detay 91 - kasım 2012

24
Siz kardeşsiniz Durun! GSÜ İletişim Fakültesi Öğrenci Yayını Kasım 2012 Doksan Bir

Upload: gsue-haber-ajansi

Post on 16-Mar-2016

262 views

Category:

Documents


12 download

DESCRIPTION

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğrenci Yayını Detay'ın Kasım 2012'de yayımlanan 91. sayısı.

TRANSCRIPT

Page 1: Detay 91 - Kasım 2012

Siz kardeşsinizDurun!

GSÜ İletişim Fakültesi

Öğrenci Yayını Kasım 2012 Doksan Bir

Page 2: Detay 91 - Kasım 2012

5187 Sayılı Kanuna Göre Yayın SahibiProf. Dr. Ethem Tolga

Sorumlu Genel Yayın YönetmeniProf. Dr. Dilruba Çatalbaş

Yayın DanışmanlarıÖğr. Gör. Füsun ÖzbilgenAraş. Gör. Özgürol Öztürk Genel Yayın Yönetmeni

Ebru TepelerYayın Kurulu

Ulaş ManazoğluBarış ÇelikMuhabirler

Ceren ÖzbeyÇisel Pınar

Ediz TokabaşGüniz Dulundu

Maviye KandemirMehmet Erdem Aksu

Merve AteşPırıl KalyonUmur Ayaz

Yaz GüvendiÇizerler

Mert OktayÖner Adıyaman

Kapak illüstrasyonuÖner AdıyamanTasarım ve UygulamaBarış ÇelikSercan Er BaskıPunto Baskı Çözümleri0212 231 30 67- 68AdresGalatasaray ÜniversitesiÇırağan Caddesi No:36 Ortaköy / 34357 İstanbulTelefon0212 227 99 640212 227 44 80- 554Faks0212 227 51 480212 259 42 [email protected]/GSUDetaywww.twitter.com/GSUDetaydetay.gsu.edu.tr

(Yerel Süreli Yayın)ISSN 1304 - 723X

“Merhaba”lar önemlidir…

Sabahın ilk saatleri, taze bitmiş bir yağmur, gökyüzünde belli belirsiz bir gök kuşağı ve ufak ufak parıldayan güneş… Sanki hepsi yeni bir güne, yeni bir hikaye-ye “merhaba” demeye hazırlanıyor gibi…

Aslında hepimiz biliriz, her yeni hikaye bir merhabayla başlar. Detay Dergisi’nin yeni ekibi olarak, biz de yeni döneme bu sayıyla “merhaba” diyoruz. Mutluyuz; ama daha çok heyecanlıyız. Farklı fa-kültelerden, farklı düşüncelere ve bakış açılarına sahip yeni bir ekip olarak ortak amacımız; tıpkı bundan önceki seneler-de olduğu gibi, herkesin severek ve ilgiy-le takip edeceği haberleri siz okuyucula-rımıza sunmak olacak elbette…

Öyle ki, bu amaç ve istek doğrultusun-da ekip olarak uzun zamandır çalışıyoruz. Bu sene, dergimizi biraz daha dinamik bir hale getirmek için yeni bölümler oluş-turduk. Bunlardan ilki, dergimizin yeni “Çevre” sayfaları… Detay Dergisi yazar-ları olarak çevremizi seviyor; dahası ona önem veriyoruz. Dolayısıyla, bu sayıdan itibaren mavi ve yeşil dünyanın önemli so-runlarını “Çevre” sayfalarına taşıyacağız; bu sorunların çözülmesine yönelik yapı-lan çalışmaları sizlerle paylaşacağız.

Bir başka yeniliğimiz ise, arka sayfa-mızda sizi bekleyen “Ajanda” bölümü-müz. Bu sayfada, İstanbul’da öne çıkan kültür-sanat aktiviteleriyle bulaşacaksı-nız. Böylelikle, sanat dünyasının çeşitli alanlarındaki etkinlikleri kolaylıkla takip edebilecek ve kendi “ajandanızı” oluştu-rabileceksiniz.

Ve son olarak, Mizah sayfalarında da yeni bir çizgi roman serisi başlıyor. Öner Adıyaman’ın kaleminden “Dayı”nın ma-ceraları her sayı dergimizin sayfalarında yer alacak.

Yeniliklerle dolu ilk sayımız yukarıda saydığım bölümlerden ibaret değil, el-bette… Bu sayıda Galatasaray Üniver-sitesi gayri resmi platformu; nam-ı diğer “Gsümag” ile keyifli bir röportaj gerçek-leştirdik. Yine, Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Dr. Mehmet Karlı, Portre sayfalarımıza konuk oldu.

Dosya konumuzda ise 1 Ekim 2012’de yirmi gazetenin ortaklaşa ya-yımladığı “Korsan Gazeteciliğe Son Deklarasyonu”nu ve sonrasında medya-da yaşanan gelişmeleri ele aldık. Ekono-mi sayfalarında da ekim ayında yapılan zamların biz öğrencilere nasıl yansıdığı-nı sorguladık. Bunların yanı sıra, tekno-loji, kültür sanat, spor ve dünya bölüm-lerinde de çarpıcı konuları sizler için bir araya getirdik.

Lafı çok da uzatmak istemiyorum ve ilk sayının günahı olmaz diyerek, sizi Detay’la baş başa bırakıyorum.

Keyifli okumalar… Ebru Tepeler

[email protected] FotoğraF: İncİ neslİhan KonuR

Kasım 2012Sayı: 91

GSÜ İletişim Fakültesi Öğrenci Yayınıİç

inde

kile

rEditörden

3KaMpÜS

GSÜMAG

4-5KaMpÜS

Vekillik yaşı

6-7portrE

Mehmet Karlı

8-9dÜnYa

Biyodizel

10-13doSYa

Medyada “kaos”

22-23 Mİzah

Mütemadiyen Konuşuyorum& Dayı14 EKonoMİ

Okuyalım mı?Çalışalım mı?

15 çEvrE

Temiz deniz için el ele

16 tEKnolojİ

Hayat bulutlarda!

17 KÜltÜr-Sanat

İstanbul Tasarım Bienali

18-19 KÜltÜr-Sanat

Altın Koza Film Festivali

20-21 Spor

Altyapılar &U-20 Dünya Kupası

24 ajanda

Bu ay neler var?

Page 3: Detay 91 - Kasım 2012

“twitter başarılı bir platform”

Fikrin ortaya çıkmasıyla başlayalım istersen. Twitter üzerinden “Gsümag” adında bir hesabı yönetme fikri nasıl or-taya çıktı?Daha önce bir derneğin kurumsal iletişi-mi ile ilgili projeler üzerinde çalışıyordum. Kurumsal iletişim ve sosyal medya üzerine çok kafa yoruyordum. Twitter’ı da bireysel olarak kullanıyordum; normal (300-400 takipçisi olan) bir Twitter kullanıcısıydım. Twitter’ın çok başarılı bir platform olduğunu düşünüyordum. Üniversitemiz ise küçük; ama çok dağınık. Okul yönetimi ve hocalar-la belli kopukluklar var. Bu kopukluklar niye oluşuyor, ben de bilmiyorum. Belli belirsiz; örneğin liseli-lisesiz gibi öğrenci tartışma-ları var. Ben ÖSS ile girdim; ama herkesle aram iyiydi. Samimiyetsiz bir ortam var; aynı zamanda öğrencilerin hepsini bir araya ge-tiren bir platform yok. Okulla ilgili üniversite içinde bir şeyler yazılacak bir platform ola-bilir diye dü-şündüm ken-di kendime. Oturup böyle günlerce dü-ş ü n m e d i m . Bu, yaklaşık 2 saat falan sürdü. Zaten sürekli tez yazı-yordum. Tez yazarken insan yazmamak için hep bir bahane arıyor. Öyle bir anda çıktı. Bugün seninle görüştükten sonra ne yap-mışım diye bir inceleyeyim dedim. İlk tweeti 30 Kasım’da atmışım… Bir yılda, küçücük okulda takipçi sayısı bini geçmiş.

Öğrenciler arasındaki kopukluğun bu sayede giderildiğini düşünüyor musun peki? Sence Gsümag bu ihtiyacı karşı-ladı mı?Aslında böyle bir ihtiyacı karşılaması zor… Direkt “Gsümag” bu ihtiyacı kar-

GSÜMAGTwitter’da “Gsümag” ismi altında okulla ilgili yazılar

yazıyor; ancak bunun kendisine ego olarak bir getirisinin

olmadığını söylüyor. En yakınları dışında kimse gerçek kimliğini bilmiyor. Peki, gerçekte kim bu Twitter hesabının sahibi? Nasıl

girdi hayatımıza? İşte; Gsümag, tüm bu soruları bizim için

cevapladı.

Röportaj: Ebru Tepeler

“Gsümag’ı yaparken bu kadar popüler olacağını tahmin ediyordum; ama böyle rö-portaj vereceğimi falan da beklemiyordum açıkçası” diyen bir Galatasaray Üniver-

sitesi öğrencisi o. Hatta “mezunu” desem daha doğru olur; çünkü geçtiğimiz sene İşletme bölümünden mezun olmuş. Zaten bu nedenle artık okulla ilgili çok fazla tweet atamıyor. Adını açıklamak istemiyor; öyle ki röportaj sırasında fotoğraf çekmemi bile istemedi. Bugüne kadar yazdıkları sebebiyle hiç kimseden olumsuz bir eleştiri almadığını söyleyen Gsümag’la keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

şıladı diyemem; ama ufak tefek şeylerde işe yaramıştır. Görünce mutlu olduğum şeyler var. Mesela, okulun 20. yılıydı ve herhan-gi bir aktivite yapılmamıştı. Hiç kimsenin haberi yoktu. Bir sabah uyandım, telefonla okulun sitesine öylesine bakıyordum. Oku-lun kuruluş tarihi, kim kurdu, vs… bunları biliyor muydunuz tarzı bir format da olsun, arada tweetlerim diye düşünüyordum. Tam okulun tarihçesini okurken, o gün kurulu-şunun 20.yılı olduğunu öğrendim. Kimse bilmeyecekti; ama o gün #iyikidogdungsu diye bir hashtag uydurdum ve herkes onu yazıp bir şeyler paylaştı.

“Galiba yazacak birilerini bulmam gerekiyor”

Tweetleri hep “biz” kullanarak yazdı-ğın için açıkçası ben Gsümag’ı tek kişi olarak düşünmüyordum. Atılan tweet-ler3-4 kişinin bir arada olduğu bir grup izlenimi veriyor… Ben iyi başarmışım o zaman bu işi. Tek

başına seni çok fazla sev-meyebilirler, sana uyuz o l a b i l i r l e r . Ama birkaç kişi olunca

“Komik bu çocuklar ya” diyebilirsin. Aslın-da başka arkadaşlarımı katabilirdim; ama olmadı. Şubatta İstanbul’da değildim, yurt dışındaydım. O zaman çok yakın bir arka-daşıma şifreyi verdim, otomasyonla ilgili bir şeyler kesin olur, yazarsın dedim. O birkaç gün yazdı. Sonra bir 1-2 kez de ilgileneme-diğim bir zamanda şifreyi yine o arkadaşı-ma verdiğim oldu. Benim dediğim şeyleri yazdı. “Çok iyi gidiyor, beni katma, bence sen tek başına yaz” dedi. Artık yazamıyo-rum; ama bu kadar takipçi var ve belli bir

popülerliğe de ulaştığı için devam etmek is-tiyorum. Galiba, yazacak birilerini bulmam gerekiyor. Bir arkadaşım var mesela, alt dönemimde benim. Onunla genelde espri anlayışımız, ideolojik görüşlerimiz benzer. Onu düşünüyorum; ama daha onunla ko-nuşmadım.

“hesabı kapatmaya kıyamadım”

Bir de Gsümag yazılarına devam etme-diği için insanlar senin nerede olduğu-nu merak ediyor. Bu merakın da bence bir şekilde giderilmesi gerekiyor. Araya bu kadar vakit girmesi doğru bir şey mi sence?Ben bunu uzunca bir süre düşündüm; ama araya işler girince unuttum. Birini bulup “Ben mezun oluyorum, böyle bir şey yap-tım; ama tweetleri yazarken şunlara dikkat et” gibi önerilerde bulunacaktım; ama bu olmadı. Bunu haziranda yapmam gereki-yordu. Diğer alternatif olarak “Gsümag’ı yapan insanlar olarak biz mezun olduk, veda ediyoruz” gibi bir şey yazıp hesabı ta-mamen kapatacaktım. Hesabı kapatmaya kıyamadım açıkçası, yazık olacaktı.

“Gsümag” olarak sen Twitter’da her-kesi takip ediyorsun, herkes hakkında az çok fikir sahibisin; ama “Gsümag”ı takip edenler seninle ilgili çok az şey bi-liyorlar. Sen bizi biliyorsun; ama biz se-nin kim olduğunu bilemiyoruz… Biraz öyle aslında… İlk başta “herkesi ta-kip edeyim, onlar da merak edip beni takip etsinler” taktiği uyguladım. Tanınmak için herkesi takip ettim. Son sınıf öğrencisiydim ve okula haftada 3 gün gidiyordum. Benim gitmediğim günler okulda bir şeyler olabi-liyordu. Okulla ilgili haberlere tek başıma yetemezdim. En mantıklı yol da Twitter’ı aktif kullananları takip etmekti. Artık ben de

takip etmek is-tiyorum; çünkü Gsümag’ı hiç takip etmedim.

GSÜ’nün gayri resmi platformu

üç

Page 4: Detay 91 - Kasım 2012

ben milletvekili olacağım”

Seçilme yaşının 25’ten 18’e düşürülmesini öngören Anayasa değişikliği teklifi, geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunuldu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Partili 258 milletvekilinin imzasını taşıyan teklif, seçme ve seçilme

yaşını düzenleyen, Anayasa’nın 67.maddesinde değişiklik yapılmasını öngörüyor. Medyada çokça yazılıp çizilen bu yasa tasarısını Galatasaray Üniversitesi öğrencileri ile konuştuk.

Haber ve Fotoğraflar: Ediz Tokabaş

“Fikrin uygulanabilirliği konusunda şüphelerim var”Benim net bir fikrim yok. Bana çok önemli bir adım olarak gelmi-yor. Kararın uygulanabilirliği konusunda şüphe ediyorum. 18 ya-şında insanlar üniversiteye başlamıyor bile. Hem okuyacak hem de siyasi bir kimliğe bürünecek; seçilmek için yarışacak. Bunlara bir de mali külfetler eklenince 18- 20 yaşında birinin milletvekili adayı olmasının fiili olarak çok mümkün olduğunu düşünmüyo-rum. Henüz söylem aşamasında; fakat neden böyle fikir ortaya atıldı, merak ediyorum ve tartışmaları yakinen takip edeceğim.

BaKİ KavlaK - 19 uluslararası İlişkiler 1

“Siyasete katılmanın yolu sadece meclisten geçmiyor”Seçilme yaşının 18’e indirilmesi sosyal alanda özgürlükçü bir yaklaşım. Bunu sonuna kadar desteklerim; fakat Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu siyasi ortam da maalesef pek açık değil. Yüzlerce tutuklu öğrenci var. Onun dışında ekonomik bir realite var.18 yaşındaki bir kişi, nasıl seçilecek de, nasıl meclise gidecek? O sırada okulu var. Dolayısıyla zengin olan ailelerin çocukları meclise girebilecek. Türkiye’de ekonomik seviyesi iyi olmayan insanlar siyasi arenada zaten rağbet görmüyorlar. Dolayısıyla ben hükümetçe yapılan bu hamle-

nin tamamen taktiksel olduğunu düşünüyorum. Hükümet böylelikle kendi yandaşlarını yerleştirecek. Başbakanın parti içinde yaş se-bebiyle söz geçiremediği kişiler varmış. Ancak bu yaş 18’e indiği zaman, insanları daha kolay kendi yanına çekebilir. Ayrıca, siyase-te katılmak isteyen gençler zaten bir şekilde katılıyor. Bunun yolu illaki meclis olmak zorunda değil. Dünyada son 30 yılda “otonom gençlik hareketi” denilen bir sistem var zaten. Bunu İspanya’da, G.Amerika’da ve Yunanistan’da görüyoruz. Burada istenilen, ılımlı politikacı üretmek.

CanSın SİnanGİl - 21İktisat 3

“Bu yasa tasarısı, seçim dönemi öncesi popülist bir hamle” Seçilme yaşının 18’e indirilmesi temsiliyet açısından önemli. Oy verebiliyorsa 18 ya-şındaki birey, seçilebiliyor da olması gere-kiyor. Olması gereken bir durum; fakat fii-liyatta işler mi? İşleyebilmesi pek mümkün gözükmüyor; çünkü bugün seçilebilmek için çok fazla mali kaynak gerekiyor, zaten mal varlığınız yoksa aday olmak imkânsız. Partiler para vermiyorlar; aksine paranızı alıyorlar. O yüzden 18 yaşının seçilebilir ol-ması gerekir; ama bunun gerçekten uygu-lanabilir olması için seçilme sisteminin de bence değişmesi gerekir. Ben 18 yaşındaki gençlerin de seçilmesi taraftarıyım. Gençlik ara bir dönem, hem toplumda üretime katıl-mıyor. Bunun yanında bütün sosyal ve siya-si değişimlerden çabuk etkilenen bir yapısı var. Bu yüzden de söz hakkı istiyor. Bu söz hakkının mecliste de yansıyabilmesi önem-li. Ben bu yasa tasarısını, yaklaşan seçim dönemi öncesi popülist bir hamle olarak görüyorum. Yoksa AKP’nin bundan önce

25-30 yaş arası kaç milletvekili var-dı? Galiba bir tane vardı. O da hiçbir şey yapmıyor, top-lantılara bile ka-tılmıyormuş. Dört yılda 3 tane önerge imzalamış.

