1 boru hatti oyununda bÜyÜk gÜÇler ve tÜrkİye 27.12

26
1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12.2012 tarihinde gerçekleştirilen “Boru Hattı Oyununda Büyük Güçler ve Türkiye” konulu konferans metnidir. Konuşmacı: Doç. Dr. Mustafa İsmihan (Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi İktisat Bölüm Başkanı) Dr. Cenk Pala (E.ON Türkiye Enerji A.Ş. İş Geliştirme Sorumlusu) Doç. Dr. Mustafa İsmihan: Bildiğiniz üzere enerji bir ülkenin kalkınmasında ve gelişmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi bu bağlamda çok önemlidir. Ama bizim ülkemiz açısından enerjinin bir başka önemi vardır, bu da Türkiye’nin stratejik konumu nedeniyledir. Ülkemiz bir geçit, koridor ülkesi olarak petrolün, doğalgazın geçişinde çok önemli roller oynamaktadır ve bu durumun büyük güçlerin kendi arasındaki etkileşiminden dolayı bazı olumlu ve olumsuz etkileri olmaktadır. Bugün aranızda çok değerli bir enerji uzmanı vardır. Kendisinin özgeçmişi o kadar dolu ki ben takdim etmeden önce özetlemek istiyorum. Cenk Hoca 1989 yılında Gazi İktisat Bölümünden mezun oldu, sonrasında 7 yıl süreyle araştırma görevlisi olarak çalıştı. Kendisi akademisyenliğin en önemli başlangıç aşaması sayılan araştırma görevliliğini 7 yıllık süreyle götürdü ve Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümünden Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini elde etti. Bu dereceleri elde ederken tez çalışmaları ve diğer ilgili çalışmaları hep enerji üzerine ve petrol üzerine oldu. 1997 yılında BOTAŞ’a katıldı ve BOTAŞ’ta çok önemli ve sürekli duyduğunuz Nabucco gibi projelerin mutfağında yer aldı. Kendisi mütevazıdir, söylemeyecektir. Bunun fikrini veren kişilerin başında gelmektedir. BOTAŞ’ta bulunduğu sürece birçok daha projenin içerisinde üst düzey yönetici olarak çalışmıştır. Bunları neden detaylı olarak söylüyorum, kendisinin iyi bir akademisyen formasyonu var. Aynı zamanda alanında da pratikte de bulunmuştur. Yani bir akademisyende bu taraf maalesef olmuyor. O yüzden bu ikisini harmanlayıp bize çok güzel bir sunum yapacaktır. Birçok eseri bulunmaktadır; makale ve kitapları vardır. Petrolle ilgili çok güzel bir kitabı var, sunumun sonunda size kendisi de iletecektir. Dr. Cenk Pala: Ben 1968 Ankara doğumluyum. Benim için 7 yıllık üniversite hayatı çok önemliydi. Çünkü ben yaklaşık 5 tane sınav kazandım. Fakülteyi birincilikle bitirip üniversitede kalmaya karar vermiştim. Ergun Türkcan’ın asistanıydım. Türkiye’de değeri bilinmeyen en değerli iktisatçılardan birisidir, TÜBİTAK’ın kurucusu diyebilirsiniz. AR-GE harcamalarını ilk hesaplayan, ilk çalışan insanlardan birisidir. Hâlâ yazdıklarına dünya çapında atıf vardır. İki buçuk yıl kadar Yalçın Küçük’ün asistanıydım. Mehmet Ali Kılıçbay’a asistanlık yaptım. Kapı komşum da Mahir Kaynak’tı. Dolayısıyla onlardan çıka çıka işte benim gibi bir adam çıkıyor. 1997’de karar verip BOTAŞ’a geçtim; çünkü ben 1989’dan itibaren petrol okuyup, petrol yazmaya başladım, beni çok etkilemişti. Hatta İngilizceyi petrolü seçtiğim için kendi kendime öğrendim. Ben Ankara Atatürk Lisesi mezunuyum. Eğitimimin

Upload: duongnhan

Post on 04-Jan-2017

247 views

Category:

Documents


3 download

TRANSCRIPT

Page 1: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

1

BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE

27.12.2012 tarihinde gerçekleştirilen “Boru Hattı Oyununda Büyük Güçler ve Türkiye” konulu konferans metnidir. Konuşmacı: Doç. Dr. Mustafa İsmihan (Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi İktisat Bölüm Başkanı) Dr. Cenk Pala (E.ON Türkiye Enerji A.Ş. İş Geliştirme Sorumlusu) Doç. Dr. Mustafa İsmihan: Bildiğiniz üzere enerji bir ülkenin kalkınmasında ve gelişmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi bu bağlamda çok önemlidir. Ama bizim ülkemiz açısından enerjinin bir başka önemi vardır, bu da Türkiye’nin stratejik konumu nedeniyledir. Ülkemiz bir geçit, koridor ülkesi olarak petrolün, doğalgazın geçişinde çok önemli roller oynamaktadır ve bu durumun büyük güçlerin kendi arasındaki etkileşiminden dolayı bazı olumlu ve olumsuz etkileri olmaktadır. Bugün aranızda çok değerli bir enerji uzmanı vardır. Kendisinin özgeçmişi o kadar dolu ki ben takdim etmeden önce özetlemek istiyorum. Cenk Hoca 1989 yılında Gazi İktisat Bölümünden mezun oldu, sonrasında 7 yıl süreyle araştırma görevlisi olarak çalıştı. Kendisi akademisyenliğin en önemli başlangıç aşaması sayılan araştırma görevliliğini 7 yıllık süreyle götürdü ve Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümünden Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini elde etti. Bu dereceleri elde ederken tez çalışmaları ve diğer ilgili çalışmaları hep enerji üzerine ve petrol üzerine oldu. 1997 yılında BOTAŞ’a katıldı ve BOTAŞ’ta çok önemli ve sürekli duyduğunuz Nabucco gibi projelerin mutfağında yer aldı. Kendisi mütevazıdir, söylemeyecektir. Bunun fikrini veren kişilerin başında gelmektedir. BOTAŞ’ta bulunduğu sürece birçok daha projenin içerisinde üst düzey yönetici olarak çalışmıştır. Bunları neden detaylı olarak söylüyorum, kendisinin iyi bir akademisyen formasyonu var. Aynı zamanda alanında da pratikte de bulunmuştur. Yani bir akademisyende bu taraf maalesef olmuyor. O yüzden bu ikisini harmanlayıp bize çok güzel bir sunum yapacaktır. Birçok eseri bulunmaktadır; makale ve kitapları vardır. Petrolle ilgili çok güzel bir kitabı var, sunumun sonunda size kendisi de iletecektir. Dr. Cenk Pala: Ben 1968 Ankara doğumluyum. Benim için 7 yıllık üniversite hayatı çok önemliydi. Çünkü ben yaklaşık 5 tane sınav kazandım. Fakülteyi birincilikle bitirip üniversitede kalmaya karar vermiştim. Ergun Türkcan’ın asistanıydım. Türkiye’de değeri bilinmeyen en değerli iktisatçılardan birisidir, TÜBİTAK’ın kurucusu diyebilirsiniz. AR-GE harcamalarını ilk hesaplayan, ilk çalışan insanlardan birisidir. Hâlâ yazdıklarına dünya çapında atıf vardır. İki buçuk yıl kadar Yalçın Küçük’ün asistanıydım. Mehmet Ali Kılıçbay’a asistanlık yaptım. Kapı komşum da Mahir Kaynak’tı. Dolayısıyla onlardan çıka çıka işte benim gibi bir adam çıkıyor. 1997’de karar verip BOTAŞ’a geçtim; çünkü ben 1989’dan itibaren petrol okuyup, petrol yazmaya başladım, beni çok etkilemişti. Hatta İngilizceyi petrolü seçtiğim için kendi kendime öğrendim. Ben Ankara Atatürk Lisesi mezunuyum. Eğitimimin

Page 2: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

2

herhangi bir tarafı yurtdışında falan geçmedi, Made in Turkey’im yani. Ama kendi kendime petrolü anlamak, öğrenmek dünyayı kavramak için aktüel İngilizce öğrenmeye çalıştım. Bunun için sizler daha şanslısınız biraz ama bizim zamanımızda böyle internet falan yoktu. Sanki anlatan da 1940’ları anlatıyor zannedersiniz ama ben üniversitede öğretim üyesiyken internette girmek için iki gün önceden adınızı yazdırıyordunuz, sadece bir saat YÖK’e bağlanıyordunuz, bu kadar 1991’den bahsediyorum. Dolayısıyla bulunduğunuz imkânları iyi değerlendirmenizde fayda görüyorum. Bir insanın ne olduğu, nerede okuduğu, ne yaptığı önemli değil merak etmesi çok önemli. Merak edip bir şey üstünde uzmanlaşırsanız, gün gelir hobiniz para kazanacağınız ve zevk alacağınız bir meslek haline dönüşebilir. Benim size tavsiyem özellikle İngiltere’de yayınlanan işte Financial Times gibi, L’İndependat gibi, Newsweek gibi Amerikan gazetelerine ve dergilerine abone olun. Hepsini okumanız şart değil ben iki buçuk yıl boyunca anlayamadım, ondan sonra üçüncü yılda öğrenmeye başladım. Yazma, çizme oradan gelecektir, biraz da atak olup girişken olacaksınız ve günde en az 20 sayfa İngilizce okumanızı tavsiye ediyorum. Ben okuya okuya öğrendim, sonra sağ olsun herkes BOTAŞ’tan mezun olamaz ben BOTAŞ’tan mezun oldum. Kendimi müzakere masalarında, projelerin içinde doğrudan yabancılarla çalışır bulunca, önce dinlemeyi, sonra öğrenmeyi, sonra araştırmayı öne alıp açıp gidiyorsunuz. Herhangi kişiden emir almayı beklemenize gerek yok. Şimdi bugün buradayım, niye buradayım? Çünkü üstünde bulunduğunuz coğrafya çok ilginç bir coğrafya. Bu coğrafyada ayağınız altından halıyı çektikleri anda surat üstü yapışabilirsiniz. Neden acaba? Yani petrol nereden çıktı, bugün ne oluyor buralarda? Kürdistan’da bir şeyler kuruluyor, oradan gaz getireceğiz diyoruz. Hazar açıldı oradan bir şeyler geliyor, nereye gidiyor bu dünya, biraz iktisatçı gözüyle de bakmak lazım. İktisat mesleğini seçenlerin her zaman şanslı olduğunu düşünmüşümdür. Çünkü iktisat öyle yoğurulabilir bir şeydir ki, benim gibi adamlar da çıkar karşınıza. Mesela beni herkes mühendis zanneder ama ben mühendis değilim, iktisat biliminin temel ilkelerine hâkim olursanız, dünyadaki bütün mal piyasalarında o hareketlerin niye öyle olduğunu, bunların dünya ekonomisi etkilerini zevkle öğrenirsiniz. Kimse durduk yere bir gecede işte Grunberg TV’de birileri yorum yapsın diye petrol fiyatlarını indirip çıkartmıyorlar.

“Bugün sizlerle ilk önce tarihe yolculuk yapacağız” Bugün sizlerle ilk önce tarihe yolculuk yapacağız. Arkasından da biraz bizim boru hattı projelerine değineceğim. Aklınızda olan sorular varsa onları alacağım. Hızlı bir şekilde anlatmaya çalışacağım. Bu benim aslında on dört haftalık siyasalda verdiğim doktora dersim. On dört haftalık dersin bir saate sıkıştırılmaya çalışılmış hali olacak. Amacım burada sizi provoke edip uyandırmak, enerji diye bir şeyin varlığından haberdar etmektir. Bununla ilgili okuduğunuz haberleri neden daha iyi okumanız gerektiğini anlatmaya çalışmaktır. Türkiye’nin geleceği burada ve bu gelecekte rol alacak sizlerin de bu konuyu mutlaka içine sindirmesi gerekiyor. Basit bir mevzudan bahsetmiyoruz.

Page 3: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

3

Amerika Dışişleri Bakanlığı, dikkatinizi çekerim dünyada enerji işini yürüten tek dışişleri bakanlığıdır. Yani enerji bakanlığından daha etkilidir. Mesela bir sofrada veya bir yerde petrolle ilgili birisi bir kelam ettiğinde Amerika Dışişleri Bakanı aynen şöyle yapar: “Hop, petrolden bahsediyorsun. Amerika’nın geleceğinden bahsediyoruz.” der. Yani aklınızın bir yerinde tutun.

