çocuklarla-iletişim-
DESCRIPTION
neke osnove turskog jezikaTRANSCRIPT
T.C.
MARMARA ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
ĠLAHĠYAT ANA BĠLĠM DALI
ĠLKÖĞRETĠM DĠN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BĠLGĠSĠ
ÖĞRETMENLĠĞĠ BĠLĠM DALI
ÇOCUKLARLA ĠLETĠġĠMDE MODEL OLARAK
Hz. MUHAMMED
Yüksek Lisans Tezi
HATĠCE YILMAZ ÇITAK
ĠSTANBUL, 2009
II
T.C.
MARMARA ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
ĠLAHĠYAT ANA BĠLĠM DALI
ĠLKÖĞRETĠM DĠN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BĠLGĠSĠ
ÖĞRETMENLĠĞĠ BĠLĠM DALI
ÇOCUKLARLA ĠLETĠġĠMDE MODEL OLARAK
Hz. MUHAMMED
Yüksek Lisans Tezi
HATĠCE YILMAZ ÇITAK
DANIġMAN: PROF. DR. MEHMET FARUK BAYRAKTAR
ĠSTANBUL, 2009
I
ÖNSÖZ
Hz. Muhammed, hem Peygamberlik görevini yerine getirirken hem de aile
hayatında ve sosyal hayatta, insanlarla olan ilişkilerinde, din, dil, ırk farkı
gözetmemiştir. Onun gözünde bir köle ile bir hükümdar arasında sınıf farkı yoktur.
Herkese gerektiği gibi davranır. Kadın-erkek, yaşlı-genç, çocuk bütün insanlar aynı hak
ve hürriyete sahiptir. Halbuki yaşadığı toplumda, o dönemde kadınların hiçbir hak ve
hürriyetleri yoktu. Hatta kız çocuklarının yaşama hakları bile sebepsizce ellerinden
alınıyordu. Hz. Peygamber bu duruma karşı çıkarak, bütün bu uygulamalara son
vermiştir. O İnsanlar için müjdeleyici, uyarıcı ve rahmet olmuştur.
Hz. Peygamber‘in bu üstün özellikleri çocuklar üzerinde de tezahür etmiştir.
Allah Resulü çocuklara çok değer verirdi. Ona göre çocuk toplumun temeli ve
geleceğidir. Kendini geliştirmek ve değerlerini yüceltmek isteyen bir toplumun
öncelikle fertlerin yetiştirilmesine önem vermesi gerektiğini vurgulamıştır.
Hz. Peygamber bu sebeple çocuklara karşı her zaman ilgi ve sevgi göstermiştir.
O ―çocuklarına ve ailesine karşı insanların en şefkatlisi‖ olarak vasıflandırılmıştır. Onun
merhameti, sevgisi, şefkati tüm çocukları kuşatmaktadır.
Bu bilgilere ulaşmamı sağlayan, çalışmamın bu aşamaya gelmesinde, içerik ve
teknik açısından yapıcı uyarılarından, değerli fikir ve görüşlerinden yararlandığım
danışman hocam Prof. D.r. Mehmet Faruk Bayraktar‘a teşekkürü bir borç bilirim.
Hatice YILMAZ ÇITAK
II
ĠÇĠNDEKĠLER
Sayfa No
ÖNSÖZ...............................................................................................................I
ĠÇĠNDEKĠLER……………………………………………………………….II
KISALTMALAR…………………………………………………………….VI
GĠRĠġ
1.KONUNUN AMACI VE ÖNEMĠ……………………………………….....1
2.ARAġTIRMANIN YÖNTEMĠ…………………………………………….3
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
ĠLETĠġĠME GENEL BĠR BAKIġ
1.ĠLETĠġĠM……………………………………………………….…………..4
1.1. İletişim Nedir?.....................................................................................4
1.2. İletişimin Temel Öğeleri……………………………..……………...5
1.3. İletişimin Önemi………………………………..…………….……..7
1.4. İletişimin Amacı …………………………………………...………..8
2.ĠLETĠġĠM TÜRLERĠ…………………………………………………...….9
2.1.Kişinin Kendisi İle İletişimi (İçsel İletişim)…………………..….….9
2.2.İnsan Ve İletişim………………………………………………...….10
2.3.Toplum Ve İletişim…………………………………………...…….11
2.4.Kişiler Arası İletişim………………………………………....……..12
3.ĠLETĠġĠM ENGELLERĠ……………………………………..…………….13
3.1.Amacın Anlaşılamaması……………………………....……………13
3.2.Çatışma Ortaya Çıkması…………………….…………………..….13
3.3.Savunucu Bir Tutum Takınılması…………………………………..14
III
3.4.Hedef Ve Alıcının Farklı Olması……………………..……….……14
4.ĠLETĠġĠM BECERĠLERĠ……………………………………….………..15
4.1. Sözlü İletişim ……………………………………………….……..15
4.2. Yazılı İletişim………………………………………………………16
4.3.Sözsüz İletişim ……………………………………………….….…17
5.ĠLETĠġĠM ĠLKELERĠ………………………………………………...…..19
5.1.Kaynağın Kendini Tanıması……………………………………......19
5.2.Hedefi Tanıma……………………………………………………....19
5.3.İyi Bir Dinleyici Olma……………………………………….……..19
5.4.Empati Kurma………………………………………………………20
5.5.Rol Ve Statüye Uygun Davranma………………………………..…20
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
Hz. MUHAMMED’ĠN ĠLETĠġĠM YÖNÜ
1. Hz. MUHAMMED VE ĠLETĠġĠM ĠLKELERĠ………………………...22
1.1.İletişimin Barış Ve Anlaşmaya Dayalı Olması……………………..22
1.2.Farklı İnançlara Saygılı Olunması………………………………….23
1.3.İletişimin Kesintisiz Olması……………………………………..….24
1.4.İletişimde Vefa Ve Tevazunun Hakim Olması……….…………….24
1.5.Bireysel Özelliklerin Dikkate Alınması…………………...………..25
2. Hz. MUHAMMED VE ĠLETĠġĠM BECERĠLERĠ……………………....26
2.1.Sözlü İletişim …………………………………………………..…..26
2.2.Yazılı İletişim ……………………………………………………....29
2.3.Sözsüz İletişim ………………………………………………......30
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Hz. MUHAMMED’ĠN ÇOCUKLARLA OLAN ĠLETĠġĠMĠ
1. Hz. MUHAMMED’ĠN ÇOCUKLARLA ĠLETĠġĠMĠNDE SEVGĠ……32
1.1. Sevgi………………………………………………………………..32
IV
1.1.1. Hizmetinde Bulunanları Öz Çocuğu Gibi Sevmesi …......34
1.1.2. Çocukların Hatalarını Düzeltirken Sevgiyle Yaklaşması...36
1.1.3. Ümmetini Çocukları Sevmeye Teşvik Etmesi…………...37
1.1.4. Çocukları Sevdiğini Onlara Bildirmesi ………………….38
1.2. Sevgisini İfade Etmenin Çeşitli Yolları…………………………....39
1.2.1. Hediye Vermesi…………………………………………..39
1.2.2. Şefkat Ve Merhamet Göstermesi……………………..….40
1.2.3. Kucaklaması Ve Öpmesi………………………………....45
1.2.4. Başını Okşaması………………………………………….47
2.Hz. MUHAMMED’ĠN ÇOCUKLARLA ĠLETĠġĠMĠNDE ADALET…48
2.1. Aile İçi İletişimde Çocuklara Eşit Muameleye Önem Vermesi …...49
2.2. Çocuklar Arasında Cinsiyet Ayrımı Yapmaması…………………..51
3.Hz. MUHAMMED’ĠN ÇOCUKLARLA ĠLETĠġĠMDE MUHATABININ
ġAHSĠYETĠNE DEĞER VERMESĠ ………………………………………..………56
3.1. Çocukların Bireysel Özelliklerini Dikkate Alması ………………..56
3.2. Selam Vermesi, Hal-Hatır Sorması ……………………………..…57
3.3. Çocuklar Hastalandıklarında Ziyaret Etmesi……………………....58
3.4. Çocukların Oyununa Değer Vermesi,Gerektiğinde Oyuna İştirak
Etmesi……………………………………………………………………………….….59
3.5. Çocuklara Karşı Doğruluğa Önem Vermesi……………...………..64
3.6.Çocuklara Hoşgörüyle Yaklaşması…………………………………65
3.7. Çocukları Koruyup Gözetmesi……………………………………..67
V
4. Hz. MUHAMMED’ĠN ÇOCUKLARLA ĠLETĠġĠMDE MESAJINI
ÖRNEK YAġANTISIYLA ĠLETMESĠ……………………………………………...71
SONUÇ………………………………………………………...…74
KAYNAKÇA…………………………………………………….77
VI
KISALTMALAR
a.g.e. Adı geçen eser
a.g.m. Adı geçen makale
a.g.md. Adı geçen madde
b. İbn, Bin
bkz. Bakınız
C. Cilt
Çev. Çeviren
DİA. Diyanet İslam Ansiklopedisi
DİD. Diyanet İlmi Dergi
Haz. Hazırlayan
Hz. Hazreti
İAD. İslam Araştırmaları Dergisi
İFAV İlahiyat Fakültesi Vakfı
M.E.B. Milli Eğitim Bakanlığı
M.Ü.İ.F.V. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı
s. Sayfa
Sy. Sayı
r.a. Radıyallahü Anh
T.D.V. Türkiye Diyanet Vakfı
trc. Tercüme eden
v.b. Ve benzeri
v.d. Ve diğerleri
v.s. Ve saire
Yay. Yayınları
GĠRĠġ
1.KONUNUN AMACI VE ÖNEMĠ
İletişim hayatımızın her alanında ve her anında var olan bir süreçtir. İnsanlar
iletişim süreci içerisinde gelişir, öğrenir, olgunlaşır, bilgi ve tecrübe sahibi olurlar.
Edinilen bu bilgi ve tecrübelerin diğer insanlara aktarılması da yine iletişim yoluyla
olmaktadır. İletişim, insanlar arasında duygu, düşünce, değer aktarımı ve paylaşımı
olarak da ifade edilebilir.
Aynı ortamda bulunan insanlar birbirleriyle mutlaka iletişim kurarlar. Kişi, insan
olmanın bilinci ve sorumluluğu içinde iletişim kurarak; insanlarla kaynaşır, yaşadığı
toplumun bir parçası haline gelir, yalnızlıktan kurtulur, başkalarının duygu ve
düşüncelerini daha iyi anlamaya başlar.
Yüce dinimiz İslam‘a göre ise Allah, insanlara ilahi mesajını iletmesi için, yine
onlar arasından birini seçmiştir. Seçilen bu kişi, Allah‘dan aldığı mesajları insanlara
eksiksiz olarak bildirmekle görevlendirilmiştir. Ayrıca kendi hayatında da uygulamış,
örnekler göstererek mesajın içeriğinin anlaşılmasını kolaylaştırmıştır. İşte Hz.
Muhammed böyle bir misyona sahiptir. Kullandığı çeşitli iletişim yöntemleriyle İslam
dininin geniş kitlelere yayılmasını sağlamıştır. İnsanlar Allah‘ın Elçisi‘nin kendilerine
ilettiği bu mesajları kişisel dünyalarında ve sosyal ilişkilerinde yaşamaya ve yaşatmaya
çalışırlar.
İnsanın kendini ve başkalarını tanıyıp anlayabilmesi, çevresiyle daha iyi iletişim
kurmasına ve çevreye uyum sağlamasına bağlıdır. Bir toplumda iletişim sürecinin
sağlıklı işleyebilmesi için öncelikle toplumun temeli olan çocukların en iyi şekilde
yetiştirilmesi gerekmektedir.
Her toplum sahip olduğu maddi ve manevi değerleri benimseyip, geliştirecek
bireyler yetiştirmeyi hedefler. Yetişen bireyler ruh ve beden bakımından sağlıklı ve
güçlü olurlarsa toplumda o ölçüde güç ve kuvvet kazanacaktır.
Çocuklarla kurulacak iletişimde dikkat edilmesi gereken pek çok husus ve
uyulması gereken bir takım prensipler vardır. Çünkü insan hayatında çocukluk dönemi,
2
gençlik, olgunluk, ihtiyarlık gibi hayatın diğer dönemlerini de etkiler. Bu sebeple, beden
ve ruh sağlığı açısından sağlıklı bir çocukluk dönemi, hayatın diğer evreleri için de
sağlam bir temel teşkil eder.
Çocuğun kendinden beklenen değerleri ve davranış modellerini benimsemesi,
öncelikle ailesine ve çevresindekilere güven duymasına bağlıdır. Bunun için çocuğun
temel ihtiyaçlarının karşılanması, sevgi, şefkat ve ilgi gösterilmesi gerekir. İşte rahmet
peygamberinin çocuklarla iletişiminde en başta gelen husus onların güvenini kazanmak
olmuştur. Hz. Peygamber‘in sergilediği bu olumlu yaklaşım İslam‘da çocuğa verilen
değerin de bir göstergesidir.
İşte bu noktada Hz. Peygamber‘in çocuklarla iletişimde model alınması son
derece aydınlatıcı olacaktır. Çünkü Allah Resulü, çocuklara olan sevgisi ve onlara
verdiği değerle bu konuda insanlar için en güzel örnektir. Hz. Peygamber, çocuklara
yaklaşımı ve onlarla kurduğu iletişimle, çocuklara nasıl davranılması gerektiğini
Müslümanlara öğretmiştir. Bu itibarla Resulullah‘ın çocuklara karşı tutum ve
davranışlarının bilinmesi son derece önemlidir.
Hz. Muhammed Müslümanlar için her bakımdan mükemmel bir rehberdir. Bir
peygamber olduğu kadar, aynı zamanda büyük bir eğitimci ve liderdir. Resulullah‘ın
çocuklara karşı olan davranışları, bir din eğitimcisi olarak başarıya ulaşmasında önemli
katkılar sağlamıştır. Bu nedenle O‘nun çocuklarla iletişimi doğru öğrenilip, bu
davranışlarının gerisinde yatan prensipler kavranıldığı ölçüde, çocuklarla mükemmel bir
iletişim kurma imkânı bulunacaktır.
Onun davranışları modern eğitim teorileri ve uygulamaları ile karşılaştırıldığında
da bunların birbirleriyle uyumlu oldukları görülmektedir. Hz. Peygamber, günümüzde
çocuk psikolojisi üzerine çalışanların tespit edip ortaya koyduğu pek çok realiteye,
yaşadığı dönemde dikkat çekmiştir. Bu nedenle Peygamber Efendimizin çocuklarla
iletişimi başta din eğitimcileri olmak üzere bütün Müslümanlar tarafından çeşitli yönleri
ile irdelenmelidir.
Hz. Muhammed‘in çocuklarla kurduğu bu mükemmel ilişki, çocuğa ve onun
dünyasına verdiği değer ve bunun sonucunda elde ettiği muhteşem başarılar beni bu
konuyu araştırmaya sevk etmiştir. Danışmanımın da uygun görmesi ve yönlendirmesi
sonucu bu çalışma ortaya çıkmıştır.
Yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı araştırmada asıl problem çocuklarla
iletişimde Hz. Muhammed‘in model olması meselesi olarak belirlenmiştir. Bu
3
çalışmada, hadislerle ve bizzat uygulamalarıyla Hz. Peygamber‘in, çocuklarla iletişim
konusunda mükemmel ve vazgeçilmez bir model olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır.
2.ARAġTIRMANIN YÖNTEMĠ
Araştırmada dokümantasyon metodu kullanılarak iletişim konusunda yayınlanan
eserler incelenmiş, araştırmanın konusu ve sınırları içinde kalan hususlarla ilgili farklı
kaynaklara başvurulmuştur. İletişimle ilgili literatür taranmak suretiyle iletişim
biliminin ilgilendiği konular kısaca özetlenmiştir. Ayrıca Hz. Peygamber‘in çocuklarla
iletişimini çeşitli yönleriyle anlatan eserler, eğitim-öğretim metoduyla ilgili çalışmalar,
psikoloji ve sosyoloji ile ilgili eserler, makaleler ve ansiklopedi maddeleri
değerlendirilmiştir.
Yapılan çalışmada öncelikle ―iletişim‖ kavramı üzerinde durulmuştur. İncelenen
kaynaklar sonucunda iletişimin tanımı, temel öğeleri, önemi, amacı, çeşitleri, iletişim
sorunları, iletişim ilkeleri, iletişimde ortaya çıkabilecek bazı sorunlar ele alınmıştır.
İletişim konusunda genel bilgiler verildikten sonra Hz. Muhammed‘in iletişim
ilkeleri ve kullandığı iletişim şekilleri açıklanmıştır. Sözlü, yazılı, sözsüz iletişim
şekilleri detaylı bir şekilde ele alınarak değerlendirilmiştir. Bu detaylar içerisinde
konuşma üslubu, ses tonu, beden dili, jest ve mimikleri, duyguları ve onları yansıtma
şekli, giyim ve kuşamı, devlet başkanlarına yazdığı mektuplar incelenmiştir.
Yaptığımız araştırmanın son bölümünde Hz. Muhammed‘in çocuklarla olan
iletişimi ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Çocuklara olan sevgisi, şefkat ve merhameti,
eşit muamele etmesi, kucaklayıp öpmesi, şahsiyetlerine değer vermesi,
hastalandıklarında ziyaret etmesi, çocuklarla iletişim kurarken doğruluğu önemsemesi,
onlarla oyun oynaması, yaşantısıyla örnek olması, çocukları koruyup gözetmesi bu
bölümde yer alan başlıca konulardır. Peygamber Efendimizin sözlerine, yaşanmış
olaylara ve çocukların yorumlarına da yer verilmiştir.
Bu Çalışmada Kur‘an ayetlerine ve sahih hadis kaynaklarına sıkça
başvurulmuştur. Kur‘an ayetleri dışında, elde edilen veriler, doğrulukları araştırılarak
gösterilmeye çalışılmıştır. Kaynakçada listesi verilen literatür objektif bir şekilde
değerlendirilmiştir. Ayrıca Klasik kaynaklarla birlikte, modern pedagojinin verileri de
din eğitimi açısından yorumlanmıştır.
4
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
ĠLETĠġĠME GENEL BĠR BAKIġ
1.ĠLETĠġĠM
1.1.ĠletiĢim Nedir?
İletişim Türkçe‘de çok sık kullanılan bir terimdir ve Latincede bölüşmek
anlamına gelen ‗communis‘ (communication) kelimesinden gelmektedir.―Bu bağlamda
iletişim bilgi, düşünce, davranış gibi kapsamın bireyler ve gruplar arasında
bölüşülmesini sağlamak için yapılan çabalar olarak tanımlanır. İletişim bir kişinin veya
kişiler kümesinin başka bir kişi veya kişiler kümesine düşünce içeriğini aktarmasıdır.‖1
İletişim kişi ya da kişilerin karşılıklı bilgi, duygu ve düşüncelerini paylaşma
sürecidir
14.yy.dan itibaren bireysel olandan toplumsal olana geçişi ifade eden iletişim,
sosyal hayatın temel koşuludur. İletişim anlamlı mesajların verilmesini ve alınmasını
içeren bir tür bilgi alışverişi olarak tanımlanabilir.2
İletişim, bir verici ile bir alıcı şahıs arasındaki anlamlı alışverişlerin tümü,
yazılı, sözlü mesajlar veya davranışla açıklanan ifadelerdir.―İki birim arasındaki birbiri
ile ilişkili mesaj alışverişlerine de iletişim denir.‖3
Psikoloji ile ilgili bilimsel yayınlara bakıldığında, iletişimin ne olduğu
konusunda farklı tanımların bulunduğu görülmektedir:―İletişim, katılanların,
bilgi/sembol üreterek birbirlerine ilettikleri ve bu iletileri anlamaya, yorumlamaya
çalıştıkları bir süreçtir.‖4
İletişim kısaca bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma süreci olarak
tanımlanabilir. Nitelikleri ne olursa olsun, iki sistem arasındaki bilgi alışverişini iletişim
kabul edebiliriz.
1 İsa Kayaalp, Eğitimde İletişim Dili, Bilge Sanat Yapım Yay., İstanbul, 2002, s. 13.
2 Nuri Bilgin, Sosyal Psikoloji Sözlüğü, Bağlam Yay., Ankara, 2003, s. 163.
3 Doğan Cüceloğlu, Yeniden İnsan İnsana, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999, s. 68.
4 Üstün Dökmen, İletişim Çatışmaları ve Empati, Sistem Yay., İstanbul, 1996, s. 327.
5
1.2.ĠletiĢimin Temel Öğeleri
İletişim sürecinin en genel ve en temel öğeleri kaynak, hedef, mesaj, kanal
veya araçtır. Bu öğelerin açıklanması iletişim sürecinin daha iyi anlaşılmasını
sağlayacaktır.
Kaynak: Algılama, seçme, düşünme ve yorumlama süreçlerinde ürettiği
anlamlı mesajları, simgeler aracılığı ile gönderen kişi ya da kişilere kaynak denir.
Kaynak; konuşan, yazan, çizen veya beden hareketleri yapan bir birey olabileceği gibi,
gazete, radyo, televizyon, resmi/özel kuruluş v.b. örgütler de olabilir.5Kaynak için
iletişim sürecini başlatan kişi de diyebiliriz.
İletişim sürecinde kaynak konumundaki kişi, etkileyici bir konuma sahiptir. Bu
sebeple iletişimin diğer öğelerinin yöneticisi ve kontrol edicisi durumundadır. Kaynak
olarak din görevlisi ve din eğitimcilerinin dini tutum değiştirmedeki başarıları, dini
konulardaki bilgi ve becerilerine, dinleyicilerine karşı tutumuna, yetiştiği ve içinde
bulunduğu sosyo-kültürel ortamın etkilerine ve iletişim yeteneğine bağlıdır.6
Kaynak olarak din görevlisi ve din eğitimcilerinin İletişim sürecinde etkili
olmalarını, alıcıda davranış ve tutum değişikliği oluşturmalarını sağlayan belli başlı
özellikler olarak inanırlık, uzmanlık, saygınlık, sevilme gibi durumlar sayılabilir.
―Statü, bir topluma üye olan kişinin belli değerlerle donatılmış yeri‖ olarak
tanımlandığında, kaynağın inanırlık, güvenirlik ve uzmanlığı ile birlikte, bulunduğu
statünün saygınlığı da (prestij) onun etkili iletişimde bulunmasında önemli rol oynar. Bu
sebeple saygınlık bir sosyal duruma atfedilen değer ve paye olmaktadır.7
Hedef(Alıcı):Kaynaktan gelen mesajları alan ve bu mesajlara sözlü-sözsüz
tepkide bulunan, mesajları dinleyen, okuyan, bakan ve izleyen kişi veya gruplar olarak
tanımlanır.8Gönderilen mesaja hedef olan kişidir.
İletişim sürecinde alıcının iletişim konusundaki ön bilgileri ve tutumları,
sosyo-kültürel durumu, sosyal statüsü, ait olduğu gruplar, alışkanlıkları, mesajı anlama
ve yorumlama yeteneği, ilgi ve ihtiyaçları gibi faktörler iletişim sürecini etkilemektedir.
5 Yusuf Macit, İletişimde Model Olarak Hz. Muhammed, Yeni Akademi Yay., İzmir, 2006, s. 19.
6 Akif Ergin, Öğretim Teknolojisi İletişim, Pegem Yay., Ankara, 1995, s. 51.
7 Zeki Arslantürk-Tayfun Amman, Sosyoloji, Kaknüs Yay., İstanbul, 2000, s. 259.
8 Merih Zıllıoğlu, İletişim Nedir?, Cem Yay., İstanbul, 1993, s. 98.
6
Mesaj: Kaynaktan alıcıya gönderilen uyarıcılara mesaj denir.
Yaygın olarak ‗ileti‘ sözcüğü ile de ifade edilen mesaj, bir yaşantıya ait duygu
ve düşüncenin kodlanarak, sözlü, sözsüz veya yazılı yöntemle alıcı kişiye ulaşmasını
sağlayan sembollere denir. İçerik ve yapı olmak üzere mesajın iki önemli öğesi vardır.
İçerik anlamla; yapı ise simge ve kodlarla ilgilidir. 9
Kaynak ve alıcı arasında iletişim kurulabilmesi için kaynağın göndereceği
mesajın, alıcının duyu organlarını etkileyebilecek sembollerden oluşması
gerekmektedir. İletişim işlemine katılan duyu organlarının sayısı arttıkça mesajın
anlaşılması kolaylaşacak, bununla birlikte tutum ve davranış değişikliği de o ölçüde
kalıcı olacaktır.
İletişim yoluyla dini tutumların değiştirilmesinde tedrici bir yol izlenmelidir.
Çünkü insanlar alıştıkları tutum ve davranışlarını birden değiştirememektedir. Bu
nedenle tedricilik metodu din eğitiminin temel prensipleri arasında yer almaktadır.10
Kanal(Araç): Kaynak ve hedef birimler arasında yer alan ve kodlanan mesajın
gitmesine imkân sağlayan yola, geçite kanal adı verilir. Her duyuma uygun düşen bir
kanal vardır. Bunları uyardıkları duyular açısından işitsel, görsel, dokunmayla,
koklamayla, tat almayla ilgili kanallar olarak sınıflandırmak mümkündür.11
Mesajın duyu organları tarafından algılanabilmesi için iletişim araç ve
kanallarına ihtiyaç vardır. İletişim araç ve kanalları ses, yazı, şekil gibi görsel-işitsel
sembolleri taşırlar. Bu semboller kaynak tarafından doğrudan alıcının duyu organlarına
iletilebileceği gibi, radyo, televizyon, kitap ve gazete gibi iletişim araçları tarafından
dolaylı olarak da taşınabilir.12
Araç mesajın kendisidir. Çünkü Araç olmadan mesajı iletmenin imkânı olmaz.
Bu bakımdan iletişim kopukluklarına ve yanlış anlamalara meydan vermemek için
kullanılan araç, kaynağa göre hangi anlamı taşıyorsa kullanıcıya göre de aynı anlamı
9 Zuhal Batlaş-Acar Baltaş, Bedenin Dili, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2000, s. 29.
10 Bayraktar Bayraklı, İslam’da Eğitim, Seçil Ofset, İstanbul, 1989, s. 212.
11 Cüceloğlu, s. 19–20.
12 Mustafa Usta, Türkiye’de Yüksek Din Eğitiminin Kurumlaşma Ve Ekolleşme Sorunları, M.Ü.İ.F.V.
Yay., İstanbul, 2001, s. 62.
