atatÜrk dÖnemİ eĞİtİm sİstemİ gelİŞmelere … Önk.pdf · atatürk dönemi eğitim...
TRANSCRIPT
The Journal of Academic Social Science Studies
International Journal of Social Science
Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS2995
Number: 37 , p. 511-530, Autumn I 2015
Yayın Süreci
Yayın Geliş Tarihi Yayınlanma Tarihi
08.07.2015 04.09.2015
ATATÜRK DÖNEMİ EĞİTİM SİSTEMİ GELİŞMELERE BİR
BAKIŞ LOOKING AT EDUCATION REFORMS WHICH HELD IN PERIOD OF
ATATURK Murat ÖNK
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özet
Mustafa Kemal Atatürk, sadece cumhuriyeti kurmakla kalmamış aynı zamanda
bir ulusu baştan yaratmış bir liderdir. Devrimlerinin en önemlisini de eğitim alanında
yaptıkları oluşturmaktadır. 1923 yılıyla başlayıp 1938 yılında Atatürk’ün ölümüne kadar
geçen dönemde bazı ülkelerde yıllar alacak değişimler bir gecede yapılmıştır.
Cumhuriyetin bu on beş yıllık çocukluk döneminde, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun
Kabülü, Heyet-i İlmiye Toplantıları, Harf Devrimleri, Millet Mektepleri, Halk evleri,
Üniversite Reformu, Okul müfredatlarının oluşturulması, yabancı aydınların gelmesi
gibi bir çok köklü değişim meydana gelmiştir.
Bu çalışmamızda Atatürk Dönemi Eğitim sistemine bakılacak, bu dönemde
yapılan eğitim reformları tartışılacaktır. Atatürk dönemindeki eğitim sisteminin iyi ve
kötü yanları vurgulanacaktır.
Anahtar Kelimeler: Mustafa Kemal, Eğitim, Cumhuriyet Dönemi, Eğitim
Sitemi
Abstract
Mustafa Kemal Atatürk did not only found republic, also he was a leader who
created a complete nation. He made lots of reforms and education is one of the most
significant of these reforms. Starting with 1923 until the death of Ataturk in 1938, the
changes which might be done in years, have done in one night.
In fifteen years of republic, there have been a lot of education reforms sucs as
“Monotheistic Education Act”, congresses of teachers, letters revolution, nation schools,
society schools, university reform, planning of school curriculums, visiting of foreign
intellectuals.
In this study, we will look at period of Atatürk’ education system and will
discuss education reforms which held in that period. In addition to these, this study will
emphasize on good and bad sides of the period of Atatürk’education system.
Key Words : Mustafa Kemal, Education, Rebuplic Age, Education System
512
Murat ÖNK
GİRİŞ
Eğitim ve öğretim insanoğlunun tarihin başlangıcından beri üzerinde titizlikle durduğu
en önemli konulardan biri olmuştur. Türk eğitim ve öğretim sistemini anlayabilmek, sorunlara
çözüm bulabilmek için geçmişte yapılan çalışmaları ve yaklaşımları incelemek gerekmektedir.
Geçmişte yapılan her türlü faaliyet bugüne olumlu yada olumsuz olarak etki bırakabilmektedir.
Bu kapsamda geçmişin çözümleri bugünün büyük sorunları olarak eğitim sisteminin önünde
durmaktadır. Ülkemizdeki eğitim ve öğretim pratikleri, 18. yüzyıldan günümüze kadar,
medeni batının görüş ve işleyişleri ekseninde bir yol izlemiştir.Türk eğitim ve öğretiminin
dünya kültüründen miras alması normal bir olgudur, fakat dış dünyanın değer ve yargılarını
da alarak kendi öz benliğini oluştururken bazı problemlerle karşılaşmış ve karşılaşmaya da
devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti ise, batının kültürüne, değer yargılarına uyum
çabalarında dünyaya bakışını, eğitim ve öğretim sistemini oluşturmaya çabalarken karşılaştığı
kültürel çatışmaların çözümünü, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte tek kültür yaratma çabasıyla
bütünleştirmiştir (Gülbahar, 2006).
Bugünkü Cumhuriyet’in sınırları, Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş
Savaşı ile geçen 1912-1922 yılları arasındaki on yıllık dönemde o zamana kadar ki en büyük
insan zayiatını ve ülkenin fiziksel olarak en büyük tahribatlarından birini yaşamıştır. Bu zaman
silsilesinde Anadolu’da nüfusun dörtte birine yakını savaşlarda eksilmiş, bazı bölgelerde bu
sayının yüzde altmışa çıktığı olmuştur. (Gürüz, 2008) Fert başına gelir 35 $ civarındadır.
Ülkenin sanayisi, endüstrisi, zanaatkarı yetişmiş insan gücü yoktu. Ülke her bakımdan yıkık ve
dökük durumdaydı. Fakat Atatürk ve silah arkadaşları cumhuriyet yolunda ulusal bilinç ve
egemenliğin, bu erdeme sahip olmanın ancak eğitimle olacağını biliyorlardı. (Sakaoğlu,
1992).Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda en büyük problemlerden biri nitekli insan gücü ve
kaynağı bulamamaktı. 1923 yılında on iki milyon civarında olduğu varsayılan ülke nüfusunun
sadece %11’i okuma yazma biliyordu. 1923 yılı sonu itibariyle ülkenin nitelikli insan gücü ve
okullaşma oranı şu şekildeydi (Gürüz, 2008):
Tablo 1.
1923 Yılı Eğitim ve Öğretim Olanakları
Seviye Okul Öğretmen Öğrenci
Okul öncesi 80 136 5880
İlkokul 48
94 10238 341941
Ortaokul 72 796 5905
Lise 23 513 1241
Mesleki ve Teknik Okul 64 583 6547
Üniversite 9 307 2914
Tablo 1. den de anlaşılacağı gibi, okullaşma oranı cumhuriyetin ilk yıllarında çok düşük
seviyelerdeydi. Toplam öğrencilerin nüfusa göre oranı % 3 seviyelerindeydi. 12 milyon olan
ülke nüfusunda ortalama 1 milyon kişi okur yazar sayılıyordu. 355 bin çocuk ve genç koşulları
ve olanakları birbirinden farklı ama ortak isimleri “mektep” olan eğitim ve öğretim
kurumlarına gidiyordu. Görevde toplam 12 bin civarında öğretmen vardı ve ancak 3-4 bini
öğretmen okulu, diğerleri ise medreseli veya ilkokul mezunu idi. (Sakaoğlu, 1992). Bütün bu
imkan ve olanaklar içinde medeni toplumlar seviyesine erişebilmek, ekonomik ve modern
kalkınmayı sağlamak için eğitim sistemi hızlı, çağın gereklerine uygun bir şekilde
dönüştürülmeliydi.
Atatürk Dönemi Eğitim Sistemi Gelişmelere Bir Bakış 513
Cumhuriyet Döneminde Eğitimin Resmi Amaç ve İlkeleri
Atatürk’e göre yapılacak devrimlerin, cumhuriyet yönetimi algısının yerleşmesinin ilk
koşulu, milli şuuru yüksek, eğitim seviyesi iyi, ulusal bilinci oluşmuş bireylerin
yetiştirilmesiydi. Bu maksatla da, eğitim sistemi medeni toplumların seviyesine uygun olarak
yeniden yapılandırılmalı, halkın tümüne ise yayılmalıydı. Yeni kurulmuş Türkiye
Cumhuriyeti’nin de ilk senelerinde hakim olan bu düşünce ile milli eğitim politikası esas olarak
üç konuya yönelmiştir. Bunlar;
1- Millî kültür birliğinin sağlanması,
2- Vatandaşlık eğitiminin ve ilköğretimin yaygınlaştırılması,
3-Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu eğitilmiş insan gücünün yetiştirilmesidir (Budak,2003).
Atatürk, kültür birliğinin oluşturulması, kültürün yaygınlaştırılmasında en önemli
aracın eğitim olduğunu ileri sürmüştür. Bu nedenden ötürü Atatürk, milli kültür birliğini
sağlamak amacına yönelik olarak eğitimin bu amaç doğrultusunda yapılandırılması gerektiğini
vurgulamıştır. Atatürk, temel hedeflerinin gerçekleştirilmesi, hem de bu hedeflere ulaştıracak
eğitim politikalarını tespit etmek için çağdaş eğitimcilere 1924–34 yılları arasında altı adet rapor
hazırlatmıştır. Hazırlanan bu raporlar doğrultusunda da, milli eğitimimizin çağdaş ilkelerini
ortaya koymuştur.
Atatürk’e göre eğitimimizin ilkeleri şu noktalarda olmalıdır (Adem, 2000):
1.Eğitim milli olmalıdır,
2.Eğitim bilimsel olmalıdır,
3.Eğitim laik olmalıdır,
4.Eğitim karma olmalıdır,
5.Eğitim uygulamalı olmalıdır.
Atatürk’ün belirlediği ilkelerle paralel olarak dönemin Eğitim Bakanı Vasfi Çınar 8
Eylül 1923 tarihli genelgesinde eğitim ve öğretimin temel amaçlarını şöyle özetler (Akyüz,
2012):
* Eğitimin ulusal temellere ve Batı toplumlarının uygulamalarını esas alması,
* Eğitim örgütü okulların insan davranışları, sosyal düzen kuralları, hijyen, intizam vs.
gibi konularda uygar ve örnek teşkil edecek bir yapıya kavuşturulması,
* Öğrencilerin fikren ve zihnen Cumhuriyet’e kendilerini adaması,
* Okulların vicdanen sorumlu ve bilinçli bireyler yetiştirmesi,
* Eğitim ve öğretimin pratik de uygulanabilir ve günlük yaşamda karşılığını bulabilir
bir duruma getirilmesi,
* Okulların bilim ve okuma ihtiyacı yaratması,
* Okullarca millete sağlığın öneminin ve değerinin kavratılmsı,
* Fiziki kabiliyetlerle zihni muhakemelelerin dengeli gelişiminin sağlanması,
* Çocuklara belli bir disiplin, tasarruf alışkanlıklarının kazandırılması.
