Download - SöZde Ermeni Soykirimi 2
SÖZDE ERMENİ SOY KIRIMI
TÜRKİYE' NİN DURUMU
Doğum tarihi 1965 yılından önce olan birçoğumuzun rahatlıkla
hatırlayacağı bir terör olayları zinciri ne yazık ki uzun bir süre
gündemimizi meşgul etmiştir.
• 1970'li yıllarda Türkiye Cumhuriyeti, köklerini aldığı Osmanlı Devleti zamanından almış ve eski birtakım olayların intikamını alıyormuş izlenimi veren bir Ermeni Sorunu ile meşgul edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin çeşitli ülkelerdeki diplomatlarını hedef alan bu terör olayı nereden kaynaklanmaktadır?
REŞAT MORALIMEHMET BAYDAR
İddia edilen, daha doğrusu Ermeniler'in iddiası şudur: 1.Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı Devleti, Orta ve Doğu Anadolu'da yaşayan
Ermeni nüfusu, yaşadıkları yerden kopararak zorunlu göçe (tehcir) tabi tutmuş ve bir ırkın bilinçli olarak yok edilmesini hedeflemiştir. Yani, Ermeniler üzerinde soy kırımı uygulamıştır.
Türkiye bu “ Soy kırımı ! ” kabul etmeli ve tazminat ödemelidir.
Aslında Ermeniler, bu işten sorumlu tuttukları
Enver ve Cemal Paşaları, Berlin ve Tiflis'te yaptıkları suikastlerle öldürmüşlerdir. Buna rağmen egoları tatmin olmamış olacak ki, 50 yıl sonra tekrar ortaya çıkıp kan
dökmeye başlamışlardır.
Bugün, sonu gelmiş gibi görünen bu terör olaylarının arkasındaki gerçeği, ne acıdır ki yüksek öğrenim görmüş aydınlarımızın dahi bir çoğu bilmemekte veya öğrenmek için gayret göstermemektedir.
“Bir sorunu irdelerken veya anlatmaya çalışırken onu iyi
tanımlamak ve değer yargılarımızı önceden saptamak
gerekir.”
SOY KIRIMI NEDİR?
BİR İNSAN TOPLULUĞUNU MİLLİ, DİNİ SEBEPLERLE SİSTEMLİ BİR BİÇİMDE YOK ETME, KATLİAM, JENOSİT
O halde O halde ERMENİ SORUNU ERMENİ SORUNU
nedir?nedir?
Asırlarca bir arada yaşamış, iyi komşuluk ilişkileri geliştirmiş,
birbirinden kız alıp vermiş bu iki toplum nasıl olmuş da birbirinin canına kasteden düşmanlar haline gelmiştir?
Bugün Ermeni Sorunu diye karşımıza çıkan olaylar zinciri aslında asırlardır aynı toprakların üzerinde barış içinde yaşayan iki toplumun bu
topraklardan çıkar sağlamayı umanlar tarafından birbirine düşman edilmesidir.
Yüzeyde görünen şey, gerçek köklerine inilmeden yalnızca 1. Dünya Savaşı sırasında
Orta ve Doğu Anadolu’da oturan bir kısım Ermeni nüfusun Osmanlı Devleti tarafından Irak
ve Suriye çöllerine doğru zorunlu göçe tabi tutulması ve bu sırada bu nüfusun büyük oranda kayıp vermesinin sorumlulularının
aranmasıdır.
Olaylar biraz ciddi şekilde irdelendiğinde ise günümüzde
yaşadığımız bir çok olumsuzluğu kolaylıkla anlamamızı sağlayacak başka
etkenlerin bulunduğunu görmekteyiz. Bunun için daha geniş açıdan ve tarihi
etkenleri ortaya koyarak durumu incelememiz gerekir.
ANADOLU’NUN TARİHİ COĞRAFYASINA BAKARSAK ŞUNU GÖRÜRÜZ:
Anadolu, insanın “Ben insanım!” dediği ve ayakları üstünde çevresini dolaşmaya başladığı andan itibaren
çok sayıda insan topluluğunun yaşadığı ve gelip geçtiği bir coğrafyayı teşkil eder.