7
taşımalıdır. Taraflar için farklı anlamlar taşıyan araç ile doğru iletişim kurmak mümkün
değildir.13
―Anlamların araçlarla ifadelendirilmesine iletişim dilinde kodlama, araçların
taşıdığı sembollere de kodlar denir. Kodlar, bir kültür grubundaki üyelerin paylaştığı
anlam sistemidir ve kültürel yapı içinde anlamlara ait fiziksel göstergelerin, sözel,
nesnel sembollerin hangi bağlamda, nasıl kullanılacağına dair kurallar ve uzlaşmalarla
oluşur. Örneğin ses bir araçtır, sesin biçimlenmesi ile çıkan kelimeler ve cümleler birer
koddur. Aynı araca değişik kültürlerde, değişik bağlamlarda farklı kodlama
yapılabilir.‖14
1.3.ĠletiĢimin Önemi
İletişim bütün canlı varlıklar için bir yaşam gereğidir. İletişimin ortadan
kalkması ile canlı varlığın fiziksel ve örgütlü yaşamı son bulur. İletişim olmadan insanın
kendisiyle ve dış çevresiyle ilişkisi ve etkinliği söz konusu olamaz. İletişim hem maddi
hem de ideolojik yapıların sürdürülmesi için zorunludur. Bu zorunluluk nedeniyle
iletişim, insan hayatını düzenlemede vazgeçilmez bir unsurdur. Üretilen mesaj ve
anlamlar bu düzenlemeyle bağlantılı olduklarından kendi başlarına bir anlam ifade
etmezler.
Toplumsal hayatın sürekliliği insanların düşünce, kanı ve izlenimlerini,
duygularını birbirlerine aktarmaları ile mümkündür.15
Toplumsal yaşamın devam etmesi, bireyin kendisi ve çevresiyle sağlıklı
ilişkiler kurabilmesi, iletişimin varlığını zorunlu kılar. Bu sebeple iletişim insan ve
toplum hayatı için önemli bir unsurdur.
13
Suat Cebeci, Öğrenme ve Öğretme Süreçlerinde Dini İletişim, İz Yay., İstanbul, 2003, s. 35-36. 14
Cebeci, s. 36. 15
Sulhi Dönmezer, Sosyoloji, Savaş Yay., Ankara, 1984, s. 407.
8
1.4.ĠletiĢimin Amacı
İletişim insanlar arasında bilgi alışverişidir. Bu bilgi alışverişinin amacı ise,
insanların öğrenme, öğretme, anlama ve eğitim görme ihtiyaçlarının giderilmesini
sağlamaktır. İletişimde amaç mesajın alıcıya ulaştırılmasıdır. 16
Akla gelen her türlü ilişki ve iletişimde daima bir amaç vardır. En amaçsız
görünen bir davranışın arkasında bile mutlaka bir neden bulunur.
İletişimde temel amaç; çevre üzerinde etkin olmak, istenilen tutum ve
davranışlar geliştirmek ve istenmeyen davranışları değiştirmektir. Bu süreç bir birimden
çıkan bilginin, karşı birime ulaşması, onda bir etki uyandırması ve bunun ilk birime geri
dönmesiyle gerçekleşmekte, böylece anlamlar paylaşılmaktadır.17
Bir ilişki veya iletişim aynı anda hem fiziksel gereksinimi hem de sosyo-
psikolojik ihtiyaçlardan birini veya bir kaçını giderme amacını taşıyabilir. İnsanın kendi
başına doğada veya örgütlü yapılar içinde yaşarken, gereksinimlerini gidermek ve
böylece belli amaçlara ulaşmak için yaptığı veya yapmadığı faaliyetlerde iletişim
zorunlu olarak ortaya çıkmaktadır. İletişim olmadan insan ne düşünebilir veya karar
verebilir ne de herhangi bir etkinlikte bulunabilir. Görüldüğü gibi iletişim insanın
fiziksel, düşünsel ve sosyal faaliyetlerinin zorunlu bir koşuludur. Dolaysıyla iletişimin
bir amacı da insanın fiziksel ve sosyal varlığını sürdürme gereksinimidir.
Buna göre iletişimin üç farklı amacı vardır: Dinleyicide yeni bir tutum var
etmek ve bunu geliştirmek, dinleyicinin var olan tutumunun şiddetini artırmak,
dinleyicinin var olan tutumunu değiştirmek.
16
Önder Şenyapılı, Toplum ve İletişim, Ankara, 1981, s. 107. 17
Macit, s. 11.
9
2.ĠLETĠġĠM TÜRLERĠ
2.1.KiĢinin Kendisi Ġle ĠletiĢimi (Ġçsel ĠletiĢim)
İletişim önce insanın var oluşunu gerektirir. İnsan, kendi varlığının bilincinde
olduğu andan itibaren kendisiyle ve dış dünyayla ilişki kurabilmek için iletişime başlar.
İnsanın kendisiyle olan iletişimi bu ilişkide içsel sistemi oluşturur. Bu içsel sistem
insanın içinde yaşadığı toplumsal ve fiziksel çevreyle uyumlu bir niteliğe sahiptir.
İnsanın birey olarak şekillenmesinde mensubu olduğu toplumun yaşam
koşulları ve bu koşulların getirdiği kültürler, ideolojiler, dünya görüşleri ve psikolojiler
etkili olur.
Kendi kendine iletişim kişinin kendi başına yaşamının her anında ve her
mekânda yaptığı iletişimdir. Kişi kendi ile iletişim yaparken düşünür, üzülür, güler,
ağlar, kararlar verir, planlar yapar, problem çözer, kendisiyle ve dış dünyayla olan
ilişkilerini düzenler ve yürütür.
Kendini tanıma, bireyin kendi duygu ve düşünceleri ile iletişim kurmasıdır.
Kişi kendini tanımakla gerçek duygu ve düşüncelerinin farkına varır.18
Kişinin çevresi ile kuracağı iletişim, kendi içinde başlar. Çevresiyle iletişim
sürecinde bulunan bir insan, kısa sürelerle hem bilgi kaynağı, hem de alıcı olabilir. Bilgi
kaynağı olduğunda bilgi üretmeye, hedef olduğunda ise gelen bilgileri yorumlamaya
çalışır ve her iki durumda da iç iletişimi gerçekleştirmek zorundadır. Kişiler kendi
içlerinde iletişim kurdukları gibi iç çatışmalar da yaşayabilirler. Kişilerin bilinç dışı ve
bilinçlerinde bulunan bir takım dinamikler, iç çatışmalara yol açabilir.19
Kişi kendisi ile iletişim kurarken kendini algılama ve anlamlandırma
biçiminden etkilenir. Kişinin kendini nasıl gördüğü, insanlarla kuracağı iletişim ve
etkileşimde önemli yer tutar. Kişiler davranışlarını kendilerini ve başkalarını nasıl
algıladıklarına ve başkaları tarafından nasıl algılandıklarına göre belirlerler. Bu sebeple
insanlar hem kendileriyle hem de çevreyle olan ilişkilerinde uyum ararlar.
18
Hasan Mahmut Çamdibi, Eğitim İlkeleri ve Rehberlik, Çamlıca Yay., İstanbul, 2007, s. 152. 19
Dökmen, s. 22.
10
2.2.Ġnsan Ve ĠletiĢim
Her şey evrenin varlık sebebi olan insan için yaratılmıştır. İnsan da varlığını
sürdürebilmek için birtakım sebeplere gereksinim duyar. Başka bir ifade ile insanın
insanca hareket edebilmesi için başka insanların varlığı gereklidir. İletişimin temel
unsuru insandır. Bu yüzden insanı tanımak gerekir. Hatta genel olarak insanı tanısak
bile o da yeterli olmayacak, kiminle niçin iletişim halinde bulunduğunu da bilmek
gerekecektir. Bir iletişim ortamının oluşması için iletişim kuracakla, iletişim kurulacak
kişinin gereksinimlerinin birbiriyle örtüşmesi gerekir. Bu da insanı tanıma ile
mümkündür.20
Bireyler ve kitleler arasındaki duygu, düşünce ve bilgi paylaşımını ifade eden
iletişim, insanla birlikte var olan ve zamanla karmaşık bir özellik kazanan
kavramlardandır. İnsanın varlık mücadelesini sürdürebilmesi için çevresiyle iletişim
içinde olması gerekir. İnsanlar arasındaki iletişim bütünlüğünü, gelecek toplumların
temelini oluşturan yeni ve özgün nitelikli iletişim ilişkileri olarak tanımlamak
mümkündür.21
İletişim sonucunda insanlarda mensubiyet duygusu gelişir. Böylece insanlar
sahip oldukları bu mensubiyet duyguları ile toplumu oluştururlar. Diğer bir ifade ile
toplumun var olabilmesi için üyeler arasında karşılıklı haberdarlık ve mensubiyet
duygularının gelişmiş olması gerekir.22
İnsan, düşünen ve düşünce üreten bir varlıktır. Bunun sonucunda kendini ve
kendi dışındaki varlıkları algılar, öğrenir, analiz yapar, karşılaştırmalarla sentezlere
ulaşır ve varlıklar hakkında birtakım düşünceler geliştirir. Sadece düşünce geliştirmekle
de kalmaz bunları ifade eder ve başka varlıklara da iletir.23
İletişim insanın gelişmesinde, olgunlaşmasında, bilgilerini, deneyimlerini
artırmasında önemli bir yere sahiptir. İletişimle insan yaşadığı toplumun bir parçası
olur, sosyalleşir, kendini ve diğer insanları daha iyi tanır ve anlamaya çalışır.
20
İsa Kayaalp, İletişimde İnsan Dili, Bilge Kültür Sanat Yay., İstanbul, 2002, s. 69. 21
Kayaalp, s. 14–15. 22
Arslantürk- Amman, s. 210. 23
Arslantürk- Amman, s. 211.
11
2.3.Toplum Ve ĠletiĢim
Bir toplumun fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için üyeleri ve grupları
arasında belli bir haberleşme sisteminin bulunması gerekir. Grup hayatının sürekliliği
insanlar arasındaki fikir, düşünce, kanaat ve izlenimlerin, duyguların birbirine
aktarılmasına, Fransızca deyimiyle ―communication‖ a bağlıdır.24
İletişim güçlü bir sosyal kontrol aracıdır. Bu yüzden iletişimin etki gücünün
bilincine varmış toplumlar, kazandıkları deneyimlerle yeni iletişim imkânları
hazırlamaya önem verirler. İnsanlar siyasal ve ekonomik alanlarda, nasıl daha etkili ve
verimli çalışacakları sorusuna cevap bulabilmek için gelişmiş ve gelişmekte olan
toplumları araştırmışlar, bunun sonucunda iletişim planlamasının geniş bir alana yayılan
etkin rolünü görmüşlerdir.25
İletişim toplumsallaşmak ve medenileşmekle iç içe olan bir kavramdır. Çünkü
iletişim insanın insanla, insanın çevresiyle, insanın doğayla etkileşim içinde olmasıdır.
Bunlarla birlikte yaşamanın adına iletişim denir.
İletişim canlıların ve insan yaşamının temel koşuludur. Toplum denilen örgütlü
yaşamda iletişimin durması veya son bulması ancak o örgütlü yapıyı oluşturan
insanların herhangi bir nedenle yok olmasına bağlıdır. Canlıların ve insanın olduğu
yerde yaşam etkinliği ve bu etkinliğin kaçınılmaz gereği olan iletişim vardır. Bu nedenle
toplumlar ve toplumu oluşturan insanlar var olduğu sürece iletişim de varlığını devam
ettirecektir.
İletişim, toplumların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yönden
gelişmelerine olumlu katkılar sağlar. Bir toplumun ilimde ve medeniyette yükselmesi ile
iletişim imkânlarından yaralanması arasında doğru orantı vardır. Her yönden kalkınmak
isteyen ülkeler sahip oldukları iletişim imkânlarının gücünü ve etkinliğini artırmalıdır.
24
Arslantürk- Amman, s. 210. 25
Kayaalp, Eğimde İletişim Dili, s. 15.
12
2.4.KiĢiler Arası ĠletiĢim
―Genel bir tanımlamayla, kaynağını ve hedefini insanların oluşturduğu
iletişimlere ―kişiler arası iletişim‖ adı verilir. Karşılıklı iletişimde bulunan kişiler,
bilgi/sembol üreterek, bunları birbirlerine aktararak ve yorumlayarak iletişimi
sürdürürler.‖26
Kişiler arası iletişimle insan çeşitli ilişkiler kurar, yürütür, geliştirir ve bitirir;
sorun çözer, görevler yerine getirir, kendi gereksinimlerini ve toplumda diğer insanların
gereksinimlerini karşılar. Kişiler arası iletişim insanın toplumsallaşması için zorunludur.
Kişiler arası iletişim ister eğitim öğretim ilişkilerinde, isterse rehberlikte olsun
kişilerin birbirlerini karşılıklı olarak anlamalarına yardımcı olur.27
Kişiler arası ilişki ve iletişimler sonucu saygı, sevgi, güven duyguları
oluşabileceği gibi, hayal kırıklıkları ve kandırılmalar da olabilir. Bu nedenle kişiler arası
iletişimin devam etmesinde veya son bulmasında amaçlar, beklentiler ve çıkarlar
etkilidir.
İletişim konusunda teknik bilgiler ve bu bilgilerin davranışlarda görülen şekli
olan beceriler, tek başına yeterli değildir. İletişim gönül zenginliği, sevgi, anlayış ve
hoşgörü temellerine dayanmalıdır. Bu temeller olmadan iletişim kurmaya çalışmak
anlamsızdır.28
Çocuğun dış dünya ile ilişkileri ilk olarak aile ortamında başlar ve onun
dünyada ilk ilişki kurduğu kişiler anne ve babasıdır. Sonrasında varsa kardeşleri ve
diğer aile fertleri ile ilişki kurar. Çocuğun ailesi ile kurduğu bu ilişki, onun ileride aile
dışındaki kimselerle olan ilişkilerinin temelini oluşturur. Yapılan araştırmalar aile
çevresinde yeterince sevgi, anlayış ve ilgi görerek yetiştirilen, aile fertleriyle iyi ilişkiler
kurabilen çocukların, okul ve cemiyette, yani aile dışı sosyal çevrede, diğer insanlarla
olumlu ilişkiler kurmakta zorlanmadıklarını göstermektedir.
İnsanlar arası iletişim yüz yüze gerçekleştirilir. Ancak zamanla toplum daha
karmaşık bir nitelik kazandığında mesaj yöneltilecek grup genişler ve yüz yüze iletişim
yetersiz hale gelir. Bu durumda kişinin sadece tanıdığı insanlara değil; tanımadığı diğer
26
Dökmen, s. 23. 27
Çamdibi, s. 132. 28
Cüceloğlu, s. 15.
13
insanlara da mesajlar yöneltmesi gerekir. Bu olgulardan doğan iletişime ―tali, ikinci
türde iletişim‖ denir. İkinci türde iletişimde, haberler bazı tekniklerle, belirli bir teknoloji
uygulanarak, çoğaltılır, güçlendirilir ve çok sayıda kişiyi etkileyecek biçime getirilir.
Buna kitle haberleşmesi adı verilir ve kullanılan araçlara da ―kitle haberleşme araçları‖
denir.29
3.ĠLETĠġĠM ENGELLERĠ
İletişimde ortaya çıkabilecek bazı sorunları şöyle sıralayabiliriz: Amacın tam
anlaşılmaması ya da sapması, çatışma ortaya çıkması, savunucu bir tutum takınılması,
hedef ve alıcının farklı olması.30
3.1.Amacın AnlaĢılamaması
Amacın sapması başarılı bir iletişime engeldir. Örneğin kalabalık bir ortamda
çocuğuna ya da eşine gönül alıcı sözler söyleyen kişi, başkalarının beğenisini
hedefliyorsa, mesajın yöneldiği kişiler açısından etkin bir iletişimde bulunmuş sayılmaz.
Kaynakla hedefin iletişim amaçlarının ve bundan beklentilerinin uyuşmaması da, sorun
oluşturabilir.31
İletişimde ortak beklentiler önemlidir. Eğer beklentiler ortaksa iletişimdeki
aksaklıklar giderilebilir. Durum böyle değil de sosyal ortamdan beklentiler farklı farklı
ise iletişim aksaklıklarını gidermek zorlaşır.32
3.2.ÇatıĢma Ortaya Çıkması
İletişimde çatışmalar olabilir. İletişimde çatışma, bir kişinin davranışlarının bir
başka kişiyi engellemeye, ona müdahale etmeye ya da zarar vermeye yöneldiği bir
durum ve kişiler arası anlaşmazlık halidir. Çatışmalar uygun biçimde ele alındığında,
insanlar arası ilişkileri, şartları ve durumları iyileştirici de olabilir33
.
Kişiler arası çatışmalara bazen de kişilerin kendilerine ait özelliklerin yanı sıra,
ürettikleri ve birbirlerine ilettikleri mesajlar yol açar. Bu mesajların niteliği, yani
taşıdıkları anlam, çatışmanın kaynağını oluşturur. Kişiler, kendilerine ulaşan bir mesajın
29
Dönmezer, s. 408. 30
Macit, s. 5. 31
Zıllıoğlu, s. 257,260. 32
Abdurrahman Dodurgalı, Din Eğitimi ve Öğretiminde İlkeler ve Yöntemler, M.Ü. İ.F.V. Yay., İstanbul,
1999, s. 238. 33
Erol Mutlu, İletişim Sözlüğü, Ark Yay., Ankara, 1998, s. 168.
14
kapsamına karşı olduklarında, sırf bu yüzden mesajı gönderenle çatışmaya
başlayabilirler. Bu çatışmalar giderek, mesajın tartışılmadığı, kişilerin birbirini hedef
aldığı ve kişi ağırlıklı çatışmalara dönüşebilir. Bu durumdan kaçınıp mesaj ile mesajı
getiren kişiyi birbiriyle karıştırmamakta yarar vardır.34
3.3.Savunucu Bir Tutum Takınılması
Savunucu bir tutum takınılması da iletişimde ortaya çıkabilecek sorunlardandır.
İletişimde savunucu tarzda konuşma, savunucu dinlemeye ve yanıt geliştirmeye yol
açar. Tarafların birbirlerini savunucu bir tutumla dinlemeleri, mesajlar üzerinde
yoğunlaşılmasını engeller; dinleyenin amacı, gereken savunma cevabını hazırlamak
olur. Böyle bir iletişim süreci, gerilim içinde gelişip kopabilir. Savunucu iletişim
ortamını karşıtı olan destekleyici iletişim ortamı, dinleyicilerin kendilerinden çok
mesaja yönelebildikleri, bu nedenle de daha sağlıklı ilişkilerin ve iletişimin
gerçekleşmesine elverişli bir zemin hazırladıkları bir süreçtir.35
3.4.Hedef Ve Alıcının Farklı Olması
Kaynaktan çıkan mesajın hedef ve alıcılarının farklı olması veya hedeften
başka alıcıların devreye girmesi de iletişimde sorun oluşturabilmektedir. Örneğin bir
arkadaşa yazılan mektubun, yanlışlıkla başkası tarafından okunması, yetişkinlere göre
yapılmış bir filmin, çocuklar tarafından izlenmesi veya birisine söylenen sözlerin orada
bulunan başkaları tarafından kendilerine söylenmiş sayılması gibi.36
İletişime katılan kişilerin yaşantılarının, bilgi düzeylerinin, inançlarının,
tutumlarının, ruhsal özelliklerinin birbirinden farklı olması kaynaktan gelen mesajların
hedef tarafından farklı anlaşılmasına sebep olur. Böylece iletişimde bir takım sorunlar
ortaya çıkar. İletişimin ve anlam paylaşımının gerçekleşmesi ortaya çıkabilecek
sorunların giderilmesine bağlıdır. Yapıcı yaklaşımlar, iyi niyet, karşılıklı güven ve eşit
söz hakkına sahip olmakla iletişim sorunlarının çözülmesi mümkündür.
34
Dökmen, s. 133. 35
Zıllıoğlu, s. 281,282. 36
Macit, s. 33.
15
4. ĠLETĠġĠM BECERĠLERĠ
İnsanlar arasında anlamların paylaşılmasına olanak sağlayan, farklı araçlarla ve
farklı ortamlarda kurulan iletişimin çeşitleri vardır. İletişim denince ilk akla gelen ve
yaygın olarak kullanılan iletişim çeşitleri; sözlü, yazılı ve sözsüz iletişimdir. Bazen
sözle anlatılamayanlar yazıyla, el-kol hareketleriyle, yüz ifadeleriyle, resimlerle
anlatılabilir. Aynı zamanda bir bakış veya bir dokunuşla hissedilenler, sözlerle veya
yazıyla anlatılamayabilir. Bu nedenle iletişim şekilleri yerine göre kullanıldığında daha
etkili olurlar.
İletişim sözlü, yazılı ve sözsüz olarak yapılmaktadır.
4.1.Sözlü ĠletiĢim
Sözlü iletişimde mesaj sözlerle iletilir. ―Sözler ilk insanla birlikte var olan, bir
insan grubu (toplum) içinde belirlenmiş ortak anlamları taşıyan sembollerdir.‖37
Sözlerin
belli kurallar çerçevesinde bir araya gelmesi sonucunda insanlar arasında temel iletişim
aracı olan dil meydana gelir.
Sözlü iletişimde insanın araç olarak kullandığı dil: düşünce, duygu ve isteklerin
bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan öğeler ve kurallardan yaralanılarak
başkalarına aktarılmasını sağlayan çok yönlü, çok gelişmiş bir dizgedir.38
Geçmişte ve günümüzde yazısı olmayan milyonlarca insan olmuş, ama dili
olmayan, konuşamayan insanlar ve toplumlar olmamıştır.
Dilin insan için taşıdığı önem büyüktür. İnsan var oluş şartlarından biri olan
dili kullanarak dış dünya ile bağlantı kurar. Elde ettiği başarılarını dil ile tespit eder.
Böylece dil, insanın başarılarının ve tarihinin taşıyıcısı olur.39
Sözlü iletişimde önemli olan sözün kendisi değildir. Söz, ilişkinin kurulması ve
yürütülmesi için bir araçtır. Sözle ilişki anlamlandırılır. Böylece söz denen araç,
ilişkinin ve iletişimin ayrılmaz bir parçası olur.
Sözlü iletişimde, dilin kullanımındaki farklı üsluplardan, özel ve özgün
tanımlamalardan kaynaklanan yanlış anlamalar olabilir. Bu bakımdan sözlü iletişimde
37
Cebeci, s. 43. 38
Doğan Aksan, Anlambilim, Engin Yay., Ankara, 1999, s. 13. 39
Hüseyin Aydın, Muhasibi’nin Tasavvuf Felsefesi, Ankara, 1976, s. 41.
16
en kestirme ve elverişli yol herkesin rahatlıkla anlayacağı ortak dili kullanmaktır.
Dolaysıyla her söyleneni herkesin zorlanmadan rahatlıkla anlayabildiği, insanların en
fazla müşterek buluşma ortamı hiç şüphe yok ki günlük dildir.40
Sözlü iletişimde veya günlük konuşma dilinde sözcükler; söyleyene, dinleyene,
iletişim ortamına, zamana, mekâna, ses tonuna ve vurgusuna, cümle içindeki yerine ve
başka sözcüklerle bağlantısına göre anlam kazanır.
Sözlü iletişimde sözlerle birlikte jestlerin, mimiklerin, resimlerin de
kullanılması iletişimde verimliliği arttırır. Yani sözler farklı uyarıcılarla desteklenmeli,
yer ve zaman faktörleri de göz ardı edilmemelidir. Konuşma esnasında dinleyenlerin
tepkileri gözlenmeli, geri bildirim alınmalı ve öz denetim yapılmalıdır. Konuşmalarda
ses tonu ve sözlere yüklenen anlamlar uyumlu olmalıdır.
4.2.Yazılı ĠletiĢim
Yazılı iletişim:―Konuşmada kullanılan sembollerin kâğıda dökülmesiyle, ses
kanalı ile değil de yazı kanalı ile kurulan iletişimdir.‖41
Konuşma seslerden; yazı dili de, bu seslerin simgesi olan harflerden oluşur.
Yazı dilinin anlatım biçimi, konuşma diline oranla daha düzenlidir ve sözcük dağarcığı
daha zengindir.42
Yazılı iletişim, insanlar arası ilişkilerde ve iletişimde bağlayıcı bir işlev
üstlenir. Çünkü söz, yazıya geçip başkalarına ulaştığında, kayıt altına alınmış olur ve
yadsınamaz bir geçerlilik kazanır.43
Yazılı iletişimin kendine has özellikleri, zorlukları ve avantajları vardır.
İletişim sürecinde sesler ortaya çıktığında kaybolurken, yazıya geçirildiğinde varlığını
devam ettirir. Bu durum, yazılı iletişimde algı tekrarının olabileceği anlamına gelir.
Örneğin bir ses duyduğunda ne denildiğini anlamayan bir kişinin, o sesi tekrar duyma
olasılığı yoktur. Ancak yazılı iletişimde metin anlaşılamadığı zaman tekrar okunabilir.
Ayrıca yazılı iletişimde mesaj muhataba ulaşmadan önce değiştirilebilir ve
düzeltilebilir.
40
Cebeci, s. 44–45. 41
Cebeci, s. 51. 42
Köknel, s. 88. 43
Zıllıoğlu, s. 173.
17
İnsanlık tarihinde bilgi ve kültür birikiminde yazı önemli bir yere sahiptir. Yazı
ile mesajın saklanması ve asırlar sonrasına intikali sağlanabilir. Yazılı olarak iletişim
kurmak isteyen insanların zaman ve mekân olarak beraber olma zorunluluğu yoktur.
Yazılı iletişimde kaynak ve alıcının kodlama ve kod açma becerileri yani
yazarlık ve okuyuculuk yetenekleri iletişimin başarısında önemlidir. Bu bakımdan
iletişimde neyin, nasıl yazıldığına ve nasıl okunduğuna dikkat edilmelidir.
4.3.Sözsüz ĠletiĢim
İnsan ilişkilerinde sözsüz iletişimin oldukça önemli bir yeri vardır. Sözsüz
iletişim, konuşulan sözü içermeyen, ifade, bilgi verme veya davranış olarak
tanımlanabilir. Sözsüz iletişime; jestler, yüz ifadeleri, giyiniş, duruş ve ses tonu ile
anlatım veya anlam çıkarmalar örnek olarak verilebilir. Dolaysıyla, sözsüz iletişim, bir
ilişkinin söz kullanılmadan başlatılması, kurulması ve yürütülmesidir.
