acaba gazetesi sayı 10

10
22 ARALIK PAZAR SAYI:10 Siyesitçiler Gömleklerini Çıkartıyor Metin Feyzioğlu’ndan Basın Analizi S4 S8 Baklava Ustası Aranıyor SAGlıktA tAM GüM S6-7 S2 Artık Şapkadan tavşan Çıkmıyor Ülke genelinde, “sağlıkta tam gün” olarak bili- nen torba yasa tasarısına ilişkin olarak yapılan çalışmalar tüm hızıyla sürüyor. Bu baş dön- dürücü hıza, tıp çevrelerinden büyük tepkiler geliyor. Çok sayıda olumsuz yansımalar doğuracak tasarının, Anayasa Mahkemesi’nden geçmeyeceği dahi iddia ediliyor. SAĞLIK OLSUN Yazı dizisinde haftaya “Sağlıkta Eğitim Nereye Gidiyor?” “Akkuyu Sayesinde Doğalgaza İhtiyacımız Kalmayacak” “Türkiye’nin nükleer santrale ihtiyacı var mı?”, “Akkuyu, çevreye zarar verecek mi?”, “Elektrik kesintilerine çözüm olacak mı?”, “İnşa çalış- maları neden başlamıyor?” Tüm bu sorulara cevap bulmak için Acaba Gazetesi olarak Akkuyu Bilgilendirme Merkezi’ni ziyaret ettik. Noel Baba’nın Çuvalında teknoloji Var S3 S9

Upload: acaba-gazetesi

Post on 28-Mar-2016

229 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

Haftalık E- Gazete

TRANSCRIPT

Page 1: Acaba Gazetesi Sayı 10

22 ARALIK PAZAR SAYI:10

Siyesitçiler Gömleklerini Çıkartıyor Metin Feyzioğlu’ndan Basın AnaliziS4 S8

Baklava Ustası Aranıyor

SAGlıktA tAM GüM

S6-7

S2

Artık Şapkadan tavşan Çıkmıyor

Ülke genelinde, “sağlıkta tam gün” olarak bili-nen torba yasa tasarısına ilişkin olarak yapılan çalışmalar tüm hızıyla sürüyor. Bu baş dön-dürücü hıza, tıp çevrelerinden büyük tepkiler geliyor. Çok sayıda olumsuz yansımalar doğuracak tasarının, Anayasa Mahkemesi’nden geçmeyeceği dahi iddia ediliyor.

SAĞLIK

OLSUNYazı dizisinde haftaya

“Sağlıkta Eğitim Nereye Gidiyor?”

“Akkuyu Sayesinde Doğalgaza İhtiyacımız Kalmayacak”“Türkiye’nin nükleer santrale ihtiyacı var mı?”, “Akkuyu, çevreye zarar verecek mi?”, “Elektrik kesintilerine çözüm olacak mı?”, “İnşa çalış-maları neden başlamıyor?” Tüm bu sorulara cevap bulmak için Acaba Gazetesi olarak Akkuyu Bilgilendirme Merkezi’ni ziyaret ettik.

Noel Baba’nın Çuvalında

teknoloji Var S3

S9

Page 2: Acaba Gazetesi Sayı 10

02 Ece Mehmetoğlu www.acabagazetesi.com

Geleneksel tatla-rımızın başında gelen baklava, geçtiğimiz günlerde Avrupa Bir-liği (AB) tarafından onaylanarak, AB’de yer alan ilk tescilli Türk ürünü olma başarısını gösterdi. Yediden yetmişe her-kesin sevdiği, bir kere yiyince bir daha vaz-geçemediği bir lezzet olarak karşımıza çıkan baklavanın lezzetli olması için baklava hamurunun, arkasından karınca duası okunabilecek şekil-de incecik açılması, malzemesinin bol olması ve şerbetinin kararında olması gerekiyor. İşte bu lezzeti nakış nakış işleyen baklava ustalarının sayısı, gün geçtikçe azalıyor. Baklava us-talarının sayısının azalmasıyla birlikte, ustaların maaşlarında da bir artış söz konusu. Günümüzde iyi yetişmiş bir baklava ustası, 2 bin ile 3 bin TL arasında iş bulabilme imkanına sahip.

En Az 4 Yıl GerekiyorTürkiye’nin önde gelen baklava firmalarından biri olan

Seyidoğlu’nun Halkla İlişkiler Sorumlusu Esma Uzun, “Usta çırak ilişkisi içerisinde öğrenilen mesleklerde artık çırak bulu-namamaktadır. Bunun en önemli sebebi, eğitim sistemimizin bu meslekleri özendirici tarafının yetersiz olmasıdır” diyerek, baklava ustalarının azalmasının nedenini, mesleki eğitimde yaşanan sıkıntılara bağlıyor.

