avrupa bİrlİĞİ’nde ... -...

32
1 AVRUPA BİRLİĞİ’NDE KÜLTÜREL ENTEGRASYON VE TÜRKİYE’NİN DURUMU M. Yavuz ALPTEKİN ÖZET Bu makalenin konusu, Avrupa Birliği’nin uzun vadede en önemli sorunlarından biri olan Kültürel Entegrasyon olacaktır. Kültürel entegrasyon diğer alanlardaki entegrasyon türlerine nispetle daha uzun zaman gerektiren bir sorundur. Bu nedenle bir ‘toplumsal süreç’ olarak kabul edilecektir. Bu süreçte Avrupa Birliği’nin avantaj ve dezavantajları gözler önüne serilmeye çalışılacak ve her bir safhada Türkiye’nin durumu incelenecektir. Avrupa Birliği devletler-üstü bir yapılanma olarak, benzer teşebbüslerin yaşayacağı en temel üç entegrasyonu eşzamanlı olarak yaşamaktadır. Bunlar kültürel entegrasyonun yanı sıra, ekonomik ve siyasi entegrasyonlardır. Devletler-üstü (supranasyonal veya transnasyonal) yapılanmalar için bu üç aşamadan hepsi de vazgeçilmezdir. Avrupa Birliği süreci, bütün bu entegrasyon aşamaları itibariyle topyekün bir incelemeye tabi tutulabileceği gibi, sadece birisinin ağırlıkta olduğu, diğerlerinin onu açıklamada yardımcı ve ikinci planda tutulduğu bir inceleme de yapılabilir. Bir makalenin sınırlarına bunlardan ancak birisi sığdırılabileceği için bu çalışmada sadece kültürel entegrasyonun merkezde olduğu bir inceleme yapılacaktır. Ekonomik ve siyasi entegrasyon süreçlerinden ise, kültürel entegrasyonu açıklamada yardımcı unsurlar olarak istifade edilecektir. Avrupa Birliği’nin entegrasyon süreci bugüne kadar ekonomik ve siyasi aşamaları itibariyle incelenmiş ama kültürel entegrasyona gerekli ağırlık verilmemiştir. Entegrasyonun güncel ve popüler yönleri olarak ekonomik ve siyasi aşamaları ön plana çıkmıştır. Bu çalışmada ise, AB entegrasyon sürecine kültürel entegrasyon merkezli bir yaklaşım sergilenecektir. GİRİŞ Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksenburg’un Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT)’nu kurmaları ile başlamış devletler- üstü bir entegrasyon sürecidir. Ekonomik, siyasi ve kültürel yapı bir devletin en temel üç unsuru olduğu için AB devletler-üstü bir entegrasyon olarak bu üç unsurun üye devletler arasında inşa edilmesine dayanır. Bu itibarla, AB oluşumunun en temel unsurları ekonomik, siyasi ve kültürel entegrasyon süreçleri olarak belirginleşir. AB oluşumuna ekonomik entegrasyon süreci noktasından bakılınca, 25 Mart 1957 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’nun kurulması önemli bir başlangıç olarak görülür. Bunu 30 Haziran 1968 yılında Avrupa Toplulukları arasında Gümrük Birliği tesis edilmesi takip eder. Ekonomik entegrasyon süreci, 1 Temmuz 1998 yılında Avrupa Merkez Bankasının faaliyete geçmesi ve nihayet 1 Ocak 2002’de Euro’nun ortak para birimi olarak 12 üye ülke arasında tedavüle başlamasıyla ileri bir aşama kaydetmiştir. TASAM Siyasal ve Sosyo-kültürel Çalışma Grubu, Sosyoloji Uzmanı (2004).

Upload: others

Post on 18-Oct-2019

10 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

1

AVRUPA BİRLİĞİ’NDE KÜLTÜREL ENTEGRASYON VE TÜRKİYE’NİN DURUMU

M. Yavuz ALPTEKİN∗

ÖZET

Bu makalenin konusu, Avrupa Birliği’nin uzun vadede en önemli sorunlarından biri olan Kültürel Entegrasyon olacaktır. Kültürel entegrasyon diğer alanlardaki entegrasyon türlerine nispetle daha uzun zaman gerektiren bir sorundur. Bu nedenle bir ‘toplumsal süreç’ olarak kabul edilecektir. Bu süreçte Avrupa Birliği’nin avantaj ve dezavantajları gözler önüne serilmeye çalışılacak ve her bir safhada Türkiye’nin durumu incelenecektir. Avrupa Birliği devletler-üstü bir yapılanma olarak, benzer teşebbüslerin yaşayacağı en temel üç entegrasyonu eşzamanlı olarak yaşamaktadır. Bunlar kültürel entegrasyonun yanı sıra, ekonomik ve siyasi entegrasyonlardır. Devletler-üstü (supranasyonal veya transnasyonal) yapılanmalar için bu üç aşamadan hepsi de vazgeçilmezdir. Avrupa Birliği süreci, bütün bu entegrasyon aşamaları itibariyle topyekün bir incelemeye tabi tutulabileceği gibi, sadece birisinin ağırlıkta olduğu, diğerlerinin onu açıklamada yardımcı ve ikinci planda tutulduğu bir inceleme de yapılabilir. Bir makalenin sınırlarına bunlardan ancak birisi sığdırılabileceği için bu çalışmada sadece kültürel entegrasyonun merkezde olduğu bir inceleme yapılacaktır. Ekonomik ve siyasi entegrasyon süreçlerinden ise, kültürel entegrasyonu açıklamada yardımcı unsurlar olarak istifade edilecektir. Avrupa Birliği’nin entegrasyon süreci bugüne kadar ekonomik ve siyasi aşamaları itibariyle incelenmiş ama kültürel entegrasyona gerekli ağırlık verilmemiştir. Entegrasyonun güncel ve popüler yönleri olarak ekonomik ve siyasi aşamaları ön plana çıkmıştır. Bu çalışmada ise, AB entegrasyon sürecine kültürel entegrasyon merkezli bir yaklaşım sergilenecektir.

GİRİŞ

Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve

Lüksenburg’un Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT)’nu kurmaları ile başlamış devletler-

üstü bir entegrasyon sürecidir. Ekonomik, siyasi ve kültürel yapı bir devletin en temel üç

unsuru olduğu için AB devletler-üstü bir entegrasyon olarak bu üç unsurun üye devletler

arasında inşa edilmesine dayanır. Bu itibarla, AB oluşumunun en temel unsurları ekonomik,

siyasi ve kültürel entegrasyon süreçleri olarak belirginleşir.

AB oluşumuna ekonomik entegrasyon süreci noktasından bakılınca, 25 Mart 1957 yılında

Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’nun kurulması önemli bir başlangıç olarak görülür. Bunu

30 Haziran 1968 yılında Avrupa Toplulukları arasında Gümrük Birliği tesis edilmesi takip eder.

Ekonomik entegrasyon süreci, 1 Temmuz 1998 yılında Avrupa Merkez Bankasının faaliyete

geçmesi ve nihayet 1 Ocak 2002’de Euro’nun ortak para birimi olarak 12 üye ülke arasında

tedavüle başlamasıyla ileri bir aşama kaydetmiştir.

∗ TASAM Siyasal ve Sosyo-kültürel Çalışma Grubu, Sosyoloji Uzmanı (2004).

Page 2: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

2

Benzer süreci siyasi entegrasyon için de gözlemlemek mümkündür. Bu anlamda 7 Şubat

1992’de ortak dış politika ve savunma politikası perspektiflerine dayanan siyasi birliğin

kurulmasını öngören Maastricht Anlaşması önemli bir başlangıç olarak görülebilir. Bunu 1

Ocak 1995’te Avrupa Topluluğu yerine, Avrupa Birliği (AB) ifadesinin benimsenmesi takip

eder. Nihayet 12-13 Aralık 2002 Kopenhag Zirvesinde Türkiye’nin vetosunu kaldırmasıyla

Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası yürürlüğe girmiştir. AB’de siyasi entegrasyon için en

ileri aşamayı, yeni üyelerin katılımıyla Haziran 2004’te 25 üyeli AB için yapılacak Avrupa

Parlamentosu seçimlerinin oluşturacağını düşünmek yanlış olmayacaktır.

AB’de entegrasyon süreci ekonomik ve siyasi yapıdaki bu önemli gelişmelerle ileri bir safhaya

gelmiştir. Bununla beraber, toplumsal altyapısı olmayan hiçbir ekonomik ve siyasi yapılanma

gerçekçi ve uzun ömürlü olamaz. Bu nedenle AB entegrasyonunun gerçekçi ve uzun ömürlü

olması, üye ülkeler arasında ekonomik ve siyasi alanların yanı sıra, kültürel alanda da tesis

edilecek entegrasyona bağlıdır. Kültürel entegrasyonun söz konusu önemine rağmen AB bu

sahada henüz kurumsal bir ilerleme kaydedebilmiş değildir.1 Bu ilerleme için öncelikle

kültürel entegrasyonun ne olduğunun açıklığa kavuşturulması gerekir. AB’nin ekonomik ve

siyasi alanlarda olduğu gibi, kültürel entegrasyonu da açıklayan resmi bir yaklaşımı söz

konusu değildir.2 Bilimsel çalışmalar ise, aynı şekilde yetersizdir. Bu çalışma AB’de kültürel

1 “AB bütünleşmesinin anahtarı” diye nitelendirilen AB kurumlarına bakıldığında kültürel entegrasyonu desteklemek üzere herhangi bir kurumsal düzenlemeye gidilmediği görülecektir. AB’nin 10 kurumu arasından sadece Ekonomik ve Sosyal Komite kültürel entegrasyonu destekleyebilecek bir görüntü vermekteyken, içeriğinin incelenmesi halinde bu kurumun da söz konusu amaca hizmet etmekten uzak olduğu anlaşılacaktır. Geniş bilgi için bak. www.deltur.cec.eu.int/abkurumlar.rtf 01.03.2004 2 Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği’nin internet adresinde çeşitli konularda AB’nin görüşlerini ifade eden kitap, broşür ve forum bildirilerinden oluşan binlerce sayfalık bilgi içerisinde kültürel entegrasyondan ne anlaşılması gerektiği ve bu anlamda neler yapılabileceğini açıklayan toplu bir bilgiye tesadüf etmek mümkün değildir. Mesela Dr. Klaus-Dieter Borchardt’a hazırlatılan 66 sayfalık “Avrupa Bütünleşmesi” broşüründe ekonomik ve siyasi entegrasyon hemen bütün yönleriyle incelenirken; kültürel entegrasyona değinilmemektedir. Geniş bilgi için bak. www.deltur.cec.eu.int/kitap/kbütünleşme.rtf 01.03.2004

Diğer taraftan, 1996’da yapılan Sosyal Politika Forumunun şekil ve amacı Avrupa Komisyonu sitesinde şöyle anlatılmaktadır: “27 - 30 Mart 1996 tarihleri arasında hükümet dışı örgütler (HDÖ) sosyal taraflar ve Komisyonu temsil eden yaklaşık 1000 kişi Avrupa Komisyonu tarafından organize edilen ilk Avrupa Sosyal Politika Forumu için bir araya gelmiştir. Forum, Komisyon (diğer AB kurumları ile birlikte) ile ekonomik ve sosyal hareket ile sosyal kaynaşma (kohezyon) alanlarında halka yakın örgütlenmeler ve aynı zamanda da sosyal diyalog sürecine dahil olan sosyal taraflar arasındaki etkileşim perspektifini geliştirmek amacına yönelik olarak düzenlenmiştir.” Bununla beraber forumda sosyal kaynaşmayı konu edinen, kültürel entegrasyonu anlatan önemli bir sunum olmamıştır. Sadece Futuribles International Başkanı Hugues de Jouvenel’in hazırladığı ve ancak çok az bir kısmı bu konu ile ilgili olan bir sunum olmuştur. Bu sunumda sosyal kaynaşma ve kültürel entegrasyon gelişim, değişim, dönüşüm ve uyum kelimeleri ile özetlenmiştir. Söz konusu özet ifadelerin, bu makalenin incelediği anlamda bir kültürel entegrasyonu değil, asimilasyon veya en azından akültürasyonu işaret ettiği ilerleyen aşamalarda görülecektir. Geniş bilgi için bak. http://www.deltur.cec.eu.int/kitap/sospol.html 01.03.2004

Page 3: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

3

entegrasyonun ne anlama geldiğini toplumbilim temelinde ve uluslar arası ilişkiler

çerçevesinde açıklamayı konu edinmekle, söz konusu yetersizliğin giderilmesine bir katkıda

bulunmayı hedeflemiştir. Çalışmanın ilerleyen aşamalarında, AB’de kültürel entegrasyon

sürecini destekleyen faktörlerin neler olduğu ve kültürel entegrasyonun AB’ye üye ulusal

yapılar açısından ne ifade ettiği de tartışılacaktır.

1. Genel Olarak Entegrasyonun Tanımı ve Belli Başlı Entegrasyon Teorileri Entegrasyon denince akla işlev ve yapı olarak benzer birden fazla birimin, genellikle ortak

amaçlara daha kolay ulaşmak için bir araya gelmesi anlaşılır. Bir tanıma göre “Entegrasyon,

bir bütün halinde hareket etme kabiliyet ve potansiyeline sahip birimlerin, birlikte geliştirdikleri

dayanışma sürecidir.”3 Bu birimlerin, entegrasyonun şekline ve amacına göre ilk halini

koruması veya dönüşmesi mümkündür. Dönüşme durumunda, birimlerin ilk halinin

entegrasyonun hedefine uygunluk dereceleri farklı olacağı için, dönüşmenin boyutu da her

birimde farklı derecelerde gerçekleşecektir.

Bu çalışmada devletler arasındaki entegrasyon süreçleri ele alınacağı için, entegrasyonu

gerçekleştirecek ‘birim’lerden maksat modern manada ulus-devletlerdir. Devletler arasındaki

entegrasyonların temel üç süreci vardır: ekonomik, siyasi ve kültürel entegrasyon süreçleri.

Bütün süreçleri kapsayacak şekilde entegrasyonu, bir kısım ortak hedef ve amaçlar

bağlamında kategorize etmek mümkündür. Mesela, ortak dış hedeflere yönelen

entegrasyonlar, ortak düşmana karşı korunmayı esas alan entegrasyonlar ve ortak çıkar ve

bağımlılığa dayanan entegrasyonlar gibi. Bununla beraber entegrasyon terimi teorik olarak ve

daha kapsamlı bir şekilde iki temel kategoride incelenebilir. Birincisi Fonksiyonel ve ikincisi de

Normatif Entegrasyon şekilleridir.