ŞaFaK aYKaç - 28siyaset Bilimi, Doktora

“Anne,

Page 5: Detay 91 - Kasım 2012

Seçilme yaşı, ilk olarak, 1876 Anayasası’nda 30 olarak belir-lenmiş ve 2006’ya kadar tüm anayasalarda aynen kabul edil-mişti. 2006 yılında yapılan değişiklikle, seçilme yaşı 25’e indi-rildi. Başbakan Erdoğan, ekim ayında yaptığı bir konuşmada 25 olan seçilme yaşının 18’e indirilmesi gerektiğini ifade etti.

“Seçme ve seçilme yaşı 18 olmamalı”Öncelikle, seçme yaşı olan 18’i değerlendirmek gerekiyor. Kendimden hare-ketle, ben de 18 yaşımda üniversite tercihi yaptım, bu benim için bir seçimdi. Ancak bu seçimin dahi benim için doğru olduğuna inanmıyorum. Akli selim bir şekilde bu üniversiteyi seçmedim. Sonuç olarak buradayım ve memnu-num; fakat seçimimi yaparken ne için mutlu olabileceğimi hesaba katmadan

seçtim bu üniversiteyi. Seçme yaşında bile 18’in uy-gun olduğunu düşünmüyorsam, seçilme yaşının 18’e çekilmesine kesinlikle mantıklı bakmıyorum. Aklı selim olmayan birinin bu kararı vermesi çok zor. Genç-lerin seçilme ihtimalleri de doğar; ancak ben onları destekleyenlerin, gençleri birer piyon olarak kullanacaklarını ve arkadan yönetecek-lerini düşünüyorum. Kesinlikle seçilme yaşının 18’e indirilmesi taraftarı değilim.

oYtun aKdEnİz - 20Bilgisayar Mühendisliği 1

“Ülkemizin gençliği yetenekli ve kalifiye şekilde yetişmiyor”Seçilme yaşının 18’e indirilmesinin ülkemiz açısından çok sağlıklı olacağını düşünmüyo-rum. Diğer ülkelerde belki bu yaşa indirgenebilir; ancak bizim ülkemizin gençliği bu kadar kalifiye ve yetenekli değil. Siyasete çok uzak yaşıyoruz. Apolitik bir gençlik yetişirken, 18 yaşında bir gencin milletvekili olması ne kadar doğru, düşünülmeli. Belki seçilenler genç-

lerin sorunlarına daha fazla önem verebilirler. Gençlerin gözünden siyasete bakılmış olur. Böyle bir avantaj sağlar. Ben onaylamıyo-rum. Bir kere insanların olgunlaşma yaşı artık büyüyor, gençler daha geç olgunlaşıyor. Bu yüzden 25 yaşındaki bir gencin, 18 yaşındaki bireye göre temsiliyet anlamında birkaç adım önde ol-duğunu düşünüyorum. 18 yaşındaki kişi, bir çocuktur bana göre. Öte yandan, bir gencin meclise girme ihtimaline de inanmıyorum. Meclise girse dahi diğer milletvekilleriyle kuşak çatışması yaşaya-cağını düşünüyorum.

hurİYE GÜl - 25sosyoloji& İletişim 2

“Bu tasarı kurulmak istenen düzene hizmet ediyor”Erdoğan’ın kurmak istediği bir düzen var. Belki bunu daha da çabuklaştırmak istiyor. Aynı zamanda eğitim sistemi de (4+4+4) değişiyor. Yarın öbür gün 18 yaşını geçmiş olan nüfus daha da artacak. Bu değişiklik sistemi eğitim sistemiyle paralel bir değişim isteği aslında. Erdoğan 2023’ten de bahsediyor. Bunların hepsi gelecekte Erdoğan’ın kurmak istediği sisteme katılımcı sağlaması için atılan bir adım. Ancak, diğer taraftan da bakınca nasıl seçme hakkımız varsa, seçilme hakkımız da olmalı, özgürlük ve temsiliyet anlamında

gençlere yararının da olacağını düşünmüyor değilim. Önemli olan muhalefetin gençliği ve iktidarın gençliği arasındaki denk-lemin nasıl kurulacağıdır. Eğer iktidar diğer siyasi aktörleri bu denklemi iyi kuracağına ikna edebilirse o zaman yararlı olaca-ğını düşünüyorum. Ancak ben hükümetin bu kadar olumlu bir amaç içinde olduğunu düşünmüyorum. Eğitimli bir genç, hayatı devam ederken, milletvekili sorumluluklarını kaldıracak nitelikte değil. Bu eğitimi almadan meclise giriyor olması seçmenlere gü-ven vermeyebilir.

GaMzE aYtar - 23endüstri Mühendisliği 4

beş

Page 6: Detay 91 - Kasım 2012

“Galatasaray benim için ailem kadar önemli”Astronot olma hayalleri kurarken hukukçu olmuş, Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Dr. Mehmet Karlı, bu sayımızın Portre sayfalarına konuk oldu. Galatasaray camiasıyla tanışmasını hayatının “dönüm noktası” olarak değerlendiren Karlı’yı gelin, kendi cümleleriyle daha yakından tanıyalım…

Röportaj: Çisel Pınar, Merve AteşFotoğraflar: Maviye Kandemir

“toplum için bir şeyler yapma idealiyle büyüdüm”

Hukuk eğitimi almanızdan başlaya-lım… Neden hukuk? Lise 1’e gelene kadar hala astronot ola-cağını düşünenlerdendim. O hayallerim göz derecelerimin ilerlemesiyle yavaş ya-vaş azalmaya başladı tabii. Yapamaya-cağımın farkına vardım. Şaka bir yana, Galatasaray’da okumamın büyük etkisi var; çünkü orada kültür-sanat aktiviteleri, tartış-ma aktiviteleri çoktur. Bunların da etkisiyle orta sondan sonra, gittikçe sosyal bilimlere doğru kaymaya başladım. İlk başta aklımda daha çok siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler vardı. Hukuka yönelmemde, o zamanın lise müdürü Erdoğan Teziç’in, okulumuza gelen hukukçu büyüklerimizin etkisi oldu. Ailemde hukukçular var, eniştem eski İstanbul Ba-rosu başkanıydı. Çevremde hep bir hukuk sohbeti geçerdi ve bana siyaset yapacak-sam hukuk üzerinden yapabileceğim; ama siyaset okursam hukuk yapamayacağım söylendi. Bir de hukukun, kendi başınıza bir şeyler yapabileceğiniz bir alan olması dola-yısıyla bana daha çok cazip geldi.

Buradaki eğitiminizi tamamladıktan sonra Oxford’a gittiniz, sonra geri geldi-niz… Böyle bir tercih yapmanızın sebebi neydi? Burada hukuk eğitimimi tamamladıktan sonra uluslararası hukuk okumak için gittim. Oxford, uluslararası hukuku okuyabileceği-niz en iyi yerlerden biridir. Gitmemdeki ana etken buydu. Bunun yanı sıra; 11 yaşımdan itibaren frankofoniyle iç içe büyüdüm, bunu biraz çeşitlendirme ihtiyacı duydum. Zaten “Türkiye’ye döneceğim” diyerek gittim. Taş yerinde ağırdır derler ya hani, burada bir etki yapabilme ihtimali çok daha fazlaydı. Bu-nun yanı sıra, toplum için bir şeyler yapma idealiyle büyüdüm ben. Böyle düşünen bir ai-leden geldim ve bunu en çok kendi ülkemde yapabileceğime inandım. İşin başka bir boyu-tu da Galatasaray… Galatasaray benim için ailem kadar önemli bir kurum. Geldiğim için çok mutluyum. En ufak bir pişmanlığım yok.

Bir eylemcinin yıkıldığı an… Biraz da geçmişe dönelim o zaman...

Öğrencilik döneminizden bir anınızı bi-zimle paylaşır mısınız?Burada üniversite öğrencisiyken ilk 6 Kasım gösterisini düzenledik. 6 Kasım, YÖK’ün kuruluş yıldönümüdür. Saat 05.30 gibi iki arkadaş sağa sola afişler astık. Çok heyecanlıyız. İlk dersten sonra çıktık dışarı, arkadaşlarımız da geldi; ama öyle büyük bir politik ateşlilik yoktu. Arkamıza baktık 50-60 kişiyiz; herkes gayet sakin yürüyor. Slogan atıyoruz; ama fazla ses çıkmıyor. Yanımız-da iki tane sivil polis vardı. Biri diğerine dö-nüp “Bunlardan bir şey olmaz ya, bunlar iyi çocuklar” dedi. Bir eylemcinin yıkıldığı an herhalde o an olsa gerek. Sivil polis tarafın-dan bile kale alınmamak... Bunu anlatmamın nedeni iki jenerasyon ara-sındaki farkı anlatmak. Geçen sene Cihan için yapılanlar, gösterilen tepkiler bu farkı sanırım yeterince anlatıyor. O hassasiyeti görmek; çok güzel bir duyguydu.

Skyturk’te Sıcak Temas adlı bir progra-mınız var, bu fikir nasıl ortaya çıktı?Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, prog-ramın adı kesinlikle benim fikrim değildi. Aslında fikir Özgür Mumcu’dan çıktı. Biz sadece burada aynı odayı paylaşmıyoruz; aynı zamanda çok yakın arkadaşız. İlk bö-

lüm teklifi Özgür’e gelmişti. O bu formatı değerlendirirken beni önerdi; ancak kendisi bu programı yapmadı ve ekranda ben kal-dım. Aramızda hep bir görev paylaşımı var-dır zaten, güzel denge tuttururuz

Futbola gelelim şimdi de... Koyu bir Ga-latasaraylısınız. Spor kulübü çalışmaları nasıl gidiyor? Neler yapıyorsunuz?Ben kulübün içini günlük olarak takip eden biri değilim. Günlük spor haberi de oku-mam. Önemli bir şey olacak ki okuyayım. Ancak kulübe dair ne yapıyorsunuz derse-niz; şu anda üniversitede Galatasaraylılar Topluluğu oluşmuş durumda. O arkadaş-larla beraber çalışıyorum, sağ olsunlar beni kulübün danışman hocası yaptılar. Orada bence çok önemli bir şey yapıyorlar. Ga-latasaray Üniversitesi tabii ki Galatasaray camiasıyla organik bağı olan, onun içinde yer alan bir yer. Üniversite olmanın getirdi-ği ek yükümlülükler ve avantajlar var. Türk spor camiasının en önemli eksikliklerinden birisi bilgi üretiminin olmaması… Spor bir akademik alan değildir; ama dünyada ba-kıldığında çok ciddi bir alandır ve ben de Galatasaray Üniversitesi’nin buna öncülük yapması gerektiğine inanıyorum. Bu, şu anda öğrenci topluluğumuz üzerinden ger-çekleşmeye başlıyor.

hukuka yönelmemde, o zamanın lise müdürü Erdoğan teziç’in, okulumuza gelen hukukçu büyüklerimizin etkisi oldu.

Page 7: Detay 91 - Kasım 2012

“tartışmayı seven bir insanım”

Tartışmadan çekinmeyen bir kişiliğe sahipsiniz. Bu durum özel hayatınızı et-kiliyor mu? Hayır, ben her zaman tartışmayı seven bir insanım. Bir şey söy lenecekse benim söyle-mem beklenir çevrem tara-fından; ama bu benim alıştığım bir rol. Bunun dışında özel ha-yatımda zaten büyük zıtlıklar yaşamadığım, benimle aynı şeyleri düşü-nen, iyi niyetle-rine çok güvendiğim insanlarla beraberim. Özel hayatımda çok az sinirlenirim ki bu da ancak bir şeylerin çok üst üste gelmesiyle olur. Hatta, bana sakinliğim yüzünden tepki gösterildiği bile olmuştur, çok sakinimdir.

Ben daha yapabilir miyim yapamaz mıyım diye düşünürken beni dış haberler editörü yaptılar. İçimdeki siyaset, politika

konuşma aşkını sürekli canlı tutan yerlerden biri oldu detay dergisi.

vizyonumu genişletip hayatımı

değiştiren, şu an yaptığım birçok şeyi yapmamı

sağlayan; Galatasaray lisesi’nin bana verdiği

imkanlar oldu.

Çok isteyip de gerçekleştiremediğiniz bir hayaliniz oldu mu? Müzikal açıdan daha yetenekli biri olmak isterdim. Müzik dinlemeyi çok severim; ancak şarkı söyleyebilmeyi de isterdim. Piyano çalmaya çalışmışlığım var; ancak gerçekten yeteneksizim! Ortaokulda bir arkadaşımla gitar dersi almaya başladık; ama ben daha yeni yeni öğrenirken arkadaşım parçaları çalmaya başladı ve ben gitarı da bıraktım. Şarkı söyleyince çevrem tarafından tepkilere maruz kalıyorum. Müzikal olarak daha yetenekli olmayı gerçekten isterdim.

Ne tarz müziklerden hoşlanıyorsunuz? Batı klasik müziği, Halk Müziği dinlerim, Türk Sanat Müziğiyle yapılmış bir fasılı da kaçırmak istemem. Grek müziğinden de çok hoşlanırım.

Edebiyatla aranız nasıl?Rus edebiyatından çok keyif alırım. Dostoyevski’nin bende yeri ayrıdır diyebilirim. Yenilik-lerden de kopmayan biriyim. Yaşar Kemal’den de çok keyif alırım. Bir kitabı tekrar tek-rar okuyanlardan değilim. Her romanda bir yaşanmışlık vardır ve onu okuyup geride bırakır-sın. Mesela Can Yücel’i tekrar tekrar okuduğum olur; çünkü ondaki muziplik beni okudukça sevindirir. Yaşam enerjisi verir, o açıdan keyiflidir. Arada kafa dinlendirmek için polisiye oku-rum. Yaşadığınız döneme göre okuyup keyif aldığınız şeyler de değişiyor tabii. Hala Sherlock Holmes okurken keyif alabilirsi-niz. Ortaokuldayken Steinbeck, lisedeyken Charles Bukowski çok okurdum.

“Şarkı söyleyince çevrem tarafından tepkilere maruz kalıyorum”

Peki, hayatınızda “Dönüm Noktası” olarak nitelendirebileceğiniz anlar var mı? Hayatımdaki dönüm noktası; Galatasaray Lisesi’ne girişimdir. Kesinlikle çok önemli bir dönüm noktası bu benim için; çünkü ben orta sınıf bir aileden geldim. Babam sen-dikacı, annem bankacıydı. Çok orta sınıf

bir aileydik; ancak vizyo-numu geniş-letip hayatımı d e ğ i ş t i r e n , şu an yap-tığım birçok şeyi yapma-mı sağlayan; Galatasaray L i s e s i ’ n i n bana verdiği imkanlar oldu. Bu benim için büyük bir vic-dan borcudur.

Galatasaray, kişiye iyi bir eğitim ve eleşti-rel düşünce katar. Nasıl mütevazi olunur, şımarırsanız nasıl dışlanırsınız onu öğretir. Vizyonunuzu genişletir ki bence bu eğitimin en önemli unsurudur.

“detay’ın bendeki yeri çok ayrıdır…” Detay Dergisi’ne gelecek olursak...

Detay benim için çok hoş bir hatıradır. Ben Detay Dergisinde yaklaşık üç sene ge-çirdim. Dış haberlerde çalışmaya başladım. Editörüm; şu an Okan Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Zeynep Alemdar’dı. Kendisine, beni Detay Dergisi’ne çektiği için çok müteşekkirim. Bana “Karlı, ben bırakacağım mecburen, dış haberler editörü olur musun?” diye sordu. Ben daha yapabilir miyim yapamaz mıyım diye düşünürken beni dış haberler editörü yaptılar. İçimdeki siyaset, politika konuşma aşkını sürekli canlı tutan yerlerden biri oldu Detay Dergisi. Hatta akademisyenliğe yönelmemde de etkisi vardı; çünkü araştırma yapmanın keyfini öğretti bana... Detay’ın bendeki yeri çok ayrıdır...

Detay Dergisi’nde Mehmet Karlı ve arkadaşları

yedi

Page 8: Detay 91 - Kasım 2012

Kurtuluşun tek çaresi: Biyodizel (!) “Biyodizel”in ilk çıktığı dönemde; dünya kamuoyu, kurtuluşun yakın olduğunu san-mıştı. Tüm dünyada karbon emisyonunun %20’sinden sorumlu olan ABD, biyodizeli bize yeni bir umut olarak anlatmıştı. Buna göre, artık, fosil yakıt tüketimi azalacaktı ve atmosfere daha az karbon basılacaktı. Ancak sadece on yıl içinde, fosil yakıtlara bir alternatif olarak sunulan biyodizel, kapi-talizm ile birlikte dünya için önemli bir sorun haline geldi. Bu zaman içerisinde, ABD’nin biyodizel üretirken, dünyayı besleyen mısır rezervlerini bitireceğini kim bilebilirdi? 2006 yılında Mexico City sokaklarında, binlerce insan ekmek fiyatlarına yapılan %25’lik zammı protesto etmek için yürü-yüşler düzenlemiş, gösteriler yapmıştı. İlk işaretlerini Meksika’da gösteren gıda fiyatları krizi, daha sonra, 2008 yılında Washington’da düzenlenen G-20 zirvesin-de dünya liderlerinin ajandasında öncelikli konu olarak yer aldı.

