d01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 page 143 (1, 2) dİl...
TRANSCRIPT
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 143 (1, 2)
EKEV AKADEMI DERCİSİ Yıl: B Sayı: 20 (Yaz 2004)------- 277
DİL-TOPLUM İLİŞKİSİ VE ARİ-SAMi POLEMİGİNDE DİL VE SAMi DİLLERİ
Faruk BOZGÖZ (*)
Özet
İlkçağlardan beri dilin kaynağı ve diller/e ilgili pekçok görüş ileri sürü/müştür. Bu tartışmaların yoğunlaştığı tarihsel süreç içerisindeki en önemli dönemlerden birisi 16. yy' dan itibaren başlayan ve Avrupa'ya rengini ve kimliğini kazandırmadaaltyapı oluşturan Ari-Sami polemiği çerçevesindeki. dil tartışmaları olmuştur. Michel Foucault'nun da dediği gibi; "Batı aklındafilolojinin doğumu biyolojinin ya da politik ekonominin doğumundan daha az dikkat çekmiştir." Bu tartışmalar ve düşünceler dilsel özelliklerden daha ziyade Ari-Sami halklarının karakterlerini yansıtır mahiyettedir. Dil-toplum ilişkisi açısından, Sami dillerinin içinde doğdukları toplumların özelliklerini taşımaları kaçınılmazdır. Ancak sami dillerinin, "din dilleri veya cennet dilleri" olarak şöhret bulmuş olmaları pekçok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Bu çalışmada, dil-toplum ilişkisi ve Ari-Sami ayrımı polemiğinde ortaya çıkan Sami dillerinin bazı özelliklerini ortaya koyduk ve yine aynı bağlamda modern Avrupa'nın oluşumu sürecindeki dilsel tartışmaları Sami dilleri açısından inceledik.
Anahtar Kelimeler: Dil-Toplum, Sami Dilleri, Ari-Sami, Dil, Cennet Dilleri.
Languages and Semitic Languages in the Language-Society Relationship and Aryan-Semitic Polemics
Abstract
Since the antic times, many ideas canceming the language and its origin have been assert ed. One of the most important periods in the histarical process in which these discussions have candensed was the linguistic discussion at theframework of the Aryan-Semitic polemics which began in the 16th century andformed the infrastructure !substructure of Europe's colour and identification. As Michael Foucault said, "The birth ofphilology attracted far less notice in the Western mind than did the birth of biology or political economy. These discussions and thoughts reflect the characteristics of the AryanSemitic peoples more than their linguistic features. From the view-point of language-society relationship, it is unavoidable for the S emitic languages to carry the characteristics of the society in which they were born. But because of the fact that the Semitic languages were he/d in high regutation as "languages ofreligion or languages ofparadise", with this so many disputes arose.ln this study, we exposed some characteristics of the Semitic languages observed during the Aryan-Semitic polemics and language-society relationship and again in the same cantext we studied the linguistic discussions in the process of the genesis of modern Europe from the stand-point of the Semitic languages.
Key Words: Language-Society, Semitic Languages, Aryan-Semite, Language, Languages of Paradise.
*) Yrd. Doç. Dr., Dicle Üniv., Fen Edebiyat Fak., Doğu Dilleri ve Edebiyatlan Bölüm Başkanı. (e-posta~ '[email protected])
ı
' ~ .
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 144 (1, 1)
278 / Yrd. Doç. Dr. Faruk BOZGÖZ-----EKEV AKADEMİ DERCİSİ
Giriş
Kusursuz bir.dil ütopyası yalnızca Avrupa kültürünün bir sapiantısı olmamıştır. Dillerin birbiriyle karışması teması ve tüm insan soyunun ortak olarak kullandığı bir dilin yeniden bulunmş.sı ya da yaratılması yoluyla buna çare bulma girişimi, bütün kültürlerin tarihinde geniş bir yer tutarl. Ortaçağdan itibaren batı üzerindeki Kitab-ı Mukaddes kültürünün yoğun etkisi, dil ve dille ilgili meselelerde de ağırlığını göstermiştir. Din dillerinin mutlak.üstünlüğü ön kabulü ile dile yaklaşan batılı elitler, John Webb'in 1669 yılında yayınlamış olduğu An Histarical Essay Endeavouring the Probability that the Language of the Empire ofChina is the Primitive Language2 isimli kitabıyla birdönüm noktasına girmek zorunda kalmışlardır. Zira; dil konusunda o güne kadar Kitab-ı Mukaddes merkezli düşünen batılı elitlerTufan'dan sonra Nuh'un Çin'e çıktığı ve oraya yerleştiği savını ispatlamaya çalışmış olsalar da Çinliler'in Babil Kulesi'nin yapımına katılmamış, dolayısıyla confusio'dan uzak kalmış olmaları, üstelik yüzyıllarca yabancı istilalardan korunaklı olarak yaşamış olmaları gerçeği, kendilerine, yeni bakış açıları ve dilbilimsel çalışmalarda klasik gelenekten aynlmayı dayatmıştır. Bu yüzden, dille ilgili XIII. yy.dan sonra Avrupa'da aydınların asıl ilgilendikleri konu artık, ilk ve mükemmel dilin hangisi olduğu, dilin kusursuzluğu veya gramer değil, dil felsefesi olmuştur.
Aristoteles'in batıda daha önce bilinmeyen eserlerinin İslam medeniyetinin ilk dönemlerinde, Araplar tarafından bilim dünyasına tanıtılması, Skolastik felsefeye yeni bir hız vermişti. Skolastik tilazotlar bilimleri ve grameri tümdengelimli (deduktij) yöntemle, temel ilkelerle elde ettikleri önermelerde toplamağa çalışmışlardı. Çünkü onlara göre, dil ile doğa arasında bakışım olduğundan, gerçeğe götüren yollardan biri de dilin yapısını incelemekti.
Ortaçağ dil incelemelerinde bilimadamları, gramer ile mantığın değişmez ve mutlak bazı ilkelere dayandıkianna inanırlar ve dilin nasıl işlediğini bulmağa çalışırlardı. Mantık ile dilin yakınlığını, dil demek olan 'logos' sözünün mantık için kullanılmasından da anlarız. Benzer misyondaki mantık-dil ilişkisinin İslam dünyasına etkilerini hicıi ikinci asırdan itibaren gözlemlemekteyiz. Matta b. Yuhanna-Sirafi tartışmalarından3 Osmanlı devletinin yıkılışma kadar ki İslam dünyasının tarihi süreç içerisindeki eğitim kurumlannd~ yer almış olan İsagoci mantığına endeksli dil eğitiminin vazgeçilmezliği, bu ilişki- · nin İslam dünyasındaki izdüşümüdür. Öte yandan mantık ilkelerine tam uygun bir dilin yokluğunu kabul etmek zorunda kalan Hıristiyan düşünürler, bu durumu Babil Kulesi menkıbesiyle açıklamaktaydılar4.
1) Bkz. Umberto Eco, Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı; Avrupa'yı Kurmak, Afa Yayınlan, İstanbul, 1995, s. 15.
2) Aynca bkz. Hung Hofung, "Orientalist Knowledge and Social Theories: China and the European Conceptions of EastWest Differences from 1600 to 1900", Sociological Theory, Johns Hopkins University, Baltimore, 2003, sayı: 21, c. 3, s. 254-280.
3) Bkz. Muhammed Abid el-Cabirl, Arap Aklının Oluşumu, İz Yayınlan, İstanbul, 1997, s. 126.
4) Kitab-ı Mukaddes; Eski ve Yeni Ahit, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, İstanbul, 1993, Tekvin 1111-9,2/18-19. -.
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 144 (1, 2)
DİL-TOPLUM İLİŞKİSİ VE ARİ-SAMİ POLEMİGİNDE 279 DİL vE SAMİ DİLLERİ ------
Kutsal kitaplar, bütün insanlann, önceleri,_tek bir dil konuştuklannı, bir gün gurura kapılarak gökyüzüne kadar yükselecek bir kule yapınağa başladıklannı, onlan cezalandırmak isteyen Tannnın da kuleyi yıktırdıktan sonra dilleri birbirinden ayırdığını yazar5. Çağlannda konuşulan diller, böylece yozlaşmış, ilk dilin yetkinliğinden uzaklaşmışlardı. Bununla beraber, o yetkinliği bulmak olanağı büsbütün kaybolmuş muydu? Onu aramak denenemez miydi? İşte ilk ve orta çağlarda, dil konusunda, tartışılan başlıca sorunlar bunlardı6.
