antİk yunan’da koro lİrİĞİ tÜrlerİ · 2015-12-08 · çerçevesinden çıkmaya...
TRANSCRIPT
1
ANTİK YUNAN’DA KORO LİRİĞİ TÜRLERİ Ayşen SİNA *
ÖZET Lyrikos sözcüğü ilk kez, İskenderiye’de İskenderiyeli bilim adamları tarafından hazırlanan ve
Bakkhylides, Sappho, Alkman, Anakreon, Stesikhoros, Simonides, İbykos, Alkaios ve Pindaros’tan oluşan “ennea lyrikos” (dokuz lirik ozan) listesinde geçer. Başlangıçta hymnos, hymenaios, threnos ve paian gibi şarkılarda ve epik şiirlerde bulunan lirik unsur, İ.Ö. 7. yüzyılın ilk yıllarından başlayarak edebi bir tür olan lirik şiiri yaratmış ve bu tür İ.Ö. 5. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüştür. Yedi telli lir (lyra) enstrümanı eşliğinde söylenmek üzere yazılan lirik şiir, bir koro ve eksarkhos adı verilen bir korobaşı tarafından daha çok dans ve müzik eşliğinde icra edilen “koro liriği” ve tek bir kişi tarafından söylenen “solo liriği” olmak üzere ikiye ayrılırdı. İlk önceleri Sparta’da Dor kentlerinde saygı görüp gelişen ve dinsel kökenli olan koro liriği, hymenaios (düğün şarkısı), partheneion (genç kız şarkısı), threnos (ağıt), hymnos (tanrısal övgü), hyporkhema (dans eşliliğinde söylenen şarkı) enkomion (kişisel övgü şarkısı), paian (Apollon’a övgü), dithyrambos (Dionysos’a övgü), epinikion (zafer şarkısı) ve prosodion (geçit töreni şarkısı)’dan oluşmaktadır.
SUMMARY
Types of Choral Lyric in Ancient Greece The word lyricos means a poet who composes poems to be recited with the company of the lyre, a musical instrument with seven strings, which is traditionally believed to have been invented by Hermes. The word first occured in the list prepared by scholars from Alexandria, which included the nine lyric poets: Bacchylides, Sappho, Alcman, Anacreon, Stesichorus, Simonides, Ibycus, Alcaeus and Pindar. The lyric element which had been originally present in such songs and epic poems as hymns, hymenaeus, hyporchema, threnody and paean created the lyric poetry as a literary from by the beginnings of the seventh century before Christ and continued to survive until the fifth century before Christ. The lyric poetry of Ancient Greek was of two types: “ the choral lyric” and “ the solo lyric”; the former being performed by a chorus and an exarchos, the leader of the chorus, with the company of the lyre and dance, and the latter recited by only one person. Choral lyric, which was originally revered and developed in the Spartan city of Dor, and which was of religious origin to a great extent, included such forms as hymenaeus (the wedding or bridal song) parthenaea (maiden song), trenody (dirge), hymns (heavenly praise), hyporchema (song accompanied by mimetic dancing), encomion (song of personal praise), paean (song of praise for Apollo), dithyramb (song of praise for Dionysos), epinician (song of victory) and prosody (processional ode).
Anahtar sözcükler:AntikYunan, lirik ozanlar, koro liriği, hymenaios, hymnos, threnos, epinikion,
paian.
Key words: Ancient Greek, lyric poets, choral lyric, hymenaeus, hymn, threnody, epinician, paean.
Yunan Arkaik Çağı olarak da bilinen İ.Ö. 8 ile 5. yüzyıllar arası, Yunan uygarlık tarihinin
siyasal, hukuk, anayasal ve ekonomik alanlarında olduğu gibi, kültür yaşamının çeşitli alanlarında da
* Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi
2
ortaya çıkan en yaratıcı dönemlerden biridir (İplikçioğlu, 24). Bu çağda Yunan Ortaçağ kültürünün dar
çerçevesinden çıkmaya başlamasıyla, yasalar, arkaik çağın aristokrat devletlerinde olduğundan farklı
olarak, herkes için ortak adalet temeli alan anlayışa dayanılarak yeniden düzenlenmeye başladı.
Siyasal yaşamdaki bu değişiklik yurttaşlar üzerinde köklü, derin etkiler yarattı. Bu etkiler yalnız
siyasal alanda değil, aynı zamanda edebiyat, felsefe ve sanat gibi kültür yaşamının türlü alanlarına da
yansıyarak eski geleneklerin dar kalıplarını kıran geniş kapsamlı bir değişim olma özelliğini
kazanmıştır (Mansel, 1988: 210). Siyasal düzenin değişmesi ve para ekonomisinin başlamasıyla arkaik
topluma özgü toprak zenginliği ile egemen sınıf arasındaki eşitlik ve siyasal ilişkilerdeki denge
bozuldu ve bunun sonucunda yeni toplumsal sınıflar görünmeye başladı. Oluşturulan anayasalar ve
kurumlar beraberinde yeni bir yurttaş tipi yarattı; bu değişimler yeni yaşam kurallarının yaratılmasını
da zorunlu kıldı. Söz konusu tarihlerde siyasal düzenin en temel dayanağı olan polislerin (kent
devletleri) çökmeye başlamasıyla, kentdevletlerini besleyen kahramanlık ideallerinin parlak başarıları
da eski canlılığını yitirmeye başladı. Aristokrat toplumun kültürü, kendi idealini anlatmak için epos’u (destan) kullanmıştı, söz konusu dönem için hiçbir eser ulusal destanın (epos) ulaştığı noktaya
erişememişti. Geçmişe ait oldukça farklı bir yaşamı canlandıran kahramanlık konularını anlatan epos’lar, bu çağdan itibaren yalnızca dinsel şenliklerde varlığını sürdürmeye devam etti. Kısacası, soylu geçmişi alabildiğince yücelten epos, artık yerini kişisel duyguları açığa vurmakla birlikte dinsel özelliklerini de koruyarak yeni bir türe, lirik şiirlere bıraktı.
Lirik şiirin kahramanlık çağının tüm gereksinimleri karşılayan epik şiirin İ.Ö. 8. yüzyılın
sonlarına doğru, artık halkın gereksinimlerini karşılamaması üzerine yeni arayışlar sonrasında ortaya
çıkmıştır. Başlangıçta hymnos, threnos, hymenaios (ya da epithalamion) ve paian gibi şarkılarda ve epik destanlarda bulunan lirik unsur, İ.Ö. 7. yüzyıldan başlayarak edebi bir tür olan lirik şiiri
yaratmıştır. Özellikle kişisel, bazen de toplu duygu ve heyecanların ifade edildiği bu türün
olgunlaşması, müziğin gelişimiyle eşzamanlıdır. Çünkü, lirik şiirler ozan tarafından, ya da ozanın
bizzat yönettiği kadın ve erkek koroları tarafından müzik eşliğinde söylenirdi (Lesky, 1996:
109;Çelgin, 1990:41). “Lyrikos” sözcüğü ilk kez İskenderiye’de ortaya çıkmıştır. Eski ozanları sınıflandıran
İskenderiyeli bilim adamları, dokuz lirik ozandan oluşan “ennea lyr ikoi” listesini hazırlamışlardır. Bu
listede anılan dokuz lirik ozan şunlardır: Alkaios, Alkman, Anakreon, Bakkhylides, İbykos, Pindaros,
Sappho, Simonides ve Stesikhoros. İskenderiyeli bilim adamlarının bu listeyi nasıl oluşturdukları
kesin bir bilgi olmamasına karşın, eserleri İskenderiye’ye kadar ulaşan ozanlar temel alınarak
hazırladığı düşünülmektedir (Bowra, 1936: 2).
Lirik biçimi oluşturan unsurların neler olduğunu belirlemek zor değildir. Çünkü lyrikos, geleneğe göre, tanrı Hermes tarafından bulunduğu savlanan yedi telli lir (lyra) eşliğinde, belirli bir
topluluk önünde söylenmek üzere şiir yazan ozandır. Lirik ozanını diğer türlerde yazan ozanlardan
ayırmak da mümkündür. Lirik ozan, lire bağlı kalmaksızın oyun yazan bir yazardan ne kadar farklı ise,
ezberden okunmak için yazan trokhaios ve iambos şiirleri ozanından ve flüt eşliğinde okunmak üzere
3
şiir yazan bir elegeia ozanından da o kadar farklıdır. Çünkü, başlangıçta epik ozanlar da şiirlerini lir eşliğinde ezberden okuyorlardı, ama epik şiir sunumu herhangi bir ezgi ile şarkı söylemek değil,
ezberden okumayı basit bir eşlikle güçlendirmekle gerçekleşirdi. Epik ile lirik ozanlar sınıflandırmasındaki esas zorluk, ilk Yunan lirik ozanlarının İskenderiye
bilim adamlarının yaptığı sınıflandırmasında olduğu gibi, başlangıçta lir dışında başka çalgılar için de
şiir yazmış olmalarından kaynaklanır. Örneğin, “ennea lyr ikoi” listesinde adı geçen Pindaros eşlikçi
sazı olarak flütten söz eder (Olympia, VII.12; Nemeia, IX.8; Isthmia, V.27).Ancak, flüt daha çok elegeia türünün çalgısı olarak bilinir. Bu durumda İskenderiyeli bilim adamları, dokuz lirik ozanın dokuzunun da şiirlerini lir eşliğinde okunmak üzere yazmış oldukları için büyük olasılıkla bu listeyi
hazırlamış olmalıydılar. Bowra’ya göre, bu özellik lirik ozanları, başka çalgılar için ya da çalgısız şiir
türleri yazan ozanlardan ayırt etmeye hizmet eder (Bowra, 1936: 3). Elegeiak şiir, iambik şiir, solo liriği ya da monodik lirik ve koro liriği olarak dört türe ayrılan
lirik şiir, insan gövdesinin, sesinin ve şarkıya ya da okumaya eşlik eden çalgıların sınırsız anlatım
olanaklarından yararlanır. İlk iki türden biri olan ve dil ile biçim bakımından epos’a benzeyen ve epos’taki heksametron dizeye pentametron ölçüsünde bir dize daha eklenmesiyle oluşan elegeiak şiir, lirik şiirin en eski biçimlerindendir. Bu türde eserler veren Kallinos, Tyrtaios, Mimnermos, Solon,
Theognis ve Phokylides gibi ozanlar aşk, yurtseverlik ile ilgili konuların yanı sıra ahlaki öğütlerle
felsefi düşüncelere de yer vermişlerdir. İambos adı verilen ve bir uzun bir kısa bazen de iki kısa heceden oluşan bu tür epos ve elegeia’dan çok farklıdır. Arkhilokhos, Amorgoslu Simonides, Hipponaks ve Ananios bu türün yaratıcıları olarak bilinir. İambos, konuşmaya uygun yapısı nedeniyle daha çok tragedya ve komedya ozanları tarafından kullanılmıştır.
Zamandizinsel olarak da elegeia ve iambos’tan sonra gelen koro ve solo liriğinin kökeni eski çağın bilinmeyen yıllarında yatmaktadır. Yunan yaşamının en eski çağlarında şarkı sözlerinin varlığını
koruyamadığı molpe (dans eşliğinde söylenen şarkı ya da şarkılı dans) olmalıydı. Anlaşıldığı
kadarıyla, epik şiir kahramanlık çağının beklentilerini o denli iyi gideriyordu ki, başka bir şiire hiç gereksinim duyulmamıştı. Ancak kahramanlık çağı yerini zamanla daha bilinçli ve düzenli başka bir
çağa bıraktığında başka bir anlatım aracı gündeme gelmiş olmalıydı.
Tıpkı elegeiak ve iambik şiirde olduğu gibi, koro ve solo liriği hem köken hem de biçem (üslup) yönlerinden birbirlerinden ayrılır. Tüm Yunanlıları içine alan bir siyasi birlik tam anlamıyla
oluşturulamamakla birlikte, kentdevletlerinin ortadan kalkmasıyla çeşitli kentlerin kültürlerinin
arasındaki farklar da yavaş yavaş ortadan kalkmış, böylelikle yeni bir uygarlığın müjdecisi olan 4.
yüzyıldaki toplumsal gelişmelere koşut olarak, “koro ve solo liriği arasındaki farklılıkları da azaltmış,
böylelikle toplum için değil, az sayıdaki kültürlü bir grup için yazılan yeni bir şiir türüne doğru
ilerleme sağlanıncaya kadar bu iki tür birbirinde kopuk kalmıştır” (Bowra, 1936: 7).