Biyodizelden gelen açlık!

Fosil yakıtlara alternatif olması nedeniyle enerji sorununa bir çare olarak ortaya çıkan “biyodizel teknolojisi”; uygulanan tek taraflı politikalar ve küresel ısınma gerçeğiyle birleşince, çözülmesi gereken yeni bir mesele olarak karşımıza çıkıyor.

Haber: Mehmet Erdem Aksu

Küresel ısınmayla gelen iklim değişikliği ABD’de son elli yılın en kurak yazının ya-şanmasına sebep oldu. Bir bakış açısıyla; Amerika kıtasının kuzey bölümünü etki-

leyen bu kuraklık, aslında dünya kamuoyunu çok da etkilememeliydi! Ne de olsa Katrina Kasırgası da sadece ABD topraklarına zarar vermişti. Dünya gıda borsalarındaki organik bağlantıları göz ardı etmek, insanlığı bu kuraklığın sadece ABD’yi tehdit ettiğini düşünme gafletine sürükledi. İspanya merkezli bağımsız sivil toplum örgütü ‘DARA’nın çalışmalarına göre; iklim deği-şikliğinin şu anda dünya ekonomisine verdiği zarar 1.2 trilyon dolar değerinde. Ekonomik kaygılar bir yana, asıl altının çizilmesi gereken konu; bu sistemin insan hayatını nasıl tehdit ettiği… Çünkü çalışmalar, iklim değişikliğinin insan hayatı için ciddi bir risk taşıdığını gös-teriyor. Buna göre, önümüzdeki yirmi yıl içerisinde toplam 100 milyon insan bu sebepten dolayı hayatını kaybedebilir.

tiği piyasada, birim fiyatında gerçekleşen bu ufak artışlar milyonlarca insanı açlıkla tehdit etmekte. Bu tehdidin dolaylı haritası-nı göremedikçe ABD’nin yaşadığı kuraklık krizleri, bütün dünyada ABD’nin derdi ola-rak görülmeye devam edecek.

aBd’nin alternatifi yok! Verilere göre, 2012 yılında, ABD 260 milyon ton mısır üretmeyi hedefliyor. En yakın ta-kipçisi Çin, 114 milyon ton üretim hedefiyle açık ara geriden geliyor. Üçüncü Brezilya ise yılda ortalama 37 milyon ton üretim yap-makta. ABD’de kuraklıktan etkilenen mısır üretiminin düşmesi sonucu, diğer tedarikçi-lerin karşılayamayacağı talepler, gıda fiyat-larında dalgalanmalar yaratıyor. ABD’nin, üretimiyle oluşturduğu mısır te-keli ve iç piyasasından gelen yakıt talebine karşı sorumluluğu, Kıta Amerikası’ndan çok ithalatçıları ve fakir ülkeleri etkileye-cek. Dünya genelinde yılda 524 milyon ton olarak üretilen mısırın yarısına sahip olan ABD, kuraklığın etkilerini kendi için-de dengeleyebilecek kaynağa sahip; an-cak mısır üretimindeki düşüşün etkisinin sadece ABD pazarında geçerli olmadığı da bir gerçek…

Mısır azaldıkça soya fasülyesinin fiyatı artacak Bir diğer önemli nokta da; Amerika’da eta-nol üretiminin en büyük kaynağı soya fa-sulyesi. %90 oranında soya fasulyesinden imal edilen etanolun maliyeti, mısır fiyatla-rının artışından da etkileniyor. 2009 yılında 392 milyon ton üretilen mısırdan 104 milyon ton etanol elde edildi. Bu miktar, Amerikan yerli ürünüyle üretilen etanolün %26’sını karşılıyor. Bu da demek oluyor ki mısır azaldıkça soya fasülyesinin de fiyatı buna paralel olarak artış göstere-cek. ABD Enerji Bakanlığı’nın verilerine göre, yıllık motorin ve ısınma amaçlı tüketi-len yakıt miktarı 160 milyon ton. Bu rakam-ları göz önüne alan Birleşik Devletler yö-netimi dünyanın geri kalanını hiçe sayarak gıda politikaları üretmeye devam ediyor.

dünya gıda politikasını aBd belirliyor Uzmanlar, gıda fiyatlarındaki artışın arka-sındaki nedenin durmaksızın artan biyodi-zel üretimi olduğunu düşünüyor. ABD’nin biyodizel politikasıyla birlikte artan gıda fi-yatları, dünya piyasalarında tekel etkisi ya-ratıyor; çünkü dünya genelinde yıllık mısır üretimin yarısına sahip olan ABD’nin izledi-ği plan, dünya gıda politikası olarak kabul ediliyor. İklim değişikliği ve sonrasında oluşan ku-raklık, 2012’de, dünya mısır üretim lideri ABD’nin hasatına büyük zarar verdi. Yine, uzmanlar; bu seviyedeki düşük üretimin, dünya gıda borsalarında dalgalanma yarat-masından endişeleniyor. Düşük üretimden sonra Chicago Gıda Borsası’nda mısırın bi-rim fiyatında belirlenen birkaç dolarlık artış, biyodizel üretiminde kullanılan soya fasul-yesi fiyatlarında da sıçramaya sebep oldu. 2008 gıda fiyatları krizinde dahi, birim fiyatı 17,44 ABD doları olan soya fasülyesinin fi-yatı, 2012’de 17,60 ABD doları olarak belir-lendi. Milyarlarca ton alış-verişin gerçekleş-

Yeşil ve doğaya saygılı biodizel pompası. (en solda)Mısır fiyatları artıyor. (solda)Senegalli çocuklar, ‘Dünya Gıda Günü’nde kampanyaya kendi hazırladıkları pankartla destek veriyorlar. (sağda üstte)Malili çocuklar, okulda yemek arasında... (sağda)

seki

z

Page 9: Detay 91 - Kasım 2012

• İsrail,Gazze’dekiambar-goyukırmakvebölgeyeinsaniyardımtaşımakiçinyolaçıkanFinlandiyabandıralı“Estelle”adlıgemiyemüdahaleetti.Saldırısonundaölüyadayaralıkimseninolmadığıbildirildi.

• İngilizbilimadamları,havadakikarbondioksitvesubuharındakihidrojeninayrıştırılmasınadayananbirsistemleyakıtüretmeyibaşardı.

• EkonomikKalkınmaveİşbirliğiÖrgütü’nünrapo-runagöre;Fransaeğitimeşitsizliğininenfazlaolduğuülkelerinbaşındageliyor.BudurumasonvermekisteyenFransaeğitimsisteminitekrardü-zenlemekararıaldı.Bunagöre,Fransızhükümetievödevlerinikaldıracak.

• HristiyanalemininruhanilideriPapa16.Benedikt,Suriye’dekiiçsavaştaSuriyehalkınınyanındaolduğunugöstermekiçinŞam’abirheyetgöndermekararıaldı.

• ABD’deaşırısağcı“ÇayPartisi”ninenönemlidestekçileriarasındayeralanmilyarderKochKar-deşler,Obama’yaoyverençalışanlarınıiştenatmaklatehditetti.ABD’limilyar-derişçilerinegönderdiğimektupta,Obama’yaoyverenlerinyaptırımlaramaruzkalabileceğiuyarı-sındabulundu.

• FelixBaumgartner,39binmetredenyaptığıatlayışla1342kilometrehızaula-şaraksesduvarınıaraçsızaşanilkinsanoldu.Dün-yayayaptığıatlayıştaenyüksektenatlama31binmetreden39binmetreyetaşıdı.

• Norveç’tekiNobelBarışKomitesi,2012yılındaNobelBarışÖdülü’nünAvrupaBirliği’neverildiğiniaçıkladı.

afrika’ya ithal açlıkGıda fiyatlarını yukarı çeken etmenlerden bir diğeri ise; mısır ve soya fasülyesi tüketi-minin, temel gıda maddesinden endüstriyel tarım maddesine geçişi olarak görülüyor. ABD biyodizel üretim politikası, bu ham maddelerden üretilen ithal etanoldan litre başına 0,45 dolar vergi alınmasını öngörü-yor. O halde, vergi politikasının ABD’den it-hal edilen mısır seviyesini aşağılara çektiği rahatlıkla söylenebilir. Kuraklık ve yüksek fiyatlandırma birleştiğin-de Orta Batı Afrika’da; özellikle Sudan ve çevresinde, yaklaşık 44 milyon insan açlık ve kıtlıkla mücadele ediyor. Yani, dünya arzını vergi politikasıyla aşağı çeken ABD, dünyanın öbür ucuna açlık gönderiyor.

“ne olur, etanol üretmeyi artık azaltın!”ActionAid hareketinin analisti Maire Brill konuyu şu şekilde yorumluyor: ‘’Kuraklığın güncel fiyatlara olan etkisi, önümüzdeki 6-12 ay içinde gerçekleşmesi beklenen kri-zin çok altında. Amerika Birleşik Devletle-ri iç piyasadaki yakıt talebini karşılayacak üretime sahip; ancak ithalatçı ülkeler fiyat artışları karşısında çaresiz kalacaklar’’ Fiyatların fırlayacağını öngören Birleş-miş Milletler ise, ABD’ye “Ne olur, etanol üretmeyi artık azaltın” şeklinde çağrılarda bulunsa da ABD kendi bildiğini okumaya devam edeceğe benziyor. Umarız felaket senaryoları gerçekleşme yolunda bu kadar somut sinyaller verirken, birileri elini taşın altına sokmaya başlar. İklim değişikliği etkisinde oluşturulan satış ve üretim politikaları, bölgesel iklim değişik-liğinin etkilerini ekonomi maşasıyla bütün dünyaya yayıyor. Aktivist grupların da an-latmaya çalıştığı gibi artık iklim değişikliği büyük ülkelerin derdi olmaktan çıktı. Gün geçtikçe dönülemeyen noktalara gelen et-kileriyle iklim değişikliği, kuraklıklarla artık Afrika kıtasının insanlarının en büyük derdi olma yolunda ilerliyor. Özetle; “ABD’nin ku-raklığı eşittir Afrika’nın açlığı”

Biyodizel: Organik yağların alkolle karış-tırılarak dizel yakıta çevrilmesi sonucu elde yakıt tipi. Etanol: Basit tanımıyla bitkisel (mısır, soya) bazlı bir çeşit alkoldür. Fosil yakıt-lara göre çevreyi daha az kirlettiği için yeni düzen yakıtlarda kullanılmaktadır.DARA: İklim değişikliği, doğal felaketler ve sosyal karşıtlıkların mağduru olmuş toplumların hayat kalitesini yükseltmeyi amaçlayan, 2003 yılında Silvia Hidalgo tarafından kurulmuş İspanya merkezli bağımsız bir sivil toplum örgütü.ActionAid: Güney Afrika’da kurulmuş, 40 ülkede 15 milyon takipçisiyle birlikte adaletsizlik ve yoksullukla mücadele eden uluslararası insani yardım organizasyonu.Mexico City 2006 protestoları: Meksika’da fırlayan enflasyon Mısır fiyat-larını allak bullak eder. Tortilla ekmeğinin yapı malzemesi olan mısır ununun artış gösteren fiyatı, 70 bin dar gelirli Meksi-kalıyı Zocalo Meydanı’na döker. Başkan Felipe Calderon baskılara dayanamaz ve tortilla fiyatlarını sabitler.

Açıklamalar

Dünya’dan kısa kısa

Page 10: Detay 91 - Kasım 2012

“deklarasyon fikir birliğini yansıtmıyor” Korsan Gazeteciliğe Son Deklarasyonu’nu değerlendiren Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç: “Gazete genel yayın yönetmenleri bir araya gelmiş, toplantılar yapılmış. Yapılan açıklamalardan öğrendi-ğimize göre, deklarasyon tam bir fikir bir-liğini yansıtmıyor; ancak birlikteliği aksat-mamak için gazete temsilcileri imzalamış” ifadesinde bulundu.

“İnternet çıkınca Basın Yasası havada kaldı” Sözlerine Basın Yasası’nı hatırlatarak de-vam eden Erinç: “Yasada daha önce özel

gazeteleri ben öldürmedim!Hayatım,

**AmerikanhabersitesiTheHuffingtonPost’unku-rucularındanolanAriannaHuffington,“Bizdenaldığıhaberlerlebizimtirajlarımızıdüşürüyor”diyengaze-telere,2009’daİnternetOscarıolarakbilinenWebbyödülünüalırkenbucevabıvermişti.

Yirmi ulusal gazetenin “Gazetelerin içeriği sadece gazetelerindir” başlığıyla yayımladığı ortak deklarasyon yayımlandığı andan itibaren medya dünyasında büyük bir tartışma başlattı. Gazetelerin “Korsan Gazeteciliği” durdurma girişimi, medyadaki hem ekonomik hem de hukuki birçok sorunu tekrar gündeme taşıdı. Detay Dergisi olarak konuyu mercek altına aldık. Haber: Ebru Tepeler, Ulaş Manazoğlu

Yi rm i ulusal gazete; ha-ber, karikatür,

köşe yazısı ve fotoğraf-larının TV, radyo ve inter-net haber sitelerinde kaynak dahi gösterilmeden kullanıl-masına dur demek için ortak bir deklarasyon yayımladı. 1 Ekim 2012 itibariyle başlayan ‘Korsan Gazetecili-ğe Son’ oluşumuna televizyon ve internet medyasından sert tepkiler geldi. Yayımlanan deklarasyon, tartışmaları da beraberinde getirdi; ancak yine de tüm ga-zetecilerin hemfikir olduğu tek bir nokta var: O da deklarasyonda alınan kararların uygu-lanmasının zor olduğu.Peki, gazeteleri bu açıklamaya zorlayan se-bepler neler? Ortada gerçekten açıklamada bahsedildiği gibi “korsanlık” bir durumu mu var; yoksa bu durum eski ve yeni medyanın güç mücadelesi mi? Biz de, Detay Dergisi olarak, bu konuyu mercek altına almak istedik. Türkiye’nin önde gelen medya gruplarının başlattığı bu yeni dönemi; deklarasyona sebep olan nedenleri ve bunların getireceği sonuçları konunun muhataplarıyla konuştuk.

çaba ile hazırlanmış haberlerin 24 saat geçmeden yayımlanmasını engelleyen bir madde vardı. Bu madde bir sonuç getir-miyor; çünkü Basın Yasası sadece basılı iletişim araçlarını kapsıyor. Radyo, televiz-yon ve son olarak internet çıkınca bu yasa havada kaldı. İnternet siteleri aldıkları rek-lamlarla giderlerini karşılıyor; ancak gaze-telerin kağıt, vb. gibi ekonomik giderleri var. Gazetelerin ömürleri okuyuculara bağlı; dolayısıyla deklarasyonun eleştirilmesi ga-yet normal. Bir yandan ifade özgürlüğü bir yandan çok seslilik nitelikleri tüm eleştirileri karşılıyor” dedi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olarak, tüm medyayı temsil ettiklerini belirten Erinç: “Ortak bir görüş çevresinde buluşmamız gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, gazeteci-nin haberin yayılmasına karşı çıkması biraz zor” diyerek bir uzlaşma sağlanması konu-suna dikkat çekti.

on

Page 11: Detay 91 - Kasım 2012

deklarasyon gazete tirajlarını nasıl etkiledi?“1 Ekim 2012 öncesinde gazeteler; haber-lerinin referans gösterilerek kullanılması-nın kendilerine okur kaybettirdiğini düşün-dükleri için; okurlarının, haberleri yalnızca kendilerine ait kaynaklardan öğrenmelerini tercih ettiler. Ekim ayında yayımladıkları “Korsan Gazeteciliğe Son Deklarasyonu” ile, tirajlarının belli bir oranda lehlerine döneceğini tahmin ediyorlardı. Referans gösterilerek kullanılan haberin reklam değerinin, somut verilerle ölçülememesi belli soru işaretleri yaratsa da gazetelerin tirajları, deklarasyon sonrası yaşananlar hakkında çıkarımlar yapmamızı sağlıyor:Buna göre, 1-7 Ekim tarihleri arasında gazetelerin toplam satışı 4.636.974’ten 4.642.431’e yükselerek 5.457 artış gös-terdi. Deklarasyonu yayımlayan 20 gaze-tede ise toplam olarak 18.455 tiraj kaybı yaşandı. Sadece Star, Milliyet, Hürriyet Daily News, Fotomaç, Fanatik, Cumhu-riyet, Bugün gazetelerinde küçük miktar-larda artış olurken, Hürriyet Gazetesi’nde ciddi bir tiraj artışı tespit edildi. Deklarasyonun tirajlara etkisi en çok 8-14 Ekim haftasında belli oldu. 4.544.906’ya gerileyen toplam satış ra-kamlarıyla ülke çapında gazete tirajları 97.525 düştü. İmzacı gazeteciler ciddi oranda tiraj kaybı yaşadı. Dalgalı bir yapıya sahip gazete tirajları, sonra-ki hafta (15-21 Ekim) toplamda 6.289

artarken, diğer haftalık periyotta (22-28 Ekim) ise toplamda 115.832 düştü.

