katre ocak sayisi
Post on 30-Mar-2016
282 Views
Preview:
DESCRIPTION
TRANSCRIPT
RÖTARLI MERMİ
Dünyadaki her yaratığın, kendisini güvende
hissedeceği bir ortam yaratılmıştır şüphesiz. Yağmurun bulut,
bebeğin ana kucağıdır tek sığınağı. Ne ki yağmur ilelebet
kalmıyor siyah güvence yumağının kanatlarında. Bebek artık
istemiyor saçakların altından yağmuru izlemeyi...
Ağır ağır kopuyor bir şeyler. Özgürlük denilen o
mükemmel duyguyu hissetmek uğruna gökyüzüne atılan mermi
gibi kararlı fırlıyor bir şeyler namludan. Gidebildiğince uzağa
gider mermi. Yükseklik korkusu olmadan, zevkle ve özgürlük
arayışıyla yarar geçer bulutları. Amacına yaklaşana dek barutla,
havayla muhabbet eder; arkasına bile bakmaz namlusuna el
sallamak için. Beklediği, belki de beklemediği, amaca doğru iyice
yaklaşmışken mermi, hayalinde canlanır tetiğe basış ânı...
İnsanlar da merminin fotokopisi gibi. Giriş gelişme ve sonuç. Ya
amaç size kazık atar ya da zaten kazıkla doğmuşsunuzdur.
Bana kalsa giriş bölümünde kalkanı, neşteri hazır tutmalı ve
dalmalı hayatın meydan muharebesine. Riskler bazen göze
alınmalıdır hayat için gelişme bölümü iyi yazılmalıdır.
Bir şeyler yapılmalıdır ey insanoğlu! İnsan vücudu ve
mikroplar; mermiler ve düşmanlar hepsi, hepsi birbirini götürür.
Ama her zaman biri "galip" diye bir isim alır.
Ateş hattında kalın, yaralanın, direnin ama mağlup olmayın.
Bir mermi de siz sıkın hayatın kafasına..!
Sümeyye Pehlivan A11/B
HER ŞEY ZATEN O
Dalları yere bakan ağaçlar... Gökyüzüne doğru yükselen
ağaçlar... Kimisi secde etmiş, kimisi el açmış şükrediyor. Hepsi de
yaratıcısından haberdar. Dalgalar bir ritimle "Allah Allah" diyor. Bir
bitki bile her anını böyle bir tefekkürle geçirirken aklı olan insan günde
kaç saatini tefekkürle, Allah'a ibadetle geçiriyor?
Zaman gelip geçiyor, ömür bitmek üzere... Savrulduk
hayatımız boyunca öteye beriye... Bir savrulmada, bir dertte
inancımıza sığınabildik mi, yoksa karşı mı geldik kadere, İsyan mı
ettik? Böyle anlarda sabırla inancına sığınanlar da var hayatta suçu
kadere yükleyip isyan edenler de.... Biz hangi taraftayız peki?
Bir yaprak gibi, rüzgarın akışına mı bırakıyoruz kendimizi,
yoksa rüzgar bir araç mı oluyor gitmek istediğimiz yere ulaştırmak için
bizi.
Kimi zaman asılı kalırız öylece bir ağacın dalında…Karar
veremeyiz hangi yöne gideceğimize…Rüzgar mı bıraktı bizi o dala,
yoksa biz mi konmak istedik? Herkes farklı bir dalda. Herkes farklı
bakıyor hayata. Kimimizin baktığı yerde güller, sümbüller...
Kimimizin baktığı yerde ise kuru olar, dikenler...
Önemli olan yükseklerden bakabilmek. İnsan gülleri de
görebilmeli, dikenleri de...Ama sonunda hep bir yerde durmalı. Önemli
olan kararlı olabilmek hayata karşı. “Allah" demeli. Sığınmalı
Yaradan'a... İnsan, her şeyinin gittiği anda bile, bilmeli Rabb'inin
onunla olduğunu. Her şeyin zaten O olduğunu...
Naile Tufanoğlu A11/C
UMUTLARIM
[Uyandığımda güneş doğmak üzereydi.
