bİlİŞsel gelİŞİmpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. sayfa.pdfgelişim...

20
9. BÖLÜM BİLİŞSEL GELİŞİM

Upload: others

Post on 09-Feb-2020

34 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

9. BÖLÜM

BİLİŞSEL GELİŞİM

Page 2: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

Bilişsel Gelişim 115

BİLİŞSEL GELİŞİM

Bu bölümde bebeklikten ergenliğe kadar olan dönemde biliş-sel gelişimi inceleyen temel kuramlardan üçünün bilişsel gelişime yaklaşımları ele alınacaktır. Bunlar;

A. Piaget’in bilişsel gelişim kuramı

B. Vygotsky’nin dil ve bilişsel gelişim kuramı

C. Bilgiyi işleme kuramı

İnsanın bilişsel gelişim sürecini açıklamaya çalışan bu kuram-lar aşağıda ayrıntılı olarak açıklanmaktadır.

Piaget’in Bilişsel Gelişim Kuramı Bu kuramın en ünlü temsilcisi Piaget'dir. Piaget, bilişsel geli-

şimin beynin ve sinir sisteminin olgunlaşması ve bireyin çevreye uyum sağlaması sonucunda gerçekleştiğini belirtmektedir. Piaget, bilişsel gelişime temel oluşturan beş kavram üzerinde durmuştur. Bunlar, şema, uyum sağlama, özümleme, uyma ve dengelemedir. Şema, çevredeki bir nesne, durum ya da problemi temsil eden zihinsel yapı ve düşünme örüntüsüdür. Örneğin bebek, önce gör-düğü bir nesneye (çıngırak) ulaşmak ister, sonra gördüğü nesneyi nasıl tutacağını öğrenir.Yani bu duruma ilişkin bir şema geliştirir. Uyum sağlama çocukların kavrayışlarını değiştiren yeni bir bilgi-yi alabilmek için kendi düşünce yapılarını ona uygun hale getir-meleri sürecidir. Piaget çocukların birbirini takip eden iki yolla uyum sağladıklarını söylemiştir. Bunlar özümleme ve uyum sağ-lamadır. Özümleme, yeni bir bilgiyi var olan şemaları kullanarak algılama ya da bu şemalar içine yerleştirme anlamına gelmekte-dir. Uyma, eski şemalar işe yaramadığında yeni şemalar yaratarak yeni bilgilere uyum sağlamayı içermektedir. Çocuklar köpeği ilk kez gördüklerinde bu bilgiyi diğer şemalarına yerleştirmeye çalı-şırlar (özümleme) fakat bazı köpeklerin evcil, bazılarının tehlikeli ve saldırgan olduğunu daha sonra öğrenirler (uyma). Böylece ço-cuklar daha çok bilgi kazandıkça dünyayı farklı bir şekilde algıla-maya başlarlar.

Bebeklerdeki emme şemasını özümleme ve uyma kavramları-nı anlamaya yardımcı olacak bir örnek olarak ele alabiliriz. Be-bekler pek çok nesneye karşı emme şemasını kullanırlar. Biberon-

Page 3: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

10. BÖLÜM

DİL GELİŞİMİ

Page 4: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

Dil Gelişim 157

DİL GELİŞİMİ

Bebekler konuşma dilini kullanmadan çok önce de iletişim ku-rabilirler. Ağzını uyarıcıya doğru çevirme refleksi bebeklerde emme ve yemeyle ilgili yeteneğin bir göstergesidir. Çeşitli ağlama türleri acı, ağrı, düş kırıklığı ve yorgunluğun belirtisi olabilir. Sö-zel bir dil olmayan vücut dili; vücut duruşu, yüz ifadeleri, düzgün ya da gergin kaslar, hareket, göz yaşları, terleme, titreme, sallan-ma gibi davranış ve tepkileri içermektedir. Dikkatli anne babalar, söz konusu vücut işaretlerini yorumlamayı ve çocukların ifadele-rini doğru anlamlandırmayı öğrenmektedirler. Araştırmalar, vü-cut hareketlerine ait sembollerin ya da işaret dilinin, sesli sembol-lerden önce görülmeye başladığını göstermektedir. Anne babalar, bu hareketlerin gelişimini destekleyip çocuklarının vücut dilini iyi bir şekilde okurlarsa, çocuklar, vücut hareketlerine ait sembolleri nasıl kullanacaklarını kolayca öğrenebilmektedirler. Yaşamın ilk yılı içinde çocuklar vücut diline ilişkin sembolleri edinip onları iletişimde kullanmaya başlayabilirler (Goodwyn ve Acredolo, 1993).

