doĞan avcioĞlu ve devrİm gazetesİ - hoşgeldinizacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2356/3037.pdf ·...

191
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ve SİYASET BİLİMİ ANABİLİM DALI DOĞAN AVCIOĞLU ve DEVRİM GAZETESİ Yüksek Lisans Tezi Kemal Barış TIĞLI Ankara-2005

Upload: hakhanh

Post on 03-Mar-2018

250 views

Category:

Documents


2 download

TRANSCRIPT

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ve SİYASET BİLİMİ

ANABİLİM DALI

DOĞAN AVCIOĞLU ve DEVRİM GAZETESİ

Yüksek Lisans Tezi

Kemal Barış TIĞLI

Ankara-2005

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ve SİYASET BİLİMİ

ANABİLİM DALI

DOĞAN AVCIOĞLU ve DEVRİM GAZETESİ

Yüksek Lisans Tezi

Kemal Barış TIĞLI

Ankara-2005

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ve SİYASET BİLİMİ

ANABİLİM DALI

DOĞAN AVCIOĞLU ve DEVRİM GAZETESİ

Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı : Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yetiş

Tez Jürisi Üyeleri

Adı ve Soyadı İmzası

Doç. Dr. Mithat Sancar ........................................

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yetiş ………………………………

Yrd. Doç. Dr. Fethi Akyel .........................................

Tez Sınavı Tarihi 3 Ekim 2005

I

Teşekkür

Bu tezin gerek okuma gerekse yazım sürecinde getirdiği öneri ve

eleştiriler, bana karşı gösterdiği anlayış ve sabırdan ötürü, danışmanım,

değerli hocam Mehmet Yetiş’e; kütüphane ve sahaf gezintilerim sırasında

eksik kaynakların tamamlanmasında bana eşlik eden, yazım sürecinde ise

tezimi okuyup eleştiri ve tavsiyelerde bulunan dosttan öte kardeşim Ferhat

Kılıç’a; benden maddi ve manevi desteklerini eksik etmeyen annem Saadet

İnceöz, teyzem Suat Özerel, ağabeyim İsmet Ümit Tığlı’ya; sevgisini her

daim yanımda hissettiğim, canımı canan dilediğim Ebru Babacan’a; Devrim

Gazetesi’nin eksik sayılarının tamamlanmasında yardımcı olan Milli

Kütüphane ve TBMM Kütüphanesi çalışanları ile bir çok kez geç saatlere dek

kütüphanelerinin etüt salonlarını paylaştığım, çalışma azimleriyle örnek

İstanbul Üniversitesi Cerrah Paşa Tıp Fakültesi öğrencilerine; manevi

yardımlarını benden esirgemeyen sevgili dostlarım Ali Güner’e, Hakan

Kıvrak’a, Egemen Çağrı Mızrak’a, Berker Bank’a, Aytül Tamer’e ve Özlem

Eroğlu’na teşekkür ederim.

I

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ 1

BİRİNCİ BÖLÜM

1. 27 Mayıs 1960’dan 10 Ekim 1965 Genel Seçimlerine

Türkiye’de Siyasal Ve Toplumsal Durum 7

2. Doğan Avcıoğlu ve Yön Hareketi

2.1. Yön Hareketi’nin Doğuşu: Yön Dergisi 23

2.2. Yön Dergisi’nin Çıkışı ve Yön Bildirisi 24

2.3. Yön Dergisi’nin Yazar Kadrosu ve İşlenen Konular 33

2.4. Yön Dergisi’nin Kapanışı 36

3. Doğan Avcıoğlu’nun Kemalizm ve Sosyalizme İlişkin Düşünceleri

3.1. Kemalizmin Başarısı ve Başarısızlığı 38

3.2. Sosyalizm: Kemalizmi Tamamlama 44

3.2.1.Sosyalizm: Gerçek Milliyetçilik 49

3.2.2.Sosyalizmin Çeşitleri 54

3.2.3.Türkiye İçin Sosyalizm: ‘ Türk Sosyalizmi ‘ 57

3.3.Sosyalist Mücadelenin Türkiye’deki Unsurları 61

II

3.4.Sosyalist Mücadelenin Başarısı 67

İKİNCİ BÖLÜM

1. 10 Ekim 1965 Genel Seçimlerinden 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’na

Türkiye’deki Önemli Siyasal ve Toplumsal Gelişmeler 70

2. Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi

1.1. Devrim Gazetesi’nin Çıkışı ve ‘ Devrim Bildirisi ‘ 81

1.2. Devrim Gazetesi’nin Yazar Kadrosu, Okuyucu Kitlesi

ve İşlenen Konular 90

2.3.Devrim Gazetesi’nin Kapanışı 111

2.4.Devrim Gazetesi’ne Yönelik Tepkiler 112

2. Doğan Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’nde Çizdiği

Devrim Modeli 118

3.1.Devrimin Niteliği: ‘ Ulusal Kurtuluş Devrimi ‘ 120

3.2.Neden Ulusal Kurtuluş Devrimi? 122

3.3.Ulusal Kurtuluş Devrimi’nin Unsurları 128

3.4.Darbe Değil; ‘Devrim ‘ 131

3.5.Devrimin Başarısı: Halkın Partisi ve Halkın Diktatörlüğü 136

3. Doğan Avcıoğlu ve ‘ 9 Mart Olayı ‘:

Başarısız Bir İktidar Yürüyüşü 139

III

SONUÇ 163

ABSTRACT 166

ÖZET 167

KAYNAKÇA 169

1

GİRİŞ

Bu çalışma yakın dönem siyasi tarihimizin önemli düşün ve eylem

insanlarından birisi olan Doğan Avcıoğlu’nu ve O’nun 27 Ekim 1969 ile 27

Nisan 1971 tarihleri arasında yayınladığı Devrim Gazetesi’ni konu almıştır.

Bu çalışmanın amacı, bir düşün ve eylem insanı olan Doğan Avcıoğlu’nun,

Devrim Gazetesi sayfalarında Türkiye’ye ilişkin dile getirdiği siyasi, ekonomik

ve toplumsal düşüncelerin hangi şartlar altında, hangi nedenlerden

kaynaklanarak şekillendiğini sorusunun yanıtını verebilmektir.

Bilindiği gibi, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nden 12 Mart 1971

Askeri Muhtırası’na uzanan, yaklaşık on yıllık dönem, Türkiye’de sosyalist

hareketin yaygınlaşmasına, sosyalizmin geniş kitlelere ulaşmasına sahne

olmuştur. Mete Tuncay’ında belirttiği üzere,1 dönemin Türkiye’sine geçmişten

miras gelen sosyalizm tabusunun kırılmasında, başka bir deyişle sosyalizmin

kapalı kapılar ardında gizlice konuşulmaktan, kamuoyunda açıkça tartışılır

hale getirilmesinde Doğan Avcıoğlu önemli bir pay sahibi olmuştur.

Sosyalizm tabusunun kırılmasında pay sahibi olmuş olan Doğan

Avcıoğlu, dönemin Türkiye’sinde yapılan sosyalizm tartışmalarında da etkin

bir şekilde yer almıştır. Söz konusu bu dönem, Doğan Avcıoğlu’nun İlhan

Selçuk, Mümtaz Soysal, İlhami Soysal gibi yakın arkadaşlarıyla birlikte

yayınladığı, baş yazarlığını üstlendiği, ‘ Yön Hareketi ‘ ismiyle de bilinen, Yön

Dergisi yıllarıdır. Yön Dergisi, Türkiye İşçi Partisi ile birlikte dönemin

sosyalizm tartışmalarının iki karşıt kutubunu oluşturmuştur. Yön Dergisi ile

1 Mete Tuncay, “ Avcıoğlu’nun Arkasından “, Yapıt, sayı 47 / 2 ( Aralık – Ocak 1983 )’ den aktaran Hikmet Özdemir, “ Doğan Avcıoğlu “, 1.B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Şubat 2000, s 315.

2

TİP arasında, Mehmet Ali Aybar’ın Türkiye İşçi Partisi’nin genel başkanlığına

seçilmesiyle başlayan, 10 Ekim 1965 Genel Seçimlerinden sonra artan bu

kutuplaşma:

− Türkiye’deki toplumsal sınıflar sosyalizme geçişte nasıl bir

tutum takınacaklardır ?

− Devrimci savaşım hangi sınıflar arasında olacak ve devrimci

savaşıma hangi sınıf öncülük edecektir ?

− Türkiye’de sosyalist hareket iktidara demokratik yolla mı, yoksa

ihtilalci yolla mı gelecektir ?

şeklinde formüle edebileceğimiz sorulara verilen yanıtların etrafında cereyan

etmiştir.2

“ Türk solunun 1960’lı yıllardaki en demokratik atmosferli dergisi “3

olarak niteleyebileceğimiz, 27 Aralık 1961 tarihinden 30 Haziran 1967 tarihine

dek toplam 222 sayı yayınlanacak olan Yön Dergisi Doğan Avcıoğlu ismi ile

özdeşleşirken, Avcıoğlu’nun bu dönemdeki görüşleri, yukarıdaki sorular

ışığında, şu şekilde özetlenebilir: Türkiye siyasi bağımsızlığını ekonomik

bağımsızlık temeline oturtamamış azgelişmiş bir ülkedir. Türkiye’de,

bağımsızlıktan taviz vermeksizin, devrimler yoluyla düzen değişikliğini

gerçekleştirerek, kısa sürede çağdaş uygarlığa ulaşma amacını güden

Kemalist devrim yarıda kalmıştır. Yarıda kalmış Kemalist devrimi

tamamlayacak, kısa sürede Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine ulaştıracak

tek yol ise sosyalizmdir. Ne var ki Türkiye’de, işçi sınıfı henüz niceliksel ve

2 Çetin Yetkin, “ Soldaki Bölünmeler “, 1.B., İstanbul, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, Mayıs 1998, s 69. 3 Ergun Aydınoğlu, “ Türk Solu: Eleştirel Bir Tarih Denemesi 1960 – 1971 “,1.B., İstanbul, Belge Yayınları, Kasım 1992, s 46.

3

niteliksel açıdan devrimci eyleme öncülük edebilecek birikime sahip değildir.

Türkiye’ye tutucu güçler koalisyonu egemendir; bu nedenle, Türkiye’de

sosyalist hareketin, çok partili demokratik siyasal düzen içinde iktidara gelme

olasılığı çok zayıftır. Devrimci eyleme, işçi sınıfı niceliksel ve niteliksel

olgunluğa erişinceye dek, devrimci bir geleneğe sahip olan asker – sivil

aydınların liderliğinde zinde güçler öncülük edebilir.

Yalçın Küçük’ün ‘ Kemalizmin aşkın düşünürü ‘4, Yurdakul Er’in

‘ Türkiye aydınlanmasının sosyalizme açılan uç beyi ‘5; Demirtaş Ceyhun’un

‘ kapıkulu ideologu ‘6, Bülent Ecevit’in ‘ otoriter rejim özlemcisi ‘7 olarak

nitelediği Doğan Avcıoğlu, “ altı yıllık Yön deneyimiyle edindiklerini “8, 1968

yılında yayınladığı ‘ Türkiye’nin Düzeni ‘ isimli çalışmasında olgunlaştırmış,

27 Ekim 1969 ile 27 Nisan 1971 tarihleri arasında haftalık Devrim Gazetesi’ni

çıkartmıştır.

Benim, yüksek lisans tez konusu olarak Doğan Avcıoğlu ve Devrim

Gazetesi’ni seçmemde, Doğan Avcıoğlu’nun yakın dönem siyasi tarihimizde

bir düşün ve eylem insanı olarak sahip olduğu tarihsel önemin etkisi olduğu

kadar; bu güne değin, Doğan Avcıoğlu ve onunla özdeşleşen Yön Dergisi

- ya da ‘ Yön Hareketi ‘ - üzerine Türk siyasal yazınında daha önceden

kaleme alınmış ve değerli bilgiler içeren yapıtlar bulunmakla birlikte, özel

olarak Doğan Avcıoğlu’nu ve O’nun Devrim Gazetesi sayfalarında dile

4 Yalçın Küçük, “ Bir Soran Olursa “, İstanbul, Tarih Yok, Tekin Yayınevi, s 54. 5 Yurdakul Er, “ Devrimci Doğan ile Akıllı Yarbayı Chavez “, Sol, sayı 197 ( Mart 2003 ), s 23. 6 Demirtaş Ceyhun, “ Kapıkulu İdeologu “, Ant, sayı 120 ( 15 Nisan 1969 ), s 8. 7 Bülent Ecevit, ‘’ Atatürk ve Devrimcilik ‘’, İstanbul, Tekin Yayınevi, Tarih Yok, s 49 8 Hikmet Özdemir, “ Bir İlk Yapıt: Türkiye’nin Düzeni “, Yapıt, sayı 47 – 2, ( Aralık – Ocak 1983 / 84 ), s 102.

4

getirdiği düşüncellerini ayrıntılı bir şekilde inceleyen herhangi bir çalışmaya

rastlanılmamasının da etkisi olmuştur.

‘ Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi ‘ başlığını taşıyan yüksek lisans

tezim, iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, Doğan Avcıoğlu’nun, Devrim

Gazetesi’nde Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal yapısı üzerine dile

getirdiği düşüncelerinin sağlıklı bir şekilde anlaşılabilmesinin, her şeyden

önce, O’nun genel siyasal düşünce yapısına nüfuz edilmesi suretiyle

gerçekleştirilebileceğini düşündüğüm için, Doğan Avcıoğlu’nun Devrim

Gazetesi öncesindeki düşün ve eylem serüvenini anlatmaya çalıştım. Doğan

Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi sayfalarında dile getirdiği düşüncelerin oluşum

sürecini anlayabilmek için elzem nitelikte olan tezin bu ilk bölümü, bireyin,

içinde bulunduğu tarihsel koşulların etkisinden bağımsız olmadığı

gerçeğinden hareketle, 1960 – 1965 arası Türk siyasal yaşamının genel bir

panoramasını özetleyerek başlamaktadır. Bu kısmın hemen devamında,

Doğan Avcıoğlu’nun Yön Dergisi ve Yön Hareketi ile olan bağı üzerinde

durulmuş; takip eden son kısımda ise Doğan Avcıoğlu’nun Yön Dergisi

sayfalarında, Kemalizm ve sosyalizme ilişkin dile getirdiği düşünceler analiz

edilmiştir.

Devrim Gazetesi’nin incelenmeye çalışıldığı tezin ikinci bölümü dört

kısımdan oluşmaktadır. Bu bölümün ilk kısmında öncelikli olarak, 1965 –

1971 arası Türkiye’de meydana gelmiş önemli siyasal ve toplumsal

gelişmeler anlatılmış; ikinci kısımda ise Devrim Gazetesi’nin ayrıntılı bir

incelemesine yer verilmiş; özetle, gazete’nin kuruluşu, çıkışı, yazar kadrosu,

bildirisi, ele aldığı konular ve toplumun çeşitli kesimlerinden aldığı olumlu,

5

olumsuz tepkiler üzerinde durulmuştur. Tezimizin ikinci bölümünün, “ Doğan

Avcıoğlu’nun, Devrim Gazetesi’nde Çizdiği Devrim Modeli “ başlıklı, üçüncü

kısmında ise, ‘ Devrimin Niteliği: Ulusal Kurtuluş Devrimi ‘, ‘ Neden Ulusal

Kurtuluş Devrimi ‘, ‘ Ulusal Kurtuluş Devriminin Unsurları ‘, ‘ Darbe Değil:

Devrim ‘, ‘ Devrimin Başarısı: Halkın Partisi ve Halkın Diktatörlüğü ‘ alt

başlıkları altında, Avcıoğlu’nun Yön Dergisi’nde şekillendirdiği ve sosyalist

söylemin öne çıktığı iktidar stratejisinin yerini Kemalist söylemin öne çıktığı

iktidar stratejisine bırakıp bırakmadığı sorusunun yanıtı aranmıştır. İkinci

bölümün dördüncü ve son kısmı olan “ Doğan Avcıoğlu ve ‘ 9 Mart ‘:

Başarısız Bir İktidar Yürüyüşü “ başlığında ise, ‘ Madanoğlu Cuntası ‘ olarak

bilinen gizli ittifak ile kurulmuş olan ilişki bağlamında ‘ 9 Mart Olayı ‘ ismiyle

anılan askeri müdahale girişiminde Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi’nin oynamış

olduğu rol üzerinde durulmuştur.

“ Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi “ başlığını taşıyan bu yüksek

lisans tez çalışması doğrudan doğruya Doğan Avcıoğlu’nun 1961 – 1971

yılları arasında Türkiye’ye ilişkin dile getirdiği siyasi, ekonomik ve toplumsal

düşüncelerinin analizini yapmaya çalışarak; Yön Dergisi ve ‘ Yön Hareketi ‘

üzerine yazılmış iki önemli çalışmadan, Hikmet Özdemir’in “ Kalkınmada Bir

Strateji Arayışı: Yön Hareketi “ isimli doktora çalışması ile Devrim Gazetesi

kısmen değinen Gökhan Atılgan’ın “ Kemalizm ile Marksizm Arasında

Geleneksel Aydınlar: Yön ve Devrim “ başlıklı yüksek lisans çalışmasından

ayrılmaktadır. Gerek Özdemir gerekse Atılgan’ın çalışmalarından farklı olarak

bu çalışmada, Doğan Avcıoğlu’nun Yön Dergisi ve Devrim Gazetesi’ndeki

yazılarına ağırlık verilmiş; bu nedenle, Doğan Avcıoğlu’nun düşün ve eylem

6

yaşamında önemli bir yer tutan Yön Dergisi’nin ve Devrim Gazetesi‘nin diğer

önemli isimlerinin kaleme aldığı yazılara elden geldiğince atıfta

bulunulmamaya çalışılmıştır.

Bu çalışma Doğan Avcıoğlu üzerine yapılmış bir biyografi denemesi

değildir. Kanımca bir düşün ve eylem insanının biyografisini yazmaya

çalışmak güç ve cüretli bir iştir. Söz konusu bu güçlük, bir biyografi

çalışmasının, konu aldığı kişiyle ilgili akla gelebilecek her çeşit belgenin

toplanmasını - kitaplar, makaleler, el yazıları, resimler, yakın dostlarından

dinlenen hatıralar gibi -, toplanan belgelerin ayrıntılı bir biçimde incelenerek,

ele alınan insanın olanca gerçeği ile ortaya konulmasını gerektirmesidir.

“ Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi “ başlığını taşıyan bu yüksek lisans

tezinde, Doğan Avcıoğlu’nun 1961 – 1971 yılları arasında yazmış olduğu

kitaplar ve makalelerden; Doğan Avcıoğlu’nun düşüncelerini konu alan, ya da

yer veren yakın dönem siyasi tarihimiz üzerine yazılmış kitap, makale gibi

ikincil kaynaklardan yararlanılmıştır.

7

BİRİNCİ BÖLÜM

1. 27 MAYIS 1960’DAN 10 EKİM 1965’E TÜRKİYE’DE SİYASAL VE

TOPLUMSAL GELİŞMELER

Türkiye’de 1946 yılında iç ve dış gelişmelerin etkisiyle başlayan çok

partili demokratik siyasal yaşam, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi ile

kesintiye uğramış, iktidarda bulunan DP yönetimi düşürülerek geçici bir

askeri yönetimin ardından, 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’na dek sürecek

yeni bir dönem başlamıştır.

Bu yeni dönemle birlikte Türkiye, hızlı bir siyasallaşma süreci içine

girmiş, siyasete olan katılım artmış, cumhuriyet tarihi boyunca çok kısa

aralıklar hariç kamuoyu önünde kendilerini ifade edebilme olanağına sahip

olamayan, iktidarların baskıları ve soruşturmaları ile karşı karşıya kalan ve

yasaklanan siyasal düşünceler kamuoyu önünde kendilerini özgürce ifade

edebilme ve örgütlenme olanaklarına kavuşmuşlardır.

Gerek örgütlenme gerekse müdahale sürecine bakıldığında, ordunun

hiyerarşik yapısının dışına çıkılarak gerçekleştirilen, bu yönüyle Cumhuriyet

tarihinin diğer askeri müdahalelerinden ayrılan 27 Mayıs 1960 Askeri

Müdahalesi’nin nedenleri üzerinde, kısa da olsa, durmak; 1960’lı yıllar

Türkiye’sinin yaşadığı önemli gelişmelerin ve ‘’ Doğan Avcıoğlu ve Devrim

Gazetesi ‘’ başlığını taşıyan çalışmamızın hangi siyasal, toplumsal ve

ekonomik gelişmelerin etkisi altında şekillendiğinin anlaşılmasında bize

yardımcı olacaktır. 27 Mayıs 1960 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin

8

iktidarda bulunan Demokrat Parti yönetimine karşı gerçekleştirdikleri askeri

eylem, siyasal tarihimizde farklı terimlerle anılmaktadır: Kimi yazarlar

gerçekleştirilen askeri eyleme ‘ devrim ‘, ‘ ihtilal ‘ gibi terimleri uygun

bulurken; kimi yazarlar da ‘ darbe ‘, ‘ cunta ‘ gibi terimleri uygun bulmaktadır;

oysa, Bülent Tanör’ün de belirttiği gibi, 27 Mayıs 1960 tarihinde

gerçekleştirilen askeri eyleme ‘ müdahale ‘ veya ‘ hareket ‘ gibi nesnel

terimlerle yaklaşmak daha uygun düşecektir.1

27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi Türkiye’de ‘’ (…) bürokrasinin ve

onumla birlikte aydın orta tabakanın, iktidar mücadelesinde, ordunun

müdahalesiyle, komprador burjuvaziyi ve toprak ağalarını DP şahsında (…)’’2

alt etmesi, 1946 yılında başlayan çok partili demokratik siyasal yaşamı

biçimsellikten kurtararak daha ileriye taşımasıdır. 27 Mayıs 1960 Askeri

Müdahalesi’ni doğuran siyasal, ekonomik ve toplumsal nedenler, çok partili

demokratik siyasal yaşamın başladığı 1946 yılından itibaren on dört yıl

boyunca meydana gelecek gelişmelerde aranmalıdır.

Bilindiği gibi İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması ve

‘ Milli Şef ‘ unvanı almasıyla3 siyasal, toplumsal ve hukuksal denetimlerini

sıkılaştırarak, giderek baskıcı kimliğini arttıran; Cumhuriyet Halk Partisi

dışında herhangi bir muhalefet partisinin yasal zeminde örgütlenmesine izin

vermeyen, basını denetim altına alan, işçi sınıfının sendikal çatı altında

1 Bülent Tanör, “ Osmanlı – Türk Anayasal Gelişmeleri “, 3.B., İstanbul , AFA Yayıncılık, 1996, s 277. 2 Behice Boran, “ Türkiye’de Sosyalizmin Sorunları “, İstanbul, Gün Yayınları, Mayıs 1968, s 51. 3 Türkiye’de şeflik sisteminin başlangıcı olarak CHP’nin 1927 yılında kabul ettiği tüzük değişikliği kabul edilebilinir: Yapılan değişiklikle, tüzükte ‘’Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Umumi Reisi, fırkanın banisi olan Gazi Mustafa Kemal Hazretleridir.(…) Partinin Değişmez genel başkanı, onu kuran Kemal Atatürk’tür. ‘’ifadesi yer almıştır. Tek Parti yönetiminin ‘’ Milli Şef ‘’ dönemi hakkında ayrıntılı bilgi elde etmek için b.k.z: Cemil Koçak, “ Türkiye’de Milli Şef Dönemi “, 2.B., İstanbul, İletişim Yayınları, 1998.

9

örgütlenmesine yasak getirerek her türlü grev ve lokavtı yasa dışı ilan eden

tek parti yönetimi ( 1925 – 1946 ), İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle bir

yol ayrımına gelmiş, önünde iki seçenek belirmişti: ‘’ Birinci seçenek, tek

partili düzenin gittikçe artan bir hızla tam bir baskıya dönüşmesiydi. İkinci

seçenek ise düzenin demokratikleşmesi olarak görülüyordu. ‘’4

Cumhurbaşkanı İnönü, partisi içinden çıkan kimi çatlak seslere kulak

tıkayarak, tercihini düzenin demokratikleşmesi yönünde kullanmış ve

böylelikle Türkiye’de çok partili demokratik siyasal yaşama geçilmiştir.

İnönü’nün düzenin demokratikleşmesi seçeneğinden yana tercih

kullanmasında, içte geniş halk yığınlarının tek parti yönetimine karşı beslediği

olumsuz duyguların; dışta ise İkinci Dünya Savaşı sona ermesiyle güvenlik

endişesine düşen Türkiye’nin, parçası olmak istediği Batı dünyasının

Türkiye’den bazı demokratik açılımları gerçekleştirmesi beklentisi içinde

olmasının etkisi bulunmaktadır.

Bilindiği üzere, 7 Ocak 1946’da kurulan DP, 14 Mayıs 1950 genel

seçimlerine tek parti yönetimimden rahatsızlık duyan toplumsal muhalefetin

gücünü arkasına alarak girmiş ve sandıktan iktidar partisi olarak çıkmıştır.5

DP’nin tek parti yönetimine karşı yükselen ve yaygınlaşan toplumsal

muhalefetin gücünü arkasına almasında en büyük etmen ‘’ Yeter, Söz

Milletindir ‘’ sloganı ile akıllarda yer eden, tek parti döneminin tüm anti

demokratik uygulamalarını iktidara gelmelerinin ardından yapacakları

4 Emre Kongar, “ 21. Yüzyılda Türkiye – 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı “, 1.B., İstanbul, Remzi Kitabevi, Mart 1998, s 144. 5 %89.3 gibi yüksek sayılabilecek seçmen katılımıyla gerçekleşen 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinde, CHP oyların % 39.98’ini alarak 69 milletvekili; D P’de oyların % 53.59’nü alarak 408 milletvekili çıkarmıştır. 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinin ayrıntılı sonuçları için b.k.z: Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, “ Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi 1945 – 1971 “, 1.B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Temmuz 1976, s 66.

10

düzenlemelerle kaldıracaklarını vaat etmeleri, ülkede demokrasi rüzgarı

estirmeleridir6. Ne var ki ülkede esen demokrasi rüzgarı çok uzun

sürmeyecektir. DP, demokrasinin geniş ve ileri bir anlayışla hayata

geçirilmesi yönünde seçim meydanlarında verdiği sözleri tutmayacak; iktidar

ile muhalefet arasında ki ilişkiler gerginliğini koruyacak ve yavaş yavaş

artacaktır. DP iktidarının 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesiyle yıkılmasında:

‘ Tek parti - tek şef ‘ sistemini canlandırmak isteyişinin, Kemalist

Devrimlerden verdiği ödünlerin ve ülke ekonomisini yönetmekte gösterdiği

başarısızlıkların etkisi olmuştur.

DP’nin 1950 – 1954 yıllarında uygulamaya koyduğu, anti demokratik

düzenlemeler, 1954 yılından itibaren daha da artacak, 1957 yılında başlayan

iktidarının son döneminde ise doruk noktasına ulaşacaktır. Bu dönemde

iktidarına yönelik eleştirilere kulak tıkayan DP yönetimi, başta muhalefet

partileri olmak üzere, basın, radyo, üniversiteler, sendikalar ve yargı organları

üzerinde yoğun siyasal baskı kuracaktır: Örneğin, 1957 genel seçimleri

öncesinde muhalefetin, DP’ye karşı seçimlerde, güç birliği yapması

engellenecek; DP karşıtı gazeteciler çeşitli gerekçelerle yargılanıp,

tutuklanacak ve hapis cezalarına çarptırılacak; memurlara karşı alınan bir dizi

önlemler ile başta üniversiteler olmak üzere Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay

gibi kurumların bağımsızlık ve özerklikleri yara alacaktır.7

6 DP, parti programının ilk maddesinde, partinin kuruluş gerekçesini ‘’(…) ülkede demokrasinin geniş ve ileri bir anlayışla gerçekleştirmek (…) ‘’ şeklinde ifade etmekteydi. Ayrıntılı bilgi için b.k.z.: Cem Eroğul, “ DP Tarihi ve İdeolojisi “, 2.B., Ankara, İmge Kitabevi, Nisan 1990, s 11- 12. 7 Mete Tuncay, “ Siyasal Tarih ( 1950 – 1960 ) “, “ Türkiye Tarihi4: Çağdaş Türkiye 1908 -1980 “, editör Sina Akşin, 5.B., İstanbul, Cem Yayınları, Temmuz 1997, s 181.

11

DP iktidarının sonunu hazırlayan süreç 27 Ekim 1957 genel

seçimlerinden sonra başlamıştır.8 Bu süreçte, DP gerek meclis içi gerekse

meclis dışından iktidarına yönelik eleştirilere tahammül etmekte güçlük

çekmiş, eleştirilere oldukça sert karşılıklar vermiştir.9 Ne var ki DP yönetimi

aldığı bütün baskı tedbirlerine rağmen giderek güçlenen ve yaygınlaşan

muhalefet dalgasını yok edememiş, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesiyle

devrilmiştir. DP’nin, muhalefetin tepkisini çeken, uygulamalarından önemli bir

kısmı da Kemalist Devrimlere karşı takındığı olumsuz tavırlar, Kemalist

Devrimlerden verilen ödünlerdir. DP’nin iktidarının ilk yıllarından başlayarak

İslami çevrelerle bağlarını koparmamaya dikkat etmiş, onları hoşnut edecek

adımlar atmaktan, sonuçlarının ne olacağını hesaplamaksızın, çekinmemiştir.

DP iktidarı döneminde İslami çevreler, siyasal ve toplumsal alanda yeniden

etkinlik kazanmışlar, 1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren bu etkinliklerini

giderek arttırmışlardır. DP’nin ileri gelenleri, başta Cumhurbaşkanı Celal

Bayar ve Başbakan Adnan Menderes olmak üzere, hiçbir şekilde, İslami

çevrelerin cumhuriyet yönetimini yıkarak ülkede teokratik bir idareye dayalı

yönetim kurulmasını hedef alan amaçlarını paylaşmamışlardır. Ne var ki

DP’nin ileri gelenlerinin bu iyi niyeti, Kemalist Devrimlerden verilen tavizler

8 1958 yılında yapılması gereken seçimler, DP tarafından bir yıl erkene alınmıştır. Bu kararın alınmasında ülkede muhalefetin gittikçe güç kazanmasının etkisi vardır. 27 Ekim 1957 seçimlerinde CHP oyların yaklaşık % 41’ini, Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi de oyların yaklaşık % 11’ini alırken; DP ise % 48’ini almıştır. Ayrıntılar için b.k.z.: Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, s 171. 9 Bilindiği üzere, 1957 seçimlerinde DP, meclisteki 610 sandalyeden 424’ünü almış, ‘’ demokrasi bir sayı rejimidir (…) bu rejimde yığınlar ne isterse o olur ‘’ anlayışını sürdürerek, muhalefet üzerindeki baskısını yoğunlaştırmıştır: DP’nin benzer anti demokratik uygulamaları ve baskı önlemleri 1958 yılından itibaren daha da artmış, 1960 yılına girildiğinde ise doruk noktasına ulaşmıştır. CHP genel başkanı İsmet İnönü’nün 29 Nisan 1959’da Uşak geziyle birlikte patlak veren, karşılıklı çatışmaya varan iktidar ile muhalefet arasında karşılıklı gerilim Nisan 1960 gelindiğinde DP iktidarını iyice endişelendirmiş, DP iktidarı muhalefeti yok etmek için harekete geçmiştir: 12 Nisan 1960’da İnönü hakkında, DP, meclis soruşturması açmış; 12 Nisan 1960’da 15 DP milletvekilinden oluşan bir komisyonu kurmuş; 27 Nisan 1960’da kurulan komisyona olağanüstü yetkiler veren bir yasayı meclisten geçirmiştir.

12

nedeniyle, ülkede özellikle aydınların ve ordu içinde bazı subayların DP

iktidarına yönelik kuşku ve çekincelerinin artmasına yol açmış ve 27 Mayıs

1960 Askeri Müdahalesi’nin önemli nedenlerinden birisi olmuştur.

DP yönetiminin, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesiyle yıkılmasına

giden süreçte, uygulanan yanlış ekonomi politikaları da ülkenin içine düştüğü

siyasal ve toplumsal sıkıntılarda etkili olmuştur. DP, yukarıda da belirttiğimiz

üzere, tek parti yönetiminin anti demokratik uygulamalarından ve baskı

önlemlerinden rahatsızlık duyan toplum kesimlerinin de desteğini alarak

iktidara gelen; gerçekte ise, İkinci Dünya savaşı sırasında palazlanan, büyük

toprak sahipleri ile ticaret burjuvazisinin sınıfsal çıkarlarını temsil eden bir

partiydi. Parti programının ‘’ (…) 43. maddesinde, özel sermeye

etkinliklerinin, ekonomik yaşamın temelini oluşturduğunu ’’10 söyleyen DP,

gerek iktidarının ilk döneminde ( 1950 – 1954 ) gerekse duraklama ( 1954 –

1957 ) ve çöküş dönemlerinde ( 1957 – 1960 ) ‘’ tutarlı bir ekonomi politikası

yerine değişen, yalpalayan, devletçilik ile özel girişimcilik arasında bocalayan

bir politika ‘’11 gütmüş; ekonomide plansızlığı hakim kılarak, ülke kalkınması

için gerekli yapısal dönüşümleri sağlayamamıştır.

DP iktidarının ilk döneminde ülke ekonomisinde yaşanılan büyüme ve

canlılık, iktidarının ikinci döneminde yerini durgunluğa bırakmış; plansız

ekonomik büyümenin sıkıntıları bu dönemde su yüzüne çıkmıştır.

Nihayetinde, 27 Mayıs 1960 tarihinde, yukarıda belirtmeye çalıştığımız

nedenlerden ötürü, silahlı kuvvetler içinde örgütlenen bir grup subay gerek

muhalefet üzerinde kurulan siyasal baskılar gerekse Kemalist Devrimlerden

10 Kongar, s 357. 11 Cahit Talas, “ Ekonomik Sistemler ”, 5.B., Ankara, İmge Kitabevi, Şubat 1999, s 548.

13

verilen ödünler ve ekonomik sıkıntıların maddi yaşam koşullarında olumsuz

yansımaları sonucunda ülke yönetimine el koymuş, DP iktidarı

düşürülmüştür.

27 Mayıs 1960 sabahı radyoda okunan bildiride:

‘’ Sevgili Vatandaşlar, (…) Bu harekata Silahlı kuvvetlerimiz, partileri içine

düştükleri anlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin

nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimleri

yaptırarak, idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara

devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır. Girişilmiş bu teşebbüs,

hiçbir şahsa ve zümreye karşı değildir (…) ‘’

ifadelerine yer veren; bildiriye ‘’ (…) Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize

sadığız. NATO ve CENTO ‘ ya inanıyoruz ve bağlıyız. Düşüncemiz, ‘ Yurtta

Sulh, Cihanda Sulh’tur. ‘’ ifadeleriyle son veren 27 Mayıs 1960 Askeri

Müdahalesini gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi12 ( MBK ) subaylarının,

yukarıda açıklamaya çalıştığımız nedenlerden ötürü, her ne kadar bildiride

açıkça belirtilmemişse de hedefi DP iktidarıydı.

Müdahaleyi gerçekleştiren subaylar, ihtilalin ikinci gününden itibaren

Başbakanlık binasında bir araya gelerek ‘’ Milli Birlik Komitesi ‘’ adı altında

toplantılar yapmaya başlamışlardı. MBK içinde üç ayrı eğilimi barındırıyordu13

ve grupların üzerinde uzlaştıkları tek husus ise ‘’ (…) ne olduğu ve nasıl

gerçekleştirileceği etraflıca tartışılmamış ideolojik yönünden çok (…)

12 Doğan Akyaz, “ Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi “, 1.B., İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, s 135. 13 İbid. s 88 – 106.

14

hayranlık ve duygu yönü ön plana çıkartılmış (…) Atatürk inkılaplarına

dönüş14 ‘’ fikriydi.

MBK’ nin yürütme kurulu isim listesinin açıklanmasından sonra,

meşruluğunu Geçici Anayasa’ dan alan geçici bir hükümet kurulmuş, devlet

başkanı belirlenmiştir. MBK, askeri müdahalenin gerçekleştirilmesinden

sonra kamuoyuna müdahalenin başındaki isim olarak açıkladıkları, orgeneral

Cemal Gürsel’i devlet başkanlığı görevine getirmiş; aralarında bazı MBK

üyeleri ile sivillerin yer aldığı hükümet kurmuştur. Kurulan hükümetin öncelikli

görevi, Geçici Anayasa’nın 1. maddesinde belirtilen, yeni bir anayasa

hazırlanması ve seçim kanununda yapılacak değişikliklerin ardından

yapılacak ilk genel seçimlerde iktidarı TBMM ‘ ne bırakma düşüncesi

olmuştur15. Böylelikle MBK, içlerinde daha önce belirttiğimiz gibi, farklı

düşünenler olsa da iktidarı uzun süre elinde tutmayacağını da belli etmiştir.16

6 Ocak 1961 tarihinde çalışmalarına başlayan Kurucu Meclis iki ayaklı

bir yapıya sahip olmuş, bir yanda MBK üyeleri diğer yanda Temsilciler Meclisi

hazırlanan anayasa taslağına oluşturdukları anayasa komisyonu ile son

şeklini vermek için faaliyette bulunmuştur. Bu arada MBK, DP hariç, askeri

müdahale sonrasında 13 sayılı bildiriyle faaliyetlerini yasakladığı siyasal

14 İbid., s 135.

15 Tanör, s 279.

16 MBK müdahalenin gerçekleştirilmesinden sonra bir yanda yeni anayasa ve seçim kanunu üzerinde çalışmalara zaman yitirmeksizin başlarken; diğer yanda da, iktidardan devrilen DP yönetimi ve DP yönetimi ile işbirliği yaptıklarını düşündükleri sivil ve asker bazı bürokratları tutuklayarak göz altına almış, tutuklananları yargılamak için de ‘’ Yassıada’da ‘ Yüksek Adalet Divanı ‘ adı altında özel bir mahkeme ‘’ kurmuştur: Yapılan yargılamalar sonucunda, 15 Eylül 1961 tarihinde, aralarında eski cumhur başkanı Celal Bayar ve başbakan Adnan Menderes’in de yer aldığı 519 sanıktan on beş kişi idama mahkum edilmiş, önde gelen çok sayıda DP yöneticisi de çeşitli hapis cezalarına çarptırılmıştır. Ayrıca MBK, müdahale sonrasında orduda bozulan hiyerarşik yapıyı yeniden tesis etmek, üniversitelerde de ‘’ reform ‘’ yapmak adı altında aralarında 135 generalin de yer aldığı yaklaşık beş bin subay ve 147 öğretim üyesi ve görevlisini emekliye sevk etmiştir.

15

partilerin yeniden faaliyete geçmelerine izin vermiş; partiler 1 Nisan 1961

tarihinde yeniden siyasi faaliyetlerine başlamışlardır.17

6 Ocak 1961 tarihinde çalışmalarına başlayan Kurucu Meclis, 27

Mayıs 1961 tarihinde anayasa komisyonunun yoğun bir çalışma süreci içinde

hazırladığı ve son şeklini verdiği anayasa metnini / taslağını 260 kabul, 2

çekimser oyla kabul etmiş; kabul edilen metnin 9 Temmuz 1961 tarihinde

halk oylamasına sunulmasını karara bağlamıştır. 9 Temmuz 1961 tarihinde

yapılan halk oylamasıyla da 1961 Anayasası, % 61.5 ‘’evet ‘’, 38.5 ‘’ hayır ‘’

oyuyla kabul edilmiş18; halk oylaması % 80’in üzerinde bir katılımla

gerçekleşmiştir.19

9 Temmuz 1961’de yürürlüğe giren, 1961 Anayasası yasama,

yürütme, yargı alanlarında yapılan bir çok yeniliği de bünyesinde

barındırmıştır.20 Kuşkusuz en önemli yenilik ise ‘’ temel hak ve özgürlükler ‘’

alanında yaşanmıştır: 1961 Anayasası ‘’ temel hak ve özgürlükleri ‘’, ‘’ kişi

17 Temsilciler Meclisi üyeleri ise - devlet başkanı, MBK ve hükümet üyeleri dışında – siyasi parti temsilcilerinden, il temsilcilerinden, yargı organları temsilcilerinden, baro temsilcilerinden, işçi sendikaları temsilcilerinden, esnaf ve tarım teşekkülleri temsilcilerinden, üniversite temsilcilerinden, öğretmen teşekkülleri temsilcilerinden oluşmuştur. Ayrıntılar için b.k.z.: Tevfik Çavdar, “ Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1950 – 1995 “, 2.B., Ankara, İmge Kitabevi, Mart 2000, s 105. 18 Bedia – Feroz Ahmad, s 234.

19Halk oylamasında 1961 Anayasası’na % 38.5’ lik gibi yüksek sayılabilecek bir oranda ‘’ hayır ‘’ oyunun çıkması büyük ölçüde, MBK üyelerinin ciddi sayılabilecek yasaklamalarda bulunmamasından kaynaklanmış; DP mirasına sahip çıkan ve siyasal partilerin çalışmalarına yeniden başlamasına izin verilmesiyle kurulan Adalet Partisi ( AP ) ve Yeni Türkiye Partisi ( YTP ) halk oylamasında takındıkları tutum ve 27 Mayıs 1961 Askeri Müdahalesi’ne gösterdikleri üstü kapalı tepki halk oylamasında % 38.5’lik hayır oyunun çıkmasının en önemli nedeni olmuştur. 20 1961 Anayasası ile Türkiye yasama alanında çift meclis( Cumhuriyet Senatosu ) ve ( TBMM ), meclis üye sayısının dondurulması; yürütme alanında aynı kişinin arka arkaya cumhurbaşkanlığı makamına seçilmesinin önlenmesi, meclis üyesi olmayan kişilere başbakanlık ve bakanlık yollarının açılması, meclisin hükümeti denetleyebilmesi için meclis araştırması ve meclis soruşturması yollarının getirilmesi; yargı alanında ise, anayasa mahkemesinin kurulması, yargıç güvencesi, yargı denetiminin getirilmesi...gibi düzenlemeler yapılmış; üniversitelere, radyoya ve basına özerklik sağlanmıştır.

16

hakları ‘’, ‘’ ekonomik toplumsal haklar‘’, ‘’ siyasal haklar ‘’ başlıkları altında

ayrıntılı bir şekilde düzenlemiştir.21

Hatırlanacağı gibi 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nin

gerçekleşmesinden sonra MBK, geçici bir süre için siyasal partilerin

faaliyetlerine yasaklama getirmiş, bu yasaklama Kurucu Meclis çalışmalarının

başlamasına dek sürmüştü. Kurucu Meclis toplanıp, çalışmalarına

başladığında ülkede yasal olarak faaliyet gösteren iki parti vardı. Bu partiler

İnönü’nün genel başkanlığını yaptığı CHP ile O. Bölükbaşı’nın genel

başkanlığını yaptığı Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ( CKMP ) idi. Bu

dönemde kapatılan DP’nin yerini hangi partinin ya da partilerin alacağı

sorusunun cevabı ise henüz belirsizliği korumakta; MBK – özelikle komite

içinde ki radikal subaylar - DP tabanındaki partileşme faaliyetlerini dikkatle

izlemekteydi. Partilerin siyasal faaliyetlerine izin verilir verilmez, DP’nin

siyasal mirasına sahip çıkmak isteyen iki parti kuruldu: Bu partiler emekli

orgeneral Ragıp Gümüşpala’nın genel başkanlığını üstlendiği Adalet Partisi

( AP ) ile Ekrem Alican’ın genel başkanlığını üstlendiği Yeni Türkiye

Partisi’ydi ( YTP ). AP, 11 Şubat 1961’de; YTP ise, 13 Şubat 1961’de

kurulmuş; partilerin kuruluşu MBK’nce desteklenmişti. AP ve YTP arasında,

DP’nin siyasal tabanına en yakın gözüken parti ise AP’ydi. Bu durum, bir

kısım MBK üyesi hariç, silahlı kuvvetler içinde memnuniyetle karşılanmıştı.

Zira AP’nin genel başkanlığını emekli bir asker üstlenmişti. AP’nin genel

başkanlığında emekli bir askerin bulunması eski DP’lilerin ve seçmenlerin 27

Mayıs 1960 askeri müdahalesine karşı düşmanca bir tutum içine

21 Ayrıntılı bilgi için b.k.z: Prof. Dr. Cem Eroğul, “ Anatüzeye Giriş “, 4.B., Ankara, İmaj Yayıncılık, 1996, s 240 – 243.

17

girmeyecekleri şeklinde yorumlanmaktaydı. YTP’ye gelince; DP tabanının

büyük bir kısmı, YTP’ni 1955 yılında DP’den istifa eden ve 1957 seçimleri

sonrasında CHP katılan Hürriyet Partisi’nin devamı olarak görüyor ve

benimsemiyordu. Özetleyecek olursak yaklaşan genel seçimler öncesinde

DP tabanına en yakın gözüken parti YTP değil, AP’ydi. Kurucu Meclisin

oluşturulması, yeni anayasa taslağının hazırlanması ve 9 Temmuz 1961’de

yapılan halk oylamasıyla yürürlüğe girmesinin ardından 15 Ekim 1961 genel

seçimlerin yapılacağı tarih olarak belirlenmişti. Yaklaşan genel seçimler

öncesinde kimi MBK üyelerinin endişelerinin giderilmesi gerekmekteydi. Bu

amaçla, yaklaşan genel seçimler öncesinde, siyasi parti liderlerinin ve MBK

üyelerinin katıldığı 31 Ağustos 1961 tarihinde başlayan 5 Eylül 1961 tarihinde

sonuçlanan ‘ yuvarlak masa toplantıları ’ adıyla bilinen bir dizi görüşme

gerçekleştirilmiştir: Yapılan görüşmelerde siyasi parti liderleri 27 Mayıs 1961

Askeri Müdahalesi’ni siyasi çıkarlarına alet etmeyeceklerine, MBK’ni seçim

meydanlarında eleştirmeyeceklerine, Atatürk reformlarını koruyacaklarına,

İslamiyet’i siyasal amaçları doğrultusunda kullanmayacaklarına, aşırı sol ve

sağ düşüncelere karşı mücadele edeceklerine ilişkin MBK üyelerine garanti

vermişler, genel seçimlerin belirlenen tarihte yapılması üzerinde antlaşma

sağlamışlardır. Böylece Türkiye’de 1965 seçimlerine dek belirgin bir şekilde

sürecek, silahlı kuvvetlerin siyasal hayatta sürekli gölgesinin hissedileceği,

kimi yazarların ‘ askeri demokrasi ‘ dediği yeni bir döneminde perdesi

aralanmıştır.

15 Ekim 1961 tarihinde yapılan genel seçimlere CHP, AP, YTP, CKMP

katılmış; CHP oyların % 36.7’ni, AP oyların % 34.7’ni, CKMP oyların %

18

13.9’nu, YTP ise oyların % 13.7’sini almıştır. Bu sonuçlarla TBMM’de CHP

173 milletvekili, AP 158 milletvekili, CKMP 65 ve YTP’de 54 milletvekili

sandalyesi elde etmiş; Cumhuriyet Senatosu’na ise CHP 36 senatör, AP 71

senatör, YTP 27 senatör, CKMP ise 16 senatör sokmuştur.22 Seçim sonuçları

silahlı kuvvetler içinde çalkantıya sebep olmuş; 14’lerin tasfiyesinin ardından

MBK içinde yatıştığı düşünülen görüş ayrılıkları tekrar su yüzüne çıkmıştır. 21

Ekim 1961 tarihinde İstanbul Harp Akademileri’nde bir araya gelen bir grup

orta ve üst rütbeli subay seçim sonuçlarını değerlendirmiş; imzaladıkları bir

protokolle, en geç 25 Ekim 1961 tarihine dek, hem MBK’ nin hem de siyasi

partilerin feshedilmesi ve faaliyetlerinin yasaklanması yönünde karar almıştır.

Bu kararın alınmasında genel seçimlerde DP’nin siyasal mirasını paylaşan

partilerin – AP ve YTP’nin - aldıkları oy oranın etkisi olmuştur. Türk siyasi

tarihine ‘’ 21 Ekim Protokolü ‘’ adıyla geçen bu olay, dönemin Genelkurmay

Başkanı Cevdet Sunay’ın çabalarıyla, 24 Ekim 1961 tarihinde, devlet başkanı

C. Gürsel başkanlığında siyasi parti liderlerinin de katılımıyla gerçekleştirilen

ve ‘’ Çankaya Protokolü ‘’ adıyla bilinen toplantıyla çözüme kavuşmuştur.

Çankaya Köşkü’nde imzalanan protokole siyasi parti liderleri, meclisin

açılmasıyla birlikte, CHP lideri İsmet İnönü’nün başbakanlığında bir hükümet

kurulmasını, devlet başkanı Cemal Gürsel’in cumhurbaşkanlığına seçilmesini

kabul etmişler; ayrıca imzalan bu protokolle siyasi parti liderleri, Yassıada

mahkumlarına af çıkarmayacaklarına ve emekli edilen yaklaşık 5000

22 Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, s 239.

19

dolayındaki subayın da görevlerine iade edilmeyeceklerine ilişkin söz

vermişlerdir.23

‘ Çankaya Protokolü ’nün imzalanmasından sonra TBMM ve

Cumhuriyet Senatosu birleşik bir oturumda toplanarak, devlet başkanlığı

görevini yürütmekte olan C. Gürsel’i 26 Ekim 1961 tarihinde

cumhurbaşkanlığına seçmiştir. Cumhurbaşkanlığına seçilen C. Gürsel,

‘ Çankaya Protokolü ’ne uygun bir şekilde, 10 Kasım 1961 tarihinde hükümeti

kurma görevini CHP genel başkanı İnönü’ye vermiştir.

20 Kasım 1961 tarihinde bakanlar kurulu listesini meclise sunarak

göreve başlayan I. İnönü Koalisyonu’nu bekleyen en önemli sorun ülkenin

ekonomik ve siyasi istikrara yeniden kavuşturulması olmuştur. Ne var ki

hükümet bu sorunların çözümü için gerekli olan adımları atamamış,

kamuoyunun hükümetten beklediği ekonomik ve siyasi istikrarı

sağlayamamış ve eski DP’lilerin affı tartışmalarını sürekli gündemde tutan

hükümetin AP kanadının koalisyonda derin çatlaklar yaratması sonucunda,

koalisyon, 25 Mayıs 1962 tarihinde başbakan İnönü’nün istifasıyla son

bulmuştur.24 25 Mayıs 1962 tarihinde İnönü başbakanlığında ki CHP – AP

koalisyon hükümetinin son bulmasının ardından cumhurbaşkanı C. Gürsel

yeni hükümeti kurma görevini yeniden İnönü’ye vermiştir. Hükümeti kurma

görevini alan İnönü 25 Haziran 1962 tarihinde YTP, CKMP ve Bağımsızlar

23 Feroz Ahmad, “ Demokrasi Sürecinde Türkiye ( 1945 –1980 ) “, 2B., çev., Ahmet Fethi, İstanbul, HİL Yayınları, Mart 1996, s 178. 24 Kanımızca ‘’ I. İnönü Koalisyonu ‘’ nun 25 Mayıs 1962 tarihinde son bulmasının nedenleri koalisyon ortaklarının ekonomik ve siyasi konularda sahip oldukları farklı bakış açılarında aranmalı, kuruluşunun ilk gününden itibaren uzun soluklu olmayacağı belli olan bu koalisyonun, yaklaşık altı ay iktidarda kalması 22 Şubat 1962 tarihinde bir grup radikal subayın Albay Talat Aydemir ve Binbaşı Fethi Gürcan öncülüğünde giriştiği başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişiminde aranmalıdır.

20

arasında II. İnönü Koalisyonu’nu kurmuştur. II. İnönü Koalisyonu sırasında

1961 Anayasası’nın ülkenin gündemine taşıdığı ‘ planlı kalkınma ’, ’ I. Beş

Yıllık Kalkınma Planı‘ ile; çalışanlara sendika kurma, grev ve toplu sözleşme

yapabilme olanağını tanıyan ’ ekonomik ve sosyal haklar ’ ise, 24 Temmuz

1963 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe giren 274 ve 275 No’lu yasalar ile

hayata geçirilmiştir.

II. İnönü Koalisyonu’nun bir başarısı da Albay Talat Aydemir’in 20 –

21 Mayıs 1963 tarihinde giriştiği askeri müdahale girişimini başarısızlıkla

sonuçlandırmasıdır. ’ 22 Şubat 1962 ’ tarihinde gerçekleştirdiği darbe

girişiminin ardından emekliye sevkedilen Albay T. Aydemir’in ikinci darbe

girişiminin en önemli sonucu silahlı kuvvetler üst yönetimine 27 Mayıs 1960

sonrasından itibaren bir türlü sağlanamayan hiyerarşinin yeniden sağlanması

ve ülke gündeminden askeri müdahale söylemini uzun bir süre için

kaldırması olmuştur. II. İnönü Koalisyonu, gerçekleştirdiği önemli reformların

dışında aldığı bazı kararlar ve yaptığı bazı icraatlarla da eleştirilmiş ve

tepkiyle karşılanmıştır.25

25 Haziran 1963 tarihinde kurulan II. İnönü Koalisyonu, 2 Aralık 1963

tarihinde sona ermiştir. II. İnönü Koalisyonu’nun da sona ermesi üzerine

Cumhurbaşkanı C. Gürsel yeni hükümetin kurulması görevini ülkenin erken

genel seçimlere gitmesini isteyen AP genel başkanı R. Gümüşpala’ya

vermiştir. R. Gümüşpala’nın hükümeti kurma görevini alması, her ne kadar

25 Eski DP’lilere tanınan kısmi af; 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi sonrasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden tutuklanarak sürgün cezasına çarptırılan 55 ağanın cezalarının kaldırılması; 11 Ocak 1963 tarihinde mecliste içinde bütün siyasal parti temsilcilerinin yer aldığı ‘’ Komünizm ile Mücadele Komisyonu ‘’ nun kurulmasına destek verilmesi ‘’ II. İnönü Koalisyonu ‘’nun tepki ve eleştirilerle karşılanan kararlarına ve icraatlarına örnek gösterilebilinir.