Hıristiyanlar, her şeye karşın, üç dile üstünlük tanıyorlardı: İbranice, Yunanca ve Latince. Çünkü bu üç dil kutsal saydıklan metinlerde kullanılmıştı. Hintlilerde ise dilbiliminin ve felsefenin gelişimi, tahmin olunacağı üzere, Vedalar'ın tefsiri ile alakalıdır. Hintlilerce kelam yani söz de tabiatın başka kuvvetleri gibi illüıileştirilmiş, bu suretle kutsilik kazandınlmıştır7. İlk Hınstiyan yazarlar, dilin kaynaklan konusunda genellikle Yahudi geleneğini izlemişlerdir. Müslüman bilginler ise yaratılan ilk dil ve cennetin dili olarak İbranice'nin yerine klasik Arapça'yı oturtarak dilin kökeninin ililhl olduğunu savunmuşlardır8. Her ne olursa olsun bu diller kutsanmışlar, cennetin dilleri sayılmışlar ve ayncalıklı bir konyına oturtularak özel muamele görmüşlerdir.
Diğer taraftan dilin başlangıcı problemiyle başta Yunan filozoflan olmak üzere felsefeciler, ilahiyatçılar ve dilciler uğraşmıştır. Eflatun ve Aristoteles, dil; doğal nudır (physei), yoksa bir tür anlaşma (thesei) ile vanlan bir sistem midir sorunu üzerine eğilmişlerdi. Aynı sorularla İslam alimleri de uğraşmışlardır. Plıysei kavrarru; "Dil ilahi midir veya ilham mıdır?" problematiğiyle İslam dünyasında gündeme gelirken, Thesei kavramına denk düşen kısım ise; "Dil mevzuf midir veya toplum tarafındıpı mı konulmuştur?" şeklinde İslam dünyası bilim-literatürüne uzun tartışmalanyla beraber geçmiştir9.
Dil hakkındaki bu karşıt görüşleri, ilk olarak, Eflatun'un Kratylos adlı diyalogunda buluruzlO. 'Physei' fikrini savunanlar; kelimelerin eşyalara, varlıklara bakışımlı olduklannı, gizli gerçekleri ortaya çıkarabileceklerini söylerlerdi. İslam dünyasında ve ortaçağda kÖkenbilime önem verilmesinin sebebi böylesi tartışmalann yapılmasından kay-
5) Karşılaştırma için bkz.Abrahaın I. Katsh, Judaism and the Koran; Biblical and Talmudic Backgrounds of the Koran and Coirimentaries, A. S. Bames and Company, Newyork, 1962; James Strong, The Exhaustive Concordance of The Bible: Showing Every Word of The Text of The Comman English Version of The Cananical Books and Every Occurrence of Each Word in Regular Order; Together with Dictionaries of Hebrew and Greek Words of the Original, kitabının "Language" maddesi; Kur'an-ı Kerim, Bakara Suresi 2/37; Kitab-ı Mukaddes, Tekvin 11/1-9
6) Bkz. Otto Jespersen, Language; /ts Nature, Development and Origin, Londra, 1922, s. 61-62.
7) Ragıb Özdem, Dil Türeyişi Teorilerine Toplu Bir Bakış, Ankara, 1944, s. 9.
8) Bkz. Gordon Wınant Hewes, Dilin Doğuşuna Ilişkin Kuramlar, YÜZüncüyıl Ü. Fen Edb. F. Yay., Van, 1993, s. 8; İbrahim Enis, Delaletu'l-Elfaz, Mektebetıı'I-Encela'I-Mısriyye, Kahire, 1993, s. 20; Ali Abdulvalıid Vilfl, Neş'etu'l-luga inde'I-Insani ve't-Tıjli, Daru Nehdati Mısr, tsz, Kahire, s. 10.
9) Celaluddin es-Suyuti, el-Muzhir fi Ulumi'l-Luğati ve Envaiha, Menşuriitıı'I-Mektebeti'I-Asriyye, Beyrut, 1987, I, s.30-36; Farabi, Kitabu'l-Huruj, Talık. Muhsin Mehdi, Daru'I-Meşrik, Beyrut, 1970, s. 137-138; Muhammed Sebilii Benabd el-Ali, el-Luğa, Daru Tubqalli'n-Neşr, Mağrib, 1994, s. 20.
10) Bkz. Eflatı,ın, Kratylos, (Çev. Suad Y. Baydur), MEB Yayınları, İstanbul, 1997, s. 9-18. \'
1-
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 145 (1, 1)
280 / Yrd. Doç. Dr. Faruk BOZGÖZ-----EKEV AKADEMİ DERCİSİ
naklanmaktaydı. Eflatun ve Stoacılar kelimelerin doğadan geldiğini ve eşyayı belirtmeğe, tanımağa yarayan sesle ilgili simgeler olduklarını savunmuşlardır. Aristotales bu görüşe karşı çıkmıştır! I.
A. DİL VE DİLLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
1. Dil Nedir? Kültürün, insan zihinl2 ve davranışlarının bir parçası olan dil, insan tecrübelerinden
gelen ve elde·edilmiş sistemli alışkanlıkların insan sesine sistemli bir şekilde yansırnış şeklidir. Dil, kurallı ve sistemli olarak işleyen bir kurumdur. Temel olarak sözlüdür ve bu sözlü semboller, gerçek yaşam, durum ve tecrübelerini Hintili olduğu sözlü sembollerle gösterirler. Aynı zamanda dil sosyal bir fonksiyona sahiptir ve toplum dışında varolamaz. Son derece karmaşık bir olgular bütünü olan dil; biçim ve anlam, akıl ve tutku, toplum ve birey, dış etki ve iç etki gibi unsurlarla iç içedirl3.
Edward Sapir'e göre ise dil, istemli olarak üretilen bir simgeler düzeni araı::ılığıyla düşünce, duygu ve İstekierin bildirişiminde kullanılan, içgüdüsel olmayan, yalnızca insana özgü bir yöntemdirl4.
2. Dillerin Genel Özellikleri
Tüm dillerin birtakım ortak özellikleri bulunmaktadır. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz:
1. Dil ses tir. Dilin sesten olduğu yargısı ilk bakışta çok tabi! bir özellik olarak gözükmektedir. En yaygın kanaate göre bir dile sahip bütün insanların, bu sesi dinleyerek ve konuşarak elde etmiş olmalarıdır. Dillerin yazım sistemleri kendi sistematik özelliklerini de bünyelerinde bulundurur. Tüm yazma sistemleri konuşmada ifade edilen en önemli özelliklerinden yalnızca bir tanesini ifade eder. Her toplum kendi dili için kendine has harfler seçebilir. Diller için yaygın olarak kullanılan Latin harfleri, farklı dillerde farklı farklı sesiere karşılık gelebilirler.
2. Dil sistemlidir. Dil bir dizi sembollerle gösterilebilir. Pek çok dil incelendiğinde, gerekli semboller grubunun sınırsız olmadığı görülecektir. Fakat kimi zaman bunlardan bir düzineden daha azı yeterli iken, belki de elliden daha fazlası da gerekebilmektedir. Fakat sembollerin sayısı ne olursa olsun, bu semboller belirli bir sistem dahilinde yer alırlar. Dillerdeki önek, sonek ve bağlaç gibi unsurlar dilin sistematikliğinin birer göstergesi konumundadıriarl5.
ll) Bkz. Süheyla Bayrav, Filolojinin Oluşumu: Çağdaş Dilbilim-Eleştiri Sorunlar, Edebiyat Fakültesi Yayınlan, İstanbul, 1975, s.21-22.
