Download - Tuncsiper E-Dergi Nisan Sayısı
Cumhuriyet’in tunç siperi Nisan 2011 / 2
15 4
12
18
Ernesto Che
Guevara ve
Ölüm
Ormanları 4
Cemaatin
Copları 18
Sakıncalı
Piyade 20
Libya’ya da
Demokrasi
Yağıyor 14
Libya Düşerken
15
www.tuncsiper.biz
Nisan
2
İçindekiler
Ernesto Che Guevara ve Ölüm Ormanları 4
Şafak Operasyonu 12
Libya’ya da Demokrasi Yağıyor 14
Libya Düşerken 15
Haliç’te Yaşayan Simonlar – Dün Devlet Bugün Cemaat 16
Cemaatin Copları 18
Dokunan Yanar 19
Sakıncalı Piyade 20
Teneke 21
İmparatorluktan Cumhuriyete – Mondros’tan İstanbul’a 22
Ayaklanma Sanatı 24
www.tuncsiper.biz Nisan
3
“Sesini Çıkart”
“Naziler komünistler için geldiğinde
sesimi çıkarmadım; çünkü komünist
değildim.
Sosyal demokratları içeri
tıktıklarında sesimi çıkarmadım;
çünkü sosyal demokrat değildim.
Sonra sendikacılar için geldiler, bir
şey söylemedim; çünkü sendikacı
değildim.
Benim için geldiklerinde, sesini
çıkartacak kimse kalmamıştı.”
Martin Niemöller1
1 Alman ilahiyatçı Martin Niemöller (1892-1984), pişmanlığını dile getiren bu satırları yazdığı 1946’da dünyanın ikinci paylaşım savaşı sona ermişti. Alman Proteston Kilisesi’nin Nazilerle işbirliği yapmasına muhalefet eden Đtiraf Kilisesinin (Bekennende Kirche) yöneticisi olan Niemöller, bugün Dünya Ökumen Kiliseler Konseyi diye anılan Dünya Kiliseler Konseyi’nin de başkanlığını yapmıştı. Önceleri inanmış bir Nasyonal Sosyalist Alman Đşçi Partisi seçmeni olan, Yahudi soykırımını destekleyen Niemöller, daha sonra kiliseler arası kavgalarda kendisini geliştirerek bu ırkçı fikirlerin karşıtı bir direnişçi olmuştu. Konuşma yasağına rağmen verdiği vaazlarla Nazilerin tepkisini çekti ve tutuklandı. Đlk tutukluluk hâli kısa sürse de, 1937’de yeniden tutuklanarak o da toplama kamplarını boylayanların arasında yerini aldı. Savaş sonrasında da kiliseye dönerek bu kez de Almanya'nın silahlanmasına karşı mücadele veren önemli isimlerden oldu.
www.tuncsiper.biz
Nisan
4
Ernesto Che Guevara ve Ölüm Ormanları
1955 yılının Ağustos’unda Meksika’nın güney
bölgelerindeki kasabaların birinde, gece yarısına
doğru, yaşları 30 civarında 3 kişi, sokağın aydınlık
olan yerlerinden geçmemeye çalışarak saptıkları
mahallede, küçük bahçeli tek katlı bir evin
kapısını olabildiğince sessizce çaldılar. Evde
hiçbir ışık yanmadan açılan kapının aralığından,
üçü de bir hamlede içeri girdiler.
Küçük bir hole bağlı salonun ortasında duran
orta yaşlı, keskin bakışlı, esmer adam, karşısında
duran ve heyecanları her hallerinden anlaşılan üç
gence, soruyu doğrudan yöneltti:
- Beni görmek istemenizdeki amaç nedir?
Genlerin en uzun boylusu ve biraz daha önde
duranı:
- Efendim biz, Küba’daki diktatör Batista yönetiminden halkımızı kurtarmak
istiyoruz. Bize yardım edin. Sizden istediğimiz, bizleri eğitmenizdir. Bize gayri
nizami savaş taktik ve tekniklerini öğretiniz. Batista’nın sahip olduğu siyasi ve
askeri güçle nasıl baş edebiliriz, bu konularda bizleri yetiştirmenizi istiyoruz.
Eğer bunu yapmayı kabul ederseniz, bizler ve halkımız size sonsuza kadar
minnettar olacak, şükran duyacağız.
Cevap gecikmedi:
- Bana 15 gün içerisinde 30 adam ve malzemeler için yeterli parayı getirin.
Getireceğiniz adamların fiziksel durumundan ziyade, idealist ve sizin davanıza
inanmış olmalarına dikkat edin. Eğitiminizin de dört aydan önce bitmeyeceğini
bilin…
Bana 15 gün
içerisinde 30 adam ve
malzemeler için
yeterli parayı getirin.
Getireceğiniz
adamların fiziksel
durumundan ziyade,
idealist ve sizin
davanıza inanmış
olmalarına dikkat
edin. Eğitiminizin de
dört aydan önce
bitmeyeceğini bilin…
www.tuncsiper.biz Nisan
5
İstenenler, verilen süreden daha kısa
zamanda geldi. Para çok fazla olduğu gibi,
adamların sayısı da çoktu. 30 yerine 81 kişi
getirilmişti.
Gerilla eğitimi istenen kişi, eski İspanyol
albayı Alberto Bayo idi. Dünya gerillaları
ona üstad ve usta anlamında “general” diye
hitap ederlerdi. Zeki, kurnaz, hayat gücü
sonsuz, kalıp tanımayan, insanların
düşlerinde bile göremeyecekleri işleri
düşünebilen yetenekte biriydi. Gerilla
savaşını yüzbaşı iken katıldığı ve iki sene boyunca mücadele ettiği Kuzey
Afrika’daki İspanyol sahrasındaki bedevilerden öğrenmişti. Bu insanlar, buluş ve
yaratıcılıklarıyla, sürekli değişik tekniklerle İspanyollara kök söktürüyorlardı.