İletişim sürecinde, mesajların gönderilmesini sağlayan semboller beden dili ve
seslerdir. Yüz ifadesi olan mimikler ve beden hareketleri olan jestler sözsüz iletişimin
çerçevesini çizer. Yüz kaslarının anlatım amaçlı olarak kullanılması mimikleri, baş, el,
kol, ayak, bacak ve bedenin kullanılması da jestleri oluşturur. Jest ve mimikler alıcıya
mesajlar gönderen hareketlerdir. Bu hareketlerle duygu, düşünce ve tutumlar desteklenir
ve somutlaşır. Böylece mesajın alıcıya doğru ve çabuk ulaşması sağlanır.44
Kitleler arası ilişkilerde sözsüz iletişimin önemli işlevleri vardır. Bunlardan
birincisi, sözsüz iletişim yoluyla birtakım anlamlar iletilebilir. Örneğin insanlar
yakalarına taktıkları rozetlerle mesleklerini ifade edebilirler. Sözsüz iletişimin ikinci
işlevi ise, sözlü iletişimi destekler ve onun akıcılığına katkıda bulunur. Konuşan kişi
yüzünü ve bedenini kullanarak sözlü anlatımını güçlendirir.45
Kur‘an-ı Kerim‘de yüz ifadelerinin çok anlamlı olduğunu dile getiren bir ayette
Yüce Allah şöyle buyuruyor:―…Yüzlerinde secde izinden nişanlar vardır…‖46
Sözsüz
iletişimde mesajlar iletilirken beden dili kullanıldığında farkında olarak veya olmayarak
ruh hali ve hisler, hareketlere ve yüz ifadelerine yansır. 47
44
Usta, s. 63. 45
Dökmen, s. 34. 46
el-Fetih, 48/29. 47
Otto Schober, Beden Dili, Çev.:Süeda Özbert, Arıon Yay., İstanbul, 1999, s. 21.
18
Sözsüz iletişimde, konuşma ya da yazı olmadan insanlar birbirlerine birtakım
mesajlar iletirler. Bu iletişim şeklinde insanların söylediklerinden çok yaptıkları ön
plandadır.48
İnsanlar bulundukları ortamlarda konuşmadıkları halde, hareketleri ve yüz
ifadeleri ile olumlu veya olumsuz bir takım etkiler bırakabilirler. Beden dili ile ters
düşen sözler insanlar tarafından dikkate alınmazlar. Beden dili etkili bir iletişim gücüne
sahiptir. Bu ikili iletişim sürecinde bedene özgü anlam daha güvenilir olmaktadır.49
Gazali, sözsüz iletişim hakkında şöyle diyor:―Lisan-ı hal ile söylemek, sözü
söylemekten daha fasihtir; insanın tabiatı, sözlere uymaktan ziyade amellerde
müşahedeye daha meyillidir.‖50
Bu bakımdan mesaj, söz yerine davranışlarla ifade
edilirse, insanlar üzerinde daha etkili olur.
Beden dili de söz ve yazı gibi iletişim kurmada bir araçtır. Sözün anlattıkları ile
beden dilinin anlattıkları uyum içinde olduklarında daha güçlü ve sağlıklı bir iletişim
kurulmuş olur. Eğer bu ikisi arasında bir uyumsuzluk olursa beden dili daha etkili
duruma geçer. Çünkü insanlar duyduklarından çok gördüklerine inanırlar.
48
Dökmen, s. 28. 49
Cebeci, s. 56. 50
Çamdibi, s. 155.
19
5.ĠLETĠġĠM ĠLKELERĠ
5.1.Kaynağın Kendini Tanıması
Kaynağın kendini tanıması iletişimin ilk ve en önemli ilkesidir. Kendini
tanıyan kimse, dış dünyadaki olayların ve iç dünyasında oluşan yaşantıların farkındadır.
Böyle biri çevresindeki kişilerden nasıl etkilendiğini bilir ve kendisinin de,
çevresindekileri nasıl etkilediğinin bilincindedir. İletişim sürecini ise kendine güvenerek
ve başarıyla sürdürür.51
5.2.Hedefi Tanıma
İletişim sürecinde kaynağın kendini tanıması kadar, hedefi tanıması da
gerekmektedir. Kaynağın hedefi tanıması, ilişkilerin olumlu ve uyumlu gelişmesi
açısından önemlidir. Ancak hedefin sadece meslek yaşamını ve hayatının diğer bazı
ayrıntılarını yüzeysel olarak bilmek yeterli değildir. Aynı zamanda, bu kişilerin özel
yaşamlarının, ilgi alanlarının, inançlarının, görüşlerinin ve değer verip ilgilendikleri
konuların da bilinmesinde fayda vardır.52
5.3.Ġyi Bir Dinleyici Olma
İyi bir dinleyici olma da iletişimde önemli bir ilkedir. Dinleme; bilişsel bir
süreçtir ve temelde, bireyin denetimi altındadır. Ancak, dinleme işitme ile bir
tutulduğundan kendiliğinden, bilinçsizce gerçekleşen doğal bir süreç gibi
düşünülür.53
Aslında dinleme, karşıdakinin konuştuklarını işitip anlamayı, bunları
değerlendirmeyi, yorumlamayı ve sonucunda uygun tepki göstermeyi ifade eder.54
Aynı
zamanda iyi bir dinleyici gerektiğinde geri bildirim sürecini kullanmasını da bilir.
Böylece iletişim tek yönlü olmaktan çıkar.
51
Cüceloğlu, s. 95. 52
Andrew Leigh-Michael Maynard, Kusursuz İletişim, Çev.:Füsun Dorular, Altın Kitaplar Yay., İstanbul,
1999, s. 124. 53
Zıllıoğlu, s. 275. 54
Veysel Atayman, İletişim, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1997, s. 9.
20
5.4.Empati Kurma
Bir başka iletişim ilkesi de empatidir. ―Empati, bir insanın kendisini
karşısındaki insanın yerine koyması, onun duygu ve düşüncelerini doğru olarak
anlaması faaliyetidir.‖ 55
Empati kuran kişinin zihninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki kişiye
iletilmesi, sağlıklı bir empati süreci için gereklidir. Birey, karşısındaki kişinin, duygu ve
düşüncelerini anladığını ona bildirmelidir. Eğer anladığını ona ifade etmezse, empati
kurma sürecini tamamlamış sayılmaz.56
5.5.Rol Ve Statüye Uygun Davranma
Rol ve statü, tutum ve davranış geliştirme de önemli bir iletişim ilkesi olarak
görülür. ―Rol, grup ya da toplum içinde belli bir durumu, işlevi, konumu olan kişiden,
başkalarının beklediği davranışların tümünü ifade eder. Statü ise, insanın belli bir sistem
ve zaman birimi içindeki işlevini ve konumunu gösterir.‖57
Belli bir iletişim durumunda tarafların karşılıklı rol ve statü ilişkilerini doğru
tanımlayıp belirlemeleri, iletişimin gerçekleşip sürmesi açısından çok önemlidir. Çünkü
iletişim davranışlarının gerektirdiği gibi olabilmesinde, kimin, kime, neyi, nasıl,
ileteceğini ve kimden nasıl tepkiler alabileceğini öngörebilmesinin önemli rolü vardır.58
Bu ilkelerin yanında iletişimde şu esaslarda bulunmaktadır: İletişime yapıcı
görüşlerle başlanmalı ve iletişime katılanlar arasında öncelikle işbirliği ve karşılıklı
saygı olmalıdır. İletişime katılanlar takdir edilmeli ve güdülenmelidir. İletişim sürecinde
başkalarının fikirlerine saygı duyulmalı, destekleyenler ve karşı olanlar bilinmelidir.
İletişim sürecinde insanların ihtiyaçları ile doyum arasında denge kurulmalıdır. Ayrıca
iletişimin kesintisiz olarak sürdürülmesi gerekmektedir.59
İletişim konusunda teknik bilgiler gerekli fakat tek başına yeterli değildir.
İletişim, teknik bilgilerle birlikte; sevgi, anlayış ve hoşgörü temellerine dayanmalıdır.
Bunlar olmadan başarılı bir iletişim kurmak mümkün değildir.
55
Dökmen, s. 136–137. 56
Dökmen, s. 136–137. 57
Macit, s. 30. 58
Zıllıoğlu, s. 263–265. 59
Çamdibi, s. 155–156.
21
Araştırmanın birinci bölümünde iletişim kavramı hakkında genel bilgilere yer
verilmiştir. İletişim ile ilgili bu bilgilerden yola çıkarak, ikinci bölümde Hz
Muhammed‘in iletişim yönü ele alınacak, Allah Resulü‘nün iletişim ilkeleri ve
kullandığı iletişim şekilleri hakkında bilgiler verilecektir.
22
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
Hz. MUHAMMED’ĠN ĠLETĠġĠM YÖNÜ
1. Hz. MUHAMMED VE ĠLETĠġĠM ĠLKELERĠ
Hz. Muhammed, en güzel iletişim yöntemlerini kullanmış ve bu konuda
evrensel değerler getirmiştir. Allah‘tan aldığı mesajları, insanlar tarafından algılanabilir,
hissedilebilir, uygulanabilir hale getirmiştir. Sadece sözle yetinmemiş, davranışlarıyla,
tavsiyeleriyle de mesajların her kesimden insanlarca anlaşılabilmesini sağlamıştır.
Hz. Peygamber yirmi üç yıllık peygamberlik sürecinde, hep etkin bir rol
üstlenmiştir. Yüce Allah‘tan kendisine vahyedilen mesajlar ve insanlara öğrettiği
hikmetler, yaşadığı örnek hayat, tutum ve davranışları, peygamberlik misyonunun
gereği olarak kabul edilmiştir. Aynı zamanda, kendiside insanlar tarafından canlı bir
mesaj olarak algılanmıştır.60
Hz. Muhammed‘e peygamberlik görevini veren Allah (c.c.) onun mesajını
insanlara duyurmasını şu ayet-i kerime ile emretmiştir: ―Ey Resul! Rabbinden sana
indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O‘nun elçiliğini yapmamış olursun.‖61
Burada
Yüce Allah, Resulünden iletişimi sürdürmesini istemiştir.
Hz. Muhammed insanlarla iletişimini birtakım ilkelere ve prensiplere uygun
olarak kurmaktaydı. Bu ilke ve prensiplerden bazıları şöyledir:
1.1.ĠletiĢimin BarıĢ Ve AnlaĢmaya Dayalı Olması
Hz. Peygamber, on üç yıl, Mekke döneminde insanları ikna etmek için çeşitli
mücadeleler vermiştir. Medine ise, farklı iletişim yöntemlerini kullanması sayesinde,
ona ve arkadaşlarına kapısını açmıştır. Hz. Muhammed‘in geliştirdiği anlayışta asıl
hedef, silahlı mücadele olmamış; aksine şefkat, merhamet, adalet ve hoşgörüyü esas
alıp, insanlarla anlaşma zemini oluşturarak başarılı bir iletişim kurmak olmuştur. Başta
Mekkeliler olmak üzere, gerek Medine Yahudileri ve gerek çevredeki şehir halkları ve
kabileleriyle hep görüşme ve anlaşma yollarını denemesi, çeşitli devlet adamlarına
60
Macit, s. 51. 61
el-Maide, 5/67.
23
İslam‘a davet mektupları göndermesi, savaş yoluyla değil, barış ve anlaşma yoluyla
iletişimini gerçekleştirme niyetinin açık göstergesidir.62
Ancak müşriklerin barış ve anlaşma yollarını tıkaması, İslam‘ı ve onun
temsilcilerini düşman kabul ederek, Müslümanları yok etme ve İslam‘ın iletişim
sürecini engelleme yoluna gitmesi durumunda, son çare olarak askeri tedbirlere
başvurulmuştur.63
Hz. Peygamber; ―İnanan kişi, hem kılıcı ile hem dili ile cihad eder‖64
buyurmuştur.
1.2.Farklı Ġnançlara Saygılı Olunması
―Dinde zorlama yoktur‖ 65
ilkesi Hz. Muhammed‘in iletişiminde önemli bir
ilkedir. Yüce Allah‘ın Elçisi, görünüşte değil, özde inanan, samimi ve dürüst insanların
oluşturduğu bir toplum arzulamıştır.66
O hiçbir zaman insanların kendini dinleme ve
söylediklerini kabul etme mecburiyeti içinde olduklarına dair bir tavır takınmamıştır.
Hz. Muhammed her yönüyle iletişimi gerçekleştirmeye, özellikle yüz yüze
iletişime önem vermiştir. Başka din mensuplarıyla da iletişim ortamı oluşturmuş ve
insanların hak ve hürriyetlerini koruma altına alarak, onlarla iyi ilişkiler kurmuştur.
Hz. Muhammed insani ilişkiler meselesini öncelikli problem olarak ele almış,
sadece inanan insanların değil; dini, dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, sosyal statüsü v.s. farklı
da olsa tüm insanların aynı haklara sahip olduklarını, aralarında ayırım yapmanın doğru
olmadığını açık bir dille ve net bir tavırla ortaya koymuştur.67
Hz. Peygamber hayatı boyunca, iletişimde bulunduğu insanların kabul ettiği
kutsal değerlere hiçbir zaman hakaret etmemiş ve bu değerleri alay konusu
yapmamıştır. İnsan ilişkilerinde, insanları İslam‘a kazandırma arzusunu her zaman ön
planda tutmuştur.
62
Macit, s. 56. 63
Sadık Eraslan, “Hz. Peygamberin Askeri Faaliyetleri Üzerine Bazı Düşünceler”, Diyanet İlmi Dergi,
Özel sayı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 2000, s. 455-459. 64
Ahmed, Muhammed b. Hanbel, Müsned, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, Hadis (3,456). 65
el-Bakara, 2/256. 66
Macit, s. 57. 67
Salih Karacabey, “Hz. Peygamber’in İnsan İlişkilerine Verdiği Önem", Diyanet İlmi Dergi, Özel sayı,
Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 2000, s. 100.
24
1.3.ĠletiĢimin Kesintisiz Olması
Hz. Peygamber kişilerin birbirleri ile olan iletişimlerinin kesilmemesini, her ne
sebeple olursa olsun iletişim sürecinin devam etmesini istemiştir. ―Müslümanın din
kardeşine üç günden fazla dargın durması helal değildir‖68
diyerek ümmetini ilişkilerin
devam ettirilmesi konusunda uyarmıştır.
―Sen, affedici ol, iyiliği emret ve kendini bilmezlere aldırma‖69
ayetleri de
iletişim sürecinin kesintisiz devam ettirilmesi gerektiğini göstermektedir.
1.4.ĠletiĢimde Vefa Ve Tevazunun Hakim Olması
Resulullah‘ın davranışları incelendiğinde insanlarla ilişkilerinde vefakârlığın
hakim olduğu, kendisine yapılan iyilikleri, İslam‘a yapılan hizmetleri hiç unutmadığı,
hizmeti geçenleri de çok samimi duygu ve davranışlarla karşıladığı görülmektedir.
Mescide hizmet eden, temizlik işlerinden sorumlu siyahî bir zat vardı. Hz.
Peygamber onu birkaç gün görmeyince sorup soruşturdu ve öldüğünü öğrendi. Haberi
olmadığından cenazesinde bulunamadığı için üzüldü. Kabrini sordu ve gidip istiğfarda
bulundu. Mescidi, Şam‘dan getirdiği kandillerle aydınlatan Temimü‘d-Dari adındaki bu
kişiye hayır duada bulundu. Ayrıca Habeş Hükümdarının ve Habeşlilerin oradaki
Müslüman muhacirlere iyiliklerini anarak, Habeş elçilerine bizzat kendisinin hizmet
etmesi de Resulullah‘ın insanlarla ilişkilerinde vefakâr davranmaya verdiği önemin bir
göstergesidir.70
Hz. Peygamber‘in insanlarla ilişkilerinde tevazu hâkimdi. Halkın davetine
katılır, sohbet eder, konuşur, konuşulanı dinler, hastayı ziyaret eder, cenazelerle
ilgilenir, çarşıda pazarda kendi yükünü taşır, gerektiğinde ev işlerinde ailesine yardımcı
olurdu. O herkesin kendisine ihtiyaçlarını endişesizce arz edebileceği, kendisinin de
herkese kolayca ulaşabileceği bir konumdaydı.71
68
Ebu Hüseyin Müslim b. Haccac, Sahih, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, Birr, 23. 69
el-Araf, 7/199. 70
Hüseyin Algül, “İnsani İlişkiler Açısından Hz. Muhammed”, (Hz. Muhammed ve Gençlik), T.D.V.
Yay., Ankara, 1995, s. 29. 71
Algül, s. 23–24.
25
1.5.Bireysel Özelliklerin Dikkate Alınması
Hz. Peygamber insanlarla iletişim kurarken onların seviyelerine ve derecelerine
göre muamele ederdi. Bu konuda;―Bilgiye, liyakate değer verilmediği ve işler ehil
olmayanlara bırakıldığı zaman, bu kişilerde üstlendikleri işi gereği şekilde
yürütemeyecekleri için, her şeyde düzenin bozulacağını‖ 72
bildirmiştir.
Hz. Peygamber insanlarla iletişim kurarken onların seviyelerini dikkate aldığı
gibi, içinde yaşadıkları toplumun kültürünü, ekonomik, siyasi, sosyal ve coğrafi
özelliklerini de göz önünde bulundururdu. Çünkü o,topluma yönelik sosyal bir görevi
sürdürmekteydi. Ona göre insanların ve toplumun verilecek mesajı anlamaya ve
gereğini yapmaya hazır olup olmadığı daima göz önünde bulundurulmalıdır. Sağlıklı bir
iletişim için bu zorunludur.
Buhari‘de yer alan ve Enes (r.a.)‘dan rivayet edilen şu olay Hz. Muhammed‘in
insanlarla olan iletişimini göstermesi açısından önemlidir:
―Allah‘ın elçisi ile beraber yürüyordum. Üzerinde, Necran kumaşından
yapılmış sert ve kalın bir elbise vardı. Çölde yaşayan bir bedevi Arap, yaklaşarak Hz.
Peygamber‘in elbisesinden kuvvetlice çekti. O kadar çekti ki, elbisenin yakası ensesinde
iz bıraktı. Sonra da şöyle dedi: ―Muhammed! Sen de olan Allah malından bana da
verilmesi için emret‖.Bunun üzerine Hz. Peygamber, adama döndü, gülümsedi ve
kendisine bir şey verilmesini emretti.‖73
Bir çöl bedevisinin rahatça gelip, elbisesinden tutup çekebildiği şahıs, Yüce
Allah‘ın insanlık için seçip gönderdiği bir peygamber, hem de peygamberlerin imamı ve
Allah‘ın habibidir. Hz. Peygamber‘in nezaket kurallarına aykırı bir şekilde kendisinden
istekte bulunan bu kişiye karşı sergilediği tavırda, kızgınlık ve gücenme yoktur. Tatlı bir
tebessümle bu insanın isteğini yerine getirmiştir.74
Bu tavrından dolayı Resulullah onu
kırmak istememiştir. Çünkü o,bedevinin eğitim ve kültür seviyesini, içinde yaşadığı çöl
şartlarını biliyordu.
Psikologlar, yapıcı ve olumlu iletişim ve ilişkiler için, kaynağın kendisiyle
bağdaşım içinde, yani samimi, dürüst, içi-dışı, özü-sözü bir olması; hedefine saygı
72
Buhari, Sahih-i Buhari Ve Tercemesi, trc., Mehmet Sofuoğlu ,Ötüken Yay., İstanbul,1987, C.I-XVI,
İlim, 2. 73
Buhari, Libas, 18. 74
Recep Kılıç, Hz. Muhammed’in Hayatından Davranış Modelleri, T.D.V. Yay., Ankara, 1998, s. 50.
26
duyması; onları duyarlı, anlayışlı, sempatik bir tutumla dinleyebilme becerisine sahip
olması gibi noktalara değinmişlerdir.75
Hz. Peygamberin iletişim ilkeleri incelendiğinde;
ailesiyle, arkadaşlarıyla, çocuklarla, gayri Müslimlerle olan ilişkilerinde bütün bu
hususlara hassasiyetle riayet ettiği görülmektedir.
2. Hz. MUHAMMED VE ĠLETĠġĠM BECERĠLERĠ
2.1.Sözlü ĠletiĢim
Bilgileri, duyguları, düşünceleri anlatmanın ve paylaşmanın en etkili yolu olan
sözlü iletişim, konuşma dili sayesinde gerçekleşmektedir. Söz söyleyebilme, insanın en
önemli özelliğidir ve iletişim sürecinde alternatifi olmayan bir araçtır.76
Allah (c.c.) insana konuştuğu dille hitap etmiştir. Kur‘an, sözlü iletişim yoluyla
inmiş ve nazil oldukça Hz. Muhammed tarafından insanlara sözlü usulle tebliğ
edilmiştir. Bundan dolayı İslam‘ın yeryüzündeki çeşitli insan topluluklarına
yayılmasında sözlü iletişimin büyük rolü olmuştur. Ayrıca Hz. Muhammed‘in sözleri de
ilk olarak sözlü iletişim yoluyla rivayet edilmiştir.
Hz. Peygamberin yaşadığı toplumda sözlü iletişim zirvedeydi. Özellikle şiir
sözlü iletişimde en önemli malzemeydi. Şiirle ya methiye tarzında bir diri, ya da
mersiye tarzında bir ölü yüceltilmekte veya hiciv tarzı ile ölü olsun diri olsun biri
yerilmekteydi.77
Hz. Muhammed söz sanatlarının en ustaca kullanıldığı bu çağda
insanlara Kur‘an‘ı tebliğ ediyordu.
Kur‘an- Kerim ise söz sanatlarının en harika örneklerini sergiliyor ve bir
benzerini getirmeleri için çağrıda bulunarak onlara meydan okuyordu. Ancak Kur‘an‘ın
mucize oluşu karşısında çaresiz kalan bu insanlar, Kur‘an ayetlerinin bir benzerini
getirmekten aciz kaldılar.
İslam‘da sözlü tebliğ metodunu ilk uygulayan şüphesiz Hz. Muhammed‘dir.
Bu iletişim şekliyle gerek kişisel, gerekse kitlesel iletişimi en etkili ve en verimli şekilde
sağlamıştır.78
75
Feriha Baymur, Genel Psikoloji, İnkılap Yay., İstanbul, 1994, s. 278. 76
Macit, s. 60. 77
Mustafa İslamoğlu, Üç Muhammed, Denge Yay., İstanbul, 2000, s. 84-89. 78
Ali Türkmen, İslam İletişim Hukuku, Samsun, 1996, s. 173.
27
Hz. Muhammed sözlü iletişimde mesajı, mesajın algılanışını, söyleniş biçimini,
hedef üzerindeki etkisini v.s. noktaları öne çıkarmaktadır. İnsanlarla iletişim kurarken
anlatılmak istenen şeyi yansıtan ses tonunun kullanılmasına da önem vermiştir.
Hz. Muhammed, sözlerinin veciz ve anlaşılır olmasıyla, tasvirleriyle, kendine
has benzetme tarzıyla ve güzel telaffuzuyla farklılığını ortaya koymaktaydı.79
Konuştuğu zaman insanlar onu dinlemekten kendilerini alamazlardı.
Hz. Peygamberin, gerek sohbetlerinde, gerekse kendisine yöneltilen soruları
cevaplarken, muhatabın ilgisini, ihtiyaçlarını ve içinde bulunduğu şartları
değerlendirdiği, dolaysıyla benzer anlamlı sorulara, kişilerin durumuna göre ayrı ayrı
cevaplar verdiği de görülmekteydi.80
Mesela ―Yüce Allah‘a sevimli gelen davranış hangisidir?‖ sorusuna bazen:
―Az da olsa devamlı olandır‖81
,bazen de ―Allah için sevmek, Allah için
buğzetmektir‖82
diye farklı şekillerde cevaplar vermiştir.
Hz. Muhammed, her yönüyle faziletli bir insandı; konuşmalarında kaba, kırıcı,
aşağılayıcı, zorlayıcı, rencide edici, utandırıcı, lanetleyici ifadeler kullanan bir kişi
değildi. Sözlerini dikkatle seçer, gelişi güzel konuşmazdı. Hatalı sözleri düzeltir,
insanlara hitap tarzının nasıl olması gerektiğini öğretirdi.83
Resulullah birini tenkit etmek istediğinde genel bir dil kullanırdı. Böylece
hatalı olanları teşhir etmez, hem insanların onurunu korur, hem de evrensel değerlere
özen gösterirdi.84
Hz. Aişe‘nin açıklamasına göre Hz. Peygamber konuşurken bir kimse
kelimeleri saymak istese sayabilirdi. Çünkü o,tane tane konuşur, sözlerinin arasına
fasıla koyar, hızlı hızlı konuşmazdı. Çoğu kere susar, gerekmedikçe de konuşmazdı.
Bazen de iyice anlaşılması ve öneminin kavranması için sözlerini üç kere tekrar
ederdi.85
79
İbrahim Bayraktar, Edebi ve İlmi Açıdan Hadis, Işık Yay., İzmir, 1993, s. 37. 80
Mualla Selçuk, Dini Hitabet Uygulamalarımız, İAD., Ankara, 1991, C.5, sy.:3, s. 168. 81
Buhari, İman, 32. 82
Ebu Davud, Süleyman b. Eş‘as es-Sicistani, Sünen-i Ebu Davud, Terceme ve Şerhi, Haz.,Necati Yeniel,
Hüseyin Kayapınar, Necat Akdeniz, Şamil Yay., İstanbul, 1987,C.I-XII, Sünnet, 2. 83
Macit, s. 66. 84
Hayati Aydın, Kur’an’da Psikolojik İkna, Timaş Yay., İstanbul, 2001, s. 42. 85
Buhari, Edeb,10.
28
Hz. Peygamber‘in konuşmaları ikna edici bir özellik taşımaktaydı. Ancak o
Yüce Allah‘ın elçisi olma görevini yerine getirirken hiç kimseye baskı yapmamaktaydı.
Tevhid, peygamberlik ve ahiret gibi her bir konuyu ikna yöntemiyle ele alarak,
insanların zihnini meşgul eden ve edebilecek olan her probleme açık bir çözüm
getirmekte ve gönül rahatlığıyla inanmalarını sağlamaktaydı.86
Resulullah konuşmalarıyla, sohbetleriyle canlı bir iletişim içinde idi. Kimisine
soru sorardı, kimine cevap verirdi. Bazen sorulara soru ile cevap verirdi. Kimi zaman
sorulara açıklıkla cevap verir, bazen de işaretle öğretirdi. Şaka ve bilmece yoluyla
öğrettiği olduğu gibi, bir takım şeyler arasında kıyaslamalarda bulunarak da öğretirdi.
