ebû hanîfe - tevhidi davet · sinde mekke’de vefat eden sahabi ebu’t-tufeyl Âmir b....
TRANSCRIPT
EBÛ HANÎFE Mustafa bin Sezgin
3
www.tevhididavet.com
MUKADDİME
Rahman ve Rahim olan Allâh’ın ismi ile…
Hamd,-âlemlerin rabbi olan- Allâh’a mahsustur. O’na hamd
eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden
ve amellerimizin kötülüğünden O’na sığınırız. O’nun hidayete er-
dirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidayete
erdiremez. Şehadet ederim ki, Allâh’tan başka ibadete lâyık hiçbir
ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed sallallâhu aley-
hi ve sellem O’nun kulu ve Rasûlüdür.
Seçme sıfatına sahip olan Rabbimiz, hiç şüphesiz dinine hiz-
met edecek insanları da seçmektedir. Bu nimetin farkına varanlar
ve gereğini yerine getirenler cennetle müjdelenmiş ve onların gü-
zel sözlü insanlardan olduğu haber verilmiştir. Nitekim Rabbimiz
Allâh Azze ve Celle bunu şöyle beyan etmiştir:
“Allâh'ın dinine dâvet eden, sâlih amel işleyen ve: “Muhak-
kak ki ben Müslümanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim
vardır?” (Fussilet: 41/33)
Dinine hizmet edecek olan insanları seçen Rabbimiz Allâh
Azze ve Celle, hicretin 80. Yılında Kûfe’de doğacak bir yiğit seçmiş-
4
www.tevhididavet.com
tir. Bu yiğit; Ebû Hanîfe künyesi ile meşhur Nûman bin Sâbit’tir.
İşte İmâm Ebû Hanîfe Allâh Azze ve Celle’nin kendisine ver-
miş olduğu dâvet görevinin farkına varmış ve bu nimetin şükrünü
yerine getirmeye çalışmıştır.
O her zaman zâlime karşı mazlumun yanında, müstekbirlerin
korkulu rüyası olmuştur. İlmini zâlimlerin düzenlerini yıkma yolun-
da kullanmış ve malını bu uğurda sarf etmiştir.
Allâh Subhânehu ve Teâlâ ona ve onun gibi diğer Ehl-i sünnet
ulemasına rahmet eylesin.
1. Doğumu:
Ebû Hanîfe miladi 699, hicri 80 yılında zamanın en önemli
ilim merkezlerinden biri olan Kûfe’de doğdu. Babasının adı Sâbit
dedesinin adı ise Zûta’dır. Şeceresi; En-Nu’mân b. Sâbit b. Zûta b.
Mâh şeklinde olduğu rivayet edilir.
Nûman ve ailesinin Arap olmadığı kesindir. Farisi veyahut
Türk olduğu şeklinde değişik görüşler vardır. Dedesi Zûta Teym b.
Salebe oğullarının azatlısı olup, Alî radiyallâhu anh zamanında
Kâbil’den gelerek Kûfe’ye yerleşmiştir. Zûta Kûfe’de İmâm Alî ile
karşılaşmış ve ona karşı sevgi duymuştur. Müslüman olduktan
5
www.tevhididavet.com
sonra bir oğlu olmuş adını Sâbit koymuştur. Babası gibi Sâbit’te
İmâm Alî radiyallâhu anh’a sevgi beslemiş ve İmâm Alî radiyallâhu
anh’dan kendisi için Allâh’a dua etmesini istemiştir. İmâm Alî radi-
yallâhu anh’da Sâbit’e Allâh’tan hayırlı bir evlat vermesini dilemiş-
tir.
Allâh Azze ve Celle Alî radiyallâhu anh’ın duasını kabul etmiş
ve Sâbit’e tüm İslam âleminin fakihi olacak Nûman’ı ihsan etmiştir.
Nitekim İmâm Şafii Ebû Hanîfe hakkında, “İnsanlar fıkıhta Ebû
Hanîfe’nin iyalidir(çocuklarıdır)”1 demiştir. Ebû Hanîfe künyesi ile
tanınan bu büyük insan, nesilden nesile kendisinden istifade edilen
bir cevher olmuştur.
2. Gençliği:
Dine karşı ilgi ve sevgisi bulunan bir ailenin çocuğu olan Ebû
Hanîfe, küçük yaşta Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Ezberlerini unut-
mamak için Kur’an-ı çok okuyan insanlardan biri olmuştur. Kıraat
ilmini 7 Kurrâ’dan biri olan İmâm Âsım’dan öğrenmiştir.2 Ayrıyeten
Arapçanın o zaman tasnif edilmekte olan sarf, nahiv, şiir ve edebi-
yatını da öğrenmiştir.
1 İbn-i Abdilberr, el-İntika; Sayfa: 136 2 İbn-i Hacer Heysemî, Hayratu’l-Hisan; Sayfa: 265
6
www.tevhididavet.com
Ebû Hanîfe’nin uzun ömürlü, çok yaşamış bazı ashabla gö-
rüştüğünde ihtilaf yoktur. Tarihçiler onun görüştüğü ashabın isim-
lerini zikrederken: 93 hicrî yılında vefat eden Enes b. Mâlik’i, 87
senesinde vefat eden Abdullâh b. Evfâ’yı, 85 senesinde vefat eden
Vasile b. Eska’yı, 88 senesinde vefat Sehl b. Saide’yi ve 102 sene-
sinde Mekke’de vefat eden sahabi Ebu’t-Tufeyl Âmir b. Vasile’yi
zikretmektedirler.3 Tâbiînden ise Atâ b. Ebî Rebâh ve Abdullah İbn
Ömer ile tanışarak onların ilmî sohbetlerine katılmış ve hadis din-
lemiştir. Kendisi tâbiînden sayılır ve etbau’t-tâbiînin büyüklerin-
dendir.
Ebû Hanîfe’nin yaşadığı yer ve çağda itikâdi fırkalar çoğalmış,
bir sürü sapık düşünce ortaya çıkmış, Emevî hükümdarlarının Ehl-i
Beyt’e zulmü devam etmiştir. Gençliğinde çağının bütün düşünce
akımlarını çok iyi tespit etmiş bu sebeple ilmî ve aklî araştırmalara
yönelen bir zekâya sahip olmuştur. Bu özelliği ileride ilim sahipleri
tarafından keşfedilecek ve onun ilme yönelmesi istenecektir. Fa-
kat Ebû Hanîfe gençliğinde babasının mesleğini devam ettirmekle
meşguldür.
Babası Sâbit Kûfe’de ipek ve yün kumaş ticareti ile uğraş-
maktaydı. Oğlunun yaşça büyüdüğünü ve ticarî zekâ olarak da ka-
3 Mekkî, Menâkıb-ı Ebû Hanîfe; Cilt: 1, Sayfa: 24, İbn-i Hacer Heysemî, Hayratu’l-Hisan; Sayfa: 23, Suyûtî, Tebyizu’s-Sahife; Sayfa: 6
7
www.tevhididavet.com
biliyetli olduğunu görünce işleri ona devretmiştir. Ebû Hanîfe bun-
dan sonra babasının işini büyütmüş ve çok büyük kârlar elde et-
miştir. Öyle ki o, zamanın da Kûfe’nin en zengin kumaşçılarından
biri olmuştur.
3. İlme Başlangıcı:
Ebû Hanîfe ticaretle meşgul olduğu için ilim meclislerine pek
az gidip gelebiliyordu. Hayatının bu gençlik dönemleri babası Sâbit
gibi ticaretle geçiyordu. Ticaret ve zenginliğin çekici yönleri bu-
lunmaktaydı, fakat Ebû Hanîfe’nin aklî ve zihnî susuzluğunu ancak
ilim giderebiliyordu.
Ebû Hanîfe’nin bu durumu ilim ehlinin dikkatini çekinceye
kadar devam etti. Nitekim bir gün İmâm Şa’bî ile karşılaşacak ve o
gün “İmâm Ebû Hanîfe” diye asırlar boyu anılmasının dönüm nok-
tası olacaktı. İşte o günü, Ebû Hanîfe’nin kendisinden dinleyelim:
“Bir gün Şa’bî’ye rastladım, oturuyordu. Beni çağırdı ve:
-‘Nereye gidiyorsun?’ diye sordu. Bende:
-‘Çarşıya gidiyorum’ dedim. Şa’bî’de:
-‘Çarşıya gitmeni değil, âlimlerin yanına gitmeni isterim’ dedi.
Ben de:
8
www.tevhididavet.com
-‘Âlimlerin yanına çok az uğruyorum’ diye cevap verdim. Bu-
nun üzerine o, bana:
-‘Öyle yapma! Senin ilimle uğraşman ve âlimlerin yanından
ayrılmaman gerekir. Çünkü ben seni, dinamik bir zekâya sahip aktif
bir genç olarak görüyorum” dedi.
Şa’bî’nin bu sözleri kalbimde son derece büyük bir yer etti.
