10-13

4
MAYIS 2010 10 Türk Tiyatrosunun Duayeni Zihni Göktay B u sayımızda “Türk Tiyatrosunun Çınarı” sayılan isimlerden biri olan doğaçlama ustası ve tiyatro duayeni Zihni Göktay ile birlikteyiz. Halkın içinden gel- miş, her yönüyle örnek gösterilebilecek, sami- mi, alçak gönüllü, tartışılmaz doğaçlama yete- neğiyle sahnede devleşen, bizleri tiplemeleriyle güldüren, düşündüren ve soru sormaya iten ger- çek bir tiyatro emektarı Zihni Göktay... “Lüküs Hayat” oyununun 26 yıldır değişmeyen tek oyuncusu Zihni Göktay ile siz Diş Dostu okur- ları için çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Zihni Göktay kimdir? Bize kýsaca kendinizden bahseder misiniz? Doğma büyüme İstanbulluyum. Tarihi yarıma- dada doğdum, Dersaadet’te... Fatihliyim. İlko- kulu Fatih İlkokulu’nda, orta ve liseyi Perte- vinyal Lisesi’nde okudum. 60-64 yılları arasın- da Eminönü Halk Evi, Talebe Birliği ve Genç- lik Tiyatroları’nda amatör çalışmalar yaptıktan sonra 64 yılında Ankara Meydan Sahnesi’nde profesyonel meslek hayatıma başladım. Bura- da 9 yıl kaldım. Bu dönemde yani 73 -74 yılla- rında televizyon daha popüler olmaya, yayıl- maya başladı, yurt çapında yayın yapılmaya başlanması tiyatroyu olumsuz etkiledi. Yaşa- nan kriz sonucunda tiyatrolar tek tek kapanma- ya başladı. Ben de İstanbul’a döndüm ve tekrar Şehir Tiyatrosu ailesine katıldım. O günden bugüne de buradayım. Tiyatroya kaç yýlýnda ve nasýl baþladýðýnýzý öðrenebilir miyiz? Tiyatroya olan ilgim Pertevinyal Lisesi’nde ti- yatro kolu çalışmaları ile başladı. 61-63 yılla- rıydı. Lisede okurken Eminönü Halk Evi’ne de Röportaj: Şila Koen Derleyen: Ebru Demirel

Upload: dis-dostu-dernegi

Post on 16-Mar-2016

220 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

10 MAYIS 2010 Zihni Göktay kimdir? Bize kýsaca kendinizden bahseder misiniz? maya başladı, yurt çapında yayın yapılmaya başlanması tiyatroyu olumsuz etkiledi. Yaşa- nan kriz sonucunda tiyatrolar tek tek kapanma- ya başladı. Ben de İstanbul’a döndüm ve tekrar Şehir Tiyatrosu ailesine katıldım. O günden bugüne de buradayım. Tiyatroya kaç yýlýnda ve nasýl baþladýðýnýzý öðrenebilir miyiz?

TRANSCRIPT

Page 1: 10-13

MAYIS 2010

10

Türk Tiyatrosunun DuayeniZihni Göktay

Bu sayımızda “Türk Tiyatrosunun Çınarı” sayılan isimlerden biri olan doğaçlama ustası ve tiyatro duayeni

Zihni Göktay ile birlikteyiz. Halkın içinden gel-miş, her yönüyle örnek gösterilebilecek, sami-mi, alçak gönüllü, tartışılmaz doğaçlama yete-neğiyle sahnede devleşen, bizleri tiplemeleriyle güldüren, düşündüren ve soru sormaya iten ger-çek bir tiyatro emektarı Zihni Göktay... “Lüküs Hayat” oyununun 26 yıldır değişmeyen tek oyuncusu Zihni Göktay ile siz Diş Dostu okur-ları için çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Zihni Göktay kimdir? Bize kýsaca kendinizden bahseder misiniz?Doğma büyüme İstanbulluyum. Tarihi yarıma-dada doğdum, Dersaadet’te... Fatihliyim. İlko-kulu Fatih İlkokulu’nda, orta ve liseyi Perte-vinyal Lisesi’nde okudum. 60-64 yılları arasın-da Eminönü Halk Evi, Talebe Birliği ve Genç-lik Tiyatroları’nda amatör çalışmalar yaptıktan sonra 64 yılında Ankara Meydan Sahnesi’nde profesyonel meslek hayatıma başladım. Bura-da 9 yıl kaldım. Bu dönemde yani 73 -74 yılla-rında televizyon daha popüler olmaya, yayıl-

