dÜnyayi anlama kilavuzu levent büdüş deneme… · 2018-11-01 · medya sanatı ve onun...
TRANSCRIPT
Dünyayı Anlama Kılavuzu 1 Levent Büdüş
DÜNYAYI ANLAMA KILAVUZU
Levent Büdüş
DENEME
Dünyayı Anlama Kılavuzu 2 Levent Büdüş
DÜNYAYI ANLAMA KILAVUZU
Levent Büdüş
Dünyayı Anlama Kılavuzu © 2018 Levent Büdüş
Yazan Yayımlayan: Levent Büdüş (İstanbul-Türkiye)
TÜRKİYE CUMHURİYETİ KÜLTÜR ve TURİZM BAKANLIĞI
ISBN: 978-605-67235-3-7
Tüm hakları saklıdır. Bu elektronik kitabın yayın hakkı yazarına
aittir. Yazarını ilgili yayında belirtmek şartıyla alıntı yapılabilir.
Yayın Numarası: 05
Kapak ve Tasarım: Kariha Konsept
İletişim: [email protected]
D E N E M E
Dünyayı Anlama Kılavuzu 3 Levent Büdüş
İÇİNDEKİLER
1. Önsöz 5
2. Medya Sanatı ve Onun Felsefesine Dair Bir Giriş 7
3. Sahte Sanat ve Medya Felsefesi 12
4. Sahte Sanat ve Medya Felsefesi 21
Güneş Dil Teorisi Gerçek Olabilir
5. Sahte Sanat ve Medya Felsefesi 28
Yaratılan, Tasarlanan ve Güncellenen İkinci Kimlikler
6. Şehir mi Doğa mı? 32
7. Doğru Örüntü Gerçeklik-Gerçek Sanat ve Felsefe 36
Ters Örüntü Gerçeklik-Sahte Sanat ve Düşünürü
Gerçek Sanat ve Felsefeye Göre Akademisyenler (37)
Umut, Haz, Sevgi ve Aşk Nedir (42)
8. Sevgide ve Aşkta Yapılan Siyaset 45
9. Sevgi ve Aşka Göre Melezlik 54
10. Evrensel Hukuku Eleştiriyorum 63
Dünyayı Anlama Kılavuzu 4 Levent Büdüş
11. Özgürlük Nedir? 68
12. Sanatçılara Dair 80
13. Ozanlar ve Şairler 90
14. Sanatseverler 92
15. Sanat Pazarı ve Kültürü 100
16. ‘Sanata Karşı Sanat’ Denen Sanat 105
17. Plaj Kültürü 116
18. Doğru Örüntü Halk Sanatı 125
19. Ters Örüntü Gerçekliğin Dünya Tarihine Etkisi 132
. . .
Elektronik Kitabın Çevreyle Dost Olduğunu Biliyor musunuz?
Elektronik Kitabınız Daima Sizinle; Telefonunuzda, Tabletinizde.
K a r i h a D ü ş ü n c e S a n a t ı
Dünyayı Anlama Kılavuzu 5 Levent Büdüş
ÖNSÖZ
Değerli Okurlar,
Doğru Örüntü Gerçeklik, Ters Örüntü Gerçeklik, Sahte Sanat ve Medya Felsefesi başlığı altında yayınladığım birkaç yazıdan sonra gelen istekler üzerine ilgili konuları Dünyayı Anlama Kılavuzu adı altında kitaplaştırdım. Yazı dizisi olarak yayınlamaya başladıktan bir süre sonra yazıların yeni bölüm yayım tarihlerinin tam olarak belli olmaması nedeniyle takibinde yaşanılan zorluklarla beraber ayrı ayrı değil de bir kitap olsa daha iyi olur, yönündeki sözler üze-rine yazı dizimi yayınlamış olduğum birkaç bölümden sonra yazıları elimden geldiğince kapsamlı tutmaya çalışarak kitaplaştırdım. Konunun boyutlarını dikkate aldığınızda bir kitap değil birkaç kitap bile yeterli olmayacaktır ancak her şeye rağmen bu kitap yine de dikkatli okurlar için yeterli anahtar cümleleri barındırmaktadır.
Kitabımda insanlığın çağlar boyunca nereden gelip nereye git-mekte olduğuna dair yorumlarımı okuyacaksınız. Yorumlarım, kav-ramları toplumun bildiğine göre örnekleyen kişisel gelişim kitapla-rındakiler gibi değil; aslında o kitaplarda herkese önerilen kavram-ların gerçekte ne olduğuyla ilgilidir. Bununla birlikte uydurulan kavramların da neden uydurulduğuna dair yorumlarımı yine kita-bımda okuyacaksınız.
Çağımız, insanlığı kendi akıbeti için yeryüzünde bir sistem deği-şikliğine mecbur kılıyor. Bu değişiklik, yüzyılların içinde gelişe gelişe yaşanmakta olan distopyadan uyanmak anlamına gelir. İletişim olanaklarını da düşündüğümüzde bu bir doğru örüntü bilgi devri-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 6 Levent Büdüş
midir. Bu bilgi devrimi hâlihazırda doğada yaşanmakta olan doğru örüntü gerçekliğin yani ütopyanın kendisidir. Ütopya binlerce yıl önce gerçekleşmiştir ve ütopyayı yaşayamamak da distopyadan başka bir şey değildir! Yine bu kitapta insanlığın distopyadaki dra-mını irdelemeye çalışacağız.
Dünyayı Anlama Kılavuzu teknolojiye karşı yazılmış bir kitap değildir ancak doğru örüntü teknolojinin yanlış insanlar ve onların ideolojisiyle ne amaçlar için kullanıldığını böylece doğaya, insana hangi boyutlarda zararlar verdiklerini de anlatmaya çalışıyorum. Yine bu kitabın ana fikirlerinden bir diğeri de insanı geliştirmekten ziyade değiştirmeye çalışanların kimler olduğuna ışık tutmaktır.
Kitapta yazılanları okuyan biri muhtemelen birkaç dakika sonra okuduğu her şeyi unutacaktır; gerçekteyse insan hiçbir şeyi unut-mamaktadır. Bu sözden kastım hepimizin genellikle uyuduğu ya da uyutulduğudur. İster klasik uykuda uyumak, ister yürürken dalgın-lık, ister çalışırken rutin işlerde uyuşmak; bu ve bunlara benzer bütün hallerin hepsi çeşitli uyumalardır ve bu uyuma niteliklerinin hepsi de insanları belli arzular ve ihtiyaçlar yönünde güdüleme gücüne sahiptir. Önemli olan bu uyumaların içeriklerini kim belirli-yor ve bu kurgular hangi amaçlara hizmet ediyor? Yine kitapta bunun üzerinde düşüneceğiz ve gerçekten uyanık (aydınlanmış) yaşamak nasıl bir şeydir onu anlamaya çalışacağız.
Kitabımın doğa lehine insanlara faydalı olması umuduyla…
Levent Büdüş 01 Kasım 2018
Dünyayı Anlama Kılavuzu 7 Levent Büdüş
MEDYA SANATI* ve ONUN FELSEFESİNE
DAİR BİR GİRİŞ
*Bu yazıda bahsedilen medya sanatı literatürdeki Medya Sanatı
değildir. Bahsedilen medya sanatı televizyonlarda, radyolarda,
internette, kitapçılarda, müzik mağazalarında, gazete bayilerinde,
konser salonlarında, galerilerde, bunlara benzer dükkânlar ve ileti-
şim ortamlarında karşımıza çıkan ‘sanat’lardır.
İyi kavramamız gerekir ki sanat, felsefe için yeni alanlar açmalıdır;
bunu başaramayanlar yaptıkları işin niteliğine göre zanaatkârdır ve
işini taklitle yarıştırır. Bu bağlamda gerçek sanatsever daima özgü-
nü ve kendine yeni bir açı sunanı arayandır. Görünmeyeni, bulun-
mayanı, bilinmeyeni ortaya koyanlar hep bir önceki büyük sanat
eserlerini düşünerek çalışırlar ki en büyük sanat eseri evrenin ken-
disidir. Doğal güzelliklerin ve gerçeklerin üzerinde düşünülmesiyle
doğru sanat ve düşünce oluşmaya başlar. Ardılı yeni anlamların
doğru istikamette gelişmesini sağlar. Bulunan yeni anlamlarsa
şehrin dışında asla anlamını kaybetmez.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 8 Levent Büdüş
Bahsetmiş olduğum bu yapıda yeniyi arayan özgür, zahmetli ve
riskli bireysel uğraşın neticesi toplumsal sanatla uğraşmak yerine
bazıları daha önce yapılmış ve derinleşmiş geçmiş eserlerin taklit-
leriyle şehirde, şehre bağlı dinlencesi eklemiyle kırsalında uğraşır-
lar. Bu kişilerin iyi uydurmaya, türetmeye dayanarak para kazan-
mak adına yaptıkları işleri medya sanatı veya zanaatı sayabiliriz.
Gerçek Sanat ve Felsefe hiçbir zaman ‘ekmek parası’ için yapılmaz,
yapılamaz. Anlaşılacağı gibi medya sanatının özde hiçbir değeri
yoktur. Şehirde ve şehrin şuuruna bağlı kırsalda yaşayanların onu
değerliymiş gibi görmesine sebep olan bir takım reklam yazarları-
nın entelektüel veya aydınmış gibi iş görenlerin retorik icrasıdır. Bu
da yine söz sanatları içerisinde olmaması gereken sahte sözün
dillendirilmesinin zanaatıdır. Bununla birlikte bir de bu yapıya aykı-
rıymış gibi medya sanatının arka yüzünü oluşturan bir sanat daha
vardır; o da medya sanatının ve benimsetici retoriğinin diyalektiği-
ni oluşturması bakımından devreye sokulur.
İster gelişmiş ülkelerde olsun ister gelişmemiş veya gelişmekte
olan ülkelerde olsun bahsetmiş olduğum bu yapı her zaman takli-
dinin taklidini icra etmektedir. Sonsuza kadar sürer bu taklidinin
taklidinden türetme işlemi. Gerçek sanatkâr ve düşünürse çağlar
boyu birleşen ayrılan insanların bahsettiğim şablondan peydahla-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 9 Levent Büdüş
nan günlük sosyal verilerine tabi kılmaz kendini. Bu onun nihai
hedefine varmasını engeller. Bir yönüyle ‘yalanların babasıyla’
çekişmenin saçmalığını bildiğinden inmez o alçaklığa ancak gerçeği
arayan bulsun diye doğru olduğuna inandığı ve sağlamasını yaptığı
eserini ortaya koyar, sergiler ve anlatır. Bu davranışın niteliği-
ni Kariha Düşünce Sanatı Manifestosuna göre tartışmak ve sonuç-
larını yayınlamak günümüz için çok gereklidir. Kariha Düşünce
Sanatı Manifestosunda sorgulanamayan sanatçının ya da kendini
kendi seçtiği kişilere sorgulatmasındaki tutumunun utanç duyul-
ması gereken bir tıynet, kurumsal yozluk olduğu açıkça belirtilmiş-
tir. Gerçek sanatların ve düşüncelerin tümü sorgulanmak ister.
Gerçek sanatçıyla düşünür korkuyu emeğiyle yendiğinden kendi
işinin yararlı olup olmadığını çekinmeden sorguyla çözümler. Açık-
çası sorgulama yoksa korku vardır, korkunun köküyse cehalet ve
yalandır. Tabii bu bahsetmiş olduğum korku ilgili alanlarda ve kişi-
lerde apaçık görünmez. O ortaya çıkan kişilerin derinlerinde bir
yerdedir. Bu bağlamda medya sanatı gerçek felsefeyle sorgulan-
mamak için kendine özgü kaçışlar bulur ve bu kaçışları kurumsal-
laştırır; siyasi ve ekonomik gelişimi niyetine göre kendisine hizmet
edecek eleştiriyi ve taraftarı da hep yanında arzular, yetiştirir ve
kiralar.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 10 Levent Büdüş
Sorulara ulaşmış olan, gerçek özgünü ve sorusunun cevabını ara-
yan esas sanatsever daima sorgular ve sorgulamanın getirdiği bil-
giyle gelişerek bozulmamış özgürlüğünü yozlaşmış olandan korur.
Bu doğruluk adına bilgi sevme tutumu onu sonsuzluktaki doğru
yolda layıkıyla yaşatacaktır. Nihayetinde öğrendiği: hayat bir bil-
mece bulmaca değildir. Aksine her şey yalın ve açıktır. Öğrenir,
bilir ve böylece cesaret, sevgi gibi kavramların gerçek anlamlarına
ulaşmakla kendini düzenden kurtarır.
İkinci olarak iyi kavramamız gerekir ki insan endüstriye değil doğa-
ya aittir. Doğasının gerçek ihtiyaçlarına binaen oluşacak şahsi ve
doğallığın doğru örüntüsündeki nesli ilerleyişe odaklanmaktan
başka hiçbir oluşum insanın gündeminde olmamalıdır. Anlaşıldığı
gibi nesli ilerleyişin en büyük teminatı endüstri değil doğanın ken-
disindir. Bunu bozmak doğanın doğru örüntüsüyle gelecekte bize
sunacağı harika eserleri bozmak anlamına da gelir. Medya sanatı
(zanaatı) doğaya bağlılık ilkesiyle ilgilenmez; o (sıfat olarak) para
toplamak ya da sinir sistemlerine dair bazı adi hazlara ulaşmak için
üretilir. Toplumsal fayda açısından bakıldığında da yaptıkları işler
endüstrinin, kapitalin, bir kişi veya kişilerden türetilen siyasi rejim-
lerin gelişmesinde ortaya çıkan akut, süreğen bireysel hastalıkların
tedavileri içindir.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 11 Levent Büdüş
Doğruluk adına (Doğaya ve onun doğru örüntüsündeki gelişim.)
kendini sorumlu hisseden sanatçı (Doğaya ve aklın doğru örüntü-
süne tam saygılı üretken kişi.) üzerinde çalıştığı yeniyi doğadaki
hakikate göre yargılayıp onu suçsuz bulmadıkça eserini ortaya
koymaz. Bu etiğin tam ve kesin karşısında çalışan ve üreten birileri
daha vardır; onlara da sanatçı ve düşünür demek gerekir ancak bu
kişiler doğanın ters örüntüsüyle ilgilenir. Yaptıkları işin kendilerine
göre nihai bir hedefi vardır ancak bu hedefe ilerlerken insan şuu-
runu ne kadar ele geçirdiklerine ayrıca odaklanırlar, çünkü ancak
insan vasıtasıyla doğaya kitlesel müdahale edebilirler. Zira ele ge-
çirilmiş bir zihin artık doğru gerçeği değil yanlış gerçeği gözetene
tabi olur! Bu durum da yine Kariha Düşünce Sanatı Manifestosuna
göre tartışılmalı ve sonuçları yayınlanmalıdır. Öyle ki bu ters örün-
tü; sanatın ters bağlantıları cinayetin, savaşın, yıkımın, bir takım
yoz seçme haklarının yaygınlaşmasını ve benimsenmesini mümkün
kılmıştır. Medya sanatı ve onun felsefesi işte doğrulukla yanlışlık
arasında süren bu rekabet alanında arzı endam eden bir soytarıya
benzer. Dünyaya gelip gerçeği öğrenmekle mükellef olan insanlığın
insanlarından birkaç kuruş ya da milyonlarca dolar, avro, lira tırtık-
lamakla (sürüm) kendilerine özgü sakil sanatlarını icra ederler,
Dünyayı Anlama Kılavuzu 12 Levent Büdüş
hünerlerini teşhir ettikleri ‘özgür’ ve ‘tarafsız’ alanda herkes her
istediğini bulabilecektir.
SAHTE SANAT ve MEDYA FELSEFESİ
Sahte sanat ve medya felsefesi sadece kendilerine ait sakil hedef-
ler için bireysel ya da grupsal olarak toplum üzerinde etki yarat-
mak isteyen her türden politikanın siparişleriyle gelişir. Bu tutum-
ları sahte sanat üreticilerine bazı gerçek ya da tüzel kişileri direkt
biçimlendirme, yönetme olanağı da kazandırır. Fakat bu seviyede
kalması kendi başına çok güçtür; işbirliğine gitmezse, elinde olan-
dan taviz vermezse kendi sakil hedeflerindeki etkinlikleri hızla
düşer bu yüzden genellikle parasal ya da arka oda yakın ilişkiler
belirler etkin varlıklarının süresini. Temsil ağırlama ve işler yaratıp
dağıtma, geçici olarak bedava iş alma gibi çevrelerinden kazandık-
ları kadar yine çevrelerine kazandırırlar, ayrıca kendinden ya da
grupsaldan başka kimseyi umursamasalar da sevmeseler de sevi-
yorlarmış, umursuyorlarmış gibi görünürler. Sahte sanatların her
dalı, çıkarcılıkla pekiştirilmiş ikiyüzlü bir yapı üzerindedir. Medya
felsefesinin uydurma sanat pazarlaması teknikleriyle tek tek arza
çıkarlar.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 13 Levent Büdüş
Pazarlanacak ürün üretiminde klasikleri başka bir biçimde genellik-
le yozlaştırarak kullanırlar ki bu sahte sanat üreticilerinin gerçekte
sanatkâr olmadıklarını baştan ifade eder çünkü doğru örüntü ge-
lişmenin üzerine yeni bir anlam eklemezler. Aksine yozlaştırdıkla-
rına aldırmadan günlük gayeleri için doğru ya da ters tüm değerleri
kullanırlar böylece yeni akım, eski akım, dalgalar, vesaire gelir
geçer ancak kişiye özde hiçbir şey katamadıkları gibi ileride zamanı
ve mekânı da çaldıkları ortaya çıkar. Bozulma ve çürümedir klasik-
lerin tecavüzünden geriye kalan. Kendilerinin uydurdukları isimleri
ve oturmuş sanatsal ifadeleri (klasikler) motiflerinden, cümlelerin-
den, diyaloglarından, belagatlerinden çektiğinizde geriye kalan
medya felsefesinin iskeletidir.
Her gerçek sanat eseri yoğunlaştığı duyuların olaylarına, buluşları-
na göre mevcuda yeni bir düşünce ve ifade yenilemesinde bulu-
nur, bulunmaya çabalar. Yeni yayınlananda, sergilenende, dağıtı-
landa mutlaka yeni fikir, eleştiri, ses, renk, biçim, vb. bulunmalıdır;
bulunmadığını da gelişim babında ortaya sunduğunun ciddi kriti-
ğiyle anlar ve bu geribildirimle hedefine doğru bir kez daha hamle
yapar. Ancak sahte sanatta yeni ve böylesine sağlıklı ilerleyiş tesa-
düfen dahi oluşamaz çünkü onun doğru örüntü yönüyle hiçbir bağı
bulunmaz. Üzerinde taşıdığı yalan; geribildirimi komplimandır. Bir
Dünyayı Anlama Kılavuzu 14 Levent Büdüş
şeyler var ama, gibi görünen de doğru örüntüde üreten gerçek
sanat emekçilerinden aşırdıklarıdır.
Sahte sanatın sürüm kronolojisi takip edildiğinde hep aynı şeylere
güldürttükleri, ağlattırdıkları, aynı şeylerden yakındırdıkları anlaşı-
lır. Tabii bunlar bahsetmiş olduğum medya felsefesi iskeletinin
üzerine giydirilen performanslardır. Sahte sanatın sektörleştirilmiş
olması genellikle kapitalist şuura bağlı olduğu için iskeletin taşıdığı
ruhun seyirciye iyi gelecek yanı yoktur. Sahte sanatta sanatın özü-
nü satın alma, kiralama veya zorbalıkla ele geçirme gibi sömürü
teknikleri, mafyalığa dair pratikler uygulanmaktadır. Bu yüzden
iskeleti, eti ve içine uydurduğu ruhu hiçbir zaman maddesel ve
ruhsal bir özgürlük yaratmaz. Sadece anlık bir rahatlamayı, tekil ya
da çoğul mastürbasyonu mümkün kılar. Sahte sanatçının sahip
olduklarına köle olma gerçekliği ve bönlüğü sahte sanatçının ba-
ğımlı karakterini ifade eder. Bu karakterlerinden dolayı kullanıcıları
ve edinicileri de bağımlı hale dönüşür.
Kendileri adına piyasaya, mekâna koydukları yeni dedikleri şeyler
hep sömürünün, kendi sakil hedeflerine bağımlılığın güncel kon-
jonktürü bağlamındadır. Küresel iktisadi üst örgütler tarafından
belirlenen siparişler adına derhal geçmişten günümüze özgünden,
Dünyayı Anlama Kılavuzu 15 Levent Büdüş
gerçek sanat eserlerinden siparişlere uygun motifleri söküp onları
kendi maddi manevi ihtiyaçları doğrultusunda yağmalama süreci-
ne girerler. Bu yöndeki ticarethanelerde sanatçı olarak görünenle-
ri, takdim edilenleri öğrendikleri temel sanat disiplinlerini sermaye
kültürüne nakletmiş tacirler olarak tanımak yerindedir. Sanat adı-
na kurdukları şirketlerdeki faaliyetleri, bir nevi öldüğünü anlaya-
madıkları (ruhsal eğitim ve kişisel gelişim eksikliğinden) varlıkları
kendilerine verilen siparişlerce ya da kendi karanlık dünyalarından
feyzle diriltip üzerinde oynaştıktan bir süre sonra tekrar tabuta
koymak gibi bir sapıklık olarak değerlendirmek mümkündür. Elde
kalan yapı servise hazırdır.
Sahte sanat öyle bir oluşumdur ki, gerçek sanat adına konuşan
dahi kendini onun içinde buluverir. Böylesine adi bir yapıya karşı
bilgisel donanımın yanında kuvvetli bir irade de doğruluk adına
üreten sanatçıda bulunması gerekir. Zamanı, mekânı, bedensel
gereksiz hazları ve hatta ölümü yenen gerçek sanatçı haricinde hiç
kimse sahte sanatın sınırlarından çıkamaz. Çıktığını sanan, gerçek
sanat ürettiğini düşünen kişi aslında sahte sanatın içinde felç edile-
rek kendisinden kan ve ruh tedarik edilen bir hayvan gibidir, varlık
olarak erir gider ya da şişer durur.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 16 Levent Büdüş
Sahte sanatın yönetim işleyişine bakacak olursak ya önce direkt
hedefin erkine bağlanmayı denerler ya da iktidara, erke gelmesi
yüksek veya kendince bir başarı kazanmış birini-birilerini ararlar.
Sonra buraların amaçları doğrultusunda oluşan ihtiyaca göre sanat
işleri, tasarım işleri gibi bir takım uydurmalara başlarlar. Bir yönüy-
le reklamcılıktır yaptıkları ama reklamcılıkta olduğu gibi kaba ça-
lışmazlar; kaba alımlar yerine sahte sanatla daha ince, hassas alım-
lar adına bellek biçimlendirmeyi denerler. Bu iki yapıyı da ürettiren
medya felsefesidir bu ifademle sahte sanatla reklamcılığın aslında
aynı hizmetin (stratejinin) farklı seviyelerini (taktiklerini) temsil
ettiğini anlıyoruz.
Siparişler etkin, kârlı olduğu sürece beslendikleri, parasal genişle-
dikleri hedefleriyle işbirlikleri sürer. Her şey değişkendir yeni ve
daha kârlı işler belirmeye başladığında hedeflerini (bahsetmiş ol-
duğum gibi yönetebildiklerini) yüzüstü bırakıp terk etmekten çe-
kinmezler profesyonellik şiarıyla. Örneğin çıplaklığı överler: insan-
lar da soyunur, çıplaklığı benimser. Birden kapalılık ortaya çıkar.
Büyük meblağlar vaat eder, çıplaklık bu para stokuna erişemez zira
hepsini etkin olmak için harcamıştır. Sahte sanat derhal kapalılığı
kendine hedefler. Kapananlara bir şey olmaz, saf değiştirenler
yırtar ama çıplaklığın idealine sahip çıkmaya devam edenler kendi
Dünyayı Anlama Kılavuzu 17 Levent Büdüş
başına ortada kaldığı gibi hayatın birçok pisliğiyle de yüzleşirler.
İntiharlar, aile faciaları, uyuşturucudan ölümler, derken biter. Bu
sırada kapalılık bitmekte çıplaklık başka bir kostümle yeniden yak-
laşmaktadır… Her şey yeniden yeniymiş gibi olur. Bittabi bu bir
zavallılıktır; kapitalizmin, emperyalizmin, derebeyinin, patronun,
sıradan bir insanın sanatı kullanma adına yapmaya kadir olduğu
adeta tek hünerdir. İnsanlığın zavallılığı ve insan neslinin aşamadığı
sahte sanat ve medya felsefesi binlerce yıldır sürer gider. Bu yapay
durum egemenlerin asıl niyetlerini, ters örüntü gerçeklikteki yara-
tıcı tasarılarını gerçekleştirmelerinde bir uyutma, gizleme, oyala-
ma; güç, kamuoyu, maden ve para temin etme vazifesi görür.
Politik alandaki sahte sanat pazarında karın doyuranlara, sefa sü-
renlere bakacak olursak önce medya kuruluşu ya da parti, dernek,
vakıf, vesaire bir oluşumla büyük rakamların el değiştirdiği devlet
işine, devlet alışverişine yanaşıp kendilerini ilgililere gösterirler. Eli
boş mu kaldı o zaman ikinci olarak protestoyu kitlesel başarmak
için sahte sanatı devreye sokarlar. Medya felsefesi hiçbir zaman
sorgulanmaz buralardaki tartışmalarda. Politika ya da siyaset deni-
len bulanık su sahte sanatın, medya felsefesindeki dokunulmazlı-
ğın katılımıyla oluşur. Artık amaca ulaşana, rüşvetini, sus payını,
kendine belirlediği hedefi kapana koparana kadar bağırır çağırırlar.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 18 Levent Büdüş
İnsanları yürütürler ya da sustururlar (Bazen de sessizlik önemlidir
veya tepkisizlik.), konserler düzenlerler, amaçlarına uygun kısa-
uzun filmler, röportajlar, resim sergileri, sözde forumlar, fuarlar
düzenleyip imzalar, fotoğraflar, gazete haberleri, ilanlar falan filan
eşliğinde bütün bunları toplayıp tasarlayarak bir kez daha dikilirler
yetkililerin başına. Eli boş bırakılmak artık kolay değildir. İşler iyice
inada binerse, hedef çok daha büyükse emperyalizme müracaat
edilir; işi dayanışma maskesiyle uluslararası işbirliklerine ve küresel
kamuoyu matematiğine kadar vardırırlar. Gelişmemiş ülkelerde
demokrasi ve düşünce özgürlüğü denilen şey bunun tam yerine
gelmesinden başka bir şey değildir. Halkın dolaylı dolaysız nasıl
sömürüldüğü de ortaya çıkıyor; hem koşullandırılmış kendi birey-
sel seçimlerinden hem de içinde var olmaya çalıştıkları sistemler-
den. Haliyle işlerinin özünde gerçekten kopardıkları birkaç parça
vardır, öyle olmasa sahte sanat canlanamaz, enerjik bir hareket
oluşturamaz. Emperyalist ülkelerdeki sahte sanat yapısı sömürülen
ülkelere göre biraz farklıdır. Bu konuyu Kapitalizmin İdeolojik Bili-
mi adlı başlık altında 7. Gün 7 Boyut Kış sayısında işlemeye çalış-
tım, ilgilenenler linkten indirip okuyabilir.
