aralik 2013
DESCRIPTION
gençokur dergisiTRANSCRIPT
AYLIK İLKGENÇLİK DERGİSİ 5.50 TL gencokur.com.trARALIK 2013 SAYI 3
ISS
N 2
148-
0850
97
72
14
80
85
00
3
01
7 8 7 7 7
Yeni modeller ve tasarımlar sizleri bekliyor
Tüm Semerkand İletişim Merkezlerinde | www.semerkandtemsilcilikleri.com
7 8 7 7 7
Yeni modeller ve tasarımlar sizleri bekliyor
Tüm Semerkand İletişim Merkezlerinde | www.semerkandtemsilcilikleri.com
Dilimizi biliyor musun?
Dünyaya geliriz ve ağlamaya başlarız. Çünkü henüz ‘mevzudan’ haberimiz yoktur.
Beslenme şeklimiz birdenbire değişmiştir. Boşaltım şeklimiz de hayli tuhaflaşmıştır. Boyut değiştirme meselesini söylemiyorum bile!
Bu acayip yolculuktan sonra öğrenme dönemi başlar bizim için. Peki, ilk olarak neyi öğreniriz sevgili genç okur? Konuşmayı mı, yeme-içme adabını mı, engelli koşu yapmayı mı?
Canım, bu kadar düşünecek ne var? Tabii ki gülmeyi!
Ana-babalarımız bizleri pışpışlarken bir yandan da gülelim diye uğraşırlar. Ve birkaç denemenin ardından -ilk iletişim aracı olarak- gülmeyi öğretirler bize.
Ancak dünyanın bugünkü durumuna bakınca, ilk olarak unutulan şeyin de gülmek olduğunu söyleyebilirim.
Anadilimizi unuttuğumuz için birbirimizle anlaşamaz hale geldik. Google translate bile bu meseleye çözüm olamadı! Allah’tan Genç Okur var da böyle önemli konular havada kalmıyor.
Sevgili genç okurlar,
Dünyamızın sizin yardımınıza ihtiyacı var. Sizleri bu küresel meseleyi çözmek üzere uzaya davet ediyoruz. Tam olarak ne demek istediğimizi merak ediyorsanız diğer sayfalara geçecek kıvama gelmişsiniz demektir.
Dergi boyunca gülüşmek ümidiyle…
Hoşçakalın.
Mustafa YILDIZ [email protected]
twitter/gencokur
facebook/gencokurdergisi
en az okunan sayfa
Semerkand Basım Yayın Dağıtım San. ve Tic. A.Ş Adına İmtiyaz Sahibi
M.Sıddık Çağıl
Genel Koordinatör Sabahattin Aydın
Editör ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Yıldız
Editör Müzeyyen Bulur Yıldız
Yayın Kurulu Mehmet Fatih Çakır
Süleyman Danış Emrullah Aslan Gökhan Derin
Görsel Yönetmen
Zülkarneyn Erdem Özsaray
Çizer Bahadır Dadak Nagehan Taflan
Fotoğraf Salih Akyürek
Sosyal Medya Muhammed Şansal
İletişim Adresi www.gencokur.com.tr
[email protected] twitter.com/gencokur
facebook.com/gencokurdergisi
Reklam TAC MEDYA PLANLAMA
0216 564 25 35 Eyüpsultan Mh. Esma Sk. No: 7/A Samandıra - Sancaktepe / İstanbul
Temsilci ilişkileri ve Dağıtım Sorumlusu
Murat Yavan 0 216 546 25 55 [email protected]
Abone Servisi Tel: 0216 564 26 26
Online Abonelik www.semerkandpazarlama.com
Abonelik 1 Yıllık (12 Sayı) Abonelik: 60 TL
6 Aylık Abonelik: 30 TL
Abonelik Hesap Bilgileri: Posta Çeki No: 1669034
Kuveyt Türk Katılım Bankası Sultanbeyli Şubesi Hesap No: 502980-3
Avrupa Erol Medien GmbH
Kölner Str. 256 / 51149 Köln Online Satış: www.onlinefuar.de
Tel: 0 22 03 / 36 94 90 Fax: 0 22 03 / 36 94 910
Baskı İhlas Gazetecilik A.Ş.
Yenibosna / İstanbul / 0212 454 30 36 Yayın Türü : Yaygın Süreli Yayın
Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazara aittir. Gönderilen yazılar, çizimler v.b yayınlansın yayınlanmasın iade edilmez. Gönderilen yazılarda editoryal değişiklikler yapılabilir.
Yayınlanan yazılara telif ücreti ödenir. Yazılardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Yayınlanan reklamlardaki ürün ve
hizmetlerin sorumluluğu reklam verene aittir.
AYLIK İLKGENÇLİK DERGİSİAralık 2013 Sayı 3 ISSN: 2148 - 0850
gelenlergenç okurlardan Benim dergim!
İyi ki geldin Genç Okur!
Reklamlarınızla “Genç, okur!” diye
yankılandı sosyal medya. ‘Genç Okur’
okumayan genç, kılavuz istemeyen gençtir
bana göre. Her ay bu dergiyi iple çekerken,
"Acaba günlük yayın yapsalar daha mı
iyi olur?" diye düşünmeden edemedim
:) Gençliğin bu dergiye su misali ihtiyacı
vardı. İyi ki geldin Genç Okur!
Melek ÇELİK
E-Postalar [email protected]
Abi çok iyi yaa!
Merhaba ‘genç’ okurlar, nasılsınız? Biliyorum çok
iyisiniz, çünkü bu dergi sizi mutlu ediyor. Ben de çok
mutluyum. Çünkü bu dergi o kadar güzel ki elimden
düşmüyor. Genç Okur, gençlerin yıllardır beklediği,
“Keşke bizim bir gençlik dergimiz olsa da okusak…”
dediği dergi. Dergimizi görünce herkes çok sevindi.
Süper babaannem giyinme dersleri verdi. Ayşenur
abla sıkıntılarımı giderdi. İhtimâlcan'ın hikâyelerine
ortak olduk... Bu dergiyi 4 kelimeyle açıklayabilirim:
''Abi çok iyi yaa!” :))
Gizem BELKIS
Derginin yeni sayısı elime ulaştı :)
Merhabalar, ben Sena. Kardeşimle birlikte derginizi severek okuyoruz.
‘Genç objektif’ bölümüne seçip koyduğunuz fotoğraflar çok güzel. Ben de göndermek isterdim ama o kalitede fotoğraf çeken bir makinem yok henüz.
En büyük hayalim aslında fotoğrafçı olmak çünkü insanlar gidiyor, eşyalar gidiyor ama fotoğraftaki o anlar kaybolmuyor. Elimden gelse her ay bir sürü konulu fotoğraf yollardım size. Derginin içeriği, eğlenceli ve güzel şeylerle dolu… ‘En az okunan sayfa’yı bile keyifle okuyoruz :)
Sena KÜÇÜK
Şiirimi yayınlayın, n’olur!
Benim şiirimi derginizde yayınlar mısınız?
Lütfen :)
(İşte yayınlıyoruz)
SONSUZ UYKU
Sor bakalım, ne zaman kalkar yattığı yerden?
Anla artık kalkmayacak.
Ayrılırken artık ruhum bedenden,
Bir damla gözyaşın akmayacak.
Dost ve akraba, belki üç beş kişi…
Gelir mi, gelmez mi bilemem.
Kalmadı bu kişinin dünyada işi.
Artık dön desen de dönemem.
Ali KÜÇÜKYAĞCI
Tweetler
Hey genç okur! Bu sayfa
gördüğün gibi sana ait.
Sen yaz ki sayfa boş
kalmasın :)
twitter/gencokur
facebook/ gencokurdergisi
yorumları
DÜNYAYA GÜLÜMSE 24
14 Engelli Şehir
16 Genç Gezer
22 Genç Objektif
26 Bir Daha Bak
28 Portre: Seyyid Emir Külâl (k.s)
30 İhtimâlcan
32 Benim Süper Gücüm
34 Dümende Sinema
36 Çözüm Masası
38 Ayşenur Abla
40 İlklerin
42 Süper Babaanne
46 Genç Yazar
48 Meraklı Adam
50 Tekno Haber
52 Gülün Gari
56 Çılgın Anahtarlıklar
58 Bir Âlem Test
60 Kelimeci
62 Hashtag Kafası
64 Bilmece - Bulmaca
66 Panayır
Ne var Ne Yok?
"ARALIK 2013"
YETERİNCE ESNEK MİSİN? 54 ÇEVRECİ MİSİN? 20
DİLİ OLSA DA KONUŞSA 18
bu ayTarihte
Çöp yemeyiz normalde!
bu ayTarihte24 Aralık 1638’de Osmanlı padişahı Merhum Sultan IV. Murat Han, on beş yıldır Safevî Devleti’nin elinde bulunan Bağdat şehrini yeniden fethetti. 26 yaşındaki genç padişahın komutasındaki Osmanlı ordusu başkent İstanbul’dan yola çıkarak Konya üzerinden Halep ve Musul, oradan da Bağdat’a ulaştı. Bu yürüyüş 197 gün sürecekti. (Ben hesapladım; 6 ay,14 gün yapıyor.) Kuşatmanın 40’ıncı gününde Bağdat yeniden fethedildi.
“Para, para, para…” sözünün sahibi Napolyon Bonapart Fransa İmparatoru olup paraya boğuldu.
Wright kardeşler benzinle çalışan uçak ile ilk uçuşlarını gerçekleştirdi. 12 saniye havada kalan uçak 37 metre yol alabildi. Hezârfen Çelebi kadar mesafe alamamış olsa da, uçak teknolojisine temel oluşturması yönünden önemli…
Gaziantep düşman işgalinden kurtuldu. Gaziantep’e gidenler tarihî yapılar üzerinde o günlerden kalan mermi izlerini görebilirler.
Dünyanın ilk altı minareli camisi olan Sultan Ahmet Camii’nin temelleri atıldı. Bu harika mabet sadece sekiz senede tamamlandı. Allah emeği geçenlerden razı olsun.
Dünyaca ünlü ressam Van Gogh bunalıma girip kulağını kesti. Tövbe tövbe…
İstanbul’da günlerce süren soğuk hava sebebiyle Haliç dondu. Boğaz’ın üzerinden yürüyerek geçmek farklı bir duygu olsa gerek…
200 kiloluk bir gürzü kolaylıkla kaldırabilen IV. Murat Han, bir gece
kendisini öldürmek için odasına gelen 4 cellâdı –adamlar çıldırmış olmalı ki bu işe girmişler.- tek başına haklamıştır. Sultan Murat Han, Hint padişahının hediye ettiği
fil ve gergedan derisinden yapılmış olan ‘delinmez kalkan’ı, elçinin gözleri
önünde bir mızrak atışıyla delmiştir. (Elçi amma bozulmuştur ha!)
2 Aralık 1804 9 Aralık 1893 17 Aralık 1903 23 Aralık 1888 25 Aralık 1921 31 Aralık 1609
YENİ SINAV SİST EMİ
SOSYAL MEDYA ŞİŞİRİYOR!
MÜSLÜMANCOĞRAFYALAR
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), eğitimde köklü değişiklikler gerçekleştiriyor. Öğrencinin ‘yarış atı’ gibi koşturulmasına bir son verilmesini öngören yeni sisteme göre dershaneler kaldırılacak ve üniversiteye giriş sistemi de değişecek. 2015 yılında, YGS-LYS ikili sınavlarından YGS kaldırılacak. Dershanelerin kapatılması tartışması hararetle devam ederken, Milli Eğitim Bakanlığı dershanelere gerek kalmayacak bir sınav sistemi üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. MEB, TÜBİTAK, YÖK ve ÖSYM’nin yürüttüğü çalışma kapsamında üniversiteye giriş sistemi de 2 yıl içinde değiştirilecek. 2014 yılı ortalarında netleştirilecek olan çalışmalara göre, YGS 2015 yılında son kez yapılacak ve kaldırılacak. Sınav sisteminden dert yanan birçok öğrencinin duası tuttu galiba…
Dünyaca ünlü sosyal medya platformları, bağımlılarının abur cubur tüketimini arttırarak ciddi manada kilo almalarına sebep oluyor.
Yapılan son araştırmalar, sosyal medya bağımlılığının kişilerin beslenme tarzını olumsuz yönde etkilediğini ortaya koyuyor. Tabii bu durumun en büyük nedenlerinden biri sosyal medyada paylaşılan yemek fotoğrafları… Özellikle süslü ‘cupcake’ ve türlü tatlı fotoğraflarının her an, her saniye paylaşılıyor olması genç kullanıcıların beynine “Sen de ye!” sinyalleri gönderiyor. Hiç ihtiyacımız yokken –durduk yere- bizi türlü yiyeceklere yönlendiren internetin suçu var da, bizim yok mu peki? O fotoğrafları çekip de sosyal paylaşım alanlarına kim koyuyor dersiniz?
neler oluyorhayatta?
10 GENÇOKUR
Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen Uluslararası İmâm-ı Rabbânî Sempozyumu’na katılan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, İslam coğrafyasının dört bir yanında sıkıntı, kan, gözyaşı, haksızlık ve zulüm olduğunu söyledi ve ekledi: “Bütün bunları durduracak irade, biz müslümanların elindedir. Maalesef zulmü durdurmak yerine bunları çoğaltan sonuçları hep beraber yaşıyoruz. Bugün dünyanın dört bir yanında yaşanan sıkıntılar varsa, elimizdeki hazinelerden yeteri kadar istifade edip bu hazineleri kendimize rehber edinemeyişimizdendir. Bir fotoğraf düşünün. Birisi “Allahuekber!” diyor, birine kurşun sıkıyor. Kurşun yiyen, kurşunu yemeden önce kelime-i şahadet getiriyor. Bu hal, bu fotoğraf Allah'ın ve Peygamberin (s.a.v) hoşuna gider mi? Dünyamızın dört bir yanında yaşanan olaylar, bizim fakirliğimizi ve cehaletin insanları nasıl teslim aldığını gösteriyor. Allah’ın rızasını hayatın eksenine koymak lazım.”
Müslüman kardeşlerimizi gerçek manada sevmedikçe iman etmişlerden sayılmayacağımızı tekrar tekrar hatırlamamız gerekiyor…
Pusula Gençlik ve Spor Kulübü Derneği, 17.11.2013 Pazar günü öğrencileriyle birlikte 35.si düzenlenen ‘Uluslararası İstanbul Maraton Yürüyüşü’ne katıldı. İzciler, büyük bir keyifle Boğaziçi Köprüsü’nden geçerek yürüyüşlerini Beşiktaş stadındaki bitiş noktasında tamamladılar.
Marşlar söyleyerek, eğlenerek yürüyen genç sporcularımız, İstanbul’u gezerek tanıma fırsatını da elde etmiş oldular. Kulüp müdürü Erhan GÜLTAŞ, “Öğrencilerimiz sporcu kişiliğe sahip olduklarını maraton yürüyüşüne katılarak göstermiş oldular. Onların eğlenerek yaptıkları bu faaliyet, kişiliklerine olumlu yönde katkıda bulunmaktadır.” dedi.
Biz de gençleri spora teşvik eden tüm yetkililere teşekkür ediyoruz.
2-10 Kasım 2013 tarihleri arasında, TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen 32. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda, Semerkand yayınları standı yoğun ilgi gördü. Özellikle gençlerin katılımıyla renklenen fuarda ‘Genç Okur’ dergimiz öne çıkan yayınlar arasına girmeyi başardı. Dergiyi daha önce hiç görmemiş olanlar bile, Semerkand yayınları standına gelerek ‘Genç Okur’la ilgili merak ettiklerini derginin yayın yönetmeni Mustafa Yıldız’a birebir sorma fırsatını yakaladı. Gençler, kendilerine tanıtım amaçlı hediyelerin de verildiği Semerkand yayınları standımızın önünde hatıra fotoğrafı çektirmeyi de ihmal etmediler.
KİTAPFUARINDA
YARIŞMASI
ETKİNLİKLERİ
İSTANBULMARATONU
GENÇLER
BİLGİ
AŞURE
Çorum Atlas G.İ. Spor Kulübü’nde liseli gençlere yönelik bilgi yarışması düzenlendi. Yarışmada gençlere Semerkand dergisi ve temel ilmihal bilgilerinden sorular soruldu. 20 soruluk zorlu yarışmada gençler arasında keyifli bir rekabet yaşandı.
Sekiz ayrı grubun yarıştığı bilgi yarışmasının birincisi ise 75 puan alan 3.grup oldu. (Bedirhan ŞENTÜRK, Onur ALTIPARMAK ve Atlas Gençlik Merkezi öğrencisi İsa Gazi MENTEŞ.) Yarışmanın en keyifli yanıysa kazananlara Genç Okur dergisinin hediye edilmesi oldu.
hayatta neleroluyor?
11GENÇOKUR
Gençlik kulüpleri birbirinden güzel aşure günü etkinlikleriyle, Muharrem ayını coşkuyla idrak etti. Başakşehir İzcilik Gençlik Kulübü’nde yapılan aşureleri afiyetle yiyen gençler, Semerkand Vakfı'nın kermesinde komşu esnaflara ve vatandaşlara aşure ikram etmeyi de unutmadı. Kardeşliği pekiştiren bu mübarek günleri doyasıya yaşayan gençlerin aşure etkinliklerindeki mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Muharrem orucu da tutarak kulüplerinde iftar heyecanı yaşayan bu gençlerimizi Genç Okur ailesi olarak tebrik ediyoruz!
