1 t.c. saĞlik bakanliĞi ŞİŞlİ etfal eĞİtİm ve araŞtirma
TRANSCRIPT
1
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
ŞİŞLİ ETFAL EĞİTİM ve ARAŞTIRMA HASTANESİ
3.GENEL CERRAHİ KLİNİĞİ
Klinik Şefi: Prof. Dr. Mehmet Mihmanlı
AKUT PANKREATİT TEDAVİSİNDE ERKEN KOLESİSTEKTOMİNİN YERİ
Genel Cerrahi Uzmanlık Tezi
Dr.Onur Kesler
Tez Danışmanı: Op.Dr. Uygar Demir
İSTANBUL-2008
2
TEŞEKKÜR Uzmanlık eğitimim boyunca değerli bilgi ve deneyimlerini benden esirgemeyen, sanatını
sabır ve özveriyle sevdirerek öğreten, iyi bir insan ve iyi bir hekim olma yolunda her zaman
örnek alacağım sevgili hocam Prof.Dr. Mehmet Mihmanlı’ya
Değerli uzmanlarıma, asistan arkadaşlarıma, servis ve ameliyathane hemşirelerine teşekkür
ederim
Dr.Onur Kesler
3
İÇİNDEKİLER:
1.GİRİŞ
2.GENEL BİLGİLER
3.GEREÇ ve YÖNTEM
4.BULGULAR
5.TARTIŞMA
6.SONUÇ
7.KAYNAKLAR
4
1.GİRİŞ
Akut Pankreatit bezin kendi enzimlerinin aktivasyonu, intertisyel serbestleşmesi ve sindirimi
sonucunda oluşan nonbakteriyel pankreas inflamasyonudur. Klinik olarak akut karın ağrısı,
kanda pankreas enzimleri konsantrasyonlarında yükselme ve idrarda pankreas enzimlerinde
artış vardır.
Ödemden, nekroza kadar değişen şiddette patolojik değişiklikler ile seyredebileceği gibi,
fibrozis ve bunun sonucunda irreversibl endokrin ve egzokrin fonksiyon bozukluğu ile
sonlanabilir. Atakların çoğu benign bir seyir göstermekle beraber, şiddetli ataklarda şok,
böbrek yetmezliği, solunum yetmezliği gelişebilmektedir. Hastaların %85’ inde glandın
intertisyel ödemi ile hafif şekli vardır. Primer nedenin ortadan kaldırılmasıyla pankreasta
meydana gelen morfolojik değişiklikler tamamen normale dönebilmektedir. Akut panreatitin
kronik pankreatite dönmesi olağan değildir.
Kronik pankreatit ise klinik olarak tekrarlayan karın ağrısı ile karakterizedir. Tekrarlayan bu
atakların sonucunda pankreasın endokrin ve egzokrin fonksiyonlarında yetmezlik tablosunun
gelişmesi oldukça sıktır.
Akut pankreatitli hastaların tedavisi, nedenin belirlenmesi, ciddiyetinin değerlendirilmesi,
agresif sıvı replasmanı, yoğun bakım desteği, sistemik ya da lokal komplikasyon gelişen
hastalarda cerrahi girişimleri kapsar.
Tanı, yoğun bakım ve cerrahideki ilerlemelere rağmen şiddetli akut pankreatit hekimler için
bir sorun olmaya devam etmektedir.
Safra taşı pankreatiti tüm pankreatit vakalarının %40’ını ve akut pankreatit vakalarının da
%90’ını oluşturmaktadır. Safra taşı hastalığının ortadan kaldırılması ilerde oluşacak pankreatit
ataklarını önler. Ancak halihazırda safra taşı hastalığına bağlı gelişen akut pankreatitli bir
hastada kolesistektominin yapılma zamanına ait fikir birliği yoktur. Bu çalışmanın amacı akut
5
panreatit tedavisinde erken kolesistektominin mortalite ve morbitide üzerine etkisini
değerlendirmek, hekimlere bu konu hakkında karar verirken yardımcı olabilmektir.
GENEL BİLGİLER TARİHÇE
Tarihte ilk defa 1579 yılında pankreatit Pare tarafından tanımlanmıştır. 1856 yılına
gelindiğinde ise Ancelet pankreatiti, akut, gangrenöz ve pankreatik abse olarak ayırmıştır.
1886 senesinde Nikolas Senn pankreas absesi ve gangreninde cerrahi tedaviden söz
etmiştir(4). Hastalığı, hemorajik, süpüratif ve gangrenöz olarak sınıflayan Reginald Fitz 1889
yılında akut pankreatit ve komplikasyonlarının patofizyolojisini yayınlamıştır(3,5).
1901 yılında ise ilk defa Opie otopsi sırasında pankreatit nedeniyle ölmüş bir hastanın safra
yolunda safra taşını göstermiştir. Ampulla, koledok ve Wirsung anatomisini ve bunların
obstruksiyonun pankreatite neden olduğunu göstermiştir(1,2,6). Acosta ve Lodesma akut
pankreatit geçiren hastaların dışkılarında safra taşlarını sık saptamaları nedeniyle safra taşı
migrasyonunun ve papillada geçici tıkanmanın önemli rol oynadığını ileri sürmüşlerdir.
Elman ise 1929 yılında akut pankreatit esnasında serum amilazının yükseldiğini
açıklamıştır(7).
Langebuch 1882’de ilk defa kolesistektomiyi gerçekleştirirken, Filipi laparoskopik
kolesistektomiyi 1985 yılında hayvan deneyi olarak uyguladı. İnsanda ise laparoskopik
kolesistektomi Mouret tarafında 1985 tarihinde yapıldı.
1992 yılında Atlanta’da uluslararası bir konsensus konferansında, pankreasın çeşitli
derecelerde etkilendiği lokal doku ve organ sistemlerinin iştirak edebildiği inflamatuar bir
proçes olarak tanımlandı(8).
PANKREASIN EMBRİYOLOJİSİ
6
Pankreas intrauterin hayatın 4.ve 7. haftaları arasında endodermden köken alan 'foregut' in
kuyruk kısmından, duodenum kavsinden oluşan iki ayrı taslaktan gelişmeye başlar. 2 taraflı
olan ventral taslağın sol kısmı çok erken dönemde regresyona uğrar; böylece yalnız bir dorsal
ve bir ventral taslak pankreası oluştururlar. Dorsal pankreas, dorsal mesenterin içine doğru
büyürken, bir süre sonra ventral taslak da aynı tarzda büyümeye başlar. Ventral taslak daha
küçüktür. Her iki kısım sağa rotasyon yapıp ventral pankreasın orijin noktasında birleşirler.
Sonra duodenum rotasyonunu tamamladıkça pankreas sola kayar. Ventral taslağın boşaltma
kanalı (Ductus Pancreaticus Majör) veya diğer adıyla Wirsung ,Ductus Choledochus ile
birlikte duodenuma ağızlanır ve Ductus Hepaticopancreaticus teşekkül etmiş olur. Her iki
pankreas taslağının birleşmesinden sonra, dorsal pankreas kanalının duodenal parçası bazen
körelir, bazen de aksesuar olarak kalabilir (Ductus Pankreatikus Minör veya Santorini).
Birleşme sonunda pankreasın esas kitlesi yani pankreas başının kranial kısmı, gövdesi (corpus
pancreatis) ile kuyruğu (Cauda pancreatis) dorsal taslaktan gelişir. Ventral taslaktan ise
sadece pankreas başının kaudal kısmı ile Ductus Pancreaticus'un duodenal son parçası
şekillenir(9).
PANKREASIN HİSTOLOJİSİ
Pankreas yapı ve fonksiyonları birbirinden tamamen farklı iki ayrı tipte dokudan oluşan
karmaşık bir yapıya sahiptir. 60-160gr ağırlığında sindirim enzimleri ve hormonlar üreten bir
iç (endokrin) ve dış (ekzokrin) salgı organıdır. Enzimler ekzokrin kısmın hücreleri tarafından
depolanır ve salınır. Endokrin salgılar ise Langerhans adacıkları olarak bilinen endokrin
dokuda bulunan hücre grupları tarafından sentezlenir.
Organın sindirim ile ilgili olan veya ekzokrin olarak bilinen kısmı, gevşek bir bağ dokusu ile
sınırlandırılmış lobullere ayrılmış olan birleşik asiner bir bezden oluşmuştur. Bu septumlarda
besleyici damarlar, sinir ve lenfatikler yeralır. Asinuslar sentral bir lümene doğru birbirine
yaklaşarak uzanan ve karşı kutupları belirgin bir basal lamina üzerine oturan tek katlı
prizmatik epitel hücrelerinden oluşmuşlardır. Asiner hücrelerin baziler parçası, iyi gelişmiş
kristalar ve matriks granülleri taşıyan çubuksu görünümdeki mitokondrilere ek olarak düz
olmayan endoplasmik retikulumun tübüler ve kese şeklindeki elemanlarını da içerir.Golgi
kompleksi de hücrelerin bu bölgesinde yeralır. Asinus lümenine açılan asiner hücrelerin
serbest yüzleri, kısa ve düzensiz (irregüler) mikrovillusları içerir. Bu bölgedeki apikal
sitoplazma çoğunlukla zymogen damlacıkları ile yüklüdür. Herbir asinus lümeni sentroasiner
7
hücrelerle döşeli olan terminal duktus lümeni ile devam eder. Sentroasiner hücrelere bu ismin
verilmesinin nedeni, bunların asinus ile çevrili olmaları ve asinus lümeninin merkezine doğru
uzanıyor gibi görülmeleridir. Pankreasın ekzokrin parçasının asiner yapısı ile çok yakın
komşulukta bulunan bölümü, Langerhans adacıklarından oluşan küçük endokrin hücre
kitleleridir. Bu adacıklar pankreasta yaygın bir şekilde dağılmış olup, herbir bezde, bir
milyondan daha fazla sayıda bulunurlar ve ince retiküler fibril tabakası ile çevrilidirler.
Adacıklar alfa, beta, ve delta olmak üzere, morfolojileri ve boyanma özellikleri ile birbirinden
ayırdedilebilen üç belli başlı hücre tipi içerirler. Bütün hücrelerin % 60'ini oluşturan beta
hücreleri insülin salgılar. Alfa hücreleri glukagon salgılar ve toplam hücrelerin % 25'ini
oluşturur. Delta hücreleri ise yaklaşık % 10 oranında bulunur ve somatostatin salgılarlar. Bu
farklı hücreler arasındaki yakın ilişki, bazı hormonların salınımının diğerleri tarafından
doğrudan kontrolünü mümkün kılar(10,11).
PANKREASIN ANATOMİSİ
Pankreas karın arka duvarında 1. ve 2. lomber vertebra hizasında, çoğunlukla hareketsiz,
retroperitoneal yerleşimli bir organdır. Erişkin insanda pankreas bezi 80-90gr ortalama 15-
20cm uzunluğunda, 3cm eninde ve 1-1.5cm kalınlığındadır. Midenin arkasında, sağında
duedonum, solunda dalak olmak üzere retroperitonda transvers olarak uzanır. Pankreas
kabaca, unsinat prosesle birlikte olan baş, boyun, gövde ve kuyruk kısımlarına bölünür. Üstte
bursa omentalis, önde transvers mezokolon ve aşağıda omentum majus ile ilişkilidir.
Bas orta hatta 2. lumbar vertebra hizasına kadar uzanır. Basın posterior yüzeyi sag böbregin
medial kenarının yanında, sag renal damarların ve inferior vena kavanın üzerinde bulunur.
Uncinat proces, portal ven ve süperior mezenterik damarların arkasında posteriora ve bezin
basının soluna uzanır. Bezin gövdesiyle basını birlestiren boyun süperior mezenterik damarlar
ve portal venin önündedir. Süperior mezenterik ven ve portal ven ön yüzü ile pankreas boyun
kısmı posterioru arasında dallar yoktur. Pankreasın gövdesi 1. lumbar vertebra hizasında
uzanır ve süperior mezenterik venin sol sınırından baslar. Posterior yüzü aorta, sol adrenal bez
ve böbrek, sol renal damarlar ve üst sınırında uzanan splenik arter ve venle temas halindedir.
Pankreasın kuyrugu 12. thorasik vertebra hizasında uzanır ve ucu genellikle dalak hilusuna
ulasır(12).
8
Resim 1: Pankreas ve komşulukları
Pankreasın Arteryel Kanlanması
Pankreasın kan akımı çöliak truncus ve süperior mezenterik arterden saglanır. Genelde
kanlanmanın en fazla oldugu yer pankreas basıdır, korpus ve kuyrukta daha azdır; boyun
kanlanmanın en az oldugu yerdir.
Pankreas bası ve duodenumum konkav yüzü pankreatikoduodenal arteryel arkadın iki dalı
(anterior ve posterior) ile beslenir. Her iki damarın ligasyonu duodenal iskemi ve nekroza yol
açar. Tüm büyük arterler kanalların arasında yer alır.
1.Pankreatik arkad: Gastroduodenal arter, anterior süperior ve posteor süperior
pankreatikoduodenal arteri olusturmak için ayrılır. Anterior inferior pankreatikoduodenal arter
pankreas boynunun alt kenarından veya üzerinden süperior mezenterik arterden
9
çıkar.Posterior inferior arterler ana truncusu olusturabilir. Jejunal dalların baglanması
duedonum 4. kıtasının beslenmesi için tehlikeli olur.
2.Dorsal pankreatik arkad: Dorsal pankreatik arkad boynun arkasında yer alır, sıklıkla splenik
venin arkasındadır.
3.Transvers pankreatik arkad: Transvers(inferior) pankreatik arter dorsal pankreatik arterin sol
dalıdır ve pankreasın gövde ve kuyrugunu besler.
4.Splenik arterin dalları: Splenik arter pankreas gövdesinin posterior yüzünde ve kuyrugunda
yer alır. Splenik arterin 2-10 arası dalları transvers pankreatik arterle anastomoz yapar.
Bunların en büyügü olan büyük pankreatik arter (Von Haller) pankreas kuyrugunu besleyen
ana arterdir(13).
Pankreasın Venöz Drenajı
Pankreasın venleri genellikle arterlere paraleldir ve arterlere göre daha yüzeyeldir. Hem arter
hem de venler kanalların arkasındadır. Venler portal ven, splenik ven, süperir ve inferior
mezenterik vene bosalır. Hepatik portal ven pankreasın boynunun arkasında, süperior
mezenterik ve splenik venin birlesmesinden meydana gelir. Vena kava inferiorun önünde yer
alan portal ven koledok ile saga, hepatik arter ise sola yönelir.
