13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · cahit...

148

Upload: others

Post on 03-Oct-2020

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker
Page 2: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker
Page 3: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker
Page 4: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Kar

Öztürk AKKÖK

8

ErzurumBelediyeMeclisi’ninVerdiği “FahriHemşehrilik Unvanları

Talat UZUNYAYLALI

122

Erzurum’unCoşkun Kalemi

Yrd. Doç. Dr. Recep ERTUGAY

101

MuallimNurettin TOPÇU

Abdullah NEHİR

90

Kırağı -3

Mustafa DUMAN

88

Osmanlı ArşivBelgelerindeErzurum -7

İŞGALDEN KURTULUŞUN YÜZÜNCÜ

YILINDA BİR ŞEHİR: ERZURUM

İsmail BİNGÖL

KURTULUŞUN YÜZÜNCÜ YILINDASALGIN VE ÖLÜMProf. Dr. Hakan Hadi KADIOĞLU

KURTULUŞTAN SONRA ERZURUMProf. Dr. Murat KÜÇÜKUĞURLU

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞIN’DA ERZURUM VİLAYETİ’NDE YAŞANANSOSYO-EKONOMİK ZORLUKLAR (1914-1915 YILLARI)Yrd. Doç. Dr.Oktay KIZILKAYA

KURTULUŞUN YÜZÜNCÜ YILINDA ILICA NAHİYESİ VE KÖYLERİNDEERMENİ MEZALİMİAbdurrahman ZEYNAL

DADAŞLARIN SAVAŞIAli Mustafa KURBAN

PUMPUL PAŞA: BİR MEZALİM HİKAYESİSermin Nurcan AZİZOĞLU

100.YILINDA ESARETTEN KURTULUŞAErdal GÜZEL

ZOR YILLAR (GERÇEK BİR HİKÂYE)Prof. Dr. Belkıs Altuniş GÜRSOY

Nurullah NEHİR

86

Page 5: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Şehr-i Kadim AziziyeEDEBİYAT • TARİH • KÜLTÜR • SANAT

YIL:4 (2018)

SAYI:13 OCAK - ŞUBAT - MARTÜCRETSİZDİR

Aziziye Belediyesi Yayınları Adına SahibiMuhammed Cevdet Orhan

Genel Yayın YönetmeniHalil Özcan

Yazı İşleri MüdürüMustafa Çomaklı

Yayın KuruluProf.Dr. Haldun Özkan

Prof.Dr. Erol KürkçüoğluProf.Dr. Hüseyin Yurttaş

Prof.Dr. Murat KüçükuğurluProf.Dr. Rıdvan Canım

Yrd.Doç.Dr. Abdulkerim DinçYrd.Doç.Dr. Tacettin Şimşek

Yrd.Doç.Dr. Yusuf BilenYrd.Doç.Dr. Zerrin Köşklü

Abdurrahman ZeynalErdal Güzel

M.Yaşar GençNeslihan Arzu Keteci

Tahsin Kaya

FotoğrafÖztürk Akkök - Nihat Kılıçoğulları

Emrah Hemşinli - Onur Özsoy Fatih Aktaş - Soner Eker - İlteriş Bülent Aydın

Cahit Arpacık - Yalçın Özmen

Eski Erzurum FotoğraflarıMetin Diler - Murat Türker Tüfekçi

TashihMustafa Çomaklı

Hukuk Danışmanıİbrahim Küçükoğlu - Onur Sertaç Gök

Resim İllüstrasyonErdal Toygun

Görsel Yönetmen / Tasarım / HazırlıkMuhammet S. Karaca

Rana Medya0442 235 81 13 e-mail: [email protected]

ISSN:2149-1801

Koordinasyon - İletişimErzurum Aziziye Belediye Başkanlığı

Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğüwww.aziziye.bel.tr • 444 91 25 e-posta: [email protected]

Gönderilen yazıların yayımlanmasına yayın ku-rulu karar verir. Yayımlanmayan yazılar iadeedilmez. Yayımlanan yazılara telif ücreti öden-mez. Yazılarla ilgili sorumluluk yazara aittir.Şehr-i Kadim Aziziye dergisi basın meslekilkelerine uymayı taahhüt eder. Şehr-i KadimAziziye dergisi ismi belirtilerek alıntı yapılabilir.

Tevfizname

İbrahim Hakkı Hazretleri

142

Erzurum MutfakKültürü -2

Zekiye ÇOMAKLI

136

Fuat Ağabeyi(İğdebeli)

Muammer ÇELİK

130

Bana Erzurum’u Anlat

Tahsin KAYA

124

ŞehraynŞarkılarınınHikayesi

Nurullah GENÇ

109

Bir Zamanlar Gurbetin Kapısı ErzurumErzurum Tren Garı Denilince Aklıma İlk Gelen ÇocukluğumdurBenim / Neslihan Arzu KETECİTarihin Erzurum Macerasından Notlar Prof. Dr. Murat KÜÇÜKUĞURLU - Arş.Gör. Gürkan Fırat SAYLANRöportajlar

104

Page 6: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Kadim şehrin, aziz insanları merhaba..

Milli mücadele meşalesinin yakıldığı ilk şehirlerden biri olan Dadaşlar diyarı Erzurum’un düşmanişgalinden kurtuluşunun 100’üncü yılını kutlamanın haklı gururunu ve sevincini yaşıyoruz. Her karıştoprağı vatan evlatlarının kanıyla sulanmış şehrimizde, Ermeni çetelerinin kadın, erkek, çocuk, yaşlıayrımı gözetmeden yaptığı katliamların acısını ilk günkü sıcaklığıyla yüreğimizde hissediyoruz.

Bundan tam 100 yıl önce Erzurum’da tarih yazıldı. Ecdadımız aklını ve imanını korkusuzluğuylabirleştirerek bütün dünyaya yiğitliğini gösterdi. Bizlerde bu şerefli ecdadın torunları olarak onlarlagurur duyuyoruz.

Türk’ün vatan ve bayrak sevgisi, Dadaşın çelik yüreğiyle bir araya gelerek ortaya sarsılmaz birkahramanlık tablosu çıkardı. 12 Mart 1918, Erzurum’un yeniden doğuşunun tarihidir.

Bundan tam 100 yıl önce ortaya koyulan şerefli irade, 15 Temmuz hain darbe girişimini yapanlarınkarşısında durduğu gibi bugün de Afrin’de ülkemizin bölünmez bütünlüğüne kastedenleri çelikyumruğu ile ezmiş durumdadır.

Mehmetçiğimizin dün Erzurum önlerinde yazdığı destan bugün Afrin’de yazılmaktadır. Dün Erzurummazlumlarını kurtaran Mehmetçik bugün Afrinde mazlumların yardımına koşmuştur.

Gün birlik ve beraberlik günüdür. Türk milleti olarak bölgede varlığımızı sonsuza kadar sürdürmek vedünya mazlumlarının haklarını koruyabilmek için milli hissimizi diri tutmalı, çok çalışmalı ve çoküretmeliyiz. Gençlerimizi bu idealler doğrultusunda eğitmeli ve geleceğe çok iyi hazırlamalıyız.

Bu gurur, duygu ve düşüncelerle Anadolu’nun önsözü kadim şehrimiz Erzurum’un 100. kurtuluş yıl dö-nümünü kutluyor, başta Kazım Karabekir ve silah arkadaşları olmak üzere, Erzurum’un kurtuluşundagörev alan aziz kahramanlarımızı rahmetle ve şükranla anıyorum. Ruhları şâd olsun

Yeni sayımızla Erzurum Tarihi arşivine 100. yıl armağanı eklemekten son derce mutluyum.

Emeği geçenlere teşekkür ediyor, iyi okumalar diliyorum..

Muhammed Cevdet ORHANAziziye Belediye Başkanı

Page 7: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Nurullah GENÇ

Page 8: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Şehr-i Kadim Aziziye dergimizin çok kıymetli okurları..

Erzurum’un işgali ve kurtuluşunu yaşayan büyüklerimizdenRahmetli Kantarcızâde Hacı Mustafa Efendi’nin o acı günlerianlatan hitabıyla yazıma girmek istiyorum.

“Üzerinde yaşadığımız, bol ve temiz havasını tene�üs et-tiğimiz, kahraman Erzurum beldesinin başından, kuruldukurulalı sayısız facialar geçti. Türkün kalbi olan Erzurum'unbaşından geçen son acıklı faciayı da aciz ve kırık kalemimdenokuyunuz.

12Mart Erzurum'un Kurtuluş Bayramı'nın Yıl dönümü AzizVatandaşlar, Hemşehriler, Kahraman Türk Ordusu, bilir misinizbugün hangi gündür?

Bugün bizi esaretten hürriyete, ölümden hayata kavuşturanbir gündür. Bugünün büyüklüğünü, ehemmiyetini iyice bilelim.Hele sizler, dünkü kara günün, büyük şehitlerin yavruları olansiz gençler, kurtuluş gününü hiç unutmamalısınız. Bugün bizimen büyük bayramımızdır.

Bugün Türk Hükümeti'nin Şark’taki güzel toprakları, yüksekdağları mert kanıyla sulayarak düşmana göğüs geren fedakârErzurum'u karanlık bir günden kurtardığının yıl dönümüdür.

Bugün kandan, ateşten, işkenceden, zulümden, süngüden,kurşun ve baltadan, hançerden, kurtulduğumuzun yıl dönü-müdür.”

Evet, azizi okuyucularımız bu yıl Erzurum’un Kurtuluşunun100. Yıl dönümüdür.

Kantarcızâde Hacı Mustafa’nın ifade ettiği gibi başımızagelenleri, 100 yıl önce yaşananları bilmesek, bugünün kıymetinianlayamayız.

Dün yaşananları anlatmak ve hatırlatmak adına 100. Yılözel sayısını, çok özel bir tasarımla sunuyoruz.

13. sayımız ’da Erzurum’un kurtuluşunu yazılarla, fotoğraflarla,belgelerle taktim ederken şuna eminiz ki bu sayıyı da diğer 12sayımız gibi geçmişimize ışık tutacak, elinizden düşmeyecek-tir.

Bu sayıda çok özel bir ikinci dosya bulacaksınız. NeslihanArzu Keteci Erzurum’un mümtaz şairlerinden Nurullah Gençhocamızdan “Şehrayn Şarkıları” nın yazılış hikâyesini aldı. Ho-camızı şiiriyle beraber dergimize taktim etti. Umuyorum ki budosyayı okumaktan da mutlu olacaksınız.

Dergimizde yazıları, şiirleri, fotoğrafları yer alan hocalarımıza,ediplerimize, şairlerimize, fotoğrafçılarımıza teşekkür ediyor,Erzurum’un 100. Kurtuluş yılını kutluyorum..

Allah bir daha böyle acılar yaşatmasın..

Editö

rden

Page 9: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

. )

Nihat KILIÇOĞULLARI

Page 10: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

KarÖztürk AKKÖK

Page 11: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Sen kar nedir bilir misin ey yar?Anlatayım da, dinle istersen:

Anamın ak sütü...Nenemin oyalı yazması...Bacımın telli duvağı...Hilalimin har’ı...Yıldızımın nuru’dur kar.

Beyaz ateştir kar!

Şehidimin örtüsü...Yiğidimin ülküsü...Göç’ün acı türküsü...Gecenin aydınlığı...Lütfü’nün Yaradan’dan recâ’sıdır kar.

“Tik” duruşlu Ejder’dir kar.

Aziziye’de çakan kıvılcım...Palandöken’de sönmeyen ateş...Türbe’de dua...Gönüllerde ıtır kokan sevdadır kar.

Yanık türkülerin adıdır kar.

Sazın telinde name...Barbaşı’nın elinde mendil...Reyhani’nin sözünde Zeynel...Mükerrem’in dilindeki Huma’dır kar.

Çadırın başına konan çift beyazgüvercindir kar.

Sarı gelindir o!Güzellere yoldaş...Çelik Pazarı’nda bir ufacık taş...Gülahmet’te hoş bakışlı yâr’dır kar.

Cennet’in pungarı misali...Su hayattır, hayat da kar.

Çoruh’tur kar...Fırat’tır...Hazar’da çalkalanan Aras...Hay aşkına gözden süzülen iki damlayaş’tır kar.

Masumiyetin adıdır kar.

Öz Türk’ün sesi...Sadakatin bekçisi...Aşkın ta kendisi...

Kısacası gar’daş;

Erzurum’un süsü...Raci’nin son bestesi...Dadaşımın adıdır kar!

Öztürk AKKÖK

Page 12: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker
Page 13: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker
Page 14: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ERZURUM’UN KUTULUŞUNUNYÜZÜNCÜ YILDÖNÜMÜ

İŞGALDEN KURTULUŞUNYÜZÜNCÜ YILINDA

BİR ŞEHİR:

ERZURUMİsmail BİNGÖL

Page 15: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Ömrünün belki de engüzel zamanlarınıbu şehirde geçirmiş

birinin, yazar ve şair CazimGürbüz’ün yıllar önce yayın-ladığı “Saman O Yana,Buğday Bu Yana / 1993“adlı kitabında yeralan “Er-zurum“ şiirinden bir bölümyukarıdaki mısralar... Buşehre ait en önemli nokta-lara vurgu yaparak, türkü-lerden girip, peşine yarenlik-leri ekleyen, asırlara mey-dan okuyan tabyalarından,kalelerinden, kümbetlerin-den, kervanlarından ve hiçbir şehirde eşi olmayan ra-mazanlarından sözeden,şimdilerde batıda bir yerdeyaşamayı ve yazmayı sürdü-ren şair gibi daha niceleri,geçmişte burada geçirdiklerigünleri, insanlarının, mek-ânlarının, çarşılarının, soka-klarının kendilerinde bırak-tığı izleri, zihin defterlerininen güzel sayfalarında tut-maya ve yeri geldikçe anlat-maya devam ediyorlar.

Erzurumlu yazarlardan Feri-dun Andaç; “Gönül Gurbe-tinde Erzurum” adlı yazısı-nın bir bölümünde doğupbüyüdüğü, tahsilinin bellibir bölümünü yaptığı vesonra gurbetin yolunu tut-tuğu şehre olan hayranlığınışöyle anlatır:

“Türküler bir kenti ancak bukadar anlatabilirdi. Erzu-rum’da yaşamayan, bu duy-gunun ne anlama gelebildi-ğini pek anlayamaz. Ömrü-mün topu topu on altı yılınasığan bu kent benim vazge-çilmezimdir. Bar tuttum so-kaklarında düğünlerde. Si-

nema önlerinin düş satıcısıy-dım... Gecenin dili, seherin kuş-bazıydım. Kar sesine tutkun karçocuğuydum o kentte bir za-manlar.”

Ve sözüne devamla: “Evet, Erzu-rum öyledir, saklısında tutar herşeyi. Siz ona giderseniz gösterirruhunun derinliklerindekileri. Ba-kışlarınızdaki anlamın zenginleş-mesini ister, içinizde avazlanansese yanıt ararsanız yolunuzu bukente düşürmenizi salık veri-rim...”

Ve yine bu şehre olan aşinalığın-dan dolayı Erzurumlu diyebile-ceğimiz, yazının girişinde mısra-larına yer verdiğimiz Cazim Gür-büz’ün, ülkemizin gökyüzüne enyakın yere kurulmuş, dağlarındabaşka bir eda, ovasında başkabir seda olan bu gök şehrineolan sevgisini ve tutkusunu an-latan şu sözüne atıfta bulunur:“Erzurumlu yazarlar için Erzu-rum bir tükenmez hazine.”

İşte bu hazineden niceleri, negüzellikler, ne incelikler, ne mü-cevherler devşirip, ondan yenişeyler, yepyeni eserler ürettiler.Ortaya koydukları her eser, geç-mişten devralınan büyük mirasaeklene eklene günümüze kadargeldiler. Onlardan kimileri hay-atta, kimileri ise ötelerin sakinioldukları için bugün aramızdadeğiller. Ancak yazdıkları onlarıhatırlamamıza, unutmamamı-za, yeri geldikçe eserlerindenbahsetmemize yetiyor.

Bunlardan biri de, en verimliçağında, yazı ve şiirle derin biryoldaşlık içerisindeyken sonsuz-luğa uğurladığımız hemşehri-miz, şair, güzel insan Nazir Aka-lın‘dır. Kaleme aldığı şiirlerle buvadide kendince bir ses yakala-

“Ana sütü gibi emdim türkülerini İlk sende sevdim Dünya görüşümün harcı karıldı Sözüme öz kattın “yarenlikler” de.Tabyaların, kalelerin, kümbetlerin.. Kervan kokulu söylencelerin. Bir başka şehirde yok Sahabe kıskandıran ramazanların.“

Bu şehir sesidir baştanbaşa bir milletinBu şehir bekçisidir yüzyıllardır hürriyetin

Page 16: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

mış olan ve bu toprakların, göz alabildiğine uzayıp gi-den şehit kanlarıyla sulanmış, şehit mezarlarıyla süs-lü bu coğrafyanın sevdalısı olan şair; “Erzurum Kasi-desi” başlıklı şiirinin bir bölümünde bakın nasıl haykı-rıyor kendine yâr olmayan, ama yine de çok sevdiğibu şehre ve onun dağına, ovasına, kışına, karına:

“Bir mahmûr sarsıntıyla seslendim dağlarınaYere diz vurmak için geldim kutlu kapına

Karanfiller kokuna yeni şerhler düşerkenKanımdan renkler serptim dağlarının başına

Nerede kar kışının göğsüme vuran sesiSevda olup sıkıştım serçe yuvalarına

Omuzlarım karanlık devranlara çarparakBaşımı taşıyor bak Palandöken dağına

O kardelen yankını dur bir daha duyayımBulutlar çılgın çığlın düşmeden ilkyazına”

İşte bu şehrin böyle bir yanı var; kolay kolay unutul-mayan ve kolay kolay anlatılmayan ve belki de birtürlü anlatılamayan... Anlatmaya güç yetirilemeyen…Kelimelerin yetmediği ve mananın aciz kaldığı… Kaçyer değiştirilirse değiştirilsin, zamanın pergeli buradageçirilen günlerde daha çok sabitleniyor, hatıralarınçizgisi gün geçtikçe unutulacağına daha da kalınlaşı-yor, ruhlarda bıraktığı izin anbean derinleşmesiyle bir-likte tesirini, yankısını, etkisini artırarak daha uzunmüddet devam ettiriyor ve anlamlı kılıyor. Karın be-yazlığının yüreklerde oluşturduğu aklık ve kar son-suzluğunda uzayıp giden enginlik sirayet ettikçe şeh-re; burada yaşayanlarda bu güzellikten kendilerincepaylarını elbette alıyorlar.Tarihi boyunca bazı zamanlar hariç, genelde öneminikoruyan, bulunduğu yer ve gösterdiği gayret sebebiy-le hâkim olanlar nezdinde farklı muamele gören buşehir, çok şey yaşamış, çok büyük olaylara, kavgalaraimza atmıştır. Hakkında yazılı olanlarda anlatıldığıgibi, başından geçenler, yaşadıkları, çektikleri bununen önemli delilidir. Yüzyıllar boyunca neler görmemişki? Anadolu’da Türk’ün hâkimiyetinin başlamasındanve Yavuz Sultan Selim tarafından kesinkes Osmanlıtopraklarına katılmasından bu yana, Gazi şehrin başı-na gelmeyen kalmamış nerdeyse... Geçmişine bakar-sanız; her acıya, her çileye rastlarsınız orada... İşgalmi dersiniz, katliam mı? Esaret mi dersiniz, zulümmü? Huzurlu yaşadığı da olmuştur, zalimlerin şerrineuğradığı da... Kaç kere işgale uğramış, kaç kere işgal-den kurtarmış kendini. Bütün bunların hepsini tarihinsayfaları arasında görmeniz mümkün...

Bu yıl ki 12 Mart ise; çok daha başka bir önem taşı-makta ve düşman işgalinden kurtuluşun yüzüncü yı-lına tekabül etmektedir. Onun için de; her 12 Mart’ta

bayramın yaşandığı bu kutlu şehirde, bu yıl ki kutla-malarda coşkunun zirve yapacağı, sevince payan ol-mayacağı bir gerçek. Zira üzerinden bir asrın geçtiğikurtuluş günü, Erzurumlunun esaret zincirini yüzkere kırdığı ve hürriyet zevkini yudum yudum tattığıonurlu bir gün... Düşman çizmesinin bu topraklardanebediyen uzaklaştırıldığına olan inancımızın her ge-çen kurtuluş bayramında biraz daha kuvvetlendiğineinandığımızı belirtelim ve her alanda yeni bir kurtulu-şa vesile olmasını dileyelim.

Yaylada, “tey yücelerde” olan, “Karlı dağlara sırtını,gönlünü bir garip sevdaya” veren, “rüzgârları hu-dutsuz” esip, “kuşları hürriyet hürriyet” diye uçanşehir bu 12 Mart’ta, bir yandan geçmişin kargaşayla,ihanetle, kötülükle yüklü dünyasında zalimlerdenkurtuluşunun sevincini yaşarken, bir yandan da, yinevatanın dirliğini, birliğini, bütünlüğünü muhafaza et-meye çalışıyor ve şairin dediği gibi;

“Süt mavi gecelerde,Bembeyaz sabrına bürünüp ovaların,Dağlarınca heybetli, yıldızlarca umutlu,Bir eli tüfeğinde, bir eli kaşında,” durarak, dıştakihainlere ve onların içteki uzantılarına karşı hudutbeklemeye, hatta hudutlarımız dışında da mücadele-sine devam ediyor.

Çünkü bu hainlik, bu gaflet, bu kendini ve haddini bil-mezlik o raddeye ulaşmıştır ki; bırakın toprağındanpay istemeyi, asırlık türkülerine bile göz dikmiştirgözü çıkasıcalar… Adına ekin ekin manilerin yakıldığı,“Sen ağlama demiş canikom “Kirpiklerin ıslanır” /“Ben ağlım ki deli gönül uslanır.” denilerek, “çarşı-sına, pazarına” türkülerin koşulduğu, kapılarındankervanların oluk oluk aktığı, “yiğidiyle toprağının ka-derinin bile yazıldığı” bu şehir ve bu vatan için biryerlerde yeni tuzaklar kurulmakta, boyuna yeni ke-fenler biçilmektedir.

Ne var ki; dost düşman hiç kimse unutmamalıdır ki;onun tarihinde göze çarpan en önemli nokta kahra-manlığıdır. Yaşadığı bin bir acı içerisinde bile kahra-manlığı elden bırakmamış, doğruluğundan, dürüstlü-ğünden taviz vermemiş, hiçbir vakit zulme, zalime veonun oyuncak ettiklerine boyun eğmemiştir. Hamu-runda olan mertlik ve yiğitlik izin vermemiştir buna...Doğruluğu ve imanı karşısında çökmüştür bütün güç-lükler... Gün gelmiş, nüfusu yüz binlerden on binleredüşmüştür belki... Fakat yine de, kahramanlık timsâliolan Erzurumlu, kara sevdalısı olduğu hürriyeti vevarlığının en önemli nişanesi olan toprakları, hiçbirşey karşılığında feda etmemiştir. Çok zor şartlardadahi bir çıkar yol bulmasını bilmiş, kanı pahasına daolsa, uğrundan dönmemiştir.

Her zaman şunun bilincinde olmuştur ki: Vatan olma-yınca, ne malın kıymeti vardır, ne de canın... Hepsinin

14 /

15

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 17: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

varlığı, üzerinde yaşadığı, şehit mezarlarıyla süslü şumübarek toprağa bağlıdır ve onun da kendisini bu ka-dar candan, bu kadar yürekten, bu kadar içten seven-den başkasına yâr olmaya niyeti yoktur.

Bu gazi şehrin damarlarına nüfûz etmiş, adeta ayrıl-maz bir parçası haline gelmiş kahramanlığını, kaçkere düşman istilâsı görmüş bu yayla şehrini, İsmailHabib SEVÜK “Yurttan Yazılar” adlı eserinde bakınnasıl övüyor:

Vatan borcu ödenmez bir hakikattir ammaVatan borçlu  kalmıştır Erzurum’a  daima!

“Bir cümbüş yerinde değil bir serhad beldesindeyiz,şark tarafından ne vakit bir harp patlarsa devlet he-men bağırırdı : “Aman kahraman Erzurum! “ Amanazamana lüzum yok; madem ki kahramandır, balını ya-pan arı gibi o da kahramanlığını yapacak. Kahraman,her harpte yapacağını yaptı ve devlet her harp bitincekahramanı unuttu. Kan akıtmak, Erzurum en önde;imar etmek, Erzurum çok uzakta. Vatana olan borcunhiç bir vakit sonu olmaz; fakat bu serhad beldesi vata-

na borcundan ziyade vatandan alacaklıdır.” (KültürBakanlığı Yayınları: 799;Sevinç Matbaası; Ankara;1987; s. 343.)

Erzurum’un düşmandan temizlendiği, İstiklal Marşı-mızın Büyük Millet Meclisinde kabul edildiği, tarihi-mizin yapraklarında ve milletimizin kalbinde yer alanen güzel günlerden biridir 12 Mart… Ve İŞGALDENKURTULUŞUN YÜZÜNCÜ YILINI kutlamaktadır şim-di şehir… Yüreklerin sevinçle vurduğu, Erzurumlunun;“Zulmün kara güllesiyle, topu önünde, / İmandanfukara olan eğilir. / Bir karış toprağın öz kıymetini/ Toprağa kanını dökenler bilir” diyerek kurtuluşaulaştığı gündür bugün...

Ama yine de; “Yüzyıl öncesinde... Zamanın sargısı al-tında kalan bir 12 Mart... Hatırladıkça kanar ve bir yarasızlatır içimizi...”

Bugün o gündür Dadaşım...

Page 18: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ERZURUM’UN KUTULUŞUNUNYÜZÜNCÜ YILDÖNÜMÜ

KURTULUŞUN YÜZÜNCÜ YILINDA

SALGIN VEÖLÜM

Prof. Dr. Hakan Hadi KADIOĞLU

Page 19: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Beyazdoğu’da 10 yıl önce yayımlanan Erzu-rum’un düşman işgalinden kurtarılışını vesileederek işgal ve kurtuluş ekseninde bir kısım

saptama ve değerlendirmede bulunduğum yazımda“İşgale gelinen sürecin çok iyi araştırılarak anlatılma-sının yanı sıra ayrıca her Türk vatandaşı tarafından daayrıntılarıyla özümsenmesinin” gerekli olduğunu ifa-de etmiş ve bazı önerilerde bulunmuştum. Bunlardanbir kısmı şunlardı:

“Bu meyanda kurtuluşu askeri işgalden ibaret olarakbasit manada anlamanın yetersiz olduğu ortadadır.Ancak entellektüel düzeyi yüksek mahfiller de halkınanlayışı ve dışavurumunu beğenmemelerinin yanındabu konuda herhangi bir çaba içerisinde de bulunma-maktadır. Bu ‘esaret, işgal önce fikirde olur’ söyleminihaklı çıkarıyor gibidir.

Milletimizin geçmişini unut-maması bir farzdır. Maziyihatırlamak âlimler ile cahil-lerde farklı olabilir. Amaduygu olarak aynıdır. Ziraâlim, cahil, istisnasız bumilletin tüm fertleri, içindebulundukları zorluk ve sıkın-tıları bile belki tam anlama-dan tam bağımsızlığını eldeetme ve sürdürmek için ka-nını akıtmıştır. Bu millet,hiçbir zaman zalim, cani ol-mamıştır. Türkiye Cumhuri-yetini kuran bu yüce millet“yaşamak isteyen, ancak bunu da basite indirgeme-den haysiyet ve şerefiyle yaşamak isteyen bir millettir.”

Yüzyıl önce Türk milletinin boynuna urgan geçirilirkenizlenen yol, sergilenen tutum ve söylenen sözler bu-günkülerle birebir aynıydı. İşgalin nasıl olduğu ve halktarafından nasıl hissedildiği İstiklal Harbi’ne katılımla-rı, bu katılım şekli ve vasfıyla ortaya kon-muştur o da “Ya istiklâl, ya ölüm” dür.

Kurtuluş ve kurtuluşa giden yol, her bilentarafından bildiğince, hissettiğince, dilidöndüğünce anlatılmalıdır. Kimse kimseyikınamamalıdır. Bu bir millete aittir. Be-ğenmeyen daha iyisini ve güzelini ortayakoysun. Bu millet işgali, esareti unutma-sın, kurtuluşu başka yerde başka biçimdearamasın. Entellektüel düzeyi yüksekolanlar ve devlet, milli olmaktan utanma-dan sıkılmadan kurtuluşu, bağımsızlığı,tam bağımsızlığı içeride her ferdineözümsetmeli, dışarıda da başı dik haykır-malıdır: “İstiklali tam, denildiği zamanbittabi siyasî, malî, iktisadî, adlî, harsî ve

ilâ… her hususta istiklâli tam ve serbestiî tam demek-tir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklâlden mah-rumiyet, millet ve milletin mânayi hakikisiyle bütün is-tiklâlinden mahrumiyeti demektir.” 1

Sonsöz olarak yukarıda ifade ettiğimiz gibi, ‘siz, sizisiz yapan değerleri ve ona muarız olanları, gelecek ne-sillerinize anlatamaz iseniz sıkıntıya düşersiniz” o sı-kıntı bu defa sizi başkalaştırır ve belki de uşaklaştırır.İşte o zaman kurtuluşun ne demek olduğunu idraktenyoksun ‘mankurtlar’ olursunuz.”

Yukarıda bahsettiğim yazımın muhtevasından aslın-da pek de uzak olmayan biçimde, bu yazımda Erzu-rum’un Rus işgali ve Ermeni mezaliminden kurtulu-şunun 100. yılında ‘kurtuluşu’, yaygın bilinen ve fakatolması gerektiği kadar tartışılmayan bir noktaya, sa-vaş, salgın ve ölüm ilişkisine dikkat çekerek tartış-

mak istiyorum.

12 Mart 1919’da Erzurum’da NeOldu?

Kış bitmiş bahara dönmüştümevsim… Erzurum’a bahar ku-tuluşla geliyordu bu yıl. Kara vekaranlık iki kıştan sonra gelenbahar. Haftanın ilk günü ve pa-zartesi idi 11 Mart. Bu gün KazımKarabekir Paşa’nın anılarındaşöyle kaydolacaktı: “11 Mart sa-bahı güneş doğmadan harekâtbaşladı. /…/ Saat 5’te şehirde

yangınlar başladı. /…/ Gece yarısından sonra saat2,30’da sevinçli bir haber geldi: Şose boyunca hücumkıtalarımız hafif bir müsademeyi müteakisaat 2’de telörgülerini istihkâm kıtalarımız vasıtasıyla keserek içerigeçmişler. /…/ 12 Mart sabahleyin saat 5’te Erzurumistikametinden top sesleri işitilmeye başladı. Yatakla-rımızdan fırladık. Vaziyet henüz sarih değildi. Telefon-

Erzurum, bu beyaz dağın eteğinde,muazzam camileri, latif minareleri,yüksek binaları, karga yuvalarıyla

dolu yüksek kavaklarıyla, büyük birharabe, zihne durgunluk verecek bir

yangın yeri... Şehrin mamurluğu,enkaz ve duvarlarla, kalan binalar-

dan anlaşılıyor.

Page 20: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Soner EKERla her tarafla görüştükten sonra atlarımızla binerekAlaca’dan yola çıktık. Karasu’yu Taşköprü’den geçerekşaseye çıktık. Gidip gelmenin çokluğundan yol kalın irbuz tabakasıyla kaplanmış. Görünüşte sanki asfalt!Fakat süratli yürümek imkânsız. Ilıca’ya saat 8’de ge-lebildik. Hemen dokuzuncu fırka karargâhını telefonlabulduk ve büyük müjdeyi de aldık: Kıtaatımız Erzu-rum’a girmiştir. Şehir dahilinde hafif müsademeleroluyor. Karasu şimalindeki kıtalara ve muhtelif kollaraicap eden emirleri verdikten sonra saat 12’de atlarımı-za binerek Erzurum yolunu tuttuk. /…/ Saat 15’te ka-rargâhımla İstanbul Kapısı’ndan Erzurum’a girdik.”2

Şehrin içinden görünen manzara son derece trajik idi.İşgali hücrelerine kadar yaşamış gazilerden birisi olanTellibeyzade Hacı Faruk Efendi o günleri kaleme aldığı

anılarında söze “Herhangi bir Müslüman, Ermenileremerhamet ve onları himaye ederse, Allah’ın lânetionun üzerine olsun” ilenci ile başlar ve devam eder:

“… 11 Mart 1918 gecesi şehrin etrafında büyük bir mu-harebe olduğu anlaşılmaktaydı. O gece sabaha karşıbir tek işaret topu atıldığı gibi şehrin içinden ve mevzi-lerden kaçan Ermeniler, birçok evi, bilhassa içerisi tu-tup hapsettikleri adamlarla dolu olan Ezirmikli OsmanAğa’nın, Mürsel Bey’in evlerine de ateş vererek içerdekiMüslümanların birçoğunu yakmışlar. /§/O sırada be-nim evimin etrafını sardıkları gibi, kırk kadar Ermenide kapıyı kırarak içeri girmişler. Ben bizim eve gelecek-

lerini bildiğimden, yanımızda başkasının evindeydim.Ermeniler birdenbire kaçmaya başladılar. Annemin ya-nında bulunan Kümbet köylü Nene Hanım gelerek,‘Müjde! Osmanlı askeri gelmiş’ dedi. ‘Ne bildin?’ de-dim. Annem de Ermenice anladığından, ‘Validen söy-ledi!’ diye cevapladı. /§/Derhal pencerelerin önüne gel-dik. Kavak Kapısı yönündeki silah seslerinin şiddetin-den ordumuzun, Topdağı tarafındaki tel örgülerininiçerisine girdiği anlaşıldı. /§/Yarım saat sonra ortalıktamamıyla aydınlandığı zaman, Erzurum’un düşme-sinden önce 83. Alayda bulunduğum zaman III. Taburyaveri olan Mustafa Efendi, 17. Fırka Makineli BölükKumandanı olarak geldiği gibi, kendisinin yaralı olarakBardız’da tesadüf ettiğim Yoncalık Mahalleli Şükri Ça-vuş’u bir ata bindirerek kurtarmış idim. Bu ikisi, doğrubenim evime geldiler. Kendilerini gördüğümde gayri ih-

tiyari olarak üzerlerine atılarak sevincimden deli gibiolmuştum. Yarım saat sonra aklımı toparlayarak ken-dileriyle görüştüm. Allah için, hem görüşüyorum hemde delicesine, ‘Doğru mu? Doğru mu? Sen MustafaEfendi misin? Sen de Şükrü çavuş musun?’ diye sualediyormuşum! /§/Kolordu, akşamdan taarruzu dur-durarak sabah bir buçuk saat kala (Eyüplü Deli) HalitPaşa ile Rüştü Paşa, İstanbul ve Harput Kapıları’ndan,IX. Kolordu askeriyle taarruz ve süvari fırkası kuman-danı Hacı Hamdi Bey’le Ovacık’ın Aynakalesi ahalisin-den Hacı Ali Bey çetesi, birlikte Kavak Kapısı’na hücumederek Ermenileri kırıp kovalayarak kalan Müslümanahaliyi kurtardılar. /§/Bir gün sonra Ermenileri takip

18 /

19

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 21: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

etmek üzere Pasinler tarafına hareket ettiler. /§/Onla-rı yolcu ettikten sonra katliam yerlerine gittiğimde, Er-meniler tarafından, gerek Kars Kapısı koğuşlarında,Kavak Mahallesi’nde sabunhanede, Hacı AhmedHanı’nda, istasyon derelerinde gayet vahşiyane, balta-larla öldürülmüş, bilekleri kırılmış, gözleri oyularakbinlerce insanın birbiri üstüne istif edilmiş olduğunugördüm. /§/ O zaman, keşke beni de öldürseydiler debu manzaraya şahit olmasaydım, dedim. Bu gibi cina-yetleri ne insan, ne de hayvan yapar. /§/Hükûmet herne kadar Erzurum ve civarında altı bin cenaze göster-miş ise de, benim hesabıma göre on üç bin Müslümanşehit edilmiştir. /§/Cenabı Hakk onları mağfiret etsindemekten başka bir şey bulamadım. /§/Tekrar ediyo-rum; silahsız adamın canı yoktur.”3

Tellibeyzade Hacı Faruk Efendi’nin arkadaşı YoncalıkMahalleli Şükri Çavuş gibi Erzurum’a giren Türk ordu-sunun süvarilerinden Malatyalı Ömer Çavuş 12 Martsabahını şu şekilde anlatır: “1334 senesi Şubat’ının(Mart olmalı) birinci gecesi, sabah erkenden Ilıca’danErzurum’a doğru taarruza geçtik. 12 Şubat (Mart ol-malı) sabahı güneşin ilk ışıklarıyla askerimiz Erzu-rum’u işgal etti. Ordumuz, İstanbul Kapısı’ndan şehregirmiş, düşmanı kovalayarak Kavak Kapısı’ndan çık-mıştır. Birinci Kafkas Kolordumuz muhasara ederekşehirde arama tarama yaptı. Yakalanan Ermenilerkatledildi. Erzurum ahalisinden birçokları, evlerinde Er-menileri saklamışlardı. Hâlbuki Ermenilerin Erzu-

rum’da yaptıkları hakaretin haddi hesabı yoktur. Bun-ca hakareti gördüğü halde Ermenileri evlerinde sakla-yan namussuz erkekler ve fahişe kadınlar vardı.”4

İşgal öncesinde Rusların eline geçmesi istenmeyenmühimmat, silah ve evrakın imhasıyla büyük tahriba-ta uğrayan şehir, Ermenilerin kaçışı sırasında maruzkaldığı tahribat sonucunda daha da kötü durumadüşmüş, harabeye dönmüştür. Son devir tarihçileri-mizden olan Ahmet Refik (Altınay), I. Dünya Sava-şı’nın hemen öncesinde tekrar göreve alındığında Er-meni Zorunlu İskânı sırasında Eskişehir Sevk Komis-yonu’na başkanlık etmiş ve o göreve ait izlenimlerinidaha sonra yayınlamıştır. Üniversitede (Darülfünun)görevli iken savaşın sonunda, 1918 yılında başkanlıkettiği bir yabancı gazeteci heyeti ile yaptığı gezi sıra-

sında işgal ve mezalimden henüz kurtarılmış Erzu-rum’a gelir. Mayıs Ayı’nın başındaki Erzurum’un duru-munu gösteren gözlemleri dikkat çekicidir: “Karabı-yık’tan Ilıca’ya kadar yol gayet muntazam. Ruslar yolumükemmel bir hâle koymuşlar. /…/ Ilıca’ya yaklaşıldı-ğı zaman, Erzurum savunması için yapılan tel örgülergörülüyor. Yollar ıssız. Bazen kenarlarındaki hendek-lerde kesilmiş başlara, koparılmış ellere ve ayaklaratesadüf ediliyor. Yarabbi! Buralarda ne cinayetler iş-lenmiş! Şimdi insandan eser görülmüyor. Ilıca, munta-zam ve büyükçe bir köy. Erzurum ovası buradan başlı-yor. Ovanın sonunda kalan köyler tamamen harap. /…/ Ermeniler en ziyade burada mezalim yapmışlar. Ço-

Page 22: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

luk çocuk, kadın erkek, köyün ahalisinden birçoğunuöldürmüşler. Köyde bir tek nüfus bile kalmamış. Ilı-ca’dan sonra Erzurum, muazzam camileri, sayısız mi-nareleri ve yüksek binalarıyla gö rünüyor. Erzurum ova-sı geçilmekle bitmiyor. Şehre giden düz ve muntazamyol, ovanın ortasından geçiyor. Yolun kenarındaki köy-ler tahrip edilmiş. /…/ Erzurum’a kadar olan mesafekat kat tel örgüleriyle çevrilmiş, siperlerle tahkim edil-miş. Ilıca’dan Erzurum’a varabilmek için saatlerce me-safe kat etmek lâzım. Şehre İstanbul kapısından gir-di(k) /…/ Erzurum’da kaldığımız dört beş gün zarfın-da, havanın bir gün olsun, akşama kadar soğuk veyasıcak olduğu görülmedi. /…/ Bu değişmeler ortasındahiç değişmeyen, bekâretini ve beyazlığını daima mu-hafaza eden bir yer var: Palandöken dağı... Erzurum,bu beyaz dağın eteğinde, muazzam camileri, latif mi-nareleri, yüksek binaları, karga yuvalarıyla dolu yüksekkavaklarıyla, büyük bir harabe, zihne durgunluk ve-recek bir yangın yeri... Şehrin mamurluğu, enkaz veduvarlarla, kalan binalardan anlaşılıyor. /…/ Erzu-rum ahalisi, gayet zeki ve tatlı dilli. Sözleri düzgün.Esnafı bile irfan sahibi. /…/Anadolu’nun bu serhathalkına kalben bir hürmet beslememek mümkün de-ğil. Rus istilâsı altında silâhsız yaşayan, Ermeni meza-limine çocuklarını, erlerini, hatta kadınlarını kurbanveren, işte bu halk... Erzurum, bir harabe gibi. Cami-ler, ambar vazifesi görmekle kurtulabilmiş. Bunlarında istisnası var: Lala Mustafa Paşa Camii. Mimar Si-nan’ın bu güzide eseri, bütün süslemelerinden mah-rum. Pencerelerinin etrafını süsleyen renkli çiniler bilesökülmüş. Erzurum’un bu kısmı tamamen harap. Hü-kümet dairesi, resmî binalar dumandan simsiyah ke-silmiş, korkunç bir iskelet hâlinde, dört duvardan baş-ka hiçbir şey değil. Kilise meydanı civarı, İslâm mahal-leleri yıkılmış ve yakılmış. /…/ Çarşıların bir kısmı açık,bir kısmı kapalı. Kahveleri ve dükkânları oldukça kala-balık. /…/ Ahali henüz yerlerine dönmemiş. Mevcut

nüfus ancak on bin kişiyi geçebiliyor. Erzurum, /…/Rusların çekilmesi üzerine, şehir tamamen Ermenilerinelinde kalmış. İşte bütün zulümler, yangınlar ve facia-lar o zaman başlamış. Yalnız Erzurum sokaklarındatoplanan İslâm na’şı, dört bini geçiyor. Evlere doldu-rulup yakılanlar, yol yaptırmak bahanesiyle uzakla-ra götürülüp öldürülenler, bu hesaba dahil değil. Er-zurum’da yakılan binalar hesapsız. Mart’ın dokuzun-da çekilen Ermeniler, hemen her tarafı yakmışlar, icapettiği zaman da savunmuşlar. Taş hanların üzerindekimermi yaralan, bu savunmaların son eserleri. Daha zi-yade savunamayacaklarını anladıkları zaman, peşle-rinde ölüm ve ateşten ibaret bir harabe bırakarak kaç-mışlar. /…/ Erzurum, yaralanmış bir kahraman gibi.Yüzyıllardan beri Osmanlı sınır boylarını bekleyen, tari-himize şan ve göğüs kabartan sayfalar kazandıran gü-zel belde, şimdi büyük bir felâ ketten kurtulmuş, yara-larını sarmakla meşgul bir insan vaziyetinde. Osmanlı-ların yüzyıllardan beri yaptıkları âbideler ve camileryanmakla bitmemiş. /…/ Erzurum, Erzurum! Sen neşanlı, ne azametli günler geçirmiştin...”5

Ahmed Refik’den birkaç ay sonra, Trakya’da yedeksubay olarak terhis olduktan sonra memleketine dö-nen Cevat (Dursunoğlu) Bey ise gördüğü manzarayışu kelimelerle tasvir eder: “Çocukluğumun en mesutgünlerini içinde geçirdiğim ve 1915-16 kışında tabyala-rında döğüştüğüm Erzurum şehri bir enkaz yığını ol-muştu. Savaştan önce seksen bin nüfusu oldukça re-fahla besleyen, çarşılarında pazarlarında kalabalıktangeçilmeyen bu gösterişli sınır kentinden kocaman birköy harabesi ortada kalmıştı. Savaş yıllarında on bin-lerce insan tifüsten ve çeşitli bulaşıcı hastalıklardanölmüş, istila öncesinde eli ayağı tutanlar muhacir ol-muş, on bin kadar hemşehriyi de Ermeniler çekilirkenöldürmüşlerdi. Şehirde kılıç artığı olarak üç dört binkişi kalmıştı. Bir bu kadar da köylerden buraya göç et-

20 /

21

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 23: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

mişlerdi. Bu yüzden şehir köyleşmişti. Ölümlerden kur-tulan hemşehrilerle muhacirlikten dönenler yangınlar-dan ve patlayan cephaneliklerin depremlerinden artakalan eski refahlı evlerinin harabelerinde birer ikişeroda tamir ederek içine sığınmışlar, geri kalan enkazıyakarak kışı geçirmeye uğraşıyorlardı. Dış görünüşumut verecek gibi değildi.”6

İşgal günlerinde onlu yaşlarında bir genç olan Ahmet(Hürbaş)7 “Erzurum’un başına gelen felakette Erzu-rum Türk’ünün değil, bilgisizlik ve taassubun mağlupolduğu” şeklinde bir saptamada bulunur. Bu iddiasınıbazı bilgilerle desteklemeye çalışır, ifade ettiği ceha-letin nedenlerini şu şekilde irdeler: “Erzurumlununçocuğu ancak mahalle mektebine (Kuran kursu) git-meyi görebiliyordu. Çünkü koca şehirde bir tek resmiilkokul vardı. Bunun da amacı öğretmen okuluna öğ-renci yetiştirmekti. Çocuklar o yaşta cübbe ve sarıklaokurlardı. Bu ilkokulda ve yedi sınıflı idadi mektebindeancak subay, memur ve zenginlerin çocukları okumaimkânına sahiptiler. Ermenilerin ise üç ilkokul, iki orta-okul, bir lise ve bir de üniversite ayarında San(a)saryanYüksek Okulları vardı. Bu okulu bitiren nitelikli çocuk-lar İstanbul’a, Rusya’ya ve Avrupa üniversitelerinegönderilirlerdi. Şehirde köy çocukları için yurtlar(ı) var-dı. /…/ Bütün hastalıklar için köy imamına başvurulur.İmam sarılık hastalığının tedavisinde hastanın elindeçakıyla üç adet çizgi şeklinde yara açarak kan akıtır.Sıtmada sağ bileğe okunmuş pamuk ipliği bağlar. Di-ğer hastalıklar da afsunlanarak iyi edilmeye çalışılırdı.Sıtma tedavisi için tatbik edilen vahşi bir sistem vardı.Hasta dehşetli bir korkuya tutulurdu./…/ Erzurumhalkı inanılamayacak derece çok fakir ve muhtaç du-rumdaydı. Şehrin civarındaki köylerden, halkın canları-nı kurtarmak için bütün varlıklarını bırakarak şehre sı-ğınmış olmaları da sefaleti artırıyordu. Şehir dilenciler-le dolmuştu. Dilenciler para değil ekmek kırıntısı, ye-mek artığı istiyorlardı.”

Yokluk yoksulluk, cehalet, ihanet, gammazlık içerisin-de geçen işgal Ermeni mezalimi ile ayyuka çıkmıştı.Sonunda kent Rus işgalinden ve Ermeni teröründenkurtarılmıştı ama taş taş üstünde kalmamıştı. İnsan-lar aç, perişan, sefalet içinde, sakat ve hastalıklıydı.İşgalden önce Kafkaslardan ve civardan gelenlerlebirlikte olan göçlerle, sonrasında şehirden göçenlerlenüfus son derece azalmıştı. Bu nüfus Dünya Savaşıve Ermeni Mezalimi sırasında daha da azalmıştı. Er-meni harekâtı esnasında genel telefatın 25 000 kişiolduğunu tahmin eder, Mehmed Nusret (Som).8 Nü-fusun azalmasına Ermenilerin Zorunlu İskânı, kaçkın-lar ve Ermeni mezalimi sırasındaki kırımdan daha çokbulaşıcı hastalıklardan olan ölümler neden olmuştur.Osmanlı Ordusu’nda 1914-18 Dünya Savaşı’nda (Ça-nakkale Harbi dışında) kaydedilen toplam 461 321ölümün % 87’si hastalıklardan ötürü olduğu bilgisininbunu teyit etmeğe yeterli olduğu kanısındayım.9 Bu

konuda bulunan resmi bilgilerin hemen tamamı as-keri kayıplara ait bilgilerdir ve dehşet vericidir. Halkarasındaki kayıplar hakkında güvenilir sayısal veri bu-lunmamakla birlikte durumu anlatacak bilgi de yokdeğildir. Savaş öncesi ve sonrasına ait bilgilerden sivilhalkın durumunu anlamak mümkün olabilmektedir.10

Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde 800 000 civarın-da insanın, sağlığı tehdit eder binalarda yaşadığı Er-zurum vilayetinin toplumsal yapısı ve sağlık açısın-dan durumu içler acısıdır. Yaş ortalamasının 28 oldu-ğu, her yıl doğan çocukların % 37’sinin öldüğü bir de-vir. Bulaşıcı hastalıkların salgınlarla kırgınlara yol açtı-ğı, kanalizasyonu olmayan, suyu bol fakat içilmesisakıncalı derecede kirli olan bir Erzurum. Özel hasta-ne olmayan memlekette biri askeri, diğeri gurebâ ol-mak üzere iki hastane bulunmaktadır. Bu hastanelerbaşka amaçla yapılan binalardan hastaneye çevril-miştir. İşletme ve donanım olarak hastane olmaktanuzak bu yapılardaki toplam yatak sayısı 500’dür veharp sırasında zorlamayla 900’e çıkarılacaktır.11 FevziPaşa bu durumu şu şekilde kaydetmektedir: “Bu sıra-da tıbbî teşkilat da yoluna girmemişti. Erzurum’da 16000 kişilik hastane olması lazım gelirken başlangıçta900 kişilik hastane vardı. Ölüler çadırlarda odun gibiyığılıyordu.”12 Bu hastaneler devrin gerektirdiği teçhi-zattan da yoksundur. Ameliyathane olmadığı gibi tıb-bi sarf malzemesi de yok mesabesindedir. Tifo, kole-ra, sıtma, verem, çiçek, difteri, kızamık trahom, sifi-liz, gonore gibi bulaşıcı hastalıklar canlar almakta, in-

Page 24: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

sanları sakat bırakmaktadır. Bütün bunların altındayatan sebeplerin önemlisi ve belki en önemlisi eği-timsizliktir. Sayıları çok olmasına rağmen fiziki du-rumları harabeden farksız medreseler öğrencilerinbarınması ve eğitimi için elverişsizdir. Zaten tüm vila-yetteki öğrenci sayısı 200 civarındadır. Üstelik özellik-le tifo gibi hemen her zaman görülebilen bulaşıcıhastalıklardan çok sayıda öğrenci hayatını kaybet-mektedir. Belki en iç burucu ve yakıcı olanı bu okulla-rın müfredatının 20. yüzyılın başında olunmasınarağmen zamanın gerekleri ile uzaktan yakından ilişki-si yoktur.13 Savaşlar toplumsal yapıyı olumsuz etkile-yen süreçlerdir. Türk toplumunun savaş öncesindezaten bozuk olan toplumsal ve sağlık yapısındaki ek-siklikler Dünya Savaşının ilk günlerinde kendisini gös-termiş, savaş fırtınasında feci derecede derinleşmiş-tir.

Bu dönemin izahında o günün sağlık politikasını ha-tırlamak gereklidir. Osmanlı sağlık işlerinde çağdaşanlamda ilk adımı 19. yy’ın ilk yarısında atılır. Bununda gelişiminin olması gereken hız ve kapsamda oldu-ğu söylenemez. Sağlık hizmetlerinin Dâhiliye Nazırlığıbünyesinde bir genel müdürlük vasıtasıyla yürütül-mesi devrin anlayışını ortaya koymaktadır.14 OsmanlıYönetiminde sağlık hizmetleri için ayrı bir kalem ha-linde bütçeden pay ayrılması ancak 1914-15 mali yılın-da olmuştur.15 Hâlbuki harbe girileceği apaçıktı. Görül-düğü üzere 20. yy başındaki çabalar diğer hususlardaolduğu gibi sağlık konusunda da tatminkâr değildir.Neticede, sosyo-ekonomik çöküntü ve ağır savaş yıl-ları olan 1910’lar bulaşıcı hastalık salgınlarının olduğuasker, sivil çok sayıda ölümün meydana geldiği birdönem olmuştur. Maalesef bu fecaate, Osmanlı Yö-netimi büyük bir acziyet içerisinde seyirci kalmıştır.

Sağlık işleri için bütçede ayrılan para 1914’den 1919’agelindiğinde üç kat artırılmasına karşın bu son derece

yetersizidir. Dünya Savaşı sonunda Türk ordusu bün-yesindeki askerin % 30-40’ını kaybetmiştir. Bu kay-bın ancak % 32’si muharebe ve hastalıktandır; yakla-şık 325 000 ölümün % 74’ü hastalık, % 11’i yaralan-madan ve ancak % 15’i muharebede meydana gel-miştir. Savaş sonunda yaralı sayısının 400 000 civa-rında olduğu tahmin edilmektedir.16 Çanakkale Savaşıkayıplarını dışarıda bırakan bir çalışmada ise aynı dö-nemdeki hastalık (% 87) ve yaralanmadan (% 13)ötürü ölen askerimizin sayısı 461 000 olarak verilir.17

Askerler hakkında bu bilgiler sivil halka yansıtılabilir.Savaştan önce ve Erzurum düşmeden halkın bir kısmıyollarda açlık, soğuk ve hastalıktan ölmüştür. İşgal sı-rasında da hastalıktan ölen insanların sayısının çokolduğu tahmin edilebilmektedir. İşgal günlerindenAzerbaycan’dan bir yardım heyeti gelir ve faaliyettebulunur. Bunların kayıtlarına yansıyan Erzurum tablo-su sefaletin, çaresizliğin derinliğini gösterir: “Erzu-rum’da inceleme yapan Cemiyet18 temsilcilerinin üze-rinde durduğu bir nokta da, şehirde tıbbi malzeme vehastahaneye duyulan ihtiyaç sorunuydu. Çünkü dahaRus işgalinden önce Erzurum’daki hastahaneler, Köp-rüköy ve diğer yerlerde yapılan savaşlarda yaralananTürk askerleriyle dolmuştu. Hatta bütün camiler, kış-lalar, okullar ve bazı büyük konaklar hastahane halinegetirilmişti. Fakat yaralıların çoğu bakımsızlık ve tıbbimalzeme yokluğundan ölmekteydi. Ruslar şehri işgalettikleri zaman çoğu ölülerle dolu olan bu binalarınbüyük bir kısmını boşaltmışlardı. /…/ Cemiyet temsil-cilerinin çabaları sonucunda Erzurum ve çevresinde,yüzlerce çocuk sokaklardan ve Rus askerlerinin ellerin-den alınarak Bakü ve Tiflis’teki sığınacaklara götürül-müş ve buralarda bakılmıştır. Cemiyet temsilcilerininbu çalışmaları sayesinde daha ilk ay içinde 250 sahip-siz çocuk ve 150 bakıma muhtaç kadın felaketten kur-tarılmıştır.”19

22 /

23

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 25: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

1915 başında Erzurum’da sivil halktan günde 25-30kişi hastalıktan ölmektedir.20 Aynı yıllarda Erzu-rum’da toplu yaşanan han, kışla, okul gibi meskenlersağlıklı ortamlar olmadığı gibi halkın merkezdekimeskenleri daha kötü durumdaydı. Köylerde dahaçok olmak üzere çoğu meskende hayvanlarla beraberyaşanıyordu. Mebzul miktardaki kahvehaneler, ha-mamlar, ortak kullanılan meskenler mikrop yuvası ol-masının yanında insanlar hastalıkların bulaşıcı oldu-ğunu bilmiyor, hatta inanmıyordu. Hijyenden anlama-yan ebeler ve mutatabbiplerin elinde mikrobik hasta-lıklardan insanlar, özellikle lohusa ve bebekler hayat-larını kaybetmektedir. Batıl inanç ve yanlış alışkanlık-lara sahip halkı istismar eden üfürükçü ve sahte he-kimler cirit atmaktadır. Yoksulluk, yoksunluk gibi has-talıkların da halkın inanç zafiyetinden kaynaklandığı-na, hatta bulaşıcı hastalıkların üfürükle iyileşeceğineinanılmaktaydı. Bu nedenle basit önlemlerle iyileşe-cek bulaşıcı hastalıklar etrafa bulaşmakta ve iyileşmegecikmekte ve hastalık ağır seyir almaktaydı.21 Ceha-let sadece halk değil hekimler için de geçerliydi.1915’te daha önce şehirde zaten var olan tifüs salgınhalini aldığında bitlenmenin önlenememesinin, otok-lav olmadığından yeterli temizlik yapılamamasınınyanında Erzurum’da çalışan hekimlerin hastalığın ha-vadan intikal ettiği kanısıyla hastalarla temastan ka-çınmaları da rol oynamıştır. Hastalık hastane çalışan-ları arasında da o derecede etkili olmuştur ki salgındaçalışanlarının tamamına yakını hayatını kaybetmiş-tir.22 Dünya Savaşı sırasında Erzurum’da konuşlanmışolan 3. Orduda ölümlere yol açan ve bazen salgın ha-lini alan hastalıklar aslında bölgede harp dışı zaman-larda da var olan, zaman zaman salgın halini alanmikrobik hastalıklardır. Bu hastalıkların varlığının veetkili oluşunun temeli ‘kutsal mazlumluk’ halini al-mış olan, halkın özellikle temizlik hususundaki inançve derin cehaleti, hayat anlayışı, hastalıklara bakışı,yaşam alanlarının fiziki olarak hastalıklara kaynak vezemin oluşturmasıdır. Bugün hemen herkesin bildiğigibi bu dönemde yaygın görülen sıtma, çiçek, tra-hom, tifüs, dönek ateş, tifo, kolera, verem, difteri, kı-zamık gibi hastalıklar doğrudan yaşama biçim ve or-tamıyla ilişkili mikrobik bulaşıcı hastalıklardır.

Savaş öncesinde plan aşamasında değişik düzeydekisağlık hizmetlerinin nasıl verileceği üzerinde düşü-nülmüş ise de bunlar harbe dairdir23, içinde bulunulanve toplumsal sağlık sorunlarına yönelik değildir. Yineaskeri hizmetlerin sağlık insan gücü ve alt yapısınınbozukluğu dikkate alınmamış, cephe gerisiyle ulaşımimkânları uygun ve yeterli imiş gibi plan yapılmıştır.Çok sayıda ve ideal sayılabilecek ölçüde yasal düzen-leme yapılmış, talimatnameler hazırlanmıştır. Ancaksavaş kâğıt üzerinde planlandığı gibi gerçekleşmez.Bu defada öyle oldu savaşın yıkımı toplumsal yapıylabirlikte sivil ve asker hayatının şartlarını alt üst etti.Cephede çarpışma sırasında ya da yaralanma sonucu

daha sonra olan ölümler, bulaşıcı hastalıklar ile sağlıkşartlarının kötülüğü ve imkânsızlıklarından ötürümeydana gelen ölüm ve sakatlıkların çok gerisindekaldı.24

Şerif Soylu Bey savaş öncesinde Erzurum’da iki has-tane bulunduğunu yazar. Bunlardan Asker Hastane-si’nin asker idadisinden hastaneye çevrildiğini, birameliyathane denen mekânının olduğunu, özel sıhhişartlara sahip olmadığını ve hem malzeme hem do-nanım itibarıyla hastane olmaktan uzak olduğunuifade eder. Gurebâ Hastanesi adlı diğer hastaneninnispeten yeni tarzda yapılmış ve 130-150 yatak kap-asitesi olduğunu, ancak “müştemilat ve levazımat-ısıhhiye itibarıyla hiçbir vasıtaya malik olmadığı”nıkaydeder. Ayrıca tüm vilayet sınırları içinde beşi mer-kezde olmak üzere on beş polarizatör (pulverizatör),bir adet etüv bulunduğunu yazmaktadır.25 Soylu’nunbu bildirimlerinden bir iki yıl sonra iyileştirme çabalarıgörülür, planlamalar yapılır. Askeri hastanelerin yataksayıları ve bölümleri standart olarak belirlenmiş olsada, savaş sürecinde olağanüstü durumlar karşısındabelirlenen bu sınırlamalara uyulmamıştır. NitekimGeneral Tevfik Sağlam, “Büyük Harpte 3. Orduda Sıh-hiye Hizmetleri” adlı eserinde bu durumu şu şekildeifade etmiştir: “1915 yazında geri sıhhiye teşkilâtı çokkuvvetlendirildi. Mevsimden istifade edilerek Erzu-rum’da bir kısım hasta, çadırlarda kurulmuş olan has-tanelere ve nekahethanelere çıkarıldı. Erzurum civarın-da Ilıca’da çadırlarda 1.600 yataklı bir nekahethane,binalarda 400 yataklı bir hastane oluşturuldu. Yataksayısı Trabzon’da 1.500’e, Erzincan’da 5.000’e, Si-vas’ta 1.000’e çıkarıldı. Az zamanda iyi olamayacaklarErzurum’dan Erzincan’a ve bir kısmı da Erzincan’danSivas’a sevk edildi. Bayburt’ta bu gibi hastalarını Er-zincan’a gönderdi. Erzurum mevcudu azaltıldı, hasta-neler temizlendi.”

Zaman Soylu’yu haklı çıkarır; harbin daha ilk günle-rinde asker hastalıktan perişan olur, hastaneler kâfigelmez. “1915 yılında yalnızca Mart ayında, 3. Or-du’nun % 45’i salgınlardan hastalanmış, % 11’i ölmüşve hastalananların % 24’ü ölmüştür.”26

“Erzurum Asker Hastanesi’nin 14 Mart 1915 tarihi iti-barıyla bulaşıcı hastalıklar istatistiği ile ilgili telgrafta;Şubat ayında Erzurum Hastanesine hasta yatışının233 olduğu, bunlardan 6’sının hummayı sevdaviye,2’sinin hummayı dıkkiye, 2’sinin hummayı raciye, 2’si-nin dizanteri, 4’ünün hummayı tifo, 3’ünün nezleyimüstevliye, 1’inin hummayı cerhiye, 11’inin ise diğerhastalıklardan olduğu, bu ay zarfında 19 ölümün oldu-ğu belirtilmiştir.”27 Erzurum Vilayetinin bulunduğuKafkas Cephesinde, 1915 yılında hastanelere yapılanbaşvuru sayısı 215 902’dir. Maalesef bunun sadece %4 kadarı muharebede yaralanmadan, geri kalanı has-talıktan ötürüdür. 3. Ordu Sıhhiye Reisi Tevfik Salim(Sağlam) bu durumu iklim koşulları, ulaşım yol ve

Page 26: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

araçlarının yetersizliği, giyinme ve beslenme noksan-lığına bağlar. Oysa vali Mehmed Emin (Yurdakul) veSıhhiye Müfettişi Dr. Şerif (Soylu) savaştan hemenönce memleketin ve toplumun sağlık durumunu veulaşım dâhil sair toplumsal ve fiziki halini incelemiş,tespitlerde bulunmuş çıkması muhtemel savaştakarşılaşılabilecek sorunlara dikkat çekmiş çözümönerilerinde bulunmuşlardır.

Hikmet Özdemir, “Salgın Hastalıklardan Ölümler,1914-18” isimli eserinde Albay A. G. Butler’a dayana-rak 25 237 000 askerin cepheye sürüldüğü I. Dünya

Savaşının sonunda % 61 zayiatın (ölüm, yaralı, esir,kayıp) olduğunu yazar. Butler’a göre Türk Ordusu 2850 000 askerle girdiği harpte % 34 oranında bir ka-yıp vermiştir. Bundan daha evvel yayımlanan bir ra-porda ise Türk Ordu’sunun % 32’si ölmüş (muharebe-de % 15, yaralanmadan % 11, hastalıktan % 74), %17’si yaralı/sakat kalmıştır. Bu kayıpların iki katındandaha fazlasının esir/kaçak veya kayıp olması ilginç-tir.28 İstanbul Hükümeti’nin 1919 Ocak ayının sonundayaptığı tebliğde Osmanlı Ordusunun kayıplarına iliş-kin şu bilgiler bulunmaktadır: Savaş boyunca 2 850000 kişi silahaltına alınmış, ancak 1918 Kasımındageride sadece 60 000 asker kalmıştır. Savaştan yara-lı/sakat kalanların sayısı ise 800 000’dir.29 Genel Kur-may Askeri Arşivi kayıtlarına göre tüm cephelerde kihastaneye başvuru sayısı 2 500 000, hastane ölüm-lerinin sayısı 350 000’dir. Bu ölümlerin 116 182’si Kaf-kas Cephesine aittir. Kafkas Cephesinde aynı zamanzarfında 119 916 asker hastanede hayatını kaybetmiş-tir; bunların sadece 3734’ü yaralanmadan ötürü şehitolmuştur.30 İstatistiki veriler arasında dikkat çekici

noktalardan birisi de tüm cephelerde hastaneye ulaş-tırılan yaralıların % 4’ünün ölmesidir. Hastane, hastabakım ve hijyenini gösteren bu oran, 3. Ordu bölge-sinde % 6’dır. Bunların arasında yaralı olup aynı za-manda bulaşıcı hastalığa yakalananların olması muh-temel olmakla birlikte buna ilişkin belgeye sahip de-ğiliz. Ölüme neden olan hastalıkların başında tifüs(93 000 olgu, ölüm oranı % 27.9) ve dizanteri (147000 olgu, ölüm oranı % 27.2) gelmektedir. Sıtma(ölüm oranı % 5), Humma-i racia31 (ölüm oranı % 3.9)ve hatta frengiden (ölüm oranı %0.6) ölümler olmuş-tur.32

Bu yokluk ve fevkaladeimkânsızlıklar içerisin-de Dünya Savaşı sıra-sında silahla harbedenmuvazzaflar yanındasağlık subayları hayat-ları pahasına hastalık-larla mücadele etmiş-lerdir. Hatta savaş sı-rasında tifüs geçiriphayatta kalan subaylariyileşme dönemindegeri gönderilirken sağ-lık subayları için bu uy-gulanmamış, nekâhât-larını oldukları yerdegeçirttikten sonra gö-revlerine iade edilmiş-lerdir. Doğu cephesin-de 131’i hekim, 7’si tıb-biye öğrencisi 163 sağ-lık subayı hayatını kay-betmiştir. Bunların içe-

risinde 40 kadarı da gayr-i müslimdir.33

Savaşlar sadece harp sahalarını ve askerleri etkile-mez ve tabiatı gereği askerler için ölüm ve sakatlıkla-rı beraberinde getirir. Her ne kadar önlem alınırsaalınsın aynı zamanda sivil halkın özellikle yaşlı, çocukve kadınların da daha derinden etkilenmesine nedenolmaktadır. Büyük kısmı sağlık hizmetlerinin yeter-sizliği ve kötü sağlık koşullarından kaynaklanan sa-vaştaki ölüm ve sakatlıklar önlenebilir niteliktedir. Or-dunun savaş gücünün korunması askerin sağlığınınmuhafazasıyla mümkündür. Savaşın cereyan edeceğialan aynı zamanda sivil halktan arınmış olamayaca-ğından, bazen beraber ve hatta iç içe bulunulacak or-tam olabileceğinden halkın sağlığının düzgün tutul-masını gerektirir. Olağandışı zaman olmasından sağ-lığın özellikle “hijyenin” muhafazası, belirli düzeydeasker sivil tüm halk tarafından bilinmelidir. Bu durumancak eğitimle sağlanabilir. Ayrıca halkın özellikle de“askeri stratejinin en temel ilkelerinden birisi sağlık ya-pısı ve hijyen olmalıdır. Askeri sağlık hizmetleri, bir or-dunun destek (lojistik) hizmetlerden biri olarak değil,

24 /

25

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 27: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

doğrudan savaşın sonucu üzerine etki eden temel et-menlerden biri olarak kabul edilmelidir. Barış döne-minde gelişen savaş teknolojilerinin ortaya çıkaracağısağlık sorunlarını görüp, askeri sağlık sistemini onauygun yapılandırmak ve sağlık ihtiyaçlarını en kötü ih-timale göre planlanmak bir zorunluluktur.”34 Düşmanişgaline düşmek bir felakettir; ondan korunmak vekurtulmak ise yaşanmış olumsuzluklardan ders çıkar-mak, toplumsal bellekte bilgiye dönüştürerek sakla-mak, nesilden nesile naklederek korunma usul, yol vedonanımlarını güncellemek ile mümkündür.

