dİn kÜltÜrÜ - istem › pdfler › 957502019_tyt_din_kulturu.pdf · İslam’a göre...

25
1 2019 TYT DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ KONU ÖZETİ

Upload: others

Post on 07-Jun-2020

16 views

Category:

Documents


1 download

TRANSCRIPT

Page 1: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

1

2019

TYT

DİN KÜLTÜRÜ

VE AHLAK

BİLGİSİ KONU

ÖZETİ

Page 2: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

2

9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ ÖZETİ I. Ünite: BİLGİ VE İNANÇ

Bilgi, İslam âlimleri tarafından ilim ve marifet kavramlarıyla ifade edilmiştir. İlim, bir şeyi olduğu gibi

ve gerçeğe uygun şekilde bilmektir. Marifet ise bir şey hakkında düşünerek derin bilgi ve anlayışa

ulaşmaktır.

İslam’da doğru bilginin kaynakları: Akıl, doğru haber ve Salim duyular.

1- Selim Akıl: İnsanın doğru karar veresini sağlayan herhangi bir olumsuzluktan veya ortamın

kötülüğünden etkilenmeyen yaratılışındaki temizliği koruyan akıla denir. İslam dininde aklın

kendinden beklenen işlevleri görebilmesi için akl-ı selim olması gerekir. Selim akıl, insanın doğru

karar vermesini sağlayan, herhangi bir olumsuzluktan veya ortamın kötülüğünden etkilenmeyen,

yaratılışındaki temizliğini ve safiyetini koruyan akıldır

2- Doğru (Sadık) haber: İslam’a göre bilgi edinme yollarından biri de sadık haberdir. Sadık haber,

vahyi ve peygamberlerden gelen haberlerin tamamını kapsar. Vahiy; Allah’ın (c.c.) melek aracılığıyla

peygamberlere, onların da insanlara bildirdiği, hayatın hangi ilkelere göre yaşanacağını ve nelere

uyup nelerden sakınılacağını bildiren ilahî bilgiler ve bu bilgilerin gönderiliş tarzıdır.

Sadık haberler, mütevatir haber ve peygamberlerden gelen haber olmak üzere iki kısımdır.

Mütevatir Haber: Yalan üzere birleşmeleri aklen mümkün olmayan toplulukların aktara geldiği

haberlere mütevatir haber denir. Allah’tan (c.c.) gelen vahiy yani Kur’an-ı Kerim, mütevatir şekilde

bizlere ulaşmıştır.

Peygamberden Gelen Haber: Peygambere Cebrail (a.s.) vasıtasıyla Allah’tan (c.c.) gelen bilgilerdir.

3- Salim Duyu Organları: İslam dinine göre bilgi edinme yollarından biri de herhangi bir etkenle

kendisine ait özelliğini kaybetmemiş bulunan işitme, görme, koku alma, tatma ve dokunma

duyularıdır.

İslam’da doğru bilginin (yakîn) aşamaları şunlardır:

1. İlme’l-yakîn: Bir şey hakkında habere dayalı olarak bize ulaşan kesin bilgidir.

2. Ayne’l-yakîn: Bir şey hakkında duyularımızla bizzat elde ettiğimiz kesin bilgidir.

3. Hakka’l-yakîn: Bir şeyi bizzat yaşayarak elde ettiğimiz kesin bilgidir

İslam akaidi: İslam dininde inanılması farz olan iman esaslarına, dinin temel kural ve hükümlerine

İslam akaidi denir.

Taklidi İman: Araştırmadan ve delillere dayanmadan çevrenin yönlendirmesiyle oluşan imana taklidî

iman denir. Taklidî iman delillere dayanmadığı için zayıftır. Taklidî imana sahip olan kişi küçük bir

engel veya itirazla karşılaştığında şüpheye düşerek imanı sarsılabilir. Ayrıca taklidî iman yeterince

bilgiye dayanmadığı için insanı taassuba ve bağnazlığa sürükler.

Tahkiki İman: Delillere, bilgiye, araştırma ve kavramaya dayalı imana denir. Tahkikî imana ulaşan

kimse ise evreni ve yaratılışı inceler, dinin hükümleri hakkında bilgi sahibi olur. Böylece Allah (c.c.) ve

diğer varlıklarla ilişkisi sağlam temeller üzerinde şekillenir. Tahkikî imanda bilgiye dayalı zihinsel

faaliyet, kalpten bağlılık ve tam bir teslimiyet söz konusudur.

Meal: Kur’an ayetlerinin tam karşılıkları başka dillere aktarılamadığından, ayette anlatılmak

istenileni kelimesi kelimesine değil de biraz eksiğiyle başka bir dile çevirme, yakın anlamlar verme.

Tefsir: İnsanın bilgi birikimi ve Arap diline hakimiyeti ölçüsünde Kur’an-ı Kerim metninin içerdiği

manaları ortaya çıkarması, yorumlaması.

Page 3: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

3

II. Ünite: DİN VE İSLAM

Din: Akıl sahibi olan insanların hem bu dünyada hem de ahirette mutluluğa ulaşmalarını sağlamak

için gönderilen ilahi emirlerin bütününe din denir.

İnsanlık tarihi boyunca Allah (c.c.), insanlar arasından seçtiği peygamberlerle emir ve yasaklarını

bildirmiş, insanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak için din göndermiştir.

Din duygusu, fıtri (doğuştan gelen) bir özelliktir.

Uluhiyyet: İlahlık, tanrılık, ibadet edilen varlık ve mabut. İslam’a göre uluhiyyet makamı sadece

Allah’a (c.c.) aittir.

Ubudiyyet: Kulluk, itaat, boyun eğme, ibadet etme. Allah’ın (c.c.) rızasını elde edebilmek için

emirlerini içtenlikle yerine getirip yasaklarından kaçınmak.

Fıtrat: Yüce Allah’ın, tüm varlıkları kendi varlığını ve birliğini tanıyabilme gücü ve yeteneği ile

yaratması, Haniflik, tevhid ve İslam inancıdır. İnsanın yaratılışında bulunan ve hayatı anlamlandırma

çabalarına yön veren, çalışmakla elde edilemeyen ve inanmayı da içeren, insanın doğuştan getirdiği

yetenektir.

İman: Allah’ın (c.c.) bir ve tek olduğuna ihlasla (samimiyetle) inanıp Hz. Muhammed’in (s.a.v.)

peygamberliğini kabul etmek, onun Kur’an-ı Kerim aracılığıyla getirdiklerine inanmak ve bunlara

teslim olmaktır. Bu inanca sahip kimseye mümin denir.

İslam inanç esaslarının özellikleri:

- İslam’ın inanç esasları sade, açık ve anlaşılabilir mahiyettedir.

- İslam’ın temel kaynaklarında açık bir şekilde ortaya konulan inanç esasları dogmatik değildir. Çünkü

dogma; belli bir konuda insanlar tarafından ileri sürülen bir görüşün sorgulanamaz bir gerçek olarak

kabul edilmesidir. Dogmalarda insanlar veya belirli kurumlar tarafından belirlenen düşünce ve

kabullerin başka insanlara dayatılması söz konusudur. Oysa İslam inanç esasları insan ürünü değil,

vahiy kaynaklıdır. İnanan insanlar baskı ve zorlama altında olmaksızın dine gönülden bağlanırlar.

- Aklı ve iradesi sağlıklı işleyen her insan İslam inanç esaslarını kavramak ve kabul etmek için

kimsenin aracılığına ihtiyaç duymaz.

- İslam inanç esaslarının benimsenmesinde kişilerin hür iradeleri ve tercihleri gerekir. Baskı ve

zorlama ile bir kimsenin mümin olması İslam’ın özüne aykırıdır.

Tevhid: Bir ve tek olmak, birlemek gibi anlamlara gelir. Yüce Allah’ın varlığını ve birliğini kabul edip

O’nu tek ve eşsiz yaratıcı olarak kabul etmek tevhid kavramıyla ifade edilir.

- İslam’ın inanç esasları bir bütündür. Bu yüzden inanılması gereken şeylerin tamamına eksiksiz bir

şekilde inanmak gerekir. İnanç esaslarının bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayan kimseler mümin

sayılmaz.

III. Ünite: İSLAM VE İBADET:

İbadet: Müminin Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için kulluk görevini yerine getirmesi, emirlerine

uyması ve yasaklarından kaçınmasıdır.

İslam’a göre ibadet kavramı, vakti ve şekli belirli olan ibadetlerle sınırlı değildir. İnsanın Allah’a (c.c.)

karşı duyduğu sevgi ve saygının neticesi olarak O’nun rızasına uygun davranması da genel anlamda

ibadet olarak kabul edilir.

İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih amel

olarak nitelendirilir ve ibadet sayılır.

Âbit: Bütün varlığıyla Allah’a yönelen, İslam dininin gereklerini gerçek anlamıyla yaşayan kişi.

Page 4: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

4

Mabut: Kendisine ibadet edilen, tapınılan varlık, ilah, rab. Mabet: İbadet edilen yer, ibadethane, tapınak Her dinin kendine özgü mabedleri vardır. Yahudilerin mabedlerine havra veya sinagog,

Hristiyanlarınkine kilise, Müslümanlarınkine ise cami veya mescid denir.

Mükellef: Dinin emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmakla sorumlu tutulan kimseye

mükellef denir. İslam’a göre akıl ve irade ibadetle mükellef olmanın şartlarıdır. Kişinin, akletme ve

irade kabiliyetinin bulunmadığı uyku, baygınlık, delilik gibi durumlarda ibadet mükellefiyeti yoktur.

Yine kişi, yanılma, unutma ya da başkası tarafından zorlanma sebebiyle yerine getiremediği

ibadetlerden de sorumlu tutulmamıştır.

Ef’al-i mükellefin: Dinen yükümlü sayılan insanların davranışları ve bunlarla ilgili hükümler

anlamındadır.

Farz: Dinin mükelleften yapılmasını kesin ve bağlayıcı şekilde istediği iş ve davranışlar anlamındadır.

Farzlar farz-ı ayn ve farz-ı kifâye olarak ikiye ayrılır.

Farz-ı ayn: dinen sorumlu sayılan her Müslümanın yapması gereken davranışlardır. Beş vakit namaz,

Ramazan orucu, zekât ve hac ibadetleri farz-ı ayndır. Farz-ı ayn olan amelleri terk etmek haramdır ve

terk edenler günah işlemiş sayılırlar.

Farz-ı kifâye: Bazı Müslümanların yapmasıyla diğerlerinin üzerinden sorumluluğu kalkan

davranışlardır. Mesela cenaze namazını bazı Müslümanlar kıldığında diğerlerinden sorumluluk

düşer. Müslüman toplumlarda ilimle meşgul olmak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, Kur’an-ı

Kerim’i ezberlemek, toplum için zaruri meslekleri icra etmek de farz-ı kifayedir. Farz-ı kifaye olan bir

ameli hiç kimse yerine getirmezse bütün Müslümanlar bundan sorumlu sayılır.

Vacip: Yapılması farz seviyesinde olmayan fakat sünnetten daha kuvvetli olan dinî hükümler

anlamında kullanılmıştır. Ramazan’da verilen fıtır sadakası, vitir ve bayram namazları ile kurban

kesmek vaciptir. Vaciplerin yapılması beklenir ve istenir. Vacip bir emri yerine getirmeyen kişi günah

işlemiş olur. Dünyada kınanır, ahirette de ceza görür. Sünnet: Hz. Peygamber’in farz ve vacip dışında yaptığı veya yapılmasını tavsiye ettiği davranışlar

anlamındadır. Sünnet, sünnet-i müekkede ve sünnet-i gayr-i müekkede olarak iki kısımda ele

alınır.

Sünnet-i müekkede: Hz. Peygamberin farz ve vacibin yanı sıra devamlı yaptığı, çok az terk ettiği iş,

davranış ve ibadetlerdir. Sabah namazının sünneti, öğle namazının ilk ve son sünnetleri, namazları

cemaatle kılmak.

Sünnet-i gayr-i müekkede: Hz. Peygamberin bazen yapıp bazen terk ettiği iş, davranış ve

ibadetlerdir. İkindi ve yatsı namazlarının ilk sünnetleri sünnet-i gayr-i müekkededir.

Mendup: Dinen yapılması kesin ve bağlayıcı olmaksızın istenen ve terkedilmesi kınanmayan işleri

ifade eder. Kuşluk ve teheccüd gibi nafile namazlar, Ramazan dışında tutulan nafile oruçlar

menduptur.

Mubah: Mükellefin yapıp yapmamakta serbest bırakıldığı fiiller anlamına gelir.22 Mübah, helal ve

caiz kavramlarıyla birlikte kullanılır. Yenilmesi, içilmesi, kullanılması veya yapılması ayet ve hadislerle

yasaklanmamış olan şeyler mubah, helâl ve caizdir.

Haram: Allah’ın (c.c.) kesin olarak yasakladığı söz ve davranışlar demektir.

Mekruh; İslam’a göre haram olmadığı halde istenmeyen, hoş görülmeyen söz ve davranışlardır.

Soğan, sarımsak yiyerek camiye gitmek, abdest alırken suyu israf etmek gibi fiiller mekruhtur.

Page 5: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

5

IV. Ünite: GENÇLİK VE DEĞERLER

Değer: Bir milletin sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik, bilimsel alanlardaki maddi ve manevi

ögelerin bütününü ifade eder. Bu tanımdan hareketle değerler, maddi ve manevi değerler olarak

sınıflandırılabilir.

Maddi değerler, bir toplumun kültürel, tarihî ve bilimsel ürünlerini içerir. Bir topluma ait binalar,

giysiler, araç-gereçler bu tür değerlere örnektir. Manevi değerler ise bir toplumun gelenek, örf, adet

ve inançları; duygu, düşünce ve davranışlarıdır.