Doğru cevabı bildiği halde arkadaşlarını sınamak için sorular yönelterek, doğru cevabı
onlara buldurduğu da olurdu.87
O muhatabını iyi tanırdı, onun hakkındaki bilgileri kullanarak iletişimini canlı
ve etkin bir şekilde sürdürürdü.
Hz. Peygamber, en yakınlarından başlayan, daha sonra bütün Arap
Yarımadası'nı kapsayan, hatta yarımadanın sınırlarını aşan Peygamberlik görevini
hayatı boyunca sürdürmüş ve bu hususta büyük başarılar elde etmiştir. Onun elde ettiği
bu başarılar da kullandığı iletişim şekillerinin tutarlılığının, mantıklı oluşunun, sistemli,
gerçekçi ve başarıya götürücü özelliğe sahip olmasının etkisi şüphesiz göz ardı
edilemez.
86
Muhiddin Akgül, Kur’an İnsan ve Toplum, Işık Yay., İstanbul, 2001, s. 227. 87
Abdulfettah Ebu Gudde, Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed ve Öğretim Metodları, Çev.Enbiya
Yıldırım, Yasin Yay., İstanbul, 2001, s. 59, Örnekler için bu kitabın 87-90-93-99-115-128-141.
sayfalarına bakılabilir.
29
2.2.Yazılı ĠletiĢim
Hz. Peygamber‘in kullandığı diğer bir iletişim şekli de yazılı iletişimdir.
Resulullah‘ın kullandığı yazılı iletişimin en güzel ve açıklayıcı örneklerini İslam‘a
davet mektuplarında görmekteyiz.
Hz. Peygamber‘in mektuplarında yalın ve anlaşılır bir dil kullanılırdı.
Mektupta yazılan mesaj ülkenin kralının, hükümdarının v.s. şahsında ülkenin tüm
halkına gönderilirdi ve hükümdar halkıyla birlikte İslam‘a davet edilirdi.
Resulullah‘ın Herakliyus‘a gönderdiği mektuba burada konuya daha iyi örnek
oluşturması açısından yer vermek istiyorum:
―Bismillahirrahmanirrahim.
Allah‘ın kulu ve elçisi Muhammed‘den,
Bizanslıların büyük reisi Herakliyus‘a:
Selam ve hakikat yolunu izleyene (olsun)!.
İlave edeyim ki, seni bütün olarak İslam‘ı kabule davet ediyorum. İslam‘ı
kabul et ki, felah bulasın. İslam‘ı kabul et ki, Allah değerini iki kat artırsın. Ama eğer
kaçınırsan, tebeanın günahı da senin üzerine yüklenecektir: ―Ey Kitap ehli! Bizim ve
sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah‘a tapalım, O‘na hiçbir şeyi
ortak koşmayalım; birimiz diğerini Allah‘tan başka tanrı edinmesin. Eğer yüz
çevirirlerse:
―Şahit olun, biz Müslümanlarız‖ deyin.‖88
Hz. Peygamber sözlerinde olduğu gibi mektuplarında da kişilerin inançlarına
hakaret etmez, alay konusu yapmazdı. Mektuplarına Allah‘ın adıyla başlar, İslam‘ın
yüceliğinden bahsederdi.
88
Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamberin Altı Orijinal Diplomatik Mektubu, Çev. Mehmet Yazgan,
Beyan Yay., İstanbul, 1990, s. 116.
30
2.3.Sözsüz ĠletiĢim
Hz. Muhammed giyimi, kuşamı, oturup, kalkması, kullandığı jest ve
mimikleriyle sözsüz iletişim şeklinin en güzel örneklerini sergilemiştir. O göze hitap
eder, insanlarla gözle de iletişim kurardı.
Hz. Peygamber iletişim sırasında genellikle el ve parmaklarını kullanırdı.
Özellikle eğitim öğretim maksadıyla yaptığı hitaplarında Jestleriyle konuşmalarına
canlılık kazandırmış ve dinleyenlerin dikkatini bir konu etrafında toplamayı başarmıştır.
Resulullah muhatabının elini veya omzunu tutmak suretiyle de dikkatini
tamamen kendi üzerinde toplardı. Bu durum muhatabı ile olan iletişimini kuvvetlendirir
ve kişinin onun sözlerine yönelmesini ve onu daha iyi anlamasını sağlardı.89
Abdullah b. Ömer‘den nakledilen şu rivayette de görüldüğü gibi muhatabıyla
bedensel temas kurardı: ―Hz. Peygamber (s.a.v.) omzumdan tutarak ―Dünyada sanki bir
garib veya bir yolcu gibi ol. Kendini kabir ehlinden say‖ buyurdu.‖90
Konuşurken karşısındaki kişinin ellerini, avuçlarının içine alması, kimi zaman
da sahabeden bazısının dizine vurması da muhatabıyla etkili iletişim kurmak
istemesindendir.91
Her bakımdan insanların en faziletlisi olan Allah Resulü içindeki duyguları
anında dışa yansıtırdı. O‘nun pek çok düşüncesi, kızgınlığı, sevinci yüz ifadesinden
anlaşılırdı. Resulullah‘ın konuşması mimikleriyle ayrı bir değer kazanırdı. Muhatapları,
söze başlamadan O‘nun nasıl bir konuşma yapacağını anlarlardı.
Hz Peygamber insanlarla iletişim kurarken duruşu, davranışları ve
kıyafetleriyle de onlar üzerinde etkili olurdu. Elbisesinin daima temiz ve yırtıksız
olmasına dikkat eder, güzel kokular sürerdi.
Ayrıca Resulullah iletişimde kişisel mesafeye önem verirdi. Eşleri, çocukları
ve torunlarıyla yakın ilişkiler kurardı. Kızı Fatıma‘yı alnından öpmesi, torunları Hasan
ve Hüseyin‘i kucaklaması bu duruma güzel bir örnek teşkil etmektedir.92
89
Ebu Gudde, s. 138. 90
Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b. İsa, Sünen, Çağrı Yay., İstanbul, 1981, Zühd, 4. 91
Mustafa Karataş, ―Hz. Peygamberin Beden Dili”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2003,
Sy:8, s. 49.
31
Hz. Peygamber çocuklarla iletişim kurarken onların anlayabileceği ve
sevineceği şekilde davranırdı. Onları devesine bindirip gezdirir, saçlarını okşar, onlara
nasihat ederdi. O‘nun çocuklarla olan bu yakın teması ve doğal davranışları çocukların
ilgisini çeker kendisini sevmelerine zemin hazırlardı.
Araştırmanın bu bölümünde Hz. Muhammed ve iletişim ilkeleriyle, iletişim
becerilerine yer verilmiştir. Bu bilgiler ışığında, üçüncü bölümde Hz. Muhammed‘in
çocuklarla olan iletişimi ele alınacaktır.
92
Karataş, s. 49,71.
32
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Hz. MUHAMMED’ĠN ÇOCUKLARLA OLAN ĠLETĠġĠMĠ
1. Hz. MUHAMMED’ĠN ÇOCUKLARLA ĠLETĠġĠMĠNDE SEVGĠ
1.1. Sevgi
Sevgi insanın fıtratında var olan bir duygudur ve diğer sıfatlardan ayrı bir
özelliğe sahiptir. Sevginin varlığı insanın seviyesini yükseltirken, yokluğu da derecesini
düşürür. İnsanlar arasında gözle görülmeyen, manevi bir alan vardır. Bu manevi alan
insanlar arasındaki iletişim görevini yerine getirme özelliğine sahiptir. Eğer bu manevi
alanda sevgi olmazsa iletişim görevi gerçekleşmeyecektir.93
Allah‘ın yarattıklarına karşı sevgi ve şefkat göstermek, tevhidin bir gereğidir.
İmanda tevhide ve Allah sevgisine ulaşan kişi, bütün yaratılanlara karşı sevgi
gösterecek, hassas ve ince duygulu bir kalbe sahiptir. Bu sevgisinden dolayı mahlûkata
hizmet etmeyi zevkli bir görev olarak görür.94
Sevgi –iman ilişkisini belirten bir ayet şöyledir: ―Muhakkak ki iman eden ve
Salih amel işleyenlere Rahman (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.‖95
Sevgi, Allah‘a
iman ve güzel davranışlarla kazanılacak bir lütuftur.
Peygamberler dini tebliğ ederlerken insanları sevgi ve şefkatle eğitmişlerdir.
Hz. Muhammed‘in insanlara, özellikle de çocuklara beslediği engin sevgi bunun bir
göstergesidir. Yüce Allah Kur‘an-ı Kerim‘de bu konu ile ilgili şöyle buyuruyor:
―Size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki sizin hüsranınıza üzülüyor.
Mutluluğunuzu cidden istiyor, mü‘minler için kalbi rikkatle, merhametle çarpıyor.‖96
Bir kutsi hadiste Allah şöyle buyurur:―Benim rızam için birbirini sevenler,
benim rızam için birbirleriyle oturup sohbet edenler, birbirlerine yardım ve birbirlerini
ziyaret edenler, benim sevgimi kazanmışlardır.‖97
93
Bayraklı, s. 129. 94
Çamdibi, s. 5. 95
el-Meryem, 19/96. 96
et-Tevbe, 9/128. 97
Aliyy‘ül-Kari, Kırk Kutsi Hadis, (Muaz b.Cebel‘den)(Ahmet b. Hanbel), trc.,Hasan Hüsnü Erdem,
Ankara, 1982, s. 20.
33
―İşte siz öyle kimselersiniz ki onlar sizi sevmedikleri halde siz onları
seversiniz.‖98
Sevginin bu şekilde tasvir ve tavsiye edilmesi, gerek dini tebliğde, gerekse
insanı eğitmede sevginin çok temel bir ilke olduğunu göstermektedir.99
Kur‘an-ı Kerim‘de insanın çocuklara duyduğu derin sevginin ondaki fıtri
duygulardan biri olduğunu açıklanmaktadır. Kur‘an-ı Kerim‘de Allah şöyle buyurur:
―Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva
sahiplerine önder kıl! Derler.‖100
Bu ayet-i Kerime‘de, bütün Müslümanların dualarında
Allah‘tan, kendilerine göz nuru olacak eşler ve çocuklar vermesini niyaz etmeleri
istenir.
Hz. Peygamber‘in çocuklara karşı tavrında en dikkat çekici yönlerden biri,
onlara gösterdiği sevgidir. Çocukları,―cennet kokusu‖,―gözümün nuru‖,diye tarif
eder.101
Ayrıca çocuklara karşı gösterilen sevgi için ―büyüme vitamini‖ nitelemesi
yapılarak, onların gelişiminde sevginin önemine işaret edilir.102
Sevgi öğrenilir. Çocukluğunda sevgi ve güven duygusu almayan kişiler,
büyüdükleri zaman insanları sevemez ve onlara güvenemezler. Çocuğun, başta ailesi
olmak üzere, çevresindekiler ona güven duygusu vermekle sorumludurlar.103
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed, önce kız ve erkek
ayrımını ortadan kaldırmıştır. Çocuklara eşit davranılmasını, onlara sevgi ve şefkat
gösterilmesini emretmiştir.104
Çocuklar yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmadan sevilmelidir. Anne-baba sevgiyi
eşit olarak paylaştırmalıdır. Sevgi yeteri kadar olmalı, bıktırıcı olmamalıdır. Her
çocuğun sevgiye olan ihtiyacı farklıdır. Dolaysıyla çocuklara sevgi gösterilirken, yaş ve
98
el-Al-i İmran, 3/119. 99
Dodurgalı, Din Eğitimi ve Öğretiminde İlkeler ve Yöntemler, s. 104. 100
el-Furkan, 25/74. 101
İbrahim Canan, “Hz Peygamber Ve Aile Hayatı”, Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi, İlmi Neşriyat,
İstanbul, s. 329. 102
Beyza Bilgin, ―Okul Öncesi Çağı Çocuğunda Dini Kavramlar”, Din Öğretimi Dergisi, Ankara,1986,
s. 21. 103
Çamdibi, s. 4. 104
Mehmet Faruk Bayraktar, ―Ailenin Eğitim Görevi‖, Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, Sy:2, s. 125.
34
ferdi farklılıklar göz önünde bulundurulmalı, bir çocuğun diğerinden farklı sevgiye
ihtiyacı olduğu unutulmamalıdır.105
Sevgi ile ilgili genel bir giriş yaptıktan sonra, Hz. Peygamber‘in çocuklarla
iletişiminde sevgi, farklı başlıklar altında incelenecektir.
1.1.1.Hizmetinde Bulunanları Öz Çocuğu Gibi Sevmesi
Her konuda ümmetine örnek olan Allah Resulü, çocuklara yönelik sevgi
konusunda da çok güzel bir örnektir.
Rahmet Peygamberi (s.a.v.) hizmetinde bulunanları ve evlatlıklarını aile
fertlerinden biri olarak görmüş ve bu kişilerin itibar ve hukuklarının korunması
açısından, bunlarla sevgi, saygı ve merhamete dayalı ilişkiler kurmuştur. Ayrıca Hz.
Peygamber aile fertleri arasında yer alan bu kişileri, çocukları ve torunlarıyla aynı
mesafede tutarak ümmete örnek olmuştur.106
Mesela Ali b. Ebu Talib‘e, Zeyd b.Harise‘ye ve azatlısı Ümmü Eymen‘e son
derece şefkatli davranmıştır. Medine‘de Hz. Peygamberin hizmetine verilen Enes
b.Malik, kendisine vefatına kadar hizmet etmiş; Allah Resulü‘nün, bir defacık olsun
―öf‖ bile demediğini söylemiştir.107
Konu ile ilgili olarak Resulullah ve Zeyd b. Harise arasındaki şu olaya
bakıldığında yardımcısı Zeyd‘i öz çocuklarından ayırmadığını göreceğiz:
O,daha peygamber olmadan, özel işlerinde kendisine hizmet etmesi için yanına
verilen Zeyd b.Harise‘ye o kadar şefkat ve sevgi ile muamele etmiştir ki, daha sonra
ailesi çocuğu yanlarına geri almak isteyince, çocuk peygamberimizi ana-babasına tercih
etmiştir.
Babası oğlu Zeyd‘in, Mekke‘de ve Abdulmuttalib‘in torunu Muhammed‘in
yanında olduğu haberini alınca kardeşini de alarak, kölelikten kurtarmak üzere
Mekke‘ye gelir. Kendilerini tanıtarak çocuklarını satın almak istediklerini belirtirler.
Fazla para istememesini istirham ederler. Resulullah:―Ben size iyiliğin daha fazlasını
105
Bayraktar, a.g.m., s. 125. 106
İsmet Demir, Hz. Muhammed’in Özel, Ailevi Ve Sosyal Hayatı, Seçil Ofset, İstanbul, 2003, s. 248. 107
İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, T.D.V. Yay., Ankara, 2001, s. 250.
35
yapacağım. Zeyd‘i çağırıp, seçimi ona bırakacağım, sizi tercih ederse sizden para
almayacağım. Ama beni tercih ederse o zaman veremem‖ der. Çağırılar. Resulullah:
―-Bunları tanıyor musun?‖ diye sorar.
―-Evet, biri babam, diğeri amcam!‖ der Zeyd. Peygamber efendimiz:
―-İşte sana olan davranışımı öğrendin. Ben veya babandan birini seçmekte
serbestsin‖ der. Zeyd:
―-Ben onları istemiyorum. Ve sana hiç kimseyi tercih etmem!‖ deyince, amcası
ve babası bir tuhaf olup:
―-Yazık sana ey Zeyd, köleliği hürriyete ve ailene tercih mi ediyorsun‖ derler.
Zeyd:
―-Evet, der ben bu zatta öyle şeyler gördüm ki, onu ebediyen hiçbir şeye
değişmem, bu mümkün değil!‖ cevabını verir.
Zeyd‘in bu tavrından son derece memnun kalan Resulullah, onu Kâbe‘nin
avlusuna götürür ve:
―Ey hazır bulunanlar! Şahid olun. Şu Zeyd, bundan böyle benim oğlumdur. O
bana ben de ona varisleriz!‖ der.
Bu durumu gören baba ve amcanın gönülleri hoş olur. Gözleri arkada
kalmadan memleketlerine dönerler.108
Hz. Peygamberin çocuk sevgisi yalın bir sevgiden ibaret değildi. O,bu sevginin
gereğini yerine getirir, çocukların her bakımdan iyi yetiştirilmesi için gereken özeni
gösterirdi.
108
İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, Kütüb-i Sitte, Esbab-ı Nüzule Dair, Ahzab Suresi, Açıklama,
Akçağ Yay., İstanbul, C.3, s. 57-58.
36
1.1.2.Çocukların Hatalarını Düzeltirken Sevgiyle YaklaĢması
Resululah‘ta sevgiye dayalı, güven verici, hoşgörülü bir davranış modeli
görüyoruz. Bir çocuk sevgi, şefkat, yardımlaşma, sadakat, işbirliği, sorumluluk ve
güven duygularını ancak yaşayarak öğrenebilir. Çocuklar Resululah‘ta bütün
güzellikleri en mükemmel şekliyle görürlerdi. O çocukların dili ile konuşmakta, onların
dünyalarına girerek sevgi dolu bir yaklaşım sergilemekteydi. 109
Rafi b. Amri‘l-Gıfari anlatıyor:―Henüz çocuk iken bir hurma ağacı taşlamıştım.
Beni Resululah‘a götürdüler.―Hurmayı niçin taşladın yavrum‖ diye sordu. Ben ―yemek
için‖ deyince Resulullah:―Yavrum bir daha hurmayı taşlama, altına düşenlerden ye‖
buyurdu. Sonra başımı okşadı.―Allah‘ım bu yavrunun karnını doyur‖ diyerek dua etti.110
Görüldüğü gibi Peygamberimiz çocuğa sevgi dolu ifadelerle yaklaşmış ve önce
ona davranışının sebebini sormuştur. Davranışının sebebini öğrendikten sonra ise ona
alternatif göstererek nasıl davranması gerektiğini bildirmiş ve yol göstermiştir.
Çünkü çocuk, zayıf, aciz, günahsız, gelişmesini tamamlamak için yardıma ve
olumlu yaklaşımlara muhtaç bir varlıktır. O halde ona yardımcı olmak, sevgi, anlayış ve
sabır göstermek son derece gereklidir. Çocuğun ruh ve beden bakımından sağlıklı
gelişimi, bu olumlu yaklaşımla mümkün olabilir.111
Çocuklarla, yanlış davranışları olduğu zaman, bunların sonuçlarını
düşünmelerini sağlayacak şekilde bir iletişim kurulmalıdır. Yanlışının farkına varmasına
fırsat vermeden hemen cezaya başvurmak sevgiye engel olur. Davranışlarının yanlış
olduğu söylenirken, çocuğun şahsiyeti rencide edilmemeli ve sevginin devam ettiği
belirtilmelidir.112
Ebeveynler çocuk yetiştirmede Hz. Peygamber‘in çocuklarla münasebetlerini
örnek almalıdırlar. Çocuğun Hz. Peygamber‘in sünnetine bağlı olarak ve O‘nun
koyduğu sevgi ve eğitim prensipleri çerçevesinde yetiştirilmesi demek, dinine bağlı iyi
bir Müslüman olması, sözü-özü doğru; ahlakı iyi, güvenilir bir kimse olması; çalışkan,
109
Sadık Eraslan-Ekrem Keleş, En Güzel Örnek Hz Peygamber, T.D.V. Yay., Ankara, 2003, s. 190. 110
Ebu Davud, Cihad, 94. 111
Hökelekli, ―Hz. Peygamber’in Çocuk Ve Gençlere Yaklaşımı”, (Hz. Muhammed ve Gençlik), T.D.V.
Yay., Ankara, 1995, s. 48-49. 112
Çamdibi, s. 4.
37
ailesine, çevresine, milletine ve tüm insanlığa yararlı bir kişi olarak yetiştirilmesi
demektir. Esas çocuk sevgisi bu şekilde kendini gösterir.
1.1.3.Ümmetini Çocukları Sevmeye TeĢvik Etmesi
Nebi (s.a.v.)‘in çocuklara olan sevgisi evden sokağa, Mescid-i Nebevi‘ye,
hutbelerine ve namazına da yansımıştı. Bu vesile ile Hz. Peygamber, ümmetin baba,
anne ve dedelerine, çocuk sevgisinin ve çocuğa mutlak merhametin gereğini
anlatıyordu.113
Kâinatın efendisi Mescid-i Nebevi‘de sahabe-i kiramı çeşitli konularda
aydınlatmak üzere hutbe okuyordu. Hasan ve Hüseyin üzerlerinde kırmızı gömlekler
olduğu halde Mescid-i Nebevi‘ye girdiler. İkisi de sahabe-i kiramın arasından düşe
kalka dedelerine doğru ilerliyorlardı. Resulullah dayanamadı, konuşmasını kesti,
minberden indi ve ikisini koltuklarının arasına alarak yeniden minbere çıktı. Onları
önüne oturttu ve ashab-ı kirama Enfal suresindeki:―Şüphesiz mallarınız ve çocuklarınız
sizin için bir imtihan vesilesidir.‖ Ayetini okuyup,―Şüphesiz Rabbim doğru
buyurmuştur‖ diyerek Ashab‘a ―Gördüğünüz gibi şu iki küçüğe baktım dayanamadım,
kâh yürüyor, kâh tökezliyorlardı. Sabredemedim. Sözümü kesip ikisini de yanıma
çıkarttım‖ dedikten sonra ikisini de öptü ve ―Allah‘ım! Ben bu yavrularımı seviyorum.
Sen de onları ve onları sevenleri sev‖ diye dua ettiler.114
Ancak çocuklara sevginin dengeli ve doğru olarak verilmesi gerekir.
Çocukluğunda sevgiyi alması gereken şekilde alamayan ve haksızlığa uğrayan kişi, ileri
yaşlarda sevgi görse de sevgiyi hak etmediğini düşünür ve sevgiye karşılık vermez.115
Tirmizi‘nin rivayetinde ise; bu olaydan sonra Hasan ve Hüseyin için şöyle
buyurduğu kaydedilmektedir:―Resulullah her ikisinin de elinden tutarak; kim beni, bu
ikisini ve bunların anne ve babalarını severse kıyamet günü o,benimle beraber ve benim
derecemde olur‖.116
Özellikle anne ve babalar olmak üzere bütün büyüklerin küçüklerle olan
iletişimlerinde en mühim esas onlara gösterilecek sevgi ve şefkattir. Sevgi çocukların
gelişiminde gıda hükmüne geçer ve şahsiyetlerinin oluşumunda, ilerlemesinde
113
Demir, s. 279. 114
Buhari, Libas, 60; Müslim, Fedailu’s-Sahabe, 57. 115
Çamdibi, s. 5. 116
Tirmizi, Kitabu’l-Menakıb, 31.
38
çocukların sosyalleşmesinde en önemli faktördür. Çocuğun sonraki yıllarda göstereceği
bir kısım ruhi bozukluklar, ailesinden yeteri kadar sevgi ve alaka görmemesi ve kötü
muamelelere maruz kalmasıyla açıklanmaktadır.
1.1.4.Çocukları Sevdiğini Onlara Bildirmesi
Çocuklar Allah‘ın Elçisi‘nin kendilerini sevdiklerini bilirlerdi. Bir seferden
dönerken ehl-i beyt çocukları O‘nu karşılamaya koşarlardı. O da onlardan kimini
bineğinin önüne, kimini arkasına bindirirdi. Böylece Medine‘ye girerlerdi.
Peygamberimiz‘in çocuklara sevgisi Medine‘nin dışında da bilinirdi.
Mekke‘nin fethi sırasında Resulullah‘ın Mekke‘ye girerken karşılaştığı çok sevimli bir
manzara, çocuklardan oluşturulmuş bir grubun kendisini karşılaması olmuştu.
Peygamberimiz bu çocukları ayrı ayrı sevmiş, İbn Abbas ile İbn Cafer‘i bineğine
almıştı.117
Hz. Muhammed ve Hz. Ebu Bekir ―Seniyyetü‘l-veda‖ tepelerinde, kendilerini
karşılamaya gelen Medineli Müslümanlara ulaşmışlardı. Onları karşılamaya gelenler
içinde kızlı-erkekli, en güzel elbiselerini giyinmiş, ellerindeki defleri büyük bir
coşkuyla çalarak, bir mutluluk şarkısı olan ―Taleal Bedru Aleyna‖ yı okuyan Medineli
çocuklarda vardı. İşte tam bu sırada, Hz. Peygamber, çocuklara verdiği değeri, onları
önemsediğini en açık biçimde ortaya koymak ve bunu insanlara da bildirmek için,
yanlarına gelerek şöyle sordu:
-―Beni seviyor musunuz?‖ Çocuklar hep bir ağızdan:
-―Evet çok seviyoruz Ya Resulullah!..‖ cevabını verdiler.Bunun üzerine Hz.
Peygamber onlara,
-―Andolsun ki ben de sizi seviyorum‖ müjdesini verdi.118
Peygamber efendimiz, insanlara olan sevginin uygun bir biçimde belirtilmesi
gerektiğini şu sözleriyle tavsiye etmiştir.―Biriniz mümin kardeşini sevdiği zaman,
sevgisini ona bildirsin.‖119
117
Sahihu’l-Buhari Muhtasarı, Tecrid-iSarih Tercemesi, Çev. Ahmet Naim, T.T.K Yay., Ankara, 1966,
C. X, s. 309. 118
Mehmet Emin Ay, “Hz. Peygamber ve Çocuklar”, Diyanet İlmi Dergi, Peygamberimiz Hz.
Muhammed - Özel Sayı - , D.İ.B., Ankara, 2000, s. 162–163.
39
Hz. Peygamber düğünden dönen kadınları ve çocukları görmüştü, onlara
yönelerek:―Vallahi sizler bana halkın en sevgili olanısınız, vallahi sizler bana halkın en
sevgili olanısınız‖ demiştir.120
Peygamberimiz çocuklara olan sevgisini ve onlara verdiği değeri öyle olaylarla
müminlere göstermiştir ki, bugün bunlara hayran olmamak mümkün değildir.
1.2.Sevgisini Ġfade Etmenin ÇeĢitli Yolları
1.2.1.Hediye Vermesi
Çocuklara karşı sevgi ve şefkat duygularının iyice köreldiği bir dönemde Hz.
Peygamber, çocuklara büyük değer vermiş, onları sevindirmiş, her fırsatta onlara karşı
şefkat, merhamet ve sevgiyle yaklaşmıştır.