Birinci tip entegrasyon şekli şöyle açıklanır: “Fonksiyonel bütünleşme teorisine göre toplum ya

da bir organizasyon, üniteleri arasındaki uzmanlaşmanın doğurduğu karşılıklı bağımlılık

sonucu ve bu bağımlılığın koordinasyonu yoluyla varlığını daha iyi sürdürebilir ve

bütünleşebilir.” Yine bu tanımın yorumuna göre, Avrupa Birliği, fonksiyonel modele göre

oluşturulmuş uluslar üstü bir organizasyon olarak görülebilir: “Organizasyonun kuruluş

3 Ömer G. İşyar, “Avrupa Örgütlenme ve Bütünleşme Arayışları Örneğinde Uluslararası Entegrasyon Modelleri” http://iktisat.uludag.edu.tr/dergi/2/goksel/goksel1.html 18.02.2004 s.1.

Page 4: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

4

dönemindeki hedeflerine ve işleyiş mekanizmasına bakıldığında, fonksiyonel bir tarzda

yapılandırıldığı söylenebilir. Organizasyon, üyeleri ya da üye olacak topluluklar arasında önce

karşılıklı bir ekonomik ve çıkar ilişkileri tesis etmeyi hedeflemiştir. Böylece organizasyonel

bütünleşmede karşılıklı menfaat ilişkisi ön plana çıkarılmış ve ortak kültürel değerler şart

olarak öne sürülmemiştir.”4

İkinci tip entegrasyon modelinde ise, birliği sağlayacak esaslar şöyle sıralanır: “Normatif

teoriye göre, bir organizasyonun bütünlüğünü, devamını ve dengesini sağlamada en önemli

şey, o toplum ya da topluluk tarafından paylaşılan benzer değerler ya da ortak kültürel

mirastır. Normatif bütünleşme bağlamında kurulan uluslar üstü organizasyona en güzel örnek

belki de Birleşmiş Milletler (UN) teşkilatı gösterilebilir.”5

2. Kültürel Entegrasyonun Toplumbilimdeki Anlamı Avrupa Birliği’nin üye ulus devletler arasında tesis etmeye çalıştığı kültürel entegrasyon

süreci sosyolojik olarak nasıl ifade edilebilir? Sosyolojinin böyle bir toplumsal tecrübesi ve bu

toplumsal tecrübeye dayanan bir kuramsallaştırması var mıdır?

Kuramsal sosyolojide Avrupa Birliği’nin kültürel entegrasyonunu hatırlatan belli başlı üç terim

vardır. Bunlar: asimilasyon, akültürasyon ve Sosyal Bütünleşme (social integration)

terimleridir. Cevaplamaya çalışacağımız soru, bu terimlerin ifade ettiği toplumsal süreçlerden

hangisinin AB’nin gerçekleştirmeyi hedeflediği ve üye devletlerin kültürleri arasında

benzeşmeyi veya en azından dayanışmayı ifade eden kültürel entegrasyon projesi ile bir

paralellik arz etmekte olduğudur. Hangisi ile AB’nin kültürel entegrasyonu projesi arasında bir

teori-pratik, kuram-gerçeklik ilişkisi vardır? Soruların cevabına yukarıdaki üç terim açıklanıp

AB kültürel entegrasyon sürecine uygulanmak suretiyle ulaşılmaya çalışılacaktır.

Asimilasyon: Sosyologlar bu terimi, “…azınlık grubun ana grupla sosyal mesafeye dayanan

özelliklerinin ve hayat tarzının hakim gruba uydurulması süreci” şeklinde tanımlamakta ve

tanımın devamına daha kolay anlaşılabilmesi bakımından “Asimilasyonda kültürel baskı ve

zorlama aranır”6 şeklinde ilave bir şart koymaktadırlar. AB’ye üye ülkeler arsında tesis

4 Mimar Türkkahraman ve Şenol D. Çevik, “Normatif ve Fonksiyonel Bütünleşme Bağlamında Avrupa Birliği ve Türkiye”, Yeni Türkiye Avrupa Birliği Özel Sayısı, (36) s.859. 5 Mimar Türkkahraman ve Şenol D. Çevik, a.g.m, s.859. 6 Mustafa E. Erkal, Etnik Tuzak, Turan Kültür Vakfı 2. Baskı İstanbul 1993 s.117.

Page 5: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

5

edilmeye çalışılan kültürel entegrasyon sürecinin toplumbilimsel olarak asimilasyon terimi ile

tarif edilemeyeceği ortadadır. Bu sürecin asimilasyon olarak nitelendirilmesine üç engel

vardır. İlk olarak, AB’de her hangi bir üyenin kültürü en azından açık bir şekilde başat kültür

olarak kabul edilip, bunun baskın konumu karşısında diğer üye toplumların kültürleri

eritilmeye çalışılıyor değildir. İkinci olarak, asimilasyonda eritme sürecini baskın kültürün

sahibi ve aynı zamanda siyasi irade olan otorite uygular. Halbuki AB’de üye ülkelerden birinin

kültürüyle özdeş hakim bir siyasi irade de yoktur. Son olarak, asimilasyon, milli kültür

bünyesinde onun alt kültürlerle ilişkilerinde söz konusu olabilecek bir sosyolojik olgudur.

AB’de ise ne böyle bir üst kültürel yapı ve ne de alt kültürler söz konusudur. Dolayısıyla

AB’nin üye ülke kültürleri arasında tesis etmeye çalıştığı kültürel entegrasyonu asimilasyon

terimi ile açıklamak mümkün değildir.

Akültürasyon: Sosyologlara göre akültürasyon: “…bir grup veya ferdin başka bir kültürün

özelliklerini elde etmesi demektir. …bir grubun bazı kültür özeliklerinin, benzeşme sonucu,

diğer bir grupla doğrudan doğruya ve sürekli temas sebebi ile değişmesini ifade eder.

Akültürasyon halinde doğrudan doğruya ve uzun süre ile temasa gelmiş bulunan her iki

sosyal grubun orijinal kültür örneklerinde değişiklikler meydana gelir. …akültürasyonda ilk

olay kültürlerin karışmasıdır.” İkinci önemli nokta ise: “…grubun orijinal kültüründeki

değişiklik”lerin “egemen kültürün etkileri altında”7 gerçekleşmesidir.

AB bünyesinde hedeflenen kültürel entegrasyonun, birinci terimimiz asimilasyona nazaran

ikinci terimimiz akültürasyona daha uygun düşebileceği söylenebilir. Uyumlu noktalar iki

maddede toplanabilir. Öncelikle asimilasyonda olduğu kadar bir baskın kültür belirgin değildir.

İkinci olarak, tek taraflı bir erime veya eritme değil, karşılıklı benzeşme vardır. Buna karşılık

uyuşmayan noktalar da iki maddede özetlenebilir. Birincisi, asimilasyonda olduğu kadar

olmasa dahi burada da bir hakim kültür vardır. Oysa AB’de böyle bir durumdan da

bahsedilemez. İkincisi, asimilasyonda olduğu gibi bu terim de millet yapısı ve milli kültür

bünyesindeki bir sosyal olguyu ifade etmek için geliştirilmiştir. Akültürasyon hemen her

bakımdan karşılıklı eşit konumdaki ulus devletler altında toparlanmış toplumların ve

kültürlerin arasında gerçekleşecek bir kültürel entegrasyon sürecini ifade etmek için

geliştirilmiş değildir. Dolayısıyla bu süreci akültürasyon terimiyle de ifade etmek ve böylece bir

sosyolojik zemine oturtmak imkanına sahip değiliz.

7 Sulhi Dönmezer, Toplumbilim, Beta Yayınevi, İstanbul ts. s.121.

Page 6: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

6

Sosyal Bütünleşme: Bu terim Erkal’e göre dört şekilde tanımlanabilir. Birincisi: “…(boy,

kabile, aşiret, cemaat v.b.) mensubiyet duygusunun aşılarak milli topluma dahil olunduğunun

fark edilmesidir.” İkincisi: “…fertlerin veya sosyal grupların dünya görüşleri arasındaki

farkların, cemiyetteki milli kültürden minimum seviyede inhiraf etmiş olması halidir.”

Üçüncüsü: “Sosyal gruplar arasındaki sosyal mesafenin, cemiyetin işleyen bütününü

aksatmaması haline de sosyal bütünleşme denebilir” şeklindedir. Dördüncü ve son tanım ise,

“Bütünleşme, işleyen bir bütüne ve sosyal sisteme sahip olabilmek için sosyal sistemin

parçalarının birbirleriyle uyum sağlamalarıdır”8 şeklindedir.

Bu tanımlardan anlaşılacağı üzere sosyal bütünleşme terimi, AB’nin kültürel entegrasyonunu

toplumbilimsel olarak ifade edebilmek için en uygun terimdir. Asimilasyon ve Akültürasyon

terimlerine kıyasla Sosyal Bütünleşme teriminin sadece bir olumsuz durumu vardır ki oda

şudur, bu terim de aslında diğerleri gibi (Sosyoloji bilimi ulus-devletin oluşumu sürecinde

doğduğu için) ulus devlet ve ulus toplum içi sosyal hadiseleri tanımlamak için geliştirilmiştir.

Avrupa Birliği’nin hedeflediği anlamda ulus devletlerin kültürleri arasında bir entegrasyon

sağlama noktasından bakılınca, terim mahiyet ve işlev olarak uygun olup süreç ile örtüşmekte

ama ölçek olarak mikro düzeyde kalmaktadır. Sosyal Bütünleşme terimin AB kültürel

entegrasyon süreciyle uyumlu taraflarına geçmeden evvel, bahsettiğimiz tek uyumsuz

yönünün makro düzeyli çalışmalardaki bütün diğer sosyolojik terimlerde de giderilebilmesi

adına, sosyolojinin kuramını değişen dünya şartlarına uyarlanması gereği ifade edilmelidir.

Uluslararası düzeyde ilişkilerin yoğunlaşıp karmaşıklaştığı bir dünyada, ulus üstü oluşumların,

faaliyetlerin, yapılanmaların daha sağlıklı incelenebilmesi adına bir ‘Küreselleşme Sosyolojisi’

alt disiplininin sosyoloji içinde kuramsallaştırılması gerektiği anlaşılmaktadır. Bazı

Küreselleşme teorisyenlerinin ifade ettiği ‘makro sosyoloji’9 belki buna işaret etmekte ama

içinin henüz doldurulmadığı da açıkça görülmektedir.10 Bu önemli parantezin ardından sosyal

bütünleşme teriminin AB’de kültürel entegrasyon sürecini ifade etme gücüne ve bu süreç ile

uyumlu noktalarına geçilebilir.

Sosyal Bütünleşme terimi ile ilgili olarak yukarıda yapılan dört tanımdan AB kültürel

entegrasyon sürecine daha uygun olabilecek son üç tanım incelenebilir. Bunlardan “…sosyal

8. Aktaran: Mustafa E. Erkal, Sosyoloji (Toplumbilimi), Der Yayınevi, İstanbul 1999 s. 267. T. Caplow., Elementary Sociology, New York, 1965 16-17 9 Janet Abu-Lughod, “Küreselleşme Üzerine Tartışmalarda Gevezeliğin Ötesine Geçmek”, Ed., King D. Anthony, Kültür, Küreselleşme ve Dünya-Sistemi (Çev. Gülcan Seçkin-Ümit Husrev Yolsal), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara 1998 s. 167. 10 Nadir Sugur, “Küreselleşme Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme”, Birikim (73) Mayıs 1995 s.63.

Page 7: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

7

grupların dünya görüşleri arasındaki farkların cemiyetteki milli kültürden minimum seviyede

inhiraf etmiş olması halidir” tanımındaki unsurları ‘Kürselleşme Sosyolojisi’ne diğer ifadeyle

‘Makro Sosyoloji’ye uyarlayarak ölçek büyütecek olursak, sosyal bütünleşme tanımındaki

“sosyal gruplar” ulus devletlere ve onların toplumlarına, kültürlerine; “cemiyetin milli kültürü”

de ulus üstü yapılanmalara, birlikteliklere ve birliklerin bünyesinde oluşturulmaya çalışılan

entegrasyon, insicam ve uyuma işaret eder. Dolayısıyla tanımdaki sosyal gruplar, AB

entegrasyon sürecinde üye devletlere ve onların toplumlarına, kültürlerine; yine tanımdaki

‘cemiyetin milli kültürü’ ifadesi de Avrupa Birliği kültürel entegrasyonu çerçevesinde ifade

edilen üst kültürel kimliğe ve Avrupalılık bilincine tekabül eder. Böyle olunca ‘sosyal

bütünleşme’ terimi gereği, Avrupa Birliğine üye ulus devletlerin toplumsal kimlik ve kültürel

özellikleri itibariyle, AB’nin kültürel kimlik ve bilincinden ancak minimum düzeyde farklılık

göstermeleri hali, Avrupa Birliği Sosyal Bütünleşmesini ifade etmiş olacaktır.

Sosyal bütünleşme teriminin ikinci tanımındaki “…sosyal gruplar arasındaki sosyal

mesafenin, cemiyetin işleyen bütününü aksatmaması hali…” ifadesi, aynı eşleştirmeler, ölçek

büyütmeler burada da geçerli olmak üzere, AB’ye üye devletlerin AB ile aralarındaki

toplumsal ve kültürel mesafenin AB kültürel entegrasyonunu, sosyal işleyişini ve işleyen

bütününü aksatmaması hali de yine aynı şekilde Avrupa Birliği’nin kültürel entegrasyon

sürecini sosyolojik bir terimle “sosyal bütünleşme” olarak ifade etmemizi sağlayacaktır.

Sosyal bütünleşme teriminin son tanımındaki “işleyen bir bütüne ve sosyal sisteme sahip

olabilmek için sosyal sistemin parçalarının birbirleriyle uyum sağlamaları” ifadesi, AB’ye üye

devletlerin AB’yi siyasi ve ekonomik olarak güçlü, inisiyatif sahibi, fonksiyonel bir toplumsal

bütün kılma adına, iç sosyal yapıda toplumsal olarak uyumlu ve geçimli olmaları, AB idealinde

siyasi ve ekonomik olarak uzlaşmalarına, kültürel olarak da asgari müştereklerde

buluşmalarına tekabül eder. Anlaşılacağı üzere, AB kültürel entegrasyonu projesi sosyolojik

bir terimle ve en az eksikle “Avrupa Birliği Sosyal Bütünleşmesi” (ABTB) olarak ifade edilebilir.

