15. ve 16. y¼zy±lda osmanl± saray mutfa±
TRANSCRIPT
15. ve 16. Yüzyılda Osmanlı Saray Mutfağı
Cızı mler Bel kı s Taşkeser
YAŞANTI
SULTAN SOFRALARI 15. ve 16. Yüzyılda Osmanh Saray Mutfağı
Stefanos Yerasimos Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye üzerine çalışmalarıyla tanııı.mış araşhrmacı. 1942 İstanbul doğumlu. Mimarlık öğreniminden sonra 1966'da Paris' e gitti ve orada şehireilik okudu. 1972'den beri Paris VTll Üniversitesi'nde, şehireilik ve jeopolitik profesörü. 1994-1999 arasında İstanbul Fransız Anadolu Araştırmalan Enstitüsü'nün müdürlüğünü ya ph. Halen Paris VIII Üniversitesi'nde ders vermeye devarn eden Yerasimos'un jeopolitik ve şehirler tarihi başta olmak üzere çeşitli konularda yayunlaıımış birçok makalesi vardrr. Kiraplan; Azgelişmişlik Siirecinde Türkiye; Ekim Devrimi 'ııdeıı
Milli Mücadele'ye Türk-Sovyet Ilişkileri 1917-1923; Türk Metirıleriude Konstaıt!iniye ve Ayasofya Efsa7ıeleri; Milliyetler ve Sınırlar- Balkanlar, Knjkasya ve Ortadogu; fstanbul 1914-1923 Akdeniz Dünyası Şehirleri; Osmanlı lmparatoı·lıığll'nda Seyyalılar (XlV-XV I. yüzyıllar); Istanbul-V oya ge iııtime (İstanbul -iç Yolculuk); La Turquie vue du ciel (Havadan Türkiye); Imparatorluklar Başkenti Istanbul; Türkiye'de Sivil Top/ımı ve Milliyetçilik; Siile1Jmarıiye.
Stefimos Yerasimos'ım YKY'deki öteki kitabı:
Süleymaniye (2002)
f
•
STEFANOS YERASIMOS
Sultan Sofraları 15. ve 16. Yüzyılda Osmanlı Saray Mutfağı
çiziMLER Selkıs Taşkeser
YAŞANTI
om o ISTANBUL
Yapı Kredi Yayınlan • 1637 Edebirat 43Y
Sult.m Sofralan- 15. ve lb. Yuıyıld~ Osmanlı Saray Mutfağı 1 Stcf.mos Yer.ı,ımos
Çizimler llello.L• Taşk~r
Kitap Edltiıru: Ayfer Tunç
Kapak Tas.uunı. Nahid .. Dik el &skı: Şdilc Matba:ısı
1. B.ısl-ı: istanbuL Ni. '\an 2002 ISBN 975-011.0386-$
C Yapı Kredi Küllilr S..nat Yolyınalık 11can•t \'o.! 5il11ayi AŞ. 2002
Y.:ıpı Kredı Kultur Sıuıal Yayıncılık Tıc.ıret ve Sil11llyi A.Ş. Yapı Kredi Kultur Mt•rketı
lstiklal C.:ıddt.'sl No. 2115 Bı•yuglu R0050 lsl.ınbul Tdcwnc (0 212) 25:! \7 00 (pb\) FHk.~. (1) :!1:!) 293 07 :!3
httpc/ /\\·ww.yapıkrı..Jı~"nymlan com . e-posta :rkkulturu rkykultıır c<ım. IT lntt>met ·:oa~ adn>:>i. http:/ / v.'V.'W eslor.> com.tr / bul\'olr J yı..y
. . ..
IÇINDEKILER
SULTAN SOFRALARı
Osmanlı Mutfağını Ararken (Bir Maceranın Hikayesi) • 9 Orta Asya' dan Akdeniz' e • 13
Saray: Mutfaklardan Sofraya • 18 Padişahlann Yemek Zevkleri • 26
Ziyafetten imarete • 3S Halk m Yiyecekleri • 4S
Bir Maceranın Hikayesi (Devam ve Son) • Sl
Notlar • SS
TARİFLER
Salma • 64 Elma dolması • 66
Pazı Buranisi • 68
Dane-i rişte (Erişte pilavı) • 70
Herise • 72
Tüffahiyye • 74 Ispanak Kalyesi • 76 Pirinç Herisesi • 78 Çcşidiyye • 80
Tavuk Kavurması • 82 Merserem • 84
Zirva • 86
Kabak Bastı • 88 Medfune • 90
Mersmuye • 92
Mutancana • 94
Piyaziyyc • 96
Kabuni • 98
Rummaniyye (Nar ekşili kalye) • 100
Nirbac (Havuç kalyesi) • 102
Raşidiyye • 104
Kabak Büranisi • 106
Hazariyye • 108 Kabak keşkülü • 110
Bakuli yy c (Pırasa kal yesi) • 112 Buyresiyye (Kadmtuzluğu yemeği) • 114
Mu'amiyye • 116
Mahmudiyye • 118 Tavuk Masusa • 120
Mantı • 122
Patlıcan Turşusu • 124
Şalgam Turşusu • 126
Mastave • 128
Me'muniyye • 130 Senbuse • 132
Balllelvası • 134
Şeker Börek • 136
Sôbuni Hcl va • 138
Muhallcbi • 140
Zcrde • 142
Sözlük • 143
SULTAN SOFRALARI 15. ve 16. Yüzyılda Osmanlı Saray Mutfağı
Osmanlı Mutfağınz Ararken (Bir Maceranın Hikayesi)
Bu çalışmanın başında, kendimize yönelttiğimiz soru şuydu: imambayıldı, börek, yaprak sarması tariflerini tekrarlamadan Osmanlı mutfağı kitabı yapmak mümkün mü? Geleneği algılama biçimi çoğu zaman çocukluk hatıraları ile karışık, geçmişin değişmezliği hakkındaki kanaatirnizden oluşmaktadır. Böylece, büyü kannemizin pişirdiği yemekierin beş yüz yıl önce padişahın sofrasında çıkanların aynısı olduklarına inanmakta güçlük çekmeyiz. Ancak, bugün Doğu mutfağınm başlıca malzemesinden olan domatesin, yeşil ve kırmızı biberin, fasulyenin, sakız kabağının, aynı zamanda patates ve mısırın Amerika'dan geldiğini ve 18. yüzyılın ikinci yarısında, hatta 19. yüzyılın başında Doğu Akdeniz yöresine yayıldıklannı düşünürsek, bu konudaki kanaat!~ rimizin ne kadar yanbş olduklannı anlarız.
Bu durumda, bilinenleri aşıp, 16. yüzyılda padişalun, büyüklerin ve halkın sofrasını gözümüzde nasıl canlandırabiliriz? Tek çözüm, araştırmacının insan topluluklannın tarihini incelemek için kullandığı yönteme başvurup arşiv belgelerine dalmaktı. Böylece Osmanlı arşivlerinin Osmanlı mutfağı kadar zengin olduklarını kanıtlamaınız da mümkün olacaktı.
hk sonuç, olağanüstü olduğu kadar hayal kıncıydı. Kılı kırk yaran Osmanlı bürokrasisi arkasında şaşırtıcı sayıda ve nitelikte belgeler bırakmıştı . Topkapı ve diğer sarayların mutfak masrafiarına ait muhasebe defterlerinde her yıl ve bazı yıllar için günü gününe, çok büyük miktarda satın alınan et ve pi-
9
rinçtcn, misk ve amber gibi çok değerli maddelere ve eczacılıkta kullanılan cüzi malzemelere kadar her şey k.aydedilmisti . ı
Padişahlar ya da vezirler tarafından yoksullan doyurmak ama-. . cıyltı kurulan imaretlerin vakfıyelerinde ve yıllık muhasebele-rinde, her öğünde dağıtılan tabak sayısı, yemekierin cinsi ve içindeki malzemeler tüm ayrıntılarıyla anlablmışn.2 Terekc defterlerinde ölen bir bakkal ya da altarın dükkanındaki tüm malzemelerın dökümü yapılmıştı.3 Istanbul, Bursa, Edirne gibi büyük kentlerin ihtisab kanunnamelerinde satılan tüm yiyecek ve içeceklerin cinsleri ve fiyatları sayılmışh.4 Narh defterlennde, pazarlara sürülen her çeşit malın listeleri çıkanlmışh.s Padişahlarm At Meydanı'nda düzenledikleri sünnet düğiınlerinin ziyafet defterlerinde şölenlerde sunulan yemekler sıralanmış, bazen içindeki malzemeler de bclirlcnmişti.6
Bu belgelerden derlediğimiz bilgiler bize çok şey öğretti: Günümüzde büyük çoğunluğu unutulmuş olan malzemeler, sarayın tükettiği inanılmaz yiyecek miktarları, cins ve fiyat değişimlerinin tanıklık ettiği dönemler arası yemek zevklerinin gelişimi vb ... Ancak bunlann arasmda hiçbir yemek tanfi yoktu. Bu nedenle, 1469'un Haziran ayında Fatih Sultan Mchmed'in mönt.isünü oluşturan mal~:cmeyi bilmemize, Istanbul'daki Suleymaniye İmaretı kazanlannın içeriğini dirhemine kadar saptamamıza, gözümuzün önünden geçen yemek adları listelerine rağmen, bunların nasıl pişirildiğine dair en küçük bir fikrimi?in olmamasının sıkıntısını çekiyorduk. Önümüzde biriken bu bılgi yığınının sonucunu tatmak için, arşivlerin, zenginliklerıne rağmen, yeterli olamayacağı açıkb.
Bu işin içinden çıkabilmek ıçin, yemek tariflerini içeren belgelere ulaşmamızın gerektiği anlaşılıyordu. Oysa sorun burada yatıyordu. Bilinenler, zamanında ya da günümüLde yaylmlanmış olan Osmanlı yemek kitaplarının en eskileri 18. yüzyılın ikinci yarısına dayanıyordu. Amerika'dan gelen bitkilerin Osmanlı mulfağına girmiş olduklım dönemde ve bu mutfağın Batılılaşma sürecinde kaleme alınmışlardı, bugüne kadar aktarılan bilgilen ıçeriyariardı Bundan öncesine ait ne vardı? Hiçbir ;;;ey yuktu. Ya da tartışmalı olan bir belge \'ardı. 15. yüzvıla t.-ırihlcndirilmış olan bir ynzma. Anc.:ık Mehmed bin Mahmud
lO
Şin·ani adında biri tarafından kaleme alınmış olan bu metin, 13. yüzyıla aıt Muhammed ibn ül-Hasan ibn Muhammed elKatıb el-Bağdadi"nin Kitiibii 't-tabilı adiı eserinin Arapça' dan Türkçe'ye çevirisi olarak biliniyordu. Arapça metin birkaç defa bastlmış, ayrıca İngilizce'ye de çevrilmiştU Böylece, Türkçe yazmanın özgün bir metin olamayacağı ve ayrıca içeriğinin Osmanlı mutfağını değil, "Arap" mutfağını yansıthğı düşt.inülüyordu. Oysa, bu ya?mayı elden geçirmiş araştırmacılar, Mehmcd Şırvani'nin çevirisine, aslında bulunmayan 77 adet yemek tarifi cklediğini belirtmişlerdi.s Bu durumda, ışe bu yazmadan başlamak gerektiği ortaya çıkıyordu.
Bu gibi durumlarla karşılaşmış olanlar bunların ne denli karmaşık olduklannı bilirler. Ya7manın tek kopyası İstanbul'da Millet Kütüphanesi'nde bulunuyordu. Ancak kütüphane 17 Ağustos 1999 depreminde zarar gördüğünden yazmalar Bayezit Devlet Kütüphanesi'ne taşınrmşh. Sonunda yazmanın bir CO-rom kopyasını elde etme şansımız oldu. Yazmayı ilk gözden geçirdiğimizde başka sürprizlerle karşılaşhk. Bildiğimiz kadanyla başka kaynaklarda adı geçmeyen Mehmed Şirvani kendisini bu eserin yazan olarak tanıttıktan sonra, kaynaklan konusunda hiçbir bilgi vermeden art arda 255 yemek tarifi sıralıyordu.
Yazmanın tümünü çözüp Bağdadi'nin metni ilc karşılaştırmca mcsele anlaşıldı. Şirvani, çok küçük ekleme ve yer değiştirmelerlc Kıtlibii't-tabilı'i Türkçe' ye çevirmiş ve sonuna, 174. tariften sonra, kendi tariflerini eklemişti. Böylece, ilk defa 15. yüzyıla ait, Türkçe yazılmış, bilinmeyen 82 yemek tarifiyle karşı karşıya bulunuyorduk.9 Gayretlerimiz scmeresirıi vermeye başlıyordu, ancak kuşkulu bir durum daha vardı. Şirvam'nin ekiemiş olduğu tarifler, bugün kaybolmuş olan başka eski bir yazmadan alınmış olabilirdi. Bu durumda elimizdeki yazmanın tümüyle bir derleme olması olasılığı vardı ve burada anlatılan yemekierin o dönemde Osmanlılar'da yendığinı karutlayamazdık; yüzyıllar sonra, günümüzde Türkçe'ye çevrilmiş bir Çin mutfağı kitabını bulup 20. yüzy1lda Türkiye'de Çin yemeği yendiği sonucuna varan bır gelecek zamanlar araştırmacısının durumuna düşerdık
Bunun çaresi Şırvfı~i ' nin derlemesindeki tarifierin gerçekten 15. ve 16. yuzyılın l~t;ınbul 'unda pışirildiklcrinin i~patını
ı ı
yapmaktı. Bu bağlamda daha önce arşiv belgelerinde yapmış olduğumuz araştırmalar bize yardımcı oldu. Önceleri bizi hayal kınklığına uğratan muhasebe defterlerindeki esrarengiz yemek adları, şimdi bu yazmanın gayet açık tarifleri sayesinde gözlerimizin önünde canlanıyor, bilmece çözülüyordu. YemekIerin bir kısmını adlarından, bir kısmını içindeki malzemelerden tanıyabiliyorduk. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde bulunan, "Fusul-i erba'aya münasib gıdaların beyan edildiği defter" (Dört mevsime uygun yiyeceklerin anlatıldığı defter), adında, 16. yuzyıla ait olduğu varsayılan ve saray ağalannın günlük yemeklerini sıralayan bir belgelO ile 1539 sünnet düğününün ziyafet defterill bu konuda en kıymetli bilgileri içeriyordu. Bunlarda ve diğer belgelerde adı geçen yemekleri n Şirvaru'rıin ekiediği bölümde olduğu kadar, çeviri bölümünde de yer alması, bu yemekierin "Arap", yani Bağda di' den çevrilmiş olanlar ve "Türk'', "eklenmiş olanlar" olarak ayrılmasının doğru olamayacağmı gösterdi. Her iki bölümün tümü olmazsa bile büyük bir kısmının Osmanlı saray mutfağında kullanılmış olduğu açıktı. Ayrıca Şirvani'nin kaleme aldığı yazmanın tek nüshası Istanbul'da bulunduğu gibi, esas kaynağı olan Bağdadi'nin Kitab iit-tabllı'in tek nüshası da İstanbul'da bulunmuştur. Bu durumda, Osmanlı sarayının Arap yemek kitabını İstanbul'a getirtmiş olduğunu ve Şirvani'ye bunu Türkçe'ye çevirmesini ve arkasına o dönernin gözde yemeklerini eklemesini ısmarladığını pekala düşünebiliriz. Sonuç olarak, Osmanlı'nın en şaşaalı dönemlerinde saray mutfağının izlerini yakalamış bulunuyorduk.
12
Orta Asya' dan Akdeniz' e
Yunan-Roma ve onun uzantısı sayılan Bizans dönemlerinde.Akdeniz'de beslenme ekmek-şarap-zeytinyağı üçlüsüne dayanır. Osmanlı döneminde ise bunun yerini pirinç-şeker-yağ üçltisünün aldığını söyleyebiliriz. Zaten Ortadoğu Sernit dünyası tarafından pek rağbet görmeyen şarap, İslam'da haram sayılmasıyla, Akdeniz'in güneyinde giderek geriler. Bununla birlikte yine de tümüyle yok olmaz, çünkü Doğu Hıristiyanları şarap yapmayı ve tüketmeyi sürdürdükleri gibi, bu içki, tüm literatürün karutlaclığı üzere, Müslüman elitler tarafından da hemen her dönemde benimsenir. Ancak uğramış olduğu dinsel yasaktan dolayı beslenmenin temel öğelerinden biri olmaktan çıkar.
Zeytinyağının durumu daha karışıktır. Araplar'ın ve daha sonra Türkler'in zeytinyağına, içyağı, kuyruk yağı ya da tereyağını yeğlemelerini orıların göçebe kökenierine mi bağlamak gerekir? Her neyse, Bağdadi, tariflerinde katı yağ olarak kuyruk yağı kullanır, sıvı yağ gerektiği zaman da susam yağma başvurur. Türkçe çeviride eklenmiş olan yemek tarifleri ise çoklukla sütten yapılmış tereyağının kullanılmasını önerir. Zeytinyağı ise yemek tariflerinde hiç geçmediği gibi, muhasebe defterlerinde de çok seyrek görülür ve galiba en çok da kandil yakmak için kullanılır.
Ekmek kuşkusuz halkın temel gıdasıdır, ancak pirinç varlıklıların yeğlediği beslenme öğcsi haline gelir. Bu konuda sözcüklerin kökeni kesintilerin ve sürd:liliklL'rin saglıklı bır belirtı-
13
sidir. Istanbul'da 15. ve 16. yüzyılda yaygın bir biçimde tüketilen ve yassı ekmek anlamına gelen "pide" ve "fodula" sözcükleri, ortaçağ Yunancası'nın pitta ve onun küçültmeli hali pıttulıldan geliyor. Oysa Türkçe'de, kökeni ortak olan Yunanca oryza ve Arapça erz'den türetilecek bir sözcük yerine, Farsça "pirinç" kullanılıyor Aynı zamanda pirincin, özellikle sade yağla pişirilmiş pilav biçimiyle, hem Iran hem Osmanlılar'da yaygınlaşmasının, 15. ve 16. yuzyıllara ait bir durum olduğu sanılıyor. Büyük bir olasılıkla, Uzakdoğu ve Hindistan'da bir halk besinı olan pirinç, Moğol ishlaları aracılığıyla Ortadoğu'ya yayılmış, Timurlular'ın Semerkant ve Herat'taki saraylarında asalet unvanı kazandıktan sonra, Tebriz, İsfahan ve istanbul' da da beğenilmiştir.12 Pirincin, özellikle etti karışımlarda daha ince ve karışık uygulamalara el vermesi, yoksulun besini olan buğday ve ekmekten daha makbul sayılmasına neden olmuştur.
Osmanlıların şeker sevgisi ise açıktır. Kullanmış olduğumu7 15. yüzyıl yazmasında, şeker ya da bal katılmış etli yemeklerin büyük çoğunluğu, Şirvani tarafından eklenmiş tariflerde bulunur. Oysa, Arap gezgini İbn Battuta, 1330'lu yılların başında, Türk ve Moğol boylarının göçebe bir hayat yaşadığı "Kıpçak sahrasına" (Güney Rusya steplerine) yaptığı yolculukta, bu halkların şekerli olan her şeyden nefret ettiklerini yazar: "Bu insanlar tatlı yemeyi ay1p sayarlar (. .. ) Emir Tülek Timur' un bana anlatlığına göre, kırk çocuğu ve torunu olan bır kuluna sultan bir gün 'Tatlı yersen hepinizi azat ederim' demiş, ad~m reddetmiş, 'Öldürsen bile yemem' diye yanıt vermiş".13 Uçyüz Jll sonra Evliya Çelebi, tatlı yemeyi iyi Müslüman'ın niteliklerinden biri sayar, "Tatlı sevmek imandandır" ve "Mü'min hclva gibidir" hadislerini hahrlatır.14 Esnafın geçit resminde balıkçıtarla çıkan tartışmada helvacılara şöyle dedirtir: "Sayd ettiğiniz mahilcr (avladığınız balıklar) ekseriya bikri canıara ta'amdır, kar ü kisbleriniz da'ima fasıklar ve kefereler iledir, bızim helvamız dersen tatlı ballı şekerlerden ve Cenab-ı Bari'nin '5nfı halık cl-'aneb' (üzümü yarattım) buyurduğu
üzümden ve 'min 'asci-i musaffa' (süzülmüş baJ15) deyü medh ildüği 'asci-i halisden hasıl idüp mü'min ve muvahhidlcr ni'rneti olur".16 Dolayısıyla, tuzlu ya da ekşi olan, içkı mezesi
14
olarak algılandığından, müminlere yakıştırılmaz. Böylece Evliya turşucular esnafından "Esnaf-ı turşucıyan la'am-ı fasıkan" diye söz eder ve arkasından da "El-mü'min helva ve'l fasık turşu" hadisine yer verir.17
Besleme alışkanlıklarının bu değişimi Turkleı'i bugünkü Moğolistan'dan Akdeniz kıyılarına kadar getiren büyük göçle koşut olarak ele alınmalıdır. Türk mutfağı konusundaki en erken bilgilerimiz, beklenebileceği gibi et ve sakatatın bolca kullanıldığını, aksine yaş sebzeye az yer verildiğini ve büyük bır olasılıkla Çin etkisiyle, suda ya da buharda pişirilen hamura önem verildiğini gösteriyor. Hamurlu yemekierin bir bölümü yüzyıllan aşarak günümüze kadar gelmiştir. Bunların arasında tutmaç, 1072'de kaleme alınan Kaşgarlı Mahmud'un Divanu LQgat-it-Türk'ün de geçer ve bu fırsatla şöyle bir efsane anlatılır:
"Bu yemek Zülkarneyn'inlS yaptığı azıklardandır; şöyle yapılmıştır: Zülkarneyn, karanlıktan çıklıktan sonra azıkları
azalmış; Zülkarneyn'e açlıktan yakınmışlar, ona 'bizı aç tutma' demek olan 'bizi turma aç' diyerek 'yolumuzu aç, biz yurtlarımıza gidelim' gibi sözler söylemişler. Zülkarneyn, bilginlerle konuşmuş, bu yemeği çıkarmışlar; işbu yemek, bedeni kuvvetlendirir, yüze kırmızılık verir, kolaylıkla sinirilmez. Tutrnaç, yendikten sonra suyundan da içilir. Türkler bu yemeği gördükten sonra 'tutmaç' demişler. Aslı 'tutma aç'tır. Iki 'elif' birden atılmıştır; 'kendini acıktırma, böylece yemek yaparak ye' demektir" .19 İbn Battuta ise bu yemeği n basit bir tarifini verir: "Hamuru küçük parçalara keserler, ortalarına bir delik açarlar ve bir kazana atarlar; piştikleri zaman üzerine yoğurt dökerler ve yerler" .20
Aynı biçimde, Şirvan!'nin eklemiş olduğu, tarifini verdiğimiz mantı da, zaman ve mekanı aşmış bir yemek olmalı. Aksine bir çeşit sakatat sucuğu olan ve Kaşgarlı tarafından "İşkembe ve bağırsak incecik kıyılır, bağırsak içerisine konur, kızartılarak yahut pişirilerek yenir"21 diye tarif elliği yörgemeç'in izi sonradan kaybolur.22-23
14. ile 15. yüzyılın başlarında, y;mi İstanbul'un alınmasından önce, Anadolu'da ya7llmış Türkçe tıp kitaplarında sa-
l)
kata t hala önemli bir yer tutar. Dalak, safranlı ve sirkeli koyun paçası, zeytinyağı ve tuzla yenen koyun gözü, tarçınlı koyun başı, beğeniten yemeklerdendir.24 Koyun beynı ise (tuL ve kekikl~ yenmesi öneriJir25) hatırh kişilere sunulan bir yemektir Dönemin Türkçe'sinde "menğiledi" fiili, ''beyin yedi" ve aynı zamanda "nimete kavuştu" anlamına gelir.26 Oysa yüz yıl sonra saray mutfağında sakatata rastlanmaz. Koyun başı ve ayakları ise bir halk yemeğini oluşturur, kelle-paça tabiriyle başçı dükkaniarında ayrıca satılır.27 Ciğer kebabının adı ise ancak 17 yüzyılın ortalannda narh defterlerinde anılır.28 Bu gözlemlerden İmparatorluğun başına geçmiş Osmanlılar'ın, göçebe mutfağının izlerini küçümseyip sakatah halka bırakhklan izlenimi doğar.
Aynı zamanda, herhalde Müslümanlığm etkisiyle, et çeşitlerinde bir azalma görülür. Yukarıda sözü edilen tıp kitapları29, koyun etinden başka, dört ayaklılardan, keçi, ceylan, at, yabani eşek, sığır, deve (etinin zencefil reçeliyle yenmesi önerilir) ve tavşam sayarlar. Kuşlardan sülün, keklik, güvercin yavrusu ve turaç çok makbuldür.30 Aynca horoz, ördek ve çilden de söz edilir. Serçeler ise badem yağıyla pişirilmelidir.31 Yüz yıl sonra, saray hemen hemen yalnız koyun ve tavuk satın alır. Sığır eti, yılda bir defa, sonbaharda, pastırma yapmak için alınır. Bununla birlikte At Meydanı'nda yapılan büyük sünnet düğünlerinin ziyafetlerinde, kaz, ördek, keklik, bıldırcın ve hatta tavus kebaplanna rastlamr.32 Ancak, bu dtiğünler fanteziterin ve kurallara aykırı davranışların hoş görüldüğü büyük güç gösterileridir. 1582 tarihli sünnet düğününde meydana getirilen kızarmış sığırların içinden canlı
hayvanlar çıkar. Kısacası, Türkler Orta Asya steplerine ait bazı besin alış
kanlıklarını terk edip yenilerini benimsemişlerse bile, bunlar Akdemz'e özgü değildır. Bunun en çarpıcı kanıtı balıktan ve özellikle deniz ürünlerinden uzak kalmalandır. Üç tarafı denizle çevrili bir saray halkı için böyle bir durum acayip görülebilir. Ama aynı nımarıda, ilk defa Bizans'la devamhlık gösteren bir açıklamayı da getirir. Gerçekten de, balığının bolluğu ile tinlenmiş bir kentte, balık ve diğer deniz ürünleri ancak halk yemeği
16
addedilebilirdi. Bizans döneminde balıkları yoksullar ve kcşişler yerdi. Gelenek Osmanlı döneminde de surer. Evliya Çelebi taze ya da tuzlu balığı ve diğer denız Lirunlerinı ayyaşlara ya da Hıristiyanlara layık bir besin olarak görür ki, bu iki grup herhalde gezginin gözünde aynı kişilerden oluşuyordu. Aksine, saray balığa ihtiyaç duyduğunda, tatlı su balığmı yeğler ve onu bazen uzaklardan da getirirdi.
17
Saray: Mutfaklardmı Sofraya
Mutfağın, giysinin ya da konutun tarihini yazmaya kalkışhğımızda karşımıza hep Yarlıklılar çıkar. Çünkü bu dünyadan geçerken en kalıcı izleri onlar bırakmışlar ve çoğu zaman en karmaşık biçim ve uygulamalan onlar geliştirmişlcrdir, diğerleri ise kıt kanaat kendilerini geçindinneye çabalamışlardli. 16. yüzyıl İstanbul'unda, evlerın ancak yuzde 6'sının mutfağı olduğunu biliyoru:t:.33 Diğer evlerin sakınleri ya avluda yemek pişiriyor, ya da dışardan hazır yemek alıyordu. Böyle bir durum ne tek, ne de ilktir. Aynı dönemde Kahire'yi ziyaret eden gezginlcr, en yoksulların yiyeceklerınİ hazır aldıklarını yazarlar ve Roma döneminde kentlerdeki sayısız labema'ların nufusun en yoksul sınıflarını doyurduklan bilinir Bunun başlıca nedeni yakacak giderleridir. Ailelerin ayrı ayrı ocak yakmalan, aynı miktar odunla aşçı ocaklannda birçok kişi için yemek pişmesinden çok daha pahalı oluyordu, böylece sabil ya da seyyar aşçıdan alınan yiyecekler daha ucuza çıkıyordu.
Her halükarda elimizdeki belgeler çoğunlukla saray masraftarına aittir ve halkın yiyecek tüketimi ve alışkanlıkları hakkındaki bilgilerimiz, imaret muhasebeleri ya da ihtisab kanunnameleri ile sınırlı kalmaktadır
Sar.1y aslında karmaşık bir birimdir Merkezde Topkapı SJrayı vardır, sarayın ıçinde padişah; 16. yüzyılın ıkinci yarısından başby<mık harem ve içoğlaru ilc harem ağalarından oluşan endcrun halkı yasar. Sarayın çevresinde, birun halkı: bostancı-. ~ . lar, ç<wu;.lar, ahır personeli ve diğerleri oturur. Onun dışında,
ıs
eski padişahlann haremlerinin ycrleştirildiğı Beyazıt'taki Eski Saray, Acemı Oğlan Kışiası olarak kullanılan, At Meydanı'ndaki ibrahım Paşa Sarayı ve Galatasaray ve nihayet kadın sultanların saraylan vardı. Bütün bunların masrafları ve iaşesi aynı kaynaktan karşılanırdı ve yillık muhasebeler bunl~rı kapsardı34 Sarayın beslediği, içerde ve dışarda yaşayan kışılenn sayısını kesin olarak bilmiyoruz ve ancak satın alınan malzemeden hesabını yapmaya çalışabiliriz. 1490 yılına tekabül eden 355 gunlük hicrı 895 yılı için Topkapı Sarayı'na, 1~56 k~yun, 410 ton un ve 200 tona yakın pirinç35 alınmıştır. Gurıde kışı başına 3000 kalori hesabıyla, başlıca yiyeceklerin kalerileri hesaplanarak saray mutfaklarının o tarihte yaklaşık 3000 kişiyi beslediği ortaya çıkıyor. Bunlar ortalama günde 380 gr. et, aynı miktard.a un -ki SOO gramlık bir yassı ekmeğin karşılığıdır- ve 185 gr. pırinç tüketiyorlar. Kalerilerinin yarısını ekmekten, üçte birini etten aldıkları görülüyor.
Bir sonraki yüzyılda, 1573 tarihli muhasebe defterinden yola çıkarak ve aynı verilerle yapılan hesap, saray halkını 8000 olarak gösteriyor. O yıl saray 34887 koyun, 1074 ton un ve 730 ton pirinç almışhr. Bu dururnda günlük kişi başına tüketi~_380 gr un (SOO gr. ekmek), 250 gr. pirınç, 320 gr: et oluyor. Bu~~~rih arasında haremin Topkapı'ya yerleşmesı, sayı arhşını buyük ölçüde açıklıyor olmalı.
