ehl-i beyt yolu alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/dini... ·...

393
www.caferilik.com Eserin Ad ı : Ehl-i Beyt Yolu Alevi İ lmihali Haz ı rlayan: Kemal KILIÇO Ğ LU Yay ı nevi: Oniki İ mam Yay ı nlar ı Telif Hakk ı Sakl ı d ı r. İ çindekiler(index) dosyan ı n sonundad ı r.

Upload: others

Post on 29-Jan-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

www. cafer i l i k .com E s e r i n A d ı : E h l - i B e y t Y o l u A l e v i İ l m i h a l i H a z ı r l a y a n : K e m a l K I L I Ç OĞL U Y a y ın e v i : O n i k i İm a m Y a y ın l a r ı T e l i f H a k k ı S a k l ıd ı r . İç i n d e k i l e r ( i n d e x ) d o s ya n ın s o n u n d a d ı r .

Page 2: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Eserin adı: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihali Hazırlayan: Kemal KILIÇOĞLU Yayınevi: Oniki İmam Yayınları Telif Hakkı Saklıdır.

EHL-İ BEYT YOLU

Alevi İlmihali

Hazırlayan: Kemal KILIÇOĞLU

Page 3: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

1

ÖNSÖZ

Bismillâhirrahmânirrahîm

Hamd, âlemlerin Rabbi Allâh’adır. Allâh’ın selâmı, rahmeti, bereketi ve tüm güzellikler, O’nun habîbi; başımızın tâcı, gönlümüzün ilâcı, gözümüzün nûru, insanlığın surûru, nebî ve resullerin sonuncusu olan Hazreti Muhammed’e, O’nun pâk, temiz Ehl-i Beyt’ine, seçkin ashâbına, tüm enbiyâ ve mürselîn ile evliyâ, esfiyâ, evsıyâ, şühedâ, sâlihîn ve müminlerin üzerlerine olsun. Ebedî lanet ve azâp da, Allâh’a ve Allâh taraftarlarına düşman olanlara, şeytâna ve şeytân taraftarlarına olsun.

Bizler, yeryüzünde bağlıları milyonlarla-milyarlarla ifâde edilen bir dînin mensuplarıyız. Bu dînin mensupları, târihte olduğu gibi, günümüzde de, târîhin getirdiği, fıtratın tabîi bir sonucu ve bir kısım insanlardan ve cinlerden şeytanlaşmışların saptırması neticesinde, çeşitli görüş ve düşüncelere ayrılmışlar, fırka fırka olmuşlardır. Dîn; İnsanları Tevhîd’e ve Vahdet’e çağırırken bu ayrılık ve fırkalaşmayı elbette ki tamâmıyla mazûr göstermeye çalışacak değiliz. Hedeflenenler ile içerisinde bulunulan durumlar çoğuzaman birbiriyle uyum içerisinde olmamaktadır. Ancak, bizler gerçekçi davranarak, hedefe giden yolda, mevcûdu en iyi şekilde değerlendirmek ve bu dînin bağlıları olarak; Tek olan Hz. Allâh’a kul, Hz. Muhammed’e ümmet, Ehl-i Beyt’e ziynet olmaya gayret etmek zorundayız. Bu vesîle ile, Dünyâ gezegeninin Türkiye coğrafyasında yaşayan ve sayıları oldukça kabarık olan ve kendilerine her bölgede farklı farklı isimler vermekle beraber; Allâh’a ve Resûl’e îmân, Kur’ân’ı tasdîk, Ehl-i Beyt’e muhabbet ve Oniki İmâm’ların İmâmet ve Velâyetine bağlılıkta ortak paydaları bulunan canlara, yaşamları-hayatları boyunca faydalanabilecekleri, mekteplerine ve yollarına uygun bir dînî bilgiler “İLMİHÂL” kitâbı hazırlamayı uygun bulduk. İnşâallâh, can dostlar kendi yol ve erkânlarını emîn ve güvenilir bir kaynaktan öğrenmiş olmakla bizlere duâcı olacaklar ve hep birlikte Rabb’imizin geniş rahmetine, rızâsına ve şefâatine nâil olacağız.

Page 4: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

2

Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin yitiğidir.” düstûrunu kendimize kılavuz edindik. Bir çok kaynağa mürâcaât ettik ve alıntılarda bulunduk. İlmihâlimiz; sahasında tek ve eksiksiz bir eser olmayıp, ulaşabildiğimiz doğruları ve hakîkatleri okyanustan bir damla misâli ortaya koymaktadır.1 Ümidimiz odur ki bundan böyle, daha etraflıca yazılmış ve güzel insanlarımızın anlayışına uygun bir “Ehl-i Beyt yolu - Alevî İslâm İlmihâli” değerli âlim kardeşlerimiz tarafından kaleme alınır ve hizmete sunulur. İlmihâlimizin hacminin fazla kabarık olmaması için, konuların öz ve özet olmasına, kaynakların da sınırlı olarak verilmesine gayret ettik. Şunu özellikle belirtmeliyiz ki, biz; Ehl-i Beyt mektebinin bağlıları olan Alevî-Caferî-İmâmî-Şîi2 Müslüman’larca, Kur’ân-ı Kerîm hâriç, hiç bir kitâp bütünüyle kabul edilebilir özellikte değildir. Ve yine Peygamberler @ ile Ehl-i Beyt’in diğer masûm zatları3 olan Hz. Fâtıma (a.s.)4 ve Oniki İmâm’lar (a.s.) hâriç, kendisine saygı duyup değer verdiğimiz hiç bir “Ehl-i Beyt yolu” âlimi ya da “Ehl-i Sünnet yolu” âlimi de tartışmasız mutlak otorite değildirler. O zâtların hak olan kelamlarını tasdîk eder, varsa yanlışlarını reddederiz. Yeni baskıda eseri tekrâr gözden geçirerek bazı eksik kaldığını düşündüğümüz konuları ilâve ettik. Bu arada, gözden kaçan yazım hatalarını

1 Ayrıntılarına girmediğimiz fıkhî hükümler için bakınız: Seyyid Rûhullâh: Tam ilmihâl, Tahrîru’l Vesîle, Seyyid Hoî: Tam ilmihâl, Minhâcü’s Sâlihîn, Cevâd Tebrizî: Tam ilmihâl, Allâme Hıllî: Şerâiu’l İslâm, Muhtasaru’n nâfi fî fıkhı’l İmâmiyye...vb. 2 Bazı çok bilmişler Alevîlik ile Şîiligin birbirinden farklı şeyler olduğunu, Alevîlerin mezhep olarak Caferî olmadıklarını iddia etmektedirler. Bunlar ya hakîkaten câhildirler, hiç bir klasik Alevî eseri okumamışlar, kendi kendilerine ahkâm kesiyorlar, ya da bile bile insanları saptırmaya, Alevîliği evrensel olmaktan çıkararak Anadolu sınırlarına hapsetmeye ve böylelikle alçakça emellerine ulaşmaya çalışmaktadırlar. Bu kimselere diyoruz ki; “okuyun da adam olun! Adam olmaya niyetiniz yoksa adam olma yolunda olanlara gölge etmeyin.” 3 Masûmiyet ve delilleri ile ilgili bakınız: Kadri Çelik: Bir devrimin anatomisi: sh: 643-652, Muhammed Ticâni: Doğrularla birlikte: sh: 288-298 4 (a.s.):“Selâm O’nun üzerine olsun” manasına gelir ki, bu ifâde şekli yalnızca peygamberler için kullanılmayıp, ilâveten peygamberimizin (s.a.a.) Ehl-i Beyt’ine de salavât getirilirken, hem topluca ve hem de ferd ferd kullanılabilir. Bu selâm tabiri Ehl-i Beyt kaynaklarında Ehl-i Beyt’in fertleri için sürekli kullanıldığı gibi, Ehl-i Sünnet (Sünnî) kardeşlerimizin de bazı kaynaklarında aynı şekilde geçmektedir. Bakınız: Sahîh-i Buhârî c: 6 sh: 101, 124 c: 4 sh: 208, 209 c: 8 sh: 155, 190, Sünen-i Tirmizi: Hd. no: 3769, Sünen-i Ebî Dâvûd: Hd. no: 4630, 4646... vb.

Page 5: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

3

da düzeltme imkânı bulduk. Bu vesîle ile de yüce yaratanımıza sonsuz hamd ve şükürler ederiz. Sınırlarını belirttiğimiz ölçüler içerisinde hakkı hak bilip uyan, bâtılı kimin kaleminden ve kelâmından dökülürse dökülsün bâtıl bilip, reddeden kardeşlere selâm olsun.

Çalışmak bizden, başarı Allâh’tandır. Ehl-i Beyt’e râbıta lillâhi’l Fâtiha.

Kur’ân ve Ehl-i Beyt, ayrılmaz bir bütündür.

ALEVÎLİK NEDİR? ALEVÎ KİMDİR? Alevîlik; Hz. Ali’nin velâyetiyle başlayarak, günümüze kadar gelmiş olan bir inanç sistemidir. Bu sistem çeşitli zamanlarda ve yerlerde mitolojik anlamlar yüklenerek îzâh edilmeye çalışılmıştır. Kimileri bu inancı mistik bir geleneğe, kimileri mitolojik bir inanca, kimileri İslâm öncesi Şamanizm ve eski

Page 6: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

4

Türk yaşantılarına, kimileri de günün siyâsî anlayışına uygun gelecek tarzda sosyalizme, ateizme, hümanizme, demokrasiye, laisizme... vs. dayandırdılar. Buradan yola çıkılarak ortaya konulan; Anadolu alevîliği(!), Anadolu müslümanlığı(!), Türk alevîliği(!), Türk müslümanlığı(!) vs. (her ne demekse) deyimleri ise insanın tüylerini diken diken eden ve buram buram ırkçılık-faşizm kokan bir anlayışı sergilemektedir. Aklı başında hiç bir insanın, ne Alevîlik ve ne de Sünnîlik adına bu tür yaklaşımlara onay vermesi düşünülemez. Bu zihniyeti benimseyenlerin de (kusura bakmasınlar ama) Allâh’ın dîni olan İslâm ile bir ilişkileri yoktur. Bunlar ne gerçek Alevîdirler, ne de gerçek Sünnî’dirler. Olsa olsa kendini bilmez, ilimden yoksun, ırkperest şovenist kimselerdirler.

Herkesçe bilinmektedir ki; Alevîlik, kendi orijinalliği ile gerçek ve arı-duru olarak “İmâm Ali’nin İmâmet ve Velâyetine inanmaya” dayanmaktadır. Ve Alevîlik asırlar boyu bu Velâyet anlayışına yönelik baskı ve saldırılara karşı direnmiş, mücâdele etmiştir. Evet... Alevîlik siyâsî atmosferde şekillenen hiç bir “izm” le îzâh edilemeyecek kadar açık, net ve köklü bir inançtır. Bu inancın temelinde Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in ayrılmazlığına inanç ile, İmâm Ali’nin @ tüm şer-şeytânî düzenlere karşı verdiği kutsal mücâdele ve bu mücâdelenin devâmını sağlayan İmâmet anlayışı yatmaktadır. Alevîlik, târih boyunca tüm değerlerini Kur’ân’dan, Hz. Peygamberden (s.a.a.) ve Oniki İmâm’ların (a.s.) öğretilerinden aldığı içindir ki İslâm ile özdeşleşmiş, “ÖZ İSLÂMÎ YOL” olmuştur. Zaman zaman bu kutsal inanç üzerinde İslâm’ın açık ve gizli düşmanları büyük ve saptırıcı hesaplar yapmaktadırlar. İmâm Ali’nin (a.s.) tüm şîarlarını ve misyonunu içeren Alevîlik, siyasal kavramlara, geleneksel ve yöresel anlayışlara hapsedilerek, kültürel bir olay izlenimi verilip, evrensellik anlayışından uzaklaştırılmak istenmektedir. Bu tür saptırmalara gerek görsel basında, gerekse yazılı basında rastlamak mümkündür. Özellikle İslâm düşmanlarının bu konuda yoğunlaşmalarının sebebi, Alevîliği öz membaı olan “Muhammedî İslâm anlayışı” ndan uzak tutmak, Kur’ân’a ve Ehl-i Beyt’e yönelmeyi engellemektir. Çünkü şeytânın yandaşları iyi biliyorlar ki Alevîliğin rehberleri olan Oniki İmâm’lar @ her türlü beşerî nizâm ve şer düzenlerinden uzaktırlar ve hayatları da bu tür sistemlerle mücâdele içinde geçmiştir. Yine şeytânın askerleri biliyorlar ki, Ondört Masûmlar (a.s.), ilahî inancı hayatlarının tüm zerrelerinde yaşadılar ve bunu yaşatma mücâdelesi verdiler.

Page 7: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

5

Alevîler, yüzyıllardır toplumsal olarak sosyal, ekonomik ve psikolojik baskı altında ezildiler. Artık Alevîler gerçek kimliklerini sorgulamaya başlamışlardır. Bu sorgulama esnâsında yıllarca kendilerini çeşitli baskılar altında tutan tüm siyâsî, örfî ve idârî mekanizmaları aşarak, bugün kimliklerini ve inançlarını muhâfaza etmeyi ve yaşamayı amaç edinen Alevîler, bu dönemlerde serbest düşünme güzelce araştırma ve öz inançlarına yönelme kulvarına girmişlerdir.

Alevî kimdir?;

Bu bilgiler ışığında diyoruz ki; ALEVÎ; Yüce Allâh’ın (c.c.) son Peygamberi Hazreti Muhammed’in (s.a.a.), ümmetine emânet olarak bıraktığı Kur’ân ve Ehl-i Beyt yolunda en derin aşk ve sarsılmaz bağlılıkla yürüyen yol ehlidir. ALEVÎ; Hz. Peygamberimizin @, kendisi için; “...dünyâ ve âhirette kardeşimsin...” buyurduğu İmâm Ali’ye @ candan bağlı olan ve O’na benzemeye çalışan kimsedir. ALEVÎ; İmâmet ve Velâyet mayasıyla yoğrulan kâmil bir mümindir. ALEVÎ; İmânını, ahlâkını, düşüncesini, iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı, helâlı-harâmı, kini-sevgiyi, yaşamı, ibâdeti, namâzı, niyâzı, cemi, cemâati, aşkı, muhabbeti... kısaca her şeyini, Hazreti Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Zeynelâbidîn, Hz. Muhammed Bâkır, Hz. Cafer Sâdık, Hz. Mûsâ Kâzım, Hz. Ali Rızâ, Hz. Muhammed Takî, Hz. Ali Nakî, Hz. Hasan Askerî ve Hz. İmâm Muhammed Mehdî’ den (Allâh’ın selamı ve rahmeti onlara, laneti de düşmanlarının üzerine olsun.) öğrenen, kabullenen ve yaşamına aktarandır. ALEVÎ; “Hablullâh” (Allâh’ın ipi) olan Kur’ân-ı Kerîm ve Ondört Masûm’a kalben, kavlen ve amelen sımsıkı sarılandır. ALEVÎ; Muhammed (s.a.a.), Ali’nin (a.s.) nûrundan nasiplenendir. ALEVÎ; Halk içinde Hakk’ı, yol içinde Yol’u, can içinde Cân’ı bulandır. Ve’l-hâsıl...

ALEVÎ; “Lâ ilâhe illallâh, Muhammedün Resûlullâh, Aliyyün Veliyyullâh” ı

kalben ve kavlen tasdîk edip, bunun gereklerini amel ile de tatbîk edendir.5

5 Alemdâr (Ehl-i Beyt) takvimi 1997, Ali İrfan: Alevî ve namaz.

Page 8: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

6

Ehl-i Beyt’in pîri; Hz. Muhammed @’dir.

DİNLER VE MEZHEPLER HAKKINDA GENEL BİLGİLER Dîn; İnsanoğlunun kendi saâdet ve selâmetini, inanmakta ve

uygulamakta gördüğü bir yaşam şeklidir ve genel olarak iki kısımda ele alınabilir. 1-İlâhî dinler. 2-Beşerî dinler. İlâhî dinler de inancımıza göre; tahrîf edilmiş ilâhî dinler ve değiştirilmeden günümüze kadar ulaşmış olan ilâhî din olarak ikiye ayrılır. Şu açık bir şekilde bilinmektedir ki, gönderildikleri dönemin İslâm dîni olan bugünün Yahûdîlik ve Hrıstiyanlığı, peygamberlerinin vefâtından sonra aslını yitirmiş ve tahrîfe marûz kalmıştır. Bunun böyle olduğunu, onların temel kaynakları olan Kitâb-ı Mukaddes ve değerli ilim adamlarının konuyla ilgili yazdıkları eserleri okuyan aklı başındaki herkes rahatlıkla anlayabilir. Zîra kutsal kabûl ettikleri kitaplarındaki çelişkili ve tutarsız bilgiler gizlenemeyecek kadar açık ve çoktur.6 Tahrîf edilmeyen din olarak da, günümüzde hâlâ varlığını sürdüren aslını sâfiyetini ve berraklığını koruyan kendisiyle övünç duyduğumuz hakîkat yolu olan İslâmiyet kalmıştır. Yüce Allâh’ın bir lütfu ve nimeti olarak bu din günümüze kadar gelmiş ve kıyâmete kadar da tertemiz olarak ulaşacaktır. Peki... İlâhî din nedir? 6 Bakınız: Maurice Bucaille: Kitâb-ı Mukaddes Kur’ân ve bilim...

Page 9: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

7

İlâhî din; İnsanın doğumundan, hattâ ana rahmine düştüğünden, ölümüne, ölüm ötesi yaşamına kadar insanı ve insan hayâtını konu alarak, insana yön veren ilâhî kânûn ve kurallar bütünüdür. Yani;

İlâhî din;

İnsan-Allâh, İnsan-İnsan, İnsan-Tabîât ve insanın; eşi, işi, âilesi, kabîlesi, kavmi, âmiri, memuru, büyüğü, küçüğü, komşusu, hemşehrisi, dostu, düşmanı velhâsıl herkes ve her şey ile olan ilişkisini ilâhî öğreti ve kanunlara göre şekillendiren bir yoldur, bir yaşamdır. Bu yaşamın temelleri Kur’ânî vahiy üzerine atılmış olup, binâsı ise sevgili peygamberimiz (s.a.a.) ve vârislerinin @ emir ve tavsiyeleri ile yükseltilmiştir. Beşerî din ise; hayatın kurallarını ilâhî vahiyden almayan, vahiyden uzak bir şekilde tanzîm edilen, yalnızca insan zekâsının ürünü olan yasalar-kanunlar ve hayat düstûru kabul edilen emir ve yasaklar bütünüdür. Bu dinler isim olarak çok çeşitli olmakla birlikte kısaca “ŞEYTÂNİZM=SATANİZM” olarak kabul edilebilir. Diğer bütün “izm” ler şeytânizm ağacının dallarıdır, uzantılarıdır. Budizm, Şamanizm, Konfüçyanizm, Brahmanizm, Şintoizm, Taoizm, Hinduizm, Animizm, Materyalizm, Kapitalizm, Nasyonalizm, Faşizm, Sosyalizm, Komünizm, Marksizm-Leninizm, Maoizm, Ateizm, Nihilizm... ..izm. vs. gibi. Şüphesiz ki beşerî dinlerin de bazıları ilâhî hakîkatlerden bir takım güzellikleri târih içerisinde kendilerine mâl etmişler, onları kendi öz değerleri imiş gibi insanlığa sunmuşlardır. Çünkü hiç bir bâtıl yüzde-yüz bâtıl olmayıp, bilakis içerisindeki hak ve doğrular üzerine binâ edilmiş, insanlara özellikle hak yüzlerini göstermiş, bâtıl yüz ve yönlerini ise gizlemişlerdir.7 Öyle ise; İnsanlığın mutluluk ve saâdeti, bütün beşerî dinleri reddedip, ilâhî din-tevhîd dîni olan İslâmiyet’e sımsıkı sarılmaktan geçer.

7 Din hakkında geniş bilgi için bakınız: Sâlih Gürdal: Din nedir?, Yaşar Nûri Öztürk: Din ve fıtrat, Yusuf Kerimoğlu: Kelimeler kavramlar, Ali Ünal: Kur’ân’da temel kavramlar, Ali Şerîatî: Dinler târihi, Dîne karşı din..., Mevdûdi: Gelin Müslüman olalım, Hâşimî Rafsancanî: İslâm öncesi câhiliye ve din gerçeği, Murtazâ Mutahharî: Hak ve bâtıl, Mehmet Alagaş: Din gerçeği ve İslâm, Tevhît ve şirk, Seyyid Kutub: Din bu... vb.

Page 10: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

8

Din hakkındaki görüşlerimiz;

Bizim, Kur’ân ve Ehl-i Beyt taraftarları olarak din hakkındaki inanç ve görüşlerimizden bazıları şöyledir:

a-İnsanlığın ilk dîni TEVHÎD DÎNİ olup, neslimizin ilk insanı ve ilk peygamberi olan Hazreti Âdem @ ile başlamıştır. b-Çeşitli coğrafi, siyâsî, sosyal ve şeytânî sebeplerden ötürü, bu ilâhî din bağlıları, yeryüzünün değişik alanlarına dağılmış, dinleri hakkında da yeterli ve kalıcı bilgileri-dokümanları yanlarında bulunmadığından, beşerî zaaf ve sapmalardan... vb. gerekçelerden, dînin özünü tahrîf etmişler, muhtelif dînî ekoller ve bâtıl dinler ortaya çıkarmışlardır. c-Ateşe, puta, Ay’a, Güneş’e, yıldızlara, ruhlara, atalara, cinlere... vb. tapınmalar da ilâhî tevhîd dîninin tahrîfinden sonra ortaya çıkmış sapma ve sapkınlıklardır. d-Hak yoldan sapan insanlar, Allâh’ın rahmet ve merhametinin bir gereği olarak, tekrar tekrar nebîler ve resuller gönderilerek, ilâhî dîne davet edilmişler ve din de aslına döndürülmüştür. e-Bütün peygamberlerin (s.a.a.) teblîğ ettikleri dîne, zamanın diline ve dînin gönderildiği kavme göre değişik isimler verilmiş olsa da, öz olarak hepsi İslâm dînidir ve Allâh’a teslîm olmayı ifâde eder. f-Şartlar gayet müsâit ve insanlık da tekâmüle doğru gittiği içindir ki, en son olarak da İslâm, Hz. Muhammed (s.a.a.) ile insanlara ulaştırılmış, peygamberin sonsuzluğa kanat açmasından sonra da, Vârislerinin @, güzide Sahabîlerin (Allâh onlardan râzı olsun.) ve ümmetin gayretli çalışmaları ile gelecek nesillere aktarılmış, Allâh’ın inâyeti ve kudreti ile kıyâmet gününe kadar koruma altına alınmıştır. Son ve Allâh katında tek geçerli din olan İSLÂM’ın, tüm inananlarına, inanmalarını zorunlu kıldığı inanç sistemi olduğu gibi, yapmalarını da farz kıldığı ibâdet ve ameller manzûmesi vardır. Bu inançlar ve ameller ekseriyetle bütün Müslüman’ların üzerinde ittifâk ettikleri hakîkatlerdir. Bu cümleden olmak üzere Kur’ân-ı Mübîn’de belirtildiği gibi;

Îmânın esasları;

1-Allâh’a, 2-Meleklere, 3-Kitaplara,

4-Peygamberlere,

Page 11: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

9

5-Âhiret gününe, îmân etmek8, îmânın temel esaslarındandır. Yine, Kur’ân’ın, Sahîh Sünnet’in ve Allâh dostlarının, çerçevesini belirttiği tarzda KADERE ÎMÂN da şüphe götürmeyecek îmânî bir zorunluluktur.9

Mezhepler hakkında;

Resûlullâh’ın @ Hakk’a yürümesinden sonra, kısa bir zaman zarfında, gerek cehâlet, gerek yanlış ve eksik anlama, gerekse kasıtlı saptırıcıların çabaları neticesinde ümmet arasına bir takım fitne ve fesatlar girmiş; Müslüman’lar bir dağınıklık ve parçalanmaya uğramışlardır. Ancak Allâh’ın lütfu ve ihsânı olarak kargaşa ve fitneler bir bir atlatılmış, son ve tek din olan dînimizin özüne ilişilememiş, herkes ettiğinin karşılığını almak üzere yüce ilâhî dîvâna götüren eceline kavuşmuş, İslâm günümüze kadar gelmiştir. İşte bu ahvâl içerisinde onlarca sebeplerin etkisi ile bir takım mezhep ve mektepler zuhûr etmiştir. Bu farklılaşmada mazûr görülebilecek haller olduğu gibi, şeytânî komploların tesîrinin de olduğu gün gibi âşikardır. Zîra din, tevhîdi, vahdeti, bir ümmet olmayı, tefrikaya düşmemeyi emrederken, fırka fırka olmak elbette tedâvî edilmesi gereken bir hastalıktır. Herkesin kendi niyetine göre amellerinin karşılığını göreceği güne itikâd ederek amellerini O güne havâle etmek, Müslüman’ın hüsnü yaklaşımının bir gereğidir. Târih içerisinde oluşmuş mezheplerin bazıları her ne sebeple olursa olsun, varlığını koruyamamış, ancak bunlardan bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır.

İtikâdî mezhepler ana hatlarıyla; 1-Cebriye 2-Ehl-i Sünnet vel Cemâat (Sünnîler) 3-Ehl-i Şîa (Ehl-i Beyt yolu taraftarları, Alevîler.) 4-Hariciler 5-Kaderiye 6-Mutezile...vs. dallara ayrılmışsa da bunlar yine kendi aralarında da itikâdî (inançla ilgili) ve fıkhî ekoller denilen kollara, dallara, mezhep, meşrep ve tarîkatlara bölünmüşlerdir.

8 Bakara sûresi (2): 177 9 Ra’d (13): 8, Furkân (25): 2, Ahzâb (33): 38, Vâkıa (56): 60

Page 12: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

10

Ehl-i Sünnet ve’l Cemâat mezhebi de itikâdî olarak üçe; a-Selefîler b-Maturidîler c-Eşarîler

fıkhî olarak da; 1-Hanefî 2-Şâfiî 3-Mâlikî 4-Hanbelî 5-Evzâî 6-Sevrî 7-Taberî 8-Zâhirî...vb. mezheplere ayrılmış olup, bunlardan yalnızca ilk dördü günümüze kadar ulaşmış, diğerleri ise yalnızca kitaplarda ve târihte kalmışlardır. Bugün, dört Sünnî mezhep denildiğinde akla ilk gelen mezhepler, baştaki dört mezheptir. Yaşadığımız coğrafyada basılan dînî içerikli kitaplarda, “Ehl-i Beyt yolu” olarak bilinen; Caferîlik, Alevîlik, İmâmîlik, Şîilik hâriç, bütün diğer mezhepler hakkında yeterli malûmât mevcuttur.10 Biz ise özel ilgi ve çalışma alanımız olmasından dolayı Ehl-i Beyt yolu hakkında doğru ve sağlam bilgiler vermeye çalışıyoruz.11 Oniki İmâm’ın beşincisi olan İmâm Muhammed Bâkır @ efendimiz buyurdular; “Yahûdîler Mûsâ’nın (a.s.) vefâtından sonra yetmişbir fırkaya ayrıldılar. Onlardan bir fırka cennetlik, yetmiş fırka ise cehennemlik oldular. Hıristiyanlar da Îsâ’dan (a.s.) sonra yetmişiki fırkaya ayrıldılar. Onlardan da bir fırka cennetlik, yetmişbir fırka ise cehennemlik oldular. Bu ümmet de Peygamber’den (s.a.a.) sonra yetmişüç fırkaya ayrıldı. Bu yetmişüç fırkadan onüç fırka biz Ehl-i Beyt’in Velâyet ve meveddetine (sevgisine) intisâp ettiklerini

10 1990-2000 yılları itibâriyle 11 Mezheplerle ilgili bakınız: M. Ebû Zehrâ: Mezhepler Tarihi, Suphi Sâlih: İslâm mezhepleri ve müesseseleri, Abdulbâki Gölpınarlı: Tarih boyunca İslâm mezhepleri ve Şîilik, Zübeyir Yetik: İslâm düşünce târihinde mezhepler...vb.

Page 13: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

11

iddia ettiler. Onlardan da Oniki fırka cehennemlik, bir fırka cennetlik oldu. Altmış fırka da diğer insanlardan olup cehennemliktirler.”12 Şurası bir gerçektir ki, her yolun yolcusu, kendisinin mensûbu bulunduğu yolu, Fırka-i Nâciye (kurtuluşa eren fırka) bilecektir. Biz de, Kur’ân’ın işâreti ve Peygamberler şâhı Hz. Muhammed Mustafâ’nın (s.a.a.) vasiyeti gereğince Ehl-i Beyt yolu’nun kurtuluşa erdireceğini kabûl ediyor ve bu yolda bulunmaktan şeref duyuyoruz. Ve inanıyoruz ki adâletsiz yapılan her işin sonucu anarşidir. Bu bakımdan din sömürüsü de, yön sömürüsü de, kin sömürüsü de bir anarşidir. Kavram sömürüsü de bir anarşidir. Mânâ sömürüsü de bir anarşidir. Öyleyse, Ehl-i Beyt yolu mensubu Müslüman’ların en önemli özelliklerinden birisi de her türlü sömürüden uzak durmalarıdır. Târih boyunca uzun zaman dilimlerinde Müslüman’lara hükûmet eden dikta yönetimler, ümmetin birbirinden kopma nedeni olduğu gibi, aynı idealleri paylaşan, aynı değerlere sâhip çıkan insanları, farklı bölgelerde yaşamlarını sürdürdüklerinden ve birbirlerinden haberdâr olamadıklarından, şeytânî desîseleriyle farklı farklı isim, ünvân ve nâm ile damgalamışlar, kavram anarşisi çıkartmışlardır. Öyle ki insanlar birbirlerini anlayamaz olmuşlardır. Bundan en çok çekenlerden birileri de şüphesiz ki Ehl-i Beyt şîaları (Alevîler ) olmuştur.

Bugün şunu müşâhede etmekteyiz ki, Ehl-i Beyt katârında yer alan canlar, dünyânın bir çok bölgelerinde -husûsen Ortadoğu bölgesinde- değişik isimleri kendilerine izâfe etmişlerdir. Bunlardan ülkemizde kullanılan bazılarına değinecek olursak; Alevî, Kızılbaş, Caferî, İmâmî, Şîi, Rızâî, Tahtacı, Yörük, Sıraç, Türkmen, ...vs. vs. İşin aslına ve özüne bakacak olursak, bu, bir gerçeği ifâde etmektedir. Adını saydığımız ve sayamadığımız her kesim, kendilerini; KUR’ÂN’a bende, PEYGAMBER’e @ tâbi, EHL-İ BEYT’e @ muhib, ONİKİ İMÂM’lara @ bağlı birer nefer bilmektedirler. Öyle ise bütün bu verilen isimler öz olarak tanımlanacak olursa;

Kimliğimiz;

Irk ayrımı yapmayız; soyca Ademî’yiz. (Hz. Adem’deniz) Dînimiz; İslâm, Müslüman’ız.

12 Şeyh Kuleynî: Ravzatu’l-Kâfî: c: 8 sh: 224 had. no: 283

Page 14: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

12

Peygamberimiz; Hz. Muhammed Mustafâ (s.a.a), Muhammedî’yiz. İttibâmız; Sünnetedir, Sünnî’yiz. İlk İmâmımız; İmâm Ali (a), Alevî’yiz. Oniki İmâm’lara bağlıyız; İmâmî’yiz. Buyruklara özellikle İmâm Cafer (s.a.) ile ulaşmışız; Caferî’yiz. Kur’ân’a ve Ehl-i Beyt’e @ taraftarız; Şîa’yız, Şîi’yiz... ve’s-selâm.

Alevî, Ali @ gibi yaşayandır.

EHL-İ BEYT MEKTEBİNDE DÎNÎ HÜKÜMLERİN KAYNAĞI Ehl-i Beyt mektebinde dînî hükümlerin kaynağı dörttür: 1-Kitâb (Kur’ân-ı Kerîm) 2-Sünnet

Page 15: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

13

3-İcmâ 4-Akıl

KİTÂB (KUR’ÂN-I KERÎM)

Bütün İslâm ümmetinin şeksiz ve şüphesiz üzerinde ittifâk ettikleri bir

hakîkattir ki; yüce kitâbımız Kur’ân-ı Mecîd; Allâh’ın mûcize beyânı ve eşsiz Kelâmullâhtır. Bizler, her hükmün temelinin O Kitab’da bulunduğuna itikât ederiz. Kur’ân; âlim ve ârif bir zâtın beyânıyla; “hem bir kitâb-ı şeriat, (Şerîat kitâbı)

hem bir kitâb-ı duâ, (Duâ kitâbı) hem bir kitâb-ı hikmet, (Hikmet kitâbı) hem bir kitâb-ı ubûdiyet, (Kulluk kitâbı) hem bir kitâb-ı emir ve davet, (Emir ve davet kitâbı) hem bir kitâb-ı zikir, (Zikir kitâbı) hem bir kitâb-ı fikir, (Fikir kitâbı) hem bütün insanın, bütün manevî ihtiyaçlarına merci olacak çok

kitapları tazammun eden (içeren) tek, câmi bir kitâb-ı mukaddestir.13

Kur’ân değiştirildi mi?;

Kur’ân-ı Hakîm hakkında hem câhil dostların cehâleti, hem de şeytânî

akıllı düşmanların menfi çalışmaları netîcesinde bazı spekülasyonlar ve yanlış görüşler ortaya çıkmıştır ki, bunlara da kısaca değinmemiz iktizâ etmektedir.

Allâh’ın kitâbı olan Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Peygamberimize (s.a.a.) her ne şekilde nâzil oldu ise günümüze değin değiştirilmeden, tahrîf ve tağyîr edilmeden, arttırılmadan ve eksiltilmeden gelmiştir. Bunun böyle olduğunun binlerce aklî ve naklî delîli vardır. Bu konuda gerek Kur’ân-ı Kerîm âyetleri, gerek peygamberimizin @ o tatlı, mübârek kelâmları, gerekse Ehl-i Beyt’in kudsî İmâmlarının (a.s.) şerefli sözleri (hadisleri) yeterli kanıttır.

Hangi fırkanın kaynaklarında bulunursa bulunsun, Kur’ân’a ve sağlam rivâyetlere muhâlif olarak nakledilmiş bütün nakiller ya zayıf, ya uydurma ya da bir tevîl ve tefsîri olan nakil ve rivâyetlerdir ki, itibâr edilmemesi gerekir.

13 Saîd-i Nursî: Sözler, 25. söz, İşârâtü’l-Îcâz: sh: 11

Page 16: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

14

Yüce Allâh buyuruyor; “O’nu (Kur’ân’ı) biz indirdik ve O’nun koruyucusu yine biziz.” [Hıcr (14): 9]

Ve yine Allâh buyuruyor; “O’na (Kur’ân’a) ne önünden, ne de arkasından bâtıl gelemez (karıştırılamaz).” [Fussilet (41): 42]

Canlar cânı, gönüller sultânı, iki cihân güneşi, peygamberimiz, efendimiz Hazreti Muhammed de (s.a.a.) buyurdular; “...Ey insanlar! Size iki ağır (önemli) emânet bırakıyorum. Bunlardan birisi Allâh’ın Kitâbı Kur’ân, diğeri ise itret’im, Ehl-i Beyt’imdir. Bu ikisi, Kevser havzu başında benimle buluşuncaya kadar birbirlerinden asla ayrılmazlar...”14 14 Müslim: Sahih-i Müslim: c:2 sh: 362, Tirmizi: Sünen-i Tirmizi: c: 5 sh: 328, 329, Nesâi: Hasâis-i Nesâi tercm: sh: 21, Ahmed b. Hanbel: Müsned: c: 2 sh: 14, 17, 26, 59, c: 3 sh: 366, 371, c: 5 sh: 171, 181, Dârimi: Sünen-i Dârimi: c: 2 sh: 431, Beyhaki: Sünen-i Beyhaki, El Hâkim: Müstedrek: c: 3 sh: 109, 148, Muttakî el Hindî: Kenzul Ummâl: c: 13 sh: 104, A. Z. Gümüşhanevî: Râmuzul Ehâdis: sh: 362, Taberâni: Mucemül Kebîr: sh: 137, Mucemüs Sağîr: c: 1 sh: 131, 135, Suyûti: Câmius Sağîr: c: 1 sh: 353, Muhyiddin Nevevî: Riyâzüs Sâlihîn tercm: c: 1 sh: 379, 380, İbrahim Canan: Hadis Ansp: c: 12 sh: 414-420, Rûdânî: Büyük Hadis Külliyâtı (Cemul Fevâid): c: 1 sh: 43, Yusuf Kandehlevî: Hayâtüs Sahâbe: c: 2 sh: 651, M. Âsım Köksal: İslâm Târihi: c: 17 sh: 313, Altı parmak peygamberler tarihi: sh: 554, Ziya Şâkir: Mezhepler tarihi: sh: 157, 158, İbnül Esîr: Üsdül Ğâbe: c: 2 sh: 12, İbn-i İshâk ve İbn-i Hişâm: Sîre, Tefsir-i İbn-i Kesîr: c: 4 sh: 113, Tefsir-i Hazin: c: 1 sh: 4, Suyuti: Dürrul Mensur: c: 2 sh: 60, c: 6 sh: 7, 306, Konyalı Mehmet Vehbi: Hülâsâtül Beyân: c: 13-14 sh: 5139, Kadı İyâz: Şifâ-i Şerîf: sh: 443, Seyyid Eyyüb b. Sıddık: Peygamberimiz ve dört büyük halîfe: sh: 433, Şemseddin Sivâsî: Dört halîfenin menkıbeleri: sh: 538, Salih Suruç: Peygamberimizin hayâtı: c: 2 sh: 682, Lütfullâh Ahmed: Hz. Muhammed’in hayâtı: c: 1-2 sh: 573-574, Saîd-i Nursî (r.h.): Lem’alar: sh: 22, M. Cemal Öğüt: Fâtımatüz Zehrâ: sh: 121, M. Necati Bursalı: Hz: Ebû Bekir: sh: 140, 141, Hz. Ali: sh: 182, 183, Hz. Fâtıma: sh: 184, Yaşar Kaplan: Hz. Ali: sh: 215-217, Burhan Bozgeyik: Oniki İmam ve Alevîlik: sh: 15, 20, 24, 28, 59, Mehmed Kırkıncı: Alevîlik nedir?: sh: 14, 59, 63, Cihan Aktaş: Hz. Fâtıma: sh: 70, Murat Sarıcık: Kavram ve misyon olarak Ehl-i Beyt: sh: 45-47, Tevfik Ebu İlm: Hz. Fâtıma: sh: 49-53, Yaşar Nuri Öztürk: Ehl-i Beyt’in annesi Hz. Fâtıma: sh: 117, 118, Asrı saadetin büyük kadınları: sh: 143, Fuzûli: Hadikatüs Süadâ tercm: sh: 123, Abdulbâki Gölpınarlı: Mesnevi Şerhi: c: 2 sh: 144, Şeyh Kuleyni: Usûl-u Kâfî: c: 2 sh: 41, El-Harrâni: Tuhaful Ukûl tercm: sh: 65, 961, Şeyh Müfid: İrşâd (Oniki İmâm’ın hayâtı) tercm: sh: 126..160, M. Ticâni: Nasıl hidâyete erdim?: sh: 211, 212, M. Kıtay: Hakîki İslâm târihi ve Ehl-i Beyt: sh: 161, Prof. 1400 (Nazmi Nizâmi Sakallıoğlu): Ehl-i Beyt ilmihâli: sh: 53, Ehl-i Beyt davası: c: 1 sh: 311-314, c: 2 sh: 34, 517, Abdulbâki Gölpınarlı: Sosyal açıdan İslâm târihi: sh: 156, 157, Enis Emir: Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resûlillâh, Cafer Sübhâni: Hz. Ali’ye neler yaptılar?: sh: 122.., El-İlahiyat: c:2 sh: 585-586, Ehl-i Beyt Mesajı dergileri: sayı: 1, 2, 15..,

Page 17: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

15

Oniki İmâm’ın dördüncüsü olan Hazreti İmâm Zeynelâbidîn @ buyurdular; “Doğu ve batı arasındaki tüm insanlar ölseler de bu ıssız kalan yerlerde Kur’ân yanımda olduktan sonra yalnız sayılmam.”15

Oniki İmâm'ın altıncısı olan İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular;“Mümin olan kimseye, ya Kur’ân’ı öğreniyor, ya da öğretiyor olarak ölmek yaraşır.”16 Şimdi insaflıca düşünmek lazımdır ki; Allâh (c.c.), Kitâbını koruyacağını vaad ediyor, Peygamberimiz @, Kur’ân’ı ve Ehl-i Beyt’ini birbirinden kopmaz ve ayrılmaz bir bütün olarak ümmetine emânet ve vasiyet ediyor, Ehl-i Beyt’in İmamlarının her biri de zamanlarının birer manevi güneşi gibi ortalığı aydınlatıyor, âdetâ yürüyen, konuşan birer Kur’ân hükmünde oluyorlar, canlarını başlarını bu yolda fedâ ediyorlar, dünyâya meydân okuyorlar... Peki... nasıl mümkün olabilir ki, zâlimler, hâinler, mütecâvizler o mübârek kitâba el uzatabilsinler, Allâh’ın kelâmına ufacık bir leke getirmeye güçleri yetsin!!! Hiç mümkün mü? Bu dîn, bu Kitâp sâhipsiz mi? Bir şeyin sâhibi, koruyanı Allâh ise ona kim zarar verebilir? Ya da kötü niyetle yanaşabilir!? Güneşi söndürmeye çalışan ancak nefesini zâyi eder ve üzüntüsüyle cehenneme yuvarlanır gider.17

Kur’ân’ın değiştirildiği yolundaki görüşleri iki gurupta ele almak mümkündür.

Birincisi; Kur’ân hakkında yeterli bilgi ve araştırması olmadığı halde duyduklarını ve zanlarını birer gerçekmiş gibi câhilce ortaya atanların görüşleri.

İkincisi ise; bütün gerçekler ve Ehl-i Beyt’in ışık saçan beyânları orta yerde durduğu halde, inat, kasıt, İslâm’a ve hakîki Alevîliğe düşmanlık, insanları Kur’ân’dan uzaklaştırma ve dolayısıyla sapık görüş ve ideolojilerin oyuncağı hâline getirme gayretleri güdenlerin görüşleridir.

Birinci görüşte olan kimselere kardeşâne tavsiyemiz odur ki; araştırsınlar, incelesinler, bilen ve ehliyetli olan canlara danışsınlar ve her öne

Âyetullâh Humeynî (r.h.): İlâhî siyâsî vasiyetnâme tercm: sh: 23, Meydan Larousse: Ehl-i Beyt maddesi, Yeni rehber ansp: c: 6 sh: 209, Seyyid Şerafeddîn: El-Müracaat, Seyyid Ali Milânî: Risâleler, Allâme Emînî: El-Ğadîr... 15 Kuleynî: Usûl-u Kâfî: c: 4 sh: 403 Kitâb-u fazli’l Kur’ân, hd. no: 13, Muhammed Bâkır Meclîsî: Bıhâru’l-Envâr: c: 46 sh: 107 16 Kuleynî: Usûl-u Kâfî: c: 4 sh: 409 17 Kur’ân’ın her türlü tahrîf ve değiştirilmeden korunduğuna dâir bakınız: Cafer Sübhânî: El-İlâhîyât: c:2 sh: 945-949, Muhammed Hâdî: Sıyânetü’l Kur’âni mine’t tahrîf (Kur’ân’ın tahriften korunmuşluğu), ve bir sonraki dipnotta verilen kaynaklar.

Page 18: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

16

sürülen akıma kapılmasınlar. Böylece ümit edilir ki hak ile tanıştıkları anda hakka uyarlar, kurtuluşa ererler.

Diğerlerini ise, Allâh ıslah etsin! Ya da Kahhâr ism-i celîli ile mücâzâtını versin!...

Allâh Kitâbını inzâl eyledi. Cebrâîl okudu, Ahmed söyledi. Ali’yi kâtibi eylemedi mi? Kâtip mi şaşırdı, biz mi şaşırdık?

Birkaç şaşkın “Kur’ân değişmiş(!)” dedi. Haddini bilmeden herzeler yedi. Allâh kitâbını korumadı mı? Koruyan mı âciz, biz mi şaşırdık? Kur’ân ve Ehl-i Beyt emânet idi.

“Bunlar birbirinden ayrılmaz” dendi. Masûmlar Kur’ân’ı öğretmedi mi? Öğretmen mi şaşkın, biz mi şaşırdık? Oniki İmâm’lar canlı Kur’ân’dı. Bu yola canın, başın verendi. Emânete sâhip çıkmadılar mı? Onlar mı şaşkındı, biz mi şaşırdık?

Kılıçoğlu söyler sözün hak oldu. Kendisini bilen, Rabb’ini bildi. Ehl-i Beyt bu yolda can vermedi mi? Kılavuz mu şaşkın, biz mi şaşırdık?

Kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm hakkındaki inancımız odur ki; tüm sorunların çözümünün temel kaynağı O’dur. Takrîben yirmiüç yıllık bir risâlet döneminde vahyolmuş, içerisinde yer alması gereken tüm vahiyleri kapsayan bir kitaptır. Âyetleri arasındaki durak işâretlerinin yeri ve konumuna bağlı olarak altıbin-yedibin arasında âyetleri içermektedir. Yalnız, hatırda kolay kalması amacıyla bir kısım zâtlar âyet sayısının yuvarlak bir rakam olarak “altıbin altıyüz

Page 19: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

17

altmışaltı” (6666) olduğunu ifade etmişlerdir. Ve Kur’ân’da yüzondört (114) sûre bulunur.18

Ehl-i Beyt Mektebi’nden bir Müslüman’ın, Kur’ân’dan gereği gibi istifâde edebilmesi amacıyla başvurabileceği bazı tefsîrler (Kur’ân’ın geniş açıklamaları) şunlardır: 1 -Mecmau’l Beyân: Şeyh Tabersî 2 -Et-Tıbyân: Şeyh Ebû Cafer Tûsî

3 -El-Mîzân: Allâme Muhammed Hüseyin Tabatabâî 4 -Tefsîr-i Numûne: Allâme Mekârim Şîrâzî 5 -Tefsîr-i Kummî: Şeyh Kummî 6 -El-Burhân: Seyyid Bahrânî 7 -Tefsîr-i Ayâşi: Allâme Ayâşî 8 -Tefsîr-i Sâfî: Allâme Feyzül Kâşânî 9 -Min vahyi’l Kur’ân: Muhammed Hüseyin Fazlullâh...vb. Ehl-i Sünnetten Müslüman kardeşlerimizin yazmış oldukları

tefsîrlerden de; 1 - Fî zilâli’l Kur’ân: Seyyid Kutub 2 - Tefhîmü’l Kur’ân: Allâme Mevdûdi 3 - Hak dini Kur’ân dili: Elmalılı Hamdi Yazır 4 - Yüce Kur’ân’ın çağdaş tefsîri: Süleyman Ateş 5 - Hadislerle Kur’ân-ı Kerîm tefsîri: İbn-i Kesîr 6 - Tefsîr-i Kurtubî: Müfessir Kurtubî

18 Kur’ân hakkında geniş bilgi için bakınız: A. Sabri Hamedani: İmâm Cafer Sadık buyrukları: sh: 134, İslâm’da ışıklı yol (Ehl-i Beyt yolu), Usûl-ü Kâfî: c: 4, Kur’ân’ın fazileti bâbı, Cafer Sübhani: El-İlâhiyât: c:2 sh: 206-416, Said-i Nursî (r.h.): Sözler: 25. söz, Şîa-İmâmiyye inançları: sh: 14, Seyyid Radıyy (r.h.): Nehcül Belâğa (Hz. Ali’nin söz ve hutbeleri) sh: 53, Mehdi Pur: Dînî makâleler, Şirali Bayat: Sûrelerin fazileti, Ali Kirazlı: Ben bir Alevîyim, Ehl-i Beyt Mesajı dergisi: sayı: 2, Seyyid Hüseyin Nasr: İslâm idealler ve gerçekler, Murtazâ Mutahhari (r.h.): Kur’ânî araştırmalar, Allâme Tabatabâî (r.h.): İslâm’da Kur’ân, Muhammed Bâkır Sadr (r.h.): Kur’ân okulu, Hâşimi Rafsancâni: Kur’ân çerçevesinde, Dr. Beheşti (r.h.): Kur’ânı anlama metodu, Ali Şeriati (r.h.): Kur’ân’a bakış, Muhammed Hüseyin Fazlullâh: Min vahyil Kur’ân, Şaban Karataş: Şîa’da ve Sünnî kaynaklarda Kur’ân târihi, Muhammed Kutub: Kur’ânı nasıl okuyalım?, Mevdudi: Kur’ânı nasıl anlayalım?, Mehmet Alagaş: Kur’âna yönelirken, Abdullâh Yıldız: Kur’ânı anlamak farzdır, M. Fethullâh Gülen: İnancın gölgesinde 2, Dr. İsmail Karaçam: Sonsuz mucize Kur’ân....vb.

Page 20: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

18

7 - Tefsîr-i Taberî: Allâme Taberî

8 - Hülâsâtü’l Beyân: Konyalı Vehbi Efendi 9 - Dürru’l Mensur: Celâleddin Suyûtî...vb

tefsîrler de okunmaya değer ve biz Ehl-i Beyt yolu mensuplarına da faydalı olacak eserlerden bazılarıdır.

KUR’ÂN’I TANIMA ÜZERİNE...

Bismillâhirrahmânirrahîm // Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyla...

Bütün övgüler yüce Allâh’a, Allâh’ın selâm ve rahmeti şanlı Peygamberimize @, Âl-i Beyt’ine (s.a.) ve seçkin ashâbına (r.a.) olsun!

Neden “Kur’ân’ı tanıma üzerine” dedik? Çünkü;

Tanımak; tanış olmaktır, yakın veya uzak durmaktır, dost ya da düşman bilmektir. Tanımamak da; tarafsız ve nötr kalmaktır. Tanınmayan bir şeye yakın veya uzak, karşı ya da taraf, dost veya düşman olunduğu söylenemez. Biz de istedik ki; bizim, Kitab’ımız ile tanışıklığımızın seviyesi ortaya çıksın. Ne olduğumuzu, kim olduğumuzu, neyin, kimin safında olduğumuzu, hangi konumda bulunduğumuzu anlayalım. Ne kendimizi, ne de toplumumuzu kandırma durumunda kalmayalım. Neysek onu görelim ve bilelim. Böylece; “Kitâbı tanıyan dîni tanımış, dîni tanıyan Allâh’ı tanımış, Allâh’ı tanıyan kendini tanımış, kendini tanıyan da cihânı tanımış olur.” sözünün bir hakîkat olduğu anlaşılsın! Öyleyse; Bismillâh! Kur’ân nedir? Kur’ân’ın muhâtabı kimlerdir? Kur’ân’ın gönderiliş amacı nedir? Kur’ân ölülere mi, dirilere mi okunmalı? Kur’ân’ı Arapça mı yoksa, ana dilimizle mi okumalı? Kur’ân’ı nasıl anlayabiliriz? Kur’ân’ı anlamadan; “Kitâb’a imân ettim.” demek yeterli mi? Kur’ân’ı anlamak için Arapça bilmek zorunlu mudur?

Kur’ân’ı yalnızca mealden-tercümeden anlamaya çalışmak yeterli midir?

Page 21: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

19

Kur’ân meallerinin farklılığı durumunda nasıl bir yaklaşım sergilenmelidir? Kur’ân’ın anlaşılmayan âyetleri olursa ne yapmalı? Kur’ân’ı anladıktan sonra; “îmân ettim.” demek yeter mi? Kur’ân abdestsiz okunabilir mi?

Kur’ân’a karşı görevlerimiz nelerdir? Kur’ân’da hangi konular yer almaktadır? Kur’ân’da yeralıp da zamanını doldurmuş, geçerliliğini yitirmiş hükümler, âyetler var mıdır? Kur’ân’ı hayâtın dışında tutmanın kaç yöntemi vardır? Bunlardan hangisi daha tehlikelidir? Kur’ân okunması yönünden diğer kitaplara benzer mi? Kur’ân’a şirk koşmak ne demektir? Kur’ân’a şirk koşanların İslâm nazarındaki konumları nedir? Kur’ân’ı anlamada nasıl bir metot takip etmeliyiz?

Kurân nedir?

Kur’ân;Yüce yaratıcının kullarına gönderdiği bir mektup, Kur’ân;Kâinâtın Tabîb’inin âlemlere indirdiği bir reçete,

Kur’ân;İnsanlara dünyâ hayatlarını tanzîm etmeyi öğreten bir rehber, Kur’ân;Allâh’a kul olmanın genel prensiplerini veren bir yol gösterici, Kur’ân;Şeytân’a ve tâğût’a kul olmamayı emreden bir bildiri,

Kur’ân;Kula kulluğu reddeden, yalnızca Allâh’a kul olmayı öğütleyen bir uyarıcı,

Kur’ân;Ruhlardaki ve nefislerdeki hastalıkları tedâvi eden bir şifâ kaynağı,

Kur’ân;Cennet ve Cehennem’in gidiş yolları üzerindeki trafik yol işareti, Kur’ân;Okuyanın anlaması, anlayanın eyleme dönüştürmesi gereken

bir ilâhî buyruk, Kur’ân;Gönüllerin kışını sona erdiren bir bahar rüzgarı, Kur’ân;Ağızları ballandıran ilâhî şerbet, Kur’ân;Ölülerden çok dirilere hitap eden ve hayat proğramı sunan bir

mesaj, Kur’ân;Dünyâ’da insana yakışır bir şekilde yaşamayı, âhirette de bunun

sonucunda elde edilecek olan mükâfâtı açıklayan bir tebliğci,

Page 22: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

20

Kur’ân;Neyin iyi-neyin kötü, neyin güzel-neyin çirkin, neyin yapılması-neyin yapılmaması gerektiğini öğreten bir kılavuz,

Kur’ân;Allâh’tan, Peygamberimiz Hz. Muhammed’e @ yaklaşık 23 yıl içerisinde Cebrâil vasıtasıyla indirilmiş Kutsal Kitap...

