cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · web viewfiziğin...

343
İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ,............................................................... 1.BÖLÜM TEZ ÖZETLERİ 1.1 Astronomi ve Uzay Bilimleri Anabilim Dalı....................... 1.2 Fizik Anabilim Dalı............................................. 1.3 Biyoloji Anabilim Dalı.......................................... 1.4 Matematik Anabilim Dalı......................................... 1.5 Moleküler Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı..................... 1.6 1.7 Orman Mühendisliği Anabilim Dalı................................ 1.8 Orman Endüstri Mühendisliği Anabilim Dalı....................... 1.9 Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı.................................. 1.10 Kimya Anabilim Dalı............................................. 1.11 Kimya Mühendisliği Anabilim Dalı................................ 1.12 Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı.............................. 1.13 Jeofizik Mühendisliği Anabilim Dalı............................. 1.14 Makine Mühendisliği Anabilim Dalı............................... 1.15 Endüstri Mühendisliği Anabilim Dalı............................. 1.16 Bilgisayar Bilimleri Mühendisliği Anabilim Dalı................. 1.17 Çevre Mühendisliği Anabilim Dalı................................ 1.18 1.19 Elektrik-Elektronik Mühendisliği Anabilim Dalı.................. 1.20 İnşaat Mühendisliği Anabilim Dalı............................... 1.21 Maden Mühendisliği Anabilim Dalı................................ 1.22 Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Anabilim Dalı................. 1.23 Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği Anabilim Dalı.............. 1.24 Savunma Teknolojileri Anabilim Dalı............................. 1.25 Biyomedikal Mühendisliği Anabilim Dalı.......................... 1.26 1.27 Su Ürünleri Yetiştiriciliği Anabilim Dalı....................... 1.28 Su Ürünleri Temel Bilimleri Anabilim Dalı....................... 1.29 Su Ürünleri Avlama ve İşleme Teknolojisi Anabilim Dalı.......... 1.30 Enformatik........................................................... ..................................................................... .......... 1.31 İlköğretim Anabilim Dalı........................................

Upload: others

Post on 31-Jan-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ,........................................................................................................................................................

1.BÖLÜMTEZ ÖZETLERİ1.1 Astronomi ve Uzay Bilimleri Anabilim Dalı...................................................................................1.2 Fizik Anabilim Dalı.........................................................................................................................1.3 Biyoloji Anabilim Dalı....................................................................................................................1.4 Matematik Anabilim Dalı................................................................................................................1.5 Moleküler Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı................................................................................1.61.7 Orman Mühendisliği Anabilim Dalı................................................................................................1.8 Orman Endüstri Mühendisliği Anabilim Dalı.................................................................................1.9 Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı.....................................................................................................1.10 Kimya Anabilim Dalı......................................................................................................................1.11 Kimya Mühendisliği Anabilim Dalı................................................................................................1.12 Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı................................................................................................1.13 Jeofizik Mühendisliği Anabilim Dalı..............................................................................................1.14 Makine Mühendisliği Anabilim Dalı...............................................................................................1.15 Endüstri Mühendisliği Anabilim Dalı.............................................................................................1.16 Bilgisayar Bilimleri Mühendisliği Anabilim Dalı...........................................................................1.17 Çevre Mühendisliği Anabilim Dalı.................................................................................................1.181.19 Elektrik-Elektronik Mühendisliği Anabilim Dalı............................................................................1.20 İnşaat Mühendisliği Anabilim Dalı.................................................................................................1.21 Maden Mühendisliği Anabilim Dalı................................................................................................1.22 Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Anabilim Dalı.......................................................................1.23 Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği Anabilim Dalı....................................................................1.24 Savunma Teknolojileri Anabilim Dalı.............................................................................................1.25 Biyomedikal Mühendisliği Anabilim Dalı......................................................................................1.261.27 Su Ürünleri Yetiştiriciliği Anabilim Dalı........................................................................................1.28 Su Ürünleri Temel Bilimleri Anabilim Dalı....................................................................................1.29 Su Ürünleri Avlama ve İşleme Teknolojisi Anabilim Dalı.............................................................1.30 Enformatik..........................................................................................................................................1.31 İlköğretim Anabilim Dalı................................................................................................................

Page 2: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ASTRONOMİ VE UZAY BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

IŞIK Seda

Tez Adı : Güneş Leke Gruplarının Eğiklik Açıları İle Çevrim Özellikleri Arasındaki İlişkiler

Danışman : Doç. Dr. Nurol ALAnabilim Dalı : Astronomi ve Uzay Bilimleri Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç.Dr. Nurol AL

Prof.Dr. M.Türker ÖZKAN Prof. Dr. Adnan ÖKTEN

Prof.Dr. Hülya ÇALIŞKAN Yrd. Doç. Dr. Mevlana BAŞAL

Güneş Leke Gruplarının Eğiklik Açıları İle Çevrim ÖzellikleriArasındaki İlişkiler

Bu tez çalışmasının amacı güneş leke gruplarının düzenlilik gösteren bazı parametrelerini

ölçerek bunların Güneş’in aktivite çevriminin bazı özellikleri ile olan ilişkilerini incelemektir. Bu hedefle [1986-2012] yılları için Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Güneş Fiziği Laboratuvarı'nın beyaz ışıkta çizilen güneş fotosferi gözlemleri incelenmiştir. Gözlemler, güneş lekelerinin ölçekli beyaz kağıtlara izdüşüm görüntüleri üzerinden el ile çizilmesi tekniğine dayanmaktadır. Leke grubu içerisindeki umbral bölgelerin güneş diski üzerindeki konumları, alanları ve bunlara bağlı olarak grup enlemi ve eğiklik açısı gibi nicelikler, bu çalışma için geliştirilen bir bilgisayar programı yardımıyla oldukça duyarlı bir şekilde ölçülmüştür. Elde edilen niceliklerin birbirleriyle ve zamanla olan değişimlerini araştırmak amacıyla, istatistiksel analizler yapılmıştır. Böylelikle güneş aktivitesinin 22. ve 23. çevrimlerinin şiddeti, ortalama eğiklik açısı, ortalama enlemi, kelebek diyagramı ve yarıküresel asimetri gibi özellikleri Kandilli Rasathanesi ve Royal Greenwich Observatory / NOAA veritabanı kullanılarak incelenmiştir. Bulunan ilişkiler kendi aralarında ve daha önceki çevrimlerle karşılaştırılarak farklar ve benzerlikler ortaya çıkarılmış, böylece literatürdeki konuyla ilgili çalışmalara katkı sağlanmıştır.

   

Relations Between Tilt Angles of Sunspot Groups and Cycle Properties The purpose of this thesis is to measure selected parameters of sunspot groups that show

regularity and to examine their relations with the general properties of the solar cycle. With this goal, solar photospheric white-light drawings of Kandilli Observatory of Boğaziçi University were analysed for the period [1986-2012]. The observations are based on a technique which involves drawings of sunspots over solar images projected onto scaled white papers. The positions and areas of umbral regions in sunspot groups, and therefore quantities such as group latitude and tilt angle were sensitively measured, using a computer code developed for this study. Statistical analyses were carried out, to explore the interrelationships and time variations of the measured quantities. In this way, properties such as cycle strength, mean tilt angle, mean latitude, butterfly diagram, and hemispheric asymmetry were investigated for the 22nd and 23rd cycles of solar activity, using the sunspot databases of Kandilli Observatory and Royal Greenwich Observatory / NOAA. The similarities and differences between the solar cycles considered and the previous cycles were revealed, such that a contribution to the existing literature has been provided.

Page 3: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ÖZDÖNMEZ Aykut

Tez Adı : Kataklismik Değişenlerin Galaktik Model ParametreleriDanışman : Tansel AKAnabilim Dalı : Astronomi ve Uzay Bilimleri Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Tansel AK

Prof. Dr. Türker ÖZKAN Doç. Dr. Selçuk Bilir Doç. Dr. Ömür Çakırlı Yard. Doç. Esma Yaz

Kataklismik Değişenlerin Galaktik Model Parametreleri

Bu tez çalışmasında, Ritter ve Kolb’un (2003) kataloğundaki 82,4 ≤ P (dk) ≤ 720 yörünge dönemli kataklismik değişenlerden, 2MASS ve WISE fotometrik verileri kullanılarak yörünge dönemi-ışıma gücü-renkler (PLC, period-luminosity-colours) ilişkileri ve Güneş civârındaki Galaktik model parametreleri incelenmiştir. Regresyon analizleri sonucunda, trigonometrik paralaksı bilinen 25 kataklismik değişenden geliştirilen PLC ilişkisi, yörünge dönemlerine, (J – Ks) ve (Ks – W1) renklerine dayanmaktadır. Bu yeni mutlak parlaklık kalibrasyonu, ~2 kat daha duyarlı sonuçlar vermektedir ve kataklismik değişenlerin kendi içinde istatistiksel olarak tutarlı uzaklıklarının belirlenmesinde kullanışlı bir yöntemdir. Geliştirilen bu mutlak parlaklık kalibrasyonu kullanılarak, 10 ≤ J0 ≤ 16 kadir görünen parlaklık limitleri aralığındaki 263 kataklismik değişenin uzaklıkları hesaplanmıştır. Elde edilen uzaklıklar ile Galaksi düzleminden dikine exp, sech ve sech2 dağılımları elde edilmiştir. Bu dağılımlar kullanılarak kataklismik değişenler için 218 pc üstel yükseklik ölçeği belirlenmiştir. Aynı örnek ile Güneş civârında 5 10-6 pc-3 uzay yoğunluğu hesaplanmıştır. Elde edilen bu uzay yoğunluğu, literatürdeki diğer gözlemsel sonuçlarla uyumlu olmasına rağmen kuramsal öngörülerden ~2.5 faktör küçüktür. Bu parametrelerin yanı sıra kataklismik değişenlerin ışıma gücü fonksiyonları da belirlenmiştir. Sönük kadirlere doğru artan ışıma gücü fonksiyonları, MJ = 9 kadirden sonra düzleşme eğilimi göstermektedir. Kataklismik değişenler için hesaplanan Galaktik model parametreleri, sınıfları içinde incelenmiştir.  

Galactik Model Parameters of Cataclysmic Variables

In this thesis, using 2MASS and WISE photometric data and the cataclysmic variables with 82,4 ≤ P (min) ≤ 720 selected from the catalogue of Ritter and Kolb (2003), orbital period- luminosity-colours (PLC) relations and Galactic model parameters of the systems are investigated. PLC relation estimated from 25 cataclysmic variables with well known parallaxes is based on orbital periods, (J – Ks) and (Ks – W1) colours. This new absolute magnitude calibration gives ~2 times better results and can be used to construct statistically reliable data sets in order to estimate distances of cataclysmic variables. Using this absolute magnitude calibration, distances of 263 cataclysmic variables with 10 ≤ J0 ≤ 16 are estimated. These distances were used to estimate exp, sech and sech2 distributions of the vertical distances from the Galactic plane. These distributions were used to estimate the scale height of 218 pc for cataclysmic variables. With the same sample, space density of the cataclysmic variables in the Solar neighbourhood was found 5 10-6 pc-3. Although this space density is in agreement with the observational results in the literature, it is ~2.5 factor smaller than the theoretically predicted values. In addition, luminosity functions of cataclysmic variables were determined, as well. Luminosity functions of cataclysmic variables increases to fainter magnitudes, while they tend to be flatter beyond MJ = 9. Galactic model parameters of sub-classes of cataclysmic variables were also investigated.

Page 4: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

FİZİK ANABİLİM DALI

ÖZTÜRK Fatma Çağla

Tez Adı : Lineer Proton Hızlandırıcılarında Kullanılan Magnetlerin TasarımıDanışman : Doç. Dr. Yeşim ÖKTEMAnabilim Dalı : FizikProgramı : Nükleer FizikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Yeşim ÖKTEM

Prof. Dr. Baki AKKUŞ Doç. Dr. Latife ŞAHİN YALÇIN

Prof. Dr. Metin ARIK Yard. Doç. Dr. Lidya SUSAM

Lineer Proton Hızlandırıcılarında Kullanılan Magnetlerin Tasarımı

Fiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir. Bu sorulara en iyi cevabı verebilmek için maddenin yapısını anlamak gerekir. Bunun içinde maddenin en ufak parçalarına bölünmesi ya da maddenin derinliklerine inilmesi gereklidir. Bu da bir cismin bir başka cisimle çarpışması ile mümkündür. Bu işlem için parçacık hızlandırıcıları kullanılmaktadır. Bu hızlandırıcılar, temel yüklü parçacık demetlerinin toplam enerjilerinin arttırılarak hedeflenen değere ulaşmalarını sağlayan aygıtlardır.

Lineer proton hızlandırıcılarında kullanılan odaklayıcı dört kutuplu kuadrupol magnetler, düşük enerjili proton demetleri elde etmek için demir yoğunluklu permanent (sürekli) malzemelerden üretilen bobinler kullanılarak üretilmektedir. Lineer proton hızlandırıcılarında kullanılan demir baskın magnetlerin gerek analitik, elektriksel ve mekanik; gerekse bilgisayar tabanlı ve deneysel tasarımı çok önemli ve dikkat edilmesi gereken bir husustur. Bu aşamaların öğrenilmesi, tasarım yapılırken kullanılacak olan parametrelerin titizlikle belirlenebilmesi için ağırlıklı olarak çeşitli bilgisayar programları kullanılmaktadır. Bu bilgisayar programları yapılacak olan işleme göre ya magnetin parametrelerinin hesaplanmasına yardımcı olur ya da iki veya üç boyutlu magnet tasarımı yapılmasını ve bu tasarımların üç boyutlu simülasyonlarının elde edilmesini sağlamaktadır.

Bu tez çalışmasında, düşük enerjili lineer proton hızlandırıcılarında parçacık demetlerinin odaklanması için kullanılmakta olunan dört kutuplu odaklayıcı magnet tipine bir örnek verilmektedir.

Page 5: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Desıgn of Magnets Used ın Lınear Proton Accelerators

One of the aims of physics to answer questions about the structure of the universe.The best answer to these questions need to be able to understand the structure of matter. Because of this, we need to divide matter into least pieces or go inside th dephts of the matter. This can be possible with colliding something to another. For this proccess, we use particle accelerators. This accelerators are machines that are using to increase the total energy of elementary charged particles and let them reach the destination energy values.

Iron dominated magnets used in linear proton accelerators which are need for both analytical, electrical, mechanical, computer-based and experimental design are very important and should be considered. Mostly for understanding of these stages and specify the parameters that will be used at design phase some kind of computer codes are being used. These computer programs are used to calculate the parameters of magnets or provide two or three dimensional design of the magnets and three dimensional simulations of these magnets according to operation type.

In this thesis study, one can find detailed informations about an example of a quadrupole magnets that are used for focusing the proton beam in low energy beam accelerators

Page 6: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ARICI Tuğba

Tez Adı : Gama Işını Spektroskopisi İçin Bir Hibrid Dedektör Sisteminin Kurulumu ve Karakterizasyonu

Danışman : Yard. Doç. Dr. Mehtap YALÇINKAYA Dr. Ivan KOJOUHAROV

Anabilim Dalı : FizikProgramı : Nükleer FizikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr. Mehtap YALÇINKAYA

Prof. Dr. Cenap Ş. ÖZBEN Prof. Dr. Ali TUTAY Prof. Dr. Melih BOSTAN Prof. Dr. Baki AKKUŞ

Gama Işını Spektroskopisi İçin Bir Hibrid Dedektör Sisteminin Kurulumu Ve Karakterizasyonu

Son dönemde kullanılan bölümlendirilmiş HPGe dedektörleri, gama spektroskopisinin en güçlü araçlarından biridir. Bu HPGe dedektörleri, Doppler kaymasının düzeltilebilmesi için belirli pozisyon duyarlılığına, daha düşük arkaplana ve iz sürme yeteneğine sahiptir. Böylece yüksek verim ve duyarlılık elde edilir. Tüm bu özellikleri karşılayabilecek bir sistemin karmaşıklığından dolayı alternatif yollar araştırılmış ve hibrid dedektör sistemi fikri ortaya atılmıştır. Hibrid dedektör, pozisyona duyarlı bir dedektör ve bölümlendirilmemiş bir HPGe dedektöründen meydana gelmiştir. Pozisyona duyarlı detektör, düzlemsel bölümlendirilmiş başka bir küçük HPGe dedektörü ya da pozisyona duyarlı bir sintilasyon dedektörü olabilir. Kullanılan geniş hacimli HPGe dedektör ve dedektör sisteminde meydana gelen ilk etkileşim noktası bilgisi ile istenen yüksek verim ve duyarlılık, daha basit ve ince bir sistem kullanarak elde edilmiş olur. Günümüz HPGe dedektörlerine göre daha güvenilir ve daha az karmaşık olan bu hibrid dedektör sistemi, rölativistik Coulomb uyarılması, egzotik çekirdeklerin bozunum spektroskopisi gibi FAIR’de yapılması planlanan NUSTAR deneylerinde kullanılacaktır.

   

Constructıon and Characterısatıon of a Hybrıd Detector System for Gamma Ray Spectroscopy

The segmented HPGe detectors recently used, the most powerful tool for gamma spectroscopy, must posses certain position sensitivity in order to enhance their own capability of Doppler shift correction, background reduction and eventually tracking, thus improving the efficiency and sensitivity. Due to the enormous complexity of such a system, the search for alternatives has lead to the idea of hibrid detector made of unsegmented HPGe detector and position sensitive detector together. Position sensitive detector can be either another small and planar segmented HPGe detector or position sensitive scintillation detector. Thus, required high efficiency and sensibility is obtained using large volume HPGe and knowledge of first interaction at the detector system and at the same time being simple and slim. This hybrid detector system, which is more reliable and less complex than today's detectors will be used for a variety of experiments, ie relativistic Coulomb excitation, decay spectroscopy of exotic nuclei, aimed at FAIR experiments NUSTAR.

  

Page 7: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

KARABAK Binnur

Tez Adı : TlSe Malzemesinin Elektriksel ÖzellikleriDanışman : Doç. Dr.Deniz DEĞER ULUTAŞAnabilim Dalı : FizikProgramı : Genel FizikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr.Deniz DEĞER ULUTAŞ Prof. Dr.Nurten ÖNCAN Prof. Dr.Kubilay KUTLU Doç. Dr.Nevin KALKAN Yrd. Doç. Dr.Saffettin YILDIRIM

Tlse Malzemesinin Elektriksel Özellikleri

Bu çalışmada, 300 Å -3200 Å kalınlık bölgesinde, hazırlanan TlSe ince filmlerinin 10 Hz- 20 MHz frekans ve 173 K- 433 K sıcaklık aralığında sıcaklığa, frekansa ve film kalınlığına bağlı olarak değişken dış elektrik alana verdiği yanıtlar incelenip, mümkün polarizasyon mekanizmaları belirlendi. Ayrıca incelenen yapıdaki alternatif iletkenlik mekanizmasının, n<1 olmak üzere ωn davranışına uyduğu gözlendi.

Stockbarger-Bridgman yöntemiyle hazırlanmış TlSe kristallerinin 10-4 Torr  vakum ortamında termal buharlaştırılmasıyla cam taşıyıcılar üzerine farklı kalınlıklarda TlSe ince filmleri oluşturuldu. Filmlerin alt ve üst elektrotları alüminyum ile hazırlandı. Elektrot olarak kullanılacak alüminyum telleri buharlaştırmak için tungsten flamanlar; külçe halinde bulunan TlSe ' ni buharlaştırmak için de molibden potalar kullanıldı.

Hazırlanan Al/ TlSe/ Al formatındaki örnekler, sıcaklık kontrol ünitesi yardımıyla farklı sıcaklıklarda tutuldu. Bu örneklerin değişken dış alana verdiği yanıtlar kullanılarak kapasite (C) ve kayıp (tan Ø) değerleri bilgisayar kontrollü dielektrik spektroskopi cihazı kullanılarak elde edildi.

Yapılan bu ölçümler sonrası ulaşılan verilerden dielektrik katsayısı, dielektrik kayıp ve alternatik iletkenlik türetilerek, TlSe' nin dielekrik  özelliklerinin sıcaklığa, frekansa ve film kalınlığına bağlı davranışları belirlendi. Böylece incelenen malzemedeki mümkün polarizasyon, enerji kayıp mekanizmaları ve iletkenlik belirlendi. Elde edilen sonuçlar  literatürdeki benzer diğer malzemelerle karşılaştırıldı.

      

Page 8: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Electrıcal Propertıes of Tlse Materıal

In this work, we searched in which frequency interval the electric conductivity is due to which type of charge carriered by examining the responses of TlSe thin films to the external alternating electric fields in a frequency region, 10Hz-20MHz, and in thickness region, such as 300 Å - 3200 Å within 173 K- 433 K temperature region. Moreover, it was observed that the relation between alternative conductivity obeys σ(ω) α ωn equation where n<1.

TlSe thin films were going to be prepared on glass surfaces between metal electrodes using suitable masks which were cleaned by mechanical, ultrasonical and chemical methods upon different thicknesses by thermal evaporation method at the 10-4 Torr vacuum. Tungsten filaments were going to be used to evaporate Aluminum wires which were used as electrodes and molibdenum boots were going to be used to evaporate TlSe samples.

The samples were going to be hold at different temperatures using temperature control unity. Capacity and dissipation values were going to be measured under alternative electric field by using computer controlled empedance analizer. Other parameters such as dielectric constant, dielectric loss and alternative conductivity were going to be derived from obtained capacity and dissipation datas.By evaluating the obtained and derived results the electrical behaviour of TlSe  samples were going to be realized in case of investigated temperature and frequency interval. After these evaluations TlSe's dialectic features were going to be determined which is Based on temprature,frequency And film's thickness by derivatized from dialectic parameter,dialectic lost And alternatic conductivity. So, possible polarization, lost energy mechanisms And conductivity were going to be determined in the inspected stuff. The results that optained were going to be compared with the other materials in the litterateure.

  

  

Page 9: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

SAĞLIK Sebahat

Tez Adı : Fizik Öğretmen Adayları ve Medyada ki CERNDanışman : Prof. Dr. K. Gediz AKDENİZAnabilim Dalı : FizikProgramı : Yüksek Enerji ve Plazma FiziğiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. K. Gediz AKDENİZ

Prof. Dr. Ramazan SEVER Doç. Dr. Kubilay BALCI Doç Dr. Bayram DEMİR Yard. Doç. Dr. Zeynep ÇİÇEK ÖNEM

Fizik Öğretmen Adayları ve Medyada ki CERN

Bu çalışma, CERN’de yapılan Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (BHÇ)Deneyleri ile ilgili yazılı basında çıkan haberlerin fizik öğretmen adayları üzerine etkisini inceleyen nitel bir araştırmadır.

Araştırma için uzman görüşleri alınarak 12 soruluk ve yarı açık uçluoluşturulan CERN Deneyleri Medya Anketi (CDMA), Marmara Üniversitesi Fizik Eğitimi pedagojik formasyon öğrencilerine uygulanmıştır. Fizik öğretmen adaylarının verdikleri yanıtlar betimsel analiz yöntemi ile değerlendirilmiş ve verdikleri yanıtların frekans değerlerinden yararlanılarak alınan veriler görsel olarak grafiklerle sunulmuştur. Verilerin analizi sonucunda fizik öğretmen adaylarının bu deneyleri bilimsel olarak anlamalarındaki medya etkileri ayrıntılı olarak ele alınmış ve fizik öğretmen adaylarının deneyleri anlamalarında etkili olan MEDYA AĞIRLIKLI faktörler yorumlanmıştır. Bilgilenmedeki çelişkilerin nedenleri tartışılmıştır ve bu konuda öneriler getirilmiştir.

Physıcs Teacher Candıdates and CERN in Medıa

This study is a qualitative study which investigates the effects of the news related to “the Big Hadron Collusion experiments” performed in CERN on the candidates to become physics teacher.

The CERN media survey (CMDA), which consists of 12 semi open-ended questions, was applied to the physics students who attended to the pedagogical formation program of the Marmara University by getting the comments of the experts of the subject. The answers of the candidates to become physics teacher were evaluated by the descriptive analysis method, and the collected data were graphically presented by the aid of the frequency values of their answers. After the analysis of the collected data, the media effects on the candidates to become physics teacher in their scientifically understanding these experiments were handled in detail, and the media weighted factors which are effective in their understanding the mentioned experiments were commented. The reasons of the discrepancy in informing were discussed and the proposals about this issue were given.

  

Page 10: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

HAN Seyit Deniz

Tez Adı : Heisenberg Spin Sistemlerinde Kuantum Dolanıklığın İncelenmesiDanışman : Doç. Dr. Ekrem AydınerAnabilim Dalı : FizikProgramı : Yüksek Enerji ve Plazma FiziğiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Ekrem Aydıner

Prof. Dr. K. Gediz Akdeniz Prof. Dr. Hasan Tatlıpınar Prof. Dr. Sehban Kartal

Doç. Dr. Ayşe Erol

Heisenberg Spin Sistemlerinde Kuantum Dolanıklığın İncelenmesi

Kuantum dolanıklık; kuantum bilgisayarları, kuantum iletişim, kuantum tele-nakil, kuantum şifreleme gibi konularda önemli rol oynamaktadır. Ancak henüz kuantum dolanıklığın elde edilmesi, zamana bağlı davranışı, yaşam süresi, kayıpsız iletimi, taşınımı, bunlara ek olarak kuantum mantık kapılarının oluşturulması ve kuantum algoritma uygulamaları gibi pek çok konuda teorik çalışmalar tamamlanmış değildir. Bu konuların anlaşılması için yoğun çalışmalar devam etmektedir. Kuantum dolanıklık elde etme konusunda en önemli adaylardan birisi Heisenberg spin sistemleridir. Bu nedenle

bu tezde Heisenberg spin modeli ele alınarak kuantum dolanıklık incelenmiştir. (12

,1 , 12) spinlerinden

oluşan bir üçgen hücre üzerinde anizotropik Heisenberg XXZ spin modeli oluşturuldu ve bu model

içerisinde yer alan spin (12

, 1) ve spin (12

, 12) ikili spin dolanıklığının sıcaklık ve anizotropi bağlılığı

homojen olmayan (stagger) bir manyetik alan altında dolanıklık ölçüsü kullanılarak incelendi. Temel

olarak iki önemli sonuç bulundu: 1) Spin (12

,1) ve spin (12

, 12) çiftleri hem ferromanyetik hem de

antiferromanyetik etkileşimler için manyetik alan altında dolanıklık platoları oluşturmaktadır. Bu dolanıklık platoları kritik manyetik alan değerlerinde ortaya çıkmakta ve kritik manyetik alan

değerlerinde ise yok olmaktadırlar. 2) Ferromanyetik etkileşim için spin (12

, 1) ve spin (12

, 12) çiftleri

ve antiferromanyetik etkileşim için ise yalnızca spin (12

, 12) çiftleri arasındaki kuantum dolanıklığın

sıcaklığa bağlılığı üstel olarak azalırken antiferromanyetik etkileşim için spin (12

,1) çiftinin kuantum

dolanıklığı beklenmedik bir şekilde kuantum faz geçişi göstermekte olduğu gözlenmiştir.

      

Page 11: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

The Investigation of Quantum Entanglement in Heisenberg Spin Systems

Quantum spin systems play an important role in such quantum computers, quantum communication, quantum cryptography areas. Many theoretical studies which include such of the acquired of entanglement, time-dependent behavior of entanglement, life time of entanglement, realization of entanglement, perfect transfer of entanglement, transmission of entanglement and in addition to the creation of quantum logic gates and quantum algorithm applications have not been completed yet. The intensive studies are ongoing for understanding of this issues. Heisenberg spin systems are one of the important candidates for obtained of quantum entanglement. For this reason, in this thesis study, quantum entanglement has been investigated by using of Heisenberg spin model. The

Heisenberg XXZ spin model which is consist of (12

, 1 , 12) spins were created on a triangular cell and

the pairwise entanglement of (12

, 1) and (12

, 12) which located within this model were investigated as

depending on temperature and anisotropy under the inhomogeneous (stagger) magnetic field by using

measure of entanglement. Basically, two important results are found: 1) (12

,1) and (12

, 12) spin pairs

constitute entanglement plateaus under the magnetic field for both ferromagnetic and antiferromagnetic interactions. These entanglement plateaus emerge in critical magnetic field values and also vanish in critical magnetic field values. 2) While the temperature dependence of quantum entanglement decrease

exponentially of between (12

,1) and (12

, 12) spin pairs for ferromagnetic interaction, and only (

12

, 12)

spin pairs for antiferromagnetic interaction, quantum phase transition was observed in quantum

entanglement of (12

,1) spin pairs for ferromagnetic interaction as an unexpectedly.

Page 12: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ADA Gonca

Tez Adı : Cern-Cms Deneyinde İleri Hadron Kalorimetresi Foton Çoğaltıcı Tüpleri Üzerine Bir Çalışma

Danışman : Prof. Dr. Gediz AKDENİZAnabilim Dalı : Fizik Anabilim DalıProgramı : Yüksek Enerji ve Plazma FiziğiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi :Prof. Dr. Gediz Akdeniz

Prof. Dr. Hasan TATLIPINAR Doç. Dr. Kubilay BALCI Doç. Dr. Nevin KALKAN Yard. Doç. Dr. Zeynep ÇİÇEK ÖNEM

Cern-Cms Deneyinde İleri Hadron Kalorimetresi FotonÇoğaltıcı Tüpleri Üzerine Bir Çalışma

Bu çalışmada, CERN’deki aday Foton Çoğaltıcı Tüplerin (PMT) farklı yüksek voltajlar altında nasıl bir durum oluşturdukları incelenmiştir. İleri Hadron Kalorimetresi (HF)’ne takılan aday PMT’lere yüksek voltaj uygulanmasıyla kararlı bir durum sergileyip sergilemedikleri de tartışıldı. Buna göre, belirli bir voltaj altında 24 PMT’ün sinyal genişlikleri incelendi ve bu PMT’lerin düzgün çalıştığı gözlemlendi.

A Study of Photon Multiplier Tubes İn Cern-CmsExperiment Forward Hadron Calorimeter

In this study, in CERN candidate Photon Multiplier Tubes (PMT) are observed how they have created a situation under different high voltage. when different voltage values are applied to the candidate Photon Multiplier Tubes which attached in Forward Hadron Calorimeter, are also discussed whether they show a stable situation. Accordingly, under a specific voltage 24 PMT pulse widths are analyzed and this PMTs are observed properly working.

  

Page 13: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

AKYÜZ Enes

Tez Adı : Kuantum Monte Carlo Yaklaşımında Parite İzdüşümlü Seviye Yoğunluğu Hesaplamaları

Danışman : Doç.Dr. Yeşim ÖKTEMAnabilim Dalı : FizikProgramı : Nükleer FizikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç.Dr. Yeşim ÖKTEM

Prof.Dr. Baki AKKUŞ Prof.Dr. İlhan TAPAN

Doç.Dr. Latife ŞAHİN YALÇIN Doç.Dr. Rabia Burcu ÇAKIRLI

Kuantum Monte Carlo Yaklaşımında Parite İzdüşümlüSeviye Yoğunluğu Hesaplamaları

Nükleer fizik ve astrofizikte uygulamaları olan seviye yoğunluğu konusunun problemlerinden biri, seviye yoğunluğunun taşıdığı temel bir özellik olan pariteye göre dağılımlarıdır. Bu konu, nükleer reaksiyonların istatistiksel hesaplamaları, parite ihlali yapan süreçler ve nötron yakalama reaksiyonlarıyla yakından ilgilidir.

Nükleer fiziğin ilk günlerinden bu yana temel bir araştırma konusu olan seviye yoğunluğu çalışmalarında son yıllarda teorik ve deneysel açıdan ciddi ilerlemeler kaydedilmiştir. Yakın zamanlara kadar yalnızca fenomenolojik modellerle ifade edilen seviye yoğunluğu, bir süreden beri çekirdek fiziği için geliştirilmiş olan kabuk modeli Monte Carlo (KMMC) yöntemleriyle mikroskopik olarak hesaplanabilmektedir. Ancak, seviye yoğunluğunun parite dağılımı konusunda hala çok az sayıda teorik ve deneysel çalışma vardır. Mevcut çalışmalar, seviye yoğunluklarının parite dağılımları üzerine etki eden faktörler hakkında önemli ipuçları vermiş olsa da, deneysel ve teorik bulgular arasında bazı çekirdekler için önemli farklılıklar saptanmıştır. Belli bir enerji değerinde pozitif ve negatif pariteli seviyelerin sayıca birbirine eşit olduğu varsayımı yaygın olarak kabul görmüştür.

Bu tezde, yukarıda bahsedilen ve çok başarılı bir yöntem olan Kuantum Monte Carlo yaklaşımı kullanılarak yıldızların termal reaksiyonlarında önemli bir yere sahip olan nikel çekirdeği izotoplarının sonlu sıcaklıklardaki gözlemlenebilirleri hesaplanmış, toplam ve pariteye bağlı nükleer seviye yoğunluğu elde edilmiştir. Sonuçlar, eşit dağılımlı parite hipotezi ile kıyaslanarak yaklaşımın doğruluğu çeşitli uyarılma enerjilerinde sınanmıştır. Ayrıca elde edilen sonuçlar mevcut deneysel verilerle bağımsız olarak kıyaslanmıştır, 58Ni çekirdeği için J=2 kanalında pariteye bağlı deneysel seviye yoğunluğu verilerinin olması, KMMC yöntemiyle elde edilen sonuçlarla karşılaştırma imkanı sağlamıştır.

    

Page 14: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Parıty-Projected Level Densıty Calculatıons ın the QuantumMonte Carlo Approach

One of the problems on the issue of the level density which involves in nuclear physics and astrophysics applications is distributions based on parity which is one of the primary features of level density. This topic is closely related to statistical calculations of nuclear reactions, the processes violating parity and neutron capture reactions. 

In recent years, there has been a significant development both theoretically and experimentally in level density studies which have been a basic research topic since the early times of nuclear physics. Until recently, only level density which is expressed with phenomenological models can be calculated microscopically by means of shell model Monte Carlo methods (SMMC) developed for nuclear physics for some time. However, it is clear that there are still a very small number of theoretical and experimental studies on the distribution of the level density parity. Although existing studies gave important clues about on the factors that affect the distribution of the level density parity, there were remarkable differences for some of the kernels between the experimental and theoretical findings. It is widely accepted that there is an assumption in which positive and negative parity levels in a certain energy value are equal to each other.

In this dissertation, calculate observable ones for nickel isotopes which has significant place at thermal reactions of stars in finite temperature is calculated and nuclear level density as being total and also as depending on parity is obtained by applying Quantum Monte Carlo Approach which is mentioned above and is a very successful method. Results are compared with equal distributed parity hypothesis and the accuracy of the approach is checked at various excitation energies. Moreover, the results obtained in this study are compared with existing experimental data independently and experimental level density data depending on parity which is found at J=2 channels are compared with results which are obtained by SMMC methods for 58Ni.

  

Page 15: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ERTOPRAK Ayşegül

Tez Adı : Üniter Fermi Gazın TermodinamiğiDanışman : Yard. Doç. Dr. Lidya SUSAMAnabilim Dalı : FizikProgramı : Nükleer FizikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr. Lidya SUSAM

Prof. Dr. Baki AKKUŞ Prof. Dr. Metin ARIK Doç. Dr. Yeşim ÖKTEM Doç. Dr. Latife ŞAHİN YALÇIN

Üniter Fermi Gazın Termodinamiği

Günümüzün bilinen en güçlü etkileşimli sistemlerinden biri olan Üniter Fermi Gaz (ÜFG), geniş saçılma uzunluğu ve kısa etkileşim menzili sınırında iki bileşenli bir Fermi gazına karşılık gelmektedir ve Feshbach rezonansı yoluyla aşırı soğuk atom deneylerinde farkedilir. Üniter Fermi Gazı, kısa erimli çekici etkileşimler ve geniş saçılma uzunluğu durumunda bulunan seyreltilmiş Fermi gazları fiziği ile ilgilidir. Üniter sınır dünyanın ileri gelen laboratuvarlarında aşırı soğuk atomik bulutlar içinde farkedilmiştir ve şimdiye dek atomik, moleküler ve nükleer fizik çevresince yoğun olarak dikkate alınmıştır. Üniter Fermi Gazına olan bu alanlardaki ilgi oldukça artmıştır ancak kayda değer miktarda çalışma nükleer fizik çevresince ilk olarak atomik, moleküler ve optik fizik deneyleri öncesinde ve sonrasında yapılmıştır. Bu çalışma, üniter rejim (sonsuz saçılma uzunluğu) çevresindeki bu gazlarının yoğunluk dağılımını sunmayı amaçlamaktadır. Bu gazların tutumları evrenseldir: Bunlar, seyreltik (az yoğun) nötron maddesinde olduğu kadar soğuk atomların sistemlerini tanımlamaktadır. Burada hesaplanan özellikler, enerji, entropi, kimyasal potansiyel ve yoğunluğu içermektedir. Tuzaklanan atomik gazlar için bu özelliklerin bazılarının hesaplanması deneysel verilerle karşılaştırılmaktadır. Özetle, üniter gaz bir rezonans kuantum mekaniği çok cisim sistemidir.

Thermodynamics of Unitary Fermi Gas

The Unitary Fermi Gas (UFG) is one of the most strongly interacting systems known to date. The UFG corresponds to a two-component Fermi gas in the limit of short interaction range and large scattering length, and is currently realized in ultracold-atom experiments via Feshbach resonances. UFG is concerned with the physics of dilute Fermi gases in a regime of short-range attractive interactions and large scattering lengths. The unitary limit was realized in ultracold atomic clouds in various laboratories around the world and it has been under intense scrutiny by the atomic, molecular and nuclear physics community ever since. Interest in the UFG transcends those areas, however, with a considerable amount of research being carried out within the nuclear physics community well before and after the first atomic, moleculer and optical physics experiments. This work represents the density distribution of these gases around the unitary regime (infinite scattering length). The behavior of these gases is universal: they describe systems of cold atoms as well as dilute neutron matter. The properties computed here include energy, entropy, chemical potential and the density. The calculation of some of these properties for atomic gases in traps is compared with experimental data. In short, the unitary gas is a resonant quantum mechanical many-body system

Page 16: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ERMAN Meral

Tez Adı : F(R,G) Kozmolojilerde Evrim ve Bağ DenklemleriDanışman : Prof. Dr. Haşim MUTUŞAnabilim Dalı : FizikProgramı : Matematiksel FizikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Haşim Mutuş

Prof. Dr. K. Gediz Akdeniz Prof. Dr. Hasan Tatlıpınar Doç. Dr. Kubilay Balcı

Yard. Doç. Dr. Ertan Güdekli

F(R,G) Kozmolojilerde Evrim ve Bağ Denklemleri

ve sırasıyla Ricci ve Riemann eğrilik tansörleri ve R de Ricci eğrilik skaleri

cinsinden G, biçiminde tanımlı Gauss-Bonnet terimi olmak üzere

yüksek mertebeden gravitasyon teorileri sınıfına ait -gravite teorisini göz önüne alıyoruz.

Efektif akışkan tasvirini kullanarak bu -kozmolojisine konvansiyonel Rölativist Kozmolojinin (1+3)-kovaryant kozmolojik evrim ve bağ denklemlerini genelleştiriyoruz. Kullanımlarına bir örnek olmak üzere statik Einstein Evreninin varlığını tartışıyoruz ve böyle bir

çözümün -gravitede var olmasına karşın, -gravitede olmadığını buluyoruz.

     

Evolution and Constraint Equations F(R,G) Cosmologies

We consider within the class of higher-order gravity theories the so called -gravity where R is the Ricci curvature scalar, and G is the Gauss-Bonnet term defined as

, and being the Ricci and Riemann curvature tensors,

respectively. Making use of the effective fluid description, we extend to the -cosmology the (1+3)-covariant cosmological evolution and constraint equations of the conventional Relativistic Cosmology. As an illisturation of their use, we discuss the existence of the static Einstein Universe

and we find that -gravity does not admit such a solution, although -gravity does.

  

Page 17: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

YILMAZ Derya

Tez Adı : Yüksek Mertebeden Eğrilikli Gravitasyonda Dönmesiz ModellerDanışman : Prof. Dr. Haşim MUTUŞAnabilim Dalı : FizikProgramı : Matematiksel FizikMezuniyet Yılı : Mayıs, 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr.Haşim MUTUŞ

Prof. Dr. K. Gediz AKDENİZ Prof. Dr. Hasan TATLIPINAR

Doç. Dr. Kubilay BALCI Yard. Doç.Dr. Ertan GÜDEKLİ

Yüksek Mertebeden Eğrilikli Gravitasyonda Dönmesiz Modeller

Standart Rölativist Kozmolojinin (1+3) - kovaryant formalizmini yüksek mertebeden bir

gravitasyon teorisi olan değiştirilmiş -gravite çerçevesinde ele alıyoruz. Kozmolojik evrim ve bağ denklemlerinin tamamını yazıyor ve bunları dönmesiz ivmeli mükemmel olmayan akışkan haline kısıtlayarak tüm bağ denklemleri için tutarlılık ve uyumluluk analizlerini gerçekleştiriyoruz. Bağ denklemlerinin biribirleri ile tutarlı olduğunu ve tutarlı bir biçimde evrimleştiklerini buluyoruz.

 Irrotational Models In High Order Curvature Gravity

The (1+3)-covariant formalism of the Standard Relativistic Cosmology is considered in the

framework of modified -gravity which is a higher order gravity theory. We write the full cosmological evolution and constraint equations and then by restricted them to the case of an irrotational imperfect fluid with acceleration we carry out a full consistency and compatibility analysis for all constraints. We find that the constraint equations are consistent with each other, and they evolve consistently.

Page 18: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ARSLANCAN Gözde

Tez Adı : Nocodazole Molekülünün Konformasyonel Yapısı Ve Titreşimsel Spektrumlarının Analizi

Danışman : Doç. Dr. Kubilay BALCIAnabilim Dalı : FizikProgramı : Atom ve Molekül Fiziği Programı Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç.Dr. Kubilay BALCI

Prof.Dr. Gönül BAŞAR Prof.Dr. Ayşen E. ÖZEL Doç.Dr. Yasemin AKKAYA Prof.Dr. Sevim AKYÜZ

Nocodazole Molekülünün Konformasyonel Yapısı Ve

Titreşimsel Spektrumlarının Analizi

Bu tez çalışmasında, bir antineoplastik ajan olan nocodazole molekülünün oda sıcaklığındaki kararlı konformerleri teorik moleküler modelleme yöntemi kullanılarak incelendi. Kararlı konformerlerin belirlenmesi amacıyla yapılan konformasyon çalışmasının ilk adımını MM2 kuvvet alanı ile gerçekleştirilen moleküler mekanik ve moleküler dinamik hesaplamalar oluşturmuştur. Ardından, bu düşük teori düzeyinde gerçekleştirilen ön hesaplamalardan elde edilen konformerlerin her birisi için önce HF/6-311++G(d,p) ardından, sırasıyla MP2/6-31G(d), B3LYP/6-31G(d), B3LYP/6-311++G(d,p) ve B3LYP/cc-pvTZ teori düzeylerinde elektronik yapı hesaplamaları gerçekleştirildi.

Elde edilen hesaplama sonuçları güçlü molekül içi hidrojen bağı etkileşmelerinin nocodazole molekülünün konformasyonel çeşitliliğini önemli ölçüde sınırlandırdığını ve serbest haldeki molekülün oda sıcaklığında en az sekiz adet kararlı konformere sahip olduğunu ortaya koymuştur. Aynı teorik sonuçlara göre, belirlenen konformerlerden ikisi diğerlerine kıyasla 1 - 5 kcal/mol arasında değişen değerler ile daha düşük enerjidedir ve buna bağlı olarak belirgin derecede daha kararlıdır. Molekülün kaydedilen deneysel titreşimsel spektrumlarına ağırlıklı katkıyı sağlayacağı belirlenen bu iki konformerin titreşim modları ve ilişkili IR ve Raman spektral verileri harmonik titreşici modeliiçinde hesaplandı.

Harmonik titreşici yaklaşımı içinde B3LYP/6-31G(d) teori düzeyinde hesaplanan kuvvet alanı, dalgasayıları, IR ve Raman şiddet değerleri literatürde “SQM FF” olarak adlandırılan ampirik bir ölçekleme yaklaşımı kullanılarak iyileştirildi. Ayrıca, literatürde “İkili ölçek çarpanı” olarak adlandırılan bir diğer ampirik ölçekleme yöntemi kullanılarak B3LYP/6-31G(d), B3LYP/6-311++G(d,p), B3LYP/cc-pvTZ teori düzeyinde hesaplanan harmonik dalgasayıları üzerinde ölçekleme (deneyle uyumlu hale getirme) işlemi yapıldı. Elde edilen iyileştirilmiş teorik titreşimsel spektral verilerin ışığında, molekülün oda sıcaklığında kaydedilen deneysel IR ve Raman spektrumlarında gözlenen temel bandların doğru bir işaretlemesi gerçekleştirildi.

     

Page 19: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Conformatıonal Structure of Nocodazole and Analysıs ofIts Experımental Vıbratıonal Spectra

In this thesis study, the stable conformers of nocodazole molecule, which is a neoplastic agent, were investigated by the aid of the theoretical molecular modelling method at room temperature. The molecular mechanics and molecular dynamics calculations have constituted the first step of the conformational study carried out in order to determine the stable conformers. Afterwards, electronic structure calculations were performed at MP2/6-31G(d), B3LYP/6-31G(d), B3LYP/6-311++G(d,p) and B3LYP/cc-pvTZ levels of theory for each of the conformers determined from these preliminary calculations at the low-level theories.

The obtained calculation results have demonstrated that intra-molecular hydrogen bonding interactions significantly restrict the conformational variety of nocodazole and therefore at the free state the molcule has only eight stable conformers at room temperature. According to the same theoretical results, the two of the determined conformers are, by values ranging from 1 to 5 kcal/mol, lower in energy and thus remarkably more stable than the others. The vibrational modes of these two conformers determined to provide the dominant contribution to the recorded experimental vibrational spectra of the molecule, and the associated IR and Raman spectral data were calculated by using the harmonic oscillator approach.

The force field, wavenumbers, IR and Raman intensities calculated in the harmonic oscillator approach at B3LYP/6-31G(d) level of theory were then improved by means of an empirical scaling method, called “SQM FF” in the literature. Besides this, a scaling process (fitting to the experiment) was carried out on the harmonic wavenumbers calculated at B3LYP/6-31G(d), B3LYP/6-311++G(d,p) and B3LYP/cc-pvTZ levels of theory by using the emprical scaling approach referred so as to “the dual scaling factors”. In the light of the obtained improved theoretical vibrational spectral data, a correct assignment of the fundamental bands observed in the room-temperature experimental IR and Raman spectra of the molecule was achieved.

  

Page 20: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

YAPICI Berin

Tez Adı : Atomik Vanadyumun 3d34s4p Konfigürasyonunun Aşırı İnce Yapısının İncelenmesi

Danışman :Prof. Dr. Gönül BaşarAnabilim Dalı : FizikProgramı : Atom ve Molekül FiziğiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi :Prof. Dr.Gönül Başar

Prof. Dr.Ayşen Özel Doç. Dr.Elif Akalın Doç. Dr.Kubilay Balcı Doç. Dr.Gülay Acar

Atomik Vanadyumun 3d34s4p Konfigürasyonunun Aşırı İnce Yapısının İncelenmesi

Bu çalışmada, nötr Vanadyum (V I) elementinin aşırı ince yapısının (hyperfine structure-hfs-) deneysel olarak incelenmesi amaçlandı. V I elementinin aşırı ince yapısının deneysel spektrumu, yüksek çözünürlüklü Fourier transform spektroskopisi yöntemi ile alındı. Spektrum, 360 nm – 670 nm dalgaboyu aralığında bir Bruker IFS 125HR Fourier transform spektrometresi ile kaydedildi.V I elementinin Fourier transform spektroskopisi yöntemi kullanılarak 3d34s4p ve 3d44p konfigürasyonlarına ait tek pariteli A manyetik dipol aşırı ince yapı sabitlerinin belirlenmesi amaçlandı.

Deneyler sırasında, sinyal/gürültü oranını arttırmak amacıyla, 650 ± 20 nm, 600 ± 20 nm, 550 ±10nm, 476 ± 7 nm, 456 ± 1 nm, 420 ± 35 nm, 400 ± 20 nm ve 370 ±5 nm dalgaboylarında filtreler kullanıldı. Bu filtreler kullanılarak, 15 000 cm-1 −27700cm-1 dalga sayısı aralığında spektrumlar kaydedildi.

Vanadyum elementinin 3d34s4p ve 3d44p üst enerji seviyesi konfigürasyonlarına ait 83 spektral geçişin analizi sonucunda 49 tek pariteli üst enerji seviyelerinin A manyetik dipol aşırı ince yapı sabitleri belirlendi. 32 tek pariteli üst enerji seviyelerinin A manyetik dipol aşırı ince yapı sabiti ilk kez bu çalışmada bulundu. 17 tek pariteli üst enerji seviyelerinin A manyetik dipol aşırı ince yapı sabiti değerleri literatürden bilinen değerleri ile karşılaştırıldı ve sonuçların uyumlu olduğu gözlendi.   

Page 21: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Hyperfıne Structure Investıgatıon In The 3d34s4p Confıguratıon of Atomıc Vanadıum

In this study, it is mainly aimed to experimentally investigate of the hyperfine structure (hfs) of neutral Vanadium ( V I) element.The experimental spectra of V I were examined by using high resolution Fourier Transform Spectroscopy. The spectra of V I were recorded in the wavelength range of 360 nm – 670 nm by a Bruker IFS 125HR Fourier transform spectrometer.

It is mainly aimed to determine the magnetic dipole hyperfine structure constants A with odd parity of configurations of 3d34s4p and 3d44p of V I were determined with Fourier transform spectroscopy.During the experimental setup, optic filters were used in the wavelength range of 650 ± 20 nm, 600 ± 20 nm, 550 ±10 nm, 476 ± 7 nm, 456 ± 1 nm, 420 ± 35nm, 400 ± 20nm and 370 ±5 nm in order to increase the signal/noise ratio. The spectra of V I were recorded using by optic filters in the range of 15 000 cm-1 −27 700cm-1.

49 A magnetic dipole hyperfine structure constants of upper energy levels with odd parity were determined by analysis of 83 spectral transitions belong to upper energy configurations of 3d34s4p and 3d44p. In this study, 32 A magnetic dipole hyperfine structure constants of upper energy levels with odd parity were obtained for the first time. The results of 17 A magnetic dipole hyperfine structure constants of upper energy levels with odd parity were compared with known values and found to be compatible with the literature.

Page 22: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

BİYOLOJİ ANABİLİM DALI

KAYA Nilgün

Tez Adı : İstanbul Üniversitesi Zooloji Müzesi Amphibia ve Reptilia Örneklerinin Taksonomik Yönden İncelenmesiDanışman : Yard. Doç. Dr. Oya ÖZULUĞAnabilim Dalı : BiyolojiProgramı : ZoolojiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr. Oya ÖZULUĞ Prof. Dr. Kadriye AKGÜN DAR Prof. Dr. Mustafa TEMEL Doç. Dr. Murat TOSUNOĞLU Doç. Dr. Füsun ÖZTAY

İstanbul Üniversitesi Zooloji Müzesi Amphibia ve Reptilia ÖrneklerininTaksonomik Yönden İncelenmesi

Bu çalışmada İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Müzesi koleksiyon bölümünde muhafaza edilen ve son yıllarda müze koleksiyonuna eklenen ancak günümüze kadar taksonomik yönden incelenmeyen Amphibia ve Reptilia türleri morfolojik ve taksonomik yönden incelenmiştir. Taksonomik çalışmalar sonucunda Amphibia klasisine ait 5 türden Urodela ordosuna ait 2 tür (Lissotriton vulgaris, Triturus karelinii), Anura ordosuna ait 3 tür (Pseudopedia viridis, Rana dalmatina ve Pelophylax ridibundus) tespit edilmiştir. Reptilia klasisine ait 20 türden Lacertilia ordosuna ait 15 tür (Stellagama stellio, Anguis fragilis, Chamaeleo chamaeleon, Mediodactylus kotschyi, Hemidactylus turcicus, Darevskia valentini, Darevskia praticola, Lacerta agilis, Lacerta viridis, Ophisops elegans, Parvilacerta parva, Podarcis muralis, Podarcis tauricus, Ablepharus kitaibelii, Trachylepis vittata), Ophidia ordosuna ait 5 tür (Dolichophis jugularis, Natrix natrix, Natrix tessellata, Zamenis hohenackeri ve Typhlops vermicularis) tespit edilmiştir.

Taksonomik statüsü belirlenen örneklerden Triturus karelinii, Chamaeleo chamaeleon, Hemidactylus turcicus, Darevskia valentini, Darevskia praticola, Lacerta viridis, Parvilacerta parva, Podarcis tauricus, Ablepharus kitaibelii ve Trachylepis vittata türleri müzemize kazandırılmıştır.

Taksonomik çalışmanın yanı sıra sergi için hazırlanmış ve türleri belli olan tüm örnekler de tür listesine eklenmiş bunun sonucunda müzemizde üçü fosil kalıp olmak üzere toplam 75 tür olduğu belirlenmiştir.  

Page 23: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

A Taxonomic Investigation on Amphibia and Reptilia Samples ın Zoology Museum of Istanbul University

In this study Amphibia and Reptilia species that are conserved in the Zoology Museum collection of Istanbul University Faculty of Science and were added to the museum collection lately but not examined in terms of taxonomy until today were investigated in terms of morphologic and taxonomic. As a result of taxonomic studies 2 species belong to ordo Urodela (Lissotriton vulgaris, Triturus karelinii) and 3 species belong to ordo Anura (Pseudopedia viridis, Rana dalmatina ve Pelophylax ridibundus) of 5 species that are belonging to classis Amphibia were determined. 15 species belong to ordo Lacertilia (Stellagama stellio, Anguis fragilis, Chamaeleo chamaeleon, Mediodactylus kotschyi, Hemidactylus turcicus, Darevskia valentini, Darevskia praticola, Lacerta agilis, Lacerta viridis, Ophisops elegans, Parvilacerta parva, Podarcis muralis, Podarcis tauricus, Ablepharus kitaibelii, Trachylepis vittata), 5 species belong to ordo Ophidia (Dolichophis jugularis, Natrix natrix, Natrix tessellata, Zamenis hohenackeri and Typhlops vermicularis) of 20 species that are belonging to classis Reptilia were determined.

Among the samples of which the taxonomic status were determined, the species Triturus karelinii, Chamaeleo chamaeleon, Hemidactylus turcicus, Darevskia valentini, Darevskia praticola, Lacerta viridis, Parvilacerta parva, Podarcis tauricus, Ablepharus kitaibelii and Trachylepis vittata were added our museum.

In addition to the taxonomic status, all of the samples which were prepared for exhibition and whose species were known, are added to the species list; as a result total 75 species which three of them are fossil mold were determined.

Page 24: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ÖZTÜRKÇÜ Eyüp Deniz

Danışman : Yard. Doç. Dr. Oya ÖZULUĞAnabilim Dalı : BiyolojiProgramı : ZoolojiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr. Oya ÖZULUĞ

Prof. Dr. Melike ERKAN Prof. Dr. Mustafa TEMEL Prof. Dr. Cihan DEMİRCİ TANSEL

Prof. Dr. Kadriye AKGÜN DAR

Istranca Deresi (İstanbul) Ostracoda (Crustacea) Faunası

Bu çalışmada Istranca deresi ve kollarının Ostracoda faunası belirlenmiştir. Buna yönelik olarak, çalışma bölgesinden seçilmiş 19 istasyondan Eylül 2011-Nisan 2012 tarihleri arasında dört kez örnekleme yapılmıştır. Sonuç olarak CYPRIDOIDEA süperfamilyasına ait 10 cins (Candona, Pseudocandona, Candonopsis, Cypria, Ilyocypris, Herpetocypris, Psychrodromus, Eucypris, Cypridopsis, Potamocypris), CYTHEROIDEA süperfamilyasına ait 3 cins (Limnocythere, Callistocythere, Tyrrhenocythere) ve toplam 16 tür bulunmuştur. Bu 16 tür, Candona neglecta, Pseudocandona albicans, Candonopsis scourfieldi, Cypria ophtalmica, Ilyocypris decipiens, Herpetocypris chevreuxi, Psychrodromus olivaceus, Eucypris virens, Cypridopsis vidua, Potamocypris fulva, Potamocypris similis, Potamocypris variegata, Potamocypris unicaudata, Limnocythere inopinata, Callistocythere diffusa, Tyrrhenocythere donetziensis’tir.

Bu türlerden Potamocypris similis ve Potamocypris unicaudata Trakya’dan ilk kez bildirilmiştir. Faunal çalışmalara ek olarak ortamın fiziko-kimyasal özellikleri de incelenmiştir. Bu incelemenin sonucunda tüm istasyonların toplam fosfor, nitrit, nitrat, sülfat miktarları yönünden birinci sınıf su kalitesinde olduğu görülmüştür.

  Ostracoda (Crustacea) Fauna of Istranca Stream (Istanbul)

In this study, Ostracoda fauna of Istranca stream and its branches has been determined. In order to do that, the sampling has been done four times at 19 stations which were chosen from the field of study. As a result, 10 genera from CYPRIDOIDEA superfamily (Candona, Pseudocandona, Candonopsis, Cypria, Ilyocypris, Herpetocypris, Psychrodromus, Eucypris, Cypridopsis, Potamocypris), 3 genera from CYTHEROIDEA superfamily (Limnocythere, Callistocythere, Tyrrhenocythere) and a total of 16 species has been found. These 16 species are Candona neglecta, Pseudocandona albicans, Candonopsis scourfieldi, Cypria ophtalmica, Ilyocypris decipiens, Herpetocypris chevreuxi, Psychrodromus olivaceus, Eucypris virens, Cypridopsis vidua, Potamocypris fulva, Potamocypris similis, Potamocypris variegata, Potamocypris unicaudata, Limnocythere inopinata, Callistocythere diffusa, Tyrrhenocythere donetziensis.

Among these species Potamocypris similis and Potamocypris unicaudata were reported from the Thrace region for the first time. In addition to the faunal studies, physico-chemical features of the environment were examined. As a result of this examination, water from all stations was understood to have first class water quality in respect to total phosphorus, nitrite, nitrate, sulphate quantities.

  

Page 25: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

GÖZEL Furkan

Tez Adı : İstanbul Halici Sediment ve Biyota Örneklerinde 210Po Aktivitesinin Belirlenmesi

Danışman : Doç. Dr. Önder KILIÇAnabilim Dalı : Biyoloji Programı : Radyobiyoloji Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Önder KILIÇ

Prof. Dr. Tuncay ORTA Doç. Dr. Murat BELİVERMİŞ Doç. Dr. Erol SARI Doç. Dr. Akın ÇAYIR

İstanbul Halici Sediment ve Biyota Örneklerinde 210Po Aktivitesinin Belirlenmesi

Bu tez çalışmasında, İstanbul Haliç’inde sediment ve midye (Mytilus galloprovincialis) örneklerinde 210Po aktivite konsantrasyonları belirlenmiştir. Haliç’ten 13 istasyonda sediment ve 8 istasyonda midye örnekleri toplanmıştır. Sediment örneklerinin partikül büyüklüğü <63 µm ve >63 µm – 2 mm olarak ayrılmıştır. Ayrıca, midye örneklerinin ise yumuşak dokuları analiz için kullanılmıştır. Örneklerdeki 210Po aktivitesi radyokimyasal ayırma ve depozisyon işlemlerinden sonra alfa spektrometresinde ölçülmüştür. Elde edilen 210Po aktiviteleri literatürde bulunan değerler ile karşılaştırılmıştır.

Sediment örneklerinde fiziko-kimyasal parametrelerin (partikül büyüklüğü, organik madde miktarı ve pH) 210Po birikimi üzerindeki etkisi istatistik testleri kullanılarak araştırılmıştır. Aynı zamanda, alınan su örneklerinde ölçülen fiziko-kimyasal parametrelerin (sıcaklık, tuzluluk, pH değeri ve çözünmüş oksijen) midyelerdeki 210Po birikimi üzerindeki etkileri de incelenmiştir.

Yapılan analizler sonucunda ortalama 210Po aktivitesi, midyede 91.98 ± 35.42 Bq kg-1, >63 µm sedimentte 55.11 ± 34.05 Bq kg-1 ve <63 µm sedimentte 97.92 ± 35.16 Bq kg-1 bulunmuştur. Elde edilen bulgulara göre İstanbul Haliç’inin çalışılan dönemde 210Po aktivite konsantrasyonunun biyolojik ve ekolojik denge açısından tehdit edici bir risk oluşturmadığı gözlemlenmiştir.

Determination of 210Po Activity in Sediment and Biota Samples of Golden Horn

In the thesis study, activity concentrations of 210Po were determined in the sediment and mussel (Mytilus galloprovincialis) samples of Golden Horn estuary. Sediment and mussel samples were collected from 13 and 8 stations in the Golden Horn, respectively. Sediment samples were separated to <63 µm and >63 µm – 2 mm particle fractions. In addition, soft tissues of mussel samples were used for analysis. 210Po was measured by using an alpha spectrometer after radiochemical separation and deposition of samples. Obtained activity concentrations of 210Po were compared with the levels found in literature.

The effect of physico-chemical parameters (particulate fractions, organic matter % and pH) on the 210Po accumulation in the sediment samples were evaluated by using statistical tests. At the same time, the effects of measured physico-chemical parameters (temperature, salinity, pH value and dissolved oxygen) of collected water samples on the 210Po accumulation in the mussels were examined.

As a results of performed analysis, average activity of 210Po, in the mussel samples 91.98 ± 35.42 Bq kg-1, in the >63 µm sediment samples 55.11 ± 34.05 Bq kg-1 and in the <63 µm sediment

Page 26: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

samples 97.92 ± 35.16 Bq kg-1 were found. It was realized from this study data, it was determined that Golden Horn have not a risk that threats the biological and ecological balance for examined concentrations of 210Po in the present study.GÜRSES Nurcan

Tez Adı : Abraxane’ın Kanser Hücrelerinin Hücre Kinetiği Parametreleri Üzerine Etkileri

Danışman : Yard. Doç. Dr. Mehmet TOPÇULAnabilim Dalı : BiyolojiProgramı : RadyobiyolojiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr. Mehmet TOPÇUL Prof. Dr. Tuncay ORTA Prof. Dr. Kadriye AKGÜN DAR Doç. Dr. Gül ÖZCAN ARICAN Yrd. Doç. Dr. Suna ÖZBAŞ TURAN

Abraxane’ın Kanser Hücrelerinin Hücre Kinetiği Parametreleri Üzerine Etkileri

Nanoteknoloji; maddeyi atomik ve moleküler seviyede kontrol etme bilimidir. Tıpta hastalık teşhis ve tedavilerinde nanoteknolojiden sıklıkla yararlanılmaktadır. Günümüzde tıptan mühendisliğe kadar birçok alanda uygulanan Nanoteknoloji, birçok bilimin bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş disiplinler arası bir bilim dalıdır. Tedavisi mevcut teknolojilerle başarılamayan birçok hastalık için umut ışığı olmuştur. Nanoteknolojinin bu özelliğinin yanında günümüz ve geleceğin teknolojisi olması bizi bu alanda çalışmaya yönlendirmiş ve bu tez konusunu planlamamızı sağlamıştır.

Çağımızın en yaygın hastalığı olan kanser tedavisi zor bir hastalık grubudur. Kemoterapi sitotoksik ilaçlarla yapıldığı için özel bir uzmanlık konusudur ve etkili dozlarda fakat hastayı yan etkilerden koruyarak yapılması gerekmektedir. Kanser tedavisinde en önemli sorun olan sitotoksik ilaçların hastalarda oluşturduğu ağır yan etkilerin en aza indirilmesi ve ilacın etkinliğinin artırılması için kanser ilaçlarının geliştirilmesinde nanoteknolojiden yararlanılmaktadır.

Bu tez çalışmasında nanoteknolojik bir ilaç olan Abraxane (Celgene, ABD)’ın insan serviks kanseri hücre hattı (HeLa) hücreleri üzerine etkisi in vitro ortamda araştırılmıştır.

Nanoteknolojik olarak hazırlanmış, Paclitaxel’in albümin kaplı bir türevi olan Abraxane (Celgene, ABD) M-199 ile sulandırılarak D1= 10 nM, D2= 50 nM, D3= 100 nM dozları hazırlanmış ve hayvan doku kültürü ortamındaki insan serviks kanseri hücreleri (HeLa)’ne 24, 48 ve 72 saat sürelerince uygulanmıştır. İlaç uygulanmasından sonra hücre kinetiği parametrelerinden, Mitotik İndeks, Apoptoz İndeksi ve İşaretlenme İndeksi değerlendirilerek ilacın hücreler üzerinde meydana getirdiği değişimler analiz edilmiştir.

Mitoz indeksinde dozlar arttıkça mitoz bölünmenin arttığı, ancak saatler arttıkça azaldığı saptanmıştır. Bu bulgu ilacın hücre bölünmesini mitoz fazında tuttuğunu ya da hücre bölünmesine ket vurduğunu göstermektedir. Ayrıca mitoz preparatlarında normal hücrelerde görülmeyen tripolar metafaz plaklarına rastlanmıştır.

İşaretlenme indeksinde kontrol grubunun 72. saatte sentez yüzdesi % 4.62 iken, 50 nM’lık doz uygulanan deney grubunda % 0.08 olarak saptanmış ve ilacın HeLa hücrelerinde DNA sentezini önemli ölçüde azalttığı görülmüştür.

Page 27: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Apoptoz indeksinde apotoz oranının saatler ilerledikçe arttığı ve 72. Saatte kontrol grubunda % 10.6 iken 50 nM’lık doz uygulanan deney grubunda % 30 olduğu saptanmıştır.

Bu çalışmadan elde edilen bulguların klinik araştırmada farklı tedavilerin geliştirilmesine katkıda bulunması amaçlanmaktadır.

The Effects of Abraxane on Cell Kinetic Parameters of Cancer Cells

Nanotechnology is the science of controlling matter at the atomic and molecular level. Nanotechnology is often used in diagnosis and treatment of diseases in medicine.

Nanotechnology is an interdisciplinary branch of science formed through combination of a lot of science branch. For the treatment of many diseases that not achieved within the available technologies, it has been a beacon of hope. Besides this feature, because of it has been present and future technology, nanotechnology had led us to work in this area and led to planning the subject of this thesis.

The most widely diseases of our time, the cancer is a group of disorders that difficult to treat. Chemotherapy is a special expertise on the subject of cytotoxic drugs, it has to apply effective doses, but the patient must be protected from side effects. The most important problem with the treatment of cancer is severe adverse effects of cytotoxic drugs. Nanotechnology is used to develope the cancer drugs to minimize the adverse effects of cancer drug and increase the effectiveness of the drug.

In this thesis study, we used Abraxane (Celgene, USA) which is a derivate of Paclitaxel that albumin bound with nanotecnological methods. D1= 10 nM, D2= 50 nM, D3= 100 nM doses of Abraxane was prepared by diluting Abraxane with M-199 and applied on human cervical cancer cells (HeLa) in animal tissue culture media at 24, 48 and 72. hours. The parameters of the cell kinetic, mitotic index, apoptotic index and labelling index were analyzed by evaluating the changes caused by the drug on cells.

It was determined that mitosis increased with increasing doses and mitosis decreased with an increasing time in mitotic index. This showed that the drug may cause arrest cell division at the mitosis phase. Additionally, tripolar metaphase plates were seen in mitosis preparations.

In labelling index, 50 nM dose of Abraxane decreased DNA synthesis to 0.08 % while the percentage of DNA synthesis was 4.62 % in control groups at 72 h. The drug was caused a decrease in the DNA synthesis of the HeLa cells significantly.

In apoptotic index, 50 nM dose of Abraxane increased apoptosis to 30% while the percentage of apoptotic cells 10.6% in control groups at 72 h.

The findings of this study is to contribute to the development of clinical trials of different treatments.

Page 28: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ORTA Banu

Tez Adı : Sodyum Florür’ün TM4 Sertoli Hücreleri Üzerinde Oluşturduğu Oksidatif Hasara Vitamin C’nin Etkisi

Danışman : Prof. Dr. Melike ERKANAnabilim Dalı : BiyolojiProgramı : ZoolojiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Melike ERKAN

Prof. Dr. Alper BARAN Prof. Dr. Tülay İREZ Doç. Dr. Gül ÖZCAN ARICAN Yard. Doç. Dr. Meliha İNCELİ

Sodyum Florür’ün TM4 Sertoli Hücreleri Üzerinde Oluşturduğu Oksidatif Hasara Vitamin C’nin Etkisi

Bu çalışmada, florürün testis TM4 Sertoli hücreleri üzerinde oluşturduğu oksidatif hasar ve güçlü bir antioksidan olan vitamin C’nin bu hasara karşı koruyucu rolünün hücre canlılığı, hücre çoğalması, sitotoksisite, glutatyon miktarı, antioksidan enzimler (katalaz, süperoksit dismutaz, glutatyon peroksidaz, glutatyon S-transferaz), steroidogenik enzimler (3β-Hidroksisteroid dehidrogenaz ve 17β-Hidroksisteroid dehidrogenaz), lipit peroksidasyonu, hidroksil radikali, hidrojen peroksit, apoptoz/ nekroz oranı ve Sertoli hücre fonksiyonu belirteci olan γ-glutamiltranspeptidaz enzim aktivitesi belirlenerek araştırılması amaçlanmaktadır.

İçme suyu ve besinlerde yaygın olarak bulunan flor, çevre ve insan sağlığını tehdit etmektedir. Organik ve inorganik flor elementi bütün su ve toprak kaynaklarında bulunmakta ve insanlar bu elementi bitki ve hayvanları besin olarak tüketerek almaktadırlar. Florürdeki florun zehirliliği bileşiğin suda eriyebilirliği ile ilgilidir. Suda kolaylıkla eriyebilen sodyum florür, kalsiyum florür, kaya fosfatı veya kriyolitten daha zehirlidir. Sodyum florürün vücuda alınmasının en önemli ve vazgeçilmeyen yolları, içme suyu, besinler, ilaçlar, diş macunu ve dental ürünlerdir.

Florürün hücrede serbest radikal oluşturarak hücreye zarar verdiği bilinmektedir. Serbest radikallerin yarattığı oksidatif stresin önlenmesi ve etkisinin en aza indirilmesi için yeterli miktarda antioksidan tüketilmelidir. Vitamin C kuvvetli indirgeyici aktivitesinden dolayı güçlü bir antioksidandır. Süperoksit radikali (O2

-) ve hidroksil radikali (OH·) ile reaksiyona girerek onları ortamdan temizlemekte ve böylece hücreyi oksidatif hasardan korumaktadır.

Sodyum florür 24 ve 48 saat süreyle 4 ppm ve 20 ppm dozlarında ve bu dozlara ilave olarak Vitamin C (50 μM) TM4 Sertoli hücrelerine uygulanmıştır. Sertoli hücrelerinde hücre canlılığı, hücre çoğalması, glutatyon miktarı, antioksidan enzimler ve steroidogenik enzimlerin miktarları, lipit peroksidasyonu, hidroksil radikali, hidrojen peroksit miktarı, sitotoksisite ve apoptoz/nekroz oranları ölçülmüştür. Bulgular hücre canlığı, hücre çoğalması, steroidogenik ve antioksidan enzimlerin azaldığını, lipit peroksidasyonu, hidroksil radikali, hidrojen peroksit miktarı, sitotoksisite ve apoptoz/nekroz oranının arttığını göstermiştir. Bu bulgular sodyum florürün TM4 Sertoli hücrelerinde lipit peroksidasyonu ve reaktif oksijen türlerinin (ROS) oluşumuna bağlı olarak apoptozu teşvik ettiğini ve steroidogenik enzimleri inhibe ederek testosteron biyosentezini inhibe ettiğini göstermektedir. Ayrıca, Vitamin C’nin sodyum florür tarafından oluşturulan toksisiteye karşı koruyucu bir etkisi olduğu ortaya çıkarılmıştır. 

Page 29: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

The Effects of Vitamin C on Sodium Fluoride-Induced OxidativeDamage on TM4 Sertoli Cells

In this study, fluoride-induced oxidative damage and the protective effect of Vitamin C which is a strong antioxidant supplementation against this damage on TM4 Sertoli cells were purposed to research by determination of cell viability, cell proliferation, cytotoxicity, amount of glutathion, antioxidant enzymes (superoxide dismutase, catalase, glutathione peroxidase, glutathione S-transferase), steroidogenic enzymes (3β-hydroxysteroid dehydrogenase and 17β-hydroxysteroid dehydrogenase), lipid peroxidation, hydroxyl radical, hydrogen peroxide, apoptosis/necrosis rate and γ-glutamyltranspeptidase enzyme activity which is a marker for Sertoli celll function.

Fluorine is found widely in drinking water and foods threat to the environment and human health. Organic and inorganic fluorine is found in all sources of soil and water and is taken by human with plant and animal consumption. Toxicity of fluorine in fluoride is concerned with water solubility. Sodium fluoride which is easily soluble in water is more toxic than calcium fluoride, rock phosphate or cryolite. The most important and indispensable ways of sodium fluoride to take the human body are drinking water, food, drugs, tooth paste and dental products.

It is known that fluoride damage to the cell generating free radicals. Sufficient amount of antioxidant must consume with diet for prevention of oxidative stress that occurs free radicals and decreasing of its effect. Vitamin C is a strong antioxidant for its powerful reductive activity. Vitamin C reacts with superoxide radical and hydroxyl radical, thus scavenges them from environment. Therefore, vitamin C protects the cell from oxidative damage.

Sodium fluoride was exposed to Sertoli cells for 24 and 48 hours at 4 ppm and 20 ppm doses and, in addition to these doses, to vitamin C (50 μM). Cell viability, cell proliferation, amount of glutathion, antioxidant enzymes, steroidogenic enzymes, lipid peroxidation, hydroxyl radical, hydrogen peroxide, cytotoxicity, apoptosis/necrosis rate were measured in Sertoli cells. The results indicated that cell viability, cell proliferation, steroidogenic and antioxidant enzymes are decreased, while lipid peroxidation, hydroxyl radical, hydrogen peroxide, cytotoxicity, apoptosis/necrosis rate are increased. This findings is indicate that sodium fluoride induced apoptosis depending on generation of reactive oxygene species (ROS) and lipid peroxidation and inhibited testosterone biosenthesis by inhibiting steroidogenic enzymes. Furthermore, it was revealed that vitamin C has a protective effect on toxicity caused by sodium fluoride.

Page 30: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ARISAL Saltuk Buğra

Danışman : Prof. Dr. Hüsamettin BALKISAnabilim Dalı : BiyolojiProgramı : HidrobiyolojiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Hüsamettin BALKIS

Prof. Dr. Mustafa TEMEL Doç. Dr. Serhat ALBAYRAK Doç. Dr. Lütfiye ERYILMAZ Doç. Dr. Müfit ÖZULUĞ

Kapıdağ Yarımadası Litoral Bölgesinde (Marmara Denizi) Yaşayan Polychaeta (Annelida) Türleri ve Bazı Ekolojik Özellikleri

Marmara Denizi’nin güneyinde yer alan Kapıdağ Yarımadası’nda yaşayan poliket türleri ile dağılımlarına etki eden ortam faktörlerinin belirlenmesini amaçlayan bu çalışma 5-6-7-8 Nisan 2011 ile 17-18-19-20 Ekim 2011 tarihlerinde yapılmıştır. İstasyonların 6’sı kıyıda (0,5 m), 15’i ise kıyıdan açığa doğru 1-30 m arasındaki derinliklerden (1 m, 5 m, 10 m, 20 m, 30 m) olmak üzere toplam 21 istasyonda iki mevsim olarak alınan örneklerin incelenmesi sonucunda 21 familyaya ait 45 tür ve toplamda 40884 birey saptanmıştır.

İlkbahar mevsiminde yapılan örneklemede 37 poliket türü ve 40108 birey, sonbahar mevsiminde yapılan örneklemede ise 27 poliket türü ve 776 birey belirlenmiştir. Kapıdağ Yarımadası’nda en yüksek tür ve birey sayısı ilkbahar mevsiminde elde edilmiştir.

Örnekleme yapılan istasyonlarda belirlenen tür ve birey sayılarından yararlanılarak Shannon-Weaver çeşitlilik indeksi (H'), örnekleme yapılan istasyonlar arasındaki benzerliği belirlemek için Bray-Curtis benzerlik indeksi ve bölgesel dağılım modelini çözümlemek amacıyla çok boyutlu ölçekleme (MDS) yöntemleri ile yığın analizi sonucunda oluşan grupların kendi içlerindeki benzerlik ve farklılıklarına her bir türün yüzde katkısını saptamak amacıyla SIMPER analizleri uygulanmıştır.

Kapıdağ Yarımadası’nda, ortamın ekolojik değişkenlerinden sıcaklığın 8-18 °C, tuzluluğun ‰ 12,5-29,2, çözünmüş oksijenin 3,8-15,3 mg/l ve pH’ın 7,2 ile 8,7 arasında değiştiği belirlenmiştir. Örnekleme sürecinde çalışılan istasyonlardaki yüzey sedimentinde belirlenen çamur yüzdesi % 0,3 ile 94,2, toplam organik karbon değerleri % 0,4 ile 3,5, toplam kalsiyum karbonat değerleri % 0,3 ile 85,9 arasındadır.

Page 31: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Polychaeta (Annelida) Species Living on Littoral Zone of Kapıdağ Peninsula (Marmara Sea) and their Some Ecological Properties

This study which is aimed to identification of polychaeta species and determination of environment factors that affect the distribution of species in Kapıdağ Peninsula in the south of the Sea of Marmara, was made on 5-6-7-8 April 2011 and 17-18-19-20 October 2011. From 21 stations in total, 6 of which were on the coast (0.5 m) and 15 of which were from the depths ranging between 1 and 30 m (1 m, 5 m, 10 m, 20 m, 30 m), samples collected in two seasons, totally 45 species and 40884 individuals belonging to 21 families were identified.

During the sampling in spring 37 species and 40108 individuals, in autumn 27 species and 776 individuals were identified. The highest number of species and the highest number of individuals in Kapıdağ Peninsula were recorded in spring.

Using the composition of the number of species and the number of individuals at the sampling stations Shannon-Weaver Diversity Index (H') was performed, Bray-Curtis Similarity Index was performed in order to determine the similarity between the sampling stations, Multidimensional Scaling (MDS) was performed in order to analyze the regional distribution pattern and SIMPER analyses were performed in order to identify the percentage of the contribution of each species to the similarities and differences within the groups formed after mass analysis.

In Kapıdağ Peninsula, of the ecological variables of the environment temperature was determined to range between 8 and 18°C, salinity ‰ 12,5 and 29,2, dissolved oxygen between 3,8 and 15,3 mg/l and pH between 7,2 and 8,7. In Kapıdağ Peninsula, in the surface sediment at the sampling stations during the sampling period the percentage of mud between % 0,3 and 94,2, total organic carbon values were between % 0,4 and 3,5, total calcium carbonate values were between % 0,3 and 85,9.

Page 32: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ŞEN Emine

Tez Adı : Hamilelikte Ve Laktasyonda Akrilamid Ve Alkol Uygulanan Farelerin Erkek Yavrularinin Testis Gelişimi

Danışman : Prof. Dr. Melike ERKANAnabilim Dalı : BiyolojiProgramı : ZoolojiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Melike ERKAN

Prof. Dr. Mehmet KAYA Doç. Dr. Gül ÖZHAN Doç. Dr. Özen Banu ÖZDAŞ Yard. Doç. Dr. Meliha İNCELİ

Hamilelikte Ve Laktasyonda Akrilamid Ve Alkol Uygulanan Farelerin Erkek Yavrularinin Testis Gelişimi

Bu çalışmada hamilelik ve laktasyon süresince oral yolla akrilamid ve alkol uygulanan farelerin erkek yavrularında testis gelişimi ve testiste oluşabilecek oksidatif hasar incelenmiştir.

Endüstriyel alanda yaygın olarak kullanılan akrilamidin, son yıllarda yüksek sıcaklıkta pişirilen gıdalarda kendiliğinden oluştuğu bulunmuştur. Besinlerde bulunan akrilamidin insan ve hayvan sağlığı üzerine norötoksik ve kanserojenik etkileri bulunmaktadır. Ayrıca, erkek üreme sisteminde görülen toksik etkilerinden dolayı infertiliteye neden olabileceği gösterilmiştir. Yapılan çalışmalarda testiste ve epididimiste görülen toksisitenin oksidatif hasara bağlı olabileceği gözlenmiştir.

Diyetle alınabilen diğer bir madde de alkoldür ve alkolün vücutta birçok farklı toksik etkisi bulunurken erkek üreme sistemini de olumsuz etkilediği bilinmektedir. Alkol, yetişkin erkeklerde özellikle testosteron seviyesini düşürerek, Sertoli ve Leydig hücrelerini etkileyerek ve kan-testis bariyerinin bütünlüğünü bozarak üreme sistemini etkilerken; fetal dönemde gonad gelişiminde gerileme ve germ hücrelerinde hasara neden olmaktadır. Alkolün bu etkileri, serbest radikalleri arttırarak ya da endojen antioksidanları azaltarak gerçekleştirdiği düşünülmektedir. Özellikle beslenme alışkanlıklarının değişmesiyle akrilamid ile alkolün birlikte tüketiminin erkek üreme sistemine etkisinin belirlenmesi önem kazanmıştır.