maya başladı, yurt çapında yayın yapılmaya başlanması tiyatroyu olumsuz etkiledi. Yaşa-nan kriz sonucunda tiyatrolar tek tek kapanma-ya başladı. Ben de İstanbul’a döndüm ve tekrar Şehir Tiyatrosu ailesine katıldım. O günden bugüne de buradayım.

Tiyatroya kaç yýlýnda ve nasýl baþladýðýnýzý öðrenebilir miyiz?Tiyatroya olan ilgim Pertevinyal Lisesi’nde ti-yatro kolu çalışmaları ile başladı. 61-63 yılla-rıydı. Lisede okurken Eminönü Halk Evi’ne de

Röportaj: Şila KoenDerleyen: Ebru Demirel

Page 2: 10-13

MAYIS 2010

11

devam ediyordum. Oradan mezun olduktan son-raki ilk sene fakülteye veya konservatuvara git-medim. Bunun lüzumsuz bir eğitim olduğunu düşünüyordum. Ben halk tiyatrosu sanatkarıyım ve usta çırak ilişkisi içerisinde büyüdüm, alaylı-yım. Katiyen okula gitmedim ve akademik kari-yerim yok. Çok da memnunum bu durumdan. Şu anda da konservatuvarlarda pek benim yaptı-ğımda tarzda tiyatroyu yapan yok. Öğretmiyor-lar da... Başka türlü olması gerektiğine inandı-ğım bazı oyunlar var onları da beceremiyorlar, oynayamıyorlar. Ama ben onları da oynuyorum o başka...

Ya hayatýnýzda tiyatro olmasaydý...Bunu bir ara düşündüm. Mutlaka halkla iç içe olan bir iş olurdu. Ben masa başı insanı deği-lim. Yay burcuyum. Özgürlüğüne düşkün, renkli, konuşmayı seven, sosyal bir insanım. Turizmci olurdum belki. Belki de bütün sıkın-tılarına rağmen öğretmeyi seven biri olduğum için öğretmen olabilirdim.

Çok isteyip de henüz canlandýramadýðýnýz bir karakter ya da oynayamadýðýnýz bir oyun var mý?Hiç öyle bir şey yok. Ben doydum bu işlere... İçimde ukde kalan hiçbir şey yok. Bir tek Mu-ammer Karaca’nın “Düğün Gecesi” adlı bir Fransız vodvilinden adapte ettiği Cibali Kara-kolu oyununun aslını oynamak isterim. Oyun-lar birkaç kere başkaları tarafından oynandı. Ama deforme edildi, değiştirildi. Muammer Karaca... Siz onu tanımazsınız, biz tanıyoruz. Çok büyük bir sanatçıdır.

aktör benmişim. Ben hiç aralık vermeden oy-nuyorum. Haldun Dormen beni Guinness Re-korlar Kitabı’na sokmaya çalışıyor. Kendisi ve asistanlarıyla birlikte uğraşıyor da... İnşallah olursa olur, bilmiyorum. Ben pek meraklı deği-lim böyle şeylere.

Lüküs Hayat’tan birçok oyuncu geldi geçti ama siz ayrýlmadýnýz. Kim kimi býrakmýyor?Benim malım oldu zaten. Kopmak da istemi-yorum benim çok sevdiğim bir oyun. Hep dolu gidiyor, bir koltuğu bile boş değil. Ben de sü-rekli güncelliyorum oyunu. Bugün matinede seyrettiğin oyunun aynısını bir daha izleyeme-yebilirsin. Akşama başka bir şey seyredebilir-sin. Belli olmaz.