Yüz yıl sonra ise, 1660'ta, saray halkı ya da saray tarafından iaşesi karştianan kişiler 11000'e varıyor. Bunlar toplam olarak günde 1 ton pirinç ve 3,5 ton et tüketiyorlar. Aynı tarihte saray yılda 199000 tavuk satın alıyor, yani her gün sarayda 560 tavuk kesWp yolurıuyor.36
Sayılardaki arhş saray mutfaklannın konumunu ve boyutunu etkilernemişe benziyor. Gerçi mutfak bölümü 1574 yangınından sonra Sinan tarafından yeniden yapılmış, ama en güneydeki -yani uçüncü avlu duvarından en uzak olan- iki bölüm ün yangından kurtulmuş Fatih yapısı olması, Sinan'ın mimari özelliklere pek fazla değişiklik getirmcdiğı gibi, yeni bölümler de eklemediğini gösteriyor.37
Saray mutfakları birbirinin aynı on bölümden oluşuyor. Güneyd~n başlayarak Hassa, yani padışahın kişisel mulfağı,
l9
Valide Sultan mutfağı, hasekiler ve diğer kadınlar mutfağı, kapıağası mutfağı, Divan-ı Hümayun mutfağı, enderun ağaları mutfağı, erkek ve kadın hizmetkarların ve Divan memurlarının mutfağt sıralanıyor. Birbiriyle bağlanhlı son iki bölmede şekerciler yer alıyor. Böylece sarayın tüm yiyecekleri aynı yerde hazırlanıp pişiriliyor ve sonra sarayın çeşitli dairelerine götürüluyordu. Hizmetkarlar yemekleri hareme kadar götürüp karaağalara teslim ediyordu. Has odanın ve kiler koğuşunun bir kısım içoğlanları ise padişahın sofrasına memur edilmişti
1433 Mart'ında Edırne'yi ziyaret eden Burgonya Di.ıkası
Philippe le Ben'un başçaşnigiri Sertrandon de la Broquiere, bır Osmanlı padişahırun yemcğine tanık olup anlatan tek kişidir. Il. Murad, Milana Dükasının elçisi, bir Bosna prensi ve birkaç Eflak asilzadesi ile birlikte sofraya oturmuştur. "Ve hükümdar yerine gelip oturmadan ortClya, yüz kadar büyük kalaylı sahan getinnişlerdi ve her birinde bir parça koyun ve pirinç vardı( ... ) Sonra, hükümdar yerine oturdu ve oturduktan sonra ( ... ) ona yemek getirildi ve önüne ipek bir bez serildi. Ondan sonra, sofra örtüsü yerine, önüne lal renginde, daire biçiminde yumuşak deriden bir örtü serdiler, çünkü adet yalnızca böyle deri örtü üstünde yemesidir. Ardından ona iki büyük altın kaplı sahanda etler getirdiler ve bunlardan alır almaz, hizrrıetkarlar, yukarıda sözünü etmiş olduğum diğer sahanları getirdiler ve orada oturanlara ikram ettiler, yani her dört kişiye bir sahan düştü ve içinde duru pirinç ile bir koyun parçası vardı, yanmda ne ekmek ne de içecek vardı."38
ll. Murad'ın oğlu Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'u 1453'te alır ve 1460-1470 yıllarından Topkapı Sarayı'nın inşaatına başlar. Aynı zamanda saray ve devlet düzenini saptayan kanunnamesini yayınlar Kanunnamenin 35. maddesi şöyledir: "Ve Cenab-ı şerifim ile kirnesne ta'am yemek kanunum değildir. Meğer ki ehl-ı iyatden ola. Ecdad-ı izamım vüzerfisiyle yerler imiş. Ben ref' etmişümdür."39 Hüküm açıktır, bundan böyle padişahlar tek başlarına yemek yiyecek, çevrelerinde ancak içoğlanlan ve cariyeleri ya da kadınları olacaktır. Endcrun bölüklerinden biri, kiler koğuşu, bu ış için tahsis
20
edilmişti ve orada padişahın şerbetleri, macunları, tiryakları hazırlanır ya da bunlara giren kıymetli ve ender maddeler muhafaza edilirdi. İlk dönemlerde otuz kişiden oluşan bu bölüğün içoğlanları hükümdarın sofra gereksinmeleri doğrultusunda uzmanlaşmışlardı. Kilercihaşıdan sonra gelen koğuşun kıdemlileri sırayla, padişahın ekmeğini saklayan peşkirbaşı, suyunu saklayan mumbaşı, yemekten sonra sini ve kaşıkları yıkayan peşkir şakirdi idi, arkadan tepsicibaşı, yemışçi, turşucu gelirdi. Aksine, padişahın eline su döken ve ellerini silen peşkir ağası ve ibrikdar has odanın başlıca öğelerindendi ve has oda denilen padişah dairesinde yatar kalkarlardı.40 Bu tipte bir görev silsilesi harcınde cariyeter arasında da olmalıydı, ancak bu konudaki bilgilerimiz çok daha kıttır.
Padişah gibi sarayın diğer ileri gelenlerinin de, Valide Sultanın, hasekilerin, harem ağalarının, kendi hizmetkarları ortasmda tek başlarına yemek yedikleri düşünülebilir. Böyle bir durum dünyanın diğer büyük sarayıarına göre önemli bir farklılık arzeder. Çünkü yemek adabmm olabildiğince özelleştirilmesi onun protokol ve gösteri yanını yok eder. Fransa kralı ya da Çin imparatoru da tek başlarına yerler ancak bunu asilzadeleri ya da yüksek memurları önünde yaparlar, oysa Osmanlı hükümdarını yemek yerken ancak kulları olan içoğlanları, cariyeler, cüce ve dilsizler görl.lr.
Sarayda geçtiğini bildiğimiz tek toplu yemek Divan toplantılarından sonra, Divan üyelerine verilenidir. Bunu düzenleyen ise yıne IT. Mehmed Kanunnamesidir: "Ve Divan-ı Hümayunumda ta'amda vezir-i a'zam ile başdefterdar ve sfur vüzera ile defterdarlar ve nişancı yer ve kadiaskerler başka yerler. (. .. ) Ve7.ir-i a'zam önünden kalkan ta'am çavuşbaşma yoldaşlarıyla verilsün. Ve olbir vtizera önünden kalkan ta'am reisülküttaba nefcrahyle verilsün. Ve kadiaskerler önünden kalkan ta'am kapucılar kethudasma verilsün."41
Yabancı elçilik heyetleri sarayı 7iyaret ettiklerinde Divan i.ıyelcri ile birlikte yemek yerler. Bundan dolayı da bu ziyafetler birçok seyahat notlannda \'C elçilık raporlarında yer alır. En eski tanıklık, Haziran 1533'te sarnya gelen Avusturya Arşidüki.i Ferdinand'ın elçisi Cornelius de Schepper'indir.
21
"(Paşaları) kralın biraderleri ve dostları olarak selamladıktan sonra, orta yere bir iskemle getirip üzerine küçük bir masa biçiminde, ortasJ ve kenarları çıkıntılı, büyük gümüş bir sini yerleştirdiler; ekmek getirip herkesin önüne adı geçen sininin üstüne koydular. Ondan sonra paşaların göğüslerini rengarenk ipek bir kumaşla örttiller, bir tanesiyle de bizi örttüler. Ardından önce İbrahim'e, sonra Ayas'a, sayın Hieronymus'a42 en son da ben Cornelius Scepperus'a yıkanmamız için su döktüler. Almanya'da balıkla birlikte yemek için içine sirke koyduğumuz kaplara benzer küçük yuvarlak çanaklar getirdiler, bunların içinde sirkeli luyar turşusu ya da gill yaprağı reçeli vardı. Her birimize küçük bir peçete, her iki kişiye bir bıçak ve herkese birer tahtakaşık verdiler: bunun üzerine İbrahim Paşa bize, Türklerin tahtadan başka kaşık kullanmadıklarını söyledi. Ondan sonra parçalara ayrılmış soğuk tavuk eti ile dolu bİ! tabak getirdiler ve İbrahim Paşa yememiz için işaret verdi. Iştahım fazla olmamasına rağmen sözünü dinledim. Bu tabağı kaJdırdıktan sonra çeşitU kuşlada dolu bir ikincisini getirdiler; sonra bütün piliçlerle dolu bir başkasım ve bir tabağı her getirdiklerinde bir öncekini kaldırıyorlardı. Sonra nar suyu ile pişirilmiş limonlu bir pilav getirdiler, sonra şekerli yemekler ve dal1a birçoklarını. Ondan sonra da gümüş bir tabağın üstüne konmuş, yeşim bir sürahi içinde İbrahim Paşa'ya içecek getirdiler. O içerken, paşalar ve biz yerimizden kalkmadık. Sonra paşalara ve bize içecek getirdiler, gümüş tahaklar üzerine konmuş gümüş kadehlerde: adına şerbet denilen tatlı bir su.''43
Ekşi ve tatlı "girişler"in ikram edildiği bu yemekte tavuk ve pilav makbul sayılan yemekler olarak görülür ve içecek yemekten sonra gelir.
Ağustos 1544'te sarayda kabul edilen Fransız elçisi Polin de la Garde'ın yanındaı bulunan Antihesli rahip Jerôme Maurand!. elçilerin maiyetine ikram edilen yemeğe kahlır:
"Once meydanla aynı düzeyde olan kapıların birinden, bizdeki metrdotellerin karşılığı olması gereken bir Türk çıktı, altın işlemeli yeşil kadife kumaşlar giyinmişti ve elinde
22
bir değnek vardı; arkasından iki Türk onu izliyordu: biri elinde 15-16 karış uzunluğunda çok güzel tüylü bir halı taşıyordu; ikincisi çok güzel, uzun ve geniş pamuklu bezden bir sofra örtüsü ve btt örtüye benzeyen ancak daha az geniş bir çevre örtüsü getiriyordu. Halıyı taşıyan onu boyltı boyunca yere serdi; ikincisi halının üstüne sofra örtüsünü serdi ve çevre örtüsünü etrafına yerleştirdi. Onları, kabartmalı siyah hareli cepkenler giyen iki Türk daha izledi; birisi gayet beyaz poğaçalarla dolu bir sepet taşıyordu ve biır elinde bir demet çok güzel tahtakaşık vardı; poğaçaları ve kaşıkları örtünün üstünde sua ile dizdi. Arkadan görkemli ipekler giymiş iki Türk daha geliyordu; biri 10 litreyi alacak lbüyüklükte bir kavanoz taşıyordu, içinde şeker, armut ve diğer meyvalarla karıştırılmış bir su vardı, çok iyi, içimi çok güzel ve insanı dayuran bir şey; ikincisinin ellerinde iki tane çok güzel pişmiş topraktan çanak vardı, Pisa ya da Montaldo'dan gelenlere benziyorlardı. Arkalanndan ikişer ikişer, dallı kemhalar giymiş, bellerine alhn kemerler takmış, on dört genç geliyordu; saçları alınları hizasında kesilmişti, Provence kadınları gibi, b_aşlarına da ucu sivri çok güzel sarı bir külah geçirmişlerdi. Ilk ikisinin elinde iki tane pişrniş sarı pirinç tabağı ve iki tane erişte gibi uzun, susuz, beyaz pirinç tabağı vardı; onları izleyen ikilinin her birinin elinde iki tabak vardı, ikisinde tavuk parçaları ve irmik, diğer ikisinde de şekerli börekler vardı. Diğer ikisi ikişer tabak kızannış tavuk parçaları taşıyordu; arkadan gelen ikisi parçalara ayrılmış kızartılmış keklik ve bıldırcın tabakları getiriyordu. En son gelen ikilinin elinde ise şekere yatırılmış fıstıkla dolu ikişer tabak vardı. Ve tüm bu tabaklar anında sofranın üstüne kondu. Asilzadeleri sofranın çevresine Türk usulü yerleştirdiler, kimi diz çöktü, kimi yere oturdu, herkes nasıl yapabildiyse. İçmek istediğimizde, elinde şekerli su kavanozwm ve çanakları tutan, herkese dolu birer çanak veriyordu, ama daha fazla de~ ·ı "44 gı.
Aynnhlarından dolayı bu tasvir çok önemlidir. Ayı1ı zamanda yemek tariflerinde karşılaştığımız tuzlu tatlı karışımını doğrulamaktadır.
2.)
1604 ile 1607 arasında İstanbul'da bulunan Venedik balyozu Ottaviano Bon, elçili ya da elçisiz Divan yemeklerini aynı biçimde anlatmaktadır. 16. yüzyıl boyunca protokoltın temel öğeleri değişmemişe benziyor. Bon'a göre olağan Divan günlerinde yenen yemekler çeşitli biçimlerde pişirilmiş koyun, tavuk, güvercin, kaz, kuzu, piliç etleri ve pirinç ya da kuru bakla çorbasıydı. Elçi kabullerinde yemekler daha zimgin ve tabaklar gümüştendi.45 Gerçekten de 1582 sünnet düğününc gönderilen olağanüstü Venedik elçisi Jacopo Soranzo, şenliklerın başlamasından birkaç gün önce, 27 Mayıs'ta, saraya kabul edildiğinde, Divan'da verilen yemekte, birbirinin ardında 25 yemek sunulmuştu. Ancak maiyetindeki asilzadeler ayrı bir yerde yemekierin hazır olduğu bir sofraya oturtulmuş, büyük çanaklarla pirınç ve bezelye46 çoı:baları, muhallebı, haşlanmış koyun parçaları ve ballı hamur işleri sunulmuştur. Elçi ve yanındakiler, sofrada çatal ve bıçağın bulun.mayışından, yemekten sonra meyve ve tatlı yenıneyişinden şikayet etmektedirler.47
Bu anlah!:lllar yan yana getirildiğinde bazı özellikler göze çarpıyor. Onemli kişilerin sofra düzeninde, yemekler art arda geliyor, birisi tadıldıktan sonra alınıp arkadan diğeri geliyor. Böylece herhalde, hem bir bestede olduğu gibi bir ahenk, bir tat silsilesi izleniyor, hem de davetlilerin görgüsü deneniyor, çünkü sıradan biri ilk yemekiere yüklenerek tıkanacak, ziyafetin arkasını gctiremeyecektir. Aksine daha alt düzeyde olan kişilere sunulan ziyafette hım yemekler birden ortaya konuluyor. Bu gözlemler, dönemin ziyafetlerinin tüm inceliklerine varmamız için elimizdeki bilginin yeterli olmadığını gösteriyor.
Sarayda verilen üçüncü bir şölen tipi, üç ayda bir ulufeterini almaya gelen yeniçerilere verilen yemekti. Bunun ozelliği "yağma" biçimini almasıydı. Içinde et ve pilav olan çanaklar yere diziliyar ve işarel verildiğinde yeniçeriler bunların üstüne atılıvor, kapmak için birbirleriyle boğuşuyor ve sonunda her şeyı alıp göttirüyurlar. Ycniçcrilerin, elçilerin hayranlıklarını uyandımcak kadar, sessiz ve hareketsız, ikincı avluda sa.allerce durmaları ilc biiyük bir tezal oluşturan bu yağma sahnesinin
herhalde bir anlamı vardır. Amaç belkı de askerin en önemli iki nıteliğini, disiplin ve saldırganlığı göz önüne sermektir. Aynı sahne, ayrıca bakiava ikram edilen ikı bayramda da yinelenmektedir. 1573 saray mutfakları muhasebesinde "kase-i yağma 'an hak (topraktan), be-cıhet-i 'ideyn-i mübarekeyn, 3000 'aded" ibaresi bunu doğrulamaktadır.48
25
Padişahlarm Yemek Zevkleri
Sarayın yemek alışkanlıkları konusunda buraya kadar toplaruğımız bilgiler bir tüketim ortalaması değerindedir ya da elçilere ve maiyetlerine verilen ziyafetler gibi, özel bazı durumları aksettirir. Ancak bu konuda padişahların özel zevkleri neydi ve bunlar zaman ıçinde nasıl gelişti? Saray mutfakları muhasebeleri, içerdikleri sıra dışı veender yiyecekler ya da diğer bazı özel kayıtlarla biraz daha ayrıntıya girmcmizi sağlarlar.
Bu öğelerin çoğu Fatih Sultan Mehmed'in saltanahna aittir. 23 yaşında İstanbul'u alan hukümdann, Bizans imparatorlarımn halefi olduğu kadar bir Rönesans prensi gibi davranınası mutfak alanına da yansır. Dolayısıyla döneminin mutfak muhasebelcrinde alışılmamış yıyecekler görüyoruz. 25 Ağustos 1471 gunu, padışahın kişısel tuketimıne yonelik (lwssa) alımlar şunlardır: 3 çift balık yumurtası, 2 morina balığı, 2 okka havyar, ve ayrıca 80 turşu limon ilc 2 sepet incir. Üç gün önce de padişah için 10 çift balık yumurtası ve cinsi belirtilmemiş kuru balık alınmışh. Ayın 27'sinde 4 okka daha havyar ve onu saklamak için 5 akçeyede bir kutu alınır. Aynı gün ise, hesapta, padişahın yılan balığı için 2 akçelik kekik görülür.49 Ertesi gün yeniden 5 okka 100 dirhem havyar kayıtlıdır.SO Dört günde padişah ıçın alınan 14,5 kiloya yakın havyar herhalde saklanıp uzun bir sürede tüketilmiş olmalı.
27 Aralık 1473'tc ve onu izleyen 9 Ocak' ta ll. Mehmed Terkos Golu' nden balık getirtir. Bu ayın muhasebesinde ise ilk v~ son olarak karidcs ve istiridyc görülür."1 Genel olarak, F.üih
26
dönemi muhasebelerinde göri.ılen bu deniz ürünleri daha sonra yok olur ve ondan sonraki padişahların saray muhasebeleri, u:lanmış ve dinsel kuralları daha sıkı bir biçimde uygulayan bır mutfak izlenimini veriyor.
Alkolhi içki tüketimi ise bir soru işareti olarak kalıyor. Döncmimizin en az iki hukümdarı, ll. Mehmcd ve II. Selim için bu konuda kanıtlar vardır. SeUiniki, 11. Selim'in ölümünden iki ay once "ayş ü işret ve saz ü sözden bi'l-külliye el çeküp, cemi'-i menahi vu mclahiden (haram olan şeylerden ve eğlencelerden) ah-ı hasret ü nedamet ile tevbe vü istiğfar" ettiğini yazar.52 Fatih ise "Avni" mahlasıyla yazdığı şiirlerde içkiye methiyeler duzmüştür.53 Oysa, muhasebe belgeleri olup aleni olf!layan, saray defterlerinde hiçbir alkoUü içkiye rastlayamayız. ~~~i, ~rap olarak, ancak saray tarafından ustlenilen Avrupa elçılıklerımn iaşe giderlerinde geçer. 1573-1574'te Polonya elçiliği için 430 litre, Fransa elçiliği için 718 litre, Venedik elçiliği için 512 litre şarap satın alınmıştır. Bu sayılar aylıktır ve aralarındaki miktar farklan elçilikterin personel sayısı ile ilgili olmalıdır.
Alkollü içki konusunda ll. Mehmed döneminin yine de bir farkı vardır, çünkü o dönernin muhasebelerinde boza yapımmda kullanılan hammadde ve gereçleri görüyoruz. 26 Mayıs 1471'de padişahm bozası içjn bir cins dandan (cavers) 4,5 kilc (1 kile = 25,656 kg.), 18 Haziran 1471'de ise iki testi alınır. Ayrıca Aralık 1473-0cak 1474'de, yine ll. Mehmed için, doğrudan 51 testi boza alınır.>! 3-4 dereceye varan alkol içermesine rağmen, bozanın Osmanlı toplumunda Müslümanlara sa~ı serbestti. Ancak bozaya Fatih döneminden sonra saray muhasebelerinde rastlanmaz.
Fatih Sultan Mehmed döneminde sarayın mutfak muhasebeterindeki bilgiler yalnız bunlarla kalmaz. Bazı aylarda günü gününe padişahrn ve ağaların yemekleri için yapılan alımlan ayrıntılarıyla kaydeder. Böylece bu süreler ıçin, yaklaşık da olsa, sultanın gtinlük yemeklerini saptayabılırız.
Bu konuda c1imizdeki en eski belge, 11 Haziran ile 9 Temmuz 1469 tarihine tekabül eden hicri 873 Zilhicce'sinc aittır. O sırada İstanbul'da olan padışah, gund~ ıki oğün yemek yer, birincisi ve l..'n önemlisı sabah, ikincisi ise güneş batımında. Ak-
27
şam yemeği, belli bir perhizin uygulandığı izlenimini verecek kadar yalın ve yekncsakhr: etli bir yemek, çorba, yağurt ve arada meyveya da büyük bir o.lasılıkla çiğ yenilen, salata cinsinden otlar. ilginç bir biçimde esas yemek günden güne değişmemektedir. Böylece ll. Mehmed ayın ilk on beş günü her akşam şalgamlı ve yumurtalı (herhalde terbiyeli) kuzu ve ged kalan 14 gün soğanlı tavuk kebabı yer. Çorba için de aynı şey geçerlidir, kuzu yemeğinin yanında her gün sarı erikli bir çorba vardır, ancak bazı günlerde içine hıyar ya da maydanoz katılır, tavuk kebabının yanına ise koruk ya da sarı erik suyu kahlmış bir balkabağı çorbası gelir. Aksine bu yemeklere eşlik eden otlar değişebilir. Gününe göre marul, tarhun, soğan, sarımsak, tereya da luyar olabilir. 26 Haziran akşammda padişah hıyar turşusu, 19'unda ise limon turşusu yer. 13'ü ve lS'iı1de mönüde kiraz vardır, 19 ve 27' sinde ise boza içilir.
Sabah yemekleri ise çok daha bol ve çeşitlidir. 12 Haziran sabah mönüsünde, yumurtalı lapa, manb ve yoğurtlu erişte (ökre)55 var. Ertesi gün yeniden mantı, kestaneli bulgur ve muhaUebi var. Ancak muhallebi için 7 çift tavuk göğsü kullanıldığma göre, bunun bugün tavukgöğsü dediğimiz tatlı olduğunu anlıyoruz. Ayın 14'ürıde, sabah yemeğinde ise, soğanlı mutancana*56, adı belirtilmeyen soğanlı ve sanmsaklı bir balık, nohutlu ve soğanlı bir kabuni*, yoğurtlu ve pazılı burani*57, peynirli bir omlet ya da krep olan lalengede ve tavuk kalyesi"ss vardır.
Bu ayın sabah mönillerini yakından incelediğimiz zaman, sistemli olmamakla birlikte haftalık bir program uygulandığını görüyoruz. Pazartesi günü sabah yemekleri daha hafiftir, bti.nlarda her zaman yumurtalı lapa ve mantı vardır. Aynca yukanda sözü geçen 12 Haziran ve 19 Haziran pazartesilerinde etli yemek yoktur. 26 Haziran ve 3 Temmuz pazartesilerinde ise kaburu* vardır. Aynı biçimde, ayın beş pazarınm dördünde koyun paçalı ve şalgamlı bir yemek görülür. Bu yemeğe, herhalde iki ayrı pişirme- biçimine karşılık olarak, "landuy" ya da "zerendCtli" adı verilir. İkincisi, herhalde Şirvan1'nin "zeryudel" adını verdiği yemektir. Önceden pişirilmiş koyun paçası, koyun ya da tavuk eti, pirinç, nohut, badem,
• (•) Jşaretli yemekler bu kıtabın "tarificr'' bölümunde yer almaktildır
28
kayısı ve baharatla bir koyun işkembesinin içine doldurulur. İşkembe sıkıca dikilir ve suda kaynahlır.59
Bu ayın ınönüleri gözden geçirildiği11de dikkati çeken başka bir husus Kurban Bayramı olan 20 Haziran günü ile ilgilidir. O gün kurban edilmek için 20 sığır, yeniçeriye yağmalatmak için 1000 kase, Divan'a dağıtmak için dışardan 50 okka zülbiye helvası60 alınmasına rağmen, padişah mönüsünde hiçbir olağanüstülük görülmez.
Ayın sabah yemeklerinde iki günün dışında hep manh vardır. Böylece bunu, günümüzün İtalya'sında olduğu gibi, bir ilk hamur yemeği (primo piatto) olarak algılayabiliriz. Yukarıda
mönüsünü verdiğimiz 14 Haziran'ın sabah yemeğinde manhnın olmayışı ise anlaşılır. Çünkü o mönüde, bu ay içinde bir defa görülen balık vardır; balık yenen yemekte yoğurt. yenmediğinden, o gün yoğurtlu manhdan vazgeçilmiştir.
Manhdan sonra en sık rastlanan yemek l.apadır, ay içinde sekiz defa geçer, onun ardından beş defa geçen kestaneli bulgurdur. Adları geçen diğer yemekler ise: soğanlı ve yumurtalı tavuk kavurması*, tavuklu ve yumurtalı börek, pide, yoğurt ve soğanla yenilen bir çeşit kebab olan tabe-biryan, salma* ve peynir, süt ve balkabağı ile yapılan çendeleme'dir. 30 Haziran'dan sonra, yazın gelmesiyle, yumurtalı ve yoğurtlu patlıcan kızartması padişahın mönüsüne girer.
Mönüye giren tek soğuk yemek pazılı ve yoğurtlu mastave*' dir. O ayın sabah yemeklerinin yansının sonunda bir tatlı vardır. Bunlar yukarıda sözünü ettiğimiz, sütlü erişte, muhallebi, zülbiye ve ayrıca me'muniyye*'dir.
1469'un Haziran-Temmuz aylarının muhasebesine yakından bakışımızın nedeni Fatih Sultan Mehmed'in beslenmesini günü gününe canlancbrabilen en aynnhlı belge oluşundandır. 874 Hicri y1lının Rebiülevvelinin başında (7 Eylill 1469) padişah Edirne' d edir. Aym beşinde ise Trakya' da ava çıkar. Bu durumda beslenme alışkanlıkları değişir. Ancak burada farklı yemekler de görülür, sık sık şişe geçirilmiş kaz kebabı geçer, ayrıca koyun paçası ile birlikte sığır işkembesi ve yumurtah soğan (çılbır) görülür. 1474'e kadar uzanan diğer muhasebelerde daha az ayrınh vardır. Yukarıda sözünü ettiğimiz
29
deniz ürünlerini veya havuç kalyesi*ol gibi bazı yemekleri ekieyebiJi riz.
Bu yemek çeşitleri çok farklı malzeme ya da ender ve uzaktan gelen ürünler gerektirmez. Baharata gelince, en çok kullanılanlar yerli olanlardır. ll . Mehmcd dönemi için elimizde olan, birbirini izlemeyen 8 aylık muhasebelerde en çok görüleni, toplam 95 kg. ilc safrandır ki bu miktar onun hemen hemen her gün kullanıldığını gösterir. O dönemde Ceneviz kolonisi olan Sakız adasında üretilen başka bir yerel bahar olan, sakızdan aynı dönemde 36 kg sahn alınır. Uzaktan gelen ve en çok kullanılan bahar karabiberdir (fülfül), 8 ayda 46 kg. tüketilmiştir. Zencefil, tarçın ve karanfil miktarları çok düşüktür. Bunlar miskle birlikte Fatih devri muhasebelerinde rastlanan baharahn tümünü oluşturur. Misk diğerlerinden çok daha pahalıdır. Söz konusu dönemde sahn alınan 350 gram misk için 156 altın ödenmiştir.
11. Mehmed dönemi muhasebelerinde 102 kalem çeşitli yenilebilir madde bulunur. ll. Beyazıd saltanatma ait Hicri 895 yılının (1489-1490) muhasebelerinde adı geçenler de yüzü aşmaz ve baharat çeşidi hemen hemen aynıdır. Kanuni Süleyman dönemine ait 962 (1554-1555) yılında ise yeni bir bölüm görünür: Helvahane bölümü. Burada baharahn, yaş ve kuru meyvelerin yanı sıra, iksir, macun, tiryak gibi karışımiann yapırnına yarayan maddeler kaydedilir ki, bunların besleyici nitelikleri ile bbbi özelliklerini birbirinden ayımıak hemen hemen olanaksızdır. Bu böh.imün eklenmesiyle madde sayısı 181'e çıkar ve ll. Selim döneminde, 981 (1573-1574) yılında 342'ye ulaşır. Baharatveender ürünlerin çeşitleri gibi, mikta~ da artar. O yıl saray 3150 gr. misk ve 750 gr. amber sahn alır. üzeilikle padişahın şerhetleri için kullanılan bu iki kokulu madde tek başlanna saray mutfağının inceliğine tanıklık eder. Etin okkasının 2 akçe olduğu bu dönemde amberin okkası 33000 akçeyi geçiyordu. Aksine 1573-1574 yılında sahn alınan safran, saray halkının büyük bir artış göstermesine rağmen, rı. Mehmed döneminin 8 ayına eşiHır. Görülüyor ki, yerel bir ürün olan safran çokça hnlk tarafından kullanıldığından ve imaret yemeklerine girdiğinden .sarcıy larafından küçümsenmeye başlamıştır.
En çok kullanılan uyuşturucu ise afycındur. 1573-1574 yılında saraya 12 kg. alınır Daha sıradan bir uyuşturucu hamınaddc<;i,
bugün banotu olnrak bilinen benc'dir. Ü'>manlı ilen gelenleri esra-
30
n daha çok hap haline getirilmiş macun biçiminde kullanıyorlardı . Bu macunların en çok kullamlanı ise berş'dir. Edirne'de attar dükkanı sahibi olan Rüstem bin 'Abdullah'ın 1549'da, ölümünden sonra yapılan sayımda, haşhaşla birlikte bulunur.62 Berş'in sıradan cinsi haşhaş, kenevir tohumu ve şerbel karışımıdır. Ancak 1608 tarihli Helvahane defterinde terkibi verilen ve her yıl padişah için hazırlanan Berş-ı Filoniyye-ı Rumi63 çok daha geliştirilmiştir. Formüh.ı şudur: 67 kg. balla karı~hnlmış 600 gr. karabiber, 600 gr. benc (banotu) tohumu, 300 gr afyon, 60 gr. sümbül, 150 gr. safran, 120 gr. maydanoz, 90 gr. kereviz tohumu, 30 gr. sadec64, 30 g~. seliha65, 30 gr. a.kr-1 karha 66, 3 gr. fcrfiyun.67
Istanbul'da ilk kahvehane 1554'de açıldığı halde68, kahve, sarayın 16. yüzyıl, hatta 17. yüzyıl başı mutfak ve helvahane muhasebelerinde görülmez. 1582 sünnet düğünü şenliğinde, kahveeller loncası geçit resmine katılır69 ama saray uzun zaman kahveye alışamaz.
Böylece 15. ve 16. yüzyıla ait belgeler mutfak malzemelerinın zenginleşmesine ve çeşitlenmesine tanıklık elmelcrinc rağmen, aynı zamanda bu belgelerde dinsel yasakların daha sıkı bir biçimde uygularırnasından doğan belli bir tutuculuk da göriılüyor. Bu gözlemin dışında padişahların yemek zevklerinin gelişmesini izlemek için daha sonraki dönemlere ait arşıv malzememiz kıt, dış tanıklıklar ise enderdir. Yukarıda adı geçen Venedik balyozu Ottaviano Bon, sarayın ıkınci avlusunun ötesine ait guvenilir bilgiler veren bir yazard ır.
11 Kasım 1604'te istanbul'a vardığında padişah 1. Ahmed 14 yaşındadır ve bir yıldan beri tahttadır. İri cüssesi ile tanınan sultan, balyoza göre günde üç-dört öğun yemek yerdi, ancak esas yemek saatleri sabahın onu ile öğleden sonrasının altısıydı. Yemekler sofrasına birer birer gelir, bir yemekten aldıktan sorıra o kaldınlır ve yenisi getirilir. Balyoz'un aşçılardan öğrendiklerine göre padişahın yedikleri şunlardı: güvercm kebabı, kaz, tavuk, piliç, kuzu, koyun etleri veender olarak av kuşları. Bunun dışında, çorbalar, ctli börekler ve yemekten sonra içilen şerbetler.70
1638 ile 1657 yılları arasında 19 yılını sarayd,1 içuğlanı olarak geçiren Polonya asıllı Ali Ufk'i Be) (Aiberlus Bobovıus) IV. Mehmed'in yemegi konusunda çok dtıh;ı ayrıntılı bilgiler verir:
31
"Padişah Has Oda'da ya da bahçede tek başına yer; ona sunulan günlük yemekler şunlardır: kuşbaşı kesilmiş, haşlanmış ya da yahni edilmiş koyun eti, şişte kızartılmış, koyun eti kıymasından sucuk, envai çeşit şekerli hamur işleri ki, en iyisi bile bize yaramaz. Bu terkipler baklava, memuniyye•, adı sütlü aş olan sütle pişirilmiş pirinç ya da muhallebi denilen şekerle öğütülmüş pirinçtir. İçmeden bütün burılarla midesini deldurduldan sonra, ona üzüm, şeftali, kayısı, kızılcık ve diğer meyve sulanndan yapılmış büyük bir tas hoşab sunulur".71 Bazı yemeklerin sürekliliğine rağmen 15. yüzyıldan bu yana yemek zevklerinin epey değişmiş olduğu görülür.
Günde on bin servisten fa7la yiyecek sunan saray mutfaklarının olağanüstü üretimi, belli bir standardizasyon gerektirir, bunun da ideal modeli padişahın mönüsüdür. Bunu, saray personeli için mevsimlere bağlı olarak haftanın her gününde haL.ırlanan yemekierin listesini içeren, 16. yüzyıla ait bir belgeden anlıyoruz?2 Yemekler haftada bir tekrarlanıp mevsimde bir değişiyor, ancak süreklilikler değişikliklere göre ağır basıyor. Akşam yemekleri yıl boyunca her gün tavuk kebabı ve çorbadan oluşur. Böylece bu listenin saray halkından kimlere hitap ettiğini de kestirebilirız. Çünkü 1570 ve 1573 yılları için saraya alınan yıllık tavuk miktarını bildiğimize göre, her tavuktan dört porsiyon hesabı üzerinden, her akşam bu ınönüden 550 kadar yemek servisi yapıldığını anlıyoruz. O dönernde içoğlanlarının
32
sayısı 400'e yakın, ak ve kara ağalar ise 60'ar kişi olduğuna göre listedeki yemeklerin, satayın ust zümreleri olan bu kişilere ait olacağı sonucunu çıkarabiliriz.