Politikalar, eğlenceler ve bunların türlerine göre üretilen sahte
sanatlar kafa karıştırma, sarhoşluk, bilgisel uyuşma, cinselliğin ve
Dünyayı Anlama Kılavuzu 19 Levent Büdüş
inancın kamçılanması, hayatla doğal ilişkileri kesme gibi sanat işi
bilinçaltı etkilerle bir insanın, yaşadığı herhangi bir toprak parçası-
nın altındaki ve üstündeki her çeşit mükemmel doğal değerle ba-
ğını kopartır. Bu insanın bilincinde doğalı değersizleştirir, yapayı
kıymetlendirir. Artık o doğal yaşam sahasının öz değerlerini böyle
bir insanın elinden almak kanlı savaşa yeğ olur, medya felsefesi ve
sahte sanat vasıtasıyla.
Sahte sanat ve medya felsefesi, mevki ve güç edinmek isteyen kişi
ya da organizasyonların gündemine gelen, insan yaşamına ve do-
ğal yaşama müdahale eden fikir ve amaçlarının yolunu açıklamaya
çalıştığım biçimde düzenler. Zorbaların ve sapkınların varmak iste-
dikleri hedefleri onlar için varılır kılar. Onlar da sahte sanat üreten
kişilerin kendi sakil hedeflerini tatmin ederler.
İnsanları ve bir bütün olarak maddenin mükemmel tezahürünü
içinde barındıran doğayı hacamat edenlerin sezilebilmesi için zan-
nedersem bu kadar açıklama yeterlidir. Gelecek bölümlerde daha
iyi anlaşılacağı üzere birilerinin insanlık diye benimsetmeye çalıştı-
ğı değerler doğrunun hacamatıyla bir yere varılacağına inanmış
karakterlerdeki çiğ insanların varlığıdır. Dünyanın böyle olduğuna,
böyle gelişmek zorunda olduğuna, bu yüzden uydurdukları krono-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 20 Levent Büdüş
lojiye tabi olmamız gerektiğine bizi ikna etmeye çalışırlar. Kendile-
rinin belirledikleri kanlı hadiselere kader diyerek siyasi güce boyun
eğmemizi isteyenler de yine onlardır. Yine bu kişiler sahte sanat ve
medya felsefesinin mucididirler.
Sahte sanat üreticilerinin sakil hedefleri bir yana sahte sanat ve
medya felsefesiyle kendini yoğurmuş asıl mucit dediğim çiğ kişile-
rin hedefi, ters örüntü gerçek sanatla birlikte toprağın, havanın,
kısaca doğanın başta tüm canlılar olmak üzere bütün nimetlerini
kendi nazarlarında kullanmak ve yaratılışa hükmetmektir. (Bu
emelin ifadesi dahi sahte sanat ve medya felsefesi vasıtasıyla gü-
lünçleştirilmiştir.) Tabii tüm varlıklara hükmetmek imkânsızdır
ancak bir tek nükleerle bu doğallığın mükemmel doğru örüntüsü-
nün karşısına çıkabilirler. İnsan emeği doğru örüntü sanatın, doğa-
nın dolayısıyla Tanrı’nın karşısına bir tek nükleerle dikilebilirler. Bu
yok edici güç, insanın gerçekte pek de akıllı olmayan iblislerle yap-
tığı işbirliğini de bize açınlar. Gerek dinle gerek dinsizlikle Tanrı,
dolayısıyla doğa karşıtlığı durumuna düşmüş insanların dünya ve
boyutları üzerindeki işleyişlerini, yaşama ve çevreye değer verme
kapasitelerini sahte sanat ve medya felsefesiyle oluşan verilerin-
den anlıyoruz.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 21 Levent Büdüş
SAHTE SANAT ve MEDYA FELSEFESİ
Güneş Dil Teorisi Doğru Olabilir
Ters örüntü gerçek sanat ve felsefe; sahte sanat ve medya felse-
fesi üzerinde daha dikkatli düşündüğümüzde doğru örüntü ger-
çek sanat ve felsefe bağlamında Güneş Dil Teorisi doğru olabilir.
İnsanın sağlıklı, mutlu yaşamasına önce beğendiği sonra zamanla
sevdiği bir alanda biraz toprak, üzerinde kendine belirlediği yeteri
kadar iş, bir eş ve bir iki çocuk yeterlidir. Bunun böyle olmaması
gerektiği kutsal denilen bazı metinler ve onların yorumlarıyla insa-
na benimsetilmiştir. Aile reisliğiyle (bir adam ve haremi) ya da
serbest ilişki sistemleriyle sözde bir takım ilahi hedefler için çiftle-
şip doğan çocuklarla daha büyük bir güce (savunma ya da saldırı,
ganimet ya da üretim) sahip olma fırsatını kurgulamışlardır. Medya
felsefesi (geçmişin sözde kâhinleri, peygamberleri, düşünürleri
veya uyduranları) tarafından belirlenen bir kimlikle güdümlü top-
lumculuk ‘aile’ hiyerarşisinden başlayarak benimsetilmiştir. Ku-
rumsallaştırılan ve bir planın yaşayan soluğu olan bu toplumda
Dünyayı Anlama Kılavuzu 22 Levent Büdüş
(töre, din, izm, vs.) kurallara uymayanın yeri yoktur, yeni bir kural
koymak da politika, dalavere veya savaşla mümkündür.
İnsanlar tek eşli ya da hiç eşe ihtiyaç duymadan kaynaklara göre
yaşar-çoğalırken şuurlarının tek tek ele geçirilmesi, doğar doğmaz
şuurlarının biçimlendirilmesi asıl evrensel birlikte yaşam olan bi-
reysel özgür toplumdan uydurma güdümlü bir toplumculuğa insa-
nı taşımıştır. Günümüzdeki eğitim sistemleri bu uydurmanın amaç-
larına göre gelişip yaygınlaşmış, liyakatler sistemi böylece oluştu-
rulmuştur. Bu liyakatler sistemi kuşkusuz doğru örüntüye ait de-
ğildir.
İnsan doğrudan ortak yaratılış değerlerini içinde barındırmakla
zaten olağan erdemli bir toplumdur ve evrime (ilerleyişe) göre
temel yasaları ve yeni ihtiyaçları zaten kendiliğinden bilmektedir.
Neyin ne olduğunu olağan öğrenmekte, çevresine ve gerçek ihti-
yaçlarına odaklanarak üretip doğaya uyumunu yitirmemektedir.
‘İcatlar çağı’ denen; geçen yüzyılların ve günümüzün bu söylemi
keşiflerin gerçek doğası yerine kültürel bir vurgulamadır. İcatların
çoğu bir insani varışa bağlıdır o da motor gücüdür. Günümüzün
icatları motor olmadan hemen hemen bir hiçtir, bilgisayar teknolo-
jisi haricinde. Onun da özü doğru örüntüde motorla bütünlenen
Dünyayı Anlama Kılavuzu 23 Levent Büdüş
bir varıştır ve bu iletişim aracını doğru kullanmak günümüzün ah-
lak değerlerini oluşturur; onda olması gereken evrensel ve ahlaki
değerler sahte sanat ve medya felsefesiyle hemen çökmüştür.
Doğal olarak insan ihtiyacına göre keşfediyor ve birbirine bu doğal
keşifleri öğretiyordu böylece bilgi doğru doğal bilgi olarak kulla-
nımda yaygınlaşıyor, eskimiyor ve de özü şehirde ya da kırsalda
değişmiyordu. Sahte sanat ve medya felsefesiyse sakil hedefler
için insanın birbirine öğrettiği yapaylıktır. Ters örüntü gerçek sanat
ve felsefe de insanın, varlıkların amaç dışında kullanıldığında do-
ğaya aykırı olan ancak yapay olmayan doğal yapıları üzerinde insan
kaynaklı faaliyetlerdir diye bir özetleme yapalım. Zaten yazı dizisi
boyunca bunu anlatmaya, bu anlamı derinleştirmeye ve her sevi-
yede kavrayışa hitap edecek bir indirgemeye çalışıyorum.
Branşlaşma maskesi altında alanları kapatan, insana emir komuta
zincirini layık gören ve başa ne olduğu tam belli olmayan bir idare-
ci koyan yoz toplumculuğun kökünü barbarlık-delilik saymak ye-
rinde olur. Zamanla normal insanın, saf belleğin nitelikleri sahte
sanat ve medya felsefesinin kesintiye uğramaksızın saldırısına uğ-
ramıştır. Bu şuursal saldırı ters örüntü gerçek sanat ve felsefeye
Dünyayı Anlama Kılavuzu 24 Levent Büdüş
dair insanda bağışıklık yaratmıştır; ikiye bölünen insanlık sonra da
iç içe geçip sosyal girift olmuştur.
En saf (doğru) insanlar en kolay sömürülmesi gereken hedefler
oldu zamanla; en saflar zamanla garibanlığa da dönüştürülmüştür.
Toplumun içinde yaşamakta olan doğru örüntüde doğru (evrensel,
yersel ve göksel) düşünebilen insanları bu garibanlardan biraz ayrı
tutmalıyız. Bu kişiler saflıklarını doğru örüntü gerçek sanat ve fel-
sefeyle koruma altına almışlardır. Aydın olmanın da gerçek karşılığı
budur. Doğaya, dolayısıyla Tanrı’ya saygı gösterir gerçek aydın, bu
saygı çerçevesinde teknoloji edinilir, kullanılır ve geliştirilir; sanatı-
nın tüm dalları da yine bu eksende gelişir.
Aydın kişiler insanın çeşitli düzenlerle güdülendirilmiş toplumsal,
töresel, dinsel zihnine itibar etmez çünkü onun içinde esas varlık
kadar esas yokluk da bulunur; gülme eğlenme kadar ağlayış yaka-
rış da vardır. Savaş, kan, nefret, sapık sevicilik, ırkçılık… ve gerçek
ölümün dolaylı dolaysız onların eserleri olduğunu bilir (aksi örüntü
gerçek sanat). Hatta yaşarken dahi bu yaşayan ölüleri çevresinde
görür.
Derin bir tarihe inecek olursak muhtemelen Güneş Dil Teorisiyle
de sorgulandığı gibi yaşamın asıl sorunlarından, hayranlıklarından,
Dünyayı Anlama Kılavuzu 25 Levent Büdüş
doğal ıstıraplarından oluşan birkaç sözcük dünyanın doğal sesleriy-
le uyumluydu. Bu bağlamda sözcükler ihtiyaçlara, olaylara göre
doğal olarak çoğalıyordu. İş yapmak ve iş yaptırmak (savaşmak, ele
geçirmek, stoklamak) adına sahte sanat ve medya felsefesinin ilk
aktörlerini tam bu noktada bilebiliriz. Ters örüntü, etik olmayan
hedefler için sözcük üretmek, ürettikleri bu sözcükleri de ilkel sah-
te retorikle açıklayarak hedeflerine ulaşmaya çalışan bu kişileri
ütopyayı bozan öncü sahte sanatçılar ve düşünürler olarak kavra-
mamız mümkündür. Tam bu noktaya da medeniyetin kırılma nok-
tası diyebiliriz. Doğa, Tanrı’yı aracısız olağanlıkla temsil ederken ve
Tanrı, doğa vasıtasıyla yaratma esenliğini tüm canlılara benimset-
mişken başka türden idraklere, planlara sahip Tanrılar türetilmesi,
din yokken dinlerin ortaya çıkması, bir takım ritüellerin içeriği kuş-
kusuz ters örüntü gerçeklikle birlikte bu sahte sanat ve medya
felsefesi üreten öncü kişilerden kaynaklanmıştır. Onlar her insanda
olduğu gibi kendilerinde de var olan yaratma yeteneğini kaynağı
belli nedenlerle yozlaştırmışlardır.
Yeryüzünde bilinen doğadan daha başka bir doğa olduğuna, bir
takım farklı fazlarda varlıkların bu doğada var olduğuna ve ancak
esinle, genellikle de yoz amaçlara dair tesirlerle katı madde hayata
Dünyayı Anlama Kılavuzu 26 Levent Büdüş
ulaşan varlıkların etkinliklerine de bir kanıttır bütün ters örüntü
gerçek sanat, sahte sanat ve medya felsefesi verileri.
Doğa, içinde ve parçası olarak doğaya ve ince maddesel alanına ait
olan insan; doğalın hakiki acısına katlanış (yaralanma ve iyileşme
[umut]) ve macerası (duyularla keşif) için yaşamı yani tabiatı sevi-
yordu. Burada yaşanılan saf sevgidir o da Tanrı’yı, Tanrı’da yaşa-
mayı ifade eder. İnsan, doğru örüntü sanat ve gerçek felsefeyle de
gereği gibi yaşamakta ve ilerlemektedir. Bu yüzden her şey düzen
içinde, tertemiz ve yerli yerindedir. Günümüzün hakiki köylülerini,
şehirde çeşitli sebeplerden ve görevlerden dolayı mecburen ika-
met edenleri, doğru örüntüye bağlı doğaya tam saygılı olanları
gerçek evrensel toplum olarak tanımak yerindedir.
Doğal düşmanlarından (besin zinciri) diğer canlılarla doğru örüntü
vasıtasıyla tedbirli, güvenli, konforlu evlerde yaşamayı zamanla
geliştirmiş insanlar bu geliştirmeye doğru noktada dur demişlerdir.
Çünkü bu noktadan ötesi kendi şuurlarına mahkûm olmaktır, zira
sonu yoktur bu ev türetme, geliştirme işinin; gerekçesi de yoktur.
Her ev iklim kuşağına ve coğrafi koşullara göre yerli yerindedir.
Ters örüntü içinde olmama bilgisini de işin içine kattığınızda insan
güneşten payını almanın ve altında kendi hür iradesiyle çalışmanın
Dünyayı Anlama Kılavuzu 27 Levent Büdüş
huzurunu yaşıyordu ve gelişiyordu. Bu bağlamda hastalıkların ne-
denlerini ve tedavisini, yaşamın zorluklarını ve yükünü ters örün-
tüde aramak yerinde olur. Yoksa insanlar şimşekten korktu, aslan-
dan tırstı, ateşi buldu, dini buldu, kıtlık geldi kan döktü, birbirini
kesti gibi bilimsel vaazlar üzerine temellendirilmiş bütün ‘sosyal
bilimlerin’ bir aldatmaca olduğunu anlayamayız. O arı bilim değil
medya felsefesidir.
Yazı dizisi boyunca bahsettiğim aksi, ters örüntü gerçek sanat ve
felsefe icraya başladığı anda bir düşmeyi, akabinde kendileri gibi
düşmüş varlıklarla işbirliği yapmayı yaygınlaştırmıştır. Sahte sanat
ve medya felsefesini de icat eden bu kişilerin yaptıklarına dair bir
listeyle bu bölümü sonlandırıyorum: Canlıları (bitki, hayvan/insan)
ihtiyaç dışında öldürmek ya da hiç öldürülmemesi gerekirken uy-
durulan sebeplerle özel bir sonuç için öldürmek; doğalı kasten yok
edip (yuva bozmak) gereksiz yol ve alan açmak; varlıkları stokla-
mak; ödül olarak dağıtmak için daha çok canlı katletmek; ödül
olarak dağıtmak için doğal alanları bozmak ve tanzim etmek; hay-
vanların bedenlerini sapkınca yiyerek bir şeyler beklemek (büyük
penis, ‘bereketli’ döl, doğurgan rahim, cesaret, kozmetik, vs.);
başka yörelere ait doğal güzellikleri kendi bulunduğu doğal alana
kopyalamak, onları tesis etmek için mevcut doğalı yıkmak; komşu
Dünyayı Anlama Kılavuzu 28 Levent Büdüş
bahçeleri-evleri talan etmek; ticari düşünmek; nükleer faaliyetler
geliştirmek gibi başlıca davranışlardır.
SAHTE SANAT ve MEDYA FELSEFESİ
Yaratılan, Tasarlanan ve Güncellenen İkinci Kimlikler
Gerçek bilim yerine bilimleştirilmiş vaaz mı dinliyoruz? Belleğe
kodlanan kurmaca bilimselliklerle edindirilen ikinci kimlikler.
Geçmişte aksi örüntü gerçek sanat ve felsefeye dair niyetlerin
akıbetleri için kendilerine taraftarlar toplamak, toplanan taraftar-
ların gücünü yönetmek ve kendi niyetlerini bu güçler vasıtasıyla
meşrulaştırmak sahte sanat ve medya felsefesiyle mümkün kılın-
mıştır. Egemenler büyük tapınaklar, tesisler yapıp içlerinde, civar-
larında türlü sihirbazlıklarla, gelenlerin (hedef kitle) arasına karış-
tırdıkları dramatik insanlarla bu yerlerde olağanüstü bir şeylerin
var olduğunu ‘kanıtlama’ yoluna gitmişlerdir. Korkun ya da benim-
seyin böylece kötülük size ilişemez, onun için gelin siz de bize katı-
lın, mükâfatınız da var maddi manevi diyerek yüzyıllar içinde sö-
mürü sistemleri kurumsallaştırılmıştır.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 29 Levent Büdüş
Sahte sanat ve medya felsefesinin (bilim başlığı altında) vaaz ettiği
başka bir yalan dizgesi daha vardır: insanların enerjiye gereksinimi
vardı, yemek içmek kıtlıklar yüzünden yetmiyordu bu yüzden tica-
ret gelişti, buluşlar çağı yaşandı diye. Dikkat ettiğimizde insanın
fazlaca enerjiye ihtiyacı olmadığını, bu yüzden kilolarca yiyecek
tüketmek zorunda kalmadığını mütevazı zengin diyetinden anlıyo-
ruz. Yeterli uykuyu kendine imtiyaz edinenlerden de anlaşılacağı
gibi biraz tohum (çerez)-meyve, bir parça yağlı ya da yağsız et, su,
maden suyu, bira, şarap ya da meyve suyu gibi yaşama dair az
miktarda gıda ürünleriyle sağlıklı yaşamak açıktır. Konuya daha
dikkatli baktığımızda asıl enerji tarlada, fabrikada, işyerinde gün
boyu çalışacak, gece gündüz mesai yapacak, savaşa çıkacak şuurla-
rı ve bedenleri kontrol altına alınmış insanlar için gereklidir. Onu
da günümüzde ucuz gıda ürünleriyle çağımızın endüstriyel koşulla-
rına göre sağlamaktadırlar. Endüstriyel beşeri gelişme adına mar-
ketlerde, pazarlarda malum sahte ve dolaylı yoldan zehirleyen
hazır gıdalar, sebzeler iken geçmişte de tabağa bir kepçe lapaydı.
İster lapa kavlinden olsun ister pratik gıda bu niteliksiz enerjiyle
birlikte bağımlılıkların, sağlıksız doğumların çokluğu piyasanın-
siyasi erkin sürekliliğini sağlamaktadır. Sürekliliğin barbar ve adi
yapısıysa sağlıklı uzun emeklilik günleri yerine orta yaştan sonra
Dünyayı Anlama Kılavuzu 30 Levent Büdüş
ölümü; günümüzde hastaneleri, sağlık sektörünün serbest piyasa-
daki payını dolayısıyla mezarlığı işaret etmektedir.
Tarihin bilinmeyen sayfalarından süzülüp geçmişten günümüze
değişmeyen bir ilke olarak sahte sanat ve medya felsefesiyle kısa
süre içinde olmaz denen şeyler gerçekten oluyormuş, hem de ola-
ğanüstü oluyormuş ya da işin doğasına binaen kazara oluyormuş
gibi olgu ve vakalar ilgililer tarafından hedeflere sunulur. Derin
devletler, derin idareler, sahte tüzel kişiler, derin kumpanyalar ve
onların akademileri, tarikatları veya bilmem neleri, vesaireleri
birbirlerine uyumla bazen de karşıtmış gibi kurmaca büyük çarkı
döndürürler ve tıkır tıkır kitlelerin belleğine işlerler ürettikleri
kurmaca bilgileri. Bu bağlamda dinlere ve dinozorlar gibi canlılara
dair kurulan mitsel-bilimsel retorikler ve tabular eylemlerine dair
iyi örneklerdir. Bu yönde kodlama işlemi insana bir ikinci kimlik
verir yalın insan olmanın dışında ki bu kimlik ters örüntü gerçekliğe
dair kısmen bilimsel, genellikle de sosyal bilimsel ruhsal-psikolojik
bir kimliktir. Kabaca kanlı ya da kansız sadece hayranlığı, kaybetme
korkusunu, sahte kazanmayı ve itaati sağlar; zafer, yıkım, ölüm,
yokluk (ruhsal ya da maddesel) bireye, dolayısıyla topluma iner.
Aksi gerçek sanat ve felsefenin bu kitlesel ilerleyişini sahte sanat
ve medya felsefesi toplumda kemikleştirir.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 31 Levent Büdüş
Aksi örüntü gerçek sanat ve felsefeyle birlikte sahte sanat ve med-
ya felsefesinin büyük bir kısmı doğal değerleri ve seçili doğallığın
yaşandıkça derinleşen akli (etik matematiksel) sade zarafetini kü-
çümser; yerine alıma bağlı suni karmaşıklığı ve ters örüntü değer-
leri yüceltir. Doğal yerine doğalın yok edilmesi veya doğalın doğru
örüntüsü yerine onun üzerine uydurulan saçmalıkları parlatmayı
böylece hazza, materyale ve maddeye varmayı kendine layık bu-
lur. Doğal kumsalın üstüne beton plaj yapmayı, doğanın kendi
güzellikleri yerine bölüşülmüş paylaşılmış ideolojik tesisler içinde
olmayı edindirilen ruhsal kimliği rahatça yaşamak için tercih eder-
ler. Kayıp kişi veya zümre doğadan ayrılmakla ortaya çıkan psikolo-
jik semptomlarını bu tip tesislerde tedavi eder. Doğala bağlı doğal
kişiyse doğalda kalma akılcılığıyla özürlüğünü dolayısıyla sağlıklı
hazzı yaşar. Acı veren asıl tehdidi de gözler, bilir ve kavrar; doğru
örüntü gerçek sanat ve felsefeyle tedbir almaya çalışır. Doğal
örüntüdeki doğru insan bir sonraki yaşam deneyimine dair evreni
anlamakla kavramsal evrim geçirirken; ters örüntü gerçek sanatla
ve sahte sanatla özünde bulunan seçme iradesi niteliğini mantıken
yitirmiş kişiyse döner durur yaşamda; edindiği ruhsal kimliğine
yapay gerçeklikler yaratarak da bu sahte (ters örüntü) gerçeğe tabi
olup yok olur gider. Yitmekte olan kişiler için eğlenceli, çeşitli din-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 32 Levent Büdüş
sel çileli ve kendi kendine inanmakla birlikte gururlu, sözde ilkeli
yaşayış içinde aslen bir yok olma söz konusudur. Geçen yıl yayın-
lamış olduğum Kapitalkomün-Ruhla Randevu adlı romanımda bel-
leği biçimlendirilmiş bir insanın ölümden önce ve ölümden sonraki
durumunu bu açıdan sorguladım.
ŞEHİR Mİ DOĞA MI?
Şehir de doğanın içinde yer alır, köy de! Şehrin her noktasında tüm
insanların; doğal insanın, doğru örüntüde kendini eğitmiş her kişi-
nin ifade özgürlüğü, yaşama hakkı bulunur. Ancak şehrin hâkim ve
başat gücü yan yana, altlı üstlü kutu kutu veya dikenli telli, alarmlı
bahçeler yaşam özetinde aksi gerçek sanat ve felsefedir. Gün geç-
tikçe şehirlerde doğal alan kalmamasının nedeni de böylece açığa
çıkmış oluyor. Politikalar, çeşitli ve başlıca ekonomik izmler, dinler,
mezhepler ve bunlara bağlı yoğrulmuş sanatsal yapılar yüzünden
korkutulan insanlar ya birbirleriyle iç içe ya da birbirlerine dair
bariyerler ve ayrı gruplar içinde yaşamaya mecbur edilmişlerdir.
Eğer şehirler doğru örüntüde inşa edilmiş olsaydı şehir diye bugün
bildiğimiz beton binalar, ağaçlandırılmış park görünümlü beton
alanlar oluşmayacak, onların yerinde doğanın içinde kaybolup
Dünyayı Anlama Kılavuzu 33 Levent Büdüş
giden doğal mükemmellikler olacaktı. Bu yerleşimdeki insanların
doğru örüntüde doğal erdemli insan olmasıysa ezeli ve ebedi
ütopyanın meyveleri olarak değerlendirilecekti. Günümüzde şehir
denilen yerler maalesef distopyaya bağlı ters örüntüde oluşmuş
alanlardır. Budama yerine sapıkça tıraşlanmış ağaçlar, beton kap-
lanmış çayırlar, beton-asfalt üzerine açılan deliklere sokulmuş
ağaçlar ve genetiği değiştirilmiş bitkilerden oluşan parklar; mahalle
denilen döküntüler, yıkılıp yeniden yapılmaya tamire muhtaç ev-
lerle birlikte ruhları avlayan ticari merkezlerdir, günümüzün şehir-
leri. Bu modern sistemli köleciliği, barbarlığı ortadan kaldırdığınız-
da; doğru örüntüde çeşitli türlerde canlılarla dostluğun gelişmesini
de işin içine kattığınızda ve onlarla kurulan doğru (etik matematik
ve etik sosyal bilim) iletişimle sağlıklı bilgi alışverişinin akıcılığı bize
insan oluşumuzun daha önemli ayrıcalıklarını yaşatacaktır. Tabii bu
gerçek medeniyet kimi köylerde ve yörelerde gelişebildiği ölçüde
yaşanmakta, insanlar yeni doğru bilgi ve keşiflerin eşliğinde ütop-
yaya bağlı kalarak ters örüntü gerçek sanat ve felsefe ile sahte
sanat ve medya felsefesinin baskısı altında nispeten gelişmeye
devam etmektedir.
Toparlayayım; artık yazı dizimin Sahte Sanat ve Medya Felsefesi ile
ilgili bölümlerini bitiriyorum. Sahte sanat ve medya felsefesine dair
Dünyayı Anlama Kılavuzu 34 Levent Büdüş
düşünen ve bulgularıyla, tespitleriyle insanı uyaran düşünürler, en
azından görünmeyeni sezen has şairler, medya yazarı olmayan
yazarlar ve birinci elden tanık olan hakiki gazeteciler haklıydılar.
Tarihe düştükleri notlarla ve gerçeğin (doğru örüntü) anonim var
olmasıyla sahte sanat ve medya kurumlarının, oralardaki işyerle-
rinde çalışıp üretenlerin değersiz oldukları gün geçtikçe daha iyi
anlaşıldı ve anlaşılmaya devam ediyor. Yine de sahte sanata ve
medya felsefesine karşı bilinçli olmak ve onun sunduğu ikinci kim-
liği reddetmek için insanlığın epey yolu olduğu açıktır. Günümüzde
halklar ve bireyler sahte sanatın ve medya felsefesinin büyüsü
altında olmakla birlikte, kendileri düşünmek yerine kendileri adına
düşünenlere iradelerini teslim etmeleri onların aynı zamanda ters
örüntü gerçek sanat ve felsefede konumlandığının altını da çizer.
Kadimden beri çeşitli evrensel sanat yapıtlarında vurgulanan iyiyle
kötünün estetik çarpışmasını da anlamış oluruz.
Son bir ekleme olarak sahte sanat ve medya felsefesinin toplum
içinde bir başka vazifesi daha vardır. Bu vazife doğru yerde kullanı-
lan doğru sözcüklerin yadırgatılması, kullanımının ayıplatılmasıdır.