KARDEŞ ZİYARETİ
RENKLİ KUMBARA
m
eraklı adamne öğrensek?
sayfa 48'de...
İhtimâlcan
ne yapsak?
sayfa 30'da...
öneriyor
12 GENÇOKUR
Şu ana kadar çeşit çeşit kumbaran olmuştur, eminim. Peki, en son hangi kumbarayı kullandığını hatırlıyor musun? İçinde biriken bozuk paralara ne oldu diye sorsam, ne dersin? Merak etme, hepimizin kumbara hikâyesi aşağı yukarı seninki gibi… İşte tam da bu yüzden, ailemin tüm üyelerini bir araya getirerek heyecan verici bir fikri paylaştım onlarla. Hep beraber bir kumbara yapacaktık! Annem, ablam, babam… Hepsi kapaklı bir toprak kap üzerine kendince bir şeyler çiziktirdi ve ortaya renkli bir kumbara çıktı! İşin içinde emeğimiz olunca, kaybolma ihtimalinin düşüklüğünü görmek hiç de zor olmadı. E, ne de olsa ihtimâl hesapları benim işim
Merak ediyorum, ne zaman gerçekten zamanımız olacak? Herkes o kadar yoğun ki, birbirimize vakit ayırmak için aynı gün içinde neredeyse ikinci bir 24 saate ihtiyacımız var. Hâl böyle olunca, bazı üzücü olaylar sanki dostlarımızla görüşmek için bahane oluyor bize. Geçen gün bir dostumun başına ufak bir kaza geldiğinde fark ettim bunu. “Bir müslüman hasta olan bir müslüman kardeşinin ziyaretine gitse, dönünceye kadar cennetten bir bahçe içerisindedir.” hadis-i şerifini öğrenmemle de ikiye katlandı mutluluğum. Arkadaşımı ziyarete gittiğimde hem ikimiz de çok mutlu olmuştuk, hem de cennetten bir bahçe içerisindeydik çünkü…
Portakal, mandalina, kivi, ayva… Ne de hoş olur yenirse bir arada!
Hiç zor değil çocuklarım. Mevsim meyvelerini yemeniz, sizlere Allah’ın izniyle sağlık, enerji verecek. Pazardan en doğal meyveleri alın. Manava gidiyorsanız da fazla büyük, hormonlu meyveleri seçmemeye gayret edin. Mandalina alın, portakal, varsa elma, ayva, kivi… Canınız mevsim meyvelerinden hangisini istiyorsa alın. Bu meyveleri güzelce yıkayın paklayın. Kabuklarını soyduktan sonra hepsini küp küp doğrayın. (Bu konuda kendinize güvenmiyorsanız, anneciğinizden yardım isteyebilirsiniz.) Sonra hepsini karıştırıp üzerine süzme bal dökün. Cevizle, fındıkla enerji katın salatanıza. Meyveli yoğurt sevenler, salataya yoğurt da katabilir. Oh, mis gibi oldu vallahi…
MEYVE SALATASI
DOLABINDA YER AÇ
Fazla eşya, sen farkında olmasan da içini daraltır. Merak etme, Süper Babaanne’nin görevini üstlenmiyorum. Sadece sana kendini daha iyi hissedip yenilenebileceğin tavsiyeler vermeye devam ediyorum. Dolabının kapağını açtığında sen de ‘fazla eşyadan fenalık geçirenler kulübü’ne selam gönderiyorsan, bu öneri tam da seni ilgilendiriyor demektir. Haydi, o kapağı bir daha aç ve giymediğin kıyafetleri yatağının üzerine koy bakalım. Sonra hepsini gruplarına göre ayır, paketle ve ihtiyacı olanlara vermek üzere güzel bir araştırma yapmaya başla. Emin ol, bu sana çok iyi gelecek…
m
eraklı adam
İhtimâlcan Ayşenur Abla
nasıl yenilensek?
sayfa 38'de...
Süper Babaanne
ne yesek ne içsek?
sayfa 42'de...
öneriyor
13GENÇOKUR
14 GENÇOKUR
Pek çok kez gözü kapalı bir şekilde evde dolaşmaya
çalıştım. Ama o şekilde sokağa çıkmaya hiç
cesaret edemedim. Çünkü şehirlerimizde gözleri keskin
birinin dahi yaşamakta zorlandığını biliyorum.
Bu, potansiyel engelli olan bizler için oldukça vahim bir
durum!
Zaman zaman başına talihsiz kazalar geliyordur. Serçe parmağın sehpaya çarpınca ortalığı birbirine kattığını tahmin edebiliyorum. Gözüne toz kaçması geçici görme bozukluklarına neden olur. Bir yaramazlık sonrası anne terliği hedefine başarıyla ulaştıysa kulağındaki çınlama sesi diğer bütün sesleri bastırır. Tabii bunlar her insan evladının başına gelebilecek geçici durumlar. Ancak bazı kazalar, ömür boyu sürecek bedensel bir engele sebep olabilir. İşte bu durum,
potansiyel engelli olduğumuz anlamına gelir.
Bir de yaşlılık var tabii! Yaşlılık bizi bekliyor dostum! Koşa koşa çıktığın merdivenler bir gün en büyük eziyetin olabilir. Otobüs basamaklarının ne kadar yüksekte durduğunu o zaman mı fark edeceksin? İstersen çevrendeki yaşlı insanlara biraz daha yakından bak! Yaşlılığın da bir çeşit engellilik olduğunu görebilirsin.
Eğer engelli insanların halini daha iyi anlamak istiyorsan, bir alıştırma yapalım seninle! Şimdi, şehrin engelli hale geldiğini hayal et ve şehre yeniden bak!
Hareket etmeyen toplu taşıma araçları, yanmayan trafik ışıkları, yürümeyen merdivenler, geceleri yanmayıp etrafı karanlığa mahkum eden ışıklandırmalar... Böyle bir şehirde yaşamak –senin için bile- ne kadar zor olurdu, değil mi?
İşte, şehirlerin bugünkü sistemi de engelli insanlar için aynı anlama geliyor. Bir şehir, sakinlerine sunduğu bütün imkanları çocuklara, engellilere ve yaşlılara da sunmuyorsa, o şehir engellidir.
Biz farkında olmasak da şehirlerimiz binlerce insanın hayata
katılmasını zorlaştırıyor. Gözleri görmeyen biri evinde her işini kolaylıkla halledebiliyorken şehre çıktığında imkansızlıklarla karşılaşıyor. Asıl engel bu değil midir? Tekerlekli sandalye ile yaşamını sürdüren biri ‘normal şartlarda’ pekala her yere gidebilir. Ta ki önüne eğimli topraklara beton dökülerek yapılmış basamaklı yükseltiler çıkana kadar! Bu da düpedüz şehrin engeli!
Şehirleri biz ellerimizle kurduk. İşler yolunda gitmemiş olacak ki engelli şehirler meydana getirmişiz. Şimdi bunun cezasını çekenlerimiz var. İşin seni ilgilendiren tarafı ise, bir gün her birimizin bu sorunlarla karşı karşıya kalacak olması… Ne o? Yoksa hiç yaşlanmayacağını mı düşünüyorsun?
Potansiyel engelli ne demek?
Şehre yeniden bak!
" F A İ K G Ö N Ü L "
Engellisehir
15GENÇOKUR
Medine:
Evet, ‘şak!’ diye aklına gelen şey doğru! Medine, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) hicret ettiği şehirdir. Zaten Arapçada ‘şehir’ anlamına gelir. ‘Medeni’ ve ‘medeniyet’ kelimelerinin köküdür. Medine, -yani şehir- her zaman medeniyetin merkezi olmuştur. Bir şehir belgeselinde ya da tanıtım yazısında mutlaka şu cümleyle karşılaşmışsındır: “Bu güzide şehrimiz, tarih öncesi çağlardan beri birçok medeniyetin beşiği olmuştur.” Madem şehir medeniyetin beşiği, o halde şehrin bütün sakinleri zorlanmadan şehir hayatına katılabilmeli. Gençler, yaşlılar, çocuklar, engelliler… İşte o zaman gerçek bir medeniyetten söz edilebilir. Bence öyle, sence?
Şehir sözlüğü Şehir hayatına
ipuçlarıdair küçük
1. İki elle sarıldığı halde otobüs penceresini
kapatamayan genci şöyle teselli etmelisin: " Üzülme,
pes etmek de erdemdir."
2. “Sürme iskele çekilmeden vapura binmeyin.”
Bu uyarıyı lütfen önemse. Önemsemeyenin denize
düştüğünü gözlerimle gördüm.
3. Yıllardır yanından geçtiğin ağaca, çeşmeye, binaya
ve çevresine dikkatli bak. Çok ilginç ayrıntıları gözden
kaçırmış olabilirsin. Şehir, ayrıntılarla doludur.
Karadenizliye Yol Sormak
- Selamun aleyküm.
+ Aleyçümselam.
- Bir şey soracaktım. Üsküdar’a nasıl giderim?
+ İsteduun cibi cidersun!
- Hı?!
+ İsteduun cibi cidersun da! Aha şu ilerden minubise
binersun cidersun. Buradan aşağiya yirürsün cidersun.
Genç adamsin yüruyerek cit.
- :S Anlıyorum abi.
Şehirdiyalogları
Engellisehir
16 GENÇOKUR
" S A L İ H A R A S "
Gençsin, deli dolusun! Okul, dersler, sınavlar… Hepsi bir olup üstüne üstüne geliyor. Şöyle bir başını alıp dökülesin var sokaklara. Gezip nefes almak istiyorsun ki bu senin en doğal hakkın. Ama gel gör ki öğrencisin, maddiyat kısıtlı… Bir ‘HARÇLIKLAGEÇİNENGİLLER’
mensubu olarak, en ucuza en güzel şekilde nerede-nasıl gezebileceğini biliyor musun? İşte bu noktada Genç Okur sana yoldaş oluyor. Al
dergini yanına, düş bakalım yollara!
17GENÇOKUR
İlk durağın Kabataş!
Unutma genç okur, bir yeri gezmeye başlamadan önce oranın
manevi sahibini ziyaret etmelisin. Böylesi senin için daha
keyifli ve faydalı olacaktır. Kabataş’ın manevi sahibi Şehit
Mehmet Emin Ağa’dır. Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii’nin
hemen karşısında bulunan Şehit Mehmet Emin Ağa türbesini
ziyaret edip oradaki mübareklere dua göndermelisin.
Kabataş’a kadar gelmişken, Dolmabahçe Sarayı’nı
gezmeden olmaz! Öğrenciye 5 TL olan bu saray;
hamamları, bahçeleri ve saatleriyle birlikte
harikulade bir yer. Pazartesi ve Perşembe günleri
hariç, diğer günler 09.00-16.00 saatleri arasında
ziyarete açıktır.
Şimdiki durağın ise Beşiktaş... Kavak ağaçları arasında yürüyerek
varmalısın Beşiktaş’a. Hem öyle her yere otobüsle gidilmez. Adım
adım, hissederek yaşamalısın şehri. Tembel olma ki paran bitmesin!
Beşiktaş denilince Barbaros Hayrettin Paşa ve Türkiye’nin en büyük
deniz müzesi gelir akıllara. Pazartesi hariç haftanın her günü 09.00-
17.00 saatleri arası açık olan müze, öğrencilere 1,70 TL. Üç katlı olan
müzede 20.000 adet eser bulunmaktadır.
Beşiktaş meydanına geldiğinde, denizler fatihi Barbaros Hayrettin
Paşa’nın heykelini göreceksin. Heykelin yanından duraksamadan
geçip, Paşa’nın orada bulunan türbesini ziyaret etmeni öneririz.
Aç karnına gezinti mi olurmuş! Adalar vapur hattının hemen
yanındaki kafede bir şeyler yemeli, denize karşı çayını
yudumlamalısın. Hem bu arada dergini açar, gezeceğin yerlere
bir göz atarsın.
Kafede otururken vakit girmişse ve sen namazını kılmamışsan,
Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii senin için büyük fırsat. Denize
sıfır olan bu caminin mimarisi, ziyaret edenleri kendine hayran
bırakıyor.
Yolundan hiç şaşma ve dümdüz devam et. Yıldız parkında dinlenmeyi
hak ettin artık. Bugünlük burası son durağın... Dökülen yapraklar
arasında koşuşturan sincapları seyrederken eğlenebilir ve kuş
cıvıltıları içinde bugün neler yaptığını gezi defterine not edebilirsin.
Bu arada, fotoğraf makineni yanına almayı unutmadın, değil mi?
Çektiğin fotoğrafları da ‘Genç Objektif’e gönderebilirsin!
1 2
34
5
Dili Olsa daKonussa
18 GENÇOKUR
" M Ü Z E Y Y E N B U L U R Y I L D I Z "
“Bir Martıyla Röportaj”Çöp yemeyiz normalde!
G.O: Merhaba martı kardeş. Çatımıza hoş geldin. Umarım bu röportajı düşmeden tamamlayabilirim…
Martı: Hoş bulduk. Buraya ilk gelişim değil. Denize yakın olduğu için bu çatıya sık sık konarım. Yiyecek bulmak için değil ha, manzarası güzel…
G.O: Peki ya diğer martılar? Onlar da gelir mi bu çatıya?
Martı: Evet. Dönüşümlü olarak konarız. İtiraf edeyim, ilk başlarda belki yiyecek değişik bir şeyler buluruz diye gelirdik buraya. Sonra alışkanlık oldu işte. Yılın bu dönemlerinde çatıya konar, biraz gezinip denize doğru açılırız. Bir de rüzgâr var ya burada, tüylerimizi havalandırıyoruz.
G.O: Ne güzel… Peki denizde neler yaparsınız? Ne yersiniz mesela?
Martı: Böcekler, yumuşakçalar, minik balıklar, insan yiyecekleri… Her şeyi yeriz. En güzeli de ne biliyor musun?
G.O: Neymiş?
Martı: Vapurla seyahat edenlerin attığı simitler tabii ki. O susamların tadı başka hiçbir şeyde yok. Çubuk kraker de severiz biz. Bazıları korkar ısırırız diye ama biz insanları ısırmayız. Ellerindeki yiyeceği kapıp kaçarız. Döne döne uçarız.
G.O: Evet, martılara simit atmayı ben de çok seviyorum. İmkân olsa keşke, çay da ikram edebilsek size… Peki denizde hayat zor mu?
Martı: Deniz bizim evimiz. Aslında denize yakın olan her yer evimiz. Hamdolsun, kanatlarımız güç verdiğince uçarız. Ayaklarımızdaki paletlerle de balık gibi yüzeriz. Bu, pek çok insanın istediği bir şeydir herhalde. Bizi özellikle uçarken izleyen yüzlerce insan var. Onların da bizim gibi havada süzülmek istediğini görebiliyoruz. Çok güzel uçuyoruz çünkü. Bazen gösteriler yaparız sürüler halinde.
G.O: Hayat zor mu demiştim…
Martı: Doğru ya! Zor olan, denizin dalgalarıyla ya da hırçın rüzgârla baş etmek değil. Allah bizi bu şartlarda yaşayabileceğimiz şekilde yaratmış. Ancak çoğu zaman
denizdeki çöpleri yiyecek sanıyoruz. Plastik parçaları ve zararlı maddeleri yutabiliyoruz. Onlar bizim midemizde sindirilmez. Geçenlerde, yuttuğu plastik parçasından dolayı kendini günlerce tok sanan bir arkadaşım öldü.
G.O: Vah vah… Çok üzüldüm şimdi. Peki, ne işi var plastiklerin denizde?
Martı: Ben de aynı soruyu soruyorum ya! Madem herkes görecek ne dediğimi, buradan tüm okurlara sormak istiyorum bunu. Denizde plastik parçalarının, pet şişelerin, çikolata ambalajlarının, poşetlerin ne işi var? Biz sizin evinize gelip çöp atıyor muyuz? (Çöpümüz de yok ki…) Allah’tan çatılar var. Çatıları severim.
G.O: Doğru diyorsun martı kardeş. Orası sizin eviniz. Dahası, balıkların ve pek çok canlının evi... Bundan sonra denize çöp atanı görürsem uyaracağım inşallah.
Martı: Çok kirlendi denizler, çok!
G.O: Peki, gelelim anket sorularımıza… Seni en çok mutlu eden şey nedir?
Martı: Gülen çocukların elinden simit parçası kapmak… Çok komik gülüyorlar bi’ de.
G.O: Seni en çok üzen şey nedir?
Martı: Ağzıma yiyecek diye aldığım şeyin çöp çıkması ve sürü hızla uçarken geride kalmak beni çok üzer. Hep hızlı uçmak isterim ben. Gittiği yere kadar…
G.O: O halde, haydi bakalım! Sürüden daha fazla ayrı kalma. Teşekkür ederim samimiyetin için martı kardeş.
Martı: Ben yetişirim ki onlaraaa…
G.O: Gitti.
Deniz yolu ulaşımını eğlenceli hale getiren simit sevdalılarını daha yakından tanımak ister
misin? O halde bu keyifli röportajı mutlaka okumalısın!
19GENÇOKUR
" M Ü Z E Y Y E N B U L U R Y I L D I Z "
Çevrecimisin?Martıların, denizlerdeki çöpler yüzünden hayatını kaybettiğini biliyorsun artık. Çevre kirliliği, tüm canlıların
hayatını doğrudan etkiliyor maalesef.