Cumhuriyet ilan edildiğinde, Osmanlı Devletinden miras alınmış olan mektep-medrese
ikiliği değişmeden sürmekteydi. 20.yy. başından itibaren medreselerde yapılmaya çalışılan
iyiliştirme hareketleri de, bu çift başlılığı çözememişti. Bununla beraber, eğitimdeki problem
sadece çift başlılık değildi. Medeni toplumlar örnek alınarak kurulan yeni okullar arasında da
herhangi bir birlik ve düzende yoktu. Öncelikle ordunun ihtiyacını karşılamak üzere askeri
kurumlar askeri idadiler (liseler) ve askeri rüştiyeleri (ortaokul) teşkil etmişlerdi. Bunun
haricinde ülkedeki bakanlıklar ihtiyaç duydukları teknik ve uzman personeli yetiştirmek için
kendi okullarını kurmuşlardı. Devlet içindeki okullar, kendilerini kuran bakanlıklar tarafından
yönetiliyor ve teftiş ediliyordu. Bu anlamda da bir birlik yoktu. Harbiye Nezâreti askeri
okulları, Maarif-i Umûmiye Nezâreti öğretmen okullarını, Evkaf Nezâreti maliye okullarını,
514
Murat ÖNK
Ziraat Nezareti tarım personelini, Ticaret Nezareti ticaret personelini, Orman ve Maadin,
Nezâreti ise orman mühendislerini yetiştiriyordu.II. Meşrutiyetin ilanıyla bu ikiliklerin
giderilmesi için bazı önlemler alınsa da hepsinde sonuca tam erişilmemiştir. Askerî rüşdiyelerin
Maarif Nezâretine devredilmesi, bozulmak üzere olan medrese ve sıbyan mektebi vakıflarının
Maarife devredilmesi bu yönde yapılan çalışmalardır. Yapılan tüm çalışmalara rağmen eğitim
ve öğretimdeki çift başlılık sona erdirilememiş ve yapısal bozukluklar devam etmiştir. (Ergün,
2014)
Mustafa Kemal, daha 16–21 Temmuz 1920 tarihlerinde Ankara’da toplanan Maarif
Kongresi’nde toplumsal geri kalmışlığımızın temel nedeninin zamanın çok gerisinde kalmış
olan eğitim ve öğretim teknikleri olduğunu söylerek, milli eğitim sistemimizin batıl
inançlardan, eski fikir ve öğretilerden uzak hazırlanması gerektiği vurgulamıştır.
İzmir’de 1923 yılında millet ile yaptığı görüşmelerde, medreselerin ne kadar kötü ve
eski eğitim metotları ile yönetildiğinden bahsederek evkaf ve medreselere yönelik yapılması
düşünülen ıslah hareketlerine karşı çıkanlara kızarak şu şekilde sesleniyordu (Ergün, 2014):
“Milletimizin, memleketimizin, Darülirfanları bir olmalıdır. Bütün memleket evladı
kadın, erkek aynı surette oradan çıkmalıdır.”
Cumhuriyetin ilanı olan 1923 yılına gelindiğinde öğretimin birleştirilmesi hususu
tartışmalara açılarak ciddiyetle üzerinde durulmaya başlandı. “Muallime ve Muallimler
Dernegi”nin organize ettiği ulusal eğitim kongrelerinde de bu hususlar incelenmeye başlandı..
Kâzım Karabekir Pasa, bu konferanslardan birine katılarak eğitimde birlilk yaratılması
gerektiğinin üzerinde durarak, şu şekilde konuşmuştur (Ergün’den aktaran Topçu, 2007):
"Bir milletin terbiye-i bedeniye, terbiye-i fikriye ve ahlâkiyesinin birliği, düşünce
birliğini vücuda getirir…"
Aynı şekilde eski eğitim bakanlarından Hamdullah Suphi bu kongrelerde demeç
vererek, "mektep düşmanı" sıbyan ve medrese taraftarlarının yeni eğitime ve öğretmenlere
karşı halkı kışkırtmaya devam ettiklerini, ailenin okul eğitimine karışamayacağını belirterek
şöyle diyordu (Ergün, 2014):
"Ben bir tek maarif biliyorum; o da Devlet Maarifidir. İstikamet bir, emir bir, hedef bir,
maişet ve terakki bir olmalıdır."
Atatürk, büyük nutkunda 1923'leri anlatırken Cumhuriyetin ilânı, hilafetin ve Şer'iye
Vekâleti'nin kaldırılması, medreselerin ve tekkelerin kapatılması vs.. bazı hususların, câhil ve
gericilerin bütün milleti kıştırtmalarına yer vermemek için programlara konmadığını, bu
sorunları halletmek için münasip zamanı beklediğini anlatmıştır.(Topçu, 2007)
Tevhid-i Tedrisat Kanunun Kabulü (3 Mart 1924)
Genç Cumhuriyetin ve Türk Milletinin milli duygularla kalkınma hareketine
girebilmesi, bir an önce beraberliğini sağlayıp gelişebilmesinin ön koşulu bir an evvel eğitim
birliğinin sağlanmasıydı. Bu birliğin oluşturmanın temelleri 16 Temmuz 1921’de Ankara’da
toplanan Maarif Kongresinde atılmış, daha sonra ise 15 temmuz 1923 yılında gerçekleşen Birinci
Heyeti İlmiye Toplantısında milli eğitim, bütün hususları ile gözden geçirilmiş ve eğitimde
birliğin oluşturulması kararına varılmıştır. Fakat zamanın şartlarının uygun olmaması
nedeniyle bu düşüncelerin hayata geçirilmesi için en müsait zaman beklenmiştir.
1 Mart 1924’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış konuşmasında Cumhurreisi Gazi
Mustafa Kemal Paşa eğitim birliğine önemi ortaya çıkaran şu konuşmasını yapmıştır:
“Türkiye’nin eğitim ve öğretim politikasının tam ve hiçbir kuşkuya yer vermeyen bir
açıklıkla belirtilip uygulanması gereklidir. Bu politika, her anlamıyla milli bir kapsamda
olmalıdır…Memleket evladının birlikte ve eşit olarak edinmeye mecbur oldukları bilimler ve
fenler vardır. Yüksek meslek ve ihtisas erbabının ayrılabileceği eğitim dereceleri kadar eğitim
Atatürk Dönemi Eğitim Sistemi Gelişmelere Bir Bakış 515
ve öğretimde birlik sağlanması, sosyal yaşantının gelişmesi ve yükselmesi için önemlidir. Bu
sebeple Şer’iye Vekaleti ile Maarif Vekaleti’nin bu konuda fikir birliği yapması arzu
edilir…”(Sakaoğlu, 1992).
2 Mart 1924 tarihinde ise Cumhuriyet Halk Fırkası grubunda üç yasa tasarısı tartışılmış
ve karara bağlanarak, meclise gönderilmiştir. Ertesi günkü genel kurulda kabul edilen yasa
tasarıları şu şekildedir: “Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı'nın yurt dışına
çıkarılmasına ilişkin Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ve 53 arkadaşının yasa önerisi” “ Şeriye ve
Evkaf Bakanlıklarının kaldırılmasına ilişkin Siirt Mebusu Hulki Efendi ve 57 arkadaşının yasa
önerisi ve son olarak da Tevhid-i Tedrisat hakkındaki, Saruhan Mebusu Vasıf Bey ve 57
arkadaşının yasa önerileri şeklindedir.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun gerekçesi kısaca şu hususları içeriyordu: Bir devletin
genel eğitim siyasetinde, milli birlik ve beraberlik ancak öğretim birliği ile sağlanır. Devletteki
ikili öğrenim anlayışı giderilmelidir. Bu maksatla da öneri kabul edildiğinde memleketteki tüm
eğitim kurumları Maarif Vekaletinde olmalıdır.
Bu gerekçelerden sonra kanun oy çoklugu ile 3 Mart 1924’de 430 no ile kabul
edilmistir.Tevhid-i Tedrisat (eğitim ve öğretimin birleştirilmesi) Kanunu kabul edilen şekli ile
aşağıda verilmistir:
Madde 1- Türkiye dâhilinde bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye (öğretim ve bilim
kurumları) Maarif Vekâletine merbuttur (bağlıdır).
Madde 2 - Şer'iye ve Evkaf Vekâletine veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan
bilcümle medrese ve mektepler Maarif Vekâletine devir ve raptedilmistir (bağlanmıştır).
Madde 3- Şer'iye ve Evkaf Vekâleti bütçesinde mekatip ve medarise (okullar ve
medreseler) tahsis olunan mebaliğ (ödenekler) maarif bütçesine nakledilecektir.
Madde 4 -Maarif Vekâleti, yüksek diniyat mütehassısları yetiştirmek üzere
Darülfünunda (Üniversite) bir ilahiyat fakültesi tesis ve imamet ve hitabet (imamlık-hatiplik)
gibi hidematı diniyenin (din görevlilerinin) ifası vazifesi ile mükellef memurların yetişmesi için
de ayrı mektepler küşat edecektir (açacaktır).
Madde 5 - Bu kanunun neşri tarihinden itibaren terbiye ve tedrisat-ı umumiye (genel
öğretim) ile müştegil (uğraşmakta) olup şimdiye kadar Müdafaa-i Milliye’ye (Milli Savunmaya)
merbut (bağlı) olan askeri rüşti ve idadilerle (ortaokul ve liseler) Sıhhiye Vekâletine merbut
olan darüleytamlar (yetiştirme yurtları) bütçeleri ve heyeti talimiyeleri (öğretim kadroları) ile
beraber Maarif Vekâletine raptolunmustur (bağlanmıştır). Meskûr rüsti ve idadilerde bulunan
heyeti talimiyelerin cihet-i irtibatları (ilişki durumları) atiyen ait olacağı vekâletler arasında
tahvil ve tanzim (değiştirme ve düzenleme) edilecek ve o zamana kadar orduya mensup olan
muallimler orduya nispetlerini muhafaza edecektir.
Madde 6 - İşbu kanun tarih-i neşrinden(yayım tarihinden) itibaren muteberdir.
Madde 7 - İşbu kanunun icra-yı ahkâmına(hükümlerin yürütülmesine) İcra Vekilleri
Heyeti (Bakanlar Kurulu) memurdur (Sakaoğlu, 1992).
Tevhidi Tedrisat Kanunu sayesinde eğitim karmaşasına son verilmiştir; eğitim ve
öğretimin birleştirilmesi ve böylelikle Cumhuriyet rejiminin istediği insan tipinin aynı bakış
açısıyla yetiştirilmesi amaçlanmıştır. Atatürk, statükocu eğitim sistemini, Türk milletinin
gerilemesindeki en önemli etken olarak görmüştür. Ona göre bu eğitim, millete yabancı olan,
toplumun ihtiyaçlarına cevap veremeyen bir eğitim sistemidir.