Çarşı ve pazara gitmeyi bıraktım, ilim tahsiline koyuldum. Allâh,
Şa’bî’nin bu sözleriyle beni çok faydalandırdı.”4
İmâm Şa'bî’nin bu nasihatinden sonra 22 yaşında olan İmâm
Ebû Hanîfe, ticaretle ilişkisini kesip işlerin idaresini Hafs b. Abdur-
rahmân’a devretmiştir. Artık İmâm Ebû Hanîfe ticaretle eskisi gibi
uğraşmıyor asıl iş olarak, ilim meclislerinde zamanını değerlendiri-
yordu. Fakat ilme yönelmesi ticaretten büsbütün ayrıldığı anlamı-
na gelmemektedir. O, ticari işlerini vekili vasıtasıyla yönetiyor ve
işleri kontrol ediyordu.5
Hakkında yazılan hal tercümesi kitaplarına bakıldığında onun
ticareti tamamıyla bırakmadığı görülmektedir. Nitekim Mekkî,
Menakıb’ında Ebû Hanîfe’nin günlük hayatını şöyle anlatmaktadır:
4 Mekkî, Menâkıb-ı Ebû Hanîfe; Cilt: 1 Sayfa: 59 5 M. Ebû Zehra, Ebû Hanife; Sayfa: 40, (Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 2005, Çeviri: Osman Keski-oğlu)
9
www.tevhididavet.com
“Talebesi Yusuf b. Halid Simtî’den rivayet edildiğine göre
Ebû Hanîfe haftanın günlerini şöyle taksim ederdi: Cuma günü ta-
lebe ve arkadaşlarına evinde ziyafet verir ve onlara türlü türlü ye-
mekler sunardı. Cumartesi günleri ihtiyaçlarını görür, ne ders mec-
lisine ne de çarşıya uğrardı. O gün evini ve şahsî işlerini tanzim et-
mekle uğraşırdı. Diğer günler kuşluk vaktinden öğleye dek çarşıda
bulunur ve kalan vakitlerini de ders vermekle geçirirdi.”6
Ebû Hanîfe ticaret ile eskisi gibi meşgul olmayı bıraktıktan
sonra ilk olarak İmâm Şa'bî'nin ders halkasına katılmıştır. Ondan
kelâm, akîde ve münazâra bilgilerini öğrenmiştir. Mantığı çok kuv-
vetli olan İmâm Ebû Hanîfe, hiçbir fırkaya bağlanmadan ilim tahsi-
lini ilerletip kelâma yönelmiştir. Çünkü küçüklüğünde kazanmış
olduğu cedelci ve münazâracı mizacını ancak kelâm tatmin edi-
yordu.
Bu sebeple o Basra’ya birçok defa gitmiştir. Orada
mu’tezîlelerle birçok tartışmada bulunmuştur. Hâricîlerle de tar-
tışmalara girişmiş ve onların düşüncelerini yakından tanıma
imkânına kavuşmuştur.7 Bu olaylar bir süre böyle devam edegel-
miştir.
6 Mekkî, Menâkıb-ı Ebû Hanîfe; Cilt: 2 Sayfa: 106 7 M. Ebû Zehra, a.g.e; Sayfa: 36
10
www.tevhididavet.com
Fakat İmâm Ebû Hanîfe’nin kalbi, bu yol üzere devam ettiği
sürece rahat edememiştir. Çünkü o, seleflerininkinden ayrı bil yol
üzere gidiyor ve kendisini, cedelleşmeye sebep olan ve pek fayda
sağlamayan şeylerle uğraştırıyordu. Etrafına iyice bakıp araştırdık-
tan sonra, kelâmı bırakmış ve fıkıh ilmine yönelmiştir. Yahyâ b.
Şeyban’ın rivayet ettiğine göre Ebû Hanîfe bu hâlini şöyle anlat-
maktadır:
“Ben kelâmda, münazârada kuvvetli olan bir kimse idim. Bir
müddet bununla uğraştım. Münakaşalar yapıyor, kelâmı müdafaa
ediyordum. Bu münazâra erbabının çoğu Basra’da bulunuyordu.
Yirmi defadan fazla Basra’ya gidip geldim. Orada bir sene kadar,
daha az veya daha çok kaldığım olurdu. Haricîlerden İbaza, Sufriy-
ye gibi fırkalarla münakaşa yaptım. Kelâm ilmini ilimlerin en efdalı
sayıyordum. Kelâm dinin aslındandır derdim.
Ömrümün birazı böyle geçtikten sonra, kendi kendime dü-
şündüm ve şu kanaate vardım: Geçmiş olan sahabe ve tabiîler,
bizim anladığımız şeylerin hiç birisini gözden kaçırmamışlardır.
Onlar, bu şeyleri anlamada daha muktedir ve daha iyi kavrayış sa-
hibi idiler. Meselelerin inceliklerini onlar daha iyi anlıyorlardı. Sonra
onlar, bu hususlarda birbirleriyle sert bir şekilde münakaşa ve mü-
cadelede bulunmuyorlar, faydasız mücadelelere dalmıyorlardı.
11
www.tevhididavet.com
Aksine, bunlardan uzak kalıyorlar ve halkı da men ediyorlardı. Ke-
za, gördüm ki onlar, şeriata ve fıkıh konularına dalmışlar, bu husus-
larda birçok şeyler söylemişlerdir. Onlar, fıkıh meclisleri teşkil ede-
rek, birbirlerini fıkha teşvik etmişlerdir. Halka fıkıh öğretmişler,
Müslümanları fıkıh öğrenmek için çağırmışlar ve teşvik etmişlerdir.
Birbirlerine fetva vermişler ve fetva sormuşlardır. İşte İslâm’ın ilk
asrı böyle geçmiştir. Sonrakiler de onlara, yani ilk asır Müslümanla-
rına böylece uymuşlardır. Kısaca tasvir etmeğe çalıştığım; onların
bu tutumunu görünce ben de münakaşa, mücadele ve kelâm ba-
hislerine dalmayı bıraktım. Fıkıh ilmi ile yetindim ve seleflerimizin
yaptığı işlere döndüm. Marifet sahibi olanlarla beraber oldum. Ve
gördüm ki, kelâmla uğraşan ve kelâm meseleleri üzerinde tartış-
malarda bulunan kimselerin simaları, eskilerin sımalarına, metotla-
rı da salihlerin metotlarına uymamaktadır. Yine gördüm ki, cedelci-
lerin kalpleri katı, ruhları kabadır. Onlar Kitap, Sünnet ve selef-i
sâlih’e muhalefetten çekinmiyorlar, vera’ ve takvadan da uzaktır-
lar.”8
8 Hatip Bağdadî; Târih-i Bağdad, Mekkî; el-Menâkıb, İbn-i Hacer Heysemî; Hayratu’l-Hisan
12
www.tevhididavet.com
4. İlim Tahsili:
Ebû Hanîfe, artık kelâmı bırakmış ve fıkıh ilmine yönelmiştir.
O, Kitap ve Sünnet’ten hükümler çıkarmaya, meseleleri bunlar
üzerine bina etmeye, Selef-i Sâlihin’den rivayet edilen hadisleri
araştırmaya, öncekilerin ittifak ve ihtilaf ettikleri konuları öğren-
meye koyulmuştur. O sahabelerin ihtilafa düştükleri meselelerde
onların görüşlerinin dışına çıkmamış, fakat onlardan herhangi biri-
sini benimsemiştir.
Ebû Hanîfe, İmâm Şa’bî’den akîde ilmini öğrendikten sonra
Hammâd b. Ebî Süleyman’dan fıkıh ilmini öğrenmiştir. Kendisine
fıkıh tahsilini kimden yaptığı sorulmuş o ise şöyle cevap vermiştir:
“Ben, ilim ve fıkhın merkezindeydim. İlim ve fıkıh ehli ile dü-
şüp kalktım. Bu ilim ve fıkıh merkezindeki fakihlerden birinin
(Hammâd b. Ebî Süleyman) yanından ise hiç ayrılmadım.”9
Ebû Hanîfe, çeşitli çevrelerde birçok bilginle zaman geçirmiş,
onların metotlarını öğrenmiş ve içinde yaşamış olduğu ilim atmos-
ferinden hakkıyla faydalanmıştır. O özellikle zamanında fıkıhta
üstat olan bir âlime bağlanmıştır. İşte o Hammâd b. Ebî Süley-
man’dır. Ebû Hanîfe 18 yıl gibi uzun bir süre Hammâd’ın yanında
talebelik yapmıştır.
9 Hatip Bağdadî, Cilt: XII, Sayfa: 333
13
www.tevhididavet.com
Hocası Hammâd b. Ebî Süleyman, İbrâhîm en-Nehaî ve Şa’bî
gibi iki büyük âlimden fıkıh okumuştur. Abdullah b. Mes’ud ve Alî
radiyallâhu anhuma’nın fıkhına sahip kadı Şureyh, Alkame b. Kays,
Mesruk b. el-Ecda’nın fıkhından faydalanmıştır. Ebû Hanîfe’nin
fıkhında İbrâhîm en-Nehaî’nin tesiri de görülmektedir. Nitekim
Dehlevi, “Hanefî fıkhının kaynağı, İbrâhîm Nehaî’nin kavilleridir”
demiştir.10
Ebû Hanîfe ayrıyeten sık sık Mekke ve Medine’ye gittiği için
orada tabiinden olan âlimlerle görüşmüş ve onlardan hadis dinle-
miştir. Ehl-i Beyt’ten Zeyd bin Alî ve Muhammed el- Bakır’dan ilim
öğrenmiştir.11
Ebû Hanîfe 10 yıllık öğrencilikten sonra hocası Hammâd’ın
vekili oldu ve kendi kürsüsünü açmak istedi. Fakat altmış kadar
fetvasının, kırkının hocası Hammâd tarafından tasvip edildiği, yir-
misinin ise düzeltildiğini görünce, hocasının meclisine tekrar dön-
müş ve ölümüne kadar ona talebelik yapmıştır.
Ebû Hanîfe hocası Hammâd ile aralarından geçen yılları şöyle
anlatmaktadır:
10 Şah Veliyullah Dehlevî, Huccetullâh’il Bâliğa; 1, 146. 11 M. Ebû Zehra a.g.e
14
www.tevhididavet.com
“On sene onun dersinde bulundum. Sonra içimde bir ders
halkasında baş olma arzusu uyandı, onun dersinden ayrılıp kendim
ders vermek istedim. Bir gün evden çıktım. Niyetim bunu yapmaktı
ve mescide girdim. Hocamı görünce gönlüm ondan ayrılmaya razı
olmadı. Gelip yanına oturdum. O gece hocamın Basra’da bulunan
akrabasından birinin ölüm haberi geldi. Mal bırakmıştı. Ondan baş-
ka da mirasçısı yoktu. Bana kendi makamına geçip ders vermemi
emir etti ve Basra’ya gitti. O gittikten sonra ondan hiç duymadığım
meseleler gelmeye başladı. Ben onları cevaplandırıyor ve cevapları
da yazıyordum. Sonra hocam dönüp gelince bu meseleleri ona
arzettim. Altmış mesele dolayındaydı. Kırkında bana muvafakat
etti, onları uygun buldu, yirmisinde muhalif kaldı. Ben de ölünceye
kadar onun yanından ayrılmamaya ahdettim ve ölünceye kadar
ondan ayrılmadım.12
Hocasının gözetiminde faydalı bir eğitimden geçen Ebû
Hanîfe’nin ismi artık Irak’ta yavaş yavaş duyulmaya başlamıştır.