Avrupa Birliği Sosyal Bütünleşmesinin gerçekliğinden ise ancak üye devletler ve kültürel

entegrasyon ideali arasında, sosyal bütünleşme teriminin birinci, ikinci ve üçüncü tanımlarına

uygun bir paralellik olması halinde bahsedebilir. Bunun bugün ne kadar gerçekleştirilmiş bir

hedef olduğu veya hangi gelecekte asgari düzeyde tamamlanacağı ayrı bir konudur ve

kısmen çalışmanın devamında cevaplandırılmaya çalışılacaktır. Burada ifade edilmesi

gereken, yapılan bu analiz sonucunda en başta sorulan sorunun cevabına ulaşıldığıdır.

AB’nin kültürel entegrasyonu, sosyoloji terminolojisinde kendi ismini ‘Avrupa Birliği Sosyal

Page 8: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

8

Bütünleşmesi’ olarak bulur. Bu sosyal bütünleşmenin, fonksiyonel mi yoksa normatif mi

olduğu diğer bir sorudur.

Avrupa Birliği’nin bugünkü hedefleri, fonksiyonel bütünleşme metodu ile elde edilebilecek

hedefler olmaktan çok ötedirler. Bu aşamada AB’nin farklı bir bütünleşme prensibi

benimsemesi gerekiyordu ki, onu da bugün uygulamaya koymuş görünmektedir. Gözlemciler

AB entegrasyon sürecindeki bu dönüşüme şöyle işaret etmektedirler: “Başlangıçta üye

toplumlar arasında ekonomik kalkınmayı gerçekleştirerek, üye ülkelerin halklarının refah

düzeyini yükseltmek amacıyla fonksiyonel bir bütünleşme çerçevesinde kurulan AET, artık AB

(EU) olma yolunda yeni bir sürece girmiştir. Bu yolda bütünleşmeyi sağlamak için ise AB,

fonksiyonel olmaktan çok, normatif bir bütünleşme metodunu devreye sokmuştur.”11

AB kültürel entegrasyonu hedeflemekle, toplumbilimsel bir ifade ile AB’ye üye ülkeler

arasında fonksiyonel bütünleşmeyi de geride bırakıp, normatif bütünleşme aşamasına

geldiğinin işaretini vermektedir. Normatif Entegrasyon aşamasını ise, ‘AB Kültürel

Entegrasyonu’ ifadesini de karşılayacak biçimde, ‘Avrupa Birliği Toplumsal Bütünleşmesi’

(ABTB) olarak ifade etmek bilimsel terminolojiye daha uygun olacaktır. Bu tespitin yapılmış

olması, çalışmanın seyri bakımından son derece önem arz etmektedir. Bu sayede, öncelikle

AB bütünleşme süreci sağlıklı bir şekilde tanımlandığı gibi, diğer taraftan geleceğe dönük

perspektifi de daha rahat okunabilecektir. Zira bu yeni aşama, Birliğin genişlemesini de son

derece yakından ilgilendirebilecektir. Bu bağlamda Türkiye ile ilgili yaklaşımların sağlıklı olup

olmama durumunun da, bu tespitin yapılmasıyla yakından ilgili olduğu, çalışmanın ilerleyen

aşamalarında daha iyi bir şekilde anlaşılacaktır.

3. Avrupa Birliği’nde Entegrasyonu Destekleyen Faktör ve Politikalar Fert fert insanlar için kısa vadede günlük davranışların, orta vadede hayat kalıplarının ve

uzun vade de kişiliklerin değişeceği genel bir kaide ve tecrübedir. Toplumlar için de bu kural

geçerlidir. İnsanın değişen bu yönlerini toplum ölçeğinde sırasıyla ekonomik yapı, siyasi yapı

ve kültürel yapı ile eşleştirecek olursak, devletler arası entegrasyonda da toplumun değişim

esnekliğine uygun olarak önce ekonomik yapı, sonra siyasi yapı ve en sonra da kültürel yapı

bütünleşmeye ayak uydurur. Bunlar birer süreç olarak düşünülürse, sürecin tamamlanması

değil, entegrasyonun hedefine uygun hale gelmesi söz konusu olabilir. Yoksa ne ekonomik

11 Mimar Türkkahraman ve Şenol D. Çevik, a.g.m, s.860.

Page 9: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

9

ne siyasi ve ne de kültürel yapı tamamen entegrasyonun içinde eriyip yok olmaz. Bununla

beraber kaynağını insandan ve toplumdan alan değişebilme esnekliği gereği, entegrasyona

en fazla ayak uydurabilen doku, ekonomik yapı olur. Ardından da diğer ikisi gelir. Kültürel

Yapı, bu süreçte değişme esnekliği en az yapı olarak, hem entegrasyona en geç ayak

uyduran ve hem de ilk haline nispetle, en az değişime uğrayan süreci temsil eder. Bu nedenle

kültürel yapı, entegrasyon sürecinde değişim seyri en zor gözlemlenebilen süreçtir. Anketler

ve kısa zaman aralığına hitabeden gözlem yöntemleri bu süreci izlemek için sağlıklı bilgi

vermeye yeterli değildir. Bu yöntemler sadece destekleyici birer veri kaynağı olarak

kullanılabilir. Esas önemli yaklaşım tarihsel sosyolojik yaklaşımdır. Yani olayların tarihteki

anlamına bağlandığı, tarihsel perspektifle birlikte yorumlandığı yaklaşımdır. Bu çalışmada

daha çok bu yöntem ağırlıklı olacaktır. Bununla beraber tarihsel yorumdan dolayı, meydana

gelen yeni fakat köklü gelişmeleri görememe durumundan da olabildiğince uzak durulacaktır.

İnsanların bir araya gelip, ortak bir eylemde bulunmaları ve ortak bir yapı meydana

getirebilmeleri için bu insanlar arasında birtakım ortak çıkarların, müşterek değerlerin

bulunması gerekir. Bu çok genel bir kaidedir. Her ne kadar toplum, fertlerin matematiksel

toplamı olmayıp, ayrı ve kendine özgü bir şahsiyete sahipse de, yukarıdaki kural birbirinden

farklı toplumlar için de geçerlidir. Yani bir toplumun bir araya gelebilmesi için, bu toplumu

meydana getiren toplum altı fert ve sosyal grupların arasında ortak bir çıkar ve yine onlar

arasında müşterek değerlerin varlığı şartı aranacaktır. Bu birlikteliğe çeşitli toplumbilimciler

sosyal tekamül demekte ve sosyal tekamülün en olgun ve ideal safhası olarak da milli yapıyı

görmektedirler. Milli yapı ne kabile ve aşiret benzeri millet altı sosyal gruplarda olduğu gibi

tamamen kan bağına dayalı ve ne de bu bağdan tamamen yoksun bir toplumsal yapıdır.

Buna ilave olarak milli yapı, kültür ve tarihi tecrübeleri de içeren kompleks ve o nispette

kararlı bir sosyal birlikteliktir.

Bugün dünyanın siyasi yapılanması da bu toplum tipini esas alan bir yapılanmadır. Ulus-

devlet diye ifade edilen siyasi örgütlenme şekli, aslında millet esasına dayalı toplum

safhasının siyasi alandaki örgütlenmesi olup, millet yapılanmasının, sosyal tekamülün en

olgun ve kararlı safhası olduğunun da bir delilidir. Günümüzde bu siyasi yapının meydana

getirilebilmesi için nasıl önce bir millet bütünleşmesine ihtiyaç varsa; ulus-üstü bir siyasi

yapılanma için dahi asgari bir toplumsal bütünleşmeye ihtiyaç vardır. Millet bütünleşmesinde

bunu genel hatlarıyla ortak tarih, vatan, kültür ve ortak çıkarlar sağlarken; ulus-üstü toplumsal

bütünleşmede yine bunlara karşılık gelebilecek asgari ortak değerler aranır. Bu asgari ortak

Page 10: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

10

değerlerden kasıt ortak coğrafya, aynı kültür kuşağına mensup olma, aynı medeniyet

dairesinde bulunma, ortak bir tarihe sahip olma gibi müştereklerdir. Millet bütünleşmesi,

bunun altındaki kavim, aşiret, soy, sop benzeri alt sosyal yapıları kapsadığı ve temsil ettiği

gibi; ulus-üstü bir toplumsal bütünleşme de bunun altında kalacak milli yapıları kapsayıp,

koruyacak ve temsil edecek nitelikte olmalıdır. Bu tür bütünleşme, millet üstü toplumsal

bütünleşme için en ortalama bağlayıcılıktaki bütünleşme derecesidir. Bunun altında seyreden

bir bağlayıcılıktaki değerlere işaret eden ulus-üstü birleşme tasarlanabileceği gibi (mesela

sadece komünist ideolojiyi benimseyen ülkeler birliği); bunun üstünde seyreden bağlayıcılığa

işaret eden bir ulus-üstü birleşme de tasarlanabilir (mesela Ortodoks Slav birliği veya

Müslüman Arap birliği gibi). Bununla beraber, birincinin sürdürülmesi, ikincinin de

oluşturulması çok zor olacaktır. Bu çalışma, Avrupa Birliği’ni ortak değer ve tecrübelere sahip

toplumların bir araya gelmesiyle oluşturulan ‘ortalama bağlayıcılığa sahip birliktelik’

kategorisindeki ulus-üstü oluşum olarak ele alacaktır. AB’de kültürel entegrasyonu ise, birliği

meydana getiren farklı kültürlerin, bu kültürlerden biri veya yepyeni bir kültür altında eritilmesi

şeklinde anlamayacaktır. Aksine bu çalışma AB’de kültürel entegrasyonu, kültür

değişmelerinin yoğunlaşmasıyla kültürel yakınlaşmaların artıp toplumsal zıtlık ve

düşmanlıkların aşılmasını içeren toplumsal bütünleşme terimine uygun bir milletler üstü

toplumsal bütünleşme olarak inceleyecektir.

Bu düşünceden hareket edildiği zaman, Avrupa Birliği ulus-üstü yapılanmasının

gerçekleşmesi için, onu meydana getiren ulus-devletlerin, millet seviyesindeki bir birlikteliği

sağlayan asgari şartlardan sırasıyla, vatana tekabül eden bir ortak coğrafyaya, milli tarihe

tekabül eden bir toplumlar tarihine, milli kültüre tekabül eden bir toplumlar arası kültüre veya

aralarındaki kültürel yakınlığın başka kültürlerle olandan daha fazla olmasına, ortak çıkara ve

nihayet ortak bir gelecek ümidine ihtiyaç vardır. Her ne kadar ulus-üstü yapılanmada birliği

sağlayacak ortak değerlerden her biri ulus-devlet için geçerli olan ortak değerlere nispetle,

ortak değer olma kudretinden bir şeyler yitirecekse de, asgari müşterek ve minimum seviyede

bir sosyal bütünleşme için bunlar şarttır. Her bir unsurdaki bu değer kaybından dolayı, ulus-

üstü bir toplumsal bütünleşmenin, ulus bazındaki bir millet bütünleşmesi kadar kuvvetli

olmayacağı açıktır. Ulus-üstü toplumsal bütünleşme düzeyindeki bu nispi zaafiyet, aynı

zamanda ulus-devlete nispetle daha zayıf olacak bir ulus-üstü siyasi yapılanmaya da işaret

eder. Avrupa Birliği toplumsal bütünleşmesinin sonucu olabilecek bir ‘Avrupa Toplumu’ ile

siyasi bütünleşmesinin meyvesi olabilecek bir ‘Avrupa Birleşik Devletleri’ olgusunu da bu

‘kudret zaafiyeti’ çerçevede düşünmek gerekir. Buna göre, ne ortaya çıkacak Avrupa

Page 11: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

11

‘toplumu’ AB’ye üye her hangi bir toplum kadar kararlı bir kültürel yapı sergileyebilecek ve

nede kurulan AB ‘devleti’ üye herhangi bir devlet kadar kudretli siyasi bir yapı olabilecektir.

Avrupa Birliği ulus-üstü siyasi yapılanmasının ulus düzeyli bir siyasi yapılanmaya nispetle

ihtiyaç duyacağı ortak değerleri, ulus-üstü toplumsal bütünleşme merkezli bir düşünce ile

incelemek gerekirse, ihtiyaç duyulan bu değerleri ‘Sabit Faktörler’ ve ‘Değişken Faktörler’

olmak üzere iki kategoride incelenmek mümkündür.

3.1. Sabit Faktörler 3.1.1. Ortak Din Faktörü Millet düzeyinde bir toplumsal bütünleşme için din kurumunun önemi ne ise, millet-üstü bir

toplumsal bütünleşme için de dinin önemi yaklaşık olarak odur. Dinden maksat, Avrupa Birliği

için Hıristiyanlıktır. Her bir AB üyesi milletin, kendi toplumsal bütünleşmesinde Hıristiyanlığın

yeri ne ise, bütün AB üyelerinin paylaştığı ortak bir değer olarak bu dinin, bir üst

bütünleşmeye işaret eden Avrupa Birliği Toplumsal Bütünleşmesi (ABTB) için önemi de odur.

Bir fark var ki, oda mahiyet farkı değil, işlevin derece farkıdır. Hıristiyanlığın, ABTB için önem

ve rolü, Avrupalı milletlerin her birinin kendi milli bütünlüklerinin sağlanmasındaki rolü kadar

büyük ve belirgin değildir.

Avrupa kıtasındaki toplumlar, Hıristiyanlıktan önceki evrensel dinlerden hiçbirinin tesir

sahasına girmiş değillerdi. İlk kez Hıristiyanlık vesilesiyle bir evrensel dinle tanıştılar ve

Hıristiyanlık Avrupa’yı bir evrensel din çatısı altında toparlayan ilk din oldu. Bundan önceki

parçalı ve geleneksel dinler yapısı, aynı zamanda Avrupa için daha parçalı bir kültürel yapıya

da işaret ediyordu. Dinlerin, yeni bir hayat nizamı olmak itibariyle, farklı kültürler için toplumsal

hayatta uygulanmak üzere sabit bazı değer ve ritüeller sunduğu bir gerçektir. Yeni din, yeni

bir kısım değerler sunarken, eski olup da dinin ruhuna uymayan bazı değer ve uygulamaları

da yasaklama veya sınırlama eğilimi içerir. Bunlar bir dinin hakim olduğu toplumda yeni bir

kültürel değişme süreci başlatır ki, Hıristiyanlaşan Avrupa da bu süreci mutlak surette

yaşamıştır. Bunun anlamı, Avrupalı farklı kültürlerin sivri bazı yönlerinin, Hıristiyanlık

çerçevesinde törpülendiği ve bu yönler itibariyle bir birine benzediğidir. Dolayısıyla

Hıristiyanlık, Avrupalı toplumların kendi kültürleri üzerinde ortak bir Hıristiyan dini hayat

kültürü edinmelerini sağlamıştır diyebiliriz. Hıristiyanlığın diğer tesiri de farklı kültürlerden ama

Page 12: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

12

aynı dinden (Hıristiyanlığa mensup) toplumlar arasında kültürel bir direnç olmaksızın

bulunabilen ortak bir unsur olarak, bu farklı kültürden toplumlar arasında kültür değişmelerini

ve kültür alışverişlerini hızlandıran bir etkiye sahip olmasıyla ortaya çıkar. Hıristiyanlığın bu

rolü sayesinde Avrupalı farklı kültürlerin kendi aralarında bir kültürel benzeşme sürecine

girdikleri ve birbirlerine yaklaştıkları söylenebilir. Bu durum AB’nin bugün daha kolay bir

kültürel entegrasyonu da içeren toplumsal bütünleşme süreci yaşamasını sağlamaktadır.

