doĞan avcioĞlu ve devrİm gazetesİ - hoşgeldinizacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/2356/3037.pdf ·...
TRANSCRIPT
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ve SİYASET BİLİMİ
ANABİLİM DALI
DOĞAN AVCIOĞLU ve DEVRİM GAZETESİ
Yüksek Lisans Tezi
Kemal Barış TIĞLI
Ankara-2005
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ve SİYASET BİLİMİ
ANABİLİM DALI
DOĞAN AVCIOĞLU ve DEVRİM GAZETESİ
Yüksek Lisans Tezi
Kemal Barış TIĞLI
Ankara-2005
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ve SİYASET BİLİMİ
ANABİLİM DALI
DOĞAN AVCIOĞLU ve DEVRİM GAZETESİ
Yüksek Lisans Tezi
Tez Danışmanı : Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yetiş
Tez Jürisi Üyeleri
Adı ve Soyadı İmzası
Doç. Dr. Mithat Sancar ........................................
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yetiş ………………………………
Yrd. Doç. Dr. Fethi Akyel .........................................
Tez Sınavı Tarihi 3 Ekim 2005
I
Teşekkür
Bu tezin gerek okuma gerekse yazım sürecinde getirdiği öneri ve
eleştiriler, bana karşı gösterdiği anlayış ve sabırdan ötürü, danışmanım,
değerli hocam Mehmet Yetiş’e; kütüphane ve sahaf gezintilerim sırasında
eksik kaynakların tamamlanmasında bana eşlik eden, yazım sürecinde ise
tezimi okuyup eleştiri ve tavsiyelerde bulunan dosttan öte kardeşim Ferhat
Kılıç’a; benden maddi ve manevi desteklerini eksik etmeyen annem Saadet
İnceöz, teyzem Suat Özerel, ağabeyim İsmet Ümit Tığlı’ya; sevgisini her
daim yanımda hissettiğim, canımı canan dilediğim Ebru Babacan’a; Devrim
Gazetesi’nin eksik sayılarının tamamlanmasında yardımcı olan Milli
Kütüphane ve TBMM Kütüphanesi çalışanları ile bir çok kez geç saatlere dek
kütüphanelerinin etüt salonlarını paylaştığım, çalışma azimleriyle örnek
İstanbul Üniversitesi Cerrah Paşa Tıp Fakültesi öğrencilerine; manevi
yardımlarını benden esirgemeyen sevgili dostlarım Ali Güner’e, Hakan
Kıvrak’a, Egemen Çağrı Mızrak’a, Berker Bank’a, Aytül Tamer’e ve Özlem
Eroğlu’na teşekkür ederim.
I
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ 1
BİRİNCİ BÖLÜM
1. 27 Mayıs 1960’dan 10 Ekim 1965 Genel Seçimlerine
Türkiye’de Siyasal Ve Toplumsal Durum 7
2. Doğan Avcıoğlu ve Yön Hareketi
2.1. Yön Hareketi’nin Doğuşu: Yön Dergisi 23
2.2. Yön Dergisi’nin Çıkışı ve Yön Bildirisi 24
2.3. Yön Dergisi’nin Yazar Kadrosu ve İşlenen Konular 33
2.4. Yön Dergisi’nin Kapanışı 36
3. Doğan Avcıoğlu’nun Kemalizm ve Sosyalizme İlişkin Düşünceleri
3.1. Kemalizmin Başarısı ve Başarısızlığı 38
3.2. Sosyalizm: Kemalizmi Tamamlama 44
3.2.1.Sosyalizm: Gerçek Milliyetçilik 49
3.2.2.Sosyalizmin Çeşitleri 54
3.2.3.Türkiye İçin Sosyalizm: ‘ Türk Sosyalizmi ‘ 57
3.3.Sosyalist Mücadelenin Türkiye’deki Unsurları 61
II
3.4.Sosyalist Mücadelenin Başarısı 67
İKİNCİ BÖLÜM
1. 10 Ekim 1965 Genel Seçimlerinden 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’na
Türkiye’deki Önemli Siyasal ve Toplumsal Gelişmeler 70
2. Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi
1.1. Devrim Gazetesi’nin Çıkışı ve ‘ Devrim Bildirisi ‘ 81
1.2. Devrim Gazetesi’nin Yazar Kadrosu, Okuyucu Kitlesi
ve İşlenen Konular 90
2.3.Devrim Gazetesi’nin Kapanışı 111
2.4.Devrim Gazetesi’ne Yönelik Tepkiler 112
2. Doğan Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’nde Çizdiği
Devrim Modeli 118
3.1.Devrimin Niteliği: ‘ Ulusal Kurtuluş Devrimi ‘ 120
3.2.Neden Ulusal Kurtuluş Devrimi? 122
3.3.Ulusal Kurtuluş Devrimi’nin Unsurları 128
3.4.Darbe Değil; ‘Devrim ‘ 131
3.5.Devrimin Başarısı: Halkın Partisi ve Halkın Diktatörlüğü 136
3. Doğan Avcıoğlu ve ‘ 9 Mart Olayı ‘:
Başarısız Bir İktidar Yürüyüşü 139
1
GİRİŞ
Bu çalışma yakın dönem siyasi tarihimizin önemli düşün ve eylem
insanlarından birisi olan Doğan Avcıoğlu’nu ve O’nun 27 Ekim 1969 ile 27
Nisan 1971 tarihleri arasında yayınladığı Devrim Gazetesi’ni konu almıştır.
Bu çalışmanın amacı, bir düşün ve eylem insanı olan Doğan Avcıoğlu’nun,
Devrim Gazetesi sayfalarında Türkiye’ye ilişkin dile getirdiği siyasi, ekonomik
ve toplumsal düşüncelerin hangi şartlar altında, hangi nedenlerden
kaynaklanarak şekillendiğini sorusunun yanıtını verebilmektir.
Bilindiği gibi, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nden 12 Mart 1971
Askeri Muhtırası’na uzanan, yaklaşık on yıllık dönem, Türkiye’de sosyalist
hareketin yaygınlaşmasına, sosyalizmin geniş kitlelere ulaşmasına sahne
olmuştur. Mete Tuncay’ında belirttiği üzere,1 dönemin Türkiye’sine geçmişten
miras gelen sosyalizm tabusunun kırılmasında, başka bir deyişle sosyalizmin
kapalı kapılar ardında gizlice konuşulmaktan, kamuoyunda açıkça tartışılır
hale getirilmesinde Doğan Avcıoğlu önemli bir pay sahibi olmuştur.
Sosyalizm tabusunun kırılmasında pay sahibi olmuş olan Doğan
Avcıoğlu, dönemin Türkiye’sinde yapılan sosyalizm tartışmalarında da etkin
bir şekilde yer almıştır. Söz konusu bu dönem, Doğan Avcıoğlu’nun İlhan
Selçuk, Mümtaz Soysal, İlhami Soysal gibi yakın arkadaşlarıyla birlikte
yayınladığı, baş yazarlığını üstlendiği, ‘ Yön Hareketi ‘ ismiyle de bilinen, Yön
Dergisi yıllarıdır. Yön Dergisi, Türkiye İşçi Partisi ile birlikte dönemin
sosyalizm tartışmalarının iki karşıt kutubunu oluşturmuştur. Yön Dergisi ile
1 Mete Tuncay, “ Avcıoğlu’nun Arkasından “, Yapıt, sayı 47 / 2 ( Aralık – Ocak 1983 )’ den aktaran Hikmet Özdemir, “ Doğan Avcıoğlu “, 1.B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Şubat 2000, s 315.
2
TİP arasında, Mehmet Ali Aybar’ın Türkiye İşçi Partisi’nin genel başkanlığına
seçilmesiyle başlayan, 10 Ekim 1965 Genel Seçimlerinden sonra artan bu
kutuplaşma:
− Türkiye’deki toplumsal sınıflar sosyalizme geçişte nasıl bir
tutum takınacaklardır ?
− Devrimci savaşım hangi sınıflar arasında olacak ve devrimci
savaşıma hangi sınıf öncülük edecektir ?
− Türkiye’de sosyalist hareket iktidara demokratik yolla mı, yoksa
ihtilalci yolla mı gelecektir ?
şeklinde formüle edebileceğimiz sorulara verilen yanıtların etrafında cereyan
etmiştir.2
“ Türk solunun 1960’lı yıllardaki en demokratik atmosferli dergisi “3
olarak niteleyebileceğimiz, 27 Aralık 1961 tarihinden 30 Haziran 1967 tarihine
dek toplam 222 sayı yayınlanacak olan Yön Dergisi Doğan Avcıoğlu ismi ile
özdeşleşirken, Avcıoğlu’nun bu dönemdeki görüşleri, yukarıdaki sorular
ışığında, şu şekilde özetlenebilir: Türkiye siyasi bağımsızlığını ekonomik
bağımsızlık temeline oturtamamış azgelişmiş bir ülkedir. Türkiye’de,
bağımsızlıktan taviz vermeksizin, devrimler yoluyla düzen değişikliğini
gerçekleştirerek, kısa sürede çağdaş uygarlığa ulaşma amacını güden
Kemalist devrim yarıda kalmıştır. Yarıda kalmış Kemalist devrimi
tamamlayacak, kısa sürede Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine ulaştıracak
tek yol ise sosyalizmdir. Ne var ki Türkiye’de, işçi sınıfı henüz niceliksel ve
2 Çetin Yetkin, “ Soldaki Bölünmeler “, 1.B., İstanbul, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, Mayıs 1998, s 69. 3 Ergun Aydınoğlu, “ Türk Solu: Eleştirel Bir Tarih Denemesi 1960 – 1971 “,1.B., İstanbul, Belge Yayınları, Kasım 1992, s 46.
3
niteliksel açıdan devrimci eyleme öncülük edebilecek birikime sahip değildir.
Türkiye’ye tutucu güçler koalisyonu egemendir; bu nedenle, Türkiye’de
sosyalist hareketin, çok partili demokratik siyasal düzen içinde iktidara gelme
olasılığı çok zayıftır. Devrimci eyleme, işçi sınıfı niceliksel ve niteliksel
olgunluğa erişinceye dek, devrimci bir geleneğe sahip olan asker – sivil
aydınların liderliğinde zinde güçler öncülük edebilir.
Yalçın Küçük’ün ‘ Kemalizmin aşkın düşünürü ‘4, Yurdakul Er’in
‘ Türkiye aydınlanmasının sosyalizme açılan uç beyi ‘5; Demirtaş Ceyhun’un
‘ kapıkulu ideologu ‘6, Bülent Ecevit’in ‘ otoriter rejim özlemcisi ‘7 olarak
nitelediği Doğan Avcıoğlu, “ altı yıllık Yön deneyimiyle edindiklerini “8, 1968
yılında yayınladığı ‘ Türkiye’nin Düzeni ‘ isimli çalışmasında olgunlaştırmış,
27 Ekim 1969 ile 27 Nisan 1971 tarihleri arasında haftalık Devrim Gazetesi’ni
çıkartmıştır.
Benim, yüksek lisans tez konusu olarak Doğan Avcıoğlu ve Devrim
Gazetesi’ni seçmemde, Doğan Avcıoğlu’nun yakın dönem siyasi tarihimizde
bir düşün ve eylem insanı olarak sahip olduğu tarihsel önemin etkisi olduğu
kadar; bu güne değin, Doğan Avcıoğlu ve onunla özdeşleşen Yön Dergisi
- ya da ‘ Yön Hareketi ‘ - üzerine Türk siyasal yazınında daha önceden
kaleme alınmış ve değerli bilgiler içeren yapıtlar bulunmakla birlikte, özel
olarak Doğan Avcıoğlu’nu ve O’nun Devrim Gazetesi sayfalarında dile
4 Yalçın Küçük, “ Bir Soran Olursa “, İstanbul, Tarih Yok, Tekin Yayınevi, s 54. 5 Yurdakul Er, “ Devrimci Doğan ile Akıllı Yarbayı Chavez “, Sol, sayı 197 ( Mart 2003 ), s 23. 6 Demirtaş Ceyhun, “ Kapıkulu İdeologu “, Ant, sayı 120 ( 15 Nisan 1969 ), s 8. 7 Bülent Ecevit, ‘’ Atatürk ve Devrimcilik ‘’, İstanbul, Tekin Yayınevi, Tarih Yok, s 49 8 Hikmet Özdemir, “ Bir İlk Yapıt: Türkiye’nin Düzeni “, Yapıt, sayı 47 – 2, ( Aralık – Ocak 1983 / 84 ), s 102.
4
getirdiği düşüncellerini ayrıntılı bir şekilde inceleyen herhangi bir çalışmaya
rastlanılmamasının da etkisi olmuştur.
‘ Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi ‘ başlığını taşıyan yüksek lisans
tezim, iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, Doğan Avcıoğlu’nun, Devrim
Gazetesi’nde Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal yapısı üzerine dile
getirdiği düşüncelerinin sağlıklı bir şekilde anlaşılabilmesinin, her şeyden
önce, O’nun genel siyasal düşünce yapısına nüfuz edilmesi suretiyle
gerçekleştirilebileceğini düşündüğüm için, Doğan Avcıoğlu’nun Devrim
Gazetesi öncesindeki düşün ve eylem serüvenini anlatmaya çalıştım. Doğan
Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi sayfalarında dile getirdiği düşüncelerin oluşum
sürecini anlayabilmek için elzem nitelikte olan tezin bu ilk bölümü, bireyin,
içinde bulunduğu tarihsel koşulların etkisinden bağımsız olmadığı
gerçeğinden hareketle, 1960 – 1965 arası Türk siyasal yaşamının genel bir
panoramasını özetleyerek başlamaktadır. Bu kısmın hemen devamında,
Doğan Avcıoğlu’nun Yön Dergisi ve Yön Hareketi ile olan bağı üzerinde
durulmuş; takip eden son kısımda ise Doğan Avcıoğlu’nun Yön Dergisi
sayfalarında, Kemalizm ve sosyalizme ilişkin dile getirdiği düşünceler analiz
edilmiştir.
Devrim Gazetesi’nin incelenmeye çalışıldığı tezin ikinci bölümü dört
kısımdan oluşmaktadır. Bu bölümün ilk kısmında öncelikli olarak, 1965 –
1971 arası Türkiye’de meydana gelmiş önemli siyasal ve toplumsal
gelişmeler anlatılmış; ikinci kısımda ise Devrim Gazetesi’nin ayrıntılı bir
incelemesine yer verilmiş; özetle, gazete’nin kuruluşu, çıkışı, yazar kadrosu,
bildirisi, ele aldığı konular ve toplumun çeşitli kesimlerinden aldığı olumlu,
5
olumsuz tepkiler üzerinde durulmuştur. Tezimizin ikinci bölümünün, “ Doğan
Avcıoğlu’nun, Devrim Gazetesi’nde Çizdiği Devrim Modeli “ başlıklı, üçüncü
kısmında ise, ‘ Devrimin Niteliği: Ulusal Kurtuluş Devrimi ‘, ‘ Neden Ulusal
Kurtuluş Devrimi ‘, ‘ Ulusal Kurtuluş Devriminin Unsurları ‘, ‘ Darbe Değil:
Devrim ‘, ‘ Devrimin Başarısı: Halkın Partisi ve Halkın Diktatörlüğü ‘ alt
başlıkları altında, Avcıoğlu’nun Yön Dergisi’nde şekillendirdiği ve sosyalist
söylemin öne çıktığı iktidar stratejisinin yerini Kemalist söylemin öne çıktığı
iktidar stratejisine bırakıp bırakmadığı sorusunun yanıtı aranmıştır. İkinci
bölümün dördüncü ve son kısmı olan “ Doğan Avcıoğlu ve ‘ 9 Mart ‘:
Başarısız Bir İktidar Yürüyüşü “ başlığında ise, ‘ Madanoğlu Cuntası ‘ olarak
bilinen gizli ittifak ile kurulmuş olan ilişki bağlamında ‘ 9 Mart Olayı ‘ ismiyle
anılan askeri müdahale girişiminde Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi’nin oynamış
olduğu rol üzerinde durulmuştur.
“ Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi “ başlığını taşıyan bu yüksek
lisans tez çalışması doğrudan doğruya Doğan Avcıoğlu’nun 1961 – 1971
yılları arasında Türkiye’ye ilişkin dile getirdiği siyasi, ekonomik ve toplumsal
düşüncelerinin analizini yapmaya çalışarak; Yön Dergisi ve ‘ Yön Hareketi ‘
üzerine yazılmış iki önemli çalışmadan, Hikmet Özdemir’in “ Kalkınmada Bir
Strateji Arayışı: Yön Hareketi “ isimli doktora çalışması ile Devrim Gazetesi
kısmen değinen Gökhan Atılgan’ın “ Kemalizm ile Marksizm Arasında
Geleneksel Aydınlar: Yön ve Devrim “ başlıklı yüksek lisans çalışmasından
ayrılmaktadır. Gerek Özdemir gerekse Atılgan’ın çalışmalarından farklı olarak
bu çalışmada, Doğan Avcıoğlu’nun Yön Dergisi ve Devrim Gazetesi’ndeki
yazılarına ağırlık verilmiş; bu nedenle, Doğan Avcıoğlu’nun düşün ve eylem
6
yaşamında önemli bir yer tutan Yön Dergisi’nin ve Devrim Gazetesi‘nin diğer
önemli isimlerinin kaleme aldığı yazılara elden geldiğince atıfta
bulunulmamaya çalışılmıştır.
Bu çalışma Doğan Avcıoğlu üzerine yapılmış bir biyografi denemesi
değildir. Kanımca bir düşün ve eylem insanının biyografisini yazmaya
çalışmak güç ve cüretli bir iştir. Söz konusu bu güçlük, bir biyografi
çalışmasının, konu aldığı kişiyle ilgili akla gelebilecek her çeşit belgenin
toplanmasını - kitaplar, makaleler, el yazıları, resimler, yakın dostlarından
dinlenen hatıralar gibi -, toplanan belgelerin ayrıntılı bir biçimde incelenerek,
ele alınan insanın olanca gerçeği ile ortaya konulmasını gerektirmesidir.
“ Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi “ başlığını taşıyan bu yüksek lisans
tezinde, Doğan Avcıoğlu’nun 1961 – 1971 yılları arasında yazmış olduğu
kitaplar ve makalelerden; Doğan Avcıoğlu’nun düşüncelerini konu alan, ya da
yer veren yakın dönem siyasi tarihimiz üzerine yazılmış kitap, makale gibi
ikincil kaynaklardan yararlanılmıştır.
7
BİRİNCİ BÖLÜM
1. 27 MAYIS 1960’DAN 10 EKİM 1965’E TÜRKİYE’DE SİYASAL VE
TOPLUMSAL GELİŞMELER
Türkiye’de 1946 yılında iç ve dış gelişmelerin etkisiyle başlayan çok
partili demokratik siyasal yaşam, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi ile
kesintiye uğramış, iktidarda bulunan DP yönetimi düşürülerek geçici bir
askeri yönetimin ardından, 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’na dek sürecek
yeni bir dönem başlamıştır.
Bu yeni dönemle birlikte Türkiye, hızlı bir siyasallaşma süreci içine
girmiş, siyasete olan katılım artmış, cumhuriyet tarihi boyunca çok kısa
aralıklar hariç kamuoyu önünde kendilerini ifade edebilme olanağına sahip
olamayan, iktidarların baskıları ve soruşturmaları ile karşı karşıya kalan ve
yasaklanan siyasal düşünceler kamuoyu önünde kendilerini özgürce ifade
edebilme ve örgütlenme olanaklarına kavuşmuşlardır.
Gerek örgütlenme gerekse müdahale sürecine bakıldığında, ordunun
hiyerarşik yapısının dışına çıkılarak gerçekleştirilen, bu yönüyle Cumhuriyet
tarihinin diğer askeri müdahalelerinden ayrılan 27 Mayıs 1960 Askeri
Müdahalesi’nin nedenleri üzerinde, kısa da olsa, durmak; 1960’lı yıllar
Türkiye’sinin yaşadığı önemli gelişmelerin ve ‘’ Doğan Avcıoğlu ve Devrim
Gazetesi ‘’ başlığını taşıyan çalışmamızın hangi siyasal, toplumsal ve
ekonomik gelişmelerin etkisi altında şekillendiğinin anlaşılmasında bize
yardımcı olacaktır. 27 Mayıs 1960 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
8
iktidarda bulunan Demokrat Parti yönetimine karşı gerçekleştirdikleri askeri
eylem, siyasal tarihimizde farklı terimlerle anılmaktadır: Kimi yazarlar
gerçekleştirilen askeri eyleme ‘ devrim ‘, ‘ ihtilal ‘ gibi terimleri uygun
bulurken; kimi yazarlar da ‘ darbe ‘, ‘ cunta ‘ gibi terimleri uygun bulmaktadır;
oysa, Bülent Tanör’ün de belirttiği gibi, 27 Mayıs 1960 tarihinde
gerçekleştirilen askeri eyleme ‘ müdahale ‘ veya ‘ hareket ‘ gibi nesnel
terimlerle yaklaşmak daha uygun düşecektir.1
27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi Türkiye’de ‘’ (…) bürokrasinin ve
onumla birlikte aydın orta tabakanın, iktidar mücadelesinde, ordunun
müdahalesiyle, komprador burjuvaziyi ve toprak ağalarını DP şahsında (…)’’2
alt etmesi, 1946 yılında başlayan çok partili demokratik siyasal yaşamı
biçimsellikten kurtararak daha ileriye taşımasıdır. 27 Mayıs 1960 Askeri
Müdahalesi’ni doğuran siyasal, ekonomik ve toplumsal nedenler, çok partili
demokratik siyasal yaşamın başladığı 1946 yılından itibaren on dört yıl
boyunca meydana gelecek gelişmelerde aranmalıdır.
Bilindiği gibi İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması ve
‘ Milli Şef ‘ unvanı almasıyla3 siyasal, toplumsal ve hukuksal denetimlerini
sıkılaştırarak, giderek baskıcı kimliğini arttıran; Cumhuriyet Halk Partisi
dışında herhangi bir muhalefet partisinin yasal zeminde örgütlenmesine izin
vermeyen, basını denetim altına alan, işçi sınıfının sendikal çatı altında
1 Bülent Tanör, “ Osmanlı – Türk Anayasal Gelişmeleri “, 3.B., İstanbul , AFA Yayıncılık, 1996, s 277. 2 Behice Boran, “ Türkiye’de Sosyalizmin Sorunları “, İstanbul, Gün Yayınları, Mayıs 1968, s 51. 3 Türkiye’de şeflik sisteminin başlangıcı olarak CHP’nin 1927 yılında kabul ettiği tüzük değişikliği kabul edilebilinir: Yapılan değişiklikle, tüzükte ‘’Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Umumi Reisi, fırkanın banisi olan Gazi Mustafa Kemal Hazretleridir.(…) Partinin Değişmez genel başkanı, onu kuran Kemal Atatürk’tür. ‘’ifadesi yer almıştır. Tek Parti yönetiminin ‘’ Milli Şef ‘’ dönemi hakkında ayrıntılı bilgi elde etmek için b.k.z: Cemil Koçak, “ Türkiye’de Milli Şef Dönemi “, 2.B., İstanbul, İletişim Yayınları, 1998.
9
örgütlenmesine yasak getirerek her türlü grev ve lokavtı yasa dışı ilan eden
tek parti yönetimi ( 1925 – 1946 ), İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle bir
yol ayrımına gelmiş, önünde iki seçenek belirmişti: ‘’ Birinci seçenek, tek
partili düzenin gittikçe artan bir hızla tam bir baskıya dönüşmesiydi. İkinci
seçenek ise düzenin demokratikleşmesi olarak görülüyordu. ‘’4
Cumhurbaşkanı İnönü, partisi içinden çıkan kimi çatlak seslere kulak
tıkayarak, tercihini düzenin demokratikleşmesi yönünde kullanmış ve
böylelikle Türkiye’de çok partili demokratik siyasal yaşama geçilmiştir.
İnönü’nün düzenin demokratikleşmesi seçeneğinden yana tercih
kullanmasında, içte geniş halk yığınlarının tek parti yönetimine karşı beslediği
olumsuz duyguların; dışta ise İkinci Dünya Savaşı sona ermesiyle güvenlik
endişesine düşen Türkiye’nin, parçası olmak istediği Batı dünyasının
Türkiye’den bazı demokratik açılımları gerçekleştirmesi beklentisi içinde
olmasının etkisi bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, 7 Ocak 1946’da kurulan DP, 14 Mayıs 1950 genel
seçimlerine tek parti yönetimimden rahatsızlık duyan toplumsal muhalefetin
gücünü arkasına alarak girmiş ve sandıktan iktidar partisi olarak çıkmıştır.5
DP’nin tek parti yönetimine karşı yükselen ve yaygınlaşan toplumsal
muhalefetin gücünü arkasına almasında en büyük etmen ‘’ Yeter, Söz
Milletindir ‘’ sloganı ile akıllarda yer eden, tek parti döneminin tüm anti
demokratik uygulamalarını iktidara gelmelerinin ardından yapacakları
4 Emre Kongar, “ 21. Yüzyılda Türkiye – 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı “, 1.B., İstanbul, Remzi Kitabevi, Mart 1998, s 144. 5 %89.3 gibi yüksek sayılabilecek seçmen katılımıyla gerçekleşen 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinde, CHP oyların % 39.98’ini alarak 69 milletvekili; D P’de oyların % 53.59’nü alarak 408 milletvekili çıkarmıştır. 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinin ayrıntılı sonuçları için b.k.z: Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, “ Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi 1945 – 1971 “, 1.B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Temmuz 1976, s 66.
10
düzenlemelerle kaldıracaklarını vaat etmeleri, ülkede demokrasi rüzgarı
estirmeleridir6. Ne var ki ülkede esen demokrasi rüzgarı çok uzun
sürmeyecektir. DP, demokrasinin geniş ve ileri bir anlayışla hayata
geçirilmesi yönünde seçim meydanlarında verdiği sözleri tutmayacak; iktidar
ile muhalefet arasında ki ilişkiler gerginliğini koruyacak ve yavaş yavaş
artacaktır. DP iktidarının 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesiyle yıkılmasında:
‘ Tek parti - tek şef ‘ sistemini canlandırmak isteyişinin, Kemalist
Devrimlerden verdiği ödünlerin ve ülke ekonomisini yönetmekte gösterdiği
başarısızlıkların etkisi olmuştur.
DP’nin 1950 – 1954 yıllarında uygulamaya koyduğu, anti demokratik
düzenlemeler, 1954 yılından itibaren daha da artacak, 1957 yılında başlayan
iktidarının son döneminde ise doruk noktasına ulaşacaktır. Bu dönemde
iktidarına yönelik eleştirilere kulak tıkayan DP yönetimi, başta muhalefet
partileri olmak üzere, basın, radyo, üniversiteler, sendikalar ve yargı organları
üzerinde yoğun siyasal baskı kuracaktır: Örneğin, 1957 genel seçimleri
öncesinde muhalefetin, DP’ye karşı seçimlerde, güç birliği yapması
engellenecek; DP karşıtı gazeteciler çeşitli gerekçelerle yargılanıp,
tutuklanacak ve hapis cezalarına çarptırılacak; memurlara karşı alınan bir dizi
önlemler ile başta üniversiteler olmak üzere Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay
gibi kurumların bağımsızlık ve özerklikleri yara alacaktır.7
6 DP, parti programının ilk maddesinde, partinin kuruluş gerekçesini ‘’(…) ülkede demokrasinin geniş ve ileri bir anlayışla gerçekleştirmek (…) ‘’ şeklinde ifade etmekteydi. Ayrıntılı bilgi için b.k.z.: Cem Eroğul, “ DP Tarihi ve İdeolojisi “, 2.B., Ankara, İmge Kitabevi, Nisan 1990, s 11- 12. 7 Mete Tuncay, “ Siyasal Tarih ( 1950 – 1960 ) “, “ Türkiye Tarihi4: Çağdaş Türkiye 1908 -1980 “, editör Sina Akşin, 5.B., İstanbul, Cem Yayınları, Temmuz 1997, s 181.
11
DP iktidarının sonunu hazırlayan süreç 27 Ekim 1957 genel
seçimlerinden sonra başlamıştır.8 Bu süreçte, DP gerek meclis içi gerekse
meclis dışından iktidarına yönelik eleştirilere tahammül etmekte güçlük
çekmiş, eleştirilere oldukça sert karşılıklar vermiştir.9 Ne var ki DP yönetimi
aldığı bütün baskı tedbirlerine rağmen giderek güçlenen ve yaygınlaşan
muhalefet dalgasını yok edememiş, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesiyle
devrilmiştir. DP’nin, muhalefetin tepkisini çeken, uygulamalarından önemli bir
kısmı da Kemalist Devrimlere karşı takındığı olumsuz tavırlar, Kemalist
Devrimlerden verilen ödünlerdir. DP’nin iktidarının ilk yıllarından başlayarak
İslami çevrelerle bağlarını koparmamaya dikkat etmiş, onları hoşnut edecek
adımlar atmaktan, sonuçlarının ne olacağını hesaplamaksızın, çekinmemiştir.
DP iktidarı döneminde İslami çevreler, siyasal ve toplumsal alanda yeniden
etkinlik kazanmışlar, 1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren bu etkinliklerini
giderek arttırmışlardır. DP’nin ileri gelenleri, başta Cumhurbaşkanı Celal
Bayar ve Başbakan Adnan Menderes olmak üzere, hiçbir şekilde, İslami
çevrelerin cumhuriyet yönetimini yıkarak ülkede teokratik bir idareye dayalı
yönetim kurulmasını hedef alan amaçlarını paylaşmamışlardır. Ne var ki
DP’nin ileri gelenlerinin bu iyi niyeti, Kemalist Devrimlerden verilen tavizler
8 1958 yılında yapılması gereken seçimler, DP tarafından bir yıl erkene alınmıştır. Bu kararın alınmasında ülkede muhalefetin gittikçe güç kazanmasının etkisi vardır. 27 Ekim 1957 seçimlerinde CHP oyların yaklaşık % 41’ini, Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi de oyların yaklaşık % 11’ini alırken; DP ise % 48’ini almıştır. Ayrıntılar için b.k.z.: Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, s 171. 9 Bilindiği üzere, 1957 seçimlerinde DP, meclisteki 610 sandalyeden 424’ünü almış, ‘’ demokrasi bir sayı rejimidir (…) bu rejimde yığınlar ne isterse o olur ‘’ anlayışını sürdürerek, muhalefet üzerindeki baskısını yoğunlaştırmıştır: DP’nin benzer anti demokratik uygulamaları ve baskı önlemleri 1958 yılından itibaren daha da artmış, 1960 yılına girildiğinde ise doruk noktasına ulaşmıştır. CHP genel başkanı İsmet İnönü’nün 29 Nisan 1959’da Uşak geziyle birlikte patlak veren, karşılıklı çatışmaya varan iktidar ile muhalefet arasında karşılıklı gerilim Nisan 1960 gelindiğinde DP iktidarını iyice endişelendirmiş, DP iktidarı muhalefeti yok etmek için harekete geçmiştir: 12 Nisan 1960’da İnönü hakkında, DP, meclis soruşturması açmış; 12 Nisan 1960’da 15 DP milletvekilinden oluşan bir komisyonu kurmuş; 27 Nisan 1960’da kurulan komisyona olağanüstü yetkiler veren bir yasayı meclisten geçirmiştir.
12
nedeniyle, ülkede özellikle aydınların ve ordu içinde bazı subayların DP
iktidarına yönelik kuşku ve çekincelerinin artmasına yol açmış ve 27 Mayıs
1960 Askeri Müdahalesi’nin önemli nedenlerinden birisi olmuştur.
DP yönetiminin, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesiyle yıkılmasına
giden süreçte, uygulanan yanlış ekonomi politikaları da ülkenin içine düştüğü
siyasal ve toplumsal sıkıntılarda etkili olmuştur. DP, yukarıda da belirttiğimiz
üzere, tek parti yönetiminin anti demokratik uygulamalarından ve baskı
önlemlerinden rahatsızlık duyan toplum kesimlerinin de desteğini alarak
iktidara gelen; gerçekte ise, İkinci Dünya savaşı sırasında palazlanan, büyük
toprak sahipleri ile ticaret burjuvazisinin sınıfsal çıkarlarını temsil eden bir
partiydi. Parti programının ‘’ (…) 43. maddesinde, özel sermeye
etkinliklerinin, ekonomik yaşamın temelini oluşturduğunu ’’10 söyleyen DP,
gerek iktidarının ilk döneminde ( 1950 – 1954 ) gerekse duraklama ( 1954 –
1957 ) ve çöküş dönemlerinde ( 1957 – 1960 ) ‘’ tutarlı bir ekonomi politikası
yerine değişen, yalpalayan, devletçilik ile özel girişimcilik arasında bocalayan
bir politika ‘’11 gütmüş; ekonomide plansızlığı hakim kılarak, ülke kalkınması
için gerekli yapısal dönüşümleri sağlayamamıştır.
DP iktidarının ilk döneminde ülke ekonomisinde yaşanılan büyüme ve
canlılık, iktidarının ikinci döneminde yerini durgunluğa bırakmış; plansız
ekonomik büyümenin sıkıntıları bu dönemde su yüzüne çıkmıştır.
Nihayetinde, 27 Mayıs 1960 tarihinde, yukarıda belirtmeye çalıştığımız
nedenlerden ötürü, silahlı kuvvetler içinde örgütlenen bir grup subay gerek
muhalefet üzerinde kurulan siyasal baskılar gerekse Kemalist Devrimlerden
10 Kongar, s 357. 11 Cahit Talas, “ Ekonomik Sistemler ”, 5.B., Ankara, İmge Kitabevi, Şubat 1999, s 548.
13
verilen ödünler ve ekonomik sıkıntıların maddi yaşam koşullarında olumsuz
yansımaları sonucunda ülke yönetimine el koymuş, DP iktidarı
düşürülmüştür.
27 Mayıs 1960 sabahı radyoda okunan bildiride:
‘’ Sevgili Vatandaşlar, (…) Bu harekata Silahlı kuvvetlerimiz, partileri içine
düştükleri anlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin
nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimleri
yaptırarak, idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara
devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır. Girişilmiş bu teşebbüs,
hiçbir şahsa ve zümreye karşı değildir (…) ‘’
ifadelerine yer veren; bildiriye ‘’ (…) Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize
sadığız. NATO ve CENTO ‘ ya inanıyoruz ve bağlıyız. Düşüncemiz, ‘ Yurtta
Sulh, Cihanda Sulh’tur. ‘’ ifadeleriyle son veren 27 Mayıs 1960 Askeri
Müdahalesini gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi12 ( MBK ) subaylarının,
yukarıda açıklamaya çalıştığımız nedenlerden ötürü, her ne kadar bildiride
açıkça belirtilmemişse de hedefi DP iktidarıydı.
Müdahaleyi gerçekleştiren subaylar, ihtilalin ikinci gününden itibaren
Başbakanlık binasında bir araya gelerek ‘’ Milli Birlik Komitesi ‘’ adı altında
toplantılar yapmaya başlamışlardı. MBK içinde üç ayrı eğilimi barındırıyordu13
ve grupların üzerinde uzlaştıkları tek husus ise ‘’ (…) ne olduğu ve nasıl
gerçekleştirileceği etraflıca tartışılmamış ideolojik yönünden çok (…)
12 Doğan Akyaz, “ Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi “, 1.B., İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, s 135. 13 İbid. s 88 – 106.
14
hayranlık ve duygu yönü ön plana çıkartılmış (…) Atatürk inkılaplarına
dönüş14 ‘’ fikriydi.
MBK’ nin yürütme kurulu isim listesinin açıklanmasından sonra,
meşruluğunu Geçici Anayasa’ dan alan geçici bir hükümet kurulmuş, devlet
başkanı belirlenmiştir. MBK, askeri müdahalenin gerçekleştirilmesinden
sonra kamuoyuna müdahalenin başındaki isim olarak açıkladıkları, orgeneral
Cemal Gürsel’i devlet başkanlığı görevine getirmiş; aralarında bazı MBK
üyeleri ile sivillerin yer aldığı hükümet kurmuştur. Kurulan hükümetin öncelikli
görevi, Geçici Anayasa’nın 1. maddesinde belirtilen, yeni bir anayasa
hazırlanması ve seçim kanununda yapılacak değişikliklerin ardından
yapılacak ilk genel seçimlerde iktidarı TBMM ‘ ne bırakma düşüncesi
olmuştur15. Böylelikle MBK, içlerinde daha önce belirttiğimiz gibi, farklı
düşünenler olsa da iktidarı uzun süre elinde tutmayacağını da belli etmiştir.16
6 Ocak 1961 tarihinde çalışmalarına başlayan Kurucu Meclis iki ayaklı
bir yapıya sahip olmuş, bir yanda MBK üyeleri diğer yanda Temsilciler Meclisi
hazırlanan anayasa taslağına oluşturdukları anayasa komisyonu ile son
şeklini vermek için faaliyette bulunmuştur. Bu arada MBK, DP hariç, askeri
müdahale sonrasında 13 sayılı bildiriyle faaliyetlerini yasakladığı siyasal
14 İbid., s 135.
15 Tanör, s 279.
16 MBK müdahalenin gerçekleştirilmesinden sonra bir yanda yeni anayasa ve seçim kanunu üzerinde çalışmalara zaman yitirmeksizin başlarken; diğer yanda da, iktidardan devrilen DP yönetimi ve DP yönetimi ile işbirliği yaptıklarını düşündükleri sivil ve asker bazı bürokratları tutuklayarak göz altına almış, tutuklananları yargılamak için de ‘’ Yassıada’da ‘ Yüksek Adalet Divanı ‘ adı altında özel bir mahkeme ‘’ kurmuştur: Yapılan yargılamalar sonucunda, 15 Eylül 1961 tarihinde, aralarında eski cumhur başkanı Celal Bayar ve başbakan Adnan Menderes’in de yer aldığı 519 sanıktan on beş kişi idama mahkum edilmiş, önde gelen çok sayıda DP yöneticisi de çeşitli hapis cezalarına çarptırılmıştır. Ayrıca MBK, müdahale sonrasında orduda bozulan hiyerarşik yapıyı yeniden tesis etmek, üniversitelerde de ‘’ reform ‘’ yapmak adı altında aralarında 135 generalin de yer aldığı yaklaşık beş bin subay ve 147 öğretim üyesi ve görevlisini emekliye sevk etmiştir.
15
partilerin yeniden faaliyete geçmelerine izin vermiş; partiler 1 Nisan 1961
tarihinde yeniden siyasi faaliyetlerine başlamışlardır.17
6 Ocak 1961 tarihinde çalışmalarına başlayan Kurucu Meclis, 27
Mayıs 1961 tarihinde anayasa komisyonunun yoğun bir çalışma süreci içinde
hazırladığı ve son şeklini verdiği anayasa metnini / taslağını 260 kabul, 2
çekimser oyla kabul etmiş; kabul edilen metnin 9 Temmuz 1961 tarihinde
halk oylamasına sunulmasını karara bağlamıştır. 9 Temmuz 1961 tarihinde
yapılan halk oylamasıyla da 1961 Anayasası, % 61.5 ‘’evet ‘’, 38.5 ‘’ hayır ‘’
oyuyla kabul edilmiş18; halk oylaması % 80’in üzerinde bir katılımla
gerçekleşmiştir.19
9 Temmuz 1961’de yürürlüğe giren, 1961 Anayasası yasama,
yürütme, yargı alanlarında yapılan bir çok yeniliği de bünyesinde
barındırmıştır.20 Kuşkusuz en önemli yenilik ise ‘’ temel hak ve özgürlükler ‘’
alanında yaşanmıştır: 1961 Anayasası ‘’ temel hak ve özgürlükleri ‘’, ‘’ kişi
17 Temsilciler Meclisi üyeleri ise - devlet başkanı, MBK ve hükümet üyeleri dışında – siyasi parti temsilcilerinden, il temsilcilerinden, yargı organları temsilcilerinden, baro temsilcilerinden, işçi sendikaları temsilcilerinden, esnaf ve tarım teşekkülleri temsilcilerinden, üniversite temsilcilerinden, öğretmen teşekkülleri temsilcilerinden oluşmuştur. Ayrıntılar için b.k.z.: Tevfik Çavdar, “ Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1950 – 1995 “, 2.B., Ankara, İmge Kitabevi, Mart 2000, s 105. 18 Bedia – Feroz Ahmad, s 234.
19Halk oylamasında 1961 Anayasası’na % 38.5’ lik gibi yüksek sayılabilecek bir oranda ‘’ hayır ‘’ oyunun çıkması büyük ölçüde, MBK üyelerinin ciddi sayılabilecek yasaklamalarda bulunmamasından kaynaklanmış; DP mirasına sahip çıkan ve siyasal partilerin çalışmalarına yeniden başlamasına izin verilmesiyle kurulan Adalet Partisi ( AP ) ve Yeni Türkiye Partisi ( YTP ) halk oylamasında takındıkları tutum ve 27 Mayıs 1961 Askeri Müdahalesi’ne gösterdikleri üstü kapalı tepki halk oylamasında % 38.5’lik hayır oyunun çıkmasının en önemli nedeni olmuştur. 20 1961 Anayasası ile Türkiye yasama alanında çift meclis( Cumhuriyet Senatosu ) ve ( TBMM ), meclis üye sayısının dondurulması; yürütme alanında aynı kişinin arka arkaya cumhurbaşkanlığı makamına seçilmesinin önlenmesi, meclis üyesi olmayan kişilere başbakanlık ve bakanlık yollarının açılması, meclisin hükümeti denetleyebilmesi için meclis araştırması ve meclis soruşturması yollarının getirilmesi; yargı alanında ise, anayasa mahkemesinin kurulması, yargıç güvencesi, yargı denetiminin getirilmesi...gibi düzenlemeler yapılmış; üniversitelere, radyoya ve basına özerklik sağlanmıştır.
16
hakları ‘’, ‘’ ekonomik toplumsal haklar‘’, ‘’ siyasal haklar ‘’ başlıkları altında
ayrıntılı bir şekilde düzenlemiştir.21
Hatırlanacağı gibi 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nin
gerçekleşmesinden sonra MBK, geçici bir süre için siyasal partilerin
faaliyetlerine yasaklama getirmiş, bu yasaklama Kurucu Meclis çalışmalarının
başlamasına dek sürmüştü. Kurucu Meclis toplanıp, çalışmalarına
başladığında ülkede yasal olarak faaliyet gösteren iki parti vardı. Bu partiler
İnönü’nün genel başkanlığını yaptığı CHP ile O. Bölükbaşı’nın genel
başkanlığını yaptığı Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ( CKMP ) idi. Bu
dönemde kapatılan DP’nin yerini hangi partinin ya da partilerin alacağı
sorusunun cevabı ise henüz belirsizliği korumakta; MBK – özelikle komite
içinde ki radikal subaylar - DP tabanındaki partileşme faaliyetlerini dikkatle
izlemekteydi. Partilerin siyasal faaliyetlerine izin verilir verilmez, DP’nin
siyasal mirasına sahip çıkmak isteyen iki parti kuruldu: Bu partiler emekli
orgeneral Ragıp Gümüşpala’nın genel başkanlığını üstlendiği Adalet Partisi
( AP ) ile Ekrem Alican’ın genel başkanlığını üstlendiği Yeni Türkiye
Partisi’ydi ( YTP ). AP, 11 Şubat 1961’de; YTP ise, 13 Şubat 1961’de
kurulmuş; partilerin kuruluşu MBK’nce desteklenmişti. AP ve YTP arasında,
DP’nin siyasal tabanına en yakın gözüken parti ise AP’ydi. Bu durum, bir
kısım MBK üyesi hariç, silahlı kuvvetler içinde memnuniyetle karşılanmıştı.
Zira AP’nin genel başkanlığını emekli bir asker üstlenmişti. AP’nin genel
başkanlığında emekli bir askerin bulunması eski DP’lilerin ve seçmenlerin 27
Mayıs 1960 askeri müdahalesine karşı düşmanca bir tutum içine
21 Ayrıntılı bilgi için b.k.z: Prof. Dr. Cem Eroğul, “ Anatüzeye Giriş “, 4.B., Ankara, İmaj Yayıncılık, 1996, s 240 – 243.
17
girmeyecekleri şeklinde yorumlanmaktaydı. YTP’ye gelince; DP tabanının
büyük bir kısmı, YTP’ni 1955 yılında DP’den istifa eden ve 1957 seçimleri
sonrasında CHP katılan Hürriyet Partisi’nin devamı olarak görüyor ve
benimsemiyordu. Özetleyecek olursak yaklaşan genel seçimler öncesinde
DP tabanına en yakın gözüken parti YTP değil, AP’ydi. Kurucu Meclisin
oluşturulması, yeni anayasa taslağının hazırlanması ve 9 Temmuz 1961’de
yapılan halk oylamasıyla yürürlüğe girmesinin ardından 15 Ekim 1961 genel
seçimlerin yapılacağı tarih olarak belirlenmişti. Yaklaşan genel seçimler
öncesinde kimi MBK üyelerinin endişelerinin giderilmesi gerekmekteydi. Bu
amaçla, yaklaşan genel seçimler öncesinde, siyasi parti liderlerinin ve MBK
üyelerinin katıldığı 31 Ağustos 1961 tarihinde başlayan 5 Eylül 1961 tarihinde
sonuçlanan ‘ yuvarlak masa toplantıları ’ adıyla bilinen bir dizi görüşme
gerçekleştirilmiştir: Yapılan görüşmelerde siyasi parti liderleri 27 Mayıs 1961
Askeri Müdahalesi’ni siyasi çıkarlarına alet etmeyeceklerine, MBK’ni seçim
meydanlarında eleştirmeyeceklerine, Atatürk reformlarını koruyacaklarına,
İslamiyet’i siyasal amaçları doğrultusunda kullanmayacaklarına, aşırı sol ve
sağ düşüncelere karşı mücadele edeceklerine ilişkin MBK üyelerine garanti
vermişler, genel seçimlerin belirlenen tarihte yapılması üzerinde antlaşma
sağlamışlardır. Böylece Türkiye’de 1965 seçimlerine dek belirgin bir şekilde
sürecek, silahlı kuvvetlerin siyasal hayatta sürekli gölgesinin hissedileceği,
kimi yazarların ‘ askeri demokrasi ‘ dediği yeni bir döneminde perdesi
aralanmıştır.
15 Ekim 1961 tarihinde yapılan genel seçimlere CHP, AP, YTP, CKMP
katılmış; CHP oyların % 36.7’ni, AP oyların % 34.7’ni, CKMP oyların %
18
13.9’nu, YTP ise oyların % 13.7’sini almıştır. Bu sonuçlarla TBMM’de CHP
173 milletvekili, AP 158 milletvekili, CKMP 65 ve YTP’de 54 milletvekili
sandalyesi elde etmiş; Cumhuriyet Senatosu’na ise CHP 36 senatör, AP 71
senatör, YTP 27 senatör, CKMP ise 16 senatör sokmuştur.22 Seçim sonuçları
silahlı kuvvetler içinde çalkantıya sebep olmuş; 14’lerin tasfiyesinin ardından
MBK içinde yatıştığı düşünülen görüş ayrılıkları tekrar su yüzüne çıkmıştır. 21
Ekim 1961 tarihinde İstanbul Harp Akademileri’nde bir araya gelen bir grup
orta ve üst rütbeli subay seçim sonuçlarını değerlendirmiş; imzaladıkları bir
protokolle, en geç 25 Ekim 1961 tarihine dek, hem MBK’ nin hem de siyasi
partilerin feshedilmesi ve faaliyetlerinin yasaklanması yönünde karar almıştır.
Bu kararın alınmasında genel seçimlerde DP’nin siyasal mirasını paylaşan
partilerin – AP ve YTP’nin - aldıkları oy oranın etkisi olmuştur. Türk siyasi
tarihine ‘’ 21 Ekim Protokolü ‘’ adıyla geçen bu olay, dönemin Genelkurmay
Başkanı Cevdet Sunay’ın çabalarıyla, 24 Ekim 1961 tarihinde, devlet başkanı
C. Gürsel başkanlığında siyasi parti liderlerinin de katılımıyla gerçekleştirilen
ve ‘’ Çankaya Protokolü ‘’ adıyla bilinen toplantıyla çözüme kavuşmuştur.
Çankaya Köşkü’nde imzalanan protokole siyasi parti liderleri, meclisin
açılmasıyla birlikte, CHP lideri İsmet İnönü’nün başbakanlığında bir hükümet
kurulmasını, devlet başkanı Cemal Gürsel’in cumhurbaşkanlığına seçilmesini
kabul etmişler; ayrıca imzalan bu protokolle siyasi parti liderleri, Yassıada
mahkumlarına af çıkarmayacaklarına ve emekli edilen yaklaşık 5000
22 Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, s 239.
19
dolayındaki subayın da görevlerine iade edilmeyeceklerine ilişkin söz
vermişlerdir.23
‘ Çankaya Protokolü ’nün imzalanmasından sonra TBMM ve
Cumhuriyet Senatosu birleşik bir oturumda toplanarak, devlet başkanlığı
görevini yürütmekte olan C. Gürsel’i 26 Ekim 1961 tarihinde
cumhurbaşkanlığına seçmiştir. Cumhurbaşkanlığına seçilen C. Gürsel,
‘ Çankaya Protokolü ’ne uygun bir şekilde, 10 Kasım 1961 tarihinde hükümeti
kurma görevini CHP genel başkanı İnönü’ye vermiştir.
20 Kasım 1961 tarihinde bakanlar kurulu listesini meclise sunarak
göreve başlayan I. İnönü Koalisyonu’nu bekleyen en önemli sorun ülkenin
ekonomik ve siyasi istikrara yeniden kavuşturulması olmuştur. Ne var ki
hükümet bu sorunların çözümü için gerekli olan adımları atamamış,
kamuoyunun hükümetten beklediği ekonomik ve siyasi istikrarı
sağlayamamış ve eski DP’lilerin affı tartışmalarını sürekli gündemde tutan
hükümetin AP kanadının koalisyonda derin çatlaklar yaratması sonucunda,
koalisyon, 25 Mayıs 1962 tarihinde başbakan İnönü’nün istifasıyla son
bulmuştur.24 25 Mayıs 1962 tarihinde İnönü başbakanlığında ki CHP – AP
koalisyon hükümetinin son bulmasının ardından cumhurbaşkanı C. Gürsel
yeni hükümeti kurma görevini yeniden İnönü’ye vermiştir. Hükümeti kurma
görevini alan İnönü 25 Haziran 1962 tarihinde YTP, CKMP ve Bağımsızlar
23 Feroz Ahmad, “ Demokrasi Sürecinde Türkiye ( 1945 –1980 ) “, 2B., çev., Ahmet Fethi, İstanbul, HİL Yayınları, Mart 1996, s 178. 24 Kanımızca ‘’ I. İnönü Koalisyonu ‘’ nun 25 Mayıs 1962 tarihinde son bulmasının nedenleri koalisyon ortaklarının ekonomik ve siyasi konularda sahip oldukları farklı bakış açılarında aranmalı, kuruluşunun ilk gününden itibaren uzun soluklu olmayacağı belli olan bu koalisyonun, yaklaşık altı ay iktidarda kalması 22 Şubat 1962 tarihinde bir grup radikal subayın Albay Talat Aydemir ve Binbaşı Fethi Gürcan öncülüğünde giriştiği başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişiminde aranmalıdır.
20
arasında II. İnönü Koalisyonu’nu kurmuştur. II. İnönü Koalisyonu sırasında
1961 Anayasası’nın ülkenin gündemine taşıdığı ‘ planlı kalkınma ’, ’ I. Beş
Yıllık Kalkınma Planı‘ ile; çalışanlara sendika kurma, grev ve toplu sözleşme
yapabilme olanağını tanıyan ’ ekonomik ve sosyal haklar ’ ise, 24 Temmuz
1963 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe giren 274 ve 275 No’lu yasalar ile
hayata geçirilmiştir.
II. İnönü Koalisyonu’nun bir başarısı da Albay Talat Aydemir’in 20 –
21 Mayıs 1963 tarihinde giriştiği askeri müdahale girişimini başarısızlıkla
sonuçlandırmasıdır. ’ 22 Şubat 1962 ’ tarihinde gerçekleştirdiği darbe
girişiminin ardından emekliye sevkedilen Albay T. Aydemir’in ikinci darbe
girişiminin en önemli sonucu silahlı kuvvetler üst yönetimine 27 Mayıs 1960
sonrasından itibaren bir türlü sağlanamayan hiyerarşinin yeniden sağlanması
ve ülke gündeminden askeri müdahale söylemini uzun bir süre için
kaldırması olmuştur. II. İnönü Koalisyonu, gerçekleştirdiği önemli reformların
dışında aldığı bazı kararlar ve yaptığı bazı icraatlarla da eleştirilmiş ve
tepkiyle karşılanmıştır.25
25 Haziran 1963 tarihinde kurulan II. İnönü Koalisyonu, 2 Aralık 1963
tarihinde sona ermiştir. II. İnönü Koalisyonu’nun da sona ermesi üzerine
Cumhurbaşkanı C. Gürsel yeni hükümetin kurulması görevini ülkenin erken
genel seçimlere gitmesini isteyen AP genel başkanı R. Gümüşpala’ya
vermiştir. R. Gümüşpala’nın hükümeti kurma görevini alması, her ne kadar
25 Eski DP’lilere tanınan kısmi af; 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi sonrasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden tutuklanarak sürgün cezasına çarptırılan 55 ağanın cezalarının kaldırılması; 11 Ocak 1963 tarihinde mecliste içinde bütün siyasal parti temsilcilerinin yer aldığı ‘’ Komünizm ile Mücadele Komisyonu ‘’ nun kurulmasına destek verilmesi ‘’ II. İnönü Koalisyonu ‘’nun tepki ve eleştirilerle karşılanan kararlarına ve icraatlarına örnek gösterilebilinir.