DİPNOTLAR

Kemal Atatürk. Nutuk. cII, İstanbul: TDTE, 1969, s. 624; Ata-1türk’ün Bütün Eserleri, c 11, İstanbul: Kaynak yay., 2003, s203

Kâzım Karabekir. Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu, Sarıka-2mış, Kars ve Ötesi, (Haz. Enver Konukçu), ETO Yay: Erzurum,1990

Tellibeyzade Hacı Faruk Efendi (Haz. Yunus Zeyrek). Erzu-3rum’un Kara Günleri, Dergâh Yay: İstanbul, 2014, s 60 vd

Tellibeyzade Hacı Faruk Efendi (Haz. Yunus Zeyrek). Erzu-4rum’un Kara Günleri, Dergâh Yay: İstanbul, 2014, s 86

Ahmed Refik Altınay. Kafkas Yollarında, Hâtıralar ve Tahas-5süsler. (Haz. Yunus Zeyrek), MEB Yay: İstanbul, 2001, s 43-51

Cevat Dursunoğlu. Mili Mücadele’de Erzurum, İstanbul,61998, s 24

1900 Erzurum doğumlu albay7

Tellibeyzade arefesinde Hacı Faruk Efendi (Haz. Yunus Zey-8rek). Erzurum’un Kara Günleri, Dergâh Yay: İstanbul, 2014, s65 vd

Mehmet Nusret (Som). Tarihçe-i Erzurum, (Haz. Ahmet Fi-9dan), TYB: Ankara, 2011, s 116

Ahmet Emin Yalman. Turkey in the World War, New Haven,:10Yale University press, 1930, s 252-3

Yunus Özger. Erzurum valisi Mehmed Emin (Yurdakul)11Bey’in Erzurum vilayetinin ihtiyaçları ve gelişmesine ait la-hiyası. Atatürk Dergisi, 2006; 5 (2): 115-150

Şerif (Soylu). Erzurum Vilayeti Sıhhî ve İçtimaî Coğrafyası,12(Haz. Murat Küçükuğurlu), Trabzon: Serander Yay, 2011

Fevzi Çakmak. Büyük harpte Şark Cephesi Hareketleri, An-13kara: Genelkurmay yay., 1936, s 80

Şerif (Soylu). Erzurum Vilayeti Sıhhî ve İçtimaî Coğrafyası,14(Haz. Murat Küçükuğurlu), Trabzon: Serander Yay, 2011

Muhittin Gül. Atatürk dönemi sağlık politikası. GÜ Dişhek15Fak Der 1988; 5 (1): 249-258

Tevfik Güran (Haz) Osmanlı Mali İstatistikleri, 1841-1918. An-16kara: DİE Yay., 2003

Hikmet Özdemir. Salgın Hastalıklardan Ölümler, 1914-1918.17TTK: Ankara, 2010, s133

Hikmet Özdemir. Salgın Hastalıklardan Ölümler, 1914-1918.18TTK: Ankara, 2010, s 137

Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi19

Betül Aslan. ı. Dünya Savaşı esnasında Azerbaycan Türkle-20

rinin Erzurum ahalisine yaptığı kardaş kömeği (yardımlar).Türkiye Enstitüsü Yay. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araş-tırmaları Dergisi, 1996; 6:161-178

Hikmet Özdemir. Salgın Hastalıklardan Ölümler, 1914-1918.21TTK: Ankara, 2010, s 196

Şerif (Soylu). Erzurum Vilayeti Sıhhî ve İçtimaî Coğrafyası,22(Haz. Murat Küçükuğurlu), Trabzon: Serander Yay, 2011, s 80vd

Nâzım Şâkir. Birinci Cihan Harbinde Erzurum ve Sağlık Orga-23nizasyonu Anıları. İçinde N. Karasu, N. Özyardımcı. ÇeşitliYönleri ile Erzurum ve Çevresi, Ulusal Verem Savaş DerneğiYay: Ankara, 1968, s 41 vd

Muharrem Uçar. Birinci dünya savaşında Türk ordularındaki24sağlık hizmetlerinin arşiv belgeleri ışığında değerlendirilme-si. Doktora Tezi, Ankara Üni., Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2010

Muharrem Uçar. Birinci dünya savaşında Türk ordularındaki25sağlık hizmetlerinin arşiv belgeleri ışığında değerlendirilme-si. Doktora Tezi, Ankara Üni., Sağlık Bilimleri Enstitüsü,2010, s 140

Şerif (Soylu). Erzurum Vilayeti Sıhhî ve İçtimaî Coğrafyası,26(Haz. Murat Küçükuğurlu), Trabzon: Serander Yay, 2011, s 80ve 154

Hikmet Özdemir. Salgın Hastalıklardan Ölümler, 1914-1918.27TTK: Ankara, 2010, s 190

BDH.Kls-2204. Dos-4-Belge-003-05 “Harbiye Sıhhiye Daire-28si Riyasetine Erzurum hastanesinde şehri şubat zarfındahastaneye duhul eden marza 233 adetdir. 6sı hummayıseneviyye, tifo ikisi hamrayı dâhiye ikisi hummai raciyeikisi rusantarya tahtı tedavide bulundukları ve dördü derdiHummai tifo idi ve üç nüzüli müstevliye revahi müstevliyeşekil tifo idi. Biri hummayı vechiye tahriyesi zatı sulbe on-bir adedi de emrazı saireyi muhtelifeden on dokuzu vefiya-tın vuku bulduğu hastahaneyi tıbbiye sıhhiye vekâletin-den alınan jurnaldan… anlaşılmış ve kıtaatı saireden ilelisaire olmadığı anlaşılmıştır. 1 Mart 1330 9. Kolordu Sertabi-bi Miralay Kemal 2 Mart 1330”

Hikmet Özdemir. Salgın Hastalıklardan Ölümler, 1914-1918.29TTK: Ankara, 2010, s 123 ve s 133

Hikmet Özdemir. Salgın Hastalıklardan Ölümler, 1914-1918.30TTK: Ankara, 2010, s 135

Hikmet Özdemir. Salgın Hastalıklardan Ölümler, 1914-1918.31TTK: Ankara, 2010, s 141-142

Humma-i racia: (Dönüşlü ateş~ febris recurrens: etkeninin32Borrelia recurrens olduğu, bit ve kenelerle bulaşan, kuluçkasüresi1-3 gün olan, titreme ve ateşle kliniğini veren bir spi-roket hastalığıdır)

Hikmet Özdemir. Salgın Hastalıklardan Ölümler, 1914-1918.33TTK: Ankara, 2010, s 146

Hikmet Özdemir. Salgın Hastalıklardan Ölümler, 1914-1918.34TTK: Ankara, 2010, s 296 vd

Muharrem Uçar. Birinci dünya savaşında Türk ordularındaki35sağlık hizmetlerinin arşiv belgeleri ışığında değerlendirilme-si. Doktora Tezi, Ankara Üni., Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2010

Page 28: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ERZURUM’UN KUTULUŞUNUNYÜZÜNCÜ YILDÖNÜMÜ

KURTULUŞTAN SONRA

ERZURUMProf. Dr. Murat KÜÇÜKUĞURLU

Page 29: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Şubat 1916’da Rusların eline düşen Erzurum şeh-ri, iki yıldan fazla Türk yönetiminden mahrumkaldı. Ruslar 1917 yılı sonlarında çekildikten son-

ra, şehirde kalan Ermenilerin Müslümanlara karşıyaptıkları katliamlar, imha derecesine ulaştı. NihayetDoğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa ku-mandasındaki Türk askeri 12 Mart 1918’de Erzurum’agelerek, şehri Ermenilerden kurtardı.

Kurtuluştan sonra belediyenin yaptığı belki de ilk iş,işgalin son günlerinde Ermeniler tarafından katledil-miş olan binlerce Türk’ün defnedilmesiydi. Ermenilerşehri terk etmeden önce çeşitli mahallelerden binler-ce Müslümanı katletmişlerdi. Bu şekilde öldürülenler,şehrin geri alınmasından iki gün sonra belediye baş-kanının nezaretinde ve şehirde sağ kalan kadın-erkekbütün Türklerin çalışmalarıyla, çeşitli mezarlıklaradefnedildi. Katledilenlerin sayısı o kadar çoktu ki, de-fin işlemleri ancak 52 saate bitirilebilmişti.

I. Dünya Savaşı sonrasındaErzurum şehri, büyük birRus işgaline ve onu takibenErmeni katliamına maruzkalmış harabe ve viran birhaldeydi. Savaş öncesindeşehirde yaşanmış olan ha-yattan hiçbir eser kalma-mıştı. Bu iki ağır hadise sı-rasında şehirdeki binalarınönemli bir kısmı yakılmış,yıkılmış veya yıktırılmıştı.

Şehrin Ermenilerden kurtarılmasından sonraki halinien iyi anlatan eserlerden birisi, 1918’de Ermenilerinyaptığı katliam ve tahribâtı tespit için oluşturulankarma heyetin içerisinde Türk temsilci olarak bulunanAhmet Refik Altınay’ın “Kafkas Yollarında” isimlieseridir. Altınay’ın eserinde Erzurum’un uğradığı tah-ribât hakkında şu ifadeler yer alır:

“Erzurum bir harâbe gibi. Câmiler anbar vazifesi gör-mekle kurtulabilmiş. Mamafîh bunların da müstesnâ-sı var. Lala Mustafa Paşa Camii, Mimar Sinan’ın bugüzîde eseri, bütün müzeyyenâtından mahrum. Pen-cerelerinin etrâfını süsleyen zengin çiniler bile sökül-müş. Erzurum’un bu kısmı (yani şehrin yönetim birim-lerinin ve en büyük konaklarının yer aldığı merkezi kıs-mı) kâmilen harap. Hükümet dairesi, mîrî emâkîn, du-mandan simsiyah kesilmiş. Korkunç bir iskelet halin-de, dört duvardan başka bir şey değil. Kilise Meydanıcivarı, İslam mahalleleri yıkılmış ve yakılmış. (Yenikapısemtindeki şimdiki Şair Nefi Ortaokulu olan) idâdîmektebi tiyatroya tahvîl edilmiş. Çarşı içlerinde Rus-lardan kalma üzerinde Rusça yazılar, sinema mahalle-ri var...

Ahali henüz yerlerine avdet etmemiş. Mevcut nüfusancak on bin kişiyi tecâvüz edebiliyor. Erzurum Ruslartarafından mühim bir üssü’l-harekât (hareket merke-zi) ittihâz edilmiş. Şehre pek çok emtiâ getirilmiş. Ruszâbitleri aileleriyle Erzurum’a yerleşmişler. Eğlenceler,tiyatrolar, sinemalar, hiçbir şey eksik değil. Ruslarınçekilmesi üzerine şehir kâmilen Ermenilerin elinde kal-mış. İşte bütün zulümler, yangınlar ve fâciâlar o za-man başlamış. (Kurtuluştan sonra) Erzurum sokakla-rından toplanan İslam naâşı dört bini mütecâviz...

Erzurum’da yakılan binalar hesapsız. Martın dokuzun-da çekilen Ermeniler hemen her tarafı yakmışlar, yık-mışlar, icâb ettiği zaman da müdâfaa etmişler. Taş-hanların üzerindeki mermi yaraları bu müdâfaanınson eserleri. Daha ziyâde müdâfaada bulunamayacak-larını anladıkları zaman, peşlerinde ölüm ve ateştenmürekkep bir harâbe bırakarak kaçmışlar. Feci inti-kâm...”1

1918’e gelindiğinde, özellikleşehrin zenginlerine ait büyükkonakların ve hanların yıkılmışolması önemli bir sıkıntıydı. Di-ğer taraftan, Türk Ordusu’nunErmenileri geri püskürttüğünüduyarak eski yurtlarına dönme-ye başlamış olan muhâcirler, ço-ğunlukla “zeminlik” denilen der-me çatma evler yapmak veyaErmenilerden kalan evlere yer-leşmek durumunda kalıyorlardı.2

Dönemin Erzurum valilerinden Sabit Bey’in ifadeleri-ne göre, Rus işgalinden önce Erzurum’da evleri yıkıl-dığı için açıkta kalan birçok kişi, bu dönemde şehir-den ayrılan Ermenilerin bıraktığı evlere yerleştirilmiş-ti. Fakat bu Ermeniler, Rus ordusuyla birlikte tekrargeri döndüklerinde, “siz bizim evlerimizi zapt etmişsi-niz” diyerek, bu kişilerin birçoğunu katletti. İşte bukatliamdan geri kalan çoluk çocuk, 1923’te tahkikatamacıyla Erzurum’a gitmiş olan Sabit Bey’e müraca-at ederek, kendilerine yardım edilmesini ve başlarınısokabilecek birer dam verilmesini istemişlerdi.

I. Dünya Savaşı döneminde Erzurum’un maruz kaldığıtahribât konusunu toplu olarak ele almak gerekirse;şehrin Rus işgaline uğramasından hemen önce, birta-kım önemli binaların askeri gerekçelerle ve Türk yet-kilileri tarafından yıkılmış veya yakılmış olduğu görül-mektedir. Bu yıkım, özellikle bugünkü CumhuriyetCaddesi’ne tesadüf eden kısımda ve Kilise Kapısı de-nilen mevkide gerçekleşmiştir. Erzurum’da birtakımyeni caddelerin açılması, bazı caddelerin genişletil-mesi ve özellikle askeri nakliyat ve yakacak teminiamacıyla savaşın ilk yıllarında yapılan yıkımlar işte buşekilde gerçekleştirilmiştir.

Geri dönen halkın karşılaştığı zorluk-lar oldukça fazlaydı. Şehirde meskensıkıntısı çekildiği gibi zaruri ihtiyaç-ların karşılanması bile neredeyse im-kânsızdı. Savaştan önce önemli bir

tarım ve hayvancılık bölgesi olan Er-zurum, savaş sonrasında ziraat içingerekli olan hayvan gücünü ve tarım

aletlerini kaybetmişti.

Page 30: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

16 Şubat 1916’da şehri iş-gal eden Rus ordusununda yakacak ve benzeri as-keri gerekçelerle bazı ha-neleri yıktıkları bilinmek-tedir. Ayrıca HükümetKonağı ve benzeri binalarbu dönemde iyice tahripedilmiştir. Daha büyüktahribat ise, Mart 1918’deErmeniler tarafından ger-çekleştirilmiştir. Şehrimüdafaa edemeyecekle-rini anlayan Ermeniler,çekilirken şehrin değişikyerlerinde yangınlar çı-karmışlar ve insanlarlabirlikte şehrin maddi var-lığını da yok etmeye te-şebbüs etmişlerdir.

Bütün bu anlatılanlar, kurtuluştan sonra şehrin imaryönünden ne halde olduğunu ortaya koymak için ye-terlidir.

Şehir Halkının Karşılaştığı Zorluklar

Geri dönen halkın karşılaştığı zorluklar oldukça faz-laydı. Şehirde mesken sıkıntısı çekildiği gibi zaruri ih-tiyaçların karşılanması bile neredeyse imkânsızdı. Sa-vaştan önce önemli bir tarım ve hayvancılık bölgesiolan Erzurum, savaş sonrasında ziraat için gerekliolan hayvan gücünü ve tarım aletlerini kaybetmişti.Ayrıca, I. Dünya Savaşı’nın getirdiği enflasyonist bas-kı ile eşya fiyatları yüksek oranlarda artmıştı. Öyle ki,Türkiye genelinde fiyatlar savaş öncesine nazaran or-talama 12 kat artış göstermişken, Erzurum’da 14 kat-lık bir artış yaşanmıştı.

Erzurum’daki bu aşırı fiyat artışından daha da vahimi,günlük iaşe maddelerinin yok denecek kadar az ol-masıydı. Özellikle ekmek bulma konusunda büyük sı-kıntı çekiliyordu. Erzurum işgalden kurtarıldığındaşehrin çarşılarında bir tek fırın bile bulunmazken, bir-kaç ay içerisinde hükümetin teşvikiyle 19 fırın açılmışve halkın hizmetine sunulmuştu.

Kurtuluştan hemen sonra, askeri makamlar tarafın-dan Erzurum vali vekili tayin edilen ve belediye baş-kanlığını da geçici olarak yürüten Kaymakam Receb(Peker) tarafından 18 Nisan 1918’de Dâhiliye Nezareti-ne gönderilen telgrafta, Erzurum’un şimdilik tespitedilen acil ihtiyaçları şöyle arz edilmekteydi:

1. Yalnız Erzurum şehir merkezinde günlük yiyecekle-rini tedarikten aciz ve cidden muhtaç 8.000’den fazlanüfus mevcuttu. Gerek şehirde gerekse çevre köy veilçelerde tahkikat henüz bitmemişti ve bu rakamın enaz 40.000 olacağı tahmin ediliyordu.

2. Vilayette yapılması gerekeno kadar çok işe rağmen, nejandarma, polis, ne de memurkadroları bu işleri kısmen ol-sun yürütecek durumda değil-di. Daha doğrusu bu gibi kad-rolar yok demek daha doğruy-du.

3. Vilayetin geçirdiği buhranve yaşadığı tahribat pek bü-yüktü. Merkezde bina ve mes-kenlerin yarıdan fazlası oturu-lamayacak durumdaydı. Köy-ler harabezar bir hale gelmişti.Birçoklarının sakinleri yersizyurtsuz kalmıştı. Bunların ge-çici olarak mamur köylere yer-leştirilmesi düşünülmekteydi.Yöneticiler bu köylerin halkınıkendi arzuları gibi inşaat yap-

ma konusunda serbest bırakmıyorlardı. Bu şekildeyapılacak binaların hıfzısıhhaya uygun olmayacağı vedaha sora yıktırılmalarının devlet hazinesine zarar ve-receği düşünülüyordu. Bu nedenle işgal sonrasındakurulan yönetim, şehir merkezi ve köyler için birtakımimar planları hazırlama yoluna gitmişti.

4. Erzurum’da ziraat mevsimi pek kısaydı. Diğer ta-raftan halkın elindeki nakil vasıtalarının üçte ikisineöşür nakli için el konulmuştu. Halkın elindeki bu vası-talarla ekim yapabilmeleri için gereken tohumluk ko-nusunda bu tarihe kadar ciddi bir adım atılmamıştı.Yakın gelecekte halkın ölümle burun buruna gelme-mesi için, acilen üçte ikisi arpa ve biri buğday ve pa-tates olmak üzere 200 ton tohumluğa ihtiyaç vardı.Eski senelere nazaran, içinde bulunulan sene, iki bu-çuk milyon kadar noksan tohum ekilmişti.

5. Erzurum’a bir an evvel vali gönderilmeliydi.

Olumsuzluklar üst üste biriktiği için, yurtlarına geridönmüş olan Erzurum halkı açlıkla burun buruna gel-di. 1918 kışını zorluklara göğüs gererek geçiren halk,1919 yılında hiç olmazsa bir parça arazi ekerek açlıklamücadele etmek için kendilerine tohumluk verilmesiamacıyla Erzurum Valiliği’ne müracaat etmeye başla-dı. Fakat uzun süre istenilen cevap alınamadı. Bununüzerine Erzurum eşrâfı, âlimleri ve çiftçilerinin imza-ladığı bir telgrafname Mayıs 1919’da Saltanat maka-mına gönderildi.

Bölgenin 1919 yazındaki genel durumu, yaklaşan kışınçok zor geçeceğinin işaretiydi. Halk, toprağı ekme im-kanından mahrumdu. Ulaşım vasıtalarının azlığı, to-hum ve ziraat aletleri elde etmeyi engelliyordu. İn-sanlar genellikle “ebegümeci” ve “everik” denilen ya-bani otlarla besleniyordu. Dışarıdan yiyecek yardımıyapılmadıkça, yaklaşan kış aylarında bölge halkı açlık

28 /

29

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 31: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ve ölümle yüzleşmek zorunda kalacaktı.

Bütün yokluk ve sıkıntıya rağmen Erzurum şehri, böl-gedeki diğer şehir ve kasabalardan daha şanslıydı.Trabzon-Erzurum yolunun bölgedeki en düzenli yololması ve şehirdeki askeri birimlerin halka yardımı,Erzurum için önemli bir avantajdı. Belirtilen dönemdeşehrin çarşılarında nispi bir canlılık göze çarpıyordu.3

Erzurum Kongresi’nin devam ettiği sırada, Ağustos1919’da Erzurum’a gelen bir Amerikan heyetinin ha-zırlamış olduğu rapor, konumuz açısından oldukçaönemlidir. Raporun bizim için önemini artıran hususi-yetlerinden birisi, Erzurum şehri hakkında bilgi verir-ken genellikle Belediye Başkanı’na atıfta bulunması-dır. Zira başkan, Amerikan heyetine şehri gezdirmişve şehir hakkında hazırladığı raporu heyete sunmuş-tur. Nitekim heyetin hazırladığı raporun bir kısmı, Be-lediye Başkanı’nın verdiği bilgilere dayandırılmıştır.

Amerikan heyetinin raporuna göre; savaştan önce118.821 olan Erzurum’un nüfusu, Ağustos 1919’da68.438 idi.4 Savaştan önce 7.574 hane varken, Ağus-tos 1919’da ancak 5.553 hane vardı. Bina yapımı ko-nusundaki en büyük sıkıntı ağaç tedarikinde yaşanı-yordu. Şehirdeki Amerikan kilisesi, hastanesi ve oku-lu önemli oranda tahrip olmuşken, konsolosluk binasıtamamen yanmıştı. Şehrin genel durumu Bayezit,Van ve Bitlis’e nispetle iyi görünmekle birlikte, bu dışgörüntü aldatıcıydı.

Heyetin üzerinde en fazla durduğu konu, şehirdekifakir ve düşkünlerin durumuydu. Askeriyeye ait ök-süzler yurdunda 139 erkek çocuğa bakılıyordu. 8 öğ-retmen ve 6 hizmetlinin görev yaptığı bu kurum, böl-gedeki en düzenli bakımeviydi. Sivil öksüzler yurdun-da ise kadın, kız ve erkek çocuk olmak üzere 364 kişivardı. Yıllık 33.000 lira gideri olan bu yurdun durumuiçler acısıydı. Bir de 35 fakir kadının kaldığı barınmaevi vardı. Burası harap ve küçük bir binada bulunuyor-du. Heyete göre burası derhal kapatılmalı ve kadınlardiğer yurtlara veya hastaneye gönderilmeliydi. Bele-diye Başkanı’nın raporunda, fakirlere yapılan yiyecekyardımı hakkında oldukça iyimser rakamlar verilmek-teydi. Fakat gerçek durum, muhtemelen pek iç açıcıdeğildi.5

Şehirde, belediye Başkanı’nın ifadesine göre, 200 ki-şilik sivil hastane (Gureba Hastanesi) vardı. Yıllık75.000 lira masrafı olan bu büyük ve geniş hastanemodernlikten uzaktı. Avlusunda sular akıyordu. Sonderece kirli olan bu şifahanede ilaç sıkıntısı yaşanı-yordu. Bunun yanı sıra 300 yataklı askeri hastanevardı. Tamamen askeri doktorların denetiminde olanbu hastane, diğerine göre oldukça bakımlıydı.

Kurtuluştan sonra yaşanan problemlerden birisi deköylerden şehre yönelik göçtü. Öyle ki, şehrin Ermeniişgalinden kurtarılmasından sonra, şehirde bulunan

yaklaşık 8.000 kişinin yarıya yakını köylerden göç et-miş insanlardan oluşuyordu. Zaten harabe halindekişehir, bu göçlerle birlikte adeta köyleşmişti. Hayattakalmak amacıyla şehre gelmiş olan bu insanlar ma-halle aralarındaki evlerde hancılık yaparak veya gün-delik işlerde çalışarak geçimlerini sağlamaya çalışı-yorlardı.6

Şehir civarındaki köylerden Erzurum’a gerçekleşengöçler hakkında, o dönemde kaleme alınan bir yazıdaşu ifadeler yer almaktadır:

“Erzurum’da nazar-ı dikkate çarpan ictimâî hâdiseler-den biri de ‘köyden şehre hicret’tir. Köylü şehre hicretediyor. Her ictimâî hâdise gibi bu vâkıa da sebepsiz de-ğildir. Köylü köyde yaşayamıyor. Çünkü istihsâli, hükü-metin vergilerine kâfi gelmiyor. Hâlbuki şehir çok mü-sâittir. Büyük bir tüccardan bir top fanilya, bez alıpköşe başında satmakla kazanılan birkaç para ile yaşı-yor.

Köyden şehre hicret bence mühim bir meseledir. Şehir-de sınaî hayat olsa ala. Fakat köylü şehirde istihlâk(tüketim) vasıtası olmaktan başka bir iş görmüyor vegöremez. Derdin sebebi vergidir.”7

Bu dönemde Erzurum şehrinin beslemek zorunda ol-duğu nüfus, sadece Erzurumlu muhacirler veya köy-den şehre göç edenler değildi. Tıpkı Erzurumlular gibiI. Dünya Savaşı’nda iç bölgelere hicret etmiş olan Ba-yezit, Van, Bitlis gibi vilayetlerin halkı da, memleket-lerine geri dönerken, Erzurum’dan geçiş yapıyorlardı.Bunların önemli bir kısmı, tahsisatsızlık ve diğer ne-denlerle, uzun süre perişan bir halde Erzurum’da ka-labiliyordu. Yine Kafkasya’daki karışıklıklar nedeniylebölgeden kaçan Azeriler ve diğer bazı unsurlar, Erzu-rum ve çevresinde işsiz güçsüz dolaşıyorlardı. Bütünbunlar, zaten mesken ve iaşe sıkıntısı çeken Erzurumşehrindeki yaşamı tam bir çileye dönüştürüyordu.

Milli Mücadele Erzurum’undan Mühim Bir Mektup

Aşağıda aktaracağımız mektup, Sebilürreşad Mec-muası’nın 21 Mart 1921 tarihli sayısında çıkmış olup;Erzurum Lisesi Tabi İlimler Muallimi Hüseyin HüsnüBey tarafından kaleme alınmıştır. Bu mektup, MilliMücadele yıllarında Erzurum’un belediyeciliği, iktisa-dı, eğitimi ve diğer pek çok önemli hususta kıymetlibilgiler veren ve değerlendirmeler içeren mühim birbelgedir:

“Erzurum, Palandöken Dağları ile Kop Dağları arasın-da sıkışmış, 10 km arzında bir ova kenarında … meş-ceresiz, deresiz, harabezarı andırır bir şehirdir. Şehrinbir kısmı seferberlik esnasında caddeler açmak içinyıkılmış, askeri ve miri binalar da tahliye esnasındayıkılmış, kalanlarını da Ermeni ve Ruslar çekilirkenyıkmışlar. Bu sebeple Erzurum şehri bugün hazin birmanzara arz etmektedir.

Page 32: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Alelade hararet derecesi sıfırın altında 15’tir. 30’a ka-dar baliğ olduğu vardır. Müthiş soğuklar, fırtınalardaha ziyade Şubat ve Mart aylarında oluyor. Şimdiyekadar havalar mutarrid (bir düziye) idi. Bir gün kar ya-ğıyor, müteakiben havalar bir ay sakin ve güneşli de-vam ediyor. Fakat sokaklarda çamurdan geçilmez.Her tarafta olduğu gibi burada da belediye bir mevcu-diyet gösteremiyor. Bilmem bu derde bir çare buluna-mayacak mıdır? Ya bu belediye teşkilatını bir nizamakoymalı yahut büsbütün kaldırmalı. Hem belediyeolur hem de memlekette nezafet ve ümran bulun-mazsa o halde belediyenin vücudu ile yokluğu müsaviolmaz mı?

Burası mühim bir İslam merkezidir. Erzurum şarkın,İslam âleminin kapısıdır. Mukaddes gayeleri, ulvi, dinifikirleri İslam memleketlerine neşr için en müsait

nokta burasıdır. Böyle iken buraya ne kâfi derecedemecmua geliyor ne de diğer gazeteler. Haftada birdefa Albayrak namıyla küçük bir gazete çıkıyor ki bu-ranın ihtiyacına bile kâfi gelmiyor.

Ruslardan o kadar çok araba kalmış ki her hanede bir-iki tane mevcut fakat bir işe yaramıyor. Bir tarafı kırıl-mış, tamir edecek sanatkâr olmadığı için bir kenaraatılmış. Çürüyüp gidiyor. Yeniden inşa şöyle dursuntamire de ehliyetimiz olmaması insanı pek meyusediyor.

Rusların tahribattan ziyade metrukâtı çoktur. Trab-zon’dan Zigana Dağı’na yakın bir mesafeye kadar şi-mendifer tesviye-i turabiyesi yapılmış, yollarda deko-vil arabaları, yarı kırık otomobiller, silindirler, taş ma-kineleri dolu fakat hepsi çürümeye mahkûm. Hele de-kovil hattı rayları o kadar bol ki belki Zigana’ya kadartefrişe kâfi. Çoğu toprak altında kalmış, aradan ikisene daha geçerse maden çıkarır gibi toprakları kaz-mak lazım gelecek.

Ruslar, Sarıkamış’tan Erzincan’a kadar şimendifer in-şasına teşebbüs etmişler ise de ikmaline muvaffakolamamışlar. Yalnız Erzincan’a kadar tesviye-i turabi-

ye yapılmış. Erzurum’un 6 saat kuzey batısına kadarşimendifer işliyor. Erzurum’dan Kars’a kadar şimendi-ferle gitmek kabil. Bu hattın arzı, 75 cm’dir. Ruslar, okadar şimendifer malzemesi yığmışlar ki bu hattı An-kara’ya kadar inşa edebilir. Köylere varıncaya kadarbütün depolar ray, kürek, kazma, köprücü malzemesi,dinamit vs. ile lebâleb (ağzına kadar dolu). Bunlarınhenüz sayılmasına imkân olmadığını söylüyorlar.

Acaba Anadolu’nun garbını şarkına rabt edecek şi-mendifer hattını ne vakit inşa edebileceğiz?

Mektebimizde bir muallim var ki henüz genç yaşındatekaüd edilmiş bir binbaşıdır. Kısm-ı sani riyaziye veresim muallimidir. Bu zat, Hicaz şimendifer hattı in-şasında 6 sene bilfiil hizmet etmiş bir mühendisha-ne-i askeri mezunudur. Elinde Almanların şahadetna-meleri vardır. Ankara-Erzurum şimendifer hattı için

milli bir şirket teşkil edilse vemevcut şimendiferlerle malze-mesi bu şirkete devrolunsaacaba hattın inşasına imkânhâsıl olmaz mı?

Ruslar, Hasankale’den çıkar-dıkları ziftle bu civardaki aske-ri ihtiyaçlarını temin etmişler.Erzurum’a 6 saat mesafedeKükürtlü madenlerini dahi iş-letmişler. Hatta yarım saatmesafesine kadar bir demiryo-lu hattı şubesi yapmışlar. Fa-kat şimdi bu hat, metruk veharap bir haldedir. Erzurum-

Kars trenleri odunla hareket ettiğinden iki günlükmesafeyi bir haftada bile kat edemiyorlar.

Bu civarda muhtelif madenler dahi boldur. Siyah keh-ribar, arddevaz? Kireç, siyah ve sert değirmen taşları,alçı, soda, gaz madenleri pek çok olduğu malumdur.Askeri kimyahanesinde pek çok kısımları tahlil edil-miştir.

Ruslardan kalma elektrik makineleri de pek boldur.Şehir, Ruslar zamanında elektrikle tenvir edilirkenşimdi gazla çalışan motorlara mahkûm olunmuştur.Gazın okkası 100 kuruştur. Pek çok olan şelalelerdenistifade edilemiyor.

Rusların, Sarıkamış ormanlarından kestikleri ve inşa-atta kullanmayıp terk ettikleri azami 1 metre kutrun-da çam ağaçları köylüler tarafından Erzurum’a getiri-liyor. Kantarı yani 180 okkası 450-700 kuruşa kadarsatılıyor. Lakin gelecek seneye bir tane kalmayacaktır.Buranın soğukları dehşetli. Yorgan altında, soba ba-şında üşümemek kâbil değil.

Burada ekmeğin okkası 14-18 kuruştur. Basma ve as-tarın arşını 50 kuruştur. Ahali, umumiyetle göreneğe

30 /

31

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 33: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

tabi olduğundan herkes, manifaturacı veya bakkaldır.Bütün dükkânlar Avrupa emtiası ile doludur. Bütüntüccarlarımız Avrupa fabrikalarının komisyoncusu…Paralar Avrupa’ya, Amerika’ya akıyor. Bu gidişle ikti-saden mağlubiyetimiz muhakkak. Burada sanayi, Er-menilerin elinde imiş. Onlar çekildikten sonra dâhilisanayi de sönmüş. Terzi, bakırcı, kuyumcu, demirci,marangoz, dökümcü, mimar gibi sanatkârlar yok. Bir-kaç tane kunduracı ve yemenici mevcut. Yeni bakırınkıyyesi 400-500 kuruştur. Eskisi ise 15 kuruşa. Halk,hep eskilerle idare ediyor.

Buranın ahalisi iyi, salabetli Müslümanlar. İslam ahla-kını muhafaza etmişler. Fakat rehberler noksan. İkti-sadiyat hususunda bunlara doğru yolu gösterecekolanlar bulunsa çok terakki husule gelebilecek. Saf vetemiz adamlar. Kahraman adamlar. Bu cihetler çokiyi. Hükümete karşı muhabbetleri de çok. Çünkü ha-yatlarını kurtarmış. Eğer ordu, bir gün daha gecikseimiş Erzurum’da Ermeniler bir tek erkek bırakmaya-caklarmış. Çalıştırmak bahanesiyle Müslüman ahaliyicebren toplayıp birkaç cesim haneye doldurmuşlar veateşe yakmışlar. Geçen gün Rusya’dan bir heyet geldi.Burada hafriyatta bulundu (kazı yaptı). Pek çok yan-mış cesetler çıkarıldı. Hala da pek çok. Bir kısmı ordu-nun şehre duhulü ile ateşler arasından kurtarılmış.

Geçen gün Rusya’dan Mustafa Suphi’nin riyaseti al-tında Türk Komünist heyeti diye bazı kimseler geldi.Bu zat, bura (Erzurum) idadisinde tahsil etmiş olduğuiçin kendisini eskiden tanıyorlar. Ethem Necat da buTürk komünist heyetinin arasındaydı. Ahali, bu serse-ri alayına buğz ve nefret gösterdi. Bunları şehre bilesokmadılar. Komünizmin, Rusya’yı perişan ettiği fikriburada hakimdir.

İngiliz nazırlarından Lord Kürzon’un biraderi olduğusöylenen bir İngiliz (Yarbay Rawlinson), İstanbul’unişgali üzerine burada ahali marifetiyle tevkif edilmiş,hala mevkuf. Asayiş burada pek iyi. Şark beldelerindeşimdi tek Ermeni yoktur. Hepsi Ermenistan’a gitmiş-ler. Cihet-i askeriye, askeri mektepler Kars’a nakletti.

Mektebimiz (Sultanî Mektebi), sıhhi şartları havi ol-mayan Sanayi Mektebi binasındadır. Umum mevcudu200’e baliğ olamıyor. 150’si iptidai kısımdadır. 8. Sı-nıfta ancak 3 efendi vardır. Pek şayan-ı teessüf birhaldedir. Bu cihetten pek müteessirim. Okuyan ço-cukların çoğu memurların evladıdır. Tabi mekteplerbugün memur yetiştiriyor. Eğer leyli olursa talebeninaratacağına şüphe yoktur. Ben, sınai ve fenni bir inkı-lap husule gelmesi taraftarıyım. Kars’tan nakledilmeiki dershanemiz var ki emsali hiçbir sultanide yoktur.Bunlardan biri hikmet, hayvanat, nebatat ve madeni-yat koleksiyonlarını havidir. Diğeri sırf kimya hane.Her nevi ecza mevcut. Her dersi ameli gösteriyorum.Talebe, mütelezziz oluyor (lezzet alıyor) ve fenne me-rak ediyor. Fakat üç kişi ile ne olur? Hiç! Neticesi me-

mur olacaklar değil mi? Neye yarar? Memleketin bî-pâyân (tükenmez) iktisadi kaynaklarını işletmek içinbinlerce, yüz binlerce fen adamının mesaisine ihtiyaçvardır. Bu esas mesele halledilmedikçe bu memleketiçin terakki imkanı yoktur.

Burada o kadar güzel şeker pancarı ve patates hâsıloluyor ki hayret. Bir şeker pancarı iki okka geliyor. İk-lim, Almanya gibi soğuk olduğundan ancak bir-ikinevi mahsul bolca yetiştirilebilir. Böyle iken buradaşekerin okkası 100 kuruştan yukarıdır. Bir şeker fabri-kası tesis olunsa bütün bu ahalinin şeker sarfiyatı te-min edilir. Burada, Kafkasya’da, İran’da pek çok çayiçildiği cihetle şeker ithalatı bütün ithalattan fazlabulunmaktadır. Bununla beraber Erzurum, transitmerkezidir. Pek mühim bir sanayi ve ticaret merkeziolabilir.

Su, buz, kuru ot çok olduğu cihetle süt ve yoğurt herşeyden ziyade boldur. Ayrıca yün bol olduğu halde fa-nila gibi iptidai mensucat bile gelişememiştir. Hala elile dokunuyor. Bir fanila 5 liraya mal oluyor. Hâlbukiyünün okkası 60 kuruşa…

Hâsılı bunlar ilim ve fen meseleleridir. Memleketin ik-tisadiyatı ancak ilim ve fen ile yükselir. Onun içinmekteplerde böyle fenni ve sınai bir inkılaba lüzumvardır. Bu olmadıkça ne yapılsa boştur. Memurun çok-luğu menfaatten çok mazarrat verebilir.

Erzurum Sultânîsi Ulûm-ı Tabiiyye Muallimi HüseyinHüsnü.”8

DİPNOTLAR

Ahmed Refik, Kafkas Yollarında, İstanbul, 1919, s.38-39.1

I. Dünya Savaşı’nda Erzurum ve çevresinin uğradığı tahribat2gerçekten çok ağırdı. Erzurum Mebusu Durak Bey’inTBMM’de verdiği bilgilere göre; savaş sırasında Erzincanhariç Erzurum’un iki livasında 75.000 ev tahrip olmuştu. VeErzurum’da kurulmuş olan komisyon, tahribatın telafisi içinen az 45 milyon liraya ihtiyaç olduğunu tespit etmişti.

Justin McCarthy, “The Report of Niles and Sutherland an3American Investigation of Eastern Anatolia After World WarI”, XI. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler, V.Cilt, Ankara, 1994, pp.1829, 1847-1848.

Bu rakamlar muhtemelen merkez ilçenin tamamına aitti.4

McCarthy, “The Report of Niles and Sutherland”, p.1848-51849.

Bu göç olgusu Cumhuriyet’in ilk yıllarında da etkisini his-6settirdi. Savaş sırasında zaten önemli bir kısmı tahrip olanve 1924 depremiyle de iyice sarsılan Erzurum’da ev buhranıiyice artmıştı. Bu sıralarda Erzurum’a taşınan Şark Demir-yolları (Sarıkamış-Erzurum Dekovil Hattı) istasyonu da bubuhranı olumsuz yönde etkilemiştir.

Ahmed Halil, “Erzurum’da Müşahedeler”, Meslek Mecmuası,7Sayı: 35, 11 Ağustos 1925, s.12.

“Erzurum Mektubları”, Sebilü’r-Reşad, Cilt: 19, Adet: 472,821 Mart 1337, s.36-38.

Page 34: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ERZURUM’UN KUTULUŞUNUNYÜZÜNCÜ YILDÖNÜMÜ

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞIN’DAERZURUM VİLAYETİ’NDE

YAŞANAN SOSYO-EKONOMİKZORLUKLAR (1914-1915 YILLARI)

Yrd. Doç. Dr.Oktay KIZILKAYA

Page 35: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

XIX. yüzyılda örtülü şekilde devam eden, XX. yüzyılınbaşlarından itibaren aleni hale gelen büyük ve em-peryal güçlerin dünya üzerindeki hammadde kaynak-larına sahip olma girişimleri, siyasi ve ekonomik an-laşmazlıklara neden olmuştur. Büyük ve emperyalgüçler, ekonomik ve siyasi yönden hedeflerine hızlı birşekilde ulaşamayınca, askeri güç kullanma seçeneği-ni sık sık dile getirmeye ve ciddiyetlerini göstermekiçin de ilk aşamada küçükçaplı ve bölgesel askeri güçkullanmaya başlamışlardı.1

Bunun neticesi olarak, siya-si yönden çözülemeyen ko-nuların askeri güç kullana-rak çözülmeye çalışılması,gerginliklerin artmasına vebloklaşmalara sebep ol-muştur. Bu durum, büyükve emperyal güçlerin, zayıfimparatorlukların hâkimi-yetinde yaşayan etnikgruplar arasında milliyetçi-lik ve bağımsızlık olma fik-rini teşvik etmeleri-kışkırt-maları, büyük ve geniş kap-samlı bir dünya savaşınınyaklaşmakta olduğunugöstermekteydi.2

Beklenen büyük savaşın, kıvılcımı ve başlama sebebigösterilen Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veli-aht (Arşidük) Prensi Franz Ferdinand’ın, SaraybosnaŞehrini ziyareti esnasında, Sırp milliyetçisi GavriloPrincip’in, 28 Haziran 1914’te düzenlediği suikast ne-ticesinde ölmesi üzerine, Avusturya-Macaristan İm-paratorluğu, Sırbistan’a sert bir uyarıda bulunmuş vesuikastta rol alanların derhal yakalanmasını talep et-tiği gibi, 28 Temmuz 1914’te de Sırbistan’a savaş ilanederek, bahsi geçen ülkeyi işgale başlamıştır.3 Bu ge-lişmeler, bir anda Avrupa kıtasını içine alan bir sava-şa neden olmuş ve kısa bir zaman sonra da diğer kı-talara da yer alan ülkelere de yayılarak dünya savaşı-na dönüşmüştür.4

Osmanlı Devleti, savaşın ilk aşamasında tarafsızlığınıilan etmiştir. Fakat dünya üzerinde bloklaşmaların vegizli antlaşmaların ortaya çıkması ve çıkan savaşınnihai amaçlarından birinin de Osmanlı Devleti’nintoprak bütünlüğünün ve siyasi bağımsızlığının hedefalınması üzerine, tarafsızlığın bertaraf olmak anlamı-na geldiğinin bilinciyle, kendisine müttefik aramayabaşlamıştır. Fransa, İngiltere, İtalya ve Rusya ile itti-fak görüşmeleri yapılmış ise de bahsi geçen devletle-rin hepsi çeşitli bahaneler ileri sürerek, Osmanlı Dev-leti ile ittifaka olumlu bakmamıştır. Bahsi geçen dev-letlerin, müttefikliğe olumlu bakmaması üzerine Os-manlı Devleti, zorunlu olarak Almanya’nın başını çek-

tiği ittifak devletleri grubuna yanaşmıştır.5 Bu yakın-laşma aslında Osmanlı Devleti’nin lehine olan bir ge-lişme değildi. Savaşı, Osmanlı Devleti’nin içinde oldu-ğu ittifak devletleri grubu kazansa da kaybetse desavaşın sonucunda her durumda Osmanlı Devleti’ninhayrına olmayacaktı. Bu durumu, Duyun-ı Umumi-ye’nin İngiliz temsilcisi olan Sir Adam Block’un, İstan-bul’dan ayrılırken söylediği; “Savaşı eğer Almanya ka-

zanırsa sizde Alman kolonisiolacaksınız, Eğer İngiltere kaza-nırsa mahvoldunuz”, sözü ile sa-vaşın sonucu ne olursa olsunOsmanlı Devleti’nin kaderinindeğişmeyeceğini dile getirmiş-tir6

Rusya, Almanya, Avusturya-Macaristan, Sırbistan, Fransa,İngiltere vb. devletlerin birbirinekarşılıklı savaş ilan ettikleriTemmuz-Ağustos 1914’te, Os-manlı Devleti tarafsızlığını ilanetmiş ise de bu durum uzun sü-reli olmamıştır. 2 Ağustos1914’te Almanya ile gizli bir an-tlaşma yapılmış ve OsmanlıDevleti, kısa süre sonra kendisi-ni, sebep olmadığı bu savaşın

içinde bulmuştur.7 29 Ekim 1914’teOsmanlı Donanmasına ait gemilerin, Karadeniz’in Ku-zeyi’ndeki Sivastopol, Kefe, Odesa ve Novorosisk gibiRuslara ait limanlardaki ambar ve gemileri top ateşi-ne tutması üzerine, Osmanlı Devleti fiilen savaşa gir-miştir. Rus limanlarını top ateşine tutan Osmanlı Do-nanması içinde Osmanlı Devletine sığınan, “Göben”ve “Braslau” adlı Alman savaş gemilerinin bulunmak-taydı. Her ne kadar bunların satın alındığı öncedenilan edilmiş, adları “Yavuz” ve “Midilli” olarak konul-muş, Osmanlı Donanmasına dâhil edilmiş ise de budurum savaş nedeni olmuştur. Ruslar, bu gelişmedenbirkaç gün sonra yani 31 Ekim 1914’te Osmanlı Devle-tine savaş ilan etmiştir.8 Rusların savaş ilanının aka-binde, 5 Kasım’da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devle-tine savaş ilan etmişlerdir. Bu devletlerin peş peşeOsmanlı Devletine savaş ilan etmeleri üzerine Os-manlı Devleti’de 11 Kasım 1914’te kendisine savaş ilaneden devletlere savaş ve 23 Kasım’da ise “Cihad-ıMukaddes” ile savaş ilan etmiştir.9

Osmanlı Devleti savaşa girer girmez birçok yeni cepheortaya çıkmıştır. Bunlardan biri de Kafkasya Cephe-si’dir. Bu cephenin savaş karargâh merkezi ErzurumVilayeti idi. Erzurum Vilayetine bağlı toprakların bü-yük bir kısmı Rusya hududunda bulunmakta olup,Rusların ilk taarruz edecekleri yerler arasında bulunu-yordu. Zaten Ruslar, savaş ilan ettikten sonra ilk ta-arruzu Erzurum Vilayeti üzerine yapmış ve ilk muha-

Allah aşkına Sivas, Diyarbekir veMamurat’ül aziz valilerine emr idiniz.

Birkaç bin deve ve mekkâre erzaktayini on pasmad (?), arpa ve var ise

pamuklu nimteni(mintanı) hemen yolaçıkarsunlar ve yolda kalmadan doğru

Erzurum’a kadar çabuk getirsinleryoksa bu gidişle Erzurum varlık içindeaç kalır. Valilerden kolların ne zaman

hareket ettiğini ve ne zamanErzurum’a varacağını teminat alaraksorarsanız iyi olur, netice hakkında

seriyyen cevab rica iderim. Erkan-ı Harbiye-i Reis-i Sanisi

Miralay Hafız Hakkı”

Page 36: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

rebeler Köprüköy civarında meydana gelmiştir. Şöyleki, 1 Kasım’da Erzurum istikametine doğru birkaç kol-dan harekete geçen Kafkasya’daki Rus Ordusu ile ilkciddi çarpışmalar Köprüköy civarında meydana gelmişve 13 Kasım’a kadar devam eden muharebelerde ikitaraf birbirine karşı kesin üstünlük sağlayamamış, busuretle Rus Ordusu’nun ilerleyişi önce durdurulmuşve akabinde geçici de olsa eski konumlarına geri dön-meleri sağlanmıştır.10

Savaş Öncesinde Yaşanan Zorluklar ve Alınan Ted-birler

Osmanlı Devleti bu savaşa dâhil olmadan önce Os-manlı ülkesinin her şehrinde olduğu gibi Erzurum’dada hem sosyal hem de idarî manada karışıklıklarmevcuttu. Etnik olarak Erzurum Vilayeti, Türk, Kürtve Ermenilerden müteşekkildi. Bu gruplar arasında,eşkıyalık faaliyetleri neticesinde, mal gaspına dayalıhuzursuzluklar mevcut ise de bu duruma devlet kuv-vetleri zamanında müdahale ederek, gereğini yerinegetirmeye çalışıyordu. Ermenilerin, Erzurum Vilaye-ti’ndeki nüfus oranı mevcut nüfusun yaklaşık dörttebiri idi. Buna karşın, vilayetteki ticari potansiyelindörtte üçü Ermenilerin elinde bulunuyordu.11 Erzu-rum’daki Rus Başkonsolosu Mayevski’nin ülkesinegönderdiği rapora göre; vilayetteki Ermenilerin, tica-ret, tarım ve sanayi alanında tartışmasız bir hâkimi-yetleri olup, bunlarla rekabet edebilecek bir toplulukvilayette bulunmuyordu.12 Bu durumun oluşmasındaOsmanlı idaresinin hoşgörülü tutumu etkili olup,bahsi geçen dönemde, Ermenilerin dini inançlarınakarışılmadığı gibi ibadetlerini ve geleneklerini hür ola-rak yerine getiriyor ve saygı görüyorlardı.

Ancak Erzurum’daki Ermeniler, iç içe yaşadığı ve ço-ğunluğu oluşturan Müslüman toplumuna aynı saygıyıgösterdiklerini söylemek zordur. Erzurum’da Ermeni

esnafından olup ayakkabıimalatçısı ve kardeş olan ikiErmeni, 1904 yılında imal et-tikleri ayakkabıların altına“Ya Muhammed” yazısınıyazarak piyasaya sürmüşler-dir. Bu durum Müslümanla-rın tepkisine ve toplumsalgruplar arasında gerginliğeneden olmuş gerginliğin ça-tışmaya dönüşme ihtimaliüzerine iki kardeş Musul’asürgün edilmiştir.13 1908 yı-lında yapılan Meclis-i Mebu-san seçimlerinde Erzu-rum’dan mebus seçilen Ka-rekin Pastırmacıyan, I. Dün-ya Savaşı’nda Rus Ordusunakatılarak Doğu Anadolu Böl-gesi’nde özellikle doğduğu

şehir olan Erzurum’da Müslümanlara karşı katliamlaryapan çetelere liderlik etmekten çekinmemiştir.14

Karekin Pastırmacıyan gibi Ermeni kökenli mebusla-rın meclise yeniden seçilerek, yıkıcı faaliyetlerde bu-lunmalarının önüne geçmek isteyen devlet, 1914Meclisi Mebusan seçimlerinde işi sıkı tutmuştur. Budoğrultuda, Erzurum’dan aday olan Ermeni mebusadaylarının muzır olmayanlardan seçilmesi için ted-birler alınmıştır.15 Özellikle 1914 yılından itibaren Er-menilerin çıkardığı gazeteler, Osmanlı Devleti aleyhi-ne daimi surette yayınlar yapmaya başlamışlardır. Er-zurum’da çıkarılan “Arac Gazetesi”, adliye memurlarıve zaptiyeler hakkında iftiraya dayalı yayınlarını artır-mıştır. “Arac Gazetesi”nin yayınları İstanbul’da Avru-palı devletlerin temsilcilerinin dikkatini çekmiş ve Os-manlı Devleti nezdinde girişimlerde bulunarak, gaze-tenin iddialarının araştırılmasını istemişlerdir. Yapılantahkikat neticesinde, gazetede bahsedilenlerin ta-mamının iftira olduğu anlaşılmış ve adı geçen gaze-tenin daimi surette Ermeni ahaliyi devletten soğut-mak için böyle gayri ciddi yayınlar yaptığı vurgulan-mıştır. Bu nedenle adı geçen gazetenin derhal kapa-tılması, Erzurum Valisi Reşit Bey tarafından istenil-miştir.16 Yine Erzurum’da neşredilmekte olan “Yirgid”adlı gazete de bölgede şimdiye kadar hoş geçinenMüslüman ile Ermeni ahali arasına nifak saçan yayın-lar yaptığından, bahsi geçen gazetenin de süresiz ka-patılması ve mesul müdürü hakkında kanuni soruş-turma yapılması için Erzurum valiliğine yetki verilme-si istenilmiştir.17 Gazetelerin yaptığı yayınlar nedeniy-le yabancı devletlerin Erzurum’daki konsolosları dev-let idaresine müdahaleye başlamışlardır. Bu doğrul-tuda Erzurum’daki İngiliz konsolosu, valilik makamı-na gelerek, Paris’te çıkan “Pero ErmeniyeGazetesi”nin 23 Nisan (1)330 tarihli nüshasındaki birhabere atfen, Erzincan Sancağı’nın Melomerk Danzik

34 /

35

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 37: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Nahiyesi’nde Surp TatyosManastırına ait toplam de-ğeri elli bin kuruş olan altıhanenin Ekrad(Kürtler) tara-fından zapt edildiği bildiril-miş ve gereken tedbirin alın-masını istemiştir. Konsolo-sun talebi, araştırılmak üze-re Erzincan Mutasarrıflığınabildirilmiştir. Mutasarrıflıkçayapılan araştırmada, yöredebahsi geçen adlarda manas-tırlar var ise de iddia edildiğigibi manastırlara ait hanele-rin zaptı gibi olayların kesin-likle meydana gelmediği ter-cüman aracılığı ile konsolosabildirilmiştir.18

Sosyal ve siyasal yönden ya-bancı devletlerin destekle-riyle teşkilatlanmaya başlayan Ermenilerin nihai he-defleri, Anadolu’nun doğusunda Erzurum’u içine alanbağımsız bir Ermeni devleti kurmaktı.19 Bu amaç doğ-rultusunda kurulan Ermeni ayrılıkçı-silahlı örgütüTaşnak Sütyun Cemiyeti sık sık Erzurum’da toplantı-lar yapmıştır. Bu amaç için batılı devletlerin dikkatiniçekmek isteyen Ermeniler, Erzurum’da ilk isyanı 1890yılında gerçekleştirmiştir.20 1890 Erzurum Ermeni İs-yanının önemi şudur ki; Osmanlı ülkesinde daha son-ra çıkan Ermeni isyanlarının ön denemesi özelliğinitaşımasıdır. Çünkü bu isyandan sonra Osmanlı ülkesi-nin birçok vilayetinde Ermeni isyanları peş peşe çık-maya başlamış ve Ermenilere destek veren ülkelerindikkatini Osmanlı Devletine yöneltmelerine sebep ol-muştur.21

Ermeni Taşnak Sütyun Cemiyeti, 1914 yılının Ağustosayının başlarında Erzurum’da sekizinci genel kurultoplantısını gerçekleştirmiştir. 1914 Yılının Temmuzayında çıkan ve Osmanlı Devleti’nin muhtemelen dâ-hil olacağı savaşta, nasıl bir tutum takınacaklarını ka-rarlaştırmışlardı.22 Genel kurulda, devlete hâkim olanİttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Ermenilere karşı izledi-ği politikada samimi olmadığı, bu nedenle İttihat veTerakki Cemiyeti’nin siyasetine muhalefet edilmesive açık bir mücadeleye girişilmesi gerektiği vurgulan-mıştır.23 Gerçekte ise Ermenilerin, Osmanlı Devle-ti’nden insan hakları adı altında bulundukları taleple-rinde samimi olmadıkları görülmüştür. Bu durum,Taşnak Sütyun ve Hınçak komitelerinin mücadeleyöntemlerinden ve komite programlarından açıkçaanlaşılmaktadır. Komitelerin programlarında özetle;“Osmanlı topraklarına girerek kendileri için tehlikelisaydıkları hükümete bağlı ve hükümete yardım edenher Türk ve Ermeniyi fark gözetmeden yok etmek, te-rör ve katliam yapacak eylem grupları oluşturmak,

böylece büyük devletlerin müdahalesini sağlamak veMüslümanların kovulacakları veya öldürülecekleriAnadolu’nun doğusundaki altı vilayette bağımsız,sosyalist bir Ermenistan Devleti kurmak”24, olarak yeralmaktaydı.

Ermenilerin bu çalışmalarının yanında, Avrupalı bü-yük devletlerin, Osmanlı Devletine baskıları netice-sinde bazı devlet kurumlarında memur olarak istih-dam edilmeleri de önemlidir. Bunlar, devlete sadakatgösterecekleri yerde memur vasfını kullanarak Os-manlı Devleti aleyhinde faaliyetlerde bulunmaya baş-lamışlardı. Özellikle Meclis-i Mebusan’a seçilecek Er-meni temsilcilerin, devlet aleyhinde ve Ermeni ba-ğımsızlığını savunan kişilerden seçilmesi için yoğunbir gayret içine girmişlerdir. Hatta Osmanlı Devletihizmetinde memur olarak çalışan bazı Ermenilerin,yabancı devletlerin himayesinde bulunan Taşnak veHınçak komitelerine bağlılık gösterdikleri, bu cemi-yetlerin lehine olacak bazı bilgileri sızdırdıkları anla-şılmıştır. Bu doğrultuda, Teşkilat-ı Mahsusa’nın Erzu-rum temsilcisi Bahattin Şakir Bey’den gelen bir istih-barat raporunda, Erzurum’da görevli Komiser MuaviniAynuk’un Taşnaklara sempatisi ve bağlılığı olduğun-dan, bahsi geçen komiser muavininin Erzurum’da kal-masının uygun olmadığı, uzak bir şehre tayinin yapıl-masının zorunlu olduğu, bu nedenle Komiser MuaviniAynuk’un ya azledilmesi veya uzak bir mahalle tayi-nin acil olarak yapılmasının uygun olacağı bildirilmiş-tir.25 Ayrıca Erzurum’daki polis kadrosunda, KomiserMuavini Aynuk gibi fesat olan daha on iki kişi bulun-duğu, bunlarla bir iş görülemeyeceği, bu nedenle aci-len başka yerlerden, on beş polis görevlendirilmesitalep edilmiş ve görevlendirilecek polisler arasındaErmenice bilenlerin olması özellikle istenmiştir.26 Er-menice bilen polislerin tercih edilmesinin nedeninebakıldığında, Ermenilerin çıkması muhtemel bir savaş

Page 38: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

için gizlice silahlandıkları ve bir ihtilal hazırlığı içindeoldukları tespit edilmesidir. Şöyle ki; Ermeniler ara-sında bir ihtilal teşkilatlanması elde edilen bazı bel-gelerden ve ihbarlardan anlaşılmış, bazı mahallerdeyapılan aramalarda tüfek, revolver ve kama cinsindenotuz adet çeşitli yasak silahlar elde edilmiştir. Silah-ların sahipleri, Divan-ı Harbe sevk edilmiştir.27

Ermenilere yönelik bu araştırmalara batılı devletlertepki göstermiş ve aramaların durdurulmasını iste-mişlerdir. Bu talep, Erzurum Vilayetine bildirilince,Bahattin Şakir Bey, İstanbul’a gönderdiği cevabındabu isteğe tepki göstermiş ve hem askeri yönden hemde idari yönden meselenin zannedildiği gibi hafife alı-nacak bir yanı olmadığını belirtmiştir. Bahattin ŞakirBey, Ermenilerin faaliyetlerinin önemle dikkate alın-ması gerektiğini, tahkikat ve aramaların durdurulma-sı isteğinin ne derecede uygun olduğunun sorgulan-ması gerektiğini belirterek, kendilerinden Ermeniliğe

ait tahriklere meydan verilmesi ve göz yumulmasınınisteğinin ne derece doğru olduğunu sormuştur. Er-menilerin faaliyetlerine karşı bu gibi çalışmaların dı-şında yapılabilecek ne olabilir? Her an ayak bağı ola-bilirler, diye de eklemiştir.28

Diğer taraftan müttefikimiz olan Almanya’nın Erzu-rum Konsolosu Mösyö Andersen, savaş öncesi bölge-de bir keşif gezisine çıkmış, Van-Siirt taraflarında in-celemelerde bulunduktan sonra Van yolu ile(Doğu)Beyazıt’a gitmiştir. Beyazıt’tan Erzurum’adönmesi beklenen Alman konsolos, Osmanlı Devletyetkililerinin ve jandarmaların bütün uyarılarına rağ-men Rusya tarafına gitmiş ve kendisinden bir dahada haber alınamamıştır. Alman konsolosun dönme-mesi üzerine, Ruslar tarafından tutuklandığı tahminedilmiş ve buna göre işlem yapılmıştır.29 Alman kon-solosun bütün ısrarlara rağmen Rusya hudutları dâ-

hiline gitmesinin, Osmanlı Devleti ile Rusya’nın arası-nı açmaya yönelik istihbarat faaliyeti olduğu tahminedilmekteydi.

Bölgede hareketlenen yalnız batılı devletler değildi.Rusya’da yaklaşan savaş ihtimaline karşı istihbaratçalışmalarını sıklaştırmıştı. Bu doğrultuda, Rusya ta-rafından gelen bir uçak, Osmanlı Ordusu’nun hudutbölüğü bulunan Taşlıçay Karyesi’nin bin beş yüz met-re yüksekliğinde uçarak bölgede keşif ve istihbaratfaaliyeti yürütmüştür. Uçak önce Karakilise ve Diya-din taraflarına gider gibi yapmış ise de daha sonrayön değiştirerek Muson Karyesi istikametinden Rushududuna doğru gitmiştir30. Bunun dışında, Erzu-rum’daki Rus konsolosunun ikinci kançıları Keleje, Er-zurum civarında geziye çıkmıştır. Rus ikinci kançılarınbu gezisinin amacının istihbarat amaçlı olduğu anla-şılmıştır. Rus kançıları önce Soğuk Serçeme civarınagitmiş, dönüşünde Kavak Kapısı ile Surp Nişan adlı

manastırın arasındaki gedik-ten geçerken üzerinde askerelbisesi bulunan bir şahsınkendilerine saldırıda bulun-duğu, saldırgan şahsın attığıtaşlardan zevcesi ile kavas-larından birinin başından ya-ralandığı, konsolosluk baştercümanı Katinof tarafın-dan Dokuzuncu Kolordu Ko-mutanlığına bildirilmiştir.Kançılar ve yanındakiler şi-kâyeti havi ifadelerinde, sal-dırganın uzun boylu bir Lazolduğunu ifade etmiş iselerde yapılan tahkikat netice-sinde saldırganın asker oldu-ğu, ayrıca beş silahlı askerin-de pusuda olduğu anlaşılmışve gereğinin yapılacağı kon-

solosluğa bildirilmiştir.31

Avrupalı devletler ve Rusya, Erzurum Vilayeti’nde buçeşit faaliyetler yürütürken, vilayetin İran ile olan hu-dudunda eşkıyalık faaliyetleri de artış göstermektey-di. 11 Ağustos 1330 (24 Ağustos 1914) tarihinde İrantarafından gelen kalabalık bir eşkıya grubunun Beya-zıt’a bağlı Osmanlı köyleri olan Keriran ve Salac’ayağma maksatlı hücumları meydana gelmiştir. Olaymahalline askeri birlik sevk edilmiş ve eşkıya ile çatış-maya girilmiştir. Çatışmaya girilen eşkıyanın sayısınınelli kişi olduğu tahmin edilmekteydi. Çatışma netice-sinde, eşkıyadan sekiz-on kadar ölü ve yaralanan ol-muş, jandarmadan ise bir asker başından yaralanmışve 25 Ağustos sabah saat on civarında çatışmanındurduğu bildirilmiştir.32 Eşkıyalarla çatışma kısa süreliolmamış, aralıklarla günlerce devam etmiştir. Çatış-manın uzaması üzerine İran’ın Erzurum’daki karper-

36 /

37

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 39: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

dazı’nın (konsolosunun) olay yerine gitmesi ve çatış-manın durdurulmasına yardımcı olması istenilmiştir.Ancak karperdaz, bilgisi olmadığını gerekçe göstere-rek gitmek istememiştir. Bunun üzerine karperdazsert bir şekilde uyarılarak, iki devletin tebaası olanaşiretlerin birbirine girecekleri ve karşılıklı kötülükle-rin daha da artacağı vurgulanmış, böyle bir gelişme-den Osmanlı Devleti’nin sorumlu olmayacağı dile ge-tirilmiştir. Bu nedenle, karperdazın kendisinin veya biradamının Osmanlı yetkililerinin yanına verilmesi veolay mahalline gidilmesi isteği tekrarlanmıştır. Ayrıcadurumun İran büyükelçiliğine de bildirilmesi İstan-bul’daki yetkililerden istenilmiştir.33 Bu süre zarfındaİran tarafından gelen eşkıyanın yedi yüz koyunu gaspettikleri tespit edilmiş, geri alınması için çalışmalarındevam etmekte olduğu ve çatışmanın durduğu Beya-zıt Kaymakamlığından bildirilmiştir. Ayrıca gasp edi-len koyunların iadesi için İran Serkarperdazlığına yazı-lı müracaatta bulunulmuştur.34

Ayrıca Keriran Köyü civarında Osmanlı kuvveti ile ça-tışmaya girenlerin sadece İran eşkıyası olmadığı anla-şılmıştır. Çatışmada öldürülenlerden bazılarının Rusaskeri olduğu gözlemlenmiştir. Keriran müsademe-sinde ölen Ruslardan birinin elbisesinin üzerindekiyazı tercüme ettirilmiş, merkumun Altıncı KafkasyaTaburu’nun ikinci bölüğü askerlerinden Eskenap Vele-di Şurin olduğu ve apoletinde de yüz on altı numarayazılı olduğu tespit edilmiştir.35 Çatışmada öldürülenRus askerlerin cesetlerinin teslim edilmesi Mako hâ-kimi ve bir Rus yüzbaşısı tarafından talep edilmiştir.Bu amaçla bir Rus yüzbaşısının sınıra geldiği bildiril-miştir. Erzurum Valiliği’nden verilen emirde, tutanakkarşılığında Rus asker cesetlerinin teslim edilmesi,Rus askerlerin hududumuza neden saldırı da bulun-duğunun sorulması, olay mahallindeki yetkililerdenistenilmiştir.36 Bu çatışma da Rus askerlerin olmasıhudut hattındaki İran tebaası Kürt aşiretlerinin Rus-lar tarafından Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtıldığıizlenimini vermektedir.