Pankreasın Lenfatik Drenajı
Pankreasın lenfatik drenajı zengindir ve genellikle tüm yönlerde venöz drenajı izler.
Pankreasın üst sınırında yerlesen süperor nodlar bezin ön ve üst yarısından lenfi toplarlar. Bas
ve gövdenin inferior sınırı boyunca inferior nodlar alt yarının ön ve posterior yarısını drene
ederler. Anterior nodlar pankreas basının ön yüzünü drene ederler. Pilorun altında, pankreas
ve duodenum arasındaki yarıkta önde ve transvers kolonun mezenter kökünde yerlesmislerdir.
Posterior nodlar basın posterior yüzeyini drene ederler. Pankreas ve duodenum arasındaki
yarıkta posteriorda, koledok, aortada çölyak arter ve süperior mezenterik arterin çıkıs yerleri
boyunca yerlesmislerdir. Splenik nodlar pankreasın kuyrugunu drene ederler. Lenfatik drenaj,
en sık bas kısmında gözüken pankretik kanserin yayılması açısından önemlidir.
Pankreasın inervasyonu
10
Pankreas splanknik sinirlerle sempatik ve vagus yoluyla parasempatik inervasyona sahiptir
(posterior vagus gövdesinin çölyak dalı).Sinirler genellikle kan damarlarını ve pankreatik
asinüslere giden pankreatik duktusları izlerler. Splanknik sinirler aynı zamanda çölyak plexus
ve ganglionlardan geçen visseral afferent agrı liflerini tasırlar. Vagusun afferent liflerinin
pankreatik agrıda tutulup tutulmadıgı bilinmemektedir.
Pankreasın Kanalları:
Pankreasın ana kanalı olan Wirsung, organın kuyruk kısmından başlayıp, sağa doğru gövde,
boyun ve baş kısmını geçerek Papilla Vateri’ye ulaşır. Yaklaşık 15-20cm uzunluğunda 3-
3.5mm çapındadır ve 15-20 kanalcık, bu kanala açılır. Santorini olarak isimlendirilen aksesuar
kanal ise baş kısmını drene eder ve daha kısadır. %60 vakada her iki kanal duodenuma açılır.
% 30 vakada Wirsung kanalı tüm sekresyonları taşır ve Santorini kör uçla sonlanır. % 10
vakada Santorini tüm sekresyonları taşır, Wirsung küçük veya yoktur(14,15,16).
11
Resim 2: Ekstrahepatik safra yolları
PANKREASIN FİZYOLOJİSİ
Organın endokrin fonksiyonu yaşamın sürdürülebilmesi için mutlak gereklidir. Egzokrin
fonksiyonu ise barsak lümenine sindirimi büyük ölçüde kolaylaştıran sodyum bikarbonat ve
sindirim enzimlerinin salınımından sorumludur.
Pankreasın Ekzokrin Fonsiyonu
12
İnsan pankreasında günde 1500-2500 ml berrak, kokusuz, hücre dışı sıvı ile izotonik ve
alkali ekzokrin salgı yapılır. Salgının hızı yemekler arasında 0.2-0.3 ml/dk olup, sekretin
stimülasyonu ve muhtemelen normal bir yemeği takiben 3.5 ml/dk’ ya çıkmaktadır. Özgül
ağırlığı 1.007-1.042 arasında değişir. Bu salgıdaki temel katyonlar Na+
ve K+
olup
konsantrasyonları plasmadakine benzerdir. Başlıca anyonları klor ve bikarbonat olup bu iki
anyonun toplamı sabittir (150 mEq/L). Akım hızı arttıkça bikarbonat konsantrasyonu artar,
buna karşı klor konsantrasyonu azalır. Bikarbonat konsantrasyonu sekretin ile stimülasyonu
takiben 145 mEq/L'ye kadar çıkabilmektedir. Ekzokrin pankreas salgısı bazal şartlarda 0.3
mg/ml protein içermektedir. Bu miktar kolesistokinin (CCK) ve sekretin (SEC) ile
stimülasyon sonrası 7 mg/ml'ye çıkar. Bu proteinlerin % 90'ını enzimler ve proenzimler
oluşturur.Bu enzimler arasında 2 amilaz, 3 tripsinojen, 4 prokarboksipeptidaz, 1
kimotripsinojen, 2 elastaz, 1 profosfolipaz, 1 pankreatik esteraz, 2 kolipaz bulunmaktadır.
Bunların dışında fonksiyonlarının ne olduğu bilinmeyen 4 glikoprotein, tripsin inhibitörü,
alkalen fosfataz, lizozomal enzimler, DNAaz, RNAaz ve immünoglobulinler de az miktarda
gösterilmiştir. Pankreas salgısında sadece lipaz ve amilaz aktif şekilde bulunur. Proteolitik
enzimlerin tamamı ve kolipaz inaktif proenzimler halinde salınmaktadır. Bu inaktif enzimlerin
aktivasyonu duodenum mukozasından salınan enterokinaz enziminin tripsinojenden tripsin
oluşturması ve tripsinin sırası ile diğer proenzimleri aktive etmesi ile olmaktadır(12,17).
Pankreasın ekzokrin salgı yapan temel ünitesini Yunanca'da üzüm salkımı anlamına gelen
asinuslar oluşturmaktadır. Bir asinus temel olarak protein sentezleyip salan asiner hücreler ve
su ve elektrolit sekresyonunda rol alan ductal hücrelerden oluşmaktadır. Asiner hücreler
yüksek oranda protein sentezleme yeteneğinde olup bu hücrelerin üzerinde, sekretin, VİP,
CCK ve asetilkoline ait reseptörler gösterilmiştir. Protein sentezi diğer hücrelerdekine benzer
şekilde olup hücre seviyesinde protein sentezini başlatan ikincil haberci moleküller sekretin
ve VİP için cAMP, CCK ve asetilkolin için cGMP olarak belirlenmiştir. Bikarbonat salgı
fizyolojisi ise yeterince anlaşılamamış olup bu konuda birbiri ile çelişen yönleri olan değişik
teoriler vardır. Bugün en çok desteklenen görüşe göre esas olarak salınan bikarbonat
duktuslarda klor ile değişime uğramaktadır. Akım hızı arttığında değişim için gereken süre
azaldığından bikarbonat konsantrasyonu yüksek olan salgı oluşmaktadır (exchange diffusion
theory).
13
Ekzokrin pankreas salgısının kontrolünde diğer vücut sistemlerinde olduğu gibi hormonal ve
sinirsel olmak üzere iki ana mekanizma söz konusudur. Ancak her iki sistem arasındaki yakın
etkileşimden dolayı bu ayrım mutlak olmaktan uzaktır. Hormonal kontrolün temel elemanları
sekretin ve kolesistokinindir. Sekretin duodenumun asidifıkasyonu sonucu ince barsaktaki
yüzey epitel hücrelerinden salınmaktadır. 27 amino asidli bu polipeptid 1902 yılında ilk
tanımlanan hormon olup keşfi endokrinolojinin doğmasına yol açmıştır. Bikarbonat salınımını
çok şiddetli, enzim salınımını ise daha zayıf bir biçimde uyarmaktadır. İkinci temel eleman
kolesistokinin (pankreozmin) 33 amino asidli bir polipeptid olup ince barsak kript
hücrelerinin aminoasitlerle karşılaşması sonucu salınmaktadır. Enzimden zengin pankreas
salgısına yol açmakta, bikarbonat salınımını ise zayıfça uyarmaktadır .Bu iki temel hormonun
dışında gastrin, pankreatik polipeptid, glukagon gibi diğer hormonlar da ekzokrin pankreas
salgısına etkili iseler de bu etkileri oldukça azdır. Ekzokrin pankreas salgısının kontrolünde
ikinci ana mekanizma sinirsel kontrol olup vagusun uyarılması sonucu asetilkolinin asiner
hücrelere doğrudan etkisi ve dolaylı olarak da mideden asid salınımı ile etkisini gösterir.
Trunkal vagotominin pankreas salgısını azalttığı, proksimal gastrik vagotominin ise salgı
üzerine bir etkisinin olmadığı gösterilmiştir(12,17).
Ekzokrin Pankreas Sekresyonunun Fazları:
1. Açlık sekresyonu: Pankreasın bazal salgısı çok düşük olup bu durumda maksimal
bikarbonat ve enzim salgıları sırası ile % 2 ve % 15 seviyesindedir. Bazal durumda salgı için
uyarı midenin açlık kontraksiyonları sırasında asid salgısı artışına sekonder sekretin
salınımının yol açtığı volüm ve bikarbonat salınımıdır.
2. Yemeğe cevap: Bu durumda ekzokrin pankreas salgısı stimulusun oluştuğu yere göre
sefalik, gastrik ve intestinal fazlara ayrılabilir.
a. Sefalik faz: Pankreas salgısı, yemek yenirken uyarılan şartlı ve şartsız reflekslerle başlar.
Yiyeceğin tadı, görünümü, beraberindeki sesler ve kokular hep birlikte refleks olarak vagus
sinirlerindeki afferent lifleri uyarır. Böylece yalancı beslenme (Sham feeding) ile enzim
salgısı maksimum sekresyonun % 90'ına bikarbonat ise % 50' sine ulaşmaktadır. Bu
kademenin başlıca amacı pankreas enzimlerini asinus hücrelerinden toplayıcı kanallara
atmaktır. Bikarbonat artışı ise mide asid salgısının sekretini uyarması sonucu olur.
b. Gastrik faz: Önemi tam anlaşılamamıştır. Gastrinin zayıf bir pankreas salgısı uyaranı
olduğu gösterilmiştir (CCK' nin 1/100'ü). Öte yandan yiyeceklerin mideye girmesiyle artan
14
antral distansiyonun gastrin salınımından bağımsız olarak pankreas salgısını stimüle ettiği öne
sürülmekle beraber kanıtlar yeterince güçlü değildir (anteropankreatik refleks).
c. Intestinal faz: Pankreasın ekzokrin salınımında en önemli safhadır. Esas olarak CCK ve
sekretin salınımına bağlıdır. Bu kademeye gelinceye kadar elektrolitler henüz
salınmamaktadır. Vagus ve gastrin etkisiyle midede meydana gelen asid, kimus ile birlikte
duodenuma gelince sekretin ve kolesistokinin hormonları çok önemli rol oynarlar. Parsiyel
gastrektomiden sonra yenilen yemeğe karşı gelişen pankreas salgısı oldukça azalır.
Duodenum ve proksimal jejenum mukozasının asid, peptonlar, yağ asidleri, amino asidler ve
olasılıkla su ile karşılaşması sonucu açığa çıkan sekretin, pankreastan su ve elektrolitlerin
salgılanmasından birinci derecede sorumludur. Duodenum içi pH 5.0'dan 3.0' a düştüğünde
bikarbonat salgısının arttığı, bu pH değerlerinin altında ise pankreas özsuyunun salgılanma
hızının da arttığı deneysel olarak gözlenmiştir. Pankreastan su ve bikarbonat salınmasında
sekretinin tek etmen olmadığı, duodenumdan salınan VİP (vasoaktif intestinal peptid)'in de
etkin olduğu bilinmektedir. Kolesistokinin duodenum ve jejenum mukozasından yiyeceklerin
kimyasal etkileri ile açığa çıkar ve pankreas enzimlerinin salgılanmasında önemli rol oynar.
Kolesistokinin salgılatan en önemli etmenler lümeniçi yağ ve protein sindirim ürünleridir.
Endokrin pankreas fonksiyonu hayatın sürmesi için gerekli olmakla beraber total
pankreatektomi sonrası enzim replasmanı olmaksızın hayatın sürmesi mümkündür. Enzim
salgısı normalin % 1'inin altına inse bile diyetteki yağların ve proteinlerin % 30-40 kadarının
emilimi mümkün olmaktadır. Ancak steatore, kilo ve kas kitlesinin kaybı nedeniyle hasta
sağlığını büyük ölçüde kaybeder. Pankreasın rezerv kapasitesi oldukça yüksek olup
steatorenin çıkması için bezin % 90' ın üzerinde tahrip olması gerekmektedir.
Pankreasın endokrin fonksiyonu
Endokrin pankreasın görevi insülin salgısı ile gıda maddelerini depolanmasının
kolaylaştırılması ve glukagon salınımı ile açlık dönemlerinde depolanan bu gıdaların
mobilizasyonunun sağlanması olarak özetlenebilir. İnsülin ve glukagon ile pankreatik
polipeptidler ve somatostatin Langerhans adacıkları hücreleri tarafından üretilirler.
İnsülin: İlk defa 1922 yılında Banting ve Best tarafından pankreastan izole edilen insülin
(MVV5734), 51 amino asidli bir polipeptid olup, prekürsör proinsülinden pankreasın beta
hücrelerinde yapılır. Karbonhidrat, yağ, ve protein metabolizmaları üzerine önemli etkileri
15
vardır. İnsülinin plazma yarı ömrü 6 dakika olup 10-15 dakikada dolaşımdan temizlenir.
Hedef dokulardaki reseptörlere bağlanan insülin dışındaki hormon karaciğerde ve az oranda
da böbrekte yıkılır. Hedef organlardaki etkilerini başlatmak için insülin moleküler ağırlığı
300.000 olan membran reseptör proteinlerine bağlanır. Bu reseptörü aktive edip insulin
etkilerini başlatır. Etkilerin bir kısmından siklik AMP sisteminin aktivasyonu sorumludur.
Yüksek karbonhidratlı bir yemeği takiben emilen glukoz hızla insülin salgılattırır. İnsülin,
öncelikle karaciğer, kas ve yağ dokusu olmak üzere vücuttaki hemen tüm dokularda glukozun
hızla tutulması, depolanması ve kullanılmasına yol açar. İnsülinin en önemli etkilerinden biri
yemekten sonra emilen glukozun çoğunu karaciğerde glikojen olarak depolattırmasıdır.