Türk tiyatrosunda en iyi doðaçlama yapan üstadlarýmýzdan birisiniz. Bugüne kadar oyunlarýnýzda doðaçlama kullanýmýnýzla ilgili herhangi bir eleþtiri aldýðýnýz oldu mu?Alıyorum ama yarası olan gocunur. O kadar çok sosyal çarpıklık oluyor ki bu ülkede buna değinmeden edemiyorum. Tiyatroyu politika-dan soyutlayamazsın. Bunu yapıyoruz, politi-kayı da katıyoruz işin içine... Bir nevi kabare tarzı tiyatroda da böyledir eleştiri. Sivilceyi çı-banbaşı haline getirerek anlatmak... Bizim hal-kımız bir sorunun altını kalın harflerle çizme-dikçe anlamıyor.

Bunu bir misyon edindiðinizi söyle-yebilir miyiz? Tabii kesinlikle... Ben ne kadar sulu komedide de oynasam, mutlaka bir şeyler söylerim. Söy-lediklerim bu koltuklardaki seyirciye bir mesaj göndermiyorsa kapının önüne çıktığında bu adam ne söyledi diye düşünmüyorsa o oyunda kendimi başarısız hissederim. Bir şeyler yap-mak lazım yani... Bu oyunda çok yapıyorum. Lüküs Hayat’ta oynadığım tipleme bu tarz gön-dermelere çok müsait bir tip.

Kadýrgalý Rýza’nýn hayatýnýzdaki önemi nedir? Meslek hayatımın yarısını işgal eden 82 piyes-te oynadım. Hatta yarısını bile geçmiştir. 26 yıldır bu oyunu oynuyorum. Şimdi bu adam çok adi, arkadaşlarını anında satabilen, menfa-ati için en yakın dostuna, sevdiğine, ailesine bile sırtını dönebilen, sınıf atlama çabası içeri-sinde. Kadınlarda nemfomani denen hastalık Kadırgalı Rıza’da da var. Her gördüğü kavano-zun, reçelin içine dalan sinek gibi... Adi, terbiye-siz, oportünist, fakat çok şirin bir adam. Adamı

73 yýlýndan beri Þehir Tiyatrolarý’ndasýnýz. Ýçinde bulunduðunuz kurumun yönetim kadrosunda yer aldýnýz mý?Böyle bir şeyi ben hiç istemedim. Böyle bir mis-yon yüklenmek istemedim. Karar merci çok zor şeydir. Kimseyi memnun edemezsiniz. Ben o işe hiç soyunmadım. Oyun da yönetmedim. Yö-netmek de istemedim. İdari kadro tarafından yö-netim kurulu üyeliği için zaman zaman çok ısrar ettiler. Bana ayak bağı olur. Ayrıca yönetim ku-rulu üyeliği için ek bir maaş da vermiyorlar. Za-ten yoksulluk sınırında maaş alıyoruz. Samimi söylüyorum. Türkiye İstatistik Kurumu verileri-ne göre aldığımız maaş yoksulluk sınırında... Onun için bu konulara girmeyelim. Kimyam bo-zuluyor. Asabım bozuluyor.

Lüküs Hayat’ýn kaçýncý yýlý? Türk tiyatrosunun köþe taþlarýndan biri olan bu oyunda uzun yýllardýr oynuyorsunuz. Sizin için ayrý bir yeri olmalý...Lüküs Hayat 26. yılında... 84-85 sezonunda baş-ladık. Bu oyunda tek değişmeyen oyuncu be-nim. Etrafımda bugüne kadar 89 kişi değişti. Suna Pekuysal’la birlikte başladık bu oyuna. Suna bizim gönlümüzde... Bizi 3 boyutlu olarak terk etti ama gönlümüzde yaşıyor.

Lüküs Hayat Türk tiyatro tarihinde bir olay-dır. Şimdiye kadar hiç bu kadar uzun süren bir oyun olmamıştır. Aynı rolü 26 sene oynayan sanatçı yoktur. Haldun Dormen’in söylediğine göre dünyada da yokmuş. Ben dünyada “ilk”mişim, aynı oyunu 26 yıldır oynayan tek

Tabide oledikgöndadamkendmakLüküderm

KadöneMeste oyıldıçok ati ibile sindKadzun, siz, o

Page 3: 10-13

MAYIS 2010

12

seyirci de çok seviyor. Halbuki kör testereyle kesilebilecek kadar nefret edilebilecek bir ka-rakter... Karaktersiz bir adam... Bu herifi benim-siyor bu seyirci... Bu karakter kendisini severek izlettiriyor, nefret ederek değil. Bir şey söyleye-yim mi? Böyle oynanmazsa Lüküs Hayat böyle olmaz. Tiplemenin komedisini çıkartıyorsun. Tiplemeye Brechtyen bir tarzla yukardan baka-rak, alay ederek oynamak lazım.