Basının kamu yararına hareket etmesi gerekir. Nitekim Yargıtay bir kararında basının kamu görevi ifa ettiğini ve kamu yararını göz önünde bulundurması gerek-tiğini belirtmiştir. Bu karara göre; basının kamu yararı gözetmesi, özellikle gün-cel haberler bakımından söz konusudur. Güncel olmayan bir haberin kamu yararını gerçekleştirmediği kabul edilir. Ancak eski bir olayın tekrar önem kazanması duru-munda kamu yararının tekrar söz konusu olduğu kabul edilebilir. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 36. Maddesi, fikri haklara getirilen sınırla-malardan biri olan gazete içeriğini dü-zenlemektedir. Bu hükme göre, Basın Kanunu’nun 15’inci maddesi hükmü mah-fuz kalmak üzere basın veya radyo tara-fından umuma yayılmış bulunan günlük havadisler ve haberler serbestçe iktibas olunabilir. Basın iktibaslarının amacı yeni bir eser yaratmak değil, kamunun haber ve bilgi alma ihtiyacını karşılamaktır. Kamunun haber ve bilgi almaktaki menfaati göz

önünde tutularak basına daha geniş bir iktibas serbestisini tanınmış, hatta bazı hallerde eserin “aynen veya işlenmiş şe-kilde” nakline imkân verilmiştir (FSEK madde 36/2).Bu sınırların ötesinde eser sahibinin izni olmadan yapılacak bir işleme yahut bun-ların yurt içinde veya yurt dışında izinsiz çoğaltılıp yayınlanmaları mali haklara te-cavüz teşkil eder.Bu şekildeki iktibas serbestisinin gerçekle-şebilmesi için 3 şartın varlığı aranmalıdır:1.İktibas edilecek yazı bir gazete veya dergide çıkmış olmalıdır. 2.İktibas hakkı, yazıda temas edilen me-selenin güncelliği devam ettiği müddetçe mevcuttur. 3.Yazıda iktibas hakkının saklı tutuldu-ğu kaydı bulunmamalıdır. Böyle bir kayıt yoksa bir sorun yaşanmaz, ancak iktibas hakkının saklı tutulduğuna dair bir kayıt varsa, yazının kısaltılmış bir basın özeti şeklinde iktibası mümkündür.Bu hukuki çerçeve içinde olaya bakılacak olunursa, şu hususlar dikkati çekmektedir:

1.İktibas hakkı kural olarak siyasi, sosyal veya ekonomik günlük olayları ilgilendir-mektedir.2.Eğer iktibas hakkı saklı tutulmamışsa, yazılar aynen dahi alınabilir.3.Eğer iktibas hakkı saklı tutulmuşsa, sözü geçen makale ve fıkraların kısaltıla-rak basın özetleri şeklinde alınması, rad-yo vasıtasıyla veya diğer bir suretle yayıl-ması gazete tarafından yasaklanamaz.4.Güncelliği bulunmayan konulara ilişkin makaleler için, iktibas konusundaki genel kurallar geçerlidir. FSEK madde 35/1’e göre, “Alenileşmiş bir eserin bazı cümle ve fıkralarının müstakil bir ilim ve edebiyat eserine alınması” yasaklanamaz. 5.Bütün bu hallerde, iktibas edilen gazete, dergi ve ajansın ve eğer bunlar da baş-ka bir kaynaktan alınmışlarsa o kaynağın adı, tarih ve sayısından başka makale sa-hiplerinin adı, müstear adı veya alâmeti zikredilmek gerekir.Deklarasyonun Anayasa’nın 26. ve 28 maddeleri ile FSEK madde 36 karşısında fazlaca bir geçerliliği bulunmamaktadır.FSEK madde 36’nın amacı kişilerin haber alma hakkının kısıtlanmamasıdır. Nitekim Anayasa’nın 26 ve 28 maddelerinde kişile-rin haber alma hakkı ve Devletin haber alma hürriyetini sağlama görevi düzenlenmiştir.

Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi Dr. Fülürya Yusufoğlu 20 ulusal gazetenin yayınladığı ‘Korsan Gazeteciliğe Son’ deklarasyonun hukuksal çözümlemesini ve muhtemel sonuçlarını Detay Dergisi için inceledi.

Gazetelerin içeriği sadece gazetelerindir

‘Medya sektörü, internet ve mobil tek-

nolojilerinin baş döndürücü gelişimiyle,

büyük bir değişim sürecindedir. Gazete,

televizyon, radyo gibi geleneksel araçla-

rın, internetle ve mobil iletişim araçlarıy-

la birlikte yeniden tanımlandığı yepyeni

ve heyecan verici bir süreç yaşıyoruz.

Bu gelişimin sonucu olarak; bizler de

gazetenin yanı sıra, sahip olduğumuz

internet siteleri, haber portalları ve ben-

zeri iletişim enstrümanlarıyla okurlarımı-

za hizmet sunmaktayız.

Ancak, bugüne kadar bazı internet si-

telerinin, gazete içeriklerimizi fikir ve

emek hırsızlığı yaparak, pervasızca kul-

lanmakta olduğu kamuoyunca da göz-

lemlenmektedir. Takdir edileceği üzere;

bu durum ciddi emek ve maliyetlerle

çıkartılan gazeteler ve gazetelerin inter-

net siteleri aleyhine açık bir haksız reka-

bet oluşturmaktadır. Bu, aynı zamanda

hukuka ve kanunlarımıza aykırı bir du-

rumun ortaya çıkmasına da sebebiyet

vermektedir.

Değerli okuyucularımız,

Gazetelerin içerikleri; yani, haberler, yo-

rumlar, köşe yazıları, yazı dizileri, fotoğraf-

lar, çizgi, grafik, sayfa tasarımı ve benzeri

bütün unsurların tek sahibi gazetelerdir.

Bu unsurların şimdiye kadar gazetelerin

izni olmaksızın, fikir ve emek hırsızlığı

yapılarak bazı internet siteleri tarafın-

dan çalınması eylemi “gazetecilik” ola-

rak nitelendirilemez.Hem gerçek anlamda emek ve bilgi so-

nucu ortaya çıkartılan gazetelerin içe-

riklerini korumak ve hem de sağlıklı bir

internet haber medyası düzeni için fikir

ve emek hırsızlığına karşıyız.

Bu itibarla,Ürettiğimiz ve bütün hakları bize ait olan;

haber, yorum, köşe yazısı, fotoğraf, ka-

rikatür, grafik, çizgi ve sayfa dizaynı gibi

materyallerin hiçbir şekil ve hacimde

kullanılmasına izin vermeyeceğiz. 1

Ekim 2012 tarihinden itibaren, hiçbir te-

levizyon kanalı, internet sitesi ve haber

portalı, aşağıda imzası bulunan gazete-

lerin içeriklerini kaynak göstererek dahi

kullanamayacaklardır.

Elbette, bugüne kadar olduğu gibi, bun-

dan sonra da okurlarımız, gazetelerimi-

zin içeriklerine internet sitelerimiz aracı-

lığıyla ulaşmaya devam edeceklerdir.

Fikir ve emek hırsızlığına karşı duraca-

ğımızı ve bu eylemi gerçekleştiren kişi-

ler ve kurumlar aleyhine her türlü hukukî

ve meslekî takipte bulunacağımızı, ka-

muoyuna saygıyla duyururuz.

‘Korsan Gazeteciliğe Son deklarasyonu’

Veriler medyatava.com adresinden alınmıştır.

on

bir

peki, kanun ne diyor?

Page 12: Detay 91 - Kasım 2012

Medya dünyası deklarasyona nasıl bakıyor?1 Ekim 2012’de, yirmi gazete tarafından ortak yayımlanan “Korsan Gazeteciliğe Son Deklarasyonu”nu ve sonrasında yaşanan gelişmeleri gazete, televizyon ve internet dünyasının farklı isimleriyle değerlendirdik.

Haber: Ebru Tepeler

“ortak deklarasyon kısa bir süre sonra işlemez hale geldi” 20 gazetenin, haber içeriklerinin sosyal medya ve televizyonlarda yayımlanmasına ya-saklama getirmesi yeni bir tartışma getirdi; getirmesi de doğal. İletişim dünyasındaki her yeni gelişme özellikle yazılı basında belli tedirginlikleri de beraberinde getiriyor.

20 gazetenin deklarasyonu da büyük ölçüde gazete satışlarının yüksel-tilmesini hedefledi. Ancak kanımca, gazete tirajlarının düşmesinin ya da artmamasının nedeni; sosyal medyanın bu haberleri alıp “beleşten” kul-lanması veya gazete haberlerinin televizyonlarda okunması değil. Nite-kim bu kararın alınmasından sonra bırakın gazete satışlarının artmasını, önemli tiraj kayıplarının yaşandığı görüldü. Gazetelerin okuyucularını art-tıramamaları bu tür deklarasyonlarla önlenemez.

“Saray gazeteciliği yapıyorlar” Gazeteler okuyucu sayısını arttıramıyor; çünkü izledikleri yayın politika-ları doğru, objektif habercilikten uzak. Gazetelerin önemli bölümü iktidara ters düşmemek için “doğru” habercilik yapmıyor; adeta “saray” gazeteci-liği yapıyorlar.Kaldı ki, özellikle sabahları ülkenin en çok izlenen TV kanallarında bir gazetenin logosunun, haberlerinin görüntülü olarak verilmesi o gazeteler

için önemli bir reklam ve tanıtım imkanıdır.Belki sosyal medya için kaynak gösterilmeden haber çalındığı için şikayet edilebilir. Bu da yaygınlaşan sosyal medya gerçeğinin getirdiği bir sorundur. Çok da birincil derecede önemli değildir. Kaldı ki, tiraj endişesi ile yayımlanan ortak deklarasyon, kısa bir süre sonra zaten işlemez hale geldi, kağıt üstünde kaldı, artık televizyonlar yeniden gazetelerden alıntıları yayımlamaya başladılar.

“Bu karar sonrası programımızın süresini 30 dakika kısalttık” Öncelikle, gazetelerin tiraj kaygısını anlayışla karşıladığımı söylemeliyim; ancak kaygının ilacı bu deklarasyon ve yasaklama olmamalıydı diye düşünüyorum. Dün-ya genelinde gazete tirajlarına bakacak olursak, Türkiye birçok ülkenin gerisinde.

Tabii ki bunun tek sorumlusu olarak gazeteleri görmek hata olur. Gazete yöneticilerinin tiraj kaybının ya da tiraj arttıramamanın sorumlusu olarak televizyon ve interneti görmesi bence mantıklı değil. Aksine gazeteler için televizyon ve internetin bir kaldıraç etkisi yarattığını söyleyebilirim. Yani gazetelerin aktardığı haberlerin televizyon ve internet üzerinden paylaşı-mı haberin gücünü artırır kanaatindeyim.Türkiye’deki gazetelerin bu kararı sonrası, programımızın süresini 30 da-kika kısalttık. Daha önce 120 dakika olarak yaptığımız programı şimdi 90 dakika olarak sürdürüyoruz. Haberdar’da hafta içi her gün 13 farklı dilde 25 ülkeden 30’u aşkın gazeteyi Türkçe tercümesiyle aktarıyoruz. Bu uygulamanın uzun soluklu olacağını düşünmüyorum. Yakın bir zaman-da gazetelerin bu konudaki yanlıştan döneceği kanaatindeyim. Özellikle televizyondan gazetelerin birinci sayfa notlarının aktarılması gazeteler için büyük reklam imkanı sağlıyordu. Böylesine bir reklamdan mahrum kaldılar. Bu durumun, tirajlarına da yansıyacağını düşünüyorum. Ayrıca,

gazete yayımlanıp bayiinde satışa sunulduktan sonra paylaşımını engellemek diye bir şey mantıklı değil. Gazete bayiindeki gazetenin telifi kalmamıştır, artık o gazete kamunundur diye düşünüyorum.

“haberin değeri kamuoyunda yayılması ile alakalı”Yazılı basındaki büyük gazetelerin ortak bir kararla yayımladığı dekla-rasyon bence bir açıdan doğru ama diğer bir açıdan da yanlış. Doğru olan noktası şudur: Muhabirin ya da gaze-tenin kendi kaynakları ve zamanını kullanarak yaptığı özel haberi izinsiz bir şekilde ve tüm içeriğini aynen mu-hafaza ederek, bazen yazım yanlış-larını bile düzeltmeden almak doğru değildir. Bunun için gazetenin izni sorulmalı ve habere başka bir unsur eklenemiyorsa sadece bir bölümü ve-rilmelidir.

“haberin internet bağının olmayacağı düşünülemez”Ancak haberin tamamının alınması na-sıl yanlışsa hiçbir şekilde yer verilmeye-cek denmesi de o kadar yanlıştır. Şayet haberi başka bir kurum internette vere-cekse, gazetenin ve haberi hazırlayan muhabirin adını kullanmalı, haberle ilgi-li kısa bir giriş yazdıktan sonra haberin esas üreticisinin haberle ilgili internet linkini vermelidir. Artık bütün haberlerin internete de girdi-ği bir çağda haberin internet bağının olmayacağı düşünü-lemez. Zaten haber gazete-de göründükten kısa bir süre sonra da tüm internet site-lerinde görünmeye başlıyor. Haberin değeri onun kamuo-yunda olabildiğince yayılma-sı ile de alakalıdır. Bir haber sadece bir kuruma aittir ve başka kurum yayımlayamaz demek büyük bir hatadır. Sa-dece nasıl yayımlayacağının da belirtilmesi gerekir. Bence bu konudaki eksik, deklarasyonun yan-lış anlaşılmasına neden oldu. Başka kanalların haberini yayımlamak konusunda dünyadaki internet haber portalları iki yol izliyor: Birincisi haberle ilgili kısımları kendileri yeniden yazarak ilk haberi veren sitenin internet linki-ni veriyorlar, Huffington Post buna bir örnektir. Ya da haberin başlığını yazıp direkt haberin linkine iliştiriyorlar, Drud-ge Report da buna bir örnektir. Böylece haberi merak eden okur haberin esas sahibine gittiği için bir sorun kalmıyor.

ahMEt aBaKaYÇağdaş Gazeteciler

cemiyeti Başkanı, sol Gazetesi Köşe Yazarı

alİ aBadaYhürriyet Daily news İnternet servisi Yazı İşleri Müdürü

SErhat aKçaTRT Türk, haberdar

Programı

on

iki

Page 13: Detay 91 - Kasım 2012

“Gazetecilik ya da dergicilik ölmeyecek”

Öncelikle medyadaki son gelişmelere bakalım. Gazete ve dergiler ardı ardına dijital formata geçiyorlar. Son olarak Newsweek dergisi dijitale yayımcılı-ğa geçme kararı aldı. Yeni medya, eski medyaya karşı; kılıçlar çekildi mi?Newsweek’in yazılı basına veda edişi med-ya tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Bunun gerekçesini ABD’de internet kana-lıyla habere ulaşımın %40 seviyesine gel-miş ve basılı derginin kâğıt masrafının ve dağıtımının reklamlarla karşılanamı-yor olmasıyla açıkladılar. Derginin bu formatıyla kar getirmemesi nedeniyle elektronik medyaya geçiş yapacaklarını belirttiler. Gazetecilik ya da dergicilik ölmeyecek. Editörlüğü bil-gisayarların yapacağı gün-ler gelecektir. Ancak haftalık ya da aylık bir derginin, internet kanalıyla bir habere beş dakikada ulaşılan bir yapıda onlarla müca-dele etmesi zamanın gerisinde kaldı. Çok farklı işler yapmak lazım ki onun da yerini televizyonun aldığını düşünüyorum. Eski-den bu tarz dergiler uzun araştırma konula-rı için dünyanın bir ucuna muhabirler yolla-yıp insanların görmediği, bilmediği konular hakkında araştırma dosyaları hazırlardı. Şimdi ise onlarca belgesel kanalı var. Hiçbir hikâyeyi, kaleminiz ne kadar iyi olursa ol-sun, televizyon ekranından daha iyi anlata-bilme şansınız pek yok. Bu bir dönüşümdür. Bu işi, büyük bir alkışla karşılayan internet medyasındaki insanların da gazetecilik ye-tilerinin sorgulanması gerektiğini düşünü-yorum.

“Gazetecilik etiği ayaklar altına alındı”

Yirmi gazetenin yayımladığı ortak deklarasyon, birçok eleştiriyi de beraberinde getirdi. Konvansiyonel medyada uzun yıllar çalışan, aynı zamanda da bir blogger olan Bülent Timurlenk’le medya dünyasında yaşanan son gelişmeleri konuştuk: “Medyada yaşananlar bir dönüşümün göstergesidir”Röportaj, fotoğraflar: Ulaş Manazoğlu

“Kopyala-yapıştır haberciliği”

Gazetelerin, internet medyasına karşı al-dığı bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?Gazetelerin aldığı bu kararların ne kadar uy-gulanabilir olduğu tartışmalıdır. Ancak karşı tarafta, “copy-paste” gazeteciliği yapan, kendi başlarına haber üretmeyen internet medyası varken gazetelerin bunun karşı-lığında malının çalınmasına itiraz ve isyan etmesi kadar daha doğal bir şey yok. Bunu ikiye ayırmak lazım: Birincisi, konvansiyo-

nel medyanın kendi içerisinde rekabeti yok edip rakip gazetelerin haberlerini kendi internet sitelerinde kullanma-larıdır. Türkiye’de gazetecilik etiğini ayaklar altına almış bir sürü internet yayın yönetmeni var. Rakip gazetenin adını kullansanız bile o gazetenin ha-berini alıp kendi sitenize koymamanız lazım. Bunu yaparsanız “haber atlat-mak” denen şey tarihe karışır. Bunun Avrupa’da örneği yok. Örneğin spor

medyasını için; İtalya’da, Fransa’da rakip gazetelerin birbirinden haber almak gibi bir ihtimalleri yok.