Dişi farelere hamileliğin 6. gününden itibaren doğumdan sonra 21 güne kadar 14 mg/kg akrilamid ve 2 g/kg alkol günlük olarak uygulanmıştır. Bu çalışmada akrilamid ve alkol uygulanmasından sonra doğan yavru ağırlığının ve gonadosomatik indeksin azaldığı belirlenmiştir. Testiste akrilamid ve alkol uygulanması sonucunda multinüklear hücreler, dejeneratif hücreler, atrofik tübüller ve gelişimin primer spermatosit evresinde tutuklu kalan tübüller gözlenmiştir. Yapılan histometrik incelemelerde spermatogenik hücre, Sertoli ve Leydig hücre miktarlarında azalma görülürken, en fazla azalmanın sekonder spermatosit ve erken spermatid evresinde olduğu belirlenmiştir. Akrilamid ve alkol uygulanması sonrası testiste oluşan lipid peroksidasyonu miktarının ve SOD enzimi aktivitesinin artarken, katalaz enzimi aktivitesinin değişmediği bulunmuştur.

Bu bulgular, alkolün akrilamitten daha etkili bir toksin olduğunu, birlikte uygulandığında ise bu toksik etkinin arttığı belirlenmiştir. Ayrıca, akrilamid ve alkol uygulanmasında hamilelik döneminin laktasyon dönemine göre daha duyarlı olduğu ve her iki dönemde madde maruziyetinde de duyarlılığın arttığı düşünülmektedir. 

Page 33: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Testıcular Development of Male Mıce Offsprıng Exposed To Acrylamıde and Alcohol ın The Gestatıon And Lactatıon

In this work we investigated the effect of alcohol on development of testicles in male mice ofsprings on potential change in the oxidative damage by oral administration acrylamide and alcohol during gestation and lactation period.  

In the recent years acrylamide, which is commonly used in the industrial sector, has been found that is formed in the food products which have been cooked in high temperatures. The acrylamide found in the food products has neurotoxic and carcinogenic effects on human and animal health. In addition, it has been shown that it can cause infertility due to its toxic effect on the male reproductive system. In the studies it has been shown that the toxicity in the testes and epididymis might be due to the oxidative damage

Another substance with has many toxic effects on human body and negative effects on the male reproductive system is alcohol. Alcohol is affecting the reproductive system, in particular in grown up males, by decreasing the level of testosterone, affecting the Sertoli and Leydig cells, and damaging the blood-testis barrier. In the fetal period, it results in decline in gonad development and damage in germ cells. However, the effects of acrylamide and alcohol together on the male reproductive system have not been investigated in the literature so far. In this article, we investigate the effect of consuming acrylamide and alcohol together. In particular, we investigate histological and biochemical the effects of acrylamide and alcohol on male offspring of mothers consuming them during gestation and lactation.

Female mice were daily exposed to 14 mg/kg acrylamide and 2 g/kg alcohol from the sixth day of gestation to the post natal day 21. It was found that the weight and gonadosomatic index of offspring of mice exposed to acrylamide and alcohol decreased. It was seen that multinuclear giant cells, degenerative cells, atrophic tubules, and maturation arrested at the primer spermatosit level. In the histometric investigation, it was observed that there was a decrease in the amount of spermatogenic cells, Sertoli, and Leydig cells. Maximum decrease was determined in the secondary spermatocytes and round spematides. While the amount of lipid peroxidation and SOD enzyme activity increased after the expose to acrylamide and alcohol, the activity of catalase did not change.

The results show that alcohol is more toxic than acrylamide and when consumed together toxic effect increases even more. Moreover, the gestation period is more susceptible to the adverse effects of acrylamide and alcohol than the lactation period and exposition to these in both periods further increases the adverse effects.

Page 34: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ÇETİN İlknur

Tez Adı : Parkinson Hastalığı Ve İnsan Periferik Kan Lenfositlerindeki Kromozom Hasarları Arasındaki İlişkinin Araştırılması

Danışman : Prof. Dr. Tuncay ORTAAnabilim Dalı : BiyolojiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Tuncay ORTA

Doç. Dr. Nihal Ömür BULAN Doç. Dr. Bayram DEMİR Doç. Dr. Önder KILIÇ Doç. Dr. Murat BELİVERMİŞ

Parkinson Hastalığı Ve İnsan Periferik Kan LenfositlerindekiKromozom Hasarları Arasındaki İlişkinin Araştırılması

Parkinson hastalığı (PH), bazal ganglionlardan, başta substansia nigra olmak üzere, diğer beyin sapı pigmentli nöronlarını da etkileyen ve yaşlanma ile birlikte gelişen dejeneratif bir süreçtir. Yaşlanma sırasında telomerlerin kısalmasının yanında kalıtsal ve çevresel faktörlerin meydana getirdiği kromozom hasarları da belli bir paya sahiptir. Kromozom hasarlarını ölçen yöntemlerden biri de mikronükleus tekniğidir. Mikronükleuslar (MN), hasar gören kromozomların hücre bölünmesi esnasında yeni oluşan çekirdeklere dahil olmayıp tüm kromozom veya kromozom parçaları şeklinde sitoplazmada yoğunlaşarak meydana gelen küçük nükleus yapılarıdır.

Bu çalışmada, insan periferik kan lenfositlerindeki kromozom hasarları mikronükleus oluşumları ile ölçülerek Parkinson hastalığı ile olan ilişkisi incelenmiştir. Doğal (spontan) MN oluşumlarının ölçülmesine ek olarak, hidrojen peroksit stresinin in vitro uygulanması sonucunda meydana gelen MN frekansları ve proliferatif indeksler (Pİ) de belirlenmiştir. Bu da, çevresel faktör ve diyet alışkanlıklarından bağımsız olarak, hidrojen peroksit stresi ile meydana getirilen oksidatif hasarın genom üzerindeki sitogenik etkisinin daha anlamlı çalışılmasını sağlamıştır.

Bu tez projesinde, periferik kan lenfositleri Parkinson teşhisi konmuş 30 hasta ve bu hastalara uygun yaş aralığındaki sağlıklı bireylerden steril, vakumlu ve çeperi heparinli tüplere alınmıştır. Alınmış olan kanlar iki gruba ayrılıp bir grupta spontan ve diğer grupta ise hidrojen peroksit (H 2O2) uygulamasıyla oluşan MN frekansı incelenmiştir. Gruplardan elde edilen sonuçlar t-testi kullanılarak yorumlanmıştır.

     

Page 35: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

An Investıgatıon of The Relatıonshıp Between Parkinson’s Disease and ChromosomeDamage In Human Perıpheral Blood Lymphocytes

Parkinson disease (PD) is a degenerative processes which mainly effects basal ganglions as substansia nigra and other peduncle pigmented neuron. During the aging processes, telomers might get shorter and also chromosomal damages caused by hereditary and environmental factors may have proportional role on aging. Micronucleus technique is one of the chromosome damage assessment methods. Micronucleus (MN) is a small nucleus structure consisted from a whole or sectional chromosomes which are damaged and doesn't join to the new nuclei during the cell division.

In these thesis project, the relationship of chromosome aberrations in human peripheral blood lymphocytes with Parkinson disease was investigated by MN formation. In addition to measuring spontaneous MN formation, MN frequencies and proliferation indexes (PI) after implementation of hydrogen peroxide stress in vitro were also determined. This enabled to study directly cytogenetic affects of oxidative damage by application of hydrogen peroxide stress independently from environmental factors and dietary habits

This project was performed with thirty women and man patients with Parkinson disease and same age matched healthy individuals (control group).Peripheral blood samples from individuals were drawn into two separate sterilized lithium-heparin tubes and one tube was left as a control for spontaneous MN frequencies and the other was applied hydrogen peroxide. Paired t-test was applied for the comparison of spontaneous and hydrogen peroxide induced micronucleus frequencies for each individual in both patients and control groups.

  

Page 36: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

BÜLBÜL Selin

Tez Adı : Tuz stresindeki Populus tremula L. (titrek kavak) x Populus alba L. (akkavak) 717-1B4'de proteomik araştırmalar

Danışman : Doç. Dr. Gülriz BAYÇU KAHYAOĞLU Doç. Dr. Domenico MORABITO

Anabilim Dalı : BiyolojiProgramı : BotanikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Gülriz BAYÇU KAHYAOĞLU

Prof. Dr. Nazlı ARDA Prof. Dr.Orhan KÜÇÜKER Prof. Dr. Gül CEVAHİR ÖZ Prof. Dr. Muammer ÜNAL

Tuz Stresindeki Populus tremula L. (titrek kavak) x Populus alba L.(akkavak) 717-1B4'de proteomik araştırmalar

Araştırmamızda kullandığımız Populus (Kavak), odun formasyonu, uzun-süreli çok yıllık büyüme, sonbahar senesensi, tomurcuklanma, mevsimsel özellikler, çiçeklenme kontrolü, biyotik etkileşimler ve adaptasyon gibi ağaçlara özgü bazı özelliklerin araştırılmasında önemli ve model olarak kullanılan odunlu bir bitki türüdür. İlgili araştırmalarda, Agrobacterium tumefaciens tarafından değiştirilebilmesi nedeniyle, Populus tremula x Populus alba (717-1B4) genotipi tercih edimektedir.

Tuz stresi dünyanın birçok bölgesinde verimliliği sınırlayan önemli bir abiyotik strestir. Bu çalışmada Populus tremula x P. alba (717-1B4)' daki tuz stres yanıtlarını anlamak için entegre edilmiş fizyolojik ve proteomik yaklaşımlar kullanıldı. Bir yaşındaki klonların çeliklerine 51 gün süreyle 75 mM ile 150 mM NaCl konsantrasyonu uygulandı. Uygulama süresince, toplam yaprak alanı, gövde boyu, toplam yaprak sayısı ve radyal büyüme ölçüldü ve bazı farklılıklar belirlendi. Tamamen gelişmiş yaprakta CO2 asimilasyonu ve yaprak stoma iletkenliğinin su buharına dönüşümü ölçüldü. NaCl uygulamasının büyüme, CO2 asimilasyon oranı ve stoma iletkenliğini anlamlı olarak düşürdüğü saptandı. NaCl uygulanan ve uygulanmayan bitki kök, yaprak ve kambiyal örneklerinden toplam proteinler ekstre edildi ve iki boyutlu jel elektroforez ile ayrıldı. 2-D elektroforez sonucunda, kök örnekleri için jel başına 600 nokta, yaprak örnekleri için 900 ise nokta olmak üzere araştırılması gereken proteinler belirlendi. Stres uygulamasının sonucunda, genç ağaçların kök, çelik, gövde ve yapraklarındaki element dağılımı ölçüldü ve kontrole göre birçok farklılıkların olduğu görüldü. Günümüzde, tuz stresinin kavaklar üzerindeki etkisiyle ilgili bu yönde yapılmış çok az literatür bulunmaktadır. Araştırmamızla elde edilen sonuçlar, odunlu bitkilerin abiyotik streslere karşı geliştirdikleri cevaplar hakkındaki bilgimizi artıracaktır.

Page 37: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Proteomes in Salt Stressed Populus tremula L. (tremulous poplar) X Populus alba L. (white poplar) 717-1B4 Proteomic Investigations

Populus (Poplar) is a woody plant used as a model species and important for studying the specific features for the trees such as wood formation, long-term multi-year growth, autumn senescence, budding, seasonal accepted, flowering control, biotic interactions and adaptation. In the related investigations, Populus tremula x Populus alba (717-1B4) genotype was preferred because it can be transformed by Agrobacterium tumefaciens.

Salt stress is a major abiotic stress that limits productivity in many regions of the world. In this research, an integrated physiological and proteomic approach was used to understand the salt stress responses of Populus tremula x P. alba (717-1B4). Cuttings of a one-year-old clones were treated with 75 and 150 mM NaCl concentrations for 51 days. During the treatment, total leaf area, stem height, total number of leaves and the diameter of radial growth were measured and several differences were obtained. CO2 assimiliation rate and stomatal conductance to water vapour were significantly decreased after the NaCl treatments. The total proteins from the roots, leaves and cambial samples of NaCl treated and untreated plants were extracted and separated by Two-Dimensional Electrophoresis. At the end of the 2-D electrophoresis, 600 spots for root samples and 900 spots for leaf samples were observed per each gel. These proteins should be investigated in the future studies. At the end of the stress time courses, the elemental distribution in the roots, cuttings, stems and leaves of the young trees were measured and compared to the control many differences have been seen. For the time being, only a few studies in the literature deal with salt stress effects on poplars plants. The results obtained in this study will contribute the knowledge about abiotic stress response in woody plants.

Page 38: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

DURMUŞ Turgay

Tez Adı : Gemlik Körfezi Tintinnid (Protozoa:Ciliophora) Türleri ve Ortamın Bazı Ekolojik Özellikleri

Danışman : Prof. Dr. Neslihan BALKISAnabilim Dalı : BiyolojiProgramı : HidrobiyolojiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr.Neslihan BALKIS

Prof. Dr.Mustafa TEMEL Doç. Dr.Serhat ALBAYRAK Doç. Dr.Seyfettin TAŞ Yard. Doç. Dr.Benin TOKLU-ALIÇLI

Gemlik Körfezi Tintinnid (Protozoa:Ciliophora) Türleri ve OrtamınBazı Ekolojik Özellikleri

Gemlik Körfezi’nde bulunan tintinnid türlerini, bolluklarını ve ortamın bazı ekolojik özelliklerini belirlemek amacıyla, Haziran 2010-Mayıs 2011 döneminde belirli göz açıklığına sahip plankton kepçesi (40 µm) ve su örnekleyicisi yardımıyla 11 istasyondan (6 kıyı, 5 orta hat) aylık örneklemeler yapılmıştır. Elde edilen örneklerin incelenmesi sonucunda 7 familya, 12 cinse ait toplam 28 tür belirlenmiştir. Eldeki literatür bilgilerine göre, 19 tür Marmara Denizi için ve bu türlerin beşi (Eutintinnus medius (Kofoid ve Campbell) Kofoid ve Campbell, 1939, Metacylis mediterranea (Mereschkowsky) Jörgensen, 1924, Tintinnopsis acuminata Daday, 1887, Tintinnopsis corniger Hada, 1964 ve Tintinnopsis urnula Meunier, 1910) ise Türkiye denizleri için yeni kayıttır. Codonellidae ve Tintinnidae familyalarının diğer familyalara göre sekizer tür ile daha baskın olduğu (% 28,6), birey sayısı açısından ise Codonellidae familyasına ait Tintinnopsis cinsinin diğer cinslere oranla baskın olduğu belirlenmiştir. Bu cinse ait en fazla birey sayısı Ekim ayında kaydedilmiştir (10520 birey l -1). Türlerin çalışma alanında sıklığı incelendiğinde, 12 türün “nadir”, 6 türün “seyrek”, 5 türün “genellikle”, 3 türün “çoğunlukla” ve 2 türün “devamlı” türler olduğu belirlenmiştir. Çalışma süresince deniz suyunun, sıcaklık değerleri 8,1-29,3°C, tuzluluk değerleri ‰ 14,98-38,65, çözünmüş oksijen değerleri 2,06-17,18 mg l-1 ve pH değerleri ise 7,69-8,81 arasında değiştiği kaydedilmiştir.

  Tintinnid (Protozoa: Ciliophora) Species in the Gulf of Gemlik and Some

Ecological Properties of the Environment

In order to determine the tintinnid species and abundances in the Gulf of Gemlik and some ecological factors that affect distribution of the species, samples were collected with water sampler and a plankton net which has specific aperture size (40 µm) at 11 stations (6 shore, 5 offshore) between June 2010-May 2011 monthly. From the examination of the samples, 28 tintinnid species belonging to 7 familia, 12 genus were identified. According to literature information, 19 species are new record for Marmara Sea, and also 5 of them are new record for Turkish coastal waters (Eutintinnus medius (Kofoid and Campbell) Kofoid and Campbell, 1939, Metacylis mediterranea (Mereschkowsky) Jörgensen, 1924, Tintinnopsis acuminata Daday, 1887, Tintinnopsis corniger Hada, 1964 and Tintinnopsis urnula Meunier, 1910). Codonellidae and Tintinnidae families represented to majority of the species composition (both of 8 species, 28.6%). The genus Tintinnopsis were observed as dominant when compare with the others according to numbers of individuals. The maximum number of individuals of Tintinnopsis were recorded in October 2010 (10520 ind l-1). As a result of evaluating of the data according to existence frequency of the species, 5 groups were obtained such as 2 “very abundant” species, 3 “abundant” species, 5 “common” species, 6 “rare ” species and 12 other “present sporadically” species. During the study, such as temperature (8.1-29.3 ºC), salinity (14.98-38.65 ‰), dissolved oxygen (2.06-17.18 mg l-1), and pH (7.7-8.8) were recorded on each sampling occasion.

Page 39: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ACAR Samet

Tez Adı : Yüzme Egzersizinin Epileptik Sıçanlar Üzerindeki EtkileriDanışman : Prof. Dr. Kadriye AKGÜN-DARAnabilim Dalı : BiyolojiProgramı : ZoolojiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Kadriye AKGÜN-DAR

Prof. Dr. Şehnaz BOLKENT Prof. Dr. Cihan DEMİRCİ-TANSEL Prof. Dr. Gülay ÜZÜM Doç. Dr. Canan HÜRDAĞ

Yüzme Egzersizinin Epileptik Sıçanlar Üzerindeki Etkileri

Klinik ve deneysel çalışmalar, fiziksel egzersizin beyin fonksiyonları üzerine faydalı etkilerinin olduğunu gösterse de epilepsi üzerindeki etkileri ve bu etkiyi hangi yollarla gerçekleştirdiği tamamen aydınlatılabilmiş değildir. Epileptik hastaların yarıdan fazlasında davranışsal ve bilişsel problemler saptanmıştır. Bilişsel fonksiyonları etkileyen faktörlerden birisi de antikonvulsan ilaçlardır.

Bir antikonvulsan olan sodyum valproat (SV) alımı sürecinde düzenli egzersiz yapmanın epileptik nöbetler, antioksidan mekanizma, öğrenme ve hafıza üzerine nasıl etki edebileceğini ortaya koyan çalışma bulunmamaktadır.

Yapmış olduğumuz çalışma ile söz konusu literatür boşluğununun giderilmesine katkıda bulunmayı ve klinik çalışmalara ışık tutmayı amaçladık. Çalışmamızda 48 adet erkek Wistar albino sıçan kullanıldı. Hayvanlar rastgele bir şekilde her grupta 6 hayvan olacak şekilde Kontrol, Pentilentetrazol (PTZ), Yüzme, Yüzme+PTZ, SV, SV+PTZ, SV+Yüzme, SV+Yüzme+PTZ olmak üzere 8 gruba ayrıldı. PTZ 13x40 mg/kg/i.p.; SV 25x200 mg/kg/i.p.; Serum fizyolojik 25x0,5 ml/kg/i.p.; Yüzme egzersizi 20x60dk/gün olarak uygulandı. Sekiz haftalık suya adaptasyon, yüzmeye alıştırma ve yüzme egzersizi periyodu içerisinde, PTZ kindling epilepsi modeli oluşturuldu ve bir antikonvulsan olan SV uygulandı. Kindling epilepsi modelinde nöbetler 30 dakika gözlendi ve Racine’ in skalasına göre skorlandı. Sürecin sonunda tüm hayvanlara Pasif Kaçınma Testi uygulandı ve 2.gün giriş latans değerleri saptandı.

Deney periyodu sonucunda ketamin-ksilazin anestezisi altındaki sıçanlardan alınan kan plazmasında süperoksit dismutaz (SOD), total antioksidan kapasite (TAK), total nitrik oksit (NO) ve homosistein (Hcy) düzeyleri tespit edildi.

Çalışmamızda Yüzme+PTZ ve SV+PTZ grupları ile PTZ grubu nöbet şiddeti ve frekans değerleri açısından karşılaştırıldığında, PTZ grubundan daha düşük olduğu görülmekle birlikte istatistiksel olarak anlamlılık yoktu. Yüzme+PTZ ve SV+PTZ grupları ile PTZ grubu latans değerleri bakımından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte latansın uzadığı görüldü. Bunula birlikte, Yüzme+SV+PTZ grubu nöbet şiddeti ve frekans değerlerinin anlamlı olarak PTZ grubundan daha düşük olduğu ve latans sürelerinin ise anlamlı olarak uzadığı gözlemlendi. Aynı grubun plazma SOD ve TAK düzeyleri hem PTZ hem de kontrol gruplarından anlamlı olarak yüksekti. Ayrıca aynı grubun total NO değerleri de hem kontrol hem de PTZ grubuna göre anlamlı olarak düşüktü. Pasif kaçınma testinde grupların 2. gün latansları kontrol grubuyla karşılaştırıldığında PTZ (p<0.001), Yüzme+PTZ (p<0.05), SV+PTZ (p<0.05) anlamlı olarak daha düşüktü, Yüzme+SV+PTZ grubunda ise bu düşüş anlamsızdı.

Çalışmamızın sonuçlarına dayanarak; egzersizin ve SV’ nin antioksidan mekanizma ve NO aracılığı ile epilepsi ve öğrenme üzerinde olumlu etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Çalışmamız, PTZ kindling modeliyle birlikte hem bir antikonvulsan uygulanması, hem de yüzme egzersizinin kombine edildiği ilk çalışma olması bakımından özgündür ve bu yönüyle gelecekteki çalışmalara öncülük edecektir.

Page 40: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

    The Effects of Swimming Ecercise on Epileptic Rats

The clinical and experimental studies have been showed the useful effects of physical exercise on brain functions but its effects on epilepsy and the pathways of this action have not been fully lightened. Behavioral and cognitive problems have been detected in more than half of epileptics. Anticonvulsant drugs considered one of the factors that affect cognitive functions. There are no studies that’s show the type of effects could be produced by regular exercises during the intake of sodium valporate (SV), which is one of anticonvulsants, on epilepsy fits, antioxidant mechanism, learning and memory. We aimed in this study to fill some of the shortage in the literatures of this field also to be a leading for the clinical studies.

In our study 48 male Wister albino rats have been used. Animals randomly divided as 6 animals in each group to eight groups, Control, Pentilentetrazol (PTZ), Swimming, Swimming+PTZ, SV, SV+PTZ, SV+Swimming, SV+ Swimming+PTZ. Treatment are administrated as: PTZ 13x40 mg/kg/i.p.; SV 25x200 mg/kg/i.p.; physiologic serum 25x0,5 ml/kg/i.p.; swimming exercise 20x60 min/day. Through a period of eight weeks water adaptation, accustom of swimming, swimming exercise, PTZ Kindling epilepsy model induced and SV have been administrated. In Kindling epilepsy model fits have been observed for 30 minutes and scored on Racine scale. At the end of the process all animals subjected to Passive Running Test and levels of second day latans are determined. At the end of experiment blood samples have been taken under ketamine-xylazine anesthesia. Blood plasma soperoxide (SOD), total antioxidant capacity (TAC), total nitric oxide (NO) and homosistein (Hcy) levels have been estimated.

In our study comparison between Swimming+PTZ, SV, SV+PTZ and PTZ groups in term of fit severity and frequency, difference broadly was low and not significant than PTZ group. When Swimming+PTZ, SV, SV+PTZ and PTZ groups are examined in term of latans levels, latans period lengthened but also there was no significant difference between groups. However, fit severity and frequency in Swimming+SV+PTZ group was significantly lower than PTZ group, while latans periods significantly lengthened. Plasma SOD and TAC levels for Swimming+SV+PTZ groupwas significantly high than PTZ and Control groups, while NO level for this group was significantly lower than control and PTZ groups. In Passive Running Test second day latans for groups when compared with Control group PTZ (p<0.001), Swimming+PTZ (p<0.05), SV+PTZ(p<0.05) significantly lower, but decline was not significant in Swimming+SV+PTZ group.

Based on our results, we can say that exercise, and SV through antioxidant mechanism and NO are effective on epilepsy and learning. Our work is unique in the term of being the first study combining swimming exercise as will as implementation of anticonvulsant with PTZ kindling model and will lead to future work in this respect.

  

Page 41: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

SİNAN Sena

Tez Adı : Türkiye Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki Petrol Rezervuarlarında Desulfovıbrıo Sp. Bakterisinin Floresan In Sıtu Hibridizasyon (Fısh) Yöntemiyle Araştırılması

Danışman : Doç. Dr. Esra İLHAN SUNGURAnabilim Dalı : BiyolojiProgramı : Temel Ve Endüstriyel Mikrobiyoloji Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Esra İLHAN SUNGUR Prof. Dr. Ayşın ÇOTUK Doç. Dr. Ayten KİMİRAN ERDEM Doç. Dr. Hakan HOŞGÖRMEZ Doç. Dr. İrfan TÜRETGEN

Türkiye Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki Petrol Rezervuarlarında Desulfovıbrıo Sp. Bakterisinin Floresan In Sıtu Hibridizasyon (Fısh) Yöntemiyle Araştırılması

Petrol rezervuarları bakteri çeşitliliği bakımından mikroorganizma topluluğunun limanı durumundadır. Petrolün çıkartılmasında kullanılan petrol üretim suyunun redoks potansiyelinin düşük olması, rezervuarlarda aerobik bakterilerden çok metanojenler, nitrat, demir ve mangan indirgeyenler ile birlikte sülfat indirgeyen bakteriler (SRB) gibi anaerobik bakterilerin bulunmasına olanak sağlamaktadır. Özellikle SRB’ler SO4

-2, SO3-2, S2O3

-2 gibi kükürt bileşiklerini H2S’e disimilatif bir şekilde indirgeyerek petrol endüstrisinde ciddi sorunlara yol açmaktadırlar. Petrol-su fazından en sık izole edilen SRB cinsi Desulfovibrio’dur.

Desulfovibrio spp., oluşturduğu H2S gazı ile petrolü ekşiterek kalitesizleştirmekte ve petrolün çıkartılması esnasında kullanılan metal ekipmanları mikrobiyolojik korozyona uğratmaktadır. Ayrıca H2S, son derece toksik bir gaz olduğundan dolayı hem çevrede yaşayan insanların hem de çalışanların sağlığını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir.

SRB’lerin doğadaki ve endüstriyel sistemlerdeki çeşitliliklerine ait bilgilerin çoğu hedef genler kullanılarak elde edilmiştir. Moleküler çalışmalarda genellikle daha kesin ve güvenilir sonuçlar elde edebilmek için hedef gen olarak 16S rRNA kullanılmaktadır. FISH yöntemi, 16S rRNA probları kullanılarak farklı ekolojilerde yaşayan mikroorganizmaların hızlı ve güvenilir bir şekilde tespit edilmesini sağlamaktadır. FISH yöntemi, membran filtre ve teflon kaplı kuyucuklu lam kullanılmak üzere iki farklı şekilde gerçekleştirilebilmektedir.

Bu çalışmanın amacı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki (Batman ve Diyarbakır) 11 farklı petrol kuyusundan alınmış 11 petrol ve 5 atık su örneğinde Desulfovibrio spp. bakterisinin varlığını, dağılımını ve ayrıca toplam bakteri populasyonu içerisindeki yoğunluğunu FISH metodunun her iki yöntemini de kullanarak tespit etmek ve sonuçlar bakımından yöntemler arasında fark olup olmadığını belirlemektir. Tez çalışması kapsamında Desulfovibrio spp. bakterisi için Cy3 floresan boyası ile işaretli SRB-687 probu kullanılırken, toplam bakteri populasyonunun tespiti için ise floresan bir boyama tekniği olan DAPI uygulaması yapılmıştır.

Diyarbakır ve Batman Bölgeleri’ndeki petrol kuyularına ait örnekler içerisinde, membran filtre yönteminden elde edilen sonuçlara göre en fazla toplam bakteri yoğunluğu B5 kuyusunda 65654535 ± 21645659 h/ml olarak saptanmış olup, en düşük bakteri yoğunluğu ise 20616158 ± 12587360 h/ml olarak D7 kuyusunda tespit edilmiştir. Kuyucuklu lam yöntemine göre ise maksimum toplam bakteri yoğunluğu D2 kuyusunda 27689086 ± 4796023 h/ml, minimum bakteri yoğunluğu ise D8 kuyusunda 8880806 ± 3115394 h/ml olarak saptanmıştır.

Page 42: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Diyarbakır ve Batman Bölgeleri’ndeki çalışılan tüm kuyularda Desulfovibrio spp. bakterisi tespit edilmiştir. Membran filtre yöntemine göre Desulfovibrio spp. bakterisi en yoğun 28545450 ± 12765913 h/ml olarak B5 kuyusunda, en az ise 8155842 ± 7629092 h/ml olarak D2, D5 ve D7 kuyularında saptanmıştır. Kuyucuklu lam yöntemine göre ise maksimum Desulfovibrio spp. bakterisi 11744413 ± 5343996 h/ml olarak D4 kuyusunda saptanırken, minimum bakteri sayısı 1903030 ± 932290 h/ml olarak D8 kuyusunda tespit edilmiştir.

Membran filtre yöntemi sonuçlarına göre Diyarbakır Bölgesi’ndeki çalışılan tüm kuyular baz alındığında, toplam bakteri populasyonunun % 38.67’sini Desulfovibrio spp. bakterisi oluşturmaktadır. Batman Bölgesi’nde ise bu oran % 43.18 olarak tespit edilmiştir. Kuyucuklu lam yöntemi sonuçlarına göre ise Diyarbakır Bölgesi’ndeki çalışılan tüm kuyular baz alındığında, Desulfovibrio spp. bakteri yoğunluğunun toplam bakteri populasyonunun % 35.75’ini oluşturduğu görülmektedir. Batman Bölgesi’ne bakıldığında ise bu oranın % 36 olduğu tespit edilmiştir.

Polikarbonat membran filtre kullanılarak uygulanan FISH metodunda saptanan toplam ve Desulfovibrio spp. bakteri sayılarının, teflon kaplı kuyucuklu lam kullanılarak belirlenen bakteri sayılarından anlamlı derecede daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p ≤ 0.05).

Desulfovibrio spp. bakterisinin, Diyarbakır ve Batman Bölgeleri’ndeki çalışılan tüm petrol kuyularında yaygın olarak bulunduğu ve sayılarının da oldukça yüksek olduğu gözlenmiştir. Hem petrolün kalitesinin azalmasını hem de mikrobiyolojik korozyonu önlemek amacı ile bu bakterilerin tespit edildiği rezervuarlarda en kısa sürede gerekli önlemlerin alınması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.

 

Investıgatıon of Desulfovıbrıo Sp. by FluorescenceıIn Sıtu Hybrıdızatıon (Fısh)Method ın Petroleum Reservoırs ın Turkey South East Anatolıa Regıon

Oil fields harbor subsurface microbial communities that contain a rich diversity of bacteria. Redox potential of production water which is used for oil drilling is low, therefore anaerobic bacteria such as methanogens, nitrate, iron, manganese and sulphate reducing bacteria (SRB) are highly favored over aerobic bacteria in the reservoirs. Especially, SRB are known as being responsible for various problems at the oil industry while reducing sulfur compounds from SO4

-2, SO3-2, S2O3

-2 to H2S with dissimilative way. Desulfovibrio is the most frequently isolated genus of SRB from oil-water phase.

Desulfovibrio spp. generates H2S gas which reduced the oil quality while souring the petroleum. It also causes microbiological influenced corrosion of metal equipments used in oil industry while oil drilling. Also, the toxic effect of H2S produced in reservoirs is the result of a serious danger in terms of health and safety of both the workers and people who lives around the oil fields.

The most of the information about the diversity of SRB in nature and industrial systems are obtained via target genes. In molecular studies, 16S rRNA is used as target gene in order to obtain accurate and reliable results. FISH method enables the quick and safe detection of microorganisms living in different ecologies by using 16S rRNA probes. FISH analysis can be carried out in two different ways, such as membrane filter and teflon-coated slide technique.

The aim of this study is to determine the presence and the abundance of Desulfovibrio spp. in 11 oil and 5 waste water samples taken from 11 different oil wells located in the Southeast Anatolia Region (Batman and Diyarbakır) and also to specify bacterial diversity of Desulfovibrio spp. in the total bacterial population in the samples taken from these wells using both method of FISH technique and to determine whether there is any difference between the two methods in terms of results. In this

Page 43: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

study, probe SRB-687 labeled with Cy3 fluorescent dye was used for Desulfovibrio spp. and DAPI fluorescent staining technique was applied for the determination of total bacterial population.

According to the results of the membrane filter method from oil field samples in Diyarbakır and Batman Regions, the density of total bacteria of B5 well was determined 65654535 ± 21645659 cell/ml as the highest and D7 well was determined 20616158 ± 12587360 cell/ml as the lowest result. According to the teflon-coated slide technique density of total bacteria of D2 well was determined 27689086 ± 4796023 cell/ml as the highest and D8 well was determined 8880806 ± 3115394 cell/ml as the lowest result.

Desulfovibrio spp. was determined from all of the studied oil wells in Diyarbakır and Batman Regions. According to the membrane filter method, Desulfovibrio spp. was detected the highest number in B5 well as 28545450 ± 12765913 cell/ml and the lowest number in D2, D5 and D7 wells as 8155842 ± 7629092 cell/ml. Additionaly, according to the teflon-coated slide technique Desulfovibrio spp. was detected the highest number in D4 well as 11744413 ± 5343996 cell/ml and the lowest number in D8 well as 1903030 ± 932290 cell/ml.

According to the membrane filter method, Desulfovibrio spp. was determined 38.67 % of total bacterial population in terms of all wells in Diyarbakır while the rate was 43.18 % in Batman. However, Desulfovibrio spp. was determined as 35.75 % of total bacterial population in terms of all wells in Diyarbakır while the rate was determined 36 % in Batman by teflon-coated slide technique.

Result of the study in terms of the correlation between two different methods were showed that, the number of bacteria which was obtained by polycarbonate membrane filter was more higher correlated than teflon-coated slide technique results (p ≤ 0.05).

Desulfovibrio spp. was observed high number and abundant in both Diyarbakır and Batman Regions. These bacteria, which reduce the quality of petroleum and cause for microbiological influenced corrosion, have to be controlled and taken care of it.

Page 44: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

GÖZEL Furkan

Tez Adı : İstanbul Halici Sediment ve Biyota Örneklerinde 210Po Aktivitesinin Belirlenmesi

Danışman : Doç. Dr. Önder KILIÇAnabilim Dalı : Biyoloji Anabilim DalıProgramı (Varsa) : Radyobiyoloji ProgramıMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Önder KILIÇ

Prof. Dr. Tuncay ORTA Doç. Dr. Murat BELİVERMİŞ Doç. Dr. Erol SARI Doç. Dr. Akın ÇAYIR

İstanbul Halici Sediment ve Biyota Örneklerinde 210Po Aktivitesinin Belirlenmesi

Bu tez çalışmasında, İstanbul Haliç’inde sediment ve midye (Mytilus galloprovincialis) örneklerinde 210Po aktivite konsantrasyonları belirlenmiştir. Haliç’ten 13 istasyonda sediment ve 8 istasyonda midye örnekleri toplanmıştır. Sediment örneklerinin partikül büyüklüğü <63 µm ve >63 µm – 2 mm olarak ayrılmıştır. Ayrıca, midye örneklerinin ise yumuşak dokuları analiz için kullanılmıştır. Örneklerdeki 210Po aktivitesi radyokimyasal ayırma ve depozisyon işlemlerinden sonra alfa spektrometresinde ölçülmüştür. Elde edilen 210Po aktiviteleri literatürde bulunan değerler ile karşılaştırılmıştır.

Sediment örneklerinde fiziko-kimyasal parametrelerin (partikül büyüklüğü, organik madde miktarı ve pH) 210Po birikimi üzerindeki etkisi istatistik testleri kullanılarak araştırılmıştır. Aynı zamanda, alınan su örneklerinde ölçülen fiziko-kimyasal parametrelerin (sıcaklık, tuzluluk, pH değeri ve çözünmüş oksijen) midyelerdeki 210Po birikimi üzerindeki etkileri de incelenmiştir.

Yapılan analizler sonucunda ortalama 210Po aktivitesi, midyede 91.98 ± 35.42 Bq kg-1, >63 µm sedimentte 55.11 ± 34.05 Bq kg-1 ve <63 µm sedimentte 97.92 ± 35.16 Bq kg-1 bulunmuştur. Elde edilen bulgulara göre İstanbul Haliç’inin çalışılan dönemde 210Po aktivite konsantrasyonunun biyolojik ve ekolojik denge açısından tehdit edici bir risk oluşturmadığı gözlemlenmiştir.

Determination of 210Po Activity in Sediment and Biota Samples of Golden Horn

In the thesis study, activity concentrations of 210Po were determined in the sediment and mussel (Mytilus galloprovincialis) samples of Golden Horn estuary. Sediment and mussel samples were collected from 13 and 8 stations in the Golden Horn, respectively. Sediment samples were separated to <63 µm and >63 µm – 2 mm particle fractions. In addition, soft tissues of mussel samples were used for analysis. 210Po was measured by using an alpha spectrometer after radiochemical separation and deposition of samples. Obtained activity concentrations of 210Po were compared with the levels found in literature.

The effect of physico-chemical parameters (particulate fractions, organic matter % and pH) on the 210Po accumulation in the sediment samples were evaluated by using statistical tests. At the same time, the effects of measured physico-chemical parameters (temperature, salinity, pH value and dissolved oxygen) of collected water samples on the 210Po accumulation in the mussels were examined.

As a results of performed analysis, average activity of 210Po, in the mussel samples 91.98 ± 35.42 Bq kg-1, in the >63 µm sediment samples 55.11 ± 34.05 Bq kg-1 and in the <63 µm sediment samples 97.92 ± 35.16 Bq kg-1 were found. It was realized from this study data, it was determined that Golden Horn have not a risk that threats the biological and ecological balance for examined concentrations of 210Po in the present study.

Page 45: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

  

BAŞTUĞ Berk

Tez Adı : Seleksiyon Ve Melezleme Islahı İle Elde Edilen Yeni Süsen (Irıs L.) Varyete Adaylarının Moleküler Karakterizasyonu

Danışman : Doç. Dr. Tamer ÖZCANAnabilim Dalı : BiyolojiProgramı : BotanikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Tamer ÖZCAN

Prof. Dr. Gül CEVAHİR ÖZ Prof. Dr. Orhan KÜÇÜKER Prof. Dr. Celal YARCI Doç. Dr. Gülriz BAYÇU KAHYAOĞLU

Seleksiyon Ve Melezleme Islahı İle Elde Edilen Yeni Süsen (Irıs L.)Varyete Adaylarının Moleküler Karakterizasyonu

Dünyada önemli biyoçeşitlilik merkezlerinden olan Türkiye, bulunduğu iklim kuşağında yaklaşık 12 000 takson ve %35’lik endemizm oranı ile oldukça zengin ve ilginç floraya sahip ülkelerden biridir. Bu çeşitlilik, ihraç edilmek üzere doğadan toplanan ve/veya kültür koşullarında üretimi yapılan soğanlı, yumrulu ve rizomlu bitki türlerini kapsayan geofitlerde de görülmektedir. Böylesine yoğun gen kaynağına sahip olmamıza rağmen, Türkiye’de ıslah edilmiş standart süs bitkisi çeşidi bulunmamakta, doğal bitki ticareti de yok denecek kadar az gerçekleştirilebilmektedir. İhraç edilen geofitler arasında özellikle Süsenler (Iris L.), parlaklıkları, renkleri, hızlı çiçek açmaları ve çabuk büyümeleri nedeniyle önemli bir yere sahiptir.

Bu çalışmada, Türkiye’de yayılış gösteren Iris L. cinsine ait doğal seleksiyon ile oluşan 14 adet Iris türünden ve melezleme ıslahı ile elde edilmiş 11 adet melez Iris çeşit adayından oluşan 25 genotipin moleküler sistematik analizi yapılmıştır.

Çalışma kapsamında, AFLP moleküler markör sistemine ait floresan ile işaretlenmiş 7 primer kombinasyonu ve kloroplast genomuna özgü trnL-F bölgesine ait 4 evrensel primer kullanılarak moleküler analizler gerçekleştirilmiştir. AFLP primerleri ile gerçekleştirilen analizler sonucu elde edilen ürünler, GeXP Genetik Analiz Sistemi ile analiz edilmiştir. Analiz sonucu elde edilen veriler PHYLIP programı kullanılarak incelenmiş ve bu yolla türler arası akrabalık ilişkilerini ortaya koyan ağaçlar elde edilmiştir.

trnL-F bölgesine ait primerler ile gerçekleştirilen PZR sonucu elde edilen ürünlerin GeXP Genetik Analiz Sisteminde dizi analizleri yapılmış, her örnek için trnL-F bölgesi baz dizileri belirlenmiştir. Dizilerin işlenmesinde DNA Baser ve MEGA programı birlikte kullanılmıştır. Elde edilen ve işlenen diziler MEGA programı dahilinde Clustal W ile hizalanmış ve filogenetik ilişkileri ortaya koyan ağaçlar elde edilmiştir.

Tez çalışması kapsamında, Türkiye’de yayılış gösteren Iris genotiplerinin filogenetik ilişkileri ortaya konulmuştur. Moleküler markörlerin kullanımından elde edilen sonuçlar, Iris genotiplerinin taksonomik ayırımında ve kimliklendirilmesinde etkin olarak kullanılabileceğini göstermektedir. Çalışma kapsamındaki veriler, istenilen özellikleri taşıyan yeni melezlerin oluşturulma sürecine katkı sağlanması amacıyla ıslah programlarının kullanımına sunulmuştur.

    

Page 46: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

  

Molecular Characterization of New Iris (Iris L.) Variety Candidates Obtained by Selection and Hybridization Breeding Techniques

As one of the most important biological diversity center in the world; Turkey has got approximately 12.000 taxa, and with the ratio of 35% endemism, it has really generous and interesting flora in its regional climate zone. This diversity is also seen among the geophytes that involves alliaceous, tuber and rhizomatous plants, which are collected from nature and/or produced at cultural conditions for the purpose of export. Despite having such intense gene resources, there is no cultivated ornamental plant species in Turkey and there is little if any natural plant trade. Among the exported geophytes, Iris (Iris L.) holds an important position thanks to the radiances, colors, rapid blooming and fast growth capabilities. 

In this study, the molecular systematic analysis of 25 genotypes, which are composed of 14 Iris species of Iris L. genus emerged through natural selection that spread through Turkey and 11 hybrid Iris candidate varieties obtained by hybridization breeding have been conducted. 

In the frame of this study, molecular analyses have been performed by using 7 primer combinations that are marked by the fluorescent belonging to AFLP molecular marker system and 4 universal primers which are indigenous to chloroplast genome belonging to trnL-F region. The products that are obtained through analyses by AFLP primers were analyzed using GeXP Genetic Analysis System. The resulted data of the analysis were examined by using PHYLIP program and by this way the phylogenetic trees that indicates the relationships  among the species were obtained. 

Sequence analysis of the products derived from PCR by primers belonging to trnL-F region are made at the GeXP Genetic Analysis System and trnL-F region based sequence have been  identified for each sample. DNA Baser and MEGA softwares were used together through the processing of sequence data. The obtained and processed sequences were aligned via Clustal W within the MEGA software and pedigrees that present phylogenetic relations were obtained. 

Within the scope of the thesis study, phylogenetic relations of Iris genotypes spreading across Turkey were revealed. It was also proved that the results obtained from the usage of molecular markers can be evaluated in taxonomical delimitation and identification of Iris genotypes effectively. The results from molecular markers were put into service of breeding programs with the purpose of contributing to the process of producing new hybrids having desired features.

  

Page 47: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

AKMAN Gizem

Tez Adı : Gama Radyasyonu Ve Hipobarik Stres Koşulları Altındaki HeLa Hücrelerinde Siklin Bağımlı Kinaz (CDK) Genlerinin Anlatımının Araştırılması

Danışman : Doç. Dr. Gül ÖZCAN ARICANAnabilim Dalı : Biyoloji Programı : Radyobiyoloji Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Gül ÖZCAN ARICAN

Prof. Dr. Çimen ATAK Prof. Dr. Seyhan ALTUN Yard. Doç. Dr. Sema ALİKAMANOĞLU Yard. Doç. Dr. Mehmet TOPÇUL

Gama Radyasyonu Ve Hipobarik Stres Koşulları Altındaki HeLa HücrelerindeSiklin Bağımlı Kinaz (CDK) Genlerinin Anlatımının Araştırılması

Kanser, hücrelerin kontrolsüz olarak bölünmesi sonucu normal olmayan oluşumların meydana geldiği bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Kanser tedavisinde kullanılan yöntemlerden biri olan radyoterapide amaç, kanserli hücrelerin DNA’sına zarar vermektir. Hipobarik stres koşulları, hücrelerde hipoksi meydana getirmektedir. Hipoksi sonucu meydana gelen serbest radikaller hücrelerde hasara yol açmaktadır. Bu tez çalışmasında, gama radyasyonu ve hipobarik stres koşullarının insan serviks karsinomu kökenli HeLa hücrelerinde siklin bağımlı kinaz genlerinin anlatımı incelendi. Bu amaçla 5 farklı gama radyasyonu dozu (2 Gy, 8 Gy, 16 Gy, 32 Gy ve 64 Gy) uygulanan HeLa hücrelerinin uygulamadan 0 ve 24 saat inkübasyon süresi sonunda Mitokondriyal Dehidrogenaz Enzim Aktivitesi yöntemi ile sitotoksik aktiviteleri incelendi. Hücrelerde meydana gelen sitotoksisitenin uygulanan dozun artmasına bağlı olarak kontrole göre anlamlı olarak arttığı saptandı (p<0,01). IC50 dozu olarak belirlenen 32 Gy gama radyasyonu dozu ve hipobarik stres koşulları uygulanan HeLa hücrelerinde meydana gelen sitotoksisitenin kontrol grubuna göre istatistiksel açıdan anlamlı olduğu belirlendi (p<0,01).

Gama radyasyonu ve hipobarik stres koşulları uygulanan HeLa hücre kültürlerinde 0 ve 24 saat sonunda meydana gelen morfolojik değişiklikler faz-kontrast ve ışık mikroskobunda gösterildi. Siklin bağımlı kinaz genlerinin moleküler düzeyde anlatımının saptanması amacıyla siklin A, siklin E ve p21 primerlerinin anlatım seviyeleri Revers Transkriptaz Polimeraz Zincir Reaksiyonu yöntemi ile araştırıldı. Elde edilen PCR ürünleri agaroz jel elektroforezi yöntemi kullanılarak incelendi. HeLa hücrelerinde 0 ve 24 saat inkübasyon süresi sonunda tek başına hipobarik stres koşulları uygulanan deney grubunda ve gama radyasyonu ile birlikte hipobarik stres koşulları uygulanan deney grubunda sadece siklin A geninin anlatım yaptığı ve kontrol grubuna göre anlatım seviyesinin düştüğü belirlendi.

Sonuç olarak elde edilen parametreler doğrultusunda, HeLa hücre kültürlerine gama radyasyonu ve hipobarik stres koşullarının birlikte uygulanmasının en yüksek sitotoksik etkiye neden olduğu belirlendi. Bu etki ile birlikte siklin bağımlı kinaz genlerinden siklin A geninin anlatım seviyeleri arasındaki farkın literatürde ilk kez ortaya konmuş olması bu bağlamda yapılacak diğer çalışmalara temel teşkil etmesi açısından oldukça önemlidir.

     

Page 48: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Evaluation Of Cyclin Dependent Kinase Genes Expression In HeLa Cells Under Gamma Radiation And Hypobaric Stress Conditions

Cancer is defined as a disease, as a result of uncontrolled cell division and occurs abnormal formations. The purpose of radiotherapy which is one of the methods used for cancer treatment, doing harm to cancer cells’ DNA. Hypobaric stress conditions, generate hypoxia in cells. Free radicals caused by hypoxia, leading to damage in cells. In this thesis, the expression of cyclin dependent kinase genes in HeLa cells which were originated from human cervical carcinoma were examined under the conditions of gamma radiation and hypobaric stress. For this reason, the cytotoxic activities of HeLa cells which were exposed to 5 different doses of gamma radiation (2 Gy, 8 Gy, 16 Gy, 32 Gy and 64 Gy), were examined via Mitochondrial Dehydrogenase Enzyme Activity method, after 0 and 24 hours of incubation. It was determined that cytotoxicity increased significantly due to control group when the dose was increased (p<0.01). Under 32 Gy gamma radiation which is also known as IC50 dose, and hybobaric stress conditions, it was determined that cytotoxicity of HeLa cells was statistically significant according to control group (p<0.01).

After 0 and 24 hours, HeLa cell cultures that were exposed to gamma radiation and hypobaric stress conditions, the morphological changes were examined under phase-contrast and light microscopies. To detect the molecular expressions of cyclin dependent kinase genes, the expression degrees of cyclin A, cyclin E and p21 primers were examined via Revers Transcriptase Polymerase Chain Reaction method. The outcomes of PCR were examined by agarose gel electrophoresis method. In the end of 0 and 24 hours of incubation, HeLa cells group it was observed that only cyclin A gene was expressed and expression decreased according to the control group under hypobaric stress conditions, also under hypobaric stress conditions and gamma radiation

Regarding acquired parameters, it was obtained that in HeLa cell cultures show the most cytotoxic effect when gamma radiation and hypobaric stress conditions were applied simultaneously. With this effect, for the first time showing the difference of expression levels between cyclin A genes of cyclin dependent kinase genes and because of this, it is highly significant to create basis for following studies.

  

  

Page 49: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

DÖKÜMCÜ Nilay

Tez Adı : Istranca Deresi (Durusu-İstanbul) Bentik Makroomurgasız Faunasının Tespiti

Danışman : Yrd. Doç. Dr. Oya ÖZULUĞAnabilim Dalı : BiyolojiProgramı : ZoolojiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yrd. Doç. Dr. Oya ÖZULUĞ

Prof. Dr. Melike ERKAN Prof. Dr. Kadriye AKGÜN DAR Prof. Dr. Serhat ALBAYRAK Prof. Dr. Mustafa TEMEL

Istranca Deresi (Durusu-İstanbul) Bentik Makroomurgasız Faunasının Tespiti

Bu çalışmada Istranca Deresi ve kollarına ait toplam 18 istasyonda Eylül-Ekim 2011, Aralık 2011, Mart 2012, Nisan 2012, Haziran 2012 ve Ağustos 2012 tarihlerinde altı kez örnekleme yapılmış olup, 2 filuma (Mollusca ve Arthropoda) ait 3480 birey incelenmiştir. Bunun sonucunda Bivalvia, Gastropoda, Malacostraca ve Insecta klasislerine ait 15 ordo, 66 familya, 80 genus ve 105 tür bulunmuştur. Çalışma neticesinde, 1 cins (Erotesis (Trichoptera)) ve 11 tür (Arthroplea congener, Leptophlebia marginata, Parameletus chelifer, Rhithrogena germanica (Ephemeroptera); Cordulegaster boltonii, Aeshna caerulea (Odonata); Brachyptera risi, Guadalgenus franzi (Plecoptera); Gerris odontogaster (Hemiptera); Gyrinus (Gyrinus) natator, Esolus angustatus (Coleoptera)) ile Türkiye faunasına katkıda bulunulmuştur. Aynı zamanda 14 cins (Agnetina, Eoperla, Rhabdiopteryx, Capnia, Leuctra (Plecoptera); Hydrochus, Hydaticus, Elmis, Hygrotus (Coleoptera); Leptocerus, Oecetis, Halesus (Trichoptera); Dixa, Wiedemannia (Diptera)) ve 11 tür (Pisidium casertanum (Bivalvia); Bithynia pesicii (Gastropoda); Siphlonurus lacustris (Ephemeroptera); Libellula quadrimaculata (Odonata); Nepa cinerea, Aquarius najas, Gerris gibbifer (Hemiptera); Gyrinus (Gyrinus) urinator (Coleoptera); Sialis fuliginosa (Megaloptera); Ecnomus tenellus (Trichoptera); Chironomus cingulatus (Diptera)) Trakya Bölgesi için yeni kayıttır.

Determınatıon of Benthıc Macroınvertebrate Fauna of Istranca Stream (Durusu-Istanbul)

In this study 3480 individuals of the 2 phyla (Mollusca and Arthropoda) are investigated in 18 stations, which belong to Istranca stream and its branches, by six times sampling on the dates of September - October 2011, December 2011, March 2012, April 2012, June 2012 and August 2012. Consequently 15 orders, 66 families, 80 genera and 105 species are found, belonging to Bivalvia, Gastropoda, Malacostraca and Insecta classes. As an outcome of the study contribution has been made to the fauna of Turkey with 1 genus (Erotesis (Trichoptera)) and 11 species (Arthroplea congener, Leptophlebia marginata, Parameletus chelifer, Rhithrogena germanica (Ephemeroptera); Cordulegaster boltonii, Aeshna caerulea (Odonata); Brachyptera risi, Guadalgenus franzi (Plecoptera); Gerris odontogaster (Hemiptera); Gyrinus (Gyrinus) natator, Esolus angustatus (Coleoptera)). On the other hand 14 genera (Agnetina, Eoperla, Rhabdiopteryx, Capnia, Leuctra (Plecoptera); Hydrochus, Hydaticus, Elmis, Hygrotus (Coleoptera); Leptocerus, Oecetis, Halesus (Trichoptera); Dixa, Wiedemannia (Diptera)) and 11 species (Pisidium casertanum (Bivalvia); Bithynia pesicii (Gastropoda); Siphlonurus lacustris (Ephemeroptera); Libellula quadrimaculata (Odonata); Nepa cinerea, Aquarius najas, Gerris gibbifer (Hemiptera); Gyrinus (Gyrinus) urinator (Coleoptera); Sialis fuliginosa (Megaloptera); Ecnomus tenellus (Trichoptera); Chironomus cingulatus (Diptera)) are new records for the Thrace region

 

Page 50: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

AĞBA Tuğçe

Tez Adı : Metal Stresindeki Populus Tremula L. (Titrek Kavak) X Populus Alba L. (Akkavak) 717-1b4’ De Ekofizyolojik Araştırmalar

Danışman : Doç. Dr. Gülriz BAYÇU KAHYAOĞLUAnabilim Dalı : BiyolojiProgramı : BotanikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç.Dr. Gülriz BAYÇU KAHYAOĞLU Doç. Dr. Tamer ÖZCAN Yard. Doç. Dr. Ergül ÇETİN Prof. Dr. Gül Cevahir ÖZ Prof. Dr. Doğanay TOLUNAY

Metal Stresindeki Populus Tremula L. (Titrek Kavak) X Populus Alba L.(Akkavak) 717-1b4’ De Ekofizyolojik Araştırmalar

Orman ekosistemi, ekonomik ve ekolojik açıdan özel bir önem taşımaktadır. Ancak bu ekosistemin çok yıllık ağaçlarının ve odunsu bitkilerinin stres fizyolojileri tam olarak anlaşılamadığından yeni araştırmalar gereklidir.

Kadmiyum (Cd), insanlar, hayvanlar ve bitkiler için toksik, yaygın olarak bulunan, biyolojik yarı-ömrü uzun ve kirletici bir ağır metaldir. Bu metal, ağırlıklı olarak endüstriyel prosesler, fosfatlı gübreler ve atmosferik presipitasyonlar sonucunda tarımsal topraklara girebilir ve ardından besin zincirine transfer olabilir. Kavak ağaçlarının, ağır metalleri önemli miktarlarda absorplayarak topraküstü organlarında biriktirebilme yeteneği, substrattaki kirleticilerin uzaklaştırılmasında kullanımlarını sağlamaktadır. Ancak, kavak ağacının organları ve odunsu dokuları arasındaki metal dağılım profilini açıklayan herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır.

Bu amaçla, Cd’un Populus tremula x Populus alba (genotip INRA 717-1B4)' daki kümülatif etkilerini anlayabilmek için ardışık iki Cd konsantrasyonu (3.2 mmol ve 16 mmoles Cd) uygulanmıştır. Uygulama süresince, toplam yaprak alanı ve çeliklerin çapı (radyal büyüme) ölçülmüştür. Net fotosentez hızı ve yaprak stoma iletkenliğinin su buharına dönüşümü tamamen gelişmiş yaprak üzerinde saptanmıştır. Farklı zamanlarda yürütülen iki stres uygulamasının sonucunda, genç ağaçların farklı organlarındaki (kök, yaprak ve odun dokuları) iyon dağılımı ICP-OES ile belirlenmiş ve ağaç metabolizmasına etkileri değerlendirilmiştir.

Yapılan analiz sonuçlarına göre her iki periyotta da bitki su içerikleri ve yaprak sayılarında herhangi bir değişim görülmedi. İkinci periyotta kuru ağırlıklarda indirgenme, bodurluk, klorozis, nekrozis, stoma iletkenliğinde bozulma, fotosentez ve radyal büyümede azalma belirlenirken, ilk periyotta değişmedi. Bitki uzunlukları ve yaprak alanları ise her iki periyotta da değişiklik göstermiştir. İyon dağılımlarına göre ise her iki uygulamada da Cd en fazla kökte birikim göstermiştir. Bu sonuçlara göre Populus’un fitoremediasyon ve özellikle de fitostabilizasyon için potansiyel bir bitki olabileceğini düşünmekteyiz.

.

Page 51: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Ecophysıologıcal Investıgatıons In Metal Stressed Populus Tremula L.(Tremelous Poplar) X Populus Alba L. (Whıte Poplar) 717-1b4

The forest ecosystem is of particular importance from an economic and ecological perspective. However, the stress physiology of trees, perennial and woody plants, is far from being fully understood. Cadmium is a heavy metal toxic for humans, animals and plants. It is a widespread trace pollutant with a long biological half-life.

Cadmium (Cd) heavy metal enters agricultural soils mainly from industrial processes, phosphate fertilizers and atmospheric deposition, and then it could be transferred to the food chain. The ability of Populus to absorb and accumulate significant quantities of heavy metals in aerial parts offers the possibility to use them for removing pollutants from their substrate. However, scarcely any studies have attempted to describe the profile of metal distribution among the tree organs and the wood tissues.

For that purpose, Populus tremula x Populus alba (genotype INRA 717-1B4) was exposed to two consecutives Cd concentrations (3.2 mmoles and 16mmoles Cd ) in order to better understand the cumulative effects Cd. During the treatment, the total leaf area and the diameter of the cuttings (radial growth) were measured. The net photosynthetic rate and the leaf stomatal conductance to water vapour were also measured on the last fully expanded leaf. At the end of the two stress time courses, we have determined the ion distribution in the different organs (roots, leaves and wood tissues) of young trees by ICP-OES and evaluated their effects on tree metabolism.

According to the results of our analysis, plant water contents and leaf numbers have not shown any change in both Cd application period. In the second application period, we have determined decreases in dry weights and stomatal conductance, stunted growth, chlorosis, necrosis, inhibition in photosynthesis and radial growth. No change was observed in the first period. In both periods, plant lengths and the area of leaves ranged differently. For the distribution of ions in each period, Cd accumulation showed higher accumulation in roots. According to these results, we think that Populus might be a good candidate for phytoremediation, especially for phytostabilization.

 

Page 52: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

AYAN Hakan

Tez Adı : Büyükçekmece Gölü’ndeki Bazı Ağır Metallerin Astacus leptodactylus (Eschscholtz, 1823)’ta Mevsimsel Olarak İzlenmesi

Danışman : Yrd. Doç. Dr. Simten Nerdin KUBANÇAnabilim Dalı : BiyolojiProgramı : Zooloji Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yrd. Doç. Dr. Simten Nerdin KUBANÇ

Prof. Dr. Melike ERKAN Doç. Dr. Nuray BALKIS Prof. Dr. Mustafa TEMEL

Doç. Dr. Figen Esin KAYHAN

Büyükçekmece Gölü’ndeki Bazı Ağır Metallerin Astacus leptodactylus(Eschscholtz, 1823)’ta Mevsimsel Olarak İzlenmesi

Bir yıl boyunca yürütülen bu çalışmada; Büyükçekmece Gölü’nün suyu ve sedimenti ile gölde yaşayan Astacus leptodactylus (Eschscholtz, 1823)’un kas dokularında kurşun (Pb) ve kadmiyum (Cd) ağır metallerinin mevsimsel olarak birikiminin incelenmesi amaçlanmıştır.

Bu amaç doğrultusunda Büyükçekmece Gölü’ndeki kurşun (Pb) ve kadmiyum (Cd) ağır metallerinin A. leptodactylus’ta mevsimsel olarak takibi yapılmıştır. Araştırma için kullanılan 80 istakoza ve gölden alınan numunelere kuvvetli asit çözünürleştirmesi uygulanmış metal ölçümleri ICP-MS cihazında yapılmıştır.

Çalışmada, metal birikimlerinin mevsimler arasında istatistiksel olarak önemli farklılıklar gösterdiği tespit edilmiştir (p<0.005). En yüksek Pb, Cd birikimi, göl suyu ve istakoz da ilkbaharda ölçülürken, sediment de Pb sonbaharda, Cd için ise kış mevsiminde ölçülmüştür. Ağır metal birikim sıralaması sediment>istakoz>su olarak belirlenmiştir.

Bu çalışmayla Büyükçekmece Gölü’nün sediment tabakasının Ontario Regulation’a göre herhangi bir tehlike arz etmediği görülmüştür. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın Su Ürünleri Yönetmeliği’ne göre sucul ortamın kabul edilebilir değerler arasında olduğu ve A. leptodactylus’un kas dokularının kurşun ağır metali bakımından kabul edilebilir değerlerin üstünde olduğu görülmüştür. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’ne göre ise göl suyunun ağır metaller bakımından içilebilir standartlarda olduğu tespit edilmiştir.

Page 53: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Seasional Monitoring of Some Heavy Metals in Astacus leptodactylus(Eschscholtz, 1823) from the Lake Büyükçekmece

This study, carried out for one year, aimed to investigate as seasonal accumulation of some heavy metals as Cadmium and Lead in water and sediment of the Lake Büyükçekmece; also in muscle tissue of crayfish Astacus leptodactylus inhabiting in the lake.

For this purpose, Lead and Cadmium was monitored seasonally in the Lake Büyükçekmece. Strong acids digestion methods were used to determined heavy metals, ICP-MS for measurement of metal contents in 80 crayfishes and samples from the lake.

As a conclusion; it is determined that metal concentrations were significantly different by seasons (p<0,005). The highest accumulation was found to be for crayfish in spring time waters, for sediment in terms of Pb in autumn, Cd in winter. Accumulations in sediment were higher comparing with crayfish in or around the water. Heavy metal concentrations were determined sediment>muscle>water.

From this study, it is found that values for sediment of the Lake Büyükçekmece are lower than the acceptable levels, according to the Ontario Regulation. In Turkey, according to the standards determined by the government, it is possible to say that the values of Cd in muscle tissues we found in our study, lower than the acceptable limits but the values for Pb we found seems higher than the acceptable limits. Considering the WHO standards, the values of the study seems to be in the intervals for the drinking water.

Page 54: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

EROL Deniz

Tez Adı : İskemik Ön Koşullama ve Tempolün İzole Sıçan Kalbinde İskemi/Reperfüzyon Hasarındaki Rolü

Danışman : Prof. Dr. Cihan DEMİRCİ - TANSELAnabilim Dalı : Biyoloji Programı : Zooloji Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Cihan DEMİRCİ-TANSEL

: Prof. Dr. Sönmez UYDEŞ-DOĞAN: Prof. Dr. Kadriye AKGÜN-DAR: Prof. Dr. Nazlı ARDA: Prof. Dr. Berrak YEĞEN

İskemik Ön Koşullama ve Tempolün İzole Sıçan Kalbindeİskemi/Reperfüzyon Hasarındaki Rolü

Tempol (4-hidroksi-2,2,6,6 tetrametil piperidin-1-oksil), biyolojik zarlardan geçebilen ve süperoksit dismutaz (SOD) taklitçisi olarak davranan, düşük molekül ağırlıklı, stabil bir piperidin nitroksit radikalidir. Yapılan çalışmalar, tempolün kardiyak hücrelerde meydana gelen apoptozu ve serbest oksijen radikallerinin üretimini ve iskemi/reperfüzyon (I/R) yoluyla meydana gelen hasar ve fonksiyon bozukluklarını azalttığını göstermiştir.

Kalbi koruyan sinyal yollarının pek çoğu, iskemik ön koşullama (IPC=Ischemic preconditioning) çalışmaları ile açıklanmaktadır. Pek çok çalışmada IPC’nin, uzun süreli iskeminin meydana getirdiği hasarı azalttığı gösterilmiştir. Bu çalışmada, izole sıçan kalplerinde tempol uygulamasının ve kısa süreli I/R yoluyla meydana getirilen IPC’nin I/R hasarındaki koruyuculuğunun araştırılması ve karşılaştırılması amaçlanmıştır.

Deney esnasında kalpler, Langendorff izole kalp sistemine in situ kanülasyon yöntemi ile asılmıştır. Kontrol, I/R ve IPC grupları için farklı zaman noktaları temel alınarak, tempol uygulanan ve uygulanmayan her biri 7 sıçandan oluşan toplam 6 deney grubu oluşturulmuş ve kardiyodinamik parametreler deney boyunca kaydedilmiştir. Deney sonunda kalpler biyokimyasal analizler için alınmış ve elde edilen veriler istatistiksel olarak değerlendirilmiştir.

İzole edilen sıçan kalplerinde; I/R’dan kaynaklanan hasarlar deney boyunca düzelmezken, IPC ve tempolün ayrı ayrı uygulanması ile perfüzyon basıncı, son diyastolik basınç, sol ventrikül içi basınç değişimi, kalp vurumu, miyokardiyal oksijen tüketiminin belirteci olan RPP, kalbin kasılabilme yeteneğinin belirlenmesinde kullanılan bir parametre olan MaxdP/dt ve kasılma indeksi parametrelerinde bir geri dönüş gözlendi. Ancak bu gruplar arasında, I/R hasarına karşı IPC uygulanan gruptaki geri dönüşün daha belirgin olduğu tespit edildi. Tempol uygulamasının ise I/R hasarına karşı kısmen etkili olduğu belirlendi.

Hücresel hasarı göstermek için kullanılan kreatin kinaz-MB düzeylerinde, I/R grubunda anlamlı bir artış varken, IPC ve tempol uygulamasında bu artış kontrol grubu değerlerine yaklaştı. Dokuda nekrozun belirteci olarak kullanılan laktat dehidrogenaz düzeyleri, I/R grubunda anlamlı bir artış gösterirken, IPC uygulamasının I/R hasarını azalttığı, tempol uygulamasının ise bir etkisinin olmadığı belirlendi. Bir antioksidan enzim olan SOD düzeylerinin, sadece tempol uygulanan grupta azaldığı, diğer gruplarda ise kontrol grubuna göre anlamlı bir artış gösterdiği tespit edildi.

Sonuç olarak, çalışmada kardiyodinamik ve biyokimyasal veriler birlikte değerlendirildiğinde, iskemi/reperfüzyon uygulamasının kalp dokusunda hasar oluşturduğu, IPC’nin bu hasarı önlemede tempolden daha etkili olduğu, tempol uygulamasının ise bu süreçte kısmen yarar sağladığı belirlenmiştir.

Page 55: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Role of Ischemic Preconditioning and Tempol in Ischemia/ReperfusionInjury In Isolated Rat Heart

Tempol (4-hydroxy-2,2,6,6-tetramethyl piperidine 1-oxyl) is a stable piperidine nitroxide (stable free radicals) of low molecular weight, which permeates the biologic membranes and behaves as superoxide dismutase (SOD) mimic. Studies have shown that tempol reduces reactive oxygene species production and apoptosis in cardiac cells, as well as injuries and dysfunctions which are induced by ischemia/reperfusion (I/R).

Many signaling pathways that take place in heart protection have been demonstrated by ischemic preconditioning (IPC) studies. Numerous studies have shown that IPC reduces injury followed by prolonged episodes of ischemia. Therefore, with this study, we aimed to investigate and compare the protective effect of either tempol administration or IPC which is induced by the short-term episode of I/R on I/R injury in isolated rat hearts.

In this study, hearts were attached to Langendorff isolated heart system with in situ cannulation method. A total of six experimental groups, each containing seven rats, were formed on the basis of different time points for control, I/R and IPC groups. All groups were studied in the presence or absence of tempol administration. Cardiodynamic parameters were recorded during the experiment. At the end of experiment, hearts were taken for biochemical analysis and all data were statistically evaluated.

In isolated rat hearts, while injuries caused by I/R have not changed during the experiment, a recovery was observed with implementation of IPC and tempol separately in perfusion pressure, end diastolic pressure, left ventricular developed pressure, heart rate, RPP which is an indicator of myocardial oxygen consumption, MaxdP/dt which is a parameter used to determine the ability of contractility of heart and contractility index parameters. However, among these groups, it was observed that there was a marked recovery in the group in which IPC was applied against to I/R injuries. Also, it was determined that tempol administration was partly effective on I/R injuries.

While there was a significant increment on creatine kinase-MB levels, which are used for showing cellular injuries, in I/R groups, IPC and tempol administration resulted an increase close to the value of the control group. Levels of lactate dehydrogenase, a marker of necrosis on tissues, showed a significant increment in I/R group, but implementation of IPC reduced I/R injuries, tempol administration possessing no effect. Levels of SOD, which is an antioxidant enzyme, decreased only in tempol group, and significantly increased in other groups, compared to the control group.

As a result, when cardiodynamic and biochemical data were evaluated collectively, it is revealed that ischemia/reperfusion leads to damage in heart tissue, IPC is more effective than tempol on prevention of this damage, and tempol administration partly provides benefit.

Six new compounds were synthesized with condensation reaction of 4-amino-3-mercapto-1,2,4-triazin-5(4H)-on with coumarin-3-carboxylic acid, 3-bromo-5-iodobenzoic acid, 2-bromo-5-chlorobenzoic acid, 5-chloro-2-methylbenzoic acid, 4-chloro-3,5-dinitrobenzoic acid, and 2 ,4,6-trichlorobenzoic acid in POCl3. Structures of the synthesized compounds are characterized by IR, 1H-NMR, 13C-NMR and MS.

Page 56: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

KARADAĞ Seda

Tez Adı : Sinirli Ot (Plantago Lanceolata L.) Bitkilerinde Mikorizanın Kuraklık Toleransına Etkisi

Danışman : Doç. Dr. Gülriz BAYÇU KAHYAOĞLU Prof. Dr. Wolfram BEYSCHLAG

Anabilim Dalı : BiyolojiProgramı (Varsa) : BotanikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Gülriz BAYÇU KAHYAOĞLU Prof. Dr. Nazlı ARDA Prof. Dr. Orhan KÜÇÜKER Prof. Dr. Gül CEVAHİR ÖZ Y. Doç. Dr. Ergül ÇETİN

Sinirli Ot (Plantago Lanceolata L.) Bitkilerinde MikorizanınKuraklık Toleransına Etkisi

Bu çalışma, Rhizophagus intraradices uygulamalarının kuraklık stresi altında yetiştirilen Plantago lanceolata L. bitkisinde, bitki gelişimi, bitki beslenmesi ve strese karşı toleransındaki değişimleri ortaya koymak amacıyla yürütülmüştür.

Araştırmada, Plantago lanceolata L. bitkisine mikorizalı ve mikorizasız koşullarda ve 3 farklı düzeyde (düşük, orta, yüksek) kuraklık stresi, rastgele parseller deneme desenine göre 5 tekrarlamalı olarak uygulanmıştır. Çimlendirilen tohumlar önce plastik kasalara aktarılmış, 3 hafta sonra ise fideler 3 lt’lik plastik saksılara şaşırtılmıştır. Yaklaşık 3 aylık olan bitkilerde kuraklık stresi uygulamasına başlanmıştır.

Deney sonuçlarımızda kök kuru ağırlığı, yaprak kuru ağırlığı, toplam kuru ağırlık, yaprak boyu ve kök\sürgün oranına mikoriza uygulamasının pozitif etkisi gözlenirken yaprak alanında herhangi bir etkiye rastlanmamıştır. Kuraklık stresinin köklerde fungal kolonizasyon yüzdesi ve arbuskül miktarına herhangi bir etkisi görülmemiş ancak vesikül miktarı, yaprak sayısı ve yaprak yaş ağırlığı üzerinde etkisi olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak, Plantago lanceolata L. bitkisinde kuraklık stresinin bitki gelişimi ve bitki beslenmesi üzerindeki olası olumsuz etkilerinin mikoriza uygulaması ile önemli derecede azaltılabileceği ve bitkinin strese daha fazla tolerans gösterebileceği sonucuna varılmıştır.

Drought Tolerance Effect of Mycorrhıza ın PlantagoLanceolata L. (Narrowleaf Plantaın) Plants

This study was conducted to determine the effects of Rhizophagus intraradices applications on the plant growth changes, plant nutrition and stress tolerance in Narrowleaf Plantain under the drought stress.

In this research, three different drought levels (low, medium, high) were applied with mycorrhizal and without mycorrhizal conditions according to the randomized design with five replications. Germinated seeds were first sown into the plastic trays and 3 weeks later they were transfered into the 3 lt plastic pots. When the plants were approximately three months old, drought stress application was started.

In our results, we have observed that mycorrhiza applications had positive effects on the root and leaf dry weights, total dry weight, leaf lenght and root/shoot ratio, but had no effects on the leaf area. Drought stress applications had also effects on the amount of vesicles, number of leaf and leaf fresh weight but no effects on the percentage of fungal colonization of the roots and amount of arbuscules. In conclusion, by mycorrhizal applications, it might be possible to decrease the negative effects of drought stress on plant growth and plant nutrition in Plantago lanceolata L. considerably and plants may become more tolerant against drought stress.

Page 57: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

GENİŞEL Hayriye

Tez Adı :Türkiye Florası’ndaki Acı Çiğdem (Colchicum L.) Yeni Tür Adaylarının Karakterizasyonunda ISSR Markörlerin Kullanımı

Danışman :Yard. Doç. Dr.Mine SARSAĞ GÜMÜŞAnabilim Dalı :BiyolojiProgramı :BotanikMezuniyet Yılı :2013Tez Savunma Jürisi :Yard. Doç. Dr. Mine SARSAĞ GÜMÜŞ

Prof. Dr. Orhan KÜÇÜKER Prof. Dr. Muammer ÜNAL Prof. Dr. Gül CEVAHİR ÖZ Prof. Dr. Meral ÜNAL

Türkiye Florası’ndaki Acı Çiğdem (Colchicum L.) Yeni Tür AdaylarınınKarakterizasyonunda ISSR Markörlerin Kullanımı

Colchicaceae geniş dağılım gösteren çiçekli bitkilerin bir ailesidir. Türkiye ve Balkanlar çok sayıda tür ve endemik bitkinin varlığı nedeniyle türleşmenin ve çeşitliliğin ana merkezidir. Colchicum spp. 3000 yıldan daha fazla süredir tıbbi bitki olarak kullanılmaktadır.Colchicum türleri modern tıpta kullanılan, kolşinosinoid olarak adlandırılan terapotik olarak aktif olan alkoloidlerin kaynağıdır. Bunlar kolşisin gibi zehirli alkoloidlerdir. Kolşisin, Gut, FMF (Ailevi Akdeniz Ateşi) ve Behçet hastalıklarının tedavisinde ilaç olarak kullanılmaktadır.

Geofitler sadece tıpta değil süs bitkisi endüstrisinde de kullanılmaktadır ve birçoğu güzel çiçeklerinden dolayı süs bitkisi olarak parklarda ve bahçelerde yetiştirilmektedir.

Moleküler markörlerin, populasyonlar ile türlerin arasında veya içinde genetik çeşitliliğin belirlenmesi ve karakterizasyonunda yararlanılan kullanışlı araçlar olduğu kanıtlanmıştır. Özellikle, ISSR analizleri genetik çeşitliliği belirlemede, daha uzun baza sahip primer kullanımı ve yüksek bağlanma sıcaklığı gibi üstünlükleri ile daha belirgin ve tekrarlanabilir bant oluşumuna olanak sağlamaktadır. Bu nedenle ISSR analizi birçok bitki türünde genetik çeşitlilik çalışmalarında kullanılmıştır.

Bu çalışmada, acı çiğdem (Colchicum L.) yeni tür adayları ve bazı bilinen acı çiğdem (Colchicum L.) türleri arasındaki genetik çeşitliliği belirlemek için ISSR primerleri kullanılmıştır. Bu amaçla, 14 adet bilinen acı çiğdem türü ve 20 adet acı çiğdem yeni tür adayının genetik çeşitliliğinin belirlenmesi için 100 adet ISSR primeri kullanılmıştır. ISSR analizinde 23 primer, tümü polimorfik olan toplam 799 adet skorlanabilir bant sağlamıştır. Polimorfizm oranı %100’ dür. En yüksek bant sayısı UBC 827 primeri kullanılarak elde edilmiştir. Bu analiz ile 52 polimorfik bant meydana gelmiştir.

Polimorfik primerlerden elde edilen veriler "PHYLIP 3.69" ve "TreeView" bilgisayar programlarında analiz edilerek, türler arasındaki genetik ilişkiyi gösteren Maksimum parsimoni ve neighbour joining filogenetik ağaçları oluşturulmuştur.

Sonuçlar Colchicum türlerinin taksonomisinin tanımlanması için faydalı bir kaynak oluşturmaktadır. Ayrıca ISSR tekniğinin Colchicum türleri arasındaki ilişkilerin ve genetik çeşitliliğin değerlendirilmesi için faydalı bir yöntem olduğu gösterilmiştir.Bu çalışma ISSR tekniği kullanılarak Colchicum türleri ile gerçekleştirilen ilk çalışmadır. Bu nedenle, ileride yürütülecek olan ıslah çalışmaları için bir temel oluşturacak potansiyele sahiptir.

Page 58: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Using ISSR Markers for Characterization of New Meadow Saffron(Colchicum L.) Species Candidates in the Flora of Turkey

Colchicaceae is a family of flowering plants which shows a widespread distribution. Due to the high frequencies of species and endemics, Turkey and the Balkans are the major centers of diversity and speciation. Colchicum spp. have been used as medical plant for more than 3000 years.

The modern medicine use of Colchicum as a source of therapeutically active alkoloids called colchicinoids. These are poisonous alkoloids, named as colchicine. It has been used in the treatment of gut, FMF (Familial Mediterranean Fever) and Behcet disease as the drug.

Geophytes are used not only in medicine but also in ornamental industries. Also, many of them are grown in parks and gardens as ornamental plants due to their beautiful flower.

Molecular markers have been proved to be useful tools in the characterization and evaluation of genetic diversity either within or between species and populations. Especially, ISSR analysis has several advantages for assessing genetic diversity due to the use of longer primers with higher primer annealing temperature, which enable higher-stringency and greater band reproducibility. For this reason, ISSR analysis have been used in genetic diversity studies for many plant species.

In this study, ISSR primers have been used to assess genetic diversity among some known meadow saffron (Colchicum L.) species and new meadow saffron (Colchicum L.) species candidates. For this purpose, 100 ISSR primers were used for the determination of genetic diversity between 20 new meadow saffron species candidates and 14 known meadow saffron species. In ISSR analysis, 23 primers yielded a total of 799 scorable bands, which are all polymorphic. The percentage of polymorphism is 100%. Maximum band number was obtained by using UBC 827 primer. As a result of this analysis, 52 bands have been occured.

Maximum parsimony and neighbour joining phylogenetic trees exhibiting genetic diversity between species have been generated by the analysis of the data obtained from polymorphic primers using " PHYLIP 3.69" and "TreeView" software programs.

The results would be valuable source for identification of taxonomy of the Colchicum species. Also, it has been aimed to report the usefulness of ISSR for the assessment of genetic diversity and relationships among Colchicum species. This is the first study focusing on Colchicum species by using ISSR technique. Therefore, it would have a potential to be a basis for breeding studies to be conducted in the future.

  

Page 59: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

KÖM Deniz

Tez Adı : Partikül Bombardımanı Yöntemi İle Mısır (Zea mays L.) Bitkisine GenAktarımı

Danışman : Yard. Doç. Dr. Serap SAĞLAM-ÇAĞ Doç. Dr. Selma ONARICI

Anabilim Dalı : BiyolojiProgramı : BotanikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr. Serap SAĞLAM-ÇAĞ

Prof. Dr. Orhan KÜÇÜKER Prof. Dr. Muammer ÜNAL Prof. Dr. Gül CEVAHİR-ÖZ Doç. Dr. Şener AKINCI

Partikül Bombardımanı Yöntemi İle Mısır (Zea mays L.) Bitkisine Gen Aktarımı

Bu çalışmanın temel amacı, Türkiye’de üretilen yerli mısır (Zea mays L.) ırklarına partikül bombardımanı (biyolistik) yöntemi ile gen aktarımı (transformasyon) ve doku kültüründe rejenerasyon şartlarının optimize edilmesidir.Doku kültürü şartlarının optimizasyonu bitkilerde gen aktarımının başarısı için gereklidir. Monokotil bir bitki olan mısırın doku kültürünün ve fertil rejenerant bitkileri elde etmenin zor olduğu bilinmektedir. Doku kültürü çalışmalarında Chu N6 ve MS besi ortamları kullanılmıştır. Uygulamada duyulan ihtiyaca göre kullanılan besi ortamlarının optimizasyonu yapılmıştır. Bu çalışma kapsamında en uygun kültivarı tespit etmek için Sakarya Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü (STAE) tarafından geliştirilen ve ikinci ürün potansiyeli yüksek olan ADK 310, ADK 451, ADK 455, ADK 599, ADK 694, ADK 737 yerel mısır hatları kullanılmıştır. ADK 737 bu çalışmalar için en uygun hat olarak belirlenmiştir. Partikül bombardımanı ile gen aktarımı, mısır bitkisinin transformasyonu çalışmalarında kullanılan en etkili yöntemlerden birisidir. En iyi metotu bulabilmek için partikül bombardımanında atış tekrarı (bir defa ve iki defa), atış mesafesi (6 cm ve 9 cm), helyum gazı basıncı (650 psi ve 1100 psi) ve ozmotik muamele süresi (1 saat, 4 saat ve 20 saat) parametreleri denenmiştir ve optimum parametreler tespit edilmiştir.Bu çalışmada kullanılan gen kasetleri Doç. Dr. Selma Onarıcı’nın yürütücülüğündeki TOVAG 109O664 numaralı TÜBİTAK projesinden temin edilmiştir. Plazmitler, seçilimde kullanılan bar selektif genini içermektedir. Gen aktarımı ve rejenerasyon çalışmaları sonrasında elde edilen bitkilerden yapılan PZR analizleri ile geni alan bitkiler tespit edilmiştir.

