bediüzzaman ve demokrasi

16
Bediüzzaman Said Nursî’yi vefat›n›n 48. y›l›nda rahmetle an›yoruz 23 MART 2008 • PAZAR ÜCRETS‹Z ‹LAVED‹R Meflrutiyetin 100. y›l›nda Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle Haz›rlayan: Umut YAVUZ BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹ c Fred A. Reed Thomas Michel Elmira Akhmetova Robert Miranda Oliver Leaman

Upload: euro-nur

Post on 18-Mar-2016

268 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

Yeni Asya´nin 23 Mart eki

TRANSCRIPT

Bediüzzaman Said Nursî’yi vefat›n›n 48. y›l›nda rahmetle an›yoruz23 MART 2008 • PAZAR ÜCRETS‹Z ‹LAVED‹R

Meflrutiyetin 100. y›l›nda

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle

Haz›rlayan: Umut YAVUZ

BED‹ÜZZAMANve DEMOKRAS‹

c

Fred A. Reed Thomas Michel Elmira Akhmetova Robert Miranda Oliver Leaman

3 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

TakdimDemokrasi ve hürriyet mücadelemizde önemli dönüm noktalarından

biri olan II. Meşrutiyet'in ilânının üzerinden tam bir asır geçti.Yüz sene önce bugünlerde, padişahlıkta ifadesini bulan "tek adam" sis-

teminin yerine, kararların meşveret ve şûrâlarla müzakere edilerek alın-dığı Meclis sistemine geçişin sancıları yaşanıyordu.

Ve evvelce denenip, bilâhare padişah iradesiyle son verilen meşrutiye-te bir defa daha geçilmesinin ardında, bu arayıştan kaynaklanan talep-lerin güçlenmesi yatıyordu.

Bu talep ve tazyiklerin neticesinde II. Meşrutiyet ilân edildi ve Meclistekrar faaliyete geçti.

Ama kısa bir süre sonra 31 Mart vak’asını bahane ederek yapılan ihti-lâl, şahıs istibdadını güya ortadan kaldırırken, yerine komite istibdadı-nı getirdi. Ve altı asırlık koca Osmanlı çınarı, bu komitenin vahim hata-ları sonucu tarihe karıştı.

Osmanlıdan sonra, alabildiğine küçülen bir coğrafyada kurulan Türki-ye Cumhuriyetinde de, önceki dönemin sancıları devam etti. Cumhuri-yet adı altında bir tek parti rejimi kurularak, şahıs ve komite istibdadı,daha da şiddetli bir şekilde sürdürüldü. Tâ 1950'ye kadar...

1950 sonrasında ise, demokratikleşme süreci açık veya örtülü müdaha-lelerle dört defa kesintiye uğradı.

II. Meşrutiyetin ilânından günümüze kadar geçen bir asır, bu sancılısürecin iniş çıkışlarıyla şekillendi.

Bediüzzaman Said Nursî, bütün bu devirleri yaşayan, her bir devrinicabına göre tavır alan, meşrutiyete "şeriat namına" sahip çıkan, aynı sa-hibiyeti cumhuriyet ve demokrasi kavramlarında da devam ettiren birİslâm âlimi ve mütefekkiri olarak, bu konulardaki orijinal görüşleriylede dünya fikir çevrelerinin dikkatini çeken bir isim.

II. Meşrutiyetin 100. yılına tekabül eden 48. vefat yıldönümü vesilesiy-le takdim ettiğimiz bu çalışma, bunun en son örneklerinden biri.

c

cGülbahar Cad, Günay Sokak, No: 4, Güneflli / ‹stanbul

Tel:0212- 655 88 59 (7 hat), Fax: 0212-651 92 09internet: www.yeniasya.com.tr e-mail: [email protected]

Bask›: Yeni Asya Gazetecilik, Matbaac›l›k ve Yay›nc›l›k Sanayi ve Ticaret A.fi.‹stanbul, Mart 2008 Copyright © Her hakk› mahfuzdur.

[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 23 Mart 2008 • 4

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Bediüzzaman Said Nursî, yüzyılımı-zın yetiştirdiği önde gelen İslâmmütefekkirlerinden biridir. 1876’daBitlis’in Hizan kazâsına bağlı İsparit

nâhiyesinin Nurs köyünde dünyaya gelmiş,23 Mart 1960’da Şanlıurfa’da Hakkın rahme-tine kavuşmuştur.

Keskin zekâsı, hârikulâde hâfızası ve üstünkàbiliyetleriyle çok küçük yaşlardan îtibârendikkatleri üzerinde toplayan Said Nursî,normal şartlar altında yıllar süren klasikmedrese eğitimini üç ay gibi kısa bir zaman-da tamamlamıştır. Gençlik yıllarını alabildi-ğine hareketli bir tahsil hayatı ile değerlen-dirmiş; ilimdeki üstünlüğünü, devrinin ule-mâsıyla çeşitli zeminlerde yaptığı münâzara-larda fiilen ispatlamıştır. Bu meziyetleriyleilim çevresine kendisini kabul ettirerek, “Be-diüzzaman,” yani, “çağın eşsiz güzelliği” lâ-kabı ile anılmaya başlamıştır.

Said Nursî medrese eğitimiyle dînî ilimler-de kazandığı ihtisası, çeşitli fenlerde yaptığıtetkiklerle tamamlamış; bu arada devriningazetelerini takip ederek ülkedeki ve dün-yadaki gelişmelerle ilgilenmiştir. Diğer ta-raftan, doğup büyüdüğü şark topraklarınınsıkıntı ve problemlerini bizzat yaşayarak gö-ren Said Nursî, en zarûri ihtiyacın eğitim ol-duğu kanaatine varmış; bunun için de şark-ta din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağıbir üniversite kurulmasını temin için yardımistemek maksadıyla 1907’de İstanbul’a gel-miştir. İstanbul’da da ilim dünyasına kendi-sini kısa sürede kabul ettiren Bediüzzaman,çeşitli gazetelerde yazdığı makalelerle, ogünlerde Osmanlıyı ve İstanbul’u çalkala-yan hürriyet ve meşrûtiyet tartışmalarınakatılmış; meşrûtiyete İslâm nâmına sahipçıkmıştır. 1909’da patlak veren 31 Mart Ola-yında yatıştırıcı bir rol oynamış; buna rağ-men, haksız ithamlarla Sıkıyönetim Mahke-mesine çıkarılmış, ancak beraat etmiştir. Bu

hâdiseden sonra İstanbul’dan ayrılarak şar-ka dönmüştür.

Birinci Dünya Savaşının patlak verdiğigünlerde Van’da bulunan Bediüzzaman, ta-lebeleriyle birlikte gönüllü milis alayları teş-kil ederek cepheye koşmuştur. Vatan müdâ-faasında çok büyük hizmeti geçmiş; savaştabirçok talebesi şehit olmuş; kendisi de Bitlismüdâfaası sırasında yaralanarak esir düş-müştür. Yaklaşık üç yıl Rusya’da esâret haya-tı yaşadıktan sonra Varşova, Viyana ve Sofyayoluyla İstanbul’a dönmüştür.

İstanbul’da devlet ricâlinin ve ilim çevrele-rinin büyük teveccühüyle karşılanmış; Dâ-rü’l-Hikmeti’l-İslâmiye âzâlığına tâyin edil-miştir. Bu devrede, resmî vazifesinden aldığımaaşla kendi kitaplarını bastıran ve bunlarıparasız dağıtan Bediüzzaman, İstanbul’unişgàli sırasında neşrettiği Hutuvât-ı Sitte adlıbroşürle büyük hizmet etmiş ve işgal kuv-vetlerinin plânlarını bozmuştur. Kezâ, işgal-cilerin baskısı altında verilen ve Anadolu’da-ki kuvâ-yı milliye hareketini “isyan” olarakvasıflandıran şeyhülislâm fetvâsına karşı,mukàbil bir fetvâ vererek millî kurtuluş ha-reketinin meşrûiyetini îlân etmiştir. Bu hiz-metleri Anadolu’da kurulan Millet Meclisi-nin takdirini kazanmış ve Bediüzzaman biz-zat Mustafa Kemal tarafından ısrarla Anka-ra’ya dâvet edilmiştir.