Uzun, “Çırak olmayı kabul eden insanların bir an önce bir üst kariyere geçme hedefi ve bundan dolayı sabır göster-memeleri de bu alandaki temel sıkıntılardandır. Günümüzde gençlerin beklemeye tahammülleri çok az. Kısa zamanda iyi noktalara gelebileceklerini düşünüyorlar. Fakat bu çok müm-

kün değil” diyerek, iyi bir baklava ustası olabilmek için en az 4 yıllık bir tecrübenin gerekli olduğunu dile getiriyor.

Geleneksel anlam-da fıstıklı ve cevizli olarak karşımıza çıkan baklavanın, son günlerde farklı mal-zeme ve sunumlarla da karşımıza çıktığını

görüyoruz. Değişen baklavacılık anlayışı, yeni nesil baklava ustalarıyla da birebir uyum gösteriyor. Esma Uzun, “Türk mutfağının en önemli tatlısı olan baklava, artık bir klasik haline gelmiştir. Zaman, klasikleri eskitmez; hatta daha da değerli kılar. Zamanla farklı sunum ve içerik çalışmaları mümkün olabiliyor. Bunları da doğal karşılamamız gerekir. Ama aslolan orijinalliktir” diyerek, baklavanın geleneksel çizgisini koruma-nın önemli olduğunu belirtiyor.

Baklava Ustası Aranıyor

Kimi zaman bayram-larda ve özel günlerde, kimi zaman misafirliğe giderken, kimi zaman ise sadece canımız tatlı istediğinde “Ne yapsam?” ya da “Ne alsam?” sorularına ve-rilen ilk yanıttır baklava. Gaziantep’ten doğup tüm ülkeye ve hatta dünyaya yayılan bu tadı üreten ustaların sa-yısı, ne yazık ki günden güne daha da azalıyor. Baklava firmaları da üretime devam edebil-mek için vatandaşlara sesleniyor: “Baklava us-tası aranıyor”

Cihanda sofraların padişahı baklava,

Damakların, lezzetin şehinşahı baklava.

Hanelerde sofranın gül-i nazı baklava,

Sürurun ve neşvenin serfirazı baklava.

Sarayların has tadı, baş-u tacı baklava,

Devasız benizlerin, ol ilacı baklava.

Bayramda hanelerde misafirdir baklava,

Haric-i vatanda da, bir sefirdir baklava.

Mehabetin remzidir, letafettir baklava,

Muhabbetin gizidir, atıfettir baklava.

Ak ellerin emeği, göz nurudur baklava,

Yıllanmış ustaların onurudur baklava.

Pişerken nar altında pişirendir baklava,

Kesretten ol vahdeti devşirendir

baklava. Gülümseten, özleten, heyecandır

baklava,Ağız tadı, afiyet veren candır baklava.

BAklAVANAME

Page 3: Acaba Gazetesi Sayı 10

03Doğukan Gezerwww.acabagazetesi.com

Yılbaşı denilince akla ilk başta hediye gelir. Noel Baba’nın da yılbaşı gecesi, çuvalındaki hediyeleri dağıttığını hepimiz biliriz. Buna bağlı olarak da bu hediye geleneğini, her yıl milyonlarca kişi birbirine hediye alarak dünya genelinde sürdürüyor. Bankalararası Kart Merkezi’nin (BKM) harcama verilerine bakıldığında Türkiye’nin de yeni yıla hediye furyasıyla girdiği görülüyor.

Aralık, En Çok Harcama Yapılan Ay

Harcama listeleri aylar bazında incelendiğinde, en çok alışveriş yapılan ayın Aralık ayı olduğu görülüyor. 2012 yılı Kasım ayı harcamalarının 28 milyon 848 bin TL olduğu ülkemizde, her yıl zirvede yer alan Aralık ayında geçtiğimiz yıl kredi kartından yapılan harcama, toplam 30 milyon 340 bin TL.

Yeni yılın başlamasının ardından da harcamalar

düşüyor. BKM’nin verilerine göre 2013’ün Ocak ayında yapılan harcamaların

tutarı 29 milyon 590 bin TL.