Kur’ân’ın muhâtabı kimlerdir?

İnsanlarımızın bir kısmı; Kur’ân’ın yalnızca âlimler tarafından

anlaşılabileceğine, halkın ise âlimlerin görüşleri ve anlattıklarıyla yetinmeleri gerektiğine inanmaktadırlar. Hatta daha da ileri giderek; Kur’ân’ı anlamaya çalışmanın insanı saptırabileceğini bile söylemektedirler. Acaba gerçek böyle midir? Gerçekten Kur’ân; kendisini sadece Peygamberimizin @, sahabenin (r.a), Ehl-i Beyt’in (a.s.) ve âlimlerin-dînî önderlerin mi anlayabileceğini bildiriyor? Yani, Kur’ân sadece saydığımız kimseleri mi muhâtap alıyor? Ve diğer insanlara ise körü körüne îmân ve tasdik mi düşüyor? Bunun cevâbını inandırıcı bir şekilde verebilmek için Kur’ân’a müracaat etmek ve aydınlanmak gerekiyor.

Kur’ân okuyan herkes, Kur’ân’da; “Ey insanlar!..., ey müminler!..., ey akıl sahipleri!...vs.” gibi ifâdelerle sıkça karşılaşır. Ve hiçbir âyette de sadece belli bir gurup din âlimlerine seslenen ifâdelerle karşılaşmaz. Bu neyi ortaya koyuyor? Demek ki Kur’ân’ın muhâtabı tüm insanlık âlemidir. Bu âlem içerisindeki her fertte; aklı, irfânı, anlayışı, genel kültürü, kabiliyeti ve bilgi kepçesinin büyüklüğü oranında Kur’ân okyanusundan faydalanır ve İslâm’ı yaşamaya çalışır.

Nasıl ki her hangi bir şeye bakan farklı sınıf ve bilgi seviyesindeki insanlar bilgileri oranında o şey hakkında fikir sâhibi olurlar ve gerekli açıklamalarda bulunurlarsa, Kur’ân okyanusuna bakanlar da aynı şekilde farklı pencerelerden konuları anlar, kavramaya çalışırlar ve güvenilir sünnetin (Peygamberimizin açıklamaları) de yol göstericiliği ışığında İslâm’ı yaşarlar.

Şu gerçekte hiçbir zaman gözardı edilmemelidir; Hiç kimse, “nasıl olsa ben de Kur’ân’ın muhâtabıyım.” diyerek aklının estiği gibi Kur’ân’ı anlamaya çalışamaz, Peygamberi @, O’nun Ehl-i Beyt’ini ve Kur’ân’ı kendisinden daha iyi anlayabilecek ehil–yetkin kimseleri tamâmıyla kapı dışında bırakamaz. Çünkü Kur’ân’ı en iyi bilen, tanıyan ve anlatan ilk öğretmen Peygamberimizdir. O’ndan ve ehlinden faydalanmamak ilime ve insanlığa ihânettir, koyu bir cehâlettir.

Page 23: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

21

Kur’ân’ın gönderiliş amacı nedir?

Madem ki Kur’ân bütün insanlığa hitap ediyor, peki; Kur’ân’ın gönderiliş amacı nedir? İnsanlık âlemi bu amaca uygun hareket etmiş midir? Ya da bugün Kur’ân’ın gönderiliş amacına uygun mu davranılıyor? İnsanoğlunun ürettiği, îcat ettiği hemen her makine ve ürünün bir kullanım kılavuzu vardır. Bu kullanım kılavuzu ile işler daha bir kolaylaşmakta, yapılacak veya yapılması muhtemel olan hataların önüne geçilmektedir. Peki... İnsanoğlu ürettiği bir ürünün boş yere heder edilmemesi, zaman kaybı olmaması için bu şekilde bir yol takip ediyor da, Yüce yaratıcının, insana hem kendisini hem de bütün yeryüzünü nasıl yöneteceği, nasıl ve hangi yolda kullanacağı konusunda bir “insanı ve evreni kullanım kılavuzu” vermesi gerekmez mi? Tabii ki gerekir! İşte bunun içindir ki Allâh ilk insandan bugüne kadar insanoğlunu başı boş bırakmayarak onlara rehberlik edecek Peygamberler ve Kılavuz Kitaplar göndermiştir. Kur’ân’da bunların en sonuncusu ve kalıcısıdır. Öyleyse bu kitabın insana her konuda yol gösterici olması, onu doğruya yönlendirmesi gerekir. Kur’ân’la tanıştığımızda karşılaştığımız bir gerçekte şudur; Bu Kitap insanlara hemen her alanda uyması gereken temel prensipleri ve programları vermektedir. Ama insanlar-Müslüman’lar (Alevîsiyle-Sünnîsiyle) kitaplarıyla yeteri kadar tanış olmadıklarından sürekli yan çizmekte, olur olmaz yönlere gitmektedirler. Peygamberimizin yaşadığı zaman dilimi hâriç, ne târih boyunca ve ne de bugün maalesef Kur’ân’ın gönderiliş amacına tamâmıyla uygun bir uygulama (devlet ve toplum düzeyinde) olmamıştır. Ancak Müslüman’ım diyenlerin samîmi olmaları ve Kur’ân’ın gönderiliş amacını tam olarak kavramaları hâlinde bu amaç bir hayal değil gerçek olacaktır. Bu, Allâh’ın bir vaadidir ve gerçekleşecektir.

Kur’ân ölülere mi okunmalı? İnsana bir hayat programı sunan kitabın ölüler diyârına okunmasının

ne önemi vardır? Kitap ölüler için ise, neden ölülere yine ölülerden olan bir Peygamber ve sadece onlara hitap eden bir kitap indirilmedi?

Bugün “İslâm toplumu” denilen kalabalıklara bir göz attığımızda genel olarak şu manzara ile karşılaşırız;

Page 24: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

22

Kur’ân; Camilerde vs. yerlerde namazda, mübârek gün ve gecelerde, ölülerimizin arkasından belli zaman ve mekanlarda, her harfine bilmem ne kadar sevap almak amacıyla, bazı rûhî ve psikolojik hastalık ve depresyonların tedavisi için, kişisel akademik çalışmalarda bulunmak amacıyla, ruhsal olarak rahatlama ve Cennet’ten bir köşe kapmak niyetiyle okunan vs. bir kitap görünümünde!

İyi güzel de Kur’ân’ın gönderiliş amacı ile yukarıdaki okuma çeşitleri ve şekilleri arasında bir bağlantı var mıdır?

Doktorun yazdığı bir reçeteyi bilmem ne zaman, nerede okuyarak şifa bulmayı hedefleyen, verilen ilaçlara bakarak, ya da reçeteyi evinin en güzel yerine çerçevelettirip asarak tedâvî olacağını düşünen bir kimse avanak değilse nedir?

Babasının gönderdiği bir mektubun içeriğine uygun hareket etmeyen, evlatlık görevini yapmayan, fakat mektubu sürekli okuyarak, koynunda taşıyarak, evine asarak babasının seveceği bir evlat olmayı uman kimse ne derece umduğuna kavuşur?

Verilen iki örnekte olduğu gibi, Müslüman da kendisine gönderilen ilâhî mektubun ve reçetenin içeriğine uygun hareket etmekle yaratıcısına karşı kulluk borcunu yerine getirmiş olur. Yoksa gelenek, görenek ve câhil kalabalıkların yaptıklarına uymakla doğruyu yakalamış olmaz, âhirete gözlerini açtığı zaman umutlarının boşa çıktığına da şâhit olur. Bu yazdıklarımızdan “Müslüman ölülerimizin ruhlarına Kur’ân okunmamalı.” diyoruz gibi bir mana da çıkartılmamalıdır. Peygamberimizin @ ve Ehliyetli İslâm büyüklerinin uygun gördüğü ölçüde Kur’ân her zaman ve mekanda (özellikle de belli gün ve gecelerde daha ağırlıklı olacak şekilde) okunacaktır. Ancak bütün bu uygulamalar yapılırken Kur’ân’ın ana gayesinin ne olduğu öncelikle öğrenilecek ve hayata aktarılacak, ondan sonra gerekenler yapılacaktır. Aksi halde Kur’ân; bir ölüler kitabı, bir mezarlıklar kitabı, bir kutsal gün ve geceler kitabı, evde duvara asılacak bir aksesuar, kağıdı, cildi ve altın yaldızları çok kaliteli büfelik bir tarihi eşya konumunda görülmüş olur ki, (şu andaki uygulama maalesef budur.) bunun hesâbının altından hiç kimse kalkamaz.

Kur’ân’ı Arapça mı okumak gerekir?

Şurası bir gerçektir ki Kur’ân’ın dili Arapça’dır. Bu, Arap dilinin kutsal oluşunu mu ortaya koyar? Yoksa sosyolojik bir gerçeklik midir?

Page 25: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

23

Allâh bir Peygamber seçiyor ve bu seçim kendi dilediği gibi oluyor. Bu seçilen Peygamberin de doğal olarak içinde yaşamış olduğu bir toplumu var. İnsanlara ulaştırılması amaçlanan ilâhî mesajın da ilk muhâtapları Peygamberin içinde yaşadığı topluluktur. Bu topluluğa anlamadıkları dilden bir kitabın indirilmesi hiç olması gereken iş midir? Siz isteklerinizi kendisine ulaştırmak istediğiniz bir kişiye ya da topluluğa anlamadıkları dille hitap eder misiniz? Onlara bilmedikleri dille yazılmış her hangi bir mektup, belge, kitap vs. gönderir misiniz? Elbette ki hayır! Yüce Allâh’ın da Kur’ân’ı Arapça olarak göndermesinin ilk ve en önemli sebebi tabii ki budur. Bundan gayrı bir takım hikmetleri var olsa da bu, bahsettiğimiz sebebin geçerliliğini ve önemini hiçbir zaman iptal etmez.

Gelelim Kur’ân’ın Arapça okunmasının faziletli olup olmadığına? Eğer Kitab’ın indirilmesindeki ana gâye, insanlara nasıl yaşayacaklarını

öğretmek ve hayatlarını tanzim edecek plan ve programı vermek ise, neden O Kitâb’ı ille de indirildiği dil ile okumak en üstün fazilet olsun ki? Nerede görülmüş amacın araca fedâ edildiği, aracın amaçtan üstün kabul edildiği?

Kur’ân’ın bir çok âyetinde geçen; “akletmez misiniz, düşünmez misiniz, anlamaz mısınız, ibret almaz mısınız...?” ifâdeleri kitâbın nasıl okunması gerektiği yönünde ipuçları vermiyor mu? Öyle ya; Bir şeyi anlamak için ya dilini bilmek, ya da bildiğin dilde okumak lazım! Şimdi kalkıp ta dünyâdaki bütün insanlara ya Arapça’yı mükemmel bir şekilde öğreteceksiniz! Ya da her topluluk kendi ana dillerinde ilâhî mektubu okuyacak, aklı ve anlayışı nispetinde anlayarak yaşayacak! Hangisi insan fıtratı ve dünya gerçeğine uygun? Şüphesiz ki ikincisi...

Dolayısıyla Kur’ân’ı her insanın kendi anlayabileceği dilde okuyarak anlamaya çalışması en doğru ve en güzel olan davranıştır. Hatim indirmek, filanın rûhu için, sevap almak amacıyla okumak vs. ne adına okumak olursa olsun en anlamlısı ve ilâhî buyrukların hedefine en uygun olanı anlaşılan bir dilden okumaktır.

Kur’ân’ın Arapça okunması gereken bir alan varsa, o da genelde namazdır. Ve yine ortak evrensel bir çağrı olan ezânın da Arapça lisanıyla okunması gerekir. Yalnız bunların Arapça okunması başta belirttiğimiz gibi dilin kutsallığından değil, ümmet arasında dil bazında bir takım ortak değerlerin olması gerektiği anlamındadır. Ve ihtiyata uygun bir uygulamadır. Zaten diğer zamanlarda kitabını ana diliyle okuyan bir kimse, namazda ve ezanda okunanları da aşağı yukarı mana olarak anlayacak seviyeye gelmiş olur.

Page 26: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

24

Kur’ân’ı yalnızca mealden anlamaya çalışmak yeterli mi?

Demek ki her Müslüman Kur’ân’ı anlayabileceği bir dilde okumalıdır.

Bu sefer de Kur’ân ile aramıza meal-tercüme denilen çeviriler girecektir. Belki de Allâh’ın buyruğu diye, çevirmenin yazdığını anlayacak ve yanlış bir yola yönlendirileceğiz. Ne yapalım öyleyse?

Piyasada var olan onlarca Kur’ân çevirisi-mealine güzelce bir dikkat edilecek olursa hemen hepsinin birbirine çok yakın ifâdeler kullandıkları görülür. Yani mealler arasında çok ciddî farklılıkların olmadığı göze çarpar. Biz de en güvenilir olarak bildiğimiz bir zâtın mealini elde etmeli ve anlamaya çalışmalıyız.

Öyle olur ki; Bazı âyet mealleri anlam itibâriyle aklımıza takılır. Yanlış anlamış olabileceğimizi düşünürüz. Mealden evrensel ilke ve kabullere aykırı sonuçlar çıkarabiliriz. O zaman ne yapacağız?

O durumda da başka meallere bakarak bir karşılaştırma yapmalı, yine de içinden çıkılmazsa bizden daha iyi bildiğine şâhit olduğumuz ehliyetli, yetkin kimselerden konunun hakîkati hakkında açıklama istemeli, ya da güvenli bir veya birkaç tefsîr (Kur’ân’ın geniş açıklamasının yapıldığı eserler) den doğrusunu etraflıca öğrenmeliyiz. Bu şekilde bakacağımız âyet mealleri de belki Kur’ân’ın % 10-15’ini bile bulmaz. Bu kadarcık zorluk da her Müslüman’ın Kitâb’ını anlama yolunda katlanmayı göze alması gereken bir zorluktur. Kimsenin yakınmaya hakkı olmasa gerek!

Kitâb’ı anlayarak îmân etmek yeterli mi?

Kur’ân’ın gönderilmesinin amacı insanların kendisine îmân etmesini sağlamak mıdır? Varsayalım Kur’ân’ı ana dilinizle baştan başa birçok kez okudunuz ve okumaya devam ediyorsunuz. Ve okuduğunuzu da anlıyor, anlamaya çalışıyorsunuz. En sonunda “Ben bu Kitâba bütün varlığımla ve samimiyetimle îmân ediyorum.” dediniz. Yeterli mi? Allâh insanlardan Kitâba yalnızca îmân etmelerini mi istiyor? Kur’ân’ı anlamaya çalışmak; kapıya yönelmek demektir. Anlamak ise; açılacak kapının anahtarını elde etmektir. Bir de bu kapıdan içeri girmek var ki, bu da anladığını hayata geçirmek, inandığını iddia ettiğin ölçülere uygun bir şekilde yaşamaktır.

Page 27: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

25

Sizden bir takım görevler isteyen bir üst makamdan gelen yazıyı anlamadan okumak ne derece anlamsız ise, okunanı yalnızca anlama aşamasında kalmak ve istenilenleri yerine getirmemekte bir o kadar, hattâ daha da ağır bir suçtur ve kişiye ağır sorumluluklar yükler. Siz de Kâinâtın Rabbi tarafından gönderilmiş bir fermânı okuyacak ve anlayacaksınız, sonra da; “inandım, iman ettim.” diyeceksiniz, hayatınızın akışında hiçbir şey değişmeyecek! Buna; inanmak, îmân etmek denir mi? Her iddia bir ispat istemez mi? Allâh’ın Kitâb’ına îmân ediyorsanız bunu neyinizle ispat edeceksiniz? “Îmân ettim.” deyip de Kitab’ın dediklerine uymayan bir insan, sevgilisinin hiçbir dediğini yerine getirmeyen ancak, kuru kuruya; “kurbanın olayım, seni çok seviyorum(!).” diyen bir âşığa ne kadar da benziyor! Kitâb’ı anladıktan sonra “inandım-îmân ettim.” diyerek uygulamada hiç bir değişim göstermemek ne kadar ciddiyetsiz bir yaklaşım ise, Kitab’ı hiç okumadan, okuyup da anlamadan “inandım-îmân ettim.” demek de tamamıyla gülünç ve samimiyetsiz bir kimliğin göstergesidir.

Kur’ân abdestsiz okunabilir mi?

Kur’ân’ı anlayan kimselerin aslından, anlamayanların ise aslının yanında bir de mealinden ya da yalnızca mealinden okuyarak anlamaya çalışması gerektiği aklı başında hiçbir kimsenin îtirâz etmeyeceği bir husustur. Ancak, Kur’ân-ı Kerîm’in okunabilmesi için; Abdestli olmak, Kur’ân-ı Kerîm’in kapağına, kağıdına bile abdestsiz dokunulmaması vs. gibi bazı şartların gerekli olduğu söylenmekte, yazılmaktadır. Bunların gerçeklik payı nedir? Kur’ân’ı okurken nelere dikkat etmeliyiz? Şunu bilmek gerekir ki, bir şey;

1- Ya araştırmak, incelemek, hakkında bilgi sâhibi olunmak için okunur.

2- Ya da içeriğinden haberli olunup, okumak, anlamak ve hayata aktarmak sûretiyle sevap vs. elde etmek amacıyla okunur.

Şayet bir kimse yalnızca birinci amaçla Kur’ân’ı okuyorsa ondan fazlaca bir şey beklemenin, saygı anlamına gelecek yaklaşımlar sergilemeyi ummanın bir anlamı yoktur. Hele bir Kitab’ı tanısın, O’na gerektiği gibi îmân etsin, sonra âdâbına uygun bir şekilde okusun!

Tamamıyla ibâdet kastı ile Kur’ân okuma niyeti olan (ister aslından, isterse mealinden olsun) kimse ise, elbette ki temiz bir elle Kitab’ı tutmalı ve temiz bir dille Kur’ân’ı okumalıdır. Mümkün olduğu kadar da abdestli olmaya

Page 28: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

26

çalışmalıdır. Kur’ân’ın kapağına, kağıdına vs. abdestsiz dokunmanın, tutmanın ise hiçbir şekilde sakıncası yoktur. Mevcut uygulama sadece bir âdet, gelenek ve âdaptan ibârettir. Kur’ân ve Sünnet’ten ciddî anlamda bir dayanağı bulunmamaktadır. Hakâret olsun diye Kur’ân’a abdestsiz dokunmak, okumak ise elbette haram ve yanlış bir davranıştır. Böyle bir hareketi yapan kimse ise zâten ta baştan kaybetmiştir ki, ona “Allâh seni ıslah etsin” demek düşer!

Kur’ân’a karşı görevlerimiz nelerdir? 1- Kur’ân’ı; Okunması gerektiği şekilde; sade, gösterişsiz ve harflere

hakkını vererek okumak. 2- Kitâb’ı sanki kendimize yeni indiriliyormuşçasına okumak. 3- Kur’ân’ı, Kâinâtın Rabb’i ile konuştuğunun, O’nu dinlemekte

bulunduğunun farkına vararak okumak. 4- Okunulan Kitab’ı anlamaya çalışmak. 5- Anladığımız kadarıyla hayatımıza yön vermek, emir ve yasaklarına

uymak. 6- Herşeyimizde O’nu kendimize rehber ve ölçü almak. 7- Kitab’a saygısızlık olarak değerlendirdiğimiz tavırlardan kaçınmak. 8- Kabuktan çok öze, dıştan çok içe, görüntüden çok rûha önem

vermek. 9- O’na hiçbir kitabı şirk (ortak) koşmamak... vs. Bütün bunları bir tarafa bırakarak şekilde boğulmak, kağıt perestlik,

harf perestlik ve gelenek perestlik olur.

Kur’ân’da yer alan konular nelerdir?

Kur’ân’da yer alan konuları bilmenin ne önemi var dememeli. Bunu bilmek Kur’ân’la tanışıklığımızın ölçüsünü, boyutlarını ortaya koyar. Samimi bir Müslüman’ın Kur’ân’ın içeriğinden haberli olması, onun daha uyanık olacağı ve daha az yanlışa düşebileceği anlamına gelir. Her kim ki, Kur’ân’daki konulardan habersiz ise,

O kimsenin; ▓ Yanlış yollara gitmesi..., ▓ Bâtıl yollarda kullanılması...,

Page 29: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

27

▓ İslâm’a aykırı görüş, ideoloji, siyâsi akım ve düşüncelere takılıp kalması...,

▓ İnsanlık dışı hal ve hareketlerde bulunması..., ▓ Bazı çıkarcıların ve menfaatçi tiplerin oyuncağı haline gelmesi..., ▓ Şeytan’ın taraftarlığını yapması..., ▓ İyi niyetle “doğru yapıyorum.” diyerek yanlışlar içerisinde yüzmesi..., ▓ Hakkı bâtıl, bâtılı hak bilmesi..., ▓ Müslüman’ım diyerek Cennet’e gitmeyi ümit ederken, kafir bir

halde Cehennem yolcusu olması..., ▓ Kendisine, âile efradına, toplumuna ve bütün insanlık âlemine

zulmetmesi...vs. kuvvetle muhtemeldir. Neden? Çünkü; Kitâb’ını bilmiyor ki inancını, hal ve hareketlerini ona göre

ölçüp-biçsin, kendisine bir yön tayin etsin, doğruya ulaşsın! Yanlış işaretlenmiş cetvelle doğru ölçüm yapılır mı? Bozuk terâzi ile

doğru tartım olur mu? Çarpım tablosunu yanlış ezberlemiş olan bir kimse problemleri doğru çözebilir mi? Yanlış bilgi ile doğru adrese varılır mı?

Kitâb’ını tanıyarak, Cennet yönünü gösteren pusulaya kavuşamamış bir kişi de bocalamalar içerisinde sağa sola koşuşturup durur da, bir türlü rotasını doğrultamaz!

Kur’ân’ı Allâh’ın istediği gibi tanımayan, içindekilerden genel hatlarıyla haberli olmayanlar;

İlâh’larını, Rab’lerini bilmez, Dinlerini bilmez, Îmânı bilmez, İnkârı bilmez, Tevhîdi bilmez, Şirki bilmez, İnsanı tanımaz, Kendilerini tanımaz, Toplumlarını tanımaz, Dünyâyı tanımaz,

Devleti tanımaz, Hukûku tanımaz, Evreni tanımaz, Ahlâkı tanımaz,

Page 30: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

28

Adâleti bilmez,

Zulmü bilmez, Özgürlüğü bilmez,

Köleliği bilmez, Geçmişi bilmez, Geleceği görmez,

Hiçbir siyasal, sosyal, ekonomik ve psikolojik vs. olayları da gerektiği şekilde değerlendiremez, kavrayamaz, sürekli yanlışa düşer, serseri mayın misâli dolaşır, birilerinin kuyruğu ve kör bir takipçisi olur, bir ömür hebâ ederek hak ettiklerine kavuşurlar, sonra da; Ver elini haydi ateşe!

Kur’ân’ın içerdiği konular; 1.İnanılması gereken îmân esaslarını bildirir. 2.İbâdetlerin niçin ve nasıl yapılması gerektiğinin temel prensiplerini

verir. 3.Dünyâ işleri ve âhiretle ilgili hükümler, yasalar ihtivâ eder. 4.Ahlâk ile ilgili ilkeleri açıklar. 5.İlme önem vermeyi, her şeyi Rahmânî akıl, mantık ve sağ duyu

çerçevesinde değerlendirmeyi öğütleyen âyetleri içerir. 6.Geçmiş toplumlarla ilgili açıklamalarda bulunarak geleceğe nasıl yön

verilmesi gerektiğinin ip uçlarını verir. 7.Ferdî, ailevî ve devlet-toplum düzeninin maddî ve manevî yönden

sağlıklı yürümesi için genel plan ve programları içerir. Ayrıntılarına girmediğimiz bu konuların içeriğinde, acaba zamanımıza

hitap etmeyen hükümler, devrini doldurmuş, geçerliliği bugün için sözkonusu olmayacak kurallar var mıdır? Varsa nelerdir?

Müslüman-Alevî; Kur’ân’a bir bütün olarak îmân eden insandır. Müslüman-Alevî; Kur’ân’ı evrensel bir kitap olarak kabul eden

kimsedir. Müslüman-Alevî; Kur’ân’ı târihe hapsetmeyendir. Müslüman-Alevî; Kur’ân-ı Kerîm’i zaman ve mekan üstü bilendir. Müslüman-Alevî; Kur’ân’ı çağa değil, çağı Kur’ân’a uyarlamaya

çalışandır.

Page 31: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

29

Müslüman-Alevî; Kur’ân’ı sadece geçmişin değil, her dönemin yegâne başvuru kaynağı olarak görendir.

Müslüman-Alevî; Kur’ân-ı Kerîm hükümlerini insanlar tarafından yazılmış-yapılmış yasalar, kanunlar gibi zaman geçtikçe eskiyen yasalar-hükümler toplamı olarak değerlendirmeyendir.

Müslüman-Alevî; Allâh’ın, geçmişi bildiği gibi geleceği de hakkıyla bildiğine inanan, kullarına da ölümsüz ve kalıcı hükümler indirdiğine îmân eden ve Kur’ân’ı buna göre kabul edendir.

Bu tanımlara göre; Müslüman-Alevî olmakla şeref duyan bir kimsenin Kur’ân-ı Kerîm’e yaklaşımı ne şekilde olmalıdır? “Kur’ân’daki filan hüküm bugün geçersizdir.” diyebilir mi?

Biz bugün görüyoruz ki niceleri; “Müslüman’ım-Alevî’yim.” dedikleri halde, Kur’ân’ın bir çok emir ve yasaklarını çağdışı bulmakta, Müslümanlığı-Alevîliği kimseye kaptırmamakta ve mangalda kül bırakmamaktadırlar! Bunlara ne demeli? Biz mi Müslümanlığı-Alevîliği yanlış biliyoruz? Onlar mı yanlış biliyorlar? Ya da doğru biliyorlar da halkı kandırmaya çalışarak iki yüzlülük, münâfıklık mı yapıyorlar? Veyahut Allâh mı indirdiği Kitâb’ın Kıyâmete kadar geçerli olacağını bildirmek suretiyle (hâşâ) yanlış yapmıştır, çağdışı hükümleri insanlara yüklemiştir?

-Sözüm onlara- Kimi ilerici ve çağdaş geçinen, duruma göre hem Müslüman-Alevî, ya da Müslüman -Sünnî olduğunu iddia eden ve de Kur’ân’ın birçok emir ve yasaklarını çağdışı, uygulanamaz, ilkel, gereksiz ...vs. bulanların gözünde, Kur’ân’ın hangi emir ve yasağı zamanını doldurmuştur?

Allâh’ı ve Peygamberini sevme emri mi? Vakit namazlarını kılma emri mi? Farz orucu tutma emri mi? Abdest alma emri mi? Zekat verme emri mi? Hacca gitme emri mi? Ümmet olma emri mi? Nikahlanarak evlenme emri mi? Boşanma durumunda Allâh ve Peygamberin buyruklarına uyma emri

mi? Miras dağıtım emri mi? Sözünde durma emri mi? Haram şeyleri yememe emri mi? Ölçü ve tartıda hile yapmama emri mi?

Page 32: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

30

Zâlimlere karşı olma emri mi?

Emânetleri ehline verme emri mi? Alacak verecekleri yazma emri mi? Hırsıza Kur’ân’daki cezâyı uygulama emri mi? Zinâ edene verilmesi gereken cezâ emri mi? Haksız yere adam öldürene, ya da yaralayana takdir edilen kısas emri

mi? Bayanların ve erkeklerin Kur’ân’a uygun giyinme emri mi? Kul hakkı yememe emri mi? Sabırlı olma emri mi? Allâh yolunda savaş emri mi? vs. Yalan ve yalan yere yemin yasağı mı? İnsanlara iftirâ etme yasağı mı? Kur’ân’da belirtilen kişilerle evlenme yasağı mı? Rüşvet yasağı mı? İçki yasağın mı? Fâiz yasağı mı? Kumar yasağı mı? Puta tapma yasağı mı? Gıybet, dedi kodu, gösteriş yapma, kendini beğenme, israf yasağı mı?

vs. Evet, bunların hangisi zamanını doldurmuştur ve bugün için bir anlam

ifâde etmez? Allâh ya da Peygamber; “Ey Müslüman’lar! Kurân’daki şu âyetlerin hükmüne filan yüzyılda uymayabilir, onları yürürlükten kaldırabilirsiniz(!)” mi buyurmuşlar?

Bir kısım kimseler bu saydıklarımız içerisinden bazı emir ve yasakların bağlayıcılığının kalmadığını savunmakta, bunları çağdaş değil, ilkel bulmaktalar. Onlara soruyoruz? Çağdaş bulmadığınız hükümlerin yerine uyulmasını istediğiniz hükümler neler? Ve onlar kime göre çağdaş? Çağdaşlığın ölçüsü olarak neyi alıyorsunuz? Niçin sizin ölçü olarak aldığınız şeyi diğer insanlar da kabul etsinler? Bu zorunluluk nereden geliyor? Siz Kâinâtı yaratandan daha mı iyi biliyorsunuz, insanlığa neyin fayda neyin zarar getireceğini? Yoksa sizler, insanları kendi emir ve yasaklarınıza uymaya ve Allâh’ın yasalarından uzaklaşmaya çağıran zamanımızın Firavunları, Nemrutları, Ebû Lehebleri, Yezitleri... olmayasınız?

Page 33: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

31

Sahi, bizlerin ürettiği bir çok ürünün son kullanım tarihi var. Ve o tarih dolmadığı müddetçe o ürünün kullanılması bir sakınca doğurmuyor ve hattâ israf olmaması için kullanılması gerekiyor. Kur’ân’ın da bir bütün olarak “son kullanım tarihi” kıyâmet günü olduğuna göre, nasıl olur da bir Müslüman son kullanım tarihi geçmemiş bir Kitab’ın bazı hükümlerinin devrini doldurduğunu savunabilir? “Şu şu hükümler, âyetler eski dönemler içindi, bize hitap etmiyor(!)” diyebilir? Eğer bu bir cehâlet ise uyarıyoruz. Çünkü Müslüman, Müslüman’ı uyarır. Cehâlet değilse ihânettir, bunu da cümle âlem bilsin istiyoruz. Öyle ki bu görüşte olanların ne İslâm dîni ile, ne Müslüman’lıkla ne de Alevî’likle-Sünnî’likle bir yakınlıkları-ilişkileri yoktur. En iyisi yüzlerindeki maskeyi indirsinler ve gerçek kimliklerini ve yeni dinlerini ortaya koysunlar! Kendilerinin “Şeytânizm” isimli ilâhî olmayan bir dînin mensubu olduklarını îtirâf etsinler! Ne kendilerini kandırsınlar, ne de başkalarını!

Kur’ân-ı hayâtın dışında tutma yöntemleri nelerdir? Kur’ân’ı hayâtın dışında tutma çabaları her zaman olagelmiştir. Bu çabalar; Kur’ân’ın bazen açık, bazen gizli düşmanları, bazen de câhil dostları tarafından ortaya konulmuştur.

Kur’ân’ın açık düşmanları; Allâh’ın “kâfir” adını verdiği kimselerdir. Onlar Kur’ân’ın toplum yaşamından uzakta tutulmasını avazlarının çıktığı kadar bağırarak dile getirirler ve derler ki; “İnsanoğlu için bu çağda dînin, kitâbın, peygamberin vs. ne önemi var? Akıl tek başına yeterlidir! Biz gelişmeyi, ilerlemeyi, topluma düzen vermeyi, hukuk anlayışını, ahlakı vs. vahyin öğretileriyle değil, pozitif bilimin ve aklın öncülüğüyle öğrenir ve uygularız! vs.”

Bunlara söyleyecek pek fazla sözümüz yok. Onlardan açık sözlü olanlar zaten kendilerinin Müslüman olduklarını iddia etmiyorlar. Biz de diyoruz ki; “sizin yolunuz size, bizim yolumuz bize. Allâh sizi hak yola döndürsün, ya da sizleri hak ettiğinize kavuştursun!”

Kur’ân’ın gizli düşmanları da; Allâh’ın “Münâfık” adını verdiği guruptur. Bunlar pirincin içindeki beyaz taş gibidirler. Farkına varmazsanız en büyük zarar bunlardan gelir. Bunlar koyun postuna bürünmüş kurtlardır. Sürüye daldılar mı bir daha baş edemezsiniz. Bunlar ne derler?; “Efendim biz de Müslüman’ız elhamdülillâh, Kur’ân’a da sonsuz saygımız var(!), bizim de babamız, dedemiz hacı, hoca, şeyh, dede, ocakzâde... Kur’ân’ın ahlâk ile ilgili hükümlerine bir diyeceğimiz de yok. İnsanlar namazlarını kılsınlar, oruçlarını tutsunlar, ferdî ibâdetlerini yapsınlar, onlara karışmak kimin neyine(!) Fakat...

Page 34: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

32

Kur’ân’da yer alan toplum düzeni ile ilgili emir ve yasaklar, giyim kuşamla ilgili hükümler, miras, ceza, evlenme-boşanma düzenlemeleri, kısacası şerîat-hukûk denilen uygulamalara gelince... bunlar biraz çağdışı(!). Bunlara yeniden bir çeki düzen vermek gerekir. Herkes giyim-kuşamını, ticâretini, yeme içmesini, eğlencesini, eğitimini, kamu işlerini vs. ilgililerin düzenlediği gibi yapmalı(!). Cezâ sistemi de hukukçularımızın(!) belirlediği gibi olmalı(!). Kimse bunların Kur’ân’a uygun olmasını istememeli(!). Çünkü, dînin bu ve benzeri konulardaki emir ve yasakları zamanımız insanının kabul edemeyeceği tarzda kabadır, eski zamanlar için geçerlidir. Dileyen bu konulardaki âyetleri istediği kadar okusun, sevâbını alsın, ama topluma uygulamaya gelince...hop dediiiiiik... vs.”

Bunlara ne diyelim? Düşünce, inanç ve yaşantılarının hayırlarını(!) görsünler.

Ancak, samîmi olarak “Müslüman’ım-Alevî’yim.” diyenlere söyleyeceklerimiz var; Yukarıdaki inanç ve görüşte olanları iyi tanısınlar, aldanmasınlar, onların takipçileri olmasınlar, bunları da Müslüman-Alevî kimliği içerisinde görmesinler. Bu tiplerin camiye, cumaya, ceme, cemaate gitmelerine, oruç tutmalarına, dindar görüntüsü altında bulunmalarına bakarak yanılgıya düşmesinler. Dostlarını, düşmanlarını tanısınlar ve gaflet uykusundan uyansınlar.

Kur’ân’ın câhil dostları; Bir de Kur’ân’ın dostu oldukları halde, câhilliklerinden Kur’ân düşmanları ile aynı sonuçları getiren uygulamalar peşinde olanlar var. Bunlar; Kur’ân’ın yazısını, kağıdını, okunmasını, yazılmasını vs. kutsallaştıran, ancak O’nu toplum hayatına yön veren bir yasalar manzûmesi olarak bilmeyenlerdir. Verin bunların eline Kur’ân’ı; Mübârek günlerde ve gecelerde okusunlar, bol bol hatim indirsinler, açılışlarda okusunlar, yarışmalarda okusunlar, Kitab’ı yükseklerde tutsun, öpsün, evlerinde bulundursunlar, camide ve benzeri bir yerde yanık sesli birinden dinleyip kendilerinden geçsinler, ölülerinin ruhlarına, hastalarının üzerine okuyarak üflesinler... hepsi bu! Senden iyi Müslüman yok. Yeryüzünde Müslümanlığı senden iyi yaşayan da yoktur vallâhi(!)

Evet... Kur’ân bunlardan şikayetçi! Kur’ân bunlardan davacı! Bunlar Müslüman’ların yüz karası! Bunlar her ne kadar kötü niyetli değillerse de, sonuç itibâriyle Kur’ân’a yaklaşımları diğer iki guruba çok yakın! Bunlar Peygamberinin, Ehl-i Beyt’in yüzlerine nasıl bakacaklar? “Kitab’ın nedir?” sorusuna ne cevap verecekler? İnsan Kitâb’ını tanımaz mı? Müslüman, Kitab’ının gönderiliş amacını öğrenerek o amaca uygun hareket etmez mi?

Page 35: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

33

Onlara da diyoruz ki; Allâh aşkına, Peygamber aşkına, Ehl-i Beyt aşkına Kur’ân aşkına; “Kitâb’ınızı tanıyın, üç günlük dünya menfaatine kapılmayın, câhil kalmayın, Kur’ân’a ve Müslümanlığa gölge düşürmeyin, kendinizi ve gelecek nesillerinizi tehlikeye atmayın. Allâh’ınızı, Peygamberinizi, Allâh’ın Velîlerini, dostlarınızı gücendirip, şeytanı ve düşmanlarınızı sevindirmeyin.”

Görüldüğü üzere çok gurup insan, bilerek veya bilmeyerek, iyi niyetle ya da kötü niyetle Kur’ân’ı rafa kaldırma durumunda. Bu yöntemler bazen kabaca, bazen de kibarca ve tereyağından kıl çekercesine uygulanmakta.

Peki bu yöntemlerin en tehlikelisi hangisi? Cevap; Hangi yöntem diğerinden daha az tehlikeli ki? Hepsi birbirinden

bayağı! Okuma yönünden; Kur’ân-ı Kerîm, diğer kitaplara benzer mi?

Günümüzde hemen her insan hayatında bir çok kitap okur. Hiç kitap

okumayanlarsa konumuzun dışında. Dolayısıyla okunulan kitaplar insanlara kitap okuma ve anlama noktasında da yardımcı olurlar. Her kitabın da kendine has bir okunma tekniği vardır. Ancak bu teknik yaklaşım birkaç türü geçmez. Efendim, bir roman giriş, gelişme, sonuç vs. gibi bölümlerden oluşur. Bir fikir kitabı da aşağı yukarı aynı şekildedir. Bir ders kitabının ise durumu biraz daha farklıdır. Konular tek tek ele alınarak işlenir, sonuca varılır. Psikolojik ve felsefî bir kitap belki biraz daha farklı ele alınıp okunur. Şiir kitabı da kendine uygun bir tarzda okunur. Peki, Kur’ân’ı nasıl okumalı, nasıl anlamalı?

Kur’ân’a, bir roman gibi mi yaklaşmalı? Kur’ân’ı bir felsefî kitap gibi mi okumalı? Kur’ân’ı bir fikir kitabı gibi mi görmeli? Kur’ân’a şiir kitabı gibi mi bakmalı? Kur’ân’ı bir hukuk kitabı gibi mi değerlendirmeli? Kur’ân’ı okumada bir baştan girip sondan mı çıkmalı? Ya da Kur’ân’ın kendisine has bir okunma şekli mi olmalı? Kur’ân’ı az çok tanımaya çalışan bir kimse şunu hemencecik fark eder.

Kur’ân okunması ve anlaşılması yönünden hiçbir kitaba benzemez. Ne aralardan birkaç âyet okursanız tam doğru bir sonuca ulaşırsınız! Ne de baştan başa bir roman gibi okursanız doğru bir şey yapmış olursunuz!

O zaman ne yapmalı? Lütfen ileri sayfalardaki;“Kur’ân’ı anlamada nasıl bir metot takip

etmeliyiz?” bölümünü dikkatlice okuyunuz!

Page 36: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

34

Kur’ân’a şirk koşmak ne demektir?

“Allâh’a şirk koşmak ne demektir?” sorusunu anladık da, “Kur’ân’a

şirk koşmak da ne demekmiş?” demeyin. Belki böyle bir soruyla ilk defa karşılaşmakta ve şaşırmaktasınız. Fakat bilin ki; İnsanlar Allâh’a şirk koştukları gibi, Kur’ân’a da şirk koşmakta ve hem de bunu bazen dindarlık adına yapmaktadırlar. Nasıl mı?

Bir mezhebe, Bir tarîkata, Bir cemâate, Bir siyâsî topluluğa vs. mensup olan insanların sevip bağlandıkları

liderleri, önderleri, âlimleri, şeyhleri, dedeleri, efendileri var. Bir de onların başucu kaynağı bildikleri, el üstünde tuttukları, sürekli okudukları kitapları var. Bu kitapların hiç birisi ne Allâh’tan, ne de Peygamberden bizzat onay almış, doğrulukları tasdik edilmiş eserler değiller. Bunların yazarları da yanılma ihtimalleri bulunan birer beşerdirler. Dolayısıyla yazılanlar içerisinde hatalı olanlar, Kur’ân’la uyuşmayanlar, Peygamberin güvenilir sünnetlerine aykırı düşenler olabilir. Müslüman’a bu durumda düşen görev sevip saydığı kişinin Kur’ân’a ve Sünnet’e aykırı görüşlerini reddetmek, Allâh’ın kitâb’ından yana tavır koymaktır. Değil mi?

Peki; Bizim insanlarımızın birçoğu ne yapmakta? Efendilerini gücendirmemek, mezheplerinin görüşüne aykırı düşmüş

olmamak, şeyhlerinin manevî yardımlarından(!) uzak kalmamak, âlimlere saygısızlık(!) etmiş bulunmamak, siyâsî yapıda aşağılarda kalmamak ve dışlanmamak vs. için Kur’ân’ın dediklerini bir tarafa kibarca itivermekte, sevdiklerinin dediklerine bağlanmaktalar! Kur’ân-ı Kerîm’i anlama yolunda ömürlerinin bir yılı-ayı-haftası-günü, hattâ saatini... bile ayırmayanlar, efendilerinin, liderlerinin, şeyhlerinin, üstatlarının, dedelerinin kitaplarını, eserlerini ise ellerinden bırakmamaktadırlar. Sabah oku, akşam oku, gündüz oku, gece oku, yat oku, kalk oku, bitir bitir tekrar oku, olmazsa ezberle...

Bir zâtın kitabından bir görüşü beğenmediniz ve eleştirmeye mi kalktınız? Kur’ân’a uymayan yerlerini mi söylediniz! Allâh etmesin! Hemen ağzınızın payını alır, cehennemlik ilan edilirsiniz! Cevap hazır; “Siz kim oluyorsunuz da bizim hocamızın, şeyhimizin, dedemizin, liderimizin, üstâdımızın yanlışını bulabiliyorsunuz? Bir kimseyi tenkit etmek için en azından onun seviyesinde olmak lazım(!). Siz daha elif’i, be’yi bilmiyorsunuz kalkmış bir de

Page 37: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

35

âlimlerin hatasından söz ediyorsunuz(!). Kur’ân’a aykırı gibi gördüğünüz yerler aslında aykırı değildir, vardır onun bir hikmeti(!) de siz bilemezsiniz. Eğer böyle yapmaya devam ederseniz çarpılır, bir belaya uğrarsınız(!). Aklınızı başınıza toplayın. Biz kim, Kurân’ı anlamak kim? Bizler Kur’ân’ı Arapça’sından belli zamanlarda okuruz. Hayatımıza yön vermek içinse büyük zâtların, âlimlerin kitaplarından faydalanırız. Onlar Kur’ân’ı okurlar, anlarlar bize kitaplarında anlatırlar. Bizim neyimize Kur’ân’ı anlamaya çalışmak?... vs”.

Yani, bu adamlarda var olan; Hem kolaycılık, hem “armut piş ağzıma düş.” anlayışı, hem kendilerine güvensizlik, hem efendicilik, üstatçılık, hem körü körüne taklitçilik, her şeyden de önemlisi Kur’ân’la tanışmaktan korkma hastalığıdır.

Yukarıda sözünü ettiğimiz yaklaşımlar hayal mahsulü olarak yazdığımız şeyler değil. Bunlar bir çok “Müslüman’ım.” diyenin söyledikleri sözler ve uydukları pratiklerdir! (Maalesef) Şimdi soruyoruz; Bir beşer tarafından yazılmış kitabı tartışmasız bilmek, eleştirilmez kabul etmek, onu Kur’ân’a eş koşmak değil midir? Her hangi bir eserin Kur’ân’a aykırı görüşünü savunmak, onda hikmetler aramak ve o görüşü reddetmemek o eseri Kur’ân’a şirk koşmak olmaz mı? Allâh’ın Kitab’ını hayatında bir kez olsun anlayarak baştan başa okumayıp da, bilmem kimlerin kitabını dönüp dolaşıp okumak, okutmak, başucu kitabı edinmek o eserleri Kur’ân’a şirk koşmak sayılmaz mı? Şirkte ne demek? Şirkte biraz olsun denklik vardır! Şirkten de öte Kur’ân’dan üstün görmek olmaz mı? Demek ki biraz dikkat edilecek olursa, görülür ki bir çok kimse bilerek ya da bilmeyerek bazı kimselerin eserlerini Kur’ân’a eş gibi görmekte, Kur’ân’dan daha üstün gibi değerlendirmekte ve tehlikeli bir konuma gelmektedirler. Oysa bir Müslüman, önce kendisinden hesaba çekileceğine inandığı Kitâb’ını iyi tanımalı, bilmeli, öğrenmeli, okuyacaksa en fazla O’nu okumalıdır. Bir de, yöneticiler tarafından diğer insanlara uymaları emredilen bir takım yasalar, kanunlar, yönetmelikler var. Alım-satımı, mirası, yeme-içmeyi, evlenmeyi-boşanmayı, eğitimi-öğretimi, cezaları vs. kısacası hayatın hemen her alanını tanzim eden ilkeler var. Bu ilkeler de belli kitaplar, dergiler, genelgeler vs.de yazılmış ve uygulanmakta. Bunlara uyanlar da, uygulayanlar da “Müslüman” olduklarını iddia etmekteler. Ve görünen o ki bu yasalar

Page 38: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

36

hazırlanırken Kur’ân hükümleri, Peygamberimizin @ güvenilir sünnetleri ve Ehl-i Beyt’in temiz sîreti ölçü alınmamakta. Bu durumda, Kur’ân’a ve Sünnet’e aykırılıkları apaçık olan hükümleri kabul ederek uymak, hem Allâh’a ve hem de Kur’ân’a şirk koşmak olmaz mı? Önce kendimizden başlamak üzere çevremize bir bakalım! Kimler; nelere, kimlere, ne adına ve ne zamandan beri uymakta ve buna ne mazeretler bulmaktalar? Şerîat’e aykırı olarak şekillenmiş bir devlet düzeninde; Yürürlükteki hukuk mu Kur’ân hukûku? Uyulmakta olan giyim-kuşamla ilgili emirler ve yasaklar mı Kur’ân’a uygun? Suçlulara verilen cezâlar mı Kur’ân’ın bildirdiği cezâlar? Evlenme boşanma sistemi mi Kur’ân’a göre mi düzenlenmiş? Eğitim mi Kur’ân’ın hedefleri doğrultusunda? Yasaklar ve serbestler Kur’ân-ı Kerîm ölçülerine göre mi belirlenmiş? vs. vs. Hayır, hayır, hayır... Yüz binlerce hayır! Milyonlarca hayır!

O halde; Biz neyiz? Kimiz? Yoksa birileri yazdıkları, çıkardıkları yasaları bizlere kabul ettirmekle, hissettirmeden bizleri Allâh’a-Kur’ân’a şirk koşturmuşlar da haberimiz mi yok?

Kim bilir? Belki de! Bu şirk hastalığına yakalanmış olanların acilen tedâvi görmeleri,

Kur’ân’la yakınlıklarını tekrar gözden geçirmeleri, sevip saydıklarının kendilerini Allâh’ın azâbından kurtaramayacağını bilmeleri gerekir. Bütün bunlar da Kur’ân’la iyice bir tanış olmaktan, kendilerini ve amellerini sorgulamaktan ve Kur’ân tartısıyla tartmaktan geçer. Kur’ân’a şirk koşanların İslâm nazarındaki durumları nedir?

Kur’ân’a şirk koşma hastalığı tedavi edilmez ise ebedî ölüm ve yıkım getirir, insanı bilinen adrese ulaştırır.

Adres; “C?H?N?E?.”

Kur’ân’ı anlamada nasıl bir metot takip etmeliyiz?

Page 39: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

37

Kur’ân’ın kendine has bir okunma ve anlaşılma metodu vardır ki, ana hatlarıyla aşağıdaki maddeler halinde sıralanabilir;

● Kur’ân’ı, hakkını vererek okumalı, okumada çok yavaş ya da çok hızlı olmamalıyız.

● Kur’ân’ı okumak için en uygun zaman ve mekanı seçmeli. Olur olmaz yerlerde ve zamanlarda okumamalıyız. Çünkü rasgele okumak insanı istediği sonuca ulaştırmaz. Bu zamanı ve mekanı ise, her insan kendi içinde bulunduğu psikolojik hali ve durumuna göre belirler.

● Kur’ân’ı anlamak niyetiyle okumalıyız. ● Kur’ân’ı Allâh ile sohbet ediyormuşçasına okumalıyız. ● Kur’ân’dan anladığımızı uygulamaya geçirme niyetinde olmalıyız. ● Kur’ân’ı tekrar tekrar okumalı ve O’nunla irtibâtı kesmemeliyiz. ● Kur’ân’ın belkemiği sayılabilecek temel kavramlar üzerinde

araştırmalar yapmalı ve onların içeriğini öğrenmeliyiz. (Tevhid, şirk, küfür, din, ibâdet, ilâh, Rab, tâğût, sâlih amel, îmân, İslâm, adâlet, zulüm, velî, takvâ... vb.)

● Kur’ân’ı manasını düşünerek okumalıyız. ● Kur’ân’ı kendi bütünlüğü içerisinde okumalıyız. Âyetleri tamamıyla

birbirinden bağımsız ve kopuk olarak ele almamalıyız. ● Kur’ân’ı zaman zaman cemaat halinde ders yaparak okumalı ve

anlamaya çalışmalıyız. ● Fert veya cemaatla yapılan derslerimizde, sûreleri indiriliş sırasına

göre veya tertip sırasına göre ya da bir konu ile ilgili tüm âyetleri ele alarak okumaya, anlamaya çalışmalıyız.

● Anlamaya çalıştığımız âyet veya sûreyi, Mekke’de mi, Medîne’de mi indirildiğini göz önüne alarak değerlendirmeliyiz.

● Sûre veya âyetin sonunda, verilmesi istenen ana fikri özet başlıklar halinde çıkarmalıyız.

● Sûredeki emir, yasak ve dualara dikkat etmeli, gereken mesajları almaya çalışmalıyız.

● Sûre veya âyette yalnızca Peygamberimizi @ bağlayıcı hükümler olup olmadığına dikkat etmeliyiz.

● Sûrede tanıtılan, müminlikte ve kâfirlikte önde gelen şahsiyetlerin özelliklerini kavramalı, onların günümüzdeki uzantılarını ve benzerlerini görmeliyiz.

● Kur’ân’da anlatılan olayları, verilen tipleri iyi anlamaya çalışmalı, onlardan bütün zamanlara yönelik mesajları almalıyız.

Page 40: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

38

● Kur’ân’daki misaller ve benzetmelerin vermek istediğinin ne olduğu düşünmeliyiz.

● Kur’ân’ı anlamaya çalışırken her türlü önyargı, bağnaz anlayış, mezhep, tarîkat ve cemaat taassubundan uzak kalmalıyız.

● Kur’ân’ı ilk okuduğumuzda anlayamadığımız yerler için başka meallere de bakmalıyız.

● Farklı meallere baktığımız halde içinden çıkamadığımız, anlaşılması güç olan âyetler olursa, güvenilir birkaç tefsîre başvurmalı, akla, mantığa, bilimsel verilere ve evrensel ilkelere en uygun açıklamalar yapılmış tefsirin açıklamalarını tercih etmeliyiz.

● Kur’ân’da geçen mecâzî ifâdeleri, anadilimizdeki mecaz kelimeleri de dikkate alarak doğru anlamaya gayret etmeliyiz. (Allâh’ın eli deyimini-Devletin eli ifâdesi ışığında anlamak gibi..)

● Kur’ân’da yer alan namaz, abdest, oruç, hac, vs. gibi ibâdetlerin uygulamalarını mümkünse Peygamberimizin Sünneti ve Ehl-i Beyt’in açıklamaları aracılığı ile öğrenmeli, yoksa güvenilir Ehl-i Beyt yolunun fıkıh-ilmihâl kitaplarına başvurarak yerine getirmeliyiz.

● Kur’ân’ı anlama çalışmasında aslâ sabırsız olmamalı, yavaş fakat emin adımlarla çalışmamızı devam ettirilmeliyiz.

● Kur’ân-ı Kerîm’i en iyi şekilde anlayabilmek için Peygamberimizin @ de hayâtını okuyup bilgi sâhibi olmalıyız...vs. Bu kadar yoğun ve yorucu olacağını düşündüğümüz uğraşı ile Kur’ân’ı anlayacaksak bu iş bize göre değil dememeli. Bir işe başlamak onu bitirmek, ya da yarılamak demektir. Belki her insan yukarıdaki açıklamalarımıza göre “Kur’ân’ı anlama ve yaşama çalışması” yapamayabilir. Bu kimseler, hiç olmazsa bir mealden faydalanır, Kur’ân’ı anlamaya çalışırlarsa, inanıyoruz ki bulunduğu durumu daha iyi kavramaya başlar, samimiyeti oranında çok faydalı sonuçlar elde ederler. Ve kendilerini Kur’ân aynasında seyrederek ne olup olmadıklarını öğrenirler.

Evet... Kur’ân’ı tanımanın formüllerini aldık, daha neyi bekliyoruz? Hâlâ;“Kur’ân’ı tanıma ve yaşama çalışması” yapma zamanı gelmedi mi?

Haydi; “Bismillâh!”