Pencereden dışarı baktım. Pırıl pırıl bir sabah
başlıyordu. Birazdan bu sokaklar telaşla oradan
oraya koşturan insanlarla dolacak. Ben de
onlardan biriyim… Sokaktaki herkesten farklı
olarak ben hiç istemediğim bir okula geç
kalmamak için koşturuyor olacağım: İmam Hatip
Lisesi…
Kendime gelip banyoya doğru yürüdüm.
Yüreğime hüznümü doldurur gibi ellerime su
doldurdum. O suyu yüzüme çarptım. Aynaya
baktım ve yine aklıma amaçlarım ve amaçlarıma
hiç uymayan, hatta o amaca ulaşmamda bana
engel olacak bir okulda okuduğum geldi. Başarısız
olacağım!
Zihnimde birçok soruyla evden çıktım.
Okullar açılalı bir hafta oluyordu ve ben hala
içimdeki kargaşayı bitirememiş, gelecek
kaygılarımı dindirememiştim. Aklım başka diyor,
sol yanım başka… Hangisine inanmalıydım?
Umutsuz bakışlarımı fark eden edebiyat
öğretmenim sorularımın cevabını kendimde
bulacağımı söylemişti. Gülümseyerek baktım ona.
Söyleyecek bir şeyim yoktu. Galiba haklıydı..
O gün eve geldiğimde oturup düşünmeye başladım. Bu okul, amaçlarıma ulaşmamda bana
yardım edebilecek mi? Daha liseye yeni başladım ve gelecek kaygısı ile boğuşuyorum. Din eğitimi
almayı istiyorum evet ama katsayı engeli gözümü korkutuyor. Çok bunaldım.
Cevaplanmayı bekleyen umutsuz sorular var önümde. Umutsuz saatler birbirini kovalıyor
böyle. Başımı yastığa koydum, derin bir iç çekip gözlerimi kapadım. Sorular, sorular… Aklımda hep
sorular vardı, oysa beklediğim bir cevaptı… Yolumu aydınlatacak bir cevap…
Kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı. İşte hayallerimdeki üniversitenin önündeydim. Çok
çalışmış ve sonunda başarmıştım. Üniversitenin ilk günü okul hayatımın ilk günü gibiydi. Büyük bir
heyecan ve sevinç içindeydim. Saatlerce bu özel günde ne giyeceğimi tasarlamıştım. Artık hazırdım.
Acaba ilk dersimiz ne diye düşünerek sınıfımı aramaya başladım. Kalbim duracak gibi oluyordu adeta.
Ne konuşabiliyor ne de yürüyebiliyordum. Kendimi toparlayıp sınıfta içeri adımımı attım. Kimseyle
konuşmadan bulduğum ilk boş yere oturdum. Etrafımı incelerken bir grubun konuşması dikkat çekti.
Belli etmeden konuşmalarına kulak misafiri oldum:
-Bu müminlerin davranışları gerçekten çok enteresan. Varlığı veya yokluğu hakkında tam bir
mutabakata varılmamış bir olgu için yılda otuz gün aç kalmak neyle açıklanabilir bilmiyorum. Sonuçta
%50 şans... Ya var ya da yok. Ne kadar süreceğini bile bilmediğim kıymetli hayatımı böyle belirsiz işlere
harcayamam…
Daha fazlasını duymaya tahammül edemedim. Kalbime bir bıçak saplanmıştı adeta. Yanlarına
gittim. Uzun bir müddet yüzlerine baktım. Gözlerim dolmuştu. Ancak şimdi ağlamanın zamanı değildi.
Soğukkanlı olmam gerekiyordu. Hala kahkaha atmakta olanlardan biri yavaş yavaş kendini topladı ve
ikinci kahkaha furyasını patlatmak üzere bana dönüp:
-Ne oldu, bizi çarpmaya mı geldin?
İçimden lisanımın kuvvetlenmesi için
Hz. Musa’nın duasını ediyordum. Arapça, üstelik
anlamını bilerek… Ben bunları nerden
öğrenmiştim? Bir sürü hadis, bir sürü ayet
beynime hücum etmişti sanki. Ve birini seçtim,
başımı kaldırdım, konuşmaya başladım:
“Bismillahirrahmanirrahim.
Onlara «insanların (müslümanların)
inandığı gibi inanın» denilince «Biz de o
beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?» derler.