Söz konusuçorba her zaman tavuk suyu ile yapılır Demek oluyor kı tavuklar kızartılmadan önce haşlanır, tarıflerimiz de bunu göstermektedir. Ancak bu çorba sade olabildiği gibi günlere göre içine pirinç, rışte, kestane ya da nohut katılır ve iızerine nar ekşisi konur ya da limon ve yumurta sansı ile terbiye yapılır. Hicri yılın 355 günü akşam yemeklerinde istisnasız tavuk yeniyorsa da, yaruna çorba ancak haftanın altı günü çıkarılır. Mevsimlere göre salı, çarşamba ya da perşembe olabilen haftanın yedinci günü çorbarun yerine nar ekşili, soğanlı, nohutlu ya da tiritli bir tavuk kalyesi73 verilir.
Esas öğüne tekabül eden sabah yemeği bir pirinç ya da hamur yemeği, bir et yemeği ve bir çorbadan oluşur ve büyük bir olasılıkla bu sıra ile sunulur. Bu yemekierin bi rinci kategorisine şunlar girer: lapa, haftada bir defa verilir ve kışın yerini bulgura bı ra kır; tutmaç; keşkek (yoğurtlu hamur); sütle pişirilmiş pirinç, pirinç herisesi* gibi; sade ya da sebzeli, meyveli, etli ya da rişteli pilav. Ondan sonra gelen etli yemek bir kalye ya da bir kavurmadır. Koyun etirıe mevsim sebzeleri katılır: ilkbaharda ıspanak, bakla, hatta kuşkonmaz; yazın patlıcan ve balkabağı; sonbahar ve kışın elma, şalgam, pazı, lahana, pırasa ya da mantar. Bu yemeklerirı önemli bir bölümü bu kitabın tariflerinde verilmiştir. Yemeğin son bölümünü oluşturan çorba çeşitli biçimlerde sunulur ve bazı günler saray ağaları iki çeşit çorba arasmda seçim yapabilirler: nohutlu, nanelı, maydanozlu çorba, ak çorba (herhalde urılu), oğulotu çorbası, kadmtuzluğu
çorbası*, pirinç çorbası, limonlu, sumaklı, bademli, havuçlu, pırasalı, şalgamlı çorbalar. Ancak haftada bir gün, çorbanın yerini ikinci bir etli yemek alır.
Yüz yıl sonra Ali Ufki Bey alt kademedeki içoğlanlarınm yemeklerini şôyle anlatır: "Büyük sarayın büyuk ve küçük odalarına ait içoğlarılarımn günlük yemekleri et ve çorbadan oluşur; et hemen hemen her zaman aynı biçimde, ynni söğü~:l4 dedikleri, susuz koyun parçaları; çorbaya gelince, sık !'ık değiştirilir, onlara bazen buğday çorbası, bazen pirinç çnrbası, arada
mercimek çorbası, un, kuru üzüm ve safrandan yapılan ziryab, pirinç ve baldan yapılan sulu bir yemek olan zerde ve pirinç, kuru üzüm ve baldan yapılan ekşi aş.75"
Böylece elimizdeki belgelerden anlaşılabildiği kadarıyla sara yın, padişahtan saray halkına kadar, tüm beslenme düzeni, hayli sıkı bir kural silsilesine bağlı görülüyor. Bunların bir bölümü muazzam bir üretim merkezi olarak çalışan saray mutfaklarının yönetimi ile ilgili, bir bölümü ise dönemin hp görüşleri ve diyetetiği ilc ilintilidir. Bu sonuncusu Hippokrat ve Galien'in başlattığı ve Arap hekimlerinin sürdürdüğü dört hılt (lwmor) ilkelerinden yola çıkar. Bunlar kan, safra, balgarn ve sevda olup kişinin sağlığı aralarındaki dengeye bağlıdır. Yiyecekler ise, sıcak, soğuk, kuru ve yaş olarak hıltlan dengeleyecek biçimde tüketilrnelidir. Dönemin hp kitapları, kuşkusuz, gözden geçirdiğimiz ınönüleri daha iyi anlamaya yardrmc1 olabilir. Zaten çeşitli yiyeceklerin birbirini dengeteyecek biçimde tüketilmesini, yukarıda sözünü ettiğimi2 14.-15. yüzyıla ait tıp kitapları önerdiği gibi, Şirvaru her tarifinin başına o yemeğin hangi hastalık ve rahatsızlıklara yararlı olduğuna dair bir giriş bölümü eklemiştir. Anlaşılan, dönemin yemek kitaplar1 tıp biliminin bir parçası sayılıyordu.
34
Ziyafetten Imarete
Batılılarm hayal ettiklerinden çok daha ağırbaşlı ve yeknesak olan Topkapı Sarayı'ndaki gündelik hayat, görkemli şöleniere pek fırsat vermiyordu. Rastlanuş olduğumuz tek toplu yemekler, Divan üyelerine ve elçilere verileni er, bir de yeniçerilerin çanak yağmasıydı. Bu durumda imparatorluğun şaşaası Osmanlı sillalesi tarihinin kilometre taşları olan şehzadelerin sünnetlerinde ve kadın sultanlarm düğünlerinde göz önüne seriliyordu. Siliatenin sürekliliği erkek evlattan sağlandığına göre de At Meydanı'nda yapılan bu gösterilerin en önemlileri sünnet düğünleriydi.
Bu gösteriler bazen haftalarca sürüyordu, en görkemlileri olan 1582 sünnet düğünü 52 günü bulmuştu. Hükümdarla tebaanın buluşmasının ayrıcalığı olan bir zaman bölümünü oluş-
35
turuyorlardı. Aynı zamanda bir buluğ çağına gırış töreni olan, taht varisinin sunnet düğününde, padişah, Osmanlı iktidarının bu simgesel yenileme eylemı aracılığıyla halkı ile bütünleşir. Halka gösterıler sunar ve -gostenlerin tümünde hazır olduğuna göre- kendisini de halka gösterir. Buna karşılık olarak, ülkenin tüm zevatı, loncalan, milletleri, hükümdann önünde bir geçit resmı dı.i7enlerler, ona hünerlerini gösterirler ve becerilerinin ürünlerını ona sunarlar. Böylece, düğün süresince At Meydanı, uçsuz bucaksız imparatorluğun özü haline gelir ve tüm sanat, zanaat ve milletler ülkenın tek hakimine biat ederler. O ise, bu itaat eylemine karşılık olarak, büyüklere ve küçüklere ziyafetler sunar. Bu sunuş aynı zamanda gücünün en büyük gösterisidir, çunkü eli açıklığıyla dünya 7enginliklerinin tek hakimi ve dağıtıcısı olduğunu kanıtlamaktadır.
Tüm büyük şenliklerde olduğu gibi, bunlar da aynı zamanda taşkınlık ve başıbozukluk vesilesi oluyordu. Açık saçık gösterilenn eksik olmadığı oyun ve gösterilerF6 erkek ve kadınlar birlikte seyrediyor ve halka yiyecek dağıtımları, yeniçerilerde olduğu gibi yağma biçiminde yapılıyordu. Aynı zamanda padişah tüm eyaletlerden onu kutlamaya gelen askeri ve dini ileri gelenlere büyük ziyafetler sunuyordu.
Kasım 1539'da, Kanuni Süleyman, oğulları Bayezid ve Cihangır'in sünnet düğünlerini yapar. Bu düğüne ait bir "ziyafet dcflcri" verilen yemekleri, mıktarlanyla, kullanılan malzemeyi ayrıntılarıyla kaydeder.n Padişah, paşalar ve beylere verdiği ziyafette 15 adet sofra dôşettirir, biri kendisi içindir, diğerlerı ise yirmi kişiliktir. Sunulan yemekler ise şunlardır: pirinç pilavı, erişte pilavı, sarı pilav (safranlı), yeşil pilav (pazı ya da ıspanak suyu ile boyanmış), kızıl pilav (pekmezli), şehriye pilavı, nar ekşıli pilav, unlu pilav, sütlü zcrde, pirinç murabbaı78, kaşırma aşı79, ayva kalyesi, şekerli nar ekşisi çorbası, tavuk çorbası, zerde* mutancana*, tavuk kavurması, reşidiyye*, pazar böreği (kıymalı ve soğanlı}, zerenduli (paça ve etle doldurulmuş işkembe), mahmudivyc*, me'muniyye*, muhallcbi+, salma* kadıınızluğu çorbası·, tirva,., badem çorbası, tavuk kebabı, kuLu kcbabı, tavus kebabı, ördek kcbabı, güvercin kcbabı, keklik kebabı, koyun kcbabı, L~vtık yahnisi, kaz yalınisi, ördek vııhnisı,
36
kuzu yahnisi, koyun yahnisi, zirba yahnisi, köfte Ayrıca adam başm~ bir has çörek. Toplam olarak, tuzlu ve tatlı kanşık 42 ~eşit yemek. Üst düzey kişilere verilen bu z~~af:tte ~e~e.~l~rm, daha yukanda görüldüğü gibi, art arda getınldıklenru duşun~ biliriz. Eğer ziyafet defterincieki kaydediliş sırası sofr~~a geliş sırası ise bu sıralamadan ziyafet düzenine ait kıymeth ıpuçları çıkarabiliriz. Topkapı Sarayı personelinin yemek listelerinde gördüğümüz gibi, hamurlu yemekler -burada pilav~.ar: başta geliyor ve iki şekerli pirinçle -içinde pirinç bulunan ~u tl u zerde ve pirinç murabbaı- son buluyor. Arkadan gelen etli yemekl~r ve çorbalar birbirine kanşmışhr. Burada adı geçen yemekicnn hemen hepsinin içinde ve çorbalann önemli bir bölümünde şeker, bal ya da en azından meyve vardır Ancak, onlardan sonra tüm kebaplar ve en arkada yahni.ler sıralanmı~~r. Bunlar ge.rçekten hepsi birden sonda mı gelıyor, yoksa dıger yemeklenn aralarında peyderpey mi getiriliyor, belli değildir. .
Sunnet öncesi kına gecesinde ise yemekten sonra zıyafete katılan la ra 53 çeşit tatlı sunulmuştur: ak saburli helvası*, kı711 saburu, sarı sabuni, gök sabuni, parmak sabuni, demirhindi sabuni, fıstık helvası, badem helvası, kızıl helva, limon akidesi, ffıleylı"SS, ak parmak, kızıl parmak, zelabiyye81, güllaç, paluze, mergubi82, levzine (badem tathsı)&3, kırma bademli helva, pişmaniye84, san helva*, lokma, peynir şekeri, fıstık ezmesi85, nar çiçeği ezmesi, badem czmesi, limon e7.mesi, Hindistan cevizi ezmesi, altın varaklı ezme, bütün ağaç kavunu reçeli, portakal reçeli86, turunç reçeli, ufak limon reçeli, kabak reçeli, karpuz reçeli, ayva reçeli, elma reçeti, kızılcık reçeli, patlıcan reçeli, taze ceviz reçeli, armut reçeli, gökçe armudu reçeli87, yarına ağaç kavunu reçeli, şeftali reçeli, vişne reçeli, kiraz reçeli, havuç marmeladı88, kabak marmeladı, ayva marmeladı, elmasiyye89, akide, elma akidesi, ~~~ ~~i. Bütün bunlar için 60 kantar (yaklaşık 3400 kg.) şeker ti.iketilmıştir.
Sunulan yemekierin çeşidi davetiiierin sayısı ile ters orantıhdır. 3600 yeniçeriyi ağırtayan 600 sofraya çıkarılan yemekler: pilav, zerde*, zirva*, tavuklu çorba, me'muniyye*, muhallebi*, tavuk kebabı, kuzu kebabı, koyun yahnisi'dir. Bir o kadar kişiyi ağırtayan aynı sayıda sofra sipahiler, topçular, ulema için de kurulur, toplam 2400 sofrada 14000 kişiye yemek verilir.
37
Geriye halk kalıyor. Onun için gö~teri ve yemcğin ıç içe olduğu iki etkinlik hazırlanır. Birincisi şeker alayıdır. Şekerden yapılmış ve bazen anıtsal boyutlara erişen, eşya, bitki, ha~·an ve hatta insan figürleri -sünnet düğünlerinin yasaklan asma vesilesi olduklannın bir kanıtı daha9(L At Meydaru'na getirilir, 1539 defteri bunların bir envanterini çıkarır: 64 kale, 2 çadır, ı cambaz, 1 top, 1 dönme dolap, 18 padişah çadırı gölgeliği (çctr-i hümaylın), 1 köşk, 1 sen;, 6 menekşe, 5 tavus, 1 Ieylek,91 11 horoz, 3 tane deniz kın, 2 şadırvan, 10 kadırga, 5 köke92, 9 fanus, 10 dev, .ı .~ı, 2 gergedan, 43 at, 3 mcrkep, 2 sığır, 2 keçi, 3 koç, 16 papaz, 1 kilise, 53 samanyolu (!) (asmani yol), 872 küçük kuş ve bitkiler (serçek ve bcrg t.i bun), 308 nergis, 281 gül, 141 kerlenkele.
1582 sunnet düğünü münasebetiyle yapılan bir listede yukanda saydıklarımızdan çok az farklar vardır: gergerlanlar bire mdirgenmiş ve bir zürafa eklenmiştir, çünkü iki tarih arasında İstanbul'a getirilen bir zürafa çok büyük ilgi uyandırmışh; papazlar yok olmuş ve kilisenin içinde papaz olmadığı belirtilmiştir, çünkü arada dinsel yasaklar daha geçerli olmuştu. Küçük farkların dışı,~da iki listenin birbirine tıpatıp uyması seçilen figürlerin gelişiguzel olmadığı gibi, sünnet düğünterin ayrıntılarına kadar önecden belirlenmiş bir programı i7lediklerini gösteriyor. 1582 listesinin verdiği ayrınblar ise valruz gösterişe değil aynı .t,amanda damak zevkine de önem verildiğini gösteriyor. Bu figürlcre harca-
38
nan 9595 kg şekerin yanı sıra, 5644 kg, da misk, tarçın, karanfil, anason, turunç, limon, kişniş, badem ve fıstık kuJianılnuştır. Bu iş için harcanan para ise şeker ıçın 119766 akçe, diğer maddeler içın 119266 akçe, "şeker aUHını" ışleyen ve nakşeden Yahudi esnafın ucreti 73797 akçe, diğer araç ve giderler 48309 akçe, toplam 361138 akçe ya da 6000 altından fazladır.93
At Meydanı'nı dolaştıktan sonra şeker heykclleri halka yağmalahlıyor ve böylece lstanbullular 15 ton şekerlerneyi aralarında paylaşıyorlar
Başkent halkına ::;unulan ikinci ziyafet geleneksel çanak yağmasıdır. Süleyman'ın oğull.arı Mustafa, Menmed ve Selim'in sünnet düğünleri için özel olarak gönderilen olağanüstü Venedik elçisi Torna Mocenigo, 14 Temmuz 1530 tarihli mektubunda bu sahneyi anlatır: "Yemekten sonra At Meydanı'nda, içinde pirinç ve bal bulunan ve üstü bir pide ile örtülmüş olan, pişmiş topraktan bin kilsc kondu ve halk tarafından yağmalandı. Bunların çanakları götürmeleri ve birbirlerinin elinden kapmaları görillecek bir manzara idi Üstelik ellerinde hava dolu tulumlarla dolaşan zenciler yemekiere yürüyenierin kafalarına ve omuzlarına olanca güçlerıyle vuruyordu:'94 1539 ziyafet defteri çanak yağmasına pilav ve zerde ile dolu 5000 çanağın ayrıldığını yazar. Herhalde 1530'da da aynı yiyecel..lcr sunulmuş ancak elçi, renginden dolayı, zerdeyi bal sanmıştır.
1582 Surnamesi ise çanak yağmasını çok renkli bir dille anlatır: ''Ayakkabı havada başlarda gezcr ve ol kulzüm-i nasdan (insan denizinden) başın çıkarabilen bir eliyle yuz:er, devlet onun ki ol ma'rekede (savaş meydanında) ayağı surçmez ve sa'adetli başttr ki ol mahalde ayaklanıp boynu bukulmez, çıplak kellelerden At Meydanı bostan-ı haşhaşa ve kendi halinde olanlar baş açık levend u evbaşa döndü" ,95 Şen li ktc hazır bulunan yabancılar bu olayın her gece tckrarlandığını ya.t:arlar96
1539 ziyafet defteri, çanaklardan sonra, 600 koyun ve 40 ::;ığır kebabından söz eder ki, bu son bahis, padişahların tebaalarına oynadıkları ve diğer gösteriler gibi her sunnd düğününde tekrarladıkları bir oyuna gondem1e yapar. Kanunı'nin tarihçısı Celalzade Mustafa bunu, saltanatın ilk büyük gö..,tcrisi olan,
39
1524 Mart'ında Sadrazam İbrahim Paşa'nın padişahın kLZ kardeşi ile evliliği münasebetiyle yapılan düğünde anlatır: "Meydanda develer, sığırlar kesip bunları kalın şişlere geçirdiler, pişince yemek için ortaya getirdiler ve yerken bunlann karınlarından diri kurtlar, tavşanlar, tilkiler çıktığı görüldü" _97 1530 şenliğinde oyun biraz geliştirilir: "O gün birçok sığırlar, koçlar, koyunlar kestiler ve bunları demir kancalara astılar. Kim isterse alsın diye ilan ettiler. Kurbanları parçalayıp kapışmaya gelenler bunların karınlanndan diri canavarlar, kurtlar, tilkiler, çakallar, tavşanlar, köpekler, kediler, kunduzlar ve uçan kuşlardan kargalar çıktığını gördüler. Halk Çlğlık koparıp kaçmaya ve gülüşmeye başladı. "98
1582'de ise, artık kururolaşmış olan bu gösteri sürdürülmüştür: "Bundan sonra aşçılar çevreye seyrettirdikten sonra bölük bölük heybetli sığırları şişlere geçirip çarklarda döne döne pişirdiler ve pişirdikten sonra ateşten indirip gövdelerine çeşitli haşarat ve içlerine her cinsten dört ayaklı hayvanlar doldurup diktiler, halkın gözünden kaçırarak. Sonra nöbet nöbet tüm halk ve bölük bölük zengininden ve fakirinden herkes yer yer yemeğe oturdular. Ondan sonra şenlik meydanında sözü edilen pişmiş sığ1rlar getirilip herkese birden yağma ve etleri birbirinden ayrılırcasına pişmi.ş olan kebaplara sala komutu verildi. O kalabalık yekvücut birbirine karışıp hepsi birden davrandılar ve koyun sürüsüne saldırır gibi girişip öküzün boynuzlannda duran yer ve göğü inlettiler. Yırtışları ve çekişleri ile içlerinde olan haşaratı kavga döğüş meydana sıçrattılar. Bu durumda haşarat ve insanlar birbirine karışıp, birbirinden çekinerek ve korkarak, ortada bulunan konuşan ve konuşmayan hayvanlar birbirine girip, sözün kısası ölüsü dirisine dirisi ölüsüne kanşmışhr."99 Ancak yabancı gözlemlere göre, aynı şenlikte, bu gösterinin çeşitlemeleri de yapılmıştır. Jean Palerne'e göre yalnız derisi yüzütüp bağırsakları çıkarılarak kızartılan sığırların içine tam bir koyun, koyunun içine birkaç tavuk, ve tavukların içine de yumurtalar yerleştirilmişti.ıoo Sonuç olarak halka eğlenceler sunmakla yetinilmeyip halk da eğlencenin bir öğesi haline getirilir.
40
1539 ziyafet defteri bu şenlikte 67,5 ton pirinç, 65 ton koyun eti, 56 ton şeker ve bal, 11,5 ton yağ ve 11000 tavuğun tüketildiğini hesaplar. Bu hesapta, etin yanı sıra, yazının başında işaret ettiğimiz Osmanlı beslenme alışkanlıklarınm temel öğelerini buluyoruz; pirinç, şeker, yağ. Oysa, pirincin dışında diğerleri saray ve üst sıruf beslenmesinde o kadar ön plana çıkmaz. Geçim düzeyinde aşağıya doğru inildikçe kalorisi bol maddelerin çekiciliği artar. Bunu yalnız şenliklerde tüketilen yağ ve şeker miktarından değil aynı zamanda bu şenliklere methiyeler düzen ve bu maddeleri bolluğmı ve padişahın eli açıklığııun timsali olarak dile getiren şairlerin kaleminden de anlıyoruz.
15. yüzyıldan başlayarak Kaygusuz Abdal gibi bir halk şairinde bu eğilimi görebiliriz:
Benkıoı ile seyretmeye ah bize bir bag olsa Is sı soğuk olmasa luıvası lıub sag olsa
Pireden incinmesek kar ve yağınur olmasa Sinek hey vızlamasa ona hem yasağ olsa
Dobruca Ovası'ndan büyük yaglı çörekler Akkirnıan'ın yağından benzinıiz lıeı; ağ olsa
Ciinıle cihan koyunun semiz yalıni etseler Biz. yemeğe başlasak engeller ırağ olsa
Gaziler helvasından ciha11 dopdolu olsa Ziilbiye halkasıyle simidi hem çoğ olsa
Diipdüz bu yaş ovalar herbiri boş durmasa SILlıt şeftalisi çok bin ilziimlü bağ olsa
Kımde bir göl var ise badem paltae olup Bir yam11dan diş vıırsak çevresi bal yağ olsa
Kııygusıız Abdal otur kimin ye kimin götür Sofuya koz kalmadı abdiıla kaynıag olsaıoı
41
Divan şairleri ise yağ ırmaklan akltıp pirinç dağları dikerler. 1582 şenliği için 2735 beyitlik bir Sfimame yazan Gelibolulu ~Bey:
Sanki bir şelır idi enva'-i ta'am Ddneniin k11bbeleri virdi nizanıl03
ve
Siikkeri ııi'nıete koyuldılar Şerbetü11 balırine boğııldtlarl04
der. İbrahim Paşa'nın düğününe bir kaside yazan şair Hayali Bey ise pilav kümbetinin yağını ermiş türbesinden çıkan nüra benzetir:
Pilavwı giinbedin saru yagım çiinki seyrittiilm Temaşa eyfediim er tiirbesinde nur-ı Yezdnn'ıl05
Bu çok masraflı şenlikler ender yapılırdı -bir yüzyılda on kadar sayabiliriz- ancak onların dışında padişahların ve devlet büyüklerinin hayırseverliği kurmuş oldukları imaretlerdeki günlük yemek dağıhmı ile kendisini gösteriyordu. Hükümdarm, kadın sultanların ve vezirlerin küUiyelerinde, cami ve medreselerin yan, sıra imaretler de yer alıyor ve burada dağıtılan yemekierin cinsi, sayısı ve bileşimi külliyelerin kurucu metni olan vakfiyyelerde ayrıntılı bir biçimde anlahlıyordu. Böylece vakiiyyeler ve imaretierin yıllık muhasebeleri kentin yoksullarının iaşesine önemli bir katkıda bulunan bu hayır kurumlarımn işleyişini izlernemize olanak veriyor.
16. yüzyılm sonunda İstanbul'da 15 büyük imaret vardı. 6'sı padişahlar tarafından, 3'ü padişah ailesi ve diğer 6'sı vezirler tarafından kurulmuştu. Bunlar tahminen günde onbin kişilik yemek ve daha önemli sayıda ekmek dağıtıyordu.
1472 tarihli Fatih Vakfiyyesi, imarctte her gün 600 okka un harcanarak 3300 fodulanın (pide) yapılacağını, bcr fodulaya 72,8 dirhem un konacağını, böylece de pişmiş ekmeklerin tane-
42
sırun 100 dirhem (320 gr.) edeceğini hesaplamaktndır. Ayrıca her gün 320 okka koyun eti alınacak, her okka 80 dirhem ağırlığında 5 parçaya aynlacak, bunların da piştikten sonra ağırlıkları SO dirhem (160 gr.) olacakhr. Bu hesapla, yarısı sabah yarısı akşam yemeğine ail olmak üzere gı.inde 1600 porsiyon et verilmektedir. Ekmek sayısının fazla olmasırun nedeni, fazlasının dışarıya dağıhlmasıdır.
Belgelerin verdiği bilgilerden yola çıkarak verilen yemekierin mönüsünü kurabiliriz. Sabah yemeğinde bir parça başlanmış et ve bir pirinç çorbası vardı. Çorbanın içine, mevsime göre, soğan, maydanoz ya da balkabağı kahlırdı ve üstüne koruk suyu, karabiber ya da lcitnyon ekilirdi. Akşam yemeğinde, pirinç çorbası yerine, nohutlu ve kimyonlu bir buğday lapası veriliyordu. İçine başl.aı bir tatlandına eklenmiyordu, isteyen tuz, isteyen bal katardı. Cuma günleri, buğday lapası, pirinç çorbası yerine sabahları veriliyordu, çünkü akşamları pilav çıkarılırdı. Onu yanında ise zerde* ve zirbac* ya da zirva vardı. Aynı yemek, sabah yemeğinin verilmediği Ramazan günlerinin her akşamında verilirdi. Her gün kullanılan malzemedeki kaleri miktarı, dağıtılan öğün sayısına bölünürse, yemek başına 2000- 2500 kalari bulunur ki, bu, imaretiere günde bir defa gelindiğini gösteriyor. Bu durumda İstanbul'un yetişkin nüfusunun onda biri kadarının imaretler sayesinde karınlarını dayurabildiklerini düşünebiliriz.
Büyük kitlelere dağltılan bu yiyeceklerin dışında imaretler seçkinlere, özellikle bağlı oldukları kililiyelerin imam, müezzin ve rnUderrislerine ve misalirierine de yemek sunarlardı. Bunlar için Fatih imareti'nde her gün, her biri 4 kişilik, 40 sofra ayrılmışh. Her kişiye 320 gramlık bir ekmek ve 320 gr. pirinç ile 48 gr. yağ içeren bir porsiyon pilav veriHrdi. Aynı zamanda onlara ekşi aş ve cinsi belirtilmemiş iki yahni çeşidi sunulurdu. Ekşi aşın tarifini tam bilmiyoruz ama, imaretin Aşhane Tevzinamesi'ne görel06 4 kişi için 75 gr. pirinç, pekmez haline getirilen 600 gr. kara üzüm, 25 gr. kızıl üzüm, 25 gr. incir ve 25 gr. kara erik kullanılırdı. Aym yemek 1539 ziyafet defterinde de karşımıza çıkar, ancak burada incir yerine kayısı kullamlmış ve badem eklenmiştir. imaretin bu özel servisinin sonunda ise, balla yapılmış, tarçın ve karanfil eklenmiş balkabağı reçeli sunulmaktadır.
43
Darü'z-ziyafc adı verilen Süleymaniye Külliyesi'nin imareti, cami ile birlikte 1557'de bitirilmiştir. Yemek sayısı, yiyecek cinsleri ve dağıtım ilkeleri Fatih imareti'nin bir tekran olmalanna rağmen, aynı zamanda bir bolluk ve incelik kaygusu kendisini gösterir Pirinç çorbasına mevsime göre yoğurt, ıspanak, balkabağı, havuç ya da maydanoz katılıyordu. Yemekiere eklemek içın sakız alınıyordu. Bir de ziyaretçitere sunulan pilavda 900 gr. pırınce 400 gr. yağ kullanılıyordu ki, bolluğun algılanmasında yağın oynadığı rolü görüyoruz. Ancak Süleymaniye imareti günde yalnız 2400 ekmek dağıtıyor, yani bu sayı sunulan yemek sayısından yalnız 800 fazladtr, herhalde Süleymaniye Külliyesi'ndeki medrese sayısının Fatih'inkinden daha az olmasından ileri geliyor.
Vezir imaretlerinin olanakları daha sınırlıdır. 1553 ile 1555 arasında sadrazam olan1 Kara Ahmed Paşa'nın imareti günde 200- 240 yemek veriyordu. Sabah yemeği burada da haşlanmış bir koyun parçası ile bir pirinç çorbasıdır. Akşam ise etin yanında bir arpa lapası vardır. Ramazan gecelerinde bir ~ün arpa lapası ve bir gün erikli pirinç çorbası verilmektedir. Icasiyye denilen bu çorba Il. Mehmed'ın akşam yemeğındeki çorbayı hatırlatmaktadır. Böylece imaret yemekleri belli bir çeşitlilik göstererek, başkentin halkına seçme olanağını sunrnaktadırlar.
44
Halkın Yiyecekleri
Zirveden tabana, padişahtan imaretlerde beslenen halka kadar, kurulan düzen ve hatta yemek alışkanlıklan devlet tarafından belirlenmiş ve düzenlenmiş görülüyor. Saraydaki yemekleri, her çorba kasesine eklenecek nohut sayısına kadar imaretlerde dağıtılan yiyecekleri saptayan odur. Bu izlenimi yalnızca, her halükarda idari belgeler olan, muhasebeterin incelenmesinden edinmiyoruz, İstanbul gibi büyük bir kentin iaşesi için devletin oynadığı rolü ayrıca da biliyoruz. Osmanlılar, Roma ve Bizans ömeklerirıi izleyerek, temel yiyecekleri, özellikle buğday ve eti, İstanbul'a getirme yükümlulüğunü üstlenmişti. Amaç açlığı ve bunu getireceği huzursuzluk ve ayaklanmaları önlemektı. Nüfusu 16. yüzyılın sonunda iki yuz bine yaklaşan İstanbul'u beslemek için, Osmanlı idaresi buğdayı -ve aynı zamanda şekeri ve pirincin önemli bir miktarını- Mısır'dan getirtir. Koyunlar ise, canlı olarak Tuna ötesinden gelir. Fiyatlar aynı düzeyde tutulur ve koyunlan getiren celepler bundan dolayı kayba uğradıklarından, kimse celep olmak istemez, devlete karşı borçlu olanlar zorla celep tayin edilirdi. Giderek, yiyecek fiyatlannın tümü devlet tarafından denetlenmektc ve bu konuda İstanbul ve imparatorluğun büyük kentleri için ihtisab kanunnameleri ve narh listeleri yayınlanmakladır.
Bundan dolayı, İstanbul'da olduğu kadar Bursa ve Edirnı/de, halkın ocağında pışenleri izlemek için yme de resmi belgelere başnırmak gcrekccektir Çunku, vcmcğini ne sarayda, ne kışlada, ne de imarette yiyen, padişahın sıradan kentli teba-
45
ası, yine de devletin sağladığı iaşeye ve özellikle belirlediği fiyatlara bağlıdır.
Elimizdeki ilk belge serisi, İstanbul, Bursa ve Edirne'nin 1502 tarihli İhtisab Kanunnameleri'dir. Durumu, bizi ilgilendiren dönemin hemen hemen başında saptamaya yararlar. Yalnız i~e ile ilgili olmayan bu kanunnarnelerin maddeleri boyunca, çeşitli loncalar gözümüzün önünden geçer. Önce ekmekçiler gelir. Bursa' da 2240 gr.lık büyük ekmekler yaparlar. Kirde denilen büyük pideleri ise başka bir !onca yapar. Sadeleri 1760 gr., yağlı ve üstü ~aşhaş tohumu scrpiştirilmiş olanlann ağırbğı ise 880 gramdır. U çüncü bir lonca da çörek imal etmektedir, bunların ağırlığı 1120 grarndu ve 25 ölçü un için bir ölçü yağ kullanılmaktadır. Tüm bu birimlerin tanesi bir akçeye satın alınabilmektedir. Vasıfsız bir işçi aynı tarihlerde günde 4 ile 7 akçe, bir usta 8 ile 12 akçe arasında yevmiye almaktadır.
Bir akçeye İstanbul ve Edirne'de 1120 g.r. koyun eti de alınabilmektedir, ancak bu paraya Btırsa'da ancak 960 gr. alınabilir, çünkü et Balkanlar'dan geldiğinden Boğazları geçmesi fiyatını arttırmaktadır. Aynı fiyatla 150 gr. daha fazla keçi eti ve 150 gr. daha az kuzu eti almak mümkündür. Anlaşılan çarşıda yalnız bu etler sablıyordu, tavuklarm dışmda. Tavuk ise tavukçularda 320 gramı bir akçeye satılır, yani tavuk eti koyun etinden 3-4 defa daha pahalıdır. Böylece sarayın tavuk eti tercihi ve tavuğa imaretlerde rastlanmamasmın nedeni anlaşılır.
Pazarcılardaki meyve çeşidi şaşırtıcıdu. Dönemin çeşitli belgelerinde 20 çeşit armut, 11 çeşit üzüm, 10 çeşit erik, 9 çeşit elma, 8 çeşit kayısı, 7 çeşit incir, 6 çeşit kavun saptayabildik. Ayrıca şeftali, kiraz, nar, kızılcık, hünnap, karpuz bulunm. Aksine turunçgiller daha enderdir. Ancak limondan ve iki cins portakaldan (narenc) söz edilir, biri Midilli'den, ikincisi Aydın yöresinden, Güzelhisardan gelir. Aynı satıcılar, kestane, ceviz ve taze fındık satarlar. Çeşitli meyve ve cinslerin arasında önemli bir fiyat farkı yoktur. Ttırfandalar epey daha pahalıdır ama mevsiminde tüm bu meyvalardan 2 - 2,5 kg. bir akçeye alınabilir.