Vücut dili yanında konuşma dili de iletişimin önemli yolların-dan biridir. Dil aracılığıyla insanlar, birbirlerine bilgilerini, dü-şüncelerini, tutumlarını ve duygularını iletebilirler. Dil olmaksızın anlamlı insan ilişkileri geliştirmek olanaksızdır. Dil, insanların yer ya da zamanı aşabilmelerini, milyonlarca yıllık bilgiyi gelecek kuşaklara aktarmalarını sağlar. Sözcükler ve anlatımlar genelde nesnelerle ilgili bilgileri içermektedirler (Baldwin, 1993).

Dil, aynı zamanda üretici bir işleve de sahiptir. Sözcükler ve anlatılanlar, yeni düşünceler üretmek amacıyla yeniden düzenle-nerek kullanılabilmektedir. Dil, gerçeğin anlaşılmasını, gerçeği temsil eden sembollerin kullanımı yoluyla sağlamakta, sözlerin somut gösterimlerini aşan anlamlar taşımaktadır. Tüm bunların ötesinde dil, binlerce sözcük aracılığıyla insanların sınırsız bilgi, düşünce ve duyguyu anlatabilmesini sağlar.

Dilin Temel Bileşenleri ve Kuralları Dilin işlevini tam olarak yerine getirebilmesi için dile özgü

kurallara bağlı olarak anlam kazanan dilsel birimlere gerek var-dır. Dilin bileşenlerini oluşturan temel birimler şunlardır: Sesbi-

Page 5: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

11. BÖLÜM

DUYGUSAL GELİŞİM

Page 6: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

Duygusal Gelişim 167

DUYGUSAL GELİŞİM Çocukların duygusal gelişimi onların çeşitli duyguları nasıl

kazandıklarını ve bu duyguları kendilerine, anne babalarına, di-ğerlerine nasıl ifade ettiklerini belirlemektedir. Duygular çocuğun yaşamını sürdürmede, iletişim kurmada ve davranışlarını yönlen-dirmede önemlidir. Hyson ve Izard’a göre (1985) duyguların bir bölümü öğrenilmiştir. Bebekler, annelerinin duygusal durumun-dan ve duygularını dışavurma biçimlerinden etkilenmekte, ayrıca annelerinin duygusal durumlarını gösteren belirli yansıtma biçim-lerini de taklit etmektedirler. Anneyle bebek arasındaki iletişim kanallarının açık olması, içsel duyguların dışavurumunu artırmak-tadır.

Izard’a göre duygusal ifadelerin biyolojik boyutları vardır. Ayrıca bebeklerin duygusal ifadeleri ve davranışları onların daha sonraki yıllarda geliştirecekleri kişilikleri konusunda da ipucu sağlamaktadır. Biyolojik yapı, duygusal gelişimin sınırlarını ve genel çerçevesini sağlamakta, çevresel etkiler ise bu gelişimi uyarmakta ve şekillendirmektedir (Çeçen, 2002).

Bağlılık

Bağlılığın Anlamı ve Önemi

Bağlılık kuramı Bowlby ve Ainsworth tarafından geliştirilmiştir (Ainsworth ve Bowlby, 1991). Bağlılık, anne ve çocuğu birbirine bağlayan duygudur. Anne ve babasına yakın bağlılık geliştirmiş olan küçük çocuklar, korktuklarında ya da mutsuz olduklarında bu duygusal durumdan kurtulmak için anne babalarına koşup, yalnızca onların yanında duyumsayabildikleri güven ve haz duygularını ya-şamak ya da anne babalarını görüp onlarla iletişim kurabilmek is-terler.

