atlas haziran 2012

156
AYLIK COĞRAFYA VE KEŞİF DERGİSİ GÖKSU Uçan Delta KÜÇÜK ANDAMAN NEOTROPİKAL KELEBEKLER Amerika'nın Kanatları GAZİANTEP Yerin Altındaki Şehir MALATYA Sırlar Vadisi ÇAPAR Kaybolan Tekne Yalnız Ada GÜNCELLENMİŞ Türkiye Karayolları Atlası EK 2012

Upload: antokyan

Post on 16-Jan-2015

2.160 views

Category:

Education


1 download

DESCRIPTION

faydalı

TRANSCRIPT

Page 1: Atlas   haziran 2012

A Y L I K C O Ğ R A F Y A V E K E Ş İ F D E R G İ S İ

GÖKSU

Uçan Delta

KÜÇÜK ANDAMAN

NEOTROPİKAL KELEBEKLER

Amerika'nın KanatlarıGAZİANTEP

Yerin Altındaki ŞehirMALATYA

Sırlar VadisiÇAPAR

Kaybolan Tekne

Yalnız Ada

GÜNCELLENMİŞTürkiyeKarayolları Atlası

EK 2012

Page 2: Atlas   haziran 2012
Page 3: Atlas   haziran 2012
Page 4: Atlas   haziran 2012

ünyanın en prestijli otel gruplarından biri olan ve efsanevi hizmetleriyle uluslararası alanda ün kazanan Mandarin Oriental Hotel Group şimdi ilk defa Türkiye’de. Villa ve rezidanslardan oluşan “The Residences atMandarin Oriental” ve resort otel “Mandarin Oriental, Bodrum” bu eşsiz projenin birbirini tamamlayan parçaları.

Sunduğu lüks olanaklar ve ödüllü hizmetleriyle ünlü Mandarin Oriental, Göltürkbükü’nde, Akdeniz ve Ege’nin buluştuğu eşsiz Cennet Koyu’nda yeni bir dünyayı hayata geçiriyor... Yılın her mevsiminde her anın tadını çıkarabileceğiniz, her parçası en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş, binbir çeşit bitki ve zeytin ağaçlarıyla bezeli Akdenizli yeni bir yaşam stili hayat buluyor.

600 dönüm üzerine yayılmış üç özel plajı ve iki kilo-metrelik sahil şeridi boyunca yeşil ile mavinin buluştu-ğu bu eşsiz Cennet’te, dünyaca ünlü ödüllü mimarlar tarafından tasarlanan, Antonio Citterio imzalı 82 özel deluxe odası ve 20 suiti ile Mandarin Oriental, Bodrum yer alacak. Modern bir yaklaşımla, her çizgisi ustalıkla

yaratılan 116 rezidans ve her biri kendi havuzuna sahip 98 villa ile The Residences at Mandarin Oriental, Bodrum sofistike bir yaşama ev sahipliği yapacak. Her biri benzersiz bir manzaraya hakim, kişiye özel yaşam olanakları sunan villa ve rezidanslar Mandarin Oriental’in efsanevi hizmetleriyle Akdeniz’de lüks kavramı yeniden tanımlayacak.

Dünyanın farklı mutfaklarından en iyi lezzetleri bir araya getiren restoranlar, Uzakdoğu ve Akdeniz ruhunu yansı-tan hamam ve Spa ile Spa at Mandarin Oriental, ipeksi kumuyla özel plajlar ve geniş güneşlenme deckleri, göz alabildiğince uzanan bir doğayla bütünleşecek olanak-lardan sadece bazıları.

Turmepa/DenizTemiz Derneğinin çevre danışman-lığını yaptığı ve Astaş Holding tarafından geliştirilen The Residences at Mandarin Oriental, Bodrum, yüz bin yeni ağaç ve bir milyon bitkiyle zenginleştirilen rekreas-yon alanı ile de Akdeniz’in eşsiz Cennet’i olmaya devam edecek ve yeşil sertifikalı proje unvanına sahip olacak.

Page 5: Atlas   haziran 2012
Page 6: Atlas   haziran 2012

6 ATLAS HAZİRAN 2012

96Bengal Körfezi’ne kuzeyden güneye serpilmiş Andaman

Adaları’nın en uzak ve en güneyindeki parçası... Küçük An-

daman Adası, yerli halkı Ongeleri koruyamamış ama ıssız sa-

hilleri ve yağmur ormanlarıyla vahşi doğasını büyük ölçüde

saklamış.

128Yumuşak kireçtaşı kütlesi üzerinde yükselir Gaziantep şehri.

Yüzyıllar boyunca onun altı insanlar tarafından sabırla oyula-

rak işlikler, depolar, tüneller yapıldı; yerin dibinde yeni bir dün-

ya kuruldu. Mühendislik harikası bu sistemler 50 yıl öncesine

kadar yaşıyordu.

80Dik kaya duvarlarında yüzlerce mağara barındıran bir vadi... En

eski çağlardan beri insanların yaşadığı, şekillendirdiği, dehliz-

lerle birbirine bağladığı bu kaya barınaklar, geçmişe ilişkin pek

çok sırrı barındırıyor.

GÖKSU

için de ki ler

A Y L I K C O Ğ R A F Y A V E K E Ş İ F D E R G İ S İ

62Geyik Dağları’ndan doğup Taşeli yaylalarının sularını toplaya-

rak coşan, Toroslar’ı devasa kanyonlarla yara yara akışını sürdü-

ren, Türkiye’nin en verimli ovalarından Silifke Ovası’na bereket

saçan, nihayet Akdeniz’le kucaklaşan bir nehir.

www.kesfetmekicinbak.com

Page 7: Atlas   haziran 2012

Görseldeki resim temsilidir. İnternet erişimi gereklidir. Bazı uygulamalar satın alınmalıdır.

Performansı bulunulan ortama göre değişiklik gösterebilir. Gösterilen LED ES8000 modelidir.

Smart TV ile geleceğin teknolojisini bugünden yakala!

Hareket Kontrolü Ses Kontrolü Yüz Tanıma

Samsung

www.samsung.com.tr

facebook.com/SamsungTurkiye

twitter.com/SamsungTurkiye

Page 8: Atlas   haziran 2012

8 ATLAS HAZİRAN 2012

için de ki ler

Tü zel Ki şi Tem sil ci si ve Ya yın Di rek tö rü

Murat Köksal

Ya yın Da nış ma nı

Meh met Ya şin

Ya yın Yö net me ni (So rum lu)

Öz can Yük sek ([email protected])

Ya zı İş le ri Mü dü rü

Hü se yin Ke çe ([email protected])

Araş tır ma Editörü: Ke mal Tay fur ([email protected])İdari Müdür Yardımcısı: Naz lı Kurt ([email protected])

Görsel Yönetmen: Tunç Erkoç ([email protected])

Edi tor yal Ser vis

Fo toğ raf: Sinan Çakmak ([email protected])Araş tır ma: Mus ta fa Tür ker Er şen ([email protected])

Türkçe: İbrahim Baştuğ ([email protected])

Fo toğ raf Kurulu

Si nan Ana dol, Ali Mu rat Atay, Şeb nem Eraş, Umut Kaçar, İz zet Ke ri bar,

Ali Ethem Keskin, Za fer Kı zılka ya, Ufuk Sarışen, Cü neyt Oğuz tü zün,

Ha kan Öge, Gökhan Tan, Turgut Tarhan, Kerem Yücel

Yazı Kurulu

Gü ven Eken, Gü ne şin Ay de mir (Doğa), Ha san De mir bü ker, Ne dim Gür sel,

Selcen Küçüküstel, Oruç Tür ker Öz ger, Selcen Pirge, Tev fik Taş, Oktay Uludağ,

Tülay Zihli, Prof. Dr. Feza Tansuğ (Antropoloji), Gök han Tü re (Eks pe dis yon),

Prof. Dr. Tun cay Tay maz (Je ofi zik), Yard. Doç. Dr. Yıl dı rım Gün gör (Jeoloji),

Prof. Dr. Fa ik Yal tı rık, Cenk Dur muş kâh ya (Bo ta nik),

Doç. Dr. Nec mi Ka rul, Fü sun Ar man, Rüs tem As lan (Ar ke olo ji),

Prof. Dr. Ce ma let tin Taş kı ran (As ke ri Ta rih), Do ğa Der ne ği, Buğday Derneği,

Su al tı Araş tır ma la rı Der ne ği, WWF-Tür ki ye

Teknik Servis

So rum lu ve Say fa Ya pım: Ba ha dır Er şık

Kat kı da Bu lu nan lar

Sezar Atmaca, Ahmet Baytaş, Prof. Dr. Serdar Evren, Ali Yamaç

Marka Müdürü: Nihal Ayan

An ka ra Tem sil ci si: Er dal İpe ke şen

0 312 207 00 71 - 95

at [email protected] www.kes fet me ki cin bak.com

Yö ne tim

Genel Yayın Koordinatörü: Yeşim Denizel

Sa tış Di rek tö rü: Or han Taş kın

Fi nans Di rek tö rü: Di dem Ku ru cu

Üre tim Di rek tö rü: Ser vet Ka va soğ lu

Rek lam

Grup Başkanı: Viki Habif

Grup Baş kan Yar dım cı sı: Nil Er tan

Sa tış Koordinatörü: Emel Sönmez

Sa tış Mü dü rü: Tuğba Altınbaş, Ebru Elçi, Yonca Gönen

Tek nik Mü dür: Nus ret Kı rım lı oğ lu

Tel: 0 212 336 53 60 - 3 hat Faks: 0 212 336 53 90

Kurumsal İletişim Direktörü: Neslihan Sadıkoğlu

Re zer vas yon: Tel: 0 212 336 53 00 - 57 - 59 - Faks: 0 212 336 53 92 - 93

Ankara Reklam Bölge Temsilcisi: Sezinur Balıkçıoğlu Tel: 0 312 207 00 72 - 73

He def Say fa lar: Tel: 0 212 336 53 70 - Faks: 0 212 336 53 91

Maya Akar Center, Kat: 7 Büyükdere Cad. No: 100-102 34394

Esentepe/İSTANBUL

Yö ne tim Ye ri

Hür ri yet Med ya To wers, Gü neş li 34212, İs tan bul

Tel: 0 212 410 35 66 Faks: 0 212 410 35 64

Bas kı

Do ğan Of set Mat ba acı lık ve Ya yın cı lık A.Ş.

Do ğan Med ya Te sis le ri, Hoş de re Yo lu C Blok

34850 Esen yurt/İS TAN BUL Tel: 0 212 622 19 00

Da ğı tım: Yay sat A.Ş.

0 212 622 22 22

Ya yın Tü rü: Ye rel, Sü re li, Ay lık

© At las der gi si, Do ğan Bur da Der gi Ya yın cı lık ve Pa zar la ma A.Ş.

ta ra fın dan T.C. ya sa la rı na uy gun ola rak ya yım lan mak ta dır.

At las der gi si nin isim ve ya yın hak kı Do ğan Bur da Der gi Ya yın cı lık ve

Pa zar la ma A.Ş’ye ait tir. Der gi de ya yım la nan ya zı, fo toğ raf,

ha ri ta, il lüs tras yon ve ko nu la rın her hak kı sak lı dır.

İzin siz, kay nak gös te ri le rek da hi alın tı ya pı la maz.

DB Okur Hiz met le ri Hat tı: 0 212 478 0 300

okur hiz met le [email protected]

DB Abo ne Hiz met le ri Hat tı: 0 212 478 0 300

Faks: 0 212 410 35 12-13

abo [email protected] - www.doganburda.com

Pa zar ha riç her gün sa at 09:00 - 18:00 ara sın da hiz met ve ril mek te dir.

Ya yın cı

Do ğan Bur daDer gi Ya yın cı lık ve Pa zar la ma A.Ş.

İcra Kurulu BaşkanıMeh met Y. Yılmaz

EK

A Y L I K C O Ğ R A F Y A V E K E Ş İ F D E R G İ S İ

PANORAMA Fotoğrafın Her Boyutu 12

ATLAS RAPORU İklim Değişikliği ve Ormanlar 32

YER VE GÖK 5 Bin Yıllık Kan 36

ÇEVREN Canlıların Elektrik Şifresi 40

GEZGİNCE Morsalkımı Hatırlamak 44

FETİŞ Her Yerde Her Zaman Q3 148

SEN DE GİT Prag Yazı 150

MEKTUP İyi ki Seni Tanımışım 152

GECENAME Ateşten Yağmura 154

GÖKSUCÜNEYT OĞUZTÜZÜN

Haziran 2012

BÖLÜMLER

ÇAPAR

56Bizanslılar ona “paraskalmion” yani

kürekli tekne, Osmanlılar “palaşker-

me” diyor, Karadeniz’de ise “çapar”

adıyla biliniyordu. Ortaçağdan kalma

bu teknelerin son örnekleri Sinop yö-

resinde yok oluyor.

116Dünyada bugüne dek tanımlanmış

yaklaşık 18 bin kelebek türünün 8

binden fazlası burada yaşıyor. Bü-

yüleyici renk ve desenleri, taklit ve

kamuflaj yetenekleri, gizemli hayat-

larıyla kelebekler Amerika doğasının

en ilgi çekici sakinleri.

Page 9: Atlas   haziran 2012
Page 10: Atlas   haziran 2012

editör

10 ATLAS HAZİRAN 2012

[email protected]/ozcanyuksek

Sana bugün Çehov’dan söz edecek-

tim aslında, oyunlarındaki karakterle-

rin birer hayalet olarak yazarı ziyarete

geldiği, “Çehov Makinesi” adlı görkemli

bir oyuna gitmiştim. Ama taşınıyoruz.

Bir kuleden bir kuleye taşınmak üze-

reyken sesleniyorum sana. Güneşli’deki

kulelerden Mecidiyeköy’deki kulelere

gidiyoruz. Bir varmış bir yokmuş gibi.

Yollara, dünyanın ücralarına bu

kuleden çıkmıştık. Az gittik uz gittik.

Bir daha dönmemek üzere çıkıyoruz

artık, tarihi 30 yılı bulmayan kuleler de

yıkılıp gidecek.

Bugün son kez binadan içeri girer-

ken, insanlar merdiven başlarında, kapı

önlerinde, şurada burada hatıra fotoğ-

rafları çektiriyordu. O sırada fark ettim,

Atlas daha yokken Hürriyet yazı işle-

rinde birlikte çalıştığım, gözleri sonra-

dan kapanan arkadaşım Birol, ellerini

duvarlara sürte sürte yürümeye çalışı-

Taşlar Unutmazyor, kapıyı arıyordu. Hürriyet Medya

Towers’ın duvarları birkaç hafta sonra

yıkılacak ve en çok, gözleri görmeyen

Birol’un hafızasında kalacak.

Mukavva kutulara taşları koyuyo-

rum, özene bezene; Kaçkarlar’dan,

Andaman’dan, İzlanda’dan, Anado-

lu’nun orasından burasından, masa-

mın üstünü ve Atlas’ın küçük yerbi-

lim müzesini süsleyen taşları. Nasıl da

büyüleyici güzellikleri! Ellerimi üzerin-

de gezdiriyorum. İskender’in, Uğur’un

çantalarında taşıyıp bana verdiği,

Yıldırım’ın dağlardan getirdiği taşlar

da var. Taşlar unutmaz.

Şimdi buraya Anton Çehov’un haya-

letlerinden biri gelseydi birkaç güne

hayalete dönecek binaya. Şöyle deseydi:

Gitmeliyim ben. Hoşça kalın!

Page 11: Atlas   haziran 2012

0850 2521010

Borusan Oto Adana - Mersin Tel: (0324) 615 06 15 454 15 15

Esila Otomotiv Tel: (0424) 247 62 42 Erenler Otomotiv Tel: (0342) 235 27 00 Ege Servis Tel: (0232) 461 17 65

Köprülü Oto Tel: (0332) 342 33 33 Borusan Oto Bodrum Nadir Otomotiv Tel: (0462) 334 04 04

Page 12: Atlas   haziran 2012

12 ATLAS HAZİRAN 2012

panorama

Atlas’ın özel fotoğraf sayısı yine en iyi kareyi elde et-

menin yollarına, derginin fotoğrafçılarının sırlarına yer

veriyor. FotoAtlas bu kez de çarpıcı bir başlığa sahip: “3.

Boyut Fotoğrafçılığı”. Turgut Tarhan’ın hazırladığı dos-

yada bu özel tekniğin incelikleri anlatılıyor, üçboyutlu

fotoğraflara yer veren FotoAtlas ayrıca bu kareler için

üçboyut gözlüğü hediye ediyor. Havacılık fotoğrafçılığı,

ters ışık, tatilde fotoğraf, içerikte kontrast gibi konulara,

fotoğraf makinesi tanıtımlarına sahip FotoAtlas’ın eki ise

“Mimari Fotoğraf Nasıl Çekilir” kitabı.

FOTOATLAS

Fotoğrafın Her Boyutu

ÖZK

AN

ÜN

ER

Page 13: Atlas   haziran 2012
Page 14: Atlas   haziran 2012

panorama

Atlas Tarih dergisi, ikinci yaşını kut-

ladığı 2012 Haziran-Temmuz sayısın-

da Behice Tezçakar’ın “Nazi kampında

bir Türk kızı” röportajını kapak yap-

tı. Çıktığı ilk günden beri Atlas Tarih

yazarı olan İlber Ortaylı bu sayı için

“Osmanlı’da büyük şehre göç”ü kaleme

aldı. Osmanlı’nın kaderini değiştiren

Timurlenk, 93 gün tahtta kalan piya-

nist padişah V. Murad, sefere çıkama-

yınca İstanbul’u altüst eden denizciler,

Atatürk’ün imtihan ettiği Galatasaraylı

öğrenci, Direklerarası’nı kavuran kanto-

cu Peruz derginin bu sayısının konula-

rından bazıları. Ayrıca Nostradamus’un

Türklerle ilgili kehanetlerini, saray res-

samı Zonaro’nun atölyesinin nasıl soyul-

duğunu, Osmanlı argosunu, İstanbul’da

sinek avını, 40 gün 40 gece eğlenilen

ilk İstanbul festivalini merak ediyorsa-

nız hepsini Atlas Tarih’te bulacaksınız.

Derginin okurlarına hediyesi ise “Ma-

halle Mektebinden İlkokula” Osmanlı ve

Cumhuriyet yıllarında eğitim albümü.

İkinci Yıl Sayısı

Atlas Tarih’in bu

Page 15: Atlas   haziran 2012
Page 16: Atlas   haziran 2012

16 ATLAS HAZİRAN 2012

panorama

- Her katılımcı en fazla üç fotoğraf

gönderebilecek.

- Yarışmaya katılan fotoğraflar JPEG

formatında olmalı, uzun kenarı mini-

mum 3000 px uzunluğunda olmalı ve 4

MB’yi geçmemeli.

- Fotoğraflar üzerinde silme ve ekle-

me gibi müdahaleler yapılmamalı. Gere-

kirse seçici kurul fotoğrafın RAW dos-

yasını görmeyi talep edebilir; bu sağla-

namıyorsa güçlü şüphe üzerine fotoğrafı

yarışma dışı tutabilir.

- Son katılım tarihi 15 Kasım 2012.

- Yarışmaya Beşiktaş Belediyesi çalı-

şanları ve birinci derecede yakınları, At-

las çalışanları ve birinci derecede yakın-

ları ve seçici kurul üyeleri katılamıyor.

- Kazananlar Atlas İstanbul’un 2012

sonunda çıkacak sayısında açıklanacak.

çenin gündüz nüfusu 2 milyonu buluyor.

Beşiktaş farklı kültürlerden beslenen

İstanbulluların bir arada yaşadığı, üret-

tiği, hayatı paylaştığı bir merkez. Kısaca

Beşiktaş rengârenk! Yılda bir yayımlanan

özel sayı Atlas İstanbul ve Beşiktaş Bele-

diyesi, şimdi fotoğrafçılar için bu dünya-

nın kapılarını açıyor.

Yarışmanın ödülleri şöyle: Canon EOS 5D Mark III

Canon EOS 7D

Canon EOS 60D

Katılım şartları: - Yarışmacılar fotoğraflarının bulundu-

ğu CD ve DVD’yi şu adrese gönderecek:

Rengârenk Beşiktaş Fotoğraf Yarışma-

sı, Beşiktaş Belediyesi, Nispetiye Mah.

Aytar Cad. Başlık Sok. No: 1 Beşiktaş

İstanbul

Atlas İstanbul ve Beşiktaş Belediyesi,

İstanbul’un en güzel ilçelerinden biri-

ni konu alan bir fotoğraf yarışması dü-

zenliyor. “Beşiktaş Rengârenk Fotoğraf

Yarışması” amatör ve profesyonel bütün

fotoğrafçıları ilçenin renklerini, güzellik-

lerini keşfetmeye çağırıyor.

Beşiktaş İstanbul’un kültür, sa-

nat ve eğitim merkezi. Bebek, Arna-

vutköy, Kuruçeşme ve Ortaköy’üyle

Boğaziçi’nin en değerli bölgesi. Osmanlı

İmparatorluğu’nun Batılılaşma dönemi-

nin simge yapıları Çırağan, Yıldız, Dol-

mabahçe sarayları ve Ihlamur Kasrı ile

İstanbul’un tarih-kültür-mimarlık labo-

ratuvarı. Sekiz üniversitenin ve on bin-

lerce öğrencinin ev sahibi. İstanbul’un

ekonomi ve iş dünyasının tercihi de Be-

şiktaş; gece nüfusu 200 bine yaklaşan il-

Beşiktaş Rengârenk!

Page 17: Atlas   haziran 2012
Page 18: Atlas   haziran 2012

18 ATLAS HAZİRAN 2012

panorama

Tansiyonumuz Ölçüldü

Türk Hipertansiyon ve Böb-

rek Hastalıkları Derneği’nin, Sağlık

Bakanlığı’nın desteğiyle düzenlediği

“Türkiye’nin Tansiyonunu Ölçüyoruz”

kampanyası beşinci yılında Kırklare-

li, Edirne, Tekirdağ, Sakarya ve Düz-

ce’deydi. Son durak ise her yıl ol-

duğu gibi İstanbul’du. Kampanyada

100 binden fazla kişinin tansiyonu öl-

çüldü. Kampanyanın amacı, dünyada

her dört ölümden birinin nedeni olan

hipertansiyon konusunda bilinçlen-

me sağlamak. Dünyada 972 milyon,

Türkiye’de 18,5 milyon tansiyon has-

tası ciddi risk altında. Nüfusun yüzde

31’inin tansiyonu hayatı boyunca hiç

ölçülmemiş. Bilgi için:

www.turkiyenintansiyonu.org

Ders Zili ÇalıyorBuğday Derneği, 23-29 Haziran tarihlerin-

de Çamtepe Ekolojik Yaşam Merkezi’nde Yaşam

Okulu’nun 2012 programını uyguluyor. Katılım-

cılar yine doğanın işleyiş mekanizmasını, yeryü-

züyle kurduğumuz ilişkiyi mercek altına alıyor.

Yaşam Okulu, her gün artan tüketimimizi gözden

geçirmeyi öneriyor, tükettiğimizden fazlasını üre-

terek doğa ile yeniden bağ kurabileceğimizi sa-

vunuyor. Yaşam Okulu’nun katılımcıları program

süresince yaşamın yalın ve olağan döngülerini Kaz

Dağları’nın eteklerinde, derede, tarlada öğreniyor.

Yaşam Okulu bu yıl programına yeni konular ek-

ledi. Eğitmenler arasında Atlas’ın yayın yönetmeni

Özcan Yüksek de bulunuyor. Çamtepe Ekolojik Ya-

şam Merkezi, Çanakkale Küçükkuyu’da, Adatepe-

başı köyünde. Program, fiyat bilgisi ve katılım için:

www.camtepe.org

Yansımalar YansımalarrBensen Ünlüoğlu’nun

“Yansımalar” başlıklı fo-

toğraf sergisi 5-30 Ha-

ziran 2012 tarihlerinde

İstanbul Beyoğlu’nda-

ki ArkeoPera Sanat

Galerisi’nde gezilebilir.

Ünlüoğlu’nun dördün-

cü kişisel sergisinde 40

eser yer alıyor. Ağırlık-

lı olarak doğa, hayvan-

lar, zıtlıklar, yansımalar

ve mimariye yönelik fo-

toğraflar çeken Bensen

Ünlüoğlu izleyiciyi yine

yaşamın her anında giz-

lenen ayrıntıları birlikte

keşfetmeye çağırıyor.

Ayrıntılı bilgi için:

www.arkeopera.com/tr

Page 19: Atlas   haziran 2012
Page 20: Atlas   haziran 2012

20 ATLAS HAZİRAN 2012

panorama

İnternetPlatformu

Türkiye’nin en büyük eğitim

platformu olmayı amaçlayan

www.egitimnerede.com test ya-

yınına başladı. Araştırma süre-

cinden sonra yazılım ve tasa-

rım aşamasına geçen proje in-

ternette eğitimle ilgili her ko-

nuda bilgi vermeyi amaçlıyor.

Okul öncesinden üniversiteye,

doktora-master programların-

dan yurtdışı eğitime, iş dünyası

ve emeklilikte okunacak kitaba

kadar birçok başlıkta bilgi sağlı-

yor. Projenin tasarım ve strateji

süreci, 10 yıldır Doğa Koleji’nin

iletişim faaliyetlerini sürdüren

Gode İstanbul reklam ajansı ile

gerçekleştirildi.

Şebnem’e Köy DüğünüAtlas fotoğrafçısı Şebnem Eraş,

12 Mayıs 2012’de Buğday Derneği

Çamtepe Ekolojik Yaşam Merkezi’nde

Çağdaş Çelebi ile evlendi. Atlas

okurlarının özellikle “Berdel” ma-

kalesiyle hatırladığı Eraş’ın fotoğraf-

ları 1998’den beri Atlas sayfaların-

da yer alıyor. Şebnem Eraş, Buğday

Derneği’nin projelerinde belgesel fo-

toğraf çekmeye de devam ediyor. Ça-

nakkale, Küçükkuyu’ya bağlı Adate-

pe köyünde yapılan düğünde odun

ateşinde yemekler pişirildi, şerbetler

ikram edildi, nikâh şekeri olarak ada-

çayı ile doğal reyhan ve fesleğen to-

humları dağıtıldı. Şebnem ve Çağdaş’a

mutluluklar diliyoruz.

Doğaya ÖvgüFotoğraf sanatçısı Vedat Doker’in “Denizler… Karina’da Sonbahar” adlı ilk kişisel

sergisi İstanbul Sanayi Odası Oda Kule Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluşuyor.

Doğanın güzelliğini, bir yandan da insanoğlunun onu nasıl hoyratça harcadığını konu

alan sergi 8-29 Haziran 2012 tarihlerinde gezilebilir. Mimar Vedat Doker’in sakin bir

sonbahar gününü anlatan sergisi doğaya bir övgü ve insana bir uyarı niteliğinde.

VE

DA

T D

OK

ER

Page 21: Atlas   haziran 2012

panasonic.com.trfacebook.com/PanasonicTurkiyetwitter.com/PanasonicTRyakalavecek.com

Güçlü 20x optik zoomlu yeni Panasonic Lumix TZ30

ÖN SIRA SİZİN!Hayat bir sahne... Panasonic Lumix TZ30’un üstün kaliteli LEICA lensi sayesinde bu sahneye

Page 22: Atlas   haziran 2012

22 ATLAS HAZİRAN 2012

panorama

ÇEKÜL Vakfı’nın doğa ve kültür de-

ğerlerini koruma mücadelesine afiş ta-

sarımlarıyla destek veren sanatçıların

çalışmaları, İstanbul’da Cihangir White

Mill Cafe’de 10 Haziran 2012 tarihine

kadar sergileniyor. Grafik tasarımın us-

talarını ve gençlerini buluşturan “Do-

ğal ve Kültürel Mirasın Grafik Yolculu-

ğu” isimli sergide çok sayıda afiş örneği

yer alıyor. ÇEKÜL’ün koruma hareketini

Türkiye’nin dört bir köşesinde geniş kit-

lelerle buluşturan afişler sulara, orman-

lara, eski konaklara, hanlara, endüstri

mirasına dikkat çekmişti. Sergi, geçmiş-

ten günümüze grafik dilindeki değişimi

gözlemlemek açısından da önemli bir

fırsat sunuyor. Bilgi için: www.whitemill-

cafe.com, www.cekulvakfi.org.tr

Anadolu’ya İki İyi HaberGeçtiğimiz günlerde Anadolu doğası iki güzel haber aldı.