Devrim dönemi ve yasası olması nedeniyle aslında ilk bakışta yasa çok radikaldir.
Askerli liseler ve ortaokullar dahil bütün okullar Maarif Vekaleti’ne bağlanmıştır. Fakat bir sene
sonra yapılan değişiklikle Harp Okulları ve diğer askeri okullar Milli Savunma Bakanlığı’na
bağlanmıştır.
516
Murat ÖNK
Bu yasayla beraber Türk eğitim tarihinin en uzun süredir gelen eğitim kurumu olan
medreselere son verilmiş, öğrencilere bulundukları yerlerin ilk, orta, liselerine geçmiş ve
öğretmenlerde istekleri doğrultusunda din öğretmeni olarak atanmışlardır. İmam hatip
mektepleri her hangi bir zorlama olmamasına karşın 1934 yılına kadar öğrencisizlikten
kapanmıştır. Eğitimde laiklik ilkesine doğru önemli bir adım atılmış fakat laiklik terimi anayasa
1937 yılında girmiştir.
Yasanın uygulanmaya başlaması ile beraber ilk üç yıl içersinde medreselerden gelen
alışkanlık olan arapça ve farsça öğretimine son verildi. Bu kanun ile yabancı devletlerin
kurduğu okullar da Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Ne azınlık ne de yabancı okullarına,
okul açma ve bu okulların yönetimi ile ilgili hiçbir ayrıcalık tanınmamıştır. Bu duruma, başta
Fransa olmak üzere, Türkiye sınırları içinde okulları bulunan yabancı devletler karşı çıksa da
kanunun uygulanmasında tereddüt edilmemiştir.
Tevhid-i Tedrisat’ın yürürlüğe girmesi ile başlayan Atatürk Döneminde (1924-1938) 14
Maarif Bakanı görev yapmıştır. Hamdullah Suphi dışında gerçek meslekleri asker, hekim,
hukukçu, diplomat, yönetici olan bakanlar olmuştur. Bu dönemde bu kadar sık bakan
değişmesinin nedeni Mustafa Kemal ile İsmet İnönü’nün eğitim konusunda tavizsiz
olmalarıdır. Bu aralık da en fazla görev yapan ve yeniliklerin yoğunlaştığı döneme denk gelen
isim Mustafa Necati’dir. Üç yıllık döneminde Harf İnkılabı dahil bir çok yenileşme yapılmıştır.
Cumhuriyetin ilk on beş yılında görev yapan bakanlar şu şekildedir: Vasıf Çınar (8.3.1924 –
21.11.1924), Şükrü Saraçoğlu (22.11.1924 – 3.3.1925), Hamdullah Suphi Tanrıöver (4.3.1925 –
19.12.1925), Mustafa Necati (20.12.1925 – 1.1.1929), Başvekil İsmet İnönü (vekaleten 1.1.1929 –
27.2.1929), Vasıf Çınar (28.2.1929 – 7.4.1929), Cemal Hüsnü Taray (10.4.1929 – 15.9.1930), Esat
Sagay (27.9.1930 – 18.9.1932), Dr. Reşit Galib (19.9.1932 – 13.8.1933), Dr. Refik Saydam (Vekil:
14.8.1933 – 26.10.1933), Hikmet Bayur (27.10.1933 – 8.7.1934), Abidin Özmen (9.7.1934 –
9.6.1935), Saffet Arıkan (10.6.1935 – 28.12.1938) (Sakaoğlu, 1992).
İkinci ve Üçüncü Heyeti İlmiyeler
Cumhuriyet ile beraber süregelen ıslah ve düzenleme programları içersinde en önemli
husus eğitim alanı ile ilgili olanlardı. Eğitimi çağın gereklerine uygun hale getirmek için bir çok
çaba harcanıyordu. Bu çabalar arasında “Heyet-i İlmiye” toplantıları da önemli bir paya
sahiptir. Bu toplantıların ilki 1923 Temmuz ayında, ikincisi 1924 Nisan ayında ve üçüncüsü ise
26 Aralık 1925 – 8 Ocak 1926 tarihlerinde toplanmıştır. Bu toplantılar sonucunda bazı temel
ilkeler ortaya konularak uygulamaya geçilmiştir. Öncelikle “İkinci Heyet-i İlmiye” de alınan
kararlar şu şekildedir:
• Zorunlu öğretimin altı yıldan beş yıla indirilecektir.
• Lise öğretiminin ilk üç yılının “kısm-ı evvel, ikinci üç yılının ise “kısm-ı sani” olacak
şekilde altı sene olması gereklidir. Böylece lise eğitimi yedi yıldan altı yıla indirilecektir.
• Liselerde öğretimin parasız olması, fakat şu an için zengin olan kimselerden bir
miktar para alınacaktır. Kız öğrencilerin eğitim gördüğü liselerde öğretim süresi bakımından
erkeklerle eşitlenmiştir.
• Tek devreli liselerde - ihtiyaca göre- erkekler için ticaret ve iktisat, kızlar için ev
idaresi kısımları açılacaktı.
• Öğretmen okullarının eğitim-öğretim süresi bes yıla çıkartılacak, programındaki
dersler arttırılacak, "İçtimaiyat" (sosyoloji) dersi eklenecekti. Köye giden öğretmenlere hukuk
bilgileri verilmesi için yüksek sınıflara "Hukuk" dersi konulacaktı. Ayrıca “Türk ve Ecnebi
Medeniyeti” dersi de okutulacaktı.
• İstanbul Erkek Muallim Mektebi'nin yüksek kısmının Dârülfünun'a bağlanıp,
"Yüksek Muallim Mektebi" adını alması kabul edilmişti.
Atatürk Dönemi Eğitim Sistemi Gelişmelere Bir Bakış 517
• İlköğretime yönelik kararlar da alınmış ve ilköğretimde haftalık ders saatinin 26 saat
olması kararlaştırılmıştır.
• Liselerin üst sınıfları için kitap yazdırılıması, yurt dışındaki kitapların çevrilmesi ve
tercüme ettirilmesi kararlaştırılmıştır (Ergün, 2014).
Bu kararlardan sonra ise, 1924 Ağustos ayında ilkokulların karma, kızlarında erkek
ortaokullarına devamı serbest oldu. 13 Mart 1925’de çıkartılan 439 sayılı “Orta Tedrisat
Muallimleri” kanunu ile öğretmenlik ayrı bir sınıf oldu. Yasadaki bu hususla ilgili maddeler:
1- Muallimlik, devletin umumi hizmetlerinden talim ve terbiye vazifesini üzerine alan
müstakil sınıf ve derecelere ayrılan bir meslektir.
2- Muallimler menşelerine ve bulundukları mektebin derecesine göre üç kısma ayrılır:
Yüksek tedrisat muallimleri, orta tedrisat muallimleri, ilk tedrisat muallimleri.
3- Orta tedrisat mektepleri ile Darülfünun ve Darülmuallimat muallimleri, Darülfünun,
yüksek ve orta darülmuallimat ve yüksek ihtisas mektepleri mezunlarından intihap olunur
(Sakaoğlu, 1992).
Bu kanunlardan sonra Eğitim Bakanı Mustafa Necati 26 Aralık 1925- 8 Ocak 1926
tarihlerinde “Üçüncü Heyet-i İlmiyeyi” toplamıştır. Bu toplantıda alınan kararlar kısaca şu
şekildedir:
• Devlet ve vilayet bütçelerinden eğitime ayrılan paraların uygun şekilde harcanması,
okulları genişletilmesi
• Liselerin belirli merkezlerde daha büyük olacak şekilde yapılması ve sayılarının
arttırılması
• Öğretmen okullarının belirli merkezlerde olması
• Meslek okullarının belirli merkezlerde toplanması
• Stajyer öğretmenlerin pedagojik formasyon kazanması için gerekli şartların
oluşturulması
• Öğretmenlerin özlük hakları için düzenlemelerin yapılması
• Eğitim ve öğretim işleriyle ilgilenecek bir “Milli Talim ve Terbiye Kurulu”nun
oluşturulması (Sakaoğlu, 1992).
Bu toplantıdan sonra 22 Mart 1926’da, 789 sayılı “Maarif Teşkilat Kanunu” kabul
edilmiştir. Bu Kanuna göre, eğitim ve öğretim işleri ile uğraşmak için “ Talim ve Terbiye
Dairesi” oluşturulmuştur. Bu oluşumdan sonra heyeti ilmiye toplantıları da fonksiyonunu
yitirmiş ve görevini bu daireye devretmiştir.
Bu toplantılardan sonra 1927 ve 1928 yıllarında din dersleri ilk ve ortaokulda asgari
düzeye indirilmiş, yaşlı ve çağın gereklerine uymayan öğretmenler emekliye sevkedilmiş,
ilkokullar dışında bütün okulların bütçesi devlete bağlanmış, okul kitaplarının ıslah çalışması
devam etmiş, Darülfünun’a bilimsel ve idari konularda özerklik tanınmıştır.
Harf Devrimi (1 Kasım 1928)
Türk Ulusunu medeni toplumların düzeyine ulaştırmak isteyen Türk İnkilabında
eğitim, kültür ve bilginin hızlı aktarımı çok önemliydi. Bu aktarma ise sadece uygun bir yazı ile
gerçekleşebilirdi. Yaklaşık bin yıldır kullanılan Arap Alfabesi güncelliğini yitirmiş, Türk
Milletinin isteklerine cevap veremez olmuştu. Bu nedenlerle Ataürk Türk dilinin gelişmesinde
harf değişikliğine gitmenin zaruretini anlamıştı. Bu kapsam da yeni bir alfabe hazırlanıp eğitim
ve öğretimde gelişme en yüksek seviyeye çıkarılmalıydı (Topçu, 2007).
1928 yılına gelindiğinde ülkedeki öğrenci durumu şu şekildeydi (Sakaoğlu, 1992):
518
Murat ÖNK
Tablo 2.
1928 Yılı Eğitim ve Öğretim Olanakları
Seviye Okul Öğretmen Öğrenci 1923-1928 Öğrenci
Artışı
İlkokul 8
812 12501 425997
84056 (%25)
Ortaokul 7
0 747 15135
9230 (%160)
Lise 1
9 597 1819
578 (%46)
Öğretmen Okulu 2
3 391 5022
2494 (%98)
Mesleki ve Teknik
Okul
1
8 307 2332
-1687 (%41 azalma)
Ülke Nüfusu: 13.648.270 Okur-Yazar Oranı: %10.6
Tablo 2. den de anlaşılacağı gibi beş yıllık süreçte okullaşma ve öğrenci sayısında
artmalar olmuşsa da okur-yazar oranı hâlâ çok düşük seviyelerdedir. Bu nedenle köklü bir
değişiklik yapmanın zamanı gelmiştir.