Dış kaynaklı hadiselerin yanından Osmanlı tebaasıahali ile Osmanlı askerleri arasında da bazı olaylarçıkmıştır. Rize çevresinden toplanan ve ispir yolu ilejandarma eşliğinde Erzurum’a sevk edilen yüzlerceaskerin ihtiyaçları tam olarak karşılanamadığından,geçtikleri köy ve yaylalarda ahalinin elindeki bazı gıdamaddelerini gasp etmeleri, çalmaları ve yağmalama-ları gibi olaylara rastlanmıştır. Bu durum üzerine aha-linin tepkisi sert olmuş ve çatışma ortamı meydanagelmiştir. Çıkması muhtemel çatışmaların önüne geç-mek için askerin geçtiği yollardaki ahalinin korunmasıiçin bir mülazım komutasında kuvvet sevk edilerek,ahali teskin edilmiştir. Bu olayların tekrarlanmamasıiçin tedbirler alınmıştır. Bunun için Bayburt ve Gü-müşhane’den gıda malzemesi gönderilmesi mümkünolup, Rize’den gelen askerin geçeceği yol güzergâhla-

rında depolanmasının uygun olacağı ve buna göretedbir alınması emredilmiştir.37

Erzurum’a yakın vilayetlerden çok sayıda asker sevkedildiği için gelen askerlerin yerleştirilmesi sıkıntısıortaya çıkmıştır. Erzurum’da diplomatik temsilciliğibulunan devletler, başka yerlerden getirilen askerlerinkiliselere yerleştirildiği şikâyetinde bulunarak, bu du-rumun hiç hoş olmadığını Osmanlı Dâhiliye Nezareti-ne bildirmişlerdir. Dâhiliye Nezareti, Erzurum Valili-ği’nden şikâyet edilen durum hakkında bilgi istemiş-tir. Vali Vekili Cemal tarafından Dâhiliye Nezaretinegönderilen cevapta, asker ikamesi için yaşanılan sı-kıntıyı gidermek için Pasinler merkez kazası ile köyle-rinde bulunan camiler, medreseler ve kiliselerde as-kerlerin ikame edildiği, uygulamanın sadece kiliseleremünhasır olmadığı, olağanüstü şartlar nedeniyleböyle bir yola başvurulduğu bildirilmiştir.38

Alınan bütün tedbirlere rağmen bölgedeki asayiş so-runu devam etmiştir. Bu duruma örnek olması açısın-dan, Erzurum’dan Trabzon’a gitmekte olan posta,gece saat dört sıralarında Gümüşhane ile Bayburtarasında Ayı Deresi adlı mevkide silahlı otuz beş ka-dar kişi tarafından basılmıştır. Baskında, posta da bu-lunan kişiler katledilmiş, beş yüz on sekiz bin sekizyüz dokuz kuruş gasp edilmiştir. Bunun üzerine ola-yın cereyan ettiği yere yakın jandarma müfrezeleribaskın gerçekleştirenleri yakalamak için takibe çık-mış, yetersiz kalınca da Gümüşhane’den iki bölük ni-zamiye askeri kendilerine destek için görevlendiril-miştir. Gümüşhane Mutasarrıflığı’ndan alınan tel-grafta, yapılan tahkikat neticesinde, baskını gerçek-leştirenlerin asker firarileri ile Sürmene Kazası ahali-sinden kişiler olduğu anlaşılmıştır. Bunların yakalan-ması için geçit mahallerinin tutulması, silahlı veya si-lahsız bütün firarilerin yakalanarak muhafızlar eşli-ğinde merkeze gönderilmesi ile olayı gerçekleştiren-lerin sahile inerek Rusya’ya firar etmeleri ihtimalinekarşı Karadeniz sahilindeki kaza ve nahiye yetkilileri-ne sahilin devamlı surette gözlem altında bulundu-rulması, seyyar jandarmayla gerekli girişimlerin yapı-lacağı, Trabzon Valiliği tarafından Dâhiliye Nezaretinebildirilmiştir.39

Erzurum merkezli Üçüncü Ordu’nun ihtiyaçlarının kar-şılanması konusunda yaşanan aksaklıkların gideril-mesi için başkanlığını Bahattin Şakir Bey’in yaptığı,askeri yetkililerin, memurların ve konu hakkında uz-manlığı bulunan kişilerin dâhil olduğu bir komisyonoluşturulmuş, ihtiyaçların bu komisyon aracılığı iledüzenli bir şekilde karşılanması kararı alınmıştır. Ayrı-ca Erzurum Vilayeti’nden temin edilemeyen veya ye-tersiz olan ihtiyaç maddelerinin, Van, Bitlis, Diyarba-kır, Elazığ ve Sivas vilayet ve sancaklarından karşılan-ması hususu Dâhiliye Nezaretine bildirilmiştir.40 Ayrı-ca bölgede aşar/öşür vergisi olarak devlete verilmesigereken zahirenin, ürün olarak tekâlif-i harp komis-

Page 40: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

yonlarına verilmesinin uygun olacağı önemle talepedilmiştir.41 Bunun yanında, Erzurum Vilayeti dâhilin-de aşiret alayı bulunan Haydaranlı Aşireti Reisi Hüse-yin Paşa’nın (1)322 senesinde iltizam usulü ile almışolduğu dört köyün aşarının karşılığını maliye nezare-tine ödemediğinden hakkından kanuni takibat yapıl-maktaydı. Bu durumun, vilayetin karşı karşıya olduğuRus tehdidi nedeniyle, Hüseyin Paşa’nın kendisindenve emri altındaki aşiret alayından, hizmet ve fedakâr-lık beklenilmesinin bu zamanda hoş olmayacağı, Hü-seyin Paşa hakkındaki takibatın ve mahkeme süreci-nin durumun normale dönmesine kadar durdurulma-sı, 20 Mayıs (1)330 tarihli şifreli telgraf ile sadarettenistenilmiştir.42

Rusya ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkilerin gergin-leşmesi üzerine Rusya hâkimiyetinde bulunan KarsŞehbenderliği’nde (konsolosluğunda) görevli bazı Os-manlı memurlarının tutuklandığı haberi alınmıştır. Bunedenle, Osmanlı Şehbenderi’nin Kars’tan ayrılarakErzurum’a gelmesi emri verilmiş ise de şehbenderinhudutta bulunan Kötek Kasabası’na (Kağızman’abağlı) gelmemesi üzerine Erzurum’daki Rusya Konso-losunun ülkesine gitmesine müsaade edilmemesi,Üçüncü Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa tarafındanErzurum Valiliğine bildirilmiştir. Valilik, isteği DâhiliyeNezaretine göndermiştir.43 Bu durum gönderilen;

“Dâhiliye Nezaretine

20 Eylül 330 tarihli telgrafa lahikadır. Hareket için is-tihbaratta bulunduğu arz olunan Rusya konsolosununHarbiye Nezaretinin tensibi ile ancak Bayburt, Trabzontarikiyle Erzurum’dan hareketi kabil olabilecekse deşimdiye kadar Erzurum’a gelmesi iktiza eden KarsŞehbenderinin henüz hududa bile vasıl olmaması Rus-lar tarafından muhannete duçar olması ihtimalini te-vellüd eylediği beyanıyla şehbenderimiz hududu geçin-ceye kadar Rus konsolosunun Erzurum’dan harice çık-masına müsaade edilmemesi...”44 içeriğindeki ikinciyazı ile talep yenilenmiştir.

Bunun yanında Erzurum’daki Rus konsolosluğundagörevli olan ve ülkelerine gidemeyen on altı hanedekırk sekizi erkek, elli dördü kadın olmak üzere toplamyüz iki nüfusun olduğu tespit edilmiştir. Gönderilenbir emirle, bunların Anadolu’nun içlerine sevk edilme-si istenmiştir. Ancak gelen emirde hane reislerinin miyoksa asker kökenlilerin mi yoksa herkesin mi gönde-rileceği sorulmuştur.45

Savaş ihtimaline karşı Osmanlı Devleti’nin ErzurumVilayetinde aldığı tedbirlerden biri de hudut bölgesin-deki haberleşmenin geceli gündüzlü kesintisiz sür-mesine yöneliktir. Bu amaçla hudut hattındaki tel-grafhanelerde her zaman bir muhabere memurununbulundurulması kararı alınmış ise de içinde bulunulanzaman diliminde bunun mümkün olmadığı, bu ne-

denle muhaberesi az olan telgrafhanelerde görevli onbeş muhabere memurunun acilen huduttaki telgraf-hanelerde görevlendirilmesinin zaruri olduğu bildiril-miştir.46

Alınan bir başka tedbir ise “Kafkas İhtilal Cemiyeti”adlı bir teşkilatın kurulması olmuştur. Cemiyetin mer-kezi Erzurum olup, Trabzon ve Van’da birer şubesiaçılmıştır. Cemiyetin kuruluş amacının Kafkasya’daOsmanlı Devleti’nin istihbarat, istihbarata karşı koy-mak ve Rusya hudutları dâhilinde ihtilal çıkarmak vb.faaliyetlerini yürütmek olarak amaçlanmıştır.47 Bu ce-miyette çalışmak üzere, Sivas Vilayeti İskân-ı Muha-cirin Memuru olan Bahattin Şakir Bey’in, Kafkas İhti-lal Cemiyeti hesabına çalışmak üzere Erzurum Vilaye-ti’nde görevlendirilmesi yapılmıştır. Görevlendirmeyapılırken, belediye veya kaymakamlıklarda değil sa-dece cemiyette görevlendirilmesi uygun bulunmuş-tur.48 Çünkü Erzurum Vilayeti dâhilinden çok sayıdaasker firarisi Ermeni, Rusya’ya gitmekteydi. Giden Er-meniler, Ruslar tarafından, Osmanlı ülkesinde faali-yette bulunmak amacıyla teşkil edilen çeteye yazıl-makta, çeteye yazılmasalar dahi bölgedeki OsmanlıOrdusu’nun durumu hakkında bilgi vermeleri çok bü-yük ihtimal dâhilindeydi. Bu gibilerin Rusya’ya gitme-lerinin önlenmesi için her türlü tedbirin alınması is-tenmiştir.49 Rusların, Osmanlı Ermenilerine ve Os-manlı Ordusu’ndan firari Ermeni askerlerinden oluş-turduğu teşkilatın faaliyetlerine engel olmak için Teş-kilatı Mahsusa’nın ihtiyacı için Trabzon’a gönderilentüfeklerden bin adedi Erzurum’a, iki bin adedi ise hu-duda yakın mahallerdeki Kafkas İhtilal Cemiyeti men-suplarına dağıtılmak üzere gönderilmiştir. Gönderilensilahların, Teşkilatı Mahsusa ve ordunun ihtiyacınayetmediği için daha fazla silah ve cephanenin seri birşekilde gönderilmesi, Erzurum Valisi Cemal Bey tara-fından Dâhiliye Nezareti’nden talep edilmiştir.50

Savaş Başladıktan Sonra Yaşanan Zorluklar ve Alı-nan Tedbirler

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşına dâhil ol-masından sonra savaştığı cephelerden biri olan Kaf-kas Cephesi’nden beklentisi, Doğu Anadolu ve Kaf-kasya üzerinden Rusya’ya darbe vurmak ve Orta AsyaTürklerinin Rusya’ya karşı ayaklanmasını sağlayarakRusları zor duruma düşürmek olarak açıklanmakta-dır.51

Kafkas Cephesi’nde Ruslarla ilk muharebeler Köprü-köy civarında meydana gelmiştir. 1 Kasım’da Erzurumistikametine doğru birkaç koldan harekete geçen Sa-rıkamış civarında konuşlanmış Rus Ordusu ile ilk ciddiçarpışmalar Köprüköy civarında meydana gelmiştir. 13Kasım’a kadar devam eden muharebelerde iki tarafbirbirine karşı kesin üstünlük sağlayamamış, bu su-retle Rus Ordusu’nun ileri harekâtı durmuş ve geçicide olsa eski konumlarına geri dönmeleri sağlanmış-

38 /

39

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 41: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

tır.52 Bölgedeki Osmanlı Üçüncü Ordusu, bu saldırıyıgeri püskürtmüş ise de muharebeler Azap civarınakaymış ve burada da bir süre daha devam etmiştir.

Muharebeler başladığında, bölgedeki Osmanlı Üçün-cü Ordusu’nun eksiklikleri daha net olarak görülmüşve hızla tedbir alma yoluna gidilmiştir. Bu amaç doğ-rultusunda, Ordunun ihtiyacı olan buğday, arpa ve atihtiyacı, satın alma yoluyla bölgeden temin edilmişise de alınan erzak ancak iki ay yetecek kadar idi. Or-dunun parası tükendiğinden ihtiyaçların karşılanabil-mesi için acilen yüz bin lira gönderilmesi isteğindebulunulmuştur. Ayrıca çok sayıda muhacirin Erzu-rum’a gelmesi nedeniyle durum zorlaşmış ve dahaönce gönderilen iki bin lira ihtiyaçların karşılanmasınayeterli olmamıştır.53 Buna rağmen tedbir olarak 1329(1913) senesinden kalan ve kolorduların alacağı olanelli bin lira ile vilayetten toplanacak 1330 (1914) sene-si ağnam vergisinin Erzurum’daki ordu için kullanıl-ması talep edilmiş ise de buisteğe olumlu bakılmamıştır.Gönderilen tahsisatın ise vi-layetteki jandarma alayınınbir aylık ihtiyacını bile karşı-lamadığı belirtilerek, talepedilen tahsisatın gönderil-memesi durumunda vilaye-tin mevcut olumsuz duru-munu daha da kötüleştire-ceği, bu nedenle talep edilenelli bin liranın acil olarakgönderilmesine inayet buy-rulması istenmiştir.54

Ruslarla muharebeler de-vam ederken Erzurum’dagıda ve diğer malzeme kıtlı-ğı had safhaya ulaşmıştır.Diğer bölgelerden Erzurum’anakledilen malzemede isebüyük sıkıntılar yaşanmaktaydı. Diyarbakır Valisi Ha-mit Bey’den alınan bir telgrafta, Diyarbakır’dan cephebölgesi Erzurum Vilayetine malzeme naklinde kulla-nılmak üzere vilayet dâhilinde merkep dışındaki nak-liye vasıtaları ordu tarafından toplanmış ve toplan-maya da devam edilmektedir. Toplanan malzemelerinErzurum’a sevk edilmesi nedeniyle yol güzergâhların-dan hırsız, eşkıya ve haydut türemiştir. Emeklilik son-rası göreve çağrılan ve malzeme naklinde görevlendi-rilen bazı askerlerin de suiistimalleri görülmüştür.Emeklilik sonrası göreve çağrılan askerlerin haydut-larla işbirliği halinde ordunun ihtiyacı için Erzurum’asevk edilen malzeme kollarına baskın yaparak el koy-maktaydılar. Bunların saldırıları neticesinde vilayetaciz, ordu ise malzemeden yoksun kalıyordu. Sadecebir malzeme nakil kolunda altı yüz hayvan kaybedildi-ği yapılan tahkikattan anlaşılmıştı. Bununla beraber

toplanan nakliye hayvanlarının istihkakının çalınaraksatılması nedeniyle çoğu açlıktan telef oluyor veyaişe yaramaz diye iade olunuyordu. Elde kalan nakliyehayvanları ile Erzurum’a nakledilmesi imkân dâhilin-de görülmemekteydi. Elde kalan nakliye hayvanlarıile nakliye işine başlansa bile daha önce şahit olundu-ğu üzere nakliye hayvanları yağmurlu havalarda Ela-zığ (Mamurat’ül Aziz) yolunda yatıp kalıyorlardı. Hay-dutların elinden kurtarılan iki yüze yakın katır ve bey-gir var ise de bunlarla Erzurum’a ayda bir sefer ancakyapılabilmekte ve bu da ihtiyaçların karşılanmasındaçok yetersiz kalmaktaydı. Arada başka kafile oluştu-rulamadığından, malzeme nakliyesi sekteye uğra-maktaydı. Bununla birlikte Üçüncü Ordu ile yapılanhaberleşme neticesinde, Diyarbakır’dan yapılacaknakliye için Kiğı’da bir merkez ambarı teşkil edilmesiuygun bulunmuştur. Bütün bu zorluklara rağmenmümkün mertebe Erzurum Vilayetine günlük ortala-

ma yüz bin kilogram (yüz ton) sevkiyat yapılmasınagayret edilmekteydi. Ancak hava muhalefeti nede-niyle sevkiyatlarda geçici bazı aksamalar meydanagelmekteydi. Yollar insan yürüyüşüne uygun olmadı-ğından hamallar vasıtasıyla nakliye de mümkün ola-mamaktaydı. Bu zorluklara rağmen Erzurum’a sevki-yatın aksamaması için her çareye başvurulacağı belir-tilmiştir.55

Yaşanan zorlukların bir benzerini de Elazığ valisi Sat-vet Bey, telgrafla Dâhiliye Nezaretine bildirmiştir. Valitelgrafında, Erzurum’a yapılacak sevkiyatta Elazığ’ınkazalarındaki hayvanlara dokunulmamak şartıyla birbuçuk ay içinde ikmal edilmek üzere Çarsancak veMazgirt kazalarında bulunan üç yüz otuz bin kilo buğ-day, yüz dört bin kilo arpa ve otuz altı bin kilo zahire-nin yani toplamda, dört yüz yetmiş bin kilo erzakınErzurum’a nakli için gerekli tedbirlerin alındığını bil-

Page 42: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

dirmiştir. Bu erzakın nakli için Erzincan ile Elazığ ara-sındaki kafileye iki yüz hayvan daha tedarik edilmiş-tir. Elazığ’dan Erzurum’a yüz hayvandan oluşan birerzak kafilesi gönderileceğini bildirerek, bütün gay-retlere rağmen erzakın temini ve nakli için gönderilenbir milyon kuruşun tükenmek üzere olduğunu, bumiktardaki paraya daha ihtiyaç olduğunu DâhiliyeNezaretine bildirmiştir.56

Alınan bütün tedbirlere rağmen Üçüncü Ordu ve Er-zurum’da erzak sıkıntısı devam etmiştir. Nitekim Er-kan-ı Harbiye Reis-i Sanisi Miralay Hafız Hakkı Beytarafından Dâhiliye Nazırı Talat Paşa’ya gönderilen birtelgrafta aynen şunlar dile getirilmektedir:

“Dâhiliye Nazırı Talat Beyefendi Hazretlerine

Allah aşkına Sivas, Diyarbekir ve Mamurat’ül aziz va-lilerine emr idiniz. Birkaç bin deve ve mekkâre erzaktayini on pasmad (?), arpa ve var ise pamuklu nimte-ni(mintanı) hemen yola çıkarsunlar ve yolda kalma-dan doğru Erzurum’a kadar çabuk getirsinler yoksabu gidişle Erzurum varlık içinde aç kalır. Valilerdenkolların ne zaman hareket ettiğini ve ne zaman Erzu-rum’a varacağını teminat alarak sorarsanız iyi olur,netice hakkında seriyyen cevab rica iderim.

Erkan-ı Harbiye-i Reis-i Sanisi Miralay Hafız Hakkı”57

Israrlı para talebi, hem askeri hem de mülki makam-lar tarafından devamlı surette Dâhiliye Nezaretine

yazılmaktaydı. Bu taleplerden birisi yine Erzurum Va-lisi Tahsin Bey tarafından, 17 Teşrin-i Sani 1330 (29Kasım 1914)’da tahsisat-ı mestûre hesabından yirmibin kuruşluk havalenin harcanmasına izin verilmesiisteğinde bulunulmuştur.58

Savaş başladıktan sonra sağlık hizmetlerinde de ak-saklıklar ortaya çıkmıştır. Zira savaşın, böyle büyükboyutlu olacağı tahmin edilemediğinden Erzurum’da-ki mevcut hastaneler ihtiyaca cevap veremez halegelmiştir. Bu nedenle iki kışla, üç bin kişilik hastanehaline dönüştürülmek zorunda kalınmıştır.59 Ayrıcadoktor sayısının yetersizliği de önemli bir sorun teşkiletmiştir. Doktor sayısının yetersizliğinin nasıl çözümebağlanacağı büyük bir sıkıntı olmuştur. Hali hazır daErzurum’daki hastanelerde beş bin yaralıya mevcuton doktorla müdahale edilmekteydi. Bu soruna çö-züm olarak, Erzurum Valisi Tahsin Bey, İstanbul ve di-ğer vilayetlerde bulunan tıp mekteplerinde bulunanhekim adayı öğrencilerin ücret ve harcırahları fazlaverilmek suretiyle geçici olarak savaş bölgesi olan Er-zurum’da görevlendirilmelerinin uygun olacağı öneri-sinde bulunmuştur.60 Acilen bu duruma çözüm bu-lunmasını ısrarla istemiştir. Bu isteğe rağmen doktortalebi tam olarak yerine getirilememiştir. Kalıcı bir çö-züm de o an için bulunamamıştır. Bunun yanında yar-dımcı sağlık hizmetleri sınıfında olan eksiklikler,Dar’ül Muallimin ve Sultani (Lise) talebelerinin kısabir eğitimden sonra pansuman yapacak hale getiril-mesi sağlanmış, bunun dışında vilayet merkezinde

40 /

41

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 43: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

görevli bütün memurlar hastanelerde görevlendiril-mek suretiyle sorun kısmen çözülebilmiştir. Görev-lendirilen öğrenci ve memurlar, görevlerini büyük birfedakârlıkla yerine getirmişlerdir.

Savaş esnasında temizlik kurallarına gereken hassa-siyet gösterilmediğinden tifüs salgın hastalığı ortayaçıkmıştır. Hastalık şiddetli bir şekilde devam ettiğin-den, yok edilmesi için Doktor Süleyman Numan Beybüyük gayret göstermesine rağmen tifüs hastalığıdurdurulamamaktaydı. Çözüm olarak çamaşırların te-mizlenmesi gerektiği fakat sabun yetersizliğindenbunun gerçekleştirilemediği ifade edilmiştir. ErzurumValisi Tahsin Bey, acilen sabun ve şilte bezi gönderil-mesini istemiştir. Vali bu isteğin yanında, Hilal-i Ah-mer ve Müdafaa-i Milliye cemiyetlerinin öncelikli ola-rak Erzurum’a yirmi beş bin kıyye61 sabun ve yüz binkıyye şeker göndermesini bu istek yerine getirilecekolunursa, orduya ve memlekete büyük hizmet etmişolacaklarını belirtmiştir.62 Yaralıların ve hastalığın uh-desinden gelebilmek için Erzurum’a elli tabibin gön-derilmesini özellikle belirtmiş, eğer bu durum ilkba-hara kadar sürecek olursa sonucun çok kötü olacağınıvurgulamıştır. Hastalık, cephe bölgesinde o kadarolumsuz etki etmekteydi ki, bölgedeki üst düzey ko-mutanlardan biri olan Fehim Paşa bile bu hastalığayakalanmıştır.63

Erzurum’da bu olumsuz durumlar devam ederken, Er-meni cemiyetlerinin ve Rus propagandasının etkisin-de kalan yöre Ermenileri bölgede huzursuzluk yarat-maya başlamışlardır. Propagandanın etkisinde kalanErmeni kökenli askerlerin birliklerinden firarlarına şa-hit olunmuştur. Bu Ermenilerden bazıları din değişti-rerek daha önceden Müslüman olmuşlardı. Propa-gandanın etkisi altında kalan otuz yedi Müslüman Er-meni asker, Rus Ordusuna firar ederken, Hamur Ka-zası’nda gizlice yakalanmıştır. Bunun dışında, yüz onErmeni asker, polis müfreze-si tarafından Tercan Kaza-sı’nda, on yedisi Bayburt’ta,üçü İspir Kazası’nda firar ha-linde iken yakalanmışlardı.Yine Erzincan’da ErmeniTaşnak Cemiyetine mensupyetmiş sekiz, Erzurum Vila-yeti’nde ise otuz dört kişitutuklanmıştır. Bunlarınüzerinden, kırk yedi büyükçaplı silah ile otuz iki taban-ca ele geçirilmiştir. Bu çalış-malar neticesinde, TaşnakCemiyeti’nin bütün evraklarıda elde edilmiştir.64

Savaş esnasında Doğu veGüneydoğu Anadolu bölge-sinden cepheye sevk edilen

kuvvetlerden biri de Hamidiye Süvari Alaylarıdır.1911’de bu alayların ismi Aşiret Hafif Süvari Alaylarıolarak değiştirilmiş, Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı-na girince, bu alaylar, III. Ordu Komutanlığı emrineverilmiştir.65 Kafkasya Cephesi’nde Ruslarla muhare-beler başladığında, aşiretlerden oluşan kuvvetler,düşmana karşı ileri gönderildiklerinde askerliğin şanı-na yakışmayacak şekilde küçük bir muharebedensonra düşman karşısında firar etmeye başlamışlardır.Bunlar, firar davranışlarının cezalandırılacağını bildik-lerinden, nizami askeri birliklere katılmak veya yeni-den organize olmak yerine çoğu zaman çevreye dağı-larak çapulculuk ve katliamlarda bulunuyorlardı. Budurum bölgedeki Osmanlı kuvvetlerini ve devletadamlarına büyük sıkıntılar yaratıyordu. Bahsedilenolaylardan biri, 8 Mayıs 1331(21 Mayıs 1915)’de Erzu-rum Valisi Tahsin Bey tarafından, Dâhiliye Nezaretinegönderilen:

“Aşiret Süvari Alaylarından dört-beş bin kişilik bir sü-vari kuvveti, Bozdiş ve Kalh Gediği muhitinde karşılaş-tıkları zayıf bir Rus müfrezesi karşısında pek rezilanebir şekilde firar etmişlerdi. Firar eden aşiret kuvvetleri,Hınıs Kazası, Karayazı ve Karaçoban nahiyelerine ka-dar dağılmış ve islam-Hıristiyan ayrımı gözetmeyerekyöredeki köyleri yağmaya başlamışlardır. KaraçobanNahiyesi’nde bütün Ermeni köylerine taarruz ederek,binden fazla Ermeniyi katliam ile mallarını yağma et-mişlerdi. Bunların yağmalarına ve katliamlarına maniolmak için Hınıs Kaymakamı Cemil Bey, yüz kadar jan-darma, otuz kadar nizamiye süvarisi ile üzerlerinegönderilmiş, meydana gelen çarpışma neticesinde fi-rari aşiret kuvvetlerinden yirmisi öldürülmüş, elli kadarsilah ve hayvan ellerinden alınmış, beraberlerinde gö-türdükleri Ermeni kadın ve çocukları kurtarılarak Hınıskaza merkezine gönderilmişlerdir. Kaymakam CemilBeyin gayretleri neticesinde yörede yağmacılığa ve

Page 44: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

katliamlara geçici de olsa son verilmiştir. Yörede firariaşiret kuvvetlerinin, yağmacılığına ve katliamlarınatamamen son vermek için kuvvetli bir nizamiye müf-rezesinin Hınıs Kazasına gönderilmesinin elzem oldu-ğu...” 66, istenilmiştir.

Bu olayın devamı olmak üzere 10 Mayıs 1331(23 Mayıs1915) tarihinde gönderilen yazı da, Kaymakam CemilBey’in firari aşiret alayları efradını takip ettiği bildiril-miştir. Firari aşiret efradının Karaçoban Nahiyesinesaldırarak, beş Ermeni ve bazı Müslümanları öldürüp,mallarını gasp ettiği esnada kaymakam komutasın-daki jandarmalar olay mahalline ulaşarak müdahale-de bulunmuştur. Firari aşiret alayı efratları ile jandar-malar arasında meydana gelen çarpışma neticesinde,elli aşiret alayı efradı öldürülmüş, elli silah ve at alı-narak Hınıs’a getirilmiştir. Kaymakam Cemil Bey, em-rindeki kuvvetle takibe devam ederek, firari aşiret ef-radı ile ikinci bir çarpışma daha yapmış, çarpışma dayirmi firari efrat daha öldürülmüştür. Bu çarpışma dajandarmadan üç asker şehit olmuş, beş asker de ya-ralanmıştır. İntikam almak isteyen aşiret efradı top-lanarak, aynı çarpışmanın ertesi akşamına doğru Hı-nıs merkezine girmek istemişlerdir. Jandarma ve ni-zamiye müfrezeleri ile firari efrat arasında meydanagelen dört çarpışma neticesinde yirmi firari öldürül-müş, geri kalanları kaçmışlardır. Hınıs’ı ele geçireme-yen firari aşiret efratları Hınıs ve civar köylerdeki Er-menilere saldırarak, yüz kadar Ermeniyi yeniden kat-letmişlerdir. Bu olaylarda yaralanan Ermeniler, Hınısmerkeze naklolunmuşlardır. Erzurum Valisi TahsinBey, Dâhiliye Nezaretine gönderdiği yazısında, firariaşiret efradının sebep olduğu olayların sadece Erzu-rum kaza ve köylerinde olmadığını, binlerce aşiret ef-radının Van ve Bitlis sınırlarında da, yağmacılık yaptı-ğını kaydetmektedir. Valinin sözleri ile ifade etmekgerekirse; “Düşmandan namussuzcasına kaçan bubinlerce efrad yağmagirliği pek güzel yapıyorlar”67, di-yerek, olayın vahametini ve firari aşiret alayları men-suplarının, savaşmaktan ziyade sanki yağmacılık içinbölgeye geldiğini belirtmektedir. Bu olaylara sebepolan firari aşiretlerin yola getirilerek ve toplanarakcepheye sevk edilmeleri için lazım gelen bütün ted-birlerin, ordu komutanı ile müzakere edilmek suretiy-le alındığı da bildirilmiştir.68

KAYNAKLAR

Arşiv Belgeler

BOA. A. MKT. MHM. 643/28(14 Ra. 1322) BOA. DH. ŞFR. 422/140-1, 2 (1330).BOA. DH. ŞFR. 422/54-1, 2 (1330. Ma. 16).BOA. DH. ŞFR. 422/78-1 (1330. Ma. 18).BOA. DH. ŞFR. 423/12-1, 2 (1330).BOA. DH. ŞFR. 423/19, (1330 Ma. 24)BOA. DH. ŞFR. 428/87-1, 2 (1330. Ma. 19).BOA. DH. ŞFR. 433/125 (1330 Te. 5)

42 /

43

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 45: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

BOA. DH. ŞFR. 436/82-1, 2 (1330 Te. 29)BOA. DH. ŞFR. 438/70 (1330).BOA. DH. ŞFR. 438/71-1, 2 (1330 A. 12)BOA. DH. ŞFR. 438/92, (1330 A. 13)BOA. DH. ŞFR. 439/108-2 (1330 A. 23)BOA. DH. ŞFR. 440/121 (1330 E. 2)BOA. DH. ŞFR. 440/32 (1330 A. 26) BOA. DH. ŞFR. 440/64 (1330 Ey. 2)BOA. DH. ŞFR. 440/65-1 (1330.A.23) BOA. DH. ŞFR. 440/66-2 (1330 A. 30)BOA. DH. ŞFR. 440/90-1 (1330.E.1)BOA. DH. ŞFR. 442/32 (1330 E. 14)BOA. DH. ŞFR. 442/67 (1330 Ey. 16)BOA. DH. ŞFR. 443/102-1, 2, (1330.E.26)BOA. DH. ŞFR. 443/103 (1330 E. 26)BOA. DH. ŞFR. 443/45 (1330.E.22)BOA. DH. ŞFR. 443/65 (1330.E.25)BOA. DH. ŞFR. 443/89, (1330.E.25) BOA. DH. ŞFR. 443/9 (1330.E.20)BOA. DH. ŞFR. 444/46 (1330 E. 30)BOA. DH. ŞFR. 444/51-1 (1330.E.30)BOA. DH. ŞFR. 445/10 (1330.Te.6)BOA. DH. ŞFR. 445/60 (1330.Te.10)BOA. DH. ŞFR. 450/139 (1330.Ts.15)BOA. DH. ŞFR. 450/61 (1330.Ts.12)BOA. DH. ŞFR. 450/61 (1330.Ts.12)BOA. DH. ŞFR. 451/122 (1330.Ts.21)BOA. DH. ŞFR. 451/41 (1330.Ts.17)BOA. DH. ŞFR. 452/56 (1330.Ts.24)BOA. DH. ŞFR. 452/74 (1330.Ts.25)BOA. DH. ŞFR. 461/21-1 (1330.Ks.29)BOA. DH. ŞFR. 461/57 (1330.Şu.1)BOA. DH. ŞFR. 469/132-1 (1331.Ni.22)BOA. DH. ŞFR. 472/36-1 (1331.May.10)BOA. DH. ŞFR. 472/36-1 (1331.May.10)BOA. DH. ŞFR. 472/8-1, 2 (1331.May.8)

Kitap ve Makaleler

AKTAN, Ali, “Tarih İçinde Erzurum’un Yeri ve Önemi”,Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,(1994).

ARMAOĞLU, Fahir, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995),On Sekizinci Baskı, Alkım Yayınları, İstanbul 2012.

ASLAN, Betül, Erzurum’da Ermeni Olayları (1918-1920) Hatıralar, Belgeler ve Kazılar, Atatürk Üniversi-tesi Yayınları, Erzurum 2004.

AYDOĞAN, Erdal, İttihat ve Terakki’nin Doğu Politikası1908-1918, Ötüken Yayınları, İstanbul 2005.

BAĞÇECİ, Yahya, “XIX. Yüzyılın Sonlarında Anado-lu’da Çıkan Ermeni İsyanlarına Karşı Osmanlı Devle-ti’nin Aldığı Askeri Tedbirler”, Erciyes ÜniversitesiSosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 24, (2008).

Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi 3.

Ordu Harekâtı I, Genelkurmay Başkanlığı Yayınları,Ankara 1993.

BOİSMENU, Georges langlois-Jean, 20. Yüzyıl Tarihi,(Çev: Ömer Turan), Nehir Yayınları, İstanbul 2003.

CEMAL PAŞA, Hatıralar, (Yay. Haz. Alpay Kabacalı), İşBankası Kültür Yayınları, İstanbul 2001.

HÜLAGÜ, M. Metin, “Pan-İslamist Faaliyetler (1914-1918)”, Osmanlı, Cilt:2, (Ed: Güler Eren) Yeni TürkiyeYayınları, Ankara 1999.

İSMAİLHAKKIOĞLU, Zühre, 1908-1914 Yılları ArasındaErzurum’daki Ermeniler, Balıkesir Üniversitesi SosyalBilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek LisansTezi, Balıkesir 2007.

KARABEKİR, Kazım, Birinci Cihan Harbine Nasıl GirdikII, (Yay. Haz. Faruk Özerengin), Emre Yayınları, İstan-bul 1995.

KARACAKAYA, Recep, Kaynakçalı Ermeni MeselesiKronolojisi (1878-1923), Devlet Arşivleri Genel Müdür-lüğü Yayınları, İstanbul 2001.

KAŞIYUĞUN, Ali, “Osmanlı Devletinin 1. Dünya Sava-şına Girmeden Önceki İttifak Arayışları”, History Stu-dies, Sayı: 1/1, (2009).

KELEŞYILMAZ, Vahdet, “Kafkas Harekâtının PerdeArkası”, OTAM Dergisi, Sayı: 11, (2000).

KOÇAŞ, Sadi, Tarihte Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişki-leri, 4. Baskı, KASTAŞ Yayınları, İstanbul 1990.

SANDER, Oral, Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918’e), İmgeYayınları, Ankara 1999.

SELVİ, Haluk, “Terör Eylemlerine Tarihsel Bir Yakla-şım: Osmanlı Devleti’nde Ermeni Terör Eylemleri veYurtdışı Bağlantıları”, Uluslararası Güvenlik ve Terö-rizm Dergisi, II/1, (2011).

SERTOĞLU, Mithad, Osmanlı Tarih Lûgatı, (2. Baskı),Enderun Kitapevi, İstanbul 1986.

SÜRGEVİL, Sabri, “Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Sava-şına Girişinin İzmir Basınındaki Yankıları”, Tarih İncele-meleri Dergisi I, (1983).

SÜSLÜ, Azmi, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, YüzüncüYıl Üniversitesi Yayını, Ankara 1990.

ŞİMŞİR, Bilal, Osmanlı Ermenileri, Bilgi Yayınları, An-kara 1986.

TOSUN, Ramazan, “Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışıve Mahiyeti”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırma-ları Enstitüsü Dergisi, (2003).

Page 46: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

DİPNOTLAR

Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), 18.1Baskı, Alkım Yayınları, İstanbul 2012, s. 131-132.

Georges langlois-Jean Boismenu, 20. Yüzyıl Tarihi, (Çev:2

Ömer Turan), Nehir Yayınları, İstanbul 2003, s. 53-54.

Oral Sander, Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918’e), İmge Yayın-3ları, Ankara 1999, s. 305-306.

Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), s. 138; Ali Ka-4şıyuğun, “Osmanlı Devletinin 1. Dünya Savaşına GirmedenÖnceki İttifak Arayışları”, History Studies, Sayı: 1/1, (2009),s. 321.

Sabri Sürgevil, “Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşına Giri-5şinin İzmir Basınındaki Yankıları”, Tarih İncelemeleri DergisiI, (1983), s. 114.

Kaşıyuğun, “Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşına Girme-6den Önceki İttifak Arayışları”, History Studies, 1/1, (2009),s. 321.

Cemal Paşa, Hatıralar, (Yay. Haz. Alpay Kabacalı), İş Bankası7Kültür Yayınları, İstanbul 2001, s. 138-142.

Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), s. 143; Birinci8Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi 3. Ordu HarekâtıI, Genelkurmay Başkanlığı Yayınları, Ankara 1993, s. 100-101.

Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), s. 147; Kazım9Karabekir, Birinci Cihan Harbine Nasıl Girdik II, (Yay. Haz.Faruk Özerengin), Emre Yayınları, İstanbul 1995, s. 286-287;M. Metin Hülagü, “Pan-İslamist Faaliyetler (1914-1918)”, Os-manlı, Cilt:2, (Ed: Güler Eren) Yeni Türkiye Yayınları, Ankara1999. s. 557-558.

Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi: 3. Ordu10Harekâtı I, s. 208-209.

Bilal Şimşir, Osmanlı Ermenileri, Bilgi Yayınları, Ankara 1986,11s. 17.

Betül Aslan, Erzurum’da Ermeni Olayları (1918-1920) Hatı-12ralar, Belgeler ve Kazılar, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Er-zurum 2004, s. 4-5; Recep Karacakaya, Kaynakçalı ErmeniMeselesi Kronolojisi (1878-1923), Devlet Arşivleri Genel Mü-dürlüğü Yayınları, İstanbul 2001, s. 42.

BOA. A. MKT. MHM. 643/28-(14 Ra. 1322) 13

Zühre İsmailhakkıoğlu, 1908-1914 Yılları Arasında Erzu-14rum’daki Ermeniler, Balıkesir Üniversitesi Sosyal BilimlerEnstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir2007, s. 44.

BOA. DH. ŞFR. 422/78-1 (1330. May. 18).15

BOA. DH. ŞFR. 422/54-1, 2 (1330. May. 16).16

BOA. DH. ŞFR. 428/87-1, 2 (1330. May. 19).17

BOA. DH. ŞFR. 433/125 (1330 Te. 5)18

Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üni-19versitesi Yayını, Ankara 1990, s. 57-58.

Ramazan Tosun, “Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı ve Ma-20hiyeti”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Ensti-tüsü Dergisi, (2003), s. 159.

Sadi Koçaş, Tarihte Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri, 4.21Baskı, KASTAŞ Yayınları, İstanbul 1990, s. 176-177.

Ali Aktan, “Tarih İçinde Erzurum’un Yeri ve Önemi”, Erciyes22Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (1994), s. 61.

Haluk Selvi, “Terör Eylemlerine Tarihsel Bir Yaklaşım: Os-23manlı Devleti’nde Ermeni Terör Eylemleri ve Yurtdışı Bağ-lantıları”, Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Dergisi, II/1,(2011), s. 50.

Yahya Bağçeci, “XIX. Yüzyılın Sonlarında Anadolu’da Çıkan24Ermeni İsyanlarına Karşı Osmanlı Devleti’nin Aldığı AskeriTedbirler”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler EnstitüsüDergisi, Sayı: 24, (2008), s. 319.

BOA. DH. ŞFR. 440/121 (1330 E. 2)25

BOA. DH. ŞFR. 442/67 (1330 E. 16)26

BOA. DH. ŞFR. 443/103 (1330 E. 26)27

BOA. DH. ŞFR. 444/46 (1330 E. 30)28

BOA. DH. ŞFR. 436/82-1, 2 (1330 Te. 29)29

BOA. DH. ŞFR. 423/19, (1330 May. 24)30

BOA. DH. ŞFR. 439/108-2 (1330 A. 23)31

BOA. DH. ŞFR. 440/65-1 (1330.A.23) 32

BOA. DH. ŞFR. 438/71-1, 2 (1330 A. 12)33

BOA. DH. ŞFR. 438/92, (1330 A. 13)34

BOA. DH. ŞFR. 440/64 (1330 E. 2)35

BOA. DH. ŞFR. 440/66-2 (1330 A. 30)36

BOA. DH. ŞFR. 438/70 (1330).37

BOA. DH. ŞFR. 445/10 (1330Te. 6)38

BOA. DH. ŞFR. 444/51-1 (1330 E. 30)39

BOA. DH. ŞFR. 440/32 (1330 A. 26). 40

BOA. DH. ŞFR. 442/32 (1330 E. 14).41

BOA. DH. ŞFR. 440/90-1 (1330.E.1)42

BOA. DH. ŞFR. 443/9 (1330.E.20)43

BOA. DH. ŞFR. 443/45 (1330.E.22)44

BOA. DH. ŞFR. 450/139 (1330.Ts.15)45

BOA. DH. ŞFR. 443/65 (1330.E.25)46

Vahdet Keleşyılmaz, “Kafkas Harekâtının Perde Arkası”,47OTAM Dergisi, Sayı: 11, (2000), s. 285.

BOA. DH. ŞFR. 443/89, (1330.E.25) 48

BOA. DH. ŞFR. 443/102-1, 2, (1330.E.26)49

BOA. DH. ŞFR. 445/60 (1330.Te.10)50

Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), s. 147.51

Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi: 3. Ordu52Harekâtı I, s. 208-209.

BOA. DH. ŞFR. 422/140-1, 2 (1330).53

BOA. DH. ŞFR. 423/12-1, 2 (1330).54

BOA. DH. ŞFR. 451/122 (1330.Ts.21)55

BOA. DH. ŞFR. 452/74 (1330.Ts.25).56

BOA. DH. ŞFR. 452/56 (1330.Ts.24)57

BOA. DH. ŞFR. 451/41 (1330.Ts.17)58

BOA. DH. ŞFR. 450/61 (1330.Ts.12)59

BOA. DH. ŞFR. 450/61 (1330.Ts.12)60

Kıyye diğer adı okka’dır. Okka adlı eski ağırlık ölçüsünün61diğer ismi olup, 400 dirhemlik bir ağırlığı ifade ederdi. Gü-nümüz ölçü biriminde, 1.282 gramlık ağırlığa karşılık gelmek-tedir. Mithad Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lûgatı, (2. Baskı),Enderun Kitapevi, İstanbul 1986, s. 187.

BOA. DH. ŞFR. 461/21-1 (1330.Ks.29)62

BOA. DH. ŞFR. 461/57 (1330.Şu.1)63

BOA. DH. ŞFR. 469/132-1 (1331.Ni.22)64

Erdal Aydoğan, İttihat ve Terakki’nin Doğu Politikası 1908-651918, Ötüken Yayınları, İstanbul 2005, s. 143.

BOA. DH. ŞFR. 472/8-1, 2 (1331.May.8).66

BOA. DH. ŞFR. 472/36-1 (1331.May.10)67

BOA. DH. ŞFR. 472/36-1 (1331.May.10)68

44 /

45

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 47: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker
Page 48: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ERZURUM’UN KUTULUŞUNUNYÜZÜNCÜ YILDÖNÜMÜ

KURTULUŞUN YÜZÜNCÜYILINDA ILICA NAHİYESİ VE

KÖYLERİNDE ERMENİ MEZALİMİAbdurrahman ZEYNAL

ILICANINK U R T U L U Ş U

Page 49: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Ilıca, Erzurum sancağına bağlı üç nahiyeden biridir.Ilıca kadim bir yerleşim yeri olmanın ötesinde tari-hi kaplıcalarıyla çağlar ötesine uzanan bir geçmişi

vardır. İpek Yolu üzerinde olması nahiyeye ayrı bir de-ğer katmaktadır. Şehir merkezine 17 kilometre batıdaolan nahiyemiz düz bir alanda kurulmuş olup Pulurçayı da içinden geçerek yerleşim yerine ayrı bir renkkatmaktadır.

Ilıca nahiyesine bağlı köyler 1895 yılında Şakir Paşaraporunda şöyle sıralanmaktadır. Pulur, Mördülük, Te-peköy, Mahamda, Tekedersi, Kevgiri, Henege, Sünge-riç, Söğüdlü, Sakalıkesik, Özbek Kümbet, Yağmurcuk,Ağviran, Zerdige komu, Zerdige köyü, Haydari, Tam-bura, Tebrizcik, İncoğlu komu, Abdurrahman EfendiKomu, Keklikderesi, Evreni, Kuşçu, Karaz, Peykeriç(Pezceriç), Salasor, Erinkar, Erçik, Ebulhindi, Kayapa,Tikkir, Poççik,Tosik, Emrecik, Ağaver, Alaca, Tazegül,Karabıyık, Ergamansur, Meymansur, Norşin , Zuvansköylerinden müteşekkildir.

Ilıca nahiyesinde 44 köy olup 7175 Müslüman Erkek,1555 Hıristiyan Erkek nüfus kaydına girmiş olup buyerleşim yerlerinin tamamında 2455 hanede toplam8730 erkek nüfus yaşamaktaydı. Osmanlı sayımların-da kadınlar sayılmadığından onlar bu sayıya dâhiledilmemiştir. Müslüman Türk nüfusu Hıristiyan nüfu-sun beş katına yakındı. Dolayısıyla köylerdeki nüfu-sun kahir ekserisi Türk’tü. 29 köyde yaşayan nüfustamamen Türklerden oluşmuşken 15 köy karma nü-fusa sahipti. Ancak nüfusun kahir ekseriyeti Müslü-man Türklerden ibaretti.1

Nahiyenin batı sınırı Serçeme Çayına, Güney SınırıKarasu’nun güneyinden Haydari Boğazına kadar uza-nan geniş bir düzlük alandan oluşurken, bölgede ta-rım ve hayvancılık yapılmakta köylerde yaşayan ahaliuyumlu bir şekilde hayatını sürdürmekteydi

II. Abdülhamid’in teşvikleriyle 1900 yılında Mekteb-iHamidiye açılmış, muallim Mehmet Fevzi Efendi ta-rafında 34 erkek, 8 kız öğrenci okutulmaya başlan-mıştı2.II. Meşrutiyet döneminde Ziraat Mektebi açıl-mış, çiftliği ve harasıyla yörede modern tarım ve hay-vancılığın gelişmesine katkı sunmuş, 1928 yılına ka-dar savaş yılları hariç eğitim faaliyetlerini sürdürmüş-tü.

1914 yılında Birinci Dünya Savaşı başlayınca seferber-lik ilan edilmiş, eli silah tutan herkes cepheye gider-ken Ermeniler savaşın başlamasıyla Rusların safınageçmiş, silahları Türk ordusuna doğrultmuşlardı. Sa-rıkamış Harekâtı olumsuz neticelenip üçüncü ordu-nun Dokuz, On ve on birinci kolorduları büyük orandazayiat vermiş çok kan kaybetmişti. 16 Şubat 1916 yı-lında Horasandan başlayan ve Erzurum’un işgaliylesonuçlanan o acılı günlerde imkanları olan aileler yayaveya kağnı arabalarıyla İç Anadolu’ya doğru muhacir-

liğe gitmişler fakat gidemeyenler köylerinde kalmışve iki yıl sürecek o acılı, felaketli, ölüm kokan günler-de esir hayatı yaşamışlardı.

17 Ekim 1917 yılında Rusya’da devrim yapılınca ordu-daki askerler memleketlerine dönerken ellerindeki si-lah, cephane ve erzak depoları da Ermeni Çetelerinineline geçmiş, böylece Ermeniler, Rusların, Fransızla-rın, İngilizlerin, Amerikalıların teşvik, yönlendirme vedestekleriyle “Büyük Ermenistan” kurma hayaliyleyöredeki Müslüman Türkler üzerinde öldürme, yara-lama, sürgün etme gibi 36 çeşit işkence metoduylademografik yapıyı değiştirme faaliyetlerine başlamış-lardır.

Kâzım Karabekir Paşa 12 Şubat 1918 yılında orduyuRefahiye’den harekete geçirerek önce Erzincan’ı kur-tarmıştır. Erzincan’da yüzlerce Müslümanı katlede-rek, ordu önünden kaçan Ermeni Çeteciler Tercan’dakazdıkları kuyulara yüzlerce insanı süngüleyerek öl-dürüp atmış, Tercan tam bir katliama uğratmışlardır.

Ermeni Çeteciler Türk askerinin önünden kaçarken yolüzerinde ve yola yakın köylerde tam bir vahşet uygu-lamışlar, Aşkale’de sabah namazıyla birlikte 35 kişiyiöldürmüş evleri ateşe vermiş, Cinis köyüne doğru iler-lemişlerdir. Bu arada Ermeni çeteciler Merdiven, Kara-bıyık ve Tazegül köylerinden topladıkları Müslüman-larla birlikte Cinis halkını Camiye doldurup yakmışlarbu olayda 597 Müslüman’a yanarak can vermiştir.

TAZEGÜL KÖYÜ KATLİAMI

Dar hat veya Dekovil hattı olarak bilinen demir yoluistasyonunun bulunduğu Karabıyık Hanlarındaki Russilahlarını ele geçiren Ermeni çeteciler buradan ikikola ayrılmış, bunlardan bir bölümü Zerdige boğazınıaşarak Haydari, Özbek, Sakalıkesik köylerine doğruyönelmiş, diğer Ermeni Çeteleri Karabıyık Hanların-dan başlayarak Tazegül köyüne doğru geldiklerini ha-ber alan köylüler bir metreye varan karları yararakdere yolunu izleyip Ergamansur köyüne göç ederken,olaydan haberi olmayan ve geride kalan masum Türk-lerden 35 kişiyi şehit etmiş, 25 Türk’ü de esir alarakköyün dışına çıkarmış, Alaca -Tazegül arasında ki yolgüzergâhında şehit edilmişlerdi3.

Kâzım Karabekir köyde gördüklerini ordu karargâhınarapor ederken, 180 haneli Tazegül köyünde 100 hane-nin yakıldığını bildirmiştir. Bu olayları en acıklı haliyleyaşlı insanlardan dinlemiş, onların gözyaşlarına tanık-lık etmiştim. Ayrıca Orduda Yedek Subay olarak bulu-nan O. Nuri Lermioğlu;”Hele Erzurum civarındaki Ta-zegül köyünde şahidi olduğumuz vahşet (insanlar şiş-lere geçirilip kızartılmış, yakılmıştı)ifadesi, tasvirimümkün olmayan facia4” idi.

Page 50: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ALACA KÖYÜ KATLİAMI

Tazegül’ü yakıp yıkan Ermeni Çeteleri Karasu’yunKuzey tarafından geri çekilerek tarihi kümbetin ya-nından geçen İpek Yolu’nu takip ederek Alaca Kö-yüne ulaşmışlardır. Alaca tarihi bir Türk köyü olup1600 yılında yapılan camisi ve medresesiyle güzelbir yerleşim yeriydi. Ancak Ermeni çeteciler köydebüyük bir katliama imza atmış, 278 MüslümanTürk’ü ahırlar, mereklere doldurarak feci şekildekatletmişlerdir. Sağ kalanlar ölülerin altlarındakalmış, süngü yaraları hafif olduğu için kurtulmuş-lardı. Kurtulanlar arasında Halk Filozofu olarakanılan boyacı İsmail Usta bu olayları tafsilatıyla ya-şamış ve anlatmıştır.

Taşnak ve Hınçak Çeteleri bu köyde ele geçirdikleri278 Müslüman’ı evlerine kapatarak öldürmüşler, bun-lardan başka “kırk iki Müslüman’da yine evlerinde pekağır yaralı bulunmuştur. Öldürülenler arasında ırzları-na tecavüz edildikten sonra ciğerleri duvarlara asılmışgenç kızlar, karınları deşilmiş hamile kadınlar, beyinleriakıtılmış ve vücutlarına benzin dökülerek yakılmış ço-cuk ve erkekler bulunmuştur”.5

1. Kafkas Kolordusu Kumandanı Kâzım KarabekirPaşa Alaca köyünde gördüklerini ifade ederken “Fa-cianın en müthişi burada idi. Süngülenmiş veya yakıl-mış cesetlerin başındaki ağlaşma ve bağrışmalar insa-nın tüylerini ürpertiyordu. Süngülenmiş, memedeki

çocukları kucağına almış ve bazı analar saçlarını yolu-yorlardı. Sanıyorum ki yeryüzünde bu kadar feci birsahneyi gören gözler pek azdı. Alaca köyünde insanla-rın iyi duygulardan mahrum kalınca, hayvanlardandaha vahşi bir mahlûk olabileceğini ibretle seyrettik.Bütün bu dehşetli sahneler Erzurum’a atılmaya veoradaki zavallılara yardıma koşmaya bizi mahkûm et-mişti”6 Ayrıca Alaca’da yaşananları Rahile Nenemdençocukluğumda dinlemiş, onun ağlamalarına şahit ol-muştum.

1 Temmuz 1986 yılında Atatürk Üniversitesi tarihçi vebilim adamları olan “Prof. Dr. Cevat Başaran, Prof. Dr.Metin Özbek ve bir heyet tarafından boyacı İsmailGürcan(Usta)’nın yer göstermesiyle açılarak Alaca kat-liamın tüm izleri tespit edilmiş, bulunan eşyalar arsın-da Kuran-ı Kerim parçaları, bakır bilezik ve yüzükler,üzerinde Arapça yazıların bulunduğu muskalar, kolyetaşı ve boncuklar, Türklerin kullandığı tütün tabakasıve kumaş parçaları bulunmuştur7. Kazı sonucu çıkarı-lan insan iskeletleri köyün güneyinde yapılan şehitli-ğe defin edilerek birde şehitlerin kalıntılarının içindeyer aldığı müze yapılmıştır.

TİKKİR’İN KURTARILMASI

1. Kafkas Kolordusundan bir gurup asker MiralayRüştü Paşa komutasında Alaca’dan ayrılıp Tikkir’edoğru ilerlerken köyde bulunan 300 kişilik bir Ermeniaskeri birliği köyü boşaltarak Karaz istikametine çe-

48 /

49

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Boyacı İsmail Usta ve Alaca Katliamında şehit olanların kemikleri

Page 51: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

kilmiş böylece köy kurtarılmış ordunun gelişi sağ ka-lanlar tarafında sevinç ve göz yaşlarıyla karşılanmıştı.Yol güzergâhında bulunan Ağaver köyü kısa zamandaçetecilerden temizlenmiş, böylece Ilıca yolu tamamenkontrol altına alınmıştı.

Cinis köyünden ve Karabıyık hanlarında Ruslardankalmış olan silah cephane ve erzak Türk Ordusununeline geçince askeri birliklerde ciddi bir rahatlamayasebep olmuş böylece Karasu’yun güneyinde şoseyeparalel hareket eden müfrezeler önce Evrenli köyünüele geçirmiş, burada şehit edilen köylülerin tespitiniyaptıktan sonra Ahi Mezarlarının olduğu Tebrizcik kö-yüne geldiklerinde katliamın korkunç yüzünü buradada görmüşlerdir.

ERİNKÂR KÖYÜ SAVUNMASI

Ermenilerin İspir İstikametinde ilerleyebilecekleri tekyol Dal’ı Kavak boğazıydı. Bu boğaz Erzurum-Ortuzuköyü- Ovacık istikametinden gelecek düşmana karşıSuluka Hasan Efendi ve merindeki müfrezeyle koru-nacaktı. Bu nedenle Suluka Hasan ve emrindeki kuv-vetler Norşene kadar gelmiş, ilerlemesini sürdürerekMülk köyüne kadar sokulmuşlardır. Ermenilerin Nor-şen köyünü topa tutmaları, Ilıca’nın batısında bulu-nan Erinkar, Erçik ve Ermecik köylerinin azgın Ermenikatillerinin tedhişine açık hale gelmesi karşısında,köyde bulunan Şahan Ağa, Ramiz Bey ve arkadaşlarıErmeni saldırılarına karşı Suluka Hasan kuvvetlerinekatılmışlardır. Türk direnişçileri ellerindeki kıt imkân-larla sayıca fazla Ermeni kuvvetlerine karşı koymuş,fakat 300-400 kişilik Suluka Hasan8 kuvvetleri çoksayıda zayiat vermiş, yakın köylerden yardım isten-mişlerdir. Ermenilerin üstün donanımlarına karşı Şa-hin Bey ve Ramiz Beyin ellerindeki silahlar, köydeki il-kel atölyelerde yapılmış, bu çarpışmalarda kullanıl-mıştır. Türk milis kuvvetleri ciddi sıkıntıya düştüklerisırada Türk askeri birlikleri Miralay Rüştü Paşa komu-tasında imdatlarına yetişmiş, çatışmada üstünlükTürklere geçince Ermeniler çareyi kaçmakta bulmuş-tur.

ILICADA GÖRÜLEN KORKUNÇ MANZARA

Ilıca nahiye merkezi Erzurum’a 17 Kilometre uzaklık-taydı. Ermeni çeteleri geri çekilirken insan aklına zi-yan bir katliama girmişlerdi. Askerler ve komutanlarıyol boyunca gördükleri Müslüman Türkün katledilmişbedenlerini gördükçe bir an önce Ilıcaya ve Erzurum’aulaşma istekleri ile zirveye çıkıyordu. Ermeni çeteleri-nin yaptıkları katliamla ilgili olarak Kâzım KarabekirPaşa vahşeti şöyle tarif ediyordu: “Ilıcada gördüğümManzara karşısında duyduğum acıyı şimdiye kadargördüğüm en kanlı muharebe manzaralarında, gerekÇanakkale’de ve gerekse Irak cephesinde bile tanışma-mıştım. Zaten yürümek, koşmak ve biçare vatandaş-larımız canavarlar elinden kurtarmak için büyük birazmim vardı”9

Rus Kale Komutanı Yarbay Tverdohlebov yazdığı ra-porda Ilıca’daki katliamla ilgili ifadeleri10 insanı deh-şete düşürüyorken, Yarbay Grizyanof gördüklerini ra-porunda şöyle kağıda döküyordu: “Köylere giden yol-larda uzuvları tahrip edilmiş birçok cesetlere rastlan-mış. Her geçen Ermeni bu cesetlere bir kere söver vetükürürmüş. 25-32 metre karelik cami avlusunda ikiarşın(142 cm) yüksekliğinde cenaze yığılmıştı. Bunlararasında her yaşta kadın, erkek, çoluk çocuk ve yaşlılarvardı. Kadın cenazelerinde zorla ırza geçme izleri pekbelli bir halde idi”.11 Ilıcanın içindeki yakılmış, yıkılmışbu caminin doğu tarafında o gün orada öldürülen ma-sum Müslümanların mezarlığı bu gerçeği haykırmak-tadır.

İstanbul’dan yabancılarında içerisinde bulunduğuAhmet Refik Altınay ve beraberindeki heyet Kara-bıyık hanlarından(Kandilliden) hareket edip Ilı-ca’ya doğru yol alırken heyeti yol kenarlarındakihendekler ve tel örgüleri karşılar. Altınay yol bo-yunca gördüklerini; “Yollar ıssız. Bazen, kenarla-rındaki hendeklerde kesilmiş başlara, koparılmışellere ve ayaklara tesadüf ediliyor. Yarabbi buralar-da ne cinayetler ne günahlar işlenmiş! Şimdi insan-dan eser görünmüyor” cümlesiyle tarihe şerh düşer-ken kafile Ilıca’ya gelmiştir. Altınay burada gördükle-rini ifade ederken; “ Erzurum ovası buradan başlı-yor. Ovanın solunda kalan köyler kâmilen harap.Ermeniler en ziyade burada mezalim yapmışlar.Çoluk çocuk, kadın erkek köyde ikamet edenlerdenbirçoğunu öldürmüşler. Köyde tek nüfus kalma-mış”12 derken ölenlerin sayısının 2000 civarındaolduğunu kaydetmektedir. HALİT PAŞA HAYDARİ BOĞAZINDAN AŞIYOR

3 Mart’ta Aşkale’yi kurtaran Halit Paşa kuvvetlerihızla ilerleyerek Kâzım Karabekir birlikleriyle Cinis kö-yünün acılarını şahit olup, geride kalanların yaralarınısardıktan sonra Kâzım Karabekir Tazegül, Alaca yo-luyla Ilıcaya ulaşırken, Halit Paşa Kuvvetleri Cinis kö-yünden Zerdige Boğazını geçerek Erzurum ovasınınen güney ucuna ulaşıyorlardı.

MUHAMMET LÜTFÜ EFENDİNİN KUVVETLERİ HA-LİT PAŞA KUVVETLERİNE KATILIYOR

1918 Şubat aylarında Yavi Köyü’nde imamlık yapmak-ta olan Muhammed Lütfü Efendi yaklaşan tehlikeyisezmiş, etrafında topladığı 60-70 kişilik bir çeteyleRusların silahlarının saklandığı depoya baskın yap-mış, depodaki silahları almış, muhtemel gelişebile-cek Ermeni çetelerinin yakma, yıkma, talan etmehamlelerini boşa çıkarmak için hazırladığı kuvvetlerlemücadeleye başlamıştır. Böylece Ermeni çeteleri yö-rede ciddi bir etki oluşturamamıştır. Alvarlı Efe Hz. veArkadaşları 9 veya 10 Mart günü Zerdige boğazından

Page 52: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

gelmekte olan Türk Ordusu’nun Halit Paşa yöneti-mindeki kuvvetlerine katılmış, Erzurum’a doğru ha-rekete geçen askeri birliklerin yanında Efe ve arka-daşları da özellikle Bingöl yolunun sol tarafındakiköylere yardıma koşmuştur. Bu arada Börekli, Kev-giri, Tepeköy gibi köylerde Ermeni çeteleri katliam-larına devam ederek Erzurum’a çekilirken, Tepe-köy’de yüze yakın Müslüman Türk’ü ahırlarda yaka-rak şehit etmişlerdir. Rus Yarbay Teverdohalebovverdiği raporda bu katliamı açıkça ifade etmiş, Er-meni çetelerine söz geçiremediğini beyan etmiştir.

Sakalıkesik, Zergige, Haydari, Özbek, Henege,Kümbet, Mahanda, Kevgiri, Tepeköy ve Tuzcu Rus-ların çekilmesinden sonra sürekli Ermeni çetelerin-ce taciz edilmişler ve canları, malları, namusları heptehdit altına girmişti. Bu köylerde eli silah tutanlarcephelerde olduğu için geride kadınlar, kızlar, ihti-yarlar ve çocuklar kalmıştır. Şubat ayının sonlarındabaşlayan tedhiş eylemleri insanları canından bez-dirmiş bir kısmı dağların kuytu yerlerine çekilmiş,gelecek Türk ordusunu beklemişlerdir.

Ermeni çeteleri Haydari köyünü günlerce muhasaraaltına almış, yöre halkı ellerindeki imkânlarla köyle-rini savunmuş, cephaneleri bittiğinde ise Halit Paşakuvvetleri imdatlarına yetişmiştir13. Kevgiri köyü deErmeni Çetelerinin hücumuna uğramış, köyde bu-lunan kadınları köy meydanına toplayıp buradancamiye doldurmuş, kapısını kapadıktan sonra ca-min bacasından benzin ve gaz yağı dökerek kadın-ları canlı canlı yakmışlar, köyde bulunan 3-5 çocuğuda yakalayarak taşlarla kafalarını ezip öldürmüşler-

dir14 Mahanda, Kevgiri, Kümbet köyleri acılı günleryaşamış onlarca şehit vermiş, yanmış, yıkılmış köydurumuna düşmüşlerdi15.

TEPEKÖY KATLİAMI

Şubat aynın sonlarından başlayarak Mart ayı içindebölgedeki Taşnak, Hınçak çeteleri Çete başlarındanaldıkları emirleri uygulayarak köylerde tam bir kat-lim yapmışlardır. Bu katliamlardan en feci olanlar-dan birisini Tepeköy’de gerçekleştirmişler, katliam-la ilgili Rus Yarbay Tverdohalebov topçu alayınınkonuşlandığı Tepeköy’de “tüm Müslümanlarınkimliği belirsiz kişiler tarafından cinsiyet ve yaş ayrı-mı yapılmaksızın bütünüyle katledildiğini öğren-dim16” demek suretiyle katliamı resmen ifade et-miştir. Bir başka raporda Yarbay Tverdohalebovköydeki subayının vasıtasıyla öğrendiğini ifade et-tiği olayların müsebbibi olarak Antranik göstermiş-tir. Bu katliamda Tepeköy’de yüze yakın köyün sivilahalisi katledilmiştir.17 2010 yılında Erol Kürçüoğluve bilimsel bir heyetin çalışmaları sonucu kazı ya-pılmış, katliam bütün belgeleriyle ortaya çıkarılmış-tır.

MAHANDA (BÖREKLİ) KÖYÜ

Bu köyde de Ermeniler civar köylerde yaptıkları gibimasum sivilleri önce bir araya toplayıp sahip olduk-ları kıymetli eşyalarını almış, sonra damlara doldu-rarak öldürmüş, üzerlerine gaz dökerek yakmışlar-dı. Sivaslı Murad adlı çete başının talimatlarıyla Şa-ban Çavuşun evinde gelinlik kızlara, gelinlere gayriahlaki davranışlarda bulunduktan sonra hepsinikatletmişlerdir. Erkekler ise Hacı Emin Ağa’nın evi-ne doldurulmuş burada katledilmişlerdir. Yüz küsurhaneli köyden katliam sonrasında 20 erkek 6 kadıngeride sağ kalabilmiş, köyün imamı ve muhtarı dâ-hil katliama tabi tutulmuşlardır18.

TEKE DERESİ KÖYÜ KATLİAMI

Ermeniler bu köyü çepeçevre kuşatmışlar, köydendışarı çıkanları öldürmüşler, sekiz hane evi yakmış-lar, Türk Askerlerinin gelmesi üzerine kaçıp gitmiş-ler. Böylece köy de daha büyük bir katliamdan kur-tulmuştur19.

KÂGİRİ (KEVGİRİ) KÖYÜ

Sağ kalan köylülerin anlattığına göre; Rusların işgalsırasında yakacak ihtiyacını Türk evlerini yıkarak çı-kardıkları odunlardan sağlamışlar köyü harabeyeçevirmişler, Ruslar gidince Ermeniler işi azıya ala-rak, köyde kadın, erkek, çocuk demeden diğer yer-lerde yaptıkları gibi üzerlerine gaz döküp yakmışlarve Kevgiri de katliama imza atmışlardır20.

SERÇEME DERESİ KÖYLERİNDE KATLİAMLAR

Ermeniler Serçeme deresinde bulunan Rizekent,

50 /

51

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Yeşilyayla Köyü, Ermeni katliamından sonraçıkaralan şehit kemikleri

Page 53: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Serçeme ve Eğerti köylerinde katliamlarını sürdürm-üştür. Serçeme köyünde 25-26 Şubat tarihinde 32 eviyakmış, insanları katletmişlerdir21. Ruhsat Tuncel adlıdönemin şahitlerinden birinin anlattığına göre Ruslarçekilmeden önce köyde bulunan hayvan, eşya cinsin-den her şeylerini alıp gitmiş, sonra köye gelen Erme-niler köyü ateşe vererek yakmışlardı. Köy ahalisindenbulduklarını da öldürdürmüşlerdir22, İncife Yaylalı ha-tıralarında özetle “Rizekent köyünde Rusların gitme-sinden sonra köye gelen Ermeniler köyde yakaladıklarıinsanları öldürdüler, dağlara ve ormanlara kaçan in-sanlar ancak kurtulabildi23” demek suretiyle tariheşerh düşmüştür.

SONUÇ :

Sonuç itibarıyla Birinci Dünya Savaşı tüm OsmanlıCoğrafyasında felaketlerin ve Osmanlı Devletinin yokoluş kapısını açmış, Erzurum yöresi ve özelde yazınınkonusu olan Ilıca Nahiyesi ve köyleri bu acılı sonuçtanbüyük oranda etkilenmiştir.

1915 yılı itibarıyla yaşanan muhaceret, göç yörede nü-fusun azalmasına sebep olurken, salgın hastalıklar-dan tifo, tifüs, kolera insanların ölmesine sebep ol-muştur. Birde bunların üzerine 17 Ekim devrimiyleRus askerlerinin gitmesi sonucu yönetimi ele geçirenErmeni Taşnak, Hınçak çeteleri emellerine ulaşabil-mek için yörede tam bir Müslüman Türk Soykırımyapmışlardır.

Türk Soykırımı yapanların başında General Antranikolmak üzere, Fransız Albay Morel, Bulgar Torkum, Si-vaslı Murad, Canbolatyan, Dr. Zavriyev ve diğer çetebaşları gelmiş, bu katliamlara imza atmış, Ilıca veköylerinde binlerce insanı katletmişlerdir. Eğer yereldirenişler başlamasa ve Türk ordusu gelmese yöredebir Türk bile bırakmayacakları ele geçirilen belgeler-den anlaşılmaktadır.

Kâzım Karabekir Kuvvetleri, Halit Paşa Kuvvetleri,Rüştü Paşa kuvvetleri, Sulaka Hasan, MuhammetLütfü Efendi kuvvetleri yetiştikleri onlarca köyünkurtuluşuna sebep olmuş, geride kalan halkı mutlakkatliamlardan kurtarmışlardır.