Koro ve solo liriği ayrımı konusunda bu türlerin benimsendiği toplumları dikkate almak
gerekir. Örneğin koro liriği, bireyin öneminin ailesinden ve içinde yaşadığı toplumdan daha az önemli
olduğu Dor lehçesinin yayılma alanı içindeki Attika bölgesinde ve bu lehçeyi kullanan toplulukların
4
yaşadığı yerlerde yaygınlaşmış ve sevilmiştir (Campbell, 1989: 167). Koro liriği ozanları nereli
olurlarsa olsunlar, Dor lehçesiyle yazmışlardır. Bilinen hiçbir koro ozanı (Alkman, Stesikhoros, Arion,
İbykos, Pindaros, Keoslu Simonides, Bakkhylides gibi) Dor kentlerinden ya da Dor lehçesinin
konuşulduğu kentlerden gelme değildir. Bununla birlikte, bu türde eserler veren Bakkhylides ve
Simonides, gerçekte her ikisi de Dor ırkına mensup olmasalar da, meslek yaşamlarını sanatlarının
anlaşıldığı ve saygı gördüğü bu yerlerde sürdürmüşlerdir. Monodik (ya da solo) lirik ise koro liriğinin
tam tersine, büyük bir toplumsal deneyim geleneği olmayan ve doğrudan bireylerin saygı gördüğü
kahramanlık çağı bireyselliğinin varlığını sürdürdüğü Batı Anadolu kıyıları ve Ege adalarında ün
kazanmıştır. Örneğin, İ.Ö. 6. yüzyılda hiçbir Spartalı Alkaois ve Sappho gibi, özel yaşamlarını
yazamazdı. Öyle ki, bu iki ozanın çağdaşı olan “İbykos bile koro şiirini İonia Samos’una getirdiği
zaman tanrılardan çok insanları öven şarkılar olan enkomion’lar yazmaya başlamıştır”(Bowra, 1970: 539).
Bununla birlikte, pek çok ozan her iki türde de eserler vermesi nedeniyle koro ve solo liriğini
birbirinden ayırmaya çalışmak son derece yapay bir uygulama olarak da görülür (Campbell, 1989:
166). Örneğin Alkman, koro liriğinin en önemli temsilcisi olmakla birlikte, solo liriği türünde de
eserler vermiştir. Aynı şekilde, solo liriğinin temsilcilerinden Sappho, Alkaios ve Anakreon hymneaios, hymnos ve partheneion’lar yazmışlardır. İambos türünün yaratıcısı Arkhilokhos, dithyrambos ve paian’lar yazmıştır.
Bu iki tür arasındaki toplumsal farklara rağmen yan yana ve aynı zaman içersinde devam
etmiştir. Koro şiiri, kendisini yaratan toplum koşulları yıkılıp yok olmaya yüz tutunca Attika
tragedyası şiirlerine girerek, yeni bir yaşam biçimi bulmuş, solo liriği varlığını daha 5. yüzyılın ilk
yıllarında güçlükle sürdürür duruma gelmişti. Ancak, her ikisi de aristokrat şiir türüdür. Yine her iki
tür de sahip olduğu değerlerinden emin, bağdaşık bir toplum sisteminin sağladığı güven içinde
gelişmişti. Bu güven ve birlik duygusu, 5. yüzyılın bilimsel ve siyasal hareketleriyle geniş alanda
ortadan kalmıştı. Öyle ki, İ.Ö. 440 yılına kadar yaşayan ve bu türlere baş yapıtlar kazandıran Pindaros
bile yaşamının son yıllarını artık sanatına ilgi göstermeyen bir dünyada geçirmişti (Bowra, 1936: 14
15). İ.Ö. 5. yüzyıl ya da diğer deyişle Perikles çağı, aristokrat çağın pek çok özelliği varlığını
korumasına karşın, bireylerden çok yurttaşlarla ilgilenmiştir.
En parlak çağına 7. yüzyılda ulaşan koro şarkılarının kökeni, söylence ve aşırı ölçüde
sadeleştirilmiş tarihe dayanmakla birlikte, bu türün ilk büyük isimleri kuşkusuz yeni bir şiir türü
yaratan müzisyenler ve müzikal teknikler yaratanlardır. Bowra, sorunun şiirden çok müzik tarihine ait
olup öncü ve kurucularıyla da yakından ilgili olduğunu ve bu kişilerin koro şarkılarını bilinen
kalıplardan kurtararak alışılmamış canlılıkta yeni bir yaşam biçimi başlattıklarını vurgular (Bowra,
1936:78). Bu öncü kişilerin başında, şüphesiz, Lesboslu Terpandros gelir. İ.Ö. 7. yüzyılda yaşayan
Terpandros, dört telden oluşan lir çalgısına üç tel daha ekleyerek müziğin gelişmesine katkı
sağlamıştır (Strabon XIII,II,4:122). Klonas da aynı gelişmeyi flütte gerçekleştirmiştir (Plutharkos, De
Musica, 3). Yunan müziğinin bu iki temel çalgısı, şiiri irticalen okunan bestelerden kurtarmış ve
5
sanatta özgün bir alan yaratmıştır. Bowra’ya göre, Terpandros ve Klonas ozandan çok besteciydiler ve
ezgileriyle geçmiş günleri anarak unutulmaktan kurtarmışlardı (Bowra,1936:9). Hem ezgi hem de söz
yazmaları nedeniyle lirik şiirinin esas kurucuları olarak kabul edilen bu iki ozandan günümüze
Terpandros’a ait olup olmadığı dahi kesin olmayan birkaç fragman dışında hiçbir şey kalmamıştır.
Terpandros’un çağdaşı olan ve dithyrambos’un gelişmesine büyük katkı sağlayan Arion da, müziği şiir için önemli bir etken durumuna getirmiştir. Müzikte “trajik makam” anlamına gelen tragikos tropos’u
büyük bir olasılıkla onun bulduğu söylenir. Bu makam daha sonraları tragedyada kullanılmıştır.
Şiir, dans ve müziğin tek bir sanat olarak belirdiği bu dönemde Yunanistan’ın dinsel inançları,
yeni yeni oluşmaya başlayan demokrasi ortamında, kentlere yerleşen büyük toprak sahibi ailelerin
kavim tapımları üzerine kurulmuştu. Her aile bir yandan saygınlığını arttırmak için kendi tapımını
güçlendirirken, öte yandan da egemen sınıf olarak konumunu güvence altına almak için tapınmayı
öteki ailelerle ortaklaşa tekelinde tutuyordu. Yukarıda sözü edilen sosyoekonomik gelişmelerle
birlikte, çoğu kez yönetimleri kalıtımsal sahiplerinin elinde kaldıysa da, tapımlar devlet denetimi
altına alındı. Koro övgülerinin ilk örnekleri olan kavimlerin eski ritüel uygulamaları, tutucu soylu
ailelerce büyük değişikliklere uğratılmaksızın nesilden nesile aktarılmıştır. Dolayısıyla, ancak epik şiirin olgunluk evresini geride bırakmasından sonra boy göstermesine karşın koro lirik şiiri yapısı
bakımından çok daha eskiydi (Thomson, 1983: 235).
Koro şiirlerinde, eski geleneklerden biçimlenmiş olduğu anlaşılan üç temel özellik vardır:
Mitos (efsane), ahlaki özdeyiş ve bireysel işaretler.Bununla birlikte, lirik ozanların tüm eserlerinde bu
özellikleri görmek her zaman mümkün değildir. Örneğin, Pindaros bazen mitosu bir yana bırakır ya da
önemsiz boyutlara indirir ama bütünü içerisinde esas konusundan uzaklaşmayı göze alarak da olsa
gene mitosu kullanır. Mitos, hemen her zaman tanrıları ya da kahramanları konu alır, şenliklerde
onurlarına şarkılar söylenen tanrı ya da yarıtanrılarla ilişkilidir. Yunan şiirinin iki temel özelliği
(nadiren çalgı eşliksiz olsa bile), ezgili oluşu ve seslendirmenin topluma yönelik bir sunum olmasıdır
(Nagy, 1990:370). Topluma yönelik sunumlar gerektiren durumlar ise, dinsel şenlikler, şölenler,
evlilik törenleri ve hepsinden önemlisi çeşitli şenliklerde düzenlenen yarışmalardan kente zafer
kazanarak dönmedir. Bilindiği kadarıyla, İ.Ö. 8. yüzyılda aynı dili konuşan herkese açık olan (Delos,
Messenia bölgesindeki İthome, Elis bölgesindeki Olympia ve Delphoi kentindeki Pythia; 7. Yüzyılda
Sparta’da Karneia, Samos’ta Heraia gibi) şenliklerde şiir ve müzik yarışmaları vardı. Bu tür şenlik ve
yarışmalara en önemli tanık Homerik Hymnos’lardan biri olan Deloslu Apollon’a şiiridir (Bkz. Sina, 2004:185194). Koro şiiri, başlangıçta köken ve yapı olarak dinsel kökenli olmasından dolayı aynı
zamanda hymnos ‘un (ilahi) bir çok özelliğini de taşırdı. Öyle ki, İ.Ö. 6. yüzyılda konuları, tanrılardan uzaklaşarak insanları yücelttiği zamanda bile dinsel özelliğini korumuştur. Pindaros ve Bakkhylides’in
şiirlerinde de bu dinsel özellikler korunagelmiştir. Alkman, Partheneia’ı esas olarak Sparta şenliği için yazmışken, Stesikhoros da Sicilya ve Peloponnesos kültleriyle ilişkili uzun uzun kahraman
öyküleri anlatır. Bowra, “bir tapınak için heykel neyse, koro şiiri için de mitoslar o’dur” der (Bowra,
6
1936:11). Bu durumda koro şiirleri, bu anlamda tanrıların önemli öykülerinin betimlenmesiyle ilişkili
büyük ritüelleri açıklarlar.
Koro şiirinin ikinci özelliği önemli kısmı mitosa bağlı bir ahlaki özdeyişin bulunmasıdır.
Örneğin, her zaman olmasa da, Pindaros bir öyküden sonuç çıkarmayı ve eski bir öyküde bulunan
derin gerçeğe değinmeyi sever. Alkman, konunun ahlaki kısmıyla pek ilgilenmese de, geleneği
saygıyla izleyen Bakkhylides de sonuç çıkarmayı sever. Bununla birlikte özdeyişler, her zaman
mitoslardan çıkarılan derslerle sınırlandırılmış anlamına gelmez, herhangi bir konu hakkında herhangi
bir görüşü de yansıtabilirler. Bu tür özdeyişler Yunanlılar için dinsel yaşamın tamamlayıcı öğesidir.
Çünkü insana, tanrıların ve başka insanların önünde nasıl davranacağını öğretirler. Şiirin temelini
oluşturan bu unsurlar, koro şiiri ozanları arasında olduğu kadar Attika tragedya ozanları arasında da
yaygındı. Örneğin, tragedya yazarı Euripides ve tarihin babası Herodotos’un eserleri bu tür
özdeyişlerle doludur. Bunlar her zaman şiir gücüyle dolu değildir elbette, ama gene de Yunanlıların
ozanlarından beklentilerini karşılamaya yeter. Ozanlar büyük dinsel şenliklerle ilgilenirdi ve tanrıların
hizmetkarları olan bu ozanlar insanın tanrılara karşı yükümlülükleri ve alın yazısı konusundaki önemli
kararlarının yanında yer almazlarsa eğer görevlerini ihmal etmiş sayılırlardı. Bu bakımdan koro
ozanları Homeros’tan ayrılırlar, çünkü Homeros dinsel olayları kutlamak için değil de soylu efendileri
memnun etmek için yazar. Bu soylu efendiler de davranış kuralları hakkında konuşulmasını değil,
şanlı geçmişlerini duymayı isterlerdi (Bowra, 1936: 1112).
Bu türün üçüncü ve sonuncu önemli özelliği de, bireye ait ilgi ve işaretlerin belirmesidir. Ozan
yalnızca dostları ve efendilerine ilişkin değil, bizzat kendisi hakkında da özgürce sözler söylerdi.
Örneğin, Homeros kendinden ve içinde yaşadığı toplumdan hemen hemen hiç söz etmemesiyle de
koro ozanlarından açıkça ayrılır. Söz konusu bu durum ancak şiirlerin okunduğu ortamın koşullarıyla
açıklanabilir. Koro ozanı şiirlerini başkalarının okuması için yazardı ve bu okuyucular da daha çok
soylu ailelerden seçilmiş kişiler olurdu. Soylu kişiler de bir bireyin sesini değil, bir topluluğun sesini
temsil ediyorlardı. Bunun için ozan birinci şahıstan konuştuğu veya efendi ve tanrılarına yakardığı
zaman, durumun anlamını yorumlayan biri olarak konuşur ve kutlama töreni yapılan tanrının yetkisini
arkasına alarak yakarırdı. Bu da konuşan ozanın kişisel değil, resmi konuşmasıdır (Bowra, 1936: 12).
Koro liriğinin öncülerinden biri olan ve İ.Ö. 7. yüzyılın ortalarında yaşayan Lesboslu
Terpandros Sparta’da ilk “müzik okulu”nun kurucusudur. Ozan, Homerik hymnoslara benzeyen
heksameter ölçüsünde hymnos’lar yazmış, ancak hiçbiri günümüze gelememiştir (Campbell, 1983: 150). Bu kapsamda, özellikle tanrı Apollon için hymnos ve paian’lar yazan Gortynlü Thaletas (ya da Thales) Kytheralı Ksenodamos ve İtalya Locrili Ksenokritos ile birlikte ikinci “müzik okulu”nu
kurmuştur. Ancak bu ozanın da hiçbir eseri güzümüze ulaşamamıştır (Strabon,10.48: Pausanias,
I.14.4).