Harf Devrimini Hazırlayan Esaslar
İlk olarak Arap Harflerinin pratik de kullanımı ile ilgili problemler vardı. Arap alfabesi
ile Türkçe yazmak ya da yazılanı okumak inanılmaz zorluklar yaratmıştır. Arapçada Türkçede
kullanılan “p, ç, j, g, gibi harfler bulunmamaktadır; fakat Türk dilinde bu harflerin kullanımı
yaygındır.Ayrıca Arap alfabesinde büyük ve küçük harfler ayrı ayrı bulunmamaktadır.Bir harf
on, üç harf otuz biçime giriyor, otuz üç harfe yükseltilmiş Arap alfabesi doksan dokuz harfli
gibi oluyordu. Bir ilkokul ögrencisinin yalnızca alfabe ögrenmesi bile yıllarını alıyordu. Üstelik
yazısal alanda oluşan sıkıntılar sosyal ve medeni alanda da problemler oluşturmuştu. yasanan
bu zorluk toplumsal, kültürel alana da sıkıntılarını tasımıstı. Medreselerde Arap ulemaları ders
vermeye başlamış, Arap Kültürü yayılmıştı. Arapça ve Farsçadan oluşan Osmanlıca diye bir dil
gelişmişti. Bu dil ise halka inememiş ve Türkçenin etkisinin yıllarca gerilemesine yol açmıştı
(Topçu, 2007).
İkinci önemli husus ise Osmanlılar zamanından beri aydınlar arasında oluşmaya
başlayan alfabe tartışmaları idi. Çünkü Batı toplumlarında yeni okula başlayan bir çocuk en
fazla altı ayda okuma- yazma öğrenirken, Osmanlı okullarında ise yıllarca eğitim alsada en
fazla kendini anlatacak kadar öğrenim sağlanıyordu. Bu yavaş işleyen süreç Şinasi, Ali Suavi,
Namık Kemal gibi devrin aydınlarının dikkatinden kaçmamıştı ve hepside alfabeyi
suçluyorlardı. Ayrıca bu harflerle gazete dahi basmak çok zor oluyordu.
Latin Harflerinin Seçilme Nedeni
Latin alfabesi neredeyse 25 asırlık bir tarihe sahipti. Roma İmparatorluğu ile güçlenen
bu alfabe bütün Avrupa’ya ve Amerika Kıtasına dahi yayılmıştı. Bu nedenle evrensel geçerliliği
olan bir alfabe olmuştu. Osmanlı Devleti içinde elçiler ve temsilciler bu harflerle yazarak
Türkleri bu alfabe ile tanıştırmışlardır.
19. yy. da Osmanlı Devleti Dışişlerinde ve temsilciliklerinde Fransızca resmi dil, Latin
Harfleri de resmi yazı dili olarak kullanılıyordu. Osmanlıdaki bir çok banka yabancı kaynaklı
olduğu için bunların yazışmaları da hep bu şekilde yapılmaktaydı. Posta teşkilatında ise
evrensel normlara uymak için Latin harfleri kullanılıyordu. Bir çok devlet erkanı Latin
Harflerini kullanarak haberleşme sağlıyordu. Mesela, Mustafa Kemal Paşa Yazı Devrimi’nden
Atatürk Dönemi Eğitim Sistemi Gelişmelere Bir Bakış 519
önce Paris Esgüderi Esat Cemal Bey’in çektigi Cumhuriyet Bayramı kutlama mesajına şöyle
karşılık verilmiştir(Topçu, 2007):
“Ambassade de Turquie, Paris
(Türkiye Büyük Elçiligi, Paris)
DJUUMHOURIET BAYRAMININ YIL DUNUMU MUNASIBETILE
VOUKOUBOULAN TEBRIQUAT VE IZHAR BOUYOURULAN SAMIMI HISSIYATE
TAKDIMI TECHECCURAT EYLERIM
TURQOUIE REISI DJUMHORI
GAZI M. KEMAL”
Bütün bu maksatlarla yeni alfabenin olusturulması için, “Alfabe Encümeni”
kurulmuştu. Bu Encümen’de üçü mebus, üçü milli egitim bakanlığı görevlisi, üçü de dil uzmanı
olan, şu isimler görev yapmıştır: Falih Rıfkı (Atay), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Fazıl Ahmet
(Aykaç), Ahmet Cevat (Emre), Mehmet Emin (Erisirgil), Ragıp Hulusi (Özdem) Rusen
Esref(Ünaydın), İhsan (Sungu).Encümen çalısmalarını bir rapor halinde Mustafa Kemal’e
sundu. Bundan sonra ise 1 Kasım 1928’de 1353 sayılı “Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki
Hakkında Kanun” ile harf devrimi gerçekleşmiştir. Atatürk ise bu devrimle ilgili şu sözleri
sarfetmiştir (Ergün’den aktaran Topçu, 2007):
…“Çok işler yapılmıştır ama bugün yapmaya mecbur olduğumuz son değil, lakin çok
lüzumlu bir iş daha vardır: yeni Türk harflerini çabuk öğrenmelidir. Her vatandaşa, kadına,
erkeğe, hamala sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanperverlik ve milliyetperverlik vazifesi biliniz.
Bu vazifeyi yaparken düsününüz ki bir milletin, bir heyeti içtimaiyenin yüzde onu, yirmisi
okuma yazma bilir, yüzde sekseni, doksanı bilmezse bu ayıptır. Bundan insan olanlar utanmak
lazımdır.
Bu millet utanmak için yaratılmıs bir millet değildir; iftihar etmek için yaratılmıs,
tarihini iftiharlarla doldurmuş bir millettir. Fakat milletin yüzde sekseni okuma yazma
bilmiyorsa bu hata bizde değildir; Türkün seciyesini anlamayarak kafasını bir takım zincirlerle
saranlardadır. Artık mazinin hatıralarını kökünden temizlemek zamanındayız. Hataları tashih
edecegiz. Bu hataların tahsis olunmasında bütün vatandaşların faaliyetlerini isterim. En nihayet
bir sene, iki sene içinde bütün Türk heyeti içtimaiyesi yeni harfleri öğreneceklerdir. Milletimiz
yazısıyle kafasıyle bütün âlemi medeniyetin yanında olacağını gösterecektir.”
Harf devriminin daha ilk yıllarında okul ve öğrenci sayısının arttığı gözlenmiştir. Yeni
harflerin basım tekniğinde sağladığı kolaylık, dolayısıyla basılan kitap sayısında da artış
sağlamıştır. 1923–1928 yılları arasında yıllık kitap basım ortalaması 600 ile 800 arasındayken,
1931’de bu sayı 1000’e yaklaşmıştır (Ortaylı, 2002). Harf devriminin uygulamaya girmesiyle
1930’lu yılların başlarında okur-yazar nüfusunun da %19’a ulaştığı görülmüştür.
Millet Mektepleri
1928 yılında Latin Alfabesi’nin kabul edilmesinin sonrasında, yeni alfabenin öğretilmesi
ve okuma-yazma oranını arttırmak için 11 Kasım 1928’de “Millet Mektebi teşkilatına dair
Talimatname” Bakanlar Kurulu’nda kabul edilip yürürlüğe konmuştur. Bu talimatnamenin 1.
maddesinde amacı şu şekilde açıklanıyordu: “ …Türk Harflerinin kısa bir zamanda ve kolay bir
suretle her ferde okuyup yazabilmek mahiyetinden, Türk Milletinin azami surette istifadesini
temin etmek ve büyük halk kitlelerini süratle okur yazar hale getirmek” (Sakaoğlu, 1992). Bu
kapsamda ülkede okuma-yazma seferberliği başlatılmıştır. Millet Mektepleri ile okuma-yazma
hareketi genişlerken, gazeteler yeni harflerle basılmış ve devlet dairelerinde yazışmalar yeni
520
Murat ÖNK
harflerle yazılmaya başlamıştır.(Toprak, 2008). Millet Mektepleri sistemi üç aşamalı olarak
planlanmıştı (Sakaoğlu, 1992):
Bu aşamalardan ilki A Programı diye adlandırılır ve bu program ile okuma-yazma
öğretilmesi sağlanacaktır. B Programı ile A programını bitirenlere yaşamlarını ve işlerini devam
ettirebilmeleri için gereken temel bilgilerin verilmesi amaçlanmıştır. C Programı ile de B
programını bitiren bireylere daha üst seviyedeki bilgilerin kazandırılması şeklinde ifade
bulmuştu.
Millet Mektepleri Mustafa Kemal Paşa’nın başmuallimi kabul etmesi dolayısıyla büyük
bir etki gösterdi. Bu teşkilatın genel başkanı Maarif Vekili idi. Yaşı 15-45 arasında olan okula
gitmemiş herkes Millet Mektebinin öğrencisi olarak kabul gördüler. Askerde olanların ise
okuma – yazma bilen subay, çavuşlardan eğitim alması öngörüldü. Millet Mekteplerindeki
öğretmenlere ek ücret veriliyordu. Denetim ücretini ise Vilayetlerin maarif bütçeleri
karşılıyordu. Bu okullar kadınlara ve erkeklere ve karma olarak üç çeşit açılabilecekti. Cuma
günü dışında her gün bir saat ders yapılacaktı. Eğer bir günde daha fazla ders yapılabiliyorsa (2
saatten fazla olmaz) öğretim günleri haftada üç güne kadar indirilebiliyordu. Millet Mektepleri
her yıl 1 Kasımda büyük ve eğlenceli törenlerle açılıyordu. Dershanelerdeki öğretim dört ay
sürüyordu. Başarılı olanlara da diplomaları Mart ayı içinde veriliyordu. Tablo 3. de bu dönemle
ilgili sayısal bilgiler verilmiştir (Ergün, 2014):
Tablo 3.