Bu vesileyle şehitlerimizi bir kere daha rahmetle anı-yor, rabbimden ülkemize, milletimize bir daha böylesiacılar yaşatmamasını niyaz ediyorum.

Kaynakça

Alper Gezgingiray, Ermeni Terörünün Kaynakları, İs-tanbul, 1982.

Betül Aslan, Erzurumda ermeni Olayları(1918-1920)Hatıralar-Belgeler-Kazılar, Erzurum,2004.

Selahattin Tozlu- İskender Yılmaz, Erzurum Ova Ka-zasının Nüfusu, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakül-tesi Sosyal Bilimler dergisi Sayı. 53.

Kenan Çetin, Eğitim Fakültesi Tarih Ders El Notları(Yayınlanmamış)

Abdurrahman Zeynal, Selçukludan Günümüze Erzu-rum Eğitim Kurumları Tarihi, Erzurum, 2011.

Alaca Köyünde çıkan şehit kemiklerinin törenledefnedilmesi.

Page 54: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

52 /

53

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Kazım Karabekir, Erzincan ve Erzurum’un Kurtulu-şu Sarıkamış, Kars ve Ötesi, Erzurum 1999.

Osman Nuri Lermioğlu, Halkın İstemediği İnkılap,II.Meşrutiyet. İstanbul, 1967.

Erol Kürkçüoğlu, Ilıca’da Müslüman Türk Soykırımıve Ermeni Sorunu, Erzurum, 2016.

McCarthy, Ölüm ve Sürgün, Çev: Bilge Umar, İstan-bul, 1998.

Mustafa Yılmaz Çağlayan, Şu Bizim İspir, İstanbul,1981.

Mehmet Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Er-meni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul, 1976.

Enver Konukçu, Selçukludan Cumhuriyete Erzurum,Ankara, 1992.

Yarbay Tverdohlebov, Gördüklerim Yaşadıklarım,Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkan-lığı Yayınları, Ankara 2007.

DİPNOTLAR

Selahattin Tozlu- İskender Yılmaz, Erzurum Ova Kazası-1nın Nüfusu, Atatürk Üniversitesi Edebiyat FakültesiSosyal Bilimler dergisi Sayı. 53, 2014, s.38. Kenan ÇetinEğitim Fakültesi El Notları.

Abdurrahman Zeynal, Selçukludan Günümüze Erzurum2Eğitim Kurumları Tarihi, Erzurum, 2011. s. 64.

Kazım Karabekir Erzurum’un Kurtuluşu, 3

Osman Nuri Lermioğlu, Halkın İstemediği İnkılap,II. Meş-4rutiyet. İstanbul, 1967.s.245.

Erol Kürkçüoğlu, Ilıca’da Müslüman Türk Soykırımı ve5Ermeni Sorunu, Erzurum, 2016. s. 69. McCarthy, Ölümve Sürgün, Çev: Bilge Umar, İstanbul, 1998, s. 244.

Erol Kürkçüoğlu, Ilıca’da Müslüman Türk Soykırımı ve6Ermeni Sorunu, Erzurum, 2016. s. 70.

Erol Kürkçüoğlu, Age, s. 82.7

Mustafa Yılmaz Çağlayan, Şu Bizim İspir, İstanbul, 1981,8s. 48.

Erol Kürkçüoğlu, Age, s100.9

Yarbay Tverdohlebov, Gördüklerim Yaşadıklarım, Ankara10, 2007, s. 9.

Erol Kürkçüoğlu, Age, s. 97. Mehmet Hocaoğlu, Arşiv Ve-11sikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstan-bul, 1976, s. 764. Enver Konukçu, SelçukludanCumhuriyete Erzurum, s. 736

Ahmet Refik Altınay, Kafkas Yollarında, Kültür Bakanlığı12Yayını, s. 45.

Betül Aslan, Erzurum’da Ermeni Olayları, Hatıralar, Bel-13geler, Kazılar, Erzurum 2004, s.319.

Betül Aslan, Age, s.378.14

Enver Konukçu, Selçukludan Cumhuriyete Erzurum, An-15kara, 1992. s,738.

Yarbay Tverdohlebov, Gördüklerim Yaşadıklarım, s.10.16

Alper Gezgingiray, Ermeni Terörünün Kaynakları, İstan-17bul, 1982, s. 435.

Betül Aslan, Age, s. 912.18

Betül Aslan, Age, s. 922.19

Betül Aslan, Age, s. 923.20

Erol Kürkçüoğlu, Age, s.56.21

Betül Aslan, Age, S. 295.22

Betül Aslan, Age,s.297.23

Öztürk AKKÖK

Page 55: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Davetli misinkutlu zaman sergisine?

Kalbinle kulak verbu rüya ezgisine.

Ey şanlı şehir,ayna tutar Tabyaların

İnsanlarınınbüyük vatan sevgisine.

Vatan severTacettin ŞİMŞEK

Page 56: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ERZURUM’UN KUTULUŞUNUNYÜZÜNCÜ YILDÖNÜMÜ

DADAŞLARINSAVAŞI

Ali Mustafa KURBAN

Page 57: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Erzurum hakkında çokyazılar yazılmış, çoksözler söylenmiştir,

Bunların arasında Erzu-rum’u en iyi tarif edenibence şu sözlerdir:

“Her yerde toprağın hususibir kokusu varken Erzu-rum’da hiç de öyle değildir.Burada toprak barut kokar;kan kokar, şeref kokar, şankokar. Hatta bütün bir va-tan kokar.”

Bu sözler, dadaşlar yatağıErzurum’u olduğu gibi an-latmaktadır.

Ankara için Türkiye’nin kal-bi derler. Ya Erzurum nedir?

Bu soruya hiç tereddüt gös-termeden karşılık verebilir-siniz: Düşmana sıkılanyumruğu..

Erzurum vatanın en eskiserhat şehridir. Bütün içinbu kutsal topraklar, vatanınen çok şehit kanı ile sulan-mış köşesidir. Sanılır ki şair:

“Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda” mısraınıErzurum için söylemiştir.

Deniz seviyesinden hemen hemen iki bin metre yük-seklikte kurulmuş bulunan bu şehir, aynı zamandadünyanın da bilinen şehirlerinin en eskilerinden biri-dir, Dört bin yıl öncesine kadar bir tarihi vardır.

Kurulduğundan beride pek çok savaşlara sahne ol-muş, uğrunda pek çok kan dökülmüştür, insanlar buşehre sahip olmanın Anadolu’nun verimli toprakları-na sahip olmak anlamına geldiğini çok önceden anla-dıklarından onu ellerinde tutmaya çok gayret etmiş-ler, ilk olarak da bugün bile kalıntıları olduğu gibi du-ran kalesini ilk defa Romalılar yapmışlardır. Bu kale-

nin tam on beş asırlık tarihi var-dır.

Buna rağmen şehrin bu sağlamsurları ne Romalıları, ne İranlıla-rı, ne Bizanslıları, ne de Arpalarızaman zaman hâkim olduklarışehre sahip edemiyor. Bilmiyor-lar ki Erzurum bir başka millete,bir başka ırka âşıktır. Ancak ebe-di olarak onun olabilecektir. Bumilletin adına Türk milleti deni-yor. Ve Anadolu’yu Türklere ke-sin olarak açan Alparslan, tamdokuz asır önce şehre sahip olu-yor.

İşte Erzurum o günden beriTürk’tür. Türk’ün serhat şehridir.Türk’ün düşmana sıkılan yum-ruğudur, Türk’ün gazi şehridir.Türk’ün çile çekmiş şehirler ya-tağıdır. Türk’ün şahinler yuvası-dır. Türk’ün namusu, ele geçmezkalesidir.

Çok büyük tarihi adamlar görm-üştür Erzurum. Onun kalesinde,sokaklarında dolaşırken, abide-lerinin etrafında dinlenirken

sanki bu yaman Türklerden birine rastlayacağınızı sa-nırsınız.

Kimdir o hafifçe topallayarak yürüyen çekik gözle,sert bakışlı adam? Yedi iklimi zapt edip dünyanındörtte birini hükmü altına almış bulunan Timurlenkmi?

Ya atını hırsla süren, dev cüsseli adam kimdir? Osma-noğulları ile cenk eden Uzun Hasan’dan başkası değiltabii...

İşte bu güzel yüzlü, uzun bıyıklı, sakalsız, şahin bakış-lı adamı hemen tanıyacaksınız. O uğursuz çıbanagenç yaşta kurban olmasaydı acaba Türk’ün bayrağınıdikmeyeceği dünya şehri mi kalırdı?

Bir hürriyet kılıcı belendi bugün kan’aBir şahlanış mal etti uzakları-yakına

İrâde gökten kopan yıldız oldu, ay olduDadaş’ın her yumruğu pala, kalkan, yay oldu

Dünü Türk, bugünü Türk, yarını TÜRK ERZURUMBir daha aramıza giremeyecek uçurumKahramanlık, yiğitlik ancak ona yakışır

Her ölen sende şehit, her doğan şeref taşır.

Erzurum denilince akla, bununarkasından hemen geliveren kelime,

dadaş kelimesidir. Erzurum'u iyi bilmekiçin mutlaka dadaşı da bilmek, onu datanımak şarttır. Etle kemik, parmaklatırnak ne ise, Erzurum ile onun dadaşı

da aynı şeydir.Dadaş demek, Erzurum'un yüreğinekadar erkek, mert evladı demektir.

Page 58: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Peki, şu ihtişamlı adamı tanıdınız mı? Beyaz atınıdünyayı çiğnemek istercesine süren bu adamın gel-miş geçmiş dünya imparatorlarının en muhteşemiolan Kanuni Sultan Süleyman’dan başkası o-ola-mayacağı ortada..

Ve işte zırhlara bürünmüş, sert bakışlı, kara sakallı,yaman bir atlı daha.. Onu tarihler IV. Murad diyeanarlar. Bağdat’ı fethetmeye gidiyor.

Ve şimdi birden yeni bir yüzle karşılaşıyoruz. Sarı-şın, mavi gözlü, güzel yüzlü bir adam bu... İnce,kumral bıyıkları var. Kalpağını gür kaşlarının üzerinedoğru eğmiş. Mustafa Kemal Paşa o .. Vatanı kur-tarmak için geçtiği Anadolu’da ilk olarak Erzurumdadaşlarının yanına koşmuş;

Evet, evet... Erzurum’da dolaşırken bütün buadamlara rastlayabilirsiniz. Orada bugün bile Al-parslanların, Yavuzların, Muratların, Mustafa Ke-mallerin ruhları sarmaş-dolaş dolaşır.

Dadaşlık Rütbesi

Osmanoğulları, Anadolu’ya hâkim olduktan sonraErzurum yeni kurulan muhteşem imparatorluğundoğu kalesi olarak yaşamakta devam etti. Ve ilkdefa 1828 yılında Rusların kısa bir işgallerine uğra-dı. Arkasından 1877’de ve 1916’da gene Ruslar tara-fından kısa surelerle işgal edildikten sonra kurtul-muş, Türk benliğine yeniden kavuşmuştur.

Bundan da anlaşıldığı gibi, Erzurum için yabancı ih-tiraslar hiçbir zaman sönmemiştir. Anadolu’da

56 /

57

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Kazım Karabekir ve Erzurum’u kurtaran karargah subayları

Page 59: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

gözü olan, Anadolu’ya yayılmak isteyen yabancılar,gözlerini oradan asla ayırmış değillerdir,

Ama Erzurumlu, hiçbir zaman düşmana boyun eğ-memiş, en zor şartlar altında bile düşmanla savaş-masını, ana yurdunu kurtarmasını bilmiştir.

Biz bu yazımızda, Erzurum’un son işgal ve kurtuluştarihinden bazı örnekler, acı tatlı bazı hatıralardanbahsetmek istiyoruz. O zaman kahraman gazi şehirErzurum ve Erzurumluları daha iyi tanıyacağız.

Erzurum denilince akla, bunun arkasından hemengeliveren kelime, dadaş kelimesidir. Erzurum’u iyi bil-mek için mutlaka dadaşı da bilmek, onu da tanımakşarttır. Etle kemik, parmakla tırnak ne ise, Erzurumile onun dadaşı da aynı şeydir.

Dadaş demek, Erzurum’un yüreğine kadar erkek,mert evladı demektir.

Erzurum, bilindiği gibi şehir olarak yüksek bir yerdekuruludur. Burada tabiat şartları da iklime uygun ola-rak serttir. Öyle zayıf kimseler buralarda yaşayamaz,barınamazlar. Orada yaşayabilmek için yalnız vücutçadeğil, fakat karate bakımından da kuvvetli, hem deçok kuvvetli olmak şarttır.

Bir Erzurum delikanlısı dadaş olabilmek için birçokimtihanlar geçirmek zorundadır. Hiç kimse, hiç kim-seye dadaşlığı bir rütbe olarak veremez. Eskiden pa-dişahların bir kelime ile istediklerine paşalık verdikle-rini biliyoruz. Ama hiçbir padişah bir kimseye dadaş-lık vermemiştir.

Dadaşlık rütbesini Erzurumlular, ancak buna layıkolan evlatlarına vermişlerdir. Şunu da hemen belirte-lim ki, tarih boyunca bunda hiç de aldanmış değiller-dir. Dadaşlığı kazanan Erzurumlu, bu şerefli ada layıkolduğunu her zaman ispat edebilmiştir.

Dadaşlık, elde edilmesi çok güç şerefli bir rütbedir.Dadaşlık, aynı zamanda ateşten bir gömlek, demir-den bir leblebidir. Onu giyebilmek, onu hazmedebil-mek büyük iştir.

Dadaş bir defa doğruluktan hayatı boyunca asla şaş-mayacaktır. Zayıflara ve muhtaçlara yardım etmekiçin her fedakârlığı seve seve göze alacaktır. Zalim-den, ne kadar kuvvetli olursa olsun hiçbir zaman yıl-mayacaktır. Hak uğrunda sonuna kadar mücadeleedecektir. Şeref kırıcı hiç bir davranışı olmayacaktır.Kötü insanlar ondan korkacak, iyiler ise onu her za-man her yerde anacaktır.

Dadaş hiçbir davranışında kendi menfaatini düşün-meyecek, hiçbir şahsi menfaat peşinde koşmayacak-tır. Vatanını her şeyden fazla sevecek, onun için herfedakârlığı seve seve yapacaktır.

Bu yüzdendir ki dadaşlardan savaşlara katılanlardanpek azı geri dönebilmiş, çoğu şehid düşmüştür. Dö-nenlerin hepsinin vücutları düşman kurşunlan, silah-ları ile delik deşiktir Sadece bir tesadüf eseri olarakhayatta kalabilmiştir

Ve bu yaraların hepsi de ya göğsünde ya alnında, yayüzünde olur. Çünkü o düşmandan yarayı, onunla gö-güs göğüse çarpışırken alır

Bütün bunlara bakıp da dadaşı, sert bakışlı gülmezyüzlü, aksi bir adam sanmayın.. Dadaş mutlaka güleryüzlüdür de.. O gerektiği zaman eğlenmesini de çokiyi bilir, Hele tabiatın nazlı-nazlı uyandığı bahar gün-lerinde davul zurnaların havasına uyarak bar tutmayamendil sallamağa bayılır.

Page 60: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Karanlık Günler

Dadaş korku nedir bilmez. En zor şartlar altında öl-mesi gerektiği zaman da güle güle ölüme atılır.Ama her zaman bu ölümünü düşmana çok pahalıyaödetmesini de bilir.

Dadaş yalan söylemez. Yalan, onun en çok nefretettiği şeydir Hakikat kendisinin ne derece aleyhindeolursa olsun, bunu olduğu gibi açıklar.

Dadaşın başkasının malında, ırzında asla gözü yok-tur, Emanete ölümü bahasına ihanet etmeyi aklı-nın kenarından bile geçirmez.

O mert doğar, belki hiç bir zaman zengin olarak de-ğil, fakat her zaman şerefle yaşar, şerefle ÖlürOnun arkasından herkes yaş döker. Hatırası hiçbirzaman unutulmaz, Adı hiçbir zaman dillerden düş-mez. Her zaman saygı ve sevgi ile hatırlanır.

Bilmem ki bu satırlar dadaşı, Erzurum dadaşının neolduğunu sizlere az da olsa anlatabiliyor mu?

Dadaşı daha kısa ve veciz olarak tarif etmek ister-sek şöyle diyebiliriz:

Dadaş, kahraman Erzurum’a layık, onun için her za-man ölmeyi canına minnet bilen, ahlakı tertemiz,alabildiğine yiğit evladıdır.

Erzurum’u ve dadaşı biraz anlayabilmek için şairRıza Ümit’in yazdığı şu satırlara bir göz gezdirmekyeter:

Herkes başka türlü öğer yurdunu;Bence şu ( ERZURUM ) cihana eşit!Kim bilmez Doğu’nun o mert KurdunuEtvarı bir çeşit, nazı bir çeşit!

Her yiğit gönlünde, bir arslan yatar!Dadaşsa yurdunu başında tutar!..Yurdum efil-efil burnumda tüter.Ozanı bir çeşit, sazı bir çeşit…

Ben, ne bağ öğerim; ne de dağ, dere!Vurgunum Dadaş’a… O eşsiz ere…Benzer mi arslan yurt, başka bir yere?Yaylası bir çeşit, düzü bir çeşit!..

Çevresi dört kapu, ortası kal’aAncak Türk olan kuş, konar bu dala!İşte çelik iman, ellerde pala;Şüheda bir çeşit, Gazi bir çeşit!..

Topdağı, Aziziye hep sıra sıraDizilmiş bekliyor nöbete sıra!..Coştu mu bir anı, sığmaz asıra..Kuvveti bir çeşit, hızı bir çeşit!..

Palandöken yurdun şeref dağıdır.Şehitler otağı şan kaynağıdır!Dostuna has nimet, yad’a ağudur;Ekmeği bir çeşit, tuzu bir çeşit!..

Altmış üç şehirin başıdır başı!Dillerde destandır levend Dadaş’ı.Tarihle bir gider: Bu ilin yaşı:İstikbal bir çeşit, mazi bir çeşit!..

Bu güzel şiir bu şekilde devam eder gider Ve benceErzurum’u da, dadaşı da çok iyi anlatır.

Şimdi gelelim Erzurum’un o en karanlık günlerine...

16 Şubat 1916...

Bu tarih, Erzurum’un şerefli tarihinin en kara günü-dür. Çünkü o gün güzel Erzurum düşman ordularıtarafından işgal edilmiştir.

Türkiye 1914’te Birinci Cihan savaşana girmişti. Ni-çin girdi? Girmese olmaz mı idi? Türkiye bu savaşagirmeseydi ne olurdu? Bütün bu meseleler konu-muzun dışında olduğu için üzerinde durmuyoruzTürkiye müttefikleri ile birlikte girmiş olduğu busavaş boyunca kendine düşen ödevi şerefle yerinegetirmiştir. Bilinen hakikat budur. Ancak düşmanıninsan gücü silah donanma ve her çeşit imkânlarınınüstünlüğü sonunda mukadder akıbete uğradı. Yaniyenildi İmparatorluğun tamamını ve anayurdununbirçok parçalarını kaybetti.

İşbirlikçi Ermeniler

Savaş sırasında kaybetmiş olduğu illerinden biri deErzurum’dur. Fakat onu Cihan savaşı bitmedenkendi gücü ile kurtarmağa muvaffak olmuştur

Erzurum’un kaybına sebep Sarıkamış harekâtıdır.Rus kuvvetlerini Avrupa’dan çekmek ve Almanlarınyükünü hafifletmek için girişilen bu çılgınca hare-ket sonunda kışın en şiddetli bir mevsiminde ileriTürk ordusu Allahüekber dağlarında olduğu gibidonmuş ve yok olmuştu. Ruslar bunu haber aldık-larından oraya seksen bin kişilik en seçme bir ordu-larını göndermişlerdi Bu ordu bir yıl sonra artık kar-şısında hiçbir ciddi engel kalmamış olduğundan ra-hatça ilerlemiş ve 16 Şubat 1916 tarihinde Erzu-rum’a girmiştir.

Karlar altında ne kara bir gündü o gün... Şehirde ya-şayan ve asırlar boyunca Türk’ten yalnız iyilik ve hi-maye görmüş bulunan Ermeniler Rus süvarileriniçılgınca alkışlıyorlardı. Türkler evlerine kapanmışkan ağlarken, Ermenilerin bu çılgın sevinç ve bay-ramları çok manalı idi... Çünkü bunlar Türk Erzu-rum’un sonunda kendilerine kalacağını vehmedi-yorlardı.

58 /

59

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 61: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

İmparatorluk Türkiye’sinin Anadolu’sunda yaşayanErmeni ve Rumların sayıları hiç de az değildi. Bunlarmilyonları buluyordu. En verimli yerler bunların malıolmuştu. Ticaret ve sanat hep bunların ellerinde idi.Bunlar askere alınmadıkları için hızla ürüyorlardı. Ver-gi filan verdikleri de yoktu. Kapitülasyonlardan fay-dalananları çoktu. Zavallı Türk evladı vatanı koruya-cağım diye sınırdan sınıra koşar ve ölürken bunlardurmadan artıyor ve zenginleşiyorlardı. Türkün ezelidüşmanları hemen hemen bir asırdan beri bunlarınüzerlerinde çalışmağa başlamışlar, casusları ve dök-tükleri paralar vasıtasıyla onları ayartmışlar ve kendiemellerine alet ederek Türk’e düşman etmişlerdi.

Erzurum’da da çok Ermeni vardı. Ve bunlar asırlardanberi Türk himayesinde rahat rahat yaşıyorlardı. İyicezenginleşmişlerdi. Hele meşrutiyetten sonra nüfuz-ları daha da artmıştı. Kabinelere girmişler, nazırlıklaryapmışlardı. Erzurum milletvekillerinden biri de Kara-kin Pastırmaciyandı. Ermenileri Türklerin aleyhine ilkkışkırtan Rus Carları olmuştur. Onlar bu unsurdankendi hesaplarına faydalanmak için pek çok gayretlergöstermişler. Kurdukları Taşnak ve Hınçak komiteleriile Türkiye’de yaşayan bütün Ermenileri zehirlemişler,bunları ikide bir tahrik ederek devlete düşman halegetirmişlerdi.

Devlet tam bir gaflet içindeydi. O kadar ki, Birinci Ci-han Savaş başladığı zaman Ermeni. İhtilal Komiteleri

Birliği iki hafta süren gizli kongrelerini bile Erzu-rum’da yapmaktan çekinmemişlerdi.

Bu kongrede Taşnak Komitecileri başrolü oynamışlarve Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışını nasıl çabuk-laştıracaklarını konuşmuşlardır.

Erzurum, 16 Şubat 1916’da düşünce, Erzurum’daki Er-meni Patriği Nersin Varsebetyan’ın yaptığı ilk is RusCarı II. Nikola’ya başvurarak resmen istiklal istemesiolmuştur. İşte Osmanlının sadık tebaası Ermeniler,böylece büyük bir ihanetin içine girmişlerdi.

Mazlumlar ve Hainler

Ruslar da bunu çok iyi bil diklerinden, uzun yıllardanberi ektikleri tohumların hasadını iyice alabilmek içinErzurum’a girerken beraberlerinde Ermeni gönüllüle-rini de getirmişlerdi. Ordularında Ermeni aslındangelme Antranik, Mazmanof gibi generallere bilhassayer vermişlerdi.

Evet... Her bakımdan çok kara bir gündü o gün... Er-meniler çılgın bir bayram yapıyorlardı. Genç Ermenikızları sokaklarda dolaşan uzun boylu Kazak askerle-rinin boyunlarına sarılıyorlardı. Onlar belki de asırlıkhayallerinin hakikat olduğunu sanıyorlardı. Türk mu-harebelerde ve cephelerde ezilmiş, yenilmiş, don-muş, hastalıklardan ve tifüsten kırılmıştı.

Kenan PENÇE

Page 62: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Bütün yollar Türk’e kapalıydı, Ortada düşmanı geriatacak bir kuvvet yoktu.

Şimdi ne yapmak gerekirdi? İlk olarak Türkün cen-gâver ruhunu iyice ezmek, yok etmek lazımdı. Buruhun temsilcileri kimlerdi? Dadaşlar...

Öyleyse ilk olarak bunlar ortadan kaldırılıp, halkagözdağı verilmeliydi. Dadaşlar ve dadaşlık ruhu ya-şadıkça Erzurum Türklükten temizlenemezdi.

Ruslar bu hakikati pek bilemezlerdi ama Ermenilerbunu çok iyi biliyorlardı. Bunlar daha Rus ordusuharekete geçmeden önce asılacak dadaşların isim-lerini tespit etmiş bulunuyorlardı. İlk önce bunlartemizleneceklerdi. Ve temizlendiler de...

Ermenilerin kara listesinde yer alan ve hemen ya-kalandıktan sonra Erzurum kalesinde idam edilenbu dadaşlar, Kumludereli Hasan (Kürt oğlu Has-so), Fırıncı Emo, Komisli Ali, Selim oğlu Sabri, LazYahya, Cemal Efendi, Evyıkan oğlu Şükrü ve Dü-yunu Umimiye kâtibi Mümtaz Beylerdi.

Bu dadaşların yakalanarak asılmaları, Erzurum Er-menilerini pek rahat ettirmişti. Artık Türklerin herçeşit karşı koyma azimlerinin yıkılmış olduğunainanmışlardı.

Erzurumlu ise yalnız kan ağlıyordu. En yiğit evlatla-rının bir anda yakalanıp asılmış olması karşısındaen büyük acıyla inliyordu,.

Ve pek güzel biliyorlardı ki bu, sadece bir başlangıç-tı. Bu işin arkası mutlaka gelecekti. Daha pek çokcinayetler işlenecek, pek çok canlar yanacak, pekçok ocaklar söndürülecekti.

Ruslarla işbirliği yapan Ermeniler, ne yazık ki kendi-lerine Erzurum’da yardımda bulunacak bir avuç.Kanı bozuk Türk de; bulabilmişlerdir. Bunların ba-şında Erzurum’da genelev işleten Fesli Kadir ileŞöhret adında ki bir diğer günahkâr kadın vardı.Fesli Kadir, erkek kılığıyla dolaşır, başına fes giyer,attan inmezdi.

Erkek olan bedbahtlar ise şunlardı:

Çakmak köylü Nuri, manav Mehmet Ali, TahmisçiHafiz, Sabuncu Sabri, Çirçir mahalleli Şevket, Ga-vurboğan mahalleli Kirve Mehmet, Kurt Yusuf, Bay-burtlu Reşit, Sıvırcık mahalleli Gavur Ali ve Çilli Tay-yar’ın oğlu Agâh. Kurtuluştan sonra bu hainlerinhepsi de cezalarını görmüşlerdir. Bunlardan Agâh’ınacıklı bir dramı vardır. Ve bir davranışıyla namusunutemizlemiştir ki, bunu da kaydetmek yerinde olur.

Kendisi nasılsa büyük bir günah işleyerek Ermenilerve Ruslar hesabına çalışmaya başlamıştı. Bunlaraverilen en önemli is, Türklerin arasında casuslukyapmak, vatan için çalışanları ihbar etmekti. Bu gi-

biler hemen yakalanıyor, ya zin-dana atılıyor, ya da çok defa ol-duğu gibi öldürülüyordu.

Agâh Efendi o zamana kadar kaçkişinin felaketine sebep olmuş-tur, bunu kimse bilemez. Hainlerbir süre serbest çalışıyorlar, son-ra günün birinde hain olduklarıanlaşılınca Türkler hemen kendi-leriyle bütün ilgilerini kesiyorlar-dı. Ne yazık ki o zamana kadarda birçok kurban veriliyordu.

Rusların ve Ermenilerin en çokgüvendikleri kimselerden biriolan Agâh, bir gün acıklı bir du-rumla karşılaşır. Ermeniler, Mu-ratpaşalı Hacı Tayfur’un gelini-nin yolun kesmişler, kendisinizorla götürmek isterlerken za-vallı genç kadının feryatla yar-dım isteğini görür. Ruslar namı-na iş gören Agâh birden bire ta-şıdığı Türk namusunun ve kanı-nın verdiği gücü hatırlayarakolaya müdahale eder ve kadınıgötürmek isteyen Ermeni’yi vu-rarak öldürür. Ermeniler de bunukarşılıksız bırakmaz ve kendileriadına iş gören Agâh’ı oracıktaöldürürler. Agâh ihanetinden na-dim olmuş olarak can verir. He-men söyleyelim ki önceleri düş-mana yardım ederken sonradan pişman olan sade-ce Agâh değildir. Daha başkaları da vardır.

Düşman bir süre kendisine hizmet ettikten sonraşüphelendiği casusları feda etmekten hiçbir zamançekinmemiştir. Her geçen gün düşmanın insafsızlı-ğı artıyor, Türklerden birçok kişi öldürülüyordu.

Bunun için ilk olarak tatbik edilen usul, yol yapımıbahanesiydi. Türkler yol yapımında çalışmak zorun-da bırakılmışlardı. Bunun için evler bile aranıyor, bu-lunan yaşlı erkeklerle çocuk denecek yaşta delikan-lılar bile toplanarak süngülü askerlerin muhafaza-sında çeşitli yerlere götürülüyor ve burada paryalargibi en ağır şartlar altında çalıştırılıyorlardı Birazgevşek davranmanın cezası, insafsızca kamçılan-maktı. Daha ileri gidildi mi, hemen oracıkta kendimezarı kazdırılıyor ve süngülenerek öldürülüp he-men oraya gömülüyordu.

Ruslar, Erzurumlulardan gene de korkuyorlardı. On-ların ruhlarında ki cevherin ne büyük olduğunu çokiyi takdir ediyorlardı. Şehirden kaçamayan dadaşlarasılmışlardı ama kaçanlar pek uzaklara gitmiş de-ğillerdi. Bunlar silahlı olarak dağlara çekilmişler, Er-

60 /

61

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Page 63: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

zurum’un kurtuluş yolunu bekleyerek, düşmanın ik-mal yollarını kesiyorlar, fırsat buldukça birçoğunu öl-dürüyorlardı.

Düşman bunlara, bu vatansever dadaşlara haydut di-yor, onların dolaştıkları yerlere yakın köy ve kaza hal-kına en ağır işkencelerde bulunarak dadaşların izleri-ni bulmaya çalışıyordu. Bazen dadaşların saklandık-ları yeri haber vermiyorlar iddiasıyla koca koca köyleriyaktıkları bile oluyordu.

Bereket versin ki Rus ordusunda Kazanlı, TaşkentliTürk aslından kişiler de vardı. Ve bunlar, bilhassa Er-menilerin zulümlerini önlemek için büyük gayretlergöstermişler, pek çok masura Türkü de ölümden kur-tarmışlardır. Bir ara Ermenilerin zulmü o hale geldi ki,Ruslar bile kendilerinden iğrenir oldular Rus işgalidokuz ay kadar sürüyor Ruslar artık önlerinde birkuvvet bulunmadığından, ilerliyorlar. Erzurum’dansonra Erzincan da işgal ediliyor öbür taraftan Karade-niz kıyısından ilerlemekte olan ordular, Rize. Trab-zon’dan sonra Giresun’un yakınındaki Harşit ırmağınakadar gelmişlerdir Tam bu sırada birdenbire beklen-medik bir olay oldu. Rusya’ da ihtilal patlamıştı Türk-

lerin büyük ve amansız düşmanı olan Çarlık yıkılmış,Çarlık orduları dağılmıştır. Ruslar her tarafta geri çe-kilmeye başlıyorlar, Karadeniz’deki şehirlerle beraberErzincan da boşaltılıyor. Fakat Rus orduları, Erzu-rum’dan çekilirken şehri asıl sahibi olan Türklere de-ğil de Ermenilere bırakıyorlar.

Erzurum’un Ermeni işgali altında kaldığı sure içindeErmeniler tarafından şehit edilen müdafaasız Türkhalkının sayısının otuz bine yaklaştığını bugün ancakyaşlı Erzurumlular bilirler.

Buna ise sadece insanlık adına yüz kızartıcı bir katli-am denebilir.

Ermeniler, Erzurum’da bir tek Türk bırakmamaya ah-detmişlerdi Ve eğer işgalleri daha birkaç ay sürebil-seydi, bu gayelerini hakikaten tahakkuk ettirecekler-di. Hakikatleri bilenler bunu olduğu gibi kabul ederler.

Ruslar gittikten sonra bu katliama gene yol yapımıbahanesiyle başlamışlardı. Mevsim kışta. Kar yağı-yordu. Ortada dondurucu bir soğuk vardı. İşte şehirdekalan son Türkler böyle bir havada yol yapmak, kartemizlemek bahanesiyle toplatılıyor ve süngülerle

Kenan PENÇE

Page 64: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

62 /

63

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

şehir dışına götürülerek sıfırın altında yirmi derece-de sözüm ona çalıştırıyorlardı.

Eğer bir amele taburunda yüz kişi varsa, akşamageriye ancak yirmi kişi dönebiliyordu. Bunların birkısmının elleri ayakları donmuş bulunuyordu.

Bir kısmı donarak ölen, bir kısmı öldürülerek karagömülen bu müdafaasız Türklerin tek suçu Erzu-rumlu olmaları, Erzurum’un hakiki sahibi bulunma-larıydı.

Böyle bir zulüm, böyle bir alçaklık, dünyanın nere-sinde görülmüştü? Aynı zulüm yalnız Erzurum’dadeğil, onun köylerinde ve kazalarında da durmadantekrarlanıyordu.

Bunların hepsini yazmak ciltler doldurur. Fakat res-men harp tarihine geçmiş bulunan, tespit edilenzulümlerden birkaç misal vermek yerinde olacaktır,Böylece yeni nesil, atalarının neler çekmiş olduğu-nu öğrenmiş olur.

Erzurum’un bu işgal yılları boyunca neler çekmiş ol-duğunu iyi anlamak için, kurtuluşundan kısa birsüre sonra oraya gitmiş bulunan tanınmış; tarihçi-miz Ahmet Refik’in şu notlarına göz gezdirmek ye-ter de artar bile. İşte onun gördükleri

“Türklerin bu tarihi ve fedakâr beldesi, âdeta birharabe halinde… Sokaklar ve binalar, camiler vemektepler kâmilen harap… Evler insan ölüleriyledolu… Yanmış, yıkılmış evlerin enkazı ayakla dür-tüldüğü zaman, simsiyah kesilmiş, dişleri sırıtmışinsan kafataslarına, çocuk başlarına, kol ve bacakgövde ve ayak parçalarına tesadüf ediliyor…”

Gene ayni tarihçi, düşmanın işgal boyunca yalnızşehirde öldürdüğü Türklerin sayıca dört bini geçti-ğini bildiriyor. Şanlı Türk Ordusu bu şehri kurtarmaküzere 12 Mart günü Erzurum’a girdiği zaman bu bü-yük şehirde ancak on bin kadar Türk bulabilmiştir.Bunların da çoğunu kadınlar, yaşlı insanlar veya kü-çük çocuklar teşkil ediyordu.

Bugün Erzurum çevresinde nerede toprak biraz ka-zılacak olsa, orada hala ebedi uykularında uyumak-ta Erzurumluların kemiklerine tesadüf olunabilir.

Ruslar çekilip gittikten sonra Erzurum’u Ermeni or-dularına bırakmışlardı. Bunların başında ise Antra-nik adında bir general vardı. Bu adam, tarihin enderkaydettiği bir vahşi, bir Türk düşmanıydı. Bu adamşöyle düşünüyordu: Erzurum’u Ermeni yapabilmekiçin tutulacak tek yol, burada yaşayan Türkleri top-tan ortadan kaldırmaktan ibarettir. Ve meş’um pla-nını tahakkuk ettirmek için de elinden gelen herşeyi yapmaktan geri kalmamıştır. Her gün Öldürü-len Türklerin sayısı yüzleri geçiyordu. Bir taraftanbunu yaparken, bir taraftanda Türk’leri korkutup

kaçırmak için elinden gelen işkenceleri ihmal etmi-yordu.

Bu işkenceler, Türklere ölümün de ne korkunç birşekilde geleceğini göstermekti. Bunlar, mesela birkazayı veya bir köyü çeviriyorlar, yakaladıkları Türk-leri bir camiye yahut da büyük bir konağa dolduru-yorlar ve bunu ateşe vererek içindekileri diri diri ya-kıyorlardı. Sonra da bu marifetlerini her tarafa du-yurarak Türklerin bundan ürkerek baba topraklarınıterk edip kaçmalarını sağlamaya çalışıyorlardı

Erzurum yakınlarında Tuzcu köyü camii, Tahtacı-lar’daki Osman Ağa konağı, Konaklı köyündeki Sa-lih Ağa ve Derviş Beyin evleri, Teke Deresi köyündeHasan Ağanın evi, hep bu çeşit facialara sahne ol-muştur.

Buralara doldurulan masum ve müdafaasız Türkler,vahşice yakılmışlar veya bombalarla havaya uçuru-lan bu evlerin içinde enkaz altında kalarak can ver-mişlerdir.

Belki de yanarak can verenler, öbürlerinden dahaşanslı sayılabilirlerdi. Çünkü bunlar dumandan bo-ğulmak ve yanmak suretiyle ne kadar büyük acıçekmiş olurlarsa olsunlar en çok yarım saat, birsaat nihayet iki saat içerisinde can vererek kurtul-muşlardır.

Hâlbuki dolduruldukları binalar bombalarla havayauçurulan ve enkaz altında kalan Türklerin bir kısmıenkaz altında günlerce feryat ede ede, en büyükacıları çeke çeke şehit düşmüşlerdir,

Ama bunlar gibi yüzlerce misal arasında bir tanesivar ki, öyle sanırız ki bunun emsali bütün Ortaçağvahşet devrinde bile görülemez. Bu korkunç olayasahne olan yer, Erzurum’a bağlı Karayazı’nın Hanikköyüdür.

Tepelerinden tırnaklarına kadar silahlı bir bölük Er-meni askeri bir sabah erkenden bu köye gelerek in-san avına başlıyorlar. Kadın erkek, çoluk çocuk, yet-miş kadar zavallıyı yakalayarak köyün büyük ahırı-na dolduruyorlar. Ahırın tek ışık ve hava aldığı yerdar kapısıdır.

Ahıra doldurulmakta olan Müslümanlar, başlarınagelecek felaketin ne olduğunu pekâlâ bildiklerinden‘tevekkülle boyun eğiyorlar. Birer köşeye sinerekkelime-i şahadet getirmeye başlıyorlar. Bunlar ha-yatlarının belki de son dakikalarını yaşamakta ol-duklarını çoktan anlamışlar ve bu durum karşısındayapabilecekleri tek şeyi yaparak Allah’a sığınmışlar-dır.

Ermeniler bu sırada samanlıktan yağma etmiş ol-dukları samanları da taşıtarak ahıra doldurtmakta-dırlar.

Page 65: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Arkasından bir de iri manda bulup getiriyorlar. Hay-vanın üzerine birkaç kat yatak ve yorgan döşeyipele geçirdikleri Mirza isimli köylüyü üzerine oturtu-yor ve güzelce bağlıyorlar, yatağın üzerine bir tene-ke gazyağı döküyorlar ve bunu tutuşturarak man-dayı ahıra sokup kapıyı şıkı sıkı kapatıyorlar, Bil-mem ki bu korkunç sahneyi gözünüzün önündecanlandırabiliyor musunuz?

Gazyağına bulanmış olan yatak ve yorganlar yan-maya başlar başlamaz canı fena halde yanmayabaşlayan manda, sağa sola doğru koşmaya, önünerastlayanı çiğnemeye başlıyor. Zavallı Mirza da hay-vanın üzerinde çıra gibi yanmaktadır. Alevlerdenkuru samanlar da hemen ateş alıyor Böylece ahırıniçi bir cehenneme dönüyor. Feryatlar, çığlıklar yük-seliyor. Belki bunlar en katı taşları bile eritecek de-recede. Ama dışarıda insanlıktan nasibi olmayanErmeniler bunları dinledikçe kahkahalar atıyor, se-vinç naraları koparıyorlar.

Bir de Hınıs’lı bir kadına yaptıkları vardır ki, bu dafert olarak, bir insana yapılabilecek en vahşice birmuameledir. Bu kadıncağızın süt emen bir yavrusuvarmış. Önce bu yavruyu alıp gözünün önün de bo-ğazlıyorlar. Arkasından etini pişirip kadına, yani an-nesine zorla yedirmeye çalışıyorlar.

Eğer dünyanın bir medeniyet tarihi olduğu gibi, birde vahşet tarihi olsa, bu vahşetler Ermeniler hesa-bına herhalde altın harflerle kayda geçerdi.

Bir de şu hakikati belirtmek isteriz ki, Erzurum, acıyıllarında hiçbir zaman düşmanın büyük baskısınaboyun eğmemiştir.

İşte bütün bu acı tablolar yaşanırken Kazım Kara-bekir Paşa imdada yetişti.

Erzincan, Erzurum ve Kars üzerine yürüdü. Emrin-deki kuvvetler on bin kişi bile değilken, sayı ve silahbakımından çok üstün olan Ermenileri, silip süpüre-rek Erzurum’u Ermeni işgalinden kurtardı ve ilkelde ileri bir harekâtla Sarıkamış’a kadar sürdü.

Türk ordusunun Erzurum’a 12 Mart 1918’de girdi. Ogün Erzurum’da nasılsa sağ kalabilmiş bir avuçhalk, gözyaşları içinde şehre giren Türk askerlerinikucaklıyorlardı.

O mağrur, o kibirli Ermeniler ise kendi orduları ilebirlikte çekilip gitmekten başka bir çare bulama-mışlardı. Sanki büyük bir uykudan, derin bir hayal-den uyanmışa benziyorlardı.

Erzurumlular, o günden beri her 12 Mart tarihindekahraman şehirlerinin. Kurtuluşunu kutlarlar.

Dadaşların bayramıdır o gün... Davullar çalınır, zur-nalar üflenir. Askerler geçit resmi yaparlarken da-

daşlar meşhur oyunlarını neşe içinde oynarlar.

Ve o güngörmüş koca Erzurum, Palandöken dağlarıonları gülümseyerek seyreder durur.

12 MART

On iki Mart, şerefli şanlı zafer günüdür Erzurum’un, Dadaşın tarihleşen dünüdürOn iki Martta düşman çıkarıldı buradan Püskürtüldü şehirden kovalandı ovadanOn iki Martta bu halk tepeledi düşmanı Temizledi son defa, hâk-i pâk-i vatanıEsaret zincirini kırdı bu yurt bu günde Makhuren kaçtı düşman kahramanlar önündeBu kurtuluş günüdür Erzurum’un düşmandanEt kemikten ayrılmış, Erzurum da vatandanErzurum’un bu zafer, destan olmuş ünüdürAna baba gününde Dadaşın düğünüdürErzurumluya savaş, sanki olmuş bir adaş Kurtarışlar sayısız, kurtaran tektir: DadaşAziziye bilhassa bir cidâl-i sâika Kurtarışlar içinde şâhikâ-i harikaDadaş yurdu Erzurum yiğitlerin bölgesi Ülkelerin bökesi, bökelerin ülkesiTarih boyunca bu yurt kâinata ün salmış Kurtarış harplerinde can verip dc şan almışDadaş ile savaşı, savaş ile DadaşıBeraber görürüz hep bu iki arkadaşıDadaş sanki savaşı idman bilmiş kendine Kabarıp da taşmasın, sığmaz sedd ü bendineNe ilahi bir cihad, yurt kurtaran bu savaş Neden geri kalır ki neyi yapmaz ki DadaşSınırların arslanı, serhadlerin bekçisi Kaleler muhafızı, tabyalar nöbetçisiOrdu kırıp geçiren, gâvurboğan memleket Zorlu, yavuz, bahadır, aslan yürekli milletVatan borcu ödenmez, bu bir hakikat amma Vatan borçlu kalmıştır Erzurum’a daimaBu muazzam tarihi kan dökerek yapan siz İftiharla gururla imrenerek yazan bizErzurum’a, Dadaşa kutlu olsun kurtuluş Ayrılmasın bir daha bu iki ahbab çavuşBu harika günü hep, kutlularız yürekten Fahr ü gurur duyarız şanlı günler görmektenGazileri anarız sayı ile minnetle Şehirlerin önünde eğiliriz hürmetleFaik Taşçıoğlu

Not: Bu yazı Murat Nabi Komesli tarafından DavutTağarcık kanalıyla bize ulaştırılmıştır. Yazı da ismigeçen ve Erzurum kalesinde Ruslar tarafından idamedilen Komisli Ali, Murat Nabi Komesli’nin dedesiolup asıl ismi Ali Fevzi Komesli’dir. Kendisine ve diğermazlum şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz.

Page 66: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ERZURUM’UN KUTULUŞUNUNYÜZÜNCÜ YILDÖNÜMÜ

Sermin Nurcan AZİZOĞLU

Page 67: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Gökyüzünde katman katman bulutlar, hava-da kar kokusu var. Yüreğimde ayrıksı bir acı,belleğimde ipil ipil anılar. Havada kar kokusu

var. Oysa cemrelerin ilki çoktan düştü havaya. İkin-cisi geçenlerde düştü suya. Üçüncü cemrenin elikulağında, ha düştü ha düşecek toprağa. Huyluhuyundan vazgeçmez derler ya. Mart kötücül yüzü-nü gösterecek illa.

Havada kar kokusu var, belleğimde buğul buğulanılar. Yüreğimde ığıl ığıl bir sızı. Kulaklarımda, “Ya-rabbil Âlemin! Karışılmaz işine. Erzurum’un vardırüç ay yazı. Onu da kat kışına! “diyen Pumpul nine-min dokuncalı serzenişi.

Yürüyorum… Alaaddin Caddesi’nde yürüyorum…Adım adım çocukluğumu arşınlıyorum. Kırcı kırcıkar taneleri uçuşuyor havada. Yürüyorum… İki EylülCaddesi’nden çocukluğu-mun sokaklarına sapıyo-rum… İnceden inceye ya-ğan kar Eskişehir’in sokak-larına değil, sanki yüreği-me yağıyor. İçim üşüyor, tirtir titriyorum. Yine o bilin-dik acı çörekleniyor içime.Bir acı ki yüreğim limelime. Gökten kar değil, ya-

ğan hüzündür sanki. Delimsirek bir ağlama geliriçimden. Kendimi tutamam. Bir yağmur bulutun-dan süzülür gibi süzülür gözyaşlarım. Şakır şakırağlarım… “Bir of çeksem Erzurum’un karlı dağlarıyıkılır mı acep? ”diyen o yanık ses çınlar kulaklarım-da. Ben ağlarım… Kendi yalnızlığımda yürürkenadım adım, ağlarım… O yanık, o sargın sesin sahibi-ne ağlarım… Hani erkek adam ağlamaz derler ya.Oysa bulutlar ağlamazsa yeşillikler nasıl güler, de-miş Mevlana. Ağlamak, adam olmaktır aslında. Boşbuluttan yağmur yağmaz. Yüreği çöl olan elbetteağlayamaz. İstediği kadar hor görsün, kınayan kı-nasın, aldırmam ağlarım. Yere sererken kış bembe-yaz örtüsünü. Dile gelir Pumpul ninem, fısıldar ku-lağıma, “Göç göç oldu…” türküsünü. Zamanın, uza-mın ötesinden uzanıp aralar, o zalim senelerin ka-ranlık örtüsünü. Dün işlenen insanlık suçu olanca

çıplaklığıyla saçılır bugüne.Bacalardan ağan is gibi, yayı-lır akça pakça karın üstüne.İçim dışıma çıkar. Yaşananvahşete kusasım, bu vahşetiyaşatanlara hesap sorasım,insanın insana ettiği kötülü-ğü avaz avaz haykırasım ge-lir…

Türküler… Pumpul Paşa’nın süreğenyasına tekdüze ağıt olan türküler… Birtürlü kapanmayan yaralarını dağlayantürküler… Bana öyle geliyor ki, ninem

yaralarının kapanmasını hiçistemiyordu. Türkülerin işlevi

yüreğindeki közü körüklemekti, çünküyoksunluk, acı ve özlem onu besliyor,

diri tutuyordu. Başkaca yaşamayıbilmiyordu.

İhsan Coşkun ATILCAN

Page 68: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

66 /

67

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

İnceden inceye yağan kar gitgide lapala-şıyor. Eskişehir’in üstünde beyaza kesengök, kırpılmış tüylü bir kumaş gibi yereağıyor. Ah, şimdi Pumpul Paşa sağ olsay-dı ah! Bana öyle geliyor ki Pumpul Paşalapa lapa yağan karı, en az Erzurum’usevdiği kadar seviyordu. Buğulu sesindendinlediğim özlem yüklü türkülerinde Er-zurum, dağ ve kar sözcükleri ayrılmaz birüçlüydü.

Erzurum dağları kar ile boran/Aldı yü-reğimi dert ile verem/Sizde bulunmazmı bir kurşun kalem/Yazam arzuhalimErzurum’a gönderem

Pumpul Paşa’nın özleminin nesnesi yardeğil, “Duman duman gözümde tütüyor-sun! ”dediği Erzurum’du. Türkülerdekiyavukluyu Erzurum’a uyarlamadan ede-mezdi. Biteviye uzaklara dalıp dalıp gidenela gözlerinin eriminde Erzurum ve karlıdağların olduğunu, onu yakından tanıyanherkes bilirdi. Erzurum; ninemin doğdu-ğu, ancak hiç görmediği şehir. Daha doğ-rusu, Erzurum Pumpul ninemin gözündebir şehir değil, yaz kış üstünden karı eksikolmayan yüce bir dağdı. Kafdağı gibi adıvar, kendi yok, bir masal dağı! Erzurum’ubetimlerken kullandığı üç sözcük vardı:Dağ, kar ve soğuk! Gerisi ayrıntıydı. Nezaman Erzurum’u anlatacak olsa, bes-mele çeker gibi, hep aynı kutsama tüm-cesiyle; “Oy Erzurum! Aziz memleketim!Yoluna kurban olurum! ”diyerek sözebaşlardı. Oysa geçmişin imbiğinden bel-leğine damla damla süzülen “Burcu bur-cu yayla çiçeği kokardı.” diye betimlediğiköyü olurdu. Köyünü de öyle uzun boyluanlatmazdı aslında. Kırık dökük birkaç tümceylegeçiştirirdi. Tandırların bacalarından tüten tezekkokulu dumanlar… İlkyaz kuşluklarında içtiği, burcuburcu anık kokan ayran aşı… Kurulu saat gibi sehervakti ötüşlerine uyandığı çığırtkan horozlar… Uyku-larına karışan, düşlerini bölen kurt ulumaları… Bir-birinden özge adları olan kır çiçekleriyle şenlenençayırlar… İlkyazda yer yer eriyen karların arasındanboy atan kardelenler… Çiğdem söktüğü, kenger sa-kızı köklediği, şeker dikeni devşirdiği, bin bir türlüotla öbek öbek bezeli bayırlar… Yaz başında eriyenkar sularıyla köpük köpük coşan billur dereler…Ruhi Hızır’da Hızır’ı görme pahasına başında sa-bahladığı gürül gürül akan gürlek… İtti bitti oynar-ken söylediği bol uyaklı, anlamsız birkaç tekerleme.Hıdırellez sabahlarında kuşburnu çalısının dibinegömdüğü dilekleri… Bir parçasını saksağanlarlapaylaştığı, zehir gibi tuzlu çöreği zoraki yiyip, mani-

dar maniler söyleyerek susuzluktan yana yana uy-kuya daldığı istiare geceleri… Ve ninemin yüreğin-deki dileği ele veren o manidar mani:

Yastığı karşıladım uçtan uca/İçinden çıktı üçhoca/Biri hece, biri cüce, biri koca/ Kaderim, kıs-metim neyse/ Rüyama girsin bu gece.

Ninemin kaderi, kısmeti rüyasına girmiş miydi? Okadarını söylemezdi. O, geçmişini uzun uzun anlat-mak yerine yazıklanmayı yeğlerdi:

“Daha gün yüzü görmeden yetim, beşiğin sefasınısüremeden öksüz, ergen olmadan vatansız kalmı-şım. Ne öksüz ne de yetim olmak, öz vatanımdanayrı düştüğüm kadar koymadı bana.”der, derin de-rin iç çekerdi. Erzurum onun salt vatanı değildi.Anası babası, hısımı akrabası, akranı arkadaşı, hat-ta yavuklusuydu. Erzurum ile yatar, Erzurum ile

Page 69: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

kalkardı. Sözü evirir çevirir, sonunda illaki Erzu-rum’a bağlardı. Bir gün; “Nine Erzurum çok muuzakta? ”diye sormuştum. Ağız dolusu, “Çook”de-mişti, “Çok ırakta, yıldızlar kadar ırakta.” Sonra ken-di sözlerini yalanlarcasına sağ elini sol göğsünebastırarak, “Aha burada!” demişti. Körpe aklımlaPumpul Paşa’nın ne demek istediğini anlayama-mıştım. Ninemin bu sözünü ne zaman anımsasam,Nazım’ın dizeleri düşer usuma:

Memleket mi yıldızlar mı/Gençliğim mi dahauzak/Kayınların arasında/Bir pencere sarı sıcak

Olanca ağırlığıyla ninemin kayıpları çöker üstüme.Lapa lapa kar yağar yüreğime. Sanırım, gözündenırak olsalar da kaybettiklerini gönlünde yaşatıyorduo. Bir türlü unutmayı beceremediğinden süreğenbir acı yaşıyordu. Öyle bir acı ki ruhu ve yüreğiylebirlikte, bedenindeki bütün hücrelere sinmiş bir acı.Biteviye yüzü asık, kaşları çatıktı. Hüzün gözlerindesürmeydi. Gülümsemek şöyle dursun, dudağındasakınımlı bir gülücük bile anımsamıyorum. İncecikdudaklarının kıvrımında, alnında bıçak yarası gibiduran derin çizgilerde acı gizliydi. O acıdan başkatüm duygularını yitirmiş gibiydi; ölüye ağlamıyor,diriye gülmüyor, sevgisini göstermeyi de bilmiyor-du.

Nineler, dedeler bir başka sevilir. Ben de ninemi se-verdim sevmesine de, ne yalan söyleyeyim, gülme-yen yüzüne inat, gizemli bir oyunu, neşeli bir teker-lemeyi çağrıştıran adını daha çok severdim. Evet,kimileri garip, kimileri komik bulsa da ninemin adıçok hoş gelirdi kulağıma. Cesaret edip yüzüne karşısöyleyemezdim, ancak içimden çıldır çıldır bir coş-kuyla; “ Pumpul Paşa, Pumpul Paşa! Sen çok yaşa,çok yaşa! ”diye haykırırdım. Aslında ninemin adınıda en az geçmişi kadar gizemli bulurdum. Bu ilginçad, kimi zaman Kırk Haramiler’ in mağarada sakla-dıkları o eşsiz hazine olurdu. Kim zaman da gizlibahçelerde saklanan, bir türlü ele geçmeyen Heza-ren Bülbülü. Pumpul’un güvercinlerin tepesindekitaç anlamına geldiğini ninem öldükten çok sonraöğrendim. Ninemin özge adı mahallemizin çocukla-rına da esin olmuştu. Günün birinde sokakta sak-lambaç için sayışırken akranlarımdan birinin dilin-den doğaçlama dökülen tekerlemeyi hiç unutma-dım.

Pumpul pumpul, altın pul/Ara ara bul, İstanbul/Eğil eğil, doğrul, Deli Dumrul/ Kızlar tombul, ge-linler dul/Bir pul, iki pul, üç pul/Kendine uygunbir eş bul!

Tekerlemeyi duysaydı, ninem nasıl tepki gösterirdi;gülüp geçer miydi yoksa? Aslında onun tepkisini azçok kestirebiliyorum. Duymazlıktan gelir, kendi ha-muruna kattığı o acıyla yoğrulup özdeşleşmeyi sür-

dürürdü. Acı: ninemle özdeş sözcük! Söylediği tür-küler, dizdiği maniler, anlattığı halk hikâyeleri, yine-leyip durduğu tekdüze serzenişler… Kısacası nine-min dilinden dökülen her sözcüğe sinmişti bu üçharfli sözcük. Ancak yaşadığı onca acıya karşın,ilenmeyi bilmezdi. Yakarışları hep iyicildi; duaydı.Arada sırada bir kara yazgısına, bir de kahpe dediğifeleğe sitem ederdi, hepsi o kadar. Ninem masalanlatmazdı. Sanırım bilmiyordu. Ne de olsa yetimbüyümüş, çocukluğunu yaşayamamıştı. Yetmezmişgibi bir karabasana açmıştı gözünü. Ancak masalbilmese de kendine öze bir dille - Erzurum ağzıyla -kimi özgün, kimi bilindik halk hikâyeleri anlatırdı.Köroğlu, Âşık Garip ile Şahsenem, Şah İsmail ileArap Özengi, Ferhat ile Şirin… En çok Kerem ile As-lı’nın hikâyesini anlatmayı severdi. Kerem’in Aslı’yakoştuğu dizelerle ağıtlar yakardı kendi yazgısına.

Erzurum dağları kardır geçilmez/ Gizli sırlar heradama açılmaz/Ayrılık şerbeti zehir içilmez, derkendi yaşam öyküsünü bir sır gibi saklardı. Israreden olursa:

“Dilim varmaz, yüreğim elvermez anlatmaya.” diye-rek söze dökemediği öyküsü için derin bir “Of!” çe-kerdi. Öylesine derin bir ‘of’ çekerdi ki, yeryüzünde-ki olanca dil bir araya gelse, her bir dildeki bütününlemler ulam ulam dizilip bir ağızdan dökülse,Pumpul Paşa’nın ağzından dökülen ‘of’un anlattı-ğını anlatamazdı. Ninem acılarını, özlemlerini tür-külerin diliyle dillendirirdi, hepsi o kadar.

Dört yanımı gurbet sardı tel ile/Yaslı yaslı bay-ram yaptım el ile/Göz göz oldu yaralarım dilile/Yaramı sarmaya derman bulamam

Türküler… Pumpul Paşa’nın süreğen yasına tekdü-ze ağıt olan türküler… Bir türlü kapanmayan yarala-rını dağlayan türküler… Bana öyle geliyor ki, ninemyaralarının kapanmasını hiç istemiyordu. Türküle-rin işlevi yüreğindeki közü körüklemekti, çünküyoksunluk, acı ve özlem onu besliyor, diri tutuyor-du. Başkaca yaşamayı bilmiyordu.

ZALİM SENELER

On İki, on üç yaşlarındaydım. Ninemin zemheri de-diği kara kışta bir öğleüstüydü. Yoğun kar yağışı yü-zünden birkaç gün önce okullar tatil edilmişti Evdeninemle başbaşa kalmıştık, aylaklığın tadını çıkarı-yordum. Salonda, pencerenin önündeki sedire otur-muş lapa lapa yağan karı seyrediyordum sessizce.Bir aralık yanı başımda oturan ninemden yana kay-dı gözlerim. Pumpul Paşa’nın göynük yüzü o günedek görmediğim bir tatlılıkla ışıyordu. Yıllar yılı yü-zünde buz tutan o çatık ifade güneşi gören buz gibiçözülüyor muydu yoksa? Dudağının ucundaki tutukbir gülümseme miydi? Daha bir karara varamadan,ninemin eğreti gülümseyişi saniyeler içinde uçup

Page 70: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

68 /

69

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

gitmişti. Pumpul Paşa kendisini izlediğimden ha-bersiz, yerinden kalkıp pencerenin tül perdesini ar-dına kadar açtı, bir anda salona dolan kar ışıltısıgözlerimi kamaştırdı. Ninem gerisin geri yerineotururken yorgun sesiyle zehir zemberek bir ‘of’çekti:

“Yağ kar yağ! Erzurum’a yağdığın gibi engâh engâhyağ! Yüreklerimizi paklamaya gücün yetmezamma, hiç olmazsa ortalığın kirini, pisini pakla!”dedikten sonra, bir mani koşup sözü acısına bağla-dı yine:

Kar yağıyor kucak kucak/ Hatıran bende sımsı-cak/Saymadım kaç yıl oldu/Erzurum bağrımdabıçak!

Sahi Erzurum bağrımda bıçak, ne demekti? Bu çet-refil soruyu nineme soracak kadar atak değildim,bir parça çekinirdim kendisinden. Daha masum birsoruyla onu sınayacak, tutumuna bakarak kafamıkurcalayan asıl soruyu ya soracak ya da susacak-tım.

“Nine, Erzurum’a çok mu kar yağardı?”

“He oğul, çok yağardı. Öyle çok yağardı ki evler,damlar karın içinde kaybolurdu.”

Ninemin yanıtı bana asıl sormak istediğim soruyuunutturmuştu. Öyle ya, evlerin boyunu aşacak ka-dar yağan kardan söz ediyordu. Oysa Eskişehir’eyağan kar en fazla diz boyunu bulurdu.

“Nine” dedim, alık salık bir merakla, “O zaman ev-lerin içine kar dolmaz mıydı?

“Adına dadına kurban olduğum, evlere kar dolmaz-dı. Amma velakin, filanca tarihte, Evliya Çelebi der-ler, bir seyyahın yolu Erzurum’a düşmüş…”

“Seyyah ne demek nine?”

“Eski insanlar gezgine, turiste seyyah derdi ay oğul.İşte bu gezenti adam güya zemheride bir kedinindamdan dama atlarken havada buyduğunu gör-müş… Erzurum’un soğuğu işte öyle bir soğuk, ayoğul!”

Ninemin verdiği yanıtlar usumda yeni soru işaretle-ri doğuruyor, şaşırtıyor, daha çok merak içinde bıra-kıyordu beni.

Şaşkın şavalak; “ Sahi mi nine?” derken nineminyüzüne bel bel bakakalmıştım.

“Bilmem ay Oğul,”dedi ninem, omuzlarını silkerek,“Ben bu gezeğen herifin yalancısıyım.”

Kendimi tutamayıp:

“Evliya Çelebi yalancının biriymiş nine. Kutuplardabile hayvanlar donmuyor. Ren geyikleri kızak çeki-yor. Erzurum kutuplardan daha mı soğuk yani?”derken ninemin bam teline basmıştım istemeden.Öyle ya, Pumpul Paşa’nın Erzurum’u hiçbir şehirlekıyaslanamazdı. Buz gibi soğuk bir sesle:

Soğuğun Erzurum’a ettiği zulmü anlatmak için an-latılan bir darbı meseldir bu. Amma velakin, Erme-ni’nin bize reva gördüğü zulmün yanında, soğuğunzulmü bal şerbeti kalır!” dedi.

İşte olanlar olmuştu. Zincirleme bir devinimle, so-ğuk ninemin usunda zulme çağrışım yapmıştı. Zu-lüm de Ermeni zulmüne. Çocuklara özgü bir sezgiy-le ninemin yarasına dokunduğumu hissetmiştim.Sözü zulümden uzaklaştırmak için ivedi:

“Nine çok özlediysen Erzurum’a gidebilirsin. ”de-dim. Pumpul Paşa’nın yağız yüzü çamaşır suyu dö-külmüş kara bir kumaş gibi bir anda ağarmıştı. Birkez daha baltayı taşa vurmuştum. Ninem gözlerinilapa lapa yağan kardan ayırmadan, ağlamsı bir ses-le:

“Komşu kapısı değil ki günü birlik gidip döneyim.Erzurum’da kimim kimsem kalmadı ay oğul. Gidipde kimin kapısını çalayım? Elimi tutacak sıcak birel, gölgesini üstüme serecek yeşil bir dal, duldasınasığınacağım bir duvar… bir yıkı bile yoktur. Bu dün-yada dalsız, duldasız, kimsesiz kalmışım. ”diyerekderinden derine o bilindik ‘Of’larından birini çektiyine. Birkaç saniye duraksadıktan sonra, adaşımÂşık Kerem’in yerine kendini, kardeşimin adaşı As-lıhan’ın yerine de Erzurum’u koyarak, artık ezberebildiğim bir türkünün dizelerine sığındı.

Page 71: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Felek sen mi kaldın bana gülecek/Akıttın gözya-şımı kimler silecek/ Dediler Erzurum’a Pumpulgelecek…

Pumpul Paşa’nın Kerem ile Aslı’nın öyküsündendaha acıklı olan öz yaşam öyküsünün karanlık say-faları işte böyle aralanmıştı. Sözde benimle konu-şuyordu ninem. Oysa puslu gözlerini pencerenin ar-dındaki ufka dikmişti. Elindeki Oltu taşı tespihi bit-eviye bir devinimle kayıtsızca çekerken ufkun ötesi-ne sinmiş biriyle konuşuyor gibiydi.

“Ben anamın karnındayken Yemen’in imamı Os-manlı’ya isyan etmiş. Birkaç ay önce güveyi olanbabam Yemen’e gitmiş. Gidiş o gidiş. Bir daha neölüsünden haber gelmiş ne de dirisinden. Anamısoracak olursan, onun da yüzünü görmedim. Benidoğurduktan sonra eksik eteği al basmış, bir dahalohusa yatağından çıkamamış. Kırkımın döküldüğügün kırklara karışmış. Al karısının hışmına uğrayanlohusa kırk günden fazla yaşamazmış zati. İki yaşı-ma gelesiye ninem büyütmüş beni. O da bu dünya-dan göçüp gidince Erzurum’da kimim kimsem kal-mamış. Aşkale’nin bir dağ köyünde oturan Ünzilebibimin yanına göndermişler beni. Bibimin hiç ço-cuğu yoktu. Eniştemi babam, bibimi de anam bil-dim. Ünzile Ana derdim ona…”

Korka korka; “Bibi ne demek nine? ”diye tısladım.

“Ömrü uzun oğlan, bizim oralarda halaya bibi der-ler. Ne diyordum? Baba bellediğim eniştem ben ye-niyetmeyken Allahuekber Dağı’nda Moskof gâvuru-na karşı çarpışırken donarak şehit oldu. Çok mürüv-vetli bir insandı çok! Özbeöz babam gibiydi rahmet-li. Ruhu şad, mekânı cennet olsun. Oy seneler, se-neler zalim seneler. Gide de gelmeye hain seneler…İşte böyle ay oğul, o kötü senelerde nice analar ev-latsız, balalar babasız, gelinler ersiz, beşikler bebe-siz kalmıştı.” diye yazıklanarak, yalçın dağları deleno içli ‘of’larından birini çekti yine.

“Cihan Harbi’nde toy, torlak bir kızdım. Boyum ba-cayı aşmıştı. Fakat daha örtüye girmemiştim. Heygidinin gençliği hey! Gençlik gibisi yoktur ay oğul.Amma velakin, ben ne çocukluğumu bildim, ne degençliğimi. Boynuma takacak bir dizi cıncık boncu-ğum bile olmadı… Zemherinin sonuna doğru Ruslarköyümüzü işgal etti. Düşman düşmana gazel oku-maz, ay oğul! Rusların gamandarı gözümüzün yaşı-na hiç bakmadı. Zemheriye aldırmadan elimizdekiaz buçuk erzağa el koydurdu. Sandıklar, sepetlersaçıldı; ambarlar boşaltıldı. Artık sofraya tok otu-rup, aç kalkıyorduk. Arpa ekmeğine bile razıydık.Derken ay oğul, bir sene sonra Ruslar köyümüzdençekildi. Ruslar çekildi diye sevinmeye fırsatımız ol-madı. Birçoğu ata dede komşumuz olan Ermeni ko-mitacılar meydanı boş bulmuştu. Rusların bıraktığı

silahlarla iyice palazlanmışlardı zati. Gece silahlıgündüz külahlı dolaşıyorlardı. Milletin canına, malı-na, ırzına göz koymuşlardı ay oğul! Köylerde eli si-lah tutan erkek kalmamıştı zati. Elden ayaktandüşmüş ihtiyarlar, akıldan yaya kalanlar. Cepheyegidenlerin ekserisi dönmemişti. Sağ dönenler desalim değildi, sakat kalmışlardı. Kör Zarif, Topal Ça-vuş, Gubuş Avni, Çolak Nuri, Dingildek Recai, Deli-bozuk Hasret… Anlayacağın oğul, köyler kadınlara,çocuklara kalmıştı. Erlerimiz cephelerde şehit dü-şerken, ağzı süt kokan çocuklar da açlıktan, illettenkırılıyordu. Hani kıran senesiydi dense yeridir. İşteböyle ay oğul, çektiklerimiz yetmezmiş gibi, başı-mıza bir de Ermeni eşkıyası tebelleş olmuştu. Me-ğer memlekette ipten kendirden kurtulmuş ne ka-dar Ermeni varsa toplanıp çete kurmuş. Bu çetele-rin civar memleketlerde taş üstünde taş, omuz üs-tünde baş bırakmadığı kulaktan kulağa yayılmıştı.Bizim köy, dağların kepezindeydi. Van’daki meza-limden kaçan Aşık Canip köyümüze gelene kadar,yol üstündeki ova köylerden daha talihli sayıyordukkendimizi. Aşık sazlı sözlü Van mezalimini anlatıpdurdu günlerce. Hey ağalar nasıl diyem derdi-miz/Vardı zulmün sonu arşa dayandı/Ermeni İs-lam’ı kırdı taladı/Mazlumların amanı arşa da-yandı. Aha böyle oğul, memleketin ucunda buca-ğında, dağında taşında ölüm kol geziyordu. Artıkgeceleri uykumuzdan, gündüzleri işimizden olmuş-tuk. Diken üstünde oturuyorduk.”