Bütün çocuklar, bir insana güvenli duygusal bağlılık geliştirme gereksinimi duyarlar. Bu kişi anne, baba, ailenin bir başka üyesi ya da çocuğun bakıcısı olabilir (Bowlby, 1982). Çocuğun duygusal ola-rak güvende olduğunu duyumsayabilmesi için sıcak, sevecen, tutarlı ilişkilere gereksinimi vardır. Çocuk bu ilişkileri güvenebileceği bir yetişkinle kurmak ister. Söz konusu yetişkinler öncelikle anne baba-lardır. Bununla birlikte; anne baba, herhangi bir nedenle çocuğa ya-kın değilse çocuk, bakıcısına da benzer bir bağlılık geliştirebilir.

Page 7: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

12. BÖLÜM

TOPLUMSAL GELİŞİM

Page 8: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

Toplumsal Gelişim 187

TOPLUMSAL GELİŞİM

Aile Çevre ve Toplumsallaşma Çocuklar, bir tüp içinde değil, aile, komşu, toplum, şehir ve

dünya içinde büyürler. Çocuk, içinde bulunduğu bu çevrelerde an-ne babası, arkadaşları, yaşıtları ve başka yetişkinlerle etkileşim de bulunur. Bu etkileşim de yer alan her insan, her topluluk, her okul, çocuğun toplumsal gelişimini etkiler. Çocuklar, bundan başka, ga-zete, magazin yayınları, radyo, televizyon gibi kitle iletişim araçla-rından etkilenmektedirler. Çocuk kendi kültürü içinde yetişirken dünyadaki her şeyden etkilenir. Özetle içinde büyüdüğü kültür tara-fından yetiştirilen çocuk, kendi toplumsal çevresinin bir ürünü ha-line gelmektedir. (Rice, 1997).

Bronfenbrenner (1977, 1979, 1987;Akt, Rice, 1997) toplumsal etkinin anlaşılmasına dayanan ekolojik modeliyle, çocuğun top-lumsal gelişimine yönelik açıklayıcı bilgiler vermektedir. Ekolojik modelde toplumsallaşmayı etkileyen, iç içe geçmiş olup birbirle-riyle de karşılıklı etkileşim içinde bulunan 4 farklı sistem bulun-maktadır. Bu sistemler,

• Mikrosistem

• Mezosistem

• Ekosistem

• Makrosistem olarak adlandırılmaktadırlar.

Mikrosistem, çocuğun çok yakın olduğu çevre öğelerini kapsar. Bu öğeler; aile, okul, çocuğun yaşıtları, komşular ve başkalarıdır. Mezosistem, mikrosistemler arasındaki karşılıklı ilişkiyi betimler. Örneğin çocuğun ailedeki yaşantıları okuldaki yaşantısını ya da okuldaki yaşantıları ailesindeki yaşantısını etkiler. Çocuğun top-lumsal gelişiminin doğru anlaşılabilmesi için bu karşılıklı ilişkilerin de doğru anlaşılması önemlidir.

Çocuğun toplumsallaşmasında dolaylı bir etkiye sahip olan ekosistem; yakınları, komşuları, yasal kurumları, iletişim araçları-nı, ailenin arkadaşlarını kapsar. Anne babanın iş yaşamını etkileyen bir olay, çocuğun gelişimini de dolaylı olarak etkilemektedir.

Makrosistem, ideolojileri, değerleri, tutumları, yasaları, kültü-rel alışkanlıkları kapsar. Kültürel değerler, farklı etnik, sosyo-ekonomik gruplar arasında olduğu gibi ülkeler arasında da farklılık

