merhabatvr.tavirdergisi.org/wp-content/uploads/2015/07/1991_12... · 2015-07-23 · nata de in bir...
TRANSCRIPT
MERHABA
Merhaba! Siyasi iktidar, yüzünü
de i tirdi.Süreç içinde demokratla an (!) merkez sa bir partiyle, muhalefet gücünü bile yitirmi merkez sol bir partinin payla tı ı hükümet, reformlar pe inde ko uyor. Ekonomiden, insan haklarına, dı politikadan sa-nata de in bir çok de i im vaadindeler Yeni sömürge bir ülkede reform ve uzla ma dü ü kurmanın nesnelli i AT hülyaları-dır ancak. Dü leri ne kadar sürer bilinmez, ancak yeni yüzün de çok çabuk eskiyece i ortada.
Bir zincir daha kırıldı 12 Eylül'lerden, Metris'lerden. Diyarbakır'lardan geçerek gelenekle mi direni hattı. Eski ehir'de insansızla tırma ve teslim alma politikalarını bo a çıkarttı. Analar, yine çocuklarının yanı ba ında en öndeydiler. Hep birlikte direnildi. Kararlılık, boyun e mezlik, zinciri, duvarı, yasayı kırdı. Bu duvar daha önce de dikilmi ti kar ımıza. Zulalar, duvarlara yapı tırılan resimler, haberle me yöntemleri ve anmalarla, parmak parmak i lenmi ti duvarlar "Duvarların Dili" bir sürecin direni ini ve duvarlarda olu an özel bir dili anlatıyor.
Tiyatro Araç, tiyatroyu, hayatın içinde olmanın, mücadelenin, direni in bir parçası olmanın aracı olarak görüyor. Bu yeni grup. sokak tiyatrosunu bir yöntem ola-rak benimseyerek. Eski ehir tabutluklarını protesto ve tutsaklarla dayanı ma gös-terilerinin içinde, oyunlarıyla yer aldı. Cezaevi önüne sokak tiyatrosunu ta ıdılar: "Boyu ki Adım Hücrenin"... Bu iki yazıyı. Eski ehir direni çilerini selamlayarak yayınlıyoruz.
Grup Yorum, ilkeli, tutarlı tavrıyla, halktan yana sanat anlayı ıyla, çıkardı ı al-
u kasetle kurumsalla tı. kendisini dosta dü mana kabul ettirdi. "Bu Ses Hiç Susmayacak' adlı yazımız devrimci sanatçıların tavrını, yakla ımını yaygınla tıracak Grup Yorum, yazarımız sinemacı Ahmet Yüzüak ve di er sanatçılarla birlikte, 31 ki ilik bir çalı ma grubuyla türkülere klipler hazırlıyoruz. Bu çalı manın bir yansısı: Senaryoyu Yazıyoruz.
Bir yıldır oyunu soka a ta ıyan Orta-köy Halk Sahnesi. "Devrim çin Sokak Tiyatrosu' adlı yazıyla
mücadele eden tiyatroyu yaratırken, deneyimlerini de akta-rıyor.
Ö renci Gençlik, TÖDEF'in organize etti i Gençlik Kurultayında "bizim de sözümüz var!"dedi. Ku atma altında gerçekle en kurultay, dostluk ve dayanı ma havasını peki tirdi Hiçbir ko ukla dinamiz-mini co kusunu yitirmeyen gençli in son kurultayından edindi imiz izlenimleri ak-tarıyoruz
ili'li müzik grubu Ortiga ile H. Eren Çelik'in yaptı ı ve 1988 yılında Almanya'da Tohum dergisi'nin yayınladı ı söyle iyi ülkemiz açısından güncelli ini yitirmedi i için yeniden yayınlıyoruz.
Bu sayıyla birlikte. 12 sayımızı çıkardık Adnan Yücel. Çetin Bo a. Hayatı Azım. brahim Karaca Asım Gönen'e yeni halkalar ekleniyor . Eksiklerimizi gideriyor, yenilikler, atılımlar hedefliyoruz. Kollektif u ra . Kültür ve Sanatta Tavır'ı biçim olarak da yenileyecek Emekçi yı ınları, sanatsal faaliyetler içine katmanın araçlarından biri olan Tavır için 5000"ler, yüksek bir tiraj sayılamaz.
Hepimize daha fazla duyarlı ve özverili olmak dü üyor…
Dostlukla
TAVIR 1
BU SES H Ç SUSMAYACAK
TAVIR
Sınıf mücadelesi geli tikçe sanatı ve devrimci sanatçı tavrıyla bu mücadelenin sesi solu u olma yolunda önemli mesafeler kaydeden Grup Yorum'la ilgili çe-itli spekülasyonlar yayılıyor. Bu
spekülasyonlarda en çok "da ıldı", "bitti", 'tükendi" sözcükleri kullanılıyor. Sübjektivizm bazılarının gözlerini öylesine köreltmi ki. ne arka arkaya çıkarılan kasetleri, ne her türlü yasa a ra men pikenin dört bir yanında verilen konserleri, ne de co kulu Avrupa turnelerini görebiliyorlar. Egemen sınıfların Grup Yorum üzerinde yo-unla tırarak sürdürdü ü
baskıların da onlar için bir anlamı yok. Valilerin, kaymakamların ve di er güvenlik amirlerinin Grup Yorum'u yasaklamayı, önlerine ge-len izin listelerinden Grup Yorum adını çizmeyi önemli bir görev saymaları da onları dü ündürmeye yetmiyor.
Haftalık Nokta Dergisi Grup Yorum için bir sayısında "Grup Yorum gerçekten bir fenomen. Müziklerini sevin ya da sevmeyin, görü lerine katılın ya da ka-tılmayın kayıtsız kalınamıyor onlara kar ıdiyor. Çe itli spekülasyonları yayanlar da bu fenomeni, bu gerçekli i kabul etmek zorundalar. " Bitmek, tükenmek" söyleyecek sözün kalmadı ı anlamına gelir. Ancak Grup Yorumun toplumsal ve siyasal gerçekli i yorumlayıcı, ülkesini ve dünyayı de i tirme mücadelesinde duydu u sorumluluk, devrimci sanatçı tavırları, türküleri, halayları onların hiç susmayaca ı-
nı gösteriyor. Yükselen mücadele kendi kültürünü de yaratıyor, geli tiriyor, zenginle tiriyor. Halkın hak arama ve alma mücadelesi, demokrasi bilinci hayat içinde eyleme dönü ürken edebiyatını da, resmini, sinemasını, müzi ini de yaratıyor Grup Yorum hayatın her alanında bu mücadeleyi omuzlayan kollektif yapının içerisinde, mücadelenin acılarını, sevinçlerini, umutlarını ve öfkelerini iliklerinde duyarak ya ıyor, türküle tiriyor. Emekçi halkın söyleyecek sözü oldukça, mücadelesi sürdükçe, bu mücadelenin kültürü tükenmedi i sürece Grup Yorum susmayacak. Grup Yorum'un ya ayarak yarattı ı türküler halkı direnmeye ça ırıyor, motive ediyor, halka moral ve güç veriyor.
Bir grup onları bir arada tutan harçların çözülüp erimesiyle da ılır, ya da popülizmin egemen olup ba lan döndürmesi ve ticari kaygıların, para kazanma hırsının neden oldu u anla mazlıklarla. Grup Yorum için bunların hangisinden söz edilebilir? Grup Yorum'u salt müzikal düzeydeki ortak bakı bir arada tutmuyor. "Dünya görü ü"dür onları bir arada tutan harç, ortak dü ünce ve davranı tır, sanatın ve müzi in yeni bir dünya kurma mücadele-sindeki i levine ortak bakı tır. Giderek geli en, kitleselle en, hayatın her alanında sürdürülen mücadeleye önderlik etmeye çalı an kolektif yapının kopmaz parçasıdır Grup Yorum, onunla soluk alır, onun de erlerini savunur, kollektivizmiyle zen-
TAVIR 2
ginle ir. Grup Yorum'u besleyen kaynak halktır, halkın duygu ve dü ünceleridir, mücadelesidir, bu mücadelenin do ru bir bakı la ileriye akmasıdır Bu yapının harcı inançsızlık, karamsarlık, yılgınlık delili, inanç, cesaret ve kararlılıktır.
Grup Yorum'un elemanları önlerine isimsiz nefer olmayı koymu lardır. Devrimci sanatçıya dü en sorumlulukları yerine getirmek, halkın, haklının sesi olmak, onun türkülerini söylemektir önemli olan. sim. resim, popülarite de il, kolektif
çabayla yükseltilen yapıya kültür ve sanat emekçileri olarak tu la koyabilmektir önemli olan. Grup Yorum bunun için çizgisinin netle ti i süreçten ba layarak üretimlerinin altına ki i adları koymamaktadır, sadece "Grup Yorum" demekle ye-tinmektedir. Grup Yorum küçük burjuva sanatçıların ya am tarzlarıyla, ahlaklarıyla, kültürleriyle, halka yabancıla mı , megolomanlık derecesinde kendini be enmi popülist, bencil tavırlarıyla arasına net ve kalın çizgiler çekmektedir. Devrimci sanatçı halkın içinde ya ar, onlardan biridir. Grup Yorum müzi i maddi bir zenginle me aracı olarak görmez, daha iyi bir ya am standardı saklayacak maddi kaygılarla hareket etmez. Gecekondu direni lerinde, fabrika i gallerinde, memur grevle-rinde, yürüyü lerde, mitinglerde, üniversite kantinlerinde konser vermenin ne gibi bir maddi kar ılı ı olabilir? Devrimcilik fedakarlıktır. Yaratılan türkülerin, verilen konserlerin daha güzel bir dünya kurma mücadelesine katılmasıdır ödül. kitlelerin dilinde olmak, insanlara ya am sevinci, umut. mücadele azmi verebilmektir, bunun yarattı ı bazdır ödül.
Böylesi bir bilinçle hareket edenler ilerici, devrimci geçinen küçük burjuva sanatçılar gibi para yüzünden olay çıkarmazlar, konser salonlarını terketmez-
Ier, uçak için, yemek için, otel için olmadık kaprisler yapmazlar Sanatı meta olarak görmezler ve meta olarak pazarlamak isteyenlere izin vermezler Grup Yorum sadece egemen sınıfların yasak çemberini kırarak varlı ını sürdürebilmek, daha iyi ve nitelikli ürünler verebilmek için parayı gündeme getirmi ve sembolik denebilecek düzeyi hiç bir zaman a mamı tır Hu konudaki devrimci anlayı ı, dayanı macı tavrı hep sömürülmü , iyi niyeti suistimal edilmi tir. Grup Yorum buraya kadar büyük özveriyle gelmi , bundan sonra da büyük fedakarlıklarla yoluna devam edecektir
Grup Yorum'un zenginli i kollektivizmidir.Mücadelenin soluk alıp verdi i her alan. mücadeleyi yüre inde duyan her insan, iirleriyle, ezgileriyle, ele tirileriyle ve önerileriyle bu kollektivizmin içerisindedir. Bir türkü belirli bir duygu ve dü üncenin müzik diliyle örgütlenmi biçimidir. Her türkü bir ya am parçasıdır. çinde a klar, sevgiler, umutlar, hüzünler, sevinçler vardır.Zenginlik bunları du-yumsamak, bu malzemeye sahip olmaktır Duyargaları mücadelenin halkın içinde olan Grup Yorum böylesi bir zenginli e sahiptir, hayatın aktı ı bir potadır. Gelen malzemeyi kollektif ve yaratıcı bir biçimde i leyip, ekillendiren ve tekrar en geni
kitlenin ele tiri ve öneri süzgecinden geçirip son biçimini veren bir potadır Grup Yorum Yanı Zonguldak'taki ma-dencinin ve Armutluda gecekondusunda direnen kadının ya amı, mücadelesi, duygu ve dü ünceleri de iirle, ezgiyle ya da ba ka biçimlerde bu potaya akmakta Kamplardaki Kürt'lerin dramları da, cezaevlerindeki devrimci tutsakların direni leri de. Bu zenginlik geni bir tartı ma, ele tiri, öneri sürecinden geçerek ürüne dönü mektedir Grup Yorum ba ta genç-
TAVIR 3
tik olmak üzere, mücadelenin içindeki politik yı ınları kucaklamı tır Türküleri bu kitle tarafından dinlenmekte, söylenmektedir. Grup Yorum yasak çemberini kırabildi i oranda, türkülerini halka ula tıra-bildi i oranda, kitleleri kucaklamaktadır Ancak bu kitleselle me yeterli sayılamaz. Grup Yorum'un türküleri emekçi halkın ya amına daha çok girebilmelidir Müzi iyle sokaktaki adamı yakalayabilmek kahvehanelerde, minibüslerde, mutfaklarda dinlenebilmelidir. "Dünden Yarına Seçmeler" kaseti kitleselle menin adımlarından biridir Altı yılda yapılan en seçkin parçalardan olu an kasetin her türlü yöntemi yaratıcı bir biçimde kullanarak, en geni kitlelere bugüne kadar kasetlerimizin ula amadı ı, Grup Yorum'u tanımayan en ücra yerlere kadar ula tırılması amaç-lanmı tır. Gerekti inde maddi kar ılık beklemeksizin, daha önce ula ılamayan yerlere ula mak dü ünülmü tür, dü ünülmektedir. Yani bu kaseti çıkarmaktaki tek kaygı kitleselle mektir. Küçük burjuva sa-natçılar yeni bir ey üretemedikleri ve ticari kaygılar ta ıdıkları için bu tür kasetler çıkarırlar. Bu yer yer insanların Yo-rum'un Seçmeler kasetine de so uk bakmalarına neden olmu tur. Ticaret mi yapılıyor'diye dü ünenler oldu. Bu yakla ımların yukarıda sözünü etti imiz belirli bir nesnelli i olsa da do rulu u kabul edile-ıııcz. Grup Yorum küçük burjuva sanatçılarla karı tırılmamalıdır. Grup Yorum inatla ve cesaretle do ru bildi i yolda ilerleyen, yasaklara, gözaltılara, tutuklamalara ra men türkülerini söylemekten vazgeçmeyen, tutarlı ve ilkeli tavırlarıyla kendini dosta da, dü mana da kabul ettiren, her türlü ticari hesaptan uzak bir gruptur. Bu gerçekler gözardı edilmemeli, grup haksız bir biçimde ele tirilmemelidir. Kaldı ki maddi bir sıkıntı da söz konusu oldu un-
da, devrimci bir grubun sorunlarını a mak için en seçkin parçalarını biraraya getirerek bir kaset çıkarması ve sorununu a ması ancak sevinilecek bir olay olabilir. Grup Yorum'u sevenlere, "Dünden Yarına Seçmeler" kasetini en geni kitlelere ula tırmak konusunda büyük sorumluluklar dü üyor.
Grup Yorum'un en çok kar ıla tı ı sorulardan biri de elemanlarının neden sürekli de i ti idir. Sorunun yanıtı buraya kadar anlatılanlar içinde vardır aslın-da. Grup Yorum daha güzel bir dünya kurma mücadelesinde hayatın her alanını kucaklayan kollektif bir yapının sanat cephesindeki parçasıdır. Yani bu uzun soluklu maratonda Grup Yorum'cular da ko maktadır.
Kültür ve sanat alanında da ba ka alanlarda oldu u gibi bazılarının solukları yetmemekte, yorulmaktadırlar. Menzile ula mak için sarp ve dikenli yollardan geçmek gerekiyor. Bu yollardan geçerken yal-palayanlar, tökezleyenler ve mücadelenin dı ına dü enler oluyor ve olacaktır. Yorum'cular da bu gerçekli in dı ında de ildir Ama daha önce de belirtildi i gibi Grup Yorum bir anlayı tır, bir misyondur. Grup Yorum mücadelenin sesidir. Ele-manları içinden yorulanlar olsa da, onların yerini alacak insanları yaratan bir zenginli e sahiptir Bunun için diyoruz ki Yorumlar tükenmez Grup Yorum bir fenomendir. Öyle bir fenomendir ki "tükendi", "bitti", "da ıldı" spekülasyonlarını yapanların evlerinde bile Grup Yorum dinle nilmektedir.
Grup Yorum her türlü sübjektivizmi ve spekülasyonu bo a çıkararak ilerliyor. Türkülerini mücadelenin ate hattına sürmeye devam ediyor, ederek Bu ses hiç susmayacak .
TAVIR 4
KÜLTÜR ÜRET M ÜRET M KÜLTÜRÜ
BRAH M KARACA nsano lu, ya amsal
faaliyetlerini sürdürmek amacıyla ilk araç, gereç yapmaya ba ladı ında, ku kusuz ki, estetik bir kaygı ta ımıyordu Ma ara duvarlarına, katıldı ı ya da katılaca ı geyik avını resimlerken de öyle. Araç gereç yapmaktan avlanma ekli ve yöntemlerine kadar, bir kültürü de ya ama geçirdi inin, yerle tirdi inin de farkımla de ildi. Do ayı de i -tirmeye yönelik her eylem onun birikimini artırdı, kendini yeniden üretip, yeni bilgilerle silahlandırıp tekrar do anın kar ısına çıkardı. Ya adı, ya adı ının bilincine vardı Ya amdan edindi i bilgiyi tekrar ya-ama uyguladı. Yeni ve daha ileri
bilgiler elde etti. Yani, insanla ma sürecini kültür üreterek tamamladı, tamamlıyor. Böyle bakınca, insan aynı zamanda kendi kültürünün ürünü olmakladır Peki, nedir kuttur' Kültür, do anın verdiklerinden ayrı olarak, insanın yarattı ı üretti i her eydir. Onu belirleyen ey, en ba ta, üretim biçimidir. Her üretim biçimine uygun yeni kültürel de erler üretilmi , her eyle birlikte o da de i mi , geli mi tir. Kimi de erler tamamıyla yok olmu , kimi de i erek ya amını sürdürmü tür. De i irken onu do uran üretim hiçimi dc etkilemi , kimi yerde dönü ümünü hızlandırmı tır Kesiksiz, düz bir çizgi halinde mi oldu bu dönü üm? Hayır. Ne öyle oldu. ne de öyle olacaktır. nsan toplulukları geli im sürecinin
belli bir a amasında homojenli ini yitirdi inden, kültür de buna uygun olarak ikili bir karakter ta ımaya ba ladı ve hep öyle devam etti. Artık, do ayı de i tirenler bu i i ba kaları için yapacaktı. Çünkü toplumda sınıflar ortaya çıkmı tı. Bu konuda Marx öyle diyordu. " nsanın eme i ile geçinen türünün, geçimini ba -kasının eme i ile sürdüren türüne olan ba ımlılı ı nedeni ile. insanın do a ile ili kisi de bozulur.."
Bu bozulma, kültürü de egemen
kültür ve halk kültürü olarak ayrı tırdı. Ki mi yerde bu iki kültür birbirine yakınla tı, ço u yerde çatı tı, birbirini etkiledi. Bu çatı ma ve etkilenme sonunda ban de erler yok oldu, bazısı da baskın gelerek bir sonraki döneme damgasını vurdu. Bu baskın gelme olayı dönemden döneme de i iklikler gösterdi, ço u kez bazı kültür kalıntıları zorla baskın duruma getirildi, getirilmek istendi. Çünkü bu baskın getirilme i inden medet umanlar vardı. Kültür üzerine, toplum bilimci G.Osipov öyle yazıyor:
"Kültürün temelini maddi de erler olu turmaktadır. Manevi de erler, ancak belirli bir asgari düzeyde bunların maddi de eri varsa bir kullanıma kavu maktadırlar. Maddi kültür, toplumun geli mesinin belirli bir a amasındaki teknik ilerlemenin düzeyini, maddi servetin üretiminde insanların teknik becerilerini, deneyimlerini ve üretimini yansıtmakta; insanın do a üstündeki egemenli inin derecesini ifade etmektedir. Maddi kültür, toplumsal geli menin gidi inde insan eme inin maddele tirdi i her eydir. Marksizm-Leninizm, son tahlilde, kültürün ya amın maddi ko ullannca belirlendi i görü ündedir. Ama kültürün de toplumsal üretim üzerinde kar ı etkide bulundu u gerçe ini yadsımamaktadır.
Ekonomik geli me için de belirli bir kültür düzeyinin varlı ı gerekmektedir."
KÜLTÜR-SANAT PAZARI Üretim araç-gereçlerinin pazara sunulması ilk toplumsal i bölümü ile ba lan-tılandırılsa da, dü ünce ürünü de erlerin alınıp satılması daha sonralara denk dü er. Bunu, kol ve kafa eme inin ayrı ması süreciyle ba lantılandırsak da, ço u kez bir iç içe geçmeden söz etmemiz gerekir Çünkü sonucu, maddi de erlerin kendisi
TAVIR 5
de cisimle mi emek ve bilgiden ba ka bir ey de ildir Ama burada sözü edilen ey. kültürel-sanatsal üretimlerdir.
Üretim pazar için ve toplumda bir yönelenler bir de yönetilenler olunca, hi-tap edilen kitle de farklıla ır. Çünkü, pa-zar ko ullarında en fazla parayı kim verir-
NASIL B R ÇEL K ? Bu çeli ki, çözülmesiyle daha ileri bir toptum düzenine sıçratacak çeli ki ya da çeli kiler bütünüdür. Bu çeli kilerin çözümünden çıkan olan kitle halkın Bundan çıkan sonuç, yukarıda sözünü et-ti imiz ikinci tür sanatçının halkın sanatçı-
se ya da en fazla çıkar nerede belirirse oraya yonelinir. lk sanatçıla-rın varlıklı kesim, yani yönetenler etrafında kümelenmeleri de bun-dandır.