Küre Dağları Milli Parkı, PAN Parks sertifikası almaya hak ka-

zandı. Ayrıca milli parkta uygulanan “Orman Koruma Alanları

Yönetiminin Güçlendirilmesi Projesi”, Rio+20 sürecinde en iyi

uygulama ödülü aldı.

Küre Dağları Milli Parkı için PAN Parks çalışmaları 2006’da

başladı. Denetmenler, Küre Dağları Milli Parkı’nın yabanıllığı,

sürdürülebilir turizm potansiyeli ile yöre halkı ve kamu ku-

rumlarının koruma, sürdürülebilir turizm uygulama süreçleri-

ne etkin katılımlarından etkilendiklerini belirtti ve raporlarını

PAN Parks Vakfı Yönetim Kurulu’na sundu. Yönetim kurulu

da 23 Nisan 2012’de üyelik kararı aldı. Küre Dağları Milli Par-

kı Türkiye’de ilk, Avrupa’da ise 13. PAN Parks sertifikalı ko-

runan alan oldu. PAN Parks (Korunan Alanlar Ağı Parkları)

Avrupa’ya özgü, bağımsız bir korunan alan sertifikalandırma

sistemi. Korunan alanda sürdürülebilir turizmin geliştirilme-

si yoluyla doğanın daha iyi korunmasını sağlamayı amaçlıyor.

Küre Dağları Milli Parkı’nda uygulanan Küresel Çevre Fonu

(GEF) destekli “Orman Koruma Alanları Yönetiminin Güçlen-

dirilmesi Projesi” ise “Rio+20 Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir

Kalkınma Konferansı”nda Türkiye’yi temsil edecek en iyi 25 uy-

gulamadan biri oldu. Proje, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Doğa

Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Orman Genel

Müdürlüğü, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)

Türkiye Ofisi ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye)

ortaklığında uygulanıyor. Ayrıntılı bilgi için: www.kdmp.gov.tr

Deniz ve DönüşümModa ve sualtının renkli

dünyasının birleşmesinden

ortaya çıkan “Deniz ve Dö-

nüşüm” isimli fotoğraf ser-

gisi, Deniz Kırıcı imzasıyla

27 Nisan-9 Mayıs 2012 ta-

rihlerinde İzmir Büyükşe-

hir Belediyesi Çetin Emeç

Sanat Galeri’sindeydi. Ser-

gi, İzmir’de 2009 yılından

bu yana çalışmalarını sür-

düren İmbat Sualtı Görün-

tüleme Merkezi tarafından

düzenlendi. Atlas fotoğrafçısı Zafer Kızılkaya’nın çektiği karelerden et-

kilenen Deniz Kırıcı, denizin derinliklerindeki canlı çeşitliliğini, renkli

dünyayı zihninde tasarlayarak kıyafetlere dönüştürdüğünü ifade ediyor.

Daha sonra bu kıyafetleri model üzerinde sualtında fotoğraflayan De-

niz Kırıcı’nın moda fotoğrafçılığına ilgisi “Deniz ve Dönüşüm” projesini

ortaya çıkarmış.

Grafik Yolculuk

Page 23: Atlas   haziran 2012
Page 24: Atlas   haziran 2012

24 ATLAS HAZİRAN 2012

panorama

niş sazlıklarda yaşayan, “su bedevileri”

olarak adlandırılan topluluk, Birleşmiş

Milletler Çevre Programı Direktörü Ac-

him Steiner’e mektup gönderdi. Dicle

Nehri’nin Hasankeyf ve su bedevilerinin

ortak bağı olduğuna dikkat çekilen mek-

tupta Ilısu Barajı’nın bu bağı koparacağı

belirtiliyor. Mektup, kültür mirasını ve

doğayı tahrip eden Ilısu Barajı Projesi’nin

gözden geçirilmesini talep ediyor.

merkez. Hasankeyfli âlimler arasında en

ünlüsü ise sibernitik (robotik) mucidi

olarak kabul edilen El-Cezeri. Leonar-

do da Vinci’nin çalışmaları üzerinde bile

etkisi olduğu bilinen İslam âlimi ve mü-

hendisi Cezeri’nin mekanik hareketler-

den mühendislikte faydalanmayı işleyen

kitabı halen Avrupa’nın farklı müzelerin-

de sergileniyor.

Hasankeyf ’in İslam tarihi açısından

eşsiz bir öneme sahip olduğunun altı-

nı çizen Doç. Dr. Adnan Çevik, Ilısu

Barajı’nın sadece Hasankeyf ’i değil aynı

zamanda Türk İslam tarihinin Anado-

lu’daki izlerini de yok edeceğini söyle-

di. Doğa Derneği Hasankeyf Kampan-

ya Koordinatörü Dicle Tuba Kılıç da

Hasankeyf ’in her gün yeni bir özelliği-

nin keşfedildiğine dikkat çekti.

Hasankeyf ve Dicle Vadisi’ni tehdit

eden Ilısu Barajı Projesi’ne bir tepki de

Irak’tan geldi. Dicle Nehri’nin Basra Kör-

fezi ile buluştuğu bölgede oluşan ge-

HASANKEYF’E SADAKAT

Anadolu’nun Bilim YurduAtlas ve Doğa Derneği’nin desteği

ile Muğla Üniversitesi Öğretim Üyesi

Doç. Dr. Adnan Çevik’in Hazırladığı

“Hasankeyf Medeniyetlerin Buluştuğu

Başkent” adlı rapor Ankara Vakıf Eser-

leri Müzesi’nde gerçekleşen resepsiyonla

kamuoyuna açıklandı. Rapora göre Ha-

sankeyf, Anadolu’nun en erken İslam-

laşan yerleşimlerinden biri. Hz. Ömer

döneminde İslam orduları Suriye üze-

rinden Güneydoğu Anadolu’ya girmiş

ve bir yıl içinde birçok yerleşimle birlikte

Hasankeyf ’i de fethetmişti.

Hasankeyf ’te yok edilme tehlikesiy-

le karşı karşıya bulunan önemli İslam

eserlerinin başında Artuklu ve Eyyubi

dönemlerinden kalan camiler, külliyeler

ve Hasankeyf Köprüsü geliyor. Doç. Dr.

Adnan Çevik’in hazırladığı rapora göre

Hasankeyf ayrıca tıptan mühendisliğe,

tasavvuftan mimariye çok geniş bir yel-

pazede önemli şahsiyetler çıkaran ve bi-

limsel gelişmelere ev sahipliği yapan bir

FOÇA

Sualtında TemizlikDokuz Eylül Üniversitesi Sualtı

Sporları Topluluğu (DEÜ-SAT) faali-

yetlerini 2006 yılından beri sürdürü-

yor. DEÜ-SAT son olarak Foça Beledi-

yesi, Fishers, SSI ve CKC Divers Dalış

Merkezi’nin katkılarıyla “Foça Temiz

Deniz 2012” projesini gerçekleştirdi

ve Foça Küçükdeniz Limanı’nda sualtı

temizliği yaptı. Çalışma 12-13 Mayıs

2012 günlerinde düzenlendi ve önemli

miktarda cam, plastik, metal malzeme

çıkarılıp Eski Foça Meydanı’nda ser-

gilendi. Foça Belediyesi Çocuk Bakım

Evi’nden gelen küçüklere kirliliğin ne

kadar büyük bir tehlike olduğu göste-

rildi. Proje sualtını temizlemek kadar

kamuoyunun dikkatini denizlere çek-

meyi amaçlıyordu.

BELGESEL

Şahmaran Filmine Ödül

TRT Belgesel Ödülleri, 7 Mayıs 2012’de Lütfi

Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapılan tö-

renle sahiplerini buldu. Yönetmenliğini Kenan

Özer’in yaptığı “Yarısı İnsan Yarısı Yılan”, 140

yapımın yarıştığı Ulusal Amatör Kategori’de En

İyi Film seçildi. Atlas’ın Kayıp Masallar Projesi

kapsamında çekilen “Köse” filminin de yönet-

meni olan Özer, “Yarısı İnsan Yarısı Yılan”da

Anadolu’da “yılanların şahı” olarak bilinen Şah-

maran efsanesini konu alıyor. Görüntü yönet-

menliğini Özgür Oruç’un yaptığı, senaryosunu

Berna Köroğlu’nun yazdığı filmin kurgusu Ca-

ner Kayar’a, müzikleri ise Gökhan Tanacı’ya ait.

Belgesel, Ali Can Meydan’ın Şahmaran çizimleri

ve canlandırmalarıyla da dikkat çekiyor.

DE

Ü-S

AT

Page 25: Atlas   haziran 2012

Efes Pilsen’in uluslararası yarışmalardakazandığı ödüllere bir yenisi daha eklendi.Efes Pilsen dünyanın en prestijli yarışmalarından iTQi Uluslararası Kalite Ödülleri’nde Üstün Lezzet Ödülü’nelayık görüldü.

43 yıldır Türkiye’nin damak tadını yakalayan Efes Pilsen’in lezzeti dünya standartlarındabir kez daha onaylanmış oldu.

Selection Mondial Paris1973 Monde Selection Bruxelles2006Roma 22. Bira ve Alkolsüz İçecekler Seçmesi1983

Golden Caraius 19. Caralious1979 Monde Selection Bruxelles2012Monde Selection Bruxelles1996Monde Selection Bruxelles1981 iTQi Uluslararası

Lezzet ve Kalite Ödülü

2012World Beer Cup1996Madrid Uluslararası Kalite Yarışması Monde Selection Bruxelles1983 2002efe

spils

en.co

m.tr

/// fa

cebo

ok.co

m/efe

spils

en //

/ twit

ter.co

m/efe

spils

en

DAMAK TADI

ÖDÜL ALDI.

Page 26: Atlas   haziran 2012

26 ATLAS HAZİRAN 2012

panorama

Binlerce yıl öncesinden gelmiş bu miras

dozerlerle bir gecede yok edilebiliyor.

Höyüklerin belgelenip korunması bü-

yük önem taşıyor.”

KONYA

Höyük Üzerinde ParkKonya’nın Karatay ilçesindeki Aşkar

Höyük üzerinde “park ve sosyal donatı

alanı” kuruluyor. Çalışmalar geçtiğimiz

günlerde başladı. Selçuk Üniversitesi Ta-

rih Bölümü’nden Prof. Dr. Hasan Bahar,

inşaatın tamamlanması halinde en az 5

bin yıllık Aşkar Höyük’ün tamamen or-

tadan kalkacağı uyarısında bulunuyor.

Höyüğü 1997’de ilk tespit eden kişi olan

Prof. Dr. Bahar “Bu kuşkusuz kasti bir

müdahale değil ama projelerde yanlış

yer seçimleri arkeolojik miras üzerinde

geri döndürülemez hasarlar doğuruyor”

diyor. Aşkar Höyük’te henüz kazı yapıl-

madı ama yüzey çalışmaları höyüğün

geçmişinin İlk Tunç Çağı’na kadar gitti-

ğini gösteriyor. Kazılar belki de bu tarihi

daha da geriye çekecek. Prof. Dr. Hasan

Bahar şunları söylüyor: “Kültür Bakan-

lığı adına 1994 yılından beri Konya ve

Karaman illerinde yüzey araştırmaları

yapıyorum. Şimdiye kadar çok sayıda

höyük gözlemledim ama ne yazık ki

önemli bir kısmı zamanla tahrip oldu.

Sislerle Fırtına’nın Arasında

Kaçkar Dağları’nda doğa yürüyüşlerini başla-

tan isimlerden biriydi Savaş Güney; Alman eşiyle

Rize Çamlıhemşin’in Çinçiva köyüne yerleşmiş,

burada bungalovlardan oluşan Sisi ismini ver-

diği bir yer açmış, yerli yabancı birçok ziyaret-

çiye Doğu Karadeniz’in değerlerini tanıtmıştı.

Bir trafik kazasında 1993’te aramızdan ayrılan

Savaş Güney’in ardından bir müddet boş kalan

Sisi, şimdi oğlu Evrim Güney tarafından eski

günlerine döndürülüyor. Burada ekolojik tarım

yapan ve “şitaki” mantarı da üreten Güney, yolu-

nu Kaçkarlar’a düşüren gezginlere kapılarını açı-

yor. Eşi Gülcay ve oğlu Dersu’yla yaşayan Güney

çevirmenlik de yapıyor. Bilgi için: 464-653 30 29

Page 27: Atlas   haziran 2012
Page 28: Atlas   haziran 2012

28 ATLAS HAZİRAN 2012

panorama

ni hatırlattığını, bu parfümün doğallı-

ğından etkilendiğini söylüyor. Danny

Fuller’in yer aldığı kampanya çekimleri

de Oscar sahibi Kathryn Bigelow yönet-

menliğinde Hawaii’de yapıldı.

başladı, 15 yaşından itibaren hünerle-

rini geliştirebilmek için dünya çapında

seyahat etti. Fuller, büyük dalgalar ko-

nusunda uzmanlığıyla tanınıyor ve za-

manının çoğunu yeni büyük dalgaların

peşinde geçiriyor. Düzenli olarak büyük

sörf etkinliklerine katılan sporcu otistik

çocukların hayatlarını kolaylaştırmayı

amaçlayan Surfers Healing adlı organi-

zasyona da destek veriyor. Bu kuruluş

otistik çocuklara ücretsiz bir kampta

sörfle tanışma olanağı sağlıyor. Danny

Fuller ayrıca fotoğrafçı olarak üç kişisel

sergi açtı. Sporcu, Chanel’in de çalıştığı

isimlerden biri. “Allure Homme Sport

Eau Extreme”in ham limon ve baharat

kokularıyla kendisine Hawaii sahilleri-

Dalgaların ÜzerindeDalga, doğanın en büyük, karşı ko-

nulmaz güçlerinden biri. Sörf sporu

da insanı denizin bu hareketiyle bu-

luşturan, dünyanın birçok köşesinde

geleneksel olarak önem taşıyan bir et-

kinlik. Okyanusların pek çok köşesi

gibi Hawaii’de de kültürün önemli bir

parçası olan sörf, yüzyıllardan beri top-

luluğun her ferdi tarafından yapılıyor,

insanın doğayla kurduğu ilişkide rol

oynuyor. Danny Fuller, bu mirastan

beslenen isimlerden biri. Profesyonel

bir sörfçü ve fotoğrafçı olan Fuller mo-

dellik de yapıyor ve adını hayır çalışma-

larıyla duyuruyor. Hawaii, Hanalei’de

doğup büyüyen Fuller beş yaşında sör-

fe, 10 yaşında yarışmalara katılmaya

Page 29: Atlas   haziran 2012
Page 30: Atlas   haziran 2012

30 ATLAS HAZİRAN 2012

panorama

Atlas dergisi ve Doğadan, bu yıl da özel bir çay hasadı turu düzenliyor. 9-10

Haziran 2012 tarihlerinde gerçekleştirilecek “Atlas ve Doğadan Çay Hasadı

Turu”nda katılımcılar yeşil yaprağın demli keyfe dönüştüğü çay diyarı Rize’de

taze çay kokusuna ve hasadın coşkusuna tanıklık edecekler. Doğu Karadeniz’in

yeşil yamaçlarına gidip bu özel lezzetin hikâyesini dinleme fırsatı bulurken ben-

zersiz Doğadan’ın ve geleneksel lezzetin sırlarının kapısını açacaklar. Sınırlı sa-

yıda başvuru kabul edilecek tur hakkında bilgi ve katılım için:

www.kesfetmekicinbak.com

[email protected]

“Atlas ve Doğadan Çay Hasadı Turu” katılımcıları, Rize Gündoğdu’da “Doğa-

dan Çayda İkinci Hayat Fabrikası”nı gezerken Ayder Yaylası’nda yöresel ikram-

larla karşılanacak. Çayeli’de ise hasat keyfi yaşayacak olan katılımcılar, coşkulu bir

yayla şenliğinin de yer aldığı programla çayın bahçeden soframıza uzanan öykü-

sünün ayrıntılarını ve çay kültürünün inceliklerini keşfedecek.

Doğadan Gizli Bahçe’de Hasat Coşkusu

Atlas ve Doğadan’ın geleneksel olarak düzenlediği çay hasadı turu bu

yıl, 9-10 Haziran 2012 tarihlerinde Rize’de tekrar gerçekleştiriliyor.

Katılımcılar, yörenin doğal güzelliklerini ve lezzetlerini keşfederken çay

toplama çoşkusunu yaşayacaklar.TU

RG

UT T

AR

HA

NY

. G

ÜN

RY

ILD

IRIM

NG

ÖR

Page 31: Atlas   haziran 2012
Page 32: Atlas   haziran 2012

32 ATLAS HAZİRAN 2012

atlas raporu

şansımız yok. Tutsaklık sürecinde tera-

pi amaçlı kullanıldıklarından, insanlar

ile yüzmek için stimüle edildiklerinden,

salındıktan sonra insanlar ile etkileşime

girme isteği görülebilmekte. Salınmadan

sonraki ilk birkaç ay insanlardan uzak-

laşma ve yunusların denizin üzerinde-

ki dünyadan ziyade, altındaki dünyaya

odaklanmaları için kritik bir dönem ve

herkesin seferber olması gerekiyor.

Yunusları herhangi bir koyda ya da

sahilde gören kişilerin öncelikle sakin

davranması, dikkat çekmemesi, uzaktan

gözlem yapması ve çekebiliyorlarsa fo-

toğraf ve video çekip bizlere ulaştırması

ve işbirliğine girmesi Tom ve Misha’nın

doğaya tutunabilmesi için en büyük kat-

kı. Bunun yanında kesinlikle etkileşime

girmemelerini, birlikte yüzmemelerini

veya beslemeye çalışmamalarını özellikle

herkesten rica ediyoruz.

Bilgi için: www.bornfree.org.uk

İhbar hattı: [email protected]

Yazının tamamı için:

www.kesfetmekicinbak.com

tants, LLC’den Jeff Foster gönüllü ola-

rak yunus rehabilitasyon ekibine destek

verdi. Gökova Yelken Kulübü’ne 1 Eylül

2011’de getirilen Tom ve Misha, daha

korunaklı yeni evlerinde de rehabilitas-

yona hızla devam etti.

Tom ve Misha’nın doğaya adaptas-

yon sürecinde koyduğumuz tüm hedef-

lerimize ulaştık. Doğada kaybetme ih-

timallerini göz önüne alarak ekstra kilo

kazandırdık. En önemli süreç olan canlı

balık yakalama eğitimlerini de tamamla-

dıktan sonra her iki yunus da maratona

hazırdı. Uzman ekipler eşliğinde yaptı-

ğımız işaretleme işleminden, yani uydu

ve VHF antenlerini, ayrıca mikroçiple-

rini de taktıktan sonra 9 Mayıs 2012 ta-

rihinde her ikisini de doğaya saldık. İki

yunusu da özgürlüklerine kavuştukları

günden bu yana uydu takip sistemi ile

izliyoruz. Ayrıca proje çerçevesinde kul-

landığımız teknemiz ile de nereye gider-

lerse peşlerinden biz de gidiyoruz.

Rehabilitasyon sürecinde her iki yu-

nusa da doğada hayatta kalmaları gere-

ken kondisyonları ve yetileri kazandır-

dık. Fakat ne yazık ki hafızalarını ve altı

yıllık tutsaklığın izlerini silme gibi bir

YAZI: Z. DERYA YILDIRIM*

Tom ve Misha, 2006 yılında yakala-

nıp esaret altına alınan ve son 20 aylık

süreçte Born Free Vakfı tarafından do-

ğaya salmak üzere rehabilite edilen iki

adet Afalina ırkına ait erkek yunus. Ar-

tık özgürler ve kendilerine verilen ikinci

şansın keyfini engin maviliklerde çıka-

rıyorlar.

Hikâyeleri 2006’da Tarım Bakanlı-

ğı izni ile yakalanıp Kaş’taki bir gösteri

merkezinde tutsak edilmeleri ile başlı-

yor. Türkiye’nin birçok yerinde Ağus-

tos 2010’da farklı grupların protesto ey-

lemleri sayesinde, tutsak yunuslar ile

ilgili bilinç oluşmaya başladı. Yaklaşık

bir ay süren resmi yazışmalar sonu-

cunda 5 Eylül 2010’da yunuslara Sualtı

Araştırmaları Derneği (SAD) ve mer-

kezi İngiltere’de bulunan Born Free Fo-

undation (BFF) tarafından el konuldu.

Karaca’da bulunan SAD-Deniz Canlıları

Rehabilitasyon Merkezi’ne (DCRM) ge-

tirildiler. Bu, yunusların özgürlüğü için

atılmış çok büyük bir adımdı fakat he-

nüz yolun başıydı. Esaret altında açlık

ile terbiye edilen, ayrıca bulundukları

ortam koşulları sebebi ile stres altında

olan yunuslar, olmaları gereken kilonun

oldukça altındaydı. En önemlisi ise do-

ğada hayatta kalmaları için gerekli olan

en önemli yetiyi kaybetmişlerdi. Avlan-

mak! Canlı balık yemek!

Rehabilitasyon merkezine getirilen

Tom ve Misha sıkı bir beslenme ve ant-

renman programına alındı. İlk zaman-

larda dondurulmuş Norveç uskumru-

su dışında hiçbir balığı kabul etmeyen

Tom ve Misha, zamanla hamsi, sar-

dalye, tirsi, kalamar, sarpa, kefal gibi

yerel balık türlerine alıştırıldı. Deniz

memelisi uzmanları Harbour Branch

Oceanographic Marine Mammal Rese-

arch and Conservation’dan Stephen D.

McCulloch, Marine Research Consul-

TOM VE MISHA

Engin Maviye Dönüş

G.

PA

RS

ON

S

Page 33: Atlas   haziran 2012
Page 34: Atlas   haziran 2012

34 ATLAS HAZİRAN 2012

atlas raporuSEYHAN HAVZASI

İklim Değişikliği ve OrmanlarDoğa Koruma Merkezi ve Adana Or-

man Bölge Müdürlüğü, 2010 ve 2011

yıllarında Birleşmiş Milletler Binyıl Kal-

kınma Hedefleri Fonu desteğiyle “Sey-

han Havzası’nda Orman Ekosistemleri-

nin ve Ormancılığın İklim Değişikliğine

Uyum Sağlaması Projesi” yürüttü. Proje

kapsamında Seyhan Havzası’nda bulu-

nan ormanların iklim değişikliğinden

nasıl etkileneceği tespit edildi. Çalışma-

nın ilk aşamasında bölgedeki karaçam,

kızılçam, göknar ve sedir ormanlarının

dağılımları haritalandı. Ardından Birleş-

miş Milletler iklim uzmanları tarafından

ortaya konan iklim senaryoları kullanı-

larak bu orman türleri için gelecekteki

yaşam ortamı uygunlukları tespit edil-

di. Sonuçlara göre Seyhan Havzası’nda-

ki kızılçam ormanlarının bugün bulun-

duğu bölgelerin yüzde 56,2’lik bölümü

2050’de artık kızılçamların yaşaması için

uygun olmayacak. Bu oran karaçam için

yüzde 68,5; göknar için yüzde 85,7; sedir

için yüzde 93,1.

Seyhan ormanlarını bekleyen bu de-

ğişimleri en az zararla atlatabilmek için

ağaç türlerinin daha uygun yerlere göç

etmesini desteklemek ve bu süreci kı-

saltmak için “yardımcı göç” mekanizma-

ları kurmak gerekiyor. Ayrıca hem bitki

hem hayvan türlerinin göç mekanizma-

larını incelenip bariyerler kaldırılmalı,

koridorlar oluşturulmalı. Doğa Koruma

Merkezi Genel Müdürü Dr. Uğur Zey-

danlı, Orman Genel Müdürlüğü’yle bir-

likte gerçekleştirdikleri projenin uygula-

maya geçirilmesinin, Türkiye ormanla-

rının geleceği için umut verdiğini söylü-

yor. Ayrıntılı bilgi için: www.dkm.org.tr

Antik Kente Komşu Çöplükİzmir iline bağlı Ödemiş, Beydağ ve Kiraz ilçelerinin

çöplük alanı antik Neikeia kentinin bitişiğine ve İzmir 2

Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun

belirlediği 1. derecede sit alanının hemen sınırına kurulu-

yor. Ödemiş Belediyesi’nde 5 Mart 2011 günü yapılan ihale

ile çalışmalar başlatıldı. Çevredeki kaya mezarlarından an-

laşılacağı üzere kentin kuruluşu İÖ 7. yüzyıla, Lydia Krallı-

ğı dönemine kadar uzanıyor. Kent yüksek bir tepenin batı

yamacında teraslar halinde inşa edilmiş. Yaklaşık altı, yedi

bin kişilik tiyatrosu, önemli kamusal yapıları, kiliseleri, sar-

nıçları, büyük bir alanı kapsayan nekropolüne ilişkin ka-

lıntılar ile antik maden ocakları geniş bir sahaya yayılıyor.

Küçük Menderes Havzası’nda çok fazla antik kent ka-

lıntısı yok. Olanların çoğunun üzerine de modern kasaba-

lar kurulu. Arkeolog eli değmemiş ve tüm Küçük Mende-

res Havzası için gelecek vaat eden en uygun eski eser alanı,

Ephesos’un 70 kilometre kadar doğusundaki Neikeia. En

fazla 10 yıllık bir kapasiteye sahip bu çöplük alanı kurula-

cak olursa antik dönemin son derecede ilgi çekici bir ma-

denci kenti büyük yara alacak.

Çöplük olarak belirlenen alan Kurtuluş Savaşı açısın-

dan da önemli. Gökçen Hüseyin Efe, 21 Kasım 1919 günü

Yunan ordusuna karşı bu sırtlarda cephe kurmuş ve şehit

düşmüştü. Mezarı da 1971’de Kaymakçı beldesine taşına-

na değin burada kalmıştı. Şehit olduğu siperlerde kayalara

kazılmış ay yıldız işareti hâlâ duruyor.

Page 35: Atlas   haziran 2012

Maldivler Seyşeller Mauritius

emirates.com.tr

Hint Okyanusu’nda 3 noktaya897 €’dan başlayan fiyatlarlamerhaba deyin.Emirates ödüllü hizmet anlayışı ve 120 dil konuşabilen ekibi ile Hint Okyanusu’nda 3, dünyada ise 120’den fazla noktaya uçuyor.

Merhaba Hint Okyanusu

Page 36: Atlas   haziran 2012

36 ATLAS HAZİRAN 2012

yer ve gök

Çünkü diğer araştırmacılar yaklaşık 20

yıl boyunca çalışmış, ancak herhangi

bir iz tespit edememişti. Bulduğumuz

alyuvar hücreleri dünyanın en eski kan

örneği aynı zamanda. İlk defa bu kadar

kesin bir bulguya ulaşıldı.

Ötzi’nin 5 bin yıllık kanı bize bugüne

kadar bilmediğimiz neyi anlatıyor?

En önemlisi, kan hücrelerinin en

azından 5 bin yıldan fazla bir süre hayat-

ta kalmayı başardığını öğrendik. İkincisi

Ötzi’nin kırmızı kan hücreleri modern

insanınkilerle tamamen aynı. Böylece

Kalkolitik çağ alyuvarlarının neye ben-

zediğini gördük. Orak hücreli anemi gibi

herhangi bir  hastalık izine rastlamadık.

Araştırmamızda nanoteknolojik aletlerle

çalıştık. Kullandığımız atomik kuvvet

mikroskopunun  gelecekte adli  olay yeri

incelemelerinde, kan  lekelerinin yaşını

belirlemekte kullanabileceğini düşünü-

yoruz. Bu mikroskopu kullanarak kır-

mızı hücreleri görünür hale getirdik ve

elastikiyetini ölçmeyi başardık. Modern

insanın alyuvarına göre daha elastik

olduğunu ve kanın pıhtılaşmasını sağ-

layan bir proteini de tespit ettik. Bu

da Ötzi’nin yaralanmadan hemen sonra

öldüğünü gösteriyor.

İtalya Alpleri’nde 1991’de bulunan 5

bin 300 yıllık mumya Ötzi’de kan kalın-

tısı tespit edildi. Bu mumyanın öyküsü

geçtiğimiz yıllarda Atlas’ta da yer almış-

tı. “Buz Adam” olarak da bilinen Ötzi

dünyanın en eski doğal mumyalarından

biri. Yani müdahale edilmeden, buzun

içinde kalarak günümüze kadar ula-

şan ender mumyalardan. Ötzi’nin keçi

derisinden kıyafeti, çalılardan yapılmış

başlığı ve okları da yanı başında bulun-

du. Mumya üzerinde 20 yıldır çalışan

uzmanlar bugüne kadar ölüm nedeni,

son yemeği gibi birçok bilgiye ulaştı.