Page 60: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Gene Transfer Into Maize (Zea mays L.) Via Particle Bombardment Method

The main objective of this study was to optimize the conditions for the tissue culture and gene transfer into Turkish local maize (Zea mays L.) cultivars via particle bombardment.Optimization of the tissue culture conditions is necessary for the successful plant transformation. It is known that (commonly accepted that) tissue culturing and regenerating fertile plantlets are difficult in maize since it is a monocot plant. Murashige and Skoog (MS) and Chu (N6) tissue culture mediums were used in this study. All mediums were arranged for the optimum plant growth (and plant morphogenesis). Several maize cultivars were tested to determine the best local maize lines for the alternate crop in the field, and ADK 310, ADK 451, ADK 455, ADK 599, ADK 694 and ADK 737 lines were selected. These lines were developed by Sakarya Agricultural Research Institute (STAE). ADK 737 was determined the most suitable line for transformation studies. Gene transfer via particle bombardment is one of the most efficient methods for maize transformation. In order to optimize particle bombardment method, some parameters were tested such as once and twice shooting repetition, 6 cm and 9 cm shooting distance, 650 psi and 1100 psi pressure for helium gas, and 1, 4 and 20 hours osmotic treatment. Optimum parameters for maize transformation via particle bombardment were described.Gene cassettes used in this study were provided from the TUBITAK , grant number TOVAG-109O664 that is directed by Assoc. Prof. Dr. Selma ONARICI. Plasmids with bar selective gene were used. Transformant plants produced from transformation and regeneration were detected with PCR analysis.

Page 61: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

MATEMATİK ANABİLİM DALI

  

SAYAR Cem

Tez Adı : Takribi Hermityen Manifoldlarda Sabitlik İçin Bazı KriterlerDanışman : Yard. Doç. Dr. Hakan Mete TAŞTANAnabilim Dalı : MatematikProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yrd. Doç. Dr. Hakan Mete TAŞTAN Prof. Dr. Nazım SADIK Doç. Dr. Kamuran SAYGILI Prof. Dr. Uğur DURSUN Doç Dr. Fatma ÖZDEMİR

Takribi Hermityen Manifoldlarda Sabitlik İçin Bazı Kriterler

Bu tez çalışmasının amacı, takribi Hermityen manifoldların bazı alt sınıflarının çeşitli eğriliklerini (kesitsel eğriliğini, holomorfik kesitsel eğriliğini v.b.) incelemektir. Biz genellikle ele aldığımız eğriliklerin sabitliği için bazı kriterler vereceğiz.

Bu çalışma beş ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, tez boyunca üzerinde çalışılacak olan kavramlar hakkındaki tarihçeye yer verilmiştir.

İkinci bölüm, onsekiz alt bölümden oluşmaktadır. Birinci alt bölümde Riemanniyen manifoldlarla ilgili temel tanım ve teoremler verilmiştir. Bir Riemanniyen manifoldun geometrisini incelemeye yarayan Riemanniyen koneksiyonu, eğrilik tensörü, kesitsel eğrilik gibi temel araçlar da bu bölümde verilmiştir. İkinci alt bölümde Riemanniyen alt manifoldlar ve bunların geometrisini incelemeye yarayan Gauss, Codazzi ve Ricci denklemleri sunulmuştur. Tez boyunca üzerinde çalışacağımız takribi Hermityen manifoldlarla ilgili temel tanım ve teoremler üçüncü alt bölümde ve bazı sınıfları dördüncü alt bölümde yer almıştır. İyi bilinen bir takribi Hermityen manifold sınıfı olan Kähleriyan manifoldlar beşinci alt bölümde ve tez boyunca kullanacağımız takribi Hermityen manifoldların bazı alt manifoldları altıncı alt bölümde verilmiştir. Yedinci alt bölümde r-düzlemler aksiyomu ve sekizinci alt bölümde r-küreler aksiyomu sunulmuştur. Holomorfik 2-düzlemler aksiyomu dokuzuncu alt bölümde ve holomorfik 2-küreler aksiyomu onuncu alt bölümde yer almıştır. Ters-holomorfik 2-düzlemler aksiyomu onbirinci alt bölümde ve ters-holomorfik 2-küreler aksiyomu onikinci alt bölümde verilmiştir. Onüçüncü alt bölümde holomorfik 2r-düzlemler (2r-küreler) aksiyomu ve ondördüncü alt bölümde ters-holomorfik r-düzlemler aksiyomu yer almaktadır. -holomorfik 2-düzlemler (2-küreler) aksiyomu onbeşinci alt bölümde ve ko-holomorfik 3-küreler aksiyomu onaltıncı alt bölümde verilmiştir. Son olarak ko-holomorfik (2r+1)-küreler aksiyomu onyedinci alt bölümde ve hemi eğik 3-küreler aksiyomu onsekizinci alt bölümde verilmiştir.

Üçüncü bölüm, tez boyunca faydalanılan araçlardan ve uygulanan yöntemlerden oluşmaktadır.

Dördüncü bölüm tezimizin esas kısmını oluşturur. Bu bölümde daha önce verilen bazı teoremlerin alternatif kanıtları, bazılarının ise genelleştirmeleri verilmiştir. Ayrıca konunun anlaşılmasını kolaylaştıran örnekler de bu bölümde verilmiştir.

Beşinci bölümde çalışmanın genel bir değerlendirmesi yapılmaktadır.

Page 62: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Some Crıterıons for Constancy in Almost Hermıtıan Manıfolds

The main aim here is researching the various curvatures (sectional, holomorphic sectional etc.) belong to submanifolds of almost Hermitian manifolds. We will give some criterions for constancy of the curvatures that we usually use.

This study consists of five main chapters. In the first chapter, the history of studied concepts takes a part.

The second chapter consists of eighteen subchapter. In the first subchapter, we give the fundamental definitions and theorems of Riemannian manifolds. We also define the basic tools like Riemannian connection, curvature tensor, sectional curvature etc. in this subchapter to analyse the geometry of a Riemannian manifold. In the second subchapter, we present the Gauss, Codazzi and Ricci equations to analyse the Riemannian submanifolds and the geometry of them. In the third subchapter, we study the fundamental definitions and theorems under almost Hermitian manifolds. We mention some of their classes in the fourth subchapter. The well known almost Hermitian manifold classes, Kählerian manifold takes a part in the fifth subchapter. The some of submanifolds of almost Hermitian manifolds we use in this thesis is will use in the thesis, appear in the sixth subchapter. The eight subchapter includes the axiom of r-planes and the seventh subchapter the axiom of r-spheres. The nineth subchapter contains the axiom of holomorphic 2-planes, with the tenth subchapter we submit the axiom of holomorphic 2-spheres. The axiom of anti-invariant 2-planes appears in the eleventh subchapter and the axiom of anti-invariant 2-spheres are in the twelfth subchapter. We present the axiom of holomorphic 2r-planes (2r-spheres) in the thirteenth subchapter and the axiom of anti-invariant r-planes in the fourteenth subchapter. The fifteenth subchapter contains the axiom of -holomorphic 2-planes (2-spheres) and the sixteenth subchapter contains the axiom of coholomorphic 3-spheres. Finally, we explain the axiom of holomorphic (2r+1)-spheres in the seventeenth subchapter and the axiom of hemi-slant 3-spheres in the eighteenth.

In the third chapter, we describe the the tools and applied methods we use through this thesis.

The fourth chapter is essential part of our thesis. In this chapter, we clarify the alternative proofs and also generalizations we have given within thesis . Furthermore we give some examples to make the topic more understandable.

In the fifth chapter, we review the study.

  

Page 63: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

MOLEKÜLER BİYOLOJİ VE GENETİK ANABİLİM DALI

ORMAN MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

????  

Tez Adı : Atatürk Arboretumu (İstanbul) topraklarının Toprak Kaynakları için Dünya Referans Temeli`ne Göre Sınıflandırılması

Danışman : Prof. Dr. Doğanay TolunayAnabilim Dalı : Orman Mühendisliği Programı : Toprak İlmi ve EkolojiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Doğanay Tolunay

Prof. Dr. M. Ömer Karaöz Prof. Dr. Kamil Şengönül Doç Dr. Orhan Sevgi Doç Dr. Gülriz Bayçu Kahyaoğlu

Atatürk Arboretumu (İstanbul) Topraklarının Toprak Kaynakları içinDünya Referans Temeli`ne Göre Sınıflandırılması

Topraklar insanlara birçok fayda sağlamaktadır. Bunların en başında da gıda ve barınma gelmektedir. Bu nedenle topraklar binlerce yıldır üretim kapasitelerine göre sınıflandırılmaya çalışılmıştır. Ekolojik toprak sınıflandırması olarak adlandırılan bu sınıflandırmada bitki gelişimini etkileyen özelliklerine (taşlılık, fizyolojik derinlik ve toprak türü gibi) göre topraklar gruplandırılmaktadır. Son birkaç yüzyıldır ise topraklar oluşum ve gelişim süreçlerine göre sınıflandırılmaktadır ve bu sınıflandırma toprakları genetik sınıflandırması olarak adlandırılmaktadır.

Toprakların genetik sınıflandırmasında farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu yaklaşımlardan en yaygın olanı toprak taksonomisi olarak bilinen ve ABD Tarım Departmanı (USDA) tarafından geliştirilen sistemdir. Bunun haricinde ilkeleri Almanya’da konulan ve Orta Avrupa yaklaşımı olarak adlandırılabilecek diğer bir sınıflandırma da oldukça yaygındır. Ayrıca bazı ülkeler kendi ekolojik özelliklerine göre ayrı toprak sınıflandırmaları da geliştirmişlerdir. Türkiye’de tarım topraklarının sınıflandırmadında toprak sistematiği, orman topraklarının sınıflandırmasında ise Orta Avrupa sınıflandırması kullanılmaktadır. Toprakların sınıflandırması için farklı yaklaşımların bulunması çeşitli zorlukların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu nedenle Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından ‘Toprak Kaynakları için Dünya Referans Temeli (FAO/DRT)’ (World Reference Base for Soil Resources (FAO/WRB)) olarak adlandırılan yeni bir toprak sınıflandırma sistemi geliştirilmiştir. Zaman zaman yenilenen bu sınıflandırmada, çoğunlukla ABD sistemindeki tanımlamalara dayanan teşhis horizonları kullanılmakta, ancak toprakların adlandırılması değişik dillere dayanmaktadır. Avrupa Komisyonu tarafından Avrupa topraklarının sınıflandırılmasının FAO/DRT göre yapılması kararı alınmıştır.

Oldukça yeni olan FAO/DRT sınıflandırma sistemi ile ilgili Türkiye’de oldukça az çalışma bulunmaktadır. Bu az sayıdaki çalışmanın neredeyse tamamı ise tarım topraklarında yapılmıştır. Bu nedenle İstanbul’daki Atatürk Arboretumu araştırma alanı olarak seçilmiş ve FAO/DRT sınıflandırma sistemine göre burada bulunan toprak referans gruplarının ve toprak birimlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.

Çalışmada öncelikle toprak sondası ile 250 X 250 m’lik sistematik ağ üzerinde toprak sondası ile örnekler alınmış ve farklı horizon gelişimlerinin olduğu yerler belirlenmiştir. Toplam 13 adet olan bu alanlarda, arazide belirlenen genel yeryüzü şekli özellikleri (eğim, bakı, yeryüzü şekli, yükselti vb), anakaya, toprak tipi, fizyolojik ve mutlak toprak derinlikleri, meşcerenin kapalılık durumu, ağaç ve

Page 64: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

çalı türlerinin örtme dereceleri, dış toprak hali ve ölü örtü tipi ile kalınlığı, horizonların komşu horizonlarla olan geçiş sınırları dâhilinde ölçülen kalınlıkları, toprak rengi (Munsell Renk Skalası’na göre), lekelenme, taşlılık, toprak türü, strüktür gibi genel bilgiler ilgili tablolara yazılmıştır. Daha sonra arazide ayrılan horizonlardan toprak örnekleri alınmıştır. Bu toprak örneklerinde laboratuvarda hacim ağırlığı, pH, CaCO3, tekstür, toplam azot, organik karbon, değişebilir katyonlar, değişebilir asitlik, katyon değişim kapasitesi, baz doygunluğu belirlenmiştir.

Arazide ve laboratuvarda belirlenen toprak özellikleri yardımıyla FAO/DRT sınıflandırma sistemi göre Atatürk Arboretumu’nda 5 farklı toprak referans grubu olduğu ortaya konmuştur. Bunlar Stagnosol, Luvisol, Cambisol, Alisol ve Acrisoldur.

Soil classification of Ataturk Arboretum (Istanbul) According to the WorldReference Base for Soil Resources

Soils provide many benefits to humans, especially as food and housing. For this reason, the soils are tried to be classified according to their production capacity for thousands of years. At this classification which is also called as ‘Ecological soil classification’, soils are grouped in accordance with their characteristics (stoniness, physical depth and soil type) that influence plant growth. In the last few centuries, the soils are classified according to the process of formation and development and it is called as ‘Genetic soil classification’.

There are different approaches to the genetic classification of soils. The most common approach is the system known as Soil Taxonomy which was developed by United States Department of Agriculture (USDA). Apart from this, an other classification approach which its principles introduced in Germany is also quite common, and it is called as Central European Approach. In addition, some countries have also developed their own soil classifications according to their ecological features. In Turkey, soil systematic is used for classification of agricultural lands and Central European Systematics for the classification of forests. Different approaches to the classification of soils has led to the emergence of various difficulties. For this reason, a new soil classification system which is called World Reference Base for Soil Resources (FAO / WRB) has been developed by the Food and Agriculture Organization (FAO). In this classification, updated from time to time, diagnostic horizons which are based on U.S. system are used on the definitions, but the nomenclature of the soils are used in accordance to different languages. It is also essential to say, European Comission has decided that the classification of the European land soils is to be processed according to FAO/WRB.

Being a fairly new classification system of FAO / WRB, quite a few studies have been conducted in Turkey. Almost entire of this few studies have been made on agricultural lands. Therefore, Atatürk Arboretum in Istanbul is selected as the research area, and it is aimed here to determine the existence of the possible reference soil groups and the soil units according to FAO / WRB classification system.

Firstly, soil samples were taken by soil probes in a systematic grid net of 250 x 250 m and different horizons have been determined. Then, at a total of 13 soil profile pits, general data on the shape of ground features (slope, aspect, relief, elevation, etc.), parent material, soil type, physiological and the absolute depths of the soil, closure status of the plants, coverage degree of the trees and brushes, outer soil state and the thickness of litter, the thicknesses of the horizons within transition limits with neighbouring horizons, color of the soil (according to Munsell Soil Color Chart), spotting, stoniness, soil type and structure have been recorded on relevant charts. Later, soil samples from allotted horizons on the area were taken. On these samples, bulk density, pH, CaCO3, texture, total nitrogen, organic carbon, exchangeable cations, changable acidity, cation exchange capacity, base saturation have been determined in laboratory works.

Page 65: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

By means of those soil properties determined and diagnosed in field and laboratory, 5 different reference soil groups in accordance with FAO/WRB classification system have been classified in Ataturk Arboretum which are Stagnosols, Luvisols, Cambisols, Alisols and Acrisols.DENİZ Safiyet Ayla

Tez Adı : Orman Fidanlıklarında Değişik Dozda Kükürt Ve Amonyum Sülfat Uygulamalarının Toprağın Bazı Kimyasal Özelliklerine Etkileri

Danışman : M. Ömer KARAÖZAnabilim Dalı : Orman MühendisliğiProgramı : Toprak İlmi ve EkolojiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. M. Ömer KARAÖZ

Prof. Dr. Doğanay TOLUNAY Prof. Dr. Ender MAKİNECİ Prof. Dr. Kamil ŞENGÖNÜL Prof. Dr. Hakan ALTINÇEKİÇ

Orman Fidanlıklarında Değişik Dozda Kükürt Ve Amonyum Sülfat Uygulamalarının Toprağın Bazı Kimyasal Özelliklerine Etkileri

Çankırı Kenbağ Orman Fidanlığında topraklara değişik dozlarda toz kükürt ve amonyum sülfat uygulamaları sonrası pH, elektriksel iletkenlik, kireç (CaCO3), organik karbon ve toplam azot gibi kimyasal toprak özelliklerindeki değişimler incelenmiştir.

Çalışmada iki farklı deneme oluşturulmuştur. Her deneme 3 tekrarlı olmak üzere, 3 farklı dozda toz kükürt, 3 farklı dozda amonyum sülfat ve kontrol uygulamalarını içermektedir. İlk denemede 50, 75 ve 100 g/m2 dozlarında toz kükürt; 10, 25 ve 50 g/m2 dozlarında amonyum sülfat, ikinci denemede ise 200, 300 ve 400 g/m2 dozlarında toz kükürt; 100, 150 ve 200 g/m2 dozlarında amonyum sülfat toprağa verilmiştir. Tekrarlı örneklemeler; dozajlar uygulamadan önce bir sefer ve uygulamadan sonra 10, 20, 30, 45, 60, 90, 120 ve 150. günlerde 0-20 cm derinlikten toprak örnekleri alınarak gerçekleştirilmiştir.

Örnekleme sonu ve başlangıca göre yapılan karşılaştırmalara göre; birinci ve ikinci deneme alanlarında toz kükürt uygulamasıyla toprak pH’sında 0,4-0,6 birime varan, amonyum sülfat uygulamasıyla ise pH’da 0,3-0,5 birime varan azalmalar olmuştur. En fazla azalmanın kükürt 75 g/m 2

uygulamasında 0,6 birim olduğu görülmüştür. Toprak pH’sının düşürülmesinde toz kükürtün amonyum sülfata göre daha etkili olduğu sonucuna varılmıştır.

Toprak elekriksel iletkenlik sonuçları genel olarak birinci deneme alanında 100 µS/cm ile 498 µS/cm arasında ikinci deneme alanında 118 µS/cm ile 1365 µS/cm arasında değişim göstermiştir. Kontrol uygulaması dahil olmak üzere diğer toz kükürt ve amonyum sülfat uygulamalarında elektriksel iletkenlik ilk değerine göre genel olarak artmıştır.Toprak kireç değerleri her iki deneme alanında da genel olarak 150. güne kadar azalmakta ve daha sonra artarak 0. gündeki ilk değerlerine yaklaştığı görülmüştür.

Genel olarak toprak azot değerleri her iki denemede de belirgin bir eğilim ve değişim göstermemektedir. Azota benzer olarak toprak organik karbon değerleri de her iki deneme alanında da 0. günden 150. güne kadar farklı artış ve azalışların olduğu görülmüştür.

Araştırma sonucunda elde edilen bulgular değerlendirildiğinde; Çankırı Kenbağ Orman Fidanlığında toprak reaksiyonunun düzenlenmesi için 75-100 g/m2 kükürt dozu önerilebilir.

Page 66: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Effects of Sulfur and Ammonium Sulfate Applications with DifferentDosages on Some Chemical Properties of Soil ın Forest Nurseries

After different dosages of powder sulfur and ammonium sulfate applications on soils in

Çankırı Kenbağ Forest Nursery, changes in chemical soil properties such as pH, electrical conductivity, lime, organic carbon and total nitrogen were examined.

Two different trials were constituted in the study. Each trial includes 3 different dosages of powder sulfur, 3 different dosages of ammonium sulfate and control applications, with 3 repetitions. In the first trial, 50, 75 and 100 g/m2 dosages of powder sulfur; 10, 25 and 50 g/m2 dosages of ammonium sulfate, while in the second trial, 200, 300 and 400 g/m2 dosages of powder sulfur; 100, 150 and 200 g/m2 dosages of ammonium sulfate were given to the soil. Repetitive samplings were carried out by taking soil samples for one time before the application of the dosages and through the depth of 0-20 cm on 10th, 20th, 30th, 45th, 60th, 90th, 120th and 150th days after the application.

With reference to the comparisons made according to the end of sampling and the beginning; decreases reaching 0,4-0,6 units in soil pH with powder sulfur application while decreases reaching 0,3-0,5 units in pH with ammonium sulfate application occurred in the first and second trial fields. It was observed that the maximum decrease was 0,6 units in sulfur 75 g/m2 application. It was concluded that powder sulfur is more effective than ammonium sulfate in reducing soil pH.

In general, the results of the electrical conductivity of soil changed between 100 µS/cm and 498 µS/cm in the first trial field, and between 118 µS/cm and 1365 µS/cm in the second trial field. Including the control application, electrical conductivity in other powder sulfur and ammonium sulfate applications increased in general in comparison with its first rate. It was observed that the lime rates in soil decreased in general until 150th day and then increased and approximated to its first rates on 0th day in both trial fields.

Nitrogen rates of soil don’t show an apparent tendency and change in general in both trials. Similarly to the nitrogen, it was observed that organic carbon rates of the soil also showed different increases and decreases from 0th day to 150th day in both trial fields.

When the findings obtained as a result of the search are evaluated; 75-100 g/m2 dosage of sulfur may be recommended to regulate the soil reaction in Çankırı Kenbağ Forest Nursery.  

Page 67: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ÖZÇELİK Mehmet Said

Tez Adı : Yarı Kurak Bölgelerde Toprak-Su Koruması Çalışmalarında Doğal Bitki Örtüsünün Değerlendirilmesi (Çankırı Örneği)Danışman : Prof. Dr. Kamil ŞENGÖNÜLAnabilim Dalı : Orman MühendisliğiProgramı : Havza Yönetimi Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Kamil ŞENGÖNÜL

Prof. Dr. Ömer KARAÖZ Prof. Dr. Mesut HASDEMİR Prof. Dr. Adnan UZUN Prof. Dr. Ferhat GÖKBULAK

Yarı Kurak Bölgelerde Toprak-Su Koruması Çalışmalarında Doğal Bitki Örtüsünün Değerlendirilmesi (Çankırı Örneği)

Toprak, üretimin temelini oluşturduğundan en önemli doğal kaynaklarımızdan birisidir. Yüz yıllardır üzerinde insanoğlunu barındıran ve sürekli insanların müdahalelerine maruz kalan Anadolu toprakları günümüzde yanlış arazi kullanımı ve küresel iklim değişikliğinin de getirmeye başladığı olumsuz etkiler sebebiyle her yıl büyük bir miktarını erozyonla kaybetmektedir. Bu nedenle toprak koruma ve rehabilitasyon çalışmaları ülkemizin öncelikli konularındandır.

Yağışın yıllık ortalama 100-300 mm arası olduğu alanlar kurak, 300-600 mm. arasında olduğu alanlar yarı kurak olarak tanımlanmaktadır (FAO,1989). Ülkemizin yağış haritasına bakıldığında yukardaki tanıma göre kurak alan bulunmamakla birlikte yüz ölçümünün yaklaşık 1/3’ünün yarı kurak sahalardan oluştuğu görülmektedir. Yağış azlığının yanı sıra tuzluluk gibi sorunlar nedeni ile bu sahalarda bitki süksesyonu gelişimi yavaştır. Bu nedenle yarı kurak sahalarda yapılacak toprak koruma ve rehabilitasyon çalışmalarında yöreye uyum sağlamış doğal türlerin kullanımı başarılı olmak için büyük öneme sahiptir.

Yapılan bu tez çalışması ile büyük bölümü yarı kurak olarak sınıflandırılan tez alanı ve çevresi için toprak koruma ve rehabilitasyon çalışmalarında kullanılabilecek doğal türler tespit edilmeye ve topraklaşmaya olan etkileri anlaşılmaya çalışılmıştır. Yapılan analizler sonucunda sahada topraklaşmaya katkı sağlama ve süksesyonu geliştirme potansiyeline sahip türler tespit edilerek vejetasyon ve topoğrafya tipi ile önem sırasına göre verilmiştir. Alanın genel olarak hakim bitki türü Quercus macranthera subsp. syspirensis’tir. 25 örnek alanın 8’inde bu türe rastanılmıştır.Bu türün dışında odunsulardan Pinus nigra subsp. pallasiana, , Quercus pubescens, Juniperus oxycedrus subsp. oxycedrus, Juniperus nana, Ulmus minor; yabani meyva ağaçlarından; Crataegus orientalis, Pyrus elaeagnifolia subsp. elaaegnifolia, Prunus divaricata subsp. ursina; taban arazilerde ve dere kenarlarında, Tamarix smyrnensis, jips anakaya üzerinde Amygdalus orientalis, yine volkanik anakayada aşırı bozulmuş alanlarda Rosa dumalis, Rosa canina, Paliurus spina-christi sahada görülen ve doğal dengenin yeniden kurulmasında değerlendirilmesi gereken türlerden bazılarıdır.

Otsu türlerden ise Astragalus gossypinus, Hedysarum nitidum, Genista sessilifolia, Acantholimon venustum, Artemisia austriaca, jipsli anakayada Gypsophyla simulatrix, kuru dere yataklarında Glycyrrhiza glabra var. glandulifera, hareketli molozlar üzerinde Rhus coriaria önerilen türlerden bazılarıdır.

Page 68: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

  

Evaluation of Natural Plant Cover for Soil and Water Conservation Practices in Semi-arid Regions (Çankırı Province)

Soil is one of our most important natural resources since it is the basis of production. The Anatolian territory, has been hosting human for centuries and exposed to intervention of mankind since the first human has appeareal on it, is losing a large amount of soil every year with erosion as a result of land misuse. Therefore, soil conservation and rehabilitation studies are still main subjects of our country.

Araes receiving between 100-300 mm of rainfall defined as arid, and areas receiving between 300-600 mm of rainfall are defined as semi-arid. As seen from the precipitation map, Turkey has no arid areas, but semi-arid areas cover 1/3 of the country according to the definition above. Plant succession is slow in these araes not only because of water deficit but also other problems such as salinity. Thus, natural vegetation adapted to area has great importance for studies of soil conservation and rehabilitation.

The species that can be used for soil conservation and rehabilitation studies in the study area, most of the area is semi arid, has been analyzed and their effect on the soil structure has been tried to understand. The identified species are given in order of importance with vegetation and topography type. The dominant species of the area is Quercus macranthera subsp. syspirensis. This species observed in the 8 of 25 sample areas. Beside this species, Pinus nigra subsp. pallasiana, Quercus pubescens, Juniperus oxycedrus subsp. oxycedrus, Juniperus nana, Ulmus minor has been observed as woody plants. Crataegus orientalis, Pyrus elaeagnifolia subsp. elaeagnifolia, Prunus divaricata subsp. ursina has been observed as wild fruit trees, Tamarix smyrnensis has been observed in base lands and stream sides and Amygdalus orientalis has been observed on the gypsium bedrock. Rosa dumalis, Rosa canina, Paliurus spina-christi are some of the recommended species has been observed on volcanic rocks in severely degraded areas.

Astragalus gossypinus, Hedysarum nitidum, Genista sessilifolia, Acantholimon venustum, Artemisia austriaca has been observed as herbaceous plants. Gypsophyla simulatrix on the gypsium bedrock, Glycyrrhiza glabra var. glandulifera on the dry stream beds and Rhus coriaria on the moving debris are some of the recommended species for rehabilitation and revegetation studies in the study area.

  

Page 69: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

TUNA Ziver

Tez Adı : Sarıyer-Fener Yolu Yaban Hayatı Geliştirme Sahası’nın Küçük Memeli Türleri

Danışman : Yrd. Doç. Dr. Ahmet HAKYEMEZAnabilim Dalı : Orman MühendisliğiProgramı : Orman Entomolojisi ve KorumaMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yrd. Doç. Dr. Ahmet HAKYEMEZ

Prof. Dr. Bahattin GÜRBOY Doç. Dr. Zeynel ARSLANGÜNDOĞDU Doç. Dr. Hacı Hüseyin CEBECİ

Yrd. Doç. Dr. Ali KÜÇÜKOSMANOĞLUSarıyer-Fener Yolu Yaban Hayatı Geliştirme Sahası’nın Küçük Memeli Türleri

Bu çalışmada Haziran 2011 – Nisan 2013 tarihleri arasında Sarıyer – Fener Yolu Yaban

Hayatı Geliştirme Sahası’nın küçük memeli türleri tespit edilmiştir. Çalışma iki bölümde ele alınmıştır.

Birinci bölümde memelilerin özellikleri, sosyal yapıları ve sınıflandırmaları ile memelilerin yaşadıkları biyocoğrafik bölgeler hakkında bilgiler verilmiştir.

Çalışmanın ikinci bölümünde, alanda hangi türlerin tespit edildiği ve bu türlerin yeryüzündeki dağılımları, fiziksel özellikleri, beslenme şekilleri, habitatları ve üreme biyolojileri açıklanmıştır.

Araştırma alanında Erinaceidae’den 1 (Erinaceus roumanicus), Talpidae’den 2 (Talpa levantis ve Talpa europaea), Soricidae’den 2 (Sorex minutus, Neomys anomalus), Sciuridae’den 1 (Sciurus vulgaris), Cricetidae’den 1 (Microtus subterraneus), Muridae’den 6 (Apodemus agrarius, Apodemus flavicollis, Apodemus sylvaticus, Rattus rattus, Rattus norvegicus, Mus musculus), Gliridae’den 2 (Glis glis, Dryomys nitedula), Canidae’den 1 (Vulpes vulpes), Mustelidae’den 3 (Martes foina, Meles meles, Mustela nivalis) ve Felidae’den 1 tür (Felis silvestris) tespit edilmiştir.

Çalışmanın en son bölümünde ise alanda karşılaşılan sorunlar ile bu sorunların küçük memeli türleri açısından bir değerlendirmesi bulunmaktadır.

Small Mammal Species of Sarıyer-Fener Path Wildlife Reserve

In this study, small mammal species of Sarıyer – Fener Path Wildlife Reserve are determined between June 2011 – April 2013. The study can be seperated in two parts.

In the first part, the information about mammalian characteristics, social structures and classifications, biogeographical regions are given.

In the second part of the study, which species have been identified and distributions of these species on the earth, physical characteristics, feeding patterns, habitats and reproductive biology of identified species are described.

In the research area, one species from Erinaceidae (Erinaceus roumanicus), two species from Talpidae (Talpa levantis ve Talpa europaea), two species from Soricidae (Sorex minutus, Neomys anomalus), one species from Sciuridae (Sciurus vulgaris), one species from Cricetidae (Microtus subterraneus), six species from Muridae (Apodemus agrarius, Apodemus flavicollis, Apodemus sylvaticus, Rattus rattus, Rattus norvegicus, Mus musculus), two species from Gliridae (Glis glis,

Page 70: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Dryomys nitedula), one species from Canidae (Vulpes vulpes), three species from Mustelidae (Martes foina, Meles meles, Mustela nivalis) and one species from Felidae (Felis silvestris) are determined.

In the last part of the study a review of the problems encountered in the area and the resluts of these problems on small mammal species included.KELEŞ Esra

Tez Adı : Yazma ve Nadir Matbu Eserlerde Stegobium paniceum zararı ve mücadelesiDanışman : Yrd. Doç Dr. Meriç KumbaşlıAnabilim Dalı : Orman MühendisliğiProgramı : Orman Entomolojisi ve Koruma Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yrd. Doç Dr. Meriç KUMBAŞLI

Prof Dr. Celil ATİK Doç. Dr. Zeynel ARSLANGÜNDOĞDU Doç. Dr. Hacı Hüseyin CEBECİ Yrd. Doç Dr. Ali KÜÇÜKOSMANOĞLU

Yazma ve Nadir Matbu Eserlerde Stegobium paniceum zararı ve mücadelesi

Tarihi eser ve sanat eseri niteliği taşıyan Yazma ve Nadir Matbu Eserler kültürel mirasımızın yapıtaşlarıdır. Bu eserler zamanla fiziksel, kimyasal ve biyolojik etmenler (mikroorganizmalar, böcekler vb.) nedeniyle bozulmalara uğrar. Biyolojik zararlıların en başında böcekler yer almaktadır. Olumsuz depo koşullarının da etkisiyle böcekler eserler üzerindeki tahribatı arttırırlar.

Bu tez kapsamında dünyada ve Türkiye de geniş yayılım gösteren Stegobium paniceum (L.)’un yazma ve nadir matbu eserlerde vermiş olduğu zarar incelenmiş, mücadele yöntemlerinden modifiye atmosfer ve düşük sıcaklık uygulaması denenmiştir. Düşük sıcaklık uygulamasının eserleri oluşturan temel unsur kağıt üzerindeki etkisi tespit edilmeye çalışılmıştır. Uygulama sonrasında böceklerin ölüm oranın %100 olduğu belirlenmiş, işlemin kağıt üzerinde olumsuz önemli bir etkisine rastlanmamıştır.

 The Damage and Control of Stegobium Paniceum (L.) to

Manuscrıpts, Rare Printed Books

Manuscripts and rare printed books seen as historic artefact and works of art are the main components of our cultural heritage. These works of art are deteriorated by physical, chemical and biological agents (microorganisms, insects etc.).The most destructive biological pests are the insects. The effect of environmental conditions accelerate the insect deterioration to works of art.

Stegobium paniceum is a common pest found in all museums and libraries in the world and in Turkey. In this study, the damage of Stegobium paniceumto manuscripts and rare print books was investigated,modified athmosphere and low temperature treatments were tested. The effects of low temperature on paper were studied. After the treatments the % 100 insect mortality was observed, meanwhile damage on paper was insignificant.

  

Page 71: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

TÜFEKCİOĞLU İrem

Tez Adı : Belgrad Ormanı’nda Orman Kenarları Kuruluş ÖzellikleriDanışman : Prof. Dr. H. Ferhat BOZKUŞAnabilim Dalı : Orman MühendisliğiProgramı : SilvikültürMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. H. Ferhat BOZKUŞ

Prof. Dr. Gülen ÖZALP Prof. Dr. Alper H. ÇOLAK Prof. Dr. Adnan UZUN Yrd. Doç. Dr. Adil ÇALIŞKAN

Belgrad Ormanı’nda Orman Kenarları Kuruluş Özellikleri

Orman kenarları, orman ile komşu alanlar, başka bir deyişle birbirinden farklı 2 ekosistemin birleştiği alanlar olarak tanımlanmaktadır. Orman kenarı yapılarının ormancılık ve tarımsal faaliyetlerden peyzaj ve rekreasyona, bitki türü çeşitliliğinden rüzgarın orman üzerindeki etkilerine kadar bir çok konu üzerine önemi bulunmaktadır. Orman kenarları kavramı ve orman kenarı alanlarının öneminin vurgulanması amacıyla hazırlanmış olan bu çalışma konusunun Türkiye ormancılığında ilk defa irdelenmesi nedeniyle ileride bu konu üzerine yapılacak çalışmalara kaynak olabilmesi düşünülerek araştırma konsepti, alım yöntemi ve değerlendirme anlayışının da açıklandığı bir altlık oluşturulmuş, kenarların bakım ve koruma çalışmalarına silvikültür ve amenajman planlarında yer verilmesinin sağlanması hedeflenmiştir.

Bu çalışmada; birbirinden farklı komşu alanlara ve derinliklere sahip olan orman kenarları (yol kenarına komşu 3 adet dar, 3 adet orta uzunlukta ve 2 adet geniş orman kenarı yapısını, 1 tanesi yol kenarına komşu yamaç araziyi, 3 adet su kenarına komşu orman kenarı yapısını ve 3 adet açıklıktan ormana geçişi temsilen toplam 15 adet) örnek alan olarak alınmıştır. Bu alanlar Orman Kenarı Kategorileri Yöntemi ile kenar çeşitliliği bakımından, Orman Kenarı Anahtarı Yöntemi ile zon genişlikleri ve ekolojik sınıflandırma bakımından, Braun-Blanquet Örtme Dereceleri ile otsu bitkilerin yoğunluğu bakımından incelenmiştir. Ayrıca ağaç, çalı ve dikenli çalı türleri tespit edilerek orman kenarlarının tür zenginlikleri belirlenmiş, kenar ağaçlarının perdelenmesi ise Schretzenmayr Yöntemi ile değerlendirilmiştir.

Belgrad Ormanı orman kenarları çeşitlilik bakımından oldukça zayıf çıkmış ve birbirinden farklı komşu alanlara ve derinliklere sahip örnek alanlarda belirgin bir farklılık görülmemiştir. Zon genişlikleri ve ekolojik sınıflandırma bakımından yol kenarına komşu geniş yapılı örnek alanlar ile su kenarına komşu örnek alanlar ideal orman kenarı standartlarına uygun ve daha ekolojik olarak belirlenmiştir. Sonbaharda ölçülen otsu bitki yoğunlukları en seyrek su kenarına komşu örnek alanda, en yoğun olarak ise yol kenarına komşu orta uzunluktaki örnek alanda belirlenmiştir. Örnek alanlardaki orman kenarları tür zenginlikleri bakımından sırasıyla yol kenarına komşu yamaç arazi, dar, orta uzunluktaki ve geniş yapılı orman kenarları, su kenarına komşu orman kenarları ve açıklıktan ormana geçişte yer alan orman kenarlarına doğru giderek artmıştır. Kenar ağaçlarının perdelenmesi ise yol ve su kenarına komşu örnek alanlarda topraktan daha yüksek, açıklıktan ormana geçişte yer alan örnek alanlarda ise neredeyse toprağa kadar uzanmıştır.

Page 72: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Structural Characteristics of Forest Edges In Belgrade Forest

Forest edges” are the areas by a forest that has a neighborhood relation within a subsequent area where these two separate ecosystems meet . Forest edges has important effects over forestry and agricultural activities, landscape management and recreation, the diversity of plant species and especially over the wind detriment of forest areas. In this study, the aim was to clarify the concept of “forest edges” and to emphasize the importance of these special areas. Since this is the very first study that forest edges are explored in Turkish forestry history, the concept of research, sampling method and a description of the evaluation methodology was shown clearly. Another aim of the study is to emphasize that silviculture and forest management plans should include the maintenance and conservation of the forest edges.

In this study, different forest edges with their own neighbour areas and depth (3 sets of narrow, medium and wide forest edges by the road, 1 slope forest edge by the road, 3 edges by the river and 3 forest edges from clearance to forest area) were sampled. These forest edges differ from each other depending on their edge diversity (determined according to Forest Edge Category Method), zone width and ecological classification (determined according to Forest Edge Switch Method) and herbaceous plant density which had determined according to Braun-Blanquette Covering Rank. In addition, trees, shrubs and thorny bushes species density was investigated and the type of forest edge tree blanketing was evaluated according to the Schretzenmayr Method.

According to this study conducted in Belgrade Forest, in terms of diversity, the forest edges are categorized as 'weak'. There is no significant difference between the areas that has different neighborhood and depth. According to the zone width and ecological classification, wide and neighbor areas to the road and neighbor areas by the river were determined as optimum forest edges. The measured densities of herbaceaus plants in fall are determined as sparse in neighbor areas to rivers and as dense in mid-lenght neighbor areas to the roads. The richness of the species of the forest edges in the sampled areas are increased through the slope forest edge by the road; narrow, mid-lenght and wide forest edges; forest edges by the river and forest edge by the clearance to forest. The blanketing of the edge trees are high in the neighbor sample areas by the toads and rivers; but almost at topsoil level in the sampled area of the forest edge by the clearance to forest.

Page 73: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ORMAN ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

  

ERGÜL Emrah

Tez Adı : Yonga İstifi Bekleme Şartlarının Liflevhanın Fiziksel ve Mekanik Özellikleri Üzerine Etkisi

Danışman : Doç. Dr. Nadir AYRILMIŞAnabilim Dalı : Orman Endüstri MühendisliğiProgramı : Odun Mekaniği ve TeknolojisiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Nusret AS

Prof. Dr. Turgay AKBULUT Prof. Dr. Öner ÜNSAL Doç. Dr. Nadir AYRILMIŞ Doç. Dr. Ümit BÜYÜKSARI

Yonga İstifi Bekleme Şartlarının Liflevhanın Fiziksel ve MekanikÖzellikleri Üzerine Etkisi

Ülkemizde ahşap esaslı levha üretimi yapan fabrika sayısı her geçen yıl artmakta olup, odun hammaddesi kaynaklarımız bu yüksek üretim kapasitesini karşılayamaz duruma gelmiştir. Özellikle Marmara bölgesinde faaliyet gösteren levha üretim fabrikaları hammadde yetersizliğinden dolayı yurt dışından gemilerle konteynır içerisinde hazır yonga tedarik etmekte ve fabrika sahasında açık istif halinde depolamaktadırlar. Yongaların sahada istif halinde depolanması halinde istif bekleme şartlarının levhanın kalite özellikleri üzerine ülkemizde kapsamlı bir araştırma yapılmamıştır. Bu araştırma ile yonga istifi bekleme şartlarının liflevhanın fiziksel ve mekanik özelikleri üzerine etkisi araştırılarak sonuçların literatüre ve ülkemizde odun sahasında yonga istifi yapan liflevha fabrikalarına sunulması amaçlanmıştır.

Araştırma kapsamında odun hammaddesi olarak ülkemizde liflevha fabrikalarında odun sahasında en fazla istif edilen çam odunu yongaları kullanılmıştır. Liflevha fabrikaları yurtdışından ağırlıklı olarak kabuksuz çam yongası tedarik etmekte ve odun sahasında yığın şeklinde depolamaktadırlar. Araştırma, Kastamonu Enteğre Ağaç Sanayinin Gebze Tesislerinde gerçekleştirilmiştir. Bu maksatla fabrikanın Amerika Birleşik Devletlerinden ithal edilen Pinus palustris (Southern pine, Amerikan Güney Çamı) yongalarından bu araştırma için fabrika sahasında normal büyüklükte bir istif hazırlanarak istiften 1. gün, 15. gün, 30. gün, 45. gün, 60. gün, 90. gün, 120. gün ve 180. gün istifin tamamını temsil edecek şekilde kuru yöntemle yüksek yoğunluklu liflevha (HDF) üretimleri gerçekleştirilmiştir. Her bir istif bekleme süresinde yongaların pH değerleri ve rutubet miktarları ölçülmüştür. Her bir istif bekleme şartı için 2 şer adet olmak üzere 2081 mm x 2632 mm x 8 mm boyutlarında HDF levhası fabrikasyon şartlarda üretilmiştir.

Deneme levhaları üzerinde fiziksel özelliklerden rutubet tayini, birim hacim ağırlığı, kalınlığına şişme oranı ve formaldehit emisyonu; mekanik özelliklerden eğilme direnci, eğilmede elastikiyet modülü ve levha yüzeyine dik yönde çekme direnci deneyleri gerçekleştirilmiştir. Deney

Page 74: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

sonuçlarından yongaların pH değerinin istif bekleme süresi 180 güne ulaştığında 5.66’dan 3.93’e, yonga rutubet miktarının ise %101.2’den %80.8’e düştüğü tespit edilmiştir. Bu durumun yongaların bakteri ve mantar faaliyetleri sonucu bozunması ve egzotermik reaksiyonlardan kaynaklandığı sonucu çıkarılmıştır.

HDF levhaların rutubet miktarları (%8.13-8.32) ve yoğunluk (871-874 kg/m3) değerleri arasında istatistiksel olarak (p<0.05) anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. Levhalar rutubet miktarı ve yoğunluk bakımından TS 64-5 EN 622-5 standardında kuru işlem HDF levhalar için bir kriter bulunmadığından Avrupa parke üreticileri birliğinin oluşturduğu EMB/PS/HDF (1997) standardı ile karşılaştırılmış ve bu standart ile uyumluluk göstermiştir. Kalınlığına şişme oranı bakımından levha grupları arasında anlamlı bir farklılık bulunmuş olup, istif bekleme süresi 180 güne ulaştığında levhaların kalınlığına şişme oranı %7.32’den %9.69’a yükselmiştir. Kalınlığına şişme oranı bakımından tüm levha grupları EMB/PS/HDF standardının ön gördüğü %4-11 rutubet miktarı aralığında değer vererek standart ile uyumluluk göstermiştir. Yonga istifi bekleme şartları HDF levhaların formaldehit emisyonunu belirgin olarak etkilemiştir. İstif bekleme süresi 180 güne ulaştığında levhaların formaldehit emisyon değeri 7.14 mg/100 g’dan 9.78 mg/100 g’a çıkmıştır. İstif halinde 15 günden daha uzun süre bekleyen yongalardan üretilen levhalar hariç diğerlerinin formaldehit emisyon değerleri EMB/PS/HDF standardının E1 liflevhalar için ön gördüğü maksimum 8 mg/100 g’ın üzerinde çıkmıştır. İstif bekleme şartları ile HDF’nin formaldehit emisyonundaki artışın özellikle yongaların pH değerindeki azalmadan yani asiditelerindeki artış ve biyolojik bozunmalarından kaynaklandığı sonucu çıkarılmıştır. Yongaların asiditelerindeki artış tutkallı levha taslağının ön sertleşmesi ile sonuçlanmakta bu da levhaların formaldehit emisyonunu arttırmaktadır.

Yonga istifi bekleme şartları HDF levhaların mekanik özelliklerini olumsuz yönde etkilemiştir. İstif bekleme süresi 180 güne uzatıldığında levhaların eğilme direnci 46.96 N/mm2’den 38.11 N/mm2’ye, eğilmede elastikiyet modülü ise 4117.8 N/mm2’den 3373.5 N/mm2’ye düşmüştür. Eğilme direnci bakımından 180 gün bekleyen yongalardan üretilen HDF’ler hariç diğer tüm levha grupları EMB/PS/HDF standardının ön gördüğü minimum 40 N/mm2’nin üzerinde çıkmıştır. Eğilmede elastikiyet modülü bakımından ise tüm levha grupları EMB/PS/HDF standardının ön gördüğü minimum 2700 N/mm2’nin üzerinde değer vermiştir. İstif bekleme şartları HDF levhaların levha yüzeyine dik yönde çekme direncini 1.71 N/mm2’den 1.04 N/mm2’ye, düşürmüştür. 180 gün istifte bekleyen yongalar hariç diğer yongalardan üretilen HDF levhaların dik yönde çekme direnci bakımından EMB/PS/HDF standardının ön gördüğü minimum 1.20 N/mm2’nin üzerinde çıkmıştır. Yongaların istif halinde depolanması esnasında bakteri ve mantar faaliyetleri hemiselüloz, selüloz ve ligninin bozunmasına ve bu esnada yonga istifinin pH değerinin azalması ve sıcaklığının artması ile hücre çeperi yapısının zayıflamasına, levhada lifler arasında zayıf bir bağlanma olmasına, üre-formaldehit tutkalının odun lifi mekanik adheziyonunu düşürmesine, lif yüzeyindeki tutkalın sıcak pres öncesi yonga asiditesinin artmasından dolayı kısmen ön sertleşmesine ve selülozun polimerizasyon derecesinin azalmasına neden olabileceği, bunların neticesinde de levha kalitesinin düşeceği sonucu çıkarılmıştır. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar topluca değerlerdirildiğinde çam yonga istifinin bekleme şartlarından kaynaklanan olumsuzluklarından en az düzeyde etkilenmesi için istifin 1 aydan fazla bekletilmemesine ve istifin hazırlaması ile kontrolüne azami dikkat edilmelidir.

      

Page 75: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Effect of Storage Conditions of Wood Chips Pile on Physical and MechanicalProperties of Fiberboard

Although the number of wood-based panel manufacturers in Turkey has been increased year by year, the native wood resources could not supply enough wood material. In particular, the manufacturers in Marmara region supply their wood material as chips by ships from overseas countries such as USA, Canada, Venezuela due to the raw material deficiency in this region. There is no any study about effect of outdoor chip pile storage on the quality of fiberboard. In this study, effect of outdoor chip pile storage on physical and mechanical properties was investigated. It was aimed to share the results with the literature and the fiberboard manufacturers.

Pine wood chip as raw material used in this study since it is the most piled wood specie on the woodyard of the fiberboard manufacturers in Turkey. Turkish fiberboard manufacturers import mostly bark free pine wood chips from overseas and stored outdoors. This research was carried out at Gebze Factory of Kastamonu Integrated Wood Company. For this aim, it was prepared a normal size pile from pine wood (Pinus palustris, Southern pine) chips imported from USA. The dry process high density fiberboards (HDFs) were manufactures from the piled chips at different storage times such as 1. day, 15. day, 30.day, 45 days, 60 days, 90. days, 120 days, and 180 days. The pH values and moisture contents of the wood chips for each storage time were measured. Two HDF panels with dimensions of 2081 mm x 2632 mm x 8 mm were manufactured for each storage time.

Physical properties of experimental boards such as moisture content density, thickness swelling, and formaldehyde emission; and mechanical properties such as bending strength, modulus of elasticity in bending, and internal bond strength were performed on the test specimens. The pH value of the HDF panels decreased from 5.66 to 3.93 as the chip piles storage time increased to 180 days. Moisture content of the panels decreased from 101.2% to 80.8% as the chip piles storage time increased to 180 days. It was concluded that this was caused by the degredation of wood chips due to bacteria and fungi activities, and egzotermic reactions.

There was no significant difference (p<0.05) among the HDF groups in terms of moisture content (8.13-8.32%) and density (871-874 kg/m3). The moisture content and density of the boards were compared with EMB/PS/HDF (1997) standard of Association of European Producers of Laminate Flooring since there was no any information in TS 64-5 EN 622-5 standard. The values of moisture and density met the requirement of EMB/PS/HDF (1997). It was found a significant difference among the HDF groups in terms of thickness swelling ratio. The thickness swelling values of HDF panels increased from 7.32% to 9.69% as the chip piles storage time increased to 180 days. The thickness swelling values of all panel groups were between the values (4-11%) specified by EMB/PS/HDF (1997). The pile storage conditions significantly affected the formaldehyde emission of the HDF groups. As the chips pile storage increased to 180 days, the formaldehyde emission of HDF panels increased from 7.14 mg/100g to 9.78 mg/100 g. The formaldehyde emission of all HDF panels, except for the HDF panels made from the chips piled beyond 15 days, met the maximum value (8 mg/100 g) of E1 class HDF panels specified by EMB/PS/HDF (1997). The increment in the formaldehyde emission of the HDF groups was mainly attributed to the decrement in the pH value and and biological degradation of the piled wood chips. The increment in the pH values of the chips results in the precuring of the mat with resin and this causes to the increment formaldehyde emission of the panels.

Page 76: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

The mechanical properties of the HDF panels were negatively affected by the chips pile conditions. As the pile storage time increased to 180 days, the bending strength of the panels decreased from 46.96 N/mm2 to 38.11 N/mm2 and modulus of elasticity in bending decreased from 4117.8 N/mm2 to 3373.5 N/mm2. All the HDF panels, except fort he HDF panels made from chips piled 180 days, met the minimum bending strength value (40 N/mm2) of EMB/PS/HDF standard. All the panels met the minimum modulus of elasticity value (2700 N/mm2) of EMB/PS/HDF standard. Internal bond strength of the HDF panels decreased from 1.71 to 1.04 N/mm 2 due to the piles storage conditions.

All the HDF panels, except fort he HDF panels made from chips piled 180 days, met the minimum internal bond strength value (1.20 N/mm2) of EMB/PS/HDF standard. During the storage of wood chips, bacterial and fungi activities cause the degradation of hemicellulose, cellulose, and lignin, and decreasing pH and increasing pile temperature cause to the weaking of cell wall, low bonding performance between wood fibers in the panel, decreasing to mechanical adhesion of urea-formaldehyde resin to wood fibers, the precuring of the resin applied to the wood fibers before hot pressing and decreasing of polymerization of cellulose, and finally concluded that these factors decreased the HDF panel quality. Based on the findings obtained from the present study, it can be said that the wood chips should not be piled beyond 1 month to minimize negative effects of storage conditions on the HDF quality and should be paid attention to the preparation of chips pile and its control.

Page 77: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

GÖRGÜN Hızır Volkan

Danışman : Doç. Dr. Türker DÜNDARAnabilim Dalı : Orman Endüstri Mühendisliği Anabilim DalıProgramı : Odun Mekaniği ve Teknolojisi ProgramıMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Türker DÜNDAR

Prof. Dr. Nusret AS Prof. Dr. Turgay AKBULUT Prof. Dr. Öner ÜNSAL, Yrd. Doç. Dr. Ümit BÜYÜKSARI

Ahşap Kirişlerde Eğilme Direnci ve Elastikiyet Modülünün

Tahribatsız ve Tahribatlo Test Yöntemleri Belirlenmesi

Bu çalışmada tahribatsız değerlendirme ve sınıflandırma yöntemlerinin uygunluğu kiriş olarak kullanılacak Karaçam (Pinus nigra ssp. pallasiana) kerestelerinde incelenmesi amaçlanmıştır.

Deneme keresteleri İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Endüstri Mühendisliği Anabilim Dalı bünyesinde bulunan yaklaşık 200 adet kereste istifinden alınmıştır. Bu keresteler, TS 1265 görsel sınıflandırma standardının her bir sınıfında eşit miktarda kereste olacak şekilde elenerek, 53 adet kereste alınmıştır. Alınan kerestelerin yoğunlukları ve rutubetleri ölçüldükten sonra, TS 1265, DIN 4074, BS 4978 ve TS EN 14081 olmak üzere toplam dört standarda göre ayrı ayrı görsel olarak sınıflandırılmışlardır. Keresteler bundan sonra üç ayrı tahribatsız değerlendirme ve sınıflandırma (boyuna vibrasyon, stres dalga ve vida çekme) yöntemiyle değerlendirilmiş ve sınıflandırılmıştır. Bu testlerden snra kerestelerin, TS 5497 EN 408 standardına bağlı kalınarak, tahribatlı olarak eğilme direnci ve elastikiyet modülü değerleri ölçülmüştür. Daha sonra kırılan kerestelerden elde edilen elastikiyet modülü değerleri ve TS EN 338 standardı kullanılarak, mekanik direnç bazında sınıflandırmaları yapılmıştır. Yapısal boyutta yapılan tahribatlı ölçümler sonrası, kerestelerin kırılma bölgesine yakın yerlerinden, her bir keresteden ortalama beşer adet olacak şekilde, küçük ve kusursuz eğilme direnci-elastikiyet modülü, basınç direnci ve yoğunluk numuneleri elde edilmiştir. Son olarak bu numunelerin hem hava kurusu hem de tam kuru yoğunlukları ölçülmüştür. Tam kuru yoğunluk ölçümü için, hava kurusu haldeki numuneler, rutubet içermeyecek şekilde kurutularak ölçümleri yapılmıştır.

Hem yapısal boyutta yapılan tahribatsız ve tahribatlı değerlendirmeler ve sınıflandırmalar, hem de kusursuz ve küçük boyuttaki numunelerde yapılan tahribatlı değerlendirmeler, kendi aralarında ve birbirleriyle karşılaştırılmış ve istatistiksel olarak analizleri yapılmıştır.

Bu çalışmada elde edilen sonuçlara göre, iki görsel sınıflandırma standardının (BS 4978 ve TS EN 14081) mekanik değerlendirmeye daha uygun olduğu görülmüştür. Buna karşın görsel olarak elde edilen sınıfların direkt kullanımı yerine, tahribatsız ve tahribatlı ölçümlere rehber olması tavsiye edilmektedir. Tahribatsız değerlendirme ve sınıflandırma yöntemi olarak kullanılan boyuna vibrasyon

Page 78: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

yönteminin, Karaçam (Pinus nigra ssp. pallasiana) yapı kerestelerinde yüksek doğrulukla ölçüm yapmaya imkan sağladığı görülmüştür. Stres dalga yönteminde sınıflandırma olmamasına karşın, önerilen dönüştürme formülü ile sınıflandırma yapılması denenmiştir. Uyumlu sonuçlar vermesine karşın, aynı kerestede birden fazla ölçüm yapılarak yüksek doğrulukta değerlendirme ve sınıflandırma yapılabileceği görülmüştür. Tahribatsız değerlendirme yöntemlerinden vida çekme yönteminin direkt kullanılması yerine, tahribatsız ölçümlerle birlikte kullanılmasıyla daha yararlı sonuçlar elde edilebileceği görülmüştür. Sonuç olarak çıkan bu olumlu sonuçlar neticesinde, bu yöntemlerin ahşap kirişlerde kullanılabileceği söylenebilir.

Determination of Bending Strength and Modulus of Elasticity in WoodenBeams With Nondestructive Test Methods

In this study, non-destructive evaluation and classification methods’ suitability was examined in Black Pine (Pinus nigra ssp. pallasiana) lumbers which will be used as beams.

Samples were taken from about 200 lumbers in Istanbul University Forest Faculty Forest Industry Engineering Department. 53 lumbers were taken by using TS 1265 visually grading standard and lumbers were taken to be en equal amount of each class. After measuring densities and moistures, the samples were visually graded separately with using four standards (TS 1265, DIN 4074, BS 4978 and TS EN 14081). After this, they were evaluated and graded with using three different non-destructive methods (longitudinal vibration, stress wave and screw withdraw). After these experiments, these lumbers’ bending strength and modulus of elasticity were measured destructive methods in order to TS 5497 EN 408 standard. And then these broken lumbers were classified with using their elasticity of modulus and TS EN 338 standard. After destructive tests, five specimens from each lumbers’ which were near the lumbers’ broken area were taken for to measure bending strength-modulus of elasticity, compression strength and density from little and without defect specimens. At last, these specimens’ air dry densities and no-moisture densities were measured. For no-moisture density measurement, air dry specimens were dried until to have no moisture.

Non-destructive evaluations (and classifications) in structural dimensions were compared each other and were compared destructive evaluations (and classifications) in structural dimensions and in little and without defect dimensions. And they were compared and analyzed statistically.

In this study results showed that, two visually grading standards (BS 4978 and TS EN 14081) more predictable for mechanical evaluation. Although, instead of visual grades directly use, they were advised to be guide non-destructive and destructive tests. It’s said that, longitudinal vibration method which is used for non-destructive evaluations and classification, can be used with high accuracy in Black Pine (Pinus nigra ssp. pallasiana) structural lumbers. Although stress wave non-destructive method has no classification, this methods’ dynamic elasticity of modulus were changed to strength classes according to TS EN 338 standard with using formula which were seen in longitudinal vibration method. Although it has predictable results, more predictable evaluation and classification results can be obtained with measuring more tests in same lumber. Screw withdraw method is only predictable density results but if it used with non-destructive methods, it would be more predictable. These positive results indicate that, these methods can be used in wooden beams.

Page 79: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

PEYZAJ MİMARLIĞI ANABİLİM DALI

????

Tez Adı : Zekeriyaköy Vadisi Biyotopları Üzerine AraştırmalarDanışman : Prof.Dr. Yahya AYAŞLIGİLAnabilim Dalı : Peyzaj MimarlığıProgramı : Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi :

Zekeriyaköy Vadisi Biyotopları Üzerine Araştırmalar

İnsan kaynaklı çevre sorunları ve potansiyel sonuçları üzerine onlarca araştırma yapılmakta ve üzerine çokça şeyler söylenmektedir. Bu çerçevede doğa koruma konusunun çevre bilimleri için ana başlık olarak kabul edildiği herkesçe kabullenilmiş bir gerçektir.

Doğa koruma peyzaj planlama çalışmalarının en önemli kısmını oluşturmaktadır. Hackett’e göre peyzaj planlama yaratıcı doğa koruma olarak tanımlanmaktadır. Modern anlamda doğa koruma ise, bir peyzajın jeolojik ve biyolojik çeşitliliğini korumayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda peyzaj ekolojisi, peyzajın yapısı ve işleyişi hakkında sağladığı bilgilerle bu alanda en önemli katkılar yapmaktadır.

Bu çalışmanın amacı yukarıda belirtildiği üzere Zekeriyaköy Vadisi’nin biyotopları ve floristik yapıları hakkında daha detaylı bilgi üretmek ve planlama çalışmaları için altlık oluşturmaktır. Bu amaç doğrultusunda araştırma alanına ait orman amenajman haritası, IKONOS multispektral uydu görüntüsü ve arazi incelemelerine dayanılarak temsili biyotop haritası hazırlanmıştır. İkinci aşamada ise 2011-2012 yılları arasında Sarıyer ilçesi sınırları içinde yer alan Zekeriyaköy Vadisi biyotoplarının floristik çeşitliliğini tespit amacıyla arazi çalışmaları yapılmıştır.

Çalışma sonucunda doğala yakın biyotoplarda 77 familya, 241 cins ve bu cinslere ait 332 takson tespit edilmiştir. Bu bitkilerin 6 tanesinin Türkiye için endemik bitki olduğu belirlenmiştir. Araştırma alanından toplanan taksonların Flora bölgelerine göre dağılımı: Avrupa-Sibirya elementleri % 23.80, Akdeniz elementleri % 20.8 ve Iran-Turan elementleri % 0.9 şeklindedir. Geri kalan % 54.5’lik kısım geniş yayılışlı bitkiler olarak belirlenmiştir. Ayrıca yaşam formu spektrumuna göre hemikriptofit ve terofitler alanın hâkim bitkilerini oluşturmaktadır. IUCN’in tehlike kategorilerine göre yapılan sınıflandırmada ise 13 türün tehdit altında olduğu tespit edilmiştir.

Yapılan büro ve arazi çalışmaları sonucunda elde edilen bilgilere dayanılarak Zekeriyaköy Vadisi’nin biyotopları hakkında değerlendirmeler yapılmıştır. Araştırma sonuçları yakın çevrede gerçekleştirilen benzer çalışmalarla da kıyaslanarak yorumlanmıştır.

Page 80: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Anahtar kelimeler: Biyotop, Peyzaj ekolojisi, Doğa koruma, Zekeriyaköy, İstanbul.

   

Studies on The Biotopes of The Zekeriyaköy - Valley

A great deal is being written and said about human-caused environmental problems and its potential results. So that it is generally agreed today that conservation of natural resources is the fundamental topic of environmental sciences.

Nature conservation is the most important part of the landscape planning studies. According to Hackett, landscape planning is defined as a creative conservation. In modern sense nature conservation is the protection of geological and biological diversity. Within this context landscape ecology can be played role in this practices.

The purpose of the study is to produce a more complete understanding data about floristic diversity of the biotopes of Zekeriyaköy-Valley. For this purpose widespread biotopes determinated according to examining of Forest Management Map, Satellite image (IKONOS) and landscape observations. In the next step field studies were carried out from 2011 to 2012 in order to determine the floristic diversity of biotopes of Zekeriyaköy-Valley.

Most parts of the study field consisted of forests, affoerstations, settlement, bushes and grassland vegetation types. In the conclusion of this study it is determined that close natural biotopes has 332 taxa belonging to 77 families and 241 genera. In settlements areas 385 taxa (native and exotic species) were determined. Of all the collected native specimens, 6 taxa are endemic for Turkey. In the distribution of the taxa according to floristic regions, Euro-Siberian elements ranked first, with a rate of 23.80%; followed by Mediterranean elements, with a rate of 20.80%; Irano-Turanian, with a rate of 0.9% and 46.77% of the taxa are of unknown region or widespread. According to life form spectrum Hemicryptophytes and therophytes plants are dominantly in the study area. When the extinction situation of the taxa determined in the study area was examined, it was established that 13 plant taxa were in IUCN threat categories.

At finally represantative biotope map and floristic findings are evaluated according to the result of the study.I hope so this study provide a basis on which to make management decisions on local government and also on other related initiatives through biotope mapping and landscape planning.

Key words: Biotope, Landscape ecology, Nature conservation, Zekeriyaköy, İstanbul.

Page 81: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

FINDIK Arzu

Tez Adı : Gaziosmanpaşa İlçesi Parklarının Bitkilendirme Tasarımı Açısından Değerlendirilmesi

Danışman :Yard. Doç. Dr. Aysel ULUSAnabilim Dalı : Peyzaj Mimarlığı Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç Dr. Aysel ULUS

Prof. Dr. Yahya AYAŞLIGİL Prof. Dr. Hakan ALTINÇEKİÇ Prof. Dr. Ömer KARAÖZ Yard. Doç. Dr. Nurgül ERDEM

Gaziosmanpaşa İlçesi Parklarının Bitkilendirme Tasarımı Açısından Değerlendirilmesi

Kentler, sosyal alanlar, kültürel alanlar, eğitim alanları, sağlık alanları, kent içi açık yeşil alanlar ve rekreasyonel alanlar gibi birçok alan kullanımını içerirler. Bunları içinde parklar, sağlıklı kentlerin oluşmasını sağlayan en önemli öğelerdir.

Günümüzde kentleşmenin hızlı ve plansız bir şekilde artması ile kent içinde bulunan doğal alanlar yapılaşmakta, kent içi yeşil alanlar yok olma düzeyine gelmektedir. Negatif yöndeki bu gelişmeler, ekolojik dengenin de bozulmasına neden olmaktadır.

Kent içindeki yeşil alanlar aktif ve pasif yeşil alanlar olarak sınıflandırılmaktadırlar. Aktif yeşil alanlar, insanların rekreasyonel amaçlı kullandıkları alanlardır. Kent içindeki aktif yeşil alanlar da, çocuk oyun alanları, mahalle parkları, semt parkları, kent parkları ve bölge parkları olarak sınıflandırılmaktadırlar.

Bu araştırmanın genel bilgiler bölümünde, kent içi yeşil alanlar, açık yeşil alan kavramı, açık yeşil alanların sınıflandırılması ve standartları, kent içi yeşil alanlar içerisinde parklar, parkların çeşitleri, parkları oluşturan materyaller anlatılmıştır. Daha sonra bitkisel materyal, bitkilerin işlevleri, bitkilerin görsel özellikleri, bitkilendirme tasarımında uygulanan sanat prensipleri ve genel bitkilendirme çeşitleri hakkında bilgilere değinilmiştir.

Bulgular bölümünde, araştırma alanı hakkında bilgilere yer verilmiş, araştırma alanının mevcut yeşil alanlar ile imar planlarındaki yeşil alanlar belirlenmiş, mahallelere göre toplam alanları hesaplanmış ve mahallelerin nüfusundan kişi başına düşen yeşil alan miktarı belirlenmiştir.

Bu araştırmanın konusunu, İstanbul ili Gaziosmanpaşa ilçesindeki 16 mahallede bulunan, 96 tane parkın bitkilendirme tasarımı oluşturmaktadır. Örnek alanlar belirlenirken parklar büyüklüklerine göre sınıflandırılmış her büyüklük sınıfından en az üç park seçilmiş ve bunun yanında Gaziosmanpaşa ilçesinin tamamını yansıtması amacı ile her mahalleden en az bir park seçilmiştir. Park alanlarının

Page 82: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

tanıtımı amacıyla parkların mevcut durumları, mevcut bitkileri ve bitkilerin sayıları tespit edilmiş ve fotoğrafları çekilmiştir.

Parkların bitkilendirme tasarımı açısından bulguları üç alt başlığa göre yapılmıştır. İlk olarak bitkilerin görsel özellikleri, ikinci olarak bitkilendirme tasarımında uygulanan sanat prensipleri, üçüncü ve son olarak da bitkilerin kullanım potansiyellerine göre değerlendirilmiştir.

Sonuç bölümünde, araştırmada anlatılan tüm örneklerin genel bir sentezi yapılmıştır. İlçedeki tüm park alanlarında yapılmış olan bitkilendirme tasarımları incelenmiş ve parklarda en çok kulanılan bitkilendirme tasarımı öğeleri saptanmıştır. Oluşturulmuş değerlendirme tablolarından da parklarda uygulanamayan kriter sonuçlarına ulaşılmıştır. Parklarda bitkilendirme tasarımı açısından yapılmayan eksiklikler tespit edilmiştir. Gaziosmanpaşa ilçesindeki parkların bitkilendirme çalışmalarının doğru ve yanlış tarafları tespit edilmiş, örnek park alanları seçilerek bu alanlar, bitkilendirme tasarımı açısından irdelenmiş ve sonuçlar ortaya konmuştur.

İnsanlar; kentin oluşturduğu baskılardan kurtulabilmek ve kendilerini yenileyebilmek amacıyla aktif açık yeşil alanlara ihtiyaç duymaktadırlar. Eğlenmek, dinlenmek ve yenilenmek amacıyla kullanılan parklarda; bitkilerin fonksiyonel, estetik ve ekolojik özellikleri göz önüne alınarak, bitkisel tasarım ilke ve öğeleri doğrultusunda bitkilendirme yapılması önemlidir. Ancak araştırma alanı olarak seçilen örnek parklarda bitkilendirme çalışmalarının genellikle hatalı, eksik ve yanlış uygulandığı, hatta bazı parklarda hiç bir bitkiye yer verilmediği tespit edilmiştir. Bunda, mesleki bilgi eksikliği yanında, belediyelerin yanlış bitkilendirme politikasının etkili olduğu söylenebilir.

Page 83: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Evaluation of the Parks ın the District of Gaziosmanpaşa From The Point of View of Planting Design

Cities include social, cultural and educational spaces, as well as green parts and recreational areas. However, parks are the most important elements of a healthy city.Nowadays, the rapid and unplanned increase of urbanization causes the natural areas of the city to be constructed and vanished. This whole chain brings an unbalanced ecological system.

Open green spaces in the cities are classified as active and passive areas. Active green areas are the places where citizens intentionally use for recreational purposes. And active green areas consists of children playgrounds, neighborhood parks, district parks, city parks and region parks.

In the first part of this research, urban green areas, the concept of open-space areas, the classification and standards of open-space areas, green parks as open-space areas, classifications of parks and materials that compose parks has been told. Then some additional information about herbal materials, functions of plants and general plantation types has been given.

In the findings, some information about research area has been given and existent open-space areas of research area and open-space areas of zoning plan has been specified. Then total open spaces for each neighborhood and open spaces per person has been calculated.

The subject of this research is consisted of the plantation designs for 96 different parks placed in 16 different neighborhood which are in Gaziosmanpasa district of Istanbul city. Parks has been categorized into three classes by their size. At least three parks has been chosen from each size class and at least one park has been chosen from each neighborhood to maintain a complete representation of whole Gaziosmanpasa district. Parks' existent states, existent plants, and amount of plants has been identified and photos has been taken.

Evaluation of parks by their plantation designs has been made in 3 stages. First, visual characteristics of plants, second, art principles used in planting design, and finally usage potentials of plants has been evaluated.

In the conclusion, a comprehensive synthesis of all samples which has been told in the research, has taken place. All the planting designs applied to the park areas of the district has been investigated and the most commonly used planting design elements has been identified. From those evaluation reports, particular lanting design criteria has been identified which couldn’t be applied in those parks. Some deficiencies that couldn’t be done in the parks in terms of lanting design, has been established. The right and wrong aspects of planting design studies in the parks of Gaziosmanpasa district has been identified. Some sample areas has been chosen and studied in terms of planting design, and then results has been introduced.

Citizens need active and passive green areas to refresh their minds and reduce their stress caused by negative effects of urban life. The parks which are used for the purpose of enjoying, resting and renewing; needs to be designed considering basic principles of ecological balance and plants’ aesthetical and functional properties. But it is seen that in the sample parks which are the research areas of this thesis, planting designs are usually incorrectly and deficiently applicated. And also its

Page 84: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

established that in some of the parks, has not given place to the plants. In this respect, it can be said that, it is because of lacking of professional knowledge and the wrong planting politics of municipalities.

  

AVCIBAŞI KORKMAZ Zeynep

Tez Adı : Kent Ormanlarında Estetik Potansiyelin Belirlenmesi (İstanbul, Emirgan Korusu Örneği

Danışman : Prof. Dr. Adnan UZUNAnabilim Dalı : Peyzaj Mimarlığı Anabilim DalıProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Adnan UZUN

Prof. Dr. Kamil Şengönül Prof. Dr. Mesut HASDEMİR Prof. Dr. Ahmet YEŞİL Yrd. Doç. Dr. Nurgül ERDEM

Kent Ormanlarında Estetik Potansiyelin Belirlenmesi(İstanbul, Emirgan Korusu Örneği)

Bu çalışma kent ormanlarının görsel kalitesinin değerlendirilerek ortaya çıkarılmasında hem kullanıcı görüşleri hem de uzman değerlendirmelerini dikkate alan bir yöntem kullanarak kent ormanlarında estetik potansiyeli belirlemeyi amaçlamaktadır. Böylece ileride yapılacak olan tasarım ve planlamalara katkı sağlamayı hedeflemektedir. Bu çalışma kapsamında Emirgan Korusu’na uygulanan yöntemin benzer ekolojiye sahip Boğaziçi’nin diğer kent ormanlarına da uygulanabilirliği değerlendirilmiştir.

Bu tez çalışmasının ana materyalini Emirgan Korusu oluşturmaktadır. Çalışma alanı 18 örnek alana ayrılarak, örnek alanlara ait 60 adet fotoğraf üzerinden görsel kalite değerlendirilmesi yapılmıştır. Çalışma 3 aşamada gerçekleştirilmiştir: Birinci aşama olan envanter analizi aşamasında çalışma alanının doğal ve kültürel peyzaj özellikleri değerlendirilmiştir. İkinci aşama anket çalışmalarının yapıldığı estetik potansiyelin belirlendiği aşamadır. Sıfat çiftlerinin belirlenmesi anketi, görsel peyzaj tercihlerinin belirlenmesi anketi ve görsel kalite parametrelerine ilişkin anket olmak üzere kullanıcı gruplarının beğenisine ve uzmanların değerlendirmesine dayalı 3 anket çalışması yapılmıştır. Üçüncü aşama anket sonuçlarının irdelendiği görsel kalite değerlendirme aşamasıdır.

Görsel peyzaj tercihlerinin belirlenmesi anketi anlamsal farklılaşım tekniği ile hazırlanmıştır. 60 fotoğraf öğrenci, halk ve uzman‘dan oluşan 3 kullanıcı grubu tarafından likert ölçeğinde (1-7) 10 sıfat çiftine dayalı olarak puanlandırılmıştır. Anket verileri üzerine Ki-Kare, korelasyon, varyans, frekans istatistik analizleri uygulanmıştır. Kullanıcı grubu anketleri ile uzman anketi sonuçları birleştirilerek örnek alanların estetik potansiyelleri belirlenmiştir.

Son olarak alanlar görsel kalitelerine parametrelerine (tutarlılık, gizemlilik, doğallık, okunaklılık, komplekslilik) bağlı olarak değerlendirilmişlerdir. Sonuç olarak araştırmada kullanılan

Page 85: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

yöntemin analiz sonuçlarına dayanılarak, istatistiksel anlamda anlamlı ve daha önce yapılmış uluslararası literatürdeki çalışmaların sonuçlarını destekleyen veriler elde edilmiş ve kent ormanı planlama, tasarım ve yönetim çalışmalarına yönelik fayda sağlayacak öneriler getirilmiştir.

  

Determınatıon of Aesthetıc Potentıal In Urban Forests(Case of Study At Emırgan Grove In Istanbul)

This study aims to determine aesthetic potential of urban forests; within evaluation of visual quality by using a special method according to users’ opinions as well as experts’ evaluations. Thence, it aims to contribute to the further designs and plannings. Comprehensiveness of this study is to evaluate applicability of Emirgan Grove method’s to Bosphorous’ several urban forests which have similar ecological peculiarities.

Main material of this thesis is Emirgan Grove. Study area had been divided into 18 plot areas, and evaluated within 60 different photos individually from each plot area visually. This study achieved in 3 phases. First phase is inventory analysis, where natural and cultural landscape properties of the study area evaluated. Second phase is to determine aesthetic potential by survey method. There were 3 types of surveys; assessment of the adjective pairs, assessment of visual landscape preferences and visual quality parameters according to user groups and experts. Last phase of this study is visual quality assessment where all the survey results examined.

The survey of assessment of visual landscape preferences is prepared with Semantic Differential Technique. 60 photos have been evaluated based on 10 opposite adjective pair on Likert Scale (1-7) by the user groups. Weighted average method, Chi- square, Correlation, Variance, Frequency analysis have been applied on the survey data. The survey results of user groups have been combined with the results of expert survey and aesthetic potential of the plot areas have determinated. Finally sample fields have been evaluated depending on visual quality parameters (coherence, mystery, naturalness, legibility, complexity).

Data which gathered in this study is found to be statistically significant and the results are consistent with previous studies regarding landscape preferences and has been given to be taken advantage recommendations intended to urban forest planning, design and management studies.

Page 86: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

KİMYA ANABİLİM DALI

ÇETİNTAŞ Gamze

Tez Adı : p-Aminofenol Tayini İçin Duyarlı Grafen Bazlı Elektrokimyasal SensörDanışman : Prof. Dr. Hayati FİLİKAnabilim Dalı : KimyaProgramı : Analitik KimyaMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Hayati FİLİK

Prof. Dr. Süleyman TANYOLAÇProf. Dr. Reşat APAKProf. Dr. Esma TÜTEMDoç. Dr. Hüsnü CANKURTARAN

p-Aminofenol Tayini İçin Duyarlı Grafen Bazlı Elektrokimyasal Sensör

Camsı karbon elektrodun Nafyon-grafen (Nafyon-GR) nanokompozit film ile modifikasyonu basit bir damlatma metodu ile yapıldı ve bu elektrot p-aminofenol (4-AP) tayininde sensör olarak kullanıldı. Büyük yüzey alanı, grafenin iyi bir iletken olması ve nafyonun iyi afinite göstermesi nedeniyle sensör, 4-AP oksidasyonu için mükemmel elektrokatalitik aktivite gösterdi. 4-AP’ ün elektrokimyasal davranışı Nafyon-GR filmi ile modifiye edilmiş camsı karbon elektrot üzerinde döngülü voltametri ve diferansiyel puls voltametri ile incelendi. Kalibrasyon eğrisi aynı matris üzerinde oluşturulup, idrar gibi bileşimi bilinmeyen örneklerin analizi sağlandı. Nafyon-GR modifiye elektrodun 4-AP konsantrasyonları için oldukça duyarlı olduğu görüldü. Diferansiyel puls voltametri çalışmaları sonucu 4-AP için lineer analitik eğri 0,5-200 µM arasında olup dedeksiyon limiti 0,051µM elde edildi. Nafyon-grafen nanokompozit modifiye elektrot saf grafen modifiye elektroda göre daha iyi tekrar kullanılabilirlik sergiledi. Bu prosedür parasetamol varlığında bozunma ürünü olan p-aminofenol tayini için kullanılabilir özellik gösterdi. Son olarak, önerilen yöntem idrar numuneleri, farmasötik preparatlar ve yerel şebeke suyu örneklerinde p-aminofenol belirlemek için başarılı şekilde kullanıldı.

A Graphene-Based Electrochemical Sensor for Sensitive Detection of P-Aminophenol

A Nafion-graphene (Nafion/GR) nanocomposite film modified glassy carbon electrode was fabricated by a simple drop-casting method, and used in the electrochemical detection of p-aminophenol (4-AP). Owing to the large surface area, good conductivity of GR and good affinity of Nafion, the sensor exhibited excellent electrocatalytic activity for the oxidation of 4-AP. The electrochemical behaviors of 4-AP on Nafion/GR film modified

Page 87: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

glassy carbon electrodes were investigated by cyclic voltammetry and differential pulse voltammetry. A calibration curve is constructed in the same matrix, urine, as the unknown samples to be analyzed. The Nafion-GR film modified electrode was linearly dependent on the 4-AP concentration and the linear analytical curve was obtained in the ranges of 0.5–200 µM with differential pulse voltammetry (DPV) and the detection limit was 0.051 µM. The Nafion-graphene nanocomposite modified electrode exhibited good reusability than pure graphene modified GCE. This procedure can be used for the determination of p-aminophenol in the presence of its degradation products and paracetamol. Finally, the proposed method was successfully used to determine p-aminophenol in local tap water samples in urine samples and pharmaceutical preparations. ALSRYFY Ahmed Hassen Shntaif

Tez Adı : Bazı Yeni N- ,S- ,O- Sübstitüe Naftakinon Bileşiklerinin SenteziDanışman : Prof.Dr. Cemil İBİŞAnabilim Dalı : Kimya Programı : - Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof.Dr. Cemil İBİŞ

Prof. Dr. Süleyman TANYOLAÇ Prof. Dr. F.Serpil GÖKSEL Prof. Dr Mehmet Ali GÜRKAYNAK Prof. Dr. Mustafa BULUT

Bazı Yeni N-, S-, O- Sübstitüte Naftakinon Bileşiklerinin Sentezi

Bu çalışmada, (N-, S-, O-) nükleofilleri ile başlangıç maddesi 2,3-Diklor-1,4-naftakinon bileşiğinin (1) çeşitli reaksiyonları sonucu bilinmeyen yeni sübstitüe kinon bileşikleri sentezlendi.