Sanatçı, görü-nürde sanatını, ama gerçekte kendini sunu-
nsan, ya am kar ısında varolma
kavgası verirken bu kavgaya daha
önceki deneyimlerden edinilen
bilinci de katacaktır.
yordu (yani satıyordu). Sanat adına üretti-
i ey gibi kendisi de hır maldır artık. Sa-rayların, atoların dı ındaki halk onun sa-natının konusu de ildir. Olamazdı da. Ba-tıda soytarıla an sanatçı, do uda dalka-vuklu a soyunuyordu. Peki bu sanatçılar halka yönelik ürünler sunmadılar mı?Sun-dular elbet. Halka yönelik ama sarayın di-liyle. Uykuyu sürdürmek için veya uyanı ı geciktirmek, saptırmak için. Böylelerine bugün de rastlamıyor muyuz?
Halkın halk oldu u bilincine var-maya ba ladı ından sonra ise zaten ok yaydan çıkmı tır... Saray dı ından, yani ya-amın içinden, halkın kendi sanatçıları ye-
serdi. Ürettiklerini belli bir pazara de il, insanların beynine sunuyordu bu yeni sa-natçı tipi Bunlar, ya amın çeli kilerini or-taya döktükleri için ister istemez yönetime muhalif sayılacaklardı. Burada sözü Gülten Akın'a bırakalım: 'Peki, bir muha-lif rüzgar gibi hayata giren öteki halk ozanlarının, yeni pazara meta üretme amacı gütmeyenlerin, tersine pazarı da ıt-mayı amaçlayanların yeri nedir? Ki, iir onların ya amlarının, kavgalarının bir yüzü, yani kendisi olmu tur..."
Onların yeri neresi olacak? Elbette ki soytarıya ve dalkavu a kapalı olan yer Yani ya amı devindiren. üreten, yaratan insanların, kısaca, düzenle çeli kisi olan insanların yeri..
iyle de i tirenlerin onsuz edemeyece i sanattır. Yoksa, yozla mı , duruk, donuk ürünler de il. Ye ledi imiz sanatçı ise,
dü üncesi tıpkı bir pusula ibresi gibi hep halkın çıkartan yönüne dönendir. " (1)
Bütün sınıflı toplumlarda, egemen sınıf ile halk arasındaki çatı ma ve çeli ki-ler, kültür ve sanata yansıdı ında, insanın kavgasını en duru ve dolaysız olarak kav-rarız. Özellikle bugünkü kapitalist top-lumlarda, kültür ve sanat, mücadelenin ayrı bir cephesi olarak algılanabilir. Bu bir bakıma, do al bir süreçtir. Çünkü in-san, ya am kar ısında var olma kavgası ve-rirken bu kavgaya daha önceki deneyim-lerden edinilen bilinci de katacaktır. Toplum sınıflı bir toplum oldu una göre. edinilen bilinç sınıfsal özellikler ta ıyacaktır •Sanatçının kendi yapıtında anlatımını bulan görü leri, sadece kendi ki isel konumuna, kendi bireysel de er yönlendirmene de il, ama aynı zamanda, kendi bilinci dı ında var olan ideolojik sistemin görü-görünü biçimi ile yansıyı ına da tanıklık eder"
(2) Sınıfsal düzlemdeki mücadele ken-
disini kültürel alanda da ortaya koyar. Egemen ideoloji, geli mekte olan demok-ratik halk kültürü ö elerini yozla tırmak, etkiszile tirmek için bütün yolları dener. Yapabilece i tek ey budur çünkü. Sınıf olarak gerici konumda olan egemenler, kültürel olarak da gericidirler.Özellikle
TAVIR 6
sı oldu u, yaydı ı ve örneklerini sundu u kültüründe yerle en ve zaman çinde baskın duruma geçecek olan halk kültürünün de-mokratik unsurları ol-du udur.
Bizim ye ledi i-miz sanat, dünyayı eme-
kapitalist toplumlardan bu özellik daha da belirgindir.Bu sınıf, kendi kültürel mi-rasına bile yabancıdır.
"Bütün sınıflı toplumlarda her sını-fın kendine özgü bir siyasal ölçütü ve sa-natsal ölçütü vardır. Ama bütün sınıflı top-lumlardaki bütün sınıflar sanatsal ölçüte de il, siyasal ölçüte öncelik verirler Bur-juvazi sanat de eri ne kadar yüksek olursa olsun, toplumcu sanat ve edebiyatı her zaman görmezlikten gelir"
(3) Kuleleri pasifle -
tirmek, yozla tırmak için feodal kültürün en
gerici yönlerini allayıp pullayıp, kendi i birlikçileriyle birlikte ırınga eder. (Bu, burjuvazinin iktidara tek ba ına sahip ola-madı ı topluluklarda veya ülkelerde daha iddetle gündeme gelir. ) Bundan amaç,
halkı kendi kültürüne ve toplumuna kar ı yabancıla tırmaktır. Çünkü, yabancıla tır-ma, burjuvazi için ya amsal bir öneme sa-hiptir. Yabancıla mayı felsefe sözlü ü öyle tanımlıyor: "Kendinden ba ka'da belire-rek kendine kar ıt bir duruma geçme. ."
Yabancıla ma konusunda Roger Garaudy, Sosyalizm ve Ahlak adlı kitabında
öyle yazıyor: "Yabancıla mayı a mak için, onun farkına varmak, yani yabancı-la manın bilincine ula mak yetmez. Ya-bancıla mayı a mak için. onu do uran dünyayı de i ikli e u ratmak gerekir. Bundan ötürü, i çi sınıfının mücadelesi, aslında, felsefenin özledi i eyin, yani ya-bancıla manın a ılmasının sorumlulu unu ta ıyan bir mücadeledir.."
Bu mücadelede ilk adım, kitlelerde sa lıklı bir tarih bilincinin uyandırılması olmaktadır. Ba vurulacak kaynak ise. geç-mi ten bize kalan kültürel mirasımızdır. Kültürel mirasa bakı ve onu algılayı ek-linin, ele tirel ve devrimci olması zorunlu-dur.
KÜLTÜREL M RAS VE ALINACAK TAVIR "Gelecek kaygısı, tarih bilinci edinmeyi gerektirir, tarih bilinci de, gelecek kaygısının dü üncede biçimlenmesini sa lar Kültür mirasına sahip çıkmak, her ey-den önce bir tavır alı tır ve bu. gelece e yönelik bir tavır alı tır. Bu konuda iki yanlı e ilime dikkat edilmelidir. Birincisi, mirasın sekter bir
biçimde reddedilmesidir. kinci-si ise, ideolojik temele dayalı ele tirel bir tavır almadan mirasın oldu u gibi benimsenmesi- dir.."(4)
Çünkü günü
müzde insandan yana saygın kültürel de-erler yaratamayan burjuvazi, kültürel mi-
rası gerici çıkarları için kullanmak ister. Kuleleri pasifle tirmede ve onları kendi kültürlerine yabancıla tırmada her za-man, kitleye yabancı olmayan kültürel bi-rikimlerden yararlanır. Bu birikimi alır. en demokratik olmayan unsurlarını on plana çıkarır ya da en has kültürel de er-leri bozar,içeri ini bo altır. Bunu yapar-ken mükemmeI biçimler üretir. Çünkü en gerici bir öz, mükemmel bir biçim altında sunuldu unda kitleleri etkileyebilir. Mao Zedung'un bu konuda söyledikleri de aynı do rultudadır: "Siyasal bakımdan açıkça gerici olan bazı yapıtlar belli bir sanat niteli i ta ıyabilir. Ne var ki, bunların özü ne kadar gerici ve sanat niteli i ne kadar yüksekse, halk için o kadar zararlıdırlar ve reddedilmeleri de o kadar zorunlu-dur."
"Burjuvazinin kültür mirasını kul-lanmasına kar ı mücadele etmek gerekir. Çünkü
1- Günümüzde burjuva ideolojisi, kültür mirasını açıklamaya \e geli tirmeye yetmeyecek kadar güçsüzdür
2- Burjuvazi, geni kitlelerin görün-gülerle oyalanmalarını sürdürmek için, kültür mirasını tahrif edecek ve imdiki za-man için etkisiz duruma getirecek kadar, güçlüdür." (5)
TAVIR 7
Kültürel mirasa bakı ve
anıt algılayı eklinin,
ele tirel ve devrimci olması
zorunludur.
Güçsüzdür, çünkü ileriye do ru atacak barutu kalmamı tır. Kendi demokratik devrimini bile yapamamı tır. Burjuva demokrasisinden yana tavır koyacak bir burjuvamız bile yoktur.
Güçlüdür, çünkü kendi demokratik devrimini bile yapamayan burjuvazi, ekme ini, bir açık fa izmi her an yede inde tuttu u mevcut "demokrasi'den sa la-maktadır.
"Bugün 1789 Fransız Devrimi'nin sloganı olan "özgürlük, e itlik, karde lik" ilkesinin pratik hayata geçirildi i bir burjuva toplumu yoktur. Zaten burjuvazi, söz konusu ilkeyi gerçekle tirecek tarihi misyona sahip de ildir. Ama bir de buna ek olarak, 19.yy'ın sonunda ekonomik bakımdan geli mi burjuvazi tekelci a amaya girdi inde, bu geli me, onun aydınlanma ça ında savundu u ideallerin kar ısına dü manca bir tavırla çıkması ve onları inkar etmesi anlamına gelmi tir. Emperyalist a amaya gelmi burjuvazinin, do ası gere i varlı ını sürdürebilmek için, sömü-rüden ve sava tan yana olarak insanlı ın o zamana kadar elde etti i kazanımlara ve de erlere ka ı çıkması, kendi açısından bir zorunluluk olarak belirmi ti. Bu zo-runluluk, burjuvaziyi fa izme kadar götürdü. Emperyalist a amayla kendi ilerici kültür gelene ini yadsıyan burjuvazi, fa izmle bu yadsımayı barbarlık düzeyinde onaylamı tır.
Ça da edebiyat bilimi, hem burjuva ideolojisiyle uyu maz, hem de burjuva edebiyatına (belli ko ullarda) sahip çıkar. Bu sahip çıkma, tarihi nedensellik ve zorunluluk ko ullarına ba lı olarak diyalektik bir anlayı la gerçekle ir. " (6)
B Z YAZARIZ. ONLAR OKUR Aydın kılı ına girmi bazı kalem sahiplerinin beyinlerindeki dü üncedir bu Sanki kendilerine yüksek duvarlı atolar in a etmi ler, bu duvarlar arkasında ka-lem oynatıyorlar. Sonra da okumaları için duvarların dı ındaki kalabalı a atıyorlar yazdıklarını.
Dı arının ruh haline uyarak (onlardan iyice kopmamı görünmek için) bazen güzel bir dünyaya olan özlemi isteseler de özünde statükocudurlar. Çünkü besinlerini statükodan sa lamakta-dırlar. Amaçlan, uzla maz nitelikli çeli kilerin üstünü örtmeye çalı maktır Sava a (sınıf sava lan dahil) kar ıdırlar. Onlar için barı , sadece sava mıyor olma halidir.
"Aydınların kafası soyutlamaya yatkındır. Ayrıca, toplumsal bir ara tabaka olarak daha çok küçük burjuva niteli i ta-ıyan bu bürokrat çevreler
devrimlerde daima kaypak bir tavır içindedirler. Devrimlerin yükselme döneminde, genellikle devrimci sınıfların yanında yer alırlar. Baskı dönemlerinde ise, ya siner, ya egemen sınıfların yanında do rudan do ruya yer alır ya da dolaylı yollardan kar ı devrimcili e, gericili e alet olurlar. Egemen sınıflar da, aydınların bu gibi sapmalarına arka çıkar, sanatta ve felsefede pasifist akımların geli ip güçlenmesini desteklerler." (7)
Oysa bilinir ki, "pasifistin durumu sıkı sıkıya burjuva yalanına dayanır" (8)
Söyleyeceklerimizi Gülten Akın'la noktalayalım:
"Gerçek sanatçı, ülkemizde bu iki sava ımı vererek ilerlemek zorundadır. Adımlan için önce önünü açmak, itip geni letmek. Bu, bir yerde, onların do rudan siyasal alanlarda niye göründüklerini de açıklar.."
D PNOTLAR 1- iiri Düzde Ku atmak:
Gülten Akın
2- Estetik ve Sanat: M. Ka an 3- Mao Zedung'dan (aktaran:
G. Thomson) 4- Tanh Bilinci Ve Edebiyat
Bilimi: Sargut ölçün 5-Aynı eser 6-Aynı eser 7- Ya ayan Bir iir: Ataol
Behra-ıno lu 8- Ölen Bir Kültür Üstüne
ncelemeler: C. Caudwell
TAVIR 8
TAVIR
ÖLÜM DE KORKAR
Vay lımın vay Say Say ki Sayrılı bir ölüm günü ay Yürür
vurulmu bir gül gibi yaralı bir kırlangıç kanadında yorgun Durur Karlı a açların i de yapraklarına takılır yüzü
yırtılır sanki acısı süzülür dallarından ı ık gibi
Durur masum
mazlum ve mahzundur
Ya lı asırlık çamların gölgesi
suya vurur su uyur
uyusun su Susun Suyun sesi karlı yapraklarda ay gibi karlı yaprakların hı ırtısına dolansın gitsin sesi serin rüzgârlarda azıcık eylerisin Eylensin oy balam Sırı ls ıklam a aç gövdesine yaslı sırılsıklam bir adam Sermi ömrünü bu da ların sinesine
oturur Gözleri çakmak çakmak
tetikte bir parmak durur Bakar dalların arasından karlı aya hayran Sular dolar postallarına so uk
buz gibi ok ayarak vay kurban Canı
akar yaralarından A ırdan usulca
korkarak Ey hevalo
hevalo Ölüm bu
ölüm de korkar can Böyle bir çift göz
Betikte böyle bir elin kar ısında durmaktan Ölüm de korkar kurban
9
ÖZER ÇET N
HAZALTUNÇ
PUSU
Da lar yorgun birer at gibi uzanmı tı vadilerin koynuna; sıra, sıra... ba ları köpüklü, etekleri duman.
Birden bire onaya çıkıyorlar; yalnızca rüzgarın so u u, nefesleri kesen sesi duyulurken onaya çıkıyorlar. Gökten inmi gibi, yerden bitmi gibi, yorgun bir tepeyi, solgun bir sırtı dönüyorlar.
Dereler usul usul akıyordu; derinlerden, uzun ve karanlık tünellerden geçip de geliyordu yeryüzünün kızıllı ına. Otlar, yapraklar; ak tepelerin altı yangın yeriydi.
Rüzgârın sesi kadar heyecanlı, dü ünerek yürür gibi sakinler. Ta lardan sekerek, karla-ra basarak ilerliyorlar.
Beyazlı ın altında, hüznün içinde san ye il parıltılarıyla kınalı ta lar uzanıyor, göz alıyordu.
So uk karartmı ellerini, yüzlerini, perçemleri uçu uyor. Parmaklan ok ar gibi sarıyor çeli i Çelik buza kesmi , parmaklan mora. Yine de sıcaklık hissi var ellerinde.
Fırtınalar habercisiydiler. Bir ku kanadıyla süzülüyorlar a a ılara; gürleyecekleri yere.
Dü lerini anlamak mümkün müdür, umuda do ru yola çıkan bu genç kızın. Dal gibi bir kadın... Sararmı tepelerde fı kıran bahar çiçe i. Bu ular yayılıyor a zından.
Kaya dipleri, kuytuluklar ı ıksız ve korunaklı Gözlen atmacalar gibi tarıyor yeri gö ü. keskin bakı tan içinde beyaz ya lar ta ıyorlar.
Ba akların doyurucu kokusundan, çay fidanlarının ye iline akıyor ince bıyıklı delikanlının gönlü. Belki de mısır saplarını kesen ora ının ıslı ım duyuyor bir di eri mevzilendi i yerden.
Kıvanca dönecekti, bahara sürecekti hayat. Yürüyeceklerdi bu ate hattında. Bunca yorgunluktan ve acıdan, so uktan, kardan ılık ılık bir aydınlı a..
Tutuyorlar nefeslerini yürekleri çarpmıyormu gibi haykırarak türküler söylemek için, kollarının olanca gücüyle sarılacakları günler için.
TAVIR 10
SENARYOYU YAZIYORUZ
AHMET YÜZÜAK
Merhabayı, ilk kez senaryo yaz-
manları grubuna yansıttı ımda o cin
gibi ama kaygılı gözlerle kar ıla tım.
Galiba bu normaldi.
Çünkü; Türkiye'de ilk kez 31 ki i-
lik bir grup çalı masıyla senaryo olu -
turuluyordu. Grup, bir çok anlamda
YEN YD .
Tanı maların, senaryo tekni inin,
bakı açısının, hatta bir anlamda bu
konuda birliktenli in yenileriydi. Za-
man, yazarları pusatlarıyla donatınca
cin gibilik öne çıkmı , kaygu yeni ala-
na kaymı tı. Bu alan üretimdi. Ça -
da lık nasıl yakalanmalıydı?
Dil-renk-anlatım frekansları soru
i aretli kaygularıyla doluydu. Ama o
güzelim devinim, o güzelim ça da lık,
alternatifi yaratan eller-beyinler, 3-
Dünya'nın Sosyalistleri çoktaan yol
almaya ba lamı lardı. Bu arada
SANSÜRÜ DO AL OLARAK
PTAL ETM LERD .
Duygular, görü ler yalın dile geli-
yor. Tartı ılıyor, yazılıp çiziliyordu.
Genç mimar renklerle oynanması ge-
rekti ini fantastik bir öneriyle günde-
me soktu, yazım grubu durakladı,
sonra yeniden yol almaya ha ladı. Yıl-
larını özgürlü ü gasp edilerek mapu-
sanede tutsaklıkla geçirmi tecrübeli
dostumuz bir öneriye nasıl? neden?
diyerek soru bombardımanına tutu-
yordu. Çünkü atlanacak bir detay,
yapılacak bir küçük yanlı lık, alterna-
tif çalı maya gölge getirebilirdi. Dı a-
rıdan yapılacak her ele tirinin, içeri-
de fırtınalara neden olaca ı gün gibi
a ikardı. Yıl 1991'di. Türkiye sosya-
listleri, devrimcileri, demokratları fe-
le in bin bir deneyinden geçmi , hat
boylarında ve tüm birimlerde can
vermi , diyet ödemi ti. Ve,
Ben yanmasam
Sen yanmasan
Biz yanmasak
Nasıl çıkar,3 Dünya Ülkeleri/Tür-
kiye/ve tüm insanlık...Nasıl çıkar ay-
dınlı a sloganı dalga dalga dalgalanı-
yordu.
F LM Prodüksiyonu/üretimi/100
ila 500 milyon TL'sına çıkaca ı varsa-
yılıyordu. Sadece senaryo ekipmanı-
nın çalı masının erek de erini hesap-
TAVIR 12
(attı ımda, bu öngörülen rakkamın gerçe in asla maddi ifadesi olabilece ine inanmıyorum. Afi çalı masında benzeri örnekle-rinin izlenerek-Tekrardan kaçınma-özgün üretime dikkat ediliyordu.
500 saatlik görsel malzeme Video kaset olarak önlerine yı ılmı Aralıksız izleniyordu.
I IK oyunlarına, kamera titrekli ine, kadra) hatalarına, co kun görüntülerle-dura anlı a, fluluktan-ses kayıtlarına kadar her ey 31 elemeci tarafından titizlikle elekten geçirme operasyonuna tabi tutuluyordu.
Acıkanlar peynir-zeytin-ekmek-çay-mandalin yemeye ba lamı lardı. Bir yandan da öngörülen çalı ma saatinin neredeyse iki misli a ılması ne-deniyle özür göstererek giden arkada larına bir mesaj iletmeye çalı an arkada ın tavrı gündeme getiriliyordu.
Çalı ma disiplini bozuluyor muydu yoksa?
T T ZL K, SORUMLULUK ve YO UNLA MA çok sevindiriciydi. Her ey açıkça gündeme geliyor, tanı ılıyor, sonuç alınıyor, yola devam ediliyordu. Çalı ma bir ayı doldurdu. Geriye baktı ımda kararlılı ın/yaratıcılı-ın/bulu sayısının gitgide arttı ını
görüyordum. Bu geçmi le günümüz arasındaki çalı malarda en önemli
TAVIR
farktı. H Ç B R ÇALI MA YARIDA BlRAKILMAMALIYDI VE BIRAKILMIYORDU.
Kasting, bir çalı ma a amasında gündeme geldi. Tiplemelerin ça ı yakalayacak, öyküyü anlatacak, alıp götürecek önemde oldu u hemen kavranmı tı. Sonraki seansta ellerinde foto raflarla gelen arkada larla T P üzerinde görü alı veri i yapılıyordu. Tatminsizlik bu üretimin karakte-rinde kendini hissettiriyordu. Hırçın bir ekilde yeniyi en iyi ta ıyabilecek, alternatifi en güzel aktarabilece in pe inde oldu umuzu hissediyordum. Grubun kendine güveninin gö-rünmez dalgalan yüreklerimizi sarıyordu.
SENARYO Yazımı Patenti çürümü lük denizine atılarak kınlıyor, hayatlarında ilk kez senaryo yazanların da bulundu u grupta ça ın bilimsel solu u ile yeniden üretiliyordu.
REKLAM dünyasının kalpazan dansözlerinin kıymetleri kendilerince takdir edilen ablon ürünlerinin dı ında senaryolar dizini üretiliyordu. Hem de klasi i özümlemi -dönek olmayan-dürüst ve bilimsel kafalarca, ça ın tanı ı olan ve alternatif dünya için üretiliyordu.