12) Bkz. Noam Chomsky, Dil ve Zihin, Ayraç Y., Ankara 2001, s. 20. 13) Bkz. Berke Vardar, Dilbilim Yazıları, Multilingual Y., İstanbul, 2001, s. 30. 14) Berke Vardar ve diğerleri, XX. Yüzyıl Dilbilimi (Kuramcılardan Seçme/er), TDK Yayınlan, Ankara,
1983, s. 46. 15) Bkz. Francis P. Dinneen, An Introduction to General Linguistics, Holt, Rinehart and Wiston, New
york, 1967, s. 6-11.
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 145 (1, 2)
DİL-TOPLUM İLİŞKİSİ VE ARİ-SAMİ POLEMİGİNDE 281 DİL VE SAMİ DiLLERİ ------
3. Dil sistemler sistemidir. Dildeki bu sistem, dildeki diğer fonoloji ve gramer vb. sistemlerle birleşerek dilin sistemler sistemi olduğunu ortaya çıkarır.
4. Dil anlamlıdır. İster bir dilbilimci olsun isterse de dille ilgilenen herhangi bir kimse olsun, konuşma esnasında üretilen sesin insan yaşamı ve iletişimindeki tüm eylem ve · olgulada ilişkili olduğunu görecektir. Bu ses sistemlerinin ve türlerinin kültürel çevreler ve toplumlarla yakından ilişkisi vardır. Sesiere yüklenen anlarnlar her toplulukta farklılıklar arzedebilirlerl6.
5. Dil keyfidir. Dilde dizgeler görecedir ve gösterge nedensizdirl7. Gösterileni gösterenle birleştiren bağ nedensizdir, ya da daha yalın olarak, dil göstergesi nedensizdirl8.
6. Dil gelenekseldir. Farklı dillerdeki konuşmacıların aynı anlamları taşıyan mesajlarla bile olsa gerekli iletişimi sağlamaları mümkün değildir. Çünkü herbir konuşmacı kullandığı dile ait sesleri geleneksel olarak kendi toplumundan öğrenrniştir. Böylece de dillerin farklılaşması gerçekleşmiştir.
7. Dilin ve dil yetisinin hem bireysel bir yanı, hem de toplumsal bir yanı vardır. Bunların biri olmadan öbürü düşilnülemez. Dil aynı zamanda bir zıtların sistemidir.
8. Dil yaratıcıdır. Dil benzer şekillerin ve zıtların bir sistemi olarak anlaşılabilir. Dildeki her şablon sınırsız bir şekilde ifade edilebilme imkanına sahiptir. Her ifade de diğer ifade ediş biçiminden referans olarak tamamen farklılık gösterebilir. Bu yüzden dinleyici daha önce hiç du ymadığı yeni bir cümleyi çok rahat bir şekilde kavrayabilmektedir19.
9. Dillerin herbirisi diğerlerinden farklı ve kendine hastırlar. Dil yetisi her an yerleşik bir dizgeyle bir evrim içerir; hem çağdaş bir kurumdur, hem de geçmişin ürünüdür her an. Dizgeyi tarihinden, bugünkü durumu eski durumundan ayırt etmek ilk bakışta insana kolay görünür. Gerçekteyse, bunları birleştiren· bağ öylesine sıkı bir bağdır ki, bu iki yönü birbirinden ayırmakta güçlük çekeriz.
10. Diller aynı zamanda grup grup birbirlerine benzerlik gösterirler. Alt-üst dil gruplandırmaları, sınıflandınlmaları ve bunların birbirlerinden etkilenmeleri hususlarında farklılıklar ortaya çıkabilir20. ·
3. Dil-Toplum İlişkisi
Dünyanın çeşitliliğini anlamak için dili bir araç olarak kullanmak sanatı dil araştırmaları için çıkış noktası olarak alınmış, dillerin çeşitliliği içinde ulusların çeşitliliği ve
16) Bkz. Berke Vardar vd., XX. Yüzyıl Di/bilimi, s. 76-85; Raja T. Nasr, The Essentials of Linguistic Science, Longman, Londra 1985, s. ll.
17) Bkz. Roland Barthes, Göstergebilim Ilkeleri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1979, s. 26-27.
18) Bkz. Perdinand de Saussure, Genel Dilbilim Dersleri, [Çeviren: Berke Vardar], Türk Dil Kurumu Y., Ankara, 1976, s. 61; Eınile Benveniste, Genel Dilbilim Sorunları, YKY, İstanbul, 1995, s. 74.
19) Mehmet Rifat, XX. Yüzyılda Dilbilim ve Göstergebilim Kuramları, Om Kurarn Yayınları, İstanbul, 2000, s. 77 vd.
20) Bkz. Lutz Edzard, Polygenesis, Convergence and Entropy: An Alternative Model of Linguistic Evalution AJPplied to Semitic Linguistic, Weisbaden, 1998, s. 53, 88.
/.
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 146 (1, 1)
282 / Yrd. Doç. Dr. Faruk BOZGÖZ-----EKEV AKADEMİ DERCİSİ
uluslann karakterleri araştınımaya çalışılnuştır. Diller, kendi başıanna ve özgür olarak doğmazlar. Bir topluluk içerisinde doğarlar ve bağlı olduklan kültür çevrelerinin özelliklerine göre şekillenerek, o özelliklerle birlikte gelişirler. Toplum içindeki bireylerde bulunan söz söyleme yetisi, uluslarda bulunan ruhsal güçle, özellikle düşünce gücü ile birleşir, anlamı daha da zenginleştirerek gelişir.
Ulusla birbirine kaynaşnuş olan dil, her topluma özgü özellikleri tanımak için en iyi kaynak olarak kabul edilmiştir. Yirminci yüzyılın başlannda Ferdinand de Saussure (1857-1913) dilbilimine geriye doğru bir göz attığında, pekçok bilgin kuşağı budüşüncelerle ulusal zihniyetierin tarihini yazma biçimlerini zenginleştirmişti. O zaman Saussure, bu konudaki itirazlannı formüle etmeden önce "bir dilin, bir ulusun psikolojik özelliklerini yansıttığı. düşüncesinin oldukça yaygın olduğunu"21 saptamıştır.
Bireyin dünyayı, konuştuğu anadilinde bulunan aynınlar ve bu aynınlar arasındaki ilişkiler aracılığı ile algılayıp açıkladığı22 düşünülecek olursa Sami dilleriyle dünyayı algılama ve açıklamak ta kuşkusuz diğer dil topluluklannın açıklamalanndan farklı olacaktır.
B. SAMİ D İLLERİ VE GENEL ÖZELLİKLERİ
1. Sami Dilleri Adlandırması Sami dilleri adlandınnası klasik Arapça ve İbranice kaynaklarda Nuh 'un oğlu Sam' a
nispet edilerek açıklanır. Sami dillerinin ana vatanı Asya ve Afrika btalarıdır. Bu dillerin pek çoğu hala kullanılınakta ve konuşulınaya devam edilmektedir. Bunlardan bazılan ise ölü diller konumundadırlar.
Genelde Sami dilleri grubu içerisine Asurca, İbranice, Fenikece, Aram.ıce, Arapça, Etyopyaca ve· Muhri-Sakatruca dilleri girer. Bunlardan Babilce ve Asurca dilleri tarih sahnesinde ilk olarak ortaya çıkanlardır. Ancak şu anda yaygın olarak kullanılmamaktadırlar23.
Tekvin'deki "Nuh'un oğullan Sam, Ham ve Yafets'in zürriyetleri bunlardır." şeklindeki ayetten hareketle Sfuni kavranunı ilk olarak Schlözer kullannuştır24. Alınan oryantalist Nöldeke25 (1836-1931) Kitab-ı Mukaddes'in Tekvin bölümündeki halklann tasnifı işleminin, dilsel ve tarihsel boyutlar göz önünde bulundurularak değil de siyasi ve coğrafi yönler esas alınarak yapıldığını ve bundan hareketle dillerin tasnifıne yönelindiğini söyler ve böylesi bir tasnif biçimine karşı çıkar26.
21) Bkz. Ferdinand de Saussure, Genel Dilbilim Sorunları, Verso Yayınlan, Ankara, 1985, s. 124-126.