21
hükümeti kurmak da başarısız olmuş olsa da, oldukça anlamlıdır. R.
Gümüşpala’nın hükümeti kurma görevini alması, silahlı kuvvetlerin AP’ne
yönelik olumsuz bakış açısının ortadan kalkmaya ve aradaki buzların
erimeye başladığı anlamına gelmektedir. R. Gümüşpala’nın 21 Ekim
Protokolü’nün imzalanmasından başlayarak silahlı kuvvetler karşısında
partisini uzlaşmacı ve tavizkar bir tutum içerisine sokması, parti içindeki
aşırıların tasfiye etmesi R. Gümüşpala’nın hükümeti kurma görevini
almasının nedenini açıklamaktadır.
R. Gümüşpala’nın hükümeti kuramaması üzerine Cumhurbaşkanı C.
Gürsel hükümeti kurma görevini İ. İnönü’ye vermiş, 16 Aralık 1962 tarihinde,
başbakan olarak atamıştır. Başbakan olarak atanan İ. İnönü 23 Aralık 1963
tarihinde YTP’nin dışarıdan desteğini alarak mecliste yer alan 33 bağımsız
milletvekili ile III. İnönü Koalisyonu’nu kurmuştur. III. İnönü Koalisyonu’nun
kurulmasında en önemli etken, 1950’lerin ilk yarısından itibaren Türk dış
politikasının önemli sorunlarından biri haline gelen, ’ Kıbrıs Sorunu’nun
yeniden alevlenmesi olmuştur. Kısaca özetlemek gerekirse, III. İnönü
Koalisyonu’nun en önemli gündem maddesini bu sorun teşkil etmiş ve
koalisyonunun, belki de, 11 Şubat 1964 tarihine dek iktidarda kalmasını
sağlayan etmen olmuştur. 11 Şubat 1964 tarihinde ‘’ III. İnönü Koalisyonu ‘’
hükümeti bütçesinin mecliste AP öncülüğünde oluşturulan muhalefet
cephesince reddedilmesi üzerine başbakan İ.İnönü’nün istifasıyla son
bulmuştur.
III. İnönü Koalisyonu’nun da son bulması üzerine Cumhurbaşkanı C.
Gürsel, AP öncülüğünde meclisteki sağ partiler arasında dörtlü bir
22
koalisyonun kurulmasını teklif etmiş; bu teklifin kabul görmemesi üzerine de
yeni bir teklif sunarak sağ partilerin bağımsız bir başbakan adayı üzerinde
uzlaşarak hükümet kurmalarını istemiştir. Sağ partiler bağımsız senatör H.
Hayri Ürgüplü isminde uzlaşarak 26 Şubat 1964 tarihinde ülkeyi sekiz ay
sonrasında yapılacak seçimlere götürecek hükümeti kurmuşlardır. AP’nin
parti içinden değil de parti dışından bir adayın başbakanlığında kurulan bir
koalisyon içinde yer almayı kabul etmesinin nedenini de 29 Kasım 1964
tarihinde yapılan parti kongresinde Süleyman Demirel’in vefat eden R.
Gümüşpala yerine genel başkan seçilmesidir. Anayasanın TBMM ve
Cumhuriyet Senatosu üyesi olmayan kişilere başbakanlığı yasaklaması,
ancak bakanlık yolunu açması ve de Demirel’in siyasette yeterince tecrübe
sahibi olmaması AP’nin bağımsız bir ismin başbakanlığında koalisyon
hükümeti içinde yer almasını sağlamıştır. H. H. Ürgüplü başbakanlığın da
kurulan yeni hükümet bir seçim hükümeti olmuş, ülkeyi 10 Ekim 1965 genel
seçimlerine taşımıştır. Hükümetin en önemli gündemini genel seçimlerin
teşkil etse de, kurulan bu hükümetin en önemli özelliği AP ile silahlı kuvvetler
arasındaki buzların büyük ölçüde erimiş olmasıdır. AP genel başkanlığına
seçilen Demirel, halefi R. Gümüşpala’nın silahlı kuvvetlere karşı izlediği
uzlaşmacı ve tavizkar tutumu sürdürmüş, izlemiş olduğu bu siyaset partisinin,
10 Ekim 1965 genel seçimleri sonrasında hükümete tek başına gelmesinde
etkili olmuştur.
23
2. DOĞAN AVCIOĞLU VE YÖN HAREKETİ
2 .1 Yön Hareketi’nin Doğuşu: Yön Dergisi
27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi ile Türkiye’de açılan bu yeni
dönemin – konumuz açısından - Türk siyasal yaşamına getirdiği en önemli
yeniliklerden biri, kuşkusuz, sosyalist düşüncenin kamuoyu önünde açıkça
tartışılmaya başlamasıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak, çok partili
demokratik siyasal yaşama geçişin ilk altı ayı hariç26, iktidarların baskı ve
kovuşturmalarına uğrayan, yasaklanan sosyalist düşünce, 27 Mayıs 1960
Askeri Müdahalesi’nin açtığı bu yeni dönemde, 1961 Anayasası’nın sınırlarını
çizdiği hak ve özgürlükler alanı içinde, özgürce ifade edebilme olanağına
kavuşmuş, geniş halk yığınlarınca yakından izlenme olanağına kavuşmuştur.
1960’lı yılların başında Türkiye’de, geçmiş yılların aksine, sosyalizmin
kamuoyu önünde açıkça tartışılmaya başlanmasında Yön Dergisi ile Mehmet
Ali Aybar’ın genel başkanlığa seçilmesiyle yeniden yapılanıp örgütlenen
Türkiye İşçi Partisi’nin ( T İ P ) önemli katkıları olmuştur. Bu bölümde Yön
26 Ocak 1946’da DP’nin kurulmasının ardından ülkede esmekte olan ‘’ demokratikleşme rüzgarından ‘’ sosyalist hareket de yararlanmak istemiş; 14 Mayıs 1946’da Esat Adil’in genel başkanlığında kurulan Türkiye Sosyalist Partisi ( TSP ) ile 20 Haziran 1946’da Ş. Hüsnü Değmer’in genel başkanlığında kurulan Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi ( TSEK ) çatıları altında örgütlenmişlerdir. Ne var ki CHP iktidarı bu partilerin siyasal faaliyetlerine tahammül gösterememiş, bu partiler sıkıyönetim komutanlıkları tarafından ‘’ komünizm propagandası ‘’ yaptıkları gerekçesiyle, bir biri ardına, kapatılmışlardır.
24
Dergisi ve bu dergide dile getirilen konulara, özet bir şekilde, değinilmeye
çalışılacaktır. Zira burada bizi asıl ilgilendirmekte olan Yön Dergisi’dir: Doğan
Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’nde yer verdiği düşüncelerinin sağlıklı bir
şekilde anlaşılması, Yön Dergisi’nde ele aldığı düşüncelerinin de göz önüne
alınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu durum Doğan Avcıoğlu’nun, Yön
Dergisi’nin kurucuları ve önde gelen ideologları arasında yer almasından
kaynaklanmaktadır. Hatta şu rahatlıkla söylenebilir ki, Yön Dergisi denilince
akla ilk gelen isim Doğan Avcıoğlu’dur. İşte bu nedenle, aşağıdaki başlıkta
Yön Dergisi’ne ve Yön Bildirisi’ne eğilmeye çalışacağız.
2. 2 Yön Dergisi’nin Çıkışı ve Yön Bildirisi
Bir ülkede yada toplumda bir düşüncenin / ideolojinin oluşmasında,
yerleşmesinde ve gelişmesinde dergilerin önemli rolleri bulunmaktadır.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde sol düşüncenin – genel olarak sosyalist
ideolojinin - oluşmasında, yerleşmesinde ve gelişmesinde dergilerin rolleri /
işlevleri daha da artmakta ve önem kazanmaktadır. Bu durum dünyanın bir
çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de kendini belirgin bir şekilde
göstermektedir: 1920’li yıllarda yayınlanan Aydınlık dergisi, 1940’lı yıllarda
yayınlanan Yurt ve Dünya dergisi, Adımlar dergisi, sol düşüncenin Türkiye’de
oluşumuna ve yerleşmesine, sınırlı imkanlar dahilinde, hatırı sayılır katkılar
sağlamışlardır. Dergilerin sol düşüncenin gelişimine esas katkıları ise 27
Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi sonrasında açılan yeni dönemde meydana
gelmiştir. Bu yeni dönemde Yön, Dönüşüm, Ant, Emek, Türk Solu gibi pek
çok önemli dergi yayın hayatına atılmış, bu dergiler sol / sosyalist kültürün
25
Türkiye topraklarına serpilmesine katkıda bulunmuşlardır. Hiç kuşku yok ki,
bu yeni dönemde, Türkiye’de sol düşüncenin gelişiminde en önemli görev ve
rollerden birisini Yön Dergisi üstlenmiştir.
Yön Dergisi 20 Aralık 1961 tarihinde yayın hayatına atılmış, aydınların
1960 sonrasında giriştikleri en önemli muhalefet organın adı olmuştur. Kimi
yazarlarca Kemalizm ve sosyalizm arasında kurmuş olduğu ilişkiden ötürü
’ Sol Kemalistler ‘ diye anılan; kimi yazarlarca ‘’ küçük bir grubun iktidara
gelme isteğini ‘’ yansıttığı söylenen Yön Dergisi, 1960’lı yıllarda açtığı teorik
tartışmalarla, Türk solunda etkileri günümüze kadar uzanan ‘ özgücü ‘ ve
‘ evrenselci ‘ sol ayrışmasının da kaynaklarından birisini oluşturmuştur.27
‘’ 1961 yılında Türk aydını yeniden boşluktadır ve yönünü bulma
ihtiyacındadır ‘’:28 Bu dönemde bazı Türk aydınlarının kendilerini yeniden
boşlukta hissetmelerinin ve yönlerini bulma ihtiyacında olmalarının nedeni ise
27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nin üzerlerinde yarattığı olumlu havanın
dağılmakta oluşudur. 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesini, başlangıçta,
sevinçle karşılayan; müdahale ile birlikte ülkenin ihtiyaç duyduğu siyasal,
ekonomik ve kültürel reformların gerçekleştirileceği beklentisi içinde olan bir
çok aydın, çok geçmeden, hayal kırıklığı yaşamış ve ülkenin sorunlarının
çözümü için bir yön arayışı içine girmişlerdir. Bu aydınlara göre, 27 Mayıs’ın,
beklentilerinin aksine, yarattığı hayal kırıklığının nedenleri, ülkenin ihtiyaç
duyduğu siyasal, ekonomik ve kültürel reformların istenilen ölçüde
27 ‘ Özgücü Sol ‘, ‘ Evrenselci Sol ‘ tartışması için b.k.z.: Suavi Aydın, “ Milli Demokratik Devrim”den “Ulusal Sol “a Türk Solunda Özgücü Eğilim “, Toplum ve Bilim: Türkiye’de Solun Kaynakları “, sayı 78 ( Güz 1998 ), s 59 – 87. 28 Yalçın Küçük, ‘’ Cumhuriyet Döneminde Aydınlar ve Dergileri ‘’, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cilt 1, İletişim Yayınları, İstanbul, Eylül 1983, s 143.
26
gerçekleştirilmemesinden, sosyal düşüncelerin susturulmuş olmasından
kaynaklanmıştır: ‘’ 27 Mayıs, sosyal ve ekonomik düşüncenin boğulması
yüzünden, büyük bir boşluk içinde kaldı. 27 Mayıs’ı bu fikri boşluk
mahvetti. ‘’29
Bu boşluğu doldurma amacıyla yola çıkan aydınlarda, 27 Mayıs 1960
Askeri Müdahalesi’nin en önemli ve olumlu sonucu olarak niteleyebileceğimiz
1961 Anayasası’nın sağladığı hak ve özgürlükler ortamından yararlanarak,
ülkenin sorunlarının çözümüne yönelik düşüncelerini dile getirecekleri bir
derginin çıkartılması yönünde hazırlıklara girişmişlerdir. Doğan Avcıoğlu,
Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Cemal Reşit Eyüboğlu ve
Hamdi Avcıoğlu gibi isimlerin bir araya gelmesiyle de Yön Dergisi doğmuştur.
Bu isimlerin bir araya gelmesinde ise öncü isim Doğan Avcıoğlu olmuştur.
İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu’nun aklında 1958 yılından itibaren bir dergi
çıkarmak düşüncesinin bulunduğunu ve zaman zaman bu konu üzerinde
konuştuklarını belirtmektedir: ‘’ Belki Doğan’da bu fikir daha eskiden de vardı
( …) sabırla zamanını beklemişti. ‘’30 Doğan Avcıoğlu Yön Dergisi’nin hazırlık
sürecinden başlayarak dergiyle yakından ilgilenmiştir.
Yön Dergisi, Yalçın Küçük’ün de belirttiği üzere, bir dergiden çok bir
hareket olarak gelişmiş; yakın dönem siyasi tarihimizde ‘Yön Hareketi ‘
ismiyle de anılmıştır. Doğan Avcıoğlu ‘ Yön Dergisi ‘nin ‘ Yön Hareketi ‘ne
dönüşmesinde önemli katkılar sağlamıştır. Gerek Yön Dergisi gerekse Yön
Hareketi denilince akla ilk gelen, hem Yön Dergisi ile hem de Yön Hareketi ile
29 Doğan Avcıoğlu, “ Devekuşu Politikası “, Yön Dergisi, sayı 56 ( 9 Ocak 1963 ), s 3. 30 İlhan Selçuk, Yeni Ufuklara Doğru Yol Alırken, Yön Dergisi, sayı 222, 30 Haziran 1967, s 5.
27
ismi özdeş tutulan isim, yani Doğan Avcıoğlu olmuş; Yön Dergisi’nde
Türkiye’ye ilişkin dile getirilen siyasal ve sosyal görüşlerin esas temsilcisinin
Doğan Avcıoğlu olduğu söylenmiştir.31 Yeri gelmişken belirtelim, bu görüşü
kısmen doğru kabul etmek gerekmektedir; Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’nin
siyasal ve sosyal yapısına yönelik düşüncüleri büyük ölçüde Yön Dergisi’nde
şekillenmekle birlikte, Yön Dergisi’nin esas temsilcisinin Doğan Avcıoğlu
olduğunu söylemek, derginin oluşumuna katkıda bulunmuş diğer önemli
isimleri yok saymak anlamında da gelebilecektir.
20 Aralık 1961 tarihinde yayın hayatına atılan Yön Dergisi’nin isim
babası ise Mümtaz Soysal’dır. Soysal, Gökhan Atılgan ile yaptığı söyleşide,
27 Mayıs 1960’ın üzerlerinde yarattığı hayal kırıklığını kastederek konu
hakkında, şunları söylemiştir: ‘’ Çünkü, bir yönsüzlük şaşkınlığı geçiren
Türkiye’ye ‘ çıkış yolu şudur ‘ diye bir ‘ yön ‘ göstermek iddiasındaydık. O
nedenle hem kısalığı hem de amaca uygunluğu bakımından Yön çok
uygundu ‘’32 Yalçın Küçük ise Doğan Avcıoğlu’nun derginin çıkış hazırlıkları
sırasında ‘ Yön ’ isminden çok ’ Devrim ‘ ismi üzerinde durduğunu
kaydetmektedir: Ancak o sıralarda ‘ Devrim ‘ ismini taşıyan başka bir derginin
bulunması ve Doğan Avcıoğlu’nun isim hakkını alamaması nedeniyle Yön
isminin tercih edilmek zorunda kalındığını belirtmektedir.33
Derginin baş yazıları ağırlıklı olarak Doğan Avcıoğlu imzasını
taşımakla birlikte; Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk, Sadun Aren, İlhami Soysal’ın
31 Sadun Aren, “ T İ P Olayı 1961 – 1971 “,1.B., İstanbul, Cem Yayınevi, Kasım 1983, s 209. 32 Gökhan Atılgan, “ Kemalizm ve Marksizm Arasında Geleneksel Aydınlar: Yön ve Devrim “, ( Basılmamış Yüksek Lisans Tezi ), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Ana Bilim Dalı, 2001, s 249. 33 Yalçın Küçük, “ Aydın Üzerine Tezler 5 “, 2.B, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1997, s 637.
28
isimlerin imzaları da derginin baş yazılarında yer almıştır. Yön Dergisi
yayınlandığı ilk dönemde yaklaşık 30 bin tiraja ulaşmış, bu tiraj zaman içinde
10 bine kadar düşmüştür: ‘’ O tarihlerde siyasal – ideolojik bir yayın organı
için bu tiraj son derece yüksek sayılmalıdır. ‘’34 Bu gün bile her hangi bir
siyasal – ideolojik bir derginin, Yön Dergisi’nin 1960’lı yıllarda elde ettiği tiraja
ulaştığını yada ulaşabildiğini söylemek gerçekten zordur.
20 Aralık 1961 yayın hayatına atılan Yön Dergisi daha ilk sayısında
gerek iç gerek dış kamuoyunun ilgisini çekmiş ve ses getirmiştir. İçerde,
derginin çıkışı hem olumlu hem de olumsuz tepkiler almıştır. Yön Dergisi’nin
çıkışı hakkında verdiğimiz bu bilgilerden sonra Yön Bildirisi ile ilgili bilgilere
göz atmaya çalışalım:
Yön Bildirisi Yön Dergisi’nin ilk sayısında yer alan, aralarında akademisyenlerden
siyasetçilere, yazarlardan sanatçılara, hukukçulardan doktorlara,
sendikacılardan işçilere, öğretmenlerden öğrencilere...vb uzanan değişik
meslek ve sosyal gruplardan35 insanların imzalarının bulunduğu Yön
Bildirisi’ni Mümtaz Soysal kaleme almıştır36: Soysal’ın hazırladığı metin ilk
haliyle kurucular tarafından tartışılmış ve son şekli verilerek imzaya açılmış
34 Hikmet Özdemir, “ Kalkınmada Bir Strateji Arayışı: Yön Hareketi “, 1.B, Ankara, Bilgi Yayınevi, Aralık 1986, s 53 –54. 35 Hikmet Özdemir’in verdiği bilgiye göre, Yön Bildirisi’nin başlangıçta 164 kişi imzalamış, ilerleyen günlerde bu sayıya 878 kişi daha eklenerek 1042 kişiye çıkmıştır. Yön Bildirisi’ne imza atmış kişilerin isimleri ve mesleklerine ilişkin ayrıntılı bilgi için b.k.z.: Ibid., s 301 – 327. 36 Ergun Aydınoğlu ‘’ Eleştirel Bir Tarih Denemesi 1960 – 1971: Türk Solu ‘’ isimli çalışmasında Yön Bildirisi’nin büyük bir ihtimalle Doğan Avcıoğlu tarafından kaleme alınmış olabileceğini kaydetmektedir: b.k.z Ergun Aydınoğlu, ‘’ Eleştirel Bir Tarih Denemesi 1960 – 1971: Türk Solu ‘’, 1.B., Belge Yayınları, Kasım 1992, s 39. Gökhan Atılgan ise Mümtaz Soysal ile yaptığı görüşmeye dayanarak Yön Bildirisi’nin Mümtaz Soysal tarafından kaleme alındığını belirtmektedir .
29
ve 1042 kişi tarafından imzalanmıştır. Şimdi Yön Bildirisi’ne biraz daha
yakından bakmaya çalışalım.
Yön Bildirisi dört madde ve bu maddelere bağlı on beş fıkradan
oluşmaktadır: ‘’ Türk halkının, çok çetin iktisadi siyasi ve sosyal meseleler
ortasında, kendisini bütün özlemlerine kavuşturacak bir yön aramakta olduğu
bu günlerde, toplum hayatının çeşitli kesimlerinde görev almış olan bizler,
altına imzalarımızı bu bildiri ile, ortak inançlarımızı açıklamayı doğru
bulduk ‘’, sözleri ile başlayan, ‘’ böyle bir bildirinin mesellerimizi çözmekte
faydalı olabilecek olumlu tartışmalara yol açacağını düşünüyoruz ‘’ sözleri ile
devam eden Yön Bildirisi’ne yakından bakıldığında, bildiride, ‘ kalkınma ‘,
‘ plan ‘ ve ‘ yeni devletçilik ‘ gibi kavramlara ilk bakışta dikkat çekildiği
görülmektedir. Yön Bildirisi’ne biraz daha yakından bakıldığında ise öne
çıkan esas kavramın ‘ kalkınma ‘ kavramı olduğu, ‘ plan ‘ kavramının
kalkınma kavramını tamamladığı, Yöncülerin ‘ yeni devletçilik ’ kavramını ise,
yukarıda belirttiğimiz, iki kavramın başarısını sağlayacak anahtar kavram
olarak ele aldıkları görülmektedir. Peki neden Yöncüler bu kavramlara ihtiyaç
duymuşlardır ve bu kavramlara yükledikleri temel anlamlar nelerdir ? Şimdi
bu soruların yanıtlarını, Yön Bildirisi üzerinden arayalım.
Kalkınma kavramı Yön Hareketi’nin üç ana kavramından biridir: diğer
kavramlar ise, ilerleyen kısımlarda Doğan Avcıoğlu’nun düşüncelerine
eğilirken değinilecek olmakla birlikte, ’ bağımsızlık ’ ve ’ sosyalizm ’dir.37 Bu
kavramlardan beklenilen ise Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmasını
37 Yön Bildirisi’nde ‘’ sosyalizm ‘’ kavramı terim olarak geçmemektedir. Doğan Avcıoğlu’nun ‘’ Niçin Sosyalizm ? ‘’ başlıklı yazısında ‘’ kalkınmada (...) tek çıkar sosyalizm ‘’ demesiyle birlikte ‘ sosyalizm ‘ kavramı Yön’ün gündemine oturacaktır. Yazının ayrıntılar için b.k.z.: Doğan Avcıoğlu, ‘’ Niçin Sosyalizm ‘’, Yön Dergisi, sayı 3 ( 31 Ocak 1962 ), s 3.
30
sağlamaktır. Bu üç kavram da, Yön Dergisi’nde sık sık yer alan, yazarların
özenle değindikleri ve işledikleri kavramlar olmuşlardır. Yalnız, Yön
Bildirisi’nde bağımsızlık ve sosyalizm kavramlarına doğrudan yer verilmemiş,
bu kavramlar, ilerleyen sayılarda kalkınma kavramı ile birlikte ele alınıp,
işlenmeye başlanmıştır.
Kalkınma kavramı, Yön Bildirisi’nde, sanayileşme ile eş anlamda
kullanılmıştır. Yön Hareketi ‘ kalkınma ‘nın gerçekleştirilmesiyle Türkiye’nin
temel siyasi, ekonomik ve kültürel sorunlarının çözülebileceğinin önemle
üstünde durmuş, ‘ Atatürk Devrimleriyle ‘ amaç edilen çağdaş uygarlık
düzeyine ancak bu yol ile ulaşılabileceğinin altını çizmiştir. Yön Bildirisi’nde
kalkınmanın önemi şu sözler ile yer almıştır:
“ Atatürk Devrimleriyle amaç edinilen çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmanın,
eğitim davasını sonuçlandırmanın, Türk demokrasisini yaşatmanın, sosyal
adaleti gerçekleştirmenin …ancak, iktisadi alanda hızla kalkınmakta, yani
milli istihsal seviyesini hızla yükseltmekte göstereceğimiz başarıya bağlı
olduğuna inanıyoruz. “
Yeri gelmişken hemen belirtelim, Yön Bildirisi’nin Türkiye’nin tüm sorunlarını
çözmek gibi bir amacı yoktur.38 Yön Hareketi’ne göre Türkiye’nin temel
sorunlarının çözümü Atatürk’ün ölümünden bu yana bir türlü
gerçekleştirilemeyen kalkınmaya ilişkin sorunun çözümüne bağlıdır. Yön
Hareketi’ne göre ’ kalkınma ‘ sağlanamadığı takdirde Türkiye’nin 27 Mayıs
1960 Askeri Müdahalesi ile giriştiği ikinci demokrasi denemesinin başarıya
ulaşma şansı yoktur: ‘’ Demokrasi, her şeyden önce, insan haysiyetine
38 Prof. Dr. J. M. Landau, ‘’ Türkiye’de Aşırı Akımlar: 1960 Sonrası Sosyal ve Siyasal Çekişmeler ‘’, çev. Erdinç Baykal, 1.B., Turhan Kitabevi, Ankara, 1978, s 75.
31
dayanan ve insanı üstün değer sayan bir rejimdir. Açlığa, işsizliğe, evsizliğe
çare bulamayan bir rejimin, ne kadar üzerine titrersek titreyelim, demokrasi
olmaktan çıkması ve bir gün çökmesi tabidir. Türk demokrasisinin
yaşatılması, açlığı, işsizliği ve evsizliği ortadan kaldıracak yüksek bir istihsal
seviyesine götüren yolları bulmakla mümkün olabilir. ‘’ Bildiride kalkınma
kavramının öneminin Türkiye’nin hakim çevrelerince anlaşılamadığı
belirtilmiştir:
‘’ İşin en hazin tarafı, Türkiye’nin kaderine hakim olabilecek durumda olan
çevrelerde, karşı karşıya bulunduğumuz çetin meselelerin şuuruna henüz
varılamamış olmasıdır ( … ) köklü reformlara girişmeden kalkınmanın
başarılamayacağı ( … ) unutulmaktadır. Bu yüzden hem kalkınma
istenmekte, hem de köklü reformlara karşı konulmakta ve yeni davranışlar
yadırganıp kötülenmektedir. ‘’
Kalkınma kavramı Yön Bildirisi’nde planlama kavramı ile birlikte ele
alınmıştır. Yöncüler, planlamayı kalkınmanın olmazsa olmazı olarak
görmüşler ve planlamanın kalkınmayı belli bir amaca yöneltecek tek geçerli
yol olduğu olduğunu söyleyerek savunmuşlardır.
Yöncüler, Yön Bildirisi’nde planlamanın başarısının ancak Türk
toplumuna yön verebilecek durumda bulunan çevrelerin açık bir kalkınma
felsefesi üzerinde anlaşmalarıyla mümkün olabileceğini kaydetmişlerdir.
Kalkınma felsefesini ise söz konusu bildiride şu sözlerle ifade etmişlerdir:
“ Kalkınma felsefemizin hareket noktaları olarak, bütün imkanlarımızı
harekete geçirmeyi, yatırımları hızla arttırmayı, iktisadi hayatı bütünüyle
planlamayı, kütleleri sosyal adalete kavuşturmayı, istismarı kaldırmayı ve
demokrasiyi kütlelere maletmeyi zaruri sayıyoruz. “
32
Yön Bildirisi’nde ’ iktisadi hayatın bütünüyle planlanmasını ‘ öngören
Yöncüler, cumhuriyetin ilk döneminden itibaren oluşan karma ekonomik
sistemin korunacağını; ancak ağırlığın, özel sektörden ( teşebbüsten ) çok
devlet sektörüne verilmesi gerektiği belirmişlerdir: “ Türkiye’nin iktisadi
hayatında özel teşebbüsünü birlikte yaşatan karma sistem kalacaktır. Fakat,
ağırlık merkezi özel teşebbüs olan bir iktisadi sistemin [ ekonomik sistemin ],
bugünkü yapısıyla Türkiye’yi hızla ve sosyal adalet içinde, çağdaş uygarlık
seviyesine inanmıyoruz. “
Yöncüler, Yön Bildirisi’nde özel teşebbüs ağırlıklı bir kalkınma
stratejisinin zaaflarını ve zararlarının nedenlerini dile getirdikten sonra,
Türkiye’nin hızla ve sosyal adalet içinde kalkınmasını sağlayacak yol olarak
’ Yeni Devletçilik ‘ kavramını ortaya atmışlardır. Peki neden ’ yeni devletçilik ‘
gibi bir kavramını ortaya atma gereği duymuşlardır ? ‘ Yeni devletçilik ‘
kavramını ortaya atmalarının en önemli nedeni olarak, Yöncüler,
cumhuriyetin ilk yıllarında uygulamaya konan ’ Kemalist Devletçiliğin ‘
gelişmekte olan burjuvazinin elinde dejenere olmasını, devletin özel
teşebbüse kar sağlama aracına dönüşmesini göstermişler; Türkiye’nin
kalkınması için gerekli reformları gerçekleştirilebilecek, halktan yana, bir
devletçilik sistemine ihtiyaç duyulduğunu söyleyerek ‘ Yeni Devletçilik ’
kavramını geliştirmişlerdir..
Yön Dergisi’nin çıkışına ve Yön Bildirisi’nin içeriğine yukarıda ana
hatlarıyla değindik. Şimdi de Yön Dergisi’nin yazarlarına ve dergide ele
alınan konulara göz atalım.
33
2. 3 Yön Dergisi’nin Yazar Kadrosu ve İşlenen Konular
Sosyalizmden sosyal demokrasiye uzanan bir yelpazede Yön Dergisi
dönemin önde gelen siyaset adamı, akademisyen, gazeteci, romancı, şair,
çizer, edebiyat ve sinema eleştirmeni, spor yazarı, lise ve üniversite
öğrencilerine sayfalarında yer vermiştir.
Yön Dergisi’nde yazmış olan siyaset adamlarına Bülent Ecevit, Deniz
Baykal, Cemal Madanoğlu, Muzaffer Karan, Mihri Belli, Turan Güneş;
akademisyenlere Muammer Aksoy, Türkkaya Ataöv, Bahri Savcı, Mete
Tuncay, Gülten Kazgan, Taner Timur, A. Taner Kışlalı ...vb.; gazetecilere
Nadir Nadi, Ali Gevgili, Oktay Ekşi, Abdi İpekçi, Çetin Altan, Örsan
Öymen...vb.; romancılara Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Rıfat
Ilgaz..vb.; şairlere Ceyhun Atuf Kansu, Şükran Kurdakul, Can Yücel Cahit
Irgat, F. Hüsnü Dağlarca...vb; çizerlere Turan Selçuk...vb.; edebiyat ve
sinema eleştirmenlerine Mehmet Fuat, Fethi Naci, Nijat Özon, Onat Kutlar,
Attila Dorsay..vb.; spor yazarlarına Kahraman Bapçum...gibi isimler örnek
gösterilebilir.39 : Yön Dergisi içinde oluşan bu geniş yazar kadrosu gibi bir
yazarlar topluluğu, belki bir daha hiçbir siyasi düşünce dergisinde
oluşamayacaktır. Fakat yukarıda yer verdiğimiz isimlerin hepsini Yön
yazarları arasında saymak doğru değildir. Yön Dergisi’ ne bir kişiye - örneğin
Doğan Avcıoğlu’na -indirilebilir; ne de her yazısı yayınlanan isim Yön Yazarı
olarak kabul edilebilir.40 Yön Dergisi’nin yazar kadrosu hakkında en detaylı
39 Hikmet Özdemir ise Yön Hareketi üzerine yaptığı doktora çalışmasında Yön yazarları arasında dergide birden fazla yazısı çıkmış isimleri Yön yazarları arasında saymaktadır. Konu hakkında daha ayrıntılı bilgi için b.k.z: Özdemir, s 328 – 333. 40 İbid., s 59.
34
bilgi Özdemir’in çalışmasında yer almaktadır.41 Özdemir, derginin yazar
kadrosunu dört gruba ayırmaktadır. İlk grup yazar kadrosunda Yön
Dergisi’nin yöneticileri ve baş yazarlarını göstermekte, bu isimleri Doğan
Avcıoğlu, Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk, İlhami Soysal şeklinde
sıralamaktadır. Bu grubun, Yön Dergisi’nin ilk sayısından son sayısına dek
dergiden kopmamalarından dolayı oluştuğunu söylemektedir. Bu yazarlar
dışında, kanımızca, Özdemir’in ikinci grupta yer verdiği isimlerin de, Yön’ün
düşünsel yapısı ve temel tezlerinin oluşumuna yaptıkları katkılardan ötürü
Yön Dergisi’nin ilk grup yazarları arasında saymak gerekmektedir. Bu isimler
Şevket Süreyya Aydemir, Niyazi Berkez ve Sadun Aren’dir. Dolayısıyla Yön
Dergisi’nin görüşlerinin yukarıda belirttiğimiz isimler tarafından temsil
edildiğini söylemek, sanırım, pek yanlış olmayacaktır.
Kendisini ‘’ haftalık siyasi – düşün dergisi ‘’ olarak tanıtmış olan Yön
Dergisi sayfalarında siyaset, iktisat, felsefe, sosyoloji, edebiyat, sanat...gibi
konulara yer vermiştir. Yön yazarlarının en çok işlediği konuların başında
sosyalizm, ortanın solu, Atatürk ve Atatürkçülük, kalkınma, devletçilik,
batıcılık, halkçılık, milliyetçilik, bağımsızlık, parlamentoculuk, demokrasi...gibi
konu ve kavramlar gelmiştir.
20 Aralık 1961 tarihinde yayın hayatına atılan Yön Dergisi,
sayfalarında yer verdiği konu ve kavramlarıyla hem bir çok ilke imza atmış
hem de bir çok tabuyu yıkmış ve tartışılamaz olanları tartışılabilir hale
getirmiştir: Bunlar arasında sosyalizm, Türk dış politikası, Kürt Sorunu, kadın
41 İbid., s 59 – 61.
35
sorunu, eserlerinin Türkiye’de yayınlanması yasaklanan Nazım Hikmet’i de
sayabiliriz.
Türkiye de sosyalizm kavramına sayfalarında yer veren, sosyalizmin
kamuoyu önünde tartışılmasını sağlayan, sosyalizmin geniş kitleler ile
buluşmasına aracılık ederek kitleselleşmesine katkı sağlayan ilk dergi, 27
Mayıs 1960 sonrasında, Yön Dergisi olmuş; Türkiye’nin siyasi ve ekonomik
düzenini çekinmeden eleştirme cesaretini göstermiştir.
27 Mayıs 1960 sonrasında Türk dış politikasının 1946 sonrasında
şekillenen temel yönelimlerinin sorgulanmasında ve bu yönelimlere
alternatifler önerilmesinde Yön Dergisi’nin önemli katkıları olmuştur. O güne
değin ’ partiler üstü ‘ anlayışla sürdürülen, ’ ulusal ‘ bir konu olarak algılanan
Türk dış politikasının tartışılabilir ve eleştirilebilir olduğunun anlaşılmasında
Yön Dergisi’nin, TİP’le birlikte, katkıları yadsınamaz.42
Yön Dergisi, Kürt sorununu da kamuoyunun önüne getirmiş ve yok
sayılan bir sorunun var olduğunu söyleyerek bu konuyu Türkiye’nin
gündemine sokmuştur. 1960’lı yılların ilk yarısında Ahmet Hamdi Başar’ın
Barış Dünyası dergisinde başlattığı tartışma43, Yön Dergisi sayfalarında
’ Doğu Sorunu ’ başlığıyla ele alınmış, Doğu ve Güney Anadolu Bölgeleri’nde
yaşayan insanlarımızın sıkıntıları gözler önüne serilmiştir. Yön Dergisi’nin
attığı bu adımlar Türkiye solunun Kürt sorununa daha yakından ilgi
göstermesini sağlamış; 1960’ların ikinci yarısında TİP’in düzenlediği ’ Doğu
42 “ Türk Dış Politikası: 1919 – 1980 ‘’, editör Baskın Oran, 1.B., İstanbul, İletişim Yayınları, 2001, s 78 – 79. 43 Hamit Bozarslan, ‘’ Kürt Milliyetçiliği ve Kürt Hareketi ( 1898 – 2000 )’’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, der. Tanıl Bora, 1.B, İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, s 853.
36
Mitingleri ‘ ile başlayan süreçte Türk solu Kürt sorunu ile daha yakından
ilgilenir olmuştur.
Yön Dergisi’nin yıktığı tabular arasında Türkiye’deki Nazım Hikmet
düşmanlığı da yer almaktadır. Türkiye’de bulunduğu dönem içerisinde
eserlerini bastırmakta, yayınlatmakta zorluk çeken, okuyucusuyla
buluşamayan, gördüğü siyasal baskılardan ötürü Sovyetler Birliği’ne kaçmak
zorunda kalan Nazım Hikmet, ölümünden kısa bir süre sonra Yön Dergisi
sayfalarında Türk okuyucusuyla yeniden buluşmuş; eserleri korkusuzca
yeniden okunmaya başlanmıştır.
2. 4 Yön Dergisi’nin Kapanışı
Kendisini ‘’ haftalık fikir ve sanat gazetesi ‘’ olarak tanımlayarak, 20
Aralık 1961 tarihinde yayın hayatına atılan Yön Dergisi, bir kez yargı kararı ile
kapatılmış bir kez de kendi isteği ile kapanmıştır.
Yön Dergisi’nin yargı kararı ile kapatılması 5 Haziran 1963 tarihinde
gerçekleşmiştir. Yön Dergisi, 5 Haziran 1963 tarihinde yayınlanan 77.
sayısında Prof. Dr. Bahri savcı imzasıyla yer alan ‘’ Karşı İhtilal Akımı ‘’
başlıklı yazıdan ötürü dönemin Ankara Sıkıyönetim Komutanlığınca
kapatılmıştır. Yön Dergisi’nin itirazları sonucunda Danıştay’da görülen
davada Ankara Sıkıyönetim komutanı Cemal Tural, kararında derginin
kapatılma gerekçesini 77. sayıda yayınlanan Prof. Dr. Bahri Savcı imzalı
‘’ Karşı İhtilal Akımı ‘’ başlıklı yazıya dayandırmış; buna ek olarak, derginin 23
Mayıs 1963 tarihli 75. sayısında da Cemal Hüsnü Taray imzalı ‘’ Kim Sorumlu
37
‘’ başlıklı yazıdan dolayı da uyarı aldığını söyleyerek, derginin kapatılmasının
yerinde bir karar olduğunu belirtmiştir. Kanımızca Yön Dergisi’nin
kapatılmasında, Hikmet Özdemir’in de belirttiği üzere44, Albay Talat
Aydemir’in 20–21 Mayıs 1963 tarihinde giriştiği, başarısızlıkla sonuçlanan
darbe girişimin etkisi olabilir. Yön Dergisi’nin yayınlarından rahatsızlık duyan
kimi çevreler, derginin Aydemir’in darbe girişimine üstü kapalı bir şekilde
destek verdiğini ileri sürerek Yön Dergisi’nin susturulması için bu olaydan
yaralanmış olabilirler: Zira 1961 Anayasası, basın haklarını çağdaş normlara
uygun bir şekilde düzenlemiş, basının özgür olduğu vurgulanarak, sansürün
ancak anayasal düzenin tehdit altında olması durumunda geçerli
olabileceğini belirtmişti; özetleyecek olursak, gazete ve dergilerin kapatılması
ve yayınlanan yazılardan ötürü sansür uygulanması zorlaştırılmıştı.
Derginin 23 Mayıs 1963 tarihinde yayımlanan 77. sayısında yer alan bir
yazıdan ötürü kapatılan Yön Dergisi, 14 ay kapalı kaldıktan sonra Ağustos
1964’de tekrar yayın hayatına başlamış ve 30 Haziran 1967 tarihinde
yayınlanan 222. sayısına dek yayın hayatını sürdürmüştür. ‘’ Yaklaşık beş
yıllık yayın hayatı boyunca çok sesliliğin, toleransın ve seviyeli tartışmanın
küçümsenmeyecek bir örneğini veren ‘’45 Yön Dergisi’nin 222. sayısındaki
kapanışı yayın kurulunun aldığı kararla olmuş, derginin başyazarlarından
İlhan Selçuk kapatma kararının gerekçesini ‘’ Yeni Ufuklara Doğru Yol
Alırken ‘’ başlıklı yazısında ‘’ haftalık Yön’ün amacı, Türkiye’nin tablosunu ve
çıkış yollarını ısrarlı bir yayınla ve ana çizgileriyle gözler önüne sermekti ‘’
44 Özdemir, s 57. 45 Aydınoğlu, s 46.
38
sözleriyle açıklamış,46 Yön Dergisi ile ulaşılmak istenen hedefe ulaşıldığını
belirtmiştir.
3. DOĞAN AVCIOĞLU’NUN KEMALİZM ve SOSYALİZME İLİŞKİN
DÜŞÜNCELERİ
3. 1 Kemalizmin Başarısı ve Başarısızlığı
’ Kemalizm nedir ? ‘ sorusu, yanıtı üzerinde sosyal bilimcilerin uzlaşı
sağlayamadığı bir sorudur. Kimi sosyal bilimciler Kemalizmi hayatın bütününü
açıklamaya çalışan sistemli bir dünya görüşü olarak ele alıp, ideoloji diye
nitelendirirken; kimi sosyal bilimciler ise Kemalizmi, hayatın bütününü
açıklama iddiası ve amacı taşımayan, eylem yönü ağır basan, siyasal bir
doktrin olarak ele almaktadır.47 Kanımızca da Kemalizm, başlıca amacı
Türkiye’nin çağdaşlaşması olan; esnek ve pragmatik bir yapıya sahip,
hayatın bütününü sistemli bir biçimde açıklama iddiasından uzak, siyasal bir
doktrindir.
Kemalizmin temel ilkeleri cumhuriyetçilik, halkçılık, milliyetçilik,
devletçilik, laiklik ve devrimciliktir.48 Saydığımız bu altı ilkenin Kemalizmin
ilkeleri olarak ifade edilmesi, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 1935 Kurultayı’nda
46 İlhan Selçuk, ‘’ Yeni Ufuklara Doğru Yol Alırken ‘’, Yön, sayı 222, 30 Haziran 1967, s 5. 47 Toktamış Ateş, “Atatürkçülük bir İdeoloji midir? “, “ Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi 1 “, der. Murat Belge, 1.B, İstanbul, İletişim Yayınları, Eylül 1983, s 91. 48 Kemalizmin altı ilkesi için b.k.z.: Toktamış Ateş, “ Atatürkçülük bir İdeoloji midir? “, “ Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cilt 1, der. Murat Belge, 1.B., İstanbul, İletişim Yayınları, Eylül 1983, s 91 – 93.; Prof. Dr. Sina Akşin, “ Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi “, 3.B., Ankara, İmaj Yayıncılık, s 209 – 211.
39
gerçekleşmiştir: Bu kurultayda, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 10 Mayıs 1931
tarihli üçüncü Büyük Kongresi’nde kabul edilen altı ilke ’ Kemalizm ‘ olarak
ifade edilmeye başlamıştır.49
Kemalizmin, yukarıda belirttiğimiz, altı temel ilkesi; esnek ve pragmatik
yanını yansıtmaktadır. Kemalizmin esnek ve pragmatik yanı, Ulusal Kurtuluş
Savaşı’nın siyasal zorunluluklardan ve de dış dünya öğelerinden etkilenmiş
bir devrim olmasından kaynaklanmıştır.50 Bilindiği gibi Kemalizmin,
cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve laiklik ilkeleri 1789 Fransız Devrimi’nin;
halkçılık, devletçilik ve devrimcilik ilkeleri ise 1917 Ekim Devrimi’nin etkilerini
taşımaktadır.
1920’ler Türkiye’sinin koşullarının yarattığı siyasal bir doktrin olan
Kemalizm51, sahip olduğu esnek ve pragmatik yapıdan dolayı, önce
Cumhuriyetin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Atatürk’ün ’ Ebedi Şef ‘;
Atatürk’ün ölümünden sonra da, cumhurbaşkanlığı makamına seçilen İsmet
İnönü’nün ’ Milli Şef ‘ unvanlarını almalarıyla başlayan süreçte giderek kendi
içinde ‘’ ( …) bir teori, bir epistemoloji, bir metodoloji taşımaksızın bir
dogma ‘’52 haline gelmiş; çok partili siyasal hayata geçilmesi ile birlikte
’ Atatürkçülük ‘ adı altında ifade edilen resmi bir ideolojiye dönüşmüştür.
Kemalizmin bu özelliği 1960’lı yılların başına kadar sürmüş; 27 Mayıs 1960
Askeri Müdahalesi sonrası açılan yeni dönemde, Kemalizm dogmalardan
arındırılarak, daha sağlıklı bir şekilde ele alınmaya çalışılmıştır.
49 Levent Köker, “ Modernleşme Kemalizm ve Demokrasi “, 5.B., İstanbul, İletişim Yayınları, 2000, s 133. 50 Kongar, s 109. 51 Taner Timur, “ Türk Devrimi ve Sonrası “, 5.B., Ankara, İmge Kitabevi, Ocak 2001, s 317. 52 Murat Belge, “ Mustafa Kemal ve Kemalizm “, “ Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Kemalizm ”, der. Ahmet İnsel, 2.B, İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, s 38.
40
27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi sonrası Türkiye’de açılan yeni
dönemde Kemalizm, siyasal bir doktrin olarak yeniden ele alınmış, resmi
ideolojinin çizdiği sınırların dışında, sağlıklı bir tartışma ortamına
kavuşmuştur. Kemalizmin yeniden ele alınıp, dogmalaşmış resmi söyleminin
dışında sağlıklı bir tartışma ortamına kavuşmasında, 20 Aralık 1961 tarihinde
yayın hayatına atılan Yön Dergisi’nin ve bu dergi etrafında toplanan
aydınların önemli payları olmuştur.
Yön Dergisi ve bu dergi etrafında toplanan aydınlar, Kemalizmi
yeniden yorumlayıp ele alırken, Kemalizmi bir ideoloji olarak değil;
Kemalizmi, 1960’lı yılların Türkiye’sini, Atatürk’ün arzuladığı çağdaş uygarlık
seviyesine ulaştıracak, Atatürk’ün bu arzusunu bağımsızlık içinde hızla
kalkındırarak gerçekleştirebilecek tek çıkar yol olarak gördükleri ve
değerlendirdikleri sosyalizmi meşrulaştıracak bir araç olarak görmüşler,
Kemalizmin sosyalizme açık olduğunu söylemişlerdir.
Yön Dergisi ve bu dergi etrafında toplanan aydınlar sosyalizmin
meşrulaştırılmasında ise Ulusal kurtuluş Savaşı’nın anti – emperyalist
niteliğine; Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’in emperyalizme
ve kapitalizme karşı sert bir tutum takınan yazı ve konuşmalarına
başvurmuşlardır. Kemalizmin sosyalizme açık olduğu söylerlerken,
Kemalizmin halkçılık, devletçilik ve milliyetçilik ilkelerinden yararlanmışlar; bu
ilkelerde Türkiye’ye özgü sosyalizm arayışlarının ipuçlarını bulmuşlardır.53
Yön Dergisi çevresinde toplanan aydınlar Kemalizmi, sosyalizmi
meşrulaştıracak bir araç olarak görüp, Kemalizmin sosyalizme açık olduğunu 53 Tezimizin ‘’ Sosyalizm: Kemalizmi Tamamlama ‘’ adlı bir sonra ki başlığında, bu konuya daha ayrıntılı değinilecektir.
41
söylerlerken, Kemalizmin başarısı ve başarısızlıklarını da belirtme gereği
duymuşlardır. Aşağıda Yön Dergisi yazarlarından, bu dergiyle ismi
bütünleşmiş, Doğan Avcıoğlu’nun Kemalizme ilişkin olumlu ve olumsuz
düşünceleri ele alınacaktır.
Doğan Avcıoğlu’na göre Kemalizm önyargılardan arınarak, kendi
tarihsel gelişimi içinde değerlendirilmesi gereken bir düşüncedir.54
Avcıoğlu’na göre bazı Atatürkçüler bu gerçeği algılayamamış; Kemalizmi
kendi tarihsel koşulları içinde değerlendirememişlerdi. Bu tip Atatürkçülere
‘ Medrese Atatürkçüleri ’ ismini vermiş olan Avcıoğlu; ’ Medrese
Atatürkçüleri ‘ ile Kemalizmin altı ilkesine bağlılıkları ‘’ (…) gardırop
değiştirmekten öteye gitmeyen ‘’55; ülkenin azgelişmişliğini kanıksamış,
mevcut düzenden yana çıkarları olan Atatürkçüleri kastetmiştir. Avcıoğlu’na
göre medrese Atatürkçüleri, ‘’ (…) ülkede her türlü reform düşüncesine karşı
çıkarak (…) peşlerinde halk çoğunluğunu sürükleyerek (…) kalkınmaya engel
sosyal ve ekonomik düzeni ‘’56 sürdüren Atatürkçülerdir. Oysa yukarıda da
belirttiğimiz üzere Avcıoğlu, Kemalizmin kendi tarihsel gelişimi içinde
değerlendirilmesini; hem başarılarının hem de başarısızlıklarının üzerinde
durulması gerektiğini belirtiyordu: Özetlemek gerekirse hem Atatürk hem de
onun düşünceleri ışığında gelişen Kemalizm başarı ve başarısızlıklarıyla
beraber değerlendirilmeliydi.
54 Doğan Avcıoğlu, “ Medrese Atatürkçülüğünden Gerçek Atatürkçülüğe ”, Yön Dergisi, sayı 85 ( 13 Kasım 1964 ), s 3. 55 İbid., s 3. 56 İbid., s 3.
42
Doğan Avcıoğlu’na göre Atatürk, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış
bağımsız bir Türkiye kurma yolunda çaba göstermiş bir liderdi.57 Bir lider
olarak Atatürk, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış bağımsız bir Türkiye kurma
yolunun kalkınmadan geçtiğini biliyordu. Kalkınmanın da ancak
emperyalizmin tahakkümünden kurtulmakla mümkün olabileceğini anlamıştı.
Avcıoğlu’na göre ‘’ büyük insanlara has sezişiyle Atatürk bu hedefe götürecek
metodu da bulmuştu: Laik bir toplumda, gücünü milliyetçilikten alan, halkçı,
devletçi ve devrimci bir politika. ‘’58 Bu sebeple Atatürk, özetle, Ulusal
Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve Cumhuriyetin ilanından sonra
kapitülasyonlara son verilmesini; Duyun-u Umumiye’nin kaldırılmasını;
yabancı sermayenin ülkeden kovulmasını ve ülkenin öncelikli ihtiyaçları
doğrultusunda sanayileşme adımlarını atılmasını sağlamıştı. Ne var ki bu
adımlar atılırken iki önemli hata yapılmıştı: Hatalardan ilki Ulusal Kurtuluş
Savaşı’nın kazanılması ve cumhuriyetin ilanından sonra, bütün iyi niyete
rağmen, köklü bir toprak reformunun gerçekleştirilememiş olmasıydı.
Avcıoğlu’na göre 1924 Anayasası, toprak reformu yolunu kapatmıştı. Bu
reformun gerçekleştirilememesi nedeniyle Türk köylüsü ağa, eşraf, tefeci
sınıfının ekonomik ve kültürel baskısından kurtulamamış, bunların etkisine
açık bırakılmıştı. İkinci hata ise, genç cumhuriyetin ekonomi politikasının
belirlenmesi sırasında yapılmış; ’ devletçilik ‘ politikası yerine ’ milli kapitalist ‘
yetiştirme politikası yeğlenmiş, kapitalist olmayan bir kalkınma yolu tercih
edilmemişti. Bu politika doğrultusunda da İş Bankası kurulmuş, Teşvik-i
57 Doğan Avcıoğlu, “ 1965 Yılında Atatürkçülük “, Yön Dergisi, sayı 137, ( 12 Kasım 1965 ), s 3. 58 Doğan Avcıoğlu, “ Medrese Atatürkçülüğünden Gerçek Atatürkçülüğe “, Yön Dergisi, sayı 85 ( 13 Kasım 1964), s 3.
43
Sanayi Kanunu çıkartılmıştı; ne var ki istenilen milli kapitalist sınıf
oluşturulamamış, Tanzimat döneminden itibaren gelişen, çıkarları
emperyalizmle örtüşen komprador burjuvazi ekonomideki ağırlığını
sürdürmeye devam etmişti.59 1929 Büyük Ekonomik Buhranı sonrasında
uygulamaya konulan, 1930’dan sonra yavaş yavaş gelişmeye başlayan
devletçilik politikası da komprador burjuvazinin ülke ekonomisindeki hakim
durumunu pek değiştirmemiş, bu politika II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla
da son bulmuştu.60
Doğan Avcıoğlu’na göre II. Dünya Savaşı’nın bitiminin ardından, 1946
yılında Türkiye, çok partili demokratik siyasal yaşama sosyal yapısında hiçbir
önemli değişiklik yapmadan geçmiş; Soğuk Savaş’ın başlamasıyla da halkçı,
devletçi ve devrimci bir politika izleme fırsatını da hepten kaçırmıştı. Zira Batı
dünyasından askeri ve ekonomik yardımlar almaya başlayan Türkiye, Doğan
Avcıoğlu’na göre Osmanlı İmparatorluğu döneminde uygulanan kalkınma
anlayışıyla tekrar karşılaşmış, emperyalist ülkelerin çizdiği kalkınma
politikalarını yeniden benimsemişti.
