bulabİleceĞİn zengİnlİkler...anatomi anabilim dalı'nda teknik ressam olarak çalışıp...
TRANSCRIPT
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 2
Yazar
Ayla Rusçuklu
Editör
Erinç Rusçuklu
Copyright © 2016 Ayla Rusçuklu
Birinci Baskı,2016
Bu kitapta yazılanların tüm hakları Ayla Rusçuklu'ya
aittir. O'nun ön izni olmadan yayınlamak, çoğaltmak,
kopyalamak yasalara aykırıdır.
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 3
YAZAR HAKKINDA
Ayla Rusçuklu; 1956 yılında İzmir'de
doğdu. Liseyi İzmir Özel Türk Koleji'nde
okudu. Ege Üniversitesi'nde Tıp Fakültesi
Anatomi Anabilim Dalı'nda teknik ressam
olarak çalışıp emekli oldu. Halâ resim
yapmayı seviyor. Ayrıca yazmaya devam
ediyor. Doğayı, hayvanları, yaşamayı
seviyor. Evli ve bir kız ,bir erkek çocuğa
sahip.
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 5
BÖLÜM 1
1975 yılı, Mart sonu ya da Nisan başları
günlerden ne hatırlamıyorum. Sağlı sollu ağaçlarla
kaplı bu yolda bilinçsizce ilerliyorum. Ulu ağaçlar
sert esmeye başlayan rüzgârla uğulduyorlar. Bütün
gün görünmeyen, gri bulutların arasında inzivaya
çekilen güneş, artık batmış olmalı. Karanlık
gittikçe yoğunlaşıyor. Yörenin soğuk ve nemli
havası, kalın giysilerimin arasından sızıp,
iliklerime kadar ulaşıyor. Gittikçe fazlalaşan
yağmurdan, ağırlaşmaya başlayan paltomun
yakasını kaldırıp, iki ucunu birleştiriyorum.
Burnumu ısıtmaya çalışıyorum. Bu sefer de
parmaklarım, buz kesmeye başlayınca, paltomun
cebine yerleştiriyorum ellerimi. Zifir karanlık
gökyüzünü yırtarak çıkan şimşeğin aydınlığında,
yolumu bulmaya çalışıyorum. Çamurlu toprak yol,
esen sert rüzgâr, ilerlemeyi zorlaştırıyor.
Ayaklarım titriyor. Dünden beri ağzıma, sudan
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 6
başka bir lokma bir şey girmediğinden mi,
yorgunluktan mı? Etraf o kadar karanlık ki. Galiba
biraz ötede yol son buluyor. - İşte! Bir şimşek
daha. Evet, evet hep böyle çak. Oraya bir an evvel
varmalıyım. Ya o noktadan sonra? Şimdiden
bilemem. Ha gayret. Bir ümitle yorgun
bacaklarıma bir kuvvet geliyor. - Yol, ne yöne
dönüyor acaba? Ya önümde ne var? Uğultular
fazlalaştı. Bu kadar uğultuyu ağaçlar çıkaramaz.
Başımdan aşağıya inen sudan, önümün deniz
olduğunu fark ediyorum. - Yağmur yetiyordu! Bu
da fazla oldu ama. Evet! İşte! Bir şimşek daha…
Sağ ol kardeşim. A ha! Yol sadece sağa dönüyor.
İleri oğlum. Sağa doğru dönünce rüzgâr da
solumda kalmıştı. Yürümeme artık o kadar engel
değildi. Fakat kıyıya çarpan dev dalgalar, yağmura
iştirak ederek başından aşağıya iniyordu hala.
Sanki bu yabancı sahiller “Ne arıyorsun aramızda.
Git buralardan “ diyorlardı. -Allah! Ayağım. Ne
talih! Karanlıkta önümü net göremediğimden iri
bir taşa takıldım ve kendimi yerde buldum.
Ağzımın içi, çamur dolmuştu. Yağmur, dalgalar
ve şimdi de çamur. Ne haldeyim görmek isterdim.
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 7
- Beni yıldıramazsınız. Yola devam edeceğim işte!
Çamurlu yolda, yüzükoyun yatarken, gözlerimi
kısarak karanlığa alışıp, önümü seçmeye
çalışıyorum. Karanlıktaki koyuluklara bir anlam
veremiyordum. Yalnız bir tane karaltı, hareket
halindeydi ve bana doğru geliyordu. Yaklaştıkça
başımla bir hizaya geldi. İşte o zaman bir köpekle
burun buruna olduğumu fark ettim. Tüylerim
diken, diken oldu. Köpek önce beni kokladı.