Yeni Yıl Hediyesi: Elektronik Ürünler

Almanya’da yapılan bir ankette, yılbaşında en çok istenilen hediyelerin elektronik ürünler olduğu belirlendi. Bu isteklere bağlı olarak da elektronik ürünlerin, popüler hediyeler arasında yer aldığı görülüyor. Peki, Avrupa’da yeni yıl hediyesi olarak tercih edilen elektronik ürünlere ilgi, ülkemizde ne durumda?

Yeni yıl hediyesi olarak elektronik ürünlerin Türkiye’de de çoğu kişi tarafından tercih edildiği görülüyor. BKM’nin verilerine göre, yılbaşı öncesi market alışverişinden sonra en çok harcama yapılan sektör, elektronik ürünler. Buna bağlı olarak 2011 yılı Aralık ayında satın alınan elektronik ürünlerin fiyatı 2 milyon 189 bin TL iken bu rakam, 2012 yılında 2 milyon 749 bin TL.

Noel Baba’nın Çuvalında Teknoloji Var

Yeni yılın yaklaş-masıyla birlikte gerek alışveriş merkezilerinde gerekse sanal marketlerde çok sayıda kişi hediye arayı-şına başladı. Yeni yılda en çok hediye edilmesi bekle-nenler arasında ise elektronik ürünler zirvede.

Gold Computer Pazarlama Müdürü Kılınç Orhan Erdemir, son yıllarda teknolojik ürünlerin hediye olarak tercih edilmesinde yoğun bir artış görüldüğünü belirterek, bu yıl da elektronik ürünlerde satışın artmasının beklendiğini ifade etti.

Geçtiğimiz yıllarda yılbaşı hediyesi olarak en çok tercih edilen ürünlerin mp3 çalarlar, oyun konsolları ve küçük ev aletleri olduğuna dikkati çeken Erdemir, “Bu yıl ise akıllı telefon-ların ve televizyonların bayrağı taşıyacak ürünler olacağını düşünüyorum” dedi. Önümüzdeki dönemde kredi kartlarına getirilecek taksitlendirme sınırlandırılmasının da satışlarda etkili olacağının altını çizen Erdemir, dizüstü bilgisayarların da taksitlendirme yapılarak tercih edilen ürünler arasında yer alabileceğini dile getirdi.

“Akıllı telefonlar Zirvede Olacak”

Page 4: Acaba Gazetesi Sayı 10

04 Aytaç Mete www.acabagazetesi.com

“Biz o gömleği çıkardık” lafı, çoğumuza milli görüş gömleğini ve buna bağlı olarak Erdoğan-Arınç-Gül üçlüsünü işaret ediyor. Ancak durum sadece bununla sınırlı değil. Darbe suçlamasıyla karşı karşıya kalarak hapis yatan, ancak bugün demokrasinin kalbi olması ge-reken mecliste yemin eden vekilden ve terör örgütüne yardım-yataklık etmek suçundan hüküm giymiş çiçeği burnunda belediye başkanlarından da bu sözü duymak mümkün.

Peki, gerçekten de insanların kendi hayat çizgilerini belirledikleri, inandıkları ve bu inançları uğrunda yeri gelip özgürlüklerini ve hatta canlarını feda etmekte sakınca görmedikleri bu düşüncelerden bu kadar çabuk kurtulmak mümkün mü? Eskiden inanılan bir ideo-lojinin ardından “Biz o gömleği çıkardık” cümlesiyle kurtulmak, farklı bir çizgiye kaymak bu kadar kolay mı? Tüm bunları Siyasal İletişim Enstitüsü Direktörü Doç. Dr. Abdullah Özkan ve İletişim&İlişki Uzmanı, Yaşam Koçu Hande Akın ile görüştük.

“Rant mı, Değer mi?”Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İletişim Fakül-

tesi Öğretim Üyesi olan Doç. Dr. Özkan’a göre siyasete yaklaşımı iki şekilde tanımlamak mümkün; biri rant siyaseti, diğeri ise değer siyaseti. Rant siyaseti çizgisinde ilerleyen siyasileri, “çatışma üreten, millet malına el uzatan, halkın değil kendi çıkarlarının bekçiliğini yapan kişiler” ifadeleriyle tanımlıyor Doç. Dr. Özkan.

Doç. Dr. Özkan’a göre, değer siyaseti yapan siyasiler ve partiler ise; ilke sahibi olup, hukukun üstünlüğüne, etik değerlere ve demokratik kurallara riayet ederler. Toplumda iyiliği yaymayı, ahlaklı olmayı, farklılıklara tahammül göstermeyi önemserler.