21

hükümeti kurmak da başarısız olmuş olsa da, oldukça anlamlıdır. R.

Gümüşpala’nın hükümeti kurma görevini alması, silahlı kuvvetlerin AP’ne

yönelik olumsuz bakış açısının ortadan kalkmaya ve aradaki buzların

erimeye başladığı anlamına gelmektedir. R. Gümüşpala’nın 21 Ekim

Protokolü’nün imzalanmasından başlayarak silahlı kuvvetler karşısında

partisini uzlaşmacı ve tavizkar bir tutum içerisine sokması, parti içindeki

aşırıların tasfiye etmesi R. Gümüşpala’nın hükümeti kurma görevini

almasının nedenini açıklamaktadır.

R. Gümüşpala’nın hükümeti kuramaması üzerine Cumhurbaşkanı C.

Gürsel hükümeti kurma görevini İ. İnönü’ye vermiş, 16 Aralık 1962 tarihinde,

başbakan olarak atamıştır. Başbakan olarak atanan İ. İnönü 23 Aralık 1963

tarihinde YTP’nin dışarıdan desteğini alarak mecliste yer alan 33 bağımsız

milletvekili ile III. İnönü Koalisyonu’nu kurmuştur. III. İnönü Koalisyonu’nun

kurulmasında en önemli etken, 1950’lerin ilk yarısından itibaren Türk dış

politikasının önemli sorunlarından biri haline gelen, ’ Kıbrıs Sorunu’nun

yeniden alevlenmesi olmuştur. Kısaca özetlemek gerekirse, III. İnönü

Koalisyonu’nun en önemli gündem maddesini bu sorun teşkil etmiş ve

koalisyonunun, belki de, 11 Şubat 1964 tarihine dek iktidarda kalmasını

sağlayan etmen olmuştur. 11 Şubat 1964 tarihinde ‘’ III. İnönü Koalisyonu ‘’

hükümeti bütçesinin mecliste AP öncülüğünde oluşturulan muhalefet

cephesince reddedilmesi üzerine başbakan İ.İnönü’nün istifasıyla son

bulmuştur.

III. İnönü Koalisyonu’nun da son bulması üzerine Cumhurbaşkanı C.

Gürsel, AP öncülüğünde meclisteki sağ partiler arasında dörtlü bir

22

koalisyonun kurulmasını teklif etmiş; bu teklifin kabul görmemesi üzerine de

yeni bir teklif sunarak sağ partilerin bağımsız bir başbakan adayı üzerinde

uzlaşarak hükümet kurmalarını istemiştir. Sağ partiler bağımsız senatör H.

Hayri Ürgüplü isminde uzlaşarak 26 Şubat 1964 tarihinde ülkeyi sekiz ay

sonrasında yapılacak seçimlere götürecek hükümeti kurmuşlardır. AP’nin

parti içinden değil de parti dışından bir adayın başbakanlığında kurulan bir

koalisyon içinde yer almayı kabul etmesinin nedenini de 29 Kasım 1964

tarihinde yapılan parti kongresinde Süleyman Demirel’in vefat eden R.

Gümüşpala yerine genel başkan seçilmesidir. Anayasanın TBMM ve

Cumhuriyet Senatosu üyesi olmayan kişilere başbakanlığı yasaklaması,

ancak bakanlık yolunu açması ve de Demirel’in siyasette yeterince tecrübe

sahibi olmaması AP’nin bağımsız bir ismin başbakanlığında koalisyon

hükümeti içinde yer almasını sağlamıştır. H. H. Ürgüplü başbakanlığın da

kurulan yeni hükümet bir seçim hükümeti olmuş, ülkeyi 10 Ekim 1965 genel

seçimlerine taşımıştır. Hükümetin en önemli gündemini genel seçimlerin

teşkil etse de, kurulan bu hükümetin en önemli özelliği AP ile silahlı kuvvetler

arasındaki buzların büyük ölçüde erimiş olmasıdır. AP genel başkanlığına

seçilen Demirel, halefi R. Gümüşpala’nın silahlı kuvvetlere karşı izlediği

uzlaşmacı ve tavizkar tutumu sürdürmüş, izlemiş olduğu bu siyaset partisinin,

10 Ekim 1965 genel seçimleri sonrasında hükümete tek başına gelmesinde

etkili olmuştur.

23

2. DOĞAN AVCIOĞLU VE YÖN HAREKETİ

2 .1 Yön Hareketi’nin Doğuşu: Yön Dergisi

27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi ile Türkiye’de açılan bu yeni

dönemin – konumuz açısından - Türk siyasal yaşamına getirdiği en önemli

yeniliklerden biri, kuşkusuz, sosyalist düşüncenin kamuoyu önünde açıkça

tartışılmaya başlamasıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak, çok partili

demokratik siyasal yaşama geçişin ilk altı ayı hariç26, iktidarların baskı ve

kovuşturmalarına uğrayan, yasaklanan sosyalist düşünce, 27 Mayıs 1960

Askeri Müdahalesi’nin açtığı bu yeni dönemde, 1961 Anayasası’nın sınırlarını

çizdiği hak ve özgürlükler alanı içinde, özgürce ifade edebilme olanağına

kavuşmuş, geniş halk yığınlarınca yakından izlenme olanağına kavuşmuştur.

1960’lı yılların başında Türkiye’de, geçmiş yılların aksine, sosyalizmin

kamuoyu önünde açıkça tartışılmaya başlanmasında Yön Dergisi ile Mehmet

Ali Aybar’ın genel başkanlığa seçilmesiyle yeniden yapılanıp örgütlenen

Türkiye İşçi Partisi’nin ( T İ P ) önemli katkıları olmuştur. Bu bölümde Yön

26 Ocak 1946’da DP’nin kurulmasının ardından ülkede esmekte olan ‘’ demokratikleşme rüzgarından ‘’ sosyalist hareket de yararlanmak istemiş; 14 Mayıs 1946’da Esat Adil’in genel başkanlığında kurulan Türkiye Sosyalist Partisi ( TSP ) ile 20 Haziran 1946’da Ş. Hüsnü Değmer’in genel başkanlığında kurulan Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi ( TSEK ) çatıları altında örgütlenmişlerdir. Ne var ki CHP iktidarı bu partilerin siyasal faaliyetlerine tahammül gösterememiş, bu partiler sıkıyönetim komutanlıkları tarafından ‘’ komünizm propagandası ‘’ yaptıkları gerekçesiyle, bir biri ardına, kapatılmışlardır.

24

Dergisi ve bu dergide dile getirilen konulara, özet bir şekilde, değinilmeye

çalışılacaktır. Zira burada bizi asıl ilgilendirmekte olan Yön Dergisi’dir: Doğan

Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’nde yer verdiği düşüncelerinin sağlıklı bir

şekilde anlaşılması, Yön Dergisi’nde ele aldığı düşüncelerinin de göz önüne

alınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu durum Doğan Avcıoğlu’nun, Yön

Dergisi’nin kurucuları ve önde gelen ideologları arasında yer almasından

kaynaklanmaktadır. Hatta şu rahatlıkla söylenebilir ki, Yön Dergisi denilince

akla ilk gelen isim Doğan Avcıoğlu’dur. İşte bu nedenle, aşağıdaki başlıkta

Yön Dergisi’ne ve Yön Bildirisi’ne eğilmeye çalışacağız.

2. 2 Yön Dergisi’nin Çıkışı ve Yön Bildirisi

Bir ülkede yada toplumda bir düşüncenin / ideolojinin oluşmasında,

yerleşmesinde ve gelişmesinde dergilerin önemli rolleri bulunmaktadır.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde sol düşüncenin – genel olarak sosyalist

ideolojinin - oluşmasında, yerleşmesinde ve gelişmesinde dergilerin rolleri /

işlevleri daha da artmakta ve önem kazanmaktadır. Bu durum dünyanın bir

çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de kendini belirgin bir şekilde

göstermektedir: 1920’li yıllarda yayınlanan Aydınlık dergisi, 1940’lı yıllarda

yayınlanan Yurt ve Dünya dergisi, Adımlar dergisi, sol düşüncenin Türkiye’de

oluşumuna ve yerleşmesine, sınırlı imkanlar dahilinde, hatırı sayılır katkılar

sağlamışlardır. Dergilerin sol düşüncenin gelişimine esas katkıları ise 27

Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi sonrasında açılan yeni dönemde meydana

gelmiştir. Bu yeni dönemde Yön, Dönüşüm, Ant, Emek, Türk Solu gibi pek

çok önemli dergi yayın hayatına atılmış, bu dergiler sol / sosyalist kültürün

25

Türkiye topraklarına serpilmesine katkıda bulunmuşlardır. Hiç kuşku yok ki,

bu yeni dönemde, Türkiye’de sol düşüncenin gelişiminde en önemli görev ve

rollerden birisini Yön Dergisi üstlenmiştir.

Yön Dergisi 20 Aralık 1961 tarihinde yayın hayatına atılmış, aydınların

1960 sonrasında giriştikleri en önemli muhalefet organın adı olmuştur. Kimi

yazarlarca Kemalizm ve sosyalizm arasında kurmuş olduğu ilişkiden ötürü

’ Sol Kemalistler ‘ diye anılan; kimi yazarlarca ‘’ küçük bir grubun iktidara

gelme isteğini ‘’ yansıttığı söylenen Yön Dergisi, 1960’lı yıllarda açtığı teorik

tartışmalarla, Türk solunda etkileri günümüze kadar uzanan ‘ özgücü ‘ ve

‘ evrenselci ‘ sol ayrışmasının da kaynaklarından birisini oluşturmuştur.27

‘’ 1961 yılında Türk aydını yeniden boşluktadır ve yönünü bulma

ihtiyacındadır ‘’:28 Bu dönemde bazı Türk aydınlarının kendilerini yeniden

boşlukta hissetmelerinin ve yönlerini bulma ihtiyacında olmalarının nedeni ise

27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nin üzerlerinde yarattığı olumlu havanın

dağılmakta oluşudur. 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesini, başlangıçta,

sevinçle karşılayan; müdahale ile birlikte ülkenin ihtiyaç duyduğu siyasal,

ekonomik ve kültürel reformların gerçekleştirileceği beklentisi içinde olan bir

çok aydın, çok geçmeden, hayal kırıklığı yaşamış ve ülkenin sorunlarının

çözümü için bir yön arayışı içine girmişlerdir. Bu aydınlara göre, 27 Mayıs’ın,

beklentilerinin aksine, yarattığı hayal kırıklığının nedenleri, ülkenin ihtiyaç

duyduğu siyasal, ekonomik ve kültürel reformların istenilen ölçüde

27 ‘ Özgücü Sol ‘, ‘ Evrenselci Sol ‘ tartışması için b.k.z.: Suavi Aydın, “ Milli Demokratik Devrim”den “Ulusal Sol “a Türk Solunda Özgücü Eğilim “, Toplum ve Bilim: Türkiye’de Solun Kaynakları “, sayı 78 ( Güz 1998 ), s 59 – 87. 28 Yalçın Küçük, ‘’ Cumhuriyet Döneminde Aydınlar ve Dergileri ‘’, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cilt 1, İletişim Yayınları, İstanbul, Eylül 1983, s 143.

26

gerçekleştirilmemesinden, sosyal düşüncelerin susturulmuş olmasından

kaynaklanmıştır: ‘’ 27 Mayıs, sosyal ve ekonomik düşüncenin boğulması

yüzünden, büyük bir boşluk içinde kaldı. 27 Mayıs’ı bu fikri boşluk

mahvetti. ‘’29

Bu boşluğu doldurma amacıyla yola çıkan aydınlarda, 27 Mayıs 1960

Askeri Müdahalesi’nin en önemli ve olumlu sonucu olarak niteleyebileceğimiz

1961 Anayasası’nın sağladığı hak ve özgürlükler ortamından yararlanarak,

ülkenin sorunlarının çözümüne yönelik düşüncelerini dile getirecekleri bir

derginin çıkartılması yönünde hazırlıklara girişmişlerdir. Doğan Avcıoğlu,

Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Cemal Reşit Eyüboğlu ve

Hamdi Avcıoğlu gibi isimlerin bir araya gelmesiyle de Yön Dergisi doğmuştur.

Bu isimlerin bir araya gelmesinde ise öncü isim Doğan Avcıoğlu olmuştur.

İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu’nun aklında 1958 yılından itibaren bir dergi

çıkarmak düşüncesinin bulunduğunu ve zaman zaman bu konu üzerinde

konuştuklarını belirtmektedir: ‘’ Belki Doğan’da bu fikir daha eskiden de vardı

( …) sabırla zamanını beklemişti. ‘’30 Doğan Avcıoğlu Yön Dergisi’nin hazırlık

sürecinden başlayarak dergiyle yakından ilgilenmiştir.

Yön Dergisi, Yalçın Küçük’ün de belirttiği üzere, bir dergiden çok bir

hareket olarak gelişmiş; yakın dönem siyasi tarihimizde ‘Yön Hareketi ‘

ismiyle de anılmıştır. Doğan Avcıoğlu ‘ Yön Dergisi ‘nin ‘ Yön Hareketi ‘ne

dönüşmesinde önemli katkılar sağlamıştır. Gerek Yön Dergisi gerekse Yön

Hareketi denilince akla ilk gelen, hem Yön Dergisi ile hem de Yön Hareketi ile

29 Doğan Avcıoğlu, “ Devekuşu Politikası “, Yön Dergisi, sayı 56 ( 9 Ocak 1963 ), s 3. 30 İlhan Selçuk, Yeni Ufuklara Doğru Yol Alırken, Yön Dergisi, sayı 222, 30 Haziran 1967, s 5.

27

ismi özdeş tutulan isim, yani Doğan Avcıoğlu olmuş; Yön Dergisi’nde

Türkiye’ye ilişkin dile getirilen siyasal ve sosyal görüşlerin esas temsilcisinin

Doğan Avcıoğlu olduğu söylenmiştir.31 Yeri gelmişken belirtelim, bu görüşü

kısmen doğru kabul etmek gerekmektedir; Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’nin

siyasal ve sosyal yapısına yönelik düşüncüleri büyük ölçüde Yön Dergisi’nde

şekillenmekle birlikte, Yön Dergisi’nin esas temsilcisinin Doğan Avcıoğlu

olduğunu söylemek, derginin oluşumuna katkıda bulunmuş diğer önemli

isimleri yok saymak anlamında da gelebilecektir.

20 Aralık 1961 tarihinde yayın hayatına atılan Yön Dergisi’nin isim

babası ise Mümtaz Soysal’dır. Soysal, Gökhan Atılgan ile yaptığı söyleşide,

27 Mayıs 1960’ın üzerlerinde yarattığı hayal kırıklığını kastederek konu

hakkında, şunları söylemiştir: ‘’ Çünkü, bir yönsüzlük şaşkınlığı geçiren

Türkiye’ye ‘ çıkış yolu şudur ‘ diye bir ‘ yön ‘ göstermek iddiasındaydık. O

nedenle hem kısalığı hem de amaca uygunluğu bakımından Yön çok

uygundu ‘’32 Yalçın Küçük ise Doğan Avcıoğlu’nun derginin çıkış hazırlıkları

sırasında ‘ Yön ’ isminden çok ’ Devrim ‘ ismi üzerinde durduğunu

kaydetmektedir: Ancak o sıralarda ‘ Devrim ‘ ismini taşıyan başka bir derginin

bulunması ve Doğan Avcıoğlu’nun isim hakkını alamaması nedeniyle Yön

isminin tercih edilmek zorunda kalındığını belirtmektedir.33

Derginin baş yazıları ağırlıklı olarak Doğan Avcıoğlu imzasını

taşımakla birlikte; Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk, Sadun Aren, İlhami Soysal’ın

31 Sadun Aren, “ T İ P Olayı 1961 – 1971 “,1.B., İstanbul, Cem Yayınevi, Kasım 1983, s 209. 32 Gökhan Atılgan, “ Kemalizm ve Marksizm Arasında Geleneksel Aydınlar: Yön ve Devrim “, ( Basılmamış Yüksek Lisans Tezi ), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Ana Bilim Dalı, 2001, s 249. 33 Yalçın Küçük, “ Aydın Üzerine Tezler 5 “, 2.B, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1997, s 637.

28

isimlerin imzaları da derginin baş yazılarında yer almıştır. Yön Dergisi

yayınlandığı ilk dönemde yaklaşık 30 bin tiraja ulaşmış, bu tiraj zaman içinde

10 bine kadar düşmüştür: ‘’ O tarihlerde siyasal – ideolojik bir yayın organı

için bu tiraj son derece yüksek sayılmalıdır. ‘’34 Bu gün bile her hangi bir

siyasal – ideolojik bir derginin, Yön Dergisi’nin 1960’lı yıllarda elde ettiği tiraja

ulaştığını yada ulaşabildiğini söylemek gerçekten zordur.

20 Aralık 1961 yayın hayatına atılan Yön Dergisi daha ilk sayısında

gerek iç gerek dış kamuoyunun ilgisini çekmiş ve ses getirmiştir. İçerde,

derginin çıkışı hem olumlu hem de olumsuz tepkiler almıştır. Yön Dergisi’nin

çıkışı hakkında verdiğimiz bu bilgilerden sonra Yön Bildirisi ile ilgili bilgilere

göz atmaya çalışalım:

Yön Bildirisi Yön Dergisi’nin ilk sayısında yer alan, aralarında akademisyenlerden

siyasetçilere, yazarlardan sanatçılara, hukukçulardan doktorlara,

sendikacılardan işçilere, öğretmenlerden öğrencilere...vb uzanan değişik

meslek ve sosyal gruplardan35 insanların imzalarının bulunduğu Yön

Bildirisi’ni Mümtaz Soysal kaleme almıştır36: Soysal’ın hazırladığı metin ilk

haliyle kurucular tarafından tartışılmış ve son şekli verilerek imzaya açılmış

34 Hikmet Özdemir, “ Kalkınmada Bir Strateji Arayışı: Yön Hareketi “, 1.B, Ankara, Bilgi Yayınevi, Aralık 1986, s 53 –54. 35 Hikmet Özdemir’in verdiği bilgiye göre, Yön Bildirisi’nin başlangıçta 164 kişi imzalamış, ilerleyen günlerde bu sayıya 878 kişi daha eklenerek 1042 kişiye çıkmıştır. Yön Bildirisi’ne imza atmış kişilerin isimleri ve mesleklerine ilişkin ayrıntılı bilgi için b.k.z.: Ibid., s 301 – 327. 36 Ergun Aydınoğlu ‘’ Eleştirel Bir Tarih Denemesi 1960 – 1971: Türk Solu ‘’ isimli çalışmasında Yön Bildirisi’nin büyük bir ihtimalle Doğan Avcıoğlu tarafından kaleme alınmış olabileceğini kaydetmektedir: b.k.z Ergun Aydınoğlu, ‘’ Eleştirel Bir Tarih Denemesi 1960 – 1971: Türk Solu ‘’, 1.B., Belge Yayınları, Kasım 1992, s 39. Gökhan Atılgan ise Mümtaz Soysal ile yaptığı görüşmeye dayanarak Yön Bildirisi’nin Mümtaz Soysal tarafından kaleme alındığını belirtmektedir .

29

ve 1042 kişi tarafından imzalanmıştır. Şimdi Yön Bildirisi’ne biraz daha

yakından bakmaya çalışalım.

Yön Bildirisi dört madde ve bu maddelere bağlı on beş fıkradan

oluşmaktadır: ‘’ Türk halkının, çok çetin iktisadi siyasi ve sosyal meseleler

ortasında, kendisini bütün özlemlerine kavuşturacak bir yön aramakta olduğu

bu günlerde, toplum hayatının çeşitli kesimlerinde görev almış olan bizler,

altına imzalarımızı bu bildiri ile, ortak inançlarımızı açıklamayı doğru

bulduk ‘’, sözleri ile başlayan, ‘’ böyle bir bildirinin mesellerimizi çözmekte

faydalı olabilecek olumlu tartışmalara yol açacağını düşünüyoruz ‘’ sözleri ile

devam eden Yön Bildirisi’ne yakından bakıldığında, bildiride, ‘ kalkınma ‘,

‘ plan ‘ ve ‘ yeni devletçilik ‘ gibi kavramlara ilk bakışta dikkat çekildiği

görülmektedir. Yön Bildirisi’ne biraz daha yakından bakıldığında ise öne

çıkan esas kavramın ‘ kalkınma ‘ kavramı olduğu, ‘ plan ‘ kavramının

kalkınma kavramını tamamladığı, Yöncülerin ‘ yeni devletçilik ’ kavramını ise,

yukarıda belirttiğimiz, iki kavramın başarısını sağlayacak anahtar kavram

olarak ele aldıkları görülmektedir. Peki neden Yöncüler bu kavramlara ihtiyaç

duymuşlardır ve bu kavramlara yükledikleri temel anlamlar nelerdir ? Şimdi

bu soruların yanıtlarını, Yön Bildirisi üzerinden arayalım.

Kalkınma kavramı Yön Hareketi’nin üç ana kavramından biridir: diğer

kavramlar ise, ilerleyen kısımlarda Doğan Avcıoğlu’nun düşüncelerine

eğilirken değinilecek olmakla birlikte, ’ bağımsızlık ’ ve ’ sosyalizm ’dir.37 Bu

kavramlardan beklenilen ise Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmasını

37 Yön Bildirisi’nde ‘’ sosyalizm ‘’ kavramı terim olarak geçmemektedir. Doğan Avcıoğlu’nun ‘’ Niçin Sosyalizm ? ‘’ başlıklı yazısında ‘’ kalkınmada (...) tek çıkar sosyalizm ‘’ demesiyle birlikte ‘ sosyalizm ‘ kavramı Yön’ün gündemine oturacaktır. Yazının ayrıntılar için b.k.z.: Doğan Avcıoğlu, ‘’ Niçin Sosyalizm ‘’, Yön Dergisi, sayı 3 ( 31 Ocak 1962 ), s 3.

30

sağlamaktır. Bu üç kavram da, Yön Dergisi’nde sık sık yer alan, yazarların

özenle değindikleri ve işledikleri kavramlar olmuşlardır. Yalnız, Yön

Bildirisi’nde bağımsızlık ve sosyalizm kavramlarına doğrudan yer verilmemiş,

bu kavramlar, ilerleyen sayılarda kalkınma kavramı ile birlikte ele alınıp,

işlenmeye başlanmıştır.

Kalkınma kavramı, Yön Bildirisi’nde, sanayileşme ile eş anlamda

kullanılmıştır. Yön Hareketi ‘ kalkınma ‘nın gerçekleştirilmesiyle Türkiye’nin

temel siyasi, ekonomik ve kültürel sorunlarının çözülebileceğinin önemle

üstünde durmuş, ‘ Atatürk Devrimleriyle ‘ amaç edilen çağdaş uygarlık

düzeyine ancak bu yol ile ulaşılabileceğinin altını çizmiştir. Yön Bildirisi’nde

kalkınmanın önemi şu sözler ile yer almıştır:

“ Atatürk Devrimleriyle amaç edinilen çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmanın,

eğitim davasını sonuçlandırmanın, Türk demokrasisini yaşatmanın, sosyal

adaleti gerçekleştirmenin …ancak, iktisadi alanda hızla kalkınmakta, yani

milli istihsal seviyesini hızla yükseltmekte göstereceğimiz başarıya bağlı

olduğuna inanıyoruz. “

Yeri gelmişken hemen belirtelim, Yön Bildirisi’nin Türkiye’nin tüm sorunlarını

çözmek gibi bir amacı yoktur.38 Yön Hareketi’ne göre Türkiye’nin temel

sorunlarının çözümü Atatürk’ün ölümünden bu yana bir türlü

gerçekleştirilemeyen kalkınmaya ilişkin sorunun çözümüne bağlıdır. Yön

Hareketi’ne göre ’ kalkınma ‘ sağlanamadığı takdirde Türkiye’nin 27 Mayıs

1960 Askeri Müdahalesi ile giriştiği ikinci demokrasi denemesinin başarıya

ulaşma şansı yoktur: ‘’ Demokrasi, her şeyden önce, insan haysiyetine

38 Prof. Dr. J. M. Landau, ‘’ Türkiye’de Aşırı Akımlar: 1960 Sonrası Sosyal ve Siyasal Çekişmeler ‘’, çev. Erdinç Baykal, 1.B., Turhan Kitabevi, Ankara, 1978, s 75.

31

dayanan ve insanı üstün değer sayan bir rejimdir. Açlığa, işsizliğe, evsizliğe

çare bulamayan bir rejimin, ne kadar üzerine titrersek titreyelim, demokrasi

olmaktan çıkması ve bir gün çökmesi tabidir. Türk demokrasisinin

yaşatılması, açlığı, işsizliği ve evsizliği ortadan kaldıracak yüksek bir istihsal

seviyesine götüren yolları bulmakla mümkün olabilir. ‘’ Bildiride kalkınma

kavramının öneminin Türkiye’nin hakim çevrelerince anlaşılamadığı

belirtilmiştir:

‘’ İşin en hazin tarafı, Türkiye’nin kaderine hakim olabilecek durumda olan

çevrelerde, karşı karşıya bulunduğumuz çetin meselelerin şuuruna henüz

varılamamış olmasıdır ( … ) köklü reformlara girişmeden kalkınmanın

başarılamayacağı ( … ) unutulmaktadır. Bu yüzden hem kalkınma

istenmekte, hem de köklü reformlara karşı konulmakta ve yeni davranışlar

yadırganıp kötülenmektedir. ‘’

Kalkınma kavramı Yön Bildirisi’nde planlama kavramı ile birlikte ele

alınmıştır. Yöncüler, planlamayı kalkınmanın olmazsa olmazı olarak

görmüşler ve planlamanın kalkınmayı belli bir amaca yöneltecek tek geçerli

yol olduğu olduğunu söyleyerek savunmuşlardır.

Yöncüler, Yön Bildirisi’nde planlamanın başarısının ancak Türk

toplumuna yön verebilecek durumda bulunan çevrelerin açık bir kalkınma

felsefesi üzerinde anlaşmalarıyla mümkün olabileceğini kaydetmişlerdir.

Kalkınma felsefesini ise söz konusu bildiride şu sözlerle ifade etmişlerdir:

“ Kalkınma felsefemizin hareket noktaları olarak, bütün imkanlarımızı

harekete geçirmeyi, yatırımları hızla arttırmayı, iktisadi hayatı bütünüyle

planlamayı, kütleleri sosyal adalete kavuşturmayı, istismarı kaldırmayı ve

demokrasiyi kütlelere maletmeyi zaruri sayıyoruz. “

32

Yön Bildirisi’nde ’ iktisadi hayatın bütünüyle planlanmasını ‘ öngören

Yöncüler, cumhuriyetin ilk döneminden itibaren oluşan karma ekonomik

sistemin korunacağını; ancak ağırlığın, özel sektörden ( teşebbüsten ) çok

devlet sektörüne verilmesi gerektiği belirmişlerdir: “ Türkiye’nin iktisadi

hayatında özel teşebbüsünü birlikte yaşatan karma sistem kalacaktır. Fakat,

ağırlık merkezi özel teşebbüs olan bir iktisadi sistemin [ ekonomik sistemin ],

bugünkü yapısıyla Türkiye’yi hızla ve sosyal adalet içinde, çağdaş uygarlık

seviyesine inanmıyoruz. “

Yöncüler, Yön Bildirisi’nde özel teşebbüs ağırlıklı bir kalkınma

stratejisinin zaaflarını ve zararlarının nedenlerini dile getirdikten sonra,

Türkiye’nin hızla ve sosyal adalet içinde kalkınmasını sağlayacak yol olarak

’ Yeni Devletçilik ‘ kavramını ortaya atmışlardır. Peki neden ’ yeni devletçilik ‘

gibi bir kavramını ortaya atma gereği duymuşlardır ? ‘ Yeni devletçilik ‘

kavramını ortaya atmalarının en önemli nedeni olarak, Yöncüler,

cumhuriyetin ilk yıllarında uygulamaya konan ’ Kemalist Devletçiliğin ‘

gelişmekte olan burjuvazinin elinde dejenere olmasını, devletin özel

teşebbüse kar sağlama aracına dönüşmesini göstermişler; Türkiye’nin

kalkınması için gerekli reformları gerçekleştirilebilecek, halktan yana, bir

devletçilik sistemine ihtiyaç duyulduğunu söyleyerek ‘ Yeni Devletçilik ’

kavramını geliştirmişlerdir..

Yön Dergisi’nin çıkışına ve Yön Bildirisi’nin içeriğine yukarıda ana

hatlarıyla değindik. Şimdi de Yön Dergisi’nin yazarlarına ve dergide ele

alınan konulara göz atalım.

33

2. 3 Yön Dergisi’nin Yazar Kadrosu ve İşlenen Konular

Sosyalizmden sosyal demokrasiye uzanan bir yelpazede Yön Dergisi

dönemin önde gelen siyaset adamı, akademisyen, gazeteci, romancı, şair,

çizer, edebiyat ve sinema eleştirmeni, spor yazarı, lise ve üniversite

öğrencilerine sayfalarında yer vermiştir.

Yön Dergisi’nde yazmış olan siyaset adamlarına Bülent Ecevit, Deniz

Baykal, Cemal Madanoğlu, Muzaffer Karan, Mihri Belli, Turan Güneş;

akademisyenlere Muammer Aksoy, Türkkaya Ataöv, Bahri Savcı, Mete

Tuncay, Gülten Kazgan, Taner Timur, A. Taner Kışlalı ...vb.; gazetecilere

Nadir Nadi, Ali Gevgili, Oktay Ekşi, Abdi İpekçi, Çetin Altan, Örsan

Öymen...vb.; romancılara Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Rıfat

Ilgaz..vb.; şairlere Ceyhun Atuf Kansu, Şükran Kurdakul, Can Yücel Cahit

Irgat, F. Hüsnü Dağlarca...vb; çizerlere Turan Selçuk...vb.; edebiyat ve

sinema eleştirmenlerine Mehmet Fuat, Fethi Naci, Nijat Özon, Onat Kutlar,

Attila Dorsay..vb.; spor yazarlarına Kahraman Bapçum...gibi isimler örnek

gösterilebilir.39 : Yön Dergisi içinde oluşan bu geniş yazar kadrosu gibi bir

yazarlar topluluğu, belki bir daha hiçbir siyasi düşünce dergisinde

oluşamayacaktır. Fakat yukarıda yer verdiğimiz isimlerin hepsini Yön

yazarları arasında saymak doğru değildir. Yön Dergisi’ ne bir kişiye - örneğin

Doğan Avcıoğlu’na -indirilebilir; ne de her yazısı yayınlanan isim Yön Yazarı

olarak kabul edilebilir.40 Yön Dergisi’nin yazar kadrosu hakkında en detaylı

39 Hikmet Özdemir ise Yön Hareketi üzerine yaptığı doktora çalışmasında Yön yazarları arasında dergide birden fazla yazısı çıkmış isimleri Yön yazarları arasında saymaktadır. Konu hakkında daha ayrıntılı bilgi için b.k.z: Özdemir, s 328 – 333. 40 İbid., s 59.

34

bilgi Özdemir’in çalışmasında yer almaktadır.41 Özdemir, derginin yazar

kadrosunu dört gruba ayırmaktadır. İlk grup yazar kadrosunda Yön

Dergisi’nin yöneticileri ve baş yazarlarını göstermekte, bu isimleri Doğan

Avcıoğlu, Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk, İlhami Soysal şeklinde

sıralamaktadır. Bu grubun, Yön Dergisi’nin ilk sayısından son sayısına dek

dergiden kopmamalarından dolayı oluştuğunu söylemektedir. Bu yazarlar

dışında, kanımızca, Özdemir’in ikinci grupta yer verdiği isimlerin de, Yön’ün

düşünsel yapısı ve temel tezlerinin oluşumuna yaptıkları katkılardan ötürü

Yön Dergisi’nin ilk grup yazarları arasında saymak gerekmektedir. Bu isimler

Şevket Süreyya Aydemir, Niyazi Berkez ve Sadun Aren’dir. Dolayısıyla Yön

Dergisi’nin görüşlerinin yukarıda belirttiğimiz isimler tarafından temsil

edildiğini söylemek, sanırım, pek yanlış olmayacaktır.

Kendisini ‘’ haftalık siyasi – düşün dergisi ‘’ olarak tanıtmış olan Yön

Dergisi sayfalarında siyaset, iktisat, felsefe, sosyoloji, edebiyat, sanat...gibi

konulara yer vermiştir. Yön yazarlarının en çok işlediği konuların başında

sosyalizm, ortanın solu, Atatürk ve Atatürkçülük, kalkınma, devletçilik,

batıcılık, halkçılık, milliyetçilik, bağımsızlık, parlamentoculuk, demokrasi...gibi

konu ve kavramlar gelmiştir.

20 Aralık 1961 tarihinde yayın hayatına atılan Yön Dergisi,

sayfalarında yer verdiği konu ve kavramlarıyla hem bir çok ilke imza atmış

hem de bir çok tabuyu yıkmış ve tartışılamaz olanları tartışılabilir hale

getirmiştir: Bunlar arasında sosyalizm, Türk dış politikası, Kürt Sorunu, kadın

41 İbid., s 59 – 61.

35

sorunu, eserlerinin Türkiye’de yayınlanması yasaklanan Nazım Hikmet’i de

sayabiliriz.

Türkiye de sosyalizm kavramına sayfalarında yer veren, sosyalizmin

kamuoyu önünde tartışılmasını sağlayan, sosyalizmin geniş kitleler ile

buluşmasına aracılık ederek kitleselleşmesine katkı sağlayan ilk dergi, 27

Mayıs 1960 sonrasında, Yön Dergisi olmuş; Türkiye’nin siyasi ve ekonomik

düzenini çekinmeden eleştirme cesaretini göstermiştir.

27 Mayıs 1960 sonrasında Türk dış politikasının 1946 sonrasında

şekillenen temel yönelimlerinin sorgulanmasında ve bu yönelimlere

alternatifler önerilmesinde Yön Dergisi’nin önemli katkıları olmuştur. O güne

değin ’ partiler üstü ‘ anlayışla sürdürülen, ’ ulusal ‘ bir konu olarak algılanan

Türk dış politikasının tartışılabilir ve eleştirilebilir olduğunun anlaşılmasında

Yön Dergisi’nin, TİP’le birlikte, katkıları yadsınamaz.42

Yön Dergisi, Kürt sorununu da kamuoyunun önüne getirmiş ve yok

sayılan bir sorunun var olduğunu söyleyerek bu konuyu Türkiye’nin

gündemine sokmuştur. 1960’lı yılların ilk yarısında Ahmet Hamdi Başar’ın

Barış Dünyası dergisinde başlattığı tartışma43, Yön Dergisi sayfalarında

’ Doğu Sorunu ’ başlığıyla ele alınmış, Doğu ve Güney Anadolu Bölgeleri’nde

yaşayan insanlarımızın sıkıntıları gözler önüne serilmiştir. Yön Dergisi’nin

attığı bu adımlar Türkiye solunun Kürt sorununa daha yakından ilgi

göstermesini sağlamış; 1960’ların ikinci yarısında TİP’in düzenlediği ’ Doğu

42 “ Türk Dış Politikası: 1919 – 1980 ‘’, editör Baskın Oran, 1.B., İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s 78 – 79. 43 Hamit Bozarslan, ‘’ Kürt Milliyetçiliği ve Kürt Hareketi ( 1898 – 2000 )’’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, der. Tanıl Bora, 1.B, İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, s 853.

36

Mitingleri ‘ ile başlayan süreçte Türk solu Kürt sorunu ile daha yakından

ilgilenir olmuştur.

Yön Dergisi’nin yıktığı tabular arasında Türkiye’deki Nazım Hikmet

düşmanlığı da yer almaktadır. Türkiye’de bulunduğu dönem içerisinde

eserlerini bastırmakta, yayınlatmakta zorluk çeken, okuyucusuyla

buluşamayan, gördüğü siyasal baskılardan ötürü Sovyetler Birliği’ne kaçmak

zorunda kalan Nazım Hikmet, ölümünden kısa bir süre sonra Yön Dergisi

sayfalarında Türk okuyucusuyla yeniden buluşmuş; eserleri korkusuzca

yeniden okunmaya başlanmıştır.

2. 4 Yön Dergisi’nin Kapanışı

Kendisini ‘’ haftalık fikir ve sanat gazetesi ‘’ olarak tanımlayarak, 20

Aralık 1961 tarihinde yayın hayatına atılan Yön Dergisi, bir kez yargı kararı ile

kapatılmış bir kez de kendi isteği ile kapanmıştır.

Yön Dergisi’nin yargı kararı ile kapatılması 5 Haziran 1963 tarihinde

gerçekleşmiştir. Yön Dergisi, 5 Haziran 1963 tarihinde yayınlanan 77.

sayısında Prof. Dr. Bahri savcı imzasıyla yer alan ‘’ Karşı İhtilal Akımı ‘’

başlıklı yazıdan ötürü dönemin Ankara Sıkıyönetim Komutanlığınca

kapatılmıştır. Yön Dergisi’nin itirazları sonucunda Danıştay’da görülen

davada Ankara Sıkıyönetim komutanı Cemal Tural, kararında derginin

kapatılma gerekçesini 77. sayıda yayınlanan Prof. Dr. Bahri Savcı imzalı

‘’ Karşı İhtilal Akımı ‘’ başlıklı yazıya dayandırmış; buna ek olarak, derginin 23

Mayıs 1963 tarihli 75. sayısında da Cemal Hüsnü Taray imzalı ‘’ Kim Sorumlu

37

‘’ başlıklı yazıdan dolayı da uyarı aldığını söyleyerek, derginin kapatılmasının

yerinde bir karar olduğunu belirtmiştir. Kanımızca Yön Dergisi’nin

kapatılmasında, Hikmet Özdemir’in de belirttiği üzere44, Albay Talat

Aydemir’in 20–21 Mayıs 1963 tarihinde giriştiği, başarısızlıkla sonuçlanan

darbe girişimin etkisi olabilir. Yön Dergisi’nin yayınlarından rahatsızlık duyan

kimi çevreler, derginin Aydemir’in darbe girişimine üstü kapalı bir şekilde

destek verdiğini ileri sürerek Yön Dergisi’nin susturulması için bu olaydan

yaralanmış olabilirler: Zira 1961 Anayasası, basın haklarını çağdaş normlara

uygun bir şekilde düzenlemiş, basının özgür olduğu vurgulanarak, sansürün

ancak anayasal düzenin tehdit altında olması durumunda geçerli

olabileceğini belirtmişti; özetleyecek olursak, gazete ve dergilerin kapatılması

ve yayınlanan yazılardan ötürü sansür uygulanması zorlaştırılmıştı.

Derginin 23 Mayıs 1963 tarihinde yayımlanan 77. sayısında yer alan bir

yazıdan ötürü kapatılan Yön Dergisi, 14 ay kapalı kaldıktan sonra Ağustos

1964’de tekrar yayın hayatına başlamış ve 30 Haziran 1967 tarihinde

yayınlanan 222. sayısına dek yayın hayatını sürdürmüştür. ‘’ Yaklaşık beş

yıllık yayın hayatı boyunca çok sesliliğin, toleransın ve seviyeli tartışmanın

küçümsenmeyecek bir örneğini veren ‘’45 Yön Dergisi’nin 222. sayısındaki

kapanışı yayın kurulunun aldığı kararla olmuş, derginin başyazarlarından

İlhan Selçuk kapatma kararının gerekçesini ‘’ Yeni Ufuklara Doğru Yol

Alırken ‘’ başlıklı yazısında ‘’ haftalık Yön’ün amacı, Türkiye’nin tablosunu ve

çıkış yollarını ısrarlı bir yayınla ve ana çizgileriyle gözler önüne sermekti ‘’

44 Özdemir, s 57. 45 Aydınoğlu, s 46.

38

sözleriyle açıklamış,46 Yön Dergisi ile ulaşılmak istenen hedefe ulaşıldığını

belirtmiştir.

3. DOĞAN AVCIOĞLU’NUN KEMALİZM ve SOSYALİZME İLİŞKİN

DÜŞÜNCELERİ

3. 1 Kemalizmin Başarısı ve Başarısızlığı

’ Kemalizm nedir ? ‘ sorusu, yanıtı üzerinde sosyal bilimcilerin uzlaşı

sağlayamadığı bir sorudur. Kimi sosyal bilimciler Kemalizmi hayatın bütününü

açıklamaya çalışan sistemli bir dünya görüşü olarak ele alıp, ideoloji diye

nitelendirirken; kimi sosyal bilimciler ise Kemalizmi, hayatın bütününü

açıklama iddiası ve amacı taşımayan, eylem yönü ağır basan, siyasal bir

doktrin olarak ele almaktadır.47 Kanımızca da Kemalizm, başlıca amacı

Türkiye’nin çağdaşlaşması olan; esnek ve pragmatik bir yapıya sahip,

hayatın bütününü sistemli bir biçimde açıklama iddiasından uzak, siyasal bir

doktrindir.

Kemalizmin temel ilkeleri cumhuriyetçilik, halkçılık, milliyetçilik,

devletçilik, laiklik ve devrimciliktir.48 Saydığımız bu altı ilkenin Kemalizmin

ilkeleri olarak ifade edilmesi, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 1935 Kurultayı’nda

46 İlhan Selçuk, ‘’ Yeni Ufuklara Doğru Yol Alırken ‘’, Yön, sayı 222, 30 Haziran 1967, s 5. 47 Toktamış Ateş, “Atatürkçülük bir İdeoloji midir? “, “ Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi 1 “, der. Murat Belge, 1.B, İstanbul, İletişim Yayınları, Eylül 1983, s 91. 48 Kemalizmin altı ilkesi için b.k.z.: Toktamış Ateş, “ Atatürkçülük bir İdeoloji midir? “, “ Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cilt 1, der. Murat Belge, 1.B., İstanbul, İletişim Yayınları, Eylül 1983, s 91 – 93.; Prof. Dr. Sina Akşin, “ Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi “, 3.B., Ankara, İmaj Yayıncılık, s 209 – 211.

39

gerçekleşmiştir: Bu kurultayda, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 10 Mayıs 1931

tarihli üçüncü Büyük Kongresi’nde kabul edilen altı ilke ’ Kemalizm ‘ olarak

ifade edilmeye başlamıştır.49

Kemalizmin, yukarıda belirttiğimiz, altı temel ilkesi; esnek ve pragmatik

yanını yansıtmaktadır. Kemalizmin esnek ve pragmatik yanı, Ulusal Kurtuluş

Savaşı’nın siyasal zorunluluklardan ve de dış dünya öğelerinden etkilenmiş

bir devrim olmasından kaynaklanmıştır.50 Bilindiği gibi Kemalizmin,

cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve laiklik ilkeleri 1789 Fransız Devrimi’nin;

halkçılık, devletçilik ve devrimcilik ilkeleri ise 1917 Ekim Devrimi’nin etkilerini

taşımaktadır.

1920’ler Türkiye’sinin koşullarının yarattığı siyasal bir doktrin olan

Kemalizm51, sahip olduğu esnek ve pragmatik yapıdan dolayı, önce

Cumhuriyetin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Atatürk’ün ’ Ebedi Şef ‘;

Atatürk’ün ölümünden sonra da, cumhurbaşkanlığı makamına seçilen İsmet

İnönü’nün ’ Milli Şef ‘ unvanlarını almalarıyla başlayan süreçte giderek kendi

içinde ‘’ ( …) bir teori, bir epistemoloji, bir metodoloji taşımaksızın bir

dogma ‘’52 haline gelmiş; çok partili siyasal hayata geçilmesi ile birlikte

’ Atatürkçülük ‘ adı altında ifade edilen resmi bir ideolojiye dönüşmüştür.

Kemalizmin bu özelliği 1960’lı yılların başına kadar sürmüş; 27 Mayıs 1960

Askeri Müdahalesi sonrası açılan yeni dönemde, Kemalizm dogmalardan

arındırılarak, daha sağlıklı bir şekilde ele alınmaya çalışılmıştır.

49 Levent Köker, “ Modernleşme Kemalizm ve Demokrasi “, 5.B., İstanbul, İletişim Yayınları, 2000, s 133. 50 Kongar, s 109. 51 Taner Timur, “ Türk Devrimi ve Sonrası “, 5.B., Ankara, İmge Kitabevi, Ocak 2001, s 317. 52 Murat Belge, “ Mustafa Kemal ve Kemalizm “, “ Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Kemalizm ”, der. Ahmet İnsel, 2.B, İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, s 38.

40

27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi sonrası Türkiye’de açılan yeni

dönemde Kemalizm, siyasal bir doktrin olarak yeniden ele alınmış, resmi

ideolojinin çizdiği sınırların dışında, sağlıklı bir tartışma ortamına

kavuşmuştur. Kemalizmin yeniden ele alınıp, dogmalaşmış resmi söyleminin

dışında sağlıklı bir tartışma ortamına kavuşmasında, 20 Aralık 1961 tarihinde

yayın hayatına atılan Yön Dergisi’nin ve bu dergi etrafında toplanan

aydınların önemli payları olmuştur.

Yön Dergisi ve bu dergi etrafında toplanan aydınlar, Kemalizmi

yeniden yorumlayıp ele alırken, Kemalizmi bir ideoloji olarak değil;

Kemalizmi, 1960’lı yılların Türkiye’sini, Atatürk’ün arzuladığı çağdaş uygarlık

seviyesine ulaştıracak, Atatürk’ün bu arzusunu bağımsızlık içinde hızla

kalkındırarak gerçekleştirebilecek tek çıkar yol olarak gördükleri ve

değerlendirdikleri sosyalizmi meşrulaştıracak bir araç olarak görmüşler,

Kemalizmin sosyalizme açık olduğunu söylemişlerdir.

Yön Dergisi ve bu dergi etrafında toplanan aydınlar sosyalizmin

meşrulaştırılmasında ise Ulusal kurtuluş Savaşı’nın anti – emperyalist

niteliğine; Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’in emperyalizme

ve kapitalizme karşı sert bir tutum takınan yazı ve konuşmalarına

başvurmuşlardır. Kemalizmin sosyalizme açık olduğu söylerlerken,

Kemalizmin halkçılık, devletçilik ve milliyetçilik ilkelerinden yararlanmışlar; bu

ilkelerde Türkiye’ye özgü sosyalizm arayışlarının ipuçlarını bulmuşlardır.53

Yön Dergisi çevresinde toplanan aydınlar Kemalizmi, sosyalizmi

meşrulaştıracak bir araç olarak görüp, Kemalizmin sosyalizme açık olduğunu 53 Tezimizin ‘’ Sosyalizm: Kemalizmi Tamamlama ‘’ adlı bir sonra ki başlığında, bu konuya daha ayrıntılı değinilecektir.

41

söylerlerken, Kemalizmin başarısı ve başarısızlıklarını da belirtme gereği

duymuşlardır. Aşağıda Yön Dergisi yazarlarından, bu dergiyle ismi

bütünleşmiş, Doğan Avcıoğlu’nun Kemalizme ilişkin olumlu ve olumsuz

düşünceleri ele alınacaktır.

Doğan Avcıoğlu’na göre Kemalizm önyargılardan arınarak, kendi

tarihsel gelişimi içinde değerlendirilmesi gereken bir düşüncedir.54

Avcıoğlu’na göre bazı Atatürkçüler bu gerçeği algılayamamış; Kemalizmi

kendi tarihsel koşulları içinde değerlendirememişlerdi. Bu tip Atatürkçülere

‘ Medrese Atatürkçüleri ’ ismini vermiş olan Avcıoğlu; ’ Medrese

Atatürkçüleri ‘ ile Kemalizmin altı ilkesine bağlılıkları ‘’ (…) gardırop

değiştirmekten öteye gitmeyen ‘’55; ülkenin azgelişmişliğini kanıksamış,

mevcut düzenden yana çıkarları olan Atatürkçüleri kastetmiştir. Avcıoğlu’na

göre medrese Atatürkçüleri, ‘’ (…) ülkede her türlü reform düşüncesine karşı

çıkarak (…) peşlerinde halk çoğunluğunu sürükleyerek (…) kalkınmaya engel

sosyal ve ekonomik düzeni ‘’56 sürdüren Atatürkçülerdir. Oysa yukarıda da

belirttiğimiz üzere Avcıoğlu, Kemalizmin kendi tarihsel gelişimi içinde

değerlendirilmesini; hem başarılarının hem de başarısızlıklarının üzerinde

durulması gerektiğini belirtiyordu: Özetlemek gerekirse hem Atatürk hem de

onun düşünceleri ışığında gelişen Kemalizm başarı ve başarısızlıklarıyla

beraber değerlendirilmeliydi.

54 Doğan Avcıoğlu, “ Medrese Atatürkçülüğünden Gerçek Atatürkçülüğe ”, Yön Dergisi, sayı 85 ( 13 Kasım 1964 ), s 3. 55 İbid., s 3. 56 İbid., s 3.

42

Doğan Avcıoğlu’na göre Atatürk, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış

bağımsız bir Türkiye kurma yolunda çaba göstermiş bir liderdi.57 Bir lider

olarak Atatürk, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış bağımsız bir Türkiye kurma

yolunun kalkınmadan geçtiğini biliyordu. Kalkınmanın da ancak

emperyalizmin tahakkümünden kurtulmakla mümkün olabileceğini anlamıştı.

Avcıoğlu’na göre ‘’ büyük insanlara has sezişiyle Atatürk bu hedefe götürecek

metodu da bulmuştu: Laik bir toplumda, gücünü milliyetçilikten alan, halkçı,

devletçi ve devrimci bir politika. ‘’58 Bu sebeple Atatürk, özetle, Ulusal

Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve Cumhuriyetin ilanından sonra

kapitülasyonlara son verilmesini; Duyun-u Umumiye’nin kaldırılmasını;

yabancı sermayenin ülkeden kovulmasını ve ülkenin öncelikli ihtiyaçları

doğrultusunda sanayileşme adımlarını atılmasını sağlamıştı. Ne var ki bu

adımlar atılırken iki önemli hata yapılmıştı: Hatalardan ilki Ulusal Kurtuluş

Savaşı’nın kazanılması ve cumhuriyetin ilanından sonra, bütün iyi niyete

rağmen, köklü bir toprak reformunun gerçekleştirilememiş olmasıydı.

Avcıoğlu’na göre 1924 Anayasası, toprak reformu yolunu kapatmıştı. Bu

reformun gerçekleştirilememesi nedeniyle Türk köylüsü ağa, eşraf, tefeci

sınıfının ekonomik ve kültürel baskısından kurtulamamış, bunların etkisine

açık bırakılmıştı. İkinci hata ise, genç cumhuriyetin ekonomi politikasının

belirlenmesi sırasında yapılmış; ’ devletçilik ‘ politikası yerine ’ milli kapitalist ‘

yetiştirme politikası yeğlenmiş, kapitalist olmayan bir kalkınma yolu tercih

edilmemişti. Bu politika doğrultusunda da İş Bankası kurulmuş, Teşvik-i

57 Doğan Avcıoğlu, “ 1965 Yılında Atatürkçülük “, Yön Dergisi, sayı 137, ( 12 Kasım 1965 ), s 3. 58 Doğan Avcıoğlu, “ Medrese Atatürkçülüğünden Gerçek Atatürkçülüğe “, Yön Dergisi, sayı 85 ( 13 Kasım 1964), s 3.

43

Sanayi Kanunu çıkartılmıştı; ne var ki istenilen milli kapitalist sınıf

oluşturulamamış, Tanzimat döneminden itibaren gelişen, çıkarları

emperyalizmle örtüşen komprador burjuvazi ekonomideki ağırlığını

sürdürmeye devam etmişti.59 1929 Büyük Ekonomik Buhranı sonrasında

uygulamaya konulan, 1930’dan sonra yavaş yavaş gelişmeye başlayan

devletçilik politikası da komprador burjuvazinin ülke ekonomisindeki hakim

durumunu pek değiştirmemiş, bu politika II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla

da son bulmuştu.60

Doğan Avcıoğlu’na göre II. Dünya Savaşı’nın bitiminin ardından, 1946

yılında Türkiye, çok partili demokratik siyasal yaşama sosyal yapısında hiçbir

önemli değişiklik yapmadan geçmiş; Soğuk Savaş’ın başlamasıyla da halkçı,

devletçi ve devrimci bir politika izleme fırsatını da hepten kaçırmıştı. Zira Batı

dünyasından askeri ve ekonomik yardımlar almaya başlayan Türkiye, Doğan

Avcıoğlu’na göre Osmanlı İmparatorluğu döneminde uygulanan kalkınma

anlayışıyla tekrar karşılaşmış, emperyalist ülkelerin çizdiği kalkınma

politikalarını yeniden benimsemişti.