Pumpul Paşa susmuş, lapa lapa yağan karın ardın-da kalan ufka bakıyordu. Kar yağmasa, gözerimiaçık olsa bile gözlerini hafiften akbasması bürüdü-ğünden çevreni göremezdi, birkaç metre ilerisinizar zor seçebiliyordu. Nineme bakarken ansızın içi-me bir korku çöreklendi. Yıllar yılı acısını bir giz gibiyüreğinin kuytularında saklayan, yalnız ve yalnızcatürkülerin diliyle aktaran bu kısırgan kadın ya su-sarsa? Salt meraktan kaynaklanan bir tasa değildibenimkisi. Son birkaç dakika içinde ninemin biricikdert ortağı olmuş; hep dışında bırakıldığım, kıyıla-rında dolaşmakla yetindiğim, büyüklerin o erişil-mez dünyasına girmeyi başarmıştım sonunda. Bir-kaç dakika içinde birkaç yaş büyüdüğümü duyum-suyordum. Daha duygudaşlığın ne olduğunu bilme-den, ilk kez o gün ninemin yerine koymuştum ken-dimi. Bir yanım –ninemin bir yanı – anlatmak, yüre-ğinde taşıdığı ağırlıklardan kurtulmak istiyordu.Öbür yanım ise sakınıyor, o acıyı dışarı salmak iste-miyordu. İçgörüsü gelişmiş bir çocuktum. Kendimininemin yerine koyduğumda acı da olsa, onun geç-mişini içinde yaşattığını sezinlemiştim. Şimdi dü-şünüyorum da; geçmişi ninemin özünden bir par-çaydı. Hışır ve hayırsız bir çocuğu olan anne gibi,varlığından rahatsızlık duysa da yokluğuna katla-namıyor, onu kimselere teslim etmek istemiyordu.

Page 72: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

70 /

71

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Böylelikle hem başkalarından esirgediği geçmişini,hem de geçmişinin yıkımından çevresindekileri,sevdiklerini korumuş oluyordu. Bir gün anneme;

“Benim yüreğim ağulu kızım. Anlatırsam ağu sizinyüreklerinize de sinecek…”dediğini anımsıyorum.

Neyse ki kırk yılda bir de olsa, ninemin kısırgan yanıbaşat değildi. Pumpul Paşa o acı geçmişini yükledi-ği derin ‘of’ larından birini çekti, ardından, Erzu-rum’un karlı dağlarına yürekten kopup gelen bir si-tem gönderdi, sargın bir dille öyküsünü kaldığı yer-den anlatmaya koyuldu.

“Dünyanın ucu uzun ay oğul. Rusların çekilmesin-den bir sene sonraydı. Cemrelerin düşme demiydi.Ne var ki gökten düşen cemre değil, korkuydu. Kor-ku, yüreklerimizden başka köyümüzün havasına,suyuna, toprağına da sinmişti. Korkuyla nefes alı-yor, korkuyu yiyip içiyor, korku ekip biçiyorduk. Kor-ku; Ermeni eşkıyası demekti. Anlayacağın oğul, içi-mize kurt düşmüştü bir kere. Muhacirliği göze al-mıştık, havalar ısınır ısınmaz yad ellere göçüp gide-cektik. Son cemrenin toprağa düşmesini bekliyor-duk. Gelgelelim, takdirle yazılan tedbirle bozulmu-yormuş ay oğul. Daha ilk cemre havaya düşmemiş-ti. Bir gece sabaha karşı silah seslerine fırladık ya-taklarımızdan. Üç beş evden kurulu olan bizim ma-halle, köyün üst başında, bir tepenin yalpısındaydı.Dar bir koyağa yayılmış olan otuz – kırk hanelikköyü kuşbakışı görüyorduk. Amma velakin, gecegözü, kör gözüdür ay oğul. Ortalık ağarmadığındanbaşı göğe eren kavak ağaçlarının karaltısından baş-ka bir şey seçemiyordu gözlerimiz. Zifiri karanlığıyırtan silah seslerini, nal seslerini, zağarların acı acıulumalarını, bir de kan kokan, zulüm kokan vahşihaykırışları duyuyorduk. Görmesek de aşağıda canpazarı kurulduğunu biliyorduk. Amma velakin, buüç günlük dünyada can cümleden azizdir ay oğul!Can cana, baş başa kalmıştık. Canı cana ölçecekvaktimiz yoktu.

“Göğsüne palaskasını, sağlam omuzuna tüfeğiniasıp, başına da tiftik kalpağını geçirmiş olan ÇolakNuri; “Canını seven ardıma düşsün!” diye höykü-rünce, onun ardından tabana kuvvet, ardımıza bak-madan kaçıyorduk. Ayaklarında derman olmayanihtiyarlar bile can korkusundan yeleklenmişti. As-lında ölümden çok, Ermeni’nin zulmünden kaçıyor-duk. Yoksa kara kışta soğuktan donmayı, aç kurtla-ra yem olmayı göze alır mıydık? Öyle de ölümdü,böyle de ölümdü. Amma velakin, Ermeni’nin elindeölmek, ölmekten beter ölümdü. Bayıra tırmanankırkmerdiven bir yolakta, yellim yepelek yürürkençocukların, kadınların feryatları figanları çınlıyordukulaklarımızda. Ufarak bayırı aşıp Balkaya’ya vardı-ğımızda daha şafak sökmemişti. Bu daraşlıkta sı-

çan deliği bin altındı oğul. Kayalığın dibinde, çıkra-ların ardına gizlenmiş bir ine sığınmıştık. Sık çalılarinin ağzını kapattığından yaban hayvanları gireme-mişti. Kendini yaban hayvanlarından koruyan bumağara bizi de eşkıyadan gizleyebilecek miydi? Yagizleyemezse? Bunu düşünmek bile ürkünçtü.

“İşte böyle ay oğul, Balkaya köyün yanı başında sa-yılırdı. Yüzünüze güller – köyde yellensen Balkayadolaylarından duyulurdu zati. Olanca ahalinin yanıkhaykırışları kulaklarımızda çınlıyordu. Feryatlar fi-ganlar göğü delip arşa ulaşıyordu. Dağ taş dile gel-miş, mazlumlarla birlikte feryat ediyordu. Bir olu-yor, insanların feryatları figanları çınlıyordu ortalık-ta. Bir oluyor, Balkaya’nın feryadı yankılanıyordukulaklarımızda. Feryatlar figanlar Balkaya’ya çarp-tıkça çoğalıyor, çoğaldıkça daha çok yankılanıyordu.Çömeldiğim yerde kulaklarımı avuçlarımla kapat-mış, başımı karnıma dayamış tortop olmuştum,ama işe yaramamıştı. Bu yürek paralayan figanlaradağ taş bile dayanamazken insan kulağı nasıl da-yansındı? Baktım olmuyor, saldım kendimi. Figan-ların şiddetinden kulaklarımın zarı patlardı, sağırolurdum belki. Kimden işittiğimi hatırlamıyorum,ama bir tarihte bir mesel dinlemiştim. Gök gürültü-sünden kulakları sağır olan bir çobanın meseliydibu. Gök gürültüsü dediğin, işittiğimiz feryatlarınyanında – yüzünüze güller – osuruk kalırdı billah!İşte böyle ay oğul, bin can ile istesem de sağır ola-mamıştım. Amma velakin, bir müddet sonra fer-yatlar artık uğultuydu. Kah delicesine bir rüzgaresiyordu kulaklarımda: Vuu!.. Kah aç bir kurt sürü-sü uluyordu: Uuu!.. Bir aralık mağaradaki oyuklar-dan birine gözümü dayayıp göğe baktım. Yıldızlarsilinmişti. Bir tek mavi bir ışıkla ipil ipil balkıyanKervankıran yıldızını gördüm. Çok sürmedi, köydentaraf yıldır yıldır göğe ağan alazların şavkı göğü ay-dınlattığında Kervankıran da görünmez oldu. Nicekervanların yolunu şaşırtan, nice ocaklara ateş dü-şüren amansız Kervankıran bile insanoğlunun şer-rinden ürkmüş, palas pandıras saklanmıştı ay oğul.Deli deliyi, zalim de kendinden daha zalimi görüncesaklanırmış ya hani… İşte böyle ay oğul, Ermenilerköyümüzü ateşe vermişti. Aşağısı cehennemdi.Taze gelinler, körpe kızlar, kundaktaki bebeler, ya-talak hastalar, eli ayağı tutmayan ihtiyarlar, sakat-lar, deliler cayır cayır yanıyordu. Acun böyle bir zu-lüm görmüş müydü acaba? Bu zalimlerin yaptığızulmü, zebaniler İblis’e bile reva görmezdi ayoğul!”

Ansızın sustu ninem. Yutkunmaya çabalıyor, ancakbir türlü yutkunamıyordu. Sanki sözcükler boğazı-na dizilmiş, onu soluksuz bırakmıştı. Gözlerininpörtlediğini görünce enikonu korktum. Elim ayağı-ma dolaşmıştı. Ne yapacağımı bilemezken üst üste

Page 73: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

kesik kesik öksürerekboğazını temizlemeyibaşardı. Derin derin so-luk alırken, ninemin bo-ğazında takılı kalan söz-cükler pırlayıp havayamı uçtular, yoksa belle-ğine geri mi döndüler?Bilemiyorum… Bildiğim,içerdeki kömür sobasıgürül gürül yanıyordu,ama ben üşüyordum:Pırrrr!.. Ninem yenidenanlatmaya koyulduğun-da sedirde dertop ol-muş, ninemin koltuğu-nun altına sokulmuş-tum.

“İşte böyle Kerem Can,gafil avlanmış, naçarkalmıştık. Yanımdakileri bilemem, amma velakinben artık ne işitiyordum, ne de baktığımı görüyor-dum. Yüreğimden yayılan yalazsız, dumansız birateş sarmıştı gövdemi. Gücük ayın ortasında cayırcayır yanıyordum. Saklandığımız inden ne zamançıktık, ne zaman köye indik, bilmiyorum. Kendimibildiğimde köyün meydanındaydık, tırnaklarım sı-zım sızım sızlıyordu. Amma velakin, yüreğimdekisızı tırnaklarımın sızısını bastırıyordu. Artık ne beneski bendim, ne de meydan o bildiğim meydandı.Öğlen miydi, ikindiüstü mü yoksa akşamın dar vak-ti miydi? Hiç ayrımında değildim. Ucu bucağı gö-rünmeyen ak bir çarşafın üstüne düşmüş kara birleke gibiydi köyümüz. Kerpiç üstünde kerpiç kalma-mış, ortalık viraneye dönmüştü. Evler, ahırlar, me-rekler, basmalıklar, yığınlar, ağaçlar neredeydi? Şuüzerlerinden duman tüten kararmış yıkılardan ne-resi cami, neresi medreseydi? Evler ne renkti, ağaç-lar ne renkti? Harmanları, köşeyi bucağı doldurankürtünlerin üstüne sanki kızılcık suyu serpilmişti.Sahi kar ne renkti? Havada ağır, pis bir koku… söy-lemeye dilim varmıyor… sanki külbastı kokusu… butiksinç koku midemi bulandırıyordu. (ninem koku-sundan tiksiniyor diye, bizim evde mangalda, ızga-rada et pişirilmezdi asla) Göğü büklüm büklüm karabulutlar sarmıştı. Ya gök, gök ne renkti? Görünürdebir tek canlı, ne bileyim bir arık kedi, bir uyuz köpek,bir cılız keçi bile yoktu. Kedilere, zağarlara bile kur-şun sıkmıştı zalım Ermeni! Koskoca köyde bizimmahallenin insanından başka sağ kalan yoktu ayoğul! Biz de topu topu on altı kişiydik zati. Beş ek-sik etek, benimle birlikte üç yeniyetme, dört sabi;biri deli, biri çolak, ikisi de ihtiyar dört yarım adam.”

Gözlerini baktığı noktadan bir an bile ayırmadan

konuşan Pumpul Paşa sustu, derin bir soluk aldı.Az önce yürekleri dağlayan sözcüklerle bir vahşettablosu çizen o değilmiş gibi, dingin ama donuk birsesle; “Kerem Can”dedi, “Kalk, mutfaktan bir bar-dak su getir bana. Suyu ılıştırmayı da unutma sa-kın!”

Uysal bir çocuktum; büyüklerimin buyruklarını iki-letmezdim. Ancak bağdaş kurduğum sedirde öyle-ce taş kesilmiştim. Yerimden kımıldamaya ne gü-cüm ne de isteğim vardı. Lapa lapa yağan karaodaklanmış, öylece aval aval bakıyordum. Ben bak-tıkça her bir kar tanesi bir parçamı koparıp içine çe-kiyordu. Ninemin dizinin dibinde oturan bedeniminanbean yok olduğunu duyumsuyordum. Her biri be-nim kopyam olan kar taneleri ninemin köyüne sav-ruluyor, çığlık çığlığa yere ağıyordu. Sonra, göktenyağan yüz binlerce Kerem Can’ı görünmeyen bir elbir araya topluyor, yoğurup kartopu yapıyordu. Kar-topu yerde yuvarlandıkça çığ gibi büyüyor, büyüyor,dev gibi bir Kerem Can’a dönüşüyordu. Başımın üs-tünden uçan mermilerin vızıltısını duyumsuyor-dum. Genzime duman doluyordu, külbastı kokusudoluyordu. Midem bulanıyordu…

“Acı acıya, su sancıya… Dilim, damağım kurudu,ömrü uzun oğlan. Alt tarafı bir yudum su istedimsenden…”

Derinden derine ninemin serzenişini duyunca, ayık-ken gördüğüm karabasandan patadak uyandım.Gerçek bir ürküyle irkildim. Su içmezse ninem ko-nuşmayabilirdi çünkü. Çocuk benliğim çok ürkmüş,çok şaşırmıştı elbette. Ancak kırkmerak yaradılışımyılgımdan daha baskın çıkmıştı. Ninemin öyküsü-nün bitimini mutlaka öğrenmeliydim. Bu itkiyle okgibi yerimden fırlayıp mutfağa koştum. Birkaç da-

Page 74: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

72 /

73

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

kika sonra bir bardak ılık suyla geri döndüğümdePumpul Paşa’nın gözlerini duman bürümüştü yine.Eşikte durup yüzünü geçmişe çevirmiş olan bu eskitoprağı birkaç saniye seyrettim gizlice. Çökük omuz-larında koca bir ömrün olanca ağırlığını taşıdığını er-genliğin sınırındaki çocuk benliğimle bile sezinle-miştim. İşin tuhafı, artık çocuk falan değildim. Nine-min buruş buruş, yağız yüzünde, yaşadığı acıların iz-lerini sürerken kendimi bir yetişkin gibi duyumsu-yordum. Nineciğimin kimsesiz bir çocuğun hüznüylebakan donuk gözlerinin eriminde anlattıklarındandaha fazlasının olduğunu sezinliyordum.

“Su gibi aziz ol Kerem Can!” diyerek bardağı elimdenaldı. (erkek adlarının sonuna “can” kız adlarının so-nuna da “paşa” sözcüğünü ulayarak konuşmak yal-nızca nineme özgüydü. Söylediğine göre onunmemleketinde herkes böyle konuşurmuş. Kendi adı-nın sonundaki “paşa”nın esbabımucibesi de buy-muş. Askeri bir rütbe olan paşa ile bir ilgisi yokmuş)Besmele çekerek bir yudum su içti Pumpul Paşa.Bardağı elinden bırakmadan kaldığı yerden öyküsü-nü anlatmaya koyuldu.

“Nereden başlasam, nasıl anlatsam bilemiyorum?”derken ninemin sesi çatallı, sözcükleri tutuktu. İşteolanlar olmuş, büyü bozulmuştu. Ninemin tutumu-nu körpe aklımla gönülsüzlüğüne yorduğumdan ive-di atıldım:

“Köyün meydanına gitmiştiniz, orada kalmıştınnine?”

“Ay oğul, hangi birini anlatayım? Mereklerden, evler-den, ahırlardan tüten kan kokulu dumanları mı?Ahırlarda, ağıllarda toptan telef olan hayvanları mı?Meydandaki ulu cevizin dallarına dilek çaputu gibiasılmış kundak bebelerini mi? Kemiklerine kadar etiyanmış cendekleri mi? Hangi birini anlatayım KeremCan, ha?” dediğinde ninemin ne demek istediğiniancak anlayabilmiştim. O, geçmişte yaşadığı şaşkın-lığı, ürküyü, yılgıyı, umarsızlığı yeniden yaşadığı için,belleğindeki bölük pörçük görüntüleri dizgeli bir bi-çimde nasıl sıralayacağını, duyumsadıklarını nasılsöze dökeceğini bilmiyormuş meğer.

“Köyümüzün asırlık çınarı Derviş Dede… O aksakallı,nur yüzlü…” ninem sözünün gerisini getiremedi, tı-kanmıştı. O ana kadar sanki olanların suçlusu ben-mişim gibi, kabahat işlemiş hışır bir çocuğun eziktavrıyla, başım önümde dinliyordum ninemi. O ankorka korka başımı kaldırıp bu üç otuzluk yüze bak-tım. Ninemin gözyaşları gözelerin ayağından süzü-len su gibi yanaklarından aşağı usul usul; yol yol sü-zülüyordu. Ağladığına ilk kez tanık oluyordum. Birtuhaf olmuştum. Sanki sol yanıma durmaksızın iğ-neler batıyordu… Şimdi düşünüyorum da; bu göz-yaşları, Pumpul Paşa’nın buzu çözülmüş acılarıydıaslında.

Evet, ninemin öyküsü ergin insanların bile kaldıra-mayacağı bir ağlatıydı. Değil mi ki benim gibi körpebir bilinç kaldırabilsindi. Hıçkıra hıçkıra ağlamamakiçin dişimi dudağıma geçirdim. Babamın bana aşıla-dığı, “Erkek adam ağlamaz! ”sözünden güç alarakyutkundum, bir süre öylece bekledim. Artık erişkinbir erkek olduğumu kendime kanıtlamak gibi birkaygım yoktu o sırada. Ninem en büyük gizini bana,yalnızca bana açarak çoktan erişkin bir insan yerinekoymuştu beni. Ağlarsam Pumpul Paşa’yı düş kırık-lığına uğratmış olacaktım. Dolayısıyla yaşam öykü-sünü anlatmaktan vazgeçecekti, sezinliyordum.Korktuğuma uğramamıştım. Ninem elinde tuttuğusu bardağını yanı başındaki sehpaya bıraktı. Hırkası-nın yeniyle yanaklarını kuruladı. “Ömrüm nece geldi,nece geçti. “diyerek gözlerini ufka dikti. Yine transageçmişti.

“Hey gidi Koca Derviş hey! Başı bir yandaydı gövdesibir yanda... Gençliğini bilmiyorum amma velakin, ih-tiyarlığında bile pek heybetli bir adamdı. Yirmilik de-likanlılara taş çıkartırdı, sırım gibiydi, dimdik yürür-dü. İşte o mübarek adamın kara yağız yüzü, üstünedüştüğü kar gibi apaktı.. Bakışları şaşkınlıktan donakalmış, aralık kalan dudakları acı bir tebessümle ge-rilmişti sanki. Derviş Dede’yi böyle görünce, kesikbaşını koltuğunun altına alıp küffara kılıç sallayan omübarek zat, Abdurrahman Gazi geldi aklıma. Der-viş Dede, adı gibi derviş bir adamdı. Kılıcı olsa dakimseyi öldürmezdi belki. Amma velakin bana öylegeldi ki, bu imansız Ermenilere ha babam de babamkargış ediyordu hala, dudakları kıpır kıpırdı. O günorada bulanan canlı cansız bütün mahlûkat bu zul-me ileniyordu zati. İşte böyle ay oğul, attığımız heradımda dehşetimiz katmerleniyordu. Köyde bir tekcanlı kalmamıştı. Hayvanların bile toru topu telef ol-muştu. Hatta kuşlar bile köyümüzün üstünden uç-maz olmuştu. Ne bir sığırcık cıvıltısı duyuluyordu nede serçe. Bir tek kargalar habire “gak, gak”diye diyeötüşüyordu. Bana sorarsan ay oğul, kargaların o çir-kin ötüşleri, feryatları arşa çıkan günahsız sabilereyakılan bir ağıttı… Pınarın başına vardığımızda genetüylerimizi ürperten bir manzara karşılamıştı bizi.Amentüsü bozuk bir insanın bile aklına hayaline gel-meyecek, akla hayale sığmayacak bir manzara! Gerçibizim köyde olup bitenleri bizden önce yaşamış köy-ler, şehirler vardı. Günlerce falancanın, filancanın ağ-zından bu rivayetleri dinlemiştik. Amma velakin,işitmek başka, yaşamak bambaşkaydı… Birinci du-rum bir masaldı, ikincisi hakikat! Rivayet edilenolaylara kendi gözlerimizle şahit oluyorduk. İşteböyle ay oğul, kadim pınar, pınar olalı böyle bir zu-lüm görmemiş olsa gerekti! İçlerinde üç otuzlukAnahanım’ın, göğsünde goncaları yeni bitmiş Elmaskızın da olduğu anadan üryan sekiz – onkanayaklı*sıra sıra kazığa oturtulmuştu. Bu nasıl birmusibetti? Bu nasıl bir dinsizlikti ay oğul? Kazıkların

Page 75: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ucu kiminin boğazından, kiminin dalından, kimininmidesinden, kiminin de karnından dışarı çıkmıştı…Tövbe, haşa! Hikmetinden sual olunmaz amma ve-lakin, bu nasıl bir mukadderattı böyle? Aklım havsa-lam almıyordu. Köyde yediden yetmişe… arımdananlatmaya dilim varmıyor ay oğul… Anlatsam daanlamazsan zati!

“Harmanda üst üste yığılı cendeklerin altından sağsalim çıkan ahretliğim Name’yi ilk başta tanıyama-mıştım. Cendeklerin altında kaldığından alkanlaraboyanan yüzünde meymenet kalmamıştı. İnsandançok… masallardaki ifrite benziyordu desem… Üzül-meli mi sevinmeli miydim? Bacımın talihi yaver git-miş, o hengâmede yüzükoyun yere düşmüş. Üstünedüşen cesetler de ona örtü olmuş. Canını namusunuböylelikle kurtarmış. Köyde olan bitenin ayrıntısınıondan öğrendik.Bir yolunu bulup da ateşe verilenevlerden kaçmaya yeltenenleri Ermeni eşkıyası ka-zıklara oturtarak, kurşuna dizerek cezalandırmış.Daha başka şeyler de anlattı Name bacım. Haydut-lar kundak bebelerini soyup cıbıl bırakıyor, sonra dakarın üstünde yuvarlayıp sabileri ciyak ciyak bağırtı-yormuş. Bu kadarla kalsa iyi ay oğul! Çırçıplak bebe-leri havaya fırlatıp altlarına süngü tutuyor, o ma-sumları yere düşürmeden süngünün ucuna takmayaçalışıyorlarmış. Bebeleri yere düşüren haydutlaraöteki haydutlar yuh çekiyor, başarılı olanları da çıl-gınca alkışlıyor, sevinç naraları atıyorlarmış. İşteböyle ay oğul, bu vahşeti putperestler bile yapmaz.Hangi vicdana, hangi dine, dört kitabın hangisine sı-ğar? Ha, söyle ay oğul!”

Ninem bana sesleniyordu. Ancak benden yanıt bek-lemiyordu, bu kadarına aklım eriyordu. Şimdi düşü-nüyorum da; Pumpul Paşa beni aracı kılarak dünya-ya, hatta tüm evrene sesleniyordu. Onun sözleri in-sanlığa biteviye bir sitem, bir yazıklanmaydı…

“İşte böyle ay oğul, gördüklerimiz ne hayaldi ne derüya. Ayan beyan gerçekti. Gözlerimizle şahit oldu-ğumuz bu vahşetin üstüne ahretliğimin anlattıklarıtuz biber ekmişti. Aslında dirayetli bir insan olanÜnzile anam üstümüze çöken bu karakuraya dahafazla dayanamadı. Yürekleri paralayan bir feryatkoptu boğazından. Oracıkta boylamasına yere yığıl-dı. Bu dünyada Ünzile anamdan başka kimsem yok-tu. Ona bir şey olursa dünyanın ortasında dalsız,duldasız kalacaktım. Anamın yere yığıldığını görün-ce öyle bir çığlık attım ki az kalsın ciğerlerim yerin-den sökülecekti.

“Usul usul ağlamayı bırakmıştık, topumuz birdenhöyküre höyküre, salya sümük ağlar olmuştuk. Kan-ayaklıların her biri sagucu kadın kesilmişti. Saçlarınıbaşlarını yoluyor, yüzlerini cırmalıyor, ağıdın birinisöndürmeden birini yakıyorlardı. Erkekler erkek ol-

duklarını unutmuş, gözyaşlarını tutamaz olmuşlar-dı. Ses sese karışmıştı. Dehşete düşen çocuklar dabizlerden beter durumdaydı. Anlayacağın ay oğul,topluca yırtınıyorduk. Ünzile anam bir müddet sonraayıktığında esirmiş gibiydi. Böcül böcül bakınıyorduetrafına. Sağ olsun da esirsindi. Buna da razıydım.

“Artık bu köye sığamazdık, bu topraklara ayak basa-mazdık. Onca masumun kanını emen toprak kargış-lanmıştı, üstünde ot bitmezdi. Ağıağacı bile bitmez-di. Yol görünmüştü bize. Ahalinin çoğunluğu yanıpkül olmuştu. Amma velakin, ibreti âlem için kazıkla-ra oturtulan kadınları, ağaçların dallarına asılan be-beleri, kaçmaya çalışırken vurulup sonra da uzuvlarılime lime doğranan insanları öylece bırakıp gidersekkurda kuşa yem olacaklardı. Şehitlerimizi topluca birçukura gömmeyi düşündük. Amma velakin nafile!Birkaç eksik etek, birkaç çocuk, birkaç da yarımadamla üstesinden gelebileceğimiz bir iş değildi bu.Üstelik o günlerde havalar öylesine soğuktu ki sankiHamsinin değil, Zemherinin ortasındaydık. Eskiler,‘Hamsin, ocakta tenceren donsun’ sözünü boşunasöylememiş. Toprağın buzu, kırağısı çözülmediğin-den kazma kürek kolay kolay işlemezdi. Hoş mezarkazacak takım taklavat olsa, yekine yekine kazardıkbelki. Fakat bir balta, bir kürek sapı bile yoktu. Köy-de canlı cansız ne var ne yok, toptan kül olmuştu.İhtiyarlardan Vehbi dede, Hüreyze ananın bahçesin-de kör bir kuyu olduğunu hatırladı. Kazıklara oturtu-lan, dallara asılan cesetleri torlayıp toparladık, bukör kuyunun içine dualar okuyaraktan saldık. Dininekadar dolan kuyunun ağzını yıkılardan topladığımızyanık taşlarla kapattık. İşimiz bittiğinde gökyüzünebaktım. Aşkale’den yana ufka kızıltı çökmüştü. Aksakaldan yok sakala gelmiş olan Vehbi dede; ‘Havaha karardı ha kararacak. Köyde başımızı sokacak sı-çan deliği bile kalmamış. Çınayazda ay dedeye demisafir olunmaz. Daha şimdiden sakalımız, bıyığı-mız buz tuttu. Sabaha sağ çıkmaz, Allahuekber Da-ğı’ndaki erlerimiz gibi buyarız. Akşamın dar vaktindeyola da çıkamayız. Kurda kuşa yem oluruz. Ne kar-nımız tok ne de sırtımız pek. Ayaklarımızdaki çarık-lar bile pıyrım pıyrım. Çocuklar dersen ayak bağı! Ya-nık kokusunu, kan kokusunu alan kurtlar hava kara-rır kararmaz köye iner zaten. İki ucu boklu değnek!Vakit geç olmadan Balkaya’daki mağaraya geri midönsek acep? Baş başa verip müşevre edin hele!’deyince harala gürele başımızın çaresine bakmayakoyulduk. Belki gözden kaçmış, yıkılmamış, yanma-mış bir göz oda buluruz umuduyla köyün altını üstü-ne getirdik. Gelgelelim, alan talan olmuştu köy. Ba-şımızı sokacak bir iğne deliği bile yoktu. Üstelik yıkı-ların içi yanmış cendek doluydu. Ortalıkta pis bir ya-nık kokusu vardı. Vara yoğa pişmiş kelle gibi sırıtanmahallemizin delisi Dingildek Recai’in aklına kısıkta-ki değirmen gelmişti. Artık pis pis sırıtmıyordu. Gali-

Page 76: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

74 /

75

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

ba gördüklerinden sonra aklının terazisi dengesinibulmuştu. Ya da cümleten esirdiğimiz için, onunlaaynı hal üstündeydik. Delibozuğun delilikleri gözü-müze batmaz olmuştu. Ne bileyim ben ay oğul, işteböyle!”

Çıt çıkarmadan can kulağı ile dinlediğim nineme yangözle baktım. Beyaz leçeğinin çevrelediği kırış kırış,süzgün yüzünden ürkü akıyordu. Çukura kaçmış ye-şil dalgırlı ela gözleri, fırlak elmacık kemiklerinin üs-tünden tiksintiyle karışık bir umarsızlıkla ufka bakı-yordu. Tane tane; usul usul konuşuyordu, ancak ya-şadığı dehşet yüzünden çok sesinden okunuyordu.Sözcüklerini bilenmiş bir bıçak gibi keskin kılan sesi-nin o acı, o ürkünç tınısıydı aslında.

“Ne demişler; ağrılarda göz ağrısı her kişinin öz ağrı-sı. Yıldırım çarpmışa dönsek de can tatlıydı ay oğul.Canımızın derdine düşmüştük. Daha gün doğmadanyalın yapıldak Çolak Nuri’nin peşinden seğirtmiştik.Gün batarken Dingildek Recai önayak olmuştu,onun ardı sıra keliklerimizi sürüyorduk... Allahtandeğirmen uzakta değildi. Köyün alt başından akanığıl derenin kıyısındaydı.. Derenin yatağı kısıktaydı,değirmen köyden görünmüyordu. Söğütlerin dulda-sında kalmıştı zati Ne çarklar, ne miller dönüyordu,ne de o kocaman değirmen taşı. Tahta oluklardanakan suyun gürültüsü yoktu; çarkların, kayışların gı-cırdayan sesi de. Ipıssızdı, sessizdi ortalık. İçerisikaranlıktı, soğuktu, nemliydi; üstelik küf kokuyordu.Değirmenin tavanına yakın iki küçük penceresinecam yerine çadır bezi gerilmişti. Bir köşede üst üsteyığılı boş çuvallar, mangal, saç, elek, kalbur, lenger,kırık dökük birkaç çanak vardı. Duvara oyulmuş oca-ğın önünde iki pösteki seriliydi. İki şilte, iki de yor-gan denk yapılmış halde bir köşede duruyordu. İşteböyle ay oğul, o geceyi bu kuru değirmende geçirdik.

“Vehbi dedenin karısı Safile bibi erinden epey genç-ti, ama kadınların içinde en eski tüfek olan oydu.Eteği de belindeydi. Ayakyolunda dizili bulup haralagürele değirmene taşıdığımız meşe odunlarını kaşile göz arasında bir öbek gevenle tutuşturmayı ba-şarmıştı. Ocak yanınca içerinin havası kırıldı. Günboyunca ayazda buyan kemiklerimiz hiç olmazsa birparça ısınmıştı. İffet gelin değirmenin bir köşesindebir telis buğday bulduğunda nicedir kursağımıza lok-ma girmediğini hatırladık. Çolak Nuri’nin yılık gözlükarısı Nevra yenge, telisin olanca buğdayını etraftabulduğu yağlı kara bir saçta kavurdu. Halimizi birgöreydin ay oğul, buğday ambarına üşüşmüş aç ta-vuklar gibiydik. Safile bibi ocağı harlandırıyor, Nevrayenge avuç avuç kavurga pişiriyordu. Çoluk çocukhepimiz saçta kavrulan buğdayların çıtırtısına ken-dimizi kaptırmış, kapış kapış kavurga yiyorduk. Birtürlü doymak bilmiyorduk. Zavallı kanayaklı bize ka-vurga yetiştiremez olmuştu. Sonunda dayanamayıpşaşı gözlerini devire devire; ‘Kıtlıktan mı çıktınız eymillet? Bu gidişle çok yemekten cırılacaksınız! Yedi-ğiniz yeter! Sabah uzun yola çıkacağız. Yola azık dagerek. Kavurganın birazı da yarına kalsın!’ diyerekpayladı herkesi. Kavurga dediğin bir çeşit kayıntı. Hiçkayıntıyla karın doyar? Bir parça açlık bastırır. Yarımyamalak da olsa açlığını bastıran, sırtı sıcak görençocuklarla iki ihtiyar, Değirmenci Yusuf’un kirden ka-şarlanmış şiltelerinde koyun koyuna sıralanıp uyku-lara karıştılar. Dingildek Recai ile Çolak Nuri de otur-dukları köşede öylece uyuyakalmışlardı. GeriyeName bacım ile biz dört yeniyetme, bir de kanayak-lılar kalmıştık. Değirmende eme yarar, dişe dokunurne varsa toplamaya koyulmuştuk dört bir koldan.Kadınlar yol hazırlığına başlamıştı. Bir köşede bir yı-ğın boş çuval bulmuştuk. Değirmencinin kör makası,çuvalların ağzını dikmekte kullandığı çuvaldızlar

eme yaramıştı. Köyünterzisi olan Safile bibi,zahire çuvallarından bo-yunlarımıza dolak, sırtı-mıza içlik, ellerimize el-çek biçti. Ünzile anam,İffet gelin, Nevra yenge,Safile bibi, DingildekRecai’nin anası Fadimeeze bu içlikleri ocağınyaydığı ışıkta dikmeyekoyulmuştu. Dikiş ipiolarak da bir çuvalınçözgü ipliklerini kullanı-yorlardı. Ocağın başındabize yer kalmadığındanName bacım ile dört ya-renim, değirmenin kuy-tu bir köşesinde, birpöstekinin üstünde bir-

Page 77: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

birimize sokulmuş, öylece oturuyorduk. Alaca karan-lıkta iki büklüm olmuş, ha babam de babam çuldançaputtan içlik dikmeye çalışan kanayaklıları seyre-derken, duvarların gerisinde çığıldayan tipiyi bir nin-ni gibi dinliyorduk. Gece ilerledikçe tipinin çığıltısıbaşka başka seslerle harman çorman olmuştu. Ak-ranlarımı bilemem ama, değirmeni daldalayan sö-ğütlerin, kavakların hışırtısı, kurtların çakalların ulu-maları darıdünyadan koparmıştı beni… Öylece içimgeçmiş…”

“Ertesi gün çınsabahta on yedi can yeniden düştükyollara. Dilimizde dualar, boyunlarımızda çuldan, çu-valdan dolaklar, sırtlarımızda kat kat içlikler, Medinedilencisinden beterdi halimiz. Anlayacağın oğul, se-fillik, diz boyu sefillik!”

Ne evet diyordum, ne de hayır. Soluğumu tutmuş,öylece ninemi dinliyordum. Aslında usuma takılanbir yığın şey vardı. Başka zaman olsa ninemin deyi-miyle, abuk subuk sorularımla pöstekinin kıllarınısaydırırdım ona. Gelgelelim, duyduklarımdan öylesi-ne ürkmüştüm ki, kırkmerak yönüm baskılanmıştı.Ninemin anlattıklarıyla yetinmek işime geliyordu,daha fazlasını kaldıramayacağımı duyumsuyordum.

“… Gelimli gidimli dünya, ölümlü dünya! Yola ko-yulduğumuzda engâhtan engâhtan kar yağıyordu,neyse ki gece esen tipi dinmişti. Göz alabildiğineuzanan yazı yaban bembeyaz örtüsünü yenilemişti.Çalılar, çıkralıklar kar altında kaybolmuş, ağaçlarındalları gövdeleri bile beyaza kesmişti. Iğıl dereninüstündeki tahta köprünün korkuluklarından, kaya-lardan, ağaçların dallarından salkım saçak buzlarsarkıyordu. Aşkale’ye giden yola çıkmak için köyüniçinden geçmemiz gerekiyordu. Kar köyümüzdeki yı-kıların üstünü örtmüş, bir gün önce yaşanan vahşetibir güzel alalamıştı. Ünzile anam, karanlık bütünayıpları, kusurları örter, derdi. Amma velakin bu be-yaz örtü karanlıktan daha fazlasını gizliyordu. Bir antabiatın beyaz örtüden kurtulduğunu, gerçek renk-lerine büründüğünü düşündüm düşünmesine degerçek renkler usumdan yitip gitmişti. Geriye bir tekrenk kalmıştı: Kırmızı, kan kırmızı!

“İşte böyle ay oğul, tipi yıkıları doldurmuş, irili ufaklıtümsekler oluşturmuştu. Köyün meydanında yürür-ken hangi tümsek kimin eviydi, kimin ahırıydı, çöp-lükler neresi, yığınlar neresiydi? Nereler sokak, ne-reler harman yeriydi, çıkartmaya çalışıyordum… Olu-ğundan durmaksızın kolum kalınlığında su akan ka-dim pınarın pınar olduğu seçiliyordu, o kadar. Akar-su buz tutmaz derler, ama onun da buz tuttuğu va-kitler olmuşmuş. Büyüklerimizden öyle işitmiştik.Her neyse… Demem o ki daha iki gün öncesine ka-dar köyün meydanı cıvıl cıvıldı… Bayırın yalpısındanaşağı derme çatma kızaklarla kayan kızlı oğlanlı ço-

cukların şamatası, buz tutan harmanlarda çevrilenpırlangıçların ahenkli sesleri hala kulaklarımdaydı.Topaç çeviren oğlanların yanı başında kardan adamyapan şen şakrak yeniyetme kızları ve onların içindede kendimi görür gibiydim… Dere tepe düz gittiktensonra, Çolak Nuri’nin sayesinde ardımızda iki kurtleşi bırakarak dalöğlede Aşkale’ye sağ salim vardıkvarmasına da, burada da sokaklar boştu. Kimi evle-rin bacalarından tüten dumanları görünce pek sevin-miştik. Önümüze çıkan ilk kapıyı çalıp başımıza ge-lenleri bir bir sıraladık. Tez zamanda yaşadığımızvahşet duyulmuş, başımıza bir yığın insan üşüşm-üştü. Aralarında tanıdıklarımız da vardı. Tanıdık ta-nımadık, Allah razı olsun, hiçbiri yardımlarını esirge-medi bizden. O gece her birimiz bir evde misafiredildik.

“Ertesi sabah ihtiyarlar, Dingildek Recai, Çolak Nurikafa kafaya verip, Sivas’tan öteye göç etmekte ka-rar kılmışlar. Amma velakin üstte yoktu, başta yok-tu. Karda kışta çoluk çocuk yayan yapıldak göçme-nin imkânı yoktu elbet. Çolak Nuri ile Dingildek Re-cai’nin sırtlarındaki tüfekler belki para ederdi, fakatgöç yolunda o tüfeklere çok ihtiyacımız olacağını,köyden Aşkale’ye göçerken çok iyi kavramıştık….İşte böyle ay oğul, imdadımıza eksik eteklerin bo-yunlarından, kollarından, hiç çıkartmadıkları ziynet-leri yetişti. Kimi boynundan beşibiryerdesini çıkardı,kimi de kolundan Erzurum işi burma bileziklerini. Hiçunutmam, Ünzile anam, ‘Erimin yadigârı’ diyerektenyatarken bile boynundan çıkartmadığı, rahmetli ba-balığımın yüzgörümlüğü olan beşibiryerdeyi ÇolakNuri’nin ellerine teslim ederken ağlamaklı olmuştu.

“Birkaç gün sonra Çolak Nuri ile Dingildek Recai ikiuyuz at, iki de kırık dökük kızakla Erzurum’dan çıkıpgeldiler. Kızaklar kızaktan çok kupa arabasına ben-ziyordu. Üstleri yağmurdan, kardan korunmak içinkapatılmıştı. Altınları bozdurmuş, kızaklarla atlar-dan başka her birimize çarık, tiftik eldiven, papak,dolak, sırtlarımıza aba, kuru yemiş, pastırma, kavur-ma falan da almışlardı. Aşkale’de misafir olduğu-muz evlerde durumlarına göre bize yardım yapmış-lardı. Kimi yün yorgan, kimi minder, kimi yastık, kimikilim vermişti. Kimi de yol azığı kete, çörek, ekmek,göğermiş lor falan hazırlamıştı.

“Yollar… Aşkale’den de tekinsizdi yollar. Amma vela-kin başkaca umarımız yoktu. Çolak Nuri Sansa Dere-sini geçtik mi selamate çıkarız, diyordu. Hem yollar-da yalnız değildik. Köyler, şehirler yollara dökülmüş,topyekûn yad ellere ağıyordu. Göç yolunda katar ka-tar kızaklar diziliydi. Kimileri de atlıydı, ekseriyetlede yaya. Yürümeye azıcık mecali olan düşmüştüyola. Hepimiz aynı mukadderatı paylaşıyorduk; sür-günlüğü! Yollar, yılan gibi kıvrılan yollar. Köyümüz-den beterdi yollar. Hamsin yüzünü zemheriye çevir-

Page 78: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

mişti. Ermeni çetelerinin baskınından başka, biryandan soğukla cebelleşiyorduk, bir yandan da ar-tık insan eti yemeye alışmış kurt, çakal sürüleriyle.Ölümün türlü çeşit yüzünü gördük yollarda. Ölümkimi açlıktı, kimi illet, kimi yırtıcıydı, kimi soğuk.Ölümün her yüzü soğuktu, meymenetsizdi. Ammavelakin, gene de Ermeni haydutların zulmüyle öl-mektense kurda kuşa yem olmak daha yeğdi.

“İşte böyle ay oğul, boynumuz bükük, bağrımız ya-nık; dalında kuşun, dağında kurdun donduğu yollar-dan geçtik. Yollar geçtik, ağaçların dallarına çul ça-put gibi asılmış nice adamlar gördük… Yollar geçtik,kazıklara oturtulmuş, kimi bıyıkları yeni terlemiş,kimi kerli ferli yiğitler gördük… Yollar geçtik kurt ar-tığı cendekler gördük… Bu gözler neler gördü, buyürek nelere katlandı. Bu romatizmalı bacaklar neçetrefil yollar aştı. Sivas’a gelene kadar bizim tay-fadan iki çocuk, bir de üç otuzluk ihtiyar Faruk Ağagöç yolunda donarak can verdiler. Öteki ihtiyar Veh-bi dede, artık takati kalmadığından gelini, karısı ikitorunuyla birlikte Sivas’ta kaldı… Yolda tanış oldu-ğu muhacirlerden Adana’nın çok sıcak bir memle-ket olduğunu öğrenen Dingildek Recai, anası iki debacısıyla birlikte Çukurova’ya giden kafileye karıştı.Çolak Nuri, karısı Nevra yenge, Ünzile anam, ahret-liğim Name ile beraber biz de buraya geldik. Sene-ler evvelinden Eskişehir’e göçen eniştemin uruğun-dan bir hemşerimize sığındık. Yollarda ciğerleriniüşüten Ünzile anam ile Name bacım ince hastalığatutuldu. İkisi de bir daha iflah olmadı… Uzun sür-medi, önce Ünzile anam, ardından da Name ba-cım… Ak bir turna oldular, göçüp gittiler bu yalandünyadan. Beni de bu yad ellerde dalsız, duldasız,kimsesiz bıraktılar! İşte böyle ay oğul!”

Ninem batmanlık acılarını üstüme yıktıktan sonrasusmuştu. Susuş o susuştu. Bir daha ölene kadarağzını bıçak açmadı. O an, bu susuşun süreğen birsuskunluğun başlangıcı olduğunu nereden bilebilir-dim ki? Akşam işten eve dönen annem ile babamPumpul Paşa’nın apansız suskunluğuna bir anlamverememişti. Ben de korkumdan susmuş, anne ba-bamın sorularına kaçamak yanıtlar vermekle yetin-miş, ninemin ağlatısını anlatmamıştım. Düşünüyo-rum da; Pumpul Paşa’nın yıllarca bekledikten sonraiçini bana, yalnızca bana dökmesi olağan bir durummuydu? Yoksa anneannemin inandığı gibi iyi saat-te olsunlara mı uğramıştı? Bilemiyorum. Ancakbana öyle geliyor ki ninem içini dökerken olanca ya-şam erkini harcamak zorunda kalmış, tinsel olaraktükenmişti. Acılarla beslenerek yaşayan bir varlık-ken, acılarından arınınca yaşayan bir ölü olmuştu!

Pumpul Paşa o günden sonra da alışageldiği gibiortalık ağarmadan uyanıyordu. Salonda, camınönündeki sedire kuruluyor, perdeyi aralıyor, hırkayıbaşına çekiyor, tavşan uykusuna daldığı zamanların

dışında, gözleri ufukta belli bir noktaya odaklı, ses-sizce beklemeye koyuluyordu. Pumpul Paşa ile bir-likte türküler de susmuştu, onun yanık sesiyle canbulan Aşık Kerem de. Sanki ninem acısını akıtarakgeçmişini tüketmekle kalmamış, geleceğini de yoketmişti. Belki de ninem için dün, bugün, yarın diyebir nen yoktu. Zaman bir bütündü, onun dünü hembugünüydü hem de yarını. Geleceği olmadığı için birbeklentisi de yoktu. Daha doğrusu, Pumpul Pa-şa’nın bu dünyadan bir beklentisi yoktu. Yoksa bek-liyordu. Yaşama dair tek devinimi beklemekti aslın-da. Beklemek edilgen bir devinim olsa da içindeumudu barındırır. Oysa ninemin bekleyişi umutsuz-ca bir bekleyişti. Kuşlukta öğlen olsun, öğlende ak-şam olsun diye bekliyordu. Akşamın ucunda yatsı-yı, gecenin karanlığında tan sökümünü bekliyordu.Bu uysal bekleyişin ucundaki her ne ise, gözlerinindalıp dalıp gittiği yerde olmalıydı.

Akşamlar keder getirir derler/Can sıkar karanlıkgeceler/Derler derler/Ya gündüzler

Gündüzler sabırsızca beklerler/Gün kararsın, gel-sin geceler…

Ne zaman ninemin bu süreğen bekleyişini düşün-sem Resul Rıza’nın dizeleri düşer usuma. Nedendirbilmem, ninemle duygudaş birilerinin olması avu-tur beni. Ninem bir kat daha yücelir gözümde.

Derken efendim, Pumpul Paşa’nın bekleyişi uzunsürmedi. Soğuk, karlı bir Şubat akşamıydı. İkincicemre henüz düşmüştü suya. Ninemin beklediği gi-zemli konuk kapısını çalmıştı işte. O çok sevdiğiapak örtüye sarılarak sonsuz uykusuna daldı. Ni-nemden sonra da ağlatısını kimselere anlatmadım,bir giz gibi sakladım, çünkü giderayak ninemin biri-cik cankulağı olmuştum. İsteseydi başkalarına daanlatabilirdi. İstememişti. Bilinçle değil, çocuklaraözgü bir sezgiyle ulaşmıştım bu sonuca. Bugün deaynı düşüncedeyim. Çocuklarıma anlatmaya cesa-ret edemedim henüz. Belki ileride, çok ileride… to-run torba sahibi olduğumda, torunlarımdan birineanlatırım… Yok, bu doğru bir düşünce olmasa ge-rek. Çocuklar mezalim öyküleriyle değil, masal din-leyerek büyümeli. En iyisi kötü bir rüya gördüğümüvarsayıp Porsuk Çayı’na anlatmak ki akarsu alıp gö-türsün tüm kötülükleri.

* * * * *

Adalardayım, Porsuk Çayı’nın kıyısında. Nereleridolaştım, ne zaman geldim buraya? Yalnızca me-kânlar mıydı ayaklarımın altından kayan? Oysa za-manın zemini ayağımın altındaki kardan daha kay-gan.

76 /

77

Page 79: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker
Page 80: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ERZURUM’UN KUTULUŞUNUNYÜZÜNCÜ YILDÖNÜMÜ

100. YILINDA ESARETTEN KURTULUŞA

Erdal GÜZEL

Page 81: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

İnsan ömrü için 100 yıl uzun bir zaman dilimi gibialgılansa da milletlerin hayatında 100 yılın uzunbir süre olmadığı bilinir.

Bu yıl Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluşunun100 yılını matem-i neşe içerisinde idrak edeceğiz.

Bilindiği üzere Erzurum ,askeri ve coğrafi konumun-dan dolayı devamlı acının, göz yaşının, ıstırabın kapı-sına dayandığı bir şehirdir.

Komünizmin fikir babası, ünlü filozof Karl Marx “Eğer Kars ,Erzurum’unanahtarıysa, Anadolu’nunstratejik ve ticari yollarınınmerkezi noktası ve İstan-bul’un anahtarı da Erzu-rum’dur” diyerek Erzu-rum’un öneminden bah-setmektedir.

İşte bu özelliğinden dolayı Erzurum, Moğol orduları-nın yağmaladığı,Timur’un yakıp yıktığı, Safevilerintaş üstünde taş bırakmadığı bir şehirdir.

Öyle ki Kanuni Sultan Süleyman, Erzurum’a geldiğin-de şehirde ancak 75 hanenin ayakta kaldığı bilinmek-tedir.

Osmanlı döneminde Erzurum, sıcak denizlere inmekve Anadolu’nun kilidini ele geçirmek isteyen Ruslarında hedefinde olmuş , neticede Ruslar tarafından üçkez işgale uğramıştır.

Bu işgallerin sonuncusu 1916 yılında olmuş ve buesaret iki yıl sürmüştür.

16 Şubat 1916 yılında Karskapısı’ndan Erzurum’a gu-rurla giren istilacı güç, şehrin üzerine kâbus gibi çök-müş, bu işgal yılların da şehrin 80 000 olan nüfusu

8000’e kadar düşmüştür.

1917 Ekim Devrimi’nden sonraRus kuvvetlerinin ülkelerinedönmeleri üzerine şehir, Ermeniçetecilerinin eline geçmiş, tekdişi kalmış bu canavar sürüsüAlaca’da, Tazegül’de, Yeşilyay-la’da, Cinis’de, Tepeköy’de, Ya-nıkdere’de, Ezirmikli Osman Ağa

Konağı ile Mürsel Paşa Konağı’nda silahsız ve savun-masız binlerce Müslüman Türkü katletmişlerdir.

Bu vahşetin tanıklarından biri olan Erzurum Rus İkin-ci Alayı Komutanı yarbay Twerdo Khlebov, Ermenile-rin 11-12 Mart 1918 yılında 3000 Müslüman Türk’ükatlettiklerini söylemiş ve gördüğü manzarayı ise “Demiryolu istasyonun da sanki bir mezarlık ölülerini

Erzurumlu yaşadığı tüm acıya veihanete rağmen asla öfke,kin,intikam gibi duygular

içerisinde olmamış ve yaşananlarıinsanlık vicdanına ve tarih

sayfalarına bırakmıştır.

Anadolu içlerine göç eden muhacirler

Page 82: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

80 /

81

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

dışarı çıkarmıştı, cenazeler arasından geçerken feciduruma gözlerimizle şahit olduk. tahtacılar semtin-de karşılıklı bulunan Osman Ağa ve Mürsel PaşaKonaklarına doldurulup yakılan ve katledilen Erzu-rumlular, insanı titretiyordu” diyerek ifade etmiştir.

Erzurum da yaşanan bu vahşet 1919 yılında Erzu-rum’a gelen Amerikalı General Harbord tarafından“İsa’nın kulları nasıl böyle bir vahşet yapabildiler”sözleri ile de dünyaya duyurulmuştur.

1838 yılında imzaladığı Balta Limanı Anlaşması ileemperyalist ülkelere büyük kolaylıklar sağlayan,İngiltere, Fransa gibi ülkelerden yüksek faizle borçalan ve bu borçları ödeyemeyip 93 Harbinden önceiflas bayrağını çeken, 1881 yılında Duyunu Umumi-ye ile gelir kaynaklarına el konulan, Balkan Sava-şı’ndan ve Harbi Umumi ’den yenik çıkan OsmanlıDevleti’nin güç kaybettiği bu dönemlerde, meyda-nı boş bulan Ermeni çeteleri, katliamlarını Erzin-can, Van, Iğdır, Muş, Ardahan ve Kars’ta da sürdür-müş, içinde Erzurum’unda olduğu bu şehirlerin tü-münde 523 000 Müslüman Türkü katletmişlerdir.

Şehrin semalarından al bayrağımızın dalgalanma-dığı, Erzurum ovasında ezanların yankılanmadığıbu karanlık günlerde, Erzurumlu acıyı, çileyi, ıstıra-bı, ihaneti, esareti yaşadığı gibi, ordunun önemini,istiklâlin tartışılmaz olduğunu, Azeri kardeşlerininyardımlarıyla iki devlet, bir millet olmanın gerçeğinive teba-i sadıka dediği vatandaşlarının ihanetinigörmüştür.

Ümidi tükenmiş, acı ve ıstıraplar içindeki Erzurum,bu karanlık günlerden Kâzım Karabekir Paşa komu-tasında ki şanlı ordumuzun şehre girmesiyle kur-tulmuş ,ay yıldızlı bayrağımız bir daha inmemek

üzere Erzurum kalesinin burçlarına dikilmiştir.

16 Şubat 1916 yılında Karskapı’dan şehre giren düş-man kuvvetleri yine aynı kapıdan 12 Mart 1918 günügeldikleri gibi gitmişlerdir.

12 Mart 1918 sabahı şehre giren Kâzım KarabekirPaşa, gördüğü tüyler ürpertici manzarayı “Erzu-rum’da halk gözyaşları içinde kimi babasını, kimikardeşini yakılmış ya da süngülenmiş buluyor, saçla-rını yoluyordu, sokaklarda canlılıktan bir iz bile kal-mamıştı. Yerlerde çocuk, kadın ve yaşlılar kanlariçinde yatıyordu.” Sözleri ile dile getirmiştir.

3. Ordu Komutanı Vehip Paşa ise gördüğü manza-rayı “Erzurum’da Ermeniler tarafından uygulanankatliam, Engizisyon zulümlerine rahmet okutula-cak düzeydedir. Tarih bu katliamların henüz böylebir benzerini kaydetmemiştir” şeklinde yazdığımektupla başkomutanlığa bildirmiştir.

Bu yaşanan “kara günler” Erzurumlunun ruhundaezelden beri var olan vatan, bayrak,istiklâl gibi ulviduyguları daha da olgunlaştırmış, 12 Mart 1918 yı-lından sonra hızla yaralarını saran Erzurum, 23Temmuz 1919 yılında yaptığı tarihi kongre ile ülkesavunmasında yerini almış ve Mustafa Kemal’ihemşerisi ve milletvekili yaparak Kuvay-i Milliyeruhuna sahip çıkmış, milletçe emperyalist güçlerekarşı verdiğimiz Milli Mücadele’nin ilk adımlarınınatıldığı şehir olmanın gururunu yaşamıştır.

Erzurumlu yaşadığı tüm acıya ve ihanete rağmenasla öfke, kin,intikam gibi duygular içerisinde ol-mamış ve yaşananları insanlık vicdanına ve tarihsayfalarına bırakmıştır.

Cepheye yürüyen gönüllüler

Page 83: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Aradan geçen bir asra rağmen, emperyalist güçle-rin ülkemiz üzerindeki emellerinin değişmediğini,kanla irfanla kurmuş olduğumuz Türkiye Cumhuri-yeti’ni bölmek parçalamak ve ortadan kaldırmakgirişimlerinin devam ettiğini görmekte, vatanınbölünmez bütünlüğüne karşı içte ve dışta yapılantertipleri endişe ile izlemekteyiz.

Yüz yıl önce geldikleri gibi gidenler, kin ve intikam-larını günümüze dek sürdürmektedirler. Geçmiştekatliam yapan Taşnak ve Hınçak çetelerinin yerini,yakın zamanlarda Asala ve PKK isimli çeteler al-mıştır.

1992 yılında Hocalı’ da Ermenilerin yaptığı katli-am, Erzurum da yapılan vahşet sahnelerindenfarklı değildir.

Birkaç gün önce Hollanda’nın, 1915’ de yaşananolayları Ermeni soykırımı olarak kabul etmesi, Er-menistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın 2009 yılın-da Türkiye ile imzaladığı normalleşme protokolle-rini iptal etmesi, ülkemizin güneyinde varlığımızıtehdit eden olaylar, Türk Milleti üzerindeki emelle-rin değişmediğini göstermektedir.

100 yıl önce Erzurum’u düşman işgalinden kurta-ran Türk Silahlı Kuvvetleri bu gün Afrin’de ülkemi-zin bekası için destanlar yazmaktadır.

“Geçmişi unutanlar gelecekte aynı şeyleri yaşarlar”ilkesini hatırlatan bu gelişmeler, geçmişte yaşa-nanları iyi analiz edip gelecek nesillere aktarma-mız sorumluluğunu bizlere yüklemektedir.

Bu sorumluluğu 100 yıl içerisinde yeteri kadar yeri-ne getirdiğimizi ne yazık ki söyleyemiyoruz.

Şehrimizde, Müslüman Türk soykırımı Müzesi’ninolmaması büyük bir eksikliktir.

3000 Müslüman Türk’ün hunharca katledildiği Ya-

nık Dere Şehitliği’nin hali yürekler acısıdır. Kat-liamın en somut delilerinden biri olan YanıkDere Şehitliği anlamlı bir proje ile gün yüzüneçıkarılmayı beklemektedir.

En sıkıntılı günlerimizde imdadımıza koşanBakü İslâm Cemiyeti Hayriyesi’nin fedakârlığıahde vefanın en güzel bir örneğidir. Başta Gen-celi Seyidov olmak üzere Cemiyeti Hayriye’ninErzurum’da şehit edilen diğer üyelerinin hatı-rasını yaşatacak bir anıtın yapılması kardeşli-ğin ve vefanın gereğidir.

Gence ile Erzurum’un kardeş şehir olarak ilanedilmesi manevi bağların kuvvetlenmesi açı-sından çok anlamlı olacaktır.

Emperyalist ülkelerin ,haklı davamızda bizihaksız çıkarma gayretlerinin bundan böylede de-vam edeceği görülmektedir. Bu münasebetle

dünya kamuoyuna Erzurum’un yaşadığı kara gün-leri yansıtacak bir filmin hazırlanması ve işgal yıl-larında Ruslar tarafından sürgüne gönderilen Er-zurumluların esaret hikayelerinin bir araya toplan-ması arzu edilen bir durumdur.

Kurtuluşumuzun 100 yılında Allah bir daha şehri-mize böyle kara günler göstermesin diyor, bir hilâluğruna toprağın kara bağrına düşen şehitlerimizirahmetle anıyor, bizlere bağımsız bir ülke bırakanyüce ecdadımızın aziz hatıraları önünde saygı vetazimle bir kez daha eğiliyorum.Makamları cennetolsun…

Kaynakça

Kâzım Karabekir’in Kaleminden Doğunun Kurtu-luşu,ETSO Araştırma Geliştirme ve YardımlaşmaVakfı,Erzurum,1990

Yarbay Tverdohlebov,Gördüklerim Yaşadıklarım1917-1918-Erzurum,TC Genel KurmayBaşkanlığı,Ankara ,2007

Konukçu Enver,Selçuklulardan Cumhuriyete Erzu-rum, ETSO Araştırma Geliştirme ve YardımlaşmaVakfı, Ankara,1992

Aslan Betül,Kardeş Kömeği (yardımı) Bakü Cemi-yeti Hayriyesi. Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı,Ankara, 2000

Erzurum’un Ruslar Tarafından İşgalinin 100 yılıözel sayısı, Er-Vak Yayınları,Erzurum,2016

Dr.Humphrey Sandwıth-Mustafa Zarifi Paşa-KarlMarx,1855 Kars Kuşatmasının öyküsü,Çeviren; Ha-mit Zafer Kars,Tarihçi,İstanbul,2017

Selvi Haluk,Milli Mücadele’de Erzurum (1915-1923),Atatürk Araştırma Merkezi,Ankara,2000

Rus İşgalinde Pasinler (Hasankale)

Page 84: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ERZURUM’UN KUTULUŞUNUNYÜZÜNCÜ YILDÖNÜMÜ

ZOR YILLAR(GERÇEK BİR

HİKÂYE)Prof. Dr. Belkıs Altuniş GÜRSOY

Page 85: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Birinci Dünya savaşıyıllarıydı. Anadolu’dayoksulluk diz boyuy-

du. Bütün insan kaynakları-nı ve maddi varlığını cephe-ye akıtan halk ayakta kala-bilmek için yaman bir mü-cadele veriyordu.  Ülke sa-dece savaş yükü ile değil;açlıkla, yoklukla ve salgınhastalıklarla boğuşuyor,dayanmaya çalışıyordu.  İn-sanın  en ucuz, hayatın endeğersiz olduğu bir dönemden geçiliyordu.

Mevlüt ağa; Rus işgali sırasında Erzurum’dan  göç-müş; Sivas’ın Kangal kazasını yurt tutmuştu. Bu göç-men aile bu  kasabada kaldığı  iki, iki buçuk  yıl içeri-sinde önce evin büyüğü hanenin direği olan Durakpehlivanı kaybetmişti. Ardından da dokuz ve on biryaşlarındaki iki erkek çocuklarını peş peşe tifüsa kur-ban vermişlerdi.

Bir akşam Mevlüt ağa, heyecanlıbir çehreyle eve geldi. “Hanım;Urus Erzurum’dan çekilmiş,baba diyarının yolu göründü,gayri buralarda artık durulmaz,bir  eyyam dahasabredelim,  havalar biraz  tut-sun, yola koyulalım” dedi. Mü-şerref hanım; bu habere sevindisevinmesine ama, “efendi, bizburada üç canı toprağa verdik.Onları koyup da nasıl gideceğiz”

cümlesi dilinin ucuna kadar gel-di. Bir ara durakladı,  yutkundu sonra da “efendi haklı,dirliğimiz düzenimiz orada, ata dede otağı bizi bekli-yor” diye düşündü. Telaşlı, endişeli üç beş hafta geçti.Tez zamanda toplandılar.  Bir kaç parça eşya ile  birlik-te onları bu beldeye kadar getiren, Kangal’da da ek-mek kapıları olan      kağnıya yerleştiler. MevlütAğa;  “öküzler zayıf,  inşallah yola dayanır” diye aklın-dan geçirdiyse de “Allah kerim” diyerek kendisiniavuttu.

Ilık bir yaz sabahı alaca karanlıkta yola koyuldular.Dura kalka ağır ağır ilerlediler. Mesafeler boyuncasılaya dönüş yapan başka muhacir kafileleri ile kar-şılaşıp, dertleşip söyleştiler. Nihayet eylül sonların-da bir akşam üstü Erzurum’a girdiler.

Şehir, o tanıdık bildik, o   canlı kanlı yayla kenti de-ğildi. Gümrük gibi işleyen çarşılardan, cıvıl cıvıl so-kaklardan,  sıcak yüzlü insanlardan eser kalmamış-tı. Uğranılan felaketin acılarını taşıyan  semtler birmatem havasına bürünmüştü. Yanmış yakılmışcaddelerden; yaslı, mahzun mahallelerden geçtiler.Nihayetsiz kederlerin şahidi olmak, bu beldeninhavasına  gamlı bir yük gibi binmişti. Kahır dolu birsuskunluğa bürünmüş olan bu enkazın içindeki herşey, her taş ağlıyor; göz yaşı döküyordu sanki. Ha-rabelerin, yıkıntıların ortasından yavaş yavaş ilerle-yerek evlerinin bulunduğu semte yaklaştılar. Etraf-ta ne bir ses ne de bir nefes vardı. Kağnı tekleyetekleye bomboş yollardan geçerken bu muhacir ai-lesi, şaşkın gözlerle etrafına bakıyor, artık yabancı-sı oldukları bu şehirde aşina köşeler yakalamayaçalışıyordu. Terkedilmiş izbe evlerin duvar diplerin-de pinekleyen bir kaç cansız kedi ile karşılaştılar.Rastladıkları tek tük adamlar, başlarını zayıfomuzlarına gömmüş oldukları hâlde çekingenadımlarla yürüyor, usuldendir mülahazasıyla öyle-sine bir selam verip geçiyorlardı.

Müşerref hanım, nice zamandır koynunda sakladı-ğı anahtarı çıkarmış; yol boyunca bir  mukaddesemanetmişçesine bu demir parçasını  avucundaevirip çevirmişti.  Sonunda bir sürü karışık hissinbaskısı altında evlerine vardılar. Evin hanımı, kağ-

Acaba yanlış mı duyuyorum diyebakınırken, kilerde boş hamur

teknelerinin içinde yatan ikiz oğlançocuklarını buldum. Anaları onları

korumak için oraya yatırmıştı zahir.Ben, o şaşkınlıkla ne yaptığımı bilmezbir hâlde iken o yavruları kaptığım gibi

yürüye yürüye şehre geldim.

Page 86: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

84 /

85

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

nıdan bir hamlede atlayarak  adımlarını sıklaştırdı.Bir kaç adım atmıştı ki, kapının aralık durduğunufark etti.  İçi daraldı. Bu ne demekti. Yarı açık kapıyıitip de taşlığa ayak bastığında toz toprak içindekalmış avluyla karşılaştı. Odalara doğru uzandığın-da  ise eşya namına hiçbir şey bulunmadığını gör-dü. Yüreği acıyla burkuldu. Ama toparlanması uzunsürmedi.

“Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi, ben öpmeyekıyamadığım gül yüzlü evlatlarımı toprağa verdim,mal mülk kaybından ne çıkar” diye geçirdi  içinden.Elinde  kalan bir tanecik kızına ve yorgun eşine ha-yal kırıklığını belli etmemeye çalıştı. Ailece iki katlıevi köşe bucak  dolaştılar. Gözleri ata yadigârı duvarsaatini, divan halılarını, halı yastıkları, yüklüktekiyatak yorgan denklerini aradı. Mutfak tereklerinde-ki kirpikli sahanlar, serpuşlu sahanlar, yazılı bakır si-niler, teştler, kulplular, kazanlar, kuşkanalar, gü-ğümler ve  bakraçların   hiçbiri yerinde  değildi. Evinağır eşyası sayılan usta marangoz elinden çıkmışceviz çeyiz sandığı da yoktu. Elinin, gözünün emeğidantel ve nakışları,  anacığının kanaviçe yatak ta-kımları, anneannesinin üzüm salkımı iğne oyasıperdeleri de orada saklıydı.  Ama içinde bin bir hatı-rayı ve emeği barındıran bu sandık da kayıplara ka-rışmıştı. El kalınlığı toz bağlamış metruk evin ta-vanlarından  aşağıya doğru örümcek ağları sarkı-yordu. Mevlüt Ağa, eşinin ümitsizlikle etrafı tara-yan gözlerindeki ıstırabı fark etti.  “Hanım nelerigeride bırakıp gelip çıktık ya,  buna da şükür,  hikâ-ye değil biz bir savaş yaşadık. Üzülme eşya yerinekonur. Binlerce can heder oldu. Bizim de ciğer  pare-lerimiz  gitti. Yanacaksak onlara yanalım, gerisiniboş ver” dedi. Müşerref hanım; nice dar geçitlerin,nice ateş hatlarının  içinden geçmiş olmanın verdiğiolgunlukla eşine baktı. “Haklısın efendi, aşığı yu-duzduk (=kaybettik), çullarımıza mı güveneceğiz”dedi.