Açlıkta ise, kan şekeri düşerken, glikojen glukoza yıkılır, kana salınır ve kan şekerinin çok
düşmesine engel olur. İnsülinin karaciğerde glukoz tutulmasına ve depolanmasına yol açan
etki mekanizması birkaç basamaktan oluşur ; 1- İnsülin, fosforilazı inhibe ederek glikojen
yıkımını önler, 2- Glukokinaz enzim aktivitesini artırarak glukoz fosforilasyonuna yol açıp,
glukozun hücre dışına çıkmasını önler ve 3- Fosfofruktokinaz ve glikojen sentetaz gibi
glikojen sentezini artıran enzimleri stimüle eder. Bütün bu etkilerin sonucunda karaciğerdeki
glikojen miktarı artar ve 100 grama kadar çıkabilir. Yemeklerden sonra düşen kan şekeri
pankreatik insülin salgısının azalmasına, bu da karaciğerde glukoz tutulumunun ve glikojen
depolanmasının azalmasına yol açar. İnsülin düşmesi ve glukagon artışı fosforilaz enzimini
uyararak glikojenin glukoz fosfata ayrılmasına neden olur. Glukoz fosfataz enzimi ise fosfat
radikalinin glukozdan ayrılmasını ve dolayısıyla serbest glukozun kana geçmesini
sağlar.Insülinin karaciğerdeki diğer etkileri arasında fazla karaciğer glukozunu daha sonra yağ
dokusunda depolanan yağ asitlerine dönüştürmesi ve glukoneogenezi inhibe etmesi
sayılabilir. İnsülin çeşitli etkileri ile adipoz dokuda yağ depolanmasına yol açar. Dokularda
protein depolanmasını artırır ve protein yıkımını önler. İnsülin büyüme için büyüme hormonu
kadar gereklidir. Bu iki hormon büyümeyi sağlarken sinerjistik görev yaparlar. Özetle ifade
etmek gerekirse insülinin önemli görevler arasında karbonhidratların, yağların, proteinlerin,
nükleik asidlerin anabolik reaksiyonlarını uyarmak ve glukogenolizi, lipolizi, proteolizi,
glukoneogenezisi, üreogenezisi, ketogenezisi azaltmak vardır diyebiliriz.
Glukagon: Glukagon 29 amino asitten oluşan 3485 moleküler ağırlıklı bir polippeptittir. Kan
şekerinin düşmesiyle pankreasın Langerhans adacıklarının alfa hücrelerinden salınan
glukagonun insülinin tam tersi bazı etkileri vardır. Derin hiperglisemik etkileri olup kilograma
l mg dozunda kan şekerini 20 mg/dl. yükseltebilir. Glukagonun glukoz metabolizmasına
başlıca iki etkisi, karaciğerde glikojenoliz ve glukoneogenezi uyarmasıdır. Bu etkiler
sonucunda diğer organlara glukoz sağlanır. Glukagonun en dramatik etkisi karaciğer
16
glikojenini yıkarak kan şekerini yükseltmesidir (glikojenoliz). Bunu yaparken adenilat siklazı
aktive eder. Bu enzim siklik AMP yapımına, dolayısıyla protein kinaz regülatör protein
aktivasyonuna yol açar. Artan protein kinaz, fosforilaz kinazı aktive ederek fosforilaz b'yi a'ya
çevirir. Fosforilaz a, glikojenin glukoz -1 fosfata yıkımını sağlar. Defosforilasyon ile glukoz
açığa çıkar. Glukagon 4 saat boyunca infüze edilirse tüm karaciğer glikojenini tüketebilir.
Glukagonun diğer etkilerinin hemen tümü, glukagon normal kan düzeylerinin üstüne çıkınca
görülür. Bunlardan en önemlisi adipoz doku lipazını aktive ederek yağ asitlerinin dolaşımdaki
miktarını artırmasıdır. Ayrıca karaciğerde trigliserid depolanmasını inhibe ederek karaciğerin
kandan yağ asidlerini temizlemesini engeller. Glukagon yüksek konsantrasyonlarda kalbin
gücünü ve safra sekresyonunu artırır, gastrik asid sekresyonunu engeller. Ancak bu etkiler
muhtemelen vücudun normal fonksiyonu için önemsizdir. Kan şekerinin hipoglisemik
düzeylere inmesi glukagon konsantrasyonunu birkaç misli artırır, hiperglisemi ise azaltır.
Yüksek konsantrasyonlarda amino asitler, özellikle alanin ve arjinin glukagon salgılanmasını
artırır. Aşırı egzersizin glukagon düzeylerini 4-5 misli yükselttiği gösterilmiştir.
Somatostatin: Langerhans adacıklarının delta hücreleri 14 amino asitli, dolaşımdaki yarı
ömrü sadece 2 dakika olan somatostatini salgılarlar. Gıda alımı ile ilişkili hemen tüm faktörler
somatostatin salınımını uyarır. Bunlar arasında kan şekeri, amino asitler, yağ asitleri ve
gastrointestinal hormonlar sayılabilir. Buna karşılık somatostatinin çeşitli inhibitor etkileri
vardır. İnsülin ve gıda sekresyonunu baskılaması, mide, duodenum ve safra kesesi motilitesini
yavaşlatması, gastrointestinal kanaldan sekresyon ve abzorpsiyonu azaltması bunlar
arasındadır. Bütün bu etkilerin sonucunda barsaktan gıda emilimi uzar ve dokuların emilen
gıdaları kullanmaları gecikerek, besin maddelerinin hızla tüketimi önlenir. Bu üç hormon
dışında Langerhans adacıklarının PP hücreleri dördüncü bir hormonu, pankreatik polipeptidi
salgılarlar. Bu 36 amino asitli polipeptidin fizyolojik önemi kesin olmamakla birlikte
kolesistokininin etkilerini inhibe ettiği düşünülmektedir. Bu hormonun klinik önemi
pankreatik endokrin tümörlerin tanısında ve tedaviye verdikleri cevabın izlenmesinde bir
belirleyici olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır(12,17,18).
17
AKUT PANKREATİT
Akut pankreatit, enzim aktivasyonu, interstisyel sızmalar ve pankreasın kendi enzimleri ile
kendini sindirmesi sonucu oluşan (otodigesyon), sık görülen ve bakteriyel olmayan, karın
ağrısı, bulantı ve kusma ile kendini gösteren bir hastalıktır. Lokal ve sistemik
komplikasyonlara yolaçarak sepsis ve/veya şok sonucu mortalite ile sonlanan olgular
azdeğildir.
Resim 3: Akut ödematöz pankreatit
Alkolizm ve safra yolu hastalıkları tüm akut pankreatit vakalalarının % 80’inden
sorumludur. Tüm bu nedenler içine kolelitiazis en sık nedendir. ERCP işlemi uygulanmış
hastaların %2-5’inde de işlemin kendisi akut pankreatite neden olmaktadır. Hastalığın
dağılımında cinsiyet farkı yoktur. Bugün için hastalığın insidansında artış
bildirilmektedir(8,19). Akut pankreatit klinik olarak hafif ve ağır pankreatit şeklinde
ayrılırken, morfolojik olarak ise ödematöz ve nekrotizan olarak da sınıflandırılmaktadır.
Klinik tablo hafif bir karın ağrısından, hipotansiyon, metabolik düzensizlikler, sepsis ve ölüm
gibi çok ağır komplikasyonlar içeren tablolara kadar değişebilir. Hastalık çoğunlukla hafif ve
18
orta şiddette seyreder. Bu hastalarda hastalık genelde kendini sınırlar ve destek tedavileri ile
iyileşir. Tüm akut pankreatitli olguların %20-30’unda ise nekroz gelişmektedir. Sekonder
pankreatik enfeksiyonlar akut nekrotizan pankreatitli hastaklarda %40-70 oranında gelişmekte
olup mortalitenin en sık nedenidir (20,21). Enfekte nekroz %50 oranında mortalite riskini
beraberinde getirmektedir. Nekrotik pankreas dokusunun enfekte olma insidansı birinci
haftada % 24 düzeyinde seyrederken üçüncü haftada %70’i aşmaktadır. Bu nedenle, nekrotik
pankreas dokusunun enfekte olmasının engellenmesi mortaliteyi azaltabilecek önemli bir
hedeftir.
Akut pankreatitte günümüzde en çok kullanılan sınıflandırma Atlanta(1992)
sınıflandırmasıdır. Atlanta sınıflandırmasına göre akut pankreatit 5 seviyede
değerlendirilir(22).
Atlanta sınıflandırması
Hafif pankreatit
Ağır pankreatit: 1- steril
2- enfekte
Pankreas absesi
Pseudokist
Peripankreatik sıvı
Tablo1: Atlanta sınıflandırması.
19
Resim4: Kronik pankreatite gidiş
Ağrı: Hastaların %100' e yakınında şiddetli karın ağrısı vardır. Ağrı sıklıkla ağır bir
yemekten veya fazla miktarda alkol kullandıktan sonra ortaya çıkar. Genellikle yaygın olan
veya üst kadranlarda hissedilen, çok zaman da sırta doğru yayılan bu ağrı giderek şiddetlenir,
birkaç dakika veya saat içerisinde doruk noktasına ulaşır ve enflamasyon yatışana kadar bu
şiddette kalarak, günler veya haftalar boyunca yavaş yavaş azalır. Gıda almak ya da su
20
içmekle, hastanın hareket etmesiyle, bazen de solunum hareketleriyle ağrı artar. Ağrının
şiddeti genellikle hastalığın şiddeti ve yaygınlık derecesi ile doğru orantılıdır. Kuşak
tarzındaki ağrı akut pankreatit için karekteristiktir. Hasta oturduğu zaman kendisini daha rahat
hisseder. Bildiğimiz dozda analjeziklerle ağrı giderilemez. Ağrısız akut pankreatit ileri
derecede yaşlı hastalarda ve operasyon sonrası dönemde akut pankreatit gelişen ve bu
dönemde analjezik kullanmakta olan yaşlı hastalarda görülmektedir(9,23).
Bulantı-Kusma: Erkenden ortaya çıkan ikinci belirti, devamlı ve yineleyen kusmalardır.
Olguların %60-90'ında görülür. Bu olay hastalığın ağır şekillerinde görülen dehidratasyona
sebep olur. Kusmayı takiben, safra koliği geçiren hastalarda görülen rahatlama, akut
pankreatitte görülmez. Ağır durumlarda hematemez de oluşabilir(9).
VitaI Bulgular: İlk birkaç gün içerisinde hastanın ateşi 37.8-38.9 °C'ye kadar yükselebilir.
Vücut ısısı 39 °C'yi aşan olgularda pseudokist, safra kesesi ampiyemi, pnömoni, komşu
organların yangısal hastalıkları gibi komplikasyonları düşünmek gerekir. Şiddetli krizler
sırasında hasta şoka girebilir, kan basıncı düşer, nabız sayısı artar ve cilt nemlidir. Bu şokun
derecesi retroperitoneal bölgeye ve periton boşluğuna geçen sıvı ve kan miktarına bağlıdır.
Tamamen ateşsiz seyreden olguların varlığı da bildirilmiştir(9).
Karın Muayenesi: Fizik muayenede karnın yukarı kısmında hassasiyet bulunur. Hastalık
ilerledikçe bu hassasiyet bütün karında yaygın olarak bulunacaktır. Şiddetli ağrıya ve
hassasiyete rağmen, karında sertleşme (defans) hastaların yalnız %30'unda görülen bir
durumdur. Dolaylı hassasiyete (rebound) ise ancak %15 olguda rastlanmaktadır. Yine
hastalann %15 kadarında barsak sesleri azalır veya işitilemez. Gaz ve gaita çıkaramama
sonucu meydana gelen distansiyon, hastalık başladıktan bir süre sonra ortaya çıkabilir ve
hastalığın ağır seyredeceğine işaret eder(9).
Sarılık: Koledok kanalı taşları veya koledoğun şişmiş, enflame pankreas tarafından
bastırılması, enflamasyonun azalmasıyla ortadan kalkan bir sarılığa yol açabilir. Sarılık ayrıca
damar dışına çıkmış kanın parçalanmasından oluşan fazla miktarda bilirubine ve bunun
sonucu oluşan hepatik disfonksiyon ve hepatik anoksiye bağlı olabilir. Sarılık, hastaların
%20-30 kadarında görülür(9).
21
Diğer Bulgular: Rektal muayene normaldir. Bir veya iki gün sonra hastanın lomber
bölgesinde veya göbek çevresinde soluk ekimozlar belirebilir (Gray-Turner ve Cullen
belirtisi). Epigastriumda ele bir kitlenin gelmesi, iltihabın çok geniş kapsamlı olarak
yayıldığını (flegmon) veya pseudokist oluştuğunu akla getirir. Ağrının beş günden uzun
sürmesi, bu arada titremelerin, ateş yükselmelerinin ve lökositozun devam etmesi, ya
bakteriyemiyle birlikte bir pankreas absesinin, ya da yukarıya doğru tırmanan bir kolanjitin
meydana geldiğini gösterebilir.
Akut pankreatitte ileus ve böbrek yetmezliği görülebilir. Karında ve retroperitoneal bölgede
meydana gelen yağ nekrozu, kanda fazla miktarda kalsiyum kaybına yol açtığı için
karpopedal spazma neden olabilir(9,24,25).
Laboratuar:
Serum amilazının yüksek değerlerinin pankreatite eşlik ettiği, tanı koydurucu bir test olarak
kullanılabileceği ilk kez 1929'da Elman ve arkadaşları tarafından tanımlanmıştır. Genellikle
100 mililitrede en az 500 somogy ünitesine kadar yükselir. Bu değerin 1000 üniteye ulaşması
tanıyı kesinleştirir. Değerlerin 1000 ünitenin üzerinde olması akut safra pankreatiti için
karakteristiktir. Bununla birlikte akut alkolik pankreatitte sıklıkla daha düşük seviyelerde
bulunur. Bununla birlikte serumdaki amilaz konsantrasyonu, içi boş organların delinmesi,
mezenter damarlarının tıkanması, barsak tıkanması gibi batında iltihaba yol açan diğer
durumlarda, ayrıca kabakulak, böbrek yetmezliği, afferent ans sendromu, diabetik ketoasidoz,
alkolizm, safra yolları hastalıkları, makroamilazemi ve nadiren de morfin analogların
kullanılması gibi durumlar da da yükselebilmektedir. Eskiden değişik testler arasında en kolay
uygulananı ve en spesifik olanı olarak kabul edilen serum amilaz seviyesinin ölçümü, bugün o
kadar güvenilir bir tanı metodu olarak kabul edilmemektedir. Myokard, tükürük bezi,
karaciğer, barsak ve kas dokularında önemli miktarlarda amilaz varlığı tespit edilmiştir.