Yüzbaşı Bayo onlarca savaş tekniğini bedevilerden öğrendi. Öğrendiklerini
geliştirerek, hem Afrika’da hem de daha sonraki görevlerinde kullandı. Aşırı ve
aykırı fikirleri hep üstleri tarafından yadırgandı. Bir ara istifa etti, tekrar geri
döndü, ordudan uzaklaştırıldı sonra yeniden çağrıldı. Sonunda İspanya’dan da
ordudan da bir daha dönmemek üzere ayrıldı.
Üç genç kendisini bulduğunda Alberto Bayo, farklı bir isim ve kimlik altında,
Meksika’daki kasabada bir okulda öğretmenlik yapıyordu. Gelen gençlerden biri
Fidel Castro bir diğeri de Ernesto Che Guevara idi.
2 Aralık 1956’da 81 savaşçı Granma isimli tekneyle Küba’nın güneydoğu
sahillerine çıktı. Çıkarmayı izleyen iki yıl boyunca, Sierre Maestra dağlarından
yürütülen gerilla savaşları giderek halk desteği kazandı. Ocak 1959’da Batista
Küba’dan kaçmak zorunda kaldı. Şubat 1959’da Castro başbakan oldu.
www.tuncsiper.biz
Nisan
6
Ernesto Che Guevara ve Ölüm Ormanları
Ernesto “Che’ Guevara 1928 yılında Arjantin’de
doğdu. 1953’de tıbbiyeden mezun oldu. 1954
yılında Guatemala’da iken, siyasi mücadeleye
karıştı. Fulgenci Batista’yı devirmek için Fidel
Castro ve diğer devrimci gerillalara katıldı.
Başlangıçta gerillaların doktoru iken mücadele
içinde komutanlık yaptı. Küba’nın yeni
yönetiminde merkezi liderlerden biri oldu.
Merkez bankası başkanlığı ve sanayi bakanlığı
dahil olmak üzere, biz dizi mevkide bulundu.
Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası
platformlarda sık sık Küba’nın temsilciliğini
yaptı. 1965 yılının başlarında yönetimdeki görev ve sorumluluklarından çekildi.
Diğer ülkelerdeki gerilla ve devrimci mücadelelere katılmak üzere Küba’dan
ayrıldı. İlk önce Kongo’ya oradan da Bolivya’ya geçti, burada askeri diktatörlüğe
karşı başlatılan gerilla harekatına önderlik etti.
Bu bölümde anlatılacaklar;
gerillanın başlangıç dönemimin
ne kadar sıkıntılı olduğu,
tecrübeli bir lideri bile grubu ile
ölüme götürebileceği, gerilla ile
tecrübenin sadece yapana ait
olduğu, insanca ve kardeşçe
davranmanın yetmeyeceği,
zamanı geldiğinde sert ve
acımasız olmak gerektiği,
birbirine benzeyen fakat zincirin
baklaları gibi bir dizi hatanın sonunun nereye varacağı konularını kapsayacaktır.
www.tuncsiper.biz Nisan
7
Che’nin son derece büyük olan saygınlığı, yeteneği ve tecrübesi, onu
Bolivya’daki hareketi hızlandırma açısından en uygun kişi haline getiriyordu. O,
Bolivya’da gerillanın çıraklık devrelerini çarpışmalar sırasında geçirecek
devrimciler için bir okul olacağını düşünüyordu. Che’nin bu işin başına geçmesi,
başka yerden usta gerilla getirme prensibine de uygundu.
Che Guevara, ekonomik, siyasal ve toplumsal durum göz önüne alındığında,
gerilla savaşında siyasi ve askeri yetkinin birleştirilmesinin şart olduğunu,
mücadelenin rahat ve bürokratik odalardan değil, yalnızca gerillanın başında
olarak yürütülebilineceğine sarsılmaz biçimde inanıyordu.
Ama gerilla üssü için yapılacak hazırlık safhasında, bir grup gözü pek ve ağzı sıkı
kişilerin yardımına ihtiyaç olduğunu da biliyordu. Bu savaşın önceden
saptanamayan yanları çoktur; küçük bir gerilla grubu kaç kez yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya geleceğini bilmelidir ve hiçbir zaman halka, ”bunlar
acizmiş” duygusu vermemelidir. İnsanlar her devirde, her türlü koşul altında
dövüşmemek ve taraf olmamak için
yığınla bahane bulacaklardır. Gerilla
onlara güçsüz olmadıklarını göstermek
zorundadır.
Ernesto’nun 7 Kasım 1966 yılından, Yuro
Boğazındaki çarpışmanın bir gün
öncesinden, 7 Ekim 1967 gününe kadar,
mümkün oldukça, fazla gün atlamadan
kaleme aldığı günlük incelendiğinde, tıpkı
Kongo’da yüz yüze kaldığı, sonunda da
ayrılmak zorunda olduğu sorunların
Bolivya’da da karşısına çıktığı
gözükmektedir. Bir idealist olduğu kadar,
romantik bir yanı da olan Che, bunların
hepsinin üstesinden zamanla
gelebileceklerini hesaplamış, yılmamıştır.
www.tuncsiper.biz
Nisan
8
Ernesto Che Guevara ve Ölüm Ormanları
İnsanüstü bedensel güçlerin harcandığı sıralarda, bir gerilla birliğinin başkanı
olmanın ağır yükümlükleri altında, son derece zor koşullar içinde geçen bir
mücadelenin güçlüklerle dolu devresinde olabildiğince direnmiştir.
Bir gerilla müfrezesinin henüz küçük bir çekirdek halinde olduğu evrede; çünkü,
bu evrede gerilla grubu son derece aleyhte olan maddi koşullara ve sayıca
üstün düşmana karşı koymak zorundadır, en küçük bir ihmalin, en basit bir
yanlışın karşılığı ölümdür. Bu evrede lider, her zaman yapılandan daha fazlasını
istemek zorundadır.
Öte yandan her olaydan ya da her olgudan –bunlar ne kadar anlamsız görülse
bile- gelecekteki gerilla müfrezelerini eğitmek için yararlanmak zorundadır.