Kağnıdan indirdikleri eşyaları  içeriye taşıdılar. Mü-şerref hanım; ilk şaşkınlığını üzerinden çabucakattı. Yeni yetişmekte olan kızı Emine’ye  “hadi yav-rum, şu külekleri al, gidip çeşmeden su getirelim”dedi.  Sokağa çıktıklarında komşu evlerinin birço-ğunun ağır  hasarlı olduğunu gördüler.  Mahalledehiçbir hayat emaresi göze çarpmıyordu. Ana-kız,suları taşıyıp,  işe koyuldular. Toz tabakaları ile bir-likte geçmiş zamanların  pasını,  yüreklerinin ahını,kayıplarının yasını silmecesine dört elle işe  sarıldı-lar. İki gün boyunca durmadan sildi süpürdü, yuduyıkadılar. Müşerref  hanım, “evlat, çok yoruldukama ev de su koktu, temizlik gibisi var mı, illa evilla de ev, insanın kendi evi olsun da içinde  aç, çıp-lak, soğukta  otursun, zararı yok, Kangal’da ne gün-ler gördük, nelere katlandık. Allah, kimseleri muha-cir etmesin” dedi.

Mevlüt ağa, geldiklerinin ikinci günü Kavaflar çarşı-sının yolunu tuttu.  O, baba mesleği olan kundura-cılıkta karar kılmış; bu zenaatte haklı bir şöhretinsahibi olmuştu. Sıkı kepenklerin altında gizlenendükkânı her nasılsa korunmuştu. Tezgâhı, peşta-malı, alet edevat kutuları  olduğu yerde duruyordu.Ama bu samimi ve neşeli çarşıda da  bir  ölüm ses-sizliği hakimdi. “Komşu esnaftan ses seda yok niyeacaba” diye düşünerek biraz oyalandı. Bu geleni gi-deni olmayan sükunet ortamında   daha  fazla ka-lamadı. “Bir havadis, bir şenlik  varsa  Aynalı kahve-dedir, oraya gitmeli” diye içinden geçirerek  yoladüştü. Kahvede üç beş kişi ancak vardı. Her parma-ğı ile ayrı işe yetişen kahveci Nusret’in o eski cevvalhâlinden  eser kalmamıştı.  Bu orta yaşlı kahveci;yeni  gelen bu müşteriyi tanımaya çalıştı ise de çı-karamadı. Zira Mevlüt ağa; eski Mevlüt ağa olmak-tan çok uzaktı. “Selamünaleyküm ben Mevlüt, Ye-ğenağalı Mevlüt, Kavaf Durak pehlivanın oğluMevlüt” diye söze başlayınca diğer oturanlar dayerlerinden kalktılar. Mevlüt ağa kırık bir sesle “Mu-hacir olmuştuk, yeni döndük ” diye ilave etti.  Ora-da bulunanlar hararetle bu eski aşinaya sarılıp, hâlhatır sordular. Nusret; çayları tazelerken, şehrin pe-rişanlığı, hadsiz hesapsız kayıplar,  kıyımlar ve ya-vaş yavaş geri dönmeye yüz tutan  göç kafilelerin-den söz edildi.

Sohbet, giderek koyulaştı. Köylerdeki katliam, Ya-nık Dere, İstasyon Caddesi barakalarındaki facia vedaha bunu gibi birbirinden vahim nice  mezalim sil-sileleri gündeme geldi. Duydukları karşısında kalbisıkışan, gözleri yaşla dolan Mevlüt Ağa, ağlamaklıbir sesle “bu kadarını tahmin edemezdim, benimcanım hemşerilerim, bu kadarı şeytanın bile kârınayakışmaz. Ben gurbet ilde hem babamı hem de ikievladımı kaybettim kaybetmesine ama şimdi buişittiklerimden sonra kendi yitiklerimden bahset-mekten utanır oldum,” diye inledi. Ama o asıl acıyıCinis köyüne gelin giden sevgili kız kardeşi Zeh-ra’nın, eniştesinin, dünürlerinin ve  köyün bütünfertlerinin öldürüldüğü haberini alınca yaşayacaktı.

Mevlüt ağa, o gün eve nasıl vardığını bilemedi. Mü-şerref hanım, “ibrişimim” diye çağırdığı yumuşakhuylu tazecik görümcesinin ve  genç güveyileri-nin  kaybıyla bir kere daha can evinden vuruldu.“Zehra’yı gelin olduktan sonra ancak bir defa göre-bildim. Dünürlerimizle doğru düzgün hâlleşmeyebile fırsat olmadı. Ne zadegân insanlardı. Adamınhasıydılar.” Diyerek günlerce göz yaşı döktü. Bu sonkayıplar kederlerine tuz biber ekmişti.  Artık hanehalkı mecbur kalmadıkça aralarında konuşmuyor,birbirlerinden gözlerini kaçırıyordu. Mevlüt ağayabu acı çok koymuştu. Yüzüne hasret kaldığı biricikkız kardeşi Zehra’nın ve diğer yakınlarının yasıylayemeden içmeden kesildi. Gözüne bir damla olsunuyku girmedi. Bir taraftan da içten içe sitem edi-

Page 87: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

yordu. “Ah Kahraman ağa ah, nur içinde yat, habersaldım, gelin, beraber hicret edelim” dedim. “O, ye-rimi yurdumu  bırakıp da bir yere gitmem, ölüm ge-lecekse burada gelsin” diye cevap gönderdi. “Dik-lenmenin zamanı değildi” diye hayıflanırken bedenikasılıyordu.

Mevlüt Ağa; Zehra’nın Cinis beylerindenKahraman  ağanın oğluna gelin gittiği o güz saba-hını hatırladı. Baba evinden al duvağı ile çıkan gençkızın göz yaşları ile ıslanmış güzel yüzünü okşamış;ona “el kapısı açmak kolay değildir, yolun açık olsunbacım, Allah’ın emri olmasa değil seni; senin saçı-nın bir telini bile hiç bir kimseye kıyıp da vermem,ama neylersin ki dünya düzeni böyle kurulmuş,Peygamber’in sünneti bu, Allah’a emanet ol”  de-mişti. Zehra, dadaşının omuzuna kapanmış olduğuhâlde iki kardeş bir müddet ağlaşmışlardı. MevlütAğa, töreye uyup  bacısının beline beşibiryerde ta-kılı kırmızı kurdeleyi bir kuşak gibi  bağlamış; sonrada içi dağlanarak onu uğurlamıştı. Bu evliliğin üze-rinden dört ay kadar bir zaman geçmişti ki; şehirRus işgaline uğramıştı. Bu işgalle birlikte herkesinpusulası şaşmış; ahaliden binlercesi işkence ve kıyı-mın kucağında, nicesi ise salgın hastalıkların pen-çesinde can vermişti. Kalanlara ise neredeyse im-kânsız hayatların ipine sarılmak, yitiklerin kahrıy-la  kavrulmak düşmüştü.

Eli işten güçten soğuyan Mevlüt ağa, her içi daral-dığında kendisini Aynalı  kahveye atıyor, oradaki fe-laketzede hemşerileriyle hâlleşiyordu. Her seferin-de bu yaralı yürekler; her biri ayrı bir kitap olacakhayat  sayfalarını ucundan kaldırıp okumaya başlı-yorlardı. Hem-dert olmak; kayıpların yükünü birnebze de olsa hafifletiyordu. Yine böylesi bir  soh-bet günüydü. İşgal ve seferberlik maceraları üzeri-ne konuşuluyordu.

Bir  ara kahvenin kapısı  açıldı. Hırpani kılıklı  gençbir adam üçer yaşlarındaki iki oğlan  çocuğunu elle-rinden tutmuş olduğu hâlde içeriye girdi. Selam ve-rip oturdu. “Ey cemaat” diye söze başladı, “Bu ço-cuklar, Uruslukta anasız babasız kalmışlar, VeyisEfendi mahallesinden Paşa nine, bu gariplere sahipçıkmış; yanına alıp bakmış bakmasına ama biz ikigün önce Paşa nineyi de toprağa verdik. Bu biçare-ler ortada kaldı. Sevabınıza biri alsın” dedi.

Mevlüt ağa, çocuklara dikkat nazarıyla baktı. Kor-kak, çekingen bir ifadeyle yere bakan bu altın per-çemli ikizlere içi kaynadı. Hiç düşünmeden “onlarıben alacağım. Rabbim benden aldığı  oğulların yeri-ne bunları gönderdi. Bu İlahi emanetlere, bu hemöksüz hem yetim sabilere ömrüm oldukça babalıkedeceğim” dedi. Çocukları eve getirdi. Müşerref ha-nım bu mahzun yüzlü, ürkek bakışlı çocukları  dahailk bakışta çok sevdi. “Bu yoklukta ne ile bakıp bes-leyeceğiz” diye aklından geçirdi ise de böyle düşün-

müş olmaktan utandı.  “Efendi bu balalar  bize acı-larımızı unutturacak, onları bize gönderen Rabbim,rızıklarını da gönderir elbet”  dedi.

Gerçekten de bu iki güzel çocuk ilaç  yerine geçmiş,aileye yaşama gücü vermişti. Onlarla meşgul ol-mak,  hizmetlerine koşmak her birine iyi geliyor, fe-rahlama imkânı sağlıyordu.

Aradan yıllar geçti, şehir biraz biraz canlanıyor, ya-ralar yavaş yavaş sarılıyordu. Bir iş çıkışı Mevlütağa, yine Aynalı kahveye uğradı. Henüz oturmuştuki, yanındaki masaya gelip yerleşen yanık yüzlü birgençle göz göze geldi.   Selam ve hâl hatır fasılla-rından sonra;  genç,  “ağam, düşman çizmesiyleçiğnendiğimiz  günlerdi. Ben Cinis köyünün çoba-nıydım. Bir gün koyunlarımı otlatırken, köyden fer-yatların geldiğini duyup, dumanların yükseldiğinigördüm. Bulunduğum yerdeki bir dere yatağınasaklandım.  Ancak iki gün sonra korka korka köyü-me gidebildim.

Canım köyde hiç bir  canlı kalmadığını gördüm,anama, babama sülaleme kıymıştılar” dedi.   Cinisköyü lafını duyunca dikkat kesilmiş olan Mevlütağa, nefesini tutmuş bir şekilde bu genci dinliyor-du. Çoban anlatmaya devam etti :  “Bey, yıkıntılarınarasında dolaşırken bebek ağlamaları işittim. Aca-ba yanlış mı duyuyorum diye bakınırken, kilerdeboş hamur teknelerinin içinde yatan ikiz oğlan ço-cuklarını buldum. Anaları onları korumak için orayayatırmıştı zahir. Ben, o  şaşkınlıkla ne yaptığımı bil-mez bir hâlde iken  o yavruları kaptığım gibi yürüyeyürüye şehre geldim. Bebekleri Veyis Efendi’dekiPaşa nineye teslim ettim.

Zaten anam Zehra gelinin ebesiydi, o ikizler ana-mın avucuna doğmuştu.  Geçenlerde içime bir ateşdüştü. Kahraman ağanın emanetlerine ne oldudiye merak ettim. Geldim baktım ki Paşa nine öl-müş, ben şimdi o garipleri arıyorum, yoksa ben omasumların hesabını dünyada da ukbada da vere-mem” dedi.  Mevlüt ağanın yüreği yerinden fırlaya-cakmışçasına çarpıyordu.  Daha fazla sabredemedi,yerinden  kalktı. “Yani sen ne söylüyorsun, o ikizlerbenim kız kardeşimin çocukları mı?” diye sordu.

Çoban kesik kesik,  “o senin bacın mıydıbilmem,  ama onlar Kahraman Ağa’nın torunları,Zehra yengenin evlatlarıydı” dedi. Mevlüt ağa, “Al-lah, onları dayılarının yanına gönderdi, onları banateslim etti. Yiğidim, şu Allah’ın işine bak, yeğenleri-mi benim kucağıma koymuş da haberim yok “ diye-rek genç çobana sarıldı. İkisi birlikte kalkıp da evinyolunu tuttuklarında Mevlüt ağa; “bu yaşımakadar  çektiklerimin hepsini unuttum. Unutturdunçilelerimi bana  Rabbim,  sana şükürler olsun” diyedua ederken sel sel akan göz yaşları ile içinin yıkan-dığını,  kuş gibi hafiflediğini  hissetti.

Page 88: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

BOA, DH.ŞFR, 52 / 281Van, Erzurum, Bitlis, Muş, Sason ve Talori bölgelerinde isyan etmek üzere olan Ermeniler’in daha güneydekibölgelere sevk edilmeleri hakkında, İçişleri Bakanlığı’ndan Erzurum valisine gönderilen emir.9 Mayıs 1915

Sadeleştirme

[İçişleri Bakanlığı’ndan],Erzurum Valisi Hasan Tahsin Bey’e,Van Gölü çevresinde ve Van Vilayeti’nin önemli böl-gelerinde Ermeniler isyan etmek için daima hazır birhalde bulunmaktadırlar. Bunların yoğun olduklarıyerlerden alınarak daha güneydeki bölgelere gönder-ilmeleri kararlaştırılmıştır. Bu karar derhal uygu-lanacak ve valiler tarafından koordine edilecektir.Ordu komutanları da valilere her türlü desteği vere-cektir. Bu hususta gereken emirler yazılmıştır. Olumlusonuçlar vermesi beklenen bu uygulamanın Van ilebirlikte Erzurum’un güney bölgeleri ile Bitlis, Muş,Sason ve Talori civarını da kapsaması yerinde olacak-tır. Zat-ı aliniz Bitlis ve Van valileriyle haberleşmekşartıyla bu konuda talimat vermeye yetkili kılındınız.Gereğini yapınız. 9 Mayıs 1915[imza] İçişleri Bakanı Talat Bey

Transkripsiyon

[Dahiliye Nezareti’nden],Erzurum Valisi [Hasan] Tahsin Bey’e,Van Gölü etrafında ve Van Vilayeti’nce bi’l-hassa malumolan mevaki-i muayyenedeki Ermeniler isyan ve ihtilaliçün daimi birer ocak halinde bulunduklarından bunlarınmütekasif oldukları mahallerden tard ü ihracıyla cenubadoğru sevkleri takarrur etmiş ve bu kararın derhal tatbikivalilere mümkün olan her dürlü muavenetin ifası lüzumuBaşkumandanlık Vekaleti’nden Üçüncü ve DördüncüOdular kumandanlarına tebliğ edilmişdir. Esasen pekmü�d neticeler verecek şu teşebbüsün Van’la beraberErzurum’un cenub cihetiyle Bitlis merkezine merbutmühim kazalara ve Muş ve Sason’la Talori civarına dateşmili ve tamami-i tatbikine aid aid tedabirlere ordu ku-mandanıyla bi’l-müzakere zat-ı alileri tarafından ittihazıve Bitlis ve Van valileriyle de muhabere olunarak kendi-lerine talimat itası muvafık görülmüş ve manzur vi-layetlere de tebligat ifa kılınmış olmağla icab edentedabirin bi’l-istikmal serian ve muntazaman icraata ibti-dar olunması ve şifre kopyasının telgra�aneden ahzı.Fi 26 Nisan sene 1331 [9 Mayıs 1915][imza] [Dahiliye] Nazır[ı] [Talat Bey]

Kıymetli …. Okuyucuları, Anadolu’nun kilidi konumundaki Erzurum kurulduğu tarihten itibaren her dönemindebaşrol oynamıştır. Osmanlı yönetimine girmesiyle beraber geçmişinden gelen bölge şehri konumunu devam ettirmiş,askeri ve ticari yönden ön plana çıkmıştır. Osmanlı Devletinin önemli eyaletlerinden birisi olan Erzurum’un merkezleolan bürokratik yazışmaları günümüzde Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde saklanmaktadır. Binlerce belge ve de�erdizisinden oluşan bu koleksiyon, dönemin Erzurum’u hakkında bizlere önemli bilgiler vermektedir. Yaklaşık 500 yıllıkdevasa bir tarihi ihtiva eden belgelerin tamamını siz değerli okurlarla buradan paylaşmamız elbetteki mümkün değildir,ancak Erzurum tarihinde yer tutan önemli ve dikkat çekici belgeleri bu sayımızdan itibaren sizlerle paylaşarak Erzurumtarihine farklı bir açıdan bakma imkanı sağlamayı ümid ediyoruz. Bu fırsatı bizlere veren Şehr-i Kadim Aziziye der-gisine ve değerli yöneticilerine teşekkür ediyorum. Bir sonraki sayı da buluşmak dileğiyle.

Nurullah NEHİROsmanlı Arşivi Uzmanı

Page 89: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker
Page 90: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Kıragı-3Mustafa DUMAN

Sen yoksan şehir kafa tutamaz dehre gitme kırağıKaçar hevesi döner yorgun bir nehre gitme kırağıSokak sokak üşürler bağrında kucak kucak çocuklarGidersen artık bahar gelmez bu şehre gitme kırağı

Dokuzyüzyetmişte okul ve ümit hep kıble yönündedir KırağıKüçük aşıkların büyük hicranı bir karne günündedir KırağıDesem Leylasın ervah-ı ezelden Şirin sensin ve Aslı sendedirFerhat dağda Kerem yolda ve Mecnun kapının önündedir Kırağı

Şehre yadigâr senden fevha mıdır KırağıHer mısra aslında bir sayha mıdır KırağıNice kalabalıklar geldi geçti önündenSöyle gözlerin şimdi tenha mıdır Kırağı

Ne çok yazılmıştır ismin Çat yolunun karlarına KırağıHâlâ emanet resmin bir lisenin duvarlarına KırağıRüyası da hülyası da hep gönlümüzle yaşlanmış o kıştanGenç bir hikaye kalmıştır şehrin ihtiyarlarına Kırağı

)

Page 91: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Sadece hatıralarda yaşayan sağlar vardır KırağıSenin göz bebeklerinden başlayan çağlar vardır KırağıAsla ulaşamaz yamaçlarına ne Temmuz ne AğustosKarlarını kalplerinde saklayan dağlar vardır Kırağı

Bir ömür gözlediğim o mısra gecikti KırağıYetişse şiirler de seni sevecekti KırağıSalayı bekler artık bir çocuğun ürkek sevdasıLalapaşa'da belki bir ikindi vakti Kırağı

Bağban yaşlanacaktır bağa düşen aklarınla KırağıAynı şey sanacaktır gülleri dudaklarınla KırağıNe kimse yanacaktır ne kimse artık sevdalanacaktırBir çağ kapanacaktır yorgun göz kapaklarınla Kırağı

Soner EKER

Page 92: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Abdullah NEHİRErzurum Öğretmenevi Müdürü

Page 93: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Nurettin Topçu, ahlâk felsefecisi,yanlış anlaşıldım kaygısı gütme-yen bir düşünür ve kırk yıl mabede

girer gibi sınıfa giren bir muallimdir. Omuallim ki; vefatından 43 yıl geçmesinerağmen irfan dünyamızı derinden etkile-meye devam ediyor. Peygamberlik mes-leğinin nasıl icra edilmesi gerektiğini de-rin bir sessizlik içinde iz ’an sahiplerineanlatıyor.

“Nurettin Topçu’yu anlamak ve anlat-mak, aşkı anlatmak gibidir yani zordur.

Aslında bu durum, bütün insanlar içinböyledir. İnsan, anlaşılması güç bir mu-ammadır. Bir de bu insan âşıksa, bu işbüsbütün müşküldür.

İşte Nurettin Topçu bu âşıklardan biriydi.Tabiata, tabiatın bir parçası olan insana,şu muazzam kâinata, ondaki düzene, on-daki hikmete âşıktı. Şöyle bir bakıp hik-met çıkaramayacak bir şey yok gibiydi. Odünyayı, insanları, olup bitenleri hep dü-şüncesiyle takip ediyor, hükümler çıkarı-yor, sonunda bir hikmete varıyordu.”1

Milletimizin XX. asırda yetiştirdiği fikir vehareket adamlarının başında Nurettin Topçu ge-lir. Her türlü gösteriş ve nümayişin dışında bir ha-yat süren bu Anadolu evladı, resmi görüşlerin,büyük kalabalıkların kabulüne yaslanma gayret-lerine düşmeden, son nefesine kadar fikir peteği-ni doldurmaya çalıştı. Ömrünü her an büyükmahkemenin huzurundaymışçasına hesap ver-meye hazır, hiçbir otoritenin tesirinde kalmadanmilletinin meseleleriyle geçirdi. Kısacası, “Milletmistikleri, büyük mustariplerdir. Onların aşk hali-ne gelen zevkleri milletlerin ıstırabını mustaripyaşayışları ile hemahenk halegetirmektedir.”2şeklindetarif ettiği millet mistiğitanımına uygun ve taviz vermeden yaşadı.

Erzurumlu3 bir ailenin çocuğu olarak 20 Kasım1909 İstanbul’da doğan ve 10 Temmuz 1975 yılın-da İstanbul’da vefat eden Nurettin Topçu aslındaimparatorluktan ulus devlete geçiş döneminintemsilcisidir. İmparatorluğun en çalkantılı döne-minde dünyaya gelen Nurettin Topçu, anaokulu,ilk ve ortaokulu İmparatorluk Türkiye’sinde ‘gele-neksel değerlerle’; liseyi yeni Türkiye’de ‘moderndeğerlerle’; yükseköğrenimini ise Fransa’da ‘batılıdeğerlerle’ tamamlamıştır. Topçu, dönemini etki-leyen akımları düşünce dünyasında harmanlaya-rak teorik ve pratik tecrübelerle zenginleştirmiş-tir. Babası, Topçuzâde Ahmet Efendi’dir. (1856-1922) Babasının ilk eşinden olan iki oğlu BalkanHarbinde şehit olmuştur. Topçuzâde Ahmet

Efendi, ilk eşinin vefatından sonra Topçu’nun an-nesi Eğinli Fatma Hanım (1876- 1979) ile evlen-miştir. Nurettin Topçu, (Osman Nuri)4 1916 yılındaBezmialem Valide Sultan İlk Mektebi ûlâ5 kısmın-da başlamıştır.1918 yılında iki yıllık kısmı bitirdik-ten sonra Reşit Paşa Numune Mektebi’ne geçmişve 1922 yılında da bu okulu birincilikle bitirmiştir.Babası vefat ettiğinde, Topçu, ortaokul birinci sı-nıf talebesidir. 1924 yılında Vefa Ortaokulu’ndan,1927-1928 ders yılında ise İstanbul Erkek LisesiEdebiyat bölümünden pekiyi derece ile mezun ol-muştur.

Genç Cumhuriyetin 1928 yılında yurt dışına yük-seköğrenim için gönderdiği ilk grup talebelerden-dir. Topçu Fransa’ya Hamdi Ayverdi, Vehbi Eralp,Enver Ziya Karal gibi öğrencilerle beraber gitmiş-tir. Fransa yıllarında felsefe çevreleri ve özellikleHareket Felsefesi kurucusu Maurice Blondel6, Gi-ritli Türk Paul Mulla7 (Mehmet Ali Bey) ve kendisigibi Ali Şeriati’yi de etkileyen Luis Massignon8 iletemasları ona belki de arayışta olduğu mistikdünyanın kapılarını açmıştır. Fransa’da aldığı li-sans diplomasından ‘Psikoloji ve estetik’, ‘Umumifelsefe ve mantık’, ‘Muasır sanat tarihi’, ‘İçtimai-yat ve Ahlak’, ‘İlk zaman sanat ve arkeolojisi’ ser-tifikalarını aldığı anlaşılmaktadır.1934 senesindemuhteşem tezi ‘Conformisme et Revolte/İsyanAhlâkı’ ile yurt dışında felsefe doktorası yapan ilkTürk talebedir. Doktor unvanı ile “Şark’ta felsefe

İlkokula başlayacağı sıra mektepli kıyafetiyle.

Page 94: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

92 /

93

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr olmaz, burada kal.”9ikazlarına rağmen Anadolu’nunyolunu tutmuştur. Anadolu sevdası ona HüseyinAvni Ulaş10, Mehmet Akif Ersoy11 ile yurt dışındaiken tanıdığı Remzi Oğuz Arık12’tan mirastır.

Nurettin Topçu’ya göre Anadolu toprakları şanlı ta-rihimizin en güzel sayfalarına kaynaklık etmiştir.Yunus Emre’yi ve Mevlana’yı yetiştiren Anadolu’dayeniden Rönesans gerçekleştirilebilirdi. Bu atılımarzusu ile yurda döndü. Ancak Anadolu’da poziti-vizm rüzgârları çoktan başlamış ve sert esiyordu.İlk görevi 1934 yılında Galatasaray Lisesi’nde felse-fe muallimliği (felsefi stajyeri) idi. Lise mezunları-nın üniversitelere hoca olarak alındığı yıllarda Top-çu, ‘doktor’ unvanı ile liselerde felsefe muallimiolarak görev almıştı. Düğünü olduğu gece öğrencikayırma içerikli ‘iltimas talebini’ reddetti. Bu duruşO’nun zorunlu yer değişikliği [veya sürgün(!)] ile İz-mir’e tayinine sebep oldu.. İzmir’de iken Hareketdergisinin yayınına başladı. Bu derginin 4. sayısın-daki ‘Çalgıcılar’ başlıklı yazısından dolayı açılan so-ruşturma ile İstanbul Vefa Lisesine tayini çıktı.Daha sonra sırası ile Denizli İsmet İnönü Lisesi, İs-tanbul Erkek Lisesi, yeniden Vefa Lisesi, Haydarpa-şa Lisesi ve son olarak mezunu olduğu ve dahaönce çalıştığı İstanbul Erkek Lisesi’ne tayin edildi.

Fransa’da doktora yapmış olan Nurettin Topçu,1947-1948 yıllarında İstanbul Üniversitesi EdebiyatFakültesi’nde Hilmi Ziya Ülken ’in kürsüsünde‘Bergson’ konşusunda doçentlik tezi hazırladı. Bu

fakültede iki yıl süre ile ‘Eylemsiz Ahlâk Do-çentliği’ görevini yürüttü! İnsan kaynağınınsınırlı olduğu bir dönemde çeşitli entrikalarlayine kadro verilmemiş ve üniversiteye bir kezdaha alınmamıştı. Bu senelerde sığındığı li-man, Zeyrek’teki Çivizade Ümmü Gülsüm Ca-mii İmamı Abdülaziz Bekkine13 idi.

Nurettin Topçu, kısa bir dönem de olsa siya-sete ilgi duydu. 27 Mayıs Askeri Darbe ’sininyarattığı olumsuz havanın kısa sürede dağı-tılması için Ali Fuat Başgil’e14 Adalet Parti-si’nin kuruluş çalışmalarında destek verdi.1961 seçimlerinde Konya’dan kazanamayacağıbir sıradan aday olmayı kabul etti. Fakat busüreçte Ali Fuat Başgil’e Cumhurbaşkanlığıseçimi sırasında reva görülen muameledenincinmişti. Süleyman Demirel’in Genel Baş-kanlığa getirilmesi sırasında gördükleri O’nunsiyaset çevresinden uzaklaşmasına sebepoldu.

Nurettin Topçu, “İstanbul Erkek Lisesindenhocası Celal Hoca (Ökten)15’dan İslamî ilimler,özellikle kelam, felsefe ve İslam tarihi yönün-den faydalandı. Daha sonra İmam Hatiplerinkuruluşu sırasında derslerin tespiti ve prog-ramların hazırlanmasında Celal Hoca ile me-

sai arkadaşlığı yaptı.”16 Topçu, fikrî faaliyetleriniTürk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Cemiyeti, Milli-yetçiler Derneği, Türkiye Milliyetçiler Derneği’ndeaktif olarak sürdürdü. Zaman zaman Milli Türk Ta-lebe Birliği ve Aydınlar Ocağı’nın faaliyetlerine katıl-dı. Mehmet Akif Ersoy’u anma ve Çanakkale Zafe-rinin yıldönümlerinde yapılan toplantılara öncülüketti. 8.10.1956 yılında tayin edildiği İstanbul ErkekLisesinden 20.09.1974 tarihinde emekli oldu. 40 yılmaarifin hizmetinde bulunan Nurettin Topçuemekliliğinden kısa bir süre sonra hastalandı. Has-talığı geç teşhis edildi. Yapılan ameliyatla pankreaskanseri olduğu anlaşıldı. 10 Temmuz 1975 günü ve-fat etti. İstanbul’da Kozlu Mezarlığı’na defnedildi.

Nurettin Topçu’nun Fikir Dünyasına Kısa Bir Bakış

“Nurettin Topçu’nun meselelere esas itibariyle ah-lâk üzerinden yaklaştığını söyleyebiliriz. Doktoratezinde geliştirdiği ve birçok yazısında işlediği “is-yan ahlâkı” fikri M. Blondel ’in, bazı bakımlardanKant ve Bergson etkileri taşıyan Hareket (action)felsefesinden ilhamla determinist, rasyonalist,sosyolojist, pragmatist ahlâk anlayışlarının karşı-sında bir düşünce, bir tez olarak teşekkül etmiş vegelişmiştir.”17

Nurettin Topçu, fikirleri ve Hareket dergisi ile Türkfikir hayatını derinden etkilemiş ancak bir o kadar

Türkiye’ye döndüğü zaman çektirdiği vesikalık foto.

Page 95: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

yalnızlığa itilmiştir. Kuvvetli şahsiyeti ve talebeleriile bu dönemleri atlatabilmiştir. Onu fikir dünya-sında bir yere yerleştirmek oldukça zordur. Topçu,‘Anadolu topraklarında kaynaşıp bütünleşerekkendimize ait bir yapı inşa ettiğimize’ dair fikirleriile Anadolucular içinde yer alsa da Anadolu’dakiTürklerin Oğuz soyunun mensubu olduğu ve diğerTürklerle akraba olduğunu kabul etmesi ile Türk-çülere, İslam’ı daima bir hakikat olarak dikkate al-ması ile İslamcılara yakın durmaktadır. AslındaNurettin Topçu’yu kendine has, bağımsız, bir mü-tefekkir olarak kabul etmek daha doğru olur.

Nurettin Topçu kendi felsefesini ortaya koyarken‘niçin felsefe?’ sorusunu sorar. Verdiği cevaplar iledüşünce üretemeyen toplumu yeniden düşünme-ye sevk edecek münevverlerden ‘hareket’ bekle-mektedir. Ona göre felsefe; kılavuzumuz olan ak-lın nasıl kullanılacağını öğretir. Aklın eşyaya uygu-lanması demek olan felsefe aynı zamanda ahlâkı-mızın da sanatkârıdır. Felsefe siyasi nizamın dayaratıcısıdır. Felsefe dini inanışımızın da üstadıdırve nihayet hürriyetimizin kaynağıdır.

Nurettin Topçu’da ilk bakışta bir çelişki gibi görü-nen isyan ve ahlâk kavramlarını, oluşturduğu dü-şünce sistemi içerisinde yeni bir boyutta birleştir-miştir.

“Nurettin Topçu’da isyan kavramının muhatabı,ilk çağrışımı olan Allah değildir. Aksine Topçu, ‘İs-yan’ kelimesiyle iradenin kendi içinde bulunduğuşartlara ve ferdiyetini, özgürlüğünü ortadan kaldı-ran unsurlara boyun eğmeyerek başkaldırması vemükemmelliğe giden yolda önünü kesen her türlüengele karşı çıkmasını, bir başka ifadeyle, iradeninsonsuza ulaşmak gayesiyle her çeşit menfaat vetutkuya, nefsin sefaletleri ile ihtiraslarına, sonluolan iyilik ve mutluluğa dahi başkaldıran sorumlu-luk idealini ifade etmektedir.”18

“Topçu’nun düşünce sisteminde ‘isyan’; insanınkendini özgürleştirmesi, adım adım kendini ger-çekleştirmesi, daha yüksek bir iradeye dönüştü-rülmesi ve daima daha üstün nizamlar oluştur-mak suretiyle Allah’a doğru ilerleme hareketidir.Bu düşünceleri şu şekilde ifade etmektedir:

Bizim anlatmak istediğimiz isyan, ne benliğimizeve nefsimize ait arzulara ne içtimai gayelere ne demerhametten başka duygulara bağlı isyandır:

Bizim isyanımız ancak sonsuzlukta gayesini arayı-cı olduğunda ve âlemşümûl merhamet kaynağın-dan doğduğunu söyledik. Nefsimizle hiç alakasıolmayan ve bizi mes’uliyetle harekete geçirenmerhametle, isyan irademizin ilahi kuvvetidir.

Bizim isyanımız anarşi değildir; ebedî ve âlemşü-mûl merhamet nizamına bağlılıktır. Onda, gayesi

olan ve kendisine ihtirasla çevrilmiş bulunduğunâmütenahi kuvvete itaat vardır. Bu itaat, en mü-kemmel teslimiyettir.”19

Nurettin Topçu bazı felsefî akımlar ve bu akımla-rın maarif felsefesine etkilerini şu cümleler ileözetlenebilir. “Modern ilim anlayışının ısrarla ten-kit konusu yapılması gereken yönleri pratik faydave menfaat anlayışı üzerinden hakikat aşkını öl-dürmesi, izafilik üzerinden sonsuzluk ve ebedîlikkavramının zaafa uğratılması ve nihayet tekniğeve kuvvete indirgenmesidir. Bu yüzden pozitivizm,pragmatizm, sosyolojizm ‘hakikat düşmanı üç fel-sefe’dir. Çünkü pozitivizm hakikati deneylere,pragmatizm menfaatlere, sosyolojizm cemiyeteteslim etmektedir.”20

Nurettin Topçu’nun belirttiği görüşlerin günümü-ze yansımasını İsmail Aydoğan21 şöyle tarif eder:“Bu süreçte insanı merkeze alan anlayıştan devle-ti/sermayeyi/egemen gücü merkeze alan bir anla-yışa geçilmiştir. Esasında bu, hayat ve insan mü-hendisliğine soyunarak, evreni kendine ram et-meye çalışan bir zihniyettir. Bu pozitivist anlayış,doğayı ve insanı ‘öteki’ olarak algılayagelmiştir.Kötülük algısını insanın doğasına atfettiği gibi,doğayı da aynı minval üzere değerlendire gelmiş-tir. Dolayısıyla her şey ve herkes yetiştirilmeli veistenen şekle ve içeriğe sahip olmalıdır. Okullar,böyle bir zihniyetin ürünü olarak doğmuştur. Buanlamda bu anlayışın (pozitivizmin) rot-balansservisleridir.”22

Özellikle okullarımızın pozitivizmle ilişkisi irdelen-diğinde özelde eğitim camiası, genelde ise toplu-mumuz Nurettin Topçu’nun maarif felsefesi hu-susunda ki öngörülerinin güçlü temele sahip oldu-ğunu müşahede etmektedir.

Nurettin Topçu’nun Hareket Dergisi

Nurettin Topçu’ya göre Hareket dergisi; ‘Sevgi iletelkin yolunu kendine cihat kabul eden’ ve yine‘Memleket aydınlarını hakikat ışığı altında topla-mak emelinde olan’ yayındır.

Topçu, derginin yayına başlayacağını Cumhuriyetgazetesinin 22 Ocak 1939 tarihli sayısında küçükbir ilan ile duyurur: “1 Şubat’ta HAREKET adıylaaylık bir fikir mecmuası çıkmaya başlıyor. Aradığı-nı bulmak kendisini tatmin edecek hakikat olan‘fikir’e kavuşmak için neşriyatı tehalükle okuyanmünevverlerimize ‘HAREKET’ i almalarını tavsiyeederiz.”

Bu ilan oldukça dikkat çekicidir. Okuyucu kitlesiniadeta kendisi tarif eder. Bu kitle ‘arayış içindeolan ve tatmin edici hakikat olan fikre aç münev-verlerdir’.

Page 96: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

94 /

95

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

Nurettin Topçu tanıtım için hazırladığı broşürde‘Hareket dergisini’ söyle anlatır:

“Hareket ahenktar bir yürüyüşün adıdır. Onu ideal,duygu, sevgi, hürmet, merhamet ve irade meydanagetirdi. Gayesi; benliğini millet, mukaddesat ve ha-kikat aşkına feda eden faziletli, gösterişsiz, kurtarı-cı ve tedavi edici elini düşmanlarına bile uzatıp, on-ları da kurtarmasını bilen hizmet ve hakikat ordu-sunun; mazisine bağlı, milletinin ve insanlığın yüz-yıllar içerisinde ortaya koyduğu fikir ve ilim eserleri-ne hürmetkâr, asil bir ruh ve ahlâk disiplini ile yetiş-mesine hizmet etmektedir.

Hareket, milliyetçidir. Onun milliyetçiliği sonsuzluğaçevrilmiş bir hakikat aşkı, insan, tarih ve toprak sev-gisidir. Böyle bir milliyetçilik, kin ihtirasını değil, hakile ve insana hizmet, feragat aşılayıcıdır. İlk neşriya-tından bugüne kadar (35 yıllık dergi ve 54 kitap yayı-nı ile), fikir hayatımızda Türk-İslam sentezini ilkdefa kuran Hareket, Anadolu’nun toprağa bağlı in-sanını toprağın sahibi yapacak, yeni bir iş ahlâkı vesosyal adalet nizamını kurmak veya kurulmasınayardım etmek idealindedir.

Hareket, kurtuluşumuzu dışarıda değil, kendi mazive mukaddesatımızın derinliklerinde aramaktadır.Milliyetçilikte; din, kültür, iktisat ve toprak unsurla-rını başa alan Anadoluculuk tezi ile Hareket, ikti-satta, tarihimizde örnekleriyle işlenen ve günü-müzde de değişen şartlara göre yeniden düzenle-necek İslam’ın özünü ihtiva eden bir toplumcu ikti-sat nizamını müdafaa eder.

Hareket, bir yandan tarihe intikal etmiş eski iktisatnizamımızın temellerini araştırırken bir yandan dainsanı varlıklar arasında mümtaz mevkiine yüksel-ten ve gerçeği aramada en doğru yolu gösteren ta-savvuf görüşünü, bu muhteşem insan ve kâinat te-lakkisini modern bir felsefi düşünce sistemi halindeinsanlığa sunmak niyetindedir.

Hareket, batılılaşma ve batıcılığa karşı olan bir kad-ro yayınıdır.’’

Nurettin Topçu’nun Hareket dergisindeki yazılarını,muhtevası bakımından dört döneme ayırmakmümkündür:

1939-1942 Dönemi: Nurettin Topçu insanın makine-leşmesine karşı çıkmış, manevi düşüncenin felsefîtemellerini araştırmıştır. Hüseyin Avni Ulaş veRemzi Oğuz Arık’ın tesiriyle benimsediği Anadolu-culuğun manevi içtimaî programını çizmiştir.

1947-1949 Dönemi: Milliyetçiliğin İslami temelleriniortaya koymuştur.

1952-1953 Dönemi: Batılılaşma ile şiddetli mücade-le etmiştir. Değişen sosyal yapının dinî-millî temel-

ler üzerinde inşa edilmesi gerektiğini belirtmiştir.Kapitalizmin ve komünizmin dışında cemaatçi birnizamın zarureti esasına dayanan ‘Yeni Nizam’ınana hatlarını çizmiştir.

1966-1975 Dönemi: Daha önceki fikirlerini kuvvet-lendirerek ortaya koyup özellikle İslamiyet’in cema-atçi yönünü ısrarla vurgulamıştır23.

Hareket dergisi bizzat Topçu’nun isteği üzerine,daha güçlü bir şekilde çıkmak için 1975 yılında çıkan111.sayı ile yayın hayatına ara vermiştir. Dergininkurucusu Nurettin Topçu’nun vefatı üzerine Hare-ket dergisi Topçu’nun hayatına adanan 112. sayı ile1976 yılında üç aylık olarak tekrar yayına başlamış-tır. Bu şekilde 4 sayı çıkabilmiştir. Son olarak 1979yılında yayınlanmaya başlayan dergi, Mart 1982’yekadar üç yıl yayınlandıktan sonra tekrar yayına aravermiştir. Hareket dergisinin yayına ara vermesin-den sekiz sene sonra yayınevi, sanat- edebiyatağırlıklı Dergâh dergisini yayınlamaya başlamıştır.(Mart 1990)24

Nurettin Topçu’da Maarif Davamız

Asrın mektebinin kapısına “Felsefesi olmayan mil-letlerin mektebi olamaz”25 yazdıracak kadar felse-feyi öne çıkaran Topçu, bu görüşlerinin maarif ilehayata hâkim kılınabileceğini öngörmektedir. Milletruhunu yapan maariftir. Maarif hangi yöne yürürsemillet ruhu onun arkasından gelir. Topçu için milletdemek, maarif demektir.

Nurettin Topçu’ya göre maarifin asıl fonksiyonufertlere şahsiyet vermektir. Maarif ferde iyi bir şah-siyet vermişse fert toplum içinde yaratıcı çalışma-lar yapabilir. Yüksek şahsiyetli fertler çoğalaraktoplum düzeltilebilir. Şahsiyet sahibi insan, hayatkaidelerine sahip olan sorumluluk sahibi insandır.Sorumluluk hür hareketi yaratır ve ferdin iradesininürünüdür.

“Topçu’nun döneminin milliyetçi muhafazakâr dü-şünce çevrelerinden ayrılan tarafları bu üst kav-ramlarda başlamaktadır. Çünkü nerede ise bütünmuhafazakâr fikir adamları toplumun yerleşik de-ğerlerini, örf ve adetleri, devlete itaati bir şahsiyetolarak insandan ve hürriyet fikrinden daha üstünbir yerde konumlandırmaktadır. Durkheim- Gökalpçizgisini takiben ‘vazife’yi öne çıkararak, içtimai de-terminizme bağlı ‘cemiyet adamı’ yahut iyi vatan-daş yetiştirme peşinde olmak da bunun bir uzantı-sıdır. Topçu, insanda şahsiyeti geri plana iten buyaklaşımın kişi ve toplumları ‘sürü’ haline getirece-ğini, neticede hem tarihi hem de bugünü tenkitsüzgecinden geçirme teşebbüslerini engelleyeceği-ni savunmaktadır. Çünkü biyolojik (beşerî) olarakcemadat, nebatat ve hayvanata mahsus özellikleribünyesinde barındıran insan, eşref-i mahlûkat

Page 97: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

olma özelliğini bir ‘ferdiyet’ ve şahsiyet olma ça-bası içinde kazanır.”26

Nurettin Topçu’da Mektep:

Hoca’ya göre mektep, millet bünyesinde inkılap-ların başladığı yerdir ve tamamen millîdir.

“Bize bir insan mektebi lâzım. Bir mektep ki, bizikendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizinahlâkî değeri olduğunu tanıtsın, hayâya hayrangönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştir-sin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde arat-sın, vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda ya-şamayı öğretsin.”27 Yine “Mektep, manaya yükse-liş, birliğe yöneliş kaide ve disiplindir.”28 “Mektebiaşk besler, metotlu düşünce yaşatır.”29 Topçu’nuntarifi ve kendisine yüklediği misyonu dikkate al-dığımızda mektebe ‘Bir’e ulaştıran mabettir’ de-mek mümkündür.

21. yüzyılda artık maarif büyük ölçüde özelleşmetemayülü gösterirken Nurettin Topçu’nun mekte-bin özelleşmesine itirazı vardır: “Millî mektep,aynı zamanda devlet mektebidir. Bugün Türkmaarifinde zehirli birer mantar gibi fışkıran özelokulların birer ticaret yeri olmadığını söylemek,olaylar karşısında bir iftiradan başka bir şey değil-dir. Millet maarifini kazanç hırslarıyla böylesine

boğmak, millet kültürüne çevrilmiş suikasttır. Ya-bancı mekteple özel okullar el ele verip milletmaarifini birlikte hançerliyorlar.”30

Nurettin Topçu, bir yandan mektep için düşünce-lerini ortaya koyarken bir yandan da üniversitele-rimizin içinde bulunduğu hal ve vaziyete ilişkinsöyleyecekleri vardır;

“Asrın alim ve aydınlık mihrabı olması gerekenüniversitelerin kalbini yoklayalım. Bir üniversite-nin fonksiyonları nelerdir? Her şeyden önce üni-versiteler içerisinde vücut kazandıkları cemiyetinidealcisidirler. Bir milletin kültür merkezi ve milletkültürünün kaynağıdırlar. … Milletimizin kültürhayatı karşısında üniversite mes’uliyet duyma-mıştır.” Sözleri ile tenkit ediyordu.”31

“Nihayet üniversite, memleket ve millet davala-rının hiçbirine uzanma imkân ve kabiliyetini bu-güne kadar kendinde bulmamıştır. Memlekettegençlik meselesi vardır, çocuk ve kadın meselesivardır, ahlâk ve adalet meselesi vardır. Zamanzaman kalp ve idrakine tırmanan bütün bu me-seleler köylere kadar uzandığı halde üniversite-ye yaklaşmaz. Fikir ve dava onun kapısındaniçeri girmez. Saadet ve ikbal hırslarıyla kararmışgözler, bu olayların ve bu millet meselelerininhiçbirini görmezler. ‘Bizim devletimiz bize yet-

1951 yılında Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin başkanlığında toplanan ve Nurettin Topçu’nun dakatıldığı Türk Kültür Eserleri Komisyonu üyeleri, bakanlık binasının önünde toplu halde.

Page 98: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

96 /

97

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

miyor mu?’ dercesine bir şaşkınlıkla onlardünya nimetlerini paylaşmada devam eder-ler. Bu sayılan memleket davalarından baş-ka ve onların yanı sıra öğrencilerin nice me-seleleri olur ki onları da boş verip geçerler.”32

“Her tarafından çürüyen bu müessese lağve-dilerek yerine yenisi açılmalıdır. Bunun içinönce, üniversitenin dışında ilmî salahiyetlerinbulunmadığı yolundaki vehim gömülerek,ilmî ve hukukî salahiyetleri bulunan bir tahkikkomisyonuna havale edilsin. Otuz yedi sene-lik çalışmalar, tezler ve eserler gözden geçiril-sin”33

Nurettin Topçu’nun üniversiteler hakkında kidüşüncelerine örnek teşkil etmesi bakımın-dan 1960’lı yıllarda İstanbul Üniversitesi Ede-biyat Fakültesindeki, Cahit Tanyol34 ve TurhanYörükân ve Arda Yörükân arasında cereyaneden olaylar ve daha niceleri ile beraber düşü-nüldüğünde Topçu’ya hak verilecektir.

Nurettin Topçu muallimin bağlı olduğu veyamaarifi düzenleyen kurum olan Millî EğitimBakanlığı ile muallim arasındaki ilişkiyi;

“Maarif demek, muallim demektir. Millî Eği-tim Bakanlığı sadece onu düzenleyici bir ci-hazdan başka bir şey değildir. Kitap, program, imti-han ve bütün öğretim meselelerini çözecek olan birmilletin muallim ordusudur. Bu işlerin bakanlık teş-kilatı tarafından tepeden idaresi muallimin ilmî vefikrî hürriyetinin inkârı, bu hürriyetin adeta köleleş-tirilmesidir. Descartes ‘Hür olmayan düşünce, dü-şünce değildir.’ Bu söze inanarak diyebiliriz ki; Hürolmayan muallim, muallim değildir. Mahkûm edil-miş fikir ve irfandır. Fikir ve kültürün mahkûmiyetien az vatan toprağının esaret altında kalması kadaracıklıdır.”35 ifadeleriyle ortaya koymuştur.

Maarifte katılımcı olmayan tepeden idare şekli ilemuallimin ‘ilim ve fikri hürriyeti’ inkâr edilmiş olurve neticesi köleleşmedir. Yine Topçu; ‘İlim üretmede hürriyetin inkârı ile vatan toprağının esaretine’denk tutmuştur.

Nurettin Topçu’da Muallim:

Muallim Nurettin Topçu maarifi, muallim ile özdeş-leştirmiş ve “dâva” olarak dert edinmiştir. Maarifbir milletin bekasını ilgilendiren, ertelenmesi müm-kün olmayan en önemli meselesidir. Nurettin Top-çu’nun muallim konusundaki görüşlerine geçme-den önce kendisi nasıl bir muallimdi. Talebesi Ay-han Yücel muallim Topçu’yu şöyle anlatır:

“Kelimenin tam manasıyla muallimdi. O talebeleri-ne büyüklükleri tanıtıyor, tahlil ve mukayeseler ya-

pıyor, misaller veriyor, bu büyüklükleri sevdirmeyeçalışıyordu. Bu büyüklükler nelerdi. Hemen hemenbir tema şeklinde, sözlerinde ve yazılarında işledi-ğini gördüğümüz bu büyüklükler; ilim, ahlâk, güzel-lik, iman, fazilet, irade ve iyilik gibi kavramlardı. Hervesile ile bu kavramlarla ilgili olan hakikat sevgisini,ahlâk adamını, sanatı, din hayatını tarif ediyor; ha-kikat sevgisinin giderek hakikat aşkına ve ilme, gü-zellik sevgisini sanata, iyilik sevgisinin bir ahlak ha-yatına, bunların hepsinde barınan Allah sevgisindedin hayatının yaşanmasına ulaştırdığını anlatıyor-du. “İlimdeki hakikat aşkını, sanattaki güzellik, ah-lâktaki iyilik idealini ruhumuza aşılayan ilhamdır.Allah benliğimizi ilham yoluyla nüfus etmiştir” di-yor ilave ediyordu: “Istırap çekmedikçe hiçbir şeybize nüfus etmiyor. Istırap ruhun kendi kendisiylekarşılaşması baş başa kalmasıdır. İnsanlığın iradesiıstırabın eseridir. Aşk sonsuz ıstırabımızın çocuğu-dur; onun kendisi de bir mevzu bulmasıdır. İradesi,ıstırabı olmayan insanın gözünde birer tahlil ile hiçeindirilebilen varlıklar aşk içinde mukaddesata yololurlar ve kalbimizi, secdeye vardığı büyük huzuraçıkarırlar… Ruhlarda aşk güneşi doğunca bütün za-aflar sanki tebahhur ediyor.”36

Kendisi hep büyüklükleri tanıtan ve adeta bu de-ğerleri ruhlara aşılayan muallim Nurettin Topçu’nunmaarif konusundaki emsalsiz görüşleri, maarifinaslî unsuru olan ve bizzat uygulamalı örneklendir-diği muallimlik mesleği için de geçerlidir. Kırk yıl

Bir konferans sırasında.

Page 99: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

mabede girercesine sınıfa giren Muallim Nuret-tin Topçu’nun ‘Muallim ve Muallim Mes’uliyetle-ri’ hakkındaki görüşleri şöyle özetlenebilir;

“Ruhumuzun sanatkârı, hayatımızın nazımı olanmuallimin aramızdaki yerinin yüksekliğini, vazi-fesinin geniş ruhi mes’uliyetinin pek ağır oldu-ğunu maalesef gençlere değil, bugün muallimle-re hatırlatmak lüzumunu duyuyoruz.”37

Daha en baştan “muallim ruhumuzun sanatkârıve hayatımızın düzenleyicisidir” cümlesi ile mu-allimin görev tanımını en veciz şekilde ifade et-miştir.

Nurettin Topçu;

“Muallim, ruhlar sanatkârıdır. Hiç işlenmemişruhlar üzerinde onun lüzumunu daha aşikâr birbiçimde görüyoruz.

Muallim, gençlere bilmediklerini öğreten bir nakil(nakledici) değildir. Bu iş, kitabın işidir, bilmedik-lerimiz hep kütüphanelerde bulunmaktadır.

Muallim tüccar değildir. Maaş veya ücretinin azlı-ğı, çokluğu dâvası içinde mesleğe kıymet vereninsan bu mukaddes vazifeyi yapıyor sayılmaz. Buiş, mektepciliği ticaret edinen muallimliği esnaf-lık haline koyan kültürsüz fukaranın işi değildir.

Bu, para değil, ruh işidir

Muallim, sadece bir memur değildir; belki gençruhları kendilerine mahsus manadan bir örs üze-rinde döverek işleyen bir demircidir. Kendisineverilen vazifeyi gözlerini kapayarak yapan, prog-ram müfredatını sene sonuna kadar bitirmeyemuvaffak olan, hatta yalnız dersini hakkiyle kav-rayan talebe yetiştirebilen muallim vazifesininen mühim kısmına başarabilmiş sayılmaz.” diyetarif etmiştir.

Nurettin Topçu, büyük görevler yüklediği mualli-mi mes’uliyet yönü ile: “Dünyanın en büyükmes’uliyetine sahip olan insan muallimdir.”ifadesiyle muallimin vazifesinin ağır olduğunuanlatmıştır.

“Farkında olsun veya olmasın her ferdin şahsîtarihinde muallimin izleri bulunur. Devletleri vemedeniyetleri yapan da yıkan da muallimler-dir.”38 cümleleriyle fert ve cemiyet hayatının herkademesinde mualliminin izlerini ortaya koy-maktadır.

Nurettin Topçu, muallim mes’uliyetini aşağıdakicümleleri ile daha geniş bir sahaya yayarak top-lum hayatındaki aksamalardan muallimi sorum-lu tutmuştur.

Nurettin Topçu talebeleri ile piknik gezisinde.

Page 100: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

98 /

99

Azizi

ye B

eled

iyesi

ww

w.az

iziye

.bel

.tr

“Muallimin mes’uliyetleri çoktur ve cemiyet hayatı-nın her sahasına uzanmaktadır. Bir memlekette ti-caret ve alışveriş tarzı bozuksa, bundan muallimmesuldür. Siyaset, millî tarihin çizdiği yoldan ayrıl-mış, milletin tarihî karakterini kaybetmişse, bun-dan mesul olan yine muallimdir. Gençlik avare vedâvasız, aileler otoritesizse, bundan da muallimmesul olacaktır. Memurlar rüşvetçi, mesul makam-lar iltimasçı iseler muallimin utanması icap eder.Din hayatı bir riya veya taklit merasimi haline gele-rek vicdanlar sahipsiz ve sultansız kalmışsa, bununda mesulü muallimlerdir. Yüreklerin merhametsiz-liğinden, hislerin bayağılığından ve iradelerin gev-şekliğinden bir mesul aranırsa; o da muallimlerdir.Yalnız kaldığımız yerde yalnızlığımızın mesulü o,imanların zayıfladığı devirlerde bu gevşemenin me-sulü yine onlardır.”39

Muallim, mesleğine yüklediği mes’uliyet ve hürri-yet ilişkisi oldukça dikkat çekicidir.

“Muallim, sahip olduğu bu mes’uliyetle içimizde enfazla hür olan insandır. Çünkü mes’uliyetimiz, hür-riyetimizin kaynağıdır. Mes’uliyet, dıştaki tesirlerekarşı koyarak bizi içimizden iten ilahî kuvvettir.”40

Cümleleriyle izah eder.

Buradan mesul insan hür insandır diyebiliriz. Çünkühürriyetin kaynağı bizi içimizden iten ilahî kuvvet-tir.

Doç. Dr. Mehmet Fatih Birgül’ün41 Nurettin Topçufelsefesi ile hâkim felsefî görüşler arasındaki tezat-ları ortaya koyarak Nurettin Topçu’nun nevi şahsınamünhasır konumunu;

‘’Epistemik açıdan pozitivist bir dünya içinde, o birmistik.

Ne var ki, felsefî tefekkür ürünü olan güçlü bir me-tafizik içinde yol alan ve aynı zamanda dinden ay-rıştırılamaz bir mistisizm bu; dolayısıyla genel ola-rak ‘mistik’ denilen insanlardan farklı.

Etik açıdan rölativist bir bünye içinde, o, bir dogma-tik.

Ne var ki, onun ‘dogması’, taklit ile edinilen ve inatile sürdürülen kişiselleştirilmiş kanılardan değil, fel-sefî düşünce ile elenerek ve bizzat insan ruhununderinlerinde keşfedilen hakikat parçacıklarında olu-şuyor; bu nedenle etrafında ‘dogmatik’ denen in-sanlardan farklı.

Sosyolojik açıdan Durkheimci bir dünya içinde, o birşahsiyetçi.

Ne var ki, onun şahsiyetçiliği, ‘persona’nın keşfi vekemaline erdirilmesi amacını ‘kendini kurtarma’olarak görüyor ve bu, varılması hedeflenen sonnoktayı değil, -personayı aşan bir biçimde – tüm in-sanlığı hatta kâinatı kurtararak kurtulmanın baş-

langıcını oluşturuyor; bu nedenle etrafında ‘perso-nalist’ denilen insanlardan farklı.

Rejim bakımından totaliter bir dünya içinde, o birdemokrat.

Ne var ki, onun demokrasisi, dünyevi hazlar peşin-de koşma ya da koşanlara göz yumma hürriyeti de-ğil, ruhu yükseltmenin yollarını açacak bir hürriyetiifade ediyor; bu nedenle etrafında ‘demokrat’ deni-len insanlardan farklı.

İnanç açısından dinsiz bir dünya içinde, o bir dindar.

Ne var ki; onun dindarlığı ‘felsefi iman’ ile yeşeriyorve daimîleşiyor; bir defada ele geçirilmiş ve daimaelde kalacağı vehmedilen bir form olmaktan çoköte anlamlar taşıyor. Bu nedenle genel olarak ‘din-dar’ denilen insanlardan farklı.

Batılılaşma çığlıkları atılan ve ‘Herodien’lerin herköşe başını tuttuğu bir memlekette, sadece Batıcı-lığa değil, fakat asıl Batı’ya karşı şiddetli eleştirilergetiriyor fakat bunu, bir ‘Zelotien’ olarak da yapmı-yor.

Teknoloji-taparlığın zirvede olduğu bu sırada, tek-nolojinin ürünü büyük sanayi ve onun ruhu olan ka-pitalizmi yerden yere vuruyor.

Ve nihayet, muhalefeti ve eleştiriyi unutmuş, inan-dığı hakikati söylemekten aciz bırakılmış, otoritele-rin vaz ettiği sınırlar içinde düşünmeyi ve konuş-mayı, idealizm ya da kaleyi içten fethetmek zanne-den bir aydın zümresiyle çevrili. O, mağaradan dışa-rı çıkmış, güneşi ve rengârenk çiçeklerle bezenmişyemyeşil çayırları seyretmiş; ardından geri dönerek,mağaranın en izbe ve karanlık dibinde, gölgelerigerçek zanneden diğerlerini zincirlerini çözmeye ça-ğırmaya hazırlanmaktadır.’’42cümleleri ile özetle-miştir.

DİPNOTLAR

Nurettin Topçu’ya Armağan N. Topçu’yu Anlamak ve1Anlatmak, Ayhan Yücel s 17Nurettin Topçu’ya Armağan Türk Düşüncesinde N.2Topçu’nun Yeri ve Milliyetçiliği, Hareket s 63Nurettin Topçu Memleketi Erzurum’a olan sevgisini ta-3lebesi M.Orhan Okay beye göndermiş olduğu 11.11.1958 ta-rihli mektubunda; “Erzurum Üniversitesi’ne girmeteşebbüsün beni sevindirdi. Bilirsin ki memleketimiseverim. Sen oraya gitmelisin. İnsanını çok sevecek-sin.” Yine M.Orhan Okay beye göndermiş olduğu18.03.1971 tarihli mektubunda “Erzurum’a ve Erzurum-lulara gönülden bağlılığım….” cümleleri ile anlatmış-tır.Birgül. M. Fatih, İrade Hareket İsyan 1, s 24 (Nüfus kâ-4ğıdı ve emeklilik evraklarında ismi bu şeklinde geçmek-tedir. “5.5.1970 tarihinde mahkeme kararı ile adınıOsman Nurettin Olarak değiştirir” Kaynak MehmetDoğan) Dipnot, 13Birgül. M. Fatih İrade Hareket İsyan s 49 5Age s 1426

Page 101: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Age s 1337Age s 168Karaman. H, Doğu’dan Batı’ya Düşüncenin Serüveni,9Cilt 10, s 228N. Topçu, Millet Mistikleri s 11-6610N. Topçu Mehmet Akif s 1511N. Topçu Millet Mistikleri s 81- 96-10012İslam Ansiklopedisi Cilt 5, sayfa 365, BEKKİNE, Ab-13dulaziz, Nihat AzamatN. Topçu, Millet Mistikleri, s 127-132.14Age, s 110.15Kara. İ, Nurettin Topçu Hayatı ve Bibliyografyası, s 35.16Age, s 38.17Nurettin Topçu Sempozyum Kitabı, s 313. Bir İsyan18Ahlakçısı Düşünür Nurettin Topçu Prof. Dr. HüseyinKaramanAge, s 313-314.19Kara. İ, Nurettin Topçu Hayatı ve Bibliyografyası, s2047.Aydoğan İ, Prof. Dr. Kırıkkale Üniversitesi Eğitim Fa-21kültesi.Aydoğan. İ, Eğitim ve Paradigma, s 16-17.22M. Sarıtaş, Nurettin Topçu’da Sosyo-Pedagojik Yapı,23s 28.Karaman Hüseyin, Doğu’dan Batı’ya Düşüncenin Se-24rüveni, Cilt 10, s 231.Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, s 15.25Kara. İ, Nurettin Topçu Hayatı ve Bibliyografyası, s2641.Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, s 47.27Age, s 63.28Age, s 65.29Age, s 63.30Fikir ve Sanatta Hareket, Sayı 113, s 78. Nurettin31Topçu’ya Dair Hatıralar, Mehmet GökalpNurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Hareket32Yayınları 2. Baskı 1970 s 115.Age, s 116.33Yörükan Turhan, Yörükan Ayda Cahit Tanyol ve Sos-34yoloji. Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, s 81.35Fikir ve Sanatta Hareket, 112. Sayı, Doç. Dr. Ayhan36Yücel, s 55-56Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, s 6537Age, 71.38Age, 74.39Age, 80.40Uludağ Üniversitesi İslam Felsefesi Anabilim Dalı41Öğretim Üyesi.Nurettin Topçu Sempozyum Kitabı, s 131 “İlk Dönem42Hareket’in Çağdaş Türk Düşüncesi AçısındanÖnemi”, Doç.Dr. M.FatihBirgül

KAYNAKÇA

Aydoğan, İ, Eğitim ve Paradigma, Harf Yayınları,Ankara, 2015.

Birgül, M. Fatih, İrade Hareket İsyan 1, DergâhYayınları, İstanbul, 2013.

Fikir ve Sanatta Hareket, Cilt 10, 112. Sayı.

Fikir ve Sanatta Hareket, Cilt 10, 113. Sayı.

İslam Ansiklopedisi, Cilt 5.

Kara, İsmail Nurettin Topçu Hayatı ve Bibliyo-grafyası, Dergâh Yayınları, İst. 2013.

Karaman, Hüseyin, Doğudan Batıya DüşünceninSerüveni, Cilt 10.

Nurettin Topçu Sempozyum Kitabı, Erzurum2013.

Nurettin Topçu’ya Armağan, Dergâh Yayınları, İs-tanbul, 1992.

Sarıtaş, M, Nurettin Topçu’da Sosyo- PedagojikYapı, Mesaj Yayınları, Ankara 1986.

Topçu, Nurettin, Mehmet Akif, Dergâh Yayınları,İstanbul, 2011

Topçu, Nurettin, Millet Mistikleri, Dergâh Yayın-ları, İstanbul, 2013

Topçu, Nurettin, Türkiye’nin Maarif Davası 19.Baskı, Dergâh Yay. İst. 2013.

Topçu, Nurettin, Türkiye’nin Maarif Davası 2.Baskı, Hareket Yay. İst. 1970.

Yörükan Turhan, Yörükan Ayda, Üniversitedeİlim ve Ahlâk Cahit Tanyol ve Sosyoloji, Vadi Ya-yınları, Ankara 2003.

Page 102: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker
Page 103: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Üniversitemizden iştirak eden saygıde-ğer hocalarımıza, muhterem kalemerbabına ve kıymetli kitap dostlarına

saygılarımı belirtmek isterim.

Sevgili Reşat Bey’den önce kitapları ile karşı-laşmıştım. Öğretmenliğe başladığım yıllardı.Bayram vesilesi ile şehrimize gelmiştim. Ozaman Erzurum İmam Hatip Lisesinde oku-yan bir kardeşim vardı. “Abi bak bizim hoca-mızın kitapları” diyerek bana şiir kitaplarıgöstermişti.

Hem kitaplarını gösteriyor hem de hocasınıanlatıyordu. Gözlerinde bir parıltı ve yüzündebir sevinç vardı. Gururla anlatıyordu. Değişikbirisi, çok farklı bir kişi diyordu. Hocasınınney üflediğinden söz ediyordu.

Anladım ki öğretmeninden etkilenmişti. Onuçok seviyordu. Bir öğretmen olan abisiyle,paylaşmaya değer gördüğü husus hocasın-dan bahsetmek olmuştu.

Farkettim ki yeni öğretmen olmuş abisininde hocası gibi olmasını bekliyordu. Öğretme-ninin kitaplarını bir kenara atmamış itina ilekaplayarak kitaplığının en üst köşesine yer-leştirmişti.

Kardeşimi bu denli etkileyen kalbinde sevgisiile zihninde bilgisi ile yer eden bu öğretmenkimdi? Aynı okulda okumuş olmam itibari ileben dönemimizden kalan hocaları araştırıyorsözü o noktaya getirmek istiyordum. Ama obana ısrarla Coğrafya öğretmeninden “ReşatCOŞKUN’ dan bahsediyordu.

Bu tutum beni etkilemişti. “Berceste” “So-kak Lambası”, “Sevdam Kaldı Bir”, “Kühey-lan” adlı şiir kitaplarını okumaya başladım.Henüz kendisini görmemiştim fakat doğrusubu adamı ben de sevmeye başlamıştım. Çün-kü mısraları gönül tellerime dokunuyor, duy-gu dünyama sesleniyordu.Henüz bu toplantı başlamadan önce sohbetesnasında bir dem Reşat Bey’den bahsederolduk. Sevgili Fatih ÇELİKPAZU, Reşat Bey okadar Erzurum sevdalısı bir insan ki Erzu-

rum’da doğmuş büyümüş bir öğretmen ol-mama rağmen elimden tutar beni hiç gör-mediğim mekânlarda gezdirirdi dedi. Bunahiç şaşırmamıştım.

Zira daha kendisi ile karşılaşmadığım o za-manlar şiir kitaplarını okurken aynı seyahatibana da yaptırmıştı. Beni kalbimden tutarakgönül coğrafyasında gezdirmeye başlamıştı.Konuşuyordu..

Bir bakıyorsunuz ….RefüjyaYaprak kımıldamaz dalımda, Sen içine doğru ağladıkça. Yalnızlığımla asudeyim Gözlerin ruhumun derinliklerine….Mızrap olup dokundukça. Sen vadeni gülerek dolduruyorsun Özleterek noktalıyorsun Refüjya. Diyerekbir çiçekle konuşuyor. 63 yıl yaşayan ve öm-ründe bir kez açan çiçekle… Peygamberi zişa-nı hatırlatan refüjyaya sesleniyor.

Kimi zaman bir sokak kedisi ile kimi zamanbir sokak lambası ile dertleşiyordu.Belki de her seher vaktinde karanlık sokakla-ra açılan evlerinden bir bir çıkıp ilahi daveteyürüyen Gönlündeki Siracen Münir olan haki-ki kandil simasına yansımış nur yüzlü insan-ların azaldığına kimi sokakların tamamen ka-ranlıkla yalnız kaldığına üzülmüştü. Bula bulabir sokak lambası bulmuş onunla sohbet edi-yordu.