1928-1935 Yılları Arasında Millet Mektepleri Hakkında Genel Sayısal Bilgiler
Halkevleri
Türk Ocaklarının, Türk Halk Bilgisi Derneği'nin ve Muallim Birliklerinin kapanmasına
müteakip, kapsamlı çalışmalar sonucunda 14 Merkez de 19 Şubat 1932’de açılmıştır. Bu
merkezler; Afyon, Ankara, Aydın, Bolu, Bursa, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Eminönü,
Eskişehir,Konya, Malatya, Samsundur. Daha sonra 1932-1952 yılları arasında 478 Halkevi, 4322
halk odası açılmıştır. Bu kuruluşların amacı, Atatürk Devrimlerini benimseterek, Cumhuriyetin
kültür faaliyetlerini sürdürmek, ulusu aynı ülküde buluşturmak, köylü- kentli, aydın-halk
ayrımını kaldırmaktı. (Sakaoğlu, 1992)
Mustafa Kemal ise halkevleri ile ilgili görüşlerini şu şekilde belirtiyordu(Ergün, 2014):
. . Köyler
Şehirler
Genel
. Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam Toplam
Dershane
sayısı
A 23748 4678 32403 9812 4198 14010 46.413
B 4678 1121 5799 4401 1101 5502 11.310
Öğretmen
sayısı
A 25848 3426 29274 9025 4923 13948 43.222
B 2955 497 3452 3518 1623 5141 8.593
Kayıtlı öğrenci
sayısı
A 998331 480361 1478692 346243 298457 644700 2.092.392
B 142193 42323 184516 130718 65641 196359 380.955
Belge alanı
öğrenci sayısı
A 493706 160136 653845 190852 125443 316295 970.140
B 90902 24737 115639 84200 41143 125343 240.982
Başarı
oranı %ı
A 49.9 33.3 41.6 55.1 42.0 48.6 46.4
B 64.0 58.8 64 64.9 63.2 64.0 63.4
Atatürk Dönemi Eğitim Sistemi Gelişmelere Bir Bakış 521
“Gençlik, istikbâlin ışığıdır. Gençlik, mütemadiyen gelişen ve yetiştiren bir çalışmanın
içinde yaşatılmalıdır. Milleti, şuurlu, birbirini anlayan, birbirini seven, ideale bağlı bir halk
kütlesi halinde teşkilâtlandırmak lâzımdır. En kuvvetli ders araçlarına ve yetişkin muallim
ordularına malik olmak kâfi değildir. Halkı yetiştirmek, halkı bir kütle haline getirmek için
ayrıca bir millî halk mesaisine ihtiyaç vardır. Silâh kuvvetinden, her türlü cebir ve madde
kuvvetinden daha müessir olan, fikir kuvvetidir. Milleti bu sahada yetiştireceğiz."
Halkevlerini, CHP açıyordu. Partinin yerel teşkilatları bir Halkevinin kurulması için
gerekli olan tesisleri, kolları, bütçeyi, üyeleri vs. hazırladıktan sonra Partinin genel yönetim
kuruluna başvuruyor, partinin Genel Yönetim Kurulu açma izni verince, o yılın 19 şubatında
Halkevi açılıyordu. 19 şubatı takip eden ilk Pazar günü eski Halkevlerinin kuruluş
yıldönümleri, yenilerinin açılışları törenlerle kutlanıyordu. (Ergün, 2014)
Halkevlerinin kuruluş esasları 1932 yılında çıkarılan Halkevleri Talimatnamesi'nde
belirleniyordu. Halkevleri CHP'ye kayıtlı olan ve olmayan bütün vatandaşlara açıktı, hattâ
memurlar dahi bu evlere üye olabiliyorlardı. Ancak Halkevi Yönetim Kurulu üyeleri ve çalışma
kollarının yönetim komiteleri parti üyelerinden oluşacaktı. Bir Halkevi kurulurken, 9 çalışma
kolundan en az üç kol ile çalışmaya hazır bulunması gerekiyordu. Bu 9 kol şunlardı: Dil-Tarih-
Edebiyat, Ar (sanat), Temsil, Sosyal Yardım, Halk Dersaneleri, Spor, Kitapsaray ve yayın,
Köycülük, Müze ve Sergi (Sakaoğlu, 1992).
Atatürk Dönemi (1923-1938) Okullar ve Programlar
Okul Öncesi Eğitimi ve Programı
Okul öncesi eğitimi Cumhuriyet’in ilk yıllarında yavaş bir gelişme kaydetmiştir. 1932 -
1933 yıllarında yapılan bir sayıma göre 92 okul, 32 öğretmen ve 3895 öğrenci bulunmaktadır.
(Akyüz, 2012) Bu dönemde daha çok ilköğretim eğitimine önem verildiğinden okul öncesi
eğitimi büyük kentlerde, isteğe bağlı çoğu zaman özel okullarda verilen bir eğitim olmuştur.
İlkokul Eğitimi ve Programı
1924 Anayasası 87. maddesi içeriğince ilköğretim zorunlu ve devlet okullarında
parasızdı. Anayasaya uygun olarak 22 Mart 1926 tarihinde çıkarılan 789 sayılı “Maarif
Teşkilatına Dair” Kanunun 6. maddesinde de şu hüküm bulunmaktaydı: “İlköğretim çağındaki
çocuklar meslek mekteplerine giremezler. İlköğrenim çağını geçirmiş ve hiç öğrenim görmemiş
çocukları alan kurumlar bunlara ilköğrenim de vermeğe mecburdurlar.”(Akyüz, 2012)
Cumhuriyet döneminde ilk yıllarda iki türlü ilkokul eğitimi verilmekteydi. Şehir
okullarında 5 yıllık bir eğitim, köy okullarında ise 3 yıllık olarak okutulmaktaydı. Köy
ilkokulları 1939 yılındaki I. Eğitim Şurasında beş yıla çıkartılmışlardır. Bu dönemde uzun
seneler boyunca köylerin çoğuna okul yapılamamış, öğretmen gönderilememiştir. Eğitim
Bakanı Saffet Arıkan’ın 1936 yılında yaptığı açıklama bu durumu özetler niteliktedir: “ …40 bin
köyden 35 bininde okul ve öğretmen yoktur. Okulu olan köylerin bazılarında ise ilköğretim
ancak 3 yıldır.” (Akyüz, 2012)
İlkokul programları ayrıntılı değişikliklerini 1926 ve 1936 yıllarında yaşamıştır.
İlkokullarda 1926 yılında o seneye kadar okutulan Ahlak ve Malumat-ı Vataniye dersi yerine
Hayat Bilgisi dersi getirilmiş, Türkçe, Tarih ve Coğrafya ders saatleri arttırılmıştır. Din dersleri
ise birinci ve ikinci sınıflardan kaldırılmış, 1930 yılında ise sadece beşinci sınıflarda kalmıştır.
1936 yılında ise şehir ve köy okulları için programlar gözden geçirilerek tekrar ayrıntılı
programlar hazırlanmıştır: (Sakaoğlu, 1992).
522
Murat ÖNK
Tablo 4.
1936 Yılında Şehir İlkokullarının Haftalık Ders Programı
Ders SINIF
I. II. III. IV. V
Türkçe 10 7 7 6 6
Tarih - - - 2 2
Coğrafya - - - 2 2
Yurt Bilgisi - - - 2 1
Tabiat Bilgisi - - - 3 3
Hayat Bilgisi 5 6 7 - -
Aile Bilgisi - - - 2 2
Aritmetik – Geometri 4 4 4 4 5
Resim-iş 4 4 4 2 2
Yazı - 2 1 1 1
Müzik 1 1 1 1 1
Cimnastik 2 2 2 1 1
Toplam 26 26 26 26 26
Tablo 5.
1936 Yılında Köy İlkokullarının Haftalık Ders Programı
Ders SINIF
I. II. III. IV. V
Türkçe 10 9 8 5 5
Tarih - - - 2 2
Coğrafya - - - 2 2
Yurt Bilgisi - - - 2 1
Tabiat Bilgisi - - - 2 2
Hayat Bilgisi 3 3 4 - -
Aile Bilgisi - - - 1 1
Aritmetik – Geometri 4 4 4 3 3
Resim-iş 1 1 1 1 1
Yazı - 1 1 1 1
Toplam 18 18 18 18 18
Bu dönemde ilkokul çocuklarının hep bir ağızdan okuması için 1933 yılında Bakan Dr.
Reşit Galip tarafından bir and yazılmıştır. Bu and şu şekildedir: “Türküm, doğruyum,
çalışkanım. Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden
çok sevmektir. Ülküm: Yükselmek, İleri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun .”
(Akyüz, 2012)
Ortaöğretim Eğitimi ve Programı
Atatürk döneminde ortaöğretim programları sık değişmiştir. 1923, 1926, 1927, 1931,
1934, 1937 yıllarında değişiklikler olmuştur. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki ortaöğretim
kurumlarını ise ortaokullar, liseler ve öğretmen liseleri oluşturmuştur. Bu dönemdeki
gelişmeleri ise kısaca şöyle özetleyebiliriz. 1 Eylül 1924 yılından başlayarak eski tek devreli
idadilere “orta mektep”, buna dayalı olarak 3 yıllık genel kültür veren resmi okullara da “lise”
denmiştir. 1928 yılında ise harf devrimi ile beraber, 1929 yılından geçerli olacak şekilde Arapça
ve Farsça dersleri kaldırılmış, bu derslerin yerine ikinci bir yabancı dil uygulamasına
Atatürk Dönemi Eğitim Sistemi Gelişmelere Bir Bakış 523
gidilmiştir. Fakat dönemin şartlarının iyi olmamasından dolayı kalifiye öğretmen bulunamamış
ve 1933 yılında bu uygulama da kaldırılmıştır. 1930 – 1931 yılında ise büyük değişikliklere
gidilerek eğitim programları yeni baştan inşaa edilmiştir. Bu dönemde en önemli değişiklik
“Tarih” derslerinde yapılmıştır. Bu alanda Türk ırkının üstünlüğünü ve büyüklüğünü gösteren
yazılar gelmiştir. Ayrıca yine bu dönemde Fizik, Kimya, Tabii İlimler birleştirilerek Fen Bilgisi
dersi adını almıştır. (Sakaoğlu, 1992)
1934 yılına gelindiğinde ise felsefe ve estetik derslere ağırlık kaymıştır. Edebiyat
dersleri batı edebiyatını örnek alacak şekilde yenilenmiştir. 1937 yılına gelindiğinde ise;
ortaokullarda fizik ve kimyanın ayrı dersler olarak okutulmasına, Biyoloji dersi yerine ise Tabii
İlimler dersinin konulduğu görülmektedir. Bu dönemde belki en iyi uygulamalardan biri olan,
ilkokul eğitimi üzerine köyde yetişmiş çocukları üç yılda “köy öğretmeni” yapan köy muallim
mektepleri ise 1933 yılında kapatılmıştır. Bu kapsamda Atatürk Döneminin sonuna gelindiği
zaman olan 1937 yılındaki ortaokul, lise ve muallim mekteplerinin ders planları aşağıdaki gibi
olmuştur: (Sakaoğlu, 1992)
Tablo 6.