Bu mükerrer dâvetler neticesinde 1922 son-larında Ankara’ya gelmiş ve Mecliste resmîbir “hoşâmedî” merâsimiyle karşılanmıştır.Ankara’da kaldığı günlerde, yeni kurulandevlete hâkim olan kadronun dîne bakış tar-zının menfî olduğunu görünce, on maddelikbir beyannâme hazırlayarak Meclis âzâlarınadağıtmıştır. Bu beyannâmede yeni inkılâbınmîmarlarını İslâm şeâirine sahip çıkmaya ça-ğırmış; akabinde Mustafa Kemal’le birkaçgörüşmesi olmuştur. Kendisine şark umûmivâizliği, milletvekilliği ve Diyânet âzâlığı

Bediüzzaman Said Nursî kimdir?

5 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

teklif edilmiş; ancak Bediüzzamanbu teklifleri kabul etmeyerek Van’adönmüştür.

O sıralarda çıkan Şeyh Said hâdise-siyle hiçbir ilgisi olmadığı, hattâ hâ-dise öncesinde kendisinden destekisteyen Şeyh Said’i bu niyetindenvazgeçirmeye çalıştığı halde, Bediüz-zaman hâdise sonrasında, Van’daikàmet ettiği uzlethânesinden alına-rak Burdur’a, oradan da Isparta’nınBarla nâhiyesine götürülmüştür. Bu-rada “mânevî cihad” hizmetini baş-latmış, birbiri peşi sıra telif ettiğieserlerde îman esaslarını terennümetmiştir. Bu eserler, îmânını tehlikedehisseden halkın büyük teveccüh verağbetine mazhar olmuş; elden eledolaşarak hızla yayılmıştır. O dev-rede elle yazılarak çoğaltılan eser-lerin toplam tirajı 600.000’i bulmuş-tur. Başlattığı hizmetin halka mal ol-ması, devrin idârecilerini rahatsız et-tiğinden 1935’te Eskişehir, 1943’teDenizli, 1947’de Afyon, 1952’de deİstanbul mahkemelerine çıkarılmış-tır. Bunlardan netice alınamamış, an-cak Bediüzzaman yine rahat bırakıl-mamış; Kastamonu’da, Emirdağ’da,Isparta’da sıkı tarassud ve takip al-tında yaşamaya mecbur bırakılmıştır.

Ömrünün son günlerine kadar key-fî muâmele ve eziyetlerden kur-tulamayan Bediüzzaman, buna rağ-men, îman hizmetini büyük birkararlılıkla devam ettirmiş; o zorşartlar altında telif ettiği 6000 küsursayfalık Risâle-i Nur külliyatınıtamamlamaya ve yaymaya muvaffakolmuştur. Kur’ân’ı bu asrın idrâkineuygun ve iknâ edici bir üslûpla izahve ispat eden ve vehbî olarak, il-hâmen kaleme alınan bu eserler,onun çileli hayatının en güzel mey-vesidir.

Türkiye’yi demokrasi veözgürlük ruhuyla dün-ya arenas›nda ileri ülke-

ler seviyesine tafl›yan demok-ratik aç›l›mlar› temsil edenMeflrutiyet’in 100. y›l›nda,Bediüzzaman Said Nursî’ninbu konudaki önemli çal›flma-lar›n› ve gayretlerini unutma-

mak lâz›m.Gerçek flu ki,

Said Nursîbir vizyonve bilgelikadam›yd›.H e p i m i zçok flansl›-y›z ki, Allah

böylesi birMüslüman›d ü n y a y a

göndermifl ve ona modern toplumun ilkelerinivâaz etme f›rsat› sunmufltur. T›pk› fierif Mar-din’in dedi¤i gibi, "Kur’ân’›n normlar›n› öyle biryolla ortaya koyuyordu ki; Müslümanlar›n gele-neksel davran›fl ve kiflisel iliflkiler üslubunu, ge-liflen bir endüstri ve iletiflim toplumuna dönüfl-türüyordu." (fierif Mardin, Modern Türkiye’deDin ve Sosyal De¤iflim, s.13)

Modern toplumlar serbest pazar›n fikir ve pra-tikleriyle ilerlemeye devam ederken, yaln›zca Sa-id Nursî Müslüman toplumun ekonomik gelifl-meye odakl› demokratik toplum fikri karfl›s›ndadüflece¤i s›k›nt›lar› önceden fark etmifl ve serbestpazarl› demokratik sisteme ayak uydurmak içinneler yap›lmas› gerekti¤ini düflünmeye baflla-m›flt›.

Said Nursî, bize demokrasi ve ‹slâm’›n bir ara-da bulunabilece¤ini anlatmakta ve ‹slâm›n Müs-lümanlar› özgür bir toplumda do¤acak yeni fi-kirlere adapte olma ve onlar› kavrama stratejile-riyle hayata haz›rlad›¤›n› ö¤retmektedir.

Demokrasi sisteminde Kur’ân’› bir hayat ›fl›¤›olarak gören Nursî, Müslümanlara inanç veimanlar›na sald›ran cazibelere karfl› direnmeleri-ni sa¤layacak reçeteler sunar.

Nursî’nin vurgulamak istedi¤i fluydu ki;Kur’ânî ölçülerdeki özgürlük, bütün Müslüman-lara demokrasiyi Allah’›n emir ve hükümleriniayakta tutacak flekilde yaflama imkân› sunar.

[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 23 Mart 2008 • 6

Asya’n›n ve âlem-i ‹slâm›n istikbalde terakkisi-nin birinci kap›s› meflrutiyet-i meflrua ve fleriat

dairesindeki hürriyettir. Ve talih ve taht ve baht-›‹slâm›n anahtar› da meflrutiyetteki flûrâd›r.

“”Divan-› Harb-i Örfi, s. 55

Bediüzzaman’nın ışığıdemokrasi ve özgürlüğü

getirecekRobert Miranda (Da’ud Ali Salaam)

Milwaukee, Wisconsin – Amerika Birleşik Devletleri

Robert Miranda (Da'ud AliSalaam) :Amerikan UlusalKöfle Yazarlar›birincilik ödülü,Latin Amerikanaktivistlerinden,Esperanza UnidaInc. GenelMüdürü veMilwaukeeSpanish JournalGenel Yay›nYönetmeni. E-mail: [email protected].

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

O anlad› ve bütün Müslümanlar›n anlamas›n›istedi ki; her fleyin mübah oldu¤u bir özgürlük,elbette Kur’ân’›n çizgilerine ayk›r›yd›, ancak ay-r›ca hepimiz kendi özgürlüklerimizin savunucu-suyduk ve de Müslümanlar demokrasiyi Al-lah’›n ölçüleri do¤rultusunda hayata geçirmeliy-diler.

Nursî’ye göre, demokrasinin baflar›l› olabilme-si için, modern ve özgür bir toplumda egemenlikfikrinin, istibdad›n barbarca normlar›na de¤il,mutabakat zeminine dayand›r›lmas› gerekmek-tedir. Nursî, erken dönem makalelerinde flöylesöylemektedir: "Zaman-› istibdâd›n hâkim-i mâ-nevîsi kuvvet idi; kimin k›l›nc› keskin, kalbi kasîolsa idi, yükselirdi. Fakat, zaman-› meflrûtiyetinzenbere¤i, rûhu, kuvveti, hâkimi, a¤as› hak't›r,ak›l'd›r, mârifet'tir, ka-nun'dur, efkâr-› âmme'dir;kimin akl› keskin, kalbiparlak olursa, yaln›z o yük-selecektir." (Münazarat,s.33)

Said Nursî’nin sözleri,bugün daha büyük güç vedo¤rulukla yank›lan›yor.Bu sözlerin do¤rulu¤unuve ehemmiyetini anlamakve gözlemlemek isteyenbugün Amerika BirleflikDevletleri’nin durumunabakabilir... Bush yönetimi-nin Irak ve Afganistan’dayürüttü¤ü illegal savafllarve onun küresel ve yerelpolitikalar›, hep "kanunu,hakk›, akl›, marifeti ve ef-kâr-› ammeyi" yok saymak-tad›r.

Nursî’nin sözleri Müslü-manlar›, anlama kabiliyet-lerini gelifltirmeye sevk et-mektedir, çünkü demokra-sinin prati¤e döküldü¤übir özgür toplumu olufltur-man›n yolu buradan geç-

mektedir. Ayr›ca Nursî, hükümet ve kurumlar›nzalimliklerini taklit etme meylini ve bu zulümle-re ayn› fliddetle cevap verme iste¤ini reddetmek-tedir.