“F5 gazeteciliği”Türkiye’de konvansiyonel medyadaki inter-net sitelerinin yayın yönetmenleri öncelikle kendilerini sorgulamak zorundadır. Bu ya-yın yönetmenleri, gazetelerin yayın yönet-menlerine bağlı olmadıkları ve orada kendi özgürlüklerini oluşturdukları için; 2000’li yıl-lardaki ‘tık-tık’ savaşlarında gazetelerin in-ternet sayfalarını et pazarına çevirdiler. Bir modelin 5 yıl önce yayımlanmış bir fotoğra-fının altında düzmece bir yazı yazıp haber yapmayı gazetecilik sanıyorlar. Gazetelerin sitelerini F5’e(sayfa yenileme tuşu) bağla-

yan kurumlar var. Sitenin modüler yapısı içerisinde, ajanstan alınan haberleri siteye yerleştirmek gazetecilik değildir. Onlara en fazla; “veri girişi yapan eleman” denilir.

“Kendi yazdığım haberi 10 farklı sitede görüyorum” Türkiye’de internet medyası olarak çalış-tıklarını söyleyen, vergi numaraları olan ve gelir elde eden haber siteleri var. Bunların senede ürettikleri özel haber sayısı beşi geç-mez. Onların kaynakları, biz gazetecilerin bir gün önce yazmış olduğumuz yazılardır. Kendi yazdığım haberi –imzalı ya da imzasız olması hiç önemli değil- 10 farklı sitede görü-yorum. Bu sitelerin hiçbirisi bana ya da kuru-muma para ödemiyor. İnternet medyasının “deklarasyonun sebebi gazetelerin ölüyor olması” söylemlerini komik buluyorum. 50 metrekare ofis tutup 3 bilgisayar alıp 3 üni-versite öğrencisini asgari ücretle çalıştırıp x haber, y haber adı altında site açanlar, daha sonra reklam peşinde koşturuyorlar. Onlar, gazeteci değil; ufak esnaflar.

Peki, blog yazarı olarak deklarasyona bakış açınız nedir?Bir blog yazarının, medyadan haberi alıp sayfasına koyması zaman kaybından baş-ka bir şey değildir. Blog yazarı, kopyala-yapıştır yapmaz. Haberin bir ucundan yakalar, yazı yazar. İnsanların iletişim kay-naklarından beslenmesi kadar doğal bir şey yok. Yurt dışından bir haberi çevirip imzası-nı koyup kaynak gösterdiğiniz zaman; bunu Türkçe içeriğe bir katkı olarak sunmuş olur-sunuz. İnternette Türkçe içerik açığı var. Türkiye’de sosyal medyanın ya da blogların konvansiyonel medya için bir tehdit yaşat-tığını düşünmüyorum. Aksine bloglar, son yıllarda ana akımın medyanın ne kadar kötü gittiğini gösterdi.

Bülent Timurlenk, 2006 yılından bu yana “Aceto Balsamico” isimli blogunda futbolla ilgili paylaşımlar yapıyor. Bir dönem internet yayıncılığı ile de uğraşan Timurlenk,

uzun bir süre Galatasaray Dergisi’nde yayın koordinatörü olarak çalıştı. Şu sıralar ise, Sabah Gazetesi’nde spor sayfası editörlüğü yapıyor. Bülent Timurlenk, hem Türkiye’de en çok okunan blog yazarlarından biri, hem de konvan-siyonel medyada çalışan bir gazeteci. Medyanın ve deyim yerindeyse “son hadisenin” her iki tarafını da çok iyi biliyor. Kendisiyle Türkiye’de 20 gazetenin yayımladığı ortak deklarasyondan yola çıkarak; kon-vansiyonel medyanın geldiği son noktayı, internet medyasını ve blogları konuştuk. Esas meselenin, gazetecilik etiğini ayaklar altına alan anlayıştan kaynaklandığını söyleyen Timurlenk; gazetelerin aldığı kararların uygulanması konusunda şüphelerinin olduğunu; ancak gazetecilerin emeklerinin çalınmasına itiraz etmesinden daha doğal bir şeyin ola-mayacağını söylüyor.

BÜlEnt tİMurlEnK

on

üç

Page 14: Detay 91 - Kasım 2012

Okuyalım mı?Çalışalım mı?

Türkiye’de, belki de hayatın en pahalı olduğu şehirde yaşıyoruz; ama henüz çoğumuz kendi kendimize yetebilmemizi sağlayacak maddi kaynaklara sahip değiliz. Hem çalışıp hem okumak ise bizimki gibi disiplinli ve devam gerektiren üniversitelerin öğrencilerine çok ağır geliyor; psikolojik ve fizyolojik açıdan çok yorucu olup hastalıklara yol açabiliyor. Yurtlar yetersiz, burs olanakları sınırlı, zamlar (yeni adıyla “güncellemeler”) ise çığ gibi büyüyor. Peki, Galatasaray Üniversitesi öğrencileri bu konu hakkında ne düşünüyor?

Haber, Fotoğraflar: Ceren Özbey

1 Ekim 2012 itibariyle doğalgazda %9,8 ve elektrik-te %9,81’lik bir zamma gidildi. Toplu taşımada da

İstanbul’da yapılan %10’luk zam halkın “büyük tepkisi” ne-deniyle geri çekildi. Bunun gibi, daha nice mal ve hizmette fiyat artışları yaşandı. Bu “güncellemeler” öğrenciler için ka-pıda bekleyen kışı da hesaba katınca gündemin en korkutu-cu haberlerinden biri haline geldi.Hal böyle olunca, insan sormadan edemiyor: Düşük gelir grubuna mensup ailelerin çocukları kafalarını meşgul eden beslenme, ısınma, barınma gibi ihtiyaçlarını nasıl karşılaya-caklar? Bu sıkıntıların yanında öğrenciler acaba derslerine ne kadar odaklanabilecekler? Farklı deneyimlere ve bakış açılarına sahip öğrencilere “yeni güncellemeler” hakkındaki fikirlerini sorduk.

Benim gelirimde hiçbir değişiklik olmadı, annem ve babamın gelirlerinde ise sadece cüzi artışlar yaşandı. Nasıl oluyor da yapılan son zamlar göz önünde bulundurulduğunda yaşam standartlarımızın değişmeyeceği ya da kötüleşmeyeceği düşünülüyor? Evimde doğalgaz yok, bu yüzden elektriğe yapılan zamlar beni daha çok ilgilendiriyor. 15 met-rekarelik bir evde yalnız yaşıyorum ve ge-çen yıl kış aylarında yaklaşık 70 lira elektrik faturası ödüyordum. Bu rakam çok büyük gibi gözükmeyebilir; ancak kira, su parası, mutfak harcamaları, ulaşım da eklenince

“hani hükümet arkamızdaydı?”Öncelikle, sene başında söylenen; “Harçları kaldırdık, eğitime tam destek veriyoruz” ya-lanını deşifre etmek gerekiyor. Daha önce parasız eğitimi savunmuş öğrencilerin sekiz yıla kadar hapis cezası aldığı bir ülkede ya-şadığımızı unutmamak lazım. Öğrencilerin hayatını kolaylaştırmak için elinden geleni ardına koymadığını belirten hükümetin bu tutumunu seçim popülizmi olarak yorum-luyorum. Harçlar sadece birinci öğretimde okuyanlar için kalktı, ikinci öğretimdekiler zamlardan dolayı mağdur oldu. İstanbul’a okumak için gelen öğrencilerin önünde kor-kunç bir tablo var; çünkü ihtiyaçlı durumdaki-lerin yalnız onda biri yurt olanaklarından fay-dalanabiliyor. Hani hükümet arkamızdaydı? Hani hayat üniversiteliler için harçsız eğitim-le çok daha kolay olacaktı? Diğer tüm temel ihtiyaçlarımızı karşılamak zorlaştı, kaygıları-mız ise çığ gibi büyüyor. “Kaşıkla verip kep-çe ile almak” dedikleri tam da içinde bulun-duğumuz durumu özetliyor.

alİCan ÖdEMİŞİktisat / 1. Sınıf

“Bütçeme uygun bir ev bulmakta zorlanıyorum, hala arayış içindeyim ”Enflasyonun son dönemde hızlı bir artış gös-termesi hepimizi çok olumsuz etkiledi. Tabii, bunun sonucunda doğalgaz ve elektrikle birlikte kiralar, ev eşyaları ve gıda maddele-rinde de hatırı sayılır zamlara gidildi. Ev tu-tabilmek için bu yaz İstanbul’a erken geldim ve o dönemde büyük bir talep söz konusu ol-mamasına karşın geçen yıla nazaran kiralar çok artmıştı. Bütçeme uygun bir ev bulmak-ta çok zorlanıyorum, hala arayış içindeyim. Yurtların yetersizliği yüzünden biz öğrenciler çok mağdur durumdayız. Giderlerimi karşı-layabilmek adına okul kütüphanesinde yarı zamanlı çalışıyorum, hafta sonumu da özel ders vererek değerlendiriyorum. Derslerime ayırdığım zaman bu yüzden büyük ölçüde daralıyor. Öğrenci tüm enerjisini yeni şeyler öğrenmeye, kendini tanımaya ve hayattan ne istediğini anlamaya vermeliyken; temel ihtiyaçlarını karşılama kaygısıyla bunların hiçbirini yapamıyor ve kendini geliştiremiyor-sa eğitim olanaklarının gelişmişliğinden söz edilemez.

alİ tınazendüstri Mühendisliği / 1. Sınıf

alpEr turanKarşılaştırmalı Dilbilim ve uygulamalı

Yabancı Diller Bölümü / 1. Sınıf

temel ihtiyaçların yalnız yaşayan bir öğren-ci için bile asgari ücretle ucu ucuna karşıla-nabileceğini görüyoruz. Birçok öğrenci gibi ben de çalışıyorum. Çeviri yapıyor ve özel ders veriyorum. Çevirileri yetiştirmek adına sık sık uykusuz kalıyorum, okula gidemiyo-rum. Üstelik emeğinizin karşılığını da ala-mıyorsunuz. Okuduğum bölüm için sürekli yeni kitaplar, güncel kaynaklar satın almam gerekiyor. Kütüphanemiz güzel; ancak gün-cellik açısında eksikleri var. Tabii, temel ihtiyaçlar konusunda bile maddi destekler yetersizken akademik ihtiyaçlarımız için yardım beklemek hayalperestlik olacaktır.

“çevirileri yetiştirmek için uykusuz kalıyorum, okula gidemiyorum”

on dört

Page 15: Detay 91 - Kasım 2012

Yeşil çevre ve temiz deniz için el ele! İstanbul’un en önemli çevre sorunlarından

biri olan “deniz kirliliğini” ve bu konuda yapılan çalışmaları, en yakınımızdaki

yerel kamu örgütü Beşiktaş Belediyesi ile masaya yatırdık. Üniversitemizin

önünde gezinip duran ve kepçesi ile çöp toplayan motora bindik, denizden neler

neler çıkardıklarını (ağzı bağlanmış Pitbull ölüsü dahil) öğrendik…

Haber, Fotoğraflar: Yaz Güvendi

Gün geçtikçe mavimizi, yeşilimizi kaybediyoruz. Çevremize tutunma-mız gereken zamanlarda ondan vazgeçiyoruz. Biraz dikkatle çevreni-

zi gözleyin. Kentin her yanında, inşaat makinesi seslerinin, kesilen ağaçla-rın, atılan çöplerin, yitirilen güzelliklerin olduğunu fark edeceksiniz.Biz de Detay ekibi olarak, dergimizde Çevre ile ilgili bir bölüm başlatma kararı aldık. Bundan böyle, bu sayfada yeşil ve mavi dünyanın sorunlarını tartışıp çözüm çabalarına katkıda bulunmak için çalışacağız. İlk durağımızı da “Deniz Kirliliği” olarak belirledik ve rotamızı okulumuzun da bağlı bulun-duğu yerel kamu kuruluşuna; Beşiktaş Belediyesi’ne çevirdik.Beşiktaş Belediyesi yetkilileri, deniz kirliliği çalışmaları yapan en eski be-lediyelerden biri olduklarını iddia ediyor. İlk çalışmaları 90’lı yıllarda baş-lamış. Küçük bir tekne ve kepçelerle deniz temizleme çalışmalarına baş-layan Belediye yönetimi, denizi temizlemek yerine kirletmemek bilincinin daha önemli olduğunu vurguluyor. Öyle ki, deniz kirliliğine dikkat çekmek için balık tutma yarışları bile düzenlemişler. Bu yarışmalarda balıkla birlikte denizden neler çektiklerini de balıkçılara sormak gerek elbette...

Motorlardan atılan lastikler…2000’li yıllara gelindiğinde ise, deniz temiz-liği için belediye tarafından bir tekne kiralan-mış. Şimdilerde bu tekne haftanın altı günü Beşiktaş sahilinde temizleme çalışmaları yapıyor; ancak Belediye Çevre Koruma ve Kontrol Müdürü Nejat Büyükköksal’a göre deniz kirliliğinin önlenmesi için yapılan pro-jeler hala yeterli düzeyde değil. Büyükkök-sal, bu durumun nedenini şöyle anlatıyor: “Yapılan çalışmalara katılım çok az. Çev-redeki ilçe belediyelerinin de dahil olduğu, katılımı yüksek projelere ihtiyacımız var. Bizim dışımızda, Büyükşehir Belediyesi de bu tarz çalışmalarda aktif rol alıyor. Bir keresinde Üsküdar Belediyesi’yle ortak bir projeye imza atmıştık. Bu projeyle deniz-den 16 adet motor lastiği çıkarıldı. Motorlar ve tekneler çürüyen lastiklerini denize atı-yordu. Şimdi bunu kontrol altına aldık” Büyükköksal, deniz kirliliği sorununu çöz-mek için daha fazla yatırım yapılması ge-rektiğinin altını çiziyor. Öte yandan, çevre ile ilgili yeni çıkan mevzuatları konuştuğu-muz Beşiktaş Belediyesi Atık Koordinatörü Ali Osman Asılsoy da “Mevzuattaki dilbilgisi hataları işin itinasız yapıldığının bir göster-gesi” diyor ve ekliyor: “Cezai işlem madde-leri yeniden gözden geçirilmeli. Cezaların uygulanabilirliği konusunda ciddi sorunlar yaşanıyor. Her ne kadar denetimler yapıl-sa da her gün Belediyeye ait çöp toplama sahalarına giden atıklar, çalışmaların yeter-li olmadığını gösteriyor. Akıntı yönü, rüzgar gibi doğal nedenler dolayısıyla temizleme işlemi hayli uğraş istiyor. Bu nedenle; bizler çalışırken insanların denize sahip çıkması gerekiyor”

“denizde hayvan ölüsü ile karşılaştığımız bile oluyor”Beşiktaş Belediyesi’yle yaptığımız bu gö-rüşmenin ardından biz de soluğu belediye-nin teknesinde aldık. Hem yapılan çalışma-ları gözlemlemek hem de sahil temizliğini yapan kişilerle tanışıp konuyla ilgili görüş-

lerini almak amacıyla yaptığımız bu “mini deniz turu deneyimi” hayli enteresandı.Teknede tanıştığımız Osman Özkan, haf-tanın her günü, 8.5 km boyunca Beşiktaş sahilini temizleyen yedi kişiden biri. Çalış-malara, sabah saat 8’de Kuruçeşme’den başladıklarını söyleyen Özkan, Galatasa-ray Üniversitesi’nin önüne saat 10.30- 11.00 saatleri arasında geldiklerini belirtiyor. Ken-disine, okulumuzun ön tarafında biriken çöp yığının nedenini soruyoruz, cevabımız hazır: “Havada lodos olduğunda atık sizin okulun oradaki cebe birikiyor” Otomatik kepçelerle denizdeki atıkları top-ladıklarını ifade eden ekip daha sonra bu atıkları çöp kamyonuna boşaltıyor. Çalışma-ları sırasında, bazen denize çöplerini döken yatlarla ve teknelerle karşılaştıklarını dile getiren Özkan yine de geçen yıllara göre de-niz kirliliğinde ciddi bir azalmanın olduğunu söylüyor. Bunu duyduktan sonra az da olsa seviniyoruz; ama sevincimiz kursağımızda kalıyor; çünkü Özkan tüyler ürpertici açıkla-mayı sona saklamış: “Denize atılan her şeyi toplamaya çalışıyoruz. Pet şişeler, çekyatlar, koltuk takımları… Bazen havyan ölüsü ile karşılaştığımız bile oluyor. Bir keresinde ölü bir Pitbull’u ağzı ve burnunu bağlayıp denize atmışlar, onu da gördük”

Belediye personeli küçük teknede denizi temizlerken (en üstte)Deniz temizleme kepçesi (üstte)Deniz temizleme ekibi (altta)Beşiktaş Belediyesi atık koordinatörü ali osman asılsoy ve Beşiktaş Belediyesi çevre kontrol ve koruma müdürü Nejat Büyükköksal (altta solda)

on beş

Page 16: Detay 91 - Kasım 2012

Haber: Barış Çelik

Hayat bulutlarda!Web 2.0 ile etkileşimi, 3G teknolojisi ile mobil cihazları aktif olarak bünyesine katan internet dünyasında web tabanlı uygulamaların artması, bulut bilişimin internet deneyimlerimizde daha çok rol oynayacağının şimdiden göstergesi. Dört sene içinde bir trilyon dolar ciroya ulaşması beklenen bulut bilişim, yani “cloud computing”in dünya çapında şirketlerin alışkanlıklarını kökünden değiştireceği kesin. Peki, bulut bilişim bireysel kullanıcılara ne tür yenilikler getiriyor?