Hz. Peygamber çocuklara olan sevgisini onlara hediyeler vererek de
göstermiştir. Mesela büyük kızı Zeynep‘ten olan Ümame peygamberimizin pek sevgili
bir torunu idi. Ümame ile ilgili bir rivayet şöyledir:
―Allah‘ın elçisine bir gün boncuktan yapılmış bir gerdanlık hediye
edilmişti.‗Bunu en çok sevdiğime vereceğim‘ deyince, kadınlar Hz Aişe‘yi kastederek ,
‗Ebubekir‘in kızı bunu kazanır‘ demişlerdi. Biraz sonra Allah‘ın elçisi Zeynep‘in kızı
Ümame‘yi istemiş ve gerdanlığı onun boynuna kendi elleriyle takmıştır.‖121
Görüldüğü gibi Allah Resulü Ümame‘ye olan sevgisini ona hediye vererek
ifade etmiştir. Hz. Peygamber kin ve düşmanlıkları giderici, sevgiyi pekiştirici olarak
gördüğü hediyeleşmeyi insanlara da tavsiye etmiştir.
1.2.2. ġefkat Ve Merhamet Göstermesi
Merhamet Allah‘ın ―Rahman‖ ve ―Rahim‖ sıfatlarından doğan ilahi bir
duygudur. Merhamet duygusunun yüceliği kaynağının ilahi olmasından gelmektedir.
Yaratılmışlara karşı gönlünde derin bir şefkat besleyen insan, içinde ilahi bir duygu
119
İmam Buhari, el-Edeb’ül-Müfred, Çev.: A.Fikri Yavuz, İstanbul, 1979, C.I, s. 264,285. 120
Müslim, Fedailu’s-Sahabe, 74. 121
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/101.
40
taşıyor demektir. İnsanın gönlünün en değerli sermayesi olan bu asil duyguyu en çok
güçlendiren ise çocuklardır.122
Şefkat duygusu, çevresindeki insanlara hoş olmayan bir olay isabet ettiği
zaman bundan üzüntü duymak, onların elemleri ile elemlenmek ve olayın etkisini
gidermek için onlara yardımcı olmaktır. Çocuğa şefkat ise, onun başına hoş olmayan bir
durumun gelmesini önlemeye çalışmak, eğer böyle bir durum olursa, bertaraf
edebilmesi için ona yardım etmektir.123
Hz. Peygamber birçok sünnetinde olduğu gibi, çocuklara şefkat gösterilmesi
konusunda da ısrar etmiş, teşvik edici sebep olarak da Allah katındaki mükâfatı
zikretmiştir: ―Merhametli olmayana merhamet edilmez‖124
Rahmeti bütün yaratılanlarla olan münasebetlerde mühim bir esas olarak gören
Hz. Peygamber, çocuklara karşı gösterilecek şefkat ve merhamete ise ayrıca dikkat
çeker125
ve konuyla ilgili olarak şöyle buyurur:
― Küçüklerimize merhamet ve sevgi, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden
değildir‖.126
Böylelikle Hz. Muhammed sevgi ve merhameti evrensel bir prensip olarak
ilan etmiştir
Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bulunan127
Hz. Peygamber‘in bu
rahmetinin kapsamına, merhamete en çok ihtiyaç duyan çocukların girmesinden daha
doğal bir şey olamazdı. Öyle de olmuş, çocuklar onun kuşatıcı rahmetinin mutluluğunu
tatmışlardır.128
Hz. Peygamber, çocuklarına karşı müşfik olan kadınları takdir etmek suretiyle
insanları şefkatli olmaya teşvik etmiştir. Bir seferinde ―İki çocuğundan birini sırtına
almış, diğerini de elinden tutmuş olarak huzuruna gelen bir kadını‖,diğer bir seferinde
de ―Hz. Ayşe‘nin ikram ettiği üç hurmadan ikisini beraberindeki iki çocuğuna birer tane
verip, üçüncüsünü kendine ayırdığı halde az sonra üçüncüyü de çocuklarına yarımşar
122
Yaşar Kandemir, Örneklerle İslam Ahlakı, Nesil Yay., İstanbul, 1986, s. 160-161. 123
Abdurrahman Dodurgalı,Sevgi Peygamberi Ve Yetişkin Din Eğitimi, Rağbet Yay., İstanbul, 2002, s.62. 124
Müslim, Fedail, 65.
125 İbrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Akademi Yay., İzmir, 2008, s. 185.
126 Ahmet b. Hanbel, Müsned, 1/257.
127 el-Enbiya, 21/108.
128 Eraslan- Keleş, s. 160.
41
veren kadını‖,çocuklarına karşı gösterdiği şefkatten dolayı fevkalade takdir etmiş ve
duada bulunmuştur.129
Torunları Hasan‘ı (veya Hüseyin‘i) öperken Hz. Peygamber‘i gören Akra b.
Habis: ―Siz çocukları öper misiniz? Benim on çocuğum var, hiçbirini öpmedim‖ der.
Bunun üzerine Hz. Peygamber ona yönelerek şu cevabı verir:―Merhamet etmeyene
merhamet olunmaz‖.130
Merhamette bir sebep sonuç ilişkisi vardır. İlahi merhameti kazanmak için kula
merhamet etmek mecburidir. Ne kadar merhamet edilirse o kadar merhamet kazanılır.
Sevdiğimiz kadar seviliriz.131
Çocuğun şahsiyetinin gelişmesi açısından anne ve babaların çocuklarına sevgi
ve şefkatle yaklaşmalarının yine Resulullah‘ın emirleri arasında olduğu
unutulmamalıdır.―Merhameti olmayana Allah merhamet etmez‖ hadisinin ifade ettiği
Allah‘ın rahmetini kazanmak için, çocuklara merhametle muamelenin gerektiği
bilinmelidir. Yapılan araştırmalarla; sevgi, şefkat ve merhametten yoksun olarak yetişen
çocukların kişilik yapılarının ve kendine güven duygusunun gelişmesinin neredeyse
imkânsız olduğunu ortaya konmuştur. Esasen İslam eğitim sisteminin temelinde de
sevgi ve merhamet vardır.132
Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisini de şöyle anlatmıştır:―Ben size karşı bir
evladın babası durumundayım.‖133
Böylece babalık ile peygamberlik arasında, acıma,
şefkat ve merhamet bakımından da bir benzerlik kurmuştur.134
Resulullah‘ın sınırsız şefkat ve merhametinin bir başka tezahürü de oğlu
İbrahim‘in vefatı sırasında gösterdiği elem ve kederdir. İbrahim‘in ölümüne ağlamış ve
şöyle demiştir:
―Göz ağlar, kalp üzülür, fakat biz Allah‘ın rızasına uymayan söz sarf etmeyiz.
Vallahi ey İbrahim, ölümün sebebiyle hepimiz üzgünüz.‖135
129
Canan, s. 185. 130
Buhari, Edeb,18; Tirmizi, Birr, 12; Müslim, Fedail,65. 131
Bayraklı, s. 195. 132
Demir, s. 245. 133
Ebu Davud, Taharet, 4; Nesai, Ebu Abdurrahman Ahmed b. Şuayb, Sünen, Çağrı Yay., İstanbul, 1992,
Taharet, 35. 134
Yusuf el- Kardavi, Hz. Peygamber ve İlim, Çev.: Dilaver Selvi, Şule Yay., İstanbul ,1991, s. 169. 135
Müslim, Fedail, 62.
42
Bir diğer rivayette şöyledir: İbn Mace, Taberani ve İbn Asakir, Esma b.Yezid
(r.a.)‘dan naklediyorlar: Resulullah buyurdu ki:―Göz ağlar,kalp hüzünlenir,ancak
Rabbimizin hoşuna gitmeyecek bir şey söylemeyiz.Eğer ölüm gerçek bir vaad ve herkes
için bir ikaz olmasaydı ve sonrakiler öncekileri takip etmeyecek olsaydı,sana bundan
daha çok üzülürdük ey İbrahim.Biz senin vefatından çok üzgünüz.‖136
Hz. Peygamber‘deki bu çocuk sevgisi sadece kendi çocuklarına karşı değil,
sevgiye muhtaç olan bütün çocuklara karşı idi. Yine Enes‘ten rivayet edilen bir hadiste,
O‘nun ―Çocuklara karşı nasın en müşfiki‖ olduğu belirtilmektedir. Bu hadis bir başka
rivayette ―Çocuklarına ve iyaline karşı nasın en müşfiki‖ şeklinde gelmiştir.137
Hz Peygamber‘in merhametini çocukların ağlatılmaması hususunda göstermiş
olduğu gayretlerde de görmekteyiz. Resulullah bu konuda şöyle buyurmuştur:
―Uzun kalmak niyetiyle namaza dururum, derken bir çocuk ağlaması işitir,
annesine meşakkat vermemek için namazı kısa keserim.‖138
Hz. Peygamber çocukların ağlamaya terk edilmesine taraftar değildir. Pek çok
rivayet ağlayan çocuklara ilgi gösterdiğini haber verir. Bunlardan biri şöyledir:―Vallahi
ben namazda iken çocuk ağlaması işitince, annesinin namazı fesada vereceğinden
korkarım.‖Bir sabah namazında birinci rekâtta 60 ayetlik kıraatta bulunan Resulullah,
kulağına çocuk ağlaması gelmesi üzerine, ikinci rekâtı en kısa sure ile tamamlardı.139
Bu
uygulama Hz. Peygamber‘in çocuklara ve annelerine merhametini ortaya koyduğu gibi,
aynı zamanda onun döneminde cahiliye kadınlarının küçük çocuklarıyla birlikte namaza
geldiklerini de göstermektedir.140
Hz. Peygamber, çocukların ―Allah tarafından imtihan vesilesi olarak‖ aileye
verildiğini bildiğinden, özellikle ebeveynlerin çocuklarıyla ilgilenmesini; çocukla
ebeveyn arasında bir iletişim kopukluğu olmamasını istemiştir.141
Bunun üzerine de
şöyle buyurmuşlardır:
―Yüce Allah bazı kullarıyla kıyamet gününde konuşmaz, onları temize
çıkarmaz ve onların yüzüne bile bakmaz. Bunlar; ana babasını kendi hallerine terk edip
136
Muhammed b. Salih ed-Dimaşki, Peygamber Külliyatı, Ocak Yay., İstanbul, 2004, C. I, s. 35 137
Canan, s.187; Müslim, Fedail, 63. 138
Buhari, Ezan, 64. 139
Canan, a.g.m., s. 331. 140
Sarıçam, s. 300. 141
Mehmet Sürmeli, Gaye İnsan Hz. Muhammed (s.a.v.), Mavi Yay., İstanbul, 2006, s. 33.
43
(kendi haline bırakan) onlardan uzaklaşıp yüz çeviren kimse, çocuğunu terk edip onunla
ilgilenmeyen (ana ve baba),insanlar kendisine birçok iyilik ve ihsanda bulunmasına
rağmen onlardan uzaklaşan (nankörlük yapan) kişi.‖142
Hz. Peygamber savaş esirleri arasında bulunan çocukları bile düşünmüştür.
Kureyza esirleri arasında bulunan buluğ çağına ermemiş çocukların annelerinden
ayrılmamalarını emretmiştir.143
Savaşlarda çocukların öldürülmemesi hususunda özel
uyarılarda bulunmuştur. Onun savaşta öldürülen bir çocuktan dolayı defalarca
üzüntüsünü dile getirdiği bilinmektedir.144
―Savaş halinde, düşman çocuklarına
Müslüman çocukları gibi davranmak esastır. Savaşta öldüren kişi, öldürdüğünün
üzerinden çıkanları almakta hak sahibi olduğu halde, öldürdüğü buluğa ermemiş bir
çocuk ise bunları almaya hakkı olmayacaktır.‖145
Resulullah‘ın yanında Yahudilerden kendisine hizmet eden bir çocuk vardı.
Hastalanınca onu ziyarete gitti. Başucuna oturdu ve bu esnada onun Müslüman olmasını
arzuladığını bildirdi. Çocuk yanı başındaki babasına bakınca, babası da Hz.
Peygamber‘e uymasını istedi ve çocuk Müslüman oldu. Bütün inananlara
tavsiyesi,―…senin vasıtanla yüce Allah‘ın bir tek kişiye hidayet vermesi, senin için
kırmızı develere sahip olmaktan daha hayırlıdır‖ 146
şeklinde olan Hz. Peygamber, bu
çocuğun Müslüman olması üzerine sevinç ve memnuniyetini ―Onu, benim vesilemle
ateşten kurtaran yüce Allah‘a hamd olsun‖ 147
sözleriyle dile getirmiştir.
Hz. Peygamber, çocukların hastalıklarına da üzülür ve hemen tedavi
edilmelerini isterdi. Bir kadın henüz yemek yeme çağına gelmemiş süt çocuğunu Allah
Resulü‘ne götürmüştü. Çocuğun boğazı ağrıyordu ve annesi eski Arap âdetine uyarak,
şişen bademcikleri parmağı ile delip patlatarak tedavi etmek istemişti. Peygamberimiz
çocuğu kucağına aldı ve şöyle söyledi:―Niçin çocukların canını yakıyorsunuz. Şu Udi
Hindi‘yi kullansanıza. Boğaz hastalığı için o buruna çekilir ve şifa verir‖.Kadın
sözlerine ilave olarak, çocuğun Hz. Peygamber‘in kucağına çişini yaptığını,
Peygamberimizin hiç telaşlanmaksızın kirlenen yeri yıkadığını da anlatmıştır.148
Hz.
142
Ahmet b. Hanbel, Müsned, 3/436. 143
Sarıçam, s. 302. 144
Eraslan- Keleş, s. 160. 145
Beyza Bilgin, İslam ve Çocuk, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 1997, s. 44. 146
Buhari, Ashabu’n-Nebi, 9; Müslim, Fedailü’s-Sahabe, 34. 147
Buhari, Cenaiz, 80; Ebu Davud, Cenaiz,5. 148
Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Kitabevi, İstanbul, 1971, C. 8, s. 6394.
44
Peygamber, duada bulunması için kucağına verilen bebeklerin üstünü kirletmesini de
önemsemezdi.149
Hz. Peygamber çocukları sevmemeyi merhametsizlik olarak görmüştür.
Çocuklara karşı sınırsız sevgi ve şefkat gösteren Yüce Peygamberimiz, onlarla çok sıkı
ilişkiler kurmuş, etrafındaki bütün çocuklarla yakından ilgilenmiştir.
149
M. Yaşar Kandemir, “Muhammed”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2005, C. 30, s. 425.
45
1.2.3.Kucaklaması Ve Öpmesi
İnsanların birbirlerinden etkileşimleri konusunda son zamanlarda yapılan
araştırmalar, fiziksel temasın, son derece etkileyici olduğunu ortaya koymuştur.150
Bir
amirin, memurun sırtını sıvazlaması, onu motive ederken, insanların birbirleriyle sarılıp
kucaklaşması ise sevgi ve dostluk işareti olarak algılanmaktadır. Hatırlanacağı üzere, ilk
vahiy geldiği sırada, Hz. Cebrail de Hz. Peygamber‘i sıkı sıkıya kucaklamıştı. Bu olay
kucaklamanın manevi yönünü ortaya koymaktadır.151
Hz. Peygamber, çocuk ve torunlarına olan sevgisini, alakasını her yerde, her
fırsatta gösterirdi. Bunun örneklerinden birkaçı şöyledir: Hz. Peygamber bir gün bir
omzunda Hz. Hasan, diğerinde de Hz. Hüseyin varken ve sırasıyla birini, sonra öbürünü
öperken sahabenin yanına gelmişti. Bir defasında da hutbe okuyorken Hz. Hasan ile Hz.
Hüseyin camiye girince sözüne ara verip, aşağı inmiş ve onları kucağına almıştı. 152
Hz.
Peygamber Hz. Fatıma huzuruna girdiğinde kalkar, elini tutar, kendisini öper ve yanına
oturturdu. Hz. Fatıma‘da Hz. Peygamber'e aynı şekilde davranırdı.153
İbn Rebia b. El-Haris anlatıyor: ―Babam beni, Abbas‘da oğlu Fadl‘ı, Hz.
Peygamber‘in yanına gönderdi. Huzuruna girdiğimiz zaman bizi sağına ve soluna
oturttu ve sonra öylesine sıkıca kucakladı ki, ondan daha kuvvetlisini görmemiştik.154
Bütün bu rivayetler bir yandan Resulullah‘ın çocuk sevgisine verdiği önemi
ifade ederken, diğer yandan da çocuklara karşı beslenmesi gereken sevgi, şefkat ve
merhametin en iyi ifadesinin onları kucaklamak ve öpmek olduğunu belirtmekte ve
buna teşvik etmektedir.155
Kocası demirci olan bir sütanneye verilen oğlu İbrahim‘i Hz. Peygamber‘in sık
sık görmeye gittiği, varınca çocuğu kucaklayıp öptüğü, kokladığı ve bir müddet sonra
tekrar döndüğü belirtilir.156
Hz. Enes (r.a) anlatıyor: ―Ailesine karşı Hz. Peygamber‘den
daha şefkatli hiç kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim‘in Medine‘nin kenar
mahallelerinden birinde oturan bir sütannesi vardı. Bu sütannenin kocası demircilik
150
Baltaş-Baltaş, s. 118–119. 151
Ay, a.g.m., s. 166. 152
Nesai, Cuma, 30. 153
Ebu Davud, Edeb,144. 154
Ay, a.g.m., s. 167. 155
Canan, s. 186. 156
Müslim, Fedail, 6 3;Buhari, Edeb, 18.
46
yapmaktaydı. Hergün çocuğu görmek için oraya giden Hz. Peygamber, varınca duman
dolu olan eve girer, çocuğunu kucaklayarak bağrına basar, koklar ve öperdi.‖157
Ebu Hureyre‘de şöyle bir olay anlatır: ―Resulullah ile beraber Medine‘nin
çarşılarından birinde idim. Derken o ayrıldı, ben de ayrıldım. O,(Hz. Fatıma‘nın evine
gelip) üç defa; ―Yaramaz nerede?‖ deyip Hz. Hasan‘ı çağırttı. Gelince Hz. Peygamber
kollarını açtı, o da açtı ve sarılıp öptü. Ardından da şöyle buyurdu: ―Allah‘ım doğrusu
ben bunu seviyorum. Onu sen de sev, onu sevenleri de sev!‖158
Müsned-i Zeyd‘den gelen bir tahricde Hz. Peygamber, herkesi çocuklarını
öpmeye teşvik eder: ―Çocuklarınızı çok öpün, zira her öpücük için size cennette bir
derece verilir ki iki derece arasında beş yüz yıllık mesafe mevcuttur. Melekler
öpücüklerinizi sayarlar ve sizin için yazarlar.‖159
Resulullah‘ı, torunlarını öpüp, okşar durumda gören Akra b. Habis
Resulullah‘a şöyle demiştir. ―Benim on çocuğum var. Hiçbirisini öpmedim‖. Resulullah
ise bu tepkisi karşısında Akra b. Habis‘e şu cevabı vermiştir: ―Merhamet etmeyene,
merhamet edilmez.‖160
Akra büyük kimselerin, sevgilerini ve şefkatlerini dışa vurmamaları gerektiğini
zannediyordu. Hâlbuki bu doğru bir anlayış değildir. Onun bu anlayışına karşı Hz.
Peygamber‘in cevabı, sevgi ve şefkat gibi iyi ve tabii eğilimlerin açığa vurulmasının
çekinilecek bir şey olmadığı şeklindedir. Yeter ki utanç verilecek bir hareket
yapılmasın. İnsanlar önünde çocukların öpülmesi, sevginin ve şefkatin ifadesidir.161
Ayrıca Resulullah, Akra b. Habis‘e vermiş olduğu bu cevapla kişinin merhamet
sahibi olma ölçüsünün, çocuklarla olan ilişkisinde ortaya çıkacağını göstermektedir.
Akra‘nın çocuklara karşı tutumu o dönemde, toplumda kabul gören ve yaygın olan bir
tutumdu. Çocuğa karşı tavırların ilgiden ve sevgiden yoksun olduğu bir toplumda,
Peygamberimizin bu davranışları ayrı bir anlam kazanmaktadır.
157
Buhari, Edeb, 18; Müslim, Fedail, 63. 158
Buhari, Libas, 60. 159
Canan, s. 186. 160
Buhari, Edeb, 18. 161
Beyza Bilgin, s. 53.
47
1.2.4.BaĢını OkĢaması
Fiziksel temasın bir başka şekli de okşamaktır. Çocuklar okşandıkları zaman
kendilerini güvende hissederler, sevildiklerinin farkına varırlar. Çocuklar saçlarının ve
yanaklarının okşanmasından büyük bir sevinç duyarlar. Ayrıca bu davranış kişinin
kalbini yumuşatır, ruhuna incelik kazandırır.
Hz. Peygamber, çocuklara olan sevgisini gösterirken okşamaya da sıkça yer
vermiştir. Bunu daha ziyade çeşitli sebeplerle huzuruna çıkan Müslüman çocuklara
karşı tatbik etmiştir. Rivayetlerde okşama, kucağına alma ve hayır duanın genellikle
beraber olduğu görülmektedir.162
Ahmed b. Hanbel‘in Müsned‘inde konuyla ilgili
rivayetlerden biri de şöyledir: Yusuf bin Abdillah bin Selam : ―Hz. Peygamber, beni
Yusuf diye tesmiye etti, kucağına oturttu ve başımı okşadı‖ der.163
Abdullah b. Utbe ise beş altı yaşlarında iken, Hz. Peygamber‘in kendisini tutup
kucağına oturttuğunu ve başını okşayarak ona dua ettiğini anlatmaktadır.164
Cabir b. Semüre şöyle anlatmıştır: Resulullah ile beraber öğle namazını kıldım.
Sonra o,ailesinin yanına çıktı, ben de onunla birlikte çıktım. Kendisini bir takım
çocuklar karşıladılar. Resulullah teker teker onların her birinin başına okşadı. Elinde bir
serinlik ve koku hissettim. Sanki Peygamberimiz elini koku satan bir kimsenin tablası
veya sepeti içinden çıkarmış gibiydi.165
Yine bir defasında Hasan ve Hüseyin koşarak Resulullah‘a geldiler. Efendimiz
onları bağrına bastı ve ―Şurası muhakkak ki, çocuk, cimrilik ve korkaklık sebebidir‖
buyurdular. Yani çocuk sahibi olanlar, onları yetiştirip, koruyup kollamak için mal
biriktirmeye ve olabildiğince tehlikelere girmemeye çalışırlar. Küçüklerin korunmaya,
şefkate ve merhamete ihtiyaçları vardır. İlgi, sevgi ve şefkat çocuğun en çok ihtiyaç
duyduğu şeylerdir.166
162
Canan, s. 189. 163
Ahmet b. Hanbel, Müsned, 4/35. 164
Ay, a.g.m. ,s. 168. 165
Abdurrahman Çetin, Örneklerle Peygamberimiz, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2006, s. 352. 166
Eraslan- Keleş, s. 163.
48
Usame b. Zeyd şöyle anlatır: Allah‘ın elçisi beni bir dizine, Hasan‘ı diğer
dizine oturtur ve bizi bağrına yaslayarak şöyle derdi: ―Allah‘ım, bunlara rahmet ve
mutluluk ihsan eyle! Ben bunların hayır ve mutluluklarını diliyorum‖.167
Misallerde görüldüğü gibi çocukları seven Hz. Peygamber, sevgisini fiilleriyle
gösterdiği gibi sözleriyle de ifade etmiştir.
2. Hz. MUHAMMED’ĠN ÇOCUKLARLA ĠLETĠġĠMĠNDE ADALET
Cenab-ı Hak:―(Ey Resulüm) emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların
heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah‘ın indirdiği Kitab‘a inandım ve aranızda adaleti
geçekleştirmekle emrolundum‖168
buyurur.
Peygamberlerin üstün vasıflarından biri de adalettir. Bu sebeple insanlara örnek
ve önder durumda olan kişilerin adil olmaları gerekir. Hz. Peygamber, herkese eşit
davranır, birini diğerinden fazla seviyor, üstün tutuyor hissini uyandırmazdı. Aynı
zamanda herkes O‘nun en çok kendisini sevdiğini zannederdi.169
167
Ahmet b. Hanbel, Müsned, 5/205; Sahihu’l-Buhari Muhtasarı, Tecrid-iSarih Tercemesi, Çev. Ahmet
Naim, C. 12, s. 127. 168
eş-Şura, 42/15. 169
Mehmet Faruk Bayraktar, İslam Eğitiminde Öğretmen-Öğrenci Münasebetleri, M.Ü.İ.F.V. Yay.,
İstanbul, 2007, s. 127.
49
2.1. Aile Ġçi ĠletiĢimde Çocuklara EĢit Muameleye Önem Vermesi
Çocuklara eşit muamelede bulunmak, çocuk ve ebeveyn ilişkileri konusunda
Hz. Peygamber‘in ehemmiyetle üzerinde durduğu bir husustur. Bu prensibin tebliğine
Numan bin Beşir‘den rivayet edilen şu hadise vesile olmuştur170
:
―Babam bana malından bir şeyler hibe etmişti. Annem Amra bint Ravaha :―Bu
hibeye Resulullah‘ı şahit kılmazsan kabul etmiyorum‖ dedi. Bunun üzerine bana yaptığı
hibeye şahit kılmak için babam, beni de alarak Resulullah‘a gitti. Durumu öğrenen Hz.
Peygamber:―Başka çocuklarında var mı?‖ diye sordu.―Evet‖ cevabı üzerine ―Aynı
şekilde bütün çocuklarına hibede bulundun mu?‖ diye sordu. Babam:―Hayır‖ deyince
―Allah‘tan korkun, çocuklarınız hususunda adil olun‖ dedi. Babam oradan ayrıldı ve
hibeden rücu etti.‖171
Malını çocuklarına harcarken adaletsizlik yapmak ve çocukların
birini diğerine tercih etmek dinimizde menedilmiştir.
Keza Numan‘a verilen şu cevapta çocuklara yapılacak eşit muamele ile
onlardan görülecek eşit hürmet arasında ki ilişki görülmektedir: ―Onların sana eşit bir
şekilde iyilik etmeleri nasıl senin hakkınsa, senin de onlara eşit muamelede bulunman
öylece onların hakkıdır.‖172
Resulullah, ailedeki çocuklar arasında adaletli olunmasını, özellikle hediye
verirken veya bir şey bağışlarken eşit davranılması gerektiğini buyurmuştur.173
Eğer bu konuda eşitliğe riayet edilmezse ana-babanın bu yanlış tutumu,
çocuklar arasında bazı davranış bozukluklarına sebebiyet verecek ve onlarda bazı
komplekslerin gelişmesine yol açacaktır. Herhangi bir sebeple kardeşler arasında ayrım
yapan ana-baba, birini daha çok sevse bile bu durumu diğer kardeşlerden
gizlemelidir.174
Kur‘an-ı Kerim‘de anlatılan Hz. Yusuf hikâyesinde, Yusuf‘un kuyuya atılması
babasının Yusuf‘a olan fazla sevgisi sebebiyle kardeşlerinde uyanan kıskançlığa
bağlanmıştır. Hz. Yakup‘un diğer çocuklarına göre Yusuf‘a meyletmesi, onlar arasında
rahatsızlık doğurmuş ve kıskançlığa sebep olmuştur. Onlarda babalarının sevgi ve
170
Canan, s. 210. 171
Buhari, Hibe 11; Müslim, Hibat 13; Tirmizi, Ahkam 30; Malik,Enes b., Muvatta, Çağrı Yay., İstanbul,
1992, 2/125. 172
Canan, s. 212. 173
Çetin, s. 351. 174
Dodurgalı, Din Eğitimi ve Öğretiminde İlkeler ve Yöntemler, s. 112.