Nitekim ilerleyen zamanla birlikte dönemin Abbasî Halîfesi Ca’fer
el-Mansur, Ebû Hanîfe’nin ilminin şöhretini duymuş ve ona şöyle
demiştir:
12 Hatip Bağdadî, Tarih-i Bağdad; Cilt: XIII, Sayfa: 333
15
www.tevhididavet.com
-“Ey Nûman! İlmi kimden tahsil ettin?’ Ebû Hanîfe’de şu ce-
vabı vermiştir:
-‘Talebeleri vasıtasıyla Ömer radiyallâhu anh’dan, yine talebe-
leri vasıtasıyla Alî radiyallâhu anh’dan ve yetiştirdikleri vasıtasıyla
Abdullah b. Mes’ud radiyallâhu anh’dan tahsil ettim. Abdullah b.
Abbâs’ta yeryüzünde çağının en büyük bilginlerindendir.’ Bunun
üzerine Halîfe Ca’fer el-Mansur:
-‘Vallâhi sen çok sağlam bir yol tutmuşsun, ilmi asıl memba-
ından almışsın’ demiştir.”13
Bu sebeple hicretin 120. yılında Ebû Hanîfe’nin 18 yıl yanında
diz çökmüş olduğu ve bir nevi manevî babası olan Hammâd vefat
ettiğinde, onun yerine geçmesi için herkes Ebû Hanîfe’yi göster-
miştir.
5. Hocasının Vefatı Üzerine Ders Halkasının Başına Geçmesi:
Hammâd b. Ebî Süleyman hicretin 120. yılında vefat edince,
bütün gözler onun en bilgin ve kendisine en yakın olan talebesi
Ebû Hanîfe’ye çevrilmiştir. Ebû Hanîfe hocasının yerine kendisinin
13 Hatip Bağdadî, a.g.e; Cilt: XIII, Sayfa: 334
16
www.tevhididavet.com
geçmesi önerilince buna olumlu cevap vermiş ve hocasının yerine
geçerek ders halkasını devam ettirmiştir.
Ebû Hanîfe, ders halkasının başına geçtiğinde yabancılık
çekmemiş ve zorlanmamıştır. Aksine o zengin tecrübesi ve Allâh’ın
kendisine vermiş olduğu üstün kabiliyet sayesinde, derslerini ra-
hatlıkla devam ettirmiş ve insanlara faydalı olmuştur.
Ebû Hanîfe eskiden zamanının çoğunu ticaretle geçirdiği için
halkın istek ve ihtiyaçlarını çok iyi tespit eder ve Kur’an ve Sün-
net’e aykırı düşmediği sürece maslahata göre fetva verirdi. O tica-
retle ilişkisini tamamen kesmemiş vekili vasıtasıyla işlerini kontrol
etmekteydi. Bu sebeble halkın arasında meydana gelen güncel
meselelerden haberdardı. Onun ticaret hayatı fıkhî düşüncelerine
büyük etki etmiştir. Öyle ki o arkadaşları ile münazâra ettiğinde;
mesele örf, maslahat veya bizzat adalet konusuna gelince arkadaş-
ları susmak ve onu dinlemek mecburiyetinde kalırlardı.
Nitekim talebesi Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybani şöyle
anlatır:
“Ebû Hanîfe, kıyaslar hakkında talebeleriyle tartışmalarda
bulunurdu. Talebeleri bazen ona uyarlar, bazen de itiraz ederlerdi.
Fakat İmâm Ebû Hanîfe:
17
www.tevhididavet.com
-‘İstihsana yani maslahata başvuruyorum’ deyince, ona artık
hiç kimse itiraz edemezdi. Çünkü o, istihsan konusunda pek çok
mesele ileri sürer ve hepsi de onun görüşünü kabul edip kendisine
hak verirdi.”14
Talebesinin anlattığı üzere Ebû Hanîfe maslahat fıkhını çok iyi
kavramıştı. Bu da ancak meselelerin inceliklerini kavramak, halkla
sıkı bir şekilde temas etmek, halkın çeşitli münasebet ve maksatla-
rını bilmekle meydana gelir. Ebû Hanîfe’nin maslahat fıkhının te-
meli; şeriatın esasları ile kaynaklarını ve halkın durumlarıyla mua-
melelerini köklü bir şekilde incelemeye dayanmaktadır.
İmâm Ebû Hanîfe’nin ders verme usulü, zamanında ki ders
halkalarından farklıydı. O doğrudan doğruya dersi takdir etmezdi.
Herhangi bir meseleyi ele alır ve ortaya kordu. Sonra bu meseleye
ait hükümlerin dayandığı esasları açıklar ve talebeleriyle bunun
üzerine münazâra ederdi. Herkes kendi görüşünü açıklar, bazen
talebeleri hocalarına uyar bazen de içtihadına muhalefet ederlerdi.
Kimi zaman münazâra esnasında tansiyon yükselir ve yüksek ses-
lerle hocalarına itirazda bulunurlardı. Ebû Hanîfe ise gâyet sakin
olarak onları dinler ve fıkıh alanında geliştiklerini görünce mutlu
olurdu. Münazâranın neticesinde ortaya çıkan görüşle alakalı Ebû
14 M. Ebû Zehra, İslâm’da Siyasî, İtikâdî ve Fıkhî Mezhebler Tarihi; Sayfa: 440, (Hisar Yayınevi 2011)
18
www.tevhididavet.com
Hanîfe fetvasını verir ve bütün talebeleri bu fetvayı kabul ederler-
di.
İmâm Ebû Hanîfe’nin ders verme usûlünü çağdaşı olan Mis’ar
b. Kidâm şöyle anlatmaktadır:
“Ebû Hanîfe’nin talebeleri sabah namazına müteâkip ihtiyaç-
larını gidermek için dağılırlardı. Sonra onun ders halkasında bu-
lunmak üzere toplanırlardı. İmâm Ebû Hanîfe gelip yerine oturur
ve:
-‘Sorusu olan veya bir mesele üzerine münâzara etmek iste-
yen var mı?’ derdi. Bunun üzerine her taraftan sesler yükselirdi.
Allâh, İslâm’da şanı büyük olan böyle bir kimse sayesinde bütün
sesleri sükûnete kavuştururdu.”15
Şüphesiz bu metodu büyük bir özgüven ve güçlü bir şahsiye-
te sahip olanlar uygulayabilirler. İmâm Ebû Hanîfe önceden de
söylediğimiz gibi çok seyahat ederdi. Bu seyahatler ona pek çok
tecrübeler kazandırmış ve çeşitli insan mizaçlarını tanıma imkânı
elde etmiştir. Nitekim o Basra’da kelâmcılar ve dehrilerle tartışma-
lara girmiş ve onları susturmuştur.
15 Mekkî, Menâkıb-ı Ebû Hanîfe, Cilt: 2 Sayfa: 91
19
www.tevhididavet.com
Rivayet edildiğine göre zamanında, âlemin yaratıcısı ve bir
yöneticisi bulunmadığına inanan Dehrilerden bir toplulukla mü-
nazâra ve münakaşaya tutuştuğu bir sırada hasımlarına şöyle bir
soru sorarak, onları kendi sözleri ile rezil etmiştir:
“Bir adam size dese ki:
-‘Ben yüklü bir gemi gördüm, tamamen yükünü almış ve
denizdeki azgın dalgalara karışmış, onu sevk ve idare eden her-
hangi bir gemici bulunmadığı halde, muntazam bir şekilde yoluna
devam etmektedir.’ Buna ne dersiniz? Akıl bunu kabul eder mi?
Onlar:
-‘Hayır! Akıl değil bunu hayal bile kabul etmez’ dediler.
İmâm Ebû Hanîfe de:
-‘Subhânallâh! Akıl, başıboş yoluna devam eden bir geminin
varlığını kabul etmez de, şu koskoca dünyanın, değişik halleri ve
çeşitli işleri, bütün genişliği, dağları, ovaları ve denizleriyle yara-
tıcısız ve ustasız meydana gelip ayakta durduğunu nasıl kabul
eder?’ diyerek onları cevapsız bıraktı.” 16
İşte İmâm Ebû Hanîfe önceden edinmiş olduğu tecrübeler ve
hazır cevaplılığı sayesinde hem İslâm düşmanlarını etkisiz bırakıyor
16 M. Ebû Zehra, İslâm’da Siyâsî, İtikâdî ve Fıkhî Mezhebler Tarihi; Sayfa: 441
20
www.tevhididavet.com
hem de talebelerine münazâra usûlü ders vererek hocasının ders
halkasını devam ettiriyordu.
6.Yaşantısı:
Ebû Hanîfe Emevî ve Abbâsî devletleri zamanında yaşamıştır.
Ömrünün 52 yılı Emevî, son 18 yılı ise Abbâsî devleti devrinde geç-
miştir.
İmâm Ebû Hanîfe iki evlilik yapmıştır. Bu evliliklerinden bir
erkek birde kız çocuğu olmuştur. Oğlunun adı Hammâd, kızının ise
Hanîfe’dir.17 Ebû Hanîfe vakarlı bir insandı. Boş işlerle uğraşmaz ve
boş yere laf söylemezdi. Kısa ve net cevaplar verirdi. Konuşulması
lazımsa konuşur yoksa susardı.
İmâm, Allâh Azze ve Celle’yi çok anardı. Geceleri ibadetle
meşgul olur çoğu zaman gündüzleri oruçlu geçerdi. Ev halkına kar-
şı merhametli, çocuklarına şefkatliydi. Onların isteklerini elinden
geldiğince karşılamaya çalışırdı.
Ebû Hanîfe fıkıh alanında ileri seviyede olduğu gibi ticarette
güvenilirliği ile de meşhurdu. Bilindiği gibi İmâm, hazz (dokuma
kumaş) ticaretiyle uğraşmaktaydı. Halk onu ticarette Ebû Bekir
17 Mekkî, a.g.e. Cilt: 1 Sayfa: 136, İbn-i Bezzâz el-Kerderî, Menâkıb-ı Ebû Hanîfe; Cilt: 2 Sayfa: 218
21
www.tevhididavet.com
radiyallâhu anh’a benzetirdi.18 O malın kötüsünü üst tarafa iyisini
ise alt tarafına koyardı. Satışlardaki doğruluk ve dürüstlüğe çok
önem verirdi.