Çimlere basmıyor olabilirsin. (Basıyor musun yoksa?) Ama bu tek başına senin çevreci olduğunu kanıtlamaya yetmiyor maalesef. Yaşadığın çevreye yeterince duyarlı mısın, yoksa evinin dışında kalan her yere karşı bir yabancı mı? Bu sorunun cevabını merak ediyorsan senin için özel olarak hazırladığımız bu
eğlenceli testi çözmeye başlayabilirsin. Söz, sonucu kimseye söylemeyiz… :)
20 GENÇOKUR
1. Yolda önüne bakarak yürüyorsun. Gözüne yerde duran karton bir meyve suyu kutusu ilişti. Ne yaparsın?
A) Görmezden gelir, yoluma devam ederim.
B) “Olacak iş değil! Çöp mü burası?” diye düşünür, sinirlenirim.
C) Meyve suyu kutusunun üzerinde zıplayarak kutuyu patlatmaya çalışırım.
D) Onu yerden alır, “En yakın çöp kutusu nerede acaba?” diye düşünmeye başlarım.
2. Sabah okul için aceleyle hazırlanırken annenin kalbini kırdın. Akşam eve dönerken ona içinden bir sürpriz yapmak geldi. Çiçekli bir parkın yanından geçiyorsun. Ne yaparsın?
A) Geçer giderim. Ne yapabilirim ki?
B) O sırada parkta çiçek koparan bir çocuk görürsem içten içe çok kızarım.
C) Parka gider, o çiçeklerin hepsini koparırım. Sonra da onları anneme veririm.
D) Parktaki çiçekleri görünce, “En yakın çiçekçi nerede acaba?” diye düşünürüm.
3. Okulda arkadaşlarınla birlikte sosyal sorumluluk projesi kapsamında bir kulüp kuracaksınız. Bu ne kulübü olurdu?
A) Bilemiyorum. Aklıma hiçbir şey gelmedi şimdi.
B) Arkadaşlarımın önereceği fikirlere bağlı... Ben her türlü destek olurum.
C) Bir gezi ve eğlence kulübü olurdu. Çok eğlenirdik.
D) Çevre bilincini artırmaya dönük bir kulüp olurdu. Hepimizin bir görevi olurdu.
Testi çözerken sorulara samimiyetle cevap verirsen, çıkan sonucun gerçekliğini
görebilirsin. Sana en yakın gelen şıkkı işaretle. Nasıl olsa bu testi tek başına çözeceksin…Küçük bir not!
5. Geri dönüşüm ne manaya geliyor?
A) Çevreyle ilgili bir şeydir herhalde…
B) Geri dönüşüm bir kutudur. O kutuya kâğıt atılır.
C) Geri dönüşüm muhteşem olacak! He he…
D) Kullanılmayan materyallerin (kâğıt, cam, plastik v.s) cinslerine göre ayrılarak tekrar üretilmek üzere hammadde olarak kullanılmasıdır.
4. Enerji ve su tasarrufu yapmanın önemli olduğunu öğrendin. Peki, bu konuda neler yapabilirsin?
A) Babam faturaların yüksek geldiğini hiç söylemedi.
B) Musluğu açık bırakanlara gıcık olurum. Uyarırım onları.
C) Işık açık uyumayı severim. Banyodan çok geç çıkarım. Sanırım bu konu benlik değil.
D) Suyu çok harcamam, gereksiz yanan ışıkları da kapatırım. Evin ve okulun belli yerlerine bilinçlendirici yazılar asarım.
6. Sokak hayvanları ile ilgili ne gibi çalışmalar yapılmalı sence?
A) Hepsi kendi halinde bir şekilde yaşıyor bence.
B) Sokaktaki kedi ve köpeklere zarar verenleri görürsem kovalarım.
C) Bence o hayvanlar eğitilebilir. Böylece ortaya çok keyifli manzaralar çıkar.
D) Hayvan barınakları kurulmalı. Böylece tehlikelerden korunup karınlarını doyurabilirler.
Testimiz bitti. Şimdi verdiğin cevapları incele ve sonuçlardan hangisinin sana ait olduğunu bul bakalım…
21GENÇOKUR
“A”lar Çoğunluktaysa: Evet, anlaşılan o ki çevre pek ilgi alanına girmiyor. Hatta çok az şeyin ilgi alanına girdiğini söyleyebiliriz. Seni heyecanlandıran, harekete geçiren şey o kadar az ki… Buna bir ‘dur!’ demenin zamanı geldi de geçiyor bizce. Çevreye ve canlılara karşı duyarsız kalmak, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” demek bizim inanç yapımıza, özümüze uymuyor. Sadece ailemizi, yakın akraba ve arkadaşlarımızı değil; yaratılmış olan her bir canlıyı varlık sebebiyle birlikte görmeliyiz. O halde, çevre adına ne yapabileceğini bir düşün bakalım. Bizce çok güzel işlere imza atabilirsin.
“B” ler Çoğunluktaysa: Kesinlikle duyarsız değilsin. Çevreyi temiz tutmanın, tasarrufun ne manaya geldiğinin ve hangi hareketlerin çevreye zarar vereceğinin bilincindesin. Fakat harekete geçme noktasında biraz geri duruyor gibisin. Mesele çevrenin hep temiz ve düzenli olmasını istediğini göstermek için kurallara uymayanlara kızmak ve sinirlenmek yeterli değil. Hem öfke hiçbir şeyi de çözmez. Yapıcı çözümler düşünmeli, bu çözümleri olumlu bir tutumla ilk önce kendin uygulamaya başlamalısın.
“D” ler Çoğunluktaysa: İşte örnek bir genç! Duyarlılığın bizi hayran bıraktı doğrusu. Ama biliyoruz ki sen tüm bunları insanlar seni övsün, takdir etsin diye yapmıyorsun. Bir müslümanın sahip olması gereken bir duyarlılıkla, bilinçle hizmet ediyorsun çevrene. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuş: "Kim ki müslümanların yolundan eziyet veren bir nesneyi kaldırırsa, onun için bir hasene (iyilik) yazılır ve kimden bir hasene (iyilik) kabul edilirse o cennete girer."
“C”ler Çoğunluktaysa: “Çevreci olmak mı? O da ne?” dediğini duyar gibiyiz. Neşeli olduğun ve her fırsatta kendine bir eğlence ortamı oluşturduğun için sanırım seni tebrik etmeliyiz. Ama bu enerjini güzel işlerde kullanmaya başlarsan emin ol daha mutlu olacaksın. Çevreyi temiz tutmak, yerdeki çöpleri toplamak, açık kalan musluğu ve ışığı kapatmak, israftan kaçınmak hiç de sıkıcı işler değildir. Hem bunları, Allah’ın rızasını kazanmak için niyet ederek yaparsan ibadet etmiş olursun. Fena mı?
22 GENÇOKUR
Bu ayki temamız, ‘tefekkür’. Fotoğraflar ve yorumları bu kez Kürşat İshak Dedeşin’e ait. Kürşat’ın seçtiği tema ve yakalamış olduğu kareler öyle güzel ki…
Bakalım, Kürşat için ‘tefekkür’ neymiş…
“Tefekkür etmek istiyorsan, bu minik güzelliğe
bakman yeter!”
Kürşat diyor ki :
“Siz gerçekte neyi görürseniz, objektifiniz
de onu yakalar...”
“Sultan Ahmet'te namaz kılmanın huzuru bir başka...
Camiler en güzel tefekkür mekânıdır bana göre.”
“Bu fotoğraf bana sevgiyi ve huzuru anlatıyor. En
güzel karelerden biri…” Sen de seçtiğin bir tema ile çektiğin fotoğrafları
bizimle paylaşmak istersen,
[email protected] adresinden bize
ulaşabilirsin.
Zıp zıp serçe!
“Sarıkamış’taki şehitlerimizin anısına... Tefekkür
etmemek elde mi?”
Şehitler ölmez
Gençobjektif
Efendimiz (s.a.v), “Din kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa, hiçbir iyiliği küçümseme!” buyurmuştur. Bu yüzden mümin,
her zaman hassas bir kalbe sahip olmalı, yüzünden tebessümü asla eksik etmemelidir. Simalardaki tatlı ve samimi bir tebessüm,
gönlümüzü en güzel şekilde dışa yansıtır.
GÜNEŞİ ÇAĞIR! ZAHMETSİZ KAZANÇ ŞİMDİ GÜLÜMSE
" E S E R S A Z A K "
24 GENÇOKUR
Gülümsedünyaya
25GENÇOKUR
Bu arada, kendilerine ısrarla tebessüm ettiğin insanların sana uzun süre somurtarak bakamadıklarını görürsün. Çünkü tebessüm bulaşıcıdır ve karşı tarafı hiç bir söz söylemeden mutlu edebilecek tek harekettir.
3
Efendimiz (s.a.v), “Din kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa, hiçbir iyiliği küçümseme!” buyurmuştur. Bu yüzden mümin, her zaman hassas bir kalbe sahip olmalı, yüzünden tebessümü asla eksik etmemelidir. Simalardaki tatlı ve samimi bir tebessüm, gönlümüzü en güzel şekilde dışa yansıtır.
Günümüz insanının yüzünden akan yorgunluk, bezginlik, tükenmişlik ve çevreye olan duyarsızlığına karşı; bizlerin etrafa mutluluk saçmayı ve İslam’ın güler yüzünü tüm insanlara göstermeyi birer vazife olarak görmemiz gerekiyor.
Verecek hiçbir şeyimiz kalmadığında, insanlara yüzümüzden, gözlerimizden, en önemlisi gönlümüzden samimiyetle ikram edilecek bir parça tebessümümüz olmalıdır.
Gelin, bugün yeni bir başlangıç yapalım ve umut ışığını insanlığa sunalım. Modern dünyanın karmaşasından en az bizim kadar yorulmuş gönüllere baharın müjdesini yayalım. Üstelik kış henüz gelmişken…
Şimdi gülümse!
Kabul edelim, dünyanın biraz gülümsemeye ihtiyacı var. Bunun için ‘senin’ düğmeye basman gerekiyor. Neden mi sen? Çünkü dünyanın vahim durumunu en iyi sen görüyorsun.
Sabah güne uyanır uyanmaz kendini bir koşuşturmacanın içinde buluyorsun. Hayata siyah beyaz tonlarda katılmaya çalışırken, silik insan yüzleriyle karşılaşıyorsun. Bu tablo sana o günü ‘sanki hiç aydınlanmamış gibi’ hissettirmiyor mu? Gece hala devam ediyormuş gibi…
Tebessüm ederken herhangi bir zarara uğramazsın. Aksine, çok şey kazanırsın. O bir anlık davranış, karşındaki insan üzerinde bir ömür etkili olabilir. Ancak, gülüşün içten ve samimi olması önemli…
Zahmetsiz kazanç
2
1
Güneşin aramıza katılmasının, dünyayı yeniden renklendirmesinin tek yolu gülümsemektir. Çünkü dünyayı aydınlığa kavuşturan peygamberler hep gülümsemişlerdir. İlâhî buyrukları; tatlı dilleri ve güler yüzleri ile insanlara ulaştırmışlardır. Onlar büyük bir sevgi ve şefkatle –bir güneş gibi- gülümsedikleri için, insanların gönüllerinde bin bir çiçek açmıştır.
İşte bu yüzden gülümsemek, güneşi yeryüzüne indirmek demektir. Sen dünyaya gülümseyince, güneş uykusundan uyanır. Formül bu kadar basit!
Güneşi çağır!
Efendimiz’in (s.a.v) tebessümü“Mümin kardeşinin yüzüne tebessüm etmek, sadakadır.” buyuran Efendimiz (s.a.v), daima güler yüzlüydü ve tebessüm ederdi. O’nun kahkaha ile güldüğü görülmemişti. Güldüğü zaman dişleri görünürdü. Konuşmaya daima tebessüm ederek başlar, az ve öz söylerdi.
Efendimiz (s.a.v) fakirlere verecek bir şey bulamadığında, utancından başını öbür tarafa çevirirdi. Bunun üzerine İsrâ suresinin 28. âyeti nâzil oldu: “Eğer Rabbinden umduğun (beklemek durumunda olduğun) bir rahmet için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle.”
Bu âyetin inmesinin ardından, Allah Resûlü fakirlere verecek bir şeyi olmadığında, onlara güler yüz ve tatlı sözle muamele ederdi. Öyleyse Efendimiz’e (s.a.v) uymak niyetiyle, bizim de insanlara tebessümle yaklaşmamız, karşılaştığımız kimselere selam vermemiz ve güzel sözlerle onların gönüllerini almamız gerekir. Bu, aynı zamanda nebevî bir sünnettir.
Dikkat etmemiz gereken bir durum vardır ki, o da tebessümü kalbi öldüren kahkaha ile karıştırmamak ve tebessümle elde ettiğimiz sadakanın sevabını kahkaha ile heba etmemektir.
Şimdi, sadaka kutumuzu bolca tebessümle dolduralım mı? Onlarca insan bizi bekliyor…
Gülümsedünyaya
BiR SÖZ: “İnsanın nasıl güldüğünden edebini, neye güldüğünden aklını anlarım.”
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (k.s)
" M . F A T İ H Ç A K I R "
bir daha
Dünyaya geldiğimiz andan itibaren gördüklerimiz, öğrendiklerimiz ve yaşadıklarımız bize şu an için çok normal geliyor olabilir.
Ancak bir mühendisin tasarladığı yeni bir robotu ilk defa gördüğümüzde şaşırıyoruz. Hatta bu robot söylediklerimizi
anlıyor ve hareketlerimize karşılık veriyorsa, hayretler içerisinde kalabiliyoruz.
26 GENÇOKUR
bir daha
27GENÇOKUR
Dünya nasıl bir yer? Bilinçli sorular Kaçınılmaz cevap
Seni hayrete düşüren o robotu hayalinde canlandırabildin mi? Gözlerindeki ‘hayret’ bakışını ve o hissi aklında tut. Çünkü bu kez, görmeye ve yaşamaya alıştığımız her şeyi ilk defa görüyormuş gibi inceleyeceğiz. Yeni noktalar fark edeceğine eminim.
Gözlerini kapat ve birden açıp gökyüzüne bak. İlk defa görüyormuş gibi, dünya denen bu yere başka bir yerden gelmişsin gibi...
Güneşe ve bulutlara bak. Daha sonra yeryüzüne bak. Toprağa ve toprağın bağrından fışkıran tertemiz sulara, denizlere… Serin serin esen ama görünmeyen rüzgârı hisset.
Güneşin –gözünün alabildiği- her yeri aynı anda ısıttığını ve aydınlattığını göreceksin. Bu ışık ve enerjiyi nasıl elde ettiğini anlayamadan, suları narin zerrecikler halinde buharlaştırdığını göreceksin. O küçük zerrelerin koca koca bulutlara dönüştüğüne şahit olacaksın. Daha sonra onların bulutlardan koparak, yağmur taneleri olarak yeryüzüne inişini seyredeceksin. Üstelik birbirine hiç temas etmeden…
Burnuna toprağın o kendine has kokusu gelirken ‘koku’yu keşfedeceksin. Daha kokuyu çözemeden, zarif yapısına
rağmen sert toprağı yarıp filizlenen bitkileri göreceksin.
Çeşit çeşit, rengârenk bitkileri seyrederken, havaya yayılan enfes kokuların hazzıyla mest olacaksın. İşte tam o an lezzeti ve huzuru tanıyacaksın.
Derken, küçücük bir karıncanın gelip de bitkiden bir parça koparmaya çalıştığını fark edeceksin. O, kendinden kat kat büyük parçayı koparıp taşırken hayretler içerisinde kalacaksın.
Henüz şaşkınlığın geçmemişken ‘tıpır tıpır’ sesler işiteceksin. Bu seslerin hava sayesinde kulağına kadar geldiğini fark edip, şaşıracaksın. Çünkü o sesler uzaktaki bir koyun sürüsüne ait aslında… Dört ayaklı, iki uzun kulaklı, melül bakışlı, “Mee!” sesleri çıkaran ve her tarafı kıllarla kaplı bir hayvan… Ayrıca yediği yeşil otların, beyaz ve hoş tadı olan bir sıvıya dönüştüğünü de henüz söylemedim.
Deneyimlediğin hiçbir şeyin matlaşıp sabitleşmediğini ve her şeyin -sürekli biçimde- hareket halinde olduğunu/değiştiğini fark edeceksin. Baktığın her varlığın bir düzen içerisinde olduğunu ve işe yaramayan –gereksiz- hiçbir şeyin var olmadığını anlayacaksın. Tüm bunlar, sence de olağanüstü değil mi?
Şimdi başladığımız yere geri dönelim. Güneş, toprak, su ve hava… Hayatın bir nevi kaynağı oldukları halde, neden onların bilinci yok? Neredeyse dünyadaki tüm yaratıkların ihtiyacını gideren bu unsurların bilinçsiz ve cansız olması sence de garip değil mi? Oysaki bunlar olmadan dünyadaki hayat devam edemez.
Peki, hayat sahibi olmayıp tüm hayatın kaynağı olan bu sistemi kim kurdu?