Ancak ilk defa Mumya ve Buz Adam

Enstitüsü’nden Prof.  Albert Zink ve

ekibi alyuvar hücreleri bulmayı başardı.

Zink, Atlas dergisinden Tülay Zihli’nin

sorularını e-posta ile yanıtladı.

Öncelikle, kaç yıldır Ötzi üzerinde

çalışıyorsunuz? Ötzi dünya tarihinin en

eski kan örneği mi barındırıyor?

Omzunda ve sağ elinde yara kesiği

tespit ettiğimiz 2003 yılından beridir

Ötzi ile çalışıyorum. Mumya ve Buz

Adam Enstitüsü de 2007’de kurul-

du. Yara izi ölmeden birkaç gün önce

olmuştu. Çalışmaya başladığımda kan

kalıntısına rastlama umudum yoktu.

5 Bin Yıllık Kan

Ege   Üniversitesi  Gözlemevi

Uygulama ve Araştırma Merkezi,

1997 yılından beri her yıl “Ama-

tör Astronomlar Yazokulu” yeni

adıyla “16. Amatör Astronomlar

Bilim-Eğitim Kampı” düzenliyor.

Bu yılki kamp 25  Haziran – 28

Temmuz 2012 tarihleri arasında

5 dönem yapılacak. Katılımcılara

gökyüzü ve gökcisimleri tanıtı-

lacak, gözlediğimiz gökolayları,

evrenin yapısı, yaşam olasılığı gibi

konular tartışılacak; sunumlar,

projeler, söyleşiler, geziler ve gece

gözlemleri yapılacak. Konakla-

ma ve dersler İzmir’in güneydo-

ğusunda 630 metre yükseklikteki

tepe üzerinde kurulu olan göz-

lemevinde olacak. Ayrıntılı bilgi

için: http://astronomi.ege.edu.tr/

gozlemevi

Evren Sizi Bekliyor

Page 37: Atlas   haziran 2012
Page 38: Atlas   haziran 2012

38 ATLAS HAZİRAN 2012

yer ve gök

Kırklareli Arı Yetiştiricileri Birliği

Yönetim Kurulu Başkanı Rıdvan Ulus,

Atlas dergisine şu açıklamada bulundu:

“Arı ölümleri her yıl yaşanıyor. Kaybımız

yılda yüzde 10 civarındadır. Bu yıl ise

arıların yüzde 40’ını kaybettik. Bunun

nedenlerinden biri de tarım ilaçları. Tarım

alanlarında arıcılık yapılması zorlaştı.

İlaçlar arıların bağışıklık sisteminin de

çökmesine neden oluyor. Çevrede yeterli

arı yoksa arıların ölmesi ile tarımda da

yüzde 36 verim kaybı oluyor. Arıcıların

uğradığı zarar maalesef karşılanmıyor.

Çünkü arılar resmi olarak sigorta kapsa-

mına alınmıyor.”

Namık Kemal Üniversitesi Ziraat

Fakültesi Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü

Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Devrim

Oskay da arı ölümleri ile ilgili sorularımı-

zı ayrıntılı şekilde yanıtladı.  

Tarım ilaçlarının fazla dozda kullanıl-

ması arılarda nasıl bir etki yaratıyor? Sağ

kalanlar da etkileniyor mu, nasıl?

Tarım alanlarında zararlılara karşı

böcek ilacı, hastalıklara karşı fungisit

(mantar ilacı) ve yabancı otlara karşı her-

bisitler (yabancı ot ilacı) kullanılıyor. Bu

kimyasallar birlikte kullanıldıklarında

arıları böcek ilaçlarından daha da fazla

etkiliyor. Tarım ilaçları, arıların ölmesine

neden oluyor. Etkisi düşük düzeyde olan

kimyasallar ise vücutlarına bulaşarak arı

ürünlerine geçiyor. Bu da arıların yaşam

süresini kısaltıyor, bağışıklık sistemleri-

ni zayıflatarak hastalıklara karşı direncin

azalmasına neden oluyor. Arılardan elde

edilen ürünlerle insanlara geçen bu kim-

yasallar ise kanser yapıcı özellik taşıyor.

Bütün bu nedenlerden dolayı tarımda

TRAKYA

Arılar Yok Oluyor

kimyasallar yerine kültürel mücadele ve

ıslah çalışmalarına hız verilmeli.

Üniversitenizin laboratuvarında ölen

arıların incelenmesi tamamlandı mı?

Laboratuvarımızda canlı ve ölü arı

örnekleri üzerinde yaptığımız inceleme-

lerde yoğun miktarda Varro’a zararlısına

ve Nosema hastalığına rastladık. Nose-

ma türünü tespit etmek için moleküler

biyoloji teknikleri kullanacağız. Yüksek

koloni kaybı yaşayan işletmelerle yaptı-

ğımız anket çalışmasında, arıcıların Ege

Bölgesi’nden koloni satın aldıkları ve

bunları Trakya bölgesinde kışlattıkları

ortaya çıktı. Bölge ekolojisine adapte

olmamış farklı balarısı ırklarının kul-

lanılması kolonilerin hastalanmasına

ve kayıplara neden oluyor. Bölümü-

müz Trakya ve Muğla’da o bölgelerin

yerli balarılarıyla hastalık ve zararlılara

dirençli balarısı hatları oluşturmak için

yapay tohumlama tekniğini kullanarak

ıslah çalışmaları yapıyor.

Arı ölümlerinde iklim değişimlerinin

de bir etkisi var mı?

İklim değişimleri yalnız balarılarını

değil ekosistemimizi de tehdit ediyor.

Balarıları sıcaklık 14 derecenin altına

düştüğünde kovanlarında kış salkımı

oluşturur. Dışarısı ne kadar soğuk olursa

olsun bu salkımın ortasındaki sıcaklık

32 derecede sabit tutulur. Arılar ilkbahar

ve yaz boyunca biriktirdikleri balı kışın

yiyerek, uçuş kaslarını titreterek ısı üretir-

ler. Kış salkımının dışında kalan, üşüyen

arılar iç kısma geçerek ısınır. Salkımın

içindeki arılar bu şekilde hareket halin-

dedir. Ergin işçi arıların ömrü yaz ayla-

rında 42 günken kış aylarında dışarıda

çalışmadıkları için 6 aya kadar uzar. İklim

değişimleri nedeniyle kışın ortasında

10-15 gün bahar havası yaşanıyor. İşte bu

dönemlerde sıcaklık 14 derecenin üstüne

çıktığından arılar baharın geldiğini sana-

rak kış salkımlarını bozar, yiyecek bulma

amacıyla dışarıda uçmaya başlarlar. Yiye-

cek olmaması işçi arıların hayat sürelerini

kısaltır. Kışın ortasındaki aldatıcı havalar

kolonilerin ölmesine neden olur.

Arılar nektar ve polen kaynağı olarak

kullandıkları çiçekleri ulturaviyole ışın-

ları yardımıyla bulur. Ozon tabakasının

incelmesi Dünya’ya Güneş’ten gelen bu

ışınların dalga boylarının değişmesine de

neden oluyor. Bu değişiklik de arıları

olumsuz etkiliyor. Yine ilkim değişimle-

ri sonucu bazı bitki türleri yok olurken

diğerlerinin de çiçeklenme dönemleri

değişiyor. Ayrıca iklim değişimleri bala-

rısı hastalık ve zararlılarının etkisini de

arttırıyor. Bütün bu olumsuz etkileri

ortadan kaldırmak için kültürel, biyolojik

ve ıslah tekniklerinin daha yaygın kulla-

nıldığı yeni üretim modellerine ihtiyacı-

mız var.

Arılar çiçeklerin döllenmesini sağlayarak tarım üreticilerine büyük fayda

sağlıyor. Ancak bilinçsiz ilaç kullanımı ve küresel ısınma Trakya’da toplu arı

ölümlerine yol açtı; 127 bin arı kolonisinden 41 bin 750’sinin öldüğü bildirildi.

Page 39: Atlas   haziran 2012
Page 40: Atlas   haziran 2012

40 ATLAS HAZİRAN 2012

çevren

Birçok hayvan türünde vücudun ek-

silen bazı kısımları yeniden büyüyebi-

liyor. Zebrabalığının yüzgeçleri, hatta

omuriliği bile yenileniyor. Yassı solu-

canlar (Turbellaria), ortadan ikiye bö-

lündüklerinde parçaların eksikleri ta-

mamlanıyor ve ortaya iki ayrı birey çıkı-

yor. Yakın geçmişte PLoS Biology’de ya-

yımlanan bir araştırmaya göre Botrylloi-

des leachi türü tunikatın (basit bir deniz

canlısı) yalnızca bir damar parçasından

bile yeni bir tunikat meydana geliyor.

Semenderin göz, kulak, bacak gibi

birçok organı tekrar oluşabiliyor. Geor-

getown Üniversitesi’nden Doç. Dr. Jag-

meet Kanwal ve Dr. Karen Shanor, yeni

basılan kitaplarında nörobilimcilerin

semenderin beynini çıkarıp parçaladık-

BR

OC

KE

N IN

AG

LO

RY

Canlıların Elektrik ŞifresiBilim insanları vücuttaki her organın oluşumu için belirli bir voltaj aralığının,

yani bir “elektrik şifresinin” bulunduğunu düşünüyor. Özel elektrik sinyalinin

sağlanmasıyla gelecekte eksik vücut kısımlarının yenilenmesi bile sağlanabilir.

Page 41: Atlas   haziran 2012
Page 42: Atlas   haziran 2012

42 ATLAS HAZİRAN 2012

tan sonra geri koyduklarını, buna rağ-

men hayvanın kısa sürede gayet iyi du-

ruma geldiğini ifade ediyor. New York

Eyalet Üniversitesi’nden Dr. Robert O.

Becker ise “Cross Currents” isimli ki-

tabında şunları söylüyor: “Semenderin

sağ ön bacağı kopunca, tüm anatomik

detayları yerinde ve hayvanın diğer kı-

sımlarına uygun şekilde bağlanmış yeni

bir bacak büyür. Sol bacak, baş aşağı

bir bacak ya da bedene doğru sinir, kas,

kemik bağlantılarıyla bağlı olmayan bir

bacak değil.”

Birkaç yıl önce Kaliforniya

Üniversitesi’nden Dr. Min Zhao ve

Dr. Josef Penninger, dokulardaki do-

ğal elektrik alanları ve elektrik akımı-

nın yaraların iyileşme sürecinde çok

önemli bir rol oynadığını ortaya çı-

karmıştı. Araştırmalar, deride bir ke-

sik oluşur oluşmaz yaranın çevresinde

elektrik akımı olduğunu gösteriyor. En

küçük çizikten en derin kesiğe tüm ya-

ralarda, elektrik sinyalleri hücrelerin

hareketini yönlendiriyor. Amerika’nın

Tufts Üniversitesi’nden Prof. Michael

Levin de elektrik sinyallerinin organla-

rın oluşmasındaki rolünü inceleyen bi-

lim insanlarından biri. Levin ve ekibinin

sonuçları Şubat 2012’de Development

dergisinde yayımlanan araştırması, hüc-

relerin neye dönüşeceğini elektrik sin-

yallerinin belirlediğini gösterdi.

Burada küçük bir hatırlatma yapalım.

Tüm hücrelerde aynı genler olsa da, her

gen her hücrede aktif hale gelmiyor. Bir

başka deyişle açılmıyor. Bir karaciğer

hücresini deri hücresinden farklı kılan

bu. Genlerin açılmasıyla, hücreleri bir-

çok yönden değiştirebilen proteinler

üretilebiliyor. Hücrelerin dizilmesiyle

uzuvlar, organlar şekil alıyor.

Prof. Levin’in araştırma grubu, göz

oluşumunu başlatan elektrik “şifre”sini

iribaşların (kurbağa yavruları) bağırsak

hücrelerine uyguladığında iribaşların

bağırsağında göz meydana geldi! Üs-

telik bu göze ışık tuttuklarında hayvan

tepki veriyordu, yani bağırsak gözü faal

durumdaydı. Levin ve meslektaşlarının

çalışması, hücre zarı voltajının belirli bir

düzeye düşürülmesinin göz oluşumunu

başlattığını, göz yapımında rol alan gen-

leri aktif hale getirdiğini ortaya çıkardı.

Bilim insanları, vücuttaki her organın

oluşumu için belirli bir voltaj aralığının,

yani bir elektrik şifresinin bulunduğu-

nu düşünüyor. Araştırma grubu ma-

kalelerinde, hücrelerde doğru elektrik-

sel durumun elde edilmesiyle vücudun

herhangi bir yerinde göz meydana ge-

tirmenin mümkün olduğunu ifade edi-

yor. Levin’e göre, her organ için gereken

özel elektrik sinyalinin sağlanmasıyla

gelecekte eksik vücut kısımlarının yeni-

lenmesi mümkün olabilir, kolunu ya da

bacağını kaybetmiş kişiye cihaz takılma-

sıyla uzuv tekrar büyüyebilir.

Kısa süre önce Tufts Üniversitesi’nden

yapılan basın açıklamasının konusu

Levin’in Mart 2012’de Developmental

Dynamics’de yayımlanan yeni araştır-

masıydı. Michael Levin’in ekibi, Xeno-

pus türü kurbağa embriyolarının yüzle-

rine müdahale ederek kusurlu yapı oluş-

turdu, ardından embriyoların gelişimini

izledi. Prof. Levin bu araştırmaya ilişkin

şunları söylüyor: “Yüz ya da embri-

yonun tamamı gibi kompleks şekille-

rin nasıl biçimlendiği her zaman için

önemli bir soru olmuştur. Deneylerde

yüzde kusur meydana getirdiğimizde,

yüzdeki yapıların çeşitli şekillerde ha-

reket edip çoğunlukla olmaları gereken

pozisyonu bulduklarını gördük.”

Basın açıklamasında, ciddi şekil bo-

zukluğu olan kurbağa embriyolarının

yüzlerindeki yapıların çarpıcı biçimde

yer değiştirdiğinin tespit edildiği belir-

tiliyor. “Sanki sistem normal durumdan

sapmaları fark edebiliyor ve düzeltici

harekete başlıyordu” deniyor. Araştır-

ma grubundan Dr. Laura Vandenberg

ise şöyle söylüyor: “Metamorfoza girip

kurbağa olmalarından çok önce, iribaş-

ların normal görünümlü yüzleri vardı.

Bunu görmek bizi çok şaşırttı.”

Botrylloides leachi

RA

M R

ES

HE

F E

T A

L.

PLO

S B

IOLO

GY

Page 43: Atlas   haziran 2012

atlas 22,5x29,7.indd 1 22.05.2012 18:00

Page 44: Atlas   haziran 2012

gezgince

44 ATLAS HAZİRAN 2012

ve çok sevdiği ahşap evlerinin kalma-

masıdır.

Füsun Akatlı, bu yok oluşa karşı

öfkesini şöyle dillendirir: “Fantastik

bir kâbus gibi akşamdan sabaha bir

bahçe, bir ıhlamur ağacı, bir salaş balık

lokantası siliniveriyor hayatımızdan.

İlkokulu okuduğunuz yapı, tek kale top

oynadığınız çıkmaz sokaklardan biri

daha, iki yanı ağaçlı o güzelim yokuş,

sanki sizin uydurduğunuz bir masalın

mekânlarıymış gibi hiç var olmamışça-

sına yerlerini görgüsüzlük numunesi bir

süper lüks siteye, alışveriş merkezlerine

bırakıyorlar.”

Hâlâ bir bahçe duvarında, kurumuş

bir ağacın gövdesine yılan gibi sarılmış

bir halde, tarihi eser olduğu için yıkı-

lıp apartman haline gelemeyen ahşap

bir evin köşesinde ve evimin bahçe-

sinde morsalkımlarla karşılaşıyorum.

Morsalkımlar, mor gölgeleriyle beni hâlâ

çok mutlu ediyor

aslında tam mor renginde değildir. Mor,

birkaç ton açılıp leylak rengi olmuştur.

Morsalkımların, beyaz ve soluk pembe

renklerinde de olanları vardır ama bun-

lara sık rastlanmaz. Nazlı bir bitkidir.

Dikildikten ancak iki yıl sonra güzel

çiçeklerini insan içine çıkarırlar.

Morsalkım, bütün Türkiye’nin çiçeği-

dir. Çünkü her iklime uyum sağlar. Onun

için Anadolu’da birçok kahvenin çarda-

ğı mor gölgelidir. Ama İstanbul’daki

yeri başkadır. Söylencelere göre Bizans

imparatorları mor rengi çok sevdikleri

için morsalkımların köşe bucak her yere

dikilmesini buyurmuşlardır.

Mevlevi geleneğinde morsalkım servi

ağacının dibine dikilir. Serviye sarılan

bu güzelim çiçeklerin, Tanrıya sarıldığı

kabul edilir. Antik Yunan’da ise Rüzgâr

Tanrısı Zephyros’un ona âşık olduğu

söylenir.

Morsalkımların göze batmamasının

sebebi, onların sarılacak çardaklarının

Morsalkımı Hatırlamak

[email protected]

Bahar, doğanın rengârenk boyanması

demektir. Önce, yeşil yamaçlarda sarı

katırtırnakları görünür. Yeşil çimen-

lere katırtırnakları çok yakışır. Sarıyla

yeşilin eşleşmesindeki uyumu en güzel

bir ressam anlatabilir, ben beceremem.

Katırtırnaklarını görünce içimi bir

sevinç kaplar. Belki de şelale gibi gürül

gürül akan bir coşku! Çünkü katırtırna-

ğının sarısı, baharın geldiğini söyler.

Sonra, erikler beyaz çiçeklerini açar.

Bursa’da da pembe çiçekleriyle şeftali

ağaçları onlara eşlik eder. Erik ve şeftali

çiçekleri tam minik meyveciklere dönü-

şürken başta Salihli civarı olmak üzere,

beyaz kiraz çiçekleri doğadaki yerini

alır. Kiraz çiçekleri kara benzer. Baharın

ortasında, ağaca kar yağmış sanırsınız.

Kiraz çiçekleri meyve ile yer değiştir-

meye başlayınca rengârenk laleler park-

ları süslemeye başlar. Lalelerin yerleşimi

çok düzgündür. Kırmızılar bir sırada,

sarılar başka, morlar başka sıradadır.

Onun için lalelerde disiplinli bir görüntü

vardır. Bu düzen bana fazla zevk vermez.

İş doğaya kalsa renkler, sıralar birbirine

karışacaktır. Çünkü doğa düzeni pek

sevmez. Örneğin papatyaların arasına

kırmızı gelincikleri serpeler. İpek yap-

raklı bu çiçekler de gözlerden kaçar,

laleler kadar övgü alamaz.

Sonra yeşil koruların içinden tepe tepe

kızarmaya başlar erguvanlar. Yeşilin yanı-

na erguvan rengi de çok yakışır. Erguvan

görününce baharın doruğa çıktığı anla-

şılır. Aslında Erguvanlarla birlikte mor-

salkımlar, leylak renkli çiçekleriyle çar-

dakları örtmeye başlar. Bu renkler görül-

meye başlanınca yaz geliyor demektir.

Morsalkımlar yazı müjdeler ama kimse

onlardan da pek bahsetmez. Onun için

de morsalkımların kimse farkına varmaz.

Kahramanımız morsalkım, sarıl-

mayı çok sever. En çok da çardaklarla

dosttur. Onların üstünü örter, altında

oturanlara mor gölgeler sunar. Üzüm

salkımını andıran bu güzelim çiçekler,

Page 45: Atlas   haziran 2012

faceboOk.com/bomonti

Page 46: Atlas   haziran 2012

46 ATLAS HAZİRAN 2012

Atlas, 28-29 Nisan 2012 tarihle-

rinde özel bir buluşmaya daha

imza attı. “Atlas İle Sınırları

Aş!” etkinliğinde dergi ekibi

reklam verenler ve basının önemli isim-

leriyle buluştu. Güral Sapanca’nın ev sa-

hipliği yaptığı etkinlikte katılımcılar ma-

ceralı bir hafta sonu geçirdi, Sakarya’nın

Sapanca ilçesinin güzelliklerine şahit

oldu, ayrıca etkinlik çerçevesinde At-

las fotoğraflarının yer aldığı bir sergi

düzenlendi.

Atlas’ın etkinliği Güral Sapanca Well-

ness & Convention, Famous Grouse,

HTC, İstanbul Off Road Kulübü (İSOFF)

ve Doğa Koleji’nin katkılarıyla daha da

renklendi. Katılımcılar Atlas çalışanla-

rıyla farklı maceralar deneme, doğayı ta-

nıma olanağı buldu.

Doğa yürüyüşü, “Atlas İle Sınırları

Aş!” etkinliğinin en renkli başlıkların-

dan biriydi. Parkur, konakladığımız Gü-

ral Sapanca’nın yakınındaki İstanbuldere

köyünün sınırlarındaydı. Yaklaşık iki sa-

atte kat edilen güzergâhı Atlas Yayın Di-

rektörü Murat Köksal ile önceden gide-

rek incelemiş ve baştan sona yürümüş-

tük. Hafta sonunda Atlas etkinliğinin

MaceralıHafta SonuAtlas, Nisan 2012’de özel bir buluşma düzenledi; reklam verenler ve

basının önemli isimleriyle bir araya geldi. Güral Sapanca’nın ev sahipliği

yaptığı etkinlik doğa yürüyüşü, fotoğraf yarışması, çocuklara doğa

eğitimleri, “off road” turları gibi renkli başlıklara sahipti.

YAZI: YILDIRIM GÜNGÖR

katılımcılarıyla rotayı tekrar aştık. Baş-

langıç noktamız İstanbuldere üzerinde

kurulmuş Alabalık Evi’ydi.

Kısa süre içinde ormanın derinlikle-

rinde kaybolan büyülü bir yolda bulu-

vermiştik kendimizi. Yürüyüşçüler çev-

reyi incelerken bir yandan da HTC’nin

dağıttığı gelişmiş cep telefonlarıyla fo-

toğraf çekiyordu. Dönüşte bu kareler jüri

tarafından değerlendirilecek ve kazanan

bir HTC One X sahibi olacaktı. Tırtılla-

rın yapraklar üzerinde boy göstermeye

başladığı bugünlerde biz de arka arkaya

sıralanmış şekilde, yavaş yavaş yukarı-

lara çıkıyorduk. Yürüdükçe önümüzde

başka güzellikler açılıyor, baharda do-

ğanın uyanışına şahit olduğumuz için

kendimizi şanslı hissediyorduk. Grubu-

muz tahmin ettiğimden daha genişti ve

içlerinden bazıları ilk kez doğa yürüyüşü

yapıyordu. Bazen bir dinginlik oluyor,

yürüyüşümüze kuş sesleri eşlik ediyor-

du; bazen de İstanbul Dere’nin azgın

suları yüzünden birbirimizin sesini du-

yamıyorduk. Arka arkaya dizilip tek sıra

yürümek önce biraz zorlamıştı herkesi

ama yokuşu tırmanan parkur bir süre

sonra zaten bizleri kendiliğinden sıraya

YIL

DIR

IM G

ÜN

R

Page 47: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 47

sokmuştu. Kimler yoktu ki aramızda;

işadamlarından televizyonculara, gaze-

tecilerden reklamcılara kadar geniş bir

meslek grubu yelpazesi hep birlikte yü-

rüyordu.

Derken, sesiyle sürekli bize eşlik eden

derenin küçük bir kolu kesti önümüzü.

Bir ağaç kütüğünün üzerinde yürüyerek

karşıya geçtim. Doğada her şey ken-

diliğinden gelişir. Burada da öyle oldu.

Birkaç kişi daha öne çıkarak bana yar-

dım etti ve tüm ekibi dereden geçirmeyi

başardık. Bazı yürüyüşçüler ise ayakka-

bılarını çıkararak derenin serin sularını

yürüyerek geçti.

Dere geçişinden sonra başlayan ikin-

ci etap biraz daha dikti. Artık orma-

nın içlerine ilerlemiş, doğanın yalınlığını

daha da çok hisseder olmuştuk. Tepelere

tırmanan patikayı izlemeyi sürdürdük.

Dere bir süre sonra yürüyüşçüleri birbiri

ardına sıralanan şelale ve setlerle karşıla-

dı. Bu muhteşem su gösterisinden ayrıl-

mayı kimse istemiyordu ama artık geri

dönmemiz gerekiyordu. Tırmandığımız

yokuşları bu kez geri indik ve dönüşte

yorgunluğumuzu Alabalık Evi’nde attık.

O hafta sonu aynı rotada iki gün üst

üste doğa yürüyüşü düzenlendi, katılım-

cılar doğayla bütünleşti. Büyük kentlerin

bu kadar yakınında hâlâ el değmemiş do-

ğal alanların bulunması hepimizi mutlu

etti. Bu tür yürüyüşlerin insanın doğaya

yakınlaşması, onu daha iyi anlaması için

büyük önem taşıdığını tekrar anladık.

“Atlas İle Sınırları Aş!” etkinliğinin

katılımcıları Güral Sapanca’nın geniş

bahçesinde de yürüyüşler yaptı, çevre-

yi tanıdı. Tesiste ayrıca Atlas arşivinden

seçilmiş karelerin yer aldığı bir fotoğ-

raf sergisi düzenlendi. Famous Grouse

katkısıyla düzenlenen sergi kokteylinde

Atlas fotoğrafçıları davetlilerle buluştu.

HTC’nin doğa yürüyüşü sırasında dü-

zenlediği fotoğraf yarışması da akşam

sonuçlandı ve Kemal Hayıt jüri tarafın-

dan birinci seçildi.

Atlas’ın etkinliğinde ayrıca İstanbul

Off Road Kulübü (İSOFF), katılımcıları

Sapanca’nın ormanlarına, zorlu yollarına

götürdü. Doğa Koleji Tarım Atölyesi iki

gün boyunca çocuklara özel eğlence ve

tohum ekme eğitimleri düzenledi. “At-

las İle Sınırları Aş!” etkinliği iki günlük

zengin programıyla davetlilerine macera

dolu bir hafta sonu yaşattı...

Y.

NG

ÖR

Page 48: Atlas   haziran 2012

48 ATLAS HAZİRAN 2012

“Atlas İle Sınırları Aş!” etkinliğinin

sürprizlerinden biri de HTC’nin katkı-

sıyla düzenlenen fotoğraf yarışmasıydı.

Sapanca’nın İstanbuldere köyü sınırla-

rında düzenlenen doğa yürüyüşü sıra-

sında katılımcılara HTC One serisi cep

telefonları dağıtıldı. Yürüyüşçüler or-

man içinde ilerlerken, dereleri aşarken,

dinlenirken en güzel kareleri yakalamaya

çalıştı ve dönüşte cep telefonlarını jüriye

teslim etti. Yarışmanın jürisi Atlas’ın ya-

yın yönetmeni Özcan Yüksek, fotoğraf

editörü Sinan Çakmak, fotoğrafçılar Yıl-

dırım Güngör ve Cüneyt Oğuztüzün’den

oluşuyordu. Değerlendirme aşaması da

oldukça çekişmeliydi. Onlarca kare ince-

lendi ve nihayet birinci belli oldu. Birinci

Kemal Hayıt’ı ödül olarak muhteşem ka-

mera ve otantik ses özelliğine sahip bir

HTC One X bekliyordu.

Yıldırım Güngör

Profesyonellerin Gözünden HTC One Kareleri

Page 49: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 49

KE

MA

L H

AY

IT

SE

YH

AN

KA

YG

ISIZ

Page 50: Atlas   haziran 2012

50 ATLAS HAZİRAN 2012

Çocuklara Tarım Atölyesi

“Atlas İle Sınırları Aş!” macerasında kü-

çük davetliler de unutulmadı. Doğa Koleji,

28-29 Nisan 2012 tarihlerindeki etkinlikte

bir “Tarım Atölyesi” düzenledi ve iki gün

boyunca çocuklara özel tohum ekme eğitimi

verdi. Güral Sapanca’da küçük bir doğa üssü

kuran Doğa Koleji, etkinliğe katılan çocuk-

ların eğlenerek öğrenmesini sağladı. Doğa-

dan uzak bir yaşam süren, kentlere sıkışan

çocuklar için eğitimlerin yanı sıra içinde

doğa kavramlarının bulunduğu eğlenceler

hazırlandı. Çocuklar tohum ekme eğitimin-

de saksılara da tohumlar ekti ve etkinlik so-

nunda bunları evlerine götürdü.