Özetleyecek olursak genç Cumhuriyet, Avcıoğlu’na göre, kalkınmanın
vazgeçilmez şartı olan ekonomik bağımsızlığını bütün iyi niyetlere rağmen
koruyamamış; ekonomik bağımsızlığın gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan
sosyal yapı değişikliğini yapamamıştı. Avcıoğlu’na göre, II. Dünya Savaşı’nın
bitimiyle Türkiye’nin devrimci dönemi son bulmuştu ancak 27 Mayıs 1960
59 Doğan Avcıoğlu, “ Kalkınma Programı ”, Yön Dergisi , sayı 12 ( 7 Mart 1962 ), s 4. 60 Doğan Avcıoğlu, “ 1965 Yılında Atatürkçülük “,Yön Dergisi, sayı 137 ( 12 Kasım 1965 ), s 3.
44
Askeri Müdahalesi ile birlikte Türkiye’yi yeniden devrimci dönem içine
sokacak koşullar oluşmaya başlamıştı.
3. 2 Sosyalizm: Kemalizmi Tamamlama
Bu bölümdeki amacımız öncelikle, Türkiye’de sosyalist hareketin
1960’lı yıllara gelinceye dek yaşadığı tarihsel deneyim hakkında kısa ve
olabildiğince özet bilgi vermek ve sosyalist hareketin üstünde yaşadığımız
topraklarda 1960’lı yıllara gelinceye dek neden büyüyüp gelişemediği
sorununun nedenlerine değinmek; sonrasında da, Doğan Avcıoğlu’nun
sosyalizm ile ilgili görüşlerini ele almak olacaktır. Fakat öncelikle Türkiye’de
sosyalist hareketin ilk dönemlerine, bu dönemdeki ilk örgütlenmelerine;
sonrasında da sosyalist hareketin 1960’lı yıllara gelinceye dek neden
yeterince gelişemediğine ve bu duruma yol açan bazı eksikliklere bakmamız
gerekiyor. Nedeni basit, 1960’lı yıllar Türkiye’de sosyalist hareketin hızlı bir
şekilde kitleselleşmesine sahne oluyor; sosyalist harekette neler değişiyor da
bu durum yaşanıyor, cevaplamamız gereken öncelikli sorunun bu olduğunu
belirtmemiz gerekiyor.
1960 öncesi Türkiye’de sosyalist hareketin gelişimi üç döneme
ayrılabilinir:
i. 1908 – 1913 Döneminde Sosyalist Hareket
ii. 1917 - 1923 Döneminde Sosyalist Hareket
iii. 1923 –1960 Döneminde Sosyalist Hareket
45
Türkiye’de sosyalist hareketin gelişiminde ilk durak 1908 – 1913
dönemi olmuş; II. Meşrutiyetin ilanı ile başlattığımız bu dönemde, sosyalist
hareket Makedonya’dan sonra nihayet Türkiye’de de siyasal bir hareket
olarak ortaya çıkma fırsatı bulmuş, sınırlı da olsa işçi sınıfı ile bağ
kurabilmiştir. 1908 – 1913 dönemi, İttihat ve Terakki yönetiminin denetleme
iktidarından tam iktidara geçmesiyle sona ermiştir. 1917 - 1923 dönemi
Türkiye’de sosyalist hareketin geçmiş döneme kıyasla, siyasal ve teorik
donanımının yükseldiği dönemdir. Bu dönem 1923 yılıyla son bulmaktadır.
1923 – 1960 dönemi ise, sosyalist hareketin önceki iki dönemde kazandığı
siyasal ve teorik donanımı yitirdiği, önce Tek Parti yönetimi sonrasında da
Soğuk Savaş rüzgarlarıyla kuruduğu, yeterli etkinlik gösteremediği bir dönem
olarak nitelenebilir.
Sosyalist hareketin 1908’den 1960’lara uzanan, yukarıda üç döneme
ayırarak ele aldığımız süreçte Türkiye’de yeterince gelişememesi ise:
i. Türkiye’de işçi sınıfının niceliksel ve niteliksel gelişiminin yetersizliği,
ii. Sosyalistlerin ve sosyalist örgütlerin sürekli karşılaştıkları baskı ve
kovuşturma
iii. Sosyalist hareketin kendi içinde yaşadığı bölünme ve kopuş...vb gibi
nedenlerden kaynaklanmıştır.
27 Mayıs 1960 sonrasına gelindiğinde Doğan Avcıoğlu için Türkiye
tam bağımsızlığını yitirmiş, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma hedefinden
uzağa düşmüş az gelişmiş bir ülke kimliğindeydi. 27 Mayıs 1960 Askeri
Müdahalesiyle Türkiye’de açılan yeni dönem Doğan Avcıoğlu’nu pek
memnun etmemiş, hatırlanacağı üzere, bu memnuniyetsizliğini ‘’ (...) 27
46
Mayıs bir bocalama devresinden ibaret kalmış, korkulu günlerden sonra
muhafazakar kuvvetler duruma hakim olmuşlardır ‘’61 sözleriyle ifade etmişti.
Doğan Avcıoğlu, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nden sonra Türkiye’nin
içinde bulunduğu durumu ’ çıkmaz ’ olarak nitelendiriyor; bu durumu 7 Mart
1962 tarihli Yön Dergisi’nde: ‘’ Çıkmazdayız. Siyasi olsun, iktisadi olsun,
sosyal ve kültürel olsun, her alanda çıkmazdayız ‘’62 sözleriyle açıklıyordu.
Peki Türkiye içine düştüğü çıkmazdan nasıl çıkacak; başka bir deyişle,
Türkiye’nin azgelişmiş ülke kimliğini silecek, Atatürk’ün hedef koyduğu
çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılmasını sağlayacak yolun adı ne olacaktı ?
Yukarıdaki sorunun yanıtı Doğan Avcıoğlu Yön Dergisi sayfalarında
‘’ sosyalizm ‘’ olarak verdi. Doğan Avcıoğlu sosyalizmin ‘’ ( ...) geri bir zirai
[ tarım ], hızlı nüfus artışı, gizli işsizlik, düşük gelir seviyesi, kalkınmayı
kolaylaştırmayan psikolojik ve sosyolojik şartlar, gelişmeyi güçleştiren
milletler arası ortam ( ... ) ‘’63 gibi nedenlerden ötürü az gelişmiş bir ülke
olarak nitelediği Türkiye’nin hızla kalkınmasını sağlayacak, çağdaş uygarlık
düzeyine çıkaracak tek kalkınma metodu olduğunu savunuyordu. Doğan
Avcıoğlu için az gelişmiş bir ülke olan Türkiye’nin, gelişmiş ülkelerle
arasındaki mevcut gelişmişlik farkının kısa bir süre içinde kapatılabilmesi
ancak sosyalizmle mümkündü. Yön Dergisi sayfalarında ‘’ amacı insanları
üretim araçlarına sahip olan veya hükmeden azınlığa bağımlı olmaktan
kurtarmak; ekonomik gücü bütünüyle halkın eline vermek ve özgür insanların
61 Doğan Avcıoğlu, “ Eski ve Yeni Türkiye “, Yön Dergisi, sayı 42 ( 3 Ekim 1962 ), s 3. 62 Doğan Avcıoğlu, “ Kalkınma Programı “,Yön Dergisi, sayı 12 ( 7 Mart 1962 ), s 7. 63 ibid, s 7.
47
eşit olarak birlikte çalıştığı bir toplum kurmak ‘’64 şeklinde tarif edilen
sosyalizmin, az gelişmiş bir ülke olan Türkiye için neden tek çıkar yol
olduğunu Doğan Avcıoğlu 31 Ocak 1962 tarihinde Yön Dergisi’nin 7.
sayısında yayınlanan ‘’ Niçin Sosyalizm ‘’ başlıklı yazısında şu sözlerle
açıklıyordu:
‘’ Bir toplum düzeni olarak, iyi niyetli hiç kimsenin sosyalizme karşı
koyabileceğini sanmıyoruz. İnsanın insanı istismarına son veren milli gelirin
çalışma ölçüsüne göre paylaşılmasını sağlayan, insanların çeşitliliğinden
hareket ederek herkese eşit şans veren bir toplum düzenine herkes
taraftardır ( …) Biz, sosyalizmi bir kalkınma metodu olarak ele alacağız.
İddiamız şudur: Az gelişmiş memleketler arasında bulunan Türkiye’mizde,
hürriyet ve sosyal adalet içinde hızlı kalkınmayı sağlayacak tek metot
sosyalizmdir. ‘’
Avcıoğlu’na göre hızlı kalkınma çabası içindeki bir çok az gelişmiş ülke bu
gerçeği fark etmiş ve kurtuluş yolunun sosyalizmde olduğunu anlamıştı:
‘’ ( …) Sosyalizm, Asya’da, Afrika’da, Güney Amerika’da, tek kurtuluş yolu
olarak gelişiyor ( ... ) Az gelişmiş ülkelerde sosyalizm, hürriyet ve demokrasi
gibi, yeryüzünün en cazip kavramlarından biri haline geliyor. ‘’65
Avcıoğlu, azgelişmiş bir ülke olan Türkiye’nin hürriyet ve sosyal adalet
içinde hızlı kalkınabilmesi ve çağdaş uygarlık seviyesine ulaşabilmesi için
sosyalizmin tek çıkar yol olduğunu söylerken, Kemalizm’e atıfta bulunmuş;
Kemalizm’in sosyalizme açık olduğunu vurgulamış ve bu vurguyu
Kemalizm’in ’ Halkçılık ‘, ’ Devletçilik ‘ ve ’ Milliyetçilik ‘ ilkelerinden
64 “ Demokratik Sosyalizmin Görevleri ( Sosyalist Enternasyonal Bildirisi, 1951) ” Yön Dergisi, sayı 7 ( 31 Ocak 1962 ), s 8’den aktaran Özdemir, s 136. 65 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalizm Anlayışımız “, Yön Dergisi, sayı 36 ( 22 Ağustos 1962 ), s 3.
48
yararlanarak yapmıştır. Doğan Avcıoğlu, bu yargısını, hem Atatürk’ün hem de
I. Büyük Meclisi’nin kimi üyelerinin, Kurtuluş Savaşı yıllarında verdiği söylev
ve demeçlerinden, I. Büyük Millet Meclisi’nde yayınlanan beyannamelerden
yararlanarak desteklemiştir. Avcıoğlu, örneğin, 7 Ekim 1962 Yön Dergisi’nde
yayınlanan ‘’ Kaynağa Dönüş ‘’ başlıklı yazısında 21 Ekim 1920 tarihinde I.
Büyük Millet Meclisince kabul edilen halkçılık ilkesine ilişkin bir
beyannameye66 atıfta bulunarak, halkçılık ilkesi ile sosyalizm arasında bir
bağ kurmuştur: ‘’ ( … ) Kuvayı Milliyeciler kurtuluşu halkçılıkta görüyorlardı.
Halkçılık, kapitalizme, ağa ve eşraf idaresine karşı olması, doğrudan doğruya
çalışan sınıfların iktidarı ele alması demekti. Bu gün bu görüşün adına
sosyalizm diyoruz.‘’
Devletçilik ilkesine gelince; Doğan Avcıoğlu, 1929 yılında patlak veren
Büyük Ekonomik Buhranın Türk ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini
azaltmak, genç cumhuriyetin kalkınma sorununa çözüm bulmak amacıyla
gündeme gelen, 1930’lu yıllarda bir strateji olarak benimsenen devletçilik
ilkesini kapitalizme alternatif bir sistem olarak benimsenmediği için
eleştirmekle birlikte;67 devletçilik ilkesinin uygulamaya konulmasıyla birlikte
elde edilen kazanımlara dikkat çekerek, devletçilik ilkesinin yeniden
yorumlanmasıyla Türkiye’nin kalkınma sorununa çözüm bulanabileceğine
66 21 Ekim 1961 tarihinde I. Büyük Millet Meclisi’nin yayınladığı beyannamede, özetle, şu ifadelere yer verilmiştir: ‘’ ( … ) Büyük Millet Meclisi, halkın öteden beri maruz bulunduğu sefalet sebeplerini yeni icraat ve teşkilatla kaldırmayı, yerine refah ve saadeti getirmeyi, başlıca hedef addeder. Binaenaleyh toprak, maarif, adliye, maliye, iktisat ve evkaf işlerinde ve diğer mesellerde içtimai uhuvvet ve teavünü ( bu günkü şekliyle sosyal adalet ve yardımlaşma şeklinde çevrilebilir ) hakim kılarak, halkın ihtiyacına göre teçhizat ve tesisatı vücuda getirmeye çalışacaktır ‘’ aktaran Doğan Avcıoğlu, “ Kaynağa Dönüş “,Yön Dergisi, sayı 47 ( 7 Ekim 1962 ), s 3. 67 Doğan Avcıoğlu’nun konuya ilişkin ayrıntılı görüşleri için bkz: Doğan Avcıoğlu, “ Türkiye’nin Düzeni “, Cilt 1, 12. B., İstanbul, Tekin Yayınevi, 1978, s 448 – 503.
49
işaret etmiştir. Avcıoğlu’na göre, halktan yana, Türkiye’nin kalkınması için
gerekli reformları gerçekleştirebilecek bir devletçilik sisteminin hayata
geçirilmesi Türkiye’nin kalkınma sorunu da çözecek ve böylece özlemi
çekilen çağdaş uygarlık seviyesine ulaşılabilecektir. Milliyetçilik ilkesine
gelince: Doğan Avcıoğlu bu ilkeyi sosyalizmle ilişkilendirmiş, sosyalizmin
’ gerçek milliyetçilik olduğunu ‘ söylemiştir. Peki Doğan Avcıoğlu neden
sosyalizmi gerçek milliyetçilik olarak değerlendirip, Türkiye’nin önündeki tek
çıkar yol olarak görüyordu ? Şimdi bu sorunun yanıtını vermeye çalışalım.
3. 2. 1 Sosyalizm: Gerçek Milliyetçilik
19. yüzyılın birbirlerine rakip iki ideolojisi ve toplumsal hareketi olan
sosyalizm ile milliyetçilik, bilindiği üzere, 1917 Ekim Devrimi ile birlikte,
başlangıçta reel – politik nedenlerden kaynaklanan; sonrasında da ’ ezen
ulus milliyetçiliği ‘ ve ’ ezilen ulus milliyetçiliği ‘ ayrımına dayandırılan ve de
’ anti – emperyalizm ‘, ’ milli kurtuluşçuluk ‘, ’ mazlum milletler ‘
kavramlarından beslenen kuramsal açıklamaların68 geliştirilmesiyle
birbirlerine yakınlaşmıştır.
Sosyalizm ve milliyetçilik arasında doğan bu yakınlaşma, II. Dünya
sonrasında sömürgeci imparatorlukların dağılması ile Asya ve Afrika’da
ortaya çıkan Üçüncü Dünya ülkelerinin etkisiyle daha da artmıştır: Bu artışta,
bir çok Üçüncü Dünya ülkesinin sömürgelik sonrası uzun ve çetin
mücadeleler sonucunda elde ettikleri bağımsızlıklarını, ekonomik
68 Suavi Aydın, “ Sosyalizm ve Milliyetçilik: Galiyefizmden Kemalizme Türkiye’de ‘ Üçüncü Yol ‘ Arayışları “, Modern Türkiye’de Siyasal Düşünce: Milliyetçilik, der. Tanıl Bora, 1.B., İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, 438.
50
bağımsızlıkla da pekiştirerek sürekli kılmak istemelerinin etkisi olmuştur. Peki
bu durum hangi nedenlerden kaynaklanmıştır ?
Üçüncü Dünya ülkelerinin sömürgelik sonrası başlıca amacı kapitalist
batılı ülkelerin gelişmişlik düzeyini yakalamak olmuştur. Sömürgelik sonrası
bağımsızlıkları kazanan bir çok Üçüncü Dünya ülkesi, ekonomik kalkınmaları
için gerekli olan potansiyeli hayata geçirebilmek için kendilerinde batılı
kapitalist ülkelerin koşullarının var olmadığını fark etmişler; kapitalist batılı
ülkeler ile aralarında ki gelişmişlik farkını kapatabilmek için, kapitalist
kalkınma yolunu değil, sosyalist kalkınma yolunu tercih ederek, kalkınma
yolunda sosyalist ülkeleri örnek almışlardır.: Çünkü ‘’ ister paradoks olsun,
isterse eşitsiz kapitalist gelişmenin doğal bir yan ürünü olsun, sosyalist
rejimler [ ülkeler ] hemen hemen her zaman azgelişmişliğin mirasını
devralmışlardır. ‘’69 Sosyalist ülkelerin örnek alınmasının bir nedeni de bu
ülkelerin - gelişmiş batılı kapitalist ülkelerin tersine - üçüncü dünya ülkelerine
sağladıkları siyasi ve ekonomik destek olmuştur.70 Örneğin, Cemal
Abdülnasır liderliğindeki Mısır, 1956 Şubatı’nda, Nil deltasına hayat verecek,
ülke ekonomisini canlandıracak olan Assuan barajının yapımı için gerekli
olan kaynağın büyük bir kısmını, ihracat malları ile geri ödemek koşuluyla,
Sovyetler Birliği’nden sağlamıştır.71
Kalkınma yolunda yitirilecek zamanı ve kaynağı olmayan birçok
üçüncü dünya ülkesinin, ekonomik kalkınmada gelişmiş batılı kapitalist
69 Ronaldo Munck, “ Marx @ 2000 “, çev. Yalçın Yusufoğlu, 1.B., İstanbul, Kitap Yayınevi, Şubat 2003, s 73. 70 Baskın Oran, “ Az Gelişmiş Ülke Milliyetçiliği: Kara Afrika Modeli “, 3.B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Ocak 1997, s 206 207. 71 Metin Aydoğan, “ Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye 1 “, 1.B., İstanbul, Otopsi Yayınevi, Aralık 1999, s 232.
51
ülkeleri değil de, sosyalist ülkeleri örnek almalarına yol açan yukarıda
belirttiğimiz nedenlerden ayrı olmak üzere, bir de, birçok üçüncü dünya
ülkesinin zihninde, gelişmiş batılı kapitalist ülkelerin emperyalist geçmişlerinin
bıraktığı izlenimlerin yarattığı kötü çağrışımların etkisidir. Sömürgelik
döneminden kalan bu izlenimler, bağımsızlık sonrasında, bir çok üçüncü
dünya ülkesinde, emperyalizm ve kapitalizmin özdeş tutulmasına yol açmış;
gelişmiş batılı kapitalist ülkelerin, siyasal ve ekonomik bağımsızlıklarının
önünde sakınılması gereken tehlikeli engeller olarak görülmesine neden
olmuştur. Kısaca söylemek gerekirse kapitalizm ile emperyalizm zihinlerde bir
özdeşlik yaratmış; bu özdeşliğin tersi bir özdeşlik ise, sosyalizm ile
milliyetçilik arasında kurulmuştur.72
Yukarıda kısaca söz etmeye çalıştığımız, sosyalizm ile milliyetçilik
arasında kurulan özdeşliğin bir benzeri, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi
sonrasında Türkiye’de de ortaya çıkmıştır. Sosyalist hareketin, Türkiye’deki
gelişiminde, milliyetçilik ile arasında en başından beri var olan yakınlaşma,73
21 Aralık 1961 tarihinde yayın hayatına atılan Yön Dergisi ile birlikte
pekişmiş; Yön yazarları, milliyetçiliğin ilk ve vazgeçilmez şartı olarak
gördükleri tam bağımsızlığın ancak sosyalizmde mümkün olabileceğini
söylemişlerdir.74 Yön yazarları sosyalizmle milliyetçilik arasında özdeşlik
kurarlarken, sık sık Kurtuluş Savaşı’nın anti emperyalist niteliğine vurgu
yapmışlar; Kurtuluş Savaşı’nın dünyadaki ilk milli kurtuluş mücadeleleri
72 İbid., s 206 73 Aydın, s 441. 74 Özdemir, s 134.
52
arasında yer aldığını belirterek,75 bu yönüyle Kurtuluş Savaşı’nın mazlum
milletlere önder ve örnek olmuş, tam bağımsızlığı hedefleyen, bir hareket
olduğunu söylemişlerdir.
Yön yazarları tam bağımsızlığın ancak sosyalizmle mümkün
olabileceğini görüşünü dile getirilerken; sosyalizm ile milliyetçilik arasında
kurdukları özdeşlik ile, Türkiye’de var olduğunu düşündükleri, Soğuk Savaşla
birlikte zihinlere kazınan yanlış bir anlayışı, sosyalizm ile milliyetçilik
arasındaki zıtlığı kaldırmak, ’ gerçek milliyetçiliğin ‘ ne olduğunu kamuoyuna
duyurmak istemişlerdir:
‘’ Türkiye’de genellikle sanılmaktadır ki, enternasyonalist nitelikte ki sosyalist
hareket, millet gerçeğini inkar eder ve milliyetçiliğe karşıdır. Batının kapitalist
toplumları ise, millet gerçeğine saygılıdırlar ve milliyetçilikten yanadırlar ! Bu
görüş, büyük bir yanılmanın sonucudur. Azılı enternasyonalist sosyalistler
dahi – sosyalizm, gücünü hayattan ve tarihten gelen bir bilimsel teoriden
aldığı için – objektif bir varlık olarak milleti ve onun büyük gücünü daima
tanımışlardır (…) Türk milliyetçilerinin, emperyalist ideologların millet
gerçeğini küçümsemeye çalışan bilime aykırı teorileri ile sosyalizmin gerçekçi
millet teorisini iyi bilmeleri gerekir. ‘’ 76
Yön Dergisi yazarları içinde sosyalizm ve milliyetçilik ilişkisi üzerine
yazılarıyla dikkat çeken en önemli isimlerden birisi Doğan Avcıoğlu olmuştur.
Milliyetçilik ve milletin modern çağlarda ortaya çıkan toplumsal örgütlenme
biçimi olduğunu belirten Avcıoğlu, Türk milletini eski çağlardan beri var olan
doğal bir yapı olarak gören; millet tanımında din, dil ve kan bağı gibi öğeleri
75 İlhan Selçuk, “ Bizim Milliyetçiliğimiz “, Yön, sayı 3 ( 3 Ocak 1962 ), s 7. 76 “ Emperyalist ve Sosyalist Açılardan Millet Gerçeği ve Milliyetçilik “,Yön Dergisi, sayı 216 ( 19 Mayıs 1967 ), s 20.
53
ön plana çıkaran Türkçü ve Turancı milliyetçilik anlayışı reddetmiştir.77 Doğan
Avcıoğlu, milleti ‘’ ( …) özgül bir milli kültür içinde beliren psikolojik bir
davranış biçimi, ekonomik hayat, arazi ve dil birliği temelleri üzerinde doğan,
tarihsel olarak teşekkül etmiş istikrarlı bir halk topluluğu ‘’78 olarak
tanımlamış; çağdaş bir milletin ‘’ birbirlerini seven ve bir arada yaşamak
isteyen insanlardan ‘’79 kurulu olduğu söylemiştir. Millet kavramına verdiği
önemi ‘’ çağımızın en büyük gerçeği millet gerçeğidir ‘’80 sözleriyle ifade eden
Doğan Avcıoğlu; milliyetçiyi, iç ve dış kapitalizmin karşısında dikilen insan
olarak tanımlamıştır.81
Türkiye’nin gerçek milliyetçilerini sosyalistler olarak gören Doğan
Avcıoğlu’na göre, sosyalizmin milliyetçilik anlayışı, kapitalist milliyetçilik
teorilerinin aksine, millet içinde sömüren ve sömürülen ayrımına son
vermekte, tam bağımsızlık anlamına gelen milli egemenlik ilkesini hayata
geçirmektedir: ‘’ Üretim araçlarının özel mülkiyeti, milli birliği bozmakta ve
milletin bir kısmına, öteki kısmın hükmetmesine yol açmaktadır. ‘’82 Oysa
sosyalist milliyetçilik, üretim araçları üzerinde ki milli birliği bozan özel
mülkiyeti kaldıracak, özel mülkiyetin sonucu olan sınıf karşıtlıklarına
sonlandıracak, milli birliği sağlayacaktır: ‘’ (…) sosyalizm, milletlerin içindeki
77 Doğan Avcıoğlu’nun milliyetçilik ve millet kavramları üzerine düşüncelerinin daha ayrıntılı bir incelemesi için Türklerin Tarihi adlı beş ciltlik eserinin ilk cildinin giriş bölümüne bakıla bilinir: Doğan Avcıoğlu, “ Türklerin Tarihi 1 “, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1998. Birinci Kitap, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1998. 78 Doğan Avcıoğlu, “ Millet Gerçeği ve Milliyetçilik “, Yön Dergisi, sayı 216 ( 19 Mayıs 1967 ), s 8 – 9. 79 Doğan Avcıoğlu, “ Kürt Meselesi “, Yön Dergisi, sayı 194, ( 16 Aralık 1966 ), s 3. 80 Yukarıda ki alıntı, Yön Dergisi’nin 7 Mayıs 1965 Tarihli 110. sayısında yayınlanan ‘’ Türk Milliyetçilerine Sesleniş ‘’ başlıklı yazıdan yapılmıştır. İmzasız olarak yayınlanan yazının üslubuna bakıldığında yazının arkasında ki kalemin Doğan Avcıoğlu olduğu anlaşılmaktadır. 81 Doğan Avcıoğlu, “ Milliyetçilere Sesleniş “, Yön Dergisi, sayı 78 ( 25 Eylül 1964 ), s 3’den aktaran Özdemir, s 135. 82 Doğan Avcıoğlu, “ Millet Gerçeği ve Milliyetçilik “, Yön Dergisi, sayı 216 ( 19 Mayıs 1967 ), s 8 – 9.
54
sınıf ilişkilerinin tabiatını kökünden değiştirir. Sınıf zıddiyetlerini
[ karşıtlıklarını ] kaldırır, manevi ve siyasi birliği kurar. ‘’83 Avcıoğlu’na göre
ancak sosyalist milliyetçilik Türkiye’yi içine düştüğü çıkmazdan
kurtarabilecek, Türkiye’nin içinde bulunduğu geri ve bağımlı durumuna son
verebilecektir. Geri ve bağımlı duruma son verilmesi ise, Atatürk’ün
arzuladığı, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamış tam bağımsız Türkiye
hedefine de ulaşılması anlamına gelecektir.
Peki Atatürk’ün arzuladığı çağdaş uygarlık düzeyini yakalamış tam
bağımsız Türkiye hedefine ulaşılmasını sağlayacak olan sosyalizmin, ayırt
edici özellikleri neler olacaktır ? Sorunun yanıtını vermeden önce, Doğan
Avcıoğlu’nun sosyalizme ilişkin düşüncelerine biraz daha yakından bakalım.
3. 2. 2 Sosyalizmin Çeşitleri
İlk sayılarından itibaren içeriğinde yer alan yazılara göz gezdirildiğinde
Yön Dergisi’nin dikkati çeken önemli özeliklerinden birisi, dergininin
sayfalarında Türkiye’de solun bütün renklerinin yer aldığı ve tartışılmakta
olduğudur. Bu durum Yön yazarlarının sosyalizmin tek mi yoksa birden fazla
mı olduğu sorusuna verdikleri yanıtlar üzerinde uzlaşamamış olmalarından;
sosyalizmin her yönüyle tartışmaya açılarak Türkiye için en uygun sosyalist
modelin bulunmasını istemiş olmalarından kaynaklanmıştır. Kimi Yön
yazarları sosyalizmin tek olduğu görüşünü dile getirirken, Yön içindeki
yazarlardan bir bölümü de birden fazla sosyalizm olduğu görüşünü dile
getirmişlerdir. Siyasal ve toplumsal görüşlerini ele almaya çalıştığımız Doğan
83 İbid., s 8 .
55
Avcıoğlu ise, birden çok sosyalizm olduğu görüşünü dile getiren yazarlar
arasında yer almıştır.
“Doğan Avcıoğlu ‘’ insanın insanı istismarına son veren, milli gelirin
çalışma ölçüsüne göre paylaşılmasını sağlayan, insanların çeşitliliğinden
hareket ederek herkese eşit şans veren bir toplum düzeni ‘’84 olarak
tanımladığı sosyalizmin prensip itibariyle tek olmakla birlikte, uygulama
alanında üç ana akıma ayrıldığını belirtmiş; bu akımların Doğu sosyalizmi,
Batı sosyalizmi, Azgelişmiş ülkeler sosyalizmi olduğunu söylemiştir.85
Avcıoğlu’na göre Doğu sosyalizmi, Batı sosyalizmi ve Azgelişmiş
ülkeler sosyalizmi olarak adlandırdığı üç sosyalist akımda kaynağını aynı
ortak sosyalist idealden almaktadır. Bu ortak ideali Avcıoğlu şu sözlerle
özetlemektedir: ‘’ Bu ideal, en geniş şekliyle bütün insanların hürriyet, eşitlik
ve kardeşlik ilkelerinin ışığı altında, en iyi şekilde yaşamalarına ve
gelişmelerine imkan veren bir toplum düzenine ulaşma çabası şeklinde
özetlenebilinir. ‘’86 Avcıoğlu’na göre sosyalizmin üç akıma ayrılmasının
nedeni, bir ülkede sosyalist toplum düzenin nasıl kurulacağı sorusuna verilen
yanıtta ortaya çıkmakta; dolayısıyla birbirlerinden çok farklı sosyalist
uygulama biçimlerine rastlanmaktadır.87
Doğan Avcıoğlu, Doğu sosyalizmini az gelişmiş ülkelerin hızla
kalkınmasını sağlama bakımından başarısını kesin şekilde ispat etmiş bir
akım olarak değerlendirmiş; bu akımın hayata geçirilmesinde izlenecek kimi
84 Doğan Avcıoğlu, “ Niçin Sosyalizm “,Yön Dergisi , sayı 7 ( 31 Ocak 1962 ), s 3. 85 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalizm Anlayışımız “, Yön Dergisi, sayı 36 ( 22 Ağustos 1962 ), s 3. 86 İbid., s 3. 87 İbid., s 3.
56
uygulamaların ise bir çok sosyalisti sosyalizmden vazgeçirecek kadar ağır
olduğunu söyleyerek eleştirmiştir:
‘’ Doğu sosyalizmi ( … ) bir çok sosyalisti sosyalizmden vazgeçirecek kadar
pahalı olmuştur. Sovyetler Birliği’nde, milyonların ölümü pahasına girişilen
kolektifleştirilme hareketi, kanlı tasfiyeler hala hatırlardadır. Bu sebeple,
Doğu sosyalizmi ancak totaliter bir idare altında yürütülebilmiştir ( … ) Asıl
gayenin insanın gelişmesi olduğunu unutabilecek kadar insafsız metotlara
yönelmek, arzu edilecek bir şey olmadığı gibi, zaruri de değildir. Böyle bir
sosyalizm anlayışına kalkınma konusundaki büyük müessiriyetine
[ etkinliğine ] rağmen karşıyız ‘’
Avcıoğlu Batı sosyalizminin ise ‘’ uyanık ve teşkilatlanmış geniş emekçi
kitlelerine ve gelişmiş bir ekonomiye sahip bulunan batı memleketlerinde ‘’
gerçekleştirilebilecek bir akım olduğunu söylemiş; bu akımın yeterli sermaye
birikiminden, uyanık ve gelişmiş emekçi kitlelerinden yoksun, ortaçağ
zihniyetinin izlerini halen silememiş olan azgelişmiş ülkeler için uygun
olmadığını belirtmiştir. Doğan Avcıoğlu Azgelişmiş ülkeler sosyalizmini ise
‘’ Batı ülkelerinin birkaç yüzyılda aldığı mesafeyi hızla kapayıp, en kısa
zamanda ileri toplun düzenlerine ulaşma ‘’88 amacın güden bir sosyalist akım
olarak tarif etmiştir. Avcıoğlu’na göre bu akım ‘’ hızlı kalkınma temposu ‘’
içinde - Doğu sosyalizminin totaliter idare yöntemlerine başvurmaksızın -
azgelişmiş ülkelerin gelişmiş Batılı ülkelerle aralarında var olan birkaç
yüzyılık gelişmişlik farkını kapatabilecek radikal değişimi hayata geçirebilecek
olan ‘’ hürriyet ve sosyal adalet içinde kalkınma imkanını ‘’ getirecek yegane
88 İbid., s 3.
57
modeldir. Doğan Avcıoğlu’na göre bu modelin Türkiye için adı ’ Türk
Sosyalizmi ‘ dir.
3. 2. 3 Türkiye İçin Sosyalizm: ’ Türk Sosyalizmi ’
1960’lı yılların başında, Yön Dergisi’nin başlattığı sosyalizm
tartışmalarında, sıklıkla sorulan ve yanıtı aranan öncelikle soru ‘’ Türkiye için
nasıl bir sosyalizm istiyoruz ‘’ sorusudur. Yön Dergisi sayfalarında, yukarıdaki
soruya, Doğan Avcıoğlu, Şevket Süreyya Aydemir, Mümtaz Soysal, İlhan
Selçuk gibi isimler ‘’ Türk Sosyalizmi ‘’ yanıtını vermişlerdir. Saydığımız bu
isimler arasında, kavramın gelişimine katkıları göz önüne alındığında, öne
çıkan başlıca iki isim, Doğan Avcıoğlu ve Şevket Süreyya Aydemir olmuştur.
‘’ Türkiye için nasıl bir sosyalizm istiyoruz ‘’ sorusuna, ’ Türk
sosyalizmi ‘ kavramıyla yanıt arayan ilk isim Şevket Süreyya Aydemir
olmuştur. Bu kavram, ilk kez, Yön Dergisi’nin 31 Ocak 1962 tarihli 7.
sayısında Şevket Süreyya Aydemir’in ‘’ Türk Sosyalizmi ve Fikir
Atatürkçülüğü ‘’ başlıklı yazısıyla gündeme gelmiş; ’ Yeni Devletçilik ‘,
’ Memleketçi Sosyalizm ‘, ’ Islahatçı Sosyalizm ‘ gibi isimlerle de anılmıştır.
Şevket Süreyya Aydemir, ‘’ Türk Sosyalizmi ve Fikir Atatürkçülüğü ‘’
başlıklı yazısında ’ Türk sosyalizmi ‘ kavramını: ‘’ [Türk sosyalizmi ] milli
hayatın her cephesini Atatürk’ün çeşitli demeçlerinde yer alan ilkeler
dahilinde düzenlemekten başka bir şey değildir ‘’89 sözleriyle özetlemiştir.
’ Türk sosyalizmi ‘ni, az gelişmiş ülkelerdeki milli kurtuluş hareketlerinin ilerici
89 Şevket Süreyya Aydemir, “ Türk Sosyalizmi ve Fikir Atatürkçülüğü “, Yön Dergisi, sayı 7 ( 31 Ocak 1962 ), s 7.
58
bir devamı olarak yorumlayan Şevket Süreyya Aydemir, Yön Dergisi’nin 9
Ocak 1963 tarihli sayısında da ‘ Türk sosyalizmi’nin ilkelerini şu şekilde
belirlemiştir:
- Anti – emperyalizm: İstiklalcilik,
- Anti – kapitalizm: Milli ve halkçı ekonomi,
- Karma ekonomiyi reddetmeyen, fakat parazit bir istismarcılığı reddeden
bir devletçilik,
- Halk için halkla beraber halkçılık. Faydanın halk yararına kullanılışı,
yani sosyal adalet,
- Mustafa Kemal’in anladığı anlamda bir vatan imajı. Saldırganlığa ve -
istilacılığa karşı çıkış,
- Mustafa Kemal’in anladığı anlamda bir millet imajı. Dil, tarih ve kültür
işlerinde bilimsel bir milliyetçilik,
- Devlette, rejimde, dış politikada ve ekonomide milli olmak özelliği,
- Demokratik düzende sosyal devlet anlamının işlemesi ve organların
yaratılması,
- Milli hayatın bütün kollarını içine alan bir plancılık,
- Emeğin ve hizmetin korunması ve teşkilatlandırılması, güçlü ve
bağımsız sendikacılık,
- Din ve devlet işlerinin kesin olarak ayrılması, laiklik.90
Şevket Süreyya Aydemir’in ortaya attığı ’ Türk sosyalizmi ‘ kavramı
gerek Yön Dergisi içinde gerekse dışında yankı bulmuş, tartışmalara yol
açmıştır. Örneğin Yön Dergisi içinde, derginin baş yazarlarından, Sadun
Aren; Yön Dergisi dışından ise Behice Boran, Şevket Süreyya Aydemir’in
90 Şevket Süreyya Aydemir, “ Türk Sosyalizmin İlkeleri “,Yön Dergisi, sayı 56 ( 9 Ocak 1963 ), s 8.
59
yazısıyla gündeme gelen ’ Türk sosyalizmi ‘ kavramını eleştirmişler, bu
kavrama karşı çıkmışlardır.91
Yön Dergisi’nin başyazarlarından Doğan Avcıoğlu ise Şevket Süreyya
Aydemir’in ortaya attığı ’ Türk sosyalizmi ‘ kavramını benimseyenler arasında
yer almış, kavramın içeriğinin gelişimine katkı sağlamıştır. Sosyalizmi, az
gelişmiş bir ülke olarak değerlendirdiği Türkiye’nin ‘’ hürriyet ve sosyal adalet
‘’ içinde hızla kalkınmasını sağlayacak tek metot olduğuna inandığı için
savunduğunu söyleyen Doğan Avcıoğlu, Türkiye’de uygulanabilecek
sosyalizmin ‘ Türk sosyalizmi ‘ olduğunu belirtmiştir. Avcıoğlu, Yön Dergisi’nin
14 Mart 1962 tarihli sayısında yayınlanan ‘’ Kalkınma Programı II: A’dan Z’ye
Kadar Reform‘’ başlıklı yazısında ’ Türk Sosyalizmi ’nin hedeflerini şu şekilde
tespit etmiştir:
− Kapitalizm öncesi iktisadi yapıyı, kalkınmayı sağlayacak biçimde
modernleştirmek,
− Başta kullanılmayan ( atıl ) işgücü olmak üzere kaynakların tam
istihdamını sağlamak,
− Planlamayı, sosyal, iktisadi, siyasi ve kültürel alanlarda büyük
değişiklikleri sağlayacak güçlü bir müdahale vasıtası olarak
kullanmak,
− Çalışmayı toplumun en yüksek değeri haline getirmek ve kültürler için
fırsat eşitliği sağlamak,
− Çalışanlar demokrasisini kurmak. 92
91 Aydın, s 461. 92 Doğan Avcıoğlu, ‘’ Kalkınma Programı II: A’dan Z’ye Kadar Reform ‘’, Yön Dergisi, sayı 13 ( 14 Mart 1962 ), s 8.
60
‘ Türkiye sosyalizmi ’nin öncelikli hedefinin ‘ Milli Demokrasi ‘nin inşa edilmesi
olduğunu söyleyen Avcıoğlu’na göre Türkiye’nin toplumsal ve ekonomik
yapısı sosyalist devrim için henüz hazır değildi: ‘’ Zira sosyalizm ancak
gerçek sosyalist kuvvetlerle sıhhatli bir şekilde kurulabilir. Fakat sosyalizm
bugünün meselesi değildir. ‘’93 Avcıoğlu, Türkiye’nin içinde bulunduğu
koşullarda, sosyalizmin temel sorununun, anti – emperyalist, anti - feodal
mücadele olduğunu belirtmiştir. Sosyalistler, anti – emperyalist, anti – feodal
mücadeleyi ön plana koyan bir strateji izlemeli; bu strateji içinde yer
alabilecek toplum kesimleri dışlanmamalıydı. Bunun birlikte, ’ Milli Demokrasi
‘ safhasında ülkenin siyasal ve ekonomik bağımsızlığı sağlanmalı; 1961
Anayasası’nda belirtilen hak ve özgürlükler gerçekleştirilmeli ve
korunmalıydı.94
Avcıoğlu’na göre ’ Milli Demokrasi ‘ mevcut parlamenter rejime dayalı
burjuva demokrasisinden farklı olacaktı:
‘’ Milli demokrasi, burjuva demokrasisinden farklıdır. Zira bu tip demokraside,
milli burjuvazinin egemenliği kesindir. Milli demokrasi, sosyalist demokrasi de
değildir. Zira bu tip demokraside de işçi sınıfı egemen durumdadır.
Diktatörlük ve despotizm metotlarını reddeden milli demokrasi, toplumun anti
emperyalist ve anti feodal bütün güçlerini temsil eden karma bir tiptir. ‘’95
Avcıoğlu’na göre ’ Milli Demokrasi ‘de işçi sınıfının egemenliği – her ne kadar
söz konusu egemenliği milli burjuvaziyle paylaşsa da - ülkenin kapitalist
olmayan bir kalkınma yoluna girmesine yol açacak; ülkenin sosyalizmin
93 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalist Gerçekçilik “, Yön Dergisi , sayı 39 ( 12 Eylül 1962 ), s 20. 94 İbid., s 20. 95 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalist Strateji ve Prof. Dr. Sadun Aren ‘’ , Yön Dergisi, sayı 197 ( 6 Ocak 1967 ), s 16.
61
inşasına geçiş için ihtiyaç duyduğu şartların oluşmasını sağlayacaktı.96
Şartların oluşması yolunda sosyalistlerin vereceği demokratik mücadelenin
ise iki yönü olacaktı. Bu yönlerden ilki ‘’ (…) milli egemenliği kuvvetlendirmek,
ekonomik bağımsızlığa ulaşmak, geniş bir milli rönesans gerçekleştirmek, her
türlü gericilik şeklini ve feodal eşitsizliği ‘’ kaldırmak ‘’97; ikincisi ise ‘’ (…)
kapitalizmi teşhir etmek ve kapitalist gelişme yolunun bütün sakıncalarını
ortaya koymak; burjuvazinin milli amaçlarla çatışan sınıf çıkarlarını gözler
önüne sermek; işçilerin ve işçi köylü ittifakının toplumdaki rolünü
güçlendirmek ‘’98 olacaktır.
Peki, Avcıoğlu’na göre, yukarıda belirttiğimiz ilke ve hedeflerin
gerçekleştirilmesinde, başka bir deyişle Türkiye’de sosyalizmin - öncesinde
’ Milli Demokrasi ‘nin – inşasında, toplumsal sınıfların hangi unsurları rol
alacaktır ?
3. 3 Sosyalist Mücadelenin Türkiye’deki Unsurları
Hatırlanacağı üzere, Doğan Avcıoğlu Yön Dergisi sayfalarında,
Türkiye’nin en temel sorunlarının ’ bağımsızlık ‘ ve ’ kalkınma ‘ olduğunu
söylemiş; söz konusu bu sorunların Türkiye’nin azgelişmiş bir ülke
olmasından kaynaklandığını belirtmişti.
Avcıoğlu’na göre, Türkiye’nin azgelişmiş ülke kimliğinden sıyrılması
ancak sosyalizmle mümkündü. Sosyalizm, Türkiye’nin önündeki tek
96 Doğan Avcıoğlu, “ Halkçı, Devletçi, Devrimci ve Milliyetçi Kalkınma Yolu ‘’, Yön Dergisi , s 111 ( 14 Mayıs 1965 ), s 9. 97 İbid., s 9. 98 İbid., s 9.
62
seçenekti. Türkiye de, hızlı kalkınma çabası içindeki birçok azgelişmiş ülke
gibi, bu seçeneği fark etmeli, sosyalizm yolunda ilerlemeliydi.
Doğan Avcıoğlu, sosyalizmin Türkiye’nin önündeki tek seçenek olduğu
görüşünü dile getirirken, Kemalizm’in ’ Devletçilik ‘, ’ Halkçılık ‘ ve
’ Milliyetçilik ‘ ilkelerine atıfta bulunmuş; Kemalizm ve sosyalizm arasında bir
bağ kurmuş ve aynı zamanda, Atatürk’ün arzuladığı, çağdaş uygarlık
düzeyine ulaşmış Türkiye hedefinin, ancak sosyalizmle mümkün olabileceğini
söylemişti. Avcıoğlu’nun, ’ gerçek milliyetçilik ‘ diye nitelediği sosyalizm,
prensip itibariyle tek olmakla birlikte, uygulama da üç ana akıma
ayrılmaktaydı: Bu akımlar ’ Doğu Sosyalizmi ‘, ’ Batı Sosyalizmi ‘ ve
’ Azgelişmiş Ülkeler Sosyalizmi ‘ydi.
Doğan Avcıoğlu’na göre, yukarıda belirttiğimiz, üç sosyalist akımdan
Türkiye için uygun olabilecek model, ’ Azgelişmiş Ülkeler Sosyalizmi ‘ydi.
’ Azgelişmiş Ülkeler Sosyalizmi ’nin Türkiye’deki adı ’ Türk Sosyalizmi ‘
olacaktı. ’ Türk Sosyalizmi ‘nin öncelikli hedefi Türkiye’de sosyalizmin değil;
’ Milli Demokrasi ‘nin inşası olacaktı. Sosyalizme aşama aşama varılacak ve
sosyalistler ’ Milli Demokrasi ‘nin inşasında bir yandan milli egemenliği
kuvvetlendirecekler diğer bir yandan da kapitalist kalkınma yolunun bütün
sakıncalarını ortaya koyup, ülkenin yarı feodal – yarı bağımlı ekonomisine
son verecek adımların atılmasını sağlayacaklardı. Peki sosyalistlerin
Türkiye’de ki bu mücadelesinde, Avcıoğlu’na göre, toplumsal sınıfların hangi
unsurları yer alacaktı?
Yukarıdaki sorunun yanıtını Doğan Avcıoğlu, anti – emperyalist
mücadeleyi ön plana koyan, ’ Milli Demokrasi ‘nin inşası hedefinde birleşmiş
63
bütün unsurlar şeklinde vermiştir. Söz konusu bu unsurlar asker – sivil
aydınlar, işçi sınıfı, gençlik, köylüler ve iç pazar üzerinde çıkarları
emperyalizmle çatışan milli burjuvaziden oluşmaktadır.99
Avcıoğlu’na göre asker – sivil aydınlar, ‘’ öğretmeniyle, subayıyla,
memuruyla ‘’,100 orta sınıflardan gelme aydınlardır. Doğan Avcıoğlu, asker –
sivil aydınlar yerine, ‘’ ara tabakalar ‘’ ya da ‘’ zinde kuvvetler ‘’ deyişlerini
kullanmayı yeğlemiştir. Asker – sivil aydınları nitelemek için kullandığı ara
tabakalar / zinde kuvvetler deyişlerine ilişkin ise şunları söylemiştir:
‘’ (…) Nedir bu ara tabakalar ? Bu bir mütecanis [ homojen ], hatta mütecanis
bir tabaka değildir. Ama hakim sınıfların nispeten zayıf olduğu toplumlarda,
içinden çıktıkları sınıf ve tabakalardan bağımsızlaşmaktadırlar. Ara tabakalar
politik sonucu tayin edici unsurlardır. Bu büyük güçlerinin bilincine
varmışlardır ve bu bilinç onları bağımsız kılmaktadır. Bu ara tabakalar
toplumun ilerici kesimini teşkil etmektedirler. Çıkarları modernleşme ve hızlı
kalkınmadan yanadır. Toplum hayatında önemli rolleri dolayısı ile, öncü bir
rol oynamaya, kendilerini, özel çıkarlarının üstüne çıkmaya zorlayan tarihi bir
misyona sahip olma eğilimindedirler. ‘’101
Gelişmiş Batılı toplumların aksine, Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerde ara
tabakaların ülkelerinin kaderlerine hakim durumda olduklarını söyleyen
Avcıoğlu’na göre sosyalistler, Tanzimat’tan bu yana, Türkiye’nin kaderinde ön
planda rol oynayan ara tabakaları dışlamamalı; ara tabakaların geçmişte
yaptıkları hataları derinlemesine eleştirerek, onları kazanmalıydı: Çünkü
azgelişmiş ülkelerde ara tabakalar ‘’ (…) burjuvazi kalkınma çabasında 99 Doğan Avcıoğlu, “ Sınıf Mücadelesi, Sosyalizm ve Milliyetçilik “,Yön Dergisi, sayı 182 ( 23 Eylül 1966), s 3. 100 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalist Gerçekçilik “,Yön Dergisi, sayı 39 ( 12 Eylül 1962 ), s 20. 101 Doğan Avcıoğlu, ‘’ Bir Sosyalist Stratejinin Esasları ‘’, Yön Dergisi, sayı 185 ( 14 Ekim 1966 ), s 3.
64
başarısızlık gösterdiği ölçüde, kapitalist olmayan bir kalkınma yoluna ‘’102
yönelebilmekteydiler.
Avcıoğlu’na göre 1960’lı yılların Türkiye’sinde işçi sınıfı henüz yeterli
siyasal bilinçten yoksundu; zira Türkiye’de işçi sınıfı henüz başlangıç
safhasındaydı. Bu durum Türkiye’nin azgelişmiş bir ülke olmasından
kaynaklanıyordu. İşçi sınıfı, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nden sonra
yıllardır maruz kaldığı baskılardan sıyrılıp yeni yeni uyanıyor; ekonomik ve
siyasal gücünün bilincine varıp teşkilatlanıyordu.103
Doğan Avcıoğlu sosyalist mücadelede gençliğe ayrı bir önem veriyor;
bu önemi ‘’ gençliği kazanan bir siyasi hareket yenilmez bir kuvvettir ve
gençlik, ilericilerin tabii müttefikidir ‘’104 sözleriyle ifade ediyordu. O’na göre
gençlik ülke yönetimine katılmalı ve söz sahibi olmalıydı: ‘’ (…) Halk
çocuklarının [ gençliğin ] memleket idaresine katılması (…) sosyal alandaki
ilerlemeyi sağlam temellere oturtmak ve kütlelere kalkınmayı benimsetmek
için zorunludur ‘’105
Doğan Avcıoğlu, hatırlanacağı üzere, Türkiye’de sosyalistlerin önceliği
sosyalist mücadeleye değil, anti – emperyalist mücadeleye vermesi gerektiği
görüşünü dile getiriyor ve bütün ilerici güçlerin bu amaç etrafında birleşmeleri
gerektiğini söylüyordu. Avcıoğlu’na göre ilerici güçlerin saflarında, iç pazarda
çıkarları emperyalizmle çatışan, milli burjuvazide yer almakta ve ‘’ milli
burjuvazi ‘’ orta ve küçük sanayi burjuvazisi ile küçük zanaatkarlardan
oluşmaktaydı. Avcıoğlu milli burjuvazinin, büyük burjuvazinin aksine, ülkenin
102 İbid., s 3. 103 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalist Gerçekçilik “, Yön Dergisi, sayı 39 ( 12 Eylül 1962 ), s 20. 104 İbid., s 20. 105 Doğan Avcıoğlu, ‘’ Kalkınma Programı II: A’dan Z’ ye Kadar Reform ‘’, Yön Dergisi, sayı 13 ( 14 Mart 1962 ), s 8.
65
tam bağımsızlığından ve milli sanayisinin gelişmesinden yana bir tutum
alabileceğini söylüyordu. Dolayısıyla sosyalistler ‘’ milli burjuvazi ‘’ olarak
nitelendirdiği orta ve küçük sanayi burjuvazi ile küçük zanaatkarların,
emperyalizmin yerli işbirlikçileri konumundaki büyük burjuvazinin – sanayi ve
ticaret burjuvazisinin – etrafında kenetlenmelerini önleyecek politikalar
gütmeli; orta ve küçük sanayi burjuvazisi ve küçük zanaatkarlar işbirlikçi
büyük burjuvazinin rekabetine karşı desteklemeli ve korumalıydı.106 Zira
Türkiye’nin içinde bulunduğu devrim aşamasında, emperyalizme karşı çıkan
bütün toplumsal grupların desteğine ihtiyaç duyulmaktaydı. Kısaca söylemek
gerekirse, burjuvazi bir bütün olarak düşman olarak algılanmamalı; burjuvazi
içindeki çıkar çatışmaları değerlendirilmeliydi. Doğan Avcıoğlu’na göre
sosyalistler ‘’ mücadeleyi emperyalizme karşı çıkan bütün grupların kabul
edebileceği basit ve açık – seçik bir programa kavuşturmak, mevcut kuvvet
ilişkilerini doğru tahlil ederek şartlara en uygun düşen şiarları bulup ortaya
atmak ‘’107 gibi zor bir görevi yerine getirmekle yükümlüydü.
Buraya kadar yazdıklarımızı özetleyecek olursak Doğan Avcıoğlu,
Türkiye’de 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi ile açılan yeni dönemde
sosyalizmin ve sosyalistlerin temel meselesini, anti – emperyalist ve anti –
feodal mücadelenin ön plana çıktığı ’ Milli Demokrasi ‘nin inşası olarak
görüyor; Türkiye’nin mevcut şartlarında sosyalizmin en önemli mesele
olmadığını iddia ediyordu.108 ’ Milli Demokrasi ‘nin inşasında ise asker – sivil
aydınlar, işçi sınıfı, gençlik, köylüler ve iç pazar üzerinde çıkarları
106 İbid., s 20. 107 Doğan Avcıoğlu, “ Sınıf Mücadelesi, Sosyalizm ve Milliyetçilik “,Yön Dergisi, sayı 182 ( 23 Eylül 1966), s 3. 108 Doğan Avcıoğlu, “ Cepheler Birleşiyor ”, Yön Dergisi, sayı 44 ( 17 Ekim 1962 ), s 3.
66
emperyalizmle çatışan milli burjuvaziden oluşan – kısaca ’ milliyetçi
demokratik kuvvetler ‘ 109 olarak adlandırdığı - toplum kesimlerinin yer
alacağını belirtiyordu.