Basitçe anlatmak gerekirse bulut bili-şim, bilgisayar hard-diski gibi fiziksel

konumdaki verilerimizi internet ortamında-ki, bulut adı verilen sunucularda depolama-mızı amaçlayan bir model. Bu sistemde ki-şisel veya profesyonel bilgisayarlarımız veri depoladığımız yerler olmaktan çıkıp bulut-larımızdaki verilere ulaşmamızı sağlayan birer basit cihaza dönüşüyor. Ofis program-ları, dosyalarınız, resimleriniz, ajandanız, müzik arşivleriniz, kişisel bilgileriniz, aslın-da bilgisayarınızdaki bütün veriler bulutta saklanmaya başlıyor. Siz de internet erişimi olan herhangi bir bilgisayar, tablet veya cep telefonundan bulutunuza ulaşıp bütün veri-lerinizi kontrol edebiliyorsunuz. Adobe, Apple, Microsoft, Pfizer gibi dünya devi şirketler işlerini bulut sistemleri aracı-lığıyla yürütüyor. Hatta güvenlik konusun-da çok hassas olması gereken NASA’nın bile Nebula adında özel bir bulutu var. Şirketlerden insanlara dönmek gerekirse, bireysel internet kullanıcıları da bulut sis-temi yardımıyla hayatlarını oldukça kolay-laştırabilirler.

Bu bulut sistemi dedikleri bir şey var. Şimdi, son zamanlarda herkes oraya bir şey atıyor, gelen oradan

işine yarayanı, alıyor kullanıyor, ben böyle anlıyorum belki farklı bir şeydir. Şey yok artık, böyle,

sistematik bir şey yok, abur cubur dolduruyorsun, herkes ihtiyacını oradan alıyor ama hiç de karış-mıyor. İstediğini buluyorsun. Bu

bilişim, fazla kafa yorarsan sıyırırsın. Kullanacaksın, nimetlerinden kullanıp,

yararlanıp işini göre-ceksin, kafayı taktın mı o zaman işin kötü.

Çok fazla, hikmeti-ne fazla şey yap-

mamak lazım.

“Fazla kafayı yorarsan sıyırırsın”

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın Türk Telekom’un İTÜ’de yaptırdığı Teknokent’in

açılışında bulut bilişim hakkında yaptığı konuşmadan bir bölüm.

Google’ın Dökümanlar ürünü ile ofis dos-yalarınızı bulutta barındırabiliyor ve çevirim içi olarak düzenleyebiliyorsunuz. Bu kap-samda yazılı belgeler, sunumlar, çizimler, formlar hatta anketler oluşturabilir-siniz. Dilerseniz bu dosyalarınızı paylaşıma açarak başka kullanıcı-ların da girip düzenlemesine ola-nak sağlayabilirsiniz. Google’ın tüm hizmetleri gibi ücretsiz olan bu hizmetine, Microsoft da Office 365 uygulamasını ge-liştirerek rakip oldu. Ancak henüz Türkçe dil desteği bulunmayan bu ürün ile Microsoft daha çok profesyonel kullanıcılara ulaşma-yı hedefliyor.

Önemli dosyalarınızı flash disklerle veya harici bellekler ile oradan oraya taşımak yerine bulut üzerindeki alanınızı kullanabi-lirsiniz. Dropbox.com sitesinden ulaşabile-ceğiniz dropbox uygulaması, internet üze-rinde sizin için 2GB’lık bir alan açıyor. Bu

servis üzerinde dosya-larınızı ve klasörlerinizi depolayabilir, başka kullanıcılarla paylaşa-

bilirsiniz. Birden fazla kullanıcının klasörle-re bağlanması ve oradaki dosyaları düzen-lemesi imkânını da sağlayan bu uygulama, bilgisayara kurulan bir program vasıtasıyla sürekli olarak yerel klasörü ve bulut klasö-rünü eşitliyor. Böylece dosyalara yapılan müdahaleler anında diğer kullanıcıların da bilgisine sunulabiliyor. Üstelik sisteme da-vet ettiğiniz her kullanıcı için Dropbox size bir miktar alan hediye ediyor. Böylece ala-nınızı hiçbir ücret ödemeden 8GB’a kadar çıkartabilirsiniz.Bunun bir benzeri de Nisan 2012’de Go-ogle tarafından duyurulan Drive hizmeti. 5GB’lık bir alan sağlayan bu hizmet aynı zamanda Google Dökümanlar’daki belgele-rinizi de Drive klasörünüzle entegre ederek kullanıcıya büyük kolaylık sağlıyor. Dropbox’da olduğu gibi, bilgisa-yarınıza indireceğiniz küçük bir program sayesinde de buluttaki klasörünüzle yereldeki klasö-rünüzü eşitleyebiliyorsunuz. Ayrıca yine Google tarafın-

dan üretilen bazı küçük eklentiler sayesinde Gmail’deki yazışmalarınızın eklerini de ko-layca Drive’ınıza gönderebiliyorsunuz.

oyun tutkunları bulutlarda

tarayıcı bilgilerinizi buluta taşıyın

Bulutta kendinize yer açın

ofisinizi buluta taşıyınOyun tutkununun büyük paralar harcayarak oluşturdukları sistemlerde çalışan oyun-lar daha ucuz maliyetle oynanabilir hale geldi. Onlive.com sitesi istediğiniz oyunu başka bilgisayar üzerinden oynamanıza olanak sağlıyor. “Video streaming” tekno-lojisi ile aslında sadece uzaktaki makineye fare ve klavye girdilerinizi gönderip ora-daki görüntüyü size yayınlayan bu siteye üye olup istediğiniz oyunu dilerseniz satın alarak, dilerseniz de piyasa fiyatının çok altına kiralayarak 4-5 gün süreyle oynaya-biliyorsunuz. Bu da oyunun dvdsini alıp 4-5 günde bitirip kenara kaldıran oyuncular için bulunmaz bir fırsat. Bunun için ihtiyacınız

olan tek şey yüksek hızlı bir internet bağlantısı. Site

normal oyunlar için minimum 2 megabit, hd kalitesinde oyna-mak için ise minimum

4 megabitlik bir internet hızı istiyor.

Google Chrome’un oturum açma özelliği sayesinde, tarayıcıda oturum açarak bü-

tün geçmiş, kayıtlı şifreler, yer imleri ve otomatik

tamamlama bilgi-lerinizi bulutlarda depolayabilirsiniz. Böylece istediğiniz herhangi bir cihaz-

dan Chrome’a giriş yaparak verilerinize

ulaşabilirsiniz. Bu özellik bilgisayarları çöktüğünde en çok yer imle-ri arşivlerinin silinmesine üzülenler için de güzel bir çözüm. Bu sistemin bir benzeri, diğer bir popüler tara-yıcı olan Firefox’da da mevcut. Seçenekler menüsünden ulaşa-bileceğiniz “sync” pa-nelindeki anahtar ile Firefox kayıtlarınıza da istediğiniz cihazdan ula-şabilirsiniz.

on altı

Page 17: Detay 91 - Kasım 2012

“tasarım bienali hazırlamak bir ihtiyaçtı” Detay’ın sorularını yanıtlayan İstanbul Ta-sarım Bienali Direktörü Özlem Yalım Özka-raoğlu “Yaratıcı alanlardaki profesyoneller arasında toplumsal düzeyde ve yönetimsel kademelerde farkındalık sağlayabilmek için, İstanbul’un kültür yaşamına bir Tasarım Bi-enali etkinliği hazırlamak, artık besbelli bir ihtiyaçtı” dedi, hedeflerinin “farkın-dalık yaratmak” olduğunun altını çizdi.Tasarımın “ulaşılmaz” ve “lüks” olma halinden çıkarılıp aslında her bireyin yaşantısının gündelik meselesi oldu-ğunu anlatmayı hedeflediklerini söy-leyen Özkaraoğlu; “Küratörlerimiz bu anlayışı kendi çalışmalarında da benimsemiş isimlerdi. Her iki kürator-yel sergimizde, çoğunlukla gençlere ve yeni fikirlere olanak sağlandı. Tüm

seçimler, kişiler veya onların

“ün”lerine istinaden d e ğ i l ;

fikrin kendi-sine göre y a p ı l d ı ” tasar ım-da fikrin önemini

belirtti.

Bienal nedir?Sözlük anlamı yılaşırı olan “bienal”, iki yılda bir düzenlenen etkinlikler için kul-lanılıyor. Bienaller, belirli bir konu üze-rinde yoğunlaşıp sundukları yeni fikirler ve önerilerle, bunları sunuş biçimleriyle izleyenleri bu konuda daha çok düşün-meye itiyor. Bienallerde fikrin kendisi

estetiğin önüne geçebiliyor.

İstanbul tasarım Bienali Etkinlikleri:

ATÖLYEMutlu tasarımlar/ 13 Kasım- 12 aralık 2012, Santralistanbul Coca-ColaDesign Team’in geri dö-nüşüm yöntemleri, malzemeleri vetasarımlarıyla ilgili sunumuyla baş-layan atölye çalışmasında çeşitlibölümlerdeeğitimgören19öğren-cinainiçecekkutuları,şişeleriveka-pakları, reklam panolarının şeritlerive brandalardan yararlanarakmut-luluk veren temalar doğrultusundatasarladığı ürünler ziyaretçileriylebuluşuyor.

FİLM GÖSTERİMİWelcome to Macintosh / RobertBaca A.B.D 2008/ 28 Kasım 2012-MimarlarOdası İstanbulBüyükkentŞubesi,1Aralık2012-İstanbulMo-dern

TASARIM YÜRÜYÜŞÜGalata-Şişhane 3,9,17,23,30 KasımŞişhane’dekiimalathanelerden,tari-hiGalata’dakitasarımmağazalarınaveoradandaartıkçokazsayıdaka-lanfarklızanaatkarlarınatölyelerineuzanankeyiflibiryürüyüşrotası iz-leyeceksiniz.

*Bienal hakkında detaylı bilgi içinwww.iksv.org

Her tasarımınbir “kusuru” vardır!13 Ekim- 12 Aralık tarihleri arasında İstanbullular tasarım dünyası ile tanışmaya davetli. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından ilk kez gerçekleştirilen İstanbul Tasarım Bienali, ziyaretçilerini “Kusurluluk” teması çevresinde buluşturuyor.

Haber, fotoğraflar: Güniz Dulundu

Tasarım, farklı alanlarda karşımıza çıkan bir kavram. İçinde yaşadığımız şehirden bir internet sitesine, üzerimizdeki kıyafetten kullandığımız arabaya kadar her şey

aslında bir tasarım ürünü. Bizler, tasarımın gittikçe önem kazandığı bir dünyada yaşıyoruz. Peki, bunun ne kadar farkındayız?Emre Arolat ve Joseph Grima küratörlüğünde gerçekleşen 1. İstanbul Tasarım Bienali; kentsel tasarım, mimarlık, endüstri ürünleri tasarımı, grafik tasarım, moda tasarımı, yeni medya tasarımı gibi alanlarda yapılan yüzlerce projeyi kapsıyor. “Kusurluluk” (imperfecti-on) temasını, kendi bakış açılarıyla yorumladıkları iki farklı sergi mekânında, 46 ülkeden 300’e yakın tasarımcı ve mimarın 100’ün üzerinde projesi yer alıyor.

“doğru zamanda, doğru bir konuya vurgu yapıldı” Tasarım Bienali, kentsel dönüşüm sorunsa-lına bir hayli dikkat çekiyor. Peki, bu durum Bienal’in İstanbul’un kusurlu şehir tasarımı-na bir tepkisi mi? Özkaraoğlu bu soruyu; “İstanbul Tasarım Bie-nali için; İstanbul’un kusurlu şehir tasarımına

bir tepkidir dememiz aslında çok da doğ-ru olmaz; ne var ki Tasarım Bienali’nin davet ettiği küra-törlerden biri olan Arolat’ın ve bir miktar da Joseph’in sergile-rinde değinilen baş-lıklardan sadece biri bu. ‘Musibet Sergisi’ biraz daha bu konu-ya tepkisini ortaya koyuyor. İstanbul Tasarım Bienali ola-rak, doğru zamanda doğru bir konuya

vurgu yapıldığına inanıyoruz; ama bienal her zaman kentsel dönüşüme tepkili olacak diye bir yanlış algı oluşmasını istemeyiz; zira bu konuları, başlıkları ve sergi içeriklerini davet ettiğimiz küratörlerimiz belirliyor. İlk tasarım bienali için böylesine önemli bir konuda bu denli çeşitli projelerle tepkisel bir yaklaşım sergilenmiş olmasını elbette önemli buluyo-ruz” şeklinde yanıtladı.

İstanbul tasarım Bienali DirektörüÖzlem Yalım Özkaraoğlu

on yedi

Page 18: Detay 91 - Kasım 2012

Sinema, aslasadece sinema değildirEylül ayında düzenlenen 19. Altın Koza Film Festivali’nin jüri üyelerinden Doç.Dr. Hülya Uğur Tanrıöver, festival ve sonrasında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi: “Ödüllerin dağılımı konusunda araya sübjektiviteler ve başka endüstri içi ilişkiler giriyor”

Röportaj: Ebru Tepeler, Pırıl Kalyon

Bu yılki Altın Koza Film Festivali’nin jüri üyelerinden biriydiniz. Bu seneki festivali ve genel olarak Altın Koza Film Festivali’ni nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu seneki festival, beklediğim gibi geçti. Al-tın Koza, Türkiye’nin en önemli ulusal festi-vallerinden biri… Aynı zamanda Adana’nın yer olarak da önemi çok büyük; çünkü Türk sinemasının “Yeşilçam” olarak adlandırdı-ğımız uzun dönemi boyunca, Türkiye’de filmlerin dağıtımı bölge sistemine göre iş-lerdi. (Bu bizim bildiğimiz klasik 7 coğrafi bölge değil; ancak benzeşiyor) Bu yöreler-den de en önemlisi Adana yöresiydi. Altın Koza’nın simgesel bir yanı var. Orada yarı-şan, seçilen filmlerin tarz, üslup gibi eğilim-leri olur. Yani, hepimiz biliriz ki Ankara Film Festivali’nde kazanma ihtimali olan filmle Adana’da kazanma ihtimali olan film aynı değildir. Bu, Türkiye’ye özel değil; aynı şeyi Fransa, Amerika için de söyleriz. Adana’da da, diğer tüm festivallerde olduğu gibi, işin reel tarafı ile dedikoduların yürü-mesi faslı var. Bizde dedikodular biraz fazla yürüyor; ama yine de Adana, bu konuda Antalya’ya oranla çok muaf. Bunun sebe-bi de büyük ihtimal magazinle daha yakın duran kişilerin jüride bulunmamasından kaynaklanıyor. Tabii, buradan, bu jüri iyiy-di veya kötüydü çıkarımı yapmamak lazım. Ayrıca, bu olmayınca jüride tartışma yaşan-mıyor mu? Tabii ki yaşanabiliyor. Bizimkin-de de yaşandı aslında. Çok vahim bir şey yaşanmadı; ama sonuçta bir çekişme oldu.

19. Adana Altın Koza Film Festivali ve 49. Antalya Altın Portakal Film Festivali geç-tiğimiz eylül ve ekim aylarında sonuçlandı. Bu sene de festivalden ve yarışan film-

lerden çok jüri üyeleri ve yapılan seçimler konuşuldu. Her yıl aynı şeyler tekrarlanınca da insan elinde olmadan, aynı şeyleri düşünürken buluyor kendini... Evet, başlıkta da dediği-miz gibi “Türkiye’de sinema asla sadece sinema değil” Türkiye’de mutlaka bir ilk filmler festivali yapılmalı; çünkü ilk filmlerin diğer filmlerle bir arada yarışmasının haksız rekabet yarattığını düşünüyorum” diyen GSÜ İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Doç.Dr. Hülya Uğur Tanrıöver’le, jüri üyesi olduğu Altın Koza Film Festivali’ni ve sonrasını konuştuk.

“Belli jüri üyeleri arasında farklı bir iletişim olmuş”

Evet; jüride Ferzan Özpetek, Zeynep Özbatur, Nurgül Yeşilçay gibi isimlerle bir aradaydınız. Çalışma ortamı nasıldı? Ben bir araştırmacı olarak, o jüri ortamını grup içi iletişim açısından bir gözlem sahası kabul ettim. Hakikaten, bence çok anlamlı bulgularla da döndüm. Bizim Antalya’dan farkımız; film gösterimlerinin bize özel ay-rılmış bir salonda sadece jüriye yapılmış olmasıydı. Ben bunu kendi açımdan daha doğru buluyorum; çünkü günde 3 filmi çok yoğun bir şekilde izleyerek çalıştığın bir alanda, insan biraz daha rahat edebilmek istiyor. Tüm bu ortak film izleme seansla-rımız sırasında ve sonrasında yaptığımız sohbetlerde inanılmaz bir uyumluluk var gibi gözüküyordu; ama tabii ben endüstri-yel alana, içinde yaşamamış olduğumdan, uzağım. O yüzden ben de jüride pek bir tartışma, sorun olmaz gibi düşüncelerimi bir arkadaşımla paylaştığımda, arkadaşım kulağıma eğilip “O kadar emin olma” dedi.