Eylemlerin yapısını kısaca tanımlayan, belirten; fazlaca lafa, uzun
cümleye gerek bıraktırmayan sözcükler ters örüntü gerçekliklerle
birlikte sahte sanat ve medya felsefesinin birçok kusurunu hemen
Dünyayı Anlama Kılavuzu 35 Levent Büdüş
ortaya döker ve onun niyetini, adiliğini açık eder. Böyle esaslı söz-
cüklerin anlamlarını genişletip özünü unutturmaya çalışan, teda-
vülden kaldıran yine sahte sanat ve medya felsefesidir. Terimler,
nitelemeler ayıplanır; vakaya dair sözcüğü doğru yerde kullanan
kişiyi halktan birilerinin ayıplaması sağlanır. Doğru örüntüye bağlı
yaşayan veya yaşamak için mücadele veren, doğru yerde doğru
sözcüğü kullanan bireyler sessizleşir ve susturulur. Bu kirli adabı-
muaşeret veya burjuva nezaketi-tavrı doğru örüntüye karşı işlenen
suçların üzerini ‘kibarca’ örter.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 36 Levent Büdüş
DOĞRU ÖRÜNTÜ GERÇEKLİK
Gerçek Sanat ve Felsefe
TERS ÖRÜNTÜ GERÇEKLİK
Sahte Sanat ve Düşünürü
Gerçek Sanat ve Felsefeye Göre Akademisyenler
Umut, Haz, Sevgi ve Aşk Nedir?
Sahte Sanat ve Düşünürü çerçevesinde gerçeğin aslında tek oldu-
ğunu; yalan, uydurma gibi bireyi dolayısıyla doğayı ve toplumu
sakatlayan yapıların da gerçek olduğunu ve bunların yine bir başka
gerçek olan ters örüntü gerçekliği beslediğini bu kitapta anlatmaya
çalışıyorum. Geçen bölümlerde istisnasız her şeyin gerçek olduğu-
nu kabul etmekle birlikte sonuçlarını dikkate aldığımızda gerçekle-
rin hangi dizgede nerede durduğunu, ne işe yaradığını ve nereye
bağlanıp hâlihazırda yaşanan ütopyanın başına bütüncül bela oluş-
turduğunu ifade etmeye çabaladım. Zannedersem insanlığın nasıl
genişlediğini de buraya kadar kabaca anlatmış oldum. Şimdi daha
Dünyayı Anlama Kılavuzu 37 Levent Büdüş
da anlaşılabilir olması için konuyu elimden geldiğince detaylan-
dırmaya gayret edeceğim.
Gerçek sanat ve felsefe daima sektörleşmenin, kurumsallaşmanın
dışındadır. Doğal yapılır ve doğal yoldan insana ulaşır ancak gerçek
sanat ve felsefe yaygınlaşmadan önce ters örüntü gerçeklik tara-
fından kısmen ele geçirilir. Doğru örüntüdeki gerçek sanat ve fel-
sefe bu bağlamda hiçbir zaman sektörleşmeyecektir, kurumsal-
laşmayacaktır çünkü doğanın bütününe ve onun doğru örüntü
gelişim iradesine bağlıdır. Gerçek sanat ve felsefe kendini paranın
takasına indirgemez çünkü para ters örüntü gerçekliğin bir yaygın-
laşma, palazlanma enstrümanıdır, bu açıdan gerçek sanat ve felse-
fe bedavadır ancak yine ters örüntü gerçek sanat bu bedava alanı
kısmen işgal etmiştir, ters örüntünün bedava görünümlü yüzünü
de bilmek gerekir. Gerçek sanat ve felsefe çeşitli alışveriş alanla-
rında satın alınmaz ya da satılmaz da değildir. Satış ve sergi nokta-
larına gerçek sanat ve felsefeye dair üretenler bir şeyler koymak
isterse stratejik düşünme babında tabii olarak koyabilir.
Gerçek sanat ve felsefeyle ticari ya da olmayan temsil noktalarında
tanışan soru sorma becerisini edinmiş kişi tükettiği ticari ters örün-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 38 Levent Büdüş
tü bilgi verilerinin dışına çıkma sıçrayışını yapabilir. Bu sıçrayış aynı
zamanda şuurunda kurulup çalışan birçok ters örüntü gerçek ve
sahte sanat medya ürünü ünitelerin iptal edilmesi anlamına gelir
lakin belleğe kaydedilmiş ters örüntü gerçeklik verilerinin bağımlı-
lıkları derecesinde şuurda tamamen iptal edilmesi kolay değildir.
Doğru örüntüye bağlı uzun vade zamanla etkinlikleri zayıflayacak,
en sonunda doğru örüntü lehine tecrübeden ve tanıklıktan başka
bir anlama gelmeyecektir.
Doğru örüntü gerçekliği kavrayan bilgisever, moda kültüre ait sek-
törel unsurlarının dışındaki olağanüstü doğru örüntü ‘sahile’ varır.
Önündeki doğal bilgisel engine dair sorularını burada oluşan bilgi-
sel çatışmada üretir ve üzerinde düşünmeye başlar. Doğru örüntü
sahilde konumlanmakla birlikte burayı oluşturan doğal varlıklardan
aldığı destekle kendisi de doğal olarak doğru örüntüde felsefe
yaparak zaman ilerledikçe anonim bir düşünür olur.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 39 Levent Büdüş
GERÇEK SANAT ve FELSEFEYE
GÖRE AKADEMİSYENLER
Akademisyenler üç gruba ayrılır. Birinci grup doğru örüntüde olan
gerçek akademisyenler, ikinci grup ters örüntü gerçek akademis-
yenler, üçüncü grupsa sahte akademisyenler; sahte akademisyen-
lerle ilgilenmiyor ve onları ters örüntü gerçekliğe bağlı asalaklar
olarak belirtiyorum.
Ters örüntüye bağlı öğreticiler ve geliştiriciler, bilim insanları dik-
kate alındığında yaptıkları her şeyin kurumsal, ideolojik bir eğiti-
minden kaynaklandığını dolayısıyla da bir ideolojinin, doktrinin
devamı istikametinde memuriyetini içinde barındırdığını görürüz.
Bu akademisyenler gerçek bilimin ihtiyaçlarını takiple ama ondan
bir noktada ayrılarak sektörlerin ve kurumsalların emirlerini karşı-
lamakla yükümlüdür. Hayat tarzları, siyasi görüşleri birbirlerinden
çok farklı olsa da farklı farklı talepler ve inançlar doğrultusunda bir
takım işler-tezler üretmeye yönlendirilmiş vazifeliler olduklarını
kavramak çok önemlidir. Yine bu kişilerin çoğunluğunu akademis-
yen görünümlü girişimciler olarak bilmek de gerekir; bilgi ticareti
de denebilir, konsept ticareti de. Bu yapı bir hiyerarşi içinde işler,
Dünyayı Anlama Kılavuzu 40 Levent Büdüş
silsileye bağlıdır; bu yapı bir devletin ya da parti veya örgütün ide-
olojik yumuşak güç savaşçılarını oluşturur. Aynı zamanda dünyaya
yayılmış sözde özgür bilgileri, öğreticileri ve öğrencileri olarak on-
ların tepeye, bir erke bağlı sorumlu çalıştıklarını bilmek önemlidir.
Bu tarzdaki akademik yapıyı ve bu yapının reklamını yaptığı, yay-
gınlaştırdığı sözde keşifleri veya ters örüntü buluşları gerçek felse-
fe doğru örüntüden ayıramazsak emperyalizmi, ters örüntü ger-
çekliği ve yaşamlara inip bedenlerde işleyen soyut distopya bilgi
parçacıklarını kavramamız asla mümkün olmaz.
Ekonomik sonra da sosyolojik derinleşme babında bu kurumsal
akademisyenler, gerçek sanatı ve felsefeyi kendi bağlı oldukları
siyasi: dini ve mesleki amaçlar doğrultusunda daha fazla ters örün-
tü güce ulaşmak için kullanırlar. Aynı zamanda kendilerince bir
bilim tekeli, karteli ve muhafızlar birliği oluştururlar.
Doğru örüntüdeki gerçek akademisyen ise sadece doğaya ve doğa-
la bağlı hukuk içinde derinleşen, konusunu bu hukuka göre gelişti-
ren ve bu verileri doğa sağlığı dolayısıyla insan sağlığı için payla-
şandır. İnsanların evrensel eşitliğine ve sınırsızlığa dair doğal doğru
örüntü gerçekliği doğada doğala uygun tesis etmek, geliştirmek ve
daima ezeli doğal gerçeklikten sapan devletleri, insani birimleri
Dünyayı Anlama Kılavuzu 41 Levent Büdüş
ıslah etmek için çalışırlar. Birçok bilim dalı gibi özellikle iktisadi
bilimleri de bu doğru ilkelere tabi kılmaya çalışırlar zira iktisadi
bilimler, diğer bilimlerin üzerinde sürekli belirleyici bir güç oluştu-
rur.
Bilinmesi gerekir ki ters örüntü kurmayları gibi akademisyenleri ve
onların himayesinde gelişmiş lisanslı lisanssız her meslek sahibi
yok ettiği her doğa varlığı için ya da doğal oluşumların üzerinde
yaptığı ters örüntü muameleler için, yaygınlaştırdığı ters örüntüye
bağlı bilimlerle zayi olan yaşamlar için günü gelince doğa hukuku-
na göre hesap verecektir. Bazı kişiler bu yargıyı bir mükâfat taksimi
olarak benimsemiş de olabilir!
Altını çizelim gerçek sanat ve felsefe toplum için değil doğal örün-
tünün sağlıklı ilerleyişi, gelişimi için yapılır. Bunun anlamı insanla-
rın çevresine ait yaşamla birlikte fizik ve metafizik olarak en üst
konumda eşit yaşamasıdır. Doğanın doğal gelişimi içinde insan
türünün ters örüntü gerçeklere girmesini engellemek amacıyla
doğruluğun bekasını sağlamak; bu istikamette insana ait olan me-
lekelerin sağlıklı kalmasıyla, gelişmesiyle, geleceğe aktarılmasıyla
ilgilenmek ve bu ilkeye göre yeniyi, geleceği keşfetmek akademi-
nin temel görevidir. Gerçek düşünür, sanatçı, bilim insanı ve hiçbir
Dünyayı Anlama Kılavuzu 42 Levent Büdüş
unvan edinmek istemeyen kişi daima maddenin doğru örüntüdeki
gelişimine, evrimine odaklamakla yaşamını yaşanmaya değer kılar
ve bilinen kurumsal, sektörel akademi kavramının dışında doğal bir
akademinin eşit bireylerini oluştururlar.
GERÇEK SANAT ve FELSEFEYE GÖRE
HAZ, UMUT, SEVGİ ve AŞK
Haz
Gerçek sanat ve felsefede (doğru örüntü) haz genel dini tapınma-
lardan, genel gece hayatı sarhoşluklarından-sefahatlerinden, cinsel
sapkınlıklardan ve ıvır zıvır ucuz ya da pahalı şeyleri alıp yemekten,
bu türden süslere sahip olmaktan uzaktır. Bu liste zamanla devlet-
leşmiş, kurumsallaşmış ters örüntü gerçek yaşam tarzlarına aittir.
Gerçek sanat ve felsefede haz, hedeflenen bir erdemli varışa dair
sarf edilen emek sırasında açığa çıkan doğal mutluluk halidir.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 43 Levent Büdüş
Umut
İkamet edilen çevredeki istisnasız canlı cansız tüm varlıkların bir-
birlerine uyumu içinde insani idrake göre yaşanılan karşılaşmaların
kişiye göre tehlikeli ya da tehlikesiz olduğu ya kendiliğinden bilinir
olur ya da bu yönde harcanan düşünsel, bilgi işleme emeğiyle an-
laşılır. Umut, bu gerçek yaşamda ortaya çıkan ya da başa gelen
ruhsal ve maddesel yaraların, yaralanmaların, kayıpların maddi
manevi iyileşme sürecidir. Gerçek sanat ve felsefede umudun an-
lamı budur.
Sevgi ve Aşk
Sevgi, hedeflenen erdemlerle kurulan bağdır. Bu bağın içinde haz
ve mutluluk, olumlu çile ve umut bulunur bunları etkin kılan da
doğal gerçek bilgidir ve sevgi dediğim bağ bu yapıları birbirine
bağlar.
Bu doğal doğru örüntü sevgi bağının ters örüntü gerçek sanat ve
felsefedeki karşılığı aşktır. Aşkın kaynağı insandır ve ters örüntü
gerçekliğe aittir. Aşk ters örüntü gerçekliğin sevgi kavramı oldu-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 44 Levent Büdüş
ğundan aşka ve onun içeriğine bağlı kişi doğal olarak hastalanır,
hazzı da bu hastalıkların içinde arar. Ters örüntü ünitelerden birine
bağlanan ve kendini bağlandığı bir ters örüntü ünitede geliştirme-
ye, bulmaya ikna eden hatta ölümden sonra varış olarak kendine
ilgili ters örüntüden bir öteki âlem devşiren insan gerçekte akıl
sağlığını kaybetmiştir. Böyle bir kişi sağlıklıymış gibi yaşar çünkü
içinde yaşadığı ters örüntü gerçeklikte sırıtmaz, kendi ortamında
dahi sırıtacak aşırı yönlerini de kendine özel kapalı alanında sağal-
tır.
Ters örüntü gerçeklik kendi toplumunda ortaya çıkan deliliğe dair
sırıtmaları birkaç tıbbi ve felsefi çeşitte sinirsel hastalık olarak açık-
lar. Sevgide (doğal doğru örüntüde) insan olgunlaşıp daima çevre-
ye olumlu gelişme adına gerekli doğal doğru tesirleri yayarken;
sıklıkla sağlıklı olduğuna inanan aşktaki deli insan çalkantılar, den-
gesizlikler, gereksiz durgunluklar, lüzumsuz coşkunluklar gibi etki
tepkiler oluşturur.
Aşkı dillendiren bir kısım din ve duygu taciri ters örüntü gerçeklik
insanı da uydurduğu ‘aşkın sevgi’ deyiminin ardına sığınarak aşkı:
kendinden her şeyiyle vazgeçmek, gücünü yetiremediği sevilene
teslim olmak veya tanrıya varmak olduğunu ifade eder. Bu da ters
Dünyayı Anlama Kılavuzu 45 Levent Büdüş
örüntüye ait bir fetişizm, ruhsal bozukluktur. Gerçek sanat ve fel-
sefeye göre kendini bir kişi herhangi bir şey yüzünden kaybetmişse
varlığı anlamını yitirmiştir.
Genel prensip olarak insan önce kendini bilmek zorundadır ben bu
ilkeye Kariha Düşünce Sanatı Manifestosunda yaşadığımız çağa
binaen bir madde daha ekledim. Kendini bilmeli, doğru ancak aynı
zamanda önce kendini yaratmayı da başarmalıdır, dedim. Konu-
muza dönecek olursak iktisadi, dinsel ve cinsel terörün kaynağı
olarak aşka dair hazzı iyice tanımak gerekiyor. Gelecek bölümde
sevgi ve aşkı biraz daha irdeleyeceğiz.
SEVGİDE ve AŞKTA YAPILAN SİYASET
Sevgi doğal doğru örüntü varlıkların birbirleriyle kurduğu nitelikli
ilişki bağıdır, dedikten sonra ister canlı olsun ister cansız irade
gereği kurulan bu sevgi ilişkisi daima iyi için iyi sonuçlar verir. Sevgi
bağına dolayısıyla ağına sahip olmayı başaran insanlar özleriyle,
çevreleriyle ve birbirleriyle olan ilişkilerini aşka dair tek taraflı san-
rılar, lehinde veya aleyhinde hedefler, hayaller kurmak yerine do-
ğadaki sonsuza salınımlı sevgi ve bilgi ağının gelişimi içinde doğru
örüntü ilkelere bağlı kurarlar.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 46 Levent Büdüş
Sevgi bağı ve ağı doğanın içinde bir parçası olarak anlamlanan
insana evrensel yasaya binaen fizik-metafizik, somut-soyut hayata
dair yaratılış ve var olma, yaşama ve bulunma doğal-doğa eşitlik
hakkı hukukuna göre hayatını anlamlandırıp olağan olarak vasıflı
yaşamasına sebep sonuç oluşturur. Anlaşılacağı üzere uydurma,
stokçuluk, egoist idarecilik, kaynağı zapt etmekle insana lütuf gibi
birçok insan kaynaklı siyasal felaketin, beşeri yozlaşmanın önüne
sevgi ağı ve bağıyla geçilebilir.
İnsanlığın büyük bölümü ikna edildiği biçimde doğanın efendisi
olmadığı gibi aslında ters örüntü tercihleri bakımından doğal var-
lıklar içinde en yetersizidir. Kurulan siyasi teşkilatlarla ve örgütler-
le durmadan birbirlerini yumruklarlar, etrafa ölüm saçarlar. So-
nunda da kim üstün gelmişse onun saçmalıkları ve saplantıları
egemen olur ve ters örüntü eğitime, propagandaya göre yaygınla-
şır. Ezelden beri bu fırkacılık düşüncesi yoksunluk ve tatmin edilme
deliliğinden ötürü şehveti beslemiştir. Şehvetse fetişe bağlı aşkla
devinim kazanır, bu da ters örüntü imkânları doğurur.
Şehvetin özünü oluşturan fetiş (saplantı) tatmin olma kapsamında
varlıklara hükmetmek için bir imtiyaz arayışıdır; manipüle edilmiş
insan usunun bir yansımasıdır. İnsanlar hedeflerine varmak adına
Dünyayı Anlama Kılavuzu 47 Levent Büdüş
fetişinden yansıyan bir takım felsefi ilhamları, feyizleri doğada
canlandırır. Bu da sevgi bağı ve ağıyla gelişen gerçek yaşamdaki
yani doğru örüntü doğal yaşamdaki bireyin tam bir insan olarak
gelişmesini engeller. Fetişistler, daha sonra kurguladıkları ekono-
mik modellere ve para trafiğine göre yaşayanlar olarak doğaya
bağlı yaşayanlardan sonsuza dek ayrılırlar.
Kuşkusuz sevgide yaşayan doğru örüntü bir aile doğan çocuğuna
günümüzün en tehlikeli yaşam tarzlarını şehvetli parasal ilişkiye
dayanan aşktan türeyen kapitalizm, feodalizm, monarşizm, faşizm,
teokrasi, militarizm, komünizm gibi yapılar olarak öğretir ve çocu-
ğunu mümkün olduğunca bu sistemlerin örüntülerinden uzak tut-
maya çabalar. Sosyalizmiyse doğru örüntü gerçeklikteki iyiyi pay-
laşma ilkesinin saflığına nazaran ve içindeki çevreci-doğacı unsur-
ları dikkate alarak değerlendirebilir.
Doğal olarak ailede veya kişide apolitik bir tavır ortaya çıkıyor an-
cak bu apolitik tavır politik olması için insana yapıştırılan bir aşağı-
lama etiketi değildir. Doğru örüntü gerçeklikte asıl geçerli olan
tabiat kanunudur ve doğa hukukuna göre gelişmekte olan esas
bilim ve siyasettir. Buna göre yaşayan kişiler ne politik ne de apoli-
tiktir.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 48 Levent Büdüş
Ticaretten elde edilen parayla, vergi kaçırmayla, mirasla ya da
rüşvet veya simsarlıkla yaşanılan suya sabuna dokunmayan bir
sefahat hayatını apolitik biçimde tüketmek de bir başka politikadır,
belki asalaklık politikası denebilir. Günümüzde bu uzayan listede
yükünü tutup, bir mirasa varis olup da kenara çekilip sözde doğal-
mış gibi görünen ve apolitik olduğunu beyan eden hayat tarzları
aslında apolitik değil ters örüntü gerçekliğe ait tam bir politik tu-
tumdur. Bu bağlamda az önce örnek olarak verdiğim aile politik
değil ilkeli bir ailedir.
Paraya ulaşmak veya üstün yaşamak adına şehirlerde ve doğada
kurdukları siyasi erklerin bünyesine diş geçiren ve sıklıkla duygu
sömürüsüyle beslenen çeşitli politik-dini üniteler yavaş yavaş do-
ğayı, dolayısıyla gerçek tanrı anlayışını yok eder ve herkes kendi
fetişine bağlı tanrısını ucube bir maddeciliğe, serbest piyasa eko-
nomisine hapseder. Dincilik, anamalcılık ya da emekçilik gibi kav-
ramlar üzerinden büyülenmiş toplumlardaki bireyler kendi elleriy-
le kendi ilahi bağlantılarını (sevgi ağı) çürütürler. Absürt bir delilik-
le de güya Tanrı’yı öldürdüklerini veya hakiki taptıklarını iddia
ederler. Bu çürüme (doğadan bağı kopmuş) içinde herkes kendi
dini mezheplerini veya fırkalarını hakikat sayar ancak içten içe
topyekûn kendi elleriyle ürettirdikleri bir fetişe boyun eğmektedir-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 49 Levent Büdüş
ler ve bu durum bize insanların yaşadığı bunalıma dair bilginin
soyut kaynağını da açıkça somutlaştırır zira çoğu insan bu ters
örüntü dünyanın bir ayakçısı, memurudur.
Bilindiği gibi madde ölmez ve öldürülemez bu bağlamda onun
fazları da ölmez ve yok olmaz. Uydurulan bütün politik karmaşanın
içinde bir ihtimal doğal ve yerel değerleri savunan çevreci-doğacı
düşünceler doğru örüntüye yakın olmakla birlikte doğada kaybol-
muş insanlar için mecburen yürüdüğü karanlık tünelin sonunda
gerçek bir umut ışığı olabilir.
Şehvete ve aşka dair yukarıda saymış olduğum siyasal-dini yapılara
dikkat edildiğinde hepsinde bir duygu tuzağı olduğunu yeniden
vurgulamakta fayda var. Doğru örüntü tuval üzerine hem de doğal
renkleri kullanarak siyaseten yayılmacı bir şarlatanlığın saygınlık
özentisini hayran etmekle buradan da yönetici olarak daha fazla
doğadan faydalanma felsefesine binaen doktrinleri vücuda getirir-
ler. Malzemeleri doğaldır ancak yapının içindeki ruh başka bir dün-
yadan ithaldir! Bu başka dünya da varlıkları doğru olarak anlam-
landıramamakla ortaya çıkan delilik ve akılsızlıktır. Bu doğalmış,
insana aitmiş gibi görünen doktrinlerin asıl hedefi doğal insan bi-
lincini ele geçirmektir, geçirdikleri nispette doğayı ve bir parçası
Dünyayı Anlama Kılavuzu 50 Levent Büdüş
olarak insanı kendi aldanışlarına ortak ederler. Bu eşikten sonra
her kutsal (doğaya ait) ögeye tecavüz başlar; her şeyi talan ederler
ve yağmalarlar. İnsan yine bu tecavüzlerle, talan ettikleriyle, yağ-
maladıklarıyla bir başka yaşam kurar ve onu da gelip bir başkası
yıkar, yakar, yağmalar; bu böyle sürer gider ve günümüzün en uç
incelikli yıkma, yakma, sömürme ve öldürme olgularına kadar bu
kökün örüntüsü dallanıp budaklanıp uzar.
İnsanın pozitif (olması gereken) emek vererek büyüttüğü sevgi
bağı insanın tüm işlerini temiz kılar. Sevgi bağıyla yaşama ve doğal
bulunuşa saygıyı kavramaktan ötürü doğru insanın gözleri örüntü-
lerin içinde barınan ruhlarını net görür bu yüzden doğal insanların
bireysel hatası yok denecek kadar azdır.
Porno zihniyeti de tıpkı ırkçılık gibi sevgi bağını yani doğayı layıkıy-
la deneyimleyemeyen kişilerden türetilmiş ve yaygınlaştırılmıştır.
Burada sıklıkla maddeci gibi görünen kişilerin çoğu aslında madde-
nin ne olduğunu tam olarak bilmeyenlerdir. Ters örüntüdeki eği-
timden kaynaklanan doğal bilgisizlik ve tatminsizlik önce saygısızlık
sonra da sapıklık üretir. Retorik olarak da bu yönde kavramlar
geliştirilerek insanlar pornoya varan aşkın içinde kaybolur. Her şeyi
bir pornoya yani kendi makullerini de anormale dönüştürürler.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 51 Levent Büdüş
Doğayı keşfetmek, dünyayı bilmek için yürüyen insanlar bir yerde
yorulur ve tamam dediği yerde kendinden öncekilerle veya ken-
dinden sonra gelenlere karışıp hakka varma eyleminin belli bir
evresini sonuçlandırır. Doğal dil ve kültür buna engel değildir; özü
saf olduğundan zaten evrende tektir. Bu yaşam tarzı mükemmel
bir doğal yaşam deneyiminden başka bir şey de değildir. Bilindiği
gibi insanın asıl ihtiyacı nefes almak, su içmek, yemek yemek ve
uyumaktır (dinlenmek). Aile kurmak, yüzmek, koşmak ve bu yönde
duygularını, deneyimlerini paylaşmak için sanat üretip felsefe
yapmak ikinci derecede önem taşır ve bütün bunların kalitesi kişi-
nin asıl ihtiyaçlarını karşılamaktaki niteliğine bağlıdır.
Doğru örüntüyle sevgili olmuş bir insan gerçek doğallığa tanık ol-
makla birlikte onu yaşamış olmanın olgunlaştırıcı etkisiyle sonsuz
felsefede yerini alır ve bu yaşam tarzında aile tek geçerli ve saygın
kurumdur, zira aile bebeğe doğal değerleri ve besinleri işlemek
zorundadır. Bebekten yetişkine ve yeni bebeğe bu doğal doğru
örüntü gelişme kesintisiz sürer gider.
Maddiyat, iş gücü, miras, ticari veya töresel örgüt kurmakla örtülü
ilişkilerde bulunmak, ırkçı evlilikler, ticari evlilikler bize asıl ölümü
yaygınlaştıran ters örüntü sanat ve felsefelerinin boyutlarını ifade
Dünyayı Anlama Kılavuzu 52 Levent Büdüş
eder. Anlaşılacağı üzere ters örüntü gerçeklik insanların evrensel
yasaya ve doğa hukukuna göre hakkı olan asıl ihtiyaç listesini ve
niteliğini ele geçirmiştir. Bundan ötürü de kolayca toplulukların,
toplumların zihnini denetlemekte ve güncelleyerek güdümlemek-
tedir.
Ters örüntü gerçekliğin ve sahte sanatların ürünü olan aşk, doğru
örüntüde gelişmesi gereken sinir sistemini ve onun vasıtasıyla
biyolojik bedene bağlı ruhsal beden gelişimini yozlaştırır.
İnsanın duyu organları ve uzuvları madde üzerinde etkin işlem
yapma becerisine sahiptir. Bilinen dünyadan tesir alabilen ve tesir
üretebilen insan teni, alamayan ruhsal bedenlere ve varlıklara
aracılık da eder. İşte burada oluşan ayrım kişileri belirli akıbetlere
taşır. Bilgelik de burada anlamlanır bu yüzden önce tanrıyı öldüren
ters örüntü inançlar sonra da bilgeliği öldürmüştür. Yerine koyduk-
ları da kurmaca bir tanrı ve onun büyülü dünyasından devşirdikleri
politika ve siyasettir. Bu düşüncedeki insanlar için doğaya karşı bir
zafer bu çünkü insan artık kaynağa hükmedebilir! Bu aşamadan
sonra ticareti öven liberal ya da totaliter aldatmacalar dincilerle,
kanunlarla ve mafyalarla yaygınlaştıkça yaygınlaşır.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 53 Levent Büdüş
İnsanın yurdu dünya ve evrendir belli bir coğrafyayla sınırlanamaz!