2,3-Diklor-1,4-naftakinon (1) bileşiğinin N,N-Dietil-1,4-fenilindiamin ile reaksiyonundanBilinen 2-Kloro-3-(4-(dietilamin)fenilamino)-1,4-naftakinon (2) bileşiği sentezlendi. 2-Kloro-3-(4-(dietilamin)fenilamino)-1,4-naftakinon (2) ile etantiyol’un reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2-Etantiyo-3-(4-(dietilamin)fenilamino)-1,4-naftakinon (3) bileşiği sentezlendi. 2-Kloro-3-(4-(dietilamin)fenilamino)-1,4-naftakinon (2) ile 7-Merkapto-4-metil-kumarin’in reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2-(7-Sülfanil-4-metil-kumarinil)-3-(4-(dietilamin)fenilamino)-1,4-naftakinon (4) bileşiği sentezlendi. 2-Kloro-3-(4-(dietilamino)fenilamino)-1,4-naftakinon (2) ile 1-Propantiyol’un reaksiyonundan yeni 2-(1-Propantiyo)-3-(4-(dietilamino)fenil amino)-1,4-naftakinon (5) bileşiği sentezlendi. 2-Kloro-3-(4-(dietilamin)fenilamino)-1,4-naftakinon (2) ile 1-Bütantiyol’un reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2-(1-Bütantiyo)-3-(4-(dietilamino)fenil amino)-1,4-naftakinon (6) bileşiği sentezlendi. 2-Kloro-3-(4-(dietilamino)fenilamino)-1,4-naftakinon (2) ile Oktantiyol’un reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2-(1-Oktantiyo)-3-(4-(dietilamino)fenil amino)-1,4-naftakinon (7) bileşiği sentezlendi. 2,3-Diklor-1,4-naftakinon (1) ile 2-(Aminometil) piperidin’in reaksiyonundan yeni 2-(2-(Aminopiperidinil)-3-kloro-1,4-naftakinon (8), 2-Kloro-3-((1-(1,4-Dioksi-3-(piperedin-2-yl metilamino)-1,4-Dihidroftalen-2-yl)metil amino)-1,4-naftakinon (9) ve 2-(2-(Aminopiperidinil)-3-Etoksi-1,4-naftakinon (10) bileşiklerinin sentezlendi. 2-3-Diklor-1,4-naftakinon (1) ile 2-Metil ‘ndol’un reaksiyonundan yeni 2-(2-Metil İndo)-3-Kloro-1,4-naftakinon (11) ve 2-(2-Metil indol)-3-metoksi-1,4-naftakinon (12) bileşikleri sentezlendi. 2,3-Diklor-1,4-naftakinon (1) ile 2,2’-(Etilenedioksi)bis(etilene amin)’in reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2-(2,2’-(Etilenedioksi)bis(Etileneamin)-3-kloro-1,4-naftakinon (13) ve 2,2’-(2,2’(etilenedioksi) bis (etileneamin)-3,3’-Diklor bis(1,4-naftakinon) (14) bileşikleri sentezlendi.

2,2’-(2,2’(Etilenedioksi) bis (etileneamin)-3,3’-diklor bis (1,4-naftakinon) (14) ile 1-Bütan tiyol’un reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2,2’-(2,2’(Etilenedioksi) bis (etileneamin)-3,3’-bis

Page 88: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

(bütantiyo) bis (1,4-naftakinon) (15) bileşiği sentezlendi. 2,2’-(2,2’(etilenedioksi) bis (etileneamin)-3,3’-Diklor bis(1,4-naftakinon) (14) ile 1-Oktan Tiyol’un reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2,2’-(2,2’(Etilenedioksi) bis (etileneamin)-3,3’-bis (Oktantiyo) bis (1,4-Naftakinon) (16) bileşiği sentezlendi. 2,3-Diklor-1,4-naftakinon (1) ile 1-metil piperazin’in reaksiyonundan bilinen 2-kloro-3-(1-metil piperazinil)-1,4-naftakinon (17) bileşiği sentezlendi. 2-kloro-3-(1-Metil piperazinil)-1,4-naftakinon (17) ile 4-Metil benzen tiyol’un reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2-(4-Metilfenil tiyo)-3-(1-metil piperazinil)-1,4-naftakinon (18) bileşiği sentezlendi. 2-kloro-3-(1-Metil piperazinil)-1,4-naftakinon (17) ile 1-Bütantiyol’un reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2-(1-Bütan tiyo)-3-(1-Metil piperazinil)-1,4-naftakinon (19) bileşiği sentezlendi. 2,3-diklor-1,4-naftakinon (1) ile 3-((Dimetil amin) metil) indol’un reaksiyonundan bilinmeyen yeni 3-N-(3-(Dimetil amino metil) indol)-2-kloro-1,4-naftakinon (20) bileşiği sentezlendi. 3-N-(3-(Dimetil amino metil) indol)-2-kloro-1,4-naftakinon (20) ile Bütantiyol’un reaksiyonundan bilinmeyen yeni 3-N-(3-(Dimetil amino metil) indol)-2-Bütantiyo-1,4-naftakinon (21) bileşiği sentezlendi. 2,3-Diklor-1,4-naftakinon (1) ile 2-Amino benzal alkol’un reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2-(2-Amino benzal alkol)-3-Kloro-1,4-naftakinon (22) bilişği sentezlendi. 2-(2-Amino benzal alkol)-3-Kloro-1,4-naftakinon (22) ile Bütantiyol’un reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2-(2-Amino benzal alkol)-3-bütantiyo-1,4-naftakinon (23) bileşiği sentezlendi. 2-(2-Amino benzil alkol)-3-Kloro-1,4-naftakinon (22) ile Propan tiyol’un reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2-(2-Amino benzal alkol)-3-propantiyo-1,4-naftakinon (24) bileşiği sentezlendi. 2,3-diklor-1,4-naftakinon (1) ile N-(2-Hidroksietil)anilin’in reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2-(2-(2-Hidroksietil)fenilamin)-3-kloro-1,4-naftakinon (25) bilişiği sentezlendi. 2,3-diklor-1,4-naftakinon (1) ile N,N-Dietiletileneamin’in reaksiyonundan bilinen 2-(2-(Dietil amino) etilamino)-3-kloro-1,4-naftakinon (26) bileşiği sentezlendi. 2-(2-(Dietilamino)etilamino)-3-kloro-1,4-naftakinon (26) ile Oktantiyol’un reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2-(2 (Dietilamin)etilamino)-3-oktantiyo-1,4-naftakinon (27) bileşiği sentezlendi. 2-(2-(Dietilamin)etilamino)-3-kloro-1,4-naftakinon (26) ile Bütantiyol’un reaksiyonundan bilinmeyen yeni 2-(2 (Dietilamin)etilamino)-3-bütantiyo-1,4-naftakinon (28) bileşiği sentezlendi.

Sentezlenen yeni kinon bileşiklerinin yapıları; mikro analiz, 1HNMR,13C-NMR, FT-IR ve MS teknikleri kullanılarak aydınlatıldı.

      

Page 89: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

The Synthesıs of Some Novel N-, S-, O- Substıtuted Naphthaquınone Compounds

In this study, the unknown new substituted quinone compounds were synthesized by reaction of (N-,S-,O-) nucleophiles with 2,3-dichloro-1,4-naphthaqunone was used as starting materials to synthesis of new quinone compounds.

The known 2-chloro-3-(4-(diethylamino) phenylamino)-1,4-naphthoquinone (2) was synthesized by reaction of 2,3-Dichloro-1,4-naphthoquinone (1) with N.N-dimethyl phenylene diamine. Unknown new 2-Ethanthio-3-(4-(diethyl amino) phenyl amino)-1,4-naphthoquinone (3) was synthesized by reaction of 2-chloro-3-(4-(diethylamino) phenylamino)-1,4-naphthoquinone (2) with Ethantiol. The unknown new 2-(7-sulphonyl-4-methyl coumarinyl)-3-(4-(diethylamino)phenylamino)-1,4-naphthoquinone (4) was synthesized by reaction of 2-chloro-3-(4-(diethylamino) phenylamino)-1,4-naphthoquinone (2) with 7-mercapto-4-methyl coumarin. Unknown new 2-(1-propanthio)-3-(4-(diethylamino)phenylamino)1,4-naphthoquinone (5) was synthesized by reaction of 2-chloro-3-(4-(diethylamino) phenylamino)-1,4-naphthoquinone (2) with propanthiyol. Unknown new 2-(1-butanthio)-3-(4-(diethylamino)phenylamino)-1,4-naphthoquinone (6) was synthesized by reaction of 2-chloro-3-(4-(diethylamino) phenylamino)-1,4-naphthoquinone (2) with Butanthiol. Unknowen new 2-(1-octanthio)-3-(4-(diethylamino)phenylamino)-1,4-naphthoquinone (7) was synthesized by reaction of 2-chloro-3-(4-(diethylamino) phenylamino)-1,4-naphthoquinone (2) with octanthiol. Unknowen new 2-(2-(aminopiperidenyl)-3-chloro-1,4-naphthoquinone (8), 2-chloro-3-((1-(1,4-dioxi-3-piperiden-2-ylmethylamino)-1,4-dihydrophthalin-2-yl)methylamino)-1,4- naphthoquinone (9) and 2-(2-(aminopiperidenyl)-3-ethoxy-1,4-naphthoquinone (10) were synthesized by reaction of 2,3-dichloro-1,4-naphthoquinone (2) with 2-(aminomethyl) piperiden. Unknowen new 2-(2-methyl indol)-3-chloro-1,4-naphthoquinone (11) and 2-(2-methyl indol)-3-methoxy-1,4-naphthoquinone (12) were synthesized by reaction of 2,3-dichloro-1,4-naphthoquinone (1) with 2-methyl indol. Unknowen new 2-(2,2’-(ethylenedioxy) bis (ethyleneamine)-3-chloro-1,4-naphthoquinone (13) and 2,2’-(2,2’(Ethylenedioxy) bis (Ethyleneamine)-3,3’-Dichloro-bis(1,4-naphthoquinone) (14) were synthesized of 2,3-dichloro-1,4-naphthoquinone (1) with 2,2’-(ethylenedioxy)bis(ethyleneamine). Unknown new 2,2’-(2,2’(ethylenedioxy) bis (Ethylene amine)-3,3’-bis(butanthio) bis (1,4-naphthoquinone) (15) was synthesized by reaction of 2,2’-(2,2’(Ethylenedioxy) bis (Ethyleneamine)-3,3’-Dichloro-bis (1,4 naphthoquinone) (14) with butanthiol. Unknown new 2,2’-(2,2’(Ethylenedioxy) bis (Ethyleneamine)-3,3’-bis(octanthio) bis (1,4-naphthoquinone) (16) was synthesized by reaction of 2,2’-(2,2’(Ethylenedioxy) bis (Ethyleneamine)-3,3’-Dichloro-bis(1,4 naphthoquinone) (14) with Octanthiol. Known 2-chloro-3-(1-methyl piperazinyl)-1,4-naphthoquinone (17) was synthesized by reaction of 2,3-dichloro-1,4-naphthoquinone (1) with 1-methyl piperazine. Unknown new 2-(4-methylphenyl thio)-3-(1-methyl piperazinyl)-1,4-naphthoquinone (18) was synthesized by reaction of 2-chloro-3-(1-methyl piperazinyl)-1,4-naphthoquinone (17) with 4-methyl benzene thiol. Unknown new 2-(1-Butanthio)-3-(1-methyl piperazinyl)-1,4-naphthoquinone (19) was synthesized by reaction of 2-chloro-3-(1-methyl piperazinyl)-1,4-naphthoquinone (17) with 1-Butanthiol. Unknown new 3-N-(3-(Dimethylaminomethyl) indol)-2-chloro-1,4-naphthoquinone (20) was synthesized by reaction of 2,3-dichloro-1,4-naphthoquinone (1) with 3-((Dimethyl amino) methyl) indol. Unknown new 3-N-(3-(Dimethylaminomethyl) indol)-2-Butan-1,4-naphthoquinone (21) was synthesized by reaction of 3-N-(3-(Dimethylaminomethyl) indol)-2-chloro-1,4-naphthoquinone (20) with Butanthiol. Unknown new 2-(2-Amino benzyl alchol)-3-chloro-1,4-naphthoquinone (22) was synthesized by reaction of 2,3-

Page 90: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

dichloro-1,4-naphthoquinone (1) with 2-amino benzyl alchol. Unknown new 2-(2-amino benzyl alchol)-3-butan thio-1,4-naphthoquinone (23) was synthesized by reaction of 2-(2-Amino benzyl alchol)-3-chloro-1,4-naphthoquinone (22) with 1-Butanthiol. Unknown new 2-(2-amino benzyl alchol)-3-propanthio-1,4-naphthoquinone (24) was synthesized by reaction of 2-(2-Amino benzyl alchol)-3-chloro-1,4-naphthoquinone (22) with 1-Propanthiol. Unknown new 2-(2-(2-Hydroxy ethyl) phenylamino)-3-chloro-1,4-naphthoquinone (25) 2,3-Dichloro-1,4-naphthoquinone (1) N-(2-hydroxy ethyl)aniline. Known 2-(2-(Diethyl amino)ethylamino)-3-chloro-1,4-naphthoquinone (26) was synthesized by reaction of 2,3-Dichloro-1,4-naphthoquinone (1) with N,N-Diethylethylene amine. Unkown new 2-(2-(Diethylamino) ethylamino)-3-(1-octanthio)-1,4-naphthoquinone (27) was synthesized by reaction of 2-(2-(Diethyl amino) ethylamino)-3-chloro-1,4 naphthoquinone (26) with 1-Octanthiol. Unkown new 2-(2-(Diethylamino) ethylamino)-3-(1-butanthio)-1,4-naphthoquinone (28) was synthesized by reaction of 2-(2-(Diethyl amino) ethylamino)-3-chloro-1,4 naphthoquinone (26) with 1-Butanthiol.

The structure of novel synthesized quinone compounds was determined by using micro analysis, 1H-NMR, 13C-NMR, FT-IR and MS techniques.

Page 91: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

KIBRISLIOĞLU Gülşah

Tez Adı : Biyolojik Örneklerde Peroksil Radikali Süpürme Etkinliği Ölçümü İçin Spektroflorometrik Yöntem Geliştirilmesi

Danışman : Doç. Dr. Kubilay GÜÇLÜAnabilim Dalı : KimyaProgramı : Analitik KimyaMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Kubilay GÜÇLÜ Prof.Dr. Reşat APAK Prof.Dr. Süleyman AKMAN Doç. Dr. Mustafa ÖZYÜREK Doç.Dr. Kevser SÖZGEN BAŞKAN

Biyolojik Örneklerde Peroksil Radikali Süpürme Etkinliği Ölçümü İçinSpektroflorometrik Yöntem Geliştirilmesi

Oksijen yaşam için gereklidir, ancak vücut üzerinde zararlı etkileri de vardır. Oksijen, insan vücudunda solunum zinciri içersinde süperoksit anyon radikali, singlet oksijen, hidroksil radikali, peroksil radikali vb. reaktif oksijen türlerini (ROS) oluşturmaktadır. Reaktif oksijen birikimi organizmada mevcut olan veya gıdayla alınan antioksidanlarla dengelenmediği taktirde; oluşan oksidatif stres koşulları altında biyolojik yapıların hasarına neden olabilen radikalik zincir reaksiyonları meydana gelmektedir. Peroksil radikalleri sentetik antioksidanlar veya gıdalarla alınan antioksidanlar tarafından süpürülmektedir. Bu nedenle antioksidanların peroksil radikali süpürme aktivitesinin belirlenebilmesi için basit, duyarlı ve hızlı yöntemler gereklidir. Tez kapsamında geliştirilen spektroflorometrik yöntemde amaç; peroksil radikali gibi reaktif ve zararlı bir türün süpürme aktivite tayini için literatürdeki mevcut yöntemlerin eksikliklerini ve kısıtlamalarını ortadan kaldırabilmektir. Bunun için peroksil radikali (ROO.) süpürülmesine dayalı antioksidan aktivite tayini için yeni bir florometrik yöntem geliştirilmiştir.

Bu tez çalışmasıyla birlikte literatürde ilk kez peroksil radikali süpürme aktivite tayini için prob olarak p-amino benzoik asit (PABA) bileşiği kullanılmıştır. PABA probunun eksitasyon ve emisyon dalga boyu sırasıyla 267 nm ve 334 nm olarak belirlenmiş, tiyol tipi antioksidanlar, amino asitler ve plazma antioksidanlarının aktiviteleri bu dalga boylarında probdaki florometrik değişimler üzerinden ölçülmüştür. Geliştirilen yöntemde peroksil radikali, 2,2’-azobis(2-metil propionamidin) dihidroklorür (AAPH)’ün termal bozunmasından yararlanılarak elde edilmiştir. PABA probunun peroksil radikali ile inkübasyonu sonucunda oksidasyon ürünü veya ürünlerinin oluşumu nedeniyle proba ait floresans şiddeti azalmaktadır, çünkü PABA floresan özellikte olduğu halde oksidasyon ürün ya da ürünleri değildir. Süpürücü bileşik varlığında ve yokluğunda ölçülen floresans şiddetlerinin farkından yararlanarak peroksil radikali süpürme aktivitesi tayin edilmiştir. Geliştirilen yeni florometrik yöntem ile bulunan sonuçlar referans yöntemler olarak seçilen spektoroflorometrik esaslı

Page 92: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ORAC yöntemi ve spektrofotometrik esaslı Krosin ağartma (beyazlatma) yöntemleriyle karşılaştırılmıştır.

Geliştirilen florometrik yönteme göre, çalışılan antioksidanlar içerisinde en düşük IC50

(probdaki floresans kaybını yarısına düşüren, yani %50 inhibe eden derişim) değerine sahip antioksidan (en yüksek peroksil radikali süpürme aktivitesi) albumin (IC50= 0.6 μM) olarak bulunmuştur. Ayrıca tiyol tipi antioksidanlar arasında peroksil radikal süpürme aktivitelerine göre homosistein > glutatyon (GSH) > sistein > N-asetil sistein (NAC) > 1,4-ditiyoeritritol (DTE) > sisteamin şeklinde bir sıralama ortaya çıkmıştır.

Tez çalışmasında peroksil radikali süpürme etkinliği için geliştirilen yöntemde kullanılan prob (p-amino benzoik asit) HPLC (Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografisi) yöntemiyle belirlenerek (antioksidan varlığında ve yokluğunda prob derişimindeki değişimler ölçülerek) sonuçların istatistiksel karşılaştırılması yoluyla geliştirilen yöntem valide edilmiştir.

Çalışılan tez kapsamında geliştirilen spektroflorometrik yöntem biyolojik bakımdan önemli antioksidanlara (tiyol-tipi antioksidanlar, amino asitler ve plazma antioksidanları) ek olarak doku homojenizatlarına (karaciğer, böbrek ve kalp) uygulanarak gerçek örnekler için % inhibisyon değerleri hesaplanmış ve kalp doku homojenizatının en yüksek peroksil radikal süpürme aktivitesi gösterdiği bulunmuştur.

Development of a Spectrofluorometric Method for Measurement of PeroxylRadical Scavenging Activity ın Biological Samples

Oxygen is essential for life, but it may also have harmful effects on the organism. Oxygen may form various reactive oxygen species (ROS) in the respiratory chain, namely superoxide anion, singlet oxygen, hydroxyl radical, peroxyl radical etc. If the ROS accumulation is not balanced by existing or food injested antioxidants in the organism, radicalic chain reactions may occur under oxidative stres conditions that may cause tissue damage. Peroxyl radicals are scavenged by either synthetic or food-injested antioxidants. So, simple and sensitive methods for the determination of of the peroxyl radical scavenging activity of antioxidants are necessary. The aim of the developed spectrophotometric procedures are to resolve shortcomings and limitations of the available methods in literature for the determination of reactive species scavenging activity. Therefore, a new fluorometric method has been developed for peroxyl radical scavenging activity assay.

In this thesis, p-amino benzoic acid (PABA) has been firstly used as a probe for the determination of peroxyl radical scavenging activity. Excitation and emission wavelengths of PABA were determined at 267 nm and 334 nm, respectively, and radical scavenging activity of thiol type antioxidants, amino acids and plasma antioxidants was measured at these wavelengths by following the changes in probe fluorescence. In this new fluorometric assay, peroxyl radicals were generated by thermal decomposition of 2,2’-azobis(2-methyl propionamide) dihydrochloride (AAPH). PABA probe can be oxidized with peroxyl radical, and the fluorescence intensity of PABA is diminished as a result of its reaction with peroxyl radical, because PABA is fluorescent while its oxidation product(s) are not. The attenuation in the fluorescence intensity loss of PABA probe is dependent upon the peroxyl radical scavenging activity of the tested compound. With the aid of PABA fluorescence values recorded in the presence and absence of scavengers, the peroxyl radical scavenging activity of scavengers can be calculated. The peroxyl radical scavenging activity measured by the fluorometric method was compared to those of the reference ORAC and crocin bleaching methods.

Albumin (IC50 = 0.6 µM) had the lowest IC50 value among the studied antioxidants (highest peroxyl radical scavenging activity) with respect to the developed fluorometric method. In addition, the peroxyl radical scavenging activity of thiol-type antioxidants were found in the following order:

Page 93: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

homocysteine > glutathione (GSH) > cysteine > N-acetyl cysteine (NAC) > 1,4-dithioerythritol (DTE) > cysteamine.

The developed methods for measurement of peroxyl radical scavenging activity were validated by quantifying the probe (PABA) and its oxidation product(s) by HPLC (high performance liquid chromatography) method, followed by statistically comparing the results.

In addition to biologically important antioxidants (thiol-type antioxidants, amino acids and plasma antioxidants), the peroxyl radical scavenging activity of tissue homogenates (e.g., liver, kidney and heart) were determined by the developed spectrofluorometric method as percentage inhibition values of the incubation reaction mixture. The heart tissue homogenate was shown to exhibit the higher peroxyl radical scavenging activity with the developed method.

DORUKÖZ BİLGİÇ Özden

Tez Adı : Akrilik Asit Fonksiyonel Grupları İçeren Çapraz Bağlı Kopolimer Kullanarak Sulu Çözeltilerden Sr(II) Uzaklaştırılması

Danışman : Prof. Dr. Cemal ÖZEROĞLUAnabilim Dalı : Kimya Anabilim DalıProgramı : Fizikokimya Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Cemal ÖZEROĞLU

Prof. Dr.Gülten ATUN Doç. Dr. Tuba ŞİŞMANOĞLU Doç. Dr. Lütfullah M. SEVGİLİ Yard. Doç. Dr. İ. Metin HASDEMİR

Akrilik Asit Fonksiyonel Grupları İçeren Çapraz Bağlı Kopolimer KullanarakSulu Çözeltilerden Sr(ıı) Uzaklaştırılması

Günümüzde radyoaktif atıkların gideriminde, dekontaminasyon işlemlerinde adsorbent sıklıkla kullanılmaktadır. İnorganik ya da polimerik adsorbentlerr kullanılarak sulu çözeltilerden ve atık çözeltilerden toksik ve radyoaktif metal iyonlarının uzaklaştırılması üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Sr-90’nın fiziksel yarıömrü 28.8 yıldır. Sr-90 maruziyetinde, % 70-80’i vücuda geçer, kalan %20-30 kalsiyum gibi davranır ve kemiklerde, dişlerde kolaylıkla lokalize olur. Kemik, kemik iliğinde ve çevresinde yumuşak dokularda kansere yol açar. Bu nedenle sanayi atıklarındaki ve radyoaktif atıklardaki Sr-90’nın dekontaminasyonu gereklidir.

Bu çalışmada metil etil keton peroksit(MEKp) başlatıcı olarak, toluen içinde ağırlıkça % 1 Co içeren kobalt oktoat çözeltisi hızlandırıcı olarak kullanılmasıyla akrilik asit fonksiyonel grupları taşıyan çapraz bağlı poliester reçineleri sentezlendi. Akrilik asit fonksiyonel grupları taşıyan çapraz bağlı kopolimer, FT-IR ve SEM analizleri ile karakterize edildi. Çözeltinin başlangıç pH’ı, Sr konsantrasyonu, sıcaklık, çalkalama süresi, adsorbent dozu (v/m oranı) gibi stronsiyum adsorpsiyonuna etki parametreleri saptandı.

Deneysel adsorpsiyon verileri Elovich, franskiyonel güç, yalancı birinci mertebeden ve yalancı ikinci mertebeden kinetik modeller kullanılarak analiz edildi. Yalancı ikinci mertebe kinetik model sulu çözeltilerden akrilik asit fonksiyonel grupları taşıyan çapraz bağlı kopolimer üzerine Sr(II) adsorpsiyonu için deneysel verilere yüksek korelasyon sağladığı gözlendi. Başlangıç Sr(II) konsantrasyonları 5 mg.L-1 ve 100 mg.L-1 olan çözeltiler için hesaplanan hız sabitleri(k) ve denge durumunda adsorplanan Sr(II) miktarları (qe) sırasıyla 7.123 x 105 g/mol.dak ve 1.31 x 10-6 mol/g ve 1.407 x 105 g/mol.dak ve 6.66 x 10-6 mol/g’dür.

Page 94: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Elde edilen deneysel sonuçlar Langmuir, Freundlich ve Dubinin-Radushkevich(D-R) izotermleri kullanılarak modellendi. Denge izotermleri, 0.999 korelasyon katsayısıyla Freundlich eşitliği iyi tanımlandı. 283-313 K sıcaklık aralığında Dubinin-Radushkevich izoterminden hesaplanan ortalama adsorpsiyon enerjisi 12.95 kJ/mol olarak bulundu

Sistemin termodinamik değerleri (ΔHo, ΔSo ve ΔGo) sıcaklığa bağlı elde edilen adsorpsiyon verileri kullanılarak hesaplandı. Stronsiyum konsantrasyonu 5 mg.L-1 den 100 mg.L-1 e arttığında, hesaplanan ∆Ho ve ∆So değerleri sırasıyla 51.07’den 32.50 kJ/mol’e ve 20.42 x 10-2’den 12.28 x10-2

kJ/mol K’e değişti. Sabit sıcaklıkta (313 K) başlangıç Sr(II) konsantrasyonlarının 5 mg.L -1’den 100 mg.L-1’ye artışı ile Gibbs Serbest Enerji ∆Go değerleri, 12.88 kJ/mol’den -5.95 kJ/mol’e değişti.

  

Removal of Sr(II) From Aqueous Solution By Using Crosslinked Copolymer Containing Acrylic Acid Functional Groups

Nowadays, adsorbent is often used for removing radioactive waste, decontamination operations. Using inorganic and organic polymers, there are many studies on removal of toxic and radioactive metal ions. Strontium-90 has a physical half-life of 28.8 years. When people take in Sr-90, about 70-80% of it passes through the body. Almost all of the remaining 20-30% that is absorbed is deposited in the bone. Accumulation of radioactive strontium around bone marrow and soft tissue leads to cancer.

In this study, polyester resins bearing acrylic acid functional groups were synthesized by using functional groups methyl ethyl ketone peroxide (MEKP) as initiator and cobalt octoate solution in toluene containing wt 1% Co as accelerator. Cross-linked copolymer bearing acrylic acid functional groups was characterized by FT-IR and SEM analysis. The adsorption behaviors of the adsorbent towards Sr ions was investigated by batch technique, the parameters which act strontium adsorption such as the initial pH of the solution, Sr concentration, temperature, shaking time, adsorbent dose (V/m ratio) were determined.

Experimental adsorption data have been analyzed using sorption kinetic models such as the Elovich, fractional power pseudo-first order and pseudo-second order kinetic models. It has been observed that pseudo-second order kinetic model provided a high degree of correlation with experimental data for the adsorption of Sr(II) ions on the cross-linked copolymer bearing acrylic acid functional groups from aqueous solutions. The calculated rate constant (k) and the amounts of the adsorbed Sr(II) (qe) at equilibrium are 7.123 x 105 g/mol.min and 1.31x 10-6 mol/g and 1.407 x 105

g/mol.min and 6.66 x 10-6 mol/g, for 5 mg.L-1 and 100 mg.L-1 of initial Sr(II) concentrations respectively.

The experimental results obtained were modeled by using the Langmuir, Freundlich and Dubinin-Radushkevich (D-R) isotherms. Equilibrium isotherms were well described by the Freundlich equation at 303 K with correlation coefficient of 0.999. Average adsorption energy calculated from Dubinin-Radushkevich isotherm have been found as 12.95 kJ/mol at the temperature range (283-313 K).

The thermodynamic values (ΔGo, ΔHo, ΔSo) of the system were calculated by using obtained data depending on temperature. When strontium concentration increased from 5 mg.L -1 to 100 mg.L-1 , the calculated ∆Ho and ∆So values were changed from 51.07 to 32.50 kJ/mol, and from 20.42 x 10 -2 to 12.28 x 10-2 kJ/mol K, respectively. The Gibbs free energy values were changed from -12.88 kJ/mol to -5.95 kJ/mol with increasing initial Sr(II) concentration from 5 mg.L-1 to 100 mg.L-1 at the constant temperature (T= 313 K).

  

Page 95: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

DOĞAN Yağmur

Tez Adı : Bazı Yeni N-,S-,O- Sübstitüe Benzokinonların SenteziDanışman :Prof. Dr. Cemil İBİŞAnabilim Dalı : KimyaProgramı : Organik KimyaMezuniyet Yılı :2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Cemil İBİŞ

Prof. Dr. Süleyman TANYOLAÇ Prof. Dr. F. Serpil GÖKSEL Prof. Dr. Mustafa BULUT Prof. Dr. Mehmet Ali GÜRKAYNAK

Bazı Yeni N-,S-,O- Sübstitüe Benzokinonların Sentezi

Bu çalışmanın amacı, geniş bir uygulama alanına sahip olan kinon bileşiklerinde p-kloranilin S-, O-, N- nükleofilleri ile reaksiyonlarının incelenmesi ve bilinmeyen yeni S-sübstitüe , O- sübstitüe ve N- sübstitüe kinon bileşiklerinin sentezlenmesidir.

Bu çalışmada, S-, O-, N- nükleofilleri ile halokinon bileşiklerinin çeşitli reaksiyonları sonucu yeni sübstitüe kinon bileşikleri sentezlendi. Yeni kinon bileşiklerinin sentezlenmesinde; başlangıç maddesi olarak 2,3,5,6-tetrakloro-1,4-benzokinon (p-kloranil) bileşiği kullanıldı.

p-Kloranil (1) bileşiğinin 2-etilhekzantiyol ile sentez yöntemi 2’e göre reaksiyonundan yeni 3-kloro-2,5,6 tris(2-etil-hekzantiyo)-2,5-dien-1,4-dion (2) bileşiği sentezlendi. p-Kloranil (1) bileşiğinin 2 etilhekzantiyol ile sentez yöntemi 3’e göre reaksiyonundan yeni 3-etoksi-2,5,6-tris(2-etil-hekzantiyo)-2,5-dien-1,4-dion (3) bileşiği sentezlendi. p-Kloranil (1) bileşiğinin 2,5-diklorobenzentiyol ile sentez yöntemi 3’e göre reaksiyonundan yeni 2,3,5,6-tetrakis(2,5 diklorofeniltiyo)-2,5-dien-1,4-dion (4) bileşiği sentezlendi. p-Kloranil (1) bileşiğinin 5-amino-2-metoksipiridin ile sentez yöntemi 1’e göre reaksiyonundan yeni 3,6-dikloro-2,5 bis(6-metoksipiriin-3-amino)-2,5-dien-1,4-dion (5) bileşiği sentezlendi. p-Kloranil (1) bileşiğinin β-alanin metil ester hidroklorür ile sentez yöntemi 2’ye göre reaksiyonundan 3-[5-kloro-2-metoksi-4-(2-metoksikarbonil-etilamino)-3,6-diokso-siklohekza-1,4-dienilamino]-propionik asit metil ester (6) bileşiği sentezlendi. p-Kloranil (1) bileşiğinin β-alanin etil ester hidroklorür ile sentez yöntemi 4’e göre reaksiyonundan 3-[2,5-Dikloro-4-(2-etoksikarbonil-etilamino)-3,6-diokso-siklohekza-1,4-dienilamino]-propionik asit etil ester (7) bileşiği sentezlendi. p-Kloranil (1) bileşiğinin 1,4 bütanditiyol ile sentez yöntemi 1’e göre reaksiyonundan yeni 10,11,22,23-tetrakloro2,7,14,19-tetratiya-trisiklo[18,4,0,08,13]tetrakosa-1(20),8(13),10,22-tetraen-9,12,21,24-tetraone (8) ve 2,3,4,5,9,10,11,12-oktahidro-1,6,8,13-tetratiya-benzo[1,2;4,5]disiklooktan-7,14-dion (9) bileşikleri sentezlendi. p-Kloranil (1) bileşiğinin 1-(4-

Page 96: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

nitrofenil)piperazin ile sentez yöntemi 1’ye göre reaksiyonundan yeni 3,6-dikloro-2,5 bis(1-(4-nitrofenil)piperazinil-2,5-dien-1,4-dion (10) bileşikleri sentezlendi.

Sentezlenen yeni kinon bileşikleri kromatografik yöntemlerle saflaştırıldı. Bu bileşiklerin yapıları spektroskopik yöntemler (FTIR, 1H-NMR, 13C-NMR, MS) kullanılarak aydınlatıldı.

The Synthesıs of Some Novel N-, S-, O-, Substıtuted Benzoquınones

The purpose of this study was to investigate the reactions of p-chloranil which is one of the important quinone compounds wide application area with some S-, O-, N- nucleophiles and to synthesize new S-substituted , O-substituted and N- substituted quinone compounds.

In this study, the new substituted-quinone compounds were synthesized by the reactions of S-, O-, N- nucleophiles with haloquinones. 2,3,5,6-Tetrachloro-1,4-benzoquinone (p-chloranil) (1) was used as starting material for synthesis of new quinone compounds.

The new 3-chloro-2,5,6 tris(2-ethyl-hexanethio)-2,5-diene-1,4-dione (2) compound was synthesized by the reaction of p-chloranil (1) with 2-ethylhexane according to synthesis method 2. The new 3-ethoxy-2,5,6 tris(2-ethyl-hexanethio)-2,5-diene-1,4-dione (3) compound was synthesized by reaction of p-chloranil (1) with 2-ethylhexane according to the synthesis method 3. The new 2,3,5,6-tetrakis(2,5-dichlorofeniylethio)-2,5-diene-1,4-dione (4) compound was synthesized by the reaction of p-chloranil (1) with 2,5-dichlorobenzenethiol according to the synthesis method 3. The new 2,5-Dichloro-3,6-bis-(6-methoxy-pyridin-3-ylamino)-[1,4]benzoquinone (5) compound was synthesized by the reaction of p-chloranil (1) with 5-amino-2-metoxypiridine according to the synthesis method 1. The new 3-[5-chloro-2-methoxy-4-(2-methoxycarbonyl-ethylamino)-3,6-dioxo-cyclohexa-1,4-dienylamino]-propionic acid methyl ester (6) compound was synthesized by the reaction of p-chloranil (1) with β-alanine methyl ester hydrochloride according to the synthesis method 2. The 3-[2,5-Dichloro-4-(2-ethoxycarbonyl-ethylamino)-3,6-dioxo-cyclohexa-1,4-dienylamino]-propionic acid ethyl ester (7) compound was synthesized by the reaction of p-chloranil (1) with β-alanine ethyl ester hydrochloride according to the synthesis method 4. The new 10,11,22,23-tetrachloro-2,7,14,19-tetrathia-tricyclo[18.4.0.08,13]tetracosa-1(20),8(13),10,22-tetraene-9,12,21,24-tetraone (8), unknown 2,3,4,5,9,10,11,12-octahydro-1,6,8,13-tetrathia-benzo[1,2;4,5]dicyclooctene-7,14-dione (9) compounds were synthesized method 1. The new 3,6 dichloro-2,5 bis(1-(4-nitrophenyl)piperazinily-2,5-diene-1,4-dione (10) compound was synthesized by the reaction of p-chloranil (1) with 1-(4-nitrophenyl)piperazine according to the synthesis method 1.

The novel synthesized quinone compounds were purified by chromatographic methods. The structures of these compounds were determined by using spectroscopic methods (FTIR, 1H-NMR, 13C-NMR, MS)

Page 97: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ÖZER Nihat

Tez Adı : Domates (salça) endüstrisi atıklarından bazı antioksidan bileşiklerin derişiklendirilmesi.

Danışman : Prof. Dr. Esma TÜTEMAnabilim Dalı : KimyaProgramı : Analitik KimyaMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Esma TÜTEM

Prof. Dr. Reşat APAKProf. Dr. Birsen DEMİRATA ÖZTÜRKDoç. Dr. Kevser SÖZGEN BAŞKANDoç. Dr. Sema DEMİRCİ ÇEKİÇ

Domates (Salça) Endüstrisi Atıklarından Bazı Antioksidan BileşiklerinDerişiklendirilmesi

Meyve ve sebzelerin tüketimi ile belirli kanser ve kalp-damar hastalıklarının oluşumu arasında ters orantılı bir ilişkinin olduğu bilinmektedir. Gıdaların bu koruyucu etkisi; fenolik bileşikler, karotenoidler ve askorbik asit gibi biyoaktif bileşiklerden kaynaklanmaktadır. Meyve ve sebzelerde yaygın olarak bulunan biyoaktif bileşenler olmaları ve antioksidan etki göstermelerinden dolayı karotenoidlere olan ilgi giderek artmaktadır. Domates ve domates ürünleri karotenoidlerin önemli bir kaynağıdır. Domatesteki karotenoidlerin büyük bir kısmını likopen ve β-karoten oluşturmaktadır.

Gıdalarda koruyucu olarak sentetik antioksidanlar yerine doğal antioksidanların kullanımının önem kazanmasından beri gıda işleme yan ürünlerinden (atıklarından) doğal antioksidanların geri kazanımı çalışmaları artmıştır. Domates salçası atıkları da önemli antioksidan özellik gösteren bileşiklerin kaynağı olabilme potansiyeline sahiptir.

Bu çalışmada salça (domates) endüstrisi atığının toplam antioksidan kapasitesi anabilim dalımızda geliştirilen kolay ve ucuz bir yöntem olan CUPRAC (Cupric Ion Reducing Antioxidant Capacity, Cu(II) iyonu indirgeyici antioksidan kapasite) yöntemi ile, toplam fenolik madde miktarı Folin-Ciocalteu yöntemi ile, toplam karotenoid miktarı ise Minguez-Mosquera ve Hornero-Mendez yöntemi ile belirlenmiştir. Fenolik ve karotenoid bileşenlerin tayini için HPLC yöntemi geliştirilmiştir. Likopen ve β-karotenin fenolik bileşenlerden ve birbirlerinden ayrılması için domates atığından ekstraksiyon %100 aseton ile gerçekleştirilip, sorban olarak alümina kullanılarak farklı hacım yüzdelerinde etil asetat – hekzan karışımı ile elüsyon sonucunda % 44 likopen, % 26 β-karoten geri kazanımı sağlanmıştır.

Page 98: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

  

Concentration Of Some Antioxidant Compounds From Paste (Tomato)Industry Wastes

It is known that there is a reverse relationship between the consumption of fruits and vegetables and the incidence of certain types of cancer and cardiovascular diseases. This protective effect of foods is attributed to bioactive compounds such as carotenoids, phenolics and ascorbic acid. Since the carotenoids are commonly found bioactive compounds in fruits and vegetables and have antioxidant effect, the interest on carotenoids has increased. Tomato and tomato products are the important source of carotenoids. Lycopene and -carotene are the major tomato carotenoids.

Since the gained importance in the use of natural antioxidants as preservatives in food industry instead of synthetic ones, recovery studies of natural antioxidants from food processing by-products (wastes) have increased. Tomato paste industry wastes have also potential to become a source of important compounds having antioxidant properties.

In this study, total antioxidant capacity of paste (tomato) industry waste by easy and cheap CUPRAC (Cupric Ion reducing Antioxidant Capacity) assay which is developed in our laboratories, total phenolic content by Folin-Ciocalteu method and also total carotenoid content by Minguez-Mosquera and Hornero-Mendez method were determined. HPLC method was developed for the determination of phenolic and carotenoid components. For the separation of lycopene and -carotene from phenolic components and each other, carrying out the extraction of tomato waste by 100% acetone, eluting by different volume ratios of ethyl acetate-hexane mixture on alumina sorbent, recoveries of lycopene with 44% yield, -carotene with 26% yield were achieved at the result of this procedure.

Page 99: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

AKPINAR Damla

Tez Adı :Bazı Flavanon-Oksim Bileşiklerinin Sentezi, Karakterizasyonu ve Antioksidan Kapasitelerinin İncelenmesi

Danışman : Doç. Dr. Mustafa ÖZYÜREKAnabilim Dalı : KimyaProgramı : Analitik KimyaMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Mustafa ÖZYÜREK

Prof.Dr. Reşat APAK Prof.Dr. Birsen DEMİRATA ÖZTÜRK Doç. Dr. Kubilay GÜÇLÜ Doç.Dr. Kevser SÖZGEN BAŞKAN

Bazı Flavanon-Oksim Bileşiklerinin Sentezi, Karakterizasyonu veAntioksidan Kapasitelerinin İncelenmesi

Bir flavanon glikozidi olan naringin (4’,5,7-Trihidroksiflavanon-7-rutinozid) (N) greyfurtta bol miktarda bulunan ve greyfurta acı tadını veren başlıca flavonoiddir. Naringinin aglikonu olan naringenin (4’,5,7-Trihidroksiflavanon) (NG) ise portakal, limon ve greyfurtta bulunan önemli polifenolik antioksidanlardan biridir. Flavanon oksimler, antikanser ve radyoprotektör antiradikal aktiviteye sahip bileşiklerin sentezinde kullanılmaları sebebiyle oldukça önemli bileşiklerdir. Bu amaçla bu tez çalışmasında naringin ve naringenine karşılık gelen oksim bileşiklerinin: “naringin oksim (N-Ox)” ve “naringenin oksim (NG-Ox)” sentezi yapılmıştır. Sentezlenen oksim bileşiklerinin yapısı FT-IR, 1H-NMR ve elementel analiz teknikleri ile karakterize edilmiştir. Sentezlenen oksim bileşiklerinin (NG-Ox ve N-Ox) ve bu oksim bileşiklerinin başlangıç maddelerinin (NG ve N) birlikte HPLC analizleri yapılmış, bu bileşiklerin farklı alıkonma zamanları olduğu gösterilmiştir. Anabilim Dalımız’da geliştirilmiş olan ‘bakır(II) iyonu indirgeyici antioksidan kapasite tayini’ olarak ifade edilen spektrofotometrik CUPRAC yöntemi kullanılarak sentezlenen oksimlerin antioksidan kapasiteleri belirlenmiştir. CUPRAC yönteminde kullanılan kromojenik bakır(II)-neokuproin reaktifinin, antioksidan bileşikler varlığında 450 nm’de maksimum absorpsiyon gösteren bakır(I)-neokuproin kelatına indirgenme yeteneğinden yararlanılarak “Troloks Eşdeğeri Antioksidan Kapasite” (TEAC) katsayıları elde edilmiştir. N, NG ve oksim bileşiklerinin TEAC katsayıları normal CUPRAC yöntemiyle sırasıyla; 0.02, 0.52, 0.05, 1.80 ve inkübasyonlu CUPRAC yöntemiyle ise sırasıyla; 0.13, 4.70, 2.28, 7.12 olarak bulunmuştur. CUPRAC yönteminde toplamsallığın kanıtlanması açısından farklı konsantrasyonlarda sentetik karışımlar (N, NG ve oksim bileşiklerini içeren) hazırlanıp bu karışımların beklenen ve gözlenen toplam antioksidan kapasite (TAC) değerleri karşılaştırılmıştır. Bununla birlikte bu tez çalışması kapsamında N, NG ve oksim bileşiklerinin hidroksil radikal ( .OH),

Page 100: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

süperoksit anyon radikal (O2.-) ve hidrojen peroksit (H2O2) süpürme aktiviteleri incelenmiştir. Söz

konusu bileşiklerin % HRS aktiviteleri sırasıyla; 79.9, 81.5, 71.3 ve 73.5, % SRSA aktiviteleri sırasıyla; 4.79, 6.77, 12.2 ve 8.9; % HPS aktiviteleri sırasıyla; 3.3, 26.04, 18.6 ve 11.5 olarak bulunmuştur.

Synthesis, Characterization and Investigation of Antioxidant Capacityof Some Flavanon-Oxime Compounds

Naringin (4’,5,7-Trihydroxyflavanone-7-rutinoside) (N) is a flavanone glycozide. It is a major flavonoid in grapefruit and gives the grapefruit juice its bitter taste. Naringenin (4’,5,7-Trihidroksiflavanone) (NG) is one of the most abundant citrus and grapefruit polyphenolics which is the aglycone of naringin. Flavanone oximes were used in the synthesis of anticancer and radioprotector compounds having antiradical activity. The aim of this thesis work is to synthesize and investigate the corresponding oximes of NG and N, naringenin oxime (NG-Ox) and naringin oxime (N-Ox). The structure of synthesized compounds (NG-Ox and N-Ox) were characterized by FT-IR, 1H-NMR and elemental analysis. Synthesized oxime compounds (N-Ox and NG-Ox) and their starting materials (N and NG) were analysed together by HPLC method and these compounds showed to have diffirent retention times. Synthesized compounds were screened for their antioxidant capacities by using the spectrophotometric “cupric reducing antioxidant capacity” (CUPRAC) method which originally developed in our department. The measurement of TEAC (trolox equivalent antioxidant capacity) coefficients were based on the oxidation of these compounds to the corresponding quinones by the chromogenic copper(II)-neocuproine (Cu(II)-Nc) reagent, which was itself reduced to the cuprous neocuproine chelate showing maximum absorbance at 450 nm wavelength. The TEAC coefficients of N, NG and their oximes with respect to the normal CUPRAC method were found in the following order; 0.02, 0.52, 0.05 and 1.80 and with respect to the incubated CUPRAC method were found in the following order; 0.13, 4.70, 2.28 and 7.12. The theoretical and the experimentally found total antioxidant capacity (TAC) values of complex mixtures in different concentrations (including N, NG, their oxime compounds) were compared to prove additivity of CUPRAC method. In this thesis; other parameters of scavenging activity effects ( .OH, O2

•−, and H2O2) of N, NG, and their oximes were also determined. % HRS activities of mentioned compounds were; 79.9, 81.5, 71.3, 73.5; % SRSA activities were; 4.79, 6.77, 12.2, 8.9 and % HPS activities were; 3.3, 26.04, 18.6, 11.5 respectively.

  

Page 101: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ÇETİNKAYA Aydan

Tez Adı : Antioksidanların Reaktif Oksijen Türleri Tüketimiyle Cuprac Antioksidan Kapasitesi Arasındaki İlişki

Danışman : Doç. Dr. Sema DEMİRCİ ÇEKİÇAnabilim Dalı : KimyaProgramı : Analitik KimyaMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Sema DEMİRCİ ÇEKİÇ,

Prof.Dr. Reşat APAK Prof. Dr. Esma TÜTEM Prof. Dr. Birsen DEMİRATA ÖZTÜRK

Doç. Dr. Kevser SÖZGEN BAŞKAN

Antioksidanların Reaktif Oksijen Türleri Tüketimiyle Cuprac AntioksidanKapasitesi Arasındaki İlişki

Oksijen yaşam için gereklidir, ancak vücut üzerinde zararlı etkileri de vardır. Oksijen, insan vücudunda solunum zinciri içersinde süperoksit, singlet oksijen, hidroksil radikali vb. reaktif oksijen türlerini (ROS) oluşturmaktadır. Reaktif oksijen türleri sentetik antioksidanlar veya gıdalarla alınan antioksidanlar tarafından süpürülmektedir. Bu nedenle, antioksidanların radikal süpürme aktivitelerinin ölçümü büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada Fe(II)-H2O2 ve Fe(III)-H2O2

reaksiyonuyla Reaktif Oksijen Türleri (ROS) oluşturuldu. Aynı ortama eklenen sentetik antioksidanların bu ROS’ları süpürme aktiviteleri Tiyobarbütirik asit reaktif maddeler (TBARS) ve N,N-dimetil-p-fenilendiamin (DMPD) Yöntemleri ile tayin edildi ve böylece “Toplam Oksidatif Dönüşüm (TOC)” (TOC, Total Oxidative Conversion) belirlendi. Kullanılan antioksidanların toplam antioksidan kapasiteleri (TAC) de bakır(II) iyonu indirgeyici antioksidan kapasite (CUPRAC) ve troloks eşdeğeri antioksidan kapasite (ABTS/TEAC) yöntemleri kullanılarak ölçüldü. Yöntem önce sentetik karışımlara daha sonra serum gibi gerçek bir biyolojik sıvıya uygulandı.

Yapılan denemeler sonucunda CUPRAC ve ABTS/perülfat (referans ile örnek arasındaki fark ABTS’nin absorbansı olarak hesaba katılmıştır) yöntemlerinde absorbans değerleri antioksidanların artan miktarlarıyla artmıştır. Test edilen tüm antioksidanların en yüksek doğrusal korelasyon katsayılarının (r2 > 0,99) CUPRAC yöntemi ile elde edildiği görülmüştür. Bununla birlikte, DMPD ve TBARS yöntemlerinde ise serbest radikal miktarı ortam içindeki antioksidan miktarının artması ile azalmış ve serbest radikallerin miktarını gösteren absorbans değerlerinde de azalma gözlenmiştir. Bu azalma DMPD için neredeyse doğrusal iken TBARS için ise doğrusallıktan sapma göstermiştir.

Page 102: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

u çalışmada eklenen antioksidan konsantrasyonunun bir fonksiyonu olarak TAC’daki artış ve TOC’daki azalışın mutlak değerleri arasında bir ilişki kurulmuştur. Bu basit ilişki esas olarak TOC sonuçlarına dayanan tibbi biyoanaltik kimya ile genellikle TAC sonuçlarını kullanan gıda analitik kimya arasında bir köprü oluşumunu başlatabilir çünkü bu iki dal birbirinden oldukça farklı diller kullanmaktadır. Böylece serum antioksidan kapasitesinin duyarlı ve kesin olarak ölçülmesinin, hastalıkların teşhisinde ve tedavi sürecinin izlenmesinde önemli rol oynayacağı düşünülmektedir.

  

The Correlatıon Between Reactıve Oxygen Specıes Consumptıon Of Antıoxıdants AndTheır Cuprac Antıoxıdant Capacıty

Oxygen is essential for life, but it may also have harmful effects on the organism. Oxygen forms various reactive oxygen species (ROS), i.e.,superoxide, singlet oxygen, hydroxyl radical etc, in the respiratory chain. Reactive oxygen species are scavenged by synthetic or dietary taken antioxidants. Therefore measurement of the radical scavenging activity of these antioxidants has great importance. In this study Reactive Oxygen Species (ROS) were generated by Fe(II)-H2O2 and Fe(III)-H2O2 reaction. ROS scavenging activity of the synthetic antioxidants added in the same medium were determined with thiobarbituric acid reactive substances (TBARS), and N, N-dimethyl-p-phenylenediamine (DMPD) methods and so the "Total Oxidative Conversion (TOC)" were determined. Total antioxidant capacities (TAC) of selected antioxidants were measured with CUPRAC (cupric reducing antioxidant capacity) method and trolox equivalent antioxidant capacity (ABTS / TEAC) method. The method was applied to the synthetic antioxidants firstly and later it was applied to a real biological fluid namely serum.

The experiments made in this work showed that, there is a linear relationship between antioxidant molar concentration and absorbance changes in the CUPRAC and ABTS methods of TAC measurement, i.e. abs. (or Δabs.) increases linearly with antioxidant concentration. The highest linear correlation coefficients (r2 > 0.99) comprising all tested antioxidants were obtained for the CUPRAC method. On the other hand, there is a distinct decrease of ROS (measured as TOC) with increasing amounts of antioxidants, as reflected by the decreasing absorbances of DMPD and TBARS methods in response to antioxidant addition. This decrease was almost linear or curvi-linear for DMPD, and pseudo-linear or basically non-linear for TBARS.

This work has established an inverse relationship between oxidative conversion and antioxidant capacity in the form of a curvi-linear relation between the absolute values of increments in TAC and decrements in TOC as a function of added antioxidant concentration. This simple relationship between TAC and TOC may initiate the formation of a bridge between medical bioanalytical chemistry mainly relying on TOC results and food analytical chemistry often using TAC results, because these two disciplines are known to frequently use quite different languages. Thus, the accurate and precise measurement of serum antioxidant capacity may play an important role in monitoring the diagnosis and treatment process of diseases.

Page 103: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

KİMYA MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

  

AMİRİ ÇAĞLAYAN Pegah

Tez Adı : Aromatik Model Bileşiklerin Hidrokraking Reaksiyonlarının İncelenmesiDanışman : Yrd. Doç. Dr. Solmaz AKMAZAnabilim Dalı : Kimya MühendisliğiProgramı : Proses ve Reaktör TasarımıMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Mehmet Ali GÜRKAYNAK

Prof. Dr. Muzaffer YAŞAR Prof. Dr. Serpil GÖKSEL Prof. Dr. Faruk ÖKSÜZÖMER Yrd. Doç. Dr. Solmaz AKMAZ

Aromatik Model Bileşiklerin Hidrokraking Reaksiyonlarının İncelenmesi

Petrolün, ekonomik değeri yüksek olan ürünlere dönüşümünü sağlamak amacıyla kullanılan çeşitli petrol işleme yöntemleri bulunmaktadır. Bu yöntemler içerisinde hidrokraking işlemi, ağır hidrokarbonlardan hafif hidrokarbon ürünler üretmek için kullanılan en verimli rafinasyon işlemlerindendir. Petroller, içerisinde binlerce molekülü içeren karmaşık yapılı bileşiklerdir. Bu nedenle petrollerin kraking işlemleri sırasında meydana gelen reaksiyonları aydınlatmak mümkün olamamaktadır. Bu çalışmada, özellikle ağır petrollerin yapısında çokça bulunan ve petrollerin rafinasyon işlemlerini zorlaştıran aromatik yapılı moleküllerin meydana getirdiği reaksiyonların anlaşılması, ucuz ve verimli katalizörlerin ve uygun reaksiyon koşullarının belirlenmesi amacıyla aromatik yapılı model bileşiklerin hidrokraking reaksiyonları incelenmiştir. Çalışmamızda model bileşik olarak naftalen ve antrasen kullanılmıştır. Deneyler paslanmaz çelik 10 ml bomba tipi kesikli reaktörde 200 devir/dk hızla karıştırılarak yapılmıştır. Başlangıç basıncı 100 bar hidrojendir. Çalışmamızda öncelikli olarak en yüksek ürün dönüşümünü sağlayan katalizör araştırılmıştır. Bu nedenle farklı katalizör karışımları oluşturmak amacıyla FeSO4.H2O ‘in Fe2O3, Al2O3, CaO, SiO2 gibi metal oksitlerle karışımları; Fe2(SO4)3.xH2O ‘in Al2O3 ile karışımı; Fe2O3’in, Al2O3, SiO2 ve elementel kükürt ile karışımları ve ayrıca FeSO4.H2O’in, Fe2O3, Al2O3, elementel kükürt ile karışımı ve Fe2(SO4)3.xH2O’in Fe2O3, Al2O3, elementel kükürt ile karışımı kullanılmıştır. En yüksek

Page 104: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

dönüşüm oranını veren katalizör, FeSO4.H2O, Fe2O3, Al2O3 ve elementel kükürt karışımı olarak belirlenmiş ve 400, 425 ve 450 °C sıcaklıkta 100 bar H2 basıncında 10 dk, 20 dk, 40 dk, 60 dk ve 90 dk reaksiyon sürelerinde hidrokraking reaksiyonlarında kullanılmıştır. Reaksiyonlar sonunda oluşan ürünler ve naftalen miktar değişimi Gaz kromatografisi ve Kütle spektrometresi kullanılarak tespit edilmiştir.

   

Investigation of Hydrocracking Reactions of Aromatic Model Compounds

There are several cracking methods for transforming petroleum into products with economically high value. Among of these methods, hydrocracking is the most efficient refining method to produce heavy hydrocarbons into lighter ones due to demand of lighter and more quality hydrocarbons. Petroleum is a complex mixture of organic compounds consisting of thousands of molecules. Therefore it is impossible to explain the occurent reactions during cracking. In this study, catalytic hydrocracking reactions of hydrocarbon compounds will be analyzed for explaining the real chemical kinetics created by cyclic molecules which are much in the structure of heavy oils and make it hard to refine petroleum. The information which will be obtained as a result of the reactions made by model compounds is aimed at being used as a resource to explain hydrocracking of petroleum. The goal in this research is investigation for the cheapest and the most efficient catalysts to convert cyclohydrocarbones to lighter products. We try to reduce the price of refinery process by paying attention to quality of products at the same time. Two different feedstocks such as Naphthalene and Anthracene were used for experiments and effect of the best catalyst to achieve the best conversion rate were studied for these feeds. Reactions were applied in stainless steal bomb kind reactor with 10 ml volume capacity under 200 rpm speed for mixing. The catalyst which provided the least coke and the most conversion was investigated in this study therefore we applied different catalyst and mixture of them. FeSO4.H2O and mixture of it with metal oxides such as Fe2O3, Al2O3, CaO, SiO2; Fe2(SO4)3 and mixture of Al2O3 and also mixture FeSO4.H2O and Fe2O3, Al2O3, with elementary sulphur and mixture of Fe2(SO4)3 and Fe2O3, Al2O3, with elementary sulphur are used in this study. After choosing the best catalyst which gives the highest conversion, catalyst specializes. This special catalyst is used for hydrocracking process during 3 different temperatures such as 400, 425 and 450 °C during 5 various times 10 min, 20min, 40min, 60min and 90min. At the end of each reaction, achieved products and conversion rate of feeds such as naphthalene were analysed by Gas chromatography and Mass spectometry.

  

Page 105: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

GÜNGÖR Senem

Tez Adı : Tarımsal Atıklardan Aktif Karbon ÜretimiDanışman : Yard. Doç. Dr. İ. Metin HASDEMİRAnabilim Dalı : Kimya MühendisliğiProgramı (Varsa) : Temel İşlemler ve TermodinamikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr. İ. Metin HASDEMİR

Prof. Dr. Umur DRAMUR Prof. Dr. Ş. İsmail KIRBAŞLAR Prof Dr. Cemal ÖZEROĞLU Doç. Dr. İsmail İNCİ

Tarımsal Atıklardan Aktif Karbon Üretimi

Aktif Karbon; yapısında karbon içeren her türlü doğal ya da sentetik başlangıç maddesinden üretilebilen, sahip olduğu geniş iç yüzey alanı ve farklı çaplardaki gözenek sayısı sayesinde sıvı ve gaz uygulamalarında sıklıkla kullanılan bir adsorbandır.

Aktif karbon üretiminde hammadde için bir sınırlama olmamasına rağmen, düşük anorganik içerikli, yüksek karbon içeriğine sahip ucuz hammaddeler, aktif karbon üretimi için tercih edilmektedir. Aktif karbon üretimi, karbonizasyon ve aktivasyon olmak üzere iki aşamada gerçekleştirilir.

Karbonizasyon işlemi, hammaddedeki nem ve uçucu maddenin inert ortamda ısıl işlemle uzaklaştırılarak temel gözenek yapısının oluştuğu işlemdir. Aktivasyon ise bir oksidasyon işlemi olup, fiziksel ve kimyasal olmak üzere iki faklı şekilde gerçekleştirilir. Genellikle su buharı veya karbondioksit ile fiziksel aktivasyon; fosforik asit, çinko klorür, sülfürik asit gibi kimyasal maddelerle kimyasal aktivasyon yapılmaktadır.

Bu çalışmada; fındık kabuğu, portakal kabuğu ve kavun çekirdeği gibi bitkisel kaynaklı atıklardan fiziksel ve kimyasal aktivasyon yöntemleriyle aktif karbon üretimi yapılmıştır. Farklı hammaddelerden elde edilen aktif karbonun verimi hesaplanmış. Aktif karbona ait fonksiyonel gruplar FTIR analizi ile belirlenmiş, hammaddelerin yüzey gözenekliliği ise SEM ile bakılmıştır. Ayrıca aktif karbonlar asetik asit adsorpsiyonunda kullanılmıştır. Adsorpsiyon sonuçları izoterm grafiklerine uygulanmıştır.

Page 106: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Production of Activated Carbon From Agricultural Waste

Activated carbon; carbon-containing structure of all kinds of natural or synthetic starting material can be produced that have large internal surface area and number of pores with different diameters, a widely used liquid and gas applications.

Although there is no limit to the production of activated carbon raw materials, low inorganic content, cheap raw materials with high carbon content , are preferred for the production of activated carbon. Activated carbon production occurs in two stages. They are carbonization and activation.

Carbonization process; raw material by removing moisture and volatile matter with heat treatment in a inert environment that formed the basic structure of the pore. Activation prosess is an oxidation process. This is performed in two different method, pyhsical and chemical. Generally, the pysical activation is performed with water vapor and carbondioxide. Chemical substances such as phosphoric acid, zinc chloride, sulfuric acid is performed chemical activation.

In this study; pyhsical and chemical activation methods of agricultural waste such as nutshell, orange peel, and melon seeds were produced of activated carbon. The activated carbon was obtained from different raw materials, the solid product yields were calculated. Functional groups of activated carbon were determined by FTIR analysis and the surface porosity of the material was examined by SEM. And also activated carbons were used acetic acid adsorption. The results of adsorption were applied adsorption isoterm charts.

Page 107: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

YILDIRAN Melike

Tez Adı : Polimer Jel Elektrolitlerin Hazırlanması ve İyonik İletkenlik Özelliklerinin İncelenmesi

Danışman : Doç. Dr. Selva ÇAVUŞAnabilim Dalı : Kimya MühendisliğiProgramı : Proses Ve Reaktör TasarımıMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Selva ÇAVUŞ

Prof. Dr. Mehmet Ali GÜRKAYNAK Prof. Dr. İsmail BOZ Doç. Dr. Hüseyin DELİGÖZ Doç. Dr. Süheyla PURA ERGİN

Polimer Jel Elektrolitlerin Hazırlanması ve İyonik İletkenlik Özelliklerinin İncelenmesi

Bu tez çalışması kapsamında lityum pilleri, boya ile duyarlılaştırılmış güneş hücreleri gibi elektrokimyasal hücrelerde kullanılmak üzere polimer jel elektrolitler hazırlanmıştır. Tez çalışması birbirinden bağımsız olarak hazırlanmış iki kısımdan oluşmaktadır. Tezin ilk kısmında poli(etilen glikol)/poli(2-akrilamido-2-metil-1-propan sülfonik asit) (PEG/PAMPS) jelleri deiyonize su içerisinde molce %1 amonyum persülfat (APS) başlatıcısı kullanılarak hazırlanmıştır. Polimerizasyon reaksiyonu sıcaklık kontrollü su banyosunda 24 saat süre ile 70 °C’de gerçekleştirilmiştir. Polimerik jeller vakum altında 24 saat süre ile 70 °C’de kurutulmuştur. Hazırlanan sıvı elektrolit karışımı kurutulan PEG/PAMPS jellerine eklenmiştir. Oda sıcaklığında bekletilerek homojen ve akmaz yapıda polimer jel elektrolit (PJE)’ler elde edilmiştir. Tez çalışmasının ikinci kısmında ise poli(etilen glikol)/poli(glisidil metakrilat) (PEG/PGMA) jeli ağırlıkça %1 amonyum persülfat (APS) başlatıcısı kullanılarak hazırlanmıştır. Polimerizasyon reaksiyonu sıcaklık kontrollü su banyosunda 24 saat süre ile 70 °C’de gerçekleştirilmiştir. Hazırlanan sıvı elektrolit karışımı PEG/PGMA jellerine eklenmiştir. Oda sıcaklığında bekletilerek homojen ve akışkan özellikte polimer jel elektrolit (PJE)’ler elde edilmiştir. Tez çalışması ile ilk defa PEG/PAMPS ve PEG/PGMA jelleri hazırlanmış, polimer jel elektrolit (PJE) eldesi amacıyla kullanılmış ve karakterize edilmiştir.

PEG/PAMPS esaslı polimer jel elektrolit (PJE)’ler hazırlanırken 1-metil-2-pirolidon (NMP) ve γ-butirolakton (GBL) organik çözücüleri seçilmiştir. Sodyum iyodür/iyot (NaI/I2) ikilisi redoks çifti oluşturmak amacıyla organik çözücü karışımında çözülmüştür. PJE’lerin tümünde alkali iyodür tuzu/iyot mol oranı 10/1 olacak şekilde sabit tutulmuştur. Hazırlanan PJE’lerde alkali metal iyodür tuzunun konsantrasyonunun iyonik iletkenlik (σ) ve sıvı elektrolit tutma değeri (Qe) üzerine olan etkisi incelenmiş ve 0.4M NaI’de maksimum nokta gözlenmiştir. AMPS monomerinin konsantrasyonu, 1M ve 1.5M olmak üzere farklı bileşimlerde hazırlanan PJE’lerde 1.5M AMPS içeren örnekte daha yüksek σ ve Qe değerleri elde edilmiştir. Hacimce farklı NMP:GBL oranlarında hazırlanan PJE’lerin iyonik iletkenlik ve sıvı elektrolit tutma değerleri karşılaştırılmış ve en uygun değerin hacimce 7:3 NMP:GBL olduğuna karar verilmiştir. Farklı alkali metal iyodür tuzlarının (NaI ve LiI) iyonik iletkenlik (σ) ve sıvı elektrolit tutma değeri (Qe) üzerine olan etkisi incelendiğinde ise NaI tuzu ile hazırlanan PJE’in daha yüksek σ ve Qe değerlerine ulaştığı görülmüştür. Ayrıca iyonik iletkenliğin sıcaklık ile değişimi incelenerek PJE’lerin iletkenlik mekanizması belirlenmiştir. 20-70 °C arasında ölçülen değerler ile lnσ-1/T grafiği çizilmiş ve PJE’lerin Arrhenius Denklemi’ne uyan bir davranış sergilediği gözlemlenmiştir. İletkenliği en yüksek (2.58 mS/cm) olan PEG/PAMPS(1.5M)-0.4 polimer jel elektrolitinin en düşük aktivasyon enerjisine (Ea=18.17 kJ mol-1 K-1) sahip olduğu görülmüştür. Hazırlanan jellerin ve PJE’lerin yapısal karakterizasyonları Fourier Transform Infrared Spektroskopisi (FTIR), termal karakterizasyonları Diferansiyel Taramalı Kalorimetre (DSC) ve Termal Gravimetrik Analiz (TGA) yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. PEG/PAMPS polimerinin morfolojik yapısı

Page 108: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) ile aydınlatılırken, PJE’lerin yapısal özellikleri X-Işını Kırınımı Analizi (XRD) ve UV-Vis Absorpsiyon Spektroskopisi (UV-Vis) yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir.

PEG/PGMA esaslı polimer jel elektrolit (PJE)’ler hazırlanırken polimer jel elektrolit (PJE)’lerdeki uçuculuk sorununu gidermek için kaynama noktası yüksek olan etilen karbonat (EC) ve propilen karbonat (PC) organik çözücüleri seçilmiştir. EC’ın kristalizasyonunu engellemek amacı ile PC ilave edilmiş ve hacimce EC:PC oranı 8:2 olarak alınmıştır. Sodyum iyodür/iyot (NaI/I2) çifti ve potasyum iyodür/iyot (KI/I2) çifti karışımda redoks çifti oluşturmak amacıyla çözülmüştür. Hazırlanan sıvı elektrolit karışımı PEG/PGMA jellerine eklenmiştir. Oda sıcaklığında bekletilerek homojen ve akışkan özellikte polimer jel elektrolit (PJE)’ler elde edilmiştir. PJE’lerin tümünde alkali iyodür tuzu/iyot mol oranı 10/1 olacak şekilde sabit tutulmuştur. Hazırlanan PJE’lerde ağırlıkça polimer yüzdesinin iyonik iletkenlik üzerine etkisi incelenmiş ve polimer yüzdesi ağırlıkça %10’dan %20’ye arttırıldığında iyonik iletkenlik değerinin (σ) azaldığı, polimer zincirlerinin iyon iletimini engellediği belirlenmiştir. Sodyum iyodür (NaI) ve potasyum iyodür (KI) olmak üzere farklı alkali iyodür tuzları ile hazırlanan örneklerde KI içerenlerin σ değerleri daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca iyonik iletkenliğin sıcaklık ile değişimi incelenerek PJE’lerin iletkenlik mekanizması belirlenmeye çalışılmıştır. 20-70 °C arasında ölçülen değerler ile lnσ-1/T grafiği çizilmiş ve PJE’lerin Arrhenius Denklemi’ne uyan bir davranış sergilediği gözlemlenmiştir. İletkenliği en yüksek (5.39 mS/cm) olan PEG/PGMA-10K polimer jel elektrolitinin en düşük aktivasyon enerjisine (Ea=15.13 kJ mol-1 K-1) sahip olduğu görülmüştür. Sentezlenen PEG/PGMA jelinin ve PEG/PGMA esaslı PJE’lerin yapısal karakterizasyonları Fourier Transform Infrared Spektroskopisi (FTIR), termal karakterizasyonları Diferansiyel Taramalı Kalorimetre (DSC) ve Termal Gravimetrik Analiz (TGA) yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. PEG/PGMA jelinin morfolojik yapısı Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) yöntemi ile aydınlatılmıştır.

Preparation of Polymer Gel Electrolytes and Investigation of Their Conductivities

In this thesis study, polymer gel electrolytes whicih can be used in lithium batteries, dye sensitized solar cells etc. were prepared. Thesis study consists of two independent studies. In the first part of the thesis, poly(ethylene glycol)/poly(2-acrylamido-2-methyl-1-propane sulfonic acid) (PEG/PAMPS) polymer gel was prepared in deionized water in the presence of amonium persulfate (APS) as initiator. APS was used in the amount of 1 mol % of AMPS monomer in the feed. Polymerization reaction was taken place in a water bath with temperature controller at 70 °C for 24 h. Polymeric gels were dried under vacuum at 70 °C for 24 h. The prepared liquid electrolyte was added into dried polymer gel. Homogen and immobile polymer gel electrolyte (PGE) was attained at room temperature. In the second part of the thesis, poly(ethylene glycol)/poly(glycidyl methacrylate) (PEG/PGMA) polymer gel was prepared in the presence of amonium persulfate (APS) as initiator. APS was used in the amount of 1 weight % of GMA monomer in the feed. Polymerization reaction was taken place in a water bath with temperature controller at 70 °C for 24 h. The prepared liquid electrolyte were added to prepared PEG/PGMA gels Homogen and mobile polymer gel electrolyte (PGE) was attained at room temperature. In the thesis study, PEG/PAMPS and PEG/PGMA polymer gels was prepared, used as polymer gel electrolytes and characterized for the first time.

During preparing PEG/PAMPS-based polymer gel elektrolytes, 1-methyl-2- pyrrolidone (NMP) and γ-butyrolactone (GBL) were chosen as organic solvents Sodium iodide (NaI)/iodine (I 2) were used as redox couples and were dissolved in this organic solvent/ solvent mixtures. In all of the polymer gel electrolytes, alkali iodide salt/iodine mole concentration was kept 10/1. The effect of the concentration of alkali metal iodide salt was investigated on ionic conductivity (σ) and liquid electrolyte uptake (Qe) and a maxiumum point was obtained at 0.4M NaI. Polymer gel electrolytes which had 1 M or 1.5 M AMPS monomer concentration, higher σ and higher Qe values were obtained for 1.5M. Ionic conductivity and liquid electrolyte uptake values of PGE’s in different volume ratio of

Page 109: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

NMP:GBL organic solvent mixtures were compared, the highest ionic conductivity and the highest liquid electrolyte uptake value, was observed when NMP:GBL volume ratio was 7:3. When the different type of alkali metal iodide salts (NaI or LiI) was investigated, higher σ and higher Q e values were obtained for NaI. Besides, ionic conductivity depending on the temperature was measured and conductivity mechanism of PGE was discussed. With the measured ionic conductivities at 20-70°C, lnσ-1/T curve was fitted and it was determined that polymer gel electrolyte indicated Arrhenius type conductivity. PEG/PAMPS(1.5M)-0.4 polymer gel electrolye which had the maximum ionic conductivity (2.58mS/cm), had the minimum activation energy (Ea=18.17 kJ mol-1 K-1).Structural and termal characterization of dried gels and polymer gel electrolytes were carried out using Fourier Transform Infrared Spectroscopy (FTIR), Differential Scanning Calorimetry and Thermal Gravimetric Analysis (TGA), respectively. The morphological properties of PEG/PAMPS polymers was investigated using Scanning Electron Microscopy (SEM). The structural properties of polymer gel elekctrolytes were studied by X-Ray Diffraction (XRD) and UV-Vis Absorption Spectroscopy (UV-Vis).

During preparing PEG/PGMA-based polymer gel electrolytes, solvents with high boiling points, ethylene carbonate (EC) and propylene carbonate (PC) were chosen as organic solvent mixture in order to overcome volatilization. And dielectric constants of these solvents are high to help ion dissociation. To hinder crystallization of EC, PC was added and volume ratio of EC:PC was kept 8:2. Sodium iodide/iodine (NaI/I2) and potassium iodide/iodine (KI/I2) were used as redox couples and were dissolved in this organic solvent mixture. The liquid electrolyte were added to prepared PEG/PGMA gels Homogen and mobile polymer gel electrolyte (PGE) was attained at room temperature. In all of the PGE’s, iodide salt/iodine mole concentration was kept 10/1. The effect of polymer content in polymer gel electrolyte was investigated, poylmer content of polymer gel electrolyte was changed form %10 to %20 weight, ionic conductivity decreased. It was determined that polymer chains blocked ion transfer. When the samples which were prepared with NaI or KI compared, KI-based samples showed higher ionic conductivity. Besides, ionic conductivity depending on the temperature was measured and conductivity mechanism of PGE was discussed. With the measured ionic conductivities at 20-70°C, lnσ-1/T curve was fitted and it was determined that polymer gel electrolyte indicated Arrhenius type conductivity. PEG/PGMA-10K polymer gel electrolye which had the maximum ionic conductivity (5.39mS/cm), had the minimum activation energy (Ea=15.12 kJ mol-1 K-1). Structural and thermal characterization of gels and polymer gel electrolytes were carried out using Fourier Transform Infrared Spectroscopy (FTIR), Differential Scanning Calorimetry and Thermal Gravimetric Analysis (TGA), respectively. The morphological properties of PEG/PGMA polymer was investigated using Scanning Electron Microscopy (SEM).

Page 110: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

TAHMAZ Müzeyyen

Tez Adı : Organokil İçeren Uzun Yağlı Alkid Reçinelerinin Hazırlanması ve Film Özelliklerinin İncelenmesi

Danışman : Prof. Dr. Gamze GÜÇLÜ Doç. Dr. Işıl ACAR

Anabilim Dalı : Kimya MühendisliğiProgramı : Kimyasal TeknolojilerMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Gamze GÜÇLÜ Prof. Dr. Saadet Pabuçcuoğlu Doç. Dr. Tülin Banu İYİM Doç. Dr. Hüseyin DELİGÖZ Doç. Dr. Zeliha GÖKMEN

Organokil İçeren Uzun Yağlı Alkid Reçinelerinin Hazırlanması veFilm Özelliklerinin İncelenmesi

Alkid reçineleri üstün performansları, kolay uygulanabilir olmaları ve çok yönlü kullanım özellikleri nedeni ile boya endüstrisinde yaygın olarak kullanılan temel sentetik reçinelerdir. Alkid reçinelerinin özellikleri çeşitli reaktif kimyasallarla ve diğer polimerik malzemelerle modifikasyonla geniş bir skalada geliştirilebilir. Bu tez çalışması kapsamında, organokil katkılı nanokompozit yapıda uzun yağlı alkid reçinelerinin sentezi in situ yöntemle gerçekleştirilmiştir.

Alkid reçinelerinin formülasyon hesaplamaları “K alkid sabiti sistemi” kullanılarak yapılmıştır. Alkid reçineleri %60 yağlı olacak şekilde, ftalik anhidrit, gliserin, ağaç yağı asidi ve dipropilen glikol kullanılarak hazırlanmıştır. Yüzeyi oktadesilamin ve aminopropiltrietoksisilan ile modifiye edilmiş montmorillonit esaslı organokil başlangıçta reaksiyon ortamına ilave edilmiştir. Reaksiyonlar, mekanik karıştırıcı, Dean-Stark parçası, gaz geçirme sistemi, kontakt termometre içeren cam reaktör sisteminde 220-240oC aralığında ve azot atmosferinde gerçekleştirilmiştir. Reaksiyonun ilerleyişi asit indisi tayinleri ile izlenmiş ve asit indisi istenilen değere ulaşıncaya kadar reaksiyona devam edilmiştir. Reaksiyon sonunda elde edilen uzun yağlı alkid reçineleri, ksilen içerisinde çözülerek %60 katı maddeye seyreltilmiş ve bu reçinelerden hazırlanan filmlerin fiziksel, kimyasal ve termal özellikleri incelenmiştir. Sonuç olarak, organokil katkısının reçine filmlerinin fiziksel, kimyasal ve termal dayanımları üzerine olumlu etkisi olduğu gözlenmiştir.

Preparation of Long Oil Alkyd Resins Containing Organo Clay And Investigation of Film Properties

Alkyd resins are major synthetic resins extensively used in the paint industry because of their ease of application, versatility and good performances. The properties of alkyd resins can be developed by modification with varied reactive chemicals and other polymeric materials in wide spectrum. In this thesis, synthesis of long oil nanocomposite alkyd resins containing organo clay was realized by in situ technique.

“K alkyd constant system” was used for the formulation calculations of the alkyd resins. Alkyds formulated having oil content 60% will be prepared with phthalic anhydride, glycerine, tall oil fatty acid and dipropylene glycol. Surface modified montmorillonite with octadecylamine and aminopropyltriethoxysilane was added to the reaction medium in the beginning of the reaction. The reactions were carried out in a round bottom flask equipping with a Dean–Stark piece, gas bubbler, contact thermometer and mechanical stirrer system at 220-240oC in nitrogen atmosphere. The reaction was monitored by the acid value determination until the desired acid value. After the reaction, long oil alkyds were dissolved in xylene to 60% (w) solid content and physical, chemical and thermal properties of films prepared these resins were investigated. As a result, it is observed that organoclay content has a positive effect on physical, chemical and thermal properties of alkyd resin.

Page 111: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

DÖNMEZ Göknur

Tez Adı : Katı Oksit Yakıt Hücreleri İçin Ce1-x Mx O2-(x/2) Esaslı Elektrolitlerin Hazırlanması ve Karakterizasyonu

Danışman : Doç. Dr. M. A. Faruk ÖKSÜZÖMERAnabilim Dalı : Kimya MühendisliğiProgramı : Proses ve Reaktör TasarımıMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç.Dr. M. A. Faruk ÖKSÜZÖMER

Prof. Dr. M. Ali GÜRKAYNAK Prof. Dr. A.Nilgün AKIN

Doç.Dr. Hüseyin DELİGÖZ Doç.Dr. Mehmet BİLGİN

Katı Oksit Yakıt Hücreleri İçin Ce1-x Mx O2-(x/2) Esaslı Elektrolitlerin Hazırlanması ve Karakterizasyonu

Uygun fosil yakıt rezervlerinin azalmasıyla oluşan endişeler ile küresel ısınma, kirletici gazların emisyonu gibi çevresel sorunların artışına bağlı olarak elektrokimyasal dönüştürücüler araştırma konusu olarak ilgi çekmiştir. Temiz, etkin ve çevre dostu yöntemlerle enerji üretimi, mühendislerin ve bilim insanlarının en önemli araştırma konularından biridir. Yakıt hücreleri yakıtın kimyasal enerjisini doğrudan elektrik enerjisine dönüştürürler, etkin sistemlerdir ve yanma gerekmediği için çevreyi kirletmezler. Ayrıca yakıt hücreleri ticari olarak elektrik enerjisi üretimi uygulamalarında kullanılmak üzere gereken boyutlarda geliştirilme potansiyeline sahiptir. Yakıt hücre sistemleri, taşınabilir elektronik cihazlardan büyük güç tesislerine kadar pek çok uygulamada ihtiyaçları karşılamaya uygun sistemlerdir. Yakıt hücre kullanımı için gelecek vadeden uygulamalar taşınabilir güç, ulaşım, bina kojenerasyonu ve dağıtılabilir güç sistemleri gibi uygulamaları kapsamaktadır.

Katı oksit yakıt hücreleri yüksek enerji etkinliği, platin gibi pahalı elektrokatalizörlerin kullanımı gerekmeksizin elektrot (anot ve katot) kinetiklerinin hızlı olması, yakıttaki safsızlıklara direnç göstermesi ve diğer yakıt hücre çeşitlerinde zehir etkisi göstermesine rağmen CO, CH 4 ve diğer karbon esaslı yakıtların kullanılabilmesi sebebiyle özel olarak ilgi çekmiştir. Araştırmaların çoğu yitriya stabilize zirkonya (YSZ) elektrolitler, lantan veya kalsiyum katkılı stronsiyum manganit (LSM) katotlar ve Ni-YSZ sermet yapılı anotlar gibi katı oksit yakıt hücresi materyallerinin geliştirilmesi üzerinde yoğunlaşmıştır. YSZ elektrolitler yeterli iyonik iletkenliğe ulaşılabilmesi için yüksek operasyon sıcaklığı (~1000 ºC¿ gerektirirler, bu da kullanılacak elektrot, bağlantı elemanı ve yapı materyallerinin seçiminde kısıtlamalara yol açar. Sonuçta, katı oksit yakıt hücrelerinin maliyeti, ticarileşmelerini önleyen en önemli faktör haline gelir. Bu sorunları ortadan kaldırmak için orta sıcaklıklarda yüksek iyonik iletkenlik gösteren elektrolitlere gerek duyulmaktadır. Son araştırmalarla orta sıcaklıklarda işletilen katı oksit yakıt hücrelerinin geliştirilmesi için çeşitli nadir toprak metali katkılı seryum oksitlerin elektrolit malzemesi olarak kullanılabileceği ortaya çıkmıştır.

Bu çalışmanın amacı orta sıcaklıkta işletilen katı oksit yakıt hücreleri için yoğun yapılı, iyonik iletkenliği yüksek metal oksit katkılı seryum oksit esaslı elektrolitlerin poliol yöntemi kullanılarak hazırlanması ve TG/DTA, XRD, SEM, EIS, EDS ile karakterize edilmesidir. EIS ile yapılan iyonik iletkenlik analizi sonucunda en yüksek iyonik iletkenlik değerini veren malzemenin SDC20 olduğu belirlenmiştir.

   

Page 112: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Preparation and Characterization of Ce1-xMxO2-(x/2) BasedElectrolytes for Solid Oxide Fuel Cells

The development of electrochemical converters has attracted research interest due to an increasing concern on the depletion of available fossil fuel reserves and environmental issues such as global warming and emission of pollutant gases. The generation of energy by clean, efficient and environmental-friendly means is now one of the major challenges for engineers and scientists. Fuel cells convert chemical energy of a fuel gas directly into electrical energy, and are efficient and environmentally clean, since no combustion is required. Moreover, fuel cells have the potential for development to a sufficient size for applications for commercial electricity generation. Fuel cell systems are available to meet the needs of applications ranging from portable electronic devices to utility power plants. Promising applications for fuel cells include portable power, transportation, building cogeneration, and distributed power for utilities.