Bu haritayı göreniniz var mı bilmiyorum. Bu Balkan Savaşları sonrasında Osmanlı toprakları, ne kadar, nerelere kadar gerilemişiz. Foreign Office Agreement 1914’te Mart ayında İngiltere’de imzalanmış bir antlaşma. Antlaşma yapılırken masadakiler soruyorlar: “Osmanlı çok büyük bir imparatorluktu; fakat bu son Balkan Savaşları şudur budur bayağı geriledi. Osmanlı’nın reel haliyle, bugünkü haliyle topraklarını bilen var mı?” Kimdir diye bir kişi parmak kaldırıyor. Osmanlı Heyetine gitmiştir o da daha sonra anlatacağım size. Calouste Sarkis Gülbenkian diye birisi ben biliyorum diye eline kalın kırmızı kalemini alıp bu haritayı çiziyor. Bu haritada özellikle Emirlikler kısmına bakarsanız Bahreyn ve Kuveyt’i İngilizler dışarıda bırakmışlardır. Bizim toprağımızdır ama bakınız körfeze orada ihtiyari boştur, içeriye doğru. Niye? Çünkü Bahreyn özellikle Kuveyt daha Osmanlı tebaasıyken Arap isyanını başlatacak şekilde İngiliz gizli servisinin aracı haline gelmiş ve İngilizlerle Manda Sözleşmesi imzalamıştır, biz onları tebaamız zannederken. Daha Osmanlı’nın tabasıyken Arap isyanının bütün silahları buradan

Page 4: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

4

gelmiştir. Bunu merak eden Hikmet Uluğbay’ın “Petropolitik” kitabını okuyabilir, gayet ayrıntılı ve belgesiyle ortaya koyarak anlatıyor. Niye böyle oluyor, onlara da bakmak lazım. Yani bu haritayı çizen Gülbenkian. Bu harita daha sonra 1928 yılında bugün sizin işte sağda solda benzin alırken durduğunuz ve dünya petrol tarihinde “Yedi Kız Kardeşler” diye bilinen, niye kız kardeşler? Çünkü çıkarları uyuştuğunda çok iyi geçinirler, çatıştığında birbirlerini yerler, o yüzden adları “Yedi Kız Kardeşler”dir. Kimdir bunlar? Exxon, Mobil, Chevron, Shell, BP, o günkü adı CPP bugünkü adı Total Fransız, bir kısmı birleşik oldu, artık üç-beş şirkete dönüştüler ama hepsinin de babası David Rockefeller’dir. Bugünkü Suudi Arabistan dünyanın en büyük petrol şirketi Saudi Aramco dâhil bu “Yedi Kız Kardeşler”in kurduğu şirketlerdir. Evet, bunu çizmiştir Gülbenkian. Bu harita 1928’de “Yedi Kız Kardeşler” dünya petrol piyasalarını kartel düzenine dönüşürken uygulanmıştır, adı Red Line Agreement (Kırmızı Hat Antlaşması) olarak geçer. İskoçya’da bir şatoda bütün dünyayı üretim ve tüketim bölgelerinde rekabet etmeyecek şekilde bölüştükleri ilk haritadır. O yüzden hiçbir şekilde bu haritayı unutmamakta fayda var.

“Ne olmuş da petrol bu kadar önemli hale gelmiş?”

Kimdir bu Gülbenkian ve diğer arkadaşlar, düşünmek lazım. Ne olmuş da petrol bu kadar önemli hale gelmiş? Bu harita görmüş olduğunuz üzere dünya petrol bölgelerini çiziyor, İran yok içinde. Osmanlı elindeki bütün petrol kaynaklarını gösteriyor.

“Gülbenkian’ın ailesi saraya çok yakın bir ailedir” Gülbenkian’ın ailesi saraya çok yakın bir ailedir. Babası Trabzon’da valilik bile yapmıştır. Tabaslı bir ailedir, Üsküdar’da okumuştur. Kapalı Çarşı’dadır, işleri ve bütün Kapalı Çarşı pazarlık yöntemlerini ve o ajanlık yöntemlerinin tamamını orada öğrenmiştir. Babasının verdiği ilk harçlıkla şeker almamıştır, Yunan parası almıştır. Bugün dünyanın en büyük 6.000 küsur parçalı antik para koleksiyonun da sahibidir. Orta Doğu’daki bütün petrol ayrıcalıklarından da %5 pay almıştır.

O yüzden petrol tarihinde Mr. Five Percent olarak bilinir. Şimdi bizim için Gülbenkian niye çok önemli? Özellikle I. Sanayi Devrimi tamamlanmış; kömür, buhar, pamuk. Biliyorsunuz buharla pamuğu da evlendirip fabrika sistemini kurmuşsunuz. Fakat başka yere daha gidiyor, II. Sanayi Devrimi denilen aşama geliyor, yani 1850 ve 1880’lerden sonrası. Kömürle gidilmeyeceği, onun yerine başka bir şey elektrikli bazı icatlar adlandırıldı. Sanayileşmede bir kıpırdanma, kimya piyasası, optik ilerlemeler var. Çok ilginç bir şekilde İngiliz hükümeti ve İtalyanlar donanmalarının yakıtını kömürden petrole çevirme kararı verdiler. İtalyanlar 1905’de bu uygulamaya geçiyor. O zaman Donanma Bakanı Churchill ve Lord Fisher, lakabı petrol delisidir, onlar da

Page 5: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

5

İngiltere için bir planı devreye koyuyorlar. 1904’de başlar bu plan 1911’de biter. İlginç, İngilizlerin elinde kömür var, kendilerinde olmayan pamukluyla endüstri devrimini gerçekleştirmişler. Hindistan’daki 100.000 ustanın bileklerini, kollarını keserek ne yapmış pamuk ipliği getirip olmayacak bir iklimde buharla pamuğu evlendirip sanayi devrimi yapmış. Beklenir ki kömür ve buhar daha devam etsin ve kömürün hükümranlığı sürsün ki 19. yüzyılda hükümdar kömür, kral kömür; fakat İngilizler en büyük ve en stratejik kararı alıyorlar, Donanmanın yakıtını petrole çeviriyorlar. Niye?

1- Kömürlü bir savaş gemisinin dumanını 10 km öteden temiz bir havada görürsünüz. Bu ne demek, askeri açıdan vurulabilirsiniz, yakalanabilirsiniz.

2- Bazen kömürlü gemilere, mesafeye göre geminin üçte ikisi kadar kömür yüklemek zorunda kalıyoruz. Bu ne demek, daha az asker, daha az top, daha az mal-mülk demek.

Ama petrol ve petrol tankları öyle değil. Hem sıvı istediğin gibi kabın şeklini alıyor, hem daha fazla yer kazanıyorsun, hem daha fazla silah kullanıyorsun, hem de dumandan enselenmiyorsun. Peki, elinde olmayan bir kaynağı, bu kadar stratejik bir kaynağı bir yerle değiştirdiğiniz zaman ne yapmak lazım? Bu sefer de petrol bulmak lazım. Ne oluyor? İşte İngilizlerin Orta Doğu’ya ilgisi buradan kaynaklanıyor. Amerikalılar daha henüz petrolü 1859’larda bulmuşlar. Amerika kendi drenajına yönelmiş, üzerinde de araştırmalar yapıyor. 1920’lerde ciddi anlamda bir enerji krizi çıkana kadar da Amerika’nın gözü Orta Doğu tarafına bakmayacaktır. Burayla kim ilgileniyor? İngilizler, Hollanda ve özellikle Almanya ilgileniyor. Berlin-Bağdat Demiryolunu hatırlatmam yeterli galiba. Berlin-Bağdat Demiryolunun özellikle Türkiye topraklarından, Osmanlı topraklarından geçen bölümünde sağından ve solundan 20’şer km’lik alanlarda Almanlara her türlü yeraltı zenginliğinin araştırılması izni de verilmişti. O yüzden biz I. Dünya Savaşı’na Almanlarla girmeseydik bile zaten I. Dünya Savaşı’nın diğer tarafında olacaktık; çünkü işin içinde petrol var. Birileri petrolle ilgilenmeye başlamıştı. Şöyle söyleyelim, her önüne gelen Osmanlı Sarayına başvurarak izin alıp, Irak üzerinden, Gürcistan üzerinden, İran bütün o Mezopotamya toprakları ve bütün alanlarda ben arkeologum diye gelmişlerdir.

“Abdülhamit bir şeyler olduğunu anladı”

Mesela Abdülhamit bir şeyler olduğunu anlayıp izin verdiği adamların, o tarafa gidenlerin peşlerine adam takmıştır, Doğrudan ajanlarından mesajlar almıştır; bu adamlar geldiler, iki buçuk yıldır buradalar bir kere bile arkeolojik alana gitmediler. “Petrol Pınarları” diye bir şeyle ilgileniyorlar. Bundan bin altın filan kazanırız Sayın Padişahım vergi olarak. Vergi olarak bakıyoruz. Abdülhamit anlamış. Ne yapmış? Mezopotamya alanını kendi Hazine-i Asasına katmış, yani kendi toprakları haline getirdi, özel mülk haline getirmiş ki devlet herhangi bir şekilde acize düşerse pazarlık edilemesin ve o toprakların hâkimiyeti Abdülhamit’te kalsın diyedir. Yani Abdülhamit’in çok hatası olmuş olabilir ama gelmiş geçmiş en zekâlı adamlardan birisidir. 13 yaşında İngiliz Borsasında Londra’da 75 bin pount kazanmıştır. Harçlıklarıyla borsada oynayarak çok iyi bilirdi. Her ne kadar şehzade

Page 6: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

6

olarak iyi bir eğitim almadığı iddia edilse de 33 yıl herhalde yanlış hatırlamıyorsam, iktidarda kalabildiğine göre bayağı iyi demektir. Bunu şunun için anlattım: Nerede petrol var? Araştırılıyor. İlk önce bir 1892’de İran’a giden bir Fransız heyeti dönüp diyor ki İran’da korkunç petrol rezervleri var, petrol çok önemli hale geliyor. Ondan sonra Irak’a gidenler rapor yazmaya başlıyorlar ve orada İngilizler kendilerine yeni petrol alanları ararken önüne Osmanlı toprakları çıkıyor. Ne oluyor? İlk önce Arap İsyanı, arkasından I. Dünya Savaşı bütün petrol alanlarının elimizden kopartılması ve tesadüfen hepsinin İngiliz kuklası adamlar tarafından yönetilmesi. Bütün başımıza gelen hikâye bu. Gülbenkian çok akıllı bir adam. Babası Bakü’ye gönderiyor; çünkü aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nda o zaman petrolün tek işlevi aydınlatma. O zaman gaz lambaları yakılıyor. Gaz lambalarına gaz yağı bulmak için oraya gidiyor. Orada petrol işinden çok etkileniyor ve Fransız gazetesine makaleler yazmaya başlıyor. Bu makaleler toplanıp 21 yaşındayken kitap haline getiriliyor ve dünyanın en büyük petrol uzmanı oluyor. Mr. Five Percent Mezopotamya, Orta Doğu’ya hiç gitmemiştir ama bütün Orta Doğu petrolünden %5 payı vardır. İlk petrol tankerinin 61 yaşında görmüştür. Biraz önce size anlattım, 1928 Antlaşmasını kutlamak için kızıyla beraber Akdeniz’de yatla açılıyor. Kızı gösteriyor “Bak baba bu petrol tankeri” diye yani ne gitmiş ne görmüş, bütün pazarlıklar Londra’da yapılıyor. Tıpkı bugün Washington’da ve tekrar yine Londra’da bittiği gibi… O coğrafyaya gidip orada bir antlaşma yapılmıyor, başka yerlerde yapılıp bu taraflarda uygulanıyor. 1912 yılında Türkish Petroleum Campany kuruluyor. Adı Türk Petrol Şirketi ama içinde hiç Türk hissesi yok, Deutsche Bank, Almanlar, İngilizler, Hollandalılar var ama içinde Türk yok. Bu petrol şirketleri biraz önce bahsettiğim “Yedi Kız Kardeşler” özellikle Irak petrolünü ele geçirmek, bu şirketten hisse almak için çok uğraşıyorlar. Bu şirketin kurulmasıyla ve imtiyaz sözleşmesi imzalanması ve sarayla arasındaki ilişkinin kurulması için de Gülbenkian anlaşıyorlar. Gülbenkian, Irak petrollerinden %5’ini, sarayla petrol şirketleri arasında kurduğu ilişkilerden dolayı almıştır. 1912’de kurulan bu şirket bugün Irak Petrol Şirketinin babasıdır. Bugün IPC olarak geçer ama asıl adı TPC’dir; Türkish Petroleum Corporation.