Bu mozaik içinde Ermeniler, başlangıçta Van Gölü çevresinde Urartular'a kadar ancak takip edilebilen bir geçmişte ve sonrasında sayıları
bir ikiyi geçmeyen ve çok uzun yaşamayan küçük krallıkların dışında genel olarak o coğrafyada “ hakim toplulukların idaresinde ” yaşayarak yer
almışlardır.Bunu sadece biz söylemiyoruz;
“ TARİH KİTAPLARI BÖYLE YAZIYOR ”
Türkler, Anadolu coğrafyasında 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı’ndan sonra
kendilerini göstermeye başlarlar. Türkler kendilerinden önce Anadoluya
gelmiş ve yerli halkı (Frigler, Klikyalılar, Likyalılar vb. gibi) büyük oranda kendi
potasında eritip ortadan kaldıran Roma İmparatorluğu ve sonrasında Bizans
İmparatorlukları'nın aksine asimilasyona (kendine benzetme) girişmemiş ve farklı
dinlere hoşgörü ile yaklaşmıştır.
Ermeniler de bu ortam içerisinde, diğer bütün Anadolu yaşayanları gibi rahat ve güvenli bir ortamda hayatlarını devam ettirip çoğalmışlardır. Bu çoğalma sonrasında Anadolu'nun iç kısımları, Güney Anadolu, Kafkasya ve kısmen de Hazar Denizi’nin kuzeybatı kıyılarında, İran içlerinde, Kuzey Mezopotamya ve Lübnan'da nüfuslarını artırmışlardır.
Üstelik, müslüman olmayan toplumları askerlik ve askeri yükümlülüklerden muaf tutan Osmanlı idaresinde; tarım, ticaret ve sanatla uğraşarak hem ekonomik, hem de kültürel zenginlik yaratma olanaklarına kavuşmuşlardır.
Bu rahat ve güvenceli yaşam, batıda SANAYİ DEVRİMİ diye adlandırılan büyük değişimin
gerçekleşmesine kadar sürmüştür.
Diyeceksiniz ki; Durup dururken bu SANAYİ DEVRİMİ
de nereden çıktı şimdi?
Aslında olayların başlangıcı; Barut, Matbaa ve Pusuladan sonra Top ve Yelken'e dayanmaktadır. Yükseliş dönemindeki şanlı Osmanlı ordusu, daha
sonra Avrupalı'nın geliştirdiği, gemilerde kullanılabilen küçük, kıvrak ve etkili toplarla,
uzaklara gidebilmeyi sağlayan pusula ve yelken teknolojisine ayak uyduramadığından önce
denizlerde sonra da karada hakimiyeti kaptırmıştır.
Herşeyin büyüğüne meraklıyız ya, top'u da büyük yaparsak her şeyi
hallederiz sanmışız.
Ne yazık ki Osmanlı Devleti bu bilimsel gelişmeleri takip edemeyerek hem ekonomik hem de askeri alanda gerilemeye
başladı. Zamanla Osmanlı Devleti'nin yenilebilir bir devlet olduğu ortaya çıkmaya başladı.
O dönemdeki zihniyet şudur: Türk askerdir. Asker millettir. Öyle; sanat, ticaret
ilim, bilim gibi asil olmayan şeylerle uğraşmaz. Bunları bırakın ahaliy-i adi' den olan kefere yapsın. Şanlı tarihimiz zaferlerle doludur.
Daha da doldururuz.
Sanayi Devrimi ile güçlenmeye başlayan Avrupa ülkeleri, keşfetikleri yeni coğrafyalarda sömürgeciliği başlattılar.
Almanya bu sömürgecilik işinde diğer devletlere göre biraz geç kaldığı için özellikle Afrika'nın çok zengin kaynakları olan bölgeleri; başta İngiltere olmak üzere, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika gibi ülkeler tarafından sömürülürken, Almanya'ya yüzölçümü büyük, fakat verimsiz alanlar kalmıştı. İşte 1.Dünya Savaşı’nın ve hatta ikincisinin temelinde yatan bu PAYLAŞIM SAVAŞIDIR.
İYİ DE BÜTÜN BUNLARIN BİZİMLE NE İLGİSİ VAR? DİYEBİLİRSİNİZ.
EĞER DİKKATLİ DÜŞÜNMEZSEK HAKLI OLDUĞUNUZU BİLE
SÖYLEYEBİLİRİZ.AMA HİÇTE ÖYLE DEĞİL…
Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika sömürge alanları için müthiş bir paylaşım savaşına girince bu paylaşım savaşından en çok etkilenecek olan devlet elbette ki Osmanlı Devleti idi. Çünkü Avrasya’nın, enerji kaynaklarının yolu Anadolu coğrafyasından geçmektedir.