22) Berke Vardar, a.g.e., s. 44.
23) Bkz. Ribhi Kemai,Durusu'l-Lugari'l-lbriyye, Daru'l-llm li'l-Melayln, 1992, Beyrut, s. 8.
24) Schlözer, Eichorn's Repertoriumjür Bibl. U. Morgenl. Literatur, 1781, s. 161'den nakleden E. Kautzsch, Genesius' Hebrew Grammar, Oarendon Pres, Oxford, 1919, s. 1.
25) Bkz. Abdurrahman Bedevi, Mevsüatu'l-Müsteşrikin, Daru'l-İlm li'I-Melayin, Beyrut, 1984, s. 417-420. .
26) Muhammed Atıyye el-Abriişi, el-Adlibu's-Samiyye, Daru İhyru'JcKutubi'l-Arabiyye, Kahire, 1946, s. 6.
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 146 (1, 2)
D lL-TOPLUM lLİŞKİSİ VE ARİ-SAMİ POLEMİGİNDE 283 DlL VE SAMİ DILLERİ ------
2. Sami Dillerinin Genel Özellikleri
Sami dilleri kendi aralannda birçok ortak özelliğe sahiptirler ve bazı yönleri ile diğer dillerden aynlırlar. Bu özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Sami dilleri dilin yalnızca sessel kökenierini ifade eden sessiz harfiere dayanırlar. Bu dillerde sesli harfiere yönelim hiçbir zaman sessiz harfler kadar ön plana çıkmaz. Sesli harfler ise daha çok hareketerne unsurlarına destek biçimiyle seslendirmede kullanılırlar ve aynı zamanda illetli harfler olarak kabul edilirler. Arapça'da üç illetli harf
(ı.$ .J l) olmasına karşın İbranice'de dört illetli harf (ı ~;ı') bulunmiıktadır27.
2- Kelimelerin çoğu etimolojik olarak üç harften oluşurlar. İbranice, Süryanice ve Arapça' da çoğu fiilierin telaffuzlan da birbirlerine benzemektedirler. Mesela "Okumak" fiili, Süryanice'de "Qroyto, qeryono" biçiminde iken bu fiil Arapça'da "Qarae" İbranice'de "Qera"28 dır29.
3- Sami dillerinde kelimelerin büyük çoğunhi~u için, hatta camid isimler ve Arapçalaştınlrnış yabancı lafızlar için bile fiilimsİ bir görüntü vardır30. Oysa ki bir grup Arap dilcisi tüm kelime ve siğalann köklerinin türediği aslın masdar (isim) olduğu kanaatindedirler.
4- Sami dillerinde isim ve fiil oluşturulmasındaki benzerlikler. İsim; sayı ve çeşit olarak, fiil ise; zaman, mücerred, ziyade, sıhhat ve illetli olma yönüyle benzeriikiere sahiptirler.
5- Zamider ve onlann isim, fıil ve harfiere bitişme yöntemindeki benzerlikler3I.
6- İsm-i fail, ism-i mef'uİ, ism-i zaman, ism-i mekan ve ism-i alet gibi müştak isimlerdeki benzerlikler.
7- Harekelerinin değişmesiyle kelimelerin anlamlannın değişmesi yönündeki benzerlikler32.
27) Ribhi Kemal, Şiurl Hadaşa Haivrit, Beyrut, 1993, s. 112; ElizerTırkel, lvrit Baka/ot, Illions, 1994, s. 45.
28) Bkz. İbranice Kur'an Çevirisi, Telaviv, tsz. II, 746.
29) Zakiye M. Ruşdi, es-Süryaniyye: Nahvuha ve Sarfuha maa Muhtartit min Nususi'l-Luğa, Kahire, 2002, s. 84-85; S. Ephrem, Mdarşono, Hollanda, 1986, s. 24; Core Anton Kiraz, Tefsiru't-Terkih ve't-Takşiyefi'l-Lugati's-Süryaniye, Hollanda, 1995, s. 107.
30) Müsteşriklerin büyük bir çoğunluğu fiilin en eski biçiminin emir sigası şeklinde olduğu görüşündedirler. Daha sonra emir kipinden fiilin zamire isnadı durumundan da muzari fiili türetilmiştir.
Mesela; (ı..;), {Js.), (.:ıj) ve {tı) gibi.emirkiplerinden {r~), {.:._,...),(~.,i;), {c=) muzarileri türetilmiştir. Kuşkusuz bu görüş fiilin emirden türetilmiş olduğun_ıı göstermez. Böylesi tartışmalar çok eskiden beri yapılagelmektedir. Benzer tartışmalar, Yahudi ve Hınstiyan dilbilimcileri arasında da yapılmıştır. Bkz. Umberto Eco, a.g.e., s. 88-93.
31) Zakiye M. Ruşdi, a.g.e., Kahire, 2001, s. 54-55.
32) Harekeleme sistenılerinin Süryanice'deki durumu için bkz. Core Anton Kiraz, a.g.e., s. 25-26; İbranice'deki yapı için bkz. Thomas O. Lambdin, Introduction to Biblical Hebrew, Darton-LongmanTodd, Ni,lrveç, 1996, s. 18.
ı
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 147 (1, 1)
284 / Yrd. Doç. Dr. Faruk BOZGÖZ-----EKEV AKADEMiDERCİSİ
8- Cümleler ve oluşturulma biçimlerindeki benzerlikler33.
9- İki boğaz harfleri (t) ve (<::) , itbak ( ağızdaki bazı organların üst üste getirip,
kapatıp sıkıştıolarak elde edilen s~sleri gösteren harfler) harflerinin (va), (~), (.b), (J<.) harflerini kapsamaları yönündeki benzerlikler34. Arapça'ya(~)dili denmesi ve İbrani
ce'de ('S:)sesinin belirgin olması gibi. Diğer taraftan Sami dilleri alfahelerindeki harflerin yazılışlarında da benzerlikler bulunmakta ve Sami dillerine ait harflerde biÇimsel olarak benzerlikler ğözlenmektedir. (Bkz. Tablo I, II, III, IV)
10- Vücut organları, akrabalık ilişkileri, sayılar, hayvan ve bitki isimleri ve Sami halklarında yaygın olarak varolan yaşam gereçleri ile ilgili kelime ve kavramlardaki benzerlikler.
Müsteşriklerden bazıları modern Süryanice'de olduğu gibi bu özelliklerden bazılarının Sami dillerinin modern lehçelerinde değişimlere uğradığını, hatta; bir kısım özelliklerinde ortadan kalkmış olduğunu söylemektedirler35.
Çok eski kökü olan Sami dillerinden Aşur dili ise Sami dillerinin sahip olduğu bu özelliklerin hep~ine sahip değildir. Modern ve klasik Sami lehçelerinde pek çok farklıIıklar bulunmasıyla beraber biz bunlar arasındaki var olan bağları tespit edebiliriz ve yaklaşık olarak ta eski lehçelerin görünümleri ne kadar kaybolurlarsa kayboisunlar ve yeni lehçelerin biçim değişiklik!eri nasıl tezahtir ederse- etsin, yenilecin nasıl bir yönelimle ortaya çıktıklarını açıklayabiliriz.
3. Sami Dilleri Coğrafyası Sami dillerinin özelliklerini taşıyan kültürel ve coğrafi çevreler göz önünde bulundu
rolduğunda Ortadoğu, Asya ve Afrika kıtahinnın belirli bölümleri Sami dilleri coğrafyasını oluşturduğu gözlemlenmektedir. Sami dilleri coğrafyası ve bu dillerin ilk anavatanlarının neresi olduğu hususunda bilim adamları çeşitli görüşler ileri sürmektedirler. Bunlar:
1. Kuzey Irak, Babil toprakları, Fırat-Dicle havzası. Samiler buradan Arabistanın güneyine göç etmişlerdir. Ariler bu bölgelere gelmeden önce Irak topraklarında Sümerler bulunmaktaydı.
2. Sami dillerinin esas vatanı Kenan ülkesidir. Kenan ülkesi Sarnileri Irak Samilerinden daha eskidir. Bu yüzden Sami dillerinin ilk anavatanının Kenan ülkesi sayılması daha makuldur.