Bediüzzaman’›n bu mevzuda flu sözleri çokmanidard›r: "Bu zamanda ehl-i ‹slâm’›n en mü-him tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalâlet-le kalblerin bozulmas› ve iman›n zedelenmesidir.Bunun çare-i yegânesi nurdur, nur göstermektirki, kalbler ›slah olsun, imanlar kurtulsun. E¤ersiyaset topuzuyla hareket edilse, galebe çal›nsa,o kâfirler münaf›k derecesine iner. Münaf›k, kâ-firden daha fenad›r. Demek, topuz böyle bir za-manda kalbi ›slah etmez. O vakit küfür kalbe gi-rer, saklan›r, nifaka ink›lâp eder. Hem nur, hemtopuz-ikisini, bu zamanda benim gibi bir âciz ya-

pamaz. Onun için, bütünkuvvetimle nura sar›lmayamecbur oldu¤umdan, siya-set topuzu ne flekilde olur-sa olsun bakmamak lâz›mgeliyor.

"Amma maddî cihad›nmuktezas› ise, o vazife flim-dilik bizde de¤ildir. Evet,ehline göre kâfirin veyamürtedin tecavüzat›na sedçekmek için topuz lâz›m-d›r. Fakat iki elimiz var.E¤er yüz elimiz de olsa, an-cak nura kâfi gelir. Topuzututacak elimiz yok."(Lem’alar, 16. Lem’a, sf.155)

Bediüzzaman Said Nursîbir kere daha kelimeleringücünü yans›t›yor. Bu güç,bir hayat stratejisidir. Öylebir hayat ki, demokratikbilincin ›fl›¤›nda Müs-lümanlar Kur’ân’›n koy-du¤u hüküm ve normlarlahareket edecek ve böyleceen kusursuz din olan ‹s-lâm’›n hayat tarz›n› ortayakoymufl olacaklar..

7 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

Meşrutiyeti herkesten ziyade Şeriat nâmına alkışladım.“ ”Cumhuriyet ki, adâlet ve meşveret ve kànunda

inhisâr-ı kuvvetten ibârettir.Hutbe-i fiamiye, s. 93

SSaaiidd NNuurrssîî’’nniinn ssöözzlleerrii,, bbuu--ggüünn ddaahhaa bbüüyyüükk ggüüçç vvee ddoo¤¤--rruulluukkllaa yyaannkk››llaann››yyoorr.. BBuu ssöözz--lleerriinn ddoo¤¤rruulluu¤¤uunnuu vvee eehheemm--mmiiyyeettiinnii aannllaammaakk vvee ggöözzlleemm--lleemmeekk iisstteeyyeenn bbuuggüünn AAmmeerrii--kkaa BBiirrlleeflfliikk DDeevvlleettlleerrii’’nniinn dduu--rruummuunnaa bbaakkaabbiilliirr......

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Divan-› Harb-i Örfi, s. 24

“ ”

‹‹kkiinnccii mmeeflflrruuttiiyyeettiinn iillaann››--nn››nn aarrdd››nnddaann BBeeddiiüüzzzzaa--mmaann’’››nn hhaallkkaa ddeemmookkrraassii ddüü--flflüünncceessiinniinn ‹‹ssllââmm’’llaa bbaa¤¤ddaaflfl--tt››¤¤››nn›› ssööyylleeddii¤¤iinnee flflaahhiitt oolluu--yyoorruuzz.. BBuu kkoonnuuddaa BBeeddiiüüzzzzaa--mmaann’’››nn ddeelliillii nneeyyddii??

Said Nursî’nin demokrasiile ilgili görüfllerinin kap-saml› bir özetini 1908 y›l›n›nTemmuz ay›nda Meflruti-yet’in ilan›n›n ard›ndan Se-lanik’te yapt›¤› ‘Hürriyetehitap’ adl› meflhur konufl-mas›nda bulabiliriz. O, de-mokrasinin ‹slâm’la ba¤-daflabilece¤ini söy-lemekle kalmam›fl,ayn› zamanda di-nin modern ça-¤›n gerçekle-riyle uyums a ¤ l a m a s ›için de-mokrasi-

nin bir gereklilik oldu¤unu da ifade etmifltir. De-mokrasi onun görüflüne göre, ancak befl do¤ruüzerine bina edilebilirdi. Bunlar›n beflincisi ‹slâ-mî yap›lanmadaki "fiûrâ"ya karfl›l›k gelecek birparlamento-temsilî hükümet-formülünün haya-

ta geçirilmesiydi. Nursî’nin hayat›ve söylemlerine bakt›¤›m›zda,

onun asla demokratik ilkelereba¤l›l›ktan vazgeçmedi¤inigörüyoruz. Nursî bu tutu-munu her daim aç›kça dilegetirmifl ve bunu 1950 se-çimlerinde Demokrat Par-

ti’ye verdi¤i aç›k destekle birkez daha göstermifltir.

BBiirr MMüüssllüümmaann ââlliimmiinniinnaayynn›› zzaammaannddaa ddeemmookk--

rraatt oollmmaass››nn›› ssiizz nnaa--ss››ll ddee¤¤eerrlleennddii--rriiyyoorrssuunnuuzz??

B e d i ü z z a -man’› kendiça¤dafllar›n-dan ay›ranfley, onun Os-manl›’n›n sondönemlerin-de, k›sa süren

İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrutiyet, adâletve Şeriattır. Padişah, Peygamberimizin emrine itaat

etse ve yoluna gitse halifedir. Biz de ona itaatedeceğiz. Yoksa, Peygambere tâbi olmayıp zulüm

edenler, padişah da olsalar haydutturlar.

”Divan-› Harb-i Örfi, s. 23

Onun demokrasiye enbüyük katkısı,

tavizsiz duruşuyduFred A. Reed

Fred A. Reed:Ödüllü Kanadal›araflt›rmac› yazar.Fred A. ReedTürkiye'deAnadolu Kavfla¤›kitab› iletan›n›yor.Tercümeçal›flmalar›yla2005 y›l›ndaGovernorGeneral'sÖdülünü kazananReed, uzun y›llarLa Presse, CBCRadio-Canada veLe Devoir gibiyay›n kurulufllar›için gazetecilikyapt›. Reed, belge-sel yap›mc›s› Jean-Daniel Lafond ile‹ran'a Selam, Bir‹ranl›n›nGünlü¤ü veAmerikan Kaça¤›filmlerini çekti.

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 23 Mart 2008 • 8

meflrutiyet döneminde ve Kemalist cumhuriyetdönemindeki sosyal, kültürel, siyasî ve dinî ger-çeklere karfl› olan genifl ve derin tecrübesiydi.Ayr›ca Said Nursî’nin ola¤anüstü karakterini gözönünde bulundurmal›y›z. O öylesine ba¤›ms›zbir karakter ve zihne sahipti ki, asla, ama asla ha-karete tolerans göstermezdi ve idarecilerin,kendilerinden itaat ve sayg› görmeyi bekledik-leri halka da ayn› flekilde muamele etmesi ge-rekti¤ini düflünüyordu. Bu pek tabiî ki demok-ratik ilkelerin de kökenini oluflturuyordu. FakatNursî ayn› zamanda, Allah’›n yaratt›klar›ndabir cumhuriyetçi taraf sezmiflti. Kendisinin ak-tard›¤› o meflhur vak›ada, Anadolu’nun bir kö-flesinde yaflad›¤› bir kulübede, az olan yeme¤iniçal›flkan kar›ncalarla paylafl›rken, bunu "onlar›ncumhuriyetçiliklerine birödül" olarak yapt›¤›n› vur-gulamaktayd›.

SSaaiidd NNuurrssîî’’nniinn TTüürrkkii--yyee’’nniinn ddeemmookkrraattiikk ggeelliiflflii--mmiinnee kkaattkk››ss›› nneeyyddii??

Belki de onun demokra-tik geliflime en büyük kat-k›s›, ilkeleri konusundakisebat ve metaneti ve fikirle-ri üzerinde pazarl›k yap›l-mas›na karfl› olan tavizsiztutumuydu. Bu durufluiman ve namaz›n birincilönemi oldu¤una dair tutu-muyla bafllay›p, insanlar›nça¤dafl toplum içinde nas›lyaflayacaklar›na dair ilkele-riyle devam etmiflti. Onunformülü eflsiz ve benzersiz-di: O özgürlük ve meflruti-yetin fieriat’a hizmetkâr ol-du¤unu söylüyor, ayn› za-manda meflrutî yönetiminve demokratik rejimin, fie-riat’›n günümüz ihtiyaçla-r›na göre nas›l uygulanaca-¤›n›n cevaplar› oldu¤unu

ifade ediyordu. Bu duruflun merkezinde, isterSultan döneminde olsun, ister cumhuriyet döne-minde olsun despotizmin bütün türevlerine kar-fl› bir reddiye yatmaktayd›.