“San Remo Antlaşmasından çıkan kararlar Sevr olarak burnumuza dayatılmıştır”

San Remo Antlaşması belki tarih derslerinden hatırlarsınız. Gerçi bizde ezbere tarih dersi verdikleri için San Remo’dan kimse bahsetmez, bana göre çok kritik bir anlaşmadır. Çünkü oradan çıkan kararlar Sevr olarak burnumuza dayatılmıştır. San Remo Konferansı’nda özellikle Almanların yenilgisinden sonra Fransızlar bütün Alman ganimetlerini el koymayı düşünüyorlar. Bunun içinde tabii petrol de var. Yani özellikle Türkish Petroleum Corporation’deki Deutsche Bank %20 hissesine sahip. Fakat o antlaşma bir şekilde uygulanamıyor. Biliyorsunuz San Remo 21-25 Nisan 1920’de toplanmış. Bana göre, benim iddiam Atatürk çok yakından takip ettiği için ve oradan çıkacak sonucun Meclisi Mebusan’a Osmanlı Meclisi’ne gideceğini bildiği için TBMM’nin kurulmasını öne çekmiştir ve daha San Remo sonuçlanmadan o yüzden 23 Nisan 1920’de meclis açılmıştır. Niye? Muhatap biziz. Türkiye Cumhuriyeti’nin

Page 7: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

7

muhatabı Meclisi Mebusan değil, TBMM diye bir yer. Özetiyle sıkıysa bizi deglare edin demiştir ve bu olmamıştır, gönderememişlerdir. Sevr kararı olarak Meclisi Mebusan’a gitmiştir. Tabii bu coğrafyada Irak’ta her yere bakılırken, Irak’ta petrol olduğu anlaşılırken, İran da hemen hemen aynı formasyona sahipti. Irak tamamen İngiliz jeologların eseridir. Fakat İran’da korkunç rezervler vardı, orası için de bir şeyler yapılması gerekmektedir. Orada William Knox D'Arcy diye bir adam vardır. Bu adam Fransız, İngiliz aynı zamanda Kanada vatandaşı değişik bir adam. Hayatının 20-25 yılını Şah Muzaffereddin’in yanında geçirmiştir. O kadar sevmiştir ki Muzaffereddin ona saray bile hediye etmiştir. Amacı İran’ın bütün yeraltı zenginliklerini tespit etmektir. Uzunca bir süre İran’daki bütün maden kaynaklarını, petrol kaynaklarını nerelerde olabileceğini falan araştırıp raporlamıştır. Fakat ihtiyarlayıp artık dünyadan elini eteğini çekmek istediği bir dönemde şaha gidip demiştir ki ben elimden geleni yaptım, artık biraz ben kendimi dini hayata vermek istiyorum. Oturup din okuyacağım ben gitmek istiyorum buradan diye. Şah izin verir ama izin verirken birde ferman yazar buna. Ferman bugünkü İran’ın altı da beşini kapsayan bir alanla William Knox D'Arcy ve oğullarına 69 yıllığına İran topraklarının araştırılması, üretilmesi, satılması, ticareti, altındaki zengin ne çıkarsa bunu ayrıcalığına verir. Bunu duyan petrol şirketleri, “Yedi Kız Kardeşler” ve gizli servisler birbirleriyle girdi. Savaşa bu adamı kim ikna edecek? Bunu elinden kim alır fermanı diye uğraşmaya başlıyorlar. Hatta yolda iki kere suikast atlatıyor. Kaldığı otele bomba atılıyor. Adam ne yapıyor? Bir gemiye biniyor Mısır’dan İngiltere’ye gidecek. Sadece elinde İncil var, İncil okuyor her gün. İlk gün daha güvertede genç bir Anglikan Rahibiyle karşılaşıyor. Konuşurlarken üçüncü günde onunla güvertede ağzından kaçırıveriyor. Ben İran Şahı’ndan böyle bir ferman aldım. Anglikan rahip diyor ki süper bir şey diyor hemen bunu götürüp kiliseye verelim. İran’ı Hıristiyanlaştırmak için kullanabiliriz diyor. İkna ediyor, adamdan alıyor. Gemiden iner inmez diyor hemen senle beraber koşup Anglikan Kilisesine bağışlayacağız diyor. Bunlar sürekli güvertede sohbet ediyorlar. Tabii yolculuk bitiyor Londra rıhtımına yanaşıyorlar. D'Arcy iniyor genç rahip yok. Genç rahip gelmiyor, bekle bekle yok, ferman kapılmış durumda.

Genç rahip şu gördüğünüz yakışıklı işte. Kendisi gizli servisinin ilk ajanıdır. Sidney Reilly diye bilinir. Lakabı daq casuslar kralıdır. Son görevi Lenin’i öldürüp Bolşevik Devriminin tersine bir devrim yapmaktır. Finlandiya sınırından Fransız bir ajanla girerken yakalanmıştır. Onu sorgulayan KGB yarbayı adamla ilgili çok acayip şeyler söylemiştir. Gerçi yıllarca Ruslar böyle bir adam yakaladıklarını ama sorgulamadıklarını ve öldürmediklerini İngilizlerde böyle bir ajanları olmadığını da söyleseler de

kabul etmek zorunda kaldılar. Yakalandı ve Moskova’da bir ormanlık alanda tek kurşunla enseden infaz edildi. Daha sonra bunun resimlerini dünyaya duyurdular. San Remo Antlaşması’nı duyuran da Lenin’dir. Bolşevik Devriminden sonra biz dünyaya kazık attık, Türkiye’yle ilgili böyle planlarımız vardı, biz artık kardeş olacağız deyip San Remo Antlaşması’nın bütün belgelerini ve bilgilerini de dünyaya Lenin açıklamıştır. Bu arkadaş öldü. Fakat Ukrayna doğumludur, Odessalı korkunç bir adamdır. Bu eskiden TRT’de 13-14 bölümlük bir dizi olarak yayınlandı. Başrolünde de Sam Neill oynuyordu. Bir tane de kitap var bu adamla ilgili.

Page 8: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

8

Bu adam Knox D'Arcy’den aldığı fermanı nereye götürmüş? Churchill’e ve Fisher’e. Bu bahsettiğim Birleşik Petrolün kuruluşudur, BP’yi kuran adamdır. Daha sonra hükümete ait bir şirket üzerinden bu D'Arcy Grubu’na hisse bölünerek adam çok ağlatılmamış, onun ailesi de para almıştır ve İngiltere bütün İran’daki petrol işini geliştirmiştir. Şimdi burada tabii ilginç tarafı da şudur dikkat ederseniz, Ian Fleming James Bond romanının yazarı ve ilk filminde sarışın yeşil gözlü bir James Bond yoktur. Kim vardır? Jean Bolero vardır. Jean Bolero niye vardır? Çünkü bu adama bir iltifattır, ona bir teşekkür göndermişlerdir. O Sidney Reilly içindir. Ian Fleming’in kendisi de MI6 ajanıdır. Tabii bu diğer tarihi figürleri hatırlatmakta fayda var. Bu İngilizlerin biraz önce gördüğünüz Kuveyt Bahreyn üzerinden o Arap Milliyetçiliğini harekete geçirip, Mekke şerifini, Haşimi sülalesini kuran insanlar bunlar, Lawrence filmlerini filan da seyrettiniz Türkiye’yi aşağılayan. Kendisi gerçekten arkeologdur, bazı bilgisi vardır bu konuda ama aynı zamanda İngiliz ordusundandır, MI6’tendir. Bakın çeşitli yerlerde mesela bu Irak Kral Faisal’ın, Haşimi sülalesinin ilk ilan edildiğinde arkasındaki resimlerde hep Lawrence görürsünüz. “Angeline Jolie Gerthrude Bell’i

canlandıracak”

Bu da çok güzel değildir ama teyzemiz bu Gerthrude Bell. Bu Lawrence’ın bile beynimin yarısı dediği insandır. Angeline Jolie bunun hayatını canlandıracak, Antakya’ya geldi gitti. Antakya’da

Page 9: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

9

Gerthrude Bell’in gezdiği yerleri görmeye geldi. Kürt hikâyelerini bilmem nelerini falan onu anlattıracaklar. Angeline Jolie Gerthrude Bell’i canlandıracak. Nişanlısını Çanakkale’de öldürdüğümüz için Türklerden nefret etmiştir, bütün mevzu budur. Öldükten sonra uyuşturucu bağımlısı olmuştur. Haşimi Hanedanlığı yaratılsın diye Arap İsyanını destekleyen her türlü pisliği yapan insanlardan birisidir. O da arkeolog yardımcısı olarak bizim sınırlara girip çıkmıştır. İki buçuk yıl Türkiye’nin doğusunda ve güneydoğusunda cirit atmıştır; girmiş, çıkmış girmiş, çıkmış hem petrol alanını saptamış, hem de Arap isyanını organize etmiştir. Daha sonra zaten aşırı dozdan Bağdat’ta ölmüştür. Bugün bile Bağdat’ta İngiliz mezarlığında yatmaktadır. Tabii yan tarafta Lawrence’n Suriye Gılgamış kazılardaki resmini görüyoruz. Arada da böyle resimleri var, yani yok değil, bir iki kitap yazmış sağ olsun.

“Petrol artık kömürün yerini yavaş yavaş almaya başlamıştır”

1830’lardan itibaren bu tür İngiliz ordusundan adamların Osmanlı topraklarına girip bu konularda araştırma yaptığını görürsünüz. Tabii petrolün bulunmuş olması, 19. yüzyılın sonunda petrole çok fazla bir şey ifade etmez. Niye? Çünkü petrol asli alanı aydınlatmadır. Petrolün patlama yapabilmesi için çok büyük bir yerde büyük bir şey olması gerekiyordu. Bu nedir? Bir kere her şeyden önce içten patlamalı motorların bulunması, yani otomobilin keşfi. İkincisi de ateşleme sistemi ve elektrik. Tabi II. Sanayi Devrimi’nde kimya sanayi yayılmasıyla olur. 1906’daki San Francisco depremi otomobil sayesinde bir sürü insanı hastaneye yetiştirdikleri için otomobil Amerika’da korkunç bir patlama göstermişti, hiçbir zaman hiçbir ülkede böyle bir şey olmamıştır. Ondan sonra zaten petrol ve Amerikan tarzı “Amerikan By Offline” dedikleri şey ortaya çıkmıştır. Biliyorsunuz Amerikalılar evlenirken kiliselere bile arabayla giderler. Yani otel, motel, coca cola, hamburger bu tip şeyler hep birlikte olmuştur. Tabii içten patlamalı motorların gelmesi, elektrikteki icatlar, petrolün özellikle kimya, boya ve plastik sanayisinde yayılmasıyla beraber petrol, artık kömürün yerini yavaş yavaş almaya başlamıştır.

“19. yüzyılın sonunda dünya petrol başkentlerinden birisi Bakü’dür”

Aslında 19. yüzyılın sonunda dünya petrol başkentlerinden birisi Bakü’dür. Alfred Nobel o zaman Çar için çalışmaktadır ve Kızıl orduya tüfek, tüfek kabzaları satar. Kabzalar da ceviz ağacından yapılır. O yüzden ceviz ağacı aramak için Bakü’ye gittiği söylenir. Gezerken Bakü’de korkunç bir petrol işi olduğunu görür ve Çara mektup yazar; “Ben petrol için ayrıcalık istiyorum” der. Çar’dan ayrıcalığını alıp petrol işine girer. Korkunç bir

Page 10: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

10

şekilde “Yedi Kız Kardeşler”le rekabet etmeye başlar. Bütün mevzu o zaman Avrupa piyasasından ziyade Hindistan ve Çin’in ele geçirilmesidir; o piyasalara kim gaz kim petrol satacaktır. Avrupa içinde zaten şirketler Sumatra’yı, orayı burayı ele geçirdikleri için pek şey olmaz. Bu arkadaşı da tanıyorsunuzdur herhalde. Bu siyah beyaz bir film 15 dakikalık Safranbolu’yu Safranbolu yapan bizim en ünlü belgeselcimiz Allah rahmet eylesin 2007’de öldü Suha Arın o buldu bunu Azeri arşivlerinden. Bu, sene 1941 Aralık ayı falan olsa gerek, adı da Blau Operasyonu. Bir şey kutluyorlar yani bütün hepsi oradalar, bütün adamları çok mutlular. Bir cheese kek getirmişler, cheese kekin üstünde Kaspische Meer yazıyor.