Bugün için Hıristiyanlık sayesinde meydana gelen kültürel yakınlaşma AB’nin dayandığı ortak

bir değerdir. AB bünyesinde daha ileri bir kültürel entegrasyon için önemli bir alt yapı ve

avantajdır.

Türkiye’nin Durumu: Türkler tarihin hiçbir devrinde toplu olarak Hıristiyanlığa dahil

olmamışlardır. Tarih içerisinde Türk boyları göz önüne alındığında, Hıristiyanlığa giren

Türklerin çok azınlıkta kaldığı görülür. Sadece Hazar Hakanlığında bazı Türk boylarından bu

dine girenler olmuştur. Bunun yanı sıra kayda değer diğer Hıristiyanlaşma Türk boylarından

Karadeniz’in kuzey istikameti yoluyla Avrupa’ya giden Uz(Oğuz)’lar, Peçenekler, Kıpçaklar,

Avarlar, Hunlar ve Tuna Bulgarlarında görülmüş olup, bu Türkler birkaç asır içinde çeşitli

sebeplerin tesiriyle asimle olmuşlardır.12 Bugünkü Türkiye Türkleri ise tarihin hiçbir devrinde

Hıristiyanlığa girmediği gibi; Büyük Selçuklu Devletinden beri Hıristiyan Avrupa’yı temsil eden

çeşitli ordulara karşı savaşan ve İslam’ı koruyup, muhafaza eden Türkleri temsil ederler.

Dolayısıyla Türkiye Türkleri bakımından din vasıtasıyla Avrupalı kültürlerle bir kültürel

etkileşime girme söz konusu olmadığı gibi; üstelik din kaynaklı bir kültürel uzaklaşma ve

kutuplaşma söz konusudur. Bu din kaynaklı uzaklaşma ve kutuplaşmayı Türkiye’nin AB ile

kültürel entegrasyonu, yani bunu da içeren daha kapsamlı ve daha doğru bir ifade ile

Türkiye’nin AB ile Toplumsal Bütünleşmesi önünde olumsuz bir unsur olarak

değerlendirebiliriz. Nitekim “…bizzat Avrupalı yetkililer ‘Avrupa’nın değişmez Hıristiyan

karakteri’ ile ‘Türkiye’nin değişmez Müslüman karakteri’nin bu entegrasyonda büyük sorunlar

doğuracağından endişe etmektedirler.”13

3.1.2. Ortak Tarih ve Medeniyet Faktörü

12 Ünver Günay, ve Harun Güngör, Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dini Tarihi, Ocak Yayınları, Ankara 1997 ss. 140-160. Ayrıca bak. Özkan Açıkgöz, “Din Değiştiren Türkler Kimliklerini de Yitirirlerken İslam’a Girenler Nasıl Türk Olarak Kalabildiler” Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi (126) 13 Ali Bulaç, Avrupa Birliği ve Türkiye, Eylül Yayınları, İstanbul 2001 s.99.

Page 13: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

13

Bir toplumun millet seviyesinde bir bütünleşmeye ulaşması için ortak tarih ve medeniyetin rolü

ne ise, millet-üstü bir toplumsal bütünleşme için de rolü ve önemi, azalan derece farkıyla

beraber yine odur. Milli bütünleşmedeki tarih ve medeniyet birlikteliğinin, AB üyesi toplumlar

arasında yine ortak tarih ve medeniyet bağına tekabül ettiği söylenebilir.

Avrupalı toplumların özellikle ulus-devletlerden önceki tarihleri, hepsinin de kendinden bir

şeyler bulabileceği bir tarih olma özelliği arz eder. Eski Yunan, Roma İmparatorluğu, ardından

sırasıyla Marovenj ve Karolenj dönemleri, Bizans ve Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu ve

diğerleri bir kısmı siyasi, bir kısmı ticari ve bir kısmı da kültürel olarak az çok Avrupa’nın

bütününe tesir eden ve bugünkü Avrupalı toplumların her birinin bir ölçüde sahiplenebileceği

ortak tarih ve medeniyetin yapıcılarını temsil ederler. Bu anlamda bir tarihsel birlik vardır. Bu

tarih periyodu içinde Avrupalı farklı kültürler birbirleri ile sıkı bir etkileşime girmişler ve ortak

tarihin ürünü olan bir ortak kültür ve medeniyet meydana getirmişlerdir. Diğer taraftan yine bu

ortak kültür ve medeniyetin ortamında meydana gelen, hepsinin Avrupa’yı güçlü bir şekilde,

bir kısmının da bütün dünyayı değişen derecelerde etkilediği önemli toplumsal olaylar zinciri

vardır. Bunlar Feodal Toplum olgusu, Rönesans, Reform ve Aydınlanma hareketleri, meşruti

yönetime dönüşüm süreçleri, Sanayileşme İnkılabı ve Fransız İhtilali gibi olay ve olgular. Bu

olay ve olgular ekonomik, dini, siyasi, kültürel ve teknolojik anlamda toplumu her yönüyle

kapsayan tecrübeler olarak hepsinin de Avrupalı kültürleri kendi potasında dönüştüren bir

etkisi söz konusudur. Bu etki, Avrupalı toplumlara bir Avrupalılık bilinci vermekte ve bu bilinçle

kültürler arasında bir yakınlaşmaya vesile olmaktadır. Diğer yandan, Avrupa medeniyetine

mal olmuş öyle kültür varlıkları vardır ki, bunlar bütün Avrupa toplumlarınca ortak Avrupa

kültür varlığı olarak görülmekte ve öyle sahip çıkılmaktadır. Mesela Venedik kenti,

Beethoven’ın müziği ve Shakespeare’ın oyunları bunlardandır. Bu perspektiften bakılınca,

ortak tarih ve medeniyet faktörü Avrupa Birliği Kültürel Entegrasyonu yani ABTB için önemli

bir kolaylaştırıcı işleve sahiptir.

Türkiye’nin Durumu: Türkler, Osmanlı Devletiyle Avrupa’nın Viyana’ya kadar olan topraklarını

yüzyıllarca yönetmekle, Avrupa tarihine dahil olmuşlardır denebilir. Bir çok tarihçi gibi İlber

Ortaylı da, Osmanlının 1358’de Edirne’yi fethinden beri Türklerin Avrupalı olduğunu söyler.14

Türkler, Doğu Avrupa’yı bu süre içinde bizzat yönetmek ve Batı Avrupa’nın da gelişimini

14 İlber Ortaylı, “Avrupalılar İçlerinde Müslüman Bir Kültür İstemiyorlar; Peki Biz Niye Protestan Bir Kültürü İsteyelim?”, Türkiye Günlüğü, (49) Ocak-Şubat 1998 s.32.

Page 14: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

14

şekillendirmekle, Avrupa tarihinde önemli bir yer işgal ederler.15 Bununla beraber, Türkler

Avrupa tarihine dahil sayılmadıkları gibi; bu tarihin meydana getirdiği varsayılan bir

medeniyetin parçası da görülmemişlerdir.16 Bununla beraber Türk kültürü ve Avrupalı kültürler

arasında yakın temas hep canlı kalmıştır. Buda Avrupalı kültürlerle Türk kültürü arasında

kültür unsurlarında benzeşme ve kültür ürünlerinde sürekli bir alışveriş sürecini aktif

tutmuştur. Türkiye Türkleri, bu yakın tarihi ve medeni temas nedeniyle ne diğer Müslüman

kültürler kadar ve ne de Asya Türkleri kadar Avrupa kültürüne uzak kalmışlardır. Üstelik, 18.

yüzyılda başlayan canlı bir Batılılaşma ve Avrupaileşme hareketi, üsten aşağı inen, seçkinci

bir yaklaşımla da olsa, Türk toplumuna, Avrupalı kültürlerle yakın bir temas kurma imkanı

sağlamıştır. Türkler bu süreç içinde diğer Türklere ve diğer Müslüman kültürlere nispetle,

Avrupa kültürlerine daha yakın olmuşlardır.17 Dolayısıyla Avrupalı toplumların tarafından

bakınca, Türkler tarih ve medeniyet olarak Avrupa’nın uzağında (doğusunda) ama diğer

coğrafyalardaki Türkler ve Müslümanlar açısından düşünülünce de onun yakınındadırlar.

Ortak Tarih ve Medeniyet unsuru, AB ve Türkiye arasında tesis edilecek toplumsal

bütünleşme için bu nispette karmaşık bir rol oynamaya aday faktördür.

3.1.3. Ortak Coğrafya Faktörü Bir toplumun millet seviyesinde bir bütünlük meydana getirebilmesi için vatan birliği ne ise,

millet-üstü toplumsal bütünleşme için de coğrafya birliği odur. Dünya tarihi, aynı milletten

toplumların büyük oranda vatan farklılığından dolayı aynı çatı altında toplanamadıklarının

örneğini verdiği gibi; aynı kültürü paylaşmasalar da farklı milletlerden toplumların coğrafya

birliğinden dolayı birleşik bir yapılanmayı tercih ettikleri tecrübesini de bize göstermiştir.

Coğrafya birliğinin, toplumların hayatında bu denli pratik bir önemi vardır. Avrupalı toplumlar

için de bu gerçek aynen geçerlidir. Her birinin kendi milli bütünlüğünü sağlamadaki vatan

birliğinin birleştirici ve bütünleştirici rolü, onlar için millet-üstü toplumsal bir bütünleşme olan

Avrupa Birliği Toplumsal Bütünleşmesinde (ABTB) coğrafya birliğince sağlanır. Avrupa

coğrafyasının, Afro-Avrasya kıtaları içinde millet-üstü toplumsal bütünleşme için en ideal ve

en müstakil coğrafya olduğunu söylemek son derece isabetli olacaktır. Bu itibarla, ‘Ortak

Avrupa Yurdu’ ifadesi bir gerçeğe işaret eder. Avrupa, üç tarafı denizlerle kaplı, karadan

15 İbrahim M. Turhan, “Bizim Avrupa”, Anlayış, (3) Ağustos 2003, s.34. 16 Çetin Güney, “Avrupa Kültürü ile AB İdealinin İmkansız Birlikteliği”, www.avsam.org/turkce/analizler/23_analiz.htm 01.02.2004 17 Fransa dışişleri eski bakanı Cloude Cheysson’ın Türklerin, Türk ve İslam Dünyası içindeki farklı konumu ile ilgili görüşü destekleyen ifadesi için bak. Ali Bulaç, a.g.e, s.89.

Page 15: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

15

Asya’ya bağlanan kısmı büyük oranda Ural dağlarıyla belirlenmiş müstakil bir coğrafya niteliği

arz eder. Bu coğrafya aynı zamanda millet-üstü bir toplumsal bütünleşme için de çok büyük

olmayan ideal denebilecek uygun bir genişliğe sahiptir. Bu coğrafya birliği ve uygun şartların

tamamı bir araya gelince, bu coğrafya, üzerinde yaşayan farklı kültürlere kaynaşma imkanı da

sunmaktadır. Bir Asyalılık ve Afrikalılık bilincinin olmamasına karşın, Avrupalılık bilincinin

varlığı, bir yerde bu coğrafya birliğinin ve uygun coğrafi niteliklerin eseridir. ‘Asyalı’ ve ‘Afrikalı’

ifadelerinin ancak 19.yy’da kullanılır olmasına karşın, ‘Biz Avrupalılar’ (nos Europai) ifadesinin

bunlardan iki asır önce, ilk kez İngiliz Filozof Francis Bacon tarafından daha 1623’te

kullanılması birazda bu uygun coğrafya unsurundan kaynaklanır.18 Bu coğrafi avantajların bir

araya toplanması AB ekonomik ve siyasi bütünleşmesine hizmet ettiği kadar, ABTB için de

son derece uygun zemin sunmaktadır.

Türkiye’nin Durumu: AB’de Toplumsal Bütünleşmeyi destekleyen faktörlere coğrafya birliği

açısından bakılınca, Türkiye’nin bu toplumsal bütünleşme içindeki yeri çok zayıf bir bağa

dayanır. Ülkenin Avrupa kıtasındaki küçük parçası da olmasa, coğrafi olarak Avrupa ile her

hangi bir ilgisi kalmayacaktır. Geri kalan büyük parçanın, Avrupa’nın coğrafya birliğini

bozduğunu söylemek ise, gayet basit bir ifade olarak kalmaktadır. AB Fas’ın üyelik

başvurusunu coğrafi olarak Avrupa dışında kalmasını sebep göstererek reddetmiştir. Trakya

dışında kalan Türkiye toprakları da bu bağlamda değerlendirilebilir. Türkiye’nin Soğuk

savaşın bitimine kadarki Avrupalılık özelliği ise coğrafi değil stratejik ve güvenlik sebepli olup

Sovyetlerin yıkılmasıyla bu özelliğini de büyük oranda yitirmiştir. NATO üyesi ve laik bir ülke

olmanın AB için fazla bir anlamı kalmamıştır.19 Diğer yandan Özdağ’ın da önemle belirttiği gibi

Türkiye’nin AB’ye girmesi bir anda AB’yi dünyanın en sorunlu bölgesiyle sınırdaş hale getirip

güvenliğini ciddi tehlikeye sokabilecektir.20 Oysa AB dini inanç ve etnik yapı olarak

olabildiğince karmaşık ve kendisiyle zıt özellikler barındıran bu bölge arasında laik ve istikrarlı

bir tampon bölgenin varlığını son derece önemsemektedir. Bu ülke tam anlamıyla Türkiye’dir.