Solid oxide fuel cells have received special attention because of their higher energy efficiency, rapid electrode kinetics without using expensive electrocatalysts such as Pt, relative resistance to impurities in the fuel and the possibility of processing CO, CH4 and other carbon based fuels. Most of the research efforts have focused on the development of solid oxide fuel cell materials such as yttria stabilized zirconia (YSZ) electrolytes, lanthanum or calcium doped strontium manganite (LSM) cathodes and Ni-YSZ cermet anodes. YSZ electrolytes require high operation temperatures (~1000 °C) in order to achieve sufficient ionic conductivity, placing large restrictions to candidate electrode, interconnect and housing materials. As a result, the cost of solid oxide fuel cell systems has become an important factor preventing their commercialization. To overcome these problems, electrolytes which have high ionic conductivity at intermediate temperatures are needed. According to the recent researchs, it was shown that a variety of rare earth metal doped cerium oxides can be used as electrolyte materials in order to develop solid oxide fuel cells operating in intermediate temperatures.

The aim of this work is to prepare metal oxide doped cerium oxide based electrolytes with dense structure and high ionic conductivity for intermediate temperature-solid oxide fuel cells by using polyol method and characterize them with TG/DTA, XRD, SEM, EIS, EDS. As a consequence of ionic conductivity analysis with EIS, it was obtained that the material which indicated the highest ionic conductivity value was SDC20.

  

Page 113: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

YILMAZ Kadir

Tez Adı :İran Ağır Petrol Kalıntısının Hidrokraking Reaksiyonlarının İncelenmesiDanışman : Prof. Dr. Muzaffer YAŞARAnabilim Dalı : Kimya MühendisliğiProgramı : Proses ve Reaktör TasarımıMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Muzaffer Yaşar Prof. Dr. Mehmet Ali GÜRKAYNAK

Prof. Dr. İsmail KIRBAŞLAR Prof. Dr. Serpil GÖKSEL Yrd. Doç. Dr. Solmaz AKMAZ

İran Ağır Petrol Kalıntısının Hidrokraking Reaksiyonlarının İncelenmesi

Hafif petrol ürünlerine artan talep; ağır fraksiyonların, daha hafif ve kullanılabilir ürünlere dönüştürülmesi ihtiyacını doğurmuştur. Slurry hidrokraking umut verici bir prosestir ve kullanılan reaktör tipi ve katalizörün özelliğine göre, reaksiyon verimi ve yüzde dönüşüm açısından çeşitlilik göstermektedir.

Bu çalışmada; ağır petrol kalıntısının, yüksek verimde daha hafif ve değerli ürünlere dönüştürülmesini sağlayacak, etkin, ucuz ve kolay temin edilebilir katalizörün araştırılması amaçlanmıştır. Elde edilecek sonuçlar ile mevcut proses maliyetlerinin düşürülmesi ve daha kaliteli ürünlerin elde edilmesi ve bu doğrultuda alternatif çözümler sunarak endüstriye katkı sağlanması amaçlanmaktadır. Hidrokraking reaksiyonları, 200 devir/dakika karıştırma hızıyla dikey doğrultuda karıştırma yapabilen karıştırıcı ile, 10 ml hacme sahip paslanmaz çelik bomba tipi reaktörde gerçekleştirilmiştir. Başlangıç H2 gazı basıncı 100 bardır. Reaksiyonlarda minimum kok miktarını veren katalizörün bulunması amaçlanmıştır. FeSO4.H2O, FeSO4.H2O’nun metal oksitler (Fe2O3, Al2O3,

CaO, SiO2) ile olan ikili karışımları ve Fe2O3, Al2O3 ve SiO2’nin elementel kükürt ile olan karışımları denemeler kapsamında katalizör olarak kullanılmıştır. Bu reaksiyonlar, 425oC’de 90 dakika reaksiyon süresi ve 100 bar başlangıç H2 basıncı ile gerçekleştirilmiştir. Homojen sıcaklık ortamı, akışkan kum banyosu ile sağlanmıştır. Her bir deneme için; kok, sıvı ve gaz+hafif ürün miktarları hesaplanmıştır. İran ağır petrol kalıntısının analizinde; Jel Geçirgenlik Kromagtorafisi (GPC), Nükleer Manyetik Rezonans (1H NMR) ve elemental analiz kullanılmıştır. Katalizör analizleri için Diferansiyel Taramalı Kalorimetre (DSC) ve kok analizi için ise Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) kullanılmıştır.  

Investigation of Hydrocracking Reactions of Iranian Heavy Oil Resid

It is now a necessity to produce lighter products from heavy oil residue due to increasing demand for lighter petroleum products. Slurry hydrocracking is a new promising process. The reaction yield and % conversion varies on slurry hydrocracking according to reaction type and the properties of catalyst used.

In this study, it’s expected to investigate cheap, effective and easily accessible catalysts that help converting heavy oil residue to lighter products with high yield. The results of this study are expected to reduce current process costs and produce good quality products. Hydrocracking experiments were carried out in a 10 ml stainless steel bomb-type reactor with up and down stirrer at 200 times of reciprocation per minute. Initial pressure was 100 bar H2. The catalyst provided the minimum coke in the reactions was investigated. FeSO4.H2O, the binary mixtures of FeSO4.H2O with metal oxides (Fe2O3, Al2O3, CaO, SiO2) and the mixtures Fe2O3, Al2O3 and SiO2 with elementary sulphur were used as catalyst through the experiments. These experiments were conducted at 425 oC for 90 minutes with the initial pressure 100 bar H2. The temperature homogeneity was provided with fluidized sand bath. The amount of coke, liquid and gas+light maltene were calculated for each experiment. Gel Permeation Chromatography (GPC), Nuclear Magnetic Resonance (1H NMR) and elemental analysis were used for Iranian heavy oil resid analysis. Differential Scanning Calorymeter (DSC) was used to analyze the catalyst and Scanning Electron Microscopy (SEM) was used to analyze coke.

Page 114: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

BOYANAY Kemal Özgür

Tez Adı : Turunçgil Yapraklarından Çeşitli Ayırma Yöntemleri ile Uçucu Yağ Eldesi ve Bileşiminin İncelenmesi

Danışman : Prof. Dr. Şah İsmail KIRBAŞLARAnabilim Dalı : Kimya MühendisliğiProgramı : Temel İşlemler ve TermodinamikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Şah İsmail KIRBAŞLAR

Prof. Dr. Umur DRAMUR Doç. Dr. Mehmet BİLGİN Doç. Dr. Erol İNCE Yrd. Doç. Dr. Tuba ŞERBETÇİ

Turunçgil Yapraklarından Çeşitli Ayırma Yöntemleri ile Uçucu YağEldesi ve Bileşiminin İncelenmesi

Türkiye’de yılda yaklaşık olarak 2.700.000 ton civarında turunçgil üretimi yapılmaktadır. Bu üretim dünya turunçgil üretiminin yaklaşık % 3’nü oluşturmaktadır ve Türkiye bu üretim miktarı ile dünya sıralamasında ilk 10 ülke arasında yer almaktadır. Yetiştirilen başlıca turunçgil türleri portakal, mandalina, greyfurt, limon ve turunçtur. Türkiye’de turunçgil üretimi yaygın olarak yapılmasına rağmen bu meyvelerden uçucu yağ elde edilmesi yaygınlaşmamıştır. Portakal yağı Brezilya, İngiltere, Fransa, İsrail ve Hollanda; limon yağı ise İngiltere, İspanya, Brezilya, İtalya ve Almanya gibi ülkelerden ithal edilmektedir.

Bu çalışmada Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü turunçgil üretim sahasında yetiştirilen Interdonato limon, yerli mandalina ve turunç ağaçlarının yapraklarından su destilasyonu (SD) ve süperkritik akışkan ekstraksiyonu (SCFE) yöntemleri kullanılarak uçucu yağ ve özütler elde edilmiştir. SD yöntemi kullanılarak elde edilen uçucu yağların kimyasal yapısı Gaz Kromatografisi/Kütle Spektroskopisi yöntemi kullanılarak aydınlatılmıştır. Ayrıca elde edilen uçucu yağ ve özütlerin antioksidan kapasiteleri DPPH yöntemi; özütlerin toplam fenolik madde içerikleri ise Folin-Ciocalteu yöntemi ile belirlenmiştir.

Interdonato limon yapraklarından elde edilen uçucu yağda toplam 51 bileşen tespit edilmiştir. Bu uçucu yağın kimyasal bileşiminin % 63,56’sını monoterpen hidrokarbonlar, % 0,63’ünü seskiterpen hidrokarbonlar ve % 35,64’ünü de oksijenli bileşikler oluşturmaktadır. Turunç yapraklarından elde edilen uçucu yağ toplam 48 bileşenden oluşmaktadır. Bu uçucu yağın en büyük kısmını (% 92,48) oksijenli bileşikler oluşturmaktadır. Geri kalan kısmının % 6,77’sini monoterpen hidrokarbonlar; % 0,64’ünü de seskiterpen hidrokarbonlar oluşturmaktadır. Yerli mandalina yapraklarından elde edilen uçucu yağda ise toplam 41 bileşen tespit edilmiştir. Bu uçucu yağın % 55,58’ini diğer iki yağda bulunmayan ve karakteristik kokuya fazlaca katkısı olan metil-N-metil antranilat bileşiği oluşturmaktadır. Yağın % 42,00’ını monoterpen hidrokarbonlar; % 1,24’ünü seskiterpen hidrokarbonlar ve % 56,68’ini oksijenli bileşikler oluşturmaktadır.

Uçucu yağ ve özütlerin antioksidan kapasiteleri incelendiğinde yerli mandalinadan elde edilen ürünlerin en fazla oranda antioksidan etki gösterdikleri görülmektedir. Bu durum Interdonato limon yapraklarından elde edilen ürünlerde en düşük seviyededir. Toplam fenolik madde miktarlarının ise genel olarak antioksidan kapasiteleriyle paralellik gösterdiği söylenebilir. En yüksek fenolik madde içeriği yerli mandalinadan elde edilen ürünlerdeyken, en düşük seviye ise Interdonato limon yapraklarından elde edilen ürünlerdedir.

Page 115: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Obtaining of Essential Oil from Citrus Leaves By Several SeparationMethods and İnvestigation of its Content

In Turkey, approximately 2.700.000 tons of citrus are cultivated every year. This cultivation is approximately 3 % of world’s total citrus cultivation. Turkey is among top 10 countries in world ranking with this production amount. The main citrus species that are cultivated are orange, mandarin, grapefruit, lemon and bitter orange. In Turkey, although citrus species are cultivated extensively, production of essential oil from these fruits is not so common. Orange oil is imported from countries like Brazil, England, France, Israel and Netherlands. Lemon oil is imported from countries like England, Spain, Brazil, Italy and Germany.

In this study, essential oils and extracts are obtained from Interdonato lemon, Mediterranean mandarin and bitter orange leaves that are cultivated in citrus cultivation area of Batı Akdeniz Agricultural Research Institute by hydrodistillation and supercritical fluid extraction. The chemical composition of products which are obtained by hydrodistillation method were analysed by Gas Chromatography/Mass Spectroscopy. Also, antioxidant capacity of essential oils and extracts of these three species were analysed by DPPH method. Total phenolic content of extracts were analysed by Folin Ciocalteu method.

51 components were identified in essential oil obtained from Interdonato lemon leaves. The chemical composition of this essential oil was composed of 63,56 % of monoterpene hydrocarbons, 0,63 % of sesquiterpene hydrocarbons and 36,64 % of oxygenated components. Essential oil that was obtained from bitter orange leaves was composed of 48 components. The most part of this essential oil is composed of 92,48 % of oxygenated components. 6,77 % of remained part of it is composed by monoterpene hydrocarbons. 0,64 % of it is composed by sesquiterpene hydrocarbons. 41 components was identified in essential oil obtained from Mediterranean mandarin leaves. This essential oil contains methyl-N-methyl anthranilate that does not include in other two oil and has chracteristic odour. The oil was composed of 42,00 % of monoterpene hydrocarbons, 1,24 % of sesquiterpene hydrocarbons and 56,68 % of oxygenated components.

When we consider antioxidant capacities of essential oils and extracts obtained from citrus species, it can be seen that the antioxidant capacity of products obtained from Mediterranean mandarin are the highest one. Products obtained from Interdonato lemon leaves have the lowest antioxidant capacity. Amount of total phenolic content resembles the situation that the antioxidant capacities of these three species have. Products obtained from Mediterranean mandarin leaves have the highest total phenolic content. Products obtained from Interdonato lemon leaves have the lowest total phenolic content.

  

Page 116: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ORFA Sinem

Tez Adı : Polimer Filmler İçin Difüzyon Hücresi TasarımıDanışman : Prof. Dr. Muzaffer YAŞARAnabilim Dalı : Kimya MühendisliğiProgramı : Proses Ve Reaktör TasarımıMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Muzaffer YAŞAR Prof. Dr. Mehmet Ali GÜRKAYNAK Prof. Dr. İsmail KIRBAŞLAR Prof. Dr. Serpil GÖKSEL Doç Dr. Mehmet BİLGİN

Polimer Filmler İçin Difüzyon Hücresi Tasarımı

  Esnek ambalaj sektöründe son yıllarda değişen talepler ile daha iyi bariyer özelliklerine sahip

ambalaj ürünlerine olan gereksinim artmıştır. Özellikle gıdaların ambalajlanmasında ambalaj malzemesi gıdayı dış etkenlere karşı korumakta, ışık, su buharı, oksijen geçişi gibi faktörlerin olumsuz etkilerini azaltmaktadır. Gıda ambalajlamada en çok kullanılan filmler PE filmler olup gazlara karşı düşük bariyer özellik gösterirler. Bu gazlar içinde oksijen, mikrobiyolojik, oksidatif ve enzimatik reaksiyonların başlamasına neden olduğu için kontrol edilmesi gereken en önemli bariyer parametresidir. Bu nedenle esnek ambalaj materyallerinin oksijen geçirgenlik değerlerinin bilinmesi ürün kalitesi ve raf ömrü açısından göz önünde bulundurulması gereken en önemli unsurlardandır.

Bu çalışmada difüzyon hücresi tasarlanarak esnek ambalaj üretiminde kullanılan polimer filmlerin oksijen geçirgenlikleri termal iletkenlik dedektöre sahip gaz kromotografisinde ölçülmüştür. Çalışmayı iki bölüme ayırmak mümkündür. Birinci bölümde genel bilgiler verildikten sonra diğer bölümlerde tasarım, yöntem ve analiz sonuçları verilmiştir.

Sanayide polimer filmlerin oksijen geçirgenlik ölçümü, genleşme ve basınç farkı prensibine dayanarak yapılmakta olup bu çalışmada konsantrasyon farkı yöntemine dayanarak termal iletkenlik dedektörüne (TCD) sahip gaz kromatografisi ile ölçümler yapılmıştır.

Tasarlanan difüzyon hücresinden difüzlenen O2 gazı, gaz kromatografisi sonuçlarındaki pik alan ve yüksekliklerine göre değerlendirilmiştir. Sonuçlardaki oransal değişimler literatür ile uyumludur. Cihaz geliştirilebilir niteliktedir.

  

Page 117: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Design of Diffusion Cell for Polymer Films

In packaging industry, the need for a better barrier packaging products has increased with changing demand in recent years. Food packaging material protects against external influences, and reduces the negative effects of factors such as oxygen, light, water vapor migration. Plastics which are used in food packaging are low barrier films against gases. Oxygen causes many microbiological, oxidative, enzymatic, chemical reactions so oxygen is the most important barrier parameter that must be checked. Therefore, knowing oxygen permeability values for flexible packaging materials in terms of product quality and shelf life are the most important elements to consider.

In this study, the oxygen permeability cell was designed and the oxygen permeability of polymer films was determined by thermal conductivity detector. Analytical technique was developed for the interpretation of the data collected. The study was seperated in two parts. In the first part general informations were discussed then where in the second part the analysis of polymer films were detailed.

Measurement of oxygen permeability of polymer films is made on the basis of the principle of expansion and the pressure difference in the industry. In this study, analysis was done on the base of concentration gradient by gas chromatography with thermal conductivity detector (TCD).

The amount of O2 gase were evaluated according to the peak area and height of gas chromatography results. Results are consistent with literature. The device can be improved.

Page 118: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

AKIN Dinçer

Tez Adı : Karbon dolgulu siklo-olefin kopolimer (COC) kompozitlerin elektriksel ve mekanik özelliklerinin incelenmesi

Danışman : Yard. Doç. Dr. Ali DURMUŞAnabilim Dalı : Kimya MühendisliğiProgramı : Kimyasal TeknolojilerMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr. Ali DURMUŞ

Doç. Dr. Hüseyin DELİGÖZ Doç. Dr. M. Faruk ÖKSÜZÖMER Doç. Dr. Alaattin AKTAŞ Yard. Doç. Dr. Saffettin YILDIRIM

Karbon Dolgulu Siklo-olefin Kopolimer (COC) KompozitlerinElektriksel ve Mekanik Özelliklerinin İncelenmesi

Bu tez çalışmasında, farklı tipte karbon dolgular içeren siklo-olefin kopolimer (COC) esaslı kompozitler eriyik harmanlama yöntemiyle hazırlanmış ve elde edilen kompozitlerin mekanik özellikleri ve elektriksel iletkenlikleri incelenmiştir. Örneklerde, karbon siyahı, karbon elyaf, grafit ve genleştirilmiş grafit gibi farklı geometri ve fiziksel özelliklere sahip karbon dolgular kullanılmıştır. Farklı dolgu oranlarına sahip örnek serileri laboratuvar ölçekli çift vidalı ekstruderde hazırlanmış ve kompozitlerin elektriksel iletkenliklerindeki değişimler hem alternatif akım prensibiyle çalışan empedans spektroskopi cihazında, hemde doğru akım prensibiyle çalışan multimetrede ölçülmüştür. Örneklerin mekanik ve katı-hal viskoelastik özellikleri ise dinamik mekanik analiz (DMA) cihazında gerçekleştirilen testlerle incelenmiştir. Kompozitlerin iletkenlik testleriyle, dolgu tipi, geometrisi ve dolgu oranına bağlı olarak kompozit malzemelerin elektriksel iletkenlik değerleri incelenmiş ve elde edilen veriler ile polimer esaslı iletken kompozit malzemeler için önemli bir parametre olan kritik dolgu oranı (perkolasyon bileşimi) belirlenmiştir. Dinamik mekanik analiz cihazında gerçekleştirilen testlerle ise hazırlanan kompozitlerin modül, faz farkı gibi parametrelerin dolgu türü ve oranına göre değişimi incelenmiştir.

Ayrıca, kullanılan dolguların ve bazı kompozitlerin morfolojik özellikleri, taramalı elektron mikroskobundaki (SEM) mikro-yapı incelemeleri ile belirlenmiştir.

      

Page 119: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Investigation of Electrical and Mechanical Properties of Cyclo-OlefinCopolymer (COC) Composites Reinforced With Carbon Based Fillers

In this study, electrical conductivity and mechanical properties of cyclo-olefin copolymer (COC) based composites which were prepared with melt processing method and include various types of carbon fillers, were investigated. Several carbon-based fillers, with different geometry and physical properties, such as carbon black, carbon fiber, graphite and expanded graphite were used. Series of samples including various amounts of fillers were prepared in a lab-scale twin screw extruder and the electrical conductivity values of samples were measured with an impedance analyzer which works with alternative current (AC) and a multimeter that works with direct current (DC). Mechanical and solid-state viscoelastic properties of samples were investigated in a dynamic mechanical analyzer (DMA). The electrical conductivity properties of samples were studied by the conductivity tests depending on the geometry and physical properties of fillers and amount in the composition. Conductivity data were quantified to determine percolation threshold which is a critical physical parameter for the polymer based conductive composites. Variation in mechanical parameters such as modulus, phase angle depending on the geometry and physical properties of fillers and amount in the composition were investigated in detail by the DMA tests.

Furthermore, morphological properties of the fillers and some composites were characterized by microstructural investigation in a field emission gun scanning electron microscope (SEM).

  

Page 120: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

GÜNGÖR Elif

Tez Adı : Yumurta Kabuğundan Doğal Antibakteriyel EldesiDanışman : Prof. Dr. Muzaffer YAŞARAnabilim Dalı : Kimya MühendisliğiProgramı : Proses Ve Reaktör Tasarımı Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof.Dr.Muzaffer YAŞAR

Prof.Dr.Cemil İBİŞ Prof.Dr.Mehmet Ali GÜRKAYNAK Prof.Dr.Gülten GÜRDAĞ Prof.Dr.Şah İsmail KIRBAŞLAR

Yumurta Kabuğundan Doğal Antibakteriyel Eldesi

Bu tez kapsamında antibakteriyel madde terimi, kalsine edilmiş yumurta kabuğunu ifade eder. Organik kısmı ayrıştırılmış olan yumurta kabuğu,599 oC ve daha yüksek; tercihen 900-1200 oC de kalsinasyon edilerek antibakteriyel özellik kazandırılır.

Yumurta kabuğunun kalsinasyonu sırasında inert gaz olarak azot kullanılır. Kalsinasyon süresi genellikle 60dk; tercihen 60 dk ile 120 dk aralığında sürer.

Yumurta kabuğunun kalsinasyon işlemi sırasında yıkama işleminde uzaklaştırılamayan maddeyi yakmak için 800 oC de fırına hava verilir. Daha sonra, mevcut hava geçişi kesilerek, fırın sıcaklığı 1050 oC ± 20 oC çıkarılır. Organik maddeler sıcaklık ile beraber uzaklaşır ve beyaz renkli bir ürün oluşur.

Kalsine edilmiş ürün; istenen tane boyutu aralığında toz haline getirilir. Kalsine edilen ürün ile hazırlanan sulu çözeltinin pH’ı 12-13 aralığındadır. Kalsine edilen ürün örneğinin, toz halinin boyutu 200 mesh veya daha ufaktır, tercihen 325 mesh veya daha ufaktır.

Daha da fazlası, taze gıdaya uygulandığında; sulu çözelti veya suda çözünmüş haliyle %0,05-%10 tercihen %0,1-%5 kullanılır. Püskürtülebilir, sulu çözeltisi hazırlanabilir veya suda çözünebilir.

Preparatıon of Natural Antıbacterıal From Egg Shell

In this thesis project, the antibacterial agent is defined as the calcination product of eggshell. When the organic parts of eggshell is removed, by calcination at 599 oC and more, approximately 900-1200 oC,it gains an antibacterial property.

During the calcination process,nitrogen is used as an inert gas. Calcination time is 60 minutes and preferably between 45 minutes and 120 minutes.

At 800 oC, air is given through the process in order to remove the organic parts of eggshell by oxidation that could not be removed by cleaning. After that, the process carries on without air and the temperature is increased up to 1050 oC ± 20 oC. Organic parts are removed and a white colured substance is obtained.

Calcined product is prepared to the desired particle size. pH range of the solution prepared is 12-13.The particle size of the calcination product is 200 mesh or less.

Furthermore, the fresh food is applied to the aqueous solution or dissolved in water as 0.05% -

10%, preferably 0.1% - 5% is used. The calcination product is soluble in water,it can be used in spray form or as a solution,preferably 0.1-5 % concentration in water.

Page 121: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ÖZTÜRK Beysim

Tez Adı : Nano ZnTiO3 Katalizörlerinin Hazırlanması, Karakterizasyonu ve Fotokatalitik Aktivitelerinin İncelenmesi

Danışman : Doç. Dr. Gülin S. POZAN SOYLUAnabilim Dalı : Kimya Mühendisliği Anabilim DalıProgramı (Varsa) : Proses ve Reaktör Tasarımı ProgramıMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç.Dr. Gülin S. POZAN SOYLU Prof. Dr. Mehmet Ali GÜRKAYNAK Prof. Dr. İsmail BOZ Prof. Dr. Gülten GÜRDAĞ Doç. Dr. Zehra Tuba ŞİŞMANOĞLU

Nano ZnTiO3 Katalizörlerinin Hazırlanması, Karakterizasyonu ve Fotokatalitik Aktivitelerinin İncelenmesi

Su ortamındaki organik zehirli maddelerin giderimi insan ve çevre sağlığı için önemlidir. Bu tip kirleticilerin daha zararsız bileşiklere dönüşümü veya tam oksidasyonu için etkili yöntemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yöntemler içerisinde son yıllarda su ve atık su arıtımı için ileri oksidasyon teknolojileri olarak adlandırılan yöntemler dikkat çekmektedir. Bu prosesler organik kirleticilerin gideriminde önemli bir alternatif oluşturmaktadır.

Bu tez çalışmasında, bozunmayı tam ve düşük reaksiyon sürelerinde gerçekleştirebilecek oksit karışımı bir fotokatalizörün sentezlenmesi amaçlanmıştır. Farklı çinko kaynakları (Çinko klorür, Çinko asetat) ile farklı titanyum kaynakları (Titanyum (IV) izopropoksit, Titanyum (IV) n-bütoksit, Titanyum tetraklorür) kullanılarak sol-jel yöntemiyle ZnTiO3-TiO2 karışık oksit katalizörleri hazırlanmıştır. En yüksek aktiviteye çinko asetat ve titanyum tetraklorür kullanılarak hazırlanan ZnTiO3-TiO2 katalizörü varlığında ulaşılmıştır. Bu katalizörün aktivitesini iyileştirmek amacıyla bazı yüzey aktif madde (SDS, HTAB, CTAB) ve metal oksit (CuO, Fe2O3, Co3O4) katkılı ZnTiO3-TiO2

katalizörler hazırlanmıştır. Bu katalizörler uygun reaksiyon şartlarında model kirletici olarak seçilmiş 4-klorofenol’ün fotokatalitik oksidasyonunda test edilmiştir. Katalizörlerin XRD, BET, FTIR, SEM ve DRS analizleri ile optik ve yapısal özellikleri belirlenmiştir.

Ürün dağılımı yüksek performanslı sıvı kromatografisi (HPLC) cihazıyla takip edilmiştir. Fotokatalitik bozunma reaksiyonunda, ışık kaynağı, yüzey aktif madde miktarı ya da metal oksit miktarı gibi parametrelerin etkileri incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar değerlendirilerek katalizörlerin 4-klorofenol’ün fotokatalitik oksidasyon reaksiyonundaki aktiviteleri karşılaştırılmıştır. %7 Fe2O3

ilavesiyle hazırlanmış ZnTiO3-TiO2 karışık oksit katalizörü ile güneş ışığı varlığında 45 dakika sonunda tam bozunma sağlanmış ve hazırlanan tüm katalizörler arasında en yüksek bozunma hızı (1,471 mg/Ldak) elde edilmiştir.

  

Page 122: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Preparation and Characterization of Nano ZnTiO3 Catalysts andInvestigation of Their Photocatalytic Activities

It is important to remove organic compounds in aqueous media for environment and human health. It is necessary to find effective methods for degradation to less harmful compounds or complete oxidation of these pollutants. In recent years, new treatment methods called advanced oxidation Technologies have received increasing attention. Advanced oxidation Technologies represent a valuable alternative for the elimination of toxic organic contaminants.

The aim of this study was to synthesize a mixture oxide photocatalyst for complete of degradation in short reaction times. ZnTiO3-TiO2 catalysts were prepared using different zinc sources (Zinc chloride, Zinc acetate) and different titanium sources (Titanium (IV) isopropoxide, titanium (IV) n-butoxide, titanium tetrachloride) by the sol-gel method. The highest activity has been obtained with ZnTiO3-TiO2 catalyst, which was prepared from zinc acetate and titanium tetrachloride. In order to enhance the photocatalytic activity of this catalyst, some surfactants (SDS, HTAB, CTAB) and metal oxides (CuO, Fe2O3, Co3O4) doped ZnTiO3-TiO2 catalysts were prepared. The catalysts were performed to evaluate the photocatalytic oxidation of 4-chlorophenol as a model pollutant under appropriate reaction conditions. The optical and structural properties of catalysts were determined by XRD, BET, FTIR, SEM and DRS techniques.

Product distribution has been observed by high performance liquid chromatography (HPLC) analysis. The parameters such as light source, the amount of surfactant or metal oxide were investigated in photocatalytic degradation. The results obtained by the different catalysts were compared with the activities of the photocatalytic oxidation reactions of 4-chlorophenol. ZnTiO3-TiO2

mixed oxide catalyst that prepared by the addition of 7% Fe2O3 provided a complete decomposition at the end of 45 minutes under the natural sunlight. Among all catalysts the highest reaction rate (1.471 mg /Lmin) was obtained on 7% Fe2O3 added ZnTiO3-TiO2 catalyst.

Page 123: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

GÜRDAL Savaş

Tez Adı : İran Ağır Petrol Asfalteninin Hidrokraking ReaksiyonlarınınİncelenmesiDanışman : Prof. Dr. Muzaffer YAŞARAnabilim Dalı : Kimya MühendisliğiProgramı : Proses ve Reaktör TasarımıMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Muzaffer Yaşar Prof. Dr. Mehmet Ali GÜRKAYNAK

Prof. Dr. İsmail KIRBAŞLAR Prof. Dr. Serpil GÖKSEL Yrd. Doç. Dr. Solmaz AKMAZ

İran Ağır Petrol Asfalteninin Hidrokraking Reaksiyonlarının İncelenmesi

Petrolün en karmaşık yapılı fraksiyonu olan asfalten, ağır petrollerde fazla miktarda bulunmaktadır. Ağır fraksiyon olan asfaltenin, daha hafif ve ekonomik değeri yüksek olan ürünlere dönüştürülmesi gerekmektedir. Slurry hidrokraking rafinasyon işlemleri içinde en umut verici prosesdir. Bu çalışmada, asfaltene uygulanan katalitik hidrokraking yöntemiyle, yüksek verim alınmasına katkı sağlayabilecek, ucuz ve kolay temin edilebilir katalizörlerin saptanması amaçlanmaktadır.

Bu çalışmada İran ağır petrolünün vakum kalıntısından elde edilen asfaltenin slurry hidrokraking çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Başlangıçta, demir bazlı metaloksit katalizör bileşimleri hazırlanmıştır. Daha sonra, bu katalizör bileşimleri, 425 oC, 100 bar H2 basıncı ve 90 dakika boyunca , 10 ml hacimli paslanmaz çelik bomba tipi reaktörde, 200 rpm dikey karıştırma düzeneğinde, bir akışkan yatak kum banyosunda asfalten ile reaksiyona tabi tutulmuşlardır. Reaksiyon süresi, sıcaklık, başlangıç H2 basıncı, ve katalizör kombinasyonunun, sıvı ürünler, kok ve gaz ürünlerin verimlerine olan etkileri incelenmiştir. Asfaltenin maksimum dönüşerek ve minumum kok fazını oluşturup sıvı ürünlere dönüştüğü katalizör bileşimi belirlenmiştir. İran ağır petrol kalıntısının ve asfaltenin yapısının incelenmesi için 1H NMR ve Elementel Analiz, molekül ağırlığının tayini için ise GPC analizi yapılmıştır. Reaksiyonlar sonucu oluşan gaz ürünlerin bileşimlerinin tespiti için Gaz Kromatografisi, katalizörün ısıl değişimlerini incelemek için Diferansiyel Taramalı Kalorimetre(DSC) analizi yapılmıştır.  

Investigation of Hydrocracking Reactions of Iranian Heavy Oil Asphaltene

Asphaltene is the most complicated fraction of petroleum. There is so much asphaltene in heavy petroleum.Asphaltene needs to be converted to the lighter and more valuable products. Slurry hydrocracking is the most promising operation in the refining processes. The aim of this study is determination of easily accessible and cheaper catalyst which contributes to achieve higher yields by catalytic hydrocracking.

This study presents, slurry hydrocracking of the asphaltene obtained by Iranian petroleum vacuum residue. Firstly, iron based catalysts and metal oxide mixtures were prepared. Then, these catalysts mixtures and asphaltene reactions were carried out o in a 10 ml stainless stain bomb-type reactor with vertically mixing apparatus at 200 rpm mixing speed on a fluidized sandbath, under the conditions of 425 oC, 100 bar H2 pressure and 90 minutes. The effects of reaction time, temperature, the initial H2

pressure and the catalysts combination on the yields of the liquid products, coke and gases were discussed. The catalyst combination was determined for maximum asphaltene conversion and minumum coke formation to liquid products. Iranıan heavy oil and asphaltene’s structure and molecular weight were determined with 1H NMR , Elemental Analysis and GPC. Gas Chromatography (GC) was used to determine gas combination of formed reactions. Differential Scanning Calorimeter (DSC) was used to research thermal changes of catalysts.

Page 124: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

KAYMAN Ümit

Tez Adı : Fenil Propanoid Ve Terpenoid Karışımlarının Jel Ekstraksiyonu İle Ayrılmasının İncelenmesi

Danışman : Lütfullah M. SEVGİLİAnabilim Dalı : KimyaMühendisliğiProgramı : Temek işlemler ve TermodinamikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Lutfullah M. SEVGİLİ

Prof. Dr. Cemal ÖZEROĞLU Prof. Dr. Umur DRAMUR Doç. Dr. İsmail İNCİ Doç. Dr. Mehmet BİLGİLİ

Fenil Propanoid Ve Terpenoid KarışımlarınınJel Ekstraksiyonu İle Ayrılmasının İncelenmesi

Uçucu yağ bileşenleri genellikle fenil propanoid ve terpenoid olmak üzere iki temel gruba ayrılırlar. Bu çalışmada fenil propanoid ve terpenoidlerden oluşan homojen karışımların jel ekstraksiyonu yöntemi ile ayrılması incelenmiştir.

N-vinilkaprolaktam ve dodesil metakrilat monomerlerinden çeşitli oranlarda kullanılarak kopolimerler sentezlenmiştir. Bu sentezlenen jellerin şişme davranışları farklı konsantrasyonlarda hazırlanmış linalol ve metil öjenol ikili karışımlarında incelenmiştir. Elde edilen deneysel veriler sonucunda, sentezlenen jelin linalolde metil öjenole kıyasla daha çok şiştiği, ayrıca farklı kompozisyonlarda sentezlenen poli(vinil kaprolaktam-ko-dodesil metakrilat) jellerinden %60 vinil kaprolaktam ve %40 dodesil metakrilat kompozisyonuna sahip jelin, diğer kompozisyonlardaki jellere kıyasla daha çok şişme değerleri verdiği saptanmıştır. Bu nedenle deneylerde VC60DMA40 kodlu jel kullanılmıştır.

Ayrıca jellerin limonende ve metil kavikoldeki şişme denge değerleri de elde edilmiştir. Linalol-metil öjenol karışımlarındaki toplam şişme değerleri ağırlıkça elde edilmiş, karışımlardaki her bir bileşene ait şişme değerleri ise gaz kromatografisi analizi sonucu kütle balansı yardımı ile bulunmuştur. Bulunan bu deneysel veriler yardımı ile jellerin seçimliliği ortaya çıkarılmıştır.

Deneysel verilerin ampirik bağıntılar yardımı ile korelasyonu da yapılmış, şişme kinetiği verilerinin kuvvet denklemi, birinci ve ikinci dereceden şişme model denklemlerine uyup uymadığı gösterilmiştir.Ayrıca, bileşenlerin jel içine difüzyonunda, difüzyon mekanizmasının Fick kanununa uyup uymadığı irdelenmiştir.

Elde edilen veriler doğrultusunda, sentezlenen jeller linalolde metil öjenole kıyasla daha çok şişmesine rağmen, jellerin seçimliliğinin düşük olduğu sonucuna varılmıştır. Bu sonucun da dodesil metakrilattan kaynaklandığı düşünülmektedir.

Sentezlenen bu jellerin yapısal ve termal (SEM ve TGA) karakterizasyonu ile jellerin özellikleri aydınlatılmıştır. Bu sonuçlara göre de deneylerde kullanılan jelin gözenek yapısının şişme değerleri ile uyuştuğu sunucuna varılmıştır.

Anahtar kelimeler: jel ekstraksiyonu, terpenoid harışımları, ayırma

Page 125: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Investıgatıon of Separatıon of Phenyl Propanoıd and Terpenoıd Mıxtures by Gel Extractıon

Essential oils generally consist of two basic classes such as phenyl propanoid and terpenoid. In this study, the separation of phenyl propanoid and terpenoid binary mixtures by gel extraction was investigated.

Gels containing N-vinyl caprolactam and dodecyl methacrylate monomers in different compositions were synthesized. Swelling behaviors of these gels were investigated for linalool and methyl eugenol binary mixtures. As a result of experimental studies, it was seen that the were swelling values of synthesized gels in linalool were higher than that in methyl eugenol. The synthesized gels with %60 vinyl caprolactam and %40 dodecyl methacrylate gave higher swelling values (ESV) than the other gels. This was the reason why gels with VC60DMA40 is used.

In addition swelling equilibrium values in limonene and methyl chavicol were also determined. Total swelling values in linalool-methyl eugenol mixtures were obtained gravimetrically, and swelling values for each component in the mixtures were calculated using gas chromatography analysis andmass balances. By using these experimental results, selectivity of gels were calculated.

Experimental data were correlated using empirical and semi-empirical equations, and it was exhibited whether the experimental swelling values fitted power-law matches the 1 st degree and 2nd

degree equations or not. In addition, it was investigated whether the components in gel diffusion correspond to the Fickian and/or non-Fickian diffusion mechanisms or not.

Due to the data obtained from experimental studies, despite higher swelling values in linalool, the selectivity of the gels were lower than methyl eugenol. This result was attributed to dodecyl methacrylate.

The properties of synthesized gels were obtained by structural and thermal characterizations (SEM and TGA). It was concluded that the pore structure of syhtesized gels were compatible with the experimental swelling results.

Keyworlds: gel extraction, terpenoid mixtures, separation

  

Page 126: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

BEKİN Seda

Tez Adı : Sodyum Aljinat Esaslı Jel Filmlerin Sentezi ve KarakterizasyonuDanışman : Prof. Dr. GÜLTEN GÜRDAĞAnabilim Dalı : Kimya Mühendisliği Anabilim DalıProgramı : Kimyasal Teknolojiler ProgramıMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Gülten GÜRDAĞ

Prof. Dr. M. Ali GÜRKAYNAK Doç. Dr. Süheyla PURA ERGİN Doç. Dr. Serkan Naci KOÇ

Yard. Doç. Dr. Gönül KEÇELİ

Sodyum Aljinat Esaslı Jel Filmlerin Sentezi ve Karakterizasyonu

Sodyum aljinat (SA) doğal kaynaklı, biyouyumlu, pH’a ve dolayısı ile elektrik alana da duyarlı bir biyopolimerdir. Bu çalışmada, dört tip SA filmi hazırlanmıştır. Bu filmler, SA'ın suda çözünmesiyle hazırlanan düz zincirli SA filmleri (SA/SA2), farklı başlangıç akrilik asit (AA) konsantrasyonlarında hazırlanmış SA-AA yarı-IPN jel filmleri, Ca2+ iyonu ile çapraz bağlanmış SA filmleri (SA-Ca-40/SA2-Ca-40) ve SA-AA yarı-IPN filmlerinin glutaraldehit (GA) ile çapraz bağlanmasıyla hazırlanan SA-AA-GA IPN filmleridir.

Hazırlanan filmlerin yapısal ve termal karakterizasyonu FTIR, XRD ve DSC analizleri ile gerçekleştirilmiştir. Filmlerin dielektrik özellikleri (dielektrik sabiti: ', dielektrik kayıp: '' ve kompleks elektrik modülü: M*) oda sıcaklığında ve 12 Hz - 100 kHz’de; şişme davranışı ise destile su içinde belirlenmiştir. SA-AA filmlerinde, SA’ın yanında çapraz bağlı AA homopolimeri varlığının ve miktarının artması ile SA’ın Ca2+ iyonuyla kısmi çapraz bağlanmasının şişme davranışı ve dielektrik özellikleri incelenmiştir.

SA-AA/SA2-AA yarı-IPN filmleri ile SA-Ca-40/SA2-Ca-40 filmlerinin ' ve '' değerleri frekansın artması ile azalmıştır. SA-AA ve SA2-AA yarı-IPN filmlerinde, çapraz bağlı PAA miktarının artmasıyla relaksasyon süresi artmıştır. SA’ın Ca2+ iyonu ile kısmi çapraz bağlanmasının termal özelliklerini fazla etkilemediği belirlenmiştir.

Anahtar kelimeler: sodium aljinat, akrilik asit, çapraz bağlanma, dielektrik özellikler.

  

Page 127: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Synthesis and Characterization of Sodium Alginate Based Gel Films

Sodium alginate (SA) is a biocompatible polymer with natural origin and it is both pH- and electro-responsive polymer. In this study, four types of SA films were prepared: linear chained SA films (SA/SA2) that were prepared by evaporating/drying the solution of SA in water, SA-AA semi-IPN gel films that were prepared with different initial concentrations of acrylic acid (AA), cross-linked SA films (SA-Ca-40/SA2-Ca-40) that were prepared by cross-linking of SA with Ca2+ ion and SA-AA-GA IPN films that were prepared by cross-linking of SA in SA-AA semi-IPN films with glutaraldehyde (GA).

The characterization of these films was performed by FTIR, XRD and DSC analyses. The dielectric properties (dielectric constant ', dielectric loss '' and complex electrical modulus M*) at 12 Hz - 100 kHz frequency range at room temperature and swelling behavior of the films in distilled water were also determined. The effects of the presence and the increase in the content of homopolymer of AA (PAA) in SA-AA semi-IPN films and the cross-linking of SA with Ca2+ ion on the swelling behavior and dielectric properties of the films were investigated.

' and '' values of SA-AA/SA2-AA semi-IPN films decreased with the increase in frequency. In SA-AA and SA2-AA semi-IPN films, the relaxation time increased with the increase in the content of poly(acrylic acid) (PAA). The partially crosslinking of SA with Ca2+ ion did not considerably affect the thermal properties.

Keywords: sodium alginate, acrylic acid, cross-linking, dielectric properties.

  

Page 128: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

İBİŞ Anıl

Tez Adı : Poliolefin Harmanların Viskoelastik Özelliklerinin İncelenmesiDanışman : Doç. Dr. Ali DURMUŞAnabilim Dalı : Kimya MühendisliğiProgramı : Kimyasal TeknolojilerMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Ali DURMUŞ

Prof. Dr. M. Ali. GÜRKAYNAK Prof. Dr. Ahmet KAŞGÖZ

Prof. Dr. Cemal ÖZEROĞLU Yrd. Doç. Dr. Nevra ERCAN

Poliolefin Harmanların Viskoelastik Özelliklerinin İncelenmesi

Polietilen, üstün fiziksel ve mekanik özellikleri, kolay proses edilebilirliği, birçok farklı uygulama alanı için kullanılması, moleküler yapı özellikleri nedeniyle düşük sıcaklıklarda kullanılabilir olması, düşük maliyetli kompaundlama çözümlerine uygunluğu gibi avantajları nedeniyle en yaygın kullanım alanına sahip termoplastiktir. Polietilenin farklı karakteristik özelliklere sahip türleri bulunmaktadır. Son yıllarda polimer harmanlama yöntemiyle farklı yapısal ve fiziksel özelliklere sahip bu polimerlerden, kullanım amacına uygun çok bileşenli karışımların elde edilmesi oldukça yaygınlaşmıştır.

Bu tez çalışmasında, çift vidalı ekstruderde eriyik harmanlama ve eriyikten çekme yöntemiyle, farklı oranlarda yüksek yoğunluklu polietilen (HDPE) ile lineer alçak yoğunluklu polietilen (LLDPE) içeren harman yapılı filmler hazırlanmış ve filmlerin katı-hal viskoleastik özellikleri incelenmiştir. Filmlerin sünme davranışları üç farklı sıcaklıkta (23°C, 35°C ve 45°C) ve sabit gerilimde (4 MPa) test edilmiş ve numunelerin viskoelastik parametreleri dört elemanlı Burger eşitliği ile modellenmiştir. Gerçekleştirilen çalışmalarla harman bileşimindeki LLDPE’nin oranı, ko-monomer tipi ve test sıcaklığının filmlerin viskoelastik özelliklerine etkisi incelenmiştir.

Ayrıca hazırlanan film numunelerinin erime ve kristallenme davranışları diferansiyel taramalı kalorimetre (DSC) yöntemi ile mikro-yapıları ise taramalı elektron mikroskopu (SEM) ile incelenmiştir.

Investigation of Viscoelastic Properties of Polyolefin Blends

Polyethylene is the most widely used commercial thermoplastics because of its advantages such as superior physical and mechanical properties, easy processability, availability in many applications, to be used at low temperatures due to molecular structural properties and low cost for compounding solutions. Polyethylene types are available with different characteristics. In recent years, it has been widespread blending polymers having different physical and structural properties to get multicomponent mixtures for intended use.

In this thesis study, films containing blend of linear low density polyethylene (LLDPE) and high density polyethylene (HDPE) in different ratios were prepared using a corotating twin-screw-extruder by the method of melt blending and melt drawing, and solid state viscoelastic properties were investigated. Creep behaviors of these films were tested at three different temperatures (23, 35, 45°C) at constant stress (4 MPa), and viscoelastic parameters of samples were modelled using four-element Burgers model. The effects of LLDPE content in blends, co-mononer type of LLDPE and test temparatures on viscoelastic properties of films have been investigated.

In addition, melting and crystallization behaviors, and micro-structure of samples were investigated by differantial scanning calorimetry (DSC) and scanning electron microscopy (SEM), respectively.

Page 129: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

AGİN Çağrı

Tez Adı : Fiziksel ve Kimyasal Yöntemlerle Nano Boyutlu Grafit Tabakaların Eldesi ve İletken Kompozit Uygulamalarında Kullanımı

Danışman : Prof. Dr. M.Ali GÜRKAYNAKAnabilim Dalı : Kimya MühendisliğiProgramı : Proses ve Reaktör TasarımıMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. M.Ali GÜRKAYNAK

Prof. Dr. Ayşe Zehra AROĞUZ Doç. Dr. Hüseyin DELİGÖZ Doç. Dr. Faruk ÖKSÜZÖMER Yrd. Doç. Dr. Nevra ERCAN

Fiziksel ve Kimyasal Yöntemlerle Nano Boyutlu Grafit Tabakaların Eldesi veİletken Kompozit Uygulamalarında Kullanımı

Polimer/karbon kompozit ve nano kompozitleri yüksek elektiriksel ve termal iletkenliği, mekanik özellikleri iyileştirmesi gibi önemli yapısal ve fiziksel özellikleri nedeniyle son yıllarda yoğun araştırma ve uygulama konularından biri olmuştur. İki boyutlu (2D) kristal yapısıyla iki boyutlu nano plakalar olarak da adlandırılan grafit ise sahip olduğu elektriksel, ısıl ve mekaniksel özellikleriyle öne çıkan karbon esaslı dolgulardandır.

Grafit, karbon nano tüp ve karbon nano fiberlere oranla daha düşük maliyetli olması, düşük özgül ağırlığa sahip olması nedeniyle tercih edilirken, çeşitli kimyasal ve fiziksel yöntemlerle modifiye edilmesiyle elde edilen nano boyutlu tabakalar vasıtasıyla diğer dolgulara oranla daha üstün yapısal ve fiziksel özellikleriyle en önemli yüksek performans dolgularından biri haline gelmektedir. Ayrıca elde edilen nano boyutlu grafit tabakalarının çeşitli polimerlerde dolgu maddesi olarak kullanılmasıyla üstün nitelikli polimer esaslı dolgular hazırlanmaktadır.

Bu tez çalışmasında grafitin çeşitli kimyasal ve fiziksel yöntemlerle modifikasyonu ile nano boyutlu grafit/grafen tabakaların eldesi amaçlanmaktadır. Ayrıca elde edilen nano boyuttaki grafit tabakalarının termoplastik polimerlerde dolgu maddesi olarak kullanılmasıyla iletken kompozitler elde edilmesi de hedeflenmektedir. Tez çalışması kapsamındaki çalışmalarla hem üstün mekanik özelliklere sahip iletken kompozitlerin hazırlanmasında en önemli üretim aşaması olan “hammadde hazırlama”, “dolgu modifikasyonu ve karakterizasyonu” gibi yapısal tanımlama hem de kompozit üretimi konularında kantitatif veriler elde edilecek ve süreç ilişkileri incelenmiş olacaktır.

Page 130: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Preparatıon of Graphite Nano-Sheets Via Physical and Chemical Methodsand Using in Conductıve Composite Applicatıons

Last few years high electrical and thermal conductance of polymer/carbon composite and nano composite has been one of the deep research and application essay because of physical features and such as reformation the mechanical features. In case graphite, namely two dimension nano layers with two dimension crystal construction, has became prominent having electrical thermal and mechanical features that is into carbon essential stuffings.

Graphite is chosen the fact that has the fever cost than carbon nano tube and carbon nano fiber and has lower specific weight, that became one of the most important perform stuffings relatively the others with achievement via nano dimension layers modified by various chemical and physical methods. Also it has been prepared based ideal quality polymer stuffings by using obtained nano dimension grafit layers at various polymer such as stuffing material.

Modification of the graphite by chemical and physical methods and preperation of the nano dimension graphite/grafen layers is purposed in this thesis. Also preperation of the conductive composite by using layers which in nano dimension like a stuffing material at thermoplastic polymers is aimed. The studying within the thesis would obtain quantitative data about both subject the producing composite and the structural identification of the most important steps of conductive composite production such as “preparing the raw material”, “stuffling modification and characterization” which has superior mechanical specifications examine process connection.

  

Page 131: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

FİLİZ Hasan

Tez Adı : Kitosan-Metal Oksit Kompozit Filmlerinin Hazırlanması ve Karakterizasyonu

Danışman : Prof. Dr. Gülten GÜRDAĞAnabilim Dalı : Kimya MühendisliğiProgramı : Kimyasal TeknolojilerMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Gülten GÜRDAĞ

Prof. Dr. Oğuz OKAY Prof. Dr. Hasine KAŞGÖZ Doç. Dr. Deniz DEĞER ULUTAŞ Doç. Dr. Hüseyin DELİGÖZ

Kitosan-Metal Oksit Kompozit Filmlerinin Hazırlanması ve Karakterizasyonu

Bu çalışmada, başlıca iki tip kitosan (CS) filmi; farklı miktarda manyetik özellikte ve nanoboyutlu demir (II,III) oksit (manyetit : Fe3O4) içeren kitosan (CS2-M) filmleri ve glutaraldehid (GA) ile çapraz bağlanmış kitosan (CS-GA) filmleri hazırlanmıştır. Her iki tür filmin özellikleri, kitosan’ ın % 2 (v/v)’lik asetik asit çözeltisindeki %1’lik veya %2’lik (w/v) çözeltisinin buharlaştırılması ile hazırlanan saf kitosan (CS/CS2) filmininki ile karşılaştırılmıştır.

Çapraz bağlı kitosan (CS-GA) filmlerinin hazırlanmasında, % 2 (v/v)’lik asetik asitte çözünmüş % 1 (w/v)’lik CS çözeltilerinin üzerine, CS’daki –NH2 gruplarının % 25, % 50, %75, %100 ve %200’ünü bağlayacak miktarda GA içeren GA çözeltisinin eşit hacimleri ilave edilmiştir. Reaksiyon karışımı, teflon petri kaplarına alınıp, oda sıcaklığında kurutularak CS-GA filmi hazırlanmıştır.

Fe3O4 içeren CS2-M filmlerinin hazırlanmasında ise, % 2 (v/v)’lik asetik asitte çözünmüş CS çözeltilerinin üzerine, CS miktarının ağırlıkça %1, %2, %3, %4 ve %6’sı olacak şekilde katı Fe 3O4

ilave edilip, ultrasonik banyoda karıştırılarak, homojen dağılması sağlanmıştır. Ardından karışım, teflon petri kaplarına dökülüp oda sıcaklığında kurutularak CS2-M filmleri hazırlanmıştır. CS/CS2, CS-GA ve CS2-M filmlerinin karakterizasyonu FTIR, XRD, DSC ve SEM-EDS analizleri ile gerçekleştirilmiştir.

Filmlerin dielektrik sabiti (ε’) ve dielektrik kayıp (ε’’) değerleri Dielektrik Spektroskopisi (DS) ile oda sıcaklığında, 12 Hz - 100 kHz frekans ve 293-463 K'de 5Hz - 5kHz frekans aralığında belirlenmiştir. Dielektrik sabitinin artan frekansla azaldığı ve artan sıcaklıkla arttığı gözlenmiştir. GA ile çapraz bağlanmış CS-GA filmlerinde polarizasyonun azalması nedeniyle, frekansın ve GA miktarının artması ile dielektrik sabitinin azaldığı; buna karşılık sıcaklığın artması ile dielektrik sabitinin arttığı belirlenmiştir. CS2-M filmlerinde ise Fe3O4 miktarının ve sıcaklığın artmasıyla dielektrik sabitinin arttığı gözlenmiştir. CS2-M filmlerinde, Fe3O4 miktarındaki artış ile filmlerin elektrik modülü sanal kısmı (M'') değerlerinin maksimum olduğu frekansın daha yüksek değerlere kaydığı belirlenmiştir. Bu durum, iletkenlik artışının göstergesi olup, aynı zamanda relaksasyon süresinin azalışına işaret etmektedir. CS-GA filmlerinde ise GA miktarındaki artış ile birlikte filmlerin maksimum M'' değerlerine karşılık gelen frekansların düşük frekans değerlerine doğru kaydığı, yani relaksasyon süresinin arttığı ve iletkenliğin azaldığı görülmüştür. CS2-M filmlerinin 3 farklı frekansta tanδ-sıcaklık ölçümleri gerçekleştirilmiş ve frekans artışı ile yapıdaki polarizasyondan dolayı relaksasyon piklerinin daha yüksek sıcaklıklara kaydığı görülmüştür.

Page 132: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

The Preparation and Characterization of Chitosan-Metal Oxide Composite Films

In this study, mainly two types of chitosan (CS) films were prepared: nanosized iron (II, III) oxide (magnetite : Fe3O4) containing chitosan (CS2-M) films and glutaraldehyde (GA)-crosslinked (CS-GA) films. The properties of both chitosan films were compared with those of chitosan (CS/CS2) films which were prepared by the evaporation of 1 (w/v) % or 2 (w/v) % chitosan solution in 2 (v/v) % aqueous acetic acid.

In the synthesis of crosslinked CS-GA films, constant volume of aqueous GA solution at five different GA concentrations were added into the 1 (w/v) % chitosan solution in 2 (v/v) % aqueous acetic acid. GA concentration in the solution was adjusted to crosslink the 25 %, 50%, 75%, 100% and 200% of –NH2 groups in CS. The reaction mixtures were decanted to the Teflon petri dishes, and then they were held there at room temperature to obtain CS-GA films by the evaporation of solvent.

In the synthesis of Fe3O4 containing chitosan (CS2-M) films, various amounts of Fe3O4 (1, 2, 3, 4, and 6 wt % of CS) was added in 2 (w/v) % chitosan solution in 2 (v/v) % aqueous acetic acid, and the mixture was ultrasonically stirred in order to homogeneously dispers Fe3O4. CS2-M films were obtained by drying the mixture in Teflon petri dishes at room temperature. The characterization of CS/CS2, CS-GA, and CS2-M films were performed by FTIR, XRD, DSC, and SEM analyses.

Dielectric constant (ε’) and dielectric loss (ε’’) of the films were determined by dielectric spectroscopy between 12Hz - 100KHz in room temperature and between 5 Hz – 5 kHz at 293 - 463K temperature range. The increase of the temperature led to the increase in dielectric constant while increasing frequency caused to decrease in dielectric constant. It was observed that dielectric constant of CS-GA films decreased with frequency and crosslinker GA content due to the decrease in polarization in crosslinked films. It was also determined that dielectric constant of CS-GA films increased with temperature. In the CS2-M films, dielectric constant values increased with temperature and Fe3O4 content of the film. In CS2-M films, the increase in Fe3O4 content of the film shifted the frequency values corresponding to the maximum value of the imaginary part of the electric modulus (M'') to the higher frequencies. This finding is the indication for both the increase in conductivity and the decrease in relaxation time. For the CS-GA films, the increase in the GA amount, frequency values corresponding to the maximum values of M'' shifted to lower frequencies indicating the increase in relaxation time and the decrease in conductivity. Tanδ-temperature measurements of CS2-M films carried out in 3 different frequency and with the increase of frequency, relaxation peaks were shifted to higher temperatures due to the polarization.

Page 133: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

  

SEZERER Meltem

Tez Adı : İstanbul-Yenikapı’daki Holosen Yaşlı Denizel İstifin Dendrokronoloji Yardımıyla Yaşlandırılması Ve Çökelme Ortamı Analizi

Danışman : Prof. Dr. M. Namık YALÇINAnabilim Dalı : Jeoloji MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. M. Namık YALÇIN

Prof. Dr. Sinan ÖNGEN Prof. Dr. Atiye TUĞRUL Prof. Dr. Nüzhet DALFES Doç. Dr. Erol SARI

İstanbul-Yenikapı’daki Holosen Yaşlı Denizel İstifin Dendrokronoloji Yardımıyla

Yaşlandırılması Ve Çökelme Ortamı Analizi

İstanbul-Yenikapı Theodosious Antik Limanında yürütülen arkeolojik çalışmalar Bizans Dönemine ait çok sayıda gemi ve çeşitli arkeolojik buluntuların ortaya çıkmasına olanak sağlamıştır. Böylece bu döneme ait kültürel, sosyal ve ticari yaşam hakkında çok önemli ve yeni bilgiler elde edilmiştir.

Yenikapı’da ortaya çıkarılan Theodosius Antik Liman kazı alanında yer alan çökel istif şimdiye kadar jeoarkeolojik açıdan incelenmiştir. Bu çalışmada ise farklı olarak, İstanbul-Yenikapı’daki denizel çökel istifi daha ayrıntılı bir şekilde incelenmiş ve birimin çökelme ortamının analizi yapılmıştır. Ayrıca, çalışma süresince, dört profil (S1, S2, S3, S4) ve üç iskele (İ3, İ5-6-7-8, İ17) ayrıntılı olarak incelenmiş ve kazı alanından 100 adet zemin ile 36 adet kazık örneği farklı analizler için derlenmiştir. Bu örnekler üzerinde tane boyu, XRD ve dendrokronoloji analizleri yapılmıştır. Analiz sonuçlarıyla İstanbul jeolojisinin çok tanınmayan bu Holosen yaşlı biriminin litolojisi ayrıntılı olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmalara paralel olarak da denizel istifin çeşitli seviyelerinde bulunan iskele kazıklarının istifteki farklı seviyelerle olan ilişkilerinin analizi yapılmış, bu kazıkların dendrokronoloji yardımıyla yaşları tespit edilmiş ve denizel bu istifin yüksek çözünürlüklü olarak (±10 yıl) olarak yaşlandırılması yapılmıştır.

Bu çalışmalar sonucunda, yüzeyden başlayarak bostan toprağı-yapay dolgu-akarsu çökelleri-denizel çökeller olarak sıralanan istifin tabanında kazı alanının doğusunda koyu gri-siyah renkli ve başlıca kilden oluşan bir birimin bulunduğu saptanmıştır. Böylece Holosen dönemindeki çökelme koşullarının koy veya haliçli kıyı ortamı olduğu belirlenmiştir.

Dendrokronoloji çalışmalarıyla birlikte çalışma alanında altı farklı dönemde inşa edilen ve/veya onarılan iskelenin bulunduğu tespit edilmiştir. Limana ilk olarak inşa edilen iskelelerin dönemleri sırasıyla MS 528 (İ3), MS 583 (İ5-6-7-8), MS 594 (İ17) olup, limandaki onarımla ilişkilendirilen dönemler ise sırasıyla MS 640, MS 690-770, MS 777 yıllarını göstermektedir. Tüm bu çalışmalar sonucunda elde edilen dönemlerin, Yenikapı çökel istifindeki yerleri bize yüksek çözünürlüklü olarak çökelme tarihini vermiştir. Yaklaşık 250 yıl süren bir iskele inşaası ve onarımı süresinde 200 cm’lik bir kum çökelmesiyle 0.80 cm/yıl gibi yüksek bir sedimentasyon hızı görülmektedir. Yenikapı alanında, Theodosius Limanında özellikle bu yıllardaki yoğun liman faaliyetleri ile mendereğin varlığı bu yüksek sedimentasyon hızının nedenleri arasındadır.   

Page 134: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

 Dating of the Holocene Marine Sequence at Istanbul-Yenikapı Using Dendrochronology and Analysis of Depositional Environment

Many archaeological objects including numerous ship wrecks and various docks from Byzantine period have been discovered during the salvage excavations in the Ancient Theodosian Harbor (İstanbul-Yenikapı). Thus, a great deal of significant and new information has been obtained from that period’s cultural social and commercial life.

The sedimentary sequence uncovered during the archaeological excavations in the Theodosian Harbor in Yenikapı was so far investigated mainly from the geo-archaeological point of view. In this study a detailed geological investigation of the marine sequence is conducted and their depositional environment is determined. Four profiles (S1, S2, S3, S4) and three docks (I3, I5-6-7-8, I17) are investigated and 100 sediment samples and 36 wooden post samples are collected for various analysis. Sediment samples are analysed for the grain size and for mineralogical composition; the posts by dendrochronology. The results are used to define the lithological properties of this poorly known Holocene unit in Istanbul. Furthermore, using the deformation patterns caused by the wooden posts, which were rammed in different periods into the sediments, and the age of the respective trees by dendrochronology, a high-resolution dating (±10 years) is performed.

The Holocene sequence, uncovered in the excavation area, consists of from top to bottom agricultural soil and artificial fill, coarse-grained fluvial deposits, mainly sandy marine sediments and a dark grey to black clay. This sequence is underline by Miocene units forming the basement. Marine sands are deposited at the beginning in a coastal area which were than overlapped by the rising sea. The sedimentation continued than in a very shallow marine bay or sea inlet. This environment is later transformed again into a coastal area. The regression was caused by the prograding delta of the Lycos river. Finally, the marine sequence is overlain by the fluvial deposits of this river.

Six different periods of dock construction and/or renovation could be distinguished. Namely in ascending order 528, 583, 594 AD as the construction dates of the docks, I3, I5-6-7-8 and I17, respectively. Further dates 640, 690-770 and 777 AD are most probably related to renovations. As the exact positions of these periods within the sedimentary sequence have also been determined precisely was able to extract high-resolution information for the sedimentation history in this area. During the time period of the dock construction and renovations, which lasted 250 years, a sandy sequence of 2 meters was deposited. It corresponds to a high sedimentation rate of 0.80 cm per year, which is definitely related with the human activities in the harbor and with the existence of a water-break.

 

Page 135: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

AĞCIOĞLU Hüsniye Kübra

Tez Adı : Petrol Rezervuarlarında H2S ve CO2 Oluşum Mekanizmaları ve Bakteriyel Aktivitenin Petrolün Kimyasal Bileşimine Etkileri

Danışman : Doç. Dr. Hakan HOŞGÖRMEZAnabilim Dalı : Jeoloji Mühendisliği Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Hakan HOŞGÖRMEZ

Prof. Dr. M. Namık YALÇIN Prof. Dr. Ali Malik GÖZÜBOL Yrd. Doç. Dr. Okan TEZEL Prof. Dr. Hayrettin KORAL

Petrol Rezervuarlarında H2S ve CO2 Oluşum Mekanizmaları ve BakteriyelAktivitenin Petrolün Kimyasal Bileşimine Etkileri

İstanbul Üniveritesi Fen Bilimleri Enstitüsü Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı’nda yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu çalışmada petrol rezervuarlarında gerçekleşen alterasyon süreçlerinden biri olan biyodegredasyonun hangi koşullar altında gerçekleştiği, ne tür parametreler tarafından sınırlandırıldığı, petrolüm kimyasal özelliklerini ne şekilde değiştirdiğinin yanısıra petrol rezervuarlarında oluşan hidrojen sülfür ve karbondioksit gazlarının ne şekilde oluştuğu araştırılmış ve hidrokarbon gazlarının kökenleri belirlenmiştir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 2 farklı sahadan (Dodan ve Silivanka) alınan petrol ve gaz örneklerinin GC, GC-MS ve GC-IRMS cihazlarında analiz edilerek, metan, etan, propan miktarı ve karbon izotop sonuçların farklı sınıflama grafiklerine işlenmesi ile gazların kökenleri, olası anakaya çökelme ortamları, gazların tek bir anakayadan mı yoksa farklı gazların karışımı sonucu mu oluştuklarına dair yorumlar yapılmıştır.

Dodan sahasında bulunan hidrokarbon gazları metan-etan izotop modellemesinde %1,5 Ro olgunluğa sahip Tip III organik maddece zengin bir anakayadan; etan-propan izotop modellemesinde etan ve propan bileşenlerinin %1-1,5 Ro, Tip II anakayadan türemiştir. Silivanka sahasında bulunan gazların anakayasının olgunluk değerinin yaklaşık %1,2-1,4 Ro arasındadır ve gazlar ağırlıklı olarak denizel ana kayadan oluşmuştur.

Dodan 17G kuyularından alınan gaz örneklerinin Sülfür izotop değerleri sırasıyla (δ34S); 11.9‰ ve 13.4‰’dir. İzotop değerleri ve rezervuar özellikleri göz önüne alındığında hidrojen sülfür gazı termokimyasal sülfat indirgenmesi kökenli ve bir kısmı da bakteriyel kökenlidir. Dodan sahası üretim kuyularından alınan karbon dioksit gazı örneklerinin karbon izotop oranları -1,59 ile -8,13‰ aralığındadır. Bu değerler bu gazların inorganik kökenli olduklarını göstermektedir. Silivanka sahasında ise δ13CCO2 değerleri -7,69 ve -10,75‰ aralığındadır. Değerlerin bu aralıkta olması organik kökenli bir CO2 katkısı olduğunu göstermektedir.

    

Page 136: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Generation Mechanism of H2S and CO2 in Petroleum Reservoirs and theEffect of Bacterial Activity to the Chemical Composition of Petroleum

This following study is prepared at Istanbul Üniversity Institute of Science Geology Department as a master graduation thesis. The aim of the study is to determine the aspects of biodegredation process (limiting parameters, optimum conditions, effects to petroleum chemistry) as well as to find out the generation mechanisms of hydrocarbon gases, hydrogen sulphur and carbon dioxide gases generated in oil reservoirs.

Gas and oil samples are collected from 2 different fields (Silivanka, Dodan) in Southewestern Anatolia. The samples are analized with GC, GC-MS and GC-IRMS equipments. After the results are evaluated with the help of different classification charts, comments have been made about origin of the gases, possible source rock sedimentation environment and mixture of gases.

The hydrocarbon gas samples from the Dodan field are derived from a source rock which its organic matter is rich in type III and with a maturity value of %1,5 Ro according to methan-ethan isotope modelling and type II with a maturity value of %1-1,5 Ro according to ethan-propane isotope modelling. The maturity value of the source rock in Silivanka field is between%1,2-1,4 Ro and the organic matter is mostly marine.

The sulphur isotope ratio of gas samples collected from the Dodan field are 11.9‰ ve 13.4‰. Considering the isotope values and reservoir characteristics, the origin of hydrogen sulphur is thermochemical sulphat reduction and a small part is derived with a bacterial process. The carbon isotope ratio of carbon dioxide gas samples from the Dodan field are between -1,59 and -8,13‰ showing that they have an inorganic origin. The carbon isotope ratio of carbon dioxide gas samples from the Silivanka field are between -7,69 and-10,75 ‰ showing that they have an organic origin.

Page 137: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

JEOFİZİK MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI 

  

AKTAŞ Gülten

Tez Adı :İstanbul Boğazı ve Tekirdağ Arasında Toplanan Sığ Sismik ve Mikrobatimetrik Verilerin Yorumu

Danışman : Doç. Dr. Hüseyin TURAnabilim Dalı : Jeofizik MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Hüseyin TUR

Prof. Dr. İbrahim KARA Prof. Dr. M. Emin DEMİRBAĞ Doç. Dr. Davut AYDOĞAN Doç. Dr. Ferhat ÖZÇEP

İstanbul Boğazı ve Tekirdağ Arasında Toplanan Sığ Sismik veMikrobatimetrik Verilerin Yorumu

Marmara Denizi kuzey şelfinde, İstanbul Boğazı – Tekirdağ arasında kalan alanda, yaklaşık 100 metre derinliğe kadar olan bir alanda çalışma alanının Kuvaterner evriminin açıklanmasına katkı sağlamak amacıyla, İstanbul Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından desteklenen 5783 No’lu “Küçükçekmece ve Büyükçekmece Lagünlerinin (Marmara Denizi Kuzeyi) Jeolojik Evriminin Yüksek Çözünürlüklü Sığ Sismik Veriler Yardımıyla İncelenmesi” isimli proje çalışması kapsamında çözüm gücü yüksek rezolüsyonlu sığ sismik yansıma verileri ile yaklaşık 1250 metre derinliğe kadar batimetri (multibeam) verileri toplanmıştır. Toplanan bu veriler, DZ.K.K.’lığı Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı araştırma gemileri ve botları ile daha önceki yıllarda Sparker enerji kaynağı kullanılarak toplanmış yüksek rezolüsyonlu sığ sismik veriler ile birlikte değerlendirilmiş ve yorumlanmıştır. Sismik kesitlerin yorumundan birimlerin sismik stratigrafisi ve çalışma alanındaki yapısal unsurlar ortaya çıkarılmıştır. Yapısal unsurlar yer yer KB-GD uzanımlı doğrultu atımlı faylar, yer yer KKD-GGB uzanımlı faylar ve yer yer de yaklaşık D-B uzanımlı faylar ile temsil edilmektedir. Ayrıca, kara jeolojisi çalışmaları ile stratigrafik birimlerin deneştirmesi gerçekleştirilmiştir.

Şelf alanında toplanan Multi-beam mikrobatimetrik verileri ile çalışma alanında cm hassasiyetinde derinlik değerleri elde edilerek deniz dibi topoğrafya (batimetri) haritası hazırlanmıştır. Elde edilen batimetri haritası incelendiğinde taban topoğrafyasının, kıyıdan itibaren Yaklaşık K-G yönünde, az bir eğim sergilediği göze çarpmaktadır. Örneğin -60 metrelik su derinliğini gösteren eş derinlik eğrisi, kıyıdan yaklaşık (İstanbul Boğazı-Tekirdağ arası) 5-10 Km uzakta yer almaktadır. -60-65 metrelerde izlenen orta kesimin oldukça düz ve 65 metre konturundan başlayarak güneye doğru ise, eğimli olduğu görülür. Orta kesimde yer alan düzlük inceleme alanı batısına doğru giderek genişlemektedir. Orta kesimdeki düzlüğün güneyindeki eğimli saha olası normal faylanma ile oluşmuş batimetrik dikliğin batıya uzantısı şeklindedir. Bu bölgede ve bölgenin güneyinde deniz tabanının -100 metrelerden itibaren aniden düşerek yaklaşık D-B doğrultulu çok dik bir yamaç şeklini aldığı gözlenmektedir. Yamacın güneye doğru bitiminden itibaren deniz tabanın derinliği 1200 metreye ulaşan üç farklı çukurun (havzanın )varlığı dikkat çekmektedir. Bu havzacıklar yaklaşık KD-GB uzanımlı ve havzanın tabanından yaklaşık 600-800 metreye kadar yükselen sırtlarla birbirlerinden ayrılmışlardır.

 

Page 138: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Interpretation of Shallow Seismic and Microbathymetric Data Collected Between the İstanbul Strait and Tekirdağ

In the Marmara Sea northern shelf, the region between the Bosphorus and Tekirdag, in order to support the definiton of Quaternary Evolution of working area at a depth of until 100 m, high resolution shallow seismic echo data and multi-beam data until a depth of 1250 metres are collected within the framework of the project number 5783 which is called “The Study of Geological Evolution of Kucukcekmece and Buyukcekmece Lagoons through High Resolution Shallow Seismic Data.” The project is supported by the Istanbul University Scientific Research Projects Coordination Unit. The data collected are evaluated and commented together with the high resolution shallow seismic data collected through Sparker energy source in the previous years by ships of and boats of the Department of Cruise, Hydrography and Oceanography of Turkish Navy. Seismic stratigraphy of units and structural elements of working area are shown through commenting seismic cross-sections. Structural elements are represented by northwest-southeastward strike slip faults, north-northeast-south-southwestward faults, and nearly east-westward faults locally. Besides, a correlation of land geology and stratigraphic units are realized.

In the shelf region, bathymetry map is prepared through depth data of work place in centimeter sensitivity collected by multi-beam microbathymetry data. A study of prepared bathymetry map reveals that the bottom topography has some slope in north-south way starting from shore. For example, the contour that shows 60 metre depth is situated 5-10 kilometers away from the shore (between Istanbul and Tekirdag). The mid-region at 60-65 metres is quite smooth whereas the southward region is sloping starting from 65 metre-contour. The flat working place which situated at mid-region expands towards its west. The sloping region in the south of flat region is a westward extension of bathymetric perpendicularity formed through possible normal faulting. In this region and in the south of it, the sea bottom starting from 100 metres falls abruptly and forms a very steep cliff east-westwardly. Starting from the end of the cliff in south, sea bottom depth forms 3 different basins reaching 1200 meters. These basins are nearly northeast-southwestwardly and separated from each other by ridges reaching 600-800 meters from the basin bottom. 

Page 139: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

TURAN Seçil

Tez Adı : Erken Uyarı Algoritmalarında Kullanılmak Üzere Marmara Bölgesi İçin P Dalgalarının Özelliklerinin Belirlenmesi

Danışman : Prof. Dr. A. Oğuz ÖZELAnabilim Dalı : Jeofizik Mühendisliği Anabilim DalıProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. A. Oğuz ÖZEL

Prof. Dr. Yıldız ALTINOK Prof. Dr. Mustafa Kemal TUNÇER Prof. Dr. Ali PINAR Doç. Dr. Eşref YALÇINKAYA

Erken Uyarı Algoritmalarında Kullanılmak Üzere Marmara Bölgesi İçinP Dalgalarının Özelliklerinin Belirlenmesi

1999 yılında meydana gelen Kocaeli (Mw 7.5) ve Düzce (Mw 7.2) depremleri, Marmara Bölgesi’nde meydana gelmesi olası depremin özellikle İstanbul’da yaratacağı hasara karşı hazırlıklı olunması gerçeğini ortaya çıkarmıştır. İstanbul’da olabilecek hasar yapıcı bir deprem sonrasında olası kayıpların azaltılması ve acil müdahale ile kurtarma ekiplerine yardımcı olacak Hızlı Kayıp Haritalarını üretmek amacıyla, Acil Müdahale ve Erken Uyarı Sistemi kurulmuştur.

Deprem Erken Uyarı’nın temel unsuru, depremin büyüklüğünün hızlı ve güvenilir bir şekilde tahmin edilmesidir. Depremin büyüklüğünü hesaplayabilmek için deprem kırığının devam edip etmeyeceğinin belirlenmesi gereklidir. Bu da genellikle başlangıçtaki hareketin (P dalgalarının) karakteristiklerinden anlaşılmaktadır. Bu amaçla tezde Marmara Bölgesi için P dalgalarının özellikleri belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla, Tayvan’da kullanılan c -Pd ve Japonya’da kullanılan B-Delta yöntemlerinden yararlanılarak düşey bileşen ivme kayıtları kullanılarak Marmara Bölgesi’ne ait parametrelerin ve bağıntıların elde edilmesine çalışılmıştır.

Aralık 2013, 56 Sayfa.

Anahtar kelimeler: Erken Uyarı, Marmara Bölgesi, P-dalgası. 

Determınatıon of P-Wave Characterıstıcs for the Marmara Regıonto be Used In Early Warnıng Algorıthms

When Kocaeli (Mw 7.5) and Duzce (Mw 7.2) earthquakes occurred in the Marmara Region in 1999, the entire Marmara region had been affected. For this reason, Marmara region will have to be prepared with the all of reality. When damaging earthquake occur in Istanbul, for preparing quick lost map and help to rescue teams, Early warning and rapid response network established in Marmara Region.

The foundation of earthquake early warning system is based on estimated magnitude of earthquake, fast and reliable. Determining of rupture's continuity is necessary in order to calculate the magnitude of the earthquake. This is usually understood from the characteristics of initial movement (P waves). This purpose in the thesis, it was tried to determine the characteristics of the P wave for Marmara Region. For this purpose, we used two different methods which are c -Pd and B-Delta by using vertical component of the acceleration records in Marmara region. Finally, a new relationship was developed in the region for obtain of threshold earthquake early warning alarm. Finally, a new relationship was developed in the region for obtain of threshold earthquake early warning alarm.

December 2013, 56 Sayfa.Keywords: Early Warning, Marmara Region, P-wave.

Page 140: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

  

ÖZBEK Cengiz

Tez Adı : Taşıt Süspansiyon Sistemlerinin Uyarlamalı KontrolüDanışman : Prof. Dr. Recep BURKANAnabilim Dalı : Makine Mühendisliği Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Recep BURKAN

Prof. Dr. Erol UZAL Doç. Dr. Alaattin AKTAŞ Doç. Dr. Serdar BARIŞ Yard. Doç. Dr. Nevra BAYHAN

Taşıt Süspansiyon Sistemlerinin Uyarlamalı Kontrolü

Bu çalışmanın amacı; ilk olarak, literatürde aktif titreşim sönümleme sistemleri için yeni bir adaptif yaklaşım olan ‘Model Erişimli Adaptif Kontrol’ yönteminin taşıt aktif süspansiyon sistemlerine uygulanabilirliğini göstermektir. Daha sonra, bilinen adaptif kontrol yasasına ek kontrol girdisi sağlanarak sistemin gürbüzlüğünün arttırılması amacıyla yeni bir parametre uyarlama algoritması geliştirilmiş ve Lyapunov metodu kullanılarak sistemin kararlılığı kanıtlanmıştır.

Yol düzgünsüzlüklerinin taşıt süspansiyon sistemleri üzerinde meydana getirmiş olduğu mekanik titreşimler, taşıt sürüş güvenliği ve seyir konforu açısından insanı rahatsız etmektedir. Ayrıca taşıt parçalarının mekanik ömrünü azaltmaktadır. Bu sebeple, oluşan bu titreşimlerin mümkün olduğunca azaltılması gerekmektedir.

Bu mühendislik problemini çözmek için, çeyrek taşıt olarak modellenen araç, ilk önce karayollarında sıklıkla karşılaşılan sinüzoidal bir yol girişine maruz bırakılmıştır. İdeal skyhook olarak belirlenen hedef dinamiğe erişme başarısı açısından hem literatürde var olan adaptif kontrolcünün hem de geliştirilen adaptif kontrolcünün detaylı analizi yapılmıştır. İkinci aşamada, aynı yol girişine maruz bırakılan taşıtın farklı bir sönümleme ve yay karakteristiğine sahip başka bir ideal skyhook dinamiğine ulaşması hedeflenmiştir.

Daha sonra taşıt, farklı yüksekliğe sahip iki adet tümsekten oluşan yol düzgünsüzlüğüne maruz bırakılmıştır. Burada da farklı sönümleme ve yay karakteristiğine sahip bir skyhook hareketine erişim hedeflenmiştir. Elde edilen bulgular yorumlanarak taşıt seyir konforu ve sürüş güvenliği konularına vurgu yapılmıştır.

Son olarak, rampa yol girişiyle simülasyonlar yapılmış ve adaptif kontrolcünün bu yol düzgünsüzlüğü neticesinde ortaya çıkan sonuçlara etkisi tartışılmıştır.

Bilgisayar simülasyonları yapılarak her dört sistem için, farklı yol koşullarında ve hedeflenen farklı dinamiklerde uygulanan kontrolcülerin başarısı yorumlanmıştır.

Sistemin zaman ve frekans cevapları, bilinen adaptif kontrolcünün çeyrek taşıt aktif süspansiyon sistemine başarılı bir şekilde uygulandığını göstermiştir. Bilinen adaptif kontrolcünün geliştirilmesiyle titreşim sönümlenme süresi ve değerleri önemli ölçüde azaltılmış, geliştirilen adaptif kontrolcü ile eşit koşullarda daha iyi sonuçlar elde edildiği gözlemlenmiştir. Bilinen adaptif kontrolcü ile titreşimin sönümlenmesi için yüksek değerlerde kontrol katsayıları gerekirken, önerilen adaptif kontrolcü ile bu yüksek değerler oldukça azaltılmıştır.

Page 141: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Adaptive Control of Vehicle Suspension Systems

The aim of this work, firstly, is to demonstrate the applicability of a novel approach ‘Model Reaching Adaptive Control’ for active vibration isolation systems in the literature to the vehicle active suspension systems. Subsequently, in order to increase the robustness of the system by providing an additional control input to the known adaptive law, a new parameter adaptation algorithm has been developed and the stability of the system has been guaranteed by using the Lyapunov method.

The mechanical vibrations on the vehicle suspension systems which are caused by the road disturbances, discomfort people in terms of vehicle driving safety and ride comfort. Also reduce the mechanical life of the vehicle parts. For this reason, these vibrations should be minimized as much as possible.

In order to solve this engineering problem firstly, the vehicle which is modeled as a quarter car has exposed to a sinusoidal road input which is frequently encountered on the roads. In terms of the success of reaching the identified target dynamic as ideal skyhook, the detailed analysis of both known adaptive control and proposed adaptive control has been done. In the second stage, it is aimed that the vehicle which exposed to same road input, to reach another ideal skyhook dynamics with different damping and stiffness characteristics.

Afterwards, the vehicle has exposed to road disturbance consisting of two bumps with different heights. It is aimed to reach another ideal skyhook dynamics with different damping and stiffness characteristics, here as well. Interpreting the findings, the issues of vehicle driving safety and ride comfort have been emphasized.