Rivayet edildiğine göre: “Ebû Hanîfe bir gün ortağı Hafs b.
Abdurrahmân’ı ülke dışına kumaş satmak için gönderirken, ona
malda özür bulunduğunu bildirmiş ve bunu satış esnasında müşte-
riye anlatmasını emretmiştir. Hafs b. Abdurrahmân kumaşı satmış,
fakat müşteriye malın özürlü olduğunu söylemeyi unutmuştur.
İmâm bunu duyunca, müşterinin vermiş olduğu parayı iade etmek
istemiş fakat Abdurrahmân malı sattığı adamı tanıyamamış sima-
sını unutmuştur. Bunun üzerine Ebû Hanîfe almış olduğu paranın
hepsini sadaka olarak vermiş ve sevabını satın alan zata bağışla-
mıştır.”19
Bununla birlikte İmâm, düşkünün malını değerinde alırdı.
Düşkün ve ihtiyaçlı diye malını ölü fiyatına almazdı. Nitekim bir gün
kadının biri gelerek ipekli bir elbise satmak istemiştir. Ebû Hanîfe:
-‘Fiyatı kaçtır?’ deyince kadın:
-‘100 dirhemdir’ demiştir. Ebû Hanîfe ise:
18 M. Ebû Zehra, Ebû Hanîfe; Sayfa: 41 19 Hatip Bağdadî, a.g.e; Cilt: XIII Sayfa: 358
22
www.tevhididavet.com
-‘O kumaş 100 dirhemden fazla eder, kaça satacaksın?’ diye
sormuş; kadıncağız da, yüz yüz artırarak 400 dirheme kadar çık-
mıştır. Ebû Hanîfe yine; ‘o mal daha fazla eder’ deyince kadın:
-‘Benimle alay mı ediyorsun?’ diye çıkışmıştır. Bunun üzerine
Ebû Hanîfe:
-‘Bir adam çağır da malının fiyatını belirlesin’ demiştir. Kadın-
cağız da malın fiyatını belirlemesi için bir adam çağırmış ve o elbi-
seyi Ebû Hanîfe 500 dirheme almıştır.20
İşte İmâmın ticaretteki bu dürüstlüğü sebebiyle halk ile ara-
sında sıcak bir ilişki oluşmuştur. Nitekim Kûfe’de birisi malını ema-
net etmek için birini aradığında herkes Ebû Hanîfe’yi gösterirdi.
Öyle ki Ebû Hanîfe şehit edildiğinde evindeki emanet sandığından
büyük miktarda mal çıkmıştır.
Ebû Hanîfe’nin yaşamış olduğu Kûfe şehri Şiilerin merkezi
olarak bilinen bir yer olmasına rağmen, o ashabı kirama olan sev-
gisini gizlemezdi. Nitekim Said b. Ebî Urûbe şöyle demiştir:
“Kûfe’ye geldim ve Ebû Hanîfe’nin meclisinde hazır bulun-
dum. O, bir gün Osman radiyallâhu anh’ı andı ve ona Allâh’tan
rahmet diledi. Ben de ona; Allâh rahmetini senden de esirgemesin,
20 İbn-i Hacer Heysemî, Hayratu’l-Hisan; Sayfa: 44
23
www.tevhididavet.com
bu memlekette Osman b. Affan için senden başka hiçbir kimsenin
rahmet dilediğini işitmedim, dedim.”21
Ebû Hanîfe hakikati söylemekten çekinmediği gibi kendisin-
den sonra bu hakikatleri söylemeye devam edecek nesillerin yetiş-
tirilmesine de önem verirdi. Nitekim yıllık gelirinin bir bölümünü
her sene biriktirir, onunla önce ilim ve hadisle uğraşanların ihtiyaç-
larını, yiyecek giyecek vs. hususlarını temin ederdi. Bu işi yaparken
onlara şöyle derdi:
“Buyurunuz. Bu hediyeyi zaruri ihtiyaçlarınıza sarf ediniz ve
Allâh’tan başka hiç kimseye muhtaç olmayınız. Daima şükrediniz.
Âlemlerin Rabbinden başkasına minnet etmeyiniz. Bu parayı be-
nim verdiğimi sakın düşünmeyiniz. Çünkü bu, Allâh’ın size takdir
edip göndermiş olduğu hissedir. Sadece benim elimle size ulaş-
maktadır.”22
Bununla birlikte Ebû Hanîfe talebelerinden evlenme çağına
gelmiş olanları evlendirir masraflarını kendisi temin ederdi.23 Nite-
kim talebesi Ebû Yusuf’un ailesinin maddi durumu çok kötüydü.
Babası onu ilim talebinden alıp para kazanması için çalıştırmak
21 İbn-i Abdilberr, el-İntika; Sayfa: 130 22 Hatip Bağdadî, a.g.e Cilt: XIII Sayfa: 358 23 M. Ebû Zehra, İslâm’da Siyasî, İtikâdî ve Fıkhî Mezhebler Tarihi; Sayfa: 443
24
www.tevhididavet.com
isteyince. Ebû Hanîfe, Ebû Yusuf’un bütün mali sorumluluğunu
üzerine almıştır.
İmâm Ebû Hanîfe’nin ilme vermiş olduğu bu önem ve hizmet
dolayısıyla sayısı binleri bulacak kadar talebe yetiştirmiştir. Bunla-
rın 40 kadarı Müctehid mertebesine ulaşmıştır. Müctehid öğrenci-
lerinden en meşhurları Ebû Yusuf (vefatı H.158), Muhammed b.
Hasan eş-Şeybânî (H.189), Zûfer b. Huzayl (H.158), Hasan b. Ziyad
(H.204), Kasım b. Maan (H.175), Dâvût et-Tâ (H.165), Esed b. Amr
(H.190), Alî b. Mushir (H.168) ve Hibban b. Alî (H.171)’dir.
Ebû Hanîfe hocasının vefatından sonra 30 sene ders hocalığı
yapmıştır. Bu hocalığı zâlim iktidar sebebiyle bazen kesintilere uğ-
ramıştır. Fakat Ebû Hanîfe ders halkasını vefatına kadar devam
ettirmiştir.
Ebû Hanîfe, insanoğlunun yalnız hakikatin peşinden gitmesi
gerektiğine inanırdı. Ona göre kişi cedel ve münazârada ister yen-
sin ister yenilsin önemli değildir. Bir insan, hakikati araştırıp ona
ulaştığı müddetçe galiptir; isterse cedel ve münazârada hakikati
ona hasmı/düşmanı göstermiş olsun.
Bu sebeple o talebelerinin kelâm münakaşalarına girmelerine
izin vermezdi. Bir gün oğlu Hammâd babasına:
25
www.tevhididavet.com
-“Seni münakaşa yaparken görüyoruz, bizi neden men edi-
yorsun?” dedi. Ebû Hanîfe şu cevabı verdi:
-“Biz münazâra yaparken arkadaşımız kayıp düşecek, yanıla-
cak diye korkudan başımızda kuş varmış gibi dururduk. Sizse mü-
nazâra yapıyorsunuz ve arkadaşınızın düşmesini istiyorsunuz. Ar-
kadaşının kayıp düşmesini isteyen, arkadaşını tekfir etmek istiyor,
demektir. Arkadaşını tekfir etmek isteyen ise, arkadaşından önce
küfre düşer.”24
Bu sebeple o hak nereden gelirse gelsin kabul ederdi. İhlâsı
sebebiyle kendi görüşünün kayıtsız ve şartsız şüpheden uzak bir
hakikat olduğunu ileri sürmez ve şöyle derdi:
“Bizim bu sözümüz, bir görüş olup bize göre erişebildiğimiz
en iyi neticedir. Birisi bizim bu görüşümüzden daha güzel olanı ileri
sürerse bize değil, ona uyulması daha evlâdır.”25
Ebû Hanîfe’nin talebesi Zûfer b. Huzayl şöyle anlatıyor: “Biz
Ebû Hanîfe’den ders okurduk. Yakub b. İbrâhîm de (Ebû Yusuf)
yanımızdaydı ve İmâmın söylediklerini yazardı. Bir gün Yakub’a
şöyle dedi:
24 İbn-i Bezzâz el-Kerderî, Menâkıb-ı Ebû Hanîfe; Cilt: 1 Sayfa: 121 25 M. Ebû Zehra, İslâm’da Siyasî, İtikâdî ve Fıkhî Mezhebler Tarihi; Sayfa: 447
26
www.tevhididavet.com
-‘Ey Yakub, vay haline! Benden her işittiğini yazma. Çünkü
ben, bu güne göre böyle düşünüyorum. Belki yarın bu görüşüm-
den vazgeçerim. Belki de yarın başka bir görüşe sahip olurum. Fa-
kat, ertesi gün onu da bırakabilirim.”26
İşte İmâm bu sözleriyle sadece Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve
sellem’in kayıtsız ve şartsız taklit edilebileceğini beyan ediyordu.
Nitekim o şöyle demiştir:
“Allâh’ın kitabındakini alır kabul ederim. Onda bulamazsam
Rasûlullâh’ın güvenilir, âlimlerce mâlum ve meşhur sünnetiyle
amel ederim. Onda da bulamazsam ashâbından dilediğim kimsenin
re’yini alırım. Fakat iş İbrâhim, Şâ’bi, el-Hasen, Atâ… gibi zevâta
gelince ben de onlar gibi ictihad ederim”27
İmâmın bu tavrı idaredeki devlet reislerini memnum etmemiş
ve onu taraflarına çekmeye çalışmışlardır. Fakat Ebû Hanîfe bu
tekliflerini reddetmiş ve zâlimlere alet olmayacağını bildirmiştir.
İşte İmâmın büyük mücadelelerinin başlangıcı ve sonu şehadetle
bitecek olan duruşunun ilk dönemleri bu şekilde başlamıştır.
“Zâlimlere yardımcı olmamak!” İşte Ebû Hanîfe budur...