Page 41: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

39

SÜNNET

Ehl-i Beyt yoluna göre sünnet; Şerîat’ın temel dayanaklarından ve

Müslüman’lar için bağlayıcılığı olan kuvvetli esaslardandır. Kur’ân-ı Kerîm’de yer alıp da herkesin anlayabileceği şekilde açık olmayan hükümler, O Kitâb’ın asıl öğretmenleri olan zâtlar (ki başında peygamberimiz @ gelir) tarafından söz ve pratik ile açıklanmış ve bunlar sünneti oluşturmuşlardır. Nasıl ki Kur’ân’sız bir İslâm düşünülemezse, Sünnetsiz de bir Kur’ân-İslâm elbette düşünülemez. Kur’ân’ın, gerçek ve tartışılmaz muallimleri olan Ehl-i Beyt @ ve Oniki İmâm efendilerimizin @, kendilerinden sâdır oldukları sâbit olmak şartıyla her söz ve davranışları sünnettir ve biz Ehl-i Beyt taraftarı Müslüman’lar için hüccettir ve kabûle şâyandır.

“Ehl-i Şîa” da denilen Ehl-i Beyt mektebi mensuplarına, ıstılâh olarak değilse bile kelime anlamı itibâriyle “Ehl-i Sünnet” de denilebilir ve hattâ gerçek Ehl-i Sünnet, Ehl-i Şîa’dır denilse, mübâlağa edilmiş olmaz. Kur’ân ve Sünnet’in önemi ile ilgili olarak;

İmâmet semâsının yıldızlarından İmâm Mûsâ Kâzım @ buyurdular; “...Her şey Allâh’ın Kitâbı’nda ve Nebî’nin sünnetinde mevcuttur.”19

Altıncı hak İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Her şey Kur’ân’a ve Sünnet’e döndürülür. Her hangi bir hadîs(!) de Allâh’ın kitâbına uygun değilse, o, uydurma bir sözdür. (hadistir)”20

Ehl-i Beyt İmâmları olan Oniki İmâm’ların söz ve uygulamalarının sünnet kapsamında görülmesinin sebebi de şudur ki;

Yüce Allâh Kur’ân-ı Kerîm’inde; “Allâh’a itâat ediniz, Resûle itâat ediniz ve sizden olan Ulu’l-Emre de...” [Nisâ (4): 59] buyurmakla, “Ulul emr”e itâatı da mutlak olarak zikretmektedir. Resûlullâh (s.a.a.) da bu zâtların kimler olduklarını beyân etmiş ve bizlere kendisinden sonra Oniki Emîr’in (Halîfe-İmâm)

19 Kuleynî: Usûl-u Kâfî: c: 1 sh: 80 İlmin fazileti kitâbı, Furû-u Kâfî: c: 6 sh: 58, 60, Tehzîb: c: 8 sh: 55, İstibsâr: c: 3 sh: 288 20 Kuleynî: Usûl-u Kâfî: c: 1 sh: 89 İlmin fazileti kitabı

Page 42: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

40

geleceğini haber vermiştir.21 Biz de bu ve benzeri rivâyetlere dayanarak, Oniki İmâm’lara @ uymanın, Resûlullâh’a (s.a.a.) uymak, dolayısıyla, Allâh’a da itâat etmek olduğuna inanmaktayız. Zîrâ Onlar @, Resûlullâh’ın (a.s.) “Râşid halîfeler”idirler.

İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Benim sözüm, babamın sözüdür, babamın sözü, dedemin sözüdür, dedemin sözü, Hüseyin’in @ sözüdür, O’nun sözü, Hasan’ın @ sözüdür, Hasan’ın @ sözü, Emîrü’l müminîn Ali @’ nin sözüdür, Ali’nin (a) sözü, Resûlullâh’ın sözüdür, Resûlullâh’ın hadîsi (sözü) de Allâh’ın kavli (sözü) dür.”22

Demek oluyor ki; bu ışık kaynaktan yayılıyor, bu sızıntı kaynaktan sızıyor, bu nehrin suyu saf olarak kaynaktan coşup akıyor. Nebî’nin (a.s.) vârisleri, Nûr-u Ahmed (a) ile nurlanmış, Lisân-ı Mustafâ (a) ile kelâm ediyorlar. Kendiliğinden, nefsânî ve hevâî söylemiyorlar. Vâris-i Enbiyâ olan Oniki İmâm’larımız (a.s.) Nûr-u Nebî’yi, İlm-i Nebî’yi ilâhî bir inâm ve ikrâm olarak membaından ve müteâkiben birbirlerinden almakla kemâl-i ilim ve ahlâka sâhip oluyorlar. Öyle ki, İmâmlarımızın (a) her birisi, Peygamberimiz (s.a.a.) onların zamanında yaşasa idi, nasıl konuşur, nasıl yapar, nasıl davranır, nasıl bir mücâdele metodu seçer, sorunları nasıl çözer idi ise, onlar da öyle yapıyorlar ve yaptıkları da sünnet hükmüne geçiyor.

Biz Ehl-i Beyt yolu yolcuları, Hz. Peygamber efendimizin (a.s.); “Kim benim adıma yalan konuşursa cehennemdeki yerine hazırlansın.”23 hadîs-i şerîfi gereğince O yüce Resûl’e (a.s.) ve O’nun nûrundan feyizlenen Ehl-i Beyt İmâmlarına (a) yalan isnât edilmesine şiddetle karşı olmuşuz ve böylesi hallerden de şânı yüce Allâh’a sığınırız.

Ve yine; O güzeller güzeli Efendimiz’in (a.s.); “Her bidat dalâlettir, her dalâlet de cehenneme götürür.” 24

Ve yine; “Onlar ki ahbâr ve ruhbânı (din adamlarını) Allâh’tan gayrı Rabler edindiler...” [Tevbe (9): 31] âyeti sorulduğunda İmâm Cafer Sâdık’ın @;“Vallâhi onlar, din adamları için ne oruç tuttular, ne de namaz kıldılar. Onlar din adamlarına ibâdet etmediler, din adamlarına ibâdete çağrılmadılar. Ancak, din adamları onlara helâli harâm, harâmı da helâl kıldılar, onlar da din

21 Sahîh-i Buhârî: Kitâbul Ahkâm: 51. Bâb c:8, Sahîh-i Müslim: had. no: 1821..., Sünen-i Tirmizi: had. no: 2223, Sünen-i Ebî Dâvûd: had. no: 4279, 4280, Müsned-i Ahmed bin Hanbel: c: 1 sh: 398, 406, c:5 sh: 86-89, 90, 92, 94-101, 106-108, 22 Kuleynî: Usûl-u Kâfî: c: 1 sh: 68, Şeyh Müfid: El-İrşâd tercm: sh: 327 23 Usûl-u Kâfi: c: 1 sh: 80, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 372, c: 4 sh: 264 24 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 88, c: 3 sh: 374,

Page 43: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

41

adamlarına bu hükümlerinde tâbî olmak sûretiyle, farkına varmadan, şuursuzca ibâdet etmiş ve onları Allâh’tan gayrı Rabler edinmiş oldular.” 25 şeklindeki açıklamasının farkında olarak, bizlere ulaşan rivâyetleri, Kur’ân mihengine vurup, Kur’ân süzgecinden geçirerek rehber ediniriz. Ve kabûl ederiz ki;

Canlar cânı Resûlullâh @;“Ey insanlar! Benden size ulaştırılan hadîsler Kur’ân’a uygun ise onu ben söylemişimdir. Şayet Kur’ân’a aykırı sözler benim ağzımdan nakledilirse, bunu biliniz ki ben Kur’ân’a aykırı söz söylemem.”26 buyurmuş,

İmâm Cafer Sâdık @ da;“Bütün rivâyetleri Kur’ân mihengine vurunuz. O’na uygun olanlara sarılınız. Kur’ân’a ters düşenleri ise reddediniz. Zîrâ, ne Resûlullâh (s.a.a.v.) ne de biz Ehl-i Beyt, Kur’ân’a aykırı sözler söylemeyiz.”27 buyurmuşlardır.

Ehl-i Beyt mektebinde sünnetin kendisinden alınacağı, hadîs-i şerîf kitaplarından bazıları şunlardır:

1. Usûl ve Furû-u Kâfî: Ebû Cafer Muhammed Kuleynî 2. Men lâ yahduruhu’l Fakîh: Ebû Cafer Sadûk Kummî 3. Tehzîb: Ebû Cafer Muhammed b. Hüseyin Tûsî 4. İstibsâr: Ebû Cafer Muhammed b. Hüseyin Tûsî28 5. Bihâru’l Envâr: Muhammed Bâkır Meclisî 6. Vesâilü’ş Şîa: Allâme Hurru’l Âmûlî 7. Nehcü’l Belâğa (Hz. Ali’nin hutbeleri): Seyyid Radıyy 8. Tuhafu’l Ukûl: Hasan b. Ali Harrânî 9. Sefînetü’l Bihâr: Şeyh Abbas Kummî

10. Müstedrekü’l Vesâil: Şeyh Abbas Nûri ...vb. Adı geçen kaynaklar ve daha niceleri sünneti anlama ve yaşamada

başvurulacak kaynaklar olmakla birlikte, elbette ki Kur’ân-ı Kerîm gibi ilâhî koruma altında olan eserler olmayıp, bazı anlaşılması müşkil olan rivâyetler hadis usûlü ilmi öğrenmek sûretiyle kavranabilir, anlaşılabilir, işin ehlinden sorularak ilgili konularda bilgi edinilebilir.29

25 Usûl-u Kâfî: c: 1 sh: 68, 69 26 Usûl-u Kâfî: c: 1 sh: 89 27 Usûl-u Kâfî: c:1 sh: 9, 88, 89 28 Bu dört kaynak için “Kütüb-ü Erbea” (temel dört kaynak eser) denilir. 29 Hüseyin Hâtemî: Temel kaynaklardan yararlanmada yöntem.

Page 44: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

42

Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin de temel hadîs kaynakları olarak kabul ettikleri ve zaman zaman biz Ehl-i Beyt yolu bağlılarınca da başvurulan eserlerden bazıları ise şunlardır:

1. Sahîh-i Buhârî: Buhârî 2. Sahîh-i Müslim: Müslim 3. Sünen-i Tirmizî: Tirmizî 4. Sünen-i Ebî Dâvûd: Ebû Dâvud 5. Sünen-i Nesâî: Nesâî 6. Sünen-i İbni Mâce: İbni Mâce30 7. Sünen-i Dârimî: Dârimî 8. Sünen-i Ahmed: Ahmed b. Hanbel 9. Sünen-i Beyhakî: Beyhakî

10. Muvatta: Mâlik b. Enes 11. Müstedrek: Hâkim Nîşâburî 12. Kenzul Ummâl: Muttakî El Hindî ...vb.

İCMÂ

İcmâ; Ehl-i Beyt mektebinin temel kaynaklarında yer alan rivâyetlerin bir konu üzerindeki ittifâk ve görüş birliğidir. Bu şekilde, üzerinde Ehl-i Beyt’in önderlerinin ittifâk ettikleri bir konu elbette ki genel olarak İslâm’ın diğer mekteplerinin de bir çok görüşleri ile uyum içerisinde olmaktadır. Gerçek anlamda, İslâmî bir çok meselenin teferruatında değilse bile, asıllarda tüm Müslüman’lar arasında görüş birliği (icmâ) vardır. Ve bu, gün kadar açık ve nettir.31

AKIL

Akıl; Kur’ân’dan, sünnetten ve icmâdan bir delîl olmadığı zaman kendisine baş vurularak, hüküm çıkartmaya yarayan delillerden birisidir. Ancak, aklın bilgi elde etmesi ve bir takım hükümler çıkarabilmesi, bâzı sonuçlara varabilmesi için de nakil ve rivâyetlere ihtiyaç vardır.

30 Bu altı kaynak için “Kütüb-ü Sitte” (temel altı kaynak eser) denilir. 31 Geniş bilgi için bak: M. Ebû Zehrâ: İmâm Cafer Sâdık: sh:399, Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansp: c:7 sh:8..vb.

Page 45: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

43

Esâsen akıl; İmâm Cafer Sâdık’ın @ buyurduğu gibi; “Kendisiyle, Rahmân olan Allâh’a ibâdet edilen ve cennet kazanılan şeydir.”32

Ehl-i Beyt mektebinde, şeytânın egemenliğine girmiş bir kalbe komşu olan ve kötü niyeti kendine kılavuz edinmiş, fesâda uğramış bir akıl(!) ve sorumsuzca, bâtıl yol ve amaçlarla yapılan bir kıyas(!) geçersizdir ve bunun adı da “şeytâniyet” dir.33

Allâh’ın Resûlü Muhammed @ buyurdular;“Ey Ali! Cehâletten daha şiddetli fakirlik, akıldan da daha dâimî zenginlik yoktur.”34

Bütün ilimlerin kaynağı; Kur’ân,

Sünnet’in de kaynağı; Ehl-i Beyt’tir.

EHL-İ BEYT MEKTEBİNDE İNANÇ VE AMELLERLE İLGİLİ TEMEL PRENSİPLER

DÎNİN ESASLARI (USÛL-Ü DÎN) HAKKINDAKİ İNANÇ Ehl-i Beyt mektebine göre, dînin beş temel prensibi vardır. Ve bunlara, bu yola mensûp her Müslüman itikâd etmelidir. 1.Tevhîd 2.Nübüvvet 3.Mead

32 Usûl-u Kâfî: c: 1 sh: 11 33 Usûl-u Kâfî: c: 1 sh: 11 34 Usûl-u Kâfî: c: 1 sh: 30

Page 46: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

44

4.Adâlet 5.İmâmet Biz, Ehl-i Beyt yolu bağlıları olarak inanırız ki; bu beş temel prensipten ilk üçüne inanan ve îmân eden herkes umûmî mânâda Müslüman’dır, kardeşimizdir. Onların, canı, malı, ırzı, nâmûsu, harâmdır, mukaddestir. Huzurlarında veya ğıyâblarında hürmetlerinin korunması vâcibtir. İmâmete inanmadıklarından dolayı -Allâh korusun- onlara hiç bir sûretle kin ve garaz beslenemez, haklarında kötü söz söylenemez. Allâh katındaki dereceleri ve durumları ancak Allâh’ın bileceği bir husus olup, Allâh’a havâle edilir.35 Bu beş temel prensibi kısa ve öz olarak açıklayacak olursak;

TEVHÎD:

“Lâ ilâhe illallâh” cümlesi ile formüle edilen bu inanç, tüm

Müslüman’ların itikatlarının belkemiği ve cennetin anahtarıdır. Esâsen insanoğlu, fıtrat itibâriyle Allâh’ın varlığına inanmaya meyyâldir. Zîrâ, her neye bakılsa, o şey için; Bu nedir? Niçin yapıldı? O’nu kim yaptı? gibi sorular insanın aklına gelmektedir. Şu görünen ve adına “tabîât” denilen âlemi de insan düşündüğünde, bu soruları sormadan edemiyor ve yaratanı arıyor. Genel olarak dört delîl vardır ki, bu delillerin her biri, bir gücün, bir kudretin, bir ustanın, bir yaratıcının varlığını, birliğini haykırmakta, anlayışı bağlanmamışlara , “Lâ ilâhe illallâh” gerçeğini tasdîk ve îlân etmektedirler. Allâh’ın varlığını ve birliğini lisân-ı hâl ve kâl ile beyân eden delillerden bâzıları şunlardır: 1.Âfâkî deliller.

35 Usûl-ü dîn hakkında bakınız: Kâşiful Ğıta: Caferî mezhebi ve esasları: sh: 42-44, Tevfik Oytan: Bektâşiliğin iç yüzü: c: 2 sh: 52, Bedri Noyan: Bektâşîlik Alevîlik nedir? Sh: 60.., Mustafa Kalaycı: Ehl-i Beyt ışıkları ve âşıkları: sh: 130-131, Haydar Kaya: Bektâşî İlmihâli: sh: 39, Mekârim Şîrâzî: Ehl-i Beyt mektebinde temel inançlar, Der Râh-ı Hakk: Ehl-i Beyt mektebine göre İslâm’da usûl-ü dîn...vb.

Page 47: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

45

2.Süflî deliller. 3.Enfüsî deliller. (Bu üçüne; tekvînî-yaratılışsal deliller de denilir.) 4.Tenzîlî deliller.

Âfâkî deliller: Gökyüzüdür. Güneş’i, Ay’ı, yıldızları ve daha göremediğimiz, bilemediğimiz diğer varlıkları ile enginleşen o muhteşem gökyüzünü bir düşünelim. Düşünelim ki insanoğlu en yakın olan gök cisimlerine dâhi henüz varabilmiş, ancak yeterli bilgiye ulaşamamıştır. Buna karşılık neredeyse uçsuz, bucaksız bir gökyüzünde hareketlilik devam ediyor, Güneş ve Ay doğup batıyor, geceler gündüz, gündüzler gece oluyor. Aylar, mevsimler değişiyor ve bütün bu olup bitenler, şaşmadan, şaşırmadan düzen ve intizâm içerisinde milyarlarca yıldır devam edip geliyor. Bütün bunları görüyor, biliyor ve öğreniyoruz. Şimdi; ya bu gökyüzündeki varlıkların her birini görevlerinin şuurunda olan üstün akıllı birer varlıklar olarak kabul edeceğiz(!) veya hepsini bir düzen ve intizâm ile çekip çeviren üstün bir gücün, kudretin var olduğuna inanacak, îmân edeceğiz. Evet...! Her şey O’nun varlığını haber veriyor; ve “ALLÂH BİR, ALLÂH BİR, ALLÂH BİR” diyor.

Süflî deliller: Yeryüzüdür. Dünyâmızı, yeryüzünü gözlerimizin önüne getirip şöyle bir düşünelim. Dağları, denizleri, gölleri, çölleri, gülleri, ağaçları, kurtları, kuşları, insanları, vahşî ve ehil hayvanları, sebzeleri meyveleri, çiçekleri, böcekleri kısacası yer altında ve yer üstünde hâlâ adlarını bilmediğimiz, renklerini, kokularını duymadığımız, nice nimetlerle süslenmiş olan şu güzelim dünyâmıza bakalım. Nasıl her türlü mahlûkâtın, canlı ve cansız her şeyin insanoğlunun hizmetine verildiğini görelim. Bitkiler, meyve ağaçları meyvelerini yalnızca soylarının sürmesi için mi veriyorlar? Sığırlar, koyunlar ve bir çok hayvanlar sütlerini yalnızca yavruları için mi veriyorlar? Arılar ballarını sırf kendileri için mi yapıyorlar? Tavuklar bunca yumurtayı yalnızca soyumuz tükenmesin diye mi yumurtluyorlar? Bitkiler, bizlere zarar verecek gazı soluyup oksijen üretirlerken, bu işi bilerek mi yapıyorlar? Daha sayamayacağımız binlerce, milyonlarca nimet, ikrâm, ihsân, güzellikler ve hizmetler... Bütün bunlar şüphesiz ki görünmez bir mutlak Hâkim’in varlığını belgelemektedir.

Evet...! Her şey O’nun varlığını haykırıyor; ve “ALLÂH BİR, ALLÂH BİR, ALLÂH BİR” diyor.

Enfüsî deliller: Bedenimizdir. Kendimizi bir yoklayalım. Ne kadar mükemmel yaratılmışız. Gözümüz görüyor, kulağımız işitiyor, elimiz tutuyor, ayaklarımız yürüyor. Akıl, idrâk verilmiş, hepsi yerli yerinde bir çok âzâlar verilmiş. Hele bir eldeki baş parmağın veriliş hikmetini ve yerini düşünelim.

Page 48: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

46

Saçlarımız sürekli uzarken, kaş ve kirpiklerimiz neden belli bir uzunlukta sâbit kalıyor? Organların tamamı yerli yerinde, kemâl-i nizâm ve intizâm ile, yerleştirilmişler, ve aralarında iş bölümü yapılmak sûretiyle görevlerini icrâ ediyorlar. Hayat güneşimizin batması ânına kadar görevlerini bir sâniye bile sû-i istimâl etmiyorlar. Uyuyoruz, irâdemiz dışında, kalbimiz, midemiz ve sâir organlarımız çalışmalarını sürdürüyorlar... Öyleyse; basit bir heykel, heykeltıraşı, bir resim, ressâmı, bir kitap, kâtibi hatırlatır da, bu insan denilen muhteşem sanat eseri, sanatkârını hatırlatmaz mı? Evet...! Her şey O’nun varlığını bildiriyor; ve “ALLÂH BİR, ALLÂH BİR, ALLÂH BİR” diyor.

Tenzîlî deliller: Kitaplar ve peygamberlerdir. Nice aklî ve kevnî delîl ve burhanlardan sonra yine de dünyânın aldatıcılığına, şeytânın vesvese ve saptırıcılığına, nefsinin isyankârlığına kanarak, Allâh’ı hakkıyla var ve bir bilmeyenler için, yüce Allâh kitaplar indirmiş, Resûl ve Nebîler göndermiş ve insanoğluna hüccetini tamamlamıştır. O Resuller ve Nebîlerin her biri, dönemlerinde bir çok mûcize ve beyanlarıyla insanlara O’nu (c.c.) anlatmış, O’na dâvet etmişlerdir. Son kitap Kur’ân-ı Kerim’in hakkıyla okunup anlaşılması ve O yüce Resûl’ün (a.s.) gönüller açıcı kelâmına kulak verilmesi ile anlaşılmaktadır ki; Her şey O’nun varlığını bildiriyor; ve “ALLÂH BİR, ALLÂH BİR, ALLÂH BİR” diyor.36 Şu kadar var ki; Allâh’ın varlığını kabul etmek, tevhîd akîdesinde olmak mânâsına gelmemektedir. Çünkü, yeryüzündeki dinlerin bağlılarının ekseriyeti Allâh’ı kabul etmekle beraber, O’nun zâtı ve sıfatlarını tevhîd noktasında gereği gibi bilip kabul etmediklerinden yanılgıya düşmekte, İslâm’ın ve tevhîd inancının hâricinde kalmaktadırlar. Allâh ki o kimseler hakkında şöyle buyuruyor: “And olsun ki onlara: “gökleri ve yeri kim yarattı? Güneş’i ve Ay’ı kim istifâdenize boyun eğdirdi?” diye sorsan, “elbette ki Allâh” derler...” [Ankebût (29): 61], “Onlara “kim gökten suyu indirip de, ölmüş olan yeri onunla diriltiyor?” diye sorsan, “elbette ki Allâh” derler...” [Ankebût (29): 63] Demek ki; Allâh’ın varlığını kabul etmek önemli olmakla birlikte asıl mesele değildir. Şurası iyice bilinmelidir ki; TEVHÎDİN, BİR SIRR-I HAKÎKATI,

36 Allâh’ın varlığı hakkında delilli geniş bilgi için bakınız: Saîd-i Nursî: Sözler: 22. Söz, Mekârim Şîrâzî: Ehl-i Beyt mektebinde temel inançlar: sh: 13-68, Der Râh-ı Hakk: Ehl-i Beyt mektebine göre İslâm’da usûl-ü dîn: sh: 11-73, Muzaffer Ozak: İrşad: c: 1, Abdurrezzak Nevfel: Allâh ve modern ilim: c: 1-2..vb.

Page 49: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

47

ALLÂH’A ŞİRK KOŞMAMAKTIR. O’nu ve sıfatlarını güzelce bilmek, kavramak ve îmân etmektir. Peki; Şirk nedir? Şirkin çeşitleri var mıdır? Şirkten nasıl uzak durulur? Şirk; tevhîdin, birlemenin zıddıdır. Şirk; Allâh’a âit olanı, O’nunla birlikte başkalarına da âit bilmek, ortak koşmaktır. Şirkin bir kaç şekli vardır ki onların her birisi îmâna zarar verir, kişiyi mümin olmaktan ya da hakîki müminlikten uzaklaştırır. 1-Zâtî şirk: Allâh ile birlikte başka bir yaratıcının, yoktan var edicinin, bulunduğuna; maddenin bizâtihi kendi kendine var olduğuna ve ezelî ve ebedî olduğuna inanmaktır. Bu tür bir şirk, genellikle azınlıkta kalan az bir insan gurubunun içine düştüğü bir çeşit şirktir. 2-Yaratıcılıkta şirk: Allâh’ı tek yaratıcı kabul etmekle birlikte, O’nun, acziyetinden ötürü yaratırken yardımcılar tuttuğuna inanmak, ya da şer ve kötü olarak görülen bir takım şeylerin yaratılmasını Allâh’a uygun bulmamaktan, o şeyleri, başka bir varlığın yarattığına inanmaktır. 3-Sıfatlarda şirk: Yalnızca Allâh’a mahsus olan bâzı sıfatları (yaratma, yoktan var etme, mutlak ğaybı bilme, ezelî ve ebedî olma, kendi kendine var olma, hiç bir şeye ihtiyaç duymama, hüküm ve kanun koyma...vb.) Allâh’tan başkalarına vererek, O’na ortak koşmaktır. 4-Tapınmada şirk: Bu da insanın gizli yada açık, bilerek yada bilmeyerek, ibâdetlerinde kalben Allâh’a yönelmeyip, para, mal, mülk, makâm, mevki, şan, şöhret, desinler, riyâ, egoyu tatmin... vs. gibi çıkarlara yönelerek amel işlemekle ortaya çıkan örtülü bir şirktir. İslâm, şirkin her türlüsünü reddeder ve onunla amansız bir şekilde savaşır. Şirkten uzak kalmanın en kolay ve en kestirme yolu, şirkin ve tevhîdin ne olduğunu gerektiği gibi öğrenmek, Kur’ân’ı ve Sünnet’i, Ehl-i Beyt’in sîretini okuyup, anlamak, itikâd ve amellerde ihlâs üzere olmak, Allâh-u Teâlâ’dan hidâyet ve yardım niyâz etmektir.37

37 Tevhîd ve şirk hakkında geniş bilgi için bak: Murtazâ Mutahhari: Kur’ân’da insan, îmân ve ahlak, Abdulbâki Gölpınarlı: Târih boyunca İslâm mezhepleri ve Şîilik: sh: 234-258, Ali Şerîatî: Dinler tarihi (1), Medeniyet tarihi (1), İslâm nedir?, Yarının tarihine bakış, Sâlih Gürdal: Tevhîd ve şirk, Mustafa Çelik: Müşrik toplumun âmentüsü, Ali Ünal:

Page 50: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

48

TEVHÎD’İN BİR SIRR-I HAKÎKATI DA TÂĞÛTU REDDETMEKTİR.38

Tâğût nedir?

Tâğût; Allâh’a ve O’nun hükümlerine karşı olan, kişi, kurum, yasa ve sistemlerdir. Allâh’ın emrine ilk karşı koyan varlık olarak şeytân tâğûtların elebaşısıdır. Allâh’ın her hangi bir emrini beğenmeyen, onu ağır ve çekilmez bulan, ve bu yolla şeytâna tâbî olan her nefis tâğûttur. Allâh’ın şerîatından her hangi bir hükmü çağdışı bulan ve onu uygulamamakla şeytâna uymuş olan her yönetici, kral, şâh, pâdişah, emîr, halîfe(!), reîs-i cumhûr, başkan, nefis...vs. tâğûttur. Allâh’ın dîninden olan bir hükmü, insanlara hoş görünmek, idârecilere yaranmak, bağlı olduğu gurubu haklı göstermek için gizleyen, tahrîf ederek anlatan her din adamı(!) tâğûttur. İnsanların Kur’ân ve Sünnet hükümlerine göre yönetilmediği, yasamanın bütünüyle seçen ve seçilenlere verildiği her sistem tâğûttur. Alevî Müslüman, tâğûtu ve tâğût düzenlerini kökten reddeden insandır. Ve, Ehl-i Beyt yoluna bağlılığını bildiren bir Müslüman tâğûtu ve tâğûtî sistemleri reddederek, onlardan teberrî etmelidir. Zîrâ yüce Rabb’imiz Kur’ân’da “..Kim tâğûtu reddederek, Allâh’a îmân ederse, kopmayacak sağlam bir kulpa yapışmış olur...” [Bakara (2): 256] buyurmaktadır. Tâğûtu ve tâğût sistemlerinin yasa ve hükümlerini reddetmenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu beyân eden şu rivâyet oldukça dikkat çekmekte ve insanı ciddî bir şekilde derinden düşünmeye dâvet etmektedir. Râvi diyor ki; “Hz. İmâm Cafer Sâdık’a @ arkadaşlarımızdan iki kişi arasındaki mîras veya borç ile ilgili bir anlaşmazlığı sultâna veya onun tayîn ettiği bir hâkime götürerek karar vermesini talep etmenin hükmünü sordum. Buyurdular ki; “Haklı yada haksız olduğu bir konuda, kim onlara muhâkeme olmayı isterse, muhakkak ki tâğûta muhâkeme olmayı istemiş olur. Onların verdiği bir hüküm ile, hakkı olan bir şeye dâhi kavuşulmuş olsa yine de haram işlenmiş olur. Çünkü, hakkına tâğûtun hükmü ile kavuşmuştur. Halbûki Allâh, tâğûtun inkâr edilmesini, ona başvurulmamasını emretmiş ve buyurmuştur:

Kur’ân’da temel kavramlar, Yusuf Kerimoğlu: Kelimeler kavramlar, Mehmet Alagaş: Tevhîd ve şirk...vb. 38 Tâğûtla ilgili âyetlere bakınız: Bakara (2): 256, 257, Nisâ (4): 51, 60,76, Mâide (5): 60, Nahl (16): 36, Zümer (39): 17.

Page 51: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

49

“...onlar tâğûta muhakeme olmak istiyorlar. Oysa kendilerine (Allâh tarafından) onu inkâr etmeleri emredilmiştir...” [Nisâ (4): 60]39

O dönemde zâhiren de olsa “İslâm hukûkuna göre insanları yönetiyoruz(!)” iddiâsında bulunan zâlim idârecilere ve onların görevlilerine başvurmak ve itâat etmek, Ehl-i Beyt Îmamlarının (a.s.) hak olan kelâmları ile reddediliyor ve onlar tâğût kapsamında değerlendiriliyorsa; ya İslâm’a, İslâm hukûkuna alenen cephe açmış, onu hor, hakîr, gericilik, yobazlık, çağdışılık, olarak gören sistemler, düzenler, idâreler, yönetimler, hükûmetler, nasıl değerlendirilmeli? Onlardan medet bekleyenlere ve onlara destek verenlere, alkış tutanlara ne demeli? Bunlar nerede? Müslümanlık nerede? Ehl-i Sünnet olmak nerede?, Ehl-i Beyt’e bağlı olmak nerede? Alevî-Caferî-Bektâşî olmak nerede?40 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kim ki iki kuruşluk bir konuda bile Allâh’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, o kimse Allâh’ı inkâr etmiş olur.”41

NÜBÜVVET:

İlâhî bir vazîfe ve rabbânî bir elçiliktir. Allâh, kullarına doğru yolu

göstermek, dünyâda ve âhirette faydalarına olacak, mutluluklarını temin edecek hükümleri bildirmek, onları kötülüklerden, bozguncu gelenek ve göreneklerden arıtmak, hikmet ve marifet sahibi kılmak için içlerinden bâzılarını seçer ve görevlendirir. Bu görev, yalnızca elçilik, emir ve yasakları insanlara ulaştırmakla sınırlı olmayıp, Allâh adına yeryüzünde hilâfet ve imâmet görevini de üslenmek, her yönden beşer için güzel örnekler sergilemeye de şâmildir. Elbette bütün peygamberler günümüzdeki anlaşıldığı mânâda bir önderlik, devlet başkanlığı görevi îfâ etmemişlerdir. Ancak, dönemlerinin şartlarına en uygun bir tarzda, peygamberlik görev alanı içerisinde bulunan bölgelerde, topluma, kavimlerine en ideal örnek önderler, gelecek nesillere de birer numûne olmuşlardır.

39 Usûl-u Kâfî: c: 1 sh: 86, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 3, 6, Tehzîb: c: 6 sh: 218, 301, Vesâilü’ş-Şîa: c: 18 sh: 99 40 Tevhîd ve tâğûtun reddi ile ilgili bakınız: M. Hüseyin Beheştî-Cevad Bahoner: İnsan ve tarih, Ahmet El-Kattan-Muhammed Ez-Zeyn: Tâğût, Ali Ünal: Kur’ân’da temel kavramlar, Mustafa Çelik: Lâ 1, 2, Mustafa İslamoğlu: Îman Risâlesi, Yaşar Nuri Öztürk: Kur’ân’ın temel kavramları, Muhammed Kutub: Tevhîd, Yusuf El-Kardâvi: Tevhîdin hakîkati... vb. 41 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 5,Tehzîb: c: 6 sh: 221,

Page 52: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

50

Neslimizin ilk insanı ve ilk peygamberi Hz. Âdem @ olup, son peygamberde Hz. Muhammed (s.a.a.)’dir. Kur’ân-ı Kerîm’de ve sahîh rivâyetlerde bildirilen bütün peygamberler haktır. Bu peygamberlerden kimisi, kimisinden derece bakımından üstün olmakla birlikte, en üstün olanı da şüphesiz Hâtemü’l Enbiyâ Hz. Muhammed @’dir. Peygamberler, kendi aralarında Nebî ve Resûl olarak iki ayrı makamda bilinmekle beraber, bir de bunlar arasında Ulu’l azm denilen peygamberler mevcuttur ki, bunlar; Hz. Nuh, Hz. İbrâhîm, Hz. Mûsâ, Hz. Îsâ ve Hz. Muhammed (Allâh’ın selâmı cümlesinin üzerine olsun.)’dir. Bu peygamberlerin her birisine ayrı ayrı birer şerîat verilerek, kitaplar gönderilmiş olması, onların “Ulu’l azm” peygamberlerden kabul edilmesine vesîle olmuştur.42 Yüce Allâh, peygamberlerini risâlet ve teblîğ ile görevlendirdiğinde bir kısım kimseler, onları reddetmiş ve amansız bir mücâdeleye girişmişlerdir. Allâh-u Teâlâ’da, elçisinin hak olup, kendisi tarafından seçilerek atandığının isbâtı için onlara bâzı mucizeler vermiştir. Bu mucizeler, genellikle peygamberlerin dönemlerindeki îmânsız insanları susturacak, iknâ edecek, o günün en gözde olan ilmî-edebî ve aklî gelişmelerinin üstünde tezâhür etmiştir. Kâinâtın efendisi olan Zât’a da (s.a.a.) yüzlerce mucize verilmiş olmakla beraber, kıyâmete kadar kalıcı olmak üzere Kur’ân-ı Kerîm gibi ebedî bir mucize de verilmiştir. Öyle bir mucize ki; üzerinden zaman geçmekle âdetâ daha da gençleşmekte, Peygamberimizi @ ve teblîğ ettiği hakîkatleri ötelerin ötesinden her asırda tasdîk etmekte “MUHAMMEDÜN RESÛLULLÂH” nûrunu tüm dünyaya yaymaktadır. Peygamberler mesûliyetlerinin ağırlığının gereği olarak, peygamberliklerini izhârdan önce de sonra da ma’sûm olup, zâhirî ve bâtınî her türlü ayıp, kusur, kir, günah ve çirkinliklerden uzaktırlar. Allâh’ın özel koruması altında tertemiz kılınmakla, insanlığa örnek olmuşlardır. Her birisi, insanların en akıllısı, en güzel ahlaklısı, en olgunu, en sabırlısı, en cesûru, en emîni, en takvâlısı, en cömerdi, en zâhidi ve soyca da en temiz olanıdır. Bu nûr öyle bir nurdur ki, puta tapan, zinâ eden bir soyda karar kılmaz. Peygamberlerin bâzılarına suhuf, bâzılarına da Tevrat, Zebur, İncil olarak bildiğimiz ilâhî kitaplar verilmiştir. Bunlar, asıl olarak haktırlar, yalnız, günümüzdekiler aslına uygun olmayıp, tahrîf edilmiş haldedirler. Kur’ân’da adı geçen her hangi bir peygamberi kabûl etmemek, ya da son peygamber Hz. Muhammed @’den sonra peygamber geldiğini veya geleceğini iddia etmek, son peygambere verilen ve ebedî mucize olan Kur’ân-ı 42 Usûl-u Kâfî: c: 1 sh: 245..

Page 53: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

51

Kerîm’in tahrîf edildiğini, aslı gibi olmadığını ileri sürmek kişiyi dinden-İslâm’dan çıkarıp kâfir yapar ki, böylesi bâtıl itikâd ve iddialardan Allâh’a sığınırız. Bu şekilde bir inanca sâhip olan kimselerin de ne İslâm ile ve ne de Alevîlik ile bir bağ ve iilişkileri yoktur.43

MEAD (ÂHİRETE VE YENİDEN DİRİLMEYE ÎMÂN):

Yüce Allâh bütün kâinâtı nasıl ki insana hizmet için yaratmışsa, insanı

da kendisine kullukta bulunması için yaratmıştır. Her canlı, bir misâfirhâne dediğimiz şu dünyâya geldiğinde bir takım merhalelerden geçer; doğar, büyür, olgunlaşır, yaşlanır ve nihâyet ölür. İnsanoğlunun yaşamı ise diğer canlılardan mâhiyet îtibâriyle farklılık arzetmektedir. Kendisine akıl verilmiş olan, peygamberlerle yol gösterilen, kitaplar gönderilerek yolları aydınlatılan bu varlık, hem kendini yaratana, hem de evrendeki canlı cansız tüm varlıklara karşı sorumluluk ve vazîfe yüklenmiştir. Fakat görünen odur ki, her insan vazîfesinin şuurunda olarak bir hayat sürmemektedir. Gerek kendini yoktan var edene, gerek diğer canlı-cansız varlıklara, gerekse hem nefsine hem de hem cinslerine karşı sorumsuzluk örnekleri sergilemekte, zulme varan taşkınlıklar, densizlikler göstermektedir. İşte; yeryüzündeki bu zulüm ve haksızlıkları esef ve üzüntü ile gören ve izleyen akıl sâhibi insanlar, bir ân için şunu akıllarından geçirmekte ve demektedirler.“Bu dünyada herkesin yaptığı kendine kalacak, kimse yaptığının karşılığını görmeyecekse, o zaman, şu âlemde ne büyük bir adâletsizlik ve başı boşluk vardır(!) Hayat nasıl bu kadar anlamsız ve zâlimden yana olabilir!?..” Evet! Bu esnâda, her hastalığı tedâvi eden tatlı bir ilâhî ses şöylece akla ve kalbe hitâp etmektedir: “Sizi boş yere yarattığımızı ve bize dönmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz?” [Müminûn (23): 115] “Sonra siz, bunun ardından (dünya yaşamının sonunda) öleceksiniz. Ve sonra da kıyâmet günü muhakkak diriltileceksiniz.” [Müminûn (23): 15-16]

43 Nübüvvete îmân hakkında geniş bilgi için bak: Muhammed Tebrizî: İmâmiyye inançları: sh: 13.., A. Sabri Hamedânî: Cafer Sâdık buyrukları: sh: 68.., Abdulbâki Gölpınarlı: İslâm mezhepleri ve Şîilik: sh: 272.., Kâşiful Ğıtâ: Caferî mezhebi ve esasları: sh: 48-49, Muhammed Muzaffer: Şîa inançları: sh: 38.., Mekârim Şirâzî: Ehl-i Beyt mektebinde temel inançlar: sh: 131-196, Der Râh-ı Hakk: Ehl-i Beyt mektebine göre İslâm’da usûl-ü dîn: sh: 83-175,..vb. .

Page 54: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

52

“Kıyâmet günü adâlet terâzileri kurarız, hiç kimseye en ufak bir şekilde zulmedilmez. Bir hardal tanesi kadar da olsa, yapılanları hesâba çekeriz...” [Enbiyâ (21): 47] Yeniden dirilmeyle ilgili olarak, insanlardan ve cinlerden, şeytânlaşmış kişilerin, zayıf inançlı kimselerin aklına ve kalbine ektiği; “...biz, çürüyüp, toz-toprak, un-ufak olmuş kemikler olduktan sonra mı tekrar diriltileceğiz?, bu, gerçekleşmeyecek bir hayaldir...” gibi şek, şüphe ve vesveseleri de şânı yüce Rabbimiz olan Allâh;“...onları ilk defâ (yoktan var ederek) yaratan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir.” [Yasin (36): 79] buyurarak, yok etmekte, insanın îmânının sağlam ve sarsılmaz bir temele oturmasına, kemâl-i îmâna ermesine hidâyet etmektedir.44 Evet, insan bu îmân ile birlikte, hem aklen, hem kalben mutmain olarak, o yüce Allâh’a hamd ve şükreder, hem de kendi haklarının haksızlardan alınıp kendisine verileceği, bütün zulüm ve haksızlıkların hesabının görüleceği günü iştiyakla bekler. Ayrıca, kâmil bir mümin, Allâh’ın huzûruna zâlim olarak çıkmamak, Peygamberin ve Ehl-i Beyt’inin (s.a.) nûr yüzlerine alnı açık, yüzü ak, başı dik, lekesiz bir sîmâ ile çıkabilmek ve onlara utanç vesilesi olmamak için, temiz, güzel, hayırlarla süslenmiş bir yaşam sürmeye çaba sarfeder. Rabbimiz, bizleri hesabı kolay görülenlerden, cennet ve cemâli ile müşerref olanlardan eylesin!.45

ADÂLET:

Yüce Allâh’ın, hiç kimseye zulmetmeyeceğine ve akl-ı selîmin, kötü ve

şer olarak gördüğü şeyden Allâh’ın münezzeh olduğuna inanmak ve îtikâd etmektir. Târih içerisinde insanlar üzerinde zulüm düzenleri kuran, terör estiren idâreler ve onların yardakçıları, yandaşları öyle zamanlar olmuş ki; işledikleri

44 Âhirete îmân ile ilgili daha geniş bilgi için bak: Mekârim Şirâzî: Ehl-i Beyt mektebinde temel inançlar: sh:277-336, Bedîuzzaman Saîd-i Nursî: Sözler: 10. söz, Abdulbâki Gölpınarlı: Tarih boyunca İslâm mezhepleri ve Şiilik: sh: 556-560, Murtazâ Mutahhari: Kur’ân’da insan-îmân-âhiret: sh: 221.., Der Râh-ı Hakk: Ehl-i Beyt mektebine göre İslâm’da usûl-ü dîn: sh: 238-255.., vb. 45 Herkesin hakkının hesap günü eksiksiz verileceğine îmân etmek, bu dünyadaki zulüm ve haksızlıklar karşısında sessiz kalmak, boyun eğmek, körü körüne teslimiyetçi olmak demek değildir. Müslüman, haksızlıklara karşı elinden geleni yapan, gücü yettiğince hakları savunandır.

Page 55: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

53

her cürüm ve cinâyetleri Allâh’a nisbet etmişlerdir. Tâbiri câiz ise, yanlışlıkları kendileri yapmışlar, faturayı ise Allâh adına kesmişlerdir. Bu durumda ise, hem toplumun îmânı, hem de îmâna dayanan adâlet anlayışı sarsılmış, bunların yerini zulüm ve küfür karanlığı kaplamış, hem de Allâh’ın zâtı ve sıfatları hakkında yersiz ve yakışıksız inançlar oluşarak, bir çok fesat akımları ortalığı sarmıştır. Bu, Kur’ân’a ve sahîh sünnete uygun olmayan bâtıl itikâdların düzeltilmesi için Ehl-i Beyt İmâmları (a) Adâletin, hem Allâh’ın sıfatları içerisindeki yerini ve önemini, hem de toplumsal yapıdaki yeri ve önemini öncelikli olarak gündeme getirmişler, zâlimlerin, İslâm’ın nurlu yüzünü karartma çabalarını boşa çıkartmışlardır. Ehl-i Beyt yoluna göre Allâh; Kur’ân’ın apaçık naslarıyla sâbittir ki mutlak âdildir. Bu dünyâda da âhiret yurdunda da kullarına zerre miktârı zulmetmez. Dünya âleminde görülen zulüm ve haksızlıklar, şerler, insanların amellerinin sonucu olup, âhirette mutlak olarak karşılıkları verilecektir. Ve yine yeryüzünde şer gibi görünen bâzı hâdiseler cereyan etmektedir ki, bunlar, izâfî-nisbî-göreceli bir şer olup, hayır yanları baskındır ve hayır amaçlıdır. Bunların her biri kazâ, kader, cebr, ihtiyâr, hüsün, kubuh gibi kelâmî meselelere dâir olup üzerinde fazlaca durmaya imkânımız müsâit değildir. Ancak, kalbinde vesvese, aklında konu ile ilgili sorunları olanlar, ehil olan kimselerden bu sorunları için tatmîn edici bilgiler talep edebilir, ilgili mûteber eserlere başvurabilirler.46

İMÂMET:

İmâm; Ehl-i Beyt mektebine göre, peygamberlerden sonra, ümmete yol

göstermek, onları hidayete irşat etmek amacıyla Allâh’ın emri ile, peygamberler tarafından vasî olarak tayin edilen kimsedir. Özellikle de son peygamber Hz. Muhammed @’in aramızdan ayrılmasından sonra nübüvvet ve risâletle görevlendirme son bulduğundan, bu dînin korunup gelecek nesillere saf ve tertemiz iletilmesi görevi Allâh’ın irâdesi ve peygamberimizin aracılığı ile vasîlerine verilmiş ve onlar ümmetin İmâmlığına tayîn edilmişlerdir. Peygamberimizin sonsuzluğa kanat açmasından sonra ümmetin işlerini çekip çevirecek, Kur’ân-ı Kerîm’in ve hadîs-i şeriflerin zâhirî-bâtınî hakîki manalarını 46 Adâlet ile ilgili geniş bilgi için bak: Nübüvvete ve âhirete îmân konusunda verilen kaynakların belirtildiği dipnottaki kaynak eserler.

Page 56: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

54

beyân edecek ve onlardan çıkarılan hükümleri tatbîk edecek bir liderin ve liderliğin (İmâmetin) gerekli olduğunu kabul etmek farzdır ve aklen de elzemdir. İmâmetin gerekliliğini kabul etmek, Ehl-i Sünnet kardeşlerimizle, biz Ehl-i Beyt mektebi mensupları (Alevî, Şîi, İmâmî, Caferî...) arasında ortak bir inançtır. Şu kadar farkla ki; Kardeşlerimiz; bu makâma belli şahısları değil, şartları tuttuğu takdirde, tüm Müslüman’ları-sahabîleri (r.a.) lâyık görüyorlar. Biz; var olan ve inandığımız naslar gereği, bu makama sayıları belli olan, Oniki İmâm @ olarak bilinen zâtları lâyık biliyoruz. Kardeşlerimiz; bu makamı Kur’ân ve Sünnetin tatbîk edildiği dünyevî yöneticilik ve hilâfetten öte görmüyorlar. Biz; dünyevî hilâfete ilâveten, bu makâmın sâhiplerinin, Kur’ân-ı Kerîm’i ve Sünnet’i en iyi anlayıp koruduklarına, Nûr-u Nebîyi taşıdıklarına, Hz. Allâh katında zamanlarının en üstün Velâyet mertebelerinde olduklarına inanıyoruz. Kardeşlerimiz; İmâmlığa kimin geçeceği ile ilgili Kur’ân’da ve Resûlullâh’ın @ hadislerinde açık bir hüküm olmadığını söylüyorlar. Biz; bu konuda yeteri kadar nasların, işâretlerin olduğuna inanıyor, bu bilgilerin temel kaynak eserlerde günümüze kadar ulaştığını savunuyoruz. Elbette ki en doğrusunu Allâh bilir. İmâmetin en önemli İslâmî farzlardan, hattâ, îmândan sonra ikinci sıradaki farzlardan olduğunu ifâde eden bâzı Ehl-i Sünnet (Sünnî) âlimi kardeşlerimizin görüşleri şöyledir: “Hilâfet veya İmâmet şerî bir farzdır. Şerîat onu her Müslüman’a vâcip kılar. Bu farz yerine getirilinceye kadar, bütün Müslüman’lar sorumludur.”47 “İmâmet-i Kübrâ, Müslüman’lar üzerinde genel tasarrufa sahip olan makama verilen isimdir. Bu, Peygamber (a.s.) tarafından bize hilâfet yoluyla intikal eden reislik ve başkanlık demektir... Bu itibarla devlet başkanının tayîni en önemli farzlardandır...”48 “Bütün (mezhep) İmâmları, İmâmetin farz olduğu üzerinde ittifâk etmişlerdir. Dînin emirlerini uygulayan, mazlumları zalimlerin elinden kurtarıp haklarını alacak bir İmâm, bütün Müslüman’lar için gereklidir. Binâenaleyh,

47 Said Havva: İslâm: sh: 309 48 Seyyid Abdullâh Cemâleddîn: İslâm’da idâri siyâset: sh: 107

Page 57: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

55

tüm dünyâda aynı zamanda iki İmâmın Müslüman’ları idâreye kalkışmaları hiç bir zaman câiz değildir...”49 “Din usûlünün dördüncüsü İmâmettir. İmâmet genel bir riyâsettir. Dünyâda din işlerini, peygamber (a) yerine, çekip çeviren kimsenin makâmıdır. İmâmla peygamber arasında vahiyden başka bir fark yoktur. İmâm şerîatın bekçisi, muhâfızıdır. Bu sebeple, İmâmın kötülüklerden münezzeh, temiz, masûm olması îcâp eder. Hiç bir eksikliğinin olmaması gerekir.50 “...İslâmî eserlerde halîfe, sultân, Ulul Emr ve İmâm kavramları hep aynı mânâları, mâhiyeti beyân için kullanılmıştır... İmâm Ebû Muîn En Nesefî: “Üzerimizde İslâm devlet başkanı olan İmâmı (Ulu’l Emr’i) görmeden bir günün (bile) geçmesi câiz değildir. İmâm, devlet başkanı olan halîfedir. İMÂMETİN HAK OLDUĞUNU KABUL ETMEYEN KİMSE KÂFİR OLUR.. Çünkü dînî hükümlerden bir kısmının farz olması İmâmın varlığına bağlıdır. Cuma namazı, bayram namazı ve yetimleri evlendirmek gibi... İmâmı inkâr eden kimse, farzları inkâr etmiş olur. Farzları inkâr eden de kâfir olur.” hükmünü zikreder.” (Yusuf Kerimoğlu: Kelimeler kavramlar: c:1 sh: 87)51 Hz. Peygamberimiz @ buyuruyorlar; “...Her kim boynunda bîat (beyat) olmadığı halde ölürse, cahiliye ölümü ile ölmüş olur.”52 Ehl-i Beyt mektebi, Oniki İmâm yoluna göre ise, İmâmet makâmı; Kur’ân âyetlerinin işâretiyle, risâlet ağacının solmaz gülü olan Hz. Muhammed @’in ilâhî emirler çerçevesindeki beyân, tavsiye ve tayîni ile ilâhî bir makâm olarak tanıtılmış ve bu makâma lâyık olanların kimler olduğu açıklanmıştır. Bu makâmın vârisleri olan Ehl-i Beyt İmâmları (Allâh’ın selamı üzerlerine olsun), vahiy hâriç olmak üzere; takvâda, cesârette, güzel ahlakta, ilimde, celâl ve cemâlde, temizlik ve zerâfette, şirk-tuğyân-zulüm ve her türlü günahlardan berî ve uzak olmakla masûmlukta, âdetâ Resûl-ü Ekrem’in (Salât ve selâm O’na ve Âli’ne olsun) birer aynasıdırlar. Ve bu zâtlar, inancımıza göre ONİKİ İMÂM’lar olarak bilinen kişilerdir.

49 El-Cezerî: Dört mezhebin fıkıh kitâbı: c: 5 sh: 416 50 Muhyiddîn Arabî: Futuhât-ı Mekkiyye: sh: 38 51 İmâm Ebû Muîn En-Nesefî: Bahrul kelam fî akâidi ehl-i İslâm: sh: 179, Yusuf Kerimoğlu: Emânet ve Ehliyet (İslâm İlmihâli): c: 1 sh: 108 52 Sahîh-i Müslim: Had no: 1851, Ahmed b. Hanbel: Müsned, Muttaki Hindî: Kenzul Ummâl, Muhammed Bâkır Meclisî: Bıhârul Envâr, Ebû Cafer Kuleynî: Usûl-u Kâfî, Allâme Emîni: El-Ğadîr: c: 10 sh: 359..., Muhammed Reyşehri: İmâmet ve Rehberiyet Felsefesi, Ehl-i Beyt mesajı dergileri,...vb.

Page 58: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

56

Bu konudaki inanç ve itikâdımızın temelleri olarak kabul ettiğimiz bâzı âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler şunlardır:

Ehl-i Beyt yoluna göre İmâmete inanç ile ilgili bazı temel deliller;

Âyet-i Kerîmelerden bâzıları; Mâide sûresi (5): 67.ayetindeki:“Ey Elçi! Rabbinden sana indirileni teblîğ et, eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allâh seni insanlardan korur...” buyruğunda insanlara duyurulması istenen mesaj, İmâm Ali’nin İmâmet ve Velâyeti olup, bu âyet Ğadîr-i Hum’da53 nâzil olmuş görevi gereği peygamberimiz @, İmâm Ali’nin Velâyetini bütün ashâbına (r.a.) îlân etmiş ve “...Ben kimin velîsi isem, Ali’de onun velîsidir. Ey Allâh’ım Ali’yi velî edineni sen de velî edin! O’na düşman olana, sen de düşman ol! O’na yardım edene sen de yardımcı ol! O’nu aşağılamaya çalışanı da zelîl et!..” buyurarak Velâyet ve İmâmet tezkeresini o mübârek kelamları ile mühürlemişlerdir. Nisâ sûresi (4): 59. ayetindeki: “Ey îmân edenler! Allâh’a itaat edin, Resûle ve sizden olan Ulu’l- Emre’ de itaat edin!..” buyruğunda yer alan “Ulul Emr” in kimler olduğu Ehl-i Beyt kanalıyla gelen rivâyetlerde ve bir çok Ehl-i Sünnet âlimlerinin beyânıyla da açıklanmıştır ki; onlar; altın soy olan Ehl-i Beyt İmâmlarıdır ve Oniki muhterem zâttırlar. Mâide sûresi (5): 55. ayetindeki: “Sizin velîniz ancak Allâh, O’nun elçisi ve namazlarını kılan ve rüku halinde zekâtını (sadakasını) veren müminlerdir.” buyruğunda peygamberimizden sonra müminlerin velîsi olduğu belirtilen ve bâzı özellikleri bildirilen zât, bir çok Alevî (şîi) ve Sünnî rivâyetlerde ifâde edildiği üzere İmâm Ali (a)’dir. Ahzâb sûresi (33): 33. âyetindeki: “...Ey Ehl-i Beyt! Muhakkak ki Allâh sizden her türlü kiri, günâhı (ricsi) uzak tutup, sizleri tertemiz kılmayı murâd ediyor.” buyruğunda, günah ve her türlü maddî ve manevî pislikten mutahhar olmalarını, Allâh’ın kendi üzerine aldığı, Ehl-i Beyt’in fertlerinin kimler olduğu sahîh ve güvenilir yollarla günümüze kadar ulaştırılmış ve bu zâtların; “Hamse-i Âl-i Âbâ” tabîr edilen; Hz. Muhammed (s.a.a.), Hz. Fâtıma (a), Hz. İmâm Ali (a), Hz. İmâm Hasan (a) ve Hz. İmâm Hüseyin (a) efendilerimiz olduğu açıklanmıştır.