Sahneyi inanýlmaz dolduruyorsunuz. Bu tecrübeyle mi ilgili yoksa Allah vergisi bir yetenek mi? Sahnede izleyici üzerinde yarattýðýnýz bu etkiyi nasýl açýklýyorsunuz?Bu Osmanlıca “hüdayinabit” dediğimiz Allah vergisi bir yetenektir. Bu sonradan damarlara enjekte edilecek serumla verilecek bir şey de-ğildir. Sahne sempatisi %50 olan bir insan bu kafasıyla yeteneğini birleştirebiliyorsa bu iş hallolmuş demektir. Bir de çok okumak gerek. Tiyatrocu tıp doktoru gibi devamlı kendi mes-leğinin literatürünü takip etmek zorundadır. At gözlüğü takmadan politikayı, ekonomiyi, güncel olayları hatta ve hatta gazetelerin 3. sayfasını takip etmeli.

Bende hastalık halindedir mesela... Hatta ga-zetelerdeki haberleri tasnif edip arşivlerim ileri-

de bana lazım olur diye. Ki oluyor ve kullanıyo-rum. Yani gözlemci olması lazım. Halkın arasın-da dolaşmalı, soyutlamamalı kendini. Vapurda nasıldır bu halk? Metroda, sinemada nasıldır? Şimdi bunların hepsini anlatmaya kalkarsam bü-tün Türk halkı bana düşman olur ama bu böyle.

Peki ya dizi oyunculuðu... Bu konuda neler düþünüyorsunuz?Tabii yoksulluk sınırında maaş aldığımız için dizilerde oynuyoruz. Devlet ekmek parası veri-yor, köfte parası için de bunları yapmak zorun-da kalıyoruz. Ben bu sebeple hafif dizilerde oy-nadım, hafif derken komedi dizilerinden bah-sediyorum. Yoksa ahlaken düşük dizilerden de-ğil. Örneğin Cennet Mahallesi’nde bir roman vatandaşı oynadım.

Sayısını hatırlayamadığım kadar çok dizide oynadım. En çok da radyo tiyatrosu... Arkası Ya-rın, Çocuk Bahçesi ve eğlence skeçlerinde hem oyunculuk hem de yönetmenlik yaptım. 1.000-

1.500’den fazla oyun yönettim. 5.000’den fazla oyunda oynadım. Bir dönem dublaj da yaptım ama hoşuma gitmedi. Maddi durumumu dü-zeltince dublajı bıraktım.

Bu haklarýn korunmasý neden bu kadar zor?SİNE-SEN var, Çağdaş Sinema Oyuncuları Der-neği var, TODER var... Bizim derneklerimiz, fede-rasyonumuz Teşvikiye Cami’ne çelenk gönder-mekten başka bir işe yaramaz. Samimi söylüyo-rum. TODER enternasyonal bir dernek. “Arkadaş-larımızdan bilmem kim, dün akşam vefat etmiştir. Cenazesi Teşvikiye Cami’nden öğle namazını mü-teakip Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilecektir. Tüm dostlara duyurulur.” Sadece böyle şeyleri ha-ber verirler. Başka hiçbir şeye yaramazlar. Kırmızı kalemlerle yaz hepsini, haykırıyorum.

Neden hiç kimse bir þey yapmýyor?Çünkü tiyatrocu bencil. Bir arkadaşı adam ola-cak diye ödü patlar. Onu ayağından çeker.

Ülkemizde tiyatroya olan ilgisizliði neye baðlýyorsunuz? İnsanlar çocuklarını küçükken babamın beni ge-tirdiği gibi Şehir Tiyatrosu’na değil de Ali Samiyen’e veya Şükrü Saraçoğlu’na götürüyor-larsa omuzlarına alıp bir tiyatro fanatiği olarak değil de futbol fanatiği olarak yetiştiriyorlarsa o çocuk büyüdüğünde bu koltuklara gelmiyor. Sonra arkadaşlarıyla üniversitedeyken belki bir iki defa daha geliyor. Sonra hayat gailesi deyip bırakıyorlar. Hayatlarında hiç tiyatro izlemeden yaşayan insanlar ama -10 derecede açık tribün-de bağırıp çağırabiliyorlar. Biz burada sıcacık bir ortamda cebindeki sigara fiyatına tiyatro ya-pıyoruz. Parayla falan bir ilgisi yok bunun. Alış-mak, ihtiyaç meselesi bu. Devletin kültür politi-kasıyla da ilgili bir durum.