Müzik eşliğinin inceliklerini ortaya çıkaran, dansçıların el ve ayak devinimlerinin gelişmesini
sağlayan Yunan koro liriği şarkıları, biçimsel olarak genellikle birkaç dizeden oluşan uzunluk ve
vezinleri çeşitli olan kıtalar halinde düzenlenir ve kıtaların her birine strophe adı verilir. Bütün Yunan
7
lirik şiirine, yani strophe biçiminde söylenen bütün şiire lir ya da flüt ve dans eden bir koro eşlik
ederdi. Bu kıtaların vezinleri şiir devamınca tekrarlanır. Koro liriği şarkıları genellikle üç bölüme
(triadik) ayrılan bir tarz dahilinde düzenlenmiştir. Bu tarzın yaratıcısı olarak genellikle Stesikhoros’un
adı anılsa da, daha eski dönemde yaşayan Alkman’ın eserlerinde de buna rastlanmaktadır (Maas, 1972:
44). Şiirlerin planına göre, strophe’yi (kıta) antistrophe (eşkıta) izler. Antistrophe’nin vezni strophe’ninkiyle aynı olup olasılıkla okunduğu ezgileri de aynıdır. Bu iki kıtayı ise başka bir vezinde
olan epode (kapanış kıtası) izler. Strophe ve antistrophe biçimlerinin, ozanın strophe’yi söyleyerek dans etmesinden ve koronun antistrophe’ye geçip ezgiyi tekrarlamasından ortaya çıktığı sanılmaktadır (Taşlıklıoğlu, 1966: 10). Lirik tür, toplumun yoğun katılımıyla gerçekleşen dinsel şenliklerden ilgisini
kesip edebi bir kimliğe bürününce, artık ozanlar da halka açık meydanlarda sunulan genel
gösterilerden çekilmişti. Fakat koronun birçok kıtayı hep aynı makamda okuması, renksiz ve donuk
görüldüğünden, her iki strophe’den sonra, biraz çeşitlilik olsun diye, bir epode koymak adet olmuştu. Epode, triad’ın üçüncü parçasına bağlı olarak, bir “şarkı sonrası”, bir bitiş bölümüdür (Thomson, 1983: 228). Pindaros ve Bakkhylides, gerek strophe gerekse epode’nin birer veznini belirledikten sonra, şiir devamınca bu vezinlere bağlı kalırlardı. Attika tragedyasındaki strophe ve antistrophe aynı vezinde bir grup oluşturduğu halde, bir koro şarkısı birbirine hiç benzemeyen birçok gruptan oluşurdu. Strophe tarzında sonda cümlenin tamamlanmış olması gerekmezdi. Örneğin, Pindaros’un şarkılarında kıtanın sonunda genellikle nokta yoktur; bazen de cümle izleyen kıtanın bir iki kelimesini içererek
biterdi (Maas, 1972:45).
Yunan koro şarkıları, müzik ve dans eşliğinde olduğu için vezin yapısı Yunan epik şiiri ve
günümüz lirik şiirinden oldukça farklıdır. Hemen hemen her koro şarkısı yeni bir vezin planıyla
yazılmıştır. Bu çeşitliliğin ana nedeni ozanın hem müzik hem de dans için yazmış olmasından
kaynaklanır. Sözcüklerin uyumu, dans için yazılan müzikle de uyuşmak zorundaydı. Dansın pek çok
çeşidi olduğu için doğal olarak şiirin de çeşidi çoktur. Eğer bu vezinlerin ölçülerini şimdi
değerlendiremiyorsak ve bu konuda pek çok kuram ortaya çıkıyorsa, bunun nedeni dans ve müziğin
kaybolmuş olması ve bunlar olmayınca da bütünlüğün ortadan kalkmasıdır. Şarkı biçiminde
söylendiğinde kıvrak olan sözcükler ezgi olmadan okunup konuşulduğunda aynı kıvraklıkta değildir.
Bu eksikliğe rağmen, şiirin müzikle beraber okunmasının Yunan şiirine büyük bir çeşitlilik ve renk
kazandırdığı anlaşılıyor. Bunların pek çoğunun günümüzde hala görünüyor olması geniş bir yelpazeye
yayılan Yunan koro vezni ve ritim güzelliğinin, ozanın doğrudan kulağa hitap etmesinden başka
nedenlerle oluşmuş ritimler için de şiirler yazmasından kaynaklanırdı” (Bowra, 1936: 9).
Antik metrik sistemde dizelerin ölçüsü hecelerin uzunluğuna, kısalığına ya da hece sayısına
göre belirlenirdi. Koro liriğinde kullanılan vezinler, solo liriğinde kullanılan vezinlerden çok daha
karmaşıktır. Örneğin, Simonides üç daktylik bulunan trimeter acalectic ( /uu /uu.), daktylik
pentameter acalectic ( /uu /uu /uu /u.) ya da trimeter hypercatalectic (uuuu /uuuu /uuuu /u)
vezinlerini kullanmıştır (Campbell, 1991: 501503). İbykos daktylik heksameter acatalectic (uu /uu /
uu /uu /uu /uu), daktylik heptameter acatalectic (uu /uu /uu /uu / uu /uu /uu ) veya daktylik
8
heptameter hypercatalectic (uu /uu /uu /uu / uu /uu /) kullanmıştır(Campbell, 1991: 293).
Stesikhoros ise daktylik octameter catalectic (uuuuuu //uuuuu), daktylik pentameter catalectic
(uuuuuuuuu), daktylik heptameter catalectic (uuuuuuuuuuuuu) ve anapaestic trimeter
acatalectic (uuuuuuuuuuuu) kullanmıştır (Campbell, 1991: 189). Bunun dışında, Stesikhoros ve
İbykos’da daktyloepitrete (u / uuuu ) ritmi ortaktır, bunu en fazla kullanan ozan da Pindaros’tur
(Maas, 1972:40). Koro liriği ozanları içinde en karmaşık koral şiirleri, güçlü bir iambik karışımla
serbest Aiolik ritimde Simonides, Bakkhylides ve Pindaros yazmışlardır. Bu ozanların vezin yapılarını
çözümlemek çok güçtür. Latin ozan Horatius, Pindaros’un başarılarını alaycı bir ifadeyle ”kural
haline getirilmiş ölçülerden bağımsız hareket ettiği gerekçesiyle” kınar(Campbell, 1983: 292).
Horatius’un kuraldışı dediği bu kuralsız ritimler biçimsel üçlü yapı içinde (strophe, antistrophe ve
epode) düzgün biçimde tekrarlanır ve şiiri dinleyenler canlılık, sıcaklık ve ritim duygusu ile bir
ezginin dans adımlarındaki ritmini şiire birebir aktarıldığını duyumsar.
HYMENAİOS (YA DA EPİTHALAMİON)
Homeros’ta izlerine rastlanan ve Sappho’nun en güzel örneklerini verdiği epithamaion ya da hymenaios evlilik ve evlilik törenlerini kutlamak için söylenen düğün şarkılarıdır ve koro şiiri içinde önemli bir yer tutar. Başlangıçta mitolojik içerikli bu olan şiirlerin kökeni halk şiirine dayanır. Ancak
zaman içersinde bu halk motifleri ozanlarca yeniden işlenerek yüksek düzeyli bir şiire
dönüştürülmüştür. Evlilik şöleni, düğün alayı ve zifaf odası ve zifaftan bir gece sonrası konularında
olmak üzere dört türden oluşur. İlk hymenaios örneklerinden düğün alayı şarkıları örneklerinden biri Homeros’un İlyada adlı eserinde, Hephaistos’un Akhilleus için yaptığı kalkanın üzerinde yer alır (İlyada, XVIII, 493vd, Çev. ErhatBektaş ):
(...) Sokakta yanan çırağıların ışığında, evlerinden alınıp gezdirilen süslü gelinler, dört bir yanda kavuşma türküleri,
oynayan, dönüp duran delikanlılar, flavta, kithara sesleri. (...)
Düğün şarkılarının en önemli temsilcisi ve solo liriğinin gözbebeği Lesboslu (Midilli Adası)
Sappho’dur. İ.Ö. 612 yılında Lesbos adasında, Eresos’ta doğan Sappho’nun yaşadığı yüzyılda, kadının
konumu daha sonraki klasik çağa göre çok daha ileriydi. Ekonomik açıdan iyi durumdaki soylu aileler
kız çocuklarına, erkek çocuklarınkine benzeyen biçimde eğitim veriyorlardı. Ancak, kızlar için
amaçlanan toplum yaşamında zorunlu olan fiziksel güç değil, başta güzellik olmak üzere zarafet,
rekabet, arkadaşlık, süsler gibi kadın dünyasına ilişkin konular, zihinsel çalışmaların yerine de müzik
geçmişti. Sappho’nun amacı, çocuklukla evlilik çağı arasındaki dönemde öğrencilerini yüksek
kadınlık idealine hazırlamaktı (Bowra, 1936: 187). Bonnard’a göre Sappho’nun amacı, kendisiyle
birlikte yaşayan –bu yaşamı paylaşarak, sanat yaparak, Aphrodite’ye bağlanarak, Musalara tapınarak
genç kızların yakında onun yerini alacakları toplumda, kutsadıkları bu tanrıçaların ilk somut örnekleri
oldukları bir kadın güzellik idealini gerçekleştirmelerine yardım etmektir (Bonnard, 2004: 108).
9
Sappho, bir yandan derneğine (thiasos) emanet edilen kızları kadınlığa hazırlarken, diğer yandan da evlendiklerinde onların düğünlerini kutlamak üzere epithalamion’lar yazmıştır. Bu düğün
şarkıları/şiirleri, derneğindeki genç kızların kentin ve komşu köylerin şenliklerinde söyledikleri evlilik
ezgileri son derece etkileyici güzelliktedir. Bunlardan düğün ve zifaftan sonra okunan sonsuz bir
mutluluğun betimlendiği bir şiiri şöyledir (Çev. ErhatBektaş, 1978:106): Nasıl dilediysen öyle gerçekleşti düğün
Senin oldu genç kız, ey mutlu güvey! Düğün alayının gerçekleştiği sırada, gelinin güzelliğini övgüler düzdüğü bir diğer şiirde ise (Çev.
ErhatBektaş, 1978:108): Sevimli görünüşün, bal renginde gözlerin sevginin büyüsüdür yüzündeki gelinim! Besbelli Aphrodite seni böyle seçkin kılan.
Zifaftan sonrası için yazılmış bir başka şiirde gelin, yeni konumu konusundaki merakını biraz da
kaygıyla şöyle dile getirir (Çev. ErhatBektaş, 1978:109): GENÇ KIZ Kızlığım, bırakıp da beni, nereye kızlığım? HYMEN Dönmeyeceğim sana artık, hiç dönmeyeceğim!
Zifaf odasının kapısında söylenenler çerçevesinde nükteli biçimde kapılara sığmayacak kadar uzun
boylu damat için ise (Çev. ErhatBektaş, 1978:110111): Yükseltin tavanı Dülgerler, yükseltin,
Ey düğün tanrısı, Hymen! Ares’e eş güvey gerdeğe giriyor, Tanrı boyunda olmasa da uzun, en uzun ölümlüden, Ey düğün tanrısı, Hymen!
Bu şiirinde de yaşıtlarına göre geç evlenen bir genç kıza seslenir (Çev. ErhatBektaş, 1978:112):
Kızaran elma, en yüksek dalda, yüksek mi yüksek koparanların gözlerinden mi kaçmış toplarken değil, besbelli başaramamışlar koparmayı.
Güveyi överken de (Çev. ErhatBektaş, 1978:117): Ey sevgili güvey! Neye benzetsem uygun düşer seni? Bir dala, evet körpecik bir dala benzetiyorum seni.
İ Ö. 548446 yılları arasında yaşayan ve ünlü bir Dor ailesine mensup olan Pindaros epinikion’larıyla tanınır. Syrakusai tiranın daveti üzerine gittiği Sicilia ve Delphoi’da (eski adı Pytho idi) Apollon
onuruna düzenlenen Pythia şenliklerinde okunmak üzere yazdığı şiirlerden üçüncüsünde de. epithalamion’un izleri vardır (Pyhiques III; Puech, 1931: 5455) *
* Çevirmeni verilmeyen şiirler tarafımdan çevrilmiştir.
10
(...) Karnında tanrının temiz, saf tohumunu taşıyordu. Ama Koronos, ne evlilik törenin gelip çattığını biliyordu ne düğün şöleninin ne de tantanalı gerdek vaktinin geldiğini. Akşam olduğunda da yaşıtları genç kızların şarkılar söyleyeceklerinden de yoktu elbette haberi (...)
Epithalamion, Hellenistik dönemde yeniden rağbet görmeye başlamış ve Kallimakhos, Eratosthenes, Parthenios ve Theokritos gibi dönemin ozanlarınca da işlenmiştir. Bu türde şiirler yazan
söz konusu ozanlardan biri İ.Ö. 3. yüzyılda yaşayan Theokritos’tur. Ozan, kır yaşamı ve doğa
betimlemelerindeki becerisi ile çağdaşlarını etkilediği çoban (pastoral) şiirleri denilen bukolik türünün yaratıcısıdır. Bu türde yazan Latin ozan Vergilius’u da derinden etkilemiştir. Ancak Theokritos’tan
günümüze kalan eserlerinin en önemlisi eidyllion’larıdır. “Küçük şiir” demek olan eidyllion’ları “taklit” anlamına gelen mimos niteliğindedir. Yazılış tarihi belli olmamakla birlikte Theokritos’un olgunluk dönemi eseri gibi görünen XVIII. Eidyllion, Helenas Epithalamios (Helene’nin Düğünü) adını taşıyan bir epithalamion’dur. Koro liriği ozanlarından biri olmamasına karşın, Theokritos’un bu şiirinde Matauroslu (Güney İtalya) lirik şair Stesikhoros’tan esinlendiği ileri sürülmüştür (Lang, 1928:
97). Ayrıca, Sappho’nun düğün şarkılarının etkisi sezilmekte, yer yer Alkman’ı ve Bakkhylides’i
anımsatan ifadeler bulunmaktadır (Çelgin, 2000: 126). Theokritos, kendinden önceki ozanların düğün
şarkılarını örnek alarak günün zevkine uygun bir eser yaratmıştır. Helenas Epithalamios’ta gelinin ve güveyin arkadaşlarının duyguları ifade edilerek gelinin güzelliği ve hamaratlığı övülür ve yeni
evlilerin gelecek yaşamı için iyi dileklerde bulunulur (Theokritos, XVIII. Eidyllion; Çev. Sinanoğlu,
1949:132139): İşte böyle günün birinde Isparta’da, sarışın Menelaos’un evinde, kızlar saçlarında çiçek açmış sümbüllerle,
resimlerle yeni süslenen gerdeğin önünde bir oyun tertip ettiler; şehrin ileri gelen on iki kızı, Isparta’nın en ihtişamlı kızları. O gün Atreus’un küçük oğlu talip olduğu Tyndareos’un sevgili kızı Helene ile bir odaya kapanıyordu. Kızlar hep bir ağızdan şarkı söylüyor, ayaklarını yere vurarak dans ediyorlardı. Ev baştan başa düğün türküsü ile çınlıyordu. “Bu kadar erken mi uyuya kaldın? Ey aziz evli!