İşte tam bu noktada Doç. Dr. Özkan araya bir çizgi çekiyor ve rant peşinde koşan siyasilerin, aslında hiçbir zaman değişemeyeceklerini vurguluyor. Bunu vurgular-ken de şöyle bir tanımlama yapıyor; “Onların değişimi çıkar ve menfaat üzerine kuruludur. Zihniyetlerini de-ğiştirmeden, rantçı anlayışı terk etmeden, değer siyaseti anlayışını benimsemeden, değiştiklerine kimseyi ikna edemezler.”

“Değişimi ve Değiştim Söylemini Desteklemeliyiz”

İletişim&İlişki Uzmanı, Yaşam Koçu Hande Akın ise değişimin pek çok sebebi olabileceği görüşünde. Her şeyin değiştiği, evrimleştiği bir dünyada, kişilerin deği-şiminin de oldukça olağan (ve hatta zorunlu) olduğuna dikkati çeken Akın, insanların tavırlarının, düşüncele-rinin, söylemlerinin değişmesinin doğal karşılanması gerektiğini vurguluyor.

“Değişimi desteklemeliyiz. Çünkü her deneyim insa-na bir ders verir, bir şey öğretir. Yeni öğrendiklerimizle eski kimliklerimizden sıyrılırız” ifadesini kullanan Akın, önemli olanın yaşadıklarımızdan ne öğrendiğimize ve hangi dersi aldığımıza bakmak olduğunu belirtiyor.

Gömlekler Çıktı,Görüşler Değişti (mi) ? Türkiye’nin, son yıllarda her alanda yaşadığı değişimi, yönetim teamüllerinden yargıya, emniyet ve ordunun geldiği çizgiden birbirinden ilginç söylem ve eylemlerde görmek mümkün. Değişim yaşanılan alanlar her ne kadar birbirinden farklı olsa da değişime aracılık edenlerin dillerindeki cümle aynı; “Biz o gömleği çıkardık.” Peki, yaklaşan seçim arifesinde meydanlarda en çok duyacağımız sözlerden biri olan “gömlek siyaseti” aslında ne anlama geliyor?

Page 5: Acaba Gazetesi Sayı 10

05Doğukan Gezerwww.acabagazetesi.com

Son yıllara baktığımızda sağlık sektöründe büyük bir değişim ya-şandığı, fakat bu değişim ile çeşitli konularda olumsuzlukların da doğ-duğu görülüyor. Buna bağlı olarak da hekimler, hemşireler ve sağlık eğitmenleri de tepkilerini göster-mek için sokaklara akın ediyor.

Ülke gündeminin yoğun olduğu bu günlerde meclis gündeminde olan bir konu da, sağlıkta tam gün yasa tasarısı. Geçtiğimiz hafta 20 maddelik bir bölümü onayla-nan yasa tasarısına ilişkin olarak çalışmalar da devam ediyor. “Peki, yasa tasarısı kabul edilince neler getirecek?”

Amaç, Muayenehanelerin Kapatılması mı?Tıp çevrelerine göre önerilen yasanın asıl amacı, tüm

muayenehanelerin kapatılması. Bu kapatmalar yaşanırsa hekimler ya devlet hastanelerinde düşük oranda maaş ile çalışacak ya da özel hastanelerde ağır şartlarda ve uzun mesailer ile çalışacak.

Hekimlerin “temel hakkımız” dediği muayenehane açılmasına ilişkin kısıtlamaların, uzun vadede halka da olumsuz bir şekilde yansıyacağı düşünülüyor.

Tıp Eğitimi Tehlikede mi?Hekimler, bu yasanın eğitim üzerinde de olumsuz so-

nuçlar doğuracağı görüşünde. Sağlık eğitimcilerine göre artık tıp eğitimini tercih eden öğrenciler, iyi bir eğitim alamayacak; buna bağlı olarak da gelecek yıllarda halka verilen sağlık hizmetinin niteliği düşecek.

Yasanın kabul edilmesiyle birlikte uygulamaya konu-

lacak bir diğer uygulama ise yardımcı hemşire-lik. Avrupa ülkelerinde tercih edilen bu sistemin, Türkiye’de verimli bir şekilde ilerleyemeyeceği düşünülüyor. Bunun temel sebebi ise hemşirelerin dahi iyi bir eğitim almadı-ğı bu süreçte, yar-dım-cıların alacağı eğiti-

min yetersizliği.