3. Bazı bilimadamları da Sarnilerin esas vatanlarının Habeşistan olduğun, buradan Arabistan' ın güneyine göç ettiklerini söy !erler.
33) Bkz. İbrahim es-Samerrru, Dirasfitji'l-Lugateyn; es-Siiryaniyye ve'l-Arabiyye, Beyrut, 1985, s. 13-15; A. Vilfınsun Ebu Zueyb, Tarihu'l-Luğati's-Samiyye, Daru'l-Kalem, Beyrut, s. 20.
34) Muhammed Cela İdris, el-Vecfzji Kavfiidi'l-Lugati'l-lbriyye, Daru's-Sekıifeti'l-Arabiyye, Kahire, 2000, s. 9. .
35) Bkz. Spatino Muskati vd., Medhal ila Nahvi'l-Lugfiti's-Siimiyyeti'l-Mukiiran, Alemu'l-Kutub, Beyrut, 1993, s. 13-15.
--~
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 147 (1, 2)
DİL-TOPLUM İLİŞKİSİ VE ARİ-SAMİ POLEMİGİNDE 285 DİL VE SAMİ DİLLERİ ------
4. Bir başka görüşe göre ise; Sarnilerin esas. vatanlan Kuzey Mrikadır. Üçüncü ve dördüncü görüşlerin sahipleri görüşleri hakkında pek ikna edici deliller ortaya koyamamışlardır.
5. Sarnilerin esas vatanı Ermenistan'dır. Bu görüşün sahipleri, Tekvin'deki bir haberi kendilerine temel alırlar. Bu habere göre Samiler Ermenistan'daki "Erifkesad" isimli bir şehirden inerek diğer bölgelere yayılmışlardır. Buna göre Ari-Sami ırklannın esas vatanının bu bölge olduğu iddia edilmektedir.
6. Sarnilerin anavatanlan Arap yanmadasının güney-batısıdır. Bu görüşü müsteşriklerin ileri gelenlerinden Fransız müsteşrik Renan, Alman Brockhelmann, Hallandalı De Goege ve İngiliz. Wright savunmaktadırlar36.
C. ARi-sAMi POLEMİGİNDE SAMİ DiLLERİ 1688 yılında Andreas Kempe (1622-1689) Hamburg'ta Cennetin Dilleri isimli küçük
bir yapıt yayınlarlıktan sonra ülkesindeki Lutherci rahipler tarafından sürgüne yollanır. Yazar pek çok kahraman arasında geçen bir dizi tartışmada, dillerle dolu bir yeryüzü Cenneti'ne doğru yapılan bu yarışın gülünçlüklerini yazarak eğlenir37. Kempe, Havva'nın Fransızca konuşan bir yılan tarafından baştan çıkarıldığını, Tann'nın İsveççe, Adem'in ise Danimarkaca konuştuğunu hayal eder.
Böylesi olaylarla ve yukarda da bahsettiğimiz Çin diline dair tespit edilen gerçeklerle başlayan dil tartışmalan, 17. }'Y Avrupa'sında Samilere ve Hint-Avrupalılara ilişkin araştırmalara büyük bir hız ve yoğunluk kazandırmıştır. Temelinde milliyetçilik hatta dilsel milliyetçilik diyebileceğimiz bir anlayış yatan bu iki dil ailesinin aynştırılına ve karşı kamp gibi gösterilmeye çalışılması sadece filolojiyi değil, etik, din, kültür ve siyaseti de kapsayan çok boyutlu bir tartışma halini almıştır. Öyle ki ırkçılığa kadar uzanan bu tartışmaların içinde birçok düşüntir bu aynını üstünlük-aşağılıkla ilişkilendirip kendi ulusunu, dinini ve kültürünü üstün göstermeye çalışmıştır.
1. Ulusların Manevi Özellikleri ve Diller
İnsanın düşünce gücü sürekli bir~etkinlik içindedir. Bireylerin dilsel performansları, düşünce ve anlam üretme eylemleri dilde tezahür etmektedir. Anlam üretimi ve dil gelişiminin, bireyin kendisini çevreleyen diğer toplum bireyleri ile bağlılıklan vardır. Bu bağlılıkların sonucu olarak bireyin dil sınırlan içerisinde gerçekleştirdiği her düşünce etkinliği, çevresinin de düşünce etkinliğiyle birleşerek toplumun dilsel formunu oluşturur.
Dilin düşünce tiretme arneliyesi bir bireyden ötekine geçerek olmaz. Bir etkileşimden söz edilecekse bu, öncelikle toplum içerisinde birey merkezli olmalıdır. Zira her şey bireyde başlar, ama toplum bu noktada devreye girerek onun şekillenmesine katkıda bulunur. Diller, insanın iç doğası ile birlikte geliştiklerinden·, toplumların düşünsel özelliklerine, dillerin eylemleri de denebilir. Toplumların gerçek yaratma· eylemleri dillerinde
· 36) Bkz. Ribhi Kemal, a.g.e., s. 8-13.
37) Maurice Olender, Cennetin Dilleri; Tanrısal Bir Çift: Arfler ve Sami/er, çev. N. Yılmaz, Dost Kitabevi, AnkjU<i, 1998, s. 14.
ı
~ ' !·
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 148 (1, 1)
286 / Yrd. Doç. Dr. Faruk BOZGöz·-----EKEV AKADEMİ DERCİSİ
görülür, çünkü her dilin ulusal bir 'form'u vardır. Bu bağlarnda dil kolektif aklın bir ürü-. nü olarak görülebilir. Ancak dile bu ulusal form'u veren nedir? Dil mi ulusu belirlemekte, yoksa ulus mu dili belirlemektedir?
Dil, yazın ve edebiyatın kendisidir. Bu yüzden de bir ulusun ruhu dilinde tezahür etmektedir. Dil-ulus ilişkisini ele alırken birinin ya da ötekinin önceliği düşünülmemelidir. Dil aynlıklarının açıklanmasında ve belirlenmesinde temel olarak ulusların manevi ve ruhi gücünü ele almak gerekir. Çünkü bu güçler canlı ve bağımsız olarak karşımızdadırlar.
Ulusların manevi ve ruhsal özellikleri çeşitlilik arzettiği için dillerin yapıları da çeşitlilik göstermektedir. Birçok ulusun kendilerine özgü dil yaratmalarını başardıklarını ve ayn dillere sahip olduklarını görmekle insan hem dil yapılarının aynlıklarının nedenini, hem de dillerin düşüncenin gelişmesi üzerindeki etkilerini daha iyi kavrarnaktadır38.
2. Dillerle Ulusların Karşılıklı İlişkileri Bağlamında Sami Dilleri
Dilin mi, ulusun mu önce geldiği muarnması bizi bir sonuca götürmez. Zaten dillerin köklerinden söz açmamız ve bunu araştırma konusu yapmamız, ancak, dillerin daha önceki dönemlerini, insanların ve dillerin ortaya çıktıkları çağlan bilmemizle mümkün olabilir. Böylesi tartışmalar, İslam tarihi süreci içerisinde dilin iHihi mi mevzul mi olduğu noktasında yoğuntaşarak sürmüştür. Batı felsefe tarihinde ve İslam düşünce tarihindeki benzer tartışmalar, düşünüderi kesin bir sonuca götürememesine rağmen pek çok felsefi ve dilbilimsel açılıma öncülük etmiştir39.
Dillerin ilk şekil kazanmaları konusunda pek çok hipotez ileri sürülmüştüı:40. Bunlann ne kadar gerçekçi ve başarılı olduklan tartışma götürür mahiyettediı:4I. Dillerin yalnız ilk şekil kazanmaları değil, sonraki gelişmeleri de, bu gelişmelerin meydana gelişleri sırasında açıklanamaz. Bazen bir dil yıkılarak bundan başka diller türer. Bu ara, dilde bir sürü değişiklikler görülür. O dili kullanan topluluğun başka topluluklada karışmasıyla da dile birtakİm yeni öğeler girer. Dilde yeniden canlı bir çekirdeğin doğduğu görülür.