Yoksa sen dizleri pek ağır bir insan, uyku düşkünü bir adam mısın? Madem ki erkenden yatmaya can atıyordun, bırakmalıydın, kız şefkatli anasının yanında kız arkadaşları ile tan ağarıncaya kadar eğlensin; çünkü bu genç gelin öbür gün de, yarın da, gelecek yıllar boyunca da hep seninle kalacaktır, ey Menelaos!
11
Ey mutlu evli! Sen diğer yiğitlerle Isparta’ya gelirken başarılı olasın diye dost biri aksırmış: yarı tanrılar arasında yalnız sen Kronosoğlu Zeus’un damadı olacaksın. Seninle bir örtünün altında yatmaya gelen Zeus’un kızıdır; Akhaialı kadınlar arasında, yeryüzünde dolaşan onun gibi bir tane daha yoktur. Doğuracağı çocuk bir harika olacak, eğer anasına benzer bir çocuk doğarsa...
Biz hepimiz onun akranıyız: erkekler gibi zeytinyağı sürünerek hepimiz aynı yerde, Euratos’un suları yakınında koşar, idman yaparız; dört kere altmış kızız, bütün bir genç kız milletiyiz! Ve hiç birimiz, Helene ile mukayese edildik mi? Kusursuz değiliz. Ey kudretli gece! Şafak o güzel yüzünü yüksetirken gösterir; ışıklı bahar, kış sona ererken; altın Helene de aramızda kendini öyle gösterir. Yüksek bir ekin, yağlı tarlanın; selvi, bahçenin; Thessalialı kısrak, koşumun süsüdür; aynı şekilde gül tenli Helene Isparta’nın süsüdür. Hiçbir kız dokuyup da sepetine o kadar güzel işler koyamaz; sanatla işlenmiş tezgahın üzerinde iplikleri mekikle birbirine geçirip uzun kollardan o kadar sık dokunmuş bir kumaş indiremez. Bir kız yoktur ki Artemis’i ve geniş göğüslü Athena’yı terennüm ederken, onun gibi, bütün cazibelerin toplandığı Helene gibi lyra çalmayı becersin.
Ey güzel, sevimli kız! Sen artık ev hanımı oldun. Biz ise sabah erkenden koşu yerimize ve çiçek açmış kırlara döneceğiz, tatlı tatlı kokan çelenkler toplayacağız ve seni sık sık anacağız, Helene; İlk önce biz yerde gelişen lotustan bir çelenk örüp gölgeli bir çınara asacağız;
ilk önce biz gümüş bir şişeden alıp yağlı sıvıyı gölgeli çınarın altında damla damla akıtacağız; kabuğuna bir yazı yazılacak, gelip geçen okusun diye; Dor usulü bir şey: “Bana tap: Helene’nin ağacıyım.”
Sağ ol, ey gelin! Sağ ol, asil kaynatalı damat! Leto, çocuk yetiştirici Leto size güzel çocuklar versin! Kypris de, tanrı Kypris, birbiriniz aynı aşkla sevmek lutfunu bağışlasın! Zeus, Kronosoğlu Zeus da size sonusz refah versin! Ve bu refah asil sahiplerinden, başka asil sahiplere geçsin!
Uyuyun birbirinizin göğsünü aşk ve arzu dolu nefeslerinizle ısıtın; Ve şafakla uyanmayı unutmayın. Tanrı yeri ağarırken ilk şarkıcı tüylü boynunu uzatıp tüneğinden öter ötmez, biz de geleceğiz.
12
Ey Hymen, Hymenaios, bu düğüne şeref ver!
PARTHENEİON Partheneion, hymnos’a benzeyen şarkılıdanslı bir tür geçit töreni şarkısıdır (Edmonds, 1952: 666).
Homeros’un Odysseia adlı eserinde Nausikaa’nın oyununu Artemis’in özelliklerini anıştırarak
betimleyen bölüm bu türün ilk örneklerinden biridir (Odysseia, VI. 99108, Çev. ErhatKadir): Nausikaa’yla hizmetçileri yiyip içtikten sonra, Attılar başörtülerini başlarından, başladılar hep birden top oynamaya, ak kollu Nausikaa’ydı oyunu yöneten. Artemis elinde oku, oradan oraya koşarsa nasıl, koca Taygetos ya da Erymanthos dağları boyunca, yaban domuzları, hızlı geyikleri kovalar sevinir, Nympheler, Kalkanlı Zeus’un kızları, sıçrar durur kırlarda onunla birlikte, bir hoş olur yüreği Leto’nun, Artemis başıyla, alnıyla geçer hepsini, bütün güzeller içinde belli olur bir bakışta(...)
Yine Homeros’un İlyada’sında (XVIII. 590604) genç kızlar ve erkeklerden oluşan bir karma
koro partheneion eşliğinde dans ederler. Homerik Hymnoslardan Aphrodite’ye (119120)
hymnosunda da bu türün izleğini görmek olasıdır.
Partheneion’un en önemli temsilcisi Lydia Sardesli bir İonialı olan Alkman’dır . İ.Ö. 7. yüzyılın sonu 6. yüzyılın başında Yunanistan’ın iki kültür merkezi vardı: İlki Korinthos çevresi diğeri
ise, Sparta. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte olgunluk çağı İ.Ö. 654611 yıllarına
rastlayan Alkman’ın Sparta’ya geliş nedeni kesin olarak belli olmamakla birlikte, buranın dönemin
önemli kültür merkezlerinden biri olması nedeniyle geldiği söylenebilir. Ozanın ömrü Sparta’da genç
kız koroları için saf bir Dorik lehçeyle aşk şarkıları yazmak ve koroları yönetmekle geçmiştir (Bowra,
1936: 16). Partheneion, yerli tanrı ve tanrıçaların onuruna kutlanan şenliklerde söylenirdi (Nagy, 1990:340). Son derece yaygın bir uygulama olan tanrıçalara her yıl yeni bir elbise sunulması törenleri
sırasında okunurdu. Bu doğrultuda elimizdeki en eski koral övgü olan Alkman’ın partheneion’u da tanrıça Artemis’e yeni bir giysinin sunulduğu törenlerde okunmuştur (Thomson, 1985: 238). Ozanın
baştan otuz beş, sondan da beş dizesi eksik olan partheneion’u birbirinden çok farklı iki bölümden oluşmaktadır. Başlangıcı kaybolmuş olan birinci bölümde, Sparta’ya ait bir mitos, Herakles ile
Dioskurların, Tyndareos’u tahttan kovdukları için Hippkoon’un oğullarından nasıl öç aldıklarını
13
anlatılır (Bowra, 1936: 31). Bu öyküde ozan insanların güçlerini aşan işlere girmemeleri gerektiğini
söyler ve gününü gözyaşı dökmeden neşe içinde geçirenin mutlu sayılacağını ekler (dize 3639).
Şarkının ikinci bölümü ise başka bir konuyu ele alır: On ya da on bir evlenmemiş kızdan oluşan bir
koro tarafından söylenen partheneion, tanrıçaları için olduğu kadar kızlar için de yeniden doğuş ya da erginleme töreniydi. Agela denilen ve erginleme törenine katılacak adayların oluşturduğu bir
arkadaşlık derneğinin bütün üyeleri aynı erkek yanlı soydan gelirdi (Thomson, 1985: 239). Alkman’ın
bizzat kendisinin eşlik ettiği kızlar korosu iki gruba ayrılırdı ve koronun başında “kuzin” diye söz
edilen Agido ve Hagesikhora adında iki kız vardı. Bu tür övgüler, tıpkı Alkman’da olduğu gibi, erkek
korobaşının önderliğinde kadınlar korosu tarafından okunurdu. Bu canlı, hatta dramatik bölüm
şarkının bir mitos anlatan birinci bölümünün tam karşıtıdır. Şiirin birinci bölümü kayıp olduğu için bu
kadar zıt iki parçanın birbirine nasıl bağlandığını anlamak olası değildir (Bowra, 1936: 39). En güzel partheneion örneklerinden biri olan Alkman’ın uzun şiirinin son kısmı şöyledir (Çev. Erhat, 1945: 414423):
(...)Yalvarımızı kabul edin, ey tanrıçalar! Tanrılar gerçekleştirir dileklerimizi. Bu koronun önderi derdim ki, ben basit bir kız boşuna gevezelik ettim konduğum yerden bir baykuş gibi – en çok Aiotis’e ben beğendirmek isterim türkümü, o ki dertlerimizin devacısı oldu. Hagesikhora’nın sayesinde kızlar Kazandılar sevimli barış mükafatını. Yular taşıyan atın peşinde
büyük bir araba gelir elbette, dümenci gemisinde uyanık olmalı her zaman. Hagesikhora’nın sesi Sirenlerden daha güzel değil, tanrıçadır onlar, hem on bir değil, on kızdılar türkü söyleyen. Fakat şakıdılar Ksanthos akıntılarında kuğu kuşu gibi.
Alkman’ın dışında bu türde örnekler veren bir başka ozan Pindaros’tur. Ozanın bu türdeki şiiri,
Thebai’de oğlan çocuklarının defne yapraklarından hazırlanmış elbiseler giyerek geçit törenine
katıldığı Daphnephoria şenliği sırasında Apollon İsmenios tapınağında bir yıl süre ile rahiplik yapacak
bir gencin de seçileceği kutlamalarda okunurdu. Ozanın, bazı kaynaklarda partheneion’dan ayrı
14
sınıflandırılan bu türde üç kitabı vardır (Race, 1997:321). Pausanias (9.10.4) Thebai’deki bu
kutlamaların kendi zamanında da uygulandığını söyler (Race, 1997: 325; Campbell, 1983: 187): Tez bağlayıp elbisemin kuşağını ve alarak ellerime körpecik bir defne dalı, kapısı herkese açık Aioladas ve oğlu Pagondas’a
güzel şarkılar söyleyeceğim; gözalıcı çiçeklerle süslü çelenk başımda, tıpkı bir genç kız gibi, taklit edeceğim şarkılarımla lotustan flütün eşliğiyle Sirenlerin ta derinlerden gelen ezgilerini (dize 615).
THRENOS Threnos, paian ve hymenaios, Yunan koro şiirinin bilinen ilk örnekleri olup bütünüyle dinsel
özellikler göstermektedir (Bowra, 1936: 263). Threnos, gerçekte bir tanrıyı değil, insanı övmek için yazılan enkomion türünün gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Bilinen en eski örnekleri Homeros destanlarında yer alan threnos, ölünün başında ya da mezarının başında söylenen yas havası, ağıtlardır (Nagy, 1990:36). İlkel ve henüz sanata dönüşmemiş biçimiyle ağıt kadınlarca söylenirdi. Fakat
sonraları gösterinin ritüel (kuttörensel) özellikleri yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlamıştır
(Thomson, 1983: 237). Bir diğer ağıt yakma biçiminde ise, ölünün yatırıldığı yatağın yanında ayakta
duran aidoslar (ozanlar) şarkıya başlarlar, kadınlar da ağlama ve inleme sesleriyle onlara eşlik
ederlerdi. Hep birlikte söylenen ağıtın günümüzdeki bütün dünyada sergileniş biçimi aynı olan
kadınların kendilerinden geçercesine yaptıkları göğüslerini dövüp, saçlarını yoldukları bir dans eşlik
eder (İlyada,XVIII, 5051; Aiskhylos, Persler, 123128). Threnos, İlyada’nın üç yerinde karşımıza çıkar. İlk ikisi, Patroklos’un ölüm haberini alan dostu Akhilleus ve anası Nereus’un Thetis’in, tüm
Nereus kızlarını/Nereidleri toplayıp uzun uzadıya, yürekleri dağlayan ağıtlar yaktığı bölümdür
(İlyada,XVIII. 3564; 314343, Çev. ErhatKadir): (...) Ama Akhilleus engin bir çığlık attı, bu çığlığı ulu anası duydu, yaşlı babasıyla oturuyordu denizin ta dibinde, o da çığlık attı, başladı inlemeye, tekmil tanrıçalar sardı çevresini, denizin dibinde ne kadar Nereus kızı varsa (...)