Özetleyecek olursak genç Cumhuriyet, Avcıoğlu’na göre, kalkınmanın

vazgeçilmez şartı olan ekonomik bağımsızlığını bütün iyi niyetlere rağmen

koruyamamış; ekonomik bağımsızlığın gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan

sosyal yapı değişikliğini yapamamıştı. Avcıoğlu’na göre, II. Dünya Savaşı’nın

bitimiyle Türkiye’nin devrimci dönemi son bulmuştu ancak 27 Mayıs 1960

59 Doğan Avcıoğlu, “ Kalkınma Programı ”, Yön Dergisi , sayı 12 ( 7 Mart 1962 ), s 4. 60 Doğan Avcıoğlu, “ 1965 Yılında Atatürkçülük “,Yön Dergisi, sayı 137 ( 12 Kasım 1965 ), s 3.

44

Askeri Müdahalesi ile birlikte Türkiye’yi yeniden devrimci dönem içine

sokacak koşullar oluşmaya başlamıştı.

3. 2 Sosyalizm: Kemalizmi Tamamlama

Bu bölümdeki amacımız öncelikle, Türkiye’de sosyalist hareketin

1960’lı yıllara gelinceye dek yaşadığı tarihsel deneyim hakkında kısa ve

olabildiğince özet bilgi vermek ve sosyalist hareketin üstünde yaşadığımız

topraklarda 1960’lı yıllara gelinceye dek neden büyüyüp gelişemediği

sorununun nedenlerine değinmek; sonrasında da, Doğan Avcıoğlu’nun

sosyalizm ile ilgili görüşlerini ele almak olacaktır. Fakat öncelikle Türkiye’de

sosyalist hareketin ilk dönemlerine, bu dönemdeki ilk örgütlenmelerine;

sonrasında da sosyalist hareketin 1960’lı yıllara gelinceye dek neden

yeterince gelişemediğine ve bu duruma yol açan bazı eksikliklere bakmamız

gerekiyor. Nedeni basit, 1960’lı yıllar Türkiye’de sosyalist hareketin hızlı bir

şekilde kitleselleşmesine sahne oluyor; sosyalist harekette neler değişiyor da

bu durum yaşanıyor, cevaplamamız gereken öncelikli sorunun bu olduğunu

belirtmemiz gerekiyor.

1960 öncesi Türkiye’de sosyalist hareketin gelişimi üç döneme

ayrılabilinir:

i. 1908 – 1913 Döneminde Sosyalist Hareket

ii. 1917 - 1923 Döneminde Sosyalist Hareket

iii. 1923 –1960 Döneminde Sosyalist Hareket

45

Türkiye’de sosyalist hareketin gelişiminde ilk durak 1908 – 1913

dönemi olmuş; II. Meşrutiyetin ilanı ile başlattığımız bu dönemde, sosyalist

hareket Makedonya’dan sonra nihayet Türkiye’de de siyasal bir hareket

olarak ortaya çıkma fırsatı bulmuş, sınırlı da olsa işçi sınıfı ile bağ

kurabilmiştir. 1908 – 1913 dönemi, İttihat ve Terakki yönetiminin denetleme

iktidarından tam iktidara geçmesiyle sona ermiştir. 1917 - 1923 dönemi

Türkiye’de sosyalist hareketin geçmiş döneme kıyasla, siyasal ve teorik

donanımının yükseldiği dönemdir. Bu dönem 1923 yılıyla son bulmaktadır.

1923 – 1960 dönemi ise, sosyalist hareketin önceki iki dönemde kazandığı

siyasal ve teorik donanımı yitirdiği, önce Tek Parti yönetimi sonrasında da

Soğuk Savaş rüzgarlarıyla kuruduğu, yeterli etkinlik gösteremediği bir dönem

olarak nitelenebilir.

Sosyalist hareketin 1908’den 1960’lara uzanan, yukarıda üç döneme

ayırarak ele aldığımız süreçte Türkiye’de yeterince gelişememesi ise:

i. Türkiye’de işçi sınıfının niceliksel ve niteliksel gelişiminin yetersizliği,

ii. Sosyalistlerin ve sosyalist örgütlerin sürekli karşılaştıkları baskı ve

kovuşturma

iii. Sosyalist hareketin kendi içinde yaşadığı bölünme ve kopuş...vb gibi

nedenlerden kaynaklanmıştır.

27 Mayıs 1960 sonrasına gelindiğinde Doğan Avcıoğlu için Türkiye

tam bağımsızlığını yitirmiş, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma hedefinden

uzağa düşmüş az gelişmiş bir ülke kimliğindeydi. 27 Mayıs 1960 Askeri

Müdahalesiyle Türkiye’de açılan yeni dönem Doğan Avcıoğlu’nu pek

memnun etmemiş, hatırlanacağı üzere, bu memnuniyetsizliğini ‘’ (...) 27

46

Mayıs bir bocalama devresinden ibaret kalmış, korkulu günlerden sonra

muhafazakar kuvvetler duruma hakim olmuşlardır ‘’61 sözleriyle ifade etmişti.

Doğan Avcıoğlu, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nden sonra Türkiye’nin

içinde bulunduğu durumu ’ çıkmaz ’ olarak nitelendiriyor; bu durumu 7 Mart

1962 tarihli Yön Dergisi’nde: ‘’ Çıkmazdayız. Siyasi olsun, iktisadi olsun,

sosyal ve kültürel olsun, her alanda çıkmazdayız ‘’62 sözleriyle açıklıyordu.

Peki Türkiye içine düştüğü çıkmazdan nasıl çıkacak; başka bir deyişle,

Türkiye’nin azgelişmiş ülke kimliğini silecek, Atatürk’ün hedef koyduğu

çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılmasını sağlayacak yolun adı ne olacaktı ?

Yukarıdaki sorunun yanıtı Doğan Avcıoğlu Yön Dergisi sayfalarında

‘’ sosyalizm ‘’ olarak verdi. Doğan Avcıoğlu sosyalizmin ‘’ ( ...) geri bir zirai

[ tarım ], hızlı nüfus artışı, gizli işsizlik, düşük gelir seviyesi, kalkınmayı

kolaylaştırmayan psikolojik ve sosyolojik şartlar, gelişmeyi güçleştiren

milletler arası ortam ( ... ) ‘’63 gibi nedenlerden ötürü az gelişmiş bir ülke

olarak nitelediği Türkiye’nin hızla kalkınmasını sağlayacak, çağdaş uygarlık

düzeyine çıkaracak tek kalkınma metodu olduğunu savunuyordu. Doğan

Avcıoğlu için az gelişmiş bir ülke olan Türkiye’nin, gelişmiş ülkelerle

arasındaki mevcut gelişmişlik farkının kısa bir süre içinde kapatılabilmesi

ancak sosyalizmle mümkündü. Yön Dergisi sayfalarında ‘’ amacı insanları

üretim araçlarına sahip olan veya hükmeden azınlığa bağımlı olmaktan

kurtarmak; ekonomik gücü bütünüyle halkın eline vermek ve özgür insanların

61 Doğan Avcıoğlu, “ Eski ve Yeni Türkiye “, Yön Dergisi, sayı 42 ( 3 Ekim 1962 ), s 3. 62 Doğan Avcıoğlu, “ Kalkınma Programı “,Yön Dergisi, sayı 12 ( 7 Mart 1962 ), s 7. 63 ibid, s 7.

47

eşit olarak birlikte çalıştığı bir toplum kurmak ‘’64 şeklinde tarif edilen

sosyalizmin, az gelişmiş bir ülke olan Türkiye için neden tek çıkar yol

olduğunu Doğan Avcıoğlu 31 Ocak 1962 tarihinde Yön Dergisi’nin 7.

sayısında yayınlanan ‘’ Niçin Sosyalizm ‘’ başlıklı yazısında şu sözlerle

açıklıyordu:

‘’ Bir toplum düzeni olarak, iyi niyetli hiç kimsenin sosyalizme karşı

koyabileceğini sanmıyoruz. İnsanın insanı istismarına son veren milli gelirin

çalışma ölçüsüne göre paylaşılmasını sağlayan, insanların çeşitliliğinden

hareket ederek herkese eşit şans veren bir toplum düzenine herkes

taraftardır ( …) Biz, sosyalizmi bir kalkınma metodu olarak ele alacağız.

İddiamız şudur: Az gelişmiş memleketler arasında bulunan Türkiye’mizde,

hürriyet ve sosyal adalet içinde hızlı kalkınmayı sağlayacak tek metot

sosyalizmdir. ‘’

Avcıoğlu’na göre hızlı kalkınma çabası içindeki bir çok az gelişmiş ülke bu

gerçeği fark etmiş ve kurtuluş yolunun sosyalizmde olduğunu anlamıştı:

‘’ ( …) Sosyalizm, Asya’da, Afrika’da, Güney Amerika’da, tek kurtuluş yolu

olarak gelişiyor ( ... ) Az gelişmiş ülkelerde sosyalizm, hürriyet ve demokrasi

gibi, yeryüzünün en cazip kavramlarından biri haline geliyor. ‘’65

Avcıoğlu, azgelişmiş bir ülke olan Türkiye’nin hürriyet ve sosyal adalet

içinde hızlı kalkınabilmesi ve çağdaş uygarlık seviyesine ulaşabilmesi için

sosyalizmin tek çıkar yol olduğunu söylerken, Kemalizm’e atıfta bulunmuş;

Kemalizm’in sosyalizme açık olduğunu vurgulamış ve bu vurguyu

Kemalizm’in ’ Halkçılık ‘, ’ Devletçilik ‘ ve ’ Milliyetçilik ‘ ilkelerinden

64 “ Demokratik Sosyalizmin Görevleri ( Sosyalist Enternasyonal Bildirisi, 1951) ” Yön Dergisi, sayı 7 ( 31 Ocak 1962 ), s 8’den aktaran Özdemir, s 136. 65 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalizm Anlayışımız “, Yön Dergisi, sayı 36 ( 22 Ağustos 1962 ), s 3.

48

yararlanarak yapmıştır. Doğan Avcıoğlu, bu yargısını, hem Atatürk’ün hem de

I. Büyük Meclisi’nin kimi üyelerinin, Kurtuluş Savaşı yıllarında verdiği söylev

ve demeçlerinden, I. Büyük Millet Meclisi’nde yayınlanan beyannamelerden

yararlanarak desteklemiştir. Avcıoğlu, örneğin, 7 Ekim 1962 Yön Dergisi’nde

yayınlanan ‘’ Kaynağa Dönüş ‘’ başlıklı yazısında 21 Ekim 1920 tarihinde I.

Büyük Millet Meclisince kabul edilen halkçılık ilkesine ilişkin bir

beyannameye66 atıfta bulunarak, halkçılık ilkesi ile sosyalizm arasında bir

bağ kurmuştur: ‘’ ( … ) Kuvayı Milliyeciler kurtuluşu halkçılıkta görüyorlardı.

Halkçılık, kapitalizme, ağa ve eşraf idaresine karşı olması, doğrudan doğruya

çalışan sınıfların iktidarı ele alması demekti. Bu gün bu görüşün adına

sosyalizm diyoruz.‘’

Devletçilik ilkesine gelince; Doğan Avcıoğlu, 1929 yılında patlak veren

Büyük Ekonomik Buhranın Türk ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini

azaltmak, genç cumhuriyetin kalkınma sorununa çözüm bulmak amacıyla

gündeme gelen, 1930’lu yıllarda bir strateji olarak benimsenen devletçilik

ilkesini kapitalizme alternatif bir sistem olarak benimsenmediği için

eleştirmekle birlikte;67 devletçilik ilkesinin uygulamaya konulmasıyla birlikte

elde edilen kazanımlara dikkat çekerek, devletçilik ilkesinin yeniden

yorumlanmasıyla Türkiye’nin kalkınma sorununa çözüm bulanabileceğine

66 21 Ekim 1961 tarihinde I. Büyük Millet Meclisi’nin yayınladığı beyannamede, özetle, şu ifadelere yer verilmiştir: ‘’ ( … ) Büyük Millet Meclisi, halkın öteden beri maruz bulunduğu sefalet sebeplerini yeni icraat ve teşkilatla kaldırmayı, yerine refah ve saadeti getirmeyi, başlıca hedef addeder. Binaenaleyh toprak, maarif, adliye, maliye, iktisat ve evkaf işlerinde ve diğer mesellerde içtimai uhuvvet ve teavünü ( bu günkü şekliyle sosyal adalet ve yardımlaşma şeklinde çevrilebilir ) hakim kılarak, halkın ihtiyacına göre teçhizat ve tesisatı vücuda getirmeye çalışacaktır ‘’ aktaran Doğan Avcıoğlu, “ Kaynağa Dönüş “,Yön Dergisi, sayı 47 ( 7 Ekim 1962 ), s 3. 67 Doğan Avcıoğlu’nun konuya ilişkin ayrıntılı görüşleri için bkz: Doğan Avcıoğlu, “ Türkiye’nin Düzeni “, Cilt 1, 12. B., İstanbul, Tekin Yayınevi, 1978, s 448 – 503.

49

işaret etmiştir. Avcıoğlu’na göre, halktan yana, Türkiye’nin kalkınması için

gerekli reformları gerçekleştirebilecek bir devletçilik sisteminin hayata

geçirilmesi Türkiye’nin kalkınma sorunu da çözecek ve böylece özlemi

çekilen çağdaş uygarlık seviyesine ulaşılabilecektir. Milliyetçilik ilkesine

gelince: Doğan Avcıoğlu bu ilkeyi sosyalizmle ilişkilendirmiş, sosyalizmin

’ gerçek milliyetçilik olduğunu ‘ söylemiştir. Peki Doğan Avcıoğlu neden

sosyalizmi gerçek milliyetçilik olarak değerlendirip, Türkiye’nin önündeki tek

çıkar yol olarak görüyordu ? Şimdi bu sorunun yanıtını vermeye çalışalım.

3. 2. 1 Sosyalizm: Gerçek Milliyetçilik

19. yüzyılın birbirlerine rakip iki ideolojisi ve toplumsal hareketi olan

sosyalizm ile milliyetçilik, bilindiği üzere, 1917 Ekim Devrimi ile birlikte,

başlangıçta reel – politik nedenlerden kaynaklanan; sonrasında da ’ ezen

ulus milliyetçiliği ‘ ve ’ ezilen ulus milliyetçiliği ‘ ayrımına dayandırılan ve de

’ anti – emperyalizm ‘, ’ milli kurtuluşçuluk ‘, ’ mazlum milletler ‘

kavramlarından beslenen kuramsal açıklamaların68 geliştirilmesiyle

birbirlerine yakınlaşmıştır.

Sosyalizm ve milliyetçilik arasında doğan bu yakınlaşma, II. Dünya

sonrasında sömürgeci imparatorlukların dağılması ile Asya ve Afrika’da

ortaya çıkan Üçüncü Dünya ülkelerinin etkisiyle daha da artmıştır: Bu artışta,

bir çok Üçüncü Dünya ülkesinin sömürgelik sonrası uzun ve çetin

mücadeleler sonucunda elde ettikleri bağımsızlıklarını, ekonomik

68 Suavi Aydın, “ Sosyalizm ve Milliyetçilik: Galiyefizmden Kemalizme Türkiye’de ‘ Üçüncü Yol ‘ Arayışları “, Modern Türkiye’de Siyasal Düşünce: Milliyetçilik, der. Tanıl Bora, 1.B., İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, 438.

50

bağımsızlıkla da pekiştirerek sürekli kılmak istemelerinin etkisi olmuştur. Peki

bu durum hangi nedenlerden kaynaklanmıştır ?

Üçüncü Dünya ülkelerinin sömürgelik sonrası başlıca amacı kapitalist

batılı ülkelerin gelişmişlik düzeyini yakalamak olmuştur. Sömürgelik sonrası

bağımsızlıkları kazanan bir çok Üçüncü Dünya ülkesi, ekonomik kalkınmaları

için gerekli olan potansiyeli hayata geçirebilmek için kendilerinde batılı

kapitalist ülkelerin koşullarının var olmadığını fark etmişler; kapitalist batılı

ülkeler ile aralarında ki gelişmişlik farkını kapatabilmek için, kapitalist

kalkınma yolunu değil, sosyalist kalkınma yolunu tercih ederek, kalkınma

yolunda sosyalist ülkeleri örnek almışlardır.: Çünkü ‘’ ister paradoks olsun,

isterse eşitsiz kapitalist gelişmenin doğal bir yan ürünü olsun, sosyalist

rejimler [ ülkeler ] hemen hemen her zaman azgelişmişliğin mirasını

devralmışlardır. ‘’69 Sosyalist ülkelerin örnek alınmasının bir nedeni de bu

ülkelerin - gelişmiş batılı kapitalist ülkelerin tersine - üçüncü dünya ülkelerine

sağladıkları siyasi ve ekonomik destek olmuştur.70 Örneğin, Cemal

Abdülnasır liderliğindeki Mısır, 1956 Şubatı’nda, Nil deltasına hayat verecek,

ülke ekonomisini canlandıracak olan Assuan barajının yapımı için gerekli

olan kaynağın büyük bir kısmını, ihracat malları ile geri ödemek koşuluyla,

Sovyetler Birliği’nden sağlamıştır.71

Kalkınma yolunda yitirilecek zamanı ve kaynağı olmayan birçok

üçüncü dünya ülkesinin, ekonomik kalkınmada gelişmiş batılı kapitalist

69 Ronaldo Munck, “ Marx @ 2000 “, çev. Yalçın Yusufoğlu, 1.B., İstanbul, Kitap Yayınevi, Şubat 2003, s 73. 70 Baskın Oran, “ Az Gelişmiş Ülke Milliyetçiliği: Kara Afrika Modeli “, 3.B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Ocak 1997, s 206 207. 71 Metin Aydoğan, “ Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye 1 “, 1.B., İstanbul, Otopsi Yayınevi, Aralık 1999, s 232.

51

ülkeleri değil de, sosyalist ülkeleri örnek almalarına yol açan yukarıda

belirttiğimiz nedenlerden ayrı olmak üzere, bir de, birçok üçüncü dünya

ülkesinin zihninde, gelişmiş batılı kapitalist ülkelerin emperyalist geçmişlerinin

bıraktığı izlenimlerin yarattığı kötü çağrışımların etkisidir. Sömürgelik

döneminden kalan bu izlenimler, bağımsızlık sonrasında, bir çok üçüncü

dünya ülkesinde, emperyalizm ve kapitalizmin özdeş tutulmasına yol açmış;

gelişmiş batılı kapitalist ülkelerin, siyasal ve ekonomik bağımsızlıklarının

önünde sakınılması gereken tehlikeli engeller olarak görülmesine neden

olmuştur. Kısaca söylemek gerekirse kapitalizm ile emperyalizm zihinlerde bir

özdeşlik yaratmış; bu özdeşliğin tersi bir özdeşlik ise, sosyalizm ile

milliyetçilik arasında kurulmuştur.72

Yukarıda kısaca söz etmeye çalıştığımız, sosyalizm ile milliyetçilik

arasında kurulan özdeşliğin bir benzeri, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi

sonrasında Türkiye’de de ortaya çıkmıştır. Sosyalist hareketin, Türkiye’deki

gelişiminde, milliyetçilik ile arasında en başından beri var olan yakınlaşma,73

21 Aralık 1961 tarihinde yayın hayatına atılan Yön Dergisi ile birlikte

pekişmiş; Yön yazarları, milliyetçiliğin ilk ve vazgeçilmez şartı olarak

gördükleri tam bağımsızlığın ancak sosyalizmde mümkün olabileceğini

söylemişlerdir.74 Yön yazarları sosyalizmle milliyetçilik arasında özdeşlik

kurarlarken, sık sık Kurtuluş Savaşı’nın anti emperyalist niteliğine vurgu

yapmışlar; Kurtuluş Savaşı’nın dünyadaki ilk milli kurtuluş mücadeleleri

72 İbid., s 206 73 Aydın, s 441. 74 Özdemir, s 134.

52

arasında yer aldığını belirterek,75 bu yönüyle Kurtuluş Savaşı’nın mazlum

milletlere önder ve örnek olmuş, tam bağımsızlığı hedefleyen, bir hareket

olduğunu söylemişlerdir.

Yön yazarları tam bağımsızlığın ancak sosyalizmle mümkün

olabileceğini görüşünü dile getirilerken; sosyalizm ile milliyetçilik arasında

kurdukları özdeşlik ile, Türkiye’de var olduğunu düşündükleri, Soğuk Savaşla

birlikte zihinlere kazınan yanlış bir anlayışı, sosyalizm ile milliyetçilik

arasındaki zıtlığı kaldırmak, ’ gerçek milliyetçiliğin ‘ ne olduğunu kamuoyuna

duyurmak istemişlerdir:

‘’ Türkiye’de genellikle sanılmaktadır ki, enternasyonalist nitelikte ki sosyalist

hareket, millet gerçeğini inkar eder ve milliyetçiliğe karşıdır. Batının kapitalist

toplumları ise, millet gerçeğine saygılıdırlar ve milliyetçilikten yanadırlar ! Bu

görüş, büyük bir yanılmanın sonucudur. Azılı enternasyonalist sosyalistler

dahi – sosyalizm, gücünü hayattan ve tarihten gelen bir bilimsel teoriden

aldığı için – objektif bir varlık olarak milleti ve onun büyük gücünü daima

tanımışlardır (…) Türk milliyetçilerinin, emperyalist ideologların millet

gerçeğini küçümsemeye çalışan bilime aykırı teorileri ile sosyalizmin gerçekçi

millet teorisini iyi bilmeleri gerekir. ‘’ 76

Yön Dergisi yazarları içinde sosyalizm ve milliyetçilik ilişkisi üzerine

yazılarıyla dikkat çeken en önemli isimlerden birisi Doğan Avcıoğlu olmuştur.

Milliyetçilik ve milletin modern çağlarda ortaya çıkan toplumsal örgütlenme

biçimi olduğunu belirten Avcıoğlu, Türk milletini eski çağlardan beri var olan

doğal bir yapı olarak gören; millet tanımında din, dil ve kan bağı gibi öğeleri

75 İlhan Selçuk, “ Bizim Milliyetçiliğimiz “, Yön, sayı 3 ( 3 Ocak 1962 ), s 7. 76 “ Emperyalist ve Sosyalist Açılardan Millet Gerçeği ve Milliyetçilik “,Yön Dergisi, sayı 216 ( 19 Mayıs 1967 ), s 20.

53

ön plana çıkaran Türkçü ve Turancı milliyetçilik anlayışı reddetmiştir.77 Doğan

Avcıoğlu, milleti ‘’ ( …) özgül bir milli kültür içinde beliren psikolojik bir

davranış biçimi, ekonomik hayat, arazi ve dil birliği temelleri üzerinde doğan,

tarihsel olarak teşekkül etmiş istikrarlı bir halk topluluğu ‘’78 olarak

tanımlamış; çağdaş bir milletin ‘’ birbirlerini seven ve bir arada yaşamak

isteyen insanlardan ‘’79 kurulu olduğu söylemiştir. Millet kavramına verdiği

önemi ‘’ çağımızın en büyük gerçeği millet gerçeğidir ‘’80 sözleriyle ifade eden

Doğan Avcıoğlu; milliyetçiyi, iç ve dış kapitalizmin karşısında dikilen insan

olarak tanımlamıştır.81

Türkiye’nin gerçek milliyetçilerini sosyalistler olarak gören Doğan

Avcıoğlu’na göre, sosyalizmin milliyetçilik anlayışı, kapitalist milliyetçilik

teorilerinin aksine, millet içinde sömüren ve sömürülen ayrımına son

vermekte, tam bağımsızlık anlamına gelen milli egemenlik ilkesini hayata

geçirmektedir: ‘’ Üretim araçlarının özel mülkiyeti, milli birliği bozmakta ve

milletin bir kısmına, öteki kısmın hükmetmesine yol açmaktadır. ‘’82 Oysa

sosyalist milliyetçilik, üretim araçları üzerinde ki milli birliği bozan özel

mülkiyeti kaldıracak, özel mülkiyetin sonucu olan sınıf karşıtlıklarına

sonlandıracak, milli birliği sağlayacaktır: ‘’ (…) sosyalizm, milletlerin içindeki

77 Doğan Avcıoğlu’nun milliyetçilik ve millet kavramları üzerine düşüncelerinin daha ayrıntılı bir incelemesi için Türklerin Tarihi adlı beş ciltlik eserinin ilk cildinin giriş bölümüne bakıla bilinir: Doğan Avcıoğlu, “ Türklerin Tarihi 1 “, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1998. Birinci Kitap, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1998. 78 Doğan Avcıoğlu, “ Millet Gerçeği ve Milliyetçilik “, Yön Dergisi, sayı 216 ( 19 Mayıs 1967 ), s 8 – 9. 79 Doğan Avcıoğlu, “ Kürt Meselesi “, Yön Dergisi, sayı 194, ( 16 Aralık 1966 ), s 3. 80 Yukarıda ki alıntı, Yön Dergisi’nin 7 Mayıs 1965 Tarihli 110. sayısında yayınlanan ‘’ Türk Milliyetçilerine Sesleniş ‘’ başlıklı yazıdan yapılmıştır. İmzasız olarak yayınlanan yazının üslubuna bakıldığında yazının arkasında ki kalemin Doğan Avcıoğlu olduğu anlaşılmaktadır. 81 Doğan Avcıoğlu, “ Milliyetçilere Sesleniş “, Yön Dergisi, sayı 78 ( 25 Eylül 1964 ), s 3’den aktaran Özdemir, s 135. 82 Doğan Avcıoğlu, “ Millet Gerçeği ve Milliyetçilik “, Yön Dergisi, sayı 216 ( 19 Mayıs 1967 ), s 8 – 9.

54

sınıf ilişkilerinin tabiatını kökünden değiştirir. Sınıf zıddiyetlerini

[ karşıtlıklarını ] kaldırır, manevi ve siyasi birliği kurar. ‘’83 Avcıoğlu’na göre

ancak sosyalist milliyetçilik Türkiye’yi içine düştüğü çıkmazdan

kurtarabilecek, Türkiye’nin içinde bulunduğu geri ve bağımlı durumuna son

verebilecektir. Geri ve bağımlı duruma son verilmesi ise, Atatürk’ün

arzuladığı, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamış tam bağımsız Türkiye

hedefine de ulaşılması anlamına gelecektir.

Peki Atatürk’ün arzuladığı çağdaş uygarlık düzeyini yakalamış tam

bağımsız Türkiye hedefine ulaşılmasını sağlayacak olan sosyalizmin, ayırt

edici özellikleri neler olacaktır ? Sorunun yanıtını vermeden önce, Doğan

Avcıoğlu’nun sosyalizme ilişkin düşüncelerine biraz daha yakından bakalım.

3. 2. 2 Sosyalizmin Çeşitleri

İlk sayılarından itibaren içeriğinde yer alan yazılara göz gezdirildiğinde

Yön Dergisi’nin dikkati çeken önemli özeliklerinden birisi, dergininin

sayfalarında Türkiye’de solun bütün renklerinin yer aldığı ve tartışılmakta

olduğudur. Bu durum Yön yazarlarının sosyalizmin tek mi yoksa birden fazla

mı olduğu sorusuna verdikleri yanıtlar üzerinde uzlaşamamış olmalarından;

sosyalizmin her yönüyle tartışmaya açılarak Türkiye için en uygun sosyalist

modelin bulunmasını istemiş olmalarından kaynaklanmıştır. Kimi Yön

yazarları sosyalizmin tek olduğu görüşünü dile getirirken, Yön içindeki

yazarlardan bir bölümü de birden fazla sosyalizm olduğu görüşünü dile

getirmişlerdir. Siyasal ve toplumsal görüşlerini ele almaya çalıştığımız Doğan

83 İbid., s 8 .

55

Avcıoğlu ise, birden çok sosyalizm olduğu görüşünü dile getiren yazarlar

arasında yer almıştır.

“Doğan Avcıoğlu ‘’ insanın insanı istismarına son veren, milli gelirin

çalışma ölçüsüne göre paylaşılmasını sağlayan, insanların çeşitliliğinden

hareket ederek herkese eşit şans veren bir toplum düzeni ‘’84 olarak

tanımladığı sosyalizmin prensip itibariyle tek olmakla birlikte, uygulama

alanında üç ana akıma ayrıldığını belirtmiş; bu akımların Doğu sosyalizmi,

Batı sosyalizmi, Azgelişmiş ülkeler sosyalizmi olduğunu söylemiştir.85

Avcıoğlu’na göre Doğu sosyalizmi, Batı sosyalizmi ve Azgelişmiş

ülkeler sosyalizmi olarak adlandırdığı üç sosyalist akımda kaynağını aynı

ortak sosyalist idealden almaktadır. Bu ortak ideali Avcıoğlu şu sözlerle

özetlemektedir: ‘’ Bu ideal, en geniş şekliyle bütün insanların hürriyet, eşitlik

ve kardeşlik ilkelerinin ışığı altında, en iyi şekilde yaşamalarına ve

gelişmelerine imkan veren bir toplum düzenine ulaşma çabası şeklinde

özetlenebilinir. ‘’86 Avcıoğlu’na göre sosyalizmin üç akıma ayrılmasının

nedeni, bir ülkede sosyalist toplum düzenin nasıl kurulacağı sorusuna verilen

yanıtta ortaya çıkmakta; dolayısıyla birbirlerinden çok farklı sosyalist

uygulama biçimlerine rastlanmaktadır.87

Doğan Avcıoğlu, Doğu sosyalizmini az gelişmiş ülkelerin hızla

kalkınmasını sağlama bakımından başarısını kesin şekilde ispat etmiş bir

akım olarak değerlendirmiş; bu akımın hayata geçirilmesinde izlenecek kimi

84 Doğan Avcıoğlu, “ Niçin Sosyalizm “,Yön Dergisi , sayı 7 ( 31 Ocak 1962 ), s 3. 85 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalizm Anlayışımız “, Yön Dergisi, sayı 36 ( 22 Ağustos 1962 ), s 3. 86 İbid., s 3. 87 İbid., s 3.

56

uygulamaların ise bir çok sosyalisti sosyalizmden vazgeçirecek kadar ağır

olduğunu söyleyerek eleştirmiştir:

‘’ Doğu sosyalizmi ( … ) bir çok sosyalisti sosyalizmden vazgeçirecek kadar

pahalı olmuştur. Sovyetler Birliği’nde, milyonların ölümü pahasına girişilen

kolektifleştirilme hareketi, kanlı tasfiyeler hala hatırlardadır. Bu sebeple,

Doğu sosyalizmi ancak totaliter bir idare altında yürütülebilmiştir ( … ) Asıl

gayenin insanın gelişmesi olduğunu unutabilecek kadar insafsız metotlara

yönelmek, arzu edilecek bir şey olmadığı gibi, zaruri de değildir. Böyle bir

sosyalizm anlayışına kalkınma konusundaki büyük müessiriyetine

[ etkinliğine ] rağmen karşıyız ‘’

Avcıoğlu Batı sosyalizminin ise ‘’ uyanık ve teşkilatlanmış geniş emekçi

kitlelerine ve gelişmiş bir ekonomiye sahip bulunan batı memleketlerinde ‘’

gerçekleştirilebilecek bir akım olduğunu söylemiş; bu akımın yeterli sermaye

birikiminden, uyanık ve gelişmiş emekçi kitlelerinden yoksun, ortaçağ

zihniyetinin izlerini halen silememiş olan azgelişmiş ülkeler için uygun

olmadığını belirtmiştir. Doğan Avcıoğlu Azgelişmiş ülkeler sosyalizmini ise

‘’ Batı ülkelerinin birkaç yüzyılda aldığı mesafeyi hızla kapayıp, en kısa

zamanda ileri toplun düzenlerine ulaşma ‘’88 amacın güden bir sosyalist akım

olarak tarif etmiştir. Avcıoğlu’na göre bu akım ‘’ hızlı kalkınma temposu ‘’

içinde - Doğu sosyalizminin totaliter idare yöntemlerine başvurmaksızın -

azgelişmiş ülkelerin gelişmiş Batılı ülkelerle aralarında var olan birkaç

yüzyılık gelişmişlik farkını kapatabilecek radikal değişimi hayata geçirebilecek

olan ‘’ hürriyet ve sosyal adalet içinde kalkınma imkanını ‘’ getirecek yegane

88 İbid., s 3.

57

modeldir. Doğan Avcıoğlu’na göre bu modelin Türkiye için adı ’ Türk

Sosyalizmi ‘ dir.

3. 2. 3 Türkiye İçin Sosyalizm: ’ Türk Sosyalizmi ’

1960’lı yılların başında, Yön Dergisi’nin başlattığı sosyalizm

tartışmalarında, sıklıkla sorulan ve yanıtı aranan öncelikle soru ‘’ Türkiye için

nasıl bir sosyalizm istiyoruz ‘’ sorusudur. Yön Dergisi sayfalarında, yukarıdaki

soruya, Doğan Avcıoğlu, Şevket Süreyya Aydemir, Mümtaz Soysal, İlhan

Selçuk gibi isimler ‘’ Türk Sosyalizmi ‘’ yanıtını vermişlerdir. Saydığımız bu

isimler arasında, kavramın gelişimine katkıları göz önüne alındığında, öne

çıkan başlıca iki isim, Doğan Avcıoğlu ve Şevket Süreyya Aydemir olmuştur.

‘’ Türkiye için nasıl bir sosyalizm istiyoruz ‘’ sorusuna, ’ Türk

sosyalizmi ‘ kavramıyla yanıt arayan ilk isim Şevket Süreyya Aydemir

olmuştur. Bu kavram, ilk kez, Yön Dergisi’nin 31 Ocak 1962 tarihli 7.

sayısında Şevket Süreyya Aydemir’in ‘’ Türk Sosyalizmi ve Fikir

Atatürkçülüğü ‘’ başlıklı yazısıyla gündeme gelmiş; ’ Yeni Devletçilik ‘,

’ Memleketçi Sosyalizm ‘, ’ Islahatçı Sosyalizm ‘ gibi isimlerle de anılmıştır.

Şevket Süreyya Aydemir, ‘’ Türk Sosyalizmi ve Fikir Atatürkçülüğü ‘’

başlıklı yazısında ’ Türk sosyalizmi ‘ kavramını: ‘’ [Türk sosyalizmi ] milli

hayatın her cephesini Atatürk’ün çeşitli demeçlerinde yer alan ilkeler

dahilinde düzenlemekten başka bir şey değildir ‘’89 sözleriyle özetlemiştir.

’ Türk sosyalizmi ‘ni, az gelişmiş ülkelerdeki milli kurtuluş hareketlerinin ilerici

89 Şevket Süreyya Aydemir, “ Türk Sosyalizmi ve Fikir Atatürkçülüğü “, Yön Dergisi, sayı 7 ( 31 Ocak 1962 ), s 7.

58

bir devamı olarak yorumlayan Şevket Süreyya Aydemir, Yön Dergisi’nin 9

Ocak 1963 tarihli sayısında da ‘ Türk sosyalizmi’nin ilkelerini şu şekilde

belirlemiştir:

- Anti – emperyalizm: İstiklalcilik,

- Anti – kapitalizm: Milli ve halkçı ekonomi,

- Karma ekonomiyi reddetmeyen, fakat parazit bir istismarcılığı reddeden

bir devletçilik,

- Halk için halkla beraber halkçılık. Faydanın halk yararına kullanılışı,

yani sosyal adalet,

- Mustafa Kemal’in anladığı anlamda bir vatan imajı. Saldırganlığa ve -

istilacılığa karşı çıkış,

- Mustafa Kemal’in anladığı anlamda bir millet imajı. Dil, tarih ve kültür

işlerinde bilimsel bir milliyetçilik,

- Devlette, rejimde, dış politikada ve ekonomide milli olmak özelliği,

- Demokratik düzende sosyal devlet anlamının işlemesi ve organların

yaratılması,

- Milli hayatın bütün kollarını içine alan bir plancılık,

- Emeğin ve hizmetin korunması ve teşkilatlandırılması, güçlü ve

bağımsız sendikacılık,

- Din ve devlet işlerinin kesin olarak ayrılması, laiklik.90

Şevket Süreyya Aydemir’in ortaya attığı ’ Türk sosyalizmi ‘ kavramı

gerek Yön Dergisi içinde gerekse dışında yankı bulmuş, tartışmalara yol

açmıştır. Örneğin Yön Dergisi içinde, derginin baş yazarlarından, Sadun

Aren; Yön Dergisi dışından ise Behice Boran, Şevket Süreyya Aydemir’in

90 Şevket Süreyya Aydemir, “ Türk Sosyalizmin İlkeleri “,Yön Dergisi, sayı 56 ( 9 Ocak 1963 ), s 8.

59

yazısıyla gündeme gelen ’ Türk sosyalizmi ‘ kavramını eleştirmişler, bu

kavrama karşı çıkmışlardır.91

Yön Dergisi’nin başyazarlarından Doğan Avcıoğlu ise Şevket Süreyya

Aydemir’in ortaya attığı ’ Türk sosyalizmi ‘ kavramını benimseyenler arasında

yer almış, kavramın içeriğinin gelişimine katkı sağlamıştır. Sosyalizmi, az

gelişmiş bir ülke olarak değerlendirdiği Türkiye’nin ‘’ hürriyet ve sosyal adalet

‘’ içinde hızla kalkınmasını sağlayacak tek metot olduğuna inandığı için

savunduğunu söyleyen Doğan Avcıoğlu, Türkiye’de uygulanabilecek

sosyalizmin ‘ Türk sosyalizmi ‘ olduğunu belirtmiştir. Avcıoğlu, Yön Dergisi’nin

14 Mart 1962 tarihli sayısında yayınlanan ‘’ Kalkınma Programı II: A’dan Z’ye

Kadar Reform‘’ başlıklı yazısında ’ Türk Sosyalizmi ’nin hedeflerini şu şekilde

tespit etmiştir:

− Kapitalizm öncesi iktisadi yapıyı, kalkınmayı sağlayacak biçimde

modernleştirmek,

− Başta kullanılmayan ( atıl ) işgücü olmak üzere kaynakların tam

istihdamını sağlamak,

− Planlamayı, sosyal, iktisadi, siyasi ve kültürel alanlarda büyük

değişiklikleri sağlayacak güçlü bir müdahale vasıtası olarak

kullanmak,

− Çalışmayı toplumun en yüksek değeri haline getirmek ve kültürler için

fırsat eşitliği sağlamak,

− Çalışanlar demokrasisini kurmak. 92

91 Aydın, s 461. 92 Doğan Avcıoğlu, ‘’ Kalkınma Programı II: A’dan Z’ye Kadar Reform ‘’, Yön Dergisi, sayı 13 ( 14 Mart 1962 ), s 8.

60

‘ Türkiye sosyalizmi ’nin öncelikli hedefinin ‘ Milli Demokrasi ‘nin inşa edilmesi

olduğunu söyleyen Avcıoğlu’na göre Türkiye’nin toplumsal ve ekonomik

yapısı sosyalist devrim için henüz hazır değildi: ‘’ Zira sosyalizm ancak

gerçek sosyalist kuvvetlerle sıhhatli bir şekilde kurulabilir. Fakat sosyalizm

bugünün meselesi değildir. ‘’93 Avcıoğlu, Türkiye’nin içinde bulunduğu

koşullarda, sosyalizmin temel sorununun, anti – emperyalist, anti - feodal

mücadele olduğunu belirtmiştir. Sosyalistler, anti – emperyalist, anti – feodal

mücadeleyi ön plana koyan bir strateji izlemeli; bu strateji içinde yer

alabilecek toplum kesimleri dışlanmamalıydı. Bunun birlikte, ’ Milli Demokrasi

‘ safhasında ülkenin siyasal ve ekonomik bağımsızlığı sağlanmalı; 1961

Anayasası’nda belirtilen hak ve özgürlükler gerçekleştirilmeli ve

korunmalıydı.94

Avcıoğlu’na göre ’ Milli Demokrasi ‘ mevcut parlamenter rejime dayalı

burjuva demokrasisinden farklı olacaktı:

‘’ Milli demokrasi, burjuva demokrasisinden farklıdır. Zira bu tip demokraside,

milli burjuvazinin egemenliği kesindir. Milli demokrasi, sosyalist demokrasi de

değildir. Zira bu tip demokraside de işçi sınıfı egemen durumdadır.

Diktatörlük ve despotizm metotlarını reddeden milli demokrasi, toplumun anti

emperyalist ve anti feodal bütün güçlerini temsil eden karma bir tiptir. ‘’95

Avcıoğlu’na göre ’ Milli Demokrasi ‘de işçi sınıfının egemenliği – her ne kadar

söz konusu egemenliği milli burjuvaziyle paylaşsa da - ülkenin kapitalist

olmayan bir kalkınma yoluna girmesine yol açacak; ülkenin sosyalizmin

93 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalist Gerçekçilik “, Yön Dergisi , sayı 39 ( 12 Eylül 1962 ), s 20. 94 İbid., s 20. 95 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalist Strateji ve Prof. Dr. Sadun Aren ‘’ , Yön Dergisi, sayı 197 ( 6 Ocak 1967 ), s 16.

61

inşasına geçiş için ihtiyaç duyduğu şartların oluşmasını sağlayacaktı.96

Şartların oluşması yolunda sosyalistlerin vereceği demokratik mücadelenin

ise iki yönü olacaktı. Bu yönlerden ilki ‘’ (…) milli egemenliği kuvvetlendirmek,

ekonomik bağımsızlığa ulaşmak, geniş bir milli rönesans gerçekleştirmek, her

türlü gericilik şeklini ve feodal eşitsizliği ‘’ kaldırmak ‘’97; ikincisi ise ‘’ (…)

kapitalizmi teşhir etmek ve kapitalist gelişme yolunun bütün sakıncalarını

ortaya koymak; burjuvazinin milli amaçlarla çatışan sınıf çıkarlarını gözler

önüne sermek; işçilerin ve işçi köylü ittifakının toplumdaki rolünü

güçlendirmek ‘’98 olacaktır.

Peki, Avcıoğlu’na göre, yukarıda belirttiğimiz ilke ve hedeflerin

gerçekleştirilmesinde, başka bir deyişle Türkiye’de sosyalizmin - öncesinde

’ Milli Demokrasi ‘nin – inşasında, toplumsal sınıfların hangi unsurları rol

alacaktır ?

3. 3 Sosyalist Mücadelenin Türkiye’deki Unsurları

Hatırlanacağı üzere, Doğan Avcıoğlu Yön Dergisi sayfalarında,

Türkiye’nin en temel sorunlarının ’ bağımsızlık ‘ ve ’ kalkınma ‘ olduğunu

söylemiş; söz konusu bu sorunların Türkiye’nin azgelişmiş bir ülke

olmasından kaynaklandığını belirtmişti.

Avcıoğlu’na göre, Türkiye’nin azgelişmiş ülke kimliğinden sıyrılması

ancak sosyalizmle mümkündü. Sosyalizm, Türkiye’nin önündeki tek

96 Doğan Avcıoğlu, “ Halkçı, Devletçi, Devrimci ve Milliyetçi Kalkınma Yolu ‘’, Yön Dergisi , s 111 ( 14 Mayıs 1965 ), s 9. 97 İbid., s 9. 98 İbid., s 9.

62

seçenekti. Türkiye de, hızlı kalkınma çabası içindeki birçok azgelişmiş ülke

gibi, bu seçeneği fark etmeli, sosyalizm yolunda ilerlemeliydi.

Doğan Avcıoğlu, sosyalizmin Türkiye’nin önündeki tek seçenek olduğu

görüşünü dile getirirken, Kemalizm’in ’ Devletçilik ‘, ’ Halkçılık ‘ ve

’ Milliyetçilik ‘ ilkelerine atıfta bulunmuş; Kemalizm ve sosyalizm arasında bir

bağ kurmuş ve aynı zamanda, Atatürk’ün arzuladığı, çağdaş uygarlık

düzeyine ulaşmış Türkiye hedefinin, ancak sosyalizmle mümkün olabileceğini

söylemişti. Avcıoğlu’nun, ’ gerçek milliyetçilik ‘ diye nitelediği sosyalizm,

prensip itibariyle tek olmakla birlikte, uygulama da üç ana akıma

ayrılmaktaydı: Bu akımlar ’ Doğu Sosyalizmi ‘, ’ Batı Sosyalizmi ‘ ve

’ Azgelişmiş Ülkeler Sosyalizmi ‘ydi.

Doğan Avcıoğlu’na göre, yukarıda belirttiğimiz, üç sosyalist akımdan

Türkiye için uygun olabilecek model, ’ Azgelişmiş Ülkeler Sosyalizmi ‘ydi.

’ Azgelişmiş Ülkeler Sosyalizmi ’nin Türkiye’deki adı ’ Türk Sosyalizmi ‘

olacaktı. ’ Türk Sosyalizmi ‘nin öncelikli hedefi Türkiye’de sosyalizmin değil;

’ Milli Demokrasi ‘nin inşası olacaktı. Sosyalizme aşama aşama varılacak ve

sosyalistler ’ Milli Demokrasi ‘nin inşasında bir yandan milli egemenliği

kuvvetlendirecekler diğer bir yandan da kapitalist kalkınma yolunun bütün

sakıncalarını ortaya koyup, ülkenin yarı feodal – yarı bağımlı ekonomisine

son verecek adımların atılmasını sağlayacaklardı. Peki sosyalistlerin

Türkiye’de ki bu mücadelesinde, Avcıoğlu’na göre, toplumsal sınıfların hangi

unsurları yer alacaktı?

Yukarıdaki sorunun yanıtını Doğan Avcıoğlu, anti – emperyalist

mücadeleyi ön plana koyan, ’ Milli Demokrasi ‘nin inşası hedefinde birleşmiş

63

bütün unsurlar şeklinde vermiştir. Söz konusu bu unsurlar asker – sivil

aydınlar, işçi sınıfı, gençlik, köylüler ve iç pazar üzerinde çıkarları

emperyalizmle çatışan milli burjuvaziden oluşmaktadır.99

Avcıoğlu’na göre asker – sivil aydınlar, ‘’ öğretmeniyle, subayıyla,

memuruyla ‘’,100 orta sınıflardan gelme aydınlardır. Doğan Avcıoğlu, asker –

sivil aydınlar yerine, ‘’ ara tabakalar ‘’ ya da ‘’ zinde kuvvetler ‘’ deyişlerini

kullanmayı yeğlemiştir. Asker – sivil aydınları nitelemek için kullandığı ara

tabakalar / zinde kuvvetler deyişlerine ilişkin ise şunları söylemiştir:

‘’ (…) Nedir bu ara tabakalar ? Bu bir mütecanis [ homojen ], hatta mütecanis

bir tabaka değildir. Ama hakim sınıfların nispeten zayıf olduğu toplumlarda,

içinden çıktıkları sınıf ve tabakalardan bağımsızlaşmaktadırlar. Ara tabakalar

politik sonucu tayin edici unsurlardır. Bu büyük güçlerinin bilincine

varmışlardır ve bu bilinç onları bağımsız kılmaktadır. Bu ara tabakalar

toplumun ilerici kesimini teşkil etmektedirler. Çıkarları modernleşme ve hızlı

kalkınmadan yanadır. Toplum hayatında önemli rolleri dolayısı ile, öncü bir

rol oynamaya, kendilerini, özel çıkarlarının üstüne çıkmaya zorlayan tarihi bir

misyona sahip olma eğilimindedirler. ‘’101

Gelişmiş Batılı toplumların aksine, Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerde ara

tabakaların ülkelerinin kaderlerine hakim durumda olduklarını söyleyen

Avcıoğlu’na göre sosyalistler, Tanzimat’tan bu yana, Türkiye’nin kaderinde ön

planda rol oynayan ara tabakaları dışlamamalı; ara tabakaların geçmişte

yaptıkları hataları derinlemesine eleştirerek, onları kazanmalıydı: Çünkü

azgelişmiş ülkelerde ara tabakalar ‘’ (…) burjuvazi kalkınma çabasında 99 Doğan Avcıoğlu, “ Sınıf Mücadelesi, Sosyalizm ve Milliyetçilik “,Yön Dergisi, sayı 182 ( 23 Eylül 1966), s 3. 100 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalist Gerçekçilik “,Yön Dergisi, sayı 39 ( 12 Eylül 1962 ), s 20. 101 Doğan Avcıoğlu, ‘’ Bir Sosyalist Stratejinin Esasları ‘’, Yön Dergisi, sayı 185 ( 14 Ekim 1966 ), s 3.

64

başarısızlık gösterdiği ölçüde, kapitalist olmayan bir kalkınma yoluna ‘’102

yönelebilmekteydiler.

Avcıoğlu’na göre 1960’lı yılların Türkiye’sinde işçi sınıfı henüz yeterli

siyasal bilinçten yoksundu; zira Türkiye’de işçi sınıfı henüz başlangıç

safhasındaydı. Bu durum Türkiye’nin azgelişmiş bir ülke olmasından

kaynaklanıyordu. İşçi sınıfı, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nden sonra

yıllardır maruz kaldığı baskılardan sıyrılıp yeni yeni uyanıyor; ekonomik ve

siyasal gücünün bilincine varıp teşkilatlanıyordu.103

Doğan Avcıoğlu sosyalist mücadelede gençliğe ayrı bir önem veriyor;

bu önemi ‘’ gençliği kazanan bir siyasi hareket yenilmez bir kuvvettir ve

gençlik, ilericilerin tabii müttefikidir ‘’104 sözleriyle ifade ediyordu. O’na göre

gençlik ülke yönetimine katılmalı ve söz sahibi olmalıydı: ‘’ (…) Halk

çocuklarının [ gençliğin ] memleket idaresine katılması (…) sosyal alandaki

ilerlemeyi sağlam temellere oturtmak ve kütlelere kalkınmayı benimsetmek

için zorunludur ‘’105

Doğan Avcıoğlu, hatırlanacağı üzere, Türkiye’de sosyalistlerin önceliği

sosyalist mücadeleye değil, anti – emperyalist mücadeleye vermesi gerektiği

görüşünü dile getiriyor ve bütün ilerici güçlerin bu amaç etrafında birleşmeleri

gerektiğini söylüyordu. Avcıoğlu’na göre ilerici güçlerin saflarında, iç pazarda

çıkarları emperyalizmle çatışan, milli burjuvazide yer almakta ve ‘’ milli

burjuvazi ‘’ orta ve küçük sanayi burjuvazisi ile küçük zanaatkarlardan

oluşmaktaydı. Avcıoğlu milli burjuvazinin, büyük burjuvazinin aksine, ülkenin

102 İbid., s 3. 103 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalist Gerçekçilik “, Yön Dergisi, sayı 39 ( 12 Eylül 1962 ), s 20. 104 İbid., s 20. 105 Doğan Avcıoğlu, ‘’ Kalkınma Programı II: A’dan Z’ ye Kadar Reform ‘’, Yön Dergisi, sayı 13 ( 14 Mart 1962 ), s 8.

65

tam bağımsızlığından ve milli sanayisinin gelişmesinden yana bir tutum

alabileceğini söylüyordu. Dolayısıyla sosyalistler ‘’ milli burjuvazi ‘’ olarak

nitelendirdiği orta ve küçük sanayi burjuvazi ile küçük zanaatkarların,

emperyalizmin yerli işbirlikçileri konumundaki büyük burjuvazinin – sanayi ve

ticaret burjuvazisinin – etrafında kenetlenmelerini önleyecek politikalar

gütmeli; orta ve küçük sanayi burjuvazisi ve küçük zanaatkarlar işbirlikçi

büyük burjuvazinin rekabetine karşı desteklemeli ve korumalıydı.106 Zira

Türkiye’nin içinde bulunduğu devrim aşamasında, emperyalizme karşı çıkan

bütün toplumsal grupların desteğine ihtiyaç duyulmaktaydı. Kısaca söylemek

gerekirse, burjuvazi bir bütün olarak düşman olarak algılanmamalı; burjuvazi

içindeki çıkar çatışmaları değerlendirilmeliydi. Doğan Avcıoğlu’na göre

sosyalistler ‘’ mücadeleyi emperyalizme karşı çıkan bütün grupların kabul

edebileceği basit ve açık – seçik bir programa kavuşturmak, mevcut kuvvet

ilişkilerini doğru tahlil ederek şartlara en uygun düşen şiarları bulup ortaya

atmak ‘’107 gibi zor bir görevi yerine getirmekle yükümlüydü.

Buraya kadar yazdıklarımızı özetleyecek olursak Doğan Avcıoğlu,

Türkiye’de 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi ile açılan yeni dönemde

sosyalizmin ve sosyalistlerin temel meselesini, anti – emperyalist ve anti –

feodal mücadelenin ön plana çıktığı ’ Milli Demokrasi ‘nin inşası olarak

görüyor; Türkiye’nin mevcut şartlarında sosyalizmin en önemli mesele

olmadığını iddia ediyordu.108 ’ Milli Demokrasi ‘nin inşasında ise asker – sivil

aydınlar, işçi sınıfı, gençlik, köylüler ve iç pazar üzerinde çıkarları

106 İbid., s 20. 107 Doğan Avcıoğlu, “ Sınıf Mücadelesi, Sosyalizm ve Milliyetçilik “,Yön Dergisi, sayı 182 ( 23 Eylül 1966), s 3. 108 Doğan Avcıoğlu, “ Cepheler Birleşiyor ”, Yön Dergisi, sayı 44 ( 17 Ekim 1962 ), s 3.