Evet senaryo yazıyoruz ve devamediyoruz.ACELE ETMEDEN, OLGUN-LA TIRARAK DEVAM EDECE Z..
13
B R YARANIN ÇI LI I!...
Yaramızın hiç susmayan çı lı ıydın, ki öyle kanardın en korkunç acılarla! Bir kin, bir öfke ve kabaran bir isyan; çakılıp kalırdı en yoksul bakı larında!
Kıvrılıp da aman vermez da lardan, o hırçın ırmaklarla ço alıp akardın! Koskoca bir çınarın sayısız kollarınca, uzanıp ko ardın yüz binlerce can olup!
Akıl almaz kıyımlardı seni böyle ku atan, her yanı paramparça bu yanan topraklarda! Bombalar, mayınlar ve kovalayan tanklarla; aç, hasta, sürgün, tutsak, ölen ve yaralanan!
Binlerce selam sana ey direnen karde halk; özgürlü üne ko an, ayaklanan insanlar!
unu bilin ki kurtulu umuz sizinledir, sizinledir ey ezilen bütün uluslar!...
ÖYKÜ
KÖSTEBEK AL
TURAN ALTUNTA
Havadan, sudan konu an esnaf birden sustu. Ya ı geçkin Musa Dayı, suyun sütten pahalı oldu u açıklamasına, hararetle devam ediyordu ki Ho afçı dürterek, "Köstebek Ali geliyor," dedi. Musa Dayı da sesini kesti. Tra sız yüzündeki sakalını karı tırarak; dü ük pantolon paçasını yerlerde sürüyerek gelen Köstebek Ali. kurnazca gülümsedi. Yarı akıllı yarı deli tavrıyla, yarı aka yarı ciddi biçimde topluluktaki ki ilere takıldı. Kimseden yanıt alamayınca, gözünü fırının önündeki kalabalı a dikti. Yarım pabucunu sürüye sürü-ye, caddeyi boydan boya geçti
Sessizli i Musa Dayı bozdu "Bu o lan ne i yapar? Ne yer?
Nerde yatar? "diye, sordu. Herkes, söz gümü se- sükut
altındır, der gibi bu soruya sükût geçti. Bu üpheli susu a. Ho afçı dayanamadı:
"Köstebek Ali'yi soruyorsun herhalde. Bu o lan bizim caddenin ispiyonu. Topladı ı bilgileri bir yerlere satar. Ben stanbul'dayken böyle polisin adamlarına Köstebek" diyorlardı. Bu biçim adamlar tehlikeli yaratıklardır. Yanılıp da yanında su-sût, bu day-ekmek kar ıla tırması ya-payım demeyin. Bu tür konu malarınız devletin ve milletin bölünmez bütünlü üne kar ı oldu unuzu gösterir. kence, açlık grevi, i çi hakları konularını Köste-bek'in yanında konu manız da oldukça tehlikeli olup, bölücülükle suçlanırsınız. Hakkınızda dosya dahi açarlar..." Esnaftan ki iler, Ho afçı'nın anlat-
tıklarını ürpere ürpere dinlediler. Kimisi duda ını pıttırarak, bazısı da "Çok do ru... çok do ru!" der gibi ba ını sallaya sallaya oradan uzakla maya ha ladılar
Köstebek Ali, fırıncıların arasına oturdu. Rizeli Hamurkar, Trabzonspor'u övüyor iki yamak o lan e ek akası yapıyorlardı. Remzi, her iki yama a da a za alınmadık küfürler savuruyordu. Kimisi ekmek sayıyor, kimisi türkü söylüyor. Herkes kendi aleminde Köstebek'e dikkat eden bile yok. Burada da yüz bulamayınca, kapıdan dı arı usulca sıvı tı. Arkasından uzun uzun bakan Rizeli Hamurkar "Köstebek bizim tarlayı sermedi" diye, söylendi.
Taksi dura ının orada dikilen eli telsizli iki polisin yanlarına vardı. Konu malarını tatlı sohbete dönü türdüler. Çevreden ilgi ile izleyenlere, merakla bakanlara aldırdıktan yoktu Polisler yürümeye ba layınca, Köstebek de takıldı yanlarına. Caddeyi ûç-dört kez dola tılar. Ne söyleyip, neye gülü tüklerini kimse bilmiyordu Esnaf, "Aramızda Köstebek var"dizi-sini seyreder gibi, ispiyon Ali ile iki polisi izliyordu.
Bizim cadde, her ırktan insanın ya adı ı, Birle mi Milletler Caddesi gibidir: Arap, Kürt, Türk esnafı bir arada gül gibi ya arlar. Kimse kimsenin politik görü üne karı maz... bunu konu yapıp konu ana da rastlanmaz.
Musa Dayı'nın su-süt kar ıla tırmalı muhalefetini de pek ciddiye almazlar.
TAVIR 15
Dizim caddenin ispiyonu oldu u kadar,
delisi de boldur. Deli Halil'in delili i sıt-
ma nöbeti gibi, sabah saat on'a kadar, ö -
leden sonra gözü gözlüklü, boynu kravatlı
Efendi Halil A adır Her sabah piliççinin
kaldırımına dikilir. Ba lar eliyle koluyla
nutuk almaya. Tam zembere inin bo-
andı ı sıra, genç esnaftan toplanırlar çev-
resine, kimisi apkasını eyer, kimisi zort
çeker. Etraftan da, "Kes lan...yeter!"
diye, ba ırmaya ba lanınca, Halil'in
söylevi gürültüye gider. Ve susar.
Kalabalı a karı arak kaybolur. Derken,
Deli zzet görünür. Avrat mantosuyla
yaylana, sallana esnafı dola maya
ba layan zzet, her girdi i dükkândan bir
sigara ister. Aldı ı sigaraları, kibritten kir
etmek için, ucu ucuna yakar. Tekel
bakanıyla ortak gibi sigara içer. Bir yerde
fazla durmaz, nerelere gitti ini de kimse
bilmez. Bir üçüncü delimiz daha var. otuz
ya larında olup atletik bir vücuda
sahiptir. Her sabah caddeyi ko arak
geçer. Arkadan çalınan korna seslerine,
eliyle 'geç' i areti yapar. Caddenin orta-
sındaki çizgiyi izleyerek gözden kaybolur
Dükkânların kapanaca ı ak am üzeri, ko-
arak geri döner
Renkli bir caddedir bizimkisi. Di-
lencisi de pek çoktur. Sayısına bereket. O
denli çok ki tasnif dahi edilemez Yalnız,
her esnafın bir dilencisi vardır. Hepsine
de il de herkes kendi dilencisine sadaka
verir. Arada bir de, saçı örgülü o lan ço-
cu unun elinden tutmu , Kıpti iveli ka-
dınlar da dikilir kar ına: "Efendi abici im.
yanlı anla ılmasın, o lum adaklidir de...
ne veriyorsanız onu topluyorum..." diye,
ba layan duygu sömürücülerine de avan-
ta vermek zorunda kalırsınız.
Hava parçalı bulutlu, gökyüzünün yüzü
ek i. Sinsi bir rüzgar insanın iliklerine
i liyor. Herkes dükkânına çekilmi .
araba gürültüsünden ba ka ses i itilmi-
yor Kaldırımdan geçen birkaç yaya da il-
giyi pek çekmiyordu Caddemiz bugün,
burnundan soluyan dev gibi uykuda.
Dingin ve dura an bu günün ortasından,
bomba gibi bir nara patladı. Ardından
sunturlu küfürler devam etti.Üzerine ölü
topra ı serpilmi esnaf, bu denli sessizli-
e dayanamazdı. Herkes kendini kapı
önüne attı. Kahvenin önünde biriken ka-
labalı a do ru yürümeye ba ladı. Köste-
bek Ali, iki polisle tartı ıyordu. Kalabalı ı
görünce daha da irretle ti.
Ayakkabılarını eline aldı. Caddenin
ortasına do ru ko tu. Memur Beylere en
a ır küfürleri ya dırmaya ba ladı
Etrafından vızır vızır arabalar geçiyor.
Köstebek, sövmeye devam ediyor. Ne
yapılmasının a kınlı ı içeninde, suratları
kıpkırmızı kesilen polisler biri sa ına
di eri soluna geçti caddenin Kurnaz
Köstebek durumu anladı. Birden ara
soka a saptı ve ko maya ba ladı.
Antremanlı genç polis, fazla uzakla ması-
na fırsat vermedi. Köstebe in tepesine
çöktü. Tutup kaldırdılar aya a, küfür ve
amatayla karakola do ru götürdüler
Esnafa laf gerek, Biri:
'Köstebek, bu küfürleri memur
beylere de il de, bir sivile etseydi çeker
vururdu..."
Di eri:
'Karakolda Onu parpılayıp terbiye
ederler."
Bir Di eri:
"Azgınlı ı ba ına çıktı. Bunda
hapısi boylar." Daha sözünü bitirmemi ti
ki... Köstebek Alı caddede uz uz geçmeye
ba ladı. Ne yüzünde morartı var... Ne de
aksı-
TAVIR
16
yarak yürüyordu. Davranı larında bir kahraman edası vardı Herkes, bu olaydan sonra, Köstebe in dokunulmazlı ının oldu una inandı ve iman getirdi. Görünme-yen gizli güçler koruyordu onu. Yalnız Köstebek bu dokunulmazlık gücünü, halkın ortasında Memur Beylere küfrederek ne zamana kadar koruyabilecekti? u üp-he imi kafalara takıldı kaldı. Son olay onu de ifre etmi muhbirlik gizini orta yere sermi ti Köstebe in içyüzü, herkes tarafından anla ılmı , kullanma niteli ini kaybetmi ti
Portakal mevsimindeyiz. Bahçe amelesi, gurbet ku ları gibi, kaldırımlara dizilmi cıvıl cıvıl konu uyorlar. Kadın-erkek, genç-ihtiyar tüm caddeyi kaplamı durumda. ki kadın, ayrı ayrı amele öbeklerinin içine girip çıkıyor. Arada da birbirleriyle atı ıyorlar. Ameleba ı (Elci) olduktan tüm tela larından belli oluyordu. Elci kadının biri arapça, di eri kürtçe ba ırıyor, ça ırıyor. Birbirinden i çi çalmaya gayret gösteriyorlar. Kararsız bahçe amelesi, toplu halde yer de i tirip duruyorlardı. Bu sırada pikaplar, traktörler geldi. Ameleler i e gitmek için, birbirini ezerce-sine, arabalara binmeye ba ladılar. Bahçe A asının, arabaya fazla i çi bindi inin... Ya lıları götüremeyece inin itirazlarına. Elci kadınların yalvaran yanıtları devam edip duruyor. Bu arada pikaba binen ameleler, ya lılara çökmelerini söyler. Önlerine durarak onları gizlemeye çalı ırlar. Bu itirazlar, kamufle olayları her-gün devam eden ola an durumlardandır...
Bugünkü dönen dolap, her günküne benzemeden döndü. Kırmızı pikabın üzeri amele milletiyle bir iyice dolmu tu.
TAVIR
Hareket etmeyi bekliyorlardı. Bahçe sı,Elci Kadının kula ına bir eyler fısıldadı. Pikabın yanına gelen Elci Kadın, amelelere kürtçe ne söylediyse, binenler tek tek arabadan inmeye ba ladılar. Arabanın üzerinde, tek ba ına Köstebek Ali kaldı. Yarım ekme ini naylon po ete saran Ali. arabanın içinde gidip-gelmeye ba ladı. Kırmızı suratı al al olmu , mahsun bir halı vardı Çevrenin suçlayıcı bakı ları altında kalakaldı bir süre. neyim mi? Kalayım mı? Kararsızlı ı içerisinde gezinmesine davam ediyordu Pikabın sahibi A a, yakla tı yanına, a a ı inmesini i aret etti. Nedenini, niçinini sormadı bile. ndi a a ı. Ameleler birden
dolu tular pikaba. Ali, po etteki yarım ekme ini sallayarak dola tı durdu fırının önünde. Amele dolu pikaplar, traktörler harhar i leyip hareket etti. Cadde bo aldı, hüzün dolu bir sessizlik çöktü üstüne. Uyuz, zayıf bir kedi, kar ıdan kar ıya geçti. nsanlar kent merkezine do ru, akın akın ivedice yürümeye ba ladılar.
Güne ı ınları kar ı duvara vansıdı. Sabah oluyor... Dükkânların darabaları madeni bir gürültüyle açılmaya ba ladı. Günün tek düzeli i oturdu caddemize. Kar ı kaldırımda dikilen Deli Halil, mafya babası örne i siyah gözlüklerini takmı gözüne... Eliyle-koluyla yukarıya bir eyler anlatmaya çalı ıyor .Kö eden hızla çıkan Avrat Mantolu Deli zzet, sigarasından bir nefes çekti, dumanını alman loko-rnatifi gibi bıraktı bo lu a. Deli Maratoncu, caddeden yel gibi geçti... Irının önünde çaresiz gezinen Köstebek Ali ya amın gürültülü girdabında kayboldu Arayan da olmadı.
17
BRAH M KARACA
S I I N A K T A
Geldin demek. hiç gitmedin ki
Tek ki ilik hücremde bu sabah Beni benden bile sakındı ın
günleri dü ündüm ilk kez.
Gelip de dört nala Ba da kurup sabahımıza Oturmu tu kurak. Dayanır mı demi tin Dayanır mı bu sızıya Bu yürek Silah arkada ımdın
En son, bir sı ınakla kar ıla mı tık
bir gece Havai fi eklerin ı ı ında
göz göze gelmi tik Hatırlarsın
Ne güzeldin Sokulurdun yanıma
ıslak, yaralı bir serçe gibi Sımsıkı sarılıp otururduk Gülerdin.
Verecek ba ka bir eyim yokmu gibi sana
Bo kovanlardan taç yapmı tım saçlarına Gezgin ressamlar gibiydik Bir gün orada, bir gün burada Dolanır dururduk.
Geldin demek. hiç gitmedin ki-
TAVIR 18
Hani, Bir kadın vardı ya Filistin'li, Yeni do an bebe'sini Golan'da Vurulan bir gerilla'nın gocu una sarmı
emziriyorduOnu gördüm rüyamda dün gece, Seni sordular, Yanımdaydın
Sımsıkı yumdum gözlerimi bilmiyorum, niye-Sıyırıp gocu unu senin Çocu a verdim Karde ine sarsın diye.
Geldin demek hiç gitmedin ki-
TAVIR 19
ASIM GÖNEN
ARTLAR VE HT YAÇLARIN KAR ILA MASI tanrı yaratmadan önce vardı bu gökyüzü bu yeryüzü bu sonsuz ve sınırsız akı ilahi bir emir de ildi var olan ne de yok olandı hayatın sarkacında sararmı bir armut gibi sallanan ebedi olan ya amdı ve taptaze do mak içindi ölüm ve bütün canlıların rahmi olan topraktan bütün canlıların rahmi gibi do du insan yetmedi en vah i ulumaları hükmüne almak en saf gülücükleri bo mak yetmedi bir yamyamın kendi neslini yiyen deh eti gibi yetmedi kırbaç izlerinden saltanatlar kurmak bilindi mülke sahip olmaktan ötürü bilindi sahibi olunaca ı ne varsa yaratılan sanki yoktu bu evren
bu insanı sa ılan memeler yoktu sanki yoktan var etmi ti onu bo azlayan
artık bir canavarın en kudurmu a zıydı artlar ve bir canavarın en kudurmu
a zını haklılık bentlerde sular gibi tanımaklaydı artık tanrınındır denildi bu gidi biz onun yeryüzündeki üstünlü üyüz denildi ve u ultular geldi bir lohusalık sancısından ve yasalar ve kan emicilerin ordusu ayı ı ına ve parıltısına suların artık bir kılıcı saplamak gibi gerekliydi ey kemi e kadar inen yaradan fırlayan yıkılan bentlerden afatlar gibi akan ey döküklü ün her kalıpta
bir de i mezlik vaad ettiler sana oysa urbalardan ta an
asi bir ergenlik gibi geli iyordu ya am
haramı helal diye ku anmı paraya tutsaklı ı parayla üstün olmanın
ve iflas borsalarında alnına intihar vuran bele nasıl da güçsüzsün kopunca damarlarımızdan nasıl da ölümü halk olmaktan üstün tutan buhranların en kudurmu artlarında a zından kemiklerimizi tükürdü sava la doyan bildi yüre ini yeryüzüne lalelerle dokuyan tarihe sınıfsızlık i areti koyan bildi yelesi ate ten afaklar diriltti ufuklarda volkanlarla lav aktı üstüne sömürünün
TAVIR 20
ÖYKÜ
DUVARLARIN D L
ÖZER ÇET N
Romanlarda. çizgi romanlarda, filmlerde mapushane duvarları çizgiler, resimlerle doludur. Onları anlamak için özel bir bilgiye, özel bir yetene e gerek yoktur. Kimi sevdasını, kimi özlemini,derdini dile getirmi , kimi de zamanı, duvarlara attı ı çentiklerle iterek geçirmeye ça-lı mı tır.
u mapushane duvarlarında öyle eylere rastlayamazsınız. Herhangi biri bu duvarlarda bir bo luk, bir sıradanlık görür.Onun sırlarını çözebilmek için onunla ya amı olmak gerekir. Tersi de do rudur. Burada yasayanların sırlarını en iyi bu duvarlar bilir.
Siyah, kalın ve kısa izler görürsünüz; herhangi bir leke gibidir, anlam veremezsiniz. Tutukluların tepesine çılgınca, gözü kara inen coplar hızını alamayıp duvarlara da çarpmı , sürtünmü tür. Saldırılardan duvarların payına da bu izler dü -mü tür Kırık, kalınca, kesik izler vardır. tanımakla güçlük çekmezsiniz; ancak burada ne i i var acaba, diye dü ünürsünüz, asker postallarının izleri için. Coplardan payını alan duvarlar, postallardan payını almamazlık edememi tir. Kimi yerlerinde lekeler görülür; koyu-açık, de i ik renklerde Arama adı verilen talanda yiyecekler, di er e yalar gibi sa a sola atılmı tır, duvara rastlayanların ni anıdır onlar.
Duvarlar yalnız zindan bekçilerin den çekmedi, bizden de çok çekti... Bizlere ocak vermezler, içinde bir ö ünlük çorba kaynataca ımız yahut öyle bir mapus çayı demleyece imiz kap falan da vermezler. Pi irme ve ısıtma faaliyeti yasaklanmı -
tır. Ve elbette, yasak kâr etmez; di macunu, tra kremi tüplerinden tava yaparız, altına süt kutusu, ya lı bez, gazete, ne bulursak yakarız. Ne kadar engellemeye çalı ırsak çalı alım gene de duman çıkar. -te ko u un banyo-tuvalet bölümünde gördü ünüz karalık o dumanın hatırası-dır, ci erlerimiz mi yoksa duvarlar mı da-ha dayanıklıdır, orası bilinmez, sigara dumanı dahi çekip gitme konusunda oldukça nazlıdır
Kıyısında, kenarında hafif çukurlar dikkatinizi çeker. Badanası dökülmü , sıvası oyulmu Arka ko u taki can dostu-nuza bir selam göndermenizi, hal hatır sormanı/ı engellerler ya, sız yaratıcı olmak zorundasınız Duvarlara vurursunuz Tık-tık sesleriyle selamlar, haberler gider gider; duvar sanki keyfiyle katlanır bu acıya, o çukurluk bu acının dile geli i-dır.O, hem acımız hem keyfimizdir.
Operasyon yapılır, mazgal diplerinde, koridorlarda, yan ko u u, üst ko u ta dostlar dövülür, kıyasıya. Tutuklular, ellerinde ne varsa kapılara, mazgallara vurur Kapı-mazgal sesleri tutukluların öfkesi, protestosudur. Öfkenin hatırası olarak kapı-mazgal kıyısındaki sıvalar dökülür. Duvarlara yakınlarınızın foto rafını ya da sevdi iniz bir resmi yapı tırırsınız, ekmek içinden yapılmı tutkalla Operasyonda onları yırtarak sökerler, küçük parçalarla tutkal izi kalır, size o
foto rafları hatırlatır Çok dikkatli bakarsanız, kıyıda
kö ede belli belirsiz bir farklılık görürsünüz. Duvarlara oyulu zulamızdır; kamuflesi ka-
TAVIR 22
liteli cinsten. Orada silah falan sakladı ımın dü ünmeyin; büyüteçle okumayı gerektirecek kadar küçük yazılmı yazılar saklıdır. Aralarında Ekonomi Politi in Ele tirisine Katkı'nın önsözünü, yahut ki Taktik' i bulabilirsiniz. Duvar bizim sırda ı-mızdır.
Hasılı, okumasını bilenler, duvarın dilinden anlayanlar için her iz ayrı bir eyi anlatır. Öte yandan herhangi bir ize de gerek yoktur Duvarlarda öfkemiz, sloganlarımız, haykırı lanmız, küfürlerimiz de var-dır, ne emiz, kahkahalarımız, halayları-mız-türkülerimiz de.
Kar ımdaki duvar sararmı . Uzun zamandır badana için kireç vermiyorlar. Vermedikleri o kadar çok ey var ki saymakla bitmiyor. Neredeyse yasaklar ormanında yönümüzü kaybedece iz. Bazen bir eyin yasak mı yoksa serbest mi oklu unu karı tırdı ımız oluyor; o zaman yasaktır herhalde deyip kestirip atıyoruz Tek tip elbiseyi giymeyi kabul etmiyoruz diye elbise yasak, pijamalarımızla rengarenk dola ıyoruz. Kitap yok, gazetelere bile yasak koydular; "Tercüman" yasa ı aklımıza gelir miydi» Kimi zaman sigara, kimi zaman çay yasak. Kalem-defter, tırnak makasının törpüsü yasak. Görü e, havalandırmaya çıkmak da yasaklar listesini u/un süre i gal edenlerden Daha niceleri...