İlkçağlardan beri dilin kaynağı konusunda, beraberinde ırk üstünlüğünü çağnştıracak gizemli ve muarnmalı temellendirme çabaları gözlemlenmekte, bilimsel, teolojik ve felsefi içerikli benzer tartışmalar yapılagelmektedir. "Cennet neredeydi?", "Adem ve HavvaAden'de yani cennet bahçesinde bulundukları süre içinde hangi dili konuşuyorlardı?" ve "Aziz Augustinus'un çok doğal olarak düşündüğü gibi, İbranice mi konuşurlardı, yoksa Leibniz'in öne sürdüğü şekilde daha da ilkel bir dil mi konuşuyorlardı" gibi sor-
38) Bkz. BediaAkarsu. Dil-Kültür BağlantlSI, İnkıliip Yayınlan, İstanbul, 1998, s. 50-64.
39) Bkz. Abdurrahman Celaluddin es-Suyfiti, el-Muzlıir fi Ulumi'l-Luğa ve Envaiha, Daru'I-Fikr, Beyrut, tsz., s. 10-14; İbn Cini, el-Hasais, (Thk. Muhammed Ali en-Neccar), Kahire, tsz., s. 44-65.
40) Bkz. Özdem, a.g.e., s. 1-171; el-Fiirabi, Kitabu'l-Huruf, (Thk: Muhsin Mehdi), Daru'l-Meşrik, Beyrut, 1970, s. 137-138.
41) Bkz: Bayrav, Fifo/ojinin Oluşumu, s. 22.
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 148 (1, 2)
DİL-TOPLUM İLİŞKİSİ VE ARİ-SAMİ POLEMİGİNDE 287 DİL VE SAMİ DİLLERİ ------
gulamalar herzaman yapılmıştır. Medeniyetlerin başlangıcına yöneltilmiş bu soruların cevabı; kimilerine göre; "tanrısal bir çift", kimilerine göreyse; "aynı beşikte keşfedilmiş ve birbirinden kopartılmış ikiz kardeşlerdi" şeklinde cevaplandınlırken ortaya birbirine zıt özelliklere sahip iki millet çıkmaktadır: An ve Sfunlırklan42.
Dil tartışmalannın tarihle, mitolojiyle ve ilahiyatla karıştığı noktalarda Herder, Renan, Müler ve Grau gibi düşünürler Hıristiyan öğretisinin ışığı altında yaklaştıkları bu ikiz kardeşlerin sınıflandırmasında, An dilinden hareketle, Hıristiyan dinini ön plana çıkarmaya çalıŞmış; medeniyeti, aklı, yaratıcılığı ve ilerlemeyi An ırklara, muhafazakarlığı, donukluğu ve gelenekiere aşın bağlılığı ise Sfuni'ye yükleyerek objektifyaklaşımlardan uzak kalmışlardır.
a) Sami Dilleri Durağan, Ari Dilleri Dinamik mi?
Avrupa'daki dilbilim çalışmalan incelendiğinde, din dilleri konumundaki diller üzerindeki araştırma objektifinin Hint-Avrupa dili Sankskritçe'ye çevrilmesini43, safça ve tesadüfi bir duruma bağlamamak gerektiği kanaatindeyiz44. Bu çalışmalarda İbranice, Süryanice ve Ar;ıpça, yani Sfunl dilleri ve kültürleri tektanrıcılığın gizini elinde tııtmakta; durağan, değişimlere kapalı, içine kapanık olarak değerlendirilirken, buna karşıt olarak Hint-Avrupa dilleri, yani An dilleri ve kültürlerinin hayal gücü, akıl, bilim, sanat, doğaya hakimiyet,' mitoloji ve çok tanncı dinamikle donatılmış olduğu iddialan ileri sürülmektedir45.
İbranice hakkında Spinoza şöyle der: " ... İbranice'de sesliler harf değildir. Bunun için İbraniler seslilerin, harflerin ruhu olduğunu ve sesliler olmaksızın harflerin ruhsuz bedenler olduğunu söylerler. Gerçekte harfler ve sesliler arasındaki bu farklılığın daha açık olarak anlaşılması için, çalmak üzere parmakların dokunduğu flüt örneği verilebilir; ses-liler müziğin sesidir; harfler, parmaklarla dokunulan delikler.46" .
İbranice, Arapça ve diğer Sami dillerinde sözcük ancak sesin yankısında anlamlanır. Metni okumak onu şarkılaştırmak, canlandırmak demektif47. Bu yüzden çıkıp geldiği çöl gibi durağan ve kapalı olan Sfunl dili, Herder'e göre soyutlamadan yoksun, dilbilgisi bakımından çorak, fakat, bir o kadar da tııtkulu ve zengin bir şiirselliğe sahiptir. Bu tııtkulu şiirselliğe karşın "ebedi çocuklukla donatılmış" Sfunl, yine de Hint-Avrupa dillerinin değişimine yetişemez. Aynı bağlamda bir diğer düşünür Renan'a göreyse filoloji, An dilleriyle gelişmiştir; çünkü, dinamik olan An'dir. Üstün eğretileme yeteneğiyle mitolojiye An kaynaklık etmiştif48.
42) Maurice Olender, Cennetin Dilleri, s. 12.
43) Bkz. Umberto Eco, a.g.e., s. 110.
44) Bkz. Olender, a.g.e., s. 20-25.
45) Bkz. Olender, a.g.e., s.70-101. 46) Spinoza, Abrege de grammaire Hebraique, J. Askenazi ve J. Askenazi-Gerson tarafından hazırlanan
basım, Paris, 1968, s. 35-36'den aktaranülender, a.g.e., s. 41. 47) Bkz. Robert Hetzron, The Semitic Languages, New York, 1997, s. 9 . . . 48) Bkz. Oltı'nder, a.g.e., s. 83-88.
l
!·
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 149 (1, 1)
288 / Yrd. Doç. Dr. Faruk BOZGÖZ-----EKEV AKAIJE.Mi DERCİSİ
b) Ari-Sami Irkları ya da Dil Irkları
Irk düşüncesinin ortaya çıktığı ve çok yoğun bir şekilde yaşandığı tarih parçasına geri dönüp, medeniyetin birbirinden aynştınlamaz iki yüzünü temsil eden "Ari" ve "Sam1"ler arasındaki aynıru yaratan dürtünün peşine düşersek49, doğrudan olmasa da, XVIIl. ve XIX. yüzyıllara rengini veren Avrupa'daki kimlik arayışlarıyla, şimdiki zamanlardaki ırkçılığın felaketleri arasındaki yakın ilişki görülebilir. Bu bağlamda batı dünyasında dil eksenli araştırma yapan Herder, Renan, Müller, Pictet, Grau ve Goldzilıer gibi düşünce adamlarının çalışmalannın kendileri dışındaki okuyuculannın ve yorumlayıcılarının beklenmedik yan anlarnlar üretmediklerini söylemek oldukça safdillilik olur. Zira onların ürettikleri düşüncelerin pek çoğu zamanla ırkçı siyasetiere yatınm sağlayan iddialar olarak okunmuş ve yorumlanıruştır. Yani onların "kökenlere duyduklan romantik susuzluk" bazı dünya görüşlerine "düşs!!l dayanaklar" yaratabilmiŞtir50.
Irk ve ırkçı düşüncelerin köklerinin XIX. yüzyıldaki dilbilimsel çalışmalardada aranması gerekir. Zira bi.ı yüzyıldaki araştırmalar; dilbilimsel bulgular yoluyla, toplulukların "dilyetisi"ndeki farklılıkları, antropolojik aynmlar düzeyine taşınır. Ural-Altay, HintAvrupa ve Hami-Saınl olarak bilinen dil aileleri, farklı coğrafyalan birleştirirler. Öyle ki, Avrupa kendi dilyetisinin köklerini, "Ganj'ın kıyılanndaki Sanskritçe'de görmek is-
. ter51".
c) Ari-Sami Ayrımında Laik Dilbilim
İlk laik bilimin filoloji olduğu savındaki XVII-XIX~ yy. Avrupa kıtası dilbilimcileri52 objektifliliklerini ortaya koyup sembolize etmek için yönelimlerini ve araştırma önceliklerini Sanskritçe'ye yoğunlaştırmış olsalar bile hiçbir zaman kendilerini Tevrat ve İncil yorumlan ile uğraşmaktan ahkoyamaıruşlardır. Gerek Saussure, gerekse de diğer dilciler, cennet dilleri olarak algılanan diller üzerinde ayn bir ehemmiyetle çalışıruşlardır. Gerçi bu yıllarda artık İbranice ayncalıklı dil olma vasfını kaybetmiş gibi gözükse de hiçbir zaman refemns olma özelliğini yitirmemiştir.