Dikkat et ki (asıl) beyinsizler hiç şüphesiz
kendileridir. Fakat bilmezler.(Bakara 13)”
Sözlerimi bitirip sınıftan çıktım. Onları
vicdanlarıyla baş başa bıraktım.
-Betül, kızım hala kalkmadın mı? Okula
geç kalacaksın!
Uzun süredir ilk defa bir rüyadan bu
kadar huzurla uyandım. Yüce Rabbim bütün
sorularımın cevabını bulmamı sağlamıştı. Artık
gönül rahatlığıyla “iyi ki imam hatipliyim”
diyordum. Büyük bir mutlulukla huzurlu bir
rüyayı yeniden görür gibi okulun yolunu tuttum.
Betül KOYUNCU A11/C
Ali Erkan KAVAKLI, okulumuzda konferans verdi.
Eğitimci-Yazar Ali Erkan Kavaklı 22.12.2011 tarihinde “Başarıya
götüren yol” konulu bir konferans verdi ve kitaplarını imzaladı.
Yazarımızın konferansından bir hafta önce okulun çeşitli
bölümlerinde açılan standlarda yazar ve kitapları tanıtıldı.
Konferansta başarılı kişilerin hayatlarından örnekler vererek
öğrencilere planlı ve düzenli çalışmanın önemini kendine has üslubu
ile anlattı.
Fizik Dersi Bilgi Yarışması Okulumuz fizik öğretmenleri Süheyla Akdoğan ve Tuğba Kondakçı
tarafından…….tarihinde Fizik dersi bilgi yarışması düzenlendi.
Velilerle Kitap Okuma
A11/C sınıfı, 27.12.2011 tarihinde okulumuzun toplantı salonunda kitap
okuma etkinliği gerçekleştirdi. Düzenlenen etkinlikte Nuriye Çeleğen’in
yazdığı Aşk-ı Sükun adlı roman hakkında konuşuldu, kitaptan bölümler
okundu. Matematik öğretmeni Sevcan Karadağ ve rehber öğretmen
Gülhanım Kırlak’ın da iştirak ettiği toplantı velilerin organize ettiği çay
saatiyle sona erdi. Annelerin ve kızların aynı kitabı okuması ve bu kitap
hakkında öğretmenlerin de katıldığı bir toplantı yapılması tüm katılımcılar
tarafından farklı ve güzel bir paylaşım olarak değerlendirildi. Etkinliğin çok
verimli olduğunu ifade eden veliler yeni bir kitap için ocak ayında da
toplanmayı önerdi. Buna göre ocak ayı için seçilen kitap Sibel Eraslan’ın
yazdığı Can Parçası Hz. Fatıma oldu. Bir sonraki kitap okuma etkinliği birinci
dönemin son haftasında gerçekleştirilecek.
YEDİ YUDUMDA HAYAT
Misafir olduğumuz bu dünyayı yaşanabilir kılan temel unsurların arasında dostluk ve
dürüstlük çok önemli bir yer kaplar. Dostluk insanoğlunun ulaşabileceği bir erdem, dürüstlük,
dostluğun yanında verilen bir hediyedir. Herkes dost edinebilir ama herkes dürüstlükle dostluğu aynı
zamanda kazanamaz. Dostunuzla olan ilişkiniz dürüstlüğü benimsemiş ve iman üzerine kurulmuşsa en
büyük erdem sizindir. Bu duruma en güzel örnek olan Mevlana’yı keşfetmeye ne dersiniz?
“İnsan” kavramını çözmeye çalışan ve kalplerini, ruhlarını bu yolda feda eden dâhilerden
biridir Mevlana. Bu büyük dâhiyi günümüze kadar getiren, iman gücüdür. Her sözü ile kalbimize bir
kapı açıp aklımızı sorgulamamızı sağlayan Mevlana, Allah’ın sadık kulu olabilmek için O’nu tek gerçek
kabul etmiştir. Tek başına bulduğu bu gerçeği büyük bir fedakarlıkla gelecek nesillere ulaştırmak için
çalışmıştır. (Mevlana dünümüzü çok iyi bir şekilde bize bıraktığı halde biz, bize emanet olan bugünü hiç
koruyamadık. Sizce de öyle değil mi?)
