle iletişim araçlarını oldukça geride bıraktığı için günlük hayatlarda ezici bir güç kazanmıştır. Radyonun hızını ve sesle sağlanan sıcak iletişimi uydu teknolojilerinin de yardımıyla hareketli ve renkli görüntüyle birleştiren televizyon yüksek maliyetli bir araçtır.
Televizyon toplumun daha çok ilgisini çekmekte onları bilgilendirmekte, günlük yaşamlarında kullanabilecekleri ve onları mutlu edecek yayınları takip etmekte ve boş zamanlarını bunlarla doldurmaktadırlar. Ayrıca insanlar en kolay ulaşabilen televizyonu kendilerine en yakın hissedip yalnızlıklarını onunla gidermekte ve otururken, yemek yerken hatta iş yaparken bile televizyon izlemeyi sürdürmektedirler.
Televizyon
Çağımız teknolojisinin getirmiş olduğu araçlardan en yaygın olarak kullanılanı hiç şüphesiz ki televizyondur. Hemen her evde asli ihtiyaç olarak değerlendirilmektedir. Insanlar gün boyunca uzun zamanlarını televizyon karsısında geçirir olmuşlardır. Televizyon oldukça büyük bir kitleye, insan grubuna hitap eden bir araç olarak dikkatleri çekmiştir.
Bugün kitle iletişim araçları içerisinde en önemli yeri tutan araç, televizyondur. Televizyon görsel ve işitsel özellikleri bir arada bulundurması nedeniyle diger kitle iletişim araçlarına oranla daha etkin kullanılmaktadır.
TV haber kaynağı olarak izleyiciler açısından ne kadar fazla tekel konumundaysa, yani alternatif kaynaklar ne kadar az veya etkisizse, alıcılar üzerindeki etkisi de o kadar fazla olacaktır,
TV’den kaynaklanan mesaj toplumda yaşayan beklenti, gelenek görenek ve ihtiyaçlarla ne kadar uyumluysa o kadar fazla kabul görecek ve etkili olacaktır,
Sinema
Dünya da neden film çevriliyor ve insanlar neden bu filmlere gidiyor? Seyirciyle yönetmenin karşılaştıkları yer neresidir? Karşılıklı iletişimi saglayan olgular nelerdir? Böyle bir iletişim söz konusu mudur? Bu sorular sinemayı anlamak isteyenlerin en sık sordukları sorulardır. Sinema temelinde tek yönlü bir dışa vurum ve iletim aracıdır. Öyleyse sinema seyircisi karşılıklı iletişimden değil kendisine bir şeyler iletilmesinden hoşlanmaktadır. Sinemanın kendine özgü kuralları vardır.
Öncelikle film esas olarak kendi içinde tek ve tamamlanmış bir bütün olarak tasarlanmıştır ve izleyiciye böyle bir bütün olarak sunulur. Buna karşılık televizyonun bütünlüğü akıştır. Dolayısıyla televizyonun parçalanmış meta özelliği vardır.
Teknolojik gelişmelerle özellikle sayısal televizyonun yaygınlaşmasıyla geçerliliğini yakın bir gelecekte yitirecek gibi görünse de bu günkü durumu doğru olarak belirlenmektedir. Sinema teknolojisi hem görüntü, hem de ses olarak televizyonda mümkün olandan çok daha yüksek bir niteliğin elde edilmesine olanak saglar.
Sinema da bir kitle iletişim aracı olarak insanların zevk ve alışkanlıklarını etkiler. Sinema etkileme gücünü, insanların özdeşleşme duygusundan alır. Sinema salonlarının perde, ses, ıçık ve diğer teknik düzenlemeleri sayesinde izleyicilerin sinemanın farklı atmosferi içinde filme adapte olması sağlanmaya çalışılır. İnsanların özdeşleşme duygusuyla, sinemada gördükleri ve çok beğendikleri oyuncuların saç şekillerini, makyajlarını, giyimlerini ve hatta canlandırdıkları karakterlerin davranış özelliklerini bile taklit ettikleri görülmektedir.
Türkiye’de Görsel Medya Süreci
Dünyada ilk düzenli TV yayıncılığı Londra’da 1936 yılında başlamıştır. Bu denemeler ve yayınlar doğal olarak siyah beyazdı. Oldukça kısa sayılabilecek bir süre soma New York”taki Columbia Broadcasting System renkli deneme yayınlarına başlamıçtır. 1948’deki Önemli bir adım ise Bardeen. Brattain ve Shockely adlı Amerikalıların transistoru geliştirmeleriydi. O günlerden sonra transistor televizyonlardaki ve elektronik aletlerdeki lambanın yerini almıştır.
Haber ve programların seçilmesinde işlenmesinde ve sunulmasında ve kültür ve eğitime yardımcılık görevinin yerine getirilmesinde devletin ülkesi ve milletiyle bütünlügünü, insan haklarına dayanan milli güvenliğin ve genel ahlakın gereklerine uyulması haberlerin doğruluğunun sağlanması esasları ile organların seçimi yetki görev ve sorumlulukları kanunla düzenlenir.
Görsel Medyanın Toplumsal İşlevleri
Kitle iletişim araçları genel olarak filmler ve yüz yüze ilişkiler, sosyolojik propaganda alanında etkili olurken, mitingler ve posterler halka heyecan aşılamakta, gazeteler, radyo ve televizyon ise politikanın hemen hemen bütün halka aşılım metotlarında iyi sonuç vermektedirler. Görsel medyanın yayınlarında toplumsal sorumluluk ilkesine göre hareket etmesi, basın ahlakı ve basın meslek ilkeleri açısından yerine getirmekle yükümlü olduğu görevidir. Görsel medya demokrasinin işlemesi için yaşama, yürütme ve yargının yanında dördüncü güç olarak asli görevine dönmek zorundadır. Bu nedenle görsel medya, yayınların hazırlanmasında ve sunumunda toplumsal sorumluluk ilkesi ile hareket etmeli, toplumsal, siyasal ve kültürel yapının sağlıklı bir şekilde degişimi ve dönüşümünün yanında, ulusal bütünlüğü korumak için üzerine düşen görevi yerine getirmelidir.
Medyanın sosyal alandaki bir diğer işlevi ise, eğlendirme, iyi vakit geçirme ve duyguları uyandırma işlevidir. Medya göndermiş olduğu iletilerle insanları günlük hayatın stresinden uzaklaştırır, kişilere duygusal anlamda bir canlanma yaşatır. Günümüzde medyanın eğlence işlevi çok fazla ağırlık kazanmış ve diğer işlevlerinin önüne geçmiçtir. Bu durum ise izleyicinin dikkatinin önemli toplumsal konulardan ve eşitsizlikten uzaklaşmasına neden olmaktadır. Bu, son dönemlerde insanların çoğu toplumsal olayla ilgili bir fikre sahip olmamasının ve toplumsal degişimdeki payının farkına varamamasının başlıca nedenlerindendir. Neticede medyanın toplumsal fonksiyonlarından biri olan ve toplumu gevşetip rahatlatacak keyif ve eğlence imkânını sunmak, sosyal gerilimleri azaltmak olarak özetlenebilecek eğlence fonksiyonu diger içerik türlerine egemen olmaya başlamıştır.
GÖRSEL MEDYA VE AILE
Medya, günlük yaşamdan politikaya, sanattan siyasete, spordan ekonomiye birçok konuda yaptığı etkilerle toplumsal yaşamın önemli aktörlerinden biri olagelmiştir. Medyanın sahip olduğu bu konum, sadece Türkiye’de değil, dünyada da toplumların degişim ve dönüşümünden etkilenmekte ve onu etkilemektedir. Medyanın aile üzerindeki algı oluşturucu ve yönlendirici kapasitesi, medya araştırmacılarının yoğun olarak üzerinde çalıştıkları konulardan biridir. Bu alanda medyanın olumlu yönleri ve tahrip edici etkilerinin incelenmesinin ihmal edildiği görülmektedir.
Kadın ve Görsel Medya
Medyadan en çok etkilenen gruplardan biri kadınlardır. Kadının etkilenmesi ailenin etkilenmesi, çocukların etkilenmesi ve dolayısıyla tüm toplumun etkilenmesi demektir. Medya, kadınların kendilerini kavrayışlarını ve kendilerine saygılarını etkilemede önemli bir rol oynamaktadır. Yazılı ve görsel-işitsel medyayla okuyucu, dinleyici ve izleyici olarak ilişkide bulunan kadın, gerçek ve imgesel yaşamındaki rollerine uygun bir tavır almaktadır. Örnegin; ev dışı yaşamıyla etkin bir baglantısı olmayan geleneksel ataerkil değerlere bağlı bir ev kadını, haberleri değil; kurgusal iletileri yeğlemektedir. Televizyon programları karçısında ev kadınının tavrı; ev dışı yaşama ilişkin olduğu düşünülen haberleri ve belgesel nitelikli programları, erkeklere özgü programlar olarak görüp dışlamak; aksine pembe dizi gibi içinde ev kadınlarının görüntülü olarak var olduğu kurgusal programları izlemek olacaktır.
Çocuk ve Medya
Sosyalleşme kapsamı çerçevesinde medyanın yerine getirdiği bir diğer işlevi ise sosyal yönlendirme olmaktadır. İnsanların çeşitli yetersizliklerinin oluşu, buna rağmen bir çok konuyu bilmek ve görmek istemeleri medyaya önemli görevler ve sorumluluklar yüklemiştir. Medya bu yönüyle olup biten olayların daha rahat algılanmasına yardımcı olmaktadır.
Medya kuruluşları, çocukların, Birleşmiç Milletler Çocuk Hakları Sözleçmesi’nde yer alan haklarının ihlalleri ile ilgili davranışlar karşısında yasal yaptırımlardan gücünü alan koruma giriçimlerine ek olarak çocukların bedensel ve ruhsal refahlarının korunması ve geliştirilmesi için üzerine düşen bütün sorumlulukları iyi niyetle ve yüksek düzeyde yerine getirmeyi bir görev bilmelidir. Kitle iletişim araçları, gençlerin, çeşitli ulusal ve uluslararası kaynaklardan gelen bilgi ve belgelere ulaşmalarını sağlamaya özendirilmelidir. Topluma yeni üyeler kazandırma, bunları toplumun kültürel değerleri ile eğitme medyanın işlevleri arasındadır. Böylelikle çocukların belirli bilgi kaynağından yararlanma özelliği de değişir.
Medyada şiddet; filmler, video oyunları, televizyon haberleri, müzik klipleri ile farklı biçimlerde çocuklara sunulmaktadır. Araştırmalar haberlerde yer alan bombalama görüntüleri, doğal felaketler, cinayetler ve diğer şiddet içeren suçların görüntülerinin çocuklar üzerinde örseleyici etkilerinin olduğunu göstermiştir. Medyadaki şiddetin en sinsi ve güçlü etkisi ise bizim hepimizin gerçek yaşamdaki şiddete karşı duyarsızlaşmamıza yol açmasıdır.
Görsel Medya ve Özel Hayat
Özel yaşamın gizliliği kavramının tanımlanması hep tartışmalı olmuş, yeni gelişmelerin ortaya çıkması bu tartışmaları artırmıştır. Özel yaşamın gizliliği birey tarafından, toplumdan çekilme, mahremiyet, tanınmazlık, saklama şeklinde gerçekleştirilebilir. Bugünkü anlamı ile özel yaşamın gizliliği konusunda tartışmalı olmayan, hemen herkes tarafından “özel yaşam” alanı içinde kabul edilen bir kısım vardır. Bu da öncelikle yalnız olma hakkıdır. Yalnız olma hakkı, istenmeyen müdahalelerin engellenmesini, güvenmeyi ve tanınmazlıgı da kapsamaktadır.
Kitle iletişim araçları aracılığıyla özel hayat alanına ilişkin olay açıklamalarında kural bunun hukuka aykırı olduğudur. Kamuyu ilgilendiren konularda, kamu yararı amacıyla yapılacak gerçeğe uygun olay açıklamaları hukuka uygundur. Medya organlarının, adli haberleri veriş şekilleri bazı durumlarda masumiyet karinesine aykırılık teşkil edebilmektedir. ‘Adil yargılama’ yükümlülüğü, yargılamanın basın yargılamasına dönüşmesine engel olmak durumundadır. Aksi takdirde yargısız infaz yapılarak, suç şüphesi altında bulunan kişiler suçlu nitelendirilmektedir.
Diziler ve Aile
Televizyon dizileri ve filmleri, sosyal gerçekliğin inşa edilmesine zemin hazırlayan psikolojik duruşları, dünyanın ne olduğu ve ne olması gerektiğine ilişkin ortak düşünceyi yönlendirir. Toplumsal kurumları ayakta tutan geniş bir kültürel temsilciler sistemin parçasıdır . Televizyon dramaları arasında önemli bir yer tutan televizyon dizileri, aynı karakterler ve çogunlukla da ortak mekâna dayanan ve her bölümde birbirinden farklı olay dizilerinden oluşan dramatik anlatılar bütünü anlamına gelmektedir. Içerik bakımından diziler sınıflandığında televizyondaki en eski tür pembe diziler görülür. Öyküsü mümkün olduğu kadar basit ve kolay kavranır türdendir. Bu dizilerde diğer bir özellik de seyirciyi sürekli bağlı tutacak kurgusallıkların sürüp gitmesidir.
Son yıllarda yerli yapım ve dramalarda büyük bir çoğunlukla mafya tiplemeleri “Ana, Deli Yürek, Tatlı Kaçıklar, Marziye, Yılan Hikâyesi, Kurtlar Vadisi, Azap Yolu vd. gibi.” işlenmekte, yeni gösterime girecek programlarda esas oyuncu ya da çevresinde mutlaka bir mafyacı bulundurulmaktadır. Yıllarca, sinema filmlerinde Türk Polisini garip elbiseleriyle olduğundan ağır, beceriksiz ve suç işlendikten sonra olay yerine gelen ilginç temalarla işleyen yapımcı-yönetmen-senaristler, bu kez mafya tiplemeleriyle şiddet kullanarak tanınan adamın/kadının zayıf, korkak, sinmiş insan karakterleri üzerinde yarattığı etki ve korku hissini işlemektedirler.
TV DİZİLERİNİN GENÇLER ÜZERİNDE TÜKETİM KÜLTÜRÜ OLUŞTURMA SÜRECİ VE YAŞAM TARZINA ETKİLERİ
Günümüzde televizyon, günlük yaşamımız içerisinde önemli bir yere sahiptir. Kültürün şekillenmesinde ve yeniden üretilmesinde etkisinin büyük olduğu gözlemlenen televizyon, bu etkiyi prime-time denilen en çok izlenen zaman diliminde gerçekleştirmektedir. Diziler bu zaman dilimi içerisinde önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Teknolojik gelişmelerle birlikte gelen küreselleşme siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda
değişimlerin yaşanmasına etki etmektedir. Bu durum ülkeler arasında sınırların ve kültürel farklılıkların azalmasına ya da yeni küresel bir kültürün oluşmasını sebep olmaktadır. Bu durum, kitlelere en kolay ulaşan televizyonun yayın anlayışının ve içeriğinin zamana ve gelişmelere göre değişime uğramasına sebep olmaktadır. Bu değişim toplumları dolayısıyla toplum içerisindeki gençleri de etkilemektedir. Gençler özellikle diziler yoluyla yeni bir hayat tarzının içerisine girmekte ve bu hayat tarzını arzulamaktadırlar. Takip edilen dizilerde sunulan yaşam, giyim, saç şekli, karakterler ve sevilen oyuncuların kullanılması, senaryoların merak uyandırması gibi faktörler dizinin izlenirliğini artırmakta ve özellikle lise gençliğinin kimlik oluşumunu etkilemekte ve yönlendirmektedir. Tüketim sadece belli bir eşyayı alma anlamının yanında farklılaşma, statü kazanma, yeni bir yaşam biçimi olarak algılanmaktadır. Televizyon ve özellikle diziler yoluyla yaygınlaşan tüketim kültürü, gençlerin tüketim faaliyetlerini de yönlendirmektedir.