Oradan bir şeyler kesiyor tabii, verdikleri parçayı okuyabiliyorsunuz: “Bakü.” Hitlere verilen parça Bakü. Bu şu: Romanya’da ele geçirilen petrol kaynaklarının bir işe yaramayacağını, özellikle Cezayir cephesini açtıktan sonra oradan Avrupa’ya transferin kolay olmayacağını öngören Hitler, kuvvetlerini bölüp Rusya’ya açılan kapıdan Bakü’ye doğru bir ordu göndermeye karar veriyor. Bunun adı Blau Operasyonudur. Yahudi toplama kamplarında saçlarının

kesilmesinin en önemli nedenlerinden birisi ordunun Bakü’ye yönlendirilmesidir. Niye? Yazlık üniformalarıyla gitmesinler diye Yahudilerin saçlarını astarların içine dikmişlerdir, yani kışlık hale getirmişlerdir. Tabii kış başlamadan dönmeyi varsaymaktadırlar ama olmamıştır öyle bir şey. Ne olmuştur? Ruslar geriye çekilirken Rostov, Grozni, yani Bakü’ye giden yol, bütün petrol kuyularını, rafinerileri yakarak gitmişlerdir. Hitler alamamıştır, kış bastırmıştır ve bu operasyon başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Hitlerin bir sözü vardır: Eric von Monstein’a demiştir ki “Eğer Bakü petrollerini ele geçiremezsek bu savaşı kaybetmiş sayılırız.” Aynen de öyle olmuştur. Hitler bir, bir buçuk yıl sonra tıpış tıpış geri dönmüştür. Yani ondan sonra da 1943’ün ortalarından itibaren de biliyorsunuz müttefik kuvvetler Almanları hemen hemen her yerden atmaya başlamışlardır. Bunları bu soğuk yüzünü görün diye anlattım.

“Dünyadaki bütün savaşlar her şey enerji üstüne kuruludur”

Page 11: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

11

Dünyadaki bütün savaşlar her şey enerji üstüne kuruludur. Enerji çok önemli bir şeydir. Emperyalist dönemde enerji kaynağının sahibi olmak evet çok önemli bir şeydir ama modern dünyada enerji kaynağına sahip olmanın pek de anlamı yoktur. Japonların hiçbir şeyi yoktur. Dünya ekonomisindeki yerlerini bakın Çad ve Namibya’da dünyanın en büyük uranyum rezervlerine sahiptir. Kaç kişi haritada yerini gösterebilir? Önemli olan sanayi, sanayileşme, bilim ve teknoloji politikalarının olmasıdır. Enerji politikaları bunun içinde bir zamp olarak kullanılabilir. Doğru ve yerinde verimlilikle ilgili kararlar alacaksınız, teknolojinize bakacaksınız. Öbür türlü “Ben petrole sahip oldum. O zaman en kalkınmış ülke ben olurum” denmesinin de bir anlamı yoktur. Herhalde bunun için Arap Milletlerinin bugün ki durumlarını göstermem yeterli. Ben BOTAŞ’a katıldığımda bana Bakü-Ceyhan’la ilgili bir şeyler hazırla demişlerdi. Kürşad Bey burada, benim ilk patronlarımdandır kendisi. Ben de Atatürk’ün mutlaka dediği bir şey vardır ve ilk önce Atatürk modelinde düşündüm. Ondan sonra Atatürk’ün 33 konuşmasını buldum bu çok ünlüdür. Hiçbir şeyini okumasanız bile Bursa konuşmasını okumanızı tavsiye ederim. 1933 konuşmasında Atatürk demiş ki: “Sovyetler Birliği dostumuzdur, bugün evet. Ama içinde dil, din, ırk, tarih açısından akrabalarımız, kardeşlerimiz var, onlarda bir gün Avusturya Macaristan İmparatorluğu gibi dağılabilirler. Dağıldıkları günü beklememek lazım, o güne hazır olmak lazım. Tarihi bağlarımızı, dini bağlarımızı, dil bağlarını hepsini sağlam tutmamız lazım o gün oturup beklemek bir anlam ifade etmez.” Ata oradan görmüş, her zaman gördüğü gibi.

“Birinci petrol krizi 1973-1974’tür, ikinci petrol krizi 1979-1980”

Petrol krizlerini iktisatçı olanlar en azından hocaların bir kısmından duymuş olsalar gerek. Zaten okutulan bütün enflasyon ve stagflasyon teorileri petrol krizinden çıkmadır. Birinci petrol krizi 1973-1974’tür, ikinci petrol krizi 1979-1980. 1973-1974’de daha kriz başlamadan önce petrolün varil fiyatı 1 dolardır. Fakat bir şeyler olur, o sırada. OPET diye bir yer vardır ama kimsenin umurunda değildir. OPET 1960’da kurulmuştur ama 1973 yılına kadar hiçbir şey yapmamıştır. Ne olmuştur peki? Altın dolar standarttı çökmüştür, Exxon ben bu pencereyi kapattım deyip para almıştır. Arap İsrail Savaşı başlamıştır ve Amerika, Japonya ve Avrupa karşısında sürekli verimlilik gerilemesi içindedir, dünya piyasalarından tek tek atılmaktadır. Her yeri Japon ve Avrupa malları sarmaya başlamıştır. Amerika bu düşüşün önüne geçememektedir. Ne yapması gerekir? İşte orada kurulmuş olan uydu devletler üzerinden mesela hiç kimsenin tanımadığı Kaddafi diye bir adamı 1969’da Kral İdris Türkiye’yi ziyaret ettiği sırada oranın lideri haline getirmişlerdir. Cuntayla Libya’da Kaddafi başa gelmiştir. Ne zaman başa gelmiştir? 50 bin kişilik İngiliz ordusu Libya’dayken başa gelmiştir. Amerikan ordusu da ordadır, yakınlardadır. Niye? Çünkü fiyatların arttırılması, petrolün siyasi bir silah olarak kullanılmasını isteyen bir grup yaratılması gerekmişti de ondan. Ne olmuştur Libya’ya gelir gelmez? Hızla petrol şirketlerine baskı ve petrol şirketlerinin elinde olan ayrıcalıkların millîleştirilmesi ve petrol fiyatları özellikle Arap İsrail Savaşı’na bir tepki olarak 1973-1974, 1973’te özellikle ama 1974 son artışıyla beraber %400 artmıştır.

Page 12: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

12

“Amerika doğrudan petrol üretimini altınla eşdeğer tutmuştur”

Şimdi şöyle düşünün 1973’te dünya enerji tüketiminin %57-%58’inin petrole dayalı olduğu bir yıldasınız. Petrolün tek ödeme birimi dolar. Amerikan ekonomisi olarak yani enerji mamul malın içinde %25 oranında maliyete katkı yapıyor. Japonlar %100 bağımlı, Avrupa %100 bağımlı petrol ithalatına ve siz de Amerika olarak bir şey yapmak zorundasınız. Ne yaparsınız? Bu arada altın dolar standarttı çökmüş bu işlemi tersine çevirebilmek için dolar altın konvertibilitesini kaldırmışsınız. Böylece insanların elinde dolarlar patlamış. Amerika’nın doları ve dolardan kaynaklı enflasyonu bütün dünyayı yıkamış. Merkez Bankalarının kontrolü dışında euro, dolar diye bir piyasa çıkmış. Hiç kimse sorumluluk almıyor, sınırsız üretimi olan bir dolar var ve hiç kimse bunu kontrol etmiyor. Bundan en çok kim yararlanır? Amerika, tek hamlede işi bitirmiştir. Nasıl bitirmiştir? Altın dolar standardındaki altın yerini petrol almıştır. Amerika Birleşik Devletleri doğrudan petrol üretimini altınla eşdeğer tutmuştur, petrolle doların arasındaki bağı kurmuştur. Bahsettiğim petrol krizleri de ekonomiyi yeniden düzeltebilmek için 1985’lere kadar sürer. O yüzden dünyanın petrole bağımlılığı, ithal petrole bağımlılığı, Orta Doğu Bölgesine %65 oranında bağımlılığı, bunlar hep Amerikalıların uçaklarıyla, gemileriyle, askerlerle Hollywood filmlerinde sürekli gördüğünüz, kafamıza empoze edilen; can siperane şeklinde Basra Körfezi’nden bu iğrenç Arapların elinden kurtarılmış petrolü almak için Amerikalılar orada ölmektedir.

“1 varil petrolün maliyeti bugün 110 dolar” 1 varil petrolün maliyeti bugün 110 dolar, Amerika Birleşik Devletlerine maliyeti 250 dolar. Niye? Çünkü oraya o kadar asker, o kadar uçak gemisi, o kadar ıvır zıvır askeri harcama yapıyor da ondan. Bunun bedelini birisinin ödemesi lazım, bunu dünya ekonomisi olarak finansal krizlerle, şunlarla bunlarla ödüyoruz işte. Amerika’yı bağlar mı bağlamaz. Dünyadaki 40-45 tane mal piyasalarına bakın en önemli değişim aracı ve ifade aracı nedir? Dolar. Petrol de aynısını yapmıştır. Petrolde istisnai olarak dolar dışında para kabul edilmiştir. Saddam’ın asılmasının nedeni Saddam’ın ödemeleri dolardan euroya çevrilmemesidir. Ahmedinejat’ta biliyorsunuz aynı şeyleri söyleyip duruyor. O ne gün buna tamamen karar verirse onun da sonu o gün gelir. Yani düşünün elinizde dolar gibi bir imkân var, Türkiye Cumhuriyeti olarak yarım varil petrol almak için ne bileyim belki bu salon kadar sandalye üretmem gerekiyor değil mi? Yani, ihracat yapmam lazım. Amerika için böyle bir şey geçerli mi? Yok. Arıyor, biraz para bas diyor, basıyorlar. Bu kadar, maliyeti yok. Maliyeti bize. Karşılığı olmayan dolarlar. Dünyanın en büyük borçlu ülkesi kim? Amerika Birleşik Devletleri. Yani dünya GDBC yani 30-35 trilyon dolardır, 40 olsun hatırlamıyorum ama Amerikan’ın borcu 10 trilyon doları geçti. Basıyor, sürekli basıyor.

“Hepinizin cebindeki dolar ABD’nin size borcudur”

Bütün enerji kaynaklarını, bütün temel mal piyasalarını, hepsinin tamamının transection içinde future piyasalar, uzun vadeli dış borçlar buralara da bakacaksınız. Uzun vadeli dış borçlar sürekli yeniden yapılandırılır tekrar dolar üzerinden devam ettiği müddetçe dolara olan talebinizde devam edecek demektir. I owe you. “Sana Borçluyum” demek. Hepinizin cebindeki dolar ABD’nin size borcudur, ama karşılığı yok. Niye bu kadar Büyük Orta Doğu Projesi çıkıyor? Neden bu coğrafyalarda bir sürü ülkeler bir sürü olaylar oluyor; Arap Baharı falan. “Arap Baharı” diye bir şey olamaz;

Page 13: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

13

çünkü Arapların baharı olamaz. Bunlar Haçlı Seferlerinden beri birbirlerini, kardeşlerini, babalarını satmış bir ırktır. O adamların bir araya gelerek bir şey yapması bahar, demokrasi falan filan bu hikâyedir. Tesadüf Atlantik’ten Pasifik’e 22 tane ülke Büyük Orta Doğu Projesi’nin içinde. Tesadüfen bunlarda uranyum, bakır, petrol, doğalgaz var. Tesadüfen hepsi Müslümanlar. Ne yazık ki biz de içindeyiz, ne benim görüşüm bu artık.

“20. yüzyıl petrol çağıydı, içinden bir pay alamadık” Kıvrılmanın hiçbir âlemi yok. Buna uygun bir şey geliştirmek için de ayağımızın altından halıyı çektiler petrol gitti. 20. yüzyıl petrol çağıydı, içinden bir pay alamadık. Ne yazık ki askeri darbelerle belki daha yumuşak geçiş yapıp ihracata dayalı ekonomiyle ekonomimize başka bir yerde tanımlayacakken, mesela Güney Kore gibi yapabilirdik. Petrol fiyatlarındaki artışları yansıtmayıp bastırarak sonunda bizim Süleyman Demirel’in dediği gibi oldu; 70 cente muhtaç hale geldik. Bir de sordular petrol var da biz mi içtik dedi. Bizim mevzumuz bu. Hâlbuki o fiyatları gerçek maliyetle yansıtmış olsaydık. Belki bambaşka sektörlere kayacaktı, makro sektörlerden vazgeçecektik, mikro sektörlere yönelecektik. Belki biz herkesten daha önce dondurulmuş gıdaya girecektik, belki herkesten daha önce bilgisayar parçalarını biz üretiyor olacaktık gibi ama biz ne yaptık, darbe yaptık. Niye yaptık? İşte Ruslar aşağıya iniyor, işte burada Amerikalı kardeşlerin Afganistan olayları şunlar bunlar falan filan okursunuz, hepsi birbirine bağlı.

