1. dünya teknoloji tarihi · birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl...

13
1 Dünya ve Türkiye'de Sanayi Devrimleri, Dijital Çağ: Dün, Bugün, Yarın Dr. Faruk Ağa Yarman Reha Denemeç 1. Dünya Teknoloji Tarihi Tarihsel perspektiften insanoğlunun teknoloji serüvenine baktığımızda; ilk birkaç milyon yılda, gündelik ihtiyaçların icat edilen ve el becerisiyle geliştirilen, taş, tahta, metal işleyen araçlar ile yaşamı kolaylaştırdığı görülür. Mağaralara sığınmış toplayıcılık ve avcılıkla hayatta kalan ilk insan, zamanla su boylarına yerleşerek tarım ve hayvancılığı öğrenerek tarım toplumuna geçmiştir. Gezegenimizde uygarlık, arkeoloji müzelerinde nerdeyse üç yüzyıl öncesine kadar ortak bir resme işaret eder: Ateşin icadından, buhar gücünün kullanılmasına kadar, nüfusu 100 binin altına sıkışmış, giderek kentleşen yerleşim merkezleri etrafındaki köylerde tarım yapan köylülerin beslediği, kent soylu zanaatkarlar; gıda saklamak için amforalar, toprak, cam, bronz kap kacak yapmayı da öğrenir, bunları yapacak alet ve edevatı geliştirmeyi de. Kuvvet çarpanı olarak kaldıraç, çıkrık, halat, balta, bıçak, çekiç ve benzerleri aletler icat edilir, geliştirilir hayatın paçası olur. Teknoloji Antik Yunanda “zanaat-hüner bilgisianlamında kullanır. Elbette ateşin ve tekerleğin insan hayatına girmesiyle yaşanan sıçramayı azımsıyor değiliz. Ama taş devrinden maden çağına geçiş, herhalde teknolojik ve dolayısı ile sosyal dünyamızı çok daha derinden ve daha hızlı değiştirmiş olmalı. Eldeki birincil doğal kaynakları, aletler ve süreçler tasarlayıp geliştirerek, icat edilen yeni ürünlere dönüştürüp daha kolay hayatlar kurma çabamız çok eskilerden beri var. Ama tarih içinde zamanla asıl değişen galiba boyut ve mesafelerde bu işi metrelerden büyüğe doğru kilometrelere, hatta gezegenlere erişime, küçüğe doğru ise atomik, nükleer ve hatta çekirdek altı kuvantik ölçeklere indirgemek son asrın eseri. Kol kuvveti ve beygir gücünden kiloton ve gigawat’lara geçiş de öyle. 1.1. İlk Üç Sanayi Devrimi Yazılı tarihte Sümer ve Mısır’dan başlayarak; Arkaik ve Antik Çağlarda beşeri ve hayvani kas kuvveti, su, rüzgar (değirmen ve yelkenler) ve bilinen aletlerle ancak birkaç on ile çarpılabilir hale gelmişti. Toprak üstünde yükselen yapılar giderek birkaç kattan onlarca kata uzanırken, süratimiz piyadeden atlıya, trenliden roketliye yükselebilmiştir. Tabi aynı zaman dilimlerinde bilgi depolarımız; tapınak duvarlarında taşa oyulmuş bir kaç satır yazıttan, yüzlerce kil tablete, devamında binlerce papirüs sayfasına, sonra da kağıtla onbinlerden milyonlarca kitaba uzanır hale gelmiştir. Şimdi ise bilgi otoyolları üzerinden terabaytlarca bilgi anında parmağımızın ucundadır. Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok yavaş devinen, değişimin ve değişme hızının da düşük olduğu bir sosyal manzaradır. Sonuçta insanoğlu tarım toplumu ve onun sağladığı oldukça sınırlı teknolojik olanaklarla, su boylarına sıkışmış bir kentsel çevreye yerleşmek zorunda kalmıştır. Su kemerleri ile doğal su depolarına bağlı sarnıçlar tarih öncesinden beri biliniyordu. Ama su gücünü yoğun olarak imalatta kullanma fikri bu dönemde hayata

Upload: others

Post on 05-Mar-2020

10 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 1. Dünya Teknoloji Tarihi · Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok yava devinen, değiimin ve değime hızının da düük olduğu

1

Dünya ve Türkiye'de Sanayi Devrimleri,

Dijital Çağ: Dün, Bugün, Yarın

Dr. Faruk Ağa Yarman

Reha Denemeç

1. Dünya Teknoloji Tarihi

Tarihsel perspektiften insanoğlunun teknoloji serüvenine baktığımızda; ilk birkaç milyon

yılda, gündelik ihtiyaçların icat edilen ve el becerisiyle geliştirilen, taş, tahta, metal işleyen

araçlar ile yaşamı kolaylaştırdığı görülür. Mağaralara sığınmış toplayıcılık ve avcılıkla

hayatta kalan ilk insan, zamanla su boylarına yerleşerek tarım ve hayvancılığı öğrenerek

tarım toplumuna geçmiştir. Gezegenimizde uygarlık, arkeoloji müzelerinde nerdeyse üç

yüzyıl öncesine kadar ortak bir resme işaret eder: Ateşin icadından, buhar gücünün

kullanılmasına kadar, nüfusu 100 binin altına sıkışmış, giderek kentleşen yerleşim

merkezleri etrafındaki köylerde tarım yapan köylülerin beslediği, kent soylu zanaatkarlar;

gıda saklamak için amforalar, toprak, cam, bronz kap kacak yapmayı da öğrenir, bunları

yapacak alet ve edevatı geliştirmeyi de. Kuvvet çarpanı olarak kaldıraç, çıkrık, halat, balta,

bıçak, çekiç ve benzerleri aletler icat edilir, geliştirilir hayatın paçası olur. Teknoloji Antik

Yunanda “zanaat-hüner bilgisi” anlamında kullanır.

Elbette ateşin ve tekerleğin insan hayatına girmesiyle yaşanan sıçramayı azımsıyor değiliz.

Ama taş devrinden maden çağına geçiş, herhalde teknolojik ve dolayısı ile sosyal

dünyamızı çok daha derinden ve daha hızlı değiştirmiş olmalı. Eldeki birincil doğal

kaynakları, aletler ve süreçler tasarlayıp geliştirerek, icat edilen yeni ürünlere dönüştürüp

daha kolay hayatlar kurma çabamız çok eskilerden beri var. Ama tarih içinde zamanla asıl

değişen galiba boyut ve mesafelerde bu işi metrelerden büyüğe doğru kilometrelere, hatta

gezegenlere erişime, küçüğe doğru ise atomik, nükleer ve hatta çekirdek altı kuvantik

ölçeklere indirgemek son asrın eseri. Kol kuvveti ve beygir gücünden kiloton ve

gigawat’lara geçiş de öyle.

1.1. İlk Üç Sanayi Devrimi

Yazılı tarihte Sümer ve Mısır’dan başlayarak; Arkaik ve Antik Çağlarda beşeri ve

hayvani kas kuvveti, su, rüzgar (değirmen ve yelkenler) ve bilinen aletlerle

ancak birkaç on ile çarpılabilir hale gelmişti. Toprak üstünde yükselen yapılar giderek

birkaç kattan onlarca kata uzanırken, süratimiz piyadeden atlıya, trenliden roketliye

yükselebilmiştir. Tabi aynı zaman dilimlerinde bilgi depolarımız; tapınak

duvarlarında taşa oyulmuş bir kaç satır yazıttan, yüzlerce kil tablete, devamında

binlerce papirüs sayfasına, sonra da kağıtla onbinlerden milyonlarca kitaba uzanır

hale gelmiştir. Şimdi ise bilgi otoyolları üzerinden terabaytlarca bilgi anında

parmağımızın ucundadır.

Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok

yavaş devinen, değişimin ve değişme hızının da düşük olduğu bir sosyal manzaradır.

Sonuçta insanoğlu tarım toplumu ve onun sağladığı oldukça sınırlı teknolojik

olanaklarla, su boylarına sıkışmış bir kentsel çevreye yerleşmek zorunda

kalmıştır. Su kemerleri ile doğal su depolarına bağlı sarnıçlar tarih öncesinden beri

biliniyordu. Ama su gücünü yoğun olarak imalatta kullanma fikri bu dönemde hayata

Page 2: 1. Dünya Teknoloji Tarihi · Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok yava devinen, değiimin ve değime hızının da düük olduğu

2

geçirildi. Bunun sonucunda ise kentsel oluşumlar su boylarına daha fazla bağımlı hale

geldi. Bu yerleşkelerde, bilim ve sanatta gelişirken; sulama kanalları, su değirmenleri,

“Arşimed Burgusu” pompalar, bugün için bile karmaşık sayılabilecek hidrolik sistem

tasarımlarına dönüşmüştür. Eskiden su boyundaki yerleşkedeki kanal sadece tarım ve

evde su kullanım ihtiyaçlarına yönellik iken, birden bire hidrostatik basınç ve su

debisi birer enerji kaynağına dönüşecektir. Yel ve su değirmenlerinin sağladığı kuvvet

çarpanı üretimde el sanatlarından daha yoğun imalat imkanı doğurunca, bilim ve

teknolojiye yönelerek zihin gücü ile yeni üretim sistemi kuranlar ve o ürünleri

tasarlayıp geliştirenler ile, imalathanelerde emeği ile çalışanlar ayrışmaya başlar. Bu

ise birinci sanayi devriminin özüdür. Teknoloji bir kere daha tarihte sosyo kültürel

dokuyu yeniden yapılandırmaya yönelmiştir.

İkinci sanayi devrimi (1850-1900) aslında nehir boyunda oturma zorunluğu yerine,

kaynatacak bir kazan su bulunacak her yerde imalathane kurabilme serbestisiyle

başlar. Bugün motor olarak adlandırdığımız cihazın su değirmeninden kara tren

lokomotifine dönüşmesi, enerji kaynağı olarak akan suyun kinetik enerjisi yerine, su

buharının ısıl enerjisinin kullanılmasıyla mümkün olmuştur. 19. yüzyılın ortalarına

adreslenen bu dönem "Kontratief Dalgası" diye adlandırılan süreçte motorda buhar

gücüne dayalı tahrik kavramı üzerinde gelişir. Bu yarım asırlık döneme damgasını

vuran tek yenilik tabii ki sadece atlı arabalarından kara trene, yelkenli gemiden

istimbota geçiş değildir. Coulomb, Gauss, Faraday ve Ampere gibi fizikçilerin

elektrik ve manyetik alanlardaki yasalarını dört denklemde toplayan Maxwell’in

"Elektromanyetik Alanlar Kuramı”nı tamamlaması da bu döneme denk gelir. Ancak

bu kuram; modern elektrik makinaları yapılana kadar elektro-tekniğe, radyo ve

telefon hayatımıza girene kadar da haberleşme mühendisliğine bariz bir katkı

yapamayacaktır.

Üçüncü sanayi devrimi (1900- 1940) ile, sanayiye ve toplumsal yaşama elektriğin

girmesi ile elektrik motorlarının yoğun kullanıldığı yeni bir dönem başlar. İlk iki

sanayi devrimi gibi, üçüncü sanayi devrimi de bir çeşit motorizasyona endekslenmiş

gibidir. Ancak elektronik/elektromanyetik öğretisinin sağladığı teknolojik yeniliklerle

ile bilişimin sosyal yaşamımızı şekillendirmesine daha epey vakit vardır.

Dördüncü Sanayi Devrimi (1940-1970) İkinci Dünya Savaşı sonlarında dünya

gündemine oturan ve ABD ile Sovyetler arasındaki süren Soğuk Savaş dönemine

damgasını vuran dönemdir. Mühendislikte otomatize edilmiş hareketlilik ile

motorizasyon tutkusu aşılarak önce elektronik dünyamız kurulmuş, oradan da bilgi ve

iletişim teknolojilerinin hakimiyetine girerek küreselleşen bir dünya ortaya

çıkmıştır. Bu dönemde, önceleri biraz antik çağları çağrıştıran makine mühendisliği

giderek karmaşıklaşır. Yanmalı motor kömür tekelinden kurtulur. Benzinli motor bir

taraftan gelişmeye devam ederken, termodinamikteki gelişmeler doğrultusunda dizel

motorlar devreye girer ve pazardan önemli paylar alır. Teknoloji dünyamızda enerji,

hidrolik kaynaklardan termal kaynaklara dönüştüğü gibi, termalden nükleere, ordan

da akıllı yenilenebilir kaynaklara (yine su, yine rüzgar ve güneş ama ileri teknolojik

uygulamalar ile) yönelecek, yüksek ve yoğun güç tutkusu teknoloji tarihindeki tahtını

bilgi ve iletişim teknolojilerine bırakacaktır.

Page 3: 1. Dünya Teknoloji Tarihi · Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok yava devinen, değiimin ve değime hızının da düük olduğu

3

1.2. Dijital Devrim

Fizikteki gelişmeler üzerine kimyasal pil, elektrik devreleri ve manyetizma derken 19.

yüzyılda Maxwell'in formüle ettiği elektromanyetik dalgala kuramır, önce elektrik

motorları ve jeneratörleri, ardından da klasik haberleşme mühendisliği ile radyoyu,

telgrafı, telefonu, televizyonu ve daha sonra da bilgisayarı hayatımıza sokmuştur. Bütün

bunlar yaşanırken elektrik dünyasında sanayi ağırlıkları değişerek, elektromekanik ve

klasik haberleşme, otomasyon ve beyaz eşya endüstrileri olarak gelişir. Ardındaki

nümerik matematik kuramı iki üç asır öncesine ait olsa da; Manhattan Projesinde bir

hesap makinası olarak ilk tüplü bilgisayar icat edilir. Böylece nükleer alanda "Boltzman

Transport Denklemi"ni bomba yapabilmek için çözmek adına tasarlanan ve tüplü

elektronik devrelerden oluşan ilk bilgisayar yeni bir çağın habercisi olur.

Geçtiğimiz yüzyıl herhalde dünya tarihine; askeri önceliklerle geliştirilen teknolojilerin,

daha sonra topyekün sanayiye aktarılarak günlük hayatımızın en hızlı değiştiği bir

dönem olarak geçecektir.