TELEVİZYON VE DİZİLER
En etkili, en yaygın ve en çok tüketilen kitle iletişim aracı televizyondur. Televizyon insanların günlük gevezeliği haline gelmektedir. Artık televizyondan vazgeçilememekte, televizyona olan gereksinim bir yaşama biçimi haline gelmektedir. Günümüzde bireyin tek haber ve bilgi kaynağını televizyon oluşturmaktadır. Televizyon izleyicisi adına düşünüp, konuşmaktadır. Tüketim kültürü, medya kültürü olarak da tanımlanmakta ve yaşamın her alanını kuşatmaktadır. Kitle iletişim araçlarından en yaygın ve ucuz olan televizyon, kültürel değişimlerin ve popüler olanın üretilmesi ve yaygınlaşması adına önemli bir yere sahiptir. Diziler ve magazin programları, küçük yerleşim yerlerinde yaşayan gençlerin zihinlerinde "büyük şehirlerde yaşayanların daha farklı bir yaşam tarzına ve değerlere sahip olduğu" ile ilgili gerçekliğin yeniden üretilmesine sebep olmaktadır. Televizyonun Günlük Yaşamdaki Yeri
Televizyon 20. yy' ın en önemli olaylarından biridir. Televizyon hayatımızı, ailelerimizi, politik ve siyasal görüşlerimizi değiştirmektedir. Televizyon söyleyiş ve hikâye anlatma biçimiyle bir anlamda okuma alışkanlığımızın ve kişiler arası öykünün yerine geçmiş böylelikle temel olarak kültürümüzü değiştirmiştir. Dünya da olduğu gibi Türkiye'de de, televizyonun en fazla oranda izlendiği zaman dilimi ana yayın kuşağı ya da prime-time zamanıdır. Televizyon endüstrisinin devamlılığı izlenme oranlarının arttırılmasıyla ilgilidir. Medya endüstrisinin prime- time dilimindeki izlenme oranlarını arttırmak için birbirleri arasında yaptıkları mücadele, medya ürünlerindeki çeşitliliği, farklılaşmayı ve çoğulculuğu artırmak yerine; türdeşlik, homojenleşme, tek tipleşme sonucunu doğurmaktadır.
Televizyon izleme Nedenleri İnsanlar günlük hayatın ve çevresel şartların etkisiyle oluşan sıkıntıdan kurtulmak amacıyla ve rutin hayatı eğlenceli hale getirmek için televizyon izlemektedirler. Televizyon izleme sebeplerini oyalanma, ilişkiler boyutu, kimlik oluşumu ve haz alma şeklinde sıralamak mümkündür.
İlişkiler Boyutu
İzleyiciler tek tek yalnızlık duygularını televizyondaki insanlarla kurdukları ilişkiler aracılığıyla ve kendileri gibi birçok insanın daha aynı programı izlediğini, aynı uyaranlara maruz kaldığını, ağlama, gülme, heyecanlanma gibi aynı anda ortak duyguları yaşadıklarını bilerek rahatlamaktadırlar.
Kimlik Oluşumu
İzleyici bağlılığı, televizyon programıyla izleyici arasında yoğun ilişki olarak tanımlanmaktadır. Bağlılık kişinin hem sosyal hem kişisel kimliğini göstermesine katkıda bulunmaktadır. Sürekli takip edilen programdan ve programda yer alan karakterlerden bahsetme, o karakterlerle kendini özdeşleştirme, karaktere benzemeye çalışma ve aşırı bir hayranlık duyma televizyonun sıkı takipçisi olan kişilerin tipik davranışları arasında görülmektedir.
Haz Alma
Satın alma gerekçelerimiz arasında bu taklit etme kavramı devasa bir yer tutar. Bezen de bir ürünü üst üste bir yerde görmek içimizde ona yönelik bir istek uyandırabilir. Moda dergilerindeki mankenleri görür ve onlar gibi giyinme, makyaj yapma isteğine kapılırız. Zengin ve ünlü kişilerin altlarındaki göz alıcı arabaları içinde keyif çattıkları, paraya acımadan dayayıp döşenmiş evleri görür ve ben de yaşamak isterim diye aklımızdan geçiririz. Bu nedenle karanlık, izbe bir bodrum katında bile olsak, karşımızdaki ışıltılı ekranda bu oyunlar, bize bu fantezileri ve düşleri gerçek hayatımızda yaşama ihtimali olmasa bile, hissedeceğimiz zevki yaşatan sanal bir araç haline gelmektedirler.
Televizyonun Gündelik Yaşamı Biçimlendirmede Etkisi
Televizyon diğer iletişim araçlarından sonra icat edilmesine rağmen, diğer kitle iletişim araçlarına nazaran bireyin yaşamını daha fazla etkileyecek bir konuma gelmiştir. Gündemi yazılı basın belirlerken, günümüzde yazılı basın görsel basın taklit eder hale gelmiştir. Günümüzde televizyon kamuoyu üzerinde büyük bir etkiye sahip olmaktadır. Televizyon çocuklar üzerinde de önemli etkiye sahiptir. Televizyonun gücü, küçük bir karşılaştırmayla, okula gitmeyen çocukların televizyon yokken bildikleriyle, televizyondan sonra bildikleri saptanarak
belirlenebilmektedir. Çocuklar televizyon izlerken farkına varmadan belirli bir dünya görüşü kazanmakta ve farkına varmadan bilinçlenmektedirler. Çocuklar günümüzde kitle iletişim araçları sayesinde her şeyden haberdar olmaktadırlar. Liberal eğitimin işlevi de bu geniş kapsamlı bilinci oluşturmaktadır. Televizyon; enformasyon, eğlence ve reklam gibi yayınlarıyla; savaşları, terörü ve şiddeti kendi gerçekliğiyle sunarken; haber ve belgesellerdeki olayların gerçekliğini birey kurmacaymış gibi izlemektedir.
Televizyon ve Tüketim Kültürü
Tüketim faaliyeti içerisinde duygularımız, biyolojik gereksinimlerimiz, estetik anlayışımız kodlama ustası televizyon tarafından yeniden inşa edilir. Duygularımız tümüyle bizim olmaktan çıkar çünkü konfor, itibar ve kalite bireyin zihninde bağımsızca oluşan değerler değildir. Bu değerlerde televizyonun belirleyiciliği yüksektir. Televizyon, kodlama tekniği olan ses, görüntü ve müzikle tamamladığı mesajları aktararak "ideal, arzulananı" göstermektedir.80' li yıllardan sonra önemli bir değişme, televizyon ve radyo alanında devlet tekelinin ortadan kalkmasıyla özel televizyon ve radyo sayısının giderek artmasıyla yaşanmaktadır. Özel televizyon ve radyolarla rekabet edebilmek için kamu yayını yapan kanalların da sayısı çoğalmıştır.
Televizyon Dizileri
Televizyon dizilerinde kullanılan içerik her zaman olduğu gibi günümüzde de tartışma konusu olmaktadır. Bazıları zararlı içeriği trendlere yakın olduğu için doğal bulmaktadır ve değişimin bir sonucu olarak görmektedir ayrıca yaratacağı toplumsal ve ruhsal zararları küçümsemektedir. Oysa yerli dizi içerikleriyle ilgili yapılan bilimsel araştırmaya göre dizi içerikleri olumsuz etkileri de beraberinde taşımaktadır. Bugün televizyonlarda yer alan yerli dizilerde aşk, birbirine kavuşamayan sevgililer, ihanetler, evlilik dışı ilişkiler, boşanmalar, eşler arası iletişim sorunları, ebeveyn-çocuk arasında yaşanan sorunlar, kuşak çatışması gibi konular değişik senaryolarla ele alınmakta, bir yandan toplumsal değerlerin korunmasına yönelik mesajlar verilirken bir yandan bu tür değerlerin önemsenmediği dikkati çekmektedir. Dizilerde, özenti oluşturacak biçimde bir hayat sunulması kimlik arayışı içinde olan gençler için olumsuz model olmakta, diziler aile içi sorunlara yol açabilmektedir.Televizyon dünyasını cazip hale getirmenin en kolay yolu, bu dünyayı "popüler kişiliklerle" dolu hale getirmektir. Televizyon, popüler kişilik üretme aracı olarak görev yapmaktadır. Popüler kişiliklerin kendi aralarındaki samimi muhabbetlerine tanık olmak seyirci için çok cazip bir tecrübedir.
Dizilerin İzleyici Üzerine Etkisi
Televizyonların çocuk ve gençler üzerindeki etkisi, toplumun diğer kesimlerine oranla çok daha fazladır. Bu etki televizyonların sadece bilgi aktarmaları yoluyla olmayıp, belli davranış modelleri sunmalarıyla etki etmektedir. Ancak bilinçsiz özentiyle taklit söz konusu olduğundan ve taklit kaynağı tiplerin milli değerlerin güçlenmesi bağlamında, olumsuz yönleri özendirildiğinden, çocuk ve gençler yaratıcı güçlerini ortaya çıkaramamakta ve düşünme yeteneklerini kullanmada ciddi sorunlar yaşamaktadırlar. Televizyon dramları arasında önemli bir yer tutan televizyon dizileri, aynı karakterler ve çoğunlukla da ortak
mekâna dayanan ve her bölümde birbirinden farklı olay dizilerinden oluşan dramatik anlatılar bütünü anlamına gelmektedir. Davranışı pekiştirilen, yaptığı davranış sonucu ödüllenen modeli gözlemleyen bireyler o davranışı daha sıklıkla yapmakta, daha kısa süre içinde taklit etmeye çalışmaktadır. Bu açıdan bir televizyon dizisinde kanun dışı hareketleriyle beraber, kendine özgü kurallar koyan ve yaşatan, kendine özgü problem çözme yöntemleri koyan, gerektiğinde şiddet uygulayan ve sonuç olarak bütün bunlara rağmen itibar gören kahramanı gözleyen birey, aynı gözlemi kendi çevresinde de yapıp taklide yönelebilir. Aynı kurallara göre yaşama, aynı kıyafeti giyme ve karşılaştığı problemleri aynı yöntemlerle çözme çabası içerisine girebilir.
Diziler ve Seriyal Kavramı
Günümüzde televizyon programlarının büyük bir çoğunluğunu drama dizileri ve seriyalleri oluşturmaktadır. Önceleri bu iki format arasındaki farklılıkları ortaya koymak çok daha kolayken, bu iki türün birbirine çok yaklaşması ile birlikte ayrım yapmak giderek zorlaşmıştır.İki formatta aynı karakterlere ve aynı mekâna sahip bölümlerden oluşmakta, ancak; dizide, bir bölüm sona erdiğinde bütün olaylar çözümlenmiş halde kalmakta, yani her bölüm kendi içinde küçük bir film olma özelliği taşımaktadır. Seriyalde ise bölüm olayların en çarpıcı yerinde bitmekte, gelecek bölüme çözümlenmemiş olaylar sarkmaktadır. Fakat bu konuda seriyallerin, dizilerden daha başarılı olduğu görülmektedir. Günümüzde televizyon kanallarında yayınlanan dizilerin çoğu bu iki formatın olumlu özelliklerini birleştiren dizi-seriyallere örnek teşkil etmektedir. Mutlu' nunda ifade ettiği gibi "Bu birleşik formatta her bölüm açılıp kapanan bir öyküyü anlattığı gibi, devam eden bir öyküyü de anlatmaktadır; böylelikle izleyicinin bir hatta birkaç bölümü kaçırmış olması, onu programdan uzaklaştırmaz; üstelik devam eden öykü sayesinde programa bağlı izler kitle oluşturalabilmektedir"
Soap Operalar (Pembe Diziler)
Pembe dizilerin ne olduğu herkes tarafından bilinse de tam bir tanımlama yapmak gerekir. Pembe diziler, arka planda bir aile hikâyesinin anlatıldığı, devam eden bir konusu olan ve genellikle hedef kitlesi kadınlar olarak belirlenen dizilerdir. Pembe diziler genellikle fikirlerle değil, hisler ve duygularla ilgilenmektedir. Bunların dışında en önemli özelliklerinden biri pembe dizilerin bir sona ulaşacak gibi görünmemesi ve izleyiciye bu sonsuzluk hissini yaşatmasıdır.
Durum Komedileri
Televizyon, kültürün en güncel halini yansıtan iletişim aracıdır. Bu nedenle kültürel unsurlar değiştikçe, televizyonda değinilen konular da değişmektedir. Günümüzde komedi tarzı diziler giderek yaygınlaşmakta ve komediler topluma eleştirel bir bakış ile yaklaştığından, durum komedileri bir toplumdaki kültürel öğelere de eleştirel bir bakış açısı getirmekte ve bu konuları komedi unsurlarıyla izleyiciye iletmektedir. Genellikle yarım saat süren durum komedileri, devamlılığını karakterler ile sağlayan komedi türündeki televizyon programlarıdır. Durum komedileri, mizahi anlatımlarını karakterlerin düştükleri komik durumlarla sağlamaktadırlar.
Gençlik ve Özellikleri
Gençlik, insan yaşamının çocukluktan sonraki evresi, çocukluktan yetişkinliğe geçiş aşaması olarak tanımlanmaktadır. Gençlik insan yaşamının en verimli evresi olarak kabul edilmektedir. Evrensel olarak kabul edilmiş bir genç ve gençlik tanımı bulunmamaktadır ancak gençlik sosyolojik, psikolojik ve demografik açıdan farklı şekillerde tanımlanabilmektedir. Gençlik, çocuklukla erişkinlik arasında yer alan bedensel, zihinsel ve duygusal olgunlaşmanın yaşandığı, bu yüzden de
başlangıç ve bitişinin kesin çizgilerle ortaya konulamadığı bir dönemdir. 14 yaşındaki genç annesini ve babasını eleştirmesine, onların görüşlerini benimsememesine rağmen, arkadaş grubuna çok bağlıdır ve arkadaşları tarafından sevilen bir kişi olmayı amaçlamaktadır. Ergenlik döneminde genç ailesinden bağımsız duruma gelmek ve kimliğini bulmak istemektedir. Ailesi ve duyguları arasında kalan genç, kendisiyle aynı problemler içinde olan arkadaşlarına yakınlaşacaktır. Gencin arkadaşlarıyla birlikte olma süreci kendini tanımasına, başkalarının onu anlayabilmesine sebep olacaktır. Bu dönemde genç, bağımlılıktan bağımsızlığa uzanan bir süreç yaşarken bir yandan da kimlik kazanma sorunuyla uğraşmaktadır. Gençlik toplumla en az bütünleşmiş, toplumun en çok eleştiren kesimidir. Sorumluluğu düşük olduğu için toplumun en yaratıcı ve en güçlü parçasıdır.
Benlik ve Kişilik Oluşumunda Gençlik
Kişilik bir kimsenin kendine göre belirgin bir özelliği olması durumudur veya bir bireyi diğerinden farklı kılan bütün ayırıcı özellikleridir. Kişilik, bireyin sosyal, ahlaki, zihinsel ve fiziksel özelliklerinin bütünleşmesidir. Kişilik, Kulaksızoğlu'nun yaptığı tanımdan da anlaşılacağı gibi, insanın tüm özeliklerini içeren geniş kapsamlı bir kavramdır. Kişilik kavramı çok çeşitli anlamlarda kullanılmaktadır. Bu yüzden de bu kavram huy, karakter ve benlik gibi kavramlarla karıştırılmaktadır. İnsan, kalıtsal olarak gizil güçlerle doğan, çevresiyle etkileşime girdikten sonra da bu yeteneklerini geliştiren bir canlıdır. Benlik bir takım yaşantılar sonucunda kazanılan bir oluşumdur. Çocuk, büyüme sürecinde giderek kendini diğer insanlardan ayırmayı öğrenir. Böylece 'benlik' kavramı oluşur. Kişinin kendiyle ilgili bir takım düşünceleri bulunmaktadır. Benlik bir insanın kendisini algılayışını, kendisiyle ilgili görüşlerini ifade etmektedir.Benliğini oluşturmak için ilk mücadele ana babaya yönelik olarak verilir. Ana babalarıyla oluşan kuşak çatışmasında konuşma, beğeniler, giyim, dünya görüşü ve inançlar arasında
anlaşmazlıklar meydana gelmektedir. Genç ailesine karşı açık ve alıcı durumundan kapalı ve uzaklaşıcı bir duruma yönelmektedir. Çatışmada amaç toplumdan kopmak değil bir birey olarak toplumda yer edinmektir. Davranışlar bize bireyin kişiliği hakkında ipucu vermektedir. İnsanın davranışı, başka bir deyişle insan organizmasının uyaranlara verdiği cevap, beden ve ruh yapısının özelliklerine, toplumsal durumu ve rolüne bağlı olarak değişmektedir. Öğrenmenin sonucu oluşan kişiliğin gelişmesinde ve olgunlaşmasında yaşadığı çevrenin etkisi büyüktür. Gencin yaşadığı yerin coğrafi ve sosyo-kültürel yapısı, ailesinin sosyo-ekonomik durumu, arkadaş çevresi, öğretmenleri ve kitle iletişim araçları gibi birçok faktör ergenin kişiliğinin oluşmasında önemli rol oynamaktadır.