Page 9: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

13. BÖLÜM

AHLAK GELİŞİMİ

Page 10: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

Ahlak Gelişimi 219

AHLAK GELİŞİMİ

Tüm kültürlerde en temel toplumsallaşma görevlerinden biri, gelişmekte olan çocuğun iyi davranışlar edinmesini sağlamak ve toplumsal ahlak ölçülerini çocuğa aktarmaktır. Bireyin taşıması istenen belirli değerler ve gerçekleştirmesi istenen belirli davranışlar kültürden kültüre değişiklik gösterse de bütün toplumlarda belli davranışların doğruluk ve yanlışlığına ilişkin bir kurallar sistemi vardır. Çocuğun söz konusu kuralları öğrenmesi, bu kurallara uymadığında duygusal rahatsızlık ya da suçluluk duyması, kurallara uyduğunda ise duygusal doyum sağlaması beklenir. Kendi davranışı üzerindeki iç denetim çocukta, büyük oranda otorite kaynaklarının varlığı, ceza korkusu gibi dış toplumsal etkenler aracılığıyla gelişmektedir. Bununla birlikte, yaşı ilerledikçe çocuğun davranışı, dışsal kısıtlamaların yokluğunda da kendini denetlemesine öncülük edecek içsel davranış ölçütleri tarafından yönlendirilmektedir. Dışsal etkenlerden içsel duygulara ve ahlakla ilgili inançlara doğru gerçekleşen ve ahlaka ilişkin davranışın temelini oluşturan bu değişim içselleştirme olarak adlandırılmaktadır. Psikologların çoğu, içselleştirmenin ahlak gelişiminde temel süreç olduğuna inanmaktadırlar (Hetheringhton ve Parke, 1993).

Psikolojik araştırmalar, ahlak gelişiminin üç temel boyutuna, bu boyutlar arasındaki ilişkilere ve söz konusu üç boyutun içselleştirme sürecindeki rollerine odaklanmışlardır. Ahlak gelişiminin üç temel boyutu; bilişsel boyut, davranışsal boyut ve duygusal boyuttur. Bilişsel boyut; etik kurallarla ilgili bilgileri, çeşitli eylemlerin ‘iyiliği’ ya da ‘kötülüğüne’ ilişkin yargıları içermektedir. Davranışsal boyut; etik ilkelerin göz önüne alınmasını gerektiren gerçek davranışlarla ilgilidir. Birçok çalışmada çocukların kopya çekme, yalan söyleme, saldırganlığı denetleyememe, zevk duygusunu erteleyememe gibi onaylanmayan davranışları incelenmiştir. Bunun yanında ahlak gelişimiyle ilgili yeni çalışmalar; paylaşma, işbirliği, özgecilik ve yardım etme gibi olumlu davranışları da ele almıştır. Ahlak gelişiminin duygusal boyutuyla ilgili çalışmalarda, geleneksel olarak suçluluk duyguları gibi olumsuz yönler üzerinde durulurken yeni çalışmalarda ise empati gibi olumlu duygulara yer verilmiştir (Zahn-Waxler ve Kochanska, 1990). Farklı psikoloji kuramları, ahlak gelişiminin farklı yönlerine odaklanmıştır.

Page 11: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

5. KISIM

ERGENLİK DÖNEMİ

Page 12: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

Gelişim Görevleri 229

14. BÖLÜM

ERGENLİK DÖNEMİNİN ANLAMI, KİMLİK GELİŞİMİ VE GELİŞİM GÖREVLERİ

Page 13: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

Gelişim Görevleri 231

ERGENLİK DÖNEMİNİN ANLAMI, KİMLİK GELİŞTİRME VE GELİŞİM GÖREVLERİ

Ergenliğin Anlamı Adolescence sözcüğü Latince kökenli adolescere sözcüğünden

türetilmiştir. Adolescere “büyüme”, “olgunlaşma” anlamına gel-mektedir (Golinko, 1984).

Ergenlik dönemi, erinlik (puberte) ile başlayıp yetişkinliğe kadar süren bir dönemi kapsamakta, çocuklukla yetişkinlik ara-sında bir geçiş dönemini oluşturmaktadır. Endüstriyel toplumlar-da ana babaya bağımlı olarak geçirilen süre arttığı için ergenlik dönemi de genellikle daha uzun olmaktadır.