Tüm bunları yaratan ve kontrol eden kim? Toprağa düşen tohuma kim can veriyor? Bitkiyi ağaç haline getirtip yaprak ve çiçeklerle kim süsletiyor? Kim ona meyve verdiriyor? Sonbahar gelince o ağacı kim kurutuyor? Bahar gelince tekrar diriltip kim yeşertiyor? Her gün doğan binlerce insanı, hayvanı, böceği kim yaratıyor?
Hayatı veren, sonra da ölümü getiren kimdir? Her başlangıcı başlatan ve kendi başlangıcı olmayan; devam edeni sonlandıran ve sonu olmayan yegâne yaratıcı, kusursuz sahip kimdir?
Elbette O, Rabbimiz olan Allah’tır (c.c). O, bütün âlemlerin Rabbidir. Her şeyi O yaratır. Her şeyin sahibi ve hâkimi O’dur. Dilediği şey, dilediği an, dilediği gibi, kusursuz bir şekilde var olur ve her şeyi yaratılış amacına O sevk eder. Rab, hem terbiye eden hem de sahip anlamındadır.
İnşallah sonraki sayılarımızda, Rabbimizin bize kendisini nasıl tanıttığını öğreneceğiz.
28 GENÇOKUR
Gür
eş m
eyda
nınd
a ta
nışt
ığı v
e ço
k et
kile
ndiğ
i m
ürşi
dini
n ya
nınd
a ilm
e ve
hiz
met
e de
vam
ede
n Se
yyid
E
mir
Kül
âl (
k.s)
, kıs
a za
man
da n
e ka
dar
yete
nekl
i ol
duğu
nu h
erke
se g
öste
rmiş
ti.
KİM
DİR?
GENÇ
LİK
YILL
ARI
GENÇ
LİĞE
NAS
İHAT
TALE
BELİ
KTEN
HO
CALI
ĞA
Seyyid E
mir K
ülâl (
kudd
ise sirr
uhu)
Por
tre
"YU
NU
S E
MR
E A
YDIN
"
29GENÇOKUR
Seyy
id E
mir
Külâ
l (k.
s), i
nsan
ları
Hakk
'a
dave
t ede
n Al
lah
dost
ların
dand
ır.
Peyg
ambe
r Efe
ndim
iz’in
(s.a
.v) m
übar
ek
soyu
ndan
dır.
Evliy
anın
meş
hurla
rında
n ol
an M
uham
med
Bâb
â Se
mm
âsî
hazr
etle
rinin
en
kıym
etli
tale
besi
ve Ş
ahı
Nakş
iben
d ha
zret
lerin
in h
ocas
ıdır.
Seyy
id E
mir
Külâ
l (k.
s) k
üçük
yaşla
rdan
iti
bare
n m
edre
sede
dîn
î ve
fenn
î *
ilim
leri
tahs
il et
mişti
. İlim
öğr
enm
eye
deva
m e
derk
en b
ir ya
ndan
da
güre
ş sp
oruy
la il
gile
nird
i. Ço
k yö
nlü
bir
genç
old
uğu
için
çevr
esin
deki
ler o
nu
fazla
sıyla
seve
rdi.
Bir g
ün, R
âmite
n’de
ki g
üreş
mey
danı
nda
bir m
üsab
akay
a ka
tılm
ıştı. D
evrin
bü
yük
mür
şidi H
âce
Muh
amm
ed B
aba
Sem
mâs
i (k.
s) d
e izl
eyen
ler a
rasın
da
bulu
nuyo
rdu.
Baz
ı âlim
ler b
u bü
yük
mür
şidin
gür
eş iz
lem
eye
gelm
esin
e ço
k şa
şırm
ıştı. B
unun
üze
rine
Sem
mâs
i
Güre
ş mey
danı
nda
tanı
ştığı
ve ço
k et
kile
ndiğ
i mür
şidin
in ya
nınd
a ilm
e ve
hizm
ete
deva
m e
den
Seyy
id E
mir
Külâ
l (k.
s), k
ısa za
man
da n
e ka
dar
yete
nekl
i old
uğun
u he
rkes
e gö
ster
mişti
. M
ürşid
i de
onun
bu
başa
rısın
ı tak
dir
etm
iş ve
tale
bele
rinin
eği
timin
den
kend
isini
soru
mlu
yapm
ıştı. O
da
mür
şidin
in g
üven
ini b
oşa
çıkar
tmam
ak
için
tale
bele
rin e
ğitim
ine
büyü
k öz
en
göst
erm
eye
başla
mıştı
.
Tale
bele
r, Se
yyid
Em
ir Kü
lâl h
azre
tlerin
i o
kada
r sev
mişl
erdi
ki,
onu
bir e
fsan
e gi
bi h
er ye
rde
anla
tmay
a ba
şlam
ışlar
dı.
Türk
istan
’dan
, Buh
ara’d
an a
kın
akın
ge
nç, S
eyyi
d Em
ir Kü
lâl h
azre
tlerin
e ta
lebe
olm
ak iç
in g
elm
işti.
O ta
lebe
lerd
en b
irisi
de M
uham
med
Ba
hâüd
din’
di. O
, Sey
yid
Emir
Külâ
l ha
zret
leri
tara
fında
n öz
el o
lara
k ye
tiştir
ilece
k ve
Şah
ı Nak
şiben
d na
mıy
la,
Nakş
iben
dî ta
rikatı
nın
pîrî
olac
aktı.
Seyy
id E
mir
Külâ
l haz
retle
ri, ve
fatın
a ya
kın
bir z
aman
da, a
ilesin
e ve
m
üritl
erin
e şö
yle
buyu
rmuş
:
“Dos
tlarım
! Gen
çlerin
tam
anl
amıy
la
huzu
ra ka
vuşa
mam
asın
ın te
k se
bebi
, ah
iret y
olun
u bı
raka
rak
yala
ncı d
ünya
ya
sarıl
mas
ıdır.
Hev
es ve
arz
ular
a uy
up
müm
in o
lma
bilin
cinin
unu
tulm
asın
dan
daha
büy
ük g
aflet
ola
maz
.
Evla
tlarım
! Bu
yolu
n bü
yükl
eri,
her
zam
an A
llah'
ın rı
zasın
ı kaz
anm
ayı v
e ka
zand
ırmay
ı am
açla
rlar.
Evla
tlarım
! Alla
h, h
er a
sırda
Sev
gili
Peyg
ambe
rimiz’
e (s
.a.v)
vâris
ola
cak,
bi
r zat
yara
tır. M
uham
med
Bah
âüdd
in
böyl
e bi
r zattı
r. On
a te
slim
olu
nuz.
Böyl
ece
düny
a ve
ahi
ret s
aade
tine
kavu
şurs
unuz
. Akı
llı o
lana
bir
işare
t ye
ter.”
hazr
etle
ri şö
yle
buyu
rdu:
"Bu
mey
dand
a gü
reşe
cek
genç
bir
yiği
t var
. Dün
ya o
nun
sohb
etiyl
e do
ğruy
u bu
laca
k. İş
te b
en, o
ge
nci o
rtay
a çık
arm
aya
geld
im."
Kim
dir?
Genç
lik y
ıllar
ı
Tale
belik
ten
hoca
lığa
Genç
liğe
nasih
at
1 2
3
4
fenn
î: Fe
nle
ilgili
. Bili
mse
l ve
tekn
ik ve
riler
e da
yana
rak
oluş
muş
ilim
dal
ları.
30 GENÇOKUR
Benim hikâyelerim o bildiğin hikâyelere benzemez. Bu kez hikâye senin seçtiğin sonla bitecek!
Merhaba! Ben bebek. Dört aydır dünyadayım. Adımı söylemek istemiyorum; çünkü benimle tanışanlar adımı düzgün bir şekilde telaffuz etmeyi beceremiyor. Ama “Abucici bucici, bıgı bıgı, hanimiş küçük hanım, tü tü, nazar değmez inşallah…” gibi anlamsız kekelemeler ve övgü cümleleriyle sık sık karşılaşıyorum. Tombul yanağım, kocaman gözlerim ve keltoş kafamla beni görenlerin dili tutuluyor galiba.
Dünyaya ayak bastığımdan beri (basabilme ihtimali bile basmış olmak anlamına gelir bence) etrafımda olan garip şeyleri düşünüyor ve bunlara bir anlam vermeye çalışıyorum. Evet, dünya garip bir yer. İçinde dost var, düşman var. İnsanlar birbirlerini yemek için sıraya girmiş durumda. Bir düşünürün dediği gibi “İnsan insanın kurdudur.” Aynen öyle… Hatta benim başımda öyle birisi var ki kurtlara taş çıkartır... Yamyamlık katsayısı yüksek olan ve bu halini gizlemeyen birisi: Müjgân hala…
Müjgân hala, babamın halası. Arada babam olduğu için kendisine hala diyorum. Bana söylediği akıl dışı şeyleri bir duysaydınız, böyle birine “yamyam”dan başka bir isim vermezdiniz! Hele de benim gibi bir bebeğin onun bu yaptıklarını kaldırması mümkün değil. Bu yüzden ben, gerek avaz avaz bağırmamla, gerek üstüne yolladığım kusmuk bombalarıyla onunla olan şanlı mücadelemi sürdürüyorum.
Müjgân halanın bana ne türlü eziyetler ettiğini bilmeyenlerse bana karşı cephe almış durumda. Bin tane soru soruyorlar; “Neden viyak viyak bağırıyorsun? Aaaa! Neden kadının üstüne kustun? Neden, neden, neden…” Ben de şimdi size sorayım: Her gördüğünde sizi çıtır çıtır yiyeceğini söyleyen, ikide bir çirkin torunuyla evlendireceğinden dem vuran, alıp kendi kızı yapacağını haykıran bir insana siz olsanız ne yapardınız? Hele de saldırılarına gün boyu, yılmadan-usanmadan devam ediyorsa… Üstüne üstlük canınızı hiç çekinmeden emanet ettiğiniz anneniz, babanız, dedeniz bile müdahale edemiyorsa… Bugün bile tam üç kez amansız saldırılarla mücadele ettim. Yorgunluktan ölüyorum. Uyumaya bile korkuyorum. Bu kadın yüzünden, bu yaşta uyku bozukluğu başlayacak bende.
En son saldırısında ağzının suyunun aktığını söylemişti. Birkaç saattir onu izliyorum. Gerçekten ağzından sular akıyor. Pusuda bekleyen bir kurt gibi…
O da ne! Yine mi geliyor? Eline de renkli, çıngıraklı dişliğimi almış... Bırak onu elinden! Yaaa… Çek ellerini üstümden! Anneee! Babaaaa! Dedeee! Sizi gidi iş birlikçiler! Pis pis de gülüyorlar… Allahım sonum mu geliyor yoksa? Nereye götürüyor beni bu kadın? İmdat! İmdaaat! Ingaaaaaa!
İhtimâlcan
" C A N F I R T I N A "
twitter:@ihtimalcan
31GENÇOKUR
Evet, şimdi sıra sizde! Zavallı
bebeğe ne oldu dersiniz?
İhtimâllerden birini seçin ve çıkan
yorumu keyifle okuyun…
İhtimâller1- Müjgân hala bebeği kendi evine götürdü. Ertesi gün nüfus müdürlüğüne giderek bebeği kendi nüfusuna kaydettirdi.
Bebeğin anne-baba adıyla birlikte soyadı da değiştirildi.
2- Müjgân hala bebeği tenha bir odaya götürerek vahşice dişlemeye başladı. Bebeğin dişlenen sol kolunda son model
bir saat şekli çıktı. Artık bebek de kendisine saati soranlara havalı bir şekilde “Eti kemik geçiyor!” diyebilecekti.
3- Bebek, kıvrak bir vücut hareketiyle Müjgân halanın kollarından kurtuldu ve iki metre uzağındaki tekli koltukta
oturan dedesine doğru koştu. Bu, dünya çapında bir başarıydı. Yürümeden evvel koşmayı öğrenen ilk insan unvanı
bu bebeğin olacaktı. Üstelik bu başarı ablanın cep telefonuyla kaydedilerek internete aktarılmıştı. Bebek, sosyal
medyanın en çok konuşulan kişisi olarak tarihe geçti.
Oldu mu şimdi? Zavallı bebeği ailesinden ayırıp
büyük halanın nüfusuna geçirmek de neyin nesi?
“Bebek madem haladan kurtulamıyor, tümden
verelim gitsin!” dedin yani öyle mi? Cık cık cık…
Hayattaki zorluklarla mücadele etmeyi öğrenmelisin.
“Amaan, inceldiği yerden kopsun işte!” demekle
olmaz bu işler.
Şaşırtıcı olmayan işlerle pek ilgilenmiyorsun. Sıkıcı giden
hikâyeye bambaşka bir boyut kazandırmayı seçmen,
hayatta da orijinal tercihlerinin olduğunu gösteriyor
bize. Ayrıca, fantastik filmleri izlemeyi sevdiğini de
düşünüyoruz. Yine de yürümeden evvel koşan bu
bebeğin henüz dört aylık olduğunu hatırlatmak isteriz.
(Bkz: Hikâyenin ikinci cümlesi) Hayal gücünü kullanarak
çok güzel işler üreteceğine inandığımızı da ekleyerek,
bebeği uçurmadığına dua ediyoruz.
3. ihtimâl daha çok yakışır diyorsan;
Kabul etmelisin ki içinde vahşi bir bebek sevgisi
var. Öyle ki ikinci ihtimali okurken dişlerini sıkıp o
bebeğin kolunu “nam nam nam!” diye ısırdığını
hayal ettiğine bile eminiz. Bebekleri kim sevmez
ki? Hele de tombulsa o bebek, aman aman…
Yalnız dikkat edersen hikâyemiz bebeğin dilinden
anlatılıyor. Yani hiç mi kendini onun yerine
koymadın? Şu kadarcık (yazar parmağının ucunu
gösterir) bile mi? Azıcık empati ya hu!
2. ihtimâl daha çok yakışır
diyorsan;
Bu hikâyeye 1. ihtimâl daha
çok yakışır diyorsan;
gücümBenim süper
" N E S İ B E Ö Z D A B A K "
Artık mahalledeki insanların somurtkanlıkları içime dert olmaya başlamıştı. ‘Demek ki onlara kimse tebessüm
etmiyordu ve muhtaçlıkları onları mutsuz ediyordu.’ diye düşündüm. Küçük bir plan yaptım ve mahalleliyi bu durumdan
kurtarmaya karar verdim.
32 GENÇOKUR
gücümBenim süper
Annem bundan seneler evvel, küçücük ellerimden tutar; mis
gibi çöreklerin, böreklerin ikram edildiği, kadınların kendi
aralarında ‘ev gezmesi’ dedikleri tatlı buluşmalara götürürdü
beni.
Gittiğim yerlerdeki teyzelerin hepsini çok severdim. Ama biri
vardı ki gözümü ondan alamazdım.
Her seferinde başköşede oturan, nur yüzlü, beyaz başörtülü
Nihal teyze... Her buluşmamızda bize değişik bilgiler verir, tatlı
tatlı sohbet ederdi. Ağzından bal damlardı sanki.
Anlattığı hikâyelerin bazılarını anlamazdım. Ama yine
de dinletirdi kendini bu nur yüzlü teyze. Bir gün, asla
unutamayacağım bir şey söyledi bana:
"Gülümsemek sadakadır. Sadaka, ihtiyaç halindeki insanlara
verilir. Tatlı bir tebessümeyse bütün insanlar muhtaçtır."
Sonra, her zamanki sakin ve bir o kadar tatlı ses tonuyla ekledi:
"Peygamber Efendimiz (s.a.v) hayatında hiç kahkaha atmamış,
sadece tebessüm etmiş..."
O çocuk aklımla Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v) hiç kahkaha
atmamış olması bana çok dokunmuştu. Ne zaman kahkaha
atacak olsam aklıma hep bu gelir, biraz duraklardım. Ama bütün
insanların ‘tatlı bir tebessüme muhtaç’ olması beni daha çok
etkilemişti. Ve herkese karşı çocukça bir şefkat hissetmiştim
içimde.
Artık mahalledeki insanların somurtkanlıkları
içime dert olmaya başlamıştı. ‘Demek ki onlara
kimse tebessüm etmiyordu ve muhtaçlıkları onları
mutsuz ediyordu.’ diye düşündüm. Küçük bir plan
yaptım ve mahalleliyi bu durumdan kurtarmaya
karar verdim: Hiçbir sebebe bağlı olmadan, herkese
gülümseyecektim.
Vakit kaybetmeden çalışmalara başladım. Dışarı
çıktığımızda bütün şirinliğimi takınıp insanların
somurtkan yüzlerine karşı gülümsemeye başladım.
Kime tebessüm ettiysem, önce bir şaşırıyor,
sonra gözlerinde yanan o en içten parıltıyla bana
gülümseyerek karşılık veriyordu.
Bu halimle kendimi dünyanın en zengin insanı gibi
hissediyordum. Gülümsemek artık benim süper
gücümdü ve dünyadaki bütün insanları mutlu etmeye
yeterdi.
Bu anlattıklarım yıllar öncesinde kaldı. Ama ben
bu süper gücümü kullanmaktan hiçbir zaman
vazgeçmedim. Tam şu an, karşımdaki koltukta oturan
teyzenin dikkatini çekmeyi başardım mesela. Bir
görseniz, öyle tatlı gülümsüyor ki bana!