Devletin kültür politikasý malum... Yaþam mücadelesindeki nüfusun çoðunluðu sanata gereksinim duymadan yaþýyor. Bu konudaki fikirlerinizi öðrenebilir miyiz?Bu durum devletin de işine geliyor. Her şeyi bilmesin bu halk, her şeyi bilirse “anne bana meme” der, ağlar ve devlet de bunu karşılaya-maz. Halbuki anayasaya göre bu milletin her isteğini devletin karşılaması lazım. Burada ti-yatroda biz onları uyandırır da onlara bir şeyler öğretirsek demek ki bizim böyle haklarımız da varmış diye uyanmalarından korkan devlet, halk evde otursun evdeki aptal kutusuna baksın istiyor. Kurtlar Vadisi gibi metrekareye 5 ceset düşen diziler seyretsin istiyor.

seyirci de çok seviyor. Halbuki kör testereyle de bana lazım olur diye. Ki oluyor ve kullanıyo-

1.oyamze

BkaSİneramrulaCteTübeka

NÇca

ÜnİntirSalade

“Lüküs Hayat Türk tiyatro tarihinde bir

olaydır.”

Page 4: 10-13

MAYIS 2010

13

Siz Artur Miller’in “Satýcýnýn Ölümü”, “Brooklyn Köprüsü”, “12 Öfkeli Adam” vb. birçok dram, polisiye ve gerilim oyunlarýnda rol aldýnýz... Hep komedi oyunlarýnda oynamýþsýnýz gibi insanlarda genel bir izlenim söz konusu. Neden böyle algýlanýyorsunuz?Evet. Neden ben de bilmiyorum. Aynı soruyu kendime de soruyorum. Böyle tanınmak da is-temiyorum. O kadar çok ciddi oyunda oyna-dım ki... Sheaksper ve Çehov’un oyunlarında, bizim Türk klasiklerinde, Müsahipzade Celal’in oyunlarında da oynadım. Eğlenceliy-le faydalıyı bir arada sunan oyunlarda da oy-nadım, çok ciddi oyunlarda da... Örneğin anti militarist bir oyun olan “Çulsuzlar”da da oy-nadım. Bana “komik adam” gözüyle bakmak-larını da istemiyorum. Bunu da daha önce söyledim. Komiklik başka şeydir, komedyen-lik başka şey. Belirli sayıda kişiyi herhangi bir ortamda ne bileyim örneğin sofra başında şu veya bu şekilde güldürmek kolaydır ama top-lumu anlamlı bir biçimde güldürmek çok zor-dur. Biz anlatırken bir şeyler olmalı, söyledik-lerimizden çıkarılacak mesajlar olmalı.

Hep tek yönde algýlamaya mý itiliyoruz?Evet evet, onu cımbızlarlar bizde. “Ne demek istiyor?” değil. “Aaa ne güzel, ne komik şey” diye algılamak istiyorlar. Oynadığım oyunlar ağırlıklı olarak komedi tarzında olduğu ve di-zilerde de buna benzer roller oynadığım için bu bana yapıştı damga gibi... Algıda seçicilik...

Kýzýnýz da tiyatrocu ve oðlunuz Klasik Batý Müziði Klarnet ve Piyano Bölümü mezunu. Meslek seçimlerinde büyük bir etkinizin olduðu kuþkusuz...Kızım Zeynep Göktay Dilbaz alaylı değildir. Konservatuvar Tiyatro Bölümü mezunudur. Damadım Uğur Dilbaz da Maltepe Üniversi-tesi Konservatuvar mezunudur. Zeynep, Haliç Üniversitesi’nde Müşfik Kenter’den aldı dip-lomasını. Ben de Eminönü Halk Evi’nden diplomalıyım. Oğlum da evleniyor yakın bir tarihte... O da bu orkestrada çalar. Bu hafta başka bir oyunun orkestrasında çalacak... Sait Faik’in bir oyununda...