Avcıoğlu’na göre ’ Milli Demokrasi ‘nin inşasında verilecek milliyetçi
mücadelede, öncülüğü işçi sınıfının değil; asker – sivil aydınlardan oluşan ara
tabakaların üstlenecekti. Bu durumun nedenini Doğan Avcıoğlu şu sözlerle
açıklıyordu:
‘’ Milliyetçi mücadelenin ancak sosyalist güçlerin öncülüğünde yürütüldüğü
takdirde başarıya ulaşabileceğini, aksi halde yeniden emperyalizmin
kucağına düşülebileceğini ileri süren bir çok düşünür vardır. Şüphesiz bu en
ideal çözüm yoludur. Fakat gerçeklere her zaman uygun düşmekten uzaktır.
Çağımızda, değişen kuvvet dengesinin ve kütlelerin artan politik ağırlığının
etkisiyle, milliyetçi mücadele, sosyalist olmayan güçlerin liderliğinde de
başarıya ulaşabilmekte ve sosyalizme yönelebilmektedir. ‘’110
Doğan Avcıoğlu’na göre sosyalizme geçişin şartları ancak ‘’ Milli Demokrasi ‘’
nin inşası ve başarısından sonra olgunlaşacaktır: ‘’ (…) Milli Demokrasi (…)
özgür bir köylü ve güçlü bir işçi sınıfı yaratacak ve ekonomik bağımsızlığı
gerçekleştirecektir. Böylece Sosyalizmin inşasına geçiş için bütün şartlar
hazırlanmış olacaktır. ‘’111
109 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalist Gerçekçilik “,Yön Dergisi, sayı 39 ( 12 Eylül 1962 ), s 20. 110 Doğan Avcıoğlu, “ Sınıf Mücadelesi, Sosyalizm ve Milliyetçilik “,Yön Dergisi , sayı 182 ( 23 Eylül 1966), s 3. 111 Doğan Avcıoğlu, “ Halkçı, Devletçi, Devrimci ve Milliyetçi Kalkınma Yolu “,Yön Dergisi, sayı 111 ( 14 Mayıs 1965 ), s 9.
67
3. 4 Sosyalist Mücadelenin Türkiye’deki Başarısı
Doğan Avcıoğlu, her ne kadar 1961 seçimleriyle oluşan parlamento
muhafazakar bir çoğunluğa sahip olsa da, 1961 -1965 yılları arasında
Türkiye’deki sosyalist mücadelenin başarısının çok partili demokratik siyasal
düzen içinde, anayasanın çizdiği sınırları aşmaksızın gerçekleşebileceği
düşüncesini taşımaktadır. Kanımızca, Avcıoğlu’nun bu düşünceyi
taşımasında, İnönü’nün başbakanlığındaki CHP koalisyonlarının iktidarda
olmasının; silahlı kuvvetler içinde parlamentodaki muhafazakar çoğunluğa
karşı tavır takınabilecek radikal eğilimin varlığını sürdürmesinin; devletin kilit
noktalarında sosyalist fikirlere yatkın bürokratların varlığının; 1961
Anayasa’sının kendilerine tanıdığı sosyal ve ekonomik hakların bir an önce
hayata geçirilebilmesi için kitlesel olarak meydanlara yönelen güçlü ve yaygın
bir işçi hareketinin gelişmekte oluşunun etkisi bulunmaktadır.
Avcıoğlu için 1961 – 1965 yılları arasında eski ve yeni Türkiye olmak
üzere iki Türkiye vardır ve “ ( … ) yeni ve eski Türkiye karşı karşıyadır. Yeni
Türkiye gayri memnunlarla doludur. Gayri memnun bir kütle memleketin ve
kendinin daha iyi bir kadere layık olduğuna, memleketin kaderiyle birlikte
kendi kaderinin değişebileceğine inanmıştır...”.112 Avcıoğlu, bu dönemde
gayrı memnun kütlenin ve memleketin kaderini değiştirecek olan sosyalizmin
Türkiye’de “ gerçek bir söz ve teşkilatlanma özgürlüğünün tanınması
durumunda “113, “ geniş halk yığınlarını aydınlatıp, teşkilatlandırılarak “114
112 Doğan Avcıoğlu, “Yeni Türkiye “, Yön Dergisi, sayı 5 ( 17 Ocak 1962 ), s 3.
113 Doğan Avcıoğlu, “ Demokrasi Düşmanları “,Yön Dergisi, sayı 16 ( 4 Nisan 1962 ), s 3.
114 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalizm Anlayışımız “,Yön Dergisi, sayı 36 ( 22 Ağustos 1962 ), s 3.
68
mevcut çok partili demokratik düzen içinde iktidara gelebileceği inancındadır.
Bu inancın yaşama geçebilmesi için Avcıoğlu 1961 – 1965 yılları arasında
CHP ve TİP arasında iş birliği kurmak istemiş, bu işbirliğinin geçekleştirilmesi
doğrultusunda çaba sarf etmiş; anti – emperyalizm üzerinde uzlaşmış bir
CHP – TİP koalisyon hükümetinin seçim yoluyla iktidara gelebileceği
umudunu taşımıştır. Zira Avcıoğlu’na göre anti – emperyalizm üzerinde
uzlaşmış bir CHP – TİP koalisyonu, Türkiye’de sosyalizmin geniş kitlelere
yayılarak geniş kitleler içinde teşkilatlanmasını kolaylaştıracak, sosyalizmin
demokratik yollardan iktidara gelmesinin alt yapısını hazırlayacaktır. Bu amaç
doğrultusunda 10 Ekim 1965 Genel Seçimleri öncesinde Avcıoğlu CHP ile
TİP arasında işbirliğinin gerçekleştirilmesi için TİP’e yönelik olumsuz
tutumunu yumuşatmış; CHP’nin ‘ Ortanın Solu ‘ açılımıyla ekonomik
bağımsızlığı amaç edinmiş emperyalizme karşı bir tutuma, yavaş ve ihtiyatlı
adımlarla yöneldiğini söylemiş;115 böylelikle her iki partinin seçimler
sonrasında işbirliği yapabileceği umudunu taşıdığının mesajını vermek
istemiştir. Ne var ki Avcıoğlu’nun CHP ile TİP arasında oluşturmak istediği iş
birliği havası çabuk dağılmıştır: TİP yönetimi, parti çizgisine yakın yayın
organlarında, CHP’nin de AP gibi hakim sınıfların partisi olduğunu,
sosyalistlerin AP gibi CHP’yi de hedef alması gerektiğini söyleyerek, CHP ile
olası bir işbirliğine pek sıcak bakmadıklarını belirtmişlerdir.116
Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’deki sosyalist mücadelenin başarısının
çok partili demokratik siyasal düzen içinde, anayasanın çizdiği sınırları
aşmaksızın gerçekleşebileceği düşüncesi, CHP ve TİP arasında oluşturmaya
115 Doğan Avcıoğlu, “ Ortanın Solu “, Yön Dergisi, sayı 122 ( 30 Temmuz 1965 ), s 3.
116 Atılgan, s 192.
69
çalıştığı iş birliğinin gerçekleşememesi ve 10 Ekim 1965 genel seçimleri
sonrasında AP’nin seçimlerden birinci parti çıkarak tek başına iktidara
gelmesiyle son bulmuş; bu tarihten itibaren Avcıoğlu Türkiye’de mevcut geri
kalmış toplumsal yapı içinde, geniş halk yığınları tutucu güçlerin ideolojik ve
ekonomik egemenliği altındayken, halk yığınlarının aydınlatıp,
teşkilatlandırarak sosyalizmin Türkiye’de iktidara gelebileceği düşüncesini
‘ kötü bir romantizm ‘ olarak nitelemiş;117 Türkiye’de sosyalistlerin iş ve toprak
vaadiyle değil, iş ve toprak vererek halkla bütünleşebileceğini söylemiş,
bununda ancak ihtilalci bir yolun tercih edilmesiyle mümkün olabileceği
görüşünü dile getirmeye başlamış: MDD hareketi ile birlikte 1960’ların ikinci
yarısında çok partili demokratik düzenin karşısında yer almıştır. 10 Ekim
1965 Genel Seçimleri’nden sonra Avcıoğlu, Türkiye’deki çok partili
demokratik siyasal düzeni ‘ cici demokrasi ‘ deyimiyle isimlendirmiş; bu
deyimle Türkiye’de demokrasinin biçimsel bir yapıya sahip olduğunu
vurgulamak istemiştir.118
117 Doğan Avcıoğlu, “ 1965 Yılında Atatürkçülük “, Yön Dergisi, sayı 137 ( 12 Kasım 1965 ), s
3. 118 Doğan Avcıoğlu, “ Devrim ve Demokrasi Üzerine “, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1997, s 7.
70
İKİNCİ BÖLÜM
1. 10 EKİM 1965 GENEL SEÇİMLERİNDEN 12 MART 1971 ASKERİ
MUHTIRASI’NA TÜRKİYE’DEKİ ÖNEMLİ SİYASAL VE TOPLUMSAL
GELİŞMELER
1965 – 1971 yılları arasında Türkiye, ekonomide, sanayileşmeye
dayalı, hızlı bir büyüme yaşarken, dış politikada da uluslararası konjonktürün
el vermesiyle, 1964 Kıbrıs sorunuyla birlikte resmi çevrelerce de benimsenen
çok yönlü bir dış politika uygulamaya başlamış;1 iç siyasette ise, 1961
Anayasası’nın tanıdığı hak ve özgürlükler çerçevesinde, cumhuriyet
tarihimizin, belki de hiçbir dönemiyle karşılaştırılamayacak, çok sesli
demokratik havayı teneffüs etmiştir.
10 Ekim 1965 tarihinde yapılan genel seçimlerde nispi seçim sistemi
ile birlikte, ulusal artık yöntemi uygulanmış2 ve seçimlerin galibi Süleyman
Demirel Genel Başkanlığındaki Adalet Partisi olmuştur. Türkiye’de ilk ve son
kez bu seçimlerde uygulanan nispi seçim sistemi ve ulusal artık yöntemi
Cumhuriyet Halk Partisi’nin azınlık iktidarı döneminde çıkartılmış; İsmet İnönü
Genel Başkanlığındaki Cumhuriyet Halk Partisi nispi seçim sistemi ve ulusal
artık yöntemi ile genel seçimlerde AP’nin önünü kesmeyi ummuş, ne var ki
seçim sonuçları bu beklentiyi boşa çıkartmıştır. Seçim sonuçlarından
memnun olan AP Genel Başkanı Süleyman Demirel elde ettikleri başarının
1 Melek Fırat, “ 1960 – 71 Arası Türk Dış Politikası ve Kıbrıs Sorunu “, 1. B., Ankara, Siyasal Kitabevi, Şubat 1997, s 195. 2 10 Ekim 1965 Genel Seçimlerinin ayrıntılı sonuçları için b.k.z: Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, “ Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi 1945 – 1971 “, 1. B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Temmuz 1976, s 299.
71
halka ait olduğunu beyan ederken, İnönü liderliğindeki CHP’de ise bir hayal
kırıklığı yaşanmış, Genel Başkan İnönü, “ demokrasiyi samimiyetle kabul
ettiğimiz zaman böyle bir sonucu kabul etmek de son derece tabiidir “3
sözleriyle AP’nin seçim başarısını kabullenmek zorunda kalmıştır.
10 Ekim 1965 genel seçimlerinin en dikkat çekici özelliklerinden birisi,
nispi seçim sistemiyle birlikte uygulanan ulusal artık yöntemi sayesinde
parlamentoya ilk defa sosyalist bir partinin, Türkiye İşçi Partisi’nin, girmesidir.
TİP listesinden milletvekili seçilen, dört yıl boyunca TİP’in kamuoyunda yankı
uyandıran en önemli milletvekillerinden birisi olacak Çetin Altan, TİP’in bu
başarısını, Akşam gazetesindeki köşesinde şu sözlerle değerlendirmiştir:
Türkiye’de “ ( … ) bir kapitalist hükümetin artık sadece kapitalist muhalefeti
olmayacak … “4
Seçimlerden birinci parti olarak çıkan ve tek başına iktidara gelen
AP’nin Genel Başkanı Süleyman Demirel 13.10.1965 tarihinde düzenlemiş
olduğu bir basın toplantısında, şu vaatlerde bulunmuştur: a) Yeni seçim
sistemi, b) basın suçlarının affı, c) servet beyannamesine son vermek, d)
özel sektöre hükümet yardımı, e) yabancı sermayeye destek verilmesi. Basın
toplantısında verilen bu vaatlerle Demirel, 27 Mayıs sonrası ekonomi
alanında yaşanılan kimi gelişmelerden rahatsızlık duyan özel sektörün
güvenini kazanmak istemiştir.5 Süleyman Demirel, 27 Ekim 1965 tarihinde
başbakan olarak ilk hükümetini kurmuş ve hükümet programını açıklamıştır.6
3 İbid., s 299. 4 İbid., s 299. 5 Feroz Ahmad, “ Demokrasi Sürecinde Türkiye “, çev. Ahmet Fethi, 2.B., İstanbul, HİL Yayınları, Mart 1996, s 233. 6 Demirel’in kurduğu ilk AP hükümetinin üyeleri ve hükümet programı için b.k.z.: Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, s 300.
72
Ancak, Demirel’in ilk kabinesi, parti içi uzlaşmayı yansıtmaktan uzak
olacaktır.7 Demirel başbakanlığındaki ilk AP hükümeti, programında, 1961
Anayasası’na, Kemalist reformlara bağlı kalınacağı; devletin görevinin
vatandaşın can ve mal güvenliğini, çalışma ve seyahat etme özgürlüğünü
sağlama, ülke barışını ve güvenliğini kurmakla sınırlanacağını belirtmiş; vergi
reformunun yeniden gözden geçirilerek, servet beyanının, vergi mükellefleri
arasında yaygın kaygı ve endişelere yol açtığı için kaldırılacağını vaat
etmiştir.8 Demirel hükümetinin liberal ekonomi programın başlıca hedefi ise
Türkiye’nin sanayi toplumuna geçiş sürecini tamamlayabilmek olmuş ve bu
nedenle 1963 yılında uygulamaya konulan I. Beş Yıllık Kalkınma Planı’na da
bağlı kalınacağı açıklanmıştır.
Demirel’in 1965 – 1969 yıllarını kapsayan ilk başbakanlık döneminin
bir değerlendirmesini yapacak olursak; başbakanlığının ilk döneminde
Demirel, silahlı kuvvetlerle ilişkiler dışında, büyük bütçe açığı, artan dış
borçlar, hızla yükselen fiyatlar, yaygınlaşan işsizlik ve eğitim sistemindeki
yetersizlikler gibi sorunlarla karşılaşmış, tüm bu olumsuzluklara bağlı olarak
ortaya çıkan toplumsal tansiyonu dizginleyebilecek kapasiteye yeterince
sahip olamamıştır.
10 Ekim 1965 Genel Seçimleri’nin sonuçları, yukarıda da değindiğimiz
üzere, CHP’de hayal kırıklığı yaratmıştır. Söz konusu bu hayal kırıklığının
7 27 Mayıs 1964 tarihindeki AP genel kongresinde genel başkanlığa seçilen Demirel, kongrede genel başkanlık yarışındaki en ciddi rakibi Saadettin Bilgiç ve onunla birlikte hareket eden hiçbir isme hükümetinde bakanlık görevi vermemiş ve Saadetin Bilgiç liderliğindeki parti içi muhalefetin tepkisini çekmiştir. Demirel söz konusu bu tepkileri, 31 Ekim’de toplanan Genel İdare Kurulu’nda, kurmuş olduğu kabinenin en iyiyi yansıtmadığını belirterek yatıştırmaya çalışmış, ilerleyen aylarda da kabinede revizyon yapılabileceği sinyalini vererek parti içi muhalefetin sesini kesmeyi ummuştur. Ayrıntılar için b.k.z: Ahmad, s 235. 8 İbid., s 234.
73
önemli nedenlerinden birincisi, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nin henüz
hafızalardaki tazeliğini koruduğu bir dönemde, CHP’nin başında olduğu
koalisyon hükümetlerinin MBK desteğiyle oluşturulup, partinin halka ‘ ordu
zoru ile seçmene rağmen iktidar peşinde olduğu izlenimini ‘9 vermesi ise,
ikinci önemli nedeni de, seçimlerden kısa bir süre önce CHP’nin benimsediği
‘ ortanın solu ‘ sloganıdır. 1965 Genel Seçimlerine - bir çok partilinin TİP’in
potansiyel oy tabanını zayıflatabileceğini umarak istemeye istemeye
benimsediği – ‘ ortanın solu ‘ sloganı ile katılan CHP; başta AP olmak üzere,
sağ partilerin, dinsel ve geleneksel değerleri kullanan karşı
propagandalarının, seçmenler üzerinde etkili olmasıyla, özellikle kırsal
kesimlerde, oy kaybına uğramış ve hiç beklemediği bir sonuçla karşı kaşıya
kalmıştır. Genel seçimlerin ertesinde, CHP’de, parti içi sağ kanat, genel
başkan İnönü’nün istifasını ve parti kimliğiyle bütünleşmeye başlayan
‘ ortanın solu ‘ sloganının bırakılması gerektiğini belirten açıklamalar
yapmıştır.10 CHP içindeki İnönü muhalifi sağ kanat, ‘ ortanın solu ‘ sloganına
karşı çıkışlarının gerekçesini ise, Türkiye’nin azgelişmiş bir ülke ve
muhafazakar toplum yapısının güçlü olduğu iddiasına dayandırmışlardır.
CHP’nin, parti içi sağ kanadın muhalefetine rağmen, ‘ ortanın solu ‘ sloganını
partinin yeni kimliği olarak benimsemesi ise Ekim 1966 tarihinde toplanan
9 Suna Kili, “ 1960 – 1975 Döneminde Cumhuriyet Halk Partisinde Gelişmeler “, 1.B., İstanbul, Boğaziçi Yayınları,1976, s 221. 10 Örneğin CHP Edirne Senatörü Tahsin Banguoğlu seçim yenilgisinin nedeni olarak genel
başkan İnönü’yü görüyor ve partililere seçimlerde yaşanılan yenilgiyi hatırlatarak, şu çağrıda bulunuyordu: “ Bu kadar açık bir gerçeği görmemek için ya bir yaşlılık hırsı içinde olmak, yahut bir yaşlının etrafında menfaat takımı içinde bulunmak lazımdır. “ Dünya, 12 Ekim 1965’den aktaran Ahmad, s 149. Sağ kanadın tepkisi etkili olmuş, CHP 5 Haziran 1966’da, boş olan 52 sandalye için yapılan, kısmi Senato Seçimleri kampanyasında ortanın solu sloganını kullanmamıştır. Ne var ki, ortanın solu sloganının kullanılmaması, CHP’nin senato seçimlerinden beklediği oy oranına ulaşmasını sağlamamış, seçimlerin galibi yine AP olmuştur. 5 Haziran 1966 tarihli kısmi Senato Seçimlerinin sonuçları için b.k.z.: Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, s 313.
74
XVIII. Kongre’de gerçekleşecektir. XVIII. Kongre’de İsmet İnönü genel
başkanlık koltuğunu sağ kanadın genel başkan adayı Kasım Gülek
karşısında korurken; ‘ ortanın solu ‘ sloganının partinin yeni kimliği olması
gerektiğini söyleyen Bülent Ecevit, partinin genel sekreteri seçilmiş ve
böylece ‘ ortanın solu ‘ sloganı CHP’nin yeni siyasi kimliği haline gelmiştir.11
CHP’nin 1960’ların ikinci yarısında benimsediği ‘ ortanın solu ‘ kimliği gerek
Demirel liderliğindeki AP’den gerekse Turhan Feyzioğlu liderliğindeki GP’den
sert eleştiriler almış; CHP, sağ partilerce, TİP çizgisine kaymakla ve zararlı
akım olarak değerlendirdikleri sosyalizmi korumakla suçlanmıştır.12 AP ve
GP’den gelen bu sert eleştiriler ise CHP’nin TİP ile olan ilişkilerinin
gerginleşmesine ve TİP’i eleştirmesine yol açmıştır. Örneğin 13 – 14 Ocak
1968 tarihinde toplanan İstanbul İl Kongresi’nde CHP Genel Başkanı İnönü
ve Genel Sekreter Ecevit TİP’i eleştirerek, partilerinin sosyal adaleti ön
görmekle birlikte, sosyalizme sıcak bakmadıklarını belirtmişlerdir.13
1967 yılından itibaren parlamentodaki AP, GP ve CKMP gibi sağ
partilerin yanı sıra CHP’den de sert eleştiriler almaya başlayan TİP, 10 Ekim
11 İnönü’nün XVIII. Kongre’de, genel başkanlık koltuğunu sağ kanat adayı Kasım Gülek’e
karşı koruması; ortanın solu sloganı ile ilerleyen yıllarda ismi beraber anılacak olan Ecevit’in genel sekreterliğe seçilmesi, CHP içinde ki sağ kanadın etkinliğini ve gücünü tam olarak kıramamıştır. Ortanın solu sloganına karşı çıkan sağ kanat, Kasım Gülek’in partiden ayrılması üzerine, Turhan Feyzioğlu liderliğinde, “ Yetmiş altılar “ diye anılan parti içi muhalefet grubu örgütlemişlerdir. Söz konusu bu grubun CHP içindeki etkin muhalefeti, 28 Nisan 1967 tarihinde toplanan IV. Olağanüstü Kongre’ye kadar sürmüş; Feyzioğlu ve 48 arkadaşının CHP’den istifa ederek GP’ni kurmalarıyla parti içindeki güçleri azalmıştır. Ayrıntılar için b.k.z.: Kili, s 229 – 242. 12 Örneğin GP, 4 Ekim 1967 tarihinde yayınlamış olduğu bir bildiride, CHP’yi TİP hizasına
düşmekle suçlamış; CHP genel başkan İnönü’nün bu gerçeği fark edemediği belirtilmiş; İnönü’nün genel başkanlıktan derhal istifa etmesi talep edilerek, şu ifadelere yer verilmiştir: “ Olayları takip edemez, tehlikeleri göremez ve zararlı tesirlerden kendisini koruyamaz hale geldiği her gün daha çok meydana çıkan CHP genel başkanının, demokratik rejime ve memlekete bundan böyle yapabileceği tek hizmet, Türk siyaset sahnesinden çekilerek, zararlı akımların koruyucusu rolünden kurtulmasıdır. “ Cumhuriyet, 5 Ekim 1967’den aktaran Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, s 335. 13 Ulus, 15 Ocak 1968’den aktaran ibid., s 340.
75
1965 Genel Seçimleri’nde elde ettiği 15 sandalye ile parlamentoda küçük
ama etkili bir gruba sahip olmuştu. TİP, 1965 – 1969 yılları arasında
parlamento içinde, komisyonlar, genel kurullarda yapılan gündem dışı
konuşmalar, hükümete yöneltilen yazılı ve sözlü sorularla görüşlerini
açıklarken; parlamento dışında ise düzenlediği toplantılar, mitingler,
kampanyalar ve yayınladıkları bildirilerle, her önemli iç ve dış olay
karşısındaki tepkisini ‘ işçi sınıfı ve emekçi halk yığınları adına ‘14 koymakta
gecikmiyor; AP iktidarına karşı etkili bir muhalefet yürütüyordu.15 TİP’in
parlamento içinde komisyonlar ve genel kurullarda; parlamento dışında ise
toplantı ve mitinglerde tekrarladığı ‘ bozuk düzen ‘, ‘ toprak reformu ‘, ‘ siyasal
bağımsızlık ‘ gibi sloganlar, sadece AP gibi sağ partilerin değil, sosyal adaleti
benimsediğini söyleyen CHP’nin de tepkisini çekiyor; CHP genel başkanı
İnönü partisinin aşırı sola karşı korunma tedbiri olduğunu söyleyip,16 TİP’i
hedef alıyordu. TİP’in parlamentodaki az sayılabilecek sandalye sayısına
rağmen, kamuoyunda ses getiren, yukarıda özetlemeye çalıştığımız etkili
muhalefeti ise Genel Başkan Mehmet Ali Aybar’ı 1969 yılında yapılacak olan
genel seçimler için ümitlendiriyor; Aybar’ın, yapılacak olan bu seçimlerde,
14 TİP, 10 Şubat 1964 tarihinde İzmir’de toplanan I. Büyük Kongresi’nde kabul edilen
programının “ GİRİŞ “ bölümünde şu ifadelere yer vermişti: “ ( … ) Türkiye İşçi Partisi, yurt ve dünya olaylarını Türk işçi sınıfı ve emekçi halk yığınları açısından değerlendirir; onların menfaatlerini savunur; hak ve hürriyetlerinin gerçekleştirilmesi için mücadele eder ( … ) Türkiye İşçi Partisi, bu güne kadar adına konuşulan, fakat sorumluluk yerlerinden her zaman uzak tutulan işçi, köylü, zanaatkar, esnaf, memur, ücretli kısacası bütün yükü taşıyıp da işlerin yürütümünde söz ve karar sahibi olmayan emekçi yurttaşları gerçekten yurttaşlık haysiyetine kavuşturacak, onları ‘ Bir Numaralı Yurttaş ‘ durumuna getirecektir...” Ayrıntılar için b.k.z.: “ Türkiye İşçi Partisi Programı “, İstanbul, 1964, s 14 – 15. 15 TİP’in 1961 – 1971 döneminde parlamento ve parlamento dışındaki çalışmalarının ayrıntılı
bir değerlendirmesi için b.k.z.: Artun Ünsal, “ Türkiye İşçi Partisi ( 1961 – 1971 ), 1.B., İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2002, s 193 – 202. 16 ibid., s 214.
76
TİP’in iktidar için yarışacağı iddiasını dile getirmesine sebep oluyordu.17 10
Ekim 1965 Genel Seçimleri’nden sonra TİP Genel Başkanı Aybar,
sosyalizmin işçi sınıfı ideolojisi olduğunu, devrimci eyleme işçi sınıfının
öncülük etmesi gerektiğini söyleyip, Türkiye’de sosyalizmin işçileri ve emekçi
halk yığınlarını bilinçlendirip örgütleyerek seçim yoluyla iktidara gelebileceği
tezini yüksek sesle dile getiriyor, TİP’i sosyalizmin Türkiye’deki tek adresi
olarak gösteriyordu. Anlaşılacağı üzere TİP Genel Başkanı Aybar’ın
hedefinde sadece AP iktidarı yoktu; dönemin sosyalizm tartışmalarında
önemli bir yer tutan, ismi Yön Dergisi ile özdeşleşmiş Doğan Avcıoğlu ile TİP
içinde etkin olmaya çalışan eski TKP’li Mihri Belli’nin teorize ettiği MDD
düşüncesi de vardı. TİP Genel Başkanı Aybar, Avcıoğlu ve MDD
düşüncesinin anayasanın çizdiği sınırları aşmaksızın, çok partili demokratik
siyasal düzen içerisinde hareket edilerek, Türkiye’de sosyalizmin
kurulamayacağı düşüncesinde birleşen ortak görüşlerine karşı çıkıyor ve
Dönüşüm dergisi ile 1 Aralık 1966 tarihinde yaptığı bir söyleşide şunları
söylüyordu: “ ( … ) Halkımız sosyalizmi benimsemeye hazırdır. Yalan ve iftira
kampanyalarına rağmen ( … ) maya tutmuştur. Bu gerçeği bilmezlikten
gelenler hata içindedirler. Sosyalizm tepeden inme kurulamaz ( … ) Türkiye
İşçi Partisi sosyalizmi Anayasa çerçevesinde gerçekleştirme azmindedir... “18
Mehmet Ali Aybar yukarıda belirtmiş olduğumuz görüşlerini dile getirirken,
dışarıdan Yön Dergisi sayfalarından Avcıoğlu’nun tezleri ve içeriden de Mihri
Belli’nin teorize ettiği MDD düşüncesi, 1966 – 1968 yıllarında TİP’in parti içi
disiplinini ve bütünlüğünü sarsıyor; partinin eylem gücünü oluşturan başarılı 17 Doğan Avcıoğlu, “ TİP’e Dair…”, Yön Dergisi, sayı 168 ( 17 Haziran 1966 ), s 3.
18 Mehmet Ali Aybar, “ Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm “, 1.B., İstanbul, Gerçek Yayınevi,
Şubat 1968, s 507.
77
genç militanların partiden uzaklaşmasına yol açıyor ve işçi sınıfı içinde arzu
edilenin tersine başarılı bir şekilde örgütlenemeyen TİP kan kaybetmeye
başlıyordu.19 Tüm bunlara ek olarak, 1968 yılında meydana gelen
‘ Çekoslovakya Olayları ‘ karşısında TİP ortak bir tutum takınamıyor; Genel
Başkan Aybar Varşova Paktı’nın Çekoslovakya’ya müdahalesini kınayıp,
‘ hürriyetçi sosyalizm ‘ kavramını ortaya atarken; TİP üst yönetimi, başta
Behice Boran, Sadun Aren olmak üzere, Aybar’ın görüşlerine karşı çıkarak,
1969 genel seçimleri yaklaşırken partide yeni bir bölünme yaratıyordu.20
1965 – 1971 yılları arasında Türkiye’de meydana gelmiş önemli
siyasal gelişmelerden birisi de, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in, sağlık
nedenlerinden dolayı, cumhurbaşkanlık görevini yürütemeyeceğinin
anlaşılması üzerine, 28 Mart 1966’da Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’ın
bu görev için seçilmesidir. Cevdet Sunay’ın cumhurbaşkanlığına seçilmesi,
silahlı kuvvetler ile Demirel liderliğindeki AP iktidarı arasındaki ilişkilerin, 14
Mayıs 1969 yılına dek düzelmesini sağlamıştır. Çünkü Cevdet Sunay, “ ( … )
sivil yönetim ile işbirliği ve dayanışma içine girerek, askeri kesimin herhangi
bir çıkış yapmasını ya da askerin müdahalede bulunmasını … “21
19 Gerek Doğan Avcıoğlu görüşleri gerekse Mihri Belli teorize ettiği MDD görüşü Türkiye’de
sosyalizmin anayasanın çizdiği sınırları aşmaksızın kurulabileceği düşüncesine katılmıyor; Türkiye’de, henüz, işçi sınıfının tek başına devrimci mücadeleye öncülük edebilecek olgunluğa erişmediğini dile getirerek, sosyalist mücadele asker – sivil aydınlardan yararlanılması gerektiğini ileri sürüyorlar; sosyalistlerin öncelikli olarak anti – emperyalizmin ön plana çıktığı demokratik devrime öncelik vermelerini, sosyalist devrimi daha sonraya bırakmaları gerektiğini söylüyorlardı. Doğan Avcıoğlu ile MDD düşüncesi arasındaki farklılık ise devrimci mücadelede itici gücün kim olacağı sorusuna verilen yanıtta ortaya çıkıyordu: Bu soruya Avcıoğlu ‘ ordu ‘ yanıtını verirken; MDD düşüncesi ‘ gençlik ‘ yanıtını veriyordu. Ayrıntılar için b.k.z.: Zafer Doğan, “ Türkiyeli Bir Sosyalist : Mehmet Ali Aybar “, 1.B., İstanbul, Belge Yayınları, Ocak 2005, s 114 – 115. 20 TİP içinde ortaya çıkan bu görüş ayrılıkları hakkında ayrıntılı bilgi için b.k.z.: Barış Ünlü, “
Bir Siyasal Düşünür Olarak Mehmet Ali Aybar “, 1. B., İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, s 247 – 263. 21 Ümit Cizre – Sakallıoğlu, “ AP – Ordu İlişkileri “, 1. B., İstanbul, İletişim Yayınları, Nisan
1993, s 69.
78
engellemiştir. Silahlı kuvvetler ile AP arasındaki düzgün giden ilişkiler, 14
Mayıs 1969’da, CHP’nin de desteğini alarak, AP iktidarının anayasada
gerekli değişiklikleri yapmak suretiyle, eski DP’lilere siyasal haklarını geri
vermesiyle bozulmuştur.22
1965 – 1971 dönemi önemli siyasal ve toplumsal gelişmelerinden bir
diğeri de, “ ( … ) kimi zaman hükümetleri zor duruma düşürebilecek şekilde
direniş ve eylemler yapabilen iki yeni ve dinamik gücün … “23, 1960 yılların ilk
dönemine kıyasla daha aktif bir şekilde ortaya çıkmasıdır. Söz konusu bu iki
yeni güç işçi sınıfı ve gençliktir. Sendikalı işçi sayısında önemli bir artış
gerçekleşen bu dönemde24, Türkiye’deki işçi hareketi, 1961 Anayasası’nın
ekonomik ve sosyal haklara sağladığı imkanlardan yararlanarak yaptıkları
yürüyüş, miting ve grevlerle siyaset sahnesinde etkin bir şekilde yer almaya
başlamıştır. 1965 – 1971 döneminde, Türkiye işçi hareketi adına yaşanılan
önemli gelişmelerden birisi de, DİSK’in kurulmasıdır. 13 Şubat 1967 tarihinde
kurulan DİSK, Türk – İş’in partiler üstü sendika anlayışına son vermiş, ‘15 –
16 Haziran ‘ olaylarından da anlaşılacağı üzere, işçi sınıfına yeni bir soluk
getirmiştir.
Gençlik ise, işçi sınıfı ile birlikte, dönemin yeni dinamiklerinden birisini
teşkil eder hale gelmiştir. Özellikle, sosyalizmi benimseyen gençlik kesimi,
1960’ların ilk yarısına kıyasla daha fazla politize olmuş; FKF ve Dev – Genç
22 Eski DP’lilere siyasal haklarını geri verecek olan anayasa değişikliği parlamentoda
görüşülürken dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç sert tepki göstermiş; anayasa değişikliğinin kabul edilmesi halinde kendisinin ve tüm kuvvet komutanlarının istifa edeceği tehdidinde bulunmuştur. Ayrıntılar için b.k.z.: İbid., s 79. 23 Hikmet Özdemir, “ Siyasal Tarih ( 1960 -1980 ) “, Türkiye Tarihi 4: Çağdaş Türkiye 1908
1980, Editör Sina Akşin, 5. B., İstanbul, Cem Yayınevi, Temmuz 1997, s 225. 24 Çalışma bakanlığı verilerine göre 1966 yılında sendika sayısı 704, sendikalara üye işçi
sayısı 374 bin iken; 1967 yılında üye işçi sayısı 835 bine; 1969 yılında ise 1 milyon 194 bine çıkmıştır. Ayrıntılar için b.k.z.: Yıldırım Koç, “ Türkiye İşçi Sınıfı ve Sendikacılık Hareketi Tarihi “, 2. B., İstanbul, Kaynak Yayınları, Eylül 2003, s 106.
79
gibi gençlik örgütleriyle, önceleri Türkiye’nin yetersiz eğitim sisteminden
duydukları rahatsızlığı dile getirebilmek için eylemlerde bulunurken, 1968
yılından itibaren, iç ve dış siyasal gelişmelerin etkisiyle, Türkiye’nin
bağımsızlık, kalkınma politikalarını sorgular hale gelmiş ve dönemin
parlamento dışı muhalefet düşüncesi savunucularının en önemli dayanak
noktalarından birini teşkil etmiştir. Ayrıca bu gençlik hareketi, 12 Mart 1971
Askeri Muhtırası’na giden süreç boyunca gelişen ve daha radikal bir biçim
alarak, silahlı mücadeleyi benimseyen radikal sol örgütleri ( THKO, THKP – C
gibi ) içinden çıkartmıştır. Söz konusu bu örgütlerin gerek üniversitelerde
gerekse yurt çapında yapmış oldukları eylemler neticesinde 12 Mart 1971
Askeri Muhtırası’na giden süreç büyük bir hız kazanmıştır.
10 Ekim 1965 genel seçimleriyle iktidara gelen AP hükümeti’nin,
ülkede hızla yükselmekte olan tansiyonu düşürememesi; hükümetin ekonomi
alanında benimsediği çizginin dönemin en büyük iş adamlarından biri olan
Vehbi Koç tarafından eleştirilmesi; 1969 yılı Ağustos ve Eylül ayları boyunca
birbiri ardına işçi eylemlerinin patlak vermesi ve tüm bu olanların yanında
Ekim 1969 tarihinde ODTÜ’de öğrencilerin jandarma görevlileri ile silahlı
çatışmaya girişmesi sonucu, Süleyman Demirel, parlamentoda sahip olduğu
mutlak çoğunluğa rağmen, erken seçim kararı almak durumunda kalmıştır.
‘ Ortanın solu ‘ kimliğiyle katıldığı bu seçimde de, yine beklediğini bulamayan
CHP’nin aksine, AP, 12 Ekim 1969 tarihinde yapılan erken genel seçimlerde,
1965 seçimlerine kıyasla oy kaybına uğramasına karşılık, yine de mecliste
tek başına hükümet kurabilecek sandalye sayısına ulaşmıştır. TİP, M. Ali
Aybar ve Rıza Kuar dışında, mecliste sandalye sahibi olamamış ve bu
80
seçimler, parti genel başkanı Aybar’ın umutlarını boşa çıkartmıştır. Seçimi
takip eden ilerleyen günlerde, TİP içindeki tartışmalar, seçimlerde yaşanılan
başarısızlığın da etkisiyle, Mehmet Ali Aybar’ın istifa etmesine neden
olmuştur.
Demirel’in 3 Kasım 1969 tarihinde başlayan bu ikinci başbakanlık
döneminde, ülkede siyasal, ekonomik ve toplumsal alanda birçok
huzursuzluk baş göstermiş; bunun yanında ve ortaya çıkan söz konusu bu
bozulmalara paralel olarak silahlı kuvvetler içinde ortaya çıkan darbe
girişimleri, ülkeyi 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’na doğru sürükleyecek ve
muhtıranın verilmesiyle Türkiye’de bir dönem kapanacaktır.
2. 2. DOĞAN AVCIOĞLU ve DEVRİM GAZETESİ
Hatırlanacağı üzere Yön Dergisi’nin yayın hayatı 30 Haziran 1967
tarihinde yayımlanan 222. sayısıyla son bulmuştu. Zira Yön Dergisi’nin
kurucuları, derginin çıkış amacını yerine getirdiği görüşünde uzlaşmışlardı.
Yön Dergisi’nin başyazarlarından Doğan Avcıoğlu için Yön Dergisi’nin ve bu
dergi çatısı altında bir araya gelen aydınların yanıtını aradıkları başlıca
sorular ‘’ Türkiye’nin nasıl kalkınacağı ve çağdaş uygarlık düzeyine nasıl
ulaşabileceği ? ‘’ sorularıydı. Bu soruların yanıtları, 30 Haziran 1967 tarihine
gelindiğinde, Türkiye’de var olan, alışılmış bakış açıları ve değer yargıları
sarsılarak Yön Dergisi sayfalarında, başta Doğan Avcıoğlu olmak üzere
derginin kurucu isimleri için, Türkiye’nin tablosunu ve çıkış yollarını ısrarlı bir
yayınla ve ana çizgileriyle gözler önüne serilerek büyük ölçüde verilmiş,
81
Türkiye’nin yönü belirlenmişti: Türkiye’nin yönü, Kemalizm ile sosyalizmi
buluşturacak bir ‘ devrim ‘ di. Yön Dergisi’nin yayın hayatına son verilmesinin
ardından artık yapılması gereken o yöne yürümek; o yönde yürürken
karşılaşılacak engelleri aşmada bir araç olarak kullanılacak yeni bir yayın
organını çıkartmaktı. Çıkartılacak yeni yayın organının başlıca amacı ise
‘ zinde güçlerin ‘ desteğinde, Kemalizmin öngördüğü tam bağımsız, çağdaş
Türkiye’yi kurmak olacaktı.
Yön Dergisi’nin son sayısında, yayınlanması düşünülen yeni yayın
organının çıkış hazırlıklarına başlandığı kamuoyuna duyurulmuştur: Doğan
Avcıoğlu ‘’ Son Söz ‘’ başlıklı yazısında ‘’ ilerde daha sık ve daha güçlü
biçimde sesimizi duyurmak ümidiyle... ‘’25 sözleriyle Yön okuyucularına veda
ederken, yeni yayın organına ilişkin ilk ipuçlarını da vermiştir: İpuçları verilen
bu yeni yayın organı ise, Ekim 1969 genel seçimlerinden sonra yayın
hayatına atılacak, Devrim Gazetesi olacaktır.
Aşağıdaki başlıklarda Devrim Gazetesi’nin çıkışı ve ‘ Devrim Bildirisi ‘;
Devrim Gazetesi’nin yazar kadrosu ve Devrim Gazetesi’nde ele alınan
başlıca konular; Devrim Gazetesi’nin kapanışı ve Devrim Gazetesi’ne yönelik
tepkiler ele alınmaya çalışılacaktır.
2. 1 Devrim Gazetesi’nin Çıkışı ve ‘ Devrim Bildirisi ’
25 Doğan Avcıoğlu, ‘’ Son Söz ‘’, Yön Dergisi, sayı 222 ( 30 Haziran 1967 ), s 3.
82
Devrim Gazetesi’nin Çıkışı
Attila İlhan ‘’ Önce Bir ‘ Yön ‘ Bulabilmek !.. ‘’ başlıklı yazısında Doğan
Avcıoğlu için, “ Kemalizm’i sosyalizmle buluşturacak bir platform oluşturmaya
çalışmış bir aydın değerlendirmesinde “26 bulunur. Kanımızca da
Avcıoğlu’nun Yön Dergisi’nde yayımlanan, Kemalizm ve sosyalizmi konu alan
yazıları göz önüne alındığında, Atilla İlhan’ın Doğan Avcıoğlu’na ilişkin
yukarıda ki değerlendirmesinin yerinde olduğu anlaşılır. Avcıoğlu, Yön
Dergisi’nde Kemalizm ile sosyalizmi buluşturmaya çalışmış, Kemalizm’in
sosyalizme açık olduğunu vurgulamış ve bu görüş üzerinde şekillenen bir
iktidar stratejisi geliştirmeye çalışmıştır. Tezimizin ilk bölümünde vurgulamay
çalıştığımız üzere Avcıoğlu’nun öncelikli amacı ‘’ Atatürkçü ve devrimci bir
Türkiye kurmak ‘’ olmuş; sosyalizmin Türkiye’de ancak bu yol üzerinde
yürünerek kurulabileceği görüşünü dile getirmiştir. Avcıoğlu Devrim
Gazetesi’ni ise, Yön Dergisi’nde geliştirdiği iktidar stratejisini hayata
geçirecek bir yayın organı düşünmüş; Devrim Gazetesi, Avcıoğlu’nun iktidar
yürüyüşünün ‘’ kavgacı yayın organı ‘’27 olmuştur.
Devrim Gazetesi 21 Ekim 1969 tarihinde yayın hayatına atılmış,
haftalık olarak yayımlanmıştır. 21 ekim 1969 tarihinden 27 Nisan 1971
tarihine dek toplam 79 sayı yayımlanan Devrim Gazetesi’nin kurucu isimleri
Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, İlhami Soysal ve Cemal Reşit Eyüpoğlu’dur.28
26 Attila İlhan, ‘’ Önce Bir ‘ Yön ‘ Bulabilmek !.. ‘’, Cumhuriyet, 1 Mart 1999’dan aktaran
Hikmet Özdemir, “ Doğan Avcıoğlu: Bir Jön Türk’ün Ardından “, 1. B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Şubat 2000, s 337. 27 Yalçın Küçük, ‘’ Devrimci Doğan ‘’, Cumhuriyet, 4 Kasım 1983’den aktaran İbid., s 22.
28 Görüldüğü gibi bu isimlerin, Mümtaz Soysal dışında Yön Dergisi ile başlayan çalışma ve
mücadele arkadaşlıkları Devrim Gazetesi ile de sürmüştür. Mümtaz Soysal’ın Yön Dergisi ile yolu, Yön Dergisi’nin Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nca verilen kapatma cezasının ardından ayrılmış; Yön Dergisi’nin 25 Eylül 1964 günü başlayan ikinci yayım döneminde Mümtaz Soysal imzası derginin sayfalarında yer almamıştır. Uluç Gürkan ve Hasan Cemal
83
Devrim Gazetesi’nin ilk sermayesi Cemal Reşit Eyüpoğlu tarafından
konulmuştur. Devrim Gazetesi’nin ilk sayfasının sağ üst köşesinde ki
künyesine bakıldığında, gazetenin sahibi olarak Cemal Reşit Eyüboğlu’nun;
gazetenin genel yayın müdürü olarak Doğan Avcıoğlu’nun; gazetenin
sorumlu yazı işleri müdürleri olarak da Uluç Gürkan ve Hasan Kaya Cemal
isimlerinin yer aldığı görülmektedir.29 Hasan Cemal’e göre Doğan
Avcıoğlu’nun sorumlu yazı işleri müdürlüğü görevini üstlenmemesinin nedeni,
Avcıoğlu’nun gazete hakkında çok sayıda dava açılabileceğini tahmin
etmesinden kaynaklandığını belirtmiştir.30 Hasan Cemal’e göre, Avcıoğlu’nun
sorumlu yazı işleri müdürlüğü görevini üstlenmemesinde güdülen bu amaç,
gazeteye açılabilecek davalar sonucunda Avcıoğlu’nun yazı işleri müdürü
sıfatıyla sık sık mahkeme salonlarında sanık kürsüsüne çıkmasının
engellenmesi; başka bir deyişle Avcıoğlu’nun yoğun çalışmaları sırasında
zaman kaybetmesinin önlenmek istenmesidir.31 Devrim Gazetesi’nin
muhasebe işlerini ise, Avcıoğlu’nun görünmez sağ kolu olarak
ise Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’nde ki iki fedai yazı işleri müdürü, iki genç mücadele arkadaşıdır. 29 Uluç Gürkan ve Hasan Kaya Cemal [ Hasan Cemal ], Devrim Gazetesi’nin yazı işleri müdürlüğü görevini dönüşümlü olarak üstlenmişler; gazetenin tek sayılarında yazı işleri müdürü olarak Uluç Gürkan’ın ismi yer alırken, çift sayılarında Hasan Kaya Cemal’in ismi yer almıştır. Hasan Cemal Devrim Gazetesi’nin ilk sayısında yazı işleri müdürü olarak Uluç Gürkan’ı mı yoksa kendi isminin yer alacağı konusunda, Uluç Gürkan ile aralarında tatlı bir rekabetin yaşandığını belirtmiş, sorunun Doğan Avcıoğlu’nun pratik bir önerisi ile çözüldüğünü kaydetmiştir: “ Ama bir soru vardı: ilk sayıda yazı işleri müdürü kim olacaktı ? Doğan Bey [ Doğan Avcıoğlu ] alaylı bir şekilde yazı tura atın demişti. Öyle yaptık, Uluç kazandı ‘’. Ayrıntılar için b.k.z: Hasan Cemal, ‘’ Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım ‘’, 4. B., İstanbul, Doğan Kitapçılık, Mart 1999, s 206. 30 Doğan Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’nin hazırlık çalışmaları sırasında yaptığı bu tahmin
doğru çıkmış, gerek yayın hayatı sırasında gerekse yayın hayatının son bulmasının ardından Devrim Gazetesi’ne bir çok dava açılmış; sayısı tam olarak bilinemeyen bu davalar hakkında gazetenin yazı işleri müdürlerinden H. Cemal bu durumu “ Devrim ( … ) kapanınca ( … ) yüzlerce davayla karşı karşıya kalmıştık “ sözleriyle ifade etmiştir. Ayrıntılar için b.k.z: ibid., s 267. 31 İbid., s 206.
84
niteleyebileceğimiz, kardeşi Hamdi Avcıoğlu üstlenmiştir.32 İdare yeri Adakale
Sokak, 28 / 4 Yenişehir, Ankara adresi olan Haftalık Devrim Gazetesi 8 sayfa
olarak hazırlanmış; Ankara’da Murat Matbaası’nda dizilip düzenlenmiş ve
Hürriyet Matbaası’nda basılmıştır.
Devrim Bildirisi
Devrim Gazetesi de Yön Dergisi gibi, bir bildiri ile yayın hayatına
atılmış; bu bildiri, gazetenin ilk sayısının 8. sayfasında ’ Devrim Bildirisi ’
ismiyle yayımlanmıştır. ‘ Devrim Bildirisi ‘ Doğan Avcıoğlu tarafından kaleme
alınmıştır. Kamuoyu nezrinde Yön Bildirisi kadar sansasyon yaratmayan
‘ Devrim Bildirisi ‘ nde Avcıoğlu, Türkiye’nin 12 Ekim 1969 Milletvekilliği Genel
Seçimleri sonrasında ki ekonomik, toplumsal ve siyasi tablosunu kendi bakış
açısıyla değerlendirmiştir. Avcıoğlu bildiride özetle, Türkiye’nin mevcut siyasi
yapısı değişmediği sürece, ülkenin sorunlarına çözüm bulunamayacağını
söylemiş; Devrim Gazetesi’nde işlenecek konulara ilişkin ip uçlarını vermiştir.
Atatürk’ün söylev ve demeçlerinden özenle seçilmiş sözlerle
bezenmiş33 ‘ Devrim Bildirisi ‘, on dört alt başlıktan oluşmaktadır: Bu başlıklar
sırasıyla Karanlık Bir Gidiş, Ekonomik Çıkmaz, Toplumsal Çıkmaz, Eğitim ve
Sağlıkta Çıkmaz, Zengin – Fakir Uçurumu, ‘’ Ulusal Ordu Özlemi, Neden
32 Hamdi Avcıoğlu Doğan Avcıoğlu’nun erkek kardeşidir. Hamdi Avcıoğlu, Yön Dergisi’nde
olduğu gibi, Devrim Gazetesi’nin yayımlanmasında da etkin rol üstlenmiş gazetenin muhasebe işlerini fiilen idare etmenin yanı sıra, özellikle ağabeyi Doğan Avcıoğlu’nun yazılarının redaksiyon edilmesiyle uğraşmıştır. Ayrıntılar için b.k.z : İbid., s 204 –205. 33 Bildiride yer alan, Atatürk’ün söylev ve demeçlerinden özenle seçilmiş sözler şunlardı:
‘’ Devrimin kanunu, mevcut kanunların üzerindedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızda ki cereyanı boğmadıkça, başladığımız devrim, bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki devirlerde de böyle olacaktır. ‘’, ‘’ Herkesi memnun edelim dersek, mümkün olsun, hepsi memnun olsun, ama biz maksadı temin etmiş olmayız. İdare – i maslahatçılar esaslı inkılap yapamaz. Bugünkü sefalet ve rezalet içinde esasen kimseyi memnun etmeye imkan yoktur: Memleket mamur, millet zengin olduğu zaman herkes memnun olur. ‘’, ‘’ Devrimlerin asıl amacı, ülkemizi çağdaş uygar düzeye yükseltmektir. Bu gerçeği kabul edemeyen kafaları tarumar etmek zorunludur. ‘’ Bu sözler bildiride Gazi Mustafa Kemal imzasıyla yer almıştı.
85
Kalkınamadık ?, Nasıl Kalkınırız ?, Kemalist Devrim Yarıda Bırakılmıştır,
Tutucu Güçler Koalisyonu, Sandık Demokrasisi, Partilerin Çıkmazı,
Kemalistlerin Tarihi Ödevi isimlerini taşımaktadır. Aşağıda bu başlıkların
içerikleri özetlenmeye çalışılacaktır.
‘ Devrim Bildirisi ‘ nin Karanlık Bir Gidiş alt başlığında Avcıoğlu,
Cumhuriyetin ellinci yılına yaklaşan Türkiye’nin manzarasını ‘’ Kemalizm’in
yoktan varettiği Laik Türk Devleti, mezhep, aşiret ve tarikat kavgaları içinde
çözülmekte, çökmekte ve için için erimektedir ‘’ sözleriyle ifade etmiş; oy
uğruna en ileri görüşlü siyasi partilerin dahi, emperyalist güçlerin desteklediği,
feodalizmin kalıntısı ağa, aşiret, şeyh üçgenine göz yumduğunu belirtmiş;
özetle, ülkede laikliğin tehlike altında olduğunu vurgulamak istemiştir.