33GENÇOKUR
34 GENÇOKUR
Dümendesinema" A H M E T S Ö Z E R "
Peki, neden ‘İngilişçeymiş’ bu filmler? Efendim şimdi öncelikle adamın dili İngilizce, ondan. Vallahi öyle… Ama başrol oyuncusunun Moğolistan steplerinde gördüğü çobanla, Arabistan çöllerinde karşılaştığı bedevi bilgenin ana dilinin de İngilizce olduğuna -yüz tane ameli düzgün şahit getirseniz- beni inandıramazsınız. Ya yönetmen izleyiciye güvenmiyor ya da “Ben ne verirsem zaten yiyorlar zuhaha!” deyip abanıyor İngilizceye. Ama İngilizceyi sular seller gibi konuşan bir samuray olmaz, olamaz. Adam dil öğreneceğim dese o kadar iyi savaşçı olamaz. Kendimden biliyorum!
Belki de ‘İngilişçeye’ programlanmıştır?Adamın kafası, gönlü, dünyası İngilizcedir belki de. Yoksa bilimkurgu filmlerinde onlarca farklı gezegenden gelmiş uzaylı mahlûkat -ırk demeye dilim varmadı- İngilizceyi nasıl konuşsun öyle? Az buz da konuşmuyor mübarekler, kimi İskoç, kimi Londra şivesiyle… Araya bir iki tane “Brakhh brohhss tızz!” diye bir şey koydun muydu, al sana uzaylıca. Star Wars’u izlediği halde bana “Abi o tam olarak öyle değil.” diyen biri çıkmaz sanırım…
Peki, tarih filmlerine ne demeli? İskender’in -hatta aynı filmde- Yunanların, Babillilerin ve Perslerin akademik seviyede İngilizce konuşabiliyor olması mesela… Eğer bir gün, bir filmde, batılı bir seyyahın “Do you speak English hünkârım?” diye sorduğuna şahit olursanız sakın şaşırmayın!
Kır dümeniBunca örneği uzata uzata anlatmamızın sebebi şudur: Adamların kafasındaki İngilizce, son derece medenî, herkesçe bilinmesi ve öğrenilmesi gereken bir dildir. Diğer dillerse, diğer insanların –the others- kendi geri kalmış dünyalarında ürettikleri ve tekrar ettikleri sesler bütünüdür. Üstelik ne işe yaradıkları da pek belli değildir. Her kim medenîler kulübünün bir üyesi olmak isterse İngilizce konuşmalıdır. Uzaylısı bile gelse, düzgün bir İngilizceyle Amerikan başkanını sormalıdır. Bunca dili konuşan ülke varken neden Amerika’ya ‘süper güç’ diyorlar sanıyorsunuz!
Do You Speak English Hünkârım?Amerikan film sektörünün İngilizce sevdası takdire şayan doğrusu... Şimdi biri çıkıp da “Yaa, bırak
aabi adam saaten İngilişçe konuşuyo, heralde kendi dilinde çekicek filmi, bi zahmet yaani!” diyebilir. Desin tabi. Doğrudur. Ancak “Filmin dili neden İngilizce?” diye sorulacak film vardır, sorulmayacak
film vardır. Biz işte o sorulacak olanları mercek altına aldık.
35GENÇOKUR
" H A F S A H Ü N D Ü R "
İnsan Ne İle YaşarZaman, bizden bağımsız olarak işler ve tam bir sürpriz kutudur. Önemli olan zamanı iyi değerlendirip insanı insan yapan meziyetlerle buluşabilmektir. Çünkü bu meziyetler sonradan kazanılan değil, insanın hamurunda bulunan cevherlerdir. Bu cevheri keşfetmek için insanın kendine bir takım sorular yöneltmesi ve bu sorulara cevap vermesi gerekir. Eğer sen de bu soruların cevabını bulmak ve içindeki cevheri keşfetmek istiyorsan ‘İnsan Ne İle Yaşar?’ isimli kitabı okumalısın. Yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy’un kaleme aldığı hikâyelerden oluşan bu güzel kitap Timaş Yayınları’nda.
Bin Akçeye Bir Söz
www.izdiham.com
Kitap
Evvel zaman içinden gelen, lokum tadında, kavrulmuş kestane kıvamında hikâyelere kulak vermeye ne dersin? Bu hikâyeleri dinlerken berberlik yapan pireleri, tellallık yapan develeri, annesinin beşiğini tıngır mıngır sallayan yaramaz çocukları göreceksin. Bazen şaşıracak bazen gülecek; sürükleyici anlatımın etkisiyle diyar diyar gezeceksin. Kendini kıssadan çıkardığın hisselerle baş başa bulacaksın. Üstelik tüm bunlara şahit olurken hikâye ustası bir meddah sana eşlik ediyor olacak. Meddah-ı Fakir Yusuf Duru’nun kaleme aldığı ‘Bin Akçeye Bir Söz’, Genç Okur Yayınları’nda.
İnternet
Gündelik yaşantımızda oradan oraya koştururken içinde bulunduğumuz kalabalığın farkında mıyız? Eğer farkındaysak bu kalabalığın zaman zaman izdihama dönüştüğüne de şahit olmuşuzdur. Nasıl mı? Mesela toplu ulaşım araçlarında, bir mağazanın açılışında, bedava kumanya dağıtılan bir alanda ya da bir etkinlikte… Bu izdihamlar çoğunlukla eziyet vericidir. Peki, mutlu sonla biten bir izdiham haberi duymak ister misin? Şimdi bir gezegen hayal edelim; içinde sadece yazarların, şairlerin, müzisyenlerin, yönetmenlerin ve âlimlerin yaşadığı... Onların düşünce dünyasından çıkan eserleri; kitapları, filmleri, albümleri, dergileri merak ediyor ve kendi izdihamını oluşturmak istiyorsan www.izdiham.com sana yardımcı olabilir. Ayrıca bu sitede edebiyat dünyasına dair en yeni haberleri okuyabilir, duyurular sayesinde etkinlikleri takip edebilirsin.
Dümendesinema
Merhaba sevgili Hüseyin;
Stres, hayatımızın bir parçasını oluşturur. Genelleme yapacak olursak; çok stresli, az stresli ya da stresini kontrol edebilen insanlar vardır. Neticede stres hep vardır!
Düşünsene, öğretmenin sınıfa girdi ve aniden yazılı sınav yapacağını söyledi. Bu durum karşısında hangimiz strese girmeyiz ki? Ama bu stresin temel bazı sebepleri vardır. Sebepler, stresi aşman konusunda sana yardımcı olacaktır..
Hüseyin-12,
Genç Okur, benim sorunum sınavlarda aşırı stres yapmamla ilgili. Daha 6.sınıf öğrencisiyim. Okullar
açıldığından beri stres içindeyim ve yanımdakilere zarar veriyorum. Bu sorun karşısında ne yapacağımı
bilmiyorum. Sınıftaki arkadaşlarım hiç stres yapmıyorlarmış. Ben ise çok kaygılanıyorum ve hep
benimle dalga geçiyorlar. Lütfen yardım edin!
Çözümmasası" S E L A M E T E R G İ Ş İ "
(Psk. Dan.)
36 GENÇOKUR
Sınav gerçekte ne demektir?
Şunu iyi bilmelisin ki sınav, bilgilerin ölçülmesidir; kişiliğin değil. Başarılı olunca çok değerli, başarısız olunca az değerli olmazsın. Sen zaten değerlisin. Örneğin, sınavların ailene, arkadaşlarına karşı kendini kanıtlamada bir yol olduğunu düşünüyorsan ya da sınavlarını hayatın en önemli parçası olarak görüyorsan yanlış bir sınav algısı içerisindesin demektir.
Ne kadar çalışırsak çalışalım, her sınavın üstesinden ilk seferde geleceğiz diye bir şey yok. Bazen istediğimiz –ya da hak ettiğimizi düşündüğümüz- puanı alamayabiliriz. Bu, başka şansımızın olmayacağı anlamına gelmez. İlla ki telafisi vardır.
Sınava karşı algını değiştirdikçe, stresinin kontrollü bir seviyeye ineceğini sen de fark edeceksin. Önemli olan, sınav kaygını en aza indirerek performansını ortaya koymandır. Bunu başarabileceğine inanıyor, sana güveniyoruz.
Sakin ol dostum
Yanındakilere zarar verdiğini söylemişsin. Seninle alay edildiğinde öfkelenmen normaldir. Fakat kızmak, tepkisel hareketlerde bulunmak ya da şiddet uygulamak -çözüm olmadığı gibi- doğru değildir.
Öncelikle, canını sıkan kimselere kendini anlatmayı denemelisin. Seninle alay edildiği zaman kendini nasıl hissettiğini onlara söyleyebilirsin. Bu, onların seni anlamalarını ve yaptıkları hatanın farkına varmalarını sağlayacaktır. Sevgiyle kal…
Sınav stresinin sebepleri
Stresinin gerçekte neyden kaynaklandığı sorusunun cevabını en iyi sen biliyorsun. İlk dört madde, doğrudan senin çalışmanla ilgili… Bunlar için rehber öğretmeninle görüşmelisin. Beşinci madde, daha ziyade psikolojik… Diğerleriyse sınavları nasıl algıladığınla yakından alakalı… Bunun için sana yardımcı olabilirim.
* Yeterince hazır olmamak
* Yeterince bilmemek
* Yanlış çalışma şekilleri
* Yanlış zaman yönetimi
* Geçmişteki olumsuz sınav deneyimleri
* Fazla beklenti
* Gelecek kaygısı
* Mükemmeliyetçi tutum
Sen de yaz!Çözüm masasına göndermek istediğin tüm
sorunlarını bize yaz: dergi @gencokur.com.tr
Ayşenurabla
Yeni tanışsak da dertlerin, sıkıntıların, streslerin üzerinden buldozer gibi
geçiyoruz ve de geçmeye devam edeceğiz sevgili genç okur. Bu ay yine sizlerle
hemen her evde görülen, başa bir kez geldi mi bir daha ömür boyu gitmeyen,
tatlı-gıcık bir konuyu ve bu konuyla mücadele yöntemlerini inceleyeceğiz…
Konumuz ‘küçük kardeş sendromu’… Evde tek çocukken ve tüm sülalenin
göz bebeğiyken birden hayatımıza giren ve pabucumuzu dama attıran, eve
gelen hediye ve oyuncakların -en çok da çikolataların- ortağı olan sevgili(!)
kardeşlerimiz…
Kardeşimizi tanıyalım
Kardeşler genelde yaşlarımız küçükken hayatımıza girerler. Onları:
Eve geldikleri andan itibaren uygunsuz saatlerde yaygara koparan ve sesleri
yettiğince ağlayan,
Kendine ait hiçbir şeyi becerip yapamayan,
Bu yapamadıklarının içinde tuvalet becerisi de olduğundan günde birkaç kez pis
kokusuyla dikkat çeken,
Tüm bunlara rağmen herkesin ilgi odağı olan, anne ve baba ortağınız küçük
insanlar olarak tanımlayabiliriz.
"O hiç büyümeyecek mi
sandın?"
38 GENÇOKUR
" A Y Ş E N U R U S L U "
twitter:@AysenurAbla
Tehlike Başlıyor
Eskiden sizi kucağına alıp sevgiyle şımartan
misafirler, artık kapıda sizin yanağınızdan bir makas
alıp direkt kardeşinize agu bugu yapmaya başlarlar.
Hayat size ‘abi’ ya da ‘abla’ sıfatı vererek omuzlara
ağır sorumluluklar ve acılar yüklemeye başlamıştır.
Aradan geçen aylar ve yıllar evinizden gitmeyen ve
gitmeyecek olan bu misafiri biraz daha büyütmüş,
artık paytak da olsa yürütmeye, tam anlaşılmasa
da konuşturmaya başlatmıştır. Fakat bu sefer de
dünyayı merak eden her şeye ‘bodoslama’ dalan
bir canlı olmuştur kardeş...
Onun en çok merak ettiği şey de size ait olan
her şeydir. Ödevlerinizi yaparken bir anlık boş
bulunmanız kardeşinizin defterlerinizi yırtması,
boya kalemlerinizi kırması ya da kalemlerinizle
duvarlara kendince çizimler yapması gibi ağır
sonuçlara sebebiyet verebilir. Üstelik en acı olan
da anne-babanızın sizi dikkatsizlikle suçlamasıdır,
zira kardeşiniz tüm bu yaramazlıkları bilmeyerek
yapmış olduğundan melekler kadar masumdur.
Bu küçük ve şuursuz canlı artık giderek fazla
olmakta ve sabır taşı çatlamaktadır. Okul, dersler,
ödevler ve sınavlar zaten başımıza yeterince dert
olmaktayken bir de üstüne evde yaşanan bu kaos
ortamı hayatı iyice çekilmez hale getirmektedir.
Peki çözüm?Sevgili genç okur, hayat bazen kesin
sonuçlar vermez; yani canımızı sıkan şeyi
ortadan tam olarak kaldıramayabiliriz.
Konu kardeş olduğunda, ‘atsan
atılmaz satsan satılmaz’ bir durum söz
konusudur. Hokus-pokus yoluyla yok
edilmezler mesela, ya da mağazaya “Bunu
beğenmedim!” deyip geri verdiğiniz
kıyafetler gibi onu iade etme hakkınız
da yoktur. Kendisini bir yere yollayıp aklı
başına geldiği zaman geri almak gibi bir
düşünce de son derece gerçek dışıdır
ayrıca.
Böyle durumlarda en güzel çözüm,
sorunu en aza indirmektir. İşte bu
bağlamda size önerim, ödev yapmak
gibi ciddi işleri evinizde farklı bir odaya
geçerek -onlardan uzakta- halletmenizdir.
Böylece defter ve kalemler kendini daha
güvende hissedecektir. Eğer böyle bir
şansınız yok ise ödev yaparken ya da ders
çalışırken annenizden kardeşinizi zapt
etmesi konusunda istekte bulunabilirsiniz.
Züğürt tesellisiUnutmayın ki siz her zaman bir numarasınız! Elbet gün gelir, devran döner… Bir gün eve bir kardeş daha
geldiğinde, sizin başınıza gelenler, 2 numaranın da başına gelir. Siz hem tecrübeli hem de iyice büyümüş
olduğunuzdan yeni kardeşten olumsuz manada etkilenmezken, onun hayatı bir anda alt üst olabilir. İşte
o zaman bir vakitler yaramazlıklarıyla sizi bezdiren kardeşinizin karşısına geçip ‘nanik’ yapabilirsiniz. (Şaka
şaka. Yapmayın öyle!)
Her şey küçük kardeşin lehine gibi görünse de bir husus atlanmamalıdır genç okurlar: Gelen kardeş, her
zaman abisinin ya da ablasının eşyalarıyla büyür. Çünkü anneler ilk çocukların kıyafetlerini atmayıp olası
diğer kardeşleri için saklarlar. Kıyafetlerinizde oluşan vişne lekesi gibi asırlık imzalar, kardeşleriniz için tatlı
birer hatıra hükmündedir. (Büyük kardeş olduğun için en temizini, en yenisini giydin diyorum yani. Sevin!)
Kardeşliğin ilk yılları her ne kadar çekilmez olsa da o küçük bireyin ilerleyen zamanlarda size hayat
arkadaşı olacağını düşünerek, yaşamakta olduğunuz sıkıntıları hafifletebilirsiniz. Başlangıç kısmı biraz
meşakkatli olsa da bir kardeşe sahip olmak güzeldir. Çok güzeldir…
39GENÇOKUR
40 GENÇOKUR
ilklerinHasan Hüseyin FİDAN - 18
" G Ü L N A R A K B U L U T "
3.Hiç uzun yolculuğa çıktın mı, ilk
yolculuğun nasıldı?
Evet çıktım. İlk uzun yolculuğum köyüme
(Sivas) yaptığım yolculuktu. Yolculuk benim
için çok yorucuydu. Otobüs kalabalıktı ve
yolculuk çok meşakkatliydi ama sıla-i rahim
farz olduğu için hiç şikâyet etmemiştim.
Herkesin memleketine gitmesi lazım bence.
2. Camiye ilk gidişinde neler
hissetmiştin?
Camiye ilk kez kurs için gitmiştim. Namaza
da orada başladım. Kursa gitmeye
başladığım ilk günler çok heyecanlıydım.
Hocaya dersleri vermekte hayli zorlanmıştım
ama sonradan alıştım. Namazın da
beni Allah’a daha çok yaklaştırdığını ve
bana birtakım manevi hisler yaşattığını
anlamıştım. Huzur bulmuştum camide..
1.Eğitim hayatında ilk kez düşük bir
not aldığında neler hissetmiştin?
Hatırladığım kadarıyla ilk kez yedinci
sınıfta zayıf bir not almıştım. Aileme bu
durumu nasıl söyleyeceğimi ve notu nasıl
düzelteceğimi düşünmüştüm. Sonunda
ailemin bana maddi-manevi çok emek
harcadığını düşünerek, onları zor durumda
bırakmamaya karar verdim ve çok çalışarak
notumu düzelttim.
6.Okuyup bitirdiğin ilk kitabı
hatırlıyor musun? Sende nasıl bir etki
bırakmıştı?
İlk kitabım ‘İstanbul Dehlizleri’ydi. Bulsam
yine okurum. Çok güzel bir kitaptı.
Arkadaşlıktan bahsediyordu. Bende bıraktığı
etki ise çok güçlüydü. Kitabı bitirince,
kitaptaki ortamı çevremde oluşturmak,
kitaptan öğrendiklerimi uygulamak ve
yürekli olmak istedim. Kitap bana ayrıca
özgüven sahibi olmam gerektiğini anlattı.