Bu emperyalist yayılım ve Anadolu'nun sömürge yapılması planlarında
Ermeniler'e taşeron rolü verilmiştir. Günlük yaşantısını barış içinde komşu
olduğu insanlarla sürdüren Ermeni toplumu, başlangıçta bu olayda rol
almazken, çeşitli misyoner okullarında veya yurt dışında eğitilmiş Ermeni militanlar, çeteler kurarak Türkler'e
saldırmışlar, kendi insanlarını da destek
vermeye zorlamışlardır.
Almanların uzun uğraşları ve Balkan Savaşlarında kaybettiğimiz toprakları alma
umuduyla 1.Dünya Savaşı’na girdik. Bu sırada İngilizler, Fransızlar, Ruslar
Osmanlı topraklarında çeşitli faaliyetlerde bulunuyorlardı.
Bu faaliyetlerde de özellikle Ermenileri kullandılar.
Çünkü kışkırtılmaya en müsait millet Ermenilerdir.
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Ermeniler “millet” adı altında örgütlenmişlerdir. Kendi dini liderlerinin yönetiminde devletin sağladığı huzur ve özgürlük içinde yaşamaya başlamışlardır. Osmanlı’nın “SADIK MİLLET(MİLLET-İ SADIKA)” olarak gördüğü Ermeniler Osmanlı bürokrasisinde bakan, paşa, savcı, büyükelçi, vali, yargıç olarak üst düzey görevlere getirilmişlerdir. Hiçbir ayrıma tabi tutulmamışlardır.
Peki Ermeniler ne yaptılar Osmanlının yıllarca uyguladığı hoşgörü politikasına karşılık…
Bu sorunun cevabı alttaki resimde
Önce fişek yapmışlardı, daha sonra silahlandılar…
Ve en sonunda çoluk-çocuk, kadın erkek, genç-yaşlı
demeden toplu katliamlara başladılar…
Ermeniler üzerinde en etkili devlet Rusya idi. Rusya’nın tek bir hayali
vardır: Sıcak denizlere inmek. Bunun da yolu boğazlardan ve
Anadolu topraklarından geçmektedir.
Bu amaçla yıllarca mücadele ettiler. Son perdede Anadolu’daki
Ermenileri Türk milletine karşı kışkırttılar.
Ermenilerin seçilme nedeni de tesadüf değildir. Ermeniler Osmanlı Devleti içinde ticaretle uğraşan zengin bir milletti. Ayrıca içlerinde yabancı dil
bilenlerin sayısı da az değildi. Doğu Anadolu’da güçlü bir devlet
yerine yönetebilecekleri bir Ermeni Devleti daha fazla işlerine gelmektedir.
İşte bu nedenlerle Ermenileri kullanmışlardır.
Silahlı Ermeni çeteler savaş nedeniyle genç erkekleri askerde olup savunmasız kalmış Türk köylerine saldırıp Türkleri vahşice katlediyorlar. Sonra Türk kuvvetleri geldiğinde dağlara kaçıp
kendi köylerini bilinçli olarak savunmasız bırakıyorlar. Yakınları öldürülen ve işkence gören Türkler idarenin tüm engellemelerine
karşın doğal olarak savunmasız Ermenilerden intikam alıyorlar. Batıdaki destekçiler hemen
feryadı basıyor:
“Türkler Ermenileri kesiyor.”
Osmanlı Devleti ordularını arkadan vuran, düşmanla işbirliği yapan Ermeni
çetelerinin lojistik destek aldığı yerleşik Ermeni nüfusunu bu lojistik desteği kesmek için zorunlu göçe tabi tutar.
İşte bugün “Ermeni Soy Kırımı” diye önümüze çıkarılan olay bu zorunlu göç
sırasında yaşanan olumsuzluklardır.
“Soy kırımı” iddiasında olanlar, 1.5 milyon Ermeni'nin bilinçli olarak bu göç sırasında öldürüldüğünü söylerler. Ancak kayıtlara
göre, zorunlu göçe tabi tutulan bölgelerde, o günlerde yaşayan Ermeni nüfus 1
milyonu biraz geçmektedir. Kaldı ki, göç ettirilenlerin önemli bir kısmı da yeni ikamet
bölgelerine ulaşmışlardır. Bunların çoğu daha sonra Avrupa ve Amerika'ya gidip
yerleşmiştir. Bugün Ermenistan dışındaki Ermeni nüfusun büyük oranda kökeni bu
ERMENİLERdir.