Yasaklar ve duvar. Belki de duvar yasakların en anlamlı ifadesi oluyor. 'Gözünü tavana dikip sabahlamak tatlıdır ama tehlikelidir" diyorsa bile ozan bu yasaklar içersinde bir mahpusun ara sıra böyle dalıp gitmesini ho görmek gerek. Kendime kar ı bu konuda ho görülü olmam yanlı mı? Kestirmek zor.
u an kar ımdaki duvar o günü ça rı tırıyor bana 30 Mart Kızıldere Katliam ın ın yıldönümü; her yandan bo alan
tazyikli su. Sa a sola kaçı ıyoruz, bir eyler yapmaya çalı ıyoruz. Sanki hepsi bu duvarda resim edilmi gibi.
Çok zaman geçmedi aradan. Kava kapalıydı o gün. dare gibi, bizim gibi hava da ak ama hazırlanıyordu sanki. Bulutlar öbek öbek gelip tepemize yı ılmı tı Saate bakarsan ikindiydi. Ancak cam kenarına oturarak bir eyler okumak mümkün oluyordu.
"I ıkları yakamam. Yassah!" diyor nöbetçi asker
Arkada lardan bin laf atıyor: "Pencereler açık" Asker anlamıyor. Ne
diyece ini bilemedi inden mazgalı çarpar gibi kapıyor.
Ko u un gamlı bayku u öngörüde bulunmadan duramaz "Ak ama elektirik yok demekiır"
"O niye o" "Baksana adam mazgalı ne
biçim kapattı" cevabı gülü melere yol iç
Sinan ters ters: " om a ızlı sen de" "Görürüz" Gerçektende görece iz.
Çünkü ak ama "anma" var ve elektrikleri kesecekler. Ne zaman keserler orası belli olmaz. Ancak, her zamanki gibi hazırlıklıyız. Çi-çek ya ını ip fitillerle yakaca ız kandillerimizde.
Vedat, "Anma için hazırlık yapalım. Toplanıp, söyleyece imiz mar ları çalı alım* diyor.
"Zaten bildi imiz mar lar, tekrar çalı maya ne gerek var". steksiz mırıldanmalar üzerine
Kazım, araya giriyor. "Hepsini bilsek bile gene de
daha iyisini yapmaya çalı malıyız" diyor.
Kazım'a itiraz eden yok, onun bu haliyle çalı alım demesi isteksizli i kırı-yor. Kazım hasta, üstelik a ır hasta, me-
TAVIR 23
nenjit gibi bir ey. Ne kadar a ır kestiremiyorum. Bazen hemen ölecekmi gibi geliyor bize, o zaman bizde bir tela alıp yürüyor; mazgallara vurup doktor ça ırıyoruz, gelmeyince sloganlarla doktor istiyo-ruz. Revire çıkarmıyorlar, doktor gebe bile mazgaldan bakıp gidiyor. O, yalakta yan kendinde, yarı sayıklar halde bir süre sonra düzelir gibi olur, biz de biraz rahatlarız. Kimi zaman oldukça iyi görünür; a ı-Rı zayıf hali olmasa sa lam biri sanılacak. Bu halde bile moralinin yüksek olması a mıyor insanı
Siyası ubede haftalarca süren i kence sonucunda öldü-ölecek ekilde hastaneye kaldırmı lar.
Tedavisi için yeterli ciddiyet gösterilmemi . Polisler i lemleri alelacele tamamlayıp cezaevine sevkedilmi olarak gösteriyor. Hastahanede yarım yamalak bir tedaviden sonra cezaevine gönderiyorlar. Burada ise a ırla -masına neden olacak her tûrlû ko ul var. Tedavi derseniz hak getire, revire bile çıkarmıyorlar.
Vedat iki ki iyle birlikte mar ları kur un kalemle sigara kapılarına yazıyor. En çok çalı kanlı ı ho uma gidiyor Ufak i diye bir kavramı silip atmı da arcı ından. Eh, sesi de fena de il, koromuzun maestrosu olacak. Espirilerle karı ık etrafını çevreliyoruz .Masanın etrafı enleni-yor, iki ki iye bir sigara ka ıdı dü üyor. gerçi ka ıtları okumak güç ama nasıl olsa mar ları biliyoruz.
Kazım'ın çalı mak için masa kenarına ili mesine Mehmet'in itirazı var; sa lık durumundan endi eli:
"Sen bo ver katılma" "Daha emekliye ayrılmadık babam" "Kendi durumunu kendisi daha iyi diyor Vedat, Mehmet'e do ru. Sesi hepten karga gibi olanlar, "nasıl olsa biz
TAVIR
size uyarız" kavlinden voltadalar. Çalı ma Çalı ma ele tirilerinden mahrum etmiyorlar bizi. Ak ama do ru hava hepten bozu-yor.
Rüzgar orta pencereye gerdi imiz naylonu bir dı arıya çekiyor, bir içeri sa-vuruyor, naylon neredeyse patlayacak Mazgallardan rüzgarın u ultusu doluyor içeri. Oldukça rahatsız edici.
Koridorlar "sayım" diye ba ıran askerlerin sesiyle çınlıyor. Ardından rap-rap toplu yürüyü leri ayak ritmine uygun ba ırı ları duyuluyor "Her Türk asker do ar!" Nereden çıkardılar böyle eyleri bilinmez ama psikolojik baskı yöntemlerinden biri bu. Yeni gelen bir arkada , bu ba ırı ları anlamayıp, saf saf sormu tu: "Her türlü asker var ne demek?" Kahkahadan kırılmı tık O da sorup soraca ına pi man olmu tu ya, bir kere vakayı kaptırmı tı; olur olmaz vesilelerle aynı soru ona yöneltiliyordu
Sayım için içeri girip çift sıra dizildiler. Havaları her zamankinden de i ik Daha cüretkâr bakıyorlar. Subayların özel olarak dolduruldukları belli. Gerçi bize yönelik kı kırtıcı e itimleri düzenli olarak yapıyorlar, ancak bugünün özel bir önemi var. Ba tan beri. önemli günlerde, 1 Mayıs, 30 Mart, 6 Mayıs, 18 Mayıs, 15-16 Haziran, 24 Aralık gibi günlerde yaptı ımız anma ve kutlamaları engellemeye çalı ıyorlar.Engelleyemediklerinden fiili bir durum olarak kabul etmek zorunda kalıyorlar. E er, özel bir saldırıyı dü ünüyorlarsa bu günleri bahane olarak kullanmaları kolaylarına geliyor. Havanın gerginli i açıkça ortada. Askerlerle göz göze gelindi inde bakı larını kaçırmıyorlar: bazıları daha da arsız, açıkça kafa sallayanlar oluyor. Serde delikanlılık: Dik dik bakı malar komik bir durum yaratıyor.
24
Sayımdan sonra Mehmet, Sinan'a
takılıyor:
"Sen yandın aslanım .E er anmada içeri girerlerse, ekmek da ıtan
asker var ya. seni mahvedecek. Sana
kafa sallayıp durdu*
"Sana çiçek mi sunacak sanıyor-
sun?"
Vedat dayanamadı: "Nedir bu
felaket tellallı ı be!" "Gelirler,
gelmezler, canları ne istiyorsa onu
yapsınlar" deyip kestirip attı
"Dı arıda fırtına, içerde elektrikli hava. Cereyan yapıyor, arada
kalmayalım arkada lar" eklinde espiri
yapıyoruz. Ne espiri, ama, hiç kimse
itibar etmiyor.
Sinan: "Size ne oluyor yahu?
urada iki çift laf edece iz,
karı tırmasanız olmaz."
Bir süre daha kar ılıklı konu tuk-
tan sonra herkes kendi i ine dalıyor.
Pencerenin önünde, ranzadayım. Havalandırmayı aydınlatan projektörün
ı ı ında ya murun bardaktan
bo anırcası-na ini i ba ka yer, ba ka
zaman olsa romantik gelebilir insana
ama imdi roman-tizmin sırası de il, hiç
kimsenin de buna iste i yok. Ya murun
yönü bizim pencereler. Birdenbire öyle
süratleniyor, camlar üzerinde öyle garip
sesler çıkarıyor ki sanki bizleri sınır
etmek istiyor "Anma" sırasında
pencereleri açaca ız, bütün ya mur içeri
dolacak, ya acak ba ka zaman
bulamamı mıydı sanki. Pencere önünde-
ki e yaların ıslanmaması için bazı basit
tedbirler alıyoruz. Hem. her halde butun
camlan açmayız, bazıları da yarım açılır
Anma için son hazırlıklar tamam-landı. Üst kattan "arkada lar camlara"
eklinde ça rı yapılıyor. Bütün ko u lara
soruluyor, herkes hazır.
'Arkada lar sizleri 30 Mart
1972'de
Kızıldere'de ehit dü en Onlar ve tüm devrim ehitleri için bir dakikalık saygı duru una davet ediyorum!".
Havaya kalkan kollar sessizli i i aret ediyor gibiler. Yalnızca ya murun sesi duyuluyor. Havalandırma zemininde küçük gölcükler ve derecikler olu mu durumda ve projektör ı ı ı altında garip pırıl-tılar var. Ya mur kâh kar ı duvarı dövüyor, kâh savrulup dönerek bize yöneliyor, bütün bu oyunu görüp i itmemizi yeterli bulmuyormu gibi damlaları be er-o-nar yüzümüze vuruyor. Herkes karı ık duygular içersinde.
Tok bir ses patlıyor;
"Merdivenlerimizin çengelini
yıldız-lara asarak
Ölülerimizin ba larına basarak,
Yükseliyoruz güne e do ru
Ölenler dö ü erek öldüler
Güne e gömüldüler
Vaktimiz yok onların matemini
tutmaya
Akın var akın güne e akın
Güne i zaptedece iz Güne in zaptı yakın"
"Anıları mücadelemize önder ol-sun"
Herkes yapılacak konu mayı
dinlemek için oturacak bir yer ararken
ko u la-rın elektri i kesiliyor:
"Geç kaldılar"
"Yok canım her zamanki gibi."
"Bo ver böylesi daha romantik"
'Oooo, aramızda romantikler var-mı da haberimiz yok. " Gülü üyoruz.
Aslında havada belli bir gerginlik
var, bir tür heyecan denilebilir Bu
duyguyu seviyorum Ta, okul yıllarında
ilk fo-rumlarda tattı ım bu duyguyu.
Böyle anların sıranda la masına
kar ıyım; bazı ey-
TAVIR 25
ler her zaman diri tutulmalıdır. imdilerde bu tür görevlere basit bir i
ya da külfetmi gibi yakla anlara rastlıyorum; üzülmemek elde de il.
Kandillerimiz geliyor, cam kenarına sigaralar yanıyor.
" ... '72 Mart'ında fa izmin idam
etmek istedi i üç devrimcinin, Deniz Gezmi , Hüseyin nan, Yusuf Aslan'ın idamlarını engellemek, suskunla tırılmı toplumda halkın sesini duyurabilmek için . "
Sesi kar ı duvara çarparak yankıla-nı ı ya murun sesiyle birle iyor. Mistik bir hal alıyor. Nöbetçi askerin koridor penceresinden garip sesler çıkarması, alaycı sözler söylemesi bu havayı bozuyor. Mehmet dayanamayıp araya girince konu an arkada durmak zorunda kalıyor:
"Nöbetçi! Kessene u zırıltıyı" Asker keyifli, anla ılmaz
bir eyler söylüyor. Üst kattan Mehmet'i uyarıyorlar:
"Arkada lar, askerlerle tartı mayalım " Konu ma yeniden devam etmeye ba ladı. Kazım'a bakıyorum ya murdan ve so uktan etkilenmemek için alt ranzanın birine oturmu , battaniyeye sarılı vaziyette dinliyor.
Konu ma biliyor Hepimiz pencerelere yana ıyoruz. Havalandırma çınlıyor;
"KIZILDERE KATL AMININ HESABI SORULACAK!"
Slogan bitmi ti ki havalandırma kapısı açıldı ve askerler sıra sıra kar ımıza dizilmeye ba ladılar, ellerinde coplar var Slogan atmaya devam ediyoruz, daha öfkeli ve daha sert. Herkesin kafasında, ne yapacaklar acaba sorusu var. Çavu lardan biri:
"Ba ırın ba ırın daha çok ba ırın" diyor. Ya murun altında ıslanı lannı izliyoruz. Bazıları ya mura aldırmıyor, biraz sonra yapacaklarının keyfini ya ıyor sanki. Ço u ya murdan korunmaya çalı ıyor.
Sloganları bitirip mar a ba ladı ımızda yan taraftan cam ıngırtıları geliyor. "Camlan
kırıyorlar arkada lar". Biz pencere önünden uzakla maya ba ladı ımız anda askerler de saldırıya geçiyor. Gür bir sesle ba layan mar tavsıyor ve karı ık bir tarzda atılan "Kahrolsun Fa izm" sloganına dönü üyor. Bazıları askerlere ba ırıp ça ırıyor. Kandiller söndürüldü, ko u u askerlerin tuttuktarı el fenerleri aydınlatıyor Coplarla, tekmelerle kırılan, içeri dolan camlan bir iki arkada tekrar dı arı atmaya çalı ıyor. Büyük bir kısmı parmaklık demirlerine çarpıp parçalanarak geri dönüyor: gene de askerlerden ka-çı anlar oluyor.
"Arkada lar yangın hortumlarıyla su sıkıyorlar*. Sular duvar kenarını yalayıp, üstümüze fı kırıyor birden. Geli igüzel kaçı malar oluyor. Birkaç arkada Ka-zım'ın bulundu u tarafa ko up, onu emniyete almaya çalı ıyorlar. Sinan ko u un orta yerinde durup askerlere ba ırıyor, küfrediyor. Ko u un içinde gezinen tazyikli su çarparak onu alt ranzalardan birine itmese hep öyle duracak sanki. Her taraf su içinde. Bir-ikiı arkada bir battaniye kapıp W fı kırtılan pencereye geriyoruz. u lanet olası eyin ko u içersinde dola -masını durdurduk hiç olmazsa. Bu kez di er pencereye geçiyorlar, oraya da bir battaniye. Slogan atıyoruz, kapılara ve mazgallara vuruyoruz artık. Ba rı malar, kar ılıklı küfürler. Bu arada nasıl oldu unu anlayamadan elimizdeki battaniyeyi av kerterden bin çekip almı . Savunmasız durumdayız yine; yeni bir battaniye bula-
TAVIR 26
na kadar epey ıslanıyoruz. Yemekhane bölümü zaten savunmasız, oraya istedikleri gibi sıkıyorlar suyu.
Sonunda hortumun yönü üst katlara dönüyor. Tam biraz rahatladık derken, arka tarafımızdan bu kez mazgaldan fı kıran tazyikli su gelip Kazım'ı buluyor. Devriliyor hemen. Mazgal tarafından sıkılan suya karsı savunmasız. Hakan hemen suyun önüne geçerek Kazım'ı korumaya çalı ırken, Mehmet'le Kazım'ı kaptı ımız gibi kuytu bir yere ta ıyoruz. Kendinde mi de il mi belli de il. Islak battaniyeyi üzerinden aklık. Kuru bir battaniye bulmak lazım ama nerde? Bu karanlıkta, karga alıkla nasıl bulaca ız? O anda yanımda Selam! beliriyor. Elinde bir battaniye var, kuru. Ko u ya antısında varlı ıyla yoklu u belli olmayan bu arkada böyle anlarda nasıl bu kadar becerikli oluyor a ıyorum. Üzerine örtüyorum,
battaniyeyi yanında bekliyorum; nabzı düzensiz.
Selamı bu kez elinde yastıkla mazgalı kapıyor. Ba ka bir arkada plastik le enle yemekhane mazgalını tıkıyor. Yine bir ton su yedikten sonra önlemini alabildik. Bir süre sonra su sıkmaktan vazgeçiyorlar zaten. Yeterli buldular herhalde.
Sloganlar tekrar ba lıyor. " nsanlık Onuru kenceyi
Yenecek" "i kencecilerden Hesap Soraca ız' " kence Yapmak erefsizliktir" Ko u tan bir kısım arkada
pencere Önünde sloganlara katılıyor. Ya murun hızı kesildi. Ço umuz titremeye ba ladık bile. Birkaç arkada kıyıda kö ede buldukları kuru bir havluyla yüzünü, saçlarını kurularken, bazıları naylon torbalarından çıkardıkları elbiselerle ıslak giysilerini de i tiriyor. Her ey karanlıkta el yorda-
mıyla yapılıyor. Yerler göl olmu durumda, bastıkça ap- up sesleri geliyor ıslanmadık pek az ey var.
Vedat, Hakan ve bir kaç arkada Kazım'ın yanındayız, durumu oldukça a ır Doktor için mazgallara vuruyoruz. Ses seda çıkmıyor Biliyoruz, mazgalların arkasındalar ama ilgilenmiyorlar.
Havalandırmadaki arkada lar Kazım'ın durumunu soruyor. Mehmet:
"Durumu a ır, zor nefes alıyor. Doktor ça ırıyoruz, gelmiyorlar. Slogan atalım " Slogan patlıyor:
"Doktor steriz!... Doktor iste-riz!..."
"Tutuklular Ölüme Terkedilemez!" "Katil dare Yeni Kurban
stiyor!" Sloganlar uzun sûre aralıksız devam ediyor, gelen giden yok. Bir sûre ara veriyoruz. Ko u lar birbirlerinin durumunu soruyor. Üst katlarda pek hasar yok. Açık pencerelerden biraz su girmi o kadar; o da yemekhane bölümüne. Yan ko u un durumu ise bizimki gibi. ki ki i ellerindeki süpürgelerle um
kırıklarını toplamaya, ko u taki suyu bo altmaya çalı ıyorlar. Paspasla suyun alınması; yemekhanede masa ve sandalyelerin, dolabın iyice kuru-lanması, ekmeklerin ve yiyeceklerin gözden geçirilmesi gerekiyor. Yataklardan bir-iki tanesi kuru.Bazıları çar afları çıkarıp ters çevrilerek kullanılabilir. imdiden serip kurutmaya ba lamak gerek. Üst ko u tan bir kaç parça battaniye ve nevresim alırsak bu gecelik idare edebiliriz herhalde. 5-6 arkada bu i lerle u ra ıyor.
Tekrar sloganlarla doktor istemeye ba lıyoruz. dare sa ır, kulaklarını tıkamı sesimize. Kapılar, mazgallar vurulmaya ba lıyor. Bütün cezaevi demirlerin tok sesiyle inliyor.
TAVIR 27
Nihayet mazgal açılıyor, karanlıkta seçebildi imiz kadarıyla kar ımızdaki kat subaylarından biri:
"Niye vuruyorsunuz?" Mehmet'in öfkeli sesi duyuluyor: "Niye vurdu umuzu bilmiyor
musunuz? Arkada kaç saattir komada. Onu öldürmek mi istiyorsunuz?"
"Madem arkada ınız hasta, efendi gibi doktor ça ırmasını bilmiyor musunuz?"
Hakan araya girip: "Ça ırdı ımızda cevap mı
verdiniz?" "Bizim haberimiz, yok" diye
demogoji yapıyor. "Her neyse imdi arkada a
hemen müdahale edilmesi gerekiyor." 'Doktora haber yolladım gelecek" "Kendin gelece ine doktoru
yolla-sana" "Doktor yalnız size bakmıyor,
burada sekiz yüz ki i var. Me gul oldu undan her istedi inizde burada olamaz."
"Sen ne biçim.." Mazgal kapanıyor, sözün gerisi
bizde kalıyor. Bekliyoruz. Büyük bir
olasılıkla doktor yanında. imdi ona ne yapması gerekti ini söylüyordur. Bu arada kendine gelir gibi olan Kazım: "Ben iyiyim, bırakın o alçakları ne yaparlarsa yapsınlar" diyor.
Bir kaç dakika sonra doktor mazgalı açıp kimin hasta oldu unu soruyor. Oysa Kazım'ın durumunu çok iyi bilmekte. Anlatıyoruz;
"Buraya gelebilir mi" diye soruyor. "Bu karanlıkta bir ey
göremezsiniz. Ayrıca gelmek istese bile gelecek durumda de il. Revire ya da hastaneye kaldırılması gerekiyor."
"Ben revire ça ırırım gelirse
muayene ederim. Ötesine bir ey
yapamam. imdilik bu ilaçları
kullansın" dedikten sonra içinde bir
iki çe it hap olan küçük ka ıt paketler
veriyor.
"Siz her eyden önce
doktorsunuz Hastanın durumunu
biliyorsunuz ve sahip çıkmalısınız"
diyor Vedat.
O, gömle inin altından resmi
elbisesini i aret edip, kafa sallıyor
Mehmet araya girip,
"Arkada ölürse sorumlusu kim
olacak"? diyor. Doktor "bilemem"
türünden bir hareket yaparken Vedat
Mehmet'i dürtüyor ne söylüyorsun
gibilerinden. Kaygısı doktora yönelik
de il. Konu ulanları Kazım'ın
duydu unu biliyor. Mehmet'i uyarmak
ihtiyacını hissediyor.
Doktor mazgalı kapattı.
U ra ılarımızdan sonuç alamıyoruz.
Kazım a ır ama "bo verin" diyor.
Kazım'a hiçbir müdahale yapılmadı.
Birinci ve ikinci gün nispeten iyiydi.
Sonra birden a ırla tı, gelip
götürdüler. Söylediklerine göre hemen
hastaneye yollamı lar. Uzun süre
haber alamadık.