AB için bütün bu olumsuz Türkiye coğrafyası şartlarının ABTB ile nasıl uyumlu hale

getirileceği önemli bir sorun teşkil eder. Bugün itibariyle, coğrafi dezavantajlardan dolayı

Türkiye’nin ABTB için önemli bir pürüz teşkil ettiği söylenebilir.

3.1.4. Birleşik Avrupa Fikrinin İdealize Edilmesi

18 Mustafa Özel, “Milletin Yurdu Tarihtir”, Anlayış, (3) Ağustos 2003, s.13. 19 David Morley ve Kevin Robins, Kimlik Mekanları, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1997 s.141. 20 Ümit Özdağ, Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, ASAM Yayınları, Ankara 2003, s.28.

Page 16: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

16

Millet bütünleşmesi için milli ideal ve birlik ideali ne ise, millet-üstü toplumsal bütünleşme için

de birlik, bütünlük fikir ve ideali de odur. Fikri altyapısı hazır olmayan hiçbir toplumsal gelişme

gerçekçi ve kalıcı değildir. Bu nedenle AB bünyesinde gerçekleştirilmek istenen bir toplumsal

bütünleşmenin de öncelikle fikri bir zemine ihtiyacı vardır. İşte Birleşik Avrupa fikrinin bir

mefkure haline getirilmiş olmasının ABTB için önemi budur.

Çok eskiye dayanan Birleşik Avrupa fikri, Avrupa Birliği’nin ekonomik ve siyasi

entegrasyonunda olduğu gibi; kültürel entegrasyonu için de büyük bir kolaylaştırıcı unsurdur.

En çok bilinenler göz önüne alındığında 14. yy’dan günümüze kadar onlarca (yaklaşık 50)

Birleşik Avrupa fikrinin yazılı hale getirilip idealize edildiği ortaya çıkar. Diğerlerine örnek

olmak üzere belli başlı olanları şöyle sıralayabiliriz: 1305 yılında Pierre Dubois “De

Recuperatione Temqe” isimli eserinde, Avrupa’daki Hıristiyan prenslikler arasında bir

federasyon kurulmasını ve Türklere karşı kurumsallaşmış ve yenilenmiş Haçlı Seferleri tertip

edilmesi fikriyle; yine 14. yy’da Dante “De Monarchia” (Monarşi) adlı eserinde, Avrupa’da

Kilisenin yetkilerinden bağımsız, Roma benzeri bir imparatorluk kurularak barışın

sağlanmasını teklif ederek; 1464’de Pierre Marini, Bohemya Kralı’na savaşları önlemek

amacıyla bir devletler ligi kurulması projesi sunarak; 17. yy’da Emeric Cruce, siyasi

uzlaşmazlıkları çözmek üzere, Avrupalı ülkelerin temsilcilerinden oluşan bir meclis

oluşturulmasını ileri sürerek; 1638’de Duc de Sully “Büyük Proje’ adlı eserinde, Avrupa

devletleri arasında bir federasyon kurulmasını ve bu federasyona Rusya ve Osmanlı

dışındaki bütün Avrupalı devletlerin dahil edilmesini, bu birlik altında bir ordu oluşturulmasını

teklif ederek; 1665’de Piskopos Roxas “Roxas Projesi” adlı eserinde ve 1693’de William Penn

de “Avrupa’da Şimdiki ve Gelecekteki Barışa İlişkin Deneme” adlı eserinde benzer

birleşmeleri önererek; 1710’da yayımladığı eserinde John Beller, “Avrupa Kongresi”ni teklif

ederek; 1712’de Abbe de Saint Pierre, “Avrupa’da Barışı Sürekli Kılma İçin Proje” adlı

eserinde, sürekli bir uluslar arası senato ve bu senato emrine verilecek bir ordu oluşturulması

fikrini proje haline getirerek; 1753’de İspanya başbakanı Kardinal Alberoni, “Testement

Politique du Cardinal Jule Alberoni” isimli kitabında, Türklere karşı Avrupa Hıristiyan birliğini

oluşturmayı teklif ederek; Kant “Ebedi Barış” eserinde barışın sağlanabilmesi için uluslar arası

bir federasyonun kurulması gerektiğini dile getirerek; 1814’de Comte de Saint-Simon “Avrupa

Topluluğunun Reorganizasyonu” adlı kitapçığında Avrupa Birleşik Devletler Modeli’nden

bahsederek; 1848’de Victor Hugo, ulus-üstü bir Avrupa Birlikteliğine işaret ederek; 1867’de

Aguste Comte, belli başlı Avrupa ülkelerinden oluşacak ve ortak bir para birimine sahip

olacak bir ‘Republique Occidentale’ kurulmasını önererek; 1922’de Kont Coudenhove-Kalergi,

Page 17: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

17

Pan-Europa Hareketinin kurulmasına fikri altyapı hazırlayan “Pan Europa” adlı kitabında

birleşik bir Avrupa fikrini gündeme getirerek, ‘Birleşik Avrupa’ fikrine katkıda bulunmuş ve

bugüne gelen sürecin teorik altyapısını hazırlamışlardır. Bu isimlere, benzer çalışmalarıyla

bilinen Voltaire, Rousseau, Montesquieu ve Adam Smith’de ilave edilmelidir.21

Entelektüel düzeydeki bu teklif ve projelerin sayısı her devirde artarak kopmadan devam ettiği

için, Birleşik Avrupa fikri her geçen gün biraz daha fazla oranda halka mal olmuş ve nihayet

bütün Avrupa’da ses getirmeye başlamıştır. 18. yüzyılda başlayan ekonomik ve siyasi birlik

denemeleri yapıla bozula günümüze kadar gelmiştir. İşte AB de ancak bu tarihi-düşünsel

zemin ve bu zemin arkasından gelen denemeler üzerine kurulabilmiştir. Avrupa’da birlik

sürecinin teori ve pratik süreçleri çift taraflı gelişmiştir. Gerek bütün bu projeler ve gerekse

birlik denemeleri bir taraftan ortak bir Avrupa din, tarih ve medeniyetinden güç alarak ortaya

çıkarken; diğer taraftan da birlik söylemlerinin dile getirilerek halka mal olması ve kısa süreli

denemeler şeklinde de olsa hayat bulması, ortak bir Avrupalılık bilincine katkı sağlamış, ulus-

üstü bir Avrupa toplumunun farklı kamular nezdinde temellerini atmıştır. Bu zincirleme olumlu

gelişmeler, Avrupalı toplumların birbirlerine olan önyargısını azaltmış ve kültürler arası

unsurlarda alışverişe ivme kazandırmıştır. Bugün Avrupa toplumları, bahsettiğimiz zihni ve fiili

altyapı sayesinde, aralarındaki kültürel farklılıkları ortadan kaldırmaksızın, ortak bir Avrupa

Birliği idealine hizmet edebilecek asgari toplumsal bütünleşme şartlarına kavuşmuştur.

Avrupa toplumlarının tarihi süreç içerisinde Birleşik Avrupa fikrini olgunlaştırarak bugüne

taşımaları Avrupa Toplumsal Bütünleşmesinin önündeki düşünsel engelleri ortadan

kaldırmıştır denebilir.

Türkiye’nin Durumu: Birleşik Avrupa fikrini gündeme getiren projelerin önemli bir kısmında,

birliğin gerekliliği Osmanlı adıyla Türkler gösterilerek vurgulanmıştır. Dolayısıyla halka mal

olan bu düşüncenin, önemli nispette Türk karşıtlığından beslendiği söylenebilir. Kökü tarihe

uzanan bu karşıtlık fikri, Avrupalı Kültürlerin Türk Toplumu ile bütünleşmesi için önemli bir

tarihi zihinsel barikat sayılabilir. Bunun karşısında, yine aynı projelerin diğer bölümü olan

ağırlıklı kısmında, özellikle barışa vurgu yapılmaktadır. Bu yönü itibariyle de olumlu bir

referans olarak görülebilir. Üçüncü önemli hususta şudur, bu projelerin hiç birinde Osmanlının

21 Haluk Özdemir, “Avrupa’da Bütünleşme Süreci ve Türkiye” http:/web.ttnet.tr/ozdemir/AB.htm 19.02.04 s.1, Ayrıca bak. Halim Nezihoğlu, a.g.m. ss.872-873 ve Ömer G. İşyar, “Avrupa Örgütlenme ve Bütünleşme Arayışları Örneğinde Uluslararası Entegrasyon Modelleri” http://iktisat.uludag.edu.tr/dergi/2/goksel/goksel1.html 18.02 2004 s.1.

Page 18: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

18

yani Türklerin de bu Birleşik Avrupa projesine dahil edilmesi gerektiği gibi bir ifadeye yer

verilmemiştir. Türler bu projelerde olumsuz bir ifade ile anılmış ama olumlu bir şekilde hiç

gündeme getirilmemiştir. Eğer bugünkü Avrupa Birliği’nin düşünsel zemini bu projeler ise, bu

düşünsel zeminde Türklere yer yoktur. Dile getirilen ‘barış’ vurgusu bu olumsuzluğu ne kadar

yenebilir, Avrupalı toplumlar Türklerin Avrupa toplumsal bütünleşmesine katkıda

bulunmasına ne kadar hazırdır, bunu da zaman gösterecektir.

3.2. Değişken Faktörler-Politikalar 3.2.1. Avrupa Birliği’nin Kurumsal Yapısından Kaynaklanan Politikalar Avrupa Birliği’nin özellikle serbest dolaşım, ortak pazar, ortak para birimi ve ortak parlamento

politikaları bu anlamda son derece kayda değer uygulamalardır. İnsanların vize almaksızın

gidebildikleri, gezip görebildikleri ve hatta buralarda belli haklara sahip olabildikleri ülkelere ve

bu ülkelerin toplumlarına, onların değerlerine, kültürlerine bakışı diğer ülkelere göre çok daha

yakın olacaktır. Avrupa Birliği’ne üye ülke vatandaşlarının diğer bir üye ülkeye vizesiz seyahat

edebilmesini sağlayan serbest dolaşım hakkı, zamanla bütün üye ülke vatandaşları arasında

birbirlerine karşı psiko-sosyal önyargıları ve birçok kültürel, toplumsal duvarları ortadan

kaldıracaktır. Bu ülkelerin vatandaşları arasında bir millet-üstü toplumsal bütünleşme tesis

etmenin zorlukları önemli ölçüde azalmış olacaktır. Ortak pazar, ortak para birimi ve ortak

parlamento da bu anlamda değerlendirilmeye son derece müsaittir. İlk olarak, ortak ekonomik

çıkar alanları oluşturmanın bir toplum birlikteliği inşa etme yolunda önemli bir adım olduğu

kabul edilecektir. AB’nin üyeleri arasında tesis ettiği ürün, hizmet ve sermayenin üye ülkeler

arasında serbest dolaşımını ve değerlendirilebilmesini esas alan ortak pazar bu ülkelerin

vatandaşları arasında ortak bir ekonomik çıkar duygusu üretecektir. Bu duygu zamanla üye

ulus-devletler üstü bir toplumsal birlikteliğin harcını meydana getirebilecektir. İkinci olarak,

insanların güncel hayatlarında, farklı milletlerden toplumlarla aynı parayı kullanıyor olmaları,

onlar arasında önemli bir psiko-sosyal yakınlaşma sağlayacaktır. Kendilerini, bu parayı

kullanmayanlara nispetle bir toplum olarak göreceklerdir. Son olarak, Avrupa

parlamentosunun üyelerini belirlemek için oy veren üye ülke vatandaşları kendilerini

oluşturdukları bu kurumun vatandaşı gibi görecek ve bu kurumu sahiplenme duygusu

üreteceklerdir.

Page 19: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

19

Toplumlar arası siyasi oluşumların meydana getirilebilmesinde, o toplumlar arasında daha

önce ortak bir kültür kuşağı oluşturulmuş olmasının büyük bir rolü vardır. Bunun en belirgin

örneği ‘Akdeniz Kültürü’dür. Akdeniz tarihte birkaç defa aynı siyasi yapılanma içinde yer almış

ve yüzyıllarca bu siyasi idarelerce yönetilmiştir. Roma, İskender, Emeviler ve en son Osmanlı

bunlardandır. Bu siyasi birlikler süresince Akdeniz, etrafındaki toplumlar için bir iç deniz

vazifesi görmüş askeri, siyasi ve ekonomik etkinlikler, dolayısıyla kültürel yakınlaşmalar için

son derece önemli bir buluşma yeri olmuştur. Oysa tarihte mesela Karadeniz’i çevreleyen

kültürler için benzeri bir siyasi birlik -tek başına yetersiz kalan bir Osmanlı örneği istisna-

kurulamamıştır. Bu nedenle çok daha geniş olmasına rağmen bir Akdeniz Kültür Kuşağı

şekillenmiş ama çok daha küçük alanda bir Karadeniz Kültür Kuşağı şekillenememiştir.

Burada uzun zamanlara hitabeden siyasi birliğin, kültürel yakınlaşma ve bir ‘Kültür Kuşağı’

oluşturmadaki etkin rolü ortaya çıkmaktadır. Bugün AB siyasi yapılanması da, Avrupa

toplumları arasında benzer bir kültür kuşağının inşası için etkin rol almaya adaydır. Çok

eskiye dayanan birlik ideali ve bugünkü birliğe uzanan süreçte çeşitli birlik denemelerine ilave

olarak, yaklaşık yarım asırlık ve nispeten daha kararlı AB ekonomik ve siyasi yapılanması,

Akdeniz kültür kuşağına benzer bir Avrupa kültür kuşağını üretmeye yeterince müsaittir.

Bütün bunlar, Avrupa Birliği üye ülke toplumları arasında millet-üstü toplumsal bütünleşme

için son derece önemli kolaylıklar sağlar.