26 Hatip Bağdadî, a.g.e; Cilt: XII Sayfa: 352 27 Mekkî, a.g.e; 74-78, Zehebî, Menâkıb; 20-21, M. Ebû-Zehra, Târihü’l-fıkh; II, 161, A. Emin, Duha’l İslâm; II, 185 vd.
27
www.tevhididavet.com
7. İmâm Zeyd’e Desteği:
İmâm Zeyd gittiği her yerde zamanın Emevî padişahı Hişam
b. Abdulmelîk’in vâlileri tarafından aşağılanıyordu. Medine vâlisi-
nin ona yaptıkları ise sınır tanımaz boyutlara ulaşmıştı. Çarşıda bir
kimseyle oturup konuşmak istese, hemen vâlinin adamları gelerek
ona müdahale ediyor ve ortamı bozuyordu.
Emevî Sultanı Hişam b. Abdulmelîk, bir konu hakkında şahit-
lik yapması için İmâm Zeyd’i Kûfe’ye çağırmıştı. Bunu duyan Kûfe
halkı çok sevinmişti. Çünkü ilk defa peygamber soyundan biri
Kûfe’ye ayak basacaktı.
İmâm Zeyd Kûfe’ye geldiğinde halk onu sevgiyle karşıladı.
Ona, eğer kıyâm yaparsa destek vereceklerini söylediler. Bunun
üzerine İmâm Zeyd heyecanlandı. İnsanlar akın akın kendisine ge-
liyor ve biat ediyordu. Öyle ki biat edenlerin sayısı yüz bini bulmuş-
tu.
Buna binaen İmâm Zeyd Ebû Hanîfe’ye bir elçi göndererek
kendisine destekçi olmasını istedi. İmâm Zeyd’in göndermiş oldu-
ğu elçi Ebû Hanîfe’nin yanına ulaştığında takvimler hicretin 120.
yılını gösteriyordu.
28
www.tevhididavet.com
İmâm Ebû Hanîfe Ehl-i beyte sevgi duyan bir insandı.
Emevîlere Ehl-i beyte yaptıkları zulümlerinden dolayı kin duyuyor-
du. Bu sebeple hocası İmâm Zeyd ona elçi yolladığında:
-“Ben kendisinden hadis naklettiğim hocam İmâm Zeyd’i tüm
içtenliğimle destekliyorum. Onun bu çıkışı Rasûlullâh’ın Bedir’de ki
çıkışı gibidir. Nasıl ki Rasûlullâh'ın Bedir de ki çıkışı hak içinse,
İmâm Zeyd’in kıyâmı da hak içindir” demiştir.
Fakat İmâm bu kıyamın zafer ile sonuçlanacağını düşünmü-
yordu. Çünkü Kûfe halkı verdiği sözde durmayan bir halkı. Ve Ebû
Hanîfe Hüseyin radiyallâhu anh’a yapılan ihanetin aynısının İmâm
Zeyd’e de yapılacağından korkuyordu. Menakıp kitaplarında onun
kıyama katılmama sebeplerinden bahsedilirken Muhammed Ebû
Zehra şu iki rivayeti nakletmiştir:
“Onun bu çıkışı Rasûlullâh’ın Bedir’de ki çıkışı gibidir” dedi-
ğinde, kendisine:
-“Öyle ise siz niye ona katılmadınız?” denilince:
-“Beni ona katılmaktan halkın bendeki emanetleri alıkoydu.
Bana birçok emanet bırakmışlardı. Onları İbn-i Ebî Leylâ’ya bırak-
mak istedim, kabul etmedi. Emanetler bende iken bilinmeyen uzak
yerlerde ölmekten korktum,” dedi. Bir başka rivayette ise:
29
www.tevhididavet.com
-“Şayet halkın, onun atalarını aldattıkları gibi onu da aldatıp
yarı yolda bırakmayacaklarını bilsem, onunla beraber ben de sava-
şırdım. Zira hak İmâm ve halife odur. Hilâfet onun hakkıdır. Ben
ona malımla yardım ettim. On bin dirhem göndererek ona biat
ettim. Elçiye özrümü ona arz etmesini söyledim.”28
Bu rivayetlere bakıldığında İmâm Ebû Hanîfe, hocası İmâm
Zeyd’i hak halife kabul etmiş ve Müslümanların Emevîlere karşı
kıyam yapmalarını caiz görmüştür. Kendisi bu kıyama fiili olarak
katılmasa da malı ve fetvaları ile onun kıyamını desteklemiştir.
Unutulmamalıdır ki âlimlerin fetvaları bazen kılıçlardan daha şid-
detlidir.
İmâmın kıyama fiili olarak katılmamasını savaşmaktan korktu
diye değerlendirmek büyük bir itham ve iftira olur. Çünkü İmâm,
karakteri gereği doğru görmüş olduğu şeyi söylemekten ve yap-
maktan çekinmeyen bir insan olduğundan böyle bir şey düşünmek
gerçek ile örtüşmeyecektir. Çünkü o hak davası uğrunda canını
vermiş ve zalim yöneticilerin karşısında hak sözü söylemiştir. Nite-
kim Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
28 M. Ebû Zehra, Ebû Hanîfe; Sayfa: 44, İbn-i Bezzâz el-Kerderî, Menâkıb-ı Ebû Hanîfe; Cilt: 1 Sayfa: 55
30
www.tevhididavet.com
“Cihadın en efdali (üstünü) zalim devlet başkanına hak sözü
söylemektir.”29
8. Emevîlere Karşı Tavrı:
İmâm Zeyd’in kıyâmı, Kûfe halkının ihâneti ile hicretin 122. yı-
lında kendisinin feci bir şekilde şehit edilmesiyle sonuçlandı. Müs-
lümanlar, İmâmın cesedine zarar gelmesin diye onu hemen göm-
düler. Fakat Emevî ordusunun komutanları onun mezarını bulup
çıkardılar. Önce vücudunu tanınmayacak şekilde doğradılar. Sonra
Kûfe çöplüğünde bulunan bir hurma ağacına cesedini asıp yaktılar.
İmâm Ebû Hanîfe, bu yapılanları duyunca çok üzüldü ve
Emevîlere karşı olan kini büyüdü. Çünkü artık onlar ölülere bile
merhametli davranmıyorlardı. Bu sebeple İmâm Ebû Hanîfe, İmâm
Zeyd’in oğlu Yahyâ Horasan’da Emevîlere karşı ayaklandığı zaman
ona destek verdi. Hutbelerinde Yahyâ’ya biat edilmesi gerektiğini
halka arz etmiş, malıyla da destek olmuştur. Fakat Yahyâ hicretin
125. Yılında Emevîler tarafından babası gibi şehit edilmiştir.
Bu sefer Yahyâ’nın oğlu Abdullâh, zâlim Emevîlere karşı Ye-
men’de ayaklanmıştır. İmâm bu kıyâma da destekçi oldu. Fakat
29 Tirmizi, Fiten; 13 Hadis No: 2174
31
www.tevhididavet.com
son Emevî sultanı Mervân b. Muhammed tarafından hicretin 130.
senesinde Abdullâh da şehit edilmiştir.30
İşte bu olaylar İmâmın üzerinde büyük etkiler bırakmıştır. Ar-
tık o her konuşmasında yönetimi eleştiriyor ve insanları kıyâma
dâvet ediyordu. Hiç şüphesiz Ebû Hanîfe’nin bu davranışları Irak
vâlisi Ömer ibn-i Hubeyre’nin dikkatinden kaçmıyordu.
Irak vâlisi Ömer İbn-i Hubeyre tehlikenin arttığını görünce fa-
kih ve muhaddislerden korkmaya başlamış, özellikle fıkıh ve hadis-
te büyük yeri olan ve İmâm Zeyd’le önceden teması bulunanlardan
endişelenmiştir. Bu sebeple onları sarayına dâvet ederek hepsine
birer görev verip kendi tarafına çekmeyi planlamıştır.
Çünkü Emevîler her yandan siyasî çalkalanmalarla mücadele
ediyordu. Irak, İran ve Horasan bu çalkalanmaların en şiddetli ol-
duğu yerlerdi. Diğer taraktan Abbasîler şehirleri bir bir ele geçir-
meye başlamıştı. Bu sebeple Son Emevî sultanı Mervan b. Mu-
hammed’in Irak vâlisi Yezid b. Ömer b. Hubeyre Ebû Hanîfe’ye dev-
let içerisinden bir iş verip onun devlete olan bağlılığını test etmek
istiyordu.
30 İbn-i Esîr, el- Kâmil; Cilt: V, 123, 125 ve 130. seneleri olayları
32
www.tevhididavet.com
Mekkî, Menakıb-ı Ebû Hanîfe adlı kitabında ve diğer menakıb
kitaplarında ve tarihçilerin hal tercüme kitaplarında bu olaydan
bahsedilmiştir. Mekkî şöyle nakletmiştir:
“Emevîler zamanında İbn-i Hubeyre Kûfe vâlisi idi. Irak’ta
kaynaşmalar baş gösterdi. Irak fukahâsını kendi huzurunda topla-
dı. Aralarında İbn-i Ebî Leylâ, İbn-i Şübrüme, Davud b. Ebî Hind gibi
ulema vardı. Her birini mühim devlet vazifeleri başına geçirdi. Ebû
Hanîfe’yi de davet etti. Mührü onun eline vermek istedi. Ebû
Hanîfe’nin elinden geçmeyen hiçbir emir ve fermanın hükmü ol-
mayacak, Beytu’l Malden çıkan her mal Ebû Hanîfe’nin elinden
çıkmış olacaktı. Ebû Hanîfe bunu kabul etmedi. Bunun üzerine İbn-
i Hubeyre:
-‘Eğer kabul etmezse onu döverim’, diye yemin etti. Fukahâ
arkadaşları Ebû Hanîfe’ye:
-‘Allâh aşkına, kendini tehlikeye atma, şu işi kabul et. Biz se-
nin kardeşleriniz, hepimiz bu işlerden nefret ediyoruz, fakat başka
çare bulamadık, ister istemez vazife aldık’ dediler.