Serumdaki amilaz konsantrasyonu genellikle 24 saat içinde en yüksek değerine ulaşır ve 3-
10 gün içerisinde normale döner. Kandaki amilaz düzeyinin yükselmesi, idrardaki amilaz
düzeyinin de yükselmesine yol açar. Kan amilazı normale indikten sonra da, bir süre daha
idrar amilaz seviyesi yüksek olarak devam eder. Bundan dolayı gecikmiş olgularda idrar
22
amilaz tayini daha doğru olacaktır, idrarla amilaz atılımının saatte 1000 ünite olması,
çoğunlukla akut pankreatitte görülür. Bu miktarın daha az olması, diğer hastalıkları
düşündürür. Akut pankreatitte idrar amilaz klirensi amilazın tübülüsten geri emiliminin
gecikmesi nedeniyle artmıştır. Normalde süzülen amilazın %75' i geri emilmektedir. Önceleri
bunun pankreatite özgü olduğu sanılmış ve bir tanı yöntemi olarak kullanılmıştır. Ancak bu
durum idrar proteinleri ile tübülüs geri emilim fonksiyonunun aşırı yüklenmesinden köken
almakta ve bir çok akut yangısal hastalıkda, böbrek yetmezliğinde, diyabette ya da travmadan
sonra doku yıkımının özel olmayan bir etkisi sonucu ortaya çıkmaktadır. Akut pankreatit
vakalarında amilaz/kreatin oranı artar, ancak bunun duyarlılığı ve özgüllük derecesi kesin
değildir.
Akut pankreatit vakalarında serum lipaz konsantrasyonu da artar ve amilaza oranla daha
uzun süre anormal düzeyde kalır. Lipazın serumdaki normal değeri 1,2 ünite olarak kabul
edilmekte, 6 ünitenin üzerindeki değerler pankreatiti doğrulamaktadır. Pankreasla ilgili
olmayan hastalıklarda da hiperlipazeminin görülmesi dikkatli olmayı gerektirmektedir.
Fosfolipaz, elastaz, ribonükleaz, deoksiribonükleaz, karboksipeptidaz gibi çeşitli pankreatik
enzimlerin serumda saptanması, lipaz ve amilaza üstünlük taşımamaktadır.
Dehidratasyonun bir sonucu olarak hematokrit yükselebilir. Ayrıca hemorajik pankreatitte-
abdominal kan ya da eksuda kaybı nedeni ile hematokrit düşmüş olabilir. Genelde orta
derecede bir lökositoz vardır, ancak süpüratif komplikasyonların olmadığı bir durumda lökosit
sayısının 12000'in üzerine çıkması beklenmez.
Serum total bilirubin miktarı alkolik pankreatit dışındaki olguların %50'sinde %1.5 civarında
bulunmaktadır. %5 mg'in üstündeki değerlerle birlikte alkalen fosfataz düzeyinin yüksek
olması hastalığın daha çok biliyer kökenli olduğunu düşündürür. Karaciğer fonksiyon testleri
genelde normaldir. LDH'ın 700 ünite üzerine çıkması, serum aspartat transferaz (AST)
düzeyinin 250 Sigma-Frankel birimini aşması ve arter kanındaki oksijen basıncının 60
mmHg'nın altına inmesi prognozun iyi olmadığını gösteren bulgulardır(26).
Hastalarda geçici hiperglisemi ve glikozüri de görülmektedir. Bu olay daha önceleri hasarlı
pankreasın yeterli insülin yapamamasına bağlanırdı, ancak yapılan çalışmalar amilazın
karaciğerde glukojeni glukoza çevirdiğini ve pankreatit süresince glukagon salgılandığını
göstermiştir.
23
Şiddetli pankreatitte serum kalsiyum düzeyi, yağ asitleriyle kompleks oluşumu nedeni ile
düşer. Kalsiyum seviyesi 9mg/dl'nin altına iner. 7.5mg/dl'den daha aşağı düşmesi, olayın
ağırlığını gösterir. Hipokalsemi günlerce devam edebilir. Söz konusu elektrolit bozukluklarına
eşlik edebilen EKG bulguları; Q-T uzaması, S-T çökmesi ve T negatifliği şeklindedir. Akut
pankreatit vakalarında serum trigliserid konsantrasyonu da artabilir, eğer serum süt
görünümündeyse serum amilaz konsantrasyonu dolaşımdaki bir inhibitör tarafından sahte
olarak düşürülmüş olabilir.İlk 48 saat kan üresi ve azotunun yüksek olması, mortalitenin
artacağını göstermektedir. Son yıllarda hafif albüminüriye tanı yönünden önem verilmektedir.
Hastalıkla doğrudan ilişkisi bulunmamakla beraber bu bulguya sık rastlanır ve pankreas
kuyruğunun sol böbreğe yakın olması nedeni ile sol böbrekte geçici tipte interstisiyel nefrit ve
perinefrit oluşmasına bağlıdır. Bunun sonucunda albüminüri ve piyüri oluşur. Pankreatitli
olguların pek çoğunda solunum sayısı artmış olup, pankreatit nedeniyle oluşan ölümlerin
yaklaşık 1/3'ü solunum yetmezliği ile ilgilidir(27).
Biyokimyasal tetkikler, akut pankreatit tanısında hekimi her zaman kesin tanıya
götürememekte, bazen de yanıltabilmektedir. Bu nedenle hastalığın kesin tanımlanmasında
esas alınacak husus klinik deneyim ve bulgular olmalı, şüpheli olgular iyi
irdelenmelidir(9,12,13).
Etiyoloji
Akut pankreatit gelişiminde en sık belirlenen nedenler; safra taşları, alkolizm ve travmadır.
Çoğu araştırmada safra yolu hastalıkları ve kronik alkolizm, olguların %75-90'ından
sorumludur. Olguların küçük bir kısmında ise hiperkalsemi, hiperlipidemi, genetik yatkınlık
gibi faktörler rol oynamaktadır(28,29).
1- Safra Taşları (bilier pankreatit): Akut pankreatitlerin yaklaşık %40’ı safra kesesi ve
koledok taşları ile birliktedir. Hastaların % 70’ten fazlasını kadınlar oluşturur. Vakaların
çoğunda pankreatit atakları hafif şiddettedir ve kendiliğinden sınırlanır. Distal koledoktaki
taşların ampulla vateri bölgesinde pankreatik kanalı geçici olarak tıkadıkları zaman
pankreatite yol açtıklarına ilişkin kuvvetli kanıtlar mevcuttur. Koledoktaki safranın, ortak
kanal yoluyla pankreatik kanala reflüsü konusunda pek çok çalışma mevcuttur. Safranın
pankreatik kanalda hasar meydana getirmesi ve pankreatik enzimlere karşı permeabilitesini
arttırması sonucunda pankreatite neden olmasına rağmen safra reflüsü olmadan da kanal
24
obstrüksiyonu pankreatite neden olmaktadır. Tıkanıklığın olduğu tarafta yüksek basınçla
birlikte devam eden pankreatik sekresyon da tablonun oluşmasında önemli bir
faktördür(8,30,31).
2-Alkole bağlı pankreatit: Tüm pankreatit vakalarının %40’ını ve kronik pankreatit
vakalarının da %75’ini oluşturur. Alkolün nasıl akut pankreatite yol açtığı tam olarak
bilinmemektedir. Ancak pankreatitin, alkolün veya metabolitlerinden birinin direkt veya
indirekt toksik etkisine bağlı oluşması olasıdır. Bazı vakalarda alkol alımını takiben akut
olarak başlarken, bazı vakalarda ise sıklıkla pankreatik ekzokrin ve endokrin yetersizliğik
nedeniyle olan steatore ve diyabetin eşlik ettiği kronik karın ya da sırt ağrısı şeklindedir.
Alkolün oddi sfinkterinde spazm ve pankreatik salgıyı artırarak duktal hipertansiyona yol
açtığı bilinmektedir. Ayrıca pankreatik salgıda protein konsantrasyonunu artırdığı ve nidus
oluşumuna yol açarak daha sonra kalsifikasyona neden olduğu da ileri sürülmektedir, inatçı
kusmalar duodenal içeriğin pankreatik kanallara regürjitasyonuna sebep olabilir. Hasta içkiyi
bırakırsa akut ataklar önlenebilir. Fakat kalıcı kanal tıkanıklığı ve fibrozis nedeniyle parankim
yıkımı devam eder(8) .
3-Travma ya da geçirilmiş operasyona bağlı pankreatit: Pankreasa çok yakın bazı
ameliyatlardan sonra olur. Neden pankreas biopsisi veya pankreatik rezeksiyon gibi beze
doğrudan hasar ya da pankreatik kanalın obstrüksiyonu olabilir. Ayrıca bazen endoskopik
sfingterotomi veya cerrahi sfingteroplasti sonucu da görülebilir(32). Travmanın akut
pankreatite neden olduğu bilinmektedir. Künt karın travmalarından sonra pankreatit görülme
sıklığı yaklaşık %l-3 oranında olup bu vakalarda mortaliteyi tayin eden faktör eş zamanlı
diğer karın içi organ yaralanmalarının yaygınlığıdır(33,34,35).
4- Hiperkalsemi: Hiperparatiroidi ve diğer hastalıklarda görülen hiperkalsemi zaman zaman
akut pankreatite yol açabilir. Zamanla duktal kalkuluslar ve kronik pankreatit ortaya çıkar.
Pankreatik sıvıdaki artmış kalsiyumun proteazların erken aktivasyonuna sebep olabileceği
düşünülmektedir(26).
5- Hiperlipidemi: Özellikle alkolikler başta olmak üzere bazı hastalarda akut pankreatit
atakları sırasında geçici hiperlipidemi ortaya çıkmaktadır. Primer hiperlipidemili bazı
hastalarda da pankreatit, bu metabolik bozukluğun direkt bir sonucu olarak görülebilmektedir.
Hiperlipidemi amilazın kanda saptanmasını kimyasal olarak engelleyebilir, üriner amilaz
25
atılımı ise yüksek seyreder. Akut karın ağrısı olan her hastada serum incelenmelidir. Çünkü
süte benzeyen bir görünüm hemen hemen her zaman akut pankreatite işarettir. Primer lipid
anomalilerinde diyet kontrolü, ardarda gelen pankreatit ataklarını ve diğer komplikasyonları
azaltır(26) .
6- Herediter Pankreatit: Çoğu hastada 12-14 yaşları arasında tipik akut pankreatit
semptomları ortaya çıkar.Dominant bir Mendel geçiş söz konusudur. Hastada kronik kalsifiye
pankreatit gelişir ve pek çoğu ağrı nedeni ile operasyona ihtiyaç gösterirler. Ailevi pankreatitli
hastalarda pankreas karsinomu daha sık görülür. ERCP yapılarak bildirilen vakaların çoğunda
pankreatik kanallar dilete olmuştur(26).
7- Protein-Kalori Malnütrisyonu: Gıdalarla protein alınımının yetersiz olduğu topluluklarda
kronik pankreatit insidansı yüksektir. Bunun nedeni çok açık değildir. Zira, bol protein ve yağ
alan alkoliklerde, az protein ve yağ alanlara göre daha çok pankreatit görülmektedir(17).
8-İlaçlara Bağlı Pankreatit: İlaçlar akut pankreatitn nadir ancak önemli bir nedenidir. En sık
sormlu tutulan ilaçlar; kortikosteroidler, östrojen içeren kontraseptifler, azothiopirin, thiazide
grubu diüretikler, furosemid, 6 -merkaptopurine, metildopa, sülfonamidler ve tetrasiklinlerdir.
Östrojen kullanımıyla ilgili akut pankreatit genellikle ilaca bağlı hipertrigliserideminin bir
sonucudur(26).
9- Pankreas Divisium ve Kanal Obstrüksiyonu: En sık genç erişkin döneminde tekrarlayan
pankreatit atakları ile birliktedir. Akut pankreatiti ve pankreas divisiumu olan hastalarda
minör papilladaki obstrüksiyonu ortadan kaldırmaya yönelik tedavi etkili olabilir. Ancak
kronik pankreatit yerleştikten sonra tedavi rezeksiyon veya drenaj olmalıdır.
Pankreatik kanalın kronik kısmi obstrüksiyonu yaralanmaya bağlı, enflamasyona bağlı ya da
konjenital olabilir. Zamanla, tıkanmış kanalın drene ettiği parenkim alanında fibröz doku
gelişir ve kronik pankreatit ortaya çıkar. Benzer şekilde, bazen akut pankreatit atakları da
görülebilir(26).
10- Peptik Ülser: Peptik ülserin beze penetre olması sonucu, hiperamilazemi ve şiddetli
lokalize ağrı ile seyreden akut pankreatit olguları bildirilmiştir. Burada tablo ciddi ve
jeneralize olmayıp, peptik ülserin tedavisi, pankreatit ataklarının tekrarını önlemektedir(8) .
26
11- Akut Pankreatitin Diğer Nedenleri: Akut pankreatitin ortaya çıkmasında vasküler
tıkanıklık veya spazm da bir faktör olarak ileri sürülmüştür. Damarların ligasyonu ile deneysel
olarak pankreatit meydana getirilmiştir.
Kanal yolu ile duodenum veya safra yollarından enfeksiyon gelme olasılığı olmakla beraber,
hematojen veya lenfatik yolla da taşınma mümkün olabilir. Ayrıca civardaki organların
enfeksiyonunun da temas yolu ile pankreasa atlayabileceği düşünülebilir. Metil alkol, çinko
oksit, chlorothiazid gibi toksik maddeler, pankreas hasarına yol açabilir. Ayrıca pankreatit
patogenezinde otoimmün mekanizmaların da rolü olduğu ileri sürülmüştür.
Kabakulak esnasında pankreatit görülebilmektedir. Enfeksiyöz mononükleoz ve askariazis
de etyolojik faktörler arasındadır. Coxsackie-B virüsü, hepatit virüsleri, salmonella grubu
bakteriler, streptokoklar, sfiliz, bakteriyel gıda zehirlenmeleri, kronik böbrek hastalıkları ve
üremi, damar hastalıkları (periarteritis nodoza, arterioskleroz, malign hipertansiyon),
obstrüktif kolon divertikülleri, dissekan aort anevrizması, orak hücreli anemi, diabet koması,
pankreas kanseri, SLE, karsinoid sendrom, mide kanseri, zehirli böcek ve akrep sokmaları,
renal transplantasyon, karbonmonoksit zehirlenmesi, hipotermi ve elektrik şoku da etyolojide
yer almaktadır. İdiopatik pankreatit, olguların yaklaşık %15'ini içerir, bilier ve alkolik
pankreatitlerden sonra üçüncü büyük grubu oluşturur. Bu olgularda pankreatite yol açabilecek
herhangi bir etken saptanamaz (26).