……Hüzünlüydü Büyük ŞairinDur yolcu oturup beraber ağlaşalımElemim bir yüreğin karı değil paylaşalım de-diği gibi elemliydi. Paylaşmak istiyordu.Hemdert arıyordu. Şehrinin ve şehirlilerininsiluetinin değişmesine içlenmişti. Benimlekonuşsun istiyordum ama o bir küheylanıtercih ediyordu. Belli ki kızmıştı. Sitem do-luydu. Şehirlerinde bir kişliği vardır. Bu kişili-ğin her gün bir görüntüsünün bir karesininkararmasına gönlü razı değildi. Küheylanaşöyle sesleniyordu.

Yrd. Doç. Dr. Recep ERTUGAY

Page 104: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

102

/ 1

03Az

iziye

Bel

ediye

siw

ww.

azizi

ye.b

el.tr

Haydi, kalk küheylan Gündüz vakti biliyorsun Yol bize haram. Gecenin bağrında kopup Gidelim bu yitik şehirden. Yaslanarak acılarımızın kıyısına İlişerek umudun kulpuna Kanayan yanlarımızı Gözyaşlarımızla yıkıyarak Gidelim bu şehirden. Beyhude beklemeyelim Hiç gelmeyecek Düşlere pusu kurulmuş Ta baştan küheylan. ……Gel de bu şehirde yaşadığına inan. Gitti o nur yüzlü ahretlikler Kalan bakiyedir dünyalık adamlar. Kalk gidelim küheylan; …..Günün ilk ışıkları müjdeleyecek Mâhmur gözlere Yitik şehrin son yiğidi gitmiş diye. Unutma küheylan; Gidişimiz son iyiliğimiz bu şehre...

Ama her ne kadar Küheylana kalk gidelim dediy-se de bu şehirden gidememişti. Necip Fazıl’ın de-diği gibi etiyle kemiğiyle bu şehre aitti. Derken yolumuz İmam Hatip Lisesine düştü. Sev-gili Reşat’la daha yakından tanışma imkânına ka-vuşmuştum. Birlikte bazı programlar yaptık. Hat-ta okul pansiyonun da beraberce nöbet tutmayabaşlamıştık. Nöbetçi olduğumuz günlerden birgündü. Reşat Bey hacimli bir paketle gelmişti.Baklava paketine benzemiyordu. Ama baklava-dan daha lezzetli olduğunu sonradan anlamış-tım. Paketin içerisinde son kitabı “Şehrstan” var-dı. Bir tanesini şunu benim için imzala dedim. Çelik-pazuyla birlikte oracıkta kitapları okuduk. “Ağlayan Çocuk”, hikâyesinde Haklarını bilen so-rumluluğunu yerine getiren bir öğrenci, “Aktör”başlığı altında anlatılanlarda sözünde durma, ilgiuyandırma, bir insanı eksiğinin farkına vardırma-nın en güzel yöntemine şahit oldum. “ArananAdam” öyküsünde “vakur adımlarla yürüyüşünseslerini duydum. “iradesi olmayanın muradı ol-maz” tespiti ile karşılaştım. “Sen koca bir yalancı-sın” cümlesinin nedenli hakikat ifade ettiğine şa-hit oldum. Bir başka sayfa da “Dilencinin dahişahsiyetlisinin” olabileceğine hak verdim. “CamFincan Hikâyesi” ile estetiğin ehemmiyetininancak bu kadar çarpıcı bir üslupla ortaya konula-

bileceğini gördüm. Hikâyeler birbir devam ediyor-du. Ben kitabı elimden bırakamamıştım. Sırada“Bizim Temizliğimiz” temasıyla yazılanlar vardı.Okuyunca Hikâyenin kahramanı için kendi kendi-me “işte bu”. Hakikat çeşmesinden beslenen böy-le olur. Temizliği ilk sıralarda emreden bir dinintemsilcisi böyle olmalıdır. Haliyle konuşmak nasılolur? Tevazu nedir? Sorusuna verilecek en güzelörnekti. “Gönül sahibi” öyküsü bana gönül sahi-binin somutlaştırılmış bir örneğini, amacına ulaş-mada asla vazgeçmeme kararlılığını ve bazı şey-lerin madde ile alınamaz değerini hissettirdi.Şehrin Esnafının müşterisi ile olan tatlı ilişkileri-ne bir kayıt düşülmüştü. “Kuka tespih” hikâye-sinde düşünmeden konuşmanın kibrin ve tevazu-un birbiriyle mücadelesine tanık oldum. Bırakınhikâyelerin içeriğini Hikâyelerin dizilişinde dahibir duruş vardı. Bir babanın sorululuğunu bilenevladına iltifatı vardı. Bu inceliği ancak ReşatBeyi tanıyanlar fark edebilirdi. “Sizin en hayırlınızehline hayırlı olanınızdır” hadisinin kokuları vardı.

Şehristanın sokaklarında dolaştıkça yeni yüzlerleyeni simalarla karşılaşıyordum. Babür Bey’le,Godo Şerefle, Necmettin Ağa ile Yakutiye ile il-ginç benzerlikleri olan Boyacı Duran’la, Sürgünöğretmen Sami Hoca ile. “Alt yapısı olmayan herşey gecekondudur” diyen Yusuf Beyle tanıştım.Her biri üzerimde etkiler bırakarak benden ayrılı-yordu. Her birinde ayrı bir duruş farklı bir vakurvardı. Her bir kahraman rol model alınacak üstünevsaftaydı. Digergamdı. Cömertti. Fedakârdı. Ça-lışkandı. Kararlıydı. Azimliydi. Vefalıydı. Vatansevgisi ile doluydu. İnsan hayatını her şeyin üs-tünde tutan, “silahını çekip sabah değil şimdi.Kalkacaksın ve o hastanın imdadına koşacaksındiyen kaya gibi sağlam iradeli şahsiyetler vardı.

Hikâyeler bitecek gibi oluyor. Ama bitmiyordu.Gözlerim buğulanmıştı kendimi arkadaşlarımdansakladım. Ertesi gün eşim çocuklarım okusun is-tedim. Birkaç hikâyeyi ben onlara okudum. Amabazı cümlelere geldiğim hıçkırıklarıma engel ola-mıyordum. O hafta rehberlik dersinde konumuzarkadaşlıktı dostluktu. Dersin sonunda konuylailgisi olan iki hikâye okudum. Öğrencilerimin kar-şısında kendimi tutmalıydım ama ne mümkün.Sınıfça hep beraber ağlamıştık. Önsözde Nizamettin Korucu bey’in dediği gibi,bu kitabı okuduğunuzda size tanıdık gelecek ya-kınlarınızı arkadaşlarınızı büyüklerinizi bulacaksı-nız. Bu kitapta ara sıra gözleriniz buğulanacakyüreğiniz kabaracak. Hisleriniz taşacak. Unuttu-ğumuz erdemleri hatırlayacaksınız.

Page 105: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Aynen öyle “Usta İl Kalfa” “Yakutiye ile Boyacı”“Sahibinin Hatırı” bana neler hatırlattı. “BakanKör” hikâyesinden sonra gerçekten gördüm müdercesine artık daha dikkatli bakıyorum. “Öğret-men” öyküsünü okurken için için içine incilerinidöken Hüseyi’nin acısını ta yüreğinizde hissedi-yorsunuz. Hele bir “palto” hikâyesi var. Buna de-ğinmeden geçemeyeceğim. Hikâyenin kahramanıMuhsin Üniversitede okuyan bir gençtir. Kılıçtankeskin Erzurum soğuklarında bir taraftan da aile-sinin geçimin temin etmek için tablacılık yapmaksebze meyve satarak çalışmak zorundadır. Birpaltoya ihtiyacı vardır. Soğuktan korunmak veüşümemek için giydiği kazaklardan kendini şiş-man gösteren kazaklardan kurtulması gerekmek-tedir……Ezanla beni çağıran belli, kapının tokma-ğı ile çağıran kim.“hacımın oğlu havalar soğudubiliyorsun baban öldü artık sen varsın. Bana dabir palto lazım. bu bana neler hatırlatmadı ki.Ensarı hatırlattı. Hz. Ebubekr’i Hatırlattı. “sevdik-lerinizden infak etmedikçe iyiliğe ulaşamazsınızayetini hatırlattı. O kapıyı çalan kimdi? Yoksa etekemiğe bürünmüş bir dua mıydı? Yoksa bir yeti-min gönül yakarışının kendini hırpalamasınaÂlemlerinin Rabbinin rıza göstermeyip gönderdi-ği bir melek miydi? Ve bana bir ceket hatırlattı.Erzurum Üniversite yıllarında beraber kaldığımızüç arkadaşımız vardı. Trabzon Diyarbakır ve Erzu-rum bizi birlikte tutan değerlerimizdi. Allah sela-met versin Diyarbakır’lı olan İsa kendisine güzelbir takım elbise almıştı. O zamana kadar da hepannesinin diktiği pantolonları giyiniyordu. Bizimde durum malumdu. Ben ona nasıl bakmışım bi-lemiyorum. O elbiseyi ne yapıp yapıp bir yolunubulmuş ve bana vermişti. Ben bu erdemli davra-nışı unutmuştum bana ne kadar vefasız olduğu-mu hatırlattı. Bu hikâye ezanla da özdeşleştiril-mişti. Ayrıca bu hikâyede ezanla birlikte tokmağıçalan bir kapı vardı. Artık her çalınan kapımda veher çaldığım kapıda bu hikâyeyi bir kez daha yaşı-yorum. Kitapta hiçbir şey olmasa sadece bu olaytek başına yeter. Kitapta daha nice faklı tat farklılezzet içeren öyküler vardı. Bu tadın kaynağı ney-di? Bu güzel koku hangi diyardan geliyordu? Ben eminim ki bu hikâyeler gözyaşları ile yazıl-mıştır. Bir kurgu değil hepsi yaşanmış ve gerçek-tir. Kalpten çıkan kalbe kadar gider. Zaten şu dörtdamla çok mübarektir. Gözyaşı Mürekkep ter veşahadet yolunda düşen damlalar. Bu eserde budamlaların hepsini görebilirsiniz. Ter kokusunugözyaşlarının izini mürekkebin rengini bulabilirsi-niz. Bu kitabı sıksanız eminim ki ondan bu dam-lalar süzülecektir. Bu kitapta bu toprağın kokusu-nu ve bu şehre yağan yağmurun rengini tadınıbulacaksınız.

Üstat Sezai Karakoç: Çeşmelerin sema ile ilişkisivardır. Diyor. Zira yağmur yüklü bulutlardan boşa-lan rahmet damlaları yerin derinliklerinde birikirve çeşmeler de bu kaynaklardan beslenirler. Bu ir-tibat devam ettikçe nice susamış gönüllere ra-hatlık, Nice terlemiş alınlara ferahlık, nice kirlen-miş bedenlere temizlik nice çoraklaşmış toprak-lara hayat olurlar. Haliyle toplumun ortasında ça-ğıldayıp dururlar. Çeşmeler medeniyetlerin baş-langıç noktasıdır. Fiziki olarak yerkürede olsalarda ruhen semadadırlar. Sema ile bağları devamettikçe çevrelerine hayat verirler.

Sevgili Reşat da şehrimize Şehristan ismi ile biz-zat kendisi gibi “Duruşuyla sanat akışıyla Ferhat”olan bir çeşme inşa etmiştir. Bu çeşme yazarın,her an semai olana nazır engin gönül deryasın-dan ve Erzurum sevdası ile dolu kalbinden süzü-lüp gelenlerdir.

Hz. Mevlana “Tatlı suyun başı kalabalık olur” di-yor. Ben öyle İnanıyorum ki Şehristan adlı bu çeş-menin etrafı da kalabalık olacak. Bir kâse su içenbir daha içmek isteyecektir… Kıymetli kitap dost-larının bu çeşmenin tadına bakmak isteyecekleri-ni düşünüyor ve sözlerimi kitabın sonunda yeralan şiir demetinden bir kase sunarak tamamla-mak istiyorum.

Benim ömrüm de sevmekle geçti. Buna kalbim şahidimdir. Geçtim; tüm yanıp yakılışlarımla Gülistanlardan. Güllere renk verdim. Damarımda dolaşan alevden kandan. Kokular saçtım içimdeki ahtan. İncisiyim tertemiz bir bulutun Yükseldikçe titreyen Geldiği deryayı özleyen. Önceleri koştum durdum, Vuslatın peşinden. Sonra zevk aldım ayrılık ateşinden. Buna kalbim şahidimdir.

Sevdin mi yüreğinle Ve tüm deliliğinle sev. Hâla varsa benliğim bil ki O derdimdir. Buna kalbim şahidimdir. Gözlerindeki ışık; Karanlık, korkulu yolumu Aydınlatan yeşil kandilimdir.

Page 106: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker
Page 107: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Gez Mahallesi / Doğu Apartmanında oturduğu-muz dönemde (1978- 1985) 27 çocuğun hikâyesicanlanır çoğu zaman hatıralarımda. Bu 27 çocu-

ğun hatıralarında hiç şüphesiz en güzel yere sahiptirErzurum Garı..

Öyle dumanı ve rengine bağlı olarak karalığı öne çıkan“kara” trenlerin olmasa da dizel lokomotiflerin muh-teşem gümbürtüsü, rayların şakırtısı ve odalarımızıniçine kadar uzanan acı tren düdükleri arasında geçenanılar..

Tatil günlerinde ve okuldan artan zamanlarda: ‘’ Ne-reye gittiniz? ‘’ diyen büyüklerimize hep bir ağızdan‘’ İstasyona gittik, Hakan abi götürdü. ‘’ derdik. Hiçbirimizin ailesi de ‘’Ne işiniz var orada? ‘’ demezdi.Çünkü bilirlerdi ki emin ellerdeyiz. Çünkü bilirlerdi ki;Hakan abi hepimizin abisiydi. Yaş itibariyle bizlerdenbirkaç yaş büyüktü Hakan abi. Bizler İlkokul 4. Ve 5.Sınıfken, o da Ortaokul 3.sınıf öğrencisiydi. Her sabahApartmanın altındaki Laz Bakkalın önünde bizi içti-maya alır, güle oynaya İstasyonun bahçesine götü-rürdü.

Erzurumluların düğün salonlarından biri Erzurum İs-tasyonun sosyal tesisleri olduğu için, tesisin bulun-duğu bahçe onlar için aynı zamanda piknik alanı gör-evi yapardı.

Bizler hem orada oynamaya gider, hem de “Doğu eks-presi”nin sevenlerin nasıl ayırdığını, gözü yaşlı anala-rı, babaları, evlatları seyreder, tanıyıp tanımadan tre-nin pencerelerinden el sallayan yolculara, el sallama-yı çok severdik. İstasyona yakın yaşamaktan mı? Ne-dendir bilmiyorum hasret, uzaklar, ayrılık, çaresizlik,gözyaşı ve hüzün kelimeleri belleğimde daha erkenyer etmişti.

Tren hayatımda daha küçük yaşlarda yer aldı. Ben vekardeşlerim İstanbul’a ve Antalya’ya gider gelirdik odönemde. Yine Apartmandan arkadaşlarımız İstan-bul’a, Fatsa’ya Anneannelerine giderlerdi. Bu gidişle-rin dönüşünde; mutlaka İstasyonun bahçesinde top-

lanan çocuklar arkadaşlarına gezdiği ve gördüğü yer-leri anlatırdı. Küçük hediye alışverileri de yapılırdıaramızda. Hakan abimizde gidenlere sorular sorarakarkadaşlarımızla demiryolu yolculuğunun anılarınıpaylaşmamızı sağlardı.

İstasyonun vazgeçilmezi olan Akasya ağaçlarına çı-kar, topladığımız Akasyaları yerken lokomotiflerdenyayılan is kokusunun akasyalara sindiğini hisseder-dik.

İnsanlarımızın memleketlerinden, dostlarından, sev-diklerinden adeta koparak ayrılmalarının hüznü hepiçimi acıtırdı. Askerlik başta olmak üzere, ekmek pa-rası, eğitim, daha iyi yaşam ve diğer nedenlerle ayrı-lıkları yaşanması acıda olsa hayatımızın gerçeği idi.

Ve yıllar sonra bu gerçekten kaçamayarak gurbetyolculuğuna ailece bizde katılacaktık. Ayrılığın veanavatandan-doğduğun şehirden koparak gurbetteyaşamanın ne demek olduğunu bizzat yaşayacaktık

Ve o çocukluğumda tren garında hüzünlenerek izledi-ğim ayrılık duygusunun ve gözyaşlarının ne anlamageldiğini çok daha iyi anlayacaktım.

Özhan Eren’in

Gözüm yolda gönlüm dardaYa kendin gel ya da haber yollaDuyarım yazmışsın iki satır mektupVermişsin trene halini unutupKara tren gecikir belki hiç gelmezDağlarda salınır da derdimi bilmezDumanın savurur halimi görmezGam dolar yüreğim gözyaşım dinmezYara bende derman sendeYa kendin gel ya da bana gel deDuyarım yazmışsın iki satır mektupVermişsin trene halini unutup

adlı türküsü belki de bana bu yüzden daha anlamlıgelecekti.

Erzurum Tren Garı denilince aklıma ilkgelen çocukluğumdur benim…

Neslihan Arzu KETECİ

Page 108: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

106

/ 1

07Az

iziye

Bel

ediye

siww

w.er

zuru

maz

iziye

.bel

.tr

1925 yılının Ağustos ayında Nafia Vekili SüleymanSırrı Bey, incelemeler yapmak üzere Erzurum’a gel-mişti. Hükümet Meydanı’nda Erzurumlulara hita-ben bir konuşma yapan Süleyman Sırrı Bey, Erzu-rum’un en önemli meselesi olan şimendiferin birhükümet politikası olduğunu söylemiş, hızla Si-vas’a doğru ilerleyen demiryolu inşaatında vurulanher kazmanın güm güm çıkardığı seslerin kendi ku-lağında “Erzurum, Erzurum” diye aksettiğini ifadeetmişti.1(Cumhuriyet Gazetesi, 2 Teşrinievvel(Ekim) 1341, s.2. )

Fakat tam da bu gezinin yapıldığı döneme denkgelen Şeyh Sait İsyanı ve Erzurum’daki Şapka Ha-disesi gibi istenmeyen olaylar, birtakım siyasi ve in-zibati tedbirlerin ekonomik meselelerin önüne geç-mesine neden oldu.

1927 yılına gelindiğinde Ankara’nın doğusundayaklaşık 300 km.lik bir demiryolu hattı yapılmıştı.2(Mühendis Tevfik, Türkiye Demiryolları, s.22)

Aynı yıl Sivas-Erzurum demiryolu inşaatı Belçikalıbir inşaat şirketine verildi.3(Bakanlar Kurulu Karar-ları Kataloğu (BKKK), 030.18.1.1.24.23.10.)

Ancak şirket, sermaye sıkıntısı çektiğinden inşaatabaşlayamadı.

Sivas-Erzurum demiryolu hattının ilk kazması 4Eylül 1933’te vurularak inşaata başlandı.4(Demir-yollar Dergisi, 15/176-177, Ankara, Birinci Teşrin(Ekim) 1939, s.178; Sivas Cer Atelyesi ile Erzurum İs-tasyonunun İşletmeye Açılması Dolayısıyla Memle-kette Yapılan Neşriyat, Ankara, 1939, s.26.)

Sivas-Erzurum demiryolu inşaatının devam ettiğisırada, Başvekil İsmet İnönü’nün meşhur doğu ge-zisi gerçekleşti. İnönü 30 Haziran 1935’te Anka-ra’dan hareket etmiş, 18 Temmuz 1935’te gezi kap-samında Erzurum’a uğramıştı.

Başvekilin şehirdeki incelemeleri sırasında Erzu-rumlular, Sivas’tan başlanan demiryoluna Erzu-rum’dan da başlanılmasını istemişlerdi. Erzurum-lular bu isteğiyle, kendilerine yeni bir iş alanı sağla-mayı ve demiryolunun bir an evvel Erzurum’a gel-mesini amaçlamışlardı.5(Erzurumluların BüyükBaşbakanımız General İsmet İnönü’den Dilekleri,Erzurum, 1935, s.4)

Trenin ErzurumMacerasından Notlar

Prof. Dr. Murat KÜÇÜKUĞURLU*

Arş. Gör. Gürkan Fırat SAYLAN

_____________________________________* Küçükuğurlu, Murat ve Saylan, Gürkan F., “Şimendiferin Erzurum Yolculuğu”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları EnstitüsüDergisi, Yıl:15, Sayı:38, Erzurum, 2008 makalesinden özetlenmiştir.

Page 109: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Gezisi boyunca gittiği her yerde açlık ve sefaletinkol gezdiğini müşahade etmiş olan ve bölgenin ik-tisadi kalkınmasının siyasi ve inzibati bakımdanönemini idrak eden İnönü, Erzurumluların bu iste-ğini dikkate aldı. Doğu gezisinin bir diğer durağıolan Erzincan’da bulunduğu sıralarda, Sivas-Erzu-rum demiryolu hattı Mühendisi İzzet Bey’le görü-şerek, 1936 ilkbaharında hattın Erzurum’dan dabaşlatılması hususunda gereken hazırlıkların yapıl-ması için talimat verdi. İnönü’nün bu talimatı üze-rine, demiryolu malzemelerinin yakınlığı dolayısıy-la Rusya’dan getirtilmesine karar verildi.

Başvekil İnönü’nün doğu gezisinin en önemli so-nuçlarından birisi de, Erzurum merkez olmak üzerebölgede Üçüncü Umum Müfettişliği kurulmasınakarar verilmesiydi. Bu müfettişliğin başına Ağustos1935’te dönemin Erzurum mebuslarından HasanTahsin Uzer atandı.

Bu gelişmeler Sivas-Erzurum demiryolunun ta-mamlanması konusunda son derece önemli sonuç-lar doğurdu.

Nitekim eski mebus ve yeni genel müfettiş Uzer’inüzerinde durduğu en önemli konulardan birisi, Er-zurum ve çevresinin demiryolu ile merkeze bağlan-masıydı.

Tahsin Uzer bu göreve atandıktan hemen sonra,Eylül-Ekim aylarında Erzurum ve çevresinde kap-samlı bir inceleme gezisine çıktı.

Bu gezi sonrası izlenimleri hakkında bir rapor dü-zenleyen Uzer, demiryolu hakkında şunları belirt-mekteydi:

“Şark demiryollarının Erzurum’dan da başlamasıkararı bütün doğu illeri için unutulmaz tarihi birmüjdedir. İlkbaharda vurulacak ilk kazma ile doğu

bünyesinde bir refah temeli atılmış olacaktır. Erzu-rum’un bütün medeni dünyaya başlanışını bir anönce görebilmek ve gösterebilmek için aynı ameli-yeye Erzincan’dan da iki taraflı olarak başlanması-nı hükümetin takdirine sunarım.”

Bu arada, 20 Temmuz 1937’de Erzurum Tren İstas-yonu’nun temel atma töreni yapılmıştı. Tören, Ge-nel Müfettiş Tahsin Uzer, Vali Haşim İşcan, Orgene-ral Kâzım Orbay ve Korgeneral Ergüder Paşa’nın dahazır bulunduğu kalabalık bir heyet huzurunda ya-pılmış; Uzer, Atatürk’ün doğuya verdiği önemdenve demiryolunun Erzurum’a ve bölgeye getireceğifaydalardan bahseden bir konuşma yapmıştı.

3 Temmuz tarihinin artık Erzurumlular için farklıbir anlamı daha olacaktı. Zira 3 Temmuz 1939’dademiryolu, Erzurum Vilâyeti hududuna girmişti.Aynı gün Atatürk’ün Erzurum’a gelişi ve AziziyeTabyaları’nın düşman işgalinden kurtarılışının yıl-dönümlerini de kutlayan Erzurumlular tam mana-sıyla bir bayram havası içindeydi.

Erzurum Valisi Haşim İşcan’ın önderliğinde muhte-lif kurumların başkanlarından oluşan bir komisyon,Erzurum’un demiryoluna kavuşacağı gün için yapı-lacak büyük merasimin hazırlıklarıyla meşguldü.Demiryolu güzergâhındaki kasabalarda da kutla-ma hazırlıklarına başlanmıştı.

Ve 6 Eylül 1939 Çarşamba. Kara tren artık Erzu-rum’dadır. Trenin Erzurum’a gelecek olmasındandolayı, günler öncesinde şehir bayraklarla donatıl-mış ve o gün 40.000’den fazla kişi istasyonda top-lanmıştı. Saat 10.30’da vali ve kumandanın içindebulunduğu ilk tren ve onun arkasındaki iki tren al-kışlar arasında istasyona girdi. Halk bu manzarakarşısında rayların iki tarafında kestikleri yüzlercekurbanla ve “Yaşasın İnönü, Yaşasın Cumhuriyet”sedalarıyla mutluluklarını ifade ediyorlardı.

İlteriş Bülent AYDIN

Page 110: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

108

/ 1

09Az

iziye

Bel

ediye

siw

ww.

azizi

ye.b

el.tr

Trenin Erzurum’a gelişiyle ilgili olarak Burhan Bel-ge o günlerde şunları söylemektedir:

“Koca Erzurum! Şimdi kim bilir ne sevinç içindedir.Acaba tarihi kongreye sahne olurken, hatırına ge-tirmiş olabilir mi idi ki, Milli Mücadele’nin zaferlebitmiş olduğunun tam haberini kendisine asıl buraylar haber verecektir. Erzurum’a gelince, onunuzaklığına ve onu bizden ayıran geçit vermez dağ-lara dair olan destanlar, artık tarihe karışmıştır. Er-zurum şimdi, her şehrimiz gibi, Ankara’dan bir sesmenzilidir” 6(Ayın Tarihi, Sayı: 70, 1-30 Eylül 1939,s.38.)

Erzurum İstasyonu’nun resmi açılışının 20 Ekim1939’da yapılmasına karar verildi. Bu münasebetleBakanlar Kurulu 11 Eylül 1939’da bir kararname ya-yınlayarak üzerlerinde münasip resimler bulunmakve bitinceye kadar kullanılmak üzere 12.5, 7.5, 6 ve3 kuruşluk dört çeşit pul serisi bastırılmasına kararverdi. Bu pullar, istasyonun resmi açılış günü olan20 Ekim’de satışa sunulmuştu.

Erzurum İstasyonu’nun açılışı münasebetiyle, Er-zurum’a gelen ilk trende bulunan Hayri Görkkey, is-tasyondaki manzarayı şöyle anlatmaktadır:

“…sabahın beşinde Erzurum’a vardık. Vaktin erkenolmasına rağmen ilk treni görmeye gelenler epeycebir yekûn teşkil ediyor. Muazzam bir tak yapılmışve bu tak Ebedi Şef Atatürk’ün ve Milli Şefimiz İnö-nü’nün, Başvekil ve Nafia Vekilimizin fotoğraflarıy-la bir kat daha süslenmiş. Gar binasının çok az birnoksanı kalmış, bir ayda bitecek. Lojmanlar yapıl-mış. Daha birçok yapılmış ve yapılmakta olan bina-lar da var. Garın şehir tarafına hoparlörlü bir kürsühazırlanmış. Bu sırada ellerini havaya kaldıra kal-dıra güzel jestlerle trampet çalan kız izcilerle onlarıtakip eden erkek izciler, askeri bando ve bir müfre-ze, Erzurum sporcuları, kayakçılar, güreşçiler tam

bir intizam dahilinde yerlerini aldı-lar...” 7 (Demiryollar Dergisi,XV/176-177, s.161-162.)

Sivas-Erzurum hattı Türkiye Cum-huriyeti’nin en önemli projelerin-den

biridir. Bu hattın döşenmesi, II.Meşrutiyet döneminde de günde-me gelmiş; fakat iç ve dış siyasidengeler ile birtakım ekonomikdüşünceler Erzurum’a demiryoluyapılmasını engellemiştir. OsmanlıDevleti zamanında ülkenin batısıile doğusu arasında demiryoluhattının yapılamaması ülke açı-sından çeşitli sıkıntıları da berabe-rinde getirmiştir. I. Dünya Sava-şı’nın hemen başında yaşanan Sa-rıkamış felaketi ve ardından Doğu

Anadolu’nun Rus işgaline uğraması, bölgenin de-miryolsuz bırakılmış olmasının belki de en ağır so-nucudur. Osmanlı Devleti’nin yıkılış sürecinde yapı-lan hataları idrak etmiş olan Türkiye Cumhuriye-ti’nin yöneticileri, yeni devletin ulaşım politikalarınıhazırlarken, demiryolunu Erzurum’a ulaştırmayıtemel hedefler arasına almışlardır.

Doğu Anadolu’nun en büyük merkezi olan Erzu-rum’un demiryolu ile Ankara ve İstanbul’a bağlan-mış olması, yılların birikimi olan ve bölge halkıüzerinde baskı oluşturan birçok olumsuzluğun gi-derilmesi bakımından önemlidir.

Sivas-Erzurum hattıyla birlikte, ülkenin doğusu ilebatısı arasındaki yolcu taşımacılığı daha kolay birhale gelmiştir. Bu hat döşenmeden önce, İstan-bul’dan Erzurum’a gelmek isteyen bir kişi, kışın Si-vas’tan Erzurum’a giden karayolu kapalı olduğun-dan üç günlük bir vapur yolculuğuyla önce Trab-zon’a geliyor, Trabzon’dan Erzurum’a da karayo-luyla bir günde ulaşarak toplam dört günlük biryolculuk yapıyordu. Yine Trabzon’a gelen, Erzincan,Erzurum, Kars, Ağrı ve havalisi postaları, Zigana veKop Dağları’ndan bazen kızakla, bazen hayvanlar-la hatta bazen insan sırtında taşınarak ulaştırıl-maya çalışılıyor, postalar çok gecikmeli bir şekildebu bölgelere ulaşıyordu. Benzer şeyler askeri nakli-yat için de söylenebilir.

Hattın getirdiği faydalar bunlarla da sınırlı kalma-mıştır. Sivas-Erzurum hattıyla beraber, ülkenin do-ğusu ile batısı arasındaki milli birlik ve bütünlükdaha da pekişmiş, eğitim-kültür etkileşimi ve im-kanları artmıştır. Artık Erzurum’da lise tahsilini ta-mamlayan bir genç, üniversitede okumak için ra-hatça İstanbul’a veya Ankara’ya gidip gelebilecek-tir.

İlteriş Bülent AYDIN

Page 111: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker
Page 112: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

110

/ 1

11Az

iziye

Bel

ediye

siww

w.er

zuru

maz

iziye

.bel

.tr

Yıllar önce diye bir başlangıç vardır. Cümleböyle başlayınca anlarsınız ki, zaman birkoridora dönecek ve bizi alıp bilinmeyenle-

re doğru götürecek. Masallar, efsaneler, destanlarhep o koridordan bize ulaşan fısıltıların, çığlıkla-rın, haykırışların, gülümsemelerin, ağlama sesle-rinin; ışığın, karanlığın, hayallerin, haksızlıkların,yalnızlıkların, iyi ve kötü arasındaki amansız mü-cadelenin; kısacası hayatın biraz dumanlı amabütünüyle bize dair yüzünün kelam sıfatıyla bü-tünleşmiş farklı boyutlarından başkası değildir.Zaman zaman bizi rahatsız etse, konforumuzubozsa da bu gizemli koridora ihtiyaç duyduğu-muz bir hakikat. Çünkü hafıza-ı beşer nisyandankurtulmadıkça geçmiş zaman, bir ders niteliğineasla kavuşmuyor. Geçmişinden bihaber gelecekkurmaya çalışanların trajedisi de işte tam buradaortaya çıkıyor: Temelleri olmayan bir gelecek aşi-yanı!

Rahmetli babam 1969 yılından itibaren üç yıl ina-nılması zor güçlüklerin dünyasında beni kalbininkollarında sımsıkı tutmuş, köyümüzde okul ol-madığından ilkokulu okuyayım diye bir o köye birbu köye taşıyıp durmuştu. Sonrasında yine mec-buriyet dolayısıyla ortaokul birinci sınıfa gidebil-

mem için Kars’ta ikamet eden teyzemin yanınagötürüp bırakmıştı beni. Bir büyük şehirle ve trengarıyla, teyzemin evine ayak bastığımda tanıştımilkin. Ev tren garına çok yakındı çünkü. Ve biztrenden inmiş, birkaç dakika sonra teyzemin evi-ne girmiştik.

O zamanlar tren garı bana, teyzemin evinden ay-rılıp kapısından girdiğimde pencereleri aileminbulunduğu eve açılacak gizemli bir yer gibi gelir-di. Uzaktan bile görsem heyecanlanır ve umutla-rımı tazelerdim. Babam oradan dönmüştü çünküHorasan’a. Ben bir gün oradan dönecektim. Has-retimi dizginleyemediğim zamanlarda evdenusulca çıkar ve sessizce giderdim gar binasına.İçerdeki banklardan birisine oturur ve dakikalarcabir trenin gelmesini bekler veya gelmiş bir treninvagonlarına bakardım. Acaba herhangi birisindenbabam iner mi diye hayallar kurar, tren Horasan’adoğru gidiyorsa kalkışını bekler ve heyecanla elsallardım. Anneme, babama ve kardeşlerime se-lam gönderirdim.

1973 yılından sonra iki yıl Horasan’da okudum.Ortaokul burada bitti. Amcam evini Horasan’ataşımıştı ve benim rahatça kalıp okula gidebile-ceğim bir evim olmuştu. O iki yıl içinde birkaç kez

Tren Garı ve Ben

Prof. Dr. Nurullah GENÇ

Page 113: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

amcamın çocuklarıyla birlikte trenlerle Erzurum’agitmek nasip olmuştu. Trenler çok hoştu. Trenler-le yolculuk yapmak inanılmaz keyifliydi. Lakinbaşka bir seyahat imkânımız da yoktu. Yoldangeçen otobüslere binmek hem zor, hem daha pa-halı olduğu için iki saatlik tren yolculuğunu gözealır ve trenlerle gider dönerdik Köprüköy, Pasinlerya da Erzurum’a. Vagonlar arasında gidip gelmek,saklambaç macerası yaşamak veya bir kompartı-manı kapatıp içerde mümkün olan bazı oyunlarıoynamak büyük zevk verirdi bize. Heyecanlı vehareketli, yorulmak bilmeyen, birbirine bağlı kar-deş çocuklarıydık biz. Hâlâ öyleyiz ve bu çok an-lamlı.

Ortaokulu bitirdikten sonra Erzurum İmam HatipLisesi yılları başladı. Horasan’da o kadar güzel biriklim oluşmuştu ki ben amca çocukları arasında,bu iklim birden bire dağıldı. Hüzünlüydük. İşte bunedenle bir hafta sonu dayanamayıp Horasan’agittiğimde, benim güzel amca çocuklarım o günbana çok mutlu olduğum bir teklifte bulundular.Hafta sonları trenlerle Erzurum’dan Horasan’a gi-dip gelecektim ve yol paralarımı onlar verecekler-di. Hoş ben de boyacılık yaptığım için para kaza-nıyordum ama o paraya dokunmamamı ve kendi-me harçlık yapmamı istemişler ve bana haftaso-nu yol paralarımı vereceklerini üzerine basa basaifade etmişlerdi. Öyle de oldu. Yol paralarımı ver-diler her defasında ve ben dört yıl her hafta sonutrenlerin müdavimi oldum. Dostumdu trenler ar-tık benim. Zümrüdü ankamdı. Beni sevdiklerimekavuşturuyorlardı. Bu nedenle çok seviyordumtrenleri ve tren garlarını.

Ve üniversite yılları. Trenlerle ve tren garlarıylayakınlığımın sarsılmaz bir dostluğa ve canciğerarkadaşlığa dönüştüğü yıllar. Üniversitenin ilksenesinden itibaren de Horasan’a yolculuklarımdevam etti. Fakat tren garı sadece yolculukları-mın başladığı yer olarak kalmadı; aynı zamandaevim haline geldi.

Akşam saat altıdan sonra Kredi ve Yurtlar Kuru-mu’na bağlı yurtların kapısı kapanırdı ve geç ge-len kimseyi içeri almazlardı. Benimse mazeretimvardı ve genellikle geç kalırdım. Çalışıyordumçünkü. Kısa zamanlı olarak fırınlarda, havanınmüsait olduğu zamanlar inşaatlarda. İşten çıktı-ğım saatler genellikle yurdun kapandığı saatler-den sonraya denk geldiği için dışarıda kalırdım.Yatacak yerim olmazdı. Yunus emre mahallesin-de evi bulunan halama giderdim bazen. O kadargüzel muamele görürdüm ki, halam ve çocuklarıbeni evimde hissettirirlerdi. Ama her zaman git-mek mümkün olmazdı. Çünkü çekinirdim, rahat-sız etmekten korkardım, cesaret edemezdim.

Hoş bunu bilseler kimbilir ne kadar kızarlardıbana ama yine de gidemezdim. İlk dışarda kaldı-ğımda otogara misafir olmuştum. Çok soğuktu.Orada tir tir titrerken birisi durumu anlayıncabana tren garına gitmemi öğütlemişti. Orasınınsıcak olduğunu söylemişti. Doğruydu. Tren garla-rını iyi biliyordum çünkü. Genellikle sıcak olurlar-dı. Bunu ben niye düşünemedim diye hayıflan-mıştım. Ve tutmuştum tren garının yolunu. Teva-fuk bu ya. Sonradan tanıdğım sınıf arkadaşlarım-dan birisinin tren garında memur olduğunu öğre-nince mutlu olmuş, heyecanlanmış, gittiğimdearayıp bulmuştum onu. Benim o güzel arkadaşımdurumumu kendisine anlatınca duygulanmış vebir battaniye ile bir yastık getirmişti bir bank gös-termişti bana ve üzerine işaret koyarak “Bu bankartık senin hizmetinde, geldiğinde bunun üzerin-de uyu” diyerek bana çok büyük bir iyilikte bulun-muştu. Dönüm noktası olmuştu benim için obank, o battaniye, o yastık. Çünkü o gecedensonra dışarıda kaldığım her durumda tren garınagider ve her gittiğimde nerede ise boş bulduğumo banka uzanır, gece yarısı gelen trenlerin yolcu-ları bazen dilenci, bazen de meczup muamelesiyapsalar da, büyük bir keyifle uyurdum. Dört yıl-da pek çok gecem o bankta ve o battaniyenin al-tında geçmişti. Evimdi benim artık tren garı.Sımsıcaktı ve kuşatırdı beni.

1983 yılında mezun olup 1984 yılında işe başladı-ğım zamana kadar sürdü bu macera. Tren garı veben. Nasıl da bütünleşmiştik.

İçimde biriken gar duyguları, 1995 yılında bir vesi-le ile, üç gece kesintisiz dolaştığım Erzurum trengarında şiire dönüştü. Şehrayin Şarkıları şiirine.İlk gece “Seni Yaşamadan Ölmeyeceğim”, ikincigece “Siyah Gözlerine beni de Götür”, üçüncügece de “Ey Mona Liza’nın Kıskandığı El” bölüm-leri yazıldı. Bu gün Türkiye’nin her yerinde, gitti-ğim programlarda pek çok insan bana ErzurumTren Garı’nı ve oradaki bankları sorar. Ülkeminbütün tren garlarını Erzurum Tren Garı’nın ilhamkaynağı olduğu aşağıdaki mısralarla selamlıyo-rum:

Erzurum garında gece yarısıBankların üstüne şimşekler konarBazen bir yıldırım gezinir saçlarımdaBazen bir melek saatler boyuYakama ölümsüz çiçekler takarErzurum garında gece yarısıHıçkırıklar boğazıma tıkanırNemrut ateşiyle sabaha kadarİçimde binlerce İbrahim yanar

Page 114: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

108

/ 1

09Az

iziye

Bel

ediye

siw

ww.

azizi

ye.b

el.tr

1. Şarkı

Seni yaşamadan ölmeyeceğim

Aşka özgü zakkum bahçelerindeGene acılarla kalıyorum benDeniz ölesiye yakın ayaklarımaEy ülkemin pusatsız kahramanlarıErzurum garında, banklar üstündeSukût-ı hayale uğrayan kalbimGeceyi kavrayan parmaklarımlaBu hasret, bu hicran zelzelesindenBeni kurtarmaya gücünüz yetmezÇünkü mutsuzluğun mekteplerindeIstırap dersleri alıyorum ben

Gittikçe yaklaşan bir âfet gibiİntihar yanılgısıylaYollar beni esarete çekiyorŞehrayin şarkıları söylüyorum içimdenŞarkılar ki, hep aynı nakaratla bitiyor

Sen bir garip delisinGözleri perdelisin

Erzurum garında, banklar üstündeSusuzluktan ağlayan bir güvercinİçime vuruyor kanatlarınıNağmelerin ateşinde parlayanKuşlar bölük bölük hayatıma giriyorBütün çığlıkları kuşanmış ölümDudaklarında siyanürOysa bilmiyor ki, bu yolculuktanYollar tükense de, dönmeyeceğimSeni yaşamadan ölmeyeceğimO Çin hârikası bakışlarınıO Pekin gözleriniGözlerin ki, gece donanmasıdırYoksul ve yabancı mısralarımın

Bedenimde çıban çıban ağrılarBen bu ağrılardan zevk alıyorumEjder tepesinde bunalıyorumBir yanda kum fırtınasıDiğer yanda esrarengizKarakalem çalışması bir denizRüzgârla, yağmurla ve yıldızlarlaBaşlamak üzere son ayinimiz

Erzurum garında gece yarısıBankların üstüne şimşekler konarBazen bir yıldırım gezinir saçlarımdaBazen bir melek saatler boyuYakama ölümsüz çiçekler takarErzurum garında gece yarısıHıçkırıklar boğazıma tıkanırNemrut ateşiyle sabaha kadarİçimde binlerce İbrahim yanar

Koltuğumda efsaneler kitabıKaf dağından nergis devşiriyorumBaşını dayamış omuzlarımaO eski, o yaşlı ZümrüdüankaBen bir Çin sarhoşu samanyolundaDenizi tartışan bakışlarınıGeçmişime asla gömmeyeceğimSeni yaşamadan ölmeyeceğim

Perdeler kalkıp da sabah oluncaAldırma Aras’ın öyle bulanıkÖyle mahzun aktığınaPalandöken yine sisli, aldırmaBen hem sise, hem çamura alıştımSenelerdir bu acıyla buluştumMutluluk ne zaman çıksa karşımaYalnızlık bir zindan, çöker başıma

2. Şarkı

Siyah gözlerine beni de götür

Daha dokunmadan kurudu iremÇöllere bir türlü yağamıyorumYeni bir koşunun başlangıcındaBiraz deprem sonrasıBiraz şehir hülyasıBir kalp yangınından geriye kalanSiyah gözlerine beni de götürArtık bu yerlere sığamıyorum

Pembe uçurtmalar yolladığından beriSarardı tiryaki menekşeleriSonbaharın tozlu kafeslerindeSevgi turnaları yakalıyorumTurnalar gidiyor; ben kalıyorumAvareyim, asudeyim, yorgunumBilmiyorum neden sana vurgunumErzurum garında, banklar üstündeUyku tutmuyor karanlıklarıYitik düşlerimi kovalıyorumGölgeler gidiyor; ben kalıyorum

Page 115: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ŞEHRAYİN ŞARKILARI

Nurullah GENÇ

Page 116: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Nurullah GENÇ

Page 117: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Bin bir türlü kokuyorsa yaylalarSiyah gözlerine beni de götürBaharın koynundan koparıp sanaİpek bir mendile sardığım yüreğimleŞehzade gülleri gönderiyorumUmutlar kalıyor; ben gidiyorum

Bütün yelkenlileri, deniz fenerleriniKaptanları sorgulayanYanından geçen küheylanlarınKorku tufanına yakalandığıSiyah gözlerine beni de götürGüneş ülkesinden gelen yiğitlerBenzeri olmayan bir dünya kursunCellât, ayrılığın boynunu vursun

Usul usul intizarı çürütenBu hercai diken, bu çılgın arzuSürüklüyor imkânsız muştularınEşiğine gönül vadileriniBir ağaçtan düşen yapraklar gibiDüşüyorum tanyerineYa topla yaralı kırlangıçlarıYa da bu vefasız şarkıyı bitirÖzgürlüğe giden tutsaklar gibiSiyah gözlerine beni de götür

Son şarkı

Ey Mona Lisa’nın kıskandığı el

Bu kaçıncı bekleyiş trenlerin ardındaBin pare olduğum kaçıncı bozgunBir gün bu esrarlı hikâye biterErzurum garında, banklar üstündeKalem bana kızgın, kitaplar kızgınHasret katar katar uzayıp giderİçimde bir figân her düdük sesiHer vagon efkârlı bir uzun havaGöçmen kuşlar hâlâ dönmedi geriKurumuş, evlerin karanfilleriEy Mona Lisa’nın kıskandığı elSihrine bir defa dokunmak içinHep aynı şarkıyı söyleyip durdumBaşımı umutsuz taşlara vurdumVermedin bir siyah fotoğrafınıYa da bir hatıra parmaklarındanBeni bir kaygısız Neron mu sandınHangi düşmanımın sözüne kandınGötür, senin olsun bütün ihtişamGece mahkûmuna kalır mı akşam

Erzurum garından ayrılıyorumBanklar mütereddit bakıyor ardım sıraAbdurrahman Gazi yokuşlarındaMecnun’la, Kerem’le buluşacağızBu çaresiz derdi konuşacağızYollar kıvrım kıvrım, çetin ve uzunDağlar melankoli, dereler hüzünTakvimleri görmek istemiyorumKaranlığa dönmek istemiyorum

Ey Mona Lisa’nın kıskandığı elBu kar yığınları cehennemden miBu sokaklar mahşerden mi geliyorGürcükapı ihtirası bilmezdiAltın kalpli zambaklarınFilizlendiği Taşmağazalarİlmek ilmek bileklerineGeçirmezdi nefret urganlarınıNerede dadaşın gür bıyıklarıAziziye neden böyle derbederSolan renkler kimin, kaldırımlardaYa bu Erzurum Erzurum değilYa ben başkasıyım bu Erzurum’da

Ey Mona Lisa’nın kıskandığı elBelki de o eski sinemalardaHâlâ bir çin filmi oynamaktadırÇifteminareler mum ışığındaSonsuzluğa geçit aramaktadırKüskün çinileri Yâkutiye’ninYine sessiz sessiz ağlamaktadırIssızlığa kurşun sıkan tabyalarBaşına karalar bağlamaktadır

Abdurrahman gazi yokuşlarındaNe Mecnun ve Kerem, Leyla ve AslıNe de Çin filminden kalan görüntüAlevli bir köpük sadece dünyaErzurum garına, banklar üstüneDönüyorum çıplak ayaklarımlaYine kuşlar, yine rüzgâr ve yağmurZavallı gözlerim kırmızı, mahmurUnutuyor sevda resimleriniEy Mona Lisa’nın kıskandığı elO eşsiz, ebedî sıladan mahrumŞarkıları sana bırakıyorum

Page 118: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

GURBETİN KAPISI ERZURUM GARI

Tren Garını Sorduk

Erzurum Garı, istasyon… Erzurumluların gurbetle tanışmasının en önemlimekânlarından birisi. Pek çok Erzurumlunun hayatında, anılarında derin izleribulunan Erzurum garı üzerine bazı Erzurumlulara sorduk, “ Erzurum Garı ve karaTren sizde neyi anımsatıyor… Uzun uzun anlattılar, ama biz kısa birer bölümaldık güzel cevaplarından. Başlı başına bir dergi konusu olan bu konu Erzu-rum’un yetiştirdiği nadide, güzel insan şair Nurullah Genç hocamızın hayatındaçok daha başka bir yeri olduğunu bilerek konuyu kendisine de sorduk. Neden“Erzurum garında banklar üstünde” dediniz? Bu şiirin hayatınızda ki yeri nedir?Nasıl doğdu bu şiir? Diye… Bizleri kırmadı sorumuzu cevaplandırdı. Bu cevaplaberaber o güzel şiiri taktim ediyoruz..

“Tren gelir hoş gelirOdaları boş gelir.Duydum yar bize gelir Safa gelir hoş gelir.“

Mısralar arasındaki Ley ley limi ( lümü) limiley / Limi limi güzel gel bize.. nakaratları ilebezeli çocukluğumun bu güzel türküsünü artıkRadyolarda duyamasakta gönlümüzdekihatırasının trenlerle beraber yaşattığına eminim.

Çocuk dünyamda trenlerle ilk aşinalığımHasankale’ye veya Ilıca’ya giderken yolda karşılaş-malarımla başladı. Heyecanla; düdük çalarakgeçmesini seyreder ‘’ Kara tren gelmez m’ola /Düdüğünü çalmaz m’ola / Gurbet ele yar yolladım/ Mektubumu almaz m’ola. ‘’ türküsünü kendidünyamızca mırıldanırdık.

Gurbet ele yar yollayacak, o’nun hasretiyleyanıp kavrulacak çağıma daha çook senelervardı belki ; hasretini küçük yüreğimde hissettiğimbir hatıramı, yaşadığım ilk hüzün günümü anlatmakistiyorum.

1952 yılının Eylül ayı. Erzurum Tren İstasyonu(sonraları GAR dedik ) olağanüstü kalabalık gün-lerinden birini daha yaşıyordu. Bir gün önce,Kavak Kapısı’ndaki KONAK’ta (Askeri) toplananaskere gidecekler arasına Amcam Suat KETECİ’yide vedalaşarak teslim edip evimize dönmüştük.

Ertesi gün aile üyeleri istasyonda kalabalıkarasında Amcamı bulmaya çalışıyorduk. Ancakne mümkün! Aynı asker kıyafeti içinde yüzlerceaskerin arasından Ata Ninemin “Suat , Suat,Suat….” diye feryadıyla oğlunu ( Amcamı ) ara-masını hiç unutmadım. Babam, Annem, Ablam,ben ve hısım akrabalarımızla bizde aramayakatıldık. O kalabalık arasında “Ana, Ana… Benburadayım, ben Suat, Suat…” haykırışına, sesingeldiği yöne koşmaya (o kalabalıkta nasılolduysa) başladık. Benim “Suat Emi, Suat Emi……..” ünlememe “Burhanettin, Burhanettin benburadayım..” sesini duyar gibi oldum. Başımısesin geldiği yöne çevirdiğimde birbirine benzeyenaskerlerin tren pencerelerinden el sallamalarınabakıp Amcamı ararken bir çift yeşil gözün üzerimdeolduğunu hisseder gibiydim. Evet, Suat Emimdi.Ata Nineme “Hırtızlı Ana geel, Emim burada..”diye seslendim. Babam Hayrettin KETECİ benikucakladı, havaya kaldırdı ve Suat Emimle trenpenceresinden sarıldık, kokladık birbirimizi.Annem Cahide Keteci’de ben düşerim korkusuylahayıflanıp duruyordu.

Kara Tren düdüğünü acı acı öttürdü ve ilktren hatıram hasretle sona erdi. Duyduğumdavul- zurna sesleri de bu hasrete eşlik ediyor-du…

Kara TrenBurhanettin KETECİ

Page 119: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Erzurum’un uzun kış gecelerin de büyükler-imizin hoş sohbetini dinlemek biz çocukların enbüyük tutkusu idi. Seki’nin yüksekliğinde, nargibi kızarmış sobanın al yanaklarının yakının da,uykunun bastırması ile gözlerimize seğiren göz-lerimizi açık tutmaya çalışarak bu sohbetleridinleme tutkumuz iki katına çıkarırdı.

Erzurum’un dışında hiçbir yeri görememeninvermiş olduğu bir özlemle, başka şehirlere göçetme hikâyeleri, gurbet ve sıla sohbetleri dahaçok dikkatimi celp ederdi. Her kış konuşulanmevzuların başında yazın babamın tayin istemesive İstanbul’a göçmemiz gelirdi. Ben kendimibildim bileli bu konu yıllarca konuşuldu durdu.Kaç yaz geldi, geçti maalesef bu sohbetlerinhoş sedası, ağaç kubbeli sekinin tavanlarındanbuhar olup uçardı. Ve artık bu göç sohbetlerininanlatıldığı kış geceleri pekte itibar görmemeyebaşlamıştı.

1958 Aralığının başlarıydı. Erzurum’da kışçok soğuk geçiyordu. Ama seki sohbetleri de onispette sıcak mı sıcaktı. İstanbul2a göç yineaçılmıştı Ama bu sefer ki konuşmalar dahainandırıcıydı. Babam yılbaşında tayin isteyecekti.Ve İstanbul’a evimizi göçürecektik. O geceyihiç unutamam, İstanbul hayalleriyle sabahı et-miştim. İstanbul; iş, aş, ekmek, umut kapısıolarak anlatılıyordu. İstanbul, daha güzel birhayata kavuşma umudunun adıydı..

Bir pazartesi günü, babamın bize verdiği birhaber ile göç hazırlığı başladı. Anam gidecek vekalacak eşyaların seçimini yaparak denk işiyleuğraşırken, babam İstanbul’a gitti. Bir ay sonrababam Erzurum’a geldiğinde denkler tutulduvalizlere dolduruldu. Herkes yolculuğun nasılyapılacağı hakkında bir fikir yürütüyordu amason söz rahmetli dedemde bitiyordu. Kara trenleyolculuk yapılacaktı. Kompartıman tutulacaktı.Yataklı mevki olacaktı. Bu konuşulanlar ben vekız kardeşim için çok büyük heyecan ve merakyaratıyordu. Kompartıman -Yataklı mevkii, nedemekti. Hele hele kara tren ile yolculuk nasılbir şeydi?

En büyük merakımızda, Erzurum Tren İsta-syonunu görecektik. Erzurum da yaşıyorduk amaçocuk olduğumuz için istasyonu gidip görmeknasip olmamıştı. Tren garına adım attığım o

günü hiç unutmam. Yorganını,çuvalını,sepetinive tahta bavulunu sırtlayıp, “taşı toprağı altın”İstanbul’a gitmek için bir sürü insan toplanmıştıavluda ve salonda. Çocuk gözümde kırmızı taşlarlaörülmüş kocaman bir yapı ve uzunca peronumerakla izlemiştim. Hele bekleme salonu loşışıklı, cilalı, tahta sıralar capcanlı duruyordu.Bilet gişesi küçücüktü. Biletçi ağzında ki yanıksigara ve mavi ceketinin yakasında kırmızı rozetlebana çok ilginç gelmişti. Başındaki kırmızı şap-kasını çıkarmadan gözlüğünü takmış, önündekialete biletleri yerleştirip itekliyordu. Biletleritekrar çekip çıkarırken makinanın çıkardığı tıkır,tıkır sesiyle adeta kutsal bir görev yapıyor gibiy-di.

Biletler alınmıştı, İstasyonu eşyalarımız taşın-mış, bizim gibi gurbetçi insanların arasınakatılmıştık. Kara tren, hasret ve ayrılığın kervanıKars’tan gelip bizi alacak ve İstanbul’a götüre-cekti. Yolculuk; dedem, babaannem, amcam,babam, annem ben ve kız kardeşim olmak üzere7 kişi ile bir kompartımanda böylelikle başladı.Erzurum’dan ayrılışımız kara trenin uzun uzunhüzün dolu, o kesik ve tiz düdüğü ile kolayolmadı. Bütün her şeyi arkada bırakıyorduk. An-neannem, dedem, dayılarım, eşleri, teyzemlerve bir de onların çocukları hepsini bir soluktaterk ediyorduk. Gözyaşlarımız sel olmuştu. Hembiz hem uğurlamaya gelenlerin hıçkırıkları Treninacı düdüğü içinde boğulduğunda biz artık İstanbulyolundaydık.

Büyük bir sekiden, küçücük bir kompartımanasığmıştık. Sekide ki hayaller gerçek olmuştu.Umuda yolculuk başlamıştı. Biz çocuklar heye-canlıydık ama büyüklerin gözyaşları dinmiyor,iç çekişleri bitmiyordu.. Bozkırlar, dağlar ovalarçaylar dereler ırmaklar ve nehirler ile köprüleraşıldı, tünellerden geçildi. Kâh karlı, kâh yağmurluve kâh ta güneşli iki gün, iki geceden sonra İs-tanbul’a vardık..

Ve bir buçuk sene sonra indiğimiz bu Hay-darpaşa garından tekrar geri sılaya dönecektik..Uzun hikâye vesselam. Tren istasyonları hüznünadresidir.. Acının, gözyaşının, gurbet havalarınınyankılandığı mekanlardı.. Bugün o binalar gurbetive garipliği yaşıyor… Ettiklerini mi çekiyorbilmem..

Ayrılığın ve Vuslatın Adresi.. Erdal TOYGUN

Page 120: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

10 /11 yaşlarındayım. İstasyon Garınıngirişte sol tarafında Kale direklerini Ray-ların demirlerinden yaparak futbol maçıoynadığımız İstasyonun bahçesi... Çocuk-luğumun en güzel yıllarına götürdünkızım beni bu soruyla.. Hele bir seferindekıyafetlerimi çıkardım güzelce, formamıgiydim. Maç bitti, bir de ne göreyim?Kıyafetlerim yok. Sağa baktım, sola bak-tım; yok.. Meğer Annem gelmiş, giysilerimialmış gizlice. Duvarın dibinde saklanmışbeni izliyormuş. O yıllarda tren gelincegelirdi Gazeteler. Tatlı bir bekleyiş sarardıiçimizi. Gazeteleri alınca İstasyon Cad-desinden Gürcükapı'ya kadar okuyarakgiderdik. Ehmal Camisinden sonra boştuo yıllarda yollar. Bir süre sonra İstasyonayakın yere Hal geldi. Gelen malların in-dirilmesi, giden malların yüklenmesi hoşbir ahenkle devam ederdi. Eşeklere yük-lenen meyvelerin başındaki adamlar''karpuz var ! '' diye bağırırdı İstasyonda.Çocuk hafızamda kalan güzellikler bunlar..Birde gurbete çıkışım vardır ki; bu ista-syondan. Her düşündüğümde duygu-lanırım. Eski adıyla: Ankara İktisadi veİdari Bilimler Fakültesi / Şimdi ki: GaziÜniversitesi'ni kazanmışım. Ailemden ilkayrılışım. Trenle Ankara'ya gidişte hiçuyumadan etrafı seyrettiğimi hatırlarım,dolu dolu olur gözlerim..

TrenlerFeridun Alper

"Bahtı kara bir garibin varlığı hasret ile yoğur-duğu ve yorumladığı bir garip mekândır gurbet;bu yüzden oladır ki bahtın karasına bürün-müştür trenler..."

Aileden İlk Ayrılış

Mete KILIÇ

İlkokula giderken öğretmenim sınıfta kara tren türküsünükoro şeklinde söyletir, sınıfça neşelenirdik. Türkü içimiziyakar, küçük beyinlerimize acıyı, ayrılığı, kavuşmayı, sevdayıkoyar, bir gün benimde yolculuk yapacağım ulaşım aracınadönüşürdü. Öylede oldu. Yıllar geçti. Büyüdük. 1974 yılındaEğitim Enstitüsünü kazandım. Hergün 40 kilometrelik yolugidip geliyor, yolda bulduğumuz koltuğa ilişerek öğrendiğimizdersleri okuyup tekrar ederek öğrenmeye devam ederdim......!

Bir gün okuldan çıkıp istasyona geldiğimde Banliyötrenini kaçırmış Kars'tan gelecek treni beklemek zorundakalmıştım. Başka çarem yoktu. Otelde kalacak para negezer. Karnımız acıkmış, zil çalıyorken sabretmekten başkaçaremiz yoktu. Fakirlik, fakirlik...! Aralık ayının soğuğuolanca şiddetiyle etrafı kavuruyorken tek çarem kaloriferleriyanmış, ısınmanın yolunu bulmuştum. Dışarıda soğuk pekberbattı. Ancak içerisi sıcak, koltuklar ise tahtaydı. Akşamsaat 18.30. Cebimde ne zaman geleceği belli olmayan "DoğuEkspres" için alacağım bilet parası vardı. Salon tıklım tıklımdolmuş, trenden ise haber yoktu. Anlaşılan tehirli gelecekti.Tek çare beklemekti. Duamız bir an önce gelmesiydi. İnsanlarhomurdanıyor, sinirleniyor, fakat beklemekten başka çarelerdeolmuyordu. Saat gece 23'ü gösteriyordu ki salondahareketlenmeler başlamış, çantalar, ele alınmıştı. Tam dörtsaat gecikme vardı. Neyse saat 23.20 de tren hareket ettiama vakitte bir hayli ilerlemiş, kara tren çuf çuf ederekkışın soğukta yol almış, Ilıca geçilmiş, Çiçekli istasyonuderken Kandilli istasyonuna varılmıştı.

Saatim yoktu ama gece yarısını geçmiş, aralık ayazındayaya olarak gideceğim beş kilometrelik yolum kalmıştı.Kış, kar çok, kurtlarda pusuda bekliyordu. Yol ıssız, soğukdondurucuydu. Ama gitmem gerekiyordu. Çarem yoktu.Sığınacak bir yerde yoktu. Yola koyuldum, gidiyorum amakorkudan feleğim şaşmıştı. Yüreğim çarpıyor, sessizliktensadece ayak seslerimi duyuyordum. Yorgunluktan gücümazalmış, ayaklarım artık beni götürtmüyordu. Dursamdonacağımı biliyordum. Bir tarafta yırtıcı hayvan korkusu,diğer tarafta donmanın ürpertici etkisi. Gidiyorum, gidiyorumyol bitmiyordu. Uzaktan kurt ulumaları ve onlara cevapveren köpeklerin havlamaları da işitiliyordu. Gece yarısınıgeçmiş, koyu karanlık basmış, lambaları sönmüş hayaletebenzeyen Tazegül Köyüne vardığımda üzerimden ağır biryük kalkmıştı. Artık evdeydim ama ruhen ve bedenen dar-madağın olmuştum.. Dört saatlik tren tehiri bana hayatımınkorkusunu yaşatmıştı..

Kara Trenin YaşattığıKorku

Abdurrahman ZEYNAL

Page 121: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Yıllar ömrümüzden su gibi akıp gidiyor. Erzurumbu yıllar içinde çok değişti büyüdü çeşitli semtleroluştu yeni yollar geçitler bu gelişim içindedeğişmeyen bir yer var Erzurum’da “ErzurumGarı”

Ben 1949 da Erzurum’da doğdum çocukluğumbabamın D D Y da çalışması nedeniyle Gar veçevresinde geçti. Çocukluğumun en renklihatırasıdır kırmızı şapkalı, lacivert demiryolcukıyafetleri. Kampana sesi ve istasyonlar arasıhaberleşmeyi sağlayan mors alfabesi. En sevdiğimşeydi uzun kısa çizgileri okuyan memuru izle-mek.

Demiryolcuların hayatı treni karşılamak veuğurlamakla geçer. Anadolu’dan boydan boyageçen trenin en zorlandığı bölümdür Erzincan –Erzurum –Kars arası, tipi yolları kapatır, treningeçişini engeller. Zor olmasına rağmen büyük birözveriyle çalışır Erzurum’da demir yolcular.

Şimdi dönüp o yıllara baktığımda babam vearkadaşları gelir gözümün önüne; babam MehmetDamgacıoğlu, Selahattin Kırımhan, Arif Üye,Cemal Kırzioğlu, Zeki Şengöz... Hepsi çok uzunboylu işlerine aşırı titiz insanlar ve çok iyi dost-lar.

Erzurum Garı’nın kendine has bir kokusu, birkalabalığı ve gürültüsü vardır. Trenin geçmediğisaatlerde çok sessizdir, gar binasının yanındakiçeşmenin akan suyunun sesini duyarsın. Treningelme, yolcu indirme bindirme gitme saatlerindebir koşuşturma, bir gürültü, yükler, bavullar,koşuşturan çocuklar, trenin su alması, kömüryüklenmesi (trenler buharlıyken)yolcuların bin-mesi. Bugün gibi gözlerimin önündedir özellikleasker uğurlamaları ve Hacca gidenleri uğurlarkeninsanların buruk bir sevinç ve gururla sevdikleriniuğurlaması.

Bizim çocukluğumuzda Erzurum Garı sadeceyolcuların gidip geldiği bir yer değildi ağaçlıkolan bahçesi Erzurum halkı tarafından mesireyeri olarak kullanılırdı, keteler, çörekler, helvalar,dolmalar hazırlanır, semaverler tüter piknikyapılırdı. Yine bahçesindeki lokalde bayanlaradüğün yapılırdı. Bu nedenle hep bir yaşanmışlıkvardı, ıssız istasyonlara hiç bezemezdi; ayrılanlarıngözyaşları kavuşanların mutlulukları hep dualarlagidip gelirdi tren.

Şimdi uzaklardan çok uzaklardan kampananınsesini duyar gibiyim. Büyük bir özlem çok büyükbir özlemle anıyorum Erzurum’u ve kaybettiğimizdeğerli büyüklerimizi...

Erzurum Garının KendisineHas kokusu

Selçuk Damgacıoğlu

Bu sözü çok duyardık ama ne anlama gelirbilmezdik. ‘’Tren düdüğünü çal da gel’’ melodisinidinlerken ansızın bir düdük sesi istasyondanyankılanır ve şehrin her yerinden duyulurdu.Tren ile tanışmamız, Erzurum-Kars Arasındasefer yapan kompartımanlı vagonların olduğudumanı tepesinden eksik olmayan, Pasinlerilçesindeki mesire yerlerine, bir mahalle birleşipgittiğimiz dönemler de nasip oldu. Bir mahalletoplanır hep birlikte istasyona ulaşır Treningelmesini beklerdik. Kartondan kesme, askerkünyesini andıran tren biletlerini alır, Trenebiner ve kıvrım kıvrım yollardan dağ, tepe aşarmenzile varırdık. Asıl macera akşam dönüşteolurdu. Mesire yerinde eğlence ve piknik tensonra Pasinlerde bulunan kaplıcalarda yıkanıpgünün tüm yorgunluğunu atmış ve temizlenmişvücutla dönüş başladığında çocukluğun verdiğimuziplik enerjisi bizleri bambaşka bir havayasokardı. Dönüş treninde, büyüklerimiz hoş soh-betlere dalmışken, bizler trenin tünele girmesinisabırsızlıkla beklerdik, tren tünele girince kap-karanlık bir kompartımanda çaktırmadan treninaşağı doğru açılan sürgülü penceresini indir vetünel içinde oluşan, trenden çıkan dumanlarkompartıman içene girerdi, Tren tünelden çıkıncaaydınlanan kompartıman da birbirlerine bakıpgülüşenlerden tutunda, aynaya bakıp siyahabürünmüş simalarını görenlerin yüzlerinde kiasabiyet belirtisi dillerine sirayet ederdi. Muzi-pliğimiz cezasını dayak yiyerek sonlandırırdık.

Kara TrenGelmez mi Mola?(Gelmez M’ola)

Metin DİLER

Page 122: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Doğu Ekspresi, Erzurum garına dağ mahallesiistikametinden tekerlerini demiryoluna çarpaçarpa gelirdi. Gelmeden önce yaklaştığını uzunuzun çaldığı düdüğü ile duyurur, korkunç birsesle gara girer, yolcu bekleyenleri de, gurbeteyolcu olanları da, yolcuları uğurlayanları daheyecanlandırır, gözleri buğulandırırdı.

İstasyon trenin kalın dumanlarını salarakyaklaşmasıyla harekete geçer, bavullar, valizler,yükler acilen gözden geçirilir, sevenler sevdik-lerine son bir kez sokulur, kol kola girilir, birazdanayrılacak eller kenetlenirdi.

Kara tren ayrılığı, hicranı, gözyaşını, umutlarıtaşırdı. Acının, gözyaşının, hicranın sınıfı olurmu bilmem ama Kara tren insanları sınıflarınagöre taşır ve ne hikmetse aynı hedefe götürürdü.Yıllar yılı demiryolu taşımacılığı, trenler yoksulinsanların ulaşım aracı olmuştu. Bazı bölgelerdebaşka ulaşım aracı olmaması, trenin diğertaşıma araçlarına göre daha ucuz olması trenlericazip kılmıştı.

Tren Kars’tan gelirdi. Yataklı vagonu arkadantakılın bir şimendifer çekerdi her seferinde heye-can olurdu hâlbuki araya kuşetli vagon yer-leştirilirdi.