1947 yılında bulunan transistör, elektronikte dünyamızı tüplü devrelerin tekelinden

kurtarıp yarı iletken devre elemanlarına taşır. Bu dönüşüm insanoğlunun antik

çağlardan beri taşıdığı analog zihin dünyasını giderek dijitalleştirecektir. Önceleri askeri

amaçlar ile kullanılan bilgisayarlar, giderek sivil kamuda uygulama alanları bulacak,

oradan özel sektöre ve sonunda vatandaşın bireysel hayatına erişecektir. Transistörün

keşfinden 20 yıl sonra yine askeri amaçlarla kurulan Arpanet daha sonra internete

dönüşerek bilgisayarın sosyal kaderini paylaşacaktır. Böylece sosyal ve bireysel

dünyamız, bu kez de iletişim teknolojikleriyle bir kez daha kökten değişmiştir.

1970’li yıllarda evlere giren kişisel bilgisayarlar, zaman bölüşümü, video oyunlar,

analog bilginin giderek dijitalleşmesi ile veri girişinin meslek hayatlarımızda yaptığımız

işlemlerle eş zamanlı işlenir hale gelmesine neden olur.

Bütün bunların sonucunda 1980’li yıllarda kişisel bilgisayarların asker-sivil kamuda

olduğu kadar, sanayi ve ticari işletmelerde yayılması, eve ve okula girmesi artık

gelişmişliğin ölçütü olacaktır. Bankalarda ATM cihazları, gündelik alışverişte POS

makinaları ve kredi kartları, görsel ve işitsel dünyalarımızda dijitalleşme, robotikte

önümüzün açılması hep bu döneme denk gelmiştir.

1980’li yıllarının ortalarında ABD’de evlerde kişisel bilgisayar ve internet kullanımı

%8’lerin üstündeyken, 1990’lı yıllara gelindiğinde bu oran %15’lere, orta ve üstü sınıfta

ise %25’ler seviyesine ulaşmıştır.

1990’lı yıllarda küresel ağlar gündelik hayatımıza girmeye başlar. İş ve özel

hayatlarımızda internet kitlesel bir kültürün olur. Oysa o yıllar henüz internete giriş

oldukça karmaşık yollardan yapılmaktadır.

Bilgisayar teknolojilerindeki gelişmelere paralel olarak bir de telefonda mobil

dünyasına gelinir. Önceleri erişim bulunan her yerden, herkesin herkesi arayabileceği

bir cihaz olarak gelişen cep telefonu, zamanla sesten daha ucuz olduğundan, kısa text

mesajlaşma fırsatı da verir. Bu alışkanlık yaygınlaştıkça bizim gibi sözel toplumlarda

bile yazılı kültüre bir geçiş yaşanacaktır. 2000’li yılların başında artık sosyal

etkinliklerde, konferans, toplantı ve sinema salonlarındada “lütfen cep telefonlarınızı

Page 4: 1. Dünya Teknoloji Tarihi · Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok yava devinen, değiimin ve değime hızının da düük olduğu

4

sessize alın”lar başlar. Artık dünya iyice dijitalleşmiştir. Daha 2005’te dünyada bir

milyar internet kullanıcısı vardır. Kamu ve Özel sektörde dijital devrimi

içselleştiremeyenlerin uygar dünyanın nimetlerinden yararlanamayacağı çok bellidir.

Öncü gelişmiş ülkelerde elektronik ve yazılım sanayii on milyarlarca doları sektörde

öncü konum kapmak ve korumak üzere Ar-Ge yatırımları yaparlar. Ayrıca bu stratejik

önemi haiz şirketler kök saldıkları ülkelerde devletin koruma ve gözetimi altındadır.

Nihayet 2010’a geldiğimizde yaygın interconnection, mobil ağ cihazları, internet siteleri

ve kaynaklar, sosyal siteler ve akıllı telefonlarıyla dijital toplum dünyası alıp başını

gidecektir.

Böylece 19. yüzyılın ortasında Maxwell’in yazdığı dört denklem; bir asır sonra tüplü,

transistörlü, entegre devreli bilgisayarlar ve önce sabit hatlı sonra da mobil telefonlar

derken, cebe girecek kadar küçülerek, dünyanın tüm bilgi birikimine ulaşma imkanı

verir. Artık bilgi dağarcığımıza giderek daha büyük bilgileri yüklemek daha kompakt

devrelerle daha yoğun işlemler gerçekleştirmek mümkün olmuştur. Böylece tıpkı sanayi

devrimlerinin sonunda bilgi çağına geçerken olduğu gibi nasıl teknolojik ağırlık “ü”dan

“bilişim”e kaydıysa; giderek dijitalleşen dünyamızda da ağırlık, donanımdan yazılıma

kaymıştır.

Sanayi devrimlerinin sosyo-teknoloji perspektifinin genelde çağrıştırdığı ana fikir,

ekonomik yaşamda üretkenliğimizin kuantum zıplamalar yaptığı sosyal değişim

evrelerine işaret eder. Bu devrimler, ekonomik açıdan, üretim maliyetlerini düşünmekle

kalmaz; üretim girdileri için de sınırsız bir arz atmosferi yaratır. Devrimin sağladığı

olanaklar üretimde; sermaye, enerji, hammadde ve işçilik açısından insanoğluna

mucizevi esneklikler sağlar. Oysa bugün sanayi, daha doğrusu teknoloji devrimi

denildiğinde sıradan yurttaşın aklına en önce gelen bilgi ve iletişim yani bilişim

teknolojilerinde yaşanan devrimdir. Çünkü artık evimizin mutfağında buzdolabı,

bulaşık makinası, banyosunda çamaşır makinası, salonunda televizyon, masamızda

bilgisayar, cebimizde gece-gündüz mobil telefon var. Modern yaşamın ayrılmaz

parçalarında artık elektrik motorundan çok, elektronik cihazlar kullanılarak, bilgi ve

iletişim ihtiyaçlarıyla örülmüş ve giderek bireyselleşen sosyal bir dünya doğmuştur.

Yaşanan devrimlerin ekonomik dünyamızın izdüşümüne bakıldığında: 19. yüzyıl

başlarında tüm dünya ülkelerinde kişi başına yılda bir kaç yüz dolardan ibaret olan milli

gelir düzeyleri, yukarıdaki trendleri yakalayan ülkelerde birinci sanayi devrimi sonunda

(1990 ABD Doları endeksli satın alma gücü paritesine/PPP göre) 2 bin dolarlar,

ikincisinin sonunda 4-5 bin, üçüncüsünün sonunda 7-8 bin, dijital devrim ile de bugün

30 bin dolarlar ve üstünü görmeyi başarmıştır. Gayrı safi milli hasılalarda yıl yıl

yaşanan üstel artışların makroekonominin arz kanadında (ve onun tetiklediği talebin)

“teknolojik gelişme çarpanı” olduğu 1950’li yıllarda anlaşılmıştır. Özellikle 19. yüzyıl

sonundan itibaren milli gelirdeki yükselişlerin başında ülke ekonomilerinde tarım

sektörü, çalışan nüfusun nerdeyse tamamını istihdam ederken, üçüncü sanayi

devrimiyle birlikte tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinde istihdam oranları birbirlerine

yaklaşmış, bilgi devrimi sonrasında ise tarımda istihdam yüzde bir kaçlara inerken,

sanayi sektöründeki (mavi yakalı) istihdam oranları %40’ların altında stabilize olurken,

hizmetler sektöründeki istihdam oranlarında (beyaz yakalıların artışına bağlı) bir

yükselme yaşanmaktadır. ABD verilerine bakacak olursak hizmet sektöründe

çalışanların, tarım ve sanayi sektörlerinde çalışan nüfus toplamının nerdeyse iki katına

ulaştığını görürüz.