Yıldırım Güngör

YIL

DIR

IM G

ÜN

R

Page 51: Atlas   haziran 2012
Page 52: Atlas   haziran 2012

52 ATLAS HAZİRAN 2012

zenledi; Atlas İle Sınırları Aş! etkinliğinin

katılımcıları Atlas fotoğrafçılarıyla tanış-

tı, benzersiz karelerin hikâyelerini dinle-

di, dergideki konuların nasıl hazırlandığı

hakkında birinci ağızdan bilgi aldı.

Yıldırım Güngör

Sapanca’daki maceralı hafta sonun-

da Famous Grouse katkısıyla bir fo-

toğraf sergisi de gerçekleştirildi. Atlas

arşivinden seçilmiş 50 fotoğraf, Güral

Sapanca’da davetlilerle buluştu. Famous

Grouse ayrıca sergi için bir kokteyl dü-

Gürol Sapanca’da düzenlenen

TU

Z G

ÖLÜ

/ T

UR

GU

T T

AR

HA

N

Sapanca’da Atlas Sergisi

Page 53: Atlas   haziran 2012
Page 54: Atlas   haziran 2012

54 ATLAS HAZİRAN 2012

tarafından kullanıldı. Turların öncesinde

katılımcılara güvenlik ve dikkat edilmesi

gereken diğer konularla ilgili bilgi verildi.

Turlar Kartepe eteklerinde, normal araç-

larla kat edilemeyecek bir parkurda ger-

çekleştirildi. Katılımcılar dik engellerin

aşılması, dere yatağından inilmesi, arazi-

de takılan araçların özel kurtarma vinçleri

kullanılarak ilerletilmesi, arızalarının ye-

rinde giderilmesi gibi deneyimleri yaşadı.

Ayrıca manzara noktalarında verilen mo-

lalarda Sapanca Gölü ve ormanları fotoğ-

raflandı. Katılımcılar bu farklı etkinlikle

“off road”u tanıdı ve normal şartlarda

uzun yürüyüşlerle gidilebilecek noktalara

ulaşmanın keyfini yaşadı.

Yıldırım Güngör

matematiksel taktikler geliştirmesi beni

şaşırtmıştı. Bazen bir çukurun kenarın-

da, bazen bellerine kadar çamura gö-

mülmüş durumda, bazen de aracın asılı

kaldığı bir tümseğin başında… Tam bir

strateji oyunu aslında.

“Off road”, bilmeyenler için hassas bir

etkinlik. Bu nedenle etkinlikten önce gü-

venlikten çevreye zarar verilmemesine

kadar birçok konuyu defalarca konuştuk.

Etkinlikte, bir turda 20’den fazla katılımcı-

ya izin verilmedi. Toplam üç turda 60 kişi

İstanbul Off Road Kulübü’nün deneyimli

sürücüleri eşliğinde heyecanlı saatler ya-

şadı. Etkinlikte İSOFF tarafından sağla-

nan, özel olarak modifiye edilmiş dona-

nımlı 10 adet arazi aracı, uzman pilotlar

Zorlu Yollar

“Biraz çamurlu bir yolda dolaşıp geri

geleceğiz sanmıştım ama çok heyecan-

lıydı. Kaç kere ‘bu kez kaldık, yardım ça-

ğıracağız’ dedim bilmiyorum. Ama her

seferinde beni şaşkınlığa uğratacak şekil-

de çıkmayı başardık…” Sapanca’da “Atlas

İle Sınırları Aş!” etkinliğinin “off road”

kısmını tercih eden katılımcılardan biri,

İstanbul Off Road Kulübü’nün (İSOFF)

oluşturduğu parkurdan döndükten son-

ra izlenimlerini böyle özetliyordu.

Ben de ilk “off road” deneyimimde

buna benzer duygular yaşamıştım. “Bu-

radan çıkamayız artık” dediğim o kadar

çok olmuştu ki… Arabanın bir çukura

neredeyse gömüldüğü anlarda araç sü-

rücülerinin sakinliği ve kendi aralarında

Page 55: Atlas   haziran 2012
Page 56: Atlas   haziran 2012

56 ATLAS HAZİRAN 2012

Kaybolan TekneÇAPAR

Bizanslılar ona “paraskalmion” yani kürekli tekne, Osmanlılar “palaşkerme” diyor,

Karadeniz’de ise “çapar” adıyla biliniyordu. Ortaçağdan kalma bu teknelerin son

örnekleri Sinop yöresinde unutulmanın ağırlığı altında yok oluyor. YAZI: SEZAR ATMACA

Page 57: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 57

Sinop Tersanesi’nde rastladığımız, Bi-

zanslıların “kürekli tekne” anlamında

“paraskalmion”, Osmanlıların “palaşker-

me” dedikleri ve Karadeniz’de “çapar”

(bazı yörelerde “kabak”) diye bilinen bu

teknenin, Trabzon Ayasofya Kilisesi’nin

duvarlarında ortaçağdan kalma çizimleri

de bulunuyor. Duvar resimlerinden bir-

kaçında teknenin, “başı ve kıçı yumuşak

eğimlerle yukarı doğru kıvrılan, altı düz”

karakteristik özellikleri görülür. Trabzon

İmparatorluğu üzerine kapsamlı çalış-

malar yapmış olan Anthony Bryer ağır

bir mavna olan paraskalmion’un, “sahile

iki uçtan da yanaşacak biçimde yapılmış,

karavele kaplama yapılı, sabit kürekler-

le idare edilen” uzunlukları 6-12 metre

arası değişen tekneler olduğunu belir-

tiyor. Gemicilik uzmanlarından Lionel

Casson, antikçağdan beri “demirleyen

gemiler ikinci tip bir gemiye, mavna-

lara ihtiyaç duymaktaydılar” diyor ve

ekliyor, “Geminin yükü mavnalarla kı-

yıya götürülürdü.” Yine Bryer’in aktar-

dığına göre, Trabzon İmparatorluğu’nun

(1204-1461) resmi tarihçisi Panaretos,

paraskalmion’un “hem Osmanlılar,

hem de Trabzonlularca kullanıldığını”

belirtiyor.

Osmanlı döneminde palaşkerme adıy-

la bilinen bu teknelerin farklı amaçlarla

da olsa üretim ve kullanımının sürdü-

ğünü biliyoruz. İdris Bostan, Kürekli ve

Ocak ayı sonunda İstanbul’dan

başlayan bir Batı Karadeniz yol-

culuğunda en son 1950’lerde

yapılan ve 1960’larda artık ta-

mamıyla ortadan kalktığı düşünülen ta-

rihi bir tekneye Sinop Tersanesi’nde rast-

ladık. Tarihi diyorum çünkü tekne tipleri

ekonomik, sosyal, teknolojik, ticari, askeri

ve benzeri birçok faktöre bağlı olarak

zamanla değişir, farklılaşır. Çok az tekne

tipi “karakteristik özelliklerini ve işlevini”

muhafaza ederek varlığını sürdürür.

Page 58: Atlas   haziran 2012

58 ATLAS HAZİRAN 2012

çuval çuval fındık yüklüyorlardı.” Os-

man Kademoğlu’nun yüze yakın tekne

“inşaiyecisiyle” yapılmış bir “sözlü ta-

rih” çalışması olan Denizin Güzelleri’nde

yer alan “Çapar-Acelesi Olmayan Gemi”

başlıklı kısa yazısı çaparın Karadeniz

sahilindeki kullanımını anlatan temel

kaynaklardan biri.

Çapar sayısının 20. yüzyılın başında

Trabzon, Giresun, Ordu ve Samsun’da

yüze yakın olduğu tahmin ediliyor. Ka-

demoğlu anlatıyor: “Karadeniz limanla-

rında, mendirekler ve gemilerin yanaş-

tığı rıhtımlar yapılmadan önce, çaparlar

iskeleden açıkta demirli vapurlara ve

vapurlardan iskeleye yük taşırlardı.

“Çapar iki başı yüksek, baltabaş, bor-

dası kavisli, geniş karınlı, altı düz, kürek-

le hareket eden, 30 ila 50 ton, Doğu ve

Orta Karadeniz yük kayığıdır. Çaparlar

eskiden aşırmalı yelkenle uzak mesafe-

lere yük taşırlardı. Borda kavsi, omuz-

luktan itibaren baş ve kıç bodoslamaya

doğru birden dikleşerek yükselir. Başı

kıçından yarım metre daha yüksektir.

Başta ve kıçta iki yarım güverte (başüstü

ve kıçüstü) ve küpeştenin bodoslamaya

birleştiği yerde çatal (yan yana iki dik-

me) bulunur. Ortası açık ambarlı para-

petlidir. Baş üstünde ayakta durularak

Yelkenli Osmanlı Gemileri’nde palaşker-

meyi “hafif yelkenli bir filika” olarak tarif

etse de “1691’de Sinop ve Çayağzı’nda

inşa edilecek altı kalyonun kerestesini

taşımak üzere de ayrıca palaşkerme…”

yapıldığından söz ediyor. Daha yuvarlak

hatlı ve altı düz teknelerin yük kapasi-

teleriyle de öne çıkan tekneler olduğu

biliniyor. Rodos seferine (1522) katı-

lan donanmada palaşkermelerin bulun-

ması, 1571 Kıbrıs Seferi öncesi İstan-

bul Tersanesi’nde üç ve 17. yüzyılda

devlete ait çeşitli palaşkermelerin tamir

edilmesi; bu gemilerin Osmanlı donan-

masında çeşitli amaçlarla kullanıldığını

gösteriyor.

Osmanlıca denizcilik sözlüklerinden

Kamus-i Bahri’de (1917) çapar, “Sam-

sun ve civarı sevahilinde icra-yi ticaret

eden ve takadan büyük olup kürek ve bir

aşırma yelken ile müteharrik bulunan

kayıklardır” diye tarif ediliyor. Kaynak-

lar çapar isminin, “eski Türkçe çap-mak

‘yüzmek’ten (isim-fiil ekinin kalıplaş-

masıyla çap-ar)” geldiğini yazıyor. Kimi

edebi metinler de çaparların yükleri hak-

kında fikir veriyor: “Kıyı boyunca daima

oraya buraya koşuşan hamallar çaparlara

Page 59: Atlas   haziran 2012
Page 60: Atlas   haziran 2012

60 ATLAS HAZİRAN 2012

kürekler ortada yoktu ama bir teknenin

dümen donanımı (pala+yeke) orijinal

haliyle duruyordu. Dümen donanımı

olan ilk teknede inşaat hızla sürüyordu,

zemin yükseltilmiş, üstüne bir de ka-

mara oturtulmuştu. Ayancık’a girerken,

hurdacıların söküm işlerini sürdürdü-

ğü, 2004’ten bu yana üretim dışı olan

Kereste Fabrikası’nın deniz kenarındaki

devasa arazisiyle karşılaştık. Arazinin

bir köşesinde, karlar içinde incir ağacı

ve sarmaşıklarla arkadaşlık eden, birbir-

lerine yaslanarak ayakta kalan üç kardeş

duruyordu. Dümen palasız, küreksiz, kı-

rık, dökük bir halde yıllardır bakımsız,

ilgisiz bu köşede unutulmanın yükünü

taşıyorlardı. Fabrika envanterinde yer

alan çaparlar yıllarca alargada bekleyen

gemilere tomruk, kereste vb. yük taşı-

yıp tarihi işlevlerini sürdürmüşler, an-

cak uzun yıllardır deniz ve bakım yüzü

görmemişlerdi.

Tekne yapım tarihi düşünüldüğünde,

her teknenin bir sonraki veya bir başka

tekne tipi için model olduğu söylenebilir.

Örneğin Osmanlı dönemi tekneleri daha

önceki dönemlerin (Bizans döneminin)

izlerini de taşır. Bir tekne formunun nasıl

ve ne zaman değişip geliştiğinin, farklılaş-

tığının izini sürebilmek için birçok ayrın-

tıya dikkat çeken akademik disiplinle ya-

pılan çalışmalar önemlidir. Teknelerden

biri ya da birkaçının mevcut halleriyle

muhafaza edilmesi mümkün olursa dü-

men palası, aşırma yelkeni donanımı, tek-

ne boyuna yakın kürekleri tamamlanarak

restorasyon ve sergileme gibi konularda

dünyadaki ve ülkemizdeki örneklere de

bakılarak ayrıntılı çalışmalar yapılabilir

KAYNAKÇA

Bir Tutkudur Trabzon

The Byzantine Monuments and

Topograpy of the Pontos

The post-Byzantine Monuments of the Pontos,

çekilen, 8-9 metre boyunda bir çift kü-

reği ve kıçında enli ve yüksek asma dü-

meni vardır. …Çapar karaya çekildiği

zaman dümen kaldırılır, teknenin kı-

çındaki çatala yerleştirilir, orada durur.

Çaparın boyu on metre, eni dört buçuk

metre, derinliği iki metredir.”

“…Çaparda sekiz mürettebat bir de

kaptan olurdu. Her bir küreği, ikişer kişi

ayakta durarak çekerler, karınca gibi ağır

ağır giderdi.

“Acente geminin geleceğini çaparcıla-

ra haber verir, çapar çekiliyse suya atılır

veya denizdeyse demir yerine alınır, ge-

minin geleceğine yakın motorla çekile-

rek götürülür ve iskeleye rampa edilirdi.”

Sinop Karadeniz Yelken İhtisas Ku-

lübü yetkililerinin katkılarıyla Ayancık

Kereste Fabrikası’ndan kalan beş çapar

olduğu ve ikisinin Sinop’a satıldığı, di-

ğer üçünün Ayancık’ta fabrika arazisinde

bulunduğu bilgisine ulaşınca çaparların

izini sürmek için şubat ayı başında bir

kez daha Sinop’a gittik. Amacımız, ne

halde olduğunu bilmediğimiz bu tekne-

lerden hiç olmazsa birinin “karakteristik

özellikleriyle” yaşatılmasıydı.

Önce Sinop Tersanesi’ndekilere göz

attık. Tekneleri Ayancık’taki Kereste

Fabrikası’ndan alan yeni sahibi onları ta-

dil ederek turizm sezonuna hazırlıyordu.

Boyu 11, eni 3.60 metre olan iki tekne

iyi durumdaydı. Aşırma donanımı ya da

Page 61: Atlas   haziran 2012

ola çıkan yolun karakterini kazanır der eskiler. Evin yolunu bilen gezginler için söylenmiş olmalı. Yaşam bir

yolculuktur da denir. Yolun kendisi bir imgedir, resimdir, işarettir, yazısız yazıdır bir anlamda. Aslında okumak

için yalnızca yazının olması, harflerin, hecelerin yan yana dizilmesi de gerekmez, bir resim bile, bir cümle, hatta bir

öykü anlatabilir. O ünlü, 66 numaralı ve isimli tarihi Amerikan yolu, sayısız öykü anlatır örneğin. Yolun üstündeki

bir trafik tabelası da, ileride manzaralı bir cephe olduğunu mu anlatır, yoksa başka bir şeyi mi belirsizdir. Ama yol

yapana, bir öneri sunduğu açıktır. (ÖZCAN YÜKSEK)

Yolun Dili

Yazının Hikâyesi

Page 62: Atlas   haziran 2012

62 ATLAS HAZİRAN 2012

GÖKSU

Uçan Delta

Page 63: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 63

Geyik Dağları’ndan doğup Taşeli

yaylalarının sularını toplayarak

coşan, Toroslar’ı devasa kanyonlarla yara

yara akışını sürdüren, Türkiye’nin en verimli

ovalarından Silifke Ovası’na bereket saçan, nihayet

Akdeniz’le kucaklaşan bir nehir. Lagünleri, kumulları,

bataklıkları, makilik alanları, tarım arazileriyle ve

barındırdığı envai çeşit canlıyla eşsiz bir delta. Atlas’ın doğa

fotoğrafçısı Cüneyt Oğuztüzün, kanat sesleri ve ötüşleriyle

Göksu Deltası’nı şenlendiren kuşların peşine düştü.

(Circus aeruginosus

Page 64: Atlas   haziran 2012

64 ATLAS HAZİRAN 2012

sarı-kahverengiydi. Köylüler “Bu kış kar

çok yağdı, şimdi de hızla erimeye başla-

dı, ondan böyle” dediler. Bu haliyle fazla

çekici görünmese de nehir, kuş cennetiy-

le ünlü deltasını rengini bozan bu tortu-

larla oluşturmuştu. Binlerce yıllık süreç

bugün de devam ediyordu.

Azgın nehri 600 yıllık zarif Bıçakçı

taş köprüsünden geçip yoluma devam

ettim. Nehir köprüden sonra Kahtane

Kısığı denen kanyonda gözden kaybol-

muştu. Ona hayli ilerde, Kravga’da tekrar

Bir nehrin denize kavuştu-

ğu yeri bulmak için en emin

yol ancak sanki onun çığırı-

nı izlemek olabilirmiş gibi,

anayoldan ayrılıp arazi yollarından de-

rin vadiye yöneldim. Göksu Deltası’na

ulaşmaktı amacım. Nehri Bucakkışla’da

yakaladım. Geyik Dağları’ndan doğup

Taşeli yaylalarının sularını toplayarak

gelen nehir yatağından taşmış, önüne

çıkan her şeyi yıkıp götürebilecek bir sel

olmuştu. Adını aldığı gök renginde değil

Page 65: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 65

olarak da anılan, Akdeniz’in kuşlar açı-

sından en önemli sulak alanlarından biri

olan delta burada başlıyor.

Yolda gelirken yörede yaşayan biyolo-

ji profesörü ve kuş fotoğrafçısı Gökhan

Coral’ı aramış, alanın son durumunu

sormuştum. “Tenha” demişti; “ama en-

dişe etme, delta sürprizlerle doludur.”

Gerçekten de ilerleyen günlerde en bü-

yük sürpriz “çölkoşarı” olarak karşıma

çıkacaktı.

On yedi yıl aradan sonra tekrar

rastladım. Muhteşem tarihi taş köprü-

nün hemen dibine yeni bir köprü yapıl-

mıştı. Önceki köprüden daha büyüktü.

Burada Göksu yine kayboldu. Hocantı’da

ortaya çıktı. Burada da yine Karama-

noğullarından kalma bir taş köprü var.

Köprüyü geçip ırmak boyunca tarla yol-

larından Mut’a kadar gittim. Göksu bu-

rada, Ermenek tarafından gelen eşiyle

birleşiyor ve koca bir ırmak halinde

Toroslar’ı devasa kanyonlarla yara yara

Silifke’ye doğru ilerliyor. Silifke Ovası

Vanellus spinosus

Page 66: Atlas   haziran 2012

66 ATLAS HAZİRAN 2012

(Şubat 1995). Bu kez öncelikle kumullar

arasındaki murt ormanında turaçların

eşlerini çağırırken çıkarttıkları sesleri

dinlemek istiyordum ama yoktu. Akgöl

sazlıklarında gizlenen saz horozlarının

ürpertici kahkahalarını da işitemedim.

O zamanlar sadece burada yaşayan saz

horozu önemliydi. Deltanın sembol ku-

şuydu. Rastladığım bir balıkçı “Onları

suitleri yedi” dedi. Kalanlar gölün kuze-

yindeki ulaşılmaz sazlıklara sığınmıştı.

geldiğim alana bir şafak vakti yine Ta-

şucu tarafından girdim. O zamanki zi-

yaretimde kuşları fotoğraflamak için

gecenin karanlığında sazlıklar arasın-

daki küçük bir göl aynasının kıyısında

gizlenip beklerken havanın ağarmasıyla

başlayan kuşların “şafak korosu”nu din-

lerdim. Kalabalık koronun müziği güneş

doğarken “kreşendo”ya ulaşırdı. O za-

man hazırladığım konu da Atlas’ta “Se-

vinç Ötüşleri” başlığıyla yayımlanmıştı

Page 67: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 67

diye mantıksız bir düşünce aklımdan

geçti. Yöre insanlarının görüşünü almak

için Taşucu beldesinin Çavuşbucağı ma-

hallesine gittim. Önceki gelişimde bura-

da yaşayan bazı balıkçılarla göle açılmış,

çok sayıda saz horozu gözlemlemiştim.

Bu balıkçılardan Ali Işık’ı kahvede bul-

dum. Epey yaşlanmıştı. Balıkçılığı bırak-

mış, kahveyi işletiyordu. Cebinden tütün

tabakasını çıkarıp bir sigara sardıktan

sonra, ”Şimdi diyorlar ki” diye söze baş-

ladı “cihaz kurmuşlar, kuşların yolunu

değiştirmişler. Aslı var yok bilmem. Dış

devletler yapıyormuş”. Kahvedekilerden

biri lafa girdi: “Yasaktan önce kuş çok-

tu. Lığlık kazı, ang kazı sürüler halinde

gelirdi. Yeşil, kılkuyruk çeşit çeşit ördek

gelirdi. Yuva yaparlardı. Sonra arazide

hayvan otlatmamızı, avı, ekini yasakla-

dılar. İnsan çekilince yabani hayvan ço-

ğaldı. Çakallar karadakileri bitirdi. Suiti

de göldekileri.” Bu suiti nasıl bir şeydi?

“Aynı çakal gibidir, yalnız ayakları yok-

tur” diye tarif etti Ali Ağa. “Fok balığı

gibidir ayakları, suda şapır şapır gezer,

kuş yumurtalarını, yakalarsa kuşları yer,

karaya da çıkar, tüfekle vurması gayet

zordur. Göl horozunu bitirdi. O zaman

misal bir milyar varsa şimdi bin tane

var.” Başka bir köylü söze karıştı: “Şimdi

bir de kırçan diye bir şey çıktı. Dağda

yılan bırakmadı.Tavuğu tutuyor kanını

emiyor, kendini yemiyor.” Kırçanı tarif

etmek yine Ali Ağa’ya düştü. “Kedi-

den büyük. Kuyruğu da uzun.” Sonra

Akgöl kıyılarında birkaç mahmuz-

lu kızkuşu çifti, kuğu gölünde bir çift

kuğu, kanal kenarlarında balık gözleyen

beyaz, alaca, gri, erguvani balıkçıllar,

Paradeniz’de küçük bir flamingo grubu

ve bir adet pelikan, bataklık kıyılarında

küçük kumkuşları ve cılıbıtlar ve tabii

ki sazdeliceleri. İlkbahar göç döneminin

ortasında, ülkenin en fazla kuş çeşidinin

kaydedildiği alan gerçekten “tenha” gö-

rünüyordu. Acaba göç yolu mu değişti

Cursorius cursor

Page 68: Atlas   haziran 2012

68 ATLAS HAZİRAN 2012

Göksu’nun Sakinleri

Saxicola rubicola) Vanellus vanellus

Motacilla flavaCircaetus gallicus

Ardea purpurea

Bubulcus ibisMalpolon monspessulanus

1

3

6

2

4

7

5

Page 69: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 69

önemlileri nehrin kendisi, Akgöl ve Pa-

radeniz lagünleri, Akgöl’ün güney ve ba-

tısındaki makilik alanlar, kıyıdaki bitki

kaplı kumullar (vejetasyonlu) ile Cırba

Deresi ve doğusundaki kıyı sayılıyor.

Bunlardan başka sazlık ve bataklık alan-

lar, tuzcul stepler, drenaj kanalları, deniz

alanları ve karasal alanın üçte ikisini

kaplayan tarım arazileri var.

Silifke’de kanyonlardan kurtulan Gök-

su iyice genişlemiş olarak ovanın orta-

sında, her iki yakası yoğun ağaçlıklarla

kaplı koridorda sakin fakat güçlü bir

akışla denize doğru ilerlerken deltayı iki-

ye bölüyor. Doğal alanlar esas olarak batı

bölümünde yer alıyor.

Deltadaki en büyük su tutma alanları

olan Akgöl, Paradeniz ve doğudaki Cır-

ba Deresi sukuşlarının üreme, beslenme

ve kışlama amaçlı kullandığı en önemli

habitatlar. Ayrıca Kuğu ve Arapalanı gibi

küçük göller ve ilkbahar aylarında yağış

ve taşkınlara bağlı olarak oluşan birçok

geçici göl bulunuyor. Bunlardan en ge-

nişi olan Akgöl su içi bitkileri açısından

zengin, besin miktarı fazla, sazlıklarla

söz yine çakallara geldi. “Çakal gayet

çoğaldı. Turacı biliyon. Nesli kalmadı.

Bu mevsimde çok güzel öterdi. Onu da

çakallar bitirdi. Murt ormanının içinde

otur, kaç tane geçiyor seyret.” Bir başkası

“Çakallar kumu eşip tosbağa yumurta-

larını yiyor” diye sürdürdü. Sohbete ka-

tılanlar çoğalıyordu. “En tehlikelisi hem

karada hem suda yüzen. Balığı da yiyor,

kuşu da yiyor, yumurtasını da yiyor.

Adamı bile yer.” Kahvedekiler artık hep

bir ağızdan hararetle konuşmaya başla-

mışlardı. İzin isteyip araziye döndüm.

Göksu Deltası ekolojik açıdan Gök-

su Nehri’nin su toplama havzası içinde

bulunan bir sulak alan ekosistemi. Böy-

le bir ekosistemin karakteristiği suyun

tüm ekolojik süreçleri belirleyen faktör

durumunda olması. Kıyı uzunluğu 35

kilometre olan deltanın korunan kısmı-

na ait 155 kilometrekarelik kara alanının

17.3 kilometrekaresini açık su yüzeyleri

oluşturuyor.

Deltada 12 farklı fakat birbiri ile iliş-

kili habitat saptanmış. Bunların için-

de biyolojik çeşitlilik bakımından en

Page 70: Atlas   haziran 2012

70 ATLAS HAZİRAN 2012

çevrili sığ, tatlı sulu bir göl. Saz horozu ve

yazördeğinin kuluçkaya yattığı gölde ba-

lıkçılık da yapılıyor. Yılanbalığı, haskefal,

karabalık sazan ve mavi yengeç çıkıyor.

Tarımsal sulamada kullanılan azot ve

fosforca zengin sular drenaj kanalları ile

buraya taşındığından besleyiciliği sürekli

artıyor, tuz oranı azalıyor, buna bağlı ola-

rak su bitkileri tehlikeli biçimde çoğalı-

yor. Bu durum hızla biriken sedimantas-

yonla birleştiğinde sonuç gölün devamlı

küçülmesi oluyor. Aslında gölü meydana

getiren ve besleyen tek kaynak da bu su-

lar olduğundan ortada ironik bir durum

var. (Drenaj kanalları bağlanmadan önce

burası yazın kuruyan bir tuz gölüymüş.)

Aynı tehlikeden söz ettiğim 1995 yılında

12 kilometrekare olan göl alanı şimdi

8 kilometrekareye düşmüş. Göl çevre-

sinde yaşayan ve balıkçılık da yapan

köylüler bu durumdan hayli kaygılı. Bu

Limosa limosaCharadrius alexandrinus Larus ridibuntus Glareola

prantincola Falco tinnunculus

1

3

2

4

Page 71: Atlas   haziran 2012
Page 72: Atlas   haziran 2012

72 ATLAS HAZİRAN 2012

günde Akgöl’ü kurtarırım”. Sonra söz saz

horozuna geldi. “Göl horozu bitti derler

ya inanma” dedi Mehmet Akış, “gölde en

fazla olan odur mesela. Avcımızın hiçbi-

ri kesinlikle vurmaz. Çok güzeldir. Kim

kaç tane sayarsa ben iki katıdır derim”.

Baki Akış ekledi: “ 50-100 bin çift vardır.

Eylülde gel göstereyim.”

Denizle doğrudan bağlantılı Parade-

niz ise aksine genişleyen, bu nedenle de-

nizle birleşme tehdidi altında olan, tuzlu,

bitkiden yoksun bir göl. Gölü denizden

ayıran ince kum şeridi geçtiğimiz kış yer

yer yırtılmış. Flamingo, pelikan ve bazı

ördek türlerinin tercih ettiği gölde gele-

neksel dalyan balıkçılığı yapılıyor, kefal,

çipura, levrek ve yılanbalığı avlanıyor.

Avlananlar arasında mavi yengeç de var.

Deltanın kıyı şeridini bitki örtüsü ol-

mayan (vejetasyonsuz) kumul ve kum-

sallar kaplıyor. Avrupa Kıyı Koruma Bir-

liği kumul jeomorfolojisi ve korunmuş-

luk düzeyi açısından buraları Doğu Ak-

deniz’deki en önemli kıyı alanlarından

biri olarak belirlemiş. Denize doğru uza-

nan, iki farklı akıntı sisteminin çarpış-

masıyla meydana gelen İncekum Burnu,

nehrin son yatak değiştirmesinden sonra

aşınma sürecine girse de deltanın tipik

özelliklerinden biri. Bu uzak, bakir sahil-

de denizkaplumbağaları (Caretta caretta

ve Chelonia mydas) ürüyor.