Finally, simulations with ramp road input have been made and the effect of the adaptive controller to the consequences which occured as a result of this road disturbance has been discussed.

The success of applied controllers at different road conditions and different dynamics has been interpreted for each four systems by using computer simulations.

Time and frequency responses of the system show that the known adaptive controller is successfully applied to the quarter car active suspension system. With the development of the known adaptive controller, values of the vibration and damping time have been significantly reduced, the better results has been observed on the same terms with the developed adaptive controller. While it is required the higher control parameters for vibration damping with the known adaptive controller, these higher parameters have been significantly reduced with the proposed adaptive controller.

  

Page 142: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ÜLGÜEL Adem Taner

Tez Adı : Palet Çivileme Makinesinin "İmalat İçin Tasarım" Yöntemi İle İncelenmesiDanışman : Yard. Doç.Dr. Özdoğan KARAÇALIAnabilim Dalı : Makine MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr Özdoğan KARAÇALI

Prof. Dr. Ahmet SERTBAŞ Prof. Dr. Erol UZAL Doç Dr. M.Cüneyt FETVACI Doç. Dr. Alaattin AKTAŞ

Palet Çivileme Makinesinin "İmalat İçin Tasarım" Yöntemi İle İncelenmesi

Bu çalışmada palet oluşturmak amacıyla kullanılan el ile çivileme ve diğer sistemlere alternatif oluşturabilecek bir Palet Çivileme Makinesinin tasarımı ele alınmış olup, tasarım kriterlerinin belirlenmesinde uzman sisteme başvurulmuştur. Çivileme ünitesi sayısı, paletin makine içindeki yerleşim konumu ve alan bilgileri tasarım kriterleri arasında göz önünde bulundurulmuştur. Tasarım kriterlerinin belirlenmesine olanak sağlayan bir uzman sistem programı geliştirilmiştir. Tasarım kriterleri belirlenen Palet Çivileme Makinesi SolidWorks programı ile üç boyutlu (3B) olarak tasarlanmıştır. Ayrıca SolidWorks DFMXpert modülü ile imalat için uygunluğu incelenmiştir (DFM). En son aşama da ise Ansys programı vasıtasıyla explicit ve nonlineer analizleri yapılmıştır.

Ansys programında explicit analiz ile yapılan analizlerde çivileme işlemi sırasında parçalar arasında kaymalar olduğu görülmüş, bu kaymaları önlemek amacıyla parçaları bir arada tutan bir sistem geliştirilmiş olup, parçaların birbirine bağlanması için gereken kontak kuvveti bulunmuştur. Ayrıca nonlineer analiz ile Al Alaşımı, Ti-55, Sertleştirilmiş Çelik (SST) malzemeleri kullanılarak sistemin tamamındaki eşdeğer gerilmeler ve sistemi hareket ettirmek için gerekli kuvvetler bulunmuştur.

Bu çalışmalar neticesinde, Al malzemesi en uygun malzeme olarak belirlenmiştir.

Analysıs of Pallet Naılıng Machıne By "Desıgn for Manufacturıng" Method

The design of the Pallet Nailing Machine has been followed in order to make an alternative to hand-nailing or other sytems which are used for producing pallet, and an expert system has been applied to determine the design criteria. The number of nailing unit, the location of pallet in the machine and the information of the area have been taken into account. An expert sytem program has been developed to determine the design criteria. The Pallet Nailing Machine has been designed in 3D by SolidWorks program. Also, design for manufacturing (DFM) has been investigated using SolidWorks DFMXpert module. Finally, the analyses have been performed explicit and nonlinear via Ansys program.

It was observed that there were dislocations between pieces in the process of nailing when the analyses were performed by Ansys program with explicit analysis. Therefore, a system that provides keeping these pieces together was developed to avoid dislocations, and contact strength needed for the pieces to be combined was calculated. Equivalent tension and force that is needed to move the system was determined by nonlinear analysis using Al Alloy, Ti-55 and Stainless Steel materials.

In conclusion, Al is determined to be the most efficient material.

Page 143: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

  

BALA Sevgi

Tez Adı : Bootstrap Örnekleme Yönteminin X-R Süreç Kontrol Diyagramlarında Kullanımı

Danışman : Doç. Dr. Alp BarayAnabilim Dalı : Endüstri Mühendisliği Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Alp BARAY

Prof. Dr. Şakir ESNAF Prof. Dr. Necdet ÖZÇAKAR Yard. Doç. Dr. Murat AKAD Yard. Doç. Dr. Tarık KÜÇÜKDENİZ

Bootstrap Örnekleme Yönteminin X-R Süreç Kontrol Diyagramlarında Kullanımı

Bootstrap yeniden örnekleme yöntemi, regresyon analizi, zaman serileri analizi, güven aralığı gibi çalışmalarda kullanılmaktadır. Bu uygulama alanlarının dışında olarak istatistiksel süreç kontrolü alanında bootstrap yönteminin nasıl bir sonuç göstereceği sorusu bu çalışmanın temelini oluşturmaktadır.

Kalite kontrol grafiği uygulamasını ilk adımı üretimden alınan çıktılardan bir örneklem oluşturmaktır. Sürecin içindeki geçmiş verilerden bir örneklem elde etmek kontrol grafiklerinin temelini oluşturmaktadır. Çalışmanın amacı klasik kalite kontrol grafiği ile bootstrap yeniden örnekleme yöntemini kullanarak oluşturulan kalite kontrol grafiği uygulamasını karşılaştırmaktır. Çalışmanın bitiminde bootstrap yönteminin farklı bir alanda uygulamasının sonuçlarını incelemiştir.

Çalışma genel olarak üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde istatistiksel süreç kontrolüne ve istatistiksel süreç kontrol araçlarından biri olan x̄ -R kontrol grafiğine yer verilmiştir. İkinci bölüm bootstrap yeniden örnekleme yöntemi hakkında bilgileri içermektedir, sonrasında yöntemin uygulanmasının altında yatan noktalar açıklanmıştır. Üçüncü bölümde bootstrap yöntemi x̄ -R kontrol grafiği için uygulanıp, klasik x̄ -R kontrol grafiği uygulaması ile bootstrap x̄ -R kalite kontrol grafiği uygulamasının sonuçları karşılaştırılmıştır. Bu sonuçlar genel olarak ele alınan kontrol grafikleri ile birlikte en son bölümde değerlendirilmiştir.

Page 144: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Use of Bootstrap Resampling Method in X-R Process Control Charts Bootstrap resample method is used in some studies such as regression analysis, time series

analysis and confidence intervals areas. The question of what kind of results the bootstrap method turn out, in statistical process control area, except aforementioned application areas, forms a basis for this study.

First step of the application of quality control chart is to create a sample from production outputs. Obtaining a sample from historical data of process is the basis of control charts. The aim of this study is to compare the classical quality control chart and the quality control chart, which is formed by using bootstrap resampling method. At the end of the study, the results of the applying of the bootstrap method in a different area is analyzed.

The study consists of three parts in general. In the first part, statistical process control and x -R control chart, which is a statistical process control tool, are discussed. The second part of the study contains the information about bootstrap resampling method and then explains the points under the implementation of the method. In the third part, the bootstrap method is applied for the x -R control chart, and then the results of the classical x -R control charts and bootstrap x -R control charts are compared. These results are evaluated with the general control charts, in the last section.

  

Page 145: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

CENGİZ Tuğçe

Tez Adı : Örgüt Kültürlerinin Tahmin Yöntemleri Üzerindeki EtkisiDanışman : Yard. Doç.Dr. Tarık KÜÇÜKDENİZAnabilim Dalı : Endüstri MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç.Dr. Tarık KÜÇÜKDENİZ

Prof.Dr. Şakir ESNAF Prof.Dr. Mehpare TİMOR Doç.Dr. Ferhan ÇEBİ Doç.Dr. Alp BARAY

Örgüt Kültürlerinin Tahmin Yöntemleri Üzerindeki Etkisi

Örgüt kültürü çalışanlarca paylaşılan ve örgütü kaynaştıran felsefeler, ideolojiler, değerler, varsayımlar, inançlar, beklentiler, yaklaşımlar ve normlardır. Tüm bu davranışsal kavramlar bir arada dolaylı veya açık olarak organizasyondaki problemlere nasıl yaklaşılması gerektiğini ve karar alınırken neler yapılması gerektiğini açıklayan bir örgütsel anlaşma meydana getirir.

Tahmin, bir değişkenin bazı varsayımlar altında gelecek dönemlerde alacağı değerlerin önceden yaklaşık olarak belirlenmesidir ve işletmelerin, günümüz hızla değişen iş dünyasında karar alma ve yatırım işlemlerini planlayabilmesi için vazgeçilmez bir unsur haline gelmiştir

Çalışmada, belirli bir örgüt kültürüne sahip işletmelerin, kullandıkları tahmin yöntemleri üzerinde etkisi olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır. Bunun yanında işletmelerin demografik özellikleri ile kültürleri arasında ilişki olup olmadığını da ortaya koymak hedeflenmiştir. Ayrıca kullanılan tahmin yöntemlerinin dağılımları, karşılaştırılması ve tahmin araçlarının tespiti de erişilmek istenen sonuçlar arasındadır.

Örgüt kültürü ve tahmin ilişkisi ile ilgili literatür araştırması yapılarak iki kavram ilişkilendirilmiş ardından 60 adet firmaya yapılan anket ile araştırma sonuçlarına ulaşılmıştır. Araştırma sonuçlarına ulaşırken SPSS paket programından yararlanılmıştır.

Araştırma sonucuna göre örgüt kültürlerinin kullanılan tahmin yöntemleri üzerinde bilimsel nitelikte bir etkisi bulunmaktadır.    

 

Page 146: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Effects of Organızatıonal Culture on Forecastıng

Organizational culture is thoughts, ideologies, values, assumptions, beliefs, expectations, approaches and norms that is shared by employees. Organizational culture integrates organization. These behavioral concepts, all together, directly or indirectly, generate organizational way of thinking that explains how to approach problems at organization and what to do when taking decisions.

Forecasting is approximate and in advance determination of a variable’s future period values under some assumptions. Nowadays, organizations take place in a business world that changes very rapidly. Adjusting themselves to that environment and to plan their decisions and investment operations, forecasting is a must element.

The aim of the study is to find out, if the organizations having specific culture has a scientifically effect on forecasting methods in use. Obtaining relation between organizational culture and demographic features of organizations are also intended. Besides, distribution and comparison of current forecasting methods and determining forecasting tools are aimed results.

Organizational culture and forecasting related through literature researches. Hypothesis generated and survey conducted to 60 organizations. SPSS software is used to achieve the research results.

According to research results, organizational culture has scientifically qualified effects on forecasting methods in use.

  

Page 147: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

EFENDİOĞLU DENİZ

Tez Adı : Pem Yakıt Hücresi Performansının Deney Tasarımı Kullanarak Optimizasyonu

Danışman : Doç. Dr. Alp BARAY Anabilim Dalı : Endüstri Mühendisliği Anabilim DalıProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Alp BARAY

Prof. Dr. Şakir ESNAF Prof. Dr. Necdet ÖZÇAKAR Yrd. Doç. Dr. Murat AKAD

Yrd. Doç. Dr. Numan ÇELEBİ

Pem Yakıt Hücresi Performansının Deney Tasarımı Kullanarak Optimizasyonu

Sunulan tez çalışmasında Polimer Membran Elektrolit Yakıt Hücreleri'ndeki hücre performansını optimize etmek amacıyla deney üzerindeki etkili olan faktörlerin belirlenip buna bağlı olarak optimizasyon çalışmasının yapıldığı ve bunun için deney tasarım yöntemlerinden 2k Faktöriyel Tasarımı ve Yanıt Yüzey Yöntemini kullandığı hücre işletim şartlarını belirlemeye yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiştir. İlk kısımlarda deney tasarımı ile ilgili temel bilgiler ve incelenilen yöntemler olan faktöriyel tasarım ve yanıt yüzey yöntemleri ile ilgili olarak detaylı bir literatür araştırması yapılmıştır. Bu konular Türkiye'de daha yeni yeni kullanılmaları ve literatür çalışmalarında popüler olmaları bu bölümün uzun tutulmasına sebep olmuştur. Sonrasında PEM yakıt hücreleri ile ilgili olarak kısa bir biçimde açıklama yapıldıktan sonra kullanılan program hakkında bilgi verilip, nasıl kullanılacağı ile ilgili açıklama yapıldıktan sonra problem çözümüne geçilmiş ve elde edilen sonuçlar belirlenmiştir.

Sonuç olarak incelenilen her faktörün deney üzerinde etkili olduğu görülüp, deney şartlarında buna bağlı olarak çalışmaların devam etmesi gerektiği kararı alınmıştır

   

Optimization of Fuel Cell Performance By Using Experimental Design

Polymer Electrolyte Membrane Fuel Cell thesis is presented in order to optimize the performance of the experimental work on the optimization of the factors which is determined accordingly done, and for that 2k Factorial Design and Response Surface Method for experimental design methods used cell studies were carried out to determine the operating conditions. The first sections have been reviewed the basics and methods of experimental design and response surface methods in relation to fractional factorial design with a detailed literature review. These issues have only been recently used in Turkey and they are popular in this part of the work of literature led to a long-repellent. Then PEM fuel cells is used in connection with the program after a brief explanation of the information on whether, after an explanation of how to use the problem-solving the past and have been achieved results.

As a result investigating experiment is demonstrated the efficiency of each factor is seen to continue to work, depending on the experimental conditions, it was decided to shown.

Page 148: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

  

KOYUNCU Figen

Tez Adı : Entropi İle Ağırlıklandırılmış Sezgisel Bulanık Mantık-Gri İlişki Analiz Tabanlı Tedarikçi Seçim Modeli

Danışman : Yard. Doç. Dr. Numan ÇELEBİAnabilim Dalı : Endüstri Mühendisliği Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013 Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr. Numan ÇELEBİ

Prof. Dr. Şakir ESNAF Prof. Dr.Selim ZAİM Doç. Dr. Alp BARAY Doç. Dr. Kemal Güven GÜLEN

Entropi İle Ağırlıklandırılmış Sezgisel Bulanık Mantık-Gri İlişki Analiz Tabanlı Tedarikçi Seçim Modeli

Gelişen teknoloji ile pazarların küreselleşmesi ve ekonomik politikalarda istikrar sağlanması tedarik zinciri yönetiminde çeşitli değişimlere neden olmuştur. Bu değişimler firmaları, uygun tedarikçileri seçmek için var olan seçim stratejilerini ve yöntemlerini değiştirmek zorunda bırakmıştır.

Gri teori belirsizlik içeren sistemlerin matematiksel analizine imkan veren ve çok kriterli karar verme problemlerinde kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntemde kullanılan kriter ağırlıkları entropi yaklaşımı ile belirlenmiş ve daha sonra bu iki yöntem bulanık mantık altında birbirine entegre edilerek bir tedarikçi seçim modeli önerilmiştir. Önerilen modelin uygulama aşamaları, bir otomotiv fabrikasında belirlenen tedarikçiler ve seçim kriterleri kullanılarak adım adım gösterilmiştir.

      

Entropy Weighted Intuitionistic Fuzzy Logic-Grey Relation AnalysisBased Supplier Selection Model

Supplier chain management underwent some changes, as a result of globalization of markets due to technological development and consistent economical policies. These changes forced the companies, to alter their strategies and methods, which they used to choose appropriate suppliers.

In this study, to choose suppliers, a selection model has been proposed by utilizing Entropy and Gray system theory, based on fuzzy logic.  In this model, Gray system theory is a theory, which allows the mathematical analysis of systems containing uncertainty and is a method used in multi-criteria decision-making problems. In this study, weights of the criteria, which are used in Gray Theory, will be found by Entropy method, and these two methods will be integrated together under the fuzzy logic. Implementation stages of the proposed model will be shown step by step by using selection criteria and determined suppliers in an automotive factory.

Page 149: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

  

GÜNAY Noyan Sebla

Tez Adı : Genetik Algoritma ile Araç Rotalama Problemlerinin Çözümü için Görsel Rotalama Yazılımı Geliştirme

Danışman : Yard. Doç. Dr. Murat AKADAnabilim Dalı : Endüstri MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç.Dr. Murat Akad

Prof. Dr. Şakir EsnafDoç. Dr. Alp BarayProf.Dr. Mehpare Timor Doç.Dr. Murat Ergün

Genetik Algoritma İle Araç Rotalama Problemlerinin Çözümü İçin Görsel Rotalama Yazılımı Geliştirme

Dağıtım ağlarının modellenmesi ve etkin rotalama alternatiflerinin planlanması literatürde sıkça karşılaşılan Araç Rotalama Problemleri (ARP)’nin çözülmesi ile sağlanmaktadır. ARP, ortak depo veya depolardan sağlanan ürünlerin belirli sayıda araç kullanılarak, coğrafik olarak dağınık bulunan ve talepleri olan müşterilere dağıtılması için tüm operasyonel kısıtları sağlayacak ve toplam taşıma maliyetlerini en küçükleyecek rota kümelerinin belirlenmesidir.

Bu tez çalışmasında, gerçek hayat uygulamalarında kullanılabilecek ve rotalama problemlerinin çözülebileceği bir platform sağlamak üzere görsel bir araç rotalama yazılımı geliştirilmiştir. Geliştirilen programda, rota çözümü için genetik algoritma uygulanmıştır. Genetik algoritma, 2-opt yerel arama sezgiseli ile melez olarak uygulanarak güçlendirilmiştir. Tasarlanan algoritma ile birkaç farklı problem türüne çözüm araştırmak üzere görsel araç rotalama yazılımı kullanılabilmektedir: Kapasiteli Araç Rotalama Problemleri (KARP), Mesafe Kısıtlı Araç Rotalama Problemleri (MARP), Gezgin Satıcı Problemleri (GSP), Çoklu Gezgin Satıcı Problemleri (ÇGSP).

Farklı türlerdeki rotalama problemlerine de çözüm üretme esnekliği sağlayarak tasarlanmış bir görsel araç rotalama yazılımı mevcut değildir. Bu tez çalışmasının temel katkısı, bu boşluğu doldurmaktır. Tez çalışmasındaki amaç, gerçek hayat problemlerindeki mevcut operasyonel kısıtlara göre uygun rotaların planlanmasını gerçekleştirecek ve problem çözücüye görsel yazılım desteği ile kullanım kolaylığı sağlayacak seçenekler sunan bir görsel araç rotalama yazılımı oluşturmaktır.

Page 150: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Development a Visual Routing Software for the Solution of Vehicle Routing Problems with Genetic Algorithm

Modeling distribution networks and planning efficient routing alternatives that are provided by the solution of Vehicle Routing Problem (VRP) frequently appears in literature. VRP is determining the route sets which will minimize total transportation cost by ensuring all operational constraints for distribution of demands to geographically dispersed customers by using certain number of vehicles from a common depot or depots.

In this thesis, a visual vehicle routing software that can be used in real-life applications was developed to provide a platform for solving routing problems. A genetic algorithm was implemented for route solutions. The genetic algorithm was improved by applying the 2-opt local search heuristic as hybrid. With this designed algorithm, the visual vehicle routing software can be used to search route solutions for different types of problems: Capacity Constrained Vehicle Routing Problem (CVRP), Distance Constrained Vehicle Routing Problem (DVRP), Travelling Salesman Problem (TSP), Multiple Travelling Salesman Problem (MTSP).

A visual routing software that was designed to produce solutions to different types of routing problems is not available. The main contribution of the thesis is to close this gap. The goal of the study is to design a visual routing software that provides ease of use and implements planning of feasible routes according to operational constraints existing in real-life problems.

  

Page 151: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ÖLÜÇ Mert Armağan

Tez Adı : Kurbağa Sıçrama Algoritması ve Gezgin Satıcı Problemine UygulanmasıDanışman : Yrd. Doç. Dr. Numan Çelebi Anabilim Dalı : Endüstri MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yrd. Doç. Dr. Numan Çelebi

Prof. Dr. Şakir Esnaf Prof. Dr. Selim Zaim Doç. Dr. Alp Baray Doç. Dr. Kemal Güven Gülen

Kurbağa Sıçrama Algoritması ve Gezgin Satıcı Problemine Uygulanması

Günümüzde pek çok kuruluş için taşıma faaliyetleri ve bu faaliyetlerin ortaya çıkardığı maliyetler önemli bir yer tutmaktadır. Taşıma faaliyeti yürütülürken izlenecek rotaların en kısa yolu verecek şekilde seçilmesi ve böylece hem zaman açısından hem de taşıma maliyeti açısından verimliliğin sağlanması, oldukça önemli kazanımlar sunmaktadır. Çözümü zor problemler sınıfında bulunan gezgin satıcı problemi için, kesin çözüm sağlayan algoritmaların yanı sıra, makul zaman boyutlarında en iyiye yakın çözümler sağlayan sezgisel algoritmalar geliştirilmiştir. Bu çalışmada da literatürde henüz yeni ortaya çıkmış bir sezgisel olan, kurbağa sıçrama algoritması ele alınmış ve uygulama alanı olarak da gezgin satıcı problemi kullanılmıştır. Çalışma süresince, gezgin satıcı problemi için toplam tur maliyetini en küçüklemeyi amaçlayan, kurbağa sıçrama algoritmasının uyarlanmış bir modeli oluşturulmuştur. Kurulan bu model için bilgisayar ortamında bir uygulama hazırlanmış ve bunun için C++ programlama dili kullanılmıştır. Ortaya konulan uygulama çalışması için bir takım testler yürütülmüş ve bu test sonuçları ile kurbağa sıçrama algoritmasına ait önemli veriler elde edilmiştir.

  

Shuffled Frog Leaping Algorithm and its Application to Traveling Salesman Problem

Transportation services and costs of these services holds an important place for most of organizations. Whenever a transportation activity is conducted, choosing the shortest of the routes is cruical because of the transportation cost and time efficiency benefits. Heuristic algorithms are developed for computationally hard-to-solve traveling salesman problem, which provides near-optimal solutions in acceptable time ranges, besides exact algorithms. In this research, a relatively new heuristic algorithm named shuffled frog leaping algorithm is studied and traveling salesman problem is used as the subject to the application. A customized model of shuffled frog leaping algorithm which aims to minimize the tour length for the traveling salesman problem is created within this study. An application for this model is prepared as a computer program using C++ programming language. A number of tests are executed for this shuffled frog leaping algorithm application and notable results are obtained.

Page 152: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

TAŞ Yücel

Tez Adı : Otonom Hava Aracının Kokpit Görüntüsünün Modellenmesi ve Aracın Hareketine Göre Bilgisayarda Simülasyonunun Yapılması

Danışman : Prof. Dr. Ahmet SERTBAŞAnabilim Dalı : Bilgisayar MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Ahmet SERTBAŞ

Prof. Dr. Recep BURKAN Prof. Dr. Osman Nuri UÇAN Doç. Dr. Olcay KURŞUN Yard. Doç. Dr. Oğuzhan ÖZTAŞ

Otonom Hava Aracının Kokpit Görüntüsünün Modellenmesi veAracın Hareketine Göre Bilgisayarda Simülasyonunun Yapılması

Bu çalışmada insansız hava araçlarının modellenmesi, otomatik kontrolü ve ağ tabanlı simülasyonu için bir platform geliştirilmiştir. Bu çalışmanın önemli bir yanı, İHA’nın daha iyi kontrol edilebilmesi için, yer kontrol istasyonunda ücretsiz, açık kaynak kodlu kütüphanelerin beraber kullanılması ve İHA’nın Matlab/Simulink ortamında modellenmesidir.

Sistem temel olarak bir kullanıcı, bir yer istasyonu, kontrol ve navigasyon yetenekleri olan sanal bir İHA modelinden oluşmaktadır. Yer istasyonunda, İHA kokpitinin 2 boyutlu görsel bir simülasyonu, gerçekçi bir 3 boyutlu arazi modeli ile birlikte gösterilmektedir. Ayrıca yer istasyonunda 2 boyutlu bir navigasyon haritası ve kullanıcı arayüzü bulunmaktadır. Bu sayede kullanıcı İHA ortamını gerçekçi bir şekilde hissedebilecektir.

İHA modeli ise, lineer olmayan bir İHA dinamik modeli, rota planlayıcısı ve oto pilot sisteminden oluşmaktadır. Oto pilot sistemi, manuel kontrol ve oto kontrol seçim olanağıyla kullanılabilmektedir. Bu sayede İHA modeli, efektif navigasyon ve kontrol algoritmaları geliştirmek için bir dizayn ve test ortamı olmakla birlikte, komutları direk olarak kullanıcıdan alarak pilot eğitimi için sanal bir araç olarak da kullanılabilmektedir.

Modelling and Simulation of a Virtual Cockpit for an Unmanned Aerial Vehicle and Its Navigation

In this study, we developed a network based computer simulation and control of an unmanned aerial vehicle (UAV) platform. A major element in this work is the combination of free, open source libraries for ground station software and modeling of UAV in Matlab/Simulink together for better control of the UAV.

Our system mainly consists of a user, ground station and model-based virtual UAV with navigation and control capabilities. We include in our ground station a visual simulation of a 2D UAV cockpit view with realistic 3D terrain view, 2D navigation map and user interface module to simulate an efficient UAV environment for both monitoring and training a pilot that is depicted.

Page 153: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

The UAV platform is composed of a nonlinear dynamic model, path planner and an auto pilot controller that can be switched off for manual or auto operation. Such a platform enables us to design and test effective navigation and control algorithms as well as a virtual tool to train a pilot.

GOKAJ Redi

Tez Adı : Bulut Bilişim Servislerinde Kimlik Doğrulama ve YetkilendirmeDanışman : Yard. Doç.Dr. Muhammed Ali AYDINAnabilim Dalı : Bilgisayar MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013

Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç.Dr. Muhammed Ali AYDIN Prof.Dr. Ahmet SERTBAŞ

Doç.Dr. Olcay KURŞUN Doç.Dr. Hakan DOĞAN Yard. Doç.Dr. Selçuk SEVGEN

Bulut Bilişim Servislerinde Kimlik Doğrulama Ve Yetkilendirme

Geniş bant internetin gelişmesiyle beraber web tabanlı uygulamaların sayısı da her geçen gün artmaktadır. Daha kaliteli mobil cihazlar üretiliyor ve insanlar her gün daha fazla kapasiteli veri depolama ortamlarına ihtiyaç duyuyorlar. Bunu sağlamak için ise, merkezi depolama sistemleri yapılmıştır. Bu şekilde çok güçlü sunuculardan insanlar veri ve hizmet almaktadırlar. Bu tür sunucularda yapılan iş “Cloud Computing” olarak adlandırılmaktadır. Türkçe’de ise bu teknoloji “Bulut Bilişim” olarak geçmektedir.

Bulut bilişim kısaca, bulutta (internette bir yerde) bulunan bir sunucuda, herhangi bir cihaz aracıyla bu sunucuya ait uygulamaların ve servislerin çalıştırılması olayıdır. Bulut bilişim ile bilgisayarlarda (veya mobil cihazda) olan resim, müzik, video, ofis uygulamaları, arşivleme, ajanda, dil çevirici programları ve tüm kişisel dosyalar, internette olan bir bulut sunucusuna taşınılmaktadır. Bu şekilde internete bağlı olunan herhangi yerden ve herhangi bilgisayar veya mobil cihazdan bu programlar ulaşılabilir hale gelmektedir. Bulut bilişim uygulamalarına ve servislerine örnek olarak Google Mail, Apple iCloud, Ubuntu One, Google Docs, Microsoft SkyDive, Picasa, Flickr, vb. olarak verilebilir.

Bulut bilişim, gelecek için oldukça önemli bir gelişme olarak ortaya çıkıyor fakat çözülmesi gereken bazı sorunları beraberinde getiriyor. Veri güvenliği, sistem performansı ve stabilizasyon sağlanması gerekmektedir. İnsanlar tarafından akıllı mobil cihazların kullanımı her gün artmakta olduğu için güvenlik sorunları çok büyük bir önem taşımaktadır. Bu tezin amacını gösteren konu ise, mobil cihazlardan bir buluta kimlik doğrulama ve yetkilendirme işlemidir.

Bu tez çalışmasında kullanıcı doğrulama işlemi için mobil imzası entegre ederek bulut üzerinde daha güvenilir mobil uygulamalar geliştirilmesi amaçlanmıştır. Tasarlanan altyapı modüler bir yapıda olduğu için herhangi bir uygulamaya koruma olarak eklenebilir. Tasarlanan jetonlu işlem yapma mekanizması ise kullanıcı yetkilendirmeyle bağlı olduğu için her kullanıcının sadece kendine ait olan haklar üzerinde işlem yapabilme hakkı vardır. Bu şekilde bulutta çalışan yazılım hizmetleri için kullanıcı bazında farklı roller belirlemek mümkündür. Ayrıca, tasarlanan altyapı bir uygulama ile desteklendiği için, ortaya çıkan mobil uygulama bir üniversite ortamında kullanılabilmektedir. Bu şekilde, öğrenciler ve öğretim görevlileri tarafından kullanılabilecek olan bir uygulama geliştirilmiştir.

   

Page 154: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

 

Authentication and Authorization in Cloud Computing Services

With the development of broadband Internet, the number of web-based applications is increasing every day. New high quality mobile devices are being produced every day and people have large data storage needs. To achieve this, central storage systems have been installed. In this way, data and services that people receive, will be supplied by very powerful servers. This kind of work is done with the concept that we call "Cloud Computing". Basically, Cloud Computing is defined to be the cooperation of the cloud (on the internet somewhere) which is a server and any device or tool that can run applications and services of this server.

With Cloud Computing, your computer (or mobile device) can share the pictures, music, video, office applications, archiving, calendar, language converter programs and all your personal files on a cloud server via internet. In this way, if you are connected to the Internet from anywhere, any computer or mobile device, you can find your data and programs. To give an example of cloud computing applications and services, Google Mail, Apple iCloud, Ubuntu One, Google Docs, Microsoft SkyDive, Picasa, Flickr, and so on can be shown. They are all web-based applications and all services are running over cloud computing.

Cloud Computing is a very important step for the future, but it may also hae some problems in for us. Data security, system performance and the need for stability are standards that should be assured. With the increase of the users that use smart mobile decives, the cloud security topics become of a high interest. Many topics are part of the Security, but we will concentrate on authentication and authorization from a mobile client to a cloud environment.

The purpose of this work intends accomplishing the user authentication via help of mobile signiture. Because that the designed structure is modular, it can be integrated with any other system. The designed token mechanism plays an important role in restricting every user to be able to use the services only by specified roles. In this way, the service running on cloud is able to set roles for each user and make restrictions. As a result of this designed infrastructure, a sample mobile application is developed. This application can be used in a university environment where students and teachers are the end users.

Page 155: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

DAĞDEVİREN Engin

Tez Adı : El Yazısı Rakam Tanıma İçin Destek Vektör Makinelerinin veYapay Sinir Ağlarını Karşılaştırması

Danışman : Yard. Doç. Dr. Zeynep ORMANAnabilim Dalı : Bilgisayar MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr. Zeynep Orman

Prof. Dr. Ahmet SERTBAŞ Prof. Dr. Sabri ARIK Prof. Dr. Hakan Ali ÇIRPAN Yard. Doç. Dr. Olcay KURŞUN

El Yazısı Rakam Tanıma İçin Destek Vektör Makinelerinin ve Yapay Sinir Ağlarının Karşılaştırması

El yazısı rakam tanıma (Handwritten Digit Recognition HDR) ve optik karakter tanıma (Optical Character Recognition) alanları makina ögrenmesi ve sınıflandırma araştırmalarında kendisine sürekli yer bulmuştur. El yazısı rakam tanıma için ön işlemler, özellik çıkarımı, öğrenme/sınıflandırma ve bazı standart veritabanları için çeşitli yaklaşımlar önerilmiştir. Bu yöntemler arasında Yapay Sinir Ağları (Artificial Neural Network) yaygın olarak tek başına veya melez(hybrid) yapılarda yer alarak kullanılmaktadır. Buna karşın yakın zamanda ortaya atılan Destek Vektör Makineleri (Support Vector Machine ) yöntemi el yazısı ile yazılmış rakam tanımlama işleminde başarılı bir sınıflandırma yöntemi olarak karşımıza çıkar.

 Destek Vektör Makineleri (DVM) yönteminin kullanımı, günümüzde sınıflandırma problemlerinin çözümünde ve özellik çıkarımı işlemlerinde yaygınlaşmaktadır. Bu yöntem, doğrusal olmayan veriler üzerindeki işlemlerde yüksek bir doğruluk payı ile sınıflandırma yapabilmektedir. DVM, Yapay Sinir Ağına (Artificial Neural Network ANN) göre daha yavaş bir öğrenme ve sınıflandırma süreçine sahip olmasına karşın YSA’nın kullanıldığı alanlarda bu tekniğe bir alternatif olmaktadır. Günümüzde el yazısı tanıma ve el yazısı rakam tanıma alanlarında çoğunlukla Yapay Sinir Ağı ve Saklı Markov Modeli hibrid uygulamalar kullanılmaktadır. Bu tezin amacı, el yazısı rakam tanımlama için DVM ve YSA yöntemlerinin uygulanması, bu yöntemlerin belirlenen bazı kriterlere göre karşılaştırılması ve el yazısı rakam tanıma işlemlerinde DVM’nin diğer yöntemlere alternatif olarak kullanılabileceğinin gösterilmesidir.  

Page 156: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Comparison of Support Vector Machines and Artificial Neural Networks for Handwritten Digit Recognition

The field of Handwritten Digit Recognition and Optical Character Recognition have always found a place in researches dealing with machine learning and classification. Pre-processes, feature extraction and learning/classification are some proposed methods for handwritten digit recognition, and some other various approaches are also presented in certain databases.

Within these approaches Artificial Neural Network takes place either extensively or as a hybrid method whereas Support Vector Machine method that has been put forth recently, comes across as a successful method in handwritten digit recognition operations.

Nowadays, the use of Support Vector Machines for solving classification problems and feature extraction operations has become a widespread method. This method can classify non-linear data with a high percentage of accuracy. Although Support Vector Machines have a slower learning and classification process when compared with Artificial Neural Networks, they show up as an alternative method in areas where Artificial Neural Network is being used. Today mostly hybrid applications that combine Artificial Neural Networks and Hidden Markov Models are widely being used in handwriting and handwritten digit recognition. The aim of this thesis is to compare Support Vector Machines with Artificial Neural Network in handwritten digit recognition, and to present that it is possible to use Support Vector Machines as an alternative method in handwritten digit recognition processes.

  

Page 157: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

DEVELİ Ahmet

Tez Adı : Zaman Dizisi Verilerinde Ani Değişimlerin Tahmini için Veri Madenciliği Yöntemleri ile Öznitelik Seçimi

Danışman : Doç. Dr. Olcay KURŞUNAnabilim Dalı : Bilgisayar Mühendisliği Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Olcay KURŞUN

Prof. Dr. Ahmet SERTBAŞ Yrd. Doç. Dr. Tolga ENSARİ Yrd. Doç. Dr. Fatih KELEŞ Yrd. Doç. Dr. Niyazi KILIÇ

Zaman Dizisi Verilerinde Ani Değişimlerin Tahmini İçin Veri MadenciliğiYöntemleri İle Öznitelik Seçimi

Zaman dizisi analizlerinde genel olarak bir değişken kendisinin ve diğer değişkenlerin önceki değerleri gözönüne alınarak modellenir. Bu çalışmada hem değişkenin zamana bağlı modellenmesi hem de değişken değerlerindeki ani çıkış ve düşüşlerin sınıflandırılması hedeflenmiş. Uygulama alanı olarak da gittikçe yükselen öneme sahip olan hava kirliliği konusu ele alınmıştır. Hava kirleticilerinden biri olan ozonun tahmininin yanısıra, bu çalışmada ozondaki ani değişimlere sebep olabilecek faktörlerin belirlenmesi de hedeflenmiştir. Yüksek ozon yoğunluğunun stratosfer tabakasındaki pozitif etkisi olan dünyayı güneşten gelen morötesi ışınlara karşı korumasının yanında troposfer tabakasında insan sağlığı ve çevre üzerinde negatif etkileri vardır. Özellikle astım hastaları ve çocukların yüksek ozon seviyesine iki-üç saat kadar bile maruz kalmaları solunum yollarında ciddi rahatsızlıklar meydana getirebilir. Bu çalışmanın amacı ozon seviyesinin ani değişimine neden olan değişken gruplarını tespit etmektir. Hangi değişken kombinasyonlarının ani değişimle ilgili olduğunun bulunması için Kanonik Bağıntı Analizi (KBA), Destek Vektör Makineleri (DVM), Doğrusal Ayırtaç Analizi (DAA) ve En Yakın K-Komşu (EYKK) teknikleri kullanıldı. Çalışmada kullanılan veri seti Ankara’da bulunan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kontrol edilen bir otomatik hava kalitesi izleme istasyonu tarafından toplanmıştır. Veri seti, kirleticiler ve meteorolojik faktörlerin bir yıllık ölçümlerini ihtiva etmektedir. Ozon zaman serisi analizleri sonucunda görülmüştür ki ozonun geleceğe yönelik tahmininde NO, NO2, NOX ve rüzgar hızı değişkenleri etkili olmaktadır. Diğer yandan ozon seviyesindeki ani artışların ve düşüşlerin sınıflandırılmasında sıcaklık ve bağıl nem daha etkili değişkenlerdir. Ayrıca ozon seviyesindeki çok yüksek artış ve azalış gerçekleştiği günlerin sınıflandırılmasında ise partikül maddeler ve SO2 ilişkili değişkenler olarak bulunmuştur.   

 

Page 158: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Feature Selectıon by Data Mınıng Methods for Predıctıon of AbruptChanges ın Tıme Serıes

In time series analysis, generally, a variable is modelled by taking into consideration its previous values and previous/current values of other variables. In this study, we consider not only modelling of a variable as a function of time but also classification of abrupt changes in the values of a variable into two categories: abrupt rise and abrupt fall. As an application of the study, we have picked an air pollution dataset due to its gradually increasing importance. As a result, in this study, besides forecasting of the level of ozone as one of the air pollutants, we have also worked on determining factors that may cause abrupt changes in ozone level.Contrary to the positive effects of high level ozone concentration in stratosphere for protecting the Earth against ultraviolet radiation, in lower troposphere it has negative effects on human health and environment. Exposure to high level ozone concentration even for two-three hours can cause serious damage in respiratory systems of children and asthma patients. The goal of this study is to determine the feature groups that are related to abrupt changes in the level of ozone. Canonical Correlation Analysis (CCA), Support Vector Machines (SVM), Linear Discriminant Analysis (LDA) and k-Nearest Neighbour (KNN) techniques are used to explore which combination of features are predictive of abrupt changes in ozone level. The simulation dataset used in this study is collected in Ankara, Turkey, by an automatic air quality monitoring station operated by the ministry of environment and urban planning. The dataset consisted of one year of measurements of air pollutants and the meteorological factors. The analysis of ozone time series has shown that NO, NO2, NOX and wind speed are effective variables for forecasting the future ozone levels. On the other hand, temperature and relative humidity are more effective variables for classification of whether an abrupt rise or fall will occur in the level of ozone. Furthermore, particulate matters and SO2 are found to be the most effective for rise/fall classification when considering even more abrupt changes in ozone levels.

Page 159: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

AMASYALI Mustafa Burak

Tez Adı : W-Cdma Femto Hücreler İçin Ev Medya Paylaşımı Uygulaması Tasarımı Ve Geliştirilmesi

Danışman : Yrd. Doç. Dr. Muhammed Ali AYDINAnabilim Dalı : Bilgisayar Mühendisliği Anabilim DalıProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yrd. Doç. Dr. Muhammed Ali AYDIN

Prof.Dr. A.Halim ZAİM Prof.Dr. Ahmet SERTBAŞ Yrd. Doç.Dr. Oğuzhan ÖZTAŞ Yrd. Doç. Dr. Niyazi ODABAŞIOĞLU

W-Cdma Femto Hücreler İçin Ev Medya Paylaşımı UygulamasıTasarımı Ve Geliştirilmesi

Femto hücreler (ya da küçük hücreler), ev ya da küçük iş alanları içerisinde mobil ve Internet teknolojilerini bir araya getiren düşük güçlü baz istasyonları ya da erişim noktalarıdır. Servis sağlayıcının ağına genişbant üzerinden bağlıdır. Femto kavramı her ne kadar W-CDMA üzerine yoğunlaşmış olsa da, GSM, CDMA2000, TD-SCDMA, WiMAX ve LTE çözümlerini içeren tüm standartlar için de geçerlidir. Femto kulanıcılara ve operatörlere kapalı alanda daha iyi kapsama alanı, daha iyi çağrı kalitesi ve daha az sayıda düşen çağrı gibi faydalar kazandırmaktadır.

Günümüzde gelişmiş ülkelerdeki birçok ev, ev geçitleri (RGW - Residential Gateways) ile donanmıştır. Ev geçitleri Internet Servis Sağlayıcısına (ISP) bağlı olarak çalışır. Üçlü oyun (triple play) servisleri (Telefon, Internet, TV) verirler ve PC, yazıcı, dizüstü bilgisayar gibi cihazlara bağlanabilirler. Cihazlar ve geçit arasındaki bağlantılar kablosuz (Wi-Fi) ya da kablolu (Ethernet kabloları) iletişim üzerinden sağlanır. Aynı zamanda, bu cihazların herbiri, geçit tarafından sağlanan kendi yerel IP adresine sahiptir. Bu bağlamda, ev ortamındaki W-CDMA Femto ev geçidine ya da yönlendiriciye (router) bağlıdır.

Femto hücreler, veri trafiğinin yerel yönlendirmesi (local routing) sayesinde bir 3G telefon ile ev arasındaki bağlantıyı kurar. Femto hücreler, bir kullanıcı eve geldiğinde, onun durumunu Durum Metodu (Presence Detection) sayesinde algılar. Telefondaki ve evdeki depolama cihazlarının (PC, laptop, kamera, vs.) üzerindeki doğru yazılımlarla, telefon ve cihazlar arasında bir otomatik senkronizasyon süreci başlatır.

Bu tezde; W-CDMA Femto hücreler üzerinden kullanılabilecek ev medya paylaşımı uygulaması tasarımı yapılmış ve geliştirilmiştir. Bu uygulama için ev ortamındaki yerel ağda sunucu olarak tanımlanmış bir bilgisayar bulunmaktadır. Android ve iOS işletim sistemlerine sahip mobil cihazlar bu sunucuya bağlanmaktadır. Bağlantı için sunucunun sabir bir ip adresi olması gerekmektedir. Cihazlar bu sabit ip adresli suncuya internet-tabanlı HTTP standardı kullanarak bağlanmaktadır. Uygulama, son kullanıcılara evdeki kişisel sunucusundan 3G telefonlarına içerik (resim, müzik, video) indirme ve yükleme (download ve upload), müzik ve video akıtma imkanları vermektedir. Kullanıcı eve her geldiğinde (ya da belirli bir periyotta), telefonundaki veri otomatik olarak yedeklenebilmektedir. Kullanıcının bunun için herhangi bir aksiyon alması gerekmemektedir. Ayrıca kullanıcı eve geldiğinde sosyal ağlar (Facebook/Twitter) üzerinde durum güncellemesi

Page 160: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

otomatik olarak yapılabilmektedir. Uygulama, Android ve IOS işletim sistemlerine sahip mobil cihazlarda çalışacak şekilde geliştirilmiştir.

  

Desıng and Development of A Home Medıa Sharıng Applıcatıonfor W-Cdma Femto Cells

Femtocell (or also called Small Cell) is a small cellular base station, typically designed for use in a home or small business. It connects to the service provider’s network via broadband. Although much attention is focused on WCDMA, the concept is applicable to all standards, including GSM, CDMA2000, TD-SCDMA, WiMAX and LTE solutions. Femtocells provide benefits to both subscribers and operators such as better indoor cellular coverage, a better call quality and fewer dropped calls compared to mobile communication.

Many homes in developed countries today are equipped with Residential Gateways (RGWs). RGWs are usually connected to the Internet Service Provider (ISP), offers triple play services (Phone, Internet, TV), and are connected to the home devices such as PCs, printers, laptops, etc. These connections between devices and RGW are usually done either via Wireless (Wi-Fi) or Wireline (Ethernet cables). Also, each of the devices in the home has its own local IP address, provided by the Router (RGW). In this context, the W-CDMA Femto in the Home environment will also be connected to the home Router. The Small Cell (Femto) provides the missing link in terms of connectivity between a 3G phone and the home thanks to Local Routing of data traffic. The Small Cell can also detect when a user arrives home thanks to Presence detection. Given the right software on the phone and the home storage devices, the Small Cell system should therefore be able to trigger an automatic synchronization process between the phone and the home storage device.

In this thesis, a home media sharing application design and development for W-CDMA Femto cells has been discussed. With this application, mobile devices with Android and iOS operating systems shall connect to a computer defined as server on the network. Mobile device shall connect this server with ip address. With this application, mobile devices shall be able to stream media, download files, and upload files to server. Also mobile device shall be able to automatically backup files to the server. Additionally, the user automatically update status on social networks (Facebook / Twitter) when he/she arrives or leaves Femto network. The application is developed to run on Android and iOS operating systems.

  

Page 161: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

  

BALIK Ömer Yasin

Tez Adı : Boya Endüstrisi Atıksularının Koagülasyon İle Ön ArıtımıDanışman : Yrd. Doç. Dr. Serdar AYDINAnabilim Dalı : Çevre MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yrd. Doç. Dr. Serdar AYDIN

Prof. Dr. Semiha ARAYICI Prof. Dr. Nilgün BALKAYA Prof. Dr. Hüseyin SELÇUK Prof. Dr. İsmail İNCİ

Boya Endüstrisi Atıksuyunun Koagülasyon İle Ön Arıtımı

Dünyada ve Türkiye’ de boya ve boyar madde üretimi yapan tesislerin sayısı oldukça fazladır. Bu tesislerin sanayi faaliyetlerinden kaynaklanan katı ve sıvı atıklar da dolayısıyla çevreye etkisi bakımından önemli bir yer tutmaktadır. Bu çevresel etkinin azaltılması için üretimde alınması gereken önlemlerin yanı sıra, üretim sonrasında oluşan atıkların çeşitli arıtma yöntemleriyle iyileştirilmesi de hem insani bir sorumluluk hem de yönetmeliklerle sınırlanması nedeniyle bir mecburiyettir.

Yapılan çalışmada su bazlı boya üretimi yapan iki tesisin tank yıkamasından kaynaklı atıksularının koagülasyon ve flokülasyon yöntemi ile arıtılması amaçlanmıştır. Bu arıtım için ALUM, demir klorür, demir sülfat ve PAC koagülant olarak seçilmiş ve farklı konsantrasyonlarda uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Polielektrolit olarak da anyonik ve katyonik polielektrolitlerden faydalanılmıştır. Askıda Katı Madde, Kimyasal Oksijen İhtiyacı, Renk ve Bulanıklık giderim oranları da etkinlik değerlendirmesinde kullanılmıştır. Koagülant seçimi yapılırken mümkün oldukça çok koagülantın birbiriyle mukayese edilmesi amacı temel alınmış ve ilk olarak arıtılması üzerine çalışılan atıksu için yaygın olarak kullanılan alum, demir klorür ve kullanımı üzerine çalışmaların nispeten daha yeni olduğu PAC tercih edilmiştir. İkinci atıksu için demir sülfat denemesi de çalışmaya ilave edilmiştir. Ayrıca ikinci atıksu için uygun koşullarda en iyi performans verdiği yorumlanan alum ve demir klorürün beraber kullanıldığında atıksuyun verdiği tepki de uygulamaya ilave edilmiştir. Etkinlik değerlendirmesi için seçilen parametreler de Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’ne göre seçilmiş ve temel kirlilik göstergeleri oldukları için tercih edilmiştir.

Çalışması yapılan birinci atıksu için optimum koagülant dozu olarak belirlenen 4000 mg/l de AKM giderim verimleri neredeyse her koagülant için aynıdır. KOİ için PAC ve alum için en iyi arıtım verimi gözlemlenmiş olup verimler aynıdır. En iyi renk gideriminde ve oluşan en fazla çamur miktarında ise açık ara göze çarpan koagülant PAC olarak dikkat çekmektedir. En az çamur oluşumu ise açık ara aluma aittr. Optimum doz için harcanan en yüksek sodyum hidroksit miktarı ise 14 ml/l ile diğerlerine göre neredeyse 2-3 katı daha fazla olan demir klorüre aittir. Bu değerlendirmede en düşük sarfiyata ise alum ile ulaşılmıştır.

Page 162: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

İkinci atıksuda elde edilen değerlere bakılacak olursa da optimum doz olarak değerlendirilen 250 mg/l için AKM ve Renk bütün koagülantlarda çok yüksek verimde arıtılmıştır. KOİ giderimi için demir klorür ön plana çıkmış olup çift koagülant uygulaması da ciddi oranda giderime katkı sağlamıştır. En az çamur oluşumu demir sülfat ile sağlanmıştır. Ancak KOİ giderim veriminin çok düşük olması sebebiyle bu koagülant için optimum doz 500 mg/l olarak alındığında bu konudaki üstünlük el değiştirmektedir. Bu şartlarda en az çamur oluşumu aluma ait olup onu çift koagülant uygulaması takip etmektedir. pH ayarlaması için gerekli olan sodyum hidroksit sarfiyatı ise tüm koagülantlar için çok yakın değerlere sahiptir.

Arıtım sonucunda oluşan çamur miktarları Çökebilen Katı Madde analiziyle ml/l ( litre başına oluşan çamur ) olarak değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmede her iki atıksu için optimum dozlarda alumun en az çamur oluşumuna neden olduğu tespit edilmiştir.

Çalışmanın en sonunda ekonomik analiz de incelenmiştir. Yapılan değerlendirmede en az maliyetle çalışan arıtma sisteminin de birçok yönden değerlendirmesi yapılmış ve maliyeti etkileyen faktörler ayrı ayrı ele alınmıştır.

 

Pretreatment Of Dye Industry Wastewater By Coagulatıon

The number of facilities producing dye and colorant in Turkey and in the world is quite great. Due to solid wastes and effluents resulting from industrial activities, these facilities are of quite importance in terms of their impact on the environment. As well as the precautions to be taken in production in order to minimize this environmental impact, improving the wastes emanating during post-production by means of various treatment methods is both a humanitarian responsibility and an obligation as it is restricted by regulations.

This study is intended for depurating, through coagulation and flocculation methods, the wastewaters caused by the tank demolition of two facilities producing water-based paint. For this treatment, ALUM, Iron(III) chloride hexahydrate, Iron (II) Sulphate Heptahydrate and PAC were selected as coagulants, and the applications at different concentrations were performed. Also, anionic and cationic polyelectrolytes were utilized as polyelectrolyte. Suspended Solids, Chemical Oxygen Demand, Colour and the rates of crispening ( the elimination of muddiness) were used in efficiency rating. While selecting the coagulants, the target of comparing as many coagulants with each other as possible were grounded on. The PAC, on which the studies are only relatively new was preferred to the commonly used alum, iron chloride and their use for the wastewater which is studied to be treated in the first place. Ferrous sulphate assay is added to the second working, too. When alum and iron chloride that are interpreted to show the best performance under suitable conditions for the second wastewater are utilized together, the reaction from the wastewater was also included in the application. The parameters selected for the efficiency rating were also picked out according to the Water Pollution Control Regulations and were preferred as they were basic pollution indicators.

The TSS elimination efficiency in 4000 mg/l determined as the optimum coagulant dose for the first wastewater studied is almost the same for each coagulant. PAC for COD and the best treatment efficiency for alum were observed and the efficiencies are the same. In the best chemical stripping (decolorization) and in the amount of the most of the mud emanated, on the other hand, the noticeable coagulant by far draws the attention as PAC. The least mud emanation belongs to alum by far. The amount of the highest sodium hydroxide - with 14 ml/l - spent for the optimum dosage belongs to the iron chloride which is almost 2-3 times as much as the others. In this evaluation, the lowest wastage was achieved by alum.

As far as the values obtained in the second wastewater are concerned, the TSS and colour were depurated at a very high efficiency in all the coagulants for 250 mg/l assessed as the optimum dose. The iron chloride became prominent for COD removal and the double coagulant application also

Page 163: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

made a serious contribution to the elimination / removal. The least mud emanation was done by iron sulphate. However, when the optimum dose is taken as 500 mg/l for this coagulant due to the fact that COD removal efficiency is too low, the superiority for the matter involved changes hands. Under such conditions, the least mud emanation belongs to alum and this is followed by double coagulant application. The sodium hydroxide wastage necessary for PH adjustment, on the other hand, is of very close values for all the coagulants.

The amount of mud formed /emanated as the result of the treatment was evaluated as ml/l (the mud formed per litre) through Settleable Solids Analysis. In this evaluation, the alum at optimum doses is determined to cause the least mud emanation for both wastewaters.

The economical analysis was also examined at the end of the study. During the evaluation made, the treatment system operating at minimum costs was also evaluated in many ways and the factors affecting the cost / expenses were separately dealt with.

  

Page 164: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ERKAN Ercan

Tez Adı : Arıtma Tesisi Çamuru Kullanılarak Atıksudan Fosfat GiderimiDanışman : Prof. Dr. Nilgün BALKAYAAnabilim Dalı : Çevre MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Nilgün BALKAYA

Prof. Dr. Semiha ARAYICI Prof. Dr. Saadet Kevser PABUCCUOĞLU Prof. Dr. Esma TÜTEM Yard. Doç. Dr. Emine ELMASLAR ÖZBAŞ

Arıtma Tesisi Çamuru Kullanılarak Atıksudan Fosfat Giderimi

Atıksularda bulunan fazla fosfor alıcı ortamlardaki ötrofikasyonun temel nedenlerinden biridir. Ötrofikasyonun bir sonucu olarak, özellikle göl ve körfezlerde su kalitesi olumsuz yönde etkilenmekte ve doğal ekolojik denge bozulmaktadır. Fosfat giderimi için hem biyolojik hem de fiziko-kimyasal prosesler kullanılmaktadır.

Bu çalışmanın amacı, sulu çözeltiden fosfat giderimi için içme suyu arıtma tesisi çamurunun -(alüm çamuru) adsorban olarak kullanımının uygunluğunu incelemektir. Adsorbanın fiziksel ve kimyasal karakterizasyonu yapılmıştır. Kesikli adsorpsiyon çalışmalarında adsorban dozunun, başlangıç fosfat derişiminin, temas süresinin, başlangıç pH’sının ve sıcaklığın adsorpsiyon üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Çalışmada, fosfat adsorpsiyonun Freundlich izoterm modeline daha uygun olduğu belirlenmiştir. Maksimum adsorpsiyon kapasitesi (qmax) 0.76 mg/g bulunmuştur.

Deneysel veriler yalancı birinci derece ve ikinci derece kinetik modeller kullanılarak analiz edilmiş ve yalancı ikinci derece kinetik modelin alüm çamuru ile fosfat gideriminde daha uygun olduğu bulunmuştur. Alüm çamurunun adsorban olarak kullanılmasıyla sulu çözeltiden %84 fosfat giderimi sağlanmıştır. Termodinamik çalışmalarda, alüm çamuruyla fosfat adsorpsiyonunun kendiliğinden gerçekleştiğini ve endotermik olduğunu göstermiştir.

Alıcı su kaynaklarındaki fosfatın çevresel etkisinin azaltılmasına odaklanıldığı bu çalışmada atıksuların içerdiği fosfatın, adsorban olarak kolay ulaşılabilir ve ekonomik bir materyal olan alüm çamuru kullanılarak arıtılabileceği sonucuna varılmıştır.

 Phosphate Removal From Wastewater By Usıng Water Treatment

Plant Sludge

Excess phosphorus in wastewaters is one of the main causes eutrophication in receiving waterways. As a result of eutrophication, natural ecologic balance is deformed and water quallitty in lakes and gulfs is affected negatively. In this regard, both biological and physico–chemical treatment processes are used to remove phosphate from contaminated wastewater.

The object of this study was to examine the feasibility of using drinking water treatment plant sludge (alum sludge) as an adsorbent for phosphate removal from the aqueous solution. The physical and chemical characterization of the adsorbent was performed. The effects of adsorbent dose, initial

Page 165: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

phosphate concentration, contact time, initial pH, temperature on adsorption were was investigated by batch studies. Experimental equilibrium data were better fitted to the Freundlich isotherm equilibrium model. The maximum adsorption capacity (qmax) was found to be 0,76 mg/g.

Experimental data were analyzed using the pseudo–first– and second–order kinetic models, of which a pseudo second-order kinetic model was found to be superior. Phosphate removal from aqueous solution were determined in the range of 84 % by using alum sludge as a adsorbent. Thermodynamic study indicated that the phosphate adsorption onto alum sludge is spontaneous and endothermic in nature.

It was concluded that, focusing on the reduction of the environmental impact of the phosphate on receiving water bodies, wastewaters containing phosphate could be treated by using the alum sludge as an easily available and economical material.

  

Page 166: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

????

Tez Adı : Gübre Kullanarak Anaerobik Bir Reaktörde Biyolojik Hidrojen ÜretimiDanışman : Yard. Doç. Dr Yalçın ÖKTEMAnabilim Dalı : Çevre MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr Yalçın ÖKTEM Prof. Dr.Fatma Gülen İSKENDER Prof.Dr. Neşe TÜFEKÇİ Doç. Dr.Selda Gülin POZAN Doç. Dr.Semih NEMLİOĞLU

Gübre Kullanarak Anaerobik Bir Reaktörde Biyolojik HidrojenBu yüksek lisans tezinin temel amacı günümüzde oldukça ciddi bir çevresel kirliliğe neden

olan büyükbaş hayvan gübrelerinin bilinen çamur çürütücülerden farklı bir anaerobik prosess kullanarak, çevresel kirlilik anlamında daha az etkisi olan hidrojen ağırlıklı bir gaz kompozisyonu üretirken aynı zamanda biyolojik olarak daha kolay bozunabilen çıkış atık suyuna sahip olan anaerobik asidifikasyon prosesinin optimizasyonudur.

Bu amaçla çalışmada, biyohidrojen üretimi için laboratuar ölçekli tam karışımlı anaerobik kesikli bir reaktör sığır gübresi (inek) ile beslenmiştir. Sonra hidrojen üretimi için sistem optimize edilmiştir. Hidrolik bekleme süresi, organik madde yükleme hızı, çamur yaşı, F/M oranı, gaz üretimi ve bileşimi, pH, sıcaklık ve karışımın biyogaz üretimi üzerine etkisi gözlenmiştir. Biyoreaktörde yüksek hidrojen verimi elde edebilmek için pH, sıcaklık, HRT, karıştırma hızı gibi parametrelerin optimum değerlerinde işletilmesi gerekmektedir. Hidrojen üretimi prosesinde kontrol edilmesi gereken en önemli parametre pH’dır. Sistemin en uygun pH’ını bulmak amacıyla farklı başlangıç pH değerleri denenerek en yüksek verimde hidrojen üretimi pH 6 değerinde tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlar bağlı olarak asitleştirme ile konvansiyonel reaktörler yatırım ve işletme maliyetleri açısından incelenmiştir. Asidojenik reaktör yüksek performanslı ve düşük maliyetli olarak biyolojik arıtma sistemlerinin ardından çalıştırılabilir. Anaerobik fermentasyon sistemleri ülke ekonomisine bu açıdan önemli bir katkı sağlayacaktır.

Biological Hydrogen Production Using Manure at an Anaerobic Reactor

The main aim of this master thesis is to produce hydrogen composition which has a lower impact on the environment and at the same time to optimize anaerobic acidification process with easier degradable wastewater by using different anaerobic processes on cattle manure sludge digesters.

For this purpose, during this work, for biohydrogen production a laboratory-scale anaerobic batch reactor has been used. This anaerobıc reactor that is completely mixed was fed with cattle (cow) manure ; this system has optimized the hydrogen production. The effect of the hydraulic retention time, organic matter loading rate, sludge age, F/M ratio, gas production and composition, pH, temperature, and mixture was observed on the production of biogas. In order to get the higher hydrogen efficiency, some parameters such as pH, temperature, HRT (hydraulic retention time), agitation rate should be operated at their optimum values. The most important parameter that should be controlled in hydrogen production process, is pH. In order to find the optimum pH value, different initial values of pH were tested and the highest yield of hydrogen production was realized at pH value

Page 167: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

of 6. The obtained results were investigated in terms of the investment and operating costs of conventional reactors with the acidification. Acidogenic reactors can be operated with high-performance and low-cost biological treatment systems. Anaerobic fermentation systems will provide an important contribution to the national economy in this aspect.

  

ÖZ Çiğdem

Tez Adı : Sintine Suyunun Kimyasal Yöntemlerle ArıtılmasıDanışman : Yard. Doç. Dr. Ender ÇETİNAnabilim Dalı : Çevre MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr. Ender ÇETİN Prof. Dr. Nilgün BALKAYA Prof. Dr. Hasine KAŞGÖZ Doç. Dr. Gülsüm YILMAZ Doç. Dr. Selva ÇAVUŞ

Sintine Suyunun Kimyasal Yöntemlerle Arıtılması

Bu çalışmada, sintine suyunun kimyasal yöntemlerle arıtılabilirliği incelenmiştir. Bu kapsamda, Haydarpaşa Atık Kabul Tesisi’nde kimyasal arıtma ünitesine giriş suları kullanılarak koagülasyon – flokülasyon, Fenton oksidasyonu ve Fenton oksidasyonu sonrası granül aktif karbon adsorpsiyonu çalışmaları yürütülmüştür.

Sintine suyunun koagülasyon – flokülasyon yöntemiyle arıtılabilirlik çalışmalarında koagülant olarak demir sülfat, demir klorür, alüminyum sülfat ve polialüminyumklorür (PAK) kullanılmıştır. Her koagülant için optimum pH ve optimum dozaj çalışmaları yürütülmüştür. Deneysel çalışma sonucunda demir sülfat için optimum pH 9,5 ve optimum dozaj 250 mg/L olarak bulunmuş ve %41 oranında KOİ giderim verimi elde edilmiştir; demir klorür için optimum pH 10 ve optimum dozaj 250 mg/L bulunmuş ve %31 oranında verim elde edilmiştir; alüminyum sülfat için optimum pH değeri 5’te optimum dozaj 150 mg/L ilave edildiğinde KOİ giderim verimi %34 bulunmuştur; PAK için optimum pH 5, optimum dozaj 250 mg/L ve KOİ giderim verimi %43 bulunmuştur. Koagülasyon – flokülasyon yöntemi ile yapılan arıtılabilirlik çalışmalarında elde edilen verim oranları sintine suyunun arıtımı için yeterli olarak görülmemiş ve Fenton oksidasyonu düşünülmüştür.

Sintine suyunun Fenton oksidasyonu ile arıtılabilirlik çalışmalarında; farklı [Fe2+] ve [H2O2] konsantrasyonlarında optimum [Fe2+]/[H2O2] oranı belirlenmiştir. Fenton oksidasyonu için en yüksek verim [Fe2+] : 6 mM, [H2O2] : 30 mM konsantrasyonlarında [Fe2+]/[H2O2] : 1/5 için KOİ giderim verimi %57 olarak elde edilmiştir. Ancak tek başına Fenton oksidasyonu deşarj standartlarını sağlamadığı için Fenton oksidasyonu sonrası granül aktif karbon adsorpsiyonu uygulanmıştır.

Sintine suyunun Fenton oksidasyonu sonrası granül aktif karbon adsorpsiyonu çalışmalarında, denge süresi, adsorban dozajı, sıcaklık ve pH değişiminin KOİ giderim verimi üzerine etkisi incelenmiştir. Adsorpsiyon için denge süresi, %63 KOİ giderim verimi oranıyla 24 saat belirlenmiştir. 2 g GAK/L adsorban dozajında %81 oranında KOİ giderim verimi elde edilmiştir. 20°C’ de %83 oranında KOİ giderim verimi tespit edilmiştir. pH 6 değerinde %90 toplam KOİ giderim verimi bulunmuştur. Adsorpsiyon izoterm çalışmaları için Freundlich ve Langmuir izoterm çalışmaları yapılmış ve Langmuir izotermi için regresyon katsayısı 0,90 olarak tespit edilmiştir.

Page 168: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Bu çalışma sonucunda, sintine suyunun koagülasyon- flokülasyon yöntemi ile arıtımında KOİ giderim veriminin %31 – 43 arasında değiştiği, Fenton oksidasyonu için maksimum KOİ giderim veriminin %57 olduğu bulunmuştur. Fenton oksidasyonu sonrası granül aktif karbon adsorpsiyonu çalışmalarında %90 olarak en yüksek KOİ giderim verimi elde edilmiş ve bu iki kademeli prosesin sintine suyunun kimyasal arıtımı için en uygun proses olduğu belirlenmiştir.

The Treatment of Bilge Water By Chemical Methods

In this study, the treatability of bilge water with chemical methods was investigated. In this context, the studies of coagulation – flocculation, Fenton oxidation and granular activated carbon adsorption followed by Fenton’s oxidation were carried out with bilge water taken from the influent of chemical treatment unit at Haydarpaşa Waste Receiving Facility.

Ferrous sulfate, ferric chloride, aluminium sulfate and polyaluminium chloride (PAC) were used as coagulant in the treatability studies with coagulation – flocculation of bilge water. Optimum pH and optimum dosage studies were carried out for each coagulant. The results showed that the optimum pH was found as 9,5 and the optimum dosage was obtained as 250 mg/L and 41% of COD removal efficiency was achieved for ferrous sulfate; the optimum pH was found as 10 and the optimum dosage was obtained as 250 mg/L and 31% of COD removal efficiency was achieved for ferric chloride; the optimum pH was found as 5 and the optimum dosage was obtained as 150 mg/L and 34% of COD removal efficiency was achieved for aluminium sulfate; the optimum pH was found as 5 and the optimum dosage was obtained as 250 mg/L and 43% of COD removal efficiency was achieved for polyaluminium chloride. The removal efficiency obtained from treatability studies with coagulation – flocculation were not sufficient for the discharged standart limit of bilge water. Fenton’s oxidation was considered.

In the treatability studies of bilge water with Fenton’s oxidation, the optimum ratio of [Fe2+]/[H2O2] was speficied at different [Fe2+] and [H2O2] concentrations. The maximum COD removal efficiency was obtained as 57% for the ratio of [Fe2+]/[H2O2] 1/5 (6 mM of [Fe2+] and 30 mM of [H2O2]). Granular activated carbon adsorption was conducted after Fenton’s oxidation because Fenton’s oxidation did not meet the discharged standart limits.

In granular activated carbon adsorption followed by Fenton’s oxidation studies, the effect of equilibration time, adsorbent dosage, temperature and pH changings on COD removal efficiency were investigated. Equilibration time for adsorption was specified 24 hours by 63% of COD removal efficiency. 81% of COD removal efficiency was found for 2 g GAK/L adsorbent dosage. 83% of COD removal efficiency was obtained for 20°C. 90% of COD removal efficiency was detected at pH value 6. In adsorption isotherm studies, Freundlich and Langmuir isotherm studies were carried out and the regression coefficient was determined as 0.90 for Langmuir isotherm.

As a result of this study, COD removal efficiency were changed between 31 – 43% in the treatability of bilge water with coagulation – flocculation. The maximum COD removal efficiecy was found as 57% for Fenton’s oxidation. The highest COD removal efficiency was obtained as 90% from granular activated carbon followed by Fenton’s oxidation studies. Therefore, granular activated carbon adsorption followed by Fenton’s oxidation process was specified as the most appropriate process for the chemical treatment of bilge water.

  

Page 169: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Karaca Duygu

Tez Adı : Atıksudan Bazik Boyar Madde Astrazon Blue Fgrl GiderimiDanışman : Prof. Dr. Nilgün BALKAYAAnabilim Dalı : Çevre Mühendisliği Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Nilgün BALKAYA Prof. Dr. Semiha ARAYICI Prof. Dr. Esma TÜTEM Prof. Dr. Saadet Kevser PABUCCUOĞLU Doç. Dr. H. Kurtuluş ÖZCAN

Atıksudan Bazik Boyar Madde Astrazon Blue Fgrl Giderimi

Tekstil endüstrisi atıksuları yüksek konsantrasyonlarda organik, inorganik kimyasalları, çözünmüş ve değişik yapıda boyar maddeleri içermektedir. Çevrede özellikle de canlılar üzerinde ciddi olumsuzluklar oluşturan boyar maddelerin giderimi, çevreye olan zararların en aza indirgenmesi ve kirlilik kontrolünün sağlanması bakımından büyük önem taşımaktadır.

Bu çalışmada adsorpsiyon yöntemi ile bir bazik boyar madde olan Astrazon Blue FGRL giderimi incelenmiştir. AB gideriminde tarımsal kökenli pirinç kabukları adsorban madde olarak kullanılmıştır.

Sulu çözeltiden AB giderimine pirinç kabuğu miktarının, AB konsantrasyonun, temas süresinin, pH’ın ve sıcaklığın etkisi incelenmiştir. AB’den optimum deneysel koşullarda (20 g/L pirinç kabuğu miktarı, 75 dakikalık temas süresi, 50 mg/L konsantrasyon, 20 °C sıcaklık) giderim verimi % 86.79 olarak belirlenmiştir.

Pirinç kabuğu ile AB adsorpsiyonunun Langmuir izotermine daha çok uyduğu görülmüş ve maksimum adsorpsiyon kapasitesi 2.73 mg/g olarak bulunmuştur.

Termodinamik çalışmalar sonucunda, 20, 30, 40, 50 °C’deki Gibbs serbest enerjisi (ΔG) değerleri sırasıyla -3.90, -4.21, -4.21, -4.57 kJ/mol olarak hesaplanmıştır. Adsorpsiyon entalpisi (ΔH) -7.35 kJ/mol, adsorpsiyon entropisi (ΔS) 37.64 kJ/mol K olarak hesaplanmıştır. Pirinç kabuğu ile AB adsorpsiyonunun ekzotermik ve kendiliğinden gerçekleşen bir proses olduğu belirlenmiştir.

Page 170: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Removal of Basıc Dye Astrazon Blue Fgrl From Wastewater

Textile industry waste waters contain varied textile dye in high concentrations where organic and inorganic chemicals are dissolved. Removal of textile dye which have serious negative effects on environment and especially living beings, has importance in pollution control and minimization of hazards to environment.

In this study, adsorbtion method and a basic dye, Astrazon Blue FGRL removal are observed. In disposal of AB agricultural rice husks were used as a absorbant.

In the removal of AB from aqeuous solution, the effect of amount of rice husks, AB concentration, contact time, pH and temperature were analyzed. In optimal experimental conditions, (20 g/L rice husk density, 75-minute contact time, 50 mg/L concentration, 20 °C temperature) the effieciency of removal of AB was found to be 86.79 %.

Rice husk and AB absorbation was seen to fit Langmuir isotherm better and maximum absorbtion capacity was found 2.73 mg/g.

After thermodynamic studies, Gibbs free energy values (ΔG) at 20, 30, 40, 50 °C were calculated -3.90, -4.21, -4.21, -4.57 kJ/mol, respectively. Adsorbtion enthalpy (ΔH) was calculated -7.35 kJ/mol and adsorbtion entropy (ΔS) was calculated 37.64 kJ/mol K. AB adsorbtion with rice husk is found to be an exothermic and spontaneous process.

  

Page 171: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ERGENE Burcu

Tez Adı : Metal Kaplama Endüstrisi Atıksularının ArıtımıDanışman : Prof. Dr. Nilgün BALKAYAAnabilim Dalı : Çevre MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Nilgün BALKAYA

Prof. Dr. Semiha ARAYICI Prof. Dr. Saadet Kevser PABUCCUOĞLU Doç. Dr. Süheyla PURA ERGİN Yrd. Doç. Dr. Emine ELMASLAR ÖZBAŞ

Metal Kaplama Endüstrisi Atıksularının Arıtımı

Ağır metal içeren atıksuların arıtımı, doğal kaynakların kirlenmesi ve canlı hayatına olumsuz etkileri sebebi ile günümüzde büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle metal kaplama endüstrisi atıksularından ağır metallerin giderimi amacı ile pek çok yöntem denenmektedir. Bu yöntemlerin seçiminde giderim verimliliğinin yüksek olmasının yanı sıra maliyetinin ucuz, uygulanabilirliğinin kolay olmasına dikkat edilmelidir.

Bu çalışmada, metal kaplama endüstrisi atıksularından metal giderimi için adsorpsiyon yöntemi incelenmiştir. Metal kaplama endüstrisi atıksularından metal gideriminde çay fabrikası üretim artıkları (atık çay) adsorban olarak kullanılmıştır.

Cr (VI), Cu (II), Ni (II) ve Zn (II) içeren ağır metal çözeltisinden (sentetik atıksu) Cr (VI), Cu (II), Ni (II) ve Zn (II) giderimine adsorban tanecik boyutu, adsorban dozajı, temas süresi, başlangıç pH ve sıcaklık parametrelerinin etkileri araştırılmıştır. Kesikli adsorpsiyon deneyleri sonucunda FT-IR ve SEM-EDS analizleri gerçekleştirilmiştir. Adsorban karakterizasyonu için yüzey alanı ölçümleri yapılmıştır. Belirlenen optimum deneysel koşullarda, gerçek atıksu ve sentetik atıksu kullanılarak gerçekleştirilen adsorpsiyon çalışmaları sonucunda elde edilen giderim verimleri birbiriyle karşılaştırılmıştır.

Atık çay ile sentetik atıksuda optimum deneysel koşullarda (40 g/ L çay üretim artığı, 1 saatlik temas süresi ve 150 rpm çalkalama hızı) belirlenen Cr (VI) giderim verimi % 56, Cu (II) giderim verimi % 4.8, Zn (II) giderim verimi % 3.7 ve Ni (II) giderim verimi % 1.4’ tür. Atık çayın Cr (VI), Cu (II), Ni (II) ve Zn (II) için adsorpsiyon kapasitesi q (mg/g), sırası ile, 12, 0.4, 0.1, 0.2, mg/g’ dır. Gerçek atıksuda optimum koşullarda (40 g/ L atık çay, 1 saatlik temas süresi ve 150 rpm çalkalama hızı) belirlenen Cr (VI) giderim verimi % 55.3, Cu (II) giderim verimi % 29.6, Ni (II) giderim verimi % 14.4 ve Zn (II) giderim verimi % 13.8’ dir. Atık çayın, Cr (VI), Cu (II), Ni (II) ve Zn (II) için adsorpsiyon kapasitesi q (mg/g), sırası ile, 13, 4.5, 0.9 ve 1.3’ tür.

Cr (VI), Cu (II), Ni (II) ve Zn (II) konsantrasyonlarını içeren sentetik olarak hazırlanmış çözeltide, tekli metal konsantrasyonları için de adsorpsiyon çalışmaları yapılmıştır. Bu deneysel verilerin Langmiur, Freundlich ve D-R izotermlerine ve kinetik modellere uygunluğu araştırılmış, termodinamik hesaplamalar yapılmıştır. Atık çay ile Cr (VI) gideriminin Freundlich ve D-R izotermine, Cu (II) gideriminin Langmiur izotermine, Ni ( II) gideriminin ise Langmiur, Freundlich ve D-R izotermlerine uygun olduğu tespit edilmiştir. Yapılan kinetik hesaplamalar sonucu atık çay ile

Page 172: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ağır metal gideriminin yalancı ikinci dereceden modele uygun olduğu tespit edilmiştir. Termodinamik çalışmalar sonucu hesaplanan negatif Gibbs serbest enerjisi (ΔG) değerleri reaksiyonunun kendiliğinden gerçekleştiğini, pozitif adorpsiyon entalpisi (ΔH) değerleri ise reaksiyonun endotermik olduğunu göstermektedir.

Metal kaplama atıksuyundan atık çay ile Cr (VI), Cu (II), Ni (II) ve Zn (II) adsorpsiyonunun Cr (VI)> Cu (II)> Zn (II)> Ni (II) şeklinde olduğu belirlenmiştir.

Treatment of Metal Platıng Industry Wastewater

Treatment of wastewater including heavy metal is very important because of polluted of natural sources and negative effect of plant, animal and people life. Therefore different methods are tried to removal of heavy metal in metal plating industries wastewater. It was careful to be high removal efficiency, low cost and easy applicability.

In this study, adsorption method was investigated to removal of metals from metal plating industries. Tea factory production wastes (waste tea) were used for removal of heavy metals in the metal plating industrial wastewater.

Effects of particule size, adsorbate dosage, contact time, initial pH and temperature was searched to removal Cr (VI), Cu (II), Ni (II) ve Zn (II) metals in the heavy metals solution (synthetic wastewater) on the adsorption method. The adsorption mechanism will be discribed with FT-IR analysis at adsorption method. SEM-EDS analysis will be used for the morphologic determinations. The surface area measurement will be made for adsorption characterization. Then removal efficiencies which are detected with kinetic experiments for metal plating industrial wastewater and synthetic wastewater was compared and was discussed each other.

On the experimental optimum conditions (40 g/L for waste tea adsorban, 1 hours for contact time and shaking speed 150 rpm) the removal of heavy metal in synthetic wastewater with waste tea was found for Cr (VI) removal % 56, for Cu (II) removal % 4.8, for Zn (II) removal % 3.7 and for Ni (II) removal % 1.4. Adsorption capacities of waste tea were found for Cr (VI) were 12 mg/g, for Cu (II) were 0.4, for Ni (II) were 0.1 and for Zn (II) were 0.2. On the other hand, at same experimental conditions with synthetic wastewater (40 g/L for waste tea adsorban, 1 hours for contact time and shaking speed 150 rpm) the removal of heavy metal in metal plating wastewater with waste tea was found for Cr (VI) removal % 55.3, for Cu (II) removal % 29.6, for Ni (II) removal % 14.4 and for Zn (II) removal % 13.8. Adsorption capacities of waste tea were found for Cr (VI) were 13 mg/g, for Cu (II) were 4.5, for Ni (II) were 0.9 and for Zn (II) were 1.3.

The removal heavy metal from wastewater in metal plating industrial, which was contained removal single heavy metal and its prepared synthetic wastewater was investigated. Langmiur, Freundlich, D-R isotherms, kinetic models and thermodynamic data were calculated with experiment results. According to the removal of heavy metals from synthetic wastewater with waste tea was determined to fitted Freundlich and D-R isotherm for Cr (VI), Langmiur isotherm for Cu (II), Langmiur, Freundlich and D-R isotherm for Ni (II). Also, removal of multi heavy metals in the synthetic wastewater was fitted pseudo-second order kinetic model. According to results of thermodynamics experiments with waste tea were found Gibbs free energy (ΔG) was negative and enthalpy (ΔH) was positive. Therefore, the reaction was determined spontaneous and endothermic.

Removal of heavy metals from wastewater including Cr (VI), Cu (II), Ni (II) and Zn (II) was determined Cr (VI)> Cu (II)> Zn (II)> Ni (II), respectively.

  

Page 173: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

BALCIOĞLU Gökhan

Tez Adı :Biyolojik Olarak Arıtılmış Ekmek Mayası Endüstrisi Atıksularının İleri Arıtım Alternatiflerinin İncelenmesi

Danışman : Yrd. Doç. Dr. Z. Beril ÖZÇELEPAnabilim Dalı : Çevre Mühendisliği Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yrd. Doç. Dr. Z. Beril ÖZÇELEP

Yrd. Doç. Dr. Yasemin KAYA Prof. Dr. Neşe TÜFEKÇİ Dr. Gülsüm YIMAZ Doç.Dr. Selva ÇAVUŞ

Biyolojik Olarak Arıtılmış Ekmek Mayası Endüstrisi Atıksularınınİleri Arıtım Alternatiflerinin İncelenmesi

Bu çalışmada, biyolojik olarak arıtılmış ekmek mayası atıksularının membran ve ozonlama prosesleri ile ileri arıtılarak geri kazanılması amaçlanmıştır. Geri kazanılan suyun tarımsal sulama suyu olarak kullanılabilirliği araştırılarak bu kapsamda literatüre ve endüstriyel uygulamaya katkıda bulunulması hedeflenmiştir. Çalışmanın birinci bölümünde; ekmek mayası atıksuyunun membran proseslerle ileri arıtımı çalışılmıştır. Bu amaçla yapılan deneysel çalışmalar; membran seçimi, seçilen membran için uygun filtrasyon koşullarının belirlenmesi ve süzüntü kalitesinin ikinci bir membran ile iyileştirilerek tarımsal sulama suyu kalitesine getirilmesi aşamalarından oluşmaktadır. Membran seçiminde çalışılan membranlar (FM UP020, FM UP005, NF 270, NF 90 ve Desal 5DL) için membran performansı (kirletici madde giderim verimleri) ve membran kirlenmesi (akı kayıpları ve temas açısı ölçümleri) bir arada değerlendirilmiştir. Membranlar arasında en düşük toplam akı kaybı (%35) ve kirlenmeden kaynaklanan akı kaybı (%5) Desal 5DL membranında meydana gelmiştir. En yüksek giderim verimleri ise NF 90 membranı ile elde edilmiştir. Fakat bu membranda meydana gelen toplam akı kaybı (%90) oldukça yüksektir. Membran seçiminde Desal 5DL uygun membran olarak belirlenmiştir. Filtrasyon koşullarının giderim verimleri ve kirlenme üzerindeki etkileri araştırılması için, Desal 5DL ile farklı pH (3, 7 ve 10), farklı basınç (12, 18 ve 24 bar) ve farklı sıcaklıklarda (25 0C, 35 0C ve 45 0C) çalışılmıştır. Uygun filtrasyon koşulları pH: 7; basınç: 12 bar ve sıcaklık 250C olarak belirlenmiştir. Farklı filtrasyon koşulları altında membranlarda meydana gelen kirlenme mekanizmalarının değerlendirilmesinde temas açısı, AFM (Atomik Kuvvet Mikroskopisi) ve FTIR (Fourier Dönüşümlü Kızılötesi Spektroskopisi) ölçümlerinden yararlanılmıştır. Desal 5 DL membranı ile elde edilen süzüntü kalitesinin iyileştirilmesi için kullanılan NF 90 membranında, BW 30 membranına göre daha düşük kirlenmeden kaynaklanan akı kaybı elde edilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde; ekmek mayası atıksuyunun ozonlama prosesi ile ileri arıtımı çalışılmıştır. Ozonlama prosesinde farklı pH (3, 7.5, 9 ve 11) ve farklı sıcaklık (250C, 350C ve 450C) değerlerinin kirletici madde giderim verimleri ve ozon tüketim verimi üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Uygun koşullar altında gerçekleştirilen ozonlama prosesi ile etkili bir renk giderimi (%96–98) elde edilirken iletkenlik parametresinde önemli bir giderim verimi (%10) elde edilememiştir. Ozonlama ile arıtılan atıksuyun kalitesinin artırılması için kullanılan BW 30 membranı ile yüksek kaliteli bir süzüntü elde edilmiştir.