Tahta sıralı vagon şimendiferin arkasındakiposta vagonundan sonra gelirdi asker, mahkûm,parasız köylüler çoluk çocuk 3.mevkii’de seyahatederdi.

O vagondan sonra 2.mevki vardı. Oturmayerleri muşambalıydı. Bu iki vagon salon şek-lindeydi

Sonra kuşetli vagon gelirdi kompartımanlıydı.Oturma guruplarının sırt kısmı kaldırılınca yatakolarak kullanılırdı. En üst dar olmakla birlikte 6kişi yatabilirdi bu vagonlarda. Malum kuşe Fran-sızca yatak demekti. Bunlar, ailelerin tercihettiği bölümlerdi tüm kopartman bilet paresiödenerek kapatılır, rahatça yolculuk yapılırdı

Vagonlar içinde benim dikkatimi en fazlaçeken, diğer kondüktörlerden kıyafetiyle, diğervagonlardan dizaynı ile farklılık gösteren yataklıve yemekli vagonlar olurdu. Wagon le cook diyebir firma yataklı vagonları ve restoranı işletiyordu.Kahverengi elbiseli ve tereksiz şapkalı kondüktörvagonun önünde yolcuları karşılar, yaşlılar içinbasamak vs. koyar yardım ederdi.

İlk trene binip İstanbul’a gittiğim zaman1963 idi. Kolalı örtüler, deri kaplı koltuklar, buzlucamlar, ay yıldız süsleri ve tcdd işaretli porselentabaklar, gümüş çatal bıçaklar ve şahane yemek-ler isteyenlere Kondüktör dolaşarak öncedenrezervasyon yapardı.

İşin garibi neydi? Ön vagonlarda ki tahtasıralarda oturanlarda, kuşetli vagonlarda, seya-hat edenlerde, yataklı vagonlarda ve restorandalüks yemek yiyenlerde, başlarında şeritli, ayyıldızlışapkaları, koyu lacivert üniformalı hareketmemurlarının trene yol veren düdüklerinin keskinsesiyle birlikte beyaz istim buharı içinde hicranlave hüzünle umuda yolculuk ederler, lokomotifinarkasında takılmış olarak aynı hedefe farklıduygularla ulaşırlardı…

Hüznün Aracı TrenMurat BAŞAR

Page 123: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Nerde o eski günler Birden canlandı gözümdeKarlar içinde Erzurum GarıOradan neşeyle başlayan seferlerKuşetli vagonda aile saadetiNeşeyle yenilen keteler İçilen çaylarKaçak ispirto ocağımızKuru köfteler , lavaş ekmekler

"Sarkma oğlum pencereden""Üst yatakta sen yat kızım""Biletler lütfen"Uzatılan permi ve karton biletlerZımba ile delinen Tekerleklerin bitmeyen tıkırtısıArada ıslık gibi tren düdüğü

Ne manzaralar geçerdi gözlerimizdenSürüler çobanlar köy çocuklarıKöprüler tüneller tren rayları Dağlar ovalar havada kuşlarSaatlerce bekleten tren istasyonları

İstasyonlarda çocuklar"Su içeennn""Gaste at gasteeeeeeeee"Koşuşup dururlar trenin yanındaİstasyon çeşmesine koşan insanlar Dolan testilerYanımızdan geçen başka trenlerSanki başka dünyanın insanlarıydı Öteki trenden bakan o yüzler

Uykuda ninniydi tekerlek sesiSallanan beşikti kompartmanlarVarılacak yere yaklaştık mıydıGezilecek yerler görme hevesi

Anılarda kalan o yolculuklarAhh o trenler neler neler anlatırUzayıp giden paralel raydırVagonlar geçmişi nasıl da hatırlatırMazide yaşanan evler saraydır

Belkiye HALİLOĞLU

GARDAN ANILARA YOLCULUK

Nihat KILIÇOĞULLARI

Page 124: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Talat UZUNYAYLALI

Page 125: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

VALİ FEVZİ PAŞA:Erzurum Belediyesine yapmış olduğu hizmetleri do-layısıyla, 11.4.1931 tarihinde Meclis kararıyla FahriHemşehrilikle taltif edilmiştir.

VALİ NECATİ ŞUMNU: Erzurum’da bulunduğu dört yıl içerisinde belediyehizmetlerine olan katkısı nedeniyle, 8.4.1935 tarihliMeclis kararıyla, kendisine Fahri Hemşehrilik Unvanıverilmiştir.

REİSİCUMHUR İSMET İNÖNÜ VE ERZURUM UMUMİMÜFETTİŞİ NAFİZ ERGENE: Reisicumhur İsmet İnönü ile 3. Umumi Müfettiş Na-fiz Ergene, beldenin kalkınması hususunda göster-miş oldukları hususu ilgiden dolayı, 8-19.7.1946 tarih-lerinde, Meclis kararıyla, Fahri Hemşehrilik Unvanı iletaltif edilmişlerdir.

NURETTİN BARANSEL PAŞA: Aziziye Tabyasındaki Aziziye Abidesi’ni yaptırmasınedeniyle, 3. Ordu Komutanı Nurettin BaranselPaşa’ya, 25.2.1954 tarihli Meclis kararıyla, Fahri Hem-şehrilik unvanı verilmiştir.

ORGENERAL RİDWAY: Aziziye kahramanı Nene Hatun’u, evinde ziyaret ede-rek ihtiramda bulunan Amerikan generallerinden Or-general Ridway’a, 25.2.1954 tarihli Meclis oturumun-da, Belediye Başkanı tarafından teşekkür edilmesikarara bağlanmıştır.

BAŞBAKAN ADNAN MENDERES:“Doğu’daki kalkınmanın Erzurum’dan başlatacağını”vadeden Başvekil Adnan Menderes’e, 11.6.1957 tarihliMeclis kararıyla, “Fahri Hemşehrilik ve Belediye Reis-liği” unvanı verilmiştir.

SAFA YALÇUK: Hamam Deresi’ndeki içme suyunu DDY İstasyonunagetirmesi ve belde hizmetlerinde mümkün olanı yap-ması yanında, DDY İşletme Müdürlüğü’nü Erzurum’anakledeceği vaadine binaen, DDY Genel Müdürü SafaYalçuk’a, 5.6.1959 tarihli Meclis kararıyla, Fahri Hem-şehrilik unvanı verilmiştir.

AMERİKA BAŞKANI D.E. EİSENHOWER: Atatürk Üniversitesi tesislerinin kuruluşunda yakınilgi ve yardımları görülen Amerika Birleşik DevletleriCumhurbaşkanı D.E. Eisenhower’a, 5.6.1959 tarihliMeclis kararıyla, Başkan’ın Türkiye ziyaretlerinde tak-

dim edilmek üzere, ‘Erzurum Şeref Hemşehriliği’ un-vanı verilmiştir.

REFİK TULGAN PAŞA:Erzurum’un imarında hizmetleri geçen 3. Ordu Ko-mutanı Orgeneral Refik Tulgan’a, Genel Kurmay İkin-ci Başkanlığı’na tayini dolayısıyla, 7.10. 1964 tarihliMeclis kararıyla, Fahri Hemşehrilik unvanı verilmiştir.

PROF. DR. İHSAN DOĞRAMACI:Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin şehrimizdeaçılmasına büyük emeği olan Ankara Hacettepe TıpFakültesi Dekanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı’ya,1.3.1966 tarihli Meclis kararıyla, Fahri Hemşehrilik un-vanı verilmiştir.

CUMHURBAŞKANI CEVDET SUNAY:Meclis’in 8.6.1966 tarihli kararıyla, Erzurum’u15.6.1966 tarihinde ziyaret eden Cumhurbaşkanı Cev-det Sunay’a, Fahri Hemşehrilik unvanı ile şehrin altınanahtarı takdim edilmiştir.

BAŞBAKAN SÜLEYMAN DEMİREL:Doğunun kalkınmasına ve şehrimizin inkişafına bü-yük önem veren Başbakan Süleyman Demirel’e,16.9.1968 tarihli Meclis kararıyla, Fahri Hemşehrilikunvanı ve şehrin altın anahtarı verilmiştir.

MEDİNE BELEDİYE BAŞKANI SALİH FEZAİL:Medine-i Münevvere şehrini ziyaret eden BelediyeBaşkanı Selahattin Ozan’ın, Medine Belediye BaşkanıSalih Fezail’i ziyaretinde, Fezail’in Erzurum hakkın-daki iyi temennilerini Başkan Ozan, Erzurum BelediyeMeclis’ine intikal ettirmiştir. Bunun üzerine, 24.2.1972tarihli Meclis kararıyla, Medine-i Münevvere şehriyleErzurum şehri ‘kardeş şehir’ kabul edilmiş ve kararSalih Fezail’e bildirilmiştir.

CUMHURBAŞKANI FAHRİ KORTÜRK:22.6.1973 tarihli Meclis kararıyla, 2.7.1973 tarihinde Er-zurum’u ziyaret eden Cumhurbaşkanı Fahri Koru-türk’e, Fahri Hemşehrilik payesi ve şehrin altın anah-tarı taktim edilmiştir.

02.07.1973 tarihinden günümüze gelinceye kadar, Er-zurum Belediyesi’nin ve Erzurum Büyükşehir Beledi-yesi’nin Meclis kararıyla verdiği fahri hemşehrilik pa-yeleri, kardeş şehir vb. kararları, karar metinleri vevarsa görselleriyle birlikte, Erzurum Büyükşehir Bele-diyesi tarafından, ‘Kurtuluşun 100. Yılı’ hatırasına ba-sılmalıdır.

Erzurum Belediye Meclisi, kurulduğu günden itibaren, Erzurum’a yaptıkları hizmetleri nedeniyle, çeşitli şahsiyetle-re, “Fahri Hemşehrilik Unvanı” vermiştir. Bunların arasında Türk devlet adamları olduğu gibi, Amerika Cumhurbaşka-nı D.E. Eisenhower, Medine Belediye Başkanı Salih Fezail gibi zatlar da bulunmaktadır.

Erzurum Belediye Meclisi karar defterlerinde yer alan bilgilerde, 1931-1973 tarihleri arasında, Fahri Hemşehrilik unva-nı verilen on dört şahsiyet şunlardır:

Page 126: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Tahsin KAYA

Page 127: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

BANA ERZURUMUANLAT

(Erbab-ı câh’ tan – Erbab-ı harab’a)

Page 128: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

126

/ 1

27Az

iziye

Bel

ediye

siw

ww.

azizi

ye.b

el.tr

Dedemin yanına, an-cak bir hafta sonragidebildim. Ayni yer-

de oturmaktaydı. Yanınayaklaştım ve selam verdim.Başını usulca kaldırdı ve “anlatacak çok şey vardı oğul,ama sen geç kaldın ya bendegitmiş olsaydım!” Aslında o,gitmek derken emaneti sahi-bine vereceğinden endişe-lendiğini anlatmak istemişti.Anlamıştım ama gönlünehoş gitsin diye yine de ben, “gideceğin yere gelirdim baba,sen bana Erzurum’u anlata-caksın, ben senin peşini bıra-kırmıyım” dedim.

Bembeyaz sakalından yayı-lan zarif bir tebessüm, çu-kurlaşan gamzelerinden sü-zülerek yanaklarında gül gibi açılmış ve her yapra-ğın derinliğine gizlediği manaları gözlerine taşın-mıştı. Başını önüne eğdi ve bir süre daha elindekiçubukla toprakları bir o tarafa, bir bu tarafa sürük-ledikten sonra; “ Hemi oğul bana Erzurum’u anlatdemiştin? Gözlerine bir daha baktım dedenin, ki-taplara sığar mıydı ki bakışlarındaki anılar, sayfalaralır mıydı, satırlar yeter miydi yazmaya.

Yunusun dergâhına misafir olmuştuk hemi? He…Ecdadı ziyaret etmiş Ahmed bin İbrahim bin İlyâsYesevi’den selam getirmiştik şehri mübarek Erzu-rum’a. Hazretin tasavvuftaki adı, Hazret-i Türkis-tan’dır oğul, ele bilinir. Onun tedrisatından kimlergeçmemiştir ki, hepsi de bu mübarek şeherin top-rağına ayak basmış ve Anadolu’yu yurt edinmekiçin usulü dairesinde hizmet verecekleri ufuklarauçmuşlardır. Kimler dersen oğul, Sarı Saltuk’danGeyikli Baba’ya, Hacı Bektaş’tan, Dumlu Baba’ya,Baba İlyas’tan, Çoban Dede’ye nice erenlerin yakendileri ya dedeleri, Erzurum’un suyunu içmiş,toprağında gezmiş ve gittikleri yerlerde gül olmuşaçmışlardır, ele duymuşum atadan dededen.

Bilesin ki oğul; Erzurum, ilim ve irfan yuvasıdır. De-sem ki, Arap dili üzerine kitap yazan Ebu Ali İsmail,ilmini Erzurum da öğrenmiş ama Endülüs’te ( Kur-tuba’da) şehadete ermiştir ki tarihler 980 yıllarıdır.Anladın mı oğul, bu gün batı medeniyetini yeregöğe sığdırmayanlar bin yıl önce bu şeherin okulla-rında tıp, matematik, dil, astronomi felsefe eğiti-mini aldıklarını ve zamanın en büyük kütüphanesiolan Ahmediye medresesinin Erzurum’da bulundu-ğunu bilseler, insanların mal gibi alınıp satıldığı ba-tıya hayran olup, kendi değerlerine sırt çevirirlermiydi?

Erzurum, bir ticaret şehridiroğul, Kazvinli Emir Şemset-tin Ömer, bu şehirden bahse-derken bir ticaret merkezi ol-duğunu, Akdeniz limanların-dan veya Suriye üzerindengelerek Azerbaycan, İran veTürkistan’a giden kervanlarındurağı olduğunu, bu nedenlede pek çok kervansarayın bu-lunduğunu anlatır. Seyyah,Marco Polo ve seyyah Odoriçşehrin büyüleyici güzellikteolduğundan bahsederken birbaşka seyyah İbn Batuta daşehre övgüler yağdırır amaiki Türk Beyliği olan Ak Ko-yunlular ile Kara Koyunlulararasındaki “ Beylik “ müca-deleleri neticesinde, şehrinharap olduğunu da açık yü-reklilikle söyler. Bundan da

çıkarılacak bir ders vardır. Şimdi bu anlattıklarımıkaç kişi bilir, sen bilirmiydin oğul?

Utanarak baktım dadaş dedemin yüzüne! Bilmiyor-dum, sadece ukalalık edip etrafıma bilgiçlik taslı-yordum. Cehalet; işte böyle bir şey!

Geçmişte çok dolaşmanın bu güne faydası yok oğulama bilesin ki, dünü bilmeyen bu güne nasıl varıldı-ğını anlamaz. Bu gün Erzurum diyorsak, dünlerindebüyük ve ihtişamlı bir geçmişi olduğu için Erzurumdiyor ve şehrimizle iftihar ediyoruz. Neyse oğul bizyakın geçmişimize gelelim ve o günlerden bahse-delim biraz. Hani derler ya, “ Mezer daşı ile iftiharolunmaz” diye. Hangi devamsız, bu soysuz kelamıdemişse, işte o gün bu gündür, sadece kendimizideğil, geçmişimizi de inkâr etmeyi medeniyet say-ma gafletine girmişiz. Oysa o mezar taşları bu top-rakların vatanımız olduğunun belgesi ve tapu se-netleridir. İftiharlarımızdır. İnşallah uyanırız!

(Çeşme-i Ab’dan – Bi’r-i Zemzem’e)

Bana Erzurum’u anlat diyirsen de oğul;

Sen, evin damındaki karları zemheri ayazında kürü-dün mü, Mumcuda, Ali Paşada, Çırçırda, Ceditte,Gaz Ambarlarında? Buz tutmuş pencerelerin arka-sında, ellerini ağzından çıkan nefesle ısıtmaya çalı-şan çocukları gördün mü? Yüreğin üşüdü mü? Se-nin de ellerin yapıştı mı kapı zirzasına, koptu muavucunun derisi ve ağlarken dondu mu gözyaşların,yanaklarına inmeden gözlerinde?

Toprak damlı bacalardan sarkan, hançer misali buz-lara aldırmadan, bindin mi kızağına Leblebici yoku-şundan, Esat Paşa’dan, Toprak Tabyadan, Taş Ma-

Page 129: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ğazalardan? Paytonların arkasına asıldın mı? “ Emi,emi arkaya kamçı “ çığlıklarını, duydun mu, arka-daşlarından? Şaaak…. Şaaak sesiyle çınlayan meşinkamçının, suratına bıraktığı o ince sızıyı tattın mı?

Damlamasın diye bacaların üzerinde loğ demirigezdirdin mi? “Yedi adım bir kaya” ya razı oldun mu“çur” yaparken? Arası kesmeyi, uzunum eşşeği, ittibitti yi, golloyu, eçço, meçço nal mıh, holla çelik,birdirbir, oyunlarını, bildin mi?

Burası kimin evi diye sormadan içeri girip maşrapa-larla su içtin mi bediralardan kana, kana? Senin dede saçlarını okşadı mı evin gelini, kızı, anası, dada-şı, kızmadan, incitmeden, kim olduğunu dahi sor-madan? Komşumun çocuğudur diye, kırık leblebi,üzüm, daha olmadı sıkıştırdı mı eline, avucuna birtandır ketesi, he…? Hele de bene! Bildin mi?

Yaz gelende Nargile çekerlerdi dadaşlar Emir-gan’da, Nüzhetül–Hazra’da semaverler yanardı.Kandere’de ocaklar tüterdi. Bir zamanlar çelik yü-reklerinde sevgi, gözlerinde gurur, yüreklerinde in-sanlık, dudaklarında Erzurum dolaşırdı, mert ve ri-yasız dadaşların. Huzur dolu günleri vardı Erzu-rum’un, ta ki Moskof ayakları şehrimizi kirletinceyedek.

Bakma sen anlatılanlara oğul, Moskofu sonraya bı-rakalım da, hele Erzurum’un birde havasından, su-yundan söz edelim he! Hele anlat dede bana Erzu-rum u anlat.

Bilesen ki oğul Erzurum da mevsim, iki olur, ne üç,ne dört! Gün döner yaz, gün döner kış. Bu nedenlebölüşmüşlerdir ayları iki mevsim, altı ay birinin, altı

ay diğerinindir. Bahar buluntu, sonbahar çalıntıdırErzurum için. Yazdan çalınan kısacık bir süre sade-ce.

Erzurum, yaz mevsimine koşarken Palandöken ya-maçlarında eriyen kar, ummana kavuşmanın heye-canı içerisinde damla damla su olup vuslata koşar.Tasa etmez, erimekten korkmaz. Gök mavisine dö-nen gözleri, kehribar karası olur Karasuya varınca.Acısıyla tatlısıyla. Yükler Erzurum’u üzerine de, Fı-rat olup Basra’ya akar.

Bir sabah mevsimin en şen çağındaLaleler titrerken gül yaprağındaSu içtim gözenden Dumlu dağındaYıkandım gölünde senin Karasu.

Diyerek anlatır Karasuyu, Dumlu Dağlarını. MüştakBey, yaz gelende Erzurum’a.

Erzurum dağlarından eriyen kar, bin bir hatim dua-sıyla süslenir. Pir Ali Babadan; Mülk-i İslam’dan,Nahçivan’a, Karabağ’a, Azerbaycan’a ve Hazara Er-zurum taşır. Bu gün Türk’ün al bayrağına baktıkçaçırpınan Karadeniz’e, Çoruh olur akar. Sultan-ı Enbi-yanın ayak bastığı topraklarda, Erzurum olur yaşarve her dadaştan bin bir selam götürür beşeriyetinbaşladığı topraklara.

( Eşk-i kardan, Rûşena-i Şems’e )

Oğul;

Güneş, Allah-u Ekber Dağlarının ardından zülüfleri-ni tel, tel uzatırken şafak, bir başka renkle otururyamaçlarımıza. Toprağın bahar kokusunu avuçların-

Page 130: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

da saklayan sisler, ovanın derinliklerinden gökyüzünedoğru helezonlar çizerek yükselir. Uykusundan yeniuyanan bebek saflığındaki kar çiçekleri, gölgelerinarasından Güneşe merhaba diye başını uzatan, narinyapılı çimenlere gülücükler dağıtır. Erzurum ovası; kışuykusundan uyanır, çiçek arısını, böcek yuvasını araro günlerde.

Nisan ayı geldiğinde leylekler görünür ovanın üzerin-de. Baharın gelmekte olduğunu müjdeler yağmurlar-la birlikte. Aldanmayın o yağmurlara! Nisan ayının or-taları gelmiştir. Güneş, sallanarak geçer üzerimizdengâh sırtımıza vurulan bir tokat sıcaklığında, gâh yü-zümüzü okşayan seher yeli sevecenliğinde, göz kır-par ve hele vakit erken der. Sanırım ondan olacak kiatalar; “ Korkma Mart’ın kışından, kork Abrelin beşin-den.” Demiş. Senin anlayacağın oğul, bu ayda yağ-murlar; bazen kar olur yağar, bazen yağmur olur çise-ler şehrin avuçlarına.

Damlarımızın üzeri topraktır; evlerimizin de iki kapısı,ikide zirzası vardır. Biri cümle kapısı, diğeri baca kapı-sı, baca kapısı daha küçük olur ve kışın yağan kar, bubacalardan damlara çıkılarak kürünür. Kar; lapa, lapa

yağar Erzurum’a dam boyu, adamboyu, baca boyu. Her ne kadar bu gün-lerde az yağsa da vardır bir bildiği Mev-la’nın.

Zirzalara gelince oğul, eve gelen misafirhanım ise küçük olanı, erkek ise büyükolanla vurur altındaki demir muhafaza-sına. Bu şekilde evdekiler anlar geleninhanım mı, bey mi olduğunu ve kapıyıaçmaya ona göre giderler. Hey gidinindadaşı, neleri düşünmüş!

Baharın müjdecileri göçmen kuşlar,ovaya doğru salınıp gelmeye başlayıncayağmurları da birlikte getirirler. O, yağ-murlara da Mayıs şırşırları denilir. İşte ogünlerde bacalarda kabaran toprak, “Loğ demiri” denilen silindirlerle ezdirilirve bu şekilde bacaların damlaması ön-lenmeye çalışılır. Ama en önemlisi top-rağın kokusu buhar olup göğe doğruyükselirken, aşık ve bilye oynamak içinbacaları dolduran gençlerin haykırışları-dır. Hele birde “ çur ” var ise, sen gör ozaman delikanlıların keyfini, gör o za-man, Erzurum’un bahar sevincini, gör ozaman dadaşın umuda sevdasını;

Baharla başlardı umutlarımız, Sümbül kokulu dağlarımızda!Sonra; buz olur sarkardı çatılarımızdan, Hançer misali. Bir hasret türküsü değildi saplanan yü-reğimize.

Vefasızlığın kör kurşunuydu, kapımızı çalan. Oysa toprak damlı bacalarımızın altında filizlenirdi,Umut çiçeklerimiz.Ve... Daha on üçünde başlardı sevdalarımız. Belki, komşunun al yanaklı körpesi. Belki, uzak diyarların hasret kokan sevdasıydı, Küçücük yüreğimizin, çırpınan kanatları,

Yorgunluk; yorganlarımızdır kara kıştan hatıra,Ve yürek sancılarımızdır, kış gecelerimizde dost.Bize Züleyha köşküdür. Bize Kenan yurdudur.Tezek kokulu, tandır başlarımız veKapısı kırılmış, virane evlerimiz. Yadigârdır anadan, yadigârdır atadan,Buz tutmuş, sevda yataklarımız.

Baharda açılan umutlarımız, kardelenler gibi aktır. Ve beyazın güzelidir renklerimiz, parlak mı parlak. Ne Hafızın kabrindeki gül, Ne feryada hasret bülbül.Yeşeren bir umut, kaynayan bir pınardır gecelerimize, Baharla gelen sevdalarımız.

128

/ 1

29Az

iziye

Bel

ediye

siw

ww.

azizi

ye.b

el.tr

Page 131: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Bir yürek yarasıdır sade. Bir yürek sancısıdır riyasız. Ve lakin buruk ve lakin umutsuz, umutlarımız. Gün doğumunda ezilir seher dualarımız, mahzun. Gün batımın da bükülür boyunlarımız öksüz.Veİnince gözlerimize karanlıklar, Uçar, Anka misali düşlerimiz gözlerimizden. Palandöken yamaçlarına konar, Hiç gelmeyecek, umut sevdalarımız. Bir vefasızlık mermisine teslim edilir,Tozpembe rüyalarımız. Toprak damlı bacalarımızda buz,Gönüllerimizde umut çiçeklerimiz, Mahzun ve öksüz! (TAHSİN)

(Nev bahardan – hazana)

Analarımız, vakit bulursa ve yağmur durmuşsa he-men baca kapılarından çıkar komşusuna bağırır, “Güllizar baciiiiiiiiiii, hele gel çay koydum.” Çocuklar,eteklerinin altına saklanır ve kıl peştamallerin altın-dan onların hararetli konuşmalarını dinlerdi.Hıdırellez denir ya hani; işte o gün semaverler alınır,yumurta, kartol haşlanır, lavaş ekmek arasına tel, telçivil peynir sarılır ve gençler henüz yeşeren ovanındüzlüklerinde bar tutarlardı. O günlerde, Kandıra’da, Köşk’te mangallar düzülür-dü. Dar hattın orada yani Kavak kapıda cirit meydanıvardı şimdi yerinde yeller esir. Al babamın ciridini na-raları düz ovada sesine ses katardı. Tohum Islahınbahçesinde, ağaçlar arasına ihramlar gerilir, Türbederesine faytonlar dizilir ve kaytan bıyıklı delikanlılarboğazda Emrah’a nazire yaparlardı.

Dedim Erzurum ne dedi ilimdir,Dedim gider misin dedi yolumdur, Dedim Emrah nendir dedi kulumdurDedim satar mısın söyledi yohğ, yohğ.

Söğütler, henüz seccade renkli yeşil yapraklarını dal-larına koymadan, çermiklerde beyaz mermer, sarırenge dönmeden, bülbül gelip katmer gülü derme-den, turnalarla selam söylerdi Pasin ovasından Rey-hani Usta.Telli turnam benim ricam var sanaKalkın yar eline varın turnalar.Gözlerine yaşlar inip, damarlarına hasret ateşi binen-de; Susar mıydı Reyhani;Sorarlar Reyhani deyin ki yasta.Derlerse gelmez mi deyin hevesteYasin’dir mektubu, ihlastır postaFatiha pulumdur, verin turnalar.

Böyle söylerdi Rahmetli. Ruhu şad mekânı cennet ol-sun.

Davul bir başka çalar, zurna, bir başka ses verirdi se-

malarına Erzurum’un. Kimin umurunda pirzola, bif-tek, varsa bir bardak çay yanında bir tutam tere, ol-mazsa çaşır…. İşte o gün, bitmiştir Erzurum’da baharve başlamıştır yaz.

Mavi donlu, gök gözlü nergisler, çiğdem çiçeklerinenazire yapar gibi gelinciklerle söyleşirken, toprağınkara bağrını delip bahar geliyor diye muştu veren kar-çiçekleri bin bir renkle süslenen yamaçlarda kısacıkömürlerine ağıt yakar, Güneşe, henüz bahara doyma-dığını söyler Erzurum’da. Bahar bitti kar çiçeği! Bak,sarp kayalıkların arasından başlarını uzatan sümbül-ler, peygamber çiçeklerini selamlıyor. Beyaz yaprakla-rına sevda şarkıları yükleyen papatyalar, ovanın en-ginliğine doğru uzayan mor renkli kenger çiçeklerini,Karasu’ya emanet edip, Dumlu Dağları eteklerindeaçan katmer güllere el sallıyor. Her sabah güvercinlerseher dualarını, mert yüreklere, seven gönüllere taşı-yor. Bahar bitti kar çiçeği. Yazı ise, başka olur Erzu-rum’un!

Sonra gök gürültüleri kesilir, yağmurlar durur. Güneş,yakar acımasızca ovanın derinliklerinde tırpan salla-yan, çapa vuran, kem eğiren, horum eden, bulgur dö-ven, köylülerimizi ve Lalapaşa Cami önünde namazıbekleyen ihtiyar delikanlılarımızı. Birer birer alındı ellerinden gölgelikleri, söküldü asır-lık söğüt ağaçları, söküldü beyaz çiçekli akasyaları.Başlamıştır kurak günler. Hasret kalır Erzurum, birvakitler şimşeklerin bar tuttuğu gökyüzünden düşe-cek bir damla yağmura.

Zaman geçer, kurur pınarlarında gözyaşları. Akmazolur ab-ı hayat suları. Kirli sarı bulutlar çöker başınaErzurum’un, kar yeniden gelmektedir bütün heybe-tiyle. Lakin oda küskündür, ayaza bırakmıştır yeriniçorbada tuzum olsun der gibi yağar kar. Bu sene ba-rıştık şükür! Yüzümüze güldü, oysa geçen yıllar sırtınıdönmüştü de; Bu korkunun anlamı ne kar? Neden titriyorsun?Yağacaksan, adam gibi yağ bileyim.Seni yıldızlarından tanırım, avuçlarına doğmuşum,Kucağında büyümüşüm.Ben seni hiç böyle görmedim, neden titriyorsun? Yoksa sendemi üşüyorsun? KAR. Demiştim!

Yaz bitti! Kış, nara atıyor yamaçlarından aşağı Palan-dökenin. Yazı başka olur, kışı başka Erzurum’un. Çalınmışsayazdan kısa bir zaman, onunda adı, ya bahar olur, yada son bahar. Heyhat…..Yazısı başkalaştı şimdi Erzurum’un! Hele şimdilik son verelim he oğul. Daha anlatacakçok şey var. Bir başka zaman inşallah, Hani yaylam, hani senin ezelin?

Page 132: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Fuat Agabey

( İ ĞD E B E L İ )

)

Page 133: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Muammer ÇELİK

Ağabey, 1341 (1925) yılı memleketin yoksul ve yoksungünlerinde Erzurum’da Muratpaşa Mahallesi’ndedoğduğunuzu dedeniz Hacı Tayfur, babanız Ahmet

Bey, anneniz Seher Hanım olduğunu söylerdiniz. İlkokuluİsmet Paşa’da, orta ve liseyi, Erzurum Lisesi’nde tamam-ladığınızı, İstanbul’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde BedriRahmi Eyüboğlu’nun talebesi olarak mezun olduğunuzu,yoksul bir aile çocuğu olduğuz için İstanbul’da boya vebadana işlerinde çalışarak okumaya gayret ettiğinizi buyüzden okulunuzu geç bitirdiğinizi, 13 yıl Erzurum Lise-si’nde ve Gazi Ahmet Muhtar Paşa Ortaokulu’nda resimöğretmenliği yaptığınızı, belalı bir akla sahip olduğunuzu,namuslu kalmak için solcu olduğunuzu ve sol fikirler taşı-dığınız için Diyarbakır’da hapis yattığınızı, çıktığınızdaöğretmenliği bırakıp İstanbul’da tabelacılık yaparak geçi-minizi sağladığınızı anlatmıştınız.

Sizinle 1980 de Tünel’deki tabelacı dükkânınızda RahmetliSırrı Alacakanat ağabey vasıtası ile tanışmıştık. Yaklaşık35 yıl dünya güzeli siz, Sırrı Alacakanat ağabey, Selahat-tin Kırkkeseli ağabey ile arkadaşlık yaptık. Yaz geldiğindesiz de çok sevdiğiniz Erzurum’a gelirdiniz. Erzurum’un da-ğını taşını gezerdik. Gittiğimiz yerlerde çok uzun ve derinsohbetlerimiz olurdu. Her zaman severek kaldığınız, hava-sı, güneşi ve suyunun size iyi geldiğini yalnız size mi tümKaradenizlilere şifa verdiğini müşahhas örneklerle anlattı-ğınız yerde Köprüköy’de Deli Çemlik’ti. Deli Çemlik’te yıl-larca hep bir numaralı evde kaldınız. Bu evi çok seviyor-dunuz. Burada bir küçük buzdolabı, küçük bir piknik tüp,bir tencere, birkaç tabak ve kaşık-çatalınız olurdu. Yeme-ğinizi kendiniz yapardınız ve hiçbir zaman aşırıya kaç-mazdınız. Hep kanaatkâr davranırdınız. Sizi ziyarete ge-lenleri burada karşılardınız. Çay ardından mutlaka yemekikram ederdiniz. Lezzetli ve sağlıklı yemekler yapardınız.Bu evde geç vakitlere kadar desen çizerdiniz, sohbetederdiniz. Hasankale yol çalışmasında sökülen ağaç kök-lerini uzun zaman seyretmiştiniz. Bir akşam bu ağaç kök-lerinin desenini çizmiştiniz. Ben desenleri seyrederkendöndürerek bakıyordum. Bana ‘desen öyle fala bakar gibibakılmaz’ demiştiniz. Oysa deseni her döndürdüğümdeyeni desenler görüyordum.

Page 134: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

Deli Çemlik’te dağlara çıkardık. Kum tepelerinde yüzyılların izlerini Sırrı ağabey anlatırdı. Kayaların üzerin-deki çizilmiş resimleri bize siz anlatırdınız. Rahmetlienişteniz Murat ağabey Kafkasların Köprü Köy’denbaşladığını söylermiş. Köprü Köy’de yaşanmış savaşhatıralarını, doğu cephesini anlatan “Veltuga Irmağı”hatıratını hüzünle bu şehitlikte okumuştuk. BütünKafkas Cephesi olaylarını bu hatırat eserden öğren-miştik. Bulunduğumuz tepelerden Palandöken sıradağlarını seyredebilmenin mutluluğunu yaşardık. Sır-rı ağabey “Hangi dağ yücedir gönlümüzden” diyerekbir türkü tellenir sonra “Arkadaşlar bıldır da buradabu türküyü okumuştum. Seneye yine okurum bu tür-küyü burada İnşallah” der. Bir umutla ayrılırdık bu va-tan köşesinden.

Ne kadar da güzel sohbetleriniz olurdu, ressam ol-manıza rağmen renkler ve çizgilerle değil, kelimelerledüşünürdünüz, kelimeler nefes borumuzdaki bo-ğumlar gibi tek tek anlaşılır bir şekilde çıkar, bir nehirgibi akan kelimeler şelale gibi dudaklarınızdan dökü-lürdü. Gençliğinizde bize ait kültüre bir zihinsel me-safe koyduğunuzu, kafa olarak Yunanlı, ruh olarakRus kültürüne ait olmayı düşündüğünüzü bunun nekadar yanlış olduğunu Çifte Minareli Medrese’ninçevre düzenlemesini ve taş merdivenleri yaptığınız-da, Murat Paşa Cami’nin minaresini yaparken gördü-ğünüz kültürümüzün ve sanatımızın derinliğini anla-tırdınız. İnsanın hürriyetine değer veren yönetimi Os-manlı’nın kurduğunu, Cumhuriyeti de Osmanlı bey-efendilerinin kurduğunu, bundan habersiz olduğu-

132

/ 1

33Az

iziye

Bel

ediye

siw

ww.

azizi

ye.b

el.tr

Page 135: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

muzu söylerdiniz. İstidatlı bir insandınız. Hayattaedindiğiniz bilgi ve görgünüzü üstü kapalı bir şekildesaklayarak söylerdiniz. Bu ketumluğunuz muhteme-len hep yalnız yaşamanızdan kaynaklanıyordu. Esa-sında bu toplumsal bir yaramızdı. Kültür ve sanatı-mızı nesilden nesile tam aktarmıyorduk. Hep yarımyamalak kalıyordu.

Ekmeğinizi, sanatınız ve emeğinizle kazanıyordunuz.Yirmi beş yıl Paşapahçe’nın reklam ve desen işleriniyaptınız. Fabrikaların reklam tabelalarını yazdınız.Büyük otellerin ve firmaların tabelalarını yazıp onlar-ca metre yükseklikteki duvarlara iskeleler koyarakastınız. İş yerinizde yemeğinizi yapıp orada yatıyor-dunuz. Annenizle yaşıyordunuz onun rahatı için ev-

lenmeyi düşünmemiştiniz. Anneniz rahmetli olduk-tan sonra yalnız kaldınız ama kuvvetli bir ruha sahipolduğunuz için yalnızlığı seviyordunuz. Sevgili ablanı-zın sizi evermek çabalarını geri çevirdiniz. Artık bu-nun zamanı geçti diyordunuz. Dükkânınızı kapatıpBağ kur’dan emekli olmuştunuz. Yaz tatillerinde Er-zurum’a geldiğinizde ablanızın yanında kalıyordunuz.Son zamanlarda Erzurum’da TOKİ’den bir daire satınalmış burada kendi halinize yaşıyordunuz. Aldığınızdairenin manzarası Palandöken dağlarına bakıyordu.Bu manzarayı, çayı birde sigarayı çok seviyordunuz.Yeğenleriniz zaman zaman gelip sizinle alakadar olu-yorlardı. İstanbul’dan ayağınızı hiç kesmediniz, ora-daki eviniz sarılı ve koşulu öylece duruyordu.

İki binli yılların başında İstanbul’da Yapı Kredi Banka-sı’nın sulu boya resimleri üzerine açtığı resim sergisi-ni Erzurum’daki resim severler de görsünler diye Er-zurum’a getirmiştiniz. Sergiyi Halk Eğitim Merke-zi’nde Galeri Salonu’nda açılmıştınız. Halkımız, Eği-tim Fakültesi ve Güzel Sanatlar Akademisi’nin tale-beleri ve hocaları tarafından alakayla karşılanmıştı.Açılışa Feridun Andaç’ta gelmişti. Galeri müdürü Şa-hin Özbek Bey büyük bir destek vermişti. Resim se-verler için güzel bir etkinlik olmuştu.

Arkadaşlarla beraber gezilere gittiğimizde yemeği-mizi ve çayımızı ortaklaşarak hazırlardık. Bu kültürügeçmişimizden almıştık. Bu bizim geleneğimizdi. An-nelerimizin sokaktaki komşularıyla ortaklaşa hazırla-dıkları nevalelerini ve semaverin üzerinde durandemliğe her komşunun avucunun içinde getirdiği çayotunu döküşlerindeki zarafet ve ince ruhu düsturedinmiştik. Bütün arkadaşlarla memleketimizin herköşesini gezerek, dolu ve çok güzel bir yaz tatili geçi-rirdik.

Fuat ağabey,

Zaman zaman hastalıklarınız ve ameliyatlarınızdansonra kırlara gittiğimizde toprağın altındaki dünyala-rı anlatırdınız masal olarak, o masallarınızdaki bilge-lik ve derinliği şu anda düşünüyorum. Muhtemelenkendinizi ahi ret hayatına bu şekilde hazırlıyordunuz.Sizdeki bu iman şekli ve terbiye ne kadar büyüktü.Bunu zaman içerisine yayarak düşünmeye çalışıyo-rum hani köydeki öğrenci çocuklara ayakkabı ve ço-rap alıp giydirdiğinizde öğretmenin, size “Allah razıolsun” dediğinde siz de ona, “Ben Allah razı olsundiye çocukları giydirmedim. Çocukların ayakları üşü-mesin diye giydiriyorum.” Demiştiniz. Bu ne kadarbüyük bir imandı ağabeyi.

Sizi yazmak zor olsa da yazmaya çalışıyorum. Kar-şımda sizin üç tablonuz duruyor, “Erzurum Kalesi”bunu on yedi yaşında yaptığınızı akademiye gittiği-nizde Rahmetli Bedri Rahmi Bey resme bakıp hayret-le yanındakilere “Bu Erzurum nasıl bir yer?” Diye sor-duğunu anlatmıştınız. Diğer bir resim GavurboğanMahallenizdeki “Rabia Ana Çeşmesi” bunun hikâyesi

İlteriş Bülent AYDIN

Page 136: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ise akademide bir yaz tatilinde Bedri Rahmi Beyinödev verdiğini, siz de bir yaz tatili boyunca her günbu çeşmeyi seyrettiğinizi ve sevdiğinizi gitmenize ya-kın yaptığınızı söylemiştiniz. Hatta atölyede BedriRahmi Bey ödevlere bakarken bütün öğrenciler dos-yalar dolusu resim gösterirlerken siz en son öğrenciolarak bu resminizi iki cam arasına koyup hocanınönüne koyduğunuzda hoca bir zaman seyrettiktensonra “Fuat bir yaz tatiline değer bir resim yapmışsı-nız.” Dediğini söylemiştiniz. Üçüncü resim “KardaAyak İzleri Tablosu” muhtemelen bununda bir hikâ-yesini anlatmışsınızdır ama ben unutmuşum kusurabakma ağabeyi.

Atatürk Ortaokulunda öğretmenlik yaptığımda sizisınıfa derse götürmüştüm. Öğrencilere resim hakkın-da konuşmuştunuz. Öğrencilerin sorularına cevap ve-rip bir ressamı tanımalarını sağlamıştınız. Daha son-ra öğrencilere imzalı olarak yapmış olduğunuz “Sev-gili annenizin portresini” göndermiştiniz. Biz bu port-reyi okulun kütüphanesine asmıştık. Bu portre hak-kında öğrencilere şu hikâyeyi anlatmıştınız. Bu port-renin bir kopyası dükkânınızda asılı olduğunu, yaşlıbir çiftin dükkânın camekânından bakarak Fransızca,“Bir çocuk annesinin resmini yapmış” dediğini öğren-cilere anlatmıştınız. Burada Fransız’ın resimden an-ladığını vurgulamıştınız.

Ağabey, hani dünyaya kızdığınız zamanlar olurdu yaişte o zaman ne güzel hikâyeler anlatırdınız. Sizin“Erzurum Hikâyeleriniz” vardı. Rahmetli Sırrı Alaca-kanat ağabeyimin atölyesinde bir hikâyenizi dinle-miştim. Galiba “Tütüncü Servet’ ti” onun delikanlılı-ğına ve yiğitliğine ne kadarda gözyaşı dökmüştük.Yine bize sevgili Yahya dayınızın bir hikâyesini anlat-mıştınız, hani rahmetli babanız evde hasta yatağındayatarken Yahya dayınız babanızı görmeye gelmiş; ba-banız da “Yahya yanıyorum bana kar getir.” Dediğin-de Yahya dayı o yazın sıcağında annenizden sofra be-zini isteyerek Palandöken Dağı’nın zirvesinden bir so-lukta yaya giderek kar getirdiğini ve Yahya dayının budelikanlılığı hayatımıza en güzel örnek davranış ola-rak yerini almıştı. Hatta Köse Mehmet Köy’ündendeğirmende öğüttüğü bir çuval unu sırtında sizin Ga-vurboğan Mahallesindeki eve kadar getirdiğini debahsederdiniz. Ondan sonra Yahya dayıyı hep rah-metle anmıştık. Yine bir gün Tabakhane Çeşmesi’ninyanındaki toprak zeminli çayevinde çay içerken tale-beliğinizde bu çay evinde Kürt Şerif’in bir davul vezurna eşliğinde Hançer Barı’nı oynadığını anlatmıştı-nız. O kadar ruhtan anlatıyordunuz ki kendimi bir sa-vaş meydanında kılıçların çekilip kıvılcımlar saçtığınıgörür gibi olurdum. Öyle etkili anlatırdınız ki kılıçlarınparıltıları sanki gözlerimi kamaştırır, koç yiğitlerin na-ralarını duyar gibi olurdum.

Bir de çok sevdiğiniz, hiç ağzınızdan düşmeyen sevgi-li annenizin tutumlu disiplinli bir ev hanımı olduğunusizi dikkatli ve özenli bir şekilde büyüttüğünü yaşa-

dıklarınızdan örneklerle anlatırdınız. Annenizin Erzu-rum’un kara günlerini anlatan bir hikâyesini anlat-mıştınız. Anneniz gelinken dedeniz Tayfur Bey’in ya-nında kalırmış. 1916 Rus işgalinde Ermeni çeteleri an-nenizi Erzincan Kapısı’ndan sürükleyerek götürürler-ken bu semtin Agâh isimli bir delikanlısı yalnız başı-na eline geçirdiği bir odun parçasıyla Ermenilerle vu-ruşarak annenizi kurtardığını anlatmıştınız. İstan-bul’da Tünel’deki evinizde annenizle beraber yaşar-ken annenizi Hac’a nasıl gönderdiğinizi anlatmıştınız.Bu olay güzel bir anne/oğul hikâyesiydi.

İstanbul Tüyap Kitap Fuarı günleri hiç unutulur gibideğil ağabeyi, Tepebaşı’ndaki Tüyap’da stantta yal-nız çalıştığımda bana evde hazırladığınız dürümler-den getirirdiniz, akşamları evinize yemeğe götürür-dünüz. Ekmeğinizi yedim suyunuzu içtim.

Yaz tatillerinde Erzurum’da bulunduğumuz zamanlar,hani sizin deyiminizle kaçışlarımız olurdu kırlara; Tür-beye, Hasankale’ye, Köprü köy’e, Yusufeli’ne, Tor-tum’a yanımızda her daim Puşkin, Lermontov, Dos-toyevski olurdu. Lermontov’u okurken Kafkaslarınderin ve bilge ruhunu anlatırdınız. Dostoyevski’ninTürkçe çevirilerindeki hataları ve kitap adlarının yan-lışlıklarından bahsederdiniz. Puşkin’nın vicdanlı deli-kanlı ve deha olduğunu onun biyografisini herkesinyazamayacağını bahsedip Puşkin’nin yazmış olduğu,“…Ama Erzurumumuz öyle mi ya?/ Bizim dağlı, çokyollu kentimiz/ Kapılmadık biz zevkü safaya/ Yüz-vermedik isyan şarabına/ Günah yolundan gitmedik,gitmeyiz” bu uzun Erzurum şiirden dolayı Puşkin degönlümüzün Erzurumlusu olmuştu. Erzurum’u çokseverdiniz. Vatanım derdiniz. Dağına taşına selamyollardınız. ‘İçimi dolduran bu vatan ufuklarıdır’ der.Şükrederdiniz.

Bazen Ezop’tan şiirler çevirir okurdunuz. Ezop’un sonçevirdiğiniz şiiri aklımda “Uçtu kayalıkların üstündekiyuvasına kartal/ Zalim avcının oku arkasından süzül-dü./ Kartal baktı yaralı böğrüne,/ Ok kendi kanadın-dan yapılmış./ Zalimler dedi, beni benle vurdunuz.”Uzun ve ciddi okumalar sonunda bize Avlarlı Muham-met Lütfi ve Erzurumlu Emrah’tan şiirler okurdunuz.“Bir şiir de ancak böyle güzel okunur” dediğimizde,akademide Bedri Rahmi Bey’in de jüride olduğu şiirokuma yarışmalarında Erzurumlu Emrah’ın “DedimErzurum Nedir” şiiri ile birinci olduğunuzun hikâyesi-ni anlatmıştınız.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir kitabını okurkenzaman zaman durup Ahmet Hamdi’nin Akademi’deSanat Tarihi dersinize geldiğini bahsedip Anadolu’daBeylerbeyi döneminde yapılmış camii, han, hamamgibi eserlerin nasıl yapıldığının hikâyesini derste Ah-met Hamdi Hoca’dan dinlediğiniz gibi bize anlatırdı-nız.

Ağabeyi sizden bize çok şey kaldı. Sabrın ve terbiye-nin birer canlı örneği idiniz. Hastanede hasta yata-

134

/ 1

35Az

iziye

Bel

ediye

siw

ww.

azizi

ye.b

el.tr

Page 137: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ğında yattığınızda gösterdiğiniz o büyük sabra hay-randım. Odanıza giren dokturlar, hemşireler ve hastabakıcılarına hep nezaketle ayağı kalkardınız. Hastahalinizle uzanarak yatmaktan imtina ederdiniz. Kim-seyi rahatsız etmediniz. Hiçbir canlıyı incitmediniz.Her zaman yiyeceğinizi sokaktaki kedi ve köpeklerlepaylaştınız. Biriktirdiğiniz paraları çok sevdiğiniz fakirçocuklara giyecek olarak harcardınız. Hep kendinizegadrettiniz. Hep kendinizle uğraştınız. İçinizi dünya-nın acılarıyla doldurdunuz. Ama çevrenizle hep ilgi-lendiniz.

Bir yaz sonu Köprü Köy’den geldiğinizde hastalan-mıştınız, aslında her yaz sonu hastalanırdınız. Çünküçermik suyu soğuk, siz hep yüzerdiniz. Bu yüzdenhasta olurdunuz. Son hastalığınızda doktur idrar yol-larının iltihap kapladığı söylemişti. Ağrılarınız çoktu.Bu iltihabı kurutmak için çok uğraş vermiştik. Siz yo-rulmuştunuz. Bana, “Boş ver ne olacaksa olsun. Be-nim hürriyetimi kısıtlamayın” demiştiniz. Ben de “Siziyi olun daha sizi rahatsız etmeyeceğiz” demiştim.Beni affet ağabey keşke yanınıza gelip sizi rahatsızedeydim.

Ağabey, yeğenleriniz sizi çok sevdiğiniz annenizin veYahya dayınızın yanına Köse Mehmet Köy’üne def-netmişler. Köyde çocukluk arkadaşınız Abdurrahmanağa vardı. Abdurrahman ağa çok çalışkan bir taş us-tasıydı. Yazdan bahçeye biriktirdiği blok taşları kışınişleyerek köşe taşları yapardı. Onun evinin güzel bah-çesinde ayran ve çay içerdik, çocukken onunla yaptı-

ğınız güreşleri anlatır bir koşuda Çoban Dede’ye çıkı-şınızı anlatıp hadi tekrar çıkalım deyişinizdeki buruk-luk bu coşkulu ruhu taşıyamayan vücudunuza ah çe-kişinizi iyi anlıyordum. Hani bazen Aygır Göl’de ve Yı-lanlıda çeşme başında oturup çay içtiğimiz zamanlarköyde geçen çocukluk yıllarınızı sevgili annenizle, çoksevdiğiniz dayınızla ve dedenizle geçirdiğiniz hatıra-ları ne kadarda coşkulu anlatırdınız. Dedenizin Ba-tum’a gidip orada ortakçılık yapıp bir kağnı üzerindebirkaç çuval buğdayla dönüşünü anlatırdınız. Çocuk-luğunuzda bir devenin kaçarak köye girdiğini köyü-nüzdeki çok güçlü bir delikanlının onu yakalayışınıanlatıp sonra köye dönüp vasiyetimdir, beni bu köyeannemin ve dayımın yanına defnedin derdiniz. Şimdionlarla berabersiniz. Rahat uyu Rabbim size anneni-ze dayınıza ve geçmişlerinize rahmet etsin.

Not: Bu yazıda isimleri geçen Sırrı Alacakanat Ağa-bey ve Selahattin Kırkkeseli Ağabey bu şehrin gülle-riydi. Hep çalıştılar hiçbir şeyleri olmadı. Kazançlarınıinfak etmesini bildiler. Zulme karşı durdular. Namus-lu ve delikanlı yaşadılar. Zarif, kibar insanlardı. İnsankıymeti bilirlerdi. Hiçbir canlıyı incitmediler. Hiçbirşeyden incinmediler. Oturdukları mekânlardan otur-dukları gibi kalkmasını bildiler. Hamdolsun. Hepsi bi-rer birer göç ettiler. İnşallah onların da hatıralarını ya-zacağız. Rabbim rahmet etsin. Bu ağabeylerimdenrazı olsun.

Page 138: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker
Page 139: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

GelenekselERZURUMMUTFAKKÜLTÜRÜ -2

Zekiye ÇOMAKLI

Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayanbir köprü olarak Anadolu’nun İpekYolu üzerinde ki en önemlikavşaklarından biri olan Erzurumyaşadığı uygarlıkları bir mozaik olarakbu güne taşıyan muazzam bir kültürünmirasçısı olan bu şehrin kültürelservetlerini sonsuza kadar yaşatmak vebekçisi olmaya çalışmak hepimizingörevidir.

Page 140: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ERZURUM MUTFAĞINDA SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ

Hayvancılığın bu bölgede gelişmiş olması dolayısıylasüt ve süt ürünlerine bağlı olarak yapılan çeşitli yiye-cekler mevcuttur. Bu konuda toplumsal yaşamdabirçok davranış şeklinin oluştuğunu da söylemekmümkündür.

Örneğin yazın bir misafir geldiğinde Erzurum kültü-rüne göre evin büyüğü hemen ‘çalkama yapın’ diyeevin kızına veya gelinine seslenir. Taze yoğurttanbembeyaz çinko tas içerisinde tahta kaşıkla çırpıla-rak üzeri köpük köpük olmuş ayran bakır maşrapada veya su bardağında dantel örtü serilmiş tepsi içe-risinde ikram edilir.

GÜVEÇTE YOĞURT

Günümüzdeki gibi buzdolabı vb aletlerle buz eldeedilemediğinden ayranı soğuk sunmak için yoğurtözellikle Gümüşhane’den getirilen killi ‘kav’ denilentopraktan yapılmış ağzı dar içi sırlı güveç kapta ma-yalanırdı. Bununla birlikte evlerde bulunan kilerleryiyecekleri kışın ılık yazın soğuk tutacak biçimde ta-sarlanmıştır.

ÇİNKO KOVALARDA TEREYAĞ

“Tereyağı” da Erzurum’da önemli bir yere sahiptir.

Birkaç gün önceden toplanmış süt yayığa konulur,gecenin serinliği geçmeden sabahın ilk ışıkları ileçeşmeden soğuk su getirilip yayığa eklenir, yayıktaçalkalanarak yapılan tereyağı diğer adı ile ‘sarı yağ’sonbaharda özel olarak tandır üzerinde büyük ka-zanlarda eritildikten sonra tenekelerde veya çinkokovalarda saklanırdı. Hatta ilkbahar için merektehayvanların yeminin, evlerde de tereyağın azaldığınıanlatan çok güzel bir söz vardır. “Beylerin yayanyürüyecek, hanımların yavan yiyecek zamanı”derler. Hatta kendisinden lüzumsuz bir istekte bulu-nan biri için “sarı inek siz de sarı yağ bizde mi”diye şaka yollu bir cümle de kullanılır.

ERZURUM’UN MEŞHUR KURU KAYMAĞI

Tereyağının yanı sıra tereyağından daha değerli olanbir ürün vardır ki artık hemen hemen hiç bir köydeyapılmayan “Kuru kaymak” dediğimiz kaymak şim-dilerde çok özel süt ürünleri satan bakkaliyelerdebulunmakta fakat eski kaymağın tadını asla vere-memektedir. En az 50 kilo süt tandırın üstünde ka-zanda saatlerce kaynar ve koyulaşır. Koyulaşan vebeş- altı kilo kalan kaymak kalın ve kenarlı “peşgun”denilen bakır sinilere dökülür. Tandırdan çekilen korateş tandırın kenarına konulur. Bu bakır sini kor ate-şin üzerine yerleştirilir. Sabaha kadar bu ateş kontrol

138

/ 1

39Az

iziye

Bel

ediye

siw

ww.

azizi

ye.b

el.tr

Page 141: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

edilerek kaymağın üzeri göz göz olana kadar pişiri-lir. Tepside pişen kaymağın altında koyu bir süt ta-bakası kalır.

KAYMAĞI KÜPTE SAKLAMA ÂDETİ

Soğuduktan sonra dilim dilim kesilen kaymak içisırlı Gümüşhane’den getirilen ağzı dar küplere ko-nulur. Yaza kadar bozulmadan kalabilmesi için birkat kaymak bir kat “dalak bal” denilen dilimlenmişbal konularak ağzı kapatılır. kaymak çok fazla emekve malzeme istediği için genellikle varlıklı evlerdebulunurdu. Bal Erzurum da oldukça önemlidir.

MEME PEYNİRİ

Yörede hayvancılığın ileri derecede geçim kaynağıolmasından dolayı sütten yapılan peynirler hemekonomik yönden hem de ev de yiyecek olarak kul-lanılmasından dolayı büyük önem taşır. Koyun sütükaynatılmadan yapılan beyaz peynir, yörede ki adıile “meme peyniri” (büyük bir ihtimalle koyundansağılır sağılmaz kendi sıcaklığı ile mayalanmasın-dan dolayı bu adı taşır) çok değerlidir, peynirin çokdelikli olması makbul değildir, ne kadar deliksizolursa o kadar değerlidir.

CİVİL PEYNİR

Yayıkta yağı ayrılan süt, tandırda kazanlarda kay-namaya bırakılır. Kaynamadan önce üzerine gelenve yöre de“civil peynir” adı verilen peynir ve bu pey-nir alındıktan sonra kazanın altına çöken “çökelek”yani “lor” hem lezzet yönünden hem ekonomikyönden önemlidir.

KERTİ LOR

Civil peynir ile lor’un hafif tuzlanarak kat kat yinetoprak küplere basılıp saklanması ile “kerti lor” adı-nı alan peynir sofraların vazgeçilmezleri arasındadır.Özellikle kışın küflenerek “göğermiş peynir” adınıalınca mutlaka yemekten sonra bir dürüm yenilir.Büyüklerin dediğine göre bağırsak ve mide düzen-

leyicisi olarak bu dürümü yemek ge-rekir. Kat kat basılan lor ve civil pey-nirin küpünün ağzı temiz bezlerlekapatılır ve külün üzerine ters çevri-lerek en az bir-iki ay suyunun süzül-mesi sağlanır. Eğer suyu tam süzü-lüp kurutulmazsa çabuk bozulur.

PEYNİR SALAMURASI

Civil peynir tuzlu suya salamura ya-pılarak saklanır. Erzurum’da ikindiçayının yanında lavaş ekmek, civilpeynir ve haşlanmış çaşır ilkbahardaçok sevilir. Civil peynirden yapılan“peynir kuymağı”nın farklı bir tadıvardır. Civil peynirin Horasan ilçesitarafında yapılan ve tamamen saçteli şeklinde inceltilmiş bir yapımşeklide mevcuttur.

SÜZME YOĞURT

Yoğurt ise yöre de hem taze hem de‘süzme’ denilen saklama şekli Süz-me yoğurt oldukça büyük kaplardamayalanarak temiz bez torbalara dö-

Halil Nadir EDE

Page 142: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

külür. Bir hafta kadar suyu süzülen yoğurt daha son-ra toprak kaplara boşaltılır ve üzerine eritilmiş yağdökülerek küflenmesi önlenir ve kışın sonuna kadarkullanılır.

KURUT

İçerisine bir miktar un ve çok az tuz ilave edilerekahşap leğenlerde yoğrulan süzme yoğurt avuç içeri-sinde topak şeklinde yapılır ve evlerin ‘baca’ denilendüz damlarında güneşte kurutulur. Kışın suya konu-lan “kurutlar” ezilerek kaynatılmadan ocak üzerindeısıtılır, Çinko tabağa doğranan tandır ekmeğininüzerine de kavurma ve soğan karışımı kavrularakdökülür. Kurut yemeğinde kullanılan en önemli ba-harat “yarpuz” denilen “taş nanesi” dir.

KARIN KAYMAĞI

Bunların haricinde sütün en yağlı olduğu mevsimolan sonbahar da meme peyniri ve tereyağı karıştırı-larak bez torbalara dökülür ve ağzı dikilerek ahşapsini üzerine konulurdu. Üzerine de sini gibi düzgüntahtalar konulur ve onun üzerine de ağırlık olaraktaş konulur ve peynir suyunun iyice süzülmesi sağ-lanırdı. Süzülen karın kaymağı iyice kurutulduktansonra karanlık kilerde yüksek bir yere konularak sak-lanırdı. Karın kaymağının küflenmiş şeklinin lezzetihiçbir peynirde yoktur. Eskiden özellikle zengin hal-kın sofrasında bulunan “karın kaymağı” günümüzdetamamen ortadan kalkmış durumdadır. Karın kay-

mağı esas adını ters çevrilerek işlenen koyun işkem-besine basılarak yapılmasından almaktadır. Fakatçok uzun yıllardan beri işkembelisi de, bez torbalısıda yapılmamaktadır.

Koyun besiciliği yapan köylerimizde peynir “tuluk”ya da “tulum” denilen ve deriye zarar vermeden ko-yunun sırtından yüzülerek çıkarılan deriye basılarakta saklanır.

Sütten tereyağı ve civil peynir alımından sonra artakalan peynir altı suyuna ‘sücük’ adı verilir. Sücük ye-niden tandırın üzerine konularak kaynatılır ve ‘lor’dediğimiz son peynir de sütten alınmış olur. Önceleriyoksul halkın peyniri gözü ile bakılan lor’un dahasonra yapılan incelemelerde kalsiyumun en yoğuntoplandığı bir peynir türü olduğu ortaya çıkmıştır.

ERZURUMDA MUTFAĞINDA BALIK KÜLTÜRÜ

Ne yazık ki Erzurum’da pek çok köyde Alabalık yaşa-yan dereler olmasına rağmen yerleşik bir Balık kül-türü oluşmamıştır. Yalnızca tortum Şelalesi civarın-da son yıllarda gayet ümit verici bir gelişme oluşma-ya başlamıştır. Tortum, İspir, Pasinler yöresinde Ala-balık tesisleri yapılmıştır. Bu durumda Erzurum ye-mek kültürünün değişmesi değil ticari anlamda birgelişmenin olduğu söylenebilir.

ZEYTİNYAĞLI YEMEKLER

Mezelerin hemen hepsi zeytinyağı ile yapılır. Erzu-

140

/ 1

41Az

iziye

Bel

ediye

siw

ww.

azizi

ye.b

el.tr

Page 143: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

rum’da da içkili eğlence yerlerinin olmaması ve ev-lerde alkollü içki içme alışkanlığının da olmayışın-dan ve eski dönemlerde zeytinyağının batıdan gel-mesi ve de lüks sayılmasından dolayı Zeytinyağlıyemekler yönünden bu kültür gelişmemiştir. FakatErzurum mutfağında sabah kahvaltılarında Zeytin-yağlı pirinçli dolma çok eskiden beri vardır.

Eskiden evlerde kış hazırlığın önemli bir bölümü deevde sucuk yapımına ayrılmaktaydı. Kesilen sığırınsucuk yapılacak olan kısımları ayrılır, baharatları ka-tılıp iki kere yoğrulur ve evde önceden hazırlanmışve kurutulmuş bağırsaklara sucuk olarak doldurulurve karanlık kilerde asılarak muhafaza edilirdi.

KIŞLIK YUMURTA

Kışa hazırlık safhasında yumurtanın da önemli biryeri vardır. Bunun için sonbaharda tavuklar yumur-tadan kesilmeden önce toplanmaya başlayan yüz-lerce yumurta, sepetler veya kapalı sandıklar içeri-sinde bir sıra yumurta bir sıra saman olacak şekildedizilir ve en son üzerleri kalın bir saman tabakasıylakapatılarak ilkbahara kadar yumurtaların tazeliğikorunurdu.

EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ’NDE ERZURUMMUTFAĞI

Seyahatname’de Erzurum mutfak kültürü “Havasıüç ay çok güzeldir, insan ebedî hayat bulur, suyu

çok lezizdir. Cennet Pınarı (Çeşmesi) denilen sudanTemmuz ayında içen “Ve mine’l-mâi küllü şey’inhayy” ayetinin hikmetini anlar. Yedi çeşit buğdayıolur. Yiyeceklerinden tavuk böreği, çiriş böreği, birkulaç has ekmeği, ketesi, paçası, Tennur kebabı, aş-kını, herisesi, içeceklerinden viyas şerbeti abşelesi,avam bozası dünyaca meşhurdur.

Gerçi Erzurum şiddetli kış ülkesidir. Fakat munta-zam bostanları çok olup kavunu karpuzu, lahana vepatlıcanı çok olur. Arazisi geniş, fiyatları ucuz, top-rağı verimlidir. O kadar ucuzluk ki, deve dişi gibibuğdayın beş eşek yükü bir kuruştur. İki at yemi birakçedir. Bir eşek yükü arpa iki akçeyedir. Koyun eti-nin okkası iki akçeye, sığır eti bir akçeye, bir tavukbir akçeye, kırk yumurta bir akçeye, bir güvercin pa-lazı bir akçeye, yüz dirhem yağlı katmer çörek birakçeyedir. Gerçi kışın şiddetinden bağ ve bahçesiyoktur. Ama Paşa Sarayı Bahçesi, Hacı Murad bağıve gülistanı, Kefen iğnesioğlu güllüğü, Bedros bağıgüllüğü ve daha başka çeşitli gül bağları vardır. Buadı geçen bağların katmerli gülleri meşhurdur. Yeryer kış elması, ahlat armudu vardır.

Meyveleri, İspir, Tortum ve Erzincan’dan gelir. Şef-talisi, kaysısı, üzümü okkası bir akçeye satılır. Biraraba kavun ve karpuz on akçeye verilir. Hâsılı yiye-cek yönünden benzersiz bir şehirdir.”

Page 144: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

TefvîznameHak şerleri hayr eylerZannetme ki gayr eylerÂrif anı seyr eylerMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Sen Hakk’a tevekkül kıl Tefvîz et ve râhat bulSabreyle vü râzı olMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Deme şu niçin şöyle Yerincedir ol öyleBak sonuna seyreyleMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Hep işleri fâyıkdırBirbirine lâyıkdırNeylerse muvâfıkdırMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Sen adli zulüm sanmaTeslim ol oda yanmaSabret sakın usanmaMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Dilden gamı dûr eyleRabbinle huzûr eyle Tefvîz-i umûr eyleMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Hakk’ın olıcak işlerBoşdur gam ü teşvîşlerOl hikmetini işlerMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Bil kâdı-i hâcâtıKıl ana münâcâtıTerk eyle murâdâtıMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Bir işi murâd etmeOlduysa inâd etmeHakk’dandır o reddetmeMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Bu nâs ile yorulmaNefsinle dahi kalmaKalbinden ırağ olmaMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Hiç kimseye hor bakmaİncitme gönül yıkmaSen kendine yan çıkmaMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Mümin işi reng olmazÂkil hûyı ceng olmazÂrif dili teng olmazMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Kalbin ana berg eyle Tedbîrini terk eyle Takdîrini derk eyleMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Hôş sabrı cemîlimdirTakdîr-i kefîlimdirAllâh ki vekîlimdirMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Hallâk-ı rahîm oldurRezzâk-ı kerîm oldurFa’â-li hakîm oldurMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Geh mutî-ü geh mâniGeh dârrü gehî nâfiGeh dâfi-ü geh râfiMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Page 145: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker

ibrahim hakkı hazretleri

Her kuluna her anda Geh kahr ü geh ihsândaHer anda o bir şândaMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Geh sâde vü gâh rengînGeh tab'ını ider sengînGeh hürrem ü geh gamgînMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Geh abdin eder ârifGeh eymen ü geh hâifHer kalbi O’dur sârifMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Geh kalbini boş eylerGeh hulkınu hôş eylerGeh aşkına dûş eylerMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Her dilde ânın adıHer cânda ânın yâdıHer kuladır imdâdıMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Nâçâr kalacak yerdeNâgâh açar ol perdeDermân eder ol derdeMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Az ye az uyu az içTen mezbelesinden geçDil gülşenine gel göçMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Geçmişle geri kalmaMüstakbele hem dalmaHâl ile dahi olmaMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Her dem anı zikr eyleZîrekliği koy şöyleHayrân-ı Hakk ol söyleMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Gel hayrete dal bir yolKendin unut anı bulKoy gafleti hâzır olMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Her sözde nasîhat varHer nesnede zînet varHer işde ganîmet varMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Hep remz ü işâretdirHep gamz ü beşâretdirHep ayn-ı inâyetdirMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Her söyleyeni dinleOl söyledeni anlaHem eyle kabûl cânlaMevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Bil elsine-i halkıAklâm-ı Hakk ey HakkîÖğren edeb ü hulkı Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

Vallâhi güzel etmişBillâhi güzel etmişTallâhi güzel etmişAllâh görelim netmiş Netmişse güzel etmiş*

Page 146: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker
Page 147: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker
Page 148: 13 düşük - panel.aziziye.bel.trpanel.aziziye.bel.tr/uploads/dosyalar/13_düşük.pdf · Cahit Arpacık - Yalçın Özmen Eski Erzurum Fotoğrafları Metin Diler - Murat Türker