Vejetasyonlu kumullar kumsalın he-

men ardından itibaren 50-300 metrelik

şerit halinde iç kısımlara doğru yayılıyor.

Bu alana kum zambağı ve yabani kimyon

gibi önemli türler hâkim.

Akgöl güneyi kumullarına yayılan

makilik habitatı ise köylülerin murt de-

diği mersin ve diğer maki unsurlarından

oluşuyor. Ilgın da bunların arasında.

Kumul bitkileri ve makiler alanın do-

ğal bitki örtüsü. Toplam flora 442 tür bit-

kiden ibaret. Bunların 32’si kritik, tehlike

altında, nadir ve hassas türler.

Delta fauna çeşitliliği bakımından

da zengin. Tespit edilen omurgalı ve

omurgasız türlerin sayısı 633’e ulaşıyor.

Bunlardan memeli türleri hayli zengin.

Taşucu Körfezi Türkiye’nin en doğuda

bulunan Akdeniz foku topluluğunu ba-

rındırıyor. Kış aylarında yunus türleri

görülüyor. Karada yabantavşanı, yabani

domuz, kirpi, tilki ve çakal; yanı sıra

kez Kurtuluş köyünün Çayır Mahalle-

si’ndeyim. Akış kardeşlerle bahçelerinde

buluştuk. Baki Akış dertliydi; “Göl ka-

panıyor” dedi. Mehmet Akış “Gölün üç

yıllık ömrü kaldı” diye devam etti. “Biz

çıplak halini isteriz”. Abdullah Akış da

“Göl biterse ne kuş kalır, ne balık; sadece

sinekler” diye tamamladı. “Kocagöl ve

Fiyat aynı şekilde kapandı, şimdi orada

yılan bile yaşamıyor.” Akış kardeşlere

göre sorunun çözümü aslında çok ba-

sit. Gölü denize bağlayacak bir kanalın

açılması yeterli. Denizden girecek tuzlu

sular gölü kaplayan ot ve sazları kuru-

tacak. “Ben ilkokul mezunuyum” diyor

Abdullah Akış, “bana yetki versinler 15

(Coracias garrulus

Page 73: Atlas   haziran 2012

Ya gönderdiğinizyerde değilse?

Aklınız sahadaki filonuzda kalıyorsa,araç takipte pazar lideri Arvento’nun

şirketinize özel çözümleriyle tanışın.

Arvento Araç Takip ve Filo Yönetim Sistemleri

444 777 5www.arvento.com

Page 74: Atlas   haziran 2012

74 ATLAS HAZİRAN 2012

TRAKUŞ internet sitesinin kurucusu

Serhat Tigrel de oradaydı. Grubun diğer

üyesi ise 800 milimetrelik objektifi ve

elindeki uzun çekilecek kuşlar listesiyle

dikkat çeken Murat Çuhadaroğlu.

Ahmet hoca 90’lı yıllardan bu yana

alanı sık sık ziyaret ediyordu. Ona bu-

ranın önemini sordum. “İlk olarak söy-

leyebileceğim Türkiye’de görülebilecek

en çok kuş türüne sahip bir alan” diye

başladı. “Türkiye’de 460 tür var. Bunların

360’ı burada görüldü. Neredeyse tama-

mına yakın.” 1995’te bu rakamlar 440

ve 329 idi. Aradan geçen yıllarda yeni

türler tespit edilmişti. “Türkiye’de ilk kez

görülen bazı kuş türleri burada bulundu.

Mesela geçen yıl arkadaşlarımızın tespit

ettiği bir çift küçük pelikan aslında Afri-

ka kuşu. Sarı gagalı leyleğin Türkiye’deki

tek kaydı buradan. Yengeç yağmurcun-

ları yine öyle. Nadir kayıtlardan yeşil

arıkuşu, Kıbrıs kuyrukkakanı da sayı-

labilir. Kışlama alanı olarak da pek çok

tür kullanıyor. Bunların başında büyük

orman kartalı geliyor. Dünyada nadir

görülen bir yırtıcı. Fakat kışlama ve üre-

me ötesinde alan daha çok göç zamanları

susamuru, porsuk ve gelincik bulunuyor.

Köylülerin “suiti” dediği son yıllarda

çoğalan hayvan susamuru olsa gerek.

“Kırçan” dedikleri ise porsuk veya sansar

olabilir.

Delta ve çevresindeki tepelerde çok

çeşitli ve yoğun sürüngen türleri yaşıyor.

Fakat yaban hayvanları açısından Gök-

su Deltası dendiği zaman akla öncelikle

kuşlar geliyor. Kuşbilimsel (ornitolojik)

bakımdan Avrupa’nın en önemli sulak

alanlarından biri kabul edilen deltada

Türkiye kuşlarının büyük çoğunluğu

görülebiliyor.

Bu imkânlar bilim insanları ve bel-

geselcileri olduğu gibi doğaseverleri,

özellikle kuş gözlemci ve fotoğrafçılarını

alana çekiyor. Nitekim bir hafta sonu

karşılaştığım devasa tele-objektifler ta-

şıyan İstanbul’dan TRAKUŞ üyesi üç

kuş fotoğrafçısı tatilden yararlanıp solu-

ğu burada almışlardı. Biyoloji profesörü

Ahmet Karataş’la daha önce tanışmıştık.

Dokuz kiloluk objektifini desteksiz kul-

lanarak keskin sonuçlar alabilen bir kuş

fotoğrafçısı aynı zamanda. Türkiye’nin

kuş fotoğrafçılarını bünyesinde toplayan

Deltadaki en büyük su tutma

Page 75: Atlas   haziran 2012
Page 76: Atlas   haziran 2012

76 ATLAS HAZİRAN 2012

düştüm. Tabii ki bulamadım. Akşam

Taşucu’ya dönerken tekrar aynı yere uğ-

radım. Tam güneş batmak üzereyken

onu uzaktan gördüm. Çöllere uygun

kum rengiyle bulunduğu yeşil çayırda

hemen dikkati çekiyordu. Arabayla ya-

vaşça yaklaştım. Dikkatle izliyordu ama

kaçmadı. Sadece tüylerini kabartıp ken-

dini garip şekillere sokuyordu. İnce uzun

bacakları ve gövdesiyle son derece za-

rif, narin bir kuştu. Türdeşlerinden ayrı

düşmüş, yabancı topraklarda yalnız bir

birey. Korkusuz olduğu gibi mahzun.

Birkaç kare fotoğrafını çekip oradan ay-

rıldım. Unutulmaz bir andı.

Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin

(IUCN) belirlediği, neslin korunmuş-

luk ölçütlerine göre (ulusal statü olarak)

deltada yaşayan kuşlardan 5’i kritik (ak-

kuyruklu kartal, bozkır delicesi, ulu do-

ğan, mezgeldek, suçulluğu), 15’i tehlike

altında, 35’i tehdide yakın ve 40’ı hassas

konumda. Bu durum alanın korunması

gereğini gündeme getirmiş. Halen, farklı

sınırlara sahip dört ayrı koruma statüsü

uygulanıyor. Bunlardan en eskisi 1989

yılında ilan edilen “yaban hayatı koruma

sahası” Akgöl ve Paradeniz’i içine alıyor.

rastlanabilecek nadir kuşlarıyla öne çıkı-

yor. Nice sürprizlerle karşılaşabiliyoruz.

Verdiğim örnekleri arttırabilirim. Me-

sela daha yarım saat önce Çölkoşarını

çektik. Sadece Urfa’da kaydı olan nadir

bir kuş.”

Çölkoşarı mı? Bu ismi Doğa Der-

neği’nin “Urfa Bozkırları Projesi”nden

hatırlıyorum. Ahmet Hoca’dan aldığım

yer tarifi üzerine hemen kuşun peşine

Page 77: Atlas   haziran 2012
Page 78: Atlas   haziran 2012

78 ATLAS HAZİRAN 2012

uygulanmakta.

Göksu Deltası ÖÇKB yönetimi 2008

yılında deltanın sembol kuşu karizmatik

saz horozu ile ilgili bir arazi çalışması

yaptırmış. Buna göre Akgöl’ün kuze-

yindeki sazlıklarda yaşayan nüfus 1000-

1400 birey tahmin ediliyor. Avrupa’da bir

“tür eylem planı”na konu olan ve alınan

tedbirlerle nesli kurtarılan kuş için bu

bulgu oldukça rahatlatıcı. Ayrıca 1995’te

sadece Akgöl’de ürediği bilinen türe ait

önemli bir topluluk daha sonra Kızılır-

mak Deltası’nda da belirlenmiş. Ne var

ki Akgöl’de üreyen diğer nadir kuş, kü-

çük bir ördek olan yazördeğinin durumu

pek parlak değil. Türkiye’de sadece bu-

rada kuluçkaya yatan (90’lar öncesinde

Akyatan Gölü’nde de üreme kaydı vardı)

yazördeği habitat bakımından çok seçici

ve hassas, sonuçta neslinin devamı küre-

sel ölçekte tehlike altında. Bununla ilgili

yapılan son araştırmada (2009) nüfus

beklenenden az çıkmış. 1995 araştırma-

sında bulunan 50-150 birey 15-25 adede

düşmüş. Bu türün yok olmasını önleyici

tedbirleri almak özel çevre koruma böl-

gesi yönetiminin acil görevleri arasında.

Delta bereketli topraklarıyla aynı za-

manda önemli bir tarım alanı. Tarım,

alanda bulunan 4 belde ve 7 köyde ya-

şayan yaklaşık 30 bin nüfusun yüzde

80’den fazlasının birincil gelir kaynağı.

İki yılda beş ürünün alınabildiği, sula-

ma sorununun olmadığı bu alanlarda

meyvelerden limon ve çilek, sebzelerden

domates, tahıllardan buğday ve pirinç en

fazla yetiştirilen ürünler.

Günlerce süren şiddetli rüzgârlar ni-

hayet dindi. Güzel bir günün sabahında

alanı avucunun içi gibi bilen Gökhan

Coral ile buluştuk. “O kadar da tenha

değilmiş” dedi. “Buraya gelirken bir sürü

kuş fotoğrafı çektim.” Paradeniz kıyısın-

da göle uzanan ince kumsalın kıvrılarak

hilal biçimini aldığı yere geldik. Hilali

paylaşan çeşit çeşit kuşlar beslenme te-

laşındaydı. Kervançullukları, cılıbıtlar,

yağmurcunlar, düdükçünler, birkaç çift

poyrazkuşu, kara kızılbacak vardı, sonra

bataklık kırlangıçları ile kervançullukla-

rının sürmelisi de geldi. Gökhan Hoca

buraya “Bereketli Hilal” adını takmış-

tı. Bereketinin artması dileğiyle Göksu

Deltası’ndan ayrıldım

Bunu “Ramsar alanı” (1994) ve “doğal

sit alanı”(1996) statüleri izlemiş.

Alanda uygulanan en kapsamlı koru-

ma ise 1990 yılında tanınan “özel çevre

koruma bölgesi” statüsü. İlgili mevzu-

ata göre “ülke ve dünya ölçeğinde eko-

lojik öneme haiz olan, çevre kirlenme

ve bozulmalarına duyarlı alanların ve

tabii güzelliklerin ileriki nesillere ulaş-

masını emniyet altına alma amacıyla

seçilen alanlar”a Bakanlar Kurulu kara-

rıyla bu statü verilebiliyor. Göksu Del-

tası ülkemizde bu statüye sahip 13 alan-

dan biri. Bu statü gereği alanda halen

2. Dönem (2009-2013) Yönetim Planı

Page 79: Atlas   haziran 2012
Page 80: Atlas   haziran 2012

80 ATLAS HAZİRAN 2012

MALATYA

Sırlar VadisiDik kaya duvarlarında yüzlerce mağara barındıran bir vadi... En eski

çağlardan beri insanların yaşadığı, şekillendirdiği, dehlizlerle birbirine bağladığı

bu kaya barınaklar, geçmişe ilişkin pek çok sırrı barındırıyor. Malatya’nın

Akçadağ ilçesindeki Levent Vadisi jeopark ilan edilmeyi hak ediyor.

Page 81: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 81

Page 82: Atlas   haziran 2012

82 ATLAS HAZİRAN 2012

Page 83: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 83

Bir dehlizde yavaş yavaş iler-

liyorum. Ayaktayım ama ka-

famı hafifçe eğmiş durumda-

yım; bir kayaya çarpmaktan

korkuyorum. Arkamdaki girişin ışığı az

da olsa önümü aydınlatıyor. İlerledikçe

ışık kayboluyor ve iyice karanlığa gömü-

lüyorum. Bu şekilde ilerlemeye devam

ederken birden, “ya önüme çok derin bir

çukur çıkarsa” kaygısı aklıma düşüyor.

Eskiden olsa devam ederdim ama bi-

zim ikizlerden sonra biraz korkar oldum

sanırım.

Arkadan benimle birlikte mağara keş-

fine katılan Bayram Güngör’ün sesle-

nişini duyuyorum. Soyadı Güngör ama

akraba değiliz. Sadece hoş bir tesadüf.

Bayram Hoca tarih öğretmeni ve ken-

dini Malatya’ya adamış. Sesini duyunca

rahatlıyorum. Çünkü 10 dakika önce-

sine kadar bu kocaman mağarada yal-

nızdım. Onun sesi ile cesaretleniyorum

ve biraz daha ilerlemeye karar veriyo-

rum. Ama daha birkaç adım atmadan

ayağım takılıyor. Mağara duvarına tu-

tunarak düşmekten kurtuluyorum. Bu

kez duyduğum sesle irkiliyorum; biraz

öteden acayip bir uğultu geliyor. Tam bir

korku filmi gibi. Ucuz kahramanlıktan

vazgeçip, dehlize girdiğim mağaraya geri

dönüyorum.

Ekibin diğer elemanı Direnç Azaz

da girişteki tırmanışını bitirmek üzere.

Direnç yanıma gelir gelmez mağaraya

“muhteşem” diyor. Burada bir zaman-

lar insanların yaşadığı o kadar belli ki.

Aklım dehlizde benim. İçeride ne ol-

duğunu göremezsem çatlarım. Hele o

uğultu yok mu? Eğer çözemezsem gece

uyuyamam. Direnç’e yaklaşıyorum: “Şu

senin muhteşem fenerini ver bakalım!”

Onlara gelmemelerini ve benden haber

beklemelerini söylüyorum. Biraz sonra

elimde fener aynı dehlizdeyim. Önümü

görerek gidiyorum bu kez. Fener de fe-

ner değil projektör sanki. Kayalardaki

tüm detayları görebiliyorum.

Bu dehliz doğal değil. Birileri açmış

burayı. O zaman başka bir yere çıkma

olasılığı çok fazla. Yine de tatsız sürp-

rizlere hazır olmalıyım. Kayalara ba-

karken uğultuyu unutmuşum. Birden

uğultunun ortasında kalıyorum. Binler-

ce, belki on binlerce sinek. Işığı görünce

kor

da

ışık

lüy

ede

çuk

Esk

zim

san

Küçükkürne köyü, Levent Vadisi’nde

Page 84: Atlas   haziran 2012

84 ATLAS HAZİRAN 2012

geliyor. Belli ki beni izlemişler. Kendi-

mize gelince etrafımıza bakıyoruz. Bir

önceki mağaranın birkaç katı büyük-

lüğündeki başka bir mağarada olduğu-

muzu anlıyoruz. Mağara epey kazılmış,

define aranmış. Ortada uzun bir boru

var. İlkbaharda buradan hâlâ su alınıyor

anlaşılan. Etrafı kontrol edince çok es-

kiden insanlar tarafından mağaraya kat

çıkılmak için yapılmış birçok oyuk ve bir

duvar buluyoruz. Burada bir zamanlar

büyük bir insan topluluğu yaşamış. Hem

de mağaraya birkaç kat çıkmışlar. Geri

doğrudan bana yönelmişler. Her tarafı-

ma konuyorlar. Gözlerimi açamıyorum.

Panik yapsam sağa sola çarparak yara-

lanmam işten bile değil. Ani bir kararla

feneri kapatıp cebimden çıkardığım şap-

kamı yüzme tutarak koşmaya başlıyo-

rum. Nefes alsam burnumdan girecekler.

Geçmek bilmeyen saniyeler...

En sonunda ileride bir ışık beliriyor.

O tarafa doğru hızlanıyorum. Can hav-

liyle ışığın geldiği yere atıyorum ken-

dimi. Nefes alarak rahatlamaya çalışır-

ken Bayram Hoca, ardından da Direnç

Page 85: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 85

içinde yer alan Levent Vadisi tipik bir

kanyon vadi. Türkiye’nin henüz pek

bilinmeyen doğa ve kültür değerlerin-

den biri olan kanyonun bazı noktala-

rı ABD’deki Grand Kanyon’u andırıyor.

Uzunluğu kilometrelerce olan vadi, Toh-

ma Kanyonu ile birleşiyor. Bu vadinin en

önemli özelliği, kanyonun duvarların-

da bulunan ve tümü insan eliyle şekil-

lendirilmiş mağaralar. Malatya- Kayseri

karayolu üzerinde bulunan kanyonun

duvarlarında çeşitli dönemlere ait yüz-

lerce mağara bulunuyor. Bu mağaraların

dönmeyip daha kolay olduğu için bura-

dan dışarı çıkıyoruz.

Daha mağaradan çıkar çıkmaz kazıl-

mış bir Roma mezarı görüyoruz. Her

taraf tarih kaynıyor. Önündeki yamaçta

ve biraz aşağıdaki kayısı bahçesinde ya-

pılacak sıkı bir araştırma ile bu mağara-

da ilk olarak kimlerin yaşadığı rahatlıkla

bulunabilir. Vadideki ilk keşfimizde, gir-

diğimiz bu mağaraya “İkiz Mağara” adını

veriyoruz. İki mağara arasındaki dehli-

zin uzunluğu yaklaşık 50 metre.

Malatya’nın Akçadağ ilçesi sınırları

Page 86: Atlas   haziran 2012

86 ATLAS HAZİRAN 2012

ciddi bir arkeolojik çalışma yerleşim ta-

rihini çok eski çağlara götürebilir. Bu

mağaralarda Malatya’nın içinde bulunan

Aslantepe Höyüğü ile aynı döneme ait

birçok bulgunun bulunma olasılığı çok

fazla. Caferhöyük’te yaşayanların bir ön-

ceki adresinin bu mağaralar olmadığını

kim söyleyebilir ki? Bu benim olmasını

istediğim şey tabii. Amacımız bu mağa-

ralardan ve vadinin jeolojik özelliklerin-

den yola çıkarak burayı bir jeopark ilan

etmek. Daha yolun başındayız ama çok

hızlı ilerliyoruz.

büyük bir çoğunluğunun insan tarafın-

dan yapıldığı uzaktan bile anlaşılıyor.

Ben bu mağaraların içinde epey dolaş-

tım. Neredeyse insan eli değmemiş bir

mağara yok gibi. Bölgede sık görülen

depremler yüzünden mağaraların büyük

bir kısmında çökmeler meydana gelmiş.

Bu çökmeler ilk hallerini epey bozmuş

ama oldukça iyi korunan mağaralar da

var.

Bu mağaralarda Hitit ve Roma döne-

minde insanların yaşadıkları kesin. Ma-

ğaraların içinde ve etrafında yapılacak

Page 87: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 87

değerlerin turizme dönüşmesi için bü-

yük bir çaba gösteriyor. Valiliğe bağlı

Koruma Uygulama ve Denetim Bürosu

(KUDEB) Müdürü Levent İskenderoğ-

lu başkanlığındaki bir ekip, bir taraftan

Malatya’nın korunması gereken eserle-

ri üzerinde çalışırken diğer taraftan da

doğal değerlerin turizme kazandırılması

üzerine büyük bir çaba harcıyor. Fırat

Kalkınma Ajansı da bu projelerin önemli

destekçisi. Valilik vadiye hâkim yamaç-

ların üzerinde bir de seyir terası yap-

tırıyor. Teras bittiği zaman aynı Grand

Levent Vadisi ismi vadi içindeki Le-

vent bucağından geliyor. Levent bucağı-

nı ise Leventoğlu ailesi kurmuş. Ailenin

bazı bireyleri halen Levent’te yaşıyor.

Malatya Koruma Uygulama ve Denetim

Bürosu (KUDEB) Müdürü Levent İsken-

deroğlu da bu ailenin bir ferdi. Bu vadide

doğmuş ve bu vadinin ismini almış. Vadi

ile aile arasında böylesine sıkı bir tarihsel

ilişki var.

Levent Vadisi bugüne kadar geri

planda kalmıştı. Malatya Valisi Doç.

Dr. Mehmet Ulvi Saran bölgedeki doğal

Page 88: Atlas   haziran 2012

88 ATLAS HAZİRAN 2012

bölgenin farklı bir zenginliği. Hasanağa

Çayı’nın aktığı ana vadinin her iki yama-

cındaki kaya duvarları üzerinde yüzlerce

mağara bulunuyor. Buradaki İkiz Mağa-

ra, Sarıkaya Mağaraları, Teraslı Mağara,

Tapınak, Karanlık Mağara, Üçüz Mağa-

ra, Büyük Mağara ve Şekilce Mahallesi

mağaraları insanı heyecanlandıran izler

içeriyor. Şekilce Mahallesi’nin en ucun-

daki mağara-kale ise tam bir muamma.

Roma’dan Selçuklu’ya kadar pek çok sa-

vaşçıya ev sahipliği yapmış olan mağa-

raya girmek için biraz kaya tırmanmak

gerekiyor. Mağaranın bulunduğu kaya

üzerinde birçok niş bulunuyor. Mağara

içten içe kazılarak iki oda şeklinde ya-

pılmış ve sıvanmış. Köylüler kilise ola-

rak kullanıldığını düşünüyorlar. Şekilce

Mahallesi’nin tam karşısındaki iki katlı

mağara ise bu vadinin en önemli ma-

ğarası. Önemini içeri girdiğimizde an-

lıyoruz. Önüne gelen kazmış. Kazmak

ne kelime metro istasyonu bile açmış

olabilirler. Bu mağaraların tümünde es-

kiden yaşayanların yaktıkları ateşlerin

izleri duruyor. Bunların dışında insan

eliyle yapılmış oyuklar, sarnıçlar birçok

Kanyon’daki gibi insanlar cam bir zemin-

de yürüyecekler.

Mağara sistemleri arasında en önem-

lileri İnkaya, Kozalak, Taşköy, Bağköy,

Kolköy ve Küçükkürne köyleri arasında

yoğunlaşıyor. Bağköy’de mağaralar dışın-

da birçok niş ve kaya mezarı ile üzerinde

motifler bulunan Osmanlı mezarları da

Page 89: Atlas   haziran 2012
Page 90: Atlas   haziran 2012

90 ATLAS HAZİRAN 2012

Çalışmalar sırasında uzaktan gördü-

ğüm ve sürekli olarak buraya gitmeliyiz

dediğim mağaralara ancak altıncı gün

varabildik. Küçükkürne köyündeki ma-

ğaralara mağara demek pek doğru değil.

Bazılarının tavan yüksekliği 50-60 metre

civarında. Köye doğru yol alırken ka-

yaların dibinde bir ev gördüm. Hedefe

kilitlendim, yarım saat sonra evin önün-

deydim. Onlarca metre yüksekliğindeki

bir kaya duvarının dibinde bulunan eve

ev demek ne kadar doğru bilemiyorum.

Çünkü büyük çoğunluğu mağaranın

içinde. Sadece dış duvarlar insan eliyle

yapılmış. Odalar, mutfak hep mağara.

Bu eve gelirken böylesine renkli bir

kişiliği tanıyacağımı ve burada da bir

macera yaşayacağımı hiç düşünmemiş-

tim. Evin Sahibi Şükrü Kurt karşıladı

bizi. Hemen içeri buyur etti, “Hoş geldi-

niz” dedi ve kayboldu. Kısa bir süre son-

ra büyük bir kahvaltı sinisiyle çıkageldi.

Ben kahvaltı yaparken o evin öyküsünü

anlatıyordu. Şükrü Kurt şu anda evde

yalnız ama aslında tam dört eşli. Üçüncü

eşi astım hastasıymış ve bu mağara evde

yaşamaya başladıktan sonra hastalığın-

dan iz kalmamış. Ev inanılmaz bir büyü-

ye ve manzaraya sahip.

Her zaman bize sorarlar ya “Define

mi arıyorsunuz” diye. Bu kez ben sor-

dum: “Şükrü Amca sen hiç define aradın

mı?” “Aradım tabii. Burada aramadım

diyen varsa yalan söylüyor” dedi. “Peki,

buldun mu?” “Siz yabancı değilsiniz”

dedi, “ne yalan söyleyeyim küçük bir

şeyler bulmuştum. Uzuuun zaman önce.

Sanırım 1966’ydı”.

Şükrü Kurt, gözyaşı şişeleri çıktığını

da söylüyor. Birilerine hediye etmiş, bir

kısmını da çocuklar oynarken kırmışlar.

Şükrü Kurt, girişi bu evden olan bir ma-

ğara daha olduğunu anlatıyor. Görmek

istiyoruz. Bahçeye çıkarak evin arkası-

na dolanıyoruz. Şükrü Amca anahtarla

kapıyı açarak uçurumu gösteriyor: “Bu-

yurun!” Önümüzde bir kaya duvarına

tutunmuş bir çıkıntı var. Genişliği yarım

metre var ya da yok. Uzunluğu ise 15

metre civarında. Derinliği mi? Düşenin

kurtulması mucize bile sayılmaz. Gözleri

bizde; “Haydi sen önden git de rehberlik

yap” diyorum.

O önde Bayram Hoca arkada, ben ise

mağarada gözlenebiliyor. Vadi içindeki

tepelerde bulunan ve içlerinde ne olduğu

henüz bilinmeyen “tümülüs”ler ise epey

fazla. Her mağara sistemine yakın bir

tepede o sistemde yaşayanlar tarafından

yapılmış olan tümülüsler var. Defineciler

buraları da ziyaret etmeyi ihmal etme-

mişler. Kolköy mağaralarında Bayram

Hocayla İkiz Mağara’daki gibi olmasa

da küçük bir dehliz macerası yaşadık.

Buradaki mağaraların bazıları duvarla

çevrilerek kilise yapılmış. Uzun süre bu

amaçla kullanılmış.

Page 91: Atlas   haziran 2012
Page 92: Atlas   haziran 2012

92 ATLAS HAZİRAN 2012

Zaman olsa bu mağara evde birkaç gece

kalmak isterim. Şükrü Amcaya tekrar

uğrama sözü verip uzaktan gördüğümüz

mağaralara geçiyoruz.

Yolda su içmek için durduğumuz bir

çeşmenin duvarında, bir yerden sökü-

lerek  çeşmenin yapımında kullanılmış,

üzerinde Roma yazıları ve işlemeleri olan

bir taş görüyoruz. Küçükkürne Mağara-

ları olağanüstü bir yer. Birbirine bağla-

nan birkaç mağara sisteminden oluşan

bu bölgenin en kalabalık nüfusu barın-

dırdığı kuşkusuz. Bölgede bulunduğum

fotoğraf için en sonda gidiyoruz. Küçük

bir dikkatsizlik dönüşü olmayan bir yol

demek. Birden önümdekiler çömeliyor.

Küçük bir etapta kayalar düştüğü için

Şükrü Amca tahta ve odunlarla sabitle-

miş ama dizimizin üzerinde geçmemiz

gerekiyor. Tahtaları aşınca bir insanın

çömelerek ancak geçeceği bir tünele gi-

riyoruz. Tünel bitince yine tahtalarla

yapılmış bir tahkimattan geçip mağaraya

ulaşıyoruz. Şükrü Amca ok ucu ve ben-

zeri buluntuları bu mağarada bulmuş.

Yaklaşık yarım saat kalıyoruz burada.

Levent Vadisi’ndeki tüm

Page 93: Atlas   haziran 2012
Page 94: Atlas   haziran 2012

94 ATLAS HAZİRAN 2012

rasının bulunduğu kayalığın üzerinde

oturmuş yavaş yavaş kaybolan güneşe

bakarken Levent İskenderoğlu anlatıyor:

“Çocukluğumda bile bu vadinin önemi-

ni biliyordum. En büyük amacım bura-

sının dünyaca tanınan bir vadi olması.

Ben bu vadiyle öyle bir bütünleştim ki

ayrılırsam buralardan, bir yanım eksik

gideceğim gibi geliyor. Bu mağaraların

büyük bir kısmında anılarım var, anne-

min de var, babamın da. Biz bu vadinin

insan yüzüyüz sanki.”