Çalışmanın üçüncü bölümünde ise iki adımlı nanofiltrasyon ve ozonlama/ters ozmoz prosesleri ile ileri arıtımı gerçekleştirilen ekmek mayası atıksuyunun sulama suyu olarak

Page 174: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

kullanılabilirliği değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, tez kapsamında önerilen her iki ileri arıtım prosesi ile de B sınıfı sulama suyu elde edilmiştir. Ayrıca arıtılmış atıksuyun kalitesi, sulama suyunun kimyasal kalitesi ile karşılaştırıldığında II. sınıf sulama suyu elde edilebildiği ortaya konmuştur.

   

Investıgatıon of Advanced Treatment Alternatıves for Wastewaterof Baker’s Yeast Industry Treated Bıologıcally

In this study, reuse of biologically treated baker’s yeast industry wastewater by using membrane and ozonation advanced treatment scheme was aimed. It was investigated the usage of recycled water for the purpose of agricultural irrigation. In this context, it was aimed to contribute to literature and industrial application. In the first section of this study, advanced treatment of baker’s yeast wastewater by membrane processes was studied. This section experiments comprised of membrane screening, determining of optimum filtration conditions, enchament of permeate quality for agricultural irrigation. In the membrane screening membrane performance (pollutant removal efficiencies) and membrane fouling (flux declines, contact angle measurements) were evaluated together for studied membranes (FM UP020, FM UP005, NF 270, NF 90 and Desal 5DL). The lowest total flux decline (35%) and flux decline caused by fouling (%5) was occurred for Desal 5DL. The highest removal efficiencies were obtained by NF 90 membrane whereas 90% total flux decline was occurred. Desal 5DL was decided as suitable membrane in membrane screening part. The experiments were conducted at different pH (3, 7 and 10), transmembrane pressure (12, 18 and 24 bar) and temperature (25 0C, 35 0C and 45 0C) values for determining the effects of filtration conditions on the pollutant removal and membrane fouling. The optimum filtration conditions were determined as pH:7; transmembrane pressure: 12 bar and temperature: 25 0C. Membrane fouling mechanisms at different filtration conditions were evaluated using contact angle, AFM (Atomic Force Microscopy) and FTIR (Fourier Transform Infrared Spektroscopy) measurements. Lower flux decline caused by membrane fouling was occured for NF 90 membrane rather than BW 30 membrane in the enchament of permeate quality part. In the second section of this study, advanced treatment of baker’s yeast wastewater by ozonation processes was studied. The effect of different pH (3, 7.5, 9 and 11) and temperature (250C, 350C and 450C) values on the pollutant removal efficiencies and ozone consumption. Higher color removal efficiency (96–98%) was obtained whereas rather lower conductivity removal efficiency (10%) was obtained by ozonation at optimum conditions. Higher permeate quality was achieved with BW 30 membrane that used followed by the ozonation process.

In the third section of this study, it was evaluated the usage of water obtained by two step NF treatment and ozonation/reverse osmosis treatment as agricultural irrigation. As a result, B grade agricultural irrigation was obtained for both proposed treatment process. Also, II. grade agricultural irrigation was achieved as compared to agricultural irrigation chemical quality.

Page 175: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ELEKTRİK-ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

ALİ ABDULKADİR Ali Ali

Tez Adı : Bilişsel İletişim Sistemleri İçin Otomatik Modülasyon TanımaDanışman : Prof.Dr. Aydın AKANAnabilim Dalı : Elektrik-Elektronik MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof.Dr. Aydın AKAN

Doç.Dr.Hakan DOĞAN Doç.Dr. Fırat KAÇAR Prof. Dr. Ahmet SERTBAŞ Yard. Doç. Dr.Niyazi ODABAŞIOĞLU

Bilişsel İletişim Sistemleri İçin Otomatik Modülasyon Tanıma Birçok sivil ve askeri iletişim sistemlerinde, alınan sinyalin kiplenim tipinin belirlenmesi

otomatik olarak yapılması gereken bir işlemdir. Özellikle elektronik saldırı/savunma yöntemleri olarak hedef yakalama, dinleme ve boğma işlemlerinde kiplenim tanıma ciddi bir öneme sahiptir. Bugüne kadar geliştirilen kiplenim tanıyıcı/sınıflandırıcılar temel olarak iki gruba ayrılır. Sinyalin olabilirlik islevi üzerine geliştirilen olabilirlik tabanlı sınıflandırıcılar eniyi çözümü sunarlar ancak işlem karmaşıklıkları yüksektir.

Bu nedenle daha düşük işlem karmaşıklığı ve enyiye yakın çözüm sunan öznitelik tabanlı sınıflandırıcı yöntemleri geliştirilmiştir. Öznitelik tabanlı kiplenim sınıflandırma, öznitelik çıkarma ve karar verme aşamalarını içerir. Sinyalin karmaşık zarfının ve anlık bileşenlerinin istatistikleri, sinyalin Wavelet dönüşümü, sinyalin Fourier dönüşümü genellikle kullanılan özniteliklere örnek gösterilebilir. Karar verme aşamasında ise karar ağacı, sinir ağları, destek vektör makinaları tercih edilen karar yapılarıdır.

Bu tez çalışmasında, günümüzde askeri ve sivil haberleşme alanında kullanılan sayısal modülasyon tiplerinin otomatik olarak tanınmasını sağlayan akıllı öznitelik tabanlı bir otomatik modülasyon sınıflandırıcı geliştirilmiştir. Sınıflandırma işleminde kullanılacak öznitelikler, sinyallerin karmaşık zarflarının yüksek dereceli izgesel momentlerinden ve izgesel bileşenlerinden oluşmaktadır. Sınıflandırma islemi, AWGN kanala maruz kalmıs M-ASK, M-FSK ve M-PSK kiplenimli sinyalleri içermektedir. Yapılan benzetim çalışmalarıyla, otomatik kiplenim sınıflandırma probleminin çözümüne yönelik önerilen yöntemin genel doğru sınıflandırma başarımının, 3 dB SNR seviyesinde yaklaşık %100 olduğu görülmüştür. Böylece vericiden gelen demodüle edilmemiş işaretin ne tür bir sayısal kiplenim tipine ait olduğu kestirilerek herhangi bir kişiye ihtiyaç duyulmadan bu kiplenim tipi otomatik olarak tanımlanması sağlanmıştır.

Page 176: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Automatic Modulation Recognition For Cognitive Communication Systems

The automatic recognition of the modulation format of a detected signal, the intermediate step between signal detection and demodulation, is a major task of an intelligent receiver. The recognition of modulation type of a received signal is performed automatically in civil and military applications as in many areas. Automatic Modulation recognition is extremely important in military electronic counter/counter-counter measures such as target detection, monitoring and jamming operations. Generally the developed recognizers / classifiers are divided into two groups. Although the likelihood based classifiers which rely on the likelihood function of the received signal give the optimum solution, they have highly computational complexity.

Thus, feature based classifier methods which have less computational complexity and give suboptimal solution, have been used. Feature based classification of modulation consists feature extraction and decision making steps. Statistics of complex envelope of the signal and the examples of frequently are obtained features by Wavelet transform of the signal and Fourier transform of the signal. At decision making stage, decision tree, artificial neural networks and support vector machines are frequently utilized.

In this thesis study, a feature based automatic modulation classifier is developed which guarantees the automatic recognition of modulation type of a received signal for civil and military applications. The features which are to be used at classification are composed from high-order statistical moments of complex envelopes of the signals. The classification process consists of M-ASK, M-FSK and M-PSK modulated signals that are subjected to AWGN channel. In the study, The classification accuracy of proposed simulation method for automatic modulation recognition problem were obtained about %100 at 3 dB SNR. Therfore by using the proposed modulation classifier, the modulation scheme of unmodulated received signal can be estimated automatically without any aid of human being.

  

Page 177: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

HARİQ Sayed Hasan

Tez Adı : Kablosuz Optik Haberleşme için Uyarlanabilir Modülasyon ve KodlamaDanışman : Yrd. Doç. Dr. Niyazi ODABAŞIOĞLUAnabilim Dalı : Elektrik-Elektronik MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr. Niyazi ODABAŞIOĞLU

Prof. Dr. Aydın AKAN Prof.Dr. Hakan Ali ÇIRPAN Doç.Dr. Hakan DOĞAN Doç.Dr. Murat UYSAL

Kablosuz Optik Haberleşme için Uyarlanabilir Modülasyon ve Kodlama

Uzun mesafeli kablosuz optik haberleşme bağlantıları için en önemli sorun, atmosferin sıcaklık ve basınç homojensizliğinden kaynaklanan atmosferik türbülanstır. Sönümlenme veya parıldama olarak da bilinen atmosferik türbülans, alınan optik sinyalin gücünde dalgalanmalara neden olmaktadır. Son yıllarda kablosuz optik haberleşme sistemlerinin performansını arttırmak için sönümlenme etkisini azaltmaya yönelik birçok teknik geliştirilmiştir. Bütün bu tekniklerdeki ortak varsayım, sadece alıcının kanal durum bilgisine sahip olması ve bu bilginin vericide mevcut olmamasıdır. Atmosferik türbülans sönümlenmeli kanallarda olduğu gibi çok yavaş değişen kanallar için, kanal durum bilgisinin alıcıda kestirilip geribesleme yolu ile vericiye gönderilmesi mümkündür. Verici bu bilgiyi kullanarak güç, modülasyon boyutu ve kodlama oranı gibi iletişim parametrelerini, bantgenişliği verimliliğini maksimize etmek için kanal durumuna göre değiştirebilir. Bu işlem, bağlantı uyarlaması olarak adlandırılmaktadır.

Bu tezde, log-normal türbülanslı ve darbe konum modülasyonlu (pulse position modulation, PPM) kablosuz optik haberleşme sistemi için, tepe güç sınırı koşulu altında uyarlanabilir modülasyon ve kodlama teknikleri geliştirilmiştir. Özellikle üç teknik üzerinde çalışılmıştır: i) Kodlamasız kablosuz optik haberleşme sistemleri için uyarlanabilir modülasyon tekniği, ii) Kodlamalı kablosuz optik haberleşme sistemleri için uyarlanabilir modülasyon tekniği, ve iii) Modülasyon ve kodlamanın birlikte uyarlanması. Bu teknikler geliştirilirken sistemin verimliliğini tepe güç sınırı koşulu altında belli bir bit hata oranı ve devre dışı kalma olasılığı için maksimize eden optimal uyarlama stratejisi belirlenmiştir. Bilgisayar benzetim sonuçları, önerilen uyarlanabilir tekniklerinin uyarlanabilir olmayanlara göre daha iyi performans gösterdiğini kanıtlamaktadır.  

Page 178: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Adaptive Modulation and Coding for Free Space Optical Communication

A major problem in long-range wireless optical links is atmospheric turbulence due to inhomogenities in the temperature and presure. This results in severe fluctuations of the received intensity of the optical signal, known as fading or scintillation. Over the last decade, various fading mitigation techniques have been proposed to improve the reliability of wireless optical links. A common assumption in all those techniques is that only the receiver has channel state information (CSI) while the transmitter has no knowledge of the channel. For very slowly-varying fading channels as in the case of atmospheric turbulence-induced fading, it is possible to reliably estimate the channel state information and send it back to the transmitter. The transmitter can use this information to vary the transmission parameters such as power, modulation size, code rate etc. according to the channel conditions. This is known as link adaptation.

In this thesis, we investigate an adaptive modulation and coding scheme for wireless optical communication systems with M-ary pulse position modulation over log-normal turbulence channels under peak power constraints. Specifically, we consider three schemes: i) Adaptive modulation for uncoded wireless optical communicaiton systems, ii) An adaptive modulation scheme for coded wireless optical communication systems, and iii) Joint modulation and coding adaptation. Optimal adaptation strategy that maximizes the efficiency of the system at a targeted bit-error rate and outage probability under peak power constraint is determined. Our simulation results demonstrate significant performance improvements of the proposed adaptive schemes over non-adaptive counterparts.

Page 179: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

MOHAMMED Swash Sami

Tez Adı : Yazılım Tabanlı İletişim Sistemleri İçin Spektrum AlgılamaDanışman : Prof.Dr. Aydın AKANAnabilim Dalı : Elektrik-Elektronik MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof.Dr. Aydın AKAN

Doç.Dr.Hakan DOĞAN Doç.Dr. Fırat KAÇAR Prof. Dr. Ahmet SERTBAŞ Yard. Doç. Dr.Niyazi ODABAŞIOĞLU

Yazılım Tabanlı İletişim Sistemleri İçin Spektrum Algılama

Bilişsel radyo, kullanılmayan yayılmış spektrumu etkili bir şekilde kullanmak amacıyla kablosuz haberleşme sistemlerindeki modern tekniklerden biridir. Bu yeni paradigma, daha az girişimle kablosuz haberleşme olanağını sağlamaktadır. Bu çalışmada, spektrum algılama olarak bilinen bilişsel radyo fonksiyonlarından biri incelenmiştir. Özellikle durağan öznitelik tespit etme yöntemi kullanılmıştır. Ayrıca spektrum algılama, spektrum boşluklarını tespit etmek ve onları kullanmak için çok etkili bir yöntemdir.

Buradaki deneylere, spektrum algılama tekniği uygulanmıştır. Bir sinyal, ikili faz kaydırmalı anahtarlama (BPSK) veya kuadratür faz kaydırmalı anahtarlama (QPSK) veya ikili Genlik kaydırmalı anahtarlama (2ASK) veya dörtlü Genlik kaydırmalı anahtarlama (4ASK) veya ikili Frekans kaydırmalı anahtarlama (2FSK) veya dörtlü Frekans kaydırmalı anahtarlama (4FSK) türlerini rasgele olarak üretebilmektedir. Daha sonra bu kiplenimli sinyal, Toplanır Beyaz Gauss Gürültüsü (AWGN) ve sönümlemeli kanallarından ayri ayri geçirilir. Kanaldan çıkan sinyali, daha sonra durağan detektöre verilir ve çeşitli fonksiyonlar durağan detektör içinde önceden uygulanmaktadır. Buradaki sinyali tanımlamada hızlı fourier dönüşümü (FFT) ve oto korelasyon kullanılmıştır.

Sonuç olarak deneylerin performans değerlendirmesi için sinyal gürültü oranı (SNR) sonuçları gösterilmiştir. Sonuçlar, SNR değerinin artması ile yanlış tespit etme olasılığının azalma eğiliminde olduğunu göstermiştir.

 

 

Page 180: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

BAYKAL Tolga

Tez Adı : Lityum Polimer Bataryalar için Batarya Yönetim Sistemi GeliştirilmesiDanışman : Yrd. Doç. Dr. Erkan ATMACAAnabilim Dalı : Elektrik – Elektronik Mühendisliği Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Y. Doç. Dr. Erkan ATMACA

Prof. Dr. Gülten GÜRDAĞ Prof. Dr. Aydın AKAN Prof. Dr. Hakan KUNTMAN Doç. Dr. Fırat KAÇAR

Lityum Polimer Bataryalar İçin Batarya Yönetim Sistemi Geliştirilmesi

Bu tezde yüksek enerji kapasiteli lityum polimer bataryaların gerilim, sıcaklık değerlerini ölçerek, geliştirilen bilgisayar yazılım ile görüntüleyecek batarya izleme sisteminin prototipi gerçeklenmiştir.

Tezde öncelikle batarya yönetim sisteminin gerekliliğinden kısaca bahsedilmiş ve batarya yönetim sistemlerinin amacı anlatılmıştır. Daha sonra batarya yönetim sisteminde olması gereken fonksiyonlar, bu fonksiyonların işlevlerinden ve işlevlerin gerçekleştirilebilinmesi için koşullar, gereksinimler ortaya konulmuştur. Son yıllarda daha fazla göz önünde bulunan elektrikli araçlar çerçevesinde örneklemeler yapılmış, yurtdışı kaynaklı birkaç firmanın son ürün batarya yönetim sistemleri incelenmiş ve çeşitli uygulama örneklerine değinilmiştir.

Tez kapsamında, 4 adet seri bağlanmış lityum polimer bataryaya paralel olarak bağlanan, içerisinde izoleli haberleşme, güç ve ölçüm bloklarını barındıran, 33 mm x 34 mm boyutlarında bir kart tasarlanmıştır. Haberleşme arayüzü RS485 olup, kartlar için gereken güç, kartın bağlı bulunduğu bataryadan sağlanmıştır. Batarya yüzey sıcaklığının ölçümü LM35 sensörleriyle yapılmıştır. Ölçüm ve haberleşme algoritmalarının 8-bit mikrodenetleyici ile gerçeklendiği kartlar aynı haberleşme hattına bağlanmıştır. Ayrıca, tüm ölçüm birimleriyle iletişim kuran ve verileri görsel olarak kullanıcıya gösteren bir bilgisayar yazılımı da tez kapsamında gerçeklenmiştir. Denemeler sonucunda, tasarlanan batarya izleme sisteminin, olası tüm fonksiyonları ele alınan batarya yönetim sistemi ve son ürün haline getirilmiş ticari batarya yönetim sistemleri ile karşılaştırılması yapılarak, kapasitesi ortaya konulmuştur. Tasarlanan sistemin hangi parametreler ve amaçlar çerçevesinde geliştirilebileceğini, daha iyi sistemler için yapılması gereken çalışmalar hususunda bakış açısı geliştirilmeye çalışılmıştır.

Page 181: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Designing a Battery Management System for Lithium Polymer Batteries

In this master’s thesis, a battery management system prototype is practiced as voltage, temperature values of high capacity lithium polymer batteries are measured and viewed by a computer software.

First chapters of this thesis includes the purpose and necessity of the battery management systems. Then, functions of the battery management system, aims of these functions and the circumstances, requirements are presented. Electric vehicles are more important in recent years, management systems of some companies are analyzed and samples are shown.

In this master’s thesis, 33x34mm board of isolated communication, power and measurement units is designed and connected in parallel to 4 serial lithium polymer batteries. Communication interface is RS485 and the boards are supplied from the batteries. Battery surface temperature is measured with LM35 sensors. Boards of measurement and communication algorithms, which are implemented by a 8-bit microcontroller, are connected in the same communication line. Also a computer software which is communicating with these measurement units and displaying the datas is performed in this master’s thesis. As a result of the experiments, the capacity of the designed battery management system is presented by comparing off the shelf commercial management systems and the designed management system’s all possible functions. The view for better systems is explained with arguments as development of the designed system.

Page 182: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

  

ZÜLFİKAR Nazife Özge

Tez Adı : Marmara Bölgesi için Deprem Yer Hareketlerinin SimülasyonuDanışman : Doç. Dr.Sadık ÖZTOPRAK

Dr. Can ZÜLFİKARAnabilim Dalı : İnşaat MühendisliğiProgramı : GeoteknikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç.Dr. Sadık ÖZTOPRAK Prof.Dr. Feyza ÇİNİCİOĞLU Prof.Dr. Ali PINAR Doç.Dr. İlknur BOZBEY Doç.Dr. Cenk ALHAN

Marmara Bölgesi İçin Deprem Yer Hareketlerinin Simülasyonu

Türkiye sismik açıdan oldukça aktif bir coğrafya üzerinde olup deprem riskiyle sürekli karşı karşıya kalmaktadır. Gerek Kuzey Anadolu Fay hattı (KAF) gerekse de Doğu Anadolu Fay hattı (DAF), aktif sismisiteye sahip olup sıklıkla deprem üretmektedirler. Bilinen ve tecrübe edilen deprem riskine rağmen, son yıllarda meydana gelen büyük manyitüdlü 1992 Erzincan, 1999 Kocaeli, 1999 Düzce ve 2011 Van depremlerinde can ve mal kaybı oldukça yüksek oranlarda gözlemlenmiştir. Depreme bağlı can ve mal kaybını en aza indirmek ve mühendislik açısından güvenli ve maliyeti uygun yapılar tasarlamak için son yıllarda deprem mühendisliğinde performansa dayalı tasarım kavramı ortaya çıkmıştır. Bu kavram, nümerik analiz yöntemleri kullanılarak modellenen yapılarda meydana gelen hasarı tespit ederek, hasarı ve riski göz önünde bulundurarak uygun maliyetle, hasar limitlerine göre belirlenen güvenli tasarımın yapılmasını hedeflemektedir. Bu bağlamda deprem riski göz önünde bulundurulduğunda kuvvetli yer hareketi kayıtlarının mevcut olmadığı veya yetersiz kaldığı afet riski yüksek olan bölgelerde, sentetik yer hareketi üretim yöntemleri, depremden bölgesel olarak etkilenebilecek bölgelerin belirlenmesinde ve performansa dayalı tasarımda büyük önem kazanmıştır. Sentetik yer hareketi üretim yöntemleri gerçek kuvvetli yer hareketi kayıtlarının bölgeye özel olarak belirlenmiş tasarım spektrumuna ölçeklenmesini ve kuvvetli yer hareketi simülasyon yöntemlerini kapsamaktadır. Fakat bu konudaki en büyük problem performansa dayalı tasarım kriteri içn gereken deprem ivme kayıtlarının seçimi aşamasında tasarım şartnamelerinde verilen önerilerinde yetersiz kalması ve yalnızca üst yapılara yönelik bilgi içermesidir. Mevcut çalışmalar incelendiğinde yalnızca üst yapılar için deprem ivme kaydı seçimi ve sentetik kayıt üretiminin anlatıldığı görülmektedir. Literatürdeki bu eksikliği gidermek adına, tez kapsamında çalışma bölgesi olarak belirlenen Tekirdağ yöresinde iki adet geoteknik problem seçilerek, sentetik kayıt üretimi ve seçiminin geoteknik tasarıma etkisi çalışılmıştır. Sentetik kayıt üretimi, gerçek ivme kayıtlarının Tekirdağ yöresi için belirlenen tasarım spektrumuna ölçeklenmesi ve yüksek frekanslı kuvvetli yer hareketi

Page 183: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

simülasyon yöntemi kullanılarak üretilen simülatif ivme kayıtlarının aynı şekilde tasarım spektrumuna ölçeklenmesi ile üretilmiştir. Üretilen sentetik kayıtlar çelik ve betonarma liman kazıkları ve gömülü çelik boruların dinamik analizinde kullanılmış, deplasman ve kesit tesirlerine etkisi tartışılmıştır.

      

Simulation of Ground Motions of Earthquake for Marmara Region

Turkey is located on a highly seismically active region that exposed frequently to earthquake risk. Both North Anatolian Fault (NAF) zone and East Anatolian Fault (EAF) zone have active seismicity and frequently produce earthquakes. Despite the well-known and experienced earthquake risk, it is observed that large magnitude earthquakes that occurred in recent years such as 1992 Erzincan, 1999 Kocaeli, 1999 Düzce and 2011 Van Earthquakes caused heavy devastation and serious loss of life and property. In order to minimize the eathquake induced loss of life and property and design cost-effective structures, the concept of Performance-Based Design has been recently developed in earthquake engineering. This concept aims of achieving the most safe and cost-effective design taking into account the damage and the risk by determining the damage of a modeled structure using numerical analysis methods. In this context, when the earthquake risk is considered, because of the absence or inadequate strong motion records in highly disaster risk areas, synthetic ground motion generation methods gained great importance in terms of the determination of the regions affected by the earthquake and performance-based design. Synthetic ground motion generation method includes the scaling of real strong motion records to site-specific design spectrum and strong motion simulation methods. But the most challenging problem in this issue occurs at the stage of selecting earthquake acceleration records for performance based design criteria, because the design guidlines have incapable suggestion and contain information for only upper structures. When the current studies reviewed, it is observed that the selection of earthquake acceleration records for only upper structures is described in terms of generation of synthetic records. In order to overcome this deficiency in the literature, two geotechnical problems are selected in Tekirdağ study region and the effect of syntetic record generation and selection on geotechnical design is studied. Synthetic records are generated by scaling real recorded accelerograms with determied design spectrum for Tekirdağ region and by scaling the same way of simulative acceleration records generated by using high frequency strong ground motion simulation method. The generated synthetic records are used in the analysis of steel and reinforced concrete quay wall piles and buried steel pipeline, and its effect on displacement and sectional force is discussed.

  

Page 184: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

REZAİ Abdulhamid

Tez Adı : Büyükçekmece Gölü Yakınında Gelişen Kütlesel Bir Kayma Hareketinin Analizi

Danışman : Prof.Dr. S.Feyza ÇINICIOĞLUAnabilim Dalı : İnşaat MühendisliğiProgramı : GeoteknikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof.Dr. S.Feyza ÇINICIOĞLU

Doç. Dr. Sadık ÖZTOPRAK Doç. Dr.Aykut ŞENOL Yard. Doç. Dr.  M. Kubilay KELEŞOĞLU Yard. Doç. Dr. Erdem DAMCI

Büyükçekmece Gölü Yakınında Gelişen Kütlesel Bir Kayma Hareketinin Analizi

Bu çalışmada, geoteknik mühendisliğinin en önemli problemlerinden bir tanesi olan şev stabilitesi problemi konusunda bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmanın amacı, Büyükçekmece Gölü yamacında meydana gelen göçme ve heyelanların, oluşum nedenleri ve oluşum mekanizmalarının incelenmesidir. Heyelanların gelişimi ve aşamaları incelenerek, göçme mekanizmaları için kritik kayma yüzeylerin tespiti ve güvenlik katsayıları belirlenmiştir. Bu amaca uygun olarak şev stabilite problemlerini bilgisayar ortamında limit denge yöntemine göre hesap yapan Slope/W programında analizleri yapılmıştır. 

Analysıs of A Slıdıng Mass Movement Developed Near The Buyukcekmece Lake

Slope stability problem is one of the important problems in the field of geotechnical engineering. The research carried out in the thesis is focused to examine mechanism that causes a landslide in the slope of the Büyükçekmece Lake. For this purpose, the slope stability problem was analyzed by limit equilibrium method using the Slope/W software.

  

Page 185: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

BARĞU Sedat

Tez Adı : Temel Seviyesindeki Sismik Hareketi Etkileyen Faktörler Üzerine Parametrik Çalışma

Danışman : Yard. Doç.Dr. M.Kubilay KELEŞOĞLUAnabilim Dalı : İnşaat Mühendisliği Programı : Geoteknik Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç.Dr. M. Kubilay Keleşoğlu

Prof.Dr. S. Feyza Çinicioğlu Doç.Dr. İlknur Bozbey Doç.Dr. Cenk Alhan Doç.Dr. Recep İyisan

Temel Seviyesindeki Sismik Hareketi Etkileyen Faktörler Üzerine Parametrik Çalışma

Deprem esnasında deprem dalgaları, zemin tabakaları ve yapısal elemanlar (temel, kazıklar,

yapının kendisi vb.) birbirleriyle etkileşim içerisine girerler. Son yıllarda araştırmacılar, hem arazi hem de santrifüj deneylerini sayısal analizlerle birlikte kullanarak bu zararlı etkileşimin etkileri üzerine araştırmalar ortaya koymaktadırlar. Deprem dalgası-zemin-yapı etkileşimini değişik doğruluk seviyelerinde modelleyebilen birkaç sayısal metot mevcuttur. Tasarımlarda zemindeki sismik hareket ve özellikle temel seviyesindeki sismik hareket anahtar rol oynamaktadır. Yapısal eleman bulunmayan durumlarda, bir boyutlu analizler (SHAKE, EERA) yerel zemin etkilerini tahminde tatmin edici sonuçlar vermektedir. Bununla birlikte sismik dalgalar ve temel arasındaki kinematik etkileşim, sismik dalganın karakterini önemli ölçüde değiştirebilir. Bu nedenle temel ve kazıkların varlığı durumunda, radyeden yapıya ulaşan hareketi lokal zemin etkilerini içermelidir.

Bu çalışmada bazı parametrelerin temel seviyesindeki sismik hareket üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla, anakayadan uygulanan zemin hareketinin zemin tabakaları arasındaki yayılımı incelenmiştir. Temel seviyesindeki sismik hareket üzerinde etkisi olan üç faktör üzerine yoğunlaşılmıştır: (i) Zemin içerisinde yapısal elemanların (kazıklı radye temel) bulunması durumu (ii) Zemin rijitliğine bağlı tabakalaşma (iii) Farklı deprem ivme kaydı.

Üç boyutlu sayısal analizler FLAC3D (Fast Lagrangian Analysis of Continua in 3 Dimensions) yazılımı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Zemin tabakalarının ve kazıkların sismik yükler altındaki davranışları eşdeğer lineer metot kullanılarak incelenmiştir. Bu metot sayesinde zeminlerin kayma modülü azalım eğrileri ile sönümleme eğrileri kayma birim deformasyonundaki artışa bağlı olarak hesaba katılabilmiştir. Sayısal analizler, kazıklı radye temel durumunda, özellikle rijitliği düşük zeminlerde ve tabakalı zeminlerde spektral ivmenin yapısının değiştiğini ve maksimum spektral ivmenin arttığını açıkça ortaya koymuştur. Sönümlemenin etkisini araştırmak maksadıyla analizlerde kayma modülü azalımını temsil eden sönümleme fonksiyonları ve lokal sönümleme kullanılmıştır. Beklendiği gibi, sönümleme modelinin spektral ivmenin şekli ve yapısal elemanların hesaplanan yükleri/momentleri üzerinde önemli etkisi olduğu ortaya konmuştur.

Page 186: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

   

Parametric Study on the Factors Effecting the Foundation Input Ground Motion

Earthquake waves-soil layers and structural elements (i.e. foundation, piles and the building itself) interact each other during a seismic event. In the recent years, researches have been carried out to investigate the influence of this detrimental interaction, using either field or centrifuge tests combined with numerical analyses. Several numerical methods are available to model earthquake wave-soil-structure interaction with different levels of accuracy. Input ground motion and more specifically the foundation input motion has a key role in the design. In the free-field case (no structural elements), one dimensional analysis (SHAKE, EERA) provides satisfactory results to estimate the local site effects. However, the kinematic interaction between the seismic waves and the foundation may drastically change the characteristic of the seismic wave. Thus the input motion to be exerted to the superstructure from the raft must include the local site effects, existence of foundation depth and the piles.

In order to consider the influence of several parameters on the foundation input motion, the bedrock ground motion propagation thorough the soil layers were investigated in this study. The main focus was on three factors that affect foundation input motion: (i) existence of the structural elements such as piled raft foundation (ii) soil stratification by means of soil stiffness (iii) different earthquake acceleration records.

Three-dimensional numerical analysis were performed by using FLAC3D (Fast Lagrangian Analysis of Continua in 3 Dimensions) software. Behavior of piles and soil layers under seismic loads were analyzed by using equivalent linear method. With this method, soil shear modulus reduction curves and damping curves depending on the increase of shear strain were taken into account. Numerical results clearly revealed that, for piled raft foundation case, the form of spectral acceleration change and the maximum spectral acceleration increase, particularly for soils both with low soil stiffness and stratified layers. In order to investigate the effect of damping, damping functions which represent the shear modulus reduction and local damping were used in analyses. As expected, it was found that, damping model has a major impact on the shape response spectrum and calculated forces/moments on structural elements.

  

Page 187: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

SELEK Muharrem

Tez Adı : Ortak Bir İzolasyon Tabanına Sahip Olan Binaların Sismik DavranışıDanışman : Doç. Dr. Cenk ALHANAnabilim Dalı : İnşaat MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Cenk ALHAN

Prof. Dr. Namık Kemal ÖZTORUN Doç. Dr. Sadık ÖZTOPRAK Doç Dr. Ümit ÖZER Yrd. Doç. Dr. Fatih YALÇIN

Ortak Bir İzolasyon Tabanına Sahip Olan Binaların Sismik Davranışı

Sismik izolasyon teknolojisi tüm dünyada ve Türkiye'de depreme dayanıklı bir yapı tasarımı tekniği olarak giderek yaygınlaşan bir şekilde kullanılmaktadır. Tipik olarak bir binanın kendi bağımsız izolasyon sistemi olmakla birlikte, belirli uzunluğu aşan binalar genleşme derzleri ile birbirlerinden ayrılmak zorundadırlar. Bu durumda, ortak bir sismik izolasyon tabanı üzerinde dinamik olarak bağımsız hareket eden birden fazla bina ortaya çıkmaktadır. Benzer durum, mevcut bitişik nizam binaların ortak bir sismik izolasyon sistemi ile deprem güçlendirmesi yapılmak istenildiğinde de ortaya çıkabilmektedir. Genleşme derzleri, bu binaların ayrı ayrı sismik izolasyon tabanlarına sahip olmalarına müsaade edemeyecek kadar küçüktür. Bu sistemlerin analizindeki yaklaşımlardan biri, izolasyon katının üstündeki binaların dinamik etkileşimini göz ardı ederek bu yapıları bağımsız yapılar gibi analiz etmek olabilir. Öte yandan, bahsi geçen etkileşimin sismik davranış üzerindeki etkileri göz ardı edilemeyecek düzeyde de olabilir. Ayrıca, birden fazla üstyapıya sahip bu tür sismik izolasyonlu sistemlerin eşlenik ankastre yapılara göre sismik performansları incelenmesi gereken diğer bir husustur. Bu tez çalışmasında, ortak bir izolasyon tabanına sahip birden çok binanın bulunduğu yapısal sistemlerin modellenmesi anlatılmış ve sismik davranışları binaların dinamik etkileşimi de göz önüne alınarak parametrik bir çalışmayla incelenmiştir. Oluşturulan prototip yapısal sistemler 1989 Loma Prieta-LGPC, 1994 Northridge-Sylmar ve 1995 Kobe-KJMA deprem kayıtlarına maruz bırakılarak sismik davranışları incelenmiş ve sonuçlar karşılaştırmalı olarak sunulmuştur. Çalışmada üstyapı dış merkezliği, üstyapıların plan üzerindeki geometrik yerleşimleri, bina toplam kat sayısı ve izolasyon sistemi periyodu birer parametre olarak göz önüne alınmıştır.

  

    

Page 188: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Seısmıc Behavıor of Buıldıngs Wıth a Common Isolatıon Basemat

The seismic isolation technology is being used in commonly as an earthquake resistant design technique all over the world and also in Turkey. While a building has its own isolation system, buildings horizontally exceeding a certain length must be separated with expansion joints. As a result, dynamically independent buildings on a common seismic isolation basemat come into scene. A smilar case may be appear when the attached buildings are wanted to reinforce with common seicmic isolation system. Expansion joints are so small that they do not allow each building to have its own seismic isolation base. One of the approaches in the analysis of these systems could be that by ignoring dynamic interaction of buildings above the isolation floor, these buildings can be analyzed independently. On the other hand, the effects of aforementioned dynamic interaction on seismic behavior could be at such a high level that it cannot be ignored. Moreover, it is necessary to investigate the performences of seismic isolation system that has multiple superstructures as correlative fixed base buildings. In this study, modeling of structural systems which include several buildings with a common seismic isolation basemat is described and a parametric study is conducted by taking the effects of dynamic interaction on the seismic behavior of the buildings into consideration. Seismic behaviors of the prototype structural systems are examined under the 1989 Loma Prieta-LGPC, the 1994 Northridge-Sylmar and the 1995 Kobe-KJMA earthquakes, and also the findings are presented comparatively. In the study, superstructure eccentricity, plan layout of the superstructures, total number of floors and the isolation system periods are taken into consideration as different parameters.

Page 189: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

MADEN MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

TURAN Selman

Tez Adı : Çağlayan Regülatörü ve HES Projesi İletim Tünelinde Uygulanan Kazı ve Destek Sistemlerinin Değerlendirilmesi

Danışman : Doç. Dr. İbrahim OCAKAnabilim Dalı : Maden MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. İbrahim OCAK

Prof. Dr. Ataç BAŞÇETİN Prof. Dr. Alaettin KILIÇ Prof. Dr. Nuh BİLGİN Prof. Dr. Hanifi ÇOPUR

Çağlayan Regülatörü ve HES Projesi İletim Tünelinde Uygulanan Kazı ve Destek Sistemlerinin Değerlendirilmesi

Çağlayan Regülatörü ve HES Projesi, Diyarbakır ili Çüngüş ilçesi sınırları içerisinde, Ulu Dere (Çağlayan I Regülatörü) ve Erikli Deresi (Çağlayan II Regülatörü) üzerinde yer almaktadır. Proje mansabında Karakaya Barajı bulunmaktadır. Proje yaklaşık 2 yıl gibi bir inşaat süresine sahiptir. Çağlayan I Regülatör’ünden geçen sular iletim kanalına ulaşacaktır. Kanalın uzunluğu 873,58 m’dir. İletim kanalı I’i geçen sular iletim tüneline ulaşacaktır. Tünelin kesiti at nalı şeklindedir. Tünelin uzunluğu 1.967,09 m, kazı çapı 4,00 m ve iç çapı 3,80 m’dir. Bu tezde, Çağlayan Regülatörü ve HES projesinde inşa edilecek olan 1.967,09 m uzunluğundaki iletim tünelinde uygulanacak kazı ve destekleme yöntemlerinin uygulama ve maliyet açısından incelenmesi, zemin cinsine göre seçilecek kazı ve destekleme sistemi uygulamalarının incelenmesi, elde edilen verilerin istatistiksel olarak değerlendirilmesi, emniyetli çalışma için uygulama sırasında alınacak önlemlerin gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.

Evaluation of Excavation and Support Systems of Çağlayan Regülatör and HEC Project Tunnel

Çağlayan Regulator and HEC Project, located in the district of Çüngüş, Diyarbakır and located on Ulu River (Çağlayan I Regulator) and Erikli River (Çağlayan II Regulator). Karakaya Dam stands at the river mouth of the project. The Project is supposed to be completed within two years. Water from Çağlayan I Regulator will get through the conveyance channel. The length of the channel is 873,58 m. Water following Conveyance Channel I will reach to the conveyance tunnel. The section of the tunnel is shaped like a horseshoe. The length of the tunnel is 1.967,09 m and the diameter of the excavation of 4,00 m and finally the inner diameter is 3,80 m. This thesis aims the examination of

Page 190: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

excavation and support methods that will be conducted in the tunnel that has lenght 1.967,09 m, for the Çağlayan I Regulator and HEC Project in terms of implementation and cost; the implementation of excavation and support methods in accordence with the chosen ground, the evaluation of datum statistically, and ultimately the rehersal of precautions taken during the implementation to ensure a safe operation.

  

ENKHTAİVAN Naranbaatar

Tez Adı : Termik Santral Küllerinin İz Element İçeriklerinin AraştırılmasıDanışman : Doç.Dr. İlgin KURŞUNAnabilim Dalı : Maden MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç.Dr. İlgin KURŞUN

Prof. Dr. Alaettin KILIÇ Prof. Dr. Şafak ÖZKAN Prof. Dr. Ataç BAŞÇETİN Yard. Doç. Dr. Nurullah HANİLÇİ

Termik Santral Küllerinin İz Element İçeriklerinin Araştırılması

İnsanoğlunun yaşamını refah içerisinde sürdürmek istemesi sosyal ve teknolojik gelişimi beraberinde getirmiştir. Sosyal ve teknolojik açıdan gelişmişliğin tüketilen enerji miktarıyla doğru orantılı olduğu gözükmektedir. Dünya nüfusunun hızlı artışı tüketilecek enerjinin de artması anlamına gelmektedir. Özellikle Türkiye’de dünya ortalamasının üzerinde bir nüfus artışı olması her geçen gün enerjiye olan ihtiyacın daha da artacağını göstermektedir. Günümüzde kömür en önemli enerji kaynaklarından biridir. Türkiye’de enerji ihtiyacını karşılamak üzere kurulan büyük kapasiteli kömür yakan termik santrallerde, düşük kalorili, kül oranı yüksek linyitler kullanılmaktadır. Kömürün yanması sonucunda uçucu kül, cüruf ve baca gazı gibi atıklar oluşur. Türkiye'de bir yılda yaklaşık 45 milyon ton kömür yakılmakta ve ortalama 20 milyon ton uçucu kül üretilmektedir. Büyük miktardaki bu küller toplum ve çevre açısından büyük sorun teşkil etmektedir.

Bu tez çalışması kapsamında, Dünya ve Türkiye’deki kömür yakan termik santraller ve bu santrallerden çıkan küllerin özellikleri üzerinde önce ayrıntılı literatür çalışması yapılmıştır. Sonraki aşamada ise Türkiye’de çalışmakta olan iki termik santral seçilerek bu santrallerden kül numuneleri alınmıştır. Alınan numuneler üzerinde bir dizi karakterizasyon, cevher hazırlama ve zenginleştirme deneyleri ve son olarak liç deneyleri gerçekleştirilmiştir. Karakterizasyon çalışmaları kapsamında tane boyut analizi, nem analizi, yoğunluk tayini, pH profili ölçümleri, zeta potansiyeli ölçümleri, kimyasal analizler, mineralojik analizler ve iz element içeriği analizleri gerçekleştirilmiştir. Cevher hazırlama ve zenginleştirme çalışmaları kapsamında ise laboratuvar ölçekli kimyasal çözündürme deneyleri yapılmıştır. Kimyasal ve mineralojik çalışmaların ışığında, küllerin iz element içerikleri ayrıntılı olarak incelenmiştir. Küllerin değerlendirilebilmesi için sülfürik (H2SO4), hidroklorik (HCl) ve asetik (CH3COOH) asit ile liçi incelenmiş ve en uygun liç parametreleri araştırılarak küller içindeki uranyum ve toryum metallerinin kazanım imkanları irdelenmiştir.

Uçucu küllerinin mineralojik yapılarının ortaya konulabilmesi amacıyla XRD analizleri gerçekleştirilmiştir. XRD analizleri sonucunda Yatağan Termik Santrali uçucu kül numunesinin yüksek oranda kuvars-SiO2 ve nispeten daha düşük miktarlarda albit-Na(AlSi3O8) ve kalsit CaCO3

minerallerini içerdiği, Soma Termik Santrali uçucu kül numunelerinin ise kireç, kuvars-SiO2, albit-

Page 191: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Na(AlSi3O8), kalsit CaCO3 , klorit, serpantin, pirit, montmorillonit minerallerini içerdiği belirlenmiştir. Uçucu küllerdeki silisin bir kısmı kuvars kristalleri halinde, diğer bir kısmı ise alüminyumla birleşerek mullite (2SiO2, 3Al2O3) dönüşmüş halde, geri kalanın ise camsı yapıda olduğu belirlenmiştir. Demir ise kısmen manyetit (Fe2O4) ve hematit (Fe2O3) geri kalanın da camsı yapıda olduğu saptanmıştır. Mineralojik incelemeler Soma TS külünde uranyumun uranitit (UO2), toryumun ise torit (Th(SiO4)) formunda olduğunu, Yatağan TS külünde ise uranyumun uranitit (UO2), toryumun ise monazit ((Ce, La, Nd)[PO4]) ve torit (Th(SiO4)) formunda olduğunu göstermiştir.

Termik santral uçucu kül numunlerinin kimyasal içeriklerinin belirlenmesi amacıyla ICP yöntemiyle komple kimyasal analizler gerçekleştirilmiştir. Analizler sonucunda her iki kül numunesinin majör oksit ve iz element içerikleri ortaya konmuştur. Her iki numunenin de V, Zr, Sr, U, Th ve Ba içeriklerinin yüksek olduğu görülmüştür.

ASTM C618 standardına göre Yatağan termik santral uçucu kül numunesi; SiO2 , Al2O3 ve Fe2O3 içerikleri toplamının % 72.38 oluşu ile F uçucu kül sınıfında, Soma termik santral uçucu kül numunesi ise SiO2, Al2O3 ve Fe2O3 içerikleri toplamının % 64.54 oluşu ile C uçucu kül sınıfında yer aldığı görülmüştür. Aynı zamanda bu küller CaO yüzdeleri % 10’un üstünde olduğu için yüksek kireçli kül sınıfında yer almaktadırlar.

Liç deneylerinde; üç farklı asit kullanımı ve bu asitlerde denenen tüm parametreler sonucunda, en iyi sonuç sülfürik asit (H2SO4) kullanımında ve %30 PKO, 120 g/ton H2SO4 miktarı, 240 dakika liç süresi ve 60 oC liç sıcaklığı koşullarında elde edilmiş olup Yatağan termik santrali kül numunesi için %97,12 uranyum çözünme verimi ve %91,21 toryum çözünme verimi, Soma termik santrali kül numunesi için de %94,71 uranyum çözünme verimi ve %93,21 toryum çözünme verimi elde edilmiştir.

  

Page 192: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ÖZYURT Meriç Can

Tez Adı :Patlayıcı Madde Kullanılarak Yapıların Kontrollü Yıkılması Ve Verimliliğinin İncelenmesi

Danışman : Doç. Dr. Ümit ÖZER Yard. Doç. Dr. Abdulkadir KARADOĞAN

Anabilim Dalı : Maden Mühendisliği Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Ümit ÖZER

Prof. Dr. Şafak Gökhan ÖZKAN Prof. Dr. Alaettin KILIÇ Doç. Dr. Nuray TOKGÖZ Doç. Dr. Cenk ALHAN

Patlayıcı Madde Kullanılarak Yapıların Kontrollü Yıkılması Ve Verimliliğinin İncelenmesi

Patlayıcı ile kontrollü yapı yıkımı, hızlı uygulama, düşük maliyet, daha emniyetli olmasından ötürü diğer yıkım tekniklerine göre gün geçtikçe daha ilgi çekici hale gelmektedir.

Ülkemizde kentsel dönüşüm kapsamında yıkılacak birçok eski veya hasar görmüş yapı olması, yeni yıkım tekniklerinin arayışına girilmesine sebep olmuştur. Yurt dışında yıllardır başarılı bir şekilde uygulanan patlayıcı ile kontrollü yapı yıkımı, avantajları hesaba katıldığında dikkate değer bir tekniktir.

Bu çalışma kapsamında, patlayıcı kullanılarak yapı yıkımı ve verimliliği incelenmiştir. Delme-patlatma hakkında genel bilgiler verilmiş olup patlayıcı kullanılarak yapı yıkımı hakkında detaylı literatür çalışması yapılmıştır. Patlayıcı kullanılarak yapı yıkımının diğer metodlar kullanılarak yapı yıkımına nazaran avantaj ve dezavantajları irdelenmiştir.

Tez kapsamında Edirne Kapıkule Gümrük Lojmanları’nın patlayıcı kullanılarak ve makine ile yıkımı gerçekleştirilmiştir. Patlayıcı kullanılarak yıkım tasarımı yapılırken binanın yapı statiği, planı ve konumu dikkate alınmıştır. İmkanların kısıtlı olmasından ötürü en uygun tasarım için çalışmalar yapılmıştır.

Binadan alınan numuneler laboratuvar ortamında incelenmiş, bilgisayar ortamında analizler yapılmış, deneme atımları gerçekleştirilmiştir. Bu sonuçlar ışığında uygun yıkım tasarımı belirlenmiştir.

Page 193: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Bu iki yıkım metodu maliyet, uygulama kolaylığı ve sonuç açısından karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırma sonucu gümrük binalarının patlayıcı kullanılarak yıkım verimliliği hakkında yorumlar yapılmıştır.

Ülkemizde henüz patlayıcı ile kontrollü yapı yıkımına ait bir yönetmelik bulunmadığından ötürü bu tekniği yerleşim yerinde kullanmak için gerekli izinleri almak çok zordur. Bu yüzden patlayıcı özellik gösterip tam olarak patlayıcı madde sınıfına girmeyen piroteknik malzeme gündeme gelmiştir. Piroteknik malzemenin yapı yıkımında kullanılabilirliğinin test edilmesi için deneme yıkım gerçekleştirilmiş ve sonuçlar gözlemlenmiştir.

Controlled Demolıtıon of Structures by Usıng Explosıves and Examınatıon of Its Effıcıency

Controlled building demolition with explosives is becoming more attractive day by day cause of it's rapid implementation, low cost and safety.

New techniques are seeked in the concept of urban transformation in our country cause there are many of the old or damaged buildings that are needed to be demolished.Considering the advantages, controlled structure destruction by explosives is a remarkable technique that is applied successfully in abroad countries for years.

In this study, the destruction with explosives and efficiency of destruction are investigated. General information about drilling and blasting are given and a detailed literature about the destruction of the building is worked. The advantages and disadvantages of explosive demolition instead of other methods are discussed.

Edirne Kapıkule customs lodgings are destructed by explosives and machines in the scope of this thesis. When designing the explosive demolition of the building, the static structure, the plan and the location of the building is taken into consideration. Due to limited conditions, studies have been conducted to design the most suitable facilities.

The samples taken from the building are examined in the lab, analyzed in computers analysis, the trial pulses are realized. From these results appropriate demolition designs are determined.

These two demolition methods are compared in terms of costs and ease of implementation.In the result of this comparison, the efficiency of demolition using explosives is discussed.

In our country, there is not yet a regulation of explosives for a controlled demolition so it is very difficult to get the necessary permissions to use this technique. So there is need occured, pyrotechnic material, that is not in the in the class of explosive materials. In order pyrotechnic material to be observed in building demolition experiments are done.

Page 194: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

  

ENKHTAİVAN Naranbaatar

Tez Adı : Termik Santral Küllerinin İz Element İçeriklerinin AraştırılmasıDanışman : Doç.Dr. İlgin KURŞUNAnabilim Dalı : Maden MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç.Dr. İlgin KURŞUN

Prof. Dr. Alaettin KILIÇ Prof. Dr. Şafak ÖZKAN Prof. Dr. Ataç BAŞÇETİN Yard. Doç. Dr. Nurullah HANİLÇİ

Termik Santral Küllerinin İz Element İçeriklerinin Araştırılması

İnsanoğlunun yaşamını refah içerisinde sürdürmek istemesi sosyal ve teknolojik gelişimi beraberinde getirmiştir. Sosyal ve teknolojik açıdan gelişmişliğin tüketilen enerji miktarıyla doğru orantılı olduğu gözükmektedir. Dünya nüfusunun hızlı artışı tüketilecek enerjinin de artması anlamına gelmektedir. Özellikle Türkiye’de dünya ortalamasının üzerinde bir nüfus artışı olması her geçen gün enerjiye olan ihtiyacın daha da artacağını göstermektedir. Günümüzde kömür en önemli enerji kaynaklarından biridir. Türkiye’de enerji ihtiyacını karşılamak üzere kurulan büyük kapasiteli kömür yakan termik santrallerde, düşük kalorili, kül oranı yüksek linyitler kullanılmaktadır. Kömürün yanması sonucunda uçucu kül, cüruf ve baca gazı gibi atıklar oluşur. Türkiye'de bir yılda yaklaşık 45 milyon ton kömür yakılmakta ve ortalama 20 milyon ton uçucu kül üretilmektedir. Büyük miktardaki bu küller toplum ve çevre açısından büyük sorun teşkil etmektedir.

Bu tez çalışması kapsamında, Dünya ve Türkiye’deki kömür yakan termik santraller ve bu santrallerden çıkan küllerin özellikleri üzerinde önce ayrıntılı literatür çalışması yapılmıştır. Sonraki aşamada ise Türkiye’de çalışmakta olan iki termik santral seçilerek bu santrallerden kül numuneleri alınmıştır. Alınan numuneler üzerinde bir dizi karakterizasyon, cevher hazırlama ve zenginleştirme deneyleri ve son olarak liç deneyleri gerçekleştirilmiştir. Karakterizasyon çalışmaları kapsamında tane boyut analizi, nem analizi, yoğunluk tayini, pH profili ölçümleri, zeta potansiyeli ölçümleri, kimyasal analizler, mineralojik analizler ve iz element içeriği analizleri gerçekleştirilmiştir. Cevher hazırlama ve zenginleştirme çalışmaları kapsamında ise laboratuvar ölçekli kimyasal çözündürme deneyleri yapılmıştır. Kimyasal ve mineralojik çalışmaların ışığında, küllerin iz element içerikleri ayrıntılı olarak incelenmiştir. Küllerin değerlendirilebilmesi için sülfürik (H2SO4), hidroklorik (HCl) ve asetik (CH3COOH) asit ile liçi incelenmiş ve en uygun liç parametreleri araştırılarak küller içindeki uranyum ve toryum metallerinin kazanım imkanları irdelenmiştir.

Page 195: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Uçucu küllerinin mineralojik yapılarının ortaya konulabilmesi amacıyla XRD analizleri gerçekleştirilmiştir. XRD analizleri sonucunda Yatağan Termik Santrali uçucu kül numunesinin yüksek oranda kuvars-SiO2 ve nispeten daha düşük miktarlarda albit-Na(AlSi3O8) ve kalsit CaCO3

minerallerini içerdiği, Soma Termik Santrali uçucu kül numunelerinin ise kireç, kuvars-SiO2, albit-Na(AlSi3O8), kalsit CaCO3 , klorit, serpantin, pirit, montmorillonit minerallerini içerdiği belirlenmiştir. Uçucu küllerdeki silisin bir kısmı kuvars kristalleri halinde, diğer bir kısmı ise alüminyumla birleşerek mullite (2SiO2, 3Al2O3) dönüşmüş halde, geri kalanın ise camsı yapıda olduğu belirlenmiştir. Demir ise kısmen manyetit (Fe2O4) ve hematit (Fe2O3) geri kalanın da camsı yapıda olduğu saptanmıştır. Mineralojik incelemeler Soma TS külünde uranyumun uranitit (UO2), toryumun ise torit (Th(SiO4)) formunda olduğunu, Yatağan TS külünde ise uranyumun uranitit (UO2), toryumun ise monazit ((Ce, La, Nd)[PO4]) ve torit (Th(SiO4)) formunda olduğunu göstermiştir.

Termik santral uçucu kül numunlerinin kimyasal içeriklerinin belirlenmesi amacıyla ICP yöntemiyle komple kimyasal analizler gerçekleştirilmiştir. Analizler sonucunda her iki kül numunesinin majör oksit ve iz element içerikleri ortaya konmuştur. Her iki numunenin de V, Zr, Sr, U, Th ve Ba içeriklerinin yüksek olduğu görülmüştür.

ASTM C618 standardına göre Yatağan termik santral uçucu kül numunesi; SiO2 , Al2O3 ve Fe2O3 içerikleri toplamının % 72.38 oluşu ile F uçucu kül sınıfında, Soma termik santral uçucu kül numunesi ise SiO2, Al2O3 ve Fe2O3 içerikleri toplamının % 64.54 oluşu ile C uçucu kül sınıfında yer aldığı görülmüştür. Aynı zamanda bu küller CaO yüzdeleri % 10’un üstünde olduğu için yüksek kireçli kül sınıfında yer almaktadırlar.

Liç deneylerinde; üç farklı asit kullanımı ve bu asitlerde denenen tüm parametreler sonucunda, en iyi sonuç sülfürik asit (H2SO4) kullanımında ve %30 PKO, 120 g/ton H2SO4 miktarı, 240 dakika liç süresi ve 60 oC liç sıcaklığı koşullarında elde edilmiş olup Yatağan termik santrali kül numunesi için %97,12 uranyum çözünme verimi ve %91,21 toryum çözünme verimi, Soma termik santrali kül numunesi için de %94,71 uranyum çözünme verimi ve %93,21 toryum çözünme verimi elde edilmiştir.

  

Investigation of Trace Elements Content of Thermal Power Plant Ashes The desire of mankind live within welfare has brought social and technologic developments.

From social and technologic view, the development seemed to be proportional to the energy is consumed. As the growing world population, it should mean that the energy will increase as so. Especially in Turkey, where there is an increasing population with over average world population growing rate shows that the need for energy will increase. Nowadays coal is one of the most important sources of energy. Lignites that has low calorific value and high-ash are used in coal-burning thermal power plants with large capacity which were built to meet the needs of Turkey`s energy consume. In the result of burning of coal, it produces wastes like volatile ash, slag and chimney gases. In Turkey, about 45 million tons of coal is burned and average of 20 million tons of volatile ash is produced in one year. This large quantity of ashes constitutes problems for society and environment.

Within the context of this thesis studies a detailed literature review has been made on coal-fired power plants in the world and in Turkey and the properties of fly ash from the power plants. In the next phase two thermal power plants which are currently running in Turkey are chosen and ash samples had taken from those power plants. Over the taken ash samples a series of characterization, ore enrichment and leaching experiments were performed. On the ashes, particle size analysis, moisture content analysis, ore preperation, enrichment, hydrometallurgical and chemical testing, mineralogical analysis and trace element analysis’ were made. In the context of mineral processing studies laboratorty scale leaching experiments were carried out. In the light of the chemical and mineralogical studies, trace element contents of ashes were examined in detail. To evaluate the ashes, sulfuric (H2SO4), hydrochloric (HCl) and acetic (CH3COOH) acids with leaching method was applied

Page 196: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

and opportunities of recovery of precious metals in the ash by optimum leaching parameters were investigated.

XRD analysis was performed to determine mineralogical structure of fly ashes. As a result of the XRD analysis; the sample of Yatagan Thermal Power Plant fly ash includes high percentage of quartz- SiO2 and relatively low amounts of albite-Na (AlSi3O8) and calcite CaCO3 minerals. But the sample of Soma Thermal Power Plant fly ash includes limestone, quartz-SiO2, albite-Na (AlSi3O8), calcite CaCO3, chlorite, serpentine, pyrite and montmorillonite minerals. It is determined that some part of the fly ash silica is crystalline quartz, while another part is converted into mullite (2SiO 2, 3Al2O3) because of the combination with aluminum and the rest has glassy structure. The structure of iron were found to be partially magnetite (Fe2O4) and hematite (Fe2O3) and the rest has glassy structure. Mineralogical studies have indicated that the uranium found as uranitite (UO2) and thorium found as thorite (Th(SiO4)) forms in Soma fly ashes. In Yatagan fly ashes the uranium found as uranitite (UO2) and thorium found as monazite ((Ce, La, Nd)[PO4]) and thorite (Th(SiO4)) forms.

In order to determine the chemical content of a thermal power plant fly ash samples, complete chemical analysis’ were performed with ICP method. As a result of analysis, major oxides and trace element contents of both ashes have been revealed. Both samples’ V, Zr, Sr, U, Th and Ba were found to be high.

According to ASTM C618 standard, sample of Yatagan thermal power plant fly ash is in F fly ash class, because of sum of contents of SiO2, Al2O3 and Fe2O3 is 72.38%. But the sample of Soma thermal power plant fly ash is classified at C fly ash class, because of being 64.54% of SiO2, Al2O3 and Fe2O3 contents’ sum. These ashes are also located in high-lime ash class. Because they have above 10% CaO rate.

The result of leaching experiments using three different acid; the best result was obtained with usage of sulfuric acid (H2SO4) and under the condition of 30% solids, 120 g/t H2SO4 amount, 240 minutes leaching time and the 60°C leaching temperature. Also for the Yatagan thermal power plant fly ash sample; 97.12% of uranium dissolution yield, 91.21% of thorium dissolution yield, for the Soma thermal power plant fly ash sample; 94.71% of uranium dissolution yield, 93.21% of thorium dissolution yield was obtained.

Page 197: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

EKER Hasan

Tez Adı : Marmaray Sirkeci Projesi İçin 3T Risk DeğerlendirilmesiDanışman : Doç. Dr. İbrahim OCAKAnabilim Dalı : Maden MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. İbrahim OCAK

Prof. Dr. Ataç BAŞÇETİN Prof. Dr. Alaettin KILIÇ Prof. Dr. Nuh BİLGİN Doç. Dr. Ümit ÖZER

Marmaray Sirkeci Projesi İçin 3T Risk Değerlendirilmesi

Bu çalışmada Marmaray Sirkeci şantiyesinde Soner Temel Mühendislik A.Ş.’nin çalışma alanı olan Sirkeci istasyonları Kuzey, Doğu ve Batı Şaftları istasyon giriş-çıkış ve 150 m. bağlantı tünellerinde risk değerlendirilmesi yapılmıştır.

Tez kapsamında birinci bölümde Sosyal Güvenlik Kurumu 2012 yılı iş kazası ve meslek hastalıkları istatistiklerine yer verilmiş ve önceki yıllarda yapılan çalışmalar derlenmiştir.

İkinci bölümde risk değerlendirmesi, risk analizinin ve yönetiminin yararları ve problemleri, risk yönetim prosesleri, meslek hastalığı risk yönetim prosesleri ve risk değerlendirme metedolojileri ile ilgili genel bilgiler yer almaktadır.

Üçüncü bölümde ise Soner Temel Müh. İnş. ve Tic. A.Ş. Marmaray Projesi, Risk değerlendirme ve 3T Risk değerlendirmesi ile ilgili bilgilere yer verilmiştir.

Bulgular kısmında 3T Risk Değerlendirmesinde kullanılan modüllerin seçimi, tehlikelerin belirlenmesi, değerlendirilmesi, derecelendirilmesi ve bunların tablolar halinde gösterimi yapılmıştır.

Son bölümde elde edilen sonuçlar tablo ve grafikle gösterilmiştir. Risklerin azaltılmasında veya tamamen yok edilmesini sağlayacak önleyici tedbirlere yer verilmiştir.

3T Risk Assessment for the Marmaray Sirkeci Project

In this study, Soner Basic Engineering‘s working area in which Sirkeci station, North , East and West shafts ,Station input and output, 150 m. connectivity tunnels have been made risk assessment in the Sirkeci Marmaray construction site.

Page 198: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

In this thesis; in the first chapter, employment injury and occupational diseases statistics of The Social Security Administration has been mentioned and compiled from previous studies. In the second part include general information about risk assessment, the risk analysis and management of benefits and problems , risk management process, risk management process of occupational disease, risk assessment methodologies.

In the third chapter contain information about Soner Basic Engineering, Marmaray Project, Risk assessment and 3T Risk assessment.

At the Findings; selection of modules used in 3T Risk Assessment, The hazards identification, assessment, rating and these information have been done indication in the tablesIn the last section, obtained Results have been shown in tables and graphic. Preventive measures for reducing or completely removing the risks have been mentioned.

METALURJİ VE MALZEME MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

  

SARI Mehmet Çağan

Tez Adı : AL2O3 Katkısının Çinko Oksit’in Elektriksel İletkenliğine Ve Mikroyapısına Etkisi

Danışman : Yard. Doç. Dr. Berat YÜKSELAnabilim Dalı : Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr. Berat YÜKSEL Prof. Dr. İbrahim YUSUFOĞLU Prof. Dr. Enver OKTAY Prof. Dr. Suat YILMAZ Prof. Dr. Ercan AÇMA

AL2O3 Katkısının Çinko Oksit’in Elektriksel İletkenliğine Ve Mikroyapısına Etkisi

Teknolojik uygulamalarda önemli bir yere sahip olan ZnO seramikler üzerine geçmişten günümüze kadar birçok bilimsel çalışma yapılmaktadır. ZnO stokiometrik olmayan n - tipi yarı iletken bir bileşiktir. ZnO’in elektriksel iletkenliğini arttırmak amacıyla donor olarak adlandırılan ve en yaygın kullanılan elementler Al, Ga ve In’dur. Bu katkılar içerisinde alüminyumun avantajı kolay temin edilebilmesi ve ucuz olmasıdır. ZnO seramiklerin elektriksel özellikleri; sinterleme koşullarına, mikroyapısına, yüksek sinterleme sıcaklıklarında kristal yapısındaki intrinsik hataların konsantrasyonuna ve yapılan donor katkısının çeşidine ve oranına bağlı olarak değişmektedir.

Bu çalışmada molce % 0 - 2 Al2O3 katkısının ZnO seramiklerin elektriksel iletkenliğine ve mikroyapısına etkisi incelenmiştir. Bu numuneler 1200, 1300 ve 1400 oC’de 1, 3 ve 5 saat süreyle sinterlenmiştir. Numunelerin bulk yoğunlukları kütle/hacim ölçümlerinden hesaplanmıştır. Sinterlenen numunelerde oluşan fazları belirlemek amacıyla X-ışınları difraksiyon (XRD) analizi yapılmıştır. Numunelerin mikroyapıları optik mikroskop ve taramalı elektron mikroskobu ile incelenmiş ve elektriksel dirençleri oda sıcaklığında ölçülerek elektriksel iletkenlikleri hesaplanmıştır. Artan sıcaklıkla numunelerin elektriksel davranışını incelemek amacıyla oda sıcaklığı ile 150 oC aralığında alınan ölçümlerden aktivasyon enerjileri hesaplanmıştır.

Page 199: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

XRD ile ZnAl2O4 fazının % molce 0.5 - 2 Al2O3 katkılı karışımların numunelerinde oluştuğu belirlenmiştir. Bu fazın molce % 0.5’ten daha düşük Al2O3 katkılı karışımlarda oluşmaması ZnO ile Al2O3 arasında sınırlı katı çözünürlük olduğunu göstermiştir.

Artan sıcaklıkla birlikte tüm numunelerin bulk yoğunluklarının arttığı görülmüştür. Ancak Al2O3 katkısının artmasıyla birlikte ZnO numunelerin bulk yoğunluklarının azaldığı saptanmıştır.

Mikroyapı incelemeleri sonucunda artan sinterleme sıcaklığı ve süresi ile birlikte tane boyutunun ve iri tanelerin sayısının arttığı saptanmıştır. Bunun yanısıra artan sinterleme sıcaklığı ve süresi numunelerin gözeneklilik değerlerinin azalmasına katkıda bulunmuştur. Katı çözünürlük sınırının üzerinde yapılan Al2O3 katkısının tane boyutlarını ve iri tanelerin sayısını azalttığı görülmüştür. Ayrıca ZnO’e yapılan Al2O3 katkısının artması numunelerin gözenek oranını arttırmıştır.

Katı çözünürlük sınır değeri altında Al2O3 katkılı numunelerin özdirenç değerlerinin saf ZnO’e göre daha düşük olduğu belirlenmiştir. Ancak % molce 0.5 Al2O3 katkılı numunelerde oluşan yalıtkan ZnAl2O4 fazı sebebiyle özdirenç değerlerinin arttığı görülmüştür.

% 0 - 0.5 mol Al2O3 katkılı ZnO numunelerin elektriksel direnç değerleri oda sıcaklığından 150 oC’ye kadar 1 oC aralıklarla ölçülmüştür. Elde edilen sonuçlardan hesaplanan elektriksel iletkenlik değerleri ile sıcaklık arasında çizilen grafikteki doğruların eğiminden numunelerin aktivasyon enerjisi değerleri hesaplanmıştır. Sıcaklığın artması ile birlikte saf ZnO numunesinin yapı hataları elektriksel iletkenliğin artmasına katkı sağlamıştır. Bu nedenle saf ZnO numunelerinin elektriksel direnç ve aktivasyon enerjisi değerlerinin düştüğü belirlenmiştir. Katı çözünürlük sınırı altında yapılan Al 2O3

katkısı numunenin serbest taşıyıcı şarj konsantrasyonunu arttırmıştır. Böylece numunelerin elektriksel direnç değerleri azalmıştır.

 

Effect of AL2O3 Addıtıon on the Electrıcal Conductıvıty and Mıcrostructure of Zno

From past to present various scientific studies have been carried out about ZnO ceramics which have an important place in today's technological applications. ZnO is a nonstoichiometric n-type semiconductor compound. The elements which are called as donor and used most widely to increase the electrical conductivity are Al, Ga and In. The advantages of aluminum is that it can be easily maintained and its economical. The electrical properties of ZnO ceramics depend on sintering conditions, microstructure, the concentration of intrinsic defects in its crystalline form at high sintering temperatures and the type and the proportion of donor addition.

In this study, the effect of 0 - 2 mol % Al2O3 additions on the microstructure and the electrical conductivity of ZnO ceramics were investigated. Samples were sintered at 1200, 1300 and 1400 oC for 1, 3 and 5 hours. The bulk densities of the samples were calculated by their mass/volume measurement. X-ray diffraction analysis (XRD) was conducted in order to identify the phases of the sintered samples. The microstructures of the samples were investigated by an optical microscopy and a scanning electron microscopy (SEM), the electrical conductivities were calculated by measuring the electrical resistances at room temperature. To investigate the electrical behavior of the samples with increasing temperature, the activation energies were calculated from the measurements taken within the range from room temperature to 150 °C.

It was determined by XRD that the ZnAl2O4 phase was formed in the samples of 0.5 - 2 mol % Al2O3 doped mixtures. This phase was not detected in the Al2O3-added compositions below 0.5 mol %, which indicated a limited solid solution of Al2O3 within the ZnO crystal structure.

Page 200: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

It was observed that the bulk densities of all samples increased with increasing temperature. However, the bulk densities of zinc oxide samples were decreased with decreasing the Al2O3 addition.

As a result of the microstructural investigations, it was found that the grain size and the number of coarse grain were increased with increasing sintering temperature and time. In addition, the increase in the sintering temperature and time contributed to the decrease of the samples porosity values. It was observed that Al2O3 addition above the solid solubility limit decreased the grain size and the number of coarse grains. Furthermore, the increase in Al2O3 additions applied to ZnO increased the pore distribution of the samples.

It was determined that the resistivity values of Al2O3 doped samples which were below the solid solubility limit were lower than those of ZnO. However, it was observed the resistivity of the samples containing more than 0.5 mol % Al2O3 had an increasing trend due to the insulating properties of ZnAl2O4.

The electrical resistance values of the 0 - 0.5 mol % Al2O3 doped samples were measured with 1 oC intervals from room temperature to 150 oC. The activation energy values of the samples were calculated by the slope of the lines in the graph plotted with the electrical conductivity - temperature. The lattice defects in the pure zinc oxide samples supported the fact that electrical conductivity was increased with the increase of temperature. As a result, it is determined that the electrical resistance and the activation energy values of the pure zinc oxide samples decreased. The Al2O3 contribution made below the solid solubility limit increased the free carrier charge concentration of the sample. In this way the electrical resistance of the samples decreased.

  

Page 201: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

MANAZOĞLU Mert

Tez Adı : Elektrokimyasal Yöntemle Nikel-Molibden Alaşım Kaplamaların Üretimi Ve KarakterizasyonuDanışman : Prof. Dr. Gökhan ORHANAnabilim Dalı : Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Gökhan ORHAN

Prof. Dr.İbrahim YUSUFOĞLU Prof. Dr.Şerafettin EROĞLU Prof. Dr. Suat YILMAZ Prof. Dr. İ. Servet Timur

Elektrokimyasal Yöntemle Nikel-Molibden Alaşım KaplamalarınÜretimi Ve Karakterizasyonu

Bu çalışmada NiMo alaşım kaplamaların elektrokimyasal yöntemle üretimi ve karakterizasyonu gerçekleştirilmiştir. Elektrolitik kaplama işleminde iki tip taban malzemesi kullanılmıştır. Bunlardan birincisi bakır plaka, ikincisi ise bakır plaka üzerine elektrolitik nikel kaplanmış plakadır. Deneysel çalışmalarda; banyo bileşimi, elektrolit pH değeri, akım yoğunluğu, elektrolit sıcaklığı ve karıştırma hızı gibi elektroliz parametreleri incelenerek, elektroliz şartları kaplamaların hidrojen fazla voltajını en aza indirecek şekilde optimize edilmiştir. Gerçekleştirilen deneyler çerçevesinde incelenen parametreler ve çalışma aralıkları aşağıdaki gibidir.

Elektrolit bileşimindeki Ni2+/Mo6+ oranı: 1/10, 2/3, 1/1, 3/2, 10/1, 12/1 Elektrolit pH değeri: 9.5, 10.5 ve 11.5 Akım yoğunluğu: 15 Adm-2, 20 Adm-2 ve 25 Adm-2

Elektrolit sıcaklığı: 30°C, 45°C ve 60°C Karıştırma hızı: 0 dak-1 ve 120 dak-1

Kaplamaların elektrokatalitik özellikleri Tafel Polarizasyon ve Elektrokimyasal Empedans Spektroskopisi (EIS) yöntemleri kullanılarak belirlenmiştir. Bununla beraber EIS analizi ile hidrojen oluşum reaksiyonunda elektrot/elektrolit arayüzeyinde gerçekleşen olaylar incelenmiştir. Minimum hidrojen fazla voltajı gösteren kaplamaların endüstriyel çalışma koşullarındaki fiziksel ve elektrokimyasal davranışlarını inceleyebilmek amacıyla farklı anodik ve katodik yüklemeler içeren birtakım performans testleri gerçekleştirilmiştir. Elektrokimyasal testler 1M NaOH çözeltisinde ve farklı sıcaklıklarda gerçekleştirilmiştir.

Page 202: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

NiMo kaplamaların kristal yapıları ve faz analizleri XRD, mikroyapıları ve kimyasal bileşimleri ise SEM, EDS ve AAS analizleriyle incelenmiştir.

  

Productıon of Nıckel-Molybdenum Alloy Coatıngs by ElectrochemıcalMethod and Theır Characterızatıon

In this study, NiMo alloy coatings were produced by electrochemical technique. Two different

substrates were used in electrodeposition processes. The first one is copper plate and the second one is pure nickel coating electrodeposited onto copper plate. In the production of NiMo alloy coatings, electrodeposition conditions such as electrolyte composition, electrolyte pH, current density, electrolyte temperature and stirring speed were investigated and the optimum electrodeposition conditions with respect to HER overpotential were determinated. Investigated electrodeposition conditions and their values in the experimental stages are given below:

Ni2+/Mo6+ mole ratio in the electrolyte: 1/10, 2/3, 1/1, 3/2, 10/1, 12/1 Electrolyte pH: 9.5, 10.5 ve 11.5 Current density: 15 Adm-2, 20 Adm-2 ve 25 Adm-2

Electrolyte temperature: 30°C, 45°C ve 60°C Stirring speed: 0 rpm and 120 rpm

Electrocatalytic activity of NiMo coatings determined by Tafel polarization curves and EIS technique. The electrochemical impedance spectroscopy technique also was applied to investigate the electrode/electrolyte interface and the corresponding processes that occur at the electrode surface while HER. Some performance tests which inclued anodic and cathodic process carried out on the NiMo coatings. With these performance tests, NiMo coatings physical and electrochemical behaviours at the working conditions were investigated. All electrochemical test were made in 1 M NaOH at different temperatures.

NiMo coatings structural characterization and phase analysis were made by XRD technique while microstructure and chemical compositions were determined by SEM, EDS and AAS analysis.

  

Page 203: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

YILMAZ Gülesin

Tez Adı : Elektrokimyasal Yöntemle Nikel-TiO2 Kompozit Kaplamaların Üretimi ve Karakterizasyonu

Danışman : Prof. Dr. Gökhan ORHANAnabilim Dalı : Metalurji ve Malzeme MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Gökhan Orhan Prof. Dr. İbrahim YUSUFOĞLU Prof. Dr. Suat YILMAZ Prof. Dr. Şerafettin EROĞLU Prof. Dr. Sebahattin GÜRMEN

Elektrokimyasal Yöntemle Nikel-Tio2 Kompozit KaplamalarınÜretimi Ve Karakterizasyonu

Bu çalışmada, elektrokimyasal yöntemle, katkısız Watts tipi nikel banyoları kullanılarak, bakır levha üzerine saf Ni ve Ni/TiO2 kompozit kaplamaların üretimi gerçekleştirilmiştir. Kaplamaların üretiminde darbeli akım (PC) kullanılmıştır. Deneysel çalışmalarda; işlem oranı (duty cycle) ve frekans gibi darbeli akım parametrelerinin kaplamaların özelliklerine etkisi incelenmiştir.Gerçekleştirilen deneyler çerçevesinde incelenen parametreler ve çalışma aralıkları aşağıdaki gibidir.

TiO2 konsantrasyonu : 20 gL-1

Elektrolitin pH değeri : 4.0±0.1 Sıcaklık : 55±1 °C Pik akım yoğunluğu : 10 Adm-2

Karıştırma hızı : 175 dak-1

Kaplama süresi : 60 dakika İşlem oranı : %10, %30, %50, %70 Frekans : 1, 10, 100 Hz

Kaplamaların korozyon özellikleri Tafel Polarizasyon ve Elektrokimyasal Empedans Spektroskopisi (EIS) yöntemleri kullanılarak belirlenmiştir. Kaplamaların 0.5 M NaCl çözelti içerisinde bekleme süresinin korozyon parametrelerine etkisi yine Tafel Polarizasyon ve EIS yöntemiyle incelenmiştir. Kaplamaların korozyon özellikleri dışında kimyasal bileşim, mikroyapı, faz

Page 204: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

analizi, kristal yapı ve sertlik gibi özellikleri XRD, SEM-EDS ve mikrosertlik analizleri ile incelenmiştir.

Productıon of Nıckel-Tio2 Composıte Coatıngs by ElectrochemıcalMethod and Theır Characterızatıon

In this study, pure Ni and Ni/TiO2 composite coatings were produced on copper plates from Watts type nickel bath by using electrochemical technique. Production of coatings pulse current (PC) were used. Produced coatings, the effect of pulse current parameters such as duty cycle, frequency on coating properties were investigated.Investigated electrodeposition conditions and their values in the experimental stages are given below:

Concentration of TiO2 : 20 gL-1

pH value of electrolyte : 4.0±0.1 Temperature : 55±1 °C Peak current density : 10 Adm-2

Stirring speed : 175 rpm Plating time : 60 minute Duty cycle : %10, %30, %50, %70 Pulse frequency : 1, 10, 100 Hz

Corrosion properties of coatings were determined by Tafel Polarization and Electrochemical İmpedance Spectroscopy (EIS) techniques. Coatings the immersion time of 0.5 M NaCl in solution the effect of corrosion parameters investigated by Tafel Polarization and EIS techniques. Except for corrosion properties of the coatings, chemical composition, microstructure, phase analysis, crystal structure and hardness properties of coatings were investigated by XRD, SEM-EDS and microhardness analysis.

Page 205: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

DENİZ ULAŞTIRMA İŞLETME MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

BİYOMEDİKAL MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

Page 206: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

HOŞGÖRMEZ Erkan

Tez Adı : Bölgesel Beslenme Alışkanlıkları Ve Kemik Mineral Yoğunluğu Verilerinin Osteoporoz Hastalığına Etkisinin İncelenmesi

Danışman : Yard. Doç. Dr Niyazi KılıçAnabilim Dalı : Biyomedikal MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç.Dr Niyazi Kılıç

Prof.Dr Aydın Akan Prof.Dr Ayten Kuntman Prof.Dr Hasan Alpak Doç. Dr.Olcay Kurşun

Bölgesel Beslenme Alışkanlıkları Ve Kemik Mineral Yoğunluğu Verilerinin Osteoporoz Hastalığına Etkisinin İncelenmesi

Bu çalışmada osteoporoz hastalığı hakkında iki farklı uygulama yapılmıştır.İlk olarak osteoporoz hastalığını etkileyen beslenme alışkanlıkları ve yaşanılan bölgenin osteoporoz üzerine etkisi incelenmiştir. İkinci olarak kNN yöntemi kullanılarak bilgisayar yardımı ile osteoporoz tanısının kestirimi yapılmıştır.

Bölgesel beslenme alışkanlıklarının Türkiye coğrafyasında büyük farklılıklar gösterdiği ve bu beslenme alışkanlıklarının osteoporoz hastalığına yakalanma olasılığını nasıl etkilediği toplumda yaygın olarak kullanılan besinler ve besin gruplarının istatistikleri kullanılarak beslenme alışkanlıklarının hastalık ile ilgisi incelenmiştir.

Çalışmanın ikinci bölümünde mat-lab programı yardımı ile kNN yöntemi kullanılarak yapılan analizler ve bu analizlerden elde edilen sonuçları esas alınmıştır. kNN yöntemi hakkında bilgi verildikten sonra analizler sırasında kullanılan model açıklanmıştır. Bu modelde yer alan elemanlar ve malzemeler tanıtılmış, modelin seçilme nedeni üzerinde durulmuştur.

Farklı besin grupları ve yaşam alışkanlıkları ile ilgili bilgilerden elde edilen sonuçlar grafiklerle birlikte sunulmuştur. Araştırmacıların bu konu üzerinde yapmış olduğu çalışmalardan elde ettikleri sonuçlara da yer verilmiştir. En son bölümde yapılan çalışma ile ilgili bir değerlendirme bulunmaktadır.

Page 207: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Bu çalışmada İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi hastanesinden alınan 486 kadın hastaya ait bilgiler kullanılmıştır. Yaşam ve beslenme tarzlarından OP yol açan ya da engelleyen bazı faktörlere ait haftalık maruziyet süreleri ve miktarlarına ait bilgiler toplanmıştır. Deneklerden çok sayıda çocuğa sahip olanların osteoporoz olma riskini arttırdığı gözlenmiştir. Menopoz osteoporoz oluşmasının temel sebeplerinin ortaya çıktığı bir dönem olarak tespit edilmiştir. Vitamin ve mineral kullanımının hastalıkla doğrudan ilişkili olduğu ortaya çıkmaktadır. Tablodaki verilerin sonucunda spor yapma sıklığı ile osteoporoz hastalığı arasında ilişki olduğu görülmektedir.Süt, sebze, meyve tüketimin osteoporoz oluşumuna etkisinin olup olmadığına ilişkin elde edilen verilere göre üç besin grubunun da hastalıkla ilişkisinin olmadığı yönünde sonuç elde edilmiştir.