Türkiye'de Cumhuriyet'in kurulması ile olayların bittiği zannedilmiştir. Ancak 1915'den sonra
Anadolu'dan Avrupa ülkeleri ve Amerika'ya giden Ermeniler'den birçoğunun çocukları 1960' ların
sonlarına doğru o ülkelerin siyaset,sanat ve ekonomisinde söz sahibi konumlara gelmeye
başlamışlardır.
Anadolu'yu sömürgeleştirme planlarından asla vazgeçmeyen, yalnızca erteleyen emperyalistler
sandıklarda sakladıkları eski planlarını yeniden ortaya
çıkarmışlardır. Kendi topraklarında yetişen
Ermeni çocuklarını hem siyaset alanında hem de terörde
kullanmakta gecikmemişlerdir.
O yıllara kadar Türkiye'yi oyalayan Kıbrıs Sorunu’na, 1974’te kesin olarak
“Dur!” denince, Ermeni meselesi yeniden hortlatılarak, ASALA ile karşımıza
çıkarılmıştır.Türk diplomatlarını hunharca öldürebilen bu örgüt, bugüne kadar
hakkında gerçek bilgi elde edilemeyen, geride hiçbir iz bırakmayan, çok iyi eğitilmiş
profesyonel elemanlardan meydana gelmiştir.
İşlediği cinayetlerin ardından, Asala'nın Türkiye'den istedikleri üç başlıkta
toplanabilir:
1) Aslında Ermeniler'e ait olan ve bugün Türkiye'nin işgali altındaki topraklar (Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun büyük bir kısmı) geri verilmelidir.
2) Türkiye, soy kırımı ve bundan doğan sorumluluğu kabul etmelidir.
3) Şu an Türkiye'de yaşayan Ermeniler, sosyal ve kültürel baskı altındadır. Bu sona erdirilmelidir.
Bu terör örgütü, cinayetler işler ve dünya kamuoyunun dikkatini çekecek eylemler koyarken,
yavaş yavaş gelişen siyasi ve ekonomik Ermeni gücü bugün çeşitli parlamentolarda bu sözde “SOY KIRIMI” tanıyan yasalar çıkarmaya çalışmakta ve
anıtlar açmaktadır.
Soy kırımı kabul edip yasa çıkarmakta Fransız Parlamentosu başı çekmektedir.
18.01.2001 tarihinde Fransız Ulusal Meclisi’nde yapılan toplantıda söz alan
üyelerin hemen hemen tümünün ortak fikri şu cümlede yoğunlaşmaktadır:
Türkiye’yi kendi inkar politikası içinde cesaretlendirmek zavallılıktır. Türkiye Avrupa
Birliği’ne girmek istiyorsa daha düzgün olmalı ve kanlı ellerini yıkamalıdır. Türkiye bugününü
olduğu gibi tarihini de bizim insan ve vatandaş hakları anlayışımıza uygun olarak ortaya koyması gerektiğini anlamalıdır. Soy kırımı
kabul etmekle, Türkiye yücelecektir ve etmelidir.
Bugün parlamentosunda bunları konuşan Fransa, Çukorova ve Güneydoğu
Anadolu'yu işgal etmek için getirdiği lejyoner tümenlerine Ermenileri asker yazan ve onların uyguladığı vahşeti
seyredip çekip gitmek zorunda kaldığı zaman da kendi lejyonerlerini yüz üstü
bırakan Fransa değil midir?
Aslında Ermenileri bu kadar seven, onları bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşturmak
için var güçle destekleyen bu emperyalistlerin, Ermeniler hakkındaki
gerçek düşüncesi farklıdır.
İşin özünde yatan; hiç bir zaman Ermeniler veya başka bir kavmin özgürlüğü değildir.Aslolan Osmanlı Devleti
topraklarında olduğu gibi, bugünün Anadolusu’nun parçalanmasıdır. Bunu ben aydınım, ben vatanseverim, ben milliyetçiyim diyen herkesin bilmesi
gerekir. Bu emperyalist devletler rahat sömürebilmek için, ancak kendi
güdümlerinde, güçsüz bir Ermenistan veya başka bir devletin kurulmasına izin
verirler.Türkiye'nin güçlenmesini asla istemezler.
Benzetilecek olursa, Ermeni Sorunu Türkiye için “sivrisinek” gerideki
emperyalist sömürgeci devletler ise “bataklığın” kendisidir.Bataklığı
kurutamayacağımıza göre sivrisinekle uğraşmanın bir sonuç vermeyeceği
ortadadır. Bugün sivrisinek, yarın başka bir zararlı musallat olur.