Kültürümüzün bazı ögeleri hem maddi hem de manevi değerleri bünyesinde barındırır. Örneğin;

tarihî camiler mimari eser olarak maddi, dinî bir yapı olarak manevi değer taşımaktadır.

Ahlak: Huy, mizaç, karakter ve tabiat anlamına gelir. İnsanın, iyi veya kötü olarak vasıflandırmaya yol

açan manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışlarının

bütünüdür.

Örf: Bir toplumda uygulana gelen ve nesilden nesile aktarım yoluyla devredilen değer ve

davranışlardır.

Âdet: Bir önceki nesilden görüldüğü şekliyle tekrarlanan toplumsal alışkanlıklardır.

Örf ve âdetler bir toplumun duygu, düşünce, tutum ve davranışlarını belirleyen yazısız kural ve

uygulamalardır.

Temel Değerler: Adalet, hikmet, iffet ve şecaat bütün ahlak anlayışlarında temel erdemler olarak

kabul edilmektedir.

Adalet: Karakter özelliği olarak dengeli olmak ve aşırılıktan uzaklaşıp her şeye hakkını vermek

anlamlarını içerir.

Hikmet: Bilgelik, yerindelik, isabet etmek ve uygunluk anlamlarına gelen hikmet temel değerlerden

biridir. İnsanın Allah’ı (c.c.) gereği gibi bilmesi ve kişiyi cahilce davranışlar yapmaktan alıkoyması

sebebiyle bilgelik olarak da anlamlandırılmıştır.

İffet: İffet haramdan uzak durma, kötü söz ve işlerden kaçınma anlamlarına gelir.

Şecaat: Şecaat, yiğitlik, kahramanlık, cesaret gibi anlamlara gelmektedir. İslam dini, Müslümanların

canlarını, mallarını, namuslarını, vatanlarını ve dinlerini korumak için cesur davranmalarını ister.

Örneğin; vatan savunması söz konusu olduğunda korkmadan gerekeni yapmaya çalışmak her bireyin

görevidir.

V. Ünite: GÖNÜL COĞRAFYAMIZ

Kültür: Toplumların sahip olduğu maddi ve manevi değerlerin bütünüdür.

Medeniyet: Arapçada yerleşik olmak ve şehirli bir hayat tarzı yaşamak gibi anlamlar içerir.

Medeniyet, farklı kültürlerin bir araya gelmesiyle oluşur ve evrensel bir nitelik taşır. Örneğin; Türk,

Fars ve Arap kültürü birbirlerinden farklı olsa da her biri İslam medeniyetinin bir parçasıdır. İslam medeniyeti, Emeviler döneminde oluşum sürecine girmiş, Abbasiler döneminde gelişmiş,

Selçuklular döneminde bu gelişim devam etmiş, Osmanlı döneminde ise kurum ve kuruluşlarıyla en

parlak devrini yaşamıştır. Hicaz Bölgesi: İslam, Arap Yarımadası’nda Hicaz bölgesinde ortaya çıkmış ve buradan dünyaya

yayılmıştır. Arap Yarımadası’nın batısında Kızıldeniz, güneyinde Hint okyanusu ve doğusunda Basra

Körfezi bulunmaktadır.

Mekke ve Medine, Hicaz bölgesinin en önemli iki şehridir. Mekke’de bulunan Kâbe Müslümanların

kıblesidir ve yeryüzünde Allah’a ibadet amacıyla yapılan ilk mabettir. Medine ise Hz. Peygamberin

hicret sonrası yerleşerek İslam devletini kurduğu şehirdir. Hicret öncesi adı Yesrib olan bu şehir, Hz.

Page 6: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

6

Peygamberin buraya gelişiyle birlikte “nurlanmış şehir” anlamına gelen Medinetü’l-Münevvere

adıyla anılmaya başlamıştır. Medine kelimesiyle medeniyet kavramı aynı kökten gelir. Medine şehri,

İslam medeniyetinin sonraki gelişimine bir model olmuştur.

Kudüs ve Çevresi: Hem çevresi hem de bünyesinde bulunan Mescid-i Aksâ nedeniyle Kudüs, İslam

medeniyetinin en önemli dinî ve kültürel havzalarındandır. Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen pek çok

peygamberin Filistin ve Kudüs ile bağlantısı vardır. Hz. İbrahim (a.s.), Hz. İshak (a.s.), Hz. Yakup (a.s.),

Hz. Davud (a.s.), Hz. Süleyman (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.) bu peygamberlerdendir. Kıble, Kâbe’ye

çevrilmeden önce Hz. Peygamber Kâbe’yi de önüne almak suretiyle Kudüs’e yönelerek namaz kıldı.

Kudüs, Hz. Ömer’in (r.a.) halifeliği sırasında fethedilmiş ve İslam topraklarına katılmıştır. Kudüs, Hz. Ömer’in

(r.a.) halifeliği sırasında fethedilmiş ve İslam topraklarına katılmıştır.

Kudüs, 1516 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı hâkimiyetine girdi ve 1917 yılına kadar

yaklaşık 400 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kaldı.

Şam ve Bağdat Bölgesi: Diğer adı Dımaşk olan Şam şehri, Şam beldeleri (Bilâd-ı Şam) olarak bilinen

Suriye, Filistin, Lübnan ve Ürdün bölgelerinin merkezidir. Bölge, Hz. Ömer (r.a.) zamanında Halid bin

Velid (r.a.) komutasındaki İslam ordusu tarafından fethedildi ve bu tarihten itibaren İslam

medeniyetinin önemli bir havzası oldu.

Bağdat’ta kurulan en önemli medrese Büyük Selçuklu veziri Nizamü’l-Mülk adına kurulan Nizamiye

medreseleridir. Ayrıca Beytü’l-Hikme gibi tercüme ve ilim akademileri de burada bulunuyordu.

Surre alayı: Osmanlı zamanında hacılara dağıtılmak üzere Mekke ve Medine’ye gönderilen değerli

eşya ve hediyeleri taşıyan kervanlara verilen isimdir. Bu kervanlar çeşitli merasimlerle yola çıkar ve

belirlenen şehirlerde molalar vererek yoluna devam ederlerdi. Şam şehri de bu mola verilen

şehirlerdendir.

İran, Horasan, Türkistan ve Mâverâünnehir Bölgesi: Hz. Ömer (r.a.) zamanında İslam topraklarına

katılan İran ve Horasan bölgesi İslam medeniyetinin önemli havzalarındandır. İran, İslam

medeniyetine hem kültürel hem de ilmî açıdan önemli katkılar sunan bir coğrafyadır. Güneşin

doğduğu yer anlamına gelen Horasan; Nişabur, Merv, Belh, Herat gibi önemli tarihî şehirlerin yer

aldığı bir bölgedir.

Hint Alt Kıtası: Hindistan ve Pakistan’ı kapsayan bu bölge İslam medeniyetinin izlerini taşır.

Dünyanın en kalabalık ülkelerinden biri olan Hindistan, Endonezya ve Pakistan’dan sonra dünyada

en çok Müslümanın yaşadığı ülkedir.

Anadolu ve Balkanlar: 1071 yılında Sultan Alparslan’ın Malazgirt zaferi ile birlikte kapıları Türklere

açılan Anadolu, Türk-İslam medeniyetinin geçmişten günümüze en önemli havzalarının başında

gelmektedir.

Kuzey Afrika (Mısır ve Mağrip): Mağrip, Mısır’dan Atlantik Okyanusu’na kadar uzanan Kuzey Afrika

bölgesine verilen isimdir. Günümüzde bu coğrafyada Libya, Tunus, Cezayir, Fas ve Moritanya

devletleri bulunmaktadır. Endülüs (İspanya) Mısır’ın batısında yer almasından dolayı Mağrip

coğrafyasına dâhil edilmektedir.

Endülüs: Endülüs, İber Yarımadasına (İspanya ve Portekiz) Müslümanlar tarafından verilen isimdir.

En önemli şehirleri, Kurtuba, Gırnata ve İşbiliye’dir. Yarımadanın fethi 8. yüzyılda Emevi

komutanlarından Tarık b. Ziyad tarafından başlatılmıştır.

Page 7: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

7

10. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ ÖZETİ I. Ünite: ALLAH İNSAN İLİŞKİSİ:

Gaye ve nizam delilidir: Bu delil dış dünyada gördüğümüz varlıkların sahip olduğu düzen ve amaçtan

hareketle Allah’ın (c.c.) varlığını ve birliğini ispatlamaya çalışır. Kâinatta var olan her şey bir ölçü ve

ahenk içindedir. Hücreden insana, atomdan galaksilere kadar mükemmel bir düzen işlemektedir.

“Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” ayeti buna işaret eder.

Ekmel (mükemmel) varlık delilidir: insanın zihninde mükemmel varlık düşüncesi mevcuttur. Bu

düşünce insanın kendi ürettiği bir şey değildir. Böyle bir varlığın mutlaka olması gerekir. İşte bu

mükemmel varlık düşüncesi insana kendisi mükemmel olan Allah’tan (c.c.) gelmiştir.

ALLAH’IN İSİM VE SIFATLARI

Muhyî (can veren), bir annenin şefkat ve merhametinde Rahman (merhameti sonsuz olan), dalından

koparılan bir elmada Rezzâk (kesintisiz biçimde çokça rızık veren) ve bir hastanın iyileşmesinde Şâfî

(şifa veren) isimlerinin tecellileri görülür. Bâsıt: Rızkı genişleten, Nâfi’: Fayda veren, Rezzâk: Tüm

canlılara bol bol rızık veren, Vehhâb: Karşılık beklemeden bol bol veren.

Zâtî Sıfatlar: Zâtî sıfatlar sadece Allah’ın (c.c.) zâtına has olan başka varlıklarda bulunmayan

sıfatlardır.

Vücud: Allah’ın (c.c.) var olması demektir. Allah (c.c.) vardır ve O’nun yokluğu düşünülemez.

Kıdem: Ezelî olmak, başlangıcı bulunmamak demektir.

Beka: Varlığının sonu olmamak, ebedî olmak demektir.

Vahdaniyet: Allah’ın (c.c.) bir olması demektir. Allah (c.c.) tektir. Eşi, benzeri, ortağı yoktur.

Muhalefetü’n Lil Havâdis: Sonradan yaratılmışlara benzememek demektir.

Kıyam Bi Nefsihi: Var olmak için hiçbir şeye ihtiyaç duymamak demektir.

Subûti Sıfatlar: Subûtî sıfatlar ise Allah (c.c.) ile beraber başka varlıkların sınırlı olarak sahip olduğu

sıfatlardır.

Hayat: Diri ve canlı olmak demektir. Allah (c.c.) diridir. Tüm varlıkların hayat kaynağı O’dur.

İlim: Allah’ın her şeyi bilmesi demektir.

Semi: Allah’ın (c.c.) her şeyi işitmesi demektir.

Basar: Allah’ın her şeyi görmesi demektir.

İrade: Allah’ın dilemesi demektir. Bir şeyin var olmasını dilerse var eder.

Kudret: Allah’ın (c.c.) sınırsız güç sahibi olması demektir. Kelam: Allah’ın (c.c.) konuşması demektir.

Tekvin: Yaratmak demektir. Yüce Allah (c.c.) kudret ve tekvin sıfatıyla dilediğini yoktan yaratır.

İNSANIN ALLAH İLE İRTİBATI

Dua: Allah Teâlâ’nın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesi, isteklerini O’na arz ederek O’nun

lütuf ve yardımını dilemesidir. Dua doğrudan Allah’a (c.c.) yapılır. O’ndan başka varlıklara dua

edilmez.

İbadet: Allah’a (c.c.) gönülden isteyerek yönelmek, tapmak, boyun eğmek ve itaat etmektir.

Tövbe: İnsan zaman zaman yanlış tercihler yapmakta; hata, kusur ve günah işlemektedir. Böyle bir

durumda yapılması gereken şey tövbe ve istiğfar etmektir. Tövbe, insanın, bilerek veya bilmeyerek

yaptığı hata, kusur, büyük ve küçük günahlarından dolayı pişman olup bir daha aynı günahları

yapmamaya karar vererek vazgeçmesidir.62 İstiğfar, günahların Allah (c.c.) tarafından bağışlaması

için af dilemektir.

Kur’an Okuma: Kur’an okumaya genel olarak kıraat denir. Hem okumak hem de emir ve yasaklarını

hayata geçirmek amacıyla Kur’an okumaya ise tilavet denir.

Page 8: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

8

II. Ünite: HZ. MUHAMMED VE GENÇLİK

Kur’an-ı Kerim’de varlığı anlamlandırma gayreti içerisinde olan gençler;

Hz. İbrahim: Allah’ı arama noktasındaki gayreti Kur’an’da anlatılır. Güneşi, yıldızları ve ayı

gözlemleyen ve bunları önce ilah olmaya layık gören daha sonra bunların batışı ve kaybolmasını

gözlemleyerek bunların ilah olamayacağından yola çıkarak Yüce Yaratıcının varlığına ulaşmıştır.

Ashab-ı Kehf: Putperest bir kavmin içinde olmalarına rağmen Allah’ın (c.c.) varlığına ve birliğine

inanmış, bu inançlarını açıkça dile getirerek içinde bulundukları topluma karşı çıkmışlardır.

İnançlarından ötürü taşlanarak öldürülmekten veya dinlerini zorla değiştirmekten kurtulmak için

mağaraya sığınmışlardır.

Hz. Yusuf: İffet ve sabır örneği olan Hz Yusuf başına gelenlere sabrederek hak yoldan ayrılmamıştır.