Kasım 1966’da başlayan günlüğün, Eylül 1967’ye kadar olan döneminin özeti
şudur: (Dünyanın neresinde gerilla harbi olmuşsa, okuma yazma bilen bütün
gerillalar, ilke olarak günlük tutarlar. Defter ve kalem yanlarından hiç eksik
olmayan iki malzemedir.)
Yiyecek, ilaç, telsiz, silah, uygun giysiler,
yardımcı malzemeler ve sağlık personeli
konularında zayıflık devam etmiştir, tam bir
düzen sağlanamamıştır.
Faaliyet bölgelerinde etkili bir denetim
kurulamamıştır, gerilla grupları arasında iyi bir
irtibat yoktur.
Bolivya askerleri Che’nin grubunu birkaç kez
sıkıştırmalarına rağmen, hızla yer
değiştirmelerini engelleyememişlerdir. Çünkü
birliklerin hareket yetenekleri düşük ve zayıf,
takip edebilme iradeler yoktur.
Che’nin grubunun bir pususuna maruz kalan Bolivya birlikleri, bir daha ormana
girmeye çekinir hale gelmişlerdir.
Bolivya hükümet kuvvetleri, hareket halinde veya dururken de, hem gece hem
gündüz, gürültü kopartmadan bir iş yapamamaktadır.
www.tuncsiper.biz Nisan
9
Ordunun sadece bir iki birliği tekniğini geliştirebilmiş, bunlar Che’nin grubunu
hiç beklemediği yerde bastırmış fakat sonuca gidememişlerdir.
Köylüleri taraflarına çekmek ve seferber etmek söz konusu olamamış, bu iş
ustaca ve etkili bir biçimde yürütülemediğinden, yok sayılmıştır.
Eylül 1967’den Ekim 1967’ye kadar olan ortalama 40 güne yakın sürede,
aşağıdaki bir seri zincirleme hatalar yapılmıştır:
Bir çobana para vererek kendilerini gördüğünü kimseye söylememesini tembih
etmişler, bir gün sonra, yürüyüş istikametlerindeki köylülerden kendilerine ait
bilgilerin çobandan alındığını öğrenmişlerdir.
Patikada uyuyup kalan gerillayı bulmak için iki saat yürüyüşe ara vermişler,
yollarda bazı eşyalarını düşürmüşlerdir.
Bir askeri birliğin önünde giden köpekli devriyeye, gerillalardan yakın olan biri
kendiliğinden ateş açmıştır.
Uçakların kamp kurdukları yerin üzerinde daireler çizmesine rağmen ateş
açmamaları, kendilerinin yerinin bulunamadığı şeklinde değerlendirilmiştir.
37 kişilik grupta doktor dahil iki kişi ağır hasta olmalarına rağmen, taşınmaya
devam edilmiştir.
Uçaklarla birlikte helikopterlerin de sürekli üzerlerinde uçmalarına rağmen, ana
yürüyüş mihveri değiştirilmemiştir.
Keşfe gönderilen bazı unsurları, işi ciddiye almamış, karşılaşılan zorluklar
bazılarının sinirlerini bozup aralarında hır çıkarmışlardır.
Gözcüler, üç dört köylüyü görmüş, fakat köylülerin onları görüp görmediğini
anlayıp ortaya çıkaramamışlardır.
Uçaklar gecede üzerlerinde uçmaya başlamasına rağmen, hareket güzergahında
hala belirgin bir değişiklik yapılmamıştır.
Belediye teşkilatı olan bir yere geldiklerinde, belediye başkanının onları ihbar
etmek için bir gün önceden ayrıldığını öğrenmişlerdir!
www.tuncsiper.biz
Nisan
10
Ernesto Che Guevara ve Ölüm Ormanları
İkide bir köylülerin “hiçbir askere rastlamadık” demelerinin anlamını çözmekte
zorlanmışlardır.
Farklı asker gruplarıyla parça parça çatışmaya girilmesine, 46 asker geçti, 77
kişilik bir asker grubu daha geçti diye, görüp saymalarına rağmen, kendilerine
daha önce kılavuzluk yapan köylüyü de askerlerle beraber tespit etmelerine
rağmen, bölgenin tamamının askerlerle kaplanmış olduğu anlaşılamamıştır.
40 askerin kamp kurduğu yerin 2 km yakınında ve uzaktan görülebilen 3 evde
kamp kurmuşlardır.
Ulaşılan yeni yerlerde köylülerin asla yardımı ve muhbirliği kabul etmemesi,
yürüyüş istikameti değiştirilince de takip edilecek yönün kaybedilmesi, kabul
edilemez hallerdendir.
Kamp kurdukları vadinin üzerinden 40 kadar askerin havaya ateş ederek onları
bulundukları kanyondan uzaklaştırmaları, karşı tarafa tabi olmaktır.
Gün ortasında yerleşim bölgesindeki çukurda konaklamalarına, sürekli radyo
dinlemelerine ve son haberlerde 37 gerillanın (hemen hemen bulundukları alanı
tam tarif ederek) çembere girdiklerine, o anda sığındıkları bölgenin adının
söylenmesine, asker sayısının dahi 250 olarak bilinmesine rağmen…
8 Ekim saat 13:00’de pusuya düşürüldüler. Kaçabilen birkaç kişi dışında Che
dahil hepsi öldürüldü.
www.tuncsiper.biz Nisan
11
“Rekabet özgürlüğü mü yoksa, özgür tavuklar arasında özgür tilki mi? ... Her
gerçek insan başkasının yanağına vurulan tokadı kendi yanağında hissetmelidir…
Ben bir yurtseverim. Ne zaman gerekse, hiç kimseden hiçbir şey istemeden, hiçbir
şey talep etmeden, kimseyi kullanmadan, herhangi bir Latin Amerika ülkesinin
özgürlüğü için hayatımı veririm.”