Akut Pankreatitte Patolojik Bulgular:
Akut pankreatitte patolojik bulgular her olguda değişik olabilir. Bazen de bezin farklı
bölgelerinde değişik bulgular elde edilebilir. Sık görülen patolojik olaylar ödem, yağ nekrozu,
kanama, parankim nekrozu ve süpürasyondur.
Akut pankreatit ödeminde bezin herhangi bir segmenti hastalanabilir. Bu genellikle baş
kısmıdır. Ödem çoğunlukla peripankreatik dokulara da yayılarak, bezin sınırları belirgin
görüntüsünün kaybolmasına neden olabilir.
Beyaz opak plaklar halindeki yağ nekrozu, pankreasın yüzeyinde , mezenterde, parietal ve
visseral periton üzerinde ve nadiren plevra ve perikardda görülür. Pankreas lipazının etkisi ile
yağlar, yağ asitleri ve gliserine ayrılırlar. Yağ asitleri, kalsiyum ile birleşerek erimeyen
sabunları oluştururlar.
Akut pankreatitte parankimal hemorajik lezyonların meydana gelmesi hakkında iki ayrı fikir
vardır. Bir damar felcine sekonder olarak, pankreas dokusunun yırtılmasına bağlı olduğunu
27
kabul edenlerin yanısıra, damardaki lezyonun medianın nekrozu ile başladığını ileri sürenler
de vardır. Nekroz olmadan hemorajik lezyonlar görülmediğinden nekroz kanamanın
öncülüdür denebilir. Pankreas nekrozundaki kanama iki bulgunun nedenidir. Bunlardan birisi,
periton boşluğundaki koyu renkli, kanlı sıvıdır. Diğeri ise, periumblikal bölgede ve karnın yan
taraflarındaki renk değişiklikleridir (Cullen ve Gray-Turner belirtileri).
Ödem ve kanama ile birlikte bulunan pankreatik nekroz, doku kaybı ve parçalanması ile
kendini gösterir. Yumuşak ve gangrenli kısımlar asıl pankreas dokusundan ayrılır. Nekrozun
geniş ve yaygın olması şart değildir ve çoğunlukla küçük noktalar halinde bulunur.
Akut pankreatitin bir komplikasyonu olarak kabul edilir. Süpüre pankreatit oldukça
nadirdir(9).
Akut Pankreatit ve ayırıcı Tanı
Akut pankreatitin ayırıcı tanısında karışıklığa ve tanı yanlışlığına neden olan hastalıklar
kısaca şu şekilde listelenebilir: Akut kolesistit, peptik ülser perforasyonu veya penetrasyonu,
ileus, akut apandisit, akut peritonit, koledok taşı ve safra koliği, dalak yırtılması, böbrek
koliği, akut koroner arter tıkanması ve anjina pektoris, dissekan aort anevrizması, mezenter
arter trombozu, bazal pnömoni, akciğer embolisi ve infarktüsü, akut porfiri, dış gebelik
rüptürü, zona zoster, diyabetik ketoasidoz koması, hiatus hernisi inkarserasyonu, çocuklarda
ensefalit, tabes dorsalis krizi ve şok sendromu ayırıcı tanıda akılda tutulmalıdır. Önemli bir
nokta, akut pankreatitle karışabilen hastalıkların çoğunun ameliyat edilmediği takdirde letal
olabilmeleridir. Bu nedenle klinik zeminde kesin tanı konamadığında, diagnostik laparatomi
endikasyonu vardır(9).
28
RADYOLOJİK YÖNTEMLER
Akut pankreatitte radyolojik incelemeler özellikle tanı, hastalığın yaygınlığı,
komplikasyonların ciddiyeti ve prognoz tayininde belirleyci olarak kullanılmaktadır.
Direkt Grafiler
Görece yeni tanı yöntemleri olan ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografiye rağmen
konvansiyonel radyolojik yöntemlerin de akut pankreatit takibinde önemli rolü vardır.
Direkt karın grafisinde elde edilen bulgular;
• Retroperitoneal yağ dokusu nekrozu ve inflamasyona bağlı organ konturlarında ( psoas kası
ve böbrek) belirsizleşme ve sol çevresinde radyolüsen halka,
• Asite bağlı silik görünüm,
• Pankreasa komşu ince barsak ansındaki lokal ileusa bağlı “ Sentinel loop ” belirtisi,
• Transvers kolon veya splenik fleksurada oluşmuş spazma bağlı tranvers kolonda distansiyon
ve distal gaz gölgelerinin azalması ya da görülmemesi ( Cut- off belirtisi) (Resim –9).
• Paralitik ileusa bağlı seviyeli görünüm,
• Mezenter infarktüsü gelişmişse barsak duvarında parmakla basılmış gibi görünüm ( thumb-
printing ),
• Perforasyona yolaçmış ise sağ subdiyafragmatik bölgede serbest hava varlığı,
• Kronik pankreatit sonucu pankreasta oluşan kalsifikasyonlardır.
Akciğer grafisi;
• Plevral effüzyon,
• Her iki dfiafragmada yükselme,
• Bazolateral diskoid atelektaziler,
• Plmoner ödem bulguları,
Baryumlu kontrast grafiler;
• Duodenal C lupta genişleme, mukozada ödem, rölyefte silinme,
• Papilla vaterideki büyümeye bağlı hemisferik dolma defekti,
• Basıya bağlı olarak mide boşalmasında gecikme,
• Pankreastaki ödem, psödokist ve abseye bağlı olarak midenin ön mediale itilmesidir(17).
29
Resim 5: Kronik pankreatitte kalsifikasyonlar
Ultrasonografi
Ultrasonografi (USG), ucuz ve noninvazif olması, yatak başında her an yapılabilmesi ve
gerekli görüldüğü sıklıkla tekrarlanabilmesi nedeniyle özellikle takip açısından çok yararlıdır.
Bu avantajlara karşın olguların %25-40’ında gaz nedeniyle pankreas
değerlendirilememektedir. USG’nin akut pankreatitteki tanı değeri %75-85 arasındadır. Bezde
ödem ve büyüme, ekojenitede azalma, wirsung kanalında genişleme, psödokist, abse, asit ve
kronik pankreatite ait kalsifikasyonlar USG bulguları olarak sayılabilir. USG özellikle
30
pankreatite eşlik eden safra yolları hastalıklarının tanısında çok yardımcı olmaktadır(17).
Resim 6: Ultrasonografide akut ödematöz pankreatit
Bilgisayarlı Tomografi
Bilgisayarlı tomografi (BT), akut pankreatit tanısında ve özellikle nekrozun
görüntülenmesinde en yararlı yöntemdir. İntravenöz kontrast madde verilerek yapılan BT
incelemesi ile nekroz, hemoraji ve vasküler yapılar gösterilebilmektedir. Dinamik kontrast BT
(anjio-CT) akut pankreatit tanısı ve nekrozu göstermede son geliştirilen yöntemlerdendir.
BT’nin safra yolları patolojisini göstermede USG’ye üstünlüğü yoktur. Akut pankreatitin
BT’deki spesifik bulguları, hastalığın derecesine bağlıdır. Hafif olgularda, BT’de sadece
pankreatik genişleme görülebilir, ödem ve inflamasyon çevre yağ dokusuna yayılırsa,
pankreasın sınırları düzensizleşir ve belirsizleşir. Hafif olgularda, BT’de %14–28 oranında
pankreasın tamamen normal olduğu görülebilir. Bu nedenle BT tanıda amilaz düzeyinden
daha başarısızdır. Akut pankreatitli her hastada BT endikasyonu yoktur. Ranson kriteri 2’den
fazla olan olgularda BT çekilmelidir.
31
BT’yi değerlendirme ve sınıflamada Balthazar tarafından yapılmış olan sınıflandırma
mevcuttur. Balthazar’ın önerdiği BT şiddet indeksi gerek pankreasın radyolojik görünümü,
gerekse enflamasyonunu ve nekrozun şidetini içermesi dolayısıyla kullanırlığı yüksektir. BT
şiddet indeksi, BT derece skoru ve nekroz skoru toplamından oluşmaktadır. Hesaplanan BT
şiddet indeksi BT görüntülemenin erken prognostik değerini doğru olarak yansıtmaktadır.
Balthazar tarafından yapılan çalışmada şiddet indeksi 0-2 olan hastalarda mortalite %0,
morbidite % 4; şiddet indeksi 3-6 olanlarda mortalite %6, morbidite %35; şiddet indeksi 7-10
olanlarda mortalite %17, morbidite %92 olarak bulunmuştur(30). Balthazar BT şiddet indeksi
hesaplanmasındaki sınırlamalardan biri zamanlamadan kaynaklanmaktadır. Nekroz genellikle
ilk 24 saat içinde gelişmekte, bu nedenle nekrozu doğru olarak tespit için klinik semptomların
başlamasından 2-3 gün sonra BT çekilmesi önerilmektedir.
Tablo2: Balthazar BT şiddet endeksi CT derecesi Derece Skoru Tanımlama
A 0 Normal pankreas
B 1 Fokal/yaygın büyüme, heterojenite
C 2 Pankreas/peripankreatik yağinflamasyonu
D 3 Tek peripankreatik sıvı kolleksiyonu
E 4 2≤ sıvı kolleksiyonu/retroperitoneal hava
Nekroz % Nekroz Skoru Tanımlama
Yok 0 Uniform pankreatik kontrastlanma
<30 2 Kontrast tutulumu olmayan alan pankreas
30-50 4 %30-%50 oranında kontrastlanmayan alan
50 < 6 %50< oranında kontrastlanmayan alan
Şiddet endeksi=nekroz skoru+derece skoru
32
Resim 7: Bilgisayarlı Tomografide Akut pankreatit görüntüsü
Magnetik Rezonans
Magnetik rezonans görüntülemenin (MRI) akut pankreatitteki değeri konusundaki çalışmalar
yeni ve yetersizdir. Nekrozu daha iyi gösterdiğine dair sporadik çalışmalar varsa da BT’ye
üstün olmadığı geniş kabul görmektedir.
MR kolanjiopancreatografi (MRCP), spiral BT kolanjiografi ve endoskopik USG gibi
noninvazif ya da miniinvazif diagnostik yöntemler değerlendirilmekte ve selektif ERCP
kullanımı konusunda yardımcı olmaktadır(37).
Akut Pankreatit Tanısında Endoskopi
ERCP, akut pankreatitli olgularda erken ve geç dönemde uygulanan önemli bir tetkik
yöntemidir. Ağır biliyer pankreatitli olgularda acil ERCP uygulanmalı, koledokta taş
saptanırsa taş ekstraksiyonu ve ES (endoskopik sfinkterotomi) uygulanmalı ve daha sonra
33
kolesistektomi uygulanmalıdır. Hafif biliyer pankreatitli olgularda klinik aniden bozulursa ya
da kolanjit, hiperbilirubinemi veya koledokta genişleme saptanırsa ağır biliyer pankreatitteki
gibi tedavi edilmelidir. Deneysel çalışmalarda akut pankreatitin ağırlığının duktal
obstruksiyon süresine bağlı olduğu gösterilmiştir. Pankreatik duktal dekompresyon
pankreatitin ilerlemesini önleyebilir. Ancak birçok araştırmacı tetik çekildikten sonra mevcut
pankreatit atağının iyileşmesine duktal dekomresyonun etkisi olmadığını savunmaktadır. Akut
pankreatit gibi komplikasyonları olan ERCP’nin koledok taşı taramasında kullanılması uygun
değildir. Endoskopik USG, USG ve BT ile saptanmayan çok küçük taşların bile
araştırılmasında başarılıdır. Minimal invaziv, güvenli ve radyasyona maruz kalmama gibi
avantajları olmasına rağmen, Endoskopik USG nin henüz yaygın olmaması ve deneyim
yetersizliği gibi dezavantajları vardır (38,39).
Resim 8: ERCP ile safra yollarının görüntülenmesi
ERCP’nin biliyer pankretitte zamanlaması da tartışma konusudur. Erken ERCP ile taşın
uzaklaştırılması ağır biliyer pankreatitli olgularda hastalığın klinik seyrini değiştirmekte fakat
ödematöz pankretite döndürmemektedir (40). Bazı araştırmacılar erken preoperatif ERCP’yi
rutin yapmakta ve önermektedirler (41,42). Bu yaklaşımın amacı koledok taşlı bütün olguların
laparoskopik kolesistektomiden önce belirlenebilmesi ve tek bir yöntemle tedavi
34
sağlayabilmektedir. Ancak taşların çoğu akut faz esnasında ve ERCP yapılırken duodenuma
geçmektedir. Bu yüzden yapılan gereksiz ERCP’ler morbidite ve mortaliteyi artırmaktadır
(43,44). Hafif bilier pankreatitli belli özellikleri olan olgularda ERCP önerilmekte acil ERCP
ve sfinkterotomi önerilmektedir. Ağır bilier pankreatitli olgularda ise acil ERCP ve
sfinkterotomi önerilmektedir.
ERCP endikasyonları;
• Serum bilirubin değerinin 2mg/dl’nin üzerinde olması,
• USG ile safra yollarına ait patolojinin kesin olarak gösterilmemesi durumunda diagnostik,
koledokun geniş olduğu ve koledokta taş gösterilmesi durumunda terapotik olarak,
• İyileşme göstermeyen, komplikasyon gelişen ve cerrahi girişim planlanan pankreatitli
hastalar,
• Akut kolanjit tablosu gelişen hastalar,
• Diğer yöntemlerle tanı konulamayan hastalar,
• SGPT ve AF değerlerinin yüksek olduğu hastalar
ERCP ile patoloji gösterilikten sonra sfinkterotomi, pankreatik kanal dilatasyonu, endoprotez
veya stent konulması, taş ekstraksiyonu gibi terapötik girişimlerle cerrahiye gerek
kalmaksızın tedavi gerçekleştirilebilir (66).