BAZI GENÇ SAHABİLER:

Bilge ve Kahraman Bir Genç: Hz. Ali (r.a.): Hz. Ali (r.a.), Hz. Peygamber’in amcası Ebû Talib’in en

küçük oğludur. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğine ilk iman edenlerdendir. Hz. Ali (r.a.);

Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber başta olmak üzere hemen hemen bütün gazve ve seriyyelere

katılmıştır. Hz. Ali (r.a.), Hz. Peygamber’e kâtiplik ve vahiy kâtipliği yapmış, Hudeybiye Antlaşması’nı

da yazmıştırHz. Peygamber vefat ettiğinde, cenaze hizmetlerini, O’nun vasiyeti üzerine Hz. Ali (r.a.)

yapmıştır. Hz. Peygamber’in vefatından sonra Medine’de ikamet edip dinî ilimlerle uğraşmayı, diğer

görevlere tercih etmiştir. Kur’an ve hadis konusundaki derin ilminden dolayı hem Hz. Ebû Bekir’in

(r.a.) hem de Hz. Ömer’in (r.a.) fikrine müracaat ettikleri bir sahabi olmuştur. Hz. Ali’ye (r.a.)

savaştaki cesaret ve kahramanlığından dolayı “Haydar-ı Kerrâr” (döne döne saldıran) ismi verilmiştir.

Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma ile evlenmiştir. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in babasıdır.

Genç Bir Davetçi: Erkam b. Ebi’l-Erkam: İslam’a ilk giren gençlerden biri olan Erkam b. Ebi’l-Erkam’ın (r.a.)

Safa Tepesi’nin yanındaki evi, Hz. Peygamber ve diğer Müslümanlar için adeta bir karargah olmuştur. Erkam

(r.a.) Hz. Peygamber’e sadakatle bağlanarak evini onun emrine verdi. Hz. Peygamber, İslam tarihinde “Daru’l-

Erkâm” diye anılacak olan bu evi tebliğ faaliyeti için çok elverişli bularak, merkez haline getirmiştir.

Genç Bir Öğretmen: Mus’ab b. Umeyr Mekke’nin en zengin ve asil ailesine mensup olan Mus’ab

(r.a.), refah ve bolluk içinde yetişmiş, kılık kıyafeti, nezaketi ile herkesin beğenisini kazanmıştır. Son

derece zeki ve akıllı aynı zamanda güzel ve açık konuşmasıyla da herkesin gıpta ettiği bir gençti.

Mus’ab’ın (r.a.) erişemediği herhangi bir dünya nimeti yoktu. Ancak manevi bir boşluk, ruhi bir

bunalım içerisindeydi. Neticede Erkam’ın (r.a.) evinde bulunan Hz. Peygamber’in yanına geldi ve

Müslüman oldu.25 Ailesi onu İslam’dan vazgeçirmek için her çareye başvurmuştu. Ama Mus’ab

(r.a.), ailesini de servetini de terk edip Habeşistan’a hicret etti. I. Akabe Biatı’nda Medineliler,

kendilerine İslamiyet’i öğretecek bir öğretmen isteyince, Hz. Peygamber onu bu göreve tayin etti.

Medine’de birçok kişi İslam’a onun çabasıyla girdi ve birçoğu İslam’ı ondan öğrendi.

Genç Bir Komutan: Üsame b. Zeyd: Hz. Peygamber’in evlatlığı ve azadlısı olan Zeyd b. Harise’nin

(r.a.) oğludur. Hz. Peygamber, yaşının küçüklüğünden dolayı Üsame b. Zeyd’in (r.a.) Uhud Gazvesi’ne

katılmasına izin vermeyince Üsame (r.a.) çok üzülmüştür. Hendek savaşı öncesinde boyunu biraz

daha uzun göstermeye çalışarak Hz. Peygamber’e gelmiş, Hz. Peygamber de onun bu kararlılığı

karşısında savaşa katılmasına izin vermiştir. Hz. Peygamber, vefatından kısa bir süre önce, Üsame’yi

(r.a), aralarında Hz. Ebû Bekir ve Hz.Ömer’in (r.a) de bulunduğu, Suriye dolaylarına gönderilecek

ordunun komutanlığına atamıştı.

Genç Bir Âlim: Hz. Âişe (r.a.): Hz. Peygamberin eşi Hz. Aişe (r.a.), dinî ilimleri bizzat Hz.

Peygamber’den öğrenmişti. Hz. Peygamber ile aynı evi paylaştığı için, onun ilminden gece gündüz

istifade etmiştir. Hz. Peygamber’in ders ve sohbetlerini dinlemiş, kavrayamadığı veya merak ettiği

Page 9: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

9

her meseleyi de Hz. Peygamber’e sorup öğrenmiştir. Hz. Aişe (r.a.), Hz. Peygamber’den aldığı bilgi

sayesinde İslam esaslarının en seçkin öğreticilerden biri olmuştur.

Kuvvetli hafızası sayesinde Hz. Peygamber’in hadis ve sünnetinin, daha sonraki nesillere

ulaştırılmasında üstün çaba göstermiştir. Rivayet ettiği toplam 2210 hadisle, en çok hadis aktaran

yedi âlim sahabeden biri olmuştur.

Genç Bir Anne: Hz. Fatıma:Peygamberimizin kızlarından biri olan Hz. Fatıma Hz. Ali ile evlenmiştir.

Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in annesidir.

Sorumluluk Sahibi Bir Genç: Esma binti Ebi Bekir: Hz. Esma (r.a.), Hz. Peygamber’in sadık dostu Hz.

Ebû Bekir’in (r.a.) kızı, müminlerin annesi Hz. Aişe (r.a.)’nin kız kardeşidir. O, İslam’ın ilk

dönemlerinde Müslüman olmuş, son nefesine kadar da İslam’a hizmet etmiştir.

Habeş Kralının Huzurunda Bir Genç: Cafer b. Ebi Talib: Cafer b. Ebi Talib (r.a.), Hz. Muhammed’in

(s.a.v.) amcası Ebû Talib’in oğlu, Hz. Ali’nin (r.a.) de ağabeyidir. Cafer b. Ebi Talib (r.a.), Hz.

Peygamber’e ilk iman edenler arasında yer almıştır. Mekkeli müşriklerin Müslümanlara yönelik

eziyet ve işkenceleri artınca Hz. Cafer (r.a.), hanımı Esma bint Umeys (r.a.) ile birlikte Habeşistan’a

hicret eden ikinci kafileye katıldı. Cafer b. Ebi Talib (r.a.), Hz. Peygamber tarafından bu kafileye

başkan tayin edilmiştir.

III. Ünite: DİN VE HAYAT

Hat: Hat sanatı Arap harflerinden doğarak İslam medeniyetinde müstakil ve olağanüstü bir konum

kazanan güzel yazı ( hüsnühat) sanatıdır. Arapça “yazı, çizgi; çığır, yol” gibi manalara gelir. Hat

sanatçılarına “hattat” denilmektedir.

Tezhib: Arapça “zeheb (altın)” kelimesinden gelen tezhib, altınla süslemek anlamına gelir. Bir çeşit

kitap süsleme sanatıdır. Ana malzeme olarak altın veya yaldız kullanıldığından bu isimle

anılmaktadır. Tezhib alanının sanatçılarına “müzehhib” denir. Tezhip sanatı, hat sanatı ile birlikte

kullanılarak estetik bir birliktelik sağlanmıştır.

Minyatür: Bir tür resim sanatıdır. Minyatür sözlük anlamı ile “yazma kitaplara yapılan küçük, renkli

ve ince işlenmiş resim, nakış; bir şeyin küçük benzeri veya kopyası” gibi anlamlara gelir. Minyatür

sanatının sanatçılarına “nakkaş”, atölyelerine de “nakkaşhane” denilmektedir. İslam dünyasında

resim denilince minyatür akla gelir.

Tarihte yetişmiş meşhur minyatür sanatçıları şunlardır: Fatih Sultan Mehmet dönemi: Fatih’in

resmini yapan nakkaş Sinan Bey. Kanuni Sultan Süleyman dönemi: Matrakçı Nasuh ve Nigari. III.

Murad devri: Nakkaş Osman, Lütfü Abdullah, Hasan Paşa III. Sultan Ahmet (Lale devri): Levni.

Sebeb-i nüzul (nüzül sebebi): Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberlik döneminde meydana gelen

ve Kur’an-ı Kerim’in bir veya birkaç ayetinin yahut bir suresinin inmesine yol açan olayı, durumu

veya ayet ve surelerin hangi ortam ve şartlarda, ne gibi nedenlerle indirildiğini bildiren ilim dalı.

Emr-i bi’l ma’ruf nehy-i ani’l münker: Emr-i bi’l-ma’rûf , “iyi olanı emretme, iyiliği ve güzelliği

yaymaya çalışma, nehy-i ani’l-münker ise “kötülüğü yasaklama, kötülüğe karşı çıkma” anlamına gelir.

IV. Ünite: AHLAKİ TUTUM VE DAVRANIŞLAR:

İslam ahlakının kaynağı Kur’an-ı Kerim ve Hz.Peygamber’in sünnetidir.

Yalan: İslam ahlakında yerilen davranışların başında yalan söylemek gelir. Yalan, gerçek dışı söz

söylemek, asılsız bilgi ve haber vermektir.

İftira: Yalan söylemek bir açıdan iftira kavramı ile de ilişkilidir. İftira yalan sınıfına girer. İftira bir

kimseyi asılsız olarak suçlamak, ona gerçekte olmayan kötülük ve kusur isnat etmektir. Türkçede

kara çalmak, çamur atmak ve leke sürmek gibi deyimlerle ifade edilir.

Page 10: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

10

Mahremiyet ihlali: İslami literatürde buna tecessüs denir. Bu kavram insanların gizli hallerini, ayıp

ve kusurlarını araştırmak demektir. Gizli kalması gerekenleri kötü maksatla araştırmak doğru bir iş

değildir. Kur’an-ı Kerim inananların kardeş olduğunu belirtmiş ve toplumsal birlikteliği bozacak

davranışlara karşı uyarılarda bulunmuştur.

Gıybet: Yalan, iftira ve mahremiyet ihlali yanında gıybet de yerilen davranışlar arasındadır. Gıybet

bir insanın arkasından hoşlanmadığı şekilde konuşmak, bunu başkalarına aktarmaktır. Konuşulan

şeyin gerçekte olması yapılan şeyin gıybet olmasını değiştirmez. Nitekim “Allah Resulü ‘Gıybet nedir

biliyor musunuz?’ diye sordu. Sahâbe ‘Allah ve Resulü daha iyi bilir.’ cevabını verdiler. Resulullah

‘Kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmandır.’ buyurdu. ‘Ya kardeşimde o söylediğim durum varsa ne

dersin?’ diye sorulunca Resulullah ‘Söylediğin şey eğer onda varsa gıybet etmişsindir. Şayet yoksa

ona iftira etmiş olursun.’ buyurdu.

Haset: İslam ahlakında yerilen bir başka tutum da hasettir. Haset, kıskançlık ve çekememezliktir. Bir

kimsenin sahip olduğu imkanları kıskanmak, bu imkanların ortadan kalkmasını istemek anlamına

gelir. Ya da ‘Onda olmasın bende olsun.’ şeklinde bir tutum takınmaktır. Bencillik duygusu

dengelenmediği zaman haset ortaya çıkar.

Suizan: Zan kesin olmayan bilgiye dayalı hüküm vermektir. İslam bilginleri zannı iki kısma

ayırmışlardır: Suizan ve hüsnüzan. Suizan bir kişi hakkında kötü düşünmek ve kötü kanaate sahip

olmaktır. Hüsnüzan ise insanlar hakkında iyi düşünmektir.

Hile: Hile yapmak insanları aldatmak, kandırmak ve karşı tarafı yanıltmaktır. Bu açıdan doğruluk ve

adaletin zıttıdır. Kur’an-ı Kerim’de hile yapıp aldatmak münafıkların özelliği olarak karşımıza çıkar.

V. Ünite: İSLAM DÜŞÜNCESİNDE İTİKADİ, SİYASİ VE FIKHİ YORUMLAR

Din; Allah (c.c.) tarafından vahiy yoluyla gönderilen, insanları kendi özgür iradeleriyle iyiye ve

doğruya yöneltmeyi amaçlayan ilahi kurallar bütünüdür.1 Dinin amacı insanları, kötülüklerden

sakındırmak suretiyle onlara dünya ve ahiret mutluluğu sağlamaktır.

İslam dininin temel kaynakları Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in sünnetidir. Hz. Peygamber

hayattayken Müslümanların inanç ve ibadet alanıyla ilgili tüm sorunlarına çözüm getirdiği için

Müslümanlar arasında dini konularda farklılaşmaya sebep olacak görüş ayrılıkları ortaya çıkmamıştır.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra İslam dini, Arap Yarımadası dışında da çeşitli bölgeler ve

toplumlar arasında hızla yayılmış, böylece Müslümanlar farklı inanç, kültür, örf ve âdetlere mensup

insanlarla karşılaşmışlardır. Yeni gelişmelerle Müslümanlar arasında ortaya çıkan siyasi dinî sorunlar

ile bu sorunlara üretilen çeşitli çözümler, farklı yorumların ortaya çıkmasını da beraberinde

getirmiştir. Yorum, ekol veya mezhep; dinin anlaşılması ve uygulanmasıyla ilgili olarak zamanla

ortaya çıkan fikrî ve beşerî oluşumların genel adı olmuştur.

Muhkem ayet: Anlamı açık, yoruma gerek olmayan, okunduğunda manası hemen anlaşılan ayet

demektir.