Üçüncü örnekte bu kez sırasıyla Andromakhe, Hekabe ve Helene Hektor’a seslenir; her birinin
ağıtının ardından orada bulunan Troialı kadınlardan inleyiş ve hıçkırıklar yükselir. Burada üç ağıtçı
kadın korobaşıdırlar, öteki kadınlar da koroyu oluştururlar. Bu topluluk vatanı uğruna ölen Hektor’a,
15
yeri doldurulamaz prenslerine ağıtların en güzelini yakarak ağlarlar. Aşağıda yalnızca ölen
kahramanın karısı Andromakhe’nin ağıtı verilmiştir (İlyada, XXIV. 714781, Çev. ErhatKadir): Ünlü sarayına götürdüler ölüyü, yatırdılar on delikli bir döşeğe, ozanlar oturttular yanı başına, ağıt yakmada çok ustaydı bunlar,
yanık yanık ağıta başladılar, kadınlar karşılık verdi hıçkırıklarla. Ak kollu Andromakhe başladı kadınlar ağıtına, aldı elleri arasına adam öldüren Hektor’un başını: “Erkeğim benim, göçüp gittin genç yaşında, gittin evimizde dul bıraktın beni, çocuğumuz da ufacık, körpecik, bizden olan, kara talihli ikimizden, bilmeme gençlik çağına erer mi ki, sen öldün, onun koruyucusu, bekçisi, sen, soylu anaları, çocukları ayakta tutan. (...) İ.Ö. 7. yüzyılın ortalarında yaşayan Stesikhoros, şiirlerinde tanrılardan çok kahramanların
öykülerini anlatmıştır. Örneğin Geryoneis, Kyknos, Kerberos ve Skylla adlı şiirlerinde kahraman Herakles’in serüvenlerini işlemiştir.Tanrılarla ilişkili bilinen tek şiiri kültü Sparta’da olan Helena’dır.
Ozan bu tanrıçaya öylesine büyük bir güç atfeder ki, bir şiirinde ona iftira ettiği için kör olduğuna
inanır ve eski durumuna dönebilmek için de, “Ey Helena, doğru değil senin hakkında anlattığım öykü/ sen hiç çıkmadın sağlam yapılmış gemilerle sefere/ ve hiç ayak basmadın aslında Troi’nın surlarına” şiirini yazarak sözünü geri alır (Campbell, 1983:164). Stesikhoros strophe, antistrophe ve epode
şeklinde yazmış ve ilk iki kıtada aynı ölçüyü kullanmıştır. Örneğin, strophe ve antistrophe biçiminde
dokuzar dizeden oluşan Geryoneis adlı şiirinde bu biçim danslı koroların hareketlerine büyük kolaylık sağlardı. Ölümsüz Khrysaor ve Kallirhoe’nin yiğit oğulları Geryon, Herakles tarafından zehirli bir
okla vurularak öldürülmüştür. Bu threnos’tan günümüze ulaşan birkaç dize Kallirhoe’nin evlat acısıyla nasıl perişan olduğu anlatır (Campbell, 1983: 161):
Ben, zavallı sefil kadın, perişan haldeyim Acılarımla bir ana olarak; ey Geryon, yavrum! Ne olur duy beni, sonsuza kadar açık olacak kucağım sana.
En güzel threnos örneklerinden birini Thermaphylai’de Ölenler’e şiiriyle Simonides vermiştir. On dizelik bir stropheden (kıta) oluşan ve tarihsel bir olayı konu alan bu threnos, mezarların çevresinde dans edilerek okunurdu. Ozanın yirmi beş veya otuz dizelik üçlü kıtada oluşan ve konusunu
mitolojiden alan Danae adlı şiiri bazı yerlerde threnos türüne dahil edilse de gerçekte bir dithyrambos olduğu görüşü ağır basmaktadır. (Edmonds, 1952: 663; 288289):
16
Thermopylai’de ölenlerin bahtları ulu, yazgıları güzel, kabirleri kutsaldır, onlar gözyaşları yerine gururla yad edilmelidir. Matemleri de ünlerine yakışır biçimde olmalıdır; Bu ölülerin ne çürür cesetleri ne de her şeyi içine alan zaman karartır onları.
Bu yiğitlerin mezarını bir zamanlar yaşadıkları Yunan ülkesi saklar içinde. Tanıklık eder Leonidas kahramanlar kahramanı Sparta kralı, anısı sonsuza kadar yiğitliğin ve gururun destanı olacak kral, tanıktır buna. Pindaros flüt eşliğinde okunan threnos’lar da yazmıştır. Bilindiği kadarıyla ozan, Atinalı
Kleisthenes’in İ.Ö. 468 yılında ölen büyük kardeşi Hippokrates için, “Yeraltındaki Mutlular” şiirini yazmıştır (Edmonds, 1952: 664). Reenkarnasyona inanan Orpheus ve Pythagoras mezhebinin inanç
ve görüşlerine uyarak, iyi insanların ölümden sonra yeraltındaki mutluluğunu, yani cenneti anlatır. Bu
inançları paylaşıp paylaşmadığı bilinmemesine karşın şiirdeki yeraltı betimlemeleriyle ozan, ağıtı
okunan ölünün yakınlarını içtenlikle avutmak, teselli etmek istemiştir (Race, 1997: 365; Çev.
Yücel,1945: 415, 429): Işır onlar için olanca kuvvetiyle güneş gece sürüp giderken yeryüzünde. Kırmızı güller açan çimenliklerde altın yemişli ağaçlarla dolu, sedirlerle gölgelidir bahçeleri.
Kimi atla, kimi güreşle, kimi oyunla,
kimi çelenkle eğlenir, şenlenir yanlarında çiçekler içinde her gönenlik;
sarar bir koku o güzelim ülkeyi her zaman: çeşit çeşit günlük serperler uzaklardan görünen ateşe tanrıların sunaklarında.
Çok uzaklarda kara gecenin yorgun ırmakları akar durur uçsuz bucaksız bir karanlığa.
17
PAİAN
Paian genel anlamda bir tür hymnos’tur. Başlangıçta yalnızca Apollon onuruna söylenen ve
çeşitli yönleriyle bu tanrıyı öven şarkılar olan paian’ın daha sonraları diğer tanrılar için de söylendiği görülür (Nagy, 1990:340). Paian sözcüğü, Apollon’a yakarışlarda kullanılan “İa Paian”dan gelir ve “ey
koruyucu, iyileştirici, yatıştırıcı” anlamındadır. Thaletas, paian’ın Yunanistan’ı kasıp kavuran veba salgınını durdurmak için Girit’ten çağrılanlar tarafından Sparta’ya getirilmiş olduğunu söyler
(Edmonds, 1952: 627). Bu türün Girit ile ilişkisini Homerik Hymnoslar’dan biri olan Pythialı Apollon’a hymnos’u göstermektedir. Söz konusu Girit paian’ının ritmine ilişkin bilgiler olmamasına karşın güzümüze ulaşan bu türün örneklerinden (uuu ya da uuu) olduğu düşünülmektedir. Tama
anlamıyla bir paian örneği sayılmamakla birlikte Homeros, Khryses ve adamları tarafından söylenen
bir Apollon övgüsü söyler (İlyada I. 472474). Çeşitli vezin kalıplarında yazılan paian’lar değişik uzunluklarda kıtalar biçimindeydi. Paian, Delos’ta kadınlar, Thebai’de genç erkekler, Sparta’da ise
çıplak gençler tarafından okunurdu. İ.Ö. 460 yılında Asklepios kültü Atina’da kurumsallaştığı
zamanlarda bile, adı geçen tanrının Apollon ile akrabalığı nedeniyle sıklıkla okunurdu (Edmonds,
1952: 651). Her zaman olmamakla birlikte dans eşliğinde okunan paian’a flüt, lir bazen de her ikisi birden eşlik ederdi. Örneğin Pindaros’un paian’ları okunurken korolar dans ederdi (Pindaros, İsthmian, 1.79; Race, 1997: 242). Simonides’in paian’ı (Edmonds, 1952: 276):
Her şeyden üstün ve değerlidir dans Musalara; ama bir de Apollon önderlik ederse bu gruba işte o zaman müziğin en güzelini yaparlar ve gönderirler en ahenklisini Helikon’a. Pindaros’un çağdaşı olan Bakkhylides, konuları hakkında çok az şey bildiğimiz dithyrambos
dışında, dinsel içerikli şarkılar yazmıştır. Argos bölgesi kentlerinden Asine’de bulunan Apollon
Pythaios kültü için yazdığı paian en ünlü şiirlerinden biridir (Edmonds, 1952:8891; Campbell, 1989:
192; Campbell,1988: 254259): Barış * getirir ölümlülere erinci, bolluğu ve bal damlayan ağızlardan dökülen şarkıları; o sunar görkemli sunaklarda Tanrılar onuruna sarı alevlerde pişen öküz butlarını, Semiz koyun kollarını; o verir gençlere gymnasiumlarda eğlenme, şenliklerde dans etme ve flüt sevgisini. İşte o zaman demir kalkanlar üzerinde kızıl örümcek örer ağlarını, ve mızrak uçları, iki yanı da keskin kılıçlar
* Barış: Mitolojide mevsimleri temsil eden ve Horalar denilen üç tanrıçadan biri olan Eirene’nin karşılığıdır.
18
başlar gitgide paslanmaya; artık ne tiz sesli savaş boruları çalar ne de baldan tatlı uykuyu indirir gözkapaklarımıza, tam da şafak sökerke;n yüreklerimizi yatıştıran o tatlı uykuyu. Dolup taşar sokaklar neşeli şenliklerle,
Çocukların güzelim şarkıları alevler gibi yükselir göklere.
Pindaros, aşağıda çevirisi verilen paian’ını kendi halkı olan Thebaililere ithaf etmiştir. Şiir İ.Ö. 463 yılındaki güneş tutulmasının betimlemesiyle başlar ve ardından da bu olayın sebep olacağı
kıtlık, sel, türlü hastalıklar gibi felaketler sıralanır (Race, 1997: 282vd; Campbell, 1983: 182): Ey güneş ışığı! Bu denli uzaklardan yolunu bulduran nedir sana? Ey gözlerin anası! Ey ulu yıldız! Gündüz vakti bu saklanışın neden? Niçin zorluyorsun insanın gücü ve aklının doğru yolunu kapkaranlık yola hızla girerek? Benzeri görülmemiş felaketler mi getiriyorsun yoksa? Ama ey çevik ayaklı atların sürücüsü * ! Zeus aşkına yalvarıyorum sana dön, kimseye zararı olmayan mutlu Thebaililere. Dön ey kraliçem, dön ne olur dünyamıza.
HYMNOS
Lirik şiirin en güzel hymnos örnekleri, yazarı/yazarları bilinmeyen ve İ.Ö. 9 ile 7. yüzyıllara
tarihlenen Homerik Hymnoslar’dır. Hemen ardından pek çoğundan günümüze adlarından başka bir
bilgi ulaşmayan Alkman ve Sappho’nun Aphrodite’ye, Alkaios’un Athena ve Hermes’e, Anakreon’un Artemis’e, Lasos’un Demeter’e, Simonides’in Poseidon’a hymnos’lar yazdıkları bilinmektedir. Konularını adına şenlik düzenlenen tanrı ya da tanrıçanın mitolojik öykülerinden alan hymnos’ların okunmasına geçilmeden önce koro melos denilen halk şarkıları/türküleri söyleyip dans eder, sonra sunağın çevresine dizilen kadın ya da erkeklerden oluşan koro üyeleri söz konusu tanrı için yazılmış hymnos’a geçerlerdi (Nagy, 1990:359360).
İ.Ö. 7. yüzyılın ortalarında Sicilya Himera’da yaşayan ve asıl adı Teisias olan Stesikhoros
(korokuran), lirik ozanlar içinde Homeros’a en çok benzeyen ozan olarak da bilinir. Stesikhoros, lirik
şiire destan görkemini aktaran ve destan dilinden alınma koral kahramanlık hymnos’unu yaratan ozandır. Rhadine’ye hymnos adlı şiirinde, Samos’tan Korinthos’a gelen bir despotla evlenmek zorunda kalan masum bir genç kızı konu eder (Edmonds, 1952: 57):
* Helios.
19
Gel ey Musa, gel, başla özlemle dolu şarkılara o güzelim billur sesinle, çınlasın Samos’un çocukları için lirinin tatlı ezgileri. Alkman’ın hymnos’u Hesiodos’un hepsinin en önde geleni dediği dokuz Musa’dan biri olan
lirik şiirin esin perisi Kalliope’ye seslenir (Edmonds, 1958: 80; Bowra,1936:68): Gel, ey Musa, Zeus’un kızı ey Kalliope!
Başla tatlı şarkılara, özlemle yanıp tutuşan ilahimize, bir de hoşa gidecek dansa, gel, katıl haydi!
Saphho’nun Aphrodite’ye adlı hymnos’u giden sevgiliyi yeniden elde etmek için tanrıçaya bir yakarıdır (Bowra, 1936:190vd; Çev. ErhatBektaş, 1978: 49):
Tahtı renkler saçan ölümsüz Aphrodite, Zeus’un oyuncu kızı, ey ece! üzgüler, kaygılarla yüreğimi ne olur ezme.