Ekonomik Çıkmaz alt başlığında ise Avcıoğlu, Türkiye’nin azgelişmişlik
kimliğinden sıyrılamadığını; ekonomik bağımsızlık ve kalkınma yolunda
Türkiye’nin bir çok üçüncü dünya ülkesi ile karşılaştırıldığında gittikçe geride
kaldığını; oysa azgelişmiş bir ülkenin, 20 –25 yıllık zaman diliminde, uygun
ekonomik ve siyasi adımları atarak azgelişmişliği yenebileceğini iddia
etmiştir: ‘’ Çağımız, hızlı kalkınma çağıdır. Azgelişmiş bir ülkenin 20 – 25 yıl
içinde azgelişmişlik çemberini kırması ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması
mümkündür bu gün ’’. Avcıoğlu’na göre Türkiye’de, elli yıllık çabalar
sonucunda ancak bir ‘ montaj ‘ ve ‘ ambalaj ‘ sanayi kurulabilmiştir. Tarım
alanında ise Türkiye’de feodal ve yarı feodal kalıntılar varlıklarını
sürdürmekte; tarım ülkesi Türkiye, aç kalmamak için, kıt döviz kaynaklarını
tarımsal ürün ithaline harcamak durumunda bırakılmaktadır. Toplumsal
Çıkmaz, Eğitim ve Sağlıkta Çıkmaz, Zengin – Fakir Uçurumu alt başlıklarında
86
ise Avcıoğlu, Ekonomik Çıkmaz alt başlığında vurguladığı ‘ montaj ‘ ve
‘ ambalaj ‘ sanayisi ile feodal ve yarı feodal kalıntıların varlığını sürdürdüğü
tarımsal yapı üzerinde kurulu azgelişmiş ekonomisinin yarattığı sonuçları
üzerinde durmuş; ülkede işsizliğin ve gecekondulaşmanın giderek artmak da
olduğunu, eğitim ve sağlığa gerekli özenin gösterilmediğini söylemiş; gelir
dağılımında ki adaletsizlikler sonucunda mutlu bir azınlık karşısında geniş bir
fakir kitlenin ortaya çıktığını belirtmiş; mevcut siyasi, ekonomik ve toplumsal
yapının değişmemesi durumunda, ilerleyen yıllarda Türkiye’nin durumunun
daha da kötüleşebileceğini ileri sürmüştür. ‘’ Ulusal Ordu ‘’ Özlemi alt
başlığında ise Avcıoğlu Türkiye’nin ulusal güvenlik endişesinden doğan ABD
ve NATO ile olan askeri işbirliğini sorgulamış; NATO ve ABD’nin Türkiye’nin
ulusal güvenliğini korumada yetersiz kalacağını belirtmiş; ekonomik ve askeri
bakımlardan dışa bağımlı bir Türkiye’nin ulusal bir savunma sisteminin
olamayacağının altını çizmiştir. Neden Kalkınamadık ? alt başlığında ise
Avcıoğlu, Türkiye’nin azgelişmiş bir ülke olmasının arkasında yatan temel
nedeninin ekonomik kaynaklarını kötü dağıtılmasından ve kullanılmasından
kaynaklandığını belirtmiştir: ‘’ ( … ) milli gelirin üçte birine yakın bir kısmına ,
toprak ağası, büyük aracı ve tefeci , ‘ montaj ‘ sanayici ve komprador ... gibi
ufak bir zümre, kitlenin sefaleti pahasına el koymaktadır. ‘’ Avcıoğlu’na göre
toprak ağası, büyük aracı ve tefeci, ‘ montaj ‘ sanayici ve komprador
burjuvaziden oluştuğunu söylediği ufak zümre, milli gelirden % 30’ dan fazla
pay almakta; buna karşın aldıkları payın ancak % 5 – 6’ sı kadar yatırım
yapmakta; milli gelirden aldıkları payın geri kalanının ise, büyük ölçüde, lüks
harcamalara gitmektedir. ‘ Devrim Bildirisi ‘ nin Nasıl Kalkınırız alt başlığında
87
ise Avcıoğlu, kalkınmanın ancak ülke kaynaklarının iyi dağıtılması ve iyi
kullanılmasının sağlanmasıyla mümkün olabileceğini vurgulamıştır.
Avcıoğlu’na göre, ülke kaynaklarının iyi dağıtılıp ve kullanılamamasının temel
nedeni Kemalist devrimin yarıda bırakılmış olmasıdır: ‘ Devrim Bildirisi ‘ nin
Kemalist Devrim Yarıda Bırakılmıştır alt başlığında bu konu üzerinde durmuş;
bağımsızlık içinde, devrimler yoluyla, Batı uydusu olmaksızın, ülkede ki orta
çağ kalıntısı kurumların tasfiyesine dayalı kalkınmayı ön gören Kemalist
Devrimin yarıda bırakıldığını söylemiştir. Avcıoğlu’na göre Türkiye’de ilk
somut örneği, 1945 yılında gündeme gelen toprak reformu tasarısına karşı
meclisde ki toprak ağaları ve onların müttefiklerinin gösterdiği tepkide ortaya
çıkan; 1946 yılında çok partili demokratik siyasal yaşama geçilmesiyle birlikte
giderek belirginleşen, anti – kemalist bir süreç yaşanmaya başlamıştır.
Avcıoğlu ‘ Devrim Bildirisi ‘ nin Tutucu Güçler Koalisyonu alt başlığında ise,
yaşanılan anti – kemalist sürecin ardında tutucu güçler koalisyonu olduğunu
söylemiştir. Avcıoğlu’na göre Türkiye’de ki tutucu güçler koalisyonu bekasını,
Türkiye’nin ileri kapitalist ülkelere ve dünya kapitalist sistemine politik,
ekonomik ve askeri nedenlerle bağımlı olmasında gören toprak ağası, büyük
aracı ve tefeci, ‘ montaj ‘ sanayici ve komprador burjuvaziden oluşmaktadır.
Avcıoğlu, ‘ Devrim Bildirisi ‘ nin Sandık Demokrasisi alt başlığında ise tutucu
güçler koalisyonunun çok partili demokratik siyasal yaşama geçiş ile birlikte
daha da güçlendiğini belirtmiş; seçim sandıklarından sürekli tutucu güçler
koalisyonun çıkarlarını gözeden iktidarların çıktığını söylemiştir:
‘’ ( … ) yalnız bir politik özgürlük değil, aynı zamanda bir toplumsal
ilerleme aracı diye benimsenen genel oy ve çok partili hayat, geçmişin
88
kalıntılarının tasfiyesini geciktirici bir rol oynamış, gayrı milli ilişkiler içinde
bulunan güçlerin iktidarını meşrulaştırmıştır ( … ) Kemalizm sandık yoluyla
tasfiye edilmiştir. ‘’
Tutucu güçler koalisyonu Kemalizm’i tasfiye ederken, İslamcı
kesimlerden de yararlanmış; dinsel irtica, tutucu güçler koalisyonunun
iktidarlarında gelişme ve yayılma olanağı bulurken, geniş kitlelerin gerçek
çıkarlarının unutturulması yoluyla da tutucu güçler koalisyonu iktidarlarının
güçlenmesine yardımcı olmuş; ‘’ böylece halk iktidarı demek olan demokrasi,
Türkiye’de gerici güçlerin ve emperyalizmin iktidarına dönüşmüştür. ‘’
Avcıoğlu’na göre yaşanılan bu durum şaşırtıcı değildir: çünkü çok partili
demokratik yaşam ve genel oy yalnız Türkiye’de değil; benzer toplumsal
yapılara sahip bütün azgelişmiş ülkelerde aynı sonuçları vermekte, sandıktan
sürekli tutucu güçler koalisyonun iktidarları çıkmakta; azgelişmiş ülkelerde
demokrasi özünden yoksun, biçimsel bir görünüm almaktadır. Avcıoğlu
‘ Devrim Bildirisi ‘nin Partilerin Çıkmazı alt başlığında ise düzen değişikliği
iddiasıyla ortaya çıkan siyasal partilerin dahi seçimlerde başarı
sağlayabilmek içim tutucu güçler koalisyonuna taviz verme durumunda
kaldıklarını; oy getireceği ümidiyle tutucu güçler koalisyonu içinde yer alan
ailelerden aday gösterdiklerini söylemiş; düzen değişikliği sloganı ile yola
çıkan siyasal partilerin muhalefet yıllarından itibaren yozlaştıklarını, bu
partilerin seçim sandıklarından iktidar olarak çıksalar dahi, tutucu güçler
koalisyonuna taviz verip, onlarla uzlaşma durumunda kalacaklarını
belirtmiştir. Avcıoğlu ‘ Devrim Bildirisi ‘ nin Kemalistlerin Tarihi Ödevi alt
başlığında ise yarıda kaldığını düşündüğü Kemalist Devrimin tamamlanması
gerektiğini söylemiş; Cumhuriyetin tek parti rejiminin dahi, tutucu güçler
89
koalisyonunun çok partili rejimiyle kıyaslandığında çok daha demokratik
yapıya sahip olduğunu ileri sürmüştür: ‘’ ( … ) Atatürk’ün liberal olmayan, tek
parti rejimi, feodal artıkları ön plana geçiren ve yabancı hegemonyasını geri
getiren bugünkü liberal görünüşlü çok partili rejimden, daha demokratiktir. ‘’
‘ Devrim Bildirisi ‘ nde Avcıoğlu, tutucu güçler koalisyonun gücünün
kırılmasının ve anti – kemalist gidişe son verilmesinin devrimci bir partinin
kurulmasıyla mümkün olabileceğini söylemiştir:
‘’ ( … ) ancak, hayatını alın teriyle kazanan büyük kitlenin bilinçli ve
örgütlü desteğine ve itici gücüne dayanmayı şart sayan devrimci bir parti
tutucu güçler koalisyonunun kitle üzerinde kurduğu, ekonomik, politik ve
ideolojik hegemonyayı yıkarak ve köklü dönüşümleri başararak, yarıda
kalmış Kemalist devrimi hedeflerine ulaştırabilir. Türkiye’de demokrasinin
kurulması için tek yol budur. ‘’
Avcıoğlu göre kurulacak olan devrimci bir parti ‘’ halka rağmen halk
için ‘’ değil ‘’ halkla beraber halk için ‘’ parolasından hareket eden
devrimcilerden oluşmalı, güçlü halk desteği olmaksızın köklü dönüşümlerin
gerçekleşebileceğine inanmamalıdır: ‘’ Bu görevden kaçınan, Milli Kurtuluş
Savaşımızın mirasına ve devrimci sıfatına layık olamaz. Gelecek kuşaklara
Milli Kurtuluş Savaşına yakışır bir Türkiye devretmek kuşağımızın tarihi
ödevidir ‘’.
‘ Devrim Bildirisi ‘ nin içeriğini yukarıda özetlemeye çalıştık. Şimdi de
Devrim Gazetesi’nin yazar kadrosuna ve gazetenin ele aldığı konulara
bakalım.
90
2. 2. Devrim Gazetesi’nin Yazar Kadrosu, Okuyucu Kitlesi ve
İşlenen Konular
Devrim Gazetesi’nin Yazar Kadrosu
21 Ekim 1969 tarihinde yayın hayatına başlayan Devrim Gazetesi’nin
79 sayılık külliyatı incelendiğinde, Yön Dergisi’ne kıyasla Devrim Gazetesi
sayfalarında daha dar bir yazar kadrosunun yer aldığı görülür. Oysa Yön
Dergisi’nin yayın hayatına son verilmesinin ardından, Devrim Gazetesi’nin
çıkartılması hazırlıklarıyla ilgilenmeye başlayan Avcıoğlu, Devrim Gazetesi
sayfalarında daha geniş bir yazar kadrosunun yer almasını arzulamış; bu
konuda ki düşüncelerini gerek Türkiye’de, gerekse yurtdışında geniş yankı
bulan Türkiye’nin Düzeni adlı çalışmasına ilişkin Cumhuriyet Gazetesi’nde
Fikret Otyam ile yaptığı söyleşide ‘’ Devrim’i daha geniş kadroya dayanan bir
düzende hazırlayacağız... ’’34 sözleriyle dile getirmiştir. Ne var ki, birazdan
değineceğimiz nedenlerden ötürü Avcıoğlu’nun bu arzusu gerçekleşmemiş;
Devrim Gazetesi’nde Yön Dergisi’ne kıyasla daha dar bir yazar kadrosu yer
almıştır.
34 Fikret Otyam’ın Doğan Avcıoğlu ile yaptığı söyleşi ilk kez 1 Temmuz 1969 tarihinde
Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Bu söyleşi, Avcıoğlu’nun 1968 yılında yayınlanan ‘’ Türkiye’nin Düzeni ‘’ isimli çalışmasının Cumhuriyet Gazetesi verdiği Yunus Nadi Armağanı’nı kazanması nedeniyle yapılmıştır. Söz konusu söyleşi, Avcıoğlu’nun 4 Kasım 1983 tarihindeki vefatının ardından Cumhuriyet Gazetesi’nde tekrar yayımlanmıştır. Ayrıntılar için b.k.z: Fikret Otyam, ‘’ Doğan Avcıoğlu ile Bir Konuşma ‘’, Cumhuriyet, 5 Kasım 1983’den aktaran Özdemir: ‘’ Doğan Avcıoğlu: Bir Jön Türk’ün Ardından ‘’, s 282.
91
Devrim Gazetesi’nin sayfalarında başlıca şu isimlerin yer almışlardır:
Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, Hasan Kaya Cemal, Uluç Gürkan, Cemal
Reşit Eyüpoğlu, İlhami Soysal, Uğur Mumcu, Çetin Altan, Şevket Süreyya
Aydemir, İlber Ortaylı, Nejat Özön, Nimet Arzık, Bahri Savcı, Altan Öymen,
Tanju Akersan, Oktay Akbal, Adalet Ağaoğlu, Aslan Başer Kafaoğlu, Rauf
Mutluay, Cemal Madanoğlu, Doğan Hızlan, Konur Ertop, Osman Köksal,
Türkkaya Ataöv, Metin And, Yılmaz Akkılıç, Nimet Arzık, Dündar Seyhan,
Mucip Ataklı, Cevdet Kudret, Güngör Dilmen, Şiar Yalçın, Erol Toy, Kemal
Tüfekçioğlu, Ömer Faruk Toprak, Ceyhun Atuf Kansu, Suphi Göksoyrak, M.
Başaran. Saydığımız bu yazarlar dışında ayrıca, Devrim Gazetesi’nin her
sayısında gazetenin ilk sayfasında dizeleriyle Türk şiirinin farklı sesi Fazıl
Hüsnü Dağlarca; çizgileriyle de Turhan Selçuk, Eflatun Nuri ve Tonguç gibi
Türk karikatürünün üç önemli ismi yer almıştır.35
Kanımızca, Devrim Gazetesi’nin sayfalarında yer almış yazarları,
‘ yazıları düzenli yayınlanan yazarlar ‘ ve ‘ yazıları düzensiz aralıklarla
yayınlanan yazarlar ‘ şeklinde iki ayrı grupta ele alabiliriz. Devrim
Gazetesi’nin yazıları düzenli yayınlanan yazarları Doğan Avcıoğlu, İlhan
Selçuk, İlhami Selçuk ve Cemal Reşit Eyüpoğlu, Hasan Kaya Cemal, Uluç
Gürkan, Çetin Altan, Nejat Özon, İlber Ortaylı, Oktay Akbal, İbrahim Çamlı
gibi isimlerlerden oluşmaktadır. Bu grupta yer alan yazarları da, kendi
içlerinde iki alt grupta inceleyebiliriz. Yazıları düzenli yayınlanan yazarlar
içinde Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, Hasan Kaya Cemal, Uluç Gürkan,
İlhami Soysal, Uğur Mumcu, İbrahim Çamlı Devrim Gazetesi’nin kimliğiyle
35 Yukarıdaki yazarlar, Devrim Gazetesi sayfalarında yazıları ikiden fazla yayınlanmış
isimlerden oluşmaktadır.
92
bütünleşmiş yazarlardır.36 Devrim Gazetesi’nin yayın çizgisi bu alt grupta yer
alan isimlerce şekillendirilmiş; söz konusu yazarların yazıları ağırlıklı olarak,
gazetenin yurt ve dünya sayfalarında yayınlanmış; başka bir deyişle, yurt ve
dünya sayfaları gazetenin yayın çizgisinin gözler önüne serildiği sayfalar
olmuştur. Devrim Gazetesi’nde yazıları düzenli yayınlanan Çetin Altan, Nejat
Özon, İlber Ortaylı, Oktay Akbal gibi isimlere gelince; Çetin Altan Devrim
Gazetesi sayfalarında ‘ Ben Milletvekilli İken ‘’ başlıklı, 1965 – 1969 yılları
arasında sürdürdüğü milletvekilliği görevini konu alan, yazı dizisi ile yer almış;
bu yazı dizisi Devrim Gazetesi’nin ilk sayısından son sayısına dek
yayımlanmıştır. Nejat Özon, İlber Ortaylı, Oktay Akbal’ın yazıları ise Devrim
Gazetesi’nin kültür ve sanat sayfalarında yer almış; Nejat Özon ve İlber
Ortaylı sinema, tiyatro, kitap eleştirilerini; Oktay Akbal ise edebiyat ağırlıklı
yazılar kaleme almıştır.
Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, Hasan Kaya Cemal, Uluç Gürkan, Uğur
Mumcu, Cemal Reşit Eyüpoğlu, İbrahim Çamlı, Çetin Altan, Nejat Özon, İlber
Ortaylı, Oktay Akbal...gibi isimlerin dışında, yukarıda belirttiğimiz diğer isimler
ise Devrim Gazetesi’nde ‘ yazıları düzensiz aralıklarla yayınlanan yazarlar ‘
grubu içinde yer almışlardır. Bu yazar grubu içinde, 27 Mayıs 1960 Askeri
Müdahalesi’nde önemli görevler üstlenmiş, emekli asker yazarlar dikkat
çekmektedir: Cemal Madanoğlu, Osman Köksal, Mucip Ataklı, Suphi
36 Doğan Avcıoğlu Devrim Gazetesi’nin baş yazılarını Bakış adlı köşesinde kaleme almış;
söz konusu köşe gazetenin 1. sayısından 76. sayısına dek sürmüştür. Devrim Gazetesi’nde dönüşümlü olarak yazı işleri müdürlüğü görevini üstlenen Hasan Kaya Cemal Gerici Basında Ne Var Ne yok adlı köşede; Uluç Gürkan ise, Gençlik başlıklı köşede yazılarını yayınlamışlardır. İlhan Selçuk ise Devrim Gazetesi’nin 20. sayısından sonra ayrılmış; Doğan Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’nde ki yazılarına 76. sayıdan sonra son vermesiyle tekrar Devrim Gazetesi’nde yazmaya başlamıştır. İlhami Soysal ise Devrim Gazetesi’nin Yurtta başlıklı sayfasında fıkra yazıları kaleme almış; İbrahim Çamlı ise Devrim Gazetesi’nin Dünyada başlıklı sayfasında dış politika yazılarını kaleme almıştır.
93
Göksoytrak, Yılmaz Akkılıç, Kemal Tüfekçioğlu ve Dündar Seyhan gibi
isimlerden oluşan bu yazarların Devrim Gazetesi sayfalarında yer alması
aşağıda değinmeye çalışacağımız gazetenin seslendiği okuyucu kitlesi ve ele
aldığı konularla ilgilidir.
Devrim Gazetesi’nin Seslendiği Okuyucu Kitlesi
Devrim Gazetesi Yön Dergisi gibi, aydınlara, gençliğe, işçi sınıfına
seslenmeye çalışmış bir yayın organıdır. Fakat Devrim Gazetesi, Yön
Dergisi’nin aksine Türkiye’nin mevcut siyasal ve toplumsal düzeninden
rahatsızlık duyan geniş kitlelere yeni pencereler açan; açtığı pencereler
aracılığıyla ülkede ve dünyada meydana gelen siyasal ve toplumsal olayların
farklı bakış açılarıyla değerlendirilip tartışılmasını amaçlayan bir yayın organı
olmamış; gerek ele aldığı konular, gerekse okuyucularına verdiği mesajlarla,
eleştiriye ve özgür düşünceye kapalı bir yayın organı olmuştur. Devrim
Gazetesi’nin bu niteliğinin başlıca nedeni Doğan Avcıoğlu’nun 1960’ların
ikinci yarısından itibaren ağır bir siyasi ve toplumsal krize doğru seğirten
Türkiye’nin tartışma ve eleştirilerle kaybedilecek zamanının olmadığına
inanması; yarıda kaldığını düşündüğü Kemalist devrimin tamamlanmasının
ardından, Türkiye’nin sosyalizm yolunda yürümesi gerektiğini düşünmesi ve
bu düşüncesini hayata geçirecek iktidar stratejisini 1960’lı yılların ikinci
yarısından itibaren belirlemiş ve netleştirmiş olmasıdır. Başka bir deyişle
Avcıoğlu, Devrim Gazetesi’ni iktidar stratejisini başarıya ulaştıracağını
düşündüğü toplum kesimlerine seslenecek bir eylem organı olarak tasavvur
etmiştir.
94
Devrim Gazetesi’nin seslendiği toplum kesimleri, dönemin
Türkiye’sinde parlamenter demokrasiden umudunu kesmiş, mevcut siyasal,
toplumsal ve ekonomik sorunlarını parlamenter demokrasinin çatısı altında,
anayasal yoldan iktidara gelinerek, anayasanın çizdiği sınırlar içinde hareket
edilerek çözülemeyeceğini düşünenlerden oluşmuştur. Devrim Gazetesi’nin
özellikle, parlamenter demokrasiden umudunu kesmiş gençlik ile dönemin
siyasal atmosferini soluyan, dolayısıyla, dönemin ideolojik kutuplaşmalardan
etkilenerek parlamenter demokrasiyi sorgulayan, ordu içinde ki orta ve alt
kademede ki subaylar arasında okunması hedeflenmiştir.
Devrim Gazetesi’nde İşlenen Konular
Devrim Gazetesi’nde işlenen başlıca konular emperyalizm; anti –
emperyalizm ve ulusal kurtuluş devrimleri; emperyalizmin yerli işbirlikçileri
olarak görüp ve tutucu güçler koalisyonu olarak isimlendirdikleri egemen
sınıflar; çok partili demokrasi ve parlamenter rejim ile Adalet Partisi,
Cumhuriyet Halk Partisi ve Türkiye İşçi Partisi gibi siyasal partilerdir.
Devrim Gazetesi’nde, Yön Dergisi’nden farklı olarak, sosyalizm yerine
Kemalizm vurgusu ön plana çıkmıştır. Devrim Gazetesi’nde sosyalizm
kelimesinin kullanımından olabildiğince kaçınılmıştır. Bu durumun nedeni
büyük ölçüde gazetenin silahlı kuvvetler içinde ki - bir kısım üst rütbeli
subaylar dışında - orta ve alt rütbeli subaylara da seslenen bir yayın organı
olmasından kaynaklanmıştır.37 Başka bir deyişle silahlı kuvvetler içinde etkin
37 Bu noktada bir parantez açıp şunları söyleyebiliriz: Orduya seslenmek, ordu içinde kendi siyasal, toplumsal ve ekonomik düşüncelerine yakın taraftar bulabilmek, etkilemek ve kazanmak 1960’lı yılların ikinci yarısında sadece Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi’ne özgü bir yaklaşım değildi. 1960’lı yılların ikinci yarısında Türkiye İşçi Partisi dışında parlamenter demokrasiden ümidini kesmiş hemen hemen bütün devrimci sol örgütler, partiler ( THKO, THKP/C, PDA, TİİKP...gibi ) ordu içinde örgütlenme faaliyeti yürütmüşler ve
95
olabilme isteği, Devrim Gazetesi’nde sosyalist söylemden özenli bir biçimde,
elden geldiğince kaçınılmasına yol açmıştır: Örneğin bu dönemde Yön
Dergisi sayfalarında yazılarına sıkça rastladığımız Mihri Belli, Vahap Erdoğdu
gibi MDD hareketinin önde gelen isimleriyle Avcıoğlu’nun yolları ayrılmış, söz
konusu isimlere gazetenin sayfaları açılmamıştır.38 Devrim Gazetesi’nin
sayfalarını Cemal Madanoğlu, Osman Köksal, Mucip Ataklı, Suphi
Göksoytrak, Yılmaz Akkılıç, Kemal Tüfekçioğlu ve Dündar Seyhan gibi emekli
asker yazarlara açmasının gerisindeki nedende bu stratejik anlayıştır.
Devrim Gazetesi’nin eleştiri oklarının ucunda, emperyalizm;
emperyalizmin yerli işbirlikçileri olarak isimlendirdikleri tutucu güçler
koalisyonu; tutucu güçler koalisyonunun iktidarı olarak değerlendirdikleri AP;
parlamenter demokrasi yoluyla, Türkiye’nin mevcut siyasi, ekonomik ve
toplumsal yapısının değişebileceğini ve kalkınmanın gerçekleşebileceği
ümidini besleyen CHP ve TİP gibi düzen değişikliğinden yana gözüken
siyasal partiler vardır. Devrim Gazetesi’nde birkaç küçük haber dışında diğer
siyasal partilerin pek dikkate alınmamış olduğu söylenebilinir.
faaliyetlerini özellikle alt rütbeli subaylar üzerinde yoğunlaştırmışlardır. Doğan Akyaz ‘’ Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi ‘’ isimli kitabında konuya ilişkin çarpıcı bilgiler vermektedir. D. Akyaz’a göre devrimci sol örgütler ordu içinde yürüttükleri faaliyetler ile ülkenin sorunlarıyla ilgilenen, sosyalist devrim için bilinçlenen, devrim zamanı gelinceye dek kadar orduda kalacak ‘’ devrimci subay ‘’ profili oluşturmaya çalışmışlardır. ( Ayrıntılar için b.k.z.: Doğan Akyaz, ‘’ Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi ‘’, 1.B., İstanbul, İletişim Yayınları, 2002, s 298 – 299. ) 38 Mihri Belli, Yön Dergisi’nin kapanmasının ardından Doğan Avcıoğlu ile yollarının ayrılmasını; bu yol ayrımından dolayı Avcıoğlu’na duyduğu kırgınlığı Toplumsal Kurtuluş dergisinde şu sözlerle anlatmıştır: “ ( … ) Avcıoğlu “ Devrim “ i çıkarmaya başladı. “ Devrim “ in sayfaları bize kapalıydı. “ Sol “ cunta kurulmaktaydı ve “ Devrim “ bu cuntanın organı işlevini yerine getiriyordu. Bu cuntanın bize ne denli düşman olduğunu çeşitli kaynaklardan öğreniyorduk ( … ) Avcıoğlu ile son karşılaşmamız 1981 yazında oldu ( … ) Ayrılırken, “ Bak, biz birlikte yürürken işbirlikçiler geriliyordu. Sonra sen bize sırt çevirdin, onlar ilerlemeye, biz gerilemeye başladık. Hala geriliyoruz.” Dedim. ” Ayrıntılar için b.k.z.: Toplumsal Kurtuluş, sayı 11 ( Mayıs 1988 ), s 21.
96
Devrim Gazetesi daha ilk sayısında hangi konuları ele alıp
işleyeceğinin; hangi toplumsal grupların, siyasi partilerin hedef alınıp
eleştirileceğinin sinyalini vermiştir. Devrim Gazetesi’nin 21 Ekim 1969 tarihli
ilk sayısında birinci sayfasında yer alan ‘’ İkili Antlaşmalar ‘’ ve ‘’ RANT
CORPORATION’IN GİZLİ RAPORU: Bir Atom Hücumunda 7,5 milyon Türk
Ölür. ‘’ haber başlıklarıyla Türkiye – ABD ilişkileri masaya yatırılıyordu. ‘’ İkili
Antlaşmalar ‘’ başlıklı haberde Devrim Gazetesi, ABD ile imzalanan ikili
antlaşmaların ulusal çıkarlarımıza aykırı olduğu vurgulanıyor, daha önceki
iktidarlar döneminde imzalanmış anlaşmaların ve AP’nin yeni iktidarı
döneminde imzalanması gündemdeki antlaşmaların, özü itibariyle Türkiye’nin
değil; ABD’nin güvenliğini koruduğu söyleniyordu: ‘’ RANT
CORPORATION’IN GİZLİ RAPORU: Bir Atom Hücumunda 7,5 milyon Türk
Ölür ‘’ haber başlığıyla da ikili antlaşmalara ilişkin bir önceki haber başlığında
dile getirdikleri iddiayı destekliyorlardı. Devrim Gazetesi’nin ilk sayısının
birinci sayfasında ki diğer bir haber başlığı da ‘’ Sandıktan Ne Çıktı‘’ başlıklı
manşetti: Bu manşette 12 Ekim 1969 Milletvekilliği Genel Seçimleri’nin
sonuçları Altan Öymen, Muammer Aksoy, İlhan Selçuk ve Doğan
Avcıoğlu’nun yazılarıyla değerlendiriliyor, parlamenter demokrasi seçim
sonuçlarının ışığında masaya yatırılıyordu. Altan Öymen ‘’ Sonuçları Nasıl
Karşıladılar ? ‘’ başlıklı yazısında CHP’nin yayın organı olan Ulus
Gazetesi’nin baş yazarı Doç. Dr. Haluk Ülman ile yaptığı röportaja yer
veriyor, CHP’nin seçim başarısızlığı üzerinde duruyordu.39 Muammer Aksoy
ise, ‘’ Her Sözünde Bir Keramet Var Efsanesi ‘’ başlıklı yazısında, Altan
39 Altan Öymen, ‘’ Sonuçları Nasıl Karşıladılar ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 1 ( 21 Ekim 1969 ), s
1- 2.
97
Öymen gibi, CHP’nin seçim başarısızlığını konu alırken;40 İlhan Selçuk’da
‘’ Bayar – Demirel – Koç – Burla – Taşkent vb... ‘’ başlıklı yazısında AP’ni ve
bu parti içinde ki çekişmeleri konu alıp, komprador burjuvazinin seçimlerde
Demirel ve Adalet Partisi’ne destek verdiğini söylüyordu.41 Avcıoğlu ‘ Bakış ’
adlı köşesinde kaleme aldığı ‘’ Takke Düştü: Tutucular Koalisyonuna Doğru...
‘’ başlıklı yazısına,AP’nin seçim başarısının nedenlerini inceleyerek başlıyor;
Adalet Partisi’nin parti içi çekişmelere karşın sandıktan başarı ile çıktığını
söylüyordu. Avcıoğlu’na göre CHP’nin, AP karşısında yaşadığı seçim
başarısızlığını ise,CHP’nin ortanın solu politikasına ve bu partinin seçim
öncesinde gündeme getirdiği Tek Parti Dönemi ile bağlarını koparmaya
çalışan yeni halkçı parti izlenimi yaratma çabalarından kaynaklanmaktaydı.
Avcıoğlu’na göre TİP’de – CHP gibi - seçimlerde başarısız olmuştu;
dolayısıyla seçimlerden çıkarılması gereken başlıca sonuç, Türkiye’nin
parlamenter demokrasi içinde, reformlar yoluyla, düzen değişikliği ve
kalkınmayı gerçekleştiremeyeceğiydi. Avcıoğlu’na göre seçimlerin esas galibi
tutucu güçler koalisyonuydu; zinde güçler ise parlamenter rejimden ümitlerini
kesmekte, düzen değişikliği ve kalkınmanın sağlanması için yeni yolların
bulunmasına yönelmekteydi.
Devrim Gazetesi, yukarıda da gördüğümüz üzere, Türkiye’de ki
parlamenter demokrasiyi hedef tahtasına koymuş ve parlamenter
demokrasiye eleştiri oklarını yöneltmişti. Devrim Gazetesi’nde Türkiye’nin
mevcut sorunlarına parlamenter demokrasi içinde hareket edilerek çözüm
40 Muammer Aksoy, ‘’ Her Sözünde Bir Keramet Var Efsanesi ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 1
( 21 Ekim 1969 ), s 1 – 2. 41 İlhan Selçuk, ‘’ Bayar – Demirel – Koç – Burla – Taşkent vb...’’, Devrim Gazetesi, sayı 1 ( 21 Ekim 1969 ), s 2.
98
bulunabileceğine en ufak ihtimal verilmek istenmiyor; Türkiye gibi azgelişmiş
ülkelerde parlamenter demokrasilerin, seçim sandıklarından tutucu güçler
koalisyonunun siyasi temsilcisi durumunda ki partilerin iktidar olarak
çıkmalarına neden olduğu belirtiliyordu. Kısaca vurgulanmak istenen,
parlamenter demokrasinin gelişmiş Batılı ülkelerin ekonomik ve toplumsal
yapılarına uygun olduğuydu. Parlamenter demokrasiye yönelik eleştiriler ilk
sayının ardından, Devrim Gazetesi’nin ikinci sayısında da sürdürülüyordu:
‘’ Milli İrade Dediğin ‘’ başlıklı, gazetenin 8. sayfasında yer alan, imzasız bir
yazıda ‘’ sandıktan ne çıktı ? Halkın iradesi mi, yoksa halk dolandırıcılarının
iradesi mi ? ‘’ şeklinde ki sorularının ardından; siyasi partilerin delege
seçimleri ile milletvekilli adaylarına ilişkin seçim öncesinde basın
organlarında çıkmış haber yazılarından yapılmış alıntılar yer alıyordu.
Yapılan alıntılardaki başlıca amaç ise, Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerde
parlamenter demokrasinin halkın iradesini yansıtmadığını; seçilen
temsilcilerinin büyük bir çoğunluğunun kendi çıkarlarının peşinde koştuğunu
vurgulamak, böylelikle parlamenter demokrasiye duyulan güveni azaltmaktı.
Devrim Gazetesi’nin, 5. sayısında Avcıoğlu ‘’ Anglosaksonlar Açısından
Türkiye’de Parlamentoculuk ‘’ başlıklı yazısında parlamenter demokrasinin
azgelişmiş ülkelerde tutucu güçler koalisyonunu iktidara getirdiğini,
dolayısıyla emperyalizmin çıkarlarına hizmet ettiğini belirtiyor ve parlamenter
demokrasinin azgelişmiş ülkelere Anglosaksonlarca benimsetilmeye
çalışıldığını söylüyordu. Avcıoğlu’na göre bir çok azgelişmiş ülkenin bu
gerçeği fark ederek bağımsızlık ve kalkınma gereklerine uygun düşen tek
parti yönetimlerine yönelmiş, bağımsızlık ve kalkınma yolunda başarılı
99
adımlar atmaya başlamıştı. Avcıoğlu’na göre çok partili parlamenter
demokrasinin azgelişmiş ülkelere uygun olmadığını ilk fark eden liderlerden
biriside Mustafa Kemal’di: Mustafa Kemal çok partili parlamenter
demokrasinin Türkiye’nin koşullarına uygun olmadığını, ihtiyaçlarına cevap
vermediğini iki başarısız denemeden ( Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası ve
Serbest Fırka denemeleri ) sonra fark etmiş ve Türkiye’de tek parti yönetimini
kurmuştu. Avcıoğlu’na göre II. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’nin çok
partili parlamenter demokrasiye geçişi Amerika Birleşik Devletleri, Büyük
Britanya gibi Batılı güçlerin dayatması sonucunda gerçekleşmiştir. Bu
dayatmanın Türkiye açısından en önemli sonuçları ise Kemalist devrimlerin
ikinci plana itilerek, tutucu güçler koalisyonunun ülkede egemen olmasının
sağlanarak Türk halkının mutluluğu ile ülke kalkınması göz ardı edilmesi
olmuştur.42 Doğan Avcıoğlu’nun söz konusu yazısı, ‘’ Azgelişmiş Ülkelerde
Parlamentoculuk ‘’ başlıklı yazı dizisinin ilk ayağını da oluşturmuştur: Bu yazı
dizisinin yayımlanmasında güdülen başlıca amaç ise parlamenter
demokrasinin neden Türkiye’ye uygun olmadığını sorusunun yanıtını, Batılı
siyaset ve toplum bilimcilerinin konuya ilişkin görüşlerine de yer vererek;43
parlamenter demokrasiyi dışlamış azgelişmiş ülkelerden44 örnekler getirilerek
42 Doğan Avcıoğlu, ‘’ Anglosaksonlar Açısından Türkiye’de Parlamentoculuk ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 5 ( 18 Kasım 1969 ), s 1. 43 Devrim Gazetesi’nde Jacques Lambert, Maurice Duverger, Andre Demichel, Pierre Lalumiere, Barrington Moore, Mooris Jonovits, J. Pomeray...gibi Batılı siyaset ve toplum bilimcilerinin eserlerinden ve makalelerinden yapılan alıntılara ‘’ Parlamentoculuk Tartışmaları ‘’ başlıklı yazı dizisinde yer verilmiş; bu yazı dizisi gazetenin ilk sayısından son sayısına dek hemen hemen her hafta yayınlanmıştır. 44 Devrim Gazetesi sayfalarında sıklıkla üzerinde durulan, isimleri zikredilen ülkeler Mısır,
Libya, Sudan, Bolivya... gibi azgelişmiş ülkelerdir. Bu ülkelerin seçilmesinin başlıca iki nedeni vardır: ilk neden ordunun bu ülkelerin siyasal yaşamında üstlendikleri ( Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının ilerici olarak yorumladıkları ) rol; ikinci neden ise bu ülkelerin siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunlarıyla Türkiye’nin siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunları arasında bağ kurulması, benzerlikler olduğunun varsayılması ve Türkiye’nin sorunlarının onların deneyimleri ışığında çözülebileceğinin düşünülmesidir.
100
Türkiye’de ki Kemalistleri ve de sosyalistleri parlamenter demokrasi yoluyla,
mevcut anayasanın çizdiği sınırlar içinde, iktidar mücadelesi verilmemesi
konusunda ikna etmek; parlamenter demokrasinin gelişmiş Batılı ülkelerin
ekonomik ve toplumsal yapısına uygun bir siyasal sistem olduğunu gözler
önüne sermekti. Kısaca özetleyecek olursak, vurgulanmak istenen azgelişmiş
ülkelerde parlamenter demokrasinin emperyalizmin çıkarlarına hizmet
ettiğiydi. Örneğin Devrim Gazetesi’nin 6. sayısında ‘’ Parlamento, Tutucu
Güçlerin Egemenliğini Sağlıyor ‘’ başlığı altında Fransız siyaset bilimci Prof.
Dr. Jacques Lambert’in ‘’ Latin Amerika, Sosyal Yapılar ve Politik Kurumlar ‘’
adlı eserinden alıntı yapılıyor; Latin Amerika ülkelerinin Türkiye’den çok daha
önce parlamenter demokrasiyi benimsemiş; Türkiye’den çok daha ileri
kapitalist gelişme aşamasına sahip olmalarına karşın seçim sandıklarından
çoğunlukla tutucu güçler koalisyonun iktidar olarak çıktığı kaydedilip; genel
oya dayalı parlamenter demokrasinin az gelişmiş ülkelerde, tek başına
geleneksel yapıları değiştirmekte aciz kaldığı vurgulanıyordu.45 Bir sonraki
sayıda da, aynı yazı dizisinde Maurice Duverger’den yapılan alıntılar
‘’ Kalkınma Açısından Parlamentoculuk ‘’ başlığı altında veriliyor; Batı politik
kurumlarının azgelişmiş ülkelerin kalkınma gereklerine uygun düşmediği,
azgelişmiş ülkelerin kapitalist yoldan çağdaşlaşamayacağı teması
işleniyordu.46
Tutucu güçler koalisyonu içinde yer aldığını düşündükleri toprak
ağaları, büyük aracı ve tefeciler, ‘ montaj ‘ sanayici ve komprador burjuvaziye
45 ‘’ Parlamentoculuk Tartışmaları: Parlamento Tutucu Güçlerin Egemenliğini Sağlıyor’’, Devrim Gazetesi, sayı 6 ( 25 Kasım 1969 ), s 2. 46 ‘’ Parlamentoculuk Tartışmaları: Kalkınma Açısından Parlamentoculuk ‘’, Devrim Gazetesi,
sayı 7 ( 2 Aralık 1969 ), s 2.
101
ilişkin haber, yorum ve eleştiriler sık sık Devrim Gazetesi’nin manşetlerinde
ve sütunlarında yer almıştır. Örneğin komprador burjuvazinin temsilcisi olarak
niteledikleri Vehbi Koç ile dönemin önde gelen iş adamlarından Mıgırdıç
Şellefyan’a ilişkin haberler Devrim Gazetesi’nin manşetlerinde sıklıkla yer
almıştır: Vehbi Koç’a ilişkin Devrim Gazetesi’nin 19 Mayıs 1970 tarihli 31.
sayısında yer alan ‘’ Vehbi Koç – Adnan Menderes İlişkileri ve Anadol Marka
Otomobilin Hikayesi ‘’, 25 Ağustos 197 tarihli 45. sayısında yer alan
‘’ Devalüasyonda En Çok Zarar Gören İş Adamı Vehbi Koç ‘’; Mıgırdıç
Şellefyan’a ilişkin ‘’ Mıgırdıç Kaçtı mı? ‘‘ başlıklı 18 Ağustos 1970 tarihli 44.
sayısında yer alan haberler örnek teşkil edebilir.
Devrim Gazetesi’nde, tutucu güçler koalisyonunu oluşturduğu
düşünülen toplum kesimlerinin iktidarı olarak görüp değerlendirdikleri AP’de
hedef tahtasına konulmuş, eleştiri oklarından nasibini almıştır. Devrim
Gazetesi’nde AP iktidarının İslamcı kesimler ile işbirliği yaptığı, ülkede ki laik
rejimin altını oymakta olduğu sık sık iddia edilmiş; böylelikle silahlı kuvvetlerin
laikliğe gösterdiği hassasiyetten faydalanılarak, silahlı kuvvetler içinde iktidar
karşıtı seslerin güçlenmesi hedeflenmiştir: Örneğin Devrim Gazetesi’nin ilk
sayısında ‘’ Dinsel İrtica’ın Genel Karargahı ‘ İlim Yayma Cemiyeti ‘ dir ‘’; 14.
sayısının manşetinde yer alan ‘’ Demirel’in Hizmetinde Nurcular: Mehmet
Özgüneş, İrtica Dosyasını Açıkladı‘’; 50. sayısının manşetinde yer alan ‘’
Eğitim Şurası Oyunu: İmam – Hatiplilere Üniversite ve Harbiye Kapıları
Açılıyor ‘’ başlıklı haberlerde İslamcı kesimlerin iktidarlarca korunduğu
söylenirken, İslamcı kesimin, AP ile olan ilişkilerinin altı çizilmiştir. Yeri
gelmişken hemen belirtelim: İlk sayıdan itibaren İslamcı kesimlere ilişkin
102
haberler gazetenin ilk sayfasında büyük puntolarla yer bulurken; İslamcı
kesimlere ilişkin haber ve yorumlar, ağırlıklı olarak, Devrim Gazetesi’nin ikinci
sayısından itibaren yayımlanmaya başlayan, Hasan Kaya Cemal’in Gerici
Basında Ne Var Ne Yok başlıklı köşesinde ele alınmıştır. Hasan K. Cemal
söz konusu köşesinde, İslamcı kesimin AP ile olan ilişkilerinin yanı sıra;
İslamcı kesimin dönemin önde gelen yayın organları arasında yer alan Bizim
Anadolu, Bugün...gibi yayın organlarında Kemalistlere ve sosyalistlere karşı
yöneltilen eleştiriler üzerinde de durmuş, ülkede laikliğin tehdit altında olduğu
mesajını vermek istemiştir. Devrim Gazetesi’nde,AP’nin tutucu güçler
koalisyonuyla ilişkilerinin dışında;AP’nin parti içi sorunları da gündeme
getirilmiştir. Devrim Gazetesi’nde, özellikle AP içinde eski Demokrat
Partililerin siyasi aflarından sonra kızışan, genel başkan Süleyman Demirel’in
genel başkanlığını sorgulayan, başını Saadettin Bilgiç’in çektiği parti içi
muhalefette ilişkin haberler üzerinde durulmuş, AP içinde ki gelişmelere
ilişkin yorumlar yapılmıştır.AP’nin önde gelenlerinin ya da yakınlarının
karıştığı düşünülen yolsuzluk haberleri de gazetenin sıklıkla manşetlerine
taşıdığı haberler arasındadır. Yolsuzluk haberlerine bakıldığında Devrim
Gazetesi’nin AP içinde özelikle hedef seçtiği isimler, partinin genel başkanı,
dönemin başbakanı Süleyman Demirel ve ailesi olmuştur. Devrim
Gazetesi’nin 79 sayısının büyük bir kısmında Süleyman Demirel ve ailesine
ilişkin yolsuzluk iddialarına rastlamak mümkündür. Burada bu iddiaların
tümüne yer verecek olmamakla birlikte, gazetenin gündeme getirdiği bu
iddialara 24 Şubat 1970 tarihli 14. sayıda ki ‘’ Yağma Edilen Milyonlar ‘’,
‘’ Demirel Kardeşler ‘’; 31 Mart 1970 tarihli 24. sayıda yer alan ‘’ Varto
103
Felaketinden Demirel Ailesi Nasıl Yararlandı ‘’; 6 Nisan 1970 tarihli 25.
sayıda yer alan ‘’ Yolsuzluk Dosyaları Kabarıyor: Süleyman Bey,
Kardeşlerine 44 Milyon Tutarında Taahhüt İşini Devrediverdiğini Gizledi ‘’; 11
Ağustos 1970 tarihli 43. sayıda yer alan ‘’ Hacı Ali Demirel’in Milyonlarca
Vergi Kaçırdığı Tespit Edildi ‘’ başlıklı haberler örnek verilebilinir.
Devrim Gazetesi’nde AP’nin dışında; CHP veTİP’e ilişkin haberlerde
yer almış, her iki siyasal partide eleştirilmiştir. Daha öncede belirttiğimiz
üzere, Devrim Gazetesi’nde bu partilere yönelik eleştirilerin yer almasının
başlıca nedeni gerek CHP’nin gerekseTİP’in parlamenter demokrasi içinde,
anayasal düzenin sınırlarını aşmaksızın Türkiye’de düzen değişikliğinin ve
kalkınmanın gerçekleştirilebileceğine yönelik besledikleri inançtır. Şimdi bu iki
partiye yönelik Devrim Gazetesi’nde yer alan eleştirilere biraz daha yakından
bakalım.
Devrim Gazetesi’nde CHP yoğun bir şekilde eleştirilmiştir. Bu
eleştirilerin başlıca nedenleri Devrim Gazetesi’nin, ısrarlı bir biçimde
yineledikleri anti – emperyalist mücadele çağrılarına CHP üst yönetiminin
kayıtsız kalması; CHP üst yönetiminin Türkiye’deki çok partili demokratik
siyasal yaşamı tartışmaktan kaçınmalarıdır. Devrim Gazetesi, CHP’ne
yönelik yapılan elleştirilirin ana temasını CHP’nin Kemalist kimliğinden
uzaklaşmakta olduğu iddiası üzerine kurmuş; partinin Kemalist kimliğinden
uzaklaşmasının başlıca sorumluları olarak da genel başkan İsmet İnönü ile
partinin genel sekreteri Bülent Ecevit isimleri görülmüştür: Başka bir deyişle,
Devrim Gazetesi’nin CHP’ye yönelttiği eleştiri okları bu iki isim üzerinde
yoğunlaşmış, her iki isimde çok partili demokratik siyasal rejimin – Devrim
104
Gazetesi yazarlarının deyimiyle söyleyecek olursak ‘ cici demokrasi ‘ nin –
bekçileri olarak nitelenmiştir. Örneğin Avcıoğlu Devrim Gazetesi’nin 23 Aralık
1969 tarihinde yayımlanan ‘’ Paşanın Çıkmazı ‘’ başlıklı yazsında İnönü’yü
ağır bir biçimde eleştirmiş; 1957 seçimlerinden 1969 yılına kadar her
seçimden oy kaybıyla çıkan CHP ve genel başkan İnönü’nün göstermelik bir
muhalefet partisi ile göstermelik bir parti liderli kimliğine büründüğünü;
İnönü’nün başlıca amacının iflasın eşiğine gelmiş parlamenter demokrasiyi
yaşatmak olduğunu söylemiş; parlamenter demokrasiyi yaşatma uğruna
Demirel ile fiili bir koalisyon kurduğunu iddia etmiştir.47 Devrim Gazetesi’nin
İnönü’ye yönelik eleştirileri ( Süleyman Demirel ve ailesi örneğinde olduğu
gibi ) İnönü ailesi fertlerinin karıştığı iddia edilen yolsuzluk haberleriyle de
sürdürülmüş; zaman zaman yayınlanan bu tür haberler ile İnönü’nün CHP
üzerinde ki tarihsel kişiliğinden kaynaklanan etkisi ve gücü kırılmak
istenmiştir. Örneğin İnönü ailesine ilişkin gazetenin 31 Mart 1970 tarihli 24.
sayısında ‘’ Ömer İnönü’nün Mal Beyanı Gerçeğe Aykırı ‘’ başlıklı haberde
İsmet İnönü’nün oğlu Ömer İnönü’nün çeşitli bankalardan usulsüz kredi
alımında bulunduğu iddia edilmiştir.
İnönü’nün dışında CHP genel sekreteri Bülent Ecevit’te Devrim
Gazetesi’nin ve Avcıoğlu’nun eleştiri oklarından nasibini almıştır. Ecevit’in
Devrim Gazetesi’nin eleştirilerine maruz kalmasının başlıca nedeni ise,
Avcıoğlu ve arkadaşlarının CHP içinde yürütmeye çalıştıkları faaliyet ve
etkinliklerden Ecevit’in duyduğu rahatsızlık ve endişelerdir.48 Ecevit duyduğu
47 Doğan Avcıoğlu, ‘’ Paşanın Çıkmazı ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 10 ( 23 Aralık 1969 ), s 1. 48 Ecevit’in duyduğu rahatsızlık ve endişelere CHP parti meclisindeki bir olaydan da örnek verebiliriz: 16 Aralık 1969 tarihli Devrim Gazetesi’nin 9. sayısında yer alan “ Parti Meclisindeki Tartışmada Atatürk Devrimleri Eleştirildi “ başlıklı haber dikkat çekmektedir.
105
bu rahatsızlık ve endişeleri Atatürk’e ve Tek Parti Yönetimine ilişkin dile
getirdiği düşünceleriyle açığa vurmuş; rahatsızlık ve endişelerini 11 Kasım
1969 tarihinde, Ankara’da, Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonunca
düzenlenen Atatürk’ü anma toplantısında yaptığı konuşmada dile getirdiği,
‘’ Bugün, devrimciler arasında, devrimci olduklarını, ve halk
yararına yeni devrimler istediklerini söyleyenler arasında, az sayıda da olsa,
gerçek demokrasinin tek partili rejim olduğunu söyleyenler var. Atatürk
döneminde ki tek partili yönetimi gerçek demokrasi sayanlar, halkçı
devrimlerin, ancak öyle bir yönetimde, öyle bir ‘’ demokrasi ‘’ de
yapılabileceğini ileri sürenler, yazanlar, bu düşünceyi yaymak için dergiler
çıkaranlar var ( … ) otoriter rejim özlemcileri ( … ) Türkiye’de gerçek
devrimler yapabilmek için bir dikta rejimi gerekli olduğunu düşünenler ( … )
var...’’49 ,
sözleriyle ifade etmiş; Avcıoğlu ve arkadaşlarını üstü kapalı bir biçimde
‘ otoriter rejim özlemcileri ‘ olmakla suçlamıştır. Ecevit’in suçlamalarına 9
Aralık 1969 tarihli Devrim Gazetesi’nde Avcıoğlu ‘’ Ecevit’in Atatürkçülüğü ‘’
başlıklı bir yazı kaleme alarak yanıt vermiştir: Avcıoğlu yazısında Ecevit’in
Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonunca düzenlenen Atatürk’ü anma
toplantısında yaptığı konuşmayla tutucu güçler koalisyonuna çıkarlarına
yönelik davranışlar sergilediğini, bu durumun Ecevit’in parlamenter
demokrasinin karşı devrim hareketi olduğunu kavrayamamasından
Haberde özetle, üç parti meclisi üyesinin istifası üzerine toplanan CHP parti meclisinde, Ecevit ile O’na yakın parti meclisi üyelerinin Devrim Gazetesi yazarlarından, CHP parti meclisi üyesi Cemal Reşit Eyüboğlu ve Orhan Kabibay’a cuntacı faaliyetlerde bulundukları şeklinde suçlamalar yönelttiklerine yer verilmiş; Ecevit’in her iki isimden de rahatsızlık duyduğu, her iki ismi genel başkan İnönü’ye şikayet ettiği, ayrıca parti meclisinde Ecevit’in Devrim Gazetesi’ne ‘ sol faşist ‘ suçlamasında bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıntılar için b.k.z.: “Parti Meclisindeki Tartışmada Atatürk Devrimleri Eleştirildi “, Devrim Gazetesi, sayı 9 ( 16 Aralık 1969 ), s 7. 49 Bülent Ecevit, ‘’ Atatürk ve Devrimcilik ‘’, İstanbul, Tekin Yayınevi, Tarih Yok, s 47 – 49.
106
kaynaklandığını belirtmiş, Ecevit’e karşı besledikleri umudu yitirdiklerini
söylemiştir.50 Avcıoğlu Devrim Gazetesi’nde yayınlanan bir başka yazısında
da Ecevit’in solculuğunu inandırıcı bulmadığını, Ecevit’in Atatürk’e
saldırdığını, din istismarcılığı yaptığını söylemiş, Ecevit’e yönelik eleştirilerini
sürdürmüştür: ‘’ ( … ) Doğru bir stratejiden ve ülke sorunları hakkında esaslı
bir hazırlıktan yoksun bulunan, ciddi bir kadro kuramayan ( … ) Ecevit
solculuğu, inandırıcı olmaktan çıkmıştır. ‘’51 Avcıoğlu ‘ Ecevit solculuğu ‘
deyimiyle, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1960’ların ikinci yarısından itibaren
benimseyeceği, ilerleyen yıllarda Ecevit ismiyle birlikte anılacak olan
‘ ortanın solu ‘ söylemini kastetmiştir.