Gencin Kişiliğini Oluşturma Sürecindeki Etmenler
Bireyin düzenli ve mutlu bir yaşam sürebilmesi ve toplum içinde bir yer kazanabilmesi, sağlıklı, bir kişilik gelişimi ile olanaklıdır. Kişilik gelişiminde en önemli dönem ergenlik dönemidir. Ergenliğin oluşumu ve gelişiminde etkili olan etmenler çeşitlidir. Bireyin kişiliği çok sayıda değişkenin etkisi altında zamanla oluşur. Kişiliğin oluşmasında doğuştan getirilen genetik ve biyolojik özelliklerin dışında çevre başlığı altında toplanabilen birçok faktör rol oynamaktadır. Toplumsal değerler, dini kural ve uygulamalar, kitle iletişim araçları, akran grupları vb. etkenler çevre ile ilgili etkenlerdir. Çevre, bireyin kişiliğini oluşturma sürecini olumlu veya olumsuz. etkilemekte, ergenlik çağındaki kişi kişiliğini oluştururken aileden başlayarak çevredeki kişilerle özdeşleşmektedir. Gencin gelişimi üzerindeki etkisine bakıldığında toplumsal kurumlar arasında ilk olarak aile gelmektedir. Ancak ailenin ilk dönemdeki etkisi gençlikte azalmaktadır. Özellikle arkadaşları gençlerin kontrol edilmelerini zorlaştırmaktadır. Bu dönem aileyle çatışma ortamına yol açmaktadır . Toplumlardaki ortak özelliğin mevcut birikimin toplumun devamı için yeni üyelere aktarılması gerekmektedir. Bu görevi ailenin yanında okullarda üstlenmektedir. Lise döneminde gençlerin bir bölümü aile, sosyal
çevrelerinin ekonomik olanakları çerçevesinde bilinçlenmektedir . Gencin kimlik ve kişilik kazanmasındaki etkenlerin başında arkadaş çevresi gelmektedir. Aileden uzaklaşma, çevreden etkilenme arkadaşlık ilişkileriyle başlamaktadır. Genç, belirli bir arkadaş grubunda kalabilmek için bazen kendi alışkanlıklarından hatta kabul ettiği doğrulardan vazgeçebilir. Bu nedenle arkadaş ilişkilerinin gencin kişiliğinin şekillenmesinde önemi büyüktür. Genç bir yandan bağımsızlığını kazanmaya çalıştığı bir yandan da kişiliğini oluşturmaya çalıştığı için bir boşluğa düşebilmektedir. Din, güven duygusu kazandırması açısından gencin kimliğine katkıda bulunur. Din, aynı değerler etrafında bütünleşen bir topluluk içinde bulunma, bunlara katılma imkânı sağlayarak gence içinde bulunduğu toplumda kendisinin de bir yerinin olduğunu hissettirirGençlik döneminde spor yapmak takım arkadaşlarıyla birlikte olmanın verdiği ait olma duygusunu kazandırmaktadır. Bazı sporcuları örnek alıp onlar gibi olmak, önemli bir rol model oluşturmaktadır.
Gençlik Statüsünün Bir Göstergesi Olarak Tüketim
Toplumsal gruplar; ortak inançlardan, değerlerden ve normlardan oluşan, grup ideolojisini benimseyen, ortak duygusal ortamı yaşayan, ortak değerler ve çıkarlar çerçevesinde hareket eden bireylerin toplamından oluşmaktadır. Toplumsal gruplar kendi toplumsal durumlarını sınıflandırmada ve düzenlemede kültür ürünlerini kullanırlar. Bu ürünler toplumsal grup ile diğer insanlar arasında sınır çeken ya da bağlantı sağlayan bir iletişimdir.Toplumsal olana katılma şansının kişinin nesneleri ve hizmetleri elde etme olanağına göre gerçekleştiği ileri sürülmektedir. Dolayısıyla birey ancak satın aldığı ölçüde sosyal statüsünü sergileyebilir; sosyal gruba katılımı gerçekleşebilmektedir. Tüketim kültürüne gençler bağlamında bakarsak, tüketicilerin çoğunluğunun faydacı olmayan statü arama, kıskançlığı teşvik etme ve yenilik arama gibi amaçlar doğrultusunda ürün ve
hizmetleri tutkuyla arzuladıkları bir kültür olarak tanımlamak mümkündür. Özellikle bu kültürün kapsama alanına gençler girmekte ve gençlerin doyma noktası olmayacağını bildiği için bu durum tüketme eğilimine sebep olmaktadır. Bu durumun baş aktörü iletişim araçlarıdır. Gençlerin kimlik oluşumunda tüketimin önceliği dikkat çekicidir. Tüketim tarzları kişilerin kimliklerinin birer unsuru haline gelmektedir. Özneler kimliklerini ifade etmek amacıyla metaları kullanmakta ve kişilerin toplum içindeki statüsü tükettikleri ile ölçülür hale gelmektedir. Tüketim kültürü içinde yaşayan birey, kişisel tercihlerine göre, ürünleri, giysileri, görünüşleri seçerken bir yaşam tarzı oluşturmaktadır.
Tarihsel Süreçte Gençlik Kavramı
Gençlik biyolojik, psikolojik, toplumsal ve bilişsel bir yaşam sürecidir. Bu süreç gençlerin büyüdükleri ortamdan bağımsız ele alınmamalıdır. Gençleri anlamak için onların içinde yaşadıkları bağlama yani aileleri, arkadaşları, okulları, iş ve serbest zaman ortamları gibi faktörlere ve bu faktörlerin nasıl değiştiğine ayrıca değişimlerin gençleri nasıl etkilediğine bakmak gereklidir. Gençleri etkileyen sosyal çevre gencin gelişiminde büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla, hızla gelişen dünyamızda gençlerin gelişim sürecinin kendi içinde bir değişim yaşadığını unutmamak gerekir. Ülkemizde 'gençlik' kavramı maalesef net bir şekilde tanımlanmamıştır. Gençliği tanımlayan kaynaklar tarandığında gençliğin 'sorunlu' olarak görüldüğü ve 'sorunlarının çözülmesinin' gerekliliği üzerine çalışmaların yapıldığı gözlenmektedir. Buna rağmen yapılan her çalışmanın kendi içinde gençliği tanımlamakta farklı bir terminolojiyi tercih ettiği görülmüştür. Bu farklılığı şu şekilde örnekleyebiliriz. Gençliği; bir ulusun varlığının temel taşı, dinamik gücü ve geleceğin güvencesi olarak ifade eden çalışmalardan, ergenlikle erişkinlik arasında yer alan cinsel ve bedensel gelişme dönemi olarak ifade eden çalışmalara kadar pek çok farklı yönden 'gençlik' kavramının incelendiği görülmektedir. Elbette yukarıda gençlerin gelişim sürecinin zaman içerisinde gelişerek değiştiğini
belirttiğimiz gibi, gençlere bakış açısının da bu süreçte değişim gösterdiğini ifade etmemiz gerekir. Gençliğin değişimi moderniteyle paralellik göstermektedir. Çocuğun gerçek hayatın içinden alınıp başka bir kuruma emanet edilmesiyle geleceğe hazırlandığını görmekteyiz. Yani bir anlamda çocuklukta gençlikte yetişkinliğe hazırlanan bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple gençlik modernitenin ürünlerinden biri olmaktadır. 20'li yılların çocuğa, gençliğe, yaşlıya bakışıyla bugün arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bu açıdan baktığımızda ve gençlik tarihini anlamaya çalıştığımızda aslında hiç durağan olmayan bir gençlik tarihiyle karşı karşıya kalmaktayız. Bu süreçte sanayi devrimiyle durum çok ciddi değişim göstermektedir. Çünkü sanayi devrimi toplumun merkezine üretimi koymaktadır. Gençlik bu üretim hayatında dinamizmi temsil etmektedir. Ulus devlet yönetimi içinde çok önemli bir yer tutan geleceğin gençler tarafından oluşturulacağı düşüncesi buradan gelmektedir. 20. yüzyılın ideolojilerinde gençliğin bir sembol olarak alındığını görmekteyiz. Birinci Dünya Savaşı ve kurtuluş savaşı gibi savaşlar geçirmiş olan bir ülkede gençlik kavramı üzerine yüklenen anlamlar devlet merkezli olmakta; özgürlük, kendi hayatı ya da kendini kurtarmak yerine, gençlik tanımlamaları, cumhuriyetin bekçisi anlamında ifade edilmektedir.
60' lı, 70' li yıllara bakıldığında siyasal gençliğin bir siyasal misyona sahip olmasının gerekliliği, gençlik mitinin devamı olarak görülmektedir. 80 sonrası gençlik mitinde farklılaşma yaşanmaktadır. Gençler, siyasetle ilgilenmeyen, kendilerini düşünen, vurdumduymaz, apolitik bir gençlik olarak değişmekte ve bu şekilde tanımlanmaktadırlar.
Yaşam Tarzı
Birey, her zaman sayısız kültürel ortam içerisinde yaşamaktadır. İnsan, doğumuyla birlikte önce ailesinde, gelişim evresinde okulda, yaşadığı çevrede, yörede, çalıştığı yerde kısacası yaşamın her döneminde bulunduğu ortamın ve toplumun kültürüyle kaynaşmaktadır. Kişi sosyalleşme adı verilen olguyu yaşar ve yaşadığı toplumun bir üyesi haline gelir. Kültürün özü yaşamdır. Kültürün insanın toplumsal yaşamının her alanındaki kendisi ve kendisine ait olan ya da kendisine ait olduğunu sandığı bir öğe olduğu ifade edilmektedir çünkü kültür, insanın kendi yaşamını, geçmişten gelen deneyimler, birikimler ve kendi oluşturduklarıyla nasıl ürettiğini anlatır. İnsan kendini nasıl üretiyorsa, bu üretme yolu onun kültürüdür. Yani insan yaşadığı toplumda ne üretiyorsa ya da toplum geçmişte ne üretmiş ve üretmeye devam etmişse bu yaşam tarzı olarak bireye yerleşmektedir. Geçmişte zengin ve fakir arasındaki farklar keskin sınırların oluşması ve statü farkının da çok almasına sebep olmaktadır. Günümüzde sosyal statü sembollerinin çağrıştırdıkları anlamlar yüklendikleri anlamlardan giderek uzaklaşmaktadır. Yani, parası olan herkes, çalıştığı iş koluna ve bağlı olduğu statü grubuna bakmaksızın, sadece yüksek statü gruplarının tüketebildiği ürünleri satın alabilir duruma gelmiştir.Yeni kültür araçları, arzulanan bu yaşam tarzının popülerleşmesinde rol oynamaktadırlar. Bu araçlar spor, moda, müzik ve popüler kültür gibi yeni alanları meşrulaştırmak ve popüler kültür ile yüksek kültür arasındaki eski ayrımları ortadan kaldırmak için entelektüellerle birlikte hareket etmektedir. Bireyin hayattan zevk alma ve iyi yaşama arzusuna olan saygısı onu materyalist bir yaşama yöneltmektedir. Materyalizmin temel aldığı yaşam tarzında her ürün değerlerle ilişkilendirilmektedir. Böyle bir yaşam tarzı tüketimciliği öven bir tüketim ideolojisiyle günlük hayatı biçimlendirmektedir. Materyalist yaşam tarzında birey dünya mallarına önem vermektedir.
Farklılaşmanın Etkisi
Toplumsal düzende insanların en büyük ortak paydası tüketim gibi görünmek- tedir. Tüketim kültürü ve kümesinin oluşumunda küresel ve yerel dinamiklerle bun- ların etkileşimi belirleyicidir. Tüketim konusunda yerelden küresele doğru olan etki- ye Kjeldgaard ve Askegaard "cool tüketim uygulamaları" adını vermektedir. Bu da cool olmayı bir değer olarak benimseyen günümüz gençliği için özellikle geçerli ola- bilecek bir tanımlamadır. Yazarlar geçerli tüketim kültüründeki yerel-küresel etkileşi- mi aynı zamanda "ortak ayrışma/ayrılık" kavramıyla dile getiriyorlar; yani tüketim pratiklerimizde aynı anda hem birbirimize benziyor hem birbirimizden ayrılıyoruz. Yaşam tarzının meslek sınıfları aracılığıyla ortaya çıktığı yaygın bir görüştür. Yaşam tarzı, değişik sınıfların tüketim kalıplarını etkileyerek, değişik yaşam biçimleri ortaya koymaktadır.Bourdieu' nun değerlendirmesine göre; bireylerin kendilerini farklılaştırmak için kullandıkları hayat tarzları ve kültürleri beğenilerinin, yalnızca bireylerin gelir düzeyi ve mesleki konumlarına göre değil, sanat, edebiyat, felsefe ve sosyal bilim gibi alanlardaki kültürel sermayelerine ve zaman geçirme pratiklerine göre de şekillenmektedir. Kültürel sermayenin kendine özgü bir değer yapısı bulunmaktadır.
Modanın Etkisi
Moda, kapitalist sistemin mantığı içerisinde üretilip bireylerin farklılık ihtiyaçlarına cevap veriyormuş gibi görünse de diğer yandan, aidiyetlik duygusunu pekiştirme işlevine de sahip bulunmaktadır. Bireyselliği ve farklılığı ortaya çıkartmasına rağmen moda, bir yandan da bireyin kendisine benzer bir gruba, bir sınıfa ait olduğunu hissettirmektedir. Tüketiciler, neyin, nasıl ve hangi tüketim topluluğuna girmek için tüketileceğini, durmadan değişen yaşam stillerini modadan öğrenmektedirler. Veblen' in oluşturduğu 'süzülme' kuramı, birbirine karşıt olan iki ilkeyi birlikte ele almaktadır. Alt sosyal
gruplar, 'taklit' ilkesini takip ederek üst grupların kıyafetlerini kendilerine uyarlayarak yeni statüler oluşturmaya çalışmaktadır. Üst sosyal sınıflar ise, 'farklılaşma' ilkesini takip ederek, yeni oluşan modaya uyum sağlamaya çalışmaktadırlar. Yani, taklit ve farklılık birbirini izleyen bir özellik göstermektedir. Bir alt sınıf, bir üst sınıfın stiline, sembolüne uyum sağlamak için, onun kendisine en yakın üst sınıfa süzülmesini beklemektedir. Moda, rekabet koşullarında, kitleleri satın alma ve tüketmeye yöneltmek amacıyla planlanmış bir pazarlama tekniğidir. Modanın bireyselleştirme ve farklılaştırma iddiaları endüstriyel ürünlerin satın alınmasından geçerek elde edilmektedir.
Kentleşmenin Etkisi
Kent gibi büyük bir nüfus yoğunluluğunun yaşadığı yerleşim alanlarında bireylerle kurumlar arasındaki sosyal ilişkiler, insanların düşünce ve davranışlarının değişmesine sebep olmaktadır. Dünyadaki pek çok ülkede ortak olarak görülen ve sosyolojik anlamda topluluk halinde yaşayan insanların sanayileşme, kentleşme ve diğer faktörlerin etkisiyle ilişkiler örgütlenip, yapılaşma arttıkça ve büyük toplum yaşam tarzına geçildiğinde büyük değişim gözlenmektedir.