Bense nefes dahi almaya korkuyordum. Bir süre
etrafımda dolandı sonra yanıma uzandı. Diliyle
yüzümü yalamaya başladı. Dört ayağı üzerine
kalkıp, silkelendi. Üzerindeki yağmur suları
yüzüme geldi. Sinirlenmiştim. -Hop! Bakalım.
Yağmur, deniz, çamur, bir de sen yeter yahu.
Nedir bu başıma gelenler. Diye bağırdım. Köpek,
sesimden ürküp, uzaklaşmıştı. Bunu fırsat bilerek
ayağa kalktım. Halsiz ayaklarımı sürüyerek
yürümeye devam ediyordum. Köpekte
yanımdaydı. Sağımda azgın dalgalı deniz,
solumda da karanlık görüntüleriyle korku
şatolarını anımsatan binalar vardı. Bahçeler
içindeki bu binaların hepsi ölüydü sanki. Bir ışık
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 8
arıyordum oysa ben. Köpek kardeş ve ben
beraberce ilerliyorduk. Artık korkum kalmamıştı.
Bir can yoldaşım vardı. Bir iki bahçe kapısını
yokladım ama açık bulamadım. Bir kapı olsa, içeri
girip, bir balkon altına sığınarak, biraz olsun
yağmur ve deniz sularından korunacaktım.
Ne kadar böyle ilerlemiştik bilmiyorum ama
köpek havlayarak hızlandı. Sesinden önce ürktüm.
Sonra ben de hızlandım. Onu kaybetmek
istemiyordum. Yol arkadaşım köpek, tahtadan
yapılma minik bir kulübenin önünde durdu. Yatay
yatırılmış taş bir basamaktan, üzeri örtülü
balkonumsu yere çıktık. Derme çatma tahta
kapının önünde bir paspas vardı. Elimle yokladım.
Kuruydu. Köpek de havlayarak etrafımda
dönüyordu. Başını okşadım. -Aferin sana itoş.
Burayı bulman iyi oldu. Diyerek, paspasın üzerine
oturdum. Köpekte bacaklarımın arasına sığındı.
Şimdi biraz rahatlamıştım. Ama paltomun
ıslaklığı, esen rüzgâr yüzünden buz kesmişti.
Ayaklarımı kıvırıp, göğsüme doğru çektim.
Köpeği de kucakladım. Hayvan ıslak olmasına
rağmen vücudu sıcaktı. Hoşuma gitti. Böylece
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 9
karanlıklara daldım. Şimdi esen rüzgârın sesi,
kulağıma hoş geliyordu. Bir türkü döküldü
dudaklarımdan. Bu karanlık, içimdekiyle
bütünleşmişti. Dalgaların sesi, şarkıma nağme
oluyordu. Yavaş, yavaş uyku perisine teslim
oldum.
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 10
BÖLÜM 2
Sabahın kaçıydı bilmiyorum. Sırtıma
dokunan bir elin sıcaklığıyla irkildim. Gözlerimi
açtığımda, karşımda yaşlı bir beyle karşılaştım.
İtoş, benden evvel fark etmişti olayı ve bey
amcaya hırlıyordu. Doğrulmak istedim. Bütün
kemiklerim ağrıyordu. Bu arada da Yaşlı amcanın
endişeli bakışlarına cevap vermek istiyordum
fakat sesim çıkmıyordu. Bin bir zahmetle ayağa
kalkmayı başarmıştım ama sendeledim. Köpek
ihtiyara doğru havlıyordu hala. İhtiyar köpeğe
aldırmadan, sendelediğimi fark edince beni
tutmaya niyetlendi. Ben de buna mani olmadım.
Koluma girdi. Girmeseydi düşebilirdim. - Köpek,
senin mi? Diye sordu. Çamurlu tüyleri kurumaya
yüz tutmuştu köpeğin şirin bir yavru olduğunu
gördüm. -Yok. Akşam peşime takıldı. Bu berbat
havada bana yoldaş oldu. Zaten sizin bu kulübeyi
de o buldu. Yaşlı adamın kaşları çatılarak “Burası
çay ocağı” dedi sertçe. Belli ki yerine önem
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 11
veriyordu. Sonra devam etti. “Balıkçıların
kahvesidir. Her gün buraya gelirler. Oyun
oynarlar, çay kahve içerler. Haydi. İçeri gel.”