Sonra kara haber geldi: "ÖLDÜ"
imdi u kar ımdaki duvarda onun
sıkça kullandı ı bir sözü görüyorum:
ALÇAKLAR!
TAVIR 28
DEVR M Ç N SOKAK T YATROSU
ORTAKÖY HALK SAHNES
1 yıldır gecekondu mahallelerinde, pazar yerlerinde, fabrika önlerinde, sendika lokallerinde, grevlerde, direni lerde, üniversite anfilerinde oyunlar sergi-liyoruz. On oyunu yüze yakın yerde yakla ık otuz bin ki iye oynadık. Bu süre içinde kar ıla tı ımız olayları anlatmak, kazandı ımız deneyimleri aktarmak istiyoruz.
Daha önce yayınlanan yazılarımızda da ifade etti imiz gibi ülkemizin ekonomik ve toplumsal ko ullarını de erlendirerek emekçi yı ınlara oyunla ula abilmek için sokak tiyatrosuna yöneldik. "Eylemci Tiyatro' nun gerektirdi i aydınlatma, e ilme ve oyun esteti iyle dönü türme kaygı-sını ta ıyoruz.
Oyunlarımızın konusu emekçi sınıfların ya amı ve mücadelesiydi. Sömürü ve yoksulluk, baskı ve terör, i kence ve tutsaklık vs. ve bunun kar ısında direni , örgütlülük ve zafer. .Oyunlarımız temelde bu temalar üzerine kuruludur
Medya imparatorlukları emperyalist kültürü ve arabeski yaygınla tırıyor. Kendi kültür ve sanatına yabancıla tırılmasının önüne geçmek için halkın sanatsal etkinliklere katılabilmesi gerekir. Oyunu, devrimci sanatı halka götürebilmek için sokak tiyatrosu yapıyoruz.
Oyunlarımız halkın örgütlü mücadelesinin bir parçasıdır. Oyunumuzun her hareketi, her repli i, ekonomik, demokratik mücadeleyi, siyasi mücadeleyi bütünlemeye yönelir. "Devrimci tiyatro soka a çıkmalıdır" sözünü böyle anlıyor ve ifade ediyoruz.
OHS, bütün sanat dallarında yürütülen mücadeleye destek veriyor. Geli -
mi organizasyonlara, sanatsal etkinliklere katılıyor. Devrimci müzik gruplarıyla, foto raf-sinema emekçileriyle, halktan yana sanat atölyeleriyle omuz omuzayız. Kollektif çabayla (ko ullar uygun oldu u zaman) sokak tiyatrosunun da bir parçası oldu u daha geni sanatsal organizasyonları örgütleyebiliyoruz. Oyun öncesi ya da sonrası gerçekle en slayt gösterileri, sokak konserleri ilgiyi arttırıyor.
lk oyunumuz "Çıkarlarınız çin Kefen Giymeyece iz" adını ta ıyordu. ABD Irak'ın Kuveyt'i i galini bahane ederek Ortado u petrolünü fiilen kontrol altına almak istiyor. Türkiye halkları haksız bir sava a sürükleniyordu. Siyasi iktidarın, emperyalizmin Ortado u'daki hesaplarına yönelik o göz. ya artıcı(!) gayretlerinin faturasını halkımız ödeyecekti. ten atılmalar, açlık, artan yoksulluk, ücretsiz fazla mesailer ve, sava la gelecek olan ölüm...
Bu gerçekler üzerine hazırladı ımız oyun ba langıçta istedi imiz etkiyi yaratamadı. Bunu heyecanlı olmamıza yorduk ve zamanla oyuna hakim olaca ımızı dü ündük. Ayrıca oyun içindeki bazı tiplemeleri (sam amca, ton ton vb ) daha da abartılı oynayıp mizahi ö eleri artırma yoluna gittik. zleyici e leniyordu, gülüyordu. Yine de hedefledi imiz etkiye ula amamı tık, co ku ve katılım yetersizdi. Bir gün belediyeye ba lı bir i yerinde oyunu sergilerken Ortado u ve Türkiye halklarını temsil eden oyuncu "Grevler yasaklanır/Dernekler kapatılır/Gecekondular yıkılır/Cezaevleri yapılır/Sizin demok-rasi anlayı ınız i te bu" sözünden sonra izleyicilere dönüp "öyle de il mi arka-
TAVIR 30
da lar?" diye sordu. Önce sessizlik, sonra birkaç isçiden "Evet...do ru...öyle" gibi mırıldanmalar ve ardından patlama. Artık oyunu her yerde izleyicileri de oyunun içine katmaya çalı arak oynuyorduk. Bu çabamız bo a gitmiyor, i çi ve memurlar sorularıyla oyunu daha da renklendiriyorlardı. Tabii Ton ton ve Sam amcayı oynayan arkada lar da oldukça zor anlar ya-ıyordu O kısacık oyundaki karikatür
tipler bir sonra gerçek yüzlerine dönü üyorlardı izleyenlerin gözünde. Oyun sonunda hedefledi imiz co kuya ula maya ba lamı tık. Alkı lar yer yer sloganlara dönü-üyordu. Oyunu ikinci defa
oynamamızı istiyorlardı. Sık sık ba ka i yerlerinden de ça ırıyorlardı. Bu süre içerisinde ilginç olaylar da ya adık Ka ıthane Belediyesi'nde bir i çinin oyundan önce kimi kumpanya sanatçılarının Anadolu'ya tiyatro götürme adına gerçekle tirdikleri turnelerin yarattı ı alı kanlıktan olsa gerek 'dansöz de var mı?" diye sormasına do rusu çok bozulmu fakat aynı i çinin oyunu izlemesine ve heyecanını bizimle payla masına da sevinmi tik
"Savulun Barı Ku u Geliyor" adlı oyundan sonra "Adı Yasak Ülke, 1 Mayıs, 15-16 Haziran" vb. oyunları sergiledik. Oyunları ço unlukla kendimiz yazdık Çünkü güncele ili kin, ya anılan sorunlara yönelik sokak oyunları bulmak hemen hemen olanaksızdı. lerici, demokrat yazarların bu eksikli e kar ı duyarlı ol-maları gerekiyor.Eksik yanları bulunsa bile yazdı ımız oyunlar yurdun çe itli yerlerinde. Kıbrıs'ta, Almanya'da birçok tiyatro grubunca sergilendi
Oyun metnini olu tururken geni bir ara tırmayla konuyla ilgili belge ve doküman toplamak ve bunları de erlendirmek gerekiyor. Gazete haberleri, dergiler, kitaplar, i yerlerinde ve çevremizdeki insanlarca anlatılanlar ve gözlemlerimiz oyun metinlerimizin materyalini olu turuyor. Bu ara tırmalar kollektif çabayı ge-rektiriyor.
Aynı çaba oyunun yazım ve sahnelenme a amasında da sürdürülmeli.Sahneleme sırasında mizansenlere ili kin görü ler de de erlendirilerek bir kaç yazımdan sonra oyun ekilleniyor. Tüm bu a a-malarda sokak tiyatrosunun kendine özgü esteti i gözönünde bulundurulmalıdır.
Hızla de i en gündemi izlemek, bu gündeme ili kin söyleyeceklerimizi sokak tiyatrosuyla kitlelere ta ımak, ister istemez yo un bir tempoyu ve ko u turmayı zorunlu kılıyor Bu zorunluluk giderek estetik açıdan zayıflamaya, sergiledi imiz oyunların sanatsal gücünün giderek dü mesine yol açabiliyor. Bu tehlikenin bilin-cinde olmalıyız.
Deneyimimiz arttıkça izleyiciyle ili ki kurma ve onları oyuna katma kolayla ıyordu. Oyunculuk konusunda kazandı ımız rahatlık do açlama yapmamızı sa lıyordu.
Zaman zaman izleyenlerin oyuna ilgisizli i hatta uyuklamaları gibi olumsuz durumlarla da kar ıla ıyorduk. Habipler Belediyesi yol bakım i çilerine "1 Mayıs" oyununu oynuyorduk. Oyun sırasında bir i çinin uyudu unu fark ettik. Bir kaç i çi de pencereden dı arıyı seyrediyordu. Bir oyuncu u sözleri söyleyecekti. "Sen i çi karde im/üreten ki sensin/yönetende sen olabilmek/yarını bugünden ku-rabilmek/adını kanla yazdı ın alanı-nı/dü man i galinden kurtarabilmek için..." Oyuncu bu sözlere sıra geldi inde uyuyan i çinin yanına gitti, bu sözleri ona söylemeye ba ladı. çi ne olup bitti ini anlamaya çalı ıyordu. Oyuncu devam etti. "Uyan arlık bakma öyle a kın gözlerle, bugüne kadar uyutuldu unun farkına var, uyan". Sonra yerine döndü ve "sen i çi karde imle ba layan sözlerini bütün i çilere tekrar söyledi. Oyun sonundaki co ku görülmeye de erdi.
zleyenlerdeki de i imi gözlerindeki parıltılarda görebiliyorduk. Bunun en somut örne ini Belpa grevindeki "1 Ma-
TAVIR 31
yıs" oyununda ya adık. Ba lamadan önce i çilerin yüzlerindeki tedirginlik ve huzursuzlu u fark etmi tik. Grev süresince polis denetimi yo unla mı tı. Bazı i çi arkada ların "isterseniz oynamayın, ba ınız derde girebilir" sözleri üzerine oynayabi-lece imizi ve kar ıla aca ımız sorunların çok önemli olmadı ını söyledik. Ve oyun ba ladı. Her ey gözlerinden okunuyordu. Bir an önce, kazasız belasız bitsin iste iydi o bakı ların ta ıdı ı anlam. Oyunda geçen 1876'da ikago'daki i çi önderlerinden Persons'un "Bizi cani oldu umuz için de il, sosyalist oldu umuz için asıyorsunuz" sözleri polisi hareketlendirmeye yetmi ti. Bu da tedirginli in bir kat daha artmasına neden oldu, ancak kısa sûre için. Çünkü i çiler oyuna katılmaya ba lamı lardı. Bir oyuncunun i çilerin arasında dola arak ve onların omuzlarını tutarak söyledi i sözler güven sa lamaya yetmi ti. Gözlerindeki tedirginlik haklılıklarının verdi i güçle sevinç parıltılarına dö-nü mü tü. Oyunun sonunda bizlerle birlikte "yeter artık" diye ba ırmaları, co kulu alkı lamaları oyundan sonra da da ılmak yerine etrafımızı sarıp bizleri korumaya alarak oradan uzakla tırmaları, haklı olmanın verdi i bilincin korkuları yendi ini gösteriyordu.
Benzer tavrı Pa abahçe- i ecam i -çilerinin grevinde oynadı ımız "15-16" Haziran" oyununda da gördük. Oyun sona ermi . Özgürlük Türküsü grubunun türküleriyle halaylara dönü en bir co ku ya anıyordu.
çiler ve aileleri bütünle mi ti. Uzun yıllardan sonra böylesine kitlesel bir olay ya anıyordu. Pa abahçe'de. Co -kunun ve payla ımın olanca güzelli iyle ya andı ı anda birden sazlar sustu. Bir sessizlik kapladı ortalı ı. Polis kolon ba lantılarını kesmi ti. Sesleri duyuldu ardından. "Bu oyuncular Pa abahçe'li de il, dı arıdan geldiler." Bizleri alıp götür-mek istiyorlardı. O anda yanımıza ço un-
lu unu kadınların olu turdu u i çi aileleri geldi. Etrafımızda bir kalabalık olu turdular, kurulmu sofralardan birine götürdüler. Saklıyorlardı bizi.Bu tavırlarında fabrika i galine do ru evrilen sürecin ha-zırlı ı vardı.
Oyunlarımıza gidece imiz yerlere ili kin eklemeler yapıyorduk. Bu de i ik-likler oyuna duyulan ilgiyi daha da artırıyordu "15-16 Haziran" oyununda direni lerin ba ladı ı fabrika isimlerini sayarken, o dönemi ya amı i çilerin kendi çalı tıkları fabrika ve atelyeleri sevinçle ekle-meleri, "1 Mayıs" oyununda 1977'deki katliamı ya amı i çilerin kimi zaman duygularını dile getirmeleri ve anılarını anlatmaları hem izleyicilerle daha sıkı ili kiler kurmamızı sa lıyor, hem de oyunlarımızı daha da güçlendirecek konuları olu turuyordu. Belediye Temizlik 'e ba lı bir böl-gede, i bırakma eylemi sırasında gerçekle tirdi imiz "1 Mayıs" oyunundan sonra bir i çi yanımıza gelip, unları söylemi ti: Çok duygulandım. 77 Mayıs'ında ben de alandaydım. Ezilen bir hem ireyi gör-düm." Sesi titriyordu. Oyunumuzun kendisini o günlere geri götürdü ünü, 1 Mayıs'ı 1 Mayıs Alanı'nda kutlama iste inin arttı ını söyledi. Anılan yarına uzanan köprüye dönü mü tü.
Toplumsal, siyasal, ekonomik de i imleri izlemek ve geli meye katkıda bulunacak ürünleri emekçi kitlelere ula tırmak devrimci sanatçının görevidir. zle-yenlerle kayna mamız ve ürünlerimize olan katkıları da bu görev anlayı ının so-nucudur.
1 yıldır sokak tiyatrosu yapıyoruz. Oynadı ımız her oyunla yeni bir deneyim kazandık. Mücadeleye inancımız peki ti. Haklı oldu umuzu biliyoruz, mücadele alanları kazanaca ımızı kanıtlıyor. Eksikliklerimizi gidermeliyiz. Estetik geli meyi yet-kinle tirmeliyiz.
TAVIR 32
ANKARA'DA SOKAK T YATROSU DENEY MLER
HALK TÜKET M KOOPERAT FLER ÇALI MA KOM SYONU
Tiyatro Araç adından da anla ılaca ı gibi tiyatroyu, toplumların de i im ve dönü ümlerinde, haklı olan kitlelerin mücadelesinde, onların özlem ve çıkarlarına, iyiye ve güzele yönlendirilmesinde bir araç olarak görüyor ve üretimlerini bu bakı açısıyla gerçekle tiriyor.
Tiyatro Araç çalı anları bu bakı açısını ya ama geçirirken, tiyatronun tüm olanaklarından yararlanmaya çalı ıyor ve buldan sistemli bir ekilde ya ama geçirmeyi hedefliyor.
Bu sistemli çalı ma içerisinde savundu u amaç do rultusunda yürümeyi ve kulelerle kucakla mayı ilke edinmi tir.
Hu kucakla ma ise sokakta, fabrikada, gecekonduda yanı halkın bulundu u her yerde mücadele eden tiyatroyu örgütlemekten geçiyor.
Bu do rultuda Tiyatro Araç kendi dinami i ile kitlelere ula mayı arzularken, kitlelerin kendi öz dinamiklerini ortaya çıkartacak tiyatro çalı malarının olumlu yönde ilerletici çabalar oldu unu dü ünüyor ve destekliyor. Bu çalı malardan biri Halk Tüketim Kooperatifi Çalı ma Kornis-yonu'nun düzenledi i sokak oyununda somutlanmı tır.
Bu çalı malar sonucunda Halk Tüketim Kooperatifleri Çalı ma Komisyonunun çe itli giri im toplantılarında sergiledi i sokak oyunu deneyimlerini anlatan a a ıdaki yazıyı aynen yayınlıyoruz.
Sınıflı toplumlarda egemenler, her alanda oldu u gibi insanların kültürel ve sanatsal çalı malarını da kendi amaçlan do rultusunda kullanmak ve yaymak için çe itli yöntemlere ba vururlar. Egemen kültüre alternatif olan, halktan yana tavrını alan sanatçılar ve ürünleri gözaltı, tutuklama i kence uygulamalarıyla yok edilmeye çalı ıldı Takat salon sahiplerinin tehdit edilmesinden kitap imhasına kadar getirilen engeller devrimci sanatı geriletemedi.
Sokaklarda, alanlarda, gecekondu mahallelerinde ekonomik, siyasal sosyal olayları devrimci bilinçle kitlelere aktararak onları bilgilendirebilmenin. tavır aldı-rabilmenin araçlarından biri olan sos-yal-kültürel çalı maların önemli bir aya ını sokak tiyatroları olu turur. Bu özelli i göz önünde bulundurarak, Halk Tüketim Kooperatifleri Giri im Toplantılarında sokak tiyatrolarına yer verdik. Yoksul ve dar-gelirli halkın ekonomik sorunlarını hafif-letmeyi, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını kıs-mende olsa giderebilmeyi hedefleyerek ba layan Halk Tüketim Kooperatifleri giri-iminde bir basamak olu turan bu
toplantılar Ankara'nın pek çok semtinde yapıldı. Toplantı programı içerisindeki sokak tiyatrosunda görev alan arkada lar, kısıtlı olanaklarına ra men devrimci ya am biçiminin getirdi i özveri ile çalı malarına ba ladılar. Halk Tüketim Kooperatiflerinin kurulu amacındaki payla ma ve daya-nı manın önemi ve "Örgütsüz Hak Alma Mücadelesi Verilemez" iarını tema olarak seren oyun büyük ilgi ve co ku ile izlendi. Bilindi i gibi sokak oyunlarında oyunculuk ve sahneleme teknikleri di er oyunlardan farklı Oyunun her ö esinde gereken yalınlık kendisini gösteriyordu, bu da oyunun ve oyuncuların seyreden-lerle çok çabuk kayna masını sa ladı Oyunun sonunda dayanı manın bir ifadesi olan halaylarımız vardı. Seyircilerle kayna an oyuncular halaylar çekerek oyunu noktaladılar.
Daha sonra oyunu izleyen insanlarla yapılan görü melerde, kendilerini sanki oyunun içinde bir oyuncuymu gibi hissettikleri ve Halk Tüketim Kooperatiflerinin i levini daha iyi kavramı oldukları gözlendi Böylece sokak tiyatrolarının, halkın ya antısından çıkıp tekrar halka dönme özelli i bir kez daha ifadesini buldu.
TAVIR 33
LAT N AMER KA MÜZ ÜZER NE
L MÜZ K GRUBU "ORT GA" LE
B R SÖYLE
HIDIR EREN ÇEL K
ORT GA'nın enfes büyüleyici sesleriyle 6 genç müzisyeni ili halk müzi ini yurt-dı ında ba arıyla temsil ediyorlar.
ORT GA'nın bu genç müzisyenleri çıktıkları her turnede, ili cuntasının baskı ve terörünü te hir ederek, ülkelerinde geli en özgürlük mücadelesine ses ve sanatlarıyla büyük destek sa lıyorlar. Onlarıın müzi i, ili Halkı'nın sesidir.
Onlar türkülerinde karde li i, acıyı, sevdayı ve umudu dile getiriyorlar. Umut ki, daha güzel yarınlar için!
Onların müzi i, ili Halkı'nın ba rından ye eren bir güldür. Onların müzi i ili Halkı'nın kendisidir.
ili Halkı onları türkülerinden, daha güzel, mutlu yarınlar için sava mayı ö reniyor.
Onların Türkülerinde ili Halkı'nın anlayaca ı gizli mesajlar saklıdır. Bugün ili'de kullanılması yasaklanan, yasalarla sınırlanan müzik
çalgıları; quena, zampona, cbarango nasıl ki özgürlük sembolüyse, ORT GA'nın ismi de ba lı ba ına bir semboldür.
Elbette birgün gelecek özlenen umut, acılar son bulacak! Umut k , birgün ili Halkı'nın ba rında kızıl bir gül gibi ye erecek! ili'ye özgürlük!
1974'ün sonu, 75'in ba ında Santiago'da Chile Üniversitesinde müzik ö renimi gören genç müzisyenler bir araya gelerek ORT GA'nın kurulu u için giri imlerde bulunurlar. Bu giri imleri sonunda ili'de müzi e yeni bir atılım kazandıran, müzikle folkloru birle tirerek yeni bir müzik türü yaratan "Nueva Cancion Chilena" (Yeni ili Müzi i) hareketinin müzik anla-yı ını kendilerine temel olarak alırlar Yeni il Müzi i, Violeta Parra, Victor Jara, nti-illımani. Quilapayun ve ötekiler... ile tanınır.
Bu müzik türü üzerinde görü birli ine varan genç müzisyenler ORTIGA'yı kurarlar. Kurulu un ba ında yeni ili müzi i üyesi bestecilerin bestelerini çalıp söylerler. Kısa bir dönem sonra ORT GA'nın kendisi beste yapmaya ba lar. lk üç orkestral besteleri "Tic Tac", "Cristal" ve "Semilla" dır. ORT GA ilk konserlerini ili'nin üniversitelerinde ö renci gençlik arasında verir. Bu dönem bir yerde, ili'de cunta'nın i ba ına geli inden sonraki dönemde to-parlanmaya ba layan ö renci hareketleri-
TAVIR 34
nin de ba langıç dönemlerine rastlar.
Fakat her eye ra men ö renci
hareketleri daha henüz örgütsüz ve
da ınık. Bu artlarda ORT GA,
müzik faaliyetlerini ili'nin tüm
üniversitelerini tek tek dola arak yarı-
legal, yarı-illegal bir tarzda sürdürür.
Ö renci gençlik içinde edindikleri
tecrübe ve deneylerden sonra, ili'nin
ta ra-larında bir dizi konserler
düzenlerler. Bu konserlerle birlikte
ORT GA adını i çi kesimi içinde
duyurmaya ba lar.
Bu, giderek ili'nin
köylerine kadar
ula ır.
ORT GA ilk
plak'ını ili'de 1975'in
sonunda, ikincisini
1977 ve üçüncüsünü
1980 yılında yapar.
ORT GA'nın giderek yurt içinde
ve yurt dı ında popüler olması,
eserlerinin tutulması üzerine.