Muteşabih ayet: Manasını anlamak için araştırmaya ve düşünmeye ihtiyaç olan, manası farklı

yorumlara elverişli olan ayetlerdir.

Tevil: Birçok anlama gelme ihtimali olan bir ayete, konusunda uzman olan İslam bilginlerinin bu

anlamlardan birini tercih etmesidir.

Dinlerin inanç sistemlerini ifade etmek üzere itikad veya akaid kavramları kullanılır.

Fıkıh: İslam’ın ibadet anlayışı ve prensipleri fıkıh terimiyle ifade edilir. Fıkıh ibadet hayatına dair

prensipleri ele alır.

Page 11: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

11

Mezhep: Hem inanç hem de ibadetler konusunda dinin esaslarına bağlı kalarak ve zamanın şartları

da gözetilerek yapılan farklı yorumlar vardır. Bu farklı yorumlar ise mezhep adı altında ele alınır.

Günümüze kadar varlığını devam ettiren mezhepler genel hatlarıyla; itikadi-siyasi, ameli-fıkhi

yorumlar olmak üzere ikiye ayrılır. İtikadi mezhepler dinin inanca yönelik esaslarıyla ilgili farklı

görüşler ortaya koyarken fıkhi mezhepler ameli yönüyle ilgili farklı görüşler ortaya koyar.

Fırka siyasi ve itikadi mezhepler için kullanılan terimdir.

İtikadi / Siyasi Mezhepler

Ehl-i Sünnet: Şia:

1- Eşarilik 1- İmamiyye

2- Maturidilik 2- Zeydiyye

Ehl-i Sünnet: Hz. Peygamber ile sahabenin, dinin temel konularında takip ettikleri yolu

benimseyenler Ehl-i Sünnet olarak tanımlanmıştır. Hasan Basri’nin (ö.110/728) fikirleri ehl-i sünnet

düşüncesine öncülük ederken Ebû Hanîfe’nin (ö.150/767) inanç ve amel konusundaki görüşleri ise

Ehl-i Sünnet’in şekillenmesinde etkili olmuştur.

Ehl-i sünnet İslam dininin temel inanç esaslarında genel olarak aynı düşündüğü hâlde bu inanç

esaslarının yorumlanmasında veaçıklanmasında farklı görüşler benimseyerek kendi içerisinde

Maturidilik ve Eşarilik olmak üzere iki ana ekole ayrılmıştır.

Maturidilik: Ebû Mansur Muhammed b. Mahmud el-Maturidi es-Semerkandi’nin (ö.333/944) görüş

ve düşünceleri çevresinde oluşmuş itikadi ekoldür. Maturidilik, özellikle Türkler arasında tanınmış ve

kabul edilmiştir. Bu mezhep Türkiye, Kuzey Afrika, Orta Asya, Hindistan, Pakistan, Malezya ve

Endonezya’yı kapsayan geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Dini konularda sadece dinî metinlerde geçen

ifadeleri görünen şekliyle (zâhiri) alan gruplar ile dinî metinlerden daha çok akla öncelik veren

Mutezile’nin din anlayışını isabetli bulmayan Maturidi, dikkatli bir şekilde dinî nakillerle aklı

uzlaştırma yoluna yönelmiştir.

Maturidiliğin genel prensipleri şöyledir: Allah vardır, birdir, eşi ve benzeri yoktur. İnsanın, akıl

yoluyla Allah’ın varlığına ulaşması mümkündür. Çünkü Allah, insandan aklını kullanmasını,

düşünmesini ve ibret almasını istemektedir. Bunun için de akıl Allah’ı tanıma konusunda bağımsızdır

ancak yükümlülük ifade eden hükümleri tanıma konusunda bağımsız değildir. Allah her şeyi bir

hikmet üzere yaratır. Hiçbir şeyi boşuna yaratmamıştır. İnsanın fiilleri yaratma bakımından Allah’a

kesb (kazanma) yönünden insana aittir. İnsana cüz’î irade verilmiştir. Bundan dolayı da insan tüm

fiillerinden sorumlu olan bir varlıktır. Büyük günah işlemek insanı dinden çıkarmaz. İman ve amel

ayrı şeyler olduğu için büyük günah işleyen kimsenin günahı imanına zarar vermez.

Maturidiliğe göre Allah’ın varlığı ve sıfatları, peygamberlik, ahiret inancı gibi bilgiler akılla

kavranabilir. İnsanlar akıllarını kullanarak davranışlarının iyi ve kötü olup olmadığını kavrayabilir.

İmanın tamamlanması için amel çok önemlidir. Büyük günah işleyen kimse dinden çıkmaz fakat

günahkâr olur, tövbe ederse affedilmesi umulur.

Eşarilik: Ebû’l-Hasen el-Eşarî’nin görüşleri çevresinde şekillenmiş olan bir yorum biçimidir. Eşarilik,

akılcı bakış açısına sahip olan ve bunu gereğinden fazla ön plana çıkaran Mutezile ekolüne bir tepki

olarak varlığını devam ettirmiştir. Eşarilik’e göre Allah’ın (c.c.) ahirette müminler tarafından

Page 12: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

12

görülmesi mümkündür ve görülecektir. İyi ve kötü, güzel ve çirkin akıl ile değil ancak vahiy yoluyla

bilinebilir. Büyük günah işleyen dinden çıkmaz. Günahı karşılığında cehennemde kalır sonra cennete

gider veya Allah (c.c.) isterse onu affeder.

Şia: Şia, Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ali’yi (r.a.) ve ehl-i beytini halifeliğe (imamet) en

layık kişi olarak gören ve onu meşru halife kabul eden; ondan sonraki halifelerin de onun soyundan

gelmesi gerektiğine inanan toplulukların ortak adıdır.

Şiiler, imamet konusunu inanç esaslarından biri olarak kabul ederler. Onlara göre Hz. Ali’nin (r.a.)

imameti hem ayetlerle hem de Hz. Peygamber’in vasiyetiyle sabit olmuştur. Dolayısıyla Hz. Ali’den

(r.a.) önce hilafet makamına gelenlerin yönetimleri meşru değildir.

Şia düşüncesine göre Hz. Ali (r.a.), Hz. Peygamber’den sonra insanların en üstünüdür. Başta Hz. Ali

(r.a.) olmak üzere çocukları da imamete en layık olanlardır.

Günümüzde Şiilik denildiği zaman genellikle İmamiye ekolü anlaşılır. Nas ve tayinle imam olanların

sayısının on iki olduğuna inandıkları için “İsnâ aşeriyye” olarak da isimlendirilen İmamiye, İran’da

resmî mezhep olarak benimsenmiştir. İmamiye ekolüne göre dinin temel esasları tevhid, nübüvvet,

imamet, ahiret ve adalet olmak üzere beştir. İman esasları içinde yer alan imamet inancına göre

imamların sayısı on ikidir ve on ikinci imam halen sağdır ve günü geldiğinde tekrar taraftarları

arasına dönecek ve yeryüzünü adaletle yönetecektir.

Şia’nın diğer önemli bir ekolü olan Zeydiye, İmamiye’nin dördüncü imamı Ali Zeynelabidin’in oğlu

Zeyd’i imam kabul eder. Bugün Yemen’de yoğun olarak yaşayan Zeydiler, imamet konusundaki bazı

görüşleriyle diğer Şii fırkalardan ayrılırlar. Onlara göre Hz. Peygamber isim ve şahıs belirterek

kimseyi imam olarak tayin etmemiştir. Haşimoğullarına mensup, ilim, cesaret ve takva sahibi bir

kimse imametini ilan ederek imamlığı hak etmiş olur. Zeydiler, imamların hatasız ve günahsız

olmadığına, sayılarının da on iki ile sınırlandırılmadığına inanırlar.

İSLAM DÜŞÜNCESİNDE FIKHİ YORUMLAR

İslam düşüncesinde ameli-fıkhi yorumlar genellikle kurucuları kabul edilen müctehid imamların

isimleriyle anılmaktadır. İmam Ebû Hanife, İmam Malik, İmam Şafiî, İmam Ahmed b. Hanbel ve İmam

Cafer Sadık gibi büyük fakihler bugün İslam dünyasında yaşamakta olan Hanefî, Malikî, Şafiî, Hanbelî

ve Caferî mezheplerinin oluşmasına öncülük etmişlerdir.

Hanefilik: Hanefilik, İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin görüş ve düşüncelerine dayanan fıkhi ekolün

adıdır. Ebû Hanife, kendinden önceki fıkhi görüş ve rivayetleri, dönemindeki şartları ve ihtiyaçları

dikkate alarak değerlendirmiştir. Dinin genel ilkelerini göz önünde bulunduran Ebû Hanife,

nakil(vahiy) ile akıl ve hadis ile rey (görüş, düşünce) arasında dengeli bir yol benimsemeye

çalışmıştır.

Ebû Hanife’nin önde gelen öğrencileri İmam Muhammed ve Ebû Yusuf gibi alimlerin, bu mezhebin

gelişmesinde ve yayılmasında önemli katkıları olmuştur.

Hanefilik, günümüzde daha çok Türkiye, Balkanlar, Hindistan, Pakistan, Afganistan, Irak, Suriye ve

Türk Cumhuriyetlerinde yaşayan Müslümanlar arasında yaygındır.

Hanefi mezhebinin kurucusu olan Ebu Hanifenin kitabı: Fıkhu’l Ekber

Malikilik: Malikilik, büyük hadis ve fıkıh âlimi olan Malik b. Enes’in görüşlerine dayanır. Görüş ve

uygulamalarında Kur’an, sünnet, sahabe ve tabiin sözlerine sırasıyla riayet eder. Maliki mezhebinin

en önemli özelliği, Medine halkının uygulamalarına diğer mezheplerden daha fazla önem vermesidir.

İmamı Malik’in kitabı: Muvatta

Page 13: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

13

Şafiilik: Şafii mezhebi, Muhammed b. İdris eş-Şafii’nin dinî yorum ve görüşlerini esas alır. İmam Şafii,

çok farklı coğrafyalarda bulunmuş ve karşılaştığı farklı problemlere cevap verme konusunda

kendisinden sonraki âlimlere örnek olmuştur.

İmam Şafii, fıkıh usulünün sistemleşmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Fıkıh usulü ilminin temel

ilkelerini ortaya koyduğu “er-Risale” isimli kitabı günümüze kadar ulaşmış önemli eserlerdendir. Bu

eseri kendisinden sonra gelen pek çok fıkıh âlimine kaynak olmuştur.

Hanbelilik: Hanbeli mezhebi, ünlü hadis ve fıkıh âlimi Ahmed b. Hanbel’in görüşlerini esas alır.

Hanbeli mezhebinin, dinî konularda hüküm verirken öncelikli kaynağı Kur’an, sonrasında ise Hz.

Peygamber’in sünneti olmuştur. Hanbelilik mezhebinin ortaya koyduğu önemli ve farklı usullerden

biri, “Hakkında haram olduğuna dair kesin bir hüküm bulunmayan şey helaldir.” yorumudur. Bu

yorum sayesinde İslam toplumunda günlük hayatta karşılaşılan pek çok sorunun çözümü

sağlanmıştır.

Ahmet B. Hanbel’in kitabı: Müsned (Hadis alanında meşhur bir kitap)

Caferilik: Caferi mezhebi, İmam Cafer-i Sadık’ın inanç, ibadet ve muamelat konusundaki görüşlerini

esas alan bir oluşumdur. Cafer-i Sadık, hadis ilminde otorite olarak kabul edilmiştir. İmam Malik ve

Ebû Hanife ile görüş alışverişinde bulunmuş, fazilet ve takvasıyla tanınan bir kişi olmuştur. Bu

özellikleri sebebiyle birçok âlimin ve Müslümanın saygı ve sevgisini kazanmıştır.

Caferilik, on iki imama inanmayı dinin aslında var olan bir hüküm olarak kabul eder. Caferiler, dinî

konularda Kur’an-ı Kerim ve sünnetin yanı sıra masum kabul ettikleri on iki imamın sözlerini de delil

olarak kullanırlar.

İcmâ: İslam âlimlerinin dinî bir meselenin hükmü üzerinde fikir birliği etmelerini ve bütün

Müslümanların ortaklaşa benimsedikleri dinî hükümleri ifade eden dinî delil.

Kıyas: Fıkıhta, “hakkında açık hüküm bulunmayan bir meselenin hükmünü, aralarındaki ortak

özelliğe veya benzerliğe dayanarak hükmü açıkça belirtilen meseleye göre belirlemek” anlamına

gelir.