53 Ğadîr-i Hum ile ilgili geniş ayrıntılar için bakınız: Allâme Emînî: El-Ğadîr, Allâme Şerâfeddîn: El-Müracaat, Şeyh Müfid: El-İrşâd (tercm): sh: 123-128, Prof 1400 (Nazmi Nizami Sakallıoğlu): Ehl-i Beyt davası: c: 1 sh: 176-194, M. Asım Köksal: İslâm Târihi: c: 10 sh: 312, 313,...vb.

Page 59: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

57

Şûrâ sûresi (42): 23. âyetindeki: “...(Ey Resûlüm) De ki; yapmış olduğum tebliğe karşılık, sizden, yakınlarımı sevmenizden başka bir ücret istemiyorum...” buyruğunda, sevilmeleri Allâh tarafından emredilen, farz kılınan “yakınların” kimler oldukları sağlam rivayetlerle ortaya konulmuş, bu zâtların da Ehl-i Beyt’in fertleri olduğu sübût bulmuştur. Mâide (5): 3; İkmâlüddîn âyeti, Âl-i İmrân (3): 61; Mübâhale âyeti ve daha nice âyet-i kerîmeler... Sünnet’e, hadîs-i şerîflere gelince; Hazreti Ali’nin, Resûlullâh’tan sonra, bütün müminlerin velîsi olduğunu beyân eden “ĞADÎR-İ HUM” hadîsi, Hazreti Ali’nin, Resûlullâh’ın yanındaki konumunun, Hazreti Hârun (a.s.)’un Hz. Mûsâ (a.s.)’nın yanındaki konumu gibi olduğunu bildiren “MENZİLET” hadisi, ilk inen âyetlerden olan Şuarâ (26): 214. âyeti; “(önce) en yakın akrabânı uyar.” nâzil olduğunda teblîğ amaçlı yapılan yakın akrabâ toplantısında, Hz. Ali’nin vasî, vezîr ve halîfe olarak tanıtıldığı “YEVMÜ’D-DÂR” hadîsi, Ehl-i Beyt’i Nûh (a.s.)’un gemisine teşbîh ederek, binenlerin kurtulacağı müjdesini veren, ayrılanların ise helâk olacaklarını inzâr eden “SEFÎNE-İ NÛH” hadîsi, “Benden sonra Oniki halîfe (İmâm-emir) gelecektir, hepsi de kureyştendir...” buyrularak, Oniki İmâm’ların geleceğini bildiren “ONİKİ HALİFE” hadîsi, vedâ haccında ve muhtelif zamanlarda ümmete emânet olarak bırakıldığı bildirilen, iki emânetten bahseden “KUR’ÂN VE EHL-İ BEYT EMÂNETİ” (SEKALEYN-HALÎFETEYN) hadîsi, İmâm Mehdî (a.f.) ile ilgili onlarca hadîs ve daha nice hadîs-i şerîfler...54 Hazreti Peygamber @ buyurdular; “Ey İnsanlar! Aranızda iki ağır (önemli) emânet bırakıyorum. Birisi, Allâh’ın gökten yere uzanan bir ipi olan Kur’ân, diğeri ise itret’im, Ehl-i Beyt’imdir. Bunlar, kıyâmette Kevser havuzunun başında

54 Ehl-i Beyt’in İmâmet ve velâyetinin delilleri ile ilgili geniş bilgi için bakınız: Allâme Şerâfeddîn: El-Müracaat, Allâme Emînî: El-Ğadîr, Kuleynî: Usûl-ü Kâfî, Tuhaful Ukûl (tercm): sh: 885-921, Cafer Sübhâni: El-İlâhiyât c:2 sh: 509-632, Muhammed Reyşehrî: İmâmet ve rehberiyet felsefesi, Murtazâ Mutahhari: İmâmet ve rehberiyet, Mekârim Şîrâzî: Ehl-i Beyt mektebinde temel inançlar, Hüseyin Ali Muntazarî: Velâyeti Fakîh, Ali Şeriatî: Ümmet ve İmâmet, Muhammed Ticânî: Nasıl hidâyete erdim?, Doğrularla birlikte, Ehl-i Zikre sorunuz, Gerçek Ehl-i Sünnet, Şîa’dır, Abdulkâdir Çuhacıoğlu: El-Hasâis (Hadislerle Hazreti Ali) tercüme ve şerhi, Abdulbâki Gölpınarlı: Târih boyunca İslâm mezhepleri ve Şîilik: sh: 302-338, M. Ali Derman: Evliyâlar şâhı: c:1-4,...vb.

Page 60: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

58

bana ulaşıncaya kadar birbirlerinden ayrılmazlar. Bu ikisine sarılırsanız aslâ dalâlete düşmezsiniz.”55 Canlar cânı (s.a.a.) buyurdular; “Oniki halîfe olduğu müddetçe İslâm azîz olacaktır. Onların hepsi de Kureyş’tendir.”56 Oniki halîfenin kimler olduğunu beyân eden ve Ehl-i Sünnet âlimlerinden bâzı kimselerin nakletmiş oldukları aşağıdaki rivâyette oldukça dikkat çekicidir. Hz. Resûlullah @ efendimiz şöyle buyurdular; “Ben peygamberlerin efendisiyim. Ebû Tâlibin oğlu Ali’de vasîlerin efendisidir. Benden sonra Oniki vasîm vardır. İlki, Ali b. Ebî Tâlib, sonuncusu ise Mehdî’dir.” Yine Nebîler başbuğundan @ nakledildiğine göre şöyle buyurdular; “Mîrac gecesi göğe yükseldiğimde yüce Rabb’im bana şöyle buyurdu: “Peygamber, Rabb’inden kendisine nâzil olanlara îman etti...” [Bakara (2): 285] dedim ki: “müminler de”, buyurdu ki; “doğru söyledin ey Muhammed! Ben yeryüzü ehline şöyle bir nazar kıldım ve içlerinden seni seçtim. Sonra, kendi isimlerimden birinden senin için bir isim seçtim. Benim zikrolunduğum her yerde sen de benimle zikrolundun. Ben Mahmûd’um, sen de Muhammed’sin. Sonra bir nazar daha kıldım, diğerlerinin içinden de (velî) olarak Ali’yi seçtim. O’nu da kendi adlarımdan birisi ile adlandırdım. Ey Muhammed! Seni, Ali’yi, Fâtıma’yı, Hasan’ı, Hüseyin’i ve Hüseyin’in soyundan olan İmâmları kendi nûrumdan yarattım, sizlerin velâyetinizi göklerin ve yerin ehline sundum... Ey Muhammed! Eğer kullarımdan bir kul nefesi kesilinceye kadar ve derisi kemiğe yapışıncaya kadar bana ibâdet etse dâhi eğer sizin velâyetinize karşı çıkarsa onu affetmem. Ey Muhammed! Onları görmek ister misin?” Dedim ki; “Evet ey Rabb’im.” Bana buyurdu ki; “Arşın sağ tarafına bak.” bakınca; Ali, Fâtıma, Hasan, Hüseyin, Ali b. Hüseyin, Muhammed b. Ali, Cafer b. Muhammed, Mûsâ b. Cafer, Ali b. Mûsâ, Muhammed b. Ali, Ali b. Muhammed, Hasan b. Ali ve Muhammed Mehdî b. Hasan’ı gördüm. O (Mehdî) onların içinde

55 Bakınız: Sekaleyn hadîsinin kaynaklarının belirtildiği dipnot. 56 Sahîh-i Buhârî: Ahkam kitâbı: had. no: 51, Sahîh-i Müslim: İmâret kitâbı: had. no: 1821, Sünen-i Tirmizi: Fiten kitâbı: had. No:2224, Müsned-i Ahmed b. Hanbel: c: 1 sh: 398, 406, c:5 sh: 86-101, 106-108, Sünen-i Ebî Dâvûd: Mehdî kitâbı: had. No: 4279, 4280, Buhârî: Târîh-i Kebîr: c: 1 sh: 446, Ebû Nuaym İsfehânî: Hılyetül Evliyâ: c: 4 sh: 323, İbn-i Kesir: El-Bidâye ve’n-Nihâye: c:6 sh: 248, Taberânî: Mucemül Kebîr: sh: 94,...vb.

Page 61: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

59

inci misâli parlayan bir yıldız gibiydi. Buyurdu ki; “Ey Muhammed! Onlar, benim kullarıma hüccetimdir. Onlar, senin vasilerindir...”57 Gönüller Sultânı @ buyurdular; “Dünya, ömründen bir gün bile kalmış olsa, Allâh, Ehl-i Beyt’imden ismi ismime uygun Arap birini zulüm ile dolmuş olan dünyâyı adâletle doldurması için göndermedikçe yok olmayacaktır.” “Mehdî, Fâtıma’nın evlatlarından olan soyumdandır.58”

“Aleviyim” demekle, Alevî olunmaz. Alevî, Ali @ gibi yaşamakla olunur.

57 Daha başka rivâyetler ve geniş bilgi için bak: Süleyman Kundûzî Hanefî: Yenâbiul Meveddet: c: 3 sh: 160, Şeyh İbrâhîm Cüveynî Hameveynî: Ferâidus Sımtayn: c: 2 sh: 312, 313, 321, Harezmî: Maktelül Hüseyin: sh:94, Şeyh Müfid: El-İrşâd: Takdim yazısından: sh: 9-11, Ehl-i Beyt Mesajı dergisi: sayı: 15 sh: 48-51,..vb. 58 Sünen-i Ebî Dâvûd: Mehdî kitâbı: had. No: 4283, 4284, Sünen-i İbni Mâce: Fiten Kitâbı: 34. Bâb had. No: 4082-4086, Sünen-i Tirmizi: had. No: 2230-2232, Müsned-i Ahmed b. Hanbel: c: 1 sh: 99, c: 3 sh: 28, 37, 52, 70, c: 5 sh: 277, 377,...vb.

Page 62: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

60

İMÂMET İNANCININ GÜNÜMÜZE BAKAN YÖNÜ

İmâmet inancı; konumuzun başında da belirttiğimiz üzere, Ehl-i Beyt anlayışına göre, hem dînî liderlik, hem de dîne dayalı dünyevî hilâfet ve yönetimi içerisine almaktadır. Müslüman’ların târihine baktığımızda; bir yüzünde; yüz kızartıcı, nâhoş, İslâm dışı uygulamalar, yönetimler ve zulüm düzenleri görmekteyiz. Diğer yüzünde ise, aydınlık bir çehre, zulme baş kaldıran, adâlet ve özgürlük âşığı zâtların mücâdeleleri, gelecek nesillere devredilmiş, kıymetli İslâmî ve ilmî eserler, bütün kir ve rezâletlerden uzak bir hayat geçirmiş bir çok İslâm büyüğünün ömür sayfaları, insanlığın bilim ve medeniyette gelişme ve ilerlemelerine ışık tutmuş İslâmî-ilmî çalışmalar, hatasıyla, sevâbıyla İslâm gerçeğini dünyanın dört bir yanına ulaştıran, insanları İslâm’dan haberdâr kılan Müslüman’lar, gayr-i müslimlerin egemen olduğu toplumlardaki fâhiş sapma ve çöküntülere göre nisbî de olsa hakka ve adâlete uygunluk arzeden kısmî yönetim ve idâreleri görmekteyiz. Bunlardan da önemlisi Resûlullâh’ın (a) rıhletinden sonra, kıyâmete kadar bâki kalmak üzere ebedî rehberler olan Kur’ân ve Mutahhar Ehl-i Beyt’in ve İmâmların (a) tertemiz sîret ve sünneti korunmuş ve bizlere ulaştırılmıştır. İnancımız odur ki; Ehl-i Beyt İmâmları @, Kur’ân’ın beyân ve tefsîri, sünnetin teblîğ ve teşvîki noktasında Müslüman’lara İmâmlık yaptıkları gibi, dünyevî hilâfet noktasında da kesintisiz olarak İmâmet-Hilâfet makâmına geçirilse, hakları gasb edilmese ve ümmet gereği gibi onlara itaat etse idi, dünyâ; adâletin egemen olduğu, insanların mutlu ve huzur içerisinde bir hayat sürdükleri cennet misâli bir diyâra dönüşecekti. Ancak, târihî bâzı hata ve sapmalar, sebepler ve sonuçlar çerçevesinde bu durumun olumsuz bir şekilde neticelenmesine yol açtı. Her neyse... İmâmlar, dünyevî hilâfet makâmından uzak tutuldukları halde, Allâh’a sonsuz hamd ve şükürler olsun ki; öğretilerinin yayılması engellenemedi ve dînin ebedî hakîkatleri, Kur’ân’ın birer müfessiri olan zâtlarca açıklandı ve bizlere sahîh ve güvenilir yollarla ulaştırıldı.

Page 63: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

61

Bu, Kur’ân’ın eskimez, yıllar geçtikçe tâzelenen gerçekleri ile sünnet ve masûmların sîretinde, bir insanın doğumundan ölümüne kadar, gerek şahsî planda, gerekse toplumsal alanda karşılaştığı bütün soru, sorun ve çözümleri ile, sorumluluklarını ihtivâ eden cevherler doludur. Peki; bu cevherler, masûmların hakka kavuşması ve aramızdan ayrılması ile kitapların tozlu sayfalarında mı kalacaktır? Yalnızca, abdest, namaz, zekât ve benzeri şahsî konularda ve bâzı ahlâkî noktalarda mı bize yol gösterecektir? Sorun sadece ferdî uygulamada İmâmlara uymak idiyse, onların zâlim iktidarlar ile mücâdeleleri ne mânaya geliyordu? Hele; Allâh’ın kudreti ile hayatta olduğuna ve bir gün gelerek İslam ümmetine komuta ve önderlik edeceğine, adâlet düzenini kuracağına inandığımız İmâm Mehdî @, şu anda zâhir olmadığına ve bu sır oluşun yıllarca sürdüğüne ve kim bilir daha nice yıllar devâm edeceğine inandığımıza göre, bu dönemde Müslüman’lar ne yapacaklar? Dîni tamamen rafa mı kaldıracaklar? Ferdî ibâdetlerini yerine getirip, dünyâdaki mevcut sistemlere ve zulüm çarklarının dönüşüne seyirci kalacak “amân bana ne” diyecek ya da -Allâh etmesin- onlara alkış tutacak, itaat ederek destek mi verecekler? Böyle bir anlayış ne kadar da Kur’ân’a zıt, peygamber efendimizin sünnetine aykırı ve masûmların sîretine (gidişâtlarına) muhâliftir. Öyleyse; hâl-i hazırda ne yapılacaktır? Dünyânın her neresinde olursa olsunlar, hangi İslâm mezhebine ve tarîkatına mensûp bulunursa bulunsunlar, hangi ırktan gelirlerse gelsinler “Lâ ilâhe illallâh, Muhammedün Resûlullâh” kelime-i tevhîdine bağlı Müslüman’lar neye ve kime tâbî olacaklar? Başı boş, dağınık, parça-bölük, ezilmiş, sürülmüş, hakları ellerinden alınmış, mazlûm, mağdûr, mustazaf, perişan, hep gözleri yaşlı, gönülleri gamlı, bağrı yanık ve çilekeş mi kalacaklar? Şüphesiz ki hayır!.. Binlerce hayır!

Bu zaman diliminde; Alevîsiyle, Sünnîsiyle bütün Müslüman’lar, ferdî ibâdetleri ile ruhsal kemâle ermeye ve toplumsal güzellikler oluşturmaya çalışacak. Ailelerinden başlamak üzere İslâm’ın tüm güzelliklerini öğrenerek yaşayacak. Suya atılan ve halka halka genişleyen dalgalar gibi İslâmın yaşanarak yayılmasına vesîle olacak. İslâm ahlâk ve fazîletinin yerleşmiş olduğu mahalleler, köyler, kasabalar, şehirler, bölgeler ve ülkeler oluşturacak. Vakit tamamlandığında, tabii bir sevgi, kardeşlik ve îmân atmosferinde, İslâm âlimleri, İmâm Mehdî’nin gelişine zemin hazırlayan ortamın devâmı için İslâm ümmetinin rehberini seçecek ve İmâm’ın vekili konumunda olan seçilmiş; âdil, fâkih, ihlaslı bir önder, rehberlik vazîfesini îfâ etmeye çalışacak ve bu İslâm

Page 64: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

62

bayrağını İmâm Mehdî (a.s.) ’ye sunmak üzere Allâh’a kul, Peygamber @’e ümmet, İmâm’a itaatkâr bir cemaat olacak fertleri yetiştirme çalışmasını tanzîm edecek, yönlendirecektir.

O günlerin gelmesi ise; hem Ümmet-i Muhammed arasındaki ayrılığın ve yanlış anlamalardan kaynaklanan kin, buğz, düşmanlık ve fitnelerin yok edilmesine, hem de Allâh’ın izni ile Rehber’in, İmâmın vekili konumundaki âdil bir liderin, ümmetin ortak reyi ile seçilmesine bağlıdır. Böylece, özelde İslâm ağacının iki büyük dalı olan ve her biri farklı bölge ve iklimlerde güzel meyveler veren Ehl-i Beyt yolu bağlısı Şîa’lar-Alevîler ile Ehl-i Sünnet mektebi bağlısı Sünnîler arasında ve genelde de tüm Müslüman’lar arasında vahdet, birlik ve dirlik oluşur, zillet imhâ, izzet ihyâ edilir. Ki; Alevî ve Sünnî kardeşliğinin, birliğinin ve dirliğinin gerekliliği hususunda bâzı ârif zâtlar şöyle buyuruyorlar:

Alevî-Sünnî kardeşliği hakkında;

“...Ey Ehl-i Hak olan Sünnet ve’l cemâat! Ve ey Âl-i Beyt’in muhabbetini meslek ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu manasız ve hakikatsız, haksız, zararlı olan nizâı aranızda kaldırınız. Yoksa, şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen zındıka cereyânı birinizi diğeri aleyhinde âlet edip, ezmesinde istimâl edecek (kullanacak). Bunu mağlûb ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz Ehl-i Tevhîd olduğunuzdan uhuvveti (kardeşliği), ve ittihâdı (bir olmayı) emreden yüzer esaslı râbıta-i kudsiye (kutsal bağlar) varken, iftirâkı (ayrılmayı) iktizâ eden (gerektiren) cüzî meseleleri bırakmak elzemdir.”59 “...Bugün; Sünnîsiyle, Şîisiyle (Alevisiyle) bütün Müslüman’ların dövüşerek değil, İslâm ve yüce Kur’ân’ın emri gereği uzlaşacakları bir gündür. Kur’ân-ı Kerîm her ne sûrette olursa olsun (haksız yere) çekişmeyi yasaklamıştır. Eğer Müslüman’lar birbirlerine düşerlerse güçlerinden olurlar, insanlıklarından uzaklaşırlar ve beşeriyeti cezbeden vasıflardan uzak kalırlar...” “...Müslüman’lar birleştikleri, birlikte oldukları, aynı ülküyü paylaştıkları, İslâm’ı her yerde canlandırdıkları ve Müslüman’lara kâfirlerin müdâhelesini önlemek üzere ittifâka vardıkları gün, kutlu bir gün olacaktır...”60 “Bir Sünnî ile bir Alevî-Şîi birlikte yolculuk ediyorlarmış. Önlerine derin ve geniş bir hendek çıkmış. Alevî: “Ben yâ Ali der, bu hendeği atlarım” demiş, ve dediği gibi de yapmış, amma, hendeğin orta yerine yuvarlanmış. 59 Saîd-i Nursî (rh): Lem’alar: Dördüncü lem’a: sh: 27 60 Seyyid Rûhullâh (rh): Müslümanların birliği ile ilgili mesajlar: sh: 9,25..

Page 65: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

63

Dar görüşlü Sünnî de: “Ben yâ Ömer der, bu hendeği atlarım” demiş ve o da dediği gibi yaparak hendeğin ortasında hâlâ yanını, belini ovalayan Alevînin yanına düşmüş. İki kafadar düştükleri hendek içinde bir yandan incinen yerlerini ovuştururlarken, bir yandan da baş başa verip düşünmüşler ve şu hükme varmışlar: “Bu işte ne Ali’nin ne de Ömer’in kabahatleri yoktur. Kabahat olsa olsa hendeği bu derece geniş kazanlarda ve etrafından dolaşarak yola devam etmek varken, Ali’yi ve Ömer’i çağırarak atlamaya kalkanlardadır.”

Ve, bu iki arkadaş birbirlerine omuz vererek hendekten çıkmışlar, yollarına devam etmişler.

Ey Îmân ehli! Dünyada tek başına dâhi kalsan, yine de Habl-ı İlâhî (Allâh’ın ipi) olan Kur’ân-ı Kerîm’den ve Nebîler serverinden ayrılma. Mümin ve Müslüman olarak ölmeyi, sâlihlere katılmayı, gece gündüz Allâh’tan dile. İkilik yapma! Tevhîd üzere ol! Îmânda sebat kıl! Kendi kendine (bilgisizce) hüküm vermeye kalkma! Hüküm versen bile, verdiğin hükme kendin uy, başkalarını da kendi görüşlerine çağırma! Diğer mezheplerde bulunan Kıble ehlini kâfirlikle suçlama! Cenâzelerinde hazır ol! Yalnız Müslüman’lara değil, bütün mahlûkâta karşı şefkatli ve merhametli ol! Bütün Müslüman’ları kardeş bil! Halk, senin elinden ve dilinden güvende olsun. Nefsini azîz görme! İzzeti nefsinde değil, dîninde ara! İzzet Allâh ve Resûlü’nün katındadır. Allâh ve Resûlü’ne îmânda dâim olursan, şerîata riâyet edersen iki cihanda da azîz olursun. Allâh ve Resûl’ü senden yüz çevirirse iki cihanda zelîl olur, ebedî olarak zillette kalırsın...”61 Sözümüzü yüce Rabb’imizin ruhlara hayat veren bir kelâmı ile noktalayalım: “Muhakkak ki müminler kardeştirler. Öyle ise, kardeşlerinizin arasını düzeltiniz ve Allâh’tan gereği gibi korkunuz ki size rahmet edilsin.” [Hucurât (49): 10] Şimdi de, İmâmet makâmı ve İmâm @ hakkında, Oniki İmâm’ın sekizincisi olan, Hak İmâm Ali Rızâ (a)’ya kulak verelim.

Buyurdular ki; “...İmâmet makamı, peygamberlerin makâmı ve vasîlerin mîrâsıdır. İmâmet;Allâh’ın ve Resûlü’nün hilâfetidir.

61 Muzaffer Ozak: İrşâd: c:3 sh: 704, 705

Page 66: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

64

İmâmet;Müminlerin emîri Ali’nin makâmı ve Hasan ile Hüseyin’in (a) hilâfetidir. İmâm;Dînin ipi, Müslüman’ların nizâmı, dünyânın salâhı ve müminlerin izzetidir.

İmâm;İslâm’ın gelişen kökü, yücelen dalıdır. İmâmla namaz, zekât, oruç, hac ve cihâd kâmil olur, ganîmet ve sadakalar çoğalır, hadler (şerîatın öngördüğü cezâlar) ve hükümler uygulanır, hudut ve sınırlar korunur. İmâm;Allâh’ın helâlini helâl, harâmını da harâm kılar. Şerîatın cezâlarını uygular ve uygulatır. Allâh’ın dînini savunur. Halkı hikmet, güzel öğüt ve açık delillerle Allâh’ın yoluna dâvet eder. İmâm;Gözlerin göremeyeceği ve ellerin ulaşamayacağı bir ufukta doğan ve ışınlarını âleme saçan bir güneşe benzer. İmâm;Işık saçan dolunay, parlak kandil, doğan nur, karanlıklar ortasındaki hidâyet yıldızı, doğru yolu gösteren kılavuz ve (Allâh’ın izni ve yardımıyla) helâk olmaktan kurtarıcıdır. İmâm;Yüksek tepede yanan bir ateştir, ısınmak isteyene sıcaklık bahşeder. Tehlikeli yollarda kılavuzdur, ondan ayrılan helak olur. İmâm;Âdetâ yağmur yağdıran bir bulut, bol sağanak bir yağmur, kapsayıcı gölgesi olan gök, bol suyu olan bir pınar, selin oluşturduğu bir göl ve yerden biten yeşilliktir. İmâm;Yumuşak huylu, emin, şefkatli baba ve ikiz kardeştir. Küçücük yavrusuna iyilik yapan şefkatli bir anne gibidir, insanların sığınağıdır. İmâm;Allâh’ın yeryüzündeki ve yaratılmışlar arasındaki emîni, kullarına hücceti ve şehirlerdeki halîfesidir. Halkı Allâh’a çağıran ve O’nun belirlediği sınırları savunandır. İmâm;Günahlardan tertemiz kılınmış, ayıplardan arındırılmış, özelliği ilim, nişânesi hilim, dinin düzeni, Müslüman’ların izzeti, münâfıkların öfkesi ve kâfirlerin yok edicisidir. İmâm;Zamânın yegânesidir. Hiç kimse onun makamına ulaşamaz. Hiç bir âlim onun dengi olamaz. Onun, insanlar arasında bedeli, misli ve eşi bulunmaz. Bağışlayıcı olan Allâh’ın ikramı ile isteme ve özel çalışmaya (kesbe) dayanmaksızın bütün faziletleri üzerinde taşır.62Durum böyle iken, İmâmı gerçek mânâda kim tanıyıp, özelliklerinin künhüne vâkıf olabilir? Heyhât! Heyhât! İmâmın makamlarından veya fazîletlerinden birini bile tarif etmekte akıllar yitmiş, zihinler şaşkınlığa düşmüş, beyinler hayran kalmış, 62 Yâni İmâm; insan üstü bir varlık değil, ancak üstün insandır ve lâyık olduğu için bir çok ilâhî ikrâm ve in’ama mazhar olmuş, ilm-i ledün’den nasiplenmiştir.

Page 67: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

65

hatipler âciz olmuş, şâirler yorulmuş, edipler çaresiz kalmış, fasihler yorulup güçsüzleşmiş, bilginler susmuş, hepsi acziyet ve güçsüzlüğünü îtirâf etmiştir. Şu halde, O’nu bütünüyle anlatmak, olduğu gibi nitelemek nasıl mümkün olabilir? Kim (halkın câhilâne seçimiyle) onun yerine geçebilir? O’na duyulan ihtiyacı doldurabilir? Bu nasıl mümkün olur? Oysa İmâm; yıldızlar gibi, kendisine ulaşmaya çalışanların elinden ve onu tanıtanların tanıtmalarından daha üstün ve uzaktır. İnsanlar, bu makâmın, Resûlullâh’ın rıhletinden sonra Ehl-i Beyt’inden başkasında bulunacağını mı sanıyorlar? And olsun Allâh’a ki, nefisleri onları aldatmış ve onları yanlış arzulara sevk etmiştir. İnsanlar sarp ve kaygan olan yüksek bir yere çıkmak istemişler de, ayakları kayarak uçuruma yuvarlanmışlardır. Kendi reyleriyle bir İmâm(!) seçmek istemişler. Oysa İmâm seçmek nasıl onların işi olabilir? İmâm; cehaletten uzak, âlim, hile yapmayan bir yönetici ve Nübüvvet madeninden olmalıdır. Nesebiyle ayıplanmamalı, soy sop sahibi hiç bir kimse onunla boy ölçüşememeli, Kureyş kabilesinden, Hâşimî soyundan ve Peyğamber âilesinden olmalı, şereflilere şeref vermelidir. Abdumenaf neslinden gelmelidir. Coşkun ve kâmil bir ilme sâhip, işleri yürütebilen, siyâset bilen, riyâsete lâyık, itaat edilmesi farz olan, Allâh’ın emrini ayakta tutan ve Allâh’ın kullarının hayrını isteyen biri olmalıdır. Allâh peygamberlerini ve onların vasîlerini muvaffak eder, onları sebatlı kılar, başkalarına vermediği gizli ilim ve hikmetlerinden onlara verir. İlimleri zamanlarındaki bilginlerin ilimlerinin üstünde olur. Nitekim Allâh buyurmuştur ki; “...Hakka ulaştıran mı uyulmaya daha lâyıktır? Yoksa, doğru yola hidâyet edilmedikçe kendisi hidâyete ulaşamayan mı? Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?” [Yûnus (10):35] 63

Alevî-Sünnî el ele, Elbet varır menzile.

63 Tuhaful Ukûl tercm: sh: 915-919

Page 68: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

66

ONDÖRT MA’SÛM’U @ KISACA TANIYALIM

HAZRETİ MUHAMMED’İN @ HAYÂTI

Hz. Muhammed @ mîlâdî 571 yılında Mekke’de dünyâya geldi. Babasının adı Abdullâh (r.h.), annesinin adı Âmine (r.h.)’dir. Hz. Peygamberin doğumu bütün insanlık âlemini saran, karanlık câhiliyye gecesinin ufkunda, İslâm güneşinin yakında doğacağını müjdeleyen bir şafak misâliydi. Bu şafağın doğuşuyla, Kisrâ’nın sarayındaki direkler yıkılıyor, ateşperestlerin sönmez zannedilen ateşleri sönüyor, şirk ve put düzenlerinin bekçileri dehşete düşüyor, Kâbe’yi işgal etmiş putlar bir bir devriliyordu. Ulu Önderimiz (s.a.a.) anne karnındayken babasını, altı yaşına geldiğinde de annesini kaybetti. Hayâtının ilk yıllarını Mekke dışında ve süt annesi Hâlime’nin yanında geçirdi. Daha sonra dedesi Abdulmuttalib’in himâyesine girdi. Dedesinin vefâtından sonra da sekiz yaşından itibâren amcası Ebû Tâlib ®’in yanında kaldı. Ebû Tâlib (r.a.), peygamber efendimizi müşriklerden gelen baskı ve saldırılara karşı yiğitçe himaye eden bir kimse olmuştur. Hayâtının çocukluk dönemleri ilâhî gözetim ve ğaybî denetim altında geçen gönüller Sultânı (s)’nın, gençlik dönemi de herkese örnek olacak bir vefâlılık, nezâfet ve sadâkâtle noktalanmıştır. Sultân @ gençlik dönemlerinde bile; özü, sözüne uygun, güvenilir birisi olmasından dolayı “Muhammedü’l- Emîn” lakâbını almıştı.

O yüce insan, peygamberliğini henüz izhâr etmemiş olduğu olgunluk ve gençlik yıllarını yaratıcısına niyâz, duâ ve ibâdete ayırmıştı. Öyle ki; bazen ibâdet için halktan uzaklaşarak, Nûr dağındaki Hıra mağarasına çekilirdi. Kırk yaşlarına ulaştığı sıralarda, yine bir gün Hıra mağarasındayken vahiy meleği Cebrâîl (a.s.), Kur’ân’dan, Alak sûresinin ilk âyetlerini getirmiş ve beklenen ilâhî güneş, cehâlet ve zulmet karanlığının üzerine hiç batmamak üzere doğmuştu. İlk vahiyle birlikte insanlığa Allâh’ın elçisi olarak gönderilen Hâtemü’l Enbiyâ Hazreti Muhammed Mustafâ (s.a.v.) 23 yıl sürecek olan teblîğ ve cihâd hareketini başlattı. Bu kutlu dâvâda, ilk ve yılmaz savunucusu ve destekçisi ise sevgili eşi, müminlerin annesi Hz. Hatîce (s) idi. Bu dönemde nice mümin,

Page 69: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

67

mücâhit ve fedâkar insanlar yetiştirdi. Hz. Muhammed’in (a) Peygamberlik dönemi, söz ve fiiliyâtla, bütün insanlığa kurtuluş yolunu gösterdi. Teblîğ; Bir mesajı ulaştırmak anlamına geldiğinden, en büyük mesaj olan Kur’ân-ı Mecîd’in ulaştırıcısı ve açıklayıcısı olan ebedî liderimiz @, en büyük teblîğ görevini üslenmiştir. Bu teblîğ görevi, Mekke döneminde, öncelikle TEVHÎD, NÜBÜVVET ve MEAD’e (âhirete) îmânı, insanlara benimsetmek amacına yönelik olarak, müjdeleyici ve korkutucu âyetleri açıklamak noktasında ağırlık kazanıyordu.

Elbette ki Şanlı Rehberin (s.a.a.) teblîğ yöntemi diğer bütün peygamberlerde olduğu gibi, ilk baştan müşriklerin inançlarının temelini oluşturan PUT ve TÂĞÛT’ları reddetmek ve onların bâtıl düzen ve sistemlerine karşı düşman olduğunu îlan etmek esâsına dayalıydı. Yani; LÂ İLÂHE İLLALLÂH’ı kalplere, gönüllere ve nihâyet toplumun her bir köşesine hâkim kılmak teblîğin ana gayesiydi. Bu yüzden, Resûlullâh ve güzîde ashâbı (r.a.), müşriklerin ve tüm bâtıl yolun yolcularının çeşitli işkence ve eziyetlerine marûz kalmışlardır.

Hicretin akabinde, MEDÎNE İSLÂM DEVLETİ’nin tesîsinden sonra ve o devletin bilfiil devlet başkanının Resûlullâh olduğu dönemde ise, O başkomutan @ İslâm’ın müdâfaası için bir çok savaşta hazır bulunmanın yanı sıra, fertlerin rûhen olgunlaşması için, yerine getirilmesi veya uzak durulması gereken emir ve yasakları (farzlar ve haramları) ve toplumsal hayatın İslâm’a göre şekillendirilmesi için de lâzım gelen siyâsî, iktisâdî, hukûkî ve cezâî esasları açıklamıştır. İnsanları her türlü esâret ve kölelik zincirlerinin boyunduruğundan kurtaran, Tevhîd akîdesinin yılmaz savunucusu Hz. Ahmed Muhammed Mustafâ @, hak dava uğrunda nice çilelere katlanmış, İslâm’ı ve İslâm toplumunu koruma ve kollama yolunda bir çok savaşlara katılmış, hakka âşıkların, mazlûmların, mustazafların, kimsesizlerin umut güneşi, zâlimlerin, kâfirlerin, müstekbirlerin ve münâfıkların da korkulu rüyâsı olmuştur. Allâh tarafından yaratılmış ilk ve en kâmil nûr olan peygamberlerin sonuncusu, yüce mesâjın sâhibi Hazreti Muhammed Mustafâ (s.a.a.) 632 yılında bedenen aramızdan ayrılarak Sevgili (c.c.)’ye kavuşmuştur.64

Salât-ü Selâm üzerinize olsun , Ey Resûl ve Ehl-i Beyt’i!

64 Peygamberimizin hayâtı hakkında geniş bilgi için bakınız: Abdulbâki Gölpınarlı: Sosyal açıdan İslâm Târihi, Cafer Sübhanî: Ebediyet nûru: c:1,2, Ali Şeriati: Muhammed’i tanıyalım, Muhammed Kimdir?, Mehmet Kıtay: Hakîki İslâm târîhi ve Ehl-i Beyt, Yaşar Nuri Öztürk: Kendi dilinden Hazreti Muhammed,..vb.

Page 70: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

68

Selâm sizlere, Ey Resûl’ün yoldaşları, yâranları!

Selâm sana, Ey Hatîce ana! Şefâatınız cümlemizin üzerine olsun! Nebîler Şâhı @ buyurdular; “İmâmını bilmeden (tanımadan) ölen kimse, câhiliyye ölümü ile ölmüş olur.”65

MUHAMMED’İM GEL

Rehberim, mürşîdim, Muhammed’im gel. Resûlü Kibriyâ’m, Can Ahmed’im gel. Nice, hayâlimde seyrangâhımsın, Hak nûr-u Nübüvvet; Muhammed’im gel.

Hak habîbi; canım, Muhammed’im gel. Ol nûr-u Rahmân’ım; Can Ahmed’im gel. Sen ki dû cihânın Mustafâ’sısın, Sâki-i âb-ı Kevser, Muhammed’im gel.

Müminler safâsı; Muhammed’im gel. Ehl-i Beyt atası; Can Ahmed’im gel. Bütün insanlığın şefaatkânısın, Hakîkat binâsı, Muhammed’im gel.

Kâfirin korkusu; Muhammed’im gel. Âşığın tartısı; Can Ahmed’im gel. Cümle Enbiyâ’nın pâdişâhısın, Nefsimin törpüsü, Muhammed’im gel.

Kul Kanmışım, candan sana bağlandım. Ciğerciğim kebap oldu dağlandım.

65 Usûl-u Kâfî: c: 3 sh: 32, 34

Page 71: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

69

Bazen Mecnûn oldum, bazen uslandım, Aşkın yaktı bizi, Muhammed’im gel (s.a.a.)66

İmâm’lar @; Muhammedî Güneş’in, çevresinde dönen

gezegenlerdir.

HAZRETİ FÂTIMA’NIN ( a.s.) HAYÂTI

Hazreti Fâtıma @; Peygamberimizin, Hazreti Hatîce’den @ olma kızı ve peygamber neslinin devam ettiricisi, Nübüvvet semâsının nur saçan parlak yıldızıdır. Gönül hangi duygularla anlatabilir O’nu! Dil hangi kelimelerle ifâde edebilir O’nu! O ki; tarih yazan bir mektebin konuşan dili, haykıran yüreği, yaşayan bedeniydi. O, yüce Allâh’ın, Habîbine dünyâda iken ikrâm ettiği “Kevser” i idi.

Söz ve söyleyiş bakımından Resûl-ü Ekrem’e @ çok benzerlerdi. Babalarının yanına girdikleri vakit, Resûlullâh, ona hürmeten ayağa kalkarlar, onu öperler, hal-hatırını sorarlar, oturturlardı. Peygamberimiz onun yanına

66 Birgül Aru: Amasya, 16-12-1996

Page 72: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

70

vardıkları zaman da, Fâtıma ayağa kalkar, babalarına karşı aynı hürmette bulunurlar, ellerini öperler oturturlardı.

Hz. Fâtıma @, Mekke’de Hz. Hatîce (a) annemizin vefâtlarından sonra, henüz çocuk yaşta oldukları halde babalarını her hususta korumaya başlamışlardı. Bir defasında Kureyş’in ileri gelen bazı kafirleri Resûlullâh namaz kılarken secdede mübârek sırtlarına pislik atmışlar, bunu duyan Fâtıma (a), koşarak babalarının yardımına gelmiş, O’nun mübârek sırtlarını temizlemişlerdi. O, âdeta babasının annesi idi ki; Resûlullâh bu yüzden ona “ümmü ebîha” (babasının annesi) lakâbını vermişlerdi.

Ehl-i Beyt İmâmlarının başlarının tâcı, müminlerin annesi, Peygamberin göz bebeği olan O güzel insan @, Nûr’un (a) Nûr’la (a) cem olma vakti geldiğinde, Allâh’ın izni, Resûlullâh’ın (s) onayı ve ilâhî takdîr ile eşine kavuşmuş, insanlar arasında sade ve gösterişsiz, melekler âleminde ise, büyük bir sevinç ve ilâhî bir nikâh ile gelin olmuştur.

O; Kâinattaki en güzel babaya-anaya, en güzel kız evlat, İmâmlar İmâmı Ali’ye en güzel yardımcı ve eş, güzeller güzeli cennetlik gençlerin efendileri olan Hasan ve Hüseyin’e (a) en güzel anne, mümin kadınlar ve kızlara en güzel örnek olmuştur.

Hz. Fâtıma, efendimizin (a.s.) sonsuzluğa yelken açmasından çok kısa bir süre sonra sevdiğine kavuşmuş, babasına komşu olmuştur.67 Peygamberimizin, Fâtıma-ı Zehrâ’nın ve tüm Ehl-i Beyt-i Mustafâ’nın üzerine sonsuz salât ve selâm olsun! İlâhî! bizleri, onların yolunda ve onlara komşu eyle! Hz. Fâtıma @ buyurdu; “Allâh ana-babaya iyilik yapmayı ilâhî gazaptan korunma vesîlesi kıldı.” 68

Din kardeşinin ayıbını örtmek, Ehl-i Beyt âşığının nişânesidir.

67 Hz. Fâtıma hakkında geniş bilgi için bak: İbrâhîm Emînî: Hz. Fâtıma, Cihan Aktaş: Hz. Fâtıma, Yaşar Nuri Öztürk: Hz. Fâtıma, Tevfik Ebû İlm: Hz. Fâtıma, Seyyid Cafer Şehidî: Fâtımatü’z Zehrâ, Seyyid Murtazâ Hüseynî: Hz. Fâtıma’nın faziletleri, Allâme Şerâfeddîn: Kur’ân ve hadisler ışığında Hz. Fâtıma, Mehdî Pur: Dînî makaleler,..vb. 68 Seyyid Muhsin Emin: Âyanü’ş Şîa: c:1 sh: 316 (Muhammed Ali: Ondört Masûm’dan kırkar hadis: sh: 73)

Page 73: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

71

1. İMÂM HZ. ALİ’NİN (a) HAYÂTI

İmâm Ali @ hicretten 23 yıl önce Mekke’de dünyaya geldi. Babası Ebû Tâlib ®, annesi Esed kızı Fâtıma ®’dır. Küçük yaşlardan itibaren, peygamberimiz onu kendi evine alarak, terbiye ve himâyesini bizzat kendisi üslendi. O, peygamberimize ilk îmân getiren kimseydi ve her zaman O’nunla beraberdi. Peygamberimizin biricik kızı Fâtıma (s), O’nun eşi idi. O; Putperestlerin, peygamber efendimizi öldürmek istedikleri o hicret gecesinde, canını ortaya koyarak Resûlullâh’ın yatağına yatan, hem Mekke’de ve hem de Medîne’ye hicret gerçekleştikten sonra ashâb ® arasındaki kardeşlik (musâhiplik) eşleşmesinde Hz. Peygambere kardeş olan, Resûlullâh’ın @ hayatta olduğu dönemde yapılan savaşların çoğunda Allâh’ın izni ile Müslüman’ların muzaffer olmalarında olağanüstü emekleri geçen ve hakkında kudsî hadîs ile; “Lâ fetâ illâ Ali, Lâ seyfe illâ zülfikâr-Ali’den yiğit er Zülfikâr’dan üstün kılıç yoktur.” buyrulan, hendek savaşında Müslüman’larda korku ve gevşekliğin hâkim olduğu bir sırada, kimsenin karşısına çıkmaya cesâret edemediği elebaşı bir müşrîki, dillere destan kılıç darbesi ile cehenneme yuvarlayarak, Hz Peygamber’in @; “Ali’nin bu kılıç darbesi diğer bütün insanlar ve cinlerin ibâdetlerinden daha üstündür/faziletlidir.” kelâm-ı şerîflerine mazhâr olan... kimsedir.

Page 74: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

72

Ehl-i Beyt’in anlayışı ve yoluna göre, İmâm Ali (a), ilâhî emir gereği Hazreti Resûlullâh’ın (s.a.a.) hak halifeleri olan Oniki masum İmâm’ın ilkidir. Resûlullâh, İslâm davetini teblîğe başladığı günden itibaren, çeşitli münâsebetlerle, Hz. Ali’nin bu ilâhî hilâfet makâmının sâhibi olduğunu açıklamıştır. Özellikle de “Ğadir-i Hum” denilen mevkide vedâ haccı dönüşünde Hazreti Ali’yi hilâfet-İmâmet-Velâyet makâmına ilâhî bir emirle atamışlar, sahâbeden bir çok ileri gelenler de orada Hz. Ali’yi bu makâma atanmalarından dolayı tebrîk etmiş, kutlamışlardır. Ehl-i Beyt mektebinde bu münâsebetle “Ğadir-i Hum” olayının cereyân ettiği 18 Zilhicce günü “Ğadîr-i Hum bayramı” olarak kutlanır ki, bu günde, günün önemini belirten konuşmalar yapılır, İmâm’ın @ kişiliği, hayâtı, mücâdelesi hakkında bilgiler verilir, ümmete, örnek bir “İnsan-ı Kâmil” tanıtılmaya çalışılır.69 Ancak; Resûlullâh’ın vefâtından sonra bazı sebeplerden ötürü ilk üç halîfe ® döneminde İmâm-ı Ali’nin zâhirî hilâfeti gerçekleşmemiştir. Üçüncü Halîfe’den sonra Müslüman’larca halîfelik makâmına getirilen İmâm (s), kendisinden önceki halîfelerin atamış oldukları bir çok vâli ve devlet görevlilerini bulundukları makâma layık görmediğinden, onları azledip, yerlerine lâyık gördüğü kimseleri tayîn etti. Bu dönemde, çeşitli nedenlerden ötürü oluşan iç muhâlefet netîcesinde, İmâm (a), Cemel, Sıffin ve Nehrevan savaşlarını yapmak zorunda kaldı. Hz. Ali ®; takvâda, Allâh’a ibâdette, cesârette, yiğitlikte, emînlikte, Hz. Resûlullâh’tan (s.a.) sonra gelen ilk insandı. O, her zaman hakkı, adâleti, Allâh’ın şerîatını icrâ ediyor, mazlûmlara yardımcı, dost, zâlimlere ise düşmân idi. O’nun adâlet anlayışında, hiç kimse için bir ayrıcalık söz konusu olmayıp, Hakk’a âşık, adâlet timsâli bir zât idi. İmâm Ali; ilimde ashâbın ® arasında en bilgini idi. Resûlullâh (s.a.a); “Ben ilmin şehriyim, Ali’de onun kapısıdır, şehre girmek isteyen kapıdan gelsin.”70 buyurarak, Hz. Ali’nin bu derin ilmini beyân etmişlerdir.

69 Bakınız : İlgili dipnottaki kaynaklar. 70 İbn-i Asâkir: Tarih-i Dımeşk: c: 2 sh: 464, 984..997, Müstedrek-i Hâkim: c: 3 sh: 126, 127, El-Kunduzî: Yenâbîul Meveddet: sh: 65, 72, 179, 183, 210, Suyûti: Tarihul Hülefâ: sh: 170, Şevkânî: Feyzül Kadir: c: 3 sh: 46, Zehebî: El-Mîzân: c: 1 sh: 415, c: 2 sh: 251, c:3 sh: 182, Taberânî: Mucemül Kebir vel Evsat, Tirmizi: Sünen: c: 5 sh: 301, Suyûti: Câmius Sağir: c: 1 sh: 93, Mustafa Necati Bursalı: Hz Ali, M. Sami Ramazanoğlu: Hz. Ali, M. Asım Köksal: İslâm Tarihi, Muzaffer Ozak: El-İrşâd, Y. Nuri Öztürk: Kendi dilinden Hz.

Page 75: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

73

“NEHCÜ’L BELÂĞA” kitâbı da, ilim deryâsı olan İmâm’ın (a), hutbe, mektûp, öğüt ve nasîhatlerinden bir kısmını içeren kıymetli bir eserdir. İmâm Ali, bir sabah namâzı esnâsında dâhilî hâinlerden İbn-i Mülcem (l.a.) tarafından bir kılıç-hançer darbesi ile vurulmuş ve aldığı yaralar neticesinde şehâdet şerbetini içmiştir.71 Selâm sana, Ey ilim şehrinin kapısı! Selâm sana, Ey Resûlullâh’ın kardeşi! Selâm sana, Ey müminlerin velîsi Selâm sana, Ey hakkında; “Ali’ye söven bana sövmüştür, bana söven de Allâh’a sövmüş olur.”, “Ali ile savaşan benimle savaşmıştır, benimle savaşan da Allâh ile savaşmış gibi olur.”, Ey Ali! Ben Kur’ân’ın tenzîli için savaştım, sen de te’vîli için savaşacaksın.”, “Ali’yi sevmek îmândan, O’na buğzetmek ise münâfıklıktandır...” buyrulan İslâm Askeri! Selâm sana, Ey Hizbullâh’ın İmâmı! Hz. İmâm Ali (a) buyuruyor; “İyilerle kötüler senin yanında aynı değerde olmasın. Çünkü, bu iyileri iyilik yapmaktan soğutur, kötüleri de kötülük yapmak da cüretli kılar.”72

“Son veda haccı idi peygamberin.

Onsekizinci günü Zilhicce’nin. Çıktı yüksek bir yere ol Mustafâ, Yanına aldı Ali’yi, bâsafâ. Dinleyiniz ey garib ümmetlerim, Anlatayım size vasiyetlerim. Aranızdan ayrılığım çok yakın, Hak yoldan çıkmayın, aman, sakın.

Muhammed, Allâme Emînî: El-Ğadîr, Seyyid Şerafeddîn: El-Mürâcaat, Prof 1400: Ehl-i Beyt Davası: c: 2 sh: 107-109,...vb. 71 Hz. Ali ile ilgili geniş bilgi için bak: Şeyh Müfid: El-İrşâd, Abdulbâki Gölpınarlı: Müminlerin Emîri Hz. Ali, Cafer Sübhâni: Hz. Ali’ye neler yaptılar?, Davut Duman: Hz. Ali, Coşkun Bilgin-Davut Duman: İmâm-ı Ümmet Hz. Ali, Hasan Selim Sâlih: Hz. Ali’nin hayâtı, Mustafa Yağmurlu: Hz. Ali, Nesâî: Hadislerle Hz. Ali, M. Sami Ramazanoğlu: Hz. Ali, M. Esad Coşan: Hz. Ali efendimizden vecizeler,..vb. 72 Seyyid Radıyy: Nehcül Belâğa (terc): sh: 371

Page 76: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

74

Bana îmânı olanlar, dinleyin,

Allâh’ın fermânını siz belleyin. İki muhkem şey bırakırım size, Haşr’e dek rehber olur bunlar size. Birisi, Allâh’ın Kur’ân’ıdır, Diğeri, Ehl-i Beyt’in irfânıdır. İşte aldım ben Ali’yi yanıma, Son sözü tekrarlarım ihvânıma. Canla, başla siz Ali’ye sarılın, Böylelikle Hak yoluna doğrulun. Ben, kimin mevlâsı olduysam heman, Ali’de mevlâsıdır, onun her zaman. Kim beni severse, sever Ali’yi, Ayrı bilmez, Peygamberle, velîyi. Kim, Ali’ye düşman olursa heman, O, benim de düşmanımdır her zaman. Sonra dedi, ol Muhammed Mustafâ, Ey ashâbım eyleyin ahde vefâ. Sonra kaldırdı elini Fahr-ı Cihân, Dedi: Yâ Rab! Şâhit ol sen de hemân. Allâh’ım sen de sev Ali’yi seveni, Sen de sevme Ali’yi sevmeyeni. Düşman ol! sen de Ali’nin düşmanına, Yardım eyle! Ali’nin yârânına. Her kim Ali’den kaçarsa ey Hüdâ!, O’nu benden dâima eyle cüdâ. Kim hakâret eylese bu Ali’ye, Ya, husûmet eylese ol velîye.73

73 Minberde hutbelerde İmâm Ali’ye (hâşâ) lanet etme adetini ilk olarak Muâviye başlatmış ve bu uygulama yıllarca (Ömer b. Abdulaziz tarafından kaldırılıncaya kadar) devâm etmiştir. Bak: İhsan Süreyyâ Sırma: Emevîler dönemi hilâfetten saltanâta: sh: 104, İrfan Aycan: Muâviye b. Ebî Süfyan: sh: 244.., Ahmed Hilmi-Ziyâ Nur: İslâm Tarihi: sh: 259, Mevdudi: Hilâfet ve saltanat: sh: 218-220, 234, Mustafa İslamoğlu: İmâmlar ve sultanlar: sh: 77, 78, Sadi Baba: Emir Muâviye sahâbe mi?: sh: 147.., 178, Ali Akın: Taassubtan tahkîka: sh: 19..., Yaşar Kaplan: Hz. Ali: sh: 219, Prof 1400: Ehl-i Beyt

Page 77: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

75

Sen iki cihânda onu kıl hakir, Bu duâmı müstecâb et yâ Kadîr! İşitince hep sahâbe bu sözü, Vecde geldi, güldü hepsinin yüzü.”74

İmâm Ali @ İslâm’ın onurudur.