50
ilgisinin kendilerine yönelmemesinin sebebinin Hz. Yusuf olduğunu düşünmüşler ve
Hz. Yusuf‘u öldürmek veya ıssız bir yere terk etmek suretiyle yok etmeye karar
vermişlerdir. Böylece babalarının teveccühünü kazanmayı ummuşlardır.175
Bu durumu
şu Ayet-i Kerime bize haber vermektedir:
―(Aralarında dediler ki) Yusuf‘u öldürün veya O‘nu (uzak) bir yere atın ki
babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tevbe ederek) Salih kimseler
olursunuz!‖176
Çocuklar arasında eşit muamele yapılmaması onların ruhlarında olumsuz
anlamda derin izler bırakır. Bu durum çocuğun kardeşlerini kıskanmasına veya aşağılık
kompleksine kapılmasına yol açabilir. Dolaysıyla anne-babaya düşen görev; sevgide,
ilgi ve alakada ve diğer konularda adil olmaya çalışmaktır.
Her çocuk belli ölçüde kıskançtır. Ancak çocuk ebeveyninin onu ihmal ettiğini
ve kardeşlerinin kendisinden daha fazla sevildiğini düşündüğü an, başka bir ifadeyle,
ebeveyninin sevgi konusunda adaletli davranmadığını gördüğünde, fıtratında mevcut
olan kıskançlık duygusu onu tehlikeli şeyler yapmaya götürebilir.177
Hz. Peygamber‘in
ebeveynden çocuklara karşı adil davranmalarını istemesinin sebeplerinden biri de bu
olabilir. Zira kardeşler arasında, sahip oldukları farklı özellikler nedeniyle gelişmeye
başlayan rekabet ve kıskançlıklar, ebeveynin bu gibi tutumlarıyla daha da artacaktır.178
Küçük kardeşler arasında sıkça görülen bir husus, birinin herhangi bir talebi
olunca diğerinin de aynı talepte bulunmasıdır. Şu örnekte görüldüğü gibi Hz.
Peygamber böyle durumlarda önce ilk talepte bulunana cevap verilmesi gerektiğini
belirtmiştir:
Bir gün Hz Peygamber Hz. Fatıma‘nın evine gitmişti. O esnada Hz. Ali
uyuyordu. Derken Hz. Hüseyin içecek bir şey istemiş, Hz. Peygamber de bir koyun
sağmaya yönelmişti. O zaman Hz. Hasan yanına gelmiş, ama Hz. Peygamber sağdığını
ona vermemişti. Bunun üzerine Hz. Fatıma, Hz. Hüseyin‘i mi daha çok sevdiğini
175
Dodurgalı, Din Eğitimi ve Öğretiminde İlkeler ve Yöntemler, s. 112. 176
el-Yusuf, 12/9. 177
Selçuk Coşkun, Bir Eğitimci Olarak Hz. Peygamber’in İnsan Anlayışı, Ekev Yay., Erzurum, s. 202. 178
Orhan Çaplı, Çocukların, Gençlerin Eğitimi, San Matbaası, Ankara, 1970, s. 127.
51
sormuş, Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: ―Hayır, o,ondan önce içecek
istemişti.‖179
Resulullah sadece Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile değil, diğer
kızları, onlardan olan torunları ve damatlarıyla da yakından ilgilenirdi. Resulullah‘ın
kızı Zeyneb‘in kocası henüz Müslüman olmamasına rağmen Zeyneb‘e karşı iyi
davrandığı için damadına iyi davranır ve Müslümanlara da:―Siz bu adamın bizim
yanımızdaki yerini öğrendiniz‖ derdi.180
Hz. Peygamber:―Allah‘tan korkun ve çocuklarınız arasında adaleti
gözetin‖181
buyurmuştur. Resulullah‘ın bu sözü, O‘nun aile içi iletişimde çocuklara karşı
adaletli davranılması gerektiği konusundaki hassasiyetini bir kez daha ortaya
koymaktadır.
Ana-baba maddi konularda olduğu kadar, çocuklarının her birine gösterdikleri
sevgi ve ilgide de adaleti gözetmek durumundadırlar. Aksi takdirde, kardeşler arasında
kıskançlık ve düşmanlık duygularının uyanmasına yol açabilirler.
2.2. Çocuklar Arasında Cinsiyet Ayrımı Yapmaması
Hz. Peygamber‘in çocuklarla ilgili en önemli düzenlemelerinden biri de kız
çocuklarını erkek çocuklarla eşit statüye getirmesidir. İslamiyet‘in doğduğu sırada,
Araplar arasında kız çocuğuna karşı davranışlar sosyal bir problem haline gelmişti.
Cahiliye döneminde kız çocuğu ailede maddi bakımdan bir yük, sosyal bakımdan da bir
utanç kaynağı kabul edilirdi. Ayrıca çocuklar ekonomik ve sosyal endişelerle
öldürülürlerdi. Kur‘an-ı Kerim‘de cahiliye insanlarının kız çocuğuna karşı tutumu
kötülenmiş, çocukların öldürülmeleri şiddetle kınanmış ve yasaklanmıştır.182
Konuyla ilgili şu Ayet-i Kerime dikkatimizi çekmektedir: ―Aralarından birine
bir kızı olduğu müjdelendiği zaman içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine
verilen kötü müjde yüzünden halktan gizlenmeye çalışır; onu utana utana tutsun mu,
yoksa toprağa mı gömsün? Ne kötü hükmediyorlar.‖183
179
Ahmet b. Hanbel, Müsned, 1/101. 180
Demir, s. 248. 181
Buhari, Hibe, 12. 182
Sarıçam, s. 301. 183
el-Nahl, 16/58–59
52
Kız çocuklarını bu kötü akıbetten kurtaran ve onlara şahsiyet kazandıran Hz.
Muhammed olmuştur. Daha sonra kız çocuğunu toprağa gömdüğünü anlatan bir
babadan hadiseyi dinlerken gözünden yaşlar akmıştır. Çocuklara karşı merhamet
hisleriyle dolu olan Allah Resulü birer insan olarak kız erkek ayrımını şiddetle
yasaklamış, ataerkil toplumlarda bulunan erkek çocuğu üstün tutma anlayışının
İslam‘da yerinin olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Hz. Peygamber‘in çocuk sevgisi
çocuklar arasında ayrım yapmayan kapsayıcı bir sevgidir.184
İnsanlar arasındaki yaygın kanaat, soyun, erkek çocuk yolu ile devam
edeceğidir. Bu nedenle kız çocuğuna ikinci dereceden evlat muamelesi yapılır. Oysaki
kız evlat da, erkek evlat da aynı tabi kanunlara uyarak anneden ve babadan özellikler
alırlar. Veraset kanunları kızlar içinde erkekler içinde eşit olarak işlemektedir.185
Hz. Peygamber o zamana kadar hor görülen kız çocuklarına ayrı bir değer
verir, onların en iyi şekilde yetiştirilmelerini isterdi. Kızı Fatıma‘yı ne zaman görse,
kalkar, alnından öper, elinden tutup yanına oturturdu. Bir yolculuktan dönünce mutlaka
kızının evine de uğrardı.186
Hz. Peygamber kız çocuğu yetiştirenleri özel olarak övmüştür. Kız çocuğunu
hakir görmeyi, ona karşı kötü duygu ve düşünceler beslemeyi yasaklamıştır. Kız
çocukları yetiştirenlerin büyük sevaba nail olacağını dile getirmiştir. Eğer Onda hoşa
gitmeyen taraf olursa buna mutlaka sabırla katlanmak gerektiği belirtilir.187
Hz. Peygamber‘in ―kızlarla imtihan edilme‖ tabiri, kız çocuklarının Araplar
tarafından genellikle hakir görülmesindendir. Oğlan çocukları doğunca sevinirler ama
kız çocukları olunca üzülürlerdi. Bu duygu Kur‘an-ı Kerim‘de belirtildiği üzere,
cahiliye Araplarında kızları diri toprağa gömecek kadar kuvvetli bir histi ve yaygındı.
Resulullah bu düşünceyi kaldırmak için bir kısım tedbirler almıştır. Bu tedbirlerden biri,
kız yetiştirmenin, onlardan gelecek maddi-manevi sıkıntılara katlanmanın Allah katında
büyük ecre vesile olduğunu belirtmesidir.188
Enes (R.A.) anlatıyor: Resulullah buyurdu ki:―Buluğa erinceye kadar kim iki
kız evladı yetiştirirse-parmaklarını birleştirerek-kıyamet günü o ve ben şöyle beraber
184
Eraslan- Keleş, s. 173–175. 185
Beyza Bilgin, s. 49. 186
Çetin, s. 353. 187
Hökelekli, “Çocuk”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2005, C. 4, s. 356. 188
Canan, a.g.md., s. 362–363.
53
oluruz.‖189
Diğer bir hadiste de şöyle buyrulmaktadır: Ebu Said anlatıyor:
Resulullah:―Kim ‗üç kız‘ veya ‗üç kız kardeş‘ veya ‗iki kız kardeş‘ veya ‗iki kız‘
yetiştirir, terbiye ve te‘diblerini eksik etmez, onlara iyi davranır ve evlendirirse cenneti
hak etmiştir‖. 190
Hz. Aişe anlatıyor: ―Yanıma bir kadın geldi. Beraberinde iki kız çocuğu vardı.
Bir şeyler istedi. Ne var ki, yanımda bir tane hurmadan başka bir şey yoktu. Onu
kendisine verdim. Kadın da ikiye bölerek kızlarına paylaştırdı, kendisine bir şey
kalmadı. Çıkıp gittiler. Daha sonra Resulullah içeri girdi. Durumu ona anlatınca şöyle
buyurdu: ―Kim bu şekilde kızlarıyla sınanır da onlara iyi davranırsa, o kızlar, onun için
ateşe karşı perde olurlar.‖191
Hadislerde temas edilen husus kız çocuğuna alçaltıcı şekilde farklı muamele
yapılmaması meselesidir. Farklı muamele İslam öncesi Arapların genel vasfıdır. İslam‘a
rağmen bugün bile birçok ailede aynı şeyi görmek mümkündür. Bu bilgi azlığından
veya teslimiyet noksanlığındandır. Kız evladıyla erkek evladı arasında erkek veya kız
lehine ayırım yapan bir kimse ayet veya hadislerden bu davranışını destekleyici hiçbir
delil getiremez.192
İnsana çocuğu veren Allah Tealadır. Kız veya erkek hangisinin anne-baba
hakkında daha hayırlı olduğunu da şüphesiz ki O bilir. Bu itibarla Müslüman‘a düşen,
Allah‘ın verdiğini güzellikle karşılamak ve o emanete karşı üzerine düşen görevleri
eksiksiz olarak yapmaya çalışmaktır.193
Kabilesi Hz. Peygamber‘in erkek çocuklarının yaşamamış olmasını aleyhine
bir durum olarak kullanmak istemişler ve ona soyu kesik anlamında ebter demişlerdir.
Kızlarının olmasını hesaba katmamışlardır. Hâlbuki Resulullah‘ın soyu Hz. Fatıma‘dan
devam etmiştir. İslam Peygamberinin soyunun kız evlat yolu ile devam ettirilmiş
olmasında şüphesiz inananlar için bir takım dersler vardır.194
Annesi öldüğünde Fatıma henüz küçüktü ve ablaları da evlenmişti. Hz. Ali ile
evleninceye kadar Peygamberimiz ile birlikte yaşaması, ablaları ölünce tek evlat olarak
189
Müslim, Birr, 149; Tirmizi, Birr, 13. 190
Ebu Davud, Edeb, 130; Tirmizi, Birr, 13. 191
Buhari, Zekât, 10. 192
Canan, a.g.md., s. 364. 193
Eraslan- Keleş, s. 175. 194
Beyza Bilgin, s. 50.
54
kalması sebebiyle Hz. Fatıma ile ilgili daha çok bilgi bulunmaktadır. Hz. Ayşe‘den bir
rivayet şöyledir:
―Sözünde, sohbetinde Allah‘ın elçisine Fatıma‘dan daha çok bezeyen kimse
görmedim. Fatıma babasının yanına girdiği zaman, Allah‘ın elçisi ayağa kalkar, ona
merhaba der, onu öper ve kendi yerine oturturdu. Allah‘ın elçisi de Fatıma‘nın evine
girdiği zaman, Fatıma ayağa kalkar, ona merhaba der, onu öper ve kendi yerine
oturturdu. Allah‘ın elçisinin vefat etmiş olduğu hastalığı sırasında Fatıma O‘nun yanına
geldi de, Allah‘ın elçisi yine onunla merhabalaştı, onu öptü ve ona yavaşça bir şeyler
söyledi. Fatıma bu sözler üzerine ağladı. Sonra ona yine yavaşça bir şeyler söyledi, bu
defa Fatıma güldü. Ben o sırada yanımda bulunan hanımlara dedim ki:―Ben de
Fatıma‘nın diğer kadınlara bir üstünlüğü var sanırdım. Hâlbuki görüyorum o da diğer
kadınlar gibidir. Ağladığı sırada bir de bakıyorsun gülüyor! Sonra ona sordum:‗Allah‘ın
elçisi sana ne söyledi?‘ dedim. Fatıma bana bunu söyledi demedi.‗Eğer söylersem sırrı
yaymış olurum!‘ dedi. Ancak Allah‘ın elçisinin vefatından sonra bana bunu anlattı ve
şöyle dedi:―Babam bana dedi ki:‗Ben ölüyorum‘.Ben bu söze ağladım. Sonra dedi
ki:‗Benim arkamdan, ailemiz içinde bana en erken kavuşacak olan sensin!‘ .Ben bu
habere sevindim ve güldüm.‖195
Hz. Fatıma, babası Hz. Muhammed‘den altı ay sonra
vefat etmiştir.
Hz. Peygamber‘in kız ve erkek çocuklar arasında ayrım yapılmaması, eşit
muamele edilmesi, kızların değerli olduğunun topluma gösterilmesi yönünde ki
davranışlarından biri de şu şekilde rivayet edilmektedir:―Allah‘ın Elçisi kızı Zeynep‘ten
torunu Ümame‘yi taşıyarak namaz kılardı. Onu bu vaziyette halka imam olarak namaz
kıldırırken gördüm. Rükûa vardığında onu yere bırakıyor, secdeden başını kaldırdığı
zaman tekrar omzuna alıyordu.‖196
Bazı âlimlere göre Resulullah‘ın Ümame‘yi namazda iken omuzda taşımasının
sebebi, kız çocuklarını sevmemek, onları taşımaktan çekinmek gibi, Arapların cahiliye
dönemine ait adetlerini ortadan kaldırmaktır. Allah‘ın Elçisi bu anlamsız davranışın
yanlış olduğunu anlatmak için, onların namazda bile taşınabileceklerini göstermiştir.
Ayrıca yaparak göstermek, söz ile anlatmaktan her zaman daha etkilidir.197
195
Müslim, 7, 359–362. 196
Müslim, 2, 170–171. 197
Beyza Bilgin, s. 52.
55
Hz. Peygamber‘in şu Hadis-i Şeriflerinin de konumuz açısından önemli olduğu
kanaatindeyim: ―İnsan öldüğü zaman amel defteri kapanır. Ancak şu üç husustan dolayı
sevap yazılmaya devam eder. Sadaka-i Cariye, insanların istifade ettiği ilim, kendisine
dua eden salih evlat.‖198
Dolaysıyla kız-erkek evlat diye ayrım yapmamak ve salih evlat
yetiştirmeye önem vermek gerekmektedir.
Resulullah kız-erkek, aileden olan-olmayan ayrımı yapmadan bütün çocuklarla
iletişiminde adaletli davranmış ve her konuda olduğu gibi, bu konuda da ümmetine
örnek olmuştur.
198
Ahmed b.Hanbel, Müsned, 5/261.
56
3.Hz. MUHAMMED’ĠN ÇOCUKLARLA ĠLETĠġĠMDE MUHATABININ
ġAHSĠYETĠNE DEĞER VERMESĠ
Resulullah çocuklarla iletişim kurarken oların kişiliklerine saygı gösterirdi.
İhtiyaçlarını, yaşlarını, yaşadıkları ortamı göz önünde bulundururdu. Bu konuda
insanlara örnek olan Hz. Peygamber‘in, çocuklara uygun bir ciddiyetle davranmamız ve
onların şahsiyetine saygı göstermemiz gerektiğini belirten sözleri ve davranışları vardır.
3.1. Çocukların Bireysel Özelliklerini Dikkate Alması
Hz. Muhammed (s.a.v.),küçüklerle iletişiminde onların bireysel özelliklerini
dikkate almıştır. Bir gözlemini anlatan Ümmü Halid (r.a.),babasıyla beraber üzerinde
sarı (renkli, yeni) bir gömlek olduğu halde Hz. Peygamber‘e geldiklerini ve
Peygamber‘in: ―Güzel, güzel…(çocuğum çok yaşa da ) gömleğini (güle güle) giy‖199
dediğini anlatmıştır.
Hz. Peygamber, bu tavrıyla, bireysel özelliklerini dikkate aldığı küçük çocuğa
sıcak ilgi göstermiş, üzerindeki elbise ile mutlu olan çocuğun sevincini, onun seviyesine
uygun, mutluluk ifade eden sözleriyle dile getirmiştir.200
Hz. Peygamber‘in çocukların seviyesine inmede kullandığı usullerden biri de
onun konuşma tarzında görülmektedir. Onun konuşma tarzı yukarıda ki hadiste de
olduğu gibi, gayet içtendir ve kelime seçimi bakımından da ayrıcalık göstermektedir.
Hz. Peygamber‘in çocuklarla konuşurken kullandığı kelimelerin, hem hece bakımından,
hem de telaffuz bakımından kolay anlaşılır ve ifade edilir şekilde olduğunu
görmekteyiz. Ayrıca O,bu konuşmalar da genel tekrar etme usulünü de kullanmaktadır.
Bu durum çocukların meseleyi anlamalarını sağlamak bakımından önemli olduğu gibi,
çocuk zekâsının neleri kavrayabildiğini göstermesi bakımından da önemlidir.
Resulullah çocuklara olan saygısı sebebiyle on yıl boyunca hizmetinde bulunan
Enes b. Malik‘e bir defa bile kızmamış, yaptığı bir hata yüzünden onu azarlamamıştır.
Ayrıca insanlara, çocuğu ciddiye alıp seviyesine inmelerini ve problemlerini dinleyerek
yönlendirmelerini öğütlemiştir. Hz. Peygamber‘e göre çocuğun iyi davranışları takdir
199
Buhari, Edeb, 17. 200
Macit, s. 147.
57
edilip ödüllendirilmelidir. Hatalı davranışları ise yapıcı ve yönlendirici bir şekilde
uyarılmalı, onun gururunu incitecek eleştirilerden sakınılmalıdır.201
3.2. Selam Vermesi, Hal-Hatır Sorması
Hz Peygamber, ilişkilerin gelişmesinde büyük katkısı olan selamlaşmayı
insanlara tavsiye etmiştir. Ayrıca selamlaşmayı çocuklara adab-ı muaşeret esaslarının
öğretileceği bir vasıta olarak görmüştür. Peygamberimiz çocuklara selam vererek
onların şahsiyetlerine gerekli saygıyı göstermede en güzel örnek olmuştur.
Hz. Peygamber, insanlar arasında ayrım yapmaz, gördüğü herkese önce o
selam verir, erkeklerle tokalaşır, muhatabı elini bırakmadıkça o da bırakmazdı.
Karşısındakiyle konuşurken bütün vücudunu döner ve muhatabı yüzünü çevirmedikçe o
da çevirmezdi.202
Enes b. Malik, yolda giderken, çocuklara rastlayınca onlara selam verirdi.
Niçin böyle yaptığını soranlara, Allah Resulü‘nü böyle yaparken gördüğünü söylerdi.
Çocuklara değer verilir, selam verilirse, onlarda büyüklerine değer verip onları
selamlamaya alışacaklardır.203
Arkadaşlarıyla oynadığı esnada Hz. Peygamber Enes‘i çağırmaya gelmiş ve
ona selam vermiştir. Enes‘ten gelen bir başka rivayette şöyledir; Resulullah Ensarı
ziyarete gittiği sırada yolda gördüğü çocuklara selam vermiş ve şu ifadeyi kullanmıştır:
―Selam üzerinize olsun ey çocuklar‖.204
Hz. Peygamber, sadece çocuklara selam vermekle yetinmez ayrıca onların hal
ve hatırlarını da sorardı. Enes‘ten gelen bir rivayet şöyledir; ―Resulullah bize karışır ve
hatta küçük kardeşime: ―Ya Eba Umayr, küçük kuşun ne oldu‖ diye sorardı.‖205
Ayrıca
konuyla ilgili şu rivayette çok dikkat çekicidir: Ebu Umayr‘ı üzgün bulan Hz.
Peygamber yanındakilere: ―Ne oldu, niye üzgün?‖ diye sormuş, kuşunun öldüğünü
duyunca, Ebu Umayr‘ı teselli etmiştir.206
Görüldüğü gibi Hz. Peygamber onun üzüntüsüne değer vermiş ve bunu
belirtmiştir. İşte Resulullah çocuklarla böyle yakından ilgilenir, onların seviyesine
201
Hökelekli, a.g.md., s. 358. 202
Kandemir, a.g.md., s. 425. 203
Beyza Bilgin, s. 75–76. 204
Müslim, Selam, 15; Ebu Davud, Selam, 4. 205
Buhari, Edeb, 81. 206
Ebu Davud, Edeb, 77.
58
inerek onlarla konuşur ve onların gönüllerini kazanırdı. Çocuklarda onun kendilerini
sevdiklerini bilirler ve onun yolunu gözlerlerdi.
Ev içinde ve dışında çocuklara selam verilmeli, güler yüzle hal ve hatırları
sorulmalı, her konuda ciddiye alınmalı, onların da küçük, büyük herkese selam
vermeleri, sevgi ve saygı göstermeleri sağlanmalıdır.
3.3. Çocuklar Hastalandıklarında Ziyaret Etmesi
Peygamberimiz hastalıklar konusunda uzmanlara başvurulması gerektiğini
tavsiye etmiş ve şöyle demiştir: ―Her derdin bir devası vardır. Derdin devasına denk
gelindiği zaman, aziz ve celil olan Allah‘ın izniyle o dert iyi olur.‖207
Bir kısım rivayetler, herhangi bir şekilde rahatsızlık çeken bir çocuk görünce,
Hz. Peygamber‘in ilgilendiğini, yanlış tedaviye karşı uyarıp, makul tedavi yollarını
öğrettiğini ifade ederler.208
Çeşitli rahatsızlıklardan muzdarip çocukların pek çok vesilelerle Resulullah‘a
götürülüp tedavi ettirildikleri de rivayetler arasındadır.209
Müslüman‘ın Müslüman üzerindeki vazifelerinden biri de hasta ziyaretidir.
Hasta ziyareti dinimizce ihmal edilmemesi gereken bir konudur ve üzerinde ısrarla
durulmuştur. Konuyla ilgili Enes‘ten gelen bir rivayet şöyledir: ―Hz. Peygamber‘e
hizmet eden bir Yahudi çocuğu hastalanmıştı. Resulullah ona geçmiş olsun ziyaretine
gitti. Başucuna oturup: ―Müslüman ol‖ dedi. Çocuk babasına bakınca o da: ―Ebu‘l-
Kasım‘a itaat et‖ dedi. Çocuk Müslüman oldu.210
Hz. Peygamber‘in torunlarından birinin hastalanması üzerine yaptığı ziyaretle
ilgili hadisi, Buhari‘nin İyadetu‘s-Sıbyan ―Çocuklara geçmiş olsun ziyareti‖ başlığıyla
sunması da bu meselenin sünnette ki yerini göstermektedir. Diğer taraftan çocuklar da
(örnekte Hasan ve Hüseyin geçmektedir) hasta olan büyükleri (örnekte Hz. Peygamber
geçmektedir) ziyaret etmektedirler.
207
Müslim, 7, 58. 208
İbn Mace Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid, Sünen, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, Tıbb, 40. 209
Canan, a.g.m., s. 329. 210
Ebu Davud, Cenaiz, 6.
59
3.4. Çocukların Oyununa Değer Vermesi, Gerektiğinde Oyuna ĠĢtirak
Etmesi
Oyun, çocukların ruhsal ve bedensel gelişiminde mühim bir yer tutar. Oyun
çocukta sosyal, duygusal, fikri v.s. yetenekleri geliştirir. Çocuk arkadaşları ile oynarken
sadece hoş vakit geçirmez, kelime hazinesini zenginleştirir, ani cevap verme, çabuk
karar verme v.s. kabiliyetlerini güçlendirir. Hatta bazı eğitimciler çocuğun, zaman ve
mekân kavramını oyun vasıtasıyla kazandığını da söylerler.211
Çocuklar oyunu sadece oyun olsun diye oynamazlar. Oyun onlar için ciddi bir
iştir. Oyun ile hem bedensel hem de ruhsal olarak kendini ifade etme imkânı bulur.
Oyun yolu ile çocuklar kendilerini çeşitli işlere hazırlarlar. Çocuğun keşfetmesi ve
özgürlüğü oyunla birlikte belirgin olarak ortaya çıkar.212
Bazı oyunlar birlikte oynanır. Çocuklar birbirleriyle yarışırlar, ortak kurallara
uyarak yenerler, yenilirler. Böylece oyun, eşit şartlarla güçlerini deneyen çocukların
sosyal ve ahlaki duygularını da geliştirmiş olur. Yenilse de sonuca katlanmayı öğrenen
çocuk, yenmek için nasıl hareket etmesi gerektiğini kavrar. Aynı zamanda nereye kadar
gücünü yetirebileceğini, nerede durması gerektiğini, ne zaman yardım isteyeceğini,
başkalarına ne zaman ve nasıl yardım etmesi gerektiğini de öğrenir.213
Kız ve erkek çocukları kendi cinsiyetlerine uygun oyunlar oynayarak
yetiştirilmelidir. Hz. Peygamber‘den nakledilen hadislerden kız çocuklarının bebeklerle
ve ev işleri ile ilgili oyunlar oynadıkları, erkek çocuklarında atıcılık, binicilik, yüzme,
yürüme ve koşu gibi alanlarda eğitildikleri anlaşılmaktadır214
.Ayrıca Hz. Peygamber‘in
zaman zaman torunları Hasan ve Hüseyin ile oyun oynadığına dair rivayetler de
bulunmaktadır. Çocuğun keşfetmesi ve öğrenmesi oyun gibi faaliyetlerle belirgin olarak
ortaya çıkar.