BBeeddiiüüzzzzaammaann’’››nn mmeeflflrruuttiiyyeett vvee ddeemmookkrraassii kkoo--nnuussuunnddaa bbuu kkaaddaarr yyaapp››cc›› vvee oolluummlluu ddüüflflüünnmmee--ssiinnee sseebbeepp oollaann ffaarrkkll››ll››¤¤›› nneeyyddii??

Bediüzzaman, Müslüman dünyan›n ola¤anüs-tü bir zihnî keflmekefl içinde oldu¤u bir dönem-de dünyaya gelmiflti. Ayr›ca bu dönem Al-Afga-ni’nin bafl›n› çekti¤i baz› Reform Hareketleri’ninetkili oldu¤u bir periyottu. Belki de Nursî’yi bumeflhur kiflilikten (Al-Afgani’den) farkl› k›lanfley, onun reforme edilmesi için büyük çaba sar-fetti¤i ‹slâmî bir devletin, yani Osmanl›’n›n y›k›-l›fl›na flahit olmas›d›r. Nursî, Osmanl›’n›n siyasî

varl›¤›n›n devam› için "bir-li¤in" vazgeçilmez bir ilkeoldu¤una inanmaktayd› veOsmanl›’n›n kurtuluflu ay-n› zamanda idaresi alt›nda-ki Müslümanlar›n da refah›için önemliydi. Birlik, onungördü¤ü flekliyle, Allah’›nbirli¤inden model al›nma-l›yd›. ‹slâm’›n ilkeleri onuns›k s›k alt›n› çizdi¤i gibi,toplum için yeterli ve uy-gundu. Ayr›ca Nursî, ‹s-lâm’›n ölçülerinin günü-müz gerçekleriyle birlikteele al›nmas› gerekti¤ini an-lam›flt›. Birli¤e giden yol ‹s-lâm’›n "flûrâ sisteminin"ça¤dafl uygulamas› olabile-cek demokratik metotlar-dan geçmekteydi. Nur-sî’nin o dönem toplumuylailgili ortaya koydu¤u buanlay›fl, ayn› zamandagünümüz dünyas›nda dageçerlili¤ini geliflerek koru-mufltur.

9 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

"Milletin efendisi, onlara hizmet edendir" hadisininsırrıyla, Şeriat âleme gelmiş; tâ istibdadı ve zâlimane

tahakkümü mahvetsin.

Divan-› Harb-i Örfi, s. 22

“”

BBeellkkii ddee oonnuunn ddeemmookkrraattiikkggeelliiflfliimmee eenn bbüüyyüükk kkaattkk››ss››,, iill--kkeelleerrii kkoonnuussuunnddaakkii sseebbaatt vveemmeettaanneettii vvee ffiikkiirrlleerrii üüzzeerriinnddeeppaazzaarrll››kk yyaapp››llmmaass››nnaa kkaarrflfl››oollaann ttaavviizzssiizz ttuuttuummuuyydduu..

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Said Nursî’yi 1907 y›l›n›nKas›m ay›nda ‹stanbul’agetiren sebep, Do¤u Ana-

dolu’da acilen bir reform yap›l-mas› gerekti¤inin fark›nda ol-mas›yd›. Ancak, ‘halifelik ma-kam›yla’ do¤rudan karfl›laflma-s›n›n ard›ndan, Nursî anlad› ki;sadece kendi bölgesi de¤il, bü-tün imparatorluk ciddi bir teh-likenin efli¤indeydi ve ancakradikal baz› de¤iflikliklerle kur-

tar›labilirdi. O daha sonrabuna dayanarak:

"Vaktâ ki, hastaolan ‹stanbul'ugördüm, nab-z›n› tuttum,teflrih ettim.Anlad›m ki,k a l b i n d e k ihastal›kt›r, hertarafa sirayeteder. Tedavi-sine çal›flt›mbir divanelik-le taltif edil-

dim. Hem de gördüm ki, medeniyet-i hakikiyeyiteflkil eyleyen ‹slâmiyet, maddî cihetinde medeni-yet-i hâz›radan geri kalm›fl; güya ‹slâmiyet su-i ah-lâk›m›zdan dar›lm›fl, mazî taraf›na dönüp gidiyor."

Böylece, 3 Temmuz 1908’de Jön Türk devrimininbaflar›ya ulaflmas›yla, Nursî istibdattan hürriyetegiden yolda ve ‹slâm’›n gerçek ilkelerine geri dö-nüfl yap›lmas› yolunda umutlanm›flt›r. O, bütün ça-ba ve gayretini yeni hükümet için harcam›fl ve1876’da ilan edilen meflrutiyetin yeniden hayatageçirilmesi için çal›flm›flt›r, bu çabas›n› Divan-›Harb-i Örfî adl› eserinde flu ifadelerle dile getirir:"Bütün gücümle hürriyet ve meflrutiyeti fieriat’ehadim etmek için çal›flt›m".

‹syan›n üçüncü gününde Nursî, "Hürriyete Hi-tap" nam›nda o meflhur konuflmas›n› yapt› ve bukonuflma daha sonra yapaca¤› meflrutiyetin ne ol-du¤u ve nas›l kabul edilmesi gerekti¤i ile ilgili birçok konuflman›n birincisi oldu. Nursî, Selanik’tekiHürriyet Meydan›’nda ikinci defa bu konuflmay›yapt›. Buras› Sultan Abdülhamit’e darbe haz›rl›¤›yap›lan bir merkezdi ve oldukça hassas olan bu or-tamda hitabetini ‹ttihad ve Terakki Cemiyeti’nemensup ve taraftar bir çok kiflinin huzurunda ger-çeklefltirdi.

Nursî’nin bu konuflmas›, yeni fikirlere bir takdimve ‹slâm ve onun ilkelerini imparatorlu¤un yeni ça-¤›na adapte etme çabas›yd›. ‹slâm medeniyetini ye-

Meşrutiyet ve kanun-u esasî, hakikî adaletve meşveret-i şer’iyeden ibarettir; hüsn-ü

telâkki ediniz. Muhafazasına çalışınız. Ziradünyevî saadetimiz Meşrutiyettedir.

“”Divan-ı Harb-i Örfi, s. 21

Hürriyet içinde birliğe çağırdı

EEllmmiirraa AAkkhhmmeettoovvaa

Dr. ElmiraAkhmetova: RusTarihçi. Lisanse¤itiminiTataristan'datamamlayanAkhmetova birsüre Kazan DevletÜniversitesi'ndeders verdi.MalezyaUluslararas›‹slâm Üniversite-si'nde Tarih veMedeniyetBölümündeDoktoras›n› yapanAhmetova, halenbu üniversitedegörev yapmayadevam ediyor.

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 23 Mart 2008 • 10

11 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

Meşrûtiyetin sırrı, kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir.İstibdâdın esâsı, kuvvet şahısta olur, kânunu kendi

keyfine tâbî edebilir

Münazarat, s. 39

“”

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

niden infla etmede meflrutiyetin hayatî öneminivurgulayarak, flu ifadelerle insanlara seslendi:

"Hâkimiyet-i milliyenin beraat-i istihlâli olan ka-nun-u fler'î hâzin-i cennet gibi bizi duhule davetediyor. Ey mazlum ihvan-› vatan! Gidelim, dahilolal›m.!"

Nursî meflrutiyeti ve reformlar›, y›llarca istibdat vegeri kalm›fll›k alt›nda ezilen milletin saadeti için ye-ni bir talih ve dönüm noktas› olarak görmekteydi.

Bu sebeple, yeni meflrutiyete ve demokrasiye"mazlum ihvan-› vatan"a eski zaman›n bin kat› ka-dar bir terakkiyi sa¤layacak iksir gözüyle bak›yor-du. Buna ra¤men, Nursî bir fleyin alt›n› ›srarla çizi-yordu. Osmanl› milletine önderlik edecek yeni hü-kümet ve meflrutiyet, ancak ve ancak fleriat› anakaynak olarak kabul eder veondan ilham al›rsa muvaf-fak olabilirdi. Nursî bu du-rumu flöyle aç›klad›: "fieriat-› garra, kelâm-› ezelîden gel-di¤inden, ebede gidecektir."