2. İMÂM HZ. HASAN’IN @ HAYÂTI

Davası: c: 3 sh: 348.., Mehmet Ali Derman: Evliyâlar şâhı: c: 1 87, 88, Allâme Emîni: El-Ğadîr: c: 10- 11,...vb. 74 Mehmet Ali Derman: Evliyâlar şâhı: c: 1 sh: 76, 77

Page 78: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

76

İmâm Hasan (a), Medîne’de dünyâya geldi. Babası, Hz. Ali @, annesi Hz. Fâtıma @’dır. İmâm Hasan, Hz. Resûlullâh @ gibi bir dede ile, Fâtıma ve Ali gibi bir anne ve babanın eli altında, onların terbiyeleri ile yetişti. O, Peygamber efendimizin, haklarında; “...cennetlik gençlerin efendileridir...” buyurduğu iki kardeşten birisidir.” O’nun mübârek isimleri, bizzat Hz. Resûlullâh tarafından kendilerine verilmiş olup, peygamberimizin @, zât-ı şerîflerine en ufak bir acı-zarar bile gelmesine, tahammül gösteremediği biricik torunlarından idi. İmâm Hasan @, babaları Şâh-ı Velâyet’in şehâdetleri esnâsında vasiyet üzerine ümmetin İmâmı olmuş, kudsî halleri ve rabbânî kemâlâtı ile ümmeti zâhiren ve bâtınen hakka ulaştırma yolunda cehd etmiştir. Kendisi gayet halîm, selîm, Resûlullâh’ın (s.a.a.) ve Velîler başbuğunun (a.s.) vasıflarını câmi, İmâm-ı Ali’nin bir çok sırlarına mahrem bir zât olup, peygamberimizin göz bebeği idi. İmâmın, zâhirî hilâfet makâmına geçmesinden sonra uzun bir süre dolmadan Muâviye, İmâma baş kaldırarak önceki hîle ve desîselerine devam etti. İmâmın (a) taraftarlarının vefâsızlığı, Emevî soyunun Müslüman’larca henüz tam olarak tanınamaması, bir çok menfaat şebekelerinin de Muâviye’nin safında yer almış olmaları, ortam ve Müslüman’ların maslahatının, savaşa müsâit olmamasından dolayı, İmâm (a), belli şartlar dâhilinde O’nunla barış antlaşması imzaladı, Müslüman’ların ve İslâm’ın faydasına olması amacıyla zâhirî hilâfetten ferâğat etti. Fakat, Muâviye, yaptığı antlaşmanın hiç bir şartına riâyet etmedi. Ve Resûlullâh’ın @; münâfıkların alâmeti ile ilgili buyurmuş oldukları üç bâriz özelliği bütün çıplaklığıyla hal ve uygulamalarında tecellî ettirmiş oldu; “Söz verdi sözünde durmadı. Ehl-i Beyt emânetine ihânet etti. Yalanlarında sınır tanımadı.” (Kur’ân’da bahsedilen, münâfıklarla ilgili özelliklerle de Muâviye’nin yaşamının ne boyutta örtüştüğü her aklı başındaki müminin malûmudur.) Zamanla Ümeyye oğullarının içyüzü yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Sonunda, Muâviye, Hz. Hasan’ın (a) varlığına bile tahammül edemeyerek İmâm’ı zehirlettirerek şehît etti.75

75 Ahmet Cevdet Paşa: Kısas-ı Enbiyâ: sh: 303, Ahmet Hilmi-Ziya Nur: İslâm Tarihi: sh: 259, İrfan Aycan: Muâviye b. Ebi Süfyan: sh: 248, Y. Nuri Öztürk: Kendi dilinden Hz. Muhammed, Ehl-i Beyt’in annesi Hz. Fâtıma: sh: 133, 134, Sadi Baba: Emir Muâviye sahâbe mi?: sh:163, Resul Caferiyan: Masum İmâmların fikrî ve siyâsî hayâtı: sh: 103, M. Ali Derman: Evliyâlar şâhı: c: 1 sh: 80, 89, Prof 1400: Ehl-i Beyt Davası: c: 3 sh: 331..., Allâme Emînî: El-Ğadîr, Şeyh Müfîd: El-İrşâd,...vb.

Page 79: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

77

Selâm sana, annene, babana, kardeşin Hüseyin’e ve Ceddin Resûlullâh’a, Ey Peygamberin torunu! Selâm sana ve senden yana olan Şîalarına, Ey İmâm! İmâm Hasan @ buyurdu; “Kardeşlik, sıkıntı ve darlıkta vefâlı olmaktır.”76

.......

.......

İmâm Ali babaları, Muhammed’dir dedeleri,

Arşın çifte küpeleri, Hasan ile Hüseyin’dir.

Yunus der ki dünya fâni,

Bizden evvel gelen hani, Sekiz cennetin sultanı,

Hasan ile Hüseyin’[email protected]

Alevîlik, İslâm yoluna baş koymaktır.

3. İMÂM HZ. HÜSEYİN’İN @ HAYÂTI

Hz. Hüseyin Medîne-i Münevvere’de dünyâyı şereflendirdi. Resûlullâh

(a) tarafından ism-i şerîfleri verilen Hüseyin’in @, babası, İmâm Ali @, annesi ise, Fâtıma Betûl (s)’dür. Fahr-i Kâinât (a.s.), Hazreti Hüseyin efendimize bizzat ilgi gösteriyordu. Kardeşi Hasan ile birlikte Resûlullâh’ın özel ilgi ve iltifâtına mazhâr olan şehitler efendisine gösterilen bu yakınlık, alelâde, dedenin toruna gösterdiği bir

76 Allâme Meclisî: Bıhârul Envâr: c: 78 sh: 114 77 Mustafa Varlı: İlâhîler, kasîdeler:sh: 181

Page 80: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

78

ilgi olmaktan öte, Resûlullâh’ın, Hüseyin’in şahsında İslâm’a, İslâm uğrunda Şehît olmaya, Ehl-i Beyt soyuna ve o soyun, tertemiz kılınmış İmâmlarına verdiği değeri ifâde ediyordu.

O yüce insan, kardeşi İmâm Hasan’ın vefâtı ile vasiyet üzere, ümmetin İmâmetine atanmış, Kerbelâ’da hunharca şehîd edilinceye kadar bu görevi hakkıyla îfâ etmiştir. O; İslâm nedir?, küfür-şirk ne?, Müslüman kimdir?, kâfir kim?, takvâ nedir?, fücur ne?, hidâyet İmâmı kimdir?, dalâlet İmâmı kim?, İslâm’ın âdil düzeni nedir?, İslâm maskesi takılmış zulüm düzeni ne?, Allâh yolunda olmak nedir?, şeytân yolunda olmak ne?, Nebevî sünnet nedir?, Emevî sünnet ne? Hakk’a kul olmak nedir?, bâtıla satılmak ne?, Şeref nedir?, şerefsizlik ne?, İzzet nedir?, zillet ne?, Allâh’a ibâdet ve itaat nedir?, devlete, sultâna ibâdet ve itaat ne...??? bilinmediği, her şeyin birbirine karıştırıldığı bir dünyâda; hakkı bâtıldan ayıran bir Fâruk, doğruyu insanlara öğreten bir Muallim, zulüm bulutlarını dağıtan bir Güneş idi. O; zamanının, baltası ile putları kıran bir İbrâhîm’i, asâsı ile denizler yaran Mûsâ’sı, nefesiyle hayat veren Îsâ’sı, nûru ile kâinâtı tenvîr eden ceddi Muhammed’i (a) gibi idi. Hüseyin (a), Müslüman’ların başına halîfe(!) sıfatıyla zulüm ve belâ getiren Muâviye’nin oğlu Yezit’e (l.a.) şanlı kıyâmıyla karşı koymuş ve Kerbelâ’da zâlimlerin eliyle, yetmişiki yârânıyla birlikte, geride Zeynep’ler, Zeynelâbidin’ler bırakarak şehâdete ulaşmış ve sevdiklerine kavuşmuştur. Kerbelâ’nın acı ve ibretli sahnesini günümüze taşıyan ve Asiye’lerin, Meryem’lerin, Hatîce’lerin, Sümeyye’lerin, ve Fâtıma’ların zalimlerce susturulamayacağını, yaşayışı ve haykırışlarıyla ortaya koyan İslâm’ın onurlu örnek kadınlarından Zeyneb’in (a) hayâtı ise, bir destan olup, Kerbelâ’nın ak yüzlerinden birini göstermekte, Zeynep, tüm çağların Müslüman kadınlarına “Üsve-i Hasene” olmaktadır. İmâm Hüseyin ve dostlarının (r.a.) şehâdet şerbeti içtikleri acı ve hüzün dolu gün olan, 10 Muharrem Âşûrâ günü, İmâm’ın şehâdeti münâsebetiyle yüzlerce yıldır dünyânın dört bir yanında anılmakta, o günde Şehîdler Serveri’nin ve ashâbının ® muazzez ruhlarına Kur’ân okunmakta, duâlar edilmekte, gözler ve gönüller onun aşkı ile yanıp tutuşmakta ve ıslanmakta, sîneler dövülmekte, O’nun mücâdelesi ve tavizsiz yolu sürdürülmekte, tarihteki Yezîd’i (l.a.) tanıyan ve çağdaş Yezitlere karşı Muhammedî İslâm’ı savunan,

Page 81: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

79

yaşayan ve yaşatmaya çalışan bilinçli şahsiyetler oluşturulmaya çalışılmaktadır.78

Selâm sana, Ey Tûr-u Sînâ’sı Kerbelâ olan Hüseyin! Selâm sana, Ey Resûlullâh’ın göz bebeği!

Selâm sana, Ey zamânın zübde-i âlemi! Selâm sana, Ey aşk ikliminin güneşi! Selâm sana, Ey Şehâdet âsâsı ile Tâğût Yezîd’in sihirlerini boşa çıkaran, zamânın Mûsâ’sı Hüseyin! Selâm sana, Ey Zeyneb-i Kübrâ! Selam, sana, ashâbına, yâranına, etbâına, evlâdına, ecdâdına Yâ Hüseyin!

Ehl-i Hakk’ın İmâmı Hüseyin @ buyurdu; “Bir kardeşin senden ayrıldığında arkandan söylemesini istemediğin şeyi, sen de onun arkasından söyleme!”79

HÜSEYİN

Âlemlere rahmet ceddin son Nebî, O’ndan aldık biz, en büyük haberi. Müjdeler, uyarır bütün beşeri, O’nun izinden gider mertçe Hüseyin.

Medîne’de dikilen, yükselen bayrak, Parlayan İslâm’ın nûrudur ancak. Bedir’de, Uhut’ta açılmış sancak, Asil ceddin Muhammetçe, Hüseyin. Mekke, Hayber, Yemen bir bir fetholur. Mazlumları zâlimlerden kurtulur.

78 Kerbelâ hadisesi ve İmâm Hüseyin’in hayâtı hakkında geniş bilgi için bak: Allâme ibni Tavus: Kerbelâ şehitlerinin ardından, Şeyh Müfîd: El-İrşâd: sh: 231-297, Murtazâ Mutahhari: Kerbelâ ve İmâm Hüseyin, Hâdi Müderrisi: İmâm Hüseyin’in şehâdet zamânı, Seyyid Cafer Şehidî: Hüseyin’in kıyâmı, Şehid Destğayb: Kerbelâ katliamı ve Zeyneb’in mesajı, Muhammed Sadık Necmi: Hicretten şehâdete İmâm Hüseyin, Musa Güneş-Cafer Bendiderya: Kerbelâ şehitlerine ağlamak, Seyyid Rûhullâh Mûsevî (rh): Kerbelâ mesajı, Muhammed Âyetî: Âşûrâ günü ne oldu?, Ali Şeriati: Şehâdet, Mevdudi-Mutahhari: Bir uyarı bir sembol, Hz. Hüseyin, Murat Sertoğlu: Kerbelâ, Muhammed Abdurrahim: İmâm Hüseyin’in hayâtı ve dîvânı, M. Asım Köksal: Hz. Hüseyin ve Kerbelâ fâciâsı, İslâm târihi: c:11 sh: 160-212, 79 Allâme Meclisî: Bıhârul Envâr: c: 78 sh: 127

Page 82: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

80

Medîne’de âdil düzen kurulur,

Yoksul için olur bütçe, Hüseyin. Fitne kanat açar Resul’den sonra, Dînini yağmalar münâfık zorba. Müslüman’a iner her alçak darbe, Fısk işlenir çok hoyratça, Hüseyin.

Zulmün her türlüsü meydanı alır, Hâinler açıkça suç işler olur. Hilâfet yezitler eline kalır, Ayak, baş olmuş nâmertçe, Hüseyin. Zorbadan korkanlar baş eğmiş, kime? Melûn sultan Yezit kalkışmış zulme. Ümmet şaşkın, mahzûn, bezgindir ama, Dertleriyle dertli dertçe, Hüseyin. Reddeder, bîat etmez öyle sultana, Azgın tâğût olup, Hakka çatana. Görüp, susmak zillet gelmiş de O’na, Hakkı haykırmıştır, netçe, Hüseyin.

Hem çağır, sonra da katletmeye kalk, Dînini dünyâya satmış dönek halk. Aslında kendileri oldular helak, Terk edilmez ehl-i beytçe, Hüseyin.

Echel zâlimlere kılıç çalarak, Binlerce vahşiye karşı durarak. Yetmiş yiğit ile şehît olarak,

Page 83: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

81

Emsalsizdir şehâdetçe, Hüseyin. Nasıl da kıymışlar, kahpece heyhât! Katledilmiş ol mutahhar ehl-i beyt.

“Müslüman’ım” der, bir de binlerce nâmert, Allâh dostu, Velâyetçe Hüseyin. Allâh için, İslâm için can verdi, Tevhîdi kurtarmak için kan verdi. Direnişi insanlığa şan verdi, Kalpleri fethetti, fertçe Hüseyin. Hak-bâtıl savaşı, işin aslıdır, O, hak yolda, Muhammed’in neslidir. En büyük emânet Kur’ân, ehlidir, İsbat etti bak, yiğitçe Hüseyin. Tüm tâgûtlar sultasını yürüttü, Sandı, hakkın köklerini kuruttu. Allâh Ehl-i Beyt’i böyle arıttı, Sevilmekte hep ümmetçe, Hüseyin.

Gel kardeşim Hüseyin’i örnek al, Allâh için cihad meydanına dal. Tâğûtlara, bel’amlara korku sal, Hak İmâmdır, İmâmetçe Hüseyin @.80

Her yer Kerbelâ, her gün Âşûrâ, Mümin olan, başın koyar bu yola.

80 Kâmil Büyükbayraktar: Amasya, 1998

Page 84: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

82

4. İMÂM HZ. ZEYNELÂBİDÎN’İN @ HAYÂTI İmâm Zeynelâbidîn @ Medîne-i Münevvere’de dünyâya geldi. İsm-i

şerîfleri Ali, lakapları ibâdet edenlerin süsü, zîneti manasına gelen “Zeynü’lâbidîn” dir.

Babası İmâm Hüseyin, Kerbelâ’da hunharca zâlimlerin eliyle şehîd edildiğinde, hikmet-i ilâhî, ağır hastalık geçiren İmâm, savaşa katılamamış, hâinler de, nasıl olsa bu genç, ağır hasta, zaten ölümle burun buruna diyerek kendilerine dokunmamışlardır.

Hz. Zeynelâbidîn (a) babasının vefâtını müteâkip, Hz. İmâm Hüseyin’in vasiyeti üzere ümmete İmâm oldular. Hazret’in İmâmlık dönemi, Ümeyye oğullarının en şiddetli zulümlerini icra ettikleri, Emevist diktatörlüğün zirvede olduğu, Ehl-i Beyt’e ve Ehl-i Beyt taraftarlarına dünyâda eşi-benzeri görülmemiş düşmanlık ve işkenceleri revâ gördükleri bir döneme rastlar.

İmâm @, babasının şehâdetinden sonra şehirlerde esîr olarak dolaştırıldığı zamanlarda, Yezît ve Yezîdîlerin Ehl-i Beyt’e yaptıkları zulmü ve cinâyetleri anlatarak bir bir ifşâ etmiş, İmâm Hüseyin’in Kerbelâ’daki kıyâmının esas ideal ve hedefinin ne olduğunu halka açıklamıştır. Bu sâyede, siyâsî arenada ve savaş ortamında zâhiren gâlibiyet elde etmiş, kan içici Tâğûtların,

Page 85: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

83

Müslüman’ların inanç ve itikadlarını istedikleri doğrultuda yönlendirerek, düzenlerini oturtmalarının önüne geçilmiş, İslâm’ın iç düşmanı münâfıkların gerçek çehreleri tüm çıplaklığı ile ortaya serilmiştir.

İmâm Zeynelâbidîn tarafından rivâyet edilen “Cevşenü’l Kebîr” ve “Cevşenü’s Sağîr” duâlarının yanı sıra, daha bir çok duânın da içerisinde bulunduğu “Sahîfe-i Seccâdiye” kitabında, İmâm’ın, ümmete her zaman diliminde ve her insana lazım olan siyâsî, içtimâî ve ferdî nizamlar ile ilgili öğretmek istediği hakîkatleri duâ kalıbı şeklinde sunduğu görülmektedir.

Bu duâlarda, Allâh’a yakarışın en güzel örnekleri gösterilmekle birlikte, en zor şartlar altında bile olsa zâlimler karşısında susmamanın gerekliliği herkese öğretilmiş olmaktadır.

İmâm Zeynelâbidîn (a)’de ataları gibi içteki İslâm düşmanı münâfıkların elleri ile zehirlenmiş ve şehît edilmiştir. Şefâati üzerimize olsun!

Allâh’ın selâmı, rahmeti sana, pâk âbâ ve ecdâdına olsun Ey aşk yolunun serveri!

Nûr Güneşinin ışığı İmâm Zeynelâbidîn’den @ inci misâli bir buyruk; “Ey İnsanlar! Allâh’tan korkun. Biliniz ki; O’na döneceksiniz. Âhirette herkes kötü amelinin kendisinden uzaklaştırılmasını istediği halde, yaptığı iyi ve kötü amellerini karşısında hazır bulacaktır. Allâh sizleri kendisinin azâbıyla korkutuyor. Eyy gaflete dalan Âdemoğlu! Yazıklar olsun sana, Allâh senden gâfil değil. Ölümün hızla sana yönelmiş ve süratle sana doğru ilerliyor. Seni arıyor, seni yakalamasına bir şey kalmamıştır. Ömrün tükenir tükenmez, ölüm meleği Azrâîl canını alır, yalnız olarak kabre girersin. Rûhun tekrar sana döner. Münker ve Nekir adlı iki melek seni sorguya çekmek ve sıkı imtihan etmek için âniden, habersiz olarak yanına gelirler. Biliniz ki, onların ilk sorguları, ibâdet etmiş olduğun Rabb’inden, sana gönderilmiş olan Peygamber’den, kendisine inanmış olduğun Din’den, okumuş olduğun Kitâbın Kur’ân’dan, velâyetini ikrar edip itaat ettiğin İmâm’dan, ömrünü nerede geçirdiğinden, malını nerede ele geçirip nerede harcadığından olacaktır...”81

Göz, O ki Hak’kı göre, yol, O ki Hak’ka vara!

81 Tuhaful Ukûl (tercm): 503-505

Page 86: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

84

5. İMÂM HZ. MUHAMMED BÂKIR’IN @ HAYÂTI İmâm Muhammed Bâkır da Medîne’de dünyâya geldi. Babası İmâm

Seccâd’ın @82 vefâtı ile birlikte vasiyeti üzere Ümmet-i Muhammed’e İmâm olmuşlar, ümmeti zâhiren ve bâtınen, hakka ve güzele irşât eylemişlerdir.

Temiz, mutahhar ve yüce mertebelere sâhip ataları gibi, bir çok keşf-i kerâmeti bulunan İmâm (a), ilim ve irfânını, zamanın sosyal ve siyasal zemini müsâit olması münâsebetiyle, biraz olsun açıklama ve yayma fırsatı bulmuş, İslâm mektebine gönülden bağlı yüzlerce ilim adamı, Kur’ân ve Ehl-i Beyt âşığı fedâkar, cefâkâr insanlar yetiştirmiştir. Bu, ilminin derinliğinden dolayı, kendisine “Bâkıru’l Ulûm” (İlimlerin hakikatini ortaya koyan, öze vâkıf olan) lakâbı verilmiştir.

İmâm Muhammed Bâkır da (a) Ümeyyeoğulları tarafından zehirletilerek şehâdet makâmına erişmişlerdir.

Allâh’ın sonsuz Rahmet ve Selâmı, Ona ve pâk soyuna olsun!. Zâhir ve bâtın’ın kutbu İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdular; “Eyy

Câbir!83 Teşeyyü-Alevîlik dâvâsı güdüp biz Ehl-i Beyt’i sevdiğini söylemek insana yeter mi? Allâh’a yemîn olsun ki, gerçek Alevî (Şîi-taraftarlarımız) ancak Allâh’tan çekinen ve O’na itâat edenlerdir. Onlar (Alevîler), alçak gönüllü olmalarıyla, Allâh’tan hakkıyla korkmalarıyla, O’na itâat etmeleriyle, emîn, güvenilir olmalarıyla, Allâh’ı çok anmalarıyla, orucu tutmaları, namâzı kılmalarıyla, ana-babaya saygı gösterip yardım etmeleriyle, komşularından yoksul borçlu ve yetîm olanları görüp gözetmeleriyle, doğruyu söylemeleri, Kur’ân (çok) okumalarıyla, insanların ancak hayırlarında bulunup, onlara kötülük yapmamalarıyla tanınırlar. Onlar toplum içerisinde en emîn kimselerdir.” Câbir dedi: “Ey Resûlullâh’ın oğlu-torunu! Biz bugün saydığınız sıfatlara sâhip kimseyi göremiyoruz.” İmâm buyurdu; “Ey Câbir! Çeşit çeşit yollara gitme! Bu yollar öyle 82 İmâm, çok secde ederek Allâh’a kullukta bulunduğundan, çok secde edici manasına gelen “seccâd” lakâbı kendisine verilmiştir. 83 Hz. Câbir ® Resûlullâh’ın, İmâm Muhammed Bâkır’a gönderdiği selamı, bizzat kendisi Hz. İmâm’a ulaştırmış olan, peygamberimizin kutlu sahabelerindendir.

Page 87: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

85

yollardır ki; bir kimse ben Ali’yi seviyorum, O’nu velî ediniyorum, der, ondan sonra da hiç bir amel etmez. Yine o kimse, ben Resûlullâh’ı seviyorum der -Resûlullâh ki Ali’den daha hayırladır- ne O’nun yoluna uyar, ne de sünneti ile amel eder, O’nu sevmesi de kendisine hiç bir fayda vermez. Ey Câbir! Allâh’tan korkun. Allâh neyi emretmişse onu yerine getirin. Allâh ile hiç kimse arasında bir akrabalık yoktur. Allâh katında kulların en sevimlisi, O’ndan en fazla çekinen ve O’na en fazla itâat edendir. Eyy Câbir! Allâh’a ancak itâatle yaklaşılır. Bizim yanımızda ne cehennemden kurtuluşa dâir bir berâat vardır, ne de bir kimseye Allâh’a karşı sunabileceği bir delîl. Kim Allâh’a itâat ediyorsa, o, bizim dostumuz (şîamız) dur. Kim de Allâh’a isyân ediyorsa, o da düşmânımızdır. Bizim dostluğumuz, şefâatımız, ancak ibâdet ile, itâat ile ve Allâh’tan hakkıyla çekinmekle (takvayla) elde edilir.”84

Kul, O ki yola gele, Rabb’ini bilip, nefsini yene!

6. İMÂM HZ. CAFER SÂDIK’IN @ HAYÂTI Medîne-i Münevvere’de dünyâya gelen İmâm Cafer Sâdık, babaları

İmâm Muhammed Bâkır’ın vefâtı ile vasiyet üzere ümmete İmâm olmuşlardır.

84 Usûl-u Kâfî: c: 3 sh: 118, 119

Page 88: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

86

İmâm’ın @, Ehl-i Beyt kaynaklarında en fazla kullanılan künyesi “Ebû Abdullâh” tır.

Hz. İmâm Cafer Sâdık @, târîhin en hassas dönemlerinin birinde, yâni Emevizmin çöküşü ve Abbasoğulları’nın iktidâra geçişi döneminde yaşamış bir İmâm’dır.

İşte, İmâm bu geçiş dönemindeki otorite zayıflığından istifâde ederek İslâm ümmetine, Kur’ân ve Ehl-i Beyt öğretilerini yaymaya çalışmış, bu yönde oluşturduğu ders halkalarında dörtbin civârında seçkin talebeler yetiştirmiştir. Yine bu dönemin bazı avantajlı taraflarını iyi bir şekilde kullanmasını bilen İmâm Cafer @, diğer İmâmlara nazaran İslâmî ilimlerin daha rahat ve düzenli yayılmasında önemli rol oynamış, dolayısıyla da kendilerinden, Kur’ân ve Ehl-i Beyt öğretileri daha fazla rivâyet edilmiştir. Ehl-i Beyt yoluna, rivâyet ve nakillerin daha çok bu İmâm’dan bizlere ulaşması nedeniyle “Caferî Mezhebi” de denmiştir.

İmâm (a), saltanat makâmınca kendisine yöneltilen bütün görev alma tekliflerini reddetmiştir. Çünkü O, biliyordu ki, Abbasoğulları’nın da amaçları, Ümeyyeoğulları gibi İslâm’ı ve Müslüman’ları kendi saltanat ve menfaatları uğrunda kullanmak, zulüm çarklarının dönüşünü devam ettirmekti.

İmâm Cafer Sâdık @ da cedleri gibi zehirlettirilmiş ve “her nefis ölümü tadacaktır” emr-i ilâhîsine teslim olmuşlardır.

Allâh’ın selâmı, rahmeti üzerinize olsun Ey evlâd-ı Resûl! Selâm sana, Ey Mürşîd-i Kâmil! Erenler rehberi İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu; “Bir mümin şu sekiz

sıfatla muttasıf bulunmalıdır: Fitne ve kargaşada ağır başlı, belâda sabırlı, bollukta şükreden, Allâh’ın verdiği rızka kanaat eden, düşmanlarına bile zulmetmeyen, dost ve arkadaşlarına yük olmayan, çalışarak zorluğa katlanan, ve haksız yere insanları incitmeyen olmalıdır.”85

Kul O ki, nefsini yenip, kemâle ere!

85 Tuhaful Ukûl (terc): sh: 741

Page 89: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

87

7. İMÂM HZ. MÛSÂ KÂZIM’IN @ HAYÂTI İmâm Mûsâ Kâzım (a) Mekke ile Medîne arasında yer alan Ebva

bölgesinde dünyâya geldi. Babasının vefâtıyla vasiyeti üzere Müslüman’ların İmâmı oldular. İmâm Mûsâ Kâzım @, İmâmetleri süresince, Müslüman’lara her konuda önderlik ediyor, İslâm’ın hakîkatlerini teblîğ ve irşâd ile meşgul oluyor, Ümmet-i Muhammed’e zâlimlerden ve özellikle de zâlim yöneticilerden uzak durmalarını öğütlüyordu. O dönemde Abbâsî Sultanlarından Hârun Reşîd, İmâm’ın Müslüman’lar arasındaki etkilerinden dehşete kapılarak, devletin birlik ve dirliğini korumak adıyla, gerçekte ise kendi diktasını, saltanâtını

Page 90: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

88

devâm ettirmek amacıyla, İmâm’ı @ yakalatıp gizlice Medîne’den Bağdat’a getirterek zindana attı. Zulüm düzenlerinin devamından yana olanların eliyle, İmâm zindanda iken zehirlettirildi ve Hakk’ın rahmetine kavuştular. Salât-ü selâm üzerine olsun! Size ve size dost olanları dostuz, düşmanlarınıza da düşmanız, Ey İmâm! Gönül ehlinin başbuğu İmâm Mûsâ Kâzım @ buyurdu; “Zamanınızı dörde ayırmaya çalışınız: 1. Allâh’a niyaz ve ibâdete, 2. Geçiminizi sağlamak için çalışmaya, 3. Size ayıplarınızı hatırlatarak, halinizin düzelmesine yardımcı olan kardeşlerinizi ziyâret etmeye, 4. Harâm olmayan zevk ve eğlenceye. Bu sonuncusunu yapmakla, diğer üçünü de yapmaya güç yetirebilirsiniz.”86

Ehl-i Beyt’in yolu, “Sırâtu’l Müstekîm” dir.

8. İMÂM HZ. ALİ RIZÂ’NIN @ HAYÂTI

Sekizinci Hak İmâm Ali Rızâ’da @ Medîne’de dünyâya geldi. Babasının vefâtıyla birlikte, vasiyyet ve emir üzere İmâmet makâmına geçtiler. Diğer Ehl-i Beyt İmâmları gibi, O’da zamanının en âlim ve muttakî şahsiyeti olup, ümmeti zâhirde ve bâtında irşât ile meşgul oldu. Abbâsî sultanlarından olan Me’mun, çeşitli sebeplerden dolayı İmâm’ı Medîne’den Horasan’a davet etti. Görünüşte İmâm’a karşı gayet saygılı ve bağlı olan Me’mun, hilâfeti İmâm’a @ teklîf etti. İmâm ise o günün şartlarını uygun bulmayarak, zulüm dolu uygulamaların devâmında katkısının olmaması için, bu teklîfi reddettiler. Ancak, Me’mun zorlama yoluyla, İmâm’a başka seçenek bırakmayarak veliahtlık görevini verdi. İmâm da bunu belli şartlar dâhilinde kabûl etti.

86 Tuhaful Ukûl (terc): sh: 853

Page 91: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

89

İmâm Rızâ @, büyük ilim sâhibi bir şahsiyet olmasından ötürü, devrinde “Âl-i Muhammed’in âlimi” diye anılıyordu. O dönemde Horasan’da bir çok ilmî ve irfânî münâzara meclisleri düzenleniyor, İmâm (a) hepsinde de devrinin en âlimi olduğunu ortaya koyuyordu. Bu üstünlük zamanla halkın gönlünde İmâm’a karşı daha derinden bir muhabbet ve sevgi hâlesi oluşturmuş, bu da zamanın sultânını kıskandırmış, endişelendirmiş ve korkutmuştu. İmâm’a karşı gösterilen bu sevgi ve bağlılıktan son derece rahatsızlık duyan Me’mun, nihâyet İmâm’ı zehirlettirerek şehît etti. Allâh’ın sonsuz selâm ve rahmeti üzerinize olsun Ey İmâm! Mustazafların, gariplerin İmâm’ı Ali Rızâ @ buyurdu;“Şu, on sıfata sahip olmayan Müslüman’ın aklı olgunluğa erişmez. Ondan iyilik umulmalı. Kötülük yapmayacağına güvenilmeli. Başkalarının az iyiliğini çok görmeli. Kendi yaptığı çok iyilikleri ise az görmeli. İhtiyaç sahiplerinin ondan istemelerinden bıkmamalı. Ömür boyu ilim peşinde koşmaktan usanmamalı. Allâh yolunda (icap ederse) fakîr olmayı zengin olmaya tercih etmeli. Allâh yolunda (gerekirse) aşağılanmayı, Allâh’ın düşmanlarının safında olup üstün tutulmaya tercîh etmeli. Tanınmamayı, meşhur olmaya yeğlemeli. Onuncusu ve en önemlisi de karşılaştığı mümin kardeşini, kendisinden daha hayırlı ve daha takvâlı saymalıdır.”87

Ehl-i Beyt, “Urvetü’l Vüskâ” dır.

87 Allâme Meclisi: Bıhârul Envâr: c: 78 sh: 336

Page 92: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

90

9. İMÂM HZ. MUHAMMED TAKÎ’NİN @ HAYÂTI Medîne’de dünyâya gelen İmâm (a), babasının vasiyeti ile ümmetin

İmâmlığına tayîn edildi. İmâmet makâmına geçtiğinde yaşı küçüktü, fakat ilimde öyle bir mevkiye gelmişti ki, halkın dînî sorunlarının hepsini sonuçlandırıyor, içinden çıkılmaz gibi görünen en zor, karmaşık konuları bile kolayca çözebiliyordu.

İmâm (a) çok takvâlı olduğundan “Takî”, çok cömert olduğundan da “Cevâd” lakaplarını aldı. İmâm Muhammed Takî hazretleri de ataları gibi bir çok kerâmetlerin kendisinden sâdır olduğu bir zât idi. Öyle kerâmetler ki, ancak Ehl-i Beyt’in mümtâz şahsiyetlerinden ve nübüvvet madenine mensûp Velâyet ehlinden zâhir olabilirdi.

İmâm Muhammed Takî @, Abbâsî Sultanlarından Mu’tasım tarafından zehirlettirilerek şehît edildi.

Selâm ve salât O’na ve ceddine. Şefâatları da üzerimize olsun! Velâyet göğünün Dolunay’ı İmâm Muhammed Takî @ buyurdu; “Eğer

câhil susarsa, insanlar ihtilâfa düşmezler.” 88

88 İhkâku’l Hak: c: 12 sh: 432, Muhammed Ali: Ondört Masûm’dan kırkar hadis: sh: 249

Page 93: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

91

Oniki İmâm’lar @, peygamberlerin @ vârisleridir.

10. İMÂM HZ. ALİ NAKÎ’NİN @ HAYÂTI Medîne’de dünyâyı teşrîf eden İmâm, genç yaşında iken babasını

kaybetti. Ecdâdının ve babasının vasiyetleri üzere İmâm oldu. Bir çok Abbâsî sultanının sultasına şâhit olan İmâm (a), oldukça güç

şartlar altında çileler çekmiş, sürekli düzenin adamları tarafından tâkîbata alınmıştır. Ehl-i Beyt soyuna düşmanlıklarında Emevîleri aratmayan Abbâsîler, öyle ki; zaman zaman meclislerinde İmâm Ali El-Murtâzâ’ ya küfreder, O’nu, soytarılarına taklît ettirirlerdi.

Müslüman’ların malı olan hazîneyi de sorumsuzca harcayan Abbâsî hânedânı, kendilerine karşı mücâdele eden, Müslüman’ların haklarını, hukuklarını ve adâleti savunan Ehl-i Beyt İmâmlarına acımasız davranıyor, onlara her türlü zulmü revâ görüyordu. Bu zulümlerden İmâm Ali Nâkî’ de payına düşeni almış ve nihâyet zehirlettirilerek şehît edilmiştir.

Selâm sana, Ey şehît! Selâm sana, Ey şehitler oğlu şehît! Marifet ehlinin İmâm’ı Ali Nakî @ buyurdu; “Can vereceğin ânı düşün! Ne

dostunun sana bir faydası olur, ne de doktorlar seni ölümden kurtarabilir!”89

Şerîat; Muhammed-Ali’nin yoludur.90

89 A’yânü’ş Şîa: c: 2 sh: 39, Muhammed Ali: Ondört Masûm’dan kırkar hadis: sh: 271 90 Yüce Allâh Kur’ân’da; “Sonra seni bu iş üzere bir şerîate koyduk. Sen ona (şeriate) uy. Bilgisizlerin keyiflerine uyma.” [Câsiye: (45); 18] buyurarak şeriatin; Allâh’ın ve

Page 94: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

92

11. İMÂM HZ. HASAN ASKERÎ’NİN @ HAYÂTI

İmâm Hasan Askerî (a) Medîne’de dünyâya geldi. Babasının vefâtı ile birlikte vasiyet üzere ümmetin İmâmı oldu.

Hayatları boyunca Ümmet-i Muhammed’in irşâdına çalışmış, manevî feyizlerle dört bir yanı tenvîr etmişlerdir. Hakkın izhâr ve ikâmesi yolunda kendisinden yüzlerce kerâmet sâdır olmuş ve her alanda, Âl-i Muhammed’in seçkin bir şahsiyeti olduğu görülmüş, anlaşılmıştır.

İmâm @, temiz ecdâdı gibi, sürekli olarak Ehl-i Beyt soyuna düşman olan düzenin, aşağılık taraftarlarınca takîp edilmiş, uzun bir müddet göz altında ve zindanda ömür sürmüştür.

İmâm Hasan Askerî’de @ ataları gibi zehirlettirilerek şehît edildiler. Allâh’ın selamı, rahmeti O’na ve pâk soyuna olsun! Hakkın yılmaz savunucusu İmâm Hasan Askerî @ buyurdu;

“Başkalarında gördüğün kötü sıfatlardan kaçınman, sana edep olarak yeter.”91

İmâmet’e inanç; Ümmet oluşturan devrimci bir düzene inanmaktır.

Peygamberin yolu olduğunu bildirmektedir. Dolayısıyla, şeriat; Peygamberin takipçileri olan Oniki İmâm’ların da yoludur. Bazı bilgisizler, halife(!)-sultanların, kralların, padişahların kendi yönetimlerine şeriat(!) adını vermelerine bakarak şeriate karşı olduklarını ifade etmektedirler. Oysa bilmemektedirler ki şerîat; Allâh’ın yolu, Peygamberin yolu, Muhammed-Âli’nin yolu, adâletin yolu, hakk’ın ve halkın yolu, insanlık ve sevgi yoludur. Gerçek şeriat ile şeriat(!) cilası atılmış zulüm düzenlerinin farkını bilmeyenler şeriate karışıyız demekle hem hakk’a, hem halka, hem de kendilerine zulmetmektedirler. Bunun vebâli ve sorumluluğu anlatılamayacak kadar büyüktür. 91 Bıhârul Envâr: c: 78 sh: 377

Page 95: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

93

12. İMÂM MUHAMMED MEHDÎ’NİN @ HAYÂTI Onbirinci İmâm Hasan Askerî’nin oğlu olan İmâm Mehdî (a.f.) hicrî 255.

Yılda Şaban ayı’nın onbeşinde Samarra’da bir sabah vakti dünyâya geldi. İmâm’ın doğumu, halkın çoğundan, özellikle de saltanat

taraftarlarından gizli tutuluyordu. Zîrâ Onikinci İmâm’ın kıyâmı Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından haber verilmişti. İmâm’ın kıyâmını kendi saltanatları için tehlike olarak gören zâlimlerin, O’na bir zarar vermelerinden endişe ediliyor, tedbîr olarak doğum olayı gizleniyordu. Bu yüzden, halkın ekserîsi ve sonraları da İlimlerini Ehl-i Beyt kaynaklarından almayan kimseler, Onbirinci İmâm’ın, evlâdı olmadan âhirete irtihâl ettiklerini iddia ettiler.

Ancak, Kur’ân ve Ehl-i Beyt emânetine gereği gibi bağlı olan Şîa-Alevîler ise, bu sırr-ı ilâhîyi kavrayıp, O İmâm’ın doğduğunu kabûl ettiler. İmâm, henüz çocuk yaşlarında iken babasını yitirdi, vasiyet üzere İmâm oldu ve ilâhî bir hikmet gereği de “Ğaybet-i Suğrâ” denilen küçük gizlilik devresi geçirdi. Yaklaşık olarak yetmiş yıl süren bu devrede İmâm, halk ile irtibâtını sefirleri aracılığı ile sürdürüyordu. Daha sonra da “Ğaybet-i Kübrâ” denilen büyük gizlilik dönemi başladı ve bu dönem İmâm Mehdî (a)’ nin zuhûruna kadar devam edecektir. Bizler, Ehl-i Beyt bağlısı Alevî-Şîi Müslüman’lar olarak , İmâm’ın, ilâhî takdîrin uygun gördüğü güne kadar sır âleminde bulunacağına, vakti geldiğinde ise, zuhûr edip cihânı adâletle dolduracağına inanmaktayız. Zira, güvenilir rivâyetler bu hakîkati bizlere ulaştırmaktadır.

İmâm Mehdî’ye @ âit özelliklerden bazıları;

Mehdî (Allâh zuhûrunu çabuklaştırsın.); Allâh’tan gereği üzere korkan,

O’nun emir ve yasaklarına hakkıyla riâyet eden, âdil, mütevâzi ve vakar sâhibi bir zâttır.

O, hakkın bir zerresinden bile geçmez. O, bütün inananları tek bayrak altında toplayacak, hakkı hâkim kılıp, bâtılı yok edecek, Allâh’ın izni ve inâyetiyle İslâm’ı tüm dünyâya egemen kılacak zâttır.

Page 96: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

94

O, Peygamberin @ mübârek isimlerini taşır. Onun gibi sâde ve temiz giyinir, sâde ve temiz şeyleri yer. Ahlâkı da ceddi Muhammed’in (s.a.a.) ahlâkıdır.

O, zuhûr ettiğinde adâleti tesîs edecek, insanların gönlündeki ikilik ve kin giderilecek. O, güçsüzlere, fakirlere, miskinlere, kimsesizlere, muztaz’af ve mahrumlara karşı özellikle şefkatli davranacaktır.

O; zâlimleri, hakka karşı olanları ve haksızlığa taraf tutanları, Allâh râzı oluncaya kadar cezalandıracak, gerekirse öldürecek ve kimsenin kınamasından korkmayacaktır.

O’nun hükümetinde; siyâsetten ibâdete, eğitimden dağıtıma, savaştan barışa, dostluktan düşmanlığa kadar her şey, Kur’ân-ı Kerîm’e, Resûlullâh’ın sünnetine ve Ehl-i Beyt’in sîretine-sünnetine uygun olacaktır.92

Selâm sana, Ey Sâhibü’z Zamân! Selâm sana, Ey Hak İmâm! Selâm sana, yoluna fedâ olduğumuz Cân! Gayrı bekletme bizi, yetti bu hicrân. Nur yolunun ışığı İmâm Muhammed Mehdî @ buyurdular; “Ben kıyâm

ettiğimde, tâğûtlardan hiç birinin bîatı boynumda olmayacaktır.”93

GELMESİ GEREK

Oniki İmâm katarına girenin, Aşkın denizine dalması gerek. Er eteği tutup ikrar verenin, Ölene dek orda kalması gerek. Rızâ göstermeli gelen doluya,94 Adın çıkartmalı hepten deliye. Dört kapıda selâm verip Ali’ye, Muhabbet sazını çalması gerek. Yeni gelmiş idi ömrün baharı,

92 Mehdî ile ilgili bakınız: Ehl-i Beyt dergisi (İmâm Mehdî özel sayısı) sayı: 15, Murtazâ Mutahhari: Mehdî kıyâmı, Mehdî Pur: Dînî makâleler, Cafer Sübhani: El-İlahiyât: c:2 sh: 633-653, İbrâhîm Emînî: Adâlet Güneşi, Saîd-i Nursî: Mektûbât: sh: 422-424,...vb. 93 Bıhârul Envâr: c:78 sh: 380 94 Hak’tan gelen rızık ve ilâhî nimetler...

Page 97: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

95

Civan mert çağında gördü kahırı. İmâm Hasan gibi içip zehiri, Düşmanına bile gülmesi gerek. İlim kapısından içeri girip, Sırların sırrını perdesiz görüp, İmâm Hüseyin’ ce başını verip, Kerbelâ’ dan ibret alması gerek.

Bak, ne diyor İmâm Zeynelâbidîn, Rehberi Ali’dir gerçek âbidin. Erenler cemine duran zâhidin, İnsan sevgisiyle dolması gerek.

Dumanı çıkar mı? aşkla yananın, Dost yoluna canın veren cânanın, Muhammed Bâkır’ın adın ananın, İrfânında kâmil olması gerek. Ol İmâm’dır, İmâm’ların âlimi, Buyruk verip aydınlattı yolumu. Zâhiri, bâtını bütün ilimi, İmâm Cafer gibi bilmesi gerek. Soyunu sorarsan, Muhammed soylu, Boyunu sorarsan, Murtazâ boylu, Mûsâ Kâzım gibi yumuşak huylu, Olup da meydana gelmesi gerek. Sîneye çekerek türlü ezâyı, Münkirler elinden görüp cezâyı, Aklına getiren İmâm Rızâ’yı, Mazlûmun göz yaşın silmesi gerek.

O’nun gibi İmâm var mıdır? acep, Bir yanı kerâmet, bir yanı edep,

Page 98: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

96

İmâm Takî gibi hakîkat meşrep,

Olup, hakîkati bulması gerek.

Dilimiz, Onların dili diyenin, Alımız, Onların alı diyenin, Yolumuz, Onların yolu diyenin, Nakî’nin yoluna ölmesi gerek.

İmâm’ları unutmuştur ekseri, Düşmanı pek çoktur öteden beri, Medet eyle, ey Hasanü’l Askerî! Deyip, gül benzinin solması gerek. Rahmân’ın sırları gizli insanda, Huccet’i sakladı Rabb’im mekanda, Sefil pervâneyim, yakın zamanda, Mehdî’nin elbette gelmesi gerek.95

Rabb’imiz Allâh, cümle mümin canları, cenneti, cemâli ile mükerrem, peygamberlerine ve velîlerine komşu olmakla müşerref eylesin!96

Ehl-i Beyt“Nuh’un gemisi” gibidir.

95 Bir dergiden alınmıştır. Kaynağı hatırlanamadı. 96 Oniki İmâm’lar ve masumluk ile ilgili bakınız: Şeyh Müfîd: El-İrşâd, Resul Caferiyan: Masum İmâm’ların fikrî ve siyâsî hayatı: c:1-2, Abdulbâki Gölpınarlı: Oniki İmâm, Mehdi Pişvaî: İmâmların hayatı (tercm: Davut Duman), Mekârim Şîrâzî: Ehl-i Beyt mektebinde temel inançlar, Murat Sertoğlu: Oniki İmâm, Muhammed Ali: Ondört Masûm’dan kırkar hadis, Muharrem Hilmi Efendi: Kâdirî yolu sâliklerinin zikir makamları, Burhan Bozgeyik: Oniki İmam ve Alevîlik, Ehl-i Beyt Mesajı dergileri, Kadri Çelik: Bir devrimin anatomisi,..vb.

Page 99: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

97

FURÛ-U DİN DÎNİN AYRINTILI HÜKÜMLERİ

Ehl-i Beyt yoluna göre İslâm’ın şartları da diyebileceğimiz, dînin ayrıntılı

hükümleri şunlardır:

İslâm’ın şartları;

Namâz, Oruç, Zekât, Hac, Humus, Cihâd, Emr-i bil Marûf (iyiliği emretmek), Nehy-i anil Münker (kötülükten sakındırmak), Tevellâ (Ehl-i Beyt’e ve dostlarına dost olmak), Teberrâ (Ehl-i Beyt’in düşmanlarından uzak durmak ve onları sevmemek).97

İBÂDET NEDİR? NİÇİN YAPILIR?

İbâdet; kullukta bulunmak, tazîm ve saygı göstermek, kayıtsız, şartsız

emir ve yasaklara itâat etmek, teslîm olmak ve sevgi beslemek... gibi manalara gelir. Kur’ân-ı Mecîd’in ve Ehl-i Beyt’in (a) beyânıyla sâbittir ki insanlar, târîh boyunca genel olarak iki tür ibâdette bulunmuşlardır:

1. Bâtıl ibâdet,

97Şirali Bayat: Caferî fıkhında namaz ve oruç: sh: 16..., Tevfik Oytan: Bektâşîliğin içyüzü: c: 2, sh: 52, Bedri Noyan: Bektâşîlik Alevîlik nedir?: sh: 60, A. Sabri Hamedânî: İslâm da ışıklı yol (Ehl-i Beyt yolu), İmâm Cafer Sâdık buyrukları,...vb.

Page 100: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

98

2. Hak ibâdet.

Bâtıl ibâdet; Kendi içerisinde, bir çok varlıklara ibâdet edilmesi şeklinde tezâhür etmekle birlikte, netice itibâriyle şeytânî olup, boş, anlamsız ve cezâyı gerektiren ibâdetler olarak kabul edilebilir. Kur’ân da sözü edilen bâtıl ibâdetlerden bazıları şunlardır; Tâğût’a ibâdet, [Zümer (39): 17 vb.] Putlara ibâdet, [Saffât (37): 95 vb.] Cinlere ibâdet, [Sebe (34): 41 vb.] Şeytân’a ibâdet, [Yâsîn (36): 60 vb.] Nefise ibâdet, [Furkân (25): 43 vb.] Din adamlarına ibâdet, [Âl-i imrân:(3): 64,Tevbe(9): 31 vb.] Peygamberlere ibâdet, [Tevbe(9): 31,Âl-i İmrân(3): 80 vb.] Meleklere ibâdet, [Âl-i İmrân (3): 80 vb.]

Hak ibâdet ise; Allâh’ın emir ve rızâsına uygun olarak işlenen amelleri

içeren ibâdetlerdir. Rabb’imiz Allâh, yalnızca kendisine ibâdet edilmesini, diğer her türlü varlığa ibâdetten kaçınılmasını emretmiştir. [Nisâ (4): 36 vb.]

Allâh’a ibâdet üç amaçla yapılabilir;

1. İbâdetleri bir emir, görev ve vazîfe olduğu için yapmak. Bu şekildeki bir ibâdette, İslâm’a göre kişi sorumluluktan kurtulmakla birlikte, kâmil bir ibâdet îfâ etmiş olmayıp, İmâm Ali’nin @ ifâdesiyle, “köle anlayışıyla” ibâdet yapmış olur.

2. Cennet ümidi ya da cehennem korkusu ile yapılan ibâdetler. Bu tür bir ibâdet de kişiyi kurtarabilir, azaptan emîn kılabilir, ama, tam olarak İlâhî Rızâya müteveccih olmadığından, Allâh dostlarının, mümin-i kâmillerin ibâdeti olarak kabul edilemez. Yine İmâm Ali’nin (a) deyimiyle, “tüccâr zihniyetiyle” yapılan bir ibâdet olur.

3. Ne cehennem korkusu, ne cennet sevgisi, ne görevimdir anlayışı ile değil, hepsinden de öte, yalnız ve yalnız Allâh aşkı, Muhabbetullâh ve Rızây-ı İlâhî için gönülden bağlılıkla yapılan ibâdetlerdir ki; Emirü’l Müminîn Ali (a)’nin deyişiyle, “hür-özgür insanların” ibâdetidir.98

Âşık Yûnus’umuzun dediği gibi; “Cennet cennet dedikleri,

98 Abdulbâki Gölpınarlı: Nehcül Belâğa (tercm): sh: 391

Page 101: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

99

Bir kaç köşkle bir kaç hûri. İsteyene ver onları, Bana, SEN’i gerek, SEN’i.”

Yüce Allâh buyuruyor: “Allâh, inanan erkek ve kadınlara, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler ve Adn Cennetlerinde güzel meskenler vaad etmiştir. ALLÂH’IN RÂZI OLMASI İSE HEPSİNDEN BÜYÜKTÜR... İşte büyük kurtuluş budur.” [Tevbe (9): 72]99

İbâdet, rûhun gıdâsıdır.

99 İbâdet hakkında daha geniş bilgi için bak: Muhsin Kıraatî: Namazın hikmeti: sh: 9.., Ali Ünal: Kur’ân’da temel kavramlar, Yusuf Kerimoğlu: Kelimeler-kavramlar

Page 102: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

100

EHL-İ BEYT YOLUNDA İÇTİHÂT, MÜÇTEHİT VE TAKLÎT

İnsan, düşünme ve seçme gücüne sahip bir varlıktır. Sağlıklı bir

toplum; bir fikir ve irâdeyi empoze etmeksizin, baskı yapmaksızın, fertler için özgürce düşünme imkânı hazırlayan toplumdur.

Ehl-i Beyt’in İslâm anlayışında birinci ilke, her insanın dînini öğrenme, serbest olarak düşünme ve bilinçli bir şekilde tercîh yapma ve inancını yaşama hakkının var olduğudur.

Kur’ân’da ve Ondört Masûm-u Pâk’ın buyruklarında ilim öğrenmenin gerekliliği ile ilgili olarak var olan gerçekler, İslâm’ın her konuda bilinçli olmaya verdiği önemi göstermektedir.

“...Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?...” [Zümer (39): 9] Ehl-i Beyt gemisinin kaptanı Peygamberimiz @ buyurdular; “İlim talep

etmek her Müslüman’a farzdır.”100 Velâyet bağının bülbülü İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu;“...Dîni hakkıyla

anlamaya çalışınız...”101 Kur’ân-ı Hakîm açıkça insanlara ilim çerçevesinden dışarı çıkmamayı,

şüpheye uymamayı, duyulan, görülen veya akıldan geçen her şeyi düşünmeden kabul etmemeyi emreder ve sorumlu olacaklarını haber verir.

“Hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül-kalp,bunların hepsi ondan sorumludur.” [İsrâ (17): 36]

Bu ve benzeri onlarca diğer âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler, insanı cehâlet karanlıklarından kurtararak, bilginin nûruna çıkarmak istiyorlar. Tâ ki din alimleri, ata ve ecdat körü körüne taklît edilmesin, doğru düşünce ve sağlam anlayıştan uzak kalınmasın, araştırmalar sonucu elde edilmiş olan hak temele dayanılsın.

İslâm’da insan, birinci derecede kendi elde ettiği bilgilere göre amel etmelidir. Yâni, ehliyeti varsa, imkâna sâhip ise kendisi içtihât makamına ulaşmaya çalışmalıdır.

100 Usûl-u Kâfî: c: 1 sh: 35, 36 101 Usûl-u Kâfî: c: 1 sh: 35, 36

Page 103: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

101

Hacı Bektâş Velî (k.s.) hazretleri buyuruyor; “İlim, hakîkate giden yolları aydınlatan ışıktır.”102

İçtihât; Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîfler ışığında sorunlara, problemlere çözüm bulma çalışmasıdır. Bu makâm, her Müslüman, mümin ve tevhît ehlinin, zirvesine ulaşması gereken yüce bir makâmdır. Ancak her insanın imkân ve şartları bu makâma ulaşmaya elverişli olmadığından, kişi, içtihât makâmına ulaşmış bir kimseye uyar ve onu taklît eder. Ehl-i Beyt erkânına göre, içtihât makâmına hâiz olmayan kimsenin, bu makâma ulaşmış bir âlim zâta uyması, onun içtihatlarına göre amel etmesi farzdır.

Dînî konularda taklitten maksat, kesinlikle bilinçsiz bir şekilde bir kimseye uymak değildir. Çünkü bu, İslâm’ın evrensel idealleri ve ilmî rûhuyla asla bağdaşmaz.

İmâm Muhammed Bâkır (a) buyuruyor; “Kim ehil olmadığı halde insanlara fetva verirse, rahmet ve azâp meleklerinin laneti ile o fetvayla amel edenlerin günahları fetvâ veren kimseyedir.”103

Ehl-i Beyt anlayışında dînin asılları (îmânın şartları) dediğimiz îmânla ilgili meselelerde, kesinlikle taklît geçerli değildir. Herkes îmânla ilgili temel konuları iyice araştırarak aklen ve kalben tatmîn olmalı, sağlam bir inanca kavuşmalıdır.