Page 5: 1. Dünya Teknoloji Tarihi · Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok yava devinen, değiimin ve değime hızının da düük olduğu

5

Bugün artık ülkelerin teknoloji ve ürün geliştirme önceliklerinin tematik alanlara

göre dağılımını, ülkelerin Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) bütçelerindeki yüzdelerinde

görebiliriz. Başta ABD, Batı Avrupa, Rusya ve Çin olmak üzere, gelişmiş

ekonomilerde; Ar-Ge'den en büyük yatırım alan kalemler: Savunma, uzay-havacılık,

enerji ve sağlık olarak göze çarpıyor. Savunma dediğimizde ise akla platformlar

(kara-otomotiv, hava-uzay, sualtı ve su üstü deniz), silah, sensör ve mühimmat,

elektrik-elektronik, bilgi ve iletişim, optik/elektro-optik, mekatronik gibi alanlar

aklımıza gelir. Savunma Ar-Ge’sinin önemi, askeri amaçlarla başlasa da bir süre

sonra ortaya çıkan ürün ve teknolojilerin topyekün sanayide kendisine ekonomik

açılımlar buluyor olmasıdır. Bu paradigma biraz da İkinci Dünya Savaşı ve hemen

ardından gelen Soğuk Savaş döneminin izlerini taşıyor. ABD’de Soğuk Savaş

dönemi sonunda, savunma Ar-Ge bütçesinin toplam milli Ar-Ge Bütçesi’ndeki

ağırlığı %60’lardan %40’lara gerilemekteyken milenyumun dönemecinde yeni bir

dönem açılmış gibi görünüyor. ABD’de 11 Eylül felaketiyle başlayan, Arap Baharı

ve halen Suriye trajedisiyle devam eden krizler zinciri, Soğuk Savaş dönemindeki

gibi askeri Ar-Ge harcamalarını yukarı itmektedir.

Dünya Sanayi Devrimleri ve ardından gelen Dijital Devrim ile bunları yaşayarak bazı

ülkelerde tarım toplumundan bilgi toplumuna dönüşülürken; bizim coğrafyamız

neyle meşguldü? Bu soruyu cevaplarken, ülkemiz için 20. yüzyıl boyunca “daima

çok geç, daima çok az” sloganını kullanmak pek de abartılı olmayacaktır.

2 Türkiye'nin Sanayileşme Süreci

Türkiye sanayileşme girişimleri çoğu zaman sanıldığının aksine 20. yüzyılı beklemedi.

Özellikle Osmanlı’nın bazı vilayetleri yukarıda anlatılan dönüşümü doğallıyla

yakalamaya çalıştı. Ama Osmanlı çok büyük ve kozmopolitti. İmparatorluk merkezde

bu çabayı ıslahatlarla yakalamaya çalışmaktaydı.

2.1. Yirminci Yüzyıl

Osmalı İmparatorluğu 20. yüzyılın başına kadar üç kıtanın kavşağındaki devasa

topraklarıyla Balkanlarda dahi tarım toplumundan çıkma ihtiyacını pek hissetmemiş

gibiydi. Zaten bilim ve teknoloji alanında İmparatorluğun duraklama döneminden bu

yana pek bir hareketlenme görülmediği gibi, gündelik yaşama yeni teknolojilerin

girişi, halk arasında “gavur icadı” kavramı ile dile gelen bir değişime direnç

göstergesiydi.

Yukarıda değindiğimiz, Motorizasyonda elektrik kullanımı öyküsü, Osmalı’da

ağırlıklı olarak aydınlatmada elektrik kullanımına dönüşür. 1902 yılında Tarsus'da

kurulan küçük güçteki hidroelektrik santralini saymazsak, ilk büyük elektrik üretimi

1914 yılında İstanbul'da kurulan Silahtarağa termik santralidir. Yani Türkiye'de

elektrik enerjisi kullanımı batıdan yaklaşık çeyrek asır sonra başlamış, ama

yaygınlaşması daha da uzun zaman almıştır. (Acaba erken Cumhuriyet yıllarında

İstanbul’un sanayideki öncülüğü bu santralla ne kadar ilişkilidir? Bu sorunun

cevabını bu makalede tartışmayacağız.)

Bilim ve teknolojide geri kalma, uzun vadede ekonomik, sosyal ve siyaset üzerindeki

etkilerinin dışında; Osmanlı’nın askeri tarihine düştüğü “yenilgi kayıtlarıyla” da

hayat bulur. Bu kayıtlar savunma ve güvenlik alanında meselenin ilim ve fende geri

Page 6: 1. Dünya Teknoloji Tarihi · Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok yava devinen, değiimin ve değime hızının da düük olduğu

6

kalmak olduğunu 18. yüzyıldan başlayarak sorgular olmuştur. Bu bağlamda Türk

mühendisliğinin doğuşuna bir göz atalım. Göreceğiz ki, mühendislik bu topraklarda

kendiliğinden yeşermemiş, Sanayi Devrimini yapan ülkelerden “ithal” yoluyla

gelmiştir.

Ruslarla savaşta Osmanlı donanmasının Çeşme önlerinde yaşadığı bozgunu askeri

eğitimdeki zaaflara bağlayan analizler, padişah III. Mustafa'yı ikna eder. Cezayirli

Hasan Paşa'nın inisiyatifiyle Mühendishaneyi Bahri Hümayun Kasımpaşa'da kurulur.

Okulun Mühendishane olarak kurulmuş olması aslında zaafiyetin sosyokültürelden

ziyade, fenni alanda olduğunun bir delili olmalı. Daha sonra III. Selim zamanında

1795’te kurulan Mühendishane-i Berr-i Hümayun'da ise haritacılık, gemi inşaat,

inşaat mühendisliği ve balistik, öğretimi amaçlandı. 1847'de mimarlık eğitimi de

verilmeye başlandı.

Mühendishane, her ne kadar bir askeri okul olsa da, sivil öğrenci ve hoca da kabul

ediyordu. Sadece asker değil devlet adamı ve profesyonelleri de yetiştiren okulun ilk

Cumhurbaşkanı mezunu İsmet İnönü’dür. Tıpkı topçu kökenli buradan mezun diğer

parlak Osmanlı zabitleri gibi. Genç Cumhuriyetin ilk kamusal sanayi yatırımlarında,

İnönü’nün bu eğitimi herhalde etkili olmuştur. Cumhuriyet kurulduktan dört yıl

sonra, sanayileşme hamlesine mühendis yetiştirmek üzere okul "Yüksek Mühendis

Mektebi”ne dönüştürülür. İkinci Dünya Savaşında yurtdışından pek çok akademisyen

transfer eden okul, savaşın sonlarına doğru da İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ)

adını alacaktır. 8. ve 9. Cumhurbaşkanları Turgut Özal ve Süleyman Demirel,

Başbakanlar Necmettin Erbakan ve Binali Yıldırım da İTÜ mezunudur.