Dilbilim, Avrupalı kimliğine meşru bir kimlik sağlar ve kilisenin kabul ettiği ilk laik bilim konumunu edinir. Soyut nesnelci Saussure'ün dilbiliıni53, tarihin etki alanından uzaklaştırma çabalan önemli bir dönüm noktasıdır. O, dilbilimi, farkların oyununa indirgernesiyle pekçok poJemiklerden kurtararak bu dönemi kapatmıştır.
"Çöl tektanncıdır; sonsuz aynıhğı içinde yüce ... " ön kabulüyle ve Saussure öncesi dilbilimin yarattığı aynmlarla kilise, 16-19. yüzyıllan arasında Hıristiyanlığı Yahudilik
49) Umberto Eco, a.g.e., s.I07-117.
50) Olender, a.g.e., s. 22. 51) Olender, a.g.e., s. 20-25. 52) Bkz. Michel Foucault, Kelimeler ve Şeyler, ç. Mehmet Ali Kılıçbay, imge Kitabevi, Ankara, 1994,
s. 386-393. 53) Bkz. V.N. Voloşinov, Marksizm ve Dil Felsefesi, ç. Mehmet Küçük, Aynntı Yayınlan, İstanbul,
2001, s. 111-115.
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 149 (1, 2)
DİL-TOPLUM İLİŞKİSİ VE ARİ-SAMİ POLEMİGİNDE ------289 DİL VE SAMİ DİLLERİ
ve İslam'a karşı yeniden tanımlama olanağı bulmuştur54. Renan'ı belki de İbranice ve diğer Sami dillere gösterdiği aşın dikkat ve hassasiyetle Katalik Kilise'den uzaklaşmaya iten şey onun dil odaklı kültürel konulardaki aşın hassasiyetinde yatmaktadır. Kendi kutsallarına dil uzatamayan Re nan' ı, bir adım ötesinde İslam' a dil uzatmaya ve İslam' dan nefret etmeye iten unsurda budur. Renan psikolojisini yansıtan pek çok Avrupalı Hınstiyan ve Yahudi olsa da Eski Abit'in İbranice oluşu, An soyun içerisine, zorunlu olarak, Sfunl kökenin bulaşmasına neden olmuştur. Sfunllerin dili İbranice, herşeyin ilkinde gizemterin atası sayılarak ayncalıklı ve saygın konumuna yerleşmiştir. Pozitif bilimlerin hızla gelişmesi İbranice'nin bu saygın konumunun sorgulanmasını da beraberinde getirmiştir. Başlangıçta evreni harekete geçiren ilk nedenlerin saklandığı, "en eski zamanların sesi"nin yankılandığı dil İbranice artık eskisi gibi tabu olmaktan çıkmıştır.
Sözün çoğaldığı, kaynak metinlerle ilintilerin kesildiği yerde Saussure ve onun anlamı dil oyunlarının artığına indirgeyen dilbilimi otaya çıkar. Kutsal metin tefsirleriyle başlayan ve XIX. yüzyıl boyunca gelişen dilbilim çalışmaları, anlamın çıkış yerini artık güvenle belirleyemez olur. Dilbilimle birlikte tüm insan bilimleri, "ulusal, siyasal ve dinsel kimlik krizindeki bir Batının gönül eğilimine ve soy zincirine dokunan sorular" soramaz hale gelir.
d) Sami ve Semavideo Helen ve Pagana
Aydınlanma dönemi, Avrupa'nın kendi k.imliğinin parçalannı derlerneye başladığı dönemdir. Bunun için çeşitli coğrafya ve alanlarla olmadık ilintiler kurulur. Avrupa kendisine, coğrafyasının dışından bağdaşıklar bulma çabası içine girer. Bu yüzden de Hindistan'dan Ortadoğu'ya uzanan bir geçmiş kurgular. Her nekadar durum böyle de olsa Avrupalı elitlerde genelde doğuya ve özelde de Sami dünyaya bakış açılarında bir ikiyüzlülüğü görmek mümkündür55. Sanki Mler Silınilerden Eski Ahit'i aldıktan sonra onları, kendi "hareketsizlik"leriyle başbaşa bırakıruşlardır. Sfunller, oluşum halindeki bir dünyanın hesaplarından uzakta, tarihsiz bir çocukluk içinde itişip kakışan halklar olarak kalırlar ve böyle de bırakılmak istenirler56, Silıniler yoruma açık bir metni Arlıere teslim ettikten sonra aradan çekilmiş gibidirler. Arlıere düşen ise, emanet aldıkları bu tektannlı sema vi dini, kendi pagan geçmişlerini bastırarak, kendi hareketlilikleri içerisine sığdı-rabilmektir57. '
Sami kültür dini formuyla ve tüm kutsallığıyla Ari dünyaya hakimiyetini kurmuş gözükse de tüm çabalara rağmen, An kurgusunun altından pagan olanlar fırlayıp çıkmak istemişlerdir. Çünkü sema vi olan, yoruma kapalı bir evren kurar. Kurulu her şeyin yerinden oynadığı Aydınlanma sonrası Avrupa sahnesinde, pagan dünya görüşü bastırıldığı yerden geri döner.
54) Olender, a.g.e., s. 31.
55) Bkz. Umberto Eco, a.g.e., s. ll0-113.
56) Bkz. Edward Said, Oryantalizm (Doğubilim), Pınar Yayınları, istanbul, 1982, s. 421-469.
57) Olender,'p.g.e., s. 163.
' !·
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 150 (1, 1)
290 / Yrd. Doç. Dr. Faruk BOZGÖZ-----EKEV AKADEMİ DERCİSİ
Batı uygarlığının kendi geçmişini uzaklarda, Sami gerçekliğinin dışında bir yerlerde arama çabası Atina'da son bulur. Avrupalı düşünce adamlarının XVİII. yüzyılın sonundan itibaren Antik Yunana yönelmesini,n nedenleri arasında o dönemde Yunanistan ve Balkanlar üzerindeki Osmanlı hükmünün Avrupalılara "doğadışı" görünmesiyle yakından ilgilidir. Onlara göre genç Avrupa, 'yaşlı' Asya tarafından köleleştirilmemelidir.58"
Helenistİk kültüre yönelik tutku derecesindeki aşın sevgi, Avrupa'yı Ortaçağın ve Hıristiyan geçmişin yükünden kurtarır. Yunanlılar Eski Mısır ve Fenike'nin sağladığı Sami etkisinden yalıtılarak, Avrupa'nın soyağacında ayrıcalıklı bir yere yerleştirilir. Bu zamanlarda Avrupa'nın tarihçesi yenilenir: Antik Yunanla başlayıp Rönesanshi devam eden, Ortaçağın skolastiğine rağmen ortaya çıkan Aydınlarima çağıyla modernliğe uzanan bir Avrupamerkezci kronoloji oluşturulur.
SONUÇ VE DEGERLENDİRME
XIX. yüzyılın ırkçı varsayımiarına göre Sfunller, "ebedl hakikatİn koruyucusu olan hareketsizliklerinden" ötürü, şeylerin kurulu doğasına dokunmaz, olan biteni yorumlamazlar. Anlerse, Siimllerin bağışladığı kutsal kelamı yorumlayarak, bir söz bolluğu altında metni kaybederler. Yorumlar orijinal metnin gövdesinden koparak özgürleşir. Dil oyunlarının çeşitliliği altında orijinal metnin vurguları kaybolmaya başlar. Anierin yarattığı söz karmaşası akıl almaz düzeye vardığında, Siimller kayıtlarını açar, insanlığın ortak özünü saklandığı yerden tekrar açığa çıkarırlar. Durağan olduklarından topraklanm terk etme cesaretini bile bulamayan Sanı11er, ··valıyi.ıı uykusunun korunduğu'' arşivlerin bekçiliklerini yaparlar. Böyle zamanlarda modemler, "ışığın Doğudan yükseldiğini" hatırlar, egzotizme, Zen Budizme, Dalai Lama'ya ve birtakım mistik yapılanmalara sığınırlar.