Oyunun çocuk eğitiminde önemli bir yeri vardır. Bu konuya Yusuf Suresinde
değinilmiştir. ―Ey babamız! Biz Yusuf‘a karşı hayırhah (onun iyiliğini isteyen kişiler)
olduğumuz halde onu, niçin bize emniyet etmiyorsun. Yarın onu bizimle beraber gönder
de gezsin, oynasın. Biz onu herhalde koruruz. Babaları, ―onu götürmeniz beni üzüyor.
211
Canan, s. 295. 212
Çamdibi, s. 78 213
Beyza Bilgin, s. 147. 214
Hökelekli, a.g.md., s. 358.
60
Siz farkına varmadan onu kurdun yemesinden korkarım‖ dedi.‖215
Görüldüğü gibi Hz.
Yusuf‘a izin alabilmek için kardeşleri geçerli bir gerekçe olarak, onun oyuna olan
ihtiyacını öne sürmektedirler. Babası da çocuğun oyuna olan ihtiyacını kabul etmiş,
fakat aşırı oyunun tehlikeli olabileceğine kardeşlerinin dikkatini çekmiştir.
Çocuğun oyun oynamasına izin verilirken oynanacak oyunun amaçsız
olmamasına ve bütün vaktin oyuna ayrılmamasına özen gösterilmelidir. Aynı zamanda,
çocuk oyun oynarken, ana-baba çocuğu kontrol altında tutmalıdır. Yoksa çocuk için
çeşitli tehlikeler baş gösterebilir.
―Boş zamanların eğitimi, çocuk eğitiminde önemli bir yer tutar. Özellikle
ailede boş zamanları değerlendirmek ana-baba ve çocuğun birbirlerini daha iyi
anlamalarına fırsat verir. Öte yandan aile çocuğun ilk doğal oyun yeridir. Gazali,
çocuklara okul dönüşü oyun izni verilmesi gerektiğini, böylece çocuğun zihni
yorgunluğunu gidermiş olacağını, ancak oyunun fazla yorucu olmaması gerektiğini
ifade eder.‖216
Çocukların oyunları Hz. Peygamber‘in onlarla olan münasebetlerinde mühim
bir husustur. Allah Resulü, çeşitli vasıtalarla çocukları oyuna teşvik etmiş, ayrıca
büyüklerin de bu oyunlara iştirak etmelerini lüzumlu görmüştür.
Hz. Peygamber (s.a.v.)‘in peygamberlik dışındaki beşeri yönünün en dikkat
çekici örneklerini, çocuklarla olan ilişkilerinde görmekteyiz. Çünkü o,sıradan bir
insandan öte, adeta ―çocuklarla çocuklaşabilen‖ ve bunu diğer insanlara da tavsiye eden
müstesna bir şahsiyettir.217
Hz. Peygamber‘in çocukların oyununa önem verdiği bazı rivayetlerde
görülmektedir. Rivayetlerde, ―Çocuğu olan onunla çocuklaşsın‖ diyerek bütün babalara
çocuklarını bizzat eğlendirmelerini emreden Hz. Peygamber‘in, Ashab‘a karışarak
onlarla şakalaşıp latifeler yaptığı gibi, onların çocuklarıyla oynadığı da belirtilir.218
Onun, bu ve benzeri tutumlarının sebebi çocuklarla yeterince ilgilenilmesi, onların
dikkatle takibi, dolaysıyla topluma faydalı ve şahsiyeti gelişmiş birer insan olarak
katılmalarını istemesindendir.
215
el-Yusuf, 1/11–13. 216
Bayraktar, a.g.m., s. 120. 217
Ay, a.g.m., s. 162. 218
Canan, s. 297.
61
Hz. Peygamber, bazen çocukların oyunlarına katılarak onları sevindirirdi.
Onun hayatında bunun pek çok örneği bulunmaktadır. Aynı zamanda kendisi de
küçükken oyun oynamış, hatta bir defasında oyun oynarken Cebrail‘in ona gelmesi gibi
hadiselerde olmuştur.219
Fıtratı zorlamadan terbiye eden en büyük mürebbilerden biri oyundur220
.Hz.
Peygamber bunu bildiği için çocukların oynamalarına engel olmazdı. Bununla ilgili bir
rivayet şöyledir: Halid İbn Sa‘id‘in kızı Ümmü Halid anlatıyor: ―Ben çocukken
üzerimde sarı bir kamis olduğu halde babamla Resulullah‘ın yanına gitmiştik.
Resulullah elbisem için ―güzel, güzel‖ dedi. Ben bu esnada Resulullah‘ın omuzları
arasında yer alan kekelik yumurtası büyüklüğündeki peygamberlik mührü ile oynamaya
başladım. Babam beni bundan men etti ise de Resulullah: ―Bırak çocuğu‖ dedi ve sonra
şunları söyledi: ―Üzerinde eskit, Üzerinde eskit, üzerinde eskit‖.221
Ayrıca Hz.
Peygamber yaşı küçük olan Hz. Ayşe‘nin kız arkadaşlarıyla oynamasına da müsaade
etmiştir.222
Hz. Peygamber, oynayan çocuklara müdahale etmemekle kalmamış ve zaman
zaman ―Ey Çocuk! Git oyna‖ demiştir.223
Çocukların oyundan öteye geçen
yaramazlıklarına da iyilikle mani olmuş, onları üzmemiş, kırmamıştır.
Peygamberimiz bazen çocukları omzuna alır, bazen dört ayak olup sırtına
bindirir, bazen ayağında sallar, bazen dilini çıkararak onları güldürüp eğlendirirdi. Enes
b. Malik‘e ‗iki kulaklı‘ diye takılırdı.224
Hz Peygamber, çocukları bineğine alarak da onları sevindirir, onlarla bir nevi
oyun oynardı. Abdullah b. Cafer bu konuda şöyle der: ―Resulullah bir seferden dönünce
biz onu karşıladık. Yanımda ya Hasan veya Hüseyin olurdu. O da birimizi önüne,
birimizi de arkasına alarak, Medine‘ye kadar getirirdi.‖225
Resulullah çocukları omzuna almak suretiyle de onları eğlendirirdi. Konuyla
ilgili İbn Abbas‘ın rivayeti şöyledir: Hz. Peygamber‘in omzunda Hz. Hasan‘ı gören bir
219
Müslim, İman, 261. 220
Orhan Çaplı, İnsanın İç Dünyası, Bilgi Yay., Ankara, 1992, s. 5. 221
Buhari, cihad, 188. 222
Buhari, Edeb, 81. 223
Ahmed b.Hanbel, Müsned, 2/483. 224
Çetin, s. 351–352. 225
İbn Mace, Edeb, 48.
62
kimse;―Ey çocuk ne kıymetli bir bineğe biniyorsun‖ der. Bunun üzerine Resulullah
adama: ―O da ne kıymetli binicidir‖ cevabını verir.226
Hz. Peygamber, çocukları hoş tutmuş ve onların isteklerini yerine getirmeye
önem vermiştir. Namaz kılarken ve hutbe okurken bile bu tutumunu değiştirmemiştir.
Kaynaklarda, torunu kucağında iken namaza geldiği, çocuğu bırakıp namaza durduğu,
secde de iken çocuğun sırtına binmesi üzerine de secdeyi uzattığı; kızlarından
Zeyneb‘in kızı Ümame‘yi namazda omzuna aldığı nakledilir.227
Konuyla ilgili bir rivayet şöyledir:―Rukuya gittiğinde yere kor, kalktığında
tekrar omzuna alırdı. Bazen Hz. Peygamber secdeye gidince Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin
gelip sırtına binerlerdi. Hz. Peygamber secdeden kalkarken onları yumuşak bir şekilde
alıp yere kordu. Secdeye gidince onlar yine sırtına binerlerdi, bu durum, namaz bitene
kadar böyle devam ederdi. Namaz bitince Hz. Peygamber onları, hiç kızmaksızın alıp
dizlerine oturturdu.‖228
Bir gün Hz. Peygamber zekât hurmalarını dağıtıyorken Hz.
Hasan kucağında bulunuyordu. Dağıtma işi bitince onu omzuna almıştı.229
Abdullah b.Şeddad, babasının şöyle anlattığını naklediyor: Resulullah akşam
ve yatsı namazında yanımıza geldi. Hasan veya Hüseyin‘den birini taşıyordu.
Resulullah öne geçip çocuğu yere bıraktı. Sonra tekbir getirip namaza durdu. Sonra
namaz sırasında uzunca bir secde yaptı. Babam devamla dedi ki: ―(Secde çok uzadığı
için) başımı kaldırıp baktım. Bir de ne göreyim! Secde de olan Resulullah‘ın sırtına
çocuk binmiş duruyor. Ben hemen secdeme döndüm. Namaz bitince Resulullah‘a
cemaatten:
―Ey Allah‘ın Resulü! Namaz sırasında öyle uzun bir secde yaptınız ki, bir
hadise oldu veya sana vahiy indi zannettik!‖ diye soranlar oldu. Resulullah; ―Hayır!‖
dedi, ―Bunlardan hiçbiri olmadı. Fakat oğlum sırtıma bindi. Ben, acele edip hevesi
geçmeden sırtımdan indirmeyi uygun bulmadım.(kendisi ininceye kadar bekledim)‖
buyurmuştur.230
226
Tirmizi, Menakıb, 50. 227
Sarıçam, s. 299; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/467. 228
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/494. 229
Abdullah Aydınlı, ―Hz. Peygamberin Terbiyesinde Yetişen Çocuklar”, (İslam‘da Aile ve Çocuk
Terbiyesi Sempozyumu-1‘den), Ensar Neşriyat, İstanbul, 2005, s. 363. 230
Nesai, İfitah, 82.
63
Bir defasında sahabelerle birlikte davet edildiği bir yere giderken yolda,
çocuklarla oynayan torunu Hz. Hüseyin‘e rastladılar. Resulullah çocuğu görünce
ilerleyip cemaatin önüne geçti, onu tutmak için ellerini açtı. Çocuk ise sağa sola
kaçmaya başladı. Resulullah da onun gibi sağa sola koşarak, tutuncaya kadar peşinden
koştu, yakaladığında ise onu kucakladı ve öptü.231
Hayal dünyası geniş olan çocuklar için oyun oldukça önemlidir. Bu nedenle
büyükler çocuklarla sağlıklı iletişim kurabilmek için onların oyunlarına değer
vermelidirler. Çünkü çocuğun oyununa verilen değer, çocuğa verilen değerin bir
göstergesidir. Ayrıca çocuğun sosyalleşmesine de katkıda bulunur. Allah Resulü her
konuda olduğu gibi bu konuda da insanlara örnek olmuştur.
231
Eraslan- Keleş, s. 162.
64
3.5. Çocuklara KarĢı Doğruluğa Önem Vermesi
Toplumun ve kişilerin hedefi, her zaman için insanın doğruya, iyiye ve güzele
yönlendirilmesi olmalıdır. Doğru; psikolojide mantığa uygunluğu ifade eder. Akıl sahibi
olan her insan için hedef, doğru olanı düşünmek, iyi olanı istemek ve güzel olanı
hissetmektir.232
Peygamberimiz ; ―Dürüst davranış, güzel görünüş ve bütün işlerde ölçülü
hareket, peygamberliğin sıfatlarındandır‖ buyurmuşlardır.233
Peygamberimiz, şaka dışında, çocukların kesinlikle aldatılmamasını
öğütlemiştir. Bir sahabe çocukluğuna ait bir olayı şöyle anlamıştır: ―Annem bir gün beni
çağırdı. Allah‘ın Elçisi o sırada bizim evimizde bulunuyordu. Annem bana: Gel, sana
bir şey vereyim, dedi. Allah‘ın Elçisi anneme şöyle tembihte bulundu: Dikkat et! Eğer
sen bu çocuğa bir şey vermeyecek olsaydın, sana bir yalan günahı yazılırdı. Sonra
oturanların hepsine birden hitabetti: Hiçbiriniz çocuğuna bir şey vaat edip de sonra onu
yerine getirmemezlik etmesin.‖234
Peygamberimizin bir hadis-i şerifi de şöyledir: ―Senin
söylediklerine inanan bir kimseye yalan söylemen, hıyanet bakımından çok
büyüktür.‖235
İslam‘a göre çocuk temiz bir yaratılışla ve günahsız olarak dünyaya gelir. Ona
şekil veren ana-baba ve sosyal, kültürel çevredir. Çocuğun, büyüklerin telkin ettiği
değerleri ve davranış modellerini içten benimsemesi öncelikle kendisini yetiştiren
insanları sevmesi ve onlara inanıp güvenmesiyle mümkündür. Bu sonucu doğuracak bir
davranışla çocuğa yaklaşmak büyüklerin görevidir. 236
Büyükler çocukların yanında konuşurken söyledikleri sözlerde doğru olmak
zorundadırlar. Çünkü çocuklar söylenen sözlerin doğruluk veya yanlışlık paylarını tam
olarak kestiremezler ve söylenenleri olduğu gibi kabul ederler. Bu durum çocuğun
ileride, davranışlarında bazı problemlere sebep olabilir.
Çocuk, anne ve baba için Allah‘ın bir emanetidir. Eğer o,hayra alıştırılır, hayır
öğretilirse, hayır üzere büyür, dünyada ve ahirette mutlu olur. Yalana alıştırılır, yalan
232
Beyza Bilgin, s. 131. 233
el-Edeb’ül-Müfred II, s. 148. 234
el-Edeb’ül-Müfred I, s. 400–401. 235
el-Edeb’ül-Müfred I, s. 407. 236
Hökelekli, a.g.md., s. 357.
65
üzere büyürse maddi ve manevi bakımdan birçok zarara uğrar. Ayrıca insanlara olan
güvenini de kaybeder.
Bu açıdan bakıldığında Hz. Muhammed‘in çocuklarla iletişimde onlara karşı
dürüst davranılması gerektiği hususunda ki hassasiyeti daha iyi anlaşılacaktır.
3.6. Çocuklara HoĢgörüyle YaklaĢması
Hz. Peygamber çocuklara karşı doğru olmanın gerekliliğini söz ve
davranışlarıyla insanlara gösterdiği gibi, onlara karşı olan hoşgörülü tutumuyla da
dikkat çekmektedir. O hem bir öğretmen hem de şefkatli ve merhametli bir
peygamberdi. Çocuk psikolojisinin inceliklerini gözeterek çocuklarla ilgilenir ve onları
mükemmel bir insan olarak eğitirdi. O çocukların eğitim işini önemser ancak onların
çocuk olduklarını da unutmazdı. Hz. Peygamber‘in şu sözleri bunu bize göstermektedir:
―Üç kişiden kalem kaldırılmıştır (sorumluluk yoktur).Buluğ çağına erişinceye
kadar çocuktan; aklı başına gelinceye kadar mecnundan; uyanıncaya kadar uykuda olan
kimseden.‖237
Dolaysıyla çocuklarla iletişim kurarken, onları eğitirken onlardan bu hoşgörü
ve muafiyeti esirgememek gerekir. İslamiyetin çocuklara tanımış olduğu bu müsamaha
ifadesi, yeri geldiğinde kullanılmalıdır. Özellikle büyüklerin bile zaman zaman
yaptıkları küçük hatalar ve kusurlar, çocuklar tarafından işlendiğinde, bunlar birer
günah olarak görülmemelidir.238
Enes b. Malik anlatıyor:
―Peygamberimize on yıl hizmet ettim. Aslında yaptığım işler pek yerli yerinde
olmuyordu. Buna rağmen Hz. Peygamber bir defacık olsun bana vurmadı ve surat
asmadı. Beni azarlamadı ve ayıplamadı. Hatta öf bile demedi. Hoşuna gitmeyen bir şey
için ‗Niçin böyle yaptın‘ diye beni sorguya çekmedi. Herhangi bir hatalı davranışım için
hanımlarından biri ‗Keşke böyle yapsaydın‘ diyecek olsa, ‗Bırakın çocuğu… O,ancak
Allah‘ın dilediğini yapmıştır‘ deyip beni korurdu. Çünkü o,çocuklara karşı insanların en
şefkatlisi idi‖.239
237
Ebu Davud, Hudud, 16; Tirmizi, Hudud, 1;Nesai, Talak, 15. 238
Halis Ayhan, Eğitime Giriş, İstanbul, 1997, s. 236,242. 239
Müslim, Fedail, 54; Ebu Davud, Edeb, 1; Tirmizi, Birr, 69.
66
Yetişkinler çoğu zaman, çocuklardan kendileri gibi davranmalarını beklerler.
Hz. Peygamber bu konuda oldukça anlamlı uygulama ve tavsiyelerde bulunarak biz
yetişkinlere örnek olmuştur. Özellikle yaramazlık yapan çocukları hoşgörme
noktasında, Hz. Peygamber‘in ―Çocuğun küçüklüğündeki yaramazlığı, büyüklüğünde
aklının çok olduğuna bir işarettir‖ buyurması, günümüzde psikolojinin verileriyle de
desteklenmektedir.
Rafi b. Amri‘l-Gıfari anlatıyor:―Henüz çocuk iken bir hurma ağacı taşlamıştım.
Beni Resululah‘a götürdüler.―Hurmayı niçin taşladın yavrum‖ diye sordu. Ben ―yemek
için‖ deyince Resulullah:―Yavrum bir daha hurmayı taşlama, altına düşenlerden ye‖
buyurdu. Sonra başımı okşadı;―Allah‘ım bu yavrunun karnını doyur‖ diyerek dua etti.240
Hz. Muhammed‘in çocuklara olan sevgisi konusunda ele aldığımız bu olay
aynı zamanda Hz Muhammed‘in çocuklara karşı olan hoşgörülü tutumuna da en güzel
örneklerden biridir. Hz. Peygamber Gıfari‘ye hoşgörüyle yaklaşmış ve ağacın altına
düşenleri alıp yemesini söyleyerek ona alternatif sunmuştur.
Ömer b. Ebi Seleme‘den gelen bir rivayet şöyledir: ―Ben Resulullah‘ın
terbiyesi altında bir çocuk idim. Yemek yerken elim yemek kabının her tarafında
dolaşırdı. Resulullah bana: ―Ey oğul! Yemeğe başlarken, Allah‘ın adını an, sağ elinle ve
yemek kabının sana yakın olan tarafından ye!‖ buyurdu. Bundan sonra ben, her zaman
besmele ile başlayıp, sağ elimle ve önümden yedim.‖241
Çocuğa karşı hoşgörülü olmakla, onun şımarmasına imkân vermek aynı şey
değildir. Aşırı ve gereksiz bir hoşgörüden doğan şımarıklık, çocuk için zararlıdır. Çünkü
çocuk aşırı hoşgörülü ve şımarmasına imkân verilen bir ortamda yetişecek olursa,
kendine olan güvenini yitirebileceği gibi başkalarına olan saygısını da kaybedebilir.242
İşte Hz. Peygamber, müsamaha ve hoşgörünün hududunu o kadar iyi
belirlemiştir ki çocuklarla İslami prensiplere ve onların yaratılışlarına uygun bir iletişim
kurmuştur.
240
Ebu Davud, Cihad, 94. 241
Müslim, Eşribe, 107. 242
Ay, Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatalım, Ankara, 1987, s. 110.
67
3.7. Çocukları Koruyup Gözetmesi
Hz. Peygamber, çocuğun gözetilmesi ve yetiştirilmesinde aile büyüklerinin
sorumluluğuna dikkat çekmiştir. O‘nun bu konuyla ilgili olarak söylediği şu sözü çok
meşhurdur: ―Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz‖.243
Çocuklar söz konusu olunca, onların korunup kollanabilmesi hususunda ilk
akla gelen, onların hayatlarının korunması, bedensel ve ruhi gelişimlerinin sağlanması,
eğitim, öğretim ve terbiyeleridir.
Resulullah ―Küçüklerine karşı şefkatli davranmayan bizden değildir‖244
demek
suretiyle de çocukların sevmeye ve korunmaya olan ihtiyaçlarına işaret etmiştir. Hz.
Muhammed, çocuk dünyaya gelmeden onun haklarına riayet edilmesini istemiş ve
hamile kadınların korunması gerektiğini bildirmiştir. Ayrıca emziren annelerin de
çocuğun emme hakkının muhafaza edilmesi açısından Ramazan orucunu ertelemesine
izin verilmiştir.
Hz. Peygamber, çocuklarla olan iletişiminde onları korumuş, kollamış ve sahip
çıkmıştır. Ayrıca onlara o günkü toplumun yadırgadığı önemli haklar da getirmiştir.
O,savaşlarda kadınların ve çocukların öldürülmemesini özellikle emretmiştir.
Çocukların ekonomik yönden güçlü olmalarını, babasının malı varken şuna buna
muhtaç düşmelerini önlemek için gerekli önlemleri almıştır. Peygamberimiz
malının tamamını Allah yolunda harcanmak üzere vasiyet etmek isteyen Sa‘d b.
Malik‘in bu tavrını hoş karşılamamış, ―Çocuklarına ne bıraktın?‖ diye sormuş, bir şey
bırakmadığını öğrenince de malının onda dokuzunu çocuklarına bırakmasını
söylemiştir. Sa‘d‘ın ısrarı üzerine üçte birini vasiyet etmesini istemiş ve onu bile çok
bulduğunu belirtmiştir.245
Malının tamamını bir sefer için bağışlayan Ebu Bekir‘e;
―Çocuklarına ne bıraktın?‖ diye sorarak çocuklar üzerindeki duyarlılığını bir kez daha
dile getirmiştir.246
Medine‘ye dokuzuncu hicri yılda gelen yetmiş-seksen kişilik Beni-Temim
heyetiyle birlikte o sırada çocuk yaşta bulunan Amr b. Ethem‘de gelir. Heyet üyeleri
onu eşyalarının başına nöbetçi olarak bırakırlar. Peygamberimiz heyet üyelerine bir
243
Buhari, 1, 215. 244
Ahmet b. Hanbel, Müsned, 1/257. 245
Tirmizi, 4, 305–306. 246
Sarıçam, s. 300.
68
takım hediyeler vererek, hediye almayan kimse olup olmadığını sorar. Eşyalarının
yanında bir çocuk kaldığını söylerler. Hz. Peygamber onun da gönderilmesini ister.
Kays b. Asım adlı heyet üyesi, onun baba tarafından izzeti olmayan bir çocuk olduğunu
söyler. Peygamberimiz de ―Olsun o,heyetle birlikte gelmiştir. Bahşiş almaya hakkı
vardır‖ buyurur. Çocuğu getirtir ve bahşişini verdirir.247
Görüldüğü gibi Peygamber
Efendimiz hem çocuğun diğer insanlar önünde haysiyetini korumuş, ona saygınlık
kazandırmış hem de hakkı olan bahşişi çocuğa vermiştir.
Hz. Muhammed, çocukların savaşlarda yer almalarını, yaşına uygun olmayan
alanlarda çalıştırılmalarını istememiştir. Aksine her zaman onları ve onların haklarını
koruyup gözeten bir insan olarak bu konuda ümmetine de yol göstermiştir.
Hz. Peygamber, Uhud Savaşı‘na giderken Şeyheyn denilen yerde durup
ordusunu gözden geçirmiş ve yaşı küçük olduğundan dolayı yirmiye yakın çocuğu şehre
geri göndermiştir. Her zaman, çocukların hayati tehlike altında olmalarını engellemiş ve
onların güvenlikleri için gereken tedbirleri alarak, yaşam haklarını muhafaza emiştir.
Çocuğun varlığına ve hayatına verilen değer, çocuğa verilen değerin en önemli
göstergelerinden biridir. Hz. Peygamber‘in ortaya koyduğu tebligat ve talimatın en
temel hedeflerinden biri insan hayatını korumaktır.248
Hz. Peygamber, bir hadis-i şerifinde ―ailesini, çocuklarını korumak zorunda
kalan ve bu sebeple öldürülen insanların şehit olduğunu‖ söylemiş, böylece
insanoğlunda bulunan ―yavrusunu koruma‖ duygusunun, davranış biçimine
dönüşmesinin ―şehitlik‖ gibi büyük bir mükâfatla karşılık bulacağını ifade etmiştir.
Dolaysıyla diyebiliriz ki Hz. Peygamber (s.a.v.),hem bu duyguya hem de çocukların
korunmasına gereken önemi en anlamlı şekliyle ortaya koymuştur.249
Çocukların korunup gözetilmesinden söz edince hiç şüphesiz ilk akla gelen
hususlardan biri de kimsesiz ve yetim çocukların korunup gözetilmesidir. Peygamber
Efendimiz, bilhassa yetim çocuklarla iletişim kurarken onlara ayrı bir ilgi gösterirdi.
Onlarla ilgilenir ve her gördüğü yerde onlara sevgisini gösterirdi. Ashabına da bu
247
Sarıçam, s. 301. 248
Eraslan-Keleş, s. 181. 249
Ay, a.g.m., s. 165.
69
konularda tavsiyelerde bulunurdu. 250
Anne ve babaları olmayan çocukların korunup
kollanması da başta yakınları olmak üzere ilgili kişilerin görevidir.