Güneş battı, karanlık Levent Kan-

yonu’nu bir kara bulut gibi kapladı. Va-

dinin üzerine çöken karanlığın içinde,

köylerdeki evlerden yükselen tek tük

ışıklardan başka hiçbir şey gözlenmi-

yor. Eski zamanlarda bu vadide daha

çok ışık olduğuna eminim. Bir an ge-

riye, çok geriye, binlerce yıl geriye gi-

diyorum. Bu saatte bulunduğum yerde

dursaydım eğer, tüm kanyonu ışıl ışıl

görecektim. Her bir mağaradan yükse-

len meşaleler, karanlığa yenilmemeye

çalışan insanların yaşama tutunma ça-

balarıydı kuşkusuz

süre içinde Küçükkürne Mağaraları’na

iki kez gittim ama bu mağaraları iyice

özümsemek için birçok kez gitmek ve

araştırmak gerekiyor. Bu vadide yapıla-

cak çok ama çok iş var.

Gün akşam olmak üzere. Seyir te-

Page 95: Atlas   haziran 2012

Muhteşem kamera.Gerçek ses.

Tavsiye eden

Nick JojolaSerbest atlayışmoda fotoğrafçısı

Nick’in kişisel deneyimini htc.com adresinden izleyin

Nick’in, saatte 126 mil hızla düşerkenHTC One ile gerçekleştirdiği çekim

Aynı anda HD video ve fotoğraf çekimiHTC Sense ile

Page 96: Atlas   haziran 2012

96 ATLAS HAZİRAN 2012

Page 97: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 97

Bengal Körfezi’ne kuzeyden güneye serpilmiş Andaman Adaları’nın

en uzak ve en güneyindeki parçası... Küçük Andaman Adası,

yerli halkı Ongeleri koruyamamış ama ıssız sahilleri ve yağmur

ormanlarıyla vahşi doğasını büyük ölçüde saklamış.

KÜÇÜK ANDAMAN

Yalnız Ada

Page 98: Atlas   haziran 2012

98 ATLAS HAZİRAN 2012

Page 99: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 99

Arkasında “plastiğe hayır” slo-

ganı yazılı, bir Türk Lirası bile

etmeyen bedeliyle, bizi altı saat

sürecek yolculuğumuz için ge-

miye bindirecek biletlerimizi aldık. Bü-

yük Andamanlar’dan, oranın merkezi

Port Blair’den ayrılıp Küçük Andaman

Adası’na doğru yola çıktık.

Kuzeyden güneye, dev bir el tarafın-

dan denize serpilmiş gibi gözüken An-

daman Adaları’nın batısındaki denize

Bengal Körfezi, doğusuna ise Andaman

Denizi deniyor haritalarda. Büyük Hint

Okyanusu’nun içindeyiz aslında; çok de-

ğil birkaç yüzyıl öncesinin en gizemli,

masalsı sularında seyir halindeyiz.

Küçük Andaman’ın doğu kumsalın-

da çıplak ayak yürüyordum. Kumsalın

kuzeye doğru uzanan uçsuz bucaksızlı-

ğını yalnızca, denizin karaya sokulduğu

küçük koycuklar ve arada bir okyanusa

dalan ve köklerini dalgaların suladığı

hindistancevizi ormanları engelliyordu.

Yoksa her bir kumsal hilali, ıssız ve

kimsesiz halde dalgaları karşılıyor. Koyu

bulutların gökyüzünü tamamen örttüğü

bir sabahtı. Bir gün önce yorucu, altı

saat süren bir gemi yolculuğu yapmış-

tım ve belki 10 gündür doğru dürüst

uyumadığım için uykum geç saatlere

kadar sürmüştü. Gündoğumunu bu yüz-

den bilerek kaçırmıştım. Şimdi, Bengal

Körfezi ve Büyük Andaman Adaları’nın

güneyindeki Küçük Andaman Adası’nın

sahilinde, iyice eğilmiş, belimi nerdeyse

hiç doğrultmadan yürüyordum.

Kumsal, bir mücevhercinin göz alıcı

tezgâhı gibiydi. Karaya vurmuş mercan

parçalarının çeşitliliğinden bile, ruhla-

rı okşayan bir sergi açabilirdi insan ve

şehrin kalabalıklarını, dalgaların sesini,

rüzgârın sesini ve hatta kumsalda yürü-

yen kum yengeçlerinin ince ayak sesini

işitmeye davet edebilirdi.

Yürürken sırtlarında küçük, renkli ka-

bukçuklar taşıyan kumsal böceklerine

basmamaya çalışıyordum, ama onlardan,

ben diyeyim binlerce, sen de ki on binler-

ce vardı. Zaten yürümemi asıl engelleyen,

irili ufaklı böceklerin terk ettikleri, minik

deniz kabuklarıydı. Onlara, deniz böcekle-

rinin, bizzat kendilerinin tasarlayıp yaptığı

evler diyebilirsiniz. Birbirine benzer, tek

bir sanatçının elinden çıkmış gibi gözükse

Page 100: Atlas   haziran 2012

100 ATLAS HAZİRAN 2012

hayvanlardan en önemli farkı, “iskelet-

lerinin” bedenlerinin dışında olmasıydı.

Yani kemiğe ve omurgaya benzeyen sert

çatısı mercanın bedeninin dışındaydı.

Sıcak okyanusların, koşmayan ve yüz-

meyen bu hayvanlarının bazıları, bir

boynuz şeklinde yalnızca. Yani ak, bü-

kümlü, dirsekli bir boynuzdan ibaret

bu hayvanlar, tüm bedeni bir boynuz.

Merakın sayesinde, mercanların bazıla-

rının, üzerlerindeki yosunsular sayesin-

de güneşten enerji sağladığını, yani bir

hayvan olarak bitkiyle bedensel olarak iç

içe geçtiğini öğrenmiştim.

Bir gün sonra, cangıldaki Büyük Şela-

le’ye gitmek için yerel rehber, iki İsrailli,

iki Belçikalı, iki Türk ve bir Brezilyalı, üç

motosikletle yola çıktık. Bu grubun dör-

dü kadın, dördü de erkekti. Kuzeye doğ-

ru yarım saat mi gittik, 45 dakika mı tam

emin olamadım; yolda durup variller-

den boşaltılan yakıtla depoları doldur-

duk. Yağmur kuvvetlenmeye başlayınca,

dönmek isteyenler çıktı, özellikle mo-

tosikletlerin kayabileceği hesaplanarak.

de bu kabukların her biri, o böceğin kendi

zevkini taşıyordu. Tamamen farklı değildi,

ama yine de şeklin kıvrımları, desenleri,

desenlerin büyüklük veya küçüklükleri,

varsa deliklerinin genişliği veya darlığı,

sayısı, deliklerin dalga biçiminde yayılımı,

bunların farklı yükseklikleri, daha hangi-

sini söyleyeyim, boğumlarının derinliği,

eğimi, her şey farklıydı.

Beni en çok etkileyen de ak mercan-

ların üzerlerindeki büyüleyici, süngersi

desenlerdi. Onlar da birbirinden büsbü-

tün farklıydı. Anlamak belki çok kolay

değil, ama okyanuslarda kayaların üze-

rinde yaşayan mercanlar hayvan sınıfı-

na giriyor. Hareket etmiyorlar, nerdeyse

kaya gibiler ama her biri birer hayvan.

Özellikle benim gibi bu işin cahil merak-

lıları için o mercanların her bir bireyinin

nerede bitip nerede başladığı, yani kişili-

ğinin sınırı, bedeninin ihlal edilmemesi

gereken arazisinin çeperleri belirsizdi.

Hatta birinin bedeninin öbürüne geçti-

ğini rahatlıkla söyleyebilirsin. Belki bi-

zim görmeye alıştığımız ve bildiğimiz

Page 101: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 101

Page 102: Atlas   haziran 2012

102 ATLAS HAZİRAN 2012

Yavaş gitmek koşuluyla yola devam ka-

rarı çıktı. Bir süre sonra cangılın içine

giren yola saptık, dar yol asfalt olarak

devam ediyordu. Resmi birkaç yapı, bir

okul, küçük bir Hindu mabedi, yollar-

da okul çocukları, tek tük bisikletli ve

hindistancevizi ormanı... Henüz cangı-

la gelmiş değiliz. Yol bitti, cangıl geniş

bir düzlüğün kıyısında, pembe çiçekler,

yan yana sıralanan ve küçük oluklarla

bağlanan gölcüklerin ardında gözüktü.

Yürüyüşe başladık, güle oynaya. Yağmur

bazen şiddetli, bazen nazik yağmayı sür-

dürüyordu. Cangıl sülüklerine karşı bizi

uyarmışlardı. Çeşitli ilaçlarla tedbirimi-

zi almıştık. Aslına bakarsak, aldığımızı

sanıyorduk. Kısa şortla gelmek gerek-

tiğini burada anladım. Pantolon paça-

larını dize kadar kıvırmak gerekiyordu

ki, sülükler ayak bileğinden yukarı, dize

doğru, daha yukarı doğru çıkarken gö-

rülebilsin. Ben pantolonumu kıvırdım,

ama sürekli olarak paçalarından tutmak

gerekiyordu, çünkü hep düşüyorlardı.

Koyuvermem felaketim olurdu. Sülükler

için cangılın hemen girişinde rehberimi-

zin uzattığı, yerel, doğal, dolayasıyla et-

kili olduğu kanıtlandığını sandığımız sa-

rımsı bir ilacı, ince bir odunla kabından

alıp ayaklarımıza, ayak parmaklarımıza,

bileklerimize kadar sürdük, bunu her bi-

rimiz sırayla yaptık. Çoğumuz sandalet-

li, bazılarımız terlikli, bazılarımız çıplak

ayak cangıla girdik. Bir süre sonra eğilip

ayaklarımızdaki sülükleri toplamaktan

yürüyemez olduk.

u sülüklerden söz etmem gerekiyor.

Türkiye’de bildiklerimize pek benze-

miyor. Ona da sülük deniyor, çünkü hem

vücuda yapıştı mı ismine uygun olarak

oradan bir daha çıkartmak pek mümkün

olmuyor, hem de şanına uygun olarak

kan emiyor. Ama hareket tarzı, büyük-

lüğü, topluluk davranışı tamamen farklı.

Nerden baksak altı saati aşkın cangıl sü-

lüklerini yakından gözlemleme şansızlı-

ğına eriştiğim için, en azından biraz bilgi

edinmiş oldum.

Bir saatin ardından verdiğimiz ilk

dinlenme aralığında, gruptan bir kişi,

kan içindeki ayaklarını göstererek dön-

mek istediğini söyledi. İsrailli gençlerden

biriydi, Brezilyalı kız arkadaşı da onu

Page 103: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 103

Crocodylus porosus

Page 104: Atlas   haziran 2012

104 ATLAS HAZİRAN 2012

dışında fazla hissedilmiyordu. En azın-

dan başlangıçta. Ama yürüdükçe, kanla

semiriyor, şişmanlıyor, boyları atmasa da

irileşiyorlardı.

Bildiğim sülükler gibi yalnızca sürü-

nerek, bulunduğu yere paralel ilerlemi-

yorlardı. O incelik, kırılganlık ve uzun-

luklarına rağmen tepetakla ilerliyorlardı.

Asıl ilerleme şekilleri böyleydi. Minik

sülükler, kafalarını ayağın bir yerinden

yakalıyor veya sandaletin ucundan baş-

lıyor, bütün vücudunu dikleştiriyor ve

kafasıyla başlamışsa ayak kısmıyla, ayak-

larıyla başlamışsa kafa kısmına geçerek

parendeler atarak ilerliyordu.

bırakmayacağını söyleyerek dönmeye

karar verdi. Gerçekten de İsrailli gencin

her iki ayağı da kandan gözükmüyordu,

bizde de bir şeyler vardı, ama onunkisi

feciydi. Kimse yola devam etmesi için

ona ısrar etmedi, o da kız arkadaşına

“sen devam et, ben yalnız dönerim” ısra-

rını fazla sürdürmedi.

Küçük Andaman Adası’ndaki filanca

isimli cangıldaki sülükler, benim tanı-

dığım sülüklere göre çok küçüktü. İnce-

liği, bir kürdanı bulmuyordu bile. Boyu

da... En uzunları yarım kürdan kadar-

dı. Çoğunluğu çeyrek kürdan boyun-

daydı. Isırıkları, bir kürdan batışı etkisi

Page 105: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 105

dahi, onlarcasının üst üste, alt alta aba-

narak yüklenmesi, güçlerini birleştirme-

si, orayı petrol bulmuş gibi mülk alanı

ilan etmesi. Bir kere, birbirlerine yapışa-

rak emmeye başladılar mı, o bölge kan

gölüne dönüşüyor.

Tabii yine burada öğrendiğim ve artık

emin olduğum bir diğer bilgi de, diğer-

leri gibi cangıl sülüklerinin de emdikleri

kanın pıhtılaşmasını engelleyen bir sıvı-

ya sahip oldukları ve onu, açtıkları yara-

nın ağzına zerk etmeleri. Bundan emi-

nim çünkü son açılan yaralar hâlâ kanı-

yor. Daha öncekiler ise çoktan pıhtılaştı.

Cangılda yürüyüş, herkes için sülük

Bu yazıyı, cangıldan çıktıktan bir-

kaç saat sonra yazdığım için sülüklerin

ayakları nerede başları nerede, doğrusu

bu konuda bir fikrim yok. Soyut olarak

ayaklardan ve başından söz ediyorum.

O kadar küçükler ve hareketliler ki, in-

celemek imkânsız gibi. Döndüğümde,

her iki ayağımı, dizlerime kadar saran

ve kırmızıya boyayan cangıl sülüklerinin

anatomisini bilimsel kitaplardan öğrene-

ceğim tabii ki. Bize burada zararlı olma-

dıkları da söylendiği için, endişe taşıyor

değilim.

Ama bu sülüklerin diğer bir özelliği,

iki parmağın arasındaki o daracık alana

Page 106: Atlas   haziran 2012

106 ATLAS HAZİRAN 2012

birlikte dört kişi, arkadaki Belçikalı ka-

dın rehberle aramızın açıldığını fark et-

tik. Ne ben arkamdakilere, kendi ar-

kalarındakilerle aralarındaki mesafeyi

sormuştum, ne onlar rehber ve diğer

arkadaşımızla olan mesafelerine dikkat

etmişti. Rehber de bana, ilerde başka

bir patikanın olduğundan hiç söz et-

memişti. Ben, arkamdan gelenlerin en

arkasında, rehber ile bir arkadaşımız

olduğunu tahmin ediyordum. Durduk

ve arkadaşımızın ismini bağırmaya baş-

ladık, daha doğrusu onlar bağırdılar, ben

de eşlik ettim. Ama ses seda gelmeyin-

ce, “Siz burda kalın ben bir bakayım!”

dedim. O kadar fazla geri gittim ki, bir

noktadan sonra “Bu kadar geride kalma-

ları imkânsız!” dedim ve yolu kaybetmiş

olduğumuza hükmettim. Bu defa, beni

girdiğimiz yanlış patikada bekleyen ar-

kadaşlarıma sesimi duyuramıyordum.

Yolun yarısına kadar geri yürümek zo-

runda kaldım, onlar da o taraftan yürü-

meye başladıkları için, bir noktada sesle-

rimizi birleştirebildik.

Doğru yolun hangisi olduğunu arar-

ken bir yanlış patikaya daha girdik, ora-

da da bir süre yürüdük, belki beş dakika,

mücadelesiyle sınırlı kalmış oldu. Tuhaf

kuş sesleri, ağaçkakan takırtıları, böcek

sesleri, kökleri metrelerce uzayan iri göv-

deli ağaçlar, devrilmiş kütükler, yolumu-

zu sık sık kesen cangıl dereleri, çamurlu

patika ve yağmur ve yoğun orman do-

kusuna yoğunlaşacak hal kalmadı bizde.

Şelaleye ulaşmayı başardık. Bekledi-

ğim büyüklükte değildi. Hava kararma-

dan dönmek için yarım saatten fazla kal-

madık. Sülükler bizde hal ve nefaset bı-

rakmadığı için, öğle kumanyası yemek fi-

lan aklımıza dahi gelmedi. Dönüşe geçtik.

S ıcak iklimden dolayı, yağmura rağ-

men, herhangi bir saçak altı olma-

dan, sabaha kadar ıslanarak hayatta kal-

mayı yine de başarırdık diyorum, ama

ekibin ruh sağlığı, başka etkenler neler

getirir doğrusu emin olamıyorum. Te-

lefonun zaten pek çekmediği bir adanın

cangılında, herhangi bir iletişim imkâ-

nımız yoktu. Yağmur, kuş ve böcek sesi

o kadar yoğun ki, seslenmelerimiz de ne

kadar güçlü olursa olsun işitilecek sevi-

yeden uzak.

Ben önde, rehber arkada yürümek-

teyken yaklaşık bir saat sonra, benimle

Page 107: Atlas   haziran 2012

atlas_CON.indd 1 5/18/12 4:21 PM

Page 108: Atlas   haziran 2012

108 ATLAS HAZİRAN 2012

noktası vardı ve şimdiye değin hiçbirine

rastlamamıştık. Neyse ki, birkaç dakika

sonra, bir çıplak ayak izine rastladık. Bu

diğer Belçikalı kızın ayak iziydi, çün-

kü onun çıplak yürüdüğünü biliyorduk.

Kaygılarımız dağıldı. Daha epey yol var-

dı, ama en azından doğru patikadaydık.

İlerledikçe, gelirken rastladığımız kimi

kütükler, ırmak geçişleri ve benim dahi

hafızama kazınmış olan, yan yatmış iri

bir ağaç gövdesini saran kocaman man-

tarlar doğru patikayı izlediğimizden iyi-

ce emin olmamızı sağlamıştı.

Artık en arkadan geliyordum. Pan-

tolonumu çekiştirmekten yorulmuş, ta-

banımı yara yapan sandaletim de bana

gereksiz bir eziyet çıkarmıştı. Güneş bat-

maya yakın, motorları beklediğimiz yere

ulaşmayı başardık.

Sülüklerden daha fazla söz etmek is-

temiyorum. Çünkü bacaklarım hâlâ ka-

nıyor. Ellerimde de iki yere sondaj açtık-

larını fark ettim. Panik yapıp ellerimle işe

girişmiş olsaydım sülüklerin daha yuka-

rılara ulaşması işten bile değildi. Yüzüm

ve sülükleri düşünemiyorum bile. Nokta.

Küçük Andaman’ın fillerini görme

arzumuzu bir türlü gerçekleştiremedik.

belki on, belki daha fazla. Bu yoldan

emin olamadık, artık emin olamadığı-

mız bir yola girecek vaktimiz kalmamış-

tı. Bir saat sonra hava kararacak ve biz o

ormandan o gece çıkamayacaktık. Geri

döndük ve ileride asıl patikayı bulduk.

Ama yine de emin değildik, ayak izleri

aradık, ama tek bir iz dahi yoktu, yağmur

izleri yok etmiş olmalıydı. Yine de daha

geriye gidip başka bir patikayı arayacak

vakit de yoktu. Bu yola girecektik. Yine

ben önden hızla gidip bir ayak izi bulana

kadar epey ilerledim ve aradığımı niha-

yet bir çamurun içinde ve gittiğimiz yol

yönünde buldum. Hemen yüksek sesle

bağırmaya başladım, bir yandan da ge-

riye doğru koşuyordum. Bereket onlar

da aynı patikaya girmişlerdi ve hemen

yanıt verdiler. Ayak izini görsünler diye

onları bekledim. Bu defa, bu ayak izinin

onların olduğundan emin miyiz tartış-

ması başladı. Bana sorarsan, bu cangıl

öyle herkesin geçip gittiği bir yer değildi,

bu ayak izi rehberin ayağından başka

birinin izi olamazdı. Bu varsayımı kabul

edip ilerlememiz gerekiyordu. Cangıl o

kadar tuhaftı ki, saatlerce yürüdüğümüz

patikada aklımızda kalan çok az kerteriz

Page 109: Atlas   haziran 2012
Page 110: Atlas   haziran 2012

110 ATLAS HAZİRAN 2012

Zaten ancak üç tane kalmış. Bunlar-

dan iki tanesi, palmiye yağı fabrikasında

kalıyorlarmış: Anne ve yavrusu. Yavru

fili işçi çalıştırmıyorlarmış, gerçi 12 ya-

şında koca bir filmiş ama yine de çalış-

tırmıyorlarmış. Anne taşıyormuş onca

yükü. Ama anne fil de, yavrusu ortada

olmayınca sorun çıkarıyormuş, o gelene

kadar sinirleniyor, şuradan şuraya gitmi-

yor, saldırgan davranışlar bile sergiliyor-

muş. Bundan dolayı ufaklık fil hep onun

gözü önünde tutuluyormuş.

Diğer fil ise ormandan çıkmıyor, kim-

seyi de yanına yaklaştırmıyormuş. Zaten

yaşlıymış. Tek dişi kaldığı için, sigara

içen fil gibi gözüküyormuş. İsmi bile “si-

garalı fil” konmuş.

Ertesi gün, akşama değin dinmeyen

yağmurun çatıları kırbaçladığı kulü-

benin içinde, hamakların çaprazlama

uzandığı geniş çardağın altında geçti.

Yağmur kısa aralıklarla dinlendi. O va-

kitlerde bile dolaşacak kudret ayakla-

rımda kalmamıştı. Tabanlarımdaki derin

yaralar bunu engelliyordu. Gün kampta

geçti. Akşam da, geniş gövdeli banyan

ağacının altında uçan halı niyetine serili

Page 111: Atlas   haziran 2012
Page 112: Atlas   haziran 2012

112 ATLAS HAZİRAN 2012

Adaları’na çıkmak zorunda kalan uzak

zamanın denizcilerinin, günlerce ve ge-

celerce kaldıkları vahşi ormanda neler-

le karşılaşabileceklerini tahmin etmekte

artık zorlanmıyorum.

Sinbad öykülerinin asıl kaynağı kabul

edilen Kaptan Buzurg’un öykülerinde

geçen ve Türkçeye “Bir maymunun baş-

tan çıkardığı gemici” adıyla çevirebile-

ceğim öyküde Andaman Adaları ismiyle

ve yaşanan olaylarıyla geçiyordu. O öy-

külerle yaşamını doldurmuş biri olarak

şimdi o adaları birer birer dolaşıyordum.

Öyküyü merak edenler için söyleye-

yim. Gemi adalardan birine demirlemiş

ve içinde kalan birkaç kişiyi, adadan

gelen bir maymun kümesi ziyaret et-

mek istemiş ve geminin etrafını sarmış.

Gemidekiler taş atarak engel olmaya ça-

lışmış ama iri bir dişi maymun gemiye

çıkmayı başarmış. Öykü gemici ile may-

munun yakınlaşmasından, maymunun

gebe kalmasına kadar ayrıntıyla ilerliyor.

Üstelik bunlar bir masal türü olarak de-

ğil, gemicilerin başından geçen şaşırtıcı

fakat gerçek olaylar sınıfında anlatılıyor.

Öykünün sonunu da merak edebilirsi-

niz. Gemici, maymundan kaçmış, ama

arkadaşları geri döndüğünde maymunu,

insan suratlı iki maymun doğurmuş hal-

de gemide bulmuş. Kuyrukları daha kısa,

göğüsleri de kılsızmış.

Güneşli bir gündü ve günlerdir kuru-

mayan az sayıdaki giysilerimizin kuruma

ihtimali belirmişti. Eğer uzun pantolo-

num kurumaz ise kum sineklerinin bana

hoş geldin ısırıkları çoğalabilirdi. O yüz-

den kumsala gidemiyordum ve her iki

baldırımdaki kum sinekleri ısırıklarını

kaşımakla yetiniyordum. Bir de çardakta

kurulmuş gezgin atölyesini izliyordum.

Rastalı kızların ve erkeklerin her birinin

elinde bir zımpara kâğıdı, diğer ellerinde

içi boşaltılmış yarım hindistancevizi, bir

yandan konuşuyorlar, oradan buradan

nasıl geldiklerini, gezindiklerini, nasıl

ucuza bir kulübe bulduklarını anlatıyor-

lar, bir yandan da zımparalıyorlardı. Bir

süre sonra bu sese alıştım.

Bugün küçük bir motosikletle adanın

uzak kıyılarına, orman içine giden yolla-

rın kıyısında, üç beş evden ibaret köylere

gittik. Bizi kim görse, biraz da hevesliy-

sek eğer, hemen bahçesine, evine buyur

hasırın, mum ışıklarının altında toplan-

mış çeşitli ülkelerden yeni dostlara masal

anlatmakla geçti. İçinde uçan halının

geçtiği masalı.

Binbir Gece Masalları’nın adalarından

birinde olduğumuzu söyledim onlara.

Sinbad’ın batan gemilerinden birinden

kurtulanların sığındığı ve başlarına ür-

kütücü ve korkunç şeylerin geldiği ada-

lardan biri. Sinbad’ın ve diğer gemicile-

rin başlarına gelenlerin bir benzeri, beş

ya da altı saatlik yürüyüşümüz sırasında

bizim de başımıza gelmişti işte. Gerçi

yağmur, sülüklerin sayısını biz talihsiz

konuklar için artırmıştı. Zaten henüz

muson mevsimine girmiş değildik. Dola-

yısıyla masallara ilham olmuş Andaman

Page 113: Atlas   haziran 2012
Page 114: Atlas   haziran 2012

114 ATLAS HAZİRAN 2012

gerçekten dardı ama duvarlarında renk-

li Tanrı resimleri, Kirişna, Kali, Şiva ve

onların aralarına yerleştirilmiş sinema

yıldızlarıyla, evreni içine alıyordu.

Evden kaçmış kızları andıran neşeli,

saf, utangaç, şaşkın, kulübelerinin önünde

bazen ip atlayan, yeni reşit İsveçli konuk-

lar da vardı, üç yıl askerlik yaptıktan sonra

dünyayı gezen İsrailliler de. “Kaç gündür

buradasın” deyince, “bilmiyorum” diyen,

haftalar, aylarla ölçülebilir diyen bir İn-

giliz genç, kırklarında, Güney Afrika’dan

sörf için gelmiş ve sabahtan beri, dolan-

mış bir misinayı açmaya çalışan da, Rus,

Belçikalı, bir uğrayıp giden Avustralyalı,

arada gelip herkesin alnına kırmızı bo-

yayla Hint noktası yapan, orada hangi işle

uğraştığı belli olmayan, her zaman deli

gülüşler yapan, ağzı açık, keş bir Hintli,

sonradan gelen, geveze, susmak bilme-

yen, oraya pek uygun olmayan müziğini

sonuna kadar açan, Türkiye’de maganda

denilen türden bir İsrail Hint karışımı

yeni terhis; İstanbul’da öğrenmiş olduğu

tek cümleyle bize sürekli teşekkür ederim

diyen, Kibutz’da anadan babadan uzak

büyümüş İsrailli, durgun tabiatlı aşkı uğ-

runa memleketinden kalkıp Hayfa’ya yer-

leşen Brezilyalı koyu kumral bir kız da...

Biz hariç hemen herkes elinde bir zımpara

kâğıdı, masanın üstüne yaydıkları deniz

taşlarını koyacakları hindistancevizi ka-

buklarını pürüzsüzleştirmeye çalışıyordu.

Yeni gelen biri de, birkaç gün sonra, nerde

satılıyor bilmiyorum, bir parça zımpara

kâğıdı bulup atölyeye katılıyordu. Kay-

mak yüzünde minik, kahverengi bir hele-

zon işli o küçük, şirin taşlar, zaten 10 adım

ötedeki okyanus kıyısında binlerceydi.

Kulübenin çatısında, evin kertenkelesi

sürekli dolandığı için tıkırtısına alışmış-

tım. Ama günün ve gecenin her vakti,

öten o kuşu merak ediyordum. Ağaçka-

kan gibi tuk tuk tuk bir yere mi vuru-

yordu, yoksa minik bir baykuş muydu

veya benim hiç bilmediğim tropik bir

papağan mı? Teneke çatıyla hasır du-

var arasındaki boşluklarda dolanıyordu,

ama bir türlü yuvasını bulamıyordum.

Bir gün komşu kulübeyi ziyarete git-

tim. Aynı sesi işitince, “Ne kuşu, biliyor

musun” diye Avusturyalı gence sordum.