Yine kültürü de coğrafyanın içinde barındırdığı bilgisel verilere
göre somuttan soyutlaşır: süt, süt iken besin bilgisi olur; el, el iken
kavrama bilgisi olur, kalp yaşatanken hareketin bilgisi olur. Aşk bu
yönde şuur gelişimini daima köstekler.
Ters örüntü gerçeklik bütün bu bilgisel ağları kendine yönlendirir
ve az önce açtığım gibi cinsel bilgi dâhil inanç dâhil her şeyi porno
eder. Sonra bu yoğun porno sahte sanat ve medya felsefesi tara-
fından yine seyreltilir, damıtılır böylece yaşamlara göze görünme-
den direkt iner. Sevgiyse doğadaki saflığını kaybetmez daima doğ-
ru olanı bünyesinde tutar onu besleyerek gelişir, yaşar. Kendinde
büyüyen ruh bedenini de biyolojik bedenini beslediği gibi doğru
biçimde besler. Zira iki bedenin de doğal-sağlıklı beslenmeye ihti-
yacı vardır. İnsan soyut ve somut olarak kendini sevgide beslemek-
le birlikte bu yaşam tarzı da kişinin gerçekte kim olduğunu ifade
eder.
Doğal kişi uyanıktır ve pek hata yapmaz yine de başı belaya gire-
cektir zira doğa bir yönüyle yan gel yat yeri değil mücadele alanı-
dır. Bilge insan farazi mücadele etmekten kaçınır ancak üzerine
atılan bir yırtıcıya da kolayca av olacak kadar beynini uyuşturmaz!
Dünyayı Anlama Kılavuzu 54 Levent Büdüş
Bilge insan hem biyolojik besin zincirini bilir hem de ruhsal olan
enerjik besin zincirini. Bu doğrular ışığında ters örüntü gerçekliğin
kolayca yaygınlaşmadığını, çok sayıda bilge insanı ve doğal varlıkla-
rı kırıp yok ettiğini anlamak savaşlar ve istilalar tarihini okuyan biri
için hiç de zor olmasa gerek.
SEVGİ ve AŞKA GÖRE MELEZLİK
Melez sözcüğünü kim icat etmiştir veya varlıkları melez diye kim
tanımlamıştır? Her madde özelliklerine göre karışıp karışmama
niteliği taşır. Düşünün iki insan birleşiyor ve ortaya birilerinin me-
lez diye adlandırdığı bebek çıkıyor, bu noktadan itibaren böyle bir
bebeğe sahip olup olmama meselesi ahlak ya da töre haline dönü-
şüyor. Oysa sevgide yaşayanların bildiği tek bir insan var o da insa-
nın kendisi.
Neden ırkçılık var yeryüzünde veya doğal yasalarda buluşmak ye-
rine çeşitli milliyetçilik anlayışları var etrafımızda? Bu konular üze-
rine okuyup düşünmekte fayda var. Birilerinin uydurduğu ve teda-
vüle sürdüğü melezlik kavramını ortadan kaldırırsak ya da bu ko-
nuda aydınlanmış biri olarak melezlik kavramını düşüncemizden
dışlayabilirsek ırkçılık, milliyetçilik, dincilik, ekonomik izimcilik gibi
Dünyayı Anlama Kılavuzu 55 Levent Büdüş
birçok acıya sebep olan insan kaynaklı sistemi de hayatımızdan
çıkarabiliriz.
Irkları koruma diye hayvanlara yapılan zulümlerden başlayarak
konuyu irdelemeye devam edelim, hayvan ticareti bağlamında
ırkçılığa bakalım. Hayvanlar insan eliyle saf kalmakla birlikte güya
özel nitelikleri ve soyu da korunmuş oluyor, acaba bunlar hangi
soylar ve ne zaman böyle elit bir soy olmuşlar! Bu hayvan ırklarını
korumak şiarının bir ticaret düsturu olduğunu anlamamak saflıktır
herhalde.
Atları safkan tutmak, yetiştirmek, deneysel döllenmeler yapmak
atların menfaatine midir sizce? Yoksa bu atçılık ve yarışçılık sektö-
ründeki piyasa oyuncularının kârına göre yasallaşan meslekler
midir? Köpekleri safkan tutmak, onları da atlar gibi öyle çiftleştir-
mek köpeklerin lehine midir? Yoksa köpekler üzerinden belirlen-
miş belli hedeflere dair köpek çiftleştirmek ve yavru satmak işi
midir? Yumurtasıyla veya etiyle safkan tavuk üretmek ve bu tavuk-
ların kümes soylarını takip etmek insanı süper bir insan mı yapı-
yor? Anlaşılabileceği gibi ticari ve sosyal ırkçılığın ‘masumlaştırıl-
mış’ halleridir bunlar. Genellikle daha ileri seviyede örtülü ırkçı
siyaseti sıcak tutmak ve beslemek için kullanılırlar.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 56 Levent Büdüş
Yine endemik bir bitkiyi yetiştirmek için onu fanusa alıp çoğaltarak
satmak, pazarlamak fikri size neyi ifade eder? Hatta bu ticareti
yapan kişilerin bakın bu otantik olanı bu ise karışmış bir tür, otan-
tik olanı daha pahalı ama daha güzel ve doğru alımdır; karışık
olandan ileride bir şey olmaz demesi sizce çiçeğe mi daha çok
önem verdiğindendir paraya mı yoksa cana mı?
İnsanların birbirlerine ve farklı ticari değerleri olan canlılara uygu-
ladığı ters örüntü yaşam kriterleri, insanlara kazandırılmış olan bir
ırkçılığın çeşitli formlarda dışavurumundan başka bir şeyi genellikle
ifade etmez. Ters örüntü içerisinde cereyan eden bilinçaltındaki
bütün yıkıcı ırkçılık işlemleri melezlik kavramıyla yumuşatılmakta-
dır.
Birileri diyebilir ki bazı türler birbirleriyle çiftleştikten sonra ortaya
çıkan yavru geliştiğinde üreyemiyor, sana ne! Doğada böyle doğal
tesadüfler varsa ne âlâ! Bu gibi insan kaynaklı doğumların sürüm
yapma ve yapamama açısından ele alındığı çok açıktır. Esaretteki
bir canlı, izole edilmiş bir hayvan ancak böyle bir sebep sonuca
yönlenebilir ve varlığın başka bir türle ilişkiye girmesi genellikle
insan kaynaklı bir olaydır. Örneğin doğada bacası tüten bir evde
Dünyayı Anlama Kılavuzu 57 Levent Büdüş
böyle bir birleşme gerçekleşti ve yavru doğdu. Bırakalım da o da
kendi doğallığında öyle anlamlansın.
Bir de melezsin diyerek insanları sömüren ve melezler iyidir diye-
rek asıl ırkçılığın önünü açan ticari sistemler var. Bu sistemler libe-
ral, kapitalist, sosyalist, komünist olabilir. Bu tip sistemler güya
insanı insan olarak görür ve birlikte çalışmasına engel olmaz. Kendi
alanlarında tabii olarak birleşecek yeni çocuklar dünyaya getire-
ceklerdir. Bu onlar için sadece iş gücünün artması ve emek piyasa-
sının ucuzlaması anlamına geliyor. Ancak her zaman biyolojik saf-
kan veya kültürel elit olmak ters örüntü parasal güce ve siyasi hü-
nere bağlıdır! Yöneten ve yönetilen ilişkisi daima egemenin lehi-
nedir. Doğal olarak yönetenle yönetilen arasında kökü ırkçı olan
sınıf farkı oluşur.
Bir gün bir işçi (melez-avam) çok sevdiği, dinlenmek için hep gittiği
doğal alana gider ve oraya imtiyazlı birinin (ırkçı-elit) bir villa ya da
eğlence için bir tesis yaptığını görür. En basit ifadeyle hayatından
bir değeri daha kaybetmiştir doğal işçi, doğaldır çünkü melezdir!
Verdiğim örnekten anlaşılacağı gibi doğada melezlik diye bir şey
yoktur ve melez sözcüğü yönetenle yönetilen arasındaki şuur
kontrolüne yarayan bir uydurma kavramdır. Daha da açıyorum:
Dünyayı Anlama Kılavuzu 58 Levent Büdüş
melez bir bakıma yurtsuzdur. Bir oturmuş sisteme dâhil olmak
istediğinde ırki, milli bir ihanetin tohumudur, kendini böyle hisse-
der çünkü yeni yaşam alanında mitlerle, masallarla, savaşlarla
kuruluş bedeli ödemiş bir millet bulunur ama bu milleti ortaya
çıkaran da yine bu yeni kişilerden önceki eski melez kişilerdir ama
onlar safkan olarak anılır. Melez şu ikilemi yaşar durur hangi kültü-
re aitim acaba. Melezlik kavramı ona sen ait olmak için fazladan
bir şeyler yapmalısın der ve bu yeni melez eski mağrur melezlerin
(artık ırkçı olmuşlardır) arasında onlarla birlikte tümel hale gelmek
için bütün kirli ya da elitlerin tenezzül etmediği işleri kendine vazi-
fe edinir.
Bu melezlikten kurtulup asli unsur olma yolunda doğuştan sorunlu
addedilen insanlar daha çalışkan, daha itaatkâr ve daha sömürüle-
bilir, feda edilebilirdir. Yavaş yavaş tümeldeki fikri öze alışırlar ve
ilerledikçe (yeni kuşak) artık sistemci yani ırkçı olur yumuşak bir
ifadeyle de milliyetçi olur. Irk diye bir şey olmadığını da artık söy-
lemenin anlamı yok hepsi ters örüntü sistemlerle ilgili milliyetçiliğe
ya da yurtsuzluğa devşirilen kurmaca kavramlardır.
Doğal yasalar yerine sadece maddesel doktrin yasaları burada
ırkçılara (böl, parçala, tekrar karıştır ve yönet) kılavuzluk eder.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 59 Levent Büdüş
Doğalı sevmek yerine yaratılan kavramları ve ürünleri sevmekle,
bu yönde üretilmiş teknolojik araçları yarıştırmakla ilgilidir çoğun-
lukla bu ırkçıların (milliyetçilerin, nasyonalistlerin, enternasyonel-
cilerin) yaptıkları. Bir tüfekle, bir savaş uçağıyla, bir spor arabayla,
bir yarış atının veya av köpeğinin aslında ters örüntü gerçeklikte
farkı yoktur. Hayvana eziyetle motora eziyet arasında da fark ol-
maz. Yine işkence gören veya bir siyasi sebep yüzünden katledilen
insan da meta ve maddedir öyle ki algıda cansız ve duygusuz hale
bile getirilebilir ihanet ve farklı düşünme kapsamında. Bütün bu
vahşi listenin anlamı, idrak edilemeyen doğaya karşı işlenen insan
kaynaklı suçların farklı farklı (ırk ırk) insanlar tarafından dışavuru-
mudur. Endüstriyel yakıt ne kadar doğalsa endüstriyel mama da o
kadar doğaldır. Savaşta akan düşman kanı ne kadar çoksa kendine
yüklenmiş negatif manevi enerji o kadar kıymetli ve yaratıcıdır. Bu
da sevgi yerine aşkı yani saplantıyı bize ifade eder. Saplantılı kişi
anormaldir ve zamanla insanı düşmüş bir varlığa dönüştürür (ırk-
çı). Doğru örüntü insansa en başından beri insandır ve yeni doğal
karışmalar içinde daha yüksek bir varlığa dönüşür, gerçek varlık
olarak ilerler.
İnsan yeryüzünün tamamında yaşayabilecek donanıma sahiptir ve
bu nitelikli yapısı onu yeryüzünü dolaşmaya sevk eder. Yaptığı
Dünyayı Anlama Kılavuzu 60 Levent Büdüş
kesinlikle göç değil doğal bir zorunluluktur ama ters örüntü ger-
çeklik bu doğal hakkını elinden almış ve onu siyasi emeller doğrul-
tusunda işgücü veya askeri güce çevirmiştir. Bu da sistemlerin
ihtiyaçlarını karşılamaya talip kurumsal ikili ilişkiye dayanan bir göç
olgusunu meydana getirir. Siyasi ve kültürel özendirilen yerlere
gitmek için kişi kendi coğrafyasını harcar ve umursamaz!
Doğduğu doğal ortamı kavrayan insanın oradan ayrılması en büyük
tabii hakkıdır. Endüstriyel toplumun ve ulusalların hüküm sürdüğü
çağda bu hak milli devletler içinde yer değiştirmeye binaen izinli
olarak sınırlandırılmıştır. Doğduğu doğal ortamı kavramış kişi doğ-
duğu yerden ayrıldığı zaman avare olmaz aksine bilgi taşıyıcı ko-
numa yükselir. Bu ilerleme yeniyi doğru örüntüye ekler. Tabii var-
dığı yerdeki yeniyi de öğrenerek ve bu yeniyle aile kurup yepyeni
bir yeniyi oluşturarak doğru örüntü doğal olarak aile içinde ve
dışında gelişmeye devam eder.
Göçte ise iş devlet işlerine gelip takılır. Günümüzde devletler ucuz
işçilik ve sömürdüğü bölgelerde ortaya çıkan sorunlar yüzünden
ırkçılık kökünü unutmuş gibi görünür ve bunu gizlemek için etkin
bir biçimde ters örüntü gerçeklik üretmeye devam etmektedir.
Kendi makyajını günün akademilerine göre yeniden yapılandırır
Dünyayı Anlama Kılavuzu 61 Levent Büdüş
ancak asıl alt sistemler hiçbir zaman değişmez. Bu makyajla deği-
şimlere bağlı davranışlar göç eden kişiyi karşılar ve onu önce dene-
time sonra da kendi erki eğitimine tabi tutar. Gözler muhacirin,
ihtidanın, mültecinin üzerindedir, eğer kendilerinden biriyle evle-
nirse çocuk melez olacaktır ve hangi kültürü seçeceği devleti bitta-
bi ilgilendirir! Ama karı koca gelmişlerse kendi değerlerini yaşadık-
ları sürece gurbetçi kalmak veya asimile olmak gibi bir prangayı
kendi ayaklarına takarlar.
Kapitalin büyümesine, savaş araçlarının kullanılmasına, doğru
örüntü değerlerden bihaber yaşanmasına yarayan yerel ve küresel
bir oyundur melezlikle, göçle yapılmak istenen. Hatta bu oyunun
oyuncuları dahi kendilerini melez olarak görebilir ve melezliğiyle
gurur duyabilir! Ama bu melezlik, milliyetçilik ya da ırkçılık kavram-
larıyla kişiye ve topluma hâkim olan gerçek, iktisadi ve politik ruh-
tur. Bu ruh insanları ters örüntü gerçekliğe ve sahte sanata bağlı
bir bütün olarak yönetmektedir. Yineleyelim gerçekte tek bir insan
türü vardır o da insanın kendisidir. İnsan da doğuştan hürdür ve
yeryüzünde istediği yerde koşulsuz yaşama ve çoğalma hakkı bu-
lunur.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 62 Levent Büdüş
Doğa ve doğala bağlı sadık yaşam, ters örüntü gerçek felsefenin
reklamını yapıp vurguladığı gibi ne sıkıcı ne yorucu, ne kirli ne küf-
lüdür. Bütün bunların böyle görünmesinin nedeni insanın doğal
dolaşımını engellemekle onları belli alanlara hapsetmenin hukuk-
sal düzenbazlığıdır. Doğa kendi başına anlamsız, kurak, çöl gibi
yansımalıdır ki asıl ırkçılık yani kendi kafalarındaki insancılık yaratı-
lışa baskın çıkabilsin. Doğa öylesine önemsiz olmalı ki insanlar ters
örüntü gerçekliğin yaşam sahalarında kalabilsin ve oradaki hazlara,
işlere emek versin. Bu açıdan yeni kölelik anlayışı ve uzaktan doğal
kaynakları sömürmek güncellenmiş teknoloji destekli sosyal bilim-
sel bir devrim olarak tarih kronolojisine eklenmiştir.
Melezler yani elit olmayan insanlar arttıkça teknoloji, ters örüntü
gerçekliği ve sahte sanatı daha da yaygınlaştırıp küreselleştirmek-
tedir ve böylece ters örüntü gelişim yeni ırklarla-türlerle-
kimliklerle ilerlemeye devam eder. İlginç bir biçimde ters örüntü
kavramlar doğada pozitif olarak hiçbir anlam taşımaz. Yani ters
örüntü asla doğal olmayacaktır. Doğal ters örüntüye çekilebilir
çünkü insanda doğuştan hür bir irade bulunur ama ters örüntü
asla doğru örüntüye çekilemez zira hür iradeyi insana bahşeden
doğanın kendisidir, evrensel yasadır.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 63 Levent Büdüş
EVRENSEL HUKUKU ELEŞTİRİYORUM
Mezhepçiliğe, ırkçılığa, maddeciliğe, dinciliğe, siyasi ideolojiye
göre yaşayan kişiler kendine aktarılan düşüncelerin niteliğine göre
kendi bedenlerine muamele ederler. Fısıltı ya da bağıran propa-
gandayla oluşan ilhamların neticesi olarak ruh bedenlerinin gelişi-
mini ters örüntü gerçekliğe bağlarlar. Kısa süre sonra da ters örün-
tü gerçeklik adına doğa karşıtı işlerin, ölümlerin, yıkımların zemini
oluşur.
Herkes evrensel hukuk diye bağırsa da nükleer silah sahipleri ev-
rensel hukukun gerçek sahibidir! En tepeyi vurgulamak gerekirse
atom bombası ve bu tip silahların korkusuyla insanlar evrensel
hukuka tabi olur. Bu evrensel hukuk insana aittir, evrensel yasaya
yani doğaya ait değildir çünkü ne kadar ölüm getiren düstur varsa
evrensel hukukun içinde rahatça üretilir ve yaşatılır. Başta silah-
lanma ve silah ticareti, ajanlık ve toplumsal çatıştırma, endüstriyel
sentetik gıda üretimi, hayvan ticareti, yeraltı ve yerüstü doğal alan
tahribatı, doğal canlıları etiketleme gibi işleri kitabına uydurmayla
faaliyet listesi çok kapsamlıdır evrensel hukukun. Tabii biz de dü-
şüncelerimizi ifade etmekte bu hukuka göre özgürüz!
Dünyayı Anlama Kılavuzu 64 Levent Büdüş
Her insan için eşitlik anlamına gelse de evrensel hukuk, orta sınıf
için pek de bir işlevi yoktur çünkü evden işe işten eve gidip gelme-
lerle, başkalarının yaptığı işleri ve yaşadığı hayatları seyretmekle
orta sınıfın hayatı sona erer. Evrensel hukuku dinleyen orta sınıf
kişiler tatlı bir masal dinler gibi olur ve kendileriyle de hayali he-
defler bağlamında övünürler. Hayatta hiçbir ciddi risk veya inisiya-
tif almasalar da ne kadar da çok yol aldık insanlık olarak diye sanki
egemenleriyle ortak bir yaşam sürüyorlarmış gibi düşünürler ev-
rensel hukuku dinlediklerinde. Ancak daha derin duruma baktığı-
mızda kendileri için gerekli olan sağlıklı barınma meselesini dahi
tam anlamıyla çözememişlerdir. Beton duvarlar içine, kutu kutu
evlere kendilerini kapattıktan sonra istediklerini yapabilecek kadar
da bu evrensel hukuk özgürlüğünü yaşarlar ve tabii olarak da ne
yaptıkları hiç kimseyi ilgilendirmez bir istisna egemene karşı bir
şeyler planlanmasın! Zira ters örüntü gerçeğe göre yaşayan bir
orta sınıf zihnin dört duvar arasında ne yaptığı az çok bellidir. Bir
anlamda evrensel hukuk, büyük halk kitlelerinin doğru örüntü
gerçeklikte sabit olan evrensel yasaya göre doğal haklarını ve hu-
kuklarını kaybetmesinin uvertürüdür. Asıl yapıt tüzüklerin ve ticari
kanunların çok kapsamlı partisyonundadır.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 65 Levent Büdüş
Örneğin bir vadiye viyadük yapmak mühendislik raporları çerçeve-
sinde evrensel hukuka uygundur. Vadideki köy bunu lütfen yap-
mayın tepemize dese de şartlar ve prosedür tamam olduğundan
evrensel hukuk buna seve seve müsaade eder. Bu viyadük bir gün
zayıflayacak ve çökecektir, o anda altında yaşayanlara üstünden
geçenlere ölüm getirir. Bir gün bir sürücü aşağıya da uçabilir ve bir
aileyi yok eder. Yine bu vaka evrensel hukuka göre yargılanır. Bu
ölümle yaşamın, tutsaklıkla çaresizliğin her saniye dans ettiği sa-
dece basit bir örnektir evrensel hukuktaki yaşam tarzını anlamak
için.
Viyadükle doğaya zarar verilir ama benzinden ve zamandan tasar-
ruf edilir! İnsanlar bazen onu kullanmak için otoyol geçiş ücreti
öder ve şirketler mallarını hızlı bir biçimde taşır. Sonunda daha
fazla hız daha fazla kâr anlamına gelir viyadük sözcüğü. Bu örnek-
ten yüzlerce inşaat işlerini artık siz hesaplayın ve hepsi de evrensel
hukuka uyar. Evrensel hukuk, evrensel yasalar ve doğa hukuku gibi
bilimsel ve matematikle ilgili değildir çünkü istenildiği zaman ihti-
yaca göre istenilen şekil verilebilir. Bir elma düşünün ki insanın
elinde elmadan başka her şeye benziyor. İşte evrensel hukuk böyle
bir yansımadır ve gelişmiş toplumlar evrensel hukuku kendi ülkele-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 66 Levent Büdüş
rinde daha nitelikli icra ederek bu sahte elmanın reklamını yapmak
zorunluluğundadır.
Düşünce, ifade özgürlüğü ve insan hakları bağlamında evrensel
hukuka gelince zaten ters örüntü yaşam tarzları içinde boğuşan
insanlık birbirine ne söylerse söylesin hiçbir önemi yoktur. Fikir
boldur, türlü türlü eserler özgürce üretilir ama hep nedense bu
fikir bolluğunda, özgür sanat eseri bolluğunda sahte sanatlara dair
medya faaliyetlerindeki kasalar dolar, oradan da bu paralar ilgili
siyasi birimlere ve egemenlere dağıtılır. Sahte sanat ve medya
felsefesiyle sarmaş dolaş olan reklamcılar ve eğlence sektörü de
birbirleriyle yaptıkları işlerini belli antlaşmalar, sözleşmeler çerçe-
vesinde evrensel hukuka göre düzenlerler. Bu arada doğal doğru
örüntü yaşam tarzlarına ait sanatların yayılma ve yayım olanakla-
rını daraltmaktan, sulandırmaktan, yozlaştırmaktan geri kalmazlar.
Bugün evrensel hukuk diye vurgulanan deyim ticari firma ve müş-
terisi arasındaki ilişkilerin düzenlenmesinden başka bir anlama
gelmiyor. Hakiki bilim insanları hayvanlara ve doğaya yapılan suç-
ları görünür kılmaya çalışsa da çok çabuk yine evrensel hukuk yo-
luyla karşıt görüşlü bilim insanları ve onların reklamcı bağlantıları
tarafından tacize uğrarlar ve kamuoyundan gizlenirler.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 67 Levent Büdüş
Açıkçası bugün adı ansiklopedilere girmiş, dergilerde neşredilmiş
çoğu insan yarın için anlamsızdır. Zira doğru örüntüde hiçbir kıy-
metleri olmadığından sebep oldukları felaketlerin faturası öden-
dikçe yok olacaklardır ama ters örüntü iktidarlar yaşadıkça onların
da var olacağını ve kendilerini yaşatsın diye yeni kişiler yetiştire-
ceklerini unutmamak gerekir.
Korkularla ve maddesel mükâfatlarla sarmalanmış bütün ters
örüntü gerçeklikler aslında daima yaşamakta olan ilkel toplumu
bize özetler. Varlıkların tadını, kokusunu, ruhunu değil; ürünlerin,
ünitelerin, uydurmaların tadını, kokusunu ve ruhunu bilirler ve bu
sentetik hayattan zevk alırlar. Herkesin eşit olduğu, doğanın sömü-
rülmediği, doğanın bir parçası olunduğu ve ters örüntü bilimlerin
doğru örüntü bilimlerden ayıklanmasıyla teknolojik teçhizatın ye-
rinde kullanılabileceği bir hayat ancak doğru örüntü gerçeklikle
mümkündür. Bu hakikat bize evrensel hukuku, evrensel yasalar ve
doğa hukukuna göre doğal doğru örüntü bilimin ışığında yenile-
memiz gerektiğini işaret ediyor. Sevgi bağı ve ağıyla dünyada yapı-
lacak bir doğal düşünce devrimi bizi şehirlere ait olan geçmiş yüz-
yılların kanlı ideolojilerinden kurtaracağı gibi, özlemi çekilen ıslah
edilmiş nitelikli insanların yaşadığı bir gezegenin kolektif başlangı-
cını da oluşturacaktır.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 68 Levent Büdüş
ÖZGÜRLÜK NEDİR?
Ben özgürüm, derken insanlar birçok şey kastetmektedir ve kas-
tettiği her ne ise onu yapmak için bana engel olmayın, bana izin
verin demek de ister. Doğal bir haktır ve doğrudur. Ancak kişinin
özgürlük talebi bir derneğe, ticari müesseseye veya bir taslağa,
teoriye aitse başka insanlar tarafından sahte sanat ve medya felse-
fesiyle beyin yıkaması anlamına da gelebilir ve başta özgürlüğü
talep edenin kendisi olmak üzere ailesine ve çevresine birçok acı,
sefalet çektirmenin ilk basamağına dönüşebilir. Yine bu durumdan
kişiyi kurtaracak olan özgürlüğün kendisidir, yani doğanın kişiye
bahşetmiş olduğu her kişinin kendi iradesini kendi yönetebilme
niteliğidir.
Çoğu insan ‘ben özgürüm’ dediğinde, ben bir sisteme bağlıyım ve
farkında olmadan onun yayılma ve sürüm olanaklarında bir halka-
yım dediğini kavrayamaz zira kendisini içine alıp yaşatan alan, çe-
şitli haller içindedir (büyü, hipnoz). Tüm iradesi kendisini yakala-
yan sistem her neyse bırakın da üzerimdeki tesirlerini ve komutla-
rını yerine getireyim yolunda keskinleşir. Bu durum aileyi ve ço-
cukları birbirinden ayırmak gibi alışageldik sosyal problemlerden
Dünyayı Anlama Kılavuzu 69 Levent Büdüş
tutun da bir insanı canlı bomba olmaya ya da grup halinde savaş-
ma, terör eylemleri ortaya koymaya kadar götürür ya da nitelikli
yaşamak yerine bir elbiseye, kişisel bakım ürünlerine, benzine
bütün maaşını yatırtır. Çoğu kişinin hayatında özgürlük diye yaşa-
yıp durduğu sadece doğru örüntü bir doğal hakkı çürütmekle yara-
tılmış yapay fenomenlerden, görüntülerden başka bir şey değildir.
Doğru örüntüye dair düşünemeyen insanların özgürlük istekleri
genellikle ters örüntüde kasten çok yönlü taleplerle ve ifadelerle
oluşturulan sosyal sorunların sürdürülebilir olmasına hizmet eder.