ORT GA üyelerine yönelik baskılar da
giderek yo unla ır. 1980 yılından
sonra ili Radyo-Televizyon
programlarından plakları çıkarılarak,
eserleri sansür edilir. Konserleri
yasaklanır. 1980 yılından beri
ORT GA üzerindeki politik ve sosyal
baskılar her geçen gün daha da yo-
unla arak devam eder.
ORT GA'NIN KURULU AMACI!
1960'lı yılların ortalarında mevcut
olan düzene yönelen ho nutsuzluklar
giderek 60'lı yılların sonuna do ru
güçlü bir halk hareketine dönü ür.
Politik, sosyal vb. alanlarda onaya
çıkan hareketler giderek kültür
atanına da yansır. Ortaya
çıkan güçlü halk muhalefetiyle
birlikte kültür alanında da yeniden
bir yükselme dönemi ba latılmı
olur. Bu donemde ili'ye özgü,
kayna ını Latin Amerika kültüründen
alan yeni kültürel etkinlikler boy
verir. ORT GA bu dönemi öyle
de erlendirir:
" ili'ye özgü tarihi, kültürel, sanatsal
öge ve etkinliklerin tohumlarının
topra a ekildi i günlerdir bu günler.
Bu günlerin ye ertti i tohumlar ili
'de tüm kültür, sanat
ve edebiyatın geli ip
güçlenmesinde etkin
rol oynadı. Bu dönem
Kültür, sanat ve edebi-
yatın ili Halkına mal
edildi i bir dönem
oldu."
Kanlı 1973 Eylül darbesiyle birlikte
tüm sosyal, siyasal alanlarda oldu u
gibi kültür cephesinde koyu karanlık
bir ça yeniden ba latılmı olur. Bir-
çok sanatçı öldürülür, sanat eserleri
yakılır. Sanat ve edebiyat alanında
koyu bir sansür uygulanmaya
sokulur.
1973 Eylül darbesinin hemen
ardından kültüre yönelen yo un
saldırılara paralel olarak Amerikan
Emperyalizmi yoz, koku mu , Coca
Cola kültürünü piyasaya sürer.
( ili'de halk Amerikan Emperyaliz-
minin yoz kültürü için, Coca-Cola
kültürü diye hitap eder.)
Ardarda Amerikan diskoları,
barları, filmleri, müzi i, bilardo
salonları ve her türlü uyu turucu
ili'yi bir ba tan bir ba a sarar.
Amerikan televizyon dizileri birbirini
izler.
TAVIR 35
Bize göre kendi kültürüne sahip çıkamayan ve koru-masını bilmeyen bir halk, en de erli manevi varlı ını, her eyden önce kendi kendini yitirmi demektir.
ili cuntasının tüm baskı ve saldırıları-
na ra men ülke içinde katan, gizlenebilen
sanat ve edebiyatçılar, yeni yeni ortaya çı-
kan genç sanatçılar
1974-75 yılları arasında
bir arayı içine girer.
Yeniden bir eyler
yaratma, yeniden bir
araya gelme e ilimi
genç sanatçılar arasın-
da giderek yayılır. i-
li'de genç sanat ve ede-
biyatçıların arayı içinde oldu u bu
dönem-
SÖYLE
SORU: Son turnele-
rinizi de sayarsak bugüne
kadar Avrupa ül-kelerine
üç kez turne düzenlediniz.
Askeri yönetimin oldu u
bir ülkeden sık sık Avru-
de ORT GA kurulur.
1975 yılı sonlarında ORT GA da
içlerinde olmak üzere bir çok kültür,
sanat edebiyat grubu bir araya gelerek
Askeri dikta-törluk artları altında
sürdürülecek kültürel faaliyetler
üzerine tartı tık. Bu tartı ma, toplantıya
katılan gruplara, Askeri diktatörlük
altında bile kültürel de erlerimizi
koruyabilece imizi, onlara sahip çıka-
rak geli tirebilece imizi gösterdi.
Biçim için her art altında geçerli olan
tek kural, kendi kültürümüzü,
(Örne in Indios) ya atma ve
korumaktır. Bize göre kendi kültürüne
sahip çıkamayan ve korumasını bil-
meyen bir halk. en de erli manevi
varlı ını, her eyden önce kendi kendini
yitirmi demektir.
Bu nedenden dolayı ORT GA
olarak her art altında kendi kültürel
de erlerimize sahip çıkaca ız.
Bununla da yetinmeyip bize kalan
kültürel mirası daha da geli tirece iz.
unu da belirtelim ki, Amerika'nın
ili'de ve öteki Latin Amerika
ülkelerinde politik, ekonomik ve
kültürel her alanda
TAVIR
pa ülkelerine turneye çıkmanız kolay
ol-masa gerek?
YANIT: Tabii ki, zorluklarla
kar ıla ıyoruz. Zannediyor musunuz ki
istedi imiz an elimizi kolumuzu
sallayarak geçip geliyoruz. Hele bizim
gibi kültür cephesinde politik bir
mücadele sürdüren bir grubun
yurtdı ına çıkması kolay de ildir Ama
u var ki; ORT GA gerek ili'de gerekse
Avrupa ülkelerinde tanınan ve büyük
destek gören bir grup. Yurtdı ına çıkı-
ımıza izin vermedikleri taktirde
Avrupa kamuoyu içinde ve basında
kendilerine yönetecek saldırıları ve
te hir kampanyalarını göze
alamıyorlar. Bundan korktuktan
içindir la, yurtdı ına çıkı ımıza izin ve-
riyorlar, ikinci bir neden ise ili'de
kalmamızı onlar da istemiyorlar. Hele
son bir iki seneden beri yeniden
kabaran halk muhalefeti kar ısında
her istediklerini açık açık
yapamıyorlar. Bizim gibi popüler
olmu bir gruba kar ı daha çok temkinli
davranmayı ye liyorlar. Eskiden oldu u
gibi yok etme verine, politik ve sosyal
sal-
36
unu da belirtelim ki, Ame-rika'nın ili'de ve öteki Latin Amerika ülkelerinde politik, ekonomik ve kültürel her alanda sürdürdü ü asi-milasyoncu baskıya kar ı kendi müzi ini bir silah ola-rak kullanaca ız.
sürdürdü ü asimilasyoncu baskıya kar ı kendi
müzi ini bir silah olarak kullanaca ız
dırılarla kültür gruplarını sindirme ve psikolojik etkileri altına alarak da ıtmayı daha uygun görüyorlar. Bu nedenden dolayı da, ülke içinde turne yapmamıza izin vermiyor, eserlerimizi sansür ediyor, ça-lı mamıza izin vermiyorlar.
Yurtdı ına çıkı ımıza izin vermelerinde etkin rol oynayan di er bir neden ise, yurtdı ından birçok kültür ve sanat kurumunun bizi davet ederek, ili yönetimiyle direk ili kiye geçerek, bizim için izin iste-melerinin de önemli rolü var. Ayrıca yurtdı ında bulunan birçok i-li'li ve Latin Amerikalı sanatçının da yurtdı ına çıkı ımızda payı bü-yüktür. Her seferinde oldu u gibi bu kez ki çıkı ımızda da "Yeni
ili Müzi i" hareketinin us-talarından nti- llima-ni'nin büyük deste i oldu.
Bizi sık sık yurtdı ında turneye zorlayan ne-denlerin ba ında ise bu ülkelerde dünyadaki geli meler hakkında
bolca bilgi ve informasyon elde etmek, istedi imiz sanat kurulu u ve ki i ile oturup özgürce tartı abilmek içindir. Bir yerde, Avrupa turnelerimiz yeni çalı malarımız için bir kaynaktır. Bunun yanında ili'de ve Latin Amerika ülkelerindeki çalı malarımıza getirilen kısıtlamalardan dolayı ekonomik olarak da çe itli zorluklarla kar ı kar ıya bırakılıyoruz. Avrupa turne-lerimiz aynı zamanda yeni çalı malarımız için maddi kaynak da demektir. Ülkemizde kısıtlı
TAVIR
çalı malarımızla ya amımızı sür-dürmemiz zaten olanaksız.
Üçüncü bir neden ise, Avrupa ülkelerinde Latin Amerika ve ülkemizin kültürünü kitlelere tanıtmak gayesini ta ıyor.
SORU : ili'de askeri bir
yönetimin büküm sürdü ü artlarda
ne tür politik, sosyal ve kültürel
faaliyetler sürdürme olanaklarına
sahipsiniz?
YANIT : Bir sistem-de her eyden önce insan haklan ve ya amı güvence altında de ilse, o sistemde her türlü politik, sosyal ve kül-türel de erler de çi ne-niyor demektir.
Tipik, klasik politik bir sistemde insan hak-larının güvence altında oldu u söylenebilir mi?
ili'de de insan hak ve özgürlükleri çi neniyor.
Bu nedenle de biz her eyden önce insan haklarının ve ya amı-
nın güvence altına alınmasını istiyor ve s; vunuyoruz. Her eyden önce politik, so yal alanlarda özgürce serbest ya ama hal ki istiyoruz. Bugün onbinlerce
ili'li sokaklara dökülüyorsa özgür, demokrat: bir düzen istedikleri içindir.
SORU : Latin Atnerika kültürü
hakkındaki dü üncelerinizi açıklar
mısınız?
37
YANIT: Latin Amerika kültürü
çok eskilere dayanır. Latin
Amerika kültürü batı kültürüne
göre çok daha güçlü, sa lam bir
yapıya sahip. Latin Amerika
kültürü toprakla içiçe geçmi ,
gökyüzüyle bütünle mi , do ayla
kucak kuca a bir kültürdür. Ama
bu asla idealist bir kültür de il»
dir.
Kültürümüz ya amın bir biçimi,
do ayla bütünle mi bir ahenktir.
Do a uyandırıcı, iticidir. stismar
edici de ildir. Do ayla uyum içinde
bir kültür birikimi demek,
insanlarla do a arasında güçlü bir
uyum demektir. te Latin Amerika
kültürü, Latin Amerika halklarının
do ayla bütünle mi ya amının
kendisi demektir.
Batı kültürüne gelince her
geçen gün giderek ya amdan
kopmakta, sunile mek-tedir.
Amerikancı Coca-Cola kültürü batı
kültürü üzerinde çok daha etkili
olabiliyor. Amerikanın ihraç malı
Coca-Cola kültürü, diskosuyla,
Breack dansıyla, televiz-yon
dizisiyle anında Avrupa'da
yayılabilı-yor, taraftar bulabilıyorsa
bunda Batı kültürünün
zayıflamasının. giderek ya amdan
kopmasının da rolü vardır. Bizde
ise insanlar baskı ve zorla Amerikan
emperyalizminin söz konusu Coca-
Cola kültürünün etkisi altına
sokulmaya çalı ılıyor. 1973 Eylül
darbesinden ben ili'nin ve La-tin
Amerika ülkelerinin her kö esine
ihraç edilen Coca-Cola kültürü
Latin Ameri-ka halklarının
kültürü üzerinde de çe itli
etkilerde bulundu Fakat bu
etkilenme kesinlikle kültürel
etkinliklerimizi yok edecek boyuta
de ildir. Latin Amerika kültürü de
Latin Amerika insanı gibidir. Bir
patladı mı önü alınmaz.
SORU: Latin Amerika
halklarının kültür defterlerinden
dünya halktarı yararlanabilir mi?
YANIT: Tabii ki evet. Biz, bir çok batılı filozoftan, onların dünya halklarına bıraktıkları mirastan yaradandık Fakat bu demek de ildir ki, kendimize özgü filolojimiz geli medi.
nsanlık tarihine baktı ımızda
en eski, en büyük kültürel de erler,
ortaya çıktıkları ülkeyle sınırlı
kalmamı , sürekli dünyanın di er
ülkelerine yayılmaya çalı mı lardır.
Örne in Uzakdo u, Mısır ve
Roma uygarlı ının yarattı ı
kültürel zenginlik yalnızca bu ülke
halklarının yararlandı ı kültürel
de erler olmamı , aynı yamanda
tüm dünya halktan da bu
de erlerden payına dü eni almı tır.
Fakat Latin Amerika halklarının
yarattı ı kültürel de erler bugüne
kadar dünya için önemli bir yer
tutmuyordu. Ama bizim
dü üncemize göre Latin Amerika
halklarının yarattı ı kültürel
de erler sadece Latin Amerika
halktan için de il, bütün dünya
halklarının yararlanması gereken
bir kültür olmalıdır.
Bir çiçe i göz önüne alın.
Herkes yararlanmak ister. Çiçe i
dalından koparıp kendi bahçesine
diker. Dalları koparılan çiçek
yeniden dallanır. Çiçe in kökü top-
rakta oldu u sürece yeniden
ye erir. Topra ı zayıf olan çiçek,
pek geli mez, zayıf kalır, i te biz,
kültürü bir çiçe e benzetiyoruz.
Bu nedenledir ki, kültür yalnız ba-
ına bir halkın yararlanaca ı bir
bilim olamaz.
TAVIR 38
Öteki Avrupa ülkeleri ve son olarak Amerikan Emperyalizmi Latin Amerika ülkelerini istila ettiler. Kültürel de erlerimizi yok etmek için yo un saldırılar düzenlediler. Buna ra men bizim topra ımız, Latin Amerika topra ı koparılan her çiçe e yeniden can verdi. Koparılan çiçeklerin yerlerini yenileri aldı.
SORU : ORT GA'
nın Türkçe
anlamı
I Ortiga (ısırgan)
öyle bir ottur ki, en kötü iklim ko ularında bile ye erir. Onu ayaklanmaya benzetiyoruz. Hem inatçı, hem sert. Bir yönüyle zehirleyici, öteki yönüyle iyile tiricidir. Isırgan otu ilkbahardan son-bahara kadar hep ye erir. Onun rengi ye il. Tıpkı do a gibi. O, en kötü ya am ko ullarına kar ı tazeli ini ve ye illi ini korumak için direnir. O, öyle bir ottur ki, yenilmeyi, ma lup olmayı asla kabul etmez.
O öyle bir ottur ki, umut gibi ye il. Tıpta insanların bir gün kendi do alarına dönecekleri gün gibi özlem dolu.
te Ortiga (ısırgan) otu' nun bu özelliklerinden dolayı grubumuza isim olarak seçtik.
SORU : ORT GA' nın Latin Amerika ve
ili Halk müzi ine ili -kin dü ünceleri nelerdir?
Isırgan demektir. Grubunuza niçin bu ismi seçtiniz, açıklar mısınız?
YANIT: lk önce grubumuza Do adan (Çiçekler, hayvanlar, ta lar) bir isim aradık. Tüm arkada lar Ortiga (ısırgan) üzerinde birle tik. Isırgan otu'nun dünyaya yayılan binlerce çe idi vardır. Sadece bu ottan 60'ın üzerinde çe it ili'de yeti mektedir. Ortiga (ısırgan) öyle bir ottur ki, en kötü iklim ko ullarında bile ye erir.
TAVIR
YANIT : Ortiga' nın bu alana ili kin ana dü ünceleri, Latin Amerika müzi inin bir sunu udur. Latin Amerika müzi i karı ık, çok çe itli unsur ve stilden olu ur.
Bu müzik türü pra Kolombia - India, Afrika, spanya-Avrupa ritmini içinde ta ır.
ili' li müzik ele tirmenleri Essay, Bernardo Subercascaux ve ötekiler bu müzik türü üzerine dü üncelerini öyle açıklıyorlar:
"Karma ık birbirine ba lı olan bir mü-
Latin Amerika kültürüne gelince, verimli toprakta ye eren bir çiçek gibidir.
Birçok insan da biliyor ki, Latin Amerika halkları yalnız ba ına de ildir, Latin Amerika kültürüyle bütün dünya dayanı ma içindedir. Yüzyıllardan beri süre gelen tek bir ey varsa, o da Latin Amerika halklarının baskı ve sömürüye kar ı kendi kültürel özelliklerini yitirmedi idir. Latin Amerika'da çok ey ya andı, ispanyollar,
Bu otu ayaklanmanın bir sembolü olarak görüyoruz. Onu ayaklanmaya benzetiyoruz. Hem inatçı, hem sert. Bir yönüyle zehirleyici, öteki yönüyle iyile tiricidir. Isırgan otu ilkbahardan sonbahara kadar hep ye erir. Onun rengi ye il. Tıpkı do a gibi, ya am gibi. O, en kötü ya am ko ullarına kar ı tazeli ini ve ye illi ini korumak için direnir. O, öyle bir ottur ki,
SEMA GÖKÇEN
TÜRKÜ
Ben bir türküyüm Hasat türküsü Takın bir yabanın ucuna Savurun do u batı demeden demet demet Ba aklarla ba layın beni
Ben bir türküyüm Sevda türküsü Bir halayın ba ında mendil Bir yi it bedende ibri im ku ak
çiçek çiçek Duvaklarla süsleyin beni
Ben bir türküyüm Hasret türküsü Katar katar kara trenlerde Turna kanadında
yol yol, ova, da da Telefon tellerinde ırlayın beni
Ben bir türküyüm Direni türküsü Hücrelerde, mazgallarda Dirençli yüreklerde Kelepçeli bileklerde Haykırın beni...
Sema GÖKÇEN
TAVIR 40
zik türü (meso müzik). Bununla
kastedilen udur, Latin Amerika
müzi inin kendisine özgü özelli i yanında,
yüzyıllarca Latin Amerika halklarını
sömürgele tiren dı güçlerin müzik
etkinliklerinde ili ve Latin Amerika
müzi ini etkiledi i ve bir yerde içiçe
geçti idir. Bütün bu etkilenmelere
ra men hiçbir zaman Latin Amerika
müzi i kendi özelli ini kaybetmedi.
Latin Amerika müzi inin en belirgin
özelliklerinden biri ise, folklorik bir stile
sahip olmasıdır. Latin Amerika müzi i
folklorik ö elerle birle en en güçlü müzik
türlerinin ba ında gelir. "Rahat, aynı
zamanda folklorun gösterildi i, u anda
geli-
lenen, biraraya gelen insanlar, yeni Latin
Amerika insanını olu turmaktadır.
"Yeni Latin Amerika” insanı,
dünyanın mirası ve yerli (öz) kültür. Bu
dü ünceler ili'li besteci Luis Advis
tarafından bir türküsünde (der Mestize)
söylenmektedir.
Bugün Ortiga bu türküyü çalıp
söylemektedir. Türkü'de Latin Amerika
insanı, do ayla içiçe geçmi insan ili kileri
ve ya amın getirdi i zorluklardan
bahsedilmektedir. Güney Amerika'nın
kültür alanında birçok de i ik kültür
anlayı ı, Amerika'nın etkisi altında olan
ülkelere göre daha da ileri düzeydedir.
Kim ki Afrika müzi i-
im a amasında
olan
co turucu, bir müzik
türü, (Demir Serçe
Dergisi Temmuz 1981.
Sy.9)
ORT GA unu
açıkça vurguluyor:
Latin Amerika'da
yalnızca müzik de il,
insanlar da karı ık
içiçe geçmi . Birçok
renk ve ırktan insan
bunu açıkça
vurgulamaktadır.
spanyol efendileri,
Batı Afrika'nın sürgün
Ortiga olarak bizim kar ı çıktı ımız
asimilasyoncu, ırkçı, sömürücü
"Kültür" etkinlikleridir. Biz, asla
halkların kültürüne kar ı
çıkamayız. Latin Amerika'ya
yerle en birçok kıtadan insanın
kendi halk kültürlerini birlikte
getirmeleri saygıyla kar ılanabilir
bir durumdur. Fakat burada dikkat
edilmesi gereken nokta, de i ik
insanların sahip oldu u bu farklı
kültürel etkinlikleri halkların
yararına iyi bir ekilde
kullanmaktır.
ni ö renmek istiyorsa,
Güney Amerika'ya
gitmeli. Orada büyük
barok kültürü en açık
bir biçimde kendisini
kiliselerin mimarisine
kadar yansıtmı tır.
Buna neden olan
temel etken ise dı
ülkelerden Amerika'ya
yerle en insanların
beraberlerinde kendi
kültürel etkinliklerini
de getirmi olmalarıdır.
Kültürel alanda
or-
köleleri ve Avrupa'nın birçok ülkesinden
gelmi insanlar ili'nin ve öteki Latin
Amerika ülkelerinin Kızılderilileriyle
kayna mı durumdadırlar. Bu
kayna mayı öyle izah edebiliriz; günden
güne giderek güç-
taya çıkan bu durum müzik akınına da
yansımı tır. Bugün ORT GA'nın
kullandı ı müzik aletleri en açık ekilde
bu gerçe i yansıtmaktadır.
Ortiga olarak bizim kar ı çıktı ınız asi-
TAVIR 41
milasyoncu, ırkçı, sömürücü
"Kültür" etkinlikleridir. Biz, asla
halkların kültürüne kar ı
çıkamayız. Latin Amerika'ya
yerle- en birçok kıtadan insanın
kendi halk kül-türlerini birlikte
getirmeleri saygıyla kar ılanabilir
bir durumdur. Fakat burada dik-
kat edilmesi gereken nokta, de i ik
insanların sahip oldu u bu farklı
kültürel etkinlikleri halkların
yararına iyi bir ekilde
kullanmaktır. Zaten yüzyıllardan
beri içiçe geçmi durumda olan bu
farklı kültürel et-kinlikler bugün
bizim tarafımızdan da sahip
çıkılıp savunulan kültürel
de erlerdir.
unu söyleyebiliriz ki; müzik
aletlerimiz, bu melez müzik
karı ımının bir ifade-sidir.
En son olarak müzik
aletlerimize ekledi imiz
Quena, Zampona ve
Charango çalgı aletleri
oldu.
SORU: Kullandı ınız
bu aletlerin özellikleri
hakkında kısaca bilgi
verir misiniz?