İşte bugünkü sivrisinek:Ermenilerin Türkiye’den istediği topraklar
PKK’nın istedikleri ile örtüşmektedir.
Özellikle körü körüne Avrupa hayranlığı duyanların dikkat etmesi dileğiyle burada yeni bir pencere açmak istiyorum...Avrupa ve Amerika'da Türklere karşı yüksek sesle dile getirilen bazı görüşler:
Amerika'nın Türkler'e karşı olan düşüncesini ise Truman seçilmeden önce yaptığı bir
konuşmasında açıkça dile getirmiştir:
“Yer yüzünden silmek istediğim iki millet vardır. Bunlar İspanyollar
ve Türklerdir.”
Bugün Türkler'in ayakları altında ezilip inleyen Hıristiyanlar vakti
gelince onları yargılayıp cezalandıracaktır.
Türk Ordusu Şeytan'ın Ordusudur.
Martin Luther
Türkler, Hıristiyanlığın, sanat ve bilimin doğal, ezeli ve yeminli düşmanıdır. Bu nedenle onları Avrupa'dan kovmak gerekir.
Ancak önce paylaşım konusunda anlaşılmalıdır.
Jean Louis Carra
Türkler Avrupa’dan atılmalıdır. Amerika'lı senatör Lodge'un dediği gibi İstanbul Türkler'den tamamen
alınmalı, bir veba tohumu olan, harplerin yaratıcısı, komşuları için bir küfür olan Türkler Avrupa' dan
silinmelidir. Lord Curzon
Oradan Türkler geçti: Her şey harabe ve matem.
Victor Hugo
Geleceğin Avrupa'sında Türkler asla yer alamayacaklardır.
Lord Owen
Fanatik ve cahil insanlar. Barbar millet. Türkler her zaman Türk kalacaklardır ve
Avrupalılaşamayacaklardır. Parlamentoları var diye Türkler'e zaaf
göstermeyelim. Ne tip insan olduklarını unutmayalım.
Lord Salisbury
Avrupa'nın geleceğinde ne olursa olsun Türkiye'nin yeri yoktur. Bu ülkenin
küreselleşmenin temel prensiplerine sahip olmadığını ve uluslararası kardeşliği içine
sindirmediğini de görmeliyiz.Türkiye'nin birliğe girmesine asla izin verilmemelidir. Aydınlanma Türkiye'ye
ulaşmadı, ulaşmayacaktır. Helmuth Schmidt
Trabzon’da boğularak öldürülen bir vatandaşımız
• İşte Alman Şansölyesi'nin söylediği noktaya gelmiş bulunuyoruz. Aydınlanma Türkiye'ye ulaşmadı, ulaşmayacaktır.
• Yanlış! Aydınlanma, Türkiye'ye 1923’te geldi. Fakat ne yazık ki devam ettiremedik.
• Bugün geldiğimiz bu tehlikeli noktada uyanıp aydınlanma meşalesini yeniden yakamazsak Sevr'i cebinden çıkaranlara DUR dememiz mümkün olmaz. Bu meşaleyi yeniden yakmanın tek yolu, bazılarının arkasına saklandığı özgürlük ve eşitlik maskeleri ile dönülmek istenen ortaçağ karanlığı değil çağdaş eğitimdir.
Türkiye'ye gerçek söylenmiyor. “Türkiye'nin adaylığını kabul edelim” diyenlerin gerçek eğilimi, Türkiye'nin
Avrupa Birliği'ne asla üye olamayacağı yönündedir.
Avrupalı yöneticilerin büyük bir kısmı Türkiye'nin bu projede yeri olmadığını
biliyorlar ve biraraya geldiklerinde bunu dile getiriyorlar.
Valerie Giscard d’Estaing
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli ülke belki de Amerika’dır.
Çeşitli kalkınma hamleleri adı altında önemli düzeyde borçlandırılan Türkiye,
IMF politikaları ile ekonomik açıdan bağımlı hale getirilmiştir.
Bunun bir tek amacı vardır: 21.yy’da müdahale edilmesi planlanan Orta
Doğu'da buna karşı çıkabilecek tek ülke olan Atatürk Türkiyesi'ni karşı
koyamayacak duruma düşürmek.
Şimdi artık, “ben aydınım, ben vatanseverim ben
milliyetçiyim” diyen herkesin Irak'a demokrasi getirdiğini söyleyenlerin asıl hedefinin ne olduğunu net olarak görüp BATI TAKLİTÇİLİĞİNİ bir yana bırakıp Atatürk çizgisini yakalayabilmek için
kolları sıvaması gerekir. Yoksa birkaç yıl içerisinde çocuklarımızın köle,
topraklarımızın sömürge olduğunu görmemiz işten bile değildir.