66

emperyalizmle çatışan milli burjuvaziden oluşan – kısaca ’ milliyetçi

demokratik kuvvetler ‘ 109 olarak adlandırdığı - toplum kesimlerinin yer

alacağını belirtiyordu.

Avcıoğlu’na göre ’ Milli Demokrasi ‘nin inşasında verilecek milliyetçi

mücadelede, öncülüğü işçi sınıfının değil; asker – sivil aydınlardan oluşan ara

tabakaların üstlenecekti. Bu durumun nedenini Doğan Avcıoğlu şu sözlerle

açıklıyordu:

‘’ Milliyetçi mücadelenin ancak sosyalist güçlerin öncülüğünde yürütüldüğü

takdirde başarıya ulaşabileceğini, aksi halde yeniden emperyalizmin

kucağına düşülebileceğini ileri süren bir çok düşünür vardır. Şüphesiz bu en

ideal çözüm yoludur. Fakat gerçeklere her zaman uygun düşmekten uzaktır.

Çağımızda, değişen kuvvet dengesinin ve kütlelerin artan politik ağırlığının

etkisiyle, milliyetçi mücadele, sosyalist olmayan güçlerin liderliğinde de

başarıya ulaşabilmekte ve sosyalizme yönelebilmektedir. ‘’110

Doğan Avcıoğlu’na göre sosyalizme geçişin şartları ancak ‘’ Milli Demokrasi ‘’

nin inşası ve başarısından sonra olgunlaşacaktır: ‘’ (…) Milli Demokrasi (…)

özgür bir köylü ve güçlü bir işçi sınıfı yaratacak ve ekonomik bağımsızlığı

gerçekleştirecektir. Böylece Sosyalizmin inşasına geçiş için bütün şartlar

hazırlanmış olacaktır. ‘’111

109 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalist Gerçekçilik “,Yön Dergisi, sayı 39 ( 12 Eylül 1962 ), s 20. 110 Doğan Avcıoğlu, “ Sınıf Mücadelesi, Sosyalizm ve Milliyetçilik “,Yön Dergisi , sayı 182 ( 23 Eylül 1966), s 3. 111 Doğan Avcıoğlu, “ Halkçı, Devletçi, Devrimci ve Milliyetçi Kalkınma Yolu “,Yön Dergisi, sayı 111 ( 14 Mayıs 1965 ), s 9.

67

3. 4 Sosyalist Mücadelenin Türkiye’deki Başarısı

Doğan Avcıoğlu, her ne kadar 1961 seçimleriyle oluşan parlamento

muhafazakar bir çoğunluğa sahip olsa da, 1961 -1965 yılları arasında

Türkiye’deki sosyalist mücadelenin başarısının çok partili demokratik siyasal

düzen içinde, anayasanın çizdiği sınırları aşmaksızın gerçekleşebileceği

düşüncesini taşımaktadır. Kanımızca, Avcıoğlu’nun bu düşünceyi

taşımasında, İnönü’nün başbakanlığındaki CHP koalisyonlarının iktidarda

olmasının; silahlı kuvvetler içinde parlamentodaki muhafazakar çoğunluğa

karşı tavır takınabilecek radikal eğilimin varlığını sürdürmesinin; devletin kilit

noktalarında sosyalist fikirlere yatkın bürokratların varlığının; 1961

Anayasa’sının kendilerine tanıdığı sosyal ve ekonomik hakların bir an önce

hayata geçirilebilmesi için kitlesel olarak meydanlara yönelen güçlü ve yaygın

bir işçi hareketinin gelişmekte oluşunun etkisi bulunmaktadır.

Avcıoğlu için 1961 – 1965 yılları arasında eski ve yeni Türkiye olmak

üzere iki Türkiye vardır ve “ ( … ) yeni ve eski Türkiye karşı karşıyadır. Yeni

Türkiye gayri memnunlarla doludur. Gayri memnun bir kütle memleketin ve

kendinin daha iyi bir kadere layık olduğuna, memleketin kaderiyle birlikte

kendi kaderinin değişebileceğine inanmıştır...”.112 Avcıoğlu, bu dönemde

gayrı memnun kütlenin ve memleketin kaderini değiştirecek olan sosyalizmin

Türkiye’de “ gerçek bir söz ve teşkilatlanma özgürlüğünün tanınması

durumunda “113, “ geniş halk yığınlarını aydınlatıp, teşkilatlandırılarak “114

112 Doğan Avcıoğlu, “Yeni Türkiye “, Yön Dergisi, sayı 5 ( 17 Ocak 1962 ), s 3.

113 Doğan Avcıoğlu, “ Demokrasi Düşmanları “,Yön Dergisi, sayı 16 ( 4 Nisan 1962 ), s 3.

114 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalizm Anlayışımız “,Yön Dergisi, sayı 36 ( 22 Ağustos 1962 ), s 3.

68

mevcut çok partili demokratik düzen içinde iktidara gelebileceği inancındadır.

Bu inancın yaşama geçebilmesi için Avcıoğlu 1961 – 1965 yılları arasında

CHP ve TİP arasında iş birliği kurmak istemiş, bu işbirliğinin geçekleştirilmesi

doğrultusunda çaba sarf etmiş; anti – emperyalizm üzerinde uzlaşmış bir

CHP – TİP koalisyon hükümetinin seçim yoluyla iktidara gelebileceği

umudunu taşımıştır. Zira Avcıoğlu’na göre anti – emperyalizm üzerinde

uzlaşmış bir CHP – TİP koalisyonu, Türkiye’de sosyalizmin geniş kitlelere

yayılarak geniş kitleler içinde teşkilatlanmasını kolaylaştıracak, sosyalizmin

demokratik yollardan iktidara gelmesinin alt yapısını hazırlayacaktır. Bu amaç

doğrultusunda 10 Ekim 1965 Genel Seçimleri öncesinde Avcıoğlu CHP ile

TİP arasında işbirliğinin gerçekleştirilmesi için TİP’e yönelik olumsuz

tutumunu yumuşatmış; CHP’nin ‘ Ortanın Solu ‘ açılımıyla ekonomik

bağımsızlığı amaç edinmiş emperyalizme karşı bir tutuma, yavaş ve ihtiyatlı

adımlarla yöneldiğini söylemiş;115 böylelikle her iki partinin seçimler

sonrasında işbirliği yapabileceği umudunu taşıdığının mesajını vermek

istemiştir. Ne var ki Avcıoğlu’nun CHP ile TİP arasında oluşturmak istediği iş

birliği havası çabuk dağılmıştır: TİP yönetimi, parti çizgisine yakın yayın

organlarında, CHP’nin de AP gibi hakim sınıfların partisi olduğunu,

sosyalistlerin AP gibi CHP’yi de hedef alması gerektiğini söyleyerek, CHP ile

olası bir işbirliğine pek sıcak bakmadıklarını belirtmişlerdir.116

Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’deki sosyalist mücadelenin başarısının

çok partili demokratik siyasal düzen içinde, anayasanın çizdiği sınırları

aşmaksızın gerçekleşebileceği düşüncesi, CHP ve TİP arasında oluşturmaya

115 Doğan Avcıoğlu, “ Ortanın Solu “, Yön Dergisi, sayı 122 ( 30 Temmuz 1965 ), s 3.

116 Atılgan, s 192.

69

çalıştığı iş birliğinin gerçekleşememesi ve 10 Ekim 1965 genel seçimleri

sonrasında AP’nin seçimlerden birinci parti çıkarak tek başına iktidara

gelmesiyle son bulmuş; bu tarihten itibaren Avcıoğlu Türkiye’de mevcut geri

kalmış toplumsal yapı içinde, geniş halk yığınları tutucu güçlerin ideolojik ve

ekonomik egemenliği altındayken, halk yığınlarının aydınlatıp,

teşkilatlandırarak sosyalizmin Türkiye’de iktidara gelebileceği düşüncesini

‘ kötü bir romantizm ‘ olarak nitelemiş;117 Türkiye’de sosyalistlerin iş ve toprak

vaadiyle değil, iş ve toprak vererek halkla bütünleşebileceğini söylemiş,

bununda ancak ihtilalci bir yolun tercih edilmesiyle mümkün olabileceği

görüşünü dile getirmeye başlamış: MDD hareketi ile birlikte 1960’ların ikinci

yarısında çok partili demokratik düzenin karşısında yer almıştır. 10 Ekim

1965 Genel Seçimleri’nden sonra Avcıoğlu, Türkiye’deki çok partili

demokratik siyasal düzeni ‘ cici demokrasi ‘ deyimiyle isimlendirmiş; bu

deyimle Türkiye’de demokrasinin biçimsel bir yapıya sahip olduğunu

vurgulamak istemiştir.118

117 Doğan Avcıoğlu, “ 1965 Yılında Atatürkçülük “, Yön Dergisi, sayı 137 ( 12 Kasım 1965 ), s

3. 118 Doğan Avcıoğlu, “ Devrim ve Demokrasi Üzerine “, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1997, s 7.

70

İKİNCİ BÖLÜM

1. 10 EKİM 1965 GENEL SEÇİMLERİNDEN 12 MART 1971 ASKERİ

MUHTIRASI’NA TÜRKİYE’DEKİ ÖNEMLİ SİYASAL VE TOPLUMSAL

GELİŞMELER

1965 – 1971 yılları arasında Türkiye, ekonomide, sanayileşmeye

dayalı, hızlı bir büyüme yaşarken, dış politikada da uluslararası konjonktürün

el vermesiyle, 1964 Kıbrıs sorunuyla birlikte resmi çevrelerce de benimsenen

çok yönlü bir dış politika uygulamaya başlamış;1 iç siyasette ise, 1961

Anayasası’nın tanıdığı hak ve özgürlükler çerçevesinde, cumhuriyet

tarihimizin, belki de hiçbir dönemiyle karşılaştırılamayacak, çok sesli

demokratik havayı teneffüs etmiştir.

10 Ekim 1965 tarihinde yapılan genel seçimlerde nispi seçim sistemi

ile birlikte, ulusal artık yöntemi uygulanmış2 ve seçimlerin galibi Süleyman

Demirel Genel Başkanlığındaki Adalet Partisi olmuştur. Türkiye’de ilk ve son

kez bu seçimlerde uygulanan nispi seçim sistemi ve ulusal artık yöntemi

Cumhuriyet Halk Partisi’nin azınlık iktidarı döneminde çıkartılmış; İsmet İnönü

Genel Başkanlığındaki Cumhuriyet Halk Partisi nispi seçim sistemi ve ulusal

artık yöntemi ile genel seçimlerde AP’nin önünü kesmeyi ummuş, ne var ki

seçim sonuçları bu beklentiyi boşa çıkartmıştır. Seçim sonuçlarından

memnun olan AP Genel Başkanı Süleyman Demirel elde ettikleri başarının

1 Melek Fırat, “ 1960 – 71 Arası Türk Dış Politikası ve Kıbrıs Sorunu “, 1. B., Ankara, Siyasal Kitabevi, Şubat 1997, s 195. 2 10 Ekim 1965 Genel Seçimlerinin ayrıntılı sonuçları için b.k.z: Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, “ Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi 1945 – 1971 “, 1. B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Temmuz 1976, s 299.

71

halka ait olduğunu beyan ederken, İnönü liderliğindeki CHP’de ise bir hayal

kırıklığı yaşanmış, Genel Başkan İnönü, “ demokrasiyi samimiyetle kabul

ettiğimiz zaman böyle bir sonucu kabul etmek de son derece tabiidir “3

sözleriyle AP’nin seçim başarısını kabullenmek zorunda kalmıştır.

10 Ekim 1965 genel seçimlerinin en dikkat çekici özelliklerinden birisi,

nispi seçim sistemiyle birlikte uygulanan ulusal artık yöntemi sayesinde

parlamentoya ilk defa sosyalist bir partinin, Türkiye İşçi Partisi’nin, girmesidir.

TİP listesinden milletvekili seçilen, dört yıl boyunca TİP’in kamuoyunda yankı

uyandıran en önemli milletvekillerinden birisi olacak Çetin Altan, TİP’in bu

başarısını, Akşam gazetesindeki köşesinde şu sözlerle değerlendirmiştir:

Türkiye’de “ ( … ) bir kapitalist hükümetin artık sadece kapitalist muhalefeti

olmayacak … “4

Seçimlerden birinci parti olarak çıkan ve tek başına iktidara gelen

AP’nin Genel Başkanı Süleyman Demirel 13.10.1965 tarihinde düzenlemiş

olduğu bir basın toplantısında, şu vaatlerde bulunmuştur: a) Yeni seçim

sistemi, b) basın suçlarının affı, c) servet beyannamesine son vermek, d)

özel sektöre hükümet yardımı, e) yabancı sermayeye destek verilmesi. Basın

toplantısında verilen bu vaatlerle Demirel, 27 Mayıs sonrası ekonomi

alanında yaşanılan kimi gelişmelerden rahatsızlık duyan özel sektörün

güvenini kazanmak istemiştir.5 Süleyman Demirel, 27 Ekim 1965 tarihinde

başbakan olarak ilk hükümetini kurmuş ve hükümet programını açıklamıştır.6

3 İbid., s 299. 4 İbid., s 299. 5 Feroz Ahmad, “ Demokrasi Sürecinde Türkiye “, çev. Ahmet Fethi, 2.B., İstanbul, HİL Yayınları, Mart 1996, s 233. 6 Demirel’in kurduğu ilk AP hükümetinin üyeleri ve hükümet programı için b.k.z.: Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, s 300.

72

Ancak, Demirel’in ilk kabinesi, parti içi uzlaşmayı yansıtmaktan uzak

olacaktır.7 Demirel başbakanlığındaki ilk AP hükümeti, programında, 1961

Anayasası’na, Kemalist reformlara bağlı kalınacağı; devletin görevinin

vatandaşın can ve mal güvenliğini, çalışma ve seyahat etme özgürlüğünü

sağlama, ülke barışını ve güvenliğini kurmakla sınırlanacağını belirtmiş; vergi

reformunun yeniden gözden geçirilerek, servet beyanının, vergi mükellefleri

arasında yaygın kaygı ve endişelere yol açtığı için kaldırılacağını vaat

etmiştir.8 Demirel hükümetinin liberal ekonomi programın başlıca hedefi ise

Türkiye’nin sanayi toplumuna geçiş sürecini tamamlayabilmek olmuş ve bu

nedenle 1963 yılında uygulamaya konulan I. Beş Yıllık Kalkınma Planı’na da

bağlı kalınacağı açıklanmıştır.

Demirel’in 1965 – 1969 yıllarını kapsayan ilk başbakanlık döneminin

bir değerlendirmesini yapacak olursak; başbakanlığının ilk döneminde

Demirel, silahlı kuvvetlerle ilişkiler dışında, büyük bütçe açığı, artan dış

borçlar, hızla yükselen fiyatlar, yaygınlaşan işsizlik ve eğitim sistemindeki

yetersizlikler gibi sorunlarla karşılaşmış, tüm bu olumsuzluklara bağlı olarak

ortaya çıkan toplumsal tansiyonu dizginleyebilecek kapasiteye yeterince

sahip olamamıştır.

10 Ekim 1965 Genel Seçimleri’nin sonuçları, yukarıda da değindiğimiz

üzere, CHP’de hayal kırıklığı yaratmıştır. Söz konusu bu hayal kırıklığının

7 27 Mayıs 1964 tarihindeki AP genel kongresinde genel başkanlığa seçilen Demirel, kongrede genel başkanlık yarışındaki en ciddi rakibi Saadettin Bilgiç ve onunla birlikte hareket eden hiçbir isme hükümetinde bakanlık görevi vermemiş ve Saadetin Bilgiç liderliğindeki parti içi muhalefetin tepkisini çekmiştir. Demirel söz konusu bu tepkileri, 31 Ekim’de toplanan Genel İdare Kurulu’nda, kurmuş olduğu kabinenin en iyiyi yansıtmadığını belirterek yatıştırmaya çalışmış, ilerleyen aylarda da kabinede revizyon yapılabileceği sinyalini vererek parti içi muhalefetin sesini kesmeyi ummuştur. Ayrıntılar için b.k.z: Ahmad, s 235. 8 İbid., s 234.

73

önemli nedenlerinden birincisi, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nin henüz

hafızalardaki tazeliğini koruduğu bir dönemde, CHP’nin başında olduğu

koalisyon hükümetlerinin MBK desteğiyle oluşturulup, partinin halka ‘ ordu

zoru ile seçmene rağmen iktidar peşinde olduğu izlenimini ‘9 vermesi ise,

ikinci önemli nedeni de, seçimlerden kısa bir süre önce CHP’nin benimsediği

‘ ortanın solu ‘ sloganıdır. 1965 Genel Seçimlerine - bir çok partilinin TİP’in

potansiyel oy tabanını zayıflatabileceğini umarak istemeye istemeye

benimsediği – ‘ ortanın solu ‘ sloganı ile katılan CHP; başta AP olmak üzere,

sağ partilerin, dinsel ve geleneksel değerleri kullanan karşı

propagandalarının, seçmenler üzerinde etkili olmasıyla, özellikle kırsal

kesimlerde, oy kaybına uğramış ve hiç beklemediği bir sonuçla karşı kaşıya

kalmıştır. Genel seçimlerin ertesinde, CHP’de, parti içi sağ kanat, genel

başkan İnönü’nün istifasını ve parti kimliğiyle bütünleşmeye başlayan

‘ ortanın solu ‘ sloganının bırakılması gerektiğini belirten açıklamalar

yapmıştır.10 CHP içindeki İnönü muhalifi sağ kanat, ‘ ortanın solu ‘ sloganına

karşı çıkışlarının gerekçesini ise, Türkiye’nin azgelişmiş bir ülke ve

muhafazakar toplum yapısının güçlü olduğu iddiasına dayandırmışlardır.

CHP’nin, parti içi sağ kanadın muhalefetine rağmen, ‘ ortanın solu ‘ sloganını

partinin yeni kimliği olarak benimsemesi ise Ekim 1966 tarihinde toplanan

9 Suna Kili, “ 1960 – 1975 Döneminde Cumhuriyet Halk Partisinde Gelişmeler “, 1.B., İstanbul, Boğaziçi Yayınları,1976, s 221. 10 Örneğin CHP Edirne Senatörü Tahsin Banguoğlu seçim yenilgisinin nedeni olarak genel

başkan İnönü’yü görüyor ve partililere seçimlerde yaşanılan yenilgiyi hatırlatarak, şu çağrıda bulunuyordu: “ Bu kadar açık bir gerçeği görmemek için ya bir yaşlılık hırsı içinde olmak, yahut bir yaşlının etrafında menfaat takımı içinde bulunmak lazımdır. “ Dünya, 12 Ekim 1965’den aktaran Ahmad, s 149. Sağ kanadın tepkisi etkili olmuş, CHP 5 Haziran 1966’da, boş olan 52 sandalye için yapılan, kısmi Senato Seçimleri kampanyasında ortanın solu sloganını kullanmamıştır. Ne var ki, ortanın solu sloganının kullanılmaması, CHP’nin senato seçimlerinden beklediği oy oranına ulaşmasını sağlamamış, seçimlerin galibi yine AP olmuştur. 5 Haziran 1966 tarihli kısmi Senato Seçimlerinin sonuçları için b.k.z.: Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, s 313.

74

XVIII. Kongre’de gerçekleşecektir. XVIII. Kongre’de İsmet İnönü genel

başkanlık koltuğunu sağ kanadın genel başkan adayı Kasım Gülek

karşısında korurken; ‘ ortanın solu ‘ sloganının partinin yeni kimliği olması

gerektiğini söyleyen Bülent Ecevit, partinin genel sekreteri seçilmiş ve

böylece ‘ ortanın solu ‘ sloganı CHP’nin yeni siyasi kimliği haline gelmiştir.11

CHP’nin 1960’ların ikinci yarısında benimsediği ‘ ortanın solu ‘ kimliği gerek

Demirel liderliğindeki AP’den gerekse Turhan Feyzioğlu liderliğindeki GP’den

sert eleştiriler almış; CHP, sağ partilerce, TİP çizgisine kaymakla ve zararlı

akım olarak değerlendirdikleri sosyalizmi korumakla suçlanmıştır.12 AP ve

GP’den gelen bu sert eleştiriler ise CHP’nin TİP ile olan ilişkilerinin

gerginleşmesine ve TİP’i eleştirmesine yol açmıştır. Örneğin 13 – 14 Ocak

1968 tarihinde toplanan İstanbul İl Kongresi’nde CHP Genel Başkanı İnönü

ve Genel Sekreter Ecevit TİP’i eleştirerek, partilerinin sosyal adaleti ön

görmekle birlikte, sosyalizme sıcak bakmadıklarını belirtmişlerdir.13

1967 yılından itibaren parlamentodaki AP, GP ve CKMP gibi sağ

partilerin yanı sıra CHP’den de sert eleştiriler almaya başlayan TİP, 10 Ekim

11 İnönü’nün XVIII. Kongre’de, genel başkanlık koltuğunu sağ kanat adayı Kasım Gülek’e

karşı koruması; ortanın solu sloganı ile ilerleyen yıllarda ismi beraber anılacak olan Ecevit’in genel sekreterliğe seçilmesi, CHP içinde ki sağ kanadın etkinliğini ve gücünü tam olarak kıramamıştır. Ortanın solu sloganına karşı çıkan sağ kanat, Kasım Gülek’in partiden ayrılması üzerine, Turhan Feyzioğlu liderliğinde, “ Yetmiş altılar “ diye anılan parti içi muhalefet grubu örgütlemişlerdir. Söz konusu bu grubun CHP içindeki etkin muhalefeti, 28 Nisan 1967 tarihinde toplanan IV. Olağanüstü Kongre’ye kadar sürmüş; Feyzioğlu ve 48 arkadaşının CHP’den istifa ederek GP’ni kurmalarıyla parti içindeki güçleri azalmıştır. Ayrıntılar için b.k.z.: Kili, s 229 – 242. 12 Örneğin GP, 4 Ekim 1967 tarihinde yayınlamış olduğu bir bildiride, CHP’yi TİP hizasına

düşmekle suçlamış; CHP genel başkan İnönü’nün bu gerçeği fark edemediği belirtilmiş; İnönü’nün genel başkanlıktan derhal istifa etmesi talep edilerek, şu ifadelere yer verilmiştir: “ Olayları takip edemez, tehlikeleri göremez ve zararlı tesirlerden kendisini koruyamaz hale geldiği her gün daha çok meydana çıkan CHP genel başkanının, demokratik rejime ve memlekete bundan böyle yapabileceği tek hizmet, Türk siyaset sahnesinden çekilerek, zararlı akımların koruyucusu rolünden kurtulmasıdır. “ Cumhuriyet, 5 Ekim 1967’den aktaran Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, s 335. 13 Ulus, 15 Ocak 1968’den aktaran ibid., s 340.

75

1965 Genel Seçimleri’nde elde ettiği 15 sandalye ile parlamentoda küçük

ama etkili bir gruba sahip olmuştu. TİP, 1965 – 1969 yılları arasında

parlamento içinde, komisyonlar, genel kurullarda yapılan gündem dışı

konuşmalar, hükümete yöneltilen yazılı ve sözlü sorularla görüşlerini

açıklarken; parlamento dışında ise düzenlediği toplantılar, mitingler,

kampanyalar ve yayınladıkları bildirilerle, her önemli iç ve dış olay

karşısındaki tepkisini ‘ işçi sınıfı ve emekçi halk yığınları adına ‘14 koymakta

gecikmiyor; AP iktidarına karşı etkili bir muhalefet yürütüyordu.15 TİP’in

parlamento içinde komisyonlar ve genel kurullarda; parlamento dışında ise

toplantı ve mitinglerde tekrarladığı ‘ bozuk düzen ‘, ‘ toprak reformu ‘, ‘ siyasal

bağımsızlık ‘ gibi sloganlar, sadece AP gibi sağ partilerin değil, sosyal adaleti

benimsediğini söyleyen CHP’nin de tepkisini çekiyor; CHP genel başkanı

İnönü partisinin aşırı sola karşı korunma tedbiri olduğunu söyleyip,16 TİP’i

hedef alıyordu. TİP’in parlamentodaki az sayılabilecek sandalye sayısına

rağmen, kamuoyunda ses getiren, yukarıda özetlemeye çalıştığımız etkili

muhalefeti ise Genel Başkan Mehmet Ali Aybar’ı 1969 yılında yapılacak olan

genel seçimler için ümitlendiriyor; Aybar’ın, yapılacak olan bu seçimlerde,

14 TİP, 10 Şubat 1964 tarihinde İzmir’de toplanan I. Büyük Kongresi’nde kabul edilen

programının “ GİRİŞ “ bölümünde şu ifadelere yer vermişti: “ ( … ) Türkiye İşçi Partisi, yurt ve dünya olaylarını Türk işçi sınıfı ve emekçi halk yığınları açısından değerlendirir; onların menfaatlerini savunur; hak ve hürriyetlerinin gerçekleştirilmesi için mücadele eder ( … ) Türkiye İşçi Partisi, bu güne kadar adına konuşulan, fakat sorumluluk yerlerinden her zaman uzak tutulan işçi, köylü, zanaatkar, esnaf, memur, ücretli kısacası bütün yükü taşıyıp da işlerin yürütümünde söz ve karar sahibi olmayan emekçi yurttaşları gerçekten yurttaşlık haysiyetine kavuşturacak, onları ‘ Bir Numaralı Yurttaş ‘ durumuna getirecektir...” Ayrıntılar için b.k.z.: “ Türkiye İşçi Partisi Programı “, İstanbul, 1964, s 14 – 15. 15 TİP’in 1961 – 1971 döneminde parlamento ve parlamento dışındaki çalışmalarının ayrıntılı

bir değerlendirmesi için b.k.z.: Artun Ünsal, “ Türkiye İşçi Partisi ( 1961 – 1971 ), 1.B., İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2002, s 193 – 202. 16 ibid., s 214.

76

TİP’in iktidar için yarışacağı iddiasını dile getirmesine sebep oluyordu.17 10

Ekim 1965 Genel Seçimleri’nden sonra TİP Genel Başkanı Aybar,

sosyalizmin işçi sınıfı ideolojisi olduğunu, devrimci eyleme işçi sınıfının

öncülük etmesi gerektiğini söyleyip, Türkiye’de sosyalizmin işçileri ve emekçi

halk yığınlarını bilinçlendirip örgütleyerek seçim yoluyla iktidara gelebileceği

tezini yüksek sesle dile getiriyor, TİP’i sosyalizmin Türkiye’deki tek adresi

olarak gösteriyordu. Anlaşılacağı üzere TİP Genel Başkanı Aybar’ın

hedefinde sadece AP iktidarı yoktu; dönemin sosyalizm tartışmalarında

önemli bir yer tutan, ismi Yön Dergisi ile özdeşleşmiş Doğan Avcıoğlu ile TİP

içinde etkin olmaya çalışan eski TKP’li Mihri Belli’nin teorize ettiği MDD

düşüncesi de vardı. TİP Genel Başkanı Aybar, Avcıoğlu ve MDD

düşüncesinin anayasanın çizdiği sınırları aşmaksızın, çok partili demokratik

siyasal düzen içerisinde hareket edilerek, Türkiye’de sosyalizmin

kurulamayacağı düşüncesinde birleşen ortak görüşlerine karşı çıkıyor ve

Dönüşüm dergisi ile 1 Aralık 1966 tarihinde yaptığı bir söyleşide şunları

söylüyordu: “ ( … ) Halkımız sosyalizmi benimsemeye hazırdır. Yalan ve iftira

kampanyalarına rağmen ( … ) maya tutmuştur. Bu gerçeği bilmezlikten

gelenler hata içindedirler. Sosyalizm tepeden inme kurulamaz ( … ) Türkiye

İşçi Partisi sosyalizmi Anayasa çerçevesinde gerçekleştirme azmindedir... “18

Mehmet Ali Aybar yukarıda belirtmiş olduğumuz görüşlerini dile getirirken,

dışarıdan Yön Dergisi sayfalarından Avcıoğlu’nun tezleri ve içeriden de Mihri

Belli’nin teorize ettiği MDD düşüncesi, 1966 – 1968 yıllarında TİP’in parti içi

disiplinini ve bütünlüğünü sarsıyor; partinin eylem gücünü oluşturan başarılı 17 Doğan Avcıoğlu, “ TİP’e Dair…”, Yön Dergisi, sayı 168 ( 17 Haziran 1966 ), s 3.

18 Mehmet Ali Aybar, “ Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm “, 1.B., İstanbul, Gerçek Yayınevi,

Şubat 1968, s 507.

77

genç militanların partiden uzaklaşmasına yol açıyor ve işçi sınıfı içinde arzu

edilenin tersine başarılı bir şekilde örgütlenemeyen TİP kan kaybetmeye

başlıyordu.19 Tüm bunlara ek olarak, 1968 yılında meydana gelen

‘ Çekoslovakya Olayları ‘ karşısında TİP ortak bir tutum takınamıyor; Genel

Başkan Aybar Varşova Paktı’nın Çekoslovakya’ya müdahalesini kınayıp,

‘ hürriyetçi sosyalizm ‘ kavramını ortaya atarken; TİP üst yönetimi, başta

Behice Boran, Sadun Aren olmak üzere, Aybar’ın görüşlerine karşı çıkarak,

1969 genel seçimleri yaklaşırken partide yeni bir bölünme yaratıyordu.20

1965 – 1971 yılları arasında Türkiye’de meydana gelmiş önemli

siyasal gelişmelerden birisi de, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in, sağlık

nedenlerinden dolayı, cumhurbaşkanlık görevini yürütemeyeceğinin

anlaşılması üzerine, 28 Mart 1966’da Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’ın

bu görev için seçilmesidir. Cevdet Sunay’ın cumhurbaşkanlığına seçilmesi,

silahlı kuvvetler ile Demirel liderliğindeki AP iktidarı arasındaki ilişkilerin, 14

Mayıs 1969 yılına dek düzelmesini sağlamıştır. Çünkü Cevdet Sunay, “ ( … )

sivil yönetim ile işbirliği ve dayanışma içine girerek, askeri kesimin herhangi

bir çıkış yapmasını ya da askerin müdahalede bulunmasını … “21

19 Gerek Doğan Avcıoğlu görüşleri gerekse Mihri Belli teorize ettiği MDD görüşü Türkiye’de

sosyalizmin anayasanın çizdiği sınırları aşmaksızın kurulabileceği düşüncesine katılmıyor; Türkiye’de, henüz, işçi sınıfının tek başına devrimci mücadeleye öncülük edebilecek olgunluğa erişmediğini dile getirerek, sosyalist mücadele asker – sivil aydınlardan yararlanılması gerektiğini ileri sürüyorlar; sosyalistlerin öncelikli olarak anti – emperyalizmin ön plana çıktığı demokratik devrime öncelik vermelerini, sosyalist devrimi daha sonraya bırakmaları gerektiğini söylüyorlardı. Doğan Avcıoğlu ile MDD düşüncesi arasındaki farklılık ise devrimci mücadelede itici gücün kim olacağı sorusuna verilen yanıtta ortaya çıkıyordu: Bu soruya Avcıoğlu ‘ ordu ‘ yanıtını verirken; MDD düşüncesi ‘ gençlik ‘ yanıtını veriyordu. Ayrıntılar için b.k.z.: Zafer Doğan, “ Türkiyeli Bir Sosyalist : Mehmet Ali Aybar “, 1.B., İstanbul, Belge Yayınları, Ocak 2005, s 114 – 115. 20 TİP içinde ortaya çıkan bu görüş ayrılıkları hakkında ayrıntılı bilgi için b.k.z.: Barış Ünlü, “

Bir Siyasal Düşünür Olarak Mehmet Ali Aybar “, 1. B., İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, s 247 – 263. 21 Ümit Cizre – Sakallıoğlu, “ AP – Ordu İlişkileri “, 1. B., İstanbul, İletişim Yayınları, Nisan

1993, s 69.

78

engellemiştir. Silahlı kuvvetler ile AP arasındaki düzgün giden ilişkiler, 14

Mayıs 1969’da, CHP’nin de desteğini alarak, AP iktidarının anayasada

gerekli değişiklikleri yapmak suretiyle, eski DP’lilere siyasal haklarını geri

vermesiyle bozulmuştur.22

1965 – 1971 dönemi önemli siyasal ve toplumsal gelişmelerinden bir

diğeri de, “ ( … ) kimi zaman hükümetleri zor duruma düşürebilecek şekilde

direniş ve eylemler yapabilen iki yeni ve dinamik gücün … “23, 1960 yılların ilk

dönemine kıyasla daha aktif bir şekilde ortaya çıkmasıdır. Söz konusu bu iki

yeni güç işçi sınıfı ve gençliktir. Sendikalı işçi sayısında önemli bir artış

gerçekleşen bu dönemde24, Türkiye’deki işçi hareketi, 1961 Anayasası’nın

ekonomik ve sosyal haklara sağladığı imkanlardan yararlanarak yaptıkları

yürüyüş, miting ve grevlerle siyaset sahnesinde etkin bir şekilde yer almaya

başlamıştır. 1965 – 1971 döneminde, Türkiye işçi hareketi adına yaşanılan

önemli gelişmelerden birisi de, DİSK’in kurulmasıdır. 13 Şubat 1967 tarihinde

kurulan DİSK, Türk – İş’in partiler üstü sendika anlayışına son vermiş, ‘15 –

16 Haziran ‘ olaylarından da anlaşılacağı üzere, işçi sınıfına yeni bir soluk

getirmiştir.

Gençlik ise, işçi sınıfı ile birlikte, dönemin yeni dinamiklerinden birisini

teşkil eder hale gelmiştir. Özellikle, sosyalizmi benimseyen gençlik kesimi,

1960’ların ilk yarısına kıyasla daha fazla politize olmuş; FKF ve Dev – Genç

22 Eski DP’lilere siyasal haklarını geri verecek olan anayasa değişikliği parlamentoda

görüşülürken dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç sert tepki göstermiş; anayasa değişikliğinin kabul edilmesi halinde kendisinin ve tüm kuvvet komutanlarının istifa edeceği tehdidinde bulunmuştur. Ayrıntılar için b.k.z.: İbid., s 79. 23 Hikmet Özdemir, “ Siyasal Tarih ( 1960 -1980 ) “, Türkiye Tarihi 4: Çağdaş Türkiye 1908

1980, Editör Sina Akşin, 5. B., İstanbul, Cem Yayınevi, Temmuz 1997, s 225. 24 Çalışma bakanlığı verilerine göre 1966 yılında sendika sayısı 704, sendikalara üye işçi

sayısı 374 bin iken; 1967 yılında üye işçi sayısı 835 bine; 1969 yılında ise 1 milyon 194 bine çıkmıştır. Ayrıntılar için b.k.z.: Yıldırım Koç, “ Türkiye İşçi Sınıfı ve Sendikacılık Hareketi Tarihi “, 2. B., İstanbul, Kaynak Yayınları, Eylül 2003, s 106.

79

gibi gençlik örgütleriyle, önceleri Türkiye’nin yetersiz eğitim sisteminden

duydukları rahatsızlığı dile getirebilmek için eylemlerde bulunurken, 1968

yılından itibaren, iç ve dış siyasal gelişmelerin etkisiyle, Türkiye’nin

bağımsızlık, kalkınma politikalarını sorgular hale gelmiş ve dönemin

parlamento dışı muhalefet düşüncesi savunucularının en önemli dayanak

noktalarından birini teşkil etmiştir. Ayrıca bu gençlik hareketi, 12 Mart 1971

Askeri Muhtırası’na giden süreç boyunca gelişen ve daha radikal bir biçim

alarak, silahlı mücadeleyi benimseyen radikal sol örgütleri ( THKO, THKP – C

gibi ) içinden çıkartmıştır. Söz konusu bu örgütlerin gerek üniversitelerde

gerekse yurt çapında yapmış oldukları eylemler neticesinde 12 Mart 1971

Askeri Muhtırası’na giden süreç büyük bir hız kazanmıştır.

10 Ekim 1965 genel seçimleriyle iktidara gelen AP hükümeti’nin,

ülkede hızla yükselmekte olan tansiyonu düşürememesi; hükümetin ekonomi

alanında benimsediği çizginin dönemin en büyük iş adamlarından biri olan

Vehbi Koç tarafından eleştirilmesi; 1969 yılı Ağustos ve Eylül ayları boyunca

birbiri ardına işçi eylemlerinin patlak vermesi ve tüm bu olanların yanında

Ekim 1969 tarihinde ODTÜ’de öğrencilerin jandarma görevlileri ile silahlı

çatışmaya girişmesi sonucu, Süleyman Demirel, parlamentoda sahip olduğu

mutlak çoğunluğa rağmen, erken seçim kararı almak durumunda kalmıştır.

‘ Ortanın solu ‘ kimliğiyle katıldığı bu seçimde de, yine beklediğini bulamayan

CHP’nin aksine, AP, 12 Ekim 1969 tarihinde yapılan erken genel seçimlerde,

1965 seçimlerine kıyasla oy kaybına uğramasına karşılık, yine de mecliste

tek başına hükümet kurabilecek sandalye sayısına ulaşmıştır. TİP, M. Ali

Aybar ve Rıza Kuar dışında, mecliste sandalye sahibi olamamış ve bu

80

seçimler, parti genel başkanı Aybar’ın umutlarını boşa çıkartmıştır. Seçimi

takip eden ilerleyen günlerde, TİP içindeki tartışmalar, seçimlerde yaşanılan

başarısızlığın da etkisiyle, Mehmet Ali Aybar’ın istifa etmesine neden

olmuştur.

Demirel’in 3 Kasım 1969 tarihinde başlayan bu ikinci başbakanlık

döneminde, ülkede siyasal, ekonomik ve toplumsal alanda birçok

huzursuzluk baş göstermiş; bunun yanında ve ortaya çıkan söz konusu bu

bozulmalara paralel olarak silahlı kuvvetler içinde ortaya çıkan darbe

girişimleri, ülkeyi 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’na doğru sürükleyecek ve

muhtıranın verilmesiyle Türkiye’de bir dönem kapanacaktır.

2. 2. DOĞAN AVCIOĞLU ve DEVRİM GAZETESİ

Hatırlanacağı üzere Yön Dergisi’nin yayın hayatı 30 Haziran 1967

tarihinde yayımlanan 222. sayısıyla son bulmuştu. Zira Yön Dergisi’nin

kurucuları, derginin çıkış amacını yerine getirdiği görüşünde uzlaşmışlardı.

Yön Dergisi’nin başyazarlarından Doğan Avcıoğlu için Yön Dergisi’nin ve bu

dergi çatısı altında bir araya gelen aydınların yanıtını aradıkları başlıca

sorular ‘’ Türkiye’nin nasıl kalkınacağı ve çağdaş uygarlık düzeyine nasıl

ulaşabileceği ? ‘’ sorularıydı. Bu soruların yanıtları, 30 Haziran 1967 tarihine

gelindiğinde, Türkiye’de var olan, alışılmış bakış açıları ve değer yargıları

sarsılarak Yön Dergisi sayfalarında, başta Doğan Avcıoğlu olmak üzere

derginin kurucu isimleri için, Türkiye’nin tablosunu ve çıkış yollarını ısrarlı bir

yayınla ve ana çizgileriyle gözler önüne serilerek büyük ölçüde verilmiş,

81

Türkiye’nin yönü belirlenmişti: Türkiye’nin yönü, Kemalizm ile sosyalizmi

buluşturacak bir ‘ devrim ‘ di. Yön Dergisi’nin yayın hayatına son verilmesinin

ardından artık yapılması gereken o yöne yürümek; o yönde yürürken

karşılaşılacak engelleri aşmada bir araç olarak kullanılacak yeni bir yayın

organını çıkartmaktı. Çıkartılacak yeni yayın organının başlıca amacı ise

‘ zinde güçlerin ‘ desteğinde, Kemalizmin öngördüğü tam bağımsız, çağdaş

Türkiye’yi kurmak olacaktı.

Yön Dergisi’nin son sayısında, yayınlanması düşünülen yeni yayın

organının çıkış hazırlıklarına başlandığı kamuoyuna duyurulmuştur: Doğan

Avcıoğlu ‘’ Son Söz ‘’ başlıklı yazısında ‘’ ilerde daha sık ve daha güçlü

biçimde sesimizi duyurmak ümidiyle... ‘’25 sözleriyle Yön okuyucularına veda

ederken, yeni yayın organına ilişkin ilk ipuçlarını da vermiştir: İpuçları verilen

bu yeni yayın organı ise, Ekim 1969 genel seçimlerinden sonra yayın

hayatına atılacak, Devrim Gazetesi olacaktır.

Aşağıdaki başlıklarda Devrim Gazetesi’nin çıkışı ve ‘ Devrim Bildirisi ‘;

Devrim Gazetesi’nin yazar kadrosu ve Devrim Gazetesi’nde ele alınan

başlıca konular; Devrim Gazetesi’nin kapanışı ve Devrim Gazetesi’ne yönelik

tepkiler ele alınmaya çalışılacaktır.

2. 1 Devrim Gazetesi’nin Çıkışı ve ‘ Devrim Bildirisi ’

25 Doğan Avcıoğlu, ‘’ Son Söz ‘’, Yön Dergisi, sayı 222 ( 30 Haziran 1967 ), s 3.

82

Devrim Gazetesi’nin Çıkışı

Attila İlhan ‘’ Önce Bir ‘ Yön ‘ Bulabilmek !.. ‘’ başlıklı yazısında Doğan

Avcıoğlu için, “ Kemalizm’i sosyalizmle buluşturacak bir platform oluşturmaya

çalışmış bir aydın değerlendirmesinde “26 bulunur. Kanımızca da

Avcıoğlu’nun Yön Dergisi’nde yayımlanan, Kemalizm ve sosyalizmi konu alan

yazıları göz önüne alındığında, Atilla İlhan’ın Doğan Avcıoğlu’na ilişkin

yukarıda ki değerlendirmesinin yerinde olduğu anlaşılır. Avcıoğlu, Yön

Dergisi’nde Kemalizm ile sosyalizmi buluşturmaya çalışmış, Kemalizm’in

sosyalizme açık olduğunu vurgulamış ve bu görüş üzerinde şekillenen bir

iktidar stratejisi geliştirmeye çalışmıştır. Tezimizin ilk bölümünde vurgulamay

çalıştığımız üzere Avcıoğlu’nun öncelikli amacı ‘’ Atatürkçü ve devrimci bir

Türkiye kurmak ‘’ olmuş; sosyalizmin Türkiye’de ancak bu yol üzerinde

yürünerek kurulabileceği görüşünü dile getirmiştir. Avcıoğlu Devrim

Gazetesi’ni ise, Yön Dergisi’nde geliştirdiği iktidar stratejisini hayata

geçirecek bir yayın organı düşünmüş; Devrim Gazetesi, Avcıoğlu’nun iktidar

yürüyüşünün ‘’ kavgacı yayın organı ‘’27 olmuştur.

Devrim Gazetesi 21 Ekim 1969 tarihinde yayın hayatına atılmış,

haftalık olarak yayımlanmıştır. 21 ekim 1969 tarihinden 27 Nisan 1971

tarihine dek toplam 79 sayı yayımlanan Devrim Gazetesi’nin kurucu isimleri

Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, İlhami Soysal ve Cemal Reşit Eyüpoğlu’dur.28

26 Attila İlhan, ‘’ Önce Bir ‘ Yön ‘ Bulabilmek !.. ‘’, Cumhuriyet, 1 Mart 1999’dan aktaran

Hikmet Özdemir, “ Doğan Avcıoğlu: Bir Jön Türk’ün Ardından “, 1. B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Şubat 2000, s 337. 27 Yalçın Küçük, ‘’ Devrimci Doğan ‘’, Cumhuriyet, 4 Kasım 1983’den aktaran İbid., s 22.

28 Görüldüğü gibi bu isimlerin, Mümtaz Soysal dışında Yön Dergisi ile başlayan çalışma ve

mücadele arkadaşlıkları Devrim Gazetesi ile de sürmüştür. Mümtaz Soysal’ın Yön Dergisi ile yolu, Yön Dergisi’nin Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nca verilen kapatma cezasının ardından ayrılmış; Yön Dergisi’nin 25 Eylül 1964 günü başlayan ikinci yayım döneminde Mümtaz Soysal imzası derginin sayfalarında yer almamıştır. Uluç Gürkan ve Hasan Cemal

83

Devrim Gazetesi’nin ilk sermayesi Cemal Reşit Eyüpoğlu tarafından

konulmuştur. Devrim Gazetesi’nin ilk sayfasının sağ üst köşesinde ki

künyesine bakıldığında, gazetenin sahibi olarak Cemal Reşit Eyüboğlu’nun;

gazetenin genel yayın müdürü olarak Doğan Avcıoğlu’nun; gazetenin

sorumlu yazı işleri müdürleri olarak da Uluç Gürkan ve Hasan Kaya Cemal

isimlerinin yer aldığı görülmektedir.29 Hasan Cemal’e göre Doğan

Avcıoğlu’nun sorumlu yazı işleri müdürlüğü görevini üstlenmemesinin nedeni,

Avcıoğlu’nun gazete hakkında çok sayıda dava açılabileceğini tahmin

etmesinden kaynaklandığını belirtmiştir.30 Hasan Cemal’e göre, Avcıoğlu’nun

sorumlu yazı işleri müdürlüğü görevini üstlenmemesinde güdülen bu amaç,

gazeteye açılabilecek davalar sonucunda Avcıoğlu’nun yazı işleri müdürü

sıfatıyla sık sık mahkeme salonlarında sanık kürsüsüne çıkmasının

engellenmesi; başka bir deyişle Avcıoğlu’nun yoğun çalışmaları sırasında

zaman kaybetmesinin önlenmek istenmesidir.31 Devrim Gazetesi’nin

muhasebe işlerini ise, Avcıoğlu’nun görünmez sağ kolu olarak

ise Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’nde ki iki fedai yazı işleri müdürü, iki genç mücadele arkadaşıdır. 29 Uluç Gürkan ve Hasan Kaya Cemal [ Hasan Cemal ], Devrim Gazetesi’nin yazı işleri müdürlüğü görevini dönüşümlü olarak üstlenmişler; gazetenin tek sayılarında yazı işleri müdürü olarak Uluç Gürkan’ın ismi yer alırken, çift sayılarında Hasan Kaya Cemal’in ismi yer almıştır. Hasan Cemal Devrim Gazetesi’nin ilk sayısında yazı işleri müdürü olarak Uluç Gürkan’ı mı yoksa kendi isminin yer alacağı konusunda, Uluç Gürkan ile aralarında tatlı bir rekabetin yaşandığını belirtmiş, sorunun Doğan Avcıoğlu’nun pratik bir önerisi ile çözüldüğünü kaydetmiştir: “ Ama bir soru vardı: ilk sayıda yazı işleri müdürü kim olacaktı ? Doğan Bey [ Doğan Avcıoğlu ] alaylı bir şekilde yazı tura atın demişti. Öyle yaptık, Uluç kazandı ‘’. Ayrıntılar için b.k.z: Hasan Cemal, ‘’ Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım ‘’, 4. B., İstanbul, Doğan Kitapçılık, Mart 1999, s 206. 30 Doğan Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’nin hazırlık çalışmaları sırasında yaptığı bu tahmin

doğru çıkmış, gerek yayın hayatı sırasında gerekse yayın hayatının son bulmasının ardından Devrim Gazetesi’ne bir çok dava açılmış; sayısı tam olarak bilinemeyen bu davalar hakkında gazetenin yazı işleri müdürlerinden H. Cemal bu durumu “ Devrim ( … ) kapanınca ( … ) yüzlerce davayla karşı karşıya kalmıştık “ sözleriyle ifade etmiştir. Ayrıntılar için b.k.z: ibid., s 267. 31 İbid., s 206.

84

niteleyebileceğimiz, kardeşi Hamdi Avcıoğlu üstlenmiştir.32 İdare yeri Adakale

Sokak, 28 / 4 Yenişehir, Ankara adresi olan Haftalık Devrim Gazetesi 8 sayfa

olarak hazırlanmış; Ankara’da Murat Matbaası’nda dizilip düzenlenmiş ve

Hürriyet Matbaası’nda basılmıştır.

Devrim Bildirisi

Devrim Gazetesi de Yön Dergisi gibi, bir bildiri ile yayın hayatına

atılmış; bu bildiri, gazetenin ilk sayısının 8. sayfasında ’ Devrim Bildirisi ’

ismiyle yayımlanmıştır. ‘ Devrim Bildirisi ‘ Doğan Avcıoğlu tarafından kaleme

alınmıştır. Kamuoyu nezrinde Yön Bildirisi kadar sansasyon yaratmayan

‘ Devrim Bildirisi ‘ nde Avcıoğlu, Türkiye’nin 12 Ekim 1969 Milletvekilliği Genel

Seçimleri sonrasında ki ekonomik, toplumsal ve siyasi tablosunu kendi bakış

açısıyla değerlendirmiştir. Avcıoğlu bildiride özetle, Türkiye’nin mevcut siyasi

yapısı değişmediği sürece, ülkenin sorunlarına çözüm bulunamayacağını

söylemiş; Devrim Gazetesi’nde işlenecek konulara ilişkin ip uçlarını vermiştir.

Atatürk’ün söylev ve demeçlerinden özenle seçilmiş sözlerle

bezenmiş33 ‘ Devrim Bildirisi ‘, on dört alt başlıktan oluşmaktadır: Bu başlıklar

sırasıyla Karanlık Bir Gidiş, Ekonomik Çıkmaz, Toplumsal Çıkmaz, Eğitim ve

Sağlıkta Çıkmaz, Zengin – Fakir Uçurumu, ‘’ Ulusal Ordu Özlemi, Neden

32 Hamdi Avcıoğlu Doğan Avcıoğlu’nun erkek kardeşidir. Hamdi Avcıoğlu, Yön Dergisi’nde

olduğu gibi, Devrim Gazetesi’nin yayımlanmasında da etkin rol üstlenmiş gazetenin muhasebe işlerini fiilen idare etmenin yanı sıra, özellikle ağabeyi Doğan Avcıoğlu’nun yazılarının redaksiyon edilmesiyle uğraşmıştır. Ayrıntılar için b.k.z : İbid., s 204 –205. 33 Bildiride yer alan, Atatürk’ün söylev ve demeçlerinden özenle seçilmiş sözler şunlardı:

‘’ Devrimin kanunu, mevcut kanunların üzerindedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızda ki cereyanı boğmadıkça, başladığımız devrim, bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki devirlerde de böyle olacaktır. ‘’, ‘’ Herkesi memnun edelim dersek, mümkün olsun, hepsi memnun olsun, ama biz maksadı temin etmiş olmayız. İdare – i maslahatçılar esaslı inkılap yapamaz. Bugünkü sefalet ve rezalet içinde esasen kimseyi memnun etmeye imkan yoktur: Memleket mamur, millet zengin olduğu zaman herkes memnun olur. ‘’, ‘’ Devrimlerin asıl amacı, ülkemizi çağdaş uygar düzeye yükseltmektir. Bu gerçeği kabul edemeyen kafaları tarumar etmek zorunludur. ‘’ Bu sözler bildiride Gazi Mustafa Kemal imzasıyla yer almıştı.

85

Kalkınamadık ?, Nasıl Kalkınırız ?, Kemalist Devrim Yarıda Bırakılmıştır,

Tutucu Güçler Koalisyonu, Sandık Demokrasisi, Partilerin Çıkmazı,

Kemalistlerin Tarihi Ödevi isimlerini taşımaktadır. Aşağıda bu başlıkların

içerikleri özetlenmeye çalışılacaktır.

‘ Devrim Bildirisi ‘ nin Karanlık Bir Gidiş alt başlığında Avcıoğlu,

Cumhuriyetin ellinci yılına yaklaşan Türkiye’nin manzarasını ‘’ Kemalizm’in

yoktan varettiği Laik Türk Devleti, mezhep, aşiret ve tarikat kavgaları içinde

çözülmekte, çökmekte ve için için erimektedir ‘’ sözleriyle ifade etmiş; oy

uğruna en ileri görüşlü siyasi partilerin dahi, emperyalist güçlerin desteklediği,

feodalizmin kalıntısı ağa, aşiret, şeyh üçgenine göz yumduğunu belirtmiş;

özetle, ülkede laikliğin tehlike altında olduğunu vurgulamak istemiştir.