Devrim Gazetesi’nde CHP genel başkanı İnönü ve genel sekreter
Ecevit kişiliğinde parti üst yönetimi eleştirilirken; İnönü’nün ve Ecevit’in temsil
ettiği çizgisinden rahatsızlık duyan parti içi sol muhalefet ise gazete
sayfalarında desteklenmiştir. Bu destek gerek parti içi sol muhalefetin önde
gelen isimlerinin Devrim Gazetesi’nde zaman zaman yayınlanan yazılarında,
gerekse Devrim Gazetesi’nde parti içi sol muhalefete ilişkin çıkan haberlerde
somutlaşmıştır.52 Örneğin Devrim Gazetesi’nin 31 Mart 1970 tarihli 24.
sayısında “ CHP Meclisi’nde Fırtına Koptu “ başlığıyla gazetenin ilk
sayfasında yer alan haberde, CHP parti meclisinde Ecevit ve arkadaşlarına
karşı yükselen eleştirilere yer verilmiş; Devrim Gazetesi ‘CHP merkez takımı ‘
50 Doğan Avcıoğlu, ‘’ Ecevit’in Atatürkçülüğü ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 8 ( 9 Aralık 1969 ), s 1. 51 Doğan Avcıoğlu, ‘’ CHP Kurultayı ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 37 ( 30 Haziran 1970 ), s 1. 52 1969 yılının Kasım ayından itibaren, Cumhuriyet Halk Partisi’nde genel sekreter Bülent
Ecevit ile Merkez Yönetim Kuruluna karşı partinin önde gelenlerinden Nihat Erim, Kemal Satır, Cemal Reşit Eyüboğlu, Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı, gibi isimlerin parti meclisinde yürüttükleri muhalefet belirgin bir şekilde ortaya çıkmış, bu muhalefet -güçlü olmasa da - parti örgütlerinde taraftar bulmaya başlamıştır. ( Ayrıntılar için b.k.z.: Suna Kili, “ 1960 – 1975 Döneminde Cumhuriyet Halk Partisi’nde Gelişmeler “, 1.B., İstanbul, Boğaziçi Yayınları, 1976, s 257 - 258. )
107
olarak adlandırdıkları Ecevit ve arkadaşları parti içi muhalefete karşı
takındıkları tavırdan ötürü kınanmıştır. Ecevit ve arkadaşlarına yönelik
eleştiriler CHP’nin 20. parti kurultayı öncesinde yoğunlaşmış; parti
kurultayının, iki yıllık sürenin dolmasına üç buçuk ay kala, 3 Temmuz 1970
tarihinde toplanmasına karar verilmesinin ardından daha da sertleşmiştir:
Örneğin 19 Mayıs 1970 tarihli Devrim Gazetesi’nde Avcıoğlu ‘ İflasın Eşiği ‘
başlıklı yazısında, AP İktidarı karşında ülkede gittikçe yaygınlaşmakta olan
siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunları aşmada ciddiyet ve sorumluluktan
uzak ekibiyle alternatif oluşturamadığını vurgularken; 30 Haziran 1970 tarihli
Devrim Gazetesi’nin 37. sayısında, gazetenin 8. sayfasında yer alan
‘ CHP’de Hiçbir Şey Değiştirmeyecek Erken Kurultay ‘ başlıklı imzasız yazıda
da Ecevit ve arkadaşlarının kurultaydan büyük bir olasılıkla parti içi muhalefet
karşısında galip çıkılacağının beklenmekte olduğu belirtildikten sonra
Cumhuriyet Halk Partisi’nin tutucu güçler koalisyonun çıkarları doğrultusunda
hareket etmeye devam edeceği vurgulanmıştır.
Devrim Gazetesi sayfalarında AP ve CHP dışında yer bulan bir diğer
siyasal partide TİP’dir. Yön Dergisi’nde olduğu gibi Devrim Gazetesi’nde de,
1960’lı yılların Türkiye’sinde dile getirdiği siyasal, ekonomik ve toplumsal
görüşleriyle farklı bir ses, farklı bir renk olan; sahip olduğu farklı sesi, farklı
rengi sosyalist parti kimliğiyle Türkiye solunu Cumhuriyet tarihinde ilk defa
TBMM çatısına taşıyan TİP, düzen değişikliğinin parlamenter demokrasi
içinde hareket ederek çözülebileceğini her fırsatta dile getirmeye gayret
gösterdiği için, ‘ cici demokrasi ‘ savunuculuğuyla eleştirilmiştir.
108
Devrim Gazetesi’nde yer TİP’e ilişkin haberlerin içeriklerine
bakıldığında ise 12 Ekim 1969 milletvekilli genel seçimleri sonrasında parti
içinde baş gösteren tartışmalara, Mehmet Ali Aybar’ın genel başkanlıktan
istifasının ardından, partinin yaşadığı kongre süreçlerine yer verilmiş olduğu
görülmektedir. Devrim Gazetesi’nde TİP’e ilişkin ilk haber, gazetenin 11
Kasım 1969 tarihli 4. sayısında yer alan ‘’ TİP’de Son Durum ‘’ başlıklı
haberdir: Bu haberde, TİP’de 12 Ekim 1969 seçimleri sonrasında yaşanılan
parti içi tartışmalara değinilmiş; parti içi mücadelenin iyice kızıştığı, partinin
çeşitli hiziplere bölündüğü kaydedilmiş; haberde ayrıca parti içi dengeler göz
önüne alındığında genel başkan Mehmet Ali Aybar’ın liderliğinin tehlikede
olduğu vurgulanmıştır.53 Türkiye İşçi Partisi’ne ilişkin ikinci Devrim
Gazetesi’nde yayınlanan kayda değer bir haberde TİP’in önde gelen
isimlerinin genel başkan Mehmet Ali Aybar’ın istifası ile seçim sonuçlarını
nasıl değerlendirdiklerine ilişkin Atlan Öymen’in ‘’ Seçimden Sonra TİP ‘’
başlıklı röportajı gösterilebilir: Öymen röportajında, Sadun Aren, İbrahim
Çektin, Tarık Ziya Ekinci gibi TİP ileri gelenlerinin seçim sonuçları ile TİP
genel başkanı Mehmet Ali Aybar’ın istifasına ilişkin değerlendirmelerine yer
vermiştir.54 Mehmet Ali Aybar’ın istifasından sonra ise Devrim Gazetesi
53 Hatırlanacağı üzere 1965 genel seçimlerinde aldığı % 3 oy ile 15 milletvekili çıkartmış; bir sonraki genel seçimlere genel başkan Mehmet Ali Aybar’ın her fırsatta dile getirmeye çalıştığı “ başa güreşeceğiz “ umuduyla girmiş olan TİP 12 Ekim 1969 genel seçimlerinden % 2. 7 oy almış, TBMM’ne iki milletvekilli sokmuştu. Türkiye İşçi Partisi’nde yaşanılan oy kaybının gerisinde ise gerek Yön Dergisi’nin ve MDD anlayışının gerekse Ağustos 1968’de Çekoslovakya’da yaşanılan olayların parti içinde yarattığı hizipleşmeler ile genel seçimler öncesinde seçim sisteminde yapılmış olan değişikliğin etkisi olmuş olduğu söylenebilir. 54 Röportajda TİP’in önde gelenlerinin ortak kanısının, partinin seçimlerden ağır bir yara
aldığı, başarısızlık yaşamış olduğu yönündedir. Örneğin Sadun Aren’e göre TİP’in yaşadığı başarısızlığın başlıca nedeni, partinin emekçi sınıfların ve sosyalist aydınların nazarında prestijini yitirmesidir. Aren’e göre Aybar’ın genel başkanlığı sırasında parti, işçi sınıfının sosyalist partisi olamamıştır: Ayrıntılar için b.k.z: Altan Öymen, ‘’ Seçimden Sonra TİP ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 5 ( 18 Kasım 1969 ), s 8.
109
sayfalarında TİP’in yaşadığı, Behice Boran’ın genel başkanlığa seçilmesiyle
kısmen durulacak, sancılı kongre süreçlerini konu alan haberler yer almıştır:
Bu haberlere Devrim Gazetesi’nin 13 Ocak 1970 tarihli 13. sayısında yer alan
‘’ TİP’de Yeni Yönetim ‘’ başlıklı haber ile 20 Ekim 1970 tarihli 50. sayısında
yer alan ‘’ TİP Genel Kongreye Doğru ‘’ başlıklı haberler örnek gösterilebilir.
Devrim Gazetesi’nde TİP’e ilişkin örnek haberlerden de anlaşılacağı üzere
TİP, Devrim Gazetesi’nin eleştiri oklarına, yukarıda incelediğimiz diğer iki
siyasal parti kadar maruz kalmamıştır. Bu durum bir ölçüde Devrim
Gazetesi’nin kendisini, dönemin sol hareketleri arasında baş gösteren teori
ve strateji tartışmalarının dışında tutmak istemesinden; bir ölçüde de TİP’in
1969 seçimlerinin ardından parti içi bütünlüğünü korumakta zorlanması,
1960’ların ikinci yarısında baş gösteren ‘ sosyalist devrim mi, yoksa milli
demokratik devrim mi ‘ tartışmalarının partiyi giderek dağılma noktasına
getirmesi, partinin hızla kan kaybetmiş olmasından kaynaklanmış olabilir.
Devrim Gazetesi sayfalarında dönemin gençlik, işçi ve köylü
eylemlerine de yer verilmiş; işçi ve köylü eylemlerine kıyasla, özellikle gençlik
eylemleri desteklenmiştir. Bilindiği üzere, 1968 yılının Haziran’ının ilk
günlerinde İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin, üniversitelerde eğitim reformu
yapılması amacıyla AP hükümetine karşı başlattıkları boykot ve işgaller, diğer
illerdeki üniversitelere, yüksek okullara da yayılmış; kısa bir süre içinde
boykot ve işgallerle başlayan gençlik eylemleri Temmuz 1968’den itibaren
“ Ne Amerika, Ne Rusya, Bağımsız Türkiye “55 sloganları eşliğinde “ ( … )
55 Ali Gevgili, “ Yükseliş ve Düşüş “, 2.B., İstanbul, Bağlam Yayınları, Ekim 1987, s 391.
110
Türkiye’nin bağımsızlığı ve kalkınma modeli gibi mücadele alanlarına... “56
kayarak, “ ( … ) parlamento - dışı muhalefet düşüncesini savunmalarına yol
açmıştır. Öğrenciler parlamento – dışı muhalefet düşüncesinden geniş
ölçüde etkilenmişlerdir. “57 Devrim Gazetesi, parlamento – dışı muhalefet
düşüncesinden etkilenen öğrenci eylemlerini sayfalarına taşımıştır.58 Örneğin
2 Şubat 1971 tarihli Devrim Gazetesi’nin 68. sayısında Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi kızlar yurdunda sürmekte olan öğrenci eylemini
polisin aşırı şiddet kullanarak son verişi, “ Toplum Polisi Kızlarımıza İşgal
Kuvvetlerinin Yapmadığını Yaptı ! “ manşetiyle Devrim Gazetesi’nin ilk
sayfasında yer almış; polisin eylemci kız öğrencilere karşı takınmış olduğu
tavır ‘ Her Şeyin Hesabı Sorulacak ‘ alt başlığıyla eleştirilmiştir.59
Devrim Gazetesi’nde dönemin işçi ve köylü ve eylemlerine gençlik
eylemleri kadar sık yer verilmemiştir. Devrim Gazetesi’nin işçi eylemlerine
ilişkin en önemli haberi 15 – 16 Haziran olaylarına ilişkin olmuştur. On
binlerce işçinin, 15 – 16 Haziran 1970 tarihinde İstanbul ve Kocaeli’nde,
sendikalar kanununu Türk – İş lehine çeviren yasa değişikliğinin 12 Haziran
1970 tarihinde TBMM’de kabul edilmesine tepki olarak DİSK öncülüğünde
gerçekleştirdikleri eylem, Devrim Gazetesi’nin 23 Haziran 1970 tarihli 36.
sayısında “ Cumhuriyet Tarihinin En Büyük İşçi Hareketi : “ ‘ Kanlı Salı ‘ “
56 Hikmet Özdemir, “ Siyasal Tarih ( 1960 – 1980 ), Türkiye Tarihi 4: Çağdaş Türkiye 1908 –
1980, der. Sina Akşin, 5.B., İstanbul, Cem Yayınevi, Temmuz 1997, s 226. 57 İbid., s 226.
58 Hatırlanacağı üzere Devrim Gazetesi’nde gençlik eylemlerine ilişkin haber ve yorumları yazmayı üstlenen başlıca isim Uluç Gürkan olmuştur: Gürkan, Devrim Gazetesi’ndeki ‘ Gençlik ‘ isimli köşesinde o hafta meydana gelmiş önemli öğrenci eylemlerine yer vermeye çalışmıştır. Gürkan söz konusu köşesinde, gençliğin mevcut düzenden duyduğu rahatsızlığı vurgulamaya çalışmış; hükümet güçlerinin gençlik eylemlerini son vermeye yönelik uygulamaya koyduğu polisiye tedbirleri eleştirmiştir. 59 “ Toplum Polisleri Kızlarımıza İşgal Kuvvetlerinin Yapmadığını Yaptı !. “, Devrim Gazetesi,
sayı 68 ( 2 Şubat 1971 ), s 1.
111
manşetiyle gazetenin ilk sayfasında yer almıştır. 16 Haziran olayları, Devrim
Gazetesi’nde “ Türk işçi sınıfının tarihine muhtemelen bir dönüm noktası
olarak geçecek bir olay “ olarak değerlendirilmiş; 15 – 16 Haziran olayları
sırasında meydana gelen şiddet olaylarının başlıca sorumlularının basiretsiz
yöneticiler, kafaları şartlandırılmış toplum polisleri olduğu söylenmiş;60 olaylar
sırasında İstanbul 1. Ordu Komutanlığı’nın işçilere karşı sergilediği can
kayıpları ile sonuçlanan sert müdahalesine ise değinilmemiştir.
2. 3 Devrim Gazetesi’nin Kapanışı
“ Doğrudan doğruya bir iktidar yürüyüşünün kavgacı yayın organı “61
olan Devrim Gazetesi, Hikmet Özdemir’in deyişiyle “ Doğan Avcıoğlu ve
arkadaşlarının anayasa dışı yoldan iktidar olma serüvenleridir. “62 Avcıoğlu
ve arkadaşlarının bu serüveni yakın dönem siyasi tarihimize ‘ 9 Martçılar ‘
ismiyle geçmiştir. Avcıoğlu ve arkadaşları 9 Mart 1971 tarihinde
gerçekleştirilecek bir ihtilalle ülke yönetimini ele almayı planlamışlardır. Ne
var ki bu planları 12 Mart 1971 tarihinde, silahlı kuvvetlerin Süleyman Demirel
liderliğinde ki AP hükümetine karşı ülke güvenliğini ve emir komuta zincirini
korumak amacıyla verdikleri muhtıra sonucunda suya düşmüş; Avcıoğlu ve
arkadaşlarının iktidar yürüyüşü başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 12 Mart 1971
Askeri Muhtırası Avcıoğlu için bir dönemin sonu olurken; Devrim Gazetesi de
60 “ Cumhuriyet Tarihinin En Büyük İşçi Hareketi : ‘ Kanlı Salı ‘ “, Devrim Gazetesi, sayı 36
( 23 Haziran 1970 ), s 1. 61 Yalçın Küçük, “ Devrimci Doğan “, Cumhuriyet, 4 Kasım 1983.
62 Özdemir, “ Doğan Avcıoğlu “, s 22.
112
27 Nisan 1971 tarihinde, sıkı yönetim komutanlığının aldığı karar sonucunda,
yayın hayatına veda etmiştir.63
2. 4 Devrim Gazetesi’ne Yönelik Tepkiler
Devrim Gazetesi hakkında gerek yayın hayatı sırasında, gerekse
yayın hayatının sonrasında sayısız dava açılmıştır. Devrim Gazetesi
hakkında açılan bu davaların sayısı, Hasan Cemal’in de belirttiği gibi tam
olarak bilinmemektedir.64 Devrim Gazetesi, Yön Dergisi kadar ses getiren,
ilgiyle izlenen bir yayın organı olmamış; bu nedenden ötürü kanımızca
Devrim Gazetesi, Yön Dergisi’ne kıyasla, çok daha az kayda değer tepki alan
bir yayın organı olmuştur. Devrim Gazetesi’ne yönelik tepkiler içinde en
dikkat çekici olanı M. Kutluay imzasıyla, 1 Aralık 1969 tarihinde Emek
dergisinde65 yayınlanan “ ‘ Devrim ‘ ve Devrim “ başlıklı yazıdır.
“ Bugün Türkiye’de şaşılacak bir kakafoni sürdürülmektedir: İşçi
sınıfına anti – kapitalist bilincin verilmesi için zamanın henüz gelmediğini
savunanlar “ anti – emperyalist mücadele “ yaptıklarını söylemekte;
Türkiye’de proletaryanın mücadelesi için objektif şartların bulunmadığını
63 Tezimizin “ Doğan Avcıoğlu ve 9 Mart: Başarısız Bir İktidar Yürüyüşü “ başlığında bu
konuya daha ayrıntılı değinilecektir. 64 Cemal, s 267.
65 Emek dergisi, 1969 yılının Mayıs ayında yayın hayatına atılmıştır. 15 günde bir yayınlanan
Emek dergisi, TİP Genel Başkan Aybar’a, 1968 yılının sonbaharında muhalefet bayrağı açan Boran – Aren grubunca çıkarılmıştır. TİP’nin bilimsel sosyalizmi kılavuz edinmiş, Marksizm’den ödün vermeyen, sağlam bir örgüte dayalı işçi partisi olmasını savunan Emek dergisi 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’nı izleyen günlerde kapatılmıştır. Ayrıntılar için b.k.z.: Artun Ünsal, “ Türkiye İşçi Partisi ( 1961 - 1971 ) “, 1.B., İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2002, s 193 – 250.
113
söyleyenler devrimci dönem için “ devrimci sınıfların örgütlenip
eğitilmesi “ sloganı ile ortaya çıkan sosyalistleri oportünistlikle suçlamakta ve
de “ devrim “ kavramını yozlaştırmayı meslek edinenler “ DEVRİM “ adıyla
gazeteler çıkarmaktadırlar “66,
sözleriyle başladığı yazısında M. Kutluay, Devrim Gazetesi’nin sosyalizm
açısından eleştirilemeyeceğini söylemiş; Devrim Gazetesi’ni çıkaranların
sosyalist olmak gibi bir iddialarının olamayacağını belirtmiştir.67 M. Kutluay’a
göre Yön Dergisi’nin kapanışından itibaren sürekli olarak sözü edilen bir
yayın organına Avcıoğlu’nun ‘ Devrim ‘ ismini vermesi, devrim kavramının
içeriğini yozlaştıran bir hatadır. Bu hatanın başlıca nedeni de Avcıoğlu ve
arkadaşlarının yeterli politik bilinçten yoksun oldukları gerekçesiyle işçi sınıfı
ve köylü sınıfının Türkiye’deki sosyalist mücadelede ikinci derecede rol
oynayacaklarını ileri sürmüş olmalarından; sosyalist mücadelenin itici gücü
olarak asker – sivil devrimci aydınları görmelerinden kaynaklanmaktadır.68
Oysa M. Kutluay’a göre, Devrim Gazetesi’nde dile getirilen görüşlerin aksine,
sosyalist mücadelede asker – sivil devrimci aydınlar gibi sınıf temelinden
yoksun bir kavramın yeri yoktur.69 M. Kutluay’a göre, Avcıoğlu ve Devrim
Gazetesi’nin Kemalist devrim üzerinde ısrar etmeleri de yanlıştır; çünkü
Türkiye’nin önünde ki aşama Kemalist devrim değil, sosyalist devrimdir.70
Türkiye’deki kapitalist üretim ilişkileri, dışa bağımlı olmakla birlikte, sosyalist
mücadelenin yürütülebileceği bir düzeye ulaşmıştır:
66 M. Kutluay, “ ‘ Devrim ‘ ve Devrim “, Emek, sayı 16 ( 1 Aralık 1969 ), s 8.
67 İbid., s 8.
68 İbid., s 8.
69 İbid., s 8.
70 İbid., s 10.
114
“ İçsel ve dışsal bütün etkenler birlikte değerlendirildiğinde,
Türkiye’nin önünde bulunduğu aşamanın, sosyalist devrim olduğu görülür.
Başka bir deyişle, Türkiye’de “ devrim “ diye adlandırabilecek bir hareket,
artık, işçi ve köylü sınıflarının kendilerine katılan diğer devrimcilerle birlikte
iktidara gelmelerinden başka bir şey olamaz. “71
M. Kutluay’a göre, Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi’nin “ bağımsızlık içinde
devrimlerle bir an önce çağdaş uygarlığa ulaşmak “ şeklinde tanımladıkları
Kemalist devrim emekçi sınıfların özlemlerini değil; tepeden inmeci bir
geleneğe sahip küçük burjuvazinin ‘ devlet benim ‘ zihniyetini
yansıtmaktadır.72 Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi TİP’ne karşı takındıkları
olumsuz tavırla MDD’cilerle ortak bir noktada buluşmakta; pratikte
MDD’cilerle birlikte “ ya ya ya, şa şa şa ordu, ordu çok yaşa “ diye bağırarak
devrim adına, bilimsel sosyalizmden uzak bir tutum sergilemektedirler.73
Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi’ne yönelik dikkate değer bir tepkide Attila
İlhan’dan gelmiştir. İlhan’a göre Avcıoğlu, Devrim Gazetesi’ni çıkardığı
dönemde, serüvenci bir çizgiye kaymıştır.74 İlhan, Avcıoğlu’nun Devrim
Gazetesi’ni çıkardığı dönemdeki serüvenci çizgisini ‘ Hangi Sol ‘ isimli
denemesinde, ‘ 27 Mayıs ilericisi ‘ kavramını kullanarak eleştirmiştir. Söz
konusu çalışmasında İlhan, “ ( … ) kimdir 27 Mayıs ilericisi ? Kişilerle hiç
işimiz olmadığı için burada bazı “ muhbir “ köşe yazarları gibi ad
saymayacağız, bizi ilgilendiren kafa kuruluşları, tutumlar, davranışlar...”75
sözleriyle, üstü kapalı bir biçimde Avcıoğlu ve arkadaşlarını 27 Mayıs ilericisi
71 İbid., s 10.
72 İbid., s 11.
73 İbid., s 11.
74 Attila İlhan, “ Faşizmin Ayak Sesleri “, 1.B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Temmuz 1975, s 14.
75 Attila İlhan, “ Hangi Sol “, 4.B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Şubat 1996.
115
olarak değerlendirmiş;76 27 Mayıs ilericisini, “ ( … ) İnönü dönemi dikta
aydınlarının demokrasiyi içine sindiremeyen yeni bir türüdür... ”77 sözleriyle
açıklamıştır. İlhan’a göre 27 Mayıs ilericisinin ayırıcı özelliği devrim
anlayışlarında görülür. İlhan 27 ilericisinin devrim anlayışını şu sözlerle
özetlemektedir:
“ ( … ) Değil mi ki Türkiye geri kalmış bir ülkedir, işçi sınıfı örgütlü
değildir, köylü bilinçsizdir ( … ) o halde iş aydın kadrolara düşmektedir,
aydınlar örgütlenir, “ zinde kuvvetleri “ harekete geçirirse iktidarı alır,
böylece de gericileri ( … ) iktidardan uzaklaştırır. Hiç değilse de denetime
alır. “78
İlhan’a göre yukarıdaki devrim anlayışının devrimle her hangi bir ilgisi yoktur,
hükümet darbesi anlayışını da geçmemektedir: bu devrim anlayışın başarılı
olması durumunda da iktidarın halka değil, İnönü diktası döneminde olduğu
gibi aydın bürokratlara geçeceği apaçıktır.79 İlhan’a göre 27 Mayıs ilericileri
söz konusu devrim anlayışlarını Atatürkçülük etiketi altında piyasaya
sürmekte; 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nden esinlenerek, ordunun
yönetime müdahalesini Atatürkçülük sanmakta;80 Nasır tipi merkeziyetçi dikta
rejimlerine heveslenmektedirler.81 Oysa İlhan’a göre Mustafa Kemal, ordu
içinde politika yaptığı kısa dönem hariç, askerin siyasete karışmasına karşı
olmuş, ordunun sadece vatan savunmasıyla ilgilenmesi gerektiğini
savunmuştur:
76 İbid., 173.
77 İbid., 173.
78 İbid., 173.
79 İbid., 173.
80 İbid., 163.
81 İbid., 165.
116
“ ( … ) Yalnız davranışlarıyla değil, Mustafa Kemal Paşa orduyu vatan
savunmasına ayırdığını, siyasetten uzak tutmak niyetinde olduğunu
sözleriyle de belli etmiştir. Hadi biraz da onları kurcalayalım, buyurun 1927
Ekim’inde söylediği bir söz:
“ Efendiler, kumandanlar, askerlik vazife ve icabını düşünürken ve
tatbik ederken, dimağını siyasi mülahazaların tesirinde bulundurmaktan
kaçınmalıdırlar. Siyasi cihetin icabını düşünen başka vazifedarlar
olduğunu unutmamalıdırlar. “82
İlhan göre Avcıoğlu ve arkadaşları, Mustafa Kemal’in aşağıdan yukarıya, halk
örgütlenmesine dayalı devrimcilik anlayışını; tepeden inme bonapartisme
kayan, İttihatçı tipi cuntacılıkla karıştırmışlar;83 iktidarı ele geçirmek amacıyla
bürokrasi içinde ayak oyunlarına girerek 12 Mart’ın gadrine uğramışlardır.84
Metin Toker’de Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi’ne tepki verenler
arasında yer almış; Akis dergisi döneminde birlikte çalıştığı, “ ( … ) her
bakımdan ve kelimenin tam anlamıyla kafa dengiydik...”85 sözleriyle övdüğü
Avcıoğlu’nu, Devrim Gazetesi döneminde eleştirmiştir.86 Toker’e göre
Avcıoğlu ülkenin en iyi yetişmiş aydınlarından biriyken, bir bunalımın içine
düşmüş;87 Akis döneminde demokratik parlamenter rejimin üstünlüğünü
savunurken, Devrim Gazetesi döneminde, Mümtaz Soysal’ın deyişiyle “ her
82 İbid., 164.
83 İbid., 165.
84 İbid., 175.
85 Metin Toker, “ Doğan Avcıoğlu “, Milliyet, 11 Kasım 1983’den aktaran Özdemir, “ Doğan
Avcıoğlu “, s 15. 86 Metin Toker’in Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi’ne yönelik tepkisi, Devrim Gazetesi’nin
5 Ocak 1961 tarihli 64. sayısındaki ‘ Politika Kulisi ‘ başlıklı köşede yayınlanan bir yazıdan kaynaklanmıştır. Toker’in, söz konusu yazıya ilişkin cevabi açıklaması Devrim Gazetesi’nin 12 Ocak 1971 tarihli 65. sayısında yayınlanmıştır. Yazının ayrıntıları için b.k.z.: “ Metin Toker’in Açıklaması ve Cevabımız “, Devrim Gazetesi, sayı 65 ( 12 Ocak 1971 ), s 3 – 5. 87 İbid., s 3.
117
şafakta ölmeye “ başlamıştır.88 Avcıoğlu ise Devrim Gazetesi’nde, Toker’in
eleştirilerine verdiği yanıtta Toker’in tavsiyelerini dinlemiş olsaydı, CHP’den
milletvekili ve bakan olacağını; oysa 1961 seçimleri öncesinde İsmail Rüştü
Aksal’ın teşviklerine, Turhan Feyzioğlu’nun ısrarlarına rağmen seçimlere
katılmayı reddettiğini; çünkü Türkiye’nin acil sorunlarının mevcut koşullarda
çözülemeyeceğine inandığını belirtmiştir.89 Avcıoğlu Toker’e verdiği yanıtta,
Mümtaz Soysal’ın “ her şafakta ölmek “ sözünü üstlerine almadıklarını da
eklemiştir:
“ Arkadaşımız Mümtaz Soysal’ın “ her şafakta ölmek” sözünü,
doğrusu hiç üstümüze almadık... Türk ordusunu bütünüyle bir umacı gibi
gören ve gösteren politikacılar, çıkarcılar ve faşizm gelir diye telaşlanan
çevreler, “ her şafakta ölebilirler “. Bizim durumumuz ise herhalde bu değil.
Mevki ile, ikbal ile, kişisel çıkar ile hiçbir ilgimiz olmadığını Metin Toker,
sanırız ki, teslim eder. Bütün çabamız, “ Mutlu bir Türkiye nasıl kurulabilir “
yolundadır. “90
88 İbid., s 5.
89 İbid., s 5.
90 İbid., s 5.
118
3. DOĞAN AVCIOĞLU’NUN DEVRİM GAZETESİ’NDE ÇİZDİĞİ
DEVRİM MODELİ
İkinci Dünya Savaşı’nın önemli sonuçlarından birisi, ABD ve SSCB’nin
isimlerinde özdeşleşen, bir tarafta batı bloğunun diğer tarafta doğu bloğunun
yer aldığı iki kutuplu dünyanın ortaya çıkması ve Soğuk Savaşın başlaması
ise; diğeri de, Asya ve Afrika sömürge halklarının, kimi yerde sömürgeci
devletlerle yaptıkları uzlaşma, kimi yerde ise sömürgeci devletlere karşı
verdikleri ulusal kurtuluş mücadeleleri yoluyla bir biri ardına kazandıkları
bağımsızlıklardır.
İkinci Dünya Savaş’ı sonrası açılan bu yeni dönemde, iktisatçı Alfred
Sauvy’nin “ Üçüncü Dünya “ diye isimlendireceği; ne batı bloğunda yer alan
ülkeler gibi kapitalist, ne de doğu bloğunda yer alan ülkeler gibi komünist
olan91; bağımsızlıklarını yeni kazanmış dünün sömürge halklarını bekleyen
en önemli sorun, siyasal bağımsızlıklarını ekonomik kalkınma ile
pekiştirilebilmek; eski sömürgecileriyle aralarında ki gelişmişlik farkını
kapatabilmekti. Bir çok azgelişmiş ülke yöneticisi ve aydını bir gün kendi
91 Server Tanilli, “ Yüzyılların Gerçeği ve Mirası “, cilt 6 , 2.B., İstanbul, Adam Yayınları,
Ağustos 1999, s 433.
119
ülkelerinin de “ ABD, Fransa, Almanya, Japonya gibi gelişmiş olacağı, olması
gerektiği düşüncesini “92 taşıyor, azgelişmişlikten kurtulmanın yolunu
arıyordu. Bu yolda bazı azgelişmiş ülkeler ( örneğin Güney Kore, İran gibi )
kalkınma sorunun çözümünde gelişmiş kapitalist ülkelerle ile yapılan
işbirliğine başvurup kapitalist kalkınma yolunu tercih ederken; bazı az
gelişmiş ülkelerde ( örneğin Mısır, Cezayir, Vietnam, Küba gibi ) kapitalizm ile
geri kalmışlık arasında kurulan bağın etkisiyle, kalkınma yolunda
sosyalizmden esinleniyor, “ azgelişmiş ülke sosyalizmi “ ismiyle de anılan
sosyalizm anlayışını geliştirip, dikkatle izlenen önemli başarılar elde
ediyorlardı.
Yukarıda saydığımız, “ azgelişmiş ülke sosyalizmi “ ni geliştirmiş
üçüncü dünya ülkelerinin eski sömürgeci kapitalist devletler karşısında,
siyasal bağımsızlıklarını ekonomik bağımsızlıkla pekiştirmek için attıkları
adımlar, 1950’li yılların sonunda hem anti – emperyalizmin hem sosyalimin
prestij kazanmasına ve yaygınlaşmasına katkı sağlıyor, Türkiye’de de ses
bulmasına yol açıyordu. Daha önce de belirtmeye çalıştığımız üzere, 1960’lı
yılların başında yayın hayatına atılan Yön Dergisi ve bu dergi etrafında
toplanan bir grup aydın üçüncü dünyadan yükselen bu yeni sese kulak
veriyor, dünyada ki ilk başarılı ulusal kurtuluş savaşını vermiş Türkiye’nin
siyasi, ekonomik ve toplumsal geri kalmışlığının başlıca nedeni olarak
kapitalist üretim ilişkileri ile emperyalist ülkelerle yapılan işbirliğini görüyor,
Türkiye’nin siyasi ve ekonomik bağımsızlığının sağlanması için sosyalizmi tek
çıkar yol olarak benimsiyor ve Türkiye’ye özgü sosyalizm tartışmalarını
92 Fikret Başkaya, “ Azgelişmişliğin Sürekliliği “, 4.B., İstanbul, İmge Yayınları, Ocak 2001, s
103.
120
başlatıyorlardı. Cevabı aranan öncelikli sorular ise Türkiye’de sosyalizmin
kurulmasında izlenecek stratejiler, kurulacak ittifakların yapısı üzerinde
odaklanıyordu. Türk solunun 1960’lı yıllarına damgasını vurmuş bu
tartışmaların içinde yer almış önemli isimlerden biriside Doğan Avcıoğlu’ydu.
Aşağıda Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi sayfalarında Türkiye’nin siyasi,
ekonomik ve toplumsal yapısına yönelik dile getirdiği görüşlerine değinmeye
çalışacağız.
3. 1 Devrimin Niteliği: Ulusal Kurtuluş Devrimi
Doğan Avcıoğlu’na göre yirminci yüzyılda halkların önünde iki tip
devrim bulunmaktadır: Bu devrimlerden ilki ‘ sosyalist devrim ‘, diğeri de
‘ ulusal kurtuluş devrimi ‘ dir. Avcıoğlu, Devrim Gazetesi sayfalarında,
Türkiye’nin siyasal ve ekonomik bağımsızlığını tam anlamıyla sağlayamamış;
çağdaş uygarlık seviyesine ulaşamamış bir ülke olmasından ötürü, henüz
ulusal kurtuluş devrimi aşamasında olduğunu söylemiştir.
Avcıoğlu’na göre Türkiye’nin ulusal kurtuluş devrimi “ Kemalist devrim”
dir. Kemalist devrim, Mustafa Kemal önderliğinde başlayan, bağımsızlık
içinde, devrim yoluyla düzen değişikliğini gerçekleştirmek ve kısa sürede
çağdaş uygarlığa ulaşma hedefini gütmüş; ne var ki, ne ülkenin siyasal
bağımsızlığını ekonomik bağımsızlık temeline oturtmuş, ne de feodalizmin
ülke çapında alt ve üst yapılardaki etkilerini kırarak geniş halk yığınlarını
özgürlüklerine kavuşturabilmiş bir devrim olmuştur.93 Avcıoğlu’na göre
Kemalist devrimin yarım kalmasının başlıca nedenleri şunlardır:
93 Doğan Avcıoğlu, “ Kemalizmi İyi Anlamak Gerek...”, Devrim Gazetesi, sayı 4 ( 11 Kasım
1969 ), s 7.
121
“ Cumhuriyet Türkiyesi de, 1923’den sonra, toprak ağası, komprador ve
tefeci egemenliğine son verecek düzenleme tedbirlerine gitmeden bir milli
kalkınma yoluna girmiştir. Kalkınma, bu tutucu toplumsal güçleri
kuvvetlendirmiştir. Devletçilik de aynı yönde işlemiştir. Kuvvetlenen bu
güçler, ilk fırsatta milli kalkınma yolunu bırakıp yabancı sermayeye
sığınmışlardır. “94
Avcıoğlu’na göre her ne kadar Atatürk’ün damgasını vurduğu cumhuriyet
Türkiye’sinde büyük işler başarılmış, üst yapıda önemli değişiklikler yapılmış
olsa da; tutucu toplumsal güçlerin kuvvetlenmesine engel olunamamıştır. Bu
durumun nedenleri, Kurtuluş Savaşımızın zor tarihsel koşullarında ve sınıflar
arası kuvvet dengesinin devrimciler aleyhinde olmasında aranmalıdır:
“ Kurtuluş Savaşımızın, devrimcileri, feodal ve yarı feodal unsurlarla
işbirliğine zorlayan şartları, alt yapı devrimlerinin başarılmasını önlemiştir. “95
Avcıoğlu’na göre Niyazi Berkes’in şu sözlerinde büyük bir gerçek payı vardır:
“ Kemalizm devrimi, Mustafa Kemal’in arkasında ki bir avuç ilericiler ile, gene
bu savaşın içinde bulunan muazzam bir gericiler kitlesi arasında, didişile
didişile santim santim koparılmış bir devrimdir. “96 Kemalist devrimin yarım
kalmasında göz ardı edilmemesi gereken bir diğer nedende, Türkiye’de
mevcut koşulları sistemli bir dünya görüşü çerçevesinde değerlendirecek,
somut çözüm yolları dile getirecek kadroların kısırlığı, aydınların yokluğudur:
Bu durumu Avcıoğlu “ Türkiyemiz, gönlündeki büyük hayallerle yaşayan,
gerçeklere gözü kapalı devrimci aydınların ayaklarının yere basmayışından
94 Doğan Avcıoğlu, “ Türkiye’nin Düzeni “, cilt 2, İstanbul, Tekin Yayınları, 1998, s 1099.
95 Avcıoğlu, “ Kemalizmi İyi Anlamak Gerek...”, s 7.
96 Doğan Avcıoğlu, “ Ulusal Kurtuluş Devrimi “, Devrim Gazetesi, sayı 56 ( 10 Kasım 1970 ),
s 7.
122
çok çekmiştir “97 sözleriyle ifade etmiştir. Görüldüğü üzere Avcıoğlu için ne
Kemalist devrimin yarıda kalması ne de Türkiye’de ki mevcut siyasi,
ekonomik ve toplumsal düzenin azgelişmiş olması tesadüfen meydana
gelmiş değildir. Bu düzenin devamından yana çıkarları olan bilinçli iç ve dış
çıkar çevreleri vardır. İç ve dış çıkar çevreleri, mevcut düzenin devamını
sağlamak için elerinden geleni yapmaktadırlar. Avcıoğlu, iç çıkar çevreleriyle
‘ tutucu güçler koalisyonunu ‘, ‘ dış çıkar çevreleriyle ‘ de Türkiye’nin siyasi,
ekonomik ve askeri işbirliği yürüttü emperyalist devletleri kastetmektedir.
Avcıoğlu’na göre iç ve dış çıkar çevreleri mevcudiyetlerini sahip oldukları
ekonomik gücü, çok partili demokratik siyasal düzende – ki bu düzeni ‘ cici
demokrasi ‘ ya da ‘ Filipin Demokrasisi ‘ isimleriyle de anmaktadır - siyasi
güce çeviriyor olmalarından kaynaklanmaktadır: “ Türk Halkının büyük
çoğunluğu, tutucu güçler koalisyonunun diktası altında yaşamaktadır ( … )
Genel oy, bu tutucu güçler koalisyonunun diktasına göre biçimlenmektedir.
Sandıktan devamlı bu gericiler koalisyonu çıkmaktadır. “98 Başka bir deyişle,
Avcıoğlu için çok partili demokratik siyasal düzen, Atatürk’ün hedeflediği
çağdaş uygarlık düzeyinin değil, yeniden sömürgeleşme sürecinin siyasi
düzenini oluşturmuştur: “ Bunun içindir ki, yarıda bıraktırılan ve yolundan
saptırılan Ulusal Kurtuluş Devrimimizi günümüzün şartlarında sürdürmek ve
bütün amaçlarına ulaştırmak, her devrimcinin baş görevidir. “99 Özetleyecek
olursak, yukarıda belirtmeye çalıştığımız nedenlerden ötürü, Avcıoğlu için
Türkiye’de bir devrim kaçınılmazdır; kaçınılmaz olan bu devrim ise ulusal
kurtuluş devrimidir. 97 Doğan Avcıoğlu, “ Soyuttan Somuta “, Devrim Gazetesi, sayı 66 ( 19 Ocak 1971 ), s 7.
98 Doğan Avcıoğlu, “ Devrim Üzerine “, 1.B., Ankara, Bilgi Yayınevi, Şubat 1971, s 137.
99 Avcıoğlu, “ Ulusal Kurtuluş...”, s 7.
123
3. 2 Neden Ulusal Kurtuluş Devrimi
Avcıoğlu’na göre Türkiye’nin önündeki devrim, ulusal kurtuluş devrimi,
başka bir deyişle Kemalist devrimdir. Ulusal kurtuluş devriminin başlıca
amacı siyasal ve ekonomik bağımsızlığın gerçekleştirilmesidir:
“ Tam bağımsızlığa ulaşabilmek için, sömürge düzeninin ülkede ki bütün
dayanaklarının tasfiyesi ve sağlam bir sanayi temelinin kurulması
zorunludur. “100 Avcıoğlu için Türkiye’nin yarım kalmış ulusal kurtuluş
devriminin, Kemalist devrimin tamamlanması, siyasal ve ekonomik
bağımsızlığın gerçekleştirilmesi, kapitalist düzen içinde başarılamaz:
“ Kapitalizm dışa bağımlılık, geri bir tarım, gecekondu sanayi ve artan
toplumsal huzursuzluk demektir. Kapitalizm, büyük arazi sahiplerinden
komprador burjuvaziye uzanan ve onun Anadolu’da gittikçe genişleyen
kollarına kadar uzanan dışa bağlı en gerici güçlerin toplumsal düzeni
demektir. “101
Avcıoğlu’na göre tam bağımsızlık kalkınmanın ön şartıdır. Tam bağımsızlık
sağlanmadan kalkınmada gerçekleşemez. Görüldüğü gibi Devrim
Gazetesi’nde de, Yön Dergisi’nde olduğu gibi, Avcıoğlu’nun siyasal
görüşlerinin arkasında kalkınma sorunu önemli bir yer tutmaktadır. Peki
azgelişmiş bir ülke olarak nitelediği Türkiye için Avcıoğlu hangi kalkınma
yolunu uygun görmektedir ?
Avcıoğlu kalkınma için Türkiye’nin kapitalist olmayan bir yol izlemesi
gerektiğini ileri sürmüştür: “ Bu da, yarıda kalan Kemalist devrimin,
100 Avcıoğlu, “ Devrim Üzerine “, s 140.
101 İbid., s 141.
124
günümüzün şartlarında sürdürülmesinden başka bir şey değildir. “102
Avcıoğlu, kapitalist olmayan kalkınma modelinin özelliklerini şu şekilde
özetlemiştir:
“ 1 - Modelin ön şartları: Gelişmiş kapitalist ülkelerle olan sömürge ya
da yarı sömürge ilişkilerine ve yabancı sermaye egemenliğine son verilmesi.
Bu, ekonomik ve politik gücün, büyük arazi sahipleri ile işbirlikçi sermayenin
elinden alınarak, geniş halk kitlelerinin eline geçmesini gerektirir. Demek ki
kapitalist olmayan bir kalkınmanın ön şartı, politik ve ekonomik güce el
değiştirten bir toplumsal devrimdir.
2 – Modelin kuramsal özellikleri: Kapitalist olmayan bir kalkınma
modeli, tarımda büyük kooperatif çiftliklere dayanır. Tarım dışında, devlet
teşebbüslerinin egemenliği esastır. Gerek kamu gerekse özel kesim için
uyulması zorunlu bir merkezi planlama şarttır.
3 - Kalkınma stratejisi: Sermaye birikiminde çok yüksek oranlara
erişilmesi, temel yatırım malları sanayine öncelik tanınması, hayati alanlarda
yoğun sermaye kullanan modern teknolojiye, ikinci derede ki üretim
faaliyetlerinde ise bol iş gücü kullanan tekniklere yönelinmesi, uluslar arası
ticarette ithalat ikamesine dayalı bir politika izlenmesi, yılın büyük kısmında
atıl kalan tarım işgücünün sermaye birikiminde kullanılması ve insan
sermayesine – onu yetiştirmek için - sağlık ve eğitim gibi alanlarda büyük
çapta yatırım yapılması, kapitalist olmayan kalkınma stratejisinin ana
çizgilerini teşkil eder. “103
Yukarıda ana hatlarıyla değindiğimiz kalkınma yolu, Avcıoğlu’nun
“ Türkiye’nin Düzeni “ isimli çalışmasında ele aldığı üç kalkınma modelinden
biri olan “ milli devrimci kalkınma yolu “ modeliyle benzer özellikler 102 Avcıoğlu, “ Kemalizmi İyi Anlamak Gerek...”, s 7.
103 ibid., s 35 – 36.
125
taşımaktadır. Bu noktada bir parantez açıp, Avcıoğlu’nun “ Türkiye’nin
Düzeni “ isimli çalışmasında ele aldığı üç kalkınma modeline ilişkin, kısada
olsa, bilgi vermek yerinde olacaktır.
Avcıoğlu “ Türkiye’nin Düzeni “ isimli çalışmasında azgelişmiş ülkelerin
önünde kalkınma için üç model bulunduğu söylemiştir.104 Bu modellerden ilki
“ komünist kalkınma yolu “, ikincisi “ Amerikan tipi kalkınma yolu “, üçüncüsü
de “ milli devrimci kalkınma yolu “ dur. Avcıoğlu’na göre Türkiye’de, nicelik ve
nitelik açıdan yeterince gelişmiş işçi sınıfının bulunmaması nedeniyle,
“ komünist kalkınma yolu “ nun uygulamaya konulması zordur; buna karşın
Türkiye yinede SSCB, Çin ...gibi ülkelerin “ komünist kalkınma yolu “ nda
edindiği tecrübelerden dersler çıkarabilir:
“ ( … ) Kalkınma çabasında ki bütün ülkeler gibi, Türkiye’nin de bu ülkelerin
kalkınma denemelerinden öğreneceği çok şey vardır. Böyle bir dünyada,
başını kuma sokup gizlendiğini sanan devekuşu durumuna düşmemek için
duygusal tepkileri, nefretleri ve peşin fikirleri bir yana iterek kapitalist ülkelerin
olduğu kadar ( … ) bir Çin’in ve bir Sovyetler Birliği’nin nasıl kalkındığını da
öğrenmek ve denemelerden ders almak durumundayız. “105
Avcıoğlu’na göre “ Amerikan tipi kalkınma yolu “ yerli yabancı sermaye
arasında ki işbirliğine dayalı karma ekonomiyi öngörmekte; bu tip kalkınma
yolu, azgelişmiş ülkelerde ciddi bir gelişme ve sanayileşme sağlayamadığı
gibi, gelir dağılımında uçuruma varan adaletsizliklerin oluşumuna neden
104 Doğan Avcıoğlu, “ Türkiye’nin Düzeni “, cilt 2, İstanbul, Tekin Yayınları, 1998, s 1011.
105 ibid., s 1012.
126
olmaktadır.106 Avcıoğlu “ Amerikan tipi kalkınma yolu “ nun ana çizgilerini,
şöyle özetlemektedir:107
1. Devlet sektörü, enerji, ulaştırma vb. gibi kamu hizmetleri ile özel
teşebbüse kaynak sağlayan mali kurumlar alanında daimi mevkie
sahip olabilir.
2. Kaynaklarını özel sektöre aktardığından, kamu sektörü içinde
sermaye birikimi zayıftır ve esas itibariyle vergilendirmeye
dayanmamaktadır.
3. Devlet yeni sınai teşebbüsleri kurabilir, fakat karlı hale gelmez
teşebbüslerin özel sektöre devri söz konusudur.
4. Devlet, kapitalist sınıfı yetiştirme ve güçlendirme yolunda bilinçli bir
politika izlemekte ve böylece tekelci grupların oluşumunu
kolaylaştırmaktadır.
5. Yerli – yabancı özel sermaye egemenliğine dayanan bir ekonomide
bir planlama teşkilatı ve plan bulunsa dahi, ekonomiye yön veren,
plandan çok özel sektörün kararlarıdır.
“ Amerikan tipi kalkınma yolu “ nun yukarıda ki ana çizgileri, bu kalkınma
yolunun ideal biçimidir. Avcıoğlu’na göre “ Amerikan tipi kalkınma yolu “ nun
en olumsuz yönü, tutucular koalisyonuna dayanması, tutucular
koalisyonunun çıkarlarına hizmet etmesidir.108 O halde Avcıoğlu’na göre
Türkiye için uygun kalkınma modeli ne “ komünist kalkınma yolu “ ne de
“ Amerikan tipi kalkınma yolu “ dur; uygun kalkınma modeli, “ milli devrimci
kalkınma yolu “ dur: Bu model, azgelişmiş halkların ulusal kurtuluş savaşları
sonucunda elde ettikleri siyasal bağımsızlıklarını, ekonomik bağımsızlıkla
106 ibid., s 1048.
107 ibid., s 1073.
108 ibid., s 1091.
127
pekiştirerek gerçek bağımsızlığa dönüştürebilmeleri için uygulanması en
doğru modeldir. Avcıoğlu “ milli devrimci kalkınma yoku “ nun ana çizgilerini
şöyle özetlemektedir:109
1. Kamu sektörü, daimi bir yere sahiptir. Kamu sektörünün büyüme
hızı, özel sektörün büyüme hızından daha yüksektir. Böylece, kamu
sektörü giderek bütün ekonomide egemen duruma gelmektedir.
2. Stratejik nitelikteki belli üretim kolları devletin elindedir. Bu
faaliyetlerde kamu sektörü egemenliği, en kısa zamanda
gerçekleşmektedir.
3. Birinci ve ikinci şıklar sonucu, tekelci karakterdeki yerli ve yabancı
sermayenin faaliyet alanı daraltılmaktadır.
4. Ortaçağ kalıntısı sınıfların tasfiyesi ve tarımın kalkınmada gerekli rolü
oynayabilmesi için, köklü bir toprak reformu zorunludur.
5. Temel sanayinin kurulmasına öncelik veren ve esas itibariyle kamu
sektörüne dayanan planlı sanayileşme, ülkenin kalkınmasını
gerçekleştirmek ve ekonomik bağımsızlığını sağlam temellere
oturtmak amacını gütmektedir.
6. Kaynakların hem mali, hem de fiziki planlanmasını öngören şümullü
ve gerçekleştirilmesi zorunlu plan, bu tip kalkınmanın vazgeçilmez
aracıdır.
Avcıoğlu’na göre “ milli devrimci kalkınma yolu “ nun başarısı, tutucu güçler
koalisyonunun gücünün kırılmasına, devrimcilerin güçlü ve azimli halk
desteğine sahip olmalarına, köklü reformların elden geldiğince çabuk
gerçekleştirilmesine bağlıdır; aksi halde Türkiye’de ki çarpık düzen varlığını
devam ettirecektir. Peki Avcıoğlu’na göre, Türkiye’nin yarıda kalmış ulusal
109 ibid., s 1092 – 1093.
128
kurtuluş devrimini, Kemalist devrimi, tamamlanmasında yer alacak toplumsal
unsurlar kimlerden oluşacaktır ?
3. 3 Ulusal Kurtuluş Devriminin Unsurları
Doğan Avcıoğlu, Devrim Gazetesi’nde, ulusal kurtuluş devriminin
unsurlarının asker – sivil devrimci aydınlardan, üniversite gençliğinden, işçi
sınıfı ve köylülerden oluştuğunu belirtmiş; Yön Dergisi sayfalarında olduğu
gibi, Devrim Gazetesi’nde de yukarıda saydığımız unsurları “ zinde kuvvetler
/ zinde güçler “ deyişiyle isimlendirmiştir. Zinde güçler tanımında, Yön
Dergisi’nden farklı olarak, Devrim Gazetesi’nde sayfalarında Avcıoğlu ‘ milli
burjuvazi – komprador burjuvazi ‘ ayrımını yapmamış; zinde güçler içinde
‘ milli burjuvazi ‘ ye yer vermemiştir. Bu durumun nedeni Devrim Gazetesi
döneminde Avcıoğlu’nun ‘ milli burjuvazi – komprador burjuvazi ‘ ayrımına
ilişkin düşüncelerinin değişmesidir. Avcıoğlu 11 Aralık 1969 tarihinde Çetin
Yetkin’le yaptığı röportajda bu konuya ilişkin şunları söylemiştir:
“ Ben milli burjuva konusunda ümitsizim. Fakat küçük burjuvazi – burjuvazi
ayrımını mutlaka yapmak gerek, ama burjuvazi içinden küçük burjuvaziyi
ayırdıktan sonra burjuvazi içinde bir milli burjuva kanat olabileceğinden çok
şüpheliyim. Yani, emperyalizm 1970’de öyle bir milli sanayici, milli burjuva
filan olacağını sanmıyorum. “ 110
Avcıoğlu, zinde güçler içerisinde, asker – sivil aydınlara ve üniversite
gençliğine ayrı bir önem atfetmiştir. Bu durum Avcıoğlu’nun, Türkiye’nin özel
şartlarında tutucu güçler koalisyonuna karşı verilecek devrimci savaşın
110 Yetkin, 79.
129
başarısının asker – sivil aydınlar ve üniversite gençliği arasındaki işbirliğine
bağlı olduğunu düşünmesinden kaynaklanmıştır. Başka bir deyişle Avcıoğlu
için Türkiye’de ki devrimci mücadelenin başarıya ulaşabilmesi için öncelikli
olarak kazanılması gereken güçler asker – sivil devrimci aydınlardır; daha
sonrada gençliktir. Asker – sivil devrimci aydınlar Avcıoğlu’na göre Harbiye,
Askeri Tıbbiye gibi askeri; Mülkiye vb. gibi sivil eğitim kurumlarında yetişmiş;
Türkiye’nin mutlu, bağımsız ve uygar olması yolunda devamlı çaba
göstermiş, ilerici fikirlerle yetişmiş kadrolardan oluşmaktadır:111 Avcıoğlu,
Devrim Gazetesi sayfalarında bu kadrolara - zinde güçler deyişinden ayrı
olarak - “ Devrimci Ordu Gücü “ ismini de vermiştir:
“ Devrimci Ordu Gücü, son yüzyıllık Türk tarihinin gerçeğidir. Bu, Batı
ülkelerindeki gibi, dar anlamıyla anlaşılan bir kapalı asker topluluğu değildir.