Büyük kentlerde yaşayanlar, artık tasarruf edip, giyim kuşam gibi önemsiz şeylere harcama yapmayan o eski tip tüketicilerden farklılaşmaktadır. Şehirdeki birey daha çok, bir kimlik duygusu oluşturabilmek, kim olarak algılanmayı istiyorsa onun için tüketmektedir. Bocock bir bireyin kendisini diğerlerinden farklı kılabilmek için kullandığı giyim kuşam tarzının, diğer bireyler tarafından da anlaşılıp yorumlanabilmesi için diğerleri ile ortak bir takım kültürel semboller paylaşabileceğini savunmaktadır.
Modern kentlerde insanlar artık ihtiyaçları için tüketmemekte, toplumsal yaşamda kendilerine daha uygun imajlar oluşturma amacıyla tüketime yönelmektedir. Dolayısıyla tüketimin göstergeler yoluyla kendini ifade etme ve metalar aracılığıyla
kendine uygun yaşam tarzları oluşturmaya yardımcı olan bir eylem olduğu söylenebilir.
Boş Zamanın Etkisi
Bulunduğumuz ortamda bir yandan birey, özgün olmak üzerine sürekli vur- gu yaparken, öte yandan birey olmak gitgide güçleşmektedir. Bunda bireyin tüketici olarak toplumsallaşmasında etkili kurumların, zaman içindeki değişimi önem kazanmaktadır. Boş zamanı tanımlayan farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Boş zaman, günün 24 saatini ele olarak bundan çalışma, uyuma, yeme, psikolojik-fizyolojik ihtiyaçlara yönelik zorunlu etkinliklere ayrılan zamanların çıkarılması şeklinde tanımlamak mümkündür. Boş zaman, kişinin işinden ya da diğer görevlerinden sonra serbest kaldığı rahatlama, eğlenme, sosyal başarı, kişisel gelişim amaçlarına yönelik faydalı kılınan zamandır. Boş zaman, hayatın gerekliliklerinin yerine getirilmesinden sonra arta kalan, serbest ve zorunlu olmayan zaman olarak tanımlanabilir.Boş zaman olgusunun, tüketim kültürü içinde yaşam tarzı olarak günlük hayatta yer edinmesi sağlanmıştır. Tüketim yoluyla insanların daha fazla boş zamana sahip olmasını gerektiren bir yaşam tarzı oluşmaktadır. Medya aracılığıyla, alışverişin farklı biçimlerinin, görüntülerinin, yaygınlaştırılması; elektronik ortamdan alışverişi olanaklı kılan web siteleri ve tüketim amacıyla kurulan, boş zaman değerlendirmenin en iyi yöntemi olarak sunulan alışveriş merkezleri gibi gelişmelerle tüketimci yaşam tarzı ve boş zaman faaliyetleri oluşmaktadır. Sanayi sonrası dönemde, boş zaman özgürlüğünün anlamı kaybolmuştur. Boş zamanın tüketimi işe yansımış; bireyselci hale gelip, alışveriş ilişkilerini içerir olmuştur. Farklı sınıfsal süreçleri yaşayan çalışanların, serbest zamanlarda gösterdikleri yaşam deneyimleri çeşitlenmiştir. Gösterişli tüketim ve gösterişli boş zaman, bireylerin harcama ve tüketme yetenekleriyle komşularını etkileyerek daha fazla saygınlık elde etme çabaları şeklinde, ekonomik kaynakların müsrifçe kullanımı haline
gelmiştir . Zaten gösteriş için tüketim, zenginlerin boş yaşam tarzının faaliyetidir. Tüketim yoluyla insanların daha fazla boş zamana sahip olmasını gerektiren bir yaşam tarzı günümüzde oluşmuştur.
Bir Eğlence Aracı Olan Televizyon
Kitle iletişim araçları insanlara ulaşılabilirliği niteliğinde kitlelere hitap eden, kitlelerin haber alma, bilgilendirme işlevlerinin yanı sıra kitleleri eğlendiren araçlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda en etkin ve her evde baş köşe de oluşuyla televizyon kitle iletişim araçları arasında eğlenme ihtiyacını karşılayan, boş zamanı değerlendirme adına kullanılan önemli bir kitle iletişim aracıdır.Asıl anlamını prime-time kuşağındaki programlarda bulan eğlence medyası Mills'e göre toplumsal denetimin güçlü bir aracıdır çünkü "insanlar eğlence kültürüne zihinleri en gevşemiş, bedenleri en yorgunken maruz kalır ve bu da medyanın karakterleri ile özdeşleşme için kolay yanıtlar sunar. Çalışma hayatının tek düzeliği, sıkıcılığı, bıkkınlığı ve rutini televizyonun prime-time kuşağı programlarında yerini renkliliğe, heyecana, coşkuna ve sürprizlere bırakır.
Prime-Time Kuşağında izleme Oranı
Günlük televizyon izleme eğilimleri incelendiğinde okul, çalışma hayatı, günlük meşguliyetlerden sonra insanların dinlendiği zaman dilimlerinde televizyonu daha çok izledikleri gözlemlenmektedir. Prime-time dediğimiz bu aralık akşam saatlerinde yayınlanan, yarışma programları, devamının ne olacağı beklenen ya da zengin yaşam tarzıyla sunulan ünlüler geçidi şeklinde, zaman zaman eğlendiren, güldüren, zaman zaman dramatik öğelerle bezenmiş dizilerden oluşmaktadır.
Bağımlılık Haline Gelen Dizi Seriyal Kavramı
Televizyon insanların hayatlarına aileden biriymiş gibi dahil olmuş evlerin oturma, misafir, yatak odalarında hatta mutfaklarında baş köşeye oturmuş durumdadır. Televizyonun kendine göre anlatım yapısı belirgin özelliğini oluşturmaktadır. Bir başka deyişle televizyon izleyicisine hitap ederken, ailenin o anki sohbete katılan diğer bir ferdi gibi yaklaşmaktadır, bu da anlatımın daha kısa, basit ve samimi bir yapıya sahip olmasını sağlamaktadır.
Bağ ve Özdeşim Kurulan Dizi Karakterleri
Televizyonun etkisi geçmişten günümüze yadsınmaz bir gerçektir. Kitleleri etkilemede televizyonun gerek ideolojik gerek kültürel gerek kimlik oluşumu gerekse tüketimi teşvik etme anlamında, birçok faktöre etkisi sıralanabilir. Diziler günümüzde Türk televizyonlarında bu etkinliğin en önemli parçası haline gelmiştir.Şener gençlik dönemini şu şekilde ifade etmektedir: Yetişme döneminde erkek çocuk babasını, kız çocuk annesini örnek alır. Ergenlikte birey ailesinin etkisinden sıyrılır fakat kendine yeni örnekler seçmektedir. Hayran olduğu bir kişiden bir süre sonra vazgeçebilir ve kendine yeni bir özdeşim örneği bulur. Çünkü bu dönem hayranlıkların bol olduğu bir dönemdir ve gencin duyguları gibi beğenileri de sık sık değişim gösterebilmektedir. Genç bu şekilde deneye deneye kendi kişiliğini bulur. Gencin davranışları benimsemesinde ailesinin yaşadığı yakın çevrenin olduğu kadar, toplumun ve kitle iletişiminin de rolü vardır. Bunlar, sosyalleşme çevreleri olarak, gencin olumlu veya olumsuz yönde sosyalleşmesine katkıda bulundukları gibi özdeşleşme objeleri yaratarak, gencin kişiliğinin oluşmasında da etkilidir. Filmler ve televizyon dizilerindeki oyuncuların davranışları, canlandırdıkları karakterlerin özellikleri, filmlerin ve dizilerin konuları seyredenlerin beğendiği özelliklerle paralellik oluşturduğunda, seyredenler
kendilerini dizi-film kahramanlarının yerine koymakta ve onlarla kendilerini özdeşleştirmektedirler. İzlenen dizilerin en beğenilen özelliklerine; B: "Genç oyuncuların olması ve lise dizisi olması", S: "Lise dizisi olması", N: "Komik, bana hitap ediyor olması" ifadeleri ayrıca; kendilerini yerine koydukları karakterler sorusunu: B: "Var. Reyhan karakterini kendime çok yakın buluyorum.", A: " Tonysopranos benim adamım ve Kuzey", S: " Var. Bir Aşk Hikâyesi, Ceylan.", N: "Dizi şu anda yayında değil ama Hanımın Çiftliği'ndeki Güllü karakterinin yerine koyduğum oluyordu kendimi. Bir de eskilerden Yağmur Zamanı adlı dizideki Eylül karakterinin.", N: "Güneşi Beklerken dizisindeki Zeynep karakterini beğeniyorum diyebilirim. Sağlam ve otoriter karakteri hoşuma gidiyor.", G: "Leyla ile benzerliğim olduğunu düşünüyorum, doğal bir karakter olarak geliyor gözüme, doğaçlama oynuyor sanki." G: "Oradaki başrol oynayan kız kadar güzel olmak isterdim." şeklinde cevaplandırmışlardır. Bu bağ gençlerin kişilik oluşumu üzerinde ve tüketim faaliyetlerinde yol gösterici olmaktadır.
Diziler Yoluyla Üretilen ve Tüketilen Yaşam Tarzı
Televizyon dizileri gerçeğin yansıması olmakla birlikte, gerçeğin yeniden üretimi anlamını taşımaktadır. Gerçekte kişinin hayatında var olmayan bir yaşam diziler aracılığıyla sunulmakta ve bir anlamda arzu oluşturup, bir anlamda da hayallerle tatmin edilmekte yani tüketilmektedir.Güzel evler, göz kamaştıran kıyafetler, pahalı arabalar, değerli hediyeler, mücevherler, partiler paranın yapabildiklerine soap dünyasından verilebilecek ilk örneklerdir. Partiler ve evlilik törenleri, büyük ve görkemli olmaktadır. Yaşam tarzı ile ilgili olarak da, tüketim kültürü bize belirli bir tarzın projesini vermektedir; çünkü tüketim kültürü, bütün sosyal grupların statü farklılıklarının kaynağının anlamlandırıcısı ve bizim arzularımız ve hayallerimizin başlıca kaynağını oluşturmaktadır. Bağ kurulan, sevilen karakterlerin yaşadıkları mekanlar, arkadaşlıklar, hayat tarzları ve karakterleri lise gençliği üzerinde etki oluşturmaktadır. Yaşamak istenen arzulanan hayat bir anlamda
diziler aracılığıyla tatmin edilmektedir. "Bu karakterlerin yerinde olmayı ister miydin?" sorusuna: A: "Evet, ama kiloluyum.", S: "İsterdim. Masallardaki gibi yaşamak hep hayalimdir zaten." G: "Olmak isterdim, çünkü oyunculuğun özel ve beceri gerektirdiğini düşünüyorum sevdiğim karakterin fazlasıyla yetenekli olduğunu düşünüyorum." derken, "Dizilerde en çok dikkatini çeken şeyler neler oluyor?" sorusuna: B: "karakterler", S: "dekorasyon", A: "giyim ve yaşam tarzları", P: "karakterler, evler ve arabalar", S: "karakterler ve dekorasyon", S: "giyim ve karakterin hareketleri" A: " karakter", N: "giyim benim için ön sıralarda ama karakteri ve konuşması daha baskın. Dikkatimi tamamen üslubuyla çekebilir. Mekân ve giyim konusunda bir çekiciliği var, onlar gibi yaşamamak isterdim." G: "Karakterlerin yaptığı esprinin kalitelisi her zaman dikkatimi çekmiştir." S: "Kim masallardaki gibi yaşamak istemez ki? Mükemmel bir hayat herkesin hayalidir. Ben de isterdim.", G: "o arabalardan birinin benim olmasını isterdim", şeklinde verilen cevaplar; arabalar, evler, dekorasyonla karakterlerin yaşam tarzına özenildiğinin bir göstergesidir.
Gerçeğin Yeniden İnşası Anlamında Diziler
Diziler gerçek yaşamdan esinlenseler bile gerçeğin tekrar kurgulanmış hali olarak bize sunulmaktadırlar. Lise gençliği dizilerde sunulan bu hayatların gerçeği biranlamda yansıttığını düşünselerde abartıya kaçan ve gerçek dışı durumların kurgulandığını da düşünmektedirler."Televizyon, tamamlanmamış bir dünya sunmaktadır önümüze ve bu diziler sürekli olarak dünyayı yeniden inşa etmeye zorlamaktadır. Günlük yaşamda gördüğümüz imgeler bir bütün ve sabittir. Oysa televizyon, daha hızlı bir şeklide bizi günlük yaşamdan uzaklaştırmaktadır. Böylece televizyon izleyiciyi bambaşka dünyalara götürmekte, gerçekten farklı bir gerçek sunmaktadır.Araştırmada sorulan "Diziler gerçeği yansıtıyor mu?" sorusuna "Evet" yanıtını 2 kişi, "Hayır" yanıtını 1 kişi vermiştir. Geriye kalan 9 kişi ise "Hayır ama gerçeği yansıtan tarafları da var." şeklinde biraz daha olumsuz bir ifade kullanmışlardır.
Dizilerin, Tüketim Faktörüne Etkisi
Tüketim, ihtiyacı karşılamanın yanı sıra kitle iletişim araçlarıyla üretilen yine bu araçlar aracılığıyla tüketilen bir kültürel meta haline gelmektedir. Küreselleşmeyle birlikte sınırlar ortadan kalkmış, bu durum tüketim faaliyetlerin uluslararası bir alana yayılmasına sebep olmuştur. Bu yayılma kültürel olgularında farklı kültürler tarafından benimsemesine sebep olmaktadır. Artık tüketim, kitle iletişim araçlarında görülen her şey ya da çoğu şey anlamına gelmektedir.Tüketim günümüz dünyasının ideolojisidir ve temelinde daha fazla üretim daha fazla tüketim sonucunda daha fazla refah görüşünde olanlar olduğu gibi tüketimi insan özgürlüğünü kısıtlayan, insanı başkalarına bağımlı hale getiren, insanın yabancılaşmasındaki önemli bir etken olarak gören düşünürler de bulunmaktadır. Diziler oyunculardan konusuna kadar; birçok noktada izleyici üzerinde imgeler bırakmaktadır. Bu gündelik yaşamda; cep telefonu melodisi olarak, kimi zaman dizideki
karakterlerin giyim tarzı, saç şekli, konuşma biçimi, jest ve mimikleri gibi imgelerle kendisini göstermektedir.
Haz ve Doyum Sağlama Aracı Diziler
Kişi sahip olamadığı, beğenip istediği ya da ulaşamadığı birçok şeye karşı ilgi duymaktadır. Bu ilgi kişinin belirli bir ürünü ve hizmeti takip etmesini, izlemesini sağlamaktadır. Bu durum sahip olunamasa da ürün ya da hizmeti kullanan kişileri görmek, bu kişiler üzerinden keyif almayı beraberinde getirmektedir. Tüketim kültürünün ve tüketim bilincinin oluşması sürekli bir sahip olma isteği, tüketme ve bu tüketmeyle mutlu olma duygusunu beraberinde getirmektedir. Bu duyguyu tatmin bazen istenilenin alınamaması ya da istenilene ulaşılamaması şeklinde olduğunda tatmin duygusunun giderilmesi anlamını taşımaktadır.Tüketimi tetikleyen faktörlerin arasında başkasının üzerinden keyif almaya dayanan bir istek bulunmaktadır. unbox.it.com ve unboxing.com gibi sitelerde bilgisayar kullanıcıları dünyanın dört bir köşesindeki hiç tanımadığı kişilerin yeni satın aldıkları çeşitli ürünleri satıp almalarını izleyebiliyor. Organic reklam ajansında Yeni Platformların Yürütmeden Sorumlu Müdürü Chad Stoller'in belirttiği gibi, "Bu tutkunun ulaştığı bir doruk noktası. Bazı şeyleri satın almayı çok istediği ve bunlara büyük özlem duyduğu halde almaya gücü yetmeyen ya da şimdilik durumu uygun olmayan pek çok kişi var. Bu kişiler heveslerini bir şekilde tatmin etme yolu arıyorlar." Haz almak ve bir başka kişi, olgu ya da olay üzerinden keyif sağlamak, tüketim toplumu haline geldiğimiz günümüzde tüketim kültürünün bir yansıması olarak deneklerden alınan cevapların bu doğrultu da olduğunu göstermektedir. S: "İsterdim. Masallarda ki gibi yaşamak hep hayalimdir zaten." G: "Olmak isterdim, çünkü oyunculuğun özel ve beceri gerektirdiğini düşünüyorum, sevdiğim karakterin fazlasıyla yetenekli olduğunu düşünüyorum." A: "Evet, çünkü Korkut çok yakışıklı, onunla oynayan kız olmak çok güzel." B: "Olmak isterdim, çünkü Reyhan çok eğlenceli görünüyor." Z: "Evet. O karakter gibi mimar olmayı düşünebilirdim." Z: "Oradaki
başrol oynayan kız kadar güzel olmak ve o arabalardan birinin benim olmasını isterdim." S: "Kim masallardaki gibi yaşamak istemez ki? Mükemmel bir hayat herkesin hayalidir. Bende isterdim." N: "Onlar gibi giyinip, gezip (giyinmek derken kaliteden bahsediyorum) onlar gibi yaşamamak isterdim." G: "Öyle bir ortamda bulunmak isterim tabiki." Diziler izleyiciye sahip olmak istediği hayatı, özdeşim kurduğu karakteri sunarak, tatmin oluşturup haz alma ve doyum duyguları sağlamaktadır.