Ekonomik Çıkmaz alt başlığında ise Avcıoğlu, Türkiye’nin azgelişmişlik

kimliğinden sıyrılamadığını; ekonomik bağımsızlık ve kalkınma yolunda

Türkiye’nin bir çok üçüncü dünya ülkesi ile karşılaştırıldığında gittikçe geride

kaldığını; oysa azgelişmiş bir ülkenin, 20 –25 yıllık zaman diliminde, uygun

ekonomik ve siyasi adımları atarak azgelişmişliği yenebileceğini iddia

etmiştir: ‘’ Çağımız, hızlı kalkınma çağıdır. Azgelişmiş bir ülkenin 20 – 25 yıl

içinde azgelişmişlik çemberini kırması ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması

mümkündür bu gün ’’. Avcıoğlu’na göre Türkiye’de, elli yıllık çabalar

sonucunda ancak bir ‘ montaj ‘ ve ‘ ambalaj ‘ sanayi kurulabilmiştir. Tarım

alanında ise Türkiye’de feodal ve yarı feodal kalıntılar varlıklarını

sürdürmekte; tarım ülkesi Türkiye, aç kalmamak için, kıt döviz kaynaklarını

tarımsal ürün ithaline harcamak durumunda bırakılmaktadır. Toplumsal

Çıkmaz, Eğitim ve Sağlıkta Çıkmaz, Zengin – Fakir Uçurumu alt başlıklarında

86

ise Avcıoğlu, Ekonomik Çıkmaz alt başlığında vurguladığı ‘ montaj ‘ ve

‘ ambalaj ‘ sanayisi ile feodal ve yarı feodal kalıntıların varlığını sürdürdüğü

tarımsal yapı üzerinde kurulu azgelişmiş ekonomisinin yarattığı sonuçları

üzerinde durmuş; ülkede işsizliğin ve gecekondulaşmanın giderek artmak da

olduğunu, eğitim ve sağlığa gerekli özenin gösterilmediğini söylemiş; gelir

dağılımında ki adaletsizlikler sonucunda mutlu bir azınlık karşısında geniş bir

fakir kitlenin ortaya çıktığını belirtmiş; mevcut siyasi, ekonomik ve toplumsal

yapının değişmemesi durumunda, ilerleyen yıllarda Türkiye’nin durumunun

daha da kötüleşebileceğini ileri sürmüştür. ‘’ Ulusal Ordu ‘’ Özlemi alt

başlığında ise Avcıoğlu Türkiye’nin ulusal güvenlik endişesinden doğan ABD

ve NATO ile olan askeri işbirliğini sorgulamış; NATO ve ABD’nin Türkiye’nin

ulusal güvenliğini korumada yetersiz kalacağını belirtmiş; ekonomik ve askeri

bakımlardan dışa bağımlı bir Türkiye’nin ulusal bir savunma sisteminin

olamayacağının altını çizmiştir. Neden Kalkınamadık ? alt başlığında ise

Avcıoğlu, Türkiye’nin azgelişmiş bir ülke olmasının arkasında yatan temel

nedeninin ekonomik kaynaklarını kötü dağıtılmasından ve kullanılmasından

kaynaklandığını belirtmiştir: ‘’ ( … ) milli gelirin üçte birine yakın bir kısmına ,

toprak ağası, büyük aracı ve tefeci , ‘ montaj ‘ sanayici ve komprador ... gibi

ufak bir zümre, kitlenin sefaleti pahasına el koymaktadır. ‘’ Avcıoğlu’na göre

toprak ağası, büyük aracı ve tefeci, ‘ montaj ‘ sanayici ve komprador

burjuvaziden oluştuğunu söylediği ufak zümre, milli gelirden % 30’ dan fazla

pay almakta; buna karşın aldıkları payın ancak % 5 – 6’ sı kadar yatırım

yapmakta; milli gelirden aldıkları payın geri kalanının ise, büyük ölçüde, lüks

harcamalara gitmektedir. ‘ Devrim Bildirisi ‘ nin Nasıl Kalkınırız alt başlığında

87

ise Avcıoğlu, kalkınmanın ancak ülke kaynaklarının iyi dağıtılması ve iyi

kullanılmasının sağlanmasıyla mümkün olabileceğini vurgulamıştır.

Avcıoğlu’na göre, ülke kaynaklarının iyi dağıtılıp ve kullanılamamasının temel

nedeni Kemalist devrimin yarıda bırakılmış olmasıdır: ‘ Devrim Bildirisi ‘ nin

Kemalist Devrim Yarıda Bırakılmıştır alt başlığında bu konu üzerinde durmuş;

bağımsızlık içinde, devrimler yoluyla, Batı uydusu olmaksızın, ülkede ki orta

çağ kalıntısı kurumların tasfiyesine dayalı kalkınmayı ön gören Kemalist

Devrimin yarıda bırakıldığını söylemiştir. Avcıoğlu’na göre Türkiye’de ilk

somut örneği, 1945 yılında gündeme gelen toprak reformu tasarısına karşı

meclisde ki toprak ağaları ve onların müttefiklerinin gösterdiği tepkide ortaya

çıkan; 1946 yılında çok partili demokratik siyasal yaşama geçilmesiyle birlikte

giderek belirginleşen, anti – kemalist bir süreç yaşanmaya başlamıştır.

Avcıoğlu ‘ Devrim Bildirisi ‘ nin Tutucu Güçler Koalisyonu alt başlığında ise,

yaşanılan anti – kemalist sürecin ardında tutucu güçler koalisyonu olduğunu

söylemiştir. Avcıoğlu’na göre Türkiye’de ki tutucu güçler koalisyonu bekasını,

Türkiye’nin ileri kapitalist ülkelere ve dünya kapitalist sistemine politik,

ekonomik ve askeri nedenlerle bağımlı olmasında gören toprak ağası, büyük

aracı ve tefeci, ‘ montaj ‘ sanayici ve komprador burjuvaziden oluşmaktadır.

Avcıoğlu, ‘ Devrim Bildirisi ‘ nin Sandık Demokrasisi alt başlığında ise tutucu

güçler koalisyonunun çok partili demokratik siyasal yaşama geçiş ile birlikte

daha da güçlendiğini belirtmiş; seçim sandıklarından sürekli tutucu güçler

koalisyonun çıkarlarını gözeden iktidarların çıktığını söylemiştir:

‘’ ( … ) yalnız bir politik özgürlük değil, aynı zamanda bir toplumsal

ilerleme aracı diye benimsenen genel oy ve çok partili hayat, geçmişin

88

kalıntılarının tasfiyesini geciktirici bir rol oynamış, gayrı milli ilişkiler içinde

bulunan güçlerin iktidarını meşrulaştırmıştır ( … ) Kemalizm sandık yoluyla

tasfiye edilmiştir. ‘’

Tutucu güçler koalisyonu Kemalizm’i tasfiye ederken, İslamcı

kesimlerden de yararlanmış; dinsel irtica, tutucu güçler koalisyonunun

iktidarlarında gelişme ve yayılma olanağı bulurken, geniş kitlelerin gerçek

çıkarlarının unutturulması yoluyla da tutucu güçler koalisyonu iktidarlarının

güçlenmesine yardımcı olmuş; ‘’ böylece halk iktidarı demek olan demokrasi,

Türkiye’de gerici güçlerin ve emperyalizmin iktidarına dönüşmüştür. ‘’

Avcıoğlu’na göre yaşanılan bu durum şaşırtıcı değildir: çünkü çok partili

demokratik yaşam ve genel oy yalnız Türkiye’de değil; benzer toplumsal

yapılara sahip bütün azgelişmiş ülkelerde aynı sonuçları vermekte, sandıktan

sürekli tutucu güçler koalisyonun iktidarları çıkmakta; azgelişmiş ülkelerde

demokrasi özünden yoksun, biçimsel bir görünüm almaktadır. Avcıoğlu

‘ Devrim Bildirisi ‘nin Partilerin Çıkmazı alt başlığında ise düzen değişikliği

iddiasıyla ortaya çıkan siyasal partilerin dahi seçimlerde başarı

sağlayabilmek içim tutucu güçler koalisyonuna taviz verme durumunda

kaldıklarını; oy getireceği ümidiyle tutucu güçler koalisyonu içinde yer alan

ailelerden aday gösterdiklerini söylemiş; düzen değişikliği sloganı ile yola

çıkan siyasal partilerin muhalefet yıllarından itibaren yozlaştıklarını, bu

partilerin seçim sandıklarından iktidar olarak çıksalar dahi, tutucu güçler

koalisyonuna taviz verip, onlarla uzlaşma durumunda kalacaklarını

belirtmiştir. Avcıoğlu ‘ Devrim Bildirisi ‘ nin Kemalistlerin Tarihi Ödevi alt

başlığında ise yarıda kaldığını düşündüğü Kemalist Devrimin tamamlanması

gerektiğini söylemiş; Cumhuriyetin tek parti rejiminin dahi, tutucu güçler

89

koalisyonunun çok partili rejimiyle kıyaslandığında çok daha demokratik

yapıya sahip olduğunu ileri sürmüştür: ‘’ ( … ) Atatürk’ün liberal olmayan, tek

parti rejimi, feodal artıkları ön plana geçiren ve yabancı hegemonyasını geri

getiren bugünkü liberal görünüşlü çok partili rejimden, daha demokratiktir. ‘’

‘ Devrim Bildirisi ‘ nde Avcıoğlu, tutucu güçler koalisyonun gücünün

kırılmasının ve anti – kemalist gidişe son verilmesinin devrimci bir partinin

kurulmasıyla mümkün olabileceğini söylemiştir:

‘’ ( … ) ancak, hayatını alın teriyle kazanan büyük kitlenin bilinçli ve

örgütlü desteğine ve itici gücüne dayanmayı şart sayan devrimci bir parti

tutucu güçler koalisyonunun kitle üzerinde kurduğu, ekonomik, politik ve

ideolojik hegemonyayı yıkarak ve köklü dönüşümleri başararak, yarıda

kalmış Kemalist devrimi hedeflerine ulaştırabilir. Türkiye’de demokrasinin

kurulması için tek yol budur. ‘’

Avcıoğlu göre kurulacak olan devrimci bir parti ‘’ halka rağmen halk

için ‘’ değil ‘’ halkla beraber halk için ‘’ parolasından hareket eden

devrimcilerden oluşmalı, güçlü halk desteği olmaksızın köklü dönüşümlerin

gerçekleşebileceğine inanmamalıdır: ‘’ Bu görevden kaçınan, Milli Kurtuluş

Savaşımızın mirasına ve devrimci sıfatına layık olamaz. Gelecek kuşaklara

Milli Kurtuluş Savaşına yakışır bir Türkiye devretmek kuşağımızın tarihi

ödevidir ‘’.

‘ Devrim Bildirisi ‘ nin içeriğini yukarıda özetlemeye çalıştık. Şimdi de

Devrim Gazetesi’nin yazar kadrosuna ve gazetenin ele aldığı konulara

bakalım.

90

2. 2. Devrim Gazetesi’nin Yazar Kadrosu, Okuyucu Kitlesi ve

İşlenen Konular

Devrim Gazetesi’nin Yazar Kadrosu

21 Ekim 1969 tarihinde yayın hayatına başlayan Devrim Gazetesi’nin

79 sayılık külliyatı incelendiğinde, Yön Dergisi’ne kıyasla Devrim Gazetesi

sayfalarında daha dar bir yazar kadrosunun yer aldığı görülür. Oysa Yön

Dergisi’nin yayın hayatına son verilmesinin ardından, Devrim Gazetesi’nin

çıkartılması hazırlıklarıyla ilgilenmeye başlayan Avcıoğlu, Devrim Gazetesi

sayfalarında daha geniş bir yazar kadrosunun yer almasını arzulamış; bu

konuda ki düşüncelerini gerek Türkiye’de, gerekse yurtdışında geniş yankı

bulan Türkiye’nin Düzeni adlı çalışmasına ilişkin Cumhuriyet Gazetesi’nde

Fikret Otyam ile yaptığı söyleşide ‘’ Devrim’i daha geniş kadroya dayanan bir

düzende hazırlayacağız... ’’34 sözleriyle dile getirmiştir. Ne var ki, birazdan

değineceğimiz nedenlerden ötürü Avcıoğlu’nun bu arzusu gerçekleşmemiş;

Devrim Gazetesi’nde Yön Dergisi’ne kıyasla daha dar bir yazar kadrosu yer

almıştır.

34 Fikret Otyam’ın Doğan Avcıoğlu ile yaptığı söyleşi ilk kez 1 Temmuz 1969 tarihinde

Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Bu söyleşi, Avcıoğlu’nun 1968 yılında yayınlanan ‘’ Türkiye’nin Düzeni ‘’ isimli çalışmasının Cumhuriyet Gazetesi verdiği Yunus Nadi Armağanı’nı kazanması nedeniyle yapılmıştır. Söz konusu söyleşi, Avcıoğlu’nun 4 Kasım 1983 tarihindeki vefatının ardından Cumhuriyet Gazetesi’nde tekrar yayımlanmıştır. Ayrıntılar için b.k.z: Fikret Otyam, ‘’ Doğan Avcıoğlu ile Bir Konuşma ‘’, Cumhuriyet, 5 Kasım 1983’den aktaran Özdemir: ‘’ Doğan Avcıoğlu: Bir Jön Türk’ün Ardından ‘’, s 282.

91

Devrim Gazetesi’nin sayfalarında başlıca şu isimlerin yer almışlardır:

Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, Hasan Kaya Cemal, Uluç Gürkan, Cemal

Reşit Eyüpoğlu, İlhami Soysal, Uğur Mumcu, Çetin Altan, Şevket Süreyya

Aydemir, İlber Ortaylı, Nejat Özön, Nimet Arzık, Bahri Savcı, Altan Öymen,

Tanju Akersan, Oktay Akbal, Adalet Ağaoğlu, Aslan Başer Kafaoğlu, Rauf

Mutluay, Cemal Madanoğlu, Doğan Hızlan, Konur Ertop, Osman Köksal,

Türkkaya Ataöv, Metin And, Yılmaz Akkılıç, Nimet Arzık, Dündar Seyhan,

Mucip Ataklı, Cevdet Kudret, Güngör Dilmen, Şiar Yalçın, Erol Toy, Kemal

Tüfekçioğlu, Ömer Faruk Toprak, Ceyhun Atuf Kansu, Suphi Göksoyrak, M.

Başaran. Saydığımız bu yazarlar dışında ayrıca, Devrim Gazetesi’nin her

sayısında gazetenin ilk sayfasında dizeleriyle Türk şiirinin farklı sesi Fazıl

Hüsnü Dağlarca; çizgileriyle de Turhan Selçuk, Eflatun Nuri ve Tonguç gibi

Türk karikatürünün üç önemli ismi yer almıştır.35

Kanımızca, Devrim Gazetesi’nin sayfalarında yer almış yazarları,

‘ yazıları düzenli yayınlanan yazarlar ‘ ve ‘ yazıları düzensiz aralıklarla

yayınlanan yazarlar ‘ şeklinde iki ayrı grupta ele alabiliriz. Devrim

Gazetesi’nin yazıları düzenli yayınlanan yazarları Doğan Avcıoğlu, İlhan

Selçuk, İlhami Selçuk ve Cemal Reşit Eyüpoğlu, Hasan Kaya Cemal, Uluç

Gürkan, Çetin Altan, Nejat Özon, İlber Ortaylı, Oktay Akbal, İbrahim Çamlı

gibi isimlerlerden oluşmaktadır. Bu grupta yer alan yazarları da, kendi

içlerinde iki alt grupta inceleyebiliriz. Yazıları düzenli yayınlanan yazarlar

içinde Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, Hasan Kaya Cemal, Uluç Gürkan,

İlhami Soysal, Uğur Mumcu, İbrahim Çamlı Devrim Gazetesi’nin kimliğiyle

35 Yukarıdaki yazarlar, Devrim Gazetesi sayfalarında yazıları ikiden fazla yayınlanmış

isimlerden oluşmaktadır.

92

bütünleşmiş yazarlardır.36 Devrim Gazetesi’nin yayın çizgisi bu alt grupta yer

alan isimlerce şekillendirilmiş; söz konusu yazarların yazıları ağırlıklı olarak,

gazetenin yurt ve dünya sayfalarında yayınlanmış; başka bir deyişle, yurt ve

dünya sayfaları gazetenin yayın çizgisinin gözler önüne serildiği sayfalar

olmuştur. Devrim Gazetesi’nde yazıları düzenli yayınlanan Çetin Altan, Nejat

Özon, İlber Ortaylı, Oktay Akbal gibi isimlere gelince; Çetin Altan Devrim

Gazetesi sayfalarında ‘ Ben Milletvekilli İken ‘’ başlıklı, 1965 – 1969 yılları

arasında sürdürdüğü milletvekilliği görevini konu alan, yazı dizisi ile yer almış;

bu yazı dizisi Devrim Gazetesi’nin ilk sayısından son sayısına dek

yayımlanmıştır. Nejat Özon, İlber Ortaylı, Oktay Akbal’ın yazıları ise Devrim

Gazetesi’nin kültür ve sanat sayfalarında yer almış; Nejat Özon ve İlber

Ortaylı sinema, tiyatro, kitap eleştirilerini; Oktay Akbal ise edebiyat ağırlıklı

yazılar kaleme almıştır.

Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, Hasan Kaya Cemal, Uluç Gürkan, Uğur

Mumcu, Cemal Reşit Eyüpoğlu, İbrahim Çamlı, Çetin Altan, Nejat Özon, İlber

Ortaylı, Oktay Akbal...gibi isimlerin dışında, yukarıda belirttiğimiz diğer isimler

ise Devrim Gazetesi’nde ‘ yazıları düzensiz aralıklarla yayınlanan yazarlar ‘

grubu içinde yer almışlardır. Bu yazar grubu içinde, 27 Mayıs 1960 Askeri

Müdahalesi’nde önemli görevler üstlenmiş, emekli asker yazarlar dikkat

çekmektedir: Cemal Madanoğlu, Osman Köksal, Mucip Ataklı, Suphi

36 Doğan Avcıoğlu Devrim Gazetesi’nin baş yazılarını Bakış adlı köşesinde kaleme almış;

söz konusu köşe gazetenin 1. sayısından 76. sayısına dek sürmüştür. Devrim Gazetesi’nde dönüşümlü olarak yazı işleri müdürlüğü görevini üstlenen Hasan Kaya Cemal Gerici Basında Ne Var Ne yok adlı köşede; Uluç Gürkan ise, Gençlik başlıklı köşede yazılarını yayınlamışlardır. İlhan Selçuk ise Devrim Gazetesi’nin 20. sayısından sonra ayrılmış; Doğan Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’nde ki yazılarına 76. sayıdan sonra son vermesiyle tekrar Devrim Gazetesi’nde yazmaya başlamıştır. İlhami Soysal ise Devrim Gazetesi’nin Yurtta başlıklı sayfasında fıkra yazıları kaleme almış; İbrahim Çamlı ise Devrim Gazetesi’nin Dünyada başlıklı sayfasında dış politika yazılarını kaleme almıştır.

93

Göksoytrak, Yılmaz Akkılıç, Kemal Tüfekçioğlu ve Dündar Seyhan gibi

isimlerden oluşan bu yazarların Devrim Gazetesi sayfalarında yer alması

aşağıda değinmeye çalışacağımız gazetenin seslendiği okuyucu kitlesi ve ele

aldığı konularla ilgilidir.

Devrim Gazetesi’nin Seslendiği Okuyucu Kitlesi

Devrim Gazetesi Yön Dergisi gibi, aydınlara, gençliğe, işçi sınıfına

seslenmeye çalışmış bir yayın organıdır. Fakat Devrim Gazetesi, Yön

Dergisi’nin aksine Türkiye’nin mevcut siyasal ve toplumsal düzeninden

rahatsızlık duyan geniş kitlelere yeni pencereler açan; açtığı pencereler

aracılığıyla ülkede ve dünyada meydana gelen siyasal ve toplumsal olayların

farklı bakış açılarıyla değerlendirilip tartışılmasını amaçlayan bir yayın organı

olmamış; gerek ele aldığı konular, gerekse okuyucularına verdiği mesajlarla,

eleştiriye ve özgür düşünceye kapalı bir yayın organı olmuştur. Devrim

Gazetesi’nin bu niteliğinin başlıca nedeni Doğan Avcıoğlu’nun 1960’ların

ikinci yarısından itibaren ağır bir siyasi ve toplumsal krize doğru seğirten

Türkiye’nin tartışma ve eleştirilerle kaybedilecek zamanının olmadığına

inanması; yarıda kaldığını düşündüğü Kemalist devrimin tamamlanmasının

ardından, Türkiye’nin sosyalizm yolunda yürümesi gerektiğini düşünmesi ve

bu düşüncesini hayata geçirecek iktidar stratejisini 1960’lı yılların ikinci

yarısından itibaren belirlemiş ve netleştirmiş olmasıdır. Başka bir deyişle

Avcıoğlu, Devrim Gazetesi’ni iktidar stratejisini başarıya ulaştıracağını

düşündüğü toplum kesimlerine seslenecek bir eylem organı olarak tasavvur

etmiştir.

94

Devrim Gazetesi’nin seslendiği toplum kesimleri, dönemin

Türkiye’sinde parlamenter demokrasiden umudunu kesmiş, mevcut siyasal,

toplumsal ve ekonomik sorunlarını parlamenter demokrasinin çatısı altında,

anayasal yoldan iktidara gelinerek, anayasanın çizdiği sınırlar içinde hareket

edilerek çözülemeyeceğini düşünenlerden oluşmuştur. Devrim Gazetesi’nin

özellikle, parlamenter demokrasiden umudunu kesmiş gençlik ile dönemin

siyasal atmosferini soluyan, dolayısıyla, dönemin ideolojik kutuplaşmalardan

etkilenerek parlamenter demokrasiyi sorgulayan, ordu içinde ki orta ve alt

kademede ki subaylar arasında okunması hedeflenmiştir.

Devrim Gazetesi’nde İşlenen Konular

Devrim Gazetesi’nde işlenen başlıca konular emperyalizm; anti –

emperyalizm ve ulusal kurtuluş devrimleri; emperyalizmin yerli işbirlikçileri

olarak görüp ve tutucu güçler koalisyonu olarak isimlendirdikleri egemen

sınıflar; çok partili demokrasi ve parlamenter rejim ile Adalet Partisi,

Cumhuriyet Halk Partisi ve Türkiye İşçi Partisi gibi siyasal partilerdir.

Devrim Gazetesi’nde, Yön Dergisi’nden farklı olarak, sosyalizm yerine

Kemalizm vurgusu ön plana çıkmıştır. Devrim Gazetesi’nde sosyalizm

kelimesinin kullanımından olabildiğince kaçınılmıştır. Bu durumun nedeni

büyük ölçüde gazetenin silahlı kuvvetler içinde ki - bir kısım üst rütbeli

subaylar dışında - orta ve alt rütbeli subaylara da seslenen bir yayın organı

olmasından kaynaklanmıştır.37 Başka bir deyişle silahlı kuvvetler içinde etkin

37 Bu noktada bir parantez açıp şunları söyleyebiliriz: Orduya seslenmek, ordu içinde kendi siyasal, toplumsal ve ekonomik düşüncelerine yakın taraftar bulabilmek, etkilemek ve kazanmak 1960’lı yılların ikinci yarısında sadece Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi’ne özgü bir yaklaşım değildi. 1960’lı yılların ikinci yarısında Türkiye İşçi Partisi dışında parlamenter demokrasiden ümidini kesmiş hemen hemen bütün devrimci sol örgütler, partiler ( THKO, THKP/C, PDA, TİİKP...gibi ) ordu içinde örgütlenme faaliyeti yürütmüşler ve

95

olabilme isteği, Devrim Gazetesi’nde sosyalist söylemden özenli bir biçimde,

elden geldiğince kaçınılmasına yol açmıştır: Örneğin bu dönemde Yön

Dergisi sayfalarında yazılarına sıkça rastladığımız Mihri Belli, Vahap Erdoğdu

gibi MDD hareketinin önde gelen isimleriyle Avcıoğlu’nun yolları ayrılmış, söz

konusu isimlere gazetenin sayfaları açılmamıştır.38 Devrim Gazetesi’nin

sayfalarını Cemal Madanoğlu, Osman Köksal, Mucip Ataklı, Suphi

Göksoytrak, Yılmaz Akkılıç, Kemal Tüfekçioğlu ve Dündar Seyhan gibi emekli

asker yazarlara açmasının gerisindeki nedende bu stratejik anlayıştır.

Devrim Gazetesi’nin eleştiri oklarının ucunda, emperyalizm;

emperyalizmin yerli işbirlikçileri olarak isimlendirdikleri tutucu güçler

koalisyonu; tutucu güçler koalisyonunun iktidarı olarak değerlendirdikleri AP;

parlamenter demokrasi yoluyla, Türkiye’nin mevcut siyasi, ekonomik ve

toplumsal yapısının değişebileceğini ve kalkınmanın gerçekleşebileceği

ümidini besleyen CHP ve TİP gibi düzen değişikliğinden yana gözüken

siyasal partiler vardır. Devrim Gazetesi’nde birkaç küçük haber dışında diğer

siyasal partilerin pek dikkate alınmamış olduğu söylenebilinir.

faaliyetlerini özellikle alt rütbeli subaylar üzerinde yoğunlaştırmışlardır. Doğan Akyaz ‘’ Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi ‘’ isimli kitabında konuya ilişkin çarpıcı bilgiler vermektedir. D. Akyaz’a göre devrimci sol örgütler ordu içinde yürüttükleri faaliyetler ile ülkenin sorunlarıyla ilgilenen, sosyalist devrim için bilinçlenen, devrim zamanı gelinceye dek kadar orduda kalacak ‘’ devrimci subay ‘’ profili oluşturmaya çalışmışlardır. ( Ayrıntılar için b.k.z.: Doğan Akyaz, ‘’ Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi ‘’, 1.B., İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, s 298 – 299. ) 38 Mihri Belli, Yön Dergisi’nin kapanmasının ardından Doğan Avcıoğlu ile yollarının ayrılmasını; bu yol ayrımından dolayı Avcıoğlu’na duyduğu kırgınlığı Toplumsal Kurtuluş dergisinde şu sözlerle anlatmıştır: “ ( … ) Avcıoğlu “ Devrim “ i çıkarmaya başladı. “ Devrim “ in sayfaları bize kapalıydı. “ Sol “ cunta kurulmaktaydı ve “ Devrim “ bu cuntanın organı işlevini yerine getiriyordu. Bu cuntanın bize ne denli düşman olduğunu çeşitli kaynaklardan öğreniyorduk ( … ) Avcıoğlu ile son karşılaşmamız 1981 yazında oldu ( … ) Ayrılırken, “ Bak, biz birlikte yürürken işbirlikçiler geriliyordu. Sonra sen bize sırt çevirdin, onlar ilerlemeye, biz gerilemeye başladık. Hala geriliyoruz.” Dedim. ” Ayrıntılar için b.k.z.: Toplumsal Kurtuluş, sayı 11 ( Mayıs 1988 ), s 21.

96

Devrim Gazetesi daha ilk sayısında hangi konuları ele alıp

işleyeceğinin; hangi toplumsal grupların, siyasi partilerin hedef alınıp

eleştirileceğinin sinyalini vermiştir. Devrim Gazetesi’nin 21 Ekim 1969 tarihli

ilk sayısında birinci sayfasında yer alan ‘’ İkili Antlaşmalar ‘’ ve ‘’ RANT

CORPORATION’IN GİZLİ RAPORU: Bir Atom Hücumunda 7,5 milyon Türk

Ölür. ‘’ haber başlıklarıyla Türkiye – ABD ilişkileri masaya yatırılıyordu. ‘’ İkili

Antlaşmalar ‘’ başlıklı haberde Devrim Gazetesi, ABD ile imzalanan ikili

antlaşmaların ulusal çıkarlarımıza aykırı olduğu vurgulanıyor, daha önceki

iktidarlar döneminde imzalanmış anlaşmaların ve AP’nin yeni iktidarı

döneminde imzalanması gündemdeki antlaşmaların, özü itibariyle Türkiye’nin

değil; ABD’nin güvenliğini koruduğu söyleniyordu: ‘’ RANT

CORPORATION’IN GİZLİ RAPORU: Bir Atom Hücumunda 7,5 milyon Türk

Ölür ‘’ haber başlığıyla da ikili antlaşmalara ilişkin bir önceki haber başlığında

dile getirdikleri iddiayı destekliyorlardı. Devrim Gazetesi’nin ilk sayısının

birinci sayfasında ki diğer bir haber başlığı da ‘’ Sandıktan Ne Çıktı‘’ başlıklı

manşetti: Bu manşette 12 Ekim 1969 Milletvekilliği Genel Seçimleri’nin

sonuçları Altan Öymen, Muammer Aksoy, İlhan Selçuk ve Doğan

Avcıoğlu’nun yazılarıyla değerlendiriliyor, parlamenter demokrasi seçim

sonuçlarının ışığında masaya yatırılıyordu. Altan Öymen ‘’ Sonuçları Nasıl

Karşıladılar ? ‘’ başlıklı yazısında CHP’nin yayın organı olan Ulus

Gazetesi’nin baş yazarı Doç. Dr. Haluk Ülman ile yaptığı röportaja yer

veriyor, CHP’nin seçim başarısızlığı üzerinde duruyordu.39 Muammer Aksoy

ise, ‘’ Her Sözünde Bir Keramet Var Efsanesi ‘’ başlıklı yazısında, Altan

39 Altan Öymen, ‘’ Sonuçları Nasıl Karşıladılar ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 1 ( 21 Ekim 1969 ), s

1- 2.

97

Öymen gibi, CHP’nin seçim başarısızlığını konu alırken;40 İlhan Selçuk’da

‘’ Bayar – Demirel – Koç – Burla – Taşkent vb... ‘’ başlıklı yazısında AP’ni ve

bu parti içinde ki çekişmeleri konu alıp, komprador burjuvazinin seçimlerde

Demirel ve Adalet Partisi’ne destek verdiğini söylüyordu.41 Avcıoğlu ‘ Bakış ’

adlı köşesinde kaleme aldığı ‘’ Takke Düştü: Tutucular Koalisyonuna Doğru...

‘’ başlıklı yazısına,AP’nin seçim başarısının nedenlerini inceleyerek başlıyor;

Adalet Partisi’nin parti içi çekişmelere karşın sandıktan başarı ile çıktığını

söylüyordu. Avcıoğlu’na göre CHP’nin, AP karşısında yaşadığı seçim

başarısızlığını ise,CHP’nin ortanın solu politikasına ve bu partinin seçim

öncesinde gündeme getirdiği Tek Parti Dönemi ile bağlarını koparmaya

çalışan yeni halkçı parti izlenimi yaratma çabalarından kaynaklanmaktaydı.

Avcıoğlu’na göre TİP’de – CHP gibi - seçimlerde başarısız olmuştu;

dolayısıyla seçimlerden çıkarılması gereken başlıca sonuç, Türkiye’nin

parlamenter demokrasi içinde, reformlar yoluyla, düzen değişikliği ve

kalkınmayı gerçekleştiremeyeceğiydi. Avcıoğlu’na göre seçimlerin esas galibi

tutucu güçler koalisyonuydu; zinde güçler ise parlamenter rejimden ümitlerini

kesmekte, düzen değişikliği ve kalkınmanın sağlanması için yeni yolların

bulunmasına yönelmekteydi.

Devrim Gazetesi, yukarıda da gördüğümüz üzere, Türkiye’de ki

parlamenter demokrasiyi hedef tahtasına koymuş ve parlamenter

demokrasiye eleştiri oklarını yöneltmişti. Devrim Gazetesi’nde Türkiye’nin

mevcut sorunlarına parlamenter demokrasi içinde hareket edilerek çözüm

40 Muammer Aksoy, ‘’ Her Sözünde Bir Keramet Var Efsanesi ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 1

( 21 Ekim 1969 ), s 1 – 2. 41 İlhan Selçuk, ‘’ Bayar – Demirel – Koç – Burla – Taşkent vb...’’, Devrim Gazetesi, sayı 1 ( 21 Ekim 1969 ), s 2.

98

bulunabileceğine en ufak ihtimal verilmek istenmiyor; Türkiye gibi azgelişmiş

ülkelerde parlamenter demokrasilerin, seçim sandıklarından tutucu güçler

koalisyonunun siyasi temsilcisi durumunda ki partilerin iktidar olarak

çıkmalarına neden olduğu belirtiliyordu. Kısaca vurgulanmak istenen,

parlamenter demokrasinin gelişmiş Batılı ülkelerin ekonomik ve toplumsal

yapılarına uygun olduğuydu. Parlamenter demokrasiye yönelik eleştiriler ilk

sayının ardından, Devrim Gazetesi’nin ikinci sayısında da sürdürülüyordu:

‘’ Milli İrade Dediğin ‘’ başlıklı, gazetenin 8. sayfasında yer alan, imzasız bir

yazıda ‘’ sandıktan ne çıktı ? Halkın iradesi mi, yoksa halk dolandırıcılarının

iradesi mi ? ‘’ şeklinde ki sorularının ardından; siyasi partilerin delege

seçimleri ile milletvekilli adaylarına ilişkin seçim öncesinde basın

organlarında çıkmış haber yazılarından yapılmış alıntılar yer alıyordu.

Yapılan alıntılardaki başlıca amaç ise, Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerde

parlamenter demokrasinin halkın iradesini yansıtmadığını; seçilen

temsilcilerinin büyük bir çoğunluğunun kendi çıkarlarının peşinde koştuğunu

vurgulamak, böylelikle parlamenter demokrasiye duyulan güveni azaltmaktı.

Devrim Gazetesi’nin, 5. sayısında Avcıoğlu ‘’ Anglosaksonlar Açısından

Türkiye’de Parlamentoculuk ‘’ başlıklı yazısında parlamenter demokrasinin

azgelişmiş ülkelerde tutucu güçler koalisyonunu iktidara getirdiğini,

dolayısıyla emperyalizmin çıkarlarına hizmet ettiğini belirtiyor ve parlamenter

demokrasinin azgelişmiş ülkelere Anglosaksonlarca benimsetilmeye

çalışıldığını söylüyordu. Avcıoğlu’na göre bir çok azgelişmiş ülkenin bu

gerçeği fark ederek bağımsızlık ve kalkınma gereklerine uygun düşen tek

parti yönetimlerine yönelmiş, bağımsızlık ve kalkınma yolunda başarılı

99

adımlar atmaya başlamıştı. Avcıoğlu’na göre çok partili parlamenter

demokrasinin azgelişmiş ülkelere uygun olmadığını ilk fark eden liderlerden

biriside Mustafa Kemal’di: Mustafa Kemal çok partili parlamenter

demokrasinin Türkiye’nin koşullarına uygun olmadığını, ihtiyaçlarına cevap

vermediğini iki başarısız denemeden ( Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası ve

Serbest Fırka denemeleri ) sonra fark etmiş ve Türkiye’de tek parti yönetimini

kurmuştu. Avcıoğlu’na göre II. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’nin çok

partili parlamenter demokrasiye geçişi Amerika Birleşik Devletleri, Büyük

Britanya gibi Batılı güçlerin dayatması sonucunda gerçekleşmiştir. Bu

dayatmanın Türkiye açısından en önemli sonuçları ise Kemalist devrimlerin

ikinci plana itilerek, tutucu güçler koalisyonunun ülkede egemen olmasının

sağlanarak Türk halkının mutluluğu ile ülke kalkınması göz ardı edilmesi

olmuştur.42 Doğan Avcıoğlu’nun söz konusu yazısı, ‘’ Azgelişmiş Ülkelerde

Parlamentoculuk ‘’ başlıklı yazı dizisinin ilk ayağını da oluşturmuştur: Bu yazı

dizisinin yayımlanmasında güdülen başlıca amaç ise parlamenter

demokrasinin neden Türkiye’ye uygun olmadığını sorusunun yanıtını, Batılı

siyaset ve toplum bilimcilerinin konuya ilişkin görüşlerine de yer vererek;43

parlamenter demokrasiyi dışlamış azgelişmiş ülkelerden44 örnekler getirilerek

42 Doğan Avcıoğlu, ‘’ Anglosaksonlar Açısından Türkiye’de Parlamentoculuk ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 5 ( 18 Kasım 1969 ), s 1. 43 Devrim Gazetesi’nde Jacques Lambert, Maurice Duverger, Andre Demichel, Pierre Lalumiere, Barrington Moore, Mooris Jonovits, J. Pomeray...gibi Batılı siyaset ve toplum bilimcilerinin eserlerinden ve makalelerinden yapılan alıntılara ‘’ Parlamentoculuk Tartışmaları ‘’ başlıklı yazı dizisinde yer verilmiş; bu yazı dizisi gazetenin ilk sayısından son sayısına dek hemen hemen her hafta yayınlanmıştır. 44 Devrim Gazetesi sayfalarında sıklıkla üzerinde durulan, isimleri zikredilen ülkeler Mısır,

Libya, Sudan, Bolivya... gibi azgelişmiş ülkelerdir. Bu ülkelerin seçilmesinin başlıca iki nedeni vardır: ilk neden ordunun bu ülkelerin siyasal yaşamında üstlendikleri ( Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının ilerici olarak yorumladıkları ) rol; ikinci neden ise bu ülkelerin siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunlarıyla Türkiye’nin siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunları arasında bağ kurulması, benzerlikler olduğunun varsayılması ve Türkiye’nin sorunlarının onların deneyimleri ışığında çözülebileceğinin düşünülmesidir.

100

Türkiye’de ki Kemalistleri ve de sosyalistleri parlamenter demokrasi yoluyla,

mevcut anayasanın çizdiği sınırlar içinde, iktidar mücadelesi verilmemesi

konusunda ikna etmek; parlamenter demokrasinin gelişmiş Batılı ülkelerin

ekonomik ve toplumsal yapısına uygun bir siyasal sistem olduğunu gözler

önüne sermekti. Kısaca özetleyecek olursak, vurgulanmak istenen azgelişmiş

ülkelerde parlamenter demokrasinin emperyalizmin çıkarlarına hizmet

ettiğiydi. Örneğin Devrim Gazetesi’nin 6. sayısında ‘’ Parlamento, Tutucu

Güçlerin Egemenliğini Sağlıyor ‘’ başlığı altında Fransız siyaset bilimci Prof.

Dr. Jacques Lambert’in ‘’ Latin Amerika, Sosyal Yapılar ve Politik Kurumlar ‘’

adlı eserinden alıntı yapılıyor; Latin Amerika ülkelerinin Türkiye’den çok daha

önce parlamenter demokrasiyi benimsemiş; Türkiye’den çok daha ileri

kapitalist gelişme aşamasına sahip olmalarına karşın seçim sandıklarından

çoğunlukla tutucu güçler koalisyonun iktidar olarak çıktığı kaydedilip; genel

oya dayalı parlamenter demokrasinin az gelişmiş ülkelerde, tek başına

geleneksel yapıları değiştirmekte aciz kaldığı vurgulanıyordu.45 Bir sonraki

sayıda da, aynı yazı dizisinde Maurice Duverger’den yapılan alıntılar

‘’ Kalkınma Açısından Parlamentoculuk ‘’ başlığı altında veriliyor; Batı politik

kurumlarının azgelişmiş ülkelerin kalkınma gereklerine uygun düşmediği,

azgelişmiş ülkelerin kapitalist yoldan çağdaşlaşamayacağı teması

işleniyordu.46

Tutucu güçler koalisyonu içinde yer aldığını düşündükleri toprak

ağaları, büyük aracı ve tefeciler, ‘ montaj ‘ sanayici ve komprador burjuvaziye

45 ‘’ Parlamentoculuk Tartışmaları: Parlamento Tutucu Güçlerin Egemenliğini Sağlıyor’’, Devrim Gazetesi, sayı 6 ( 25 Kasım 1969 ), s 2. 46 ‘’ Parlamentoculuk Tartışmaları: Kalkınma Açısından Parlamentoculuk ‘’, Devrim Gazetesi,

sayı 7 ( 2 Aralık 1969 ), s 2.

101

ilişkin haber, yorum ve eleştiriler sık sık Devrim Gazetesi’nin manşetlerinde

ve sütunlarında yer almıştır. Örneğin komprador burjuvazinin temsilcisi olarak

niteledikleri Vehbi Koç ile dönemin önde gelen iş adamlarından Mıgırdıç

Şellefyan’a ilişkin haberler Devrim Gazetesi’nin manşetlerinde sıklıkla yer

almıştır: Vehbi Koç’a ilişkin Devrim Gazetesi’nin 19 Mayıs 1970 tarihli 31.

sayısında yer alan ‘’ Vehbi Koç – Adnan Menderes İlişkileri ve Anadol Marka

Otomobilin Hikayesi ‘’, 25 Ağustos 197 tarihli 45. sayısında yer alan

‘’ Devalüasyonda En Çok Zarar Gören İş Adamı Vehbi Koç ‘’; Mıgırdıç

Şellefyan’a ilişkin ‘’ Mıgırdıç Kaçtı mı? ‘‘ başlıklı 18 Ağustos 1970 tarihli 44.

sayısında yer alan haberler örnek teşkil edebilir.

Devrim Gazetesi’nde, tutucu güçler koalisyonunu oluşturduğu

düşünülen toplum kesimlerinin iktidarı olarak görüp değerlendirdikleri AP’de

hedef tahtasına konulmuş, eleştiri oklarından nasibini almıştır. Devrim

Gazetesi’nde AP iktidarının İslamcı kesimler ile işbirliği yaptığı, ülkede ki laik

rejimin altını oymakta olduğu sık sık iddia edilmiş; böylelikle silahlı kuvvetlerin

laikliğe gösterdiği hassasiyetten faydalanılarak, silahlı kuvvetler içinde iktidar

karşıtı seslerin güçlenmesi hedeflenmiştir: Örneğin Devrim Gazetesi’nin ilk

sayısında ‘’ Dinsel İrtica’ın Genel Karargahı ‘ İlim Yayma Cemiyeti ‘ dir ‘’; 14.

sayısının manşetinde yer alan ‘’ Demirel’in Hizmetinde Nurcular: Mehmet

Özgüneş, İrtica Dosyasını Açıkladı‘’; 50. sayısının manşetinde yer alan ‘’

Eğitim Şurası Oyunu: İmam – Hatiplilere Üniversite ve Harbiye Kapıları

Açılıyor ‘’ başlıklı haberlerde İslamcı kesimlerin iktidarlarca korunduğu

söylenirken, İslamcı kesimin, AP ile olan ilişkilerinin altı çizilmiştir. Yeri

gelmişken hemen belirtelim: İlk sayıdan itibaren İslamcı kesimlere ilişkin

102

haberler gazetenin ilk sayfasında büyük puntolarla yer bulurken; İslamcı

kesimlere ilişkin haber ve yorumlar, ağırlıklı olarak, Devrim Gazetesi’nin ikinci

sayısından itibaren yayımlanmaya başlayan, Hasan Kaya Cemal’in Gerici

Basında Ne Var Ne Yok başlıklı köşesinde ele alınmıştır. Hasan K. Cemal

söz konusu köşesinde, İslamcı kesimin AP ile olan ilişkilerinin yanı sıra;

İslamcı kesimin dönemin önde gelen yayın organları arasında yer alan Bizim

Anadolu, Bugün...gibi yayın organlarında Kemalistlere ve sosyalistlere karşı

yöneltilen eleştiriler üzerinde de durmuş, ülkede laikliğin tehdit altında olduğu

mesajını vermek istemiştir. Devrim Gazetesi’nde,AP’nin tutucu güçler

koalisyonuyla ilişkilerinin dışında;AP’nin parti içi sorunları da gündeme

getirilmiştir. Devrim Gazetesi’nde, özellikle AP içinde eski Demokrat

Partililerin siyasi aflarından sonra kızışan, genel başkan Süleyman Demirel’in

genel başkanlığını sorgulayan, başını Saadettin Bilgiç’in çektiği parti içi

muhalefette ilişkin haberler üzerinde durulmuş, AP içinde ki gelişmelere

ilişkin yorumlar yapılmıştır.AP’nin önde gelenlerinin ya da yakınlarının

karıştığı düşünülen yolsuzluk haberleri de gazetenin sıklıkla manşetlerine

taşıdığı haberler arasındadır. Yolsuzluk haberlerine bakıldığında Devrim

Gazetesi’nin AP içinde özelikle hedef seçtiği isimler, partinin genel başkanı,

dönemin başbakanı Süleyman Demirel ve ailesi olmuştur. Devrim

Gazetesi’nin 79 sayısının büyük bir kısmında Süleyman Demirel ve ailesine

ilişkin yolsuzluk iddialarına rastlamak mümkündür. Burada bu iddiaların

tümüne yer verecek olmamakla birlikte, gazetenin gündeme getirdiği bu

iddialara 24 Şubat 1970 tarihli 14. sayıda ki ‘’ Yağma Edilen Milyonlar ‘’,

‘’ Demirel Kardeşler ‘’; 31 Mart 1970 tarihli 24. sayıda yer alan ‘’ Varto

103

Felaketinden Demirel Ailesi Nasıl Yararlandı ‘’; 6 Nisan 1970 tarihli 25.

sayıda yer alan ‘’ Yolsuzluk Dosyaları Kabarıyor: Süleyman Bey,

Kardeşlerine 44 Milyon Tutarında Taahhüt İşini Devrediverdiğini Gizledi ‘’; 11

Ağustos 1970 tarihli 43. sayıda yer alan ‘’ Hacı Ali Demirel’in Milyonlarca

Vergi Kaçırdığı Tespit Edildi ‘’ başlıklı haberler örnek verilebilinir.

Devrim Gazetesi’nde AP’nin dışında; CHP veTİP’e ilişkin haberlerde

yer almış, her iki siyasal partide eleştirilmiştir. Daha öncede belirttiğimiz

üzere, Devrim Gazetesi’nde bu partilere yönelik eleştirilerin yer almasının

başlıca nedeni gerek CHP’nin gerekseTİP’in parlamenter demokrasi içinde,

anayasal düzenin sınırlarını aşmaksızın Türkiye’de düzen değişikliğinin ve

kalkınmanın gerçekleştirilebileceğine yönelik besledikleri inançtır. Şimdi bu iki

partiye yönelik Devrim Gazetesi’nde yer alan eleştirilere biraz daha yakından

bakalım.

Devrim Gazetesi’nde CHP yoğun bir şekilde eleştirilmiştir. Bu

eleştirilerin başlıca nedenleri Devrim Gazetesi’nin, ısrarlı bir biçimde

yineledikleri anti – emperyalist mücadele çağrılarına CHP üst yönetiminin

kayıtsız kalması; CHP üst yönetiminin Türkiye’deki çok partili demokratik

siyasal yaşamı tartışmaktan kaçınmalarıdır. Devrim Gazetesi, CHP’ne

yönelik yapılan elleştirilirin ana temasını CHP’nin Kemalist kimliğinden

uzaklaşmakta olduğu iddiası üzerine kurmuş; partinin Kemalist kimliğinden

uzaklaşmasının başlıca sorumluları olarak da genel başkan İsmet İnönü ile

partinin genel sekreteri Bülent Ecevit isimleri görülmüştür: Başka bir deyişle,

Devrim Gazetesi’nin CHP’ye yönelttiği eleştiri okları bu iki isim üzerinde

yoğunlaşmış, her iki isimde çok partili demokratik siyasal rejimin – Devrim

104

Gazetesi yazarlarının deyimiyle söyleyecek olursak ‘ cici demokrasi ‘ nin –

bekçileri olarak nitelenmiştir. Örneğin Avcıoğlu Devrim Gazetesi’nin 23 Aralık

1969 tarihinde yayımlanan ‘’ Paşanın Çıkmazı ‘’ başlıklı yazsında İnönü’yü

ağır bir biçimde eleştirmiş; 1957 seçimlerinden 1969 yılına kadar her

seçimden oy kaybıyla çıkan CHP ve genel başkan İnönü’nün göstermelik bir

muhalefet partisi ile göstermelik bir parti liderli kimliğine büründüğünü;

İnönü’nün başlıca amacının iflasın eşiğine gelmiş parlamenter demokrasiyi

yaşatmak olduğunu söylemiş; parlamenter demokrasiyi yaşatma uğruna

Demirel ile fiili bir koalisyon kurduğunu iddia etmiştir.47 Devrim Gazetesi’nin

İnönü’ye yönelik eleştirileri ( Süleyman Demirel ve ailesi örneğinde olduğu

gibi ) İnönü ailesi fertlerinin karıştığı iddia edilen yolsuzluk haberleriyle de

sürdürülmüş; zaman zaman yayınlanan bu tür haberler ile İnönü’nün CHP

üzerinde ki tarihsel kişiliğinden kaynaklanan etkisi ve gücü kırılmak

istenmiştir. Örneğin İnönü ailesine ilişkin gazetenin 31 Mart 1970 tarihli 24.

sayısında ‘’ Ömer İnönü’nün Mal Beyanı Gerçeğe Aykırı ‘’ başlıklı haberde

İsmet İnönü’nün oğlu Ömer İnönü’nün çeşitli bankalardan usulsüz kredi

alımında bulunduğu iddia edilmiştir.

İnönü’nün dışında CHP genel sekreteri Bülent Ecevit’te Devrim

Gazetesi’nin ve Avcıoğlu’nun eleştiri oklarından nasibini almıştır. Ecevit’in

Devrim Gazetesi’nin eleştirilerine maruz kalmasının başlıca nedeni ise,

Avcıoğlu ve arkadaşlarının CHP içinde yürütmeye çalıştıkları faaliyet ve

etkinliklerden Ecevit’in duyduğu rahatsızlık ve endişelerdir.48 Ecevit duyduğu

47 Doğan Avcıoğlu, ‘’ Paşanın Çıkmazı ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 10 ( 23 Aralık 1969 ), s 1. 48 Ecevit’in duyduğu rahatsızlık ve endişelere CHP parti meclisindeki bir olaydan da örnek verebiliriz: 16 Aralık 1969 tarihli Devrim Gazetesi’nin 9. sayısında yer alan “ Parti Meclisindeki Tartışmada Atatürk Devrimleri Eleştirildi “ başlıklı haber dikkat çekmektedir.

105

bu rahatsızlık ve endişeleri Atatürk’e ve Tek Parti Yönetimine ilişkin dile

getirdiği düşünceleriyle açığa vurmuş; rahatsızlık ve endişelerini 11 Kasım

1969 tarihinde, Ankara’da, Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonunca

düzenlenen Atatürk’ü anma toplantısında yaptığı konuşmada dile getirdiği,

‘’ Bugün, devrimciler arasında, devrimci olduklarını, ve halk

yararına yeni devrimler istediklerini söyleyenler arasında, az sayıda da olsa,

gerçek demokrasinin tek partili rejim olduğunu söyleyenler var. Atatürk

döneminde ki tek partili yönetimi gerçek demokrasi sayanlar, halkçı

devrimlerin, ancak öyle bir yönetimde, öyle bir ‘’ demokrasi ‘’ de

yapılabileceğini ileri sürenler, yazanlar, bu düşünceyi yaymak için dergiler

çıkaranlar var ( … ) otoriter rejim özlemcileri ( … ) Türkiye’de gerçek

devrimler yapabilmek için bir dikta rejimi gerekli olduğunu düşünenler ( … )

var...’’49 ,

sözleriyle ifade etmiş; Avcıoğlu ve arkadaşlarını üstü kapalı bir biçimde

‘ otoriter rejim özlemcileri ‘ olmakla suçlamıştır. Ecevit’in suçlamalarına 9

Aralık 1969 tarihli Devrim Gazetesi’nde Avcıoğlu ‘’ Ecevit’in Atatürkçülüğü ‘’

başlıklı bir yazı kaleme alarak yanıt vermiştir: Avcıoğlu yazısında Ecevit’in

Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonunca düzenlenen Atatürk’ü anma

toplantısında yaptığı konuşmayla tutucu güçler koalisyonuna çıkarlarına

yönelik davranışlar sergilediğini, bu durumun Ecevit’in parlamenter

demokrasinin karşı devrim hareketi olduğunu kavrayamamasından

Haberde özetle, üç parti meclisi üyesinin istifası üzerine toplanan CHP parti meclisinde, Ecevit ile O’na yakın parti meclisi üyelerinin Devrim Gazetesi yazarlarından, CHP parti meclisi üyesi Cemal Reşit Eyüboğlu ve Orhan Kabibay’a cuntacı faaliyetlerde bulundukları şeklinde suçlamalar yönelttiklerine yer verilmiş; Ecevit’in her iki isimden de rahatsızlık duyduğu, her iki ismi genel başkan İnönü’ye şikayet ettiği, ayrıca parti meclisinde Ecevit’in Devrim Gazetesi’ne ‘ sol faşist ‘ suçlamasında bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıntılar için b.k.z.: “Parti Meclisindeki Tartışmada Atatürk Devrimleri Eleştirildi “, Devrim Gazetesi, sayı 9 ( 16 Aralık 1969 ), s 7. 49 Bülent Ecevit, ‘’ Atatürk ve Devrimcilik ‘’, İstanbul, Tekin Yayınevi, Tarih Yok, s 47 – 49.

106

kaynaklandığını belirtmiş, Ecevit’e karşı besledikleri umudu yitirdiklerini

söylemiştir.50 Avcıoğlu Devrim Gazetesi’nde yayınlanan bir başka yazısında

da Ecevit’in solculuğunu inandırıcı bulmadığını, Ecevit’in Atatürk’e

saldırdığını, din istismarcılığı yaptığını söylemiş, Ecevit’e yönelik eleştirilerini

sürdürmüştür: ‘’ ( … ) Doğru bir stratejiden ve ülke sorunları hakkında esaslı

bir hazırlıktan yoksun bulunan, ciddi bir kadro kuramayan ( … ) Ecevit

solculuğu, inandırıcı olmaktan çıkmıştır. ‘’51 Avcıoğlu ‘ Ecevit solculuğu ‘

deyimiyle, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1960’ların ikinci yarısından itibaren

benimseyeceği, ilerleyen yıllarda Ecevit ismiyle birlikte anılacak olan

‘ ortanın solu ‘ söylemini kastetmiştir.