YANIT: Quena;
katolik flütü. Bugün bir-
çok Güney Amerika,
bölgesinde kullanılmak-
tadır. Bu flüt türü en eski
Latin Amerika müzik
aletidir.
Kemik, a aç, eker kamı ı, Hint
kamı ı ve boynuzdan yapılır. Basit
yapılı ına ra men, çalınması
oldukça güç bir alet. Qu-ena her
gün ba ka yeni eyler çalıyor.
Ortiga'dan Marcello. Quena
müzik aleti ola-
TAVIR
rak enfes ses tonu ve melodiye
sahip OR-T GA Quena'yı belirli
parçalarda koroda kullanıyor.
Güney Amerika'da en çok
kullanılan çalgı aletlerinden biri
de Zampona'dır.
Zampona; Bu çalgı aleti, iki sıra
halin-de birbirine parelel olarak
yerle tirilmi çubuklardan olu ur.
Önden ba lamak üzere çubuklar
arkaya do ru uzunca bir ekil alır.
Ba sıradan ba lamak üzere
mümkün oldu u kadar en hızlı bir
tarzda arka sıraya do ru çalınıyor.
Bu aletin yapısal seklinden
daha da önemlisi, çalgının
çalınmasında daha çok teknik bir
çalgı yetene ini gerektirmesidir.
Zampona flütünde en iyi ses
tonu G Majör veya G Minör'dür. ORT GA bu aleti daha da geli tirerek
koroda kullanılır bir hale getirdi. Zampona'nın ses tonu yumu ak ve gunneli (hım hım) dır.
Charango; gitarın
küçü ü olup 5-6
çift tellidir. Bu alet
plastik veya
metalden yapılıyor.
Bu alet, i aret
parma ının
sürtünmesiyle çalınıyor. Bu aletin
sesi"Cembala'nıntutsak, büyüleyici
sesi" gibidir. H. W. Henzel
Cembala
gitarın bir çe idi olup, i aret
parma ının sürtünmesiyle çalınan
bir çalgı.
Quena, zampona, charango ili
Halkı için halk müzi inin temel
çalgıları olmu lardır. ili tarihinde
bu çalgılar (Kolombia
42
Quena, zampona, charango ili Halkı için halk
müzi inin temel çalgıları olmu lardır. ili tarihinde bu çalgılar (Kolombia tarihi öncesinde de) sürekli Özgürlü ün, e itli in ve ayaklanmanın sem-bolü olmu lardır. 1973 darbesinden sonra da bu aletler cunta tarafından
tarihi öncesinde de) sürekli özgürlü ün, e itli in ve ayaklanmanın sembollü olmu lardır. 1973 darbesinden sonra da bu aletler cunta tarafından yasaklandı. Bu aletlerin kullanımı belirli bir yasaya ba landıktan sonra serbest bırakıldı. Bu aletlerin kitlelere gösterilmesi ve kitle önünde çalınması politik bir ayaklanmanın propaganda araçları olarak görüldü ünden, bu aletleri çalanlar siyasi faaliyet sürdürüyor gerekçesiyle tutuklanıyorlar.
Geçmi te ORT GA bu aletlerin
yasaklanmasına ili kin görü lerini öyle
açıklamı tı: "Bu aletlerin çalınmasına
getirilen yasaklamalarla, ncil’in
yakılmasının arasında bir fark yok.
ili halkı, özellikle de quena,
zampona, charango'nun çalgı
metodundan dü ünmeyi, eyleme
geçmeyi ö rendiler.
Charango' nun yalnız ba ına ses
tonu bile, alet görülmeden de anında
insanı etkisi altına alarak eyleme,
harekete geçirebiliyorsa, bu aletin ili
halkı için ne kadar de erli oldu unu
ifade etmez mi? Her eyden önce bu
aletle ifade edilen en de erli eyin
özgürlük oldu udur.
Allende döneminde Santiago'da
ili Radyosunun 7 programında en
çok çalınan melodi, charango'nun
tutsak, büyüleyici çalgısıydı. Bu çalgı
güçlü ses tonuna sahip olup, tokmakla
çalınıyor.
Bunların dı ında çe itli boylarda
gitar, querflütü, bas ve ritim de
kullanılan ufak tefek çalgılar.
SORU : ORT GA'yı öteki ili'li müzik
gruplarıyla kar ıla tırdı ımızda,
Ortiga daba çok yerli-ulusal çalgılar
kullanıyor. Sizin
TAVIR
kullanmayı tasarladı ınız yeni elektronik
müzik aletleri var mı? Örne in, Rock
müzikte kullanılan çalgıları kullanmayı
dü ünmüyor musunuz?
YANIT: Ülkemizde bugün etkili
olma-ya ba layan müzik türünden biri
de Rock müziktir (Örne in Beatles
müzi i) Kuzey ili'de katıldı ımız
büyük bir festival'de Beatles müzi inde
kullanılan çalgıların teknik olarak ne
kadar ileri oldu u-nu yakından gördük.
Bugün ili'de bu tür-den müzik giderek
yaygınla ıyor. Radyolarda en çok
çalınan müzik türü de bu. Bir
müzisyen arkada ımın verdi i bilgiye
göre, bugün Bolivya'da ve Güney
Peru'da da Mozart'ın ünlü senfonisi 9
çalınıyor. Bunun ardından ise
Mozart'ın senfonisi Zampona ile
tekrarlanıyor. Ayrıca kuzey ili'de bir
müzik profesörü Zampona ve quena
müzik aletlerini daha da geli tirerek,
uluslararası alanda çalınan birçok
melodiyi ili ritmiyle birle tirerek yeni
bir müzik türü ortaya çıkarmı .
Niçin olmasın, ayet bizde rock
müzikte kullanılan birçok elektronik
çalgı aletini, kendi yerli çalgılarımızla
birle tirerek daha canlı, insanı
dinlendirici bir müzik türü
yaratacaksak.
SORU: imdi siz tam tersi bir dönü e
mi hazırlanıyorsunuz?
YANIT: Hayır, onu demek
istemedim. Ama niçin elektronik aletler
kullanmıyalım? Bizde ihtiyaç duyulan
teknik bir so-
43
run. htiyaç duydu umuz ses tonunu
el-de etmek için her türden ses cihazını
kullanmak zorundayız. Elektronik Bas'la
istenilen güçte ses tonuyla çalgı
yapılabiliniyor. Kullanmadı ımız
aletlerden biri keman'dır. Aslında bu
çalgı aletine çok ihtiyacımız var. htiyaç
duydu umuz basınçlı ses tonunu elde
etmek için gerekli bir alet. Bütün bunlardan hedefimiz, birçok
müzik türünü, ili ritmiyle birle tirerek daha berrak, etkileyici ve co turucu, insanın ruhunu ok ayan bir müzik yapmaktır.
SORU : Bu do rultuda herhangi bir giri imde bulundunuz mu?
YANIT : Evet örnek bir eser olması için "rin" besteledik. Bu bestede ili halk dansları, folklor, Peru oyun ritmini ve Afrika ritmini bir arada kullandık. Son derece dinleyiciyi co turan ve dinlendiren bir müzik ortaya çıkardık. Bu çalı malarımız u anda sürmektedir. Yeni çalı malarımız için ndian, Afrika ve spanyol ritimleri en önemli kaynaktır. Geli meye açık olan müzik türü, dans arkısı ve dansla folklorik ö elerin
birle ti i ritimlerdir. Bunun yanında klasik müzikten de faydalanarak, daha hareketli, folklorik ritmin a ır bastı ı bir müzik türü üzerinde çalı malarımız var.
SORU : Bu çalı malarınızda dayandı ınız temel kaynak var mı?
YANIT : Elbette. Ama elimizde yazılı kayraktan ziyade, kendi pratik deneyimiz var. Bu alana yönelik çalı malarımızı ö re-
nim döneminde ba latmı tık. Bugüne kadar da teori çalı madan çok pratik çalı maya a ırlık verdik. Elde etti imiz ritmi ve müzik bilgisinin büyük bir kısmını yazılı olmayan, bizzat pratik "ya amın kendisin-den" topladık.
Bunun için de bizzat halkın içine karı arak, birçok Latin Amerika ve Afrika müzik ve danslarını yakından izleyerek deney birikimi elde ettik.
SORU : Çok sesli müzik üzerinde çalı malarınız oldu mu?
YANIT : Evet. Belirtti imiz gibi. ORT GA olarak hangi türden olursa olsun ortaya çıkan her kültürel etkinli i de erlendirmek bizim ba lıca hedefimiz. Ritmik müzikte önemli olan aynı anda çalınan birçok çalgıdan birbirlerini tamamlayan çok sesli bir müzik ortaya çıkarmaktır. Bugüne kadar birçok de i ik form'da batı avrupa müzi ini kompozisyon de i ikli ine giderek sahneledik. Bu müzik türünde kompozisyon de i ikli ine ra men yabancı ses tonu kendisini gösteriyor.
SORU : Söyle imizi burada bitirmek isterken, okuyucularımız adına sizlere çok te ekkürler eder, gerek sanatsal ve kültürel çalı malarınızda, ve gerekse politik çalı malarınızda özgür, ba ımsız bir ili için verdi iniz mücadelede ba arı dolu aydınlık günler dilerim.
Okuyucularımıza iletmek istedi iniz
bir iste iniz var mı?
YANIT : Bizim de dile imiz özgür ba ımsız bir Türkiye olsun.
TAVIR 44
ÖYKÜ
SALKIM SAÇAK TRENLER HAYAT AZ M
Ak amın alaca vakti vapurlar yana ır Haydarpa a'ya. Bo uk bo uk ba ıran vapurların sesine, çı lık çı lı a uzayıp giden tren düdükleri karı ır. Yine o saatlerde, kurunun yanına pilav, patlıcanın yanına makarna, zeytin ekme e çay... sofralar kurulur stanbul'un ta rasında.
Bir bekleyi tir her ak am ya anıp hiç tükenmeyen. Kulaklar kapının zilinde, gözler kolunda asılı. Bir çocuk iç çeki i, iki damla gözya ıdır baba özlemi dolu.
Vapur bo alır. Bir baba ko ar vagonlar boyu, oturacak bir bo kol-tuk kapma dü üncesiyle dolu, Kızıltoprak'a varmadan tıka basa dolan vagonlara, Fenerbahçe'de-Suadiye'de binmeye çabalar temizlikçi kadınlarla tezgahtarlar.
te o zaman cepçilere gün do ar. Biletsiz yolculardan ö renci Haydar'la, seyyar satıcı Cemal, kondüktörün düdü üyle bir vagondan inip di erine geçer.
Bostancı'da kalabalı ın arasından sıyrılıp inerim salkım saçak vagonların birinden. Ayakkabı boyacısı inen yolculardan bilet dilenirken, trenin uzun çı lı ı köprü altındaki çorapçıların ba ırtılarını böler. Bu ak am inmedim. Varsın kapının koluna
asılı kalsın Sevgi kızın üzüm gözleri. Varsın zilin sesine dü kırıklı ıyla aç-sın kapıyı. Onun iç çeki leri sürerken ardından küçümeni emeklesin a kın bakı larıyla. Gelece im demi tim Cam Ambalaj Sanayii'ndeki emekçi arkada larıma.
Birileri iniyor, birileri biniyor her istasyonda. Vagonlar yine salkım saçak. Arada bir bu ulu camdan dı arı bakıyorum, Tuzla'ya ne kadar kaldı diye. Ve oradaki arkada larım, sevinçleri, hüzünleriyle gelip oturmu lar dü üncelerime. Yeni yapılmı tı toplu sözle meleri. Yeni yeni alır olmu lardı insanca denebilecek ücretleri. Hallerinden ho nutlardı. Yedi, sekiz derken yetmi ikisine kapandı fabrikanın kapısı. Önceleri kimse sesini çıkarmadı. Birkaçı bunun farkındaydı. Baktılar ki kendilerine de gelecek sıra, i te o zaman dediler hep birden:
• Direni -Açlık Grevi-Önce Güvencesi...
alteri indirelim diyenler de oldu. Yasalar diyenler de.
Yasalar ellerini kollarını ba lasa da üretim yava ladı.
Cama ambalaj yapan eller fabrika bahçesinin bir kö esinde günler
TAVIR 45
sürecek direni için mukavvadan,
naylondan bir köy kurmaya
durdular. Öylesine pratiktiler ki, bir
saat içinde bir ka ıt kondu
kuruveriyorlar elbirli iyle.
Topra ın üstüne be e-on tahtalar
konuyor önce. Pe inden
mukavvalar ipleniyor adam boyu.
Çok geçmeden de yapı kanlı naylon
bobinleri çözülüp sarıveriyor
mukavvaları.
lk ka ıtkondu Ahmet'in.
Kapısında "Direni Sokak" yazılı.
Küçük bir ok di er evleri
gösteriyor. Hemen yanında
Engin'in ka ıt kondusu. On yedinci
maddenin ikinci fırkasından i ten
atmayla korkutmu patron onu. Bu
korkuya inat, on yedi bölü iki kapı
numarası. Kapı numarası böyle olsa
da umutla umutsuzluk yarı ıyor
gözlerinde. Umut kısa aralıklarla
uçup giderken, karamsarlık tüm
gerginli i ve tüm hüznüyle
çöküveriyor bir anda. Ve beynini
kemiriyor bin bir soru:
• Ba ka çözüm yok. Direni e
ba koyduk. Kazanaca ız. Ama
kazansak da atarlar beni i yerinden.
Kaderimiz bir diyorlar ama buradan
aldı ı ücretle dört çocuk bakan da
var, babasının yanında kalıp
ücretini cep harçlı ı yapan da.
Ka ıt konduların orta
yerinde, beyaz kartondan yapılmı
olanı di erlerinden daha gösteri li,
daha yüksek. Sekiz, on ki i
yatabiliyor içinde. Adı da "Beyaz
Saray”. Saraylarla
villalar sadece patronlara ve onların
temsilcilerine mi özgü diye
ba ırıyor sanki.
Meral ka ıt kondusunu
naylonlarken, üreten biz yöneten
de biz olaca ız diyen umudunu
gözlerinin derinli ine saklamı :
• Sattı. Sattı bizi Selüloz-
Sendikası. Ürettikçe varız biz. ama
kendimize çevirdik silahımızı, diyor.
Tuzla'da iniyorum. Az sonra el
sallayacaklar bana. Merhaba, i te
geldim. Birimiz hepimiz, hepimiz
birimiz için diyece im. Biz olmasak
topraktan fı kırır mı pamukla
bu day? Biz olmasak bu day una,
pamuk ipli e dönü ebilir mi?
ekillenebilir mi cam, güne i
görebilir mi kömür?
Ellerim cebimde, yürüyorum
bir ba ıma. Gecenin ayazı yakıyor
yüzümü. Tren düdükleriyle çınlıyor
kulaklarım. Alnıma bir yıldız
dü üyor geceden. Trenleri
görüyorum o sıra. Vagonlar dizilmi
raylar boyunca uçsuz bucaksız ve
salkım saçak. Kalabalıktan sıyrılıp
gelen gökten bir yıldız koparıp
koyuyor alnına. Yıldızlar ne çabuk
tükendi.
- Ho geldin, diyor Meral.
rkiliyorum. Alnına bakıyorum,
yıldız yok. Ona yıldız kalmamı .
• Bizim için de bir eyler
yazdın mı diye soruyor.
Gözlerim yıldızsız gecede:
- Yazaca ız bir gün bizim
öykümüzü.
TAVIR 46
SANAT B LD R S
YUSUF DO AR - KASIM 1991
YILLAR DA GEÇSE NSANLIK
SUÇLARI YARGILANACAKTIR
zmir sergim dolayısıyla yine sizlerle birlikteyim. Bu. 2 zmir Sergim. Çalı malarımı zmir nsan Hakları Deme i'nin düzenledi i 12 Eylül Kurultayı çerçevesin-de sergilemem benim için ayrı bir onur kayna ıdır.
Ülkemiz için 12 Eylül, takvimlerde bir gün olmaktan çıkmı 1980'den günümüze dek uzayan bir diktatoryayı anlatır terim olmu tur. Bu dönemde insanlar ekonomik ve siyasi alanda maddi i kenceden geçirilirken; kültür ve sanatta da manevi i kenceye tabi tutulmu lardır. Beyinler kemirilip, yürekler sızlatılarak. Ama u unutulmamalıdır: Yıllar geçse de bu insanlık suçları gerek siyasi alanda, gerekse de sanatsal alanda yargılanacaktır. Sanatsal üretimimde bunu yerine getirebiliyorsam ne mutlu bana.
Emperyalist tekelci burjuvazinin temsilcili ini üstlenen burjuvazi, kültür ve sanatta da onun çöplük kültürünün üretilmesine aracılık etmektedir. Emek nasıl sömürülüp, a a ılanmı , sömürgen rantiyeler ba kö eye oturtulup el üstün-
Bu dönemde insanlar, ekonomik ve siyasi alanda maddi i kenceden geçirilirken; kültür ve sanatta da manevi i kenceye tabi tutulmu lardır. Beyinler kemirilip, yürekler sızlatılarak.
de tutulmu sa; sanatta da emekten yana, halkın çıkarları do rultusunda sanat çalı maları yapanlar baskı altında tutulmu re-sim sergileri geceyarıları basılmı , müzik konserleri, tiyatro oyunları yasaklanmı , kitaplar yakılmı , çalı maları engellenirken, emeksiz yaratmalar, tesadüfi olu umlara dayanan çalı malar ba kö eye oturtulmu , ödüller verilip desteklenmi tir. Tüm bu çalı malar yaratıcı eksikli ini gizleyen anlık etkileme dı ında bir etkisi olmayan, kendisinden ba kasıyla ileti im kuramayan bireysel iç dünyalarının yansımasından ba ka bir ey de ildi.
Emperyalizm en yüce de er olarak sunuldu. Sömürgecili i insan vücudunun her santiminde hissettirilme e çalı ıldı.
Amerika ve Avrupa'yı kabe, o yönü de kıble yaptılar. Eylül'ün burjuva ve feodalleri gibi "New York'ta kazık yemek bile ereftir." (Gergedan Sayı 19 S. 47 Eylül 1988) diyebilecek ressamlar çıkardılar.
Burjuvazi itibarsızlı ını giderme yollarından biri olarak sanatı metala tırmakta gördü. Satın aldı ı resimlerle itibar kazanaca ını sanıp yapay yükseklik göste-
TAVIR 47
risinde bulunan burjuvazi gibi, milyarlar vererek aldıkları tabloları yatırım aracı olarak gören bankacılar da ço almaktadır (Milliyet 21 Aralık 1990) Yaratıcı gücü olmayan burjuvazi para gücüyle, bu çalı -maları sahiplenme duygusuna kapılıyordu. Sanat, onlar için para getiren kullanım de erli, psikolojik rahatlama sa layan bir e yaydı. Ban zaman da çöpe atıla-cak nesnelerdi sanat, onlar için. Atmak için dizdikleri arap gi elerini sergi diye izlettiren (Milliyet Sanat Dergisi Sayı 159 S. 64) galercileri de olacaktı tabi. Bo vakitlerini geçirmek, ya da ba ka mesleklerde ba arısız kalıp da galericili e yönelen ki ilerdi bunlar
Tüm çabalarına ve de devletin deste ine ra men yine de beceremeyeceklerdi. Bir avuç kalınanın ezikli ini daima du-yacaklardı, kalın duvarlar arasında. Kendini 15 yıllık galerici, koleksiyoncu olarak tanıtan resim piyasasında etkili bir ki i de, bu gerçe i açıklamak zorunda kalıyor-
du. 'Önce unu söyleyeyim : Sanat = Para'dır. Büyük bir paranın döndü ü, çok
New York'ta kazık yemek bile ereftir" diyebilecek ressamlar
çıkardılar.
yüksek bir kesimin alıcısı oldu u bir alandır sanat. Aslında galericili i bırakmam gerekti ini dü ünecek kadar ümitsizim. Bir yandan da devam etmeliyim diyorum. U ra ıyorsunuz, çabalıyorsunuz bir sergi açıyorsunuz onbe ki i ancak ilgileniyor." (Argos Sayı 35 S. 74 Temmuz 1991)
Sözün kısası Eylül'ün resmi sanat anlayı ını öyle özetleyebiliriz: Amerikan kazı ını eref saymak, çöpe atılacak bo i-eleri sanat sergisi diye
izlettirmek, halkla aralarına kalın duvarlar ördürerek yapılan sergilere de ancak 15-20 ki inin gelme-sini sa lamak.
TAVIR 48
KURULTAY NOTLARI
Ç DEM AKDEN ZL
Gün ilerliyor. Geç kalma endi esiyle tez adımlarla yürüyorum. Gözlerim bir yandan Küçükçekmece HEP lçe binasını ararken, di er yandan etraftaki polisleri kolluyor. Uzun, ince eskice bir bina HEP binası. Kapıya yakın bir yerlerde tanıdık yüzleri seçiyorum. Yüze yakın insan var içeride. Gittikçe ço alıyoruz. Anadolu'dan gelenlerde ayrı bir merak, ayrı bir heyecan. Dostlukların sevecen havası kaplıyor salonu. "Ya- asın
TÖDEF" sloganlarının yazılı oldu u pankartların altında, koyula an tanı malarda gençlik TÖDEF'i ya atıyor, ya ata- cak. Yerlerimize oturuyoruz yava ya-va . Haber alamadı ımız arkada larımız var. Oldukça uzun gelen bir bekleyi bu. Kurultayı yapıp yapamayaca ımız konu-sundaki endi elerim artıyor. Arkada larımızı gözaltına alıyor-lar. Yumruklar sıkılıyor, bakı lar kes-kinle iyor. Öfke yayılıyor, kabarıyor. Artık saniyelerle de il yürek vurulu larıyla ilerliyor zaman. Hepimiz bir anda kapıya do ru yöneliyoruz. Hiç bir ku ku, endi e, korku ifadesi yok yüzlerde. Tek bir dü ünce ile hareket ediyoruz: Arkada larımızı vermemek.