Her zaman Allah rızasını düşünmüş, O’nu memnun edebilmek için elinden gelenin fazlasını
yapmıştır. Hayatında edindiği felsefe şuydu: “Kafanda ne varsa at, ne varsa dağıt, önüne ne çıkarsa
çıksın ona yüz çevirme.” Yani zihnimizi kötü düşüncelerden arındırıp her zaman için cömert olmamızı
ve karşımıza ne çeşit insan çıkarsa çıksın hepsine iyi gözle bakabilmemizi istemiştir. O, gül bahçesinin
gülü olmak için ne kadar çabaladıysa o bahçenin dikeni olmamak için de o kadar çabalamıştır. Hayatı
boyunca dürüstlüğe önem vermiştir. Yaptıklarıyla insanlığa dürüstlüğü, cömertliği ve fedakarlığı
mükemmel bir şekilde açıklamıştır. Hem de sadece yedi cümleyle. Şimdi o yedi cümleyi inceleyelim:
1- Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol: Yapılan her iyi davranış deniz gibi kendini
göstermesin, akarsu gibi sessizce aksın.
2- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol: Kalbin ışıltısı olan şefkat ve merhametini güneş gibi
yansıt. Kalbinin parlaklığını güneş gibi cömertçe paylaş dünyayla.
3- Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol: Güzel-çirkin, iyi-kötü demeden her insanın
kusurunu, yeryüzünü saklayan gece gibi sakla.
4- Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol: Başkalarına karşı ne olursa olsun şiddet gösterme, bir ölü
gibi tepkisiz kal.
5- Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol: Alçakgönüllü olabiliyorsan bunu taçlandırmak için
toprak kadar fedakar ol ve kendini gösterme çabasına girme.
6- Hoşgörüde deniz gibi ol: İnsanlar arasında sahip olduğun hoşgörü deniz kadar coşkulu, deniz
kadar engin olsun.
7- Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol: Eğer bunların hiçbirini yapamıyorsan ve
kaybolduğun bu karanlıkta bir ışık arıyorsan, ya kalbindeki gerçeği yüzüne yansıt dürüstçe ya
da yüzündeki gerçeği kalbine yansıt erdemlice.
Neden hala bakıyorsunuz ki? Bence hemen birinci öğütten başlayın uygulamaya…Uygulayalım ki
bize bırakılan bu mirasa en iyi şekilde sahip çıkmış olalım. Uygulayalım ki Allah’ın rızasını kazanalım… Haydi kolay gelsin.
Havva Nur Kotiloğlu 11/C
ARKA KAPAKTAN KİTAP
OD
Her yazdığı romanla yüz binlerin kalbini
feth eden İskender Pala yeni romanı ‘OD’
ile yeniden okurlarını selamlıyor. Od bir
Yunus Emre romanı. 13. yüzyılın her
bakımdan kavruk ve yanıp yıkılan ortamına
Yunus Emre’nin gelişi tarihi atmosfer
içerisinde hakiki anlamına kavuşturuluyor.
Yıkıntılar ve yangınlar içinden bir gönül ve
bir insanlık anıtının inşa edilişi cümle cümle
anlatıyor ve elbette kalbe dokuna dokuna
yol alıyor. Romanın her sayfasında
Yunus’un hamlıktan saflığa geçişi okunuyor.
Aşk- ı Sükun
Sevgi, nefsin sevmesidir, aşk kalbin. Kalp
sırrına erenler; susarlar, kızmazlar,
küsmezler, kırmazlar, kırılmazlar; her şeyi
O’ndan umup beklerler... Susarak
konuşurlar...İnsan bir sabah kalp sırrına
ermiş olarak uyanmaz. Çalışarak, ciddi
anlamda iradeyi bu konuda kullanarak kalp
sırrına erişilebilir. Bu kıvama nasıl
gelindiğine ise Hacer Annemizin hayatı ne
kadar güzel bir örnektir... Aşk-ı Sükûn, işte
bunun romanı...
OKULUMUZDAN HABERLER
Aşure günü münasebetiyle ……tarihinde okul yemekhanesinde hazırlanan
aşureler öğrenci, öğretmen ve Cuma namazından çıkan cemaate dağıtıldı.
top related