Anladım ki, özgüven olmadığı zaman
insan ibadette bile zorlanıyor; kendine
güvenemiyor.
5.İlk defa tek başına markete gidip
bir şeyler aldığında kendini nasıl
hissetmiştin?
İlk kez markete gittiğimde çok sevinçliydim.
İnsan öyle bir durumda artık kendisine
güvenildiğini anlıyor, büyüdüğünü
hissediyor. Ne var ki zamanla hisler
değişiyor. Büyüyünce markete gitmek zor
geliyor insana. Zorlana zorlana da olsa
gidiyoruz işte…
4.Hatırladığın ilk ramazan ayı senin
için nasıl geçmişti?
Hatırladığım ilk ramazan ayı çok küçük
yaşlarıma denk geliyor. Ramazan ayı benim
için çok rahat geçmişti çünkü annemlerden
gizli su içiyordum. (Annemlere söylemeyin!)
42 GENÇOKUR
Duydum ki unutmuşsun Süper Babaanne’ni!Duydum ki unutmuşsun daha yepyeni duran kıyafetlerini…
Yazık olur o dolaplara sığmayan eşyalara,Yazık olur anne-babanın bin bir emekle kazandığı paraya!
" Y E Ş İ M K İ T A P Ç I Ş E N T Ü R K "
Süperbabaanne
Bu tatlı ikaz dörtlüğünden sonra, şu ‘moda’ kavramına bir el atalım diyorum. Moda, pek bir allanıp pullanıyor hem gençlerin hem de yetişkinlerin gözünde. Tüketim kültürü diye bir şey türedi kaç zaman önce... Ondan beridir herkes her beğendiğine düşünmeden sahip olmak istiyor. Tüketmenin kültürü mü olurmuş?! Burada bir duralım çocuklarım. Evvela ‘moda’nın kelime manasına bakalım.
Moda ne ola ki?
Moda; toplum hayatına, değişiklik ihtiyacını veya süslenme arzusunu karşılamak amacıyla giren, en çok da giyim kuşam konusundaki geçici süreli yenilikler manasına geliyor. Bütün dünyada yaygın olan bir anlayış haline gelmiş bu meret. Bir de baktım, kaptırmış gidiyor herkesler!
Değişiklik ve yenilikler, üzerinde azıcık olsun düşünülmeden kabul edilir mi hiç? Siz siz olun, sırf ‘moda’ olsun diye sizi özel ve güzel kılan değerlerimizden vazgeçmeyin çocuklarım. Güzel fikir ve yenilikleri kendinize uygun hale getirebiliyorsanız, ona sözüm yok tabii. Eh, akıllıdır benim yavrularım!
Farklı olacağım diye…
Moda mecmualarında*, televizyonlarda gördüğüm kadarıyla, farklı olmak adına türlü türlü şeyler tavsiye ediliyor. Hanım kızlarım, farklı olmak aykırı ve asi olmak değildir. Farklı olmak, şık ve ölçülü giyinmeye engel de değildir. Sizi beylerden ayrı tuttuğumu biliyorsunuz ki yeriniz ayrı zaten. Yaşınıza, endamınıza uygun seçimler yapın. Misal; eteğiniz, elbiseniz uzun olsun ki hanım hanımcık olun. Zarif görünün… Bilekten bir karış yukarıda olmasın etek boyunuz. (Kumaş yetmemiş dedirtmem!)
Cildinize de iyi bakın. Yüzünüze sürdüğünüz o renkler, ne kadar olsa yıpratır cildinizi yavrum.
Senin güzel giyinmene yardım etmek ve kafandaki sorulara cevap vermek için
buradayım; anladın mı yavrum?
twitter:@SuperbabaanneGO
Mecmua*: Dergi.
43GENÇOKUR
Zaten çiçek gibisiniz. Bu dediğimi unutmayın! Özel günlerde özeniyorsunuz, anne-babanız da o vakitler bir şey demiyor. Her şeyin çoğu zarar güzellerim! Mevsim kışa döndü, kurutup soldurmayın yüzlerinizi e mi? Unutmayın, her şeyin tabii hali en güzel halidir! Heh heh… Haydi bakalım.
Daralmayın delikanlılar!
Bir şu dar pantolonları, bir de kendini her an salıverecekmiş gibi duran düşük bel pantolonları oldum olası sevemedim. Bu yılın modasıymış.‘Slim fit’ diye de pek havalı bir isim koymuşlar belden saran, paçadan darlaşan sımsıkı modellere. (Ey Allah’ım neler duyacağız daha!) Bu pantolonlar dar olduğu için rahat değil bir defa, hem de siz farkında olmasınız da kan dolaşımınızı olumsuz etkiliyor, biliyor musunuz? Vallahi kıyamıyorum size, gencecik delikanlısınız. Giymeyin o dar ve sağlıksız pantolonları çocuklarım benim! Aferin size…
Modayla saadet olmaz!
Moda sadece kılık kıyafette zorlamıyor bizi. Yeme-içme, gezme... Hepsinin de modası oluyormuş maşallah! İnsan aklını kullanmadıkça, değişim içeriden, ta şuradan başlamadıkça ne ehemmiyeti var? Laf-ı güzaf. Sürekli değişen, daha dün bayılarak giydiğini bugün demode sayan bir anlayış kalıcı değerler sunabilir miymiş? Modayla, sonu gelmeyen tüketimle saadet olmaz akıllı kuzularım. Hem, her daim giyebileceğiniz kıyafetler vardır. Modası olmaz onların. Gardırobunda bir kez bulundu mu her daim kurtarıcıdır.
İster misin benden birkaç tavsiye?
DELİKANLILAR!DAR PANTOLONGİYMEYİN!
her mevsim giyebileceğin trençkotlar tam bir kurtarıcıdır. Uzun olanı seç!
doğal tonlardaki hırkalar kıyafetlerini tamamlamaya yeter!
eğlenceli yağmur çizmeleriyle renkli kişiliğini yansıt! Onun da modası yok.
renkli yağmurluklar da modası olmayan kurtarıcılardan.
deri çanta! Zaman ve mekan önemli değil, elinde olsun yeter!
44 GENÇOKUR
Mutluluk kaynağı olan besinleri tüketerek gülümsemeye ne dersin? Bu besinlerden birkaçını geçtiğimiz sayıdan hatırlayacaksın. İşte, yakın bir zaman önce hafıza
güçlendiren özelliklerinden söz ettiğimiz besinlerin bilinmeyen tarafı…
Sen ders çalışmaya devam et. Bu besinleri tüketirken yüzünü asamayacaksın!
Muz: İçerisindeki besin maddeleri ‘mutluluk hormonu’ olarak bilinen serotonin üretimini artırır ve kişiye sakinlik hissi verir. Yapılan araştırmalar; depresyon, migren, obsesif kompulsif bozukluk, obezite ve hiperaktivite gibi birçok hastalığın temel sebebinin ‘serotonin eksikliği’ olduğunu ortaya koyuyor. Düşük serotonin miktarı, huzursuzluğa ve depresif ruh hallerine neden oluyor.
Çikolata: Çikolatanın dilimizin üzerinde eridiği andan itibaren vücudumuza yaptığı pozitif etkiyi hissederiz hepimiz. Kokusuyla bile mutluluk hormonunu yükseltmeye yeter neredeyse. Çünkü çikolata, endorfin salınımını uyararak acı hissini gidermeye katkı sağlar.
Bilhassa bitter çikolata beyne giden kan akışını güçlendirir ve mutluluk verir.
Fındık, fıstık, ceviz: Kuruyemişlerde, tam tahıl ekmeğinde, baklagillerde ve koyu yeşil yapraklı sebzelerde bolca magnezyum bulmak mümkün. Stresimizi yatıştırma konusunda magnezyum da önemlidir.
Acı biber: Krizle karşılaştığınızda yemeklerinize biraz acı biber serpmeyi deneyin. Evet, yanlış okumadınız. Çünkü biberdeki kapsaisin maddesi ağızdaki acı reseptörlerini uyarınca, vücut, acıyı yenmek için mutluluk hormonu salgılıyor. Tutkunlarının giderek daha da acı olanını yeme istekleri boşuna değil!
Balık: Serotonin yapımını arttıran besin öğeleri; Omega-3 yağ asidi, triptofan (bir aminoasit), magnezyum ve çinkodur. Balıktaki Omega-3 yağ asidinin beyin ve sinir sistemine etkisi birçok araştırmada ortaya konmuştur. Özellikle de somon balığı depresyona karşı ilaç gibidir.
Ispanak: Yerken, güçlenen kasları ve gülümseyen yüzüyle Temel Reis’i hatırlayın. Bol miktarda çinko ve magnezyum içeren ıspanakla, vücudunuzun stresle mücadelesine yardımcı olabilirsiniz. Çinko ve magnezyum, anksiyete ve asabiyeti –gerginliği- gidermeye yardımcıdır.
" S A R E Y A Z M A L A R "
güldürecekbesinlerYüzünü
45GENÇOKUR
46 GENÇOKUR
345 Mehmet, burada mısın? Peki, 1084 Elif burada mı? Hepiniz buradaysanız dersimize
başlıyoruz. Bu derste gülmek serbest!
Gençyazar
Kaderdesayı olmak da
varmıs
Ne?! Ders matematik mi? Niye uyandırdınız
beni yeaa?T A C E T T İ N A S L A N , 1 5
47GENÇOKUR
Kaderdesayı olmak da
varmıs
“Merhaba gençler. Şöyle bir ayağa
kalkın da boyunuzu posunuzu görelim.
Ahmet, sen de kalk yavrum. Kızlar,
çay söyleyeyim mi? Hah şöyle ya! İyi
dersler. Oturabilirsiniz. Başkan, kim
yok bugün? 385 yine mi gelmemiş?”
Her sabah zorla uyandırıldığında
"Ah, şu lise biteydi...” diye sitem
eden kardeşim! Senin de bildiğin gibi
böyle soğuk soğuk, sanki "Sınavda
göreceksiniz oğlum!" dercesine başlıyor
dersler. Hele bir tanesi var ki, onun
adı anıldığında dahi sınıfta bir mâtem
havası esiyor.
Mâtem-atikSınıfta mâtem havası estiren bu derste başarılı olmanın
tek yolu ‘atik’ olmaktır bence. Koy bu kelimeleri yan
yana, ne oldu? Mâtem-ATİK! Zuhahaa…
Tamam, vurmayın.
Bence bu dersle öğrenci arasındaki tek bağ, sınıf
defterinde yazan öğrenci numaralarıdır. Öğrenci de
derse numaradan girer zaten! Matematik oğlum bu,
müzik değil!
Dersin müzik olmadığının yeni farkına varmış bir insan
evladı "Hocam, bu anlattıklarınızın Türkçe meali var mı
acaba?” diye hem hocaya sitem eder hem de araya bir
espri sıkıştırıverir. Hoca da sevimli sevimli güler sevgili
numaracıklarına…
Sonra “Ya gülüyoz, eğleniyoz hoş da yazılıda ne yapçam
ben?” diye düşünen biri -ki genelde kız olur- akıllıca bir
atak yapar: "Hocaaam, yazılıda böyle zor sormazsınız dii
mii?”
Ve gerçek, tahtada şifreli bir şekilde kendini gösterir.
- Bir öğrenci, birinci sınıftan sekizinci sınıfa kadar ortalama 8640, lise hayatı boyunca 5760, 12 yıllık eğitim hayatında ise toplam 14400 (Dile bile kolay değil!) derse girer.
-Öğrenciler arasında yapılan bir ankette en sevilen ders boş ders çıkmıştır.
-Yine bir araştırmaya göre, yüzmeye giden bir insanın havuzla hiçbir problemi olmamıştır.
-Tahminime göre, matematikteki başarı oranının düşük olmasının sebebi ‘x’ gibi -alfabemizde bile olmayan- harflerin formüllerde kullanılmasıdır. Eğer ‘ğ’ kullanılsaydı başarı oranı çok daha yüksek olurdu.
Biliyor muydunuz?Matematik hayatın
acı bir gerçeğidir
Hayır yani, rakamlarla aramızda uzaktan
da olsa bir akrabalık bağı var da ‘x’ler ve
‘y’ler ortalığı fena karıştırıyor. Meseleyi
bu kadar fantastik hale getirmeye
hiç gerek yoktu bence. Dört işlem ve
problemler -havuz problemi hariç-
bizim sefil hayatımızın tatlı anıları olarak
kalabilirdi. Sonra hep beraber gidip
havuzda yüzebilirdik. Ve "Hocam bu
anlattıklarınız gerçek hayatta ne işimize
yarayacak ki?” geyiğiyle hiç tanışmamış
olabilirdik… Ama maalesef!
48 GENÇOKUR
Geçen ay oldukça mutsuzdum. Sebebi yaptığım
deneysel bir çalışmaydı. Beni hasta eden, sinir eden
bir deneysel çalışma… Üstelik neyi ararken ne hale
geldiğimi öğrendiğinizde epey şaşıracaksınız!
Bir garip merak
Gazete eklerinde görüp göz ardı ettiğim,
kitapçılarda görüp gülüp geçtiğim, televizyonlarda
denk gelip kumandanın tuşlarına hunharca
bastığım bir mesele vardı:
‘Mutlu olmak için keşfedilmiş ultra, süper, şahane,
öneriler…’
Ama karakter meselesi işte! Merak ettim. Bunları
kendi bünyemde denediğimde nasıl bir sonuç elde
edeceğimi görmek istedim. Evet yaptım bunu!
Bir garip süreç
Önce beslenme önerilerini denedim. Adını daha
önce hiç duymadığım bitkilere abandım. Çaylarını
içtim, karışımları yedim… Derken ne mi oldu? Ne
olacak, mide fesadı geçirip soluğu hastanede aldım.
Böyle bir mutsuzluk yok arkadaş!
Yılmadım ama! Mutluluk için iki yüz doksan
dokuz(!) önerisi olduğunu iddia eden bir kitap
aldım. Uygulamaya başladım. Başlarda iyi
gidiyordu. Sonra, ‘Her saat başı, karşınızdaki insana
onu sevdiğinizi söyleyin.’ diyen bir maddeye sıra
geldi. O an vapurda olmam büyük talihsizlikti ama
Allah’tan vapur kıyıya yanaşmıştı. Çünkü kendisine
sevgimi ifade ettiğim amca beni çoktan kovalamaya
başlamıştı.
Canım, hep de kötü son olur mu? Vurdum kendimi
berbere, oradan da çılgınlar gibi alışveriş yaptım.
Çılgınlar gibi çünkü cebimde hepi topu üç beş
kuruş ancak vardı. Eski parayla ‘bir milyoncu’da
ne buldumsa aldım! Aldıklarımda ne buldumsa
artık! Önümüzdeki birkaç gün çulsuz gezeceğimi
anladığımdaysa artık çok geçti. Çünkü dükkândaki
en okunaklı yazı, “Satılan mal geri alınmaz!”
yazısıydı.
Tecrübeyle sabit mutluluk önerisi
Bunların üzerine söylenecek şey oldukça basit
aslında. Hayatta daha mutlu olmamız için önümüze
konulan şeylerin alayı kolpa.* Bu yüzden, en
azından benden daha mutlu olmak istiyorsan, ne
yapmaman gerektiğini sanırım anlamışsındır.
Haydi, şimdi gidip mutluluğu yüzünden okunan
insanlarla dost olalım! Onlar nerede mi? Hepsi
hayatta ve yaşıyor. İyi ki o dostlar var…
" Y U N U S E M R E K . "
Meraklıadam Neyi merak edeceğim hiç
belli olmaz benim. Ya da olur mu?! Dur bi'dakika ya çok merak ettim şimdi...
*Meraklı Adam’a katılmakla birlikte, Genç Okur’un mutluluk önerilerinin bunun
dışında olduğunu belirtelim. Biliyoruz da söylüyoruz :)
twitter:@MerakliAdamm
49GENÇOKUR
" M U H A M M E D Ş A N S A L "Bilgisayar donanımları arasında İngilizceden dilimize çevrilmiş güzel kelimelerden biri de hiç şüphesiz ‘anakart’tır. Bir bilgisayarı oluşturan tüm elemanları üzerinde barındıran ve bu elemanlar arasındaki iletişimi sağlayan elektronik devreye anakart diyoruz.
Bir anakartın üzerinde işlemci, ram, ses kartı, ekran kartı, modem gibi elemanların girebileceği yuvalar; klavye, sabit disk, seri-paralel port denetçileri ve bunların koordinasyonunu sağlayan ‘chipset’ler bulunur.
Anakartın üzerinde genişleme kartlarının takılabileceği yuvalara ‘slot’ adı verilir. Çok çeşitli slotlar olmakla birlikte, yeni nesil anakartların üzerlerinde sadece ‘PCI’ diye isimlendirdiğimiz slotlar mevcuttur.
Anakartın üzerindeki kartlara veri akışı ‘bus’ adı verilen elektronik yollar üzerinden yapılır.
Ayrıca anakartlar ‘bios’ adlı küçük de bir yazılıma sahiptir. Bios, üzerinde kaydedilen verileri biz bilgisayarı kapattıktan sonra da saklayabilmesi için ihtiyacı olan enerjiyi bios pilinden alır.