Eğreti tahta kapıyı itekledi. Kapıya en yakın
sandalyeyi altıma sürüp oturttu beni. -Şimdi,
sobayı tutuştururuz ve ısınırsın. Bir de sana
ıhlamur kaynatayım. Ayaklarını sürüyerek, tahta
masaların arasından arkaya doğru gitti. Kucağında
odunlarla geri deldi. Odanın ortasındaki gaz
varilinden bozma sobaya, yerleştirdi. Tutuşturdu.
Varilden, çıtırtı sesleri gelmeye başlamıştı. Isısı
yayılmıyordu ama bu sesler, donan kanımı
ısıtmaya yetti. Köpek de, sobanın yakınındaki
masanın altında kıvrılmıştı. İhtiyar, akşamdan
masaların üzerine tersine yatırılmış sandalyeleri
teker, teker indirip, ocağın altını yaktı. Elinde
dumanı tüten ıhlamur bardağıyla yanıma gelip, bir
sandalye çekerek oturdu. Elime tutuşturduğu
bardağın sıcaklığı damarlarıma yayılırken biraz
kendime geldim. Ben, ıhlamuru yudumlarken,
sabırla bana bakıyor ve kendime gelip, bir
açıklama yapmamı bekliyordu. Onu daha fazla
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 12
merakta bırakmak istemedim. - Af edersiniz. Sizi
de rahatsız ettim. İş bulmak için yola çıkmıştım.
Bu berbat geceyi buldum işte. Yolumu kaybettim.
Kader beni buralara getirdi. -Adın ne senin? Diye
aniden sordu. Gözleriyle de beni inceliyordu.
Üzerimdeki çamurlara bulanmış siyah paltomun
rengi bile belli değildi. Yüzüm ne haldeydi acaba.
Ellerimle saçlarımı düzeltmeye çalışarak. - İbo
dedim. - İbrahim’in kısaltılmışı mı? - Evet. Dedim
kısaca gerçeği söyleyemezdim. Öyle bilsin
yeterdi. Tam o sırada, kapı açılmış dışarıdaki
rüzgârla içeri, iri yarı bir adam girmişti. Masanın
altına sürülü duran sandalyelerden birini çekip, sırt
dayama yeri önüne gelecek şekilde çevirerek, iki
bacağını açıp oturdu. Beni görmemiş gibi
davrandı. Yaşlı adama bakarak, soran gözlerle.
“Günaydın Ahmet Efendi. Çay hazır mı?” dedi.
Çaycı amcanın adı demek Ahmet imiş? -Biraz
daha dem salsın hele. Bak misafirimiz var. Dedi
Ahmet Efendi. Sonra bana dönüp, “Bu Ayı
Osman” “Misafirimiz İbo” diye bizi tanıştırdı.
Osman, oturduğu yerden hafif kalkar gibi, sağ
elini kalbinin üzerine koyarak başınla
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 13
memnuniyetini belirtti. Sonra, pencereden yana
dönüp, “Neydi akşamki hava be. Yağmur durdu
durmasına ama kara bulutlar gitmek niyetinde
değil” dedi. Giymiş olduğu dik yakalı siyah
kazağın kolları dirseğe kadar sıvanmıştı. Tüylü
kolları oldukça kuvvetli görünüyordu. Başında da
siyah el örgüsü bir bere vardı. Başını çevirdiğinde
göz göze geldik. - Böyle bir havada, yola çıkılır
mı? Dedi. Ben ıhlamuru yudumlamakla
meşguldüm benim yerime Ahmet Efendi cevap
verdi. -İş aramak için yola çıkmış. Bu havada da
yolunu kaybetmiş tabii. Gerçi onun gibi birisine
burada iş ne arar. Ayı Osman da “ Bak güzelim
palton ne hale gelmiş.” Dediğinde yüzümün
kızardığını fark ettim. Bir açıklama yapmam
gerekti. Üstüm başım perişan halde olmasına
rağmen onların yanında iyi giyimli kalıyordum. -
Şey! Ekmek parası işte, ne iş olsa yapmaya
çalışıyoruz. Köyümden ayrılıp, şehir, şehir
dolaştım. En son da şoförlük yaptım. Bazı
nedenlerden dolayı, o işi bırakmak zorunda
kaldım. Ama patrondan Allah razı olsun,
ayrılırken bu paltoyu hediye etmişti bana. Yoksa
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 14
bu kış günü üstsüz başsız ne yapacaktım. Dünkü
yağmur çamur ve dalgalar. Gördüğünüz gibi
güzelim şey ne hale geldi. Şans işte. Kırk yılın
başı iyi bir şeyimiz olmuştu. Diye bir açıklama
yaptığımda. İkisinin gözünde ki belirsizlik ifadesi
silinmeye başlamıştı. Hatta yerini acıma almıştı.