Yine pazarcılar tarafından sahlan sebze çeşitleri daha sınırLıdır: balkabaklan, havuçlar, patlıcanlar, baklalar, lahanalar, hı-
16
yarlar ve İhtisab Kanunnameleri'nde geçmemekle birlikte, yemek tariflerirnizde ve saray ile imaret muhasebelerinde gördüğümüz pazı, ıspanak, pırasa ve şalgam. Yeşilliklerden ise bir tek marulun adı geçer.
Bakkallar .kuru meyve, bal, yağ, susam yağı -zeytinyağı ancak Edirne Ihtisab Kanunnamesi1nde görülür- pekmez, nar ekşisC nişasta, keşk (kurutulmuş yoğurt) gibi mamul maddeler satarlar. Aynı dükkaniarda sahlan peynirler ise 6 cinstir. Eşme, Karaman, Midilli ve Sofya peynirleri, lor peyniri, teleme peyniri.
Balıkçılar ancak Bursa İhtisab Kanunnamesi'nde geçer. Btmlar da yalnız tatlı su balıkları satar: sazan, yayın, turna ve İznik gölünün ak balığı. Dolayısıyla 1502 İstanbul İhtisab Kanunnamesi'nde ne balıkçılardan ne de bir tek balık cinsinden bahis vardır.
Helvacılar yerleşik ya da seyyar olabilir. Kırma badem helvası, üzüm helvası ve malzemesini bilmediğimiz, hanegi helva satar lar.
Aşçılar konusunda İstanbul İhtisab Kanunnamesi şöyle der: "Aşçılar ve başçılar ve büryancı]ar ve börekçiler, fi'l-cümle ta'am bişürüb satanlar, eyü ve pak bişüreler ve kablarm pak suyla yuyalar ve pak bez ile sileler ve bir kerre çanak ve tabak yudukları suyla tekrar bir çanak ve bir tabak dahi yumayalar. Ve kazanların kalaysız dutmayalar ve kepçelerini dahi kalaysız dutmaya lar, vaktiyle kalayladalar."107
Aşçılar Bursa'da tava büryan satarlar. Bu tavada kavrulmuş bir ettir ve II. Mehmed, 17 Haziran 1469'da, sabah yemeğinde, kirde, yoğurt, soğan ve tavukla yapılmış bir tabe-i biryan yer. Aynı aşçılar asma koyun büryanı, köfte kebabı, tandır kebabı ve şiş kebabı da satarlar. Bir akçeye çiğ et miktarının yarısı kadar koyun büryanı ya da 360 gramlık bir şiş kebabı alınabilir. Börekçilere gelince, 1 akçeye sahlan 576 gr. böreğin içinde, 320 gr. hamur, 224 gr. et ve 32 gr. soğan vardır.
Koyun başı ve paçası ise ayrıca, başçılar tarafından satılır. Bu enyopt.iler yiyecek sayılır, ancak saray da bunları hor görmez. Orneğin 8 Eylül 1469'da padişah ve ağalar için 32 baş ve 150 paça alınır. 1502'de Bursa' da, tuzlu ve sirkeli bir baş ve dört
47
paça, ekmeği ile birlikte bir akçeye satılır ve kentin başçıları günde 600 porsiyon satarlar. Bu durumda yoksul halkın, yakacaktan, kap kacaktan ve malzemeden tasarruf etmek için dışarda yemelerinin nedeni anlaşılır.
Artık az çok tanıdığımız yemek tariflerini ve yemek isimlerini, çarşıcia satılan yiyeceklerle karşılaştınrsak, İstanbul ve çevresindeki büyük kentlerde, padişah tebaasırun tenceresinde neler piştiğini hayal edebiliriz. Kalarinin en büyük bölümü ekmekten elde edilmesine rağmen, suni olarak düşük tutulan et fiyatı hemen hemen her gün et yenmesini olanaklı kılıyordu. Aksine balın fiyatı et fiyatının 6-7 mislidir ve ihtisab kanunna· meleri tüm ayrıntılarına rağmen şekerden hiç söz etmezler. Saraya gelince 1490 yılında adi şekerin kiloswıu 14,5 akçeden, arıtılmış şekeri (sükker-i mükerrer) 22 akçeden, yani et fiyatının 20 misline satın alır. Böylece Osmanlı mutfağında şekerli yemelklerin çekiciliği, şenliklerde halka ve büyüklere sunulan olağanüstü şeker miktarları daha iyi anlaşılır.
Bir buçuk yüzyıl sonra, 1640 narh defteri yiyecek çeşitlerinde çok önemli bir gelişme, ama aynı zamanda, dengelerde de o denli bir değişim gösterir. Sığır ve dana eti defterde görülür ve koyun etinin yar1 fiyatına satılır. Şekerin fiyatı artık koyunun ancak 4 misli, bal ise 1,5 mislidir. Ancak fark şeker ve bal fiyatının ucuzlamasından değil, et fiyatının pahalılaşmasından meydana gelir. 1502' de et fiyatı ekmek fiyatının iki misli iken, 1640'ta dört mislidir. Çünkü 16. yüzyılın sonundan ve özellikle 1593-1606 Osmanlı-Avusturya savaşlarında Eflak ve Bağdan'ın isyanından sonra, Tuna ötesinden istendiği kadar koyun sürüleri getirilemeyince, Osmanlı yönetimi et fiyatlarını serbest bırakmak_ zorunluluğunda kaldı ve et fiyatlan tırmandı. Bu durumda IstanbulJular giderek eti daha az yemeye başladılar ve bu durum mutfak ahşkanhklarmın kökünden değişmesine neden oldu. Kalye ve yalınilerde et miktarı azaldı ya da tümüyle yok oldu, dolmalar ve zeytinyağlı yemekler gelişti, çünku onlarm içinde et hiç yoktu ya da çok az vardı. Sakatatlar, ciğer, lşkembe daha çok miktarda tüketilmeye başladı.
Hızlı bir şekilde artan ve 1640 narh defterinde 30 kadar cinsin sayılmasıyla kendisini gosteren balık tüketimini de koyun
48
eti fiyahrun artışına bağiayabilir miyiz? Herhalde klsmen evet. 16. yüzyılda başlayan Anadolu ve Rumeli'de kusal alandaki isyan ve karışıklık lar, güçlü bir göç oluşturarak İstanbul' a önemli sayıda gayri-müslim halkı, Rumları ve Ermenileri göndermiştir. Bunlar da kendi besin alışkanlıklarını, bu arada zeytinyağı kullammını ve balık tüketimini de getirmişlerdir.
Ancak balıkların tümü etten ucuz değildir, daha pahalı olanlar da vardır ve herhalde fiyat sıralamasında dönernin balık zevkinin etkisi olmuştur. Böylece, koyun etinin okkasının 9 akçe olarak belirlenmiş olduğu 1640 narh defterinde, tanesi 40-50 dirhem (130-160 gr.) gelen kaya ve tekfur (tekir) balıklarının okkası 12 akçedir. Ondan sonra, okkası 9 akçeden, yılan ve levrek balıkları, ufak kaya ve tekirler ve 3 okkalık büyük kefal balıkları gelir. 2 okkalık kefallerle, kalkan ve pisilerin okkası ise 8 akçedir. İri nililler (lüfer), bir okkalık ve 250-300 dirhemlik kefaller 7 akçeye, daha ufak kefal ve lüferler, paçoz (bir cins kefal), karagöz, kulangıç, ve gümüş balıkları 4 akçeye, ilan ye (küçük gümüş), lapina, ispari, iskorpit, tatlı su çaparı 3 akçeye, uskumru, istavrit, poçida (torik), izmarit, tatlı su sazanı ve palamut ise 2 akçeye satılır. Tatlı su balıklarnun o dönemde makbul olmayıp en ucuzların arasında yer aldıklarını görüyoruz. Taze balıkların yanı sıra lakerdarun, yılan, yayın ve uskumru balıklarmm "pastırması", uskumru ve morina balığı turşusu, balık yumurtası ve havyar gibi tuzlanmış balıklar ve balık ürünlerinin de tüketime girdiklerini görüyoruz.
Aynı zamanda hazır yemekierin gelişmesi, dışarda yemenin ve dolayısıyla yoksulluğun arttığını gösterdiği gibi, yeni besin alışkanlıklanna işaret etmektedir. Ciğer kebabı (40 büyük lokma 1 akçeye) ve pencevüş kebabı (3 şiş dolusu 1 akçeye), günümüzün Arnavut ciğerinin ve kokorecin atası olabilir. İkisi de dönemin en yoksul mevsimlik el emeği işçisi olan Arnavutlar'a gönderme yapar. Pashrma ve sucuk, Müslüman olduğu kadar, Rum ve Ermeni göçünün çıkış noktası olan Orta Anadolu'ya gönderme yapar. Lahana sarmasmın ad1 geçmesi ve "tuzlu bağ yaprağı" nın satışa sürülmesi, günümüze. kadar uzanan yeni alışkan1ıklann yerleştiğini gösterir.IOS Tatlı ve helvaların (lokma, zerdali reçeli, ak helva, zülbiye, sabtıni helva, gurabiye,
49
frenk helvası, bademli palüze, sade pallize), böreklerin (çakıl börcği, tabe kah!si, katmer kahl) sayısı ve çeşidi artar. İstanbul'un çeVTe köylerinde mandıralar gelişir, süt üretimi artar ve süıt ürünleri bollaşır. Süt ve kaymaktan başka, yer adı ile belirtilen Kasımpaşa ve Eyüp yoğurdu ya da torba yoğurdu; fıçı yoğurdu, kepçe tutmaz yoğurdu gibi cinsler piyasaya sürülür.
Böylece 17. yüzyılın ortalanndan başlayarak, yeni bir mutfak, özellikle bugün Osmanlı mutfağı olarak tamdığtmıZ mutfak doğmaktadır. Yeni kültürel katkılann ve yeni ekonomik koşulların sentezi olarak, 18. yüzyıl boyunca gelişir. Bu yüzyılın ikinci yarısında ise Amerika'dan gelen bitkilerin etkisinde kalır, bunların bir bölümünü, özellikle domatesl09 ve yeşil biberi tümüyle, patates ya da mısır gibi bir bölümünü, kısmen benimser. 19. yüzyıldan başlayarak da Batı etkilerine açılır. 18. yüzyılda nüfusu yedi yüz bine varan bir metropolün yarab.cılığı, iktisaeti zorunluluklardan ve çokkültürlülükten yola çıkarak, yeni bir senteze varmak üzere, Antik, Arap ve İran etkilerini taşıyan eski alışkanlıkları geride bırakır. Bu mutfak macerası bize böyle bir evrimin, beslenme kültürü dışında başka alanlarda, örneğin musiki ya da konut mimarisinde de geçerli olabileceğini düşü.ndürdü, ancak bu başka bir konu. Burada, bizim yapmak istediğimiz, günümüzde tümüyle unutulmuş olan 15.- 16. yüzyıl mutfağını canlandırmak ve dolayısıyla bugün Osmanlı mutfağı diye sunulanın, Fatih'in Kanuni'nin IYtutfağıyla bir ilgisi olmadığını anlatmakbr.
50
Bir Maceranın Hikayesi (Devam ve Son)
Saray muhasebeleri ve ziyafet defterlerinde kayıtlı soyut yemek isimlerinin karşısına, bunları gerçekleştirmeye olanak verecek tarifleri getirmek kuşkusuz zihinsel biır maceranın sonucu idi, ama yalnızca zihinsel. Çünkü eski zamanların tatlarım canlandırmak ve okuyucuya sunmak için, onları tatmak yani uygulamaya geçmek gerekiyordu. Bu da maceranın, birincisinden daha karmaşık olan ikinci devresini oluşturuyordu.
Aşılması gereken ilk engel yine de zihinseldi. Malzemeler kendi başlarına acayip ya da şaşırhcı sayılmazdı, hemen hiçbiri bize yabanc1 değildi, ancak yabancı olan bunların karışımı idi. Eti balla ka vurmaya, onu üzüm ya da erik suyu içinde pişirmeye, elmaların içine kıyma et doldurmaya, meyveleri sebze gibi pişirmeye, pişmiş et yemeğinin üzerine gül suyu saçmaya nasıl elimiz varacakb? Meyve ile sebze arasında, yemekte sunulan tuzlular ile yemekten sonra yenilen tatlılar arasındaki ayırımların mutlak tat engelleri olmaktan uzak, belli bir dönemin kabul gören değerlerinden başka bir şey olmadıklarını fark edinceye kadar bu tereddüt sürdü. Yine de, yaphğmuz denemelerde ve bunların yazıya geçirilmiş sonuçlarında çoğu zamari -yanlış ya da doğru olarak 16. yüzyıl Osmanlı şeker açlığına atfederekdönemin tariflerinin önerdiği ölçüde şeker ya da bal koymaktan çekindiğimiLi itiraf etmeliyiz. Önerdiğimiz her tarilin karşısında orijinal tarifin tam metnini verdiğimize göre, okuyucu aslını uygulayabilir.
51
Şirvani'nin yazmasından yapmış olduğumuz seçimin amacı mümkün olduğu kadar elimizdeki belgeleri değerlendirmek, Il. Mehmed'in m~niisündeki yemekleri, sarayın içoğlanlan ve ağalan için pişirilenlert At Meydaru şenliklerinde verilen ziyafetlerde sunulanlan, aynı zamanda imaretlerde de hazırlananlan sunmakhr. Onun içindir ki dönemin tarifini bulamamamıza rağmen kitabımızı imarederin popüler aşı olan zerdeyle bitirmek istedik. Şirvani'nin ekiemiş olduğu ve biiyük bir olasılıkla başkaca bilinmeyen ve Türk mutfak geleneğinde nerdeyse tümüyle unutulmuş yemekleri canlandrrmaya çalıştık. Arapça'dan çevrilmiş ancak 15. ve 16 yüzyılda Osmanlılar tarafmdan tüketildiğini saptadığımız yemekleri de dışarda bırakmak istemedik
Malzemeyi elde etme güçlüğü seçimimizi engellemedi. Ancak, o dönemde hazırlanması çok uzun süren bazı yemekleri basitleştirdik. Asbnda buharda pişirilen mantıyı, bugün olduğu gibi, kaynar suya atarak pişirilmesini, herise için önceden pişmiş hazır buğday kullanılmasım önerdik Aynı biçimde hep hazır pişmiş nohut kullandık. Aslı gibi pişirmek isteyenler orijinal tarife başvurabilirler.
Malzeme arayışları bazı sorunlar yarattı. Bu tarillerin denemesi Paris'te yapıldı~a göre, Türkiye'de uygulanması başka ~orunlar yaratacaktır. Orneğin Paris'te misk bulamadık, oysa Istanbul' da vardır. Bugün piyasada buğday nişastası bulunamadığından mısır nişastası kullandık, yemekierin tadıru ve kıvarnını hissedilir bir biçlinde değiştirdiğini sanmıyoruz. Paris "oriental" bakkallarmda bulduğumuz kadıntuzluğu ise, Fransa' da olduğu gibi Türkiye' de de kendiliğinden yetişen bir bitki olduğuna göre her yerde bulunmalıdır.
Yukarıda bal1si geçenlerin dışmda yapmış olduğumuz tek önemli düzenleme, koyun kuyruğu yağının yerine nebati yağ kullanmak oldu. Belki elde ettiğimiz sonucun değeri özellikle psikolojiktir ancak burada herhalde kültürel esnekliğimizin sınırına dayanmıştık. Bizden cesur okuyucu bu önlemimizi hesaba katmayabilir.
Orijinal tarinerin ender olarak ölçü verdikleri, verdikleri zaman da bunların bugünkü mutfak kapasitelerini aşacak ma-
52
hiyette olduğu görillecektir. Bunları, 4-6 kişilik yemek oranlarına indirgedik.
Bu tarifleri arl arda denediğimizde bu mutfağm niteliklerini ve inceliklerini, aynı zamanda da bazı özelliklerini değerlendirebildik. Antik bir geleneği izleyerek, malzeme ve tatların ayırımından çok kanşımına dayanan, görünüşten çok içeriğin yoğunluğuna önem veren bu mutfak, günümüzde "yeni mutfak" denilen akıma taban tabana zıthr. Sunduğumuz Osmanlı mutfağının yemekleri fotoğraflarını çekmekten çok tadma varmak için hazırlanmıştır. Bununla birlikte tariflerde "kotarma" önerileri yapılmıştır, bunları hiçbir şey eklemeden izledik. isteyenler, yemekte kullanılan malzemelerden (otlar, meyveler) yola çıkarak sunuş denemeleri yapabilirler.
Kanştırma ve helmeleme yoluyla hazırlanan bu yemeklerde tatlar birbirini yok etmez, aksine kat kat eklenir ve ağızda birbiri ardına kendilerini belli eder. Bundan dolayı hazırlama ve pişirme süresince çeşitli baharatm ve diğer malzemenin peyderpey eklenme sırası ve süreci son derece önemlidir. Bundan dolayı ayrıca sos hazırlamak diye bir olay yoktur. Sos pişme sürecinde kendiliğinden oluşan ye.meğin suyudur, bazen de her şeyi bağlamak, koyulaştırmak için, son anda bir malzeme daha eklenir.
Sonuç olarak, eskilerin rüyası günümüzdekilerin kabusu diye tanımlayabileceğimiz, Osmanlı mutfağında yağ sorunu -koyun kuyruğundan da kurtulunca- halledilmişe benziyor. Zaten söz konusu kuyruk her tarifte yoktur ve doğrudan haşIanması önerilen bazı et yemeklerini, önce nebati yağda biraz kavurduk. Ancak özellikle yağlı olmayan bu mutfak, gayet tabü ki besleyicidir. Çünkü tat alma zevkine varıp bunun sonucuna katlarımaya yanaşmayan bugünkü insanın kaygılarının öncesine aittir.
Günümuzun kaygılarından tümüyle arınmış olmadığımızdan, sorunlannuzdan biri, bu tarü1erin uygulanmasından çok tüketimi olmuştur. Dolayısıyla hem yaptıklarımızın tadına bakmak zahmetine kallanan, bitmek tükenmek bilmeyen izah ve yorumlanmızı sabırla dinleyen, kuşkularımızı, tereddütlerimizi paylaşan dostlara şükran borcumU7u bildiririz.
5.3
Sayesinde Mehmed Şirvani'nin yazmasını elde ettiğimiz, Osmanlı mutfağı ve beslenmesi araştırmacısı Sayın Özge Samancı'ya ayrıca teşekkür ederiz.
Son bir açıklama ıle bitirmek gerekiyorsa, bu girişin başından beri kullandığımız "biz" sözcuğu, arkasında bır kişinin durduğu bir formül değil, bu macera yı başından sonuna kadar paylaşan kitabın yazarını ve çiıerıni kapsayan bır ifadedir.
Notlar
1 Ömer Lütfü Barkan, "İstanbul Sarayianna ait Muhasebe Deftcrlcri", Türk. Tarih Kurumu. Belgeler. Cilt IX, Sayı 13, 1979, ve AslanTerzioğlu, Helmhane Deften ıJe Topknpı Sarnyıııdn Eczımlık, istanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1992.
2 Fatilı Melımet ll Vakfiyeleri, Vakıflar Umum Mi.ıdürlüğü Neşriyah, Ankara, 1938; Kürkçtioğlu, Kemaı Edib (Yay.), Sıileymaniye Vakfiyesı, Vakıflar Umum ~üdi.ırh.iğü Neşriyatı, Ankara, 1962; Şerefedd ın Yaltkaya, "Kara Ahmed Paşa Vakfiyesi", Vakr.jlnr Dt'rgisi, n/1942, s. 83-167; Ömer Lutfü Barkan, "Fatih Ciını ve Imareti Tesislerin 1489-1490 Yılianna Ait Muhasebe Bılançolan", lstaııbıtl Uııiversıt~ı Iktisat Fakilites i Mecmuası, fkim 1962- Şubat 1963, s. 239-296; Ömer Lütfu Barkan, "Edirne ve Civarındaki Bazı iınarel Tesislerinin Yıllık Muhasebe Bilançolan", Tiirk Tarih Kurıınııt, Belgeler, 2/1964, s. 235-377; Si.iheyl Ünver, "Fatih Aşhanesi Tevzi'namesi", lstaııbul RiS<lle/m, istanbul Büyükşehır Belediyesi Kultür işleri Daire Başkanlığı Yayınları, C. 3, istanbul, 1995, s. 335-383.
3 Ömer Lütfü Barkan, "Edirne Askeri Kassamı'na Ait Tcreke Defterleri (1545-1659)", Tıırk Tari/ı Kımmıu, Belgeler, 5-6/1966.
4 Ömer Ltıtfü Barkan, "XV Asnn Sonunda Bazı Buyuk Şehirlerde Eşya ve Yiyecek Fiyallanrun Tesbil ve Teftişi Hususlarını Tanzim Eden Kanunlar", Tari/ı Ve:;ıknlan C. 1/S, 1942, s. 326-340, C 11/7, s. 15-40, C. 11/9, s. 168-177.
5 Mübahal Kütükoğlu, Osmnnlılarrln Nnrfı Miiessesesi vı> 1640 Tari/ıli Nar/ı Defteri, Endcrun K.itabevi, istanbul, 1983; Mübahat Kuli.ikoğlu, "1009 {1600) Tarihli :'\arh D~ftcrine Göre Istanbul'da Çeşidli Eşya v~ llizmet Fıat lan", 1Mnııbul Üııiwrsitesi Edebiyat Fakıiltcsı Tari lı f.ııstıtıisıi Das isi, 9/1978, s. 1-85.
6 Sı.:mıh Tuc<ln (Yay.l, Bır Zıyaj;•ı [)~{tai, Simurg, l-;tanbul. 1998. Ayrıca bJ,.;z. \lehmd Arslan, Tıirk Edt'lıiyııtmda t\Jıııı zıım Sıırnımıeler, Atatürk Kultur McrJ..ezi Başkanlı~ı Yayınl.ırı, Ank<1ra, 1999.
•
7 Arapça baskılan D. Çelebi <yay.), Musul, 1934; Fahri ci-Barurı (yaF), Beyrut, 1964. lngilizc~ çevirisi, A. j. Arbcrry, "A Baghdad cookery-book", lslarnicCHllıtre 13/1939,s. 21-47,189-214.
8 Gunay Kut, "On the Additions by Şin;aru to his translation of a Cookcl) Book", Firsllnterııationnl Food Congrı>s~. Kultur ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 1988, s. 176-181.
9 Bunların 77'~i çevirinin arkasına, 5'i de çevirinin içine eklenmiştir. 10 Nil San, "Osmanlı Sarayında Yemekierin Mevsimler~ Göre Düzen
lenmesi ve Devrin Ta babetiyle Ilişkisi", Turk Mutfagı Sempozyımw Bildiri/eri, 31 ekım - 1 Kasım 1981, Kültur Bakanlığı, Mılli Folklor Araştırma Daire:-i Yayınları, Ankara 1982, s . 245-257
11 Tt:zc.ın, A g.ı> 12 Bert Fragner, "Kafkas lardan DUnyanın Damına: Bir Mutfak Seruveni",
Sam1 Zubaida ve Richard Tapper (yay.), Ortadoğu Mutfiık Kiiltiirlc:r-i, İstanbul Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000, s. 49-62.
13 Stefanos Yerasımos, (yay.), Ibn Battôta, Voyages, Paris, La Decouverte, 1982, Cilt. ll, s. 208.
14 Orhan Şaık Gokyay, (yay.) Evliya Çelebi Seyalıatıuıme;i, /, Kitap: Istanbul, Yapı Kredı Yayınlan, 1 Q95, s. 253
15 "Suzulmüş bal ırmakları": Kur'tı11, XLVTI/15. 16 Gökyay, A.y. 17 Gi:ıkya} A g .e., s. 248. 18 ''Iki boynuzlu". Doğu efsanelerınde Bi.ıyuk lskender'e verilen isim. 19 Sesim Atalay (çev.), Divmıii Ulgat-it-Tiirk Tucünıesi, Ti.ırk Dil Kurumu,
Ankara, 1985, CiJt. I, s. 452-453. 20 Ycrasımos, :\ y 21 Ala lay, A.g.l', Cilt m, s. 65. 22 1640 Narh defterinde adı geçen 1ıencevitş kebabı bunun bir kalıntısı ya
de dönu~iımll olabilır Kuti.ıkoğlu, Osmanlılarda .. . , ~- 53. 23 Divaııii Lıigat-it Tıirk ve ayru döneme ait olan Yusuf Hashacib'in Kııtad
gıı Bilig'indc yer alan yemek ve yemek adetleri için bkz Reşat Genç, "XI. Yüzyılda Türk M utfağı''. Tıırk Mutfagı Sempozyımıu Bildırilcrı Kultur ve Turızm Bakanlığı, Millı Folklor Araştırma Dairesi Yavınlan.
4l,J1 Ekim- ı K11sırıt ıq8ı, Ankara, 1982, s. S7r68. 24 Ha ... ;ın Alı Yücel, Bır fitrk Hekı·ııı;wı Tıbfıa Dair Mımzıım Bir f.sen
(Nazm-ııHabayi'J, bt.mbul. Oe\'le t U,\Sımc \'1, 1937, s. 16-17. 25 Ay. 2ti At,ıby, tl .g ı•., Cilt lll , s. !05. 27 " Kanunnamc-i lhth:ib-ı Bursa", Ahm~d Akgunduz, O:mıı11ılı Kn rıuıııııi
me/ı•ı-i t't' llııkııki Trılılı/lm, Cılt 2, Istanbul, l'.:y Vakfı, 1990, ~ - 201 .
28 1\.utukoğlu, Osmanlı/arda ... , s. 53. . 29 Yücel, A.g.t., Ismail Hakkı Ertaylan, Tabiatııliille tıe Aydıııoğıılları, fstan
bul, Edebiy;ıt Faki.ıltt?si Basımevi, 1960; Celalüddin llızır (Hacı Paşa), Mıintaluıb· ~ıfd, Turk Dil Kurumu, Ankara, 1990.
30 Bkz: Miintalıab ı Şifa, s. 11-12. 31 Yücel, A.g.e., s. 17. 32 Tezcan, A.g.e., s. 13, 15. . 33 Stefanos Yerasimos, Llıabital a Istanbul au XVIt siecle (16. yu7.yılda Is-
tanbul' da konut), yayımlanmamış yazı. 34 bkz. Barkan, "Istanbul Saraylarına ... ", A.g.e. 35 Mudd, kile, vukiyye (okka) ve dirhem ya da batman olarak verilen
ağırlıklar bugtinku ölçulere çevrilrruştir. . , 36 1490 ve 1573 tarihleri için bkz. Barkan "Istanbul saraylarma ... , A.g.e.;
1660 için Sevım İlgurel, (Ed.), Hezarfen H11seyın Efendi. Telhisıı 'l-Beyıill fi Kııva11i11-i Al-ı OsmJıı, Türk Tanh Kurumu, Ankara, 1998.
37 Selaniki, "Divan-ı al'i meydanından iki buçuk zira' yer tôlen alınup Matbah-ı Amire yerıne katıldı Matbah tevsi' buyunldı" diye. yazıyor !Mehmet İpşirlı (Yay.), Selıiııilci Mustafa Efeııdi, Tarilı-i Sewıııl..i, Istanbul, Edebiyat Faktılte;;ı Basımevi, 1989, Cilt I, s. 90]. Buna göre mutfak boliımu İkinci avludan 1,90 m. alınarak genişletilmiştir Ancak bu genişleme esas mutfak böli.ımlerının karşısında yer alan hizmet yapılarına aıt olabilir.
38 Charles Schdcr (yay.) Le Vayage d'Outremer de Bertrrıııdotı de la Broqwere, premıer eCilyer traııclıa11t et coııst>iller dt> Plıılippe lı> Boıı d uc de Boıırgogne, Paris, 1892, s. 190-192. Türkçe çe\'lrinin (Bertraııdon de 1ı:ı Broquiere'w Deuizıışın St>ıfalıati, Istanbul, Eren, 2000, s. 245-246) en azından bu bölümü tümüyle yanlış olduğundan aslından yeniden çevrildi.
39 Akgündi.ız, A.g.e., Cilt I, s. 327. 40 İsmail Hakki Uzunçarşılı, Osmaıılı Droletmiıı Saray Teşlcilı11ı, Ankara,
Ti.ırk Tarih Kurumu, 1984, s. 314,325. 41 Akgündüz, A.g.e, Cilt I, s. 321. 42 Birinci elçi Hieronymus Laski. 43 Baron de Saint-Genois ve Yssel de Sebepper G.-A. {yay.), "Missions
Diplomatiques de Corneille Duplicius de Schepp~:r dil Scepperus, Ambassadeur L.Y', Mcmoin:s de I'A rıdemie Rcryale des Sciımces, des Lettres et tft•s Beaın-Arts de Belgıquc, Cilt XXX, Brüksel, 1857, s. 170.
44 J.con Dorez, (yay.), Itim!rairı• dı• /t!rfmıı· Mtıııranıi d 'Aııtibes ıi Cmıstaııtı
ııopft' (1544 ), Pari.,;, 1901, s. 219-223. 45 Godfre}' Gul1dwin !yay), Ott ,wııııııı 8cın, Tiı,• Sultaıı 's Smıglıo, rııı lntıma
lt' portmıt ıy· Life ll t tlıe Ottomaıı Coıırf, Londra, Saqı Books, 199b, s 35
57
46 Taramış olduğumuz 15., 16. ve 17. yüzyıllara ait Osmanlı belgelerinde bezelyeye rastlanmıyor. Ottaviano Bon'un sözunü ettiği kuru baklayı Soranzo bezelyeye benzetmiş olabilir.
47 "Relazione del viaggio di Jacopo Soranzo ambasciatore delle Repubblica di Venezia par il ritaglio di Mehemet figliuolo di Amurat Imperatore dei Turchl !'anno 1581 ", Eugenio Alberi (yay.), Relazionı degli ambasciatori Veııcti al Senato, Serie llt VoL 2, Floransa, 1844, s. 229-230.
48 Barkan, "İstanbul Saraylanna ... , A.g.e., s. 114. 49 Ayru girişi 21 Ekim 1471'de de buluyoruz, A.y., s. 251. 50 A.y., s. 238-240. 51 A.y., s. 274,276, 278. O dönemin yemeklerine ait kitabında Süheyl Ün
ver (Tiirkiye Gıda Hijyeııi Tarihinde Fati/ı Devri Yemekleri, Istanbul, İ.Ü. Tıp Tarilli Enstitüsü Yaymları, 1952 ve Süheyl Ünver, Istanbul Risaleleri, İstanbul, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1995, Cilt 3, s. 96) bunları saraydaki "Müslüman olmayan azınlık" ın tüketimi için alındığını varsayar. Oysa sarayda Osmanlı ailesinin hanedanının dışında hemen herkes gayri müslim kökenli olmasına rağmen, aynı zamanda herkes müslümandı da.
52 A.g.e., cm r, s. 98. 53 Örneğin, meyhaneleri ile unlü Galata için yazılan, "Bağlamaz Firdevse
gönlünü Galata'yı gören/Servi anmaz anda ol serv-i dil-arayı gören/( ... )/Kevseri anmaz ol içdüği mey-i nabı içen/Mescide varmaz o vardığı kilisayı gören", beyitlerinde içkinin mecazi anlamda kullaruldığıru savunmak zordur. Bkz: "Mehmed Il" maddesi, Dıinden Bugiirıe lstnnbıtl Aıısiklopedisi, İstanbul_ 1994, Cilt 5., s. 332.
54 Barkan, "İstanbul Saraylarına ... ", A.g.e., s. 233, 234,279. 55 Defterdeki atlf "Leben be-cihet-i ökre-i Hassa" dır, A.y., s. 188. Aynı
adla, bir şehri ye çorbası olarak Divmıü Ulgat-it-Türk'te geçer 0, 127) 56 • işaretli yemekierin tarifleri bu kitabın yemek tarifleri bölümünde ve-
rilmiştir.
57 Bu kıtabın tarifler bölümünde arapça adı milcazza'a ile verilmiştir. 58 Ta rifler bölümündeki tavuk masusa olabilir. 59 Şirva ni, A.g .c., yp. 122b-123a. 60 Nişasta unu, yoğurt ''e yağla kanştınlır, sonra helezonik daireler oluş
turacak biçimde kızgm yağa dökülür. Pişirildikten sonra bala batırılır, enlik otuyla kım1ızıya boyanır. Günümüzde Kuzey Afrikalllarca çok yapılan bir tatlıdır. Bkz, Şirvani, A.g.e. y. 109b-ııoa.