Devrim Gazetesi’nde CHP genel başkanı İnönü ve genel sekreter

Ecevit kişiliğinde parti üst yönetimi eleştirilirken; İnönü’nün ve Ecevit’in temsil

ettiği çizgisinden rahatsızlık duyan parti içi sol muhalefet ise gazete

sayfalarında desteklenmiştir. Bu destek gerek parti içi sol muhalefetin önde

gelen isimlerinin Devrim Gazetesi’nde zaman zaman yayınlanan yazılarında,

gerekse Devrim Gazetesi’nde parti içi sol muhalefete ilişkin çıkan haberlerde

somutlaşmıştır.52 Örneğin Devrim Gazetesi’nin 31 Mart 1970 tarihli 24.

sayısında “ CHP Meclisi’nde Fırtına Koptu “ başlığıyla gazetenin ilk

sayfasında yer alan haberde, CHP parti meclisinde Ecevit ve arkadaşlarına

karşı yükselen eleştirilere yer verilmiş; Devrim Gazetesi ‘CHP merkez takımı ‘

50 Doğan Avcıoğlu, ‘’ Ecevit’in Atatürkçülüğü ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 8 ( 9 Aralık 1969 ), s 1. 51 Doğan Avcıoğlu, ‘’ CHP Kurultayı ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 37 ( 30 Haziran 1970 ), s 1. 52 1969 yılının Kasım ayından itibaren, Cumhuriyet Halk Partisi’nde genel sekreter Bülent

Ecevit ile Merkez Yönetim Kuruluna karşı partinin önde gelenlerinden Nihat Erim, Kemal Satır, Cemal Reşit Eyüboğlu, Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı, gibi isimlerin parti meclisinde yürüttükleri muhalefet belirgin bir şekilde ortaya çıkmış, bu muhalefet -güçlü olmasa da - parti örgütlerinde taraftar bulmaya başlamıştır. ( Ayrıntılar için b.k.z.: Suna Kili, “ 1960 – 1975 Döneminde Cumhuriyet Halk Partisi’nde Gelişmeler “, 1.B., İstanbul, Boğaziçi Yayınları, 1976, s 257 - 258. )

107

olarak adlandırdıkları Ecevit ve arkadaşları parti içi muhalefete karşı

takındıkları tavırdan ötürü kınanmıştır. Ecevit ve arkadaşlarına yönelik

eleştiriler CHP’nin 20. parti kurultayı öncesinde yoğunlaşmış; parti

kurultayının, iki yıllık sürenin dolmasına üç buçuk ay kala, 3 Temmuz 1970

tarihinde toplanmasına karar verilmesinin ardından daha da sertleşmiştir:

Örneğin 19 Mayıs 1970 tarihli Devrim Gazetesi’nde Avcıoğlu ‘ İflasın Eşiği ‘

başlıklı yazısında, AP İktidarı karşında ülkede gittikçe yaygınlaşmakta olan

siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunları aşmada ciddiyet ve sorumluluktan

uzak ekibiyle alternatif oluşturamadığını vurgularken; 30 Haziran 1970 tarihli

Devrim Gazetesi’nin 37. sayısında, gazetenin 8. sayfasında yer alan

‘ CHP’de Hiçbir Şey Değiştirmeyecek Erken Kurultay ‘ başlıklı imzasız yazıda

da Ecevit ve arkadaşlarının kurultaydan büyük bir olasılıkla parti içi muhalefet

karşısında galip çıkılacağının beklenmekte olduğu belirtildikten sonra

Cumhuriyet Halk Partisi’nin tutucu güçler koalisyonun çıkarları doğrultusunda

hareket etmeye devam edeceği vurgulanmıştır.

Devrim Gazetesi sayfalarında AP ve CHP dışında yer bulan bir diğer

siyasal partide TİP’dir. Yön Dergisi’nde olduğu gibi Devrim Gazetesi’nde de,

1960’lı yılların Türkiye’sinde dile getirdiği siyasal, ekonomik ve toplumsal

görüşleriyle farklı bir ses, farklı bir renk olan; sahip olduğu farklı sesi, farklı

rengi sosyalist parti kimliğiyle Türkiye solunu Cumhuriyet tarihinde ilk defa

TBMM çatısına taşıyan TİP, düzen değişikliğinin parlamenter demokrasi

içinde hareket ederek çözülebileceğini her fırsatta dile getirmeye gayret

gösterdiği için, ‘ cici demokrasi ‘ savunuculuğuyla eleştirilmiştir.

108

Devrim Gazetesi’nde yer TİP’e ilişkin haberlerin içeriklerine

bakıldığında ise 12 Ekim 1969 milletvekilli genel seçimleri sonrasında parti

içinde baş gösteren tartışmalara, Mehmet Ali Aybar’ın genel başkanlıktan

istifasının ardından, partinin yaşadığı kongre süreçlerine yer verilmiş olduğu

görülmektedir. Devrim Gazetesi’nde TİP’e ilişkin ilk haber, gazetenin 11

Kasım 1969 tarihli 4. sayısında yer alan ‘’ TİP’de Son Durum ‘’ başlıklı

haberdir: Bu haberde, TİP’de 12 Ekim 1969 seçimleri sonrasında yaşanılan

parti içi tartışmalara değinilmiş; parti içi mücadelenin iyice kızıştığı, partinin

çeşitli hiziplere bölündüğü kaydedilmiş; haberde ayrıca parti içi dengeler göz

önüne alındığında genel başkan Mehmet Ali Aybar’ın liderliğinin tehlikede

olduğu vurgulanmıştır.53 Türkiye İşçi Partisi’ne ilişkin ikinci Devrim

Gazetesi’nde yayınlanan kayda değer bir haberde TİP’in önde gelen

isimlerinin genel başkan Mehmet Ali Aybar’ın istifası ile seçim sonuçlarını

nasıl değerlendirdiklerine ilişkin Atlan Öymen’in ‘’ Seçimden Sonra TİP ‘’

başlıklı röportajı gösterilebilir: Öymen röportajında, Sadun Aren, İbrahim

Çektin, Tarık Ziya Ekinci gibi TİP ileri gelenlerinin seçim sonuçları ile TİP

genel başkanı Mehmet Ali Aybar’ın istifasına ilişkin değerlendirmelerine yer

vermiştir.54 Mehmet Ali Aybar’ın istifasından sonra ise Devrim Gazetesi

53 Hatırlanacağı üzere 1965 genel seçimlerinde aldığı % 3 oy ile 15 milletvekili çıkartmış; bir sonraki genel seçimlere genel başkan Mehmet Ali Aybar’ın her fırsatta dile getirmeye çalıştığı “ başa güreşeceğiz “ umuduyla girmiş olan TİP 12 Ekim 1969 genel seçimlerinden % 2. 7 oy almış, TBMM’ne iki milletvekilli sokmuştu. Türkiye İşçi Partisi’nde yaşanılan oy kaybının gerisinde ise gerek Yön Dergisi’nin ve MDD anlayışının gerekse Ağustos 1968’de Çekoslovakya’da yaşanılan olayların parti içinde yarattığı hizipleşmeler ile genel seçimler öncesinde seçim sisteminde yapılmış olan değişikliğin etkisi olmuş olduğu söylenebilir. 54 Röportajda TİP’in önde gelenlerinin ortak kanısının, partinin seçimlerden ağır bir yara

aldığı, başarısızlık yaşamış olduğu yönündedir. Örneğin Sadun Aren’e göre TİP’in yaşadığı başarısızlığın başlıca nedeni, partinin emekçi sınıfların ve sosyalist aydınların nazarında prestijini yitirmesidir. Aren’e göre Aybar’ın genel başkanlığı sırasında parti, işçi sınıfının sosyalist partisi olamamıştır: Ayrıntılar için b.k.z: Altan Öymen, ‘’ Seçimden Sonra TİP ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 5 ( 18 Kasım 1969 ), s 8.

109

sayfalarında TİP’in yaşadığı, Behice Boran’ın genel başkanlığa seçilmesiyle

kısmen durulacak, sancılı kongre süreçlerini konu alan haberler yer almıştır:

Bu haberlere Devrim Gazetesi’nin 13 Ocak 1970 tarihli 13. sayısında yer alan

‘’ TİP’de Yeni Yönetim ‘’ başlıklı haber ile 20 Ekim 1970 tarihli 50. sayısında

yer alan ‘’ TİP Genel Kongreye Doğru ‘’ başlıklı haberler örnek gösterilebilir.

Devrim Gazetesi’nde TİP’e ilişkin örnek haberlerden de anlaşılacağı üzere

TİP, Devrim Gazetesi’nin eleştiri oklarına, yukarıda incelediğimiz diğer iki

siyasal parti kadar maruz kalmamıştır. Bu durum bir ölçüde Devrim

Gazetesi’nin kendisini, dönemin sol hareketleri arasında baş gösteren teori

ve strateji tartışmalarının dışında tutmak istemesinden; bir ölçüde de TİP’in

1969 seçimlerinin ardından parti içi bütünlüğünü korumakta zorlanması,

1960’ların ikinci yarısında baş gösteren ‘ sosyalist devrim mi, yoksa milli

demokratik devrim mi ‘ tartışmalarının partiyi giderek dağılma noktasına

getirmesi, partinin hızla kan kaybetmiş olmasından kaynaklanmış olabilir.

Devrim Gazetesi sayfalarında dönemin gençlik, işçi ve köylü

eylemlerine de yer verilmiş; işçi ve köylü eylemlerine kıyasla, özellikle gençlik

eylemleri desteklenmiştir. Bilindiği üzere, 1968 yılının Haziran’ının ilk

günlerinde İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin, üniversitelerde eğitim reformu

yapılması amacıyla AP hükümetine karşı başlattıkları boykot ve işgaller, diğer

illerdeki üniversitelere, yüksek okullara da yayılmış; kısa bir süre içinde

boykot ve işgallerle başlayan gençlik eylemleri Temmuz 1968’den itibaren

“ Ne Amerika, Ne Rusya, Bağımsız Türkiye “55 sloganları eşliğinde “ ( … )

55 Ali Gevgili, “ Yükseliş ve Düşüş “, 2.B., İstanbul, Bağlam Yayınları, Ekim 1987, s 391.

110

Türkiye’nin bağımsızlığı ve kalkınma modeli gibi mücadele alanlarına... “56

kayarak, “ ( … ) parlamento - dışı muhalefet düşüncesini savunmalarına yol

açmıştır. Öğrenciler parlamento – dışı muhalefet düşüncesinden geniş

ölçüde etkilenmişlerdir. “57 Devrim Gazetesi, parlamento – dışı muhalefet

düşüncesinden etkilenen öğrenci eylemlerini sayfalarına taşımıştır.58 Örneğin

2 Şubat 1971 tarihli Devrim Gazetesi’nin 68. sayısında Ankara Üniversitesi

Siyasal Bilgiler Fakültesi kızlar yurdunda sürmekte olan öğrenci eylemini

polisin aşırı şiddet kullanarak son verişi, “ Toplum Polisi Kızlarımıza İşgal

Kuvvetlerinin Yapmadığını Yaptı ! “ manşetiyle Devrim Gazetesi’nin ilk

sayfasında yer almış; polisin eylemci kız öğrencilere karşı takınmış olduğu

tavır ‘ Her Şeyin Hesabı Sorulacak ‘ alt başlığıyla eleştirilmiştir.59

Devrim Gazetesi’nde dönemin işçi ve köylü ve eylemlerine gençlik

eylemleri kadar sık yer verilmemiştir. Devrim Gazetesi’nin işçi eylemlerine

ilişkin en önemli haberi 15 – 16 Haziran olaylarına ilişkin olmuştur. On

binlerce işçinin, 15 – 16 Haziran 1970 tarihinde İstanbul ve Kocaeli’nde,

sendikalar kanununu Türk – İş lehine çeviren yasa değişikliğinin 12 Haziran

1970 tarihinde TBMM’de kabul edilmesine tepki olarak DİSK öncülüğünde

gerçekleştirdikleri eylem, Devrim Gazetesi’nin 23 Haziran 1970 tarihli 36.

sayısında “ Cumhuriyet Tarihinin En Büyük İşçi Hareketi : “ ‘ Kanlı Salı ‘ “

56 Hikmet Özdemir, “ Siyasal Tarih ( 1960 – 1980 ), Türkiye Tarihi 4: Çağdaş Türkiye 1908 –

1980, der. Sina Akşin, 5.B., İstanbul, Cem Yayınevi, Temmuz 1997, s 226. 57 İbid., s 226.

58 Hatırlanacağı üzere Devrim Gazetesi’nde gençlik eylemlerine ilişkin haber ve yorumları yazmayı üstlenen başlıca isim Uluç Gürkan olmuştur: Gürkan, Devrim Gazetesi’ndeki ‘ Gençlik ‘ isimli köşesinde o hafta meydana gelmiş önemli öğrenci eylemlerine yer vermeye çalışmıştır. Gürkan söz konusu köşesinde, gençliğin mevcut düzenden duyduğu rahatsızlığı vurgulamaya çalışmış; hükümet güçlerinin gençlik eylemlerini son vermeye yönelik uygulamaya koyduğu polisiye tedbirleri eleştirmiştir. 59 “ Toplum Polisleri Kızlarımıza İşgal Kuvvetlerinin Yapmadığını Yaptı !. “, Devrim Gazetesi,

sayı 68 ( 2 Şubat 1971 ), s 1.

111

manşetiyle gazetenin ilk sayfasında yer almıştır. 16 Haziran olayları, Devrim

Gazetesi’nde “ Türk işçi sınıfının tarihine muhtemelen bir dönüm noktası

olarak geçecek bir olay “ olarak değerlendirilmiş; 15 – 16 Haziran olayları

sırasında meydana gelen şiddet olaylarının başlıca sorumlularının basiretsiz

yöneticiler, kafaları şartlandırılmış toplum polisleri olduğu söylenmiş;60 olaylar

sırasında İstanbul 1. Ordu Komutanlığı’nın işçilere karşı sergilediği can

kayıpları ile sonuçlanan sert müdahalesine ise değinilmemiştir.

2. 3 Devrim Gazetesi’nin Kapanışı

“ Doğrudan doğruya bir iktidar yürüyüşünün kavgacı yayın organı “61

olan Devrim Gazetesi, Hikmet Özdemir’in deyişiyle “ Doğan Avcıoğlu ve

arkadaşlarının anayasa dışı yoldan iktidar olma serüvenleridir. “62 Avcıoğlu

ve arkadaşlarının bu serüveni yakın dönem siyasi tarihimize ‘ 9 Martçılar ‘

ismiyle geçmiştir. Avcıoğlu ve arkadaşları 9 Mart 1971 tarihinde

gerçekleştirilecek bir ihtilalle ülke yönetimini ele almayı planlamışlardır. Ne

var ki bu planları 12 Mart 1971 tarihinde, silahlı kuvvetlerin Süleyman Demirel

liderliğinde ki AP hükümetine karşı ülke güvenliğini ve emir komuta zincirini

korumak amacıyla verdikleri muhtıra sonucunda suya düşmüş; Avcıoğlu ve

arkadaşlarının iktidar yürüyüşü başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 12 Mart 1971

Askeri Muhtırası Avcıoğlu için bir dönemin sonu olurken; Devrim Gazetesi de

60 “ Cumhuriyet Tarihinin En Büyük İşçi Hareketi : ‘ Kanlı Salı ‘ “, Devrim Gazetesi, sayı 36

( 23 Haziran 1970 ), s 1. 61 Yalçın Küçük, “ Devrimci Doğan “, Cumhuriyet, 4 Kasım 1983.

62 Özdemir, “ Doğan Avcıoğlu “, s 22.

112

27 Nisan 1971 tarihinde, sıkı yönetim komutanlığının aldığı karar sonucunda,

yayın hayatına veda etmiştir.63

2. 4 Devrim Gazetesi’ne Yönelik Tepkiler

Devrim Gazetesi hakkında gerek yayın hayatı sırasında, gerekse

yayın hayatının sonrasında sayısız dava açılmıştır. Devrim Gazetesi

hakkında açılan bu davaların sayısı, Hasan Cemal’in de belirttiği gibi tam

olarak bilinmemektedir.64 Devrim Gazetesi, Yön Dergisi kadar ses getiren,

ilgiyle izlenen bir yayın organı olmamış; bu nedenden ötürü kanımızca

Devrim Gazetesi, Yön Dergisi’ne kıyasla, çok daha az kayda değer tepki alan

bir yayın organı olmuştur. Devrim Gazetesi’ne yönelik tepkiler içinde en

dikkat çekici olanı M. Kutluay imzasıyla, 1 Aralık 1969 tarihinde Emek

dergisinde65 yayınlanan “ ‘ Devrim ‘ ve Devrim “ başlıklı yazıdır.

“ Bugün Türkiye’de şaşılacak bir kakafoni sürdürülmektedir: İşçi

sınıfına anti – kapitalist bilincin verilmesi için zamanın henüz gelmediğini

savunanlar “ anti – emperyalist mücadele “ yaptıklarını söylemekte;

Türkiye’de proletaryanın mücadelesi için objektif şartların bulunmadığını

63 Tezimizin “ Doğan Avcıoğlu ve 9 Mart: Başarısız Bir İktidar Yürüyüşü “ başlığında bu

konuya daha ayrıntılı değinilecektir. 64 Cemal, s 267.

65 Emek dergisi, 1969 yılının Mayıs ayında yayın hayatına atılmıştır. 15 günde bir yayınlanan

Emek dergisi, TİP Genel Başkan Aybar’a, 1968 yılının sonbaharında muhalefet bayrağı açan Boran – Aren grubunca çıkarılmıştır. TİP’nin bilimsel sosyalizmi kılavuz edinmiş, Marksizm’den ödün vermeyen, sağlam bir örgüte dayalı işçi partisi olmasını savunan Emek dergisi 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’nı izleyen günlerde kapatılmıştır. Ayrıntılar için b.k.z.: Artun Ünsal, “ Türkiye İşçi Partisi ( 1961 - 1971 ) “, 1.B., İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2002, s 193 – 250.

113

söyleyenler devrimci dönem için “ devrimci sınıfların örgütlenip

eğitilmesi “ sloganı ile ortaya çıkan sosyalistleri oportünistlikle suçlamakta ve

de “ devrim “ kavramını yozlaştırmayı meslek edinenler “ DEVRİM “ adıyla

gazeteler çıkarmaktadırlar “66,

sözleriyle başladığı yazısında M. Kutluay, Devrim Gazetesi’nin sosyalizm

açısından eleştirilemeyeceğini söylemiş; Devrim Gazetesi’ni çıkaranların

sosyalist olmak gibi bir iddialarının olamayacağını belirtmiştir.67 M. Kutluay’a

göre Yön Dergisi’nin kapanışından itibaren sürekli olarak sözü edilen bir

yayın organına Avcıoğlu’nun ‘ Devrim ‘ ismini vermesi, devrim kavramının

içeriğini yozlaştıran bir hatadır. Bu hatanın başlıca nedeni de Avcıoğlu ve

arkadaşlarının yeterli politik bilinçten yoksun oldukları gerekçesiyle işçi sınıfı

ve köylü sınıfının Türkiye’deki sosyalist mücadelede ikinci derecede rol

oynayacaklarını ileri sürmüş olmalarından; sosyalist mücadelenin itici gücü

olarak asker – sivil devrimci aydınları görmelerinden kaynaklanmaktadır.68

Oysa M. Kutluay’a göre, Devrim Gazetesi’nde dile getirilen görüşlerin aksine,

sosyalist mücadelede asker – sivil devrimci aydınlar gibi sınıf temelinden

yoksun bir kavramın yeri yoktur.69 M. Kutluay’a göre, Avcıoğlu ve Devrim

Gazetesi’nin Kemalist devrim üzerinde ısrar etmeleri de yanlıştır; çünkü

Türkiye’nin önünde ki aşama Kemalist devrim değil, sosyalist devrimdir.70

Türkiye’deki kapitalist üretim ilişkileri, dışa bağımlı olmakla birlikte, sosyalist

mücadelenin yürütülebileceği bir düzeye ulaşmıştır:

66 M. Kutluay, “ ‘ Devrim ‘ ve Devrim “, Emek, sayı 16 ( 1 Aralık 1969 ), s 8.

67 İbid., s 8.

68 İbid., s 8.

69 İbid., s 8.

70 İbid., s 10.

114

“ İçsel ve dışsal bütün etkenler birlikte değerlendirildiğinde,

Türkiye’nin önünde bulunduğu aşamanın, sosyalist devrim olduğu görülür.

Başka bir deyişle, Türkiye’de “ devrim “ diye adlandırabilecek bir hareket,

artık, işçi ve köylü sınıflarının kendilerine katılan diğer devrimcilerle birlikte

iktidara gelmelerinden başka bir şey olamaz. “71

M. Kutluay’a göre, Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi’nin “ bağımsızlık içinde

devrimlerle bir an önce çağdaş uygarlığa ulaşmak “ şeklinde tanımladıkları

Kemalist devrim emekçi sınıfların özlemlerini değil; tepeden inmeci bir

geleneğe sahip küçük burjuvazinin ‘ devlet benim ‘ zihniyetini

yansıtmaktadır.72 Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi TİP’ne karşı takındıkları

olumsuz tavırla MDD’cilerle ortak bir noktada buluşmakta; pratikte

MDD’cilerle birlikte “ ya ya ya, şa şa şa ordu, ordu çok yaşa “ diye bağırarak

devrim adına, bilimsel sosyalizmden uzak bir tutum sergilemektedirler.73

Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi’ne yönelik dikkate değer bir tepkide Attila

İlhan’dan gelmiştir. İlhan’a göre Avcıoğlu, Devrim Gazetesi’ni çıkardığı

dönemde, serüvenci bir çizgiye kaymıştır.74 İlhan, Avcıoğlu’nun Devrim

Gazetesi’ni çıkardığı dönemdeki serüvenci çizgisini ‘ Hangi Sol ‘ isimli

denemesinde, ‘ 27 Mayıs ilericisi ‘ kavramını kullanarak eleştirmiştir. Söz

konusu çalışmasında İlhan, “ ( … ) kimdir 27 Mayıs ilericisi ? Kişilerle hiç

işimiz olmadığı için burada bazı “ muhbir “ köşe yazarları gibi ad

saymayacağız, bizi ilgilendiren kafa kuruluşları, tutumlar, davranışlar...”75

sözleriyle, üstü kapalı bir biçimde Avcıoğlu ve arkadaşlarını 27 Mayıs ilericisi

71 İbid., s 10.

72 İbid., s 11.

73 İbid., s 11.

74 Attila İlhan, “ Faşizmin Ayak Sesleri “, 1.B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Temmuz 1975, s 14.

75 Attila İlhan, “ Hangi Sol “, 4.B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Şubat 1996.

115

olarak değerlendirmiş;76 27 Mayıs ilericisini, “ ( … ) İnönü dönemi dikta

aydınlarının demokrasiyi içine sindiremeyen yeni bir türüdür... ”77 sözleriyle

açıklamıştır. İlhan’a göre 27 Mayıs ilericisinin ayırıcı özelliği devrim

anlayışlarında görülür. İlhan 27 ilericisinin devrim anlayışını şu sözlerle

özetlemektedir:

“ ( … ) Değil mi ki Türkiye geri kalmış bir ülkedir, işçi sınıfı örgütlü

değildir, köylü bilinçsizdir ( … ) o halde iş aydın kadrolara düşmektedir,

aydınlar örgütlenir, “ zinde kuvvetleri “ harekete geçirirse iktidarı alır,

böylece de gericileri ( … ) iktidardan uzaklaştırır. Hiç değilse de denetime

alır. “78

İlhan’a göre yukarıdaki devrim anlayışının devrimle her hangi bir ilgisi yoktur,

hükümet darbesi anlayışını da geçmemektedir: bu devrim anlayışın başarılı

olması durumunda da iktidarın halka değil, İnönü diktası döneminde olduğu

gibi aydın bürokratlara geçeceği apaçıktır.79 İlhan’a göre 27 Mayıs ilericileri

söz konusu devrim anlayışlarını Atatürkçülük etiketi altında piyasaya

sürmekte; 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nden esinlenerek, ordunun

yönetime müdahalesini Atatürkçülük sanmakta;80 Nasır tipi merkeziyetçi dikta

rejimlerine heveslenmektedirler.81 Oysa İlhan’a göre Mustafa Kemal, ordu

içinde politika yaptığı kısa dönem hariç, askerin siyasete karışmasına karşı

olmuş, ordunun sadece vatan savunmasıyla ilgilenmesi gerektiğini

savunmuştur:

76 İbid., 173.

77 İbid., 173.

78 İbid., 173.

79 İbid., 173.

80 İbid., 163.

81 İbid., 165.

116

“ ( … ) Yalnız davranışlarıyla değil, Mustafa Kemal Paşa orduyu vatan

savunmasına ayırdığını, siyasetten uzak tutmak niyetinde olduğunu

sözleriyle de belli etmiştir. Hadi biraz da onları kurcalayalım, buyurun 1927

Ekim’inde söylediği bir söz:

“ Efendiler, kumandanlar, askerlik vazife ve icabını düşünürken ve

tatbik ederken, dimağını siyasi mülahazaların tesirinde bulundurmaktan

kaçınmalıdırlar. Siyasi cihetin icabını düşünen başka vazifedarlar

olduğunu unutmamalıdırlar. “82

İlhan göre Avcıoğlu ve arkadaşları, Mustafa Kemal’in aşağıdan yukarıya, halk

örgütlenmesine dayalı devrimcilik anlayışını; tepeden inme bonapartisme

kayan, İttihatçı tipi cuntacılıkla karıştırmışlar;83 iktidarı ele geçirmek amacıyla

bürokrasi içinde ayak oyunlarına girerek 12 Mart’ın gadrine uğramışlardır.84

Metin Toker’de Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi’ne tepki verenler

arasında yer almış; Akis dergisi döneminde birlikte çalıştığı, “ ( … ) her

bakımdan ve kelimenin tam anlamıyla kafa dengiydik...”85 sözleriyle övdüğü

Avcıoğlu’nu, Devrim Gazetesi döneminde eleştirmiştir.86 Toker’e göre

Avcıoğlu ülkenin en iyi yetişmiş aydınlarından biriyken, bir bunalımın içine

düşmüş;87 Akis döneminde demokratik parlamenter rejimin üstünlüğünü

savunurken, Devrim Gazetesi döneminde, Mümtaz Soysal’ın deyişiyle “ her

82 İbid., 164.

83 İbid., 165.

84 İbid., 175.

85 Metin Toker, “ Doğan Avcıoğlu “, Milliyet, 11 Kasım 1983’den aktaran Özdemir, “ Doğan

Avcıoğlu “, s 15. 86 Metin Toker’in Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi’ne yönelik tepkisi, Devrim Gazetesi’nin

5 Ocak 1961 tarihli 64. sayısındaki ‘ Politika Kulisi ‘ başlıklı köşede yayınlanan bir yazıdan kaynaklanmıştır. Toker’in, söz konusu yazıya ilişkin cevabi açıklaması Devrim Gazetesi’nin 12 Ocak 1971 tarihli 65. sayısında yayınlanmıştır. Yazının ayrıntıları için b.k.z.: “ Metin Toker’in Açıklaması ve Cevabımız “, Devrim Gazetesi, sayı 65 ( 12 Ocak 1971 ), s 3 – 5. 87 İbid., s 3.

117

şafakta ölmeye “ başlamıştır.88 Avcıoğlu ise Devrim Gazetesi’nde, Toker’in

eleştirilerine verdiği yanıtta Toker’in tavsiyelerini dinlemiş olsaydı, CHP’den

milletvekili ve bakan olacağını; oysa 1961 seçimleri öncesinde İsmail Rüştü

Aksal’ın teşviklerine, Turhan Feyzioğlu’nun ısrarlarına rağmen seçimlere

katılmayı reddettiğini; çünkü Türkiye’nin acil sorunlarının mevcut koşullarda

çözülemeyeceğine inandığını belirtmiştir.89 Avcıoğlu Toker’e verdiği yanıtta,

Mümtaz Soysal’ın “ her şafakta ölmek “ sözünü üstlerine almadıklarını da

eklemiştir:

“ Arkadaşımız Mümtaz Soysal’ın “ her şafakta ölmek” sözünü,

doğrusu hiç üstümüze almadık... Türk ordusunu bütünüyle bir umacı gibi

gören ve gösteren politikacılar, çıkarcılar ve faşizm gelir diye telaşlanan

çevreler, “ her şafakta ölebilirler “. Bizim durumumuz ise herhalde bu değil.

Mevki ile, ikbal ile, kişisel çıkar ile hiçbir ilgimiz olmadığını Metin Toker,

sanırız ki, teslim eder. Bütün çabamız, “ Mutlu bir Türkiye nasıl kurulabilir “

yolundadır. “90

88 İbid., s 5.

89 İbid., s 5.

90 İbid., s 5.

118

3. DOĞAN AVCIOĞLU’NUN DEVRİM GAZETESİ’NDE ÇİZDİĞİ

DEVRİM MODELİ

İkinci Dünya Savaşı’nın önemli sonuçlarından birisi, ABD ve SSCB’nin

isimlerinde özdeşleşen, bir tarafta batı bloğunun diğer tarafta doğu bloğunun

yer aldığı iki kutuplu dünyanın ortaya çıkması ve Soğuk Savaşın başlaması

ise; diğeri de, Asya ve Afrika sömürge halklarının, kimi yerde sömürgeci

devletlerle yaptıkları uzlaşma, kimi yerde ise sömürgeci devletlere karşı

verdikleri ulusal kurtuluş mücadeleleri yoluyla bir biri ardına kazandıkları

bağımsızlıklardır.

İkinci Dünya Savaş’ı sonrası açılan bu yeni dönemde, iktisatçı Alfred

Sauvy’nin “ Üçüncü Dünya “ diye isimlendireceği; ne batı bloğunda yer alan

ülkeler gibi kapitalist, ne de doğu bloğunda yer alan ülkeler gibi komünist

olan91; bağımsızlıklarını yeni kazanmış dünün sömürge halklarını bekleyen

en önemli sorun, siyasal bağımsızlıklarını ekonomik kalkınma ile

pekiştirilebilmek; eski sömürgecileriyle aralarında ki gelişmişlik farkını

kapatabilmekti. Bir çok azgelişmiş ülke yöneticisi ve aydını bir gün kendi

91 Server Tanilli, “ Yüzyılların Gerçeği ve Mirası “, cilt 6 , 2.B., İstanbul, Adam Yayınları,

Ağustos 1999, s 433.

119

ülkelerinin de “ ABD, Fransa, Almanya, Japonya gibi gelişmiş olacağı, olması

gerektiği düşüncesini “92 taşıyor, azgelişmişlikten kurtulmanın yolunu

arıyordu. Bu yolda bazı azgelişmiş ülkeler ( örneğin Güney Kore, İran gibi )

kalkınma sorunun çözümünde gelişmiş kapitalist ülkelerle ile yapılan

işbirliğine başvurup kapitalist kalkınma yolunu tercih ederken; bazı az

gelişmiş ülkelerde ( örneğin Mısır, Cezayir, Vietnam, Küba gibi ) kapitalizm ile

geri kalmışlık arasında kurulan bağın etkisiyle, kalkınma yolunda

sosyalizmden esinleniyor, “ azgelişmiş ülke sosyalizmi “ ismiyle de anılan

sosyalizm anlayışını geliştirip, dikkatle izlenen önemli başarılar elde

ediyorlardı.

Yukarıda saydığımız, “ azgelişmiş ülke sosyalizmi “ ni geliştirmiş

üçüncü dünya ülkelerinin eski sömürgeci kapitalist devletler karşısında,

siyasal bağımsızlıklarını ekonomik bağımsızlıkla pekiştirmek için attıkları

adımlar, 1950’li yılların sonunda hem anti – emperyalizmin hem sosyalimin

prestij kazanmasına ve yaygınlaşmasına katkı sağlıyor, Türkiye’de de ses

bulmasına yol açıyordu. Daha önce de belirtmeye çalıştığımız üzere, 1960’lı

yılların başında yayın hayatına atılan Yön Dergisi ve bu dergi etrafında

toplanan bir grup aydın üçüncü dünyadan yükselen bu yeni sese kulak

veriyor, dünyada ki ilk başarılı ulusal kurtuluş savaşını vermiş Türkiye’nin

siyasi, ekonomik ve toplumsal geri kalmışlığının başlıca nedeni olarak

kapitalist üretim ilişkileri ile emperyalist ülkelerle yapılan işbirliğini görüyor,

Türkiye’nin siyasi ve ekonomik bağımsızlığının sağlanması için sosyalizmi tek

çıkar yol olarak benimsiyor ve Türkiye’ye özgü sosyalizm tartışmalarını

92 Fikret Başkaya, “ Azgelişmişliğin Sürekliliği “, 4.B., İstanbul, İmge Yayınları, Ocak 2001, s

103.

120

başlatıyorlardı. Cevabı aranan öncelikli sorular ise Türkiye’de sosyalizmin

kurulmasında izlenecek stratejiler, kurulacak ittifakların yapısı üzerinde

odaklanıyordu. Türk solunun 1960’lı yıllarına damgasını vurmuş bu

tartışmaların içinde yer almış önemli isimlerden biriside Doğan Avcıoğlu’ydu.

Aşağıda Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi sayfalarında Türkiye’nin siyasi,

ekonomik ve toplumsal yapısına yönelik dile getirdiği görüşlerine değinmeye

çalışacağız.

3. 1 Devrimin Niteliği: Ulusal Kurtuluş Devrimi

Doğan Avcıoğlu’na göre yirminci yüzyılda halkların önünde iki tip

devrim bulunmaktadır: Bu devrimlerden ilki ‘ sosyalist devrim ‘, diğeri de

‘ ulusal kurtuluş devrimi ‘ dir. Avcıoğlu, Devrim Gazetesi sayfalarında,

Türkiye’nin siyasal ve ekonomik bağımsızlığını tam anlamıyla sağlayamamış;

çağdaş uygarlık seviyesine ulaşamamış bir ülke olmasından ötürü, henüz

ulusal kurtuluş devrimi aşamasında olduğunu söylemiştir.

Avcıoğlu’na göre Türkiye’nin ulusal kurtuluş devrimi “ Kemalist devrim”

dir. Kemalist devrim, Mustafa Kemal önderliğinde başlayan, bağımsızlık

içinde, devrim yoluyla düzen değişikliğini gerçekleştirmek ve kısa sürede

çağdaş uygarlığa ulaşma hedefini gütmüş; ne var ki, ne ülkenin siyasal

bağımsızlığını ekonomik bağımsızlık temeline oturtmuş, ne de feodalizmin

ülke çapında alt ve üst yapılardaki etkilerini kırarak geniş halk yığınlarını

özgürlüklerine kavuşturabilmiş bir devrim olmuştur.93 Avcıoğlu’na göre

Kemalist devrimin yarım kalmasının başlıca nedenleri şunlardır:

93 Doğan Avcıoğlu, “ Kemalizmi İyi Anlamak Gerek...”, Devrim Gazetesi, sayı 4 ( 11 Kasım

1969 ), s 7.

121

“ Cumhuriyet Türkiyesi de, 1923’den sonra, toprak ağası, komprador ve

tefeci egemenliğine son verecek düzenleme tedbirlerine gitmeden bir milli

kalkınma yoluna girmiştir. Kalkınma, bu tutucu toplumsal güçleri

kuvvetlendirmiştir. Devletçilik de aynı yönde işlemiştir. Kuvvetlenen bu

güçler, ilk fırsatta milli kalkınma yolunu bırakıp yabancı sermayeye

sığınmışlardır. “94

Avcıoğlu’na göre her ne kadar Atatürk’ün damgasını vurduğu cumhuriyet

Türkiye’sinde büyük işler başarılmış, üst yapıda önemli değişiklikler yapılmış

olsa da; tutucu toplumsal güçlerin kuvvetlenmesine engel olunamamıştır. Bu

durumun nedenleri, Kurtuluş Savaşımızın zor tarihsel koşullarında ve sınıflar

arası kuvvet dengesinin devrimciler aleyhinde olmasında aranmalıdır:

“ Kurtuluş Savaşımızın, devrimcileri, feodal ve yarı feodal unsurlarla

işbirliğine zorlayan şartları, alt yapı devrimlerinin başarılmasını önlemiştir. “95

Avcıoğlu’na göre Niyazi Berkes’in şu sözlerinde büyük bir gerçek payı vardır:

“ Kemalizm devrimi, Mustafa Kemal’in arkasında ki bir avuç ilericiler ile, gene

bu savaşın içinde bulunan muazzam bir gericiler kitlesi arasında, didişile

didişile santim santim koparılmış bir devrimdir. “96 Kemalist devrimin yarım

kalmasında göz ardı edilmemesi gereken bir diğer nedende, Türkiye’de

mevcut koşulları sistemli bir dünya görüşü çerçevesinde değerlendirecek,

somut çözüm yolları dile getirecek kadroların kısırlığı, aydınların yokluğudur:

Bu durumu Avcıoğlu “ Türkiyemiz, gönlündeki büyük hayallerle yaşayan,

gerçeklere gözü kapalı devrimci aydınların ayaklarının yere basmayışından

94 Doğan Avcıoğlu, “ Türkiye’nin Düzeni “, cilt 2, İstanbul, Tekin Yayınları, 1998, s 1099.

95 Avcıoğlu, “ Kemalizmi İyi Anlamak Gerek...”, s 7.

96 Doğan Avcıoğlu, “ Ulusal Kurtuluş Devrimi “, Devrim Gazetesi, sayı 56 ( 10 Kasım 1970 ),

s 7.

122

çok çekmiştir “97 sözleriyle ifade etmiştir. Görüldüğü üzere Avcıoğlu için ne

Kemalist devrimin yarıda kalması ne de Türkiye’de ki mevcut siyasi,

ekonomik ve toplumsal düzenin azgelişmiş olması tesadüfen meydana

gelmiş değildir. Bu düzenin devamından yana çıkarları olan bilinçli iç ve dış

çıkar çevreleri vardır. İç ve dış çıkar çevreleri, mevcut düzenin devamını

sağlamak için elerinden geleni yapmaktadırlar. Avcıoğlu, iç çıkar çevreleriyle

‘ tutucu güçler koalisyonunu ‘, ‘ dış çıkar çevreleriyle ‘ de Türkiye’nin siyasi,

ekonomik ve askeri işbirliği yürüttü emperyalist devletleri kastetmektedir.

Avcıoğlu’na göre iç ve dış çıkar çevreleri mevcudiyetlerini sahip oldukları

ekonomik gücü, çok partili demokratik siyasal düzende – ki bu düzeni ‘ cici

demokrasi ‘ ya da ‘ Filipin Demokrasisi ‘ isimleriyle de anmaktadır - siyasi

güce çeviriyor olmalarından kaynaklanmaktadır: “ Türk Halkının büyük

çoğunluğu, tutucu güçler koalisyonunun diktası altında yaşamaktadır ( … )

Genel oy, bu tutucu güçler koalisyonunun diktasına göre biçimlenmektedir.

Sandıktan devamlı bu gericiler koalisyonu çıkmaktadır. “98 Başka bir deyişle,

Avcıoğlu için çok partili demokratik siyasal düzen, Atatürk’ün hedeflediği

çağdaş uygarlık düzeyinin değil, yeniden sömürgeleşme sürecinin siyasi

düzenini oluşturmuştur: “ Bunun içindir ki, yarıda bıraktırılan ve yolundan

saptırılan Ulusal Kurtuluş Devrimimizi günümüzün şartlarında sürdürmek ve

bütün amaçlarına ulaştırmak, her devrimcinin baş görevidir. “99 Özetleyecek

olursak, yukarıda belirtmeye çalıştığımız nedenlerden ötürü, Avcıoğlu için

Türkiye’de bir devrim kaçınılmazdır; kaçınılmaz olan bu devrim ise ulusal

kurtuluş devrimidir. 97 Doğan Avcıoğlu, “ Soyuttan Somuta “, Devrim Gazetesi, sayı 66 ( 19 Ocak 1971 ), s 7.

98 Doğan Avcıoğlu, “ Devrim Üzerine “, 1.B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Şubat 1971, s 137.

99 Avcıoğlu, “ Ulusal Kurtuluş...”, s 7.

123

3. 2 Neden Ulusal Kurtuluş Devrimi

Avcıoğlu’na göre Türkiye’nin önündeki devrim, ulusal kurtuluş devrimi,

başka bir deyişle Kemalist devrimdir. Ulusal kurtuluş devriminin başlıca

amacı siyasal ve ekonomik bağımsızlığın gerçekleştirilmesidir:

“ Tam bağımsızlığa ulaşabilmek için, sömürge düzeninin ülkede ki bütün

dayanaklarının tasfiyesi ve sağlam bir sanayi temelinin kurulması

zorunludur. “100 Avcıoğlu için Türkiye’nin yarım kalmış ulusal kurtuluş

devriminin, Kemalist devrimin tamamlanması, siyasal ve ekonomik

bağımsızlığın gerçekleştirilmesi, kapitalist düzen içinde başarılamaz:

“ Kapitalizm dışa bağımlılık, geri bir tarım, gecekondu sanayi ve artan

toplumsal huzursuzluk demektir. Kapitalizm, büyük arazi sahiplerinden

komprador burjuvaziye uzanan ve onun Anadolu’da gittikçe genişleyen

kollarına kadar uzanan dışa bağlı en gerici güçlerin toplumsal düzeni

demektir. “101

Avcıoğlu’na göre tam bağımsızlık kalkınmanın ön şartıdır. Tam bağımsızlık

sağlanmadan kalkınmada gerçekleşemez. Görüldüğü gibi Devrim

Gazetesi’nde de, Yön Dergisi’nde olduğu gibi, Avcıoğlu’nun siyasal

görüşlerinin arkasında kalkınma sorunu önemli bir yer tutmaktadır. Peki

azgelişmiş bir ülke olarak nitelediği Türkiye için Avcıoğlu hangi kalkınma

yolunu uygun görmektedir ?

Avcıoğlu kalkınma için Türkiye’nin kapitalist olmayan bir yol izlemesi

gerektiğini ileri sürmüştür: “ Bu da, yarıda kalan Kemalist devrimin,

100 Avcıoğlu, “ Devrim Üzerine “, s 140.

101 İbid., s 141.

124

günümüzün şartlarında sürdürülmesinden başka bir şey değildir. “102

Avcıoğlu, kapitalist olmayan kalkınma modelinin özelliklerini şu şekilde

özetlemiştir:

“ 1 - Modelin ön şartları: Gelişmiş kapitalist ülkelerle olan sömürge ya

da yarı sömürge ilişkilerine ve yabancı sermaye egemenliğine son verilmesi.

Bu, ekonomik ve politik gücün, büyük arazi sahipleri ile işbirlikçi sermayenin

elinden alınarak, geniş halk kitlelerinin eline geçmesini gerektirir. Demek ki

kapitalist olmayan bir kalkınmanın ön şartı, politik ve ekonomik güce el

değiştirten bir toplumsal devrimdir.

2 – Modelin kuramsal özellikleri: Kapitalist olmayan bir kalkınma

modeli, tarımda büyük kooperatif çiftliklere dayanır. Tarım dışında, devlet

teşebbüslerinin egemenliği esastır. Gerek kamu gerekse özel kesim için

uyulması zorunlu bir merkezi planlama şarttır.

3 - Kalkınma stratejisi: Sermaye birikiminde çok yüksek oranlara

erişilmesi, temel yatırım malları sanayine öncelik tanınması, hayati alanlarda

yoğun sermaye kullanan modern teknolojiye, ikinci derede ki üretim

faaliyetlerinde ise bol iş gücü kullanan tekniklere yönelinmesi, uluslar arası

ticarette ithalat ikamesine dayalı bir politika izlenmesi, yılın büyük kısmında

atıl kalan tarım işgücünün sermaye birikiminde kullanılması ve insan

sermayesine – onu yetiştirmek için - sağlık ve eğitim gibi alanlarda büyük

çapta yatırım yapılması, kapitalist olmayan kalkınma stratejisinin ana

çizgilerini teşkil eder. “103

Yukarıda ana hatlarıyla değindiğimiz kalkınma yolu, Avcıoğlu’nun

“ Türkiye’nin Düzeni “ isimli çalışmasında ele aldığı üç kalkınma modelinden

biri olan “ milli devrimci kalkınma yolu “ modeliyle benzer özellikler 102 Avcıoğlu, “ Kemalizmi İyi Anlamak Gerek...”, s 7.

103 ibid., s 35 – 36.

125

taşımaktadır. Bu noktada bir parantez açıp, Avcıoğlu’nun “ Türkiye’nin

Düzeni “ isimli çalışmasında ele aldığı üç kalkınma modeline ilişkin, kısada

olsa, bilgi vermek yerinde olacaktır.

Avcıoğlu “ Türkiye’nin Düzeni “ isimli çalışmasında azgelişmiş ülkelerin

önünde kalkınma için üç model bulunduğu söylemiştir.104 Bu modellerden ilki

“ komünist kalkınma yolu “, ikincisi “ Amerikan tipi kalkınma yolu “, üçüncüsü

de “ milli devrimci kalkınma yolu “ dur. Avcıoğlu’na göre Türkiye’de, nicelik ve

nitelik açıdan yeterince gelişmiş işçi sınıfının bulunmaması nedeniyle,

“ komünist kalkınma yolu “ nun uygulamaya konulması zordur; buna karşın

Türkiye yinede SSCB, Çin ...gibi ülkelerin “ komünist kalkınma yolu “ nda

edindiği tecrübelerden dersler çıkarabilir:

“ ( … ) Kalkınma çabasında ki bütün ülkeler gibi, Türkiye’nin de bu ülkelerin

kalkınma denemelerinden öğreneceği çok şey vardır. Böyle bir dünyada,

başını kuma sokup gizlendiğini sanan devekuşu durumuna düşmemek için

duygusal tepkileri, nefretleri ve peşin fikirleri bir yana iterek kapitalist ülkelerin

olduğu kadar ( … ) bir Çin’in ve bir Sovyetler Birliği’nin nasıl kalkındığını da

öğrenmek ve denemelerden ders almak durumundayız. “105

Avcıoğlu’na göre “ Amerikan tipi kalkınma yolu “ yerli yabancı sermaye

arasında ki işbirliğine dayalı karma ekonomiyi öngörmekte; bu tip kalkınma

yolu, azgelişmiş ülkelerde ciddi bir gelişme ve sanayileşme sağlayamadığı

gibi, gelir dağılımında uçuruma varan adaletsizliklerin oluşumuna neden

104 Doğan Avcıoğlu, “ Türkiye’nin Düzeni “, cilt 2, İstanbul, Tekin Yayınları, 1998, s 1011.

105 ibid., s 1012.

126

olmaktadır.106 Avcıoğlu “ Amerikan tipi kalkınma yolu “ nun ana çizgilerini,

şöyle özetlemektedir:107

1. Devlet sektörü, enerji, ulaştırma vb. gibi kamu hizmetleri ile özel

teşebbüse kaynak sağlayan mali kurumlar alanında daimi mevkie

sahip olabilir.

2. Kaynaklarını özel sektöre aktardığından, kamu sektörü içinde

sermaye birikimi zayıftır ve esas itibariyle vergilendirmeye

dayanmamaktadır.

3. Devlet yeni sınai teşebbüsleri kurabilir, fakat karlı hale gelmez

teşebbüslerin özel sektöre devri söz konusudur.

4. Devlet, kapitalist sınıfı yetiştirme ve güçlendirme yolunda bilinçli bir

politika izlemekte ve böylece tekelci grupların oluşumunu

kolaylaştırmaktadır.

5. Yerli – yabancı özel sermaye egemenliğine dayanan bir ekonomide

bir planlama teşkilatı ve plan bulunsa dahi, ekonomiye yön veren,

plandan çok özel sektörün kararlarıdır.

“ Amerikan tipi kalkınma yolu “ nun yukarıda ki ana çizgileri, bu kalkınma

yolunun ideal biçimidir. Avcıoğlu’na göre “ Amerikan tipi kalkınma yolu “ nun

en olumsuz yönü, tutucular koalisyonuna dayanması, tutucular

koalisyonunun çıkarlarına hizmet etmesidir.108 O halde Avcıoğlu’na göre

Türkiye için uygun kalkınma modeli ne “ komünist kalkınma yolu “ ne de

“ Amerikan tipi kalkınma yolu “ dur; uygun kalkınma modeli, “ milli devrimci

kalkınma yolu “ dur: Bu model, azgelişmiş halkların ulusal kurtuluş savaşları

sonucunda elde ettikleri siyasal bağımsızlıklarını, ekonomik bağımsızlıkla

106 ibid., s 1048.

107 ibid., s 1073.

108 ibid., s 1091.

127

pekiştirerek gerçek bağımsızlığa dönüştürebilmeleri için uygulanması en

doğru modeldir. Avcıoğlu “ milli devrimci kalkınma yoku “ nun ana çizgilerini

şöyle özetlemektedir:109

1. Kamu sektörü, daimi bir yere sahiptir. Kamu sektörünün büyüme

hızı, özel sektörün büyüme hızından daha yüksektir. Böylece, kamu

sektörü giderek bütün ekonomide egemen duruma gelmektedir.

2. Stratejik nitelikteki belli üretim kolları devletin elindedir. Bu

faaliyetlerde kamu sektörü egemenliği, en kısa zamanda

gerçekleşmektedir.

3. Birinci ve ikinci şıklar sonucu, tekelci karakterdeki yerli ve yabancı

sermayenin faaliyet alanı daraltılmaktadır.

4. Ortaçağ kalıntısı sınıfların tasfiyesi ve tarımın kalkınmada gerekli rolü

oynayabilmesi için, köklü bir toprak reformu zorunludur.

5. Temel sanayinin kurulmasına öncelik veren ve esas itibariyle kamu

sektörüne dayanan planlı sanayileşme, ülkenin kalkınmasını

gerçekleştirmek ve ekonomik bağımsızlığını sağlam temellere

oturtmak amacını gütmektedir.

6. Kaynakların hem mali, hem de fiziki planlanmasını öngören şümullü

ve gerçekleştirilmesi zorunlu plan, bu tip kalkınmanın vazgeçilmez

aracıdır.

Avcıoğlu’na göre “ milli devrimci kalkınma yolu “ nun başarısı, tutucu güçler

koalisyonunun gücünün kırılmasına, devrimcilerin güçlü ve azimli halk

desteğine sahip olmalarına, köklü reformların elden geldiğince çabuk

gerçekleştirilmesine bağlıdır; aksi halde Türkiye’de ki çarpık düzen varlığını

devam ettirecektir. Peki Avcıoğlu’na göre, Türkiye’nin yarıda kalmış ulusal

109 ibid., s 1092 – 1093.

128

kurtuluş devrimini, Kemalist devrimi, tamamlanmasında yer alacak toplumsal

unsurlar kimlerden oluşacaktır ?

3. 3 Ulusal Kurtuluş Devriminin Unsurları

Doğan Avcıoğlu, Devrim Gazetesi’nde, ulusal kurtuluş devriminin

unsurlarının asker – sivil devrimci aydınlardan, üniversite gençliğinden, işçi

sınıfı ve köylülerden oluştuğunu belirtmiş; Yön Dergisi sayfalarında olduğu

gibi, Devrim Gazetesi’nde de yukarıda saydığımız unsurları “ zinde kuvvetler

/ zinde güçler “ deyişiyle isimlendirmiştir. Zinde güçler tanımında, Yön

Dergisi’nden farklı olarak, Devrim Gazetesi’nde sayfalarında Avcıoğlu ‘ milli

burjuvazi – komprador burjuvazi ‘ ayrımını yapmamış; zinde güçler içinde

‘ milli burjuvazi ‘ ye yer vermemiştir. Bu durumun nedeni Devrim Gazetesi

döneminde Avcıoğlu’nun ‘ milli burjuvazi – komprador burjuvazi ‘ ayrımına

ilişkin düşüncelerinin değişmesidir. Avcıoğlu 11 Aralık 1969 tarihinde Çetin

Yetkin’le yaptığı röportajda bu konuya ilişkin şunları söylemiştir:

“ Ben milli burjuva konusunda ümitsizim. Fakat küçük burjuvazi – burjuvazi

ayrımını mutlaka yapmak gerek, ama burjuvazi içinden küçük burjuvaziyi

ayırdıktan sonra burjuvazi içinde bir milli burjuva kanat olabileceğinden çok

şüpheliyim. Yani, emperyalizm 1970’de öyle bir milli sanayici, milli burjuva

filan olacağını sanmıyorum. “ 110

Avcıoğlu, zinde güçler içerisinde, asker – sivil aydınlara ve üniversite

gençliğine ayrı bir önem atfetmiştir. Bu durum Avcıoğlu’nun, Türkiye’nin özel

şartlarında tutucu güçler koalisyonuna karşı verilecek devrimci savaşın

110 Yetkin, 79.

129

başarısının asker – sivil aydınlar ve üniversite gençliği arasındaki işbirliğine

bağlı olduğunu düşünmesinden kaynaklanmıştır. Başka bir deyişle Avcıoğlu

için Türkiye’de ki devrimci mücadelenin başarıya ulaşabilmesi için öncelikli

olarak kazanılması gereken güçler asker – sivil devrimci aydınlardır; daha

sonrada gençliktir. Asker – sivil devrimci aydınlar Avcıoğlu’na göre Harbiye,

Askeri Tıbbiye gibi askeri; Mülkiye vb. gibi sivil eğitim kurumlarında yetişmiş;

Türkiye’nin mutlu, bağımsız ve uygar olması yolunda devamlı çaba

göstermiş, ilerici fikirlerle yetişmiş kadrolardan oluşmaktadır:111 Avcıoğlu,

Devrim Gazetesi sayfalarında bu kadrolara - zinde güçler deyişinden ayrı

olarak - “ Devrimci Ordu Gücü “ ismini de vermiştir:

“ Devrimci Ordu Gücü, son yüzyıllık Türk tarihinin gerçeğidir. Bu, Batı

ülkelerindeki gibi, dar anlamıyla anlaşılan bir kapalı asker topluluğu değildir.