Daha açık bir ifadeyle doğrudan tecavüz etmek, hırsızlık yapmak,
öldürmek yerine hayatta kim ne isterse onu yapabilsin diye bir
takım sulandırılmış, seyreltilmiş hayat tarzlarını insanlara kurgular-
lar. Bu kurgularda gerçekleşen işlemler de az önce yazmış oldu-
ğum listedeki eylemlerin sıradan bir biçiminde gerçekleşmesine
yol açar. Aklı başında her insanın daima itiraz edeceği bu adi ve
barbar edimler, alan razı satan razı biçimde bir hukuki sisteme
bağlı olarak usul usul kadere, ters örüntü yeteneğe binaen gerçek-
leştirilir. Her insan istediğini yapmalıdır ama doğrudan yapmama-
lıdır gibi bir politika sinsice insanlığa seçme yetisi yozlaştırılarak
musallat edilir. Bu musallatların akıbetleri kitabına uygun gerçek-
leşiyorsa ters örüntü gerçeklikte sorun yoktur. Kanunen özgür
Dünyayı Anlama Kılavuzu 70 Levent Büdüş
ancak ruhen köleleştirilmiş kişinin hangi akıbetleri tercih edip et-
meyeceği de müşteri ve alışveriş konsept ve kriterlerine göre belir-
lenir. Özgürlüğün nasıl yozlaştırıldığını ve böylece doğaya bağlı
insani yaşamlardaki yıkımlara nasıl zemin oluşturduğunu anlama-
nın insanları eleştirmek, insanların stres atma biçimlerini yargıla-
mak olmadığını da bilmek gerekir.
Az önce bahsetmeye çalıştığım çoğu özgürlük talebi gelişme adı
altında ruhsal köleliği gönüllü deneyimlemekten başka bir işe ya-
ramaz. Bu yine tarım çağına dayanan ekonomik bir sistemdir. Zira
tarlanın, kümesin, ahırın ve hizmetin (köleler ve çok eşlilikle evlat-
lar ve bu evlatların da çok eşliliğiyle üreyen işçiler, muhafızlar,
savaşçılar) başına mutlaka bir insan geçmelidir. Dikkat edin çağı-
mız ne kadar özgür olsa da, insan hakları ne kadar gelişmiş olsa da
(güya), her şey kurumsaldır; her kurumsal ünite çeşidine göre bir
hiyerarşi içindedir; maliyet muhasebesine, kâra ve vergi sitemine
dayanmaktadır. Dikkatsiz bir insan, özgürüm diye ters örüntü ger-
çeklik tarafından kurgulanmış alışverişe dayalı bir ilişki sarmalına
hapsolur, burada doğrudan bir şey satın alması da gerekmez. Bu
yapının kütlesi daima doğaya karşı işlenen suçların derinleşmesiyle
büyür ve insan içinde sadece bir elemandır. Yaşam yolunu kay-
betmiş ancak sadece bir eleman olmayı başarmış insanlar hem
Dünyayı Anlama Kılavuzu 71 Levent Büdüş
kendilerine hem de diğer insanlara ve başka türden canlılara karşı
sömürünün yaygınlaşmasını mümkün kılarlar. Tüm bunlar özgürlü-
ğün (seçme hakkı-iradesi) suiistimal edilmesine ve niteliğine bağlı-
dır. Örneğin su içmek özgürlük müdür yoksa doğal hak mı? İçilecek
suyu satın almak doğal hak mıdır yoksa özgürlük mü? Temiz hava
solumak özgürlük müdür yoksa doğal hak mı? Gözün göremediği
motor gazları, elektronik sinyaller içinde yaşamak doğal hak mıdır
yoksa özgürlük mü? Bütün bunları kullanarak yaygınlaştıran insa-
nın seçme iradesi olduğuna göre (satma ve satın alma) buna da
bittabi özgürlük denecektir ancak ters örüntüyü besleyen bir öz-
gürlüktür bu. Tabii seçme iradesiyle yani özgürlükleriyle temel
doğal haklarını da birilerine devretmişlerdir ters örüntüye dair
bilinçsiz kişiler; inançlarını da özgürlük sunanlardan aldıkları verile-
re göre şekillendirmişlerdir ve böylece birilerinin inşa ettiği çeşitli
ritüel sistemlere dâhil olmuşlardır.
Şimdi şöyle devam edelim, insan kendinde ve tüm canlılarda bulu-
nan ortak seçme iradesini yani özgürlüğünü her ne için kullanıyor-
sa derhal onun kölesine dönüşüyor ve çevresini de köleleştirmeye
başlıyor. Bir insanın değişmez gerçeği doğaya olan bağımlılığıdır
ancak doğada biyolojik bedeniyle ruh bedeni maddenin fazlarına
göre aynı bedende birbirinden ayrı yaşar. Doğa tüm canlılara ve
Dünyayı Anlama Kılavuzu 72 Levent Büdüş
cansızlara daima bedenlerine dair doğru komutları oluşturup iletir
ve yaşam devinimi ahenkle sürer. Doğal insanlar ve diğer canlılar
bu komutların ne anlama geldiğini bilir ve doğal olarak yaşamak
için gerekli işlemleri erdemlerle yerine getirir. Doğa da komutları
gönderdiğinde zaten işlenecek yapıları da göndermiş ya da gön-
dermektedir. Ters örüntü kişilerse bana neler oluyor, nedir bunlar
anlamıyorum gibi sersemlemeler içine sürüklenir, sonunda da bu
doğal komutları yerine getirmek ya da onları başından atmak için
erdemsiz yollara başvurur, sahte sanat ve medya felsefesiyle bir-
likte ters örüntü ünitelerde kendini sağaltır.
Doğaya karşıt olmuş cahillerden, kendini doğadan sürgün edenler-
den ve asilerden hariç tüm insanlar gıdanın olduğu yerde doğal
olarak bulunur ve gerçekte yemek içmek diye bir insanlık sorunu
oluşmaz. Barınmak da doğal olarak bir ilerleyiş içinde konfora yani
dinlenme kalitesine binaen gelişir. Cinayet kültürünün temelinde
bunlar ya da daha maharetli insanların birbirine düşman kesilmesi
yatıyorsa o da geçersizdir zira insan etçil değildir; paylaşma ve
birlikte çalışma niteliğine sahiptir. Birlikte huzur içinde yaşadığını
her an birbirine ispatlar yeter ki insana dışarıdan bir müdahale
gelmesin. Anlaşılacağı gibi insanlığın sorunları doğayla ilgili değil-
dir, tamamen felsefelerle ilgilidir bu yüzden doğru örüntü gerçek
Dünyayı Anlama Kılavuzu 73 Levent Büdüş
felsefe ve ters örüntü gerçek felsefe olarak ben genel felsefeyi
birbirinden ayırıyorum.
Doğayla bağı olan (sevgi) asıl asli felsefe doğru örüntü gerçekliktir.
Ters örüntü gerçeklikse mantık içinde doğadan çürütmelere dayalı
akıl ve anlam yaratma işidir. Mantığa uygundur zira doğru olanı
yapmak yerine olmayanı yapma imkânını doğa içinde barındırır
ama doğanın kendi iradesi daima doğru örüntüde ilerler ve ters
örüntüye hiçbir zaman girmez, giremez çünkü böyle bir niteliği
yoktur. Ters bağlantılara girmek isteyenler doğal yapılara başka
başka gözlerle bakan insanlardır. İnsanın seçme iradesi de insanın
öz niteliği olduğu için sağlıklı insan doğaya uygun olan gerçekliği
seçer (sevgi). Akıl sağlığı bozulan insansa kendisine felsefelerle
telkin edilen doğaya uygun olmayan ters uyuşturma işine kalkışa-
bilir ve bunu yapmakta da özgürdür. Tabii bu seçim hakkını kullan-
dığı ters örüntü değerler de kişinin bireysel akıbetini tayin eder.
Ters örüntü gerçeklik adına kullanılan bir irade (özgürlük) daima
insana insan üzerinden devşirdiği psikolojik durumlarla insan kay-
naklı ruhsal beslenmenin önünü de açar. Bu beslenmeler sürdürü-
lebilir olması için yapay bağımlılıklar yaratılır ve insanlar kendileri-
ni varoluşsal bir kuşatmaya alır. Burada doğal kalması gereken
Dünyayı Anlama Kılavuzu 74 Levent Büdüş
sinir sistemi çeşitli ters örüntü felsefelerle tamamen ele geçirilir ve
başta güdüleri, refleksleri denetim altına alınır. Kişi sahte bir ha-
yatta sahte bir insan olarak kendini mantıklı bulur ve bu onun için
yeni bir kimliktir. Bu yeni (ters örüntü) kimliğe direnen insanların
yozlaşmakta olan seçme iradesini yeniden saflaştırmaya çabala-
masını doğru örüntü bilgi işçileri dikkate alır ve onlara doğru örün-
tü sanatlar vasıtasıyla ulaşmaya çalışır.
Ters örüntü sistemlerin önerdiği ve ürettiği hayatları yaşamayanlar
kısmen, müdahale olmadıkça özgürlükle ilgili pek bir talep oluş-
turmazlar kendilerinde. Genelde doğayla dost olmuş insanlar hiç
duyumsamaz özgür olmalısın iç sesini. Onlar için doğadan özgürlük
talep etmek belki uzun süren bir yağmurun dinmesini beklemek
olabilir ya da bir fırtınanın geçmesini ama bunlar varken de doğal
insan özgürdür zira bütün bu doğa faaliyetlerine dair ne yapması
gerektiğini bilir, olan biten her şeyin kendisi için faydalı olduğunu
kavramaktadır. Bu yüzden doğa güçlerine saygılıdır çünkü kendisi
de o gücün bir yapısını temsil etmektedir. Böylelikle kendisiyle
birlikte doğal biçimlendirme aracı olarak görür tüm doğaya ait
doğal faaliyetleri; zira doğal olan her şey iyidir ve gereklidir.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 75 Levent Büdüş
Şehirdeki insansa türlü türlü kaygılar içindedir doğal durumlarda
ve çoğu da işyeri ve müşteri ilişkisiyle anlamlanan yapay psikolojik
hallerdir, köylerdeki tarım faaliyetleri de buna dâhil. Alınan veya
kiralanan evlerden, arsalardan tutun da bütün belediye hizmetleri
ve bakanlık faaliyetleri olumsuz sayılan bu doğal, meteorolojik
hallerin içindedir.
Doğa bilindiği üzere insan aklının yetemeyeceği kadar derin yapıla-
rı ve işlemleri içinde barındırır ancak salt maddeciler (dinciden
başlayarak tüm popüler ya da gizli siyasi yaşamlar) sandalyeyi san-
dalye olarak görür. Sandalyenin de aslında hareket halinde oldu-
ğunu görmek istemez çünkü görme yetenekleri köreltilmiştir. Yine
makine de yapsa, insan da yapsa ürünün doğal olması yerine ku-
sursuz olmasını arzular (defolu ve defosuz ürünler). Makine mutla-
ka mükemmel yapmalıdır, bir çizik bile olmamalıdır! Ama yüzeysel
olarak görünmese de daima hatalı üretirler çünkü yapay varlıklar-
dır! Sanayiyle, endüstriyle mükemmeli arayan bir zihin doğadaki
mükemmel görme yeteneğini bu fabrikasyon materyallerle kö-
reltmiştir. Yine dinden başlayarak salt maddeciler doğada öldür-
mekle meyvesinden istifade etmek arasındaki ayrıma da kör ol-
muştur.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 76 Levent Büdüş
Varlıkların meyve üretmesi ve üretilen meyvelerden istifade et-
mek bilgeliğin ve doğal yaşamın temel ögesidir bu bağlamda doğru
örüntü gerçekliği (evrensel yasa ve doğa hukuku) kavrama iradesi
kişiyi yeterince özgür kılar bu yüzden doğru örüntüde yaşayan biri
özgürlük sözcüğünü başına ters örüntü bir bela açılmadıkça kul-
lanmaz.
Genel ters örüntü özgürlük talepleriyse (kurmaca ilişkiler yumağı)
insanların hem kendileriyle hem de diğer canlılar ve doğal varlık-
larla ilişkisinde bir çatışma alanı açmaktadır, tabii bütün bunlar
mantık içindedir ancak bazıları da mantık kitabına uydurulmuştur
(büyü). Kurgulanmış bir seçme iradesi (özgürlük) bir ölüm makine-
sine dönüştürülür. Asıl nihai ölüm de bireyin doğru örüntüden
kopmasından başka bir şey değildir. Yaşamaksa kurgulanmış bir
yapının, doktrinin sürdürülebilir olmasından başka bir anlama da
gelmez. Evrensel yasadan kopan ölmüştür ve bilgelerce ölü diye
anılır. Onu öldürense bağlı olduğu yani bağımlı olduğu ters örüntü
gerçeklik, bu sisteme ait sosyal-ticari ürünler ve ünitelerdir. Her
türlü soyut somut maddenin ele geçirilmesi, onlardan ürünler
üretilmesi, üretilen ürünler üzerinde hile ile avantaj kazanma gibi
birçok unsurun birlikteliğiyle bunları sahte sanat ve medya felsefe-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 77 Levent Büdüş
siyle de yoğurup daha fazla özgürlük alanı açılması ters örüntü
özgürlük taleplerini yaygınlaştırırken ölüleri de yaşar kılar.
Makine başında kalma garantisiyle makinenin mülkiyetine ortak
olmak emek özgürlüğü olarak değer kazanır. Yine sermayesiyle işçi
ve müşteri sömürmek de aynı özgürlük talebinin başka bir varyas-
yonunu oluşturur. Ters örüntü özgürlük talepleri vasıtasıyla kültür
ticaretiyle birlikte silah ticareti de meşrulaşır.
Ters örüntü gerçeklik daima madde ve fenomeni arasındaki ilişkiyi
belirlemek, yönetmek ister; kişi doğal olarak ilerlemesin ve bizim
ürettiğimiz gerçekliğe tabi olsun diye arzular; insan doğala bağlı
bilgili insan olmak yerine bizim felsefelerimize bağlı başka bir varlık
olsun der. Bunu da bilinen doğayı istikametine aykırı kullanabilen
içrek güçlerle yaygınlaştırırlar; kendi eserlerine ve ürünlerine insan
bedenine iyi gelmeyen bir ruh katarlar. Bu ruh insanı hastalandırır
ve doğadan kuşku duymak, doğadan korkmak bu yüzden de doğa-
ya üstün gelmek ihtirası kişinin varlığını esir alır. Kendi egemenliği-
ni arayan bu ruh insana tecelli eder, sonra da insandan insana
tecelli eder. Bunları yaparken kendi varoluş kaynaklarını da gizler
ve unutturur. Neden insan beynini kullanırlar çünkü bu varlıklar
yoğun maddeye direkt ve kapsamlı hükmetmekten acizdir. Seks
Dünyayı Anlama Kılavuzu 78 Levent Büdüş
yapamazlar, sarhoş olamazlar, üreyemezler, doğal yiyecekleri ya
da yenmemesi gereken şeyleri tadamazlar… Ancak insan vasıtasıy-
la bunu başarabilirler ve yoğun madde bilgilerine ulaşabilirler bu
yüzden genellikle de insanın kendisine dönüşürler, çok daha fazla
doğaya ait yoğun bilgiyi deneyimleyebilmek ve doğanın bilgisini
alıp kendi idraklerine göre geliştirmek için. Yapay özgürlüklerden
bu ruhları açıkça izleyebiliriz.
Eski çağlarda uyanık bazı kişiler kaplanın insanı parçalamasını bu
içrek güçlerin işi olarak vurguladı. (Korku) ama doğru örüntüde
yaşayan biri yaşamını bu kaplanı öldürerek korumadı çünkü kap-
lanla kendi yaşam sınırını ve ilişkisini ezelden bilmekteydi!
Doğal hayat bir insanın otuzlu yaşlarına kadar kavranmasına kâfi-
dir sonra ömrü yettiğince derinleşir gider. Tabii olarak bir de ken-
dinin bilmediği ama bilip bilmemesinin pek de önemi olmayan
bilgilerle de yüzleşir. İşler bu noktada zorlaşır ve çoğu insan bura-
da yolunu kaybetmiştir. Bir ters örüntü seçim akabinde diğer ters
örüntü seçimleri canlandırır ve kişi evrensel yasadan kendi payı
olan doğal hak ve hukukunu kaybetmekle kendini başka bir yaşam
ortamında bulur. Bunlar tabii olarak insanın insana kurduğu tuzak-
lardır.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 79 Levent Büdüş
Öyle insanlar vardır ki yapay ya da ters örüntü hazlar peşinde öz-
gürlük diye koşar ancak yaşadığı yere daha bir iki kilometre uzak-
lıktaki gölü, akarsuyu bile görmemiştir, bilmiyordur; özgürlüğünü
bilinçli seçtiği inançlar yüzünden yozlaştırır ve kıyısında yaşadığı
denizde bile yüzemez, yüzmeyi dahi beceremez. Öyle insanlar
vardır ki ‘özgür’ yaşadıkları ideolojik ve dinsel prangaları yüzünden
yakınlarında bulunan ormanı tanımamaktadır ve kendini ‘özgür’ ve
inançlı sayarken diri diri öldürüldüğünü kavrayamaz.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 80 Levent Büdüş
SANATÇILARA DAİR
Kendi özgün yolunda olgunlaşan ruh, beden, şuur birliğiyle sanatın
ve felsefenin metotlarını kullanarak ya da yenisini yaratarak çevre-
sini anlayan ve yaşamını eserlerine yansıtan kişilere sanatçı diyebi-
liriz. Bir sanatçı ters örüntü gerçekliği ve sahte sanatı kavradığı
zaman doğru örüntü sanat yapma şansını elde eder. Ters örüntü
gerçek sanatçılar genellikle ruhsal özgürlüğünü kaybetmiş kişilerdir
ve eserleri daima anlamsız bir karmaşa, varoluşsal bir tutarsızlık
sergiler, zaten böyle olması da gerekmektedir. Sahte sanatçılarsa
ticari kişilerdir, her çeşit sanatı ticarete dökerler.
Doğru örüntü sanatçı ve ters örüntü sanatçı birbirine rakip değildir
zira ters örüntü sanatçı daima doğru örüntü sanatçıdan beslenmek
zorundadır çünkü onu çürütmenin peşindedir. Doğru örüntünün
itibarını zedeledikçe kendi dünya görüşünü besleyen ters örüntü
ünitelerin yaygınlaşmasını sağlar.
Medya sanatçısı doğru örüntü ve ters örüntü gerçeklerden daha
fazla istifade edebilmek için taklidi ve sahteyi yapısal olarak korur
ve toplumda ticari tabanlara göre yaygınlaştırır. Günümüzde genç-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 81 Levent Büdüş
liğin deneyimsiz doğasını hedef alan ters örüntü sanatçılara ilave
sahte sanatçıları da değerlendirmeliyiz.
Ters örüntü sanatlar hedef aldığı gençliğin şuurunu ele geçirmek
için birçok doğal yapıyı kendi metotlarına göre manipüle ederek
yayım teknik ve olanaklarıyla gençliğin ruh bedenini sakatlar. Cin-
sel fantezi, aile çatışması, madde bağımlılığı, doğal yapıların yanlış
kompozisyonları gibi birçok konu başlığıyla gençliği doğadan ve
aileden koparırlar aynı zamanda ebeveyni de çocuğundan. Gençle-
ri maddi manevi sömürdükleri gibi cinsel olarak da sömürürler
böylece büyük bir para kaynağına ve hareket gücüne kavuşurlar.
Para ters örüntü gerçekliği yaygınlaştırmanın ana faktörüdür ama
hareketsizliği ters örüntü gerçekliğin işine yaramaz. Hareketi ge-
nişletmek için sakatladıkları gençlerin içlerinden seçtikleriyle kendi
içlerinde yetişen doğrudan sakat gençleri harmanlayıp ters örüntü
gerçekliği sosyal bilimselleştirirler. İsraf, yersiz aile giderlerinin
kabarması, moda, yenilenme, sağlık sektörü, çeşitli özenmeler gibi
birçok alan birbiriyle bağımlı olarak ters örüntü sistemin hareketini
işler kılar.
Doğru örüntü sanatçılar sadece kendilerinde olan değerleri geliş-
tirmeye ve varlıkların birbirleriyle arasındaki sevgi bağının geliş-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 82 Levent Büdüş
mesine önem verir. Dünün genci bugünün yetişkinidir, gençliği de
doğaya sevgi saygıyla bakmaya yönlendirirler zira gencin kendisi
de böylece sevilebilir, saygınlaşabilir ve olgunlaştığında özü pak
kalır.
Ters örüntü sanatçılardan beslenmeye başlamış kişi doğal gerçek-
leri ve büyük aldanışları kavrayanlarla alay etmek, bu yöndeki
eserleri aşağılamak, toplantılarına hakaret etmek gibi davranışları
benimsemeye başlar. Bunun arkasında elbette eser kıyasına bi-
naen ters örüntü sanatçılar ve sanat tarihçileri (eleştirmen, vesai-
re) vardır ve onlara da ilham veren ters örüntü düşünürlerdir.
Ters örüntü sanatçılar genellikle arka oda çocuklarıdır. Kendilerine
iş veya konu tevdi edenlerle bir toplantıdan çıkarlar ve direktifleri
almış olarak vazifeye soyunurlar bu yüzden açıkça bilinmelidir ki
doğru örüntü sanatçı bağımsız ve şeffaf olmalıdır.
Ters örüntü ve sahte sanatçılar genellikle ulaşılamamayı, sorgu-
lanmamayı arzularlar. Doğru örüntüde işleyen sanatçılarsa daima
ulaşılabilmeyi ve sorgulanabilmeyi tercih eder ancak doğru örüntü
sanatçılara ulaşmak ve onları sorgulamak o kadar da kolay değildir.
Toplumlar politik bir rant, politik bir gelenek üzerine inşa edildikle-
rinden insanların genelde ters örüntü tuzaklardan birinde yaşama-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 83 Levent Büdüş
sı olağandır bu yüzden daha zordur doğru örüntü sanatçılara
ulaşmak ters örüntü ve sahte sanatçılara ulaşmaktan.
Ters örüntü gerçek sanatçılar doğru örüntü gerçek sanatçılarla yan
yana gelmekten korku duyar zira her an bir foyası, ajanlık yaptığı-
na dair bir kaygısı açığa çıkabilir ya da kendi ters örüntü hayal pi-
ramidi yıkılabilir. Öte yandan içten pazarlıklı insanlar da zaten
kendilerine sunulan ters örüntü ve sahte sanatlarla içli dışlıdır,
doğru örüntü sanatçı olağan doğruyu yaptığından en başından
doğru örüntü sanatçılara kayıtsız kalmakla kendilerini doğru örün-
tüden korurlar!
Ters örüntü gerçeklikteki sanatçılarda kaybetme korkusu yoğun-
dur ama doğal değerleri harcama korkusu yok denecek kadar az-
dır! Doğadaki doğal alanları yok ettikleri gibi doğru örüntü sanatın
kendini ifade ettirdiği ortamları da değersizleştirirler. Doğru örün-
tü gerçeklikteki sanatçıda korku yerine bilgi vardır ve bu bilgi her
türlü alanı mükemmel kullanma becerisiyle kendini dışa vurur.
Genellikle bilinmeyi seçen sanatçıların (meşhur) çoğunu burjuva
hayatına kavuşmak idealinde olan kişiler olarak anlamlandırmak
mümkündür. Bütün son moda cihazlara, araç gereçlere, giyecekle-
re, evlere gıpta eden ve onları elit gıdayla birlikte yaşamak adına
Dünyayı Anlama Kılavuzu 84 Levent Büdüş
yutkunan bir zekâ ile güdülü olduklarını bilmek önemlidir. Bunun
için mafya dâhil herkesle ve her şeyle doğrudan ya da bilmezden
gelerek işbirliği yapabilirler. Yine bu hayata doymakla birlikte bur-
juva hayatının doygun, bıkkın, şımarık bir kesimini de yaratırlar.
Hukuki her şeye sahip olmakla birlikte sahte bir bohem hayatı
yaşayarak doğru örüntü sanatı, sanatseveri ve inanç sahibini değil
kendilerini ön plana çıkartarak ters örüntüye çeşitli açılardan hiz-
met ederler.
Bütün sanat dalları mükemmeldir ve onun eğitimi insana birçok
değer kazandırır. Mükemmel olan sanat eğitiminde gelişen sanat-
çının sanat zekâsını hangi yönde ve ne amaçla kullandığını eserle-
rinden anlarız. Zekâsının verileri bize kişinin öz yaşam konumunu
işaret eder. Bütün bu eserlerin kolayca anlaşılır olmaması için ters
örüntü gerçekliğin kurgusal eğitimle; ayrıca internet magazinleri
ve televizyon yayınlarıyla birçok retorik üreterek beyin biçimlen-
dirdiğini akıldan çıkarmamak gerekir.
Sanatçı sanatın temel prensiplerini öğrendikten sonraki üretimle-
riyle kurduğu anlamlarda genellikle insanlar yaşamaya başlar. Bir
yönüyle yapay olan üretilmiş ortamın asıl yani doğal ortamla çe-
lişmemesi gerektiğini ancak doğru örüntü sanatçılar bilir bu da
Dünyayı Anlama Kılavuzu 85 Levent Büdüş
sanat etiğidir. Ters örüntü sanatçılar fantezi, buhran, sağ gösterip
sol vurma, yıkmak ve saçma yapmakla uğraşır böylece doğal ger-
çeğin tam ortasına sefil, sahte bir dünya kurulur. Bu gerçek (so-
mutlaşmış) anlam ortamlarında da insanların beden ve ruhlarını
egemenleriyle birlikte sömürürler.
Bu noktada gerçek sanatçıların düşünen, kavrayan ve estetik tek-
nikler üzerinden, yapabiliyorsa yeni teknikler de geliştirerek üre-
ten kişiler olduğunu ve birincil sanatların söz sanatları olduğunu
vurgulamaya gerek yok. Yalnız yanlış anlaşılma olmaması için şunu
vurgulayayım sanatların hepsi gerçektir. Doğru örüntü sanat da
ters örüntü sanat da sahte sanat da gerçektir ancak sanatçılarının
yaşam üzerindeki amaçları ve hedefleri onları birbirinden ayırır.
İster bilinir olsunlar, ister gizli olsunlar fark etmez; eserlerinin kö-
tü, berbat, sahte, uydurma olması da gerçek olmadığı anlamına
gelmez çünkü yapılan bütün sanatsal faaliyetler düşüncenin ve
bilginin devinimini sağlarlar böylece sanatçılar yeni gerçeklikler
yaratırlar ve onlardan bazıları tüketicisine göre bilgisel olarak ebe-
diyen somutlaşır.
Bir de himaye edenlere yanaşan sanatçılar vardır. Himaye edece-
ğini açıklayan kuruma ya da kişiye aracılarla veya doğrudan başvu-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 86 Levent Büdüş
rurlar ve onların reklam hizmetlerine, yükümlülük ilişkilerine dâhil
olarak sanatlarını icra ederler. Himaye eden kurum ya da kişi sa-
natçıyı bağımsız bıraksa da yine de sanatçı himaye edildiğini bilme-
lidir, sözüm doğru örüntü sanatçı adaylarına yoksa ters örüntüde
işin aslı alan memnun satan memnundur. Ancak, himaye eden
kurum ya da kişi doğru örüntüdeyse bunun bir dayanışma olduğu-
nu sanatçı kendi kendisine bildirmeli ve aklından çıkarmamalıdır.