Page 14: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

14

11. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ ÖZETİ

I. ÜNİTE: Dünya ve Ahiret

Ahiret: Dünya hayatından sonra başlayıp sonsuza kadar devam edecek ölüm sonrası hayattır. Berzah: Ölümden sonra başlayıp mahşerdeki dirilişe kadar devam edecek olan kabir hayatına denir. Dünya hayatı ile ahiret hayatı arasındaki bir geçiş dönemini ifade eder. Ölen herkes berzah âlemine girecektir. Berzah âlemi daha çok kabir hayatı şeklinde de ifade edilir. Ba’s: “Öldükten sonra tekrar dirilmek” anlamına gelen ba’s, ahiret hayatının evrelerinden biridir. Kıyametin kopmasından sonra Allah Teala’nın emri ile İsrafil (a.s.), sûra ikinci defa üfleyecek ve bütün canlılar tekrar diriltileceklerdir. Haşir: Allah Teala’nın insanları diriltip dünyada iken yaptıkları işlerden hesaba çekmek üzere toplamasına haşir, toplanma yerine de mahşer denir. Hesap: Mahşerde toplanan insanlar muhakeme edilecekler, insanlara sualler sorulacak ve herkes dünyada yaptıklarının hesabını verecektir. Mahşerde “mizan” kurulacak ve herkesin dünyada yaptığı ameller, mahiyetini ancak Allah Teala’nın bildiği bu mizanda tartılacaktır. Cennet: İman edip salih amel işleyen müminlerin ebedî olarak kalacakları ve içinde çeşitli nimetlerin bulunduğu mükâfat yurdu demektir. Kur’an-ı Kerim’de cennet için “me’vâ, adn, firdevs, naîm, huld, karâr, dârusselâm ve dârulmukame” gibi isimler kullanılır. Cehennem: Dünya hayatında Allah Teala’ya iman etmeyenlerin ve O’nu inkâr edenlerin sürekli kalacağı yer olarak tanımlanır. Kur’an-ı Kerim’de cehennem için “Hâviye, Cahîm, Nâr, Sakar, Saîr, Lezâ ve Hutame” gibi isimler de kullanılır. Techîz: Vefat eden kişinin yıkanmasından kabre defnedilinceye kadar yapılması gerekenlerin tamamını ifade eder. Ölünün yıkanması (gasil), kefenlenmesi (tekfîn), tabuta konulup musallaya ve cenaze namazından sonra da kabristana taşınması (teşyî) ve kabre konması(defin) techîz içinde yer almaktadır. Cenaze Namazı: Farz-ı kifaye olan cenaze namazı, rükusu ve secdesi olmayan bir namazdır. Bu namaz, aynı zamanda ölen Müslüman için yapılan toplu bir dua niteliğindedir. Farz-ı kifaye: Dinen sorumlu sayılan kimselerden bazılarının yapmalarıyla diğerlerinden sorumluluğun kalktığı fiiller ve emirlerdir. II. ÜNİTE: Hz. Muhammed (sav)

Tevazu: “alçak gönüllü olma, kibirlenmeme, gösterişsiz olma, yumuşak huylu”gibi anlamlara gelen tevazu kibrin karşıtı olarak kullanılır. Ahlaki bir kavram olarak tevazu; Yüce Allah’ın (c.c.) emirlerine gönülden ve içtenlikle bağlı olma, insanın kendisinin de yaratılmış olduğunu bilerek insanlara karşı büyüklenmemesi anlamlarına gelmektedir. Hz. Muhammed’in Peygamberlikle ilgili bazı görevleri: 1- Tebliğ görevi: Peygamberlerin Allah’tan aldıkları emirleri eksiksiz olarak insanlara ulaştırma görevlerine denir. Hatemü’n-nebiyyîn: “Peygamberlerin sonuncusu, kendisinden sonra kesinlikle peygamber gelmeyecek olan” anlamında Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sıfatı. 2- Tebyin Görevi: Peygamberlerin Allah’tan (c.c.) aldıkları vahiyleri insanların anlayabilmeleri için yapmış oldukları açıklamalardır. 3- Teşri Görevi: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) görevlerinden biri de teşridir. Teşri kavramı sözlükte “hüküm koyma, yasama” gibi anlamlara gelir. İslam dininde hüküm koyma yetkisi, Allah’a (c.c.) ve Hz. Peygamber’e aittir. 4- Temsil görevi: Hz. Muhammed (s.a.v.), gerek ümmeti gerekse tüm insanlık için dinî ve dünyevi konularda en güzel örnek olmuştur.

Page 15: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

15

Üsve-i hasene: “İnanç, ibadet ve ahlak başta olmak üzere hayatın her alanında Müslümanların kendilerine örnek almaları gereken tek ve en güzel model” anlamında Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sıfatı. Sünnet: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) söz, fiil ve takrirlerini içeren örnek davranışlarına sünnet denir. Sünnet; kavlî sünnet, fiilî sünnet ve takrirî sünnet olmak üzere üç gruba ayrılmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) nasıl davranmamız gerektiği konusundaki bilgileri, kendi sözleriyle açıklamasına kavlî sünnet denir. Onun davranışlarının arkadaşları tarafından anlatılmasına ise fiilî sünnet denir. Hz. Peygamber’in, sahabelerin yaptığı olumlu davranışları onaylamasına ise takrirî sünnet denir. Kütüb-i sitte: Günümüze kadar ulaşan meşhur altı Hadis kitabı ve derleyenler (yazanlar): 1- Buhârî: Câmiu’s-Sahih 4- Ebu Dâvûd: Sünen 2- Müslim: Câmiu’s-Sahih 5- Nesâi: Sünen 3- Tirmizî: Sünen 6- İbn Mâce: Sünen Kütüb-i sitte dışında bilinen başka hadis kitapları da vardır. Bunlar; İmam Malik’in“Muvatta”, Ahmed b. Hanbel’in “Müsned”, Dârimî’nin “Sünen” adlı eserleridir. Kütüb-i sitte ve bu üç kitapla birlikte oluşan dokuz kitaba Kütüb-i tis’a denir. Ehl-i beyt: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) başta çocukları ve torunları olmak üzere birinci dereceden yakınlarından oluşan aile efradı için kullanılan özel bir kavramdır. Hz. Peygamber’in Hz. Hatice’den (r.a.) dört kız, iki erkek olmak üzere altı çocuğu dünyaya gelmiştir. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) soyu, kendisinden sonra hayatta kalan kızı Hz. Fatıma’nın (r.a.) çocukları Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.) ile devam etmiştir. Hz. Hasan’ın (r.a.) soyundan gelenlere “şerif”, Hz.Hüseyin’in (r.a.) soyundan gelenlere “seyyid” denmiş ve onlara toplum içinde ayrı bir hürmet gösterilmiştir.

III. ÜNİTE: Kur’an’da bazı kavramlar

Hidayet (İslamın aydınlık yolu): Allah’ın (c.c.) insanlara akıl, düşünme, öğrenme, hatırlama gibi yetenekler vermesi ve insanların da bunları kullanarak doğru yolu bulmasıdır. İslam’a göre hidayet, günahlarla iç içe bir hayat yaşayan kimsenin günahları terk etmesi ve yaşantısını Allah’ın (c.c.) rızasına uygun hâle getirmesidir. Ayrıca hidayet, Müslüman olmayan bir kimsenin İslam dinine girmesi anlamına gelmektedir. Hidayetin zıddı ise dalalettir. Dalalet “doğru yoldan sapma, haktan yüz çevirip batıla yönelme, ilahî buyruklara aykırı davranma” anlamlarına gelmektedir. İhsan (Allah’ı görüyormuşçasına yaşamak): İnsanın daima Allah’ın (c.c.) huzurunda olduğunu bilmesi ve O’nu görüyor gibi yaşamasıdır.İhsan, kişinin kulluk görevini yerine getirirken Allah’ın (c.c.) her an kendisini gördüğünü bilerek bilinçli ve dikkatli yaşaması demektir. Allah’ı (c.c.) her an görüyormuş gibi yaşayan kişiler, Kur’an-ı Kerim’de “muhsin” olarak isimlendirilmiş ve onlardan övgüyle bahse- dilmiştir. İhlas (Allah için samimiyet): Allah için samimiyet anlamına gelen İhsan; insanın bütün söz, davranış, inanç ve ibadetlerinde yalnızca Allah’ın (c.c.) rızasını gözetmesi anlamlarına gelir. İhlasın zıddı ise riyadır. Allah (c.c.) rızası için yapılması gereken ibadetleri ve güzel davranışları, insanlara gösteriş için yapıp kendini ve ibadetini beğendirme isteği, ibadetleri Allah’tan (c.c.) başkasına sunma anlamlarında kullanılır. Takva (Allah’ın emir ve yasaklarına riayet): Yüce Allah’a iman edip dinin emir ve yasaklarına uyarak Allah’a (c.c.) karşı gelmekten sakınmak; dünya ve ahirette insana zarar verecek inanç, söz ve davranışlardan uzak durmak anlamlarına gelir. Aynı zamanda takva haramlardan sakınmak, dinen şüpheli olan durumları ve dinin kötü gördüğü şeyleri terk etmektir. Sırat-ı Müstakim (Dosdoğru yol): Allah’ın (c.c.) gösterdiği dosdoğru yol ve İslam dini anlamlarında kullanılır. Aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in emirlerinin ve koymuş olduğu ahlaki ilkelerin Hz. Peygamber’in yaşadığı biçimde yaşanmasıdır. İfrat-Tefrit: İfrat, söz ve fiillerde ileri gitmek, tefrit de gevşek ve ihmalkâr davranmaktır.

Page 16: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

16

Cihad (Allah yolunda mücahede): İslam dininin insanlığın huzuru ve güzelliği için koymuş olduğu ilkelere uygun davranmak amacıyla çalışma ve gayret sarf etme anlamına gelmektedir. Ayrıca insanın her türlü kötülüğe, nefsine, şeytana karşı verdiği mücadele ile içindeki kötü duygu ve düşünceleri yenme çabası şeklinde de tanımlanmaktadır. Bununla birlikte Allah (c.c.) yolunda savaşmak da cihat kavramının anlamları arasındadır. Salih amel (İyi, doğru ve güzel davranış): Allah’ın (c.c.) rızası uğrunda inanç, ibadet ve ahlakla ilgili konularda yapılan her türlü güzel iş ve davranışta bulunmaya ve Allah’ın (c.c.) yasaklarından kaçınmaya denir. IV. ÜNİTE: İnançla ilgili meseleler

Teizm: âlemin yaratıcı sebebi olan ve varlığı mutlak bir Tanrı inancını savunan felsefî düşünceyi ifade eder. Türkçede “Tanrıcılık” şeklinde ifade edilen bu düşünceyi benimseyene teist denilir. Teizm; Tanrı’nın varlığıyla birlikte, O’nun yaratıcılığını, gerçek, şuurlu ve iradeli bir varlık olduğunu kabul etmektir. Bu düşüncede Tanrı’nın vahiy göndererek insanlarla iletişime geçtiği, âleme ve insana daima müdahil olduğu benimsenir. Başka bir ifadeyle teizm, Tanrı’nın sonsuz güç ve kudret sahibi olduğuna, her şeyi bildiğine, gördüğüne, duyduğuna ve takdir ettiğine, adalet ve hayır sahibi olduğuna inanmaktır. Deizm: Tanrı’nın varlığına inanmakla birlikte zamanla Tanrı’nın yaratma dışındaki sıfatlarını reddeden düşüncenin adı olmuştur. Bu düşünceye sahip kişilere de deist denir.

Deistler, Tanrı’nın varlığını ve âlemin yaratıcısı olduğunu kabul ederler. Fakat O’nun âleme, insana müdahil oluşunu kabul etmezler, vahyi ve nübüvveti reddederler. Bu yönüyle özellikle Tanrı’nın diriltme, rızıklandırma, cezalandırma ve affetme gibi sıfatlarını yok sayarlar. O’nu yaratılış sonrasında evrenle ilgilenmeyen bir Tanrı olarak görürler. Deistlere göre kâinat; Tanrı tarafından tasarlanan, hareketi başlatılan, fakat dışarıdan müdahale olmadan doğa kanunlarına uygun şekilde işleyen bir bütünlük olarak kabul edilmektedir. Materyalizm: var olan her şeyin maddeden ibaret olduğunu, maddeden bağımsız fizik ötesi bir alanın bulunmadığını iddia eder. Materyalizm; başta Tanrı inancı olmak üzere yaratılış, melek, vahiy, peygamberlik, kutsal kitaplar ve ahiret gibi dinî inançları kabul etmez. Materyalizm maddî âlemin ötesinde herhangi bir varlık alanı tanımayan dünya görüşüdür. Tabiatüstü bir gücün mevcut olmadığını ileri süren materyalizm, özünde Tanrıtanımaz (ateist) düşünceye sahiptir. Bu düşünceye sahip kişiye ise materyalist denir. İslamiyet öncesi cahiliye döneminde maddenin başlangıcının olmadığına inanan, her şeyin Allah’tan (c.c.) bağımsız bir şekilde gerçekleştiğini ileri süren, hayatı basit bir oluş ve yok oluş olarak anlayan, Dehriler adı verilen bir topluluk bulunuyordu. Pozitivizm: Auguste Comte tarafından kurulan Pozitivizm (olguculuk); dini ve metafiziği, insanlığın ilerlemesini engelleyen bilim öncesi düşünce tarzları olarak gören ve sadece modern bilimi temele alan dünya görüşünün adıdır. Pozitivizm, metafizik ile bilim arasına kesin sınırlar koyar. İnancı ve sezgisel olanı bilimsel etkinlik alanından uzaklaştırır. Üzerinde odaklanılması gereken tek bilgi türü olarak bilimsel bilgiyi öne çıkarır. Dinî ve metafizik düşünceye dayanan verilerin yerini sadece akla, gözleme ve deneye dayalı pozitif bilginin almasını öngörür. Sekülarizm: Latincede “dünyevileşme” anlamına gelen sekülarizm; hukuki konularda, toplumu ilgilendiren sosyal kararlarda ve siyaset biliminin işleyişinde din merkezli görüşlerin tamamını reddeden düşüncedir. Sekülarizm, dinî otoritenin günlük hayatı ilgilendiren konularda esas alınacak bir irade olmadığını ifade eder. İnançtan kaynaklanan düşünceleri dünya işlerine karıştırmama anlamına gelen sekülarizm, dünyevileşme hareketi olarak da bilinir. Sekülarizm, geçmişte toplumsal açıdan önemli bir dönem yaşandığını kabul etmekle beraber günümüzde dinin, dünya ve günlük hayat için anlamını yitirdiğini savunur.