Onun için bu bir dinamik-ti. fieriat insan›n geliflimiyledo¤rudan alâkal› olarak ge-liflen ve büyüyen bir dina-mikti. O eflitlik, adalet ve ha-kiki hürriyeti bütün gerekle-ri ve ögeleriyle ihtiva edi-yordu. ‹slâmiyetin, Asr-› Sa-adet denilen ilk dönemleribuna ola¤anüstü bir delildi.Bu sebeple Nursî, ‹slâm me-deniyetinin son dönemler-deki üzücü durumunu dörtsebebe ba¤l›yordu:

1. fieriat-› garrân›n adem-imürâât-› ahkâm›ndan,

2. Baz› müdâhinlerin key-femâyeflâ su-i tefsirinden,

3. Zâhirperest âlim-i câhi-lin veyahut câhil-i âlimin ta-assubat-› nâ-bemahallinden

4. Su-i talih cihetiyle ve su-

i intihap tarikiyle müflkilü't-tahsil olan Avrupa me-hasinini terk ederek, çocuk gibi hevâ ve hevese mu-vaf›k zünub ve mesâvî-i medeniyeti tuti gibi taklit-tendir ki, bu netice-i seyyie zuhur ediyor.."

Bu hitap, Nursî’nin aktif bir flekilde demokrasi vemeflrutiyet konusundaki fikirlerini anlatt›¤› ve halkiçinde geçirdi¤i dokuz ayl›k döneme damgas›n›vurmufltur. fiunu vurgulamakta yarar var ki; Nursîyeni meflrutiyet hükümetine eflsiz katk›lar sunmufl-tur. Meflrutiyetin imparatorluk ve bütün ‹slâm âle-mi için hayatî önemini aç›klamakla, Nursî, çokfarkl› sosyal gruplar›n meflrutiyete ve yeni hükü-mete deste¤ini sa¤lamaya çal›fl›yordu. Bu grupla-r›n aras›na kar›fl›yor, toplant›larda genifl halk kitle-lerine konuflmalar yap›yor ve bir yandan da maka-leler neflrediyordu.

Meflrutiyetin ilk günlerin-de Nursî, Do¤u illerindekiafliretlerin liderlerine sadare-tin ofisinden elli altm›fl telg-raf yollam›fl, onlar› yenimeflrutî hükümete destekvermeye davet etmifl ve on-lara flu flekilde hitap etmiflti:"Meflrutiyet ve kanun-u esa-sî iflitti¤iniz mesele ise, haki-kî adalet ve meflveret-ifler'iyeden ibarettir; hüsn-ütelâkki ediniz. Muhafazas›-na çal›fl›n›z. Zira dünyevî sa-adetimiz meflrutiyettedir. Veistibdattan herkesten ziyadebiz zarardîdeyiz."

E¤er o dönemdeki Do¤uAnadolu’da afliretlerin gü-cünü göz önünde bulundu-racak olursak, bu telgraflar›nbütün ülkeyi yeni hükümetalt›nda birlefltirmek aç›s›n-dan ne kadar önemli bir rolüoldu¤u anlafl›labilir.

Nursî, Osmanl› milletiniyeni hükümet alt›nda birlefl-tirme çabalar›na bir kez da-

OOssmmaannll›› mmiilllleettiinnee öönnddeerrlliikkeeddeecceekk yyeennii hhüükküümmeett vvee mmeeflfl--rruuttiiyyeett,, aannccaakk vvee aannccaakk flfleerriiaatt››aannaa kkaayynnaakk oollaarraakk kkaabbuull eeddeerrvvee oonnddaann iillhhaamm aall››rrssaa mmuuvvaaff--ffaakk oollaabbiilliirrddii..

Said Nursî, Risale-iNurda bir siyaset bi-limci olarak demok-

rasinin yap›s›n› inceleyenteorik bir analiz peflindede¤ildi. Onun çok bilinen’fleytandan ve siyasettenAllah’a s›¤›n›r›m’ sözü si-yasî de¤iflikliklere karfl›duydu¤u derin güvensiz-li¤in bir ifadesiydi.

Said Nursî siyasetten zi-yade toplumla ilgilendi.

Özellikle onu ilgi-lendiren insan

topluluklar›-n› yönetende¤erlerdi.Siyasî, eko-nomik vesosyal ku-rumlar›nbu de¤er-ler ile ne

Meşrutiyet hâkimiyet-i millettir. Yani efkâr-ıâmmenizin misâl-i mücessemi olan

mebusân hâkimdir; hükûmet, hâdim vehizmetkârdır.

“” Münazarat, s. 42

S. J. ThomasMichel: Amerikal›teolog. VatikanDinler Aras›Diyalog CizvitSekreteryas› EskiGenel Sekreteri.

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 23 Mart 2008 • 12

ha Sabahaddin Beye yollad›¤› mektupla devam et-mifltir. Sabahaddin Bey, Sultan Abdülhamid’in ye-¤eni ve Osmanl› Ahrar F›rkas›’n›n lideriydi. Saba-haddin Bey, yeni hükümetin merkezi güçlendirmesiyaseti güttü¤ü bir zamanda, imparatorlu¤un sa-adeti için ‘adem-i merkeziyet’ politikas›n›n çözümolaca¤›n› düflünüyordu. Nursî, Sabahaddin Beyehitaben bir mektup yay›nlad› ve bafll›¤›na "PrensSabahaddin Beyin su-i telâkki olunan güzel fikrinecevap" yazd›.

Bu mektubunda Nursî, imparatorluk için federalsistemin teorik olarak do¤ru olmas›na ra¤men,farkl› etnik ve dinî gruplar›n varl›¤› sebebiyle, flu aniçin pratikte mümkün olmad›¤›n› ifade etmekteydi.Bu mektupta "Hayat ittihattad›r" diye yazan Nursî,imparatorluk s›n›rlar› içinde yaflayan bütün grupla-r› "s›hhatli bir rekabet" ile ayn› derecede geliflimekat›lmaya ve bu u¤urda bir tek merkezî hükümetingücü alt›nda birleflmeye davet ediyordu.

Buna ek olarak, Nursî halk›n ço¤unlu¤unun mefl-rutiyet hakk›nda cahil ve bilgisiz oldu¤unun da far-k›ndayd›. Bu yüzden, bu harekete s›radan halk›nnas›l dahil edilece¤i konusunda endifleye kap›lm›flve bu sebeple karmafl›k fikirleri basit bir dille halkaanlatma yolunu tercih etmiflti. Nursî, ayn› zamandameflrutiyet fikrini ve bunun önemini "halka rehber"olacak en önemli zümre olan âlimler ve medreseö¤rencileri aras›nda da hararetle anlatm›flt›r.

Sonralar›, hürriyetin gelifliyle ortaya ç›kan ümithalinin yerini hayâl k›r›kl›¤› al›p, partiler ve görüfl-ler kutuplaflmaya bafllay›nca, Nursî yine halk›n dü-zenini ve uyumunu sa¤lamak ad›na elinden gelengayreti sarfetmeye devam etti. Hatta meflrutiyet hü-kümeti aleyhinde patlak veren o meflhur 31 MartVakas› s›ras›nda bile, Nursî etkisini ve gücünü is-yan eden askerleri sakinlefltirip komutanlar›na itaatetmelerini sa¤lamada ve k›fllalar›na dönmeleri ko-nusunda kullanmay› sürdürdü. Nursî, bu vakay›"büyük felâket" olarak nitelemifltir.

Bütün bunlar ›fl›¤›nda rahatl›kla diyebiliriz ki; Sa-id Nursî 1908 devrimini hürriyet ve meflrutiyetininflas›nda umut verici bir bafllang›ç olarak görüyor-du. Nursî, kuvvetli bir flekilde inan›yordu ki; mefl-rutiyet e¤er fleriat› kendisine ana kaynak ve ilhamolarak telâkki ederse, Osmanl› milletini ve bütün ‹s-lâm âlemini terakki ettirecekti. Nitekim Nursîbunun sa¤lanmas› için de elinden geleni bütünkuvvetiyle yapmaya çal›flm›flt›r.

13 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

Zaman-ı meşrûtiyetin zembereği, rûhu, kuvveti, hâkimi, ağası hak’tır, akıl’dır, mârifet’tir, kanun’dur,

efkâr-ı âmme’dir; kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir.