Resim 9: ERCP ile koledok ve sistik kanalda safra yolu taşının görüntülenmesi
35
PROGNOZ
Akut pankreatitli hastaların çoğu (%70-80) hafif seyirli, kendi kendini sınırlayan bir klinik
tablo gösterirken % 20-30’luk bölümünde ağır ve fatal seyirli bir klinik hakimdir. Prognozu
değerlendirme açısından en çok bilinen ve en yaygın şekilde kullanılan klinik kriterler Ranson
kriterleridir (tablo-5). Ranson kriterine göre skor arttıkça prognozun kötüleştiği
düşünülmelidir. Ranson kriterlerinden bir veya iki kritere sahip olan olgular hafif gruba girer
ve %0.9 mortalite gösterir. Üç veya dört kritere sahip olgularda mortalite %16, beş veya altı
kritere sahip olanlarda ise mortalite % 40, altıdan fazla kritere sahip olgularada ise %100
olarak kabul edilmektedir. Sistem hastalığın şiddetini değerlendirmede bir ölçüde başarılı olsa
da, kritelerin sayısının çokluğu, değerlendirme için 48 saatlik süre gerekmesi, akut ödematöz
interstisyel pankreatit ve nekrotizan pankreatit arasında kesin ayırım yapılamaması ve
sensitivitesinin düşük olması bu sistemin yetersizliği ve dezavantajıdır. İmrie’nin önerdiği ve
İngiltere’de kullanılan sistemde Ranson sistemindeki baz açığı, hematokrit ve sıvı kaybı
çıkarılmış, yerine serum albumin düzeyinin 3.2g/dl altında olması kriteri getirilmiştir. Bunun
yanında ne Ranson ne de Glasgow skoru hastanın seyri sırasında tekrar hesaplama yapma
olanağı yoktur (tablo-6). Daha kullanışlı ancak kompleks bir skorlama sistemi APACHE
(Acute Physiologic and Chronic Health Evaluation) II skorudur (45) (tablo-7). APACHE II
hastaneye yatış sırasında, hastanede yatış süresince iyileşme veya kötüleşmeyi ölçmek için
tekrar hesaplanabilir. Bununla birlikte yaş skoru nedeniyle yüksek skorlar ortaya çıktığı için
APACHE II skoru eleştirilmektedir. Ayrıca akut pankreatitte obezitenin morbidite ve
mortalite için bir risk faktörü olduğunu belirten birçok çalışma olması ve BMI değerinin
APACHE II’de göz ardı edilmesi skorun doğruluğu açısından bir başka olumsuz faktördür
(46). Hastanın yatışından sonraki 48 saatte elde edilen değerler hesaplandığında hastalığın
şiddetini belirlemede Ranson, Glasgow ve APACHE II benzer sonuçlar vermektedir.
36
Tablo3: Ranson’un Prognostik Kriterleri:
Başvuru anında:
Yaş>55
WBC>16000/mm
Glukoz>200mg/dl
LDH>350u/l
SGOT>250u/l
İlk 48 saat içinde
Hematokrit düzeyinde %10 dan fazla düşme
BUN seviyesininde 5 mg/dl den fazla artış
Kalsiyum düzeyinin 8 mg/dl nin altına inmesi
PaO2 nin 60 mmHg nın altına inmesi
Baz açığının 4 mEq /L’nin üzerine çıkması
Sıvı açığının 6 L’nin üzerine çıkması
37
Tablo4: Apeche-2 Skorlama Sistemi
Tablo5: Modifiye İmrie Kriterleri
38
TEDAVİ
Klinik ve labaratuvar değerlendirmesi ile tanının konulmasını takiben, akut pankreaatitli
hastalarda uygulanacak en önemli tedavi, medical tedavidir. Medikal tedavide amaç bezin
dinlenmeye alınması yani pankreatik salgıların inhibe edilmesidir.
Ağır pankreatit tedavisinde diüretik tedaviden kaçınılmalıdır. Dolaşım düzeldiğinde ağır
akut pankreatitli hastaların çoğunda inatçı kapiller geçirgenlik artması ve doku ödemi ile
karekterize reperfüzyon hasarı görülür. Pankreatitin hiperdinamik fazı genellikle 4-10 gün
sürer. Bundan sonra eğer enfeksiyon gelişmezse mikrovasküler bütünlük tekrar oluşur ve
hastanın diürezi kendiliğinden gelişir(8) .
Araştırmalar orta yada hafif şiddetteki pankreatitte nazogastrik dekompresyon hastalığın
seyrini değiştirmede önemli olmadığını göstermiştir. Ancak şiddetli veya nekrotizan
pankreatitli hastalarda nazogastrik dekompresyon kusmayı gidermede gereklidir. Ayrıca bu
tür ağır hastalarda staz ülseri ve kanamayı önlemek için H2 bloker tedavi uygulanmalıdır
(8,26).
Akut pankreatitte şiddetli ağrı olabilir. Böyle durumlarda Morfin kullanmaktan
kaçınılmamalıdır. Morfinin oddi sfinkter tonusunu arttırarak safra stazına neden olduğuna dair
bilgiler pratikte pek önem taşımamaktadır ve bir çok otör bunu morfin kullanımını sınırlayıcı
bir faktör olarak görmemektedir (47). Eğer steatore varsa bu, pankreas ekzokrin salgısının en
az %90’ının kaybedildiği anlamına gelir. Bu bulgunun diğer önemi; steatore miktarının akut
pankreatitin şiddetiyle paralellik göstermesidir.
Ağır akut pankreatit bir yoğun bakım ünitesi hastasıdır. Yoğun bakım şartlarında tedavi
edilmelidir. Hastaların yoğun bakım desteğine gereksinimini belirleyen temel göstergeler
organ yetmezliği ve bilgisayarlı tomografide nekroz varlığıdır. Organ yetmezliği şu şekilde
özetlenebilir:
• Hipoksi ( PaO2<70 )
• Hipotansiyon ( sistolik tansiyon< 90 )
39
• Üremi ( kreatinin>2 )
• Gastro intestinal sistem için: 500 ml.den çok kanama olması
Görüldüğü gibi yoğun bakım desteği gereken pankreatit hastasında sıvı-elektrolit takibi çok
önemlidir. Burada kullanılacak sıvının kristaloid veya kolloid olması bir fark yaratmaktadır.
Vazopressör ajanlardan dopamin, diğerlerine kıyasla daha avantajlı gözükmektedir. Çünkü
dopamin aynı anda periferik vasküler direnci arttırırken, renal ve pankreatik kan akımında
azalmaya yol açmakmaktadır. Buna karşın heparin, vazopressin ve düşük molekül ağırlıklı
destran belirgin bir yarar sağlamamaktadır (49).
Hastalığın seyri sırasında hipokloremi, hipokalemi ve hipokalsemi gibi hızla düzeltilmesi
gereken elektrolit düzensizlikleri oldukça sık görülür. KCL, NaCL ve Ca replasmanları uygun
şekilde yapılmalıdır. Ca seviyesi takiplerinde, hipoalbuminemi olup olmadığı dikkate alınmalı
ve iyonize Ca seviyesi düşük ise replasman yapılmalıdır (26).
Akut pankreatit tedavisinde Total Parenteral Nutrisyon (TPN) ve barsağın dinlendirilmesi
geçmişte beslenme desteğinin sağlanması için tek yol olarak kabul edilmekteydi. Çünkü
enteral beslenmenin pankreatik enzimlerin sentezini uyardığı ve hastalığı kötüleştirdiği görüşü
hakimdi. Ancak hastalarda TPN’a bağlı komplikasyon riskinin arttığı bilinmektedir. Özellikle
hiperglisemi ve kateter ilie ilişkili sepsis bunların başında gelmektedir.
1997’den itibaren çok sayıda çalışma enteral nütrisyonun (EN) önemini vurgulamaya
başlamıştır. EN, parenteral nutrisyon ile karşılaştırıldığında çalışmalarda güvenilir,
uygulaması kolay, daha az hiperglisemi yaptığı, enfeksiyon riskinde , morbidite ve diğer tüm
komplikasyonlatrda azalma oluşturduğu gösterilmiştir. Bunlara ilaveten EN ile akut faz
cevabın iyiliştiği, hastalık ciddiyetinin azaldığı sistemik inflamatuvar yanıtın(SIRS) iyileştiği,
barsak devamlılığını ve bariyer fonksiyonlarının korunduğu gösterilmiştir (50,51).
Literatürde yapılan çalışmalara bakıldığında beslenme desteğinin enteral veya parenteral
olmasına bakılmaksızın ekzokrin pankreas işlevleri ile iki temel noktada ilişkilendirildiği
görülmektedir:
1; Enteral formüller düşük yağ içermeli ve pankreatik ekzokrin sekresyonu olabildiğince
inhibe etmek için Trietz ligamanının distalinden verilmelidir.
2; TPN ve diğer parenteral substrat infüzyonları pankreatik ekzokrin salgıyı uyarmamaktadır.
Sonuç olarak akut pankreatitte beslenme desteği şu şekilde özetlenebilir:
40
• Hafif (prognostik faktör 1-2 arası) akut pankreatitte beslenme desteğine gerek yoktur.
• Orta veya şiddetli akut pankreatitte, kardiak ve solounumsal denge sağlandıktan sonra
olabildiğince erken olarak beslenme desteği sağlanmalıdır.
• Başlangıçta, kusma ve aspirasyon riski olmadığına emin olana kadar parenteral solusyonlar
kullanılabilir. Bunlar, esansiyel yağ asidi açığını önleyici yağ solusyonları içermelidir. Özel
aminoasit formulasyonu önerilmemektedir.
• Tanı ve sağaltım amaçlı cerrahi grişim gerektiren hastalara ise beslenme jejunostomisi
mutlaka konmalı, cerrahi girişim yapılmayacaksa stabilite sağlandıktan sonra Bengmark tüpü
veya nasoenteral tüp yolu ile olabildiğince hızlı bir şekilde enteral beslenmeye geçilmelidir.
Bu amaçla yağlı, yüksek omega-3-yağ asidi, glutamin ve argininden zengin solusyonlar
yeğlenmelidir.
Pankeas ve safra yolları sterildir ve dolayısıyla tüm pankreatitler steril ortamda başlar.
İnfeksiyon olaya sonradan eklenebilir. Dolayısıyla tercih edilecek antibiyotikler tedavi edici
değil, profilaktik olacaklar ve prensibler de profilaktik antibiyoterapiyle uyumlu olacaklardır.
Enfestasyonda rol oynayan belli başlı ajanlar E. Coli (en sık), Enterobacter ve Kleksiella
türleridir. Literatürde akut pankreatitte antibiyotik kullanımı ile ilgili ilk çalışmalar ampisilin
ile yapılmıştır, klinik olarak hiçbir etki elde edilemediği bildirilmiştir (52). Çünkü ampisillin
pankreasa ve asiner hücrelere penetre olamamaktadır. O halde pankreatite enfeksiyöz
komplikasyonları önleyecek antibakteriyel ajan sadece yukarıda belirtilen etkenleri
etkisizleştirmekle kalmamalı, aynı zamanda etkin doku konsantrasyonları da sağlamalıdır.
Buchler ve Beger’in 1992 yılında yaptıkları bir çalışmaya göre; pankreas doku
konsantrasyonu en yüksek olan antibiyatikler quinolon grubu ile imipenem başta olmak üzere
carbapenemlerdir (53). Pederzoli ve arkadaşlarının yaptıkları ve prospektif, randomize
multisentrik çalışmada ise hepsinde tomografi ile ilk 72 saat içinde nekroz saptanmış 74 hasta
kullanılmıştır. Bu hastalardan bir grubuna imipenem, diğer grubuna ise saline enjekte
ediilmiş, sonuçta; imipenemin mortalite ve organ yetmezliğni etkilemediği, ancak pankreatik
ve nonpankreatik sepsiste anlamlı azalma olduğu vurgulanmıştır (54). Cefuroxim,
amphotericin –D, Colistine sulfat ve norfloxacine ile yapılan randominize çalışmalarda da
benzer sonuçlar elde edilmiştir (49).
Akut pankreatitte infeksiyonun en sık kaynağı barsaklardan periton boşluğuna bakteri
translokasyonudur. Bunu önlemenin en doğru yolu GİS fizyolojisini korumaktır ve bu da en
kolay erken enteral nutrisyonla sağlanabilir.
41
Pankreas ekzokrin salgısının azaltılması da medikal tedavinin amaçlarındandır.
Antikolinerjikler, kolesistokinin reseptör antagonistleri, glukagon, kalsitonin, somatostatin,
peptid YY gibi ajanlarla pankreas agzokrin salgısının azaltılması önerilir (55).
Somatostatin 14 aa. den oluşan bir polipeptid hormondur. Asıl olarak pankreas delta
hücrelerinden salgılanır.Ancak çok az da olsa GİS, genitoüriner sistem, beyin, sürrenal
medulladan da salgılanır. Bilinen tüm endokrin ve ekzokrin salgıları inhibe eder, intestinal
motiliteyi yavaşlatır, intestinal motiliteyi yavaşlatır ve splanknik alanda kan akımını
yavaşlatır. Akut pankreatit tedavisinde tek kullanım amacı; pankreas sekresyonunun
azaltılmasıdır.
Somatostatin enjeksiyonu deneysel pankreatit modelinde eritrosit akım hızını ve kan akımını
arttırır, glikoz intoleransını düzeltir, sağaltımda yardımcı olabilir. Buna karşın aktive olmuş
enzimleri bloke ederek hücre hasarını arttırabilir. Bu açıdan da zararlıdır ve
kullanılmamalıdır. Pratik kinik kullanımda doğal somatostatin ve bunun analoğu olan
Octreotid kullanılır. Süperoksit dismütaz ve katalaz gibi serbest oksijen radikal yakalayıcıları
ile allopürinol gibi xantin oksidaz inhibitörleri deneysel aşamada pankreatit seyri üzerinde
etkili oldukları gösterilen diğer moleküllerdir (56).
Yüzyirmibir ağır pankreatitli hastayı kapsayan randomize çalışmada, Neoptoluleus ve
arkadaşları konvansiyonel tıbbi tedavi grubunda ERCP ve endoskopik sfinkterotomi’nin
morbiditeyi %61’den %24’e indirdiğini göstermişlerdir. Daha yakın zamanda Fan ve
arkadaşları hastalarda semptonların başlamasından itibaren ilk 72 saat içinde ERCP/ES
yapıldığında bilier sepsis insidansının düştüğünü göstermişlerdir. Fakat bu girişimlerin
pankreas nekrozunu önlediği veya seyrini düzelttiğine dair kanıtlar yoktur. Ayrıca ERCP
retrograd enjeksiyonu sırasında enfeksiyona neden olur. Büyük miktarda nekrozu olan
hastalarda steril nekrozun ERCP sonrasında enfekte nekroza dönüşmesi ciddi risktir.