DONANIMREHBERİ
'ANAKART'
Teknohaber
Hollandalı bir gencin buluşu cep telefonu
üreticilerini şaşkınlığa uğrattı. 28 parçadan oluşan
cep telefonu tasarlayıp adını 'Phonebloks' koyan
gencin icadı Motorola'nın ilgisini çekti.
Genç tasarımcı, "Cihaz, yalnızca büyüklüğü
değiştirilerek kolaylıkla telefon veya tablete
dönüştürülebilecek." dedi. Bu müthiş fikrin ortaya
çıkışını ise şöyle anlattı: “Fotoğraf makinem
bozulunca onu tamir ettim. LCD ekran hariç... Bu
parçayı bulamayınca makinemi attım. Bisikletin
tekeri patlamışsa değiştirilir. Teknolojik cihazlarda
da bunun mümkün olabileceği hayaliyle bir proje
geliştirdim ve internette paylaştım. 500 binden
fazla insan bana destek verince böyle bir telefona
gerçekten ihtiyaç duyulduğunu anladım.”
Bu gencin yapmış olduğu çalışmalar sizce de
etkileyici değil mi? Neden bir genç okur da proje
üretmesin ki?
50 GENÇOKUR
Cep telefonu Dünyası Şaşkın!
Google Play 'Kitaplar' artık
Türkiye'de
Google'ın uzun zamandır diğer ülkelerde
kullanılmakta olan ve içinde sayısız kitabın
yer aldığı ‘Kitaplar’ uygulaması, Türkiye'de
de hizmete başladı.
Türk kullanıcılar artık milyonlarca kitaba,
Google Play 'Kitaplar' uygulaması
üzerinden erişebilecek. Buluttaki kitapları
web üzerinden, cep telefonunuzdan veya
tabletinizden okuyup, kaldığınız yerden
devam edebiliyorsunuz.
Özellikle büyük şehirlerde yaşayan
biz gençlerin toplu taşıma araçlarında
geçirdiği süreler hesaba katılacak olursa,
en çok ‘genç okur’ların işine yarayacak
gibi görünen bu uygulamaya bir an önce
yeni kitaplar eklenmesi ise en büyük
temennimiz.
"Kim arıyor?" ya da "Arayanı göster!" şeklinde tanıtılan mobil uygulamalar, cep telefonlarının uygulama
marketlerinden ücretsiz indirilebiliyor. Ancak bu uygulamalar, yüklenildiği akıllı cep telefonunun rehberini
çalıyor!
Program, kurulum sırasında telefon rehberini -kullanıcıya sormadan- mobil ağ ya da yerel internet
üzerinden yurtdışındaki kendi sunucusuna aktarıyor.
Genel olarak ‘Numara Paylaşım Kulübü’ olarak adlandırılan bu uygulamanın rehberini almasını istemeyen
kullanıcının, programı indirdikten sonra -vakit kaybetmeden- cihazın her türlü internet bağlantısını kesip,
ayarlar menüsüne girerek önceden işaretli olan kutucuğun içerisini boşaltması gerekiyor.
Arayan kim?
51GENÇOKUR
Galaxy S3 çöktü
Android 4.3 güncellemesini Galaxy S3
cihazlarına yükleyen kullanıcılar, yaşadıkları
sıkıntıları internette, forumlarda ve sosyal
medyada paylaşınca büyük bir skandal oldu.
Güncellemenin ardından uygulamalar durduk
yere kapanırken, kablosuz ağ bağlantısında
yaşanan kopmalar da kullanıcıları canından
bezdirdi.
Bataryası daha hızlı tükenmeye başlayan Galaxy
S3'lerde sorun iyice büyüyünce bu cihazlardan
Android 4.3 güncellemesi geri çekildi.
Kullanıcıların bir süreliğine faydalanamayacağı
güncellemenin, sorunlar giderildikten sonra
tekrar yayınlanması beklenirken; güncellemeyi
indirmiş olup hâlihazırda sorun yaşayan
kullanıcıların mağduriyeti ise yeni güncelleme
çıkana kadar devam edecek gibi görünüyor.
Siz genç okurlarımızın bu tür olumsuzluklar
yaşamaması için küçük bir önerimiz var:
Teknoloji alanında bir yenilikle karşılaştığınızda,
“İlk kullanan ben olmalıyım!” düşüncesini bir
kenara bırakıp, o yeniliği tecrübe edenlerin
internette paylaştığı yorumlara göz atmalısınız.
Gülün gari!
52 GENÇOKUR
" G Ü Z İ N Z E Y N E P D O Ğ A N Y E R "
53GENÇOKUR
Gülümsemek... Okunuşu bile iç açan, umut veren
ve yüzlerde değişime sebep olan
enteresan sözcük… Gerçekleşmesi de
son derece kolay.
Yeni doğmuş bebekler bile kolayca
gerçekleştirebilir bu eylemi. Eğitim
gerektirmez. Karmaşık değildir…
Peki, yalnızca gülümserken
vücudumuzda neler değiştiğini
öğrenmek ister misiniz?
Yüz kasları ve gerçeklerYüzümüzde bazıları tek taraflı; bazıları çift taraflı
olan otuz altı kadar mimik kası vardır. Bu kasların ne
kadarının çalışacağı yüzümüzün şekline bağlı olarak
değişir. Somurturken kullandığımız kasların gülerken
kullandıklarımızdan sayıca fazla olduğunu daha önce
duymuşsunuzdur. Peki, bu gerçekten doğru mu?
Buna biraz ‘doğru’ biraz ‘yanlış’ diyebiliriz. Çünkü nasıl
güldüğümüz ve ne derece somurttuğumuz kas kullanımını
değiştirecektir.
Tatlı ve hafif bir tebessümle yüzümüzde on yedi kas hareket
eder. Bu sayı somurturken kullandığımız kas sayısından
düşüktür. Ama kahkahalarla gülerken yüz kaslarının
yanı sıra vücudumuzdaki diğer kasları da olaya dahil
ederiz. Göbeğimiz titrer, duruşumuz değişir, garip sesler
çıkarırız… Boğazımıza bir şey kaçma ihtimalini söylemek
bile istemiyorum! Ama asıl soru şu: Yahu ne önemi var kas
sayısının? Gülümsemek –kesinlikle- daha güzel değil midir?
Gülümsemenin gücü adına!
Gülümseyen insan mutlu olur. Çünkü gülümsediğimizde beynimiz
endorfin (mutluluk hormonu) salgılar. Hatta endorfinin mucidi
gülümsemektir desek abartmış olmayız. Yani istesek de istemesek
de gülümsemenin sonu mutluluk!
Peki, gülümsemenin bağışıklık sistemini güçlendirdiğini biliyor
muydunuz? Kişi kendini iyi hissettiğinde, bünye de otomatikman
iyileşiyor. Düşünsenize, hem burnu akan hem de somurtan biri ne
kadar da çekilmez olur! Tabii bu, hem gülen hem de burnu akan
birinin her zaman güzel olacağı anlamına gelmez!
Gülümsemek, başkalarını da mutlu eder. Yapılan onlarca ‘gülme
deneyi’ni internetten izleyebilirsiniz. Herhangi bir ortamda
gülen birisi olduğunda, diğer insanların da o kişiye katıldığını
göreceksiniz. Başka türlüsü olmaz. Yapımız bu!
Haydi, bize bu gerçeği gösteren deneyin mottosuyla yazımızı
noktalayalım: “Siz dünyaya gülümserseniz, dünya da size aynı
şekilde karşılık verir.”
Siz söyleyin, böyle bir durumda kaç milyon kas harekete geçer?
Yeterinceesnek misin?" N A Z A N B Ü L B Ü L "
Bu kez bir ‘esneklik’ deneyi yapıyoruz. Hem de elinin altında, çekmece köşelerinde
bulunan en basit nesneleri bir araya getirerek... Hazır mısın?
MALZEMELER
Sen (Sensiz olmuyor!)
Plastik bir nesne (Bir pipet ya da bir tabak, her şey olabilir…)
Oyun hamuru (“Oyun hamuru ne arar bende, koca çocuk
oldum!” diyorsan mutfakta su ve unla küçük bir hamur parçası
hazırlayabilirsin.)
Bir yay (Her evde ıvır zıvır kutusunda bir yay vardır. Yoksa, bozuk bir
tükenmez kalemin içini aç. Aradığını bulacaksın!)
Bir lastik ya da balon (Sıradan bir paket lastiği yeterli. Patlamış bir
balonun geriye kalan parçalarını da değerlendirebilirsin.)
Metal bir nesne (Çatal, kaşık olabilir. Metal gövdeli bir kalem de…)
Küçük bir ağaç dalı (Neden bulamayasın?)
Not defteri ve kalem (Gözlemlerini kaydedip değerlendirmeler
yapabileceğin sağlıklı bir zemine ihtiyacın var. Dileyen, bilgisayarını
da bu amaçla kullanabilir.)
Deneye başlamadan önce, evdekilere konuyla
ilgili kısa bir bilgi ver. “Ne yapıyor bu çocuk?”
diye merakta kalmasınlar.
Küçük bir not!
Deneyimizle ilgili bilinmesi ger-eken birkaç bilimsel madde:
* Deneyimiz maddenin esneklik özelliği
temeline dayanıyor.
* Esneklik, katı maddeler için ayırt edici bir
özelliktir. Katı maddelere dışarıdan kuvvet
uygulandığında, şekil değişikliği meydana
gelir. Kuvvet ortadan kalktığında maddenin
tekrar eski haline gelmesi, ‘esneklik’ olarak
tanımlanır.
* Her maddenin kendine özgü, biçimini
kaybetmeden etkisinde kalabileceği bir
gerilme değeri -esneklik katsayısı- vardır.
Bu sınır aşılırsa, eğilme-kırılma gibi şekil
değişiklikleri meydana gelir.
54 GENÇOKUR
Yeterinceesnek misin?
Malzemeleri sırayla eline al. Onları birer
stres topu gibi düşünerek, var gücünle
çekiştir, eğ, bük! Nasıl olsa canları
yanmıyor. Hem her şeyi bilim uğruna
yapıyoruz biz.
Uyguladığın güç sonucu nesnelerde
meydana gelen değişimleri gözlemle ve
hepsini not et.
Hamur, uyguladığımız güç karşısında şekil değiştirdi. Gücü
ortadan kaldırdığımızdaysa eski halini alamadı. Çekiştirdik,
kopuverdi. (Esnek olmadığı için tabii ki.) Oysa yumuşacıktı.
Yayla baş etmekse mümkün değildi. Ne kadar esnekmiş
arkadaş!
Plastik nesneyi istediğimiz gibi eğip bükebildik.
En dayanıklıları ise lastik ve balon çıktı, çek çek uzadı.
(Parçalayacak kadar güç uygulamak ayrı bir konu. Her ne kadar
esnek de olsa, plastiğin bir elastikiyet katsayısı var.)
Ağaç dalı azıcık esner gibi oldu. Ancak canına tak edince, o da
‘çat’ diye kırılıverdi.
Metal kaşık, taş gibi sağlamdı. Bir yere kadar esnedikten sonra
direndi de direndi.
Simdi tekrar alalım kalemi elimize, deneyden çıkaralım bir hisse:
Kim demiş yalnızca nesnelerin esneme kabiliyeti vardır diye? Biz de ‘esneklik özelliği’ kazanabiliriz pekâlâ. Nasıl mı?
* Zorluklar karşısında umudumuz hemen kırılmasa mesela... Buğday başaklarının rüzgâr estiğinde eğilmesi gibi rıza göstersek
içinde bulunduğumuz duruma... Fırtına dinince başımızı dimdik tutabilecek gücü buluruz böylece. Ağaç dalı hemen kırılmıştı,
hatırlıyor musun?
* Öfkelendiğimiz anlarda durup nefes alsak, azıcık esnesek ne olur? Sakinleşir, durup düşünürüz böylece. Pişman olacağımız
hatalara düşmeyiz. Ve dünyamız güzelleşir sabır sayesinde.
* Esneklik katsayımızı sıfıra indireceğimiz durumlar da var. İyilik üzere yaşamak ve kötülüğe yaklaşmamak için dimdik
duracağız! Bizi aksi yöne çeken her türlü kuvveti tüm gücümüzle iteceğiz ki doğruluktan şaşmayalım. Metal kaşık gibi güçlü ve
sert!
55GENÇOKUR
DENEYİN YAPILIŞI
DENEYİN SONUCU
Çılgınanahtarlıklar
Canın mı sıkıldı? Dert etme. Bu
aktivite seni çok eğlendirecek!
" G Ü L Ş A H T E P E "
Her yerde kolaylıkla bulabileceğin malzemelerle kendi çılgın anahtarlıklarını yapmaya ne dersin? Üstelik oluşturduğun karakterler öyle sevimli olacak ki onları sadece anahtarlık olarak kullanmak istemeyeceksin. Sevimli bir yaka iğnesi, ya da okul çantanı renklendiren bir broş… Neden olmasın?
56 GENÇOKUR
*Renkli ince keçeler (Kırtasiyelerde
bulabilirsin.)*Renkli iplikler (Seçtiğin keçelerin
renkleriyle zıtlık oluştursun.)*Makas, kalem, minik silikon tabancası
(Ya da kuvvetli bir yapıştırıcı.)*Elyaf ya da pamuk (Çılgın anahtarlıkların içlerini doldurmak için.)
*Zincir ve anahtarlık aparatları (Eski bir
anahtarlıktan yararlanabilirsin.)*Plastik gözler, tül, pul… Aklına ne
gelirse! (Kahramanın tipini sen belirle.)
MALZEMELER
Çılgınanahtarlıklar
1. Boş bir kâğıda oluşturmak istediğin kahramanı çiz.
Bunun için herhangi bir görselden yararlanabilirsin. Çizdiğin
şekli dikkatlice kes ve kullanmak istediğin keçenin üzerine
iğneyle tuttur. Keçeyi şekle göre kesebilmen için kâğıdın
kenarını keçeli kalemle çiz. Şimdi keçeni ikiye katla ve
çizdiğin şekle göre kes. (İçini doldurabilmemiz için iki adet
kesilmiş keçeye ihtiyacımız var.)
2. Kestiğimiz keçelerden biri, çılgın kahramanımızın
ön yüzü olacak. Şimdi ona bir karakter kazandırma
zamanı! Keçenin üzerine farklı bir renkte kestiğin yuvarlak
keçeleri -düğme de olur- göz diye yapıştırabilir, karakterine
istediğin yüz ifadesini kazandırabilirsin. Eğer bir kelebek
şekli kestiysen ortasına bir kalp de kondurabilirsin. Silikon
tabancası ve iğne-iplik süsleme yaparken sana yardımcı
olacak.
3. Dikiş zamanı! Eğer eline daha önce iğne-iplik
almadıysan annenden yardım isteyebilirsin. Bizce bir şeyler
dikmenin zamanı geldi de geçiyor bile… Buna alışsan iyi
olur! Şimdi yüzünü yaptığın ve tüm süslemelerini bitirdiğin
karakterin eşini al ve iki eşit parçayı birbirine dikmeye
başla. İpin keçeden farklı bir renk olsun ki ortaya eğlenceli
bir görüntü çıksın. Dikerken korkma, iplerini gizlemek
zorunda değilsin! Oluşturduğun karakterin tepesine zincir
ve anahtarlık aparatlarını da dik. Dikiş işlemini bitirmeden
önce bir tutam elyaf al ve karakterin içini doldur. Bu
aşamada ince uçlu bir kalemden faydalanabilirsin. Dar
kısımları doldurmak o kadar kolay değil…
uygulama
Tamamen senin el emeğin olan çılgın
anahtarlığın hazır! Artık elin alıştığına göre farklı
şekil ve karakterler çizebilir, onları istediğin gibi
süsleyerek yaka iğnesi ya da çanta broşu olarak
kullanabilirsin. Hayal gücünü kullan genç okur!
İşte Oldu!
57GENÇOKUR
Aşağıdaki şıklardan hangisi sorunlu bir durum ve davranışı ifade etmez?
A) Tam zamanlı internet bağımlılığı
B) Aşırı fanatiklik (Futbol bağımlılığı)
C) Her şeyi bildiğini zannetme hastalığı
D) Kendinden küçüklere ‘çömez’ muamelesinde bulunmak
E) Utanmadan özür dilemek
3Bir gencin sabaha kadar oturup da tam namazın vaktine 15 dk. kala uyuyarak namazı kaçırmasından daha kötü ne olabilir?
A) Keçileri kaçırması
B) Bunu adet haline getirmesi
C) Tövbe edip bir daha tekrarlamaması
D) Pişman olup salya sümük ağlaması
E) O günkü matematik sınavını da kaçırması
1
Aşağıdakilerden hangisi iyi bir harekettir?
A) Yıl boyu tatil yapmak
B) Hep dünya için çalışmak
C) Başkalarının hakkını gasp etmek
D) İnsanlara faydalı olmak
E) Kedileri kovalamak
2
58 GENÇOKUR
Bu teste herkes hayran kaldı. Çözen bir, çözmeyen bin
pişman! Senin için özel olarak hazırlanan bu eğlenceli testin
sorularını başka bir yerde göremezsin canım.
Çöz bakalım…
birâlem"test"
Soruları biz yazıyoruz. Sormayın artık!
küçük birnotSen de yaz!
Sen de eğlenceli sorular hazırlamak istersen bize yazmaktan
çekinme! Unutma, son soru okur sorusu olacak.