Ortaçağ ve Hıristiyan geçmişinin yükünden kurtulmak isteyen Avrupa Helenistik. kültüre yönlendirilir ve sanki George Orwel'in 1984 romanındaki kurgusal ve sahte tarihsellendirme gibi Helenistİk bir tarihsel temellendirme denemesiyle sorunu çözmeye yeltenir. Ancak tüm bunlar ve Sami dilleri çerçevesindeki tartışmalar Avrupalının "öteki" olana yönelik yüzeysel ve tüketici turist bakışı ile birleşince "doğu" için kendi yakıştırdığı bir egzotizıiıin ardındaki "dehşet"i göstermektedir. Avrupamerkezci-Helen kronolojist tarih yazırnı, Samllerin Avrupalıların varsaydıkları katışıksız soyağacı üstündeki izlerini silmek ister. Bu ırkçı söylem, An-dinarnizm/Siiml-durgunluk, Helen idealleri!Filistinizm gibi temel ayrımlar üzerine kurulur. Irkçılığın Herder veRenan'ın çerçevesini çizdiği bu ilk biçimi başlangıçta daha çok ortak bir insanlık ideali üzerine yerleştirilmiştir. Ancak, ırk ideali zamanla dil ayrımları ve "tarihsel olgular"ın etkisiyle belirlenir olmaya başlamış ve "antropolojik ırklar"ın yerini "dil ırkları" almaya yüz tutmuştur.
58) Martin Berna!, Black Athena;-The Afroasiatic Roots of Classical Civilisation, "c.l: The Fabrication of Ancient Greece 1785-1985", London:Vıntage,l991, 575 s.
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 150 (1, 2)
DİL-TOPLUM İLİŞKİSİ VE ARİ-SAMİ POLEMİGİNDE 291 DİL VE SAMİ DİLLERİ ------
Sami Dilleri Alfabelerinin Gelisimi
Eski Sami Dilleri Alfabeleri Süıyanice Alfabeler Arapça Alfabe
ı~ Ib ran. Amın. Palm. Nebat. Sert u Estr. N es tur. Arapça F:ınıça. Türk~
t( /"'( "' c!. ~ "' ı , , --
e ale
J l efa l -.
r< l
b ~ :ı 'J ~ :::J ~ .:ı .:s ..,. b ..,. b .Q :ı :ı ~ ~
.Q ::ı. .:ı. . • ~ .:ı. .:ı. ...,.. ...,..
'-;'
~ p ;
'-;'
g '\· ) A .,\ -\ ~ .\,.. -1. c:. ğ
~ ~ ~ ~ -·- ~ c· ;C!
\S ~ -\ '!" 1
'!"
(S ~ ~ '["_ '["_
E c ~ -,_ç __ ~
t'C d 4 ı '1 1{. .,
' :ı :ı .) d .) d
~ :ı ;ı. J. J.
.) d .) ~) -
.i. .i. [z]
Iz ~ it 4\ >t "' q Cl7 111 • lı • lı
q m f1f, Al ,.
• ' ~ ~
w '-( ı '1 " ı o Cl o ) w ) w .. -Q cı. cı. _, _, _ V
z = i ) ı ı J ' ' j z j z
J " .. j j
TABLO I
1-
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 151 (1, 1)
292 / Yrd. Doç. Dr. Faruk BOZGöz.;...· ----EKEV AKADEMİ DERGİS1
Sami Dilleri Alfabelerinin Gelisiini
Eski Sami Dilleri Alfabeleri ISüryanice Alfabel er ll Arapça Alfabe
1 Fenik. Ibı:uı. Aram. Palm. Nebat. Sertu. Estt. Nestur. ~ Arapça Farsça Türkçe
j J
.J h \<\ n n .H. )1. w .., ... (. h (. ({ı)
. .AJ .» ,.. [lı] ... ,.. J.l .... ... "" "" tM .... - ~ ~
_t. lı t X
;,. ;,. -
;.. ;.. k h . ·-
,t: tr. t ~ t!l 6 t \.? -6 -\ ~ .ı. t .ı. (t)
-6 .\ ~ ı.. ı.. [ı]
-1;. .\- ~ .b .b
-/} ~ ~ ..b ..b
.ı.:. ~ .ı.:. (f)
.1.; .1.; [z]
.ı:. .ı:.
Ja Ja
!IYI- .. ll. ., s .. y y .... 1 ..s ..s .. • • ~ ~ .. .. . • • ~ ~ .. 1.5 1.5
k .:JJ :ı .., ~ ::j '!' .~ ~ ..!) k .5 k !) ~ :ı 5 5 !) ~ ::ı. !. !.
'!' "'\ \. ı.!.1 .s. s g
.. - -r f.
sağır nun
- .$.
TABLO ll
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 151 (1, 2)
DİL-TOPLUM İLİŞKİSİ VE ARİ-SAMİ POLEMİGİNDE 293 DİL VE SAMİ DİLLERİ ------
Sami Dilleri Alfabelerinin Gelisimi R ... '"'" n;ıı,n Alfubt n-re Al...,,ı" Arapça Alfabe
Fenik. lbrıın. Aram. Pal nu. Estr. Nestur. Arapça Farsça ~-
c? L~~\\..l ~ J 1 J l
~ ~ ~ j j
~ ı. ~ 1 1
'ı. .l ~ J J m ~ ~ ~ J1 "1) 'P ';V , r m f' m
::.0 ::a :0 .. .. JQ = ID ... ... )O ';V. " C" C"
ll ':) J 1 ! J (_ - " ı) n ı) n
.J ı ~ ~ .. .
.J "" .s. ~ ~
r- t t ı) ı)
s ,_ o ~ ::J t;ı T .al C» ..ı:;g 1.)" s 1.)" s
m Ql ID .._. .._.
.ı::xı cı. .m. - -.m cıa ..m. U"' U"'
A 31 y y \\. A (a) o u ""' ~ t t
~ :ı.. ~ s;. s;. [7]
~ :ıı.. .ı. .& .&
\\ ""' ""' f f
f g f (ğ)
j;. j;. [G] -- .
.i. .i.
f f ğ
p ') !) ? j .!) ..s Sl .ıl ....; f ....; f .9 211 s _; i
.s 211. ·.a. .4 .4
..s .!ıı. .!1 ......4 ......4
TABLO ID
D01777c8s20y2004.pdf 24.02.2010 16:59:37 Page 152 (1, 1)
. 294 / Yrd. Doç. Dr. Faruk BOZGÖZ----- EKEV AKADEMİ DERCİSİ
~· Arapça Alfabe
pça .Farsça Türkçe
.J s ~ U" s U" (s)
""' - [s] s tv 3 )' t' 1' ... ....
U"' U"'
d' d d' (z)
..;, ..;, [z]
..... .....
~ ~
q qı p ~ M J' ...o SJ ~ J q J (q)
.D .ts i i (G]
1:1
..0 .a. .1:1. i i
..a .ı::ı. Ll:l ~ ~
r ~ i 1 \4.. ı ; ; :, ..) r ..) r
.. ;. :,. ..) J
s vv tu Vt ~ .ı.L. c.a. .:ı:. .:& ı.f s ı.f ş
Jt. :ı:. X .,.!, ~
..ıt. :1 X > > - -cJt. 'J .:ı: ır ır
t X. n ~ h n ,., ~ ~ ..::. t ..::. t
~ ~ ~ :; :;
; . ;
..::.. ..::..
..:.. t ..:.. (!) -~ ;; [s] .. ! !
..:.. ..:..
TABLO IV