Gel gene eskiden olduğu gibi duyunca uzaklardan yakarmamı babanın altın evini bırakıp geldiğin gibi
Sürüp arabanı hızla göklerden yeryüzüne getirirlerdi seni sık kanatlarını çırpıştırarak güzel serçeler,
konuverirlerdi yere ve sen ölümsüz yüzünde gülümsemeyle sorardın başıma gelenleri, neden çağırdığımı,
dileğini deli gönlümün, sorardın: “Peitho kimi getirsin kollarına, bugün sana böyle haksızlık eden kimdir ey Sappho;
şimdi kaçsa da tez düşer ardına armağan almayan gelir sunmağa
20
istemese de, sevmese de bugün er geç sevecek.”
Gel, kurtar ne olursun beni Bunca zorlu kaygısından gönlümün Oldur olmasını dileğini, katıl savaşıma.
Simonides’in hymnos’u Eumelos’un Korinthos kentinin kraliçesi dediği Medeia’yı ulular
(Edmonds, 1952: 274):
İason yolculuktan döndüğünde Magnesia’ya değil, Korinthe yerleşti Ve Kolkhisli bir kadının gönül yoldaşı kocası olarak Kranos ve Lekhaios’ta egemen oldu.
Bakkhylides’in Demeter’in ağzından kızı Persephone’ye hymnos’u ( Edmonds, 1952: 86) Ah canım yavrum! Bu denli yas tutmak daha büyük kötülük getirir akla hayale gelmez, tıpkı şimdi başımızdaki gibi. Pindaros, özellikle Apollon’un Delos, Delphoi, Thebai’deki İsmenion veya Boiotia Ptoion
dağındaki tapınaklarda gerçekleştirilen şenlikler için yazmıştır (Campbell, 1983: 181). Zeus’a, Harmonia ile Kadmos’a ve Athena’ya başlıklı övgü şiirlerinden günümüze yalnız küçük fragmanlar kalan ozan, bu hymnos’unda Artemis ve Apollon’un doğduğu yerlerden biri olarak kabul edilen Delos adasını yüceltir (Race, 1997: 232vd):
Selam sana ey tanrısal ada! Parlak saçlı Leto’nun çocuklarına körpecik fidan veren ey güzel toprak! Ey denizin kızı, yeryüzünün mucizevi toprağı! Ölümlüler sana Delos der, Olymposlu mutlu tanrılar ise
mavi dünyanın çok uzaklardan parlayan yıldızı * . Bu türde eserler veren bir başka ozan da strophe halinde yazığı koro şarkılarından günümüze
pek az dizesi kalan Boiotia Tanagralı Korinna’dır. Bu kadın ozan, aşağıda çevirisi verilen koriambic
dimeter ölçüsüyle yazdığı Asopos’un * Kızları adlı hymnos’unda olduğu gibi eserlerinde memleketi Boiotia’nın mitoslarını işlemiştir (Bowra, 1936:455; Campbell, 1992: 36vd):
Terpsikhore * izlesin de görsün beni Şanlı kahramanlık öykülerini nasıl da güzel anlatacağım beyaz urbalı Tanagra kadınlarına; büyük bir coşkuyla dinleyecek kent halkı benim billur sesimle söyleyeceklerimi (dize 15).
* Delos adasının “yıldız” anlamına gelen eski adı Asteria idi. * Asopos: Boiotia’da aynı adı taşıyan ırmak tanrısı. * Terpsikhore: Dokuz Musa’dan biri olup khitara çalmasını ve dans etmesini öğretir; ayrıca ırmak tanrısı Akheloos’tan doğurduğu Sirenlerin annesi.
21
HYPORKHEMA Hyporkhema veya dans eşliğinde okunan en eski lirik şiirin kökeni kesin olarak bilinmemekle
birlikte büyük olasılıkla tanrılar onuruna söylenirdi (Campbell, 1983:188; Nagy, 1990:351; Platon, İon, 534c; Aristophanes, Kuşlar, 917919, 926930, 941945). (u) Girit vezniyle yazılan sonraları hyporkhematik prodoiak denilen (uuuuuu / uu) ölçüsüyle yazılan ve Kuretaların ritüel dansı
(kuttörensel) dansı olan bu türün Thaletas tarafından Girit’ten getirildiği söylenir (Edmonds, 1952:
660). Tanrıya adanan kurban yanarken sunağın çevresinde koşarak öykünmeci hareketlerle dans eden
bir koro tarafından icra edilen bu şarkıları Athenaios, komedideki “kordaks” dansıyla kıyaslar ve bu
türü de kısaca “dans eşliğinde söylenen şarkı” olarak tanımlar (Athenaios, 14.631c). Strophe ya da
üçlü kıtanın kullanıldığına ilişkin belge olmayan hyporkhema türünde Ksenodamos, Pindaros, Bakkhylides ve Simonides eserler vermişlerdir. Pek çok hyorkehma’sından günümüze pek azı gelen Pindaros’un zamanında kadınlar olduğu kadar Spartalı erkekler de bu şarkılar eşliğinde dans ederdi. Hyorkhema’ların konuları çok çeşitli olabilirdi. Örneğin Bakkhylides’in hyporkhema’sı “gerçek”i yüceltir (Edmonds, 1952: 123; Campbell, 1992: 267):
Altının değerini Lydia ölçüsü gösterir, insanın değeri ve hünerini ise her şeye gücü yeten gerçek gösterir. Pindaros’un hyporkhema’sı ise tanrılar tanrısı, en büyük tanrı Zeus kastedilerek “tanrının
gücü”nü tanımlar (Race, 1997:342vd; Campbell, 1983: 188): Tanrının elindedir zifiri karanlığından gecenin göz kamaştıran ışıltılarla bir aydınlık yaratmak. Kara bulutlara gizlemek de onun elindedir günün parlak ışıklarını
DİTHYRAMBOS
Kökeni konusu hâlâ gizemini koruyan ve koro şarkılarının çekirdeğini oluşturan dithyrambos, Dionysos törenlerinde söylenen bir veya iki dizeden oluşan şarkılardır. İlk örneğini İ.Ö. 7. yüzyılın
ortalarında Arkhilokhos “Kafam şarapla dumanlanarak altüst olduğunda, ben bilirim tanrı Dionysos
için o güzelim şarkıları söylemeyi” dizeleriyle vermiştir. İ.Ö. 6. yüzyılda, dithyrambos’un yaratıcısı olarak kabul edilen Arion, Korinthos’ta tiran Periandros’un desteğiyle bu tür için yasal bir zemin
hazırlamıştır (Nagy, 1990: 87). İ.Ö. 5. yüzyılda Pindaros’un (Olym. 13. 1819) hocası Hermioneli
Lasos dithyrambos türünün kurumsallaşması için çaba harcamış ve sonunda 509 yılında bu türü Dionysia şenliğine ekletmiştir (Race, 1997: 298). Kayıtlara göre Pindaros, Atina İ.Ö. 497/6 yılındaki dithyrambos yarışmasını kazanmıştır (Race, 1997: 299). Simonides bu yarışmalarda elli altı kez ödül kazanmıştır, ancak günümüze bir tek dithyrambos’u bile kalmamıştır. Söz konusu tarihlerde Atina’da dithyrambos yarışmaları tanrı Dionysos’a adanan Dionysia şenliklerinde yapıldığı için bu tür her zaman adı geçen tanrı ile ilişkili görülmüştür. Zamanla dinsel olmaktan çıkan dithyrambos’un konuları da bundan böyle adı geçen tanrı ile ilişkisini kesmiştir. Örneğin aşağıda birinin çevirisi
22
verilen Bakkhylides’in neredeyse tamamı elimize geçen beş dithyrambos’u ile fragmanlar halinde kalanlardan altı tanesinin konusu tanrı Dionysos ile ilişkili değildir. Bakkhylides’in Spartalılara ithaf
ettiği İdas adlı dithyrambos’u (Campbell, 1992: 236237; Edmonds, 1952: 116117): Bir zamanlar Lakedaimonialıların sarı saçlı kızlarından Sparta dans etmişti, tıpkı bunun gibi bir şarkı eşliğinde, yiğit İdas ince bilekli gelin, menekşe saçlı Marpessa’yı,
evine götürdüğünde, ölümün eşiğinden döndüğünde; bir araba vermişti denizin efendisi Poseidon ve bir de rüzgar kadar hızlı koşan atlar; ve altın kalkanlı Ares’in oğlu * da onu göndermişti güzel binalarla dolu şirin Pleuron’a. Simonides’in öyküsünü mitolojiden alan Danae adlı şiirinin hangi türde olduğu kesin olarak
belirlenememekle birlikte, dithyrambos olma olasılığı güçlüdür (Campbell, 1983:181vd). Öykü şöyledir: Danae, Lakedaimon ile Sparto’nun kızlarından Eurydike ile Argos kralı Akrisios’un kızıdır.
Baba Akrisios, kızı Danae’nin doğacak oğlu tarafından öldürüleceğini bildiren kehaneti öğrenince,
çocuğun doğumundan sonra kızı Danae ile torunu bebek Perseus’u bir sandığa koydurup denize
bıraktırır. Dalgalar, Zeus’un himayesindeki sandığı Seriphos adası kıyılarına atar. Orada tiran
Polydektas’ın kardeşi Diktys, Danae ve oğlu Perseus’u bulup kurtarır (Grimal, 1997: 136 vd).
Simonides, bu threnos’u oğlunun kara bahtına ağlayan genç bir annenin ağzından anlatır (Campbell, 1991: 436439)
Rüzgarlar, oymalarla süslü sandığı sürüklerken, dalgalarla kudurmuş deniz Danae’ye korkudan dermansız bırakınca ve gözyaşlarının süzülmesini engelleyemeyince yanaklarından sevgiyle sarıldı Perseus’a ve kollarında sallayarak yavrusunu, şöyle dedi ona:
“Vah sana, canım yavrum, vah! Ne talihsiz başım varmış benim, uyuyorsun emerek mememi kucağımda ve yatıyorsun bu pirinç kakmalı sandığın zifiri karanlığı içinde. Narin saçlarını ıslatamıyor tuzlu dalgaları denizin, hayır, rüzgarların uğultusu işlemiyor içine, erguvan renkli kundağına sarılı yatıyorsun, tatlı yüzün bana doğru dönük olarak. Ama eğer bu uğursuz korku seni saracak olursa dinleme söylediklerimi, kulak asma benim söylediklerime, uyu kucağımda yavrum sen. Ben deniz durulsun ve azgın dalgalar yatışsın diye dua ediyorum kendi kendime:
* Euenos
23
Ey Zeus baba! Ne olur bir şans ver bize, kabul et dualarımı ama eğer haksız ve küstah bir dilekte bulunuyorsam da affet ne olur beni! Pindaros’un dithyrambos’unun konusu Kybele’dir(Race, 1997: 302 vd; Campbell, 1983:
184;dize 822): Kutsal Ulu Ananın * huzurunda
Başlar hemen davulların gümbürtüsü, yayılır kastanyetlerden coşkulu sesler, parıldar sarı çamların altında kızıl alevli meşaleler. Naiadların * uğultulu seslerle haykırışları yükselir ta göklere ve kendilerinden geçerek sallarlar kafalarını, her şeye gücü yeten ateşin nefesi düşer yıldırımlardan tıpkı Enyalios’un *
mızrağı gibi, ve gözüpek, kalkanlı Pallas *
binlerce yılan tıslamasıyla çınlatır meydanı.
Ve usulca gelir yalnız gezen tanrıça Artemis, Bakkhaların çılgınlığının tam ortasına Ehlileştirdikten sonra tanrı Dionysos için vahşi aslanları ve büyülenir Dionysos vahşi aslanların yaptığı danslardan.
EPİNİKİON:
İ.Ö. 6. yüzyılda ortaya çıkan Epinikion, çeşitli oyunlarda zafer kazananlar için söylenen zafer şarkılarıdır. Epinikion ile enkomion arasındaki farka ilk kez İskenderiyeli araştırmacılar dikkat
çekmişlerdir. Tiranlık çağının bireylere duyduğu doğal gelişimin olan enkomion kral, prens vb. üst
düzeydeki kişileri yüceltirken, epinikion yalnızca çeşitli oyunlarda zafer kazanan galipleri yüceltir. İlk epinikion örneğini iambic türde Arkhilokhos vermiştir (Edmonds, 1952: 606). İ.Ö. 6. yüzyılın son on yılına tarihlenen Simonides’in birkaç epinikion fragmanı vardır. Keos adasında doğmuş olan Simonides, İ.Ö. 510 yılında Thessalia’ya gitmiş ve burada Skopadlar hanedanlığına mensup olan
Kreon’un oğlu Skopas ile dostluk kurmuştu (Sinanoğlu, 1949: 117). Krotonlu Astylus, Aeginalı Krios,
Akragaslı Ksenokrates ve Rhegionlu Anaksilas gibi yarışçılar için epinikion’lar yazmış olmasına karşın, bunlardan günümüze sadece anlaşılmaz birkaç dize kalmıştır. Ancak, Theokritos’un XVI.
eidyllion’undan ozanın aynı zamanda bir araba yarışçısı olan Skopas için de bu türde şiirler yazdığı aşağıdaki dizelerden anlaşılmaktadır (Çev. Sinanoğlu, 1949: 117, dize: 4247):
* Ulu Ana: Phrygialı tanrıça Kybele (Yunanlılarda karşılığı Rhea). * Naiad:Pınar, ırmak ve göl nymphaları. * Enyalios: Vahşi savaş kargaşasının kişileştirilmesi, aynı zamanda savaş tanrısı Ares’in sıfatlarından biri. * Pallas: Athena
24
(...) Bütün bu yığın yığın zenginlikleri bıraktıkları halde, uzun asırlar boyunca alelade ölüler arasına karışacaklar, hiç anılmayacaklardı; ama Keoslu büyük ozan * , çok telli lyrasının refakati ile çeşit çeşit türküler çağırmakla onları sonraki genç nesiller arasında ünlü kıldı. Hatta mukaddes yarışlardan çelenklerle dönen süratli atlarına dahi bir şeref payı düştü (...)