Bolivya deneyi, gayri nizami harbin siyasete uzanan yoldaki dinamosu olan
gerilla gücünün başlangıçta, henüz çekirdek aşamasında iken ne kadar hassas,
ne kadar zayıf, dağınık ve hatta yorgun olduğunun, dolayısıyla da henüz kuluçka
halindeyken ne kadar kolay baş edilebilineceğinin de tarihsel kanıtıdır. Liderin
ise Alberto Bayo gibi bir ustanın öğrencisi olan, Küba ve Kongo tecrübeleri
yaşamış, halen dünyanın birçok bölgesinde ismi efsane olarak yaşamaya devam
eden; “Rekabet özgürlüğü mü yoksa, özgür tavuklar arasında özgür tilki mi?...
Her gerçek insan başkasının yanağına vurulan tokadı kendi yanağında
hissetmelidir… Ben bir yurtseverim. Ne zaman gerekse, hiç kimseden hiçbir şey
istemeden, hiçbir şey talep etmeden, kimseyi kullanmadan, herhangi bir Latin
Amerika ülkesinin özgürlüğü için hayatımı veririm.” sözlerinin sahibi, Ernesto
Che Guevara olmasına rağmen…
Osman Pamukoğlu’nun Kara Tohum kitabından alınmıştır.
www.tuncsiper.biz
Nisan
12
Şafak Operasyonu
İlk açıklamalar;
ABD başkanı Barack OBAMA; sınırlı saldırıya izin verdik…
ABD genelkurmay başkanı Mike MULLER; Kaddafiyi indirmek değil
amaç…
BM (birleşmiş milletler) güvenlik konseyi Fransa önceliğinde toplanarak müdahale meşruiyet kazandı…
Peki, amaç ne?
Amaç insani mi? Hep bu şekilde mi hareket eder BM güvenlik konseyi üyeleri? Bakalım öyle mi olmuş RUANDA da?
9 milyon nüfusa sahip Ruandanın % 89 gibi büyük bir bölümünü Hutular
meydana getirir. Geri kalan % 9'unu Tutsiler, % 1'ini Twalar tamamlar.
Doğal kaynaklar açısından pek zengin olmama sebebiyle dünyanın pek ilgi göstermediği bir yer Ruanda.
Bir Hutu olan devlet başkanının 6 nisan 1994
tarihinde uçağının düşmesi sonucu oluşan kaosu fırsat bilen Hutular Tutsi
bölgelerinde kalan verimli tarım alanlarının ele
geçirilme bahanesiyle eğitimli Tutsi ve ılımlı Hutular başta olmak üzere kıyıma
başladılar. Katliamlar başladığında bölgede
bulunan BM güçleri ABD önderliğinde 10 BM’ler
görevlisinin ölmesini bahane ederek ülkeden çekilmesi
www.tuncsiper.biz Nisan
13
katliamın hızlanmasına neden oldu. Hutu milisleri,
neredeyse ellerine geçen her aletle, balta, bıçak, satır, taş ile Tutsileri öldürmeye başladılar. Parası olan Tutsiler kurşun parası vererek, acısız ölümü
dahi satın alıyorlardı, olmayanlar ise en acımasız şekilde öldürülüyordu. Öldürmekten yorulan
Hutular, Tutsilerin kaçmasını önlemek maksadıyla aşil tendonunu kesiyor, dinlendikten sonra
katliamlarına devam ediyorlardı. Korkudan kilisede rahipler, hastanede doktorlar, ellerindeki Tutsileri cellatlarına teslim ediyorlardı.
Hata cesetlere saldıran köpekleri bile
öldürüyorlardı. Dünyadaki soykırımlara seyirci kalmayacağını söyleyen Fransa ve ABD gibi
ülkeler, bölgeye müdahale etmemek için BM'de soykırım sözcüğünü içeren tüm önergelerde değişiklik isteyerek, belgelerden çıkartılmasını dahi istediler.
Peki, bunlar olurken uzun süre seyirci kalmayı seçen Fransa ani bir kararla
katliamı destekleyen ve o anda legal olarak tanınan Hutu hükümetine askeri yardıma başladı. Bölgede hızla ilerleyen Fransız askerleri birçok bölgenin yönetimini ele geçirdi ve bölgedeki katliama müdahale etmedi. O ana kadar 600
bin insan öldürülmüşken, kendi sorumlulukları altındaki bölgede 200 bin kişinin daha öldürülmesine seyirci kaldılar. 800 bin insan 100 gün içerisinde katledildi...
Şimdi Fransa, İngiltere ABD öncülüğünde bu harekat (kirli geçmişlerine bakacak olursak) ne kadar insani olabilir ki?
Kendime sormadan edemiyorum...
Şafak operasyonu yapmak için, insani harekat yapmak için, bir yerlere demokrasi gelmesi için sanırım orada insan olması gerekmiyor, yeter ki petrol
olsun çarklar dönsün batının cebi dolsun…
Bahadır
Şafak operasyonu
yapmak için, insani
harekat yapmak
için, bir yerlere
demokrasi gelmesi
için sanırım orada
insan olması
gerekmiyor, yeter
ki petrol
.olsun..çarklar
www.tuncsiper.biz
Nisan
14
Libya’ya da Demokrasi Yağıyor
2. Dünya Savaşı'nın Müttefik Devletleri olan ABD,
İngiltere, Fransa ve Kanada yanlarına İtalya'yı da
alarak dün gece Libya halkına savaş uçaklarından
demokrasi yağdırmaya başladı. Yerel diktatör ile
küresel diktatör arasında sıkışan halkın ne
yapacağı merakla bekleniyor. Irak işgalinin bize
ülke için en kötü yerelin, en iyi yabancıdan daha
iyi olduğu gösterdi. Önümüzdeki bir iki gün içinde Libyalıların bu konuda nasıl
düşündüğünü göreceğiz.
Sadece hava harekatı ile Kaddafi düşürülebileceğini sanmıyorum. Irak'ın
neredeyse 5 katı büyüklüğünde yüzölçümüne sahip olan Libya'ya bir kara
harekatı yapılması da çok zor. Bu nedenle operasyonun kara kısmını isyancılar
oluşturuyor. İsyancıların kaybettikleri şehirleri tekrar alabilmeleri sahip
olduklarından daha büyük bir halk desteği olmadan mümkün değil. Ancak bu
hava saldırısı isyancılara olduğu kadar Kaddafi'ye olan desteği de arttırabilir. 1.