Bunu önleyecek gücüm yok diyenlere
Mustafa Kemal ATATÜRK ’ün
sözlerini hatırlatmak isterim:
MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET
DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA
MEVCUTTUR…
“SOY KIRIMI” ÇIĞIRTKANLARINA ŞU SORULARI SORMAK İSTERİM:
1) Osmanlı Devleti eğer “SOY KIRIMI” yapmak isteseydi;
a) Neden 300 yıl bekledi bunu yapmak için? b) En güçlü olduğu zamanda yapamaz
mıydı?2) Madem ki Osmanlı Devleti “SOY KIRIMI”
yanlısı bir devlettir, peki nasıl oluyor da 300 yıl hükmettiği Balkanlarda o dönemde yaşayan Sırplar, Bulgarlar, Yunanlılar vs. dillerini, dinlerini, isimlerini değiştirmeden günümüze kadar gelebildiler?
Bir başka soru veya sorular grubu:
• Ermeniler Osmanlı ekonomisinde çok güçlü bir konumda değiller miydi? Ticarette başı çekmiyorlar mıydı?
• Dini ibadetlerini özgürce yapmıyorlar mıydı?
• Devlette üst düzey görevlerde yer almamışlar mıydı? İşte birkaç örnek:
29 paşa, 22 bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 öğretim üyesi, 41 yüksek rütbeli memur
Ve son olarak , mademki
“ SOY KIRIMI ” yaptık, peki neden
Mustafa Kemal ATATÜRK hepimizin bildiği imzasını Vahram Çerçiyan isimlii bir
“ERMENİ” hattata tasarlattı?
İşte bu ve buna benzer binlerce soru sorabiliriz.
İsteğimiz “SOY KIRIMI” yapıldı diyen herkes şapkasını önüne koysun ve dürüstçe bu soruları
cevaplasın…
ADANA’DAKİ ERMENİ ÇETELERİNDEN
TOPLANAN SİLAHLAR
YÜZLERİ KESİLEREK ÖLDÜRÜLEN
VATANDAŞLARIMIZ
Ermenilerce katledilmiş Türk erkekleri
ERZİNCAN,TERCAN-MAMAHATUN KATLİAMI
YİNE SARIKAMIŞ’TA ÖLDÜRÜLEN BİR BAŞKA
VATANDAŞIMIZ
ERZİNCAN’DA GÖZLERİ OYULARAK ÖLDÜRÜLEN MASUM İNSANLARIMIZ
ERZURUM-ILICA’DA YİNE ERMENİ ÇETELERİNCE ÖLDÜRÜLEN 2 TÜRK
SARIKAMIŞ’TA ERMENİLER TARAFINDAN BOĞULARAK
ÖLDÜRÜLEN BİR VATANDAŞIMIZ
ERZİNCAN’DA OKULA GİDERKEN ERMENİ
ÇETELERİNCE ÖLDÜRÜLEN 2 TÜRK ÖĞRENCİSİ
VAHŞETİN BU KADARINA PES DOĞRUSU…
ERMENİ MESELESİYLE İLGİLİ SON SÖZÜMÜZ ŞUDUR :
Hangi limana gideceğini bilmeyen gemiye rüzgarın faydası olmaz.
Daha fazla bilgi için:• www.ttk.gov.tr• www.devletarsivleri.gov.tr adresinden
“arşiv belgelerine göre ermeni konusu” başlığı
• www.belgenet.com• www.yerelgundem.com internet sitesinde
“avrasya forumu” başlığı• İnternet üzerindeki arama motorlarında
(www.google.com) “ermeni sorunu” diye aratmanız yeterlidir…
• Ayrıca “SÜRGÜNDEN Soykırıma Ermeni İddiaları”, Prof.Dr.Yusuf Halaçoğlu
… ÇALIŞMADAN, … ÖĞRENMEDEN, … YORULMADAN, RAHAT YAŞAMANIN YOLLARINI
ARAMAYI ALIŞKANLIK HALİNE GETİRMİŞ İNSANLAR;
EVVELA: HAYSİYETLERİNİ, SONRA: HÜRRİYETLERİNİ, VE DAHA SONRA DA “ İSTİKBALLERİNİ ” KAYBETMEYE
MAHKUMDUR… MUSTAFA KEMAL ATATÜRK