Fetvâ ve görüşlerine uyulacak bir müçtehitte şu özellikler bulunmalıdır:

1. Îmânlı olmak. 2. Akıllı olmak. 3. Bulûğ (ergenlik) çağına ulaşmış olmak. 4. Erkek olmak. 5. Adâletli olmak. 6. İçtihât mertebesinde olmak. 7. Helalzâde (soyu-sopu belli) olmak. 8. Oniki İmâm’ın İmâmet ve Velâyetini kabul eden olmak. 9. Dünyâya bağlı, meyilli olmamak. 10. Zamânının en bilgili âlimlerinden olmak. 11. Hayatta olmak.104

102 Ali Rıza Köseoğlu: Hacı Bektâş-ı Velî’den değiş ve nefesler: sh: 6 103 Tehzîb: c: 6 sh: 223

Page 104: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

102

Müçtehit ve en âlim olan kimse üç yolla tanınabilir: 1. Bir kimse dînî bilgilerine dayanarak ve ilmî yeterliliği ile müçtehidi

tanıyabilir. 2. Müçtehidi tanıma gücü ve ilmine sâhip iki âdil ve âlim şahıslar

aracılığı ile tanıyabilir. 3. Bir gurup güvenilir topluluğun ya da toplumun tamamına yakın

kısmının bir kimseyi müçtehit kabul etmiş olmasıyla tanıyabilir. Müçtehit makâmında olmayan kimselerin fetvâ vermeleri harâmdır. Bir müçtehidin adâletli olduğu aşağıdaki hususlara riâyet etmesiyle

anlaşılabilir: a- Mutlak sûrette İslâm’ın hükümlerine uygun yaşamalıdır. b- Harâm olan her türlü işleri terk etmiş olmalıdır. c- Allâh’a isyandan, büyük ve küçük günahlardan sakınmalıdır.

Büyük günahlar ise genel olarak şunlardır;

1. Allâh’a şirk koşmak. 2. Allâh’ın rahmetinden ümit kesmek, azâbından emîn olmak. 3. Ana babaya karşı gelip, haksız olarak itaatsizlik etmek. 4. Haksız yere cana kıymak. 5. Namuslu kimselere iftirâda bulunmak. 6. İslâm uğrundaki bir savaştan kaçınmak. 7. Zulümle yetimin malını yemek. 8. Fâiz-Ribâ yemek (almak, vermek). 9. Sihir yapmak, yaptırmak. 10. Zinâ etmek. 11. Livâta (erkek erkeğe ilişki), sevicilik (kadın kadına cinsel yakınlık)

yapmak. 12. Yalan yere yemîn etmek, ettirmek. 13. Zekât vermemek. 14. Yalan yere şâhitlik yapmak, şâhitliği gizlemek. 15. Her çeşit alkollü içki içmek, içirmek. 16. Bile bile farz namazları terk etmek. 17. Sözünde durmamak, ahdini bozmak.

104 Seyyid Hoî: Minhâcü’s Sâlihîn: sh: 6, Seyyid Rûhullâh: Tam İlmihâl, Muhammed Rızâ Gulpayganî: Özet ilmihâl

Page 105: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

103

18. Akraba ile ilişkilerini haksız yere kesmek. 19. Hırsızlık yapmak. 20. Dînin emir ve sorumluluklarından kurtulmak amacıyla, İslâm

ölçülerine uygun yaşanmayan bölge ya da ülkelere giderek yerleşmek.

21. Allâh’ın indirdiklerinden her hangi bir hükmü (meselâ; başörtüsü takmanın farz olduğunu, mîrâs dağıtımı ile ilgili Kur’ân ve sünnetteki muhkem hükümleri, zinâ, hırsızlık ve benzeri suçlarla ilgili sâbit ilâhî cezâları...vb.) kabûl etmemek.

22. Allâh’a, Peygamber’e, yada Vasî’lerine (Oniki İmâm’lara) yalan isnât etmek, onlar adına yalan uydurmak.

23. Her türlü yalanı haksız olarak konuşmak. 24. Murdar olarak ölmüş hayvanın eti, kan, domuz eti ve Allâh’ dan

ğayrısı adına kesilmiş hayvanın etinden vs. yemek. 25. Kumar oynamak, oynatmak. 26. İçki, ölü eti, kumar, zinâ kazancı gibi harâm kazançlar peşinde

olmak, o tür kazançlardan istifâde etmek. 27. Rüşvet almak, vermek. 28. Kâhinlik, falcılık yapmak, kâhine, falcıya başvurmak ve inanmak. 29. Ölçü ve tartıda hile yapmak. 30. Zulmetmek, zâlimlere yardımcı olmak, onlarla dost olmak. 31. Kibirli olmak, büyüklük taslamak. 32. Müsrif ya da haddinden fazla eli sıkı olmak. 33. Haccı küçümsemek, gücü yettiği halde hacca gitmemek. 34. Allâh’ın farz kıldığı Ramazân orucunu sebepsiz yere tutmamak. 35. Allâh’ın velîleri hakkında ileri geri konuşmak, onlara çatmak. 36. Boş şeylerle vakit öldürmek. 37. Fıska götüren işler yapmak, küçük günahlarda ısrâr etmek. 38. Gıybet etmek, gıybete kulak vermek. 39. Riyâ ve gösterişte bulunmak. 40. Koğuculuk yapmak, söz götürüp getirmek. 41. Müminlere ve Allâh’ın kullarına sövmek, güvensizlik yaymak,

insanlara hıyânet ederek aldatmak. 42. Vasiyet ederken zâlimâne davranmak, vasiyette zulmetmek. 43. Ehil olduğu halde emr-i bi’l ma’rûfu, nehy-i ani’l münkeri terk

etmek...

Page 106: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

104

Yüce Allâh cümlemizi büyük ve küçük günahlardan muhâfaza buyursun! Kalbimize ihlâs ile îmân, amellerimize istikâmet, dilimize ve gönlümüze de hakkıyla tevbe etmeyi nasip eylesin!105

MÜÇTEHİDİN GÖREVLERİ;

A-Fetvâ vermek. B-Karşılaşılan meseleler hakkında, İslâm hukûkuna dayanan içtihatlar

yapmak, hüküm vermek. İslâm hukûkuna uymayan, Kur’ân ve Sünnet’ten dayanağı olmayan hükümleri kabul etmek ve bu tür hüküm veren hâkimlerin hükmüne müracaat etmek câiz değildir, bu, tâğûta başvurmak olur.

C-Müçtehit, malını kullanmaktan âciz kimselerin mallarının muhâfazası, vakıflarla benzeri iş ve yerlerin idâresini üzerine alır.

D-Onikinci İmâm’ın hissesini, humustan kendilerine pay verilmesi farz olan ihtiyaç sâhiplerinin haklarını ve zekâtı alıp gerekli yerlere verir.

E-Ramazân Ay’ının ilk gününün tesbîti, bayramlar ve buna benzer konular hakkında hüküm vererek açıklamalar yapmak.

F-Topluma âit işlerin mesûliyetini kabul etmek; savaş, barış, uluslar arası antlaşmalar,..vb. işler müçtehidin emrine uygun olarak yerine getirilir.

Kısacası; Müçtehit, bütün işlerde Onikinci İmâm Muhammed Mehdî (a.f)’nin temsilcisidir, onun adına toplumu hayır ve salâha yönlendirir.106 Gönül ne durursun, elden geldikçe,

Yine bir mürşîde varmadan olmaz. Aman mürüvvet deyü sen de yüzünü, Yine bir mürşîde varmadan olmaz. ............... ................

................ Pir Sultân’ım bu durakta dur dedi. Hazreti Muhammed, Ali, er dedi. Bunu bilmeyenin işi zor dedi.

105 Seyyid Hoî: Minhâcü’s Sâlihîn: sh: 11, Şeyh Ebû Cafer Kummî: Men lâ yahduruhu’l fakîh: c: 3 sh: 366... 106 İçtihat ve taklit ile ilgili bak: Seyyid Rûhullâh: Tam İlmihâl (Tevzîhu’l Mesâil), Tahrîru’l Vesîle, Seyyid Ali Hameneî: Fıkhî sorulara cevaplar, Seyyid Hoî: Minhâcü’s Sâlihîn,...vb.

Page 107: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

105

Yine bir mürşîde varmadan olmaz.107 (Elbet müçtehide sormadan olmaz.)

Ehl-i Beyt“Hablullâh” tır.

TAHÂRET (TEMİZLİK) KİTÂBI

Yüce Allâh buyuruyor: “..ve gökten tertemiz bir su indirdik.” [Furkan (25):

48], “..Allâh tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.” [Bakara (2): 222]

Tahâret; temizlik demek olup, her türlü maddî ve manevî kir ve günahlardan arınmayı ve uzak durmayı ve temiz olmayı ifâde eder.

Sâlim bir akıl; bedendeki, giyim-kuşamdaki ve çevredeki bütün pislik ve kirlerin giderilmesinin gerekli olduğuna hükmeder. Kur’ân-ı Kerîm ve Masûmların @ hadisleri de mutlak sûrette temiz olmayı emrederek, temizliğin nelerle ve ne şekilde yapılabileceğini açıklar, beyân eder.

Dînimiz temizlik dînidir. Her türlü noksan sıfatlardan uzak olan Allâh’ın, insanların hayatlarını tanzîm etmesi, iki cihânın da mutluluğunun temîn edilmesi amacıyla gönderdiği dîn, elbette göndereni gibi temiz ve pâk olacak, kendisine bağlı olanlardan da temiz olmalarını isteyecektir.

İnsan; insan ve Müslüman olmasının bir gereği olarak, temiz olmayı görev ve vazîfe bilecek, iç ve dış âlemini temiz tutmaya çalışacaktır.

Bedenimizdeki, elbiselerimizdeki ve çevremizdeki kirliliğin giderilmesi ve temizliğin sağlanması için bazı temizlik malzemeleri kullanmaktayız. Bu tür bir temizliğin gerçekleştirilmesi nisbeten kolay bir iştir ve fazla yorucu olmayan bir çalışmayla yapılabilir.

Ancak, öyle bir kirlilik de vardır ki, insanımız çoğu zaman bunun farkına varamamakta, farkına varanlar da giderilmesinde âciz kalmakta ya da bu tür bir kirliliği yanlış metotlarla gidermeye çalışmaktadırlar.

107 Selami Münir Yurdatap: Pir Sultan Abdâl’ın hayâtı ve şiirleri: sh: 18

Page 108: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

106

Bizler, Ehl-i Beyt yolu bağlısı Müslüman’lar olarak, şu gerçeği her zaman göz önünde bulundurmak zorundayız.

Zâhirî ve bâtînî pisliğin temizlenmesinde, kendi alanlarına has malzemeler kullanılmalıdır. Maddî kirliliği, yine maddî olan temizlik malzemeleriyle gideririz. Manevî, zihnî, kalbî günah ve kirliliği de, Allâh’ın emirlerine, Güzel Peygamberimizin @ sünnetine ve diğer Masûm zâtların @ buyrukları ile onlara uyan Ehil Mürşitlerin (k.s.) irşât ve öğretilerine uymakla giderir, iç âlemimizi pâk ve mutahhar kılabiliriz.

Mürşidimiz olacak kişi, Hakkıyla Allâh’a kul, Peygambere @ tâbî, Oniki İmâm’a (a) bağlı sözü, özü, ameli bir, âlim bir kimse olmalıdır.

Yâ Rabbi..! Bizleri tertemiz kıldığın kullarından eyle!

TEMİZLİKTE KULLANILAN SULAR VE HÜKÜMLERİ

Başta abdest ve gusül olmak üzere bütün maddî temizlikler su ile

yapılır. Onun için, maddî temizlikte ne çeşit suların kullanılabileceğini ve bunlarla ilgili hükümleri bilmek gerekir. Sular üç kısımdır:

1 - Mutlak sular. 2 - Muzaf (mutlak olmayıp karışık olan) sular. 3 - Artık sular. Mutlak sular: a - Kür suyu.(çok su)

b - Az su. c - Yağmur, dolu ve kar suyu. d - Akan su. e - Kuyu suyu’dur. Bu beş çeşit su, tabiattaki doğal hâli ile bulunurlar, renk, koku ve tat gibi özelliklerinde herhangi bir değişiklik de yok ise temizdir ve temizleyicidir. Bunlarla her türlü temizlik olur, içilir ve yemek yapılır. Kendilerine herhangi bir necâsetin (kan, idrâr...vb. gibi) bulaşması durumunda ise farklı hükümleri bulunmaktadır. a - Kür suyu (çok su): Uzunluğu, genişliği ve derinliğinden her birisi üç buçuk karış olan bir kabı dolduracak miktardaki sudur. Yaklaşık olarak 380-420 kg civârındadır.

Page 109: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

107

Çok suya necâset bulaştığında kokusu, rengi ya da tadı değişmiş ise, su necis (pis- kirli-kullanılamayacak durumda) olur. Musluktan veya duştan akan sular, çok suya bağlı iseler, çok su hükmündedirler. Bir suyun çok su olup olmadığı iki yolla anlaşılır:

İnsanın kendisi tesbit eder. İki âdil kimse bildirir.

b - Az su: Yerden çıkmayan, çok su miktarından az olan suya, az su denir. Az suya necâset değdiğinde, su necis olur.

c - Yağmur, dolu, kar suyu: Bu tür sular aslen temizdir. Necaset bulaşmış halı, kilim, elbise ve benzeri şeylerin üzerine yağmur yağarsa, yağmurun değdiği yerler temizlenmiş olur, onları sıkmak da gerekmez. Yalnız yağmurun; “yağmur yağdı” denilecek miktarda olması lâzımdır.

Necis olan toprağa yağmur yağar, su onu kaplar, toprak da çamur haline gelirse, temiz olur. Ama toprak sadece nemlenmiş olursa temizlenmiş olmaz.

d - Akan su: Yerden kaynayan ve akmaya devâm eden sudur. Kanal suyu, çeşme suyu gibi. Akan suya necâset bulaştığında, kokusu, rengi ya da tadı değişen su miktârı necis olur. Kaynağa bağlı olan kısmı çok sudan az bile olsa temizdir.

Nehir kenarlarında birikmiş, akar suya bağlı olan durgun su, akan su hükmündedir.

e - Kuyu suyu: Yerden kaynayan kuyu suyu, akan su hükmündedir. Necâset kendine bulaştığında rengi, kokusu veya tadı değişmezse necis olmaz. Ancak bunlardan her hangi birisi değişmiş ise, Ehl-i Beyt anlayışına göre kaleme alınmış, geniş hacimli fıkıh kitaplarında belirtildiği üzere belirli miktarda suyun boşaltılması gerekir.108 Değişikliğe uğrayan kısım kendiliğinden akıp giderse geri kalan kısmı temizlenmiş kabul edilir.

Muzaf (katışık) sular: Mutlak ve arı suların dışında, gül suyu, üzüm suyu, meyve suyu gibi bir şeylerden elde edilen ya da kendisine “su” denilemeyecek şekilde içerisine çamur ve benzeri şeyler karışmış sulardır.

Necâset bulaşmamış olan bu tür sular, temizdir, ama necâseti temizlemez ve onunla abdest, gusül alınmaz.

Muzaf suya az bir necâset değse necis olur.

108 Bak: Allâme Hıllî: El-Muhtasaru’n Nafî fî fıkhi’l İmâmiyye: sh: 2, Kütüb-ü Erbea’da ilgili bölümler.

Page 110: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

108

Önceden temiz olan bir suyun, bir zaman sonra, temiz veya necis olduğu hatırlanmazsa, temiz kabul edilir. Önceden necis olan bir suyun da daha sonra necis mi, temiz mi olduğu bilinmezse necis kabul edilir.

Artık sular: İnsan veya hayvanların kullanarak, içerek artık ettikleri sulardır.

Köpek, domuz, kâfir ve Nâsıbî (Ehl-i Beyt’e, Oniki İmâm’a düşman olanlar)’lerin artıkları necistir. O artıklar yenilmez, içilmez, ve onlarla abdest, gusül ve benzeri temizlikler yapılmaz.

Eti yenen hayvanlarla, kedi, katır, ayı, eşek, şâhin, doğan, kartal, gibi eti yenmeyen hayvanların artıkları ile abdest alınabilir, gusledilebilir, gerekirse içilebilir. Ancak, hayvanların ayakları, gagaları ve benzeri azaları ile suya necâset bulaştırmamış olmaları şarttır.109

TUVALETE GİTMEK VE İLGİLİ HÜKÜMLER

Tuvalette büyük ve küçük ihtiyaç giderildikten sonraki yapılan

temizliğe “istincâ” denir. Bu temizlik, dînî ibâdetlerimizden namazın edâ edilebilmesi için gerekli olduğu gibi, beden sağlığımız için de önemlidir. Zîra hastalıkların bir çoğu pislik ve mikroplardan bulaşmakta ve yayılmaktadır.

Nakledilir ki; Efendimizin döneminde; insanlar önceleri taş ile istincâ ediyorlardı. Günün birinde, Ensâr’dan (r.a.) birisi yemek yedikten sonra, tuvaletini yapıp, su ile istincâ ettiğinde, Allâh; “...Muhakkak ki Allâh tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.” [Bakara (2): 222] âyetini nâzil etti. Resûlullâh efendimiz o adamı çağırdı. Adam, yaptığı şeyin kötü olduğunu beyân eden bir âyet inmiş olabileceğini zannederek korktu. Resûlullâh’ın yanına girdiğinde, Allâh’ın Elçisi @ ona: “Sen bu gün farklı bir amel işledin mi?” dedi. O da: “Evet yâ Resûlallâh. Yemek yedikten sonra karnım ağrıdı, gittim tuvaletimi yaptım ve suyla temizlendim (istincâ ettim).” dedi. Bunun üzerine, Efendimiz (a) ona yönelerek; “seni müjdelerim. ‘..Allâh tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.’ âyeti senin hakkında nâzil oldu.” buyurdular.110

109 Bakınız: Ehl-i Beyt yolu hadis kaynaklarının tahâret bölümleri, Allâme Hıllî: Şerâiu’l İslâm, Muhtasaru’n Nâfî, Seyyid Rûhullâh (r.h.): Tahrîru’l Vesîle, Tam ilmihâl, Zübdetü’l Ahkâm, Ebû Cafer Tûsî: Kitabul hilaf, Allâme Fazıl El-Âbî: Keşfu’r Rumûz, Şehid-i Sânî: Ravzatu’l Behiyye,.. vb. 110 Şeyh Ebû Cafer Kummî: Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 20

Page 111: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

109

Tuvalet yaparken farz olan şeyler;

a-Tuvalette ve diğer zamanlarda, kişinin; eşi, iyiyi-kötüyü ayırt edemeyen çocuk ve deli hâriç kendi avret mahallini mümkün mertebe herkesten gizlemesi.

b-Tuvalet yapma esnasında önünü ve arkasını kıbleye getirmemesi. c-Çocuğun tuvaletini yaptırırken ön ve arkasını kıbleye getirmemesi. d-Büyük abdest mahallini, asla pislik (necâset) kalmayacak şekilde

yıkaması, temizlemesi... vb.

Tuvalet yaparken haram olan şeyler;

a-Mecbûr kalmadığı halde ön ve arkayı kıbleye getirmek. b-Kemik, hayvan pisliği veya üzerinde mukaddes şeyler yazan her

hangi bir nesne ile temizlenmek. c-İzin verilmeyen bir mülke, vakıfa, insanlara zarar verecek yerlere

ihtiyâcını gidermek. d-Kabirler üzerine pislemek... vb.

Tuvalet yaparken sünnet olan şeylerden bazıları; a-Girerken besmele çekerek, şeytândan Allâh’a sığınmak. b-Kimsenin göremeyeceği bir yerde ihtiyacını gidermek. c-Girerken sol ayakla girmek, çıkarken sağ ayakla çıkmak. d-Başı örtülü olmak. e-Namazdan önce, uykudan önce, cimâdan (eşi ile cinsel ilişki) önce ve

meni geldikten sonra bevletmek (işemek). f-Çıktıktan sonra duâ etmek ve Allâh’a şükretmek... vb.

Tuvalet yaparken mekrûh olan bazı şeyler; a-Cadde ve yol kenarlarında, evlerin kapıları önünde, meyve veren

ağaçların altında, dinlenilen ve gölgelenilen yerlerde, ihtiyâcını gidermek. b-Ay’a ve Güneş’e karşı oturmak, rüzgara karşı işemek. c-Sert zeminlere, yukarıya doğru, yüksekten aşağıya doğru işemek. d-Hayvanların, böceklerin yuvalarına işemek. e-Akan ve durgun suya işemek.

Page 112: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

110

f-İhtiyâcını giderirken; yemek, içmek ya da misvaklanmak (dişlerini fırçalamak).

g-Sağ elle istincâ (büyük temizlik) ya da istibrâ (küçük temizlik) yapmak. ğ-Gereksiz yere konuşmak. h-Mazeretsiz uzun süre içerde kalmak. ı-Ayakta işemek. i-Tuvaleti geldiğinde yapmayıp, geciktirmek... vb.

Dışkının çıkış mahalli şu üç durumda mutlaka su ile temizlenmelidir;

1-Dışkı ile birlikte kan gibi bir necâset gelirse. 2-Dışarıdan bir necâset dışkı mahalline değerse. 3-Dışkı çıkış mahallinin etrafına normalin üzerinde bulaşmış ise. Diğer hallerde, bez, taş ve benzeri şeylerle yapılan temizlik kâfîdir. Ancak, su ile temizlemek hem dînen daha faziletli hem de sağlık açısından daha faydalı ve iyidir. Dışkı mahallindeki pislik, mümkün olduğu kadar temizlenmeli, ama istemeyerek dışkının rengi ya da kokusu kalırsa sakıncası yoktur.

İSTİBRÂ NEDİR? NASIL YAPILIR?

İstibrâ; Erkeklerin, idrâr yaptıktan sonra geriye kalan akıntı ve

sızıntılardan temizlenmesidir. Bu idrâr sızıntısı, her insanda farklı miktarlarda olabilir. Bazılarında hemen kesilir, bazılarında ise bir müddet devam eder. Onun için, herkes idrâr akıntısının kesildiğine kesin kanaat getirinceye kadar istibrâ yapar. İstibrâ en güzel şekilde şöyle yapılır: İdrâr kesildikten sonra eğer dışkı mahalli necis olmuş ise önce o temizlenir. Sonra, üç defa sol elin orta parmağıyla dışkı mahallinden zekere (erkeklik organı) kadar çekilir. Sonra baş parmak zekerin üzerine ve şahâdet parmağı da zekerin altına konularak üç defa sünnet yerine kadar çekilir, son olarak da zekerin ucu üç defa sıkılır. Kadın için, işedikten sonra istibrâ yapmak gerekmez. Kişinin hanımıyla oynaşmasından dolayı gelen sıvıya “mezy” denir ve pâktır. Ve yine meniden sonra gelen ve “vezy” denilen ve bazen de işemeden sonra gelen ve “vedy” denilen sıvı da sidik bulaşmamışsa pâktır.

İnsan işedikten sonra istibrâ yapar ve ondan sonra da bir sıvı gelir, sıvının sidik mi, yukarıdaki sayılanlardan birisi mi olduğu konusunda şüphelenirse pâk kabul edilir.

Page 113: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

111

NECİS OLAN ŞEYLER NELERDİR?

Necâsetler on tanedir: 1-Bevl (idrâr-sidik). 2-Ğâit (dışkı-büyük pislik). 3-Meni. 4-Murdar-Leş. 5-Kan. 6-Köpek. 7-Domuz. 8-Kafir-Müşrik-Ehl-i Beyt’e düşmanlık yapan (Nâsıbî). 9-Şarap-içki-bira.

10-Necâset yiyen devenin teri. ●İdrâr ve Ğâit: İnsanın, eti yenilmesi haram olan hayvanların ve damarı

kesildiğinde kanı fışkıran (sıçrayan) hayvanların idrar ve dışkısı necistir. Sinek ve sivrisinek gibi küçük hayvanların pislikleri ise pâktır.

●Meni: İnsanın ve kesilirken kanı fışkıran hayvanların menisi necistir. ●Murdar-Leş: İster kendiliğinden ölmüş olsun, isterse dînî usullere göre

kesilmemiş olsun, fışkıran kanı olan hayvanların ölüsü necistir. Eti helâl olan balık suyun içinde ölmüşse temizdir, ancak yenilmesi harâmdır.

●Kan: İnsanın ve fışkıran kanı olan her hayvanın kanı necistir. Sinek ve balığın kanı necis değildir.

Dînî usullere göre kesilmiş eti helâl olan hayvanların, normal miktarda kanı aktıktan sonra bedeninde kalan kan temizdir.

Süt sağılırken bazen görülen kan, necistir, sütü de necis yapar. Tavuk yumurtasında bulunan kan necis değildir, ama yenilmesi

haramdır. Dişlerin arasından gelen kan necistir ve onu yutmak da harâmdır.

Tükürükle karışır, kaybolursa pâk olur ve yutulursa sakıncası yoktur. ●Köpek ve domuz: Karada yaşayan köpek ve domuz ve onların kılı,

kemiği, pençesi, tırnağı ve rutûbetleri-terleri necistir. Deniz domuzu ve köpeği ise temizdir.

●Kâfir-Müşrik-Nâsıbî: Allâh’ı veya Peygamberi inkâr eden ya da Allâh’a şirk-ortak koşan kimse necistir.

Kur’ân’da sâbit olan açık bir hükmü inkar eden (Namaz, Ramazân orucu, Hac, Zekat, Başörtüsünün farz olduğu, Mîrâs hükümleri, İçkinin-fâizin-kumarın-zinânın... vs. harâmlığı gibi.) kimse necistir.

Page 114: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

112

Ehl-i Beyt’e veya Oniki İmâm’lardan her hangi birine söven veya düşmanlık besleyen kimse de necistir.

Kâfirin, müşrikin bütün bedeni hattâ tırnak, kıl ve teri dâhi necistir, pistir.

●Şarap-İçki-Bira: İnsanı sarhoş eden ve akıcı olan bütün içkiler necistir. Afyon, esrar gibi akıcı olmayan içkiler ise necis değillerdir ancak içilmeleri harâmdır. Bu tür sarhoş edici maddeler içlerine bir şey katılarak akıcı hale getirilseler bile pâktırlar.

Alkollü içki kullanma üzerine; Yazmaktan el, söylemekten dil yorulsa, okumaktan göz, dinlemekten kulak bıksa da, biz önemine binâen tekrâr etmekten bıkmayacak, usanmayacağız. “Bütün Müslüman’ların ortak değer ölçüsü Kur’ân-ı Kerîm’dir. Yolunun en sağlam ve hedefe götürücü olduğuna inandığımız Alevî-Şîi Müslüman’ların da doğal olarak temel kaynakları Yüce Ku’rân’dır. Bu mektebe bağlı olmanın tabîi bir sonucu olarakta, Resûlün @ emir ve vasiyetleri gereği biz Alevî Müslüman’lar için güvenilir ikinci bir temel kaynak Ondört Masûm-u Pâk’ın(Peygamberimiz+Hz.Fâtıma+Oniki İmamlar) yüce buyruklarıdır.” Ölçü açık ve net olarak belli olduğuna göre, bizler için felanın, filanın bilmem hangi konuda ne dedikleri, nasıl davrandıkları mühim değil, Kur’ân-ı Kerîm’in buyrukları ve Masûmların sözleri-uygulamaları önemlidir, bağlayıcıdır. Konuyu fazlaca dallandırıp budaklandırmadan, Yüce Kur’ân’dan mevzû üzerine birkaç âyet ile Resûl ve Âl-i Beyt’inden hadîs-i şerîfler nakledelim; “Sana içkiden ve kumardan soruyorlar. De ki; ‘O ikisinde de büyük günah vardır. (Her ne kadar) İnsanlara bazı faydaları varsa da, günahları faydalarından büyüktür...” [Bakara (2): 219] “Ey îmân edenler! İçki, kumar... şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumar (yolu) ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allâh’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” [Mâide (5): 90-91]

İmam Cafer Sâdık’ın @ naklettiğine göre Resûlullâh (s.a.a.) efendimiz şöyle buyurdular; “İçki her günâhın başıdır.”111

111 Furû-u Kâfî: c: 6 sh: 403... İçkinin haramlığı konusunda bakınız: A.g.e. sh: 393-423, Ehl-i Beyt yolunun diğer temel kaynak eserlerinin ilgili böl.

Page 115: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

113

İmam Cafer Sâdık @ buyurdular; “İçki her şerrin anahtarıdır. İçkiye devâm eden puta tapan gibidir. İçki her günâhın başıdır. (Helâl kabûl ederek) İçki içen kimse Allâh’ın Kitâbını yalanlamış olur...”112 Rahmet Peygamberi @ buyurdular; “Her sarhoş edici şey harâmdır. Her çoğu sarhoş eden şeyin azı da harâmdır.”113 İmam Ali Rızâ’ya @ “Biranın haram olan içkilerden olup olmadığı sorulduğunda” buyurdular ki; “O da diğer içkiler gibidir ve harâmdır.”114 Birkaç numûne ortaya koyduğumuz bu hak sözlerden sonra “Alevî Müslüman’ım.” diyen bir kişinin herhalde söyleyecek fazla sözü, takınacak farklı tavrı olmaması gerektir. Buna rağmen bildiğinden şaşmayanlara ise söylenecek söz yoktur. Herkesin ameli kendinedir. “Leküm e’mâlüküm ve lenâ e’malünâ”

●Ter: Necâset yiyen devenin teri necistir. Diğer hayvanlar ise, necâset yeseler bile terleri necis olmayıp temizdir.

Harâm yoldan cünüp olan kimsenin teri necis değildir, ancak, bu terle ıslanmış bir elbise ile namaz kılınmamalıdır.

Necâset nasıl tesbît edilir?

Bir şeyin necis olduğu üç şekilde tesbît edilir: 1-O şeyin necis olduğuna insanın kendisi kanaat getirebilir. Zan ve şek-şüphe ile bir şeyin necisliğine hükmedilemez. 2-Bir kimse kendi elinde olan şeyin necis olduğunu haber verebilir.

3-İki âdil kimse bir şeyin necis olduğunu haber verebilir. Bir âdil kişi haber verdiğinde yine de o şeyden necis olma ihtimâlinden dolayı uzak durulmalıdır. İnsan, önceden necis olan bir şeyin, pâk olup olmadığından şüphe ederse, o şeyin necis olduğuna; önceden pâk olan bir şeyin de, necis olup olmadığından şüphelenirse, o şeyin de pâk olduğuna hükmeder. Kullanılan iki kaptan, ya da giyilen iki elbiseden birinin necis olduğu bilinir, ancak hangisinin necis olduğu anlaşılamazsa her ikisinden de sakınılmalıdır.

112 Furû-u Kâfî: c: 6 sh: 403... 113 Furû-u Kâfî: c: 6 sh: 409... 114 Furû-u Kâfî c: 6 sh: 422...

Page 116: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

114

Necâset ile ilgili bazı hükümler:

Kur’ân-ı Kerîm’i, yaprağını, cildini, üzerine Kur’ân’dan bir şey yazılı (bir harf bile olsa) kağıdı necis etmek, necâset üzerine koymak harâmdır. Kur’ân-ı Kerîm’i necâsetten uzak tutmak farzdır. Mescitlerin ve Allâh’ın Velî kullarının türbelerini necis etmek harâm, şayet necis olmuşlarsa temizlemek farzdır. Hz. Resûl-ü Ekrem’in @ ve diğer Masum-u Pâk’ların türbelerinden alınan toprakları da (türbet-mühür) necis etmek harâm, necâset bulaşmış ise temizlemek farzdır. Kur’ân-ı Kerîm’i kâfirlere vermekten mümkün mertebe sakınmak gerekir. Ancak, Kur’ân’a saygısızlık ve hakâret amacı olmayan ve O’nu okuyup hakkında doğru bilgi sâhibi olmak isteyen kâfirlere vermekte bir sakınca yoktur. Kur’ân yaprağı ya da üzerinde Allâh lafzı, Peygamberlerin veya diğer Masûmların isimlerinin yazılı olduğu bir kağıt tuvalete düşse, imkân var ise çıkartılmalıdır. Aksi halde kesin çürüdüğüne veya su akıtılarak giderildiğine kanaat getirilinceye kadar o tuvalete çıkılmamalıdır.

NECÂSETİN TEMİZLEYİCİLERİ

Ey Hakk’a tâlip olan can dost! Şimdi de Ehl-i Beyt yoluna göre necis olan bir şeyin nasıl temizlenebileceğini, necâsetin ne şekilde giderilebileceğini görelim. Necâset temizleyicileri şunlardır: 1 - Su. 2 - Yer-Zemin. 3 - Güneş. 4 - İstihâle. 5 - İnkılâb. 6 - İntikâl. 7 - İstincâ. 8 - İstibrâ. 9 - İslâm. 10 - Tebeiyyet. 11 - Necâsetin giderilmiş olması.

Page 117: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

115

12 - Kan akması. 13 - Müslüman’ın kaybolması. 14 - Üzüm suyunun kaynayarak üçte ikisinin azalması.

SU

Temizlenebilecek her şeyi su temizler. Ancak, suyun bir şeyi temizlemesi için bazı şartların yerine gelmesi ve suda şu özelliklerin bulunması gerekir:

●Su; mutlak, arı su olmalı. ●Pâk ve temiz olmalı. ●Necis şeyi yıkarken su, muzaf suya dönüşmemeli. ●Necis şey yıkandıktan sonra onda necâset kalmış olmamalıdır.

Necis olmuş bir kabın temizlenmesi için onun üç defa az su ile yıkanması gerekir. Kabı köpek yalamış ya da ondan bir şey içmişse, o kabı önce temiz bir toprakla sürtmeli sonra da iki defa yıkamalıdır. Domuzun, içinden bir şey içtiği ya da yaladığı kabı ise yedi defa yıkamak gerekir. Şarap veya sarhoş edici bir içki ile necis olan kab da az su ile üç defa, daha da iyisi yedi defa yıkamak gerekir. Eğer elbise, yaygı ve benzeri bir şey bevl (sidik) ile ya da başka bir şey ile necis olmuşsa, üzerine bir defa su dökülerek necâset giderilir, sonra bir defa daha su dökülerek o şeyler sıkılır suyu dışarı çıkarılarak temizlenmiş olur. Henüz yemek yemeye başlamamış, domuz sütü de içmemiş süt emen bir çocuğun çişi ile necis olan bir şey, üzerine bir defa su dökmekle temiz olur, o şeyleri sıkmakta gerekmez. Elbise yahut bedenden bir yer, az su ile yıkandığında, oraya bitişik olan çevresi de genellikle necis olur. Necis yerleri temizlemek için dökülen su, etrafa yayılırsa, necis yerin temizlenmiş olmasıyla çevresi de temizlenmiş olur. Taş, tuğla ve benzeri bir şeyle döşeli olan yerler necis olursa, az su dökmekle temizlenmiş olur, ancak, suyun akıncaya kadar dökülmesi gerekir. Necis bir şeyden, necâsetin kendisi giderilmedikçe pâk olmaz. İstenmediği halde necasetin kokusu veya rengi kalırsa sakıncası yoktur.

YER-ZEMİN

Page 118: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

116

Toprağın üzerinde yürümekle, ayakta var olan ayakkabının altı, ayakkabı yoksa ayağın altı, ayak kesikse koltuk değneğinin ve benzeri gibi şeylerin yere değen kısımları temiz olur. Ancak, üzerinde yürünülen yerin temiz olması, kuru olması, taş-toprak ve benzeri bir şeyle döşeli olması gerekir. Halı, kilim, ot, hasır vs. üzerinde yürümekle sayılan şeyler temizlenmiş olmaz. Necâsetin belirtilen yerler üzerinde yürümekle temizlenmiş olması için, en az on-on beş adım yürünülmüş olmalı. Adı geçen yerlere necâset yürüme yoluyla bulaşmış olmalı. Yürüme sonunda da necâset gitmiş olmalıdır.

GÜNEŞ

Yeryüzünü ve yeryüzünde sâbit olan ağaç, binâ, duvar gibi benzeri gayr-ı menkulleri (taşınmaz mallar) ve onlara ait tahta, kapı, pencere, çakılan çiviler, binâda kullanılan alçı, boya ve benzeri şeyler damın üzerine veya yere konulan kaplar, yerden koparılmamış bitki ve ağaçlar kendilerine necâset bulaşmış ise, Güneş tarafından temizlenebilirler. Temizliğin Güneş’le gerçekleşmesi şu şartlara bağlıdır:

●Necis olan şey diğer bir şeye değdiğinde ona sirâyet edecek kadar ıslak olmalı ve o ıslaklık da Güneş ile kurumalıdır. ●Necâsetin kendisi Güneş vurmadan önce giderilmiş olmalıdır. ●Necis şey yalnızca Güneş’in etkisi ile kurumuş olmalıdır. Kurumaya yardımcı oldu denilecek kadar rüzgar var idiyse necaset temizlenmiş olmaz. ●Güneş’in vurmasını bulut ve perde benzeri bir şey engellememelidir. Ancak, bulutun çok ince olmasında bir sakınca yoktur. ●Güneş necis olan bir şeyin içi ve dışını bir seferde kurutmuş olmalıdır.

İSTİHÂLE

Necis bir şeyin özünün değişip yeni bir şey olması ile o şey temiz olur.

Bu, özün değişmesi olayına da “istihâle” denir. Mesela; ağacın yanıp kül olması, necis su veya idrârın buhar olması gibi. Ancak necis bir şeyin özü, cinsi, değişmeyip de bazı vasıfları değişirse istihâle gerçekleşmiş olmadığından o şey temizlenmiş olmaz. Mesela; necis buğdayın, un, unun da ekmek olması gibi.

İNKILÂB

Page 119: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

117

Her hangi bir şeyin bazı özelliklerini değiştirerek eski adıyla

anılmayacak bir biçimde başka şeye dönüşmesine “inkılâb” denir. Bu dönüşüme uğrayan necis şey temizlenmiş olur. Mesela; şarap kendi kendine veya içine bir şey katılarak sirke haline dönüşürse temiz olur.

Necis üzümden yapılmış olan şarap sirkeye dönüşse ya da necis üzüm, hurma ve benzerlerinden sirke yapılsa, o sirkeler de necistir.

İNTİKÂL

Necis bir şeyin temiz bir hale geçmesine “intikâl” denir. Mesela; eti yenen bir hayvan idrâr içse, onu idrar yahut ter olarak çıkarsa onlar temizdir. İnsanın veya fışkıran kana sahip bir hayvanın kanı, kanı fışkırmayan bir hayvanın vücuduna girse ve o hayvanın kanı sayılacak kadar bir zaman onda kalsa temiz olur. Mesela; sülüğün insandan emdiği kan.

İSTİNCÂ

Dışkı mahallinin en az üç taş, bez, su ve benzeri şeylerle temizlenmesidir.

İSTİBRÂ

İstibrâ; necâset yemeyi alışkanlık yapmış bir hayvanın, istibrâ yapıldı denilecek kadar bir süre necâset yemekten uzaklaştırılmasıdır. İnsan pisliği yiyen bir hayvanın idrârı ve dışkısı necistir. Necâset yiyen bir deveyi kırk gün, sığırı yirmi gün, koyunu on gün, ördeği yedi veya beş gün, tavuğu da üç gün istibrâ ettirmeli, temiz yiyecekler verilmelidir.

İSLÂM

Bir kâfirin bedeni, tükürüğü, teri vs. Kelime-i Şehâdet getirip Müslüman olmasıyla temiz olur.

TEBEİYYET

Page 120: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

118

Necis bir şeyin temizlenmesiyle ona bağlı, ona tâbî olan necis şeylerin de temizlenmesine “tebeiyyet” denir. Mesela; şarap, sirke olursa, kabı da, üzerine örtülen kapak, bez vs. şeylerde temiz olur. Kâfir, Müslüman olunca küfür necisliğinden temiz olduğu gibi, küçük çocukları da onunla birlikte temiz olur. Eliyle bir şeyi yıkayan kimse, o şeyi ve elini birlikte yıkarsa, o şeyin temizlenmiş olmasıyla eli de temizlenmiş olur.

NECÂSETİN GİDERİLMİŞ OLMASI

Bir hayvanın bedenine, kan ve benzeri bir şey bulaşırsa, o necaset her ne sebeple olursa olsun o bedenden uzaklaştığında hayvanın bedeni temiz olur. Meselâ; kedinin ağzına veya tavuğun gagasına necâset bulaşır, her hangi bir nedenle de o necâset giderilir ve rutûbeti de kurursa pâk olur.

KAN AKMASI

Kesilen hayvandan normal miktarda kan akması, o hayvanın helâl bölümlerindeki geriye kalan kanı temizler.

MÜSLÜMAN’IN KAYBOLMASI

Müslüman birisinin necis olmuş bir şeyi olsa, o kişi yanımızdan uzaklaşıp gitse, kaybolsa, sonra gelip o necis olan şeyi temiz gibi kullansa, yanımızdan gittiği zaman o şeyi temizlemiş olduğuna hükmedilir.

ÜZÜM SUYUNUN KAYNAMAKLA AZALMASI

Üzüm suyunun kaynamakla üçte ikisi gider, üçte biri kalırsa geriye kalanı temiz ve helaldir. Ancak yine sarhoş edici bir halde ise o takdirde hem necis, hem de içilmesi harâmdır.

Kaplarla ilgili genel hükümler; Köpek, domuz ve murdar hayvan derisinden yapılan kaplarda yemek, içmek, abdest almak, gusletmek haramdır. Bu tür derilerin hiç bir şekilde kullanılmaması gerekir.

Page 121: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

119

Altın veya gümüş kaptan bir şey yemek, içmek harâmdır. Bu kapların evde süs eşyası olarak da kullanılmaması iyidir. Üzerine altın veya gümüş suyu verilmiş kabın kullanılmasında ise bir sakınca yoktur. Kutbu’l ârifîn İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Altın ve gümüş kaplarda yemek yemeyiniz.”115

İçi, dışı temiz olanlara ne mutlu!

ABDEST Abdest; Allâh’ın rızâsını kazanmaya yönelik olarak yerine getirilmesi gereken bazı ibâdetlerin, anahtarı konumunda olan, maddî ve manevî bir temizliktir. İnsan; evde, çarşıda, okulda, işyerinde, tarlada, bağda, bahçede, fabrikada, dâirede velhâsıl her nerede ise, çeşitli nedenlerden dolayı kirlenmekte ve manen de yorulmakta ve yıpranmaktadır. İnsan elinin ürünü olan araç ve gereçlerin nasıl ki günlük, haftalık, aylık, yıllık bakım-onarım ve temizliği gerekiyorsa, madden ve manen kirlenen ve yıpranan insanın da temizlik ve bakıma ihtiyâcı vardır. İşte abdest, bir nevî günlük temizlik ve bakımdır. Günde birkaç kez abdest alan bir Müslüman, her insanın yapması lazım gelen temizliği bir çok yönden en mükemmel şekilde yerine getirmiş olmaktadır. Çünkü abdest esnasında yıkanan eller, yüz, ağız, burun vs. gibi organlar dışarıyla teması olması münâsebetiyle en çok kullanılan ve kirlenen organlardır. Bunların yıkanması ile, bir çok mikrobun zararlarından ve sebep oldukları hastalıklardan korunulmuş olur. Yine, her abdest alındıktan sonra insan, üzerinde bir hafifleme, rûhunda bir ferahlık ve rahatlama duyar. Allâh’ın emrini yerine getirmiş olmanın insana verdiği haz ve sevinç insanı her yönden rahatlatır, dinç tutar, rûh ve beden sağlığının düzgün ve istikrârlı olmasına yardımcı olur. Ancak şurasını unutmamak gerekir ki, abdest almaktaki ana gaye maddî temizlik

115 Furû-u Kâfî: c: 6 sh: 267, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 222, Tehzîb: c: 9 sh: 90, 91

Page 122: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

120

olmayıp, ilâhî emre uymak ve Allâh’a yakınlaşmaktır. Diğer faydalar bir amaç değil, sadece abdest alma neticesinde ulaşılan dünyevî bazı güzel sonuçlardır. Müminler! Canlar! Abdestin nasıl alınacağını yüce kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’e bakarak öğreneceğiz. Zîrâ, yaş-kuru ne varsa öz olarak O Kitap da mevcûttur. Diğer ayrıntılı hükümleri ise, Kur’ân Kitâbının baş öğretmeni olan Hazreti Muhammed (s.a.a.) ve O’nun hak vârisleri olan Masûm İmâmlardan @ öğrenmeye gayret edeceğiz. Bakınız, aşk iksirinin sunucularından olan İmâm Ali Rızâ @ Kur’ân hakkında ne buyurmaktadırlar; “Kur’ân-ı Kerîm; Allâh’ın sağlam ipi, sağlam kulpu, Cennete götüren, Cehennemden kurtaran en güzel yoludur. Zaman O’nu yıpratamaz. Ağızlarda dolaşması O’nu bayağılaştıramaz. Çünkü O, belli bir süre için indirilmedi. O, apaçık delilleri gösteren ve insanlara hüccet olan bir kitâptır. Hiç bir şekilde bâtıl O’na karışamaz. Çünkü, O, her şeye hâkim olan yüce Allâh tarafından indirilmiş bir kitâptır.”116 Öyle ise; abdestimizi, önce en doğruyu söyleyen, Allâh’ın kelâmı olan Kitâbımız Kur’ân’dan öğrenelim: Allâh buyuruyor; “Ey îmân edenler! Namaz için kalktığınızda (abdestsiz iseniz) yıkayınız yüzlerinizi ve dirseklerle birlikte ellerinizi, meshediniz başınızın bir kısmını ve kaab kemiklerine kadar ayaklarınızı...” [Maide (5): 6]117 Peygamberimizin @ soyundan ve Nûr sîmâlardan Muhammed Bâkır (a) hazretleri, Resûlullâh efendimizin abdest alışını fiilî olarak şöyle tarîf ettiler; “ İmâm, su dolu bir kap istedi. Önce ellerini yıkadı, sonra kabdan bir avuç su aldı, onunla yüzünün üst tarafından aşağıya doğru çekerek yüzünü yıkadı. Sonra bir avuç su alıp, dirsekten parmak uçlarına kadar sağ kolunu yıkadı. Sol kolunu da aynı şekilde yıkadı. Sonra, elindeki kalan ıslaklık ile başının ön tarafından bir kısmını meshetti., yine ellerinin ıslaklığı ile parmak uçlarından kaab kemiklerine (bilek hizasına) kadar ayaklarını meshetti.”118 İşte, Allâh’ın emrettiği ve peygamberimizin de almış olduğu abdest böyle idi.

116 Bıhârul Envâr: c: 92 sh: 14 117 Yaşar Nuri Öztürk, Süleyman Ateş, İsmail Hakkı İzmirli, Abdulbâki Gölpınarlı: Kur’ân-ı Kerîm meâli, Süleyman Ateş: İslâm İlmihâli: c: 1 sh: 93, Y. Nuri Öztürk: Hz. Fâtıma: sh: 43 118 Furû-u Kâfî: c:3 sh: 24..., İstibsâr: c:1 sh: 57...vb.

Page 123: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

121

Abdestin bâtınî yönü...

Ey Hakk’a âşık can! Allâh’a kul, Muhammed’e @ ümmet, Ehl-i Beyt’e muhip isen, zâhiren abdestini böyle almalı, Rabbinin dîvânına böyle hazırlanmalısın. Bilmelisin ki bu, bir dış abdesttir. Bir de bunun rûhu, özü, manası vardır ki, dış abdestini alırken rûhunun derinliklerinde, kalbinde ve özünde de abdestin hakîkatine ulaşmaya niyet etmelisin. Ve, demelisin ki; Ey Rabbim! Sana yakın bir kul olabilmek, senin rızâna kavuşmak, emrine uymuş olmak için, bizlere beyân ettiğin şekilde abdest almaya niyet ettim. Niyetimi hâlis eyle! Beni riyâdan, kibirden, kendini beğenmiş olmaktan uzak eyle! Ey her şeyden haberdar olan Allâh’ım! Ben; aciz, âsî, mücrim, günahkar, zayıf kulum. Ellerimin ve bedenimin kiri, günahı, kalbimin pası, gözlerimin yaşı ile senin dergâhına gelmek üzere ellerimi, kollarımı, yüzümü yıkıyorum. Bedenimdeki kir ve pislikleri tertemiz su ile giderdiğin gibi, rûhumdaki günâh ve kirleri de îmân ve tevbem ile gidermeni diliyorum. Ellerimi harâm işlemekten, harâm tutmaktan, harâm alıp-vermekten, harâma uzanmaktan muhâfaza eyle! Bu elleri cennetine ve cemâline ulaşmaya vesîle olacak hayırlı işlerde kullanmamı nasîp eyle! Yüzümü, gözümü, ağzımı,ve sâir diğer âzalarımı da yıkamak ve meshetmekle maddî olarak temiz kıldığın gibi her türlü günâh ve kötülüklerden de temizle! Ey kâinâtın Rabbi! İki cihanda da yüzümüzü ak, kalbimizi pâk, işlerimizi âsân, güzellikleri ihsân eyle! Kendi günahlarımız boyumuzu aşmış iken, başkalarının günah ve açıklarını arayan ve gaflete düşenlerden eyleme!... ............. .......... ....... Allâh, cümlemize, şerîat kapısından girip, tarîkat yolundan ilerleyerek, marifet denizine dalmakla, hakîkat incilerine ulaşmamızı nasîp etsin!

Page 124: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

122

ABDESTİN FARZLARI

Abdestin farzları yedidir:

1 - Niyet. 2 - Yüzü yıkamak. 3 - Dirseklerle birlikte elleri yıkamak. 4 - Başı meshetmek. 5 - Ayakları meshetmek. 6 - Tertîp. 7 - Muvâlât.

NİYET

Allâh’a yakınlaşmaya, abdest almaya kalb ile yönelmektir. Eller yıkanmaya veya yüz yıkanmaya başlandığında niyet etmek gerekir. Allâh’a yakınlaşma kastı ile alınan abdest ile farz, sünnet ve benzeri ibâdetler yapılabilir. Niyetin dil ile ifâdesi şart olmamakla birlikte hem kalben niyetlenip hem de dil ile söylenmesi en iyi olanıdır. Abdest tamamlanıncaya kadar aynı niyet üzere kalınmalıdır.119

YÜZÜ YIKAMAK

Yüzü; uzunluğuna, yukarıdan aşağıya doğru saçların çıktığı yerden

çenenin sonuna kadar; enine ise; orta parmakla baş parmak arası kadar yıkamak gerekir. Yüz bu miktardan az yıkanmamalıdır. Kalben mutmain olmak için, yüzün belirtilen miktardan biraz taşacak şekilde yıkanması daha iyi görülmüştür. Sakal seyrek ise veya az olur da yüzün derisi görünürse, suyu deriye ulaştırmak gerekir. Yüzü yıkama yukarıdan aşağıya (alından çeneye) doğru olmalıdır. Aşağıdan yukarı doğru yıkanırsa, abdest geçersiz olur.

119 Şafî, Malikî ve Hanbelîlere göre de abdest de niyet farzdır. Vehbe Zuhaylî İslâm fıkhı anskp: c: 1 sh: 157

Page 125: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

123

ELLERİ DİRSEKLERLE BİRLİKTE YIKAMAK

Eller dirseklerden aşağıya doğru parmak uçlarına kadar yıkanmalıdır. Elden dirseklere doğru yıkanırsa abdest geçersizdir.

Eller, yüzü yıkarken yıkanmış iseler de, kollar yıkanırken, kollarla birlikte tekrar yıkanmalıdır. “Nasıl olsa ellerim yıkanmış idi.” denilerek kolları bileklere kadar yıkamak abdesti bâtıl kılar.

Kolunun, elinden dirseğe kadar olan kısmından bir bölümü kesik olan bir kimse geriye kalan kısmını yıkar. Dirseğe kadar olmayandan ise, kolunu yıkama farzı kalkmış olur.

BAŞI MESH ETMEK

Başın, alın hizasına düşen kısmından bir bölümü meshedilmelidir. Mesh; yüz ve dirseklerle birlikte eller yıkandıktan sonra, eldeki geriye

kalan ıslaklık ile yapılmalıdır. Şayet eldeki su kurumuş, mesh yapacak miktarda bir ıslaklık kalmamış ise, el, diğer âzâlardan ıslatılarak mesh yapılır. Diğer azalar da kurumuş ise, abdest yeni baştan alınır. Başa mesh ederken saça veya deriye mesh verilir. Sarık, takke ve benzeri şeyler üzerine mesh yapılmaz.

AYAKLARI MESH ETMEK

Baş meshedildikten sonra, sağ eldeki kalan ıslaklık ile sağ ayak, sol

eldeki ıslaklık ile de sol ayak, parmak uçlarından ayağın üstündeki şişkinliğe (kaab kemiği-bilek hizasına) kadar mesh edilmelidir. Daha da iyisi bilekteki eklem yerlerine kadar mesh etmektir.

Meshin en güzeli en az üç parmakla yapılanı olup, mesh ederken ayaklar sabit, eller ayak üzerinde hareket ettirilmelidir.

Ayaklar kirli ise, abdeste başlamadan önce yıkamak suretiyle bir güzel temizlenmeli, kurulanmalı, ondan sonra abdeste başlanmalıdır.

Çorap, mest, ayakkabı ve benzeri şeyler üzerine mesh edilmez. Ancak, şiddetli soğuk, yırtıcı hayvan tehlikesi ve bazı zaruri hallerde bu şeyler üzerine mesh vermekte bir sakınca yoktur. 120

120 Ehl-i sünnete mensup müslüman kardeşlerimizin rivâyet ettikleri ve abdestte ayağın meshedilmesi gerektiğine dair hadislerle ilgili olarak bakınız: Abdulbâki Gölpınarlı: Tarih

Page 126: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

124

Abdest alırken ayakların meshedilmesi gerektiği ile ilgili olarak Ehl-i Sünnet cemâatı arasında yetişmiş değerli ilim adamı Prof. Süleyman Ateş şunları söylüyor;

“...Bazıları Kur’ân’ın âyetlerinde ayakların yıkanmasının farz olduğunu söylerler ki, bu manayı vermek Arapça dil bilgisi kuralları açısından tutarlı görünmemektedir.