Ahmet Efendi çaylarla geldi. Bir ayağı yamuk
duran tahta masanın üzerine koydu. Çaylarımızı
yudumlarken bir süre sessiz oturduk. Ahmet
Efendi. “Burada şoförlük bulabilir misin bilmem?
Belki haziranda bu villaların sahipleri geldiğinde
olabilir. O zamana kadar ne olacak? Dedi. Ayı
Osman da, düşünceli, düşünceli yüzüme
bakıyordu.
Bardağındaki son yudumu da içtikten sonra,
konuşmaya başladı. -Bize yardım et, desem! Sen
kim, balıkçılık kim? Üstelik bu işte para da
kazanmak şöyle dursun. Karnımızı zor
doyuruyoruz. Kalacak yer de lazım sana. Biz
balıkçılar yeri gelir teknede yatarız. -Ben, ne iş
olsa yaparım. Pek balıkçılıktan anlamam tabii.
Ama sizin tekneleri temizlerim mesela. Ya da gel
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 15
git işlerinizi yaparım. İkisi de düşünüyorlar,
gözleriyle de beni süzüyorlardı. Kafalarını içine
giremezdim tabii. Ne düşündükleri de belli değildi
yüzlerinden. Onlar için bir bilinmezdim. Damdan
düşer gibi küçük hayatlarına girmiştim, ne de olsa.
Ayağa kalkıp Çamurlu paltomu çıkardım.
Üzerimdeki kazağımın da önü biraz çamurluydu.
Pantolonumun dizleri yırtılmıştı. Elimle yırtığı
yokladım Bu halde hiç olmamıştım. Utanıyordum.
Başımı kaldırdığımda ikisinin de gülümseyerek
bana baktıklarını fark ettim. Sanki o palto çıkınca
yırtık, pırtık berbat halim beni onlara
yakınlaştırmıştı. Hapşırdım. Beraberce “ Çok
yaşa” dediler. Bende sağ elimi göğsüme götürerek
“Eyvallah” dedim. İşte sihirli bir hareket ve söz…
Artık havadaki elektrik kaybolmuştu. Ahmet
Efendi “Sana bir ıhlamur daha vereyim. Şifayı
kapmışsın” diyerek yerinden kalktı. Dışarıda
Şiddetli bir fırtına vardı hala. Yağmur durmuştu
ama gri gökyüzü insanın içini karartıyordu. Kapı
açıldı. İçeri ufak, tefek, deri yelekli, dar
pantolonlu bir adam girdi. Beni görünce, o da
durakladı. Sarkan atkısını, eliyle arkaya atarak,
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 16
Ayı Osman’ın yanına ilişti. Havaya yeni bir
elektrik gelmişti. Ahmet Efendi. Bana ıhlamur
koyarken ona da bir bardak çay doldurdu. -Bak!
Çiroz. Bu ağabeyimiz İbo, bu da Çiroz Ali.
Diyerek bizi tanıştırdı. Ayı Osman. Ali de tıpkı
Osman gibi elini göğsüne bastırarak “Eyvallah”
diyerek gelen çayını yudumlama başladı. Ahmet
Efendi. “Şimdilik bu kahvede kalmak ister misin?
Sana yatacak bir yer ayarlarız. Sonrası Allah
Kerim.” dedi. Beni tanımadan, kısa bir
konuşmayla kucak açan bu insanlara kanım
kaynamıştı. Bu durumlara alışık değildim. Tüm
insanların, menfaat için yakınlaştıklarını
zannediyordum. Öyle görmüştüm. Menfaatleri
olmayanın yüzüne bile bakmazlardı. Hele üstü
başı çamurlu perişan biri olsun kovalarlardı
yanlarından. Burası bir başka dünyaydı her halde.
Konuşmaları kaba. Üstleri başları bakımsız
yıpranmış ama içleri tertemiz. Onları kucaklamak
ve hıçkıra, hıçkıra ağlamak geliyordu içimden.