Epinikion’lar yazan bir diğer lirik ozan Bakkhylides’tir. Ozanın, aşağıda çevirisi verilen epinikion’u, çağdaşı olan Pindaros’un bu türdeki tüm epinikion’ları (zafer şarkıları) gibi üçlü bir yapıya sahiptir: dört dizeden oluşan iambik tarzdaki strophe, Aiolik ritimle ona yanıt veren bir
antistrophe ve bunları, aynı ritimle devam eden altı dizeden oluşan dactyloepitrites ölçüsünde epode
izler. Bakkhylides’in söz konusu bu şiiri, Sicilia’nın betimlenmesi ve Hieron’un daha önceki
zaferlerinin anılmasıyla başlar. Sicilia kenti Syracusai’ın tiranı olan Hieron, aynı zamanda çeşitli
yarışmalarda zaferler kazanmış ünlü bir atlettir (Campbell, 1992: 126129; Campbell, 1983: 6668;
Edmonds, 1952: 136137): Toprakları bereketli Sicilia’nın sahibesi Demeter ve menekşe çelenkli kızı Kore’ye söylüyorum şarkımı, güzel armağanlar bağışlayan Kleio’ya ve Olympia’da koşan çevik ayaklı atların binicisi Hieron’a. Koştular onlar üstün Nike *
ve Aglaia * ile yan yana, güzel akışlı Apheos boyunca: bu güzel ırmağın kıyılarını mamur hale getirmişti Deinomenes’in çelenkler kazanan üstün oğlu * ;
Ve şöyle seslenmişti büyük kalabalığa:
“Ey üç kez şanslı adam, sen gelirsin Zeus’un soyundan, tüm Yunanistan’ın en seçkin yöneticisi olan ve karanlığın siyah örtüsü altındaki yüce zenginliğini nasıl ortaya çıkarması gerektiğini bilen o ünlü Zeus’un soyundan!”
Dolup taşar tapınaklar kurban edilmiş öküzlerle, Sokaklar dolup taşar zengin şölenlerle,
* Simonides. * Nike: Zafer tanrıçası; zafer kavramının somutlaştırışı. * Aglaia: Güzel ve sevimli şeylerin, şarkıların, şenliklerin tanrıçaları olan üç Kharit’ten biri; diğerleri Euphrosyne ve Thalia’dır. * Deinomenes’in oğlu Hieron’dur.
25
ve ışıldar altın sarı ışıklar saçarak tapınaklara yerleştirilmiş güzelim tripodlardan.
Tapınağın önündeki büyük koruda, Kastalia pınarının yanındaki Phoibos’un tapınağında hizmet eder Delphoi halkı. Gel ey tanrı, gel
ve övünç ver bize! Çünkü tapınakta bulunur mutluluk ve erincin en güzeli.
Gel ey tanrım, gel ve tanık ol iyi tımarlı Lydia atlarının efendisine! (dize 124) Pindaros vezinlerin, ritimlerin ve kıtaların çeşitliliği nedeniyle büyük bir ustalık gerektiren
lirik şiirin karmaşık bütünü içinde hiç şüphe yok ki, en verimli ve en tanınmış ozandır. Değişik türde
koro şarkıları yazmış olan ozan başyapıtları sayılan epinikion’larıyla ünlüdür. İ.Ö. 522 yılında Boiotia bölgesinde yar alan Thebai yakınındaki Kynoskephalai’da doğmuş tanınmış bir Dor ailesine
mensuptur. Dönemin en iyi hocalarının nezaretinde kendisini şiire ve müziğe veren Pindaros, içinde
yaşadığı toplumu hayran bırakacak kadar usta bir ozan olarak tanınmıştır. Ünü o denli yayılmıştır ki,
komşu kentler ona şiirler yazdırmak için adeta birbirleriyle yarışa girmiştir. Şiirleri bütün Yunan
dünyasına, Rodos ve Lesbos adasına gönderen Pindaros’un ünü Pers ülkesine kadar yayılmıştır.
Koronun ortasında yerini alan ozana kithara veya aulos (flüt) eşlik ederdi (Stehle, 1997:138vd).
Dönemin Yunan dünyasında ikisi büyük, ikisi de küçük olmak üzere dört büyük şenlik vardı:
İlki, Zeus onuruna ilk kez İ.Ö. 776 yılında düzenlenen Olympia şenliği olup Elis bölgesinin Olympia
kentinde dört yılda bir kutlanırdı. İkincisi adını Delos adasının eski adından alan ve İ.Ö. 582 yılından
itibaren Apollon onuruna, üç yılda bir kutlanan Pythia şenliğidir. Üçüncüsü, Korinthos bölgesindeki
İsthmos’un deniz tanrısı Poseidon onuruna, ilk kez İ.Ö. 581 yılında düzenlenen ve iki yılda bir
kutlanan İsthmia şenliğidir. Sonuncusu da Argolis bölgesindeki Nemeia kentinde gerçekleşen İ.Ö. 573
yılından başlayarak Zeus onuruna, iki yılda bir kutlanan Nemeia şenlikleridir. Bunlardan da
anlaşılacağı üzere, Pindaros’un epinikion’ları hymnos türünün hemen hemen tüm özelliklerini koruyordu (Bowra,1936: 263; Nagy, 1990: 114).
Yukarıda anılan şenliklerde yapılan çeşitli yarışmalarda zafer kazanan yarışmacılara ödül
olarak yalnızca birer zeytin dalı sunulurdu. Birkaç dalda birden ödül kazananların alacağı ödül gene
birkaç zeytin dalıydı. Yarışmacıların Yunan ulusundan olması şartı aranmazdı, Yunan dilini konuşan
herkes bu yarışmalara katılabilirdi. Şenliklerin en can alıcı noktası, en heyecanlı yeri, zafer kazananlar
için hazırlanmış olan zafer şarkısının okunması idi. İşte Pindaros, Sicilya’ya kadar giderek orada zafer
kazanan yarışmacılara epinikion’lar yazmıştır. Aslında, tüm koro şiirlerinin yapısal özelliği olduğu düşünülen ancak, günümüze eksiksiz
gelebilen Pindaros’un epinikion’ları dışında yoktur. Adı geçen ozanın elimize ulaşan tüm eserlerinde görülen temel izlek şöyledir: Giriş bölümü: Bu bölümde zaferin kazanıldığı oyun konusunda bilgi
26
verilir, oyunla ilgili mitoslar anlatılır. Zafer kazanan yarışmacı halka tanıtılır, onun nasıl kazandığı
ayrıntılarıyla anlatılır. Ozan, özellikle bu kısma büyük önem verir, hâttâ kendisi, bu giriş kısmının bir
tapınak kapısı kadar ulu ve görkemli olması gerektiğini söyler. Mitos bölümü: Zafer kazanan
yarışmacının soyu, doğduğu kent, bu kentin mitosları ve koruyucu tanrıları ile ilgili mitoslar (efsane)
anlatılır; Troia savaşı ile ilgili konular ele alınır. Gnome bölümü: Bu bölümde ise, ozan güzel özlü
sözler, özdeyişler, derin düşünceler içeren dizelere yer verir.
Pindaros, epinikion’larında kullandığı vezinler karışıktır. Gelişigüzel sıralanan daktylos (uu), trokhaios (u), epitrites (u), paian (uuu) ve kretikos (u) vezinleriyle oluşturduğu dizelerin uyumunu anlamak zordur. Her vezne uygun müzik seçen Pindaros’un şarkıları strophe, antistrophe ve epode düzenindeydi. Özellikle epinikion türünün en önemli temsilcisi olan Pindaros aynı zamanda büyük lirik ozanların da sonuncusudur.
Pindaros’un İ.Ö. 498 yılında, henüz yirmili yaşlarını sürdüğü dönemde yazdığı X. Pythia şiiri epinikion’lar içinde onun bir ozan olarak sanatının tüm özelliklerini yansıtan ilk şiiridir. Düşüncesinin temel özellikleri, sarsılmaz dinsel inancı, tanrı Apollon’a candan bağlılığı, Sparta ve onun aristokratik
yönetimlerine duyduğu hayranlığı, kendine miras olarak kalan erdeme övgüsü, atletlerin başarısına
verdiği öncelik ve en önemlisi de üslubunun parıltılı yoğunluğu: şiirinin anlam dokusunu belirler. Yüz
on dizeden oluşan “Gençler Arası İki Etaplı Yarışma Koşucusu Thessalialı Hippokleas’a” adlı bu şiir
Thebaililere muhteşem bir övgüyle başlar: Ey eşsiz Lakedaimon! Her ikisi de Herakles soyundan gelenler tarafından yönetilen Thessalia ve Sparta’nın akrabalığını över. Sonra genç koşucunun
övgüsüne geçer. Hippokleas adlı koşucu hakkında özetle şu temayı işler: Soylu ailelerde oğullarının yaratılışı babalarının izlerinin sürdürür (dize 1011), yani “ahlâki erdem kadar bedensel başarılar da ataların mirasının bir parçasıdır” demek ister. Oyunda galip gelen kişi, oğlunun kazandığını gören kişi tunçtan gökyüzüne erişmese bile, en azından ölümlülere özgü büyük mutlulukların en son sınırına erişir (dize 1213). Tam burada bir mitos anlatmaya başlar ozan. Bu mitos, Pindaros’un en sevdiği
tanrı olan Apollon’un kışın oturduğu Hyperborea ülkesinde yaşayan Hyperborealılar hakkındadır. Bu
konudaki mitos, yalın bir biçimde canlı imgeler ve uçucu, şaşırtıcı anıştırmalarla doludur.
Hyperborealıların şölenlerinin birinin tam orta yerinde Perseus çıkar ortaya. Mitosun içinde Apollon’a
eşek adanması ki, gerçekte Yunanlılar tanrılarına asla eşek adamamışlardır, ya da aniden ortaya
çıkan Perseus’un kısa süre önce Gorgo’yu öldüren kahraman olması gibi aykırılıklar da vardır.
Hyperborealıların bu mutlu şölenlerinde Musaların eksik olmadığını... Genç kızların lir ve flütün tatlı ezgileri arasında koro halinde şarkı söylediklerini (dize 3739) de ekler. Ozanın şiir sanatının üçüncü ve son bölümü olan gnome, yani ahlaki özdeyiş, özlü sözler ve derin düşüncelerin ifade edildiği
bölümde yapıp çatanlar tanrılar ise hiçbir olay bana inanılmaz görünmez (dize 1921) der (Bonnard, 2004: 134136).
Ozan, “Pindaros Genç Hagesidamos’a Bir Zafer Şarkısı Vadediyor” şiirini, İ.Ö. 476 yılında Olympia yumruk dövüşünde birinciliği kazanmış olan İtalya’da bir Yunan kenti olan Lokroi
Epizephyrioilu Hagesidamos onuruna yazmıştır. Olympia şenliklerinde okunanların XI. olan ve flüt ve
27
lir eşliğinde okunan şiir, birer strophe, antistrophe bir de epode’den oluşur (Puech, 1931:123,135137, Çev.Yücel,1945: 415, 425 ):
Kimi zaman rüzgarlara nasıl da çok işi düşer insanların; gök sularına kimi zaman da, yağmurdan kızlarına bulutların. Emek verir de biri başarı kazanırsa, sesi tatlı övgüler
bir başlangıç olarak gelecekte üne doğarlara, güvenilir bir andaçtır onlar büyük yiğitliklere;
seve seve sunulur bu güzelleme Olympia yeğinlerine. Dilimiz bir yol özenir bu işe, ama tanrı eliyle açar sade insanda aydın zekanın çiçekleri gereğince. Şimdi sen, ey Arkhestratos Oğlu Hagesidamos, dinle, yumruk döğüşü dolayısıyla
süs olsun diye altın sarısı zeytin çelengine güzel bir şarkı söyleyeceğim ben de anarak Lokroi Epizephyrioi soyunu. Orada alayla geçeceksiniz beraber; inan olsun size, ey Musalar, gideceğiniz halk konuk sevmez, güzelden anlamaz değil, onlar çok bilgili ve döğüşken kişilerdir. Geçmez çünkü eski huyundan ne alev renkli tilki, ne gürül gürül kükreyen aslan.
ENKOMİON
Korolar tarafından söylenen dans eşlikli halk şarkılarından kaynaklanan enkomion türünde ilk örnekler hiç şüphesiz Homeros tarafından verilmiştir (İlyada, XVI. 787; Odysseia, XXIV. 192202)..