Page 17: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

17

Agnostisizm: Sözlükte “bilinmezcilik ya da bilinemezcilik” anlamına gelen agnostisizm, insanların mutlak bilgiye ve hakikate ulaşamayacağını ifade eder. Özellikle Tanrı hakkında kesin bilgi elde etmenin mümkün olmadığını savunan felsefi yaklaşımın adıdır. Agnostiklere göre Tanrı’nın varlığı kesin olarak bilinemeyeceği gibi yokluğu da kesin olarak bilinemez. Ateizm: Tanrı’nın var olmadığı inancına dayanan felsefe akımıdır. Ateizm, sadece Tanrı’ya değil metafizik alana ait her şeye karşıdır. Bu akımı benimseyenlere ateist denir.

Nihilizm: “Hiççilik” şeklinde Türkçeye tercüme edilen nihilizm, hayatın anlamını boşluk, hiçlik, anlamsızlık gibi kavramlara indirger. Bu bakış açısının etkisiyle varlık, bilgi ve değer alanında olumsuz yaklaşımları öne çıkarır. Anlam, değerler, inançlar, ahlak, siyaset, düzen gibi kavramları yerinden ederek bunları geçersiz kılmaya çalışan; felsefi, sosyal, siyasi, ahlaki tutumları ifade eden yönelişe nihilizm denir. Kötülük Problemi: günümüzde “Dünyada bu kadar kötülük olduğuna göre demek ki Tanrı yoktur.” önermesi üzerinden Tanrı’yı inkâr etmenin bahanesi olarak kullanılmaktadır. Din İstismarı: Dinî değerleri benimseme konusunda samimi olmayan kimselerin siyasi, ekonomik ve sosyal kaygılarla menfaat ve güç elde etmek için din üzerinden söylem ve davranış geliştirmesi din istismarıdır. İslamofobi: İslam’dan ve Müslümanlardan gerekçesiz şekilde korkulması anlamını taşır. İslam’ın birincil kaynaklardan doğru bir şekilde bilinmemesi ve araştırılarak öğrenilmemesi, ayrıca bazı devlet liderlerinin Müslümanlar hakkındaki art niyetli söylemleri bu korkunun sebeplerinin başında gelir. Bu bilgi eksikliği, yapılanların İslam dinine uygunluğuna bakılmaksızın “İslam adına” yapıldığı iddia edilen bütün davranışların sebebi olarak İslam’ı ve Müslümanları suçlama sonucunu ortaya çıkarır. Gayb: Göz önünde olmayan, gizli olan anlamına geldiği gibi duyularla algılanamayan, deney ve gözlemlere konu olmayan varlık alanı şeklinde de tarif edilebilir. Allah (c.c.), melekler, cennet, cehennem, ahiret gibi gerçekler duyularla algılanamaz. Bunların bilgisi, Allah’ın (c.c.) katındadır ve insanlar bu bilgilerden ancak Allah’ın (c.c.) peygamberleri aracılığıyla bildirdiği kadarını öğrenebilir. IV. ÜNİTE: Yahudilik ve Hıristiyanlık

1. YAHUDİLİK

İbrani: Filistin bölgesinde göçebe olarak yaşayan Yahudilerin ismidir. Yahudilere bu ad, Filistin bölgesinde yaşayan yerli halk tarafından verilmiştir. İsrail: Hz. Yakub’un (a.s.) sıfatıdır. Hz. Yakub’un (a.s.) oğullarına ve onların soyundan gelenlere de İsrailoğulları denilmiştir. İsrail ismi Yahudiler için günümüze kadar kullanılmaya devam etmiştir. Yahudi: Hz. Yakub’un (a.s.) 12 oğlundan dördüncüsünün ismi Yahuda’dır. Yahudi ismi de Hz. Yakub’un (a.s.) oğlu Yahuda’nın isminden türetilmiştir. Başka bir görüşe göre Filistin’in güneyinde kurulan Yahuda krallığından dolayı İsrailoğulları, Yahudi adını almıştır. Musevi: Yahudi dininin peygamberi olarak kabul edilen Hz. Musa’ya (a.s.) izafeten Yahudilere Musevi, dinlerine ise Musevilik denilmiştir. Yahudilikte Tanrı, her şeyi yaratan her şeye hükmeden tek bir Tanrı’dır. Bu Tanrı’ya Yahudiler, “Yahve” (Yahova) veya “Elohim” adını verirler. Yahudi kutsal kitapları, yazılı ve sözlü olmak üzere iki kısımdan oluşur. Yahudilikte kutsal kitapların yazılı kısmına Tanah (Tanak), sözlü kısmına da Talmud denir. Tanah; Tora (Tevrat), Neviim (peygamberler) ve Ketuvim (kitaplar) kitaplarından oluşur. Yahudiliğin Ritüelleri: Ritüel: bir dinî törenin uygulanması ile ilgili kurallar bütünü olarak tanımlanır. Yahudilikte erkekler, 13 yaşını doldurduktan sonra ritüellerden sorumludurlar ve ritüel esnasında başlarına “kippa” denilen şapkayı takmak zorundadırlar.

Page 18: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

18

Haftalık ritüeller Kur’an-ı Kerim’in “sebt” dediği Yahudilerin ise “şabat” diye isimlendirdikleri cumartesi günlerinde sinagoglarda yapılır. Yahudiler, şabat günü çalışmazlar ve bu günü tatil olarak kabul ederler. Yahudilerin dinî bayramları, yıllık ritüel özelliği taşır. Yahudiliğin Sembolleri ve Kutsal Mekânları: Yahudiliğin Davud yıldızı ve menora (yedi kollu şamdan) olmak üzere iki sembolü vardır. Menora, Yahudiliğin ikinci sembolüdür. Yahudilere göre menoranın yedi kolu, yedi günü ifade eder. Menoradaki merkez kolla diğer kollar arasındaki mesafe ve yükseklik eşittir. Yeryüzündeki bütün dinlerde olduğu gibi Yahudilikte de kutsal mekânlar vardır. Sinagog, Süleyman Mabedi ve Ağlama Duvarı Yahudilerin kutsal mekânlarındandır. Kudüs’teki mabedin yıkılmasından sonra Yahudilerin ritüel için kullandıkları yapılara sinagog denir. Sinagogların belirli bir yapısı olmayıp iklime göre değişik yapıda olabilirler. Yahudilikte ibadet yeri olan sinagog Türkiye’de “havra” olarak bilinir. Süleyman Mabedi, Hz. Süleyman’ın (a.s.) yaptırdığına inanılan Kudüs’teki mabettir. Günümüz Yahudi Mezhepleri: Ortodoks Yahudilik: Ortodoks Yahudiler, Hz. Musa’nın (a.s.) getirdiği ve değişikliğe uğramadığına inandıkları kanunlara uymaya çalıştıklarını ifade ederler. Reformist Yahudilik: Avrupa’daki Yahudiler arasında ortaya çıkan, din ile dünya işlerini birbirinden ayırılmasını savunan laik bir anlayışı temsil eden Yahudi mezhebidir. Muhafazakâr Yahudilik: İlk dönemlerde Ortodoks Yahudiler gibi bir anlayışa sahip olan bu grup Reformist Yahudiliğe tepki olarak ortaya çıkmıştır. Yeniden Yapılanmacı Yahudilik: Muhafazakâr Yahudilikten ayrılarak oluşan bu grup, Yahudiliği Yahudi milletinin tarihleri boyunca oluşturduğu bir kültür olarak değerlendirir. Samiriler: Kendilerinin Yahudi olduklarını söyleyen ancak diğer Yahudi grupları tarafından Yahudi olarak kabul edilmeyen mezheptir. 2. HIRİSTİYANLIK Hıristiyanlık, Kudüs bölgesinde ortaya çıkan ve günümüzde yaşayan dinlerden biridir. Hıristiyan kelimesi, Hz. İsa’ya (a.s.) bağlı ve onun yolunda giden anlamlarına gelir. Hıristiyanlar, Hz. İsa’ya (a.s.) nispetle dinlerine İsevilik adını vermişlerdir. Havari: Hz. İsa’nın (a.s.), kendisine yardımcı olarak seçtiği, İncil’in içerisindeki hükümleri ve öğütleri insanlara bildirmekle görevlendirdiği on iki kişiden her birine havari denir. Konsil: Hıristiyanlığın inanç konularında birlikteliği sağlamak için din adamlarının yaptıkları toplantılara denir. Hıristiyan inanç esaslarının en önemlisi teslis inancıdır. Üçleme anlamına gelen teslis, terim olarak Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tan meydana gelen Hıristiyan tanrı düşüncesini ifade eder. Baba, mutlak güç sahibi olan tanrıdır. Oğul, tanrının oğlu olarak kabul edilen Hz. İsa’dır (a.s.). Kutsal Ruh ise ruhları idare eden tanrı gücüdür. Hıristiyanların kutsal kitabı olan Kitab-ı Mukaddes, Ahd-i atik (Eski söz) ve Ahd-i ceditten (Yeni söz) oluşur. Yahudilerin kutsal metinleri olarak kabul edilen Ahd-i atik (Tanah), Hıristiyan kutsal kitabı Kitab-ı Mukaddes’in ilk bölümünü oluşturur. Hıristiyanlığın asıl kutsal metinleri olan Ahd-i cedit ise Kitab-ı Mukaddes’in ikinci bölümünde yer alır. Ahd-i cedidin içinde Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri, Pavlus’un Mektupları, Diğer Mektuplar ve Yuhanna’nın Vahyi bölümleri bulunur. Hıristiyan inancına göre tanrının aktif olarak katıldığına inanılan dinî ayinlere sakrament denir. Vaftiz: Bu ayin, diğer ayinlerin kabulünün temel şartıdır.50 Hıristiyan inancına göre her doğan çocuk günahkâr olarak dünyaya gelir. Hıristiyanlar, çocuğun günahlarından vaftizle temizleneceğine inanırlar. Kilise, Hıristiyanlar için kutsal mekânlardan biridir. Hıristiyanlığın kutsal mekânları arasında Hz. İsa’nın (a.s.) doğduğu, yaşadığı ve Hıristiyanlığın öğretilerini yaymaya çalıştığı Kudüs şehri ve burada bulunan Süleyman Mabedi de yer alır. Ayrıca Katolik kilisesi ve Hıristiyanlığın yayılmasında büyük öneme sahip olan Pavlus ve Petrus’un mezarlarının bulunduğu Vatikan, Hıristiyanların değer verdiği mekânlar arasında yer alır.

Page 19: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

19

Hıristiyan Gruplar Katoliklik: Hıristiyanlıkta en kalabalık ve tarihî açıdan en eski bu grubun merkezi Vatikan’dır. Katolikler, görüşlerini Hz. İsa’nın (a.s.) vekili olarak kabul ettikleri Petrus’a dayandırırlar. Bu grupta din adamları bekâr olmak zorundadır. Katolik inancına göre yanılmaz bir otoriteye sahip olan papa, Hz. İsa’nın (a.s.) vekili ve Petrus’un varisidir. Ortodoksluk: Katolik kilisesinin üstünlüğü ve papanın yanılmazlığı gibi bazı konularda yaşanan siyasi ve dinî ihtilaflar sonucunda Katoliklikten ayrılan bir gruptur. Müstakil kiliseler hâlinde varlığını devam ettiren Ortodoksluğun başında patrik yer alır. İstanbul, İskenderiye, Antakya ve Kudüs patrikliği şeklinde dört büyük patrikliği vardır. Protestanlık: 16. yüzyılda Martin Luther tarafından başlatılan reform hareketleri sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu grup; Katolik kilisesinin günahları bağışlamasına, bunu malî bir kaynak hâline getirmesine ve Vatikan’ın kutsal kitap yorumunu kendi tasarrufunda tutmasına itiraz eder. Hıristiyanlıkta bu grupların dışında reform hareketleri sırasında Avrupa’da ortaya çıkan Amerika’ya yayılan ve günümüzde varlıklarını sürdüren oluşumlardan biri de “evanjelik akımlar”dır. Bu akımların amacı, İncil’in mesajını bütün dünyaya ulaştırmaktır.

12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ ÖZETİ

I. Ünite: İSLAM VE BİLİM

İSLAM MEDENIYETINDE ÖNE ÇIKAN EĞITIM KURUMLARI

Mescit-Cami: Hz. Muhammed (s.a.v.) İslam’ın ilk yıllarından itibaren Mekke’de çok zor şartlar

olmasına rağmen eğitim öğretim faaliyetlerini yürütmüştür. Her an şiddet ve öldürülme baskısı

altında yaşayan Müslümanlar için Erkam’ın (r.a.) evi ilk eğitim ortamı olmuştur. Müslümanların

hicret ile baskı ortamından kurtulmaları sonrasında, Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine’de ilk icraat

olarak bir mescit inşa etmiştir. Mescid-i Nebi (Peygamber Mescidi) adı verilen bu mescide bitişik

olarak yapılan ve “suffe” denilen bölümlerde eğitim öğretim faaliyetleri sürdürülmüştür. Suffe,

İslam medeniyetinin ilk eğitim kurumudur ve buralarda ikamet eden gençler ilim tahsili ile

ilgilenmişlerdir.

Mektep: Mektepler, bugünkü anlamda ilkokul seviyesinde okuma yazma eğitimlerinin verildiği

okullardır. Hz. Peygamber'in (s.a.v.), on Müslüman çocuğa okuma yazma öğretmeleri karşılığında

Bedir Savaşı esirlerini serbest bıraktığı bilinmektedir. Buradan hareketle bir veya birkaç sınıflı bir

okulun oluşturulduğu ortaya çıkmaktadır. Vahiy kâtiplerinden Zeyd b. Sabit de (r.a.) bu okulun

öğrencilerindendir.

Hulefa-i Raşidin Devri’nde ve özellikle Hz. Ömer (r.a.) zamanında bu tür okullar yaygınlaşmıştır. Hz.

Ömer Dönemi'nde mektepler kurularak muallimlere maaş bağlanmıştır.