Münazarat, s. 33

“”

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

oranda ba¤dafl›p, onlar› ne derece yans›tabilece¤inidüflünmekteydi. Nursî’ye göre, bu, bütün milletlertaraf›ndan cevaplanmas› gereken sorulardand›.

Nursî'ye göre toplumsal de¤erler halk›n kabul et-ti¤i felsefî inan›fllar üzerine bina edilmekteydi. On-lar›n hayata dair felsefî anlay›fllar›ndan elde ettikle-ri de¤er birikimleri daha sonra topluma yans›r. Pe-ki insanlar bu hayat felsefesini nereden edinirler?Bu, insan akl›ndan m› kaynaklan›r, d›flar›dan gelenedinilmifl bilgilere mi dayan›r, yoksa insan deneyi-minin ötesinde midir?

Nursî farkl› felsefî anlay›fllar›, örne¤in materyalistanlay›flla manevî hayat anlay›fl›n› karfl›laflt›r›r. Bu,herhangi bir dinden öteye tekabül eden bir konu-dur. Bir yandan, örne¤in, bir Müslüman veya H›ris-tiyan oldukça derin bir dinî hayat tarz›n› takip ede-bilir ve kendisinin topluma kat›l›m›n› etkileyen, ya-hut yönlendiren ruhî de¤erleri hayat›na adapte ede-bilir. Dindar Müslüman, Kur'ân'dan ders al›r ve herfleyi ondan ö¤renirken, H›ristiyan ise, buldu¤u fley-leri ‹ncil'e uygulamaya çal›fl›r. Dindar bir insan, Al-lah’›n mesaj›n› düflünerek ve ö¤renerek, toplumsalhayatta konumunu belirleyen de¤erleri do¤ru ruhîö¤elerle düzenler.

Di¤er yandan, kendini Müslüman ve H›ristiyanolarak tan›mlayan baflka bir insan› ele alal›m. Sözkonusu insan, hayat›n› belirleyecek de¤erlerin tü-münü materyalist bir anlay›fltan edinmektedir. Bukiflinin dinine ba¤l›l›¤›na ra¤men, yaflad›¤› hayattarz› do¤al olarak kabullendi¤i materyalist anlay›fladayanacakt›r. Bu durum tam da Nursî'nin Avrupa

tarihinde elefltirdi¤i bir vak›ad›r. H›ristiyan oldu¤u-nu iddia eden bu insanlar, gerçekte tamamen dinle-riyle ba¤daflmayan bir sosyal ve siyasî sistem kur-maya yeltenmifllerdir.

Risale-i Nur'da bir çok yerde, Nursî, modern me-deniyetin ortaya koydu¤u toplumsal de¤erler ileKur’ân'›n sundu¤u sosyal vizyon aras›ndaki farkla-r› ortaya koyar.

Nursî'ye göre, Kur’ânî bak›fl aç›s›n›n sundu¤u de-¤erler, insanî, âdil ve vakur bir toplumu karakterizeeder. Bu Kur’ânî ahlâk, Hz. Muhammed'den öncekipeygamberler taraf›ndan vaz edilen ahlâktan sade-ce detaylarda farkl›l›k gösterir. Bu sebeple, bu viz-yon Müslümanlar›n, Hz. ‹sa'y› takip eden "gerçekH›ristiyanlarla" paylaflt›¤› ortak bir vizyondur.‹sa'n›n takipçisi olan H›ristiyanlar, toplumu pey-gamberin vaz etti¤i de¤erler üzerine bina etmeliydi-ler, ancak bu çaba, tâ en bafl›ndan beri tan›d›k bir fel-sefî ak›m taraf›ndan sabote edildi: Yunan ve Romafelsefesi. (Sözler, 119-120, 379-382, 664-666.)

18. ve 19. yüzy›llarda, Avrupa medeniyetine az daolsa etki eden peygamberî ö¤retiler, Ayd›nlanmadüflünürlerinin ortaya koydu¤u materyalist ve na-türalist sistem vas›tas›yla, sald›r›ya u¤rad› ve yokedildi. Bunun sebebi, Ayd›nlanma filozoflar›n›n"modern Avrupa’y›" kendi oluflturduklar› ilkelerüzerinden infla etmeyi vazife görmeleriydi.

Nursî'ye göre, modern Bat› medeniyeti, tamamenkendi emeklerinin bir meyvesiydi. Yeni medeniyetiüzerine infla ettikleri ilkeler, onlar›n peygamber ö¤-retilerini inkâr eden aklî spekülasyonlar›n›n ürü-

Demokrasiye, ilâhî ölçülerlebağdaştırarak sahip çıktı

SS.. JJ.. TThhoommaass MMiicchheell

[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 23 Mart 2008 • 14

Ne kadar iyilik var, meşrûtiyetinziyâsındandır; ne kadar fenalık var, ya eskiistibdâdın zulmetinden, yahut meşrûtiyetnâmıyla yeni bir istibdâdın zulmündendir.

“”Münazarat, s. 31

nüydü. Modern medeniyet, art›k sosyal iliflkileri ka-rakterize eden çok farkl› de¤erler ortaya koymak-tayd›. Nursî kendi döneminin Türk toplumunabakt›¤›nda, daha önce Avrupa'da yaflanan söz ko-nusu sürecin, kendi ülkesinde de uygulanmak üze-re oldu¤unu gördü. Dinin geliflmeye engel oldu¤udüflüncesiyle, Türkiye'deki bir k›s›m idareciler, dinîde¤erler yerine ça¤dafl Avrupa'dan al›nan de¤erlerive hayat tarz›n› getirmek istiyorlard›. Hatta, bu de-¤ifliklikler "demokrasi" ad› alt›nda yap›lmaya çal›fl›-l›yordu. Netice olarak, bu "demokratik" devrimlerisavunanlar, Risale-i Nur'un ve baflka ‹lâhî ö¤retile-rin yay›lmas› ve ö¤renilmesine karfl› ç›kt›lar.

Nursî, Afyon savunmas›nda, dinî de¤erlerin yeri-ne seküler modernitenin ikame edilmesi çal›flmala-r›n›n faydas›z ve beyhude oldu¤una iflaret ediyor-du: "...Dinsiz bir millet yaflamaz ve Asya din nokta-s›nda Avrupa'ya benzemez ve ‹slâmiyet, hayat-›flahsiye ve uhreviye cihetinde H›ristiyanl›¤a uymazve dinsiz bir Müslüman baflka dinsizler gibi olmaz.Ve bin seneden beri dünyay› diyanetiyle ›fl›kland›-ran ve bütün dünyan›n tehacümat›na karfl› salâbet-i diniyesini kahramanâne müdafaa eden bu vatan-daki milletin bir ihtiyac-› f›trîsi hükmüne geçen di-yanet, salâhat ve bilhassa imân hakikatlerinin ö¤-renmesi yerlerini hiçbir terakkiyat, hiçbir medeni-yet tutamaz." (14. fiua, s. 312)

Nursî, hükümet yetkililerinden kendisi ve talebe-lerine karfl› gelen ithamlara, demokratik ilkelerlekarfl› koyuyordu: "Nur flakirtlerinin uzun seneler-den beri bu vatan ve millete, bu vatandaki idareyeyapt›klar› vatanî hizmet binlerle kiflilik zab›ta kuv-vetinin hizmetinden hakikatte daha mühim iken vetakdire ve iltifata daha lây›k iken su-i tefsire u¤rat›-larak âdetâ bir ecnebî rejimi hesab›na kasten hareketeder gibi bizleri tevkif ve muhakemelere verip ifli-mizi, gücümüzü ayaklar alt›nda b›rakmak ve bîçareevlât ve iyâlimizi periflan edip a¤latmak hangi de-mokrasi kanunlar›yla, hangi yeminli ve yüminliâdil hâkimlerin vicdanî ve âdilâne kararlar›yla ka-bil-i teliftir?" (14. fiua, s. 490)

Modern de¤erleri savunanlar, amaçlar›n›n sadeceinsanlar›n ço¤unlu¤u için daha iyi bir hayat› sa¤la-mak oldu¤unu iddia ederler. Ancak, bu "iyi hayat"

konsepti dikkatlice tahlil edildi¤inde, bunun asl›n-da "aldat›c› fanteziler" oldu¤u anlafl›l›r (13. Söz,s.167). Bu konsept genellikle bedensel arzular ve ih-tiyaçlarla s›n›rl›d›r ve 'e¤er mideleri toksa, bafllar›n›sokacaklar› bir çat›lar› varsa ve sa¤l›klar› yerindey-se' "iyi bir hayat" yafl›yor olarak nitelendirilirler.Nursî'ye göre ise, bu, insan›n ihtiyaçlar› konusundaçok dar görüfllü ve basiretsiz bir yaklafl›md›r.