Sağlığa Gezi Ayarı Gezi Parkı olayları sırasında yara-

lılara gönüllü olarak hizmet veren hekim-lere de 33. madde ile kısıtlamalar getiriliyor. Maddeye göre; ambulansın geldiği bir bölgede resmi olarak yetkilendirilmemiş hekimin, müda-halede bulunması yasal olarak suç sayılacak.

Mahkeme OnaylamayabilirTasarıda, Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli

açıklamalarıyla ters düşen maddeler de mev-cut. İlk teklifte, tasarıyı onaylamayan Anayasa Mahkemesi’nin karşı çıktığı maddelerin değiş-mediği de görülüyor. Buna bağlı olarak mahke-menin, ilk aşamada iptal ettiği maddeleri yine iptal etmesi bekleniyor.

Sağlıkta Tam GümÜlke genelinde, “sağlıkta tam gün” olarak bilinen torba yasa tasarısına ilişkin olarak yapılan çalışmalar tüm hızıyla sürüyor. Bu baş döndürücü hıza, tıp çev-relerinden büyük tepkiler geliyor. Çok sayıda olumsuz yansımalar doğuracak tasarının, Anayasa Mahkemesi’nden geçmeyeceği dahi iddia ediliyor.

Page 6: Acaba Gazetesi Sayı 10

06 Doğukan Gezer www.acabagazetesi.com

Acaba Gazetesi olarak Mersin’de bulunan Akkuyu Bilgilendirme Merkezi’ni ziyaret ederek, merkezin başkanı Mehmet Faruk Üzel ile Türkiye’nin nükleer santral ihtiyacından elektrik üretimine, çevresel etkilerden doğalgaz kesintilerine kadar çeşitli konularda konuştuk.

■ Son yıllarda Türkiye’de yoğun bir şekilde çeşitli enerji kaynaklarına ilişkin ola-rak çalışmalar yapıldığını görüyoruz. Tüm bunların yanında, bir nükleer enerji santrali-ne ne kadar ihtiyacımız var?

Öncelikle Akkuyu projesinin bu ülke için çok ciddi bir anlam taşıdığını söyle-yebiliriz. Çünkü ülkemizde doğalgaz ve petrol kullanımı için ithalat yolunu tercih etmek zorundayız. Bu da 2012 verilerine baktığımızda 62 milyar Dolarlık bir harca-ma demek.

Türkiye, 2023 gelişim hedefleri doğ-rultusunda emin adımlarla ilerliyor. Bu ilerleme, tüketilen enerji miktarının da artmasına yol açıyor. Buna paralel olarak 500 milyar kilowatt saat enerji tüketilecek. Yani şuan kullandığımızın iki katı kadar tüketimimiz olacak. Dünya genelinde 436 reaktörün on yıllardır kullanıldığını gördü-ğümüzde, akıllara şu soru geliyor; “Bizim neden bir nükleer santralimiz olmasın?”

“Akkuyu Sayesinde Doğalgaza İhtiyacımız Kalmayacak”

Türkiye’de 1960’lı yıl-lardan beri planla-nan, fakat bir türlü hayata geçirileme-yen nükleer santral projesinin Mersin’de hayat bulması bekle-niyor. 2014’ün ilk ay-larında açıklanması beklenen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporları eğer olumlu olursa, Akku-yu Nükleer Güç Sant-rali için inşa çalışma-ları başlayacak.

Page 7: Acaba Gazetesi Sayı 10

www.acabagazetesi.com Doğukan Gezer 07

■ Siyasal adımlara bağlı olarak, dışarıdan sorunsuz bir şekilde enerji alamıyoruz. Geçti-ğimiz haftalarda ülke genelinde yaşadığımız ve hala da devam eden elektrik kesintileri bu duruma örnek. Nükleer santralin bu nokta-da rolü nedir?

Ülkelerin dış politikalarına bağlı ola-rak, enerji ithalatı ve ihracatında da sürekli bir değişim söz konusu. Bundan birkaç yıl önce Rusya’nın Ukrayna’ya enerji sağlayıcılığını durdurmasını da buna örnek olarak gösterebiliriz. Tabii bunlar, ülke genelinde de krizlere yol açabili-yor.

İçerisine bulunduğumuz dönemde, biz de elekt-rik üretiminde yüzde 71 oranında dışa bağımlıyız. Tabii ki bağımlılık, çok kötü sonuçlar da doğurabili-yor. Bundan kurtulmak için de nükleer santrali-mizi kurup, üretime geçmeye ihtiyacımız var.