Yüce Allâh, abdestte vücudun iki temel uzvunun yıkanmasını emretmiştir ki, bunlar yüz ve kollardır. İki uç uzvun da meshedilmesini emretmiştir ki bunlar da baş ve ayaklardır. Âyette; “..yıkayınız..” fiilinden sonra iki tümleç getirmiştir. Bunlar, yüz ve ellerdir. Demek ki yüz ve eller (dirseklerle birlikte) yıkanacaktır. “...meshediniz...” fiilinden sonra da iki tümleç getirmiştir. Bunlar da baş ile ayaklardır. Demek ki bunlar da meshedilecek uzuvlardır. Âyette bu manayı son derece güçlendiren ince bir nokta vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de her kelime birbiriyle son derece uyumlu ve mütenâsibtir. Şimdi “..yıkayınız..” fiilinden sonra gelen iki tümleçten ilki nasıl bir tek uzvu, ikincisi ise iki uzvu (yani iki eli-kolu) gösteriyorsa, “meshediniz..” fiilinden sonra gelen iki tümleçten de birincisi bir tek uzvu (yani başı), ikincisi ise iki uzvu (yani ayakları) göstermektedir. Eğer, “ercül” (ayaklarınız) tümleci “vücûh” (yüzleriniz)’a atfedilmiş (bağlanmış) olsa, bu ahenk ve tenâsüb (uygunluk) bozulur ki bu, Kur’ân’ın bilinen mucizevî ahenk ve üslubuna aykırı olur.121...........”

“Hz. Enes, ayaklarını meshettiği zaman onları ıslatırdı. Yine Hz. Enes’in ; “Kur’ân meshi indirdi, sünnet yıkamayı getirdi” dediği rivayet edilir. İkrime, İbni Abbas’ın; “abdest iki yıkama, iki meshtir.” dediğini nakleder. Hz. Ali de; “Allâh’ın Resûlü @ ayakkabı içinde bulunan ayaklarına su serpti, onları ovuşturdu.” demiştir. İbni Ömer, Alkame, Ebu Cafer Muhammed b. Ali, Hasan Basrî, Cabir, İbni Zeyd ve Mücâhidin de böyle dediği rivâyet edilir. Yine Şa’bi; “Baksana teyemmüm sırasında, yıkanacak yerler sıvazlanır, meshedilecek yerler bırakılır.” demiştir. El-Muğire b. Hanin de şöyle demiş; “Peygamber, bir adamın abdest alırken ayaklarını meshettiğini gördü, bana böyle emredildi dedi.”122

boyunca İslâm mezhepleri ve şîilik: sh: 595...,Süleyman Ateş: İslâm ilmihâli: c: 1 sh: 93-95... vb. 121 Prof. Süleyman Ateş: İslâm İlmihâli: c: 1 sh: 95 122 Taberî: Tefsir-i Taberî: c: 6 sh: sh: 80-82, Prof. Süleyman Ateş: İslâm İlmihâli: c: 1 sh: 95, Cemal sofuoğlu-Salih Aydemir: Hadîs-i Şerîf külliyâtı: c:2 sh: 177, Buhârî: Kitâbul İlim: bab:3, Kitâbul Vudû: bab: 27, Müslim: Kitâbut tahâret: had no: 27, İbn-i Mace: had no: 458, Müsned-i Ahmed: c:6 sh: 358...vb.

Page 127: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

125

Görülmektedir ki; Sünnî kardeşlerimizin âlimleri arasında ayakların abdestte yıkanmasının farz olduğu konusunda tam bir ittifak yoktur. Bu da göstermektedir ki, kardeşlerimiz bir çok konuda olduğu gibi, bu konuda da, Ehl-i Beyt’in ilmini müracaat kaynağı kabul etmemenin bir sonucu olarak görüş ayrılıklarına düşmüşlerdir. Oysa, Ehl-i Beyt’in Nurlu Şahsiyetlerinin (Allâh’ın selâm ve rahmeti üzerlerine olsun) yolunda bu konu gün kadar parlak ve açıktır ki abdest alırken ayakları meshetmek farzdır. Bu farz hem âyet ile sâbit ve hem de Ehl-i Beyt nazarında kesin ve apaçık bir hakîkattir.123

TERTÎB

Abdestte, yıkama ve meshetme, Kur’ân-ı Kerîm’de beyân edildiği ve Resûlullâh’ın @ tatbîk ettiği sırayla yerine getirilmelidir. Önce, yüz, sonra dirseklerle birlikte sağ kol, sonra sol kol yıkanır, sonra başın meshi ve son olarak da ayakların meshi yapılır. Unutma veya kasıtlı olarak bu sıraya uyulmadığı taktirde abdest geçersiz olur, ve yeniden alınmalıdır.124

MUVÂLÂT

Muvâlât; abdest alırken organların kurumadan birbiri ardınca yıkanıp, meshedilmesidir. Ve bu şekilde abdest almak farzdır.125

Abdest ile ilgili bazı hükümler;

Abdest alırken yıkanması gereken organları bir kez yıkamak farz, ikişer kere yıkamak sünnet, ikiden fazla yıkamak ise bidattır. Mesh ise bir sefer yapılır. Elin parmağında yüzük var ise su yüzüğün altına ulaştırılmalıdır. Abdest azalarının üzerinde yara veya sargı vb. var ise, sargının etrâfı yıkanmalı, sargının üzeri temiz ise sargıya mesh edilmeli, temiz değil ve

123 Bakınız: Furû-u Kâfî, Men lâ yahduruhul fakîh, Tehzîb, İstibsâr, Bıhârul Envâr,...vb. Ayağa mesh hakkında ayrıca bakınız: Şeyh Muhammed b. Ali El-Kerâcikî (ölümü: H:449): Ayağa meshin vücûbu üzerine. 124 Şafii ve Hanbelilere göre de abdestte tertib farzdır. Vehbe Zuhayli: İslâm fıkhı ansklp: c:1 sh: 161 125 Malikî ve Hanbelîlere göre de muvâlat farzdır. A.g.e. c:1 sh: 163

Page 128: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

126

temizlenmesi de meşakkatli ise sargı üzerine temiz bir bez örtülerek üzerine mesh verilmelidir. Yara ve benzeri şeyler, yıkamak veya mesh vermekle zarar görecekse üzerlerine temiz bir bez konularak mesh edilmelidir. Abdest alırken gereksiz yere, mecbur kalınmadıkça, suyun dökülmesi vb. hususlarda başkasından yardım almak câiz (uygun) değildir. Abdestli kalındığı müddetçe, bir abdestle birden fazla farz ve nafile namazlar kılınabilir, Kur’ân okunabilir. Ancak, her farz namazın kılınması için ayrı bir abdest alınması daha iyi görülmüştür. Abdest almaya başlarken besmele çekmek, uykudan uyanılmış ya da küçük abdestten gelinmişse en az bir kere, büyük abdest yapılmışsa en az iki kere elleri yıkamak, üç kere ağıza su vermek (mazmaza), üç kere burma su vermek (istinşâk), yıkama ve mesh esnâsında dualar okumak, misvaklanmak (dişleri fırçalamak), abdestin sünnetlerinden bazılarıdır. Güzeller güzeli Hazreti Peygamberimiz (s.a.a.) buyurdular; “Ümmetime zor geleceğinden endişe etmeseydim namaz için her abdest aldıklarında misvak kullanmalarını (dişlerini fırçalamalarını) emrederdim.”126

Âdâbına uygun olarak nasıl abdest alırız?

Evvela; “Bismillâhirrahmânirrahîm.” der, ellerimizi yıkamaya başlarız. Kalben abdest almaya niyetlenir, dil ile de; “Yâ Rabbi! Sana yakın olmak ve rızâna ulaşmak amacıyla abdest alıyorum.” deriz. Üç kere ağzımıza su verir, mümkün ise dişlerimizi fırçalarız. Üç kere burnumuza su verir, gerekirse sümkürür ve pisliği gideririz. Yüzümüzü yukarıdan aşağıya doğru en az bir, en fazla iki kere yıkarız. Sağ kolumuzu dirsekten aşağıya doğru ellerimizle birlikte parmak uçlarına kadar bir ya da iki kere yıkarız. Sol kolumuzu da aynı şekilde yıkadıktan sonra, suyla ilişiğimizi keser, elimizin ıslaklığı ile başımızın alına doğru olan kısmını bir kez mesh ederiz. Yine elimizdeki mevcut ıslaklık ile, sağ elle sağ ayağı, sol elle de sol ayağı parmak uçlarından ayak üzerindeki üst şişkinliğe yahut bileklere kadar meshederiz. İnşâallâh bu şekilde, Allâh’ın kabul edeceği, Peygamber efendimizin @ ve O’nun bahçesinin gülleri olan Oniki İmâm efendilerimizin @ tarîf ve

126 Furû-u Kâfî c:3 sh: 22, Men lâ yahduruhul fakîh: c:1: sh: 34

Page 129: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

127

öğretilerine uygun, kıyâmette bizlere nûr olacak, namaz ve niyazımızın anahtarı olan abdesti almış oluruz.127 Resûlullâh buyurdular; “Abdest alırken suyu yüzünüze çarpmayınız. Yağ sürercesine ovarak yıkayınız.”128 Abdest ile ilgili İmâm Cafer Sâdık’dan (a.s.) bir buyruk; “Abdest almaya başladığında besmele çekersen, bütün bedenini temizlemiş gibi olursun. Besmele çekmez isen, o zaman da yalnızca suyun değdiği yerleri temizlemiş olursun.”129

ABDESTİN GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI

Ehl-i Beyt yoluna göre, abdestin sahîh ve geçerli olabilmesi için onbir şartın yerine getirilmesi gereklidir:

1. Abdest suyu temiz olmalıdır. 2. Su, mutlak su olmalıdır. 3. Abdest suyu mübah olup, gasbedilmiş olmamalıdır. 4. Abdest suyunun kabı da mübah olup, gasbedilmiş olmamalıdır. 5. Abdest suyunun kabı altın veya gümüş olmamalıdır. 6. Abdest alırken yıkanacak veya meshedilecek olan uzuvlar temiz

olmalıdır. 7. Abdest ve namaz için yeterli vakit olmalıdır. 8. Abdest, Allâh rızâsı için alınmalı, serinlemek ve benzeri amaçlarla

alınmış olmamalıdır. 9. Abdest alırken özürsüz-mazeretsiz başkalarından yardım

alınmamalıdır. 10. Su kullanmanın abdest alana bir zararı dokunmamalıdır.

11. Vücut üzerinde, suyun bedene ulaşmasına engel olacak her hangi bir şey bulunmamalıdır.

127 Ali İrfan: Alevi ve namaz: sh: 66..., Şirali Bayat: Caferi fıkhında namaz ve oruç: sh: 36..., Tevfik Oytan: Bektaşiliğin içyüzü: c: 1 sh: 191, Bedri Noyan: Bektaşilik, Alevîlik nedir?: sh: 237, Haydar Kaya: Bektaşî İlmihâli: sh: 41-42,...vb. 128 Tehzîb: c:1 sh: 357 129 İstibsâr: c:1 sh:67, Tehzîb: c:1 sh: 358-359

Page 130: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

128

HANGİ HALLERDE ABDEST ALMAK FARZDIR?

1-Cenâze namazı dışındaki namazlar için.130 2-Abdest bozulmuşsa, unutulmuş olan secde ve teşehhütleri yerine

getirmek için. 3-Farz olan Kabe tavafını yapmak için.

4-Abdest almak nezredilmiş, adanmış veya abdest almaya yemîn edilmiş ise.

5-Bedeninden bir kısmını Kur’ân yazısına, Peygamberlerin @ ve diğer Masûm zâtların @ isimlerine dokundurabilmek için.

ABDESTİ BOZAN ŞEYLER

Enbiyâlar şâhından (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt’in @ diğer kutlu sîmâlarından nakledilen hadîs-i şerîfler ve rivâyetlere göre abdesti bozan şeyler şunlardır:

●Bevl-idrar. ●Ğait-dışkı. ●Yellenmek. ●Gözün görmeyeceği, kulağın duymayacağı bir şekilde uyumak. Ancak, göz görmez ama kulak duyarsa abdest bozulmaz. ●Delilik, sarhoşluk ve baygınlık gibi aklın yitirildiği durumlar. ●Kadınların kendilerine has halleri. ●Gusül abdesti almayı gerektiren haller.

Abdesti bozan hallerle ilgili birkaç öğüt;

Bir zât der ki; “Ey kardeşim! Ne vakit uyanacaksın? Ey Şâfî mezhebine tâbî olan arkadaşım; elin nâmahrem bir kadına dokunduğu zaman abdestin bozuluyor,131 tekrar abdest alıyorsun da, Hakk’ın rızâsı olmayan bir harama elini uzattığında neden abdestin bozulmuyor? Halbuki birinci abdest namaz abdestidir, bozulursa yine almak mümkündür. İkinci abdest ise, îmân abdestidir. Yalan söylemek, ğıybet etmek, çalmak, çırpmak, vurmak, (haksız

130 Ehl-i Beyt öğretilerinde cenâze namazı ölü için bir duâdır. Bilindiği anlamda bir namaz gibi değerlendirilmemektedir. Dolayısıyla, bu namaz görüntülü duâda, abdest almak farz değil, sünnet ve güzel bir davranıştır. 131 Ehl-i Sünnet mezheplerinden biri olan Şafi mezhebine göre nâmahreme dokunmak abdesti bozar.

Page 131: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

129

yere) öldürmek gibi Allâh’ın men ettiği şeylere yanaştınmı îman abdestin bozuldu demektir. Tekrar almak zorcadır. Hazreti Adem @ elini bir kere Hak rızâsı olmayan bir yere uzattı diye nice yıllar tevbe ederek ağladı. Yani nice yıllarda îmân abdestini tazeleyebildi. Nebî olduğu halde. Ya sen ve ben nebi değilken ve o kadar seneden beri yaptığımız binlerce on binlerce fenalıklarla îmân abdestimizi bozduğumuz halde, bir defa olsun bu abdestimizi tazelemek için âh ederek ağlamak, yalvarmak aklımızdan geçti mi?

Ey Hanefî mezhebine, Mâlikî, Hanbelî mezhebine tâbî olan hak arkadaşlarım!.. Bizlerde mezhebimizce, bir çok abdesti bozan şeyler ile namaz abdestimiz bozulduğunda onu tazeliyor ve fakat, îmân abdestini bozan türlü hastalıklardan zerrece kaçınmıyoruz. Hanefi mezhebine tâbî olan bir kimsenin, bir yeri kanadığı veyahut iki yol denilen yerlerden su (idrar) ve gaz çıktığında gider abdestini tazeler. Fakat gider kan döker, katleder de zedelenen îmân abdestini tazelemeye lüzum görmez. Hakka bir kere rücû etmez, af dilemez. Vücudumuz kirlendiğinde onu temizlemek, yıkamak kolaydır. Bir parça sabun ve bir miktar su ile bu yapılabilir. Halbuki iffetimiz, nâmûsumuz kirlendi mi temizlemek için dünyanın sabunları, denizlerin, nehirlerin suları kâfî gelmez.132”

Sen! Ey Ehl-i Beyt’e uydum iddiasında olan arkadaş! Öğrenmiş bulunduğun, abdesti bozan hallerin, yalnızca sıralanan bir

kaç maddeden ibâret olduğunu mu sanmaktasın? Bir de bunun içi, bâtını, kalb yönü vardır. Zâhiren abdestin bozulduğunda, nasıl abdestini tazeliyor ve yüce dîvâna varıyorsan, kalb ve îmân abdestini bozan, zedeleyen haramlar ve kötülüklere düştüğünde de, kesin bir dönüşle yanlışlarına veda ederek tevbeye yönel ki; îmânı kâmil olanlar, sâdıklar ve evliyâullâh ile birlikte olasın, necât bulasın!

EHL-İ BEYT’İN HADÎS DERYÂSINDAN DAMLALAR

İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdular; “Bir kimsenin eşini öpmesi, ona

dokunması veya avret mahallini ellemesi ile abdesti bozulmaz.”133 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Burun kanaması, kan aldırmak ve

benzeri bir şekilde kan akması ile abdest bozulmaz.”134

132 El-Hâc Muzaffer Ozak: İrşâd: c:1 sh:99 133 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 37, İstibsâr: c:1 sh: 84, 86, 87, 95 134 A.g.e. Aynı sayfalar.

Page 132: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

130

İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu; “Abdestli bir kimse tırnaklarını kesse veya saç-sakal tıraşı olsa yeniden abdest alması gerekir mi?” Buyurdular: “Hayır gerekmez.”135

İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu; “Kusmakla abdest bozulur mu?” Buyurdular: “Hayır, bozulmaz.”136

İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Meziy veya vediy gelmesi ile abdest bozulmaz. Onlar, tükürük ve balgam mesâbesindedirler.”137

İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu; “Abdest îmânın yarısıdır.”138

Özünü hakka dönenin abdesti kâmil olur.

GUSÜL-BOY ABDESTİ

135 A.g.e. Aynı sayfalar. 136 Furû-u Kâfî: c:3 sh: 36, İstibsâr: c:1 sh: 83 137 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 39 138 Ebû Cafer Kuleynî: Furû-u Kâfî: c:3 sh: 72

Page 133: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

131

Vücûdun tamamını bir güzel yıkayıp temizlemek manasına gelen gusül; Allâh’ın Kitâbında; “...cünüp iseniz temizlenin...” [Maide (5): 6] buyurması ve bu temizliğin nasıl yapılacağının da Kâinâtın efendisi Hz. Muhammed (s.a.a.) tarafından açıklanması ile emredilmiş, bir tür bedenî temizliktir.

Gusül abdesti almanın farz olduğu yerler olduğu gibi, sünnet olduğu, iyi görüldüğü haller de vardır.

Başta güzel Peygamberimiz @ olmak üzere, O’nun hak vârisleri olan Ehl-i Beyt İmâmları da @ gusül abdesti ile ilgili açık, net ve doyurucu hükümler beyan ederek, İslâm ümmetinin fertlerine bu konunun ehemmiyetini îzâh etmişlerdir.

İslâm, akla aykırı bir din olmadığı gibi, herkesin kendi aklının sınırları içerisine hapsedebileceği kadar sığ bir din de değildir. İslâm’ın ilke ve prensipleri öncelikle Allâh’ın Kitâbı Kur’ân-ı Kerîm’den ve Kur’ân’ın yanılmaz öğreticileri olan Hz. Peygamber ile O’nun Oniki râşid halîfelerinden öğrenilir. Boy abdesti ile ilgili gerçekler de bu çerçevede anlaşılmalı, insanın dünyâ ve âhiret sâadetine bir vesîle olan bu temizlik de İslâm’ın emrettiği şekilde yerine getirilmelidir.

Sekizinci Râşid Halîfe İmâm Ali Rızâ @ boy abdesti ile ilgili bir sözünde şöyle buyuruyorlar; “İnsanın cünüp olduktan sonra gusletmesinin sebebi, bedeninde ve ruhsal durumu üzerinde oluşan kirlilik ve ağırlığın giderilmesi ve bedenen temiz, rûhen de rahat ve huzur içerisinde olunmasının sağlanmasıdır. Çünkü, cünüplükte bütün beden bu halden etkilenmektedir. Dolayısıyla, bedenin sadece cünüplüğe vesîle olan organının değil, tamâmının yıkanması gerekir. İdrar ve dışkı, meniden daha şiddetli necis oldukları halde, onları yaptıktan sonra gusletmek gerekmez. Bu, Allâh’ın, kullarına hem rahmeti ve merhametinin bir gereği, hem de bu iki halin insanda istek dışında ve çok sık olarak ortaya çıkmasından ötürüdür. Yüce Allâh kullarına zorluk ve meşakkat yüklememek için bu hallerde yalnızca abdest almalarını emretmiştir. Ki Allâh şöyle buyuruyor; “... Allâh sizin için kolaylık ister, güçlük istemez...”

[Bakara (2): 185]”139 Ehl-i Beyt’in seçkin İmâmlarından İmâm Ali Rızâ @’nın da beyân

ettikleri gibi, cünüplük ve benzeri hallerde boy abdesti almak Allâh’ın bir emri ve insanoğlunun faydasına bir uygulamadır.

139 Men lâ yahduruhul fakîh: c:1 sh: 44

Page 134: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

132

“...Eğer cünüp iseniz, taharetleniniz...” [Maide (5): 6] âyetinde sözü edilen “taharetleniniz” ifâdesi bütün Müslüman’ların ortak görüşüne (icmâsına) göre gusüldür, boy abdestidir.140

Öyle ise; Ehl-i Beyt erkânına bağlı bir Müslüman, her konuda olduğu gibi, bu konuda da; önce Kur’ân-ı Kerim’i ve Peygamber efendimizin @ uygulamalarını kendine örnek almalı, Ehl-i Beyt İmâmlarının (Oniki İmâm’lar) buyruklarına boyun eğmelidir. Haktan, hakîkatten uzak düşmüş ve ne oldukları, kim oldukları, nasıl ve hangi ölçülere göre yaşadıkları belli olmayan, Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in öğretilerinden habersiz câhil-cühelânın söz ve davranışlarına tâbî olmamalıdır.

GUSLETMEYİ FARZ KILAN HALLER

Farz olan gusüller yedidir: 1 - Cenâbet guslü. 2 - Hayız guslü. 3 - Nifâs (lohusalık) guslü. 4 - İstihâze guslü. 5 - Ölüye değme guslü.141 6 - Ölü guslü. 7 - Nezîr, yemîn ve benzeri sebeplerle farz olan gusüller.

CENÂBET GUSLÜ

İnsan iki şekilde cünüp olur:

●Meni gelmesi ile: Bir kimseden ister uyanık, ister uykuda, ister isteyerek, isterse istemeyerek, az veya çok olsun meni gelmesi ile o kimse cünüp olur.

140 Tehzîb: c: 1 sh: 103 141 Şafi, Maliki ve Hanbelilere göre de ölüyü yıkayan kimsenin gusletmesi müstehabtır. Vehbe Zuhaylı: İslâm fıkhı anskp: c:1 sh: 292

Page 135: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

133

İnsandan gelen sıvının meni olarak kabul edilmesi için; o sıvı bedenden fışkırarak gelmeli, şehvetle gelmeli, sıvı geldikten sonra bedende bir gevşeme hissedilmelidir. Hasta ve kadınlarda ise meninin fışkırması, şehvetle gelmesi ve bedenin gevşemesi gibi üç şart aranmaz. Yalnızca şehvetle gelmesi veya bedenin gevşemesi yeterlidir. Bir kimse uykuda iken kendisinden bir sıvı geldiğini hissetmemiş, ancak uyandığında bedeninde veya elbisesinde meni lekesini andırır bir lekenin varlığını müşahede etmiş ise, cünüp olduğuna hükmeder ve boy abdesti alması gerekir.

●Cinsî münâsebet ile: Bir kimse, sünnet yeri kadar veya daha fazlası dâhil olmak şartıyla cinsî münâsebette bulunursa meni gelmemiş bile olsa cünüp olur ve her iki tarafında boy abdesti alması farzdır.

CÜNÜP OLAN BİR KİMSEYE YAPILMASI HARÂM OLAN ŞEYLER:

1. Bedeninden her hangi bir yerini Kur’ân’ın yazısına (velev ki bir harfine bile olsa), Allâh’ın ismine, Peygamberlerin @ ve diğer Masumların @ isimlerine değdirmesi.

2. Mescidü’l Harâm’a ve Peygamberimizin @ mescidine (bir kapıdan girip diğerinden çıkılsa bile) girmesi.

3. Diğer mescitlerde sebepsiz ve mazeretsiz olarak oturması, mescide bir şey bırakması.

4. İçerisinde, farz olan tilâvet secdesi bulunan bir sûreyi okuması. Bu sûreler şunlardır:

●Secde Sûresi. ●Fussilet Sûresi. ●Necm Sûresi. ●Alak Sûresi.

Cünüp olan kimsenin bu surelerden bir harf bile okuması harâmdır.

CÜNÜP OLAN KİMSEYE MEKRÛH OLAN ŞEYLERDEN BAZILARI:

●Abdest almadan ya da, en azından mazmaza ve istinşâk yapmadan yiyip, içmek.

●Farz secdeleri olmayan sûrelerden yedi âyetten fazla okumak.

Page 136: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

134

●Bedenin her hangi bir yerini Kur’ân’ın cildine veya sayfalarına, yazılarının arasına değdirmek.

●Üzerinde Kur’ân bulundurmak. ●Abdest almadan uyumak. ●Kına ve benzeri bir şeyle boyanmak. ●Uykuda cünüp olduktan sonra, gusletmeden cinsel ilişkide bulunmak.

GUSÜL İKİ ŞEKİLDE ALINABİLİR;

1. İrtimâsî gusül: Bir kimsenin, irtimâsî gusül niyetiyle bedeninin

tamamının suyun içine gireceği bir şekilde, havuz ve benzeri bir yerde yavaş-yavaş veya bir anda suya girmesidir. Bu şekilde alınan irtimâsî gusülde de bedenden her hangi bir yerin kuru kalmamasına dikkat edilmelidir. Farz bir orucu tutma durumunda olan, ya da hac ve umre için ihrâma giren kimse irtimâsî gusül alamaz.

2. Tertîbî Gusül: Banyo ve benzeri bir yerde bedenin kuru bir yeri kalmamak üzere, tertîp ve sıraya uygun bir şekilde yıkanılarak boy abdesti almaktır.

TERTÎBÎ GUSLÜN FARZLARI;

Guslün farzları üçtür;

1-Niyet etmek. 2-Kuru bir yer kalmayacak şekilde bütün bedeni yıkamak. 3-Tertîbe riâyet etmek: Yani önce baş ve boyunu, sonra vücudun sağ

tarafını, sonra da sol tarafını yıkamak suretiyle bütün bedeni yıkamak.

CÜNÜB OLAN BİR KİMSE;

●Namaz kılabilmek için. ●Kabe’yi farz olan tavafı yapabilmek için.

●Ramazân orucu ve onun kaza olan orucunu tutabilmek için, mutlak surette gusül abdestini almış olmalıdır.

GUSLÜN BAZI SÜNNETLERİ:

Page 137: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

135

1. Gusletmeden önce idrar yapmak. 2. İdrardan sonra istibrâ yapmak. 3.Gusüle başlamadan önce elleri yıkamak. 4.Mazmaza yapmak (ağıza su verip çalkamak). 5.İstinşâk (buruna su vermek). 6.Suyu isrâf etmeden kullanmak.

GUSÜL İLE İLGİLİ, EHL-İ BEYT İMÂMLARINDAN BİR SÖZ DEMETİ

Aşk yolunun serveri İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Bir kadın, erkekler gibi rüyâ görerek ihtilâm olursa, (yani fercinde meni-ıslaklık gelirse) gusletmesi gerekir. Şayet ıslaklık gelmezse gusletmesi gerekmez.”142 Hak erenlerinin önderi İmâm Cafer Sâdık @’a soruldu; “Bir erkek cünüp olduktan sonra, idrârını yapmadan boy abdesti alır, daha sonra da kendisinden meni gelirse ne yapması gerekir?” İmâm buyurdular; “Boy abdestini yeniler.” Soruldu ki: “Kadın, boy abdesti aldıktan sonra ondan meni gelirse ne yapmalıdır?” Buyurdular; “Kadın boy abdestini yenilemez. Çünkü, kadından gelen, kendine âit olan bir sıvı değil, erkeğe âit bir sıvıdır.”143 İmâm Hasan Askerî @ buyurdular; “Abdest ve gusülde mazmaza ve istinşâk farz değil sünnet bir ameldir.”144 Nûr güneşinin Işığı İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdu; “Abdest ve gusül, sınırlarını Allâh’ın belirlediği bir ameldir ki, Allâh onlarla kimin kendisine itaat ettiğini, kimin de kendine isyân ettiğini zâhir eder. Şunu biliniz ki, mümini hiç bir şey necis etmez. Dolayısıyla, abdest ve gusülde suyu, yağ sürer gibi dökünüz, harcayınız.” (İsraf etmeyiniz, yani bu amellerinizi sırf bedenî bir temizlikmiş gibi algılama durumuna düşmeyiniz.)145

142 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 48, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 48, Tehzîb: c: 1 sh: 124, İstibsâr: c: 1 sh: 108 143 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 49, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 47, Tehzîb: c: 1 sh: 143, 148, İstibsâr: c: 1 sh: 118 144 Tehzîb: c: 1 sh: 131, İstibsâr: c: 1 sh: 118 145 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 21, Men lâ yahduruhul fakîh: c.1 sh: 25, Tehzîb: c1 sh: 138

Page 138: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

136

Âdâbına uygun olarak nasıl boy abdesti alırız?

“Bismillâhirrahmânirrahîm.” diyerek, Allâh’ın adını anar, önce boy abdesti alacağımız mekan yahut vücûdumuzun her hangi bir yerinde necaset, pislik varsa onu yıkar, gideririz. Ellerimizin temizliğinden sonra, sünnet olarak ağzımıza ve burnumuza su verir, daha sonra başımızı ve boynumuzu bir güzel yıkamaya başlarız. Bu arada “Yâ Rabbi! Senin rızân için boy abdesti alarak kalben ve bedenen temizlenmeyi istiyorum.” der, niyet ederiz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, niyetin kalb ile yapılması yeterli olmakla birlikte, dil ile de ifâde edilmesi en güzel olanıdır. Sonra, başımızın her hangi bir yerinde kuru yer kalmadığına kanaat getirdiğimizde, sırasıyla vücûdumuzun sağ tarafını, omuzlardan ayaklara kadar güzelce yıkarız. Sol tarafı da aynı şekilde yıkarız. Vücudumuzun hiç bir yerinde kuru alan kalmadığında, yıkandığımız yerden ayrılmak üzere ayaklarımızı tertemiz kılar ve böylece boy abdestimizi tamamlamış oluruz. Boy abdesti alınırken herkes Allâh’a bağlılığı ve sevgisi nisbetinde içinden geldiği şekilde (Özellikle Ehl-i Beyt’ten nakledilen duâlar olması daha uygundur.) Rabbine hamd ve duâlar edebilir. Kadınlar boy abdesti alırken saçları toplu bir halde ise, saçlarını açmak mecbûriyetinde değildirler. Ancak, suyun deriye ulaşması gerekir. Aksi halde boy abdesti geçersiz olur.

HAYIZ GUSLÜ

Hayız; Kadınların rahminden, belli bir yaşa kadar, genellikle her ay, bir kaç günlüğüne, kan gelmesidir. Bu durumda olan kadına, “hayızlı kadın” denir. Hayız olmaya; âdet görmek, aybaşı olmak, regl olmak vs. de denilir. Hayız kanı, çoğunlukla koyu kıvamda bir sıvı, sıcak, siyaha çalan veya koyu kırmızımsı bir renkte olur ve baskıyla-hızlı bir akıntıyla dışarı çıkar. Âdet görmek, bir hanım için tabîi ve normal bir durumdur. Bu hâl Allâh-u Teâlâ’nın insanlığın bir yarısını oluşturan kadınlar için Havvâ annemizden @ beri takdir ettiği bir yazgı ve tekvîni bir kaderdir. Âdet gören bir kadın bu halinden dolayı, dînen ayıplanıp kınanmadığı veya pis kabul edilip dışlanmadığı gibi, Allâh’ın yaratılış fıtratına uygun yapıda bir kul olarak görülür. Ancak, gerek yüce Allâh, gerekse O’nun sevgili Elçisi Peygamberimiz (s.a.a.), kadınları bedenen ve bir kısmını da psikolojik olarak etkileyen bu geçici hallerde bir takım ibâdetleri yerine getirmekten muaf tutmuşlar ve onlara merhamet ile muâmele etmişlerdir. Bu durum, kadınların Allâh ve Resûlü @ katındaki

Page 139: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

137

değerlerinin düşüklüğüne değil, bilakis onlara ne kadar yüksek derece ve mertebelerin verildiğinin delîlidir. Zîrâ aybaşı denilen hallerde kadınlar bir takım ibâdetlerini yapmamakla günaha girmiş olmadıkları gibi, o halleriyle Allâh’a itaat içerisinde olduklarından, kendilerine verilen sevap ve mükâfâtı eksiksiz olarak almaya devam etmektedirler.

ÂDETİN BAŞLANGICI VE MÜDDETİ

Bir genç kızda âdet hâli en erken 9 (dokuz) yaşında başlar. Bu yaştan önce kanama olduğu takdirde o hayız kanı kabûl edilmez. Genç kızın âdet görmesi ile birlikte “ergenlik çağı” başlamış olur. Kureyş soyundan olan kadınlar 60 (altmış) yaşına kadar, diğer kadınlar da 50 (elli) yaşlarına kadar hayız görebilirler. Bu yaştan sonra görülen kana, hayız kanı (âdet kanı) denilmez. O kanın bir hastalıktan dolayı geldiği kabûl edilir. Kadınların bir kısmı belirtilen yaşlara gelmeden de âdet kanları kesilebilir, menopoza girebilirler.. Âdet müddetinin en azı 3 (üç) gün, en çoğu 10 (on) gündür. Üç günden az, on günden de fazla görülen kan hayız kanı kabûl edilmez. Hayızın ilk üç günü peş peşe olmalıdır. Meselâ; iki gün kan görülür, bir gün temiz olunur ve yine bir gün kan görülürse o kanlar hayız kanı değildir. Bir kadın, peş peşe üç gün hayız kanı görür sonra kan kesilirse, sonra tekrar kan görür ve kan gördüğü günlerle aradaki temiz olduğu günlerin toplamı on günden fazla olmazsa, aradaki pâk olduğu günler de hayız günlerinden sayılır. Bir kadın üç günden az kan görür ve pâk olur, sonra da üç gün veya daha fazla kan görürse ikinci kan hayız kanıdır, evvelki gördüğü kan hayızdan sayılmaz. Bir kan görülürde, hayız kanı mı, lohusalık kanı mı olduğundan şüphe edilirse, kan hayız kanı şartlarını taşıyorsa hayız kanı kabûl edilir. Hamile bir kadının veya çocuğuna süt veren bir kadının hayız olması mümkündür.

Page 140: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

138

HAYIZLI BİR BAYANIN YAPMASI HARÂM OLAN ŞEYLER:

1.Abdest, gusül veya teyemmümle yerine getirilmesi gereken

ibâdetler. Farz ve sünnet namazlarının kılınması, Ramazân-ı Şerîf orucunun tutulması vs. gibi.

2.Cünüp olan bir kimsenin yapması harâm olan şeylerin tümü. 3.Meni gelmese dâhî sünnet mahalli yada daha azının dâhil olacağı

şekilde eşiyle ilişkiye girmesi. Bu fiil erkeğe de harâmdır.

Hayız ile ilgili bazı hükümler;

Bir kadın, hayız kanı özelliği taşıyan kan görür ve onun üç gün süreceğini kuvvetle tahmin ederse o zaman zarfındaki yapması gereken ibâdetlerini terk etmelidir. Şayet üç gün görmez ise, o takdirde yerine getiremediği ibâdetlerin kazasını yapmalıdır. Erkek, hayızlı olan eşiyle cimâ yaparsa (cinsel ilişkiye girerse), harâm işlenmiş olur. Buna karşılık, kefâret olarak fakirlere sadaka vermeli, hiç olmazsa Allâh’tan af ve bağışlanma dilemelidir. Hayızlı bir kadını boşamak geçersizdir. Kadın, hayızlı olduğunu veya hayızdan temizlendiğini beyân ettiğinde sözü geçerlidir, ayrıca araştırma yapılmaz, kadının sözüne itibâr edilir. Kadın hayız kanından kurtulduktan sonra gusül etmemiş bile olsa onunla cinsel ilişkiye girilebilir.146 Ancak, en iyisi gusül yaptıktan sonra ilişkiye girmektir. Kadının hayızlı olduğu zamanlar kılmadığı günlük namazların kazâsı yapılmaz. Tutamamış olduğu farz orucun ise kazâsı gerekir. Yakın vakitte hayız olacağını bilen bir hanım, namaz vakti girer girmez namazını geciktirmeden kılmalıdır. Bile bile geciktirir de o arada hayız olursa kılamadığı namazı kazâ etmelidir. Hayızlı hanımın, namaz vaktinde kendini kandan temizlemesi, hayız bezini değiştirmesi, abdest alarak kıbleye yönelip zikir, duâ ve Peygamberle @ Ehl-i Beyt’e @ salavât ile meşgul olması müstehâb-iyi bir davranıştır.

146 Hanefiler de bu görüştedirler: Vehbe Zuhayli: İslâm fıkhı ansklp: c:1 sh: 312

Page 141: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

139

Hayız guslü nasıl alınır?

Hayızlı bir kadının kandan temizlendikten sonra ibâdetlerini yerine getirebilmesi için gusletmesi farzdır. Hayız guslü, cünüplükten temizlenme guslü gibi alınır. Ancak, namaz kılınabilmesi için gusülden önce veya sonra ayrıca namaz abdesti de alınmalıdır.

HAYIZ VE HAYIZ HÜKÜMLERİ İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN BAZI RİVÂYETLER

Ehl-i Beyt’in atası Hz. Muhammed buyurdular; “Kim, hayızlı hanımıyla cinsel ilişkide bulunur da cüzzam vb. bir hastalığa yakalanmış çocuğu olursa, o kişi kendinden başka kimseyi kınamasın!”147 Sâdıkların imâmı İmâm Cafer Sâdık @’a soruldu; “Bir kadın hamile kalır, hamileliğinde de önceki aylarda gördüğü gibi hayız olursa namazlarını terk eder mi? İmâm @ buyurdular; “Evet. Böyle bir durumda namaz kılmaz.”148 İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu; “Bir kadın Ramazan ayında oruçlu iken güneş batmadan önce adet görürse ne yapmalıdır?” Buyurdular; “Orucu bozulmuş olur ki yiyip, içebilir.”149 İmâm Mûsâ Kâzım @’a soruldu; “Hayızlı bir kadın, kandan temizlendikten sonra, gusül abdesti almadan kocası ile ilişkiye girebilir mi?” İmâm @ buyurdular; “Bir sakıncası yoktur. Ancak, gusül yaptıktan sonra cimâ etmek bana daha sevimli geliyor.”150

NİFÂS-LOHUSALIK GUSLÜ

Nifâs; Doğumdan sonra rahimden kan gelmesine denir. Nifas hâli kanın görülmesiyle belli olur. Eğer kadın doğumdan sonra kan görmezse lohusa sayılmaz.

147 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 52 148 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 97, Tehzîb :c:1 sh: 110, İstibsâr: c: 1 sh: 138 149 Tehzîb: c: 1 sh: 153, İstibsâr: c:1 sh: 145 150 Tehzîb: c: 1 sh: 167, İstibsâr: c:1 sh: 136

Page 142: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

140

Lohusalık müddeti ve hükümleri;

Lohusalık müddetinde alt sınır yoktur. Bir kadın hiç kan görmediği zaman lohusa kabûl edilmediği gibi, bir an, bir gün vs. de kan görebilir. Ancak lohusalık kanı 10 (on) günden fazla olamaz. Şayet on günü geçerse, gelen kanın başka sebep ve hastalıklardan geldiği (istihâze kanı olduğu) kabûl edilir. 151 Kadın doğumdan hemen sonra kan görmez, fakat, ilk on gün içerisinde kan görürse, kanı gördüğü andan itibâren lohusa sayılır. Doğumdan hemen sonra kan görülür, bir müddet temiz kalınır, sonra doğumdan itibâren ilk on gün içerisinde yine kan görürse iki kan görme zamanı ve arasındaki günler lohusalıktan sayılır. Doğum veya düşükte çocuğun yaratılışının tamamlanmış olması gerekmez. Rahimden gelen düşük, içerde kalsaydı “insan olurdu” denilecek durumda idiyse, bu halde de gelen kan nifâs-lohusalık kanı sayılır. Hayızlı bir kadına neler farz ve neler harâm ise lohusa için de aynı hükümler geçerlidir. Lohusalık halinden temizlenen bir kadın, hayızdan temizlenen kadın gibi, boy abdestini ve namaz abdestini alarak ibâdetlerini yerine getirmeye başlar.

İSTİHÂZE GUSLÜ

Hayız ve lohusalık kanı hâricinde, kadından çıkan her türlü kan istihâze

kanıdır. Yani; Bulûğ çağına ermemiş bir kızın fercinden gelen kan, buluğ çağına ermiş bir bayandan üç (3) günden az, on (10) günden fazla gelen kan ve lohusa bir kadından on (10) günden sonra görülen kan istihâze kanıdır.

151 Ehl-i Beyt yolu hadis kaynaklarında lohusalık halinin on gün, onsekiz-yirmi gün, hatta kırk güne kadar olabileceğine dâir rivâyetler de mevcuttur. Anlaşılan odur ki, bölgeden bölgeye, iklimden iklime, kadından kadına farklı lohusalık hâli ortaya çıkabilmektedir. Ehl-i Beyt yoluna bağlı kadınlar bu rivâyetleri de gözönünde bulundurarak kendi hal ve hareketlerine yön verirler. Durumları uygun olanlar on günü ölçü alır, kanama devâm ederse istihâze hükümlerine göre amel ederler. Hâli, durumu uygun düşmeyenler ise diğer belirtilen süreleri ölçü alarak davranırlar. Karı-koca arasındaki yakınlıkta bu çerçevede değerlendirilmelidir. Bakınız: Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 98, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 55, Tehzîb: c: 1, sh: 174-177, İstibsâr: c: 1 sh: 152,153 vb.

Page 143: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

141

İstihâze kanı genellikle sarı renkli ve soğuk olur. Kendiliğinden ve yakıcılığı olmaksızın çıkar ve koyu da olmaz. Ancak, bazen siyaha çalan koyu kırmızı renkte, sıcak, basınçlı ve yakıcı da olabilir.

İstihâze üç kısma ayrılır:

● Az istihâze kanı: Kadının, fercinin dâhiline koyduğu pamuğa iyice işlemeyen ve pamuğun diğer tarafından görülmeyen kandır. ● Orta istihâze kanı: Ferce konulan pamuğa işleyen, öbür tarafından da görülen, ancak kanı önlemek için fercin dışına konulan mendile akmayan kandır. ● Çok istihâze kanı: Pamuktan geçerek, dışa konulan beze, mendile ve benzeri şeylere kadar işleyen-akan kandır.

İstihâzeli kadın ile ilgili bazı hükümler;

Az istihâze kanı gelen bir kadının, pamuğunu değiştirmesi veya yıkaması, kılacağı namaz için de abdest alması gerekir. Orta veya çok istihâze kanı gelen bir kadın ise, gerekli temizlikleri yaptıktan sonra kılacağı namazlar için gusletmeli ve ayrıca da abdest almalıdır. İstihâze kanı kesilen bir kadın da derhal temizlenir. İstihâzesi ile ilgili abdestini veya gusül ile birlikte abdestini alarak namazlarını kılmalıdır. Kadının fercinin içinde kalan ve dışarı akmayan istihâze kanı, abdesti ve guslü bozmaz. Mekke ve Medine mescitlerine girmenin, diğer mescitlerde durmanın, farz secdesi olan sûreleri okumanın istihâzeli kadın için bir sakıncası yoktur. İstihâzesi orta veya çok olan bir kadının, gusül etmediği müddetçe kocası ile cinsel ilişkiye girmesi helâl değildir. Bayanlarda hayız ve istihâze kanının dışında fercde oluşan bir takım akıntılar olur ise, bu akıntılardan bez kullanarak korunulmaya çalışılmalıdır. Mümkün ise kullanılan bez değiştirilerek temiz bir bez konulmalı abdest alınarak namaza durulmalıdır. Şehvet, hayal kuşunun daldan dala konması, dokunma vs. gibi sebeplerden oluşan akıntılar ise meni hükmünde değildir. Boy abdestini gerektirmediği gibi namaz abdestini de bozmaz. Ancak, öylesi durumlar vâkî olduğun da takvâ gereği yeniden abdest alınması faziletlidir.

Page 144: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

142

ÖLÜYE DEĞME GUSLÜ

Bir insan, ölmüş bir kimsenin soğumuş veya gusül verilmemiş bedenine dokunursa -ister uykuda, ister uyanık, isteyerek veya istemeyerek dokunmuş olsun- ölüye dokunma guslü alması gerekir. Öyle ki bir kimsenin tırnağı bile, soğumuş yada gusül verilmemiş bir ölünün tırnağına veya kemiğine vs. değse yine ölüye değme guslü almalıdır. Çocuğun cenâzesine, hattâ, dört ayını doldurmuş ve düşük olmuş bir çocuğa dâhi dokunulduğunda Ehl-i Beyt yoluna göre ölüye dokunma guslü alınmalıdır. Ölüye dokunma guslünü, cünüplükten temizlenme guslü gibi yerine getirmek gerekir. Bu guslü alan kimse, namaz kılabilmek için ayrıca da abdest almalıdır. Bir kaç ölüye dokunulduğunda veya bir ölüye birden çok dokunulduğunda bir gusül yeterlidir. Ölüye değdikten sonra gusletmemiş olan bir kimsenin, mescitte durmasında, eşi ile cinsel ilişkiye girmesinde, içinde farz secde bulunan sûreleri okumasında sakınca yoktur. Ancak namaz ve benzeri ibâdetler için gusledip ayrıca da abdest almalıdır.

ÖLÜYE VERİLEN GUSÜL

Ölüm döşeğinde olan bir Müslüman’a karşı vazîfelerimiz olduğu gibi, ölmüş olan bir Müslüman kardeşimize karşı da yerine getirmemiz gereken bir takım görevlerimiz vardır. Bu görevlerimizden en başta gelenleri ise; ölüye gusül verilmesi, cenâzenin kefenlenmesi, ölü için bir nevi dua olan cenâze namazının kılınması ve ölünün defnidir. Bu vazîfeleri yerine getirmek farz-ı kifâye olup, bir kısım Müslüman’ların bunları yapması ile sorumluluk diğer Müslüman’ların üzerinden kalkar.

Cenâzeye üç gusül verilmesi farzdır:

1 - Sidr ile karışık suyla, 2 - Kâfur ile karışık suyla, 3 - Hâlis-saf su ile.

Page 145: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

143

Suya karıştırılmak için sidr, kâfur bulunmaz ya da bulunur ancak, gasbedilmiş, çalınmış vs. olursa o durumlarda yalnızca temiz su ile üç guslün verilmesi farzdır. Cenâze guslü, cünüplükten temizlenme guslü gibidir.

Ölü guslü ile ilgili bazı hükümler;

Cenâzeyi yıkayan kimse Allâh rızâsı için yıkamalıdır. Yaptırılan gusle karşılık ücret almak, talep etmek harâmdır. Cenâzeyi yıkayan kimsenin mümkün mertebe Müslüman olması, Oniki İmâm’ın Velâyet ve İmâmetine inanması yada en azından onlara düşman olmayan biri olması, akıllı olması, gusül meselelerini bilmesi ve buluğ çağına ermiş olması gerekir. Müslüman çocuğun guslü zinâdan doğmuş bile olsa farzdır. Kâfirin ve kâfir çocuğunun gusül, kefenlenme ve İslâm usullerine göre defni câiz (dine uygun) değildir. Bir çocuğa karşı bu vazîfelerin yerine getirilmesi için ana-babasının ikisininde yada en azından birisinin Müslüman olması gerekir. Düşük yapılmış çocuk dört aylık veya daha büyükse gusledilmelidir. Dört aylıktan küçük ise gusledilmesi farz değildir, bir beze sarılarak defnedilir. Kadın erkeği, erkek de kadını guslettiremez. Ancak, kadın kocasına, koca da karısına gusül verebilir. Cenâze yıkamak için su bulunmaz veya suyu kullanmanın sakıncası olursa cenâzeye gusül yerine teyemmüm verilmelidir

ÖLÜM VE ÖLÜ GUSLÜ İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN BAZI RİVÂYETLER

İmâmlar İmâmı Resûlullâh (s.a.a.) buyurdular; “Âni ölüm, mümin için bir rahmet ve rahatlık, kâfir içinse bir üzüntü, sıkıntı ve zorluktur.”152 İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu; “Kadınlar, kaç yaşına kadar olan erkek çocuğunu yıkayabilirler?” İmâm @ buyurdular; “Üç yaşına kadar yıkayabilirler.”153 İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdu; “Bir mümin, mümin kardeşini öldükten sonra yıkar ve yıkarken de Allâh’tan kardeşi için af-bağışlanma dilerse, Allâh (c.c.), o ölünün küçük günahlarını bağışlar.”154 152 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 112, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 80, c: 4 sh: 292 153 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 160, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 94 154 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 164, El-Fakîh: c: 1 sh: 85

Page 146: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

144

İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu; “Cünüp olarak ölen bir kimse nasıl yıkanır?”İmâm @ buyurdular; “Ölü guslü olarak bir gusül verilmesi yeterlidir.”155

NEZİR VE YEMÎN GİBİ SEBEBLERLE FARZ OLAN GUSÜL

Bir kimse, kendi kendine boy abdesti almayı nezreder, ahdederse, o kimsenin verdiği sözü yerine getirerek boy abdestini alması farzdır.

SÜNNET OLAN GUSÜLLERDEN BAZILARI

Peygamber efendimizden @ ve Ehl-i Beyt İmâmlarından @ nakledilen güvenilir rivâyetlere göre bir çok sünnet gusül vardır. Bunlardan en önemlileri ve çokça tavsiye edilenleri ise şunlardır:

1.Cuma guslü: Cuma günü sabah ezanından, öğle ezânına kadar ki zaman içerisinde yerine getirilmesi iyidir. 2.Mübarek Ramazân-ı Şerîf ayının ilk gecesi ve yirmibirinci gecesine kadar ki tek geceler (3.5.7.vs. geceleri gibi.) ve yirmibirinci geceden sonraki bütün gecelerdeki gusül: Bu guslün yapılma zamanı ise, gecenin tamamıdır. 3.Ramazan ve Kurban bayramı guslü: Bu guslün yapılma zamanı ise, sabah ezanından güneş batıncaya kadar ki zamandır. 4.Ramazan bayramı gecesinin guslü: Bu guslün vakti, arefe gününün güneş batmasından, bayram gününün sabah ezânına kadar ki zamandır. 5.Zilhicce ayının sekizinci ve dokuzuncu günlerinin guslü. 6.Receb ayının birinci, on beşinci ve son gününün guslü. 7.Resûlullâh’ın peygamberlik görevi ile görevlendirildiği gün olan, Receb ayının yirmiyedinci gününün guslü. 8.İmâm Ali’nin Peygamber efendimiz @ tarafından müminlere Velî olarak atandığı gün olan “Ğadîr-i Hum Bayramı” gününün guslü. (Onsekiz zilhicce) 9.Ehl-i Beyt-i Mustafâ’nın, Hıristiyanlarla lanetleşmeye çağrıldığı gün olan (Mübâhele günü) Zilhicce ayının yirmidördüncü gününün guslü.

155 İstibsâr: c: 1 sh: 194

Page 147: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

145

10.Efendiler efendisi Hazreti Peygamberin @ doğum günü olan onyedi Rebîulevvel gününün guslü. 11.İmâm Mehdî (a.f.)’nin doğum günü olan Şaban ayının onbeşinci günü guslü. 12.Nevruz bayramı gününün guslü, Rebîulevvel ayının dokuzuncu gününün guslü, Zilkade ayının yirmibeşinci gününün gusülleri. 13.Yeni doğmuş bir çocuğa verilen gusül. 14.Bedeninden bir yeri, gusül verilmiş bir ölünün bedenine değen kimsenin guslü. 15.İdam edilmiş bir kimseyi, mecbûren ya da tesâdüfen değil de özellikle görmeye giden ve gören kimsenin guslü. 16.Mekke ve Medîne şehirlerine, Mescidül Harâm’a, Mescid-i Nebî’ye ve bütün Ehl-i Beyt’in pâk kabirlerini, haremlerini uzaktan ya da yakından ziyâret etmek amacıyla yola çıkıldığında da gusletmek müstehâb (iyi bir davranış olarak) görülmüştür. Bunlardan başka daha bir çok sünnet ve müstehâb olan gusüller vardır ki, onlar ayrıntılı olarak Ehl-i Beyt yoluna bağlı âlimlerin daha geniş ve hacimli, kıymetli eserlerinde beyan edilmiştir. Bir kimse, sünnet ve müstehâb olarak almış olduğu bir gusül ile, namaz ve benzeri, farz olan bir ibâdeti yerine getiremez. Ayrıca abdest alması gerekir.

Alevî; atalara uyan değil, Hakk’a uyandır.

TEYEMMÜM

Page 148: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

146

“...su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm ediniz. Yüzlerinize ve ellerinize ondan (topraktan) sürünüz...” [Maide (5): 6, Nisa (4): 43] âyeti gereğince, bir Müslüman’ın bazı hal ve durumlarda, toprak ile yapmış olduğu temizlik ve almış olduğu abdeste “teyemmüm abdesti ” adı verilir. İslâm’daki emir ve yasakların maddî ve manevî bir çok faydalarının olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Ancak, bunlara uymaktaki asıl gâye, Allâh’ın rızâsına ulaşmaktır. Teyemmüm olayı da bu açıdan ele alınmalı, yapılan amel temizlikten daha ziyâde, Allâh’ın emirlerine bağlı kalmış olmak şeklinde anlaşılmalıdır. Bir kimsenin teyemmüm edebilmesi için bir takım şartlar vardır. Şimdi bunları açıklamaya çalışalım.

HANGİ HALLERDE TEYEMMÜM YAPILMALIDIR?