Beni şaşırtan bir yanıt verdi ve dedi ki,

bu kuş değil kertenkele!

ediyor, yapığı işi gücü, elindeki maçatası-

nı bırakıyor ve nereden geldiğini bilme-

diği yabancı konuklarına bir şeyler sun-

mak için çırpınıyordu. Ya en yakın ağaç-

tan birkaç tane hindistancevizi kesiyor,

küçük baltasıyla uçlarını koparıyor, için-

deki suyunu kafaya dikip içmemiz için

hazırlıyor, sonra içindeki sütsü mineyi

yiyebilmemiz için, yine aynı kesici aletiy-

le kanırtıp bize veriyordu. Ya da dalından

kopardıkları muzları, mangoları arma-

ğan ediyorlar veya bir adım enindeki ev-

lerinin içine davet edip, karanlık sofralar-

da muhteşem Hint yemeklerinden ziyafet

sunuyorlardı. Evlerinin içi dar olmasına

Page 115: Atlas   haziran 2012
Page 116: Atlas   haziran 2012

116 ATLAS HAZİRAN 2012

Dedikleri gibi herkesin bir tir-

yakiliği vardır. Ben de “Neot-

ropikal bölgenin” tutkunuyum.

Yani Orta ve Güney Amerika’yı

kapsayan, büyük ve verimli biyocoğ-

rafya bölgesinin. Yılda bir ya da iki kez

kendimi orada kuş ve kelebek türlerini

araştırırken bulurum. Meksika’nın ça-

lılık yamaçlarında, Kosta Rika’nın or-

manlarında ya da Ekvador Andları’nın

verimli yamaçlarında. Yaptığım her gezi,

İsviçreli doğabilimci Louis Agassiz’in öz-

deyişine olan inancımı güçlendirir: “Ki-

tapları değil, doğayı inceleyin.”

Kelebek gözlemek amaçlı ilk neotro-

Neotropikal bölge, Meksika düzlüklerinden

başlayıp tüm Güney Amerika’yı kapsayan dev,

bereketli bir biyocoğrafya hazinesi. Dünyada

bugüne dek tanımlanmış yaklaşık 18 bin kelebek

türünün 8 binden fazlası burada yaşıyor.

Büyüleyici renk ve desenleri, taklit ve kamuflaj

yetenekleri, gizemli hayatlarıyla kelebekler

Amerika doğasının en ilgi çekici sakinleri.

Amerika’nın Kanatları

Page 117: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 117

da yaşadım. Ama asıl Eumaeus child-

renae adlı bir türden öylesine etkilen-

dim ki kelimelerle anlatamam. Sanki bu

dünyaya ait değildi. Görür görmez, “Bu

kelebek nerede ise mutlaka gidip görme-

liyim” diye geçirdim içimden. Birkaç ay

sonra da kendimi Meksika’da bu kelebeği

ararken buldum.

İlk gezim unutulmaz anlarla doluydu.

Bir haftada, Jalisco eyaletinin Mismalo-

ya köyü yakınlarındaki küçük bir doğal

alanda, 170 türün fotoğrafını çekmeyi

başardım. Eurema ve Phoebis cinslerin-

den sayısız pierid (Pieridae familyasın-

dan sarı ve beyaz renkli kelebekler) yol

pikal gezimi 2007’de, Meksika’nın Bü-

yük Okyanus kıyısında gerçekleştirdim.

Daha önce yıllarca Kuzey Amerika, Av-

rupa ve Türkiye’deki kelebekleri incele-

miştim ama o bölgeyi hiç görmemiştim.

Meksika’nın kelebek zenginliğini gözler

önüne seren bir rehber geçmişti eli-

me. Neotropikal kelebekler her şeyleriyle

beni büyülediler; renkleriyle, biçimle-

riyle, desenleriyle, hatta adlarıyla. Hele

Sarota ve Anteros cinslerine mensup

birkaç madeni kanatlı kelebek karşısında

adeta hipnotize oldum. Benzer duyguları

Eumaeus cinsine mensup bir grup saçke-

lebeğinin (Theclinae) güzelliği karşısında

Ithomia patilla.

Eurybia unxia

Page 118: Atlas   haziran 2012

118 ATLAS HAZİRAN 2012

ve Güney Amerika’yı kapsıyor. Bugü-

ne kadar tanımlanmış yaklaşık 18 bin

kelebek türünün 8 binden fazlasının

Neotropikler’de yaşadığı tahmin ediliyor.

Peru tek başına yaklaşık 4 bin kelebek

türüne ev sahipliği yaparken Brezilya,

Ekvador ve Kolombiya’dan her birinin

yaklaşık 3 bin tür barındırdığı hesap-

lanıyor. Meksika’da 1700’ün üzerinde

tür bulunuyor. Türkiye’de 400 civarında,

bütün Avrupa’da 600’ün altında, Kuzey

Amerika’da 700’ün biraz üstünde tür bu-

lunduğunu hatırlarsak Neotropikler’deki

tür zenginliğini daha iyi anlayabiliriz.

Neotropikal kelebeklerin birçoğu ılı-

man bölgede rastladığımız kelebek fa-

milyalarına mensup. Örneğin, Pieridae

familyasına mensup sarı ve beyaz kele-

bekler Kosta Rika’daki bozuk arazide ve

yol kenarlarında ne kadar göze çarpar-

larsa, Türkiye’de de o kadar görülür.

Fırçaayaklı kelebeklerin esas itibarıyla

kenarlarını ve açık araziyi süslüyordu.

Ağaç gövdelerinde ya da nemli toprak-

ta çok sayıda iri ve göz alıcı fırçaayak-

lı kelebeğin (Nymphalidae) bulunduğu

açıkça belli oluyordu. Her zaman olduğu

gibi, sevimli saçkelebeklerine yaklaşmak

hiç de zor değildi ama madeni kanatlı

kelebekler gene kendilerini yaprakların

altında gizlemişti. Bantlı tavuskelebeği

(Anartia fatima) ve beyaz tavuskelebe-

ği (Anartia jatrophae) hemen her yer-

de göze çarpıyordu. Gezimin en ilginç

olaylarından biri, kuşkusuz, Malahitlerin

(Siproeta stelens) gecelediği bir tünekle

karşılaşmam oldu; çok sayıda kelebek bir

çalının yaprakları altında bir aradaydı.

Daha sonra bu özel coğrafyaya birçok

gezi daha gerçekleştirdim. Neotropikal

bölgenin ayırt edici özelliği, sahip ol-

duğu tür zenginliğidir. Yeryüzünde en

çok bitki ve kuş türü barındıran bu

bölge, Meksika düzlüklerinden başlıyor

Siproeta stelens.

Page 119: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 119

camkanatlı kelebek olduğunun haber-

cisidir. Lejyoner karıncalar, öbür karın-

calara benzemez, çünkü yuva yapmaz.

Bunun yerine disiplinli bir ordu gibi yü-

rüyüş kolu oluştururlar. Hiç durmaksı-

zın orman tabanında ilerleyerek av arar-

lar. Kertenkele, çekirge, akrep, kınkanatlı

böcek, hatta yuvasından kaçmaktan aciz

kuş yavruları ile karşılaştıklarında he-

men çevrelerini sararlar. Panama’daki

Soberania Ulusal Parkı’nda ben de onla-

rın ısırıklarından payımı almıştım.

Lejyoner karıncalardan kaçmaya ça-

lışan omurgasız hayvanlarla karınlarını

doyuran kuşlar, karınca sürüsünün hare-

ketini yukarıdan izler. Bu kuşların bazı-

ları “karıncakuşu” (Thamnophilidae) ola-

rak bilinen ve yalnızca Neotropikler’de

rastlanan familyaya mensuptur. Lejyoner

karıncaları izleyen kuşların bulunduğu

ortamlarda hemen her zaman belli sa-

yıda camkanatlı kelebek de göze çarpar.

Neotropikal olan iki altfamilyası var:

Camkanatlı kelebekler ve helikonlar.

Camkanatlılar (Ithomiinae) orman içle-

rinin narin, gölge sever kelebekleri. Kele-

bek gözlemcileri onları anten topuzları-

nın aşağıya doğru eğik oluşundan, uzun

ve ince abdomenlerinden, hafifçe kanat

çırparak uçuşlarından ve saydam kanat-

larından tanır. Uzunkanatlar olarak da

bilinen Helikonlar (Heliconiinae) ise gö-

reli olarak uzun kanatlıdır; iri gözleriyle

ve uzun antenleriyle gerçekten gösteriş-

lidir. Kimi türleri yağmur ormanlarının

karanlık iç bölgelerinde görülse de çoğu

özellikle orman kenarlarıyla açıklıklar-

da, bozuk arazilerde, bahçelerde ve park-

larda göze çarpar.

Neotropikler’de bir doğa gözlemci-

sinin yaşayabileceği en heyecan verici

deneyim, bir lejyoner karınca sürüsü-

nün devinimine tanıklık etmektir. Bu,

aynı zamanda yakında çok sayıda kuş ve

Epiphile adrasta

Page 120: Atlas   haziran 2012

120 ATLAS HAZİRAN 2012

savunma bileşikleri içerir. Bununla bir-

likte helikon tırtılları, çarkıfelek tarafın-

dan üretilen bu bileşikleri ayırıp güvenli

bir biçimde depolayabildikleri için onla-

ra karşı bağışıklık kazanmıştır. Bu adap-

tasyon da, yetişkin kelebeklerin tadını

avcılara karşı nahoş hale getirir.

İkinci olarak, helikonlar göreli ola-

rak uzun ömürlüdür. Kelebeklerin ço-

ğunun ömrü birkaç günle birkaç haf-

ta arasındadır; buna karşılık, helikonlar

genellikle 4-6 aya kadar yaşar. Üçüncü

olarak, dişi helikonlar krizalit (koza)

evresinden çıkarken yumurta taşımaz;

buna karşılık, bütün öbür dişi kelebekler

krizalit evresinden çıkarken bol miktar-

da yumurtaya sahiptir. Dolayısıyla, dişi

helikonlar erginlik (yani kelebek) evre-

lerinde yumurta üretmek zorundadır.

Son olarak, helikonlar polenle beslenen

tek kelebek grubu olarak bilinir. Polen

zengin besin ve protein kaynağıdır. Po-

len yalnızca dişi helikonların her gün az

sayıda yumurta üretmesini sağlamak-

la kalmaz; daha önemlisi, helikonların

Çoğu da dişidir; yumurta üretimi için

gerekli olan nitrojence zengin kuş güb-

resinin peşindedirler. Bir defa, Kosta

Rika’nın Büyük Okyanus kıyısındaki

yağmur ormanında, Ithomia, Greta ve

Dircenna cinslerinden bir düzine kadar

camkanatlı kelebek türünün bir kuş sü-

rüsünü izlediğini görmüştüm. Kuşlar da

aşağıdaki lejyon karıncalarını izliyordu.

Kuşlar ve öbür avcılar, camkanatlı ke-

lebeklerle ilgilenmez; çünkü hem tatla-

rı kötüdür hem yenilebilecek bölümleri

zehirlidir.

Helikonlar da Neotropikler’in her ye-

rinde, camkanatlı kelebekler kadar sık

görülür. Yaşam hikâyeleri ve ekolojile-

ri birçok yönden eşsizdir. Camkanatlı

kelebekler gibi çoğu helikonun da tadı

kötüdür, dolayısıyla avcılar tarafından

rahatsız edilmezler. Helikonların tırtıl-

ları, yaklaşık 500 türü olan ve geniş bir

yayılım gösteren çarkıfelekle (Passiflora

sp.) beslenir. Otçul hayvanların çoğu bu

asmaların yapraklarını yemekten sakınır,

çünkü çarkıfelek yaprakları çeşitli zehirli

Anteros carausius

Page 121: Atlas   haziran 2012
Page 122: Atlas   haziran 2012

122 ATLAS HAZİRAN 2012

ise iki ya da daha fazla sayıda tadı kötü

ya da zehirli tür, ortaklaşa (ya da karşı-

lıklı olarak birlikte) evrim geçirerek bir-

birlerine benzer görünür.

Taklitçiliğin kelebeklerin avcılara kar-

şı kullandığı tek savunma stratejisi oldu-

ğu düşünülmemeli. Kelebeklerin çoğu

kendilerini avcılardan gizlemek için de-

ğişik stratejiler kullanır. Sözgelimi, ma-

deni kanatlı kelebekler familyasının bir-

çok üyesi, yaprakların altında dinlene-

rek gözden ırak kalır. Dünyada yaklaşık

1000 türü bulunan bu familyanın üyele-

rinin büyük çoğunluğu Neotropikler’de

yağmur ormanlarında yaşar. Benim için,

Panama ya da Ekvador’da karanlık bir

orman patikası boyunca hızla uçarken

metalik mavi kanatları bir mücevher

gibi parıldayan ama aniden yönünü de-

ğiştirip bir yaprak altına konarak gözden

kaybolan madeni kanatlı bir kelebeği

arayıp bulmak anlatılamaz bir zevk.

Açıkta dinlenen başka birçok tür

kamuflaj, gizleme ve bozucu desen ya

da bozucu renklendirme gibi teknikler

öbür kelebeklerinkinden çok daha uzun

bir ömre sahip olmalarının ana nedeni

de olabilir.

Birçok camkanatlı kelebeğin ve heli-

konun göz alıcı renkleri ve dikkat çeken

desenleri (çoğunlukla parlak siyah ve

portakal rengi bantları), potansiyel düş-

manlarına karşı uyarı vazifesi görür. Tadı

kötü kelebeklerden birini yemeye kalkan

herhangi bir kuş, nahoş bir deneyim

yaşayacaktır; böylece, kelebeğin rengini

ve kanat desenini deneyimiyle ilişki-

lendirmeyi öğrenir. Böylece gelecekte

benzer görünüşlü kelebekleri yemekten

sakınacaktır.

Bu durum, taklitçiliğin ne kadar

önemli olduğunu bize gösterir. Taklitçi-

lik, Neotropikler’deki kelebek gözlemle-

rinin ve incelemelerinin en ilginç yön-

lerinden biridir. En iyi bilinen taklitçilik

sistemlerinden biri Batesian taklitçiliktir.

Bu sistemde, “taklitçi” olarak bilinen tadı

lezzetli bir tür, tadı kötü türe benzer gö-

rünerek avcılara karşı kendini savunma

özelliği kazanır. Mülleryan taklitçilikte

1Arawacas separate, arka

2

Eumaeus childrenae

3

Parides eurimedes

4Archonias brassolis

1

3

2

4

Page 123: Atlas   haziran 2012
Page 124: Atlas   haziran 2012

124 ATLAS HAZİRAN 2012

kullanarak kendilerini avcılardan gizle-

meye çalışır. Kamuflaj ile gizleme ara-

sındaki fark her zaman kolayca açıklana-

maz. Eğer bir kelebek kendini doğal bir

zeminle bütünleştirmeyi olanaklı kılan

bir renk ya da desen kullanıyorsa, bunun

kamuflaj olduğu söylenebilir. Hamadr-

yas cinsinin fırçaayaklı kelebekleri, ka-

muflaj çeşitlerinin en mükemmel örnek-

lerini sunar: Kanatları açık olarak ağaç

gövdelerine konduklarında zemin ile o

kadar mükemmel bütünleşirler ki gö-

rünmeleri neredeyse olanaksız hale gelir.

Benzer biçimde, öbür fırçaayaklı kele-

bekler, özellikle Charaxinae ve Nympha-

linae altfamilyalarına mensup olanlar da

kamuflajda mahirdir. Bu kelebeklerin

kanatlarının üst yüzeylerinin renkleri

parıl parıldır ve seyredende çarpıcı bir

etki bırakır. Ama bitkilerin ya da topra-

ğın üzerinde dinlendiklerinde, kanatla-

rını kapalı tutarlar ve yalnızca gizleyici

ya da kamufle edici biçimde tasarlanmış

kriptik alt yüzeylerini gösterirler. Öyle

ki, kanatlarının alt yüzleri dal, yaprak,

toprak ve kaya gibi zeminlerle mükem-

mel bir biçimde bütünleşir, bedenleri

adeta görünmez olur.

Gizleme ise genel olarak bir kelebe-

ğin, görülmekten sakınmak için bir baş-

ka doğal nesneye neredeyse tıpatıp ben-

zemesi durumunu tanımlar. Örneğin,

Anteos türleri gibi kimi pieridler dinle-

nirken canlı bir yaprağı andırır; böylece

avcılarca gözden kaçırılır. Bununla bir-

likte, kelebek dünyasında en iyi bilinen

gizleme örnekleri yaprakkanatlar olarak

adlandırılan bir Charaxinae grubuna ait.

Bu kelebekler, kanatları kapalı olarak

dinlendiklerinde ölü yaprakları andırır.

Yaprakkanatlar, bilindiği kadarıyla çiçek

balözüyle beslenmez; daha çok ağaç göv-

delerinin ve yaprakların üzerinde dinle-

nirken ya da orman tabanındaki gübre

ya da çürümüş meyveler ile beslenirken

görülür. Bu gizleme ustaları, doğal habi-

tatlarındaki yapraklar arasında kolayca

kaybolur.

Keza birçok kelebek, savunma takti-

ği olarak avcılara karşı yem ya da tuzak

hedefler kullanır. Bu taktik en sık esmer

kelebekler (Satyrinae) ile Lycaenidae fa-

milyasına mensup cezbedici bir kele-

bek grubu olan saçkelebekleri tarafından

Kelebekler, kamuflaj konusunda da yetenekli. Hamadryas februa

Page 125: Atlas   haziran 2012
Page 126: Atlas   haziran 2012

126 ATLAS HAZİRAN 2012

başa saldırması sağlanır; kelebek de böy-

lece ciddi bir zarar görmeden kaçar.

Kuş gibi avcılar, dinlenmekte olan ke-

lebekler de dahil olmak üzere avlarının

yerini saptamak için görüntüye dayalı

arama yapar. Bundan ötürü çok sayı-

da kelebek, bozucu renklendirme ya da

bozucu desen yöntemlerini kullanır. Ke-

lebekler bu özellikleriyle, “kelebek hat-

larını” parçalarlar ve kuşun görüntüye

dayalı arama yöntemini bozarlar. Bu tür

adaptasyonun en yaygın ve en iyi bilinen

örneği, bazı kelebeklerin kanatlarının

üzerinde dış hatlarını bölen ya da par-

çalayan çizgiler ve bantların varlığıdır.

Bu savunma stratejisi esmer kelebekler

tarafından yaygın olarak kullanılmakla

birlikte, madeni kanatlı kelebekler ve

fırçaayaklı kelebekler de dahil olmak

üzere başka gruplarca da uygulanır. An-

cak kimi başka kelebek türleri savunma

mekanizması olarak aposematik renk-

lendirmeden yararlanır; bu yöntemde,

kelebekler, parlak renklerini ya da çarpı-

cı etki uyandıran desenlerini kullanarak

potansiyel avcıları şaşırtır ve ürkütür.

Bugüne kadar Neotropikler’de en et-

kileyici geziyi Ekvador’da yaptım. Muh-

teşem bir And kondorunun, başımın

üzerinde bir halka çizdikten sonra bu-

lutların arasında kayboluşunu seyretmek

unutulacak bir an değildi.

Orta ve alçak rakımlı yol kenarlarında

ve ormanlarda kelebeklerin varlığı açık-

ça göze çarpıyordu. Karşılaştığım türler

arasında Perisama ve Callicore cinsle-

rinin birçok türü vardı; zaten gezimin

amaçlarından biri de bu göz alıcı kele-

bekleri görmekti. And Dağları’nın doğu

yamaçlarındaki nemli toprak üzerinde

Perisama bomplandii, P. humboldtii ve

P. euriclea cinslerini görmeyi başardım.

Çok geçmeden bir dere kenarında bir

grup fırçaayaklı kelebekle karşılaştım;

içlerinde birkaç Diaethria clymena ve

bir de Callicore tolima vardı. Rüyam ger-

çekleşmişti; doğanın bir armağanı olan

görüntülere şahit olmuştum.

Şimdi, Neotropikler’e yapacağım bir

sonraki gezimin planlarını hazırlıyor,

dünyanın bu inanılmaz zengin ve güzel

köşesinin doğal manzaralarını, kuşlarını

ve kelebeklerini görmek için sabırsızla-

nıyorum

kullanılır. Sözgelimi, esmer kelebeklerin

kanat kenarlarında bulunan göz benekle-

ri yırtıcıları ürküterek, şaşırtarak, karar-

sız bırakarak ya da başka tarafa yönlen-

direrek tehlikeden kaçabilecek kadar za-

man kazandırır. Kimi zaman bir memeli-

nin ya da sürüngenin yüzünü taklit eden

böylesi adaptasyonlar, kelebeklerin daha

iri ya da tehlikeli görünmesini sağlar; en

önemlisi de, avcıları bedenlerinden baş-

ka tarafa yönlendirir. Kimi saçkelebekleri

yukarıdaki taktiği bir adım ileri götürür.

Birçoğu arka kanatlarında, kuyrukları-

nın hemen altında, kırmızı ya da siyah

beneklere sahiptir. Bu benekler gözleri,

kuyruklarsa antenleri andırır; böylece

benek ve kuyruklar birlikte sahte bir baş

oluşturur. Sonuç olarak, aç bir kuşun

kelebeğin asıl başına ya da vücuduna de-

ğil, arka kanadın en kenarındaki yalancı

Page 127: Atlas   haziran 2012
Page 128: Atlas   haziran 2012

128 ATLAS HAZİRAN 2012

Yerin Altındaki Şehir

Page 129: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 129

Yumuşak kireçtaşı kütlesi

üzerinde yükselir Gaziantep

şehri. Yüzyıllar boyunca onun

altı insanlar tarafından sabırla

oyularak işlikler, depolar, tüneller

yapıldı; yerin dibinde yeni bir

dünya kuruldu. Mühendislik

harikası bu sistemler 50 yıl

öncesine kadar yaşıyordu.

OBRUK Mağara Araştırma

Grubu, şehrin altında karanlığa

gömülen yüzyılların mirasını

yeniden gün ışığına çıkardı.

Page 130: Atlas   haziran 2012

130 ATLAS HAZİRAN 2012

Yeraltında Usta İzleri

Page 131: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 131

Page 132: Atlas   haziran 2012

132 ATLAS HAZİRAN 2012

sözleri şaşkınlıkla dinlemekteyiz.

OBRUK Mağara Araştırma Grubu

olarak Gaziantep Büyükşehir Belediyesi

ve ÇEKÜL Vakfı işbirliğiyle yürütülen

“Altı da, Üstü de Kültür” projesi için

şehrin yeraltı yapılarını saptıyoruz. Bu

projeye başlarken Gaziantep’in altının

delik deşik olduğunu biliyorduk. Yüz-

yıllar boyu, üzerinde şehrin yapılaştığı

yumuşak kireçtaşı insanlar tarafından

kazıldı, oyuldu ve şekillendirildi. Şehrin

altı insan yapımı mağaralar, işlikler ve

depolarla doldu. Ama kimse bize burada

B u mağaraya bir koyun düştü,

kayboldu. Buradan girmişler, 5

kilometre ileriden çıkmışlar. Bu

yıl mağaralarda su seviyesi çok

yüksek, giremezsiniz, kuru mevsimde

gelmeniz lazım… Bu gibi cümleler duy-

maya çok alışığız. Ne de olsa yıllardır ma-

ğaracılık yapıyoruz; Anadolu’nun birçok

köşesinde her düdende, her mağarada

benzer yorumlarla karşılaşıyoruz. Ama

burası Toroslar’da bir yayla değil, Gazi-

antep şehrinin merkezi ve biz hemen he-

men her mahallede bizlere söylenen bu

Page 133: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 133

projelerini kelimelerle anlatmak müm-

kün değil. Özellikle Bey Mahallesi, Ba-

kırcılar Çarşısı ve civarında büyük bir

değişim söz konusu. Tüm bu çalışmala-

rın merkezinde ise Gaziantep Büyükşe-

hir Belediye Başkanı Asım Güzelbey ve

ÇEKÜL Başkanı Prof. Metin Sözen var.

Bu iki insanın olağanüstü işbirliğiyle,

tarihi binlerce yılla ölçülen bu şehirde

ciddi bir restorasyon ve koruma faali-

yeti başladı ve geçtiğimiz yıllar içinde

Gaziantep’in çehresi değişti.

Şehrin üstünde süregelen tüm bu

boğazımıza kadar suya gireceğimizden,

suyun geçit vermediği sifonlarla kar-

şılaşacağımızdan, metrelerce derinlikte

dikey mağaracılık yapacağımızdan bah-

setmemişti. Biz de bu projeye başlarken

böylesi bir sistemle karşılaşacağımızı hiç

ama hiç hayal etmemiştik.

Geçtiğimiz yıl ÇEKÜL Gaziantep Ko-

ordinatörü Zafer Okuducu ile görüş-

tüğümüzde kendisi bize birkaç yeraltı

yapısı göstermiş, bazı tünel ve depoları

gezdirmişti. ÇEKÜL’ün desteğiyle şehir-

de gerçekleşen restorasyon ve koruma

Page 134: Atlas   haziran 2012

134 ATLAS HAZİRAN 2012

insanı hayrete düşüren bir su kaynağı

bolluğuna sahip. Bundan yüzyıl önce ka-

leme alınmış eserlerde bölgede var olan

onlarca su kaynağından bahsedilmekte.

Tüm bu kaynaklara karşın şehrin altın-

da “su tablası” adı verilen, suyun topla-

nabileceği bir hacim mevcut değil. Bu

nedenle, çok uzun zaman önce Dutluk,

Karataş ve Pancarlı gibi şehrin dışında

kalan mevkilerdeki pınarlardan su ge-

tirmek için yeraltı kanalları kazılmış.

Genellikle içinde bir insanın yürüyebi-

leceği yükseklikte kazılan ve “livas” adı

restorasyon çalışmalarının ardından sı-

ranın yeraltına da gelmesi kaçınılmazdı.

Çünkü Gaziantep’in altında da neredey-

se üstü kadar kapsamlı bir yapılaşma

var. Projemizin Gaziantep Büyükşehir

Belediyesi ve ÇEKÜL tarafından onay-

lanmasından sonra çalışmalara başladık.

Dikkatimizi ilk çeken şey yeraltına oyul-

muş depolar, tüneller değil, bambaşka

bir şey oldu: Gaziantep’in altında, benze-

rine başka hiçbir yerinde rastlanmayan

devasa bir su sistemi mevcuttu.

Gaziantep şehrinin bulunduğu plato,

Page 135: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 135

verilen bu kanallar, çıkış noktalarından

kilometrelerce uzaklığa kadar ulaşıyor

ve şehre su taşıyordu. Suyun akışının

sağlanması için kanallarda sürekli olarak

aynı eğim korunmuştu. Yeraltında kilo-

metreler uzunluğunda bir kanal kazılır-

ken bu sabit eğimi sağlamanın zorluğu

bir yana, kanallara yüzeyden inanılmaz

doğrulukta, bazıları 40 metreden derin

kuyular da açılmıştı.

Bu kanalların şehrin birçok yerinde,

merdivenle inilebilen ve çamaşır yıka-

nıp aptes alınabilen kamusal alanlarla

Page 136: Atlas   haziran 2012

136 ATLAS HAZİRAN 2012

su yapılarının sosyal ve estetik önemi

dikkate alınarak Gaziantep'te kasteller

birçok farklı fonksiyona sahip yapılar

olarak planlanmış.

Gaziantep'te bundan 50 yıl öncesine

kadar en az 10 tane kastel bulunuyor-

du. Çoğunun doldurulması veya tahrip

edilme si sebebiyle bugün geriye sadece

Ahmet Çelebi, İhsan Bey, Kozluca ve

bağlantılı olması ise ayrı bir sürpriz.

Bir anlamda yeraltı kanallarıyla gelen

su yine bu yapılarla insanların kul-

lanımına sunuluyor. “Kastel” denilen

bu ortak kullanım yerleri çoğunlukla

camilere yakın inşa edilmiş durumda.

Suyun yer seviyesinden aşağıda kanallar

içinde akıtılması, özellikle Şehreküs-

tü civarındaki mahallelerde çeşme ve

şadırvanların yapımına im kân verme-

miş. Fakat diğer şehirlerdeki bu tarz

Page 137: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 137

olmaksızın mes cidin bu şekilde yerin

altında yapılmasının anlamsızlığı düşü-

nülürse kastelin havuzlu mekânının da

muhtemelen aynı tarihte, yani 1283’te

inşa edildiği söylenebilir. Eserin birçok

defa tamir edildiği bilinmekteyse de asıl

planını koruduğu kesin. Ayrıca Pişirici

Mescidi’nin mihrap duvarının üstünde

sülüsle "La ilahe illallah, Muhammedür

resûlullah" yazısının yer aldığı büyükçe

ve düz satıhlı bir kabartma mevcut. Bu

Pişirici kastelleri kaldı. Bir kısmı tamir

ve tadilatlarla eski şeklini kaybetse de

kastellerin etkileyici mimarisi hakkında

bir fikir sahibi olmamızı sağlıyorlar. Şa-

hinbey ilçesinde yer alan Pişirici Kasteli,

yanı başında bulunan 1283 tarihli yeraltı

mescidiyle de şehrin en eski ve en ilginç

yapılarından biri.