■ Türkiye İstatistik Kurumu verilerine baktığımızda, yıllar bazında ithal edilen doğalgazın fiyatının da yükseldiğini görü-yoruz. Akkuyu’nun bu noktada ne gibi bir etkisi olacak?

Dediğiniz gibi fiyatlarda ciddi bir artış olduğunu söyleyebiliriz. Doğalgaza olan talep ve buna bağlı olarak yapılan harca-malar da Akkuyu’yla birlikte tabii ki düşecek-

tir. 10 milyar dolarlık doğalgaz yakıtı yerine 500 milyon Dolarlık nükleer yakıtla aynı enerji üretilebilir hale gelecek.

■ En çok konuşlan konu ise, Akkuyu’nun ekosistem üzerinde

bırakabileceği olumsuz izler. Ger-çekten de Akkuyu, tabiat üzerinde derin

yaralar bırakacak mı? Asıl yanlış anlaşılma burada başlıyor. Eğer

gerekli güvenlik önlemleri alınırsa, hiçbir nükleer santral tehlike barındırmaz. Hatta çevre dostu bir seçim olarak karşımıza çıkar.

Termik santrallere baktığımızda ekolojinin bozulduğunu, baraj yapımlarıyla tabiatın yok oldu-

ğunu, rüzgar güllerinin beyne etki eden seslerinin bulundukları bölgelerde ya-

şayanların algı yapısını bozdukları-nı, güneş panelleri olan yerlerde ise tarım yapılamadığını görüyo-ruz. Keban Barajı’nın 10 bin-lerce tarım arazisini sular altına bıraktığını görüyoruz. Akkuyu’da

ise sadece 2 futbol sahası büyüklü-ğündeki araziyle, Keban Barajı’ndan

elde edilen elektriğin iki katı üretilecek.

Nükleer santrallerde ise güvenlik açığı olmadığı müddetçe çevreye yönelik hiçbir

zarar olmuyor. Hatta o bölgede ekolojik yaşam olumlu bir ivme kazanıyor. Nükleer santral alanları özel güvenlik bölgesi sta-tüsünde oldukları için, bu bölgelerde yo-ğun bir koruma yapısı hakim. Bu nedenle

insanlar da çevreye zarar veremiyor.■ Akkuyu’ya yönelik en büyük korkula-

rın başında da çevreye radyasyon saçılacağı, insanların kanser hastalığına sürükleneceği geliyor.

Akkuyu’nun insan sağlığı üzerinde zararları olacak mı?Nükleer santrallerde fiziksel yanma gerçek-

leşmediği için atmosfere kül salgılanmıyor. Bu yüzden de nükleer santraller, kesinlikle radyoaktif

bir tehlike bulundurmuyor. Nükleer sant-rallerin normal koşullarda hiçbir tehlike

barındırmadığını, dünya genelindeki örneklerinden de görebiliriz. Fakat tabii hayatın her alanında olduğu gibi riskler de olabilir. Fakat bu teorik risk, sizin şuan su içerken boğularak ölmenizdeki riskten daha azdır. En önemli etkenin ise güvenlik olduğunu söyleyebiliriz.

Güvenliğe önem verilmezse risk oluşur. İçerideki ısıyı kontrol edemezseniz kaza

riski başlar.

Akkuyu’nun inşa aşama-sında 8 ile 10

bin civarında kişi çalışacak. Bunların büyük bir kısmı ise

bölgede yaşayan vatandaşlar

olacak.

Nük-leer tekno-

loji tıptan tarı-ma, kozmetikten uzay bilimlerine kadar her yerde

kullanılabi-liyor.

Deniz suyu ile so-

ğutma sistemi kullanılacak.

Denizden alınan suyla, verilen su

arasındaki sıcaklık farklı maksimum

iki derece olacak.

2019 yılında

Akkuyu’nun dörtte birlik kısmı hizmete girecek. 2023 yılında ise santralde tam faaliyet baş-

layacak.

Page 8: Acaba Gazetesi Sayı 10

08 Analiz www.acabagazetesi.com

Demokrasiyi yaşatan en önemli unsurlardan biri de yasama, yürütme ve yargıdan bağımsız, halkın haber alma hakkına hizmet eden 4. güç medyadır. Medyanın özgür olmadığı, halkın haber alma hakkının karşılanmadığı bir ortamda düşünme özgürlüğü de kısıtlanır. Bir başka ifadeyle; tartışılacak verilere ulaşamayan halkın, gelişmeleri ve olayları düşünme imkanı da elinden alınmış olur.