“vicdanım rahat” Ben de Allah Allah neden böyle dedi, dedim. Sonra, jürinin yapıldığı gün öyle olduğunu gördük. Bizim orada gördüğümüz iletişimin dışında, belli jüri üyeleri arasında farklı bir iletişim olmuş; çok net. Tabii, buradan bir-takım aşağılayıcı çıkarımları düşünmemek

gerek. Belli filmler konusunda çok ısrarlı tavırların endüstriyel açıklamasını çok net biçimde görmüş oldum. Son jüri toplantısı tartışmalı geçti. O tartışma aslında 3-4 filmin ve bunlara verilecek ödüllerin dağıtımı konu-sundaydı. Bizim şöyle bir avantajımız vardı: “Hiç düşünmediğimiz filmler” çok netti. Özet-le, ben eve döndüğümde vicdanım son de-rece rahat bir şekilde işlerime devam ettim.

Her festival sonrası jüri kararları tar-tışılır. Medyada, Altın Koza sonrasında da ödüllerin dağıtımı ve paylaşımı ko-nusunda birtakım eleştiriler çıktı. Neler söyleyeceksiniz? Şimdi bir defa falanca filme neden ödül ve-rilmediği konusunu geçmek istiyorum. Bir filme karşı olmak veya olmamak son dere-ce sübjektif bir şeydir. Bu sübjektivite çok taraflı veya tarafsız olabilir. “Benim filmim neden ödül almadı, çok iyi bir filmdi” veya “Şu film neden ödül almadı” konusunda bu, o filmlerin kötü olduğu anlamına gelmez. En kötü filmler tabii ki onlar değildi. Ama “ödül verilmesi gereken filmler” olarak be-lirlenen filmler içinde onlar yer almadılar, eksikleri vardı. Bu konuda ben tartışılacak bir şey görmüyorum. Şunu hep hatırlatmak lazım; “Bir film, bir festivalde ödül almıyor-sa o film kötüdür” diye bir denklem kurmak hiçbir zaman mümkün değildir. Bir film beş festivalden ödül aldı diye izleyici olarak se-nin hoşuna gitmek zorunda değildir. Bunun altını çizmek lazım. Ödüllerin dağılımı ko-nusunda araya sübjektiviteler giriyor, başka endüstri içi ilişkiler de giriyor. Benim açım-dan girmedi tabii. Ama girmişse de olabilir, bundan da çok muaf maalesef olamıyoruz.

Şunu hep hatırlatmak lazım; “Bir film, bir festivalde ödül almıyorsa o film kötüdür” diye bir

denklem kurmak hiçbir zaman mümkün değildir.

onse

kiz

Page 19: Detay 91 - Kasım 2012

“herkesin film yapmaya hakkı vardır”

Yarışmada “Babamın Sesi”nin en iyi film seçilmesinden sonra, Sadibey.com’dan yapılan açıklamada: Türkçe alt yazılı filmlerin bu tip yarışmalarda yer almaması gerektiği ifade edildi. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz? Son dönemler Türkiye’de Kürt sineması-nın yükselişine sahne oluyor. Bunu not al-mamız lazım. Bu bence çok da önemli bir olgu… Ben Sadibey.com’un bu görüşlerine hiç katılmayacağımı söylemek istiyorum. Genel olarak baktığımızda bu ülkede yaşa-yan herkesin film yapmaya ve yaptığı filmi bu ülkenin festivallerinde yarıştırmaya hak-kı vardır.

Kaldı ki bu bir Tür-kiye Sineması festi-vali, öyle değil mi?Aynen öyle. Bakan-lıktan festivallere akan paralar o vatan-daşlarımızın ve bizim vergilerimizden sağ-lanıyor. Dolayısıyla kim kimin festivalini yapıyor? O festival-de kim yarışacak? Bunu sorgulamak bu ülkede yurttaşlığı sorgulamaktır. Bu ül-kede yurttaşlığı da bu şekilde sorgularsa-nız hiç güzel bir şey olmaz. Bu sorgula-malar geçmişte kalsın. Sabahtan akşama kadar abuk sabuk Hollywood filmini alt ya-zıyla izleyeceksiniz; bu toprakta yaşayan; dili Türkçe olmayan insanların hikayelerini kendi dillerinden anlatan bir filmi de alt ya-zıyla okuyacaksınız. Ha zorunda değilsin, gitme! Sen de öbürünü seç, istediğine git. Recep İvedik bol bol Türkçe… Ama hangi Türkçeyi hangi Kürtçeye tercih ederiz, ayrı bir mesele. Burada çok ciddi bir dışlayıcı-lık, bir nefret söylemi görüyorum. Dolayı-sıyla da buna tamamen karşıyım. Türkiyeli göçmenlerin yaptıkları filmleri bayıla bayıla izledik. Biz niye Ferzan Özpetek filmlerinin bir kısmına bayılıyoruz? Ferzan Özpetek’i bir Türk yönetmen olarak görüyor, hatta jürimize alıp başkan yapıyoruz. Bunu söy-leyen kişi zaten, Özpetek’in jüri başkanı ol-masını da protesto etmeli.

“jüri, filmlere kendi içinde karar verir”

Peki, Altın Portakal’da yaşanan geliş-melerle ilgili olarak sormak istiyorum: Bu yılki festivalde yarışan Derin Düşünce filmini ensest bir ilişkiye yer verdiği için eleştiren jüri başkanı, filmi diğer jüri üye-lerinin haberi olmadan uzmanlara izletti. Jüri üyelerinin böyle bir hakkı var mıdır?Son derece yanlış buluyorum. İnanılır bir şey değil. Şiddetle kınıyorum. İşin magazin bo-yutu beni hiç ilgilendirmiyor. Jüri, o filmlere kendi içinde karar verir. Jürinin kendi dışında hiçbir müdahale söz konusu olamaz. Bu yak-laşım aynı zamanda festival organizasyonu-na; “Siz bu jüriyi yanlış kurmuşsunuz” me-

sajını yollamaktır ki bence de jüriyi yanlış kurmuşlar; çünkü ön eleme-de hangi filmlerin yarışacağı belli. Festival içindeki bir film; bir psi-kiyatristin veya bir hukukçunun görüşünü gerek-tirseydi, elleri ar-mut toplamıyor. Bir psikiyatrist gerekirse o psiki-yatrist gelir, filmi o şekilde inceler. Bence, bunun öğrenildiği anda o kişinin derhal ihraç edilmesi

gerekir. Her şey sübjektiftir; ama bu şekilde sen bir arada bulunduğun arkadaşlarına gü-venmemiş oluyorsun. Kendine besbelli za-ten güvenmiyorsun.

Son zamanlarda Türk sineması ulus-lararası festivallerde sık sık yer alıyor; hatta ödüller kazanıyor. “Türk sineması gelişiyor” yorumunu yapabilir miyiz?Türk sineması sadece bu yönüyle gelişmi-yor. Son on yılda gerçekten gelişiyor; ama tabii sorun gelişmesinde değil, bu gelişme-nin sürdürülebilir kılınmasında. Bu geliş-meyi sürekli kılabilmek veya bu gelişmenin çeşitlilik içerisinde kalmasını sağlayabilmek için bir dizi önlemlerin alınması gerekiyor. O önlemler en kısa zamanda alınmaya baş-lanmazsa o gelişme duraklamaya döner. Önlemler alınırsa daha da gelişebilir.

Sabahtan akşama kadar abuk sabuk bir hollywood filmini alt

yazıyla izleyeceksiniz; bu toprakta

yaşayan, dili türkçe olmayan insanların hikayelerini kendi

dillerinden anlatan bir filmi de alt yazıyla

okuyacaksınız.

Avatar’ın yönetmeninden yeni film müjdesi JamesCameron,Avatarfilmle-rindensonrabiredebiyatuyar-lamasıylasinemaseverlerinkar-şısına çıkacak. Ülkemizde BilgiAvcısı adıyla yayınlanan TaylorStevens’ınTheInformationalistadlı romanını beyaz perdeyetaşımak için sabırsızlandığınıaçıklayan Cameron, aynı za-manda romanın kahramanıVanessa’nın duygusal yaşamı-nın ve beklenmedik aşk hika-yesinin kendisini büyülediğiniifadeediyor.FilminçekimlerineAvatar1ve2’ninçekimleri ta-mamlandıktan sonra başlana-cağıbelirtiliyor.

Hitler’in hayatı dizi oluyorAlman prodüksiyon şirketi te-amWorx,AdolfHitler’inhayatınıanlatansekizbölümlükbir tele-vizyondizisiyapacağınıaçıkladı.1914yılındanbaşlayarakHitler’inkimolduğu, özel hayatı ve ide-olojisinin anlatılacağı yapım1945’teHitler’in intiharıyla sonaerecek. Yapım şirketi bu iş içinbütçe olarak 15.3 milyon euroayırdı. Almanya, İngiltere veAmerika’da çekilecekdizinin se-naryosu, Alman tarihçi ThomasWeber’in “Hitler’in İlk Savaşı”kitabınadayandırılarakyazılacak.İkiyıldaçekilmesiplanlananya-pımda,Hitler’ikiminoynayacağıhenüzbellideğil.

“Son Mohikan” hayatını kaybettiOyunculukkariyerine“SonMohi-kan”filmiylebaşlayan,Amerikalıaktör Russel Means geçtiğimizseneyakalandığıgırtlakkanseri-neyenikdüştü.Yerliaktör,2011yılındayaptığıaçıklamada,ame-liyatedilmesimümkünolmayanbir hastalığa yakalandığını, has-talığınıalternatifyöntemlerlete-davietmeyeçalıştığınıbelirtmişti.Means,aynızamandaAmerikanYerliHareketi’ndeeylemciolarakyeralmıştı.

George Clooney, tekrar yönetmen koltuğunda! GeorgeClooney, bir süredir 2.DünyaSavaşı’ndageçenbirhi-kayeyi beyazperdeye aktarma-ya çalışıyor.Ünlüoyuncu “TheMonuments Men” isimli yenifilminde dünyanın en önemlisanat eserlerini Adolf Hitler’inelinedüşmektenkurtarmakiçinçabalayanbirgrupsanattarih-çisininhikayesinianlatacak.

Kısa kısa kültür sanat

19.altın Koza Film Festivali’nden bir görüntü

Foto

ğraF

: nTv

MsnB

c.co

M

Page 20: Detay 91 - Kasım 2012

la Masia – BarselonaKatalan ekibi Barcelona’nın altyapısı olan La Masia, Johan Cruyff’un girişimleriyle Ajax altyapısı model alınarak 1979’da oluş-turuldu. 1979’dan gü-nümüze kadar 500’ün üzerinde gencin ye-tiştiği ve bu gençlerin 40’ının Barcelona A Takımında yer aldığı düşünüldüğünde La Masia’nın önemi daha iyi anlaşılıyor.Sırasıyla Guillermo Amor, Carles Busqu-ets, Albert Ferrer, Pep Guardiola, Sergi Barjuán, Iván de la Peña gibi yetenekleri çı-karan altyapı; Louis van Gaal, Frank Rijka-ard ve Pep Guardiola gibi gençlerle çalışan teknik direktörlerin takımın başına gelişiyle birlikte ivme kazandı. La Masia’dan çıkan önemli isimler arasında Xavi Hernández, Carles Puyol, Mikel Arteta, Thiago Motta, Fernando Navarro, Andrés Iniesta, Pepe Reina, Víctor Valdés, Cesc Fàbregas, Lio-nel Messi, Gerard Piqué, Jordi Alba ve Ped-ro Rodriguez gösteriliyor.La Masia, 2009 ve 2011’deki Şampiyonlar Ligi finallerine sırasıyla 10 ve 12 futbolcu gönderirken, 2008 Avrupa Şampiyonası Finali ve 2010 Dünya Kupası Finallerine dokuzar futbolcu gönderdi. 2011’deki U-20 Dünya Kupası İspanya kadrosuna 6 fut-bolcu gönderen altyapının 2013’te sükse yapacak isimleri arasında forvet oyuncusu Gerard Deulofeu ve defans oyuncusu Ale-jandro Grimaldo gösteriliyor. 24 koç, 40

Futbolcu fabrikaları:Altyapılar

1977’den beri iki yılda bir düzenlenen U-20 Dünya Kupası, genç futbolcuların yeteneklerini sergileme fırsatı buldukları uluslararası bir turnuva. U-20 Dünya Kupasında forma giymiş 582 futbolcunun sonradan FIFA Dünya Kupalarında da forma giymiş olmaları, turnuvanın önemini gözler önüne seriyor. Dünya futbolunda altyapının önem kazandığı günümüzde bazı ünlü altyapılar yetiştirdikleri yetenekler ile hafızalarda yer etti.

Haber: Umur Burak Ayaz

gözlemci ve bunların dışında 56 personelin görev aldığı La Masia’nın FC Barcelona’ya yıllık maliyeti 5 milyon avro.La Masia’nın kapısından geri çevrilen futbol-culardan biri de İngiliz futbolcu David Beck-ham olmuştu. Yıldız futbolcu, oyun stili beğe-nilmediği için 1987’de La Masia’ya giremedi.

Castilla – real MadridHer ne kadar A takıma yeteri kadar futbol-cu çıkaramasa da, Real Madrid altyapısı dünyanın önde gelen altyapılarından biri konumunda. Real Madrid’in yüksek mali-yetli transferleri sonrasında kadroda yer bulmakta zorlanan gençler başka takım-larda forma şansı bulurken, Castilla’dan ayrılan futbolcuların bazıları Real Madrid A Takımına geri dönebiliyorlar. Real Madrid’in genç yetenekleri başka takımlara satarken futbolcuların kontratlarına gelecekte satın alma bedeli koyması, ellerinden çıkardık-ları genç futbolcuların uygun bir miktarla takıma geri dönmelerini sağlıyor. 2007’de 3 milyon avro karşılığında Real Madrid’den Getafe’ye giden Esteban Granero’nun, bir sezon sonra Real Madrid’e 4 milyon avro karşılığında transfer ol-ması da bunun en gü-zel örneklerinden biri.Iker Casillas, Raúl González, Samuel Eto’o, Javi Guerre-ro, Mista, Guti, Este-ban Cambiasso Luís García, Roberto Solda-do, Valdo, Borja Valero, Diego López, Rubén de la Red, José Manu-el Jurado, Álvaro Arbeloa, Álvaro Negredo, David Barral, Juan Mata, Esteban Granero, José María Callejón, Dani Parejo, Ádám Szalai yolu Real Madrid altyapısından ge-çen ünlü isimlerden sadece birkaçı.U-20 turnuvasına gönderilecek kadro-da parlaması beklenen isimler arasında, 2012’deki U-19 turnuvasında gol kralı olan ve şu anda İspanya 2. Liginde gol kralı ko-numundaki sol kanat oyuncusu Jesé Rod-riguez ve defans oyuncusu Derik Osede bulunuyor.

academia Sporting – Sporting lizbon2012’deki U-19 Avrupa Şampiyonasına gönderdiği 8 futbolcuyla turnuvaya en çok futbolcu gönderen kulüp olan Sporting Lizbon’un altyapısı Academia Sporting, Por-tekiz futboluna kattığı yetenekli kanat oyun-

cularıyla tanınıyor. Portekiz’in ev sahip-liğinde düzenlenen EURO 2004’e gön-derdiği futbolcularla ünlenen altyapı son dönemlerde çıkardı-ğı futbolcularla bü-yük takımların göz-desi konumunda.Luís Figo, Cristiano Ronaldo, Nani, Simão, Ricardo Quaresma, Miguel Veloso, Joãö Moutinho, Miguel Veloso, Hugo Viana, Nuno Valente, Miguel, Rui Patrício ve Dani-el Carriço gibi futbolcuları yetiştiren altyapı-nın, U-20 Dünya Şampiyonasında adından söz ettirecek yetenekler arasında şu anda Portekiz 2. Ligi gol krallığı listesinde birinci sırada bulunan sağ kanat Ricardo Esgaio, sol kanat Bruma, forvet Betinho ve defans oyuncusu Thiago Ilori bulunuyor.

l’équipe réserve de l’olympique lyonnais – olimpik lyonGünümüze kadar Ludovic Giuly, Frédéric Kanouté, Jérémie Bréchet, Sidney Govou, Jérémy Berthod, Abdelkader Ghezzal, Ka-rim Benzema, Hatem Ber Arfa, Rémy Riou, Loïc Rémy, Anthony Mounier, Alexandre Lacazette, Clément Grenier gibi futbolcuları yetiştiren Fransız futbol akademisi, 2013’te Türkiye’de dü-zenlenecek olan U-20 Dünya Ku-pasına iki yıldı-zını yollayacak: defans oyuncusu Samuel Umtiti ve forvet Yassine Benzia.Yukarıda ismi sa-yılan ekipler dı-şında Ajax’ın De Toemkost akade-misi, Valencia’nın Mestella akademisi futbol yetiştirme konusunda isim yapmış diğer akademiler olurken; Atlético Madrid, Athle-tic Bilbao, Bayern Münih, Juventus, Inter, AS Roma, Arsenal, Manchester United, West Ham ve Rennes takımlarının akade-mileri de Avrupa’nın altyapılarıyla ünlenen tesisleri konumunda.

Barcelona altyapı okulu La Masia’nın sembolikleşen binası.

Samuel Umtiti

Lionel MessiCristiano ronaldo

Samuel Eto’o

Guillermo amor, albert Ferrer,Josep Mussons ve Pep Guardiola

yirm

i

Page 21: Detay 91 - Kasım 2012

20 yaş altında dünyanın en iyi 24 takımının katılacağı 2013 FIFA U20

Dünya Kupası; Antalya, Bursa, Gaziantep, İstanbul, Kayseri, Rize ve Trabzon şehirle-rinde düzenlenecek. Türkiye’nin futbolda ilk kez gerçekleştireceği dünya şampiyonası olacak olan U20 Dünya Kupası’nda 24 ül-kenin milli takımı mücadele edecek.