Devrimci Ordu Gücü, son yüzyıllık tarihine damgasını vuran, bazen başarılı,

bazen başarısız denemelerle, bağımsız ve uygar bir Türkiye’nin inşası için

çırpınan asker – sivil devrimciler topluluğudur. “

Avcıoğlu’nun yukarıda belirtmeye çalıştığımız, asker – sivil devrimci

aydınların devrimci mücadelede oynayacakları rollere ilişkin düşünceleri

sadece Devrim Gazetesi dönemine özgü değildir. Bilindiği üzere Avcıoğlu,

Yön Dergisi döneminden başlayarak devrimci mücadelede asker – sivil

aydınların öneminin yadsınmasına karşı çıkmış; bu yönüyle, 1960’lı yıllar

Türkiye’sinde M D D hareketiyle birlikte, Türkiye İşçi Partisi’nin devrimci

mücadelede öncü gücün işçi sınıfı olması yönündeki görüşünün karşısında

yer almıştır. Avcıoğlu’na göre Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerde, Batıdan farklı

111 Doğan Avcıoğlu, “ Bu Sese Kulak Veriniz ... “, Devrim Gazetesi, sayı 25 ( 7 Nisan 1970 ),

s 7.

130

olarak, ülkenin siyasal, ekonomik ve toplumsal ilerlemesinde asker

aydınların, başka bir deyişle ordunun, ilerici roller üstlendiğini belirtmiştir:

“ Bazı ilerici aydınlar, ordumuzu batı ordularından ayıran ( … ) temel

farkı görmemekte ısrar etmektedir. Buna sebep, batıdan aktarma düşünceler

olsa gerektir. Gerçekten, batıda ordu, burjuvazinin tam bir aleti olmuştur

( … ) batıda ordu, daima gerici kuvvetlerin safında yer almış, haklarını

arayan işçilere kurşun yağdırmıştır ( … ) Türkiye’de ise halktan çıkmış

Atatürkçü bir ordu vardır. Bu orduyu hakim sınıfların elinde itaatkar bir alet

olarak düşünmek büyük bir hatadır. “112

İşçi sınıfı ve köylülerin zinde güçler içerisindeki önemlerine gelince;

Avcıoğlu, Yön Dergisi’nde olduğu gibi Devrim Gazetesi’nde de işçi sınıfı ve

köylüleri zinde güçler içinde geri planda rol oynayacak unsurlar olarak

görmüş; Türkiye’de işçi sınıfı ve köylülerin devrimci mücadelede öncü rolü

üstlenecek yeterli siyasal bilinç ve örgütsel deneyimden yoksun olduklarını

düşüncesini ileri sürmüştür: “ ( … ) bir işçi sınıfı vardır. Topraksız ve az

topraklı köylüler seslerini yükseltmektedirler. Ne var ki bu güçler henüz

örgütsüzdür. Ne gerçek sendikaların, ne de bu halk güçlerini gerçekten temsil

eden siyasi partilerin var olduğu söylenemez. “113 Avcıoğlu’na göre, işçi

sınıfı ve köylülerin asıl önemleri devrimci düzen değişikliğinin

gerçekleştirilmesinden sonra ortaya çıkacak; işçi sınıfı ve köylüler siyasal

bilinç, örgütsel deneyim kazanarak yeni düzenin en önemli dayanaklarını

oluşturacaklardır.

Buraya kadar yazdıklarımızı özetleyecek olursak, Doğan Avcıoğlu için

1960’ların sonu 1970’li yılların başında da, Tanzimat’tan bu yana ülkenin 112 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalist Gerçekçilik “, Yön Dergisi, sayı 39 ( 12 Eylül 1962 ), s 20.

113 Avcıoğlu, “ Devrim Üzerine “, s 19.

131

tarihinin şekillenmesinde rol oynayıp, ülkenin geleceğinde söz sahibi olan

zinde güçler Türkiye’yi, içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve toplumsal

çıkmazdan kurtarmaya azimli yegane gücü oluşturmaktaydılar.114 Peki

Avcıoğlu’na göre, ‘ zinde güçler / devrimci ordu gücü ‘ Türkiye’de iktidara

nasıl gelecektir ? Şimdide bu sorunun yanıtını vermeye çalışalım.

3. 4 Darbe Değil; “ Devrim “

Hatırlanacağı üzere, Avcıoğlu’nun Türkiye’deki çok partili demokratik

siyasal rejiminden ümidini kesmesi; Türkiye’de olası bir düzen değişikliğinin

demokratik yollarla gerçekleşemeyeceği düşüncesi; 10 Ekim 1965 genel

seçimlerinden sonra Yön Dergisi sayfalarında belirgin bir biçimde

somutlaşmıştı. 10 Ekim 1965 genel seçimleri Avcıoğlu’nun düşünce çizgisinin

çok partili demokratik rejimle aralarındaki ince bağın kopmasına yol açmış;

bu tarihten itibaren Avcıoğlu, Yön Dergisi’nde, Türkiye’nin geri kalmış siyasi,

ekonomik ve toplumsal yapısının ancak ihtilalci yolla gerçekleştirilecek bir

devrimle değişebileceği görüşünü daha gür bir sesle dile getirmiş; Türk

solunda MDD hareketiyle birlikte çok partili demokratik rejime karşı cephe

almış; 10 Ekim 1965 genel seçimlerinden sonrasında artık Avcıoğlu, Türk

solunun demokratik yollarla iktidara gelip, düzen değişikliği yapabileceğine

ihtimal vermek istemiyor; Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerde, seçim

sandıklarından hep tutucu güçler koalisyonunun çıktığını dile getiriyor; bu

durumun nedenlerini “ Türkiye’nin Düzeni “ isimli çalışmasında şu sözlerle

114 Doğan Avcıoğlu, “ Bu Sese Kulak Veriniz ... “, s 7.

132

özetliyordu: ( … ) prekapitalist bir düzenin kalıntılarını taşıyan bir toplumsal

yapıda genel oy, ağa, bey, şeyh, tefeci, tüccar, vb. gibi hakim sınıfları tasfiye

edecek yerde, onları güçlendirmiştir ( … ) genel oy, böylece ilericiliğin değil,

muhafazakarlığın aracı haline gelmiştir. “115 Avcıoğlu’nun çok partili

demokratik siyasal rejime karşı beslediği bu olumsuz düşünceler, özellikle,

1965 genel seçimlerinde elde edilen başarının rüzgarıyla, 1969 genel

seçimlerine büyük ümit besleyen TİP’nin önde gelen yöneticilerince ‘ tepeden

inmecilik ‘, ‘ kestirme yol taraftarı ‘ olmakla eleştirilmiş; Avcıoğlu, kendisine

yönelik bu eleştirilere Yön Dergisi sayfalarında,

“ ( … ) Sosyalist teoride ‘ tepeden inme – sandıktan çıkma ‘ tarzında bir

ayrım yoktur. Şu yada bu yolla iktidara gelenlerin sınıf karakterini esas alan

bir ayrım vardır ( … ) Dominik’in sandıktan çıkan Amerikan kuklası başkanı

mı daha halkçıdır, yoksa seçim yapmayı reddeden tepeden inmeci Castro

mu ? Görüldüğü gibi, ‘ tepeden inme ‘ – ‘ sandıktan çıkma ‘ gibi bir ayrım,

sosyalist açıdan anlamsızdır. Tek anlamlı ölçü, iktidarların sınıfsal

karakterleridir “116,

sözleriyle yanıt vermiştir. Kısacası, Avcıoğlu için, 10 Ekim 1965 genel

seçimlerinden itibaren artık demokratik yollarla, anayasanın çizdiği sınırlar

içinde hareket edilerek Türkiye’nin azgelişmiş siyasal, ekonomik ve toplumsal

yapısının değişmesinin imkanı kalmamış; düzen değişikliği için zinde güçler

öncülüğünde gerçekleştirilecek bir ‘ ihtilal ‘ tek çıkar yol olarak

belirginleşmişti. Avcıoğlu için ‘ ihtilal ‘ yoluyla gerçekleştirilecek bir düzen

değişikliği de darbe değil, ‘ devrim ‘ anlamına gelecekti.

115 Doğan Avcıoğlu, “ Türkiye’nin Düzeni “, cilt 1..., s 254 -255.

116 Doğan Avcıoğlu, “ Bir Sosyalist Stratejinin Esasları “, Yön Dergisi, sayı 155 ( 14 Ekim

1966 ), s 3.

133

Devrim Gazetesi döneminde Avcıoğlu, Yön Dergisi’nde geliştirdiği,

sosyalist söylemin öne çıktığı düşüncelerini, Kemalizm vurgusunu öne

çıkararak eyleme dökmeye çalışmıştır. Bu dönemde Avcıoğlu için,

Türkiye’nin mevcut siyasi, ekonomik ve toplumsal yapısında ilerici güçlerin

değişiklikler yapabilmesinin tek çıkar yolu, somut bir biçimde, ihtilalci yoldan

yürünerek gerçekleştirilecek olan bir ‘ devrim ‘ dir: Zira ancak bir devrimle

gerçek demokrasi kurulabilecektir. Avcıoğlu’na göre devrim “ ( … ) en basit

deyimiyle eski düzenin egemen sınıflarıyla birlikte yıkılması ve yükselen

toplumsal güçlerin kendi düzenlerini getirmesidir. “117 Devrim Gazetesi’nde

Avcıoğlu, yükselen toplumsal güçlerin yolunun açılmasını yönünde çaba sarf

etmiştir.

Hatırlanacağı üzere Avcıoğlu için yükselen toplumsal güçler, çok

partili demokratik rejimden rahatsızlık duyan, yarım kaldığını düşündükleri

Kemalist devrimin tamamlanması arzusunu taşıyan, zinde güçler olarak

tanımlanan toplum kesimleridir. Devrim Gazetesi, bu toplum kesimlerine

seslenmeye çalışmış; Türkiye’de bir ‘ ihtilal ‘ zemininin hazırlanması ve

‘ ihtilal ‘ örgütlenmesine yönelik yayın faaliyeti yürütmüştür.118 İhtilale yönelik

yapılan hazırlık ve örgütlenme çabaları 9 Mart 1971 tarihinde hayata

geçirilmeye çalışılsa da, 12 Mart 1971 Muhtırası’nın verilmesiyle

başarısızlıkla sonuçlanmış; bu olay, yakın dönem siyasi tarihimizde ‘ 9 Mart

Olayı ‘ ya da ‘ Madanoğlu Cuntası ‘ isimleriyle anılmıştır. Yeri gelmişken

hemen belirtelim, ‘ 9 Mart Olayı ‘ nın ayrıntılarına tezimizin bir sonraki

başlığında değinilmeye çalışılacaktır. 117 Avcıoğlu, “ Devrim Üzerine “, s 9.

118 Gökhan Atılgan, “ Kemalizm ve Marksizm Arasında Geleneksel Aydınlar: Yön ve Devrim “,

( basılmamış yüksek lisans tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İletişim Fakültesi ), s 239.

134

Sıklıkla yinelediğimiz üzere, Avcıoğlu’na göre, Türkiye’de ki geri kalmış

mevcut siyasi, ekonomik ve toplumsal düzenin değişmesi; bu düzenin

temsilcisi durumunda ki tutucu güçler koalisyonunun düzen değişikliğinin

önünde engel olmaktan çıkartılması; çok partili demokratik siyasal rejim

içinde, 1961 Anayasası’nın çizdiği sınırları aşmaksızın, seçimler yoluyla

gerçekleştirilemezdi. Devrim Gazetesi döneminde, Avcıoğlu için, ‘ cici

demokrasi ‘ olarak isimlendirdiği, Türkiye’de ki çok partili demokratik rejim

can çekişmekteydi: “ Cici demokrasi, ( … ) can çekişmektedir. Can çekişme,

birkaç ay mı sürer, birkaç yıl mı ? Bilemeyiz, ama cici demokrasinin

hastalığının şifa bulmaz olduğu kesindir. “119 Avcıoğlu, Devrim Gazetesi

döneminde, çok partili demokratik rejimin meşruiyet temellerinin iyice

zayıfladığını düşünüyor;120 meşruiyetini yitirmiş bu düzenin, reformlarla

ayakta kalıp, varlığını devam ettirmesinin imkanı olmadığına inanıyordu: “

Ülkemizde eskiden beri yaygın bir görüş vardır: “ En iyi teknisyenleri, en

gelişmiş beyinleri bir araya getiririz. Yerli beyinler yetmezse, yabancı

beyinlerden de yararlanırız. Onlar reçeteleri hazırlarlar. Böylece ülke

sorunları çözülür ve Türkiye kurtulmuş olur “;121 oysa Avcıoğlu için,

Türkiye’nin temel sorunlarının bu şekilde çözülmesinin imkanı artık

kalmamıştı:

“ ( … ) çözmek zorunda bulunduğumuz temel sorunlar, teknisyen düzeyinde

çözülecek sorunlar değildir ( … ) bozuk düzen, temelinden değiştirilip yeni bir

düzen kurulmadıkça, Türkiye’nin gittikçe ağırlaşan sorunlarını çözme ve

119 Doğan Avcıoğlu, “ Dar Kapı “, Devrim Gazetesi, sayı 58 ( 24 Kasım 1970 ), s 7.

120 Doğan Avcıoğlu, “ Cici Demokrasi Üzerine...”, Devrim Gazetesi, sayı 26 ( 14 Nisan 1970 ),

s 7. 121 Doğan Avcıoğlu, “ Reform Hayalciliği “, Devrim Gazetesi, sayı 75 ( 30 Mart 1971 ), s 7.

135

çağdaş uygarlık yolunda hızla mesafe alma olanağı yoktur. Düzende

temelinden bir değişiklik, yani bir devrim gereklidir ( … ) Türkiye’mizin bu

“ makus tarihini “, teknisyenler değil, ancak egemen sınıflara karşı emekçi

sınıfların gücünü seferber edebilen toplum savaşçıları değiştirebilir ( … ) Bu

savaş kazanılmadan, tutucu güçlerin egemen olduğu bir toplumda,

teknisyenin düzen değişikliği yolunda yapabileceği pek fazla bir şey

yoktur. “122

Avcıoğlu’nun, yukarıda ele almaya çalıştığımız düşünceleri, Devrim Gazetesi

döneminde de Yön Dergisi döneminde olduğu gibi tepkiyle karşılanmış,

eleştirilmiştir. Zinde güçler, başka bir deyişle devrimci ordu gücü

öncülüğünde gerçekleşecek bir ihtilal girişiminin olası bir başarısı, özellikle

TİP ve CHP çevrelerinde, askeri bir cuntanın iş başına gelmesi endişesini

yaratmıştır. Avcıoğlu ise bu eleştirilere karşı çıkmış, cunta heveslisi

olmadıklarını, halktan kopuk böyle bir yönetimi Türkiye için arzulamadıklarını

söylemiştir:

“ ( … ) halktan kopuk cunta yönetimleri, defalarca yazdığımız üzere, çözüm

yolu değildir. Türkiye’yi ancak ve ancak demokratik halk iktidarı kurtarabilir.

Kesin inancımız budur ( … ) Cici demokrasi şartlarında en ileri iddialı

partilerin, sandıktan çıkmayı başarsalar bile, sermaye diktasını yıkmakta aciz

kalacaklarını bilmezlikten gelemeyiz ( … ) Türkiye’yi çetin ve güç yıllar

beklemektedir. Kolay çözüm yolu yoktur ( … ) Kaçınılmaz iktidar boşluğunu,

istesek de istemesek de dolduracak güçleri, Türk kurtuluş tarihini inkar eden

ters ve yanlış bir tutumla “emperyalizm ve işbirlikçi sermayenin aracı “

görmek ve yenilgiyi peşinen kabullenmek, devrimcilikle bağdaşamaz.” 123

122 İbid., s 7.

123 Doğan Avcıoğlu, “ Ordu ve Ecevit “, Devrim Gazetesi, sayı 43 ( 11 Ağustos 1970 ), s 7.

136

Peki zinde güçler, başka bir deyişle devrimci ordu gücü öncülüğünde

gerçekleşecek bir ihtilal girişiminin olası bir başarısı durumunda, Avcıoğlu’na

göre devrimin sağlam temeller üzerine inşası nasıl gerçekleştirilecektir ?

3. 5 Devrimin Başarısı: Halkın Partisi ve Halkın Diktatörlüğü

Avcıoğlu’na göre devrimci ordu gücü öncülüğünde gerçekleşecek bir

ihtilal girişiminin olası bir başarısı durumunda yapılması gereken ilk iş, ülke

idaresinin her alanında geniş bir gençleştirme hareketine girişilmesi ve

devrime bağlı genç aydınların ülke idaresinin kilit mevkilerine getirilmesi

olmalıdır.124 Böylelikle, daha sonra atılacak devrimci adımlar için ihtiyaç

duyulacak olan güvenlik ve destek ortamı da sağlanmış olacaktır.

Avcıoğlu’na göre devrimci ordu gücünün, devrimin başarısı için en kısa

sürede, örgütlü ve bilinçli halk desteğini oluşturmaları gerekmektedir. Örgütlü

ve bilinçli halk desteğini oluşturmak için yapılması gereken ise ‘ halkın

partisi ‘ ve ‘ halkın diktatörlüğü ‘ nü kurmaktır.

Avcıoğlu’na göre halkın partisi, devrimci bir partidir ve devrimin

anahtarıdır.125 Devrimci partinin başlıca amacı, Türkiye’nin yarıda kalmış

ulusal kurtuluş devrimini, Kemalist devrimini tamamlamaktır. Bu partinin

kapıları, eski düzenin kalıntılarına kapalıdır. Devrimci parti Türkiye’de

yalnızca, ulusal kurtuluş devrimini ileriye götürmek amacını taşıyan sol

partilerin kurulmasına izin vermeli; ulusal kurtuluş devriminin karşısında yer

alacak, eski düzenin egemen sınıflarını bünyesinde barındıracak, sağ

124 Avcıoğlu, “ Devrim Üzerine “, s 21 – 24.

125 İbid., s 23.

137

partilerin kurulması ve siyasi faaliyetlerde bulunmasını yasaklamalıdır.126

Avcıoğlu’na göre devrimci parti, asker – sivil aydınların, işçi ve

köylülerin, gençliğin en bilinçli unsurlarını bünyesinde barındırmalı;127 halk

yığınlarının yararına zaman içinde gerçekleştireceği tedbirleri en kısa sürede

ilan ederek, uygulamaya koymalıdır. Söz konusu tedbirlere gelince,

Avcıoğlu’na göre bu tedbirler şunlardır:

“ ( … ) tefeci borçlarının hükümsüz sayılması, tefeciliğin tasfiyesi, ürün

fiyatlarının ayarlanması, kredi dağıtımın iyileştirilmesi, eğitimde fırsat

eşitliğinin sağlanması, sağlık işlerinin düzenlenmesi, gecekonduların ıslahı

ve ciddi bir sosyal mesken politikasına girişilmesi, ucuz ve süratli adaletin

sağlanması, gelir dağılışındaki eşitsizliklerin azaltılması, vergi sisteminin

düzeltilmesi, toprak dağıtımı vb. gibi ( ... ) “128

Avcıoğlu’na göre yukarıda belirttiğimiz tedbirler, devrimin halka

benimsetilmesi için gereklidir; ne var ki söz konusu tedbirler yinede devrimin

sağlam temeller üzerinde yükselmesi için yetersizdir: Çünkü “ halk güçleri,

ancak bilinçli ve örgütlü bir varlık haline getirilebildiği takdirde, devrimin

başlıca dayanağı haline gelebilirler. “129

Avcıoğlu için, devrimin sağlam temeller üzerinde yükselebilmesinde

işçi sınıfının sağlayacağı katkı çok önemlidir. Devrimci parti alacağı

tedbirlerle, tutucu güçler koalisyonlarının iktidarları döneminde yeterli bilinç

ve birikimden yoksun kalmış işçi sınıfını devrimin temel dayanaklarından biri

haline getirmeli; işçi sınıfına devrimci bilinç kazandırarak, örgütlemelidir. Bu

126 İbid., s 23.

127 Yıldız Sertel, “ Türkiye’de İlerici Akımlar ve Kalkınma Davamız “, 1.B., İstanbul, Cem

Yayınevi, 1978, s 62. 128 Avcıoğlu, “ Devrim Üzerine “, s 21 – 22.

129 ibid., s 22.

138

yolda atılması gereken ilk adım ise, tutucu güçler koalisyonlarının iktidarları

sırasında, işçi sınıfı üzerinde uyuşturucu etkisi yapan, işçi aristokrasisi ve

sendika ağaları doğmasına yol açan sendikacılık anlayışının silinmesi,

işçilerin devrimci bilinç kazanmış işçi liderlerinin öncülüğünde yeniden

örgütlendirilmesidir.130 Ayrıca, örgütsüz ve dağınık durumdaki tarım işçileri de

unutulmamalı; bilinçlendirilip, örgütlenmelidir. Avcıoğlu’na göre işçi sınıfına

yönelik tedbirlerin benzerleri tarım işçileri içinde uygulamaya konulabilir:

“ Örgütsüz ve dağınık tarım işçileri içinde aynı yolda çabaların gösterilmesi

gereklidir. Toprak devriminin yürütülmesinde, bilinçlendirilmiş ve örgütlenmiş

tarım işçileri önemli bir rol oynayabilir. “131 Devrimci parti küçük üreticileri de

unutmamalı; küçük üreticileri kredi, alım – satım ve üretim kooperatifleri çatısı

altında örgütleyerek devrime kazanmaya çalışmalıdır : Çünkü Avcıoğlu için,

“ ( … ) nüfus yapısı küçük üretici çoğunluğuna dayanan ülkemizde, küçük

üreticiyi kazanmak, kazanılamayanları hiç değilse nötralize etmek için, özel

dikkat ve itina göstermek hayati bir zorunluluktur. “132

Avcıoğlu’na göre, yukarıda değinmeye çalıştığımız, devrimci partinin

sahip olması gereken özellikler ve devrimin ilk zamanlarında alması gereken

tedbirler, devrimci iktidarın korunması ve sürdürülmesi için gerekli olup; bu

dönemde devrimi bekleyen iki tehlikenin de bertaraf edilmesini sağlayacaktır.

Söz konusu tehlikelerden ilki emperyalizmin dış yardım tuzağıdır. Avcıoğlu’na

göre emperyalist güçler, kendi yaşamsal çıkarlarını korumak, eski düzeni geri

getirmek için ellerinden geldiğince devrimi yolundan saptırmaya çalışacaklar;

ya devrimin ihtiyaç duyacağı dış yardımları keserek, ya da dış yardımların 130 ibid., s 22.

131 ibid., s 22.

132 ibid., s 22 – 23.

139

ileri sürecekleri şartlarda kabul edilmesini teklif ederek, devrimi köşeye

sıkıştırmak isteyeceklerdir.133 Devrimi bekleyen ikinci tehlike ise karşı

devrimdir. Avcıoğlu’na göre eski düzende çıkar sahibi olanlar, eski düzene

duygusal sadakatle bağlı olanlar, kendi kişisel çıkarları için devrimi ele

geçirmek isteyenler vb. karşı devrimin başlıca kaynaklarını

oluşturacaklardır.134 Avcıoğlu’na göre devrimci parti gerekirse devrimci

şiddete başvurmalı; devrimci eğitim almış, istihbarat servisi, polis ve ordu gibi

araçlar eliyle söz konusu iki tehlikeyi nötralize etmelidir.

4. DOĞAN AVCIOĞLU ve “ 9 MART OLAYI “ : BAŞARISIZ BİR

İKTİDAR YÜRÜYÜŞÜ

9 Mart 1971 tarihinde gerçekleştirilmesi planlanan, yakın dönem siyasi

tarihimizde “ 9 Mart Olayı “ ismiyle anılan, ancak daha sonra 12 Mart 1971

Askeri Muhtırası’yla önlenen askeri müdahale teşebbüsü ile ilgili elimizdeki

bilgilerin büyük çoğunluğu, 9 Ocak 1973 tarihinde sonuçlanan dava ile

sınırlıdır. Kısaca belirtmek gerekirse, ‘ 9 Mart Olayı ‘ bir çok yönleriyle bugün

dahi karanlıkta olup, bütün yönleriyle aydınlatılmaktan uzaktadır.

Yukarıda bahsetmiş olduğumuz ‘ Madanoğlu Davası ‘ ile ilgili olarak,

dönemin Askeri Savcısı Süleyman Takkeci tarafından hazırlanmış olan

iddianame, “ Türkiye Cumhuriyet’i Teşkilatı Esasiye kanunun tamamını veya

bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan

133 ibid., s 24 - 25.

134 ibid., s 201.

140

Büyük Millet Meclisi’ni ıskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren

teşebbüs gayesiyle gizlice ittifak etmek “135 suçuyla sanıkları itham etmiş ve

daha sonra bunları kökenlerine ayırarak bir cunta hareketini gerçekleştirme

doğrultusunda çalışan üç grubun olduğunu belirtmiş ve Doğan Avcıoğlu’nun

da aralarında bulunduğu bir grup Devrim Gazetesi çalışanını136 sivil grup

içerisinde müşahade etmiştir. Söz konusu bu suçlama Askeri Savcı

tarafından iddianameye şu şekilde yansıtılmıştır:

“ Bu grup radikal sosyalist karakterli olup, ihtilalci bir görüşe sahiptir.

Amaçladıkları sosyalist devrimin, küçük burjuva demokratik hareketinin bir

değişik uygulama şekli olan, sivil – asker, aydın öncülüğü ile yapılacak bir

ihtilalle gerçekleştirilebileceği kanısındadırlar ( … ) Asker öncülüğündeki

ihtilal, bu grup için esas amaç değil, esas amaç olan sosyalizme götürecek

yolun aracıdır. “137

12 Mart 1971 Askeri Muhtırası sonrası açılmış bulunan ‘ Madanoğlu

Davası ‘nda Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi ile ilgili olarak yapılan

suçlama yukarıda belirtilen şekildeydi; ancak gerçekte, 9 Mart 1971 tarihinde

gerçekleştirilmesi planlanan askeri müdahale ve bu amaçla kurulan cunta ile

Avcıoğlu’nun bir bağlantısı var mıydı ve eğer varsa bu nasıl oluşmuştu ?

Hatırlanacağı üzere Avcıoğlu’na göre, 10 Ekim 1965 genel seçimleri

sonrasında Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunlarının çözümü

için ihtiyaç duyulan, Atatürk’ün, ‘ bağımsızlık içinde, kalkınma yoluyla çağdaş

uygarlık düzeyine ulaşma ‘ hedefini yaşama geçirecek düzen değişikliğinin,

135 “ Madanoğlu Dosyası “, 2.B., Töre – Devlet Yayınevi, 1973, s 18.

136 İddianamede sivil grup içinde ismi geçen Devrim Gazetesi çalışanları, birliktelikleri Yön

Dergisi yıllarına uzanan Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, İlhami Soysal ve Cemal Reşit Eyüboğlu’dur. Ayrıntılar için b.k.z. “ Madanoğlu Dosyası “, s 34 – 35. 137 “ ibid., s 34 –35.

141

işçi sınıfının öncülüğünde, çok partili demokratik siyasal yaşam içinde,

anayasanın çizdiği sınırları aşmaksızın verilecek bir siyasi mücadele ile

gerçekleştirilebilme ihtimali yakın bir dönem için ortadan kalkmış;

Avcıoğlu’nun çok partili demokratik yaşamla arasındaki ince bağ kopmuştu.

Çünkü Avcıoğlu’na göre, çok partili demokratik siyasal düzen, Türkiye gibi

azgelişmiş ülkelerde ancak köklü düzen değişikliğinden yana siyasi güçlerin

devamlı gelişmesine imkan verdiği takdirde savunulabilir ve

desteklenebilirdi;138 oysa 10 Ekim 1965 genel seçimlerinde, CHP ve TİP’in

almış olduğu oy miktarları, geniş halk yığınlarının ilerici güçlere besledikleri

inancın zayıflığını ortaya koymuştu. Avcıoğlu’na göre halk yığınlarındaki

“ kökü çok derinlere inen bu güvensizliği, doğruları dile getirmekle

gidermek “139 ve çok partili demokratik siyasal düzen içinde, anayasanın

sınırlarını aşmaksızın yakın bir gelecekte düzen değişikliğini gerçekleştirmek,

artık imkansıza yakın bir işti. Başka bir deyişle Avcıoğlu için 10 Ekim 1965

genel seçimleri sonrasında Türkiye’de solun seçimleri kazanması ve

parlamentoda çoğunluğu sağlayarak iktidara gelmesi olanaklı olsa bile, söz

konusu bu ihtimal, çok uzun ve çetin bir mücadeleyi gerektiren bir düştü. Bu

düşün, yakın bir gelecek için, işçi sınıfı öncülüğünde verilecek bir mücadele

ile yaşama geçmesinin olanağı yoktu. Türkiye’nin, sorunların çözümünde,

zaman kaybına tahammülü olmadığına inanan Avcıoğlu, Türkiye’nin özel ve

tarihsel koşullarının, ordu öncülüğünde gerçekleştirilecek bir düzen

değişikliğine açık olduğuna inanıyordu. 10 Ekim 1965 genel seçimleri

sonrasındaki dönemde Avcıoğlu Yön Dergisi’nde, içinde bulunulan 138 Doğan Avcıoğlu, “ Parlamentoculuk “, Yön Dergisi, sayı 158 ( 8 Nisan 1966 ), s 3.

139 Doğan Avcıoğlu, “ Amerikancı Milliyetçilik ve Mukaddesatçılık “, Yön Dergisi, sayı 162 ( 6

Mayıs 1966 ), s 3.

142

koşullarda, Türkiye’de, - bir önceki bölümde de bahsettiğimiz üzere - zinde

güçler öncülüğünde bir hareketin başlaması, askeri bir ihtilalle ülke

yönetiminin ele geçirilmesi ve bu yolla ülkenin ihtiyaç duyduğu devrimci

dönüşümlerin gerçekleştirilmesi tezini yüksek sesle ileri sürüyordu.

Doğan Avcıoğlu, Yön Dergisi’nde, iktidarın ilerici güçler tarafından

nasıl ele geçirilmesi gerektiği konusunda görüşlerini dile getirirken,

Avcıoğlu’nun iktidarın ele geçirilişi konusundaki bu görüşleri, Türk Silahlı

Kuvvetleri içerisinde çeşitli kademelerde görev yapan, alt ve üst rütbeli

subay kesim içerisinde dikkat çekiyor; Yön Dergisi sayfalarında Türk

ordusunu öven yazılara yer verilmesi, alt ve üst rütbeden subayların

Avcıoğlu’nun görüşlerine sempati duymasına yol açıyordu.140

Avcıoğlu’nun iktidarın ele geçirilişi üzerine dile getirdiği radikal nitelikli

bu tezler, içinde bulunulan dönem dikkate alındığında, Türk Silahlı

Kuvvetleri’nin köklü ve klasik yapısı içerisinde, hiyerarşik açıdan, büyük

ölçüde olmayan ancak ileride kapsamı genişleyebilecek düzeyde değişimlerin

ortaya çıkmasıyla da örtüşmekteydi.

22 Şubat 1963 yılında, Albay Talat Aydemir’in başarısızlıkla

sonuçlanan ikinci darbe girişiminin ardından ordunun hiyerarşik yapısında

sağlanan birlik ve yeniden tesis edilen disiplin 1967’den itibaren tekrar

bozulmaya başlamış;141 1960’lı yılların başında silahlı kuvvetler içinde baş

140 Alt ve üst rütbeli subayların Doğan Avcıoğlu’na sempati ve ilgi duymasında 1968 yılında

ilk basımı yapılan ve gerek dönemin aydınları gerekse ordu mensupları arasında büyük ilgi uyandıran ‘ Türkiye’nin Düzeni ‘ isimli yapıtının önemli derecede etkisi olmuştur. Bu konuyla ilgili olarak, dönemin Kara Kuvvetleri Plan Prensipler Başkanı Celil Gürkan’ın Muhsin Batur’dan duyduğu şu sözler özellikle dikkat çekicidir: “ Türkiye’nin Düzeni’ni okumayan subayı, ben eksik görürüm”. Ayrıntılar için b.k.z.: Mehmet Ali Birand – Can Dündar – Bülent Çaplı, “ 12 Mart “, 6.B., Ankara, İmge Kitabevi, Mayıs 2002, s 196. 141 W. Halle, “ Türkiye’de Ordu ve Siyaset “, çev. Ahmet Fethi, 1.B, Hil Yayınları, İstanbul,

1993, s 150.

143

gösteren ılımlı subaylar - radikal subaylar bölünmesinin bir benzeri, bu

tarihlerde yeniden canlanmıştır: Ordunun, anayasal düzen içerisinde,

kanunların Türk Silahlı Kuvvetleri’ne verdiği görev ve yetki çerçevesi

içerisinde faaliyette bulunmasını benimseyen bir grup subay, bu nedenle,

kışla içerisinde kalınmasını ve siyasete karışmayıp, mevcut siyasi otoritenin

üstünlüğünün kabul edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu düşüncedeki

subaylar, 27 Mayıs benzeri bir askeri müdahaleye Türkiye’nin artık ihtiyacı

olmadığını ve Demirel liderliğindeki AP hükümetinin meşruluğunu kabul

ediyorlardı.142 Bu eğilimin tam karşıtı olarak diğer tarafta yer alan, radikal

olarak niteleyebileceğimiz eğilim, mevcut düzenin, 27 Mayıs 1960 tarihinde

gerçekleşen askeri müdahalenin arzu ettiği hedefleri gerçekleştiremediğini, iş

başına gelen hükümetlerin Türkiye’nin mevcut sorunlarının çözümü

doğrultusunda ciddi adımlar atamadığına inanıyordu. Bu nedenlerden dolayı

Demirel liderliğindeki AP iktidarından rahatsızlık duyan bu eğilim, ordunun

ülke yönetimini ele geçirmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu yönde düşünen

subaylarla 27 Mayıs 1960 müdahalesinin radikal subayları arasında, iktidarın

sivillere devredilmesinin hata olduğu düşüncesi dışında belirgin bir farklılık

bulunmaktaydı: 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinde rol almış radikal

subayların aksine, bu subaylar, mevcut düzeni, kendi kişisel ve profesyonel

kaygıları dışında, 1960’lı yılların ideolojik kutuplaşmalarına uygun olarak,

142 Demirel liderliğindeki AP hükümetinin meşruluğunun kabul edilmesinde, Demirel’in AP

genel başkanlığına seçilmesinin ardından silahlı kuvvetlere karşı izlediği “ Tarafsızlaştırarak Yakınlaşma “ politikasının etkisi olmuştur. “ Tarafsızlaştırarak Yakınlaşma “ politikasının ayrıntıları için b.k.z.: Ümit Cizre – Sakallıoğlu, “ AP – Ordu İlişkileri “, 1.B., İstanbul, İletişim Yayınları, Nisan 1993, s 59 – 81.

144

rejimin niteliğini de sorgulayıp, tartışma konusu yaparak hareket etmekte;

ordunun statükoyu korumaya dönük rolü ile çatışmaktaydılar.143

‘ Madanoğlu Davası ‘ na ilişkin olarak hazırlanan iddianamede,

yukarıda bahsettiğimiz ikinci eğilimdeki subaylar, 9 Mart Olayı’nın asker

grubunu oluşturmaktadır. İddianameye göre asker grup, Harp Akademileri

çevresinde biraraya gelmiş ve bu grubun tespit edilebilen üyeleri şu

isimlerden oluşmuştur: Kur. Alb. İbrahim Artuç, Kur. Alb. Adnan Arabacıoğlu,

Kur. Alb. Orhan Seyfi Güner, Kur. Alb. Adnan Kaptan, Kur. Alb. Cemalettin

Korkut’tur.144 Söz konusu bu asker grup, Türkiye’nin, içinde bulunduğu

sıkıntılardan askeri bir yönetimle çıkılabileceğine inanmış, sola dönük ve

ihtilalci bir yapıya sahip olmuştur. Asker grup, “ güçlü olabilmek için, aynı

düşünce paralelinde olan büyük küçük tüm gruplarla birleşmek ve aydın

kişilerle konuşup, anlaşmak fikriyle hareket etmişlerdir. “145

‘ Madanoğlu Davası ‘ iddianamesinde yukarıda bahsedilen sivil ve

asker grubun dışında sözü edilen bir üçüncü grup daha vardır. İddianamede

geçtiği şekliyle “ asker orijinli şahıslardan müteşekkil “ bu grup, diğer iki

grup gibi, Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlara mevcut iktidarın çözüm

getiremeyeceğine ve demokratik yollarla iktidarı değiştirme olanağı

bulunmadığına, dolayısıyla zorla değiştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Bu

grup başlangıçta, Türkiye’nin sorunlarına, dönemin ideolojik

kutuplaşmalarının aksine, rejimin niteliği üzerinde odaklaşan çözüm yolu

arayışlarından uzaktı; ancak bu grup daha sonraları, 1965 genel seçimlerinin

143 Doğan Akyaz, “ Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi “, 1.B., İstanbul, İletişim Yayınları,

2002, s 234. 144 “ Madanoğlu Dosyası “, s 47 – 48.

145 Akyaz, s 278.

145

ardından, Türkiye’nin sorunlarına sol açıdan bakmaya başlamış ve sosyalist

bir gruba dayanarak iktidarı gelmeyi düşünmüştür.146 Bu grubun en etkin

üyeleri olarak karşımıza, hepsi de 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nde

etkin rol oynayan ve MBK içinde yer alan, Cemal Madanoğlu, Osman Köksal,

Hıfzı Kaçar ve Necdet Düvencioğlu çıkmaktadır. Cemal Madanoğlu, 13

Kasım 1961 tarihinde, MBK üyesi on dört radikal subayın emekli edilmesine

Ankara Sıkıyönetim Komutanı olarak destek vermiş; 6 Haziran 1961 tarihinde

meydana gelen ‘ Tansel Olayı ‘ndan sonra, dönemin Genelkurmay Başkanı

Cevdet Sunay’ın emriyle, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı görevinden

alınmasına tepki göstermiş ve bu nedenle, 20 Temmuz 1961’de, korgeneral

rütbesiyle askerlik görevinden istifa etmiştir. Osman Köksal, Hıfzı Kaçar ve

Necdet Düvencioğlu ise, MBK’ndeki görevlerinden, ‘ Tansel Olayı ‘ndan

sonra albay rütbesiyle emekliye ayrılmışlardır. Türkiye’de iktidarı devirme

amacını gerçekleştirmek için sola dayanmayı gerekli gören Cemal

Madanoğlu, bu grubun başlangıçtan itibaren lideri olmuştur. Cemal

Madanoğlu 1965 yılında MBK kontenjanından senatör olarak parlamentoya

girmiş ve bu tarihten itibaren Doğan Avcıoğlu ile aralarında bir yakınlaşma

başlamıştır. Doğan Avcıoğlu’nun Cemal Madanoğlu ile yakınlaşmasında,

Madanoğlu’nun, silahlı kuvvetler içerisinde, 27 Mayıs 1960 Askeri

Müdahalesi’nde oynamış olduğu rolden kaynaklanan prestijinin etkisi olduğu

söylenebilir. 1967 – 1968 yıllarında ise, Türkiye’de sosyalist devrim ile iktidarı

devirmeyi hedefleyen ve sosyalizmin askerlerin desteği olmaksızın

kurulamayacağına inanan Yön Dergisi ismiyle özdeşlemiş Doğan Avcıoğlu ile

146 “ Madanoğlu Dosyası “, s 44.

146

Cemal Madanoğlu arasındaki yakınlaşma işbirliğine dönüşmüştür: Silahlı

kuvvetler içerisinde, gerek Yön Dergisi’ndeki yazılarından gerekse 1968

yılında yayınladığı “ Türkiye’nin Düzeni “ isimli çalışmasıyla son derece

tanınan, sempati duyulan Doğan Avcıoğlu ve yine 27 Mayıs 1960 Askeri

Müdahalesi’nde oynadığı rolden dolayı ordu içinde sevilen Madanoğlu

gruplarının bir araya gelmesiyle, liderinin Cemal Madanoğlu olduğu yapı,

gelişme ve genişleme göstermiş; 1969 yılında sivil üyeleri de kapsayan yeni

ve teşkilatlı bir cunta hüviyeti kazanmıştır.

Avcıoğlu grubu ile Madanoğlu grubunun birleşmesinin ardından 1969

yılında bu iki gruba, yukarıda daha önce söz ettiğimiz asker grup dahil

olmuştur. Asker grubun Avcıoğlu ve Madanoğlu gruplarıyla birleşmesinde,

ihtilalin gerçekleşmesi halinde, ihtilalin düşünsel temelini oluşturacak bir

kadroya ihtiyaç duymalarının etkisi vardır. Nitekim ‘ Madanoğlu

İddianamesi ‘nde de, asker grubun diğer iki grupla birleşmesinde, yukarıda

sözünü ettiğimiz sebebin etkili olduğu belirtilmektedir. ‘ Madanoğlu

İddianamesi ‘nde, Hıfzı Kaçar ve Necdet Düvencioğlu’nun, asker gruba,

ihtilalin gerçekleşmesi halinde ihtilalin düşünsel temelinin oluşturulmasında

Avcıoğlu ve arkadaşlarından yararlanabilineceğini söyledikleri belirtilmektedir.

Hıfzı Kaçar ve Necdet Düvencioğlu’nun yukarıdaki tavsiyesi üzerine asker

grup, Avcıoğlu ve arkadaşlarının daha önce katılmış olduğu Madanoğlu

grubu ile temasa geçmiş, yapılan görüşmeler sonucunda, Avcıoğlu ve

arkadaşlarının da içinde yer aldığı Madanoğlu grubu ile birleşme kararı

147

almışlar; kısa bir zaman zarfında görüşmeleri sonlandırarak, 1969 yılı içinde

birleşmişlerdir.147

‘ Madanoğlu İddianamesi ‘ ne göre, yukarıda sözünü ettiğimiz üç

grubun birleşmesiyle 9 Mart 1971 tarihinde gerçekleştirilecek askeri bir ihtilal

neticesinde Türkiye’nin düzenini değiştirmeyi amaçlayan cuntanın bilinebilen

üyeleri şu isimlerden oluşmuştur: Cemal Madanoğlu, Doğan Avcıoğlu, İlhami

Soysal, Hıfzı Kaçar, Cemal Reşit Eyüpoğlu, İlhan Selçuk, Osman Köksal,

Cengiz Balıklaya, Necdet Düvencioğlu ile askeri görevlerini sürdürmekte olan

Kur. Alb. Fahrettin Tezel, Kur. Alb. Adnan Arabacıoğlu, Kur. Alb. Orhan Seygi

Güven, Kur. Alb. Cemalettin Korkut, Kur. Alb. İbrahim Artuç ve Kur. Alb.

Adnan Kaptan.148 İddianamede yukarıda saydığımız bu üyelerin Ankara ve

İstanbul merkezli iki kola ayrıldıkları; Ankara kolunun Cemal Madanoğlu,

Doğan Avcıoğlu, Cemal Reşit Eyüpoğlu, Osman Köksal, İlhami Soysal’dan;

İstanbul kolunun ise İlhan Selçuk, Hıfzı Kaçar, Necdet Düvencioğlu, Zeki

Ergun, Kur. Alb. Adnan Arabacıoğlu, Kur. Alb. Fahrettin Tezel, Kur. Alb.

Orhan Seygi Güven ve Kur. Alb. Cemalettin Korkut’tan oluştuğu

belirtilmektedir.149 Cunta üyeleri, Cemal Madanoğlu’nun 1965 seçimlerinden

arta kalan oy pusulaları üzerine bir tüzük yazmış ve gizlice yemin ederek,

“ Ulusal Devrim Partisi “ isminde bir parti kurmuşlardır. “ Devrim Genel

Kurulu “ ismiyle bir kurul oluşturan cunta üyeleri, bu kurulu, devrim öncesi

hazırlıkların ve devrimi sağlama yolunda alınacak kararların en yüksek organı

olarak kabul etmişlerdir. Bunlardan ayrı olarak, Devrim Genel Kurulu’nun idari

merkezinin Ankara olmasına karar verilmiş; Cemal Madanoğlu, Doğan 147 “ Madanoğlu Dosyası “, s 73.

148 İbid., s 52 – 54.

149 İbid., s 52 – 54.

148

Avcıoğlu, İlhan Selçuk, Osman Köksal, Cemal Reşit Eyüpoğlu, İlhami Soysal

genel kurul üyeliklerine getirilmiş; genel başkanlığa Cemal Madanoğlu, genel

sekreterliğe ise Doğan Avcıoğlu seçilmişlerdir.150 Cuntanın Ana Tüzüğü ve

yayın organı’na gelince:

Cuntanın organik yapısını ve ideolojisini ortaya koyan tüzük ( kadro

örgütü ) iddianameye göre şöyledir:

“ 1. Örgüt, ulusal varlığın korunması ve süreklilik kazandırılması,

günün yarınla birlikte güvenliğe kavuşturulması ve geleceğin gelişimlerine

açık tutulması amacıyla; Uluslaşma, çağcılaşma, ulusal gücü yaratma ve

ulusal güvenliği sağlama yolunda; ezilmekte olan çoğunluğu ve çoğunluğun

koşutunda olan aydınları tutarak, devrimi gerçekleştirecektir.

2. İnançlı, bilinçli bir kadro yaratmak esirgenemezlik ister. Örgüt ayırtlı

hareketlere dayandırılmalıdır. Güvenlik vermeyen gösterişli bilgiçlerden

kaçınmalıdır.

3. Örgütü, devrimci güçlerden 33 üyelik Devrim Genel Kurulu

yönetecektir. ( Aydın çevre, gençlik ve ordudan onbirer. )

4. Devrim; devrimci bilinçten yoksun, körlemesine zorlamacılık eden,

sözde ve ısmarlama başlarla başarıya ulaşamaz. Örgütün ortak düşünüşü ve

güvenini yükümlenecek, eylemin sarp ve sakar tırmanmalarında kendisini

gösterecek, tanıtacak ve benimsetecek, azimli ve yetenekli gerçek önderler

çıkıncaya kadar, önder gereksemesi; Genel Başkanlık, Genel Yönetmelik ve

Özel Yönetmeliklerle karşılanacaktır.

5. Sorunlar, D.G.K.’nda ( Devrim Genel Kurulu ) çözümlenecektir.

D.G.K’nu toplamaya olanak bulunmayan ivedi durumlarda, Genel Başkan ya

da Genel Yönetmen toplayabilecekleri özel yönetmenler ve bölge

150 İbid., s 55 – 56.

149

başkanlarıyla uygun gördükleri ölçemleri alabilmelidirler. ( Genel Başkan ve

Genel Yönetmen kendi başlarına, hatta bunlardan birisinin tek başına karar

alacakları sıkışık durumlar da olabilir ) Elverir ki, olan biten D.G.K.’na hemen

ulaştırılsın.

6. Genel Başkan ve Genel Yönetmen D.G.K.’nun ilk 11 üyesinin

bağlaşık oylarıyla seçilecektir. 11’lerden sonra D.G.K.’na alınacak üyeler

Genel Başkanın onayından geçirilir. Genel Yönetmen, Genel Başkanca; özel

yönetmenler, Genel Yönetmence, bölge başkanları, özel yönetmence seçilir

ve D.G.K.’nun onayından geçirilirler. ULUSAL DEVRİM PARTİSİ kurulunca

bütün bu seçimler yenilenecek veya sürelenecektir.

7. Örgütün güvenliği, kadrocuların özel kişi, düzen koşullarına

bağlanmalarını ve kendilerine kişisel güvenlik tanınmasını gerektirir. Sıkı

düzen bölmesi kadronun, sıkı düzen koşullarıyla üyelerin ayrıcalıklarını

belirleyecek, ayrılıkçı tutkulara kapılanları uyaracak, yola getiremediklerine

sert ölçemler uygulanacaktır.

8. Gerçeklerden kaçınmaksızın, eleştirisel, açıklık üzerine kurulacak

olan Ulusal Devrim Partisi’nin, devirmeyi izleyecek 30-40 gün içinde

kurulması, örgütlenme bölgesince planlanacaktır.

9. İç, dış politik ve güvenlik ölçemlerinin alınması, ekonomik, sosyal,

kültürel gereksemelere uygun amaç planlamaları, planlama bölgesince

yapılacaktır.

10. Özel Yöntemler:

Aydın çevre için: Üniversiteler, akademiler, fikir kulüpleri, sendikalar,

basın ve benzerleri üzerinde;

Gençlik için: T.M.G.T., Devrim Ocakları, Talebe Federasyonları,

Birlikleri ve Dernekleri, Partilerin Gençlik Kurulları, Komandolar ve benzeri

üzerinde;

150

Ordu içinde; Kara, Deniz, Hava ve bunların kümeleri üzerinde gerekli

bölme ve kesimleri örgütleyeceklerdir.

11. Devrime sonuca sarkarken, ya da en geç sonuç alınır alınmaz;

DEVRİK HÜKÜMETİN YERİ, Devrim Hükümeti ile; Cumhuriyet Senatosunun

yeri Devrim Kurultayı ile doldurulacaktır. Böylece ulusal isteme kaynak

arama, devrimcilerin kökeni, yöneticilerin eğilimleri üzerinde yürek oynatan

söylentilere yer ve olanak bırakmadan, sallantısız ve güvenli bir kararlılıkla

eyleme geçilmiş olacaktır. D.G.K. Başkan ve Başkan yardımcılarını, kendi

içinden, bakanları ve Devrim Kurultayının D.G.K. dışındaki üyelerini örgütten

daha önce seçmiş bulunacaktır.

12. Devrim hükümeti, D.G.K.’nun denetiminde çalışır.

13. Devrim Kurultayı, D.G.K. ile birlikte 100 üyelik olacaktır. Kurultay,

devrimci eylemin yasalarını çıkaracaktır.

14. Ulus Kurultayı; köylü, işçi, emekli, öğretmen, emekli idareci, eski

muharip ve ekonomistlerden kurulacak 300 üyelik Ulus Kurultayı, Devrim

Kurultayına yasa önerisi yapacak ve devlet başkanını seçecektir. Kurultay,

devirmeyi izleyecek bir ay içinde açılmış olacaktır. Devrim kısa zamanda ulus

kurultayına kavratılmalıdır.

15. D.G.K.’nun yapacağı tüzük ve yönetmelikler bu ana yönergenin

yönetici düşünü içinde düzenlenmelidir. “151

Yukarıda organik yapısını anlattığımız ve tüzüğünü özetlediğimiz gizli

ittifakın, başka bir deyişle cuntanın, öncelikli amacı, Türkiye’deki mevcut çok

partili demokratik siyasal düzeni ordu öncülüğünde yıkarak, sivil ve asker

aydınlardan oluşan “ kadrocu “ bir iktidar düzeni kurmaktı. İktidarın sınıfsal

yapısının değiştirilmesi sorununun çözümü ise ihtilalden sonraya

151 İbid., s 57- 60.

151

bırakılmaktaydı. Bunun nedeni ise, gizli ittifakı oluşturan sivil ve asker

gruplar arasındaki görüş ayrılığıydı. Sivil grubu oluşturan Doğan Avcıoğlu ve

arkadaşları, ihtilalin başarıyla gerçekleştirilmesi halinde, Türkiye’deki iktidarın

sınıfsal yapısının değiştirilmesi ve emekçilere dayalı bir iktidar yapısının

özlemini dile getirirken, asker grubu oluşturan üyeler, Türkiye’nin

sorunlarının ancak ve ancak askeri bir yönetimle çözülebileceği görüşünü dile

getiriyor ve sivil grubun aksine, emekçilere dayalı bir iktidar yapısının

oluşturulması düşüncesine uzak duruyordu. Asker grup, ihtilal başarıyla

gerçekleşinceye dek, bu önemli sorunu sivil grupla tartışmayı ertelemeyi

arzulamıştır. Asker grubun bu konuda göstermiş olduğu hassasiyet, sivil

grubu oluşturan Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının dikkatinden kaçmamıştır.

Çok partili demokratik siyasal düzen içinde, anayasanın çizdiği sınırları

aşmaksızın, Türkiye’de sosyalizme doğru yol alınabilmesini yakın bir dönem

için olası görmemelerinden dolayı gizli ittifak içine dahil olan Doğan Avcıoğlu

ve arkadaşları, hem Türkiye’deki mevcut düzenden rahatsız kesimleri

etkileyebilmek hem de dahil oldukları gizli ittifak içindeki diğer grupları ihtilalin

gerçekleşmesi durumunda atılacak adımlar konusunda kendi siyasal,

ekonomik ve toplumsal görüşlerine yakınlaştırabilmek amacıyla, Yön

Dergisi’nin ardından yayınlamayı planladıkları dergiyi çıkarmaya karar

vermişlerdir. Sivil grubu oluşturan Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının bu

arzusu, gizli ittifak içindeki diğer gruplarca da, ittifakın müşterek sesini dile

getirecek bir basın organının olması gerektiği düşüncesinden ötürü kabul

görmüş; ilk sayısı 21 Ekim 1969 tarihinde yayımlanacak olan Devrim

Gazetesi’ne bu nedenden ötürü destek vermişlerdir.