Medrese: Medreseler geçmişte yükseköğretim faaliyetlerinin yapıldığı yerlerdir. Bugünkü anlamda

fakültelere karşılık gelen eğitim kurumlarıdır. İlk olarak hicri 5. asırda Selçuklular tarafından

“Nizamiye Medreseleri” kuruldu. Medreselerin bulunduğu başlıca yerler Kurtuba, Bağdat, Horasan,

Maveraünnehir, Semerkand, Buhara, Mısır, Konya, Kayseri, Sivas, Erzurum, Edirne, Elâzığ’dır.

Daru’l-kurra: Kur’an öğretilen ve hâfız yetiştirilen mekteplerin, kıraat eğitimi yapılan medrese veya

bölümlerin genel adıdır. Bir başka ifadeyle daru’l-kurra, Kur’an-ı Kerim okuma ilmini uzmanlık

derecesinde öğreten okullara verilen isimdir.

Page 20: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

20

Daru’l-hadis: Hadis ilimlerinin öğretildiği ve hadis ilimlerinde uzmanların yetiştirildiği yüksek öğretim

kurumlarıdır.

Beytü’l-hikme: Beytü’l-hikme, İslam medeniyetinde yüksek seviyede ilmî araştırmalar ve tercüme

faaliyetlerinin yapıldığı eğitim kurumlarıdır. İslam dünyasında farklı bilimlere karşı erken dönemlerde

başlayan ilgi, Abbasî halifeleri Harun Reşid ve Me’mun Dönemlerinde beytü’l-hikmenin kurulmasıyla

artarak devam etti.

Kütüphane: Müslümanların kitaba olan sevgi ve saygıları, yazılı eser alanında İslam medeniyetinin

önemli yer tutmasını sağlamıştır. İslam âleminde ilk kütüphaneler, Kur’an-ı Kerim ve hadis ağırlıklı

olarak Emeviler Dönemi'nde birer okul olarak da görev yapan mescitlerde ortaya çıkmıştır.

Rasathane: Rasathane, astronomik gözlemler yapmaya yarayan özel bina ve evlere denir. Orta Çağ

boyunca benzerine rastlanmayacak ölçüde sürekli ve sistemli rasathaneler, ilk olarak İslam

dünyasında ortaya çıkmıştır. Tam teşekküllü olmasa da İslam dünyasında ilk rasathane 828 yılında

Bağdat’ta kurulan Şemmâsiye Rasathanesi’dir.

Şifahane: Şifahane İslam dünyasında klasik hastanelerin genel adı olup bimaristan adıyla da bilinir.

Bîmâr hasta anlamına gelen bir kelimedir. Başlangıç döneminde bimaristan adıyla anılan

hastanelerin Selçuklular’da daru’ş-şifa veya daru’l-afiye ismiyle anıldıkları görülmektedir. Osmanlılar

zamanında ise daru’ş-şifa ile birlikte daha çok daru’s-sıhha, şifahane, bîmârhane ve tımarhane

kelimelerini kullanılmıştır.

MÜSLÜMANLARIN BILIM ALANINDA YAPTIĞI ÖNCÜ VE ÖZGÜN ÇALIŞMALAR

Tefsir: Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin açıklanması, yorumlanması ve Kur’an ayetleri arasındaki

bağlantıların incelenerek daha iyi anlaşılmasını konu edinen bilim dalıdır. Tefsir ilmi ile ilgilenen bilim

adamlarına “müfessir” denir. İslam dünyasında tanınmış tefsir âlimlerinden bazıları şunlardır:

Zemahşerî , Fahrettin Razi , Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır.

Hadis: Peygamberimizin söz, tutum ve davranışlarını derleme, açıklama ve yorumlama ile ilgilenen

bilim dalına hadis denir. Hadis bilimi ile ilgilenenlere “muhaddis” denir. Bu alanda yazılmış en

güvenilir altı eser İslam dünyasında “Kütüb-i Sitte” adıyla anılmaktadır. Bu altı kitabın yazarları

şunlardır: Buhârî, Müslim Tirmizî, İbn Mâce , Ebû Dâvûd, Nesâî

Kelam: İslam dininin inanç esaslarını ayet, hadis ve aklı kullanarak açıklayan, yorumlayan, ispat eden

ve başka din ve inançlardan gelebilecek eleştirilere karşı savunan bilim dalıdır. Bu ilim dalının, inanç

esaslarını tartışmaya girmeden izah eden bir alt koluna ise akaid denir. Ebu Hanife’nin Fıkh-u Ekber

isimli eseri ilk kelam eserlerinden biri sayılır. Bunun yanında Müslümanlar arasında kabul edilen iki

temel itikadi mezhebin kurucuları Eş’ari ve Mâturîdî'dir .

Fıkıh: İbadetleri ve sosyal hayatla ilgili yaşam kurallarını, Kur’an ve sünnetten deliller bularak

inceleyen bilim dalıdır. İslam hukuku da denilen fıkıh, ibadetlerin yanında evlenme, ticaret ve cezalar

gibi toplum düzenini ilgilendiren konularda İslam’ın ne gibi sınırlar çizdiğini inceler. En önemli fıkıh

âlimleri arasında İmam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şâfii ve İmam Ahmed b. Hanbel gibi isimler

sayılabilir.

Coğrafya: Ünlü Müslüman coğrafyacı Belhî’nin yaptığı çalışmalar kendisinden sonraki araştırmalara

kaynaklık etmiş ve Batılı araştırmacılar tarafından da uzun süre büyük bir coğrafyacı olarak

tanınmasını sağlamıştır.

Dil: İslam dünyasının belli başlı şehirlerinden Mekke, Medine, Basra, Kûfe ve Şam birer edebiyat ve

düşünce merkezi olmuştur. Mekke ve Medine dini ilimler ve şiirin; Basra ve Kûfe gramer

Page 21: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

21

çalışmalarının merkezi hâline gelmiştir. Dil çalışmaları İslam dünyasında ilk olarak Hz. Ali’nin

talebiyle, Ebu’l-Esved ed-Düelî tarafından yapılmıştır.

- Ferazî , gök cisimlerinin yükseltisini ölçmekte kullanılan usturlabı icat etmiştir.

- Battanî Güneş yılını 365 gün 5 saat 46 dakika 24 saniye olarak ölçmüştür. Bilim dünyasına

katkılarından dolayı günümüzde Ay’ın bir bölgesine onun adı verilmiştir.

- Ebu Said es-Siczî, astronomi ilminde, Dünya’nın döndüğünü ilk kez Galileo'dan altı yüz yıl önce

söylemiştir.

- Cizreli bilim adamı El-Cezerî sibernetiğin ilk adımlarını atmış ve ilk robotu yapıp çalıştırmıştır.

- Harizmî, bugün de kullanılan logaritmayı geliştirmiş ve sıfırlı ondalık sayıyı bulmuştur. Cebir ilminin

kurucusu Harizmî’dir.

- İbn Sîna, “El Kanun fi’t-Tıb (Tıbbın Kanunu)” adlı eseriyle 19. yüzyılın başına kadar tıp dünyasında

otorite kabul edilmiştir.

- Tıp tarihinin önemli keşiflerinden kan dolaşımı İbnu’n-Nefis tarafından keşfedilmiştir.

II. Ünite: ANADOLU’DA İSLAM

Ebu Hanife: Asıl adı Numan b. Sabit’tir. İslam’da hukuki düşüncenin ve içtihad anlayışının

gelişmesinde önemli payı olup İmam-ı Âzam diye şöhret bulmuştur. İlim öğrenmeye akaid ve

kelamla başlayan Ebu Hanife daha sonra fıkıh alanında derinleşmiştir. Kitabı: Fıkhül Ekber.

Cafer es-Sadık: Cafer es-Sadık, Caferilik mezhebinin kurucusu olup soyu baba tarafından Hz. Ali’ye

(r.a.), anne tarafından Hz. Ebu Bekir’e (r.a.) dayanmaktadır. Caferilik mezhebi on iki imama inanmayı

inanç konuları kapsamında değerlendiren bir mezheptir. Caferilik ekolüne göre; Kur’an-ı Kerim, ilk ve

en önemli kaynaktır. Fakat sünnet konusunda diğer mezheplerden farklı olarak Hz. Peygamber’in

(s.a.v.) sünnetinin yanı sıra, masum (günahsız) olarak kabul ettikleri on iki imamın söz ve fiillerini de

sünnet olarak değerlendirirler.

Maturidi: Asıl adı Ebu Mansur b. Muhammed olan Maturidi, Özbekistan’ın Semerkant şehrinin

Maturid mahallesinde doğduğu için Maturidi ismiyle anılır. Ebu Hanife’nin inanç alanındaki görüşleri

etrafında Ehl-i sünnet itikadının sistemli hâle gelmesini sağlamıştır.21 Hatta günümüze intikal eden

eserlerden hareket edildiği takdirde Ehl-i sünnet inancının kurucusu olarak Ebu Mansur el-Maturidi

olduğunu söylemek gerekir. Kitabı; Kitabüt Tevhid.

Şafiî İmam: Şafiî 767 yılında Gazze’de doğmuş, 819 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. Baba tarafından

soyu Hz. Peygamber’in (s.a.v.) dördüncü kuşaktan dedesi Abdülmenâf ile birleşir. İmam Şafiî ilk

olarak usul konularını kaleme alarak “Er Risale” adlı eserini meydana getirdi.

Eş’ari: Kelam ilminin en önemli iki temsilcisinden biri olan İmam Eş’ari, 873 yılında Basra’da doğmuş,

935 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir.

Ahmet Yesevi: Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte muhtemelen 1093 yılında bugünkü

Kazakistan sınırları içinde yer alan Türkistan’ın Yesi kasabasında doğmuş ve 1166 yılında vefat

etmiştir. Orta Asya Türkleri arasında İslam’ın ve tasavvufun yayılmasında büyük hizmeti olmuştur.

Kendi adıyla anılan Yeseviyye tarikatının kurucusudur. Yesevilik önceleri Taşkent, Seyhun, Harezm ve

Maveraünnehir bölgesinde daha sonra ise Kafkasya, Anadolu ve Balkanlar’da yayılmıştır.

III. Ünite: İSLAM DÜŞÜNCESİNDE TASAVVUFİ YORUMLAR

Tasavvuf: İslam’ı, kulluğun gerektirdiği şekilde ahlak esasları ve nefis terbiyesi üzerinde

yoğunlaşarak yaşama biçimi olarak tanımlanır. Tasavvufu kalbe yalnızca Allah (c.c.) sevgisini

yerleştirmek ve nefsi kötü duygulardan arındırma olarak tanımlayan mutasavvıflar da vardır.

Page 22: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

22

Züht: Ahirete yönelmek için dünyadan el etek çekmek. Elde mevcut olsa bile gönülde mal mülk

sevgisine yer vermemek.

Fakr: Dervişlik, salikin hiçbir şeye sahip olmadığının şuurunda olması, her şeyin gerçek malik ve

sahibinin Allah (c.c.) olduğunu idrak etmesi.

Halvet: Uzlet, inziva, yalnızlık, tek başına yaşamak topluma karışmamak.

Sufi: Mutasavvıf, derviş, eren gibi anlamlara gelir.

İhsan: Allah’a (c.c.), O’nu görüyormuş gibi ibadet etmektir.

İhlas: Samimiyet, içtenlik, tutum ve davranışlarınızda sadece Allah’ın rızasını gözetmek, sözün öze

uymasıdır.

Zikir: Anmak, hatırlamak. Allah (c.c.) kelimesini veya “lailahe illallah” cümlesini söylemek ve

tekrarlamaktır. İrfan: Marifet, keşf, ilham, sevgi, manevi ve ruhi tecrübe ile elde edilen bilgi, tecrübi

bilgidir.

Zahid: Dünyadan yüz çevirip, dinin emirlerine titizlikle riayet eden, takva sahibi ve mala, mülke

değer vermeyen kişi.

Tezkiye: Temizlenme. Nefsi manevi kirlerden arındırma, kusurlardan arıtıp temiz duruma getirme.

Seyr-u Sülûk: Bir tarikata girme, intisap etme ve o tarikatın gereklerini yerine getirerek manevi

bakımdan yol alma.

Mâsîva: Allah’ın (c.c.) zatı dışındaki bütün varlıklar. İnsanı Allah’tan (c.c.) uzaklaştıran her şey.

Marifet: Bilgi. Varlıkların hakikatini ve ilahi sırları tefekkür ve ilham yoluyla kavrama, gerçeği bilme.

TASAVVUFİ DÜŞÜNCENİN OLUŞUMU

Züht Dönemi: Hz. Peygamber, sahabe ve onlardan sonra gelenleri içine alan, tasavvuf kavramının

ortaya çıktığı hicri 2. asra kadar olan dönemi kapsar. Tasavvufta züht, ahirete yönelmek, dünyaya

dalmamak, elde mevcut bulunsa bile gönülde mal ve mülk sevgisine yer vermemek gibi anlamlara

gelir demektir. Züht, dünyayı terk edip çalışmayı bırakmak değil, lezzet verici şeyleri azaltmak, onlara

dalmamak olarak yorumlanır.

Tasavvuf Dönemi: Tasavvuf tarihcileri, sufi ve tasavvuf kavramlarının kullanılmaya ve ilk sufi

adlarının duyulmaya başlandığı bu döneme "Tasavvuf Dönemi" adını vermektedirler. Hicri 2. asrın

sonundan, tarikatların kurumsallaştığı döneme kadar olan yaklaşık dört asırlık zaman dilimini kapsar.