Dizi İzlenirliğinde ve Tüketim Bilincini Oluşturma Sürecinde Ünlü Kişilerin Rolü
Günlük yaşamın vazgeçilmezi haline gelen dizilerde, sevilen oyuncularla karakterler oluşturulmaktadır. Ünlü, popüler olmuş, hayran kitlesi olan, yakışıklı/güzel kişilerin canlandırdığı karakterler izleyicileri daha fazla etkilemekte, dizilerin izlenirliğini artırmaktadır.Televizyon dünyasını cazip hale getirmenin en kolay yolu, bu dünyayı "popüler kişiliklerle" dolu hale getirmektir. Televizyon, popüler kişilik üretme aracı olarak görev yapmaktadır. Popüler kişiliklerin kendi aralarındaki samimi muhabbetlerine tanık olmak seyirci için çok cazip bir tecrübedir. Televizyonun seyirlik dünyası nereye bakılsa karşımıza bir ünlünün çıktığı, popüler isimler, yüzler ve seslerin birbirine geçtiği bir ünlüler resmigeçididir. Ünlüler geçidinin en yoğun olduğu programların başında televizyon dizileri gelmektedir.Ünlüler geçidi olan dizi oyuncularının fan kulüpleri hayranlığın ne seviye de olduğunun en büyük göstergelerinden bir tanesidir. Herhangi bir izleyici kitlesinin yer aldığı konuklu programa katılan oyuncuların beraberinde hayran kitleleri de gelmektedir. Dizilerin izlenirliğini sağlayan unsurların başında da ünlü, sevilen, beğenilen oyunculara duyulan hayranlık vardır. Bu hayranlık lise gençliği üzerinde kişilik oluşumu, özdeşim kurma çabası, haz ve doyum almanın dışında tüketime teşvik eden bir konuma ulaşmaktadır. Mülakata katılanların dizileri neden dolayı izledikleri sorulduğunda, A: "Oyuncu.", Z: "Oyuncu ve Konu.", S: "İyi, kaliteli oyuncu.", G: "Sevdiğim oyuncu." yanıtını vermiş,
dizinin neden beğenildiği ise; G: "oyunculuğun özel ve beceri gerektirdiğini düşünüyorum sevdiğim oyuncunun fazlasıyla yetenekli olduğunu düşünüyorum.", N: "...korkut çok yakışıklı onunla oynayan kız olmak çok güzel olurdu.", B: "O diziyi izliyorum çünkü oyuncu çok yakışıklı, çok seviyorum.", S: "Dizide beğenerek izlediğim oyuncu var.", A: "İzliyorum çünkü genç oyuncuların olması..." şeklindeki cevaplarla öğrenilmiştir.
Çocukların Değişen İlgileri ve Kaybolan ‘Çocukluk’
Televizyon ve şimdilerde internet, çocukların ilgilerinde belirgin değişimler yaratmıştır. Ancak en önemlisi, çocukların kimi zaman kendi istekleri ile kimi zaman da yetişkinlerin izleme tercihleri nedeniyle karşı karşıya kaldıkları çeşitli medya içerikleri, çocukları yetişkinlerin başa çıkmada zorlandıkları bir kaygı dünyasına taşımaktadır. Bu anlamda etkileri, çocuklarda kültürel kırılma ve ilgilerde kaymanın ötesine uzanmaktadır. Zira insanlar, genellikle televizyonda normal olanın gösterildiğine inanmakta ve buna bağlı olarak televizyonda gördüklerinden oldukça etkilenmektedirler. genellikle kaygı uyandıran haber içeriklerine ve görüntülere kolektif olarak maruz kalınmaktadır. Bunların çocuk psikolojisi üzerindeki etkisinin yetişkinlere kıyasla nitelik açıdan katlandığını düşünmek yanlış olmayacaktır.Çocukluğun yitirilmesinde televizyon tek başına bir aktör değildir. Tüketim toplumu içinde çocukluk ile yetişkinlik arasındaki ayırıcı çizgi hızla aşınmakta ve çocukluğun kendisi de hızla tükenmektedir. Ayrıca birbirine benzeme, marka tutkusunun yaygınlaşması, çocuk oyunlarının giderek yitmesi, sürekli can sıkıntısı halinin kalıcılaşması, çocukluğun tüketim kültürü içinde yeniden biçimlenmesinin, yitirilişinin işaretleri olarak alınabilir. Marjinal örnekler (sözgelimi, belli bir siyasetin, inancın, ideolojinin sözcülüğünü yapan ve bu amaçla reklâm dışı finansman sağlamış kanallar) dışında genelde medya, fakat özelde televizyon küresel tüketim kültürünün söylemini taşımaktadır. Bugün dünyanın pek çok ülkesinde gençler
kablolu televizyon, cep telefonu, internet, dergiler, bilgisayar oyunları vs. gibi pek çok farklı medya seçeneğine kolayca ulaşabilmekte, onlara sahip olabilmektedir. Ayrıca, bu şekilde çocuk ve gençler aynı programlara, aynı karakterlere, aynı ürünlere maruz kalmaktadırlar. Televizyon çocuğun ilgisini çeken birinci mecra haline gelirken, sosyal istenirliği yüksek bir çocuk idealinin gerçek olma ihtimali de git gide azalmaktadır. Bilgisayar oyunları ve televizyon ile haşır neşir çocuk prototipi, kitap okuyan ve akranları ile oyun oynayarak sosyalleşen çocuk idealinden çok uzaktır. Buna karşın, Alver ve Gül’ün (2005) İstanbul’da yaşayan 1000 çocuk üzerinde yaptıkları araştırmanın sonuçlarına göre, çocukların televizyon izleme süreleri kitap okuma sıklığına göre daha fazladır. Tıpkı kitaplarla olan ilişkilerinde olduğu gibi çocuk oyunlarının doğasında da önemli oranda değişimler meydana gelmektedir. Gözlemler, çocuklar zamanlarını gittikçe artan bir şekilde bilgisayar oyunlarının başında geçirdiğine işaret etmektedir.Çocuk ve gençler açısından, televizyonun tahtına göz dikmiş diğer görsel iletişim aracı bilgisayardır. Özellikle internet kullanımıyla beraber bilgisayar, televizyona kıyasla kullanımının kontrolü çok daha zor, fakat etkileşimci özelliği ile televizyondan daha etkili olmaya adaydır. Kaldı ki gelecekte, internet ortamında TV izlemenin yaygınlaşması mümkün olduğunda, özellikle çoklu-medya teknolojisine aşina olan çocuk ve gençler için bu iki mecra, büyük bir olasılıkla birleşecektir.Bilgisayar, çocukların ilgi alanına giren bir dizi ürüne (örn. DVD veya VCD formatlarında video, oyun, kitap vb) nihai ulaşım ortamı iken, internet bağlantısı sayesinde bilgi erişimi, çevrimiçi oyun, haber, ırkçı propaganda, porno ağlarına kadar geniş bir yelpaze oluşturan önemli bir mecra niteliği kazanmıştır. Dolayısıyla televizyon gibi bilgisayar da kullanıma bağlı olarak olumlu katkıların veya olumsuz etkilerin kaynağıdır. Nitekim bilgisayar kullanımı konusunda ailelerin tutumları farklılaşmaktadır. Kimi ebeveyn bilgisayar ve internet kullanımını çağ ile daha uyumlu olma, daha ileri bir düzey gibi algılamakta ve çocuk ve gençleri bilgisayar kullanımı konusunda desteklemekteyken, kimine göre bilgisayar çocukları sosyal
hayattan koparmaktadır ve kullanımı kontrol altında tutulmalıdır. Bir grup ise çocuğun internet kafelere gitmesine engel olmak adına, durumu gönülsüzce kabullenmiş görünmektedir. Bu gözlemler Batı’da yapılan bazı araştırmalar ile paralellik göstermektedir. Kanadalı ailelerle yapılan bir çalışmada, bu ailelerin çocuklarının interneti kullanmalarıyla ilgili olarak iyimser olduklarını, zira internetin geleceğin yöntemi olduğuna inandıklarını göstermektedir. Bu aileler çocuklarının bilgisayarda genellikle okulla ilgili ödevler, araştırmalar dolayısıyla vakit geçirdiklerine inanmaktadırlar. Çocuk kültürü ve medya bağlamında halen yaygın olmayan diğer bir araştırma geleneği ise iletişim alanındaki alımlama (reception) çalışmalarıyla paralellik gösterir. Bu görüşe göre çocuklar yetişkinlerin ideolojik mesajlarının alıcılarıdır. Ancak tamamen edilgin değillerdir, medya mesajlarını metinler arası bir biçimde eylemli olarak alırlar. Dolayısıyla çocuk düşüncesinin işleyişi ve içeriği, yetişkininkinden tamamen farklı olduğu varsayımı doğru değildir. Çocuklar masum ve kırılgan olmadıkları gibi özel yollarla düşünmezler, insan düşüncesinin bütün karakteristiklerine sahiptirler. Dyson çalışmasında sınıfta bir iletişim zinciri kurmak suretiyle, popüler medyadaki yaygın öykülerin okul çocukları tarafından kullanımını etnografik yöntemle incelemiştir. Araştırmacı sınıf ortamının, dialojik bir süreç içinde anlamın yeniden yazımında bir araç haline geldiğini; sınıf etkileşimleri içinde çocukların, tıpkı yetişkinler gibi, medya içeriklerini kendi ideolojik ilgileri doğrultusunda yeniden ürettiklerini gözlemiştir.Sonuç olarak medya mesajları etki gücünü metinler arası bir ilişkide kazanmaktadır. Televizyon veya bilgisayar aracılığı ile çocuk ve gençlere ulaşan ideolojik ya da banal içerikler, daha geniş ölçekte, çocuk ya da yetişkin herkesi kuşatan küresel tüketim kültürünün ve ideolojisinin içerikleridir. Dolayısıyla ‘çocukluk ve medya etkileri’ üzerine kuramsal veya uygulamaya dönük bir projenin ortaya konması, ancak problemin günlük hayata sinmiş küresel tüketim kültürü, medya ve çocukluk üçgeninde ele alınması durumunda mümkün olacaktır.Ayrıca medya-çocuk ilişkisine, sadece kayıplar üzerinden bakmak bizi muhafazakâr bir körlüğe götürebilir. Gigli’ye (2004)
göre ise medya, çocuklar ve gençler için iki karşıt tema sunabilmektedir: Fırsatlar ve riskler. Örneğin medyanın küreselleşmesi çocukların bakış açılarını genişletebilmekte ve bilgiye eşit ulaşım hakkını sağlayabilmektedir. Öte yandan kültürel özdeşleşme ve değerleri tehdit edebilmektedir. Teknolojik gelişmeler yeni yetenekler ve gençlerin aralarında daha fazla paylaşım fırsatı sağlayabilmekte, öte yandan çocukluğun yozlaşmasına da neden olabilmektedir.Gigli’nin önerisi, ailelerin, eğitimcilerin, sosyal bilimcilerin katkılarını bekleyen en gerçekçi öneridir. Nitekim bu amaçla ülkemizde de önemli bir adım atılmış; beş pilot ilde seçilen ilköğretim okullarında, 2006-2007 eğitim öğretim yılından itibaren seçmeli olarak medya okuryazarlığı dersinin okutulması kararlaştırılmıştır.
MEDYANIN HEM OLUMLU HEM OLUMSUZ ETKİLERİ
Bilim insanları ve halk, medyayı çoğu kez iki farklı biçimde görürler: Bir taraftan medyanın çok olumlu olduğunu düşünürüz. Medyanın çocukların hayatını zenginleştireceği, sağlıksız davranışları değiştireceği, onların düş gücünü ve yaratıcılığını hareke- te geçireceği, eğitim ve bilgilerini arttıracağı, topluma dâhil olmalarını ve hoşgörü gös- termelerini destekleyeceği, toplumsal boşlukları daraltacağı ve gelişmeyle sivil toplumu özendireceği yönünde büyük umutlarımız ve beklentilerimiz olur. Öte yandan elektro- nik medyanın duyguları uyuşturacağı, düş gücünü ya da esneklik yeteneğini kısıtlaya- cağı, başkalarını incitecek şekilde umursamazlık geliştireceği, yıkıcı davranışları yüreklendireceği, çocukları şiddete karşı duyarsız kılacağı, kalıplaşmış davranışlara süreklilik kazandıracağı, ahlaki değerlerin yozlaşmasına yol açacağı, yerel kültürü bastıracağı ve toplumsal kayıtsızlığa katkıda bulunacağı yönünde büyük bir kaygı mevcuttur.Medyanın çocukların hayatındaki rolü ile ilgili olarak şimdiye dek edindiğimiz bilgi- ler, medyanın, ilettiği içerik, tüketilme ortamı ve koşulları, onlardan yararlanış biçimle-
ri, çocuk bireylerin yaşı ve diğer özelliklerine bağlı olarak hem olumlu hem de olumsuz etki yaratabileceğini göstermektedir. Ancak medya kendi içinde ve kendi başına iyi ya da kötü değildir. Bunlar daha çok çeşitli kesimler tarafından çok çeşitli şekillerde kul- lanılan teknolojilerdir. Bu bütün medya organları için geçerlidir: Tıpkı televizyonun iyi ya da kötü olması gerekmediği gibi, kitaplar da iyi ya da kötü değildir, çünkü bunlar da basmakalıp ya da şiddet mesajları içerip içermedikleri açısından olduğu kadar içerikleri ve çocuklara uygun olup olmadıkları açısından da titizlikle incelenmelidir.
Olumlu Etkiler
Dünyanın her yanında yapılan araştırmalar çocuklar için üretilen diğer nitelikli med- ya ürünleri kadar iyi eğitim araçlarının da çocukların gelişmesi hedeflerinin çoğunu des-teklemekte etkin olduğunu göstermiştir. Örneğin televizyondaki eğitim kanalları okul öncesi çocukların okula hazırlanmalarını çabuklaştırabilir, erken okumaya heveslendi- rebilir ve belli eğitim programlarını öğretebilir. Örneğin çığır açan bir okul öncesi programı olan Susam Sokağı üzerine yapılmış olan incelemelerden edinilen sonuçlar böyle bir potansiyelin bulunduğuna dair güçlü kanıtlar sunmuştur. Gelişmekte olan ülkeler için hazırlanan nitelikli medya ürünleri bireysel ve toplum sal gelişme ve değişimi desteklemek amacıyla hazırlanmış iletişim süreçleri ve stratejilerine sistematik olarak uygulanan gelişme iletişimi alanına dayanmaktadır. Bu çaba- ların çoğu medyayı kaynakları az toplumlarla az gelişmiş toplumları toplumsal ve ekonomik açıdan gelişmiş ve toplumsal eşitlik açısından da özgür toplumlara dönüştürme de kullanmaktır. Ayrıca küçük çocuklara okuma yazma öğretmeye yönelik çok değerli girişimler de vardır. Burada amaç onları günlük konuşmalara, öykülere, şarkılara ve kitaplara ula- şır hale getirmektedir.