‹nsan›n ayn› zamanda, modern dünya taraf›ndand›fllanan manevî ihtiyaçlar› da vard›r. ‹yi bir hayat›sa¤layacak s›n›rl› bedensel ihtiyaçlara konsantre ol-mak insan› bir hayvandan farks›z konuma getirir.‹nsan o zaman iyi beslenmifl, iyi bak›lm›fl bir evcilhayvan, ama neticede sadece bir hayvan haline ge-lir... Nursî, bu konuda flöyle der: "Ey sersem nefsimve ey pürheves arkadafl›m! Âyâ, zannediyor musu-nuz ki, vazife-i hayat›n›z yaln›z terbiye-i medeniyeile güzelce muhâfaza-i nefs etmek, ay›p olmas›n, ba-t›n ve fercin hizmetine mi münhas›rd›r? Yahut, zan-nediyor musunuz ki, hayat›n›z›n makinesinde dercedilen flu nâzik letâif ve mâneviyât ve flu hassas âzâve âlât ve flu muntazam cevârih ve cihazât ve flumütecessis havâs ve hissiyât›n gaye-i yegânesi, fluhayat-› fâniyede, nefs-i rezîlenin, hevesât-› süfliye-nin tatmini için istimâline mi münhas›rd›r? Hâflâ vekellâ!" (11. Söz, s. 117.)

Temel problem, Nursî'ye göre, modern medeniye-tin, s›rf hayat›n gerçek anlam›n› ve de¤erini anlaya-mas›nlar diye insanlar›n zihnini buland›rmas›yd›.Modern toplumlar haz›r ve geçici olan lezzetlerüzerine öyle odaklanm›fllard›r ki, bu haz›r hazlar›nötesindeki sorunlarla u¤raflmay› uzak görür: "Am-mâ flu zamanda, medeniyet-i Avrupa'n›n tahakkü-müyle, felsefe-i tabiiyenin tasallutuyla, flerâit-i ha-yat-› dünyeviyenin a¤›rlaflmas›yla, efkâr ve kulûbda¤›lm›fl, himmet ve inâyet ink›sam etmifltir; zihin-ler mâneviyâta karfl› yabanîleflmifltir.” (27. Söz, s.443.)

Allah’›n insanlar için takdir etti¤i "iyi hayat›" ara-mak yerine, kad›n ve erkekler sanki bunlar kendile-rine mutluluk getirecekmifl zann›yla sa¤l›k, prestijve politik güç elde etmek için adeta bir at yar›fl›namahkûm edilmifllerdir. Modernitenin bedeli birhayli yüksektir ve bazen insan› iflas noktas›na geti-

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

rir. Modern insan, "felsefeye öyle saplanm›fl, zihnisiyasete öyle dalm›fl ve kalbi bu dünya hayat›yla öy-le sersemlemifl" bir haldedir ki, sonsuz hayatla ilgilisorular› düflünecek durumda de¤ildir. Gerçe¤e kar-fl› körleflir, ciddi kararlar alamaz ve düflünce gücü-nü pozitif yönde kullanamaz: "‹flte felsefe-i sakîme,tetkikat-› felsefe ile ve hikmet-i tabiiye ile ve mede-niyet-i sefîhenin câzibedar lehviyât›yla, sarhoflânehevesât›yla o dünyan›n hem cümûdetini ziyâdeedip gafleti kal›nlaflt›rm›fl, hem küdûretle bulanma-s›n› taz'îf edip Sânii ve âhireti unutturuyor." (25.Söz, s. 402).

Buna ra¤men, Nursî, Kur’ân'›n flu ö¤retisiyle,"dünyay› fleffaflaflt›r›r ve bulan›kl›¤›n› kald›r›r". Ma-teryalist toplumlarla, ‹lâhî de¤erlere sahip ç›kantoplum aras›ndaki farklar›n alt›n› çizer. O, moderni-tenin, dinin yap›c›l›¤›n›n tamtersine insanlar aras› iliflkile-ri mahveden befl esas›na ifla-ret eder. Ona göre, "medeni-yet çark›n› iflleten" befl temelprensip vard›r:

1. Nokta-i istinad 2. Hedef 3. Düstûr-u hayat 4. Cemâatlerin râb›tas› 5. Semerât› (gayesi, elde et-

ti¤i netîceler). Bat› medeniyetinin: 1. Nokta-i istinad›: Kuvvet-

tir. 2. Hedefi: Menfaatt›r. 3. Düstur-u hayat›: Cidal-

dir (mücâdele). 4. Cemaatlerin râb›tas›:

Unsuriyet, menfî milliyettir. 5. Semerât›: Hevesât-› nef-

siyeyi tatmin, hâcât-› befleri-yeyi tezyîd ve teshîldir (ihti-yaçlar› ço¤alt›p kolaylaflt›r-mak). "Halbuki, kuvvetinfle’ni tecâvüzdür. Menfaatin

fle’ni her arzuya kâfi gelmedi¤inden üstünde bo-¤uflmakt›r. Düstur-u cidalin fle’ni çarp›flmakt›r. Un-suriyetin fle’ni, baflkas›n› yutmakla beslenmek oldu-¤undan tecâvüzdür. ‹flte bu hikmettendir ki, befleri-yetin saadeti selb olmufltur. (Sözler s. 132-133)

Bunlar› Nursî, insanlar aras› iliflkileri mahvedenve insan›n kendisini de felâkete sürükleyen esaslarolarak görmekteydi. Bu "modern" de¤erlerin karfl›-s›na Nursî, Kur’ânî ö¤retiler öne sürer. Buna görekuvvet yerine hak, menfaat yerine fazîlet, mücade-le yerine yard›mlaflma, milliyetçilik ve ›rkç›l›k yeri-ne birlik, nefsanî hayat yerine manevî tatmin gelir.

Peki, bütün bunlar›n demokrasi mücadelesi ilealâkas› nedir? En baflta da belirtti¤im gibi, Nursî,do¤rudan demokrasi ilkeleri üzerine yazm›fl de¤il-dir. Hiç kimse, ama hiç kimse Nursî'nin hayat› bo-

yunca ne hayat›n›n ilk dö-nemlerinde, ne de cumhuri-yetin ilk y›llar›nda demokra-si kavram›na muhalefet etti-¤ini iddia edemez. Hatta de-mokrasinin temel prensiple-rini Risale-i Nur’da tart›fla-rak a盤a kavuflturmufltur.

E¤er demokrasi ‹lâhî ö¤re-tilerle ba¤dafl›r olarak görü-lürse, ancak o zaman insan-lar›n maddî ihtiyaçlar›n› dakarfl›lar bir hale gelir. Fakatne zaman ki, demokrasi ma-teryalist düsturlar üzerinebina edilir, birilerinin baflka-lar› üzerine tahakküm arac›olarak kullan›l›r, kiflilerinkendi hazlar›n› tatmin, reka-bet ve açgözlülük arac› hali-ne getirilir ve de baflkalar›üzerinde ›rkî ya da unsurîbir tahakküm vas›tas› yap›-l›rsa, bu durumda Said Nur-sî bunun karfl›s›nda duracakve ac›mas›zca elefltirecek enbirinci kiflidir.

15 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

Belki hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve tediptenbaşka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesinhukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşruasında

şâhâne serbest olsun.Münazarat, s. 57

“”

NNuurrssîî''nniinn hhaayyaatt›› bbooyyuunnccaa nneehhaayyaatt››nn››nn iillkk ddöönneemmlleerriinnddee,, nneeddee ccuummhhuurriiyyeettiinn iillkk yy››llllaarr››nnddaaddeemmookkrraassii kkaavvrraamm››nnaa mmuuhhaallee--ffeett eettttii¤¤iinnii iiddddiiaa eeddeemmeezz.. HHaattttaaddeemmookkrraassiinniinn tteemmeell pprreennssiippllee--rriinnii RRiissaallee--ii NNuurr’’ddaa ttaarrtt››flflaarraakkaaçç››¤¤aa kkaavvuuflflttuurrmmuuflflttuurr..