Tarikat Dönemi: Hicri 6. asırdan itibaren tarikatların kurumsallaştığı ve sosyal hayatın bir parçası

haline geldiği dönemdir. Bu dönem, İbn Arabi, Mevlana gibi büyük temsilcilerin yetiştiği şiir ve

edebiyatta tasavvufla ilgili önemli eserlerin verildiği dönemdir.

Tasavvufi düşüncenin dönemleri ve öne çıkan şahsiyetler

ZÜHT DÖNEMİ TASAVVUF DÖNEMİ TARİKAT DÖNEMİ

» Hasan Basrî » Zünnun-i Mısrî » Abdulkâdir Geylânî

» Rabia el-Adeviyye » Beyazıt Bestamî » Ahmet Yesevî

» İmam Gazâlî » Ahmet Rıfaî

» Cüneyd Bağdâdî » Muhyiddin Arabî

» Mevlana

KÜLTÜRÜMÜZDE ETKİN OLAN TASAVVUFİ YORUMLAR

Yesevilik: Hoca Ahmet Yesevi’nin görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşmuş tasavvufi bir akımdır.

Ahmet Yesevi, Batı Türkistan’da bulunan Yesi şehrinin Sayram kasabasında dünyaya gelmiştir.

Ahmet Yesevi, Türkler arasında İslam’ın yayılmasında önemli rol oynamıştır. Onun yetiştirdiği

Page 23: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

23

öğrenciler, Türk illerine dağılarak insanlara İslam’ı anlatmışlardır. Hoca Ahmet Yesevi’nin güzel ahlakı

ve dinî değerleri konu alan şiirlerine hikmet adı verilir. Onun şiirleri, "Divan-ı Hikmet" adlı eserde

toplanmıştır.

Kadirilik: Abdülkadir Geylani’nin görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşup yaygınlaşmış tasavvufi

akımdır. Abdülkadir Geylani, 1077 yılında Bağdat yakınlarındaki Gîlân eyaletinin Neyf köyünde

doğmuştur. Kadiriliği ilk defa Anadolu’ya getiren, Hacı Bayram Veli’nin damadı Eşrefoğlu Rumi’dir.

Müzekki’n-Nüfus adlı eseri ve şiirleriyle Anadolu tasavvuf çevrelerinde pek sevilen Eşrefoğlu,

tarikatta “Pir-i Sani” diye anılır.

Rifailik: Ahmet Rifai (ö.1182) tarafından kurulmuştur. Ahmet Rifaî, Bağdat’la Basra arasında kalan

Ümmüabîde köyünde doğdu.

Mevlevilik: Mevlana Celaleddin Rumi’nin görüşleri çerçevesinde oluşan tasavvufi akımdır.

Mevlevilikte şiir, musiki ve semâ ayininin önemli bir yeri vardır.

Nakşibendilik: Muhammed Bahauddin Nakşibend’in görüşleri çerçevesinde oluşmuş tasavvufi

düşünce akımıdır.

Alevilik-Bektaşilik: Alevilik kavramı sözlükte; Ali’ye mensup, Ali’ye ait, Ali taraftarı gibi anlamlara

gelmektedir. İslam kültürüne ait bir kavram olarak ise Alevilik; Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatından

sonra Hz. Ali’nin (r.a.) halife olması gerektiğini savunan, onu sahabilerin en üstünü olarak kabul eden

anlayıştır. Bektaşilik ise Hacı Bektaş-ı Veli’nin görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşan tasavvufi bir

yorumdur.

Cem ve Cemevi: Cem, Alevi-Bektaşi geleneğinde en önemli ayindir. Cemevi ise âyin-i cem erkânının

yapıldığı; yol, adap ve erkânın öğrenildiği ve gösterildiği yerdir.

IV. Ünite: GÜNCEL DİNİ MESELELER

İctihat: Kur’an, sünnet ve icma ile hükmü açıkça ortaya konulmamış, dinî bir meselenin hükmüne

ulaşmak için müçtehidin elinden gelen çabayı sarf etmesidir. Kur’an ve sünnet gibi delillerden dinî

hükümler ortaya koyabilme bilgi ve becerisine sahip kimseye müçtehid denir.

İcma: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatından sonra herhangi bir asırda müctehidlerin bir meselenin

dinî hükmü üzerinde ittifak etmeleridir. Güncel meselelerin çözümü için öne sürülen ilke ve

yöntemler Kur’an’a ve sünnete olduğu gibi İslam âlimlerinin üzerinde icma ettiği esas ve hükümlere

de ters düşmemelidir.

Dinî emir ve yasaklara muhatap olan kişinin söz, fiil ve davranışları hüküm bakımından şöyledir:

FARZ: Yapılması kesin olarak gerekli davranışlardır. Yapılması sevaba, özürsüz olarak terki günaha,

inkarı ise küfre sebep olur.

VACİP: Yapılması farz seviyesinde olmayan fakat sünnetten daha kuvvetli olan dinî hükümler; farz ile

sünnet arasındaki dini emirler.

SÜNNET: Hz. Peygamber’in sözleri, davranışları ve sahabelerinin yapmış olduğu olumlu davranışları

onaylaması.

MÜBAH: Mükkellefin yapıp yapmamakta özgür bırakıldığı davranışlardır. Caiz ve helal kavramlarının

mübahla yakın anlam ilişkisi vardır. Caiz kelimesini daha çok İslam bilginleri, sonraki devirlerde

karşılaşılan sorunların çözümünde, meselelerin dinî hükmünü ifade etmek için kullanmışlardır.

MEKRUH: Yapılması dinen hoş karşılanmayan fakat kesin ve açık delillerle de yasaklanmayan

davranışlardır.

HARAM: Dinen sorumluluk çağında ulaşmış olan herkese, Allah’ın yapılmasını kesin olarak

yasakladığı söz ve davranış.

Page 24: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

24

Zarûrât-ı dîniyye: İslam dinine göre insanın dünyada ve ahirette fayda elde etmesi için koruması

gereken beş gaye vardır. Bunlar zarûrât-ı diniyye olarak ifade edilir. Bunlar;

1- Dinin Korunması: Milletleri ayakta tutan din duygusudur. Bu nedenle toplumlar, varlıklarını

dinlerini koruyarak muhafaza ederler . Dini korumak; tebliğle, dinin emirlerini yaşamakla, öğrenmek

ve öğretmekle olur.

2- Hayatın Korunması: Hayatın korunması, sadece başkalarının canını değil kişinin kendisine emanet

olarak verilen bedenini de koruması demektir.

3- Aklın Korunması: Aklın korunması, aklı zayıflatan ve işlevsiz hale getiren zararlı alışkanlıklardan

uzak durmaktır.

4- Neslin Korunması: Neslin korunması, meşru yollarla insan neslinin devamının sağlanmasıdır.

İslam dini, nikâha çok önem vermiştir. Nesebin korunması ve neslin emniyeti çok önemlidir.

5- Malın Korunması: Ferdî mülkiyetin korunmasını esas alır. İslam, başkasının malına yönelik

saldırıları ve haksız yollardan kazanç elde etmeyi yasaklamıştır.

Haram Kılınan Hayvansal Gıdalar: Domuz eti, Ölmüş hayvan eti (Her ne sebeple olursa olsun

kesilmeksizin ölen), Akıtılmış kan, Allah’tan (c.c.) başkası adına kesilen kurban ayetlerle haram

kılınmıştır.

Haram Kılınan Bitkisel Gıdalar: Alkollü içkiler, Uyuşturucular, Zehirli maddeler, Uyuşturucularla

temas etmiş keyif verici maddeler yasaklanmıştır.

SAĞLIK VE TIPLA İLGİLİ MESELELER

Otopsi: Otopsi, ceset üzerinde yapılan tanısal amaçlı tıbbi bir incelemedir. İslam'a göre insanların

gerek hayatta ve gerekse vefatlarından sonra dokunulmazlıkları vardır. Ancak bu dokunulmazlığın

sınırları vardır. Tıpkı ameliyat olmak gibi gerekli durumlarda bu dokunulmazlık kalkabilir. Otopsi

sayesinde ölüm sebebi anlaşılmakta, bulaşıcı hastalıklarla mücadele edilebilmektedir. Ayrıca Hz.

Peygamber otopsiyi değil yaşadığı toplumda intikam amaçlı ölüye yapılan saldırıyı yasaklamıştır.

Gereklilik halinde ve zaruret ölçüsünde otopsi yapmanın caiz olduğu hükmünü açıklamıştır.

Ötenazi: tıbben tedavisi olmayan ve sürekli acı veren bir hastalığa yakalanmış kimsenin hayatına

kendisinin ya da hukuki temsilcisinin izni ile son verilmesidir. Ötenazi, hastanın yaşamına kasıtlı

olarak son vermektir. Bugün ülkemizde yasak olan bu uygulamanın dinen haram ve hatta cinayet

olduğu konusunda İslam âlimleri hemfikirdir. Çünkü İslam dininde “ölüm hakkı” değil, “yaşama

hakkı” vardır. Ötenazi, kişinin hakkı olmayan bir şeyi talep etmesidir.

V. Ünite: HİNT VE ÇİN DİLLERİ

HİNDUİZM: Hint yarımadasında yaşayan halkın çoğunluğunun dinî inançlarını ve geleneklerini ifade etmek üzere kullanılan bir kavramdır. Hindular, dinlerini “Sanatana Dharma”(ezelî-ebedî din) veya sadece “Dharma” olarak adlandırmaktadır. Bu dine mensup olanlara da “Sanatanî” denilmektedir. Hinduizm dünyanın yaşayan en eski dinidir ve herhangi bireysel bir kurucuya dayandırılmamıştır. Hinduizm’de çok çeşitli tanrılar topluluğu vardır. Sadece belli bir tanrıya tapılmaz. Neredeyse her gücün ilahlaştırıldığı ve kutsal sayıldığı görülmektedir. Tanrıların sayısını hesaplamak imkânsızdır. Hindu inanç sisteminde öne çıkan tanrısal varlıklar; Brahma (Yaratıcı), Vişnu (Koruyucu) ve Şiva (Yok edici) tanrılarıdır. Hinduizm’in en belirgin özelliklerinden biri kast sistemidir. Hindulara göre kast sistemi dinî bir inanç meselesidir. Kast; aynı işle meşgul olan, atadan miras kalan hakları, vazifeleri ve âdetleri ile birbirine sımsıkı bağlanan şahıslar grubunu ifade etmektedir. Kast kişinin iradesi ile seçilemez ve değiştirilemez. Aynı kast üyeleri yalnızca birbirleri ile evlenebilir ve ancak birbirleriyle aynı sofraya oturabilir. Kast sistemine karşı gelinmesi kişinin kasttan çıkarılmasına, dolayısıyla o kimsenin varlığının son bulmasına sebep olur.

Page 25: DİN KÜLTÜRÜ - iStem › pdfler › 957502019_TYT_Din_Kulturu.pdf · İslam’a göre Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış salih

25

Kast sistemindeki tabakalar şunlardır: Brahmanlar(rahipler), Kşatriyalar (hükümdar sülalesi ve savaşçılar, Vaisyalar (tüccar, esnaf ve çiftçi), Sudralar (işçiler) ve Paryalar ( İnsan dahi kabul edilmeyenler). Hinduizm’de önemli inanç konularından biri de tenasüh (ruh göçüdür). Tenasüh, ruh göçü, reenkarnasyon gibi kelimelerle ifade edilen “samsara” dünyadaki doğum-ölüm-yeniden doğuş döngüsünü ifade etmektedir. Bu inanç sistemine göre öldükten sonra var olma ve ruhun bedenden ayrı olduğu fikri geliştirilmiştir. İnsan sonu olmayan bir tenasüh (ruhun bir bedenden başka bir bedene geçmesi) zinciri içerisinde gidip gelmektedir. Karma ise, ruhun bu döngüsel süreçteki durumunu belirleyen sebep sonuç yasasıdır. Ruhun bu döngüden kurtulmasına da Nirvana (mokşa) denilmektedir. Kurtuluşa ulaşan kimse mutlaktanrı Brahma ile bütünleşir veya ondan bir parça hâline gelir. Hinduizm’de inek, yılan, maymun, fare gibi bazı hayvanlar kutsal kabul edilir. Ayrıca Ganj Nehri ve Meru Dağı kutsal olarak kabul edilmektedir. BUDİZM: Siddharta Gautama Sakyamuni’nin öğretilerine dayalı olarak gelişen bir dinsel gelenektir. Hindu dinsel geleneği içerisinden ortaya çıkmasına rağmen Hinduizm’in çok tanrıcılığına, Brahmanlar denilen din adamlarının otoritelerine, kast sistemine ve karma doktrinine (öğretisine) tepki olarak gelişmiştir. Buda’nın hayatı ve geliştirdiği öğreti, yaklaşık dört asır, mensuplarınca sözlü olarak nesilden nesile nakledildikten sonra MÖ 1. ile MS 1. yüzyılları arasında Pali dilinde yazıya geçirilerek Tripitaka (Üç Cevher) adı altında bir araya toplanmıştır. KONFÜÇYANİZM: Çin'in yerli ve millî dinlerinden biri olan Konfüçyanizm, Konfüçyüs'ün öğretilerine dayanır. Konfüçyanizm, “önceki dönemlerden beri Çin’de var olan tabii dinin üzerine perçinlenmiş bir ahlak sistemi” olarak da tanımlanmıştır. Konfüçyüs tarafından kurulan Konfüçyanizm; Çin’de, âlimlerin, ediplerin, bürokratların, prenslerin ve imparatorluk ailesinin dini kabul edilmiştir.

TAOİZM: Çin'de Lao Tzu (MÖ 604) tarafından kurulmuştur. Taoizm, Çin, Japonya, Kuzey ve Güney Kore'de yaygın bir dindir.