Körfez Savaşının bir tekrarını görebiliriz. Kaddafi ülkenin bir kısmında
kontrolünü yitirse de iktidarda kalabilir.
Irak petrolünü Saddam'ın elinden alan Exxon Mobil (ABD), Shell (Hollanda),
Total (Fransa) ve BP (İngiltere), Libya petrollerini Kaddafi'den aldığında devletin
bedava ev, elektrik, su sağladığı Libya halkının durumunun daha iyi olmayacağı
kesin. Yerel diktatörleriyle, devlet desteğiyle yaşamlarını sürdürebilen büyük
kesim bu uluslararası diktatörlerin Libya'yı ele geçirmesiyle gece gündüz
çalışsalar da hayatlarını idame ettiremeyecekler, sadece ev sahibi olmak ve
faturalarını ödeyebilmek için didinir hale gelecekler. Libya halkının doğru karar
vermesini umuyorum.
Libya’daki yasadışı askerleri varlığımızı yasalarımıza uygun hale tezkere mecliste
kabul edildi ve 1958’de yapılan Cezayir hatası tekrarlanmış oldu. O tarihte
Birleşmiş Milletler'de Fransa işgali altındaki Cezayir'in bağımsızlığı oylanırken
NATO üyesi, dost ve müttefik Fransa’yı kırmamak için, işgalciye karşı kurtuluş
savaşı vermiş Cezayirli kardeşlerimize destek olamadık ve çekimser oy kullandık.
Şimdi de A.K. partisi, Demokrat parti geleneğinden geliyor olmanın gereğini
yaptı, işgalcinin yanında yer aldı.
Mete
Yerel diktatör ile
küresel diktatör
arasında kalan
Libyalılar…
www.tuncsiper.biz Nisan
15
Libya Düşerken
Tunus’ta yakılan isyan ateşinin sıçradığı Libya’da diğer Ortadoğu ülkelerinden
farklı olarak henüz iktidar değişimi yaşanmadı. Libya lideri Kaddafi isyanı büyük bir oranda bastırmayı başardığı
sırada sözde uluslararası güçlerin adına '' Şafak Yolculuğu Operasyonu ''
verdikleri saldırı dün akşam saatlerinde Fransız uçaklarını Bingazi'yi vurmasıyla
başladı. Amerika’nın yönettiğini açıkladığı operasyona Türkiye’den de destek açıklamaları yapıldı.
Sivillerin can güvenliğini sağlamak, diktatörü indirmek bahanesiyle daha önce
de Irak'ı vurmak, bölge petrollerini ele geçirmek için kullanan küresel güçler aynı oyunu Libya üzerinde oynamaya başladılar. Sözde sivil halkı koruma bahanesiyle vurulan Libya’da her geçen saat sivil kayıpların sayısı artmaktadır.
Yaklaşık bir aydır iç savaş yaşanan
Libya’ya yapılan saldırının zamanlaması birçok soru işareti
içeriyor. Sivillerin yaşamını önemseyen
küresel güçler bir aydır niye kıllarını kıpırdatmadılar?
Kaddafi'ye bağlı güçlerin isyanı büyük
oranda bastırdığı, isyanın merkezi olan Bingazi'ye girdiği sırada saldırının
başlaması saldırının amacının Kaddafi’yi zayıflatıp isyancılara kolaylık sağlamak olarak görülmektedir.
Herkesin aklından çıkarmaması gereken ve olayları değerlendirirken dikkate alması gereken nokta Libya'nın da tıpkı Irak gibi zengin petrol kaynaklarına
sahip olmasıdır.
Amaç sivillerin hayatının korunması mı yoksa petrol kaynaklarının ele geçirilmesi midir? Karar sizin…
Uğur
Olayları değerlendirirken
dikkate alınması gereken
nokta Libya'nın da tıpkı
Irak gibi zengin petrol
kaynaklarına sahip
olmasıdır.
www.tuncsiper.biz
Nisan
16
Haliç’te Yaşayan Simonlar - Dün Devlet Bugün Cemaat
Hanefi Avcı’nın 2010 Ağustos ayında yayımlanan ve büyük gürültü koparan Haliç’te Yaşayan
Simonlar, Dün devlet Bugün Cemaat kitabında cemaatçilerin polis içinde ilk örgütlenmeye başladığı yıllardan itibaren ilk ele geçirmek
istedikleri birimler olan İstihbarat Daire ve KOM Başkanlığı’nın neden bu kadar önemli olduğunu
şöyle anlatılıyordu:
"Ülke genelinde istedikleri gibi bilgi toplamak, istedikleri kişilerin faaliyetlerini izleyip öğrenmek gayesinde olanların yaptığı ilk şey Emniyet
İstihbarat Dairesini ele geçirmektir. Orada hâkim konumda olmaları gerekir. Bunu MİT üzerinde etkinlik kurarak da yapabilirler
ama o kurum daha ilerisine müsaade etmez. Eğer sadece bilgi toplamak yerine haklarında bilgi toplandıkları kurum ve kişiler hakkında adli işlemlerde bulunmak da isteniyorsa Emniyet Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadale
(KOM) Dairesinde etkin olunması şarttır. Sadece merkezi yapıları değil, operasyonların en çok yönetileceği başta İstanbul, Ankara olmak üzere bazı
önemli illerdeki bu dairelerin uzantısı şubelerin de ele geçirilmesi gerekir. Eğer sadece bilgi toplamak ve bunlarla ilgili adli işlem yapmakla da yetinmeyip her
memur, asker ve özel kanunlarla korunan kişiler hakkında da işlem yapmak isteniyorsa, o zaman öze yetkili mahkemelerin savcıları ve hâkimleri üzerinde de etkin olunması gerekir.
Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı sahip olduğu geniş teknik imkânları ile
herkes hakkında her türlü bilgiyi toplayabilir, kim kimlerle görüşüyor öğrenilebilir, eline telefon alan herkesin irtibatları ve ilişkileri belirlenebilir. Hiç kimse onlardan ilişkisini gizleyemez. Emniyet İDB ve her ildeki şubesi, hatta bazı
ilçelerdeki birimlerinin istihbari dinleme yetkisi vardır. Kişiler dinlenir, izlenir ve bir süre sonra evraklar imha edilir. Yıllarca her konuda ve her kurumdan
toplanmış terabaytlara sığmayan bilgi bankaları mevcuttur. Dahası kimsenin hesap edemeyeceği teknik imkânlara sahip Türkiye’nin her ilindeki istihbarat şubelerini 7 bin civarındaki personeli vasıtasıyla ülke genelinde her yerde izleme
faaliyetlerinde bulunma olanakları vardır. Onları yalnızca Emniyet Genel Müdürü ve İçişleri Bakanı denetleyebilir, müfettişler dâhil kimse binalarına
giremez ve işlemlerine karışamaz.
www.tuncsiper.biz Nisan
17
KOM Daire Başkanlığı merkez ve ülke
genelindeki örgütlü suçlar ve organize gruplarla ilgili tahkikatları yapar, aynı zamanda adli dinleme ve izlemenin
Emniyetteki en etkin merkezidir. Özel yetkili savcılar ve mahkemeler biraz da
kanunları zorlayarak herkes hakkında doğrudan dava açabilir, gözaltı kararı
verebilir, tutuklayabilir. Fakat normal hallerde devlet memurları hakkında görevleri nedeniyle işledikleri suçlar
için tahkikat yapılması 4483 sayılı kanuna göre belli makamların iznine
tâbidir. İlçe memurları için kaymakamlardan, il memurları için valilerden, merkez memurları için
genel müdür ve benzeri amirlerden, üniversiteler için YÖK veya rektörden
izin şartı vardır. Bu izin olmadan doğrudan dava açılmaz, belli suçüstü
halleri haricinde savcılar doğrudan tahkikat yapamazlar. Ama herhangi bir fiil özel yetkili mahkemelerin görev alanına giriyor denince herkes hakkında doğrudan dava açılabilir. İşte Türkiye’de son yıllarda, böyle bir planın
uygulandığını görüyoruz. MİT’e hâkim olsanız, sadece bilgi toplarsınız, belki bunları saptırarak kullanabilirsiniz ama daha ilerisini yapamazsınız. Aksiyonel bir
eylem gerçekleştirme arzusundaysanız, MİT size yetmez. Bu doğrultuda önce KOM Daire Başkanlığı, sonra İstihbarat Dairesi Başkanlığı, ardından da İstanbul ve Ankara İstihbarat Şubesi ve bunlarla paralel olarak özel yetkili mahkemelerin
savcı ve hâkimlerinin de belli oranda belirli eğilimlerde olan kişilerden oluşturulduğunu bugün net olarak görmek mümkün."
Önce KOM Daire
Başkanlığı, sonra
İstihbarat Dairesi
Başkanlığı, ardından da
İstanbul ve Ankara
İstihbarat Şubesi ve
bunlarla paralel olarak
özel yetkili
mahkemelerin savcı ve
hâkimlerinin de belli
oranda belirli eğilimlerde
olan kişilerden
oluşturulduğunu bugün
net olarak görmek
mümkün.
www.tuncsiper.biz
Nisan
18
Cemaatin Copları
Emniyetin içine “Fethullahçı tohumu”
atılmasının ilk günlerine tanıklık eden biri
olarak cemaatin “kendilerinden
olmayanları saf dışı bırakma” yöntemlerini
yaşamış biri olduğunu da belirten Zübeyir
Kındıra kitabının önsözünde şunları
yazıyordu:
“14 yaşında Polis Koleji öğrencisi olarak
Emniyet Teşkilatı’na girdim ve 1986 yılında
bu örgütün elemanlarının, baskı ve dayanaksız suçlamaları ile sicilim bozulduğu
için ayrılmak durumunda kaldım. Polis Koleji ve Akademisi’nde geçirdiğim 7 yıl
boyunca, polis içinde bu örgütün varlığını net olarak gördüm. Ayrıldıktan sonra
da, Kolej ve Akademi yıllarından bu yana arkadaşlığım süren polis dostlarımla
bu konuda sürekli görüş alışverişi içinde oldum. Bu dostlarımla ilişkilerim ve
onların yaşadığı ve tanık olduğu olayları aktarmaları sayesinde, polis teşkilatının
içindeki Gülen cemaatinin giderek büyümesini, güçlenmesini ve polis içinde
egemen bir güç olmasını yakından izleyebildim. Polis Koleji’nin uygun ikliminde,
birçoğumuz daha ilk hafta sonu izninde, bu Fethullahçı topluluğun içinde,
nereye ve neden gittiğini bilmeden bir ’Işık Evinde’, Said-i Nursi’ risalesi
dinlerken buldu kendisini. Bazılarımız okula döner dönmez, üst sınıflara ya da
komiserlere durumu anlatıp, ‘korunmaya’ alındı. Ama yalanlarla, gizlice
götürüldüğümüz o evleri, orada yaşadıklarımızı ve o günleri hiç unutmadık. Ben
de o evlerden birine götürülenlerdendim. Hemen uzaklaşıp, kurtuldum. Benim
gibi birçok arkadaşım da bu topluluktan uzak durdu. Ama benimle birlikte o gün
o eve gidenlerin birçoğu iyi birer
Fethullahçı oldular. O gün o evde,
benim ilk namazımda yanımda
duranlar ve onların anlayışı tarafından
Emniyet Teşkilatı’ndan
uzaklaştırıldım. Yıllar sonra, gazeteci
olarak o gün, o evde benimle birlikte
olanların, Emniyet Teşkilatı’nın en
kritik üst yönetimlerinde
bulunduklarına tanık oluyorum.”