61 Bu kitabın tarifler bölümünde, Farsça adı uırl,nc ile vcrı.lmiştir.
58
62 Barkan, "Edirne ... ", A.g.e., s. 104. 63 Burada adı geçen Romalı Filon Roma döneminde yaşamış Tarsuslu
Philon' dur. 64 Sri Lanka'da yetişen bir cins tarçın (Cimıanıomımı citriodorıım).
65 Çin tarçını (Cimıamomum cassilı). 66 Nezle otu (Aııacyclııs pyretlınwı). 67 Kauçuğun ham maddesi, lateks (Euplıorbıa resi11ijera), herhalde bağla
yıo olarak kullarulmaktad.ır, 68 Peçevi İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,
1981, Cilt, 1, s. 258. 69 Gelibolulu Mustafa 'Aıt, Climi'ıtl-BulıCır der Meclilis-i Sur, Ankara, TTK,
1996, s. 186-187; Gisela Prochazk.::ı-Eisl, Das Sflrnılme-i Hiinıayı?ıı, Die Wieııer Handsclırift iıı Transkription, mit Kommerıtar ımd lııdic.ts VI!J"Selıeıı, İstanbul, İsis, 1995, s. 161.
70 Good\0\o"in, A.g.e. s. 93-95. 71 Annie Berthler ve Stephane Yerasimos (yay.), Albertııs Boboııiu.s, Topka
pi, relalion du sernil du Grand Seigneur, Paris, Sindbad/ Actes-Sud, 1999, s. 110-111.
72 San, A.g.e. 73 Kal ye adı o dönemde, önce yağla kavuru1an, sonra su kalılarak pişiri
len ve içine çeşitli sebze ve baharat katılan yemekiere verilir. Bu kitabın yemek tariflerinde birçok kal ye örneği verilmiştir.
74 Söğüş'ün Divaııii LıLgat-it-Tiirk'teki anlamı: "kebap etmeğe yarar oğlak yahut kuzu" dur (Atalay, A.g.e., Cilt T, s. 369).
75 Berlhier ve Yerasimos, A.g.e., s. 49. İtali.k harflerle yazılan sözcükler metinde Türkçe olarak verilmiştir.
76 Özdemir Nutku, IV. Me/ımet'in Edime Şenli~i, Ankara, TTK, 1972, s. 123-124.
77 Tezcan, A.g.e. 78 Tarifler bölümünde verilen pirinç herisesi olabilir. 79 Aynı belgede nkşırmn olarak da geçen bu yemeğe başka bir kaynakta
rastlanmadı.
BO F(l/, fa va ya da kuru bakladrr, favadan yapılmış bir tatlı olabiliır. 81 Bkz. yukanda not 60. 82 Sözcük, beğenilen, kabul edilen anlamındadır, bu tatlıya başka bir
kaynakta rasUanmadı. 83 Şinani'nin yazmasında bu tatlının iki ti'lrifi vardır: y, 97a-b ve 109a. 84 Defterdeki adı pcşmi11t>'dir, sözcük farsça peşm = yün'den gelir. 85 Metinde çiit,firiş, Farsça gıwfinş'terı =macun.
59
86 Metinde mür~kkeb reçeli deniliyor, burada murekkeb sözciığıi, "kanşık" yerine "aşılanmış turunç", yani portakaJ anianunda alınmalıdır, bkz. Tezcnn, A.g.ı·., s. 32-33.
87 Metinde "gökçe n.:•çeli" diye geçer. Gökçe bir armut cinsidir. 1502 Bursa ihtisab kanunnamesinde, "Gök başlı armud" diye geçer.
88 Metinde perverde olarak geçer. 89 Şeker, yumurta akı ve gül suyu ile yapılan bir çeşit jöle ya da meringutt. 90 Celalzade Mu~tafa'ya gore, 1524'te At Meydaru'nda yapılan Sadrazam
İbrahim Paşa'nın düğününde, meydana getirilen nahıllarda balmumundan yapılmış develer ve deveciler, gemiler ve korsanlar tawiri vardı. (Bkz. sadeleştiriimiş melin: "Osmanlı İmparatorluğunun Yükselme Devrinde Tur k Ordusunun Savaşlan ve Devletin Kurumu, İç ve Dış Siyasası", Askeri Mecmııa, n"l07 eki, Ankara, 1937, s. 60.
91 1539 ziyafet defterinde bu sözcük "kelek"'tır, ancak aynen tekrarlanan 1582 sunnet duğünü "şeker aUl.tı" envanterınde (aşağıya bkz.) aynı yerde "leylek" geçiyor "Tavus" ile "horoz"'un arasında bulunan bu sözcük için "leylek"i yegledik.
92 Bir çeşit gemi, italyanca cocca = tekne'den gelir. "İki kat olup altı mavuna, üstü kalyon olursa köke derler" (Katip Çelebi, Tıılıfetü"I-J..-ibar fr ~sfari'l·biluır, Haz. Orhan Şaik Gökyay, fstanbul, Tercüman 1001 Temel Eser, 1980, Cilt Il, s. 235).
93 Arslan, A.g.e., s. 186.
94 "Copia di una lettcra di sier Torna Mocenigo orator al Signor turco, data in Costantinopoli a dl 14 luio 1530, scrita a sier Zuan Mocenigo suo fiol. sier Andrea Dolfin suo zenero, et sier Bemardo Capello suo nepote", Marino Sanudo, 1 dıariı, Cilt Lill, sütun 450.
95 .Prochaı:ka-Eisl, A.g.e., s. 92. 96 "Relazione di ambasciatore Giacomo Soranzo, 1584", Pedani-Fabris,
Maria-Pia, Rtlaziani di Ambasciatori Vnıeti al Smato, Volume XIV, Costmıtillopoli, Relııııonı lnrdite (ısıı-1789), Padova, Bottega d'Erasmo, s. 267; Dıscoıırs des triomplı~s, magııifict'ııces, allegresses, qui ont este Jaictes it Lı circoııcısion du S rı/tan Me/ıroıet, .fils du Sultan Amıırath, grand Empereıır des 'furcs, Paris, 1583, s. ll. Bu anonim yazara göre çanak yağmasına, şenliğin 4. gi.ıni.ı olan 4 I lazira n' da başlandı.
97 Sadel~ıirilmi~ metin, A.,f{.t'., s. 61. 98 A.g.e., s. 108. 99 Proch~ızka-Eisl. A.g.l:'., s. 83-84. Oriıinal metin tarafımızdan bugı.ınkü
dile Çl'Vrilmiştir.
100 Pfrt'xriııatinııs dı ı S. /rım Pa law: ... , Lyon, 1606, s. 471. 101 Beng (beııcl, b.11ıotu, uyıı~turucu.
60
102 lvgin, Hayrettin, "Bazı Halk Şdirlerinin Şiirlerinde Yemellcrimiz", Tıirk Mııifağı Sempozyrımu Bildi rı/eri, s. 2.15-236.
103 Gelibolulu Mustafa 'Ali, A.g.e., s. 106. 104 A.g.e., s. 232.
105 Arslan, A.g.e., s. 74. 106 Sü_heyl Unver, A.g.e., s. 344. 107 Ahmed Akgündüz, A.g.e., Cilt 2, s. 289. 108 Saray muhasebe defterlerinde 963 hicri yılında (1555-1556), o dönem
de Acemioğlan kıştası olan Ihrahim Paşa sarayına 36700 adet asma yaprağı (berk-ı engfır) alındığı kayıtlıdır (Barkan, "İstanbul Saraylanna .. ", A.g.e., s. 23)
109 Domatese, "frenk badincanı" adıyla r;ısU<~dığımız en eski kayıt, istanbul'da sebzevatçı ve manav arasındaki anlaşmazlıklan diızenleyen 9-18 Temmuz 1767 tarihli huki.ımdür (lstc:lnbul BüyLıkşehir Belediyesi Kultür İşleri Daire Başkanlığı, Istanbul Araştırmaları Merkezi, lstıl/ıbııl Külliylltı, Cill Vlll, lstnnbııl EsıınfTari/ıi 2, s. 125·126).
61
. TARIFLER
6oo gr. koywı budu et 4 çorba kaşığı 11ebati yağ 150 gr. lıaşlammş nolıu t Sajra11
Salma
2 tu tam ince kıyılmış badem 2 aııuç k11rıı ııane
ı diş sarmısak I çorba kaşığı sirke I çorba kaşığı bal I5ogr.11ı1
Tuz
Etleri küçük kuşbaşı kestikten sonra zeytinyağında çevirin. 400 gr. sıcak su ekleyin, pişmeye bırakın. Bu arada ezilmiş sarmısak, kuru nane, sirke ve balı birlikte kanştınn. Etler piştikten sonra nohudu ekleyin, safranı biraz et suyuyla inceltip bademle birlikte ilave edin. Tuzlu sıcak suyla unu hamur haline getirin, üstünü nemli bir bezle örterek yirmi dakika dinlenıneye bırakın. Sorıra hamuru oklavayla kalınca açıp uzun uzun kesin. Bir tas sıcak su hazır bulundurun. Fındık büyüklüğünde keseceğiniz hamurlan hazırladığınız sıcak suya batırdıktan sonra çıkarıp tencereye atın {bu işlem çok çabuk olmalı) ve pişmeyc bırakın. Gerekirsesıcak su ilave edin. Piştikten sonrayemeğin tuzunu kontrol edip, bal, sirke, nane ve sarmısak kanşımıru ilave ed1p tencereyi ateşten indirin. Kurunane serptikten sonra dinlenıneye bırakın.
Yemeğin adı "salmak" 'tan geliyor, çünki.ı hamur parçalan kaynayan tenccreve atılıyor. istanbul mutfağmda "salma" adı bugun, bılcüğımız kadarıyla· -midyelerin kabuğuyla pişırildikleri- pinnçli midye salın.ısında korunmuştur. Anadolu'da ıse bu adı taşıyan, pirinçli ya da bulgurlu salma yemekten vardır U Mehmed'in 16 Haziran 1469 gunu sabah yemeğinde yoğurtlu bir salma yer alır 1539 sünnet duğününde paşalara ve ulemaya \'erilen ziyafetlerdeki salmaya her ı kg. un içın 750 gr. bal konulmuştur ki bu oran önemli gunlerde ycmcklerin şeker dozunun artırıldığını gösteriyor. Buğday s..•lması 16. yuzyılda Topk.ıpı Sarayı personclme kışın çıkarılan yemekler arasındadır. Burada, Şırvani'nm yem<.'ğ(' ı:erdiğı ikınci addan da anlaşılacağı ı5ıbı, buğd.ıy taneleri, hamur parçalanrun vennı alnu;;tu. Tarii Bağ· d.idi' nin yazmasında yok, Şırvfini tarafmda n eklenmiştir
64
San'at-ı salmai ve buğday hurdcni. Eırııd bır nıikdıir semiz koyım etini uvak toğ'rayalar, pcik yuyalar, tencereye kayalar, batacak mikdiirı swtla ve bir mikdar yımwşak tuz dalıi kayalar, ta kaymya, kefirı altılar, tii ~ıalıra bişe, ve içi11e bir nıikdiir ~ikıifte nolwd koyalar bile bişe, ve lıir mikdar za!!feriin ile boyayalar, ve bir iki iiç lıaşlammş tatlu beldem dahi koynlar ve lıir iki baş samıısağı arıdalar, bır av11c kum na'ml ile luıl'tllldtı döğeler lıal ola, bir mikdar sarb sirke ve bır mıkdar aselle kanşdırııb koyalar tura, ve ba'de bir mikdar ımı ki gayet de ak, eyii, Itlis ola, ibrişinı elekdm deyiib, bir mikdar ıssıcak tuzlu suyla /ıamir idiib, lltj(it viiwlıla yoğımıb elle tr!tw1m oldukdan so11ra bir pı?k nemnaJc bezle iish'ini örlilb, biçağla /ıamıri kesiib, ince çok zeııiilıklar ıılıib ıki tasa ıssıCllk su kol{ub, ı.eı>alık olan lıanıirderı sı ı içine dökiib, iki iiç kişi el iişiiriib, birer m;hııddan biiyiicek kesub, ava içinde suya baturııb, yazub, Jıamiri kaıjllarkeıı teııcrre ıçine koyalar, yetecek mikdarı b11 lıamirdeıı aya içinde yassılayub, tasdakı suya baturu b, Hzkiirlık ile nıezkiır teııcereye koyaltır, yııb yab kııyııaya, ve tuzını dalıi tenmm ideler, ve ba'de ol sirkeli ı>e sarmısaklı ve ballı ki bir araya kıınşmış idi, içine koyalar, eğer ekşısm ve (c)ğer tatlusm zıyade isteyen ve maylıo~ istiyen, ıstediik/erine göre bişüreler, ve iistiint bır mikdiir kııru na'm1 ekeler, bışdiikdeıı sotım ocakdan lıir mikdar iııdiriib alışa, pes kotaralar, yiyeler.
(Şirvfmi, y. ııoa·b)
65
Elma Dolması
400 gr. si yalı iiziim 3 kalıve kaşıgı su mak ıso gr. yagsız koyun eti 3 çorba knşığı nebati ya~ 6 adet elma ıso gr. koyun kıyma~ı
1,5 çorba kaşığı piritıç 5 kuru kayısı ı çorba knşığı ince kıyılmış badem ı çorba knşığı öğütülmüş ceviz
Üzümlerin kabuklarını soyup çekirdeklerini çıkarın, tencereye yerleştirin. 2 çorba kaşığı sumağı tülbente sarıp tenccreyc bırakın, az su serpip kaynatın. Eti küçük kuşbaşı doğraytp yağda kavurun, sumakla kaynamış üzüm suyunu ekleyerek pişirin. Koyun kıymasıyla pirinci, tuz, biber ve bir kaşık surnakla kanştınp iç hazırlayın. Elmaların içirıi boşaltıp hazırladığınız karışımla doldurun. Tcncerede pişmiş olan etlerin üstüne doldurulmuş elmaları yerlcştirin. İç artarsa ondan küçük köftelcr yapıp tencereye koyun. Kuru kayısılan ince uzun dilimleyip bademle birlikte ilave edin. Elmalar piştikten sonra ateşi söndürün, öğütülmüş cevizleri serpip dinlenıneye bırakın.
Topkapı Sarayı'nda sonbaharda çıkanlan yemeklerden biri. ŞiTvani'nin vcrdiğı uç Tüffahiye t.1rifınden biridir (Arapça tı.iffah elma demektir, tuffahiye elma yemeği demektir.) Burada verdiği.ınU tarif yalnız Şin·ani'dc vardır.
66
Tertib-i tüffahiyye. Biraz kara ilziim ve döğiilmedik sumak bir mikdar suyla bişiire ve biraz vakt eziib astarda11 siiziib suyın ala, biraz eti ol suya kalye ura, bişmelii olunca biraz elmamn içiıı semiz kıym ve birine ile toldıırub ve ol knlyenin iizemıe döşeye, biraz dalıi bişüre ve biraz kayısı ve badımı koyııb bişiire, kotara, üzerine dögiilmış koz eke.
(Şirvani, y. 129a-b)
67
Pazı Buranisi
soo gr. koyuu bud11 ct 4 çorba kaşıgı nebati yağ Tuz 3 5ogan 3 demet pancar ı demetpazı
1 knln•e kaıığı kunt kişniş 1 kahve kaşığı kimyon Damlasakızı
1 knlıve knşığı tarçın
I<ıırabiber
12 5 gr. yogurt
Eti küçük kuşbaşı doğrayıp tuz ilave ederek yağda kavurun. Az sıcak su ile soğanları bütün ekleyin. Etler pişincc soğanları ... çıkarın Pancarın yapraklarını, saplannı ve pazıyı yıkayıp dogradtktan sonra tencereye koyun . .Kişniş, kimyon, damla sakızı, tarçınla birlikte pişirin. Sebze piştikten sonra, atesi sön-dürün, yoğurdu kanştmp, dinlenmeye bırakın. '
Bürani 5Özcti~un, Abbasi 1 !alifcsi Mc'mun (81~3)'un eşi Buran' dan geldiği söylenir. Bağd:ldi'nın escrinde iki defa geçer. biri patlıcan buriınisi, ikincisi lob.1k bürani..;;i münasebetiyle. Koruk su yuyla piıirilen kabak burinisi, yazlık yemek olarak Topkapı Saravı vemekleri listesine gırer. Aynı listl>de, kışın hazırlanan bir .şalgam bfuaclsi, ve bir sonbahar yemeği olarak sunulan bir pazı buıiınlsi var. Bu sonuncusu Bağd5di'dc muca7.7~1'n adı ile g~~-cr. Bağdadi"'yi İngilizce'ye çeviren Arbcrry'ye göre bu sözcuk çok renkli anlamına gelip mozaikleri taruın1.1-mak için kullanılırmış.
Şırv:mi çcvi:isinde bazı değişiklikler yapar, pancan ekler ve orijinal mctındc vogurdoı katılmış ~armısa~ı ve pışirildikten sonra yemeğın ushine ekilen çörek otunu kaldınr. ·
68
• \
• •
. . . . • . ' . :"":\ . '
' • • '
•
Mücazza'a. Ve bımım fa'idesi oldıtr kıluıznı oldukdan sonra tızrak kana döner ve bedert ve yüregi kavi ider ve sevindiiriir ve dimıigdaki beyni ve kenıükdeki iligi ve nıeni artınır ve cima'a kuvvet virür, ve nıi'de niicann diınağa çıkmakdan men' ider ve yiibıısetden ımutsallıgı ve vesvasz olanlara beguyet müniisib guiadur dilde za'if ırıizaclıllara ve yiğidlere. San'atı oldur kim alalar sermz eti 'adetçe keseler, piire pare ideler, az tuzla çölmege koyalar ve iizeri11e gereğince ıssı su kayalar, su yın kaynadalar, köpiigin alalar, ve andan sonra çölnıege iki üç baş sogan uvak toğrayalar ve lıenı alalar geregirıce çögiinderi veya pazıyı t'eya ikisini bile yuyalar, dörder banıınk uzımunca kesele1, çömlege koyalar ve üzerine biraz kuru kişnic ve keminım ve mastaki ve dilr-ı çini ve fülfiil bırakalar o/kadar kaynadalar kim Jıaviiic temam bişe, pes ala/ar, gereği11ce yogurdı çölmeğe koyalar karışduralar kor iistiinde ol kadar koyalar kim alışa, pes indiireler, yiyeler.
(Şirvani, y. ısa-b)
69
DilHe-i rişte ( Erişte Pilavı)
ıoo gr. hazır erişte (veya: ıoo gr. un 4 yumurta) 1 tavuk soo gr. yağsız koyım kıyması Karabiber
Tuz 3-4 soğan 100 gr.lııışlanmı? nolıut
Bumbar (sosis bağırsağı) ı çorba kaşığı ııebati yağ Tarçın
150 gr. ince kıyılmış badem
(Eğer hazır erişte kullanılmayacaksa, 200 gr. unu 4 yumurtanın beyazı ile hamur yapıp, oklavayla açtıktan sonra, önce ince uzun, sonra da lcnı'lik karelere kesin, kurumaya bırakın) Tavuğu 1 /2 litre suda haşlayın. Kemiklerinden ayırıp parçalara bölün. 300 gr. kıyma yı hız, kara biber, ince kıyılmış soğan ve 100 gr. ince doğrannuş bademle kanştınn, bumban doldurun. Kalan kıymadan küçük köftcler hazırlayın, tavaya dizin, haşlanmış nohudu ilave edip, biraz yağ ve az tavuk suyuyla pişirin. Sıcak bekletin. Doldurduğunuz bumbarları tavuk suyunda pişirin. Piştikten sonra çıkarıp, erişteyi tencereye koyun, gerekirse sıcak su ekleyin. Erişte piştikten sonra servis tabağına alın, üstüne önce köfteleri ve nohudu yerleştirip tarçın ve artan bademi serpin. Sonra, üstüne tavuk parçalarım ve bumbarlan dizin.
Aslı Farsça olan dilrıe (tane) sözcüğü, pişirilınce lane tane k.'\lan ve hammaddesi tahıl olan yemekiere verilir Bu genellikle pinnç pi1avı olabildiği gibi, bulgur. inıUk ya da erişteden }'aptlm~ bir yemek olabilir. Erişte ise (Farsça r~te = iplik) şehri ye ansınden ya da burada olduğu gibi, kal\' kesilmiş hamur (makama) olabihr 16. yüzyıl Topkapı Sarayı yemek li~tc:;ınde 9, 1539 ziyafet defterinde 8 da.nc ycmcğı vardır. Bunlann bır kısmı, safran, nar ya da ıspan.akla renklcndirılmış pirınç pilavlandır B.1ğdadi rışte adıyla mcrcimekli ,.e hamurlu bir yemek tarifi \'erir, Şirv:ini ise, dane-i ncrgisiyye <ldlı bir havuçlu pilav ekler.
70
Terkib-i rışte. Kırk yumurda ağıyla altı yiiz dirlıenı elemrıiş luis wı yoğımtb ince erişte keseler, gıineşde kuruya, tavuğı bişüre, suywıa bir mımbar bişure kim içi kıyma semiz etle ve bol fiilftil ve soğan ve erişte olmuş bademle tolmuş ola, ve biraz uvak köfte ve mukaşşer nohud bile koyub üzerine iki yüz dirhem sayağı koya, kor iistiirıde ıssıcnk dıtra, ve eğer ol suya erişte sala birazcık kaymya, girii indıriib suym siiziib eriştesini hereni içine koya, ol tasdağı ikı yiiz dirlıem yağı iizerine koya, yağı atışa, kotaracak, üzerine biraz dtirçin döğiilmış ve biraz bademrişte olmuş saçı b üzerine mı mbarı, tavuk etini uyn ıde
(Şirvani, y. 124b-125")
71
400 gr lıaşlaıımış buğday 500 gr. koyu11 et ı 4 çorba knşığı ııebııti yağ
Herise
4 kı1!ıve kaşLğı sıımak 4 knlıve kaşığı kimyon
Eti küçük kuşbaşı doğrayın. 250 gr sıcak su ilave edip, tuzunu koyup pişmeye bırakın. Buğdayı bol miktarda su içinde, tuzunu da ekleyerek yarım saat kaynatın, süzgeçten geçirip sumak ve kimyonla karıştırın. Tabağa alıp, üsti.ınc etleri biraz et suyuyla birlikte dizin.
Söıc\Jk Arapça'dır ,.e Ortadoğu'da eskiden beri tuk~tilen elli bir tahıl tapasım tanıml.ır. Bağdadi'nin verdiği, hazırlanması çok uzun olrın tarifi buraya almakla bırlikte, 1764 tarihli yemek ris.'ılesirıin tarifini kullandık. ikisinin karşılaştınlması, iki tarih arasında yemekIerin nasıl daha basite indırgcnmış olduklannı göstermesı bakımından da ilginçtır.
Herise. Beden semirdiir ve meni artı1mr, cinıa'a kuvvet viriir ve yiyene ııe göğııse ve siniriere çok zssısı vardur ve lıem buları yımwşak dutar ııe benmı gökçek ider, yiğidlere ve salıılı mizaciu/ara muııafikdır. Ve bımım san'atı o/dur kim alalar semiz etden dokuz yıiz dirhem 'iidetçe keseler, çölmeğe koyalar ve iizetiııe gereği11ce ıssı su kayalar, knynada/ar, köpiiğm ala/ar, ve çiiıı köpiiğı tema m alındı ve lıem bışmeğe yaklaşdı am sudan çıkaralar kemiiklerin ııe sinirlerin ııe kemiirdaklamı etden ayımlar ve eti dıdeler, yine çölmcge koyalar ve iizerine altı yiiz dırhem dö,~iilnıış ve knbı çıkmış ve nrmmış vr ey ı i ywınuş ııe yeneelmiş ak semit buğday lııraknlar ilk alışımıdau geceııiiıı bir eliisı geçince, altmda od idelt:r, çemçı1 ile uralar, ve aııdaıı soıım içinde e,~a taııuk dalıi isterlerse, tavuğı
72
lıeııdkt.•şleriııdm pılre pare iıieler, lııriiz dıırçin ile iriııe bırakalar diin buçu~mıa değili arkı m arkı m kayıuJdıılıır tıc aııdaıı Stm ra ol kıldar uralar kiı~ı buğday /ıal oluyan c:ilt• ve çölmekdc /ıaliımidaıı artlık biitiin bıığdııy ve et göriinmeye, ve eğer bu arada su gerek olursa çölmeğt? gereğmce kııy11ar su koyalar, kanşduralar, kor iistiin~e s:ıbalıa ~eğin ko~alar ve~~~dmı sonra yiııe diledilderince ııralar, ııe çımkım tenram bişdı ıtlalar taze kııymğı uvak tograyalar, ol kadar kılvuralar kim kuymk .~urfa ve ya!.ı çıkıııaga başlıya, belkim yagım yarıtsı çıkn, pes al~la:. çolme.~e h~.va~c ırurme dökeler, biraz knrışduralar Vt' andan sonra ustime bımz eyu doğiilmış kemimm ııe darçin ekeler, indiireler, yiyeler. Ve l1Q'zılar lıerise bışdıkdeıı sonra Uzerine ab-game koyaritır ve ba'zı:ar taze fimım suyiyle yerler, ba'zıları iistiiııe köfteler düzerler ve üzerine. su nıak eker/er, yerler ve her birinin makamı vardur, ltiki11 tennurcia bışen lıerıse yekdur ve lıem lezzetluıekdur ocakda bişen lıeriselerden.
(Şirvani, y. 61 a_623 )
<""-<•~· ......... .-::@... .... (( ........... ~ < · o
Meşlwrdıtr. Ekseriya mevlevf-lıaııelerde, ranıa:z.fin-ı şerifde tabiı iderler. Kabugı çıkmış keşkeklik bugdayı bir gice mikdarı muknddem suda ıslayup ba'delw bol sıı ile knynadııp, geregi gibi yıımıtşak oldukdan sonra kefgirdeıı siiziip, ba' del ı u mikdar-ı kifaye fıız ve siniri çıkmış etdeıı mikdar-ı kifliye koyııp, kefçe ile döküp, tekrar mezbı1r lalımım sııyındaıı ızafe iderek i'tidal iizre kıvama gelince tabiı oldukdan scmra salıana koyup, iLeriııe sımııııak ue kimyon ekiip, teıııhıiil buyurtt/ar Gayet lntifve zıytıde mukn.vvldiir.
(Sefcrcioğlu, 1\;ept, Tiirk Yemek/t'ri, (XVTil. Yıızyıla Aıt Y.nmıı Bır Yem~k Rı;;;i/c;;i), Ankara, Kultur ve Turizm Bakanlığı, 19!:15, s. 58)
73
750 gr toz şeker 250 gr. badem ıoo gr. lıurma 300 gr. koyıı/1 budu et 9 adet kırmızı elma
Tüffalıiyye
Safran Gülsuyu ı çorba kaşığı nişasta Tuz
Küçük kuşbaşı doğranmış elleri, çok az suda pişirin. Önce şurubu hazırlayın. Dört bütün elmayı soyup, çekirdeklerini çıkardıktan sonra hazırladığınız şuruba baıbrın, ateşe koyun. Pişme sırasında şurubu sürekli olarak elmalar üzerinden kaş1kla akıbn. Şurup kalınlaşınca gülsuyu ile inceltin. Bu işlemı üç defa tekrarlayın. Pişen elmalan şuruptan çıkarıp bir tabağa alın Elmaları çıkardığınız şurubun içinde etleri birkaç dakika çevirin. 3 elmayı soyup çekirdeklerini çıkarın, mikserden geçirin. Tcncercye bir parça şurupla etleri koyun, ka lan 2 elma yı soyup çekirdekleri ni ayıklayıp ince doğrayın ve 200 gram incelmiş bademlc birlikte pişmeye bırakın. Hurmaların çekirdeğini çıkarıp ikiye ayırın, safranı ve nişastayı ayrı ayrı gül suyuyla inceltin, tuzunu ekleyerek ateşten çekin. Bir tabağa alın. Şurupta pişmiş elmaları üzerine yerleştirin, kalan bademi üzerine koyun ve gül suyu serpın.
Şirvani'nin yazmasında uç tane tüffahiye (elma yemeği) var. Bağdiidi'den çevrilmiş olan birincisi t!lma suvunda pişmiş bir et yerneğidir. ikincisı yukarıda elma dolması adıyla verildi, üçünci.ısu ise budur Yemeğin adı ayvn ıle de yapılabileceğini gösterıyor (Arapça sefereel =ayva). Topknpı Sarayı'nın sonbahar yemeklerinın ar .ıs ında yer alıvor.
o •• 00. ~
Terkib-i tuffahiyye ve seferceliyye budur, lıemaıı a11da elma yerine ayva girer, elma ki gayet fat/u ola ve arısı ola, iki vukiyye şeker, iiç yiiz dirhem badem, yiiz elli dirhem hıırma, yüz dir/ıem et, koyım, kriZI, tavuk, berukiyye, evvel eti kalye uralar, biraz bişe, ve şekerin iki yüz elli dirhenzin tencere içine safi idiib kıvam ııire ııe elmanm iki yiiı dırlıenı mikdamı soyub, için ayırtlayıbol şeker içine perverde bişiire, elma katı oldukça gülab koyub kıvanmı boza, tekrar bişiire, iiç kerre kıvtima getiire, andaıt sonra e/mayı bir bir çrkara, bir kaba kaya, ve ol eti sudall çıkarııb şeker içi11e koya, biraz şeker ıçinde kavuralar, ve atıdım ocak kmarında t11ra ve e/mamn bir ııukiyyesiıı dalıi ağaç lwvan içiııde döğiib biraz sıı kata/ar, rnulıkem sıkalar, suym astardan siizcler ııe ol et bişdiği ltereni boşaldub bak ıdeler, ve elmanm suym içıne koyalar ve ciimle bademi taldş idiib, yiiı dirlıem mikdan üzerine kayalar, ol etle şekeri dalıi kayalar, baki kıllan elmayı yufka toğrayub ıçine salalar ve bir mikdar zağferiin giilabla eziib içine kayalar, ve 011 beş dirhem nişastayı giildbla eziib aşıı kwfim ola, ııe lwnnayı dalıi ikışer pare idüb koyalar ı'e yarım çekirdek miski gültibla eziib ıçine saçnlar ve tuzıaı göriib i11diireler ve ol btikı kalan elli dirlıenı şekeri uıı idiib ol kalan biidem ta/aşına karışdııralar, ve biraz dalıi nıiişki gül sııyuyla eze ve kofaracak eliili ve ol pcrıwde olaıı elmayı iızerıııe zı:y11 ıdeler, ve giilılbı iiıeri11e saça ııc vi bı?demlu şekerı iizeri11e ckcler, 'ncıWı göre.
(Şin ani, v. 127P-128b) •
75
Ispanak Kalyesi
soo gr. koyım eti 4 çorba kaşığı nebat i yag Tuz 2 kahve kaşığı döviilmiiş kurıt kışniş
1,5 kalıve kaşığı kınıyon
Damlasakızı Kıırabiber
ıs kahve kaşığı tarçm 200 gr. koyu11 kıynıası ı kg. ıspanak ı diş sarmısak
Küçük kuşbaşı doğranmış koyun etini tuz, karabiber, 1,5 kahve kaşığı dövülmüş .kişniş, 1 kahve kaşığı tarçın, 1 kahve kaşığı kimyon ve dövülmüş sakız ile pişirin. Kıymanın içine ete ek1ediğiniz baharattan yeterince katıp, fındık büyüklüğünde köfteler hazırlayın. Ispanakları hafifçe dövün. Tencereye köftelerle birlikte pişmeye bırakın. Hepsi piştikten sonra sarınısağı ezin, yarım kaşık kimyon, biraz tuz ilave edip ateşi söndtirün ve geri kalan kişniş vetarçını ekleyin.
Arapça olan kal ye adı eskiden kızarmış, kavrulmuş, etiere verilirdL Zamanla, elin önceden kavnılmuş olduğu, sebzeli yemekiere de kalye denildi. Böylece kalyelere ayrılmış olan Şirvaru'nin d.ördüncü bölümü yazmanın en kapsamlı olanıdır. Topkapı Sarayı yemek listesinde çeşitli mevsimlerde yenen tam 17 kalye vardır, bunların bir bölümü sebzeli (patlıcan, havuç, ıspanak, kabak, lahana, pazı, pırasa, şalgam, bakla, turp kalyeleri) bir bölümü ise meyveli (elmalı, a}•valı, nar ekşili, limonlu) kalyelerdir. ll. Mehmed, 14 Haziran 1469, sabah yemeğinde yumurtalı bir tavuk kalyesi yer. 1539 ziyafetlerinde ise yalnız ayvalı kalye yer a1ı.r. ispanak kalyesi hem Bağdadi'de, hem Şirvani'nin çevirisinde Reyhaniyye adı ile geçer. Oysa reyhan büyük yapraklı bır fesleğen cinsidir Herhalde benzetme kabilinden kullanılmıştır.