İnsanlar kendi çocuklarının korunup gözetilmesi için gösterdikleri hassasiyeti,
kimsesiz ve yetim çocuklar içinde göstermelidirler. Gerçek bir Müslüman‘a yakışan
tavır budur. Ayrıca bu çocukların mallarının korunması konusunda da Kur‘an-ı
Kerim‘de şöyle buyrulur: ―Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak
karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme)
gireceklerdir.‖251
Hz. Peygamber‘in yetim ve kimsesizlerin korunup gözetilmesi konusunda ki
tavsiyelerinden bazıları şunlardır:
Orta ve işaret parmağını birleştirerek ―Yetimin bakım ve gözetimini üstlenenle
ben cennette şöyle yan yana olacağız‖.252
―Kim Müslümanlar arasından bir yetimi yedirip içirirse, bağışlanmayacak
günahı hariç, Allah onu elbette cennete kor‖.253
Hz. Peygamber yetim ve kimsesiz çocuklar için özel evler kurulmasından
ziyade, bunların aileler içerisinde himaye edilmesinde ısrar etmiştir. Hadislerde
yetimleri himayeden maksadın, onları sadece maddi olarak korumak değil, bir aile
atmosfer içerisinde yaşatmak olduğu açık bir şekilde ifade edilmektedir. Yetim çocuk
sevilmeli, kendi yediğinden yedirilmeli, öz evlada yapılan muamele yapılmalı, her çeşit
sosyal münasebetlere katılması sağlanmalıdır.254
Konunun önemini Resulullah‘ın şu hadis-i şeriflerinde de görmekteyiz:
―Müslümanlar arasında en hayırlı ev, içerisinde yetim olan ve yetime iyi muamele
yapılan evdir, en kötü ev de içinde yetim olan, fakat ona kötü muamele yapılan
evdir‖.255
Çocuğun kötülüklerden ve zararlı alışkanlıklardan korunması, alkol, içki,
sigara, uyuşturucu madde gibi alışkanlıklardan muhafaza edilmesi de günümüzde en
250
Eraslan-Keleş, s. 185. 251
el-Nisa, 4/10. 252
Tirmizi, Birr, 14. 253
Tirmizi, Birr, 14. 254
Canan, s. 468. 255
İbn Mace, Edeb, 6.
70
çok dikkat edilmesi gereken hususlardan biridir. Çocuk zararlı yayınlardan ve kötü
arkadaş çevrelerinden uzak tutulmalıdır.
Günümüzde sıkça sözü edilen sorunlardan biri de ―çocuk hakları‖dır.
Çocukların da yetişkin insanlar gibi bazı haklara sahip olabileceği, yakın zamanlarda
farkına varılan bir konudur. Oysaki Hz. Peygamber tarafından insanlığa sunulan İslam
mesajının en belirgin özelliklerinden birisi, çocuk, yetim, kadın, köle, fakir... gibi
toplumdaki en zayıf kişilerin haklarına sahip çıkarak, onları insanca bir ortamda ve
güven içerisinde yaşatmaktır. Toplumsal çöküntünün yaşandığı İslam öncesi Arap
toplumunda zayıf kişilerin nasıl ezildiği ve yaşama hakkına varıncaya kadar en tabi
temel haklarının bile hiçe sayıldığı bilinen bir gerçektir. 256
İşte böyle bir ortamda Hz.
Peygamber çocuk haklarından söz etmiş ve çocuklarla olan ilişkilerinde onların
haklarını daima korumuştur.
Bütün bunlar, çocukların korunup gözetilmesi ve yetiştirilmesi hususunda
Peygamber Efendimizin duyarlılığının ve ne kadar önemli prensipler ortaya
koyduğunun bir delilidir.
256
Hökelekli, a.g.m., s. 49.
71
4. Hz. MUHAMMED’ĠN ÇOCUKLARLA ĠLETĠġĠMDE MESAJINI
ÖRNEK YAġANTISIYLA ĠLETMESĠ
Çocuklar ilk olarak çevrelerinde gördükleri davranışları taklit ederek
öğrenirler. Bundan dolayı çocuğun çevresinde bol miktarda iyi davranış örnekleri
meydana getirmeye dikkat edilmelidir. Çocuk için davranış kadar, o davranışın sahibi
olan şâhıs da önemlidir.257
Allah Kur‘an‘da davranışları taklit edilecek kişiler hususunda
şöyle buyurur: ―Bana yönelenlerin yoluna uy.‖258
Yani taklit edilecek kişide öncelikle
Allah‘a yönelmiş olması şartı aranmalıdır.
Her çocuğun, kişiliğini geliştirebilmek için bir modele, örnek alacağı bir insana
ihtiyacı vardır. Aile ortamında bu görevi anne-baba, ağabey-abla, büyükanne-
büyükbaba gibi çocuğun sık gördüğü ve ilişkide bulunduğu kişiler karşılar. Bunlar
arasında en önemli model anne ve babadır.259
Bir hadisinde Hz. Peygamber: ―Her doğan fıtrat üzere doğar; sonra anası-
babası onu Yahudi, Hıristiyan, Mecusi (hatta müşrik) yapar..." buyurmuştur.260
Bundan
dolayı anneye, babaya veya çocuğu yetiştirmekle görevli kişilere büyük sorumluluklar
düşer.
İbn Miskeveyh de bu konuda şunları söylemektedir: ―...Çocuğun nefsi sadedir
ve henüz ona herhangi bir suret nakşolunmamıştır. Onun belli bir görüşü, birine veya
diğerine meyledeceği bir kararı yoktur. Ona bir suret nakşedilir ve o,bunu kabul ederse,
ona göre yetişir ve alışkanlık kazanır.‖261
Kur‘an-ı Kerim her yönüyle örnek alınacak en güzel şahsın Resulullah
olduğunu şu ayet-i kerimeyle haber vermektedir: ―Ey insanlar! Andolsun ki sizin için,
Allah‘a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah‘ı çok anan kimseler için
Resulullah (s.a.v.) en güzel bir örnektir‖.262
Hz. Peygamber, insanlara davranışlarından ders alınacak bir rehber olarak
gönderildiği için üstün bir ahlakla donatılmıştır. Devlet başkanlığından aile reisliğine
257
Dodurgalı, Din Eğitimi ve Öğretiminde İlkeler ve Yöntemler, s. 140. 258
el-Lokman, 21/15. 259
Bayraktar, a.g.m., s. 133. 260
Buhari, Cenaiz, 79; Müslim, Kader, 22. 261
İbn Miskeveyh, Ahlakı Olgunlaştırma, trc. Abdulkadir Şener, İsmet Kayaoğlu, Cihat Tunç, Kültür ve
Turizm Bakanlığı Yay. ,Ankara, 1983, s. 58. 262
el-Ahzab, 33/21.
72
kadar hayatın her alanında bu üstün ahlakını davranışlarıyla ortaya koymuştur. Onun
bütün hayatı kucaklayan bu tabi yaşam biçimi, ahlakının her devirde birbirinden farklı
insanlar tarafından örnek alınmasını sağlamıştır.263
Resulullah bize Kur‘an‘ı sadece teorik olarak öğretmemiş, ne şekilde tatbikata
konulacağını da bizzat davranışları ile göstermiştir. Böylece örnek hareketlerle
Müslümanlara dersler vermiştir.264
Hz. Muhammed‘in çocuklara bakışı ve onlara karşı davranışlarında da bizler
için çok güzel örnekler bulunmaktadır. Bu itibarla Resulullah‘ın çocuklarla
iletişimindeki davranış ve yaklaşımının bilinmesi, son derece önemlidir.
Resulullah çocuklarla iletişim kurarken onlara örnek olmaya büyük özen
göstermiştir. Onlardan yapmalarını istediği bir şey olduğunda bunu hem sözleriyle ifade
etmiş hem de uygulamalı olarak göstermiştir. Yapılmaması gereken bir şeyi onlara
anlattığı zaman da herkes bilirdi ki Resulullah bu davranışı kendisi de yapmamıştır.
Hoşgörüyü, saygıyı, sevgiyi, merhameti anlatırken bunların en güzel örneklerini
hayatında sergilemiştir. Çocuklar arasında eşit davranılması gerektiği hususunda
söylediklerini de onun yaşamında görmek mümkündür.
Yüzlerce ahlaki prensibi Hz. Peygamber fiili olarak kendi hayatında gösterip
nasıl çocuklara örnek olmuşsa, bir Müslüman da onu örnek alarak İslam ahlakının
güzelliğini yaşantısıyla ortaya koyup çocuklara örnek olmaya çalışmalıdır.
Başkalarına yapılması tavsiye edilen bir şeyi kişinin kendisinin yapmayarak
çelişkiye düşmesini Kur‘an şöyle ifade eder: ―Ey inananlar! Yapmadığınız şeyi niçin
yaptığınızı söylersiniz. Oysa yapmadığınız şeyi yaptık demeniz, Allah katında büyük
günaha sebep olur.‖265
Çocuklar öğrendikleri ideal davranışları çevrelerinde
bulamayınca, büyüklere olan güvenlerini kaybetmektedirler. Söylediği halde, kendisi
ona uygun davranış göstermeyenleri Kur‘an bu şekilde uyarmıştır. Resulullah
yapmadığı bir şeyi söylememiş, söylediği bir şeyi de yapmamazlık etmemiştir.
Hz. Peygamber‘in çocuk ve torunlarının hayatları boyunca sergiledikleri tavır,
davranış ve hareketleri incelendiğinde, onların Hz. Peygamber‘den aldıkları etkilerin,
kazandıkları bakış açılarının izlerini ve tezahürlerini bulmak mümkündür.
263
Kandemir, a.g.md., ,s. 425. 264
Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C. 6, s. 3883. 265
es-Saff, 61/2.
73
Resulullah, yaşantısı ve güzel ahlakı ile öyle örnek bir tablo ortaya koymuştur
ki bu tabloya tanık olan ve bu güzel örneği görerek yetişen çocuk sahabiler, tarihin
kaydettiği en güzel ahlaka sahip nesli oluşturmuşlardır.266
Hz. Peygamber, çocukları bir şahsiyet olarak kabul eden, onlara verilebilecek
değerin en yücesini,sağlanabilecek imkânların en mükemmelini ve verilecek terbiyenin
en güzelini sunan bir peygamber olması yönüyle de ümmeti için ―en güzel örnek‖
tir.Onun hayatına baktığımızda,çocuklarla birlikte geçirdiği zamanların,çok özel bir yeri
ve anlamı olduğu görülecektir.O‘nun,Kur‘an‘ın prensiplerine bağlı tutumu
sayesinde,toplumda varolan birçok yanlış davranış,yerini çocuklara karşı ilgiye,şefkate
ve merhamete bırakmıştır.267
Peygamberimizin çocuklarla olan iletişimini gözlemleyerek, çocuklara nasıl
davranmamız gerektiğini öğrenebiliriz. Allah‘ın Resulü‘nün çocuklar ile ilişkilerindeki
örnek davranışları rehber edinilmeye en layık olan davranışlardır. Geleceğimizin
teminatı olan çocuklarımıza sevgiyle yaklaşmalı, onlara örnek davranışlar sergilemeli
ve onlara karşı görevlerimizi mükemmel bir şekilde yerine getirmeye gayret etmeliyiz.
Peygamberimizin şu hadis-i şerifi bize yol gösterici olmaktadır: ―Size,
kendilerine sarıldığınız sürece asla sapıtmayacağınız iki şey bıraktım. Bunlar Allah‘ın
kitabı ve Resulün sünnetidir.‖268
266
Eraslan- Keleş, s. 193. 267
Ay, a.g.m., s. 178. 268
İbn Mace, Menasık, 84.
74
SONUÇ
Hz. Muhammed yaşadığı toplumda iletişimin çeşitli şekillerini kullanmış,
insanlara hem sözleri hem de davranışlarıyla Yüce Allah‘dan aldığı bilgileri
iletmiştir.23 yıl boyunca aldığı mesajları iletmesi ve pratikte göstermesi, Hz.
Peygamber‘in insanlar tarafından İslam Dini‘nin ikinci kaynağı (sünnet) olarak
algılanmasını sağlamıştır.
Resulullah aldığı mesajlar doğrultusunda insanlarda iyi tutum ve davranışlar
geliştirmeye, yanlış olanları düzeltmeye çalışmıştır. Mesajları insanların anlayıp,
uygulayabileceği, okunup, konuşulabilir, duyulup, hissedilebilir hale getirmiştir.
Hz. Muhammed gerçekleştirdiği iletişimle dünyada bir çığır açmıştır. İletişimde
yerini ve önemini her zaman koruyacak olan ilkeler geliştirmiştir. İletişim kurduğu
insanların bireysel özelliklerini her zaman göz önünde bulundurmuştur.
Hz. Muhammed‘in çocuklarla olan iletişiminin de ne kadar mükemmel olduğunu
ve insanlık için büyük bir örnek teşkil etiğini bu çalışmamızda gördük. İnsanlar
çocuklarla iletişimin nasıl olması gerektiğini ondan öğrenmeliler.
Onun çocuklara olan sevgisi kendi çocukları ve torunlarını kapsadığı gibi, aile
dışındaki çocukları da içine almıştır. Gayri Müslim çocuklarda bu sevgiden en güzel
şekilde istifade etmişlerdir.
Peygamberimiz çocuklara sevgi dolu ifadelerle yaklaşırdı. Hata yaptıkları zaman
önce davranışının sebebini sorar, öğrendikten sonra ise ona alternatif göstererek nasıl
davranması gerektiğini bildirir ve yol gösterirdi.
Çocuklar Allah‘ın Elçisi‘nin kendilerini sevdiklerini bilirlerdi. Bir seferden
dönerken ehl-i beyt çocukları O‘nu karşılamaya koşarlardı. O da onlardan kimini
bineğinin önüne kimini arkasına bindirirdi. Böylece Medine‘ye girerlerdi.
Hz. Peygamber‘i çocuklarla olan ilişkilerinde şefkat ve merhamet de ön
plandaydı. Onların ağlamasına dayanamaz, mescitte çocuk ağlaması duyduğu zaman
namazını bir an önce tamamlayarak, çocuğun ihtiyacının giderilmesini isterdi.
Resulullah, çocukların güçlerinin yetmeyeceği işlerde çalıştırılmalarına, aç kalmalarına,
savaşlarda yer almalarına ve annelerinden ayrı olmalarına razı olmazdı.
Hiç Kimse onun kadar çocukları sevmemiştir. O geçim kaygısıyla çocukların
öldürüldüğü, kızların diri diri toprağa gömüldüğü, bazılarının mal gibi alınıp satıldığı,
bir dönemde onlara çok büyük değer vermiştir. Sevgisini, şefkatini böyle bir ortamda
dile getirmesi daha bir anlamlı ve önemlidir.
75
Peygamberimiz : ―İnsan öldüğü zaman amel defteri kapanır. Ancak şu üç
husustan dolayı sevap yazılmaya devam eder. Sadaka-i Cariye, insanların istifade ettiği
ilim, kendisine dua eden salih evlat‖269
buyurmuştur. Bu sözleriyle, kız-erkek evlat diye
ayrım yapmamak ve salih evlat yetiştirmeye önem vermek gerektiğini Ümmetine
göstermiştir.
Kendisi de öksüz ve yetim olarak büyüyen Hz. Muhammed, içinde yaşadığı
toplumun kınamalarına aldırmadan çocukları bağrına bastı. Çocukları öper, okşar,
sırtında taşırdı. Oyunlarına katılır, üzüldükleri zaman onların acısını kendi yüreğinde
hissederdi. Hastalandıkları zaman ziyaretlerine gider ve tedavileriyle yakından
ilgilenirdi.
Peygamberimiz çocuklara selam vererek onların şahsiyetlerine gerekli saygıyı
göstermede insanlığa örnek olmuştur. İnsanlardan da çocuklara uygun bir ciddiyetle
davranmalarını ve saygı göstermelerini istemiştir. Çocuklarla şakalaşması, oyunlarına
önem vermesi, onların haklarını gözetmesi v.s. de onların şahsiyetlerine olan
saygısındandır.
Çocukların oyunları Hz. Peygamber‘in onlarla olan münasebetinde mühim bir
yer tutar. Çeşitli vasıtalarla çocukları oyuna teşvik etmiş, ayrıca büyüklerin de bu
oyunlara iştirak etmelerini lüzumlu görmüştür.
Çocuklarla iletişimde yer tutan önemli bir husus da onlara karşı doğruluğa ve
dürüstlüğe önem verilmesidir. Hz. Muhammed bu konuda büyüklerden hassas
davranmalarını istemiştir. İslam‘a göre çocuk temiz bir yaratılışla ve günahsız olarak
doğar. Onu yönlendiren ana-baba ve sosyal, kültürel çevredir. Çocuğun, büyüklerin
söylediği ve uyguladığı değerleri ve davranış modellerini içten benimsemesi ve hayatı
boyunca bu değerlere bağlı kalması, her şeyden önce kendisini yetiştiren insanları
sevmesi ve onlara inanıp güvenmesiyle mümkündür. Bu sonucu doğuracak bir
davranışla çocuğa yaklaşmak ise büyüklerin görevidir. Bu açıdan bakıldığında Hz.
Muhammed‘in neden çocuklara karşı dürüst davranılması gerektiği hususunda ki
hassasiyeti daha iyi anlaşılacaktır.
Büyükler çocukların yanında konuşurlarken söyledikleri sözlerde doğru olmak
zorundadırlar. Çünkü çocuklar söylenen sözlerin doğruluk veya yanlışlık paylarını tam
olarak kestiremezler ve söylenenleri olduğu gibi kabul ederler. Bu durum da çocuğun
ileride, davranışlarında bazı problemlere sebep olabilir.
269
Ahmed b.Hanbel, Müsned, 5/261
76
Resulullah çocuklarla iletişim kurarken onlara örnek olmaya büyük özen
göstermiştir. Onlardan yapmalarını istediği bir şey olduğunda bunu hem sözleriyle ifade
etmiş hem de uygulamalı olarak göstermiştir. Yapılmaması gereken bir şeyi onlara
anlattığı zaman da herkes bilirdi ki Resulullah bu davranışı kendisi de yapmamıştır.
Resulullah‘ın hayatı incelendiğinde görülecektir ki; O gerek peygamberlikten önceki
hayatında, gerekse peygamberlik vazifesini ifa ettiği dönemlerde medeni davranış
örnekleri sergilemiştir.
Çocuklarımızın bedenen, ahlaken, ruhen sağlıklı bir şekilde yetişmesini
istiyorsak onlarla sağlıklı iletişimler kurmalıyız. Onların duygu ve düşüncelerini
önemsemeli ve asla birey olduklarını unutmamalıyız. İşte bu noktada Hz. Muhammed
tüm insanlığa model olmuştur.
77
KAYNAKÇA
Ahmed, Muhammed b. Hanbel, Müsned, Çağrı Yay., İstanbul, 1992
Akgül, Muhiddin,Kur’an İnsan Ve Toplum, Işık Yay., İstanbul, 2001
Aksan, Doğan, Anlambilim, Engin Yay., Ankara, 1999
Algül, Hüseyin, “İnsani İlişkiler Açısından Hz. Muhammed‖, Hz. Muhammed Ve
Gençlik, T.D.V. Yay., Ankara, 1995
Aliyy‘ül-Kari, Kırk Kutsi Hadis, trc.: Hasan Hüsnü Erdem, Ankara, 1982
Arslantürk, Zeki -Amman, Tayfun, Sosyoloji, Kaknüs Yay., İstanbul, 2000,
Atayman, Veysel, İletişim, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1997
Ay, Mehmet Emin, Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatalım, Ankara, 1987
—―Hz. Peygamber Ve Çocuklar‖, Diyanet İlmi Dergi, Peygamberimiz Hz.
Muhammed -Özel Sayı- , Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 2000
Aydın, Hayati, Kur’an’da Psikolojik İkna, Timaş Yay., İstanbul, 2001
Aydınlı, Abdullah, “Hz. Peygamber’in Terbiyesinde Yetişen Çocuklar‖, İslam‘da
Aile Ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu–1, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2005
Ayhan, Halis, Eğitime Giriş, İstanbul, 1997
Baltaş, Zuhal-Baltaş, Acar, Bedenin Dili, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2000
Baymur, Feriha, Genel Psikoloji, İnkılap Yay., İstanbul, 1994
Bayraklı, Bayraktar, İslam’da Eğitim, İstanbul, 1989
Bayraktar, İbrahim, Edebi Ve İlmi Açıdan Hadis, Işık Yay., İzmir, 1993
Bayraktar,Mehmet Faruk, İslam Eğitiminde Öğretmen-Öğrenci Münasebetleri,
M.Ü.İ.F.V. Yay., İstanbul, 2007
—―Ailenin Eğitim Görevi‖, Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, İstanbul, 1995, Sy.: 2
Bilgin, Beyza, İslam Ve Çocuk, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ankara, 1997
78
— ―Okul Öncesi Çağı Çocuğunda Dini Kavramlar‖, Din Öğretimi Dergisi, Ankara,
1986
Bilgin, Nuri , Sosyal Psikoloji Sözlüğü, Bağlam Yay., Ankara, 2003
Buhari,Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, Sahih-i Buhari Ve Tercemesi, trc.:
Mehmet Sofuoğlu, Ötüken Yay., İstanbul, 1987, c. I-XVI
— El-Edeb’ül-Müfred, Çev.: A.Fikri Yavuz, İstanbul, 1979, c.I-II
—Sahihu’l-Buhari Muhtasarı, Tecrid-iSarih Tercemesi, Çev.: Ahmet Naim, T.T.K
Yay., Ankara, 1966, c. X
Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi, Kütüb-i Sitte, Akçağ Yay., İstanbul, c. III
—Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Akademi Yay., İzmir, 2008
—―Hz Peygamber Ve Aile Hayatı‖, Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi, İlmi Neşriyat,
İstanbul
Cebeci, Suat, Öğrenme Ve Öğretme Süreçlerinde Dini İletişim, İz Yay., İstanbul,
2003
Coşkun, Selçuk, Bir Eğitimci Olarak Hz. Peygamber’in İnsan Anlayışı, Ekev Yay.,
Erzurum
Cüceloğlu, Doğan, Yeniden İnsan İnsana, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999
Çamdibi, Hasan Mahmut, Eğitim İlkeleri Ve Rehberlik, Çamlıca Yay., İstanbul,
2007
Çaplı, Orhan, İnsanın İç Dünyası, Bilgi Yay., Ankara, 1992
Çetin, Abdurrahman, Örneklerle Peygamberimiz, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2006
Demir, İsmet, Hz. Muhammed’in Özel, Ailevi Ve Sosyal Hayatı, Seçil Ofset,
İstanbul, 2003
Dimaşki, Muhammed b. Salih, Peygamber Külliyatı, Ocak Yay., İstanbul, 2004, c.
XI
79
Dodurgalı, Abdurrahman, Din Eğitimi Ve Öğretiminde İlkeler Ve Yöntemler,
M.Ü.İ.F.V. Yay., İstanbul, 1999
—Sevgi Peygamberi Ve Yetişkin Din Eğitimi, Rağbet Yay., İstanbul, 2002
Dökmen, Üstün, İletişim Çatışmaları Ve Empati, Sistem Yay., İstanbul, 1999
Dönmezer, Sulhi, Sosyoloji, Savaş Yay., Ankara, 1984
Ebu Davud, Süleyman b. Eş‘as es-Sicistani, Sünen-i Ebu Davud,Terceme Ve Şerhi,
Haz.: Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar, Necat Akdeniz, Şamil Yay., İstanbul,
1987, c. I-XII
Ebu Gudde, Abdulfettah, Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed Ve Öğretim
Metodları, Çev.: Enbiya Yıldırım, Yasin Yay., İstanbul, 2001
Ebu Hüseyin, Müslim b. Haccac, Sahih, Çağrı Yay., İstanbul, 1992
Eraslan, Sadık-Keleş, Ekrem, En Güzel Örnek Hz Peygamber, T.D.V. Yay., Ankara,
2003
—―Hz. Peygamberin Askeri Faaliyetleri Üzerine Bazı Düşünceler‖, Diyanet İlmi
Dergi, Özel Sayı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 2000
Ergin, Akif , Öğretim Teknolojisi İletişim, Pegem Yay., Ankara, 1995
Hamidullah, Muhammed, Hz. Peygamber’in Altı Orijinal Diplomatik Mektubu,
Çev.: Mehmet Yazgan, Beyan Yay., İstanbul, 1990
Hökelekli, Hayati, ―Çocuk” , T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2005, c.4
— “Hz. Muhammed Ve Gençlik”, Hz. Peygamber‘in Çocuk Ve Gençlere
Yaklaşımı, T.D.V. Yay., Ankara, 1995
İslamoğlu, Mustafa, Üç Muhammed, Denge Yay., İstanbul, 2000
Kandemir, M. Yaşar, Örneklerle İslam Ahlakı, Nesil Yay., İstanbul, 1986
—“Muhammed‖ , T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2005, c.30
80
Karacabey, Salih, ―Hz. Peygamber’in İnsan İlişkilerine Verdiği Önem‖, Diyanet
İlmi Dergi, Özel Sayı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 2000
Karataş, Mustafa, ―Hz. Peygamber’in Beden Dili‖, İstanbul Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, Sy.: 2, 2003
Kardavi, Yusuf, Hz. Peygamber Ve İlim, Çev.: Dilaver Selvi, Şule Yay., İstanbul,
1991
Kayaalp, İsa, Eğitimde İletişim Dili, Bilge Sanat Yapım Yay., İstanbul, 2002
—İletişimde İnsan Dili, Bilge Kültür Sanat Yay., İstanbul, 2002
Kılıç, Recep, Hz. Muhammed’in Hayatından Davranış Modelleri, T.D.V. Yay.,
Ankara, 1998
Leigh, Andrew- Maynard, Michael, Kusursuz İletişim, Çev.: Füsun Dorular, Altın
Kitaplar Yay., İstanbul, 1999
İbn Mace, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid, Sünen, Çağrı Yay., İstanbul, 1992
Macit, Yusuf, İletişimde Model Olarak Hz. Muhammed, Yeni Akademi Yay., İzmir,
2006
Malik, Enes b., Muvatta, Çağrı Yay., İstanbul, 1992
İbn Miskeveyh, Ahlakı Olgunlaştırma, trc.: Abdulkadir Şener, İsmet Kayaoğlu,
Cihat Tunç, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1983
Mutlu, Erol, İletişim Sözlüğü, Ark Yay., Ankara, 1998
Nesai, Ebu Abdurrahman Ahmed b. Şuayb, Sünen, Çağrı Yay., İstanbul, 1992
Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed Ve Evrensel Mesajı, T.D.V. Yay., Ankara, 2001
Schober, Otto, Beden Dili, Çev.: Süeda Özbert, Arıon Yay., İstanbul, 1999
Selçuk, Mualla, Dini Hitabet Uygulamalarımız, İslam Araştırmaları Dergisi, Sy.: 3,
Ankara, 1991, c.5
Sürmeli, Mehmet, Gaye İnsan Hz. Muhammed (s.a.v.), Mavi Yay., İstanbul, 2006
81
Şenyapılı, Önder, Toplum Ve İletişim, Ankara, 1981
Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b. İsa, Sünen, Çağrı Yay., İstanbul, 1981
Türkmen, Ali, İslam İletişim Hukuku, Samsun, 1996
Usta, Mustafa, Türkiye’de Yüksek Din Eğitiminin Kurumlaşma Ve Ekolleşme
Sorunları, M.Ü.İ.F.V. Yay., İstanbul, 2001
Yazır, M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Kitabevi, İstanbul, 1971, c.6
Zıllıoğlu, Merih, İletişim Nedir?, Cem Yay., İstanbul, 1993