Cinsel olgunluğun gerçekleştiği dönem veya yaş olarak tanım-lanan erinlik, yalnız biyolojik değişikliklerin değil aynı zamanda psikolojik ve toplumsal değişikliklerin de ortaya çıktığı bir dönem-dir. Örneğin erinliğe erken giren bir gencin yalnızca fiziksel görü-nümü değil toplumsal ilgileri ve arkadaşlık ilişkileri de değişmiş olmaktadır.

Olgunlaşma (maturite); bireyin toplumsal, zihinsel, duygusal ve fiziksel olarak tam anlamıyla yetişkin özelliklerini kazanması anlamına gelmektedir. On iki yaşlarında fiziksel olgunluğa erişmiş bir çocuğun olgunlaşmamış yönleri de olacaktır. Benzer biçimde, toplumsal olarak olgunlaşmış bir yetişkin, duygusal açıdan olgun-laşmamış olabilir.

Ergenlik Dönemi Gelişim Görevleri Gelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-

mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz önüne alarak de-ğerlendiren bir psikososyal kuram geliştirmiştir. Kurama göre toplumsal ve bireysel gereksinimler gelişim görevlerini oluştur-maktadır. Bu görevler; toplumsal beklentiler, kişisel çaba göstere-bilme becerisi ve yaşamın bir döneminde fiziksel olgunlaşma yo-luyla kazanılması beklenen bilgi, tutum, işlev ve becerilerdir. Her bir gelişim döneminde kazanılması beklenen bu görevler, daha sonra üstlenilecek görevler için hazırlanma ve uyum dönemini oluşturmakta böylelikle de olgunlaşma gerçekleşmektedir. Bu gö-revlerin yerine getirilmesindeki başarısızlık; toplumsal onay gör-

Page 14: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

15. BÖLÜM

BEDENSEL, DEVİNSEL VE CİNSEL GELİŞİM

Page 15: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

Bedensel Devinsel ve Cinsel Gelişim 241

BEDENSEL, DEVİNSEL VE CİNSEL GELİŞİM

Çocukluk döneminde göreceli olarak yavaşlayan bedensel büyüme ve gelişme, ergenlik döneminde yeniden hızlanarak, bu dönem sonunda yetişkinlikteki yapısına ulaşır.

Gencin hızlı bir gelişim sürecine girdiği ergenlik dönemi, oldukça çalkantılı bir dönemdir. Gençler ne “yetişkin” ne de “çocuk” olarak kabul edildikleri bu geçiş dönemine uyum sağlamakta zorluk çekerler. Onbir-oniki ile 17-18 yaşları arasını kapsayan ergenlik döneminde fizyolojik ve hormonal değişiklikler kendini gösterir. Cinsiyet hormonlarının üretiminin artması, erkeklerde sperm, kızlarda yumurta hücrelerinin etkin hale gelmesi, vücutta birtakım değişiklikler olmasına neden olur. Erkek ve dişi cinsiyet hormonlarının salgılanmaya başlaması ve bu hormonların vücuttaki öteki hormonlarla birleşmesi, kemik ve kaslardaki büyümeyi hızlandırır.

Bedensel Büyüme ve Gelişme Erinlik döneminde dört önemli fiziksel değişme görülür.

Beden ölçülerindeki değişmeler boy ve ağırlık değişmeleri olarak kendini gösterir. Erinliğin ilk yılları boyunca uzamanın en çok olduğu yıllardır. Çünkü bu yıllarda pitüviter büyüme hormonu çok çalışmakta, çok salgı salmaktadır. Erkeklerde boy uzaması kızlardan daha uzun sürer ve 20-22 yaşları arasında erkekler yetişkin boylarına ulaşırlar. Erken olgunluğa erişen gençlerde erinlik başlangıcı ile cinsel olgunluk arasındaki süre kısa olacağından ve bu gençler, erinliklerini erken tamamlayacaklarından, aynı yaşta olup da cinsel olgunluğa girmemiş olan gençlerden daha kısa boylu olurlar (Onur, 1993; Nielsen, 1996).