76
Reyharuyye kalyesi. Fdidesı o/dur kim dimag ve bedeni semirdiir, meni artırur ve iştilui açar ne nüdin dinzağa çıkmııkdan nıen' ider, tabi' atı yumuşak dutar ve ıssıdan olan hafakana ve mi'dede agtılagana begayet miirıfisibdur, salıi/ı mizdelu/arım gıdasıdur. Ve bunun san'ah old11r kim etin karasından yıifkarak şerhler keseler taze kuyruk yağmda o/kadar kavuralar kim et bürtiib kızara, pes üzerine gerekince ıssı su kayalar, köpütin alalar ve çiill tenzam köpüği alındı, içine dögtilmüş az tuz ve kum kişnic ve keminun ve mastakı ve fiilfii.l ve darçin ekeler, biraz kaynadalar, ve andan sonra ıssı otlarla etin karasııda11 'fidetçe köfteler düzeler, havôic iizirine bırakalar ve pes iizerıııe üç Mg ısfaualıı arıdalnr, kökı/ni gidereler bakisini ıwak toğrayalar, taş Jıavanda biraz döğeler, çömlege bırakalar kaynadalar, çiinkim et ve luıvaic tem/im bışdi ve sııyı dalıi az kald1 ala/ar, biraz sarmısağı. andalar az tuzla ve keminımJa eyii döğeler, çönılege lıavfiiç iizerine bırakalar, karışduralar, çevresini si/eler, kor llstiinde ol kadar koyalar kinı atışa, pes iizerine biraz döğülnıilş kurıı kişnic ve darçi11 ekeler, indireler, yiyeler.
(Şirvaru, y. 46"-47b)
77
ı tavuğım beyazı
ıoo gr. piriııç ı/J litre siit Tuz
Pirinç Herisesi
1 çorba kaşığı şeker Tereı;ağı
Gülsuyu
Tavuğu haşlayıp kanatlanndan ayırın, soğumadan beyazını çok ince didikleyin. Pirinci 2 dl. sıcak tavuk suyunda suyu çekene kadar bekletin. Sıcak süte pirinci ilave edip pişmeye bırakın. Pirinç pişince şekeri ve didiklcdiğiniz tavuk beyazını karıştırıp fındık büyüklüğünde tereyağl eklerlikten sonra yeniden karıştınn. Gülsuyu serpip ateşlen alın, dinlenıneye bırakın.
I le!rise'nin tanımı için yukarıya bakınız. Burada pirinçle hazırlanmıştır. Yazma'da iki tanf vardır. Birıncısi Bağd.ldi'dcn çevrilmıştır
ve buğday herısesinin aynıdır, yalnı7. buğday yerıne pırinç konur. Kullandığımız ikincisi ise Şirvaru'nın ekidir Topkapı Sarayı yemeklerinde ve 1539 ziyafet deftennde geçer. Ancak bu sonuncuda içine tavuk ve sul konmamış, aksıne badem eldenmıştir Verilen terkipte 5 ölçü pirince 1 ölçü şeker, 1 ölçü badem ı.re 2 ölçü yağ kullanılmıştır.
78
Birine hcrisesi. San'atı oldur kim iki semiz tavuğı biik itdiikden sonra ocağa koyasm bir mikddr kayııaya, keftıı alasm, kanı çıka çıkarasm, tavıtğı göğsiim etini alasm, suymı sıkasm, dahi didesin eti11i tımakla tiyl tiyl olana kadar, yumuşak didesitı, olduğı eyit ola, mezkfir tavuk suyımı bıik süzesin, kefi ka/nuya, birinci b/ik tııtasın yııyasm, dalıi ol siiziilmış tavuk suyunda ısladasm, dalıi ıssıcak kiif iistilne koyasın tura, ıslatıa, tii suyı yuda, ıslanub temtim oldukdan soura taze siidle bişiireler, gereği gibi kaynıya, kebceyle kanşdımısın til dibi yannuya, tuzımı temam idesi11, ne artlik ola 11e eksik ola, iııeceğme yakm şekerın katasın, dadı lezzetı temôm ola, andan sonra ol didilmiş tavuk gögsiin koyasm, karışdzra i11diresin, bir mikdar tatlıı arınmış saycı,~ı koyasın, tfi alışınca tura, kilb/ara kotaralar, iistiitıe giilliib saçalar, şeker ımm ekeler, yiyeler.
(Şirvani, y. 11Qb-11P)
79
Çeşidiyye
350 gr. koy11n eti .3 çorba knş1gı nebati yag 200 gr. koyım kıyması ı d/. nar ekşisi 8 kara erik 1,5 dl. bal
ıoo gr. badeırı 12 kuru kayısı 3 elma ı çorba kaşığz nişasta Gülsuyu Tuz
Küçük kuşbaşı doğranmış eti yağda çevirdikten sonra çok az suda pişirin. Eriklerin suyunu çıkarıp nar ekşisi ile kanştırın, etierin üstüne dökün. Kıymadan küçük köfteler hazırlayın. Isıtılmış bal ile köfteleri; soyulmuş bademi, parçalara kesilmiş kayısılan, soyulmuş ve ince dilirolenmiş elmaları ekleyin. Pişmeye yakın nişastayı gülsuyu ile kanştırıp ateşten alın. Üstüne gül suyu serptikten sonra servis tabağına alıp üzerini birkaç erikle süsleyin.
Yemeğin adı ya içındekı çok sayıdaki malzerneye gönderme yapan çeşıt'e, y.1 da Farsça, tadına bakılıruş, beğeniimiş anlamına gelen çeşıde'den geliyor. Şirvani tarafından eklenmiş bu tarif o dönemin şekerli ve meyveli yemeklere gösterilen rağbetin iyi bir ömeğidir. Verilen tarife göre kara erik yerine kara dut suyu ile de yapılabilir
80
Terkib-i çeşidiyye. Bir semiz eti kalye urub iki yiiz dirhem nardenk döğüb, siizüb, ve eğer nardenk birle erik su yın, karasiya didıkleri olur, amm.a kotaracak, nişançün üzerine bir kaç erik koya, sıtym anım üzerine kayalar, ve üç yüz dirhem keft alınmış 'asel dalıiiizerine koyalar biraz uvak köfte idiib üzerine salalar, yiiz dirhem badem, yii.z dirhem kayısı kayalar, on beş dane elma iuce ince toğrayub içine sa/alar, on beş dirlıenı nişasta gülltib birle yoğuntb ezeler, kayalar, bişmelu alıcak bir mikdôr müşki gülabla ezub içine kayalar, tuzun temômca ideler, ve eğer nardenk birle tut suyın koyalar tııt aşı olur, amma kotaracak nişançün iizerine bir tane hlf koya.
81
Tavttk Kavurmasz
1 tavuk Tuz 5 y11murta 4 dilim beyaz ekmek (tost ekmegı) 1 çorba kaşığı un 1 di. nebati yag
1 biiyük soğan 3,5 cl bal 3,5 cl sirke ı kalıve kaşığı tarçın
1 kalıve kaşığı i>giitiilmiiş kımt
Kişniş
Tavuğu parçalayıp tuzlu suda kaynatm. Bir kap içinde yumurta sarılarını un ile karıştırın. Haşlanmış tavuk parçalarını karışıma bamdıktan sonra tavada kızartın, sonra tabağa alın. Tavukların kızartılmış olduğu tavada soğaru kavurun, ısıtılmış balı ve sirkeyi, tarçını ve öğuh.ılmuş kişnişi ekleyin. Ekmek dilimlerini tavaya ycrlcştirip birkaç dakika sosu emmesini bekleyin. Servis tabağına ekmek dilimlerini dizip, onların üstüne tavuk parçalarını yerleşlırın ve tavada kalan sosu üzerlerine dökün.
Şirvaru'nin ekiemiş olduğu tavuk çevirisi buyuk bir olasılıkla ll ve 20 Hazıran 1469 günlerinde ll Mchmed' in mönusundc yer alan soğanlı ve yumurtall tavuk kavurmasıdır. Ayrıca Topkapı Sarayı Yf: mek lıstelerinde -kış yemeğ1 olarak- ve 1 s:w ziyafet defterinde de
yer alır
H2
Tavuk çevürisi. Sa11'atı oldur kim tavuğı bak tutasın ayırtlıyasm, gereğı gibı sıtda bişıresin, bışdikden sonra sudan çıkarasm, andan tuzlu suyla tuzl11yasın, andan üç tavıtğa 011 beş dane yumurda çalkayasm, içine elenmış wı koyasın yumurda ile bile çalkayasm, bir mikdar ki bulamac gibi ola, yımıurda11m dahi tuzımı temam idesm, bir tavuğı dörd pdre idesin, mezkii.r çalkanmış yımıurtaya batırasın ve safi tat/i sayağı ıçinde tavada kavurasın, temam kızara, ve bır mikdar rişte olunmış soğanı tavuk ktıvurduğım yağda bişüresin, temiinı oldukdan sonra içi11e bir mikdar bal ve sirke koyasm, lı oş-lı' arca ola, ve ıssıcak otlardem içine koyasın, getiiresin tavııkiarı tava içine döşiyesirı, terıd üstüne, pes mdıresin, ıssıcak kül iistiiııe koyasın, istedikleri vaktiıı tebsiye dizesiıı, üstüne teridi kayalar, pes getüreler, yiyeler.
83
Merserenı
ı ıtemet maydaııoı;
ı demet nane ı diş taze sarmısak soo gr koyun yoğurdu soo gr. koyurı budu et 4 çorba kaşığı nebati yag
ıoo gr. fıaşhmmış no/ıut 1 orta boy soğan 250 gr. kıyma ı demet pazı 200 gr. pırınç Tıtz
Nancyi, maydanozu, samusağı kıyın, yoğurtla karışhrın. 24 saat bekletin. İnce doğranmış etleıi yağda kavurun, çok az suda pişirin. Etler piştikten sonra nohudu, ince doğranmış soğaru, hazırlanmış küçük köfteleri, pazıyı ekleyin. Bekletmiş olduğunuz otlu yoğurdu ve pirinci ilave edin. Pişince ateşi söndürüp dinlenıneye bırakın.
Söıctiğün anlamını bulamadık. Yalruz Şirvaru'nin çevirisinde vardır.
Terkib-i merserem. Bir bağ taze na'ne, bir bağ ma'danos, bir bağ yaş sarmısak uvak to(ğra)yıb ağaç lu:ıvanda döğe, bir çanak koyun yoğurdı ıçme karışdııra, ta sabahdan alışama dek, ta altş~mdan sabalıa dek tum, ve bir vukiyye semiz koyun etin ktılye ura ve bıraı tnııkaşşer nolwd kaya ve biraz kıyma soğan kaya ve biraz uvak köfte sala ve biraz bazıt kaya, bazıı bişecek evvel yoğllrdı biraz suyla eziib süzeler, içille koya, kanşdura ve birazcık dahi birine koya, tıaın temam ıdiib bişiiriib indiire, koyun yoğurdı bulımmazsa bir çamık sıgır yoğurduna beş dırlıem nişasta yoğurııb bile kımşdııralar.
(Şirvaru, y. 124a·b)
85
soo gr. koyun budu et 200 gr. badem I kilçiik salkım üzüm I di. bal Tttz Safran
Zirva
5 hurma ıo kuru kayısı 2 ıncır
ıs çorba kaşığı ııişasta 3 kara erik Haşhaş tohwnu
Etleri küçük kuşbaşı kesin, üç çorba kaşığı su ilave edip ateşin üstüne yerleştirin, etierin rengi değişince 12,5 cl. su ekleyin. Piştikten sonra tuzunu ekleyin. Isıtılmış balı, soyulmuş ve az haşlanmış bademi, ince doğranmış, az haşlan:mış kayısıyı, soyulmuş ve çekirdekleri çıkanlmış üzümü, doğranmış hunnayı, soyutmuş erik ve safraru, nişastayla birlikte ete katın, ateşin üstünde yoğunlaşmcaya kadar kanştınn. Ateşten alın, üzerine haşhaş tohumu serpin. Servis yapmadan önce dinlendirin.
Zaman içinde en çok değişikliklere uğrayan yemektir. Zire-ha olan ilk adı, Farsça kimyonlu yemek demektir. Oysa, Bağdildi'nin Zirhac adıyla verdiği tarifte kimyondan bahis yoktur, koyun eti ya da tavukla yapılan, bademli tatlılı-ekşili bir yemek olmuştur. Bu tarifi çevirdikten sonra Şirvaru, Zirva adıyla iki tarif daha ekler ve dönemin Osmanlı zevkine göre meyveli şekerli bir yemek önerir. Bu değişim Şirvarunin yazdığı tarihten çok eskiye gitmemeli, çünkü 15. yüzyılın başında kaleme alınmış bir Osmanlı tıp kitabı olan Miiııtalıl!b-ı şifo' da Zirba yahnisi tarifi Bağdadi'ninkine çok yakındır. 1539 ziyafet delterinde Zirvii ve Zirbii yalınisi iki ayn yemek olarak yan yana geçer. Tarifini verdiğimiz Zirva 15. ve 16. yüzyılda çok popüler bir yemektir. Bu tarife uygun olarak ancak Zirebac adıyla, cuma akşamlan, ramazan ve iki bayram akşamlan, İstanbul'da Fatih ve SüJeymanıye İmarctleriııde ile Edirne'de Tl. Bayezid imareti'nde halka sunulmaktadır. Saray belgelerinde hıç adı geçmez H!90'da basılan Redhouse Sözliiğii'ne göre ise Zirva, safranlı ve sarmısaklı bir koyun paçası yemeğidir. Burada Şirvaru'run ekleıniş olduğu her iki tarifi veriyoruz, ancak bJrirıcisini kullandık.
86
San' at-ı zırvfi olci11r ki koyun etini sııdı1 kaynndasm, kefin a/asm bir mikdar luışlammş badem içi ve bir mikdar ayırtlanmış kızıl iiziim, ve andan sonra bir nııkdar bal koyasın, şerbet gibi tatlu ola, ve tmımı temilm idesiıı, ve bir mikdar zağfercm koyasm benzi sarı ola ve bir mikdar lıurmn ve bir mikdar kabiani kayısı ve bir mikdar incir içine katasııı ve bir mikdar nişastayı suyla ezesin, elekden siizesin, içine katasm ba~laııa, ne ike11 kayıt ola, ııe tıtru ola, turmiyasıtı, kiirekle kanşdurasın, yumuşak odda bişe, on kerre kaynıya bişe, andarı sonra illidiresin alı.şa, pes andaıt sonra kabiara kataralar yiyeler.
(Şirvani, y. ı ııa-b)
' ' '
' 1
' , '
, 1
' 1 1
' ' 1
1
Terkib-i zirva. Biraz semiz eti kalye ura, biraz bişdikden sonra iizerine mukaşşer nolıud ve kayısı ve razaki üzüm ve siyah arslani erik ve zerdalu kaya ve bir kaç so~an dahi toğraya ve lıenı bir mikdar badem ve incir ve biraz zağferfirı kaya, ve hızın dalıi rast ide, ve bir mikdar ııişasta kaya, kıvam bula, ve bir nıikdlir kefi alınmış bal koya, ziyade tatlu olmıya kim göniil döııe, kotaracak, üzerhıe haşlıaş eke, eğer etin evvel enıirden b(llla kosalar gayet liıtif olur.
(Şirvan1, y. 123b)
87
Kabak Bastı
500 gr. koy11n budu et 4 çorba kaşığı nebati yağ s soğnıı so gr. tereyağı soo gr asma kabak
ıoo gr. lıaşlammş no/ıut Tuz ıoo gr. komk suyu ı çorba kaşığı kurunane Tarçm
Küçük kuşbaşı doğranmış etleri yağda kavurun. Thı ve az su ile pişirin. Soğanları halka kesip tcreyağında ka vurun. Kabağı kalın dilim kesip etierin üzerine ilave edin. Soğanları, nohudu ve üstüne ikinci bir kat kabak ekleyip pişmeye bırakın Piştikten sonra koruk suyunu ilave edin bir taşım kaynahp ateşi söndurün. Kurunane serpin. Servis tabağına alıp üstüne tarçın serpin.
16. yuzyıl Topkapı Sarayı yemek listcsınde koruklu kabak aşı olarak geçen bu yemek Şirvani'dc olmadı~ından 19. yfuyıl tarifini kullandık 16. yüzyılda büyük bir olasılıklı:ı balkabağı ile pışirilen bu y<.>mek 19. yüzyılda asma kabağıyla yapılıyordu.
HS
Kabak bash. Usul-ı tablu: Mesela yarım kiyye ala kıvırcık etini kiiçiirek doğrayıp bir tencere içinde ıistii11e çıkınca su ve miktar-ı kafi tuz kovarak kaynatıp köpiigiu aldıkta yımlltşaymca pişireler. Ba'de/111 bırkaç baş soğam soyup t•e tekerlek doğrayıp rugan-ı sade içmde ııim kızartıp hazır ettikte bir biiyiicek asma kabağmm üstiinii kazıyı~ doğrayıp içini dalıi çıkardıktan sonra işbu lıazırlanan ~a/.1111 parelemıde~ı bir miktarım teııcereye dizip iistii11e kabak parelerını ve sogaıım bır miktarmı ı•e lıaşlanmış nolıut kon11la lıa~ılı bir kat lalım bir kat kabak bu usul iizre tekmil oldukta lalımm sııy~tıw bir miktar tıız ile iizerine ı•az' bir/c kabaklar pi~ince kayıuıtalar. Egeret suyu vefa etıuez ise bir miktar bayağı sı1 konur. Ondaıı sonra yarını kiyı;e korıığı11! SII.1Jll1111.
sıkıp siizdılkçe, işbu. kayııaymı teııcere iizeriııe döküp bır mıktar dallı nane serpip bir taşını lmynadıkta iııdirıp salıanlara ba'de't-taksi~n teııaviil buyurula. Eğer koruk bulımmaz ise iiç lfmonım suyu kifayet eder. Ekseri hin-i tenaviilde darçin dalıi ekerler. Ala olur.
(~lehmed Karnit Melcrii't-Tablmlıiıı, Istanbul, 1260 08-W, s. 85-86)
89
soo gr. koyu11 budu et 4 çorba kaşıgt ııebati yag .ı so gr. kıyma 3,5 kahve kaşıgı kişııış 2,5 kahve kaşıgı tarçm so gr. fıaşlanmış ııolıut
Medfune
4 patlıcan ı-3 sogaıı
Safran Gülsuyu Tuz
Küçük kuşbaşı doğranmış ve tuzlanmış eti yağda çevirin, 2 di. sıcak suyla 1 kahve kaşığı tarçın, 2 kahve kaşığı öğütulmüş kişniş ekleyip pişirin. Kıymaya ezilmiş nohut, yarım kahve kaşığı tarçın, yarım kahve kaşığı öğütülmuş kişniş, tuz, koyup az yağla yumuşahn. Patlıcanların içini boşaltıp birkaç dakika tuzlu suda bırakın, hazırladığınız iç le doldurun, pişen etierin üstüne yerlcştirin. 1 kahve kaşığı kişniş, 1 kahve kaşığı tarçın, bir çimdik safranı et suyuyla incelttikten sonra tencereye ilave edin. Pişmeye buakın. Piştikten sonra üzerine gulsuyu serpin, Servis tabağına alıp, tencerenin dibindeki etleri patlıcanların üzerine boşalhn, servis yapmadan önce dinlendirin.
Arapça sözcüğün anlamı "gömülmü~" tür. Tarifinden, yazın Topkapı Sarayı'nda sunulan patlıcan dolması olduğu anlaşılıyor Şirvaru, bunu Arapça'dan çevırip yanına kalve sözctiğı.ınu cklcmiş. Bu yemeğin evrimi, mutfağın yoksullaşmasının ilginç bir örneğidir. 1764 tarihli Yemek Risalesi'nde, ctsiz ve baharatsız, salt bir patlıcan yemeği olarak tani edilir 18-14'tc basılan ilk Türkçe vcmek kitabında ise, adı anh:ışılmayarak Med ku ne diye sunulmuşt~r.
90
Medrune kalyesi. Ve buııun faidesi o/dur kim dimtiğı ve beyni kavı ider ve lıem semirdiir ve kemiikleri ve ilikleri kavi ider, salıih mııticlulara ve tena'um elıline muvô.ftkdır, /dkhı batre iil-Jıaımdır.
San'atı o/dur kim, alalar semiz eti, ıwak tograyalar, taze kuymk yağmda bilrtiince kavuralar, pes üzerine gereğince ıssı su ve bir dirlıem dögiilmış tuz ve kuru kişnic ve dlirçin bıı·akalar, kayuadalar, köpiigüıı ala/ar, ve andan sonra alalar etin karasmı satur ile yeuceler, havanda dögeler, ayruk çölnteğt bırakalar ve üzeritıe biraz tıa ve yarını avuç ısianmış ve kabı çıkmış nofıud ve gereğince ıssı su kayalar, ol kadar kaynadalar kim bişe, ve çiin temam bişdi sudan çıkaralar, koyalar tii depeye ve pes alalar bazindinın biiyiiğııu kapağmdan keseler ve içindeki tolwımı eyii andub gidereler kim kabı deliımıeye ve içini şol depennıiş etdeıı ve geçen ıssı otlardan toldu.ralar, ve aııdım sonra çölmeğe ol kuyrukdan kavrulmış etı soganla bırakalar, bır kaç baş toğranmış soğanla ııe iistiine etle to/muş btiziııcandmı kat kat kayalar, ve lıenı biraz aş şorvasmdaıı ıa,<iferfin eıeler, çölmeğe koyalar ki ta yiyecegi boya ya, ııe andmı sonra iistiine bir dirhem k11rıı kişnic ve darçin ekeler ve biraz giil sııyı dalıi saçalar, çevresini si/eler, kor üstiiııde ol kadar koyalar kim alışa, pes iııdiireler, yıyeler.
91
Mersrnuye
500 gr. kayıtli budu et 4 çorba lmşı,~ı nebat i yag ı-3 sogan ıoo gr. lıaşlaıımış nolıut ı/ı di. koruk suyu ıoo gr. kıyma
3 elma ıoo gr. piriııç Tuz Na11e ı diş sarmısak
Soğanı ince doğray1p, küçük kuşbaş1 kesilmiş et He birlikte yağcia kavurun, 1 dl. sıcak su ilave edip pişmeye bırakın. Et pişince koruk suyunu ekleyip bir taşım kaynatın. Kıymadan fındık büyüklüğünde köftcler hazırlayıp, elmaları ince dilimieyin ve daha önce ıslatılmı.~ pirinçle birlikte tencereye ilave edin, tuzunu koyun, pişirin. Ustüne ezilmiş 1 diş sarmısak ekleyip, taze nane scrpin.
Adının anlamını bilmediğimiz bu yemek, Şirvani ta.rafından eklen· miş tarifler a.rasındadır. Topkapı Sarayı'nda sonbahar mönülerinde yer alan elma kalyesi olabılir.
92
Terkib-i mersmuye. Bir mikdar eti bol kıyma soğa11 ve vafir mukaşşer nolıud birle bişiiriib sonra etin ayıra ve suyuna bir mikdar korıık koyttb kaytıada, ziyade lmynatmıya, ta kim kekre olnııya, indiriib siize, eti gerüsımım içine kaya ve içine biraz dalıi köfte sala ve beş on mikdan elmayı toğrayıb içine sala, ve biraz birine kaya, ııe gayet lmvi, ne gayet sovıık oln, bu cümleyi bişiire, tıızm temiim idiib indiire, kolaracak üzerıne na'ne eke, ve döğiilnıış sarmısak daJıi ciiizdir Jıoşlı'ar olur.
93
Mu tancana
5 çorba kaşığı11ebati yag soo gr. koyu11 eti 2 sogaıı
ı kiiçük salkım kızıl iiziim 6-7 kuru kayısı
4-5 kara erik ı çorba kaşıgı sırke ılı di. bal 3 çorba kaşığı öğiitiilmiiş ceviz veya badem
Eti küçük kuşbaşı doğrayın, yağda çevirin, 1/2 dl. sıcak su ilave edip pişirin. Pişince tencereden alıp lSıtılmış bal ve yağda biraz kızarlın. Soğanları ince kıyın. Etin pişmiş olduğu tencereye, soyulmuş ve çekirdekleri çıkarılmış üzümü, dilimlenmiş kayısıyı, soyulmuş ve çekirdeği çıkarılmış erikleri, soğam, tuz ve sirkcyi koyup pişirın. Piştikten sonra ateşi söndürün, etleri ilave edip karıştırın, ceviz ya da bademi serpin, dinlenıneye bırakın .
Aslı Arapça Mutaccan, taecin (pişmiş toprak kap) içinde pişiril· miş, anlamına gelır. Ancak Şirvini'nin Arapça'dan çevırdiği ile kendisinın vcrdiğı iki tanf birbirinden tüm u yle farklıdır. Bağdadi sirke içinde pişirilmiş ve sonradan susam yağında kavrulmuş oğlak etinden sö7. eder, Şirvani ise tipik 15.-16. yllzyıl, şekerlı, meyvalı bir Osmanlı yemeği öncrır Mutancana, 14 Haziran 1469'da II. Mchmed'in yemekleri arasında görülduğü gibi, 16 yuzyıl saray mönulcrinde bir kış yemeği olarak ve 1539 ziyafet defterinde yer alır.
Terkib-i mutancana. Bir vı~kiyye semiz koyun eti11 suda bişiirdükden soııra çıkamb biraz balı yağla karışdırub eti içiııde kavuralar v~ evvelki suya vafir kıyma sogan ve biraz razaki kızıl ilziinı ve kaplam kayısı ve kara arslan i erük sa/alar, bişmelii olacak biraz 'asel katalar tatlıtea ola ve biraz biidam ya koz içi saçalar ve bişirmek biraz sirke dalı i koyalar ııe gayet tat/u ve ne ekşi ola.
CŞirvani, y. 122b)
95
Piyô.ziyye
500 koyım b11d11 et 4 çorba kaşıgı nebati yağ 9 sogan ıoo gr. kıyma
4 çorba kaşığı pirinç 3,5 limon Tuz
.....__ - --Küçük kuşbaşı kesilmiş etleri yağcia çevirin. 2 dl. sıcak su
ekleyip, pişmeyc bırakın. 6 soğanın içini boşaltın, 3 soğanı ince kıyın. Kıymayı, önceden ısıatılmış .E>irinci, kıyılmış soğanı, 1 limon suyuyla karıştırın, tuzlayın. Içini boşalttığmız soğanları doldurun. Pişcn etleri tcncereden çıkarıp, boşalhlmış soğanlardan artan soğanın yarısını tencere dibine döşeyin, üstüne doldurulmuş soğanları ycrleştirin, sonra pişmiş etleri ekleyin, etierin üstünü artan soğanın diğer yarısı ile kapahn. Pişmeye bırakın Ateşi söndurun, kalan limonlarm suyunu ilave edip dinlendirin.
Adı Farsça piyaz = soğan'dan gelen bu yemek, Topkapı Sarayı yemek listesinde sonbahar mönüsı.inc giren soğan dolması ile aynı olmalı Şirvani'nin ekiediği tariflcrdendir.
96
Terkib-i piyaziyye. Bir mikdar eti ka/ye bişiire ve bir mikdar ba'> sogaıı ~enıiz .kıymıı e: ~e biritıc ve limon suyı bir/e told11ra vafir kıym~ soğan ıde, bır herenınm altına kıyma sogan döşeye, üzerine ol tolımş soğam rlöşeye, dahi kıılye döşeye ve girii kıyma sogan döşeye ve bişüre ve biraz limon suyın koya.
(Şirvani, y. 128b-129a)
97
soo gr. koyım budu et ı kıılıve kıışıgı kımyon
1 çubuk ııe 1 kahve kaşığt toz tarçm Tane karabiber Toz karabiber ı biiyiik sogan
Kil bu nı
4 çorba kaşığı nebati yağ Tuz 400 gr. pilavlık pimıç ıoo gr. lıaşlanmış nolwf so gr. tereyağt 15 ku rıt kayısı
Küçük kuşbaşı kesilmiş etleri yağda çevirin, 2,5 di. sıcak su, 1 çubuk tarçın, 1 kahve kaşığı kimyon, tuz ve tane karabiber ekleyip pişmeğe bırakın. Etler pişince, tencereden çıkarıp suyunu süzgeçten geçirin. İnce kıyılmış sağanı ayrı kavurun. Etleri yeniden tencereye alıp üstüne J..:avrulrnuş soğan örtün. Süzmüş olduğunuz et suyunu ve pirincin iki katı (800 gr.) toplam su miktarına varacak kadar sıcak su ilave edın. 1 kahve kaşığl kimyon, toz tarçın, toz karabiber ve nohudu ekleyip kaynatın Pirincı yıkayın, tencereye koyup tuzlayın. Bu arada ince uzun doğranmış kayısıları az tereyağı ve çok az suda pişirin. Pirinç piştiği anda ilave edin. Yemeği ateşten alıp dinlendırin.
Muhasebel~rdc Haziran 1-169 tarıhinde !'atay ağaların k.'ıbuni'si
içın nohut \'c soğan alımı göruluyı>r, Bağdildi'de geçmıyor. Şirva
ni iki tarif vcrıyur ;ıncak ikincisı, i7lcnıi~ olduğumuz bırincinin l1zcti gibıdir. y,,.rm.'ğc dane adı wrılnıc:;i pılav cinsmdcn olduğunu gostcrir
San'at-ı dane-i kabuniyye. Taze koyun etini ıwak tograyasm, kaynadalar, kefin alalar, ba'de bir mikdar kenıım, bir mikdar darçin, bir mikdar fiilfiil dögiilmeden koyasın bile kaynıya, teımim et bişdikden sonra çıkanıb lııfz idesin, suyını süzesin, safi ola, ba'de bişmiş eti kazan dibine döşeyesiıı, et üstüne rişte olmuş soganı döşeyesin, bir mikdAr doğülnıış ıssı ot bile koyasm, bir iki kebçe ol et suyundem koyasm, azıcık adla sogaıı bişe, tuzını temdm idesin, andan sonra birind bak yudukdatı sonra bir birine, iki su, bir mikdılr şiklifte olmuş kabı çıkmış nalmddatı bile koyasm ta birine bişe kilsle 'adetçe safi alımış yag koyasm ba'de bir mikdar kabiani kayısı bir mikdar suyla sayag ile bişiireler, aşı indiriib, alışdıkdmı sonra kabiara kotarasın, bir bir üstane dizesin, getiire yiyeler.
99
Rummaniyye (Nar ekşili kalye)
soo gr. koyun budu et 4 çorba kaşığı n.ebati yağ Tuz ı patlıcan
1/2 dilim balkabağı ı biiyük soğan 1 kahve kaşığı kimyon
2 kahve kaşığı dövülmüş kişniş ı kahve kaşzğı tarçın Karabiber Damlasakızı
2 çorba kaşığı kuru na11e 2ô çorba kaşığı nar ekşisi ı diş samzısak
Küçük doğranmış kuşbaşı eti yağda çevirin, tuzunu ekle~ yi p 1 /2 di. sıcak suda pişirin. Patlıcan ve balkabağını istenilen b.ü~ükte ke~in,.soğanı doğrayıp, birlikte tencereye yerleştirm. Kımyon, kışnış, tarçın, dövülmüş damlasakızı, karabiber v~ ~ çorba kaşığı kuru naneyi ilave edip pişirmeye bırakın. Pıştikten sonra, nar ekşisini, dövülmüş sanrusağı ve geri kalan naneyi ilave edin. Dinlenıneye bırakm.
Adı Arapça rumman = naı'dan gelen bu yemek tarifi Bağdadi'den çevrilmiştir. Topkapı sarayı sonbahar yemekleri arasında, nar ekşiU kal ye olarak geçiyor.