Ebû Hanîfe şu cevabı verdi:
-‘Eğer vâli benden Vasıt Mescidinin kapısından çıkan insanları
saymak gibi önemsiz bir iş istese bile, yine kabul etmem. Nerde
33
www.tevhididavet.com
kaldı ki, herhangi bir insanın ölümüne dair verilen hükmü onayla-
mam mümkün olsun? Allâh’a yemin ederim ki, böyle bir sorumlu-
luğu kesinlikle kabul etmeyeceğim!’
İbn-i Ebî Leylâ:
-‘Arkadaşımızı bırakalım, o haklıdır, hata başkasının’ dedi.”31
İşte İmâm Ebû Hanîfe’nin hak uğrunda hiç bir şeyi gözünü
kıpmadan yaptığı ortaya çıkıyor. Öleceğini bile bile vâlinin teklifini
reddediyor! Şimdi nasıl olurda ona cihad etmekten korktu diyebili-
riz? Böyle bir şey söylemekten Müslümanlar olarak Allâh’a sığınırız.
Devamla Mekkî şöyle anlatıyor:
“(Teklifi kabul etmeyince)Ebû Hanîfe’yi hapse attılar. Ona
her gün dayak atıyorlardı. Cellat bir gün İbn-i Hubeyre’ye gelerek:
-Bu adam kırbaçtan ölecek, dedi.
İbn-i Hubeyre:
-Söyle ona, bizi yeminimizden kurtarsın, dedi. O da Ebû
Hanîfe’ye bunu söyleyince:
-Caminin kapılarını saymamı istese yine yapmam, dedi. Sonra
o cellât, İbn-i Hubeyre ile görüştü:
31 Mekkî, Menâkıb-ı Ebû Hanîfe; Cilt: 2 Sayfa: 23
34
www.tevhididavet.com
-Bu mahpusa nasihatçı yok mu, mühlet istesin ki vereyim?
dedi.
Ebû Hanîfe’ye haber gönderdiler:
-Arkadaşlarımla istişare yapayım, dedi.
Bunun üzerine İbn-i Hubeyre tahliyesini emretti. Ebû Hanîfe
hapisten çıkınca atına bindi ve Mekke’ye kaçtı. Bu hâdise 130 sene-
sinde idi. Mekke’ye yerleşti. Hilâfet Abbasîlere geçinceye kadar
orada kaldı. Ebû Cafer Mansur zamanında Kûfe’ye döndü.”32
Anlaşılıyor ki Ömer İbn-i Hubeyre Ebû Hanîfe’yi anlamak ve
onun devlete karşı olup olmadığını iyice öğrenmek istiyordu. Ona
en büyük vazifelerden birini teklif etmişti. Fakat İmâm bunu kabul
etmemişti. Dövdürdü, kırbaçlattı fakat bir damla taviz ve gözyaşı
ondan alamadı. Ta ki, annesinin onun için üzüldüğü haberini alın-
caya kadar. İşte adamlık budur. Allâh yolunda kendi çektikleri için
değil fakat onun sebebiyle ailesinin üzülmesine ağlamak... İmâm
ilk defa ağlıyordu, kafası şişmiş yaraları morarmış bu insan işken-
ceden değil annesinin endişesinden ağlamıştı. Kuvvetli olmak de-
mek, katı kalpli, kaba ve sert olmak demek değildir. Bilakis kuvvetli
olmak; sağlam irade, yüksek duygu, şefkatli kalp, ince ruh, ta-
32 Mekkî, a.g.e; Cilt: 2 Sayfa: 24
35
www.tevhididavet.com
hammüllü gönül, sebatlı akıl, vakarlı hareket sahibi olmak demek-
tir. İşte Ebû Hanîfe bunların hepsi demektir...
9. Abbâsîlere Karşı Tavrı:
Emevîlerin saltanatı hicretin 132. senesinde Abbâsîler tara-
fından yıkıldı. Abbâsoğulları Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem
ile Abdulmuttalib soyunda birleşmekteydiler. Bu sebeple Abbâsîle-
rin ilk Halîfesi Ebu’l Abbâs tüm insanlara Ehl-i beyti savunacağını ve
Müslümanlara adaletli davranacağını söyledi.
Şüphesiz İmâm Ebû Hanîfe buna çok sevinmişti. Çünkü artık
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in ehl-i beyti zulüm görmeye-
cek Müslümanlara adil davranılacaktı. Bunun Müslümanlar için
kaçırılmaya-cak bir fırsat olduğunu ve hemen Halîfeye biat edilme-
si gerektiğini insanlara anlatması gerekiyordu. İşte bu sebeple
İmâm sevinçli bir şekilde halka şöyle hitap ediyordu:
“Bu iş (hilafet) Rasûlullâh’ın yakınlarına geçerek hak yerini
buldu. Bu Allâh’ın lütfu ve keremidir. Ey âlimler! Bunlara (Abbâsîle-
re) yardım etmeye en layık olan sizlersiniz! Size istediğiniz kadar
ikram ve ihsan var. Halîfenize biat ediniz. Biat ahirette sizin için
36
www.tevhididavet.com
emniyete kavuşmaya vesiledir. Allâh’ın huzuruna biatsız çıkarak
hüccetsiz ve delilsiz kalmayın.” 33
İşte İmâm Ebû Hanîfe bu duygular içerisinde insanları Halîfe-
ye biate çağırıyordu. Abbâsîler adaletli bir yönetim vaad etmişler-
di. Fakat İmâm nereden bilebilirlerdi ki ileride Emevîleri aratacak
zulümler işleyeceklerini?
Fazla geçmemişti. 3-5 ay sonra Ebu’l Abbâs ordu hazırlayacak
ve Emevîlere mensup olan herkesi kılıçtan geçirecekti. Kadın, er-
kek, çocuk ve yaşlı demeden... Hatta o kadar ileri gitmişti ki Mua-
viye radiyallâhu anh’ın mezarını açtırarak kemiklerini etrafa saç-
tırmıştı.
İmâm bu olayları duyunca büyük üzüntüye uğradı. Yapılanlar
sadece Emevîlere mensup olan Müslümanlara da değildi. Ehl-i Bey-
te’de zulüm başlamıştı. İmâma bu acı haberler her geldiğinde
mescidinde kendi odasına geçerek sakalları ıslanıncaya kadar ağlı-
yordu. Çünkü Abbâsîler İmâmı kandırmış ve Emevîler gibi insanlara
zulmetmeye devam ediyordu.
Bu sebeple Ebû Hanîfe, Cafer el-Mansur döneminde Hicretin
145. Yılında Muhammed Nefsu’z Zekiye Medine’de kardeşi İbrâhîm
Basra’da kıyâm başlattığında onlara destek vermiş ve hutbelerinde
33 Mekkî, a.g.e; Sayfa: 151, İbn-i Bezzâz el-Kerderî, Menâkıb-ı Ebû Hanîfe; Cilt: 2 Sayfa: 200
37
www.tevhididavet.com
onların tarafında olduğu söylemiştir. Ebû Cafer el- Mansur ise Mu-
hammed ve Kardeşi İbrâhîm’in babası Abdullâh’ı hapse attırmış ve
hapiste öldürtmüştür. Bu olaylar üzerine Ebû Hanîfe ders halka-
sında Abbâsîlere karşı gelinmesini halka beyan etmiştir. Nitekim
talebesi İmâm Zûfer ona şöyle demiştir:
-“Vallâhi sen bundan (Abbâsîlere karşı tutumundan) vaz-
geçmeyeceksin. Bizim de dolayısıyla boynumuza ipler takılacak!”34
İmâm Malik ise Medine’de Abdullâh oğlu Muhammed Nef-
su’z-Zekiyye’ye biat etmeleri için halka fetva veriyordu. Ona:
-“Bizim boynumuzda Mansur’un biatı var’ dediler.
İmâm Mâlik:
-“Siz zor altında bunu vermiştiniz (biat etmiştiniz)” dedi ve
halk bunun üzerine Muhammed Nefsu’z-Zekiyye’ye biat ettiler.35
Fakat zamanın Abbâsî sultanı Ebu Ca’fer el-Mansur’un adam-
ları tarafından kıyam eden Muhammed ve kardeşi İbrâhîm şehit
edilmiştir.
Kıyâmı gerçekleştiren bu iki insanın şehit edilmesi üzerine
İmâm Ebû Hanîfe Kûfe’de, İmâm Mâlik Medine’de yönetimi tenkit
34 Hatip Bağdadî, Tarih-i Bağdat; Cüz: XII. S.239 35 İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihaye: Cilt: X Sayfa: 84
38
www.tevhididavet.com
eden hutbeler vermişlerdir. Bu olaylar tabi ki Ca’fer el-Mansur’un
gözünden kaçmamıştır. İmâm Mâlik’i kırbaçlatmış İmâm Ebû
Hanîfe’nin derslerine ise gözcüler dikmiştir.
Fakat Ebû Hanîfe buna aldırış etmiyor ve her zaman hak ola-
rak görmüş olduğu görüşü beyan ediyordu. Bu sebeple Mansur ile
aralarındaki ilişki günden güne kötüleşiyordu. Cafer el-Mansur’un
Ebû Hanîfe’yi şehit etmesine sebep olan olayları maddeler halinde
açıklarsak:
a) Hasan b. Kahtabe olayı: Cafer Mansur ve Ebû Hanîfe’nin
aralarının iyice açılmasına sebep olan olaylardan ilki komutanı Ha-
san b. Kahtabe’nin Basra’ya gitmesini engellemektir.
Hasan b. Kahtabe, Abbâsîlerin önemli komutanlarındandı. Bir
çok insanı zâlimce öldürmüş ve haklarına geçmişti. Bir zaman son-
ra yaptıklarından pişman olmuştur. Bu sebeple Ebû Hanife’nin ya-
nına gitmiş ve tevbe ederse günahlarının bağışlanıp bağışlanmaya-
cağını sormuştur. Aralarında geçen olayı İbn-i Bezzâzî şöyle anlat-
maktadır:
-“Benim işim sana malûm, benim için tevbe yolu var mı?
Ebû Hanîfe ona şu cevabı verdi:
39
www.tevhididavet.com
-‘Senin yaptıklarına hakikaten nâdim/pişman olduğun Allâh
indinde gerçekse, bir Müslümanı öldürmekle kendinin öldürülmesi
arasında muhayyer bırakılsan da kendi öldürülmeni tercih etsen ve
asla eski yaptıklarına dönmeyeceğine Allâh’a ahid/söz versen ve
eğer bunları tutarsan işte senin tevben budur.’