- Arkada lar, bizler her ko ulda ku- rultay'mızı yapmaya kararlıyız. Hiç bir baskı, gözaltı bizi bundan alıkoymamalı. Lütfen sakin olalım ve yerlerimize otura lım. Bu ko ullarda sakin olmak, öfkemi-zi dizinlemek çok zor. Ama zoru ba arı-Biraz buruk fakat do ru tavır almanın bilinciyle dönüyoruz yerlerimize. Ve kurultay ba lıyor. Otuzaltı ilden gelen delegeler var aramızda. Kurultay'a sunmak için bildirgeler hazırlamı lar. Her biri oylanıyor ve tartı maya geçiliyor. Okunan bildirgelerde dikkatimi çok fazla yo unla tıramıyorum. Kesik kesik cümleler geliyor kula ıma: Ö renci gençlik örgütlülü ünün bilinciyle demokratik hak alma mücadelesini sürdürüyor. Bizler kitlesel ö renci hareketini yaratmak için mücadele ediyoruz, edece- iz. Birden ı ıklar kesiliyor. Hiç
birimizin kafasında soru i areti yok. Bunu kimin, niçin yaptı ını biliyoruz. Tanı ma yine de devam ediyor. Türkiye ö renci gençli inin nabzı hızlanarak atıyor Küçük-çekmece'de. Dı kapının önünde olası bir saldı-
TAVIR 49
rıya kar ı grup grup bekle iliyor.
leyi te dokuma tezgahını andıran
ritmik bir dü-zen var. Su istiyor
nöbetçiler, bulabildi ini bir kaba
doldurup indiriyorum.Su da ıtma
i lemi ara ara mar larla, türkülerle
kes i l i yor .Geridönerken ben de bir
ucundan katılıyorum bu co kuya ve
se-
Polis copları ardarda inip kalkıyor.
Kolkola girip etten bir duvar
örüyoruz.
Arada dü enlerde oluyor. Genç bir
kız
saçlarından sürükleniyor, slogan
atıyor tüm bedeniyle. Hepimiz
ayaktayız imdi, hep bir a ızdan gö üs
geriyoruz baskıya. sömürüye. Bir
yandan tiyatrocu arkada -
sim kısılıncaya kadar söylüyorum
türkülerimizi.
Saat altıyı geçiyor. Artık Kurul-
tay'ın sonlarına yakla ıyoruz.
- Arkada lar, kapımızda polisler
var.. Tüm baskılara ra men sabaha dek sü-
recek enli imiz.
Duvarları ö renci gençli in ehitle-
rinin resimlen süslüyor Kenan, Kahra-
man, Birtan, Seher ve di erleri. Onlar
ya ama sevdalı birer direnç çiçe iydiler.
Direnmeyi, ya amayı bir kez de onlardan
ö reniyoruz, öykü öykü, iir iir.
larımızı alkı lıyor, bir yandan slogan
atıyoruz.
- Diyarbakır oyunlarını bilen var mı
acaba aramızda?
- Anons edip sorsak ne iyi olur
- Belki hemen burada bir ekip olu -
turabiliriz.
Anons ediliyor, yakla ık on ki ilik bu
ekip be dakika içinde hazırlanıyorlar.
Hepimiz a ırıyoruz bu iste e, bu kararlılı-
ı, bu çocuksu sevince. Oyunların,
iirlerin ardı arkası kesilmiyor sabaha dek.
Bir çok ilden gelenler var bu grupların
için-
TAVIR 50
de Gençlik, payla ımın, dayanı manın ne
oldu unu biliyor.
IYÖ-DER'in hazırladı ı kumanya-
lardan yiyoruz acıktıkça. Hatla bir
ara çay içme olana ımız bile oluyor.
çimizi ti treten so ukta gece yarısı
içilen çaylar hepimiz için sürpriz.
Gözaltındaki arkada larımızdan
geIen haberler sık sık duyuruluyor.
ki yüzü a kın arkada ımız
gözaltında. Gece ilerli-yor, yoldan
gelmenin de yorgunlu u ile vücutlu
yava yava a ırla ıyor. Sandalye-
lerin üstü, yerler uyuyan insanlarla
dolu. Ben de bu arada kendime bir
yer bulup yarım saat uyuyorum.
Ne eli bir a ızdan söylenen Kürtçe
türlülerle sıçrıyoruz yerlerimizden.
Kürtler kendi türkülerini daha bir güzel,
daha bir duyarlı söylüyorlar sanki.
Halaylar zılgıt sesleriyle süslü,
halaylar omuz omuza. HEP lçe
te kilatındaki dostlarımız tüm direni
boyunca destek oluyorlar bizlere.
Varlıkları ile güçleniyoruz.
Yava yava yükselen güne , ı ık
oyunlarıyla aydınlatıyor salonu.
Görüntüler ke ke bir foto raf
makinası olsaydı dedirtecek kadar
canlı. Gazetelerdeki haberler okunuyor
mikrofondan. Yer yer alkı sesleri
yükseliyor. Kamuoyunun dikkati
üzerimizde.Gözaltındaki
arkada larımız serbest bırakılıncaya
ve polis ku atması kalkıncaya dek
burada, bu binadayız hepimiz.
Sabahın erken saatlerinden bu
ya-
na resmi polisler binanın çevresinden
çekiliyorlar. Bütün arkada larımızın
serbest bırakıldı ını ö reniyoruz. Bu
arada tele-fonlarımız kesiliyor.
• Bizleri yalnız bırakmak,
direni imizi kırmak istiyorlar.
• Bunu ba arabileceklerini
sanıyorlar.
• Biz her ko ulda direndik,
imdi-
de direnece iz.
Ve türküler yumruk gibi patlıyor
salonda Haykırıyoruz
susmayaca ımızı
susturulamayaca ımızı. Gözler umut
yüklü, güzler ı ıl ı ıl.
Saat ö leyi geçti, artık hepimiz
binadan çıkmaya hazırlanıyoruz
Aileler, analar da var aramızda,
tedirgin ama meraklılar. çlerinden
biri avukatımıza yakla ıyor usulca
- Bir ey olmayacak de il mi?
- Meraklanmayın hiç bir ey
olmaz.
Birazcık rahatlamı gibi. Sanki
ar
tık yalnızca kızı için de il, bizler için
de endi eleniyor.
Binadan çıkı için kordon
olu turuyoruz. Otobüslerimiz kapıda
içimizden bir ki iyi bile vermemeye
kararlıyız. Gözlerim dün geceden bu
yana bizi izleyen sivil polislere
takılıyor. Yorgun ve öfkeliler. Daha
bir kararlı kaldırıyorum elimi. Zafer
i aretleriyle biniyoruz otobüslere.
Gençlik onurlu, güvenli stanbul'a ve
tüm Türkiye'ye do ru yol alıyor,
ardında mar larının ve türkülerinin
sesini bırakarak.
TAVIR 51
BOYU K ADIM HÜCREN N
T YATRO ARAÇ
Oyun 4 ki i ile oynanmaktadır. 1 Politikacı ve jandarma (Bu tiplemeler için poliitkacı apkası, mi fer ve cop kullanılır.) 1. Devrimci 1. Ana (Beyaz ba örtü ve alnındaki kırmızı bant ile simgelenir.) 1.Anlatıcı (Devrimci sahnenin ortasında,elleri arkada diz çökmü durumdadır. Ama yan tarafta, ellerini devrim- ciye do ru uzatarak durur. Anlatıcı sahnenin bir kö esindedir. ) ANLATICI: Yer Eski ehir L Tipi Cezaevi Korkunun eseri..
Korkuyorlar yılgınlı a kar ı direnci çiçekleyen yüreklerden. Korkuyorlar yıllardır sürdürdükleri baskıya kar ı inançlarından soyunmayan beyinlerden. So usun diye yürekler, yıkılsın diye bedenler örüldü bu duvarlar. Ama...
DEVR MC : Ama onurumuzu savunaca ız. Devrimci onurumuzu, siyasal kimli imizi teslim etmeyece iz. Ne zor günler bize yabancı, Ne de biz zor günlere. nsanın zalime, (Bu sözlerle aya a kalkar.)
Bu day ba a ının zulüm rüzgarına kar ı Dö ü üdür ya anan.
(Sahnenin bir kö esinden ko arak jandarma girer. Copuyla vurur, Devrimci dü er, sonra do rulur, Jandarma tekrar vurur,devrimci aynı ekilde dü er ve do rulur.Bu mizansen bir süre devam eder. Jandarma her seferinde daha azgın ve seri bir ekilde vurur. Devrimci ise her dü meden sonra kalka-ken ba ı dik olmalıdır. Bir süre sonra sahne donar.) ANLATICI: Bu daylar büyüye,gö ere
Ba aklar sarara ,sarara Sular çarkı çevire, çevire un olur Eller yo urur. fırınlar pi irir, ekmek olur Ama kimin sofrasına?
(Anlatıcının sözleriyle birlikte jandarmayı oynayan ki i,ba ına politikacı apkasını giyer ve bir yükseltiye çıkarak, boynuna üzerinde parmaklık çizili ve "Eski ehir L Tipi Cezaevi" yazan bir tabloyu asar.) POL T KACI: Bizim için döner bu de irmen
Su azgınsa durulmalı Bu day boyun e meli Ya boyun e ilir, ya dü er boyunlar öne. Eksilirse zengin sofrasındaki ekmekler. Karga a egemen olur düzene Herkes yerini bilmeli. Dengeler bozulacak diyenin beyni de i meli. Koymalı direneni zindana, sıvamalı bütün bo lukları Ne ı ık girsin içeriye ne de ı ık dı arıya.
TAVIR 52
Dengeyi bozmak isteyen, önce yenik dü meli kendine. (Politikacı bu sözlerle birlikte devrimcilerin etrafını hücre görüntüsü vermek
amacıyla kapatır. Bunun için arkadan yere destekli kartonlar kullanılabilir.)
DEVR MC : "Boyu iki adım hücrenin Eni de Kolumu uzatınca duvar Ba ımı kaldırınca tavan Buzdan so uk Ama ...(Geriye do ru gerilir ve omuzuyla bir duvarı yıkar gibi ileriye atılır.)
Engin kırlar var az ötemde Derin nehirler, da dizileri, deniz kıyıları, yollar... Yurdum yani Arkada lar var di er hücrelerde Direnen arkada lar Savunaca ız tüm bunları iki adımlık u alanda"
ANLATICI: Ve analar, babalar, aynı inancı ta ıyan yürekler var dı arıda. Sesleniyorlar
zulüm duvarlarını kanla örenlere. Sesleniyorlar yi itçe ANA: Ne yol bitimindeyiz, ne de ba ında
Yorgun de iliz, bitkin de iliz Gönlümüze dü en sevdanın Yankısı döner durur ço alarak. lk rastla mamız de il zulümle Aç çocukların çı lı ına Bitmez tükenmez yoksullu a Ya ma edilmi sofralara "DURUN" diyen sesler Evlatlarımızın sesidir Biliriz hiç çıkmayacak, alınlarımızdan Öfkeyle doladı ımız kızıl bantlar Bilinizhiç bitmeyecek Topra a dü en canların içimizdeki sevinçli hüznü Ta ki... Bu duvarlar yıkılana
Ülkemde özgürlük çiçekleri açana kadar. (Devrimciye döner) O ul, menzildeyiz
Gidece imiz yere kadar tereddütsüz pe inizdeyiz. ANLATICI: ( Devrimcinin yanını gelir ve elini tutar)
Nasıl söndürecekler yürekteki bu ate i ANA: (Aynı ekilde)
Nasıl karartacaklar do maya durmu güne i? DEVR MC : Nasıl tutacaklar namludan çıkmı kur unu? ANLATIC l-ANA DEVR MC : (Ellerini kaldırırlar)
TAVIR 53
DEVLET SANATÇILI I
Kapitalizmin hayatı belirmeye ba lama-sından önce kimi sanatçılar soyluların hi-mayesi altındaydı. Onlara yeni tadlar su-nabildikleri sürece onurlandırılıyorlardı. Ülkemizde de Osmanlı padi ahları ya -danlıklarının dı ında bazı yabancı ressamları da besleyebilme inceli i gösterebilmi lerdi.
Tanzimat'ın ilanından bu yana aydınlar batı taklitçisi bir yakla ım bekleyerek devlet himayesini arzuladıklarını sık sık dile getirirler.
Kapitalizmin görece zenginli i, ileti im araçlarındaki geli me, medyanın en-düstrile mesi i tahlarını kabartmaktadır. TV ve yeni basın yayın teknolojisi, ya lanmaları ve onurlandırılmaları için bulunmaz olanaklar sunmaktadır.
1980 fa ist cuntası her türlü demokratik ve ça da e ilimi bastırırken kanun kuvvetinde bir kararnameyle kendine devlet sanatçılı ı adlı koltuk de nekleri de atamı tı. Toplum bütün, nefes boruları dü ümlenmi ken renklendirilen TV kanallarında yeni bir cins sanatçı grubunu tanıyabilirle olana ına kavu mu tu.
TAVIR
Aynı uygulamalar cunta uzantısı hükü-metler tarafından da sürdürülürken Temmuz 1991 sonlarına do ru ba rı yanık bir aydının Adam Sanat Dergisi'ndeki yakarı-ını ("Bir Ya ar Kemal'in, bir Aziz Ne-
sin'in Çankaya doruklarında bir çay top-lantısında boy göstermelerine olanak sa -lanmaması utanılası bir ey bence", sayı 70, Eylül 1991) gören "Son Türk büyükleri" bu kurumda da hızlı reformlar gerçek-le tirdiler. Tabii ki Adam Sanat Dergisi ya-zan 36 ki ilik cicili bicili bir liste ummu-yordu. Yine de herkes kabul etseydi Mitte-rand vari ça rı ım yaratılabilinirdi.
Sanat çevrelerinde yo un tartı malar ya andı. Kültür Bakanı'nın gelece i, maa ve ödenek iste i gibi önemli konularda görü ler belirtildi.
Ya ar Kemal, Fazıl Hüsnü Da larca vb.leri ödülü reddederek "kurum" hakkında tutarlı açıklamalar yaptılar. Kimi sanatçılarsa kendilerine göre nedenler öne sürerek ince kapris örnekleri sergilediler. •
54
Tavır Okuru, Ahmet Gün
HABERLER - YORUMLAR
SÜLEYMAN DANI MAN SERG S
MKM'de Kürt ressamların çalı maları- anların çalı maları- nın sergilenmesi için bir sergi salonu açıldı. Sanata toplumcu geçekçi bir bakı açısıyla bakıyoruz. Günün ko ullarında ulusal sorun ön plana çıkıyor. Bundan kaynaklı Kürt ulusuna yönelik baskıları, i kenceleri yapıtlarımda yansıtmaya, dile getirmeye çalı ıyorum. Sanatı politikada,
felsefede ya amın her alanında gösterilen çaba
olarak dü ünüyorum. MKM, Kürt kültür ve sanatına yönelik bir alan. Bu nedenle Kürt sanatçıları bu
bünyede yapıtlarını sergiliyorlar. Bu a amada ulusal sanatın öne çıkarılması da tanınmaya acıtmı tır. Bize göre her ulusun devrimci aydınının, sanatçısının kendi ulusal sorununu sınıfsal bir temekte ele alarak i lemesi gerekir " diyen sanatçının eserleri Yukarı Mezopotamya Kültür Merkezi'nde 16 Kasım - 12 Aralık tarihleri arasında sergileniyor.
Sergi, Tarlaba ı Cad. No 128
Beyo lu/ STANBUL adresinde izlenilebilir
TAVIR 55
HABERLER -
OKM DAYANI MA GECES
Egemen sınıfların yaymaya çalı tı ı yoz, dejenere kültüre kar ı alternatif kültür yaratma amacıyla etkinliklerini yürüten Ortaköy Kültür Merkezi, 11 Ekim günü kapatılmı , 11 OKM emekçisi gözaltına alınmı tı. 1 haftalık bir kapanma süreci ya-ayan OKM'nin maddi kaybı (yer kirası, film
kirası..) milyonları bulmu tu. Hem bu maddi kaybı giderme, hem de
kapatılmanın üzerinden "B Z VARIZ" me-sajını iletmek amacıyla, 21 Kasım Per embe günü "Ortaköy Kültür Merkezi'yle Da-yanı ma Gecesi" düzenlendi. Gerek zaman azlı ı, gerekse de gazete ilanı verememe gibi sınırlı bir kampanyaya ra men 1200 ki ilik co kulu bir katılım sa landı.
Eski ehir Cezaevi'nin tabutluklarında ölüme yatanlar için, Özgür-Der'li aileler adına bir tutuklu annesi konu ma yaptı.
Gece, Özgürlük Türküsü grubunun kendi bestelerinden olu turdu u repertuarıyla açıldı.
Grup Ekin, Grup Yorum, Ortaköy Halk Sahnesi Oyuncuları, KÜFAD (Küçük-köy Folklor Ara tırma Derne i)'nin etkin-liklerinin yanısıra, brahim Karaca, Hayati Azim, Senar Turgut ve Ahmet Yüzüak geceye destek veren sanatçılar arasındaydı.
Aynı gecede iki OKM emekçisinin de ni anı gerçekle ti. "Dalı dala e ler gibi, ay-rılı ı ta lar gibi, halk u runa a klar gibi el tutu up yeni bir türküye ba layan," alternatif bir sevgiyi yaratma çabasıyla hareket eden arkada larına Grup Yorum, Nazım Hikmet'in;
" nsanların içindeyim Seviyorum insanları Hareketi seviyorum Dü ünceyi seviyorum Kavgamı seviyorum Sen kavgamın içinde Bir insansın sevgilim Seni seviyorum" iirini
besteleyerek arma an etti.
• Grup Yorum'un 2. Avrupa turnesi, "Yılmaz Güney'i Ya atalım" geceleriyle ba ladı. "Sinemamıza devrimci de erler kazandırması ve bıraktı ı miras yani sava-
an sinemayı yaratması, onun gecelerine katılmamızın en önemli nedenleridir. Yılmaz Güney gecelerinde bulunmak bizim için devrimci sanatçı duyarlılı ı ve sorum-lulu uydu." diyen Grup Yorum, Hamburg, Stutgart, Köln, Berlin, Paris, Zürih, Viyana, Amsterdam, Duisburg ve Frankfurt'ta verdi i konserlerde yakla ık 20.000 ki iye seslendi. Radyo, TV ve gazete röportajlarıyla da geni bir kitleye ula an Grup, acılı, kahırlı ama umut yüklü ülkenin türkülerini, uzak da köylerini, savrulan tozlarını, harman yerlerini geride bırakıp el kapılarında ter dökenlere söyledi.
• Geçti imiz ay Kürt sinemasının ilk örne ini olu turan Hece ile Siyabend'in yapımcısı Senar Turgut'un tutuklanması nın ardından, Mirzali Çimen'in "Dünü ve Bugünü ile Gerikalmı lık Sorunu" ve Meh met Bayrak'ın "Kürt Halk Türküleri" adlı kitapları taplatıldı.
Demokratikle iliyor, dü ünceye konan yasaklar kaldırılıyor nutukları arasında, sessizce geçi tirilmeye çalı ılan tüm bu uygulamalar de i imin yalnızca biçimde oldu unu gösteriyor. Özde ise halâ, "Halk adına bilim, kültür ve sanat" iarını yükseltenlerden korkuyorlar.
• Grup Özgürlük Türküsü, Ba cı lar'da Eski ehir'deki uygulamaların pro testo edildi i bir etkinlik sırasında gözaltı na alındı. Özgür bir dünyayı savunanların ya amın her alanında baskılarla kar ıla tı ı Dünya'nın Türkiye'sinde, Cezaevlerine
ölüm hücreleri in a eden, karakolları i - kencehanelere dönü türen, halkın türkü lerini söyleyenleri gözaltılar ve tutuklama larla yıldırmaya çalı an hep aynı mantık. Özgürlük Türküsü bu mantı ın kar ısına Eski ehir Cezaevi'ndeki açlık grevlerine destek vermek için düzenlenen bir dinle tiyle çıktı.
• Aydın ve yazar smail Be ikçi yazdı ı kitaplar ve bilimsel ara tırmaları baha
ne edilerek yeniden tutuklandı. smail Be ikçi tüm bu baskılara kar ın gösterdi i tu
tarlı aydın tavrıyla ve dü üncelerini her ko ulda tavizsiz savunmasıyla bütün ay dınlara örnek olu turuyor.
TAVIR 56
HAYKIRACA IM
Bana bir karı toprak kalana kadar,
bir tek zeytin a acı kalana kadar,
bir tek portakal a acı,
bir ufak kuyu,
bir ufak koru kalana kadar,
anılar kalana kadar.
bir küçük kitaplık,
ölmü dedemin resmi,
bir duvar kalana kadar,
arapça sözlükler, halk türküleri,
iirler, el yazmaları kalana kadar,
Antar Al Absi masalları,
bu gözler, bu kitaplar, bu eller kalana kadar,
bir de bu soluk,
bendeki bu soluk...
Haykırara ım dünyanın suratına
özgür insanlar adına sava ı.
Doysun varsın utancın ekme iyle
alçak domuzlar,
güne in dü manları,
Solu um kesilene kadar
kalacak solu um.
Ekmek olacak,
silah olarak
sava an ellerde
solu um.
SAM H EL KASIM