Edmonds’a göre, enkomion’lar paian’lardan filizlenmiş olup genellikle sola liriğine daha yakındır
(Edmonds, 1952: 653). Alkman, Lesboslular adlı şiirini solo olarak okunmak üzere, savaştan dönen erkek kardeşini yüceltmek amacıyla yazmıştır. İ.Ö. 6. yüzyılın ortalarında yaşayan ve yaşamının
büyük kısmını Samos adasında tiran Polykrates’in sarayında geçiren Rhegionlu İbykos, çok sevilen
koro lirikleri yazmıştır. Samos’a gelmeden önce Stesikhoros’tan etkilenmiş onu örnek alarak hymnos’lar yazmış olan ve genellikle tanrılara ithaf edilen bu şarkıları bir insan için kullanan ilk ozandır. Ozanın fragmanlar halinde kalan dizelerinden anlaşıldığı kadarıyla daktylik heksametre ve
daktylik heptametre ölçülerini kullanmıştır (Campbell,1991: 293). Hafif, geçici sevgileri ve aşk
28
konularını ele alan İbykos’un Polykrates için yazdığı enkomion’u onun koro liriği konusundaki ustalığını göstermektedir (Edmonds, 1952: 118; Bowra, 1936: 262; Campbell, 1991: 224):
Troilos’a * benzetir Troialılar ve Danaoslular onun ölümsüz güzelliğini, tıpkı dağ bakırına benzeyen üç kez dövülmüş altın gibi. Çünkü altınlar korur güzelliğini
sonsuza kadar; ve sen, ey Polykrates, senin de ölümsüz bir şanın olacak sonsuza kadar tıpkı şarkım ve de şiirimin ünü gibi. Bakkhylides’in bu türde iki şiiri günümüze ulaşmıştır: her ikisi de solo okunmak üzere
yazılmış olsa da biri Syrakusailı Hieron’a ve aşağıda çevirisi verilen diğeri Makedonya kralı
Amyntas’ın oğlu olan ve İ.Ö. 498454 yıllarında hüküm süren Aleksandros’a yazdığı enkomion’u (Edmonds, 1952:217; Campbell, 1992; 277278):
Ey lirim! Ne götürüp çivine assınlar seni ne de billur sesli yedi teline dokunsunlar. Haydi verin lirimi elime! Götürsün istiyorum Musa Aleksandros’un yüreğine altın bir kanat
ve bir tür süs olsun onun şölenlerine yirminci günleri her ayın, çünkü o zaman okşanır soylu gençlerin gönülleri, hızla boşalır kadehlerden yayılan zevk, ve ürperir yürekleri Aphrodite beklentisiyle,
işte tam bu anda, Dionysos’un armağanı şarabın etkisiyle
ulaşır düşünceleri erkeğin doruğa. Sonra da ilan eder kendini savaşan kentlerin galibi, dünyanın ve insanların tek hakimi.
Altın ve fildişinin ışıltısıyla aydınlanır evleri, Buğday yüklü gemiler ona Mısır’dan Büyük zenginlikler getirir deniz yoluyla, İçen adamın düşünceleri böyledir işte.
Ey Amyntas’ın şanlı oğlu Aleksandros!
* Troilos: Troialı Priamos’un güzelliğiyle ünlü en küçük oğlu.
29
Simonides’in büyük bölümü kayıp olan Thesselialı Prens Skopas’a enkomion’u Pythagoras öğretisinin sembolleriyle örtüşmektedir (Edmonds, 1952: 284vd; Campbell, 1983:239):
Bilge biri tarafından söylenmiş olmasına karşın, Pittakos’un söylemi doğruyu yansıtmıyormuş gibi geliyor bana: “ İyi olmak zordur.” Ancak tanrı ayrıcalıklıdır:Yalnızca bir ölümlü kaçınamaz kötü biri olmaktan, beklenmedik bir anda umutsuz bir felakete uğramışsa eğer.
Şansı iyiyse birinin o iyi adamdır, kötüyse de kötü adam. Ama gene de en iyiler tanrılar tarafından sevilenlerdir derim ben. Ve ben hiçbir zaman har vurup harman savurmayacağım hayatımın bir anını bile, elimden bir şey gelmez gerçekleşmesi olanaksız boş hayallerle. O güne kadar utanılacak bir davranışta bulunmayan bir adam varsa eğer içinizde işte o kazanır sonsuz yeryüzünün en iyi nimetlerini. Bulursam eğer böyle birini, söylerim sana da; çünkü hem över hem de severim ben kendi iradesiyle utanılacak bir şey yapmamış böyle bir adamı: Tanrılar bile savaşmaz nedensiz. Günümüze eksiksiz olarak ulaşabilen tek enkomion örneği Pindaros’un, zaferin kazanıldığı
oyunlara göre isimlendirilen ve bunlardan biri olan Nemeia adlı kitabının XI. şiiridir. Ozanın bu XI. epinikion’unda yer alan Tenedoslu Aristagoras’a enkomion’u dans eşliğinde okunurdu (Edmonds, 1952: 654). Pindaros’un yalın bir konu da olsa dil zenginliğini en iyi biçimde yansıtan şiirlerinden biri
olan ve bir şölenden hemen sonra okunduğu anlaşılan genç bir Sicilya soylusu Akragaslı Thrasyboulos’a adadığı enkomion’u (Race, 1997:354vd; Campbell, 1983:51vd):
Ey Thrasyboulos! Sevgi dolu şarkılarla yüklü
bu arabayı sana gönderiyorum, verdiğin şölen için; bu topluğun içinde şölen arkadaşlarınla seni aşka getirsin Dionysos’un meyveleri ve Athenalıların şarap dolu kadehleri diye. Çünkü insanın kahredici kaygıları yüreklerinden silinip gidince biz hepimiz sanki altın değerinde bir denizin üzerinde pupa yelken yol alıyormuşçasına duyumsarız kendimizi gerçekte olmaya sahillere, işte o zaman fakir adam zengin, zengin ise... günün.
PROSODİON Prosodion genellikle tapınaklara ya da kutsal yerlere yapılan geçit törenlerinde flüt ve dans
eşliğinde okunan bir tür hymnos’tur(Edmonds, 1952: 649). İlk zamanlar heksametron ölçüsüyle
yazılan prosodion türünün ilk izleri Hesiodos’ta görülür (Edmonds, 1952: 622; Theogonia, dize 68):
30
“Yürür dururlar Olympos yolunda.” Sonraları bu türe özgü yarımheksametron ölçüsüyle (uu –uu – ())yazılan prosodion’un ilk örneğini günümüze yalnızca iki dizesi kalan (Musalardır İthome’nin en saygın tanrıları; kitharaları tatlı ve ayakları sandalsızdır onların) ve Delos’ta kutlanan Apollon şenliklerinde Messenialı erkekler korosu tarafından okunmak üzere İ.Ö. 8. yüzyılda yaşayan Eumelos
yazmıştır(Pausanias, IV. 33. 2).
Bakkhylides’in prosodion’u (Edmonds, 1952: 120):
Ölümlüleri mutluluğa götüren bir yol var, tek bir yol: ruhu, umarsız kederlerden korumaktır o da, ve hayatımızı saran felaketlerden düşmemek umutsuzluğa. Çünkü bunlar binlerce düşünceyle acımasızca kıvrandırır yüreğimizi; kederler gece ve gündüz demeden ince ince işlerse yüreğimizin ta derinlerine, gelmez artık hiçbir şey elimizden. O zaman neye yarar ağlayıp sızlayarak yüreğimizi boş yere sıkmak.
Pindaros’un olasılıkla Artemis onuruna yazdığı bir şiirinden kalan prosodion’u (Race, 1997: 317: Campbell, 1983: 186):
Daha onurlu ne var başlangıç ve bitişinde güzel kuşaklı Leto ve çevik ayaklı atların sürücüsüne * şarkılar söylemekten başka? Edmonds, Proklos’un Didymos’a dayanarak verdiği bilgiyi aktararak, korolar tarafından
söylenmek üzere yazılmış iki tür daha olduğunu yazar (Edmons, 1952: 664). “Dua şarkıları” denilen
bu şarkılardan ilki, Athena Skiras tapınımıyla ilgili bir hasat şenliği olan Oskhophoria şenliğinde
okunmak üzere yazılmış oskhophoricon’dur. Bu şenliğin geçit töreninde kız kılığına girmiş yirmi
oğlan ellerinde üzüm salkımları (oskhos) taşır ve bu şenlik onuruna yazılmış şiirleri dans eşliğinde
okurlardı. Diğeri Daphnephoria şenliğinde okunmak üzere yazılmış daphnephoricon’dur. Tıpkı Oskhophoria şenliğinde olduğu gibi, burada da kız kılığına girmiş oğlanlar defne yapraklarıyla
örülmüş giysiler giyerek geçit törenin izlediği yol boyunca danslar edip şarkılar söylerlerdi. Her ikisi
de bir tür geçit töreni şarkısı olan bu türlerden Daphnephoria şenliği için Alkman, Alkaios ve
Simonides yazmışlardır (Edmonds, 1952: 665).
Çalışmamızda eski Yunan edebiyatının ölümsüz eserleri arasında sayılan ve en güzel
örneklerine İ.Ö. 7. ile 5. yüzyıllar arasındaki dönemde rastladığımız koro liriğinin tarihsel gelişim
sürecinden, beslendiği kültür ortamı bağlamında söz edilerek bu türün yapısal özellikleri üzerinde
durulmuştur. Birçok yönden sonraki ozanlara örnek olan Alkman, Arion, Bakkhylides, İbykos,
Korinna, Pindaros, Simonides, Stesikhoros, Terpandros ve Thaletas’ın koro liriği türlerindeki
* Artemis.
31
günümüze ulaşabilmiş yapıtları konularına göre bölümlenmiş ve bu türlerden birer örnek verilmiştir.
Sonraki dönemlerde, örneğin Hellenistik Çağda, bu dönem kadar özgün ve parlak eserler
yaratılamadığı sonucuna varılmıştır.
KAYNAKÇA:
Bonnard, André. 2004. Antik Yunan Uygarlığı: Antigone’den Sokrates’e. c. 2. (Çev. K.
Kurtgözü): İstanbul:Evrensel Basın Yayın.
Bowra, Cecil. 1936. Greek Lyric Poetry: From Alcman To Simonides. Oxford: Oxford University Press.
Campbell,David A. 1989. “Early Greek Poetry” The Cambridge History of Classical Literature I : Greek Literature (Edited by P.E. Easterling and B.M.W. Knox).
Cambridge: Cambridge University Press.
Campbell,David A. 1983. The Golden Lyre: The Themes of the Greek Lyric Poets. London: Duckworth Pub.
Campbell, David A. 1988. Greek Lyric IV: Bacchylides, Corinna, and Others. Cambridge: Harvard University Press.
Campbell, David A. 1991. Greek Lyric III: Stesichorus, Ibycus, Simonides, and Others. Cambridge: Harvard University Press.
Çelgin, Güler. 1990. Eski Yunan Edebiyatı. İstanbul: Remzi Kitabevi. Çelgin, Güler. 2000. Örneklerle Hellenistik Çağ Şiiri. İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları. Edmonds, J. M. 1952. Lyra Graeca. Vol.II III. Cambridge: Harvard University Pres.
1958. Lyra Graeca. Vol. I. Cambridge: Harvard University Pres.
Erhat, Azra Bektaş, Cengiz. 1978: Sappho Üzerine KonuşmalarŞiirlerinin Çevirisi.İstanbul: Cem Yayınevi.
Homeros. İlyada. (Çev. A. Erhat A. Kadir). İstanbul: Can Yayınları, 1984. Odysseia. (Çev. A. Erhat A. Kadir). İstanbul: Can Yayınları, 1984.
İplikçioğlu, Bülent. Eskiçağ Tarihinin Anahatları II. İstanbul: Marmara Üniversitesi
Yayınları.
Lang, A. 1928. Theocritus, Bion and Moschus. London: Macmillan and co.
Lesky, Albin. 1996. A History of Greek Literature.(Trans. C. HeberJ. Wllis) London: Gerald
Duckworthand Co. Ltd
Maas, Paul. 1972. Greek Metre (Translated By H.LloydJones). Oxford: Clarendon Press. Mansel, Arif Müfid. 1988. Ege ve Yunan Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. Nagy, Gregory. 1990. Pindar’s Homer: The Lyric Possession of an Epic Past. Baltimore: The
Johns Hopkins University Press.
Pindaros. Olympique. Pindare Tome I:Olympique. (Texte etabli et traduit par. A. Puech. Paris, 1931.
32
Pythiques. Pindare Tome II: Pythques. (Texte etabli et traduit par. A. Puech. Paris, 1931.
Race, William. 1997. Pindar: Nemean Odes, Isthmian Odes, Fragments. Cambridge: Harvard University Press.
Sina, Ayşen. 2004. “Deloslu Apollon’a Hymnos” Littera:Edebiyat yazıları. c.14 Sinanoğlu, Suat. 1949. Theokritos:Yunan Çoban Şiirleri I. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi,
Stehle, Eva. 1997. Performance and Gender in Ancient Greece. New Jersey: Princeton University Press.
Strabon. Coğrafya: Anadolu (Kitap:XII,XIII,XIV). (çev. Adnan Pekman).İstanbul:Arkeoloji ve Sanat Yayınları,1987.
Taşlıklıoğlu, Zafer. 1946. Arkaik Çağ Yunan Şiiri. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. No. 1171.
Theokritos. Yunan Çoban Şiirleri I. (Çev. S. Sinanoğlu) İstanbul: Milli Eğitim Basımevi,
1949.
Thomson, George. 1985. Tarih Öncesi Ege II: Eski Yunan Toplumu Üzerine İncelemeler. (Çev. C. Üster). İstanbul: Payel yayınları.
Yücel, Can. 1945. “Koro Liriği”. Tercüme Dergisi, cilt: V, sayı: 2930. DTCF Yayını