Bu hususlar neden önemlidir çünkü günümüzün emperyalist ülke-
leri fakir ve eğitimsiz bıraktıkları halkların içinden kendi ülkelerinde
sanatçı olup kendi yaşam ortamlarına faydalı olmayı hedefleyen
yöresel insanların algılarına el koymaya çalışır ve bunu da doğru
örüntü gerçeklikten çürüttüğü bir kavrama dayandırır. Bu kavram
bağlılıktır. Sanatçı adayına aklını karıştırdığı halkının göstermediği
ilgiyi bir nebze olsun gösterip duygusal bağlılığı kendi üzerine yön-
lendirir sonra da kişilerin sanat örüntüsünü biçimlendirir. Bunun
üzerine sanatçı kendi sübjektif (baştan güdümlü özgün) yaklaşı-
mından bir objektif yargıya varır ve kim kendisini muhatap almışsa
onun daha da iyi olması için üretmeye başlar.
Burada kendini geliştiremeyen yani kendi sanatçısını tanımayan,
tanımak istemeyen toplumların neden sömürüldüğünü anlamak
sanırım karmaşık değildir. Her şeye rağmen sanatçı politik olma-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 87 Levent Büdüş
malı doğadan yana evrensel yasaya bağlı kalmalıdır. Birlikte çalış-
mayı düşündüğü kişilerin, kurumların doğadan yana mı evrensel
yasadan yana mı; yoksa bir takım kurumların, ideoloji memurları-
nın hedeflediği yeraltı yerüstü tanzim ve talanına ait mi oldukları-
na iyice bakmalıdır.
Yıllar öncesinden günümüze kemikleştirilmiş kökler, hareket halin-
deki insanları ters örüntü gerçeklik alanlarına hapsetmiş ve onları
orada uyuşturmuştur. İnsan emeği kurumların maddeyi gasp et-
melerinde en büyük kaynaktır ancak teknolojik gelişmeler bunu da
devreden çıkartabilir. Büyük olasılıkla gelecekte ters örüntü ger-
çeklik insanlardan kendi kriterlerine uymayan (ideoloji, fiziksel
estetik, seksilik, damızlık, tohumluk, kurdukları adabı muaşeretin
drama sanatları ve sistemleri, vs.) büyük bir insan kitlesini yeryü-
zünden yok edecektir. Hedefe vardıklarında teknoloji vasıtasıyla
bir başka doğal ve çevreci görünen, bakir dünyaya dönüş olarak
kurgulanmış bir distopyayı da gelecek kuşakların gururla yaşayaca-
ğı bir ütopyaya dönüştürebilirler. Ne yazık ki onları doğru örüntüye
karşı uyaran bir düşünür artık ortada kalmayacaktır ve doğa ken-
dindeki yapaylığı yani ters örüntüyü yıkacağı zaman bu insanların
sonsuza kadar maddede sıkışıp kalma ihtimalleri kuvvetle muhte-
meldir. Bu yüzden ters örüntüde uyuşmuş bir insanın bir çiftlikte
Dünyayı Anlama Kılavuzu 88 Levent Büdüş
kaderini bekleyen ticari bir canlıya şimdiden benzediğini anlamak
hiç de zor değil.
Doğaya ait olan yaşam tarzlarını savunmak, insanların doğru örün-
tüde yaşamasının teminatı için ticari faaliyetleri ıslah etmek ve bu
yönde sanatçılardan, yazarlardan daha fazla eser beklemek günü-
müz insanının sorumluluğundadır. Yoksa sanatçı da yazar da tıpkı
doğada yaşayan ve kendi kendine yetebilen bir manastır sakini gibi
yaşar gider. Manastır sakini de sanatçı da yazar da doğru örüntüde
yaşamak isteyen insanların daima kendi yaşamlarını kazanmaları
için üretmeye devam etmektedir, bunu yapmakla da sevgi bağında
büyümek olanağına kavuşmuş olurlar. Yoz olanla olmayanı günü-
müzde ayırmak yine doğru örüntü gerçeklikte yapılacak bir sorgu-
lama ile mümkündür ve bu kitap sorgulamalar için bir anahtardır.
Doğru örüntü sanatçı olma yolunda ilerleyen bir kişiyi yok eden en
önemli faktörleri şöyle sıralayabiliriz. Cinsellikle kuşatılma, uyuştu-
rucu bağımlısı olma, alkolik olma, çeşitli siyasi fikirlerde boğulma,
ters örüntü felsefelerle beynini yıkama gibi yapılarla idealist (doğ-
ru örüntü geçeklik) bir sanatçının özü bozulur.
Doğru örüntü gerçekliği kavrayan ve bu yolda yaşamanın dünya-
nın, insanlığın lehine bir duruş olduğunu benimseyen varlıklı bir
Dünyayı Anlama Kılavuzu 89 Levent Büdüş
kişi tabii olarak doğru örüntü gerçekliğe destek vermelidir. O kişi
sanatçının hamisi değil dostudur çünkü amaç insanı ve tüm canlıla-
rı ters örüntü gerçekliğe karşı aydınlatmak ve doğal güzellikleri,
tüm canlıları evrensel yasa, doğa hukukuna göre yaşatmaktır.
Şimdi doğal ve sevgi dolu bir ortamda hiç kötülükle temas etme-
miş bir insanla sanat pazarında, piyasasında ne var ne yok bilinç-
sizce tüketmiş bir insanın iç dünyasını biraz düşünelim. Doğru
örüntü dünyaya ait bir sanatçı iç dünyaların yozlaştırılmaması ge-
rektiğini bilir zira vicdan denilen doğaya ait insani değerler siste-
mini bozmak istemez bu yüzden doğru örüntü sanatçı kendi de
dâhil daima aydınlatma (uyandırma) ve aydınlanma (uyanık kalma)
ile ilgili çalışmak zorundadır. Açıkça bilinmesi gerekir ki ters örüntü
gerçeklik bu vicdan ünitesini ele geçirmek ve denetlemek istemek-
tedir.
Ters örüntü gerçeklik daima saldırgandır, savaş yanlısıdır. Yıkmak
ve kendine göre dikmeyi arzular. Talan etmek ve ganimete kavuş-
mak için her türlü stratejiyi geliştirir. Günümüzde ganimet bazıları
için asteroitler, diğer gezegenlerdeki kaynaklardır bazıları için de
hâlâ paylaşılamayan yeryüzü varlıklarıdır. Ozan da burada devreye
giriyor. Ozan ve şair daima vicdanı doğa lehine besler ve destekler.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 90 Levent Büdüş
OZANLAR ve ŞAİRLER
Ozanlarla folk şarkıcılarını birbirinden ayırmak gerekir. Ozan yere-
lin, yürüyüşün fizik ve metafizik verilerini izler; tamamen doğaya
bağlıdır. İnsanı doğanın yanında olmaya teşvik etmek ve onu ters
örüntü gerçeklikten korumak için sanatını etkin bir biçim de kulla-
nır; genellikle de ruhta karşılığı olan şiir dilini izler. Şairle ozan he-
men hemen aynı kişidir. Şairler ve ozanlar insanların kullandığı
dillerden başka birkaç dil daha bilmekle ozan ve şair olurlar! Bu
yetenekler veya armağanlar yoksa şairliği ve ozanlığı sadece folk
şarkıcılığından, medya sektörünün yaygınlaştırdığı hobiden ibaret
kalır.
Şairler ve ozanlar yine bildikleri bu dillerle insandan başka varlık-
larla da dost olabilme yeteneğine, armağanına sahiptir bu yüzden
bir şairin ve ozanın bildiğimiz anlamda insana bu dünyada pek
ihtiyacı yoktur ama bildiğimiz insanın şaire ve ozana ihtiyacı vardır.
Şair ve ozan bir aslan olduğu gibi bir ceylan da olabilir. Kuş olduğu
gibi balık da olabilir böylesine niteliklerle dolu bir ruha sahip olsa
da gerçekte insan olduğunu ve nereye yürüdüğünü unutmaz; dün-
yada kaybolmaz.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 91 Levent Büdüş
Doğru örüntüde olgunlaşmış sevgi bağı hayvanlarla, bitkilerle hat-
ta taşlarla iletişim kurmaya olanak sağlar. Bu dostlukla varlıklar
birbirinden gizlenmek yerine birbirlerine kendilerini açık ederler.
Has şair ve ozan çölde dahi kendine harika anılar ve dostluklar
edinir. Ormanla denizi, dağları artık siz düşünün. İlginç bir biçimde
eğer ozan ya da şair zor durumdaysa görünürde yenecek bir sebze,
meyve yoksa bir balık kendini yemesi için adeta sudan önüne zıp-
lar. Zira şair ve ozan kendi egosuna değil yeryüzünün bütün unsur-
larına kendini adamış olmakla birlikte zaten kendi canını baştan bu
balık için feda etmiştir. Bu olayda yenen ve yenilen arasında bilgi-
sel bir fark yoktur.
Ters örüntü gerçeklik bütün bu doğru örüntü gerçekliği yok etmek
için çabalar. Ozanların-şairlerin öldürülmesi, soyulması, asılması ya
da sahteleştirilmesi hep bu yüzdendir.
Günü geldiğinde doğru örüntü gerçek şair ve ozan sevgi bağında
olgunlaşmış katı bedenindeki ruh bedenini ondan çıkarır ve kendi
ait olduğu halkının arasında yerini alır (doğru örüntüde yaşamış
ideal insanlar topluluğu-kutsallar). Bu halk her zaman doğru olan
yeniyi tecrübe edecek liyakattedir ve bu halka yeni bir yaşam sis-
temi emanet edilir.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 92 Levent Büdüş
SANATSEVERLER
Doğru örüntüde yaşamaya çalışan bir sanatsever başkalarının (ters
örüntü gerçeklik) çektiği acılarla veya yaşadığı sevinçlerle oluşturu-
lan sanat ürünleriyle eğlenmez. Başkalarının acılarıyla ya da se-
vinçleriyle oluşturulan sanat eserlerini mesai baskısından, aileden,
sosyal buhranlardan kaçmak için stres atma aracı olarak da tüket-
mez, kendi ruhunu bu yolla sağaltmaya çalışmaz. Tüm sanat eser-
lerine sorgulayıcı yaklaşır. Eser nedir ve eserin amacı nedir? Bu
sorulara doğru örüntüde cevaplarlar arar.
Günümüz bilinen sanatseverinin sanat diye ters örüntü gerçeklikle
mutlu olmaya çalıştığı, mutlu olduğu açıktır. Kendini hem teselli
etmek hem de eğlendirmek için sahte sanatları düşüncelerinde
besleyerek gerçek yapar. Bu gerçek de bir algı bozukluğu yaratır.
Algısı bozuk insanlar da kaosun sürdürülmesini mümkün kılar. Ters
örüntü gerçek sanattan ve sahte sanattan temin edilen enerji ya
da teselli kişileri bireysel ve toplumsal olarak belli akıbetlere sü-
rükler. Bağımlılıkların tümü, boşanma, çocuklara dair ilgisizlik,
doğaya ve insanlığa işlenen suçlara kayıtsız kalmak bu akıbetler-
den bazılarıdır.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 93 Levent Büdüş
Günümüzde insanlar sanatı yaşama mutluluk katan, hayatı cicili
biçili yapan bir sığlıkta benimser. Çoğu şarkıcının, aktör ve aktrisin
rolünü icra ederken gizliden ya da çaktırmadan hayvanların takli-
dini yaparak seyircinin dikkatini üzerine çektiğini, izleyicideki doğa-
lı sevme güdüsüne bir sempati kancası attığını bilmez. Yine sanat-
sal ürünlerle çeşitli hayvanlara ait doğal yaşam biçimlerini insan
ilişkilerine drama yoluyla indirerek insanı insanlıktan çıkartan ya
da insan özünü bozan yaratılar kurguladıklarını da bilmez. Canlı
türlerin kendilerini ilgilendiren fiziksel gerçekleri (sürü yaşantısı,
üreme, kendine özgü hal ve tavırları) evrensel yasaya bağlı özerktir
ancak bir takım insanlar soyut bir biçimde bu canlıların davranışla-
rını insanların yani sanatseverlerin belleğine kopyalar ve orada bu
diğer canlı türlerine ait davranışları aktif hale getirmeye çabalar.
Günümüz sanatseverleri bu yöndeki yapımları yorumlayacak eği-
timden maalesef yoksun bırakılmaktadır. Bu kokteyl prodüksiyon-
lar insanlar için olumsuz ve uygulandığında varoluşsal çözülmeyi
tetikleyecek ögeleri imrendirir. Bildiğimiz sanatsever için bu nok-
tadan itibaren insan olmak büyük bir yük haline gelir. Her türlü
özerk dengesi bozulmuştur ve kendisini sıklıkla kayboluyor ve kul-
lanılıyorken yakalar. Bu doğal tepkileri de yine sahte sanat ile dü-
zeltilir ve ters örüntü gerçeklikle teselli edilir.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 94 Levent Büdüş
Günümüz sanatseveri ya da bildiğimiz sanatsever dediğim zaman
popüler ve popüler olmaya aday veya popüleri besleyen sanatı
tüketen insanları kastediyorum. Medyanın yani kurumsal sanat
piyasasının şehrin içine ve dışına çizdiği algı sınırlarının ötesine
geçme cesaretini kendinde bulamaz bu tip sanatseverler. Tabak
çanaktan kıyafete kadar daima önerilen tasarımların içinde kalır-
lar. Bu sanatseverlerden bazıları ne kadar sisteme karşıymış gibi
görünse de doğru örüntü gerçeklikte olmadığı sürece o da siste-
min içindedir. Eğer doğru örüntü gerçeklik haricinde bir kişi siste-
min dışında olduğunu, marjinal olduğunu, vesaire düşünüyorsa
kesinlikle kendini aldatılıyor veya doğrudan aldatılıyordur. Ters
örüntü gerçek sanatı ve sahte sanatın ne olduğunu herhangi bir
kişi kavramazsa medya felsefesinin sunduğu retorikler içinde son-
suza kadar yaşar gider çünkü seçimleri daima bilinçlidir (özgürlük-
iradesini yönetme hakkı) ve insan kendi pragmasını kendi kurar.
Günümüz sanatseverleri (halk) aslında sanatın geliştirici yapısın-
dan korkutulmuştur. Bu korku hem cahilce bir korkusuzluk içerir
hem de korkunun kaynağını gizler. Örneğin doğadan korkutulmuş-
tur; coşkuyla akan bir nehir yıkımla eşanlamlı hale getirilir onu
ıslah etmek de insanın doğaya haksız müdahalesidir. Bu sırada bazı
insanlar coşkuyla akan nehirden bir ranta kavuşmuş olur ve doğal
Dünyayı Anlama Kılavuzu 95 Levent Büdüş
olarak nehirdeki hızın evrensel yasadaki esas faydası ortadan kal-
kar. O kendi kendine akan bir nehirdi ve biz onu insanlara faydalı
hale getirdik gibi komik bir sözle insanlar kandırılır, zamanla da
tesisleşme ile nehir yok edilir tabii bu insanın yanı başında olan
nehri bir daha görememesi anlamına geliyor. Selden artık kurtul-
muşlardır! Şimdi ne nehir vardır ne de onun korkusu; bu arada
akan suyun kendisi ve başka canlılar için oluşturduğu doğruluk ve
bereket; doğal bir insanın dinlencesi, eğlencesi ve insana insan
olduğunu hatırlatan doğal bir değer yitirilmiştir. Yine bu formül
dağlar geçit vermeyen can alıcılar diye çeşitlendirilir, sahiller de
adalar da bu formüle göre yozlaştırılır hatta yok edilir.
Sahte sanatlardaki konuyu doğru örüntü gerçekliğe göre yanlış
ama ters örüntü gerçekliğe göre doğru işleme metodu sanatseve-
rin iradesini başarılı bir biçimde insan organizasyonlarının sürü-
münü sağlamak için güdümler ve bu güdümlemeyle olağan olarak
kişi doğal doğru örüntüden çıkar. Birisi diyebilir ki insanlar ters
örüntü sanat eserlerini ve sahte sanatı yaşasa ne olur yaşamasa!
Böyle basit düşünmede olan biri varsa ona şunu söylemeliyim ki
kendisi ters örüntüde uyuşmuş bir belleğe sahiptir, zira kitleler
doğru örüntü sanatı tercih ederse bu birçok korkunun ve sapkınlı-
ğın toplumdan silinmesi anlamına geldiğini kavrayamıyordur. Diye-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 96 Levent Büdüş
lim ki aynı kişi sana göre bunlar dedi. O zaman şunu da ekleyeyim:
insanlar ters örüntü gerçeklikten ve sahte sanattan kopmaya baş-
ladıkça birçok sektör çıkmaza girecek ve buna bağlı olarak birçok
ülke maddi olarak çökecektir. Şimdi bu aldanmış kişiye şunu dü-
şünmesini önereyim. Doğru örüntü gerçekliği ve doğru örüntü
gerçek sanatı ulusal eğitim sistemi ilan etmiş bir ülke düşünsün ve
o ülkenin kaç yıl ayakta kalabileceğini ve nasıl payidar olacağını
hesaplasın!
Maalesef çağlardan beri ve özellikle günümüz sanat tüketicisi doğa
aleyhine birbirleriyle işbirliği yapmaya devam etmekten geri kal-
mıyor bunun sebebi de çeşitli yönetimsel ödüllendirmelere binaen
ince ince doğadan korkutulmuş olmalarıdır. Hayvanlardan kork-
masa da yine barbar (vahşi insan) insanlardan korkmaktadır. İnsan
neden delirir ve vahşileşir? Günümüzde barbarlık hangi lükste
gizlidir! Bütün bunlarla ilgilenmek akademinin görevidir ve aka-
demisyenin tek düşünme metodu doğru örüntü gerçeklik olmalı-
dır. Ters örüntü faaliyetlerle doğada yaşamak korkutucu bir biçim-
de düşünceye kazınmıştır ve korkutmakla köleleştirmek arasında
bir bağ bulunur. Aslında doğal bir şehir kurmak imkânsız değildir,
insan doğal bir şehirde birlikte mutlu ve olgun yaşayabilir ancak
Dünyayı Anlama Kılavuzu 97 Levent Büdüş
ticari bir dünyada bu mümkün değildir ve bugünkü biçimiyle tica-
ret evrensel yasa ve ona bağlı insan için büyük bir beladır.
Günümüz sanatseveri güya çok okunuyor, çok seyrediliyor rekla-
mına kendini yamayıp çok okunan ve seyredilen sözde bir eser
üzerinden kişisel bir amaca ulaşır. Çok satıldığı için herkesin bu
konu üzerinde söyleyeceği bir sözü vardır, iletişim sığ olsa da ki bu
yine eleştiriyle beslenerek derinmiş gibi gösterilir sonuçta insanlar
başka insanlarla konuşmak ve iş yapmak için ortak bir konu bulur
ve kendilerini rahat hissederler, cahillik de böylece popüler olur.
Gerçek sanatseverlere gelince onlar bir yazarı yazar olma idealine
göre değerlendirir. Kimdir veya nedir yazarlık ideali? Bir yazar oku-
runu aydınlatmalıdır (uyandırma), bu aydınlatma doğru örüntü
gerçeklikten yanadır, sevgi bağında olgunlaşmıştır. Doğada işlenen
suçlara, doğruluğa yönelik ataletlere; zulmedilen hayvanlara, in-
sanlara ve insanlığa karşı işlenen suçlara; sömürülen topraklara,
tarihi çarpıtanlara, kirletilen denizlere, bilumum hileli gıda üreten-
lere binaen ve onları korumakla görevli medya faaliyetlerine karşı
insanları ayık tutmalıdır tabii sırf yazarlar için değildir bu ideal.
Yönetmenler, besteciler, ressamlar ve bilumum diğer sanat eseri
yaratıcıları için de aynıdır.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 98 Levent Büdüş
Doğru örüntü gerçek sanatsever daima doğa harici gördüğü her
konuya septik yaklaşır. Doğru örüntü içerisindeki en önemli dina-
mik, eleştirel akıldır ve saygın sanatsever bu eleştirel aklı doğa
lehine analitik işletir. Doğru örüntü sanatsever bunun satın alına-
maz bir şey olduğunu bilir. Bu düşünme biçimi doğadaki, sokaktaki
her şeyi sanat kılmaya yeterlidir. Doğanın varoluş armağanı olarak
bu eleştirel, şüpheci yeteneği kavradıktan sonra kişi olağan olarak
ters örüntü ve sahte sanat ağlarından kurtulur.
Doğru sanatsever için sanat dostluğun, paylaşmanın, dayanışma-
nın, hatırlatmanın, anmanın, yeni verileri izlemenin bir yoludur
ayrıca bir eser başka insanların yaşamları (coğrafik farklılıklar) üze-
rinde düşünme olanağı sunmalıdır; sevgi ağındaki doğrulukları ve
ona karşı saldırıları estetik olarak anlatmalıdır.
Günümüz sıradan sanatseverleri genellikle sanatı filmlerden, dizi-
lerden, şarkılardan, resimlerden, kitaplardan ibaret sayar ve onları
vücuda getiren asıl sanatın ne olduğunu bilmez. Bu da sahte sanat-
lar vasıtasıyla hiç anlaşılmadan yaygınlaşan bir ters örüntü siste-
min sıradan sanatseveri ne çapta kontrol altına almış olabileceğini
ilgililere ifade eder. Günümüz sanatseverinin bir mesleği varsa ki o
da genellikle yüzeysel bir meslektir, böylece sanatsever sanat ve
Dünyayı Anlama Kılavuzu 99 Levent Büdüş
zanaat ilişkisindeki mükemmel olgunlaşmadan da geri bırakılmış
olur. Bu da yine zanaat sevmeyen-bilmeyen sanatseverin bir başka
açıdan dramıdır.
Kısaca ifade etmek gerekirse doğru örüntü sanatı benimsemiş
kişiler sanatın içindeki bilginin ne anlama geldiğini bildiğinden veya
yeni karşılaştığı yapıyı kavramsal olarak sorgulayabildiğinden ters
örüntü ve sahte sanatları tüketenler gibi ters örüntü gerçeklikten
payına bir boyunduruk almaz, genel sanatsever gibi sömürülmez
ve hür kalır.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 100 Levent Büdüş
SANAT PAZARI ve KÜLTÜRÜ
Eserlerin yapım amacı para kazanma ya da bunu satayım da şunu
alayım gibi gıptalar barındırmadığından ticari kurallar doğru örün-
tü gerçek sanata tatbik edilemez. Doğru örüntü gerçeklik daima
doğru örüntü atalara binaen aydınlanmayı günceller durur. Güneş
nasıl doğal işliyorsa doğru örüntü gerçeklik sanatı da öyle doğal
işler. Bugün sanat pazarının meta olarak tasnif edemeyeceği çok
çeşitli formatlarda sanatlar üreticisinin ait olduğu bölgede var olur
durur.
Sahte sanat ve medya felsefesi daima bu doğallığa (doğacı ve hü-
manist eserlere) karşı olmak için kendine ait sanat ürünleri üret-
mek zorunda kalır. İlginç bir biçimde onların doğal sanatları anla-
yamadıklarını fark ederiz. Tabii olarak kendi yapay sanatlarının bir
yapım bir de sunum masrafları oluşur çünkü doğanın haricinde bir
takım alt işbirlikleri malzeme ve temsil temini için şart oluşturur.
Ters örüntü gerçeklik etkin sanatını başlatma eşiğine vardırmak
için alt pazarlar oluşturulmak zorundadır. Sonuç olarak yapılan
ürün bir başka pazarlama tekniğiyle arz edilir ve yine sanatçının
yapıştığı ünitede kalıcı olması için oradaki talep sıcak tutulmaya
Dünyayı Anlama Kılavuzu 101 Levent Büdüş
çalışılır. Sanatçı buradan kazandığı paraları yine piyasadaki başka
talepleri sıcak tutmak ve kendine bir takım doğalı anlayamamak-
tan kaynaklanan hazları temin etmek için kullanır.
Sanat çeşitlerini yine bu noktada sığ düşünmemek gerekiyor. Vitrin
sanatlarından ziyade akıl ve tasarım ilişkisinin tüm izlenebilir yapı-
larına bakmak sanırım yeterince aydınlatıcı bir vurgulama olur zira
günümüz insanları somut ve soyut yapay tasarım dünyalarında
yaşamaktadır ve bu dünyanın sürdürülebilir olması için insanlar en
kabasından en incesine kadar ürünlerini ticari yollarla yaygınlaştı-
rır. Daha önceki bölümlerde sanatın sadece şarkı, resim, şiir, tiyat-
ro, sinema olmadığını tabak çanaktan tutun da silah yapmaya ka-
dar zanaatla ilişkili olduğunu anlatmaya çalışmıştım.
En iyi sanatçı pazara en iyi hizmet eden kişidir ters örüntü gerçek-
likte. Doğru örüntü gerçeklikteyse bu hiçbir zaman dikkate alınmaz
çünkü pazar anlayışı doğru örüntüde yoktur. Doğru örüntü gerçek-
likte icra edilen sanatlar sonsuzluğu daima akılda tutmaya yara-
yan, doğaya bağlılığın altını çizen, evren ve insan ilişkisini tek ya-
şam tarzı görüp üretilen politikaları (pazar) reddeden bir uzamda-
dır. Doğa karşılıksız veriyorsa insan da karşılık beklememelidir!
Doğru örüntü insanın emeği satılık değil kendini yaşatana katıl-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 102 Levent Büdüş
maktır tam da bu noktada ters örüntü gerçeklik bak seni biz yaşa-
tıyoruz veya gel bizde yaşa der insana ve aldanan insanın emeğiyle
bir ticari ilişki kurar. Bu noktadan sonra kişi dâhil olduğu sisteme
dair sorumluluk duymaya ve alışveriş ilişkisi içinde yaşamaya zo-
runlu kalır. Sanat pazarı ve kültürü kişinin dâhil olduğu sisteme
binaen bütün manevi ihtiyaçlarını karşılamaya ve kişiyi ortama
bağlı tutmaya çalışır.
Sanat pazarlarındaki eserlerin çoğu ters örüntüye ve sahte sanata
ait olduğundan mutlaka günü geldiğinde bir acıya, gözyaşına, ele-
me, açlığa, yokluğa sebep olacaktır. Kullanıcısı en sonunda bir yok-
sullukla ya da yoksunlukla yüzleşmek durumundadır ancak bu
durumdan kişiyi sağaltma görevi de yine sanat pazarına düşmek-
tedir, bir biçimde sistem onu sağaltmak mecburiyetindedir. Bu da
kendini doğal doğru örüntüye göre yönetemeyen zihinlerin dramı-
nı açık eder, böylece egemenlerin kendilerini kullanmasını engel-
leyemezler. Ayrıca sistemin egemenleri de kimi zaman kullanılan
olur, kullanılan da kimi zaman egemen olur böylece üretilen yapı-
lar birbirine yapışır bir bütünü en alt tabaka işlere binaen oluştu-
rurlar.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 103 Levent Büdüş
Aldanmış veya bilinçli olarak doğa kültürünü terk etmiş bir insan
sahte sanat ve ters örüntü gerçeklik eserinden tanıştığı yeni verile-
rin içinden bazılarını kendi hayatında kullanmayı arzular. İşte sanat
pazarının da amaçladığı ortak kültür denilen şey de tam olarak
budur; gösterdikleri her şeyi biraz biraz ona buna kazandırmak ve
bu parçalardan maksimum tek toplumsal etkiyi sağlamaktır. Acı,
komedi, dram, kurmaca, kurmaca belgesel ve bittabi kendi gerçek
eserleri dükkân dükkân, salon salon oraya buraya yerleştirilir. Kimi
komedi sever kimi dram; kimi tarih tutkunu kimi de belgesel hay-
ranı olur. Bazısı vakit geçirir bazısı ciddiye alır ancak her kim bu
sanatlara nasıl yaklaşırsa yaklaşsın pek bir önemi yoktur alt değer-
ler sistemi için. Bütün yönlerden üretilen bu çalışmalar, aynı işi
yani toplumda arzulanan maksimum asıl etkiyi yaratmak olduğu
için sonuç daima egemenler için sürdürülebilir düzenin bekası ve
insanı kontrol altında tutma olarak somutlaşır.