Sonuç olarak yakıt payları var ben size hızlıca anlatırım sorun değil. Dünyada günde 89 milyon varil petrol tüketiliyor. Üretilen her 1 varil petrol için 40 varillik işlem yapılıyor. O yüzden o piyasalardan patlaklar, çatlaklar finansal saçmalıklar ondan. Üretilmiş bir varil petrol var, karşılığında 40 varillik hisse senedi diyelim. Yani bu dünyada dağıtılıyor. Bu işlemlerden çok fazla para kazanıldığı için

Amerika Birleşik Devletleri tarafından future piyasalarda 3 milyon varil/gün sınır getirildi. Günlük sadece petrol üstünden ticaretleri değiştirilen rakamda günlük 10 milyar doları buluyor. Dolayısıyla korkunç bir sektörden bahsediyoruz. Bu sektörün kurtulması, bu sektörden başka bir boyuta taşınması, yeni enerji kaynaklarının gelmesi tabii ki mümkün ama şöyle düşünün, bizim ordumuza da eski bir II. Dünya Savaşı’nda kullanılmış gemceleri veriyorlar. Şimdi aynısı şöyle olacak: Eski petrol, petrole dayalı, eski enerji kaynaklarına dayalı, eski paradigmalara dayalı bu teknoloji, enerji ve ekonomi sistemini bize kakalıyorlar, kendilerini bir üst boyutta tanımlıyorlar. Neyle tanımlıyorlar? Hidrojen çalışması yapıyorlar. Yakıt teknolojilerin değiştiriyorlar. Elektrikle bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Nükleerde füzyon makineleri deniyorlar. “Biz bunun neresinden yakalarız”, hep oraya bakarsam bir şey yakalaman zaten mümkün değil. Türkiye Cumhuriyeti olarak mutlaka kendi de bir önlem almak zorundasın.

Page 14: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

14

“Türkiye’de Afşin Elbistan’dan başka yüksek fırın yok”

Kaynağın var mı? Evet, işte kömürüm var. Yani 14 milyar ton olduğu söyleniyor. Linyit %50’si kötü durumda diyorlar ama bu yaklaşık 30 yıldır, ben işi okuyorum yazıyorum. 30 yıldır kötü durumda diyorlar. 30 yıldır şûralarda diyorlar ki temiz kömür teknolojileri var, acaba bir tane heyet temiz kömür teknolojileri görmeye gitmiş mi? Koskoca Türkiye’de Afşin Elbistan’dan başka yüksek fırın yok, o da B ünitesinde. Bunlar utanılacak ve ağlanacak şeyler. Mesela Ceyhan’ın Rotterdam olması yazan benim, bana ait. Ama ben bunu yazarken nominal anlamda olalım demedim. Yani Rotterdam’ın gerçekten Rotterdam olması, nedir bu? Yanına rafinerisini, petrokimya tesisini, oraya bir borsa kuracaksın. Türkiye’ye gelen bütün petrolleri sen birleştirip bir Turkish Bland yapacaksın, oradan dünya piyasasını sen belirleyeceksin falan. Yoksa geçiş ülkesi, şudur budur falan diyoruz ya Türkiye Cumhuriyeti’nden 60-70 milyar dolar petrol gitse ve bizde buna el sallasak, bunun benim çocuğuma ne faydası var? Ben bir şey çıkartabiliyor muyum yoksa çıkartamıyorum. Önemli olan bu dengeleri iyi tutmamanız. Bu kritik yatırımların Türkiye Cumhuriyeti’nden geçmesini sağlayacaksınız. Daha sonra bizim sanayileşmemizin önüne engellerin kaldırılması için müzakere masasında bunu kullanacaksınız, özeti budur. Musluğun başına geçeceksin ve her zaman sen elinde tutup gerekirse kısacaksın, Yapabiliyorsan. Bunun karşılığında ne alacaksın, karşı olanınız vardır bilmiyorum ama nükleer enerjiyle bir şeyler yapman lazım, ama bu bahsettiğim şey başkasından teknoloji al değil, ben önümüzdeki 30 yıllık perspektiften bahsediyorum. Bizim 9.200 ton uranyumumuz var. 380 bin ton toryumumuz var, her ne kadar envanterinin tam yapılmadığı söylense de; çünkü toryumlar Eskişehir civarındadır ve envanter yapmaya giden profesörler nedir sizin raporlarınız diye sorduğunda: “Hocam daha raporları tamamlayamadık ama şu tepeden şu tepeye toryum” falan denilen bir ülkede yaşıyoruz. Yani ciddiyetsizliğin diz boyu olduğu bir yerdeyiz. Toryum rezervlerini değerlendir. Dünyada toryum yakan santral yok, bir tek Hintliler deniyor şu anda Kamini diye bir reaktör, Ruslarda da var toryum. İlk önce dön Avrupa Birliği’ne güle güle de, tekrar dön Doğu’ya al toryum yapan santralini geliştir. HAYTEK ürün satamadığın müddetçe hiçbir şey yapamaz. Enerjiyle bunun hiç bağlantısı yok, hiçbir şey yapamazsın. HAYTEK çok büyük paralar kazanacağın ürünler yaratmadığın müddetçe, yani iki tane armut, dört tane fındık sat ama bir şey olması zaten mümkün değil Üniversitelerini, TÜBİTAK’ını, bilim ve sanayi politikanı buna göre dizayn edeceksin. Önümüzdeki 30 yılı yiyeceksin. Toryum yapan üstünde “Made İn Turkey” yazan nükleer santraller geliştireceksin. Hem teknolojiyi satacaksın hem de 380 bin ton dünyanın bir numarası olan rezervleri satacaksın, bu basit uygulanabilir. Bunun için çalışan insanlardan ne yazık ki dört tanesini Isparta’da düşen uçakta kaybettik. Ölen hocalarımız toryumu çalışıyorlardı. Yani toryum santrali, toryum tipi reaktörlerle deniyorlardı.

Page 15: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

15

“20. yüzyılı bir film seyreder gibi seyretmişiz” Şimdi biz tekrar petrole dönelim. Oyunu kaybetmişiz. 20. yüzyılda hiçbir şeye yönlendirmemiş, ne yazık ki bir askeri darbeyle belki exportla dünyada çok da farklı bir yerde olacakken olamamışız, petrolü bir türlü anlayamamışız. Oturmuşuz çekirdek elimizde bütün 20. yüzyılı bir film seyreder gibi seyretmişiz. Artık o film bitti. Ben elime çekirdeği alayım, en ön sıraya oturayım dersen bu perdeyi kafana yıkarlar, o yüzden hazır olman gerekiyor. Hazır olmakta böyle saçma sapan işler yapmakla olmaz. Türkiye ekonomisine, gencine güveneceksin, ben İTÜ’de ders veriyorum. Adamın iki tane dili var, master yapmış, İTÜ’den mezun İnşaat Mühendisi çocuklar, İstanbul’da aldıkları maaş 2.500 euro. Bu adamlar nereye gidiyor, Malezya’ya oraya buraya. Yani niye gidiyorlar? Neden? Bunun planlaması çok mu zor? İşte koyarsın bir hedef, ben bir tane koyuyorum bedavadan; Toryum. Buna göre dizayn et o zaman bütün üniversitelerini, aldığın öğrencileri, oraya verdiğin parayı, Ar-Ge harcamalarını. Utanılacak derecede Ar-Ge harcamalarına sahibiz. Güney Kore’nin yıllık GDP’den Ar-ge’ye ayırdığı para %5 ila %8 arasında. Bundan 5 yıl öncesine kadar biz daha önce %1’e bile yaklaşamadık binde 5 falandı. Enerji Ar-Ge’si de binde 5’in binde 5’i falandı. Yani enerji Ar-Ge’si adı altında verilen Ar-Ge’yle bütçeyle laboratuar malzemesi almanız mümkün değildi, öyle söyleyeyim. Dolayısıyla yapısal sorunlarımız. Bizim insan kaynağımız, üniversitelerimiz, elimizde var olanı kullanma kapasitemizde var, yani “helva yapsana” diyesi geliyor, insanın. Ama sizin hâlâ oyunun içinde olmayıp da hâlâ ithalata bağımlı, cari açığıyla, ekonomisiyle idare eden, sıcak para girişi çıkışıyla, ekonomisi yükselen alçalan bir ülke olmaya mı devam edeceksiniz, yoksa gerçekten bir sanayileşme hamlesi içine mi gireceksiniz? Bende diyorum ki boru hatları, petrol ve doğalgaz üzgünüm bizde göreceğiz, çocuklarımızda görecek en az 100 yıl daha bizlerle beraber. Kyoto Protokolü falan hikâyedir, hiçbir şey değildir. Kyoto Protokolü. Niye diyeceksiniz, söyleyeyim. Ben Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda da çalıştım. Benim bu dediklerim orada da yazıyor. 2020 yılında Çin ve Hindistan ki ayırmadan söyleyeyim, copy right bana ait, Çin, Hindistan iki ülke 2.3 milyar insan orada olacak, 2020’de dünya karbondioksit emisyonun %26’sı bu iki ülkeden kaynaklanacak. Peki, bunların imzası var mı Kyoto’da? Yok. Amerika’nın var mı? Yok. %45 kömürden elektrik üreten bir ülkeden bahsediyoruz, Amerika’dan. Japonya’nın var mı? Yok. Kirleten kirletene her taraftan. Ne geliştirdiler bunun yerine? “Emmission Trading Mechanism” tam pragmatik Amerikan sisteminin tamamen ruhunu yansıtan bir şey. Nedir bu? Kirlilik global olduğuna göre biz bunun üstünden hesaplama yapalım. Nasıl? Enerji tüketim portföyünüze bakalım, eğer enerjinin payı, mesela petrol, kömür, doğalgaz, hidro, yenilenebilir, nükleer… vs. eğer orada daha az emisyona yol açan enerji kaynaklarını kullanıyorsanız, sizin dünyayı daha fazla kirletme hakkınız da çıkar. Avrupa Birliği’nin apar topar Doğu Bloğu ülkelerini niye aldığını zannediyorsunuz? Neden yani, beş para etmez adamlar çok. Mesela Bulgaristan, Romanya sefiller, Macaristan, orada da geçti benim hayatım, toplam ülkede beş tane fabrika var. Yol yok, ilk içeriye giriyorsunuz, sınırdan 200 km tavuk var sadece, insan bile yok. Hepsi İtalya’da kaçak çalışmaya gitmiş. Bulgaristan, Romanya öyle, sadece bir Bükreş var. Onu da Avrupalılar gelirken hemen sabunlarla