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

Said Nursî’nin siyasî mesele-lerde en çok merak uyand›ranözelli¤i, onun demokrasi ko-nusundaki emin ve sa¤lammücadelesidir. Onun hayat›n›nilk dönemleri, sonuna yaklafl-m›fl olan Osmanl› döneminde,imparatorlu¤un harabesi üze-

rine kurulacak yeni devletinunsurlar›n› belirleyecek

ilkeleri düflünmeklegeçti. Bu, ayn› zaman-da inan›lmaz bir dü-

flünce keflmekeflininyafland›¤› bir dönemdi.Bu dönemde impara-torluk içinde yaflayanbütün grup ve uluslar

kavga halindeydi vebirbirleriyle nü-

fuz ve ege-m e n l i kk a v g a s ›

veri-

yorlard›. Nursî bu hengamede, devletin hayattakalmas›n›n tek yolunun, bütün bu farkl› unsurlar›nsistemin içinde kendilerini oturtabilecekleri bir rolbulmalar›yd› ve bunun için de, demokrasi âcileninfla edilmeliydi. Böylece imparatorlu¤un her un-suru, kendi emel ve isteklerinin bütün içinde birderece yans›yaca¤›n› ve karfl›l›k bulaca¤›n› hissede-cekti.

Ne zaman ki, Kemalist devlet kuruldu, Nursîbütün aktif siyasî giriflimlerinden vazgeçti. Bu,genellikle Nursî’nin siyasetten umudunu kesti¤ifleklinde yorumlanm›flt›, ancak iflin asl› böyle de-¤ildi. Nursî’nin Eski Said’den Yeni Said’e geçifli-ne tekabül eden bu tavr›n› anlaman›n en iyi yo-lu, onun ‹slâmî ilkelerle bar›fl›k bir siyasî hareke-tin o dönemin bask›c› ve sert seküler atmosferin-de imkâns›zl›¤›n› görmüfl oldu¤unu anlamakt›r.Bu tür bir durumda yap›lacak en birinci vazife,Nursî’ye göre, hükümetin bütün bask›lar›na ra¤-men, toplumun kalp ve ak›llar›nda halen hayati-yet flans› olan ‹slâm’›n diriltilip yaflat›lmas›n›sa¤lamak ve bu arada da daha elveriflli flartlar›noluflmas› için teyakkuz halinde beklemek olacak-t›r. Bu ba¤lamda, onun demokrasiye olan sebat-kâr inanc›, ayn› zamanda kendini Bat›l› demok-rasilere yak›n hisseden ve gücü halk ile paylafl-maya yanaflmayan mevcut rejime de bir karfl›durufl olarak önem kazanmaktayd›.

Asya’nın bahtını, İslâmiyetin talihini açacakyalnız meşrutiyet ve hürriyettir-fakat

şeriat-ı garrânın terbiyesinde kalmak şartıyla.

“”Muhakemat, s. 39

Birliği korumanın yolunu

demokraside gördüPPrrooff.. DDrr.. OOlliivveerr LLeeaammaann

Prof. Dr. OliverLeaman:Amerikal› FelsefeProfesörü.ABD'de KentuckyÜniversitesiFelsefe Bölümüö¤retim görevlisi.‹slam, Yahudi veDo¤u felsefesikonular›ndauzman olanLeaman'›n bukonularda bir çokkitab› dabulunuyor.

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹

[Yeni Asya’n›n ilavesidir] 23 Mart 2008 • 16

Bir baflka merak uyand›r›c› hadise ise, ‹slâmiyetinhayat ve ölümle ilgili bütün temel sorulara cevap-lar verdi¤ine inanan bir Müslüman›n, kendini-de-mokratik dahi olsa-seküler bir otoriteye ba¤›ml›olarak görmesinin mümkün olup olmad›¤›yd›…Acaba insanlar dinî endiflelerle demokrasiye karfl›dururlar m›yd›? E¤er de¤ilse, samimi bir Müslü-man ço¤unlu¤un görüfllerine uymay› baflarabilirmiydi? Nursî bu sorulara so¤ukkanl›l›kla cevap ve-riyordu. Buna göre, bir insan›n dinini hakk›yla ya-flayabilmesi için devlet unsuruna ihtiyac› yoktu vebelki de bu flekilde dini yaflamak çok daha kolayhale gelecekti.

Günümüz siyasetinde demokrasinin doktrinleriile ‹slâmc›l›k s›k s›k birbirine z›t ve karfl› olarak ko-numlanagelmifllerdir. fiuras› bir gerçektir ki; 20.yüzy›l›n baz› büyük ‹slâmîdüflünce önderleri demokra-si konusunda flüphe için-deydiler. Örne¤in Hasan ElBenna, Seyyid Kutup veMevdûdî gibi oldukça etkiliolmufl üç düflünür, demok-ratik sistemi ›srarla kötüle-mifl ve onu ‘Bat›’n›n çürükmal›’ ve bir ‘fesad’ olarak ni-telendirmifllerdir.

Bir gün ‹ran’dayken,Ayetullah Humeyni dahayeni bafla geldi¤inde, tele-vizyonda bir gazeteciyeverdi¤i mülâkat› izlemifl-tim. Gazeteci Humeyni’ye"E¤er halk›n ço¤unlu¤u,dinî otoriteler taraf›ndan‹slâm’a ters addedilen birfikri destekleyecek olsa neolur?" diye soruyordu.Humeyni bu soru karfl›-s›nda kafas› kar›flm›fl gibigöründü ve flu flekildeaç›klamaya çal›flt›: "Ço-¤unlu¤un görüflünün dinîgerçekler üzerinde bir et-

kisi olamaz, uleman›n görüflleri her zaman içingeçerli olacakt›r, bu ço¤unlu¤un de¤il."

Bunun tam tersine, Said Nursî büyük bir so¤uk-kanl›l›kla, halk›n hakikatleri kavrama yetene¤inegüvenini gösteriyor ve halk›n kendisini yönetecekdevletin yap›s›n›n belirlenmesinde öncelikli rolüolmas› gerekti¤ini savunuyordu. Yukar›da ismizikredilen bütün âlimlerin aksine, Said Nursî’ninyaz›lar›, sab›r ve tevazu gibi Kur’ânî faziletlerleörülüydü. Allah’a gerçek mânâda güvenmek, Nur-sî’ye göre, insan karakterini tamamen de¤ifltirir vebu faziletleri içine al›r. Bu durum da demokrasiyesayg› ile oldukça ba¤dafl›kt›r. Kesinlikle insanlar,bazen kendi kiflisel özgür siyasî kararlar›nda yan-l›fla düflebilirler, fakat e¤er biz mütevaz› ve sab›rl›isek ve ne olursa olsun Allah’a olan güvenimiz sa¤-

lamsa, hay›rl› neticenin Al-lah’›n hay›rl› gördü¤ü vakit-te ortaya ç›kmas›na raz›olaca¤›z.

Demokrasi herkesin dev-let yönetiminin yap›s› ile il-gili karar mekanizmas›ndayer almas›n› garanti eder vebu bütün herkesin yarar›na-d›r. Din genel anlamda bi-reysel özellikleri gelifltirme-yi öngörür ve genellikle kifli-ye özeldir.

Belki, bir gün insanlar dinîdüflüncelerinde öyle ileri birseviyeye gelirler ki, devletinyap›s› kendili¤inden ‹slâmîbir kimli¤e bürünebilir. An-cak bunu biz Allah’a b›rak-mal›y›z ve olmas›n› ne kadararzulasak da kendimiz em-poze etmeye çal›flmamal›y›z.

Özet olarak, tevazu ve sab-r›n, Said Nursî’ye göredemokrasiyle do¤rudanba¤lant›s› vard›r ve bu ilgiNursî’nin özel siyaset fel-sefesini yans›t›r.

17 • 23 Mart 2008 [Yeni Asya’n›n ilavesidir]

Ben dindar bir cumhuriyetçiyim.Tarihçe-i Hayat, s. 357

Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.Emirdağ Lahikası, s. 18

“ ”“ ”

TTeevvaazzuu vvee ssaabbrr››nn,, SSaaiidd NNuurr--ssîî’’yyee ggöörree ddeemmookkrraassiiyyllee ddoo¤¤--rruuddaann bbaa¤¤llaanntt››ss›› vvaarrdd››rr vvee bbuuiillggii NNuurrssîî’’nniinn öözzeell ssiiyyaasseett ffeell--sseeffeessiinnii yyaannss››tt››rr..

Bat›l› ayd›nlar›n gözüyle BED‹ÜZZAMAN ve DEMOKRAS‹