Yıllar sonra, gazeteci
olarak o gün, o evde
benimle birlikte olanların,
Emniyet Teşkilatı’nın en
kritik üst yönetimlerinde
bulunduklarına tanık
oluyorum.
www.tuncsiper.biz Nisan
19
Dokunan Yanar
Birgün Gazetesi’nden Onurkan Avcı’nın 26 Ağustos 2010’da, Hanefi Avcı’nın
tutuklanmasına giden süreci başlatan kitabının yayımlanmasından sonra kendisiyle yaptığı röportajda Kındıra, öğrenci olduğu dönemde temelleri atılan
emniyetteki Fethullahçı kadrolaşmanının geldiği noktayı, “Cemaatin siyasi iktidardan da güçlü bir konumda bulunan, siyasi iktidara etki eden, yönlendiren
bir güçte oldukları konuşuluyorken, cemaatin Emniyetten güçlü olup olmadığını tartışmak, abesle iştigal etmektir” diye açıklıyordu. Avcı’nın cemaatin avı olmaya mahkum olacağını vurgulayan Kındıra, “Cemaatçi polisler, kendi
kadrolaşmalarını tamamlayabilmek için önce Atatürkçü, demokrat, ulusalcı kesime yönelik operasyonlar yaptılar.
Daha okul sıralarında başlayan bu ayrıştırma, kendilerinden olmayanları karalama ve yok etme sistemlerini, aktif
birimlerde daha da katı bir şekilde sürdürdüler. Dahası güçlendikçe, önce
kendi yanlarında ve yakınlarında tuttukları Ülkücü kökenli polisleri de saf dışı etmek
için aynı karalama yöntemleriyle suçlamaya başladılar. Ülkücü kökenli polisler de bunu tıpkı Hanefi Avcı gibi,
yıllar sonra fark ettiler. Hanefi Avcı gibi ‘devletçi’ polisleri de bir süre kızdırmadılar
ama güçlenince pasifize etmeye başladılar. Avcı da bu nedenle bir müddet cemaate yakın gibi algılanmış, cemaat ile
kolkola görünmüş hatta cemaatin hedefine hizmet eden operasyonlara imza atmış olabilir. Telekulak operasyonu da buna örnek gösterilebilir. Bu bağlamda
Hanefi Avcı’nın son çıkışı ve 2010 Ağustos’unda yayınlanan kitabı, senelerdir gücü hakkında yayınlar yapılan cemaatin artık dış desteğe ihtiyaç duymayacak
bir güce ulaştığını ve kendisinden olmayanların tamamını tasfiye etmeye yönelmesine bir karşı duruşu da simgeliyor. Ama bildiğim bir şey var ki, cemaate dokunan yanar. Cemaat arkasına aldığı ABD desteği, CIA koruması ve
katkılarıyla, devlet ve iktidar içindeki kadrolaşmasıyla önemli bir güçtür ve önceki örneklerinde olduğu gibi Avcı da, cemaatin avı olmaya mahkûmdur.
Sadece bürokratik yaşamına son vermek zorunda kalması gibi bir fatura ile kurtulabilirse sevinmelidir. Fethullah Gülen hakkında dava açılmasına rağmen, örgütü hakkındaki soruşturmanın ‘soruşturmaksızın’ takipsizlikle sonuçlanması
ve bu takipsizlik kararı gerekçe gösterilerek Gülen hakkında beraat kararının Emniyet tarafından verilen belgeye dayandırılması unutulmamalıdır” diyordu.
Ama bildiğim bir şey var
ki, cemaate dokunan
yanar. Cemaat, arkasına
aldığı ABD desteği, CIA
koruması ve katkılarıyla,
devlet ve iktidar içindeki
kadrolaşmasıyla önemli
bir güçtür ve önceki
örneklerinde olduğu gibi
Avcı da, cemaatin avı
olmaya mahkûmdur.
www.tuncsiper.biz
Nisan
20
Sakıncalı Piyade
24 Ocak 1993 Yılında soğuk bir Ankara
sabahında hain bir saldırıyla şehit edilen
değerli Cumhuriyet aydını Uğur Mumcu'nun
12 Mart dönemini anlattığı bu değerli eseri
um:ag (Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik
Vakfı) yayınları tarafından okuyucusuyla
buluşturuldu.
12 Mart döneminde askerliğe hazırlanırken
'Sakıncalı Piyade' ilan edilip askere alınan
Uğur Mumcu kendi yaşadıklarını ve Ülkenin
durumunu anlatır bizlere.
Trajikomik bir hikayedir, 12 Mart dönemi
Türkiye için.
Aziz Nesin Uğur Mumcu'ya şöyle seslenir:
'' Ellerin dert görmesin Uğur Mumcu! Sakıncalı Piyade'yi yazdığın için, eline
sağlık, ağzına sağlık, canına sağlık. Kendi yazdıklarıma gülemem. Ama senin
yazdıklarını gülerek okudum. ' Acı acı gülmek ' deyimi vardır ya, işte öyle acı acı
güldüm.''
Kitaptan bir kesit bizi 'acı acı gülümseten'
''…Muhtıra verilir verilmez, Cumhuriyetin geleceğini ağır tehlike içine
düşürmekle suçlanan Başbakan Süleyman Demirel ünlü şapkasını alarak,
hükümetten ayrıldı. Üç gün geçmemişti ki, Silahlı Kuvvetler'den bazı general ve
albaylar emekliye sevk ediliverdi. Hem, kimin imzasıyla? Cumhuriyetin
geleceğini ağır bir tehlike içine düşürmekle suçlanan Başbakan Demirel'in
imzasıyla!
Olur mu, olur. Burası Türkiye!...''
www.tuncsiper.biz Nisan
21
Teneke
Yaşar Kemal, olağanüstü anlatımıyla Anadolu'nun küçük bir kasabasında Çeltik
Ağalarıyla Kasaba'nın kaymakamı arasında geçen mücadeleyi anlatır bizlere.
Egemen güçlerin halk sağlığını hiçe sayarak, kanunları kendilerine göre
uygulatarak yapmaya çalıştıkları Çeltik ekimi nedeniyle kasabada sıtmadan
dolayı yöre halkının kırılmasına yeni gelen kaymakam izin vermeyecektir.