20. yüzyılda, devlet politikalarına yön veren bu mühendis kökenli siyasi liderlere

rağmen, Türkiye Cumhuriyet’inde sanayileşme hamlesinin olgunluğa bir türlü

erişememiş olması tartışmaya muhtaç bir meseledir. Dijital çağı sonradan yakalayan

pek çok başka ülkede de, ilk mühendis mektebini kurarken hocaları daha ileri

ülkelerden getirme veya bu ülkelere hoca yetiştirmek üzere öğrenci gönderme

uygulamaları yaşanmıştır. Keza Sanayi Devrimine ilk adımlarını atarken, ulusal

sanayi temellerini dışarıdan teknoloji transferine dayamanın örnekleri de çoktur.

Ancak bu maceradan gelen Uzak Asya Kaplanları olarak andığımız ülkeler,

elektronik ve bilişim sanayiinde küresel rekabette pek çok alanda Avrupa ve

ABD’nin önüne geçebilmektedir.

Genç Türkiye Cumhuriyeti, tarım toplumundan bir türlü kurtulamayan Osmalı

döneminde atlanan sanayi devrimlerini hızlandırılmış çekimde oynatmayı dener.

Karma ekonomik modelde demir-çelik, cam, tekstil gibi sanayi dallarında yatırımlar

yapar. Doğrusu bu teknolojik düzeydeki sanayi kollarında dünyada rekabetçiliğini

koruyarak bugünlere gelir. Ama daha ileri düzey teknolojileri gerektiren sanayi

kollarında özlenen düzeye gelemez. İlk mühendislik mektebini ordusunu

güçlendirmek üzere kuran toplumun, savunma ihtiyaçlarında kendine yeterli olmak

amacıyla kurduğu milli savunma sanayiini yeterli olgunluğa getirmesi, bir asır

alacaktır. Bilinçaltında “Harbi Umumi” ile peşinden gelen “İstiklal Harbi”nde

yaşanan yoklukların izlerini bir türlü silemediği gibi, genç cumhuriyetin baharında

karşısında bulduğu İkinci Dünya Savaşının korkusu ile; hemen ardından gelen Soğuk

Savaşın baskıları altında savunma teçhizatını ithal etme kolaycılığından kurtulmakta

geç kalır. Sanayi hamlesinde ise teknoloji transferi kavramının efsununa kapılır.

Page 7: 1. Dünya Teknoloji Tarihi · Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok yava devinen, değiimin ve değime hızının da düük olduğu

7

Böyle olunca da müttefiklerinden yalvar yakar temin ettiği, az ve orta gelişmişlikteki

teknolojilerin transferine dayalı bir akıntıya kapılır.

Öte yanda biteviye siyasi ve ekonomik krizlerin baltaladığı ortamlarda kalıcı bir

sanayileşme politikasını hayata geçirmek de pek mümkün değildir. İlk üç sanayi

devriminin hipnozundaki Demirel “ithal ikamesi” sloganıyla bir sanayileşme hamlesi

yürütür. Cumhuriyetin yarattığı ve sonradan TÜSİAD’ı kuran iş adamları, tekstil,

otomativ, gıda gibi orta gelişmişlikteki endüstriyel sektörlere yönelir ve “Ambalaj

Sanayiinden Montaj Sanayiine” gibi eleştirilere hedef olur. Bilgi çağını

yakalamadaki ilk reformist mühendis Başbakan ise Turgut Özal olur. 1980’li

yıllardaki bu dönemde; Türkiye elektronik sanayi, özellikle iletişim ve

elektromekanik gibi alt sektörlerde Nortel, Alcatel ve Siemens gibi küresel

oyuncuların yerli yatırımlarına sahne olur. Koç Gurubu ise Beko, Arçelik gibi

yatırımlarıyla önce yurt içi pazarına, sonra yakın coğrafyaya yönelik tüketim

elektroniği alanına açılır.

Otomativ ve elektronik alanındaki yatırımlar salt ürün ve sistem üreticileriyle sınırlı

kalmaz, bunlardan daha güçlü yan sanayiiler yaratır.

Türkiye, batının sanayileşme sürecinde savunma sanayinin topyekün (sivil)

sanayideki motor rolünün bilincindeki Turgut Özal ile birlikte, on yıllardır

niyetlerden öteye geçemeyen ve cılız kalan savunma sanayiini de ayağa kaldırır.

Önce savunma sanayiini desteklemek üzere bir fon kurulur ve bu fon, yeni kurulan

Savunma Sanayii Müsteşarlığı’na (SSM) bağlanır. Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri

mühimmat ve silah üreten MKE’de reformlar yapılır. Yatırım kadar yönetim ve

yönetişim modellerinin önemini bilen bu mühendis başbakan döneminde Kıbrıs

Harekatı’ndan kalan Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Güçlendirme Vakıflarını tek

yapı altında birleştirerek sinerji yaratılır. Yeni oluşan Türk Silahlı Kuvvetleri Vakıfı

altındaki ASELSAN’ın askeri elektronik, HAVELSAN’ın bilişim sanayiinde önü

açılır. F16 uçaklarını doğrudan almak yerine “eş-üretim” modeliyle TAİ uçak ve TEİ

uçak motoru fabrikaları Amerikan-Türk iş ortaklıkları ile kurulur. Zırhlı araç

alanında benzeri bir modelle FNSS, yeni füze sistemleri için ise Roketsan kurulur.

Özel sektör de resmin içine çekilir. İrili ufaklı altmış kadar özel sermayeli savunma

sanayi kuruluşu hızla boy atar.

Ama bütün bu yatırımlar istisnai projeler bir yana, genelde başka ülkelerde

tasarlanmış ürün ve süreçlerin Türkiye'de üretim altyapısı olarak kurulan fabrikaların

ithalatı olarak sınırlı kalır. Oysa Uzak Asya Kaplanları Güney Kore, Tayvan ve hatta

Japonya benzeri serüvenleri başarıyla aşmış ve dünyanın güçlü ekonomileri haline

gelmişlerdir.

Sanayileşme tarihimizin o özgüvensiz ilk paradigması bir türlü aşılamamaktadır:

Türkiye teknolojiyi üretmiyor, tüketiyor. Tarım toplumundan sanayi toplumuna

geçmekte zorlanıyor. Dijital Devriminin yarattığı olanaklara özense bile, sosyolojik

ve psikolojik düzeyde bilgi toplumunun hayat tarzına, ekonomik düzeyde ise üretim

ve tasarım ilişkilerine uzaktan bakıyor. Devlet politikaları ise çoğu zaman öncü ve

aktif değil, popülist bir dürtüyle artçı ve reaktif olarak uygulanıyor. Buna da sözde

çoğulcu demokrasi deniyor.

Page 8: 1. Dünya Teknoloji Tarihi · Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok yava devinen, değiimin ve değime hızının da düük olduğu

8

Bu atmosferde milenyumun dönemecinde ağır bir ekonomik ve siyasal krize girilir...

Milli Güvenlik kurulunda anayasa kitapçığı atılır. Dışarıdan Ekonomi Bakanı

getirilir... Acı reçeteler uygulanır ve hükümet düşer.

2.2. Türkiye'de 21. Yüzyıl

Milenyumun dönemecinde, AK Parti iktidarı ile Türkiye’de eski Cumhuriyet’in

kanıksanmış devlet politikaları tartışmaya açılır ve siyasette kökten değişimler

yaşanarak bugünlere gelinir. Bu tartışma devlet yönetimindeki politika tercihlerinden

başlayarak, toplumsal dokudaki dönüşümleri de beraberinde getirir. Milli ekonomide

küreselleşen dünyaya uyum yasaları çıkarılıp, artan dış ticaret açığı, makroekonomik

üretimde “nitelikli katma değer” yaratmadaki engellerle ilişkilendirilir.