Devrimci Ordu Gücü, son yüzyıllık tarihine damgasını vuran, bazen başarılı,
bazen başarısız denemelerle, bağımsız ve uygar bir Türkiye’nin inşası için
çırpınan asker – sivil devrimciler topluluğudur. “
Avcıoğlu’nun yukarıda belirtmeye çalıştığımız, asker – sivil devrimci
aydınların devrimci mücadelede oynayacakları rollere ilişkin düşünceleri
sadece Devrim Gazetesi dönemine özgü değildir. Bilindiği üzere Avcıoğlu,
Yön Dergisi döneminden başlayarak devrimci mücadelede asker – sivil
aydınların öneminin yadsınmasına karşı çıkmış; bu yönüyle, 1960’lı yıllar
Türkiye’sinde M D D hareketiyle birlikte, Türkiye İşçi Partisi’nin devrimci
mücadelede öncü gücün işçi sınıfı olması yönündeki görüşünün karşısında
yer almıştır. Avcıoğlu’na göre Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerde, Batıdan farklı
111 Doğan Avcıoğlu, “ Bu Sese Kulak Veriniz ... “, Devrim Gazetesi, sayı 25 ( 7 Nisan 1970 ),
s 7.
130
olarak, ülkenin siyasal, ekonomik ve toplumsal ilerlemesinde asker
aydınların, başka bir deyişle ordunun, ilerici roller üstlendiğini belirtmiştir:
“ Bazı ilerici aydınlar, ordumuzu batı ordularından ayıran ( … ) temel
farkı görmemekte ısrar etmektedir. Buna sebep, batıdan aktarma düşünceler
olsa gerektir. Gerçekten, batıda ordu, burjuvazinin tam bir aleti olmuştur
( … ) batıda ordu, daima gerici kuvvetlerin safında yer almış, haklarını
arayan işçilere kurşun yağdırmıştır ( … ) Türkiye’de ise halktan çıkmış
Atatürkçü bir ordu vardır. Bu orduyu hakim sınıfların elinde itaatkar bir alet
olarak düşünmek büyük bir hatadır. “112
İşçi sınıfı ve köylülerin zinde güçler içerisindeki önemlerine gelince;
Avcıoğlu, Yön Dergisi’nde olduğu gibi Devrim Gazetesi’nde de işçi sınıfı ve
köylüleri zinde güçler içinde geri planda rol oynayacak unsurlar olarak
görmüş; Türkiye’de işçi sınıfı ve köylülerin devrimci mücadelede öncü rolü
üstlenecek yeterli siyasal bilinç ve örgütsel deneyimden yoksun olduklarını
düşüncesini ileri sürmüştür: “ ( … ) bir işçi sınıfı vardır. Topraksız ve az
topraklı köylüler seslerini yükseltmektedirler. Ne var ki bu güçler henüz
örgütsüzdür. Ne gerçek sendikaların, ne de bu halk güçlerini gerçekten temsil
eden siyasi partilerin var olduğu söylenemez. “113 Avcıoğlu’na göre, işçi
sınıfı ve köylülerin asıl önemleri devrimci düzen değişikliğinin
gerçekleştirilmesinden sonra ortaya çıkacak; işçi sınıfı ve köylüler siyasal
bilinç, örgütsel deneyim kazanarak yeni düzenin en önemli dayanaklarını
oluşturacaklardır.
Buraya kadar yazdıklarımızı özetleyecek olursak, Doğan Avcıoğlu için
1960’ların sonu 1970’li yılların başında da, Tanzimat’tan bu yana ülkenin 112 Doğan Avcıoğlu, “ Sosyalist Gerçekçilik “, Yön Dergisi, sayı 39 ( 12 Eylül 1962 ), s 20.
113 Avcıoğlu, “ Devrim Üzerine “, s 19.
131
tarihinin şekillenmesinde rol oynayıp, ülkenin geleceğinde söz sahibi olan
zinde güçler Türkiye’yi, içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve toplumsal
çıkmazdan kurtarmaya azimli yegane gücü oluşturmaktaydılar.114 Peki
Avcıoğlu’na göre, ‘ zinde güçler / devrimci ordu gücü ‘ Türkiye’de iktidara
nasıl gelecektir ? Şimdide bu sorunun yanıtını vermeye çalışalım.
3. 4 Darbe Değil; “ Devrim “
Hatırlanacağı üzere, Avcıoğlu’nun Türkiye’deki çok partili demokratik
siyasal rejiminden ümidini kesmesi; Türkiye’de olası bir düzen değişikliğinin
demokratik yollarla gerçekleşemeyeceği düşüncesi; 10 Ekim 1965 genel
seçimlerinden sonra Yön Dergisi sayfalarında belirgin bir biçimde
somutlaşmıştı. 10 Ekim 1965 genel seçimleri Avcıoğlu’nun düşünce çizgisinin
çok partili demokratik rejimle aralarındaki ince bağın kopmasına yol açmış;
bu tarihten itibaren Avcıoğlu, Yön Dergisi’nde, Türkiye’nin geri kalmış siyasi,
ekonomik ve toplumsal yapısının ancak ihtilalci yolla gerçekleştirilecek bir
devrimle değişebileceği görüşünü daha gür bir sesle dile getirmiş; Türk
solunda MDD hareketiyle birlikte çok partili demokratik rejime karşı cephe
almış; 10 Ekim 1965 genel seçimlerinden sonrasında artık Avcıoğlu, Türk
solunun demokratik yollarla iktidara gelip, düzen değişikliği yapabileceğine
ihtimal vermek istemiyor; Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerde, seçim
sandıklarından hep tutucu güçler koalisyonunun çıktığını dile getiriyor; bu
durumun nedenlerini “ Türkiye’nin Düzeni “ isimli çalışmasında şu sözlerle
114 Doğan Avcıoğlu, “ Bu Sese Kulak Veriniz ... “, s 7.
132
özetliyordu: ( … ) prekapitalist bir düzenin kalıntılarını taşıyan bir toplumsal
yapıda genel oy, ağa, bey, şeyh, tefeci, tüccar, vb. gibi hakim sınıfları tasfiye
edecek yerde, onları güçlendirmiştir ( … ) genel oy, böylece ilericiliğin değil,
muhafazakarlığın aracı haline gelmiştir. “115 Avcıoğlu’nun çok partili
demokratik siyasal rejime karşı beslediği bu olumsuz düşünceler, özellikle,
1965 genel seçimlerinde elde edilen başarının rüzgarıyla, 1969 genel
seçimlerine büyük ümit besleyen TİP’nin önde gelen yöneticilerince ‘ tepeden
inmecilik ‘, ‘ kestirme yol taraftarı ‘ olmakla eleştirilmiş; Avcıoğlu, kendisine
yönelik bu eleştirilere Yön Dergisi sayfalarında,
“ ( … ) Sosyalist teoride ‘ tepeden inme – sandıktan çıkma ‘ tarzında bir
ayrım yoktur. Şu yada bu yolla iktidara gelenlerin sınıf karakterini esas alan
bir ayrım vardır ( … ) Dominik’in sandıktan çıkan Amerikan kuklası başkanı
mı daha halkçıdır, yoksa seçim yapmayı reddeden tepeden inmeci Castro
mu ? Görüldüğü gibi, ‘ tepeden inme ‘ – ‘ sandıktan çıkma ‘ gibi bir ayrım,
sosyalist açıdan anlamsızdır. Tek anlamlı ölçü, iktidarların sınıfsal
karakterleridir “116,
sözleriyle yanıt vermiştir. Kısacası, Avcıoğlu için, 10 Ekim 1965 genel
seçimlerinden itibaren artık demokratik yollarla, anayasanın çizdiği sınırlar
içinde hareket edilerek Türkiye’nin azgelişmiş siyasal, ekonomik ve toplumsal
yapısının değişmesinin imkanı kalmamış; düzen değişikliği için zinde güçler
öncülüğünde gerçekleştirilecek bir ‘ ihtilal ‘ tek çıkar yol olarak
belirginleşmişti. Avcıoğlu için ‘ ihtilal ‘ yoluyla gerçekleştirilecek bir düzen
değişikliği de darbe değil, ‘ devrim ‘ anlamına gelecekti.
115 Doğan Avcıoğlu, “ Türkiye’nin Düzeni “, cilt 1..., s 254 -255.
116 Doğan Avcıoğlu, “ Bir Sosyalist Stratejinin Esasları “, Yön Dergisi, sayı 155 ( 14 Ekim
1966 ), s 3.
133
Devrim Gazetesi döneminde Avcıoğlu, Yön Dergisi’nde geliştirdiği,
sosyalist söylemin öne çıktığı düşüncelerini, Kemalizm vurgusunu öne
çıkararak eyleme dökmeye çalışmıştır. Bu dönemde Avcıoğlu için,
Türkiye’nin mevcut siyasi, ekonomik ve toplumsal yapısında ilerici güçlerin
değişiklikler yapabilmesinin tek çıkar yolu, somut bir biçimde, ihtilalci yoldan
yürünerek gerçekleştirilecek olan bir ‘ devrim ‘ dir: Zira ancak bir devrimle
gerçek demokrasi kurulabilecektir. Avcıoğlu’na göre devrim “ ( … ) en basit
deyimiyle eski düzenin egemen sınıflarıyla birlikte yıkılması ve yükselen
toplumsal güçlerin kendi düzenlerini getirmesidir. “117 Devrim Gazetesi’nde
Avcıoğlu, yükselen toplumsal güçlerin yolunun açılmasını yönünde çaba sarf
etmiştir.
Hatırlanacağı üzere Avcıoğlu için yükselen toplumsal güçler, çok
partili demokratik rejimden rahatsızlık duyan, yarım kaldığını düşündükleri
Kemalist devrimin tamamlanması arzusunu taşıyan, zinde güçler olarak
tanımlanan toplum kesimleridir. Devrim Gazetesi, bu toplum kesimlerine
seslenmeye çalışmış; Türkiye’de bir ‘ ihtilal ‘ zemininin hazırlanması ve
‘ ihtilal ‘ örgütlenmesine yönelik yayın faaliyeti yürütmüştür.118 İhtilale yönelik
yapılan hazırlık ve örgütlenme çabaları 9 Mart 1971 tarihinde hayata
geçirilmeye çalışılsa da, 12 Mart 1971 Muhtırası’nın verilmesiyle
başarısızlıkla sonuçlanmış; bu olay, yakın dönem siyasi tarihimizde ‘ 9 Mart
Olayı ‘ ya da ‘ Madanoğlu Cuntası ‘ isimleriyle anılmıştır. Yeri gelmişken
hemen belirtelim, ‘ 9 Mart Olayı ‘ nın ayrıntılarına tezimizin bir sonraki
başlığında değinilmeye çalışılacaktır. 117 Avcıoğlu, “ Devrim Üzerine “, s 9.
118 Gökhan Atılgan, “ Kemalizm ve Marksizm Arasında Geleneksel Aydınlar: Yön ve Devrim “,
( basılmamış yüksek lisans tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İletişim Fakültesi ), s 239.
134
Sıklıkla yinelediğimiz üzere, Avcıoğlu’na göre, Türkiye’de ki geri kalmış
mevcut siyasi, ekonomik ve toplumsal düzenin değişmesi; bu düzenin
temsilcisi durumunda ki tutucu güçler koalisyonunun düzen değişikliğinin
önünde engel olmaktan çıkartılması; çok partili demokratik siyasal rejim
içinde, 1961 Anayasası’nın çizdiği sınırları aşmaksızın, seçimler yoluyla
gerçekleştirilemezdi. Devrim Gazetesi döneminde, Avcıoğlu için, ‘ cici
demokrasi ‘ olarak isimlendirdiği, Türkiye’de ki çok partili demokratik rejim
can çekişmekteydi: “ Cici demokrasi, ( … ) can çekişmektedir. Can çekişme,
birkaç ay mı sürer, birkaç yıl mı ? Bilemeyiz, ama cici demokrasinin
hastalığının şifa bulmaz olduğu kesindir. “119 Avcıoğlu, Devrim Gazetesi
döneminde, çok partili demokratik rejimin meşruiyet temellerinin iyice
zayıfladığını düşünüyor;120 meşruiyetini yitirmiş bu düzenin, reformlarla
ayakta kalıp, varlığını devam ettirmesinin imkanı olmadığına inanıyordu: “
Ülkemizde eskiden beri yaygın bir görüş vardır: “ En iyi teknisyenleri, en
gelişmiş beyinleri bir araya getiririz. Yerli beyinler yetmezse, yabancı
beyinlerden de yararlanırız. Onlar reçeteleri hazırlarlar. Böylece ülke
sorunları çözülür ve Türkiye kurtulmuş olur “;121 oysa Avcıoğlu için,
Türkiye’nin temel sorunlarının bu şekilde çözülmesinin imkanı artık
kalmamıştı:
“ ( … ) çözmek zorunda bulunduğumuz temel sorunlar, teknisyen düzeyinde
çözülecek sorunlar değildir ( … ) bozuk düzen, temelinden değiştirilip yeni bir
düzen kurulmadıkça, Türkiye’nin gittikçe ağırlaşan sorunlarını çözme ve
119 Doğan Avcıoğlu, “ Dar Kapı “, Devrim Gazetesi, sayı 58 ( 24 Kasım 1970 ), s 7.
120 Doğan Avcıoğlu, “ Cici Demokrasi Üzerine...”, Devrim Gazetesi, sayı 26 ( 14 Nisan 1970 ),
s 7. 121 Doğan Avcıoğlu, “ Reform Hayalciliği “, Devrim Gazetesi, sayı 75 ( 30 Mart 1971 ), s 7.
135
çağdaş uygarlık yolunda hızla mesafe alma olanağı yoktur. Düzende
temelinden bir değişiklik, yani bir devrim gereklidir ( … ) Türkiye’mizin bu
“ makus tarihini “, teknisyenler değil, ancak egemen sınıflara karşı emekçi
sınıfların gücünü seferber edebilen toplum savaşçıları değiştirebilir ( … ) Bu
savaş kazanılmadan, tutucu güçlerin egemen olduğu bir toplumda,
teknisyenin düzen değişikliği yolunda yapabileceği pek fazla bir şey
yoktur. “122
Avcıoğlu’nun, yukarıda ele almaya çalıştığımız düşünceleri, Devrim Gazetesi
döneminde de Yön Dergisi döneminde olduğu gibi tepkiyle karşılanmış,
eleştirilmiştir. Zinde güçler, başka bir deyişle devrimci ordu gücü
öncülüğünde gerçekleşecek bir ihtilal girişiminin olası bir başarısı, özellikle
TİP ve CHP çevrelerinde, askeri bir cuntanın iş başına gelmesi endişesini
yaratmıştır. Avcıoğlu ise bu eleştirilere karşı çıkmış, cunta heveslisi
olmadıklarını, halktan kopuk böyle bir yönetimi Türkiye için arzulamadıklarını
söylemiştir:
“ ( … ) halktan kopuk cunta yönetimleri, defalarca yazdığımız üzere, çözüm
yolu değildir. Türkiye’yi ancak ve ancak demokratik halk iktidarı kurtarabilir.
Kesin inancımız budur ( … ) Cici demokrasi şartlarında en ileri iddialı
partilerin, sandıktan çıkmayı başarsalar bile, sermaye diktasını yıkmakta aciz
kalacaklarını bilmezlikten gelemeyiz ( … ) Türkiye’yi çetin ve güç yıllar
beklemektedir. Kolay çözüm yolu yoktur ( … ) Kaçınılmaz iktidar boşluğunu,
istesek de istemesek de dolduracak güçleri, Türk kurtuluş tarihini inkar eden
ters ve yanlış bir tutumla “emperyalizm ve işbirlikçi sermayenin aracı “
görmek ve yenilgiyi peşinen kabullenmek, devrimcilikle bağdaşamaz.” 123
122 İbid., s 7.
123 Doğan Avcıoğlu, “ Ordu ve Ecevit “, Devrim Gazetesi, sayı 43 ( 11 Ağustos 1970 ), s 7.
136
Peki zinde güçler, başka bir deyişle devrimci ordu gücü öncülüğünde
gerçekleşecek bir ihtilal girişiminin olası bir başarısı durumunda, Avcıoğlu’na
göre devrimin sağlam temeller üzerine inşası nasıl gerçekleştirilecektir ?
3. 5 Devrimin Başarısı: Halkın Partisi ve Halkın Diktatörlüğü
Avcıoğlu’na göre devrimci ordu gücü öncülüğünde gerçekleşecek bir
ihtilal girişiminin olası bir başarısı durumunda yapılması gereken ilk iş, ülke
idaresinin her alanında geniş bir gençleştirme hareketine girişilmesi ve
devrime bağlı genç aydınların ülke idaresinin kilit mevkilerine getirilmesi
olmalıdır.124 Böylelikle, daha sonra atılacak devrimci adımlar için ihtiyaç
duyulacak olan güvenlik ve destek ortamı da sağlanmış olacaktır.
Avcıoğlu’na göre devrimci ordu gücünün, devrimin başarısı için en kısa
sürede, örgütlü ve bilinçli halk desteğini oluşturmaları gerekmektedir. Örgütlü
ve bilinçli halk desteğini oluşturmak için yapılması gereken ise ‘ halkın
partisi ‘ ve ‘ halkın diktatörlüğü ‘ nü kurmaktır.
Avcıoğlu’na göre halkın partisi, devrimci bir partidir ve devrimin
anahtarıdır.125 Devrimci partinin başlıca amacı, Türkiye’nin yarıda kalmış
ulusal kurtuluş devrimini, Kemalist devrimini tamamlamaktır. Bu partinin
kapıları, eski düzenin kalıntılarına kapalıdır. Devrimci parti Türkiye’de
yalnızca, ulusal kurtuluş devrimini ileriye götürmek amacını taşıyan sol
partilerin kurulmasına izin vermeli; ulusal kurtuluş devriminin karşısında yer
alacak, eski düzenin egemen sınıflarını bünyesinde barındıracak, sağ
124 Avcıoğlu, “ Devrim Üzerine “, s 21 – 24.
125 İbid., s 23.
137
partilerin kurulması ve siyasi faaliyetlerde bulunmasını yasaklamalıdır.126
Avcıoğlu’na göre devrimci parti, asker – sivil aydınların, işçi ve
köylülerin, gençliğin en bilinçli unsurlarını bünyesinde barındırmalı;127 halk
yığınlarının yararına zaman içinde gerçekleştireceği tedbirleri en kısa sürede
ilan ederek, uygulamaya koymalıdır. Söz konusu tedbirlere gelince,
Avcıoğlu’na göre bu tedbirler şunlardır:
“ ( … ) tefeci borçlarının hükümsüz sayılması, tefeciliğin tasfiyesi, ürün
fiyatlarının ayarlanması, kredi dağıtımın iyileştirilmesi, eğitimde fırsat
eşitliğinin sağlanması, sağlık işlerinin düzenlenmesi, gecekonduların ıslahı
ve ciddi bir sosyal mesken politikasına girişilmesi, ucuz ve süratli adaletin
sağlanması, gelir dağılışındaki eşitsizliklerin azaltılması, vergi sisteminin
düzeltilmesi, toprak dağıtımı vb. gibi ( ... ) “128
Avcıoğlu’na göre yukarıda belirttiğimiz tedbirler, devrimin halka
benimsetilmesi için gereklidir; ne var ki söz konusu tedbirler yinede devrimin
sağlam temeller üzerinde yükselmesi için yetersizdir: Çünkü “ halk güçleri,
ancak bilinçli ve örgütlü bir varlık haline getirilebildiği takdirde, devrimin
başlıca dayanağı haline gelebilirler. “129
Avcıoğlu için, devrimin sağlam temeller üzerinde yükselebilmesinde
işçi sınıfının sağlayacağı katkı çok önemlidir. Devrimci parti alacağı
tedbirlerle, tutucu güçler koalisyonlarının iktidarları döneminde yeterli bilinç
ve birikimden yoksun kalmış işçi sınıfını devrimin temel dayanaklarından biri
haline getirmeli; işçi sınıfına devrimci bilinç kazandırarak, örgütlemelidir. Bu
126 İbid., s 23.
127 Yıldız Sertel, “ Türkiye’de İlerici Akımlar ve Kalkınma Davamız “, 1.B., İstanbul, Cem
Yayınevi, 1978, s 62. 128 Avcıoğlu, “ Devrim Üzerine “, s 21 – 22.
129 ibid., s 22.
138
yolda atılması gereken ilk adım ise, tutucu güçler koalisyonlarının iktidarları
sırasında, işçi sınıfı üzerinde uyuşturucu etkisi yapan, işçi aristokrasisi ve
sendika ağaları doğmasına yol açan sendikacılık anlayışının silinmesi,
işçilerin devrimci bilinç kazanmış işçi liderlerinin öncülüğünde yeniden
örgütlendirilmesidir.130 Ayrıca, örgütsüz ve dağınık durumdaki tarım işçileri de
unutulmamalı; bilinçlendirilip, örgütlenmelidir. Avcıoğlu’na göre işçi sınıfına
yönelik tedbirlerin benzerleri tarım işçileri içinde uygulamaya konulabilir:
“ Örgütsüz ve dağınık tarım işçileri içinde aynı yolda çabaların gösterilmesi
gereklidir. Toprak devriminin yürütülmesinde, bilinçlendirilmiş ve örgütlenmiş
tarım işçileri önemli bir rol oynayabilir. “131 Devrimci parti küçük üreticileri de
unutmamalı; küçük üreticileri kredi, alım – satım ve üretim kooperatifleri çatısı
altında örgütleyerek devrime kazanmaya çalışmalıdır : Çünkü Avcıoğlu için,
“ ( … ) nüfus yapısı küçük üretici çoğunluğuna dayanan ülkemizde, küçük
üreticiyi kazanmak, kazanılamayanları hiç değilse nötralize etmek için, özel
dikkat ve itina göstermek hayati bir zorunluluktur. “132
Avcıoğlu’na göre, yukarıda değinmeye çalıştığımız, devrimci partinin
sahip olması gereken özellikler ve devrimin ilk zamanlarında alması gereken
tedbirler, devrimci iktidarın korunması ve sürdürülmesi için gerekli olup; bu
dönemde devrimi bekleyen iki tehlikenin de bertaraf edilmesini sağlayacaktır.
Söz konusu tehlikelerden ilki emperyalizmin dış yardım tuzağıdır. Avcıoğlu’na
göre emperyalist güçler, kendi yaşamsal çıkarlarını korumak, eski düzeni geri
getirmek için ellerinden geldiğince devrimi yolundan saptırmaya çalışacaklar;
ya devrimin ihtiyaç duyacağı dış yardımları keserek, ya da dış yardımların 130 ibid., s 22.
131 ibid., s 22.
132 ibid., s 22 – 23.
139
ileri sürecekleri şartlarda kabul edilmesini teklif ederek, devrimi köşeye
sıkıştırmak isteyeceklerdir.133 Devrimi bekleyen ikinci tehlike ise karşı
devrimdir. Avcıoğlu’na göre eski düzende çıkar sahibi olanlar, eski düzene
duygusal sadakatle bağlı olanlar, kendi kişisel çıkarları için devrimi ele
geçirmek isteyenler vb. karşı devrimin başlıca kaynaklarını
oluşturacaklardır.134 Avcıoğlu’na göre devrimci parti gerekirse devrimci
şiddete başvurmalı; devrimci eğitim almış, istihbarat servisi, polis ve ordu gibi
araçlar eliyle söz konusu iki tehlikeyi nötralize etmelidir.
4. DOĞAN AVCIOĞLU ve “ 9 MART OLAYI “ : BAŞARISIZ BİR
İKTİDAR YÜRÜYÜŞÜ
9 Mart 1971 tarihinde gerçekleştirilmesi planlanan, yakın dönem siyasi
tarihimizde “ 9 Mart Olayı “ ismiyle anılan, ancak daha sonra 12 Mart 1971
Askeri Muhtırası’yla önlenen askeri müdahale teşebbüsü ile ilgili elimizdeki
bilgilerin büyük çoğunluğu, 9 Ocak 1973 tarihinde sonuçlanan dava ile
sınırlıdır. Kısaca belirtmek gerekirse, ‘ 9 Mart Olayı ‘ bir çok yönleriyle bugün
dahi karanlıkta olup, bütün yönleriyle aydınlatılmaktan uzaktadır.
Yukarıda bahsetmiş olduğumuz ‘ Madanoğlu Davası ‘ ile ilgili olarak,
dönemin Askeri Savcısı Süleyman Takkeci tarafından hazırlanmış olan
iddianame, “ Türkiye Cumhuriyet’i Teşkilatı Esasiye kanunun tamamını veya
bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan
133 ibid., s 24 - 25.
134 ibid., s 201.
140
Büyük Millet Meclisi’ni ıskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren
teşebbüs gayesiyle gizlice ittifak etmek “135 suçuyla sanıkları itham etmiş ve
daha sonra bunları kökenlerine ayırarak bir cunta hareketini gerçekleştirme
doğrultusunda çalışan üç grubun olduğunu belirtmiş ve Doğan Avcıoğlu’nun
da aralarında bulunduğu bir grup Devrim Gazetesi çalışanını136 sivil grup
içerisinde müşahade etmiştir. Söz konusu bu suçlama Askeri Savcı
tarafından iddianameye şu şekilde yansıtılmıştır:
“ Bu grup radikal sosyalist karakterli olup, ihtilalci bir görüşe sahiptir.
Amaçladıkları sosyalist devrimin, küçük burjuva demokratik hareketinin bir
değişik uygulama şekli olan, sivil – asker, aydın öncülüğü ile yapılacak bir
ihtilalle gerçekleştirilebileceği kanısındadırlar ( … ) Asker öncülüğündeki
ihtilal, bu grup için esas amaç değil, esas amaç olan sosyalizme götürecek
yolun aracıdır. “137
12 Mart 1971 Askeri Muhtırası sonrası açılmış bulunan ‘ Madanoğlu
Davası ‘nda Doğan Avcıoğlu ve Devrim Gazetesi ile ilgili olarak yapılan
suçlama yukarıda belirtilen şekildeydi; ancak gerçekte, 9 Mart 1971 tarihinde
gerçekleştirilmesi planlanan askeri müdahale ve bu amaçla kurulan cunta ile
Avcıoğlu’nun bir bağlantısı var mıydı ve eğer varsa bu nasıl oluşmuştu ?
Hatırlanacağı üzere Avcıoğlu’na göre, 10 Ekim 1965 genel seçimleri
sonrasında Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunlarının çözümü
için ihtiyaç duyulan, Atatürk’ün, ‘ bağımsızlık içinde, kalkınma yoluyla çağdaş
uygarlık düzeyine ulaşma ‘ hedefini yaşama geçirecek düzen değişikliğinin,
135 “ Madanoğlu Dosyası “, 2.B., Töre – Devlet Yayınevi, 1973, s 18.
136 İddianamede sivil grup içinde ismi geçen Devrim Gazetesi çalışanları, birliktelikleri Yön
Dergisi yıllarına uzanan Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, İlhami Soysal ve Cemal Reşit Eyüboğlu’dur. Ayrıntılar için b.k.z. “ Madanoğlu Dosyası “, s 34 – 35. 137 “ ibid., s 34 –35.
141
işçi sınıfının öncülüğünde, çok partili demokratik siyasal yaşam içinde,
anayasanın çizdiği sınırları aşmaksızın verilecek bir siyasi mücadele ile
gerçekleştirilebilme ihtimali yakın bir dönem için ortadan kalkmış;
Avcıoğlu’nun çok partili demokratik yaşamla arasındaki ince bağ kopmuştu.
Çünkü Avcıoğlu’na göre, çok partili demokratik siyasal düzen, Türkiye gibi
azgelişmiş ülkelerde ancak köklü düzen değişikliğinden yana siyasi güçlerin
devamlı gelişmesine imkan verdiği takdirde savunulabilir ve
desteklenebilirdi;138 oysa 10 Ekim 1965 genel seçimlerinde, CHP ve TİP’in
almış olduğu oy miktarları, geniş halk yığınlarının ilerici güçlere besledikleri
inancın zayıflığını ortaya koymuştu. Avcıoğlu’na göre halk yığınlarındaki
“ kökü çok derinlere inen bu güvensizliği, doğruları dile getirmekle
gidermek “139 ve çok partili demokratik siyasal düzen içinde, anayasanın
sınırlarını aşmaksızın yakın bir gelecekte düzen değişikliğini gerçekleştirmek,
artık imkansıza yakın bir işti. Başka bir deyişle Avcıoğlu için 10 Ekim 1965
genel seçimleri sonrasında Türkiye’de solun seçimleri kazanması ve
parlamentoda çoğunluğu sağlayarak iktidara gelmesi olanaklı olsa bile, söz
konusu bu ihtimal, çok uzun ve çetin bir mücadeleyi gerektiren bir düştü. Bu
düşün, yakın bir gelecek için, işçi sınıfı öncülüğünde verilecek bir mücadele
ile yaşama geçmesinin olanağı yoktu. Türkiye’nin, sorunların çözümünde,
zaman kaybına tahammülü olmadığına inanan Avcıoğlu, Türkiye’nin özel ve
tarihsel koşullarının, ordu öncülüğünde gerçekleştirilecek bir düzen
değişikliğine açık olduğuna inanıyordu. 10 Ekim 1965 genel seçimleri
sonrasındaki dönemde Avcıoğlu Yön Dergisi’nde, içinde bulunulan 138 Doğan Avcıoğlu, “ Parlamentoculuk “, Yön Dergisi, sayı 158 ( 8 Nisan 1966 ), s 3.
139 Doğan Avcıoğlu, “ Amerikancı Milliyetçilik ve Mukaddesatçılık “, Yön Dergisi, sayı 162 ( 6
Mayıs 1966 ), s 3.
142
koşullarda, Türkiye’de, - bir önceki bölümde de bahsettiğimiz üzere - zinde
güçler öncülüğünde bir hareketin başlaması, askeri bir ihtilalle ülke
yönetiminin ele geçirilmesi ve bu yolla ülkenin ihtiyaç duyduğu devrimci
dönüşümlerin gerçekleştirilmesi tezini yüksek sesle ileri sürüyordu.
Doğan Avcıoğlu, Yön Dergisi’nde, iktidarın ilerici güçler tarafından
nasıl ele geçirilmesi gerektiği konusunda görüşlerini dile getirirken,
Avcıoğlu’nun iktidarın ele geçirilişi konusundaki bu görüşleri, Türk Silahlı
Kuvvetleri içerisinde çeşitli kademelerde görev yapan, alt ve üst rütbeli
subay kesim içerisinde dikkat çekiyor; Yön Dergisi sayfalarında Türk
ordusunu öven yazılara yer verilmesi, alt ve üst rütbeden subayların
Avcıoğlu’nun görüşlerine sempati duymasına yol açıyordu.140
Avcıoğlu’nun iktidarın ele geçirilişi üzerine dile getirdiği radikal nitelikli
bu tezler, içinde bulunulan dönem dikkate alındığında, Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin köklü ve klasik yapısı içerisinde, hiyerarşik açıdan, büyük
ölçüde olmayan ancak ileride kapsamı genişleyebilecek düzeyde değişimlerin
ortaya çıkmasıyla da örtüşmekteydi.
22 Şubat 1963 yılında, Albay Talat Aydemir’in başarısızlıkla
sonuçlanan ikinci darbe girişiminin ardından ordunun hiyerarşik yapısında
sağlanan birlik ve yeniden tesis edilen disiplin 1967’den itibaren tekrar
bozulmaya başlamış;141 1960’lı yılların başında silahlı kuvvetler içinde baş
140 Alt ve üst rütbeli subayların Doğan Avcıoğlu’na sempati ve ilgi duymasında 1968 yılında
ilk basımı yapılan ve gerek dönemin aydınları gerekse ordu mensupları arasında büyük ilgi uyandıran ‘ Türkiye’nin Düzeni ‘ isimli yapıtının önemli derecede etkisi olmuştur. Bu konuyla ilgili olarak, dönemin Kara Kuvvetleri Plan Prensipler Başkanı Celil Gürkan’ın Muhsin Batur’dan duyduğu şu sözler özellikle dikkat çekicidir: “ Türkiye’nin Düzeni’ni okumayan subayı, ben eksik görürüm”. Ayrıntılar için b.k.z.: Mehmet Ali Birand – Can Dündar – Bülent Çaplı, “ 12 Mart “, 6.B., Ankara, İmge Kitabevi, Mayıs 2002, s 196. 141 W. Halle, “ Türkiye’de Ordu ve Siyaset “, çev. Ahmet Fethi, 1.B, Hil Yayınları, İstanbul,
1993, s 150.
143
gösteren ılımlı subaylar - radikal subaylar bölünmesinin bir benzeri, bu
tarihlerde yeniden canlanmıştır: Ordunun, anayasal düzen içerisinde,
kanunların Türk Silahlı Kuvvetleri’ne verdiği görev ve yetki çerçevesi
içerisinde faaliyette bulunmasını benimseyen bir grup subay, bu nedenle,
kışla içerisinde kalınmasını ve siyasete karışmayıp, mevcut siyasi otoritenin
üstünlüğünün kabul edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu düşüncedeki
subaylar, 27 Mayıs benzeri bir askeri müdahaleye Türkiye’nin artık ihtiyacı
olmadığını ve Demirel liderliğindeki AP hükümetinin meşruluğunu kabul
ediyorlardı.142 Bu eğilimin tam karşıtı olarak diğer tarafta yer alan, radikal
olarak niteleyebileceğimiz eğilim, mevcut düzenin, 27 Mayıs 1960 tarihinde
gerçekleşen askeri müdahalenin arzu ettiği hedefleri gerçekleştiremediğini, iş
başına gelen hükümetlerin Türkiye’nin mevcut sorunlarının çözümü
doğrultusunda ciddi adımlar atamadığına inanıyordu. Bu nedenlerden dolayı
Demirel liderliğindeki AP iktidarından rahatsızlık duyan bu eğilim, ordunun
ülke yönetimini ele geçirmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu yönde düşünen
subaylarla 27 Mayıs 1960 müdahalesinin radikal subayları arasında, iktidarın
sivillere devredilmesinin hata olduğu düşüncesi dışında belirgin bir farklılık
bulunmaktaydı: 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinde rol almış radikal
subayların aksine, bu subaylar, mevcut düzeni, kendi kişisel ve profesyonel
kaygıları dışında, 1960’lı yılların ideolojik kutuplaşmalarına uygun olarak,
142 Demirel liderliğindeki AP hükümetinin meşruluğunun kabul edilmesinde, Demirel’in AP
genel başkanlığına seçilmesinin ardından silahlı kuvvetlere karşı izlediği “ Tarafsızlaştırarak Yakınlaşma “ politikasının etkisi olmuştur. “ Tarafsızlaştırarak Yakınlaşma “ politikasının ayrıntıları için b.k.z.: Ümit Cizre – Sakallıoğlu, “ AP – Ordu İlişkileri “, 1.B., İstanbul, İletişim Yayınları, Nisan 1993, s 59 – 81.
144
rejimin niteliğini de sorgulayıp, tartışma konusu yaparak hareket etmekte;
ordunun statükoyu korumaya dönük rolü ile çatışmaktaydılar.143
‘ Madanoğlu Davası ‘ na ilişkin olarak hazırlanan iddianamede,
yukarıda bahsettiğimiz ikinci eğilimdeki subaylar, 9 Mart Olayı’nın asker
grubunu oluşturmaktadır. İddianameye göre asker grup, Harp Akademileri
çevresinde biraraya gelmiş ve bu grubun tespit edilebilen üyeleri şu
isimlerden oluşmuştur: Kur. Alb. İbrahim Artuç, Kur. Alb. Adnan Arabacıoğlu,
Kur. Alb. Orhan Seyfi Güner, Kur. Alb. Adnan Kaptan, Kur. Alb. Cemalettin
Korkut’tur.144 Söz konusu bu asker grup, Türkiye’nin, içinde bulunduğu
sıkıntılardan askeri bir yönetimle çıkılabileceğine inanmış, sola dönük ve
ihtilalci bir yapıya sahip olmuştur. Asker grup, “ güçlü olabilmek için, aynı
düşünce paralelinde olan büyük küçük tüm gruplarla birleşmek ve aydın
kişilerle konuşup, anlaşmak fikriyle hareket etmişlerdir. “145
‘ Madanoğlu Davası ‘ iddianamesinde yukarıda bahsedilen sivil ve
asker grubun dışında sözü edilen bir üçüncü grup daha vardır. İddianamede
geçtiği şekliyle “ asker orijinli şahıslardan müteşekkil “ bu grup, diğer iki
grup gibi, Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlara mevcut iktidarın çözüm
getiremeyeceğine ve demokratik yollarla iktidarı değiştirme olanağı
bulunmadığına, dolayısıyla zorla değiştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Bu
grup başlangıçta, Türkiye’nin sorunlarına, dönemin ideolojik
kutuplaşmalarının aksine, rejimin niteliği üzerinde odaklaşan çözüm yolu
arayışlarından uzaktı; ancak bu grup daha sonraları, 1965 genel seçimlerinin
143 Doğan Akyaz, “ Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi “, 1.B., İstanbul, İletişim Yayınları,
2002, s 234. 144 “ Madanoğlu Dosyası “, s 47 – 48.
145 Akyaz, s 278.
145
ardından, Türkiye’nin sorunlarına sol açıdan bakmaya başlamış ve sosyalist
bir gruba dayanarak iktidarı gelmeyi düşünmüştür.146 Bu grubun en etkin
üyeleri olarak karşımıza, hepsi de 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nde
etkin rol oynayan ve MBK içinde yer alan, Cemal Madanoğlu, Osman Köksal,
Hıfzı Kaçar ve Necdet Düvencioğlu çıkmaktadır. Cemal Madanoğlu, 13
Kasım 1961 tarihinde, MBK üyesi on dört radikal subayın emekli edilmesine
Ankara Sıkıyönetim Komutanı olarak destek vermiş; 6 Haziran 1961 tarihinde
meydana gelen ‘ Tansel Olayı ‘ndan sonra, dönemin Genelkurmay Başkanı
Cevdet Sunay’ın emriyle, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı görevinden
alınmasına tepki göstermiş ve bu nedenle, 20 Temmuz 1961’de, korgeneral
rütbesiyle askerlik görevinden istifa etmiştir. Osman Köksal, Hıfzı Kaçar ve
Necdet Düvencioğlu ise, MBK’ndeki görevlerinden, ‘ Tansel Olayı ‘ndan
sonra albay rütbesiyle emekliye ayrılmışlardır. Türkiye’de iktidarı devirme
amacını gerçekleştirmek için sola dayanmayı gerekli gören Cemal
Madanoğlu, bu grubun başlangıçtan itibaren lideri olmuştur. Cemal
Madanoğlu 1965 yılında MBK kontenjanından senatör olarak parlamentoya
girmiş ve bu tarihten itibaren Doğan Avcıoğlu ile aralarında bir yakınlaşma
başlamıştır. Doğan Avcıoğlu’nun Cemal Madanoğlu ile yakınlaşmasında,
Madanoğlu’nun, silahlı kuvvetler içerisinde, 27 Mayıs 1960 Askeri
Müdahalesi’nde oynamış olduğu rolden kaynaklanan prestijinin etkisi olduğu
söylenebilir. 1967 – 1968 yıllarında ise, Türkiye’de sosyalist devrim ile iktidarı
devirmeyi hedefleyen ve sosyalizmin askerlerin desteği olmaksızın
kurulamayacağına inanan Yön Dergisi ismiyle özdeşlemiş Doğan Avcıoğlu ile
146 “ Madanoğlu Dosyası “, s 44.
146
Cemal Madanoğlu arasındaki yakınlaşma işbirliğine dönüşmüştür: Silahlı
kuvvetler içerisinde, gerek Yön Dergisi’ndeki yazılarından gerekse 1968
yılında yayınladığı “ Türkiye’nin Düzeni “ isimli çalışmasıyla son derece
tanınan, sempati duyulan Doğan Avcıoğlu ve yine 27 Mayıs 1960 Askeri
Müdahalesi’nde oynadığı rolden dolayı ordu içinde sevilen Madanoğlu
gruplarının bir araya gelmesiyle, liderinin Cemal Madanoğlu olduğu yapı,
gelişme ve genişleme göstermiş; 1969 yılında sivil üyeleri de kapsayan yeni
ve teşkilatlı bir cunta hüviyeti kazanmıştır.
Avcıoğlu grubu ile Madanoğlu grubunun birleşmesinin ardından 1969
yılında bu iki gruba, yukarıda daha önce söz ettiğimiz asker grup dahil
olmuştur. Asker grubun Avcıoğlu ve Madanoğlu gruplarıyla birleşmesinde,
ihtilalin gerçekleşmesi halinde, ihtilalin düşünsel temelini oluşturacak bir
kadroya ihtiyaç duymalarının etkisi vardır. Nitekim ‘ Madanoğlu
İddianamesi ‘nde de, asker grubun diğer iki grupla birleşmesinde, yukarıda
sözünü ettiğimiz sebebin etkili olduğu belirtilmektedir. ‘ Madanoğlu
İddianamesi ‘nde, Hıfzı Kaçar ve Necdet Düvencioğlu’nun, asker gruba,
ihtilalin gerçekleşmesi halinde ihtilalin düşünsel temelinin oluşturulmasında
Avcıoğlu ve arkadaşlarından yararlanabilineceğini söyledikleri belirtilmektedir.
Hıfzı Kaçar ve Necdet Düvencioğlu’nun yukarıdaki tavsiyesi üzerine asker
grup, Avcıoğlu ve arkadaşlarının daha önce katılmış olduğu Madanoğlu
grubu ile temasa geçmiş, yapılan görüşmeler sonucunda, Avcıoğlu ve
arkadaşlarının da içinde yer aldığı Madanoğlu grubu ile birleşme kararı
147
almışlar; kısa bir zaman zarfında görüşmeleri sonlandırarak, 1969 yılı içinde
birleşmişlerdir.147
‘ Madanoğlu İddianamesi ‘ ne göre, yukarıda sözünü ettiğimiz üç
grubun birleşmesiyle 9 Mart 1971 tarihinde gerçekleştirilecek askeri bir ihtilal
neticesinde Türkiye’nin düzenini değiştirmeyi amaçlayan cuntanın bilinebilen
üyeleri şu isimlerden oluşmuştur: Cemal Madanoğlu, Doğan Avcıoğlu, İlhami
Soysal, Hıfzı Kaçar, Cemal Reşit Eyüpoğlu, İlhan Selçuk, Osman Köksal,
Cengiz Balıklaya, Necdet Düvencioğlu ile askeri görevlerini sürdürmekte olan
Kur. Alb. Fahrettin Tezel, Kur. Alb. Adnan Arabacıoğlu, Kur. Alb. Orhan Seygi
Güven, Kur. Alb. Cemalettin Korkut, Kur. Alb. İbrahim Artuç ve Kur. Alb.
Adnan Kaptan.148 İddianamede yukarıda saydığımız bu üyelerin Ankara ve
İstanbul merkezli iki kola ayrıldıkları; Ankara kolunun Cemal Madanoğlu,
Doğan Avcıoğlu, Cemal Reşit Eyüpoğlu, Osman Köksal, İlhami Soysal’dan;
İstanbul kolunun ise İlhan Selçuk, Hıfzı Kaçar, Necdet Düvencioğlu, Zeki
Ergun, Kur. Alb. Adnan Arabacıoğlu, Kur. Alb. Fahrettin Tezel, Kur. Alb.
Orhan Seygi Güven ve Kur. Alb. Cemalettin Korkut’tan oluştuğu
belirtilmektedir.149 Cunta üyeleri, Cemal Madanoğlu’nun 1965 seçimlerinden
arta kalan oy pusulaları üzerine bir tüzük yazmış ve gizlice yemin ederek,
“ Ulusal Devrim Partisi “ isminde bir parti kurmuşlardır. “ Devrim Genel
Kurulu “ ismiyle bir kurul oluşturan cunta üyeleri, bu kurulu, devrim öncesi
hazırlıkların ve devrimi sağlama yolunda alınacak kararların en yüksek organı
olarak kabul etmişlerdir. Bunlardan ayrı olarak, Devrim Genel Kurulu’nun idari
merkezinin Ankara olmasına karar verilmiş; Cemal Madanoğlu, Doğan 147 “ Madanoğlu Dosyası “, s 73.
148 İbid., s 52 – 54.
149 İbid., s 52 – 54.
148
Avcıoğlu, İlhan Selçuk, Osman Köksal, Cemal Reşit Eyüpoğlu, İlhami Soysal
genel kurul üyeliklerine getirilmiş; genel başkanlığa Cemal Madanoğlu, genel
sekreterliğe ise Doğan Avcıoğlu seçilmişlerdir.150 Cuntanın Ana Tüzüğü ve
yayın organı’na gelince:
Cuntanın organik yapısını ve ideolojisini ortaya koyan tüzük ( kadro
örgütü ) iddianameye göre şöyledir:
“ 1. Örgüt, ulusal varlığın korunması ve süreklilik kazandırılması,
günün yarınla birlikte güvenliğe kavuşturulması ve geleceğin gelişimlerine
açık tutulması amacıyla; Uluslaşma, çağcılaşma, ulusal gücü yaratma ve
ulusal güvenliği sağlama yolunda; ezilmekte olan çoğunluğu ve çoğunluğun
koşutunda olan aydınları tutarak, devrimi gerçekleştirecektir.
2. İnançlı, bilinçli bir kadro yaratmak esirgenemezlik ister. Örgüt ayırtlı
hareketlere dayandırılmalıdır. Güvenlik vermeyen gösterişli bilgiçlerden
kaçınmalıdır.
3. Örgütü, devrimci güçlerden 33 üyelik Devrim Genel Kurulu
yönetecektir. ( Aydın çevre, gençlik ve ordudan onbirer. )
4. Devrim; devrimci bilinçten yoksun, körlemesine zorlamacılık eden,
sözde ve ısmarlama başlarla başarıya ulaşamaz. Örgütün ortak düşünüşü ve
güvenini yükümlenecek, eylemin sarp ve sakar tırmanmalarında kendisini
gösterecek, tanıtacak ve benimsetecek, azimli ve yetenekli gerçek önderler
çıkıncaya kadar, önder gereksemesi; Genel Başkanlık, Genel Yönetmelik ve
Özel Yönetmeliklerle karşılanacaktır.
5. Sorunlar, D.G.K.’nda ( Devrim Genel Kurulu ) çözümlenecektir.
D.G.K’nu toplamaya olanak bulunmayan ivedi durumlarda, Genel Başkan ya
da Genel Yönetmen toplayabilecekleri özel yönetmenler ve bölge
150 İbid., s 55 – 56.
149
başkanlarıyla uygun gördükleri ölçemleri alabilmelidirler. ( Genel Başkan ve
Genel Yönetmen kendi başlarına, hatta bunlardan birisinin tek başına karar
alacakları sıkışık durumlar da olabilir ) Elverir ki, olan biten D.G.K.’na hemen
ulaştırılsın.
6. Genel Başkan ve Genel Yönetmen D.G.K.’nun ilk 11 üyesinin
bağlaşık oylarıyla seçilecektir. 11’lerden sonra D.G.K.’na alınacak üyeler
Genel Başkanın onayından geçirilir. Genel Yönetmen, Genel Başkanca; özel
yönetmenler, Genel Yönetmence, bölge başkanları, özel yönetmence seçilir
ve D.G.K.’nun onayından geçirilirler. ULUSAL DEVRİM PARTİSİ kurulunca
bütün bu seçimler yenilenecek veya sürelenecektir.
7. Örgütün güvenliği, kadrocuların özel kişi, düzen koşullarına
bağlanmalarını ve kendilerine kişisel güvenlik tanınmasını gerektirir. Sıkı
düzen bölmesi kadronun, sıkı düzen koşullarıyla üyelerin ayrıcalıklarını
belirleyecek, ayrılıkçı tutkulara kapılanları uyaracak, yola getiremediklerine
sert ölçemler uygulanacaktır.
8. Gerçeklerden kaçınmaksızın, eleştirisel, açıklık üzerine kurulacak
olan Ulusal Devrim Partisi’nin, devirmeyi izleyecek 30-40 gün içinde
kurulması, örgütlenme bölgesince planlanacaktır.
9. İç, dış politik ve güvenlik ölçemlerinin alınması, ekonomik, sosyal,
kültürel gereksemelere uygun amaç planlamaları, planlama bölgesince
yapılacaktır.
10. Özel Yöntemler:
Aydın çevre için: Üniversiteler, akademiler, fikir kulüpleri, sendikalar,
basın ve benzerleri üzerinde;
Gençlik için: T.M.G.T., Devrim Ocakları, Talebe Federasyonları,
Birlikleri ve Dernekleri, Partilerin Gençlik Kurulları, Komandolar ve benzeri
üzerinde;
150
Ordu içinde; Kara, Deniz, Hava ve bunların kümeleri üzerinde gerekli
bölme ve kesimleri örgütleyeceklerdir.
11. Devrime sonuca sarkarken, ya da en geç sonuç alınır alınmaz;
DEVRİK HÜKÜMETİN YERİ, Devrim Hükümeti ile; Cumhuriyet Senatosunun
yeri Devrim Kurultayı ile doldurulacaktır. Böylece ulusal isteme kaynak
arama, devrimcilerin kökeni, yöneticilerin eğilimleri üzerinde yürek oynatan
söylentilere yer ve olanak bırakmadan, sallantısız ve güvenli bir kararlılıkla
eyleme geçilmiş olacaktır. D.G.K. Başkan ve Başkan yardımcılarını, kendi
içinden, bakanları ve Devrim Kurultayının D.G.K. dışındaki üyelerini örgütten
daha önce seçmiş bulunacaktır.
12. Devrim hükümeti, D.G.K.’nun denetiminde çalışır.
13. Devrim Kurultayı, D.G.K. ile birlikte 100 üyelik olacaktır. Kurultay,
devrimci eylemin yasalarını çıkaracaktır.
14. Ulus Kurultayı; köylü, işçi, emekli, öğretmen, emekli idareci, eski
muharip ve ekonomistlerden kurulacak 300 üyelik Ulus Kurultayı, Devrim
Kurultayına yasa önerisi yapacak ve devlet başkanını seçecektir. Kurultay,
devirmeyi izleyecek bir ay içinde açılmış olacaktır. Devrim kısa zamanda ulus
kurultayına kavratılmalıdır.
15. D.G.K.’nun yapacağı tüzük ve yönetmelikler bu ana yönergenin
yönetici düşünü içinde düzenlenmelidir. “151
Yukarıda organik yapısını anlattığımız ve tüzüğünü özetlediğimiz gizli
ittifakın, başka bir deyişle cuntanın, öncelikli amacı, Türkiye’deki mevcut çok
partili demokratik siyasal düzeni ordu öncülüğünde yıkarak, sivil ve asker
aydınlardan oluşan “ kadrocu “ bir iktidar düzeni kurmaktı. İktidarın sınıfsal
yapısının değiştirilmesi sorununun çözümü ise ihtilalden sonraya
151 İbid., s 57- 60.
151
bırakılmaktaydı. Bunun nedeni ise, gizli ittifakı oluşturan sivil ve asker
gruplar arasındaki görüş ayrılığıydı. Sivil grubu oluşturan Doğan Avcıoğlu ve
arkadaşları, ihtilalin başarıyla gerçekleştirilmesi halinde, Türkiye’deki iktidarın
sınıfsal yapısının değiştirilmesi ve emekçilere dayalı bir iktidar yapısının
özlemini dile getirirken, asker grubu oluşturan üyeler, Türkiye’nin
sorunlarının ancak ve ancak askeri bir yönetimle çözülebileceği görüşünü dile
getiriyor ve sivil grubun aksine, emekçilere dayalı bir iktidar yapısının
oluşturulması düşüncesine uzak duruyordu. Asker grup, ihtilal başarıyla
gerçekleşinceye dek, bu önemli sorunu sivil grupla tartışmayı ertelemeyi
arzulamıştır. Asker grubun bu konuda göstermiş olduğu hassasiyet, sivil
grubu oluşturan Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının dikkatinden kaçmamıştır.
Çok partili demokratik siyasal düzen içinde, anayasanın çizdiği sınırları
aşmaksızın, Türkiye’de sosyalizme doğru yol alınabilmesini yakın bir dönem
için olası görmemelerinden dolayı gizli ittifak içine dahil olan Doğan Avcıoğlu
ve arkadaşları, hem Türkiye’deki mevcut düzenden rahatsız kesimleri
etkileyebilmek hem de dahil oldukları gizli ittifak içindeki diğer grupları ihtilalin
gerçekleşmesi durumunda atılacak adımlar konusunda kendi siyasal,
ekonomik ve toplumsal görüşlerine yakınlaştırabilmek amacıyla, Yön
Dergisi’nin ardından yayınlamayı planladıkları dergiyi çıkarmaya karar
vermişlerdir. Sivil grubu oluşturan Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının bu
arzusu, gizli ittifak içindeki diğer gruplarca da, ittifakın müşterek sesini dile
getirecek bir basın organının olması gerektiği düşüncesinden ötürü kabul
görmüş; ilk sayısı 21 Ekim 1969 tarihinde yayımlanacak olan Devrim
Gazetesi’ne bu nedenden ötürü destek vermişlerdir.