Bugün Türkiye’de sivil toplum, üniversiteler ve basın susmuş, daha doğrusu susturulmuştur. Düşüncesini açıklayan onlarca ga-zeteci, sonu ne zaman geleceği bilinmeyen ucu açık soruşturma-larda tutuklanmıştır. Meslek örgütlerinin yaptığı değerlendirmele-re göre, gazetecilere açılan dava sayısı 10 bine ulaşmıştır.

Uluslararası endekslerde, 2011 yılında basın özgürlüğü sırala-masında 179 ülke arasında 148. sırada olan Türkiye, 2012 yılın-da 6 basamak daha gerileyerek 154. sıraya düşmüştür. Gazeteler, televizyonlar ve radyolar, sansürden daha tehlikeli olan otosansür uygulamaya zorlanmaktadır.

Öte yandan vergi denetimleri, ceza soruşturmaları ve mülki amirlerin uygulamaları, basın üzerinde büyük bir baskı yaratmak-tadır. Ankara ve İstanbul’dan çığlıkları duyulmayan yerel basın ise “Ya biat et ya yok ol” ikilemi arasında bırakılmıştır.

Basın özgürlüğüne yönelik en büyük tehdit, yalnızca gazete-cilere açılan davalar, gazete sahiplerine yönelik idari-mali uygu-lamalar ve gazetelerin uygulamak zorunda kaldıkları otosansür değil, tekelleşme ve basın çalışanlarının örgütlenmesinin önüne getirilen kısıtlamalardır.

Demokrasiyi yaşatmak istiyorsak, basın özgürlünün önündeki bütün engelleri kaldırmak zorundayız. Aksi halde özgürlükçü, hal-kı bilgilendirme sorumluluğunu taşıyan bir medyanın eksikliğinin bedelini, önü alınamaz toplumsal patlamalarla ödemek zorunda kalabiliriz.

Peki, basın özgürlüğünü kötüye kullanan kalem sahipleri olursa ne yapacağız? Bunun cevabını da Mustafa Kemal Atatürk vermiş: “Basın özgürlüğünden doğan sakıncaların giderilme aracı, yine basın özgürlüğüdür.”

İktidarlar basını susturarak, otosansüre zorlayarak kendileri-ne iyilik yaptıklarını sanmasınlar. Özgür basın yalnızca halk için değil, iktidarlar için de gereklidir. Özgür medyanın olmadığı bir ortamda, iktidarlar da toplumsal tepkilere dönük uyarıları alamaz ve gerekli tedbirleri uygulamaya koyamaz.

“İktidarlar Basını Susturarak, Kendilerine İyilik Yaptıklarını Sanmasınlar”

türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun Basın Özgürlüğü Analizi:

Page 9: Acaba Gazetesi Sayı 10

09www.acabagazetesi.com Ece Mehmetoğlu

Sihir denilince akla ilk gelen şap-kadan tavşan çıkarma, bugünlerde pek de para kazandırmıyor. Onun yerine kilitli kutularda bedeni yarıya bölünen insanlar, sadece saniyeler içerisinde değiştirilen kıyafetler, elleri ve ayakları zin-cirlerle bağlı olmasına rağmen kafesten çıkan illüzyonistler, artık daha çok tercih ediliyor. Gelişen teknolojinin de etkisiyle beklentilerin yukarı çekilmesi, büyük şovları da beraberinde getiriyor. Bu durum, sihirbazların da gelenekselci ve yenilikçi olarak ayrılmasına neden oluyor.

“Yeni Nesil Sihirbazlar Çocuklara Kötü Örnek Oluyor”

Gelenekselci bir sihirbaz olan Burak Parlı, bu geleneği devam ettiren çekirdek kadronun arasında yer alıyor. Çocuklara yönelik doğum günlerinde, sünnet düğünlerinde ve okul gös-terilerinde sihirbazlık yapan Parlı, “Piyasa çok değişti. Artık herkes kendi reklamını yapmak için programlara çıkıyor. Aslında sihirbazlık bir yetenek değil, sahne sana-tıdır. Çalışırsınız ve olur” diyerek, sihir-bazlığın geleneksellikten uzaklaşmasın-dan rahatsız olduğunu dile getiriyor.

Sihirbazlığın daha çok çocukla-ra yönelik olduğunu belirten Burak Parlı, “Bu iş, çocuklar da düşünülerek, pedagoji eğitimi alınarak yapılmalı. Biz, çocukların ilgisini çekebilecek, komedi ağırlıklı gösteriler yapıyoruz. Yeni nesil sihirbazlar ise ateşli, kılıçlı, çocuklara kötü örnek olabilecek şovlar sergiliyor” ifadeleri-ni kullanıyor.