Vallahi söyledim ben. Kızım bak ne zorluk-larla çalıştığımı, sabahın dördünde eve ancak dönebildiğimi, babannemin ölümünde “Lüküs Hayat”ı oynamak zorunda kaldığımı, Zeynep doğduğunda vakitsizlikten onu hastaneden çı-karmaya bile fırsat bulamadığımı... Her şeyi

anlattım ona. Zeynep “Lüküs Hayat”ın prömi-yerinde doğdu. “Lüküs Hayat”la aynı yaşta. Tiyatroya o da çok gönül verdi. Ben söyledim Zeynep’e, seçme dedim bu mesleği... Tiyat-royla ilgileniyorsan dekor kostüm oku dedim. Fakat oyuncu oldu. Bu meslek için deli olu-yordu. Zaten sahneye de 4 yaşında çıktı.

Eðitmen yönünüzü pek bilmiyoruz. Tecrübelerinizi herhangi bir kurumda genç oyuncularla paylaþýyor musunuz? Evet paylaşıyorum. Workshop yapıyorum. Akademik kariyerim olmadığı için üniversite-lerde ders verme şansım yok ama seminerler, workshoplar, paneller ve oturumlara katılarak bilgilerimi aktarıyorum.

Bu yoðun koþuþturma içinde beslenmenize ve saðlýðýnýza dikkat edebiliyor musunuz?Edemiyorum. Şekerim limitte. Tatlıyı görünce dayanamıyorum. Ama tetiklemesin diye dikkat etmeye çalışıyorum. Tatlıyı çok severim, sevdi-ğim için yiyememek ağırıma gidiyor. Yeşilaycı da değilim. Sohbet ve keyif adamıyımdır.

Aðýz bakýmýnýz için neler yapýyorsunuz? Diþhekiminizle aranýz nasýl?Valla 10 yaşındayken babamın arkadaşı olan bir dişhekimi bana bir tokat patlatmıştı. Kor-kumdan 35 yaşıma kadar dişhekimine gideme-dim. Artık ağzım bir tarihi mezarlığa dönmeye başladığı sırada yapmış olduğum mesleği de göz önüne alarak utandım ve yaptırmaya karar

verdim. Alt ve üst, damaktır. Üst damağı sev-gili Mıgır Gülezyan yaptı. Çok şekerdir Mıgır. “Polat Pasajı’ndan çıktıktan sonra aşağı kata in, sağdaki ikinci dükkan leblebicidir. Al leb-lebiyi çatır çutur çiğneyerek evine git” dedi. Ben de aynen öyle yaptım.

Peki ya genç oyuncu adaylarýnýn çabasýný yeterli buluyor musunuz? Sizce yeterince inatçý ve tutkulu davranýyorlar mý?Vallahi bunların bir kısmı dizilerde oyuncu olabilmek için uğraşıyorlar. Tiyatro onlar için ikinci planda... Bir kısmı da tamamen kendi-lerini tiyatroya vermişler deli gibi çalışıyorlar. Bunların oranı %50-60’ı buluyor.

Öteki kısım kısa yoldan popülarite kazan-ma peşinde. Para kazansınlar, onların da 4x4’leri olsun, rezidanslarda daireleri olsun. Kızlar dişiliklerini, erkekler de kişiliklerini değil yakışıklılıklarını kullanarak sınıf atla-maya çalışıyorlar.

Bu durum sadece bu dönemle ilgili bir þey mi yoksa eskiden de böyle miydi?Eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağardı. Bi-zim zamanımızda böyle değildi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında büyüdüğümüz için oyuncağı-mız çelik çomak, çember, topaçtı. Oyuncak yok-tu, cep telefonu vs. yoktu çok ama çok farklı bir dönemdi. Şimdi insanları imrendirecek her şey var. Hal böyle olunca “Benim de niye olmasın?” diyor insan. Güzel şeyleri olsun gençlerin, ben isterim. Bilmiyorum... Ben böyle büyümedim. Ben bilgisayarla büyümedim, Leyla Sayar’la büyüdüm.