1937 Yılında Ortaokulların Haftalık Ders Programı
Ders I. II. III.
Türkçe 5 4 4
Tarih 2 2 2
Coğrafya 2 2 2
Yurt Bilgisi - 2 2
Fen Bilgisi ve Kimya - - 3
Tabii ilimler 3 - -
Fizik - 3 -
Biyoloji-Hıfzı Sıhha - 2 3
Matematik 5 4 4
Yabancı dil 5 4 4
El yazısı 2 - -
Jimnastik 1 1 1
Resim 1 1 1
Müzik 1 1 1
Askerlik - 2 2
Dikiş-Biçki 2 1 -
Ev idaresi - 1 -
Çocuk Bakımı - - 1
Serbest saat 2 - -
Toplam 29 29 29
Atatürk döneminde ortaokullarda haftalık 29 saat ders verilmekteydi. Tablodan da
anlaşılacağı üzere Türkçe, Matematik ve Yabancı Dil öğrenimi en çok önem verilen konular
olarak göze çarpmaktadır. Bu derslerin yanısıra çocuk, bakımı, dikiş-biçki, ev idaresi gibi
günlük hayatta kullanılması düşünülen hususlarda öğretilmektedir.
524
Murat ÖNK
Tablo 7.
1937 Yılında Liselerin Haftalık Ders Programı
Ders I. II. III*.
Edebiyat (Türkçe) 3 3 2/5
Filozofi ve Sosyoloji - - 3/7
Coğrafya 2 2 3/1
Psikoloji - 2 -
Fizik 2 2 2/1
Tabii ilimler 3 2 1/1
Fizik Lab. 1 1 1/1
Kimya 2 2 2/1
Matematik 5 4 8/2
Yabancı dil 5 5 3/5
Tarih 2 2 1/3
Jimnastik 1 1 1/1
Kimya Lab. 1 1 1/1
Askerlik (Erkek) 2 2 2/2
Askerlik (Kız) 1 1 1/1
Laboratuvar (Kız) 1 1 1/1
Toplam 29 29 30/30
* Son sınıflar Fen ve Edebiyat şubelerine ayrılır.
Atatürk döneminde liselerde 1. ve 2. sınıflarda 29, son sınıflarda ise 30 saat ders
işlenmekteydi. Bu dönemde edebiyat, matematik ve yabancı dil eğitimine ağırlık verildiği
görülmektedir. Lise müfredatında sosyoloji dersinin olması dikkat çekicidir. Lise eğitimi olması
dolayısıyla sayısal ve sözel daha teknik derslerde artmalar olduğu anlaşılmaktadır. Yine bu
kapsamda laboratuar derslerinde ise uygulamalı eğitimin verilmek istendiği ders programında
farkedilebilir.
Tablo 8.
1937 Yılında Muallim Mekteplerinin Haftalık Ders Programı
Ders I. II. III.
Edebiyat 3 2 2
Pedagoji - 2 1
Coğrafya 2 2 2
Psikoloji 2 2 -
Sosyoloji - - 2
Fizik – Kimya 4 4 -
Tabii Bilimler ve Sağlık Bilimleri 2 2 3
Terbiye Tarihi - - 2
Tedris Usulü ve Tatbikatı - 2 7
Okul Sağlığı Bilgisi - - 1
Yabancı dil 3 2 -
Tarih 2 2 2
Jimnastik 1 1 1
Riyaziye 4 4 1
Askerlik (Erkek), biçki dikiş (kız) 2 2 2
Resim 1 1 1
Elişi 2 1 1
Atatürk Dönemi Eğitim Sistemi Gelişmelere Bir Bakış 525
Müzik 1 1 1
Toplam 29 29 29
Atatürk döneminde öğretmen okullarının programına bakıldığında pedagoji, terbiye
tarihi, tedris usulü ve tatbikatı, okul sağlığı gibi öğretmen yetiştirmeye yönelik derslerin yoğun
olarak verildiği görülebilir. Bu dönemde liselerle standart olması için haftalık 29 ders saati
uygulaması vardır.
Mesleki ve Teknik Eğitim Programı
Mesleki ve Teknik öğretim okulları Cumhuriyet’in ilk yıllarında esas önemin okuma
yazma seferberliği ve ilköğretime verilmesi nedeniyle bir duraksama yaşamıştır. Daha sonra
ise yabancı uzmanların raporları, meslek eğitiminin öneminin kavranması ile beraber 1935
yılından sonra atılıma geçmiştir. Bu kapsamda ilk olarak Ankara’da kızlar için 1934 yılında Kız
Meslek Muallim Mektebi, 1936 yılında ise demircilik ve ağaç işleri öğretmenleri için Erkek
Teknik Öğretmen Okulu açılmıştır. Daha sonra ise diğer illerde de bu tip okullar açıldı. 1938
yılına gelindiğinde bu Erkek, Kız Sanat ve Teknik, Sağlık, Ticaret,Tarım ve vb. mesleki
okullarda okuyan öğrenci sayısı 9390 olmuştur. (Sakaoğlu, 1992)
Bu okullardaki en büyük problem, buraya başvuran öğrenciler genellikle yoksul, yetim
gibi kısa zamanda iş sahibi olmak isteyenler öğrencilerdi. Fakat okul giderleri ise zamanın
şartlarına göre çok yüksekti. 1935’de döner sermaye ile bu sakınca giderilmeye çalışılsa da tam
başarılı olamamıştır.
Yükseköğretim Eğitim ve Programı
Darülfünundan Üniversiteye Dönüşüm
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte ülkenin tek yükseköğrenim kurumu olan Darülfünun’a
1924 yılında “tüzel kişilik tanınmıştı.” 1933 yılına kadar ise Darülfünun’un kendinden beklenen
işlevleri yerine getiremediği kabul edilmiş ve temelde iki konuda eleştirilmiştir:
1. Devrimlere karşı olumsuz bir tavır almıştır.
2. Ciddi, topluma faydalı olacak çalışmalardan uzak kalmıştır. (Akyüz, 2012)
Bu nedenlerle bir üniversite ıslahı zaruri gözükmüştür. Bu maksatla da İsveçli Prof.
Malche çağrılmış ve raporlar hazırlatılmıştır. Bu raporlarda Malche, gelişme için önce dil
derslerine ağırlık verilmesini, öğretim üyelerinin derecelerinin düzeltilmesini, bilimsel
araştırmalaruı yapılmasını, özellikle öğrencilerin araştırma yapmaları, öğrenci alımında
yarışmalar yapılmasını, ödüller verilmesini, üniversite spor teşkilâtının, pansiyon ve
restoranların yapılmasını, üniversite ile aydınlar arasında bağ kuracak bir mezunlar derneği
kurulmasını, sık sık kongre ve konferanslar düzenlenmesini, lise ve ortaokul öğretmenlerine
meslekî kurs ve seminerler düzenlenmesini vs.. istemiştir. (Ergün, 2014)
Bu çalışmalar üzerine hükümet 31.5.1933’te 2252 sayılı yasa ile Darülfünun’u
kapatmıştır. 1.8.1933’te ise İstanbul Üniversitesi kuruluşuna geçilmiştir. Eski müderrislerden
seçilen ve Almanya’dan geçen çoğu Musevi yabancı profesörlerle o günlerde meşhur olan
deyişiyle “ Berlin dışında en büyük Alman Üniversitesi” kuruldu. (Sakaoğlu, 1992)
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip, Dârülfünun'u yıkma nedenlerini şöyle izah
ediyordu: (Ergün, 2014)
"Memlekette siyasî, içtimaî, büyük inkılâplar oldu. Dârülfünun bunlara karşı bîtaraf bir
müşahit kaldı. İktisadî sahada esaslı hareketler oldu. Dârülfünun bunlardan habersiz göründü.
Hukukta radikal değişiklikler oldu. Dârülfünun yalnız yeni, kanunları tedrisat programına
almakla iktifa etti. Harf inkılâbı oldu, özdil hareketi başladı; Dârülfünun hiç tınmadı. Yeni bir
tarih telakkisi millî bir hareket halinde bütün ülkeyi sardı. Dârülfünunda buna bir alâkca
uyanıdırabilmek için üç yıl kadar beklemek ve uğraşmak lâzımı geldi. İstanbul Dârülfünunu
526
Murat ÖNK
artık durmuştu, kendisine kapanmıştı, vüstaî bir tecerrüt içinde haricî âlemden elini ayağını
çekmişti."
Üniversite reformu ile ilgili olarak Gazi Mustafa Kernal de TBMM'nin 1933 yılını açış
nutkunda, Devletin üniversite konusundaki kararlılığını şöyle dile getiriyordu:
"Üniversite tesisine verdiğimiz ehemmiyeti beyan etmek isterim. Yarım tedbirleriıi kısır
olduğuna şüphe yoktur. Bütün işlerimizde olduğu gibi Maarifte ve kurulan üniversitede
radikal tedbirlerle yürümek kat'î kararımızdır." (Ergün, 2014)
1933 yılında yapılan Üniversite reformunun temel özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:
(Akyüz, 2012)
1. Üniversitenin idari özerkliği kalkmış ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır.
2. Eski Darülfünun hocaları yeni üniversitede yer bulamamış, 151 eski hocadan sadece
59’u yeni üniversitede yer edinebilmiştir. Üniversitenin öğretim elemanları başka kaynaklardan
sağlanmıştır.
a) Batı ülkelerinde okuyan ve yurda dönenler herhangi bir doktora kıstası olmadan
doçent olmuşlardır.
b) Almanya’dan kaçıp gelen Almanlar ve Avrupalı profesörlere imkan doğmuştur.
3. Üniversite, Fakülte, Rektör vb. terimler bu dönemde dilde yer bulmuştur.
4. Üniversitenin işleyişi ve programları denetlenmeye başlanmıştır.
5. Üniversite ile milleti kaynaştırmak için, öğretim görevlileri konferaslar, bildiriler
yapmışlardır.
1933 yılı sonunda Türk ve yabancı oluşlarına göre üniversitenin öğretim üyeleri
durumu şöyle idi: (Ergün, 2014)
Tablo 9.