Doğayı ele geçirme ve insanı öyle ya da böyle kullanma stratejile-
rindeki ters örüntü taktikleri sıradan insanların kavraması ve ters
örüntüden, sahteden uzaklaşması son derece güçtür. Peki doğru
örüntü doğal sanat bir pazarda bulunmuyorsa o zaman nerededir
ve niteliği nedir?
Dünyayı Anlama Kılavuzu 104 Levent Büdüş
İnsan zihninde ters örüntünün yarattığı korkular kişiyi baştan sona
yönettiğinden bir günbatımı, mehtaplı bir gece esrimesi dahi için-
de ters örüntü düşünce kalıplarını barındırır. Böyle bir ters örüntü
mağduru kişiye biri, doğru örüntü olarak günbatımını veya meh-
taplı geceyi sanatsal olarak izah ederse, farklı bir sohbeti dinle-
mekle ve asıl eseri kavramakla kısa süreliğine bir aydınlanma yaşar
ancak ters örüntüye ve sahte sanata bağımlılıklarından dolayı çok
geçmeden bu aydınlanma tecrübesini unutur gider. Yine de kişinin
karşısına çıkan bu sanat ileride o insan için bir kurtuluş umudu
olabilir. Çok daha bağımlı ve hastalanmış olarak değerlendirilebile-
cek kişiler bu karşılaşmalarda kendilerine hakaret edildiğini düşü-
nür ve ondan kaçmak ister; eğer kaçamıyorsa yok etmek gibi bir
nöbete tutulabilir ve alaya, küfre başvurur. Bu hal de ters örüntü
insan ilişkilerinin bir başka acı kesitidir.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 105 Levent Büdüş
‘SANATA KARŞI SANAT’ DENEN SANAT
Ters örüntü gerçekçilerin çağlardan beri kontrol altına aldıkları
insanların doğru örüntüye dair bir uyanışa, kavrayışa yeniden
ulaşmasın diye kurguladıkları, kendilerine karşıymış gibi sundukları
bir sanat üslubu daha vardır. Bu sanat üslubu genellikle uyuyan
insanı uyandırmayı amaçlıyormuş gibi kendini topluma sunar. Bu
sanatçılar, işlerine bakanlarda bir şok yaratmak ve sözüm ona ba-
kan kişiyi ‘hayata’ geri döndürmek istemektedir. Böyle bir sanat
işine tanık olan kişi uyanacak, aydınlanacak akabinde de göstere-
nine dair bir yargıya varıp eserin sunduğu anlamın peşine takıla-
caktır. Bu eserlerin tek tek ne olduğunu söylemekten ziyade; içe-
rikleriyle genel olarak sözde sahte sanatı, ters örüntü ideolojileri
eleştiriyorlar ve bu yöndeki faaliyetlere dair insan bilincini sert bir
biçimde uyandırmaya çalışıyorlar diyelim.
Bu üsluptaki çalışmalardan gözbağını kaldırmak üzerine yapılan
eserler kısmen samimi olabilir ve hatta gözbağlarını kaldırmaya
yönelik doğaya bağlı eserleri doğru örüntü sanat da sayabiliriz. Şu
anda biz kendilerini savaş karşıtı, ırkçılık karşıtı, sınırsızlık ve ba-
ğımsızlık yanlısı gibi sıfatlarla yansıtanlar hakkında düşünmeye
Dünyayı Anlama Kılavuzu 106 Levent Büdüş
devam edelim. Bu insanların yaptıklarının perde arkasında ne olup
bittiğine baktığımızda daima ters örüntü gerçekliğe karşı muhale-
fet eden doğru örüntü kişileri engellemek için ters örüntü gerçek-
lik lehine bir tampon bölge oluşturduklarını görürüz.
Tüketimi eleştirirler; lakin eleştirdikleri sistemin asıl oyuncuların-
dan içki, tütün ve uyuşturucu kartellerinin en büyük destekçileri ve
onların pazarlarının en çok ürün tüketicileri ve gönüllü ya da doğ-
rudan reklamcıları oldukları görülür. Tabii olarak kârlı sektörler
kârlarını paylaşmak için ne gibi ulusal ve uluslararası işler çevirdi-
ğini de bilmezden gelmezler. Yine bu çay kahve meselesinde de
aynıdır ve bunlar ilginç bir biçimde bağımlılık yapan, tiryakilik yara-
tan içeceklerdir. Dikkatli bakıldığında alkole, uyuşturucuya, çaya,
kahveye, sigaraya karşı sanat üretmediklerini ayırt ederiz. Hatta
olumlu yönde evlilik ve aile üzerine de hiç üretmezler. Din afyon-
dur, saldırırlar peki alkol, esrar, eroin, tütün, çay kahve oburluğu?
Onlar ticari bir metadır ve bağımlılık ya da tiryakilik yapma nitelik-
leriyle en kârlı sektörlerdendirler. Biz bu sanata karşı sanat anlayı-
şında yine ters örüntü gerçeklik pazarına dâhil olan dincilik paza-
rındaki müşterileri kendi pazarlarına çekmeye çalışan bir takım
insanları sözde karşı sanat maskesi altında görürüz.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 107 Levent Büdüş
İki grup da açıkça bağımlılıkların sürümünden beslenmektedir,
zaten ters örüntü gerçekliğin istediği de budur, özde bir insanın
dinci veya maddeci olmasının hiç önemi yoktur. Bir ahtapotun
kolları gibi doğru örüntü gerçekliği arayanları bir takım bağımlılık-
larla yakalayıp yeniden yozlaşmış, ikiyüzlü, alaycı, küstah bir kitle-
ye dâhil ederler.
Dincilerin ya da ters örüntü olağan rutin aile hayatının içinde ‘iyi
aile çocuğu’ olmak istemeyen gençler ya da yetişkinler çeşitli dini
veya ailevi alanlar yerine bu aşırı uçlarda dolaşan sanata karşı sa-
natın bataklığında teskin olur ve bu sefer de orada ters örüntü için
işe yarar hale getirilirler.
Gözbağını kaldıran ve şeffaf olan sanatçıdan hariç bu muhalif gö-
rünümlü sanatçılar, aslında kişinin ters örüntü çıkmazlara dair
oluşan bir takım yoz ihtiyaçlarını karşılıyor ve kişinin sistem içinde-
ki sıkışmışlık hislerine tercüman oluyor ve farklı bir niteliğe bürü-
nüyor. Bir süre sonraysa aradığını bulduğunu zanneden bu kişi
maddi manevi tükettiği uçlardaki ters örüntü sanatın bedelini
ödemeye başlıyor. Örneğin öz değerlerini yitiriyor, ailesini kaybe-
diyor, madde ve seks bağımlısı oluyor… Bütün bu dramlar da yine
sektörel olarak belli amaçlara ve ticari getirilere ulaşmak adına
Dünyayı Anlama Kılavuzu 108 Levent Büdüş
yeni eserler ve kamuoyu yaratmak için kullanılıyor. Anlıyoruz ki bu
sanata karşı sanatın da amacı insanları ters örüntü gerçeklikle
donatmak ve kişide dönüşü olmayan bellek güdüleri ve doğurgan-
lıkları yaratmak.
Karşı sanatmış gibi yapılan sanat işlerinde doğruluğa dair öyle ha-
karetler vardır ki bu hakaretleri düşünce ve sanatsal ifade özgürlü-
ğü kapsamına alarak doğru örüntünün kendini ifade edeceği ortak
kamu alanlarını ters örüntü lehine daraltırlar, yaratılan kamuoyuy-
la çıkartılan kanunlarla birçok doğal alanı ve doğal kültürü işgal
ederler.
Buradaki bir takım sanatsal faaliyetler insanlara olumlu olarak
yansıtılırken (yıkıntıyı ya da atığı sanata dönüştürdük şiarı) gerçek-
te yine sanata dönüştürülmeye muhtaç olacak yeni doğal ve kültü-
rel suçların da düşünce ve ifade özgürlüğüne binaen önünü açar-
lar. Demek istediğim şudur:
Gerçekten mağdur olan doğru kişiler bu insanlar yüzünden kendi-
lerini toplumda ifade edemezler ve bu sanatçıların kurumsallarıyla
iş yapmaya mecbur kalırlar çünkü fikir ve düşünce özgürlüğü alan-
larını onlar yapay ve ters örüntü gerçekliklerle kapatmışlardır. Bu
da mağdur olan toplumsal bir kitlenin sesini duyurmak için bu
Dünyayı Anlama Kılavuzu 109 Levent Büdüş
yönde sanat işleriyle uğraşan insanlara para ödemek zorunda ol-
duğu anlamına geliyor (medya felsefesi). Bu sanat piyasası insanla-
rı mağdur kişilerden aldıkları para karşılığı doğruyu savunmak ye-
rine savunuyormuş gibi yapıp asıl egemenlerin bu doğrudan yana
gruplara dair daha esaslı tedbir almasına yarayacak daha iç yani
kapalı verileri temin edip derliyorlar böylece hem doğru olmaya
çalışanı dolandırıyorlar hem de ters örüntü gerçeklikteki görevleri-
ni yerine getiriyorlar. Diğer sahte sanatlar gibi sanata karşı sanat
üretenler de dolaylı ya da doğrudan doğayı ve halkı sömürmekte
olan kişilerle işbirliği yapmış oluyor.
İnsanların kendini uyanık tutmak için benimsediği ve içinde saf
doğadan, insandan yansımalar barındıran bütün motifleri, görün-
tüleri yıkmak gibi bir amacı da taşıyor sanata karşı sanat; bu amaç
yine doğal örüntü değerleri yozlaştırmakla eş anlamlıdır.
Ürettikleri sanat işlerinde insanlar için bir uyanık kalma, uyanma
simgesi olmuş bitkiler ve hayvanlara dair oluşturulmuş hakiki sanat
ve düşünce uyaranlarıyla alay ederler ve buna benzer birçok doğru
örüntü yapıyı yok etmek için absürt sanat eylemleri düzenlerler.
Gözbağını (ters örüntü) kaldırmaya çalışanlardan hariç bu sanatçı
görünümlü kişiler genellikle anarşist değerlerle çalışan burjuva
Dünyayı Anlama Kılavuzu 110 Levent Büdüş
reklamcıların ve kültür simsarlarının görevlendirdiği insanlardır.
Eserlerine çok daha dikkatle bakıldığında doğal güzellikleri anlatan
resimleri, şiirleri, insana ait doğru örüntü sevgi bağı kavramlarını
açıkça karaladıkları görülür. Banal, sıradan, kokuşmuş diye suçla-
dıkları doğru örüntü eserlerin yapılarında taşıdığı renk, ses fre-
kanslarıyla yapıtın asıl amacının etrafındaki insanları ters örüntü-
den uyandırarak kişinin düşüncesini doğala sürükleme vazifesi
gördüğünü anlamazlar ya da anlamazdan gelirler. Bu yüzden bir
evde bulunan harika bir manzara resmini bozup, üzerine sprey
boyayla abuk sabuk bir şeyler karalayarak bu da benim eserim
diye ortaya koyarlar ve bunun sergileyicisi de para ya da ters örün-
tü haz karşılığı daima hazırdır. İşin garibi o manzara resmini de
kendileri hayal etmemiş (astral gerçeklik) ve boyamamıştır. Ya ters
örüntü sığlık yüzünden bıkıp atan bir kişinin evinden çıkmadır ya
da eskiciye satılıp da bitpazarına düşmüş bir tablodur. Bu sanata
karşı sanat yapan kişilerin (genellikle kolajcılar) temel sanat mal-
zemelerini kullanma yönünde zanaatının da olmadığını ifade eder,
zanaat yetersizliğine binaen soyut düşünce malzemesini de kul-
lanmaktan aciz oldukları yaptıkları işlere yansır. El emeği ve beyin
ilişkisinde olgunlaşmaları söz konusu değildir bu yüzden akılları ve
doğru örüntü şahsiyetleri gelişmez.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 111 Levent Büdüş
Yine bu yöndeki edebiyata karşı edebiyat diye adlandırabileceği-
miz aynı insan grubunun yazarları da yazının zanaat yönünü bilmez
ve felsefeye ait kavramların kullanım dizgesini de bu zanaatı bil-
medikleri için kavrayamazlar. Sadece kendilerine özendirilen de-
ğerlerde tatmin olmaya binaen yazmaya ya da çizmeye dair boşa-
lırlar. Kitapları sahte, taklit hayatlarından ve akılsız cümlelerinden
ibarettir, çizdikleri de. Bu kişiler herkes için yine de savunulmaya
değerdir çünkü kökleri daima reklamcılıktadır ve reklamın iyisi
kötüsü olmaz! Bu sanata karşı sanatçıları belli açılardan da eğite-
rek güdenler az önce söylediğim gibi reklamcılar ve kültür simsar-
ları yani bir takım iletişimcilerdir. Sanata karşı sanatın ters örüntü
arka planında onlar bulunur ve bu insanlar da çeşitli ulusal ve ulus-
lararası akademilerde, danışmanlık şirketlerinde görevli bir takım
akademik kişilere bağlıdır; onlar da doğrudan ya da dolaylı olarak
bir takım siyasi kişilere bağlıdır; bu siyasi kişilerin de nereye bağlı
olduklarını sanırım yazmama gerek yok.
Konu işleme adaplarına dair tutumlarıyla sanata karşı sanatı biraz
daha detaylandırayım. Dünyada ters örüntü gerçeklik tarafından
yaratılmış o kadar çok derin sorun ve yaşanılan vakalar varken bu
kişiler genellikle cinsellikle kuşatılmış işlere yönelirler. Hızın için-
dedir bütün işleri: cinsellik hızlıdır, onun resmi de hızlıdır, yazısı da
Dünyayı Anlama Kılavuzu 112 Levent Büdüş
hızlıdır; ayrıca kafa bulmak, insan harcamak, insan kazanmak da
hızlıdır… Bu hızlar yaşam deneyiminden ziyade üretimi ve geliri
arttırır ve artan üretimdeki nitelik kaybolurken başat geliriyse kişi-
nin yaşam niteliğini sınıfsal olarak daha da yükseklere taşır.
Doğru niteliğin bir doğal yapıdan sıyrılması demek doğru kadınla-
rın, erkeklerin kerhaneye ya da kârhaneye düşürülmüş olması
demektir! Aynı zamanda bu insanlar ters örüntünün hizmetine
veya kullanımına ayrılan ameleler, gündelikçiler olarak da anlam-
lanır. Parasını ödedikten sonra kirli bir insan doğaya ve onun için-
de bulunan başta insan olmak üzere her canlıya istediğini yapabi-
lir. Buna akılsızlık, sapkınlık, erdemsizlik, iradesizlik artık ne derse-
niz deyin, alt sistemi ters örtü gerçekliktir.
Burada insan ve diğer canlılar bir metadır tıpkı fabrikada, atölyede,
çiftlikte ya da evde kullanılan duygusuz bir araç gibi! Bu açıdan
ırkçı değilmiş, savaş taraftarı değilmiş gibi görünmelerine rağmen
daha derin bir ırkçılığı, faşistliği ve savaş taraftarlığını ters örüntü-
nün istediği gibi meşru kılarlar sanata karşı sanat metotlarıyla ve
sözde sisteme karşıymış gibi yaşam tarzlarıyla. Yalnız bu sanata
karşı sanatçı kişiler ters örüntü gerçeklikteki genel yapıların kurgu-
ladığı düzenli ordulardan ziyade terörü ve teröristi temsil ederler.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 113 Levent Büdüş
Bu sanata karşı sanatçılar da burjuva devrimlerine aittir. O devrim-
lerle kısmen resmileştirilen alt yapı düşüncelerin (anarşizm, ko-
münizm, kapitalizm) içinde yer alarak hiçbir zaman insana ve do-
ğaya insan gibi yaklaşmayı burjuva devrimine bağlı olduklarından
beceremezler. Tıpkı kendilerinden önceki diğer barbar yönetim
modelleri gibi ters örüntü gerçekliğe aittirler.
Bir insan bir ağacın altında mı yatıyor, o ya asalak ya tembel ya da
sinsi işler peşindedir. Bu kişiyi cezalandırmak ya da mükâfatlan-
dırmak gerekir. Ortası yoktur! Dünya kadar iş varken, sömürüle-
cek, bozulacak doğal değer varken senin ne haddine böyle bir
umursamazlık içinde ağacın altında yatmak! Ya bir çete tarafından
ruhsal veya bedensel tecavüze uğrar ya evi-ağacı başına yıkılır ya
da ordunun, fabrikanın, çöpçü birliğinin kadrosuna geçirilir. Kişiye
öyle ya da böyle iş, aş, eğlence bulunmuştur ve bu ‘asalak’ ortadan
kaldırılıp topluma kazandırılmıştır. Bu durumu şu örnekle biraz
daha açayım. Afrika sahillerindeki yerli kardeşlerimizin üzerine
salınan bir ağla onların nasıl hayvan sayıldığı; onlara nasıl ‘iş, aş,
barınma ve eğlence’ verildiği unutulmamalıdır. Yeryüzündeki diğer
kalbi temiz yerlileri işe yaramaz addedip içki ticaretiyle ayyaş ede-
rek onları soymak ve yok etmek gibi bir eğlence, kendilerini eğlen-
dirme tarzları da vardır. Uzaktakine bunu yapan (ırkçı) yakınında-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 114 Levent Büdüş
kine (milli) biraz daha nazik davranmak zorundadır. Elbette içinde
yaşadığı kendi halkını yönetmek (uyutmak ve sömürmek) dil ve
kültür (coğrafya) birliği içindeki doğru değerleri yozlaştırmakla
mümkündür.
Yalnız karşı sanatın içinde mecburen konumlanan ancak ifade etti-
ğim gibi gözbağını kaldırmaya çalışan sanatçılara haksızlık etme-
mekte fayda var. Tamamen insanın ve doğanın yanında olan bu
kişiler cesur davranarak başta sübyancılık, oğlancılık, kadın ve genç
kız ticareti, ailenin çözülmesi, uyuşturucu bağımlılığı, yerel değer-
lerin ticari firmalar ve yerel yetkililerle birlikte yok edilmesi gibi
konular hakkında sanat üretmektedir. Bu yönde yapılan sanatlarda
daima kelle koltuktadır. Bu büyük özverili yaşamı maalesef halk
takdir edemez bir halde uyutulmuş ve uyuşturulmuştur. Kısmen
gösterilen takdirse yine ters örüntünün müsaade ettiği mecburiyet
kadardır. Doğru örüntü gerçek sanatı anlayan insanlar savunabil-
diği kadar bu sanatçıları savunmaya çalışır ancak her koşulda yine
de bu yöndeki doğru örüntü sanat alanları sözde sanata karşı sa-
nat tarafından mayınlanmıştır. Mayınlanma da şu biçimde gerçek-
leştirilir:
Dünyayı Anlama Kılavuzu 115 Levent Büdüş
Kendi canlarını kurtarmak ve bununla da insanlığa hizmet etmek
için olağan ters örüntü yaşamı hiçe sayan tabii sanatçılar aslında
gerçekten böyle mi yoksa bunun da bir politika mı, drama sanatla-
rıyla ilgili bir aldatmaca mı olduğu belirsizleştirilir.
Açıkçası sanatın tek bir koşulu vardır o da sorgulanabilmesidir ve
bütün sanat dallarını sorgulaması için de halkların sorgulama ya-
pabilecek düşünce altyapısına kavuşması gerekir. Bu nedenle bü-
tün eserler sanatçılarıyla birlikte sorgulanmalıdır. Doğal olarak
görünüşte bu da yapılıyormuş gibidir ama sahte sanat ve medya
felsefesi bu sorgulama işini bir reklam faaliyetine çoktan çevirmiş-
tir. Ters örüntü gerçeklik seyirde katılımcıya olumlu ancak uzun
vadede kullanıcıya acı meyve verecek bir biçimde taraflı sorgula-
mayı sözde objektifmiş gibi ilgililere sunar ve tanık olan belleklere
bu gizli tutumu işler. Bu anlayış çok çeşitli metotlarla gelişir durur.
Doğal olarak şehirde yaşayıp da ters örüntü gerçekliğin doğaya
(insan da onun bir parçası) karşı işlediği suçları sanat ürünü haline
getirip yayınlayan, sergileyen kişileri gerçek karşı sanatçılar olarak
değerlendirmek gerekiyor. Bu karşı olma vurgusu da TERS ÖRÜN-
TÜ GERÇEKLİĞE karşı olma durumudur. Şimdi sanata karşı sanat
şiarını düzeltelim ve taşları yerli yerine oturtalım. Sanata karşı
Dünyayı Anlama Kılavuzu 116 Levent Büdüş
sanat değil; Ters Örüntüye Karşı Sanat ve Sanatçılar. Bu belirleyici
başlık en azından kişilerin eserlerini sorgulama bağlamında bize bir
anahtar verir böylece sanatseverler ve sanattan kendi ruhsal öz-
gürlüğü için uyandırma işareti bekleyenler hem ters örüntü ger-
çekliğe hem de sahte sanata dair doğru bir bakış açısı geliştirebilir.
PLAJ KÜLTÜRÜ
İnsan seçme iradesini (özgürlük) doğru örüntü gerçekliğe dair kul-
landığı zaman doğal değerleri tek tek kavramakla yaşayıp gelişir.
Bu bölümde doğal alanlardan biri olan plaj ve insan arasındaki
ilişkiyi irdeleyeceğiz. Bu üzerinde düşüneceğimiz insan ve plaj iliş-
kisi yine orman gibi diğer doğal alan ilişkilerine de bir ayna tuta-
cak.
Yüzmek yalnız denize özgü bir eylem değildir. Göller, akarsular, su
birikintileri (havuz) gibi yerlerde de insanlar yüzer. Doğal örüntüde
yaşayan insan daima yüzeceği yerlerin doğaya ait olan doğal alan-
larda olmasını ister. Deniz kıyısının plaj yani kumsal olan bölümleri
yine yüzmek için en ideal doğal ortamlardan biridir; olağanüstü
yaşam deneyimlerini gökyüzü, deniz, kumsal üçlüğünde biz insan-
lara sunar.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 117 Levent Büdüş
Doğal doğru örüntüde yaşayanlar yüzmek için genellikle bakir bı-
rakılan doğal kumsalları tercih eder ancak böyle bakir doğal kum-
sallara her istediğinde insanın ulaşması mümkün değildir ve genel-
likle yakınında olan, haliyle yerleşime de yakın olan sahillere gider.
Eğer fırsatını bulursa gidebileceği yerler genellikle küçük koylar
veya upuzun bir kumsalın tesisleşmiş kısımlarının dışında yer alan
ve ters örüntü insanlar için hiçbir şey ifade etmeyen başıboş kum-
sallardır. Bu yerler gibi tesisleşmemiş diğer yerlerden kayalıklar,
denize uzanan orman yamaçları gibi yerler de şehre bağlı kişiyi
tatmin edecek hiçbir şey barındırmaz bu yüzden genellikle insan
eli ve işinden uzak sahiller, şehirde yaşamak veya çalışmak zorun-
da kalan doğal doğru örüntü insanlar için oldukça değerli bir arın-
ma ortamıdır.
Bu yerlerde doğal doğru örüntüde yaşayan insan kendi doğasına
ait ruhsal ihtiyaçlarını karşılar. Denizi deniz olarak bilinçli yaşar. Bu
tavır doğanın karşılıksız verdiklerine bir insan olarak saygıyla te-
şekkür etmesi anlamına da gelir ayrıca kişi bu sahillerde sevgi ba-
ğını daha iyi besler ve doğada geçirdiği bu zamanlara mahsus daha
içrek bilgilerle parçası olduğu doğada olgunlaşır.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 118 Levent Büdüş
Böyle biri doğanın öz evladı ve onun arkadaşı olma ayrıcalığını
yaşar bu yüzden daima doğanın herkes için karşılıksız verdiğini
idrak etmeyle ırkçılık, bölücülük, sınıfçılık, türcülük gibi yapay du-
rumlardan azat olur. Aklı ve ruhu sağlıklı (doğru örüntü gerçeklik)
kişiler doğanın neden herkese karşılıksız verdiğinin kıymetini anla-
yabilir ve doğalı yozlaştırmadan doğayla dostluk kurup, bir evlat
ilişkisine girebilir. Lakin insanların üvey evlat olmayı öz evlat ol-
maktan daha fazla arzuladığı da bir gerçekliktir. Ters örüntü ger-
çeklik üvey evladın dramından başka bir şey de değildir.
Ters örüntü gerçeklikte yaşayan insanların şuurları genellikle doğal
olan denizde yüzmek yerine o kıyıyı vaktiyle yozlaştırıp doğal den-
gesini bozduktan sonra orada kurulmuş bir tesisin ya da havuzun
içinde yüzmeyi seçer. Bu tip alanlar genellikle kısmen betonlaştı-
rılmış ve yüzmek için denizin içine iskele inşa edilmiş yerlerdir böy-
lece de gelir gider ilişkisi içinde ticarileştirilmişlerdir. Bu alanlarda
gevşemek isteyen insanlar dolaylı ya da doğrudan para da harca-
dıklarından ihtiyaç ve beklenti listesi yaşadıkları ters örüntüye göre
uzar gider. Burada asıl mesele plajdan ticari ya da bireysel çıkar
elde etmek isteyen insanların doğayı pazarlamakla birlikte doğal
yaşama bilgisinden ne denli uzaklaştıklarıdır.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 119 Levent Büdüş
Üyelik ve müşteri profili açısından birbirine uyumsuz ters örüntü
yaşam tarzlarını bir paravanla ya da doğal bir bariyerle birbirinden
ayırarak kendilerine göre belirledikleri giriş ücreti veya üyelik aida-
tı bağlamında müşterilerine hizmet verirler. Birinci derecede doğal
değerler bu alanlarda yoktur. Güneş ışığından, denizden istifade
edilse de bunların amacı genelde eften püften eğlenmek ve koz-
metik maksatlı bronzlaşmaktır. Yine acıkılınca tesisin restoran kıs-
mında ‘nefis’ bir yemek yenir ve içecekler yudumlanır. Müzik ser-
visi yine piyasanın meşhur isimlerinden oluşan bir şarkı listesiyle
müşteriye sunulur. Dondurma gibi su gibi ihtiyaçlar daima soğuk
ve temiz olarak kendilerine ulaşır hatta garsonlar bu hizmeti plajda
veya yüzme iskelesinde ayaklarına kadar getirir. Yine çok satan
(çeşitli amaçlar için diyalog kurmaya yarayan) kitaplar okunur.
Deniz birçok ıvır zıvırla doludur, gökyüzüyse orada yine bakir sahil-
deki gibidir.