Yeraltındaki bu mescidin mimari ya-

pısından, kastelle birlikte bir bütün ola-

rak inşa edildiği anlaşılıyor. Su tesisatı

Page 138: Atlas   haziran 2012

138 ATLAS HAZİRAN 2012

öncesine dek kullanılan bu sistem son

yıllarda şehrin hoyrat yapılaşmasına

kurban gitti. Birçok kanal inşaat temel-

leri altında kaldı, çöktü veya tıkandı.

Şehrin birçok semtine 100 yıl önce su

ulaştırdığı bilinen, kilometrelerce uzun-

luktaki kanallar artık birkaç yüz met-

reden fazla devam etmiyor, livaslara

kanalizasyon karışıyor.

Gaziantep’in altındaki yumuşak ve iş-

lenmesi kolay kireçtaşı kütlesi sadece

su kanalları için değil, yeraltı yapıla-

rı için de büyük bir kolaylık sağlıyor.

tarz kabartmalara daha çok Memluklu

yapılarında rastlanıyor. Bu da, Pişirici

kastel ve mescidinin Memluklu geleneği-

nin canlı olduğu bir devirde yapıldığını

gösteriyor.

Anadolu’nun başka hiçbir yerinde

örneğine rastlanmayan ve yapım tarihi

yüzlerce yıl öncesine uzanan bu livas ve

kastellerden oluşan su sistemi, tümüyle

bir mühendislik şaheseri. Çin’in Turfan

bölgesindeki Karız Kanalları’nı andıran

bu sistem uzun yıllar Gaziantep şehri-

nin suyunu sağladı. Ne yazık ki 50 yıl

Page 139: Atlas   haziran 2012

2012 HAZİRAN ATLAS 139

Hemen hemen her eski evin altında

depo olarak kullanılan bir mağara mev-

cut. Gaziantep’te geleneksel taş binaların

yapım süreci şöyle: İnşaatın yapılacağı

alanda önce yeraltına bir mağara kazılı-

yor ve çıkan taşlar o binanın yapımında

kullanılıyor. Taşocaklarının yeraltındaki

mağaralarda olmasının nedeni kireçtaşı-

nın yumuşak olması ve nemli ortamda

daha rahat işlenmesi. Taşlar günışığıyla

temas ettiğinde sertleşiyor. Bu aşamada

da devreye taş ustaları giriyor. Ustalar

özel taraklı bir keser kullanarak taşların

kenarlarını düzeltip hepsinin aynı boyda

olmasını sağlıyor. Bugün mesleği sürdü-

ren sadece birkaç taş ustası mevcut, onlar

da binaların restorasyon çalışmalarını

yürütüyor.

Gaziantep Kalesi’nin bulunduğu tepe

de aynı yumuşak kireçtaşından oluşuyor.

Tepenin altından kaleye tırmanan birkaç

tünel var. Bu tünellerin altında yer alan

ve bugün hâlâ içinde su bulunan havuz-

lardan 65 metre yukarıdaki kale hamam-

larına suyun nasıl çıkarıldığı ayrı bir mu-

amma. Kale hamamlarında bugüne dek

Page 140: Atlas   haziran 2012

140 ATLAS HAZİRAN 2012

Anadolu'daki en büyük örneklerden biri

ve şehrin tam merkezinde. Direkçi Pa-

zarı’ndaki Direkçi Mağarası ise 80x23

metre ölçülerinde, hemen yanıbaşındaki

İplikçiler Mağarası da en az onun kadar

büyük.

Gaziantep’in geleneksel “kutnu

kumaş”ının ipliğini üreten ustalar eski-

den ipliği bu mağaralarda eğirirdi. Bu

mekânların rutubetli ortamı iplik üre-

timi için vazgeçilmez bir öneme sahip.

Öte yandan, günümüzün teknolojik te-

sisleri yavaş yavaş bu eski el üretimi-

nin de yok olmasına yol açıyor. Bugün

şehirdeki mağaralarda iplik eğiren çok

az kişi kaldı. Oysa eskiden Gaziantep’in

neredeyse tüm çömlek ve iplik ustaları

yeraltında çalışırdı. Günümüzde iplik

herhangi bir kuyu keşfedilmemiş olması

bu soruyu cevaplanması zor bir hale ge-

tiriyor. Bazı uzmanlar 65 metre aşağıda-

ki suyun kaynatılarak buhar haline gel-

dikten sonra toprak künkler vasıtasıyla

yukarıdaki hamama çıktığını ve yeniden

sıcak suya dönüştüğünü iddia ediyor.

Bahsettikleri bu künklerin ufak bir kısmı

kalenin üstünde yer alan hamam duvar-

larında mevcut olsa da, bu inanılması

güç su sistemi henüz ispatlanmış değil.

Öte yandan Gaziantep’te bu yeral-

tı yapılarından bazıları ambar veya iş-

lik olarak hâlâ kullanılıyor. Bu mağa-

ralar inanılmaz büyüklükte olabiliyor.

Örneğin Kılınçoğlu Mahallesi’nde yer

alan ve içinde iplikçilerin çalıştığı Sulu

Mağara 120x35 metrelik ölçüleriyle

Page 141: Atlas   haziran 2012
Page 142: Atlas   haziran 2012

142 ATLAS HAZİRAN 2012

Mezarlığı’nın altındaysa henüz tümüyle

araştırılmamış ve 200 dönümden daha

büyük olduğu tahmin edilen bir başka

mağara sistemi var. Tüm bu mağaralar

Gaziantep’in, Anadolu’nun bilinen en

büyük yeraltı yapılarından bir kısmına

ev sahipliği yaptığının ispatı. Öte yan-

dan, Türkiye’nin diğer tüm yeraltı yerle-

şimlerinden farklı olarak, Gaziantep’in

yüzyıllar önce inşa edilen mağaraları

hâlâ kullanılıyor.

Gaziantep’teki her çalışmamızda yep-

yeni ihbarlar almaya ve daha önce bilin-

meyen birçok mağara öğrenmeye artık

eğirmeyi sürdüren ustalar birçok sıkıntı

yaşıyor. Gelişen teknolojinin yanı sıra

Uzakdoğu ürünleri de işlerini tehdit edi-

yor. Her geçen gün kazançları azalıyor,

başka iş kollarında çalışmaya başlamala-

rı da oldukça zor görünüyor.

Gaziantep Savaş Müzesi’nin altın-

da ise tek bir mağara değil, iki kata

yayılmış büyük bir yerleşim mevcut.

Üst mağara günümüzde müzenin bir

parçası olarak kullanılıyor, onun altın-

da yer alan mağara ise bir livasla bağ-

lantılı, eskiden bu mahallede yer alan

diğer kuyulara su taşıyordu. Gaziantep

Page 143: Atlas   haziran 2012
Page 144: Atlas   haziran 2012

144 ATLAS HAZİRAN 2012

altında yepyeni bir mağara ya da livasla

karşılaşıyoruz. Her ne kadar bazı mağa-

ralarda bulunduğu rivayet edilen ve yerel

ismi “cardın” olan o büyük farelerle henüz

karşılaşmadıysak da kanalizasyonlar ve

çöküntüler de işimizi yeteri kadar zorlaş-

tırıyor. Öte yandan yardımsever ve sıcak-

kanlı Gazianteplilerle birbirinden lezzetli

yemekler en büyük yardımcımız.

OBRUK Mağara Araştırma Grubu

olarak başlangıçta bu proje için yaklaşık

bir yılın yeterli olacağını düşünmüştük

ama sadece birkaç araştırma bile bunun

fazlasıyla iyimser bir tahmin olduğunu

gösterdi. Amacımız sayısı şimdiden 40’ı

geçen tüm bu yapıları ve gelecekte bu-

lunacakları envanterleyip haritalamak;

en az yerüstü kadar yeraltı da bir kültür

hazinesi olan Gaziantep şehrinin değer-

lerinin yok olmamasını sağlamak. Şeh-

rin onlarca metre altında geçit verme-

yen suların, kanalizasyonun ve çöken

kayaların içinde çalışırken hissettiğimiz

yegâne güven ise tüm bu yapıları koru-

mak için Gaziantep Büyükşehir Bele-

diyesi ve ÇEKÜL işbirliğiyle yaratılan

kültür ivmesi

alıştık. Bizleri, günler boyunca ara sokak-

larda garip mağara tulumları ve kaskla-

rımızla dolaşırken gören Gaziantepliler

önce ne yaptığımızı soruyor; ardından

da kendi evlerinin altında veya civar-

da bulunan mağaraları gösteriyorlar. Ve

her uğradığımız mahallenin, çay içtiğimiz

kahvenin, yemek yediğimiz lokantanın

Page 145: Atlas   haziran 2012
Page 146: Atlas   haziran 2012

İstanbul, Ankara ve İzmir’den Gaziantep’e direkt uçak sefer-leri yapılıyor. THY ile Pegasus, Onur Air ve Sun Express’in Gaziantep’e seferleri mevcut.THY ........................................444 0 849Onur Air ................................444 66 87Pegasus Airlines ..................444 0 737Sun Express ..........................444 0 849

Gaziantep’e Türkiye’nin bir-çok bölgesinden direkt otobüs seferleri yapılıyor.

Zeugma ile Rumkale arasında yapılan gemi turları için otobüs-ler Gaziantep Büyükşehir Beledi-yesi Devlet Tiyatrosu yanından hareket ediyor. Gemi turları ile ilgili ayrıntılı bilgi www.gazian-tepdebirgemi.com adresinde.

Anadolu Evleri ........... 342-220 95 25Anatolian Otel ........... 342-211 40 40 Asude Konak ............... 342-231 2044 Castle House ............. 342-231 41 42Dedeman Gaziantep 342-211 66 00 Grand Otel.................. 342-325 65 65 İbis Hotel ..................... 342-211 00 30Novo Otel .................... 342-211 00 00Royal Hotel ................. 342-323 22 11Tudyalı Konak ........... 342-232 70 60 Tuğcan Otel ................ 342-220 43 23 Tilmen Otel ................ 342-220 20 81

Tekke Cami ve Mevlevihanesi Külliyesi içinde bulunan Tahmis Kahvesi eksen alındığında tüm eski Gaziantep bir günde gezi-lebiliyor. Eski çarşı ile yeni çarşı iç içe geçmiş. Kentin eski hanla-rı, çarşıları, konakları merkezde. Gaziantep Hayvanat Bahçesi’nin çevresinde sıralanan çay bahçe-leri de mola vermek için ideal.

Kasteller: Gaziantep mimari-sinin önemli simgelerinden biri de kasteller. Yapıların altından geçen su kanallarının belli bir noktasına yüzeyden 30-40 mer-divenle inilen ve “kastel” adı ve-rilen genişçe mağaramsı boşluk-ların bir kısmı günümüzde artık kullanılmasa da turistik ziyarete açık. Gaziantep’te yer alan Ma-ğara Kafe (Tütün Han), Kaleoğ-lu Mağarası (Yeni Han), Ahmet Çelebi Kasteli, Fettullah Camii

Hasan Süzer Etnografya Müze-si: Kaya içine oyulu mahzen üze-rine üç katlı bina 1985 yılında restore edilerek müzeye çevrildi. Yöre eşyalarıyla döşeli bina Ga-ziantep yaşantısından kesitler sunuyor.

Gezegenevi ve Bilim Merke-zi: Aralık 2010 tarihinde açılan merkez Türkiye’nin halka açık, en büyük gezegenevi olma özel-liğini taşıyor. Merkez, şehrin en büyük parkı olan 100. Yıl Parkı’nda yer alıyor.

Botanik Bahçesi: Gazi Mahal-lesi’nde yer alan botanik bahçesi 2009 yılından beridir faaliyette.

http://botanik.gaziantep.bel.trHayvanat Bahçesi: Burç Or-

manı içerisine kurulu. Merkezde yaklaşık 264 tür ve 6 bin 814 adet hayvan bulunuyor. Her gün ziyarete açık olan hayvanat bah-çesinde akvaryum da bulunuyor.

http://zoo.gaziantep.bel.trGaziantep Kalesi: “Kudret Ka-

yası” adıyla anılan bir tepe üze-rinde yer alır. Kalenin tarihiyle il gili kesin bir bilgi bulunmu-yor. Bizans İmparatoru I. Jus-tinianos döneminde (527-565) onarılan kaleye Memluklar dö-neminde yeni burçlar eklendi ve Kanuni döneminde onarıldı. Restorasyon çalışmalarında ana kapılar aslına uygun olarak tek-rar yapıldı, surları onarıldı, ga-leriler temizlendi ve gezi yolları düzenlendi.

Tarihi Camiler: Kale içindeki Ömeriye Camii kentin en eski camisidir. 1210, 1785 ve 1850 tarihli üç onarım yazısı bulunur. 14. yüzyıldan günümüze kalan ve kentin en büyük camilerin-den biri olan Boyacı Camii’nin kitabesinde 1357’de Kadı Kema-leddin tarafından yaptırıldığı ya-zar. Aynı yüzyıldan kalan Eyü-boğlu Camii dikdörtgen planlı-dır. Kendi adıyla anılan Eyüboğlu Mahallesi’nde bulunan caminin Memluk bilim adamı Eyüboğlu Ahmet yardımıyla yaptırıldığı sa-nılıyor. Esenbek (İhsan Bey Ca-mii) Camii ile Ali Nacar Camii’nin de 14. yüzyıldan kaldığı sanılı-yor. Ali Dola Camii 15. yüzyıl-da Dulkadiroğulları zamanında yaptırıldı. Ağa Camii, Handaniye Camii, Alaybey Camii, Bostancı Camii ile Şeyh Fettullah Camii 16. yüzyıla ait camiler.

Hanlar: Kentte bir zamanlar 31 adet han olduğu biliniyor. Ancak bunlardan çok azı özgün mimarisini koruyup günümüze ulaşabilmiş. Şıra Hanı, Tuz Hanı, Paşa Hanı, Mecidiye Hanı, Tü-tün Hanı, Büdeyri Hanı, Kürkçü Hanı kentin bugün kısmen de olsa eski fonksiyonları devam ettiren hanları.

Belediye ........................ 342-211 12 00Devlet Hastanesi ...... 342-221 07 00Emniyet Müdürlüğü 342-230 18 30

Kasteli, İhsan Bey Kasteli, Pişiri-ci Kasteli, Et Hali Mağarası (Et Hali’nin arkasında yer alıyor) ile Gaziantep Üniversitesi’nin kar-şısında yer alan Ak Bulut Mağa-rası ziyarete açık.

Arkeoloji Müzesi: Anadolu’nun en eski buluntularından Dülük Mağarası’nda bulunan taş aletler ve çevre kazılardaki buluntularla birlikte müzede 65 binden faz-la eser sergileniyor. Bahçesinde steller ve mezar taşları ile Roma dönemi lahitler bulunuyor.

Gaziantep Zeugma Mozaik Mü-zesi: Gaziantep Eski Tekel Fab-rikası arazisi üzerine kurulan müze 2011 yılında açıldı. Ha-mam Mozaikleri, Fırat kenarın-daki villalarda bulunan mozaik-ler, Poseidon ve Euphrates villa-larına ait mozaikler ve Dionysos villasına ait mozaikler ile Zap 2000 kurtarma kazılarında bulu-nan mozaikler sergileniyor. Çin-gene Kızı mozaiği ise 2. katta.

Gaziantep Kent Müzesi: Gaziantep’i her yönü ile anla-tan ve çeşitli güzelliklerini tek mekânda seyrettirmeyi amaçla-yan müze ziyaretçilerine Gazian-tep hakkında bilgi sunuyor.

Gaziantep Çarşıları: Gazian-tep Büyükşehir Belediyesi ve ÇE-KÜL Vakfı işbirliğinde başlatılan “Kültür Yolu Projesi” içinde han-lar ve çarşılar da projelendirile-rek onarımlarına başlandı. İlk olarak 19. yüzyılda yapılan Ba-kırcılar Çarşısı onarıldı. Çarşının sekiz sokağındaki 280 dükkân baştan aşağı yenilendi.

Metin Sözen ÇEKÜL Vakfı Bi-nası: Bey Mahallesi’ndeki 120 yıllık taş ev kültür evi olarak hiz-met veriyor.

Medusa Arkeolojik Eserler Cam Müzesi: Gaziantep’teki tarihi kale karşısında yer alan ve resto-re edilerek müze haline getirilen yapıda Roma ve İslam tarihin-den günümüze gelmiş 1.200 par-ça cam eser sergileniyor

www.arkantik.com.trGaziantep Savunması Kahra-

manlık Panoraması Müzesi: Antep halkının işgale direniş öyküsü sesli bir anlatımla ve kronolojik panolar eşliğinde sergileniyor.

gaziantep rehber

146 ATLAS HAZİRAN 2012

Page 147: Atlas   haziran 2012
Page 148: Atlas   haziran 2012

fetiştişşf tfetetetetfetetişş [email protected]

Son zamanlarda otomotiv dünyasında,

her türlü yol koşulunda kullanılabilecek

araçlar piyasaya sürülüyor. Audi’nin SUV

(sport utility vehicle) yani spor kullanım

amaçlı otomobil segmentindeki modeli

Q3, her türlü yol şartında üst seviyede

bir kullanım sunuyor. Audi Q3’ün güvenli

ve sessiz yolcu bölümü yüksek sağlamlı-

ğa sahip çelikten oluşuyor. Hem motor

kaputu hem de bagaj kapağı alüminyum-

dan yapılmış. Beş yolcunun tamamı için

oldukça geniş bir alan sunan Q3’ün 460

litrelik bagajı, arka koltukların katlanma-

sıyla birlikte 1365 litreye çıkarılabiliyor.

Tavan rayının standart sunulduğu Q3’te

bagaj bölümü paketi ve uzunlamasına yük-

leme aralığı gibi pek çok seçenek hem

günlük kullanımda hem de uzun tatiller-

de avantaj sağlıyor. Aracın hem iç hem

de dış tasarımındaki detaylar, bulunduğu

segmentteki sportif ruhu yansıtıyor. Audi

Q3, Türkiye’de 2,0 TDI motor seçeneğiyle

sunuluyor. 177 hp’lik güç ve 380 Nm tork

üreten motor aracı 8,2 saniyede 100 km/s

hıza ulaştırıyor. 100 km’de ortalama 5,9 lt

yakıt tüketen bu dizel Q3’ün ortalama CO2

salımı kilometrede 156 gram. Audi Q3, 2.0

TDI quattro S Tronic seçeneğiyle alınabili-

yor. Bu sistemdeki dört tekerlekten çekiş,

arazi koşullarında çok daha güvenli ve

konforlu bir kullanım sağlıyor. Çift kavra-

malı şanzıman S Tronic’in quattro sürekli

dört tekerlekten çekiş sistemiyle birleş-

tirildiği Q3 ’teki hızlı vites değiştiren çift

kavramalı şanzıman, şehir içi kullanım için

çok büyük konfor sağlıyor. Motor, şan-

zıman, dörtçeker sistem dışında Q3 pek

çok konfor detayı ve teknolojik ekipman

sunuyor. Hem şehirde günlük kullanım

için hem de şehir dışında her türlü yol ve

yolculuk için ihtiyacınız olacak her detay

Q3’ün donanımlarına eklenmiş.

de Her Zaman Q3n QZamar Za Q3de Her Zde Her nnmmmmaaaZZZrrrHHHde HddHer YerdderdHer YeYr YeHer rrYeYYYrrHHHHHHHHH aaeeeeeeeeHHHHHHHeeeeeerr YeYYYeeYeYeYeYeYeeerrddddddeeeeeee HHHHeeeeeeerrrr ZZZaaaaaaa nnaammaammmmmmaaaannnn Q3Q3QQQQQQQQQ3Q33

148 ATLAS HAZİRAN 2012

Dünyanın SaatiGezegenin neresinde olursanız olun doğru zamanı ve saat dilimini arama

sorunu nihayet sona erdi. Seiko, kendi çatısı altında patentli, düşük enerji

tüketimli GPS alıcısını geliştirdi. GPS uydularının global ağını kullanarak sin-

yalleri alan; zaman dilimlerini, saati ve takvimi belirleyen, dünyadaki 39 ayrı

saat dilimini algılayabilen bu yeni saatin ismi Seiko Astron. Bu model günde

bir kez otomatik olarak saat bilgisini alıyor. Ayrıca istenildiğinde dünyanın

yörüngesindeki dört ya da daha fazla GPS’e bağlanarak yerini, zaman dilimi-

ni ve doğru saati belirliyor. Yeni Seiko Astron, güneş ışığı ile çalıştığından

pile ihtiyaç da duymuyor. Ayrıca “sonsuz takvim” işlevi sayesinde her zaman

doğru tarihi gösteriyor. Seiko’nun mikro-mühendislikteki yetenekleri, bu

teknolojiyi 47 mm. çapında ve 135 gr. ağırlığındaki bir kol saatine sığdırmış.

Seiko Astron tek bir model değil, bir koleksiyon olarak sunuluyor. Seiko

Astron, tüm dünyada bu sonbaharda aynı anda satışa sunulacak.

Son zamanlarda otomotiv dünyasında,n zamanlarda otommotiv dünyasında,dünyasında,ünyasındadünyasında,manlarda otom ve sessiz yolcu bölümü yüksek sağlamlıümlümve sessiz yolcu böve sessiz yolcu bz yolcu b mü yüksek sağlamlılıysessiz --

TT

bb

le

g

d

dd

s

QQ

ss

ü

h

yyy

s

T

y

aa

kk

m

ddd

titi

k

çç

Page 149: Atlas   haziran 2012
Page 150: Atlas   haziran 2012

l

m

n

o

150 ATLAS HAZİRAN 2012

l

Prag Yazı

m

Page 151: Atlas   haziran 2012

2007 ŞUBAT ATLAS 151

n

o

Page 152: Atlas   haziran 2012

mektup

152 ATLAS HAZİRAN 2012

ziyaret etmenizi, yine ilginizi çekeceğini

umduğum “Mazideki Balıkesir” sayfası-

na da göz atmanızı öneririm.Sezer KOMAN

Likya Orkidesi

Atlas mayıs sayısını incelerken sayfa

32’de “Likya Orkidesi” konulu bir yazı

gördüm. Oradaki fotoğraf geçen yıl kö-

yümüzün kırlarında çektiğim fotoğrafla-

rı hatırlattı. Uşak’tan selamlar.

1853 yıllarında Osmanlı bahriyesi kı-

yafetlerinde cep olmadığı gibi, üzer-

lerinde para, yüzük, kolye ve bileklik

bulunmazdı.

Yıllardan bu yana takip ettiğim ve

beğeni ile izlediğim Atlas dergisinin

Mayıs 2012 sayısını aldım. “Türkiye

Tatil Atlası”nı da yanında edindim.

Ancak sayfalarına baktığımda hayal kı-

rıklığına uğradım ve şaşırdım. Şu anda

Balıkesir’de emekli bir gazeteci olarak

bulunmama rağmen yıllarımı verdiğim

Erdek konusunu, ekinizde Marmara

Adası’na yarım sayfa ayırmanıza rağ-

men dokuz satırla geçiştirmenize ina-

namadım. Haziran 1996 tarihli Atlas

dergisindeki nefis fotoğraflarla süslen-

miş 15 sayfalık tanıtımı görmenizi öne-

ririm. Türkiye’nin 1950’lerde ilk turizm

hareketini başlatan, bugün bile değerini

kat kat arttıran bu güzel kentimiz için

Atlas dergisi içinde yukarıda belirtti-

ğim tarihteki gibi ayrı bir konu aça-

cağınızdan emin olmak isteğindeyim.

Erdek konusunda gerçekleştirdiğim Fa-

cebook’taki “Mazideki Erdek” sayfasını

Sevgili Atlas, Mayıs 2012, 230. sayın-

da sarı yeşil ve mavinin tonlarını taşıyan

kapağınla her zamanki gibi, göze güzel-

lik, yüreğe sıcaklık, belleğe bilgelik sunu-

yorsun. Doğduğun günden beri seni ta-

nıyorum. Doğumunun ilk yıllarında seni

bırakıp uzak yere, annemin ve babamın

yaşadığı ülkeye giderdim. O ülkeden

her dönüşümde seni gördüğümde senin

mavi gözlerin gibi ışıldardı yüreğim. Bü-

yüyordun! Büyüdüğünü görmek güzel-

di! Elimde elin sokakları arşınladığımda

mutlu olurdum. Farklıydın! Benim için

sen, gizler dünyasına açılan kapı oldun.

Rengin, dilin, fotoğrafların, söyleşilerin,

gülüşün, farklı oluşunla, farklı olmamı

sağlıyordun.

İnsan bebeğini terk etmez. Bakıcıla-

rın eline bile bırakmaya kıyamaz. Onu,

kendi dilinin yürek ninnileriyle uyutup

büyütmenin güzelliğini yaşamak ister.

Anneliğin kutsal yanı, bebeğiyle bir bü-

tünlük içinde yaşamın imgelemlerinde

renkleri kucaklamak. Bebek mırıltıla-

rı, ilk sözcükleri, saf yüreğin her attığı

adımda gördüğü ve paylaştığı gize dair

her ne varsa insanı insanlaştıran süreçtir.

Sevgili Atlas, çocuk yüreğim senin-

le büyüdü. Senin gözlerinde dünyanın

seyrine daldım. Senin anlatılarında bel-

leğim bilgilendi. Senin paylaşımcı yüre-

ğinle gizemli dostluğun adımları atıldı.

Ömrüm yeter mi bilmem, yettiği sürece

yollarımız ayrılmayacak seninle. İyi ki

seni tanımışım! Seni besleyip büyütenle-

rin emeklerine sağlık.

Atlas’ın Mayıs 2012 tarihli 230. sa-

yısında, “Sinop” konusunda Şahin Te-

pesi olarak belirtilen yeri biz Sinoplu-

lar haritalarda gösterildiği gibi “Çakal

Dölükleri” olarak biliriz. Şahin Tepesi

adı aynı adlı Amerikan TV dizisinden

sonra anılmaya başlanmış ve tutmuş

örnek bir coğrafya ad değişimidir. Çeş-

menin, şehitlerin cebinden çıkan para-

larla yapıldığı iddiası ise doğru değildir.

Page 153: Atlas   haziran 2012
Page 154: Atlas   haziran 2012

154 ATLAS HAZİRAN 2012

Hindistan’da bir ormandaydım, ak

saçları fırtına bulutu gibi başında dağıl-

mış, ak sakalları köpüren bir şelale gibi

dizlerine dökülen bir ihtiyarın yanına

yaklaştım. Neden ateşe haşlanmış pirinç

atıyorsun diye sordum. Yanıtı şu oldu:

“Bir lamba nasıl ki bir kap, fitil ve

yağın birleşmesinden oluşuyorsa, güne-

şin kendisi de, dünya yumurtasından

ve onun içindekinden oluşur.” Sonra

devam etti, sözünün arasına girmeden

dinledim: “Püskürtülü damlalar gibi

sayısız doğuyor canlılar, insanlar, hay-

vanlar, çiçekler, böcekler, kuşlar, otlar,

yeşil kurbağalar, kızıl solucanlar, sin-

caplar, maymunlar. Bütün bu sayısız

doğanlar, en yüksek gökte saklı şimşek-

lere benzerler. Bunların hepsi, görkemli

ışık kaynağından türeme bükümlü alev

parçalarına benzerler. Çünkü ışığın iki

türlü görünüşü vardır: Sakin ve kayna-

şan. Sakine hava destek olur, kaynaşana

besin destek olur. O nedenle kişi, dualar

eşliğinde ateşe bitki, yağ, et, kurban

pastası, haşlanmış pirinç atar kurban

olarak. Bu birincisine, sakin olana des-

tektir. İkincisi için ek ve içecekleri kişi

ağıza atmalıdır, çünkü ağız Ahavaniya

ateşidir. Ateş, güneş ve soluk bir kanal-

dır. Yiyeceğin çoğalmasını sağlayan

bir kanal. Oradan dökülen nem ilahi

gibi yağar, böylelikle canlılar var olur.

Ateşe sunulan sunaklar, onun tarafın-

dan güneşe ulaştırılır. Güneşten yağmur

çıkar. Yağmurdan besin. Besinden can-

lılar çıkar.”

Ateşten Yağmura

gecename Ö. YÜKSEK

Page 155: Atlas   haziran 2012
Page 156: Atlas   haziran 2012

Atlas_225x297.indd 1 06/03/12 14:37