1933 Yılı İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Durumu
Öğretim Üyesi Tür
k Yabancı Toplam
Ordinaryüs profesör 27 38 65
Profesör 18 4 22
Doçent 93 - 93
Toplam 138 42 180
Ankara Üniversitesi Kurulma Çalışmaları
TBMM hükûmetleri de 1922 yılında Ankara'da bir "Hukuk Mektebi" açılması için
girişimlerde bulunmuştu. Ama "Ankara Leylî Hukuk Mektebi" ancak 1925 yılında "Adliye
Hukuk Mektebi" adıyla açılabilmiştir. Ankara'da bir Hukuk Fakültesi gibi görünen bu kurum,
1934 bütçe yasalarında da "Ankara Leylî Hukuk Fakültesi" diye anılmaya başlanmıştır. (Ergün,
2014)
Bunun yanında 1928 ilkbaharında Ankara'ya gelen 11 Alman öğretim üyesi, 1930 yılına
kadarki çalışmaları sonunda "Ankara Yüksek Ziraat Mektebi"ni kurmuşlardır.
1935 yılında da "Bir taraftan Türk kültürünü bilgi metodu ile işleyecek bir tetkik ve
araştırma müessesesine olan ihtiyaç, diğer taraftan orta tahsil müesseselerimize ulusal dil ve
tarihimizin ilmî ve en yeni telakkilerine göre hazırlanmış muallim yetiştirmek ve bugünkü
muallimlerin bu yönden bilgilerini tamamlamak" için, Ankara da "Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi" kurulmuştur. Fakültenin kuruluş yasası Meclis'te görüşülürken, ilerde bir "Ankara
Üniversitesi" kurulması dileğinde de bulunuluyordu.
Atatürk Dönemi Eğitim Sistemi Gelişmelere Bir Bakış 527
Bu arada İstanbul'da bir türlü kendisine uygun bir bina bulunamayan Mülkiye Mektebi
için Ankara'da bir bina yaptırılarak, bu okul 1935 yılında Ankara'ya taşınmış ve "Siyasal Bilgiler
Okulu" adını almıştır.
Ankara'da bir Tıp Fakültesi kurulması ise Başbakanlıkça öteden beri istenmekte, Sıhhat
ve İçtimaî Muavenet Vekilliği de bu konuda imkânlar araştırmakta idi. Hattâ 1934 yılında
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, kendi öğrenci sayıları çok arttığından ve öğretim
güçlüğünden, Ankara'da da bir Tıp Fakültesi kurulması hakkında hükûmete rapor vermişti.
Nihayet 1937 yılında Sıhhat ve İçtimâî Muavenet Vekilliği, Ankara Tıp Fakültesi yasa
tasarısını Meclis'e sunmuş ve yasa da çıkmıştır. Ancak İkinci Dünya Savaşının çıkması ve malî
nedenlerden dolayı bu Fakültenin kuruluşu 1945 yılına kaldı. Sonuç olarak, Ankara
Üniversitesinin temelleri Atatürk döneminde atılmış, hattâ bina da bir hayli yükselmiştir.
(Ergün, 2014)
Azınlık ve Yabancı Okulların Eğitim ve Programı
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Türkçe eğitiminin zorunlu tutulması, din
propogandalarına izin verilmemesi, devlet eğitim kurumlarının parasız olması, programlarının
hükümetle parale olması gibi nedenlerden dolayı yabancı okulları önemini yitirmiştir. Bu
nedenle bir bir kapanıp sayıları azalmıştır. 1938 yılında yabancı ve azınlık okullarında toplam
30 bin dolayında öğrenci okumakta, 2 bin kadar öğretmen görev yapmaktadır. (Sakaoğlu, 1992)
Cumhuriyetin İlk On Beş Yilinda Gelen Yabancı Eğitim Uzmanları
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, devrim çalışmaları ile birlikte neredeyse tüm sosyal
kurumların işleyiş ve yapısını değiştirmiş, eğitim reformlarını yaparken de gelişmiş ülkelerin ve
batı medeniyetinin eğitim sistemlerini ve politikalarını takip etmiştir. Cumhurreis Atatürk ve
arkadaşları ülkenin kalkınmasının temel şartının eğitim olduğunu düşünerek eğitim
reformlarını gerçekleştirmek için zaman zaman yabancı uzmanlardan yardım talep etmişlerdir.
John Dewey
Eğitim alanında araştırma yapmak üzere, ülkeye davet edilen ilk yabancı uzman John
Dewey olmuştur. 1923 yılında Atatürk‟ün isteğiyle, dönemin Maarif Vekili (Millî Eğitim
Bakanı) İsmail Safa (Özler) Bey tarafından yazılan bir mektupla Türkiye’ye davet edilen ve 19
Temmuz 1924 tarihinde, Vasfi Çınar Bey‟in bakanlığı döneminde ülkeye gelen Dewey, burada
iki ay süren bir inceleme yapmıştır. Çalışmalarına eğitimin amaç ve hedeflerini belirleyerek
başlayan Dewey’e göre eğitimin amaç ve hedefleri dikkate alınmadığı takdirde, bulunan
çözümler geçici olacak ve eğitim sistemine katkıda bulunmayacaktır (Yıldız, 2014) Dewey,
Türkiye için uzun soluklu bir eğitim sistemi yapılanması öngörmüş ve raporunda, ülkenin
eğitim sistemi için yapılması gerekenleri adım adım açıklamıştır. Bu anlamda gerçekleştirilecek
ilk adımın, eğtimin amaç ve hedeflerini belirlemek olduğunu söyleyen Dewey, Türkiye‟nin
eğitim sistemine yönelik çalışmalarında bilimsel bir yöntem izlemiştir.
Dewey, İstanbul Darülfünunu‟nda, ortaöğretim kurumlarında, öğretmen okullarında,
meslekî derneklerde incelemeler yapmış ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bu konuda yapacaklarını
içeren iki rapor vermiştir. Bunlardan biri, bir rapor olmaktan ziyade, Dewey’in henüz
Türkiye’de iken verdiği ve bütçeye acele olarak konulması gereken birtakım ödenekler ile bu
ödeneklerin hangi konular için harcanacağını gösteren bir muhtıra niteliğindedir. Diğeri ise,
Dewey’in Amerika’ya döndükten sonra yazdığı otuz sayfalık asıl rapordur. (Yıldız, 2014)
Raporda belirtilen esaslar şu şekildedir: (Ergün, 2014)
* Öğrencilerin köylerle, hayat ve çevre ile sürekli bağlantısı sağlanmalıdır.
*Ortaöğretim üniversiteye öğrenci göndermese bile, çocukları bir mesleğe
hazırlamalıdır.
528
Murat ÖNK
*Eğitim programları derslerin fazla ayrıntılarına girmemeli; sadece esasları göstermeli,
ayrıntıları çevre şartları belirlemelidir.
* Ortaokullar yatılı olmalı ve millî birliği sağlayıcı esaslar orada verilmelidir.
* Batı ülkelerine yalnız öğrenciler değil, öğretmen grupları da gönderilmelidir.
* Eğitim için çeşitli ülkelerden kısa süreli uzmanlar getirmelidir. Yüksek okullar ve
üniversite için de öğretmen ve öğretim üyeleri getirtilmelidir.
*Türkiye'nin en önemli ve âcil eğitim sorunu, öğretmenlerdir. Öğretmenler yalnız ders
konularında değil, genel olarak eğitimin ana konusu olan çocuk ve insan üzerinde etraflı bilgiye
sahip olmalıdırlar.
John Dewey Raporu, kendisini çağıran Bakan ve ondan sonraki Bakanlar döneminde
değil, tâ 1926'da Necati Bey'in bakanlığı sırasında uygulanmaya konulmuştur.
Alfred Kühne
Kühne, Alman Ticaret Bakanlığı ileri gelenlerinden ve Berlin'deki büyük bir meslek
okulunun kurucusu idi. Ekim 1925 başlarında Türkiye'ye gelmiş, Ankara, Eskişehir, Bursa,
İzmir ve İstanbul'daki meslek okullarında ve "Hayat Mektepleri"nde incelemeler yapmıştır.
Bakanlığa verdiği Raporda ise, şu hususlar üzerinde duruyordu:
* Meslekî eğitimde en önemli nokta, ilkokul öğretmenlerinin pratik hayat görevlerini
idrak edip öğrencileri meslek fikri ile eğitmeleridir. Bu öğretmenler, öğrencileri meslek seçimine
yönlendirmelidirler.
* Türkiye'de eğitim hayatı çok hızlı değişiyor; istikrar olmadan bir şey yapılamaz.
El sanatkârları yetiştirmede Türk okulları başarılı sayılabilirlar, ancak teknisyen
yetiştirecek pek az kurum var.Bir Makina İnşaatı Okulu kurulmalıdır.
* Bir Süsleme Sanatları Okulu açılıp, İstanbul Yüksek Mühendis Mektebi ıslah
edilmelidir. Ticaret okullarının donatımları eksiktir, öğretmenleri özel olarak yetiştirilmelidir.
Ev İdareciliği okulları çok genişletilmelidir. Meslekî Eğitim Yöneticiliği kurulmalıdır.
Türkiye'nin bu hususta hiç bir plânı yoktur. Kühne Raporu ayrıntılı ve uygulanabilir projeler
sunmadığı için, Bakanlıkça pek gözönüne alınmamış, başka uzmanlar çağrılmıştır. (Ergün,
2014)
Omar Buyse
Mısır asıllı, uzun yıllar Amerika’da kalarak oranın eğitim usullerine dair bir kitap
yazan, daha sonra Belçika'ya geçerek orada "İş Üniversitesi"ni kuran ve dört yıl burayı yöneten,
sonuçlarını ve programını "İş Üniversitesi" adıyla yayınlayan Belçika Meslekî Eğitim Müdürü
Buyse, 1926 sonlarında Türkiye'deki ziraat, sanayi ve meslek okullarını inceleyerek
uygulanabilir bir program hazırlamak için Türkiye ile mukavele imzaladı. Necati Bey kendisini
Avrupa gezisi sırasında beğenerek uzman olarak seçmişti. 1927 yılı başlarında Türkiye'ye gelen
Buyse, yurdun çeşitli yerlerinde yaptığı incelemelerle, üç yüz küsür sayfalık büyük ve ayrıntılı
bir rapor-proje ve öneriler vermiştir. Buyse'in ana öneri ve projeleri şöyle özetlenebilir: (Ergün,
2014)
Sanayi okulları ile o yörenin sanayicileri ilişki kurmalıdırlar.