Ceva
plar
: 1-B
, 2-D
, 3-E
, 4-D
, 5-C
, 6-E
, 7-D
, 8-E
, 9-E
, 10-
E
Aşağıdakilerden hangisi ‘Genç Okur’ dergisini özetler?
A) Aşırı heyecanlı bir macera dergisi
B) Hukuk okuyan gençler için hazırlanan edebî dergi
C) Yaşlıların elinden düşüremediği sağlık dergisi
D) Süper bir turist rehberi
E) Gençliğin yeni trendi
9
Neden cemaatle namaz kılmak gerekir?
A) İmama ayıp olmasın diye
B) Müezzine kıyak olsun diye
C) Uyumlu bir insan olduğumuzu görsünler diye
D) 27 kat sevap olduğu için
E) Dostlar namazda görsün diye
7İmamdan önce secdeye gidene ne denmelidir?
A) “Madem çok biliyorsun, imam olsaydın!”
B) “Yavaş ol da ‘molla’ desinler.”
C) “Oldu mu şimdi, oldu mu ya?”
D) “İşte bu! Yeni liderimiz sensin!”
E) “İmama uymalısın gardaş.”
8
Sahur ne zamana kadar yapılır? (Yemeye ne zaman son verilir?)
A) Siyah iplikle beyaz iplik ayrılana kadar
B) İpliğin cinsine göre değişir
C) Yaşa göre değişir
D) Hocasına göre değişir
E) İlmihale baksana hacı!
6
Aşağıdakilerden hangisi ‘en iyi kurban’ dır?
A) Besi danası
B) ‘A’ şıkkındaki dananın anası
C) Dağ kekiğiyle beslenmiş kıvırcık
D) Sadece Allah’ın rızasını kazanmak için kurban edilmiş koyun
E) Gınalı guzu
4
Kebabın yanında en güzel ne gider?
A) İsot
B) Ot
C) Dost
D) Vizigot
E) Tost
5
59GENÇOKUR
Yolda yürürken yağmura yakalandığınızda ne yaparsınız? (Feyza Kutlu hazırladı.)
A) Bir dükkâna girip bir şey alıyormuş gibi yapar, yağmurun dinmesini beklerim. Ama yağmurdan kaçarken doluya tutulmak da var, aman Allah'ım!
B) “Ah, yağmur yağarken bir Allah dostu olmak vardı...” diye düşünürüm.
C) “Sudan korksak su içmezdik yeeea!” der, yağmurun altında yürürüm mis gibi. Oh…
D) Evi yakınlarda olan bir tanıdığıma giderim.
E) Su geçirmesin diye şeffaf naylonla kaplattığım Genç Okur’umu çıkarıp okumanın keyfine varırım.
Okur sorusu
60 GENÇOKUR
kelime" A L İ S Ö Z E R "
Dünü Bugünü Kökten kardeşler Sesten kardeşler
Kelimeci’nin notu: “Bu ay ‘dil’i seçmekle hata yaptım, durduk yerde kendime iş çıkardım.
Bir de iki sayfaya sığmazsa yandı bizim keten helva! Şu vinci biraz küçültsek mi acaba?”
Editörün notu: Hocam, korkarım yandı sizin keten helva! Vinci de kaldırdık ayrıca. Saygılar :)
Günümüzde: dil
Manası: 1. Ağız boşluğunda yer alan, tat duymaya, gıdaları ağız içinde evirip çevirmeye, yutmaya ve sesleri çıkarmaya yarayan hareketli organ. 2. Düşünce, duygu ve istekleri toplumda ses ve mana yönünden ortak öğeler ve kurallardan faydalanılarak başkalarına aktarmayı sağlayan çok yönlü, çok gelişmiş sistem, lisan.
Eski Türkçede: tilOsmanlıcada: dil
Dil: Özellikle eski edebiyatımızda çokça kullanılan Farsça kökenli ‘gönül, yürek’ manasında kelimedir. Günümüzde yalın halde pek kullanılmamakla birlikte, birleşik halde birçok isimde kullanılmaktadır.
Mesela:
Dil-ârâ: Gönlü süsleyen.
Dil-âver: Yürekli, cesur, yiğit, kahraman.
Dil-bâz: Gönül eğlendiren, tavrı hoşa giden.
Dil-ber: Gönlü kendine çeken, güzel.
Dil-dâde: Gönül vermiş kimse.
Dil-hûn: İçi kan ağlayan, çok kederli, çok üzüntülü.
Dil-şâd: Gönlü sevinçle dolu.
Dil-mek: Türkçemizde dilim, dilimlemek, dilimlenmek ve dilimli gibi kelimeler eski Türkçedeki til-mek kökünden türemişlerdir ve ‘bir şeyin enine ve boyuna bölünmesi, kesilmesi veya ayrılmış parçası’ anlamına gelir.
dilKelimemiz
dil / dil-ci (isim) / dil-cik (isim)
dil-ek (isim) / dil-ek-çe (isim)
dil-e-mek (fiil)
dil-e-n-ci / ‘dil-en-ici’ (isim)
dil-e-n-mek / dil-e-n-dir-mek (fiil)
dil-e-t-mek (fiil)
dil-le-mek (fiil / halk ağzı: Bir kimseyi çekiştirmek, aleyhinde bulunmak, kötülemek.)
dil-le-n-dir-mek (fiil) / dil-le-n-mek
dil-le-ş-mek (fiil / Karşılıklı konuşmak, söyleşmek) / dil-li (isim) / dil-siz (isim)
dil-siz-le-ş-mek
61GENÇOKUR
kelime
Kullanımlar Deyimler Dil deyince Eller ne der
dil ailesi / dil altı / dil atlası / dil avcısı
dil balığı / dil basan / dil bilgisi
dil bilimci / dil bilimi / dilli düdük
dil peyniri
dil ağız vermemek / dil çıkarmak
dil dökmek / dil ebesi
dil kullanmak (… tarzda konuşmak…)
dil otu yemiş / dil uzatmak
dil üstünde dil bitmiş / dil yarası
dilden dile dolaşmak / dile düşmek
dile gelmek / dile getirmek
dile kolay / dile gelmez
dili açılmak / dili ağırlaşmak /
dili alışmak
dili bir karış / dili bozuk
dili damağı kurumak
dili damağına yapışmak
dili dolaşmak / dili dönmemek
dili durmamak / dili kaymak (sürçmek)
dili kurusun (tutulsun)
dili olsa da anlatsa
dili papuç kadar / dili paslanmak
dili sürçmek / dili tutulmak
dili uzamak / dili varmamak
dilim kurusun (kuruyaydı)
dilin kemiği yok
dilinde tüy bitmek / dilinden anlamak
dilinden düşmemek
dilinden kurtulamamak
diline dolamak / diline düşmemek
diline kira istemek
diline ne gelirse söylemek
dilini bağlamak / dilini çalmak
dilini eşek arısı soksun
dilini kedi mi kaptı
dilini tutmak / dilini yutmak
dilinin altında bir şey olmak
dilinin altındaki baklayı çıkarmak
dilinin belasını çekmek
dilinin döndüğü kadar
dilinin ucuna kadar
diliyle sokmak / diliyle tutulmak
dillerde gezmek / dillere destan
Not: Biz bu kadar deyimi sözlüklerden derleyip toparladık. Bir de manalarını, kullanımlarını yazacak olsak yeni bir sözlük olur vesselam! Misalli Büyük Türkçe Sözlük’ten (Kubbealtı Yayınları) veya Türkçe Sözlük’ten (TDK Yayınları) okuyalım arkadaşlar.
Kaç dil var?: Dünyada unutulmuş, yaşayan ya da başka dillerle karışıp yeni bir hal almış yüzlerce dil vardır. Günümüzde konuşulan diller de üç yüzden fazladır. Tabi bu dillerin bir kısmı aynı dil ailesine mensuptur.
Dil ailesi de ne ki?: Dil ailesi, birbiriyle aynı kökten gelen akraba dil topluluğuna verilen isimdir. Yani aynı dil ailesine mensup dillerin, aynı kökenden, belki de aynı ilkel dilden türediği kabul edilir.
Dilim seni dilim dilim türetirim: Dilleri birbirinden özellikle yapıları ayırır. Mesela Arapça çekimli bir dildir. İngilizce de öyle. Türkçe ise kök ve ek ilişkisi üzerine kurulmuştur. Çince ise hecelerin vurgusuna göre manaların değiştiği bir dildir.
Dağıstan mı dilistan mı?: Dünyada bazı bölgelerde komşu köylerde bile farklı farklı diller konuşulmaktadır. Mesela Kafkasya’da otuzdan fazla dil konuşulmaktadır. Özelikle de Dağıstan’da…
Arapça: Lisan
Farsça: Zebân.
Kürtçe: Zıman
İngilizce: Language
Fransızca: Langue
Flemenkçe: Taal
Almanca: Sprache
“Oturup dil dökecek yerde dökmeli ter / Bin çalış gayen için bir kazan ömründe yeter.”
(Mehmet Akif Ersoy)
BirBeyit
kafası#hashtag
Popüler / Hepsi / Takip ettiğin kişiler Bu sayfadaki kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.
#YazarımBEN için sonuçlar
Popili @yazarımsı
Bağlaçları ayırmayı bilmiyom daha ama bi gazete de köşe yazarı olmayı başardım. Yehuu! #YazarımBEN
Uyuklumsu @rahatım#ARALIKayıtakibi #TakipleşekGayrı yapacak hiçbir şeyim yok, yazar mı olsam ne? :P #YazarımBEN
Abi @pilavsever #Dershanemühüüü Hem okuyucuyum hem duacı hem de yazar. Her şeyim ben! Bensiz cahal kalır herkesler! #YazarımBEN
Çağdaş Necmi @chapulga #İstediğimiYaparım taam mı? Özgürüm ben. #YazarımBEN çizerim ben. Yaşasın #hayvaniÖZGÜRLÜK!
Studenttt @okuokunereye Ya keşke bütün sınavlar kalksa da kafadan para kazansak hepimiz :( Mesleğim de belli zaten. Blog sitem acayip tuttu he :) #YazarımBEN olley!
Bora @abidik #YazarımBEN yazarım siz, yazarım onlar! Ahahaha :)
Cemre a. @mumaydın #HiçDurmadanTakipleşiyoruz #takipçiKAZAN #niyeTAKİPLEŞİYOZki yaa lütfen biri HEBELÖK dizisinin son bölümünde ne olduğunu söyleyebilir mi? Heyecandan uyuyamıyorum yahfs! #YazarımBEN
Gazeteci @egoist Aklıma ne gelirse #YazarımBEN. Çünkü çok akıllıyım. Dilbilgisi bilmeme gerenk yok, eski de kaldı onlar. Çekemeyenler anten taksın zuhaaaa… #benDEbağlaçlarıAYIRAMIYOM
Helifs köpük @Helifs_Köpük Aralık ayında hayvan haklarını daha bir inançla savunuyoruz. İnancı karıştırmayın. / In December, more than a conviction for animal rights advocate. Do not confuse faith. #GoogleINIyediğim #YazarımBEN
62 GENÇOKUR
Popili @yazarımsı
Bağlaçları ayırmayı bilmiyom daha ama bi gazete de köşe yazarı olmayı başardım. Yehuu! #YazarımBEN
63GENÇOKUR
bulmacabilmece
Ara bakalım belki bulabilirsin?
64 GENÇOKUR
ÇelişkiliifadelerOrhan, Konya’daki bir marketi soyduğu için yakalanır. Ancak Konya’daki marketçinin, Ankara’daki kuyumcunun ve Trabzon’daki tefecinin ifadeleri çelişmektedir. Bu işin içinden çıkmak da size düşer.
Marketçi: Soygunun 17 Haziran’da yapıldığı zaten kamera kayıtlarından belli. Orhan 18 Haziran’da Ankara’da görülmüş. 20 Haziran’da da Trabzon’da yakalandı.
Kuyumcu: Orhan 14 Haziran’da gelip benden bir kilo altın aldı. Dükkânın kamerasında görünmüyor çünkü ben altını bankadaki kasamdan alıp Orhan’a verdim. Kuyumcuda o kadar altın zaten yoktu. Biz dükkânda takı satıyoruz.
Tefeci: Orhan birkaç ay önce benden bir kilo altın karşılığında borç aldı. Ödemeyi en geç 20 Haziran’da yapacaktı. 13 Haziran’da beni aradı. “Borcumu para olarak ödesem olur mu?” diye sordu. Ben de “Olmaz, altın istiyorum!” dedim. 14 Haziran’da altınımı getirdi.
(Orhan marketi altın borcunu ödedikten sonra soymuş; Ankara’ya ve Trabzon’a da soygundan sonra tekrar gitmiş olabilir. Dolayısıyla ifade verenlerden hiçbirinin yalan söylediği iddia edilemez.)
" M Ü K E R R E M M E T E "
bulmacabilmece
65GENÇOKUR
GörevDağılımıBir alışveriş merkezi işletiyorsunuz. 7 personeliniz var. Bu personellere, özelliklerine göre yöneticilik, kasiyerlik ve mobilya,
bijuteri, kıyafet, beyaz eşya, oyuncak reyonlarının satış elemanlığı görevlerini dağıtmanız gerekiyor. Kime hangi görevi verirsiniz?
Ahmet: Yönetimde çok iyi. Mobilyada, kıyafette iyi. Kasada, beyaz eşyada vasat. Oyuncakta kötü. Bijuteride çok kötü.
Murat: Kasada, kıyafette çok iyi. Mobilyada iyi. Beyaz eşyada, oyuncakta vasat. Yönetimde, bijuteride kötü.
Selman: Kasada, oyuncakta çok iyi. Mobilyada, beyaz eşyada iyi. Kıyafette vasat. Yönetimde kötü. Bijuteride çok kötü.
Süleyman: Oyuncakta çok iyi. Mobilyada iyi. Kasada, beyaz eşyada vasat. Yönetimde, bijuteride, kıyafette kötü.
Nihat: Yönetimde, beyaz eşyada çok iyi. Mobilyada iyi. Kasada, bijuteride, oyuncakta vasat. Kıyafette kötü.
Mustafa: Yönetimde, mobilyada, beyaz eşyada iyi. Kasada, oyuncakta vasat. Kıyafette kötü. Bijuteride çok kötü.
Cemil: Mobilyada, kıyafette, beyaz eşyada iyi. Yönetimde, bijuteride, oyuncakta vasat. Kasada kötü.
(Buzdolaplarının yıllık masrafları ‘fiyat / tahmini ömür + yıllık enerji masrafı’ formülüyle kabaca hesaplanır. Buna göre CİM-2114, HA-9000, LAM-1110 500 TL yıllık masrafla en uygun dolaplardır. CİM-2114 hacmi 500 L olduğu için, HA-9000 garantisi 3 yıl olduğu için tercih edilmez. LAM-1110 alınır.)
(Ahmet-Yönetim, Murat-Kıyafet, Selman-Kasa, Süleyman-Oyuncak, Nihat-Beyaz Eşya, Mustafa-Mobilya, Cemil-Bijuteri)
Buzdolabına ihtiyacınız var. 600 litrelik hacim tam işinizi görüyor. Mutfağınıza renk olarak beyaz değil gri uyuyor. Tek kapılı değil çift kapılı dolapları seviyorsunuz. Yıllık enerji tüketimleri A sınıfı 100 TL, B sınıfı 200 TL, C sınıfı 300 TL, D sınıfı 400 TL şeklinde. Aşağıdaki özelliklere göre hangi buzdolabını satın almalısınız?
Buzdolabı tercihi
MARKA ENERJİ HACİM GARANTİ TAHMİNİ ÖMÜR RENK KAPI FİYAT
ELİF-8694 A 600 L 3 YIL 3 YIL GRİ TEK 1500 TL
CİM-2114 A 500 L 5 YIL 5 YIL GRİ ÇİFT 2000 TLSE-55 A 750 L 3 YIL 4 YIL GRİ ÇİFT 2000 TLNUN-101 B 900 L 5 YIL 5 YIL GRİ ÇİFT 2500 TL
HA-9000 B 600 L 3 YIL 7 YIL GRİ ÇİFT 2100 TL
VAV-4065 C 600 L 1 YIL 3 YIL BEYAZ ÇİFT 900 TL
LAM-1110 D 600 L 7 YIL 7 YIL GRİ ÇİFT 700 TL
66 GENÇOKUR
E Y L Ü L 2 0 1 3 • I S S N 1 3 0 2 - 5 0 7 4 • F İ YAT I 5 , 5 T LAY L I K TA S AV V U F Î D E R G İ • Y I L 1 5 • S AY I 1 7 7
EKİ
İLE
BİRL
İKTE
DERVİŞİN ASALETİ
BAŞKASININ HATASI VE BİZ
SEYYİD SIBGATULLAH ARVÂSÎ K.S.
YERİN ALTI-ÜSTÜ
BUNCA VARLIK VAR İKEN
BARIŞ VE HUZURUN CELLADI
ZULÜM
SEVDİKLERİNİZESOLMAYANBİR GÜL
AYLIK AİLE DERGİSİEYLÜL 2013YIL 8, SAYI 96FİYAT 5,5 TL
“PROJE ÇOCUK” OLANIN HALİ NİCEDİR?
KUTSAL TOPRAKLARDA ÇOCUK
EŞLERLERDEN BİRİ ÇOCUK İSTEMİYORSA
TEFLONAVEDA
DEMEK?
ÜNİVERSİTELİ
OLMAK