152
Devrim Gazetesi, yukarıda açıklamaya çalıştığımız gizli ihtilal
örgütünün yayın organı olmuştur. ‘ Madanoğlu İddianamesi ‘nde, “ Yön’ün
hazırladığı teorik temel üzerine, eylem için gerekli girişimin organı “152
olmakla itham edilen Devrim Gazetesi, tezimizin “ DOĞAN AVCIOĞLU ve
DEVRİM GAZETESİ “ başlığında da vurguladığımız üzere, Yön Dergisi’nden
farklı bir söyleme sahip olmuştur. Başta Doğan Avcıoğlu olmak üzere, tüm
dergi yazarları, yazılarında, mevcut çok partili demokratik siyasal düzeni ‘ cici
demokrasi ‘ olarak isimlendirmişlerdir. Atatürkçü ve devrimci güçlerin işbirliği
yaparak mevcut sistemin değiştirmesi gerektiğinin üzerinde duran gazete
yazarları, düzen değişikliği için tek çıkar yolun, 27 Mayıs benzeri bir askeri
müdahaleyle, ordunun yönetime el koyması olduğunu dile getirmişlerdir: Söz
konusu bu düşüncelerini dile getirirlerken, sosyalist değil, Kemalist bir söylem
kullanmayı yeğlemişlerdir. Bu durum Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının dahil
olduğu gizli ittifak içindeki sivil ve asker gruplar arasında mevcut düzenin
yıkılması dışında, ihtilal sonrasında yapılacaklar konusunda görüş birliğinin
bulunmamasından kaynaklanmıştır. Orduyu Türkiye’yi sosyalizme götürecek
yolun aracı olarak gören Doğan Avcıoğlu, Devrim Gazetesi’ni yayınlarken,
dahil olduğu gizli ittifak içindeki asker grubun tepkisini çekmemek için,
sosyalizm sözcüğünden olabildiğince kaçınmaya çalışmıştır. Başka bir
deyişle ifade edecek olursak, Yön Dergisi’nin aksine, Devrim Gazetesi
döneminde, silahlı kuvvetler içinde Türkiye’deki mevcut çok partili demokratik
siyasal düzenden rahatsız askerlerin düşüncelerini şekillendirmeye çalışan
152 İbid., s 62.
153
Avcıoğlu’nun bu dönemde kullanmış olduğu söylem, amaçladığının dışında,
askerlerin düşünce çizgisini yansıtmıştır.
Doğan Avcıoğlu’nun dahil olduğu gizli ittifak, ‘ Madanoğlu
İddianamesi ‘ne göre, Devrim Gazetesi aracılığıyla masumane bir hüviyette
bürünmüştür. İddianameye göre, Türkiye’deki çok partili demokratik siyasal
rejimin büyük sanayi ve ticaret burjuvazisinin elinde oyuncak haline geldiği ve
Atatürkçülükten sapılıp, devrimlere ihanet edildiği tezini işlenmesi suretiyle,
ordunun, bu gidişe dur denilmesinde tek çıkar yol olduğu telkini yapılmış;
ordu, bu yolla, anti – demokratik bir darbeye tahrik ve teşvik edilmeye
çalışılmıştır.153 İddianamede yer alan bu suçlamalar, gerçeği yansıtmaktadır.
Devrim Gazetesi sayfalarında, gerçekten de, iddianamede yer aldığı şekliyle,
silahlı kuvvetlerin çok partili demokratik siyasal düzene karşı darbe
yapmasına yönelik tahrik ve teşviklerde bulunulmuştur. Bu amaç
doğrultusunda, Devrim Gazetesi’nin bir çok sayısında, silahlı kuvvetlere
yönelik olarak hazırlanan, silahlı kuvvetler içerisindeki subayların mevcut
düzene karşı harekete geçmesi çağrısında bulunan bildiriler
yayınlanmıştır.154 Örneğin Devrim Gazetesi’nin 7 Nisan 1970 tarihli 25.
sayısında yayınlanan ‘ Devrimci Ordu Gücü ‘ başlıklı bildiride şu ifadelere
yer verilmiştir:
“ 19 MAYIS 1919 VAZİYET VE MANZARA-İ UMUMİYE
153 İbid., s 66 – 67.
154 Devrim Gazetesi’nde yayınlanan, silahlı kuvvetlere yönelik olarak hazırlanan, mevcut düzene karşı darbe yapılması yönünde tahrik ve teşvik içerikli bildiriler şunlardır: 23 Aralık 1969 tarihli 10. sayısında yayınlanan ‘ 69 Subay Bildirisi ‘; 7 Nisan 1970 tarihli 25. sayıda, 14 Nisan 1970 tarihli 26. sayıda ve ‘3 Kasım 1970 tarihli 55. sayıda yayınlanan ‘ Devrimci Ordu Gücü Bildirisi ‘.
154
İktidar ve danışmanları, üniversitelerimizin gerçek Atatürkçü
gençliğini, sosyal ve ekonomik bunalımların yaratıcılarıymış gibi göstererek
halkla karşı karşıya getirme taktiğini başarıyla sürdürmekte.
Yurt bütünlüğü, ulusal bağımsızlık, sosyal adalet ve Atatürkçülük
ilkelerini savunmaktan başka suçları olmayan genç devrimciler, coplanmakta,
taşlı – sopalı saldırılara uğratılmakta, kurşunlanmakta.
Siyasal iktidarın sorumlu başları, gaflet, dalalet ve hatta hıyanet
içerisinde bocalamakta; hatta kişisel çıkarlarını emelleriyle
birleştirebilmekte...
( … ) İşte bütün bu koşullar karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
sağlam ve bilinçli ve örgütlü kadroları, KEMALİST DEVRİM’i yeniden
sürdürebilmek için eyleme geçmeye hazır ve kararlıdırlar. Asker – sivil bütün
yurtseverleri, Atatürk’ün geleneklerine uygun bir kenetlenme içinde, bu kutsal
savaşa katılmak üzere ‘ eylem beraberliği ‘ ne çağırıyoruz. “
Yukarıda örneğini verdiğimiz, Devrim Gazetesi’nin 7 Nisan 1970 tarihli 25.
sayısında yayınlanan ‘ Devrimci Ordu Gücü ‘ başlıklı bildirinin içeriğinden de
anlaşılacağı üzere, Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının dahil olduğu gizli ittifak,
özellikle ordu içindeki genç subayların heyecan ve vatanseverlik
duygularından yararlanmaya; yurt bütünlüğü, tam bağımsızlık, sosyal adalet,
Atatürkçülük gibi kavramlar aracılığıyla da genç subayları etkilemeye
çalışmışlardır. Ayrıca ordu personelinin NATO’ya karşı çıkmasını sağlamak
amacıyla, Devrim Gazetesi’nde, ABD karşıtlığıyla özdeşleşen yoğun bir anti –
emperyalist söyleme yer verilmiş; Türk Ordusu’nun “ birliklerin teşkili, konumu
ve eğitiminin yanı sıra strateji ve savaş planları bakımından da Amerikan
155
emperyalizminin Ortadoğu’daki hedeflerine bağımlı hale... “155 getirildiği tezi
işlenerek, Türkiye’nin ulusal savunma stratejisinden yoksun bırakıldığı iddia
edilmiştir.156
‘ Madanoğlu İddianamesi ‘ne göre cunta mensupları, Ankara ve
İstanbul’da yaptıkları çeşitli toplantılarda157, gizli ittifakın aksiyon haline
getirilmesi ve istenilen devrimci gücün meydana çıkması için, Devrim Genel
Kurul’u üyelerinin, her birinin, kendi etrafında toplayacakları kişilerle birlikte
hücreleşmesi ve asker – sivil kenetlenmesinin sağlanmasına karar
vermişlerdir. Bu düşünceden hareketle, Devrim Genel Kurulu üyelerinin,
önemli merkezlerde bölge genel sekreteri olarak görevlendirilmelerine ve
Devrim Genel Kurulu üye sayısının, devrim bilincine gerçekten sahip güvenilir
kişilerin katılımıyla, 33 üyeden oluşan bir yapıya dönüştürülmesine karar
vermişlerdir.158
Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının dahil olduğu gizli ittifakın
örgütlenmesini başlangıçta Osman Köksal ve Hıfzı kaçar yönetirken;
örgütlenme işini daha sonrasında asker üyeler üstlenmiş; Mürtet, Merzifon ve
Eskişehir’deki garnizonlarda ittifaka yeni asker üyeler kazandırılmıştır.159
Doğan Avcıoğlu’nun başında bulunduğu sivil grup ise, bir yanda bağlı
bulundukları basın organlarındaki yazılarıyla ordu mensuplarını etkilemeye
çalışırken, diğer yanda ODTÜ, DEV – GENÇ, TÖS ve TDO gibi kuruluşlarla
temas kurarak, gizli ittifakın tabanını genişletmeye çalışmışlar; bu temaslar
155 Doğan Akyaz, s 295.
156 Devrim Gazetesi’nin Türk – Amerikan ilişkilerine bakışının tarihsel bir değerlendirmesi için
Doğan Avcıoğlu’nun 25 Kasım 1969 tarihli Devrim Gazetesi’nin 6. sayısında yayınlanmaya başlanan “ Türk Ordu ve Amerika “ başlıklı yazı dizisine bakılabilir. 157 Söz konusu toplantıların ayrıntıları için bkz: “ Madanoğlu Dosyası “, s 79 – 163.
158 İbid., s 73.
159 İbid., s 73 – 74.
156
sırasında Tarık Zafer Tunaya’nın başkanlığındaki Türk Devrim Ocakları,
Doğan Erdoğan, gazeteci Ali Sirmen, Ahmet Güryüz Ketenci, Av. Hüseyin
Onur, Av. Ferruh Özdil, Av. Orhan Pekey gibi isimler gizli ittifaka
katılmışlardır. 160 Gizli ittifakın İstanbul’daki asker üyelerinin 1970 yılında
başka yerlere tayin edilmesi ve yine bu tarihlerde Doğan Avcıoğlu ile İlhan
Selçuk arasında baş gösteren düşünce ayrılığı, örgütün ana yapısını
sarsmamış, söz konusu bu iki durumun gizli ittifakın oluşturulması amacı
üzerinde olumsuz bir etkisi olmamıştır. Doğan Avcıoğlu ve İlhan Selçuk
arasındaki anlaşmazlığın nedenine gelince: Söz konusu anlaşmazlık, Doğan
Avcıoğlu’nun, ihtilalin gerçekleşmesi durumunda, kısa bir süre için bile olsa,
sola dönük askeri bir idarenin varlığına sıcak bakılabileceğini düşüncesini
taşırken; İlhan Selçuk’un, kısa bir süre için de olsa, sola dönük askeri bir
idarenin varlığına sıcak bakmaması, askeri bir idarenin faşist bir yapıya
kayacağı endişesini taşımasından kaynaklanmıştır. Doğan Avcıoğlu ve İlhan
Selçuk arasında baş gösteren söz konusu bu anlaşmazlık, hatırlanacağı
üzere, Devrim Gazetesi sayfalarına da yansımış, Devrim Gazetesi’nin 10
Mart 1970 tarihli 21. sayısından, 21 Nisan 1971 tarihli 77. sayısına dek İlhan
Selçuk imzasına Devrim Gazetesi’nde rastlanmamıştır.161
160 Temas kurulan kuruluşlar ODTÜ, DEV – GENÇ, TÖS ve TDO gibi kuruluşlarla sınırlı
kalmamış; THKO ve THKP – C gibi örgütlerle 12 Mart 1971 öncesinde temas sağlanarak, olası bir ihtilal girişiminde destek istenmiştir. Bu konunun ayrıntıları için Bedri Baykam’ın Mehmet Beşlioğlu ve Nemci – İlkay Demir çiftiyle yaptığı röportajlara bakılabilir. Söz konusu röportajlar için b.k.z.: Bedri Baykam, “ 68’li Yıllar “, 1.B., Ankara, İmge Kitabevi, Aralık 1997. 161 ‘ Madanoğlu İddianamesi ‘nde İlhan Selçuk’un Doğan Avcıoğlu ile aralarında meydana
gelen görüş ayrılığının ardından ‘ Devrim Dayanışma Derneği ‘ ismiyle ayrı bir örgüt kurduğu; 12 Şubat 1971 tarihinde İstanbul’da Ferruh Özdil’in evinde yapılan bir toplantıda, Orhan Pekey hariç, toplantıda yer alan Ferruh Özdil, Necdet Düvencioğlu, Hıfzı Kaçar, Raif Ertem, Zeki Ergun’un verdikleri oylarla bu örgütün başına gıyabında Cemal Madanoğlu’nun seçtirdiği; örgütün amacının içinde bulundukları gizli ittifakın iktidara gelişinde, sivil kesimden ihtiyaç duyulacak yönetici elemanları hazırlamak, devrimci dayanışmayı sağlamak olduğu iddia edilmiştir. Ayrıntılar için b.k.z.: ” Madanoğlu İddianamesi “, s 75 – 76.
157
Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının içinde yer aldığı gizli ittifakın ihtilale
yönelik çalışmaları başından itibaren Milli İstihbarat Teşkilatı’nca ( MİT )
izlenmiş; faaliyetler gizli ittifak içine sokulan Mahir Kaynak aracılığıyla
yakından takip edilerek, çalışmalardan haberdar olunmuştur. 1961 – 1971
yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğretim görevlisi
olarak çalışmış olan Mahir Kaynak, 1966 yılının sonlarına doğru Hıfzı Kaçar
aracılığıyla Cemal Madanoğlu ile tanışmış;162 1967 yılında Cemal
Madanoğlu’nun liderliğindeki asker orijinli şahıslardan oluşmuş grubun
Doğan Avcıoğlu liderliğindeki sivil grupla birleşmesiyle temelleri atılan gizli
ittifakın çalışmalarını MİT’e rapor etmeye başlamıştır. Gizli ittifak içindeki
çalışmalarından, dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Başbakan
Süleyman Demirel’inde haberdar olduğu Mahir Kaynak,163 gizli ittifakın, silahlı
kuvvetler içindeki etkin isimlerden biri olan Hava Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral Muhsin Batur aracılığıyla, Kara Kuvvetleri Plan Prensipleri
Komutanı Tümgeneral Celil Gürkan’ında aralarında bulunduğu yaklaşık 21
kişiden oluşan general grubuyla ihtilale yönelik görüşmeler yaptıklarını ortaya
çıkarmıştır. Orgeneral Muhsin Batur’un Doğan Avcıoğlu’nun da dahil olduğu
gizli ittifak ile olan yakınlaşması ise 1968 – 1969 yıllarına dek uzanmaktadır:
Orgeneral Muhsin Batur anılarında, 1968 yılından itibaren yüksek rütbeli
komutanların bir araya gelerek, Türkiye’nin genel siyasi, ekonomik ve
toplumsal durumunu görüştüklerini; bu toplantıların bir çoğuna Orhan
Kabibay, Mucip Ataklı, Ekrem Acuner gibi asker orijinli isimlerin de katıldığını;
bu toplantılarda, 27 Mayıs Askeri Müdahalesi benzeri bir ihtilale ihtiyaç
162 Mahir Kaynak, “ Yel Üfürdü Su Götürdü “, 2.B., İstanbul, BKY, Aralık 2002, s 78.
163 İbid.; s 99.
158
duyulduğunu konuştuklarını belirtmektedir.164 1969 seçimlerinin ardından
Süleyman Demirel liderliğindeki AP hükümetinin iktidara ikinci kez gelmesinin
ardından ülkede hızla artış gösteren öğrenci ve işçi olayları, 1970 yılının
başından itibaren dönemin Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında sıklıkla
gündem konusu olmuş ve burada yapılan tartışmalar silahlı kuvvetler içindeki
görüş ayrılıklarını su yüzüne çıkarmıştır: Genel Kurmay Başkanı Memduh
Tağmaç’ın çizgisini benimseyen subaylar, ihtilal söylentilerinden duydukları
rahatsızlıkları dile getirirken; Orgeneral Muhsin Batur çizgisindeki subaylar,
mevcut çok partili siyasal düzene yönelik eleştirilerini dile getirip, Doğan
Avcıoğlu’nun da aralarında bulunduğu gizli ittifak ile aralarındaki teması
artırmış ve 1971 yılının ilk aylarında silahlı kuvvetlerin yönetime el koyması
gerektiğine karar vermişlerdir. 1971 yılı Mart ayı başlarında üniversiteler ve
yurdun çeşitli yerlerinde meydana gelen olaylar, banka soygunları, işgaller,
THKO ve THKP – C benzeri sol örgütlerin Türkiye’de gerilla savaşı başlatma
girişimleri, müdahale hazırlığındaki üst rütbeli subaylarda müdahalenin
tarihini belirlemeleri gerektiği kanısını kuvvetlendirmiştir. 9 Mart 1971 günü,
mesai saatinin bitiminin ardından, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un
karargahında, müdahale yanlısı hava ve kara kuvvetleri komutanları biraraya
gelmiş ve müdahale zamanını netleştirmeye çalışmışlardır. Ancak
gerçekleştirilmesi planlanan askeri müdahale, söz konusu toplantı sırasında
Faruk Gürler’in müdahaleye ilişkin son anda göstermiş olduğu kararsız tutum
ve ardından müdahale yanlısı arkadaşlarına, ertesi gün yapılacak
Genişletilmiş Komuta Konseyi toplantısı sonrasında yeniden bir araya
164 Muhsin Batur, “ Anılar ve Görüşler / Üç Dönemin Perde Arkası “, İstanbul, Milliyet
Yayınları, 1985, s 142 – 143.
159
gelerek müdahale tarihini belirlemelerine yönelik teklifte bulunmasıyla
sonuçsuz kalmış; 9 Mart 1971 tarihinde Doğan Avcıoğlu ve arkadaşlarının
sabırsızlıkla beklediği, Türkiye’de yeni bir dönemi açacağını düşündükleri
askeri müdahale böylece gerçekleşememiştir. Faruk Gürler’in son anda
göstermiş olduğu bu kararsız tutum, Davut Dursun’un da belirttiği üzere165,
bir bakıma 9 Mart tarihinde yapılması düşünülen müdahalenin şeklini,
aktörlerini ve niteliğini de bir anda değiştirmiştir. 10 Mart 1971 tarihindeki
genişletilmiş Komuta Konseyi toplantısı sonrasında ve 11 Mart 1971 tarihinde
Genel Kurmay Başkanı Tağmaç ile bir araya gelinerek yapılan
değerlendirmeler sonucunda, emir – komuta zinciri içinde, Demirel
liderliğindeki AP hükümetine ve parlamentoya yönelik bir uyarı mektubu
verilmesine karar verilmiş; aynı günün akşamı kaleme alınan üç maddelik
uyarı mektubunun, 12 Mart 1971 tarihinde TRT’de yayınlanmasıyla,
Türkiye’de 27 Mayıs Askeri Müdahalesi ile başlayan bir dönemin sonuna
gelinmiştir. 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası, silahlı kuvvetlerin kendi
mensuplarına dönük bir iç darbesi166 olarak değerlendirilebileceği gibi,
mevcut çok partili demokratik siyasal düzeni de hedef alan bir darbe olarak
değerlendirilebilir.
12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’nın gerçek niteliği başlangıçta Doğan
Avcıoğlu ve arkadaşlarınca anlaşılamamış, 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası
memnuniyetle karşılanarak, desteklenmiştir.167 Bu destek, 16 Mart 1971
165 Davut Dursun, “ 12 Mart Darbesi “, İstanbul, Şehir Yayınları, 2003, s 61.
166 Hikmet Özdemir, “ Devlet Krizi / T.C. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, İstanbul, AFA Türkiye
Üzerine Araştırmalar 3, 1989, s 154. 167 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’nın gerçek niteliğini anlayamayan sadece Doğan Avcıoğlu
ve arkadaşları değildir; TİP genel başkanı Behice Boran dışında, DEV – GENÇ, TÖS, DİSK
160
tarihli Devrim Gazetesi’nin 73. sayısında 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası “
Ordu, antikemalist gidişe ‘ artık dur ‘ “ dedi manşetiyle ifade edilmiş; ilerici
kuruluş ve örgütlerin dışında 12 Mart Askeri Muhtırası’nın tutucu güçler
koalisyonu üzerinde rahatsızlık yarattığı belirtilmiştir. Devrim Gazetesi’nin
başyazarı Doğan Avcıoğlu ise “ Teşhis ve Tedavi “ başlıklı yazısında 12 Mart
1971 Askeri Muhtırası’nı şu sözlerle değerlendirmiştir:
“ Cici demokrasinin artık sonu geldi. Fakat can çekişme, daha hayli
zaman alabilir.
Büyük komutanlar, muhtıralarında, mevcut duruma bütün
devrimcilerin katılacağı yolunda, doğru bir teşhis koymuşlardır. Gerçekten, “
parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatı ile, yurdumuzu
anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş,
Atatürk’ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini
kamuoyunda yitirmiş ve Anayasanın öngördüğü reformları “
gerçekleştirememiştir ( … ) Türkiye’miz cici demokrasi uğruna 25 yıl israf etti.
Bir ülkenin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için yeterli olan 25 yıl, bütün
dünya ülkelerinin kalkınma yarışına girdikleri bir dönemde, Atatürk
Cumhuriyeti’ni güçlendirmeye değil, onu bir Şellefyan ve Tunagör
Cumhuriyeti haline getirmeye harcandı. Bu nedenle, kaybedecek fazla
vaktimiz yok.
Teşhis çok isabetli ve doğru konmuştur. Teşhis doğru olunca, tedavisi
de mutlaka bulunacaktır. Bütün devrimcilere düşen görev, kanımızca, hasta
Türkiye’mizin gerçek tedavisinin, değerli zamanlar daha fazla israf edilmeden
bir an önce başlayabilmesini sağlayabilmek için, el birliği ile olumlu yönde
çaba göstermektir. “ gibi kuruluşlar yayınladıkları ortak bir bildiriyle muhtıradan duydukları memnuniyeti dile getirmişlerdir. Ayrıntılar için b.k.z: Gevgili, s 523.
161
Doğan Avcıoğlu ve diğer Devrim Gazetesi yazarlarının 12 Mart 1971
Askeri Muhtırası’na yönelik olumlu bakışları yaklaşık iki hafta sürmüş ancak
Nihat Erim reform hükümetinin iktidara geçmesiyle birlikte 12 Mart’ın
gerçekte ne anlama geldiğini idrak etmeye başlamışlar ve büyük bir hayal
kırıklığına uğramışlardır. Doğan Avcıoğlu, I. Nihat Erim hükümetinin işbaşına
geçmesinden sonra, Devrim Gazetesi’nin 30 Mart 1971 tarihli 75. sayısında,
kurulan bu hükümet ile ilgili olarak özetle: Nihat Erim’in başbakanlığında
başarılı olunamayacağını vurgulamış, ülkenin makus tarihini ancak egemen
sınıflara karşı emekçi sınıfların gücünü seferber edebilen toplum savaşçıları
ile değiştirilebileceğini belirtmiştir.168 Avcıoğlu siyasi iktidara karşı almış
olduğu bu tavrıyla, askeri muhtıra öncesi Türkiye’nin kurtuluşu ve bunun yolu
üzerine benimsemiş olduğu tezleri aynı şekilde ileri sürmeye devam etmiştir.
Avcıoğlu’nun Nihat Erim hükümetine karşı yöneltmiş olduğu sert eleştiriler en
son olarak 6 Nisan 1971 tarihli Devrim Gazetesi’nin 76. sayısında yer almış
ve bu tarihten sonra sağlık nedenlerini ileri sürerek izne ayrılan Avcıoğlu,
gazetedeki yazılarına son vermiştir. 26 Nisan 1971 tarihinde iktidarca
gerçekleştirilen ve kamuoyunda “ Balyoz Operasyonu “ olarak bilinen
sıkıyönetim uygulamalarına dek yayın hayatına bir süre daha devam eden
Devrim Gazetesi, söz konusu bu operasyon neticesinde, 27 Nisan 1971
tarihli 79. sayısının yayımlanmasının ardından, Sıkıyönetim Komutanlığı’nca
kapatılmıştır.
Dahil olduğu ve başarısızlıkla sonuçlanan cunta faaliyetinden sonra
köşesine çekilen Avcıoğlu, 7 Temmuz 1971 tarihinde İstanbul’da tutuklanarak
168 Doğan Avcıoğlu, “ Reform Hayalciliği “, Devrim Gazetesi, sayı 75 ( 30 Mart 1971 ), s 1.
162
Ankara Mamak Muharebe Okulu Tutukevi’nde gözaltına alınmış; 28 Aralık
1971 tarihine dek tutuklu kalmıştır.169 Askeri Savcılık tarafından hazırlanan
iddianame ile, “ ihtilal için gizli örgüt kurdukları ” gerekçesi öne sürülerek, E.
Korgeneral Cemal Madanoğlu, Devrim Gazetesi yazarları İlhan Selçuk,
İlhami Sosyal ve söz konusu iddianamede adı geçen diğer yirmi üç kişi ile
birlikte yargılanmaya başlayan Avcıoğlu, 9 Ocak 1973 tarihinde Askeri
Mahkemece verilen “ beraat “ kararı ile aklanmışlardır.
Doğan Avcıoğlu’nun Yön Dergisi ile başlayan iktidarı ele geçirme
hedefi Devrim Gazetesi döneminde de devam etmiş ancak 9 Mart 1971
tarihinde kesin bir yenilgi ile sonuçlanmıştır. Avcıoğlu, ölümüne yakın bir
tarihte, Hikmet Özdemir ile yaptığı bir görüşmede, içinde yer aldığı ve
kamuoyunda “ Madanoğlu Cuntası” olarak bilinen gizli ittifakın yenilgisini
ordunun 27 Mayıs 1960 çizgisinden uzaklaştırılmasına bağlamış, Hikmet
Özdemir’in “ 1961’de Yön’ü yayımlarken çok güçlüydünüz; neden dalga
yükselirken değil de, 1969’da, Devrim’i çıkarırken veya bir diğer söyleyişle
hareketinizin inişe geçtiği bir dönemde ‘iktidar’ için düğmeye bastınız ? “
sorusunu şu şekilde yanıtlamıştır: “ Olaylar kontrolümüzde değildi, geri
dönüşü olmayan bir yoldu, intihar eylemi yaptık... “170
169 ‘ Madanoğlu İddianamesi ‘nin sanıklarının tutuklanma ve tahliye tarihlerine ilişkin b.k.z.:
“ Madanoğlu İddianamesi “, s 25. 170 Hikmet Özdemir, “ Doğan Avcıoğlu “, s 44 - 45.
163
SONUÇ
Doğan Avcıoğlu, Yön Dergisi ve Devrim Gazetesi üzerine yukarıda
yapılmış olan tüm açıklamalar beraber değerlendirildiğinde, görülecektir ki,
Doğan Avcıoğlu’nun gerek Yön Dergisi gerekse Devrim Gazetesi
sayfalarında dile getirmiş olduğu düşüncelerin temelinde, genel hatlarıyla,
Türkiye’nin az gelişmiş bir ülke olduğu; Kemalist Devrimin yarıda bırakıldığı;
mevcut sosyal, ekonomik ve toplumsal sorunların çözümü için kalkınmanın
öncelikli yol olduğu; kalkınmanın da ancak sosyalizm ile
gerçekleştirilebileceği ve bu nedenle Türkiye’nin kapitalist kalkınma yolunu
terk etmesi gerektiği düşünceleri yatmaktadır. Yön Dergisi ve Devrim
Gazetesi’nde Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlara ve çözümlerine ilişkin
dile getirilen düşünceler arasında temeldeki en büyük farklılık ise
Avcıoğlu’nun Yön Dergisi’nde daha sol, sosyalist bir söylem
benimsemesiyken; Devrim Gazetesi sayfalarında, içinde yer aldığı
‘ Madanoğlu Cuntası ‘ ismiyle bilinen gizli ittifakın hazırlıklarını yaptığı askeri
müdahalenin gerçekleştirilebilmesi doğrultusunda, bilinçli olarak, Kemalist
rengi daha koyu olan bir söylemi benimsemesidir.
164
Doğan Avcıoğlu, 1961 – 1965 yılları arasında, Yön Dergisi
sayfalarında, yalnızca Türkiye’nin mevcut siyasal, ekonomik ve toplumsal
sorunlara ilişkin düşüncelerini dile getirmemiş, aynı zamanda bu sorunların
kendi düşünceleri doğrultusunda çözülmesi doğrultusunda da çaba sarf
etmiştir. Doğan Avcıoğlu’na göre bu çözüm şekli, ülkedeki geri kalmış
toplumsal yapının temsilcisi durumundaki iktidarın ihtilal yoluyla ele
geçirilerek, sosyalist bir toplumsal düzenin kurulmasıdır. Unutulmamalıdır ki,
Avcıoğlu her ne kadar, sosyalizmi kalkınma için tek geçer kurtuluş yolu olarak
görüp benimsemişse de, Türkiye’nin, Kemalist Devrimler yolu ile sağladığı
kazanımlara da vurgu yapmış, Kemalizmin halkçılık, devletçilik ve milliyetçilik
gibi ilkelerinden yararlanarak sosyalizm ile Kemalizm arasında ideolojik bir
bağ kurmuştur. Örneğin, sosyalizmi, içinde bulunulan dönem açısından
gerçek milliyetçilik olarak kabul etmiş ve savunduğu siyasal çizginin, Kemalist
devrimlerin devamı niteliğinde olduğunu belirtmiştir.
1961 – 1965 yılları arası, Avcıoğlu’nun ortaya koyduğu düşünceler ile
1965 sonrası ve özellikle Devrim Gazetesi’nde dile getirdiği düşünceleri
arasında temeldeki en büyük fark, iktidarın ele geçirilmesi üzerine
benimsemiş olduğu tezlerdir. Buna göre, Avcıoğlu, 1961 – 1965 yılları
arasında sosyalizmi bir kurtuluş yolu olarak benimsiyor ve çok partili
demokratik rejim içinde kalınarak, seçim yoluyla, iktidarın el geçirilebileceği
tezini dile getiriyordu. Ancak Avcıoğlu, 1965 sonrası, Yön Dergisi
sayfalarında başlayan ve bu tezini bütünüyle reddeden karşı bir tez
geliştirmeye başlamıştır. Buna göre, çok partili demokratik rejim içinde
kalınarak, yakın bir gelecek için, iktidarın ele geçirilmesinin imkanı
165
bulunmadığını söylemeye başlamış ve Türkiye’nin kaybedilecek zamanın
olmadığını; üstelik mevcut az gelişmiş sosyal yapının, iktidarın demokratik
yollar aracılığıyla ele geçirilmesine uygun olmadığını belirtmiştir. Avcıoğlu bu
noktadan hareketle, iktidarın ele geçirilmesinde, diğer toplumsal unsurların
üstünde, silahlı kuvvetlere önemli bir rol vermiş ve ordunun desteği
olmaksızın amaçlanan hedeflere ulaşılamayacağı tezini dile getirmiştir.
Avcıoğlu’nun silahlı kuvvetlere iktidarın ele geçirilmesinde en önemli rolü
vermesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, gelişmiş batılı kapitalist ülke
ordularının tersine, egemen sınıfların çıkarlarının temsilciliğini bütünüyle
üstlenmediği düşüncesi yatmaktadır.
Avcıoğlu, yukarıda açıklanan düşünceleri doğrultusunda Devrim
Gazetesi sayfalarında, çok açık bir şekilde, silahlı kuvvetleri mevcut siyasal
iktidara karşı müdahale etmeye çağırmış; Devrim Gazetesi’nin iki yıl süren
yayın hayatı boyunca, askeri müdahale için oluşturulan cunta ile bağlantısı
doğrultusunda da, ordunun yönetimi ele geçirmesi yönünde propaganda
yapmış ve bu nedenle, mevcut çok partili demokratik siyasal düzene karşı
şiddetli eleştiriler yöneltmiştir. Avcıoğlu, cunta ile birlikte hareket ederken ve
cuntanın beklentileri doğrultusunda Devrim Gazetesi’nde silahlı kuvvetlerin
zaman kaybetmeden müdahale etmesi gerektiği yönündeki görüşlerini dile
getirirken, orduyu kendi amaçlarını gerçekleştirebilmede bir basamak olarak
kullanmak istemiş, ancak 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’nın verilmesiyle
başarısızlığa uğrayan cunta faaliyetlerinin son bulması, Avcıoğlu’nun bu
amacını gerçekleştirememesine neden olmuştur.
166
ABSTRACT
The subject of this thesis is about the ideas of Doğan Avcıoğlu on
Kemalism and Socialism, who was the managing editor of Devrim
Newspaper that started its published life on October 21 1969 and ended
on April 27 1979, after publishing its 79th issue.
The weekly Devrim Newspaper that was started to be published on
October 21 1969 after a two year preliminary preparation period, had
fewer writers and less circulation compared to Yön Magazine, and had
become a publishing agency that aimed at establishing the political power
of a social struggle that will take place under the leadership of military and
civil intellectuals, that was tried to be made clear by Doğan Avcıoğlu
starting with his years at Yön Magazine; approximately one and a half
months after the military warning sent on March 12, 1971, was closed and
ended its publishing life on the grounds that it had ties with the leftist
military junta that had been active in the army since 1969 and named the
March niners group.
When the studies on Yön Magazine and Doğan Avcıoğlu whose
name was identified together with the magazine are analyzed, it could be
167
seen that the differences and similarities between Devrim Newspaper and
Yön magazine were put forward mainly using the Yön Magazine as the
pivotal point. In this study the answer to the question of whether it is
misguiding to assume that Devrim Newspaper that was published
between October 21 1969 – April 27 1971 and Yön Magazine that was
published between December 20 1961 – June 30 1967, that is known as
the Yön – Devrim style or movement, to be pieces of the same chain, is
searched for in the light of Doğan Avcıoğlu’s ideas.
ÖZET
Bu tezin konusu, 21 Ekim 1969 yılında yayın hayatına başlayan, 27
Nisan 1979 yılında 79.’uncu sayısının ardından yayın hayatına son veren,
Devrim Gazetesi ile bu gazetenin genel yayın yönetmeni olan Doğan
Avcıoğlu’nun sosyalizm ve kemalizm ilişkin düşünceleridir.
Yaklaşık iki yıllık bir ön hazırlığın ardından, 21 Ekim 1969 tarihinde
yayın hayatına atılan haftalık Devrim Gazetesi, Yön Dergisi’ne kıyasla
daha dar yazar kadrosu ve daha az tirajla, Doğan Avcıoğlu’nun Yön
Dergisi’ndeki yıllarında şekillendirip netleştirmeye çalıştığı asker – sivil
aydın zümrenin öncülüğünde gerçekleştirilecek toplumsal bir mücadelenin
iktidarını sağlamayı hedefleyen bir yayın organı olmuş; 12 Mart 1971
Askeri Muhtırası’ndan yaklaşık bir buçuk ay sonra, 27 Nisan 1971’de, 9
Martçılar olarak bilinen ve ordu içinde 1969 yılından itibaren örgütlenmeye
çalışan sol askeri cunta ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle kapatılmış ve
yayın hayatına veda etmiştir
168
Gerek Yön Dergisi’ne gerek Yön Dergisi ile ismi özdeş tutulan
Doğan Avcıoğlu üstüne yapılmış çalışmalar incelendiğinde, Devrim
Gazetesi ve Yön Dergisi arasındaki benzerliklerin ve farklılıkların, daha
çok, Yön Dergisi üzerinden hareket edilerek ortaya konulmaya çalışıldığı
görülmektedir.Bu çalışmada ise Türk siyasal tarihinde, Yön – Devrim
Çizgisi yada Hareketi olarak bilinen, 20 Aralık 1961 - 30 Haziran 1967
tarihleri arasında yayınlanan Yön Dergisi ile 21 Ekim 1969 – 27 Nisan
1971 tarihleri arasında yayınlanan haftalık Devrim Gazetesi’nin aynı
zincirin halkaları olarak kabul etmenin yanıltıcı olup olmadığı sorusuna
Doğan Avcıoğlu’nun görüşleri ışığında yanıt aranmıştır.
169
KAYNAKÇA
Kitaplar
Ahmad, Feroz ve Ahmad, Bedia Turgay, Türkiye’de Çok Partili Politikanın
Açıklamalı Kronolojisi 1945 – 1971, Ankara, Bilgi Yayınevi, Temmuz 1976.
Ahmad, Feroz, Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945 – 1980, çev., Ahmet Fethi,
İstanbul, Hil Yayınları, Mart 1996.
Akdere, İlhan – Karadeniz, Zeynep, Türkiye Solu’nun Eleştirel Tarihi, İstanbul,
Evrensel Basım Yayın, Haziran 1996.
Akşin, Sina, Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi, Ankara, İmaj Yayıncılık,
1998.
Akyaz, Doğan, Askeri Müdahalelerin Orduya Etkisi, İstanbul, İletişim Yayınları,
2002.
Aren , Sadun, T İ P Olayı 1961 – 1971, İstanbul, Cem Yayınevi, Kasım 1983.
Atılgan, Gökhan, Kemalizm ve Marksizm Arasında Geleneksel Aydınlar: Yön
ve Devrim ( basılmamış yüksek lisans tezi), Gazetecilik Ana Bilim Dalı, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001.
170
Avcıoğlu, Doğan, Türkiye’nin Düzeni, Cilt 1, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1978.
Avcıoğlu, Doğan, Türkiye’nin Düzeni, cilt 2, İstanbul, Tekin Yayınları, 1998.
Doğan Avcıoğlu, Devrim Üzerine, Ankara, Bilgi Yayınevi, Şubat 1971.
Avcıoğlu, Doğan, Türklerin Tarihi 1, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1998. Birinci Kitap,
İstanbul, Tekin Yayınevi, 1998.
Aybar, Mehmet Ali, Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm, İstanbul, Gerçek
Yayınevi, Şubat 1968.
Aydınoğlu, Ergun, Eleştirel Bir Tarih Denemesi 1960 – 1971: Türk Solu, Belge
Yayınları, Kasım 1992.
Batur, Muhsin, Anılar ve Görüşler / Üç Dönemin Perde Arkası, İstanbul, Milliyet
Yayınları, 1985.
Başkaya, Fikret, Azgelişmişliğin Sürekliliği, İstanbul, İmge Yayınları, Ocak
2001.
Baykam, Bedri, 68’li Yıllar, Ankara, İmge Kitabevi, Aralık 1997.
171
Birand, Mehmet Ali – Dündar, Can – Çaplı, Bülent, 12 Mart, Ankara, İmge
Kitabevi, Mayıs 2002.
Boran, Behice, Türkiye’de Sosyalizmin Sorunları, İstanbul, Gün Yayınları,
Mayıs 1968.
Cemal, Hasan, Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım, İstanbul, Doğan Kitapçılık,
Mart 1999.
Cizre, Ümit – Sakallıoğlu, AP – Ordu İlişkileri, İstanbul, İletişim Yayınları, Nisan
1993.
Çavdar, Tevfik, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi ( 1950 – 1995 ), Ankara, İmge
Kitabevi, Mart 2000.
Çulhaoğlu, Metin, Tarih Türkiye Sosyalizm, İstanbul, YGS Yayınları, Eylül 2002.
Doğan, Zafer, Türkiyeli Bir Sosyalist : Mehmet Ali Aybar, İstanbul, Belge
Yayınları, Ocak 2005.
Dursun, Davut, 12 Mart Darbesi, İstanbul, Şehir Yayınları, 2003.
Ecevit, Bülent, Atatürk ve Devrimcilik, İstanbul, Tekin Yayınevi.
172
Eroğul, Cem, Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi, Ankara, İmge Kitabevi, Nisan
1990.
Eroğul, Prof. Dr. Cem, Anatüzeye Giriş, Ankara, İmaj Yayıncılık, 1996.
Fırat, Melek, 1960 – 71 Arası Türk Dış Politikası ve Kıbrıs Sorunu, Ankara,
Siyasal Kitabevi, Şubat 1997.
Gevgili, Ali, Yükseliş ve Düşüş, İstanbul, Bağlam Yayınları, Ekim 1987.
Güryay, Tarık, Bir İktidar Yargılanıyor, İstanbul, Cem Yayınevi, 1971.
Halle, W., Türkiye’de Ordu ve Siyaset, çev. Ahmet Fethi, Hil Yayınları, İstanbul,
1993.
İlhan, Attila, Faşizmin Ayak Sesleri, Ankara, Bilgi Yayınevi, Temmuz 1975.
İlhan, Attila, Hangi Sol, Ankara, Bilgi Yayınevi, Şubat 1996.
Kaynak, Mahir, Yel Üfürdü Su Götürdü , İstanbul, BKY, Aralık 2002.
Kili, Suna, 1960 – 1975 Döneminde Cumhuriyet Halk Partisinde Gelişmeler,
İstanbul, Boğaziçi Yayınları, 1976.
173
Koç, Yıldırım, Türkiye İşçi Sınıfı ve Sendikacılık Hareketi Tarihi, İstanbul,
Kaynak Yayınları, Eylül 2003.
Koçak, Cemil, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, İstanbul, İletişim Yayınları, 1998.
Kongar, Emre, 21. Yüzyılda Türkiye – 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal
Yapısı -, İstanbul, Remzi Kitabevi, Mart 1998.
Köker, Levent, Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi, İstanbul, İletişim
Yayınları, 2000.
Küçük, Yalçın, Aydın Üzerine Tezler 5, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1997.
Küçük, Yalçın, Türkiye Üzerine Tezler 3, İstanbul, Tekin Yayınevi, 1994.
Landau, Prof. Dr. J. M., Türkiye’de Aşırı Akımlar: 1960 Sonrası Sosyal ve
Siyasal Çekişmeler , çev., Bayka, Erdinç, Turhan Kitabevi, Ankara, 1978.
Madanoğlu Dosyası, Töre – Devlet Yayınevi, 1973.
Munck, Ronaldo, Marx @ 2000, çev.,Yalçın Yusufoğlu, İstanbul, Kitap Yayınevi,
Şubat 2003.
Oran, Baskın, Az Gelişmiş Ülke Milliyetçiliği: Kara Afrika Modeli, Ankara, Bilgi
Yayınevi, Ocak 1997.
174
Oran, Baskın, Atatürk Milliyetçiliği, Ankara, Bilgi Yayınevi, Mayıs 1990.
Oran, Baskın, Türk Dış Politikası: 1919 – 1980, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001.
Özdemir, Hikmet, Yön Hareketi, Ankara, Bilgi Yayınevi, Aralık 1986.
Özdemir, Hikmet, Devlet Krizi / T.C. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, İstanbul,
AFA Türkiye Üzerine Araştırmalar 3, 1989.
Özdemir, Hikmet, Siyasal Tarih ( 1960 – 1980 ), Türkiye Tarihi 4: Çağdaş
Türkiye 1908 – 1980, der. Sina Akşin, İstanbul, Cem Yayınevi, Temmuz 1997.
Özdemir, Hikmet, Doğan Avcıoğlu: Bir Jön Türk’ün Ardından, Ankara, Bilgi
Yayınevi, Şubat 2000.
Sayılgan, Aclan, Soldaki Bitmeyen Kavga, Ankara, Ayşe Yayınları, 1970.
Sertel, Yıldız, Türkiye’de İlerici Akımlar, İstanbul, Ant Yayınları, Haziran 1969.
Sertel, Yıldız, Türkiye’de İlerici Akımlar ve Kalkınma Davamız, İstanbul, Cem
Yayınevi, 1978.
Şişmanov, Dimitır, Türkiye İşçi ve Sosyalist Hareketi, çev. Ayşe – Ragıp
Zarakolu, İstanbul, Belge Yayınları, Ocak 1992.
175
Talas, Cahit, Ekonomik Sistemler, Ankara, İmge Kitabevi, Şubat 1999.
Tanilli, Server, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası, cilt 6 , İstanbul, Adam Yayınları,
Ağustos 1999.
Tanör, Bülent, Osmanlı – Türk Anayasal Gelişmeleri, İstanbul , AFA Yayıncılık,
1996.
Timur, Taner, Türk Devrimi ve Sonrası, Ankara, İmge Kitabevi, Ocak 2001.
Tuncay, Mete, Siyasal Tarih 1950 – 1960, der. Sina Akşin, Çağdaş Türkiye 1908
– 1980, İstanbul, Cem Yayınevi, Temmuz 1997.
Ünlü, Barış, Bir Siyasal Düşünür Olarak Mehmet Ali Aybar, İstanbul, İletişim
Yayınları, 2002.
Ünsal, Artun, Umuttan Yalnızlığa Türkiye İşçi Partisi ( 1961 – 1971 ), İstanbul,
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2002.
Ünsal, Artun, Türkiye İşçi Partisi ( 1961 – 1971), İstanbul, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, 2002.
Zileli, Gün, Yarılma: 1954 – 1972, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002.
176
Makaleler
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Niçin Sosyalizm ‘’, Yön, sayı 3 ( 31 Ocak 1962 )
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Kalkınma Programı ‘’, Yön, sayı 12 ( 7 Mart 1962 )
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Sosyalizm Anlayışımız ’’, Yön, sayı 36 ( 22 Ağustos 1962 )
Avcıoğlu, Doğan, “ Sosyalist Gerçekçilik “, Yön, sayı 39 ( 12 Eylül 1962 )
Avcıoğlu, Doğan, Eski ve Yeni Türkiye, Yön, sayı 42 ( 3 Ekim 1962 )
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Kaynağa Dönüş ‘’, Yön, sayı 43 ( 10 Ekim 1962 )
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Devekuşu Politikası ‘’, Yön, sayı 56 ( 9 Ocak 1963 )
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Milliyetçilere Sesleniş ‘’, Yön, sayı 78 ( 25 eylül 1964 )
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Medrese Atatürkçülüğünden Gerçek Atatürkçülüğe ’’, Yön,
sayı 85 (13 Kasım 1964 )
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ 1965 Yılında Atatürkçülük ‘’, Yön, sayı 137 ( 12 Kasım 1965 )
177
Avcıoğlu, Doğan, “ Parlamentoculuk “, Yön, sayı 158 ( 8 Nisan 1966 )
Avcıoğlu, Doğan, “ Amerikancı Milliyetçilik ve Mukaddesatçılık “, Yön, sayı 162 ( 6
Mayıs 1966 )
Avcıoğlu, Doğan, “ TİP’e Dair…”, Yön, sayı 168 ( 17 Haziran 1966 )
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Son Söz ‘’, Yön, sayı 222 ( 30 Haziran 1967 )
Avcıoğlu, Doğan, “ Bir Sosyalist Stratejinin Esasları “, Yön, sayı 155 ( 14 Ekim
1966 )
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Kürt Meselesi ‘’, Yön, sayı 194 ( 16 Aralık 1966 )
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Millet Gerçeği ve Milliyetçilik ‘’, Yön, sayı 216 ( 19 Mayıs
1967 )
Avcıoğlu, Doğan, “ Ulusal Kurtuluş Devrimi “, Devrim Gazetesi, sayı 56 ( 10
Kasım 1970 )
Avcıoğlu, Doğan, “ Kemalizmi İyi Anlamak Gerek...”, Devrim Gazetesi, sayı 4 ( 11
Kasım 1969 )
178
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Anglosaksonlar Açısından Türkiye’de Parlamentoculuk ‘’,
Devrim Gazetesi, sayı 5 ( 18 Kasım 1969 ).
Avcıoğlu, Doğan ‘’ Parlamentoculuk Tartışmaları: Parlamento Tutucu Güçlerin
Egemenliğini Sağlıyor’’, Devrim Gazetesi, sayı 6 ( 25 Kasım 1969 ),
Avcıoğlu, Doğan, ’ Parlamentoculuk Tartışmaları: Kalkınma Açısından
Parlamentoculuk ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 7 ( 2 Aralık 1969 )
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Ecevit’in Atatürkçülüğü ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 8 ( 9 Aralık
1969 )
Avcıoğlu, Doğan, “Parti Meclisindeki Tartışmada Atatürk Devrimleri Eleştirildi “,
Devrim Gazetesi, sayı 9 ( 16 Aralık 1969 ).
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ Paşanın Çıkmazı ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 10 ( 23 Aralık
1969 )
Avcıoğlu, Doğan “ Bu Sese Kulak Veriniz ... “, Devrim Gazetesi, sayı 25 ( 7 Nisan
1970 )
Avcıoğlu, Doğan, “ Cici Demokrasi Üzerine...”, Devrim Gazetesi, sayı 26 ( 14
Nisan 1970 )
179
Avcıoğlu, Doğan, ‘’ CHP Kurultayı ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 37 ( 30 Haziran
1970 )
Avcıoğlu, Doğan, “ Ordu ve Ecevit “, Devrim Gazetesi, sayı 43 ( 11 Ağustos
1970 )
Avcıoğlu, Doğan, “ Dar Kapı “, Devrim Gazetesi, sayı 58 ( 24 Kasım 1970 )
Avcıoğlu, Doğan, “ Ulusal Kurtuluş Devrimi ”, Devrim Gazetesi, sayı 56 ( 10
Kasım 1970 )
Avcıoğlu, Doğan, “ Soyuttan Somuta “, Devrim Gazetesi, sayı 66 ( 19 Ocak
1971 )
Avcıoğlu, Doğan, “ Reform Hayalciliği “, Devrim Gazetesi, sayı 75 ( 30 Mart
1971 )
Aksoy, Muammer, ‘’ Her Sözünde Bir Keramet Var Efsanesi ‘’, Devrim Gazetesi,
sayı 1, ( 21 Ekim 1969 )
Aydın, Suavi, ‘’ Sosyalizm ve Milliyetçilik: Galiyevizimden Kemalizme Türkiye’de
Üçüncü Yol ‘’ Arayışları, Modern Türkiye’de Siyasal Düşünce: Milliyetçilik, der.
Tanıl Bora, 1.B, İstanbul, İletişim Yayınları ( 2003 )
180
Bozarslan, Hamit, ‘’ Kürt Milliyetçiliği ve Kürt Hareketi ( 1898 – 2000 )’’, Modern
Türkiye’de Siyasi Düşünce: Milliyetçilik, der. Tanıl Bora, 1.b, İstanbul, İletişim
Yayınları, 2002.
Devrim Gazetesi, ‘ 69 Subay Bildirisi‘, sayı 10 ( 23 Aralık 1969 )
Devrim Gazetesi, ‘ Devrimci Ordu Gücü Bildirisi ‘, sayı 25 ( 7 Nisan 1970 tarihli ) ,
Devrim Gazetesi, ‘ Devrimci Ordu Gücü Bildirisi ‘, sayı 26 ( 14 Nisan 1970 )
Devrim Gazetesi, ‘ Devrimci Ordu Gücü Bildirisi ‘, sayı 55 ( 3 Kasım 1970 )
Devrim Gazetesi, ‘ Türk Ordu ve Amerika ‘,sayı 6 ( 25 Kasım 1969 )
Devrim Gazetesi, ‘ Toplum Polisleri Kızlarımıza İşgal Kuvvetlerinin Yapmadığını
Yaptı !. ‘, sayı 68 ( 2 Şubat 1971 )
Devrim Gazetesi, ‘ Cumhuriyet Tarihinin En Büyük İşçi Hareketi : ‘ Kanlı Salı ‘ ,
sayı 36, ( 23 Haziran 1970 )
Devrim Gazetesi, ‘ Metin Toker’in Açıklaması ve Cevabımız ‘, sayı 65 ( 12 Ocak
1971 )
Doğan, Ümit, ‘’ Solun Kemalizm’le Dansı ‘’, Gelenek, İstanbul, sayı 68 ( Ekim
2001 )
181
İlhan, Attila, ‘’ ‘’ Önce Bir ‘ Yön ‘ Bulabilmek !.. ‘’, Cumhuriyet, 1 Mart 1999’dan
aktaran Toplumsal Kurtuluş, sayı 11 ( Mayıs 1988 )
Kutluay, M., “ ‘ Devrim ‘ ve Devrim “, Emek, sayı 16 ( 1 Aralık 1969 )
Küçük, Yalçın, ‘’ Cumhuriyet Döneminde Aydınlar ve Dergileri ‘’, Cumhuriyet
Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cilt 1, İletişim Yayınları, İstanbul, Eylül 1983.
Ansiklopedisi,cilt 7, der. Murat Belge, İstanbul, İletişim Yayınları, Eylül 1983.
Küçük, Yalçın, “ Devrimci Doğan “, Cumhuriyet, 4 Kasım 1983.
Öymen, Altan, ‘’ Sonuçları Nasıl Karşıladılar ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 1 ( 21 Ekim
1969 )
Öymen, Altan, ‘’ Seçimden Sonra TİP ‘’, Devrim Gazetesi, sayı 5 ( 18 Kasım
1969 )
Selçuk, İlhan, ‘’ Bizim Milliyetçiliğimiz ‘’, Yön, sayı 3 ( 3 Ocak 1962 ).
Selçuk, İlhan, ‘’ Yeni Ufuklara Doğru Yol Alırken ’’, Yön, sayı 222 ( 30 Haziran
1967 )
Selçuk, İlhan, ‘’ Bayar – Demirel – Koç – Burla – Taşkent vb...’’, Devrim
Gazetesi
182
Sülker, Kemal, ‘’ Cumhuriyet Dönemi İşçi Hareketleri ‘’, Cumhuriyet Dönemi
Türkiye Ansiklopedisi
Tuncay, Mete, ‘’ Türkiye Cumhuriyeti’nde Sosyalizm ( 1960’a Kadar ) ‘’,
Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, cilt 7, der. Murat Belge, İstanbul,
İletişim Yayınları, Eylül 1983.
Ümit Doğan, ‘’ Solun Kemalizm ile Dansı ‘’, Gelenek, sayı 68 ( Ekim 2001 )
Yön Dergisi, Emperyalist ve Sosyalist Açılardan Millet Gerçeği ve Milliyetçilik, sayı
216 ( 19 Mayıs 1967 )