-‘İşte ben de bunu yapacağım ve hiçbir Müslümanı öldürme-
yeceğim, Allâh’ıma söz veriyorum.’
Bu, Alî radiyallâhu anh’ın torunlarından İbrahim b. Abdul-
lah’ın ayaklanmasından önce idi. İbrahim isyan edince Mansur
ona(Hasan’a) İbrahim’e karşı gitmesini emretti, isyanı bastırmayı
ona teklif etti. O da İmam Ebû Hanîfe’ye geldi ve olup biteni anlat-
tı. İmâm da:
-‘İşte senin tevbenin zamanı geldi. Eğer ahdettiklerini yapar-
san sen hakiki tevbe yapmış sayılırsın. Yoksa eskiden yaptıklarının
hepsinden sorulursun!’ dedi.
O da tevbesinde sebat etti. Hazırlandı, kendisi ölümün kuca-
ğına atarcasına Mansur’un yayına girdi ve:
-‘Senin gönderdiğin cihete gitmeyeceğim, eğer senin hakimi-
yetinde bu yaptıklarım Allâh’a itaat sayılıyorsa, bundan en fazla
40
www.tevhididavet.com
nasibi olan benim, eğer senin emrinle bu yaptıklarım günahsa, ar-
tık yeter. Bu kadarı kâfi.’
Mansur kızdı. Hasan’ın kardeşi Hamid b. Kahtabe orada idi.
-‘Bir seneden beri onun aklında bir bozukluk var, biraz aklını
kaçırdı, onun yerine ben gideceğim. Bu şerefe ben ondan daha
lâyıkım,’ dedi.
Mansur yanında güvendiği kimselere sordu:
-‘Fukahâ’dan kiminle görüşüp konuşuyor bu?’
-‘Ebû Hanîfe’ye gidip geliyor’ dediler.”36
b) Musul halkı hakkında ki görüşü:
Ebû Hanîfe ile Cafer el-Mansur arasındaki gerilimin artmasına
sebep olan olaylardan biride Musul halkı hakkında vermiş olduğu
fetvadır. Bu olayın içeriğine İbn-i Bezzâz el-Kerderî’nin kitabından
nakledelim:
“Musul halkı Mansur’a karşı isyan etmişti. Halbuki Mansur ile
arlarında şöyle bir şart koşmuşlardı: Eğer isyan ederlerse, hüküme-
te karşı gelirlerse kanları ve malları helâl addolunacaktı! Mansur
fukahâyı topladı, içlerinde Ebû Hanîfe de bulunuyordu. Onlara dedi
ki: 36 İbn-i Bezzâz el-Kerderî, Menâkıb-ı İmâm Ebû Hanîfe; Cilt: 2 Sayfa: 22
41
www.tevhididavet.com
-‘Peygamber Efendimiz: “Mü’minler aralarındaki şartlara ria-
yet ederler” buyurdu, doğru değil mi? Musul halkı bana karşı ayak-
lanmamayı şart etmişlerdi. Halbuki şimdi benim vâlime isyan etti-
ler. Şarta göre onların kanları helâl olmuştur. Hükûmet ne isterse
yapar!’
İçlerinden biri şu cevabı verdi:
-‘Sen onlara elini uzattın. Onlar hakkında sözün makbuldür.
Sen onları affedersen, af ehlinden olursan, eğer onları cezalandı-
rırsan onlar bunu da hak etmişlerdir.’
Halîfe Ebû Hanîfe’ye sordu:
-‘Sen ne dersin üstad? Biz Peygamberimiz’in halifesi değil mi-
yiz ve ahd ve eman ülkesinde yaşamıyor muyuz? Verilen sözler
tutulmayacak mı?’
Ebû Hanîfe şöyle cevap verdi:
-‘Onlar malik olmadıkları bir şeyi sana şart koşmuşlar; sen de
salâhiyetin olmayan bir şeyi onlara şart etmişsin. Zira Müslümanın
kanı ancak üç şeyden biriyle helâl olur. Burada onlar yok. Sen onla-
ra karşı kılıç kullanırsan helâl olmayan bir şeyi yapmış olursun.
Allâh’ın koştuğu şartlar riayet olunmaya daha lâyıktır!’
42
www.tevhididavet.com
Mansur fukahâya dağılmalarını söyledi. Sonra yalnız Ebû
Hanîfe’yi yanına çağırarak:
-‘Üstad, sen sözünde haklısın, bu iş böyledir. Memleketine
git, halifenin kadrini küçültecek şeyler söyleme. Haricîler, hükûme-
te karşı çıkanlar, elini kolunu sallayarak mı gezsinler!”37
c) Mansur’dan gelen hediyeleri geri çevirmesi:
Cafer el-Mansur Ebû Hanîfe’nin Abbâsî hanedanı hakkındaki
görüşünü tam olarak anlamaz istiyordu. Acaba düşman mıydı yok-
sa değil miydi? İşte Mansur bu soruların cevaplarını net olarak al-
madan ‘doğunun fakihi’ olarak anılan İmâm Ebû Hanîfe’ye ceza
vermek istemiyordu. Bu sebeple ona çeşitli hediyeler yolladı fakat
İmâm Ebû Hanîfe bu hediyeleri kabul etmedi. Muhammed Ebû
Zehra’nın Mekkî’nin Menakıp adlı eserinden naklettiklerine göre
bu olay şöyle gerçekleşmiştir:
“Ebû Cafer, Ebû Hanîfe’ye on bin dirhem ve bir cariye hediye
olarak gönderdi. Ebû Cafer’in veziri Abdulmelîk b. Humeyd anlayış-
lı ve iyi görüşlü bir adamdı. Ebû Hanîfe, bu hediyeleri reddedince
ona dedi ki:
37 İbn-i Bezzâz el-Kerderî, Menâkıb-ı İmâm Ebû Hanîfe; Cilt: 2 Sayfa: 17
43
www.tevhididavet.com
-‘Yalvarırım, Allâh aşkına bunları kabul et. Emîru’l-Mü’minîn
senin aleyhinde bahane kolluyor, sebep arıyor. Eğer hediyeleri
kabul etmezsen senin hakkındaki şüpheleri artar, ne olur bunları
kabul et!’
Bu ısrarlarına rağmen Ebû Hanîfe yine kabul etmedi. Vezir yi-
ne dedi ki:
-‘Parayı ben hediye ve ihsanlar meydanına kaydederim, olur
biter. Fakat cariyeyi kabul et. Veya bir özrün varsa söyle kii, onu
Emîru’l-Mü’minîn’e arz edeyim.’
Ebû Hanîfe şu cevabı verdi:
-‘Ben ihtiyarladım, kadınlarla işim yok. Elim uzanmayacak bir
cariyeyi kabul etmeyi helâl görmem. Emiru’l-Mü’minîn elinden ge-
len bir cariyeyi satmaya da cüret edemem.”38
İşte bu rivayetlerden anlaşılıyor ki Mansur fırsat kolluyordu.
Ebû Hanîfe’nin bir boşluğunu bulduğunda onu öldürtecekti. Nite-
kim Basra şehri kurulmaya başladığında ona Basra kadılığı teklif
etti. Ebû Hanîfe ise reddetti. Israr etmesine rağmen Ebû Hanîfe
kadılığı kabul etmedi. Bunun üzerine Mansur ona Basra şehrinin
inşasında tuğla hesaplarını kontrol etme işini verdi.
38 M. Ebû Zehra, Ebû Hanîfe; Sayfa: 58
44
www.tevhididavet.com
İbn-i Kesîr ve İbn-i Cerîr et-Taberî ortaklaşa bu olayı şöyle an-
latmışlardır:
“Mansur Ebû Hanîfe’ye Bağdat kadılığını teklif etti, o kabul
etmedi. Mansur da: Devletten bir vazife almayınca onun peşini
bırakmayacağına yemin etti. Bunu duyunca Ebû Hanîfe, Mansur’un
yemini yerini bulsun diye Bağdat inşaatında tuğla kontrol işlerini
kabul etti.”39
İleride de göreceğiz ki İmâm Ebû Hanîfe Abbâsîlerin Din’i
kendi siyasetlerine alet ettiklerinden dolayı onlardan Dinî hiçbir
vazifeyi kabul etmemiştir. Fakat burada canını kurtarmak için Bağ-
dat inşaatıyla alakalı verilen görevi kabul etmiştir. Çünkü kendisi
de biliyordu ki eğer kabul etmese canından olacaktı.
Bu olaylardan sonra Mansur artık rahat edemiyordu. Her
yerde Ebû Hanîfe’nin verdiği fetvalar konuşuluyor ve iktidarı gide-
cek diye korkuyordu. Bir an önce bu adamdan kurtulmalı yada
onu yanına alıp etkisizleştirmeliydi. Çünkü Mansur’un kadıları da
artık Ebû Hanife’nin arkasından işler yaparak Mansur’u Ebû Hani-
fe’ye karşı kışkırtıyorlardı.40 Kûfe kadısıyla bir araya gelerek bir
39 İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihaye; Cilt: X Sayfa: 97 40 Hatip el Bağdadî, Târih-i Bağdad, Cilt: XIII Sayfa: 366
45
www.tevhididavet.com
plan hazırladılar. Onu Bağdat’ın kadısı yapacaklardı. Yani Abbâsî
hanedanının baş kadısı.
Çünkü eğer Ebû Hanîfe bu teklifi kabul etmezse, Mansur’un
Ebû Hanîfe’ye işkence etmeye kendince hak doğacaktı. Ve halka
karşı bir mazereti olacaktı. Madem Ebû Hanîfe halk arasında en
büyük âlimdi o zaman devletin baş kadısı olup, bütün mahkemele-
re o bakması gerekiyordu. Eğer kabul etmiyorsa o zaman devlete
karşı düşmandı ve halka karşı iyi niyetli biri değildi. İşte Mansur
kendi kendine bunları düşündü ve Ebû Hanîfe’yi bitirmek için bu
planın çok iyi olduğunu düşündü.