Page 16: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

16

binaları yıkıyorlar. Avrupalıları oradan geçiriyorlar. Ama onlar oradalar, biz değil dikkatinizi çekerim. Bunları aldılar. Niye aldılar? Çünkü Doğu Blok ülkeleri olduğu için ve Rusya sistemi içinde oldukları için ve Rusya tamamen gaza dâhil bir sistem geliştirdiği için. Onlardan yararlanmak, taahhütlere uymayan Avrupa Birliği ülkelerini kurtarmak için de Avrupa Birliği’nin buraya dâhil edildiğini düşünüyorum, Bulgaristan, Romanya, Macaristan kim geldiyse sonradan gelenler. Siz ki Amerika Birleşik Devletlerisiniz. Bu sistemi sürdürmek istiyorsunuz. Hangi sistemi? Bir tane kocaman bir evim olsun; 10 odalı, 5 çocuğum, 6 tane arabam olsun iyi benzin yiyenlerden böyle, hiç değiştirmeyeyim ben tarzımı, tüketimin mabediyim ben, bana dokunmayın ben tüketeyim yani. Böyle bana galonu 5 dolar diye bir şeyler söylemeyin, ben galonu 90 centen çıktım ona göre bir hayat yaşamam lazım. O yüzden ben bu hayatı sürdürmek istediğim için senin kirletme hakkını ben alıyorum. Al bu da paran. O yüzden Rusya’yla Amerika bir ara çok yanaştılar; çünkü Rusya hiçbir şey satmasa 2027 yılına kadar yılda sadece emisyonlarını satarak 50 milyar dolar kazanır. Aynısı Doğu Blok ülkeleri içinde geçerlidir. O yüzden Rusya Amerika’yı sıkıştırmak için koyuyor ama zaten biliyor mekanizmaların içinde en önemli ülke Rusya 50 trilyon metre küp gaz rezervi var. Enerji tüketiminde doğalgazın payı %60’a dayandı, yani %55 %57 civarında şu anda en rahat o. Bugün burada bunları konuşmakla fayda olacağını düşünüyorum; çünkü tamamı birbirinin içinde. Yani mesela bir şeye bağlı olarak reddediyorsam yani büyüklük olarak yerine bir şey koymam lazım. Mesela Green Peace, biz Bakü Ceyhan’ı yaparken konuşuyoruz, Bakü Ceyhan’ı anlatıyoruz. Yani modern dünyanın batı dünyasının kuzey denizindeki rezervleri bitiyor. Orta Doğu sorunlu bir alan, yeni alan bulmak lazım, neresi burası? Hazar, yıllardır bilinen. 19. yüzyıldan hatta Marco Polo’dan Evliyâ Çelebi’den beri bilinen yerler. Ne diyor size Green Peace? “Biz hidrokarbon üretimine karşıyız” diyor. Şimdi yani hidrokarbon üretimine karşı olduğun zaman Adem’le Havva gibi gezmen lazım. Yani şu anda bile hepinizin üstünde 20-30 tane petrol ve benzeri ürün var. Ne kullanıyorsun sen? Plastik iplik boyası, bilmem ne, kaleminiz şu bu yani ben dünyayı kirletelim, bitirelim demiyorum, çok farklı şeylerden bahsediyorum. Sonra çıkıp da bütün dünya elektriğinin %15’ini rüzgârdan üreteceğiz falan, yani bu kadar hani uçmamak lazım. Potansiyel başka bir şey her ülkenin yapacağı katkı başka bir şey. Danimarka, Hollanda için geçerli olabilir ama senin için geçerli olmayabilir. Mesela biliyor musunuz? 500 megawattlık rüzgâr enerjisi için 500 tane 1 megawattlık büyük şeylerden koyuyorsunuz. Kuşların göç yollarını değiştiriyor, yaptığı gürültü kirliliğinin haddi hesabı yok. Hani bir şey yapmak lazım, evet. Yenilenebilir enerji kaynağı çok önemlidir, ama ben bunun yerine küçük bir şeyden 5 megawatt alacağım diye uğraşacağıma enerji verimliliğine yatırım yapılmasını, tasarruf edilmesini, binaların yalıtılmasını tercih ederim. Şunu demeye çalışıyorum: Kömür 100 birim, petrol 75 birim, doğalgaz 50 birim, yani kömürle karşılaştırdığınızda %50 daha az karbon dioksit emisyonuna yol açar. Bu yüzyıl doğalgazın yüzyılı olacak. Nükleerdeki felaketler nükleer enerjide belli bir durgunluğu getirse de kapananların yerine yenileri zaten açılıyor, şu anda dünyada 440’a yakın santral faaliyette. Bizim de nükleer enerjide çok akıllı hareket etmemiz

Page 17: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

17

lazım. Bende sizinle aynı kaygıları paylaşıyorum; çünkü eğitimsiz bir toplumda nükleer enerjinin tamamen bir felaket olduğunu düşünüyorum. Sadece şunu unutmayın yani TÜBİTAK’a bağlı Marmara Araştırma Enstitüsü’nde tümüyle radyasyon olmuş, radyasyonlu atık. Adamlar ne yaptılar biliyor musunuz? Çöpe çıplak elle götürdüler. Adamın iki kolu gitti, 5 gün sonra da öldü, böyle bir yerdeyiz. O yüzden dünyanın en iyi teknolojisi geri plandadır ve eğitim altyapısının uygunluğu çok önemli. Biliyorsunuz bize bir şey olmaz “Türk’üz”, hiçbir şey olmaz. Tabii birde eskiden Devlet Planlama Teşkilâtı’mız vardı, önemli bir şeydi, kimse pek anlamadı, 3. Plan dâhilinde rahmetli oldu.

“Bu coğrafyada kimse eceliyle ölmüyor” Şu andan itibaren devletimizde ve ülkemizde ne yazık ki “ma” eki olumsuz anlamıyla kullanılır. Danışmaya gidersiniz, soru sorarsınız cevap alabileniniz var mı? Ama yanlış oluyor, “danışma” diyor sen de gidip danışıyorsun. Devlet Planlama Teşkilâtı, planlamıyor işte adam niye zorluyorsun. Saat döner, senin de yapabileceğin bir şey yoktur. Bu felsefeyle Türkiye’nin gidebileceği hiçbir yer yoktur, hele bu coğrafyada. Bu coğrafyada kimse eceliyle ölmüyor. Bakü Ceyhan’ı yaparken biz BOTAŞ olarak petrole bağımlıyız. Türkiye olarak da bağımlıyız, yani yıllık 32 milyon ton petrol ithal ediyoruz. Bu günde 600 bin varil yapar. Dünya kanıtlanmış petrol ve doğalgaz rezervlerinin Rusya’yı da koyduğunuz zaman %70’ne komşuyuz. Bu kadar acayip coğrafyada oturup bunu çeşitlendiremiyorsan sadece sende bir sorun yok demektir, yani politik bir sürü müdahaleler vardır. Mesela İran sistemden tamamen kopuk. Dünyanın ikinci en büyük doğalgaz rezervlerine sahip, en büyük petrol rezervlerinden birisine sahip ama ben onlarla iş yapamıyorum. Topu topu 10 milyar m3’lük bir boru hattı yaptık. O gaz da İran gazı diye Türkmenistan’dan geliyor. Biz bunu, geleceğimizi dizayn etmeye çalışırken; çünkü öyle ya da böyle bu petrol, doğalgaz ithalatımız devam edecek ama en azından benim bulunduğum dönemde bizim ekibimiz bunu hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin ithalatının devamlılığı algılamayıp Türkiye Cumhuriyeti’nin Hazar’da ve Orta Doğu’daki petrol ve doğalgaz sahalarında payı olması gerektiğini, taşımak ve buna el sallamak bizim bir işimizin olmayacağını, aynı zamanda ticarette de aktif olması gerektiğini savunduk.

Page 18: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

18

Bütün projeler tamamen buna dayanmıştır. Mesela ben bir sürü televizyon programına çıkıyorum, daha önce de çok çıktım ve söyledim, makalelerim de yazdım; İran’dan petrol alıyoruz, ithalatımızın %30’u İran’a bağımlıyız. Birleşmiş Milletler İran’dan petrol almayacaksın diyor. Sende dönüp Amerika’ya diyorsun ki ne yapacağım, o zaman bana yardım et. Şimdi komedi filmi. Niye komedi filmi? Bakü- Tiflis-Ceyhan’ı yapmışım, günde 1 milyon varil petrol geliyor. Türkiye Cumhuriyeti Bakü-Ceyhan’dan ne kadar petrol alıyor biliyor musunuz? Sıfır. Niye? Bilmem. Ben 1997’de müsteşara yazmıştım 50 milyon ton varil Bakü-Tiflis-Ceyhan, 15 milyon tonun yarısının Bakü petrolünden olmasını istemiştik. İthalatımızda bugünler için öngördüğümüz doğru tutmuş; 32 milyon ton, biz 30 milyon ton öngörmüştük. Hem orada hissemiz var hem de daha düşük fiyatla niye almıyoruz. Biz Süveyş’i geçen ithalat yaptığımız müddetçe 14 günlük nalbur ödemeye devam ederiz. Bakü petrolü sabah 07:00’de basıldığında akşam 07:00’de Kırıkkale rafinerisinde oluyor. Yani nalbur ödemiyorsun, bir günde geliyor. Hiçbir şey olmasa bile seni 14 günlük nalburdan kurtarıyor. Bunlar görülmedi, şu anda ne yapsak İran petrolü alamıyoruz, Ruslara yalvarıyoruz. Topraklarımızdan bir Bakü-Ceyhan geçiyor. Bunun için BOTAŞ bugünkü hallere düştü, her türlü bedeli BOTAŞ’a ödettiler ama TPA’nın orada %6.75 hissesi var petrolümüzde ve biz oradan petrol almıyoruz. Biz bunun için Bakü-Ceyhan yapmışız. Hayatımın sekiz buçuk yıl orada geçti de ondan söylüyorum. Biz tabii Bakü- Ceyhan’ı yaparken birde şöyle düşünün, 1992’de başlamış bir proje, bir taraftan Rusya diyor ki “Hiçbir şekilde vermem, Orta Asya’dan bir tane bile kıl kopartmam.” Bir taraftan biz Amerika’yla daha böyle şey içindeyiz “Doğu Batı Enerji Koridoru”, işte ikiz kardeşler yapacağız. Hazar’dan kardeşlerden Kazak ve Azer petrolü Türkmenlerden de gazı yanına getireceğiz. Türkmenlerde de çok gaz var. Böylece Doğu Batı enerji koridoru, petrol ve doğalgaz boru hatlarıyla örülmüş olacak. Düşünün boru hatlarıyla ülkelerin sınırlarını belirliyorsunuz, bundan sonraki 30-40 yıllık ilişkilerini belirliyorsunuz. Boru hatları bu yüzden çok önemli. Reel politiğin bire bir parçasıdır.

“BOTAŞ olarak her zaman hep boğazları öne çıkartmaya çalıştık”

Biz tabii raporlara bakıp çıkardığımızda, biliyorsunuz bizim en handikap yerimiz Türk boğazlarıdır. Biz BOTAŞ olarak her zaman hep boğazları öne çıkartmaya çalıştık. Bizi “Siz işte sadece boğazları kullanarak Bakü-Ceyhan yapılmasını istiyorsunuz” diye çok suçladılar. Bakü-Ceyhan’da 8 tane seçenek vardı, biz en sonuncuyduk. İran’da yapılacak ihracat bile bizim üstümüzdeydi. İngilizler rapor hazırlamışlar o zaman işte Kürşad Bey ve ben filan oturup çalışıp buna bir kağıt rapor hazırlayıp kendi fizibilitemizi yaptık. Daha sonra Dünya Bankası’ndan 5 milyon dolar alıp çok kapsamlı fizibilite yaptık. Ama bizim ekibin kendi imkânlarıyla yaptığı fizibiliteden sadece 20 milyon dolar oynadı, yani bize para vermediler, biz yaptık. Sonra tanker hesaplamalarını yaptık. Bizim tanker hesaplamalarımız daha sonra İsrail’le su satılacakken DSİ tarafından falan da onaylandı. Bakü-Ceyhan en uzun boru hattıydı ve orada Nobel döneminden kalma bir boru hattı vardı; Gürcistan üzerinden gitsin, Gürcistan’dan Karadeniz’e gelsin, Karadeniz’den geçip, boğazlar bedava ya, giderler. Nasıl olsa maliyeti yok.

Page 19: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

19

Türkiye “Total Transformation Cost” diye bir şey çıkardı. Dedi ki bunu oradan boru hattıyla buraya getirdin. Bakü-Ceyhan en uzun 1.776 km, Bakü’den Ceyhan’a. Fakat yolda hiçbir yerde durmuyorsun. Yani getiriyorsun dünyanın en büyük 365 gün çalıştırabildiğin bir terminalinde yükleme yapıyorsun ve dünyanın en büyük tankerlerini kabul eden bir yerdesin. 24 saat çalışabiliyor, kapasitesi korkunçtur, merak edenler görmeye gidebilirler, hala çok etkileyicidir. Aslında biliyorsunuz Irak petrolleri için kurulmuş BOTAŞ’ı başlatan yer burası yani Kerkük petrolleri ama biz Bakü-Ceyhan için de kullandık; çünkü alan çok büyüktü.