Türkiye’nin Durumu: Türkiye bugün itibariyle AB’nin dışında bir ülke olarak, AB içerisinde

toplumsal bütünleşmeyi kolaylaştırdığını varsaydığımız serbest dolaşım, ortak parlamento ve

ortak para birimi süreçlerinin hepsinden de mahrum bulunmaktadır. Sadece gümrük

birliğinden dolayı sürece katılmadan bahsedilebilirse de, bunun tek başına toplumsal

bütünleşme adına kayda değer bir etki yapacağı oldukça tartışma götürür. Türkler AB

ülkelerine serbest dolaşım sayesinde değil ama Avrupa’nın işgücü ihtiyacını karşılamak

vesilesiyle girebilmişlerdir. Aslında “1960’larda Avrupa’ya işçi göndermenin bir amacı da

entegrasyona sosyal ve kültürel zeminler hazırlamaktı.”22 Ne var ki özellikle ikinci ve üçüncü

kuşak Türklerden önemli bir kısmı tamamen asimle olup Türkiye ile bütün ilişkilerini kesme

eğilimine girerken; bir kısmı da kültürel özelliklerini demokratik ortamı fırsat bilerek daha iyi

yaşatma yolunu seçerek Avrupalı hükümetleri özgürlükçü, çoğulcu ve demokrat kimliklerine

gölge düşürebilecek önlemler almaya sevketmişlerdir.23 Avrupa hükümetlerinin Türk ve

Türkiye yanlısı politikaları halk nezdinde destekten ziyade tepki görmektedir. Mesela

22 Ali Bulaç, a.g.e, s.87. 23 Ümit Özdağ, a.g.e, s.63.

Page 20: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

20

Almanya’da Türk imajından dolayı Türkiye’nin AB’ye girmesine destek veren hükümetler oy

kaybetmektedir. Dolayısıyla ilk etapta AB dışında bir ülke olarak Türkiye AB’nin yapısal imkan

ve politikalarından (serbest dolaşım imkanından istifade etme, ortak para birimini kullanma,

Avrupa Parlamentosuna katılma) mahrum olmanın dezavantajını yaşadığı söylenebilir. AB’ye

üye ülkeler bu imkanlar vesilesiyle AB’de toplumsal bütünleşme sürecine girmişken, Türkiye

bu toplumsal sürece dahil olabilmek için AB üyelik başvurusunun kabul edileceği günü

beklemek durumundadır. İkinci olarak AB politikaları dışındaki yolları kullanarak Avrupa’ya

giden 3.5 milyon Türkün, Türkiye’nin gelecekteki AB üyeliğine ve Avrupa ile toplumsal

bütünleşmesine olumlu bir zemin hazırlayamamasının Türkiye için bir kayıp olduğu ifade

edilmelidir. Bu perspektiflerden bakıldığında Türkiye AB toplumsal bütünleşmesi sürecinin

tamamen dışında düşünülebilir.

3.2.2. Çağdaş Değerler (Demokrasi, İnsan Hakları, Diyalog, Uzlaşma) AB’nin toplumsal bütünleşmesini kolaylaştıran süreçlere çağdaş değerler perspektifinden

bakılınca özellikle demokrasiyi, insan haklarını, çatışma yerine diyalog, uzlaşma ve

dayanışmayı incelemek faydalı olacaktır.24 AB ülkeleri kendileri arasında görece standart bir

demokrasi ve insan hakları seviyesi tesis edebilmişlerdir. Bu standart, AB ülkeleri arasında

son derece kayda değer yeni bir kültür inşa etmiştir. Bu kültüre ‘yüksek toplum insani değerler

kültürü’ adı verilebilir. Bu kültür, her birinin milli kültürünün kendi içindeki milli bütünleşmesi

için oynadığı role benzer bir rolü AB ülkeleri arasında oynamaya müsaittir. AB her alanda bir

derece daha üst bir yapılanma olarak milli bütünleşmelerin yerine AB toplumsal

bütünleşmesini, milli kültür yerine de yüksek toplum insani değerler kültürünü ikame etme

yolundadır. Kopenhag Kriterleri bu hususta AB’nin kurumsal yaklaşımını ifade eder. Söz

konusu kültür, AB’ye üye toplumlar arasında tesis edilecek millet üstü bir bütünleşmede çok

önemli kaynaştırıcı bir rol oynayabilecektir. Bu kültürün bir diğer önemli görünümü de

sırasıyla diyalog, uzlaşma ve dayanışma kültürü şeklinde ifade edilebilir. Bu kültürlerin ciddi

manada halka mal olup sistemleşmesi, AB için önemli bir toplumsal aşamadır. Dolayısıyla

dünyanın diğer toplumlarından farklı olarak AB üyesi toplumlar demokrasi, insan hakları,

diyalog, uzlaşma ve dayanışma gibi bu kültürler bütünü sayesinde kendileri arasında ortak bir

paydaya sahip olacak ve bunu AB boyutunda bir toplumsal bütünleşmenin en önemli

araçlarından biri yapabileceklerdir.

24 Aziz Koluman, “Geniş Bir Üst Kimlik Olarak Avrupa Bütünleşmesi ve Türk Kimliği”, 21. Yüzyılda Türk Dünyası Jeopolitiği, Cilt:III, ASAM Yayınları, Ankara 2003, s.25.

Page 21: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

21

Türkiye’nin Durumu: Her ne kadar yeterli seviyede olmasa da, Türkiye bu değerler

bakımından dünyanın bir çok ülkesinden iyi durumdadır. Ayrıca bu durumun ekonomik refah

ve siyasi istikrarla desteklenmesi halinde daha da iyi olacağı kestirimi yapılabilir. Çünkü

Türkiye’nin ve Türk toplumunun bu değerlere aşinalığı yeni değildir. Sağlıklı bir tarihi geçmişe

dayanmaktadır. ‘Uzun zamanlar’da uygulanan tarihi tecrübelerin, kültürel birer teamül halini

alması ve Türk toplumuna insani ve medeni değerler noktasında daha olgun bir kişilik

kazandırması söz konusudur. Türkler tarihte hiçbir Avrupalı toplumun birlikte yaşamadığı

kadar uzun süre çeşitli etnik yapı, kültür ve dine mensup toplumlarla yaşamayı daha Büyük

Hunlar’dan beri bir hayat tarzı haline getirmiş ve bu çeşitli etnik, dini yapıları başarıyla idare

edip barış içinde bir arada tutmasını bilmişlerdir.25 Dolayısıyla bugün için kültürleşmiş tarihi bir

tecrübe vardır. Diğer taraftan, Müslüman Türkiye’nin konumu medeniyetler arasında bir

diyalog ve uzlaşma zemini oluşturulması adına çok önemli bir rol üstlenmeye müsaittir.26 Artık

küreselleşen dünyada sadece ‘kendine iyi’ bir yapılanma mümkün değildir. Etrafına ve bütün

dünyaya yararlı olmak kaçınılmazdır. Bu noktada Türkiye’nin anahtar bir rolü söz konusudur.

AB standartlarında bir ekonomik rahatlık ve siyasi istikrara kavuşması durumunda, bu tarihi

birikim ve kültürün, Türk toplumunu bütün bu değerlerin etkileşime girdiği bir ‘pozitif entropi’ye

kavuşturması kaçınılmazdır. Sonuç itibariyle bu bakış açısından Türkiye’nin ve Türk

toplumunun Avrupa Birliği Toplumsal Bütünleşmesine katkısı gayet yüksek bir düzeyde

seyretmeye müsaittir.

3.2.3. Küresel Nitelikli Teknoloji Faktörü (İletişim, İnternet, Medya, Ulaşım) İletişim araçlarının, medya organlarının, internetin ve hızlı ulaşım araçlarının baş döndürücü

bir hızla gelişmesi dünyaya yepyeni bir çehre kazandırmaktadır. Dünyayı dolaşmak için

saatler yetebilmektedir. Uzak kıtalardaki insanlarla telefon ve internet yoluyla anlık iletişim

kurulabilmektedir. Görüntülü medya yani televizyon sayesinde bütün dünyada meydana gelen

25 Jean-Paul Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, (Çev. Aykut Kazancıgil), İşaret Yayınları, İstanbul 1994 ss.237-238. Roux’nun buradaki İslam öncesi Türklerle ilgili ifadesi oldukça dikkat çekicidir: “…kalpleri iman dolu bu insanlar, en ufak dinsel bir saldırganlık göstermeden, tarihte hiçbir örneği bulunmayan bir hoşgörü sergiliyor ve en karşıt ve birbirine en düşman dini öğretilerin taraftarlarını uyum içinde bir arada yaşatmak için sürekli olarak çaba gösteriyorlar! Herhalde bu insanların kalplerinin derinliklerinde, şuurlarının yapısında, inandıkları öğretinin ötesinde evrensellikle ilişkili bir şeyin varolması gerekir.” Selçukluların benzer vasfıyla ilgili ifadesi için bak. s.31. Ayrıca geniş bilgi için bak. Özkan Açikgöz, “Türk Müslümanlığının Kuramsal Çerçevesi ve Tarihi Sosyolojik Olabilirliği” Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı:237 ss.11-12. 26 İhsan Dağı, “Avrupa Birliği’ne Doğru: Devletin ‘Batı’sı, Devletin ‘Beka’sı”, Türkiye Günlüğü, (64) Kış 2001 s.126.

Page 22: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

22

olayları çok kısa bir süre içerisinde hatta bazen canlı olarak evinizde bir ekran yüzeyinde

toplamak ve buradan takip etmek mümkün olabilmektedir. MarcoPolo’nun seyahatleri Batıya

Doğu dünyası hakkında önemli bilgiler aktarmıştı. İtalyan makarnasının o tarihlerde Çin’den

geldiği söylenir. İtalyan kültürü için bugün milli bir simgedir. Çağımızda iletişim teknolojilerin

toplumlararasında aktardığı bilgi ve kültür ürünleri tarihtekiyle kıyaslanamayacak kadar

fazladır. Özellikle televizyonun önemli bir kültürel şekillendirici olduğu ifade edilebilir.27 Her ne

kadar bu noktada bir abartı mevcut olsa da, bazı iletişim bilimcilerin de televizyonun rolünü

küçümser bir tavır içinde oldukları söylenebilir. Bu teknoloji toplumların günlük hayatını bir

diğerine aktarmakta ve onları etkilemekte oldukça güçlü bir araçtır. Avrupa ülkeleri bu

elektronik araçları dünyanın başka bir bölgesindeki ülkelerin kullandığından çok daha yoğun

bir şekilde kullanmakta ve bu yoğun kullanımı Avrupa bölgesine toplamış bulunmaktadırlar.

Bunun tabii bir sonucu olarak, bu kültürler arasında bir birini tanıma ve bir diğeriyle kaynaşma

oranı dünyanın diğer coğrafyalarındaki farklı kültürlere göre çok daha yüksek seviyede

olmaktadır. Avrupa Toplulukları Komisyonu Televizyona ortak bir Avrupa kültürü (Avro-Kültür)

inşa etme noktasında büyük bir rol vermektedir.28 AB üyesi ülkelerde, hemen her evde

televizyon bulunmakta, hemen herkes internet kullanmakta ve ulaşım havayolunun yanı sıra

hızlı trenlerle desteklenmektedir. Manş denizinin altından geçen hızlı tren bağlantısına benzer

bir örneğe dünyanın başka bir yerinde rastlamak mümkün değildir. Elektronik kitle ve bireysel

iletişim araçları, uydu erişim cihazları vasıtasıyla bilgi aktarımı ve haberleşme, hava yolu ve

hızlı raylı sistemlerle sağlanan ileri nitelikli ulaşım imkanları bir arada düşünüldüğünde, AB

bünyesindeki ülkeler arasında bir toplumsal bütünleşme için oldukça müsait bir ortam

oluşturulduğu söylenebilir.

Türkiye’nin Durumu: İletişim veya bilişim çağı diye de ifade edilen çağımız, Türkiye’nin de bu

sürece ister istemez katılımını öngörmektedir. Türkiye bu teknolojiler itibariyle Avrupa’ya

nispetle geri olsa bile, diğer birçok ülkeden de iyi olduğu belirtilmelidir. Türkiye’nin

kendisinden daha iyi olduğu ülkeler arasına AB’ye 1 Mayıs 2004’te üye olacak ülkelerin

birçoğu da dahil edilebilir. Dolayısıyla Türkiye bu teknolojilerin sunacağı imkanlardan

olabildiğince istifade edebilecektir. Bir kısım kültürel yozlaşmayı da beraberinde getirmekle

beraber, Türkiye Avrupa ülkeleriyle bir toplumsal bütünleşme adına, bu teknolojilerden

istifade edebilecek altyapıya sahiptir.

27 David Morley, ve Kevin Robins, a.g.e, ss.104-112. 28 David Morley, ve Kevin Robins, a.g.e, ss.112-113.

Page 23: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

23

4. Ulus-Toplumlara Ne Olacak?

Ulus-toplumun bugünü ve yarını ile ilgili temel iki soru bulunmaktadır. Birincisi, ulus-toplum

yapısı, ulus-üstü bir toplumsal bütünleşmeye engel midir, ikincisi ise, küresel veya bölgesel

bazda, ulus-üstü bir toplumsal bütünleşme tesis edilirse, bu ulus-toplumun ortadan kalkacağı

anlamına mı gelir? Ulus-devlet ve ulus-toplumla ilgili bu sorulara sebep olan iki temel süreç

vardır. Biri küreselleşme, diğeri de yine küreselleşmenin dönüştürücü işlevlerinin ürünü ve aynı

küreselleşmenin bir kıtada sıkışıp belirginleşmiş, kristalize olmuş şekli denebilecek AB

bünyesindeki entegrasyon sürecidir. Dolayısıyla ulus-toplumla ilgili yukarıda bahsettiğimiz

temel sorular bu iki süreç göz önünde bulundurularak cevaplandırılmalıdır.

Öncelikle ne ulus-devlet ve ne de ulus-toplum, ulus-üstü bir siyasi ve toplumsal bütünleşmeye

engel değildir. Aksine ulusal yapıların sosyal ve siyasi yapılanmalara temel teşkil etmesi bütün

dünyada bir düzene işaret eder. İleri bir düzen ise, düzensizlik üzerine değil yine düzen

üzerine kurulabilir. Bu anlamda toplumsal tekamül gibi, siyasi tekamülden de söz etmek

gerekir. Dolayısıyla ulus-üstü ileri siyasi bir yapılanma için halihazırda mevcut olan düzenin

engel değil hatta gerekli olduğu söylenebilir. Diğer bir bakış açısından ulus-devlet ve toplumlar

bütün dünyada ‘taşınabilir alt sistemler’ olarak, daha üst bir yapılanmayı hayal etmeye müsait

alt birimler olma özelliği taşırlar.29 Her bütünün içinde düzenli birimlerin varlığı, o bütünün

sıhhatine ve kudretine işaret eder. Bu düzenli ve kararlı birimler, kendi içlerinde bir sonraki ileri

aşamayı görme eğilimi taşırlar. Ulus-devlet ve ulus-toplum da böyledir. Bütün dünyada hakim

toplum ve devlet tipi olan ulusal yapılar, ulus-üstü bir yapılanmaya ‘teknik olarak’ müsait ortam

sunarlar. Ulusal birimlerin, ulus-üstü yapılanmaları gören bu karakteri kısaca türdeş tikelin

evrenselci karakteri diye ifade edilebilir.