Devletin yasalarını uygulamaya
çalışacaktır ama bilmediği bir şey vardır
egemen güçler (burada çeltik ağaları)
yeni gelen genç ve idealist kaymakam
hariç diğer bütün devlet memurlarını
satın alabilmektedir. Daha yeni
kurulmuş bir Cumhuriyet'in idealist
genç memurlarının eski feodal
kalıntılarla savaşının iyi bir örneğidir
''Teneke''.
Her ne kadar hikayenin sonunda
egemen sınıflar kazansa da, kaymakam
teneke çalınarak sürgüne gönderilse de
yine de umut var. Egemen sınıfların ele
geçiremediği idealist namuslu
memurların, kaymakamların olması
gelecek için umut verici.
''… Resul Efendi bu sefer belli edercesine gülümsedi. Kaymakam gördü.
- Neden gülümsediniz Resul Bey?
- Mücadele efendim.
- Yaa Resul Bey. Yılmamak gerek. Mücadele Resul Bey. Sonuna kadar...''
www.tuncsiper.biz
Nisan
22
İmparatorluktan Cumhuriyete I - Mondros’tan İstanbul’a
Maltepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Başkanı ve aynı
üniversitenin Atatürk Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü olan Orhan
Çekiç tarafından kaleme alınan İmparotorluktan Cumhuriyete dizisinin ilk kitabı
olan ''Mondros'tan İstanbul'a'' adlı eseri dizinin diğer kitapları gibi Cumhuriyet
Kitapları tarafından okuyucuyla buluşturuldu.
''Mondros'tan İstanbul'a'' eserinde yazar
2. Dünya savaşı sonlarına gelindiğinde
Osmanlının içinde bulunduğu koşullarla
İstanbul'un İşgal dönemi arasındaki tarihi
kesite büyüteç tutuyor. Türk tarihinin bu
önemli yıllarını ayrıntılarıyla anlatıyor.
Kitapta Mustafa Kemal kendisini sürekli
İstanbul’dan uzak tutulmaya çalışılması
girişimlerini şöyle değerlendirir:
'' Zaten dönemlerin bir ayırım çizgisi
olmak gerekir. Şimdi, çok memnunum ki,
beni, geçmişin birbiri peşinden olup
bitenleri içinde bulunmaktan
alıkoymuşlar. Gerçekten insan, yaşadığı, bulunduğu ve çalıştığı çevre içinde, o
dönemi yürütüp yönetenlerle bir arada ve aynı kanıda olursa, aynı çevre ve
dönemin adamı olmaktan çıkamaz. Beni bu felaketten uzak tutmak için
ellerinden geleni yapanlara teşekkür etmeyi görev sayarım, onların, bu
davranışlarının bilinçli yapıcıları olmadıklarını söylemek şartı ile…''
www.tuncsiper.biz Nisan
23
Mustafa Kemal bilindiği gibi İzzet Paşa Kabinesinde Harbiye Nazırı olma isteği
olumsuz sonuçlanmıştır. Bunun nedenini öğrenmek isteyen Mustafa Kemal'e
İzzet Paşa'nın Rauf Orbay aracılığı ile yanıtı '' Eğer müzakerelerden beklenen
sonuç alınamazsa güneyde orduları toparlayabilecek en güvendiğimiz Komutan
Mustafa Kemal'dir, onu Yıldırım Orduları Grup Komutanı yapmak istediğim için
kabineye almadım'' olur.
Mustafa Kemal'in İzzet Paşa'ya yanıtı ise şöyledir:
'' Ben barışın çabuk gelmeyeceğini, barışa kadar çok buhranlı ve önemli
durumlar karşısında kalacağımızı ve bu güçlükler içinde vatanıma ciddi
hizmetler etmenin mümkün olduğunu anladığım içindir ki Harbiye Nezareti
makamını istemiştim.
Yoksa barışa ulaşabildikten sonra onun huzur ve sükunu içinde Harbiye Nezareti
vazifesini benden çok mükemmel yapacak değerli kimseler olduğunu bilirim.
Buna nazaran barıştan sonra buluşmayı hiç de zorunlu hatta gerekli
saymıyorum …''
www.tuncsiper.biz
Nisan
24
Ayaklanma Sanatı
Günümüzde ayaklanma gerçekten de savaş türünden bir sanattır ve ihmal
edildiği zaman, ihmal eden tarafın yok olmasına neden olacak kurallara bağlıdır.
Öncelikle sonuçlarıyla karşılaşmaya tamamen hazır olmadıkça ayaklanma ile
oynamayınız. Ayaklanma son derece belirsiz niceliklerle yapılan bir hesaptır. Bu
niceliklerin değeri her gün değişebilir. Karşınızdaki güçler örgüt, disiplin ve
yerleşmiş otorite bakımından sizden ileridirler. Sizin onlara karşı güçlü
üstünlükleriniz olmadıkça yenilir ve yok olursunuz.
www.tuncsiper.biz Nisan
25
İkinci olarak, ayaklanma bir kez başladı mı çok büyük bir azimle ve hücum
planıyla yürür. Savunucu bir eylem, her silahlı ayaklanmanın ölümüdür,
düşmanlarla boy ölçüşmeye kalmadan kaybedilir. Düşmanlarınıza güçleri
dağınıkken bastırınız. Küçük de olsa her gün yeni başarılar, ilerlemeler
kaydediniz, ilk başarılı ayaklanmanın size verdiği moral üstünlüğünü koruyunuz.
Her zaman en fazla tahrike kapılan ve daha güven verici yanı gözeten, iki taraf
arasında kararsız kişileri kendi tarafınıza toplayınız, size karşı güçlerini bir araya
getirmeden düşmanlarınızı geri çekilmeye zorlayınız. Devrimci politikanın
bugüne kadar bilinen en büyük üstadı Danton’un dediği gibi: “Atılganlık,
atılganlık ve yine atılganlık”
Marx – Engels
www.tuncsiper.biz
Nisan
26
“Cumhuriyet’in tunç siperi”
www.tuncsiper.biz
www.facebook.com/pages/Tun%C3%A7siper-Dergisi/206997785994300