Öbür projelere bakıyorsunuz. Bakü-Supsa Gürcistan üzerinden gidiyor. Oradan Karadeniz’e gidiyorsun. Biz boğazlardan dolayı itiraz ettiğimiz için “By-Pass Projeleri” diye bir şey geliştirdiler. Bu By-Pass Projeleri İle Burgaz-Dürre, Burgaz-Dedeağaç bir de İtalya’ya giden Köstence-Trieste boru hattı yaptılar. Biz dedik ki onlarla karşılaştırılmaz. Bakü-Ceyhan petrol boru hattına bir kere biniyor, iniyor tankere biniyor; Rotterdam’a, Lavera’ya, Avusturya’ya gidiyor. Öbürü boruyla Karadeniz’e geliyor, tanker geliyor. Tanker bunu alıyor, Karadeniz’de biz tankere de karşıyız. Karadeniz’de 200 m altında oksijen yok, sadece 40 millik alanda hayat var, rahmetli olmuş bir deniz zaten, getiriyorsun tekrar Balkanlara Romanya veya Bulgaristan’a tankerden indiriyorsun, bu oraya bir terminal yapman demek. Ondan sonra oradan bir tane daha Ege’ye veya Adriyatik’e boru hattı yapıyorsun. Boru hattıyla gidiyor, orada gene gelip bir tanker alıyor Rotterdam’a, Lavera’ya götürüyor. Biz buradan bir hesaplama yaptık. 50 cent civarında varil başına bir zamanlar karşı çıktık, o yüzden Bakü-Tiflis-Ceyhan oldu. Kimsenin kıyağı filan değildir Türkiye Cumhuriyeti’nin insanlarının kıyağıdır. BOTAŞ çok eziyet çekti; çünkü Azerileri ve Gürcüleri özellikle Gürcüleri kendi projelerinden vazgeçirtmek için belli bedeller ödendi. Bunun büyük bedelini de BOTAŞ’ın hazineden adını alacağı paralarla görürsünüz, sabittir 55 cent-80 cent civarındadır ama mesele diğer projelerde diğer

Page 20: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

20

BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN (BTC) BORU HATTI GÜZERGÂHI

normal boru hatlarında her yıl enflasyona göre arttırarak gidersiniz. Bizde öyle bir şey yok, 30-40 yıl boyunca sabit.

Bakü-Ceyhan güzergâhını da göstermiş olayım size. Bu Samsun-Ceyhan bizim en son BOTAŞ’tan ayrılmadan önce uğraştığımız projeydi. Belirli bir aşamaya getirdik. Ruslar Novorossisk limanına Kazakistan’dan petrol getiriyorlardı ve Türk boğazları için çok ciddi bir tehditti. Şöyle düşünün 2010 yılında 120 milyon ton ekstra petrol Türk boğazlarını zorlayacak şekilde Karadeniz’e çıkacaktı. Bakü-Ceyhan bunun sadece 50

milyon tonunu alırdı, kalan 70 milyon ton Rusların, CPC’nin, Samsun-Ceyhan’ı geliştirme nedenimiz o. Amacımız Samsun’la Novorossisk arasına şatıl yapacak iki üç tane tanker koyup o petrol hiç Karadeniz’de hareket etmeden ve boğazlardan geçmeden doğrudan Samsun’a gelmesini sağlamaktı. Tesadüftür o da 70 milyon ton civarındaydı, kapasitesini öyle dizayn etmiştik. Yani Ceyhan’ı Rotterdam’a dönüştürmenin ayağı olarak gördüğümüzü de söylemiştik. Fakat Ruslar biliyorsunuz bedava boğazlarla içinden para istenen bir projeyi pek beğenmediler.

Page 21: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

21

Bir de bu yeni dönem gereği olarak tercihli bir özel sektör şirketine bizim projemiz resmen gasp edilerek verildi. Benim ve arkadaşlarımın bir buçuk yıllık emeğini bir gecede alıp bir özel şirkete aynen fizibilitesi filan dâhil hepsini götürüp hediye ettiler. Ne oldu? Ben bu projeyi 2005’te bıraktım, o günden bugüne özel sektör yürütüyor bu Samsun-Ceyhan projesini. Aqua park bile yapamadılar. Ben de o zaman dalga geçiyordum. Diyorum ki: “Madem bir şey beceremediniz, o zaman hiç olmazsa Rus turistleri almak için Samsun’dan Ceyhan’a kadar bir aqua park yapın da bari insanlar kayarak oradan denize insinler. Şimdi Bakü-Ceyhan’ı yaptıktan sonra en önemli şeylerden birisi doğalgazı yapabilmekti. Ben Bakü-Ceyhan’dan sonra 2001 yılında daire Başkanı olarak Stratejik Kurumu Uluslararası Proje Daire Başkanlığına atandım. Doğalgazla bir şeyler yapılabilir mi acaba diye. O zaman ilk projemiz 1999’da katıldığımız bir şeyden sonra ortaya çıktı. İlk defa Fransızlar ve Yunanlılar Türkiye üzerinden gaz istiyorlardı. Tabii yeni araştırmalar yapman gerekiyor. Şimdi öyle bir dönemde daire başkanı olduk ki Avrupa’da hem bir nükleerde donma dönemi var, hem bizimle AB ilişkileri yürütüyorlar; fakat suratımıza bakmıyorlar. Dedik ki Avrupa Birliği’ni Türkiye’yi almaya ve kabul etmeye zorlayacak en önemli alan enerji. Hedefimiz şuydu: Avrupa Birliği’nin en azından doğalgaz ithalatının %15’i Türkiye üzerinden gitmeli. Bunu becerirsen Avrupa Birliği enerji politikalarının içinde çok aktif bir yere gelmiş oluyorsun. Asıl çıkış noktamız buydu. İlk projemizi imzaladık. Nasıl imzaladık o da bayağı ayrı bir hikâyedir. Yunanlılar hep bizden biliyorsunuz çekindiler, korktular. El atmak istemediler. İnogate diye bir program vardı, o kapsamda konuşuyorduk. 2 yıl boyunca hiç gelmediler, ilgilenmediler. Sonra bir gün genel müdürle otururken dedim ki Bulgaristan üzerinden de bir tane güzergah açalım, Yunanlılar bir türlü bizimle antlaşma imzalamıyorlar. Ondan sonra kararlaştırdık işte ben o zaman 33 yaşındaydım. Oturduk gencecik adamlar kurtların ortasına gideceğiz. 30 yıldır 50 yıldır gaz kullanan ülkelere biz de bir boru hattı getiriyoruz, kabul edin diyeceğiz. Ben 33 yaşındayım, Emre 34 yaşında, iki kişiyiz bölümüm evrakçım ve sekreterim dâhil beş kişi. Ondan sonra yola çıktık. İlk önce Romanya’ya gittik, ayrı bir hikâye benim

Page 22: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

22

internette “Nabucco Yol Hikâyeleri” diye makalem var okursunuz. Bir tane yazdım çok heyecanlı bir hikâyeydi. Romanlara ve Bulgarlara Karma Ekonomik Komisyon kapsamında Gazprom’dan gelen mevcut boru hattını tersine çevrilmesini teklif ettik. Yani kompresörleri yerini değiştirdik. Aşağıdan yukarıya Hazar’la Orta Doğu gazı basalım diye. Çok hoşlarına gitti ama hakların sahipleri Gazprom’da olduğu için tabii bunlar olmadı. İkinci alternatif bir tane yeni boru hattı çizdik; Türkiye sınırlarından başlıyor Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya’ya kadar gidiyor. Avusturya’da Baumgarten'e diye bir yer var. Bütün Rus gazının toplandığı yer, oradan bütün Avrupa’ya, Almanya’ya, Fransa ve İtalya’ya dağılıyor. Oraya da gidelim bari dedik, orayı çizdik yanımıza aldık. Pek suratımıza bakmadılar, kendi düzeyimizde adamlarla buluştuk ama biz döndükten sonra üç ayrı strateji toplantısı yapıp ne kadar önemli iş verdiğimizi şey yapmışlar. Bu 2002 yılında 9 günlük bir seyahatti. Bizim seyahatten 10 gün sonra bugün Nabucco adıyla bildiğimiz proje Avrupa Birliği’nin önemli projelerinden birisi haline geldi. Bizim seyahatten bir buçuk ay sonra da iki buçuk yıldır imzalanmayan Yunanlılar tıpkı beklediğimiz gibi gelip tıpış tıpış imzaladılar hem de BOTAŞ’la Gaz Alım Sözleşmesi imzaladılar. Yani iki proje birbirini iteklemiş oldu.

“Nabucco aslında 9 Ekim’de imzalanacaktı” Nabucco’nun hikâyesini anlatayım. Nabucco aslında 9 Ekim’de imzalanacaktı. Ama benim evlilik yıldönümüm 11 Ekim’di ve eşimi de yemeğe götürdüm. O yüzden 11 Ekim’de imzalanmasını istedim ve 11 Ekim’de imzalandı. 10 Ekim gecesi bütün parafları attık, yaklaşık 20 kişi falanız, beş tane şirketten tam çıkacağız akşam saati 19:00 Nabucco’nun Avusturya genel müdürü hepimize opera bileti verdi. Viyana trafiğini gidenler bilir, rezalettir o saatlerde; çünkü orada aktif bir hayat var, herkes bir tarafa gidiyor. Opera binasına gittik. İçeriye zar zor girdik, perdeler kapanmıştı., daldık içeriye tam Türk, Balkan usulü oldu. Oturduk çok güzel bir yer, gidenlere tavsiye ederim, mutlaka seyretsinler. Üç dilde oradaki operayı okursunuz yani perdenin arkasında takip ediyorsunuz ne söylendiğini ne dendiğini. Çok yorgunduk, dinledik güzeldi, Nabuco’nun aryaları iyidir. Ondan sonra döndük ertesi gün imza atıldı. İmza töreninde ben parmak kaldırdım. Böyle dedim proje ismi olmaz. Ne bu dedim “Türkiye Bulgaristan Romanya Macaristan Avusturya Doğalgaz Boru Hattı Projesi”, yani İngilizcesi de uzun Arapçası da uzun Türkçesi de uzun. Buna bir nick name bulalım, bir şey bulalım ne koysak ne koysak ben “NG5” olsun dedim. Yani doğalgaz “Natural Gas Fife” beş ülkeyiz, beş şirketiz. Şimdi genel müdür olan bir arkadaşım var, dedi ki bıktık artık bu teknik isimlerden, biz neredeyiz şu anda,. Viyana’dayız. Neresi burası? Klasik müzik şehri. Dün gece ne yaptık hep beraber? Opera seyrettik. Neydi adı? Nabucco. Haydi adını Nabucco koyalım dedi, koydu. Adı Nabucco oldu. Ama bunu Avrupa Birliği’ndeki ileri zekâlılar şöyle yaptılar: Türkiye’nin önemini küçültmek içindir; çünkü bunların tamamı kendinizi önemsiz hissedin diye yapılır. Yıllarca Türkiye bir sürü proje geliştirdi görüyorsunuz. Türkmen gazı için geliştirdik, Azeri gazı için geliştirdik, petrol için geliştirdik, hepsini Avrupa Birliği’ne sunmaya çalıştıkça Avrupa Birliği hep bizi son noktaya kadar görmezden geldi. Nabucco’yu da görmezden geldi. Bugün Nabucco ölüyorsa Avrupa zamanında yaşatmayı beceremediği içindir, zamanında destek atmadığı içindir, zamanında bununla ilgili şeyler yapmadığı içindir.

Page 23: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

23

2005 yılında bir makale okuyorum, bizim petrolcülerin sevdiği bir dergi vardır. Bir baktım oraya birisi Nabucco’nun tarihini yazmış. Okudum şöyle olmuş: Avrupa Birliği Parlamentosunda Brüksel’de enerji toplantısı olmuş, sonra böyle 15 tane parlamenter çok sıkılmışlar; çünkü işte Ukrayna’yla gaz savaşları başlamış. Avrupa’ya gaz gidemiyor bilmem ne sıkılmışlar, bunlar gitmişler orada parlamentonun içinde çok güzel bir cafe var. Orada kahve içmişler, kahve içerken iki tanesi üç tanesi demiş ki yok kardeşim böyle olmayacak. Yani Ruslarla bu kadar devam edemeyiz. Yani Avrupa’ya yeni bir boru hattı lazım, bu da Hazar’a falan gelsin. Üstelik Türkiye’yi geçsin olur demişler, adını da Nabucco koyalım demişler. O editöre yazdığım mektup biraz ağır oldu galiba hâlâ cevap alamadım, yedi yıl kadar oldu. Hâlâ cevap gelmedi. Niye? Bu projeyi BOTAŞ’ın ve Türkiye’nin yaptığı görmek istemiyorlar da ondan. Biz olmasak o proje yoktu, yaratan da üreten de biziz. Devamını getiremeyen kim? Avrupa Birliği. Niye? Avrupa Birliği’nin ortak dış enerji politikası olmadığı için. Bakınız Stratejik Paper çıkardılar, Green Paper çıkardılar. Seni görmezden gelmiş, hiçbir politika uygulaması yok. Mesela size bir şey göstereyim: Bunu benim öğrencim gönderdi. 2005 Eylül ayı Avrupa Birliği’ne yani katılanlar olmuş. Rusların elinde Rus gazına bağımlılıktan inliyorlar. Avrupa Birliği gitti ne imzaladı Shröeder ve Putin, yani Baltık Denizi’ni geçen, şu anda benim çalıştığım şirketin sahibi olduğu boru hattı projesini 2005’de imzaladılar. Ben çok ağır bir yazı yazdım, Avrupa Birliği’ni çiftte standartla suçladım; çünkü bu II. Dünya Savaşı’nda meşhur Ribbentrop Molotov Paktı vardır. Duymayanlar araştırabilir? Nazilerle, Ruslar savaşmadan Baltık’ı bölüşelim, sen bana savaş açma ben sana savaş açmayayım. Yani bugün molotov kokteyline adını veren adam aynı zamanda. O pakta benzettik onu. Bütün Polonya ve sonradan girenler. Bu ne demek? Avrupa Birliği’nin parçasısınız; fakat ortak dış enerji politikanız yok, ithalatta Ruslara bağımlısınız,

bunlarla mücadele edip bütün Avrupa Birliği’nin işine yarayacak bir sistem kuracağınıza ne yapıyorsunuz? Avrupa Birliği’nin en büyük ülkeleri olarak İtalya, Almanya bilmem neler milletlerle antlaşmaları 30-35 yıllığına tamamlıyorsunuz. Avrupa Birliği’nin geriye kalanı ne olmuş? Çöpe. Bütün mevzu oydu, zaten Polonya’ya benim gönderdiğim öğrenciydi, Bu Polonya dergisi.