Sosyo kültürel politikalarda muhafazakarlık hakim olmasına karşın bilim, teknoloji ve

sanayi politikalarında modernizme yönelen reformlar yapılır. “Komşularla sıfır sorun”

politikası ve islamlaşma eğilimlerinin ortadoğu coğrafyasında sağladığı ekonomik

fırsatlar büyümeyi destekler. Büyüme bilim ve teknolojiyi destekleme zemini sağlar.

Son on beş yıl içinde:

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı kurularak TÜBİTAK buraya bağlanır.

“Ekonomiye dönüşü olan Ar-Ge” kavramı ön plana çıkar.

Dijital topluma doğru e-devlet yatırımlarında patlama yaşanır.

Buna bağlı olarak okullarda bilgisayarlaşma için milyar dolarlık yatırımlar yapılır.

Teknopark yasası revize edilir, Ar-Ge Merkezleri Yasası ile sıra dışı teşvikler

sağlanır.

Güçlendirilen TÜBİTAK bütçeleriyle TEYDEP ve benzeri Ar-Ge fonları

hareketlendirilir.

Üniversite, Sanayi ve TÜBİTAK gibi kuruluşlar arasında işbirliği teşvik edilir.

Milli Savunmada öncelikli teknolojiler belirlenir, teknoloji panelleri kurulur.

Savunma Sanayi Müsteşarlığı projelerinde yabancı şirketlerin baskısı kaldırılır, milli

ana yüklenici modeline geçilir. Milli Ar-Ge yapılması yönünde baskı arttırılır.

Mükemmeliyet merkezleri ve öncelikli teknolojilerin tanımlanması sektöre insicam

getirir.

Bu kökten değişimlerin altında aslında dünyanın büyük ekonomilerinde ilk ona

yükselme hedefi yatmaktadır. Yaşanan değişimlerle Türkiye bilgi çağına daha da

yaklaşılır. Ama bunlarlar yeterli olmaz.

Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte bir asır geciken coğrafyamızda, ilk

elektrik santralı ABD’den çeyrek asır geç kaldığı gibi; Türkiye, bilgi çağında geç

kalmasıyla, toplumsal, siyasi yapısındaki kökten atalet; teknolojik, endüstriyel ve

bilimsel alanlardaki atılımlarda direnç odaklarını beslemektedir. Küresel liderliğe

oynayanlarla, aramızdaki fark dönem dönem kapansa da, ortalamalarda açılmaktadır.

Türkiye ekonomisinin büyüklüğünü, Dijital Devrimi yakalama başarısı ile

uyumlaştırılmada zorlanıyor. Makro ekonomik büyüme temposu, bilim-teknoloji ve

sanayi tabanındaki gelişme ile yeterince desteklenemiyor. Toplumsal ve bireysel

düzeyde, siyasi ve ekonomik hedeflerle bağdaşmayan bir tutukluk yaşanıyor.

Muhtemelen ekonomide katma değeri yüksek üretimi destekleyecek yapısal değişimler

olmadan bu bocalama kaçınılmaz olacaktır.

Page 9: 1. Dünya Teknoloji Tarihi · Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok yava devinen, değiimin ve değime hızının da düük olduğu

9

Yukarıda dünyada tarım toplumundan bilgi toplumuna geçişte elektrik ve elektronik

alanında yaşananları ve Dijital Devrimin, teknolojik, ekonomik, siyasi, toplumsal

dinamikleri arasındaki ilişkilerini özetlemeye çalıştık. Şimdi de uygulanan politikalar

sonucu Türkiye elektronik sanayiinin geldiği durumu ele alalım ve böylece dünya

Dijital Devriminin bizdeki geleceğine ait bazı saptamalar yapabilelim.

Türkiye Elektrik/elektronik ve bilişim sektörüne ilk bakışta görünen manzara şudur:

Elektrik/elektronik sektörü, otomativ sektörü gibi orta ve nisbeten ileri teknolojik

seviyede ürünler üretmektedir. Sanayi orta gelişmişlikteki teknolojilerin transferi ile

ayakta duruyor. Yazılım mühendisliği yazılım sanayiine dönüşemiyor. Elektronik

teçhizat üretiminde ise:

TESİD (Türkiye Elektronik Sanayicileri ve İş Adamları Derneği) raporuna göre, 2014

yılı sonunda Türk elektronik sanayi yıllık 14 milyar dolarlık bir üretime sahiptir. Bu

üretimin beşte biri ithal ikamesi kültürümüz uzantısında tüketim elektroniği,

haberleşme ve endüstriyel cihazlar alanındadır.

Türkiye elektronik komponent üretimi katma değer seviyesinde olmadığından sektör

önemli bir ithalat baskısı altındadır. Dünyaya televizyon ihraç etse de, ekran üretimi

olmadığından, ciddi bir katma değer sağlama imkanına sahip değildir.

o Üretimin ikinci sırasında yer alan tüketim elektroniği 3,7 milyar dolarla önemli

bir alt sektör durumundadır.

o Üçüncü sıradaki haberleşme cihazları alt sektörü nerdeyse dördüncü sıradaki

diğer profesyonel cihazlar hacmindedir.

Diğer profesyonel teçhizat başlığı altında ise, başta tesis otomasyonuna dayalı

elektromekanik, tıbbi elektronik, enerji tesisleri, gibi ürünler yer alır.

o Bilgisayar üretimi gittikçe artmakta ve 2014 yılı itibariyle tüketim elektroniği

düzeyine yetişmektedir.

o Bu alt sektörde renkli televizyon, ses cihazları, video cihazları, hesap

makineleri, yazar kasa, elektronik terazi gibi genelde yerli şartlar ve mevzuata

uyması gereken dolayısıyla küresel rekabette siyaseten avantajlı yerli ürünler

yer alır.

o Önemli diğer bileşen sadece elektronik değil bilgi teknolojileri ürünlerini de

içermekte olup, öncelikle savunma pazarına yönelik devlet korumasındaki

ağırlıklı kamusal şirketlerden oluşur.

İşin özü, firma reklamlarındaki sloganlar bir yana Türkiye’den devleşen bir dünya

markası çıkamamaktadır. Nitekim elektrik/elektronik ve bilişim teknolojileri alanında

yurt içi satışlar da dikkate alındığında görünen o ki; bir yanda 14 milyar dolar teçhizat

satışı yapan reel sektörümüz, öte yandan 18 milyar dolar ithalat yapıyor. Yani aslında

ekonomik açıdan ciddi şekilde dışa bağımlı olan bir elektronik sektörümüz var. Yılda

6,6 milyar dolar ihracat yapılabiliyor gibi görünmesine rağmen, aslında ihracatının üç

katı kadar ithalat yaparak 4 milyar dolar dış ticaret açığı verilmektedir. Elektronik

sanayiinde Uzak Asya Kaplanlarının geldiği rekabet düzeyine bakıldığında durum

parlak görünmüyor. Devlet ve sanayi çevrelerinde paradigma değişikliğine ihtiyaç var.