Olumsuz Etkiler
Öte yanda elde edilen kanıtlar, medyanın küçük çocuklar üzerinde çok olumsuz etkileri de olabileceğini göstermektedir. Örneğin dünyayı dolaşan medya içeriğinin çoğunda televizyon programları, filmler ve video oyunlarında görülen şiddeti sıradan bir olaymış gibi izlemenin çocukları pek çok olumsuz şekillerde etkilediği anlaşılmıştır. Bu durum onların davranışlarını etkilemekte, saldırgan davranışları arttırmakta, zihinsel olarak da içinde yaşadıkları dünyaya karşı korku ve kaygı oluş- turmaktadır; sosyal açıdan insanların acı çekmelerine karşı duyarsızlaşmalarına neden olmakta ve şiddetin, çeşitli biçimlerdeki çatışmaları çözümlemenin tek yolu olarak haklı görülmesine yol açmaktadır. Şiddete karşı mesajlar vermek amacıyla gösterilen şiddet, toplumsal çatışmaların sunulması ya da çocuk haklarının ihlal edildiği durumlar da izleyenler üzerinde bu türden olumsuz etki yaratabilir. Televizyonda çocuklar için gösterilen çizgi filmlerin çoğunda şiddet göklere çıkarılmakta ve kurban ya da şiddet uygulayana yönelik sonuçlar görülmemektedir. Olumsuz etkilenme alanında geniş ölçüde araştırma yapılan ikinci bir alan da medya içeriğinde insanları basmakalıp kategorilere sokmada etkin olan uzun ve kısa vadeli etmenler olmuştur. Genç erkeklerin basmakalıp imajları bu çocukların esasında duygularını göstermeyen, ruhsal olarak etkin olmayan, sorun çözücü ama şiddet uygula- yan, kabadayı liderler oldukları mesajını vermektedir. Kızların basmakalıp özellikleriyse onların genç yaşlarından başlayarak görünümleriyle ilgilendiğini, başkalarının hoşuna gitme çabasında olduklarını göstermekte, çoğu kez edilgen, uysal, duygulu, kırılgan ve daha çok kendilerine eşit davranılmayan bireyler oldukları izlenimini vermektedir. Büyükleri olduğu kadar küçük çocukları da hedefleyen programlarda kendini gösteren bu türden basmakalıp davranışları benimsetme, erkek ve kız çocukların özgüvenlerini, bedensel imajlarını ve erken romantik ve cinsel deneyimlerini etkilemektedir. Dolayısıyla medya ürünlerine dâhil edilme konusu, medyanın çocuklara ve gençle- re toplumlarında kimin ve neyin değerli sayıldığını yansıtması nedeniyle büyük önem taşımaktadır. Çocuklar bunu yapmakla şu
gibi önemli sorularına kendi medyaların- da yanıt arayıp bulmaktadırlar: “Kendimi düzenli olarak temsil edilmiş olarak görüyor muyum? Görmüyorsam bu bana neyi anlatır? Kendimi gördüğümde – özellikle kızsam ya da erkeksem, ya da yoksun ya da engelli biriysem, azınlık gruptansam ya da son de- rece savunmasız bir durumda yaşıyorsam kendimi nasıl yansıtıyorum?” Sonuçta, çeşitli zor koşullarda yaşayan çocukların kendilerinin medyada çok nadir de olsa olumlu yansıtıldıklarını gördüklerini biliyoruz. Kendilerinin medyadaki görünümlerini kabul ettiklerinde ise, çoğu kez gelişmiş dünyanın korumasına muhtaç güçsüz kurbanlar olarak temsil edilmektedirler.
MEDYA YARATMA İLKELERİ VE ANA HATLARI İLE DÜŞÜK VE ORTA GELİRLİ ÜLKELERDEN ÖRNEKLER
Bu konulara ve araştırma sonuçlarına dayanarak bu bölümde erken çocukluk döne- mi gelişiminde insan haklarına dayalı nitelikte iletişim yaratmanın ilke ve ana hatlarıyla ülkelerde çalışma yöntemleri üzerinde duracağız. Bu ilkelerin bütün yönleri kucak- layan tek bir hedefi vardır: Küçük çocuklarla iletişim kurmada gelişimsel olarak uygun, kültürel olarak hassas ve kapsayıcı bir yaklaşımlar bütünü kullanarak onlara değer veren ve onlara ulaşan yeni bir yönteme geçme zorunluluğu.
Bu araçları kullanacak ülkelerde medya oluşturmada birkaç çalışma yönteminin et- kili olduğu saptanmıştır.Medyanın yaratılmasında rol alan bütün taraflar ve hissedarlar en küçük çocukla- rın benzersiz ve bütüncül gelişme gereksinimlerini karşılayacak yöntemleri oluş- turmayı ortak bir hedef olarak belirlemelidir.Hükümet, kurumlar, ana babalar, öğretmenler ve yaratıcı medya uzmanları gibi gruplar iletişim politikası, strateji ve program ortaya koymak üzere hep birlikte çalışmalıdır.Bu gruplarda özellikle HIV/AIDS, acil durumlar, çocuk koruma, cinsiyet eşitliği ya da diğer çocuk hakları konularında zor koşullarda
yaşayan küçük çocuklarla onlara bakanların en ivedi gereksinimleri üzerinde odaklanmış bir yaratıcı ileti- şim arayışı gerçekleşmelidir.Bu iletişim yalnızca genç çocukları eğitmekle kalmamalı onları canlandırıp ha- rekete geçirmeli, güçlü yönlerini öne çıkarmalı ve onların gerginliklerini, sarsın- tı ve acılarını aşmalarına, iyileştirmelerine yardımcı olmalıdır.Medya ön saflarda çalışanlarla içinde yaşanan topluluğun sağladığı bakımın yanı sıra genç çocuklara bakan kişilerin sağladığı duyarlı, eğitici bakımı desteklemeli ve bu süreçte tamamlayıcı rol oynamalıdır.
CESARETLENDİRME VE MODEL ETKİLEŞİMİ
İnteraktif iletişim, çocukların dikkati çekildiğinde öyküye ya da başka bir ortama bü- tünüyle katılmaları sağlandığında gerçekleşir; bu çocukların kavramsal, fiziksel ve duy- gusal olarak ilgilerini yöneltmesine yardımcı olur. Kitap, radyo ve televizyon gibi gele- neksel medya araçlarıyla bile izleyiciler, akıllarını olduğu kadar bedenlerini de kullana- rak kendilerini ifade etmeye, eleştirel düşünmeye ya da belli bir medya aracı yardımıy- la yeni şeyler öğrenmeye davet edilebilir.
YETİŞKİN-ÇOCUK İLİŞKİSİNDE OLUMLU MODELLER ORTAYA KOYUN
Özellikle çocukların zor koşullar altında yaşadığı durumlarda çocuklar için iletişim- de onlarla karşılıklı ilişki içinde bulunan yetişkin ve bakıcı modellerinin olumlu nite- likler taşıması gereklidir. Çocuklar kendilerine yararlı olacak dikkatli ve ilgili bakıcı- lara sahip olmayabilirler ve/veya az sayıda olumlu medya seçenekleri ile karşı karşıya olabilirler.
ÖZGÜVEN VE YETERLİLİK DUYGUSU İNŞA ETME
Araştırma sonuçları bir çocuğun özgüveninin giderek artan öğrenme yetisi ve me- rakla ilgili olduğunu göstermiştir. Medya küçük çocukların sadece beceri kazanması- na yardım etmekle kalmamalı aynı zamanda çocukların kendilerine değer ve önem ve- rildiğini görmelerinin özgüveni ile, öğrenme isteğini inşa etmeye ve eleştirel düşünce- yi geliştirmelerine yardımcı olduğunu bilmelidirler.
OLUMLU ÖRNEK (MODEL) KULLANIN
Araştırmaların çoğu çocukların ve yetişkinlerin tekrar tekrar gözlemledikleri davranış modellerini benimsediklerini göstermektedir. Bununla birlikte çocuk medyasının bazı organları şiddet, basmakalıp davranış, lakap takma ve güvenli ya da sağlıklı olmayan edimler gibi istenmeyen davranışları sergilemektedir. Sonunda çocuklara “sakın böyle yapmayın” şeklinde kısa bir mesajla öğüt vermektedirler. Daha etkin bir başka seçenek cömertlik, uysallık, içtenlik, ilgililik ve sorumluluk gibi sağlıklı davranışlar hakkında destekleyici, güçlendirici mesajların yanı sıra olumlu edimler göstermektir.
Giderek artan araştırmalar, bize medyanın az gelişmiş ülkelerdeki erken çocuk ge- lişiminde fark yaratacak olumlu ve olumsuz potansiyeli bulunduğunu göstermiştir. Bu farklar, (örneğin saldırmayı taklit etmek yerine paylaşmayı taklit etmek gibi) davranış- sal, (sınıf arkadaşlarına sataşmak yerine internette arkadaşlıklar kurmak gibi) toplum- sal, (dikkat eksikliği göstermek yerine okul için hazırlıklı olma becerileri öğrenme gibi) kavramsal, (hatta kötü yeme alışkanlıkları ve şişmanlığa yönelmek yerine) cinsel ilişkiyle geçen hastalıklardan, cinsel tecavüzden kendini nasıl koruyacağı ya da temizlik alışkanlıkları öğrenme gibi fiziksel farklar olabilir.
EŞİTLİK
Eşitlik, televizyonda erkek ve kız çocuklara eşit davranılıp eşit roller ve fırsatlar sunulurken aynı zamanda farklılıkları dikkate alınıp saygıyla yaklaşıldığında gelişir.Görüşülenlerin gözlemlerinin altındaki temel varsayım, çocuklara yönelik programlarda cinsiyet eşitliği gereksinimiydi. Görüşülenler erkek ve kız çocukların eşit haklara, eşit fırsatlara ve eşit sorumluluklara sahip olması gerektiğine ve her iki cinsiyete de sağlık ve sıhhat sağlayıp potansiyellerini gerçekleştirmelerine, öz saygı ve tatmin dolu, onurlu bir yaşam sürmelerine, ailelerinde ve toplumlarında üretken katılımcılar olmalarına olanak tanıyacak aynı bakım ve beslenmenin sunulması gerektiğine inanıyorlardı. En göze çarpan görüşe göre, erkekler ve kızlar ekranda her tarzdan ve eşit sayıda olmalıydılar; çünkü varlıkları eşit şartlarda gerçek varlıklarını ya da buna yönelik gereksinimlerini simgeliyordu. Birçok görüşülen için, cinsiyet eşitli- ği hem erkeklere hem kızlara aynı kişilik özelliklerini taşıma, aynı rolleri ve meslekle- ri üstlenme, hikâyede aynı konumda olma olanağı sunmak anlamına geliyordu.
ÇEŞİTLİLİK
Çeşitlilik, çocuklar hem cinsiyet, ırk, etnik köken, vb. gibi her sosyal kategoride hem de tüm olası gruplarda geniş bir karakter yelpazesi ve karışımı aracılığıyla temsil edildiğinde elde edilir.Çeşitlilik ilkesi cinsiyet, ırk, etnik köken, sınıf, din, dil, coğrafya, tarih, beceriler, yaş, cinsellik ve aile kimliklerini inşa edecek şekilde etkileşen diğer tüm temel insan durumları ve özellikleri arasındaki kesişme noktalarına dikkat edilmesini gerektirir. Durum açıktı: Programda bir insan grubunu temsil eden sadece tek bir karakter varsa, hepsini simgelemesi beklenir. Bu durumda, bir insan özelliği en çarpıcı niteliktir ve bu da tek- tipleşmeyle sonuçlanır. Buna karşın, birçok kız (ve erkek) varsa, karakterler özellik ve nitelik çeşitliliği sergileyebilir,
farklı formlarda ve şekillerde, birçok olasılıkların birle- şimi olarak ortaya çıkabilir.
KARMAŞIKLIK
Karmaşıklık ilkesi, bir dereceye kadar, “farklı ama eşit” konumunu benimser ve pratikte, daha karmaşık, geniş kapsamlı ve klişelerden uzak karakterler üreterek hem erkekler hem kızlar için olasılıkları ve nitelikleri genişletmeye çalışır..BENZERLİK
Benzerlik ilkesine göre, senaryo çatışma, kalıplaşma, statü belirleme ve karşıtlığa yol açabilecek farklılıklara odaklanmak yerine kızların ve erkeklerin yaşamları- nın ortak yönlerini vurgulamalıdır.Benzerlik ilkesi, aynı zorlukları, arzuları, hayalleri ve umutları paylaşan çocukları yüceltir: sevgi ve dostluklara ihtiyaç duyan, maceraları olan ve zorlukların üstesinden gelen çocuklar; meraklı ve çevrelerini keşfetmeye istekli olan, kimliklerinin farklı yönleriyle mücadele eden çocuklar; dünyada kendilerine bir yer edinmeye çalışan çocuklar. Bu ilke, azimli ve olumlu olan, sorunlarını ve başarılarını paylaşan hem kız hem erkek çocukların sunulmasını savunur. Bu durumda, sorunlar kızların ya da erkeklerin sorunları, çoğunluk çocuklarının ya da azınlık çocuklarının sorunları, yetkin çocukların ya da engelli çocukların sorunları olarak değil, çocukların yaşamlarının sorunları olarak sunulur.
BİRLİK
Birlik, kızlar ve erkekler arasındaki dostlukların ve ilişkilerin eşit şartlar üzerine inşa edilmesini gerektirir.Birlik ilkesi, çocukları birlikte yaşam deneyimlerini paylaşırken, birbirleriyle işbir- liği yaparken, mutlu bir büyüme ve gelişim için ortak arayışlarında birliktelik kurarken sunma olasılığını ifade eder. birlik ilkesini uygulayarak, çocuklar arasındaki benzerliklerin gündeme
getirilmesi, cinsiyet ve çok kültürlü ilişkiler arasındaki uçurumları kapatacak ve çocukların gruplar arası ilişkiler kurduğu anlatımları sunarak, engellerin aşıl- masına destek verecektir. Daha büyük bir birlik sağlama arayışındaki senaryolar, tüm çocukları insan olarak nitelendiren temel özellikleri ve emelleri vurgular. Birlik konu- sunda ilerlerken, görüşülenler alternatif ilişkilerin gösterilmesinin ve işbirliğinin teşvik edilmesinin televizyonda çağdaş çocukluk ayrımında reform yapma çabalarına yönelik bir müdahale görevi üstleneceğini iddia ettiler.
AİLE
Aile, çocukların yaşamlarındaki ana sosyal bağlamdır ve dolayısıyla çocukların deneyimlerinin destekleyici, ilgili bir aile yaşamına oturtulması insan ilişkileri, anne-baba-çocuk ve yetişkin-çocuk ilişkileri açısından olumlu rol modelleri sunulmasına olanak tanır.Ailenin çocuklara yönelik programlardaki merkezi konumu, görüşülenlerin uygulamalarında önemli bir temaydı. Türü ne olursa olsun, aile arzu edilir olarak kabul edi- lirken, çocukların ilgili ve sağlıklı aile ortamlarında büyüdüklerinin görülmesi gerek- tiğinde uzlaşılmaktaydı. Birçok Amerikan durum komedisinde ve filmlerde genellikle yetersiz annebabaların temsil ettiği işe yaramaz aileler gösterme ya da “evde tek başına” trendinin bir parçası olarak aileyi tamamen yok sayma eğilimine karşı sert eleştiriler yapıldı. Bu çalışmada görüşülenler bu eğilime tüm kalpleriyle karşı koyuyorlardı. Onların aile merkezli bakış açılarına göre, çocukluk, genel olarak özel ilgi ve çocukla- rın büyüdüklerinde nasıl bireyler olacaklarına ilişkin bir vizyon ve model barındıran yetişkin karakterler gerektiren bir dönemdir.
GERÇEKLİK
Gerçeklik televizyon programlarını gerçek yaşamdan karakterler, anlatılar ve sos- yal bağlamları betimleyecek şekilde tasarlanmaya yönlendirir.Gerçeklik ilkesi, yapımcıların özdeşleşme ve bağlılık içerme potansiyeliyle “gerçek yaşamdan alınmış” gibi görünen sosyal bir dünya sunan programlar yaratma çağrısını yansıtır.