100
Rummaruyye. Ya'ni nardenk aşı, salih gıdadur, harfiretden ve yiibusetden ve humardan olan baş ağrısına ve safradan olan sevdalu malihulyalara ve başı çekzinen/ere ve gözi kararanlara ve ıssıdan yüreği oynayanlara ve mi'dede ve ciğerde ıssı südde ve verem ve ağrısı olanlara ve su'i kmye ve miistaskilere ve veba/u yirlerde bulunımiara ve gayet 11alsız eysi ne begayet nıünasibdir, çok fdide ider kaçmkim sekiz dokuz aylık kızıl oğlak etinden veya semiz tavuk ve bülüc ve gi.i.ğercin yavrisi ve dürrac ve keklik etinden bişerler. Ve bımım san' atı o/dur kim alalar semiz eti 'adetçe keseler, çölmeğe bırağalar ve üzerine az tuzla gereğince ıssı su koyalar, kaynadalar, köpiiğün ala/ar, ve çii11kü köpüği tenwm alındı alalar bazıncanı iistiindeki kabtil gidereler ve uzunınca dört pare ide/er, tuzlu suda ol ktıdar kııynad.afar kim aı1sı gide, pes sudaıı çıkaralar, dibince kıyalar ve hem beş kabağım üstündeki kabm gidereler ve için ve çekirdeklerin gidereler ve kalanm uzuııunca pare ptire edeler, suyla çölmekde biraz kaynadalar ve andan sonra sudan Ç1karalar dipince kıyalar ve lıenı biraz soğan dahi kı yalar soyalar dörder pare ide/er, su içinde biraz kaynadalarr sudan çıkara/ar, üçüni bile hıavayic üzerine çölrneğe bırakalar ve üzerlerine gereğince döğülmüş kimimm ve kişnic ve dar-ı çini ve fiilfül ve nıastaki ve na';ıa ekeler ol kadar kaynadalar kim havayic tenwm pişe, pes çiinkiinı Jıavtiyic temilnı bişdi alalar narım ekşisini ol kadar yenceler döğeler kim tenuım su/ana, pes sıkalar ve suym siizüb safi ideler, havayic iizeriııe çölmeğe koyalar ve üzerine biraz kuru na'na ekeler ve henını biraz sı:ımıısağı döğeler, çöhneğe bırakalar, ve andan sonra odu11 çekeler, çevresini si/eler, kor iisliinde ol kadar koyalar kim alışa, pes iııdiireler, yiyeler.
(Şirvaru, y. 13b-14b)
101
Nfrbac (Havuç kal yesi)
500 gr. koyun buıiıt et 4 çorba kaşıgı nebati yag Tuz 2 sogan 1 demet havuç 2 kahve kaşıgı ögt~tiilmiiş kişniş 1,5 kahve kaşıgı tarçm Knrabiber Damlasakızı
Zencefil Taze naue 250 gr. koyun kıyması 3 çorba kaşıgı nar ekşisi 1 kiiçük salkım üzüm 3 çorba knşıgı ögiitülmiiş ceviz 1 tutam ceviz içi Kuru naııe Giilsuyu
Küçük kuşbaşı kesilmiş eti yağda çevirin, çok a:t su ve 2 bütün soğan ekleyin. Pişmeye bırakın. Bu arada üzümü soyup çekirdeklerini gjderin. Nar ekşisi ile birlikte mikserden geçirin. Kı ymaya 1 kahve kaşığı öğütülmüş kişniş, 1/2 kahve kaşığı tarçın, karabiber, biraz sakız ve zencefil ekleyip fmdık büyüklüğunde köfteler hazırlayın. Etierin pışmesine yakın soğanları tencereden çıkann, halka doğranmış havuçları, kofteleri ve mikserden geçirilmış nar ekşisi ile üzüm suyunu katın. Birer kahve kaşığı öğütülmüş kişniş, tarçın, karabiber, sakız, zencefil ve taze naneyi ekleyin, tencereyi pişmeye bırakın. Piştikten sonra ateşi söndürüp üstüne ceviz içi, dövülmüş ceviz, kurunane ve son olarak, gülsuyu serpin, dinlenıneye bırakın.
Bağdadi tarafından verilen bu Farsça asıllı ad Şirvaru tarafından da kullanılır. 15. yUL.yılın Turkçe tıp ı...ıtaplarından bin olan Şeyhi'nin
Nazmü'-1-tebayi'ındc havuç kalyesi ol.ırak geçer ve nar ekşi.sı ilc yapılması önerilir.
102
- > --
Nirbac. Yiyecek sinurır ve iştifıa açar ve dimag ve mi'deyi kavi ider ve 'ufi'lııetlerirı ve süstliklerın ve siiddelerin gideriir ve 'akl ve Jelını armdumr ve agı~lu yiyeceklerün hıırareti yiirege erişdümıez ve Jıanıy-ı mulıarrakiye ve miltebbekiye begiiyet miiııasib gıdddır. Dilediginı biliicla veya oglak ile bişiireler. Ve bwıwı saıı'at ı o/dur ki, senıız eti 'adetçe keseler çölmeğe bıragalar ve ii zerine az tuz ve geregirıce ıssı su koyalar, kaynadalar, köpiigiiıı alalar, ve çiitıkiım teınam köpiiğii almdı, iizerille ikı iiç baş soğaıı t'l' gereğince lınvuç tog-myalar t'e iistiine biraz kuru kişniç ve diir-ı çini ve fiilfiil ve mastaki ve zeııcebil ve yaş na'nd bıragalar, kayııadalar, ve çiinküm et bişmege yaklaşdı alnlar, amın karasmı eyü döğeler, ıssı otlarla 'adelçe köfteler eyleyeler, çölrneğe bırağalar ve andıııı sonra atalar, biraz 11iirdenk, salisece kara iiziim ikisiili bile dögeler, hal ide/er, suyla ezeler, siizeler, çönılege bırakalar, kaynadalar ve andan sonra iizemıe bir avuç arınmış ve kabı çıkmış kozım içiıı ala/ar, çömleğe bıralaılar ııe üzerine bir avııç dalıi kabı çıkmış koz içi ve biraz kuru 1ıa'nd çölmeğe bırakalar ve üstüne giil suyıııı saçalar, çevresm sileler, kor üstünde ol kadar koyalar kim atışa, pes iııdireler yiyPler.
(Şirvani, y. 9"-lOJ)
103
ı tavıtk ı dl. bal 150 gr. fereya~ı 6 çorba knşıgı badem 5 çorba kaşıgı tıişıısta Safran
Raşfdiyye
Tuz Kuru kayısı Gülsuyu Knratifil Tarçın
Tavuğu tuzlu suda haşlayın, kemiklerinden ayırın. 1 dl. balı ısıtıp, tavuk parçalarını tcreyağı ve safranla birlikte tavada kızartın. Ayrı bir kapta, ısiatılmış ve dörde bölünrrniş kuru kayısLiarı SO gr. yağda çevirin. Nişasta)'l soğuk suda eritin, hafif ateş üstünde tencereye koyup sürekli karıştırarak pişirin. Renk değişmeye başladığında 1 di. ısıtılmış balı gülsuyu ilc birlikte tencereye ekleyin. 4 çorba kaşığı kabuğu soyulmuş bademi, tarçını ve öğütülmüş karanfili ekleyin, biraz pişirın. Gülsuyu ilc nişastayı açarak zamanından önce ka~aşmasını engelleyin. Kararında pişincc servis tabağına alın. Ustüne tavuğu yerlcştirin,
kayısıları ilave edıp kalan bademlerı serpin.
Raşid adında birinden eı;inleruniş olabilen bu yemek ilk dönem Os· manlı mutfağının zamanla nasıl dönüşüme uğradığını gösteren örnek· lerden biridir. Raşidiyye ilk olarak, dönemin sevilen şekerli yemekler arasında Şırv3.ni de görülür. 1539'da Kanuni Süleyman tarafından paşa· !ara ve beylere vermiş olduğu ziyafette yer alır. 1764 Yemek nsalesinin yauırının ise~ "Eğcrçi mcşhfır helvadandur amma, tarik-i tabhı ma'h1m olmayup" dcm~~i zamanında unutulduğunu ve içindeki baldan ve ni~stadan dolayı helva olarak algılandığıru göstermektedrr. Verdiğı tarifte ise nişastayı balla pişımıcyi önenr ve bileşimin pişmeden katilaşınasını önlemek için arada gul ııuyu katınayı da unuttuğu için sonuç olamk kaskatı VC' h;ızını1or bır macun elde edilir. 1844 tarihli Ml'lrt•iı 1-ta/ı
M/ıiıı ise hiç sorgukımadan o.ıynı tarifi tekrarlar. Redhouse Sözlı:ıgii'ne g~" linCl' 1890'd,ı Rfı~idıyyc'yi. içine tarçın ve karanfil katılmış, üzerine gul suyu ~rpiştinlmi~ bir çeşit tel kadayıh olarak tanımlar:
1 O•i
s r ' ı • ~ ) V '· "' s (, . ~
$ \ .e J ·.· ·:
~ ~ -· ~ '\
Terkib-i raşidiyye. Güşt-ı bıtrukiyye, koyun, kuzı, tavuk, her biri ca'izdir, 'asel, burukiyye, yag ikı yiiz dirlıenı, badem yiiz dirlıenı, ııişasta iki yiiz dirlıem, evvel efi suda bişürdiikdeıı sonra çıkarııb biraz bal içinde kavuralar, biraz yağ ve zagjerfin dalıı kafalar ve tıız111 dalıi tema m ide, bişince baldan siiıiib bır kaba koyalar ve od yaııında kayalar, ta kim sovumıya ve biraz kayısı kim evvel suda ıslaıımış ola, yağda kavuralar, hazır dura, nişastayr biraz ~uyla yoguralar, tencere altına miyiine od ide/er, yağı ve yoğımılmış 11işastayı koyub lıanegi lıelva mikdarmen bişiireler, bademi iizerine salalar ve karışduralar, miytin temam olunca kefi almmış balı üzerine koyalar, zarfm giilabla yuyub içine kayalar, bir mikdar karanfil ve darçin koyalar, bıı ciimle ile biraz dalıi bişiireler, dane dane ola, indiireler, kofaracak iizerine etin ve kayısllı dilzeler, biraz btidemle şeker ekeler.
(Şirvani, y. ıııa-b)
l05
Kabak Buranfsi
500 gr. koyun budu et 1 çorba ktışı1ı nebati yağ ı demet taze kişııiş 1 çııbıık tarçın
1 kahve kaşığı tarçın 2 soğan
ı dilim balkabağı ıoo gr. kıyma Safran
ı klılıve kıışığı kuru kiş11iş ı/2 kahve ktışığı öğı"itülnıiiş kiş n iş ı,s kalıve ktışığı kimyon Karabiber Damlasakızı
Taze zencefil Giilsuyu
Küçük kuşbaşı doğranmış etleri yağda çevirin, tuzlayın. Taze kişniş demetini ve bir çubuk tarçını ekleyin, çok az sıcak suyla pişmeye bırakın. Kıymaya yarrm kahve kaşığı kimyon, yarım kahve kaşığı öğütülmüş kişniş, karabiber ve tuz ilave edip köfteler hazırlayın. Balkabağının çekirdeklerinl, liflerini ayıklayın, küçük parçalara kesin. Soğanlan doğrayın. Etin pişmesine yakın, soğanı, köfteleri ve kabağı ekleyin, safranı yemeğin suyuyla inceltip tencereye ilave edin. Kişnişi, 1 kahve kaşığı kimyonu, karabiberi, öğütülmüş damlasakızı ve zencefili ekleyin, pişmeye bırakın. Ateşten alın, gülsuyu serpin, dinlenıneye bırakın.
Ekşili varyantı ile (safran yerine koruk suyu) TopkapJ Sarayı'nın yrudık yemekleri arasında yer alır. Şirvanl çevirisinde Bağdadi'nin verdiği Arapça adı kullanmışlır.
106
Bfuaniyyeü'l-ka.r', ya'ni kabak buranisi. Dimilğı kavi ider ve hem hazmı filsid olaııa ve nıi'desi zo.'if olana ve mertıib mizilclıtlara
. begayet nıiinilsibdir, ve yüreğinde lıariiret olanlara. Ve bunun san'atı oldur kim, alalar uvak toğranrnış semiz eti, taze kuyruk yağında ol kadar kavuralar kinı et bürtüb kızara, pes üstüne bir dirhem tuz ve biraz yaş kişnic yapraği ve biraz darçin kabı ve gereğince ıssı su kayalar, kaynadalar, köpüğün atalar, ve çün köpüği temanı alındı çölmeğe et kadarınca toğranmış ve tuzlu suyle yunmış soğan bırakalar ve andan sonra kabağın için ve çekirdeğin gidereler ve taş kabm dalıi soyalar ve kıılamm uvak toğrayalar, çölmeğe bırakalnr, ve lıe-nı etin karasmdan ıssı otlarla köfteler diizeler, çölmeğe bırakalar ve lıem yiyeceği zağfertinla boyayalar, ve andan sonra Uzerine gereğince tuz ve kııru kişnic ve keminuıı ve fülfill ve nıastaki ve zencebil ve darçin bırakalar ve üstüne biraz gül Sllyın saçalar, çömleğün çevresini si/eler, kor iistiinde ol kadar koyalar kim alışa, pes indiireler yiyeler. Ve eğer içinde ekşilerden ııesne komak isterlerse, zağferanı içinden gidereler ve yerine on dirhem kadarı limon suyın saçalar, indüreler, yiyeler.
107
J-Iazariyye
soo gr. koyun budu et 4 çorba kaşığı 11ebati yağ Tuz I kalıve kaşığı ögiitiilmiiş
kuru kışn iş ı çubuk tarçm ı/ı kalıve kaşığı toz tarçın ı demet taze kişniş
ıoo gr. kıyma 1 kg. taze bakla 1 kalıve kaşığı kimyon Karabiber Zencefil Damlasakızı
1 yumurta sarısı Giilsuyu
Küçük kuşbaşı eli tuzlayıp öğütülmüş kişni:;; ile çevirin. 1 çubuk tarçın ve bir demet kişniş ile az sıcak su ilave edip kaynamaya bırakın. Et pişmek üzere iken çubuk tarçını çıkann, fındık büyukh.iğündc hazırlanmış olan kofteleri ve kabuklanndan ayıklanmış baklalan birlikte tencereye koyun. Yemek piştiklen sonra karabiber, kimyon, zencefil ve sakız ilave edip kanşlırın. 1 yumurta sarısını yavaşça tencereye döküp karışhrın. Biraz tarçın ve gülsuyu serpin. Dinlendirin.
Topkapı Sarayı yemelderinde, taze bakla kalyesi olarak geçer ve mevsiminde, yani ilkbaharda yerur. Bağdadi'de hadir = yeşil'in küçültmeti hali hudaifden gelen hudairiyye adı ile geçer.
ı os
Hazariyye kalyesi. Beden semirdür ve rtıelli arhrur ve şehvet cima'ı harekete getıiriir ve niiciin dimaga çılcmııkdıın men' ider, bevl indiiriir tabi' atı yumuşak du tar, yiğidlere ve mertub mizaclulara ııe sevdavılere begtiyet münasibdir, kaçınkim sallUı miztic ola/ar. Ve bumm san' atı o/dur kim alalar uvak toğraıımış semiz eti ve bir dirhem döğiilmiş tuz ve kuru kişnic ı1e taze kııyruk yağında ol kadar kavııralar kim et bürtii.b kızara, pes iizerme gereğince su ve darçin kabı ve yaş kişnic yaprağı bırakalar, kaynadalar, köpiilm alalar, ve çün köpiiğı tenıôm almdı çölmege lıaooiç üzerine ıssı otlarla etin karasından diiziilmiiş köfteler bırakıılar, kaynadalar, ve andan alalar yaş baklayı, taş kabını soyalıır, ıssı suya bıralaılar, ol kadar koyalar kim lu'abı gide, pes eyü yuyalar, suda11 çıkarııb dipince kayalar, ve andan sonra çölmege köfteler üzerine bırakalar, karışduralar, ol kadar kaynaclalar /cim et ve köfteler ve bakla gereğince bişe, pes içine bıraz döğı':ilmiş ve elenmiş kemimm ve fülfül ve zencebil ve mastaki bırakalar karışdıralar ve Uzerine ywnurda sansun sıduralar ve Jıenı üstüne az döğiilmış darçin ekeler ve biraz giil suym saçalar, çevresıııi sı/eler, kor iistiinde ol kadar koyalar kım alışa pes indiireler, yiyeler.
109
Kabak Keşkülü
6oo gr. koyım budu et 4 çorba kaşığı nebati yağ 500 gr. asma kabağı 1 demet maydanoz ı soğan
400 gr. Jınşlanmış rıolıut Karabib~r
Tuz ı kahve kaşığı tarçın Taze zencefil Karaııfil
50 gr. ceurıye
Küçük kuşbaşı etleri yağda kavurun, maydanoz ile soğanlan ilave edip pişirin. Et piştikten sonra soğanlan çıkarın, soyulmuş ve kesilmiş kabakla haşlanmış ve hafif ezilmiş nohudu ekleyin. Tuz, karabiber, zencefil ve öğütülmüş karanfili ilave edin. Kabağın pişmesine yakın cezeriycyi ekleyin, ateşten indirin, dinlendirin.
Keşkulun, dervişlerin yemek dılendikleri ahşap kaba verilen ad olması, bunun bir halil< yemeği olduğunu akla getirir. Ayrıca ne saray ne de ziyafet defterlerinde adı geçer. Ancak kabak kalyesi
. adıyla 14. yüzyıla ait Mımtafı4b·ı şifll'da sözü edilir. Bugunkll Turk mutfağına kalye adını taşımış tek yemektir, ancak ne eli ne de baharah kalmıştır.
ı ı o
Terkib-i kaşkül-i kabak. Yaş kabağın kabm ve çekirdeği11 gideriib toğrayalar ve biraz semiz etı dalıi kalye toğrayalar ve biraz ma'danoz t1e biraz soğan dahi toğrayalar ve biraz mukaşşer nolıud, ve bir Jıercm içinde bir kat et ve bir kat kabak ve bir kat baki esb8bı temam ol11ıca kat kat tertib üzerine cföşeyeler ve birazfiilfill ve bir mikdar tuz dalıi koyalar, ve biraz darçin ve zencebil ve karanfil ekeler ve biraz cezer suwgunım koyalar, ağzwı kapayub od üstüne kayalar, biraz bile kayuaya, kotaracak, etin üzerıne diizeler 'acayib ola.
(Şirvani, y. ı ısa-b)
l l ı
Bnkuliyye (Pırasa Kalyesi)
500 gr. koyun bı«lu et 15 mce pırasa ıoo gr. kıyma 1,5 kalıve kaşığı kum kişttiş 1,5 kahve kaşığı kimyon
1,5 ka/ıpe k.aşığı karabiber 1,5 kahve kaşığı tarçın 125 gr. yağurt ı kahve kaşığı kıırıı ııa11e 4 çorba kaşığı nebati yağ
Küçük kuşbaşı kesilmiş etleri yağda çevirin, az suda pişirin. Pırasaları mikserden geçirin. 3 pırasa miktarım kıymaya katın ve yarımşar kahve kaşığı tarçın, karabiber, kimyon ve kişnişi de ekleyip fındık büyüklüğünde köfteler hazırlayın. Artakalan pırasaları etierin üstüne yerleştirip köfteleri ilave edin. Birer kahve kaşığı tarçın, karabiber, kimyon ve kişnişi ekleyin ve pişmeye bırakın. Piştikten sonra ateşi söndürün, yoğurdu yemeğin suyuna karışhrıp ekleyin. Üzerıne kuru nane serpin.
BakOI, Arapça yeşillik, sebze anlamında olan baki'ın çoğuludur. Ba~dadi ve Şirvamde ayru adla geçer. Topkapı Sarayı sonbahar yemeklerinde ise pırasa kalyesi olarak görülür.
112
Bakuliyye aşı. Ve bwıwı Jfııdesi oldıır kim, mi' deyi ve iiyüğilıi kavi ider, bedene kavi ve galiz gıda viriir, kusmaldığı ve göniil dönmesini ve yiyecekden sonra ekşi geğinııekliği sakin ider, başı çekzinettkre ve gözi kararanlara begiiyet miinôsib gıdadur, kaçm kim yiibusetden ola. Saıı'atı oldtır kım alalar semiz eti, 'adetçe keseler, az hala çölmcğe koyalar ve iizerıııe gereğince ıssı su kayalar, kaynadalar, kbpiiğin alcı/ar, ve çan bişmeğe yaklaşdı alalar gerıdeııayı, ııfak toğrayalar, havanda dö~eler, Jıal ide/er, birazlll çömleğ'e koyalar ve birazm döğiilnıiiş etin karasma kanşdıra/ar, ıssı otlarla 'lidetçe kbfteler ide/er, lıavtiic üzerine bırağ'alar, ktıyııadıılar kım suyı temiinı gide, yağ'la lıaviiıc biikf kala, pes üzerme bıraz döğ'iilmiiş kuru kişnic ve kemimm ve fiilfiil ve biraz döğiilmiiş d/ir-ı çini bırakalar, ve andım sonra alalar yogtırdı, az suyla çalkayalar, çömlege Jıaııliic iistiine koyalar ve iizerine biraz kııro na'nii ekeler, çevresilli sileler, kor iistiinde ol kadar koyalar kim alışa , pes indiireler, yiyeler.
ı ı 3
Buyresiyye (Kadıntuzluğu ye1neği)
500 gr. koyun budu et 200 gr. kadıntuz/uğu 200 gr. bal 200 gr. kıyma 2 soğa11
100 gr. badem ı küçiik salkım iizüm
15 kuru kayısı 50 gr. pirinç 1 kahve laışığı karallfiZ 3 elma Tuz Gülsuyu 4 çorba kaşığt nebati yağ
Küçük parçalara kesilmiş kuşbaşı eti yağda çevirin, 1 dl. sıcak suda pişirin. Bu arada kadıntuzluğunu mikserden geçirin, balı ısıhn, fındık büyüklüğünde köfteler hazırlayın. Soğanı ince doğrayın, üzümün kabuklarını soyup çekirdeklerint ayıklayın, kayısıları ince dilimleyin, karanfili öğütün, elmaları doğrayın. Et pişmek üzereyken önce kadın tuzluğunu sonra balı ve geri kalanları ekleyin ve pişmeyc bırakın. Ateşi söndürün. Bira7 gülsuyu serpin.
Sözcük Farsça buy-rcs (güzel koku getiren) terkibinin Arapçalaştırılmasından çıkmış olabilir. Aslında bi:r kadıntuzlu ğu ycmeğidir. 1539 ziyafet defterinde kadıntuzluğu çorbası, Topkapı Sarayı mönulerinde, ilkbahar yemekleri arasında, kadıntuzluğunun Farsça adı olan zirişk çorbası vardır. Bugun daha çok sarıçalı adıyla bilinen bitkinin kırmızı meyveleri kullanılmaktadır. Arapça adı 'anberbaris'tir, Evliya Çelebi anbcrbaris şerbetınden söz eder. Tarif yalml Şirvanl'de vardır.
l ı <i
Terkib-i buyresiyye. Bır mıkdar eti yaru bişüre ve ikı yüz dirlıem katım tuzluğtnı dahi suyla eze ve siize, suyun etin üzerine koya ve iki yiiz dirhem balm kefitı alub anı dahi koya, ve biraz ıwak köfte idüb içine sa/a, ve biraz kıyma sogan ve yüz dirheın badem ve yüz dirhem kızıl üziim ve kırk elli dôııe kapiani ktıyısı ve elli dirlıem mikdlirı biri11c, b11 cümleyi içine sa/a, ve üç dirhem döğt'ilmış karanfil ve on da~ıe tat/u elnıa toğrayub bile koya, tuzun vezn idiib bişecek üzerine güliab saçub lıemiln indüre, ta'amın sınıaur ve yüreği suyı giderür, veeger ka tm tuzluğt yerine temirlıindi koyalar revadır.
(Şirvani, y. 126b)
ı 15
Mu'mniyye
soo gr. koyun budu et 4 çorba kiışz~ nebati yag 400 gr. haşlanmış nolıut 3 sogan ı,s limon ı ı s gr. yogu.rt ıso gr. kıyma 1 demet maydanoz
soo gr. ıspauak zoo gr. piriııç ı kalıve kaşıgı kurıı tzane Tuz 1,5 kalıve kaşığı tarçm 1,S kahve kaş1ğı kımyon 1,5 kalıve kaşıgı karabiber
Küçük k~başı doğranmış eti yağda çevirin, az sıcak suyu ve bütün olarak soğanlan ilave edin, pişmeye bırakın. Etler pişince soğanları çıkarın. Yağurt ve Jimonu karıştırıp, azar azar tencereye ilave edip karıştınn. Yarımşar kahve kaşığı tarçın,
kimyon ve karabiberle yoğrulmuş köfteleri, pirinci, maydanow, i nce doğranmış ıs panağı ve son olarak kuru na neyi ekleyin. P~rinç ve ıspanaklar piştikten sonra haşlanmış nohudu ekleyin. Bırer kahve kaşığı tarçın, kimyon ve karabiber ekleyip ateşten alın, beklerneye bırakın.
Adının anlamını bilmediğimiz bu yemek sadece Şirvanl'de vardır.
116
Terkib-i mu'amiyye. Bir vukiyye eti vO.fir nolıud ve soga11 bir/e ura/ar, biraz bişe, sonra yiiz dirlıem limon sııyı ya turıınc suyı bir çanak yogurda karışdıırub lıereni içine alıtara, karışdııra, tii ki kaynayınca yogurd kesilmiye, ve dalıi iki yüz dirhem semiz eti uvak köfte idüb üzerine sala ve bıraz ma'danos ve bıraz isfanalı uvak dograyub sala, bir mikdar birine da/ıi sala ve biraz kım na'ne dalıi lroya, tuzm temam ide, iııdiire, lrotaracak, lıiraz döğiilmış ıssı ot eke.
(Şirvarn, y. 126b)
ll7
Mah1nudiyye
I tavuk 90 gr. bal 3 çorba lcaşıgı kıyılmış badem 12 kuru kayısı
I küçük sallam üzüm 400 gr. tel şehriye Tereyagı
Tuz
Tavuğu 2 di. tuzlu suda haşlaym. Ateşi söndürün. Tavuğu çıkarıp kemiklerinden ayırın ve parçalara bölün. Isıtılmış bala tavuk suyunu ekleyin, soyutmuş ve çekirdekleri ayıklanm1ş üzümü, ince kıyılmış kayısıyı ve bademi ilave edin. Bunlann üstüne tavuğu koyun. Tereyağı eritin, tel şehriyeyi kızanneaya kadar tavada çevirin. Tavuğun Ü7erine ekleyin. Yemeğin suyu ile karışhrın ve dinlendirin.
Bu yemeğe adını vermiş olabilecek kişı hakkında bir bilgimız yok. Tarif Bağdadi"de yok, ancak Topkapı Sarayı'nın kış yemekleri arasında yer aldığı gibi, 1539 ziyafet mönüsunde vardır. Burada üzerine şeker de saçılır.
118
.... Terkib-i mahmudiyye. Bir semiz tiwugı uvak toğrayıb ımıko
yalar, ta kim bişe, ve andan ol milkiyanın suyuna biraz bal veyli şeker kayalar, ta kim tat/u oltı ve biraz badem ve kayısı ve razakı ol tavuk suyuna koyalar, andan pilav eriştesi11i sayagı içere kavuralar, til kim kızara, andan ol tavugın sovuk suyuna salalar ve indiireler, kotaralar, pilav gibi dipleme kotaralar.
(Şirvani, y. 132b)
ı ı 9
Tavuk Masusa
1 tavuk Tuz ı kalıve kaşığı kuru kişniş Damlasakızı
ı/ı kalıve knşığı tarçın
6o gr. tereyagı ı kilçi/k kereviz ı çorba kaşıgı si rke Safran 1-2 yumurta
Tavuğu haşlayın, kemiklerinden ayırıp parçalara bölün. Kişniş, tarçın ve sakızı Uave edin. ~epsini birlikte tereyağında kızarhn, kızanneaya kadar çevirin. lnce kıyılmış kercvizi ekleyin. 1 çorba kaşığı sirkede safranı inceltin, yemeğe kahn. Bir ya da ikı yumurta sansını iyice karıştırıp ilave edın.
~lasusa terimi, sirkeyle pişirilen yemekiere gönderme yapar. Bağcladi ve çevinneni buradaki !arife çok yakın bir de masusiyye tanfi verirler. Tanfinı verdığirni.L ve Arapça mctınde de varolan yemek 14 Haziran 1469 tarihinde fl Mehını..'CI'in möniısünde yer alan yumurtalı tavuk kalyesi olabilir
L20
Tavuk masusa. Alalar semiz tavuğı bıraz tuzla çölmege koyalar kim taı,uk içınde bata, kaynadalar, köpilğın ala/ar, ve çün temam yalıni oldı, sudan çıkaralıır, bendkeşlerindeıı keseler, pôre pilre ideler ve bıraz dögiilmış ve elenmiş kuru kişnic ve mastaki ve diirçin iistiiııe ekeler, tıize şiruganla ol kadar kavuralar kim et biirtiib f...ızara; ı•e eger bişiirdiikleri masusa cinsinden ola pes ol yalıni olan tavugı para/aya/ar, şimgmıda kavııralar, andan sonra üzerine biraz dögülmış kerefis bırakalar Vi' a11dan sonra geregince sirkeyle lıiraz zagjeraıı ezeler, çölmeğe /ıavaic üzerine kayalar, ve olur kim bişdikdeıı sonra !ıaviiic üzeriıw lıir kaç yumurda sarıısm bıraka/ar.
(Şirvani, y. 59b)
121
25ogr kıyma 5oogr. ım 1 yumurta Tuz 100 gr. !;aş/anmış ııolwt
Mantı
ı kalıve kaşığı tarçın
3 oo gr. yogurt ı diş sarmısak
1 çorba kaşıgı sıınıak
Kıymayı tuzlayıp sirkeyle yoğurun. Suyunu çıkarmak için iyice sıkın. Haşlanmış nohudu ezin, içine tarçın katın. Una bir yumurta kırıp 1 kahve kaşığı tuz, 1 dl. su ekleyip hamur ele yapışmayana kadar yoğurun. Hamuru açın, gereken inceliğe geldiğinde 4-5 cm.lik kareler kesin. Her parçaya bir tutarn nohut, bir tutarn kıyma koyup bohça biçiminde kapatın. Kaynar suya atıp 20 dakika kadar pişirin. Sarınısağı ezip, yoğurtla kanştırın ve sumağı ekleyin. Manb.ları sudan çıkanp servi:; tabağına alın, üstüne yoğurdu dökün.
Mantl herhalde Türk mutfağmın Orta Asya'dan bugüne surekliliğini karotlayan bir yemektir. Dolayısıyla Bağdaeti'nin kitabında yer almayıp Şirvani tarafından eklenmesi de mantLiclıdır. Haziran 1469'da hemen hemen her gün ll. Mehmed'in sofrasında yer alır Saray mön iiierinde ise sonbahar yemeği olarak görulü.r. Şirvani'nin tarifinde Çin yemekleri gibi buharda ve uzun bir sure içinde pişirilmesi öngön.ilur Biz güniıınüzdeki pişirme usul u ne uyarladık.
Tarifte gönderme yapLian ' tutmaç' ise, 11 . yiizyıldan beri Tü.rkleı'de ad1 geçen bir yemektir. Mantırun yalın bir versiyonu olarak da duşünülebilir, çünku kıyması.z hamurdan yapilir. Topkapı Sarayı'nın yaz mönüsiindc 'ekşili tutmaç' tan söz edılir.
122
San' at-ı mantı oldur ki börek tutmaç yujkıısı gibi kesile, amnııi bum biiyikek keseler, taze erkek koyun budundan ince kıyma kıyalar, ol kıymanın tuzımı temam ide/er, bir mikdıir kabuğı çıkmış nohud yenecek mikdLirı, ıssı otdan dıirçin katalar, ol kıynıayı sirleeyle yoğııralar, sıka/ar, sirkeyi alalar, yujkıımn içine ol dögiilmış nohudı ve kıymadan birer mikdar kayalar, diireler, agzıcagı i(n)cecik ola, bir tebsitıin içirıe birikıkaşık yag koyalar, tebsiye bir bir dizeler, iki tebsi üç tebsi ola bir kiibün kazan m içine bir tas su koyasm, tasda to/u su ola ki agrtnmıya (?), tasm iistüue tebsileri koyalar, ta şöyle ideler kim su taşıb tebsileri melamet itmeye, tebsinin üstüne birer tebsi dalıi koyasm bu.g içine giriib lıarab itmeye, kazan m üstün kapayasm yib yib kaynaya, o yoldan alışanıdali ancak bişer, su dökii11diikçe gene sıı koyalar,tenııim bişdikden soııra siizalmilş sarmısak/ı yogırrd katalar ve dögillmış summak ekeler, yiyeler.