Et tüketiminin osteoporoz hastalığına sebebiyet vermesi beklenen bir sonuçtur. Kasım 2013, 87 sayfaAnahtar kelimeler: Osteoporoz, kNN, Anova, Beslenme alışkanlıkları

    

Analsıs of Effects of Regıonal Dıetary and Bone Mıneral Densıty Data on Osteoporosıs Dısease

In this study two different methods applied on osteoporosis. First method, prepared as nutritional habits and different living zones nutritional habits effects on osteoporosis. Second method is kNN method. This method used with computer, and predicted patients diagnosis about osteoporosis.

Regional nutritional habits has too many difference in Turkey. Have this differences effect on osteoporosis? We try to solve this question with using nutritional habits of regional parts.

The second part of the study contains the analysis made with the mat-lab program and all of the results gain with used as kNN methods. After the program explained the model used during the analysis detailed, the element type, material properties and etc. are explained. The results are shown according to diagrams and diagnosis of patients.

The results obtained from the analysis for different nutritional habits and regions. Also graphs explains diagnosis and prediction corrections.

In this study, , Istanbul University Faculty of Medicine hospital patient information taken from 486 women were used. OP of life and diet that leads to some factors that prevent or belonging to the weekly duration of exposure and the amount of information was collected. Of the subjects having many children have been observed to increase the risk of getting osteoporosis . Menopause occurs as the main reason for the formation of osteoporosis has been identified as a period . The use of vitamins and minerals that are directly related to the disease are emerging. Data in the table as a result of doing sports with the incidence of osteoporosis disease association between görülmektedir.süt , vegetables, fruit consumption, formation of osteoporosis effect on whether the data obtained according to the three food

Page 208: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

groups the disease does not correlate results which were obtained. Meat consumption is expected to give rise to the disease osteoporosis is a result.

November 2013, 87 pagesKeywords: Osteoporosis, kNN, Anova, Nutrition habits

MOHAMMED TAHER RASHİD zahraa

Tez Ad : Solunum Gazlarının Analizi ile Bazı Hastalıkların TeşhisiDanışman : Prof.Dr. Aydın Akan

Yard. Doç.Dr. Mana SezdiAnabilim Dalı : Biyomedikal Mühendisliği Anabilim DalıProgramı : Yüksek Lisans Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr.Ayın AKAN

Prof. Dr. Mukden UĞUR Prof. Dr. Ayten KUNTMAN Doç. Dr. Fırat KAÇAR Yard. Doç. Dr. Niyazi KILÇ

Solunum Gazlarının Analizi ile Bazı Hastalıkların Teşhisi

Nefesteki bazı gazların hastalık veya bazı klinik durumların varlığının bir göstergesi olduğu bilinmektedir. Bu gazlar gaz kromatografi (GK) ve elektronik burun (e-burun) gibi cihazlar kullanılarak tespit edilebilen biyobelirteçler olarak tanımlanmışlardır.

GK oldukça hassas olmakla beraber, oldukça pahalı, zaman alıcı ve taşınamayan bir cihazdır. E-burun düşük maliyet ve kolay kullanım gibi avantajlara sahip olmakla beraber nefes kokusunu analiz etmede seçicilik özelliği zayıftır ve bu yüzden hastalıkların tanısında sınırlı bir uygulama alanına sahiptir. Bu makale nefes analizi için özel olan bir yeni sistemi önermektedir. İnsan nefesinin bileşimine ve içindeki biyobelirteçlere duyarlı olan elektrokimyasal sensörleri seçtim, sistemi geliştirdim ve koku sinyal işleme ve sınıflandırma yöntemini ortaya koydum. Sistemin performansını değerlendirmek üzere, sağlıklı kimselerden, sırasıyla diyabetten, böbrek hastalıklarından ve havayolları enflamasyonundan etkilenmiş olduğu bilinen hastalardan nefes örnekleri aldık ve tıbbi tedavi değerlendirmesi ve hastalık tanımlaması üzerine deneyler yürüttük. Sonuçlar sistemin sadece farklı hastalar veya durumlardan (diyabet, böbrek hastalıklar ve hava yolu enflamasyonları) etkilenen deneklerden alınan nefes örneklerini ayırt etme yetisine sahip olduğunu göstermekle kalmayıp ayrıca hemodiyalizin etkinliğini (böbrek yetmezliği tedavisi) değerlendirerek böbrek yetmezliği durumunda da yardımcı olduğunu göstermiştir.

Diagnosis of Some Diseases by The Analysis of Respiration Gases

Page 209: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Certain gases in the breath are known to be indicators of the presence of diseases and clinical conditions. These gases have been identified as biomarkers using equipments such as gas chromatography (GC) and electronic nose (e-nose).

GC is very accurate but is expensive, time consuming, and non-portable.E-nose has the advantages of low-cost and easy operation, but is not particular for analyzing breath odor and hence has a limited application in diseases diagnosis. This article proposes a novel system that is special for breath analysis. We selected electrochemical sensors that are sensitive to the biomarkers and compositions in human breath, developed the system, and introduced the odor signal preprocessing and classification method.

To evaluate the system performance, we captured breath samples from healthy persons and patients known to be afflicted with diabetes, renal disease, and airway inflammationrepectively and conducted experiments on medical treatment evaluation and disease identification.The results show that the system is not only able to distinguish between breath samples from subjects suffering from various diseases or conditions (diabetes, renal disease, and airway inflammation) and breath samples from healthy subjects, but in the case of renal failure is also helpful in evaluating the efficacy of hemodialysis (treatment for renal failure).

ÇELİK Göksel

Tez Adı : Solunum Sisteminin Zorlanmış Osilasyon Tekniği İle ModellenmesiDanışman : Prof.Dr. Aydın AKANAnabilim Dalı : Biyomedikal MühendisliğiProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Aydın AKAN Prof. Dr. Mukden UĞUR Doç. Dr. Fırat KAÇAR

Yard. Doç. Dr. Mana SEZDİ Yard. Doç. Dr. Niyazi KILIÇ

Solunum Sisteminin Zorlanmış Osilasyon Tekniği İle Modellenmesi

Zorlanmış Osilasyon Tekniği (Forced Oscillation Technique - FOT) solunum sistemi mekaniği ölçme yöntemidir. Bu yöntem hastanın solunum sisteminin düşük genlikli salınımlar ile uyarılmasını gerektirir. FOT sistemi iki dinamik ve doğrusal olmayan salınım kaynaklarının birleşimidir: solunum sistemi ve genellikle hoparlör ile oluşturulan elektro-mekanik vibratör. Bu nedenle, FOT sinyalleri adını verdiğimiz havayolu hacimsel akış, basınç ve solunum sıcaklığı ( , ve ) ve hoparlör sürücü sinyali ( ) arasındaki doğrusal bağımlılık istatistiksel değerlendirilmede ilk araştırılması gereken konudur. Bu çalışmada ilk olarak FOT sistemi donanımsal ve yazılımsal olarak gerçekleştirildi. Sigara içen ve içmeyen kişilerden 0.3 Hz – 5 Hz arasındaki uyarılmalar ile FOT sinyalleri ölçülmüştür.

Ölçümler altı hasta için alınmıştır ve tek bir sinüsoidal sinyal sisteminin uyarılması için hoparlöre uygulanmıştır. Sinüzoidal sinyalin frekansı 0.3 Hz – 5 Hz arasında değişmiştir. FOT salınımları etkisinde, hava yolu gaz akış hızı, ağız içi basınç ve solunum sıcaklığı değişiklikleri en az dört solunum döngüsü için ile ölçülmüştür. Her bir ölçümü tek bir solunum döngüsü olarak ayırdıktan sonra, her bireyin bütün solunum döngüleri için havayolu hacimsel gaz akış hızı ve solunum sıcaklığı sinyallerinin diğer sinyaller ile arasındaki korelasyon katsayıları hesaplandı ve hoparlör uyarma sinyalinin frekansına bağlı değişimleri incelendi.

Page 210: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Sonuçlar korelasyon katsayılarının uyarılan sinyale bağlı olduğunu gösterdi. Örneğin, akış ve basınç sinyalleri arasındaki korelasyon katsayıları, akışı ve uyarma sinyalleri arasındaki korelasyon katsayıları her zaman daha yüksek çıkmıştır. Bu, hoparlörün doğrusal olmayan özelliklerini ortaya koyan güçlü bir kanıttır. Ayrıca, akış ve sıcaklık sinyalleri arasındaki korelasyon katsayılarının sigara kullananlarda sigara kullanmayanlara göre daha düşük olduğu gözlemlenmiştir.

Modeling of Respiratory System by Forced Oscillation Technique

Forced Oscillation Technique (Forced Oscillation Technique - FOT) is a method of measuring respiratory system mechanics. This method involves the stimulation of the patient's respiratory system with low-amplitude oscillations. FOT system is a combination of two dynamic and non-linear oscillation sources: respiratory system and electro-mechanical vibrator which is usually generated by the speaker. Therefore, the statistical analysis of the linear dependence between FOT signals ( , and ) and loudspeaker drive signal should be the first step to investigate the FOT method. In this study, I designed and developed the new set up for the FOT system. The developed system includes both the hardware and the software for the data acquisition as well as for the system control.

For the measurements, six subjects were recruited and single sinusoidal signal was applied to the loudspeaker for the excitation of the system. Frequency of the sinusoidal signal was varied between 0.3 Hz-5 Hz. Airflow, airway pressure and breath temperature changes were measured with FOT oscillations for at least four breath cycle. After segmenting each measurement to one breath cycle, the set of correlation coefficient between airflow and breath temperature, airflow and mask pressure and airflow and excitation signal versus excitation frequency were calculated for each breath and for each subject.

Results showed that correlation coefficients depend on the involved signals. For example, the correlation coefficients between flow and pressure signals were always higher than the correlation coefficients between flow and the excitation signal. That is a strong evidence that loudspeaker has a nonlinear relation between excitation signal and resulted flow. Also, I observed that smokers have lower correlation coefficient between flow and temperature signals than the non-smoker.

Page 211: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

SU ÜRÜNLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ ANABİLİM DALI

  

YAZICI Ebru

Tez Adı : Sapanca Bölgesi’ndeki Derelerde Balık Parazitlerinin BelirlenmesiDanışman : Doç. Dr. Ahmet AKMIRZAAnabilim Dalı : YetiştiricilikProgramı : HastalıklarMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Ahmet AKMIRZA

Prof. Dr. Gülşen TİMUR Doç. Dr. Tülay AKAYLI Doç. Dr. Erhan SOYLU Yard. Doç. Dr. Sibel ÖZESEN ÇOLAK

Sapanca Bölgesi’ndeki Derelerde Balık Parazitlerinin Belirlenmesi

Sapanca Bölgesi’nde yer alan Balıkhane, Mahmudiye ve Kurtköy derelerinde yaşayan balıkların parazitlerini tespit etmek amacıyla Mayıs 2011-Nisan 2012 tarihleri arasında yürütülen bu çalışmada 17 adet tatlısu kaya balığı (Proterorhinus marmoratus), 138 adet ot balığı (Phoxinus phoxinus), 12 adet kızılkanat balığı (Scardinius erythrophthalmus), 79 adet acı balık (Rhodeus amarus), 8 adet eğrez balığı (Vimba vimba), 3 adet inci balığı (Alburnus alburnus), 7 adet kızılgöz balığı (Rutilus rutilus), 44 adet tatlısu kefali (Squalius cephalus), 4 adet tatlısu kaya balığı (Neogobius

Page 212: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

fluviatilis), 2 adet turna balığı (Esox lucius) ve 29 adet tatlısu kefali (Petroleuciscus borysthenicus) olmak üzere toplam 343 adet balık elektroşok cihazı ile yakalanarak parazitolojik açıdan incelenmiştir.

Bu çalışmanın sonucunda Balıkhane, Mahmudiye ve Kurtköy derelerinden yakalanan tatlısu balıklarında 154 adet Trichodina sp., 1 adet Costia necatrix (Protozoa); 184 adet Gyrodactylus sp., 14 adet Paradiplozoon homoion (Monogenea); 3 adet Eustrongylides excisus (Nematoda) ve 2 adet Piscicola geometra (Hirudinea) olmak üzere 6 tür parazit bulunmuştur.

Bulunan bu parazit türlerinin hepsine Balıkhane Deresi’nin balıklarında rastlanırken Mahmudiye Deresi’nin balıklarında 2 tür (Gyrodactylus sp., Trichodina sp.) ve Kurtköy Deresi’nin balıklarında ise 4 tür (Paradiplozoon homoion, Gyrodactylus sp., Trichodina sp., Piscicola geometra) parazit bulunmuştur.

      

Determınatıon of Fısh Parasıtes In Sapanca Dıstrıct Rıvers

This study was carried out to determine parasite fauna of fish which lived in Balıkhane, Mahmudiye and Kurtköy brooks in Sapanca Region between May 2011-April 2012. During the study a total of 343 fish specimens (17 tubenose goby (Proterorhinus marmoratus), 138 minnov (Phoxinus phoxinus), 12 rudd (Scardinius erythrophthalmus), 79 bitterling (Rhodeus amarus), 8 vimba (Vimba vimba), 3 bleak (Alburnus alburnus), 7 rosch (Rutilus rutilus), 44 chub (Squalius cephalus), 4 sand goby (Neogobius fluviatilis), 2 pike (Esox lucius) and 29 black sea chub (Petroleuciscus borysthenicus)) were caught by shocker and examined for parasites.

At result of this study, in freshwater fish which were caught from Balıkhane, Mahmudiye and Kurtköy brooks, six species of parasites (154 Trichodina sp., 1 Costia necatrix (Protozoa); 184 Gyrodactylus sp., 14 Paradiplozoon homoion (Monogenea); 3 Eustrongylides excisus (Nematoda) and 2 Piscicola geometra (Hirudinea)) were identified.

All species of parasites (Gyrodactylus sp., Trichodina sp., Piscicola geometra, Eustrongylides excisus, Costia necatrix, Paradiplozoon homoion) from Balıkhane Brook; two species of parasites (Gyrodactylus sp., Trichodina sp.) from Mahmudiye Brook and four species of parasites (Paradiplozoon homoion, Gyrodactylus sp., Trichodina sp., Piscicola geometra) from Kurtköy Brook were identified.

  

Page 213: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

KAYNAR Neslihan

Tez Adı : Kültür Çipura (Sparus Aurata) Balıklarının İhracatında Avrupa Birliği Kriterlerine Uyum Sürecinde Sorunlar Ve Çözüm Yolları

Danışman : Yard. Doç. Dr.Aygül EkiciAnabilim Dalı : Su ürünleri yetiştiriciliğiProgramı : YetiştiricilikMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr.Aygül Ekici

Prof. Dr. Devrim Memiş Prof. Dr. Mustafa Yıldız Doç. Dr. Deniz Çoban Yrd. Doç. Dr. Erdoğan Güven

Kültür Çipura (Sparus Aurata) Balıklarının İhracatında Avrupa Birliği Kriterlerine Uyum Sürecinde Sorunlar Ve Çözüm Yolları

Bu tez çalışmasında, Ege ve Akdeniz Bölgesi`nde Avrupa Birliği (AB)`ne çipura ihracatı yapan işletmelerin ve Tarım İl/İlçe Müdürlüklerinin AB’ye uyum sürecinde karşılaştığı sorunlar incelenmiştir. Söz konusu işletmelere ait liste Ege ve Akdeniz ihracatçı birliklerinden temin edilmiş ve 27 adet firmaya gönderilen anket sonucu elde edilen veriler değerlendirilmiştir.

Yapılan anket çalışması sonucunda, işletmelerin % 93`ünün hem üretici hem ihracatçı olduğu ve işletmelerin üretimlerinin % 70`ini dış pazarda değerlendirdiği saptanmıştır. AB`ye çipura ihracatının Akdeniz Bölgesi`nden ziyade Ege Bölgesi`ndeki işletmeler tarafından gerçekleştirildiği belirlenmiştir.

Ege Bölgesi`ndeki ihracatçıların AB`ye uyum sürecine daha kolay adapte oldukları sonucuna varılmıştır. AR-GE`ye önem veren (% 53), teknolojiye yatırım yapan (% 71), fuarlara katılan (% 60), kalite sistem belgelerine sahip olan (% 94), su ürünleri birliğine üye olan (% 73) ve AB`ye yönelik eğitimlere katılan (% 57) işletmelerin AB`ye daha kolay uyum sağladığı ve sektörde yer edindiği tespit edilmiştir.

Page 214: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

İhracat sırasında karşılaşılan en önemli sorun olarak gümrükte bekleme sürelerinin uzun olması, teşviklerin yeterli olmayışı ve havayolu taşımacılığında navlun fiyatlarının yüksek olması göze çarpan konulardır.

Anket sonucunda işletmelerin AB uyum sürecinde karşılaştıkları en önemli sıkıntılar arasında yönetmelik değişikliklerinden geç haberdar olmaları yer almaktadır. Ayrıca AB kriterlerinin eksik ve yanlış tercüme edilmesinin yönetmeliklerin anlaşılabilirliğini etkilediği ve uygulamada sıkıntı yarattığı da saptanmıştır. Üreticilerin AB kriterlerine yönelik öneri ve sıkıntılarını AB`ye iletebilecekleri bir aracı kurumun olmadığı tespit edilmiştir.

Bu tez çalışması sonucunda; KOBİ`lerin AB`ye uyum sürecinde yaşadıkları sıkıntıları AB`ye iletecekleri bir aracı kuruluşun oluşturulması, AB normlarına uygun tesis oluşturabilmesi amacıyla KOBİ`lerin gelişmesinin sağlanması, bürokratik işlemlerin minimum seviyeye indirilmesi, navlun ücretlerinde iyileştirme yapılması, finansal enstrümanların tanınmasını arttıracak çalışmalar yapılması, gümrük işlerinin hızlanması, tırlara uygulanan kotaların yeniden düzenlenmesi ve bu alanlarda su ürünleri mühendislerinin istihdam edilmesi gerektiği kanısına varılmıştır. Böylece hem sektörün AB`ye uyum sürecinde gelişme kaydetmesi hem de ülkemizin ihracat kapasitesinin önemli ölçüde artması ve yurtdışı piyasalarda rekabet gücümüzün hızlanması sağlanacaktır.  

Issues and Solutıons ın Cultured Gılthead Seabream (Sparus Aurata) Export ın European Unıon Harmonızatıon Process

In this study of thesis, the problems encountered during the adaptation process to European Union of the managements in the Aegean and Mediterranean Region, which exports Gilthead Seabream to EU and Agricultural City/Town Managements, were investigated. The list that belongs to those firms, was provided from the Aegean and Mediterranean Export Merchant Union and the data, gained as a result of the survey which was sent to 27 firms, was evaluated.

As a result of the survey performed, it was detected that, 93 % of the managements are both manufacturers and exporters and the managements evaluate 70% of their products at foreign market. It was determined that, exportation of gilthead seabream to EU, was mainly performed by the managements in Aegean Region when compared with those in Mediterranean Region. It was concluded that the exporters in Aegean Region adapt the EU harmonization process more easily. It was determined that, the managements which attach importance to Research and Development (53%), invest in technology (71%), attend exhibitions (60%), own quality system documents (94%), are members of the Fisheries Union (73%) and participate in trainings about EU (57%), adapt EU and situate in the sector more easiliy.

As the most important problem that was encountered during the exportation, the long lay days at customs, insufficiency of the encouragements and high freight charges at airway transportation were the conspicuous issues.

As a result of the survey, among the most important troubles that the managements encounter during the EU adaptation process, the late informance about the changes in legislation exists. Also, it was detected that, the imperfect and mistranslation of EU criteria influences the comprehensibility of the legislation and causes trouble in application. It was determined that, there is no equity house to deliver the suggestions and troubles of the producers to EU about EU criteria.

As a result of the present thesis, it was concluded that, constituting an equity house which delivers the troubles of the SME to EU during EU adaptation process, providing the development of SME in order to construct facilities that are suitable to EU norms, decreasing the bureaucratic activities to minimum level, enhancing freight charges, performing studies to increase the awareness of financial instruments, accelerating the customs procedures, rearranging the quotas which are

Page 215: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

applied to articulated lorries and employment of more Fisheries Engineers in these fields are required. Thus, both the development of the sector during the adaptation process to EU, and significant increase in the capacity of exportation of our country and acceleration of the competitiveness in foreign markets will be provided.

SU ÜRÜNLERİ TEMEL BİLİMLER ANABİLİM DALI

  

GÜREŞEN Sedat Ozan

Tez Adı : Gökçeada Civarında Bulunan Akdeniz Taş Mercanının (Cladocora caespitosa Linnaeus, 1767) Dağılımı Üzerine Çalışmalar

Danışman : Prof Dr Bayram ÖZTÜRKAnabilim Dalı : Su Ürünleri Temel BilimlerProgramı : Deniz BiyolojisiMezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof Dr Bayram ÖZTÜRK

Prof Dr Hüsamettin BALKISDoç Dr Melek İŞİNİBİLİRDoç Dr Çetin KESKİNYard Doç Dr Bülent TOPALOĞLU

Gökçeada Civarında Bulunan Akdeniz Taş Mercanının(Cladocora caespitosa Linnaeus, 1767) Dağılımı Üzerine Çalışmalar

Akdeniz ekosisteminde önemli bir yere sahip endemik bir tür olan Cladocora caespitosa Linnaeus, 1767 (taş mercan) bulunduğu bölgelerde banklar oluşturarak resif ekosistemlerinin devamlılığını sağlamaktadırlar. Bunun yanısıra, iklim değişikliklerinin, denizel komuniteler üzerindeki etkilerini belirlemede bioindikatör olarak kullanılırlar. Ayrıca bu karbonat üreticileri, fosil kalıntılarından geçmişteki iklimsel değişiklikler hakkında bilgi edinmemizi sağlarlar.

Ege Denizi'nin kuzeyinde yer alan ve Türkiye’nin en büyük adası olan Gökçeada’da yürütülen bu çalışmada C. caespitosa' nın ada etrafında derinliğe bağlı dağılımı incelendi.

Page 216: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

2012 ilkbahar ve yaz dönemlerinde Gökçeada’nın 25 farklı noktasından seçilen istasyonlarda SCUBA dalışlarla örneklemeler yapıldı. Çalışma istasyonları olarak Yıldızkoy, Yelkenkaya, Balık Çiftliği, Kaşkaval, Ali Bey Koy, Kanyer, Eğri Meşe, Kefaloz Burnu İç kısım, Kefaloz Burnu Dış Kısım, Kefal Burnu, Lüfer Burnu, Yüzen Taşlar, Akyarlar, İncesu, Mağaralar (Arabın gemisi), Kapıkaya Karakol Plaj, Laz koyu (Adalet Bakanlığı), Köpek Burnu, Sağlık Bakanlığı Tesisleri, Uğurlu Limanı (açık), Gizli Liman, Fidanlık, Marmaros, Pirinç Burnu ve Ördek Yalağı seçildi. Bu bölgelerin 5, 10, 15, 20, 25 ve 30 m derinliklerinde su kolonundan sıcaklık, pH, salinite, elektriksel iletkenlik, ışık geçirgenliği ölçüldü ve Cladocora caespitosa Linnaeus, 1767'nın su altı fotoğrafları çekildi.

Saha çalışmaları esnasında C. caespitosa'nın ada etrafındaki dağılımı 5 ile 15 m derinlikler arasında görüldü. Kolonilerin en yoğun olarak görüldüğü derinlik kuzey bölgelerinde 10 m iken en az görüldüğü derinlik güney bölgelerinde 15 m olarak tespit edildi.

Bu çalışma ile C. caespitosa türünün Gökçeada etrafındaki derinliğe bağlı dağılımı ortaya konmuş ve türün dağılım haritası oluşturuldu.

   

Studies on The Distribution of The Mediterranean Pillow Coral(Cladocora caespitosa Linnaeus, 1767) Around Gökçeada Island

Cladocora caespitosa Linnaeus, 1767 which has an important endemic role in the Mediterranean ecosystem provides the permanence of the reef ecosystems by forming banks in the habitats that are found. Beside this they are used as bioindicators for determining the effects of climate changes on the marine communities. Furthermore this carbonate producers provides us information about the climate changes in the past from their fossil residuals.

In this study we investigated the distribution of C. caespitosa related to the depth around the Gökçeada which is the largest island of Turkey and situated in the North Aegean Region.

Scuba diving was carried out in the selected 25 spots of Gökçeada during the spring and summer seasons of 2012. As study spots Yıldızkoy, Yelkenkaya, Balık Çiftliği, Kaşkaval, Ali Bey Koy, Kanyer, Eğri Meşe, Kefaloz Burnu (inside), Kefaloz Burnu (out side), Kefal Burnu, Lüfer Burnu, Yüzen Taşlar, Akyarlar, İncesu, Mağaralar (Arabın gemisi), Kapıkaya Karakol Plaj, Laz koyu (Ministery of justice), Köpek Burnu, recreational facilities of Ministery of healty , Uğurlu Limanı, Gizli Liman, Fidanlık, Marmaros, Pirinç Burnu ve Ördek Yalağı were selected. We measured the temperature, pH, salinity, conductivity and light penetration in 5, 10, 15, 20, 25 ve 30 m depths of these spots. Cladocora caespitosa Linnaeus, 1767 were photgraphed.

During the study, it was found out C. Caespitosa were distributed between 5 and 15 m depths in the selected spots in Gökçeada. The depth distribution of C. Caespitosa show differences between North and South part of the island and while colonies has seen intensively in 10 m depths on the north part of the island, has poorly seen in 15 m depths of south part.

Page 217: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

In this study we proved the distribution of the species related to the depth around Gökçeada and the distribution map of the species were created.

SU ÜRÜNLERİ AVLAMA VE İŞLEME TEKNOLOJİSİ ANABİLİM DALI

  

DOĞRUYOL TANRIVERDİ Hande

Tez Adı : Sous Vıde Ve Işınlama Teknolojilerinin Birlikte Kullanımının Balığın Raf Ömrüne Etkisi

Danışman : Prof. Dr. Sühendan MOLAnabilim Dalı : Su Ürünleri Avlama ve İşleme Teknolojisi Programı : Su Ürünleri İşleme Teknolojisi Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Sühendan MOL TOKAY

Prof. Dr. Candan VARLIK Prof. Dr. Şükran ÇAKLI Prof. Dr. Nuray ERKAN ÖZDEN Yrd. Doç. Dr. Didem ÜÇOK ALAKAVUK

Sous Vıde Ve Işınlama Teknolojilerinin Birlikte KullanımınınBalığın Raf Ömrüne Etkisi

Hazır yemek sektörüne de hitap ettiğinden son yıllarda tüm dünyada popüler olan sous vide teknolojisi; vakum paketlenmiş gıdanın pastörize edilmesi ve soğukta depolanması şeklinde yapılmaktadır. Ancak, pastörizasyon koşullarının üründeki mikrobiyel faaliyet üzerinde yeterince etkili olamaması nedeniyle risk söz konusu olabilmektedir. Birden fazla gıda muhafaza tekniği bir arada kullanıldığında tek başlarına gösterdiklerinden daha fazla etkiye sahip oldukları bilinmektedir.

Page 218: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Dolayısıyla bu çalışmada gıdalardaki mikrobiyel faaliyetler üzerinde etkili olduğu bilinen ışınlama teknolojisi, sous vide tekniği ile birlikte kullanılarak raf ömrüne etkisi çalışılmıştır.

Sous vide tekniği (70°C 10 dk) uygulandıktan sonra uskumrular ışınlanmamış (kontrol) ve ışınlanmış (2,5 kGy - 5 kGy) olarak üç gruba ayrılmış ve soğuk depoda (2°C ± 1) saklanmıştır. Duyusal, fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik analizleri haftalık olarak yapılmıştır. Duyusal analiz sonuçlarına göre ışınlanmayan kontrol grubu ile 2,5 kGy dozda ışınlanan grubun 7. haftadan; 5 kGy doz uygulanan grubun ise 8. haftadan itibaren tüketilemeyeceği tespit edilmiştir.

Kontrol grubunda toplam uçucu bazik azot (TVB-N) miktarı 6. haftada 32,31 ±1,08 mg/100g ile sınır değeri aşarken; ışınlama yapılan gruplarda sınır değer hiçbir haftada aşılmamış ve 6. haftada kontrol grubu ile ışınlanan gruplar arasındaki farkın istatistiki olarak önemli (p<0,05) olduğu da bulunmuştur. Tiyobarbitürik asit reaktif maddeleri (TBARs) analiz sonuçlarına göre sınır değer kontrol grubunda 1. haftadan; diğer iki grupta ise ilk günden aşılmış; bunun nedeninin uskumrunun yağlı bir balık olması ve ışınlamanın bu değeri arttırması ile açıklanması mümkün olmuştur. pH ve trimetilamin azot (TMA-N) değerleri de hiçbir grupta sınır değerleri aşmadığından kalite göstergesi olarak ele alınamamıştır. Mikrobiyolojik analizlerde kontrol grubunun toplam mezofilik ve psikrofilik aerobik bakteri yükleri 6. haftadan itibaren ürünün bozulduğunu göstermiş; ancak ışınlanan gruplardaki bakteri yükleri sınır değerleri depolama süresince hiç aşmamıştır. Anaerobik bakteri sayısı ise depolamanın ilerleyen aşamalarında kontrol grubunda diğerlerinden önemli derecede yüksek değerler göstermiştir. Mikrobiyolojik analiz sonuçları ışınlama uygulamasının sous vide örneklerinin mikrobiyolojik kalitesini arttırdığını ve daha güvenilir olmasını sağladığını göstermektedir. Bu tez çalışmasında elde edilen bulgular çerçevesinde sous vide ve ışınlama teknolojilerinin kombine edilerek kullanılmasının raf ömrüne etkisi incelenmiş; 5 kGy dozda gamma ışınları ile ışınlanan sous vide örneklerinin diğer gruplara göre duyusal açıdan bir hafta daha fazla raf ömrüne sahip olduğu ortaya koyulmuştur.

Kontrol örnekleri duyusal açıdan depolamanın 7. haftasında bozulmuştur. Ancak mezofilik ve psikrofilik aerobik bakteri yükleri 5. haftada 6 log kob/g’a çok yaklaşmış ve 6. haftada da bu sınırın üzerine çıkmıştır. Anaerobik bakteri sayısının da daha 5. haftadan 5 log kob/g’ın üzerinde olduğu görülmüştür. Işınlama yapılmamış sous vide paketlerde mikrobiyolojik gelişimin duyusal bozulmadan önce gerçekleştiği anlaşılmakta olup bu durum tüketici güvenliği açısından tehlike arz edebilmektedir.

Işınlama yapılmış olan gruplarda toplam mezofilik ve psikrofilik aerobik bakteri sayıları depolama süresince sınır değerin altında kalmış; anaerobik bakteri sayısı ise kontrol grubundan önemli derecede düşük değerler göstermiştir. Bu durum ışınlama teknolojisi sayesinde sous vide uygulanmış uskumruların mikrobiyolojik açıdan büyük bir güvenle tüketilebileceğini ve sous vide tekniğinin, ışınlama ile desteklenmesinin mikrobiyolojik güvenilirlik açısından önerilebileceğini göstermiştir.    

Page 219: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Effect of Combınıng Sous Vıde And Irradıatıon TechnologıesOn The Shelf Lıfe of Fısh

The sous vide technology, which involves pasteurization and cold storage of vacuum packaged food, has become popular all over the world in recent years because of appealing to catering industry. However, there is still a risk about microbial activity in the products if the pasteurization conditions are not applied effective enough. It is well known that using a combination of more than one food preservation technique together is more effective than alone. Therefore, in this study irridiation technology which is known to be effective on the microbial activity is used together with sous vide technology to determine the effect on the shelf life.

After the sous vide treatment (70°C 10 min), mackerels were seperated into three groups as non-irradiated (control) and irradiated (2.5 kGy and 5 kGy), then stored in cold storage (2°C ± 1). Their sensory, physical, chemical and microbiological analyzes were done weekly. According to the sensory analyzes it is found that the non-irradiated control group and the group irradiated at 2.5 kGy could not be consumed at the 7th week while the group irradiated at 5 kGy could not be accepted at the 8th week.

The amount of total volatile basic nitrogen (TVB-N) exceeded the limit in the 6th week with the value of 32.31 ±1.08 mg/100g whereas in the irradiated groups the limits didn’t exceed in any week and it is also found that the difference between the control group with irradiated group was statistically significant (p<0.05) in 6th week. According to the thiobarbituric acid reactive substances (TBARs) analyzes’ results, the limit value exceeded at the first week in control group while it was exceeded in the first day in the other two groups in consequence of the fatty characteristic of mackerel and the effect of irradiation. The pH and trimethylamine nitrogen (TMA-N) values were not considered as an indicator of the quality because these values didn’t exceed the limit in any group. In microbiological analyzes total mesophilic and psychrophilic aerobic bacteria loads of the control group pointed out the deterioration of the product after the 6th week but bacterial loads of the irradiated groups didn’t exceed the limit during the storage period. The number of anaerobic bacteria in the control group showed significantly higher values than others in the later stages of storage. Microbiological analyzes’ results proved that the irradiation treatment enhances the microbiologic quality and provides more reliable of sous vide products. In this study the effects of combining sous

Page 220: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

vide and irradiation technologies on the shelf life were investigated and our results showed that irradiation of sous vide samples using 5 kGy gamma rays resulted in one week increasement of shelf life than other groups from sensory aspects.

Control samples deteriorated in 7th week of storage according to sensory scores. However, mesophilic and psychrophilic aerobic bacterial loads became very close to 6 log cfu/g in 5th week and exceeded this limit in the 6th week. The counts of anaerobic bacteria were also above 5 log cfu/g in the 5th week. In control group which was not irradiated, it was understood that the microbiological growth took place before sensory deterioration and it could be dangerous for consumers safety.

In irradiated groups, total number of mesophilic and psicrophilic aerobic bacteria was under the limit during the storage period and the number of anaerobic bacteria showed significantly lower values than control group. Therefore these results indicate that the sous vide packaged mackerels with irradiation treatment provide microbiologically safer consumption and supporting of sous vide packaging with irradiation treatment in terms of microbiological reliability can be recommended.

İLKÖĞRETİM ANABİLİM DALI

  

ŞEN Ceylan

Tez Adı : Öğretmen Adaylarının Fen Eğitiminde Matematiğin Kullanımına Yönelik Faktörlerin Araştırılması

Danışman : Prof. Dr. F. Gülay KIRBAŞLARAnabilim Dalı : İlköğretim Programı : Fen Bilgisi Eğitimi Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. F. Gülay KIRBAŞLAR

Prof. Dr. Gülnihal KÜKEN Doç. Dr. Ömer ÇAKIROĞLU Yrd. Doç. Dr. Güneş YAVUZ Yrd. Doç. Dr. Işıl KOÇ SARI

Öğretmen Adaylarının Fen Eğitiminde Matematiğin Kullanımına Yönelik Faktörlerin Araştırılması

Bu çalışmanın amacı Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalı’nda öğrenin gören öğretmen adaylarının fen eğitiminde matematiğin kullanımına yönelik öz-yeterlik düzeyleri ile matematik okuryazarlık düzeyleri arasındaki ilişkileri araştırmaktır. Böylelikle fen ve matematik entegrasyonun önemine vurgu yapmak amaçlanmıştır.

Page 221: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Araştırmada veri toplama amacıyla, ‘Fende Matematiğin Kullanımına Yönelik Öz-yeterlik Ölçeği’ ile ‘Matematik Okuryazarlığı Öz-yeterlik Ölçeği’ kullanılmıştır. Araştırmada kullanılan veri toplama araçlarından ilki Can, Günhan ve Erdal (2012) tarafından geliştirilen ve 18 maddeden oluşan Fende Matematiğin Kullanımına Yönelik Öz-yeterlik Ölçeği’ dir; 18 maddeden oluşan beşli likert tipi olan ölçeğin alfa güvenirlik katsayısı 0.88 olarak bulunmuştur. Ölçek, üç faktörden oluşmaktadır; bu faktörler Can, Günhan ve Erdal (2012) tarafından 1. Matematiksel benlik algısı, 2. Matematiğin uygulanması ve 3. Matematiksel beceriler olarak tanımlanmıştır. İkinci veri toplama aracı olarak Matematik Okuryazarlığı Öz-yeterlik Ölçeği Özgen ve Bindak (2008a) tarafından geliştirilmiş olup alfa güvenirlik katsayısı 0.942 olarak belirlenmiştir. 25 maddeden oluşan beşli likert tipi ölçeğin Temel Bileşenler Analizi ile gerçekleştirilen faktör analizi sonucu tüm maddelerin tek boyutta toplandığı görülmüştür.

Verilerin analizinde SPSS 16.0 kullanılmıştır. Ölçeklerden alınan puanların demografik değişkenler açısından incelenmesinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA), ilişkisiz grup t testi, ölçekler arasındaki ilişkiler için Pearson korelasyon katsayısı analiz tekniği ve gerekli durumlarda post-hoc istatistik tekniklerden yararlanılmıştır. Bütün istatistiksel işlemlerde en az 0.05 düzeyinde anlamlılık aranmıştır.

Sonuç olarak; Fen Bilgisi Eğitimi Anabilim Dalı öğrencilerinin Fende Matematiğin Kullanımına Yönelik Öz-yeterlik Ölçeği toplam puanı ve alt faktör puanları ile Matematik Okuryazarlık Ölçeği puanları arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Fende matematiğin kullanımına yönelik öz-yeterlik ölçeğinden alınan puanlar ile mezun olunan orta öğretim türü değişkeni açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmazken, cinsiyet ve sınıf değişkenleri açısından anlamlı farklılık bulunmuştur. Öğretmen adaylarının matematik okuryazarlığı öz-yeterlik ölçeğinden aldıkları puan ile mezun olunan orta öğretim türü değişkenleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmazken, cinsiyet ve sınıf değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık bulunmuştur.

Anahtar Kelimeler: Öğretmen Adayı, Fen Eğitimi, Fen ve Matematik Entegrasyonu, Matematik Öz-yeterlik, Matematik Okuryazarlık.

The Investıgetıon of Teachers' About Factors for The Useof Mathematıcs In Scıence Educatıon

The purpose of this study was to learn the faculty of education department of elementary education teacher candidates who are in the department of science education for the use of mathematics in science teaching self efficacy levels and to examine the relationship between levels of mathematical literacy. Thus, intended to emphasize the importance of integration of science and mathematics.In order to get data in research ‘Using Mathematics in Teaching Science Self-Efficacy Scale’, ‘Mathematical Literacy Self-efficacy’, and ‘demographic information forms’ have been used.

The first data collection tools used in this study, Can, Günhan and Erdal (2012) consists of 18 items developed by the Using Mathematics in Teaching Science Self-Efficacy Scale (UMSS) alpha reliability coefficient was found to be 0.88. Five Likert-type scale consists of 18 items that. The scale consists of three factors; these factors are defined by Can, Günhan and Erdal (2012) as: 1. Self Perception of Mathematics, 2. Utilization of Mathematics, 3. Mathematical Skills.

The second data collection tool Mathematical Literacy Self-efficacy Scale by Ozgen and Bindak (2008) has been developed by the reliability coefficient Cronbach α = .942, respectively. 4 Negative (6, 9, 18, 22) 21 positive items consists of 25 items in total. As a result of factor analysis performed by Principal Component Analysis of the scale of all substances were collected in one dimension. 42.85% of the total variance explained by the scale factor in this one 'is.

Page 222: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

SPSS 16.0 was used to analyze the data. Scales in terms of demographic variables, one-way analysis of variance (ANOVA), independent sample t-test, Pearson's correlation coefficient analysis technique and necessarily post-hoc statics techniques has been used for the relations between the scales.

As a result; the students of Department of Science Education for the Using Mathematics in Teaching Science Self-Efficacy Scale (UMSS) score and Mathematical Literacy Self-efficacy Scale (MLSS), was found a positive relationship. Sub-factors for the use of mathematics self-efficacy score of mathematical; self-perception of application of mathematic and mathematical skills when all items are compared was found a positive relationship.

That despite no significant relationships between teachers’ efficacy “Using Mathematics in Teaching Science Self-Efficacy Scale” scores with graduated from secondary school, there are significant relationships between teachers’ efficacy with class and gender. That despite no significant relationships between teachers’ efficacy “Mathematical Literacy Self-efficacy” scores with class and graduated from secondary school, there are significant relationships between teachers’ efficacy and gender, class.

Keywords: Pre-service Teacher, Science Education, Integration of Science and Mathematics, Mathematics Self-efficacy, mathematics literacy.

  

TURANMerve

Tez Adı : Bilgisayar Destekli Kavram Haritalama Yönteminin Sekizinci Sınıf Öğrencilerin Genetik Kavramlarını Anlamalarına Etkisi

Danışman : Yard. Doç. Işıl KOÇ SARIAnabilim Dalı : İlköğretim Programı : Fen Bilgisi Eğitimi Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yard. Doç. Dr. Işıl KOÇ SARI

Prof. Dr. F. Gülay KIRBAŞLAR Prof. Dr. Muammer ÜNAL Doç. Dr. Ömer ÇAKIROĞLU Doç. Dr. Behiye AKÇAY

Bilgisayar Destekli Kavram Haritalama Yönteminin Sekizinci Sınıf Öğrencilerin Genetik Kavramlarını Anlamalarına Etkisi

Bu çalışmanın amacı yapılandırmacı öğrenme kuramına dayalı bilgisayar destekli kavram haritalama yönteminin sekizinci sınıf öğrencilerinin “Hücre Bölünmesi ve Kalıtım” ünitesinde yer alan temel genetik kavramları anlamalarına etkisini araştırmaktır. Çalışma grubunu, 2012–2013 eğitim öğretim yılında İstanbul ili, Fatih ilçesinde öğrenim gören 41 sekizinci sınıf öğrencisi oluşturmaktadır. Eşitlenmemiş ön test-son test kontrol gruplu yarı deneysel desende tasarlanan araştırmada, deney grubuna bilgisayar destekli kavram haritalama yöntemi uygulanmıştır. Kontrol grubunda konu öğretmen merkezli geleneksel öğretim yöntemleri ile işlenmiştir. Veri toplama aracı olarak uygulama öncesi ve sonrasında her iki gruba Genetik Kavramsal Anlama Anketi (GKAA) uygulanmıştır (Lewis & Wood-Robinson, 2000). Ayrıca, deney grubu ile bilgisayar destekli kavram haritaları yapılmıştır.

Page 223: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Veri analizinde, Wilcoxon Testi ve Mann-Whitney U Testi kullanılmıştır. Mann-Whitney U Testi sonuçlarına göre, uygulama öncesi kontrol ve deney gruplarının GKAA ön test sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Ancak, Wilcoxon Testi sonuçlarına göre, uygulama sonrası iki grubun GKAA son test sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Bu fark, deney grubu öğrencilerinde daha fazladır. Buna göre, bilgisayar destekli kavram haritalama yönteminin öğrencilerin kavramsal anlama düzeyini artırmada etkili olduğu belirlenmiştir.

The Effect of Computer-Based Concept Mapping Method on Eight Grade Students' Understanding of Genetic Concepts

The purpose of this study is to investigate the effects of computer-based concept mapping method, which is based on constructivist learning theory on eight grade students’ understanding of basic genetics concepts regarding unit of “Cell Division and Heredity”. This study was conducted in first semester of 2012-2013 academic year at Fatih district of Istanbul with 41 eight grade students. In this study, which is based on nonequivalent pretest-posttest control group quasi-experimental research design, students in the experimental group instructed with computer-based concept mapping method. However, students in the control group received teacher-based traditional instructions. As a data collection tool, before and after the application, students in the each groups was given “Genetic Conceptual Understanding Survey” (Lewis & Wood-Robinson, 2000). In addition, computer-based concept maps were created with experimental group students. The results of the Mann-Whitney U Test revealed no significant difference between the scores of the GCUS for the control and experimental groups in the beginning of the treatment. However, the results of the Wilcoxon Test showed a statically significant difference between the control and experimental groups at the end of the treatment. Moreover, this difference was higher in the experimental group than in the control group. Accordingly, computer-based concept mapping method is effective in increasing students’ conceptual understanding was determined.

  

Page 224: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

KİRAS Burak

Tez Adı : Vücudumuzda Sistemler Ünitesinin Öğretiminde Aktif Öğrenmenin Öğrencinin Başarı, Tutum ve Yaratıcılığına Etkisi

Danışman : Doç. Dr. Behiye AKÇAYAnabilim Dalı : İlköğretimProgramı : Fen Bilgisi Eğitimi Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. F. Gülay Kırbaşlar

Doç. Dr. Ömer Çakıroğlu Doç. Dr. Behiye Akçay Yard. Doç. Dr. Funda Savaşçı Açıkalın Yard. Doç. Dr. Hatice Ergin

Vücudumuzda Sistemler Ünitesinin Öğretiminde Aktif ÖğrenmeninÖğrencinin Başarı, Tutum ve Yaratıcılığına Etkisi

Bu çalışmanın amacı; yedinci sınıf Fen ve Teknoloji dersinde “Vücudumuzda Sistemler” ünitesinin öğretiminde aktif öğrenme yönteminin öğrencilerin başarılarına, tutumlarına ve bilimsel yaratıcılığına etkisini incelemektir.

Araştırmada, ön test – son test kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Bu çalışmanın örneklemini İstanbul, Bağcılar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Cumhuriyet İlköğretim okulunun 7. sınıfında okuyan otuz altı kız ve otuz dört erkek öğrenci oluşturmuştur. Vücudumuzda Sistemler ünitesinin “Sindirim Sistemimiz ve Sindirim Sistemi Sağlığımız, Boşaltım Sistemimiz ve Boşaltım Sistemi Sağlığımız, Denetleyici ve Düzenleyici Sistemimiz” konuları dört hafta süresince kontrol ve deney gruplarında anlatılmıştır. Kontrol grubunda mevcut Milli Eğitim müfredatına bağlı kalınmış, deney grubunda ise aktif öğrenme tekniklerinden kartopu, şiir yazma, rol yapma ve eğitimsel oyunlardan “nesi var?” teknikleri uygulanmıştır. Veri toplama aracı olarak “Vücudumuzda Sistemler Ünitesi Akademik Başarı Testi”, “Fen ve Teknoloji Tutum Ölçeği”,

Page 225: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

“Bilimsel Yaratıcılık Ölçeği” kullanılmıştır. Veri toplama araçlarıyla elde edilen veriler, SPSS 20.00 istatistik paket programında değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda, aktif öğrenme tekniklerinin mevcut Milli Eğitim programına göre öğrenci başarısını artırmada daha etkili olduğu tespit edilmiştir. Fakat aktif öğrenme tekniklerinin ve mevcut Milli Eğitim programının, öğrencilerin Fen ve Teknoloji dersine yönelik tutumlarını değiştirmediği tespit edilmiştir. Öğrencilerin bilimsel yaratıcılığını artırmada mevcut Milli Eğitim programının etkisi olmadığı, aktif öğrenme tekniklerinin öğrencilerin bilimsel yaratıcılığını artırmada etkili olduğu görülmüştür.

     

 

Effect of Active Learning Methods on Student’s Achievement, Attitude and Creativity

The purpose of this study is examining the effect of active learning techniques towards students’ academic achievement, attitude and scientific creativity on learning of the unit of ‘systems in our body’ which is part of seventh grade’s science education program.

In the study, the pre-test - post-test control group quasi-experimental design was used. A total of seventy, thirty-six female and thirty-four male, seventh grade students who were registered Cumhuriyet Primary School from Bağcılar district of Istanbul participated in the study. Control and experimental groups were taught issues of Body Systems unit including "Digestive System and Digestive System Health, Urinary System and Urinary System Health, Regulatory System" for four weeks. While control group was taught based on current National Education Curriculum, the experimental group was taught according to active learning techniques including snowball, writing poetry, role-playing, and educational games "What's wrong?". Data were collected through Systems of Body Unit Academic Achievement Test, Science and Technology Attitude Scale, and Scientific Creativity Scale. SPSS 20.00 statistical package program was used to analyze data. Results showed that active learning techniques have been found to be more effective in increasing student academic achievement than existing national training program. However, active learning techniques and the existing national training program hadn’t had any statistical effect on students’ attitudes towards science and technology. Also active learning techniques found to be more effective in enhancing students' scientific creativity than existing national training program.

Page 226: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ENFORMATİK ANABİLİM DALI

ELMAS Hasan

Tez Adı : Bulut Teknolojisinin Uygulama Sunucularının Yönetimi Ve Performansı Üzerindeki Etkisi

Danışman : Doç. Dr. Fatih GÜRSULAnabilim Dalı : EnformatikProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Fatih GÜRSUL

Prof. Dr. Sevinç GÜLSEÇEN Prof. Dr. Levent AKIN Prof. Dr. Gonca TELLİ YAMAMOTO Yard. Doç. Dr. Nebi ÖNDER

Bulut Teknolojisinin Uygulama Sunucularının Yönetimi ve PerformansıÜzerindeki Etkisi

Bilişim Teknolojileri giderek hayatımızın en önemli parçası haline gelmektedir. Sosyal hayatta olduğu kadar iş hayatında da bilişim teknolojilerini kullanmak kaçınılmaz olmaktadır. Sağlık, eğitim, bankacılık, telekomünikasyon vb. neredeyse tüm sektörlerde bilişim teknolojilerinin son ürünleri kullanılmaktadır. Bulut bilişim günümüzde birçok işletmenin kullandığı bilişim teknolojisi yaklaşım biçimidir. Bulut bilişimin bir parçası olan sanallaştırma teknolojisi işletmelere sunucu kaynaklarını verimli kullanma imkânı vermektedir. Bulut bilişim teknolojisinde sanal sunucu kullanımı işletmelere enerji tasarrufu gibi birçok alanda fayda sağlamaktadır. Birçok işletme önemli ve büyük ölçekli uygulamaları için sanal sunucuların yanında fiziksel sunucular da kullanmaktadır. Bulut bilişim teknolojisi altında çalışan sanal ve fiziksel sunucular enerji, yönetim, performans vb. alanlarda farklı reaksiyonlar gösterebilir. Bu tez çalışmasında, bulut teknolojisi altında çalışan fiziksel ve sanal uygulama sunucularının performansları araştırılmıştır. Araştırmada panel veri analizi istatistiksel yöntemi kullanılmıştır. Bu çalışmada bulut teknolojisinde uygulama sunucularının verimli kullanılması amaçlanmıştır.

The Effect of Cloud Computing on the Management andPerformance of Application Server

Page 227: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Information technologies are increasingly being the most important part of our lives. It is getting inevitable to use information technologies in business life as well as in social life. In almost all business areas like health, education, banking, telecommunication etc., last versions of information technologies’ products are used. Cloud computing which is used in many companies today is an approach to information technologies.Virtualization technology which is a part of cloud computing provides companies to use their server resources efficiently. Using virtual servers in cloud computing provides companies lots of benefits like energy saving. Many companies use physical servers beside virtual servers for their important and large-scale applications. Physical and virtual servers running in cloud computing can show different reactions in energy, management, performance etc. In this thesis, performances of physical and virtual application servers which are running in cloud computing was researched. In the thesis, panel data analysis statistical method was used. In this thesis, it is aimed that efficiently using the application servers in cloud computing.

  SABİMBONA Serges

Tez Adı : Sosyal Ağların Öğrenme Aracı Olarak Değerlendirilmesi: Burundi ve Türkiye Karşılaştırması

Danışman : Prof.Dr. Sevinç GÜLSEÇENAnabilim Dalı : Enformatik Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Sevinç GÜLSEÇEN

Doç. Dr. Feza ORHAN Prof. Dr. Hülya ÇALIŞKAN Doç. Dr. Fatih GÜRSUL Yrd. Doç. Dr. Zerrin AYVAZ REİS

Sosyal Ağların Öğrenme Aracı Olarak Değerlendirilmesi:Burundi ve Türkiye Karşılaştırması

Günümüzde iletişim araçları ve İnternetin gelişmesiyle insanların yaşam tarzı hızlı bir şekilde değişmektedir. İletişim teknolojileri geliştikçe çok çeşitli yeni iletişim araçları ortaya çıkmaktadır. Bu yeni iletişim araçları arasında sosyal medya da bulunmaktadır. Sosyal medyada, özellikle sosyal ağlar gençler tarafından oldukça fazla kullanılmaktadır ve sosyal ağları kullanan gençlerin sayısı giderek artmaktadır. Görüldüğü gibi, sosyal ağlar artık günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.

Bu çalışmada, Burundi ve Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin sosyal ağları öğrenme ortamında kullanıp kullanmadığı incelenmiştir. Araştırmanın hedef kitlesi, Burundi ve Türkiye’deki ikinci nesil öğrenciler yani üniversite 2. 3. ve 4. sınıf öğrencileridir. Araştırmanın modeli, nicel araştırma modellerinden tarama modelidir. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından hazırlanan bir anket kullanılmıştır. Burundi Üniversitesinde anket şu bilimlere uygulanmıştır: Psikoloji ve Eğitim Bilimleri Fakültesi (Faculty of Psychology and Educational Sciences), İktisat ve İdari Bilimler Fakültesi (Faculty of Economics and Administration), Fen Fakültesi (Faculty of Science), Edebiyat Fakültesi (Faculty of Literature) ve Öğretmenlik Fakültesi (İnstititue of Applied Pedagogy). Türkiye’de ise anket İstanbul Üniversitesinde Edebiyat Fakültesi (Faculty of Literature), İktisat Fakültesi (Faculty of Economics), Fen Fakültesi (Faculty of Science) ve Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesinde (Hasan Ali Yücel Faculty of Education) uygulanmıştır.

Elde edilen veriler, yüzde frekans ve çapraz tablolar tekniği ile analiz edilmiştir. Elde edilen sonuçlar, sosyal ağların eğitim alanında daha verimli kullanılmasına yardımcı olacak özellikte olduğu için bu araştırma önem taşımaktadır. Yapılan araştırma sonucunda, birbirine çok uzun mesafede

Page 228: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

olmalarına rağmen, iki farklı ülkede, iki farklı üniversitede, öğrenciler tarafından sosyal ağların öğrenme ortamında kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu konuda Türkiye’deki öğrencilerin Burundi’deki öğrencilerden sosyal ağlarda daha aktif olduğu görülmüştür. Türkiye’deki öğrencilerin sosyal ağları kullanım sıklığı, Burundi’deki öğrenciler için teşvik edici bir örnek olarak kullanılabilecektir.

Evaluating The Social Networks as Learning Tool: A Comparison betweenBurundi and Turkey

Nowadays the development of communication tools and the Internet are changing quickly the lifestyle of people. With the development of a wide range of communication technologies, new tools of communication are emerging. In those new tools of communication social media are also available. In the social media, especially in social networks’s users are mostly young people and days ever the numbers of social Networks’s users are increasingly growing. As it was stated in many studies, now, social networking has become an integral part of everyday life.

This dissertation examines the use of social networks by Burundian and Turkish university students in their learning environment. The target audience of the study is the university students, the second generation of Burundian and Turkish students; it means the students who are in their 2nd, 3rd and 4th year of university. The research model of the study is quantitative research model and screening model. Used as a means of data collection, a questionnaire prepared by the researcher and a survey has been done in the Faculty of Psychology and Educational Sciences, Faculty of Economics and Administration, Faculty of Literature, Faculty of Sciences and in the İnstititue of Applied Pedagogy at the University of Burundi and in Turkey, the survey has been done in Faculty of Literature, Faculty of Economics, Faculty of Science, Hasan Ali Yücel Faculty of Education at the İstanbul University.

Obtained data were analyzed with the technique of frequencies and cross tabulations. As a result of this research, it can be stated that social networks are more efficient in learning environments. Despite the long distance to each other, in two different countries, in two different universities, the use of social networks by the students in their learning environment has been highlighted. Furthermore, has been seen that the Turkish students are more active in social networks than Burundian students. The use of social networks by Turkish students can be used as an example and an incentive for students in Burundi.

  

Page 229: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

MUHARREMOĞLU Gökhan

Tez Adı : Kurumsal Bilgi Güvenliğinde Zafiyet, Saldırı Ve Savunma Öğelerinin İncelenmesi

Danışman : Prof. Dr. Sevinç GÜLSEÇENAnabilim Dalı : Enformatik Anabilim DalıProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Sevinç GÜLSEÇEN

Doç. Dr. Alp BARAY Doç. Dr. Zuhal TANRIKULU Doç. Dr. Melih KIRLIDOĞ Yard. Doç. Dr. Muhammed Ali AYDIN

Kurumsal Bilgi Güvenliğinde Zafiyet, Saldırı Ve Savunma Öğelerinin İncelenmesi

Çalışmanın konusunu, kurumsal bilgi teknolojilerinde sık karşılaşılan güvenlik sorunları, güvenliği sağlama yöntemleri, kök nedenler, saldırı türleri, korunma mekanizmaları ve güvenlik zafiyetlerinin teknik yapısının incelenmesi oluşturmuştur.

Bu araştırmada, bilgi güvenliği konusunda hizmet veren bir şirketin 1998-2012 yılları arasındaki rapor sonuçları kullanılmıştır. Farklı alanlarda faaliyet gösteren 30 müşteriye ait güvenlik raporu verisi, saha çalışmaları ve mesleki tecrübe ile oluşan gözlem sonuçları kullanılmıştır.

Tarama çalışmaları sırasında bilgi güvenliği ile ilgili yerli ve yabancı kaynaklardan yararlanılmış ve mesleki tecrübe ile oluşan gözlem sonuçları çalışmaya aktarılmıştır. Kurum isimleri gizlilik sözleşmeleri nedeniyle tez çalışması içerisinde geçmemiştir.

Bu çalışmada, kurumsal bilgi teknolojilerinde yaygın bulunan zafiyetler on kök neden başlığı altında özetlenerek gruplandırılmıştır.  

Examınatıon of Vulnerabılıty, Attack and DefenseElements ın Corporate Informatıon Securıty

Page 230: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Subjects of this study are; frequent security issues in the corporate information technologies, methods for establishing security, root causes, protection mechanisms and technical structure of security vulnerabilities.

In the study, results of 30 reports in between years 1998 and 2012 are collected from a company which is serving in the information security field. The data was gathered from field works, professional observation and experiences.

During the literature review, local and global databases were used and professional observation results were transferred to the study. Company names are kept hidden because of confidentiality agreements.

Finally in this study, root causes of the common vulnerabilities in enterprise information technologies are summarized and grouped into ten root cause headlines.

AYDIN Şahin

Tez Adı : Servis Tabanlı Mimari Kullanılarak İstanbul Üniversitesi Erasmus Bilgi Sisteminin Gerçekleştirilmesi

Danışman : Prof. Dr. Sevinç GÜLSEÇENAnabilim Dalı : EnformatikProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Sevinç GÜLSEÇEN

Prof. Dr. Fahrettin ARSLAN Doç. Dr. Alp BARAY Doç. Dr. Sevinç HATİPOĞLU Yrd. Doç. Dr. Çiğdem EROL

Servis Tabanlı Mimari Kullanılarak İstanbul Üniversitesi Erasmus Bilgi Sisteminin Gerçekleştirilmesi

Bu tez çalışmasında İstanbul Üniversitesi Uluslararası Akademik İlişkiler Kurulu (UAİK) Hayat Boyu Öğrenme/Erasmus Programı giden öğrenci faaliyetlerinin hızlı ve güvenilir olarak yürütülmesini sağlayan bir otomasyon sistemi servis tabanlı yazılım mimarisi kullanılarak tasarlanmış ve geliştirilmiştir.

Erasmus hareketliliği kapsamında UAİK tarafından giden öğrenci değişim süreci ile ilgili işlemlerin çoğu el ile yapılmaktadır. Tez çalışması sonucunda geliştirilen yazılım ile Erasmus programı başvurularının alınması, bir yüksek öğretim programına yerleştirme, hibelendirme, feregat, belge dökümü, ikili anlaşma işlemleri, yabancı dil işlemlerinin tümü yürütülmektedir. Yazılım ile UAİK’da çalışan personelin iş yükü azalmış ve verimlilikleri artmıştır. Bu otomasyon sistemi ile anında raporlama, bilgiye hızlı ulaşım, arşivleme, zamandan tasarruf, mekâna ve kişilere bağımlılığın azalması sağlanmıştır.

Üniversitemiz bünyesinde bir tez çalışması olarak yürütülen otomasyon yazılımı ile üniversitemiz hazır yazılım ve dönemsel güncelleme maliyeti de göz önüne alındığında maddi olarak önemli bir kazanç da sağlamıştır. Tez kapsamında geliştirilen ve kullanılan yazılım ayrıca öğrencilere

Page 231: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

verilen eğitimin kalitesini göstermesi ve kendi kaynaklarımızla üretim yapabilme açısından da önem taşımaktadır.

Geliştirilen otomasyon yazılımı güncel teknolojilerden biri olan Servis Tabanlı Mimari (Service Oriented Architecture-SOA) yapısına uygun bir şekilde hazırlanmıştır. Günümüzde birçok iş uygulaması aşırı bağımlı alt sistemlerden oluşmaktadır. Alt sistemlerden birinde yapılacak bir değişiklik uygulamanın tümünü olumsuz etkileyebilmektedir. Bu kırılgan yapı, değişen iş gereksinimlerinin karşılanmasını ve ileride yapılması muhtemel modifikasyonları zorlaştırmaktadır, bakım maliyetlerinin oldukça yüksek olmasına neden olmaktadır. Tekrar kullanılabilirliğin arttırılması, bakım ve düzenlemelerin kolaylaştırılması için otomasyon yazılımının servis tabanlı mimariye uygun tasarlanması ve geliştirilmesi uygun görülmüştür.

Implementation of Istanbul University Erasmus Information System by using Service Oriented Architecture

In this thesis, An automated system has been designed and developed by using service-based architecture to provide fast and reliable execution of student activities, who join Istanbul University International Academic Relations Board (UAİK) Lifelong Learning / Erasmus Programme, activities.

Within the scope of Erasmus mobility, outgoing student operations related to exchange process was largely manual.With software application for the Erasmus program that has been developed as a result of this thesis, a higher education program placement, granting, disclaimer, the document dump, a bilateral agreement transactions and all foreign language operations can be carried out. With this software,workload has been reduced and productivity of employees has been increased in UAİK. This system also provides an instant reporting, quick access to information, archiving, time saving ability, reduction in dependence to people and place.

With this automation system carried out as dissertation, the university has a significant financial gain considering the cost of the package software and the cost of periodically update. This software also shows the quality of education provided to students, and it is also important in terms of using our own resources to make production.

The system has been developed in accordance with Service Oriented Architecture -a modern software technology. Today, many business applications consist of over-dependent sub-systems. An amendment to one of the all sub-systems will have a negative impact on the application. This fragile structure makes it diffcult to meet changing bussiness needs and modifications that will be made in the future which leads to very high maintenance costs. In order to increase the reusability, maintenance, and regulations, it is deemed appropriate to develop and design automation system in accordance with service-oriented-architecture.

  

Page 232: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ÖZCAN Mustafa

Tez Adı : Bir Android Uygulama Modeli: İstanbul Toplu Taşıma Bilgi SistemiDanışman : Prof.Dr. Sevinç GÜLSEÇENAnabilim Dalı : Enformatik Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Sevinç GÜLSEÇEN

Prof. Dr. Mehpare TİMOR Doç. Dr. Zuhal TANRIKULU Doç. Dr. Olcay KURŞUN Doç. Dr. Adem KARAHOCA

Bir Android Uygulama Modeli: İstanbul Toplu Taşıma Bilgi Sistemi

Teknolojide yaşanan gelişmeler hayatın tüm alanlarını etkilemektedir. Bu değişim, şehir yaşamında da bazı değişikliklere neden olmuş; “akıllı şehir” kavramı ortaya çıkmıştır. Özellikle mobil teknolojinin gelişimi ile birlikte güncel bilgiye zaman ve mekândan bağımsız bir şekilde ulaşmak mümkün olabilmiştir. Akıllı şehirlerde, ulaşım sistemlerinin de akıllı ve mobil hale gelmesi büyük önem taşımaktadır.

Öte yandan tüm metropollerde olduğu gibi İstanbul’da da ulaşım konusunda çözüm gerektiren sorunlarla karşı karşıya kalınmaktadır. Birçok toplu ulaşım alternatifi olmasına rağmen bunlara dair bilgilerin, insanlara ihtiyaçları olduğu zamanda, doğru ve güncel olarak sunulmasında aksaklıklar yaşanabilmektedir. Bu bağlamda, insanların özellikle her zaman yanlarında bulunan mobil cihazlardan toplu ulaşım bilgilerine tek kaynaktan erişebilmeleri ve güncel bilgilere göre ulaşım planlarını yapabilmeleri büyük bir ihtiyaçtır.

Bu çalışmada amaç, çok farklı toplu ulaşım alternatifleri olan bir şehirde yaşayan insanların güncel ve doğru toplu ulaşım bilgilerine daha kolay ve daha hızlı erişmelerini sağlayacak bir mobil uygulama geliştirmektir. Bu kapsamda, İstanbul ele alınarak “Transistanbul” adlı İstanbul Toplu Taşıma Bilgi Sistemi mobil uygulaması geliştirilmiştir. Bu uygulamanın daha sonra geliştirilecek toplu ulaşım uygulamaları için model oluşturması hedeflenmiştir.

Günümüzde oldukça yaygın kullanılan mobil araçların başında akıllı telefonlar gelmektedir. Akıllı telefonların arasında işletim sistemi Android olanların 2012 yılının dördüncü çeyreğinde %69

Page 233: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

satış oranına ulaştığı göz önünde bulundurulduğunda, söz konusu uygulamanın Android platformunda geliştirilmesi uygun görülmüştür. Dolayısıyla Transistanbul, mobil bir Android uygulamasıdır. Yazılım geliştirme metodolojisi olarak Scrum’ın kullanıldığı Transistanbul, Eclipse ortamında Java programlama dili kullanılarak geliştirilmiştir. Ayrıca, Türkçe ve İngilizce dillerini desteklemektedir.

İstanbul’daki tüm toplu ulaşım kurumlarında tutulan veriler, standart bir formatta ve ortak bir platformda birleştirilerek mobil cihazlardan erişebilecek hale getirilmiştir. Böylece, İstanbul’da yaşayanların toplu ulaşım araçlarına ilişkin bilgilere ihtiyaçları olduğu zamanda, doğru ve güncel olarak erişmelerini sağlayan bir mobil uygulama elde edilmiştir. Transistanbul, kullanıma açılması amacıyla Google Play Store’da yayınlanmak üzere İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB)’ne teslim edilmiştir.    

A Model of Android Application: Istanbul Public Transportation Information System

Current developments in technology have influence on all aspects of life as well as on city life. Thus, we are introduced by the term of “smart cities”. Mobile technologies, especially, have made possible to access up-to-date information independently from space and time. In smarter cities, it is so important that transportation systems should also be on the mobile platform and become smarter.

On the other hand, there are some problems with transportation issues in İstanbul, as in all the metropolises in the world. Although there are many public transportation options offered by the public authorities, it is a fact that people have some troubles to get valid and up-to-date information about those options when they require. In this case, there is the need for accessing up-to-date public transformation information from a unique source via mobile devices, which people carry with themselves anytime and anywhere; and making transportation plans according to that information.

In this study, it is aimed to develop a mobile application that provides to access up-to-date information about public transportation more easily and faster for people living in such a city that offers many public transportation opportunities, like İstanbul. In this context, the mobile application of İstanbul Public Transportation Information System, which was named as Transistanbul, was developed. It has been intended for this application to be a model for future applications related to public transportation.

Smart phones are the most common mobile devices at the present time. Those with android operating system have the sale rate of 69% in the last quarter of 2012. Considering this, it would be proper to develop Transistanbul in the android platform. Thus, Transistanbul is an android mobile application. It has been developed in Java programming language on Eclipse. Scrum has been used as the software development methodology. Also, it supports English and Turkish languages.

The public transportation data from all the public transportation institutions in İstanbul have gathered on a particular platform in a standardized format in order to make them accessible via mobile devices. Therefore, it has been assured that this mobile application can provide for people who live in İstanbul to access up-to-date information about public transportation, independently from space and time. Transistanbul has been submitted to İstanbul Metropolitan Municipal (İBB: İstanbul Büyükşehir Belediyesi) in order to be delivered publicly, through Google Play Store.

  

Page 234: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

????

Tez Adı : Fatih (Fırsatları Arttırma Teknolojiyi İyileştirme Hareketi) Projesinin Öğretmenler Tarafından Değerlendirilmesi

Danışman : Doç.Dr. Fatih GÜRSULAnabilim Dalı : EnformatikProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Doç.Dr. Fatih Gürsul

Prof. Dr. Sevinç Gülseçen Prof. Alper Cihan Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ağır Yrd. Doç. Dr. Nebi Önder

Fatih (Fırsatları Arttırma Teknolojiyi İyileştirme Hareketi)Projesinin Öğretmenler Tarafından Değerlendirilmesi

Bu tez çalışmasında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından FATİH Projesi olarak adlandırılan Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi Projesi ve proje bileşenlerinin öğretmenler tarafından değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın ilk iki bölümü nicel araştırma yöntemlerine uygun olarak genel tarama modellerinden betimsel yaklaşım deseni ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın son bölümünde ise iki açık uçlu soru sorularak nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır.

Araştırmanın çalışma grubunu İstanbul Anadolu yakasındaki FATİH Projesi pilot okullarında görev yapan 103 öğretmen oluşturmaktadır. Anket tüm öğretmenlere araştırmacı tarafından ulaştırılmıştır.

Verilerin toplanmasında oluşturulan FATİH Projesinin Öğretmenler Tarafından Değerlendirme Anketi kullanılmıştır. Veri toplama aracının ilk iki bölümünden elde edilen verilerin çözümlenmesinde yüzde, frekans, aritmetik ortalamanın yanında, Bağımsız Gruplar için t-testi, Mann-Whitney U testi ve Pearson Korelasyon analizi istatistiksel teknikleri kullanılmıştır.. Açık uçlu sorular ile elde edilen verilerin analizinde kodlama yapılarak temalar elde edilmiş, yorumları ise betimsel olarak yapılmıştır.

Araştırmada nicel verilerden elde edilen sonuçlara bakıldığında, öğretmenlerin FATİH Projesi kapsamında sunulan teknolojilerden en fazla etkileşimli tahta kullanımı ve etkileşimli tahta kullanılan sınıfın yönetimi konusunda kendilerini yeterli hissettikleri, tablet bilgisayar kullanılan sınıfın

Page 235: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

yönetiminde ise yetersiz hissettikleri ve FATİH Projesinin bileşenleri ile ilgili olarak öğretmenlerin FATİH Projesini olumlu yönde değerlendirdikleri sonucu elde edilmiştir. Öğretmenlerin bu değerlendirmede cinsiyetleri, yaşları, eğitim durumları, hizmet yılları ve branşları arasında anlamlı bir farklılığın olmadığı bulunmuştur.

Araştırmanın nitel verilerinden elde edilen sonuçlara bakıldığında, FATİH Projesinin, öğrenmeyi arttırması, zaman tasarrufu sağlaması, motivasyonu ve dikkati arttırması, eğitimi ilgi çekici yapması, ders materyali taşıma sorunun kaldırarak zengin öğrenme ortamı sağlaması, öğretimde kolaylık sağlaması, internet bağlantısının tüm sınıflarda olması olumlu değerlendirilirken, FATİH Projesinde tablet bilgisayarlar olumsuz olarak değerlendirilmiştir. Etkileşimli tahta ve tablet arasında etkileşimin bulunmayışı, e-içeriklerin yetersiz oluşu, tabletlerin çeşitli özelliklerinin kısıtlanmış olması, tabletlerde internet bağlantısının olmayışı, tabletlerin öğrenciler tarafından oyun amaçlı kullanılması, ders yönetimini zorlaştırması, tabletlere veri aktarımının olmayışı olumsuz değerlendirmeler olarak belirlenmiştir.

  

Evaluatıon of Fatıh (Movement Of Enhancıng Opportunıtıesand Improvıng Technology ) Project By Teachers

In this research, the movement of increasing opportunities and improving the technology Project that is called FATIH Project by the Ministry of Education and the evaluation of the Project components by the teachers are aimed. The first two parts of the research has been prepared with a descriptive approach pattern which is one of the general scanning models in accordance with the quantitative research methods. In the last part of the research, a qualitative method has been used by being asked two open- ended questions.

The study group of the research consists of 103 teachers working in pilot schools in the Anatolia side of Istanbul. The survey was sent to all the teachers by the researcher.

In collecting data, the evaluation survey of the FATIH Project by the teachers which was prepared. In the analysis of the data obtained from the first two parts of the collecting data tool, t-test, Mann- Whitney U test, and the statistical techniques of Pearson correlation analysis have been used for the independent groups besides percent, frequency, and arithmetic average. In the analysis of the data obtained from the open-ended questions, the themes have been reached by coding and their comments have been done descriptively. In this research, when we look at the results of the quantitative data, It has been reached the result that the teachers are using the interactive board most among the technologies provided by the FATIH Project, and they feel sufficient themselves in the management of the class in which interactive board is used while they feel insufficient in the management of the class in which tablet computers are used and they evaluate the components of the project positively. It has been found that there isn’t a remarkable difference according to the teachers’ gender, age, education, serving years and branches.

When we look at the results of the qualitative data of the research, FATIH Project has been evaluated positively as it increases learning, saves time, increases the motivation and attention, makes education interesting, provides a rich learning environment by solving the problem of carrying lesson materials, provides easiness in teaching and there is an internet connection. On the other hand, tablet computers in FATIH Project have been evaluated negatively. These are the negative evaluations determined in using tablet computers: There is no interaction between the interactive board and the tablets, insufficient e-content, some features of tablet computers are limited, there isn’t an internet connection in them, they are mostly used for games by students, they make classroom management more difficult, there isn’t any data sending to them.

  

Page 236: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

AKADAL Emre

Tez Adı : Mezun Takip Sistemlerinin Gerekliliği ve İstanbul Üniversitesi İçin Mezun Takip Sistemi Uygulaması: EYOKA

Danışman : Yrd. Doç. Dr. Zerrin AYVAZ REİSAnabilim Dalı : EnformatikProgramı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Yrd. Doç. Dr. Zerrin AYVAZ REİS

Prof. Dr. Sevinç GÜLSEÇEN Prof. Dr. Mehmet Erdal BALABAN

Doç. Dr. Fatih GÜRSUL Yrd. Doç. Dr. Mehmet Hakan SATMAN

Mezun Takip Sistemlerinin Gerekliliği ve İstanbul Üniversitesi İçin Mezun Takip Sistemi Uygulaması: EYOKA

Bu tez çalışması kapsamında, üniversiteler için mezunlarının önemi ve öğrencilerin mezun olduktan sonra üniversitelerine yapabilecekleri katkılar ile ilgili araştırmalar yapılmıştır. Yurt içi ve dışı örnekler incelenerek mevcut mezun sistemlerinde ne gibi tercihler yapıldığı bilgilerine ulaşılmıştır. Yapılan alan yazın taramalarından elde edilen bilgiler ışığında üniversitelerin mezunları hakkında bilgi sahibi olabilmesi için bir mezun takip sistemine ihtiyaç duyulduğu vurgulanmış ve konunun öneminden bahsedilmiştir. Alan yazın bilgilerinden de yararlanarak İstanbul Üniversitesi için bir mezun takip sistemi uygulaması olan EYOKA geliştirilmiştir.

İnternet tabanlı uygulamalarda yeni teknolojilerin kullanımının arttığı günümüzde, bu çalışma kapsamında mezun takip sistemi uygulamasının web tabanlı olarak geliştirilmesi tercih edilmiştir. İnternet tabanlı sistemlerin faydaları ve yaygınlıkları ile ilgili bilgilere yer verilmiş ve bir mezun takip uygulaması geliştirme ortamı olarak en iyi çözümün, internet üzerinde çalışan bir otomasyon sistemi olması gerekliliği savunulmuştur.

Geliştirilen uygulama, UML (Unified Modelling Language) kullanılarak belgelendirilmiştir. Geliştirilen uygulamanın çalışma adımları ve ekran görüntülerine yer verilerek sistemin çalışma yapısı belirtilmiştir.

Bu tez çalışması neticesinde geliştirilen uygulamanın, İstanbul Üniversitesi yönetimi ile mezunları ve halen okumakta olan öğrencileri ile mezunları arasında bir bağ kurması beklenmektedir.

Page 237: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Ayrıca bu bağın kuvvetlenmesi için planlanacak etkinliklerin duyurulması yine geliştirilen bu sistem tarafından sağlanabilecektir.

Requisiteness Of Graduate Tracking Systems And Graduate Tracking Systems Applicatıon For Istanbul Universıty: EYOKA

In this study, the importance of alumni and their contributions for alma mater was researched. The alumni systems, as national and foreign samples, were also analyzed in order to understand their preferences. The importance of the study was literaturally reviewed. It was emphasized that universities needed alumni follow-up system in order to get information about their alumni. Thus the alumni follow-up system, EYOKA, was developed for Istanbul University.

The alumni follow-up system was developed as a web-based application because of improvement of new technologies. In this study the advantages and extensity of web-based systems were also discussed. Because of those advantages and extensity, Web based automation system is the most convenient way to bu,ld-up such a system.

The developed application was modeled using UML. It was shown that system’s working structure via application work steps and screenshots.

Establishing a connection between Istanbul University and their alumni and students is expected as a result of this project. Also it was provided that event announcements emitted by the system in order to can be strongly the connection.

Page 238: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

ALSADİ Mohammed

Tez Adı : Yakın Alan İletişimi için Sadakat Uygulamaları Platformunun Geliştirilmesi Danışman : Prof. Dr. Sevinç GÜLSEÇEN

Doç. Dr. Vedat COŞKUNAnabilim Dalı : Enformatik Programı : -Mezuniyet Yılı : 2013Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr.Sevinç GÜLSEÇEN Doç. Dr. Melih KIRLIDOĞ Doç. Dr. Hacı ALİ MANTAR Yrd. Doç. Dr.Çiğdem EROL Yrd. Doç. Dr.Tevfik İNAN

Yakın Alan İletişimi için Sadakat Uygulamaları PlatformununGeliştirilmesi

Yakın Alan İletişimi, ISO14443 Kimlik Kartları - Temassız Akıllı Kartlar ve FeliCa

standartlarına dayalı, iki elektronik cihazın kolay, basit ve güvenli haberleşmesini sağlayan kısa mesafe kablosuz iletişim teknolojisidir. NFC teknolojisi, yüksek frekansta (13.56 MHz) ve düşük bant genişliğinde (en çok 424 Hertz) güvenli bir arayüz üzerinden veri haberleşmesini sağlamaktadır. İki NFC uyumlu cihazın birbirine yaklaştırılması ile gerçekleşen NFC iletişimi, fiziksel güvenlik unsurlarını da barındırmaktadır.

Sadakat, firmaların müşterilerini kendilerine bağlı ve hatta bağımlı hale getirmek için uyguladığı, kullanıcıların ise bu bağlılıktan daha fazla getiri elde etmeleri neticesinde razı olduğu bir ilişki türüdür. Firmalar sadakat konusundaki işlemleri günümüzde temaslı kartlar vasıtası ile takip etmekte, bu ise kullanıcılar açısından pek çok kartın idame edilmesi, firmalar açısından ise sınırlı bilgi işleme gibi sıkıntılara neden olmaktadır. Banka üzerinden ödeme işlemleri de yine günümüzde genel olarak kartlar ile takip edilmektedir.

Bu çalışma, sadakat kartlarının, NFC teknolojisi ile zenginleşmiş akıllı telefonlar üzerinde gerçekleştirilmesini içermektedir. Bu sayede NFC özellikli akıllı telefona sahip olacak kişilerin diledikleri kadar sadakat kartını telefon üzerine yükleyerek, kart kullanımı ile yaşanan sıkıntıların ortadan kalkması yanında pek çok ek avantajı da beraberinde getirecektir.

Page 239: cdn.istanbul.edu.trcdn.istanbul.edu.tr/.../uploads/2016/06/2013yl02062016.docx · Web viewFiziğin amaçlarından bir tanesi de Evrenin yapısı hakkındaki sorulara cevap vermektir

Çalışma kapsamında önce modelleme gerçekleştirilmiş, daha sonra da önerilen modelin test edilmesine olanak sağlamak üzere prototip geliştirilmiştir. Model sayesinde, mobil telefon üzerinde yüklü bulunan ön ödemeli kart ya da kredi kartı kullanarak yapılan alışverişlerin hemen sonrasında, aynı telefonda mevcut olan sadakat uygulamaları tarafından kullanıcıya öneriler yapılmakta, önerilerin kullanıcılar tarafından benimsenmesi halinde ise bu durumdan bütün paydaşlar yararlanabilmektedirler.

Developing Loyalty Application Platform for Near FieldCommunication

Near Field Communication is a wireless technology that provides simple, easy, and secure short-distance communication between two electronic devices based on ISO 14443 Cards - Contactless Smart Cards and FeliCa - standards. NFC technology provides secure data communication through high frequency (13.56 MHz) and low-bandwidth (up to 424 Hertz) interface. Bringing two NFC enabled devices close to each other performs the communication in NFC.

Loyalty is a way for companies to keep their customers affiliated to them, and for customers to have high expectations to get reward for their commitment. Traditionally, companies are tracking loyalty actions through contact smart cards. This situation causes troubles for customers to keep many cards of different companies; it causes some trouble to the firms as well, such as being forced to use limited information processing capability of contact smart cards.

This work contains realization of loyalty cards through smartphones enriched with NFC technology. In this way, customers who have NFC enabled smartphone can load their loyalty cards to their phones as much as they want and this will bring many additional advantages such as the disappearance of difficulties related to the use of many loyalty cards.

In the scope of this work, modelling was realized, then the prototype which will be used in order to allow testing the proposed model has been developed. Through out this working, after doing shopping using a prepaid card or a credit card installed on the mobile phone, recommendations are offered from loyalty applications found on the same mobile phone to the customers, all stakeholders will benefit from this situation in case of adoption these recommendations by customers.