SESİNİ DUYURMA
Sesini duyurma, televizyon programları çocukların bakış açılarının bizzat kendile- rinin gördüğü ve dile getirdiği biçimde sunulacak şekilde düzenlendiğinde müm- kündür.Son ilke, görüşülenlerin bizzat çocukların “sesini duyurma” çağrılarıdır. Az ya da kötü temsil edilen grupları onlara medyada söz vererek güçlendirme kavramı, çeşitli ku- ramsal yaklaşımlardan ve farklı ilgi alanlarından gelen akademisyenler tarafından kapsamlı şekilde tartışılmıştır. Hem çocukluğun kuramsallaştırılmasında hem de tüm kültür ve medya formlarında temsil edilmesinde çocukların (Kendilerine ait) alanları, ses- leri ve bu yüzden temsilleri yoktur. Bizim tartışmamız bağlamında, “sesini duyurmak” temelde çocukların bakış açılarının yetişkinlerin ürettiği medya kanallarında ifade edil- mesine olanak tanımaktır. Bu “sesini duyurma” çağrılarında, “yetişkinlerle konuşan ço- cuklar” ya da iç dünyalarını kendi çıkarlarına “geliştiren” çocuklar yerine “çocuklarla konuşan çocuklar” değeri vurgulanır.
OLUMLU SOSYAL (PRO-SOCIAL) MEDYANIN FAYDALARI
Günümüzde birçok çocuğun medya aracılığıyla sosyalleşiyor olması 21. yüzyıl yaşa- mının bir gerçeğidir. Çocuklar duygusal ve sosyal yaşamlarını dünya ile yaşadıkları et- kileşimli bir süreç aracılığıyla geliştirirler. Buna, bireysel ve grup bağlantıları yaratmak amacıyla içinde yaşadıkları kültürün kurallarını, normlarını ve değerlerini benimsemek dahildir. Medyanın etkisi medya seçimi ve seçilen medyanın içeriğine bağlıdır. Medya etkile- rine maruz kalmanın çocukların iyi olma (well-being) halini etkilediği kesindir ve artan medya tüketimi ile obezite oranları arasında bağlantı bulunmuştur. Diğer yandan araştırmacılar televizyondaki en sevdikleri karakterleri seyrederek çocukların sempati ve em- patiyi öğrenebileceklerini bulmuştur. Yaşlarına uygun eğitici program- lara ve durum komedilerine ilgi gösteren çocukların özgecilik, işbirliği ve hoşgörü dahil çocuklar için olumlu sosyal sonuçlar yarattığına ilişkin ek kanıtlar bulunmaktadır.Çocuklar televizyon karakterlerine bağlanırlar ve bu karakterlerin duygusal durumlarını sıklıkla yansıtırlar. Susam Sokağı duyguların rolünü ve duygusal durumlarla başa çıkmayı eğitici içeriğine eklemiştir. Bu, bazı çocukların başkalarına gösterdiği empati hissini ve hoşgörüyü artırmaktadır. Bu tür programları izleyen çocuklar izlemeyen çocuklardan daha fazla olumlu sosyal davranış göstermiştir. Bu kısa vadeli bir durum değildir. Yardımlaşmayı, bağışta bulunmayı ya da paylaşmayı gösteren programları izleyen çocukların iki ile üç gün sonra kontrol grubuna göre söz konusu bu davranışları göstermesi daha yük- sek olasılık içermektedir. Sosyal yaratıklar olarak davranışlarımızda ortamımızda gözlediklerimizi model alırız ve bu da izleyicilerin davranışlarında yansımaktadır. Bu ile- tilerin desteklenmesi olumlu sosyal medyanın etkisini güçlendirir.Benzer şekilde işbirliği içinde etkileşimde bulunan çeşitli etnik karakterleri içeren programları seyreden çocuklar farklı gruplara karşı saygı ve hoşgörü dahil daha fazla olumlu tutum geliştirdiler.
İYİMSERLİK VE KÖTÜMSERLİK: İZLEDİĞİMİZ, OKUDUĞUMUZ,İNTERNETTE BULDUĞUMUZ ŞEYLER NASIL DÜŞÜNDÜĞÜMÜZÜ VE HİSSETTİĞİMİZİ ETKİLİYOR
Öğrenilmiş çaresizlik ve öğrenilmiş iyimserlik üzerine yaptığı araştırmada Martin Seligman (1991) kişinin düşünceler, fikirler ve eylemler aracılığıyla dünyaya yaklaşma şeklinin o kişinin dünyayı yaşama ve açıklama şekli üzerinde ciddi bir etkiye sahip ol- duğunu öne sürmektedir. Seligman son otuz yılını iyimser özellikli düşüncelerin kişi- nin iyi olma halini nasıl etkilediğini ve olumsuz düşüncelerin nasıl depresyona yol aça- bileceğini inceleyerek geçirmiştir. (Seligman, 1991). İyimser dünya deneyimlerini daha fazla öz yeterli olan terimler ile açıklayabilir, bu da dolayısıyla onun düşüncelerini, his- lerini ve eylemlerini etkiler. Bu düşünceler, fikirler ve eylemler de buna karşılık bireyin deneyimi üzerinde etkili olur. Bu döngü mekanizması kişinin açıklama tarzının spekt- rumuna bağlı olarak daha yüksek ya da daha düşük düzeylerde çalışabilir.Seligman (1991) kötümseri “kötü olayların uzun süreceğine, yaptıkları her şeyi bozacağına ve [kötü olayların] kendi hatası olduğuna inanma” eğilimine sahip kişi olarak tanımlarken iyimseri “başarısızlığın geçici bir terslik olduğuna, kendi hatası olmadığı- na; koşulların, kötü şansın ya da başka insanların buna neden olduğuna inanan” kişi olarak tanımlar. Ancak iyimserlik konusundaki çalışmalar iyimserlere yönelik fazlasıyla olumlu bir resim, kötümserler içinse kasvetli bir resim çizme eğilimindedir. Başka bir deyişle, kötümserlik çoğu zaman daha az psikolojik iyi olma ile, kötümserliğinin olmaması ise daha yüksek psikolojik iyi olma ile bağdaştırılmaktadır. İyimserlerin kötümserlere göre stresli durumlarda daha iyi olma ve bu olaylar ile daha önce incelendiği üzere sorunlara daha proaktif yaklaşım sağlayacak şekilde başa çıkma eğilimi gösterdikleri bilinmektedir. Bazı araştırmacılar iyi bir sonuca
yatırımları nedeniyle iyimserlerin riskli davranışlara girmeye daha açık olabileceğine ilişkin endişelerini dile getirmişlerdir.Günümüz dünyasında, Seligman, ABD gibi sanayi toplumlarındaki mutluluk ara- yışının “Ben”in çok önemli olmasına yol açtığını bunun da bireyciliğe vurgu yapılan ve ego merkezci bir perspektifin desteklendiği aşırı bireycilerin medya hikayelerinde büyük oranda yansıtıldığını görmektedir.
İYİMSERLİK, ANLAM ÇIKARMA VE MEDYA
İnsanlar anlam çıkaran yaratıklardır ve yaşamlarımızdaki olaylar ve yaşadıklarımız- la ilgili açıklamalar ararız. Kötümser kişiler olumsuz durumları kişinin karakter özelliklerine ve kalıcı ve ki- şinin yaşamının tüm yönlerine yayılan faktörlere atfedilebilir olarak açıklama eğilimi gösterirler. Bu açıklamalar kişinin hayatını kontrol edemediği hissinin yordayıcısıdır, bu da Seligman’ın öğrenilmiş çaresizlik çalışmalarında kişiyi depresyona eğilimli hale getiren unsur olarak gösterilmiştir. Diğer yandan iyimser açıklamalar ters bir durum karşısında psikolojik sağlamlık hissine katkıda bulunur.
GENÇLERİN ÇEVRİMİÇİ İLETİŞİM UYGULAMALARINI KULLANIMLARI ÜZERİNE ARAŞTIRMA
Çevrimiçi ergen sohbet odaları ve bloglar konulu ilk araştırmalarımda, bu yeni or- tamlardaki çevrimiçi iletişimi anlamak amacıyla hem niteliksel hem niceliksel analiz yöntemleri kullanıldı. Greenfield ve ben söylem analizi yöntemiyle, çevrimiçi ergen sohbet odaları kullanıcılarının, sohbet ortamına has görsel özelliklere nasıl uyum sağ- ladıklarını tespit ettik; buna göre, gençler mevcut iletişim stratejilerini uyarlayarak ve yeni stratejiler yaratarak konuşmanın tutarlı olmasını sağlıyor ve yeni bir iletişim dili oluşturuyordu. (Greenfield & Subrahmanyam, 2003). Bir sonraki bildiride, bu anali- zi tek bir sohbet dökümünü niceliksel söylem metodu kullanarak inceleyip geliştirdik. Bu analiz, katılımcıların herkese açık olan sohbet ortamını cinsellikle ilgili endişelerini/zihinlerini meşgul eden meseleleri tartışmak için kullandığını ortaya koydu. Bunun yanında
kimlik bilgileri paylaşımını büyük olasılıkla “eşleşme” davranışlarında bulunmak için yaratıcı yollarla kullandıklarını gösterdi. Bunun ardından yaptığımız blog çalışmasında, ergen yazarların tuttuğu 195 adet İngilizce blogu analiz ettik. Toplam 585 adet blog yazısı, gerek yapı gerekse tematik içerik bağlamında analiz edildi. Aynı zamanda blog yazarlarının kullanıcı adları, kullanıcı resimleri ve profil bilgileri de incelendi. İnternet yaygınlaştıkça her geçen gün çok daha fazla genç çevrimiçi olmuştur. Araştırmalar gençlerin anlık mesajlaşma hizmetlerini çevrimdışı arkadaşlarıyla okuldaki olaylar ve dedikodu amaçlı iletişim kurmak için kullandığını göstermiştir.
GENÇLERİN ÇEVRİMİÇİ FAALİYETLERİNİN GELİŞİMSEL ETKİLERİ
Araştırmalar, gençlerin çevrimiçi ortamları çevrimdışı arkadaşlarıyla birlikte, çevrimdışı meselelerle başa çıkmak için kullandığını gösteriyor olsa da, bu kullanımın gelişimsel etkileri üzerinde durmak önem taşımaktadır. Bu bölümde, gençlerin medya kullanımının, örneğin sağlıkla ilgili kaynaklara ulaşmak gibi faydalarına ve ayrıca siber zorbalık, bağımlılık ve uykusuzluk gibi tehlikelerine kısaca değineceğim.Çevrimiçi ortamların sağladığı belki de en önemli imkân, bilgiye kolay erişim sunmaları ve sağlıkla ilgili bir kaynak hizmeti vermeleridir. Çevrimiçi sağlık kaynaklarının potansiyelinin doğru kullanılabilmesi için, gençlerin çevrimiçi bilgilerin kalitesini ve inanılırlığını daha iyi değerlendirebilmesini sağlayacak bir dijital okur-yazarlık eğitiminden geçmesi gerekmektedir. İnternet aynı zamanda, obezite, yeme bozuklukları, öfke kontrolü gibi sorunlarda kullanılabilecek e-teknolojiler de sunmaktadır. Bu teknolojilerin etkinliği hakkında bugüne kadar yapılan araştırmalar, şimdilik sadece karışık etkileri olduğunu ortaya koyabilmiştir ve uygulamaya geçilmesinden önce daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Çevrimiçi ortamın sağladığı imkânlardan biri de, yabancılarla etkileşime geçebilmektir, çünkü bu, bazı durumlarda, örneğin toplumun dışına itilen kişiler için faydalar sağlayabilir. Gençlerin
çevrimiçi ortamda karşı karşıya olduğu bir diğer tehlike de yabancılarla etkileşime girme olasılığıdır. Daha önceleri ergenlerin e-teknolojileri yabancılarla etkileşime geçmek için kullandığı taktirde, bu tip etkileşimlerle doğan zayıf bağların var olan huzuru azaltacağına dair tasalar vardı. Ancak araştırmalar, gençlerin çevrimiçi ortamlarla çoğunlukla çevrimdışı akranlarıyla etkileşime geçtiğini gösterdiği için bu konu daha az sorun edilmektedir.
SONUÇ
Sonuç olarak bu bildiride sunulan araştırma, yeni medyanın ergen gelişimi üzerinde önemli bir rolü olduğunu göstermektedir. Çevrimiçi iletişim uygulamaları ilk kullanılmaya başlandığında yapılan çalışmalar, gençlerin bu uygulamaları öncelikle akranlarıyla iletişim halinde olmak için kullandıklarını göstermiştir. Bu çalışmalar ayrıca gençlerin iletişim kurduğu akranlarının çevrimdışı hayatlarından tanıdıkları arkadaşları olduğunu ortaya koymuştur. Gençler çevrimiçi faaliyetleri, beliren cinsellik, tutarlı bir kimlik inşa etmek, akranlar ve romantik ilişkileriyle yakın ilişkiler kurmak gibi geçirmekte oldukları gelişim görevleriyle başa çıkmalarına yardım amacıyla da kullanmaktadır. Gençlerin yeni medya kullanımının çevrimdışı hayatlarıyla ilişkili olduğu saptandığı için, medya kullanımının gelişim üzerindeki etkilerini göz önü- ne almak önem taşır. Araştırmalar gençlerin medya kullanımının tehlikeler ve fırsatlar barındırdığını göstermektedir.
KAYNAKÇA
- GÖRSEL MEDYANIN AİLE BİREYLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA - TAYLAN KARA
- TV DİZİLERİNİN GENÇLER ÜZERİNDE TÜKETİM KÜLTÜRÜ OLUŞTURMA SÜRECİ VE YAŞAM TARZINA ETKİLERİ -ÜMMÜHAN YILMAZ
- TELEVİZYON VE ÇOCUK - SEVİM CESUR- BİLDİRİLER KİTABI/ 2 - İLETİŞİMİN ÖNEMİ – AHMET ÖZCAN- TRT TELEVİZYON YAYINLARI KAMUOYU ARAŞTIRMASI- MEDYA EKOLOJİSİ – NECLA ODYAKMAZ- TÜRKİYE’DE TELEVİZYON YAYINCILIĞI BAĞLAMINDA MEDYA
VE SİYASET İLİŞKİSİ – OSMAN ANIL URAL - HALKLA İLİŞKİLERDE MEDYA YÖNETİMİ – ECE ÇÖKLÜ- TÜRKİYE’DE MEDYA VE SEÇİMLER- TÜRKİYE’DE MEDYA SUÇ VE AHLAKİ PANİK İLİŞKİSİ – ASLI
GÜNGÖR KIRÇIL
58
UYGULAMAANKET GRAFİK SONUÇLARI
1) Kaç çocuğunuz var?
Cevaplar 1 2 3 4+Kaç Çocuğunuz
var?1 2 3 4
0
10
20
30
40
50
60
70
80
Series1
1 1 17 Kişi2 2 72 Kişi3 3 39 Kişi4 4+ 12 Kişi
140Toplam Kişi
2) Çocuğunuzun cinsiyeti nedir?
Kız ErkekÇocuğunuzun cinsiyeti nedir? 1 2
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
Series1
1 Kız 81 Kişi2 Erkek 59 Kişi
140Toplam Kişi
59
3- Çocuğunuzun yaş aralığı nedir?
5-9 10-14 15-20 20+Çocuğunuzun
yaş aralığı nedir?1 2 3 4
0
20
40
60
80
100
120
140
160
Series1
140 Kişi c)15-20 demiştir (anket hedef kitlemiz 15-20 yaş arası olduğu için özellikle seçilmiştir)
4-Çocuğunuzun eğitim durumu nedir?
İlkokul ortaokul Lise ÜniversiteÇocuğunuzun
eğitim durumu nedir?
1 2 3 4
0
20
40
60
80
100
120
Series1
1 İlkokul 0 Kişi2 ortaokul 0 Kişi3 Lise 107 Kişi
4Üniversite 33 Kişi
140Toplam Kişi
60
5-Aylık geliriniz ne kadar?
Asgari ücret 1301-1500 1501-2000 2001+… Aylık geliriniz ne
kadar?1 2 3 4
0
10
20
30
40
50
60
Series1
1Asgari ücret 46 Kişi
21301-1500 52 Kişi
31501-2000 28 Kişi
4 2001+… 14 Kişi
140 Toplam
6- Evinizde kaç adet televizyon bulunuyor?