Çocuklarda bütün beden yapısının ¼’nü oluşturan kaslar, 16 yaşlarında beden ağırlığının hemen hemen yarısını oluştururlar. Kızlarda en belirgin kas gelişimi 12-15 yaşları arasında olmaktadır. Erkeklerde bu gelişim 15-16 yaşlarına rastlar. Erinlikte boy ve kilo birlikte artsa bile, gençler uzun ve sıska bir görünüşe sahiptirler.

Erkek çocuklar 14 yaşlarındayken boylarında hızlı bir uzama, ağırlıklarında da hızlı bir artış görülür. Daha erken yaşta

Page 16: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

16. BÖLÜM

DUYGUSAL GELİŞİM

Page 17: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

Duygusal Gelişim 255

DUYGUSAL GELİŞİM; DUYGULAR, BENLİK VE DAVRANIŞLAR

Ergenin Duyguları Duygu, organizmanın fizyolojik uyaranlar karşısında bütünsel

bir tepki olarak yaşadığı farkındalık durumu, uyarıcılara karşı verilen içsel ve öznel tepkidir. Bu içsel ve öznel tepkiler, çeşitli davranışsal tepkilerin ortaya çıkmasına neden olurlar.

Duygusal gelişme, uyarıcılara karşı içsel ve öznel tepkilerin geli-şimi ve davranışların bu tepkilere koşullanması anlamına gelmekte-dir.

Duyguların yoğunluğu ve kalıcılık süresi birey açısından önem taşır. Bireyin duygusal durumu, sağlığını ve fiziksel olarak ne durumda olduğuna ilişkin algısını etkilemektedir. Vücut duy-gusal yaşantılara bir bütün olarak tepki gösterir. Otonom sinir sistemi uyarıcıyı böbreküstü bezlerine taşır, böbreküstü bezlerinin salgıladığı adrenalin iç organlar kalp, kolon, mide, akciğer, kara-ciğer ve pankreası etkiler. Bu etki gözyaşı bezleri, tükürük bezleri, eşey bezleri ve üreme organlarına da ulaşır.

Bu iletişim ağı yoluyla duygusal uyarıcılar solunumu ya da kalp atışını hızlandırıp yavaşlatır, kan hücrelerini harekete geçi-rir, gözbebeğini büyütebilirler. Yine duygusal uyarıcılar; karaci-ğerden kan şekeri salgılanmasına, terlemeye, kasların gerginleş-mesine ve bütün bunlara bağlı olarak yüzün kızarıp, idrar deneti-minin azalmasına neden olabilirler. Duygusal uyarıcının varlığı ne kadar uzun sürer ve yarattığı uyarım ne kadar yoğun olursa, orta-ya çıkan fiziksel tepkiler de o denli yoğun ve uzun süreli olacaktır. Kişinin içinde bulunduğu duygusal durumun uzun sürmesi, bire-yin ruhsal ve fiziksel sağlığını olumlu ya da olumsuz etkileyebilir. Örneğin midenin büyük oranda asit salgılamasına yol açan yoğun duygusal uyarıcılar midenin iç dokusunu zedeleyebilir.

İnsanın davranışları üzerindeki etkileri nedeniyle duygular, bi-reyin başka insanlarla ilişkilerini de etkilemektedir. Ergenlerin davranışları, ergenin duyguları ve duygulanımları incelenerek açık-lanabilir.

Duygular haz, neşe ve doyum kaynağı olduğundan insanlar için önemlidir. Duygular yaşamımızı renklendirip güzelleştirdik-

Page 18: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

17. BÖLÜM

TOPLUMSAL GELİŞİM

Page 19: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

Toplumsal Gelişim 267

Ergenin Ailesi İle İlişkileri Ergenlerin toplumsallaşma sürecinde aile en etkili ögedir.

Çünkü aile; bilgi, değer, tutum, rol ve alışkanlıkların kuşaktan kuşağa aktarılmasında en önemli rolü oynar. Aile gence kılavuzluk eder, örnek oluşturan davranışlarla gencin kişiliğini, düşüncelerini, davranışlarını biçimlendirir. Ancak ergenlerin ana babalarından neler öğrendikleri bir bakıma nasıl bir ana babaları olduğuna da bağlıdır. Ergenlerin ana babalarından neler beklediklerine ilişkin olarak yapılan çalışmalarda ergenlerin şu isteklerde bulundukları belirtilmektedir (Williamson ve Campbell, 1985).