Milenyum başında, düşük kur ve finansman maliyeti ve devletten sağlanan ciddi

teşviklerle büyüme trendini yakalayan sektörde son yıllarda ciddi bir yavaşlama

gözleniyor. Sektör yatırımcılarında ise kendi imkanlarıyla maalesef yapısal

bir değişiklik yapma ihtiyacı görülmemektedir.

Page 10: 1. Dünya Teknoloji Tarihi · Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok yava devinen, değiimin ve değime hızının da düük olduğu

10

Renkli televizyon örneğini ele alacak olursak 2004’te yılda 20 milyon adet cihaza çıkan

üretim şimdilerde yarıya düşmüş ve ele geçirdiği pazarda gerileme durumundadır. O

halde aposteriori bir analizle, sektör bu alanda rekabetçi üstünlüğünü koruyacak Ar-Ge

ve üretim yatırımlarını yapmak, ya da yenilikçi şirketleri satın almak yerine, karını

realize edip konumunu muhafaza etme stratejisini tercih etmiştir. Bu statik duruş, dijital

çağın rekabeti yenilikçi teknolojilerle sürdürme kültürüne aykırıdır. Sürekli gelişime

dönük üretim kültürü olmadan, küresel pazarlarda sürdürülebilir büyüme yakalanamaz.

Dünyada aynı sektörlerde olup da karlarıyla öz kaynaklarını büyüten küresel oyuncular,

artı değerlerini bir yandan kendi Ar-Ge’leri üzerinden yatırıma dönüştürüyor. Öte

yandan, büyük stratejik vizyonları ile de; yapılmış teknolojik atılımlarla öne çıkan

şirketleri satın alarak, ya da birleşmeler yoluyla küresel rekabette öncü konumlarını

koruyor.

Türkiye gelecek çeyrek asırda elektronik ve bilişimde çağı yakalayacak ülkelerden biri

olacaksa, ileri teknolojiye yönelen sanayi kollarında hem daha çok, hem de daha farklı

bir girişimcilik ruhuna ihtiyaç var.

3. Türk Elektronik Sanayii için 2035 Vizyon

Sektör raporlarına göre; talep kanadında elektronik sektörü trendlerini analiz edince

ortaya çıkan resimde 2035 yılına kadar Türkiye refah standart hedeflerini sağlayacaksa;

yılda 143 milyar dolarlık bir pazar hacmine hazırlanmalıdır. Bu hacim için yılda 200 bin

kişilik bir istihdam potansiyeline sahip olmak, mevcut dengeler kalacaksa yılda 72

milyar dolarlık ihracat kapasitesi kurmak gerekecektir. Fakat arz kanadında sanayimizin

mevcut kurgusu devam edecekse, bu üretim seviyesinde dış alımlar üretimin 3 milyar

dolar üstünde 146 milyar dolar civarında kalacaktır. Muhtemelen bu öngörü bile

oldukça iyimserdir. Bu iyimser tablo bile ülkenin siyasi, ekonomik ve sosyal hedeflerine

oldukça aykırıdır.

Bu resim karşısında konulacak ulasal vizyonla hangi alanlardan çıkılacağı, hangilerinde

kalınacağı ve hangi yeni alanlara yönelineceğine şimdiden stratejik olarak karar vermek

gereklidir. Aksi halde yatırım öncelik alanlarına ve devlet teşviklerine sağlıklı karar

verilemez. Sektörün güçlü yanlarına dayanıp, zayıf yönlerini takviye edecek yatırım

kararlarıyla küresel düzeyde fırsatları değerlendirerek rekabet üstünlüğünü tekrarda

yakalayabiliriz. Yani sektörde sürdürülebilir büyüme ve karlılık için uzun soluklu

yapısal değişimler yapılması kaçınılmazdır. Çünkü büyük dış ticaret açığı

verileceğinden Türkiye'nin bilgi çağındaki hızı kesilir.

Sanayi devrimlerinin ileri evrelerine kadar insan teknolojiyi geliştirirken; Dijital Devrim

ile tersine, teknoloji insanı bireysel ve toplumsal düzeyde değiştiriyor. Ancak teknoloji

çağıyla uyumlu insan ve toplumlar bu dijital çağda ayakta durabiliyor. Bilgi toplumunda

ekonomik büyüme yenilikçi teknolojilerin sanayi üzerinden üretime geçirilmesi ile

yakından ilişkilidir.

Örneğin şimdi elektrik/elektronik sektöründe çok çelimsiz duran mikrodalga

teknolojileri, uydu sistemleri (alıcılar, radyo frekans veri-video dağıtım santralları)

Page 11: 1. Dünya Teknoloji Tarihi · Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok yava devinen, değiimin ve değime hızının da düük olduğu

11

alanında 1 milyar 225 milyon dolarlık ithalata karşın, ihracat sadece 50 milyon dolar

seviyesindedir. Oysa mikro dalga teknolojileri; otomotiv, raylı sistemler, savunma

elektroniğine kadar her alanda giderek genişleyen bir çok uygulama imkanı bulacaktır.

Çevre ülke pazarları da bu alan için cazip fırsatlar sunmaktadır.

Keza gündelik hayatımızın vazgeçilmez ürünleri bilgi, iletişim cihazları ve uygulama

yazılımları her gün daha çok geliştirilmeye muhtaçtır. 3 milyar dolarlık ithalata karşın

150 milyon dolar ihracat ekonomik açıdan sürdürülebilir bir tablo değildir.

Türk bilişim pazarı ise büyük bilgi otomasyonu projelerinde küresel hazır yazılım ve

donanım ürünlerine muhtaçtır. Yerli yüklenicilere riskli esntegrasyon hizmetleri ve

uygulama yazılımlarından başka bir alan nerdeyse kalmamıştır. Buna rağmen özensiz ve

kısa vadeli müşteri tercihleri, yerli entegratörleri iç pazardan silme noktasına getirmiştir.

Bu boşluk haberleşme/iletişim hizmetleri sunan üç şirket tarafından karşılanmaya

çalışılmaktadır. Bu şartlar altında Türkiye Dijital Devrimi yakalarken ithalatla satın

aldığı mal ve hizmetler karşısında dış ödemeler dengesini nasıl koruyacaktır. Diyelim ki

borçlanarak finanse etti, bu kez de kendi teknolojisini geliştirmeden sanallaşan Türkiye

siber taaruzlar karşısında yurttaş ve kurumlarının siber güvenliğini nasıl sağlayacaktır?

Endüstriyel elektronik cihazlar (statik konvertörler, otomasyon, sinyalizasyon), medikal

elektronik (görüntü cihazları, uygulama yazılımları, bakım, onarım vs.), test ve ölçüm

cihazları ile bilgisayar cihazları ve uygulama yazılımları alanında durum daha farklı

değildir.

Sadece mevcut ürün ve süreçlerle üretimi artırma yaklaşımından kurtulup; ürün, süreç

ve teknoloji geliştirmeye yönelmeliyiz. Yatırım yapmanın iş riskleri malum. bilgi

çağında büyük yatırımlardan riskli endişesiyle kaçınan iş anlayışı; geride sadece zengin

mirasyedileri olan ama fakir bir ülke bırakır. O halde ileri teknolojiye yatırımdan

kaçınan bir ülkenin sosyal, ekonomik ve siyasal riskleri çok daha büyüktür.