“Avrupa Birliği sadece 10 tane ülkenin golf kulübüne dönüşüyor” O zaman ne olmuş oluyor? Dışlanmış oluyorsunuz, Avrupa Birliği sadece 10 tane ülkenin golf kulübüne dönüşüyor. Avrupa Birliği bugün eurodan çatırdıyor. Çatırdıyor. Portekiz sallantı da, İspanya sallantı da, Yunanistan zaten yıllarca bize karşı tetikçi olarak kullanılmış. Bu tetikçiliğinin karşılığını 104 milyar euro borcunu silerek ödediler ve hâlâ 350 milyar euro borçları var. Yunanistan’da ben before ve after resimlerini çok iyi bildiğim için Avrupa birliği paralarının nerelerde kullanıldığını çok iyi biliyorum. Hiçbirisi üretken yatırımlarda kullanılmadı. Hiçbirisi üretken yatırıma dönmedi. Avrupa Birliği fonlarıyla yollar yaptılar, belediye binalarını boyadılar, bütün Atina’yı boyadılar,

Page 24: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

24

bütün altyapıyı, bütün belediyeleri ihya ettiler ama ne yazık ki üretim sistemine, ekonomiye, istihdama bir çözüm bulamadılar. Portekiz de öyle.

“Avrupa Birliği’ne 1995’te girmeliydik”

Avrupa Birliği’ne girmek içinde çok yırtınmanın falan bir âlemi anlamı yok. Yani oradaki değerlere sahip olmuş olman yeterli. Orada bulunmuş olman bir şeyi değiştirmiyor. Size yalan söyleniyor, unutmayın. 3. Beş Yıllık Kalkınma Planı adı “Perspektif Planı”dır, 1973’te başlar, 22 yıl sonra Avrupa Birliği’ne girmemizle kapanır. Yani bu ne demek? 1995’te girmeliydik. Ne yaptı ama sarışın güzel kadın? “Sizi Gümrük Birliği’ne soktuk canlarım” dedi. Ne oldu Gümrük Birliği’nde? Kim ayvayı yedi? Biz. Sonuç olarak dengesi bozuk bir ticaret şeyimiz var. Ne olduğu belli olmayan dış politika müdahaleleri var. Bizi çok seven Avrupalıların sattığı mayınlar var, her gün birileri basıyor bir sürü şehit gidiyor. Yani bir şey yanlış, niye yanlış? 100 yıl önce hiç beklemedikleri bir tane adam çıktı Selanik’ten geldi Kurtuluş Savaşı yapacağı tuttu. Tokadı çaktık ne oldu planlar ertelendi. Ne oldu belki Kürtlerden bir devlet kuracaklardı. Biraz işin şirazesini kaçırıp Araplardan bir devlet kurmaya kalktılar. Bu Araplardan El-Kaide çıkıp iki tane uçakla çaktı. Araplara aşırı derecede paye verildiğini düşünüyorlar. Ama şunu da unutmayın Dr. Frankenstein, Frankenstein’ı öldürme hakkına sahiptir; çünkü o yarattı. El-Kaidesini Taliban’ını aynısı şu anda buralarda oluyor. O yüzden hassasiyetle takip etmeniz gerekiyor. Bu yüzyılın bir yerinde mutlaka Kürtlerle ilgili bir şey olacak. Onun için burada, onun için petrol ve doğalgaz boru hatları buralardan geçiyor, onun için burada bir şeyler karışıyor. Yoksa Amerika çok rahat. Niye? 100 yıl sonra gene Teksas’ta korkunç petrol keşfettiler. Sonra kayaç gazı diye bir şey çıktı, çok okuyorsunuzdur. Avrupa Birliği’nde satılıyor 11-12 dolara, Japonya’da 18 dolara, Amerika’da 3 dolar ve bunu ihraç etmeye başladığında Rus Gazprom yani Kutsal Gazprom İmparatorluğu da çökecek. Ruslar şu anda panik vaziyetteler. Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri olarak Irak’tan bir şey çıkıp çıkmamış, oranın kontrol edilmesi iyi bir şeydir. Irak sizin elinizde olursa Kuveyt’le birlikte petrolün tamamen %20-%25’i hakkında söz hakkına sahip oluyorsunuz.

“100 yıl önce olamayan şeyler bu yüzyılda olur mu?” Sonuçta bu dünyayı iyi takip etmek lazım, 100 yıl önce olamayan şeyler bu yüzyılda olur mu? Bütün hassas olmamız gereken husus ve konu budur. Bununla ilgili çıkmış ya da çıkabilecek bütün kitapları okumanızı tavsiye ediyorum. Cengiz Çandar’ı seversiniz sevmezsiniz en son bir kitap yazdı “Mezopotamya Ekspresi” diye, alın bir okuyun. Ne güzel şeyler yazmış. Ben çok haz etmem kendisini ama takdir etmemek mümkün değil, çok iyi yerler yakalamış. Sonuçta biz burada Türkiye olarak topu topu 100 milyar m3 bir gaz oyunun içinde Avrupa piyasalarına gaz satıp Avrupa Birliği’nin parçası olalım diye çalıştık. Avrupalıların bunu görmesiyle yüzlerini yıkayıp neler söylemişsiniz demeleri için 2005 yılının gelmesi gerekti ve Avrupa Birliği’ne şunu da söyledik. Yani dedik ki 2000 yılında Avrupa Birliği Rusya Enerji Diyalogu Direktörü kurulsun komisyonunun altına. Hazar Direktörlüğün niye yok, neden Orta Doğu Direktörlüğün yok. Çünkü bu muhasebe ilkesidir, son giren ilk çıkar. Hani en son girenler çıkıp gidecekler ki Avrupa Birliği’nden bu 27 sayısı 10’a mı

Page 25: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

25

düşer, 8’e mi düşer, 12’ye mi düşer bilmiyorum, birbirlerini ne kadar yiyeceklerine bağlı.Bir golf kulübü olarak kaldıklarından Rusya bunların ana arz sağlayıcıları olarak da devam edebilir veya başkentini Moskova’dan St. Petersburg’a taşır ondan sonra Rusya der ki “Avrupa enerji arz güvenliği konusunda sıkıntıya düşmesine gerek yok boş verin Hazar’dan gelen gazları, boş verin Türkiye’den gelen gazları üzerinden geçen Orta Doğu’yu, ben sana veririm. Ben Avrupa Birliği’ne de üye olacağım” diyebilir. Mr. Putin’e bağlı her şey. Mr. Putin 2025’e kadar burada, yani başımızda. Bizim projelerin sadece kapasitelerini söyleyeyim. Ruslar niye rahatsız oldu anlamak da mümkün değil. Nabuccoi orijinal Nabucco, sünnet edilmeden önce, Nabucco sünnet edildi. Şimdi düşürüldü 1.300 km’ye, 4.000 km’ydi Irak dâhil 30 bin milyar m3’tü. Şimdi benim temsilcisi olduğum Trans Adriyatik Boru Hattı oda aşağı yukarı 10 milyar m3 işte ikinci şey arttırılırsa 20 milyar m3’e gidecektir. Ben üç projenin de içindeydim. Hani şey gibi düşünebilirsiniz Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray hepsinde oynadım ben, ister istemez öyle oluyor. Üçünü geliştirip, devletteyken geliştirdim sonra kendime bir tanesini seçtim; çünkü şirketim onu seçti, ben de onun temsilcisiyim şu anda. Bizim projemiz Nabucco’ya göre şu anda biraz daha avantajlı gözüküyor ama Nabucco’nun olması için Avrupa Birliği’nin vereceği destek ve Irak gazı çok önemli. Hiç kimsenin beklemediği derecede Irak bir anda oyuna girdiğinde Türkiye’nin konumu, geleceği, güç politikası ve haritası değişecek. Buna açık olmak lazım. Bizim oradaki petrol ve doğalgazdaki hâkimiyetimizin derecesi Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarının da bir şekilde ne kadar oynayıp oynamadığı bağlı. Büyüyebiliriz de, sakın bunu olumsuz anlamda anlamayın. Etki alanınız da büyüyebilir. Bu sadece oyunu iyi yönetmekle ilgilidir. İyi bir koçun varsa iyi bir oyun okuyucusu olursun. Türkiye hayal ettiklerimiz olursa böyle bir veba gibi bir şey olacak, böyle her tarafa gaz gönderen gaz getiren gaz alan Notterdam olabiliriz. Ama bunun için henüz rafineri yapabilmiş değiliz.

Page 26: 1 BORU HATTI OYUNUNDA BÜYÜK GÜÇLER VE TÜRKİYE 27.12

26

Rusya’ya ve Irak’a çok değinemedim. Rus KGB ajanından öğrendim. Rusya’da seçimler olduğunda ve adaylar belli olduğunda halk üniversite eğitimine, politik bürodaki görevine şuna buna bakmıyor. Neye bakıyor biliyor musunuz? Aday kel mi saçlı mı? Çünkü Lenin’den itibaren Malenkov hariç Stalin’den sonra Rusya’yı yöneten Rusların bile Rus olduğu için utandıklarını söylediği bir adamdır, öyle derler. Tarih şeritlerinde bile göremezsiniz. Malenkov’u çıkardığınız zaman Rusya’yı

bir kel bir saçlı, bir kel bir saçlı, bir kel bir saçlı yönetmiş. Bu seçimler olacağı zaman da bizde tahmin yürütüyoruz. Yani Putin ilk geldiğinde biliyorsunuz yarı açıktı kafa, ondan sonra seçime giderken kafa iyice kelleşti. Biz Dmitry Medvedev olacağını söylüyorduk yaş itibariyle, Putin’in St. Petersburg’dan sağ koluydu. St. Petersburg’taki 7 kişiden başka Putin’in ne yapacağını bilen hiç kimse yoktu, isteyen sadece konuşurdu. Zubkov Putin’in hocam dediği bir adamdır. Sergei Ivanov kardeşi gibi bir adamdır. Birlikte KGB’de ajanken 5 yıl aynı evde yaşamışlar. Onu da Rusya’ya yeni bir bakanlık kurdu. Bütün bu füzelerden, teknolojik, askeri şeylerden sorumlu bir bakan, Teknoloji ve Savunma Bakanlığı galiba, onun başına getirdi. Sonuçta Putin gitti Medvedev geldi. Sonra ne oldu? Anayasayı değiştirdiler. Putin tekrar seçilebilir hale geldi ve tekrar seçildi. Çünkü iyice kelleşmişti. Rusya’da şöyle bir fıkra var: 2025 yılı Putin Medvedev’i 1 Ocak Pazartesi günü arıyor, sabah saat 08:00, “Günaydın Dmitry” diyor. “Günaydın Glodya” diyor. Putin’in lakabı Glodya’dır. “Ne oldu?” “Sabah saat 08:00, yarım saat sonra işte olacağım da bu sene hangimiz başbakan, hangimiz başkan da onu karıştırdım, nereye gideceğim, Grablin’e mi Başbakana mı?” Kitabım basıldı tam dağıtılamadı, bilemiyorum. İçinde Amerikan Belgeleri olduğu içindir belki.