Gözlerim yaşarmak üzereydi. Onlar ise benim
akşam yağmura yakalanmamdan dolayı, şifayı
iyice kaptığımı sanmışlardı. - Yahu, sen baya
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 17
fenasın galiba. Tabii ya, bütün gece ıslak, ıslak o
paltoyla yerlerde yattın. Sana kuru bir şeyler
bulmamız lazım. Çiroz Sen gençsin bi koşu atla da
yengenden kuru bir şeyler iste. Ben “gerekmez”
diyemeden Çiroz Ali yerinden fırlamış kapıya
varmıştı bile. On, on beş dakika sonra da, elinde
bir torbayla geri geldi. Torbadan bir pantolon, el
örgüsü bir kazak çıkmıştı. Giyinmem için tezgâhın
arkasına geçmemi söyledi Ahmet Efendi. “Tezgâh
mı?” Dedim içimden. İki kalas üzerine döşenmiş
tahta parçalarından oluşan masa gibi bir şeydi.
Bozuntuya vermeden arkaya geçtim. Kazağımı
çıkardığımda içimdeki fanilamın da hala nemli
olduğunu fark ettim.
Tamamen soyunup kuru elbiseleri giyince,
kendimi biraz daha rahat hissettim. Kapı açılmış
içeriye üç kişi daha girmişti. Onlar da
balıkçıydılar. Tıpkı diğerleri gibi önce duralayıp
beni süzdüler. Ayı Osman’ın açıklamasını
dinleyince, sanki yıllardır tanıdıkları birine
dönüvermiştim yine. Hepsinin birer lakabı vardı.
Söylediklerinde gülmek geliyordu içimden. Ufak
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 18
tefek olanı Bızdık Haydar. Toplu, kısa boylusu,
şarapçı İbo. Sonuncusu ki, aralarında en dik duran
zayıf, uzun boylu ve mağrur görüneniydi, klakson
Naci. Benim hakkımda bilgi edinip, birer bardak
ta çay içtikten sonra, hepsi bir masa başına
toplanıp “Baba getir takımları” dediler. Masaya
bir takın iskambil geldi ve pişti oynaması başladı.
Sadece Ayı Osman hala pencerenin yanında
oturup dışarıya bakıyordu. - Bu hava böyle kaç
gün gidecek acaba? Umarım fazla sürmez. Yoksa
aç kalacağız. Çiroz Ali, elindeki iskambil kâğıdını
atarken, Osman’a laf yetiştiriyordu. -Bizim tekeyi,
iyi ki iskeleye yakın bağlamamışım abi. Aynalının
ki çok yakın bağlıydı. Fırtınada, ha babam
iskeleye çarpıp, yara almış. Yüzünden düşen bin
parça. -Yapma yahu! Yarın hava toparlar umarım.
Bizde el birlik onun tekeye el atarız. Değil mi
arkadaşlar? Hepsi bir ağızdan “Tamam abi”
dediler. Anlayamadım. Onların teknesi başkaydı.
Rakip sayılan saf dışı da kalmışken
sevineceklerine üzülüp yardıma koşuyorlardı. Bu
davranışları beni etkiledi. Dün geceki
kötümserliğim mazide kalmıştı. Yeni bir yaşam,
Ayla Rusçuklu – Bulabileceğin Zenginlikler 19
sıcacık, dostluk merhaba! -Ben de yardım ederim.
Dedim. Ahmet Efendinin yüzünde bir gülümseme
belirdi. Diğerleri de oyunu bırakıp bana
bakıyorlardı şu an. - Ne var? Yardım edemez
miyim? Dediğimde hepsi gülmeye başladı.
Şarapçı: -Bu işler sana göre değil be kardeş. Dedi.
Fana bozulmuştum. Sonra da onlara hak verdim.
Ne yapabilirdim ki? Şimdiye kadar bir kayığa bile
binmemiştim ki. Onu, tamir etmek nerede! Buna
rağmen, “Ben de size gereken malzemeleri taşırım
ya da çay kahve yaparım işte. Bu da yardım
değimli?” -Haklısın be oğul. Şimdi bunlar iş
başındayken yine çay, kahve isterler. İskele ta
nerede… Ben de artık yaşlandım. Evet, yeni
çaycınız karşınızda. Dedi Ahmet Efendi. Ayı
Osman. -Hadi bakalım doldur bardakları çırak.
Dediğinde, hepsi gülerek ellerindeki boş
bardakları havaya kaldırarak salladılar.
Ahmet Efendi de başını sallayarak onayladı.
Yerinden kalkmadan, “bana da doldur bir tane”
dedi. Adaşım şarapçı: -Kahve yapar mısın? Ben
bir sade alırım yani. Dediğinde yine gülüştüler.