123
Patlıcan Turşusu
ı patlıcan
1 demet ııane 1 demet maydanoz 2 kalıve kaşığı kuru kişniş 0,75 dl. nar ekşisi 0,75 d/. sirke
I tutanı kırılmış ceviz I tutam kırılmış badem 5 kalwe knşığı susam 50 gr. lıaşlammş nolıut ıs di. susam yağı Tuz
Patlıcanlan tuzlu suda haşlayın, suyunu süzüp küçük parçalara kesin. Tuzlayı n, nane ile maydanozun yarısını ince doğrayıp ekleyin. Nar ekşisi ve sirkeyı karıştınp patlıcanların uzerine dökün, kanştırın. Ceviz, badem, susarn ve haşlanmış nohudu susarn yağında çevirin, patlıcana katın. Karışımı bir kavanoza yerleştirin. Kalan maydanoz ve nane ile dövülmüş kişnişi ilave edip iyice karıştınn. Kavanozu sıkıca kapatıp 2 gi.ın bckletin. Açtıktan sonra 2-3 gün içinde tüketin.
15.-16. yüzyıl O;manlı mutfağında turşulann yerini saptamak zordur. Esas yemekierin yanında yendikleri için, saray ve ziyafet mönulerinde söı edilmez, ancak Divan'da yabana elçilcl"(! vcnlen yemeklerde geçtiklerini gördük (Bkı giriş). Saray, dönemin ender ürünlerinin turşusunu kurmayı yeğlcr: enginar (1471), lımon, kebere (1490), turunç (1573) Bunun aksine imaret ve kışl..ılarda, turşu yapmak için lahana üzum, erik alınır. Şirvani, Bağdaeli'nin turşulara ayımuş olduğu bölümü olduğu gibi çcvırir \.'e son bölümde yalnız ikinci bir şa.lgam turşusu tarifi ekler. Pallıc.1n turşusu, şa.lgam, soğan, sarmısak, kcbcrc {kapari) ve hıyar turşul.ln ıle bırlıkte 14. yuzyılın tıp kitabı Tııbı ııtıı.ıimı 'de gl)çer Bağdadt ve çcvirmcni iki tarif verirlt>r. Arapça'da ınuhass.ı (çorba?), çevinde ısc ınuhassin adıyla sunulanı veriyoruz. Bağdadi, bu tu~ u va Arapça Azfarü' t-tayylb, Türkçe İblis tımağı denikn VL' bir dl)nız kabuğunun Ctbı.;:uıs oıloratus) k.apağı.nd.1n elde edilen kokulu bir ınaddt!yi de katar. Şirv.inlde bu b~ yoktur.
124
Bazindin muhassini, yn'ııi miirr biizinciin fıtrşisi. Faıdesı oldur kim iştıhfi açar ve mi'dedeki galiz ve yaramaz lıaltı selaJıa getliriir, dimağa kuvvet viriir ve diş diblerin berkidiir ve yiyecek smırur ve gözi kararanlara ve başı çekzineıılere ve inizlere ve mertııb mizaclulara ve hararetleri çok olanlara begayet miiniisibciıır. Ve buııım san'atı oldıtr kim ne katı biiyiik ve ne katı uvak blidhıctinları ala/ar, saplarm ve yapraklarm gidereler, b/ikisini tuzlu suyla biraz kaynadalar, sudan çıkara/ar, dipmce koyalar dura, ve andan sonra uvak toğrayalar 'l'e iistiine az tuz, biraz eyii kokulu ıssı otlar ekeler, ve Jıem dilediklerince nardengi alalar, döğeler, Jınlıdeler, sarb sirkeyle ezeler, siizeler, bddiııcaıı iizerine koyalar karışduralar, ve çiiııkim biri birine karışdı alalar biraz döğiilmış koz içi ve bLldiim içi ve kabı çıkımş ve kavrulmuş sısam ve nolwdı taze şirlu.ğan yağmda ol kadar kayııadalar kım biri biriue kuvvetleri sine, pes ol kaynammş otlan şirluğan yağıyla toğranmış bildincan iizerine aktaralar karışduralar, şişeye veya sırçalanmış kaba koyalar ve ı'izerine eyii kok11ltı ıssı otlar ekeler, ağzm berkideler koyalar d ura, ve çiiııkim erişdi alalar yiyeler
(Şirvaru, y. 79a..8Qa)
t25
5 şalgam ı demet natte ı demet maydaııoz 250 gr. sirlee
Şalgam Turşusu
ı di. bal Safran Tuz
Şalgamları soyduktan sonra tuzlu suda haşlayın, sonra dörde bölüp nanc ve maydanozu ince doğraym, sirke ilave edip bir kavanoza yerleştirin. 1 dl. balı ısıbp safranla birlikte ekleyin. Kavanozun ağzını sıkıca kapabp 2-3 gün bekletin. Açlıktan sonra iki-üç gün içinde tüketin.
14. yi.ızyıl Tabi'ııtname'sinde geçer. Şirvaru tarifin Arapça adını kullanır, ancak Turkçc çevirisini de verir.
126
. . '
Left muhallel muhella, ya'ııi şalgam turşıısı kim tafl11rek ola. lştiJıa açar ve yiyecek smımr ve safrayı ve balgamı mi'deden tahlil ider ve göz nurırı arturu.r ve fesad-ı lıazma ve iııizlere ve safrai ve dünll"iyi mizıklulara begayet miiuasibdir. Ve bımıw san' atı o/dur kim ne kati biiyiik ve ne ktıti uvak şalgamları alalar kabiarım soyalar, uvak tatyayalar ve üzerine eyii kokulu otlar ekeler, karışduralar ve andan sonra üzerine gereğince sirke ve bal koyalar şoyle kim Jıer bırı yıiz kırk dört diriımı sirleeyle on dört dirhem bal ola, ve andan sonra zag[eran ile boyayalar, sırçalu kaba koyalar ağılll kapayalar dura, ve çünkim temam arışdı çıkaralar yiyeler. Ve amma eğer isterlerse kim şalgam turş1s1 tat! u olmaya, pes anlar şöyle gerek kim şalgam dörder pare ideler, tuzlu suyla biraz kaytındalar pes sudan çıkaralar ve iizeriııe biraz eyü kokulu 1ss1 otlar ekeler ve üstüne ol kadar sirke koyalar kim havaic içinde bata, pes ağzm kapayalar, arışdukda11 sonra çıkaralar yiyeler.
127
ı demet pazı Tuz 350 gr. yogıırt
Mastave
Sarmısak
Çörekotu
Pazı yapraklarını ayırın, saplannı uzunlamasına ikiye bölün, parçalara kesin. Tuzlu suda 4-5 dakika haşlayın, suyunu dikkatle süzün. Arzu edilen miktar~.a diş sarınısağı yoğurtla karıştırın, tuzlayın, pazılan ekleyin. Ustüne biraz yağ ile çörck otu ekleyin.
Adı Farsça mast = yoğurl ve 3b =su' dan, Turkçe caoğın karşılığı· dır. Turşuların dışında 15.-16. yüzyıl Osmanlı mutfağında saptayabildiğimiz tek soğuk yemektir. 13 Hariran 1469 tarihli Divan uyelerının yemeğinde görüldı.iğll gibi Fatih imareti'nin her gün satın aldığı 50 okka yoğurt ve pazı bllyllk bir olasılıkla buna harcanmaktadır. Bağdadi, pazılı, kabaklı, patlıcanlı ve ıspanaklı olmak üzere dört "cacık" tarifi verir. Şirvani, bunları Arapça adları ile çevirir ve yenilerini t:!klemez.
l 28
Silk be-taban, ya'11i yoğurdla besle11miş pazı ve çöğiiııdiir. Yiyecek smırur ve iştilui açar, ve bağırdağı ve talakdağı silddeleri açar, safrai miuclıtlara ve demii.vi mizaclulara ve yiğidlere münasibdir. Sau'atı oldur kim, pazmm eyüsını ve biiyük yapraklusmı alalar yapraklarm gidereler bakisini uzımımca bir karış keseler, plire p8re ide/er, tıızltt s11yla bişince kaynadalar, a11dan sonra sudan çıkara/ar, dipince ve suyı temiim siizillünce koyalar dura, pes sarmısaklu yağurda bırakalar ve iizerine çörek otu eke/er, yiyeler.
129
ı di. siit ıoo gr. bal 75 gr. tereyagı 175 gr. pirinç llllll ı tavuk l1eyazı
Me'nıuniyye
Calsuyu I tutanı ince kesilmiş badem Nebati yağ Toz şeker
Tavuk beyazım haşlayın, henüz sıcakken çok ince didikleyin. Tavada tereyağıyla birlikte pirinç ununu kavurun. Balı ısıtın,
didiktenmiş tavuk beyazı ve sütle birlikte tavaya koyun. Ağır ateşte surekli kanştınn, yoğunlaşmaya başlayınca bademleri ekleyin. Yo$un bir hamur elde edınceye kadar karıştırmaya devam edin. Ikinci bir tavayı nebati yağla birlikte ateşin üstüne koyun. Elde ettiğiniz hamuru yassı köfteler haline getirin, yağda çevirerek kızartın. Bir tepsiyc alın, üstüne gülsuyu, toz şeker ve ince kıyılmış badem serpin.
Adını Harun Reşid'in oğlu halife Me'mun'dan alır, buna rağmen Bağdadi'nın kitabında yoktur Şirvaruıki tarif ekler, bıri tavuksuz, biri tavuklu. İkincisini seçtık Bugün tatlı diyebileceğimiz ama zamanında yemekler arasına giren me'muniyye dönemin belgelerinde sık 5ık karşımıza çıkar. 17 Haı.iran 1469'da Il Mehmed' in sofrasın
dadır. 1539 şenliklerinde ve Topkapı Sarayı'run sonbahar yemt!klcri arasında görülür. 1574' te Venedık elçi5ı Andrea Badoero'ya Div.'ın' da sunulan yemekte yer alır.
no
. .
. . . . • •
~
. . . . . . • . . . . • • . . • . •
• . o
• •
4' ::::,..
. • . . •
. . ,
. • • . : • • ~ . • . : . . ' • • . . . . . . ~ • . .
2;;j;~....J : . • • .
' . • • ~,:H.;',._., to -i~;\ "., :. ·:=: ,."' ; ;; ~ 1. v.,·'('\"".·:r ,: !\.~,!
.. Te~ki.b-i me'~uniyye . . Şeker ya ak bal dört yüz dirlıem, sayagı yuz ellı dırhem, bırınc um kı, yunmış, dö~ilmış ince elekdeıı geçmiş ola, iiç yiiz elli dirhem, evvel tnıcereye yagı koyalar, yag kaynamaga başlayacak üzerine birine ımın koyalar biraz bişe, sonra bal, ke.fi alınmış, siidi ve bir didilnıiş tavuk göğsiinı karışdurub, köz üzerinde tencere dururken ol bişmiş ımı üzerine koyalar, amma bala biraz giilab koyalar, miyane odla döndiiriib döndiirüb bişiireler, bir avuç rişte olmuş. bcl~em dalı i ~yalar, diine daııe olunca bişüreler anıma galiz ideler, mdureler, da1ıı yumurda mikdarı tob idiib ana miinasıbca kebceler i~eler, i~i~1~ koy~1b toldllralar, kaşukla nıulıkem basttb ktılub ider gibi bır tebsı ıçme d'ılzeler, azacık kor iizerinde biraz yağ koyıtb kavuralar kah Jcalı çevireler, ta kim lter tarafı kızara, sonra tabağa tız tız idecek a~tma ve üstüne va.fir döğülmış şekerı ve badem riştesi ve miişklıt güIab, tekrar kavurub lazar demezlerse dalıi caızıiir.
(Şirvani, y. ıııa·b)
Hl
200 gr toz badem 3 75 gr. şeker 50 gr. gülsuyu
Senbuse
Bakiava yufkası ı/2 litre nebati yag ı kahve kaşıgı tarçın
125 gr. şekerle bademı gülsuyu ile kanşhrıp hamur haline getirin. Yufka yaprağını kıvırıp muska börek yapmak üzere bant şeklinde kesin. Her bandm ucuna karışırndan bir tutam koyup üçgen biçiminde sarın. Tavaya yağ koyup .ısıtın, güçlü ateşte kızartın. 250 gr. şekerle şurup hazırlayın. Kızarhlmış börekleri şuruba batırın. Üstüne tarçın serpip servis yapın.
Farsça üçgen anlamına gelen bu ad altında Bağdadi bir kıymalı muska böreği tarifi verıyor. Şirvaru, bunun hemen ardından mukallele (Arapça, taç gıymiş, taçlandınlmış anlamında) adını verdiği, dövulmüş bademli ve şekerli bir varyantını ekliyor. 15. yıizyıl tıp kitabı Nazmü't-tebayi'de adı geçen senbusenin üzerine tarçın saçılması, 1556 tarihınde iki bayram için 1500 adet yapılması, 1582 sünnet düğününde adı geçmesi, Osmanlılarda özellikle tatlı çeşidine senbuse dendiği $0nucunu çıkarıyor
132
MukaJ.lele. Dimaga kuvvet virür ve men i arturur ve m4lihülyasına ve sevdası galib olana ve dü-muyi mizaciara begayet miinasibdir. Ve bunun san'atı be-'ayne senbuse san'atı gibidir, illa bu kadar var kim mukallelede şekerle badem dögerler, giil suyuyla ve biraz müşkle yogurular, et yerine hantir içine korlar ve sabuni lıalva koyarlar ve aııdan sonra tavada şirlugan yagıyla geregince kavururlar ve ba'zılar şirlugarıdan çıkardıkdan sonra cilaba bırokurlar ve cilabdatı çıkarurlar yerler. Şeker ufakına bıralcurlar kim miişk ile veyfi k.afur ile perverde olmuş ola.
(Şirvaru, y. 69a)
133
Bal Helvası
150 gr. tereyağı veya ııebatı yağ
125 gr. beyaz un 0,75 d/. Sil
1 çorba kaşığı gülsuyu
Safran 2,25 dl. bal Yarını avuç lınşlıaş tohumu 50 gr. fıstık Şeker
Çelik ya da bakır tencere veya derin bir tavanın içinde yağı eritin, unu katın, karıştırın, suyu ve daha önce ısıtılmış balı ekleyin. Gülsuyunda incetilmiş safranı ilave edin. Hafif ateşte tahta kaşıkla durmadan karıştırın. Hamur giderek koyulaşır. Sonunda karıştırmak imkansız hale geldiğinde kaşıkla yoğurulur ve vurulur. Çok yoğun bir hale gelmeden öğütilimuş fıstığı ve haşhaşı ilave etmek gerek. Hamur yağulaşınca yapışkan olmaktan çıkar ve bir yerden sonra yağını kusmaya başlar. O anda ateşten alıp derin bir kabın içine kat kat yerleştirin ve her kat arasında Loz şeker ve öğütülmüş fıstık karışımı serpin. Soğuduktan sonra dilimiere ve sonra parçalara kesin. Uzun zaman saklanabilir.
15.- 16. yüzyıl belgeterinde yirmi kadar cinsi geçen helvatar bugün bu sözelikten anladığımızdan epey daha genış bir kategoriyı kapsar Dönemın helvası, tenceredc çevrilerek ve yoğunlaş.ırak pişen bir hamur olabildiği gibı, tavada da kıı.artılabilir. Ancak temel maddeleri çok çeşitli değıldır un ya da nişasta, şeker ya da baJ, badem, fıstık ve susaırı. Şirvfıni, BağdMi'nin metnine çok sayıda helva ekler. Burada tarifini verdiğımtz, 1539 şenliklerinde adı geçen "San Helva" olabilir.
134
Helva-i 'aseHyye. Beıızeği kavi ider ve meni arfırı1r ve cıma'a kttvvet virür. San'atı o/dur kim alalar şirluğanda veyfi eyii tat/u snyğanda iiç yiiz dirhem yağ, kalaylanmış tencereye kayalar, ııe ana ikı
yüz yiğirmı beş dirhem ak ve yıımuşak semid unm katalar ve iizerine yiiı ellı dirhem su ve on iki dirlıent giil suyuyle ezilmiş za.~erfin ve dört yiiz elli dirhem ravak bal bırakalar, arkım arkun kayundalar lıelvacılarm kiireğiyle ol kadar ttralar kim yağ Jıaviiicde11 saçıla t•e akmağa başlıya, pes üzerine yarım avuç kabı çıkmış luışhaş ve yiğirmi dirlıem kabı çıkmış fıstık kayalar, gereğince karışduralar, ve andan soıırn çiııiye, ııeyti k.aseye, veya sırçn knblara şeker unın ekeler ve üstiiııe lm lıelvc1dan bir cımıca koyalar ve iistiine biraz şeker ııvağnı ekeler, yine iistüne bir cımıca helvadan koyalar ve bıt resme kabları lıelvfidaıı toldıtralnr ve iistüne şeker ııvagın ekeler; Jıficet vaktinde yıyeler. Ve ba'zılar alt ma ve üstüne şeker ekerler getiiriirler, yerler
135
Şeker Börek
150 gr. toz şeker 150 gr. dövülmüş badem 75 gr. tereyağı 250 gr. un
Toz maya Giil suyu Safran
Şeker ve öğütülmüş bademi gülsuyuyla nemlendirin. Tereyağı ve un ile hamur yapıp, maya ve az suda eritilmiş safran kabp yoğurun ve dinlendirin. Oklavayla hamuru hafifçe açıp küçük yuvarlaklar yapın, bir tarafını badem ve şeker karışımı ile sıvayın. Şekere bulanmış yanı üste gelecek biçimde tepsiye dizin, orta ateşte hafif kızarıncaya kadar fırında pişirin. Tabağa dizip üstüne toz şeker ve gülsuyu serpin.
Bugün Türk mutfağmm temel öğelerinden biri sayılan börek, 15.-16 yüzyl!Jarda pek görülmez. Sarayda Il. Mehmed'in 8 Eylül tarihli ınönüsünde bir tavuldu börek vardır ve 1502 tarihli Bursa ihtisab kanu.nnimesinde, soğanlı, kıymalı pazar böreği geçer. Bir de 16. yüzyıl Topkapı Sarayı yemekler listesinde börek tutmaç aşı geçer ki, su böreği cinsinden bir yemek olabihr. ŞirvanJ'nin hem çeviri hem özgün bölümlerinde, börek sözcüğü bir tek şeker börek münasebetiyle geçer ki, bu börekten çok, bugün kuru pasta ya da bisküvi diyeccğiıniz cinsten bir tatlıdır. Bununla birlikte şeker börek 12. yüz}'ll olaylarmı anlatan Darıişmımdrıfime'de geçer. Aynca 1490 tarihinde saray muhasebelerinde de geçtiği gibi, 1539 şenliklerinde sunulan tatlılann arasında da vardır. 1680 tarihli Meııinsld Söziiigri'nde un, şeker ve bademden yapı.Lmış bir tallı olaırak tarif edilir. En azından etimotojik olarak bugünkü şekerparenin atası olarak kabul edilebilir.
136
Şeker börek. Saıı'atı o/dur kim badarnı nw.kaşşer itdikden soııra havanda dögeler ve andan sonra verdene ile tahta üstüne yu.muşadalar ve şekeri dahi un ideler, amma ziy/J.de un itmiyeler, bade amule şeker mikdarda beraber ola, eger şeker artuk olursa dahi yek olur, ve ba'de iki kuyruk yağı ve bir eyü. tatlu saya~ ikisini karışduralar, uvak elenmiş ımı yagla karışduralar ve yagla beraber su koyub Juımir ideler ve az çok tuz katalar isecek, şöyle tatalar, ta ki tuzlu olmaya, ve eger hamire yine az çok maya katariarsa dahi eı;ü olur, dahi nıişkli giilabla ezeler, ol döğülmış badama katalar karışduralar, eger Jıamire bir pare zagjeran katariarsa muza'fer olur, eger muzafer veeger gayrı muzafer hamiri, meftu.l ideler ve ptıre pfire keseler ve dahi verdene ile nıiidevver ideler ve ol şeker/e biidam her yerin örte, yerine kayalar, birer mikdar hamir şeker börek endam gibi düreler üzerini mukeş (?) demirle nakş ideler ve dahi tava içine kifıiyet mikdarı yag koyalar ve furunda bişiireler, ve furwıdan çıkdıkdan sonra üzerine şeker eleeler ve gültib saçalar, ve andan sonra yiyeler. Ve tahminen şeker iki vukiyye ve badem bir buçuk vukiyye ve yağ dahi bir buçuk vukiyye, ve dahi çok bişiirmiyeler ta ki ya11mıya, şol mikdarbişe ki yüz kızarnızya kızara.
137
200 gr. bal so gr. nişasta
Sabunt Hel va
200 gr. badem o,s dl. susam yağı
Hamur haline getirmek için nişastaya biraz su kahn. Sonra balı karışhnp nişastayı iyice eritin. Aynı zamanda bademleri haşlayın ve öğütün. BaJ ve nişasta karışımını hafif ateşe koyup sürekli karışhrın. Koyulaşınaya ba{>layınca bademleri ekleyin ve iyice koyulaşıncaya kadar karıştırın. Yavaş yavaş susam yağıru ekleyin ve hamur emineeye kadar karıştırın. Macun haline gelen hamuru ateşten irıdirin, bir tabağa yahnn ve sağumasını bekleyirı. Soğuduktan sonra parçalara kesirı. Uzun zaman saklarıabilir.
Bu helvaıun adı sık sık geçer ve sünnet düğünü şenliklerinde beyazı, kızılı, sansı, gök renklisi yapılır. Şirvaru, Arapça metinde bulunmayan ve birbi.ıirti tamamlayan iki tarif veri:t.
138
Helva-i sabuni. San'atı o/dur ki bir osmılnf vukiyye bal, yüz dirlıenı nişasta kayalar, ol nişastaya bir mikdar su kayalar, yoğuralar, hımıir gibi kaskatı ola, andan son ra raviik hiis balı nıezkur ııişasta ü.stiine koyub helvOcılar kiireğiyle kıırışdurub ikisin am11hte idilb, ocak üstüne koyub, mezkur kiirek ile karışdırub, bir mikdar kıvam bulunca içine bir bu.çıık vukiyye tatlu, soyulmuş, haşlannıış biidem koyıtb karışdurasın bir rnikdar, ve bir kebçe ile az az şirluğmı yağın bir dem yeb yeb koyub az az yedilreler, turmayub helva küregiy/e karışdurub, bişince karışdurub, iııdirüb, bir sini içine aktaralar, sovudukdan sonra biçak ile kesiib yiyeler.
(Şi rvani, y. 1173 -b)
139
Muhallebi
3 dolu çorba kaşıgı pirinç unu 5 çorba kaşıgı toz şeker ı litre süt Tuz
Fındık büyüklügünde tereyağ Gülsuyu Tarçın
Sütü hafifçe ısıtın, nişastayı tencereye koyun, ılık sütü üzerine boşaltın. Ateşin üstüne tencereyi oturtup sürekli karıştırm. Koyulaşınaya yakın biraz tuz, sonra da yağ ve şekeri ilave edin ve ateşten hemen alın. Kaselere boşaltın üstüne gülsuyu ve tarçın serpin.
Herhalde o dönemde İstanbul çevresindeki köyler ve çiftliklerde mandıra ve süt üretimi gelişmediği için kente taze süt getirmek zordu, dolaylSıyla sütlü karışımlar çok az görülür. Bunların arasında bugünkü anlamda tek tatlı muhalle'bidir. Sarayda, padişahın ve ağalann mönillerinde ve şenlik ziyafetlerinde görülür. Adı Arapça olmasına rağmen Şirvant tarafından eklenmiş bir tariftir. Aynı ad altıda Şirvaıııi etli, pirinçli, sütlü ve şekerli bir yemek tarifi de verir.
140
·' ., :, ., :, ' 1 :, '1
San'at-1 muhallebi. Bir nuki birine unı, bir nuki şeker beraber ola, evvel çig taze südı kaynada/ar bişüreler, indireler, sovuyıcatzna yakın birine ununı kafalar, ne iken turu ola ne iken sovuk ola, ocaga koyalar bişüreler, koyu olursa dahi süd koyalar, sovuk olursa dahi birine unı kayalar, gereği gibi bişüreler, karışdırı karışdırı ta b işince kanşdıralar yumuşak od üzerinde, laızaııın dahi yemneye bişüb ternam olduğunleyn tuzını kayalar, ne artuk ne eksik ola, bir mikdar tatlı sayagı koyalar bilece kaynıya, ineceğine yakın şekerini katalar, dadını göreler, ve bir mikdar elenmış şeker unı koyalar, indüreler, indirdüginleyn bir mikdar tatlu sayağı koyalar üstüne, andan sonra sahanlara kotaralar, elle üstüne gülab saçalar, üstüne ol mezkur şeker unın ekeler, yiyeler.
(Şirvaru, y. noa·b)
141
ı 25 gr pirinç 1,5 litre su 3 oo gr. şeker ı çorba kaşıgı nişasta
Zer de
ı çimdik safran ögütiilmüş fıshk Ince doğrammş badem
Pirinci yıkadıktan sonra, su ve şekere kanştırın. Pirincin yan pişmesine kadar ateşe koyun. Salranı ılık suda inceltip ilave edin. Nişastayı biraz suyla karıştırıp ekleyin. Karışım koyulaşıncaya kadar pişirin. Kaselere boşaltın. Sağumasını bekleyin, fıshk ve badem le dona tın.
Adı Farsça 1erd = sarı'dan gelir. Dönemin en popüler yemeğidir. Tüm imaretlerde cuma akşamlan, ramazan geceleri, bayram ve kandil günlerinde ikram edilir. 1539 ziyafet defterinde, "fukara ziyafeti" ve "yeniçeri ziyafcti" yemeğidir. Ancak paşa ve ulema ziyafetlerinde de s.-ıdc zerde ve suth.i zerde sunulur. İkincisine şeker kadar süt .katılır. Topkapı Sarayı yemek listelennde kış mevsiminde yer alır. llgınç bir biçimde, ne Şirvaru'de ne de 18. ve 19. yüzyılın birinci yarısındaki yemek kitaplannda adı geçer.
Sözlük
(A =Arapça, F =Farsça, T =Türkçe, Y =Yunanca)
Ab-gdme (F). Mayalanmış ekmek, sirke ve baharatla yapıJan bir karışım. Şirvaru, yp. 1363 -b-de tarifini verir.
Amulıte etmek (F, n: Terbiye etmek. 'Asel (A.)· Bal. Arkım {D- Ağır, yavaş.
Bal re ill-lıazm (A): Hazmı kolay olan. Bmdkeş (F): Eklem yeri. BegOyet (A): Pek çok. Berukiyye (?) (A): Berk, deve ile ilgili bir teıim olduğundan, deve eti olabilir. Bevl (A): Idrar. Burtmak (T): Büzülüp kıza.rmak. Billiic, biliic m: Piliç.
Ci/db (F): Şekerli su. Ci ma' (A) Gnsel ilişki.
Çehimııek m: (Başı) dönmek. Çemça, Cumca m: Büyük tahta kepçe. Çöğıinder (F): Pancar.
Dar-ı çini (F): Tarçın.
Depnıek m: Süzmek. Didcmek m: Didik didik etmek, incel tmek. Du-mu yı (f): Saçı ağarmış.
Dım (T): Gece, "dün buçuğu" (Herise'de) =gece yansı Dıirrac (A): Turaç, sülüngillerden bır kuş.
Eliisi (?) (T): Eli =el' den lüremiş olabilir "gecenin bir elüsi" (Herise'de) = gecenin beşte biri.
[rişte: bkz. Rışte. liys (A)· (Bir şeye) maruz kalan.
Fılsid (A): Bozuk. Frlım (A): Anlama, kavrama. Fıilfıil (A): Karabiber.
Galiz (A): Kalın, yağın. Gendenli (P): Pırasa.
Gökçek (T): Güzel parlak renkli. Glildb (F)· Giıl suyu. Güşl (F) Et.
Hal elmek (A,T)· Ezmek.
Hamy-ı mııluırrakiye (A): Şiddetli ateş.
Hamy-ı mıilebbekıye (A): Bedenin her tarafını kaplayan ateş. Ham•gf lıelvii (A): Ev helvası. Adı 1502 tarihli Bursa İhtisab Kanunname-
si'nde geçmektedir. Havl1ic (A): Gerekli olanlar, malzemeler. Hereni (T): Haram, büyük tencere. Hıft elmek (A, T): Saklamak Hoş-h'llr (F): Tadı güzel olan, güzel yenilen. Humbr (A): lçkıden sonra gelen başağnsı, sersemlik. HOrdenf (F)· Yiyecek, yemek.
Issı ol (T): Baharat.
lııız <n: Ağlayan, sızlayan.
Knra (T): Yağsız.
Karasiya (Y): 1608 tarihli Helvalıaııe Defteri'nde (yay. Arslan Terzioğlu, istanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1 992), Karasya Kiraz'la eşdeğer tutulmuştur ve ikisi de yunanca Kerasion, Kerasi'den gelmektedir, ancak Şirvani'de (çeşidiyye tarifinde) kara eriğın karşılığı olarak gönllüyor.
Kemimm (Y): Kimyon. Kemiirdak m: Kıkırdak. Kerefis (A)· Kereviz. Kıyye (A): Okka. Kils (T): Kepçe.
Ltılım (A): Et. Leyrı (A): Gibi. Lu'ilf.ı (A): Bakla kabuğunun içindeki tüyler.
144
Malırtl (A): Uygun, eh·erişli. Makiydıı (F): Ta\'uk. Mastilki (Y}: Sakız.
Mtftul (A): Fitil haline getirilmiş. MerHib (A): Nemli, yaş. M iyOn, miyflne (F): Orta, aşağı yukarı Mukaşşar (A): Kınlmı.ş, öğütülmüş.
Mu'zafer (A): Safranl1. Mıidrover (A): Daire halinde Miirr (A): bkz. ab-game. M listaskı (A). Karnında su birikmiş olan.
Nardenk (F): Nar ekşisi. Nemrıflk (F)· Nemli. Nuki (F): Burada ölçek anlamına gelmelidır. Nilelir (A): Bir şeyin özü.
Perverde (F): Şerbet içinde pişirilen meyve, marmelat.
Ram k (A): Siizülmüş. Rişte (A): lnceltilmiş. Rııgau-ı sade (f. A): Sade yağ.
Salisece (A,T). Uçte biri kadar. Sıı rb (T): Sert. Sayagı (T): Tereyağı.
Semit (A): Lnce elenmiş un, sirnit unu. Sevdfl (A): Safra. Sıdıtrmak (T): Azar azar eklemek. Simımıale (T): Sindirmek. Su-ı kı11ye (A): Genel halsiz!ik. Sıidde (A) Bedende tıkaruklık. Srisilik (T): Zayıflık, yetersizlik.
Şe1·lı (A): Dilim. Ş ıkiifte {F.): Kınlmış.
Şirııgnıı, şırlııgan (F): Susam yağı. Ştımı (A) Çorba. 7iış <Tl: Dı~. Teıra 'ıım r/ı/ı (A): Rahabm sevenler.
Ufllnef (A): Pis koku, iltihap. Uıııttsallık m: Unutkanlık Urmak (T): Bir eylemi gösteren fiil, ka/ye urmak = kal ye biçiminde pişirmek. Uyfll (T): İyi, güzel.
Wıfi (A): Yeterli. Vfifir {A): Bol. Vesvfis (A): Vesvese, kuruntu yaratan. Vukiyye (A): Okka. Viicu/1 (A): Biçimler.
Yawıak (T): Buradaki anlamı (Salma örneğinde), açmak, yaymak. Yencelnıek (T): İncelmek. Yufka (D: İnce. Yübuset (A): Kuruluk.
Zağferan (F): Safran. Zevfilık: Farsça zevale' den türeti Imiş: parça, külle. Zeıpı etmek (A,T): Süslemek.
146
15. ve 16. yüzyıllarda Osmanlı mutf.1ğı hangi yemeklerden oluşuyordu? Padişahlar:ıı'lıfsofralannda hangi yemekler bulunuyordu ve bunlar nasıl
pişiriliyordu? Günümüz pişirme tekniklerinden ve beslenme alışkanlıklanndan farklı olan bu sofra kültürünün temel özellikleri nclerdi?
Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Stcfanos Yerasimos Sultan
Sofraları adlı bu kitabında bildiklerimizi birkaç
yüzyıl gerisine götürüyor.
Tek kopyası İstanbul'da Bayezid D evlet Kütüphanesi'nde bulunan, Mchıncd bin Mahmud
Şirvfı.ni'nin derlediği yemek tariflerini içeren yazmadan hareketle, sultanların sofralarında
bulunan yemekierin yapılışını günümüze uyarlıyor -yazmanın orijinal metniyle birlikte.
"Bir bağ tti:u nti'na, bir bağ ma'danos, bir bağ yaş sarımsak uvak toğrayıb ağar havanda döve, bir ran ak koyun yoğurdı irine karuşdura, tti sabahtan ahşama dek, tti ahşamdan sabaha dek tura ... "