ERCP/ES şiddetli pankreatit olan hastalarda (Ranson>3, pankreasta nekroz, pseudokist ve
abse gibi lokal komplikasyonlar gelişen), sarılık ve kolanjit gelişen hastalarda acil
dekompresyon amacıyla kullanılmalıdır (8).
42
AKUT PANKREATİTTE CERRAHİ TEDAVİ
Steril Nekroz
Nekrotizan pankreatitli hastaların tedavisinde hala çözülmemiş konulardan birisi steril
nekrozlu olgularda cerrahi debridmanın zamanlamasıdır. Steril nekrozun enfeksiyonunun
olaya eklenmemesi için erken debridmanı önerenler vardır. Ancak steril pankreas nekrozunda
çoğunlukla erken debridman önerilmez. Steril nekrozlu hastalar dört hafta sonunda hala
ventilatöre bağımlı ise ancak o zaman cerrahi girişim ile nekrozlu dokular çıkarılmalıdır. İlk
debridman esnasında tüm nekrozlu dokuların çıkarılması kalan nekrotik dokuların enfekte
olma riskini önler. Steril nekrozlu hastalarda gelişen semptomların başlangıcından 6-8 hafta
sonra devam eden şiddetli ağrı halinde nekroze dokuların çıkarılması kaçınılmazdır.
Enfekte Nekroz
Klinik olarak veya enfekte pankreatik nekrotik dokunun BT altında aspirasyonu ile
enfeksiyon tanımlanırsa nekrozlu dokuların çıkarılması endikasyonu vardır. Enfekte pankreas
nekrozundan duvarı erimiş abseye kadar değişen bir spektrumda pankreas enfeksiyonu
görülür.
Girişimsel Radyoloji ve Perkütan Katater Drenejı
Akut pankreatit tedavisinde girişimsel radyoloji uzmanları büyük rol oynar. BT altında
yapılan aspirasyon sonucu gram boyama ve kültür analizinde bakteri pozitif bulunan
hastalarda ameliyat önerilmektedir. Pankreas fistüllerini önlemek amacıyla perkütan olarak
yerleştirilen drenler sıvı aspire edildikten sonra çekilir. Ayrıca belirgin olarak steril nekrozu
olan hastalarda sekonder enfeksiyondan kaçınmak amacıyla drenaj önerilmez. Onbeş gramdan
daha fazla nekrozu olan hastalara perkütan drenaj yerine operatif debridman yapılmalıdır.
43
Nekrozlu Dokuların Çıkarılması
Bursa omentalise daha kolay ulaşmak ve kolonun fleksurasının mobilizasyonu için bilateral
subcostal insizyon önerilir. Kolonun altında nekroz var ise splenik ve hepatik fleksuraların
mobilizasyonu gereklidir. Kolonda nekroz varsa proksimal kolostomi yapılıp distal kolon
chlorpactin sodium oxychlorosene solüsyonu ile yıkanabilir. Eğer duedenumda nekroz var ise
pylor stapler ile kapatılıp gastrojejunostomi yapılır.
Kapalı Drenaj Lavaj-Açık Pansuman
Aşağıdaki kriterlerin varlığında açık pansuman yapılır.
1-Yapılan preoperatif BT de pankreasın %50 sinden daha fazla nekroz veya geniş
peripankreaatik nekroz varsa ve hepsinin temizlenemediği şüphesi mevcutsa.
2-İlk debridmanda çok miktarda nekrotik pankreas veya peripankreatik doku(200 gr dan
fazla) çıkartılmışsa ve daha da bulnduğu şüphesi varsa.
3-Hasta, semptomlar başladıktan sonra canlı dokunun cansız dokudan zor ayırt edileceği
“erken” dönemde enfekte olduysa.
Drenaj ve İrigasyon
Chlorpactin solüsyonu ile irigasyon için açık pansuman ve kapalı drenaj tekniklerinin her
ikisinde de 2-4 adet üçlü lümenli drenler kullanılır.İrigasyon hacmi dren başına 250ml/saat’tir.
Uzun süreli drenaj kanamaya neden olabilir. Kontrol edildiğinde dren mayiindeki amilaz
düzeyleri düşükse drenler günler içinde kısaltılarak alınabilir. Eğer yüksekse büyük çaplı
drenler kontrollü fistül oluşturmak amacıyla daha küçükleri ile değiştirilir.
Periton Lavajı
Nekrotizan pankreatitte, periton lavajı da sitokin ve enzim içeren ve enfekte olma ihtimali
bulunan asit sıvısını yüksek miktarda boşaltan bir tedavi yöntemi olarak önerilmiştir. Ranson’
a göre 7-10 gün süre ile lavaj morbidite ve mortaliteyi azaltır. McMahon ise 48 saatlik lavajın
hiçbir etkisi olmadığını göstermiştir. Özellikle böbrek yetmezliği gelişen hastalar
hemodiyalize gerek kalmadan periton lavajından fayda görebilirler.
44
Resim 10: Ödematöz pankreatit
Resim 11: Hemorajik Pankreatit
45
AKUT PANKREATİT KOMPLİKASYONLARI VE TEDAVİSİ
Akut pankreatitin en sık komplikasyonu psödokist oluşumudur. Alkolik pankreatitlerde daha
sık rastlanan psödokistlerde fibröz duvarla çevrelenmiş pankreatik salgı ve nekrotik doku
vardır. Psödokist genellikle akut atağın 2. haftasında ortaya çıkar. İdrar amilazında yükselme
bu komplikasyonu akla getirmelidir. Ultrasonografi veya Bilgisayarlı Tomografi tanıda çok
yardımcı olur. Aynı zamanda görüntüleme eşliğinde ince iğne aspirasyonu ve sıvıda amilaz
tayini tanı koydurucudur. Spontan regrese olmayan psödokistler 6 hatanın sonunda ameliyat
edilmelidir. Lokalizasyonuna göre mide, duedenum ve jejenuma internal olarak drene
edilirler.
Akut pankreatitin önemli diğer komplikasyonları ise pankreas nekrozu ve abse gelişimidir.
Pankreas nekrozu bölgesel veya yaygın, yüzeyel ya da parankimal olabilir. Bu nekroz
ortalama akut atağın 7-10. gününe kadar sterildir. %60 kadarı enfekte olmaz.
Pankreatik abse ise genellikle geç bir komplikasyondur ve en sık akut atağın 3.-5. haftaları
arasında ortaya çıkar. Pankreatik ve peripankreatik nekrozun likefikasyonu veya psödokistin
enfekte olması sonucu gelişir. Etken en sık koliform bakteriler ve klostrialardır. Perkütan veya
cerrahi olarak debride edilebilir.
46
GEREÇ VE YÖNTEM
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3. Genel Cerahi Kliniğine Ocak 2001 ve Mart2008
tarihleri arasında biliyer pankreatit nedeniyle başvurmuş ve kolesistektomi uygulanmış toplam
70 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Karın ağrısı ile başvuran hastalarda kan amilaz
düzeyinin normalin 3 katından fazla olması Akut Pankreatit olarak tanımlandı. Başvuru
anında hastaların vital bulguları kaydedildi, Tam kansayımı, glukoz, üre, kreatinin, AST,
ALT, total bilüribin, direkt bilüribin, indirekt bilüribin, amilaz, kalsiyum, sodyum, potasyum,
koagülasyon parametreleri ve kan grubu tayinleri yapıldı. Her hastaya Batın Ultrasonografisi,
Ayakta Direkt Batın Grafisi, Posterior-Anterior Akciğer Grafisi çekildi. Ağır Pankreatit
düşünülen hastalara Batın Tomografisi çekildi. Hastaların başvuru anındaki Ranson kriterleri
belirlendi ve Ranson kriterlerine göre hastalar ağır ve hafif olmak üzere iki gruba ayrıldı.
İlk hospitalizasyonda opere edilen hastalar ve iki ay sonrasına gün verilenler rastgele seçildi.
Hastaların yaşı, cinsiyeti, daha önce Akut Pankreatit atağı geçirip geçirmedikleri, beraberinde
Ultrasonografide Akut kolesistit bulgularının olup olmadığı, başvuru anındaki Ranson
bulguları, kolesistektomi zamanları ve tekrar Pankreatit atağı geçirip geçirmedikleri
değerlendirildi.
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS (Statistical
Package for Social Sciences) for Windows 15.0 programı kullanıldı. Çalışma verileri
değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma, frekans)
yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım gösteren parametrelerin
gruplar arası karşılaştırmalarında Student t testi kullanıldı. Niteliksel verilerin
karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi ve Fisher’s Exact Ki-Kare testi kullanıldı. Sonuçlar
%95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
47
BULGULAR
Çalışma Ocak 2001-Mart 2008 tarihleri arasında yaşları 21 ile 89 arasında değişmekte olan;
47’si (%67.1) kadın ve 23’ü (%32.9) erkek olmak üzere toplam 70 olgu üzerinde yapılmıştır.
Olguların ortalama yaşı 58.81±15.23’tür. Olguların hastanede yatış süreleri 3 gün ile 31 gün
arasında değişmekte olup; ortalaması 12.70±6.32 gündür.
Tablo 6: Olgulara İlişkin Genel Özelliklerin Dağılımı
n %
İlk atak Evet 62 88,6
Hayır 8 11,4
Kolesistit Evet 38 55,1
Hayır 31 44,9
Ranson Skoru Hafif pankreatit 50 71,4
Ağır pankreatit 20 28,6
Opere Edilme
Zamanı
<2 ay 43 61,4
>2 ay 27 38,6
62 olgu ilk defa akut pankreatit nedeniyle hastanemize başvurmuşken, 8 hastaya daha önceki
bir zamanda akut pankreatit tanısı ile medikal tedavi uygulanmıştı. Olguların %55.1’inde
pankreatit ile birlikte kolesistit de mevcuttur.
48
Kolesistit
Evet55,1%
Hayır44,9%
Şekil 1: Kolesistit Dağılımı
Olguların %61.4’ü ilk yatışta (<2 ay) ameliyat edilirken, %38.6’sı 2 aydan sonra ameliyat
edilmiştir.
Opere Edilme Zamanı
<2 ay61,4%
>2 ay38,6%
Şekil 2: Ameliyat Edilme Zamanı Dağılımı
Olguların %71.4’ünün ranson skoru hafif pankreatit, %28.6’sının ki ağır pankreatitdir.
49
Ranson Skoru
Hafif pankreatit71,4%
Ağır pankreatit28,6%
Şekil 3: Ranson skoruna göre dağılımı
Tekrar Atak Geçirme
Evet40,7%
Hayır59,3%
Şekil 4: Tekrar Atak Geçirme Dağılımı
İki ay sonrasına randevu verilen hastaların %40.7’si bu süre içinde henüz ameliyat randevu
zamanı gelemeden tekrar Akut pankreatit nedeniyle hastaneye başvurmuştur.
50
Tablo 7: Ameliyat Edilme Zamanına Göre Demografik Özelliklerin Değerlendirilmesi
Ameliyat Edilme Zamanı
P<2 ay >2 ay
Ort±SD Ort±SD
+Yaş 58,44±15,97 59,40±14,25 0,798
n (%) n (%)
++Cinsiyet Kadın 30 (%69,8) 17 (%63,0)
0,555 Erkek 13 (%30,2) 10 (%37,0)
+ Student t test ++ Ki-kare test
Ameliyat edilme zamanlarına göre olguların yaş ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Ameliyat edilme zamanlarına göre olguların cinsiyet dağılımları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
2 aydan önce ameliyat edilenler ile 2 aydan sonra ameliyat edilenlerin ranson skoru
dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Tablo 8: Olgulara İlişkin Genel Özelliklerin Dağılımı
Yatış Süresi P
Ort±SD +Ameliyat Edilme
Zamanı
<2 ay 11,86±6,00 0,162
>2 ay 14,04±6,69 + Student t test
2 aydan önce sürede ameliyat edilenler ile 2 aydan sonra ameliyat edilenlerin
hastanede yatış süreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır
(p>0.05).
51
TARTIŞMA
Akut pankreatit tanısı 1992’de Atlanta konferansında konulan kriterlerle karın ağrısı ve
serum amilazının 1000 somogy ünitesinin veya lipaz seviyelerinin normalin 3 katı olmasıyla
konur. Bu çalışmada amilaz kullanılmıştır. Hastalığın şiddetini belirlemede bir çok laboratuar
ve skorlama sistemi kullanılmaktadır. Başvuru anında hastaları sınıflandırabilecek skorlama
sistemleri, daha önce de belirtildiği gibi MOSS, Glaskow ve Ranson’dur. Biz çalışmamızda
Ranson skorlama sistemini tercih ettik.
Karın ultrasonografisi pankreas boyutundaki genişleme ve inflamatuar değişiklikler, ve
etyolojik açıdan safra kesesi ve yollarının patolojilerinin tespitinde faydalıdır (58). Tüm
hastalara acil şartlarda başvuru anında karın ultrasonografisi yapıldı. Bu çalışmaya sadece
safra yollarında taş tesbit edilerek kolesistektomi uygulanan hastalar dahil edildi.
Literatüre göre pankreatitlerin %80-85 oranı hafif pankreatit iken, %15-20’si ağır
pankreatittir. Bizim çalışmamızda Ranson skorlama sistemine göre %71.4’ü hafif, %28.6’sı
ağır pankreatit olarak değerlendirilmiştir ve bu sonuç literatüre yakındır. Pankreatitin görülme
yaşı 50-60 olarak belirtilmektedir. Çalışmamıza dahil olan hastaların 58.81±15.23 yaş
ortalaması bu bilgiyle çelişmemektedir. Olguların % 67.1’i kadın, %32.9’u ise erkektir.
Olguların %88.6’sı ilk kez atak geçirmiş iken, %11.4’ü bu hastalığı daha önce de geçirmiş ve
bu nedenle çeşitli sağlık kurumlarında tedavi görmüştür. Olguların %55.1’inde ise
beraberinde ultrasonografik olarak; kese duvar kalınlığında artış, hidropik kese, perikolesistik
sıvı bulgularından en az bir tanesi pozitif olarak tesbit edilmiştir.