1. 2. 3. 4+
Evinizde kaç adet televizyon bu-
lunuyor?
1 2 3 4
01020304050607080
Series1
1 1. 69 Kişi2 2. 42 Kişi3 3. 29 Kişi4 4+ 0 Kişi
140Toplam Kişi
61
7- Evinizde çocuğunuza ait oda var mı?
Var YokEvinizde çocuğunuza ait oda
var mı?1 2
0
20
40
60
80
100
120
140
Series1
1 Var 132 Kişi2 Yok 8 Kişi
140Toplam Kişi
8- Evinizde çocuğunuzda ait televizyon var mı?
Var YokEvinizde çocuğunuzda ait
televizyon var mı?1 2
0
20
40
60
80
100
120
140
Series1
1 Var 9 Kişi2 Yok 131 Kişi
140Toplam Kişi
62
9- Çocuğunuz hangi tür programlar izler?
Dizi Talk SHOW Çizgi Film Diğer…Çocuğunuz hangi tür programlar
izler?
1 2 3 4
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
100
Series1
1 Dizi 95 Kişi
2Talk SHOW 45 Kişi
3 Çizgi Film 0 Kişi4 Diğer… 0 Kişi
140Toplam Kişi
10- Çocuğunuz hangi tür dizileri tercih eder?
Polisiye Aşk Komedi Diğer…Çocuğunuz hangi tür dizileri tercih
eder?
1 2 3 4
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
100
Series1
1 Polisiye 89 Kişi2 Aşk 27 Kişi3 Komedi 24 Kişi4 Diğer… 0 Kişi
140Toplam Kişi
63
11-Çocuğumun izleyeceği dizilere ben karar veririm
Tam
amen
Katı
lmıy
oru
m
Kaa
tılm
ıyo
rum
Fikr
im y
ok
Katı
lıyo
rum
Tam
amen
katı
lıyo
rum
Çocuğumun izleyeceği
dizilere ben karar veririm
1 2 3 4 5
0
20
40
60
80
100
Series1
1Tamamen Katılmıyorum 91 Kişi
2 Kaatılmıyorum 36 Kişi3 Fikrim yok 9 Kişi4 Katılıyorum 3 Kişi
5Tamamen katılıyorum 1 Kişi
140Toplam Kişi
12-Çocuğunuz televizyonda hangi dizileri izler?
Kurtlar Vadisi Pusu Poyraz Karayel Diriliş Ertuğrul Diğer…Çocuğunuz
televizyonda hangi dizileri
izler?
1 2 3 4
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
1Kurtlar Vadisi Pusu 15 Kişi
2Poyraz Karayel 78 Kişi
3Diriliş Ertuğrul 32 Kişi
4 Diğer… 15 Kişi
140Toplam Kişi
64
13-çocuğunuzla izlediğiniz diziler var mıdır?
Var Yokçocuğunuzla izlediğiniz
diziler var mıdır?1 2
0
20
40
60
80
100
120
Series1
1 Var 103 Kişi2 Yok 37 Kişi
140Toplam Kişi
14-Çocuğunuz televizyon karşısında kaç saat geçirir?
İzle
mes
in u
ygun
bul
muy
orum
İste
diği
zam
an iz
liyeb
ilir.
Gün
de 1
-2 S
aat
Çocuğunuzun hangi sıklıkla
televizyon dizisi izlenmesini uy-gun buluyor-
sunuz?
1 2 3
0
20
40
60
80
Çocuğunuz televizyon karşısında kaç saat geçirir? Kişi Kişi Kişi Toplam Kişi
1 Hiç 3 Kişi2 1-2 Saat 71 Kişi3 2+ Saat 66 Kişi
140Toplam Kişi
65
15-Çocuğunuzun hangi sıklıkla televizyon dizisi izlenmesini uygun uluyorsunuz?
İzle
mes
in u
ygu
n b
ulm
uyo
rum
İste
diğ
i zam
an iz
liyeb
ilir.
Gü
nd
e 1
-2 S
aat
Çocuğunuzun hangi sıklıkla televizyon dizisi izlenmesini uygun buluyor-
sunuz?
1 2 3
0
20
40
60
80
Series1
1İzlemesin uygun bulmuyorum 8 Kişi
2İstediği zaman izliyebilir. 50 Kişi
3 Günde 1-2 Saat 82 Kişi
140Toplam Kişi
16-Televizyondaki dizileri çocuğum için yararlı buluyorum
Tam
amen
Katı
lmıy
orum
Katıl
mıy
orum
Fikr
im Y
ok
Katıl
ıyor
um
Tam
men
Katı
lıyor
um
Televizyondaki dizileri
çocuğum için yararlı buluy-
orum
1 2 3 4 5
0102030405060
Series1
1Tamamen Katılmıyorum 48 Kişi
2 Katılmıyorum 46 Kişi3 Fikrim Yok 42 Kişi4 Katılıyorum 4 Kişi
5Tammen Katılıyorum 0 Kişi
140Toplam Kişi
66
17-Çocuğunuzun sevdiği fakat sizin izlemesini istemediğiniz dizi yada diziler var mı?
Var
Yok
Çocuğunuzun sevdiği fakat sizin izlemesini istemediğiniz
dizi yada diziler var mı?
1 2
0
20
40
60
80
100
120
Series1
1 Var 109 Kişi2 Yok 31 Kişi
140Toplam Kişi
18-çocuğunuz televizyonda izlediği dizilerden nasıl etkileniyor?
Olu
mlu
Olu
msu
z
Etkl
endi
ğini
Düş
ünm
üyor
um
çocuğunuz tele-vizyonda izlediği
dizilerden nasıl etk-ileniyor?
1 2 3
01020304050607080
Series1
1 Olumlu 8 Kişi2 Olumsuz 56 Kişi
3Etklendiğini Düşünmüyorum 76 Kişi
140Toplam Kişi
67
19- Dizilerdeki karakterlerin çocuğunuza iyi veya kötü örnek olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet HayırDizilerdeki karakterlerin çocuğunuza iyi veya kötü
örnek olduğunu düşünüyor musunuz?
1 2
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
100
Series1
1 Evet 862 Hayır 54
140
20-Dizilerdeki karakterlerin toplumsal değerlerimizden uzak olduğunu düşünüyorum
Tam
amen
Katı
lmıy
orum
Katı
lmıy
orum
Fikr
im Y
ok
Katıl
ıyor
um
Tam
amen
Katı
lıyo
rum
Dizilerdeki karakterlerin
toplumsal değerlerimiz-
den uzak olduğunu
düşünüyorum
1 2 3 4 5
0
10
20
30
40
50
Series1
1Tamamen Katılmıyorum 9 Kişi
2 Katılmıyorum 21 Kişi3 Fikrim Yok 35 Kişi4 Katılıyorum 44 Kişi
5Tamamen Katılıyorum 31 Kişi
140Toplam Kişi
68
21-Çocuğumun izlediği dizilerdeki karakterleri benimseyip, karakteri model aldığını düşünüyorum
Tam
amen
Katı
lmıy
oru
m
Katı
lmıy
oru
m
Fikr
im Y
ok
Katı
lıyo
rum
Tam
amen
Katı
lıyo
rum
Çocuğumun izlediği dizil-erdeki karak-terleri benim-seyip, karak-
teri model aldığını
düşünüyorum
1 2 3 4 5
0102030405060
Series1
1Tamamen Katılmıyorum 9 Kişi
2 Katılmıyorum 19 Kişi3 Fikrim Yok 41 Kişi4 Katılıyorum 50 Kişi
5Tamamen Katılıyorum 21 Kişi
140Toplam Kişi
22-Yerli dizilerin çocuğumun sosyal çevresine zarar verdiğini düşünüyorum
Tam
amen
Katı
lmıy
oru
m
Katı
lmıy
oru
m
Fikr
im Y
ok
Katı
lıyo
rum
Tam
amen
Katı
lıyo
rum
Yerli dizilerin çocuğumun sosyal çevre-
sine zarar verdiğini
düşünüyorum
1 2 3 4 5
020406080
100120
Series1
1Tamamen Katılmıyorum 12 Kişi
2 Katılmıyorum 15 Kişi3 Fikrim Yok 15 Kişi4 Katılıyorum 54 Kişi
5Tamamen Katılıyorum 44 Kişi
140 Toplam
69
Kişi
23-Çocuğunuz televizyondaki dizileri kaçırmamak için derslerini ihmal ediyor mu?
Evet
Hay
ır
Çocuğunuz televizyondaki dizileri kaçırmamak için ders-
lerini ihmal ediyor mu?
1 2
0
20
40
60
80
100
Series1
1 Evet 92 Kişi2 Hayır 48 Kişi
140Toplam Kişi
24-Çocuğum dizi izledikten sonra, kendisinde giyim-saç ve konuşma tarzında bir değişiklik olduğunu düşünüyorum
Tam
amen
Katı
lmıy
oru
m
Katı
lmıy
oru
m
Fikr
im Y
ok
Katı
lıyo
rum
Tam
amen
Katı
lıyo
rum
Çocuğum dizi izledikten
sonra, ken-disinde giyim-
saç ve konuşma
tarzında bir değişiklik olduğunu
düşünüyorum
1 2 3 4 5
0102030405060
Series1
1Tamamen Katılmıyorum 11 Kişi
2 Katılmıyorum 13 Kişi3 Fikrim Yok 29 Kişi4 Katılıyorum 52 Kişi
5Tamamen Katılıyorum 35 Kişi
140Toplam Kişi
70
25-Televizyon dizilerini eğlenceli buluyorum
Tam
amen
Katı
lmıy
oru
m
Katı
lmıy
oru
m
Fikr
im Y
ok
Katı
lıyo
rum
Tam
amen
Katı
lıyo
rum
Televizyon dizilerini eğ-lenceli bu-luyorum
1 2 3 4 5
010203040506070
Series1
1Tamamen Katılmıyorum 6 Kişi
2 Katılmıyorum 6 Kişi3 Fikrim Yok 6 Kişi4 Katılıyorum 59 Kişi
5Tamamen Katılıyorum 63 Kişi
140Toplam Kişi
26-Çocuğumun geleceğe yönelik düşüncelerinde dizilerdeki karakterlerden ve rollerden etkileneceğini düşünüyorum
Tam
amen
Katı
lmıy
oru
m
Katı
lmıy
oru
m
Fikr
im Y
ok
Katı
lıyo
rum
Tam
amen
Katı
lıyo
rum
Çocuğumun geleceğe yöne-
lik düşüncelerinde dizilerdeki karakterler-
den ve roller-den etk-
ileneceğini düşünüyorum
1 2 3 4 5
0
10
20
30
40
50
Series1
1Tamamen Katılmıyorum 21 Kişi
2 Katılmıyorum 26 Kişi3 Fikrim Yok 13 Kişi4 Katılıyorum 33 Kişi
5Tamamen Katılıyorum 47 Kişi
140Toplam Kişi
71
27-Çocuğumun izlediği dizilerin bilinç altını olumlu yada olumsuz yönde etkilediğini düşünüyorum
Tam
amen
Katı
lmıy
orum
Katıl
mıy
orum
Fikr
im Y
ok
Katıl
ıyor
um
Tam
amen
Katı
lıyor
um
Çocuğumun izlediği
dizilerin bilinç altını olumlu yada olumsuz
yönde etk-ilediğini
düşünüyorum
1 2 3 4 5
010203040506070
Series1
1Tamamen Katılmıyorum 14 Kişi
2 Katılmıyorum 26 Kişi3 Fikrim Yok 18 Kişi4 Katılıyorum 62 Kişi
5Tamamen Katılıyorum 20 Kişi
140Toplam Kişi
72
ANKETİN HAZIRLANIŞI
Anket: Belirlenmiş bir konunun belirlenmiş kriterlere soru cevap şeklinde alınmasına yardımcı olan konu sorunu olmayan bir genel araştırma biçimidir.
Anket soruları ve Excel soruların girişi
Excel sadece sayısal veriler ile işlem yapabilir. Bu yüzden sayısal olmayan verilerin sayısal veriler döndürülmesi gerekir. Bunun için soruların şıklarına kodlar verilir.
SORU ÇEŞİTLERİ VE KODLARI
1. KAPALI UÇLU SORULAR VE KODLARI.
Çoktan seçmeli sorulardır.
a. Cevaplayıcının tek şık işaretlemesi istenen sorular:
Örneğin:
Cinsiyetiniz
a) Bayan b) erkek
Eğitim durumunuz
a) İlkokul b) Ortaokul c) Lise d) Üniversite e) diğer……………
Bu şekildeki sorularda
73
a şıklarına 1
b şıklarına 2
c şıklarına 3
d şıklarına 4
e şıklarına 5
kodları verilir. Şıkların yüzdeleri toplamı 100 olmalıdır.
b. Cevaplayıcının birden çok şık işaretlemesi istenen sorular:
Örneğin:
Ana haberleri takip ettiğiniz TV kanaları (birden fazla şık işaretleyebilirsiniz)
a) TRT b) Kanal D c) ATV d) STAR e) Diğer……………..
Her şık ayrı ayrı incelenir. Cevaplayıcı o şıkkı işaretlemiş ise 1, işaretlememiş ise 0 kodu verilir. Şıklar ayrı ayrı incelendiğinden şıkların yüzdelerinin toplamı 100 ün üzerinde olacaktır.
2. AÇIK UÇLU SORULAR:
Cevaplayıcının ilgili konulardaki düşüncelerini belirttiği sorulardır. Kodlama yapılmaz.
3. ÇİFT TARAFLI LİKERT ÖLÇEĞİ SORULARI
Önerme şeklindeki sorulara cevaplayıcıların Tamamen Katılmıyorum, katılmıyorum, Fikrim yok, Katılıyorum, Tamamen katılıyorum şıklarından uygun olanı işaretledikleri sorulardır. Burada kodlar en olumludan en olumsuza doğru azalarak devam eder.
Tamamen Katılmıyorum 1,
Katılmıyorum 2,
Fikrim yok 3,
Katılıyorum 4,
Tamamen katılıyorum 5
74
Kodunu alır.
sorular
Tam
amen
K
atılm
ıyor
um
Kat
ılmıy
orum
Fikr
im y
ok
Kat
ılıyo
rum
Tam
amen
ka
tılıy
orum
Soru 10 XSoru 11 X
EXCEL E VERİLERİN GİRİLMESİ
Örnek olarak 10 soruluk 15 adet anketimiz olsun. Anketlere 1 den 15 e kadar sıra numarası verilip tüm sorulara yukarıda belirtildiği gibi kodlanır. Kodlama işlemi bitince her soru teker teker incelenir.
Cinsiyetiniz sorusunu inceleyelim.
A şıkkı bayan b şıkkı erkek olsun
75
A18 e sorunun başlığını yazıyoruz. 2 şıkkımız olduğundan A19 a 1, A20 ye ise 2 yazıyoruz. a şıkkı bayan olduğundan B19 a bayan, B20 ye ise Erkek yazıyoruz. C19 ve C20 yi işaretliyoruz.
İşlev Ekle Tümü Sıklık seçilir. Veri dizisi kısmına cinsiyet sorusunun kodlarını girdiğimiz B2:B16 yazılır. Ara dizisine ise şıkların kodu olan A19:A20 yazılır. Ctrl+shift+Enter tuşlarına basılır.
Bulunan 8 ve 7 değerleri şıkların frekansıdır. Yani 15 tane cevaplayıcının 8 tanesi bayan 7 tanesi ise erkek imiş. C21 de C19 ile C20 yi toplayarak eksik veya hatalı veri girilip girilmediği kontrol edilir. Eğer burada anket sayısından farklı bir değer bulunursa hata bulunup düzeltilir. D kolonunda şıkların % değerleri bulundu. Bunun için şıkların frekans değerleri toplam anket sayısına bölüp 100 ile çarpıldı. Örneğin =C19/C21*100 Bayan şıkkının % değerini 53 olarak verir. % lerin toplamının 100 yaptığı D21 hücresinde kontrol edilir.
Grafiğini çizmek için ise Şıkların isimleri ile frekans değerleri işaretlenir.
76
Ekle grafiklerden uygun olan grafik seçilir.
Grafik çizilir.
Bayan53%
Erkek47%
CİNSİYET
Her soru için aynı işlemler tekrarlanır.
77