Meslek okullarının amacı, halka, çalışmasını en verimli kılacak genel bilgi ve teknik
yetenekleri vermektir. Genel okulların programlarına çağdaş üretimi gösteren dersler konmalı;
iş, sanat ve tarım çevrelerinin yanı sıra kamu oyunun da sanayi ve çalışma hayatı alanında
eğitilmesi gerekir. Gündüz çalışanlar için ve gündüz okullarında yer alamayacak kadar
önemsiz konular için Akşam Meslek okulları açılmalıdır. Modern çalışmanın her derecesinde
gerekli bilgilerin tümü, meslekî ve teknik okullarda yer almalıdır.
Meslek okulları için Avrupa'dan öğretmen getirtmek gerekmez. Bunlar Türkiye'de
yetiştirilebilirler. Küçük sanat öğretmenleri, kendi sanatkârlarının arasından seçilmelidir.
Atatürk Dönemi Eğitim Sistemi Gelişmelere Bir Bakış 529
Okuma-yazma bilmese de, iyi bir demirci, öğretmen olur. Avrupa'ya şimdilik öğrenci
gönderilebilir, ama ilerde buna da gerek kalmaz.
Buyse'in kurulmasını önerdiği ve projesini hazırladığı eğitim-öğretim kurumları da
şunlardır:
Mustafa Kemâl Paşa İş Dârülfünunu: Meslek okullarına usta ve öğretmenler
yetiştirmenin yanı sıra mahir işçi, teknisyen ve uzmanlar yetiştirmek için Ankara'da
kurulacaktı. Öğretim çalışmalarıyla beraber sergiler açacak, Süsleme Sanayii Müzesi ve
kütüphaneler kuracak olan bu üniversite, şu yapıda olacaktı: Teknik kısımda Taş, Ağaç,
Madecilik, Elektrikçilik ve Sanayi-i Tezyiniye; Yüksek Teknisyenler Kısınında da İnşaat-ı Nafia
ve Yol İnşaatı, Elektrikçilik, Ziraat Makinaları yapımı, Makina Kondüktörü ve Ressamlar,
hirfetler, Sanayi-i Tezyiniye, Teknik ve Meslek Okulları için öğretmen yetiştirme bölümleri
olacaktı.
İsmetpaşa Kız Enstitüsü: Genç kızlar için meslekî, ticarî ve sosyal bilgiler veren bir okul
olacak ve Bayan Mevhibe İnönü'nün adını alacaktı (Institut feminin Madame Ismet Pacha).
İlkokul çıkışlıların alınacağı bu Enstitü dört yıllık meslek ve ticaret kısmı ile iki yıllık meslekî,
ticarî ve sosyal yüksek kısmla, üç yıllık akşam meslek dersleri kısımlarından meydana gelecekti.
Bu büyük projelerin yanı sıra İstanbul, Konya, İzmir, Aydın vs. yerlerdeki sanayi
okullarının ıslah ve genişletme projeleri, Orta Tarım okulları, İstanbul'da Sosyal Hizmetler
Okulu, İzmir'de Sanayi-i Nesciye (Dokumacılık), Uşak'ta dokuma, şeker sanayii ve Debbağlık
Okulu kurulması, ayrıca her şehirde, yörenin özelliklerine göre erkekler için çiftçilik,
kunduracılık, ağaç ve maden işleri, duvarcılık, ticaret ve dil kursları; kızlar için de biçki-dikiş,
ev işleri, süsleme sanatları, dil ve ticaret kursları düzenlenmesi isteniyordu.
Buyse, 1927 Temmuzunda raporlarını verip gittikten ve Avrupa'ya giden Bakanlık
heyeti de raporunu hazırladıktan sonra Buyse raporu Talim ve Terbiye Dairesi'nde incelendi ve
şu önlemler alındı: (Ergün, 2014)
John Dewey'nin tavsiyesi üzerine Maarif Vekaleti, meslekî ve teknik öğretim
kurumlarıyla ilgilenmek için İlköğretim Dairesini görevlendirmiştir. 1927 yılında ise bu işlerle
yüksek öğretim dairesi görevlendirilmiş, bu idari birimin adı Yüksek ve Meslekî Öğretim Genel
Müdürlüğü olmuştur.
Gene 1927 yılında ikinci bir "Tevhid-i Tedrisat Kânûnu" niteliğinde olan 1052 sayılı yasa
ile bütün meslek okullarının emir ve idareleri Maarif Vekaletine bağlanıyor, Bakanlığın izni
olmadan meslek okulu açılmaması kararlaştırılıyordu (26 Mayıs 1927). Bu yasaya göre, 1927- 28
öğretim yılından itibaren pek çok meslekî ve teknik okul Maarif Vekaletine bağlanmıştır.
Buyse raporunda her ne kadar meslek öğretmeni yetiştirmek için Avrupa'ya öğrenci
göndermeye gerek olmadığı belirtiliyorsa da, önce İş Üniversitesi öğretmenlerini yetiştirmek
için, sonra da çeşitli amaçlarla Avrupa'ya öğrenci gönderilmiştir (1927-1938 arası 133 meslek ve
sanat öğrencisi gönderilmiştir).
Ayrıca gene Buyse raporu doğrultusunda İzmir'de bir Sanayi-i Kimyeviye ve Nesciye
okulu açmaya, sanat okullarının yapısını iki hazırlık, dört mahir işçi yetiştirme ve iki teknisyen
sınıfı olarak yeniden düzenlemeye, Ankara'da İş Üniversitesi ve Kız Enstitüsünün kurulmasına,
sanat okullarının bir Murakabe Komisyonunca yönetilmesine ve bu okul programlarının
yeniden düzenlenip ders kitapları hazırlatılmasına, Avrupa'dan yabancı uzmanlar davet
edilmesine, akşam ticaret kursları düzenlenmesine vs.. karar verildi.
Albert Mache
Hükûmet hem Ankara hem de İstanbul Üniversitelerinin kuruluş biçimlerini inceleyip
rapor vermesi için İsviçre Gelf Üniversitesi profesörlerinden pedagog Albert Malche'ı 1931
yılında Türkiye'ye davet etti. 16 Ocak 1932'de İstanbul'a gelmiştir. Başbakan ve Eğitim Bakanı
530
Murat ÖNK
ile görüşen Malche, Dârülfünun'un fakültelerini, kliniklerini, laboratuvarlarını, kütüphanelerini
gezdi. Eminle, profesör ve asistanlarla konuştu; dersleri ve çalışmaları izlendi, belgeler topladı.
İstanbul'daki yüksek okulları ve bazı liseleri ziyaret edip inceledi. Daha sonra Dârülfünun
öğretim üyelerine ve yardımcılarına uygulanmak üzere bir anket bırakarak, Mart ayında,
Fransa ve İsviçre'deki üniversite, laboratuvar, klinik ve kütüphaneleriyle asistanların
durumunu, öğrencilerle ilişkileri inceledi. Hollanda liselerindeki yabancı dil başansı hakkında
anketler düzenledi. (Ergün, 2014)
Nisan 1932'de Türkiye'ye döndüğünde, hastahane ve liselerde incelemelerine devam
etti. Öğrenciler arasında anketler yaptı, görüşmeler düzenledi. Malche’nin verdiği raporlar
doğrultusunda üniversite reformu gerçekleşti.
SONUÇ
Atatürk, tüm kurumlarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletini çağdaş uygarlık seviyesine
ulaştırmayı hedeflemiştir. Bu hedefe varmada, milli eğitimle, milletimizi en kısa, en doğru,
yoldan ulaşacak bir eğitim kadrosunun oluşması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda,
öncelikle nitelikle insan gücünü arttırmak, öğretmenleri en donanımlı şekilde yetiştirmek,
millet olma duygusu geliştirmek istemiştir. Şüphesiz ki, bütün bu idealler eğitimle olabilirdi. Bu
kapsamda eğitim kurumlarına gereken en yüksek desteği vererek milleti bilinçlendirmiştir.
Atatürk döneminde cahil, geri kalmış ümmetten okuryazar millet olma yolunda büyük
adımlar atılmıştır. Kısa sürede çok büyük devrimlerle toplum bilinçlenmiş, en uzak köylere
kadar eğitim götürülmeye çalışılmıştır.
KAYNAKÇA
Adem, M. (2000). Atatürkçü düşünce ışığında eğitim politikamız. İstanbul: Yeni Gün Haber
Ajansı Basın ve Yayıncılık
Akyüz, Y. (2012). Türk eğitim tarihi. Ankara: Pegem Akademi
Budak, Ş. (2003). Atatürk'ün eğitim felsefesi ve geliştirdiği eğitim sisteminin değiştirilmesi. Milli
Eğitim Dergisi, (160). 19 Kasım 2014 tarihinde
http://dhgm.meb.gov.tr/yayimlar/dergiler/Milli_Egitim_Dergisi/160/budak.htm
sayfasından erişilmiştir.
Ergün, M. (2014). Atatürk devri türk eğitimi-II.Türkiye Sanal Eğitim Bilimleri Kütüphanesi. 19
Kasım 2014 tarihinde http://www.egitim.aku.edu.tr/ata2.html sayfasından erişilmiştir.
Gülbahar,G. (2006). Cumhuriyet dönemi (1920-1950) türk eğitim sisteminin felsefi temelleri
(Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Kırıkkale Üniversitesi, Türkiye
Gürüz, K. (2008). Yirmi birinci yüzyılın başında türk milli eğitim sistemi. İstanbul: İş Bankası
Kültür Yayınları
Kavcar, C. (2002). Cumhuriyet döneminde dal öğretmeni yetiştirme. Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi Dergisi (35)1, 1-14.
Ortaylı, İ., (2002). Gelenekten geleceğe. İstanbul: Ufuk Yayınları
Sakaoğlu, N. (1992). Cumhuriyet dönemi eğitim tarihi. İstanbul: İletişim Yayıncılık
Yıldız, F. (2014). John dewey’in eğitim görüşleri ve türk eğitim sistemine etkileri
(Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Gazi Üniversitesi, Türkiye
Topçu, F.(2007). Türk eğitim sisteminin tarihsel gelişimi ile yabancı okullarının bu sistem
üzerindeki etkileri (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Beykent Üniversitesi, Türkiye
Toprak, G.(2008). Cumhuriyetin ilk döneminde türk eğitim sistemi ve köy enstitüleri
(Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Afyon Kocatepe Üniversitesi, Türkiye