152

Devrim Gazetesi, yukarıda açıklamaya çalıştığımız gizli ihtilal

örgütünün yayın organı olmuştur. ‘ Madanoğlu İddianamesi ‘nde, “ Yön’ün

hazırladığı teorik temel üzerine, eylem için gerekli girişimin organı “152

olmakla itham edilen Devrim Gazetesi, tezimizin “ DOĞAN AVCIOĞLU ve

DEVRİM GAZETESİ “ başlığında da vurguladığımız üzere, Yön Dergisi’nden

farklı bir söyleme sahip olmuştur. Başta Doğan Avcıoğlu olmak üzere, tüm

dergi yazarları, yazılarında, mevcut çok partili demokratik siyasal düzeni ‘ cici

demokrasi ‘ olarak isimlendirmişlerdir. Atatürkçü ve devrimci güçlerin işbirliği

yaparak mevcut sistemin değiştirmesi gerektiğinin üzerinde duran gazete

yazarları, düzen değişikliği için tek çıkar yolun, 27 Mayıs benzeri bir askeri

müdahaleyle, ordunun yönetime el koyması olduğunu dile getirmişlerdir: Söz

konusu bu düşüncelerini dile getirirlerken, sosyalist değil, Kemalist bir söylem

kullanmayı yeğlemişlerdir. Bu durum Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının dahil

olduğu gizli ittifak içindeki sivil ve asker gruplar arasında mevcut düzenin

yıkılması dışında, ihtilal sonrasında yapılacaklar konusunda görüş birliğinin

bulunmamasından kaynaklanmıştır. Orduyu Türkiye’yi sosyalizme götürecek

yolun aracı olarak gören Doğan Avcıoğlu, Devrim Gazetesi’ni yayınlarken,

dahil olduğu gizli ittifak içindeki asker grubun tepkisini çekmemek için,

sosyalizm sözcüğünden olabildiğince kaçınmaya çalışmıştır. Başka bir

deyişle ifade edecek olursak, Yön Dergisi’nin aksine, Devrim Gazetesi

döneminde, silahlı kuvvetler içinde Türkiye’deki mevcut çok partili demokratik

siyasal düzenden rahatsız askerlerin düşüncelerini şekillendirmeye çalışan

152 İbid., s 62.

153

Avcıoğlu’nun bu dönemde kullanmış olduğu söylem, amaçladığının dışında,

askerlerin düşünce çizgisini yansıtmıştır.

Doğan Avcıoğlu’nun dahil olduğu gizli ittifak, ‘ Madanoğlu

İddianamesi ‘ne göre, Devrim Gazetesi aracılığıyla masumane bir hüviyette

bürünmüştür. İddianameye göre, Türkiye’deki çok partili demokratik siyasal

rejimin büyük sanayi ve ticaret burjuvazisinin elinde oyuncak haline geldiği ve

Atatürkçülükten sapılıp, devrimlere ihanet edildiği tezini işlenmesi suretiyle,

ordunun, bu gidişe dur denilmesinde tek çıkar yol olduğu telkini yapılmış;

ordu, bu yolla, anti – demokratik bir darbeye tahrik ve teşvik edilmeye

çalışılmıştır.153 İddianamede yer alan bu suçlamalar, gerçeği yansıtmaktadır.

Devrim Gazetesi sayfalarında, gerçekten de, iddianamede yer aldığı şekliyle,

silahlı kuvvetlerin çok partili demokratik siyasal düzene karşı darbe

yapmasına yönelik tahrik ve teşviklerde bulunulmuştur. Bu amaç

doğrultusunda, Devrim Gazetesi’nin bir çok sayısında, silahlı kuvvetlere

yönelik olarak hazırlanan, silahlı kuvvetler içerisindeki subayların mevcut

düzene karşı harekete geçmesi çağrısında bulunan bildiriler

yayınlanmıştır.154 Örneğin Devrim Gazetesi’nin 7 Nisan 1970 tarihli 25.

sayısında yayınlanan ‘ Devrimci Ordu Gücü ‘ başlıklı bildiride şu ifadelere

yer verilmiştir:

“ 19 MAYIS 1919 VAZİYET VE MANZARA-İ UMUMİYE

153 İbid., s 66 – 67.

154 Devrim Gazetesi’nde yayınlanan, silahlı kuvvetlere yönelik olarak hazırlanan, mevcut düzene karşı darbe yapılması yönünde tahrik ve teşvik içerikli bildiriler şunlardır: 23 Aralık 1969 tarihli 10. sayısında yayınlanan ‘ 69 Subay Bildirisi ‘; 7 Nisan 1970 tarihli 25. sayıda, 14 Nisan 1970 tarihli 26. sayıda ve ‘3 Kasım 1970 tarihli 55. sayıda yayınlanan ‘ Devrimci Ordu Gücü Bildirisi ‘.

154

İktidar ve danışmanları, üniversitelerimizin gerçek Atatürkçü

gençliğini, sosyal ve ekonomik bunalımların yaratıcılarıymış gibi göstererek

halkla karşı karşıya getirme taktiğini başarıyla sürdürmekte.

Yurt bütünlüğü, ulusal bağımsızlık, sosyal adalet ve Atatürkçülük

ilkelerini savunmaktan başka suçları olmayan genç devrimciler, coplanmakta,

taşlı – sopalı saldırılara uğratılmakta, kurşunlanmakta.

Siyasal iktidarın sorumlu başları, gaflet, dalalet ve hatta hıyanet

içerisinde bocalamakta; hatta kişisel çıkarlarını emelleriyle

birleştirebilmekte...

( … ) İşte bütün bu koşullar karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin

sağlam ve bilinçli ve örgütlü kadroları, KEMALİST DEVRİM’i yeniden

sürdürebilmek için eyleme geçmeye hazır ve kararlıdırlar. Asker – sivil bütün

yurtseverleri, Atatürk’ün geleneklerine uygun bir kenetlenme içinde, bu kutsal

savaşa katılmak üzere ‘ eylem beraberliği ‘ ne çağırıyoruz. “

Yukarıda örneğini verdiğimiz, Devrim Gazetesi’nin 7 Nisan 1970 tarihli 25.

sayısında yayınlanan ‘ Devrimci Ordu Gücü ‘ başlıklı bildirinin içeriğinden de

anlaşılacağı üzere, Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının dahil olduğu gizli ittifak,

özellikle ordu içindeki genç subayların heyecan ve vatanseverlik

duygularından yararlanmaya; yurt bütünlüğü, tam bağımsızlık, sosyal adalet,

Atatürkçülük gibi kavramlar aracılığıyla da genç subayları etkilemeye

çalışmışlardır. Ayrıca ordu personelinin NATO’ya karşı çıkmasını sağlamak

amacıyla, Devrim Gazetesi’nde, ABD karşıtlığıyla özdeşleşen yoğun bir anti –

emperyalist söyleme yer verilmiş; Türk Ordusu’nun “ birliklerin teşkili, konumu

ve eğitiminin yanı sıra strateji ve savaş planları bakımından da Amerikan

155

emperyalizminin Ortadoğu’daki hedeflerine bağımlı hale... “155 getirildiği tezi

işlenerek, Türkiye’nin ulusal savunma stratejisinden yoksun bırakıldığı iddia

edilmiştir.156

‘ Madanoğlu İddianamesi ‘ne göre cunta mensupları, Ankara ve

İstanbul’da yaptıkları çeşitli toplantılarda157, gizli ittifakın aksiyon haline

getirilmesi ve istenilen devrimci gücün meydana çıkması için, Devrim Genel

Kurul’u üyelerinin, her birinin, kendi etrafında toplayacakları kişilerle birlikte

hücreleşmesi ve asker – sivil kenetlenmesinin sağlanmasına karar

vermişlerdir. Bu düşünceden hareketle, Devrim Genel Kurulu üyelerinin,

önemli merkezlerde bölge genel sekreteri olarak görevlendirilmelerine ve

Devrim Genel Kurulu üye sayısının, devrim bilincine gerçekten sahip güvenilir

kişilerin katılımıyla, 33 üyeden oluşan bir yapıya dönüştürülmesine karar

vermişlerdir.158

Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının dahil olduğu gizli ittifakın

örgütlenmesini başlangıçta Osman Köksal ve Hıfzı kaçar yönetirken;

örgütlenme işini daha sonrasında asker üyeler üstlenmiş; Mürtet, Merzifon ve

Eskişehir’deki garnizonlarda ittifaka yeni asker üyeler kazandırılmıştır.159

Doğan Avcıoğlu’nun başında bulunduğu sivil grup ise, bir yanda bağlı

bulundukları basın organlarındaki yazılarıyla ordu mensuplarını etkilemeye

çalışırken, diğer yanda ODTÜ, DEV – GENÇ, TÖS ve TDO gibi kuruluşlarla

temas kurarak, gizli ittifakın tabanını genişletmeye çalışmışlar; bu temaslar

155 Doğan Akyaz, s 295.

156 Devrim Gazetesi’nin Türk – Amerikan ilişkilerine bakışının tarihsel bir değerlendirmesi için

Doğan Avcıoğlu’nun 25 Kasım 1969 tarihli Devrim Gazetesi’nin 6. sayısında yayınlanmaya başlanan “ Türk Ordu ve Amerika “ başlıklı yazı dizisine bakılabilir. 157 Söz konusu toplantıların ayrıntıları için bkz: “ Madanoğlu Dosyası “, s 79 – 163.

158 İbid., s 73.

159 İbid., s 73 – 74.

156

sırasında Tarık Zafer Tunaya’nın başkanlığındaki Türk Devrim Ocakları,

Doğan Erdoğan, gazeteci Ali Sirmen, Ahmet Güryüz Ketenci, Av. Hüseyin

Onur, Av. Ferruh Özdil, Av. Orhan Pekey gibi isimler gizli ittifaka

katılmışlardır. 160 Gizli ittifakın İstanbul’daki asker üyelerinin 1970 yılında

başka yerlere tayin edilmesi ve yine bu tarihlerde Doğan Avcıoğlu ile İlhan

Selçuk arasında baş gösteren düşünce ayrılığı, örgütün ana yapısını

sarsmamış, söz konusu bu iki durumun gizli ittifakın oluşturulması amacı

üzerinde olumsuz bir etkisi olmamıştır. Doğan Avcıoğlu ve İlhan Selçuk

arasındaki anlaşmazlığın nedenine gelince: Söz konusu anlaşmazlık, Doğan

Avcıoğlu’nun, ihtilalin gerçekleşmesi durumunda, kısa bir süre için bile olsa,

sola dönük askeri bir idarenin varlığına sıcak bakılabileceğini düşüncesini

taşırken; İlhan Selçuk’un, kısa bir süre için de olsa, sola dönük askeri bir

idarenin varlığına sıcak bakmaması, askeri bir idarenin faşist bir yapıya

kayacağı endişesini taşımasından kaynaklanmıştır. Doğan Avcıoğlu ve İlhan

Selçuk arasında baş gösteren söz konusu bu anlaşmazlık, hatırlanacağı

üzere, Devrim Gazetesi sayfalarına da yansımış, Devrim Gazetesi’nin 10

Mart 1970 tarihli 21. sayısından, 21 Nisan 1971 tarihli 77. sayısına dek İlhan

Selçuk imzasına Devrim Gazetesi’nde rastlanmamıştır.161

160 Temas kurulan kuruluşlar ODTÜ, DEV – GENÇ, TÖS ve TDO gibi kuruluşlarla sınırlı

kalmamış; THKO ve THKP – C gibi örgütlerle 12 Mart 1971 öncesinde temas sağlanarak, olası bir ihtilal girişiminde destek istenmiştir. Bu konunun ayrıntıları için Bedri Baykam’ın Mehmet Beşlioğlu ve Nemci – İlkay Demir çiftiyle yaptığı röportajlara bakılabilir. Söz konusu röportajlar için b.k.z.: Bedri Baykam, “ 68’li Yıllar “, 1.B., Ankara, İmge Kitabevi, Aralık 1997. 161 ‘ Madanoğlu İddianamesi ‘nde İlhan Selçuk’un Doğan Avcıoğlu ile aralarında meydana

gelen görüş ayrılığının ardından ‘ Devrim Dayanışma Derneği ‘ ismiyle ayrı bir örgüt kurduğu; 12 Şubat 1971 tarihinde İstanbul’da Ferruh Özdil’in evinde yapılan bir toplantıda, Orhan Pekey hariç, toplantıda yer alan Ferruh Özdil, Necdet Düvencioğlu, Hıfzı Kaçar, Raif Ertem, Zeki Ergun’un verdikleri oylarla bu örgütün başına gıyabında Cemal Madanoğlu’nun seçtirdiği; örgütün amacının içinde bulundukları gizli ittifakın iktidara gelişinde, sivil kesimden ihtiyaç duyulacak yönetici elemanları hazırlamak, devrimci dayanışmayı sağlamak olduğu iddia edilmiştir. Ayrıntılar için b.k.z.: ” Madanoğlu İddianamesi “, s 75 – 76.

157

Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının içinde yer aldığı gizli ittifakın ihtilale

yönelik çalışmaları başından itibaren Milli İstihbarat Teşkilatı’nca ( MİT )

izlenmiş; faaliyetler gizli ittifak içine sokulan Mahir Kaynak aracılığıyla

yakından takip edilerek, çalışmalardan haberdar olunmuştur. 1961 – 1971

yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğretim görevlisi

olarak çalışmış olan Mahir Kaynak, 1966 yılının sonlarına doğru Hıfzı Kaçar

aracılığıyla Cemal Madanoğlu ile tanışmış;162 1967 yılında Cemal

Madanoğlu’nun liderliğindeki asker orijinli şahıslardan oluşmuş grubun

Doğan Avcıoğlu liderliğindeki sivil grupla birleşmesiyle temelleri atılan gizli

ittifakın çalışmalarını MİT’e rapor etmeye başlamıştır. Gizli ittifak içindeki

çalışmalarından, dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Başbakan

Süleyman Demirel’inde haberdar olduğu Mahir Kaynak,163 gizli ittifakın, silahlı

kuvvetler içindeki etkin isimlerden biri olan Hava Kuvvetleri Komutanı

Orgeneral Muhsin Batur aracılığıyla, Kara Kuvvetleri Plan Prensipleri

Komutanı Tümgeneral Celil Gürkan’ında aralarında bulunduğu yaklaşık 21

kişiden oluşan general grubuyla ihtilale yönelik görüşmeler yaptıklarını ortaya

çıkarmıştır. Orgeneral Muhsin Batur’un Doğan Avcıoğlu’nun da dahil olduğu

gizli ittifak ile olan yakınlaşması ise 1968 – 1969 yıllarına dek uzanmaktadır:

Orgeneral Muhsin Batur anılarında, 1968 yılından itibaren yüksek rütbeli

komutanların bir araya gelerek, Türkiye’nin genel siyasi, ekonomik ve

toplumsal durumunu görüştüklerini; bu toplantıların bir çoğuna Orhan

Kabibay, Mucip Ataklı, Ekrem Acuner gibi asker orijinli isimlerin de katıldığını;

bu toplantılarda, 27 Mayıs Askeri Müdahalesi benzeri bir ihtilale ihtiyaç

162 Mahir Kaynak, “ Yel Üfürdü Su Götürdü “, 2.B., İstanbul, BKY, Aralık 2002, s 78.

163 İbid.; s 99.

158

duyulduğunu konuştuklarını belirtmektedir.164 1969 seçimlerinin ardından

Süleyman Demirel liderliğindeki AP hükümetinin iktidara ikinci kez gelmesinin

ardından ülkede hızla artış gösteren öğrenci ve işçi olayları, 1970 yılının

başından itibaren dönemin Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında sıklıkla

gündem konusu olmuş ve burada yapılan tartışmalar silahlı kuvvetler içindeki

görüş ayrılıklarını su yüzüne çıkarmıştır: Genel Kurmay Başkanı Memduh

Tağmaç’ın çizgisini benimseyen subaylar, ihtilal söylentilerinden duydukları

rahatsızlıkları dile getirirken; Orgeneral Muhsin Batur çizgisindeki subaylar,

mevcut çok partili siyasal düzene yönelik eleştirilerini dile getirip, Doğan

Avcıoğlu’nun da aralarında bulunduğu gizli ittifak ile aralarındaki teması

artırmış ve 1971 yılının ilk aylarında silahlı kuvvetlerin yönetime el koyması

gerektiğine karar vermişlerdir. 1971 yılı Mart ayı başlarında üniversiteler ve

yurdun çeşitli yerlerinde meydana gelen olaylar, banka soygunları, işgaller,

THKO ve THKP – C benzeri sol örgütlerin Türkiye’de gerilla savaşı başlatma

girişimleri, müdahale hazırlığındaki üst rütbeli subaylarda müdahalenin

tarihini belirlemeleri gerektiği kanısını kuvvetlendirmiştir. 9 Mart 1971 günü,

mesai saatinin bitiminin ardından, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un

karargahında, müdahale yanlısı hava ve kara kuvvetleri komutanları biraraya

gelmiş ve müdahale zamanını netleştirmeye çalışmışlardır. Ancak

gerçekleştirilmesi planlanan askeri müdahale, söz konusu toplantı sırasında

Faruk Gürler’in müdahaleye ilişkin son anda göstermiş olduğu kararsız tutum

ve ardından müdahale yanlısı arkadaşlarına, ertesi gün yapılacak

Genişletilmiş Komuta Konseyi toplantısı sonrasında yeniden bir araya

164 Muhsin Batur, “ Anılar ve Görüşler / Üç Dönemin Perde Arkası “, İstanbul, Milliyet

Yayınları, 1985, s 142 – 143.

159

gelerek müdahale tarihini belirlemelerine yönelik teklifte bulunmasıyla

sonuçsuz kalmış; 9 Mart 1971 tarihinde Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının

sabırsızlıkla beklediği, Türkiye’de yeni bir dönemi açacağını düşündükleri

askeri müdahale böylece gerçekleşememiştir. Faruk Gürler’in son anda

göstermiş olduğu bu kararsız tutum, Davut Dursun’un da belirttiği üzere165,

bir bakıma 9 Mart tarihinde yapılması düşünülen müdahalenin şeklini,

aktörlerini ve niteliğini de bir anda değiştirmiştir. 10 Mart 1971 tarihindeki

genişletilmiş Komuta Konseyi toplantısı sonrasında ve 11 Mart 1971 tarihinde

Genel Kurmay Başkanı Tağmaç ile bir araya gelinerek yapılan

değerlendirmeler sonucunda, emir – komuta zinciri içinde, Demirel

liderliğindeki AP hükümetine ve parlamentoya yönelik bir uyarı mektubu

verilmesine karar verilmiş; aynı günün akşamı kaleme alınan üç maddelik

uyarı mektubunun, 12 Mart 1971 tarihinde TRT’de yayınlanmasıyla,

Türkiye’de 27 Mayıs Askeri Müdahalesi ile başlayan bir dönemin sonuna

gelinmiştir. 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası, silahlı kuvvetlerin kendi

mensuplarına dönük bir iç darbesi166 olarak değerlendirilebileceği gibi,

mevcut çok partili demokratik siyasal düzeni de hedef alan bir darbe olarak

değerlendirilebilir.

12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’nın gerçek niteliği başlangıçta Doğan

Avcıoğlu ve arkadaşlarınca anlaşılamamış, 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası

memnuniyetle karşılanarak, desteklenmiştir.167 Bu destek, 16 Mart 1971

165 Davut Dursun, “ 12 Mart Darbesi “, İstanbul, Şehir Yayınları, 2003, s 61.

166 Hikmet Özdemir, “ Devlet Krizi / T.C. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, İstanbul, AFA Türkiye

Üzerine Araştırmalar 3, 1989, s 154. 167 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’nın gerçek niteliğini anlayamayan sadece Doğan Avcıoğlu

ve arkadaşları değildir; TİP genel başkanı Behice Boran dışında, DEV – GENÇ, TÖS, DİSK

160

tarihli Devrim Gazetesi’nin 73. sayısında 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası “

Ordu, antikemalist gidişe ‘ artık dur ‘ “ dedi manşetiyle ifade edilmiş; ilerici

kuruluş ve örgütlerin dışında 12 Mart Askeri Muhtırası’nın tutucu güçler

koalisyonu üzerinde rahatsızlık yarattığı belirtilmiştir. Devrim Gazetesi’nin

başyazarı Doğan Avcıoğlu ise “ Teşhis ve Tedavi “ başlıklı yazısında 12 Mart

1971 Askeri Muhtırası’nı şu sözlerle değerlendirmiştir:

“ Cici demokrasinin artık sonu geldi. Fakat can çekişme, daha hayli

zaman alabilir.

Büyük komutanlar, muhtıralarında, mevcut duruma bütün

devrimcilerin katılacağı yolunda, doğru bir teşhis koymuşlardır. Gerçekten, “

parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatı ile, yurdumuzu

anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş,

Atatürk’ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini

kamuoyunda yitirmiş ve Anayasanın öngördüğü reformları “

gerçekleştirememiştir ( … ) Türkiye’miz cici demokrasi uğruna 25 yıl israf etti.

Bir ülkenin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için yeterli olan 25 yıl, bütün

dünya ülkelerinin kalkınma yarışına girdikleri bir dönemde, Atatürk

Cumhuriyeti’ni güçlendirmeye değil, onu bir Şellefyan ve Tunagör

Cumhuriyeti haline getirmeye harcandı. Bu nedenle, kaybedecek fazla

vaktimiz yok.

Teşhis çok isabetli ve doğru konmuştur. Teşhis doğru olunca, tedavisi

de mutlaka bulunacaktır. Bütün devrimcilere düşen görev, kanımızca, hasta

Türkiye’mizin gerçek tedavisinin, değerli zamanlar daha fazla israf edilmeden

bir an önce başlayabilmesini sağlayabilmek için, el birliği ile olumlu yönde

çaba göstermektir. “ gibi kuruluşlar yayınladıkları ortak bir bildiriyle muhtıradan duydukları memnuniyeti dile getirmişlerdir. Ayrıntılar için b.k.z: Gevgili, s 523.

161

Doğan Avcıoğlu ve diğer Devrim Gazetesi yazarlarının 12 Mart 1971

Askeri Muhtırası’na yönelik olumlu bakışları yaklaşık iki hafta sürmüş ancak

Nihat Erim reform hükümetinin iktidara geçmesiyle birlikte 12 Mart’ın

gerçekte ne anlama geldiğini idrak etmeye başlamışlar ve büyük bir hayal

kırıklığına uğramışlardır. Doğan Avcıoğlu, I. Nihat Erim hükümetinin işbaşına

geçmesinden sonra, Devrim Gazetesi’nin 30 Mart 1971 tarihli 75. sayısında,

kurulan bu hükümet ile ilgili olarak özetle: Nihat Erim’in başbakanlığında

başarılı olunamayacağını vurgulamış, ülkenin makus tarihini ancak egemen

sınıflara karşı emekçi sınıfların gücünü seferber edebilen toplum savaşçıları

ile değiştirilebileceğini belirtmiştir.168 Avcıoğlu siyasi iktidara karşı almış

olduğu bu tavrıyla, askeri muhtıra öncesi Türkiye’nin kurtuluşu ve bunun yolu

üzerine benimsemiş olduğu tezleri aynı şekilde ileri sürmeye devam etmiştir.

Avcıoğlu’nun Nihat Erim hükümetine karşı yöneltmiş olduğu sert eleştiriler en

son olarak 6 Nisan 1971 tarihli Devrim Gazetesi’nin 76. sayısında yer almış

ve bu tarihten sonra sağlık nedenlerini ileri sürerek izne ayrılan Avcıoğlu,

gazetedeki yazılarına son vermiştir. 26 Nisan 1971 tarihinde iktidarca

gerçekleştirilen ve kamuoyunda “ Balyoz Operasyonu “ olarak bilinen

sıkıyönetim uygulamalarına dek yayın hayatına bir süre daha devam eden

Devrim Gazetesi, söz konusu bu operasyon neticesinde, 27 Nisan 1971

tarihli 79. sayısının yayımlanmasının ardından, Sıkıyönetim Komutanlığı’nca

kapatılmıştır.

Dahil olduğu ve başarısızlıkla sonuçlanan cunta faaliyetinden sonra

köşesine çekilen Avcıoğlu, 7 Temmuz 1971 tarihinde İstanbul’da tutuklanarak

168 Doğan Avcıoğlu, “ Reform Hayalciliği “, Devrim Gazetesi, sayı 75 ( 30 Mart 1971 ), s 1.

162

Ankara Mamak Muharebe Okulu Tutukevi’nde gözaltına alınmış; 28 Aralık

1971 tarihine dek tutuklu kalmıştır.169 Askeri Savcılık tarafından hazırlanan

iddianame ile, “ ihtilal için gizli örgüt kurdukları ” gerekçesi öne sürülerek, E.

Korgeneral Cemal Madanoğlu, Devrim Gazetesi yazarları İlhan Selçuk,

İlhami Sosyal ve söz konusu iddianamede adı geçen diğer yirmi üç kişi ile

birlikte yargılanmaya başlayan Avcıoğlu, 9 Ocak 1973 tarihinde Askeri

Mahkemece verilen “ beraat “ kararı ile aklanmışlardır.

Doğan Avcıoğlu’nun Yön Dergisi ile başlayan iktidarı ele geçirme

hedefi Devrim Gazetesi döneminde de devam etmiş ancak 9 Mart 1971

tarihinde kesin bir yenilgi ile sonuçlanmıştır. Avcıoğlu, ölümüne yakın bir

tarihte, Hikmet Özdemir ile yaptığı bir görüşmede, içinde yer aldığı ve

kamuoyunda “ Madanoğlu Cuntası” olarak bilinen gizli ittifakın yenilgisini

ordunun 27 Mayıs 1960 çizgisinden uzaklaştırılmasına bağlamış, Hikmet

Özdemir’in “ 1961’de Yön’ü yayımlarken çok güçlüydünüz; neden dalga

yükselirken değil de, 1969’da, Devrim’i çıkarırken veya bir diğer söyleyişle

hareketinizin inişe geçtiği bir dönemde ‘iktidar’ için düğmeye bastınız ? “

sorusunu şu şekilde yanıtlamıştır: “ Olaylar kontrolümüzde değildi, geri

dönüşü olmayan bir yoldu, intihar eylemi yaptık... “170

169 ‘ Madanoğlu İddianamesi ‘nin sanıklarının tutuklanma ve tahliye tarihlerine ilişkin b.k.z.:

“ Madanoğlu İddianamesi “, s 25. 170 Hikmet Özdemir, “ Doğan Avcıoğlu “, s 44 - 45.

163

SONUÇ

Doğan Avcıoğlu, Yön Dergisi ve Devrim Gazetesi üzerine yukarıda

yapılmış olan tüm açıklamalar beraber değerlendirildiğinde, görülecektir ki,

Doğan Avcıoğlu’nun gerek Yön Dergisi gerekse Devrim Gazetesi

sayfalarında dile getirmiş olduğu düşüncelerin temelinde, genel hatlarıyla,

Türkiye’nin az gelişmiş bir ülke olduğu; Kemalist Devrimin yarıda bırakıldığı;

mevcut sosyal, ekonomik ve toplumsal sorunların çözümü için kalkınmanın

öncelikli yol olduğu; kalkınmanın da ancak sosyalizm ile

gerçekleştirilebileceği ve bu nedenle Türkiye’nin kapitalist kalkınma yolunu

terk etmesi gerektiği düşünceleri yatmaktadır. Yön Dergisi ve Devrim

Gazetesi’nde Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlara ve çözümlerine ilişkin

dile getirilen düşünceler arasında temeldeki en büyük farklılık ise

Avcıoğlu’nun Yön Dergisi’nde daha sol, sosyalist bir söylem

benimsemesiyken; Devrim Gazetesi sayfalarında, içinde yer aldığı

‘ Madanoğlu Cuntası ‘ ismiyle bilinen gizli ittifakın hazırlıklarını yaptığı askeri

müdahalenin gerçekleştirilebilmesi doğrultusunda, bilinçli olarak, Kemalist

rengi daha koyu olan bir söylemi benimsemesidir.

164

Doğan Avcıoğlu, 1961 – 1965 yılları arasında, Yön Dergisi

sayfalarında, yalnızca Türkiye’nin mevcut siyasal, ekonomik ve toplumsal

sorunlara ilişkin düşüncelerini dile getirmemiş, aynı zamanda bu sorunların

kendi düşünceleri doğrultusunda çözülmesi doğrultusunda da çaba sarf

etmiştir. Doğan Avcıoğlu’na göre bu çözüm şekli, ülkedeki geri kalmış

toplumsal yapının temsilcisi durumundaki iktidarın ihtilal yoluyla ele

geçirilerek, sosyalist bir toplumsal düzenin kurulmasıdır. Unutulmamalıdır ki,

Avcıoğlu her ne kadar, sosyalizmi kalkınma için tek geçer kurtuluş yolu olarak

görüp benimsemişse de, Türkiye’nin, Kemalist Devrimler yolu ile sağladığı

kazanımlara da vurgu yapmış, Kemalizmin halkçılık, devletçilik ve milliyetçilik

gibi ilkelerinden yararlanarak sosyalizm ile Kemalizm arasında ideolojik bir

bağ kurmuştur. Örneğin, sosyalizmi, içinde bulunulan dönem açısından

gerçek milliyetçilik olarak kabul etmiş ve savunduğu siyasal çizginin, Kemalist

devrimlerin devamı niteliğinde olduğunu belirtmiştir.

1961 – 1965 yılları arası, Avcıoğlu’nun ortaya koyduğu düşünceler ile

1965 sonrası ve özellikle Devrim Gazetesi’nde dile getirdiği düşünceleri

arasında temeldeki en büyük fark, iktidarın ele geçirilmesi üzerine

benimsemiş olduğu tezlerdir. Buna göre, Avcıoğlu, 1961 – 1965 yılları

arasında sosyalizmi bir kurtuluş yolu olarak benimsiyor ve çok partili

demokratik rejim içinde kalınarak, seçim yoluyla, iktidarın el geçirilebileceği

tezini dile getiriyordu. Ancak Avcıoğlu, 1965 sonrası, Yön Dergisi

sayfalarında başlayan ve bu tezini bütünüyle reddeden karşı bir tez

geliştirmeye başlamıştır. Buna göre, çok partili demokratik rejim içinde

kalınarak, yakın bir gelecek için, iktidarın ele geçirilmesinin imkanı

165

bulunmadığını söylemeye başlamış ve Türkiye’nin kaybedilecek zamanın

olmadığını; üstelik mevcut az gelişmiş sosyal yapının, iktidarın demokratik

yollar aracılığıyla ele geçirilmesine uygun olmadığını belirtmiştir. Avcıoğlu bu

noktadan hareketle, iktidarın ele geçirilmesinde, diğer toplumsal unsurların

üstünde, silahlı kuvvetlere önemli bir rol vermiş ve ordunun desteği

olmaksızın amaçlanan hedeflere ulaşılamayacağı tezini dile getirmiştir.

Avcıoğlu’nun silahlı kuvvetlere iktidarın ele geçirilmesinde en önemli rolü

vermesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, gelişmiş batılı kapitalist ülke

ordularının tersine, egemen sınıfların çıkarlarının temsilciliğini bütünüyle

üstlenmediği düşüncesi yatmaktadır.

Avcıoğlu, yukarıda açıklanan düşünceleri doğrultusunda Devrim

Gazetesi sayfalarında, çok açık bir şekilde, silahlı kuvvetleri mevcut siyasal

iktidara karşı müdahale etmeye çağırmış; Devrim Gazetesi’nin iki yıl süren

yayın hayatı boyunca, askeri müdahale için oluşturulan cunta ile bağlantısı

doğrultusunda da, ordunun yönetimi ele geçirmesi yönünde propaganda

yapmış ve bu nedenle, mevcut çok partili demokratik siyasal düzene karşı

şiddetli eleştiriler yöneltmiştir. Avcıoğlu, cunta ile birlikte hareket ederken ve

cuntanın beklentileri doğrultusunda Devrim Gazetesi’nde silahlı kuvvetlerin

zaman kaybetmeden müdahale etmesi gerektiği yönündeki görüşlerini dile

getirirken, orduyu kendi amaçlarını gerçekleştirebilmede bir basamak olarak

kullanmak istemiş, ancak 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’nın verilmesiyle

başarısızlığa uğrayan cunta faaliyetlerinin son bulması, Avcıoğlu’nun bu

amacını gerçekleştirememesine neden olmuştur.

166

ABSTRACT

The subject of this thesis is about the ideas of Doğan Avcıoğlu on

Kemalism and Socialism, who was the managing editor of Devrim

Newspaper that started its published life on October 21 1969 and ended

on April 27 1979, after publishing its 79th issue.

The weekly Devrim Newspaper that was started to be published on

October 21 1969 after a two year preliminary preparation period, had

fewer writers and less circulation compared to Yön Magazine, and had

become a publishing agency that aimed at establishing the political power

of a social struggle that will take place under the leadership of military and

civil intellectuals, that was tried to be made clear by Doğan Avcıoğlu

starting with his years at Yön Magazine; approximately one and a half

months after the military warning sent on March 12, 1971, was closed and

ended its publishing life on the grounds that it had ties with the leftist

military junta that had been active in the army since 1969 and named the

March niners group.

When the studies on Yön Magazine and Doğan Avcıoğlu whose

name was identified together with the magazine are analyzed, it could be

167

seen that the differences and similarities between Devrim Newspaper and

Yön magazine were put forward mainly using the Yön Magazine as the

pivotal point. In this study the answer to the question of whether it is

misguiding to assume that Devrim Newspaper that was published

between October 21 1969 – April 27 1971 and Yön Magazine that was

published between December 20 1961 – June 30 1967, that is known as

the Yön – Devrim style or movement, to be pieces of the same chain, is

searched for in the light of Doğan Avcıoğlu’s ideas.

ÖZET

Bu tezin konusu, 21 Ekim 1969 yılında yayın hayatına başlayan, 27

Nisan 1979 yılında 79.’uncu sayısının ardından yayın hayatına son veren,

Devrim Gazetesi ile bu gazetenin genel yayın yönetmeni olan Doğan

Avcıoğlu’nun sosyalizm ve kemalizm ilişkin düşünceleridir.

Yaklaşık iki yıllık bir ön hazırlığın ardından, 21 Ekim 1969 tarihinde

yayın hayatına atılan haftalık Devrim Gazetesi, Yön Dergisi’ne kıyasla

daha dar yazar kadrosu ve daha az tirajla, Doğan Avcıoğlu’nun Yön

Dergisi’ndeki yıllarında şekillendirip netleştirmeye çalıştığı asker – sivil

aydın zümrenin öncülüğünde gerçekleştirilecek toplumsal bir mücadelenin

iktidarını sağlamayı hedefleyen bir yayın organı olmuş; 12 Mart 1971

Askeri Muhtırası’ndan yaklaşık bir buçuk ay sonra, 27 Nisan 1971’de, 9

Martçılar olarak bilinen ve ordu içinde 1969 yılından itibaren örgütlenmeye

çalışan sol askeri cunta ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle kapatılmış ve

yayın hayatına veda etmiştir

168

Gerek Yön Dergisi’ne gerek Yön Dergisi ile ismi özdeş tutulan

Doğan Avcıoğlu üstüne yapılmış çalışmalar incelendiğinde, Devrim

Gazetesi ve Yön Dergisi arasındaki benzerliklerin ve farklılıkların, daha

çok, Yön Dergisi üzerinden hareket edilerek ortaya konulmaya çalışıldığı

görülmektedir.Bu çalışmada ise Türk siyasal tarihinde, Yön – Devrim

Çizgisi yada Hareketi olarak bilinen, 20 Aralık 1961 - 30 Haziran 1967

tarihleri arasında yayınlanan Yön Dergisi ile 21 Ekim 1969 – 27 Nisan

1971 tarihleri arasında yayınlanan haftalık Devrim Gazetesi’nin aynı

zincirin halkaları olarak kabul etmenin yanıltıcı olup olmadığı sorusuna

Doğan Avcıoğlu’nun görüşleri ışığında yanıt aranmıştır.

169

169

KAYNAKÇA

Kitaplar

Ahmad, Feroz ve Ahmad, Bedia Turgay, Türkiye’de Çok Partili Politikanın

Açıklamalı Kronolojisi 1945 – 1971, Ankara, Bilgi Yayınevi, Temmuz 1976.

Ahmad, Feroz, Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945 – 1980, çev., Ahmet Fethi,

İstanbul, Hil Yayınları, Mart 1996.

Akdere, İlhan – Karadeniz, Zeynep, Türkiye Solu’nun Eleştirel Tarihi, İstanbul,

Evrensel Basım Yayın, Haziran 1996.

Akşin, Sina, Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi, Ankara, İmaj Yayıncılık,

1998.

Akyaz, Doğan, Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi, İstanbul, İletişim Yayınları,

2002.

Aren , Sadun, T İ P Olayı 1961 – 1971, İstanbul, Cem Yayınevi, Kasım 1983.

Atılgan, Gökhan, Kemalizm ve Marksizm Arasında Geleneksel Aydınlar: Yön

ve Devrim ( basılmamış yüksek lisans tezi), Gazetecilik Ana Bilim Dalı, Ankara

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001.

170

Avcıoğlu, Doğan, Türkiye’nin Düzeni, Cilt 1, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1978.

Avcıoğlu, Doğan, Türkiye’nin Düzeni, cilt 2, İstanbul, Tekin Yayınları, 1998.

Doğan Avcıoğlu, Devrim Üzerine, Ankara, Bilgi Yayınevi, Şubat 1971.

Avcıoğlu, Doğan, Türklerin Tarihi 1, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1998. Birinci Kitap,

İstanbul, Tekin Yayınevi, 1998.

Aybar, Mehmet Ali, Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm, İstanbul, Gerçek

Yayınevi, Şubat 1968.

Aydınoğlu, Ergun, Eleştirel Bir Tarih Denemesi 1960 – 1971: Türk Solu, Belge

Yayınları, Kasım 1992.

Batur, Muhsin, Anılar ve Görüşler / Üç Dönemin Perde Arkası, İstanbul, Milliyet

Yayınları, 1985.

Başkaya, Fikret, Azgelişmişliğin Sürekliliği, İstanbul, İmge Yayınları, Ocak

2001.

Baykam, Bedri, 68’li Yıllar, Ankara, İmge Kitabevi, Aralık 1997.

171

Birand, Mehmet Ali – Dündar, Can – Çaplı, Bülent, 12 Mart, Ankara, İmge

Kitabevi, Mayıs 2002.

Boran, Behice, Türkiye’de Sosyalizmin Sorunları, İstanbul, Gün Yayınları,

Mayıs 1968.

Cemal, Hasan, Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım, İstanbul, Doğan Kitapçılık,

Mart 1999.

Cizre, Ümit – Sakallıoğlu, AP – Ordu İlişkileri, İstanbul, İletişim Yayınları, Nisan

1993.

Çavdar, Tevfik, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi ( 1950 – 1995 ), Ankara, İmge

Kitabevi, Mart 2000.

Çulhaoğlu, Metin, Tarih Türkiye Sosyalizm, İstanbul, YGS Yayınları, Eylül 2002.

Doğan, Zafer, Türkiyeli Bir Sosyalist : Mehmet Ali Aybar, İstanbul, Belge

Yayınları, Ocak 2005.

Dursun, Davut, 12 Mart Darbesi, İstanbul, Şehir Yayınları, 2003.

Ecevit, Bülent, Atatürk ve Devrimcilik, İstanbul, Tekin Yayınevi.

172

Eroğul, Cem, Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi, Ankara, İmge Kitabevi, Nisan

1990.

Eroğul, Prof. Dr. Cem, Anatüzeye Giriş, Ankara, İmaj Yayıncılık, 1996.

Fırat, Melek, 1960 – 71 Arası Türk Dış Politikası ve Kıbrıs Sorunu, Ankara,

Siyasal Kitabevi, Şubat 1997.

Gevgili, Ali, Yükseliş ve Düşüş, İstanbul, Bağlam Yayınları, Ekim 1987.

Güryay, Tarık, Bir İktidar Yargılanıyor, İstanbul, Cem Yayınevi, 1971.

Halle, W., Türkiye’de Ordu ve Siyaset, çev. Ahmet Fethi, Hil Yayınları, İstanbul,

1993.

İlhan, Attila, Faşizmin Ayak Sesleri, Ankara, Bilgi Yayınevi, Temmuz 1975.

İlhan, Attila, Hangi Sol, Ankara, Bilgi Yayınevi, Şubat 1996.

Kaynak, Mahir, Yel Üfürdü Su Götürdü , İstanbul, BKY, Aralık 2002.

Kili, Suna, 1960 – 1975 Döneminde Cumhuriyet Halk Partisinde Gelişmeler,

İstanbul, Boğaziçi Yayınları, 1976.

173

Koç, Yıldırım, Türkiye İşçi Sınıfı ve Sendikacılık Hareketi Tarihi, İstanbul,

Kaynak Yayınları, Eylül 2003.

Koçak, Cemil, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, İstanbul, İletişim Yayınları, 1998.

Kongar, Emre, 21. Yüzyılda Türkiye – 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal

Yapısı -, İstanbul, Remzi Kitabevi, Mart 1998.

Köker, Levent, Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi, İstanbul, İletişim

Yayınları, 2000.

Küçük, Yalçın, Aydın Üzerine Tezler 5, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1997.

Küçük, Yalçın, Türkiye Üzerine Tezler 3, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1994.

Landau, Prof. Dr. J. M., Türkiye’de Aşırı Akımlar: 1960 Sonrası Sosyal ve

Siyasal Çekişmeler , çev., Bayka, Erdinç, Turhan Kitabevi, Ankara, 1978.

Madanoğlu Dosyası, Töre – Devlet Yayınevi, 1973.

Munck, Ronaldo, Marx @ 2000, çev.,Yalçın Yusufoğlu, İstanbul, Kitap Yayınevi,

Şubat 2003.

Oran, Baskın, Az Gelişmiş Ülke Milliyetçiliği: Kara Afrika Modeli, Ankara, Bilgi

Yayınevi, Ocak 1997.

174

Oran, Baskın, Atatürk Milliyetçiliği, Ankara, Bilgi Yayınevi, Mayıs 1990.

Oran, Baskın, Türk Dış Politikası: 1919 – 1980, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001.

Özdemir, Hikmet, Yön Hareketi, Ankara, Bilgi Yayınevi, Aralık 1986.

Özdemir, Hikmet, Devlet Krizi / T.C. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, İstanbul,

AFA Türkiye Üzerine Araştırmalar 3, 1989.

Özdemir, Hikmet, Siyasal Tarih ( 1960 – 1980 ), Türkiye Tarihi 4: Çağdaş

Türkiye 1908 – 1980, der. Sina Akşin, İstanbul, Cem Yayınevi, Temmuz 1997.

Özdemir, Hikmet, Doğan Avcıoğlu: Bir Jön Türk’ün Ardından, Ankara, Bilgi

Yayınevi, Şubat 2000.

Sayılgan, Aclan, Soldaki Bitmeyen Kavga, Ankara, Ayşe Yayınları, 1970.

Sertel, Yıldız, Türkiye’de İlerici Akımlar, İstanbul, Ant Yayınları, Haziran 1969.

Sertel, Yıldız, Türkiye’de İlerici Akımlar ve Kalkınma Davamız, İstanbul, Cem

Yayınevi, 1978.

Şişmanov, Dimitır, Türkiye İşçi ve Sosyalist Hareketi, çev. Ayşe – Ragıp

Zarakolu, İstanbul, Belge Yayınları, Ocak 1992.

175

Talas, Cahit, Ekonomik Sistemler, Ankara, İmge Kitabevi, Şubat 1999.

Tanilli, Server, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası, cilt 6 , İstanbul, Adam Yayınları,

Ağustos 1999.

Tanör, Bülent, Osmanlı – Türk Anayasal Gelişmeleri, İstanbul , AFA Yayıncılık,

1996.

Timur, Taner, Türk Devrimi ve Sonrası, Ankara, İmge Kitabevi, Ocak 2001.

Tuncay, Mete, Siyasal Tarih 1950 – 1960, der. Sina Akşin, Çağdaş Türkiye 1908

– 1980, İstanbul, Cem Yayınevi, Temmuz 1997.

Ünlü, Barış, Bir Siyasal Düşünür Olarak Mehmet Ali Aybar, İstanbul, İletişim

Yayınları, 2002.

Ünsal, Artun, Umuttan Yalnızlığa Türkiye İşçi Partisi ( 1961 – 1971 ), İstanbul,

Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2002.

Ünsal, Artun, Türkiye İşçi Partisi ( 1961 – 1971), İstanbul, Tarih Vakfı Yurt

Yayınları, 2002.

Zileli, Gün, Yarılma: 1954 – 1972, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002.

176

Makaleler

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Niçin Sosyalizm ‘’, Yön, sayı 3 ( 31 Ocak 1962 )

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Kalkınma Programı ‘’, Yön, sayı 12 ( 7 Mart 1962 )

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Sosyalizm Anlayışımız ’’, Yön, sayı 36 ( 22 Ağustos 1962 )

Avcıoğlu, Doğan, “ Sosyalist Gerçekçilik “, Yön, sayı 39 ( 12 Eylül 1962 )

Avcıoğlu, Doğan, Eski ve Yeni Türkiye, Yön, sayı 42 ( 3 Ekim 1962 )

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Kaynağa Dönüş ‘’, Yön, sayı 43 ( 10 Ekim 1962 )

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Devekuşu Politikası ‘’, Yön, sayı 56 ( 9 Ocak 1963 )

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Milliyetçilere Sesleniş ‘’, Yön, sayı 78 ( 25 eylül 1964 )

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Medrese Atatürkçülüğünden Gerçek Atatürkçülüğe ’’, Yön,

sayı 85 (13 Kasım 1964 )

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ 1965 Yılında Atatürkçülük ‘’, Yön, sayı 137 ( 12 Kasım 1965 )

177

Avcıoğlu, Doğan, “ Parlamentoculuk “, Yön, sayı 158 ( 8 Nisan 1966 )

Avcıoğlu, Doğan, “ Amerikancı Milliyetçilik ve Mukaddesatçılık “, Yön, sayı 162 ( 6

Mayıs 1966 )

Avcıoğlu, Doğan, “ TİP’e Dair…”, Yön, sayı 168 ( 17 Haziran 1966 )

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Son Söz ‘’, Yön, sayı 222 ( 30 Haziran 1967 )

Avcıoğlu, Doğan, “ Bir Sosyalist Stratejinin Esasları “, Yön, sayı 155 ( 14 Ekim

1966 )

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Kürt Meselesi ‘’, Yön, sayı 194 ( 16 Aralık 1966 )

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Millet Gerçeği ve Milliyetçilik ‘’, Yön, sayı 216 ( 19 Mayıs

1967 )

Avcıoğlu, Doğan, “ Ulusal Kurtuluş Devrimi “, Devrim Gazetesi, sayı 56 ( 10

Kasım 1970 )

Avcıoğlu, Doğan, “ Kemalizmi İyi Anlamak Gerek...”, Devrim Gazetesi, sayı 4 ( 11

Kasım 1969 )

178

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Anglosaksonlar Açısından Türkiye’de Parlamentoculuk ‘’,

Devrim Gazetesi, sayı 5 ( 18 Kasım 1969 ).

Avcıoğlu, Doğan ‘’ Parlamentoculuk Tartışmaları: Parlamento Tutucu Güçlerin

Egemenliğini Sağlıyor’’, Devrim Gazetesi, sayı 6 ( 25 Kasım 1969 ),

Avcıoğlu, Doğan, ’ Parlamentoculuk Tartışmaları: Kalkınma Açısından

Parlamentoculuk ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 7 ( 2 Aralık 1969 )

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Ecevit’in Atatürkçülüğü ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 8 ( 9 Aralık

1969 )

Avcıoğlu, Doğan, “Parti Meclisindeki Tartışmada Atatürk Devrimleri Eleştirildi “,

Devrim Gazetesi, sayı 9 ( 16 Aralık 1969 ).

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Paşanın Çıkmazı ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 10 ( 23 Aralık

1969 )

Avcıoğlu, Doğan “ Bu Sese Kulak Veriniz ... “, Devrim Gazetesi, sayı 25 ( 7 Nisan

1970 )

Avcıoğlu, Doğan, “ Cici Demokrasi Üzerine...”, Devrim Gazetesi, sayı 26 ( 14

Nisan 1970 )

179

Avcıoğlu, Doğan, ‘’ CHP Kurultayı ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 37 ( 30 Haziran

1970 )

Avcıoğlu, Doğan, “ Ordu ve Ecevit “, Devrim Gazetesi, sayı 43 ( 11 Ağustos

1970 )

Avcıoğlu, Doğan, “ Dar Kapı “, Devrim Gazetesi, sayı 58 ( 24 Kasım 1970 )

Avcıoğlu, Doğan, “ Ulusal Kurtuluş Devrimi ”, Devrim Gazetesi, sayı 56 ( 10

Kasım 1970 )

Avcıoğlu, Doğan, “ Soyuttan Somuta “, Devrim Gazetesi, sayı 66 ( 19 Ocak

1971 )

Avcıoğlu, Doğan, “ Reform Hayalciliği “, Devrim Gazetesi, sayı 75 ( 30 Mart

1971 )

Aksoy, Muammer, ‘’ Her Sözünde Bir Keramet Var Efsanesi ‘’, Devrim Gazetesi,

sayı 1, ( 21 Ekim 1969 )

Aydın, Suavi, ‘’ Sosyalizm ve Milliyetçilik: Galiyevizimden Kemalizme Türkiye’de

Üçüncü Yol ‘’ Arayışları, Modern Türkiye’de Siyasal Düşünce: Milliyetçilik, der.

Tanıl Bora, 1.B, İstanbul, İletişim Yayınları ( 2003 )

180

Bozarslan, Hamit, ‘’ Kürt Milliyetçiliği ve Kürt Hareketi ( 1898 – 2000 )’’, Modern

Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, der. Tanıl Bora, 1.b, İstanbul, İletişim

Yayınları, 2002.

Devrim Gazetesi, ‘ 69 Subay Bildirisi‘, sayı 10 ( 23 Aralık 1969 )

Devrim Gazetesi, ‘ Devrimci Ordu Gücü Bildirisi ‘, sayı 25 ( 7 Nisan 1970 tarihli ) ,

Devrim Gazetesi, ‘ Devrimci Ordu Gücü Bildirisi ‘, sayı 26 ( 14 Nisan 1970 )

Devrim Gazetesi, ‘ Devrimci Ordu Gücü Bildirisi ‘, sayı 55 ( 3 Kasım 1970 )

Devrim Gazetesi, ‘ Türk Ordu ve Amerika ‘,sayı 6 ( 25 Kasım 1969 )

Devrim Gazetesi, ‘ Toplum Polisleri Kızlarımıza İşgal Kuvvetlerinin Yapmadığını

Yaptı !. ‘, sayı 68 ( 2 Şubat 1971 )

Devrim Gazetesi, ‘ Cumhuriyet Tarihinin En Büyük İşçi Hareketi : ‘ Kanlı Salı ‘ ,

sayı 36, ( 23 Haziran 1970 )

Devrim Gazetesi, ‘ Metin Toker’in Açıklaması ve Cevabımız ‘, sayı 65 ( 12 Ocak

1971 )

Doğan, Ümit, ‘’ Solun Kemalizm’le Dansı ‘’, Gelenek, İstanbul, sayı 68 ( Ekim

2001 )

181

İlhan, Attila, ‘’ ‘’ Önce Bir ‘ Yön ‘ Bulabilmek !.. ‘’, Cumhuriyet, 1 Mart 1999’dan

aktaran Toplumsal Kurtuluş, sayı 11 ( Mayıs 1988 )

Kutluay, M., “ ‘ Devrim ‘ ve Devrim “, Emek, sayı 16 ( 1 Aralık 1969 )

Küçük, Yalçın, ‘’ Cumhuriyet Döneminde Aydınlar ve Dergileri ‘’, Cumhuriyet

Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cilt 1, İletişim Yayınları, İstanbul, Eylül 1983.

Ansiklopedisi,cilt 7, der. Murat Belge, İstanbul, İletişim Yayınları, Eylül 1983.

Küçük, Yalçın, “ Devrimci Doğan “, Cumhuriyet, 4 Kasım 1983.

Öymen, Altan, ‘’ Sonuçları Nasıl Karşıladılar ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 1 ( 21 Ekim

1969 )

Öymen, Altan, ‘’ Seçimden Sonra TİP ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 5 ( 18 Kasım

1969 )

Selçuk, İlhan, ‘’ Bizim Milliyetçiliğimiz ‘’, Yön, sayı 3 ( 3 Ocak 1962 ).

Selçuk, İlhan, ‘’ Yeni Ufuklara Doğru Yol Alırken ’’, Yön, sayı 222 ( 30 Haziran

1967 )

Selçuk, İlhan, ‘’ Bayar – Demirel – Koç – Burla – Taşkent vb...’’, Devrim

Gazetesi

182

Sülker, Kemal, ‘’ Cumhuriyet Dönemi İşçi Hareketleri ‘’, Cumhuriyet Dönemi

Türkiye Ansiklopedisi

Tuncay, Mete, ‘’ Türkiye Cumhuriyeti’nde Sosyalizm ( 1960’a Kadar ) ‘’,

Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cilt 7, der. Murat Belge, İstanbul,

İletişim Yayınları, Eylül 1983.

Ümit Doğan, ‘’ Solun Kemalizm ile Dansı ‘’, Gelenek, sayı 68 ( Ekim 2001 )

Yön Dergisi, Emperyalist ve Sosyalist Açılardan Millet Gerçeği ve Milliyetçilik, sayı

216 ( 19 Mayıs 1967 )