Olguların %61.4’ü ilk hastaneye yatışlarında, %38.6’sı ise 2 ay sonrasına randevu verilerek
kolesistektomi uygulanmıştır. İlk hastaneye yatış sırasında ve 2 ay sonrasına randevu
verilerek ameliyat edilen hastalar arasında, yaş, cinsiyet, ultrasonografide tesbit edilen
kolesistit bulguları, toplam hastanede yatış süreleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir
fark görülmemiştir. Ancak 2 ay sonrasına randevu verilen hastaların %40.7’si randevu süresi
dolmadan tekrar akut pankreatit atağı ile hastaneye başvurmak zorunda kalmıştır.
52
Son yıllarda yapılan Tang ve ark. , Alimoğlu ve ark., David ve ark. tarafından yürütülen
çalışmalarda da görüldüğü üzere akut pankreatitin akut epizodunun iyileşmesini takiben
kolesistektominin yapılması tavsiye edilmektedir(59,64,65).
Geç kolesistektomi yapılan vakalarda bilyer komplikasyonlar ile hastaların karşılaşma
ihtmali Srinathan ve ark. göre %24 olarak bulunmuştur (60). Bizim sonuçlarımız ise %40.7 ile
bunun üzerindedir. Senapati ve ark. yaptığı çalışmada da akut pankreatit vakalarında erken
laparoskopik kolesistektominin güvenle uygulanabileceğini göstermiştir (62). Ayrıca hafif ve
orta şiddetli pankreatitte kolesistektominin ilk 7 gün içinde güvenle yapılabileceğini, ağır
pankreatitte ise medikal tedaviyi takiben 7-21 gün arası kolesistektominin uygulanabileceğini
gösteren çalışmalar mevcuttur (63,67).
53
SONUÇ:
Akut pankreatit halen tedavisi tartışmalı bir hastalıktır. Akut biliyer pankreatit tanısı ile
hastaneye yatırılan hastaların kolesistektomi zamanı hakkında fikir birliği oluşmamıştır. Bilier
pankreatit tanısı alan hastaların yaklaşık yarısında beraberinde ultrasonografik olarak akut
kolesistit de mevcuttur. Bu nedenle hastalara antibiyoterapi planlanırken göz önünde
bulundurulması gerekir. Akut pankreatit nedeniyle hastaneye yatırılan hastalara ilk yatışları
sırasında kolesistektomi uygulanması, randevulu olarak elektif şartlarda ameliyata alınan
hastalara göre toplam hastanede yatış sürelerini arttırmaz.
Bu çalışmamızda; akut pankreatit tablosu geriledikten sonra yapılacak
kolesistektominin güvenle uygulanabildiği, hastaları daha sonra gelişecek akut pankreatit
ataklarından ve buna bağlı gelişebilecek komplikasyonlardan koruduğu sonucuna varıldı.
Aşağıdaki gibi bir algoritmanın izlenmesi kliniğimizce tavsiye edilmektedir.
54
KAYNAKLAR: 1. Creutzfeld W, Lankisch PG; Acute pancreatitis: etiology and pathogenesis.Bockus
Gastroenterology, EJ Berk, Philedelphia, W.B. Saunders, 1985 s.3971-92
2. Di Mango EP, Shorter RG; Relationship between pancreatobiliary ductal anatomy and
parencymal histology. Cancer 49; 361-8, 1982
3.Rhoads JE, Folin LS; The history of surgery of the pancreas.Surgical diseases of the
pankreas, JM Howard, 1987, Lea&Febiger s.1-10
4. Senn N; The surgery of the pancreas, Philadelphia, WJ Dorman, 1886, s.71-107
5. Fitz RH; Acute pankreatitis.Boston Med Surg J 120; 181, 1889
6. Opie EL; The etiology of acute hemorrhagic pancreatitis.Bull Johns Hopkins Hosp 12;
182, 1901
7. Ünal Hilal. Akut Pankreatit. Minkari T, Ünal G, Kafadar Y, editor. Pankreas Cerrahisi.
İstanbul: Logos; 1991. p. 119-137
8. Yeo CJ, Cameron JL. The pancreas. İn : Sabiston DC, editor. Sabiston Textbook of
Surgery. 16th ed. Philadelphia: W.B. Saunders; 2001. p. 116-125
9. Bradley EL, Zeppa RB: The Pancreas in textbook of surgery D.C. Sabiston (Ed) WB
Saunders Co, Igaku-Shoin 13 th Edition, 1986; 1: 1170 -1187.
10. Junqueira L.C., Carneiro J., Kelley R.O. Basic Histology. 9th Ed. Appleton & Lange 1998
11. Şeftalioğlu A. Genel & Özel İnsan Embriyolojisi. Üçüncü Baskı. 1998
12. SCHWARTZ, Textbook, Principles of Surgery, 2005 , 8. Edition ; 1222-1296
13. Skandalakis JKE, Gray SW, et al: Surgical anatomy of the pancreas, in Howard JM,
Jordan GL, Reber HA (eds): Surgical Diseases of the Pancreas. Philedelphia, Lea & Febiger,
1987, pp 11-36
14. Snell R. The Gastrointestinal Tract. In: Snell R, editor. Clinical Anatomy. 4th ed. Little:
Brown; 1992. p. 254-255
15. Moore KL. The Abdomen. In: Gardner J, editor. Clinically Oriented Anatomy. 2nd ed.
Williams & Wilkins; 1985. p. 220-224
16. John E. Skandalakis, Panajiotis N. Skandalakis, Lee John Skandalakis. Cerrahi Anatomi
ve Teknik. Nobel Tıp Kitabevleri; 2000
55
17. Sayek İ. Temel Cerrahi 3.Baskı 2004 s.: 1409-1416.
18. Fomella LS, Galloway W. Inflamatory mediators in acute pancreatitis. Br J Surgery 1995;
82; 6-13
18. Karne S, Gorelick FS. Etiopatogenesis of acute pancreatitis. Surg Clin N Am 1999; 79:
699-709
20. Banks PA. İnfekted necrosis: morbidity and therapeutic consequences.
Hepatogasroenterology 1991; 38: 116-119
21. Widdison AL, Karanjia ND. Pancreatic infection complicating acute pancreatitis. Br J
Surg 1993; 80: 148-154
22. Bradley E. A clinically based clasification system for acute pancreatitis. Arch Surg 1993;
128: 586-590
23. O'Sullivan JN: Acute and chronic pancreatitis in Rochester, Minnesota, between 1940 -
1969, Gastroenterology, 1972; 62: 373.
24. Minkari T, Ünal G, Kafadar Y. Pankreas cerrahisi 1991; 119-134
25. Yılmaz U, Gören A. Yoğun bakım sorunları ve tedavileri 2th ed. 1991
26. Reber HA, Way LW: Pancreas. Current surgical diagnosis and treatment.Textbook,
Lawrence W. Way, 8. edition 1988: 517 -530.
27. McHenry CR, Strain JW. Anatomy and Embryology of the pancreas. In:Clark O. H,
editor. Textbook of endocrine Surgery. Philedelphia: Saunders; 1997. p. 549-555
28. Potts JR: Acute pancreatitis. Surg. Clin. North Am. 1988; 68: 281 -299.
29. Cameron JL: Acute pancreatitis: Surgery of the alimentary tract. Ph iladelphia, 1983; 4:
31-61.
30. Jones BA, Salsberg BB, Bohnen JMA: Common pancreaticobiliary channels and their
relationship to gallstone size in gallstone pancreatitis. Ann. Surgery, 1987; 205: 123 -125.
31. Police A, Wazmon K, Smolin M.. Development of gallstone pancreatitis; The rol of
common channel. Arch Surg 1984; 119: 1299-1300
32. Thompson S: postoperative pancreatitis. Surgery, Gynecologyi and Obstetrics, 1988
Now., Vol. 167.
33. Vernava A: Pancreatitis after biliary tract surgery. Arch Surg.,1987; 122: 575 -580.
34. Broe PJ: The role of ischemia in acute pancreatitis. Surgery, 1982; 91: 377 -382.
35. Warshaw AL, Swanson RS: Susceptibiliy of the pancreas to ischemic injury in shock.
Ann. Surgery. 1978; 188: 197-201.
36. Ali Menteş. Üst gastrointestinal sistem hastalıkları. 6.uzmanlık sonrası eğitim kursu
kitapçığı: 2001. p. 35-40
56
37. Taylor EW, Dunham RH, Block JH. Laparoscopic management of gallstone pancreatitis. J
Laparoendosc Surg 1994; 4: 121-125
38. Bloom SR, Polak JM. Somatostatin. British Med Jour Of Surgery 1987; 295: 288-290
39. Malfertheiner P, Kemmer TP. Clinical picture and diagnosis of acute pancreatitis.
Hepatogastroenterol 1991; 38: 97-100
40. Michael L, Steer, M. D. Acute necrotizing pancreatitis. Problems in general surgery 1997;
13: 145-160
41. Fan ST, Lai ECS, Mok FPT. Early treatment of acute biliary pancreatitis by endoscopic
papillotomy. Engl J Med 1993; 328: 228-231
42. Rattner DW, Warshaw AL. Surgical intervention in acute pancreatitis. Crit Car Med 1988;
16: 89-95
43. Delorio AV, Vitale GC, Reynolds M, Larson GM. Acute biliary pancreatitis. The roles of
laparoscopic cholecystectomy and ERCP. Surg Endosc 1995; 9: 392-396
44. De Virgillo C, Verbin C, Chang L. Gallstone pancreatitis. The role of preoperative ERCP.
Arch Surg 1994; 219: 909-913
45. Knaus WA, Draper EA, Wagner DP. APACHE II:A severity of disease classification
system. Crit Care Med 1985 ; 13: 818-829
46. Funnell IC, Bornman PC, Weakley SP. Obesity; an important prognostic factor in acute
pancreatitis. Br J Surg 1993; 80: 484-486
47. Guice KS, Greenfield LJ, Mulholand MW, Oldham KT, Zelenock GB. In: Lillemoe KD,
editor. Surgery : Acute pancreatitis. Scientific principles and practice. 2nd ed.Philadelphia:
Lippincot-Raven publishers; 1997: p. 874-888
48. Sevinç MM. Akut Pankreatit tanısında üriner tripsinojen-2 kalitatif ölçümünün değeri.
İstanbul eğitim ve araştırma hastanesi (uzmanlık tezi) 2006
49. Tenner S, Banks PA, Acute pancreatitis: Nonsurgical management. World J Surg 1997;
21: 143-148
50. Mc Clave SA, Grene LM, Snider HL. Comparison of the safety of early enteral vs
parenteral nutrition in mild acute pancreatitis. JPEN 1997; 21: 14-20
51. Windsor AC, Kanwar S, Li AG. Compared with parenteral nutrition, enteral feeding
attenuates the acute phase response and improves disease severity in acute pancreatitis. Gut
1998; 42: 431-435
52. Banks PA, Gerzof SG, Langevin RE. CT-guided aspiration of suspected pancreatic
infection. Int J Pancreatol 1995; 18: 265-269
57
53. Mithöfer K, Fernadez- Del Castillo C, Ferraro MJ. Antibiotic treatment improves survival
in experimentel acute necrotizing pancreatitis. Gastroenterology 1996; 110: 232-240
54. Pedrzolli P, Bassi C, Vesentini S, Campedelli A. A randomised multicenter clinical trial of
antibiotic prophylaxis of septic complications in acute pancreatitis with İmipenem. Surg
Gynecol Obstet 1993; 176: 480-483
55. Dragonetti GC, Licht H, Ruban W. Pancreatitis, evalaution and treatment. Primary Care
1996; 23: 1993-1997
56. İrving A, Gordon C . Acute pancreatitis. Anesth Clin North Am 1997; 56: 1224-1228
57. Bağ H. Akut Pankreatit tanısında Ranson, Apeche 2 ve İmrie skorlama sistemlerinin
prognostik önemi. İzmir eğitim ve araştırma hastanesi (uzmanlık tezi) 2006
58. Koizumi M, Takada T, Kawarada Y, et al. JPN Guidelines for the management of acute
pancreatitis: diagnostic criteria for acute pancreatitis. J Hepatobiliary Pancreat Surg 2006;
13:25-32.
59. Tang E, Stain SC, Tang G, Froes E, Berne TV. Timing of laparoscopic surgery in
gallstone pancreatitis. Arch surg 1995 May;130(5):496-9
60. Srinathan SK, Barkun JS, Mehta SN, Meakins JL, Barkun AN. Evolving management of
mild-to-moderate gallstone pancreatitis. J Gastrointest Surg. 1998 Jul-Aug;2(4):385-90.
61. Özkan S. Deneysel akut pankreatit modelinde düşük molekül ağırlıklı heparin ve
hesperidinin koruyucu etkisi ve l-arginine üstünlüğü. Haseki eğitim ve araştırma hastanesi
(uzmanlık tezi) 2008.
62. Senapati PS, Bhattarcharya D, Harinath G, Ammori BJ. A survey of the timing and
approach to the surgical management of cholelithiasis in patients with acute biliary
pancreatitis and acute cholecystitis in the UK. Ann R Coll Surg Engl. 2003 Sep;85(5):306-12
63. W. Uhl, C. A. Müller, L. Krahenbühl, S.W. Schmid, St. Schölzel, M. W. Büchler. Timing
of laparoscopic cholecystectomy in mild and severe disease. Department of Visceral and
Transplantation Surgery, University Hospital of Bern. Surg Endosc (1999) 13: 1070–1076
64. Orhan Alimoglu, Orhan V. Ozkan, Mustafa Sahin, Adem Akcakaya, Ramazan Eryilmaz,
Gurhan Bas. Timing of Cholecystectomy for Acute Biliary Pancreatitis: Outcomes of
Cholecystectomy on First Admission and after Recurrent Biliary Pancreatitis. World J. Surg.
27, 256–259, 2003
65. David K Rosing, MD, Christian de Virgilio, MD, FACS, Arezou Yaghoubian, MD,
Brant A Putnam, MD, FACS, Monica El Masry, BS, Amy Kaji, MD, Bruce E Stabile, MD,
FACS. Early Cholecystectomy for Mild to Moderate Gallstone Pancreatitis Shortens Hospital
Stay. J Am Coll Surg. Vol. 205, No. 6, December 2007
58
66. Ayub K, Imada R, Slavin J. Endoscopic retrograde cholangiopancreatography in
gallstone-associated acute pancreatitis. Cochran Database Syst Rev 2004;18:CD003630.
67. Taylor E, Wong C. The optimal timing of laparoscopic cholecystectomy in mild gallstone
pancreatitis. Am Surg 2004;70:971–975.