• Bizleri çocuk gibi değil yetişkin gibi görsünler.

• Doğru davranacağımıza inansınlar.

• Bizi olduğumuz gibi sevsinler.

• Bizimle konuşsunlar.

• Bizi dinlesin ve anlamaya çalışsınlar.

• Bizi yönlendirsinler.

• Bizimle gurur duysunlar.

Yukarıda ilk maddede de görüldüğü gibi ergenlerin yakındığı konulardan biri ana babalarının onları çocuk gibi görmeleridir. Pek çok genç, yetişkinlerin sahip olduğu ayrıcalık ve özgürlüklerin kendilerine de tanınmasını, sürekli ne yapmaları gerektiği söylenmeden kendi kararlarını kendilerinin vermelerini isterler. Bununla birlikte ergenler ne yapmaları gerektiğinin söylenmesini istemeseler de ana babalarının özgürlük sağlayıp sorumluluk vererek kendilerine yol göstermesini istemektedirler. Ana babalarıyla iyi ilişkiler içinde olan ergenler, onların yardım ve rehberliğine gereksinim duymaktadırlar.

Ergenlerin çocukluktan yetişkinliğe başarılı bir geçiş yapmasını sağlayabilmek için ana babalar, gencin bireyselleşme gereksinimi ile duygusal olarak aileye bağlı olma gereksinimi arasında denge sağlayabilmesine yardımcı olmalıdırlar. Ana baba ile ilişkinin zayıf olması ergenlerde depresif duygulara yol açmaktadır. İdeal olan durum ergenin ailesiyle orta düzeyde duygusal bağlılık geliştirmesidir.

Page 20: BİLİŞSEL GELİŞİMpegem.net/dosyalar/dokuman/250720071832282. Sayfa.pdfGelişim kuramcılarından Havighurst (1972), ergenlik döne-mini toplumun ve bireyin gereksinimlerini göz

KAYNAKLAR Ainsworth, M.D.S (1993). Attachment As Related to Mother-Infant

Interaction. Advances In Infancy Research (Vol. 8). Rovee-Collier ve L.P. Lipsett (Ed), Norwood, NJ: Ablex.

Ainsworth, M.D.S., ve Bowlby, J. (1991). An ethological approach to personality development. American Psychologist, 46, 331-341.

Akman, Y., ve Erdem, M. (1997). Eğitim Psikolojisi. Ankara: Arkadaş Yayınevi.

Alexander, K. L., Entwistle, D. R., ve Dauber, S. L. (1993). First-grade classroom behaviour: Its short and long-term consequences for school performance. Child Development, 64, 801-814.

Allen, K.E., Hart, R.M., Buell, J.S., Harris, F.R., ve Wolf, M.M. (1964). Effects of social reinforcement on isolate behavior of a nursery school child. Child Development, 35, 511-518.

Allport, G.W. (1950). Becoming: Basic Considerations For a Psychology of Personality. New Haven, C.T: Yale University Press.

Amato, P. R. (1991). The “child of divorce” as a person prototype: Bias in the recall of information about children in divorced families. Journal of Marriage and the Family, 53, 59-69.

Amato, P. R. (1991). Psychological distress and the recall of childhood family characteristics. Journal of Marriage and the Family, 53, 1011-1019.

Ataç, F. (1991). İnsan Yaşamında Psikolojik Gelişim. İstanbul: Beta Yayınevi.

Bai, D. O., ve Bertenthal, B. I. (1992). Locomotor status and the development of spatial search skills. Child Development, 63, 215-226.

Baillargeon, R. (1987). Object permanence in 3,5-4.5 month-old infants. Development Psychology, 23, 655-664.

Baillargeon, R., ve DeVos, J. (1991). Object permanence in young infants: Further evidence. Child Development, 62, 1227-1246.