Tesisin eğlence konsepti ve kişinin orada okuduğu, dinlediği, giydi-
ği, yediği içtiği, birbirleriyle kurduğu boş ilişkiler doğada geçen
kaliteli zamanı bozar. Doğal sahil bozulduğunda otomatik olarak
deniz ve gökyüzü de bozulmuş olur (frekanslar bilgisi). Sonuçta her
şey bitince buralardaki kişilerin elinde kalan ters örüntü gerçekli-
ğin ticari hayat tarzlarına dair değerleridir.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 120 Levent Büdüş
Hımbıl bir adam güneş gözlüklerinin altından evli bekâr fark etmez,
plajın kendince seçtiği en güzel kadınıyla düşsel bir ilişkiye geçiyor
ve bu tesir birkaç birayla da anlam dışına çıkıyor. Derken birisi
semaveri tutuşturur ve birden deniz kıyafetleriyle yüzenlerin yanı-
na doğru elbiseler içinde bir grup denize doğru koşar. Mangalını
yelleyen adamın üzerine giydiği mayo mu, şort mu, külot atlet mi,
eşofman altı mı belli değildir.
Plaj kültürü gelişmemiş toplumlardaki halk plajlarında durum maa-
lesef çok kötüdür. Mangalların çeşit çeşit dumanları etrafı sarar-
ken bırakın plaj kültürünü piknik kültürünün dahi kırıntısını göre-
mezsiniz. Bir iki kulaç atınca müthiş bir acıkma hissine tutsak ol-
muşlukla ete, böreğe, karpuza, çaya yumulurlar. Tabii burada evin
kadını ve kızı da durmadan erkekleri doyurma ve bulaşıkları topar-
lama hizmetindedir. Yağlı yemeklerle, karbonhidratlarla, demli
çaylarla, çekirdeklerle erkekler iyice gevşer ve başlar horlamaya.
Sonra ortaya bir top çıkar, top oynanır kumsalda. Çöpler yığılır bir
köşeye kırık şemsiyeler, dökülmüş mangal külleri, plastikler, kum-
ların içinde sigara izmaritleri çekip giderler.
Denizde yüzüleceği için bazıları bir süredir banyo yapmamıştır
çünkü zaten denizde yüzecekler ve sahilde iyice kirleneceklerdir bu
Dünyayı Anlama Kılavuzu 121 Levent Büdüş
arada denizde vücut kirleri de iyice kabaracaktır ve eve dönünce
güzel bir banyo ile gündelik hayata capcanlı katılacaklardır. Yine
ters örüntü tarafından hayata değer verme ve yaşama dizgeleri
paramparça edilmiş bu tip insanlardan bazıları yağlı saçlarıyla,
kesilmemiş kirli tırnaklarıyla, fırçalanmamış dişleriyle, kirli derile-
riyle, yaralarıyla, akıntılarıyla dalarlar suya ve her taraflarındaki
kirleri onlar da iyice kabartırlar. İşte doğanın karşılıksız verdiği
mükemmellikleri bazı ters örüntü insanlar da bu biçimde algılar ve
kullanır.
Bugün insanların paralı tesislere gitmek için haklı sebepleri var
ancak bu haklı sebepler parasız plajları kirletenlerden daha masum
değil. Her ne kadar tesisler steril görünse de onun çöpü, tuvaletle-
rindeki ve duşlarındaki kimyasallar, yine yakılan büyük mutfak
mangalı isi ve çöpü, semaver çaylarının artıkları, beton dökülmüş
ve demir dubalarla iskele edilmiş her şey ama her şey olduğu gibi
temelde halk plajıyla aynıdır. Tek fark biri bedava biri parayla kul-
lanılıyor.
Yine de parayı veren, şık olan ve temiz olduğunu en azından ken-
dinden belli eden kişiler; kirli ve hayatta hiç plaj görmemiş veya
plajın ne anlama geldiğini bilmeyen insanlara nispeten biraz daha
Dünyayı Anlama Kılavuzu 122 Levent Büdüş
saygı görmeyi hak etmiyor mu? Tabii bu müşterilerden yüzde ka-
çının doğrudan vergi kaçırdığıyla, özel harcamalarını ve evinin ge-
nel masraflarını işyeri giderlerine eklediğiyle ve yanında çalışanları
veya görevlerini nasıl suiistimal ettiğiyle ilgili.
Tesislerde daha seçkin doğal alan tüketenlerle, halk plajında ya da
birden bakir bir koyu istila edenler arasında bir kültür farkı olduğu
kesin ama bu iki grubun da birbirine bağımlı olduğu da açık. Bu iki
grup da ters örüntü gerçeklik tarafından farklı farklı gözbağlarıyla
sömürülmektedir ve bu gözbağıyla birlikte başta insan olarak do-
ğanın her bir ögesi ters örüntü gerçeklik tarafından sömürülmek-
tedir. Burada belirteyim ki ters örüntü gerçekliğe bir şekilde girmiş
bu insanları ben yargılamıyorum onlara doğayla olan dostluğumun
bir tanıklığını sunuyorum.
Buraya kadar bahsetmiş olduğum plaj tüketim kültürü doğaya
karşı olmaya dair kurgulanmış her türlü ters örüntü gerçekliği bize
dinlence, eğlence bağlamında yansıtır. İnsanın ormanla ilişkisi de
az çok bu biçimdedir. Bu ters örüntü kadim kuşak doğaya daima
bilinçli olarak yabancı kalmayı seçer ve kendi yapay güdülü doğala-
rını ön plana çıkartır.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 123 Levent Büdüş
Şimdi bir de doğayı seven insanları ele alalım. Onlar bahsetmiş
olduğum gibi bakir ya da tesislerden uzak koyları, plajları tercih
ederler. Yiyecek içecek diye bir dertleri yoktur ancak beslenme
ihtiyacını karşılamak için birkaç sandviç ya da biraz galeta, meyve,
su ile yetinirler. Plajda önce yüzerler zira yüzmek istemiyorlarsa
buraya gelmezlerdi değil mi? Doğru örüntü doğal kişilerin yüzme
eylemi bilinçlidir yani önce yüzme sporu yaparlar. Havuzda olma-
malarının sebebiyse doğayı sevmeleri ve denizin, kumun, güneş
ışığının şifalı yapısıyla yine sporun şifalı gerçekliğini birleştirmeleri-
dir.
Bu bilinçli doğal insanlar doğal varlıklarla ilgili görsel bilinçaltlarını
da plajda besler. Uyumakla uyanık kalmak arasında akışkan bir
düşünce dünyasında deniz, kuş sesleri; deniz ve çevresine ait koku-
ların esintisi içinde dinlenirler. Bu dinlenme aynı zamanda bilinçal-
tını ters örüntüden korumak ve arındırmak anlamına gelir. Yine
birbirleriyle kaliteli sohbete dayanan (doğru örüntü güncel payla-
şımlar, sevgiye ait yeni duyumsamalar, keşifler ve doğaya dair
işlenen suçlar hakkında konuşmak gibi) bir fikir ve duygu paylaşı-
mında bulunurlar. Günbatımına kalır ve renklerin gün boyu nasıl
değiştiğine tanık olmakla birlikte gerçekten tazelenmiş veya doğal
yaşamın plaj kesitini hissetmiş olarak evlerine dönerler.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 124 Levent Büdüş
Tabii böyle bir insanın iç dünyasının ne kadar derin ve üzerinde
düşünmeye değer önemli varlıklar barındırdığını atlamamak gerek.
Bu da bireysel emekle yıllar içinde ulaşılmış bir niteliktir bu yüzden
doğal kişiler sistemin bağımlılıklarına sahip olmadıkları için sıkıl-
mak diye bir dürtüklenmeyi de bünyelerinde genellikle hissetmez-
ler.
Doğru örüntüde yaşayanlar ormana gittiğinde aynı biçimde bu
sefer ormanın değer sistemine göre yürüyüşünü yapar, dinlenir,
gölgesinden istifade eder ve gerekiyorsa kamp kurar. Ne çöp ne de
bir iz bırakır sadece ormanı yaşar ve oradaki varlıklarla uyumlanır.
İşte kim doğru örüntü gerçeklikte yaşıyor kim ters örüntü gerçek-
likte, siz karar verin. Doğayı hep beraber sömürenler ve doğanın
karşılıksız verdiği değerleri kirleterek doğaya kendi bencilliklerine
göre teşekkür edenler mi; yoksa doğanın karşılıksız verdiği değer-
leri teşekkürle kabul edip parçası olduğunu asla unutmadığı doğa-
ya “Ben de senin iyi bir meyven olacağım ve kendi bedenimden
seni ayrı görmeyeceğim” diyenler mi?
Dünyayı Anlama Kılavuzu 125 Levent Büdüş
DOĞRU ÖRÜNTÜ HALK SANATI
Doğru örüntü halk sanatı insanın yaşadığı coğrafyaya uygun üretti-
ği kültürel dışavurumdur. Bir başka coğrafyaya ait olan ve ithalatla
başka bir coğrafyadan kopyalanan halk sanatları doğru örüntü halk
sanatı sayılmaz çünkü bu, ithal eden coğrafyanın güncel ihtiyaçla-
rını, değerlerini, gerçek durumunu görmemizi engeller böylece
yörede yaşayan insanın kendi coğrafyasıyla ilgili bağlarını çürütür
ve yavaş yavaş oradaki yerel değerlerin gerçek anlamlarını bozar.
Doğru örüntü halk sanatı, ilgili coğrafyanın doğal değerlerini belli
bir vadede en güncel yenilenmiş ifadelerle yapısında taşıması
esastır bu bakımdan klasik halk sanatından ayrılır. Yine belirtmeli-
yim ki turistik obje yapımı da doğru örüntü halk sanatı değildir.
Doğal doğru örüntü sanat evrensel değerlerin yöresel farklı dışa-
vurumlarını da ifade eder. Dünyada ortak ancak yörede farklılık arz
eden doğaya ve insana ait ögelerin sanatlaştırılması, yorumlanma-
sı doğru örüntü halk sanatının esasıdır. İnsan bu sanatın merkezin-
dedir ancak yöredeki diğer doğal varlıkların ve yaşadığı coğrafya-
nın önüne geçmemelidir.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 126 Levent Büdüş
Bir bölgede-yörede kurgulanmış bir eserin içi o yöreye ait olmayan
değerlerle doldurulmuşsa bu doğru örüntü halk sanatına girmez.
Eserin doğru örüntü halk sanatı olabilmesi için bölgeye-yöreye ait
başta insan olmak üzere tüm değerleri içinde barındıran bir sanat-
sal yapıda inşa edilmelidir. Örneğin Karadeniz şiarlı bir filmde ke-
mençe ve takalar görülür, insanlar Karadeniz şivesi ve mutfağıyla
betimlenir ancak mesaj Los Angeles sosyetesine veya Fransız si-
nemasına aittir! Bu ve buna benzer sanat ürünleri doğru örüntü
halk sanatı sayılmaz.
Yine edebiyatta da o yörenin coğrafya güzelliklerini birkaç sayfada
betimlendikten sonra merkezi yönetimlerin ya da ithal siyasi fikir-
lerin diyaloglarıyla, düşünceleriyle okura propaganda yapan eser-
ler de doğru örüntü halk sanatı (roman-öykü-şiir) değildir.
Dünyanın veya uzayın (insan istihdam edilen istasyonlar) kendi
yerel yaşam değerlerine, bu yerlerin diğer bölgelere ve yerel idare-
lere etkilerini kendi yereline, coğrafyasına ve insan emeğine bi-
naen oluşturulmuş sanat ürünleri doğru örüntü halk sanatı içinde
kabul edilir. Ayrıca coğrafyaya ait değerleri tanıtmakla birlikte
onları uzaktan sevdiren ve insanın içindeki doğayı ve doğalı sevme
iradesini besleyen, iklimi ve canlılığını öne çıkartan ve bütün bun-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 127 Levent Büdüş
ları tahrip edip sömürenlerden korumayı amaçlayan sanatlar da
doğru örüntü halk sanatıdır.
Tabii olarak doğru örüntü eserlerin küresel iletişimi sağlamasına
yönelik sergileri, film gösterimleri, ilgili kitapların başka dillere
çevrilmesi doğal doğru örüntü etiğe göre yapılmalıdır.
Tabiatın kendisi ve insanın tabiatla ilişkisi halk sanatının temelidir.
Doğru örüntü halk sanatının evrenselleşme iddiası yoktur çünkü
olağan bir biçimde zaten evrenseldir. Bu noktadan itibaren halk
sanatı kendini ters örüntü gerçeklikten kurtaran bir ifade serbest-
liğine taşır. Yine dünyanın başka bir coğrafyasında yaşayan biri bir
başka coğrafyaya ait doğru örüntü halk sanatıyla kurduğu sevgi
bağı sebebiyle ilgili yörede yaşamak isterse o yörede misafir değil
ev sahibi olarak kabul edilir çünkü halk sanatı kabile sanatı değil
evrensel insan sanatıdır ve dünyanın korunmasından her insan
sorumludur.
Doğru örüntü halk sanatıyla çeşitlenmiş evrensel doğru örüntü
bilgi, bu sanatsal çeşitliliğini korumakla birlikte asılda yine tek bir
evrensel bilgi sistemini ifade eder o da doğru örüntü gerçekliktir.
Farklı farklı yansıyan evrensel halklar da doğru örüntü sevgi bağın-
daki öz değerlerle olgunlaşmış doğada tek geçerli insan topluluğu-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 128 Levent Büdüş
dur. Bu doğru örüntü halk sanatlarıyla beslenmiş insanlar arasında
oluşan sevgi bağı birliği iradeyi doğru kullanma becerisini de zen-
ginleştirir ve insanın bildiği doğal çevreyle bilmekte zorlandığı da-
ha ince çevreyi daha sağlıklı bütünlemesine sebep olur. Bu bakım-
dan başka coğrafyalara ait ruhsal inançların folkloru alınmaz; inan-
cın içinde bulunan yerel değerler yerelde bırakılarak saygın bir
biçimde elenir. O yerelde tadılacak bir temaşayken, asıl özü olan
evrensel bilgi katışıksız doğal doğru örüntü insan kardeşliğini te-
min eder. Bu açıdan doğru örüntü halk sanatı ortamları birbirleriy-
le iletişimde kalarak kendi yörelerini de ters örüntü gerçeklikten
ve sahte sanattan özgün bir biçimde sağaltır.
Ters örüntü gerçekliği dikkate aldığımızda ona göre ne kadar doğru
örüntü değer varsa hepsi saçmalık ve ilkeldir. Kendilerine göre ilkel
olanla alay etmeyle ve o ilkeli ilan etmek adına sahte kurgulamayla
yapılan haber ya da sanat ürünleri başka coğrafyaların yeraltı ve
yerüstü kaynaklarını sömürmek, oralardaki özgün insanları dağıt-
mak ve ters örüntü gerçeklik çeşitliliğinde sömürülenlerin tek tip-
leştirilmesi içindir.
Ters örüntü gerçekliğe tabii bir kişi dünyanın neresine giderse
gitsin ters örüntü ihtiyaçlarını tıpkı kendi yerel yaşamında olduğu
Dünyayı Anlama Kılavuzu 129 Levent Büdüş
gibi talep eder böylece ters örüntünün yereli bozma ve değiştirme
faaliyeti cereyan eder. Tek tip yeme içme, yeni coğrafyaya uymak-
tan ziyade kendi yerel hayatındaki olanakları talep ederek oraları
kendine uydurmak ve yine diğer beden ihtiyaçlarını ters örüntü ile
sersemleştirilmiş insanlardan saygısızca karşılamak tamamen ters
örüntü gerçekliktir. Turistik eğlence konsepti altında farklı cinsel
tecrübeler yaşama gibi kişiye gerçekte lüzumsuz olan ve hatta o
ülkenin yerel vatandaşlarına ya da coğrafyasına hakaret sayılacak
hizmetleri yoksul bıraktıkları kitlelerden temin etmek bir yazgı
değil ters örüntü gerçekliğin amaçlarından, etkilerindendir.
Ters örüntü gerçeklik kendi belirlediği kültür envanterinden başka
diğer bütün kültürleri ve yerel özgürlükleri geçersiz, değersiz kıldı-
ğından ters örüntü gerçeklikteki insanlar bu envanterin eğitimine
binaen başka yerelleri küçük görüp sömürürler.
Ters örüntü inançlarla ve felsefelerle mümkün olduğunca etkin bir
biçimde bireyin doğal ve yerel bağını koparırlar. Zamanla aynı yer-
de yaşayan insanların inançları başka başka olur lakin mizaçları
aynı kalır. Doğal ortamda gelişmiş olmakla birlikte evrensel insan
niteliği bozulur. Kültür emperyalizmine dayalı ters örüntü felsefe-
lerle birbirlerini başka gözlerle görmeye başlayan bu doğada kar-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 130 Levent Büdüş
deş kişiler birbirleriyle çatışmaya başlar. İkiyüzlü bir biçimde birbir-
lerinin doğal değerlerine göz dikerler ve ele geçirmek için birbirle-
rini yok ederler. Doğru örüntü halk sanatı doğaya ait olan insanla-
rın üzerinde oynanan bu barbar oyunları (ters örüntü gerçeklik)
engellemek için de yapılır ve başta aynı coğrafyada farklı inançlara
ayrılmış insanları yeniden doğru örüntü gerçeklikte birleştirmeyi
amaçlar (doğal doğru örüntüye bağlı sevgi bağı ve felsefe). Ardın-
dan bu yerel insanları da yeryüzündeki diğer insanlarla birleştire-
rek dünyanın her bölgesini farklı folklorlarla zenginleşmiş bir ev-
rensel kardeşliğe ulaştırır. Tabii ters örüntü gerçeklik de kadimden
günümüze kurduğu sistemini kolay kolay bırakacak değildir bu
bağlamda elini boş tutmaz daha da aktif bir biçimde yeryüzünü
uzaydan da kuşatarak doğal güçleri ve iletişimi denetlemeye çalışır
ve ‘nazik’ bir biçimde ortaya çıkan semptomları düzeltir!
Doğru örüntü halk sanatı ve doğru örüntü gerçek sanat hakkında
bir özetleme yapacak olursam şunu kayda geçirebilirim:
Doğaya ait ezelden ebediyete devam etmekte olan maddenin
doğal değerleri üzerinden insanın çevresiyle kurduğu sevgi bağıyla
gelişen yerelden evrensele bir içsel doğal etik yaratma becerisidir
ve isteğe bağlı olarak da çeşitli maddeler üzerinde bu ideal fikirleri,
Dünyayı Anlama Kılavuzu 131 Levent Büdüş
biçimleri ifade etmekle ortaya konan somut eserlerdir. Eser, yapı-
sında ters örüntü (doğal yapılar üzerinde doğru örüntüye karşı
şahsi ve grupsal manipülasyon) kurumlara dair hiçbir unsur bulun-
durmaz böylece siyasi etkilerden muaf doğaya bağlı konumlanır.
Eserde ters örüntüye dair bir uyandırma varsa doğru örüntü sanat
kriterlerine uygun bir biçimde bu uyandırmaya yönelik eser insan-
lara sunulur. Layıkıyla insanı yaşatan erdemlerde kalmak ya da
kişilerin yeniden bu erdemleri benimsemesini sağlamak için kişiyi
ters örüntü ve sahte sanat felsefelerden koruyan, doğru örüntü
doğal gerçeklik için daima anlamları sadeleştiren ve bu yolla ev-
rensel kardeşliğe, dostluğa; canlılarla cansızlar arasında daha kap-
samlı sevgi bağına neden olan bir iletişim tarzlarıdır diyebilirim.
Doğru örüntü gerçeklikte aydınlanmak, aydın olmak bir kereye
mahsus olmadığı gibi bir zümre düşüncesine sahip olmak ya da o
düşünceye varmak da değildir. Doğru örüntüde aydın olmak ters
örüntü gerçekliğe dair uyanık kalmaktır ve bu yüzden aydınlık hali
daima aktif tutulmak zorundadır. Yine doğru örüntü gerçeklikte
aydınlanmak daima doğal bilgiyle beslenilmesi gereken bir ruhsal
yaşamdır.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 132 Levent Büdüş
TERS ÖRÜNTÜ GERÇEKLİĞİN
DÜNYA TARİHİNE ETKİSİ
İnsan aklına bağlı ruhsal bağımlılıklar yaratmıştır ve bu bağımlılık-
ları insanların bağlı olduğu doğal değerlere ikame edip yaygınlaş-
tırmıştır.
İnsanın anadiline (doğal dil) dair gelişmesini engellemek amacıyla
kurmaca bir dil bilinci geliştirmiştir ve bu dile ait öğretilen sözcük-
lerle, kavramlarla insanın varoluş hedefi saptırılarak yön değiştir-
miştir.
İnsanı bir fetiş düşkününe; törede, yörede, klanda bir anlama hap-
setmiştir ve bu temel yapılardan farklı farklı cemiyetler geliştirerek
dünyayı siyasi olarak bozmuştur. Bu yerelden küresele doğru ge-
nişleyen siyasi dinamikler insanın vicdanı olan doğruyu yapma
becerisini yozlaştırmış, çeşitli kaba ve ince varlıkların insanı ele
geçirip denetlemesine, güdülemesine imkân vermiştir.
İnsanlar kendi yaşamlarını başkaları için (ters örüntü liderler) feda
edecek, hiçe sayacak kadar doğaya aykırı eylemleri benimsemiştir.
Bu aykırı eylemlerden başlıca olanları birbirini öldürmek, doğal
Dünyayı Anlama Kılavuzu 133 Levent Büdüş
alan ve yöre yok etmek, topluca katletmek, başka insanların eme-
ğini gasp etmek, aileyi parçalamak, çocukları iş gücü ve militan
olarak yetiştirmek, cinselliğin anlamını saptırmak, hayvanları kat-
letmek, bitkileri değersizleştirmektir.
Yeryüzünde çağlardan beri süregelen doğru ihtiyaca yönelik doğru
örüntü bilimsel çabaların (tıp, ulaştırma ve toprağı işlemeye kolay-
lık sağlayan araçlar gibi buluşlar ve bu yönde keşifler) anlamını
bozup kullanım koşullarını değiştirerek doğru örüntü bilimi (tek
bilim) kendine göre kurguladığı sosyal bilimlerle (ters örüntü ger-
çeklik) sapıklaştırmıştır.
Irkçılık ve ırktan olmayan insanları kurban etmek yine ters örüntü
gerçekliğin dünya tarihine en büyük etkilerinden biridir. Günü-
müzde insanları yakalayıp tapınakta kurban etme ritüelinden çok
daha gelişmiş bir anlama bürünmüştür bu ters örüntü kök. Gelişti-
rilen sosyal bilimler ve savaş teknikleriyle ‘düşmanı’ hedeflenen
ideal yani inanç ve onun düş ülkesi uğruna bombardımanla, soykı-
rımla, kimyasal silahlarla ve bu yönde daha aşırı ters örüntü bilim-
sel keşiflerle insanları dolaylı yoldan sistem kurbanı kılmışlar ve
idealleri, düş ülkeleri uğruna halkları katletmişlerdir.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 134 Levent Büdüş
Hiyerarşinin yaygınlaşması yine dünya tarihinin ters örüntü ger-
çeklik adına önemli dönüm noktalarındandır. Bir erkeğin tek eşten
ziyade çok eşlilikle kendine bir klan kurmasına müteakip doğan
erkek çocukların da yine babaya bağlı bir biçimde büyükten küçü-
ğe çok evlilik yaparak geniş bir aile, aşiret kurmasıyla stratejik he-
deflere ulaşmak için hiyerarşi özendirilmiş ve yaygınlaştırılmıştır.
Bu hiyerarşi klan reisinin arazileri tutmasına ve denetlemesine,
akabinde ticaretin doğuşuyla birlikte kurumsal kralların, liderlerin
ve idarecilerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Günümüzde bir-
çok temel hak ve hürriyet parayla satın alınır hale gelmiştir. Bu da
yaşamak için birilerine ya da belli görüşlere yönelerek bir hiyerarşi
içinde yaşamayı yani çağdaş kölelik sistemini bize ifade eder.
Diktatörler de yine ters örüntü gerçekliğin doğurduğu en önemli
yapay varlıklardandır. Diktatör, ters örüntü çürütmelerden doğan
ancak savruk hale gelmiş kavramların bir insanın ruh dünyasında
bütünlenmesiyle açığa çıkar. Bu savruk kuralsız bilginin bütünlen-
diği yeni otonom kurallı kimlik çağlar boyu her dönem her yerde
ters örüntü gerçekliğe hizmet eder. Ters örüntü gerçekliğin yaygın-
laşma aracı olarak yarattığı bilgisel yapay kavramları (fetiş, öfke,
kin, intikam) bu diktatörlerden kimi gizli kimi açık açık kendi savruk
bilgi sentezlemesine göre kullanır. Meşruluğuysa elbette ilgili yöre-
Dünyayı Anlama Kılavuzu 135 Levent Büdüş
lerde, coğrafyalarda hedeflenmiş sosyal bilimsel anlamları saptır-
makla oluşturulur. Bir hiyerarşinin başı edilen veya onu kendi ku-
ran diktatör, doğrudan doğal ve evrensel haklara saldırır. İlginç bir
biçimde hiçbir hiyerarşiye sahip olmayan, hatta çevreciymiş gibi
görünen kişiler de diktatör olabilir. Bu kişiler genellikle düş âle-
minde (ki gerçektir) kendi kendine intikam alma, ötekileştirip nef-
ret etme gibi bilinçlerle görev verir. Hangi vahşeti ya da kanlı ey-
lemi yapacaksa işi de kendi kuralına göre uygular yani strateji ge-
liştirip taktik üretir, bu diktatörün de işi budur ve teröristle eş an-
lamlıdır. Tabii bütün bunlar olurken başta ailesi olmak üzere çev-
resindeki insanlara çok büyük zararlar verir. Öyle ya da böyle ters
örüntü sistemin işlemesini sağlar diktatörler, çünkü hangi felsefe-
den doğmuşsa o felsefeye aittir!
Evrensel insanın duyusal beceri yönünde gelişmesini engellemiştir.
İnsanları nitelikli ve niteliksiz olarak bir memuriyet düzenine göre
bölmüş ve kurduğu kurumsal sistemlere göre seçtiği kişileri eğite-
rek dışarıda kalanlara zayıflık, yetersizlik ve yeniklik duygusu aşı-
lamıştır böylece bireylerin kişiliği ve doğadaki özel yaşam alanları
bozulmuştur.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 136 Levent Büdüş
Özgürlüğün niteliğini ve özel yaşam alanlarını kaybeden insanlara
bu değerleri yeniden hatırlatmak veya sonsuza kadar unutulma-
ması için ters örüntü felsefelere ve sanatlara karşı bir fikir mücade-
lesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. İnsanlığın ve doğanın başına so-
runlar açan ters örüntü idari merkezleri ıslah edebilmek için mec-
buren doğru örüntü birçok düşünür, sanatçı doğal yaşamı tam
olarak yaşayamamaktadır. Kendi duyularını ve becerilerini daha
fazla geliştirmekten ziyade mecburen kendilerini, dünyayı ve evre-
ni korumaya öncelik verdiklerinden dünyadaki insan neslinin doğ-
ru gelişiminde çok büyük bir zaman kaybı oluşmuştur ve halen
olmaktadır.
Günümüzde çoğu doğru örüntü sanatçı, yazar, düşünür çevresi
tarafından anlanamamaktadır ve ters örüntü lehine dışlanmakta-
dır. Doğru örüntü gerçek sanatçılar, düşünürler doğaya bağlı kendi
emeğiyle yerelden evrensele gelişen ve diğer insanları da eserleri,
davranışları bağlamında geliştirmeye çalışan kişilerdir. Çağlar boyu
doğru örüntü düşünürlere, sanatçılara bağlı kalarak yerelden ev-
rensele gelişen, gelişmek isteyen birçok insan ters örüntünün hış-
mına uğramıştır.
Dünyayı Anlama Kılavuzu 137 Levent Büdüş