Kûfe vâlisi İsa b. Musa Ebû Hanîfe’yi tutuklatıp Bağdat’a yol-
ladı. Mansur Ebû Hanîfe’nin geldiğini duyunca sevindi. Yanında
saray komutanları ve âlimleri vardı. Muhâfızlara emir vererek Ebû
Hanife’yi içeri almalarını istedi.
“Ebû Hanîfe içeri girdiğince Mansur onu karşıladı ve ona
Bağdat kadılığını teklif etti.
Ebû Hanîfe:
-‘Ben bu işe lâyık değilim. Ben: Beyyine davacıya, yemin de
davalıya düştüğünü bilirim. Fakat kadılık için bu kadarı yetmez.
Kadılığa lâyık olacak kimse senin aleyhine, oğlunun aleyhine ve
46
www.tevhididavet.com
senin kumandanlarının aleyhine hüküm verecek cesarette bir
adam olmalıdır. Bu ise bende yok. Sen beni öyle bir şeye davet
ediyorsun ki, gönlüm ona asla razı değil!’
Bunun üzerine Mansur:
-‘Sen benim hediyelerimi neden kabul etmiyorsun?’ dedi.
Ebû Hanîfe:
-‘Halîfe bana kendi malından bir şey yollamadı ki ben onu ka-
bul etmemiş olayım. Eğer kendi malınızdan hediyeler gönderseniz
kabul ederim. Fakat bana gönderdiğiniz hediyelerin hepsi Beytu’l
Maldandır. Halbuki Beytu’l Malda benim hakkım yok. Ben cepheye
gidip savaşanlardan değilim ki onda bir hakkım olsun. Elhamdu-
lillâh Beytu’l Maldan yardım alacak kadar fakir de değilim. Böyle
olunca bu hediyeleri kabul etmem caiz olmaz. Sizin de bu hediye-
leri bana gönderme yetkisine sahip olmamanız gerekir.’
Mansur:
-‘Öyle ise makamda dur, kadılar sana gelsinler, muhtaç ol-
dukları zaman sorsunlar,’41 dedi. Ebû Hanîfe kabul etmeyeceğini
söyleyince Mansur öfkeyle:
41 Mekkî, Menâkıb-ı Ebû Hanîfe; Cilt: 1 Sayfa: 215
47
www.tevhididavet.com
-“Vallâhi bu görevi sana kabul ettireceğim!’ dedi. Bunun üze-
rine Halîfenin teşrifatçısı Rabi’ Ebû Hanîfe’ye:
-‘Görmüyor musun, Emîru’l-Mü’minîn yemin ediyor?’ dedi.
Ebû Hanîfe:
-‘Emîru’l-Mü’minîn yemininin keffaretini vermeğe benden
daha kadirdir.’ dedi ve şöyle devam etti:
-‘Allâh’tan korkun! Kadılığı kabul etsem bile size yaranmak
mümkün değil. Sizin aleyhinize olabilecek bir karar verebilirim. Bu
durumda sizin gazabınızdan emin olamam. Beni Fırat Nehrinde
boğmakla tehdit edersiniz. Boğulurum fakat kararımı geri almam.
Sizin ve yönetiminizin zararına da olsa, İslâm’ın doğrularını tahrif
edemem. Adaletsiz, haksız bir karara onay veremem. Halbuki siz
farklı bir kadı istiyorsunuz. Siz ve etrafınızdakiler, arzu ve keyfinize
göre fetvalar verecek kişiler arıyorsunuz. Vallâhi ben bunu yapa-
mam! Buna asla yanaşamam! Bundan ötürü teklifinizi kabul et-
mem imkan dışıdır.”
Mansur sinirlenerek bağırdı:
-‘Yalan söylüyorsun!’
Ebû Hanîfe:
48
www.tevhididavet.com
-‘Herkesin huzurunda bana yalancı dedin. Yani sana göre ben
yalancıyım. Bu sözünle gerçek hükmünü verdin. Bir yalancı nasıl
Başkadı olabilir?’”42
Mansur Ebû Hanîfe’nin kadılık teklifini kabul etmeyeceğini
anlayınca muhafızlarına emrederek onu zindana attırdı.
Artık Ebû Hanîfe için zor günler başlıyordu. Yaşarken Doğu-
nun Fakihi diye anılan bu büyük insan şimdi zalimler tarafından
zindana attırılıyordu.
10. Şehadeti:
Ebû Hanîfe’nin şehadetine şahitlik edecek olan hücre; karan-
lık, soğuk ve rutûbetliydi. Zemin ise rutûbetten çamura dönmüştü
neredeyse. Bu nasıl bir zulümdü? 70 yaşına basmış, Doğunun Faki-
hi diye anılan bir zata bunlar yapılır mıydı? Yapılıyordu işte, saltana-
tın devam ettirilmesi için yapılan birçok şey gibi...
Fakat Ebû Hanîfe yolundan dönmemeye kararlıydı. Her gün
yaşlı vücuduna istisnasız 10 kırbaç vuruluyordu. İmâm artık ölece-
ğini anlamıştı. Ve öleceğini bildiği halde davasından dönmeyi ak-
lından bile geçirmiyordu.
42 Hatip Bağdadî, a.g.e Cilt: XIII Sayfa: 328, 329
49
www.tevhididavet.com
Mansur ise sabırsızlıkla İmâmın görevi kabul etmesini bekli-
yordu. Nitekim İmâm Ebû Hanîfe’ye zindandayken çeşitli fetvalar
yollamış ve bunları hükme bağlamasını istemişti. Fakat İmâm bunu
şiddetli bir şekilde reddetmiş ve kırbaçlanmıştı.43
Artık Mansur’un sabrı tükenmişti. Böyle devam ederse İmâm
ölecekti. Eğer ölürse halkın iktidara karşı ayaklanacağından korku-
yordu. Bir türlü ikna olmuyordu İmâm. Dostları vasıtasıyla da ikna
etmeye çalışmıştı, fakat olmamıştı. Ve son bir çözüm buldu; İmâmı
zehirletecekti...
Nitekim Davud b. Raşid Vâsîtî diyor ki: “Kadılığı kabul etmesi
için Ebû Hanîfe’ye işkence yapılırken gördüm. Her gün zindandan
çıkartılır ve on kamçı vurulurdu. Hatta 110 kırbaç bile vuruldu. Ona,
kadılığı kabul et, denirdi. O da: ‘Ben buna lâyık değilim’ derdi. Da-
yak atılırken o yavaşça: ‘Allâh’ım, kudretinle benden onların şerrini
uzak kıl!’ diye niyaz ederdi. Kadılığı kabul etmeyeceğini anlayınca
onun yemeğine Ağu kattılar ve onu zehirleyerek öldürdüler.”44
İmâm Ebû Hanîfe’ye işte böyle işkence ediyorlardı. Onun yaş-
lı vücuduna aldırmadan günlük on bazen 110 kırbaç atıyorlardı.
43 İbn-i Bezzâz el-Kerderî, Menâkıb-ı İmâm Ebû Hanîfe; Cilt: 2 Sayfa: 19 44 M. Ebû Zehra, Ebû Hanîfe; Sayfa: 69
50
www.tevhididavet.com
Menakıp kitaplarına bakıldığında onun akşam vakti yemeğine zehir
katıldığını göstermektedir. Bunun üzerine İmâm:
-“Ölmek üzereyim! Vasiyetimi yapabilmem için dostlarımı ça-
ğırın” demiştir.
Ebû Hanîfe’nin dostları Mansur’un izni ile zindana gitmişler
ve İmâmın vasiyetlerini dinlemişlerdir. Ondan nakledilen son sözle-
ri şunlardır:
“Allâh’a şükürler olsun! Zâlimlerin zulmüne ortak olmadım.
Onlara taviz vermedim. Alnım ak Rabbime gidiyorum! Günahkârla-
rın günahına bulaşmadan...”
“Beni gasbedilmemiş toprak parçasına gömün!”45
Ebû Hanîfe şehit olarak bu dünyadan ebedi hayata geçerken
takvimler hicretin 150. yılını gösteriyordu. İmâmın vefat haberi
Bağdat ve Kûfe’de duyuldu. Bu haber insanlarda büyük bir hüzün
meydana getirdi. Cenazesine tam elli bin insan katıldı. Bedeni Hay-
zeran mezarlığına; İmâmın vasiyeti üzerine devlet tarafından gas-
bedilmemiş kısmına gömüldü.
İnsanlar onun cenaze namazını kıldıktan sonra Mansur
İmâmın mezarının başına gitti cenaze namazını kıldı ve vasiyeti
45 M. Ebû Zehra, aynı eser, aynı yer
51
www.tevhididavet.com
üzerine gasbedilmemiş bir toprağa gömüldüğünü görünce şöyle
dedi:
“Diriyken ve ölüyken Ebû Hanîfe hakkında beni kim mazur
görür?”46
O Allâh’a vermiş olduğu sözünü yerine getirdi ve şehidler gi-
bi vefat etti. Allâh onun bu amelini kabul ederek ilmini bereketlen-
dirdi. On üç asır geçmesine rağmen ilminden faydalanıldı ve fayda-
lanılmakta...
Allâh Azze ve Celle’nin selamı ve rahmeti, zâlimlere boyun
eğmeyen ve Allâh’ın adaleti dünya üzerinde hüküm sürsün diye
canını bu yolda feda eden İmâm Ebû Hanîfe ve onun gibilerin üze-
rine olsun...
Mustafa bin Sezgin
1435/2014
46 M. Ebû Zehra, Ebû Hanîfe; Sayfa: 70
İçindekiler
1. Doğumu:.......................................................................................... 4
2. Gençliği: .......................................................................................... 5
3. İlme Başlangıcı: ............................................................................... 7
4. İlim Tahsili: ..................................................................................... 12
5. Hocasının Vefatı Üzerine Ders Halkasının Başına Geçmesi: ........ 15
6.Yaşantısı: ....................................................................................... 20
7. İmâm Zeyd’e Desteği: .................................................................. 27
8. Emevîlere Karşı Tavrı: .................................................................. 30
9. Abbâsîlere Karşı Tavrı: ................................................................. 35
10. Şehadeti: ..................................................................................... 48
TEVHÎDÎ DÂVET
tevhîde dâvet eder.