7 şehirde düzenlenecekGeçtiğimiz ay, FIFA’nın Zürih’teki merke-zinde düzenlenen ‘FIFA U20 Dünya Kupa-sı Organizasyon’ toplantısında ‘FIFA U20 Dünya Kupası Regülasyonu’, ‘Maç Takvimi’ ve ‘Organizasyona ev sahibi yapacak şe-hirler’ konuları görüşüldü. FIFA’nın Dünya Şampiyonası’ndan sonraki en önemli etkin-liği olan 2013 U20 Dünya Kupası’nın An-talya, Bursa, Gaziantep, İstanbul, Kayseri, Rize ve Trabzon’da yapılması FIFA U20 Dünya Kupası Organizasyon Komitesi tara-fından kabul edildi.Zürih’teki zirvede; FIFA Başkanı Blatter, FIFA Genel Sekreteri Jerome Valcke, TFF Başkanı Demirören, TFF Onursal Başkanı UEFA 1. Başkanvekili ve FIFA İcra Kurulu Üyesi Şenes Erzik, TFF Başkanı Yıldırım Demirören, Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan ile ev sahibi şehirlerin temsilcileri ortak deklarasyon imzaladı.

dünyanın en iyi 24 takımı türkiye’ye gelecekDünyanın en başarılı 20 Yaş Altı 24 takımı-nın katılacağı bu turnuvaya katılım hakkı, kıta şampiyonalarındaki başarıya göre be-lirleniyor. Türkiye, U20 Dünya Kupası’na ev sahibi olarak doğrudan katılacak.UEFA, U19 Avrupa Şampiyonası’nda ba-şarılı olan ilk 6 takımı Dünya Kupası’na gönderiyor. AFC, CAF, CONCACAF ve CONMEBOL 4’er takım, OFC ise 1 takım göndererek turnuva katılımcılarını ev sahibi ile birlikte 24 takıma tamamlayacak.

Rüyaya çok az kaldı!21 Haziran-13 Temmuz 2013 tarihleri arasında Türkiye’nin ev sahipliği yapacağı FIFA U20 Dünya Kupası, Türk futbolu adına bir dönüm noktası. Türkiye’nin futbolda düzenleyeceği ilk dünya kupası olma özelliğini taşıyan turnuva, gelecek organizasyonlar için de bir referans noktası olacak.

adaylık süreci19.’su düzenlenecek U20 Dünya Şampiyonası’na Türkiye’nin adaylık sü-reci 30 Eylül 2010’da Türkiye’nin adaylık niyetini FIFA’ya bildirmesi ile başlamıştı. FIFA 15 Ekim’de ev sahipliği anlaşma-larını TFF’ye ilettikten sonra, TFF de 26 Kasım’da adaylık anlaşmasını, 10 Şubat 2011’de de adaylık dosyasını FIFA’ya teslim etti. Türkiye, 3 Mart 2011’de rakipleri Birleşik Arap Emirlikleri ve Özbekistan’ı geride bırakarak turnuvada ev sahipliği yapma hakkı kazandı.

Haber: Ulaş Manazoğlu

Turnuva logosunda, Türk bayrağının renkleri olan kırmızı-beyaz dışında, adını Türkiye’den alan turkuaz rengi kullanıldı. Logoda ilk göze çarpan öge ise nazar boncuğu. Mavi boncuk olarak da bilinen nazar boncuğunun kişiyi kötülüklerden koru-duğuna ve taşıyan kişiye şans getirdiğine inanılır. Logoda kul-lanılan mavi boncuk ile ‘şansın, turnuvada mücadele edecek sporcuların yanında olması’ dileğine gönderme yapıldı. Mavi boncuğun üstünde turkuaz olarak kullanılan ve logoya dina-mizm katan çiçek ise son zamanlarda birçok organizasyonun

da logosunda yer alan lale. Lale; gençliği, tutkuyu ve sevgiyi simgeler. Lalenin lo-goda kullanılması ile ülkemizin futbola olan tutkusu ve turnuvada mücadele edecek futbolcuların gençliği vurgulandı.*

*TFF.ORG’dan alınmıştır.

açılış Kayseri’de, Final İstanbul’daTürkiye’nin ev sahipliği yapacağı FIFA U20 Dünya Kupası’nda 6 grupta 24 ta-kım mücadele edecek ve bu 6 grup 7 şehrimizde oynanacak. Turnuva boyun-ca toplam 52 karşılaşma; İstanbul’da Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Te-lekom Arena Stadı’nda, Bursa’da Bur-sa Atatürk Stadı’nda, Antalya’da Mar-dan Stadı’nda, Kayseri’de Kadir Has Stadı’nda, Gaziantep’te Kamil Ocak Stadı’nda, Trabzon’da Hüseyin Avni Aker Stadyumu’nda ve de Rize’de Yeni Rize Şehir Stadı’nda oynanacak. Şampiyonanın açılış maçı, 21 Haziran 2013’te Kayseri Kadir Has Stadı’nda oynanacak. Final ve 3.’lük maçına ise 13 Temmuz 2013’te Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena Stadı ev sahipliği yapacak. Turnuvanın kura çekimi, 25 Mart 2013’te İstanbul’da dü-zenlenecek.

u20 dünya Kupası’nın yıldızlarıİlk olarak 1977’de Tunus’ta düzenlenen ve daha önce FIFA Dünya Gençlik Şampi-yonası(2005 yılına kadar) ismi ile yapılan FIFA U20 Dünya Kupası, dünya futboluna sunulacak yeni yeteneklerin kendilerini gösterdiği en önemli turnuvalardan biri olarak kabul ediliyor. Turnuva, birçok oyuncunun yıldızının parladığı uluslararası arena olması sebebiyle futbol kamuoyu tarafından özel bir ilgiyle takip ediliyor. Şampiyona sonrası kariyerlerinde en üst noktaları tırmanan birçok oyuncu bu turnuvalarda boy gösterdi. Bessonov, Maradona, Burruchaga, Francescoli, Gabor, Geovanni ,Bebeto, Marco Van Basten, Prosinecki, Boban, Mijatovic, Suker, Figo, Rui Costa, Morientes, Riquelme, Cambiasso, Henry, Owen, Trezeguet, Anelka, Ronaldinho, Xavi, Forlan, Seydou Keita, Ronaldinho, Saviola, Kaka, Iniesta, Dani Alves, Mascherano Messi, Sergio Aguero gibi dünyaca isimler bunlardan yalnızca bazıları.

Göksel Gümüşdağ, Blatter ve Yıldırım

Demirören (en üstte)U20 Şampiyonası

maskotu ‘Kanki’ (üstte) Futbolun patronları

U20 Dünya Kupası’nın türkiye’ye verilmesinden

sonra düzenlenen törende (sağda) FotoğraFLar: Tff.oRG

Not: Turnuvanın biletleri 30 Kasım’da satışa çıkacak, kuralar ise 25 Mart 2013’te aya İrini’de çekilecek.

yirm

ibi

r

Page 22: Detay 91 - Kasım 2012

• ‘’Muhafazakâr’’yazar(!)FikriAkyüzkızınıilkokulayazdırırken1-Asınıfınakonulduğunugörmüşve1-A,‘’BİRAyıçağrıştırdığıiçin’’kızını1-Bsınıfınanaklettirmiş.Fonetikoyunlarlaçir-kinleşerekFikriBeyiledalgageçmearzusundaydımfakatnedenediysemolmadı,1-Bokadarnamuslukihiçbirpisçağrışımyapmadı!!!SenkazandınFikri.

• Başbakanbütçeninyarısınıeğitimeayıracaklarınısöylemiş.Etabiijopolsun,bibergazıolsun,bunlarhepmasraf...

• ÖnceAtillaTaşYamYamStyleilevurdu,şokuatlatamamışkenDoğuş‘’NaptınGariLo’’ilekırbaçladıbeyin-

lerimizi.Eksikbirşeyvar,sizdefarketmişsinizdir:İsmail...BenİsmailYK’yıbuaralarçokformsuzbuluyorum.An-cakbununfırtınaöncesisessizlikolmaihtimalidetüylerimiürpertiyor.Eğerİsmailbüyükvurgunahazırlanıyorsaayvayıyedik:hemdeyamyamstyle.

• Sartre‘’l’enferc’estlesautres’’diyerekcehenneminbaşkalarıoldu-ğunusöylerkenotobüstefalanmıydıacaba?

• GeçengündudakşeklindekoltukaldımIKEA’dan.Uzandım,pekderahatmışayıptırsöylemesi.Uyu-yakalmışım.Biruyandım,karanlık,havasızbiryerdeyim.Noluyoruzdemeyekalmadananladım

kioturduğumyerkoltukdeğil,PelinBatu’nundudaklarıymış.Boşbulunupyutmuşsademekkibeni...ŞuansizePelinBatu’nunmidesindenyazıyorum,Yunuspeygamberinbalinanınmide-sindeykenokuduğuduayıhatırlayanvarsayazabilirmibi’zahmet?

• Birkonuya5dakikadanfazlaodaklan-mayın.Aksihalde,İsmailYKbunuhis-sedervegelipanındakonunuzlailgilişarkıyapar.Sonrahepimizüzülürüz.

• Zatenyenikdurumdaykenuzatma-lardayenenosongolünAllahbelasınıversin.Mağlubiyetigetirengololsabirnebzesaygıduyacağımdasennesinarkadaşya...

Mert Oktay

Mütemadiyen konuşuyorum

yazan - çizen

yirm

iik

i

Page 23: Detay 91 - Kasım 2012

Öner Adıyamançizen

yirm

iüç

Page 24: Detay 91 - Kasım 2012

Sinem

aTiyatro

Etkinlik

Sergi

Bu aylarda AJANDA’da neler var?

Bu sayıdan itibaren artık İstanbul’da öne çıkan kültür sanat aktivitelerini sizler için seçip sayfalarımıza taşıyacağız.

Hazırladığımız bu minik Ajanda Bölümü ile sizler, sanatın çeşitli kollarındaki

etkinlikleri kolaylıkla takip edebilecek; bu sayede de zaman kaybetmeden kendi

listenizi oluşturabileceksiniz. Bizler lafı daha fazla uzatmıyoruz ve

sizi Kasım ve Aralık aylarında öne çıkan etkinliklerle baş başa bırakıyoruz.

Sanatın ve sanatçının desteklendiği nice keyifli günlere…

Hazırlayan: Pırıl Kalyon

Nasa: A Human Adventure:22 Aralık 2012’ye kadar devam edecekMarmara Forumİnsanoğlunun uzay yolculuklarına tanıklık ediyor. 2.500 m2’lik sergide uzaya gitmiş, uzaydan gelmiş onlarca obje ve maket yer alıyor.

Hattuşa’da 106 Yıl30 Kasım 2012’ye kadar devam edecek. Yapı Kredi Kültür Merkezi- Galatasaray

Ertelenmiş Zaman8 Kasım - 8 Aralık 2012C.A.M GaleriIşığın kıymeti için karanlığı önemseyen Cem Turgay Sergisi Akaretler - C.A.M Galeri’de sanatseverleri bekliyor.

Çeşitlemeler1 Aralık 2012’ye kadar devam edecek.Maçka Sanat Galerisi

Eve Dönüş: Sarıkamış 1915Sarıkamış harekatından bir süre sonra terk edilmiş bir Ermeni köyünde ha-yatta kalmaya çalışan sekiz farklı kişi. Farklı kültürler, farklı sınıflar aynı vahşi doğa ve koşullara direniyor. Filmin yö-netmenliğini Alphan Eşeli üstleniyor.

SimurgGeçtiğimiz yıl Altın Koza Film Festivali’nde yarışan, Ruhi Karadağ imzalı belgesel, 1996’da, insani koşul-ların sağlanmadığı iddia edilen F-tipi cezaevlerine karşı verilen yaşam mü-cadelesini anlatıyor.

Operasyon: Argo4 Kasım 1979’da, İran devriminin en sı-cak döneminde, militanlar Tahran’daki Birleşik Devletler Büyükelçilik binasına girip 52 Amerikalıyı rehin alırlar. Bu sı-rada 6 kişi kaçmayı başarır ve Kanada Elçiliği’ne sığınır. Filmin yönetmen kol-tuğunda Ben Affleck oturuyor.

Tepenin Ardı31. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Film ödülü alan, Emin Alper’in ilk uzun metrajı olan film, emekli olduktan son-ra babadan kalma arazisini işlemeye başlayan bir adamın, komşusu Yörük-lerle yaşadığı sorunları anlatıyor. Film, yurt dışında da birçok film festivalinden ödül kazandı.

Hobbit: Beklenmedik YolculukSıradan bir hayatın değişim yolculuğu, çalınan kapıdan Gandalf’ın girmesi... On üç cüceyle birlikte Bilbo Baggins Ejderha Smaug’un çaldığı hazinenin ve Kayıp Yüce Krallığı’nın peşine düşer.

Kibarca ÖldürmekDünya prömiyerini mayıs ayında Can-nes Film Festivali’nde yapan yapım, bir kumar soygununu araştırmak amacıyla kiralanan Jackie Cogan’ın karanlık ve mizahi dünyasına iniyor. Başrolde Brad Pitt’i izleyeceğimiz filmin yönetmenliğini ise Andrew Dominik üstleniyor.

Vizy

on T

arih

i: 14

Ara

lık 2

012

Vizy

on T

arih

i: 30

Kas

ım 2

012

Vizy

on T

arih

i: 26

Ara

lık 2

012

Anna Karenina Tolstoy’un ölümsüz romanı bir kez daha beyaz perdeye uyarlanıyor. Yö-netmenliğini Joe Wright’ın üstlendiği yapımda Keira Knightley’e Jude Law ve Aaron Johnson eşlik ediyor. Toron-to Film Festivali’nden gelen bilgilere göre, Knightley’ın performansı görül-meye değer…

Pi’nin Yaşamı - Life of PiYann Martel’in bol ödüllü kitabından sinemaya uyarlanan filmde Slumdog Millionaire’den tanıdığımız Suraj Shar-ma, Tobey Maguire, Adil Hussain gibi isimler yer alıyor. Yönetmen koltuğunda ise Oscar’lı yönetmen Ang Lee oturuyor.

İstanbul Tasarım Bineali Tasarım Yürüyüşleri9-17-23 Kasım 2012Beyoğlu, Cihangir, Galatasaray İstanbul’un vazgeçilmez sokakları tekrar keşfediliyor. Kitapevleri, tasarımcılar, önemli mimari yapılar, anıtsal tarihi yapılar günümüz enerjisiyle yorumlanıyor. Dört saat sürecek etkinlik Tünel Meydanı’nda saat 10.00’da başlayacak. Unutmadan programda, atölye-lerinde ziyaret edilecek mobilyacılar ve Ma-sumiyet Müzesi turu da var… Ayrıntılı bilgi www.iksv.org adresinden alınabilir.

Medya Konferansı23 Kasım 2012Kadir Has Üniversitesi

Edebiyatımızın Üvey Evladı: Polisiye27-28 Kasım 2012Mimar Sinan Üniversitesi Sedat Hakkı Erdem Oditoryumu

Müzeler Konuşuyor: Konumuz Amerika27 Kasım, 14 Aralık 2012İstanbul ModernABD’nin önemli müze profesyonellerini İstanbul izleyicisi ile buluşturan konuşma serisinde, 27 Kasım’da New York Guggen-heim Müzesi Pazarlama Direktörü Laura Miller ile 14 Aralık’ta Metropolitan Müzesi Dijital Medya Direktörü Erin Coburn, sanat-severlerle buluşacak. *Etkinlik ücretsiz olarak gerçekleştirilecektir. Ayrıntılı bilgi internet sitesinden alınabilir.

DOT- Sarı Ay7-30 Kasım 2012

DOT& İKSV- İki Kişilik Bir Oyun12 Kasım 2012- 4 Şubat 2013 (Her Pazartesi)Telefon: 0212 232 44 40- 0212 251 45 45

Mekan Artı - Şiddet Üçlemesi 2- Şeker17- 25 Kasım 2012 Telefon: 0212 224 57 56

Galata Perform - Yola Çıktığım Gün Sakin Serin Bir SabahtıKasım ayı - Salı ve Cumartesi Telefon: 0530 260 25 24

Şehir Tiyatroları - Şark Dişçisi21 Kasım- 2 Aralık 2012Kağıthane Sadabad Sahnesi, Telefon: 0212 321 73 95

Şehir Tiyatroları - Dar Ayakkabıyla Yaşamak21-23 Kasım 2012Üsküdar Müsahipzade Celal Sahnesi, Telefon: 0216 553 03 97

Şehir Tiyatroları - Arka Bahçe21-25 Kasım 2012Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi, Telefon: 0212 455 39 19*Şehir Tiyatroları’nın ayrıntılı programına www.ibb.gov.tr/sehirtiyatroları adresinden ulaşabilirsiniz.

Dostlar Tiyatrosu - Nereye Gidiyoruz1 Aralık 2012Caddebostan Gösteri Merkezi, Telefon: 0216 467 36 00

Ekip Tiyatrosu - Parti4-11-18-25 AralıkSahneHal, Telefon: 0212 274 74 78

Ekip Tiyatrosu - Largo Desolato5-12-19-26 AralıkSahneHal, Telefon: 0212 274 74 78- 0506 393 75 11

Merakla Beklenen Filmler

tiyatro perdesi

Sergiler - Sergilenenler

Etkinlik Güncesi