“Numaranın Küçüğü Büyüğü Olmaz”Sihirbazlığa başladığı dönem itibariyle gele-

nekselcilerin arasında yer alan Mandrake ise, yeni-likçileri destekliyor. “İllüzyon, durmaksızın ilerleyen bir olgu. Ben, bu işe başladığım ilk yıllarda da sihirbazlığın sadece çocuklara özel olmadığını savundum hep. Bu, yediden yetmişe herkese hitap eden bir iş” diyen Mandrake, sihirbazlıkta gelinen durumdan oldukça memnun.

Sihirbazlıktaki ustalığa dikkati çeken Mandrake, “Numaranın küçüğü

büyüğü olmaz. Usta ellerde ufacık numaralar da büyük gözükebilir.

Önemli olan seyircilere verilen elektriktir” diyerek, insanların el çabukluğuyla yapılan numaralar-dan daha çok hoşlandığını, büyük numaraların ise yardımcı aletler sayesinde gerçekleştirildiğini bildiğini söylüyor.

“Sahne, Şovun Niteliği İçin Önemli”

Büyük sahne şovları sergile-yenler arasında yer alan mentalist

Enis Talas yaptığı gösterileri, sınırlar olmadan aklı kullanma sanatı olarak

tanımlıyor. “Yapılan gösteri tarzına göre dizayn edilmemiş bir sahne, gösterinin etkile-

yiciliği üzerinde negatif sonuçlar doğurur” diyen Talas, sahnenin, şovun niteliği için en büyük kıstas

oluğu görüşünde.Geleneksel sihirbazcılıktan farklı olarak,

teknolojinin gelişmesiyle birlikte bu işle uğ-raşanların da seyirciyi etkileyebilmek adına görülmemiş, değişik gösteriler bulmaya ça-lıştığını söyleyen Talas, “Şapkadan tavşan çıkarmanın yapıldığı zamanlarda halkın normal giyimi, bir sihirbazın giyimiyle pek farklı değildi. Erkekler sokakta yürürken fötr şapka takarlardı ve bu nedenle sihir-bazın basit bir şapkadan tavşan çıkarması insanları hayrete düşürürdü. Günümüzde hayvan hakları ile ilgili kurallar attığı için, sahnede hayvanla gösteri yapmak da hoş

karşılanmıyor. Dolayısıyla da sihirbazlar, teknolo-

jinin nimetlerinden yararlanmaya

başladı” ifade-lerini kullanı-

yor.

Artık Şapkadan Tavşan Çıkmıyor

Peçeteleri yakıp kuş uçurma, iç içe geçmiş de-mir halkaları bir-birinden ayırma, seçilen iskambil kağıdını tahmin etme ve tabii ki şapkadan tav-şan çıkarma… El çabukluğu marifetiyle ya-pılan tüm bu numaraları he-pimiz hatırlıyo-ruzdur. Ağzımız açık, şaşkın göz-lerle izlediğimiz bu numaralar, artık pek de ilgi çekici gelmiyor. Çünkü gelenek-sel sihirbazcılık anlayışı, bugün-lerde yerini bü-yük sahne şov-larına, ışıklı ve koreografili gös-terilere bırakmış durumda.

Page 10: Acaba Gazetesi Sayı 10

ACABA www.acabagazetesi.com

HAFTALIK SÜRELİ ÜCRETSİZ E-GAZETE

22 ARALIK PAZAR SAYI 10

Genel Yayın YönetmeniDOĞUKAN GEZER(539) 879 71 [email protected]

Yazı İşleri MüdürüECE MEHMETOĞ[email protected]

İçerik DanışmanıALİ İYİ[email protected]

Sayfa TasarımBERK [email protected]

İletişim Adresleri:www.acabagazetesi.com

facebook.com/acabagazetesi

[email protected]

instagram/acabagazetesi

twitter/acabagazetesi

Milliyet Gazetesi Foto Muhabiri Bünyamin Aygün, 26 Kasım 2013 tarihinde Suriye’de yaşanan iç savaşı fotoğraflarken kaçırıldı. Acaba Gazetesi olarak Sayın Aygün’ün yakın zamanda serbest bırakılarak, Türkiye’ye dönmesini ümit ediyoruz.

Seni Bekliyoruz...

#BunyaminAygunserbestbirakilsin

#freebunyaminaygun