Ülkemiz “muassır medeniyetler seviyesine” gerçekten ulaşacaksa; gelecek on yıllarda

beklenen gelişimde elektrik/elektronik ve bilişim alanlarında toplumsal refah için çığ

gibi büyüyen bir pazar var. Aydınlatma, inşaat/akıllı binalar, otomotiv, dayanıklı

tüketim malları, sağlık, bilişim hizmetleri, enerji ve tasarrufu ve enerji yönetimi, akıllı

kara, deniz, demiryolu ve hava ulaşımında elektronik sistemler alanlarında ciddi

yatırımlar yapılacaktır. Savunma sanayi hamlemizde yapıldığı gibi bu tematik alanlarda

mega yatırım projeleri etrafında elektronik ve bilişim sanayimizin güncelliğini koruyan

nitelikli mal ve hizmet yatırımlarına ciddi momentum kazandırılabilir.

Yapılması gerekenler sadece sanayi cephesinde de değildir. Büyümenin gerektirdiği

ulusal insan kaynaklarına sahip olunmalıdır. Bu bağlamda üniversitelerimizde, dünyanın

koşullarına uyan (teknik, mali ve yönetimsel alanlarda) nitelikli mezunlar

yetiştiremezsek, elektronik sektöründeki büyümeyi gerçekleştirmek mümkün olamaz.

Eğitimin küresel olması kaçınılmazdır.

Ülkemizin entellektüel sermayesi, Türkiye’de son beş yıldır gündeme hakim olan

hareket içindeki iktidar oyunları sonucu ciddi erozyon yaşaya gelmektedir. Varılan son

noktada artık bilim, teknoloji ve hatta ekonomi meseleleri bile stratejik ve politik

önceliklerimizde yer alamıyor.

Page 12: 1. Dünya Teknoloji Tarihi · Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok yava devinen, değiimin ve değime hızının da düük olduğu

12

Sonuç Olarak:

Dünyada Dijital Devrimin yarattığı bilgi toplumu; geleneksel (tarım ve hatta sanayi

toplumları) toplumlardan koparak hızla ilerliyor. Bu yeni dünya düzeninde dışarıda

kalan ülkelerin (hele siber güvenlik ve siber taaruz üstünlüklerinden yoksun devletlerde)

parlak bir geleceğe hakkı olamayacakmış gibi görünüyor. Dijital devrim motorize gücü

akıllı sistemlerle daha güçlü ve verimli yapmakla kalmıyor; toplum ve bireylerini de

aynı otomatiğe bağlıyor. Elektronik ve bilişim sanayinin önemi de burada. Üretmeden

tüketen toplumlar sürdürülebilir büyüme ve gelişim temposunda geriye kalıyorlar.

Türkiye Dijital çağda, elektronik/bilişim sektöründeki üretim hedefini 140 milyar dolar

olarak koyabilir, ama değişmek şartıyla.

• Bu sektör istihdamını 2035 yılına kadar toplam 200 bin kaliteli teknisyen, mühendis

ve yönetici sayısına kadar çıkarabilir, ama şimdiden hazırlanmak şartıyla.

• Bunun için yabancı sermaye ile yatırım ve pazar işbirliklerine ihtiyaç vardır, ama

katma değer oranını artırmak şartıyla.

• Ayrıca, üretimde gerekli kalite ve sertifikasyon çalışmaları yapmak gerekmektedir.

• Özellikle, bileşenler, telekom, tıbbi elektronik ve savunma alt sektörlerinin şirketler

arası birleşme ve şirket satın alma çalışmaları yapmaları önerilir, ama gelişmiş

ülkelerin yaptığı Ar-Ge'yi yapmak şartıyla.

• Ürün yelpazesinin arttırılmasına da ihtiyaç vardır, ama yatırımları orta gelişmişlikten

ileri teknolojik alanlara kaydırmak şartıyla.

• Dış pazarlar; Kuzey Afrika, Ortadoğu ve özellikle (Türki Cumhuriyetler, Pakistan,

Bangladeş, Hindistan gibi) Asya Ülkeleri, ve Doğu Avrupa’ya yönelik olarak hedef

alınabilir, ama teknolojide ve yenilikçilikte küresel tempoyu yakalamak şartıyla.

• Bugün GSMH'nın %1'i seviyesindeki Ar-Ge harcamalarını %3'lere çıkartmak sektöre

büyük ivme kazandıracaktır.

• Eğitim kurumlarındaki eğitim kalitesinin uluslararası standartlara ulaştırılması

kaçınılmazdır. Bu da bilim ve fende önde giden sentezleri yakalamakla olur. Sosyo

kültürel paradigmalarımızı geliştirmek, artık paralel yapılarla köşe kapmacadan

kurtulmak şartıyla.

Son Söz: Bütün bunları göz ardı ederek herşeyin kendiliğinden gerçekleşeceği bir dünya

yaratamayız. On Yedinci Yüzyıla kadar gezegenin en güçlü devleti olmak iki tarafı

keskin kılıç gibi bir durumdur. Son birkaç asırdır çağ atlamayı, önümüze geçenleri

aşmayı deniyoruz ama olmuyor.

Dünyada bir avuç ülke, kendi iç dinamikleriyle doğallıkla öne geçerek Dijital Devrimi

uygarlık tarihine önden yazdı; birinci lige gelip yerleştiler. Ardından gelen ikinci ligde

bir gurup ülke geç kaldıkları Dijital Devrime sanki ithal yolu ile sahip olup siyasi,

toplumsal ve ekonomik ekosistemlerini değiştirdiler. Ama kaçınılmaz olarak kendilerini

de değiştirmeleri gerekti. Zira spontane evrimlerle gelişen öncüleri yakalamak başka,

bunu sonradan istemek başka. İkinci grupta özenle stratejik planlar yapıp, ısrarla tutarlı

politikaları sürdürmek gerek. Uzak Asya Kaplanları bunun en canlı örneği.

Bir de üçüncü ligde istediği halde bilgi çağına bihakkın atlamayı başaramayanlar var.

Onlar bireysel, toplumsal, siyasi, ekonomik ve teknolojik açılardan gereken eşik

değerlerini isteseler de atlayamıyorlar. Ya karar veremiyor, ya verdikleri kararda sebat

edemiyorlar. Neyse ki milenyumun dönemecinde Türkiye üçüncü ligden ikinciye

atlamayı herşeye rağmen başarmıştır.

Page 13: 1. Dünya Teknoloji Tarihi · Birinci sanayi devrimi (1770-1850), ortaya çıktığı 18. yüzyıl sonlarına kadar çok yava devinen, değiimin ve değime hızının da düük olduğu

13

Sanayi devrimleri ve peşinden gelen dijital devrim gezegenimizin öncü ülkelerinde iç

dinamiklerle gelişti. Ama bu gelişim IBM, Microsoft, Oracle, Apple gibi oluşumların

ileri görüşlü liderlerinin koyduğu vizyon ve şaşmaz ve sürekli gelişen yapılarda üretilen

strateji ve sistemler sayesinde oldu. Öncü ülkeleri izleyen, ikinci dalga gelişen ülkeler

aynı yöntem ve sistematikle onları izlediler. Sosyo kültürel yapısı, atıl nüfusu, tutucu ve

kanaatkar dünya görüşüyle yürüyen üçüncü dalga ülkelerin o büyük yapıda yer alması,

kökten değişimleri başarmasına bağlı. Tercih bizim.