Diğer taraftan ulus-üstü her hangi bir yapılanmanın ulus-devleti, hele ulus-toplumu ortadan

kaldıracağını iddia etmek oldukça zordur. Ulus-devletin ortadan kalkmakta olduğu iddiaları

daha ziyade ikinci dünya savaşından sonra kapitalist ekonominin, Amerika öncülüğünde bütün

dünyaya nüfuz etmesiyle uluslar arası bir ekonomik yapının meydana gelmesi üzerine dile

getirilir olmuştur. Oysa ulus-devletin ortadan kalkmakta olduğunu iddia eden düşüncenin iki

önemli kavrayış eksikliği vardır. Birincisi kapitalizmin, uluslar arası şirketlerin ve uluslar arası

burjuvazinin yine ulus-devlete istinaden üretilip, geliştirildiği gerçeğini görememe eksikliği;

ikincisi de, ulus-devletin ekonomiden ibaret sayılıp, diğer unsurlarının görülmemesi eksiliğidir.

29 Adnan Aslan, “Küreselleşme ve Din”, Köprü, Kış 2002, s.38.

Page 24: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

24

Uluslar arası ekonomi, ulus-devletlerin gerek ekonomik ve gerekse siyasi, sosyal yapılarından

bağımsız gelişemediği gibi; ulus-devlet de sadece ekonomiye indirgenemez. Bob Jessop bu

gerçeği şöyle ifade eder: “Şimdiye kadar ne ulus ne de ulus ile devlet arasındaki ilişki sadece

ekonomik alana indirgenebilmiştir. Millet tanımı gereği aynı zamanda ekonomik, dil, toprak,

ideolojik, sembolik ve geleneksel bağların korunduğu bir birliktir.”30 Kabul edilmelidir ki,

dünyanın içerisinde bulunduğu küreselleşme sürecinde ulus-devletlerde bir güç erozyonu

yaşanabilecek ama bu ulus-devletlerin tamamen ortadan kalkmaları anlamına gelmeyecektir.

Ulus-üstü yapılanmalar sadece ekonomiyi değil, ulus-devletlerin birliğini sağlayan bütün diğer

unsurları da ulus-üstü frekansta inşa edemedikçe, ulus-devletlerin ortadan kalkacağı gibi bir

iddiayı dile getirmek bile zordur. Ulusal değerlerin yerine birebir ikame edilebilecek bir ulus-

üstü değerler manzumesi inşa düşüncesi ise, oldukça abartılmış bir mittir.

Ulus-toplumun ortadan kalkacağını iddia eden görüşün tutarsızlıkları, ulus-devletin ortadan

kalkacağını iddia eden görüşün tutarsızlıkları ile yakından ilgilidir. Ulus-üstü yapılanmalar daha

çok ekonomik ve siyasi olarak tatbikata koyulabilmektedir. Siyasi ve ekonomik yapılar ise bir

ulusun varlığının yegane şartları değil, sadece bu varlığı destekleyen unsurlardan iki unsurdur.

Bu iki yapının değil bir üst yapılanmaya açılım ve entegrasyonu, tamamen ortadan kaybolması

bile o ulusun ortadan kalkması için yeterli değildir. Ne sadece siyaseten boyunduruk altındaki

milletlerin ve ne de sadece ekonomik olarak muhtaç ve sömürülen milletlerin tarihte ortadan

kaybolduğu gibi bir genel tecrübe bilinmektedir. Bunların ikisinin bir araya gelmesi durumu dahi

sonucu değiştirmemiştir. Çünkü millet denen toplumsal yapıyı, sadece müstakil ekonomi ve

özgür devlet değil, ortak tarih, medeniyet, din, dil, kültür ve ortak kader anlayışı gibi daha bir

çok değer bir arada yaşatırlar. Kaldı ki, hiçbir ulus-üstü örgütlenmede hiçbir devlet ne

ekonomik ve ne de politik özgürlüğünden tamamen vazgeçer. Dolayısıyla ulus-toplum

yapısının, bir süper ulus adına ortadan kalkacağını iddia etmek için yeterli veri mevcut değildir.

Meselenin AB ile ilgili kısmında da aynı cevaplar geçerlidir. Yani AB çerçevesinde varılacak

ulus-üstü ekonomik, siyasi ve toplumsal yapılanmaya, üye ulusların mevcut ekonomik, siyasi

ve toplumsal yapıları engel teşkil etmeyeceği gibi, bu alanlardaki ulus-üstü yapılanmaların

gerçekleşmesi durumda bunlar ortadan kalkacak da değildir. Aksine, ulus-devlet siyasi

örgütlenmesi bir AB üst yapılanması için kayda değer bir ‘teknik imkan’ sunmaktadır. Ulus-

devletler sayesinde karşılıklı mütekabiliyet sağlanıp, mevcut sorunları müzakere etme ve

30 Bob Jessop, “Küreselleşme ve Ulus Devlet”, (Çev. Efkan Ala-Ahmet Altıparmak), Türkiye Günlüğü (64) Kış 2001 s.67.

Page 25: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

25

anlaşma zemini kazanılmaktadır. Ulus-üstü bir örgütlenme için türdeş ve kararlı bir alt birime

sahip olmanın verdiği imkan sonuna kadar kullanılabilmektedir. Oysa bu devletlerden bir

kısmının klasik imparatorluk, bir kısmının derebeylik, bir kısmının ancak ulus-devlet olduğu bir

an için var sayılacak olursa, Avrupa çapında dengeli ve güçlü bir ekonomik, siyasi ve

toplumsal bütünleşmeye gitmenin ne kadar zor olacağı daha iyi anlaşılacaktır. Dolayısıyla

AB’ye üye devletlerin aynı zamanda ekonomik, siyasi ve toplumsal gelişimini tamamlamış

birer ulus-devlet olmalarının, AB bütünleşmesine engel olmak bir yana, onu destekleyen ve

onu hayal eden bir karakteri olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu durum Avrupa çerçevesinde

özetlenecek olursa türdeş tikelin Avrupacı karakteri diye ifade edilebilir.

AB bütünleşmesinin hayata geçirilmesi, ulus-üstü bir ekonomik ve siyasi yapılanmaya

ulaşılması, üye ulus-devletlerin sonunu getirir mi? Yukarıda da ifade edildiği gibi, bu yaklaşım

AB’ye üye ulus-devletleri sadece ekonomik ve siyasi yapılanmaya indirgeyen, ulus-devlet

yapısını meydana getiren farklı din (mezhep), dil, tarih, medeniyet, kan bağı gibi çok temel

diğer unsurları gözden kaçıran eksik bir kavrayıştır. Kaldı ki, ulus-üstü ekonomik ve siyasi yapı,

ulusal ekonomi ve ulusal politik yapı olmaksızın yaşayabilecek gerekli tarihi ve toplumsal

köken ve dayanaklardan yoksundur. Bir yaklaşıma göre, AB bünyesindeki siyasi ve ekonomik

kısmi egemenlik transferini, küreselleşen dünyanın doğurduğu çetin rekabet şartlarını

aşabilmek için güç birliğine gitmek şeklinde anlamak gerekir.31 Ulus-devleti ortadan kaldırma

niyeti de, gereği de söz konusu değildir. Bu nedenle AB’yi oluşturan ulus-devletlerin zamanla

ortadan kalkacağını iddia eden görüşler, bilimsel olmaktan çok spekülatif bir görünüm

vermektedirler. Burada diğer bir soru AB bünyesinde ekonomik ve siyasi bütünleşmenin yanı

sıra AB’ye üye ülkeler arasında daha uzun vadede meydana getirilebilecek ve kültürel

entegrasyonu da içeren toplumsal bütünleşmenin AB’ye üye ulusal kültürleri nasıl

etkileyeceğidir? Ulus-devletlerin ortadan kalkacağını iddia eden yaklaşımlarda olduğu gibi

ulusal düzeyli kültürün tasfiyesinden de söz edilebilir mi? Toplumsal bütünleşme, yukarıdaki

tanımında da verildiği üzere, bütünü meydana getiren birimlerin tasfiyesini değil, birimler

arasındaki toplumsal mesafenin işleyen bütünün çalışmasını sekteye uğratmamasını

öngörmektedir. AB toplumsal bütünleşmesi çerçevesinde aşılmaya çalışılan, kültürel

farklılıklar değil, kültürel-toplumsal karşıtlıklar, önyargılar ve düşmanlıklardır. Avrupa

Toplulukları Komisyonu da bu durumu çeşitli beyanlarında özellikle vurgulamaktadır.32

Dolayısıyla, ilk olarak AB’nin siyasi ve ekonomik entegrasyonunun, üye ulus-devletleri ortadan

31 Noelle Burgi ve Philip S. Golup, “Küreselleşme Gerçekten Ulus-Devletleri Lüzumsuz Hale Getirdi mi?” (Çev. Abdulkadir Atalık), Türkiye Günlüğü, (64) Kış 2001 s.47. 32 David Morley, ve Kevin Robins, a.g.e, s.112.

Page 26: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

26

kaldırmayacağı belirtilmelidir.33 İkinci olarak, AB’ye üye toplumlar arasında kaynaşma

meydana getirmek ve bir araya gelebilme kültürünü üretmek suretiyle, birliğin işleyen siyasi,

ekonomik ve kültürel bütünlüğüne uygun toplumsal ortam hazırlama şeklinde algılanması

gereken Avrupa Birliği Toplumsal Bütünleşmesi de üye ulus-devletlerin toplumsal farklılığını

ortadan kaldırıp, özgün kültürlerini tasfiye edecek değildir.

SONUÇ ‘Avrupa Birliği Kültürel Entegrasyonu’ ifadesinin, toplumbilim nezdinde çok anlamlı olmayıp,

medyatik bir ifade olduğu anlaşılmıştır. Doğru terimleri kullanmanın, doğru tanım ve teşhislere

imkan tanıyacağı açıktır. Aynı şekilde bunun tersi de doğrudur. Bu nedenle önce ‘kültürel

entegrasyon’ ifadesinin toplumbilimde ‘toplumsal bütünleşme’ şeklinde terimleştirildiği ortaya

konmuştur. Böylece sürecin de, ‘Avrupa Birliği Toplumsal Bütünleşmesi’ (ABTB) şeklinde

ifade edilmesinin toplumbilime uygun, doğru bir ifade olduğu anlaşılmıştır. ABTB’den

anlaşılması gereken ise, kültürlerin farklılıklarının giderilmesi ya da hakim bir kültür altında

eritilmesi değildir. Aksine ABTB’den maksat AB’yi meydana getiren ulus-devletlerin toplumları

arasında karşıtlıkları aşıp; bunun yerine hoşgörü, diyalog, uzlaşma, dayanışma ve işbirliği

kültürü tesis etmek suretiyle, AB’nin siyasi, askeri, ekonomik ve sosyo-kültürel işlerliğine

toplumsal bir katkı sağlamak ve kültürel bir taban oluşturmaktır. Bu uzlaşma kültürünün

geliştirilmesi, ardından üye devletlerin kültürleri arasında yakın temasları artırıp kültür

değişmelerinin yoğunlaşmasını getirecektir. Kültür değişmelerinin ivme kazanması ile ortaya

çıkan yeni kültürel ürünler, her bir toplumun AB potasında ürettiği kültürel anlayış, uygulama,

eser ve motifler olarak aynı zamanda AB toplumsal bütünleşmesinin kültürel ürünleri olarak

görülebilecektir. Bir bakıma toplumsal bütünleşme sonucunda AB’ye üye toplumlar kültürler

arası kültürü üreteceklerdir. Bu kültür de AB toplumsal bütünleşmesinin bir ürünü olarak AB

ortak kültürü şeklinde algılanabilecektir.

AB’nin din, tarih, medeniyet, coğrafya ve bir Avrupa ülküsü gibi sabit ortak değerlere sahip

olması, onun bu toplumsal bütünleşmeyi sağlayıp, kültürler arası kültürü üretebilmesine

uygun ortam sunar. Bunların yanında AB’nin bir de demokrasi, insan hakları ve diyalog

benzeri çağdaş insani değerlerin üretimine büyük katkı sağlayıp, bugün bunların öncülüğünü

yapıyor, AB için ayrı bir kültürel kazanıma işaret eder. Toplumsal bütünleşmenin yeni kültür

33 Farklı görüş için bak. Ramazan Gözen, “Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ‘Entegrasyon Sürecinin’ Açmazları ve Açılımları”, http://www.liberal-dt.org.tr/dergiler/ldsayi17/1704.htm 15.01.2004

Page 27: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

27

ürünlerinin ve ileri çağdaş değerlerin kazanımlarının AB çerçevesinde bir araya getirilmesi,

ortaya aklı kültürel kökenlerinde, gözü ve gönlü ileri çağdaş değerlerde olan bir ‘İleri İnsani

Toplum’ (İİT) ve ‘İleri İnsani Kültür’ (İİK) diye ifade edilebilecek, yepyeni bir toplumsal ve

kültürel sıçramayı beraberinde üretmesi de mümkündür.

Tabiatıyla tarihte bu sıçramayı hazırlayan toplumsal hayatın farklı alanlarında gerçekleşmiş

erken ilerlemeler mevcuttur. Bunlar, dinamikleri bütün dünya toplumlarına dayanan ama bir

çok sebepten dolayı en belirgin şekliyle Avrupa’da gün yüzüne çıkan ilerlemelerdir. Her biri bir

diğeriyle ilgili bu süreçleri dört başlık altında şöyle sıralayabiliriz: Yönetime katılım anlayışında

bir gelişmeye işaretle, 1214 Magna Karta ile başlayan ve 1789 Fransız İhtilaline dek uzanan

monarşi yönetiminden meşruti bir yönetime geçiş süreci (Demokrasi ve Cumhuriyet); 16.

yüzyıl Reform Hareketleriyle başlayan ve yine Fransız İhtilaline uzanan, skolastik bir dini

anlayışın tasallutundan kurtuluş süreci (mutedil din anlayışı ve Laiklik); 11. yy’da İtalya’nın

kuzey kentlerinde özelliklede Venedik’te başlayıp, ticareti kentlerde örgütleyen ve bu kentlerin

yönetiminde ilk kez milli dilleri kullanarak genişleyen ve dolayısıyla bir koldan Fransız

İhtilaline ve diğer koldan da 19. yy’da önce İngiltere sonra bütün Avrupa’daki Sanayi

İnkılabına uzanan tarım toplumundan kopuş süreci (ulus toplum, ulus-devlet ve modernite) ve

sonuncusu da 15. yy’da Rönesans’la başlayıp aynı şekilde Fransız İhtilaline uzayan medeni,

insani, çağdaş değerler (Hümanizm ve İnsan Hakları) sürecidir.

İşte bütün bu süreçler toplumsal hayatın hemen her sahasını kapsayan devrim niteliğindeki

değişimleri, toplumsal ilerlemeleri temsil ederler. Toplum hayatı bir bütün olduğu için daha

ileri bir sıçrama da tabiatıyla bunlar üzerine inşa olacaktır. Bu ileri aşama da yukarıda

bahsettiğimiz İleri İnsani Toplum (İİT) yapısı ve İleri İnsani Kültür (İİK) anlayışıdır. Bunlar da

önceki ilerlemeler gibi, aktif veya pasif, bütün dünya toplumlarının katkısıyla

gerçekleşebilecektir. Bununla beraber muhakkak ki, bir anda ve dünyanın her yerinde ortaya

çıkmayıp tedricen ve dünyanın belli özellikleri bir araya getirmiş belli bir bölgesinde meydana

gelecektir. Dünya üzerinde toplumsal gelişim süreci bütün önceki ilerlemelerin ardından

devam etmektedir. Toplumsal ilerlemenin yaşanacağı yer ise, daha çoklu bir kültürel katılım

ve daha geniş bir sahayı kapsamak üzere muhtemelen yine Avrasya olacaktır. Sıçrama

niteliğindeki bu toplumsal ilerlemeyi AB’nin meydana getirebilmesi, her ikisi de kaynağını

tarihte bulan ‘öteki’ algılamasını ve katı kimlik anlayışını aşarak her bakımından geniş bir

katılıma yer vermesine, farklı kültürleri kendi içinde içselleştirebilmesine bağlı olacaktır.

Page 28: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

28

AB bütünleşmesi sürecinde Türkiye’nin durumu bütünleşmeyi destekleyen sabit ve değişken

faktörlerin kantitatif bir değerlendirmeye tabi tutulması halinde ümitsiz görülmesi mümkündür.

Çünkü Türkiye’nin AB ile toplumsal bütünleşmesini olumsuzlayan değerler madde madde

sıralandığında bunların AB toplumsal bütünleşmesini destekleyen sabit ve değişken

faktörlerin çoğunluğunu teşkil ettiği görülecektir. Türkiye’nin durumunu en fazla olumsuzlayan

bu değerleri bir kez daha din, tarih, coğrafya ve medeniyet şeklinde sıralayabiliriz. Ulus-

toplumun kimlik referansları açısından bakıldığında kabul edilmelidir ki, Avrupa bütünleşmesi

sürecinde Türkiye ve Türk Kültürünün yeri oldukça zayıftır. Ne var ki çağdaş dünyanın

toplumsal gelişmişlik düzeyi itibariyle bugün toplumların hayatına yön veren değerler

değişmiş olup din, dil, tarih, coğrafya ve medeniyet gibi değerlerin belirleyiciliği daha arka

plana gerilemiştir. Bu değerlerin özellikle ulus-üstü yapılanmaları şekillendiren önder değerler

olma trendi düşüşe geçmiştir. Bugünün dünyasında toplumsal yapılanmalara bu değerlerin

esas tutulduğu bir perspektiften bakmak toplumsal gelişmenin gerisinde kalmak demektir.

Zira toplumsal yapılanmalarda ihtiyaç duyulan bu değerlerin yerini başka çağdaş değerler

doldurmuştur. Geçmişte bir toplumsal yapılanma için vazgeçilmez olan söz konusu değerler

bugün ikinci planda düşünülebilmektedir. Devletlerin laikleşmesi süreci vesilesiyle din faktörü;

geçmişteki iyi kötü tecrübeleri hakimiyet mücadelesi için değil, asgari ortak güzel geleceği

inşa etmek için kullanma zaruretinin belirmesi nedeniyle tarih bilinci faktörü ve küreselleşme

bilinç ve olgusu sayesinde de coğrafya ve medeniyet sınırlaması toplumların özelliklede ulus-

üstü toplumsal yapılanmaların kaderini belirlemede ikinci dereceden önemli faktörler

konumuna gerilemiştir. Dolayısıyla AB bütünleşmesini destekleyen sabit ve değişken

faktörlerden özellikle din (Hıristiyanlık), tarih (Avrupa Tarihi), coğrafya (Avrupa Kıtası) ve

Medeniyet (Avrupa Medeniyeti) maddeleri değerlerin bütünü içerisinde çoğunluğu teşkil

etmekte iken; çağdaş dünyada çağdaş bir yapılanma olan AB’nin şekillenmesini sürükleyen

temel değerler olma noktasında ikinci plana düşmektedirler. Tabir yerindeyse bu değerler AB

toplumsal bütünleşmesi için yükte ağır pahada hafif değerleri temsil etmektedirler. Bu nedenle

Türkiye’nin AB ile toplumsal bütünleşmesinde temel referans ve dolayısıyla aşılması imkansız

birer engel olarak görülmemelidirler.

Diğer taraftan AB toplumsal bütünleşmesini destekleyen sabit ve değişken faktörlerin kalitatif

bir değerlendirmeye tabi tutulması halinde Türkiye’nin AB ile toplumsal bütünleşmesinin

önünün gayet açık olduğu anlaşılacaktır. Çünkü böyle bir değerlendirmede görülecektir ki,

Türkiye’nin AB ile toplumsal bütünleşmesini olumlu etkileyebilecek değerler bir maddede

toplanmış olmakla beraber, çağdaş dünyada özellikle ulus-üstü yapılanmaları şekillendiren

Page 29: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

29

önder değerleri temsil ederler. Söz konusu değerler günümüz dünyasında tarihte hiç olmadığı

kadar toplumsal yapılanmaları şekillendirmede öncelikli değerler olma konumuna

yükselmişlerdir. Bu değerler makale içinde değişken faktörler adı altında ve bir maddede

toplanan demokrasi, insan hakları, hoşgörü, diyalog, uzlaşma ve dayanışma gibi temelde

insanı ve insanın yüceltilmesini esas alan değerlerdir. Dolayısıyla çağdaş dünyada ulus-üstü

bir yapılanma olarak AB toplumsal bütünleşmesinin tabir yerinde ise yükte hafif pahada ağır

değerleri de bunlardır. Bu değerler bakımından ise Türkiye AB toplumsal bütünleşmesi

sürecine büyük katkılarda bulunabilecek sağlam bir tarihi-toplumsal tecrübeye sahiptir. Bu

nedenle Türkiye-AB toplumsal bütünleşmesinde temel referans olarak da bu değerler

görülmelidir.

Yukarıda da ifade edildiği gibi, çağdaş dünyada toplumların hayatında özellikle de ulus-üstü

toplumsal yapılanmaların şekillenmesinde belirleyici rol oynayan anlayış geçmişe şekil vermiş

bulunan din, dil, tarih, coğrafya ve medeniyeti esas alan katı bir kimlik düşüncesi değildir. Bu

değerleri de birer tecrübe ve asgari kimlik kaynağı olarak içinde barındıran ama temelde

tarihte hiç olmadığı kadar insanı ve insanın yüceltilmesini esas alan; hoşgörü, diyalog,

uzlaşma ve dayanışmayı yöntem olarak benimseyen İleri İnsani Toplum ve İleri İnsani Kültür

düşüncesidir. Bu itibarla İleri İnsani Toplum ve Kültür düşüncesine çağdaş bir yapılanma olan

AB’nin toplumsal bütünleşmesini destekleyen en önemli faktör gözüyle bakmak mümkündür.

Bu durumda Türkiye’nin ve Türk kültürünün önemi bir anda öne çıkacaktır. Gerçekten de AB

toplumsal bütünleşmesi sürecine bu perspektiften bakılınca, Türkiye’nin yeni bir kültürel ve

toplumsal sıçramayı inşa etme noktasında sürece yüksek katkılarda bulunabilecek bir tarihi-

toplumsal deneyim ve dinamizme sahip olduğu anlaşılacaktır. Türkiye’nin AB sürecinde rol

alması, tarihin İİT ve İİK noktasında yaşanacak bir sıçrama daha kaydetmesini

sağlayabilecektir. Bu katkının gerçekleşebilmesi, Avrupa cephesinde tarihsel yaklaşımın

değil, gelecek perspektifinin ağırlık kazanmasıyla yakından ilgilidir. Türkiye cephesinde ise,

mevcut potansiyelin siyasi ve ekonomik istikrarsızlıkların bunaltıcı etkisinden kurtarılarak,

geleceğe açık bir perspektifle yeniden üretilmesine bağlıdır. İnsanlık tarihi toplumları bir arada

tutan duyguların en belirgin olanlarından kabile ve kavim asabiyetini (kan bağı), din

kardeşliğini (ümmet bilinci) ve en son ise unsurları yukarıda anlatılan ulus-toplumu (millet

şuuru) tecrübe etmiştir. Çağdaş toplumsal hayatın gelişen dinamiği gereği, içinde bu birlik

felsefelerini de barındıran ama bunlardan daha ileri bir birlik düşüncesini üretmek yine

toplumların elindedir. Toplumları bir arada tutabilecek daha ileri bir açılım şimdilik İleri İnsani

Toplum ve İleri İnsani Kültür şeklinde ifade edilmiştir. Dünyanın yaşayan en önemli iki

Page 30: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

30

medeniyetinin temsilcisi konumundaki Türkler ve AB bu ileri açılımı üretmeye en yakın kültür

çevreleridir. Her iki kültür çevresi için de bu açılımı yapabilmenin nirengi noktası geleceği

hatıraların ve belirlenmişliklerin mi, yoksa insanın yüceltilmesini esas alan gelecek

idealizminin mi tayin edeceği hususudur: Geçmişe mi takılıp kalınacak yoksa Geleceğe mi

yelken açılacak?

REFERANSLAR

ABU-LUGHOD., J. “Küreselleşme Üzerine Tartışmalarda Gevezeliğin Ötesine Geçmek”,

Anthony D. King (Ed.) Kültür, Küreselleşme ve Dünya-Sistemi (Çev. Gülcan Seçkin-

Ümit Husrev Yolsal), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara 1998

AÇIKGÖZ., Ö. “Din Değiştiren Türkler Kimliklerini de Yitirirlerken İslam’a Girenler Nasıl

Türk Olarak Kalabildiler?” Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi Sayı: 126

AÇIKGÖZ., Ö. “Türk Müslümanlığının Kuramsal Çerçevesi ve Tarihi Sosyolojik Olabilirliği”

Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı:237

ASLAN., A. “Küreselleşme ve Din”, Köprü, Kış 2002

Avrupa Komisyonu Sitesi www.deltur.cec.eu.int/abkurumlar.rtf

www.deltur.cec.eu.int/kitap/kbütünleşme.rtf

www.deltur.cec.eu.int/kitap/sospol.html 01.03.2004

BULAÇ., A. Avrupa Birliği ve Türkiye, Eylül Yayınları, İstanbul 2001

BURGI., N.-GOLUP., S.P. “Küreselleşme Gerçekten Ulus-Devletleri Lüzumsuz Hale

Getirdi mi?” (Çev. Abdulkadir Atalık), Türkiye Günlüğü, (64) Kış 2001

DAĞI., İ. “Avrupa Birliği’ne Doğru: Devletin ‘Batı’sı, Devletin ‘Beka’sı”, Türkiye Günlüğü,

(64) Kış 2001 DÖNMEZER., S. Toplumbilim, Beta Yayınları, İstanbul ts. 1994

ERKAL., M. E. Etnik Tuzak, Turan Kültür Vakfı Yayınları, İstanbul 1993

ERKAL., M. E. Sosyoloji (Toplumbilim) Der Yayınevi, İstanbul 1999

Page 31: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

31

GÖZEN., R. “Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ‘Entegrasyon Sürecinin’ Açmazları ve Açılımları”,

http://www.liberal-dt.org.tr/dergiler/ldsayi17/1704.htm 15.01.2004

GÜNAY., Ü. ve GÜNGÖR., H. Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dini Tarihi, Ocak

Yayınları, Ankara 1997

GÜNEY., Ç. “Avrupa Kültürü ile AB İdealinin İmkansız Birlikteliği”,

www.avsam.org/turkce/analizler/23_analiz.htm (Erişim: 01.04.2004)

JESSOP., B. “Küreselleşme ve Ulus Devlet”, (Çev. Efkan Ala-Ahmet Altıparmak), Türkiye Günlüğü (64) Kış 2001

İŞYAR., Ö. G. “Avrupa Örgütlenme ve Bütünleşme Arayışları Örneğinde Uluslar arası

Entegrasyon Modelleri” http://iktisat.uludag.edu.tr/dergi/2/goksel/goksel1.html 18 Şubat

2004

KOLUMAN., A. “Geniş Bir Üst Kimlik Olarak Avrupa Bütünleşmesi ve Türk Kimliği”, 21. Yüzyılda Türk Dünyası Jeopolitiği, Cilt:III, ASAM Yayınları, Ankara 2003

NEZİHOĞLU., H. “Avrupa’nın Bütünleşme Süreci Işığında “Avrupa Kimliği”ne Bir Bakış”,

Yeni Türkiye, Avrupa Birliği Özel Sayısı (36)

ORTAYLI., İ. “Avrupalılar İçlerinde Müslüman Bir Kültür İstemiyorlar; Peki Biz Niye

Protestan Bir Kültürü İsteyelim?”, Türkiye Günlüğü, (49) Ocak-Şubat 1998

ÖZEL., M. “Milletin Yurdu Tarihtir”, Anlayış, Ağustos 2003, (3)

ÖZDAĞ., Ü. Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, ASAM Yayınları, Ankara 2003

ÖZDEMİR., H. “Avrupa’da Bütünleşme Süreci ve Türkiye”

http://web.ttnet.tr/ozdemir/AB.htm 18.02.04

ROUX., J.-P. Türklerin ve Moğolların Eski Dini, (Çev. Aykut Kazancıgil), İşaret Yayınları,

İstanbul 1994

SUGUR., N. “Küreselleşme Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme”, Birikim, Mayıs 1995 Sayı:73

TURHAN., M. İ. “Bizim Avrupa”, Anlayış, Ağustos 2003, (3)

TÜRKKAHRAMAN., M. ve ÇEVİK., D. Ş. “Normatif ve Fonksiyonel Bütünleşme

Bağlamında Avrupa Birliği ve Türkiye”, Yeni Türkiye, Avrupa Birliği Özel Sayısı, S.36

Page 32: AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ... - musayavuzalptekin.commusayavuzalptekin.com/wp-content/uploads/2018/03/ab_kulturel... · Avrupa Birliği (AB), 18 Nisan 1951’de Federal Almanya, Fransa,

32