Aşağıda sayılan yedi yer ve halde teyemmüm yapılır:

1-Abdest veya gusüle yetecek miktarda su bulunamadığında. Bir kimse bulunduğu yer itibâriyle önce suyu arayıp bulmaya çalışmalıdır. Yerleşim alanında ise; ümidini kesinceye kadar suyu aramalıdır. Çöl, dağ ve benzeri yerlerde; bulunulan yer düz ve engebesiz ise, dört tarafa iki ok atımı mesâfede suyu aramalı, bulunulan yer engebeli, ormanlık veya meşakkatli bir alan ise dört tarafa bir ok atımı mesâfede su aramalıdır. Namaz vaktinin dar olması durumunda ise vakit geçirilmemeli, derhal teyemmüm edilmelidir. 2-Su bulunur, fakat ihtiyarlık, hırsızlık, canavar korkusu ve benzeri sebeplerden dolayı suya ulaşılamadığında teyemmüm yapılır. 3-Su kullanıldığı takdirde hasta olunacağından, hasta ise hastalığın şiddetlenip tedavinin güçleşeceği ve benzeri endişe ve korkuların bulunması halinde teyemmüm yapılır. 4-Su kullanıldığı takdirde, susuzluktan dolayı bir insanın ya da bir hayvanın ölümüne sebep olunacaksa teyemmüm edilir. 5-Beden ve elbisesi necis olan bir kimsenin az miktarda suyu olur ve onunla abdest veya gusül aldığı takdirde, beden ve elbisesini yıkamaya suyu kalmayacak ise, su ile beden ve elbisesini yıkar, kendisi teyemmüm eder. 6-Kullanacak su veya su kabının harâm olması halinde teyemmüm edilir. (Meselâ; su veya kap ğasbedilmiş olsa, veya suyu kullanacağı kap altın ise vb.)

Page 149: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

147

7-Abdest veya gusül alındığında, farz olan namazın tamâmı veya bir kısmının vakti geçirilecekse teyemmüm edilmelidir.

TEYEMMÜM NELERLE YAPILIR?

Toprak, çakıl, taş, tuğla, testi, kireç taşı, alçı taşı, mermer taşı ve benzerleri üzerine temiz oldukları takdirde teyemmüm yapılabilir. Adı geçen şeylerin bulunmaması halinde elbise veya yaygı-halı-kilim üzerindeki toz ile de teyemmüm yapılabilir. Bu da mümkün olmadığı takdirde çamura teyemmüm yapılabilir.

TEYEMMÜM NASIL YAPILIR VE FARZLARI NELERDİR?

Teyemmümün farzları dörttür:

1-Niyet. 2-İki elinin içini, üzerine teyemmüm yapılması uygun olan bir şeye vurmak. 3-İki elinin içini, alnın üst tarafından kaşların ve burnun üzerine kadar çekmek. 4-Sol elin içini, sağ elin üzerine bileklere kadar çekmek, sonra da sağ elin içini aynı şekilde sol elin üzerine (avuç içine değil) bileklere kadar çekmek.

Teyemmüm ile ilgili bazı hükümler;

Mesh verirken, alnı ve ellerinin içini yukarıdan aşağıya doğru meshetmek gerekir. Bileklerden parmak uçlarına doğru mesh verilirken, parmak aralarına da mesh vermek gerekmez. Teyemmüm yapılırken bütün ameller birbiri peşi sıra yapılmalıdır. Arada teyemmüm yapılmadığına inanılacak kadar bir fasıla-zaman aralığı bırakılmamalıdır. Niyet edilirken, teyemmümün abdest yerine mi, gusül yerine mi ya da hangi tür bir gusül yerine yapıldığı belirtilmelidir. Abdesti bozan şeyler, abdest karşılığı alınan teyemmümü, guslü bozan şeyler de gusül karşılığı yapılan teyemmümü bozar. Teyemmüm yapmayı gerekli kılan haller ortadan kalktığı anda derhal abdest veya gerekiyorsa gusül yerine getirilmelidir.

Page 150: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

148

Âdâbına uygun olarak nasıl teyemmüm yaparız?; Teyemmüm yapılacağı zaman önce üzerinde teyemmüm yapılması uygun düşen bir madde buluruz. Elde yüzük ve meshe engel olacak bir şey varsa çıkarır, gideririz. Ne yerine teyemmüm edilecekse ona niyet ederiz. Meselâ; “Niyet ettim namaz abdesti yerine teyemmüm etmeye” gibi. Besmele çekerek, ellerimizi toprak ve benzeri bir şeye vururuz. Abdest yerine teyemmüm yapılacaksa; bir vuruşla ellerimizi vurduktan sonra saçın bitim yerinden itibaren alına, kaşların üzerine ve burun üzerine kadar meshederiz. Sonra da sağ elin üzerini sol elin içi ile, sol elin üzerini de sağ elin içi ile meshederiz. Boy abdesti yerine teyemmüm yapılacaksa yüz meshi için bir vuruş, ellerin meshi için de bir vuruş olmak üzere en az iki kez ellerimizi toprağa vurmamız gerekir. Bu şekilde teyemmüm almış oluruz.

Akıl; göz, vahiy; ışık gibidir. Yalnız akılla yetinmeye çalışan,

Karanlıkta yol alan kimseye benzer.

NAMAZ NAMAZIN MÂNÂ VE HİKMETLERİ

Namaz ne demektir? Kur’ân-ı Kerîm’de, Peygamberimizin @ ve O’nun

tertemiz soyu olan Ehl-i Beyt Önderlerinin @ öğretilerinde namaz ne şekilde yer almaktadır? Namâz-Niyâz ilişkisi nedir? Namazın yerini başka bir ibâdet tutabilir mi? Namaz kılmadan, Müslüman, özellikle de Ehl-i Beyt’e bağlı bir Müslüman olunabilir mi? Ya da namaz kılmayan herkes kâfir midir? İslâm’da kaç vakit namaz vardır? Namaz; herkesin kendi gönlünün istediği şekilde yerine getirebileceği bir ibâdet midir? Her kılınan namaz, namaz mıdır? Her namaz kılan da Müslüman mıdır? Gerçek namaz nasıl kılınır? Namazı ikâme

Page 151: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

149

etmenin mânâsı nedir?, ve insanda nasıl bir etki bırakır? Bütün bunlara, elimizden geldiğince ve dilimizin döndüğünce Ehl-i Beyt @’in berrak kaynakları ışığında cevap vermeye çalışacağız. Namaz; Arapça “Salât” kelimesinin bir karşılığı olarak kullanılmaktadır. Farsça bir kelime olan namâz; dilimizde, belli kural ve kâideler çerçevesinde yerine getirilen bedenî bir ibâdete verilen isimdir. Salât kelimesi, Kur’ân-ı Kerîm’de birbirine yakın ifâdelerle yüzü aşkın âyette geçmektedir. Bu âyetlerin bazılarında, duâ ve niyaz, bazılarında da anladığımız ve gelenekselleşmiş manayı ifade eden namaz ibâdeti kast edilmektedir. Şurası bir hakîkattir ki; Kur’ân; defalarca belirttiğimiz gibi her şeyin özünü, esâsını, temel prensiplerini ortaya koymakta, ayrıntılarını ve genişçe îzâhını ise kendisiyle hayat bulduğumuz Efendimize (s.a.a.) ve O’nun hak vârisleri olan ilim ve zikir ehli, Ehl-i Beyt İmâmlarına @ bırakmaktadır. Öyleyse; önce Kur’ân-ı Mübîn’de geçen salât kelimelerinin, içerisinde yer aldığı bazı âyet meallerine bir göz atalım: “Allâh ve melekleri Peygambere Salât etmektedirler. Ey îmân edenler! Siz de O’na Salât ediniz...” [Ahzab (33): 56] Burada “salât” duâ etmek ve salavât getirmek mânâsında kullanılmaktadır. “...Onlara (müminlere) Salât et. Muhakkak ki (ey Peygamber) senin salâtın onları yatıştırır, onları sükûn ve huzura erdirir...” [Tevbe (9): 103] Yine burada “salât” duâ ve af dileme (istiğfâr) mânâsında kullanılmaktadır. “...Her bir canlı kendi Salât ve tesbîhini bilmiştir...” [Nûr (24): 41] Burada da “salât” duâ, niyaz ve canlıların kendi âlemlerine has bir ibâdeti mânâsında kullanılmaktadır. “Onların (müşrik-kafirlerin) Beytullâh (Kabe) yanındaki salâtları da ıslık çalma ve el çırpmadan başka bir şey değildi...” [Enfâl (8): 35] “salât” bu âyette de duâ, niyaz ve câhiliyye anlayışına âit bir ibâdet şekli anlamında kullanılmaktadır. “İşte Rablerinden Salavât ve rahmet hep onlaradır...” [Bakara (2): 157] Bu âyette de “salavât” af, mağfiret ve bağışlama mânâlarında geçmektedir. “Sen de içlerinde bulunup onlarla Salâtı ikâme ettiğin vakit, onlardan bir bölük seninle beraber Salâta dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar...” [Nisâ (4): 102] Bu âyette “Salât” ile, savaş ânında kılınacak olan namaz açıklanmakta ve bugün kılmakta olduğumuz namaz mânâsında kullanılmaktadır.

Page 152: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

150

“Salâtı ikâme ediniz, zekâtı veriniz...” [Bakara (2): 110] Burada da “salât” bugün kullanmakta olduğumuz namaz mânâsındadır. “Salâtı bitirdiğiniz zaman, ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde uzanarak Allâh’ı anın. Güvene kavuştuğunuzda Salâtı ikâme ediniz. Çünkü, Salât müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır.” [Nisâ (4): 103] Yine burada da “salât” bilinen namaz mânâsında kullanılmaktadır. Görülmektedir ki Kur’ân-ı Mecîd’ de “salât” farklı anlamlarda geçmektedir. Hiç kimse bu mânâların bir kısmını göz ardı ederek, salâtı yalnızca duâ ve niyaz-yakarış olarak açıklayamayacağı gibi, salâtın tamamının namazdan ibâret olduğunu da iddia edemez. Zirâ her birinin kendine mahsûs zamanı ve şekli vardır. Kur’ân-ı Kerîm’ de onlarca âyette geçen “salâtı ikâme ediniz” cümlesi ne anlama gelmekte?, başta Peygamberimiz @ olmak üzere, Ehl-i Beyt ve İtret @ bu cümlelere ne mânâ vermekte nasıl açıklamaktalar? Şimdi de onlara bir göz atalım: İmâm Muhammed Bâkır’dan @ nakledildiğine göre, Resûlullâh şöyle buyurdular; “Mümin bir kul namazı kılmaya başladığında, o, namazdan ayrılıncaya kadar Allâh, o kuluna nazar eder ve onu başının üzerinden göğün en üst ucuna kadar rahmeti ile kuşatır. Melekler yerden göğe kadar onun etrâfını çevirirler ve görevli bir melek başının üzerinde durarak şöyle der: Ey namaz kılan kul! Sana kimin nazar ettiğini, senin kimle konuştuğunu bir bilsen, ebedî olarak bulunduğun hâl ve mevkîden ayrılmazsın.” 156 İmâm Cafer Sâdık @’dan nakledildiğine göre, Resûlü Ekrem efendimiz @ buyurdular ki; “Namaz çadırın direği gibidir. Direk sağlam ise çadır bezi ve ipinin bir faydası olur. Direk kırıldıktan sonra ne ipin, ne de örtünün bir faydası yoktur.”157 İmâmet güneşinin parlak ışığı İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kim ki, içerisinde neler okuduğunu anlayarak ve ihlâs (samimiyet-tevhîd itikâdı) ile iki rekat namaz kılsa, namazı bitirdiğinde bütün günahları affedilmiş olur.” (Büyük günahlar ve Kul hakkı hariç)158 Muhammedî İslâm’ın bülbülü İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdular; “Namazı gevşek tutmayınız. Öyle ki; Allâh’ın Resûlü @ ölüm ânında şöyle

156 Ebû Cafer Kuleynî: Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 265 157 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 266, Ebû Cafer Kummî: Men lâ yahduruhul fakîh: c:1 sh: 136, Ebû Cafer Tûsî: Tehzîb: c: 2 sh: 238 158 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 266

Page 153: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

151

buyurdular; Namazı hafîfe alan benden değildir. Sarhoş edici içki içen benden değildir. Vallâhi bu kimseler Kevser havuzunda bana ulaşamazlar.”159 Sözünde ve fiilinde sâdık İmâm Cafer Sâdık @’ın naklettiğine göre, Resûlullâh @ şöyle buyurdular; “Mümin beş vakit namazı hakkıyla yerine getirdiği müddetçe şeytân ondan ümidini keser. Ne zaman ki namazlarında bir gevşeklik gösterir de bazı vakitlerini kılmamaya başlarsa, şeytân da bundan cesâret alır ve o kişiyi büyük günahlara daldırır.”160 Râşid halîfelerden İmâm Muhammed Bâkır’a @; “Onlar ki salâtlarını muhafaza ederler.” [Müminûn (23): 9] âyetindeki salâtlar hangileridir? diye sorulduğunda; Buyurdular ki @; “Buradaki salavât farz olan namazlardır.” “Onlar ki salâta devam ederler.” [Meâric (70): 23] âyetindeki salât hangisidir? denildiğinde ise; “Nâfile namazlardır.” buyurdular.161 Beşinci Hak İmâm Muhammed Bâkır @’a soruldu; “Allâh kaç vakit namaz farz kılmıştır.” Buyurdular;“Gece ve gündüzde toplam beş vakit namaz farz kılmıştır.” Soruldu ki: “Yüce Allâh bu beş vakit namazı isimlendirerek kitâbında (Kur’ân’da) açıklamış mıdır?” Buyurdular @; “Evet açıklamıştır.” Yüce Allâh Nebîsine emreder ki; “(Ey Resûlüm!) Güneşin dulûkundan, gecenin ğasakına kadar namaz kıl...” [İsrâ (17): 78] “dulûk”; güneşin zevâli, öğle vaktidir. Bu dulûk ile ğasak arasında dört vakit namaz vardır ki Allâh onları isimlendirmiş ve vakitlerini belirtmiştir. Gecenin “ğasak”ı ise, gece yarısıdır. Yine Yüce Allâh buyurdu ki; “...Fecrin Kur’ân’ını da (unutma)!, Muhakkak ki Fecrin Kur’ân’ına (Sabah namazında okunan Kur’ân’a)(hem gece hem de gündüzün melekleri ) şâhit olurlar.” [İsrâ (17): 78] İşte bu da beşinci farz namazdır. Yine Allâh buyurur ki; “Gündüzün iki tarafında (tarafeyi’n nehâr) namaz kıl...” [Hûd (11):

114]“tarafeyi’n nehâr” akşam ve sabahtır. “...ve gecenin yakın saatlerinde (zülefen minelleyli) de namaz kıl.” [Hûd (11): 114] bu da yatsı namazıdır. Yine Allâh buyuruyor; “Namazları ve orta namazı koruyunuz. Gönülden ve saygı ile Allâh’ın huzuruna durunuz!” [Bakara (2): 238] Orta namazdan kastedilen de öğle namazıdır...”162

159 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 268, Men lâ yahduruhul fakîh: c:1 sh: 132, 160 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 269 161 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 270 162 Bazı rivâyetlerde “Orta namazın” ikindi namazı olduğu da ifâde edilmiştir. Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 271, Men lâ yahduruhul fakîh: c:1 sh: 124, İstibsâr: c: 1 sh: 261. Vakit namazlar ile ilgili bakınız: Rûm sûresi (30): 17-18, Nûr Sûresi (24): 58, Asır sûresi (103): 1, Cuma sûresi (62): 9...vb.

Page 154: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

152

Mustaz’afların önderi İmâm Ali Rızâ @ buyurdular; “Namazın farz kılınışının sebebi, Rab olan Allâh’ın ortağı olmadığını îtirâf ve her şeyden güçlü olan Allâh’ın huzurunda kendini küçük görme ve tam haşyet, saygı ve teslîmiyet ile, geçmiş günahlarını itirâf edip af dilemeyi sağlamak içindir. Allâh’ı en büyük kabul ederek günde beş kez yere yüz sürmek manasına gelen namaz, Allâh’ı devamlı hatırda tutup unutmamak, korku içinde olarak O’nun önünde kendini küçük saymak, din ve dünyâ alanında verdiği nimetleri arttırmasını istemektir. Gece gündüz Allâh’ı hatırlatarak, insanın azmasını ve haddi aşmasını önleyen namaz, insanın; Mevlâsını, yöneticisini, yaratıcısını unutmamasına da vesîle olmaktadır. Rabbini hatırlayarak O’nun dîvânında baş eğmek elbette ki günahların ve fesatların önünü alır.”163 Buraya kadar bir kaçını ancak verebildiğimiz bu açıklama ve beyândan sonra akıllı bir Müslüman’ın, aklı başında bir Ehl-i Beyt dostunun namaz konusunda farklı bir yaklaşım sergilemesi ve namazı önemsememesi mümkün müdür? Kalbi Kur’ân ve Ehl-i Beyt sevgisi ile çarpan bir Müslüman elbette ki, namaza gereken önemi verecek, namazı bütün ibâdetlerinin bir başlangıcı kabul edecek, namazı terk etmenin ya da önemsememenin, kendisini Allâh’ın rahmetinden ve Ehl-i Beyt’in şefaatinden mahrûm bırakacağını bilecektir. Vahiy evinin öğrencilerinden İmâm Cafer Sâdık @’ın şu sözü kulaklara küpe olmalıdır. İmâm @ buyurmaktadır; “Biz Ehl-i Beyt’in şefaati namazı hafîfe alana ulaşmayacaktır.”164 Ehl-i Beyt’e ve Kur’ân’a bağlı olduğunu iddia eden bir Müslüman nasıl namazını terk eder? İmâm Cafer Sâdık’ın @ şu sözünden hiç mi öğüt almaz? İmâm @ buyurdular; “Bir kulun ilk hesaba çekileceği amel namazdır. Namazı kabul edilen kimsenin diğer amelleri de kabul edilecek, namazı kabul edilmeyenin de bütün amelleri reddedilecektir.”165 Anlaşıldı ki namaz ibâdeti mutlak sûrette yerine getirilecektir. Bundan kaçış ve kurtuluş yoktur. Ancak, bu ibâdet nasıl ve ne şekilde yapılacaktır? Herkes kendi aklının estiği şekilde ve ölçülerde mi yapacaktır? Şüphesiz ki hayır... Namaz ibâdeti; ana hatlarını Kur’ân’ın belirlediği, ayrıntılarını ise Resûl-ü Ekrem’in @ ve O’nun pâk Ehl-i Beyt’inin @, İtret’inin @ tarîf ettiği şekilde yerine

163 Bıhârul Envâr: c: 82 sh: 261, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 139 164 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 270, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 133 165 Men lâ yahduruhul fakîh. c: 1 sh: 134

Page 155: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

153

getirilecektir. İnşâallâh bu konudaki rivâyetleri yeri geldikçe vermeye çalışacak ve gereken açıklamaları yapacağız. Müslüman, Ehl-i Beyt muhibbi ve Alevî olmakla gurur duyan kimse; her şeyin namazla bitmediğini bilmeli, aksine namazın her ibâdetin anahtarı olduğunun şuuruna ermelidir. Nitekim bir çok rivâyetlerde nice namaz kılanların, namazın hedeflediği güzel ahlak, insanlarla insanca ilişkiler ve dürüstlükten uzak olmasından ötürü, istenen güzel sonuca ulaşamadıkları belirtilmektedir.166 Nitekim Pîrimiz de bu gerçeği ne güzel ifade buyurmuşlar:

“Bir kez gönül yıktın ise, Bu kıldığın namaz değil. Yetmiş iki millet dâhi, Elin, yüzün yumaz değil.”

Namaz ile ilgili söylenecek çok söz olmasına rağmen, biz; sözümüzü Şanı yüce Rabbimiz olan Allâh’ın bir âyeti ve Nebîler serveri Hz. Peygamberimizin @ bir hadîs-i şerîfleri, Hak İmâmlarından da @ bir rivâyet ile noktalıyoruz.

Yüce Allâh şöyle buyuruyor; “...Muhakkak ki (gerçek) namaz, (insanı) fahşâ ve münkerden (her türlü kötülük ve iğrenç hal-hareketlerden) uzak tutar...” [Ankebût (29): 45]

Canımız yoluna fedâ olsun! Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ @ buyuruyorlar; “Beş vakit namaz, kapınızın önünde akan ve kendisiyle günde beş kez yıkanarak temizlendiğiniz nehire benzer. Nasıl ki o nehirde beş kez yıkanmakla kir ve pislikten eser kalmaz ise, beş vakit namazı (hakkıyla) edâ eden kimsede de (büyük günahlar ve kul hakkı hariç) günahtan eser kalmaz.”167

İmâm Cafer Sâdık’a @; yüce Allâh’ın kullarına farz kıldığı amellerin en başında hangilerinin geldiği sorulduğunda, buyurdular; “Allâh’tan başka ilâh olmadığına, Hz. Muhammed’in @ Allâh’ın Resûlü olduğuna şehâdet etmek, beş vakit namazı kılmak, zekatı vermek, Kabe’yi haccetmek, Ramazan ayında oruç

166 Namazın zâhiri, bâtını ve önemi ile ilgili bakınız: Muhsin Kıraatî: Namazın hikmeti, Seyyid Rûhullâh (r.a.): Sırr-ı Salât (Namazın sırrı-esrârı), Mirza Cevad Tebrizî: Esrâru’s-Salât (namazın sırları), İhsan Kebir: Namaz bilinci, Abdullâh Yıldız: Namaz, Mevdûdi: Gelin Müslüman olalım, Saîd-i Nursî (r.h): Sözler (21. Söz), Hasan Turâbi: Namaz...vb. 167 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 136, Tehzîb: c: 2 sh: 237

Page 156: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

154

tutmak ve biz Ehl-i Beyt’in Velâyetini kabûl etmek. Kim bunları hakkıyla yerine getirir ve her türlü kötülüklerden uzak durursa cennete girer.”168

“Pir Sultan Abdal’ım, ölürüm deme,

Kıl beş vakit namazın kazâya koma. Sakın bu dünyâda kalırım deme, Tenim teneşirde özüm sağdadır.”169

Din gemisi namâz ile yol alır.

FARZ OLAN NAMAZLAR

Altı çeşit farz namaz vardır:

1-Günlük beş vakit namazlar. 2-Âyât namazı: Ay ve güneş tutulması, zelzele, korkutucu gök gürlemesi ve şimşek çakması durumunda kılınan namaz.

3-Cenâze namazı: Ölü için bir duâ ve Allâh’tan af dilemektir. 4-Kabe’yi tavaftaki farz namaz. 5-Büyük oğul üzerine farz olan, ölmüş anne ve babasının, kazâya kalmış farz

namazları. 6-Nezir, yemîn, ahd ve benzeri sebeplerden dolayı farz olan namaz.

GÜNLÜK FARZ NAMAZLAR

Günlük farz namazlar beş vakittir. Bu vakit namazlarının, ne zaman ve ne şekilde kılınacakları bizlere güvenilir rivâyetlerle ulaştırılmıştır. Şimdi beş vakit namazın vakitlerini açıklayalım.

168 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 131 169 Selâmi Münir Yurdatap: Pir Sultan Abdal’ın hayâtı ve şiirleri: sh: 150

Page 157: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

155

ÖĞLE VE İKİNDİ NAMAZLARININ VAKTİ

Öğle ve ikindi namazlarının her birinin husûsi ve müşterek vakitleri vardır. Öğle namazının husûsi vakti; öğle namazını kılma vakti girdikten itibâren, bir öğle namazı kılınacak kadar vaktin geçmesi kadardır. İkindi namazının husûsi vakti ise; akşam namazı kılma vaktinin girmesine bir ikindi namazı kılacak kadar kalan vakittir. Bu iki vakit arasındaki geniş zaman dilimi ise, iki namazın, ayrı-ayrı kametler getirilerek bir biri peşinden kılınabileceği vakittir. Bu şekilde iki namazı ortak vakitlerinde kılmaya “cem-i salâteyn” “iki namazı cem etme” denir ki, bu uygulama, hem Peygamber efendimiz @ ve hem de Ehl-i Beyt İmâmları @ tarafından tatbîk edilmiştir.

NAMAZLARIN CEMİ İLE İLGİLİ BAZI RİVÂYETLER

İmâm Cafer Sâdık’ın @ naklettiğine göre; “Resûlullâh @, öğle ve ikindi namazlarını birbiri peşinden öğle namazı vakti girdiğinde cemaatle îfâ etmişlerdir. Yine aynı şekilde akşam ve yatsı namazlarını da güneş batıp akşam namazı vakti girdikten sonra birbiri peşisıra kılmışlardır. Bu şekilde namaz kılmaları için, yolculuk, korku, aşırı sıcak ya da soğuk, yağmur ve benzeri hiç bir sebep de yoktu. Peygamberimiz Efendimiz böyle namaz kılmakla ümmetine vaktin geniş olduğuna dâir bir kolaylık öğretiyorlardı.”170 İmâm Muhammed Bâkır @ da buyurdular; “Güneşin gölgenin en kısa olduğu an olan tepe noktasına ulaşıp, batıya meylettiği ve gölgenin uzamaya başladığı anda öğle, ve hemen arkasından da ikindi namazının vakti girmiş olur. Güneş batıp akşam olduğunda ise, akşam namazının ve hemen arkasından da yatsı namazının vakti girmiş olur.”171 Sahâbeden Muaz b. Cebel’den (r.a.) nakledilmiştir. Hz. Muaz diyor ki; “Hz. Peygamber ile @ Tebük’e gitmek için yola çıkmıştık. Peygamberimiz @ yolculuk esnâsında öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek (cem ederek) kılıyor, kıldırıyordu.”172

170 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 286, Tehzîb: c: 2 sh: 263, İstibsâr: c: 1 sh: 247 171 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 140, Tehzîb: c: 2 sh: 243, İstibsâr: c: 1 sh: 246 172 Seferde namazların cemi ile ilgili bakınız: Buhârî: Kitâbu taksîri’s salât: c: 2 sh: 38, Müslim: Kitâbu Salâti’l müsâfirîn: had no: 703, İbn-i Mace: Kitâbu İkâmeti’s salât: had no: 1069, 1070, Ebû Dâvûd: Kitâbu’s salât: c:2 sh: 7, Tirmizi: Kitâbu’s salât: 24, Nesâî: Kitâbu’l mevâkıt: had no: 42, 43, 45, 46, Muvatta: Kitâbu’s sefer: had no: 1, 2, 3, 6,

Page 158: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

156

İbn-i Abbas’dan (r.a.) rivâyet edilmiştir. O der ki; “Hazreti Peygamber @ korkulacak bir durum olmadığı ve seferde de (yolculukta) bulunmadığı halde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek kıldırmıştır.” Yine İbn-i Abbas (r.a.)’dan nakledilmiştir. O diyor ki; “Peygamberimiz Medîne’de korkulacak bir durum olmadığı, yağmur da yağmadığı halde öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı namazlarını cem etmiştir.” “Râvi diyor ki; İbn-i Abbas’a; ‘Hz. Peygamber niçin böyle yaptı?’ diye sordum. İbn-i Abbas (r.a.); ‘Ümmetini güçlüğe-zorluğa sokmamak için’ diye cevap verdi.”173 Netice itibâriyle; seferde olduğu gibi yolculuk ve herhangi bir durumun olmadığı normal hallerde de, ihtiyâç duyulduğu zamanlar namazlar cem edilerek kılınabilecektir. Bu, Hazreti Peygamberin @ biz ümmetine tanımış olduğu bir ruhsattır. O halde hangi sebeple olursa olsun Hz. Peygamber tarafından tanınmış olan bu ruhsatı kimsenin kaldırmaya hakkı yoktur.174

AKŞAM VE YATSI NAMAZLARININ VAKTİ

Akşam güneşin batmasından sonra, doğu tarafında görülen kızıllığın kaybolduğu andan itibaren akşam ve yatsı namazlarının vakti girmiş olur. Akşam ve yatsı namazlarının da özel ve ortak vakitleri vardır. Akşam namazının özel vakti akşam namazı girdiği andan itibâren üç rekatlık bir namaz kılacak bir zaman geçinceye kadardır. Yatsı namazının özel vakti de gecenin yarısına dört rekatlık bir namaz kılınacak kadar bir zamanın kaldığı süredir. Bu iki özel (husûsi) vakit arasında kalan geniş zaman dilimleri ise, akşam ile yatsı namazlarının müşterek kılınabilecekleri vakitlerdir.

Dârimi: Kitâbu’s salât: had no: 182, Müsned-i Ahmed: c: 1 sh: 217, 244, 360, 368, c: 3 sh: 138, c: 5 sh: 229, 230, 236, 237, Sünen-i Beyhaki, Musannef-i Abdurrezzak, Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 431..., Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 139, 140 173 Hazarda (sefer durumu bulunmadığı normal hallerde) namazların cemi ile ilgili bakınız: Buhârî: Kitâbu mevâkiti’s salât: c: 1 sh: 137, Müslim: Kitâbu salâti’l müsâfirîn: had no: 705, Ebû Dâvûd: had no: 287, 294, 295, 297, Tirmizi: had no: 187, Nesâî: Kitâbu mevâkiti’s salât: had no: 44, 47, Muvatta: Kitâbu’s sefer: had no: 4, 5, Dârimi: Kitâbu’l vudû: had no: 84, Müsned-i Ahmed: c: 1 sh: 223, 251, 283, 346, 351, 354, 360, Sünen-i Beyhaki, Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 275-287 174 Cemal Sofuoğlu-Salih Akdemir: Hadis-i Şerif külliyâtı: c: 2 sh: 347-360, Süleyman Ateş: İslâm İlmihâli: c: 1 sh: 123, 124, 125, 131-135

Page 159: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

157

Peygamber efendimizin @ ve pâk Ehl-i Beyt İmâmlarının @ uygulamaları göz önüne alınarak namazlar belirtilen vakitler içerisinde kılınmalı, hiç bir namaz, diğer bir namazın husûsi vaktine bırakılmamalı, yatsı namazı da gece yarısını geçecek bir şekilde ertelenmemelidir. Bilinmelidir ki en faziletli namaz vaktin evvelinde kılınan namazdır. Bu konularla ile ilgili olarak; Peygamber efendimizden @ nakledilmiştir; “Yatsı namazının vakti gece yarısına kadardır.”175 Hak Ehlinin İmâmı Muhammed Bâkır’a @ soruldu ki; “Her namaz için en fazîletli vakit vaktin evveli midir? Vaktin ortası mıdır? Yoksa vaktin sonu mudur?” Buyurdular @; “En faziletli vakit, vaktin evvelidir.” Resûlullâh @ ; “Muhakkak ki Allâh hayırda acele edilmesini sever.” buyurmuşlardır.”176 Velâyet bahçesinin gülü İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Vaktin evvelinin, vaktin sonuna üstünlüğü, âhiretin dünyâya üstünlüğü gibidir.”177 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Yatsı namazının son vakti gecenin yarısıdır.”178

SABAH NAMAZININ VAKTİ

Sabaha yakın doğu tarafından bir aydınlanma başlar ki buna “fecr-i evvel” (birinci fecir) denir. Bu aydınlığın yayılıp tamamlanmasından sonra, ikinci fecir ve sabah namazının vakti girmiş olur. Sabah namazı vakti; güneş doğmaya başladığı âna kadar devam eder. İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdular; “Sabah namazının vakti, aydınlığın dikey değil, yatay olarak yayılmaya başladığı ikinci fecir ile güneşin doğmaya başladığı vakit arasıdır.”179

GÜNLÜK FARZ NAMAZLAR KAÇ REKATTIR?

175 Buhâri, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, Müsned-i Ahmed, Neylü’l Evtâr: c: 1 sh: 306, Vehbe Zuhayli: İslâm fıkhı anskp: c: 1 sh: 395-396 176 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 274, Tehzîb: c: 2 sh: 40 177 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 274, Tehzîb: c: 2 sh: 40-41 178 Tehzîb: c: 2 sh: 262 179 Tehzîb: c: 2 sh: 36, İstibsâr: c: 1 sh: 274

Page 160: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

158

Bir gündeki beş vakit farz namaz, toplam onyedi (17) rekattır.180 Bu rekatların vakit namazlara göre dağılımı ise şöyledir; Sabah namazının farzı; İki rekat Öğle namazının farzı; Dört rekat İkindi namazının farzı; Dört rekat

Akşam namazının farzı; Üç rekat Yatsı namazının farzı; Dört rekat

Türlü günahlarım yere döküldü, Hak için abdest aldığım zaman. Sağ yanıma iki melek dikildi, Sabah namazını kıldığım zaman. Gökten yere indirdiler Burağı, Hû deyince yakın eder ırağı, Dünyâda âhirette yanar çerağı, Öğle namazını kıldığım zaman. Yerden göğe saf-saf olmuş melekler, El kaldırın kabul olsun dilekler, Bize nazar eyler çarh-ı felekler, İkindi namazını kıldığım zaman.

Kalbi pâk olan Hak sırrını sezer, Kirâmen Kâtibin hayrını yazar, Firdevs-i âlâ’da salınıp gezer, Akşam namazını kıldığım zaman. Mümin olan canlar beş vaktin kılar, Onun içi, dışı nûr ile dolar, Muhammed Mustafâ şefaat kılar, Yatsı namazını kıldığım zaman.

180 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 127, Tehzîb: c: 2 sh: 4, 8, İstibsâr: c: 1 sh: 218

Page 161: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

159

Hatayi’yim, Hakkı dilinden komaz, Dâimâ ederiz biz Hakka niyaz, Yedi Yâ-sîn ile üç kere ihlâs, Hak nasip eyleye öldüğüm zaman.181

SÜNNET NAMAZLAR

Sünnet namazlar pek çoktur ve onlara nâfile namazlar da denir.

Günlük farz namazlarla beraber kılınması özellikle tavsiye edilen sünnet namazlar şunlardan ibârettir. İkişer rekat hâlinde kılınırlar.

Sabah namazının sünneti; iki rekattır, farzından önce kılınır. Öğle namazının sünneti; sekiz rekattır, farzından önce kılınır. İkindi namazının sünneti; sekiz rekattır, farzından önce kılınır. Akşam namazının sünneti; dört rekattır, farzından sonra kılınır. Yatsı namazının sünneti; oturarak kılınır, iki rekattır, farzından sonra

kılınır. Ve bir rekat olarak kabul edilir. Bunlardan başka “gece namazı” olarak tabîr edilen ve gecenin yarısı

geçtikten sonra kılınabilen onbir rekatlık nâfile namaz da vardır ki, bu namazın, bir rekatı ayrı olarak vitir namazı niyetiyle kılınmalıdır. Bu namaza “seher vakti ibâdeti” yada “teheccüd namazı ibâdeti” de denilebilir.

Gönül ne yatarsın gaflet içinde, Doğdu seher vakti kalk, hâcet dile. Özünü zulümden kurtaram dersin, Doğdu seher vakti kalk, hâcet dile. Evliyâlar, enbiyâlar vârisi, Kalkar hacet diler gece yarısı. Çığrışır ötüşür arşın horozu. Doğdu seher vakti kalk, hâcet dile Pîr Sultânım sevdiğine ağlasın, Yezitler bağrına kara bağlasın. Mümin kulları dergâhında eğlesin,

181 Bektâşîliğin iç yüzü: c: 1 sh: 250

Page 162: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

160

Doğdu seher vakti kalk, hâcet dile.182

(Doğdu seher vakti kalk necât dile).

Farz olan namazlar bir özür bulunmadıkça mutlak sûrette ayakta kılınırken, nâfile namazlar her hâl-u kârda oturarak da kılınabilir. Oturarak kılındığı taktirde de her iki rekat bir rekat olarak kabul edilir.

Ehl-i Beyt’ten bizlere ulaşan rivâyetlerde sünnet namazlar üzerinde önemle durulmuş, özürsüz, mâzeretsiz mümkün olduğunca terk edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. O halde; Allâh’a güzel bir kulluk yapmak, Peygambere @ iyi bir ümmet, Ehl-i Beyt @ yoluna layık bir fert olmak istenirse, farzlar aksatılmadan edâ edilmeli, sünnet namazlar da “şu kadar rekat kılacaksın” sınırlarına şartlanmadan yerine getirilmelidir.

Erenlerin Serdârı İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Farz ve nâfilelerin toplamı ellibir rekattır. Bunlardan onyedi rekatı farz olanı, otuzdört rekatı ise sünnet namazların rekatlarıdır. Yatsıdan sonra kılınan iki rekat sünnet namaz oturarak edâ edildiği için bir rekat olarak kabul edilir.”183

Ruhlara nüfûz eden sözün sâhibi İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Sünnet namazlar hediye mesâbesindedir. Dilediğin zaman takdim edersin, inşâallâh kabul edilir. Ve sünnet namazlarını gücün yettiğince yerine getirirsin.”184

NAMAZIN DIŞINDAKİ ŞARTLAR

1-Hadesten tahâret:Abdestsizlik veya gusülsüzlük hâlinin giderilmesi

ve namaza durmak için gereken abdest yada guslün alınmasıdır. 2-Necâsetten tahâret:Bedende, elbisede veya namaz kılınacak mekandaki necâset ve pisliğin giderilmesidir.

182 Selami Münir Yurdatap: Pir Sultan Abdal’ın hayâtı ve şiirleri: sh: 86, 87 183 Tehzîb: c: 2 sh: 4, İstibsâr: c: 1 sh: 218 184 İstibsâr: c: 1 sh: 278

Page 163: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

161

3-Setr-i avret:Namaz kılacak bir kimsenin vücûdunu gerektiği şekilde örtmesidir. Setr-i avret ile ilgili bazı hükümler: Erkeklerde setr-i avretin en aşağısı, ön ve arka avret mahallerinin örtülmüş olmasıdır.185 Göbek ile diz kapağı arasının örtülü olması ise daha faziletlidir. En mükemmeli de normal giyim-kıyafet ile temiz bir halde namaza durmaktır. Kadınlarda ise setr-i avret; el, yüz ve ayaklar hariç bedenin tümünün örtülü olmasıdır.(Bu tesettür ölçüsü kadınlar için namaz hâricinde de nâmahremler yanında geçerli olan bir ölçüdür.) Eti yenen hayvanlardan murdar olarak ölmüş olanlarla, eti yenmeyen bütün hayvanların derilerinden îmâl edilmiş elbiseler ile namaz kılınmaz. Giyilen elbise gasb edilmiş olmamalıdır. Aksi halde namaz bâtıl (geçersiz) olur. Altın dokumalı elbise giymek, altın zincir, kolye, yüzük saat ve benzeri ziynet eşyaları kullanmak namaz içinde ve dışında erkeğe harâmdır. Bunlarla kılınan namaz geçersiz-bâtıl olur. Yine, erkeğin elbisesi saf ipekten olmamalıdır. Zîrâ, namazda ve namaz dışında erkeğin ipek giymesi harâmdır. Kadının ise, namazda veya namaz dışında altın ziynet eşyası kullanmasında, saf ipek elbiseler giymesinde hiç bir sakınca yoktur.

Erkek ve bayanlarda tesettür-örtünme (İslâm’a=Ehl_i Beyt yoluna uygun giyim);

Din (İslâm); insanların bu dünyâdaki yaşamlarını düzenlemek ve rızay-ı ilâhîyi kazanmak üzere Cenâb-ı Allâh’ın göndermiş olduğu kanun ve yasalar bütünüdür. Bu yasalar hem özel hayâtı ve hem de genel toplumsal hayâtı tanzîm eder.

Kâinâtı ve evrenin özü olan insanı yaratan Rabbül âlemîn onu sonsuz ikramlarla da nimetlendirmiştir. Bu durumda yüce yaratıcının, yarattığı kullarına bir takım görevler yükleyerek, onların hal ve hareketleri üzerinde söz sâhibi olmasından daha tabîi bir sonuçta olamaz....

Madem bizler başı boş yaratılmadık... Madem yaratılışın sırrı imtihân... Ve madem ki kısacık bir imtihânın netîcesinde ebedî nimetler ve Allâh’ın

185 Maliki mezhebinde de erkeğin avret mahalli aynı ölçülerdedir. Vehbe Zuhayli: İslâm fıkhı anskp: c: 1 sh: 459

Page 164: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

162

râzılığı var... Öyleyse mümin bunun farkında olarak yaşamını sürdürmek durumundadır.

Şu dünyâda birileri bizlere sağladıkları bir takım kısır imkanlar ve iyiliklerine karşılık bizden bir çok görev, teşekkür ve karşılık bekliyorlar da biz de çoğu zaman onları anlayışla karşılıyoruz...

Aile reisleri emri altındakilerinin giyim-kuşam, gezme-tozma ve daha bir çok hal ve hareketlerine müdâhele etme hakkını kendilerinde görüyorlar ve çoğu zaman da (doğal olarak) anlayışla karşılanıyorlar...

Hükûmetler halkların hemen her şeylerine karışma hakkını kendilerinde görüyorlar ve pratikte; alım-satımdan, evlenme-boşanmaya, doğumdan-ölüme, giyim-kuşamdan, yeme-içmeye, eğlenmeden, düşünceyi ifâde etmeye kadar her şeye karışıyorlar... Ama her şeye karışıyorlar... Herkes de bu durumu kabullenmiş ve neredeyse kimsecikler yadırgamıyor bu hâli...

Peki bizlerin herşeylerine karışan bu güçlerin bizlere verdikleri ne?, bizler üzerinde egemen olabilecekleri süre ne kadar?, verdiklerinin sürekliliği Allâh’ın verdiklerinin yanında nedir? Daha doğrusu Allâh vermese kim kime ne verebilir?

Öyleyse; Akıllı insan; her nimetin esas sâhibinin Allâh olduğunun farkına varan insandır. Bu nimet ve ikramlara karşılıkta bizim yaşamımızın her alanına karışma hakkının yalnızca Allâh’ın hakkı olduğunu bilmekte îmân etmiş olmanın doğal sonucudur.

Ehl-i Beyt yoluna bağlı Müslüman-Alevî yaşamının her alanını düzenleyen temel emir ve yasakların, kanun ve yasaların, ilke ve kuralların Kurân ve Ehl-i Beyt’in öğretilerinde yer aldığını bilir, giyim-kuşamını da ona göre düzenler. Şeytanca yaklaşımlar sergileyerek ilâhî emirleri çiğnemeye çalışmaz. “Fâni hayatta Allâh’a ve emirlerine karşı gelmek geçmişte kime ne kazandırmış, bugün kime ne kazandıracaktır?” iyice bunun muhâsebesini yapar.

Müslümân-Alevî bir kadının giyimde de örneği Hz. Fâtıma ve Hz. Hatîce analarımızdır.

Dînin emirleri ve yasakları hayâtın her alanını kuşattığından giyim kuşamımızla ilgili düzenlemeler de (genel olarak) Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in buyruklarıyla ortaya konmuştur. Şunu iyi bilmek lâzımdır ki; örtünmedeki temel gâye; İffeti-nâmûsu korumak, ard niyetli, kem gözlü, fesat düşünceli insanlara kapı aralamama, nefis ve şeytanın oyununa gelmemedir. Bu genel ilkeler çerçevesinde kadınlarımızın giyim ölçüleri Nûr sûresi (24): 31. Âyeti ile Ahzâb sûresi (33): 59. Âyetinde açıklanmıştır. Erkeklerimizin de İslâm’ın ahlâk

Page 165: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

163

ölçülerine uygun, kadınların izzet-i nefislerini rencide etmeyecek ve nefislerdeki vesvâs kötü düşünceleri harekete geçirmeyecek şekilde sade giyinmeleri, avret mahallerini ince ve dar olmayan elbiselerle, belli olmayacak bir şekilde setretmeleri-örtmeleri gerekmektedir.

Ehl-i Beyt yoluna bağlı Müslüman’ların; (erkek ve kadın olarak) kendileri, âile ferdleri, oğul ve kızlarının giyimlerine Kur’ân’a uygun bir şekilde çeki-düzen vermeleri samimiyetlerinin tezâhürü olacaktır. Açık-saçıklık, başı boşluk, nefsin peşinde koşmak almış başını gitmekte... Bu manzara karşısında yüzü kızarmayan, utanmayan, rahatsız olmayan bir kimsenin bırakalım Alevî ya da Sünnî bir Müslüman olmasını, insan olduğunu bile tartışmaya açmak abartı sayılamaz. Henüz ar ve namus kavramlarının zihninde bir ağırlığı olan insanlarımız tez elden, vakit tamâmıyla geçmeden yeni baştan düşünsel ve eylemsel alanda yenilenme çalışmalarına başlamalı, Hakkın rızâsına ulaşma gayreti içinde olmalıdırlar. Aksi halde dövünmenin, âh-vâh etmenin, yakınmanın bir faydası olmayacaktır.

Yüce Allâh’tan dileğimiz bizleri kendi yolunda kâim eylemesidir.186 4-İstikbâl-i Kıble:Her nerede olunursa olunsun imkan bulunduğu müddetçe Kabe’ye yönelmektir. Namaz kılacak kimse, Kıblenin ne tarafta olduğunu iyice araştırmalı ve öylece namaza durmalıdır. İki âdil şâhidin sözüne ve ilmî verilere göre belirlenmiş olan kıbleye yönelinebilir. 5-Vakit:Kılınacak olan her namazın vaktinin Şerîat ölçülerine göre girmiş olması lâzımdır. Vaktinden önce kılınan namaz geçersizdir. Vakti geçtikten sonra kılınan namaz ise edâ niyetiyle değil kazâ niyetiyle kılınır.

EHL-İ BEYT YÖNÜNDEN ESEN SEHER YELLERİ

186 Ehl-i Beyt yoluna göre giyim, tesettür, kadın erkek ilişkileri, âile eğitimi vs. için bakınız; Muhammed Hüseyin Fadlullâh: Kadın sorunu, gençlerin dünyâsı, Şehît Bintü’l Hüdâ: Peygamber ve kadın, (Hazırlayan) Ö. Zehrâ Karakaş: Emperyalizm ve kadın, Murtazâ Mutahhari: İslâm’da ve batıda cinsel ahlak, kadın, hicâb, Zeyneb Burucerdi: Kadının adı, Ali Haddadadil: Çıplaklık kültürü ve kültürel çıplaklık, Hüseyin Hatemî: Kadının çıkış yolu, Muhammed Vâhidî: Kadınlar için ilmihâl, Hüseyin Mezâhirî: İslâm’da âile, Cevâd Âmulî: Celâl ve cemâl aynasında kadın, İbrâhîm Emînî: İslâm’da âile, Mehdi Aksu: İslâm’da evlilik ve cinsel sorunlar, Ali Şeriatî: Fâtıma Fâtımadır, Ehl-i Beyt yolu hadis kaynaklarının ilgili bölümleri vs...

Page 166: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

164

İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu; “Murdar olarak ölmüş olan bir hayvanın, dabağlanmış-işlenmiş derisinden yapılmış elbise ile namaz kılınır mı?” Buyurdular @; “Hayır! Yetmiş kez de dabağlanmış olsa yine de kılınmaz.”187 Sekizinci Hak İmâmımız Ali Rızâ’ya @ soruldu; “Bir erkek ipek elbise ile namaz kılabilir mi?” Buyurdular @; “Hayır kılamaz.”188 Şemsü’l Eimme İmâm Muhammed Bâkır @’a soruldu; “Namaz kılan bir kimsenin ayakları altındaki yaygıda görebileceği bir yerde bulunan resim, namaza engel midir?” Buyurdular @; “ Şayet resim, namaz kılınan mekânın sağ, sol veya arka tarafında, yada namaz kılanın başı üzerinde veya ayakları altında ise sakıncası yoktur. Kıblede ise, üzeri bir şeyle örtülür ve orada namaz kılınabilir.”189 Nûr denizinin incisi İmâm Cafer Sâdık’a @; “...her secde mahallinde yüzlerinizi O’na doğrultunuz...” [Arâf (7): 29],“...yüzünü Mescid-i Harâm’a çevir. Her nerede olursanız olunuz, yüzlerinizi o yöne çeviriniz...” [Bakara (2): 144] âyetlerindeki, “yön”ün neresi olduğu sorulduğunda” Buyurdular ki @; “O yön; Kıble olan Kabe’dir.”190

NAMAZ KILINAN YERİN BAZI ÖZELLİKLERİ

● Namaz kılınan yer mübah olup, gasp edilmiş olmamalıdır. Mülkiyeti ya da kullanımı birine âit olan bir yerde izin alınmaksızın namaz kılınamaz. Kılınırsa, namaz geçersizdir. Humusu ve zekâtı verilmemiş bir para ile alınan mülkte namaz kılınamaz. Kılınan namaz ise bâtıl-geçersizdir. Humus ve zekat borcu olan ölünün mülkünden istifâde etmek harâmdır. Ve orada kılınan namaz geçersizdir. ● Namaz kılanın mekânı hareketsiz olmalıdır. Hareket halindeki; otomobil, tren, gemi, uçak...vs. şeylerin içerisinde mecbûr kalınmadıkça namaz kılınmaz. Mecbûri hallerde de aracın her hareketinde mümkün olduğu kadar yönün, kıbleye doğru çevrilmesi gerekir. ● Çatısı alçak olup altında düzgünce durulamayan, rükû ve secdelerin rahat ve uygun bir şekilde yapılamayacağı yerlerde namaz kılınmaz. Zarûret halinde ise, bu ameller mümkün olduğu kadar yerine getirilmelidir. 187 Tehzîb: c: 2 sh: 203 188 Tehzîb: c: 2 sh: 208, İstibsâr: c: 1 sh: 385... 189 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 158, Tehzîb: c: 2 sh: 363, İstibsâr: c: 1 sh: 395, 396 190 Tehzîb: c: 2 sh: 43

Page 167: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

165

● Namaz kılanın mekanı necis olur da orada namaz kılmak durumunda kalınırsa, bu necâset beden ve elbiseye bulaşacak kadar ıslak olmamalıdır En azından, alnın yere geldiği secde mahalli necis olmamalı, necis ise kuru bile olsa, namaz bâtıl-geçersizdir. ● Kadın ve erkek aralarında perde ve benzeri bir şey olmadığı takdirde yan yana, aynı hizâda yada kadın önde olmamalıdır. Bu konuda mahrem veya nâmahrem arasında bir fark yoktur. Tek veya cemaat olarak namaz kılıyor olmakta fark etmez. ● Namaz kılanın alnını yere koyduğu yer (secde mahalli), dizlerin yere geldiği mekandan dört kapalı parmak aşağıda veya dört kapalı parmak yüksekte olmamalıdır.

NERELERDE NAMAZ KILMAK DAHA FAZÎLETLİDİR?

Namazları mescitte kılmak, Peygamberimiz @ ve Ehl-i Beyt İmâmları @ tarafından çokça tavsiye edilmiştir. İçerisinde namaz kılmanın en fazîletli olduğu mescitler de sırasıyla; Mescidü’l Harâm, Mescid-i Nebî, Kûfe Mescidi ve Beytü’l Makdis mescitleridir. Bunlardan başka şehrin en büyük mescidinde, oturulan mahallenin mescidinde namaz kılmakta evde namaz kılmaktan daha fazîletlidir. Kadınlar için evde namaz kılmaları iyi olmakla beraber, kendilerini nâmahremden muhâfaza edebilirlerse Cuma ve cemaat namazlarına katılmak üzere mescitlere gitmeleri daha iyi ve daha efdaldir. Bütün bu bilgilerin yanında şu husus asla hatırdan çıkarılmamalı: Mescitler; içlerinde Allâh’ın, Hz. Peygamberin @ ve Allâh dostlarının @ anıldığı yerlerdir. Yine bu amellerin yapıldığı her yer de mescit hükmündedir. Durum her ne olursa olsun mescit (câmi) adı verilen ve büyük olan mescide gitmek, “mutlak sûrette daha faziletlidir” demek değildir. Çünkü, mescidin bina edilmesinin gayesi; hayır, iyilik ve takvânın yaygınlaşmasına hizmet ve gerçek ibadetle, Hak’kın zikredileceği mekanların hazır hale getirilmesidir. Verilen, vaaz ve hutbelerde; Allâh’ın dînine, Peygamber efendimizin @ berrak ve güvenilir sünnetlerine aykırı konuşmalar yapılan, Allâh’ın dostları ile birlikte, Allâh düşmanlarına da övgü ve methiyeler düzülen, Ehl-i Beyt’in kanına girenlerin de hazret(!) ve benzeri saygı sıfatları ile anıldığı, tarihteki tâğûtlarla günümüzdeki çağdaş tâğûtlara ve onların ilke, görüş, ideoloji ve öğretilerine uygun beyânât ve dînî sohbetlerin(!) yapıldığı mescitlere(!)

Page 168: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

166

gitmenin her hangi bir fazileti olmadığı gibi, şeytândan kaçar gibi bu tür yer ve mekanlardan uzak durulmalıdır. Ancak zarûri hallerde ferdî ibadetler, bu tür mekanlarda îfâ edilebilir. Allâh’ın dîninin, Hz. Peygamberin @ sîret ve sünnetinin, Ehl-i Beyt’in erkân ve öğretilerinin açıkça anlatıldığı mescitlerin bulunmaması durumunda, Kur’ân ve Ehl-i Beyt’e gönülden bağlı olan Alevî Müslüman’ın yapması gereken en önemli işlerden birisi de, en kısa zamanda bu fonksiyonları icra edecek bir mescidin inşâ edilmesine gayret etmektir.

Hak âşıklarının dilinden mescidin önemi;

İrfan membaı İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kim ki Hakkın rızâsına uygun bir mescit bina ederse, Allâh da o kimse için cennette bir ev (köşk) binâ eder...”191 Sâdık dost İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kadınlarınızın en hayırlı mescitleri, evleridir.”192 Yine İmâm Cafer Sâdık @ buyuruyorlar; “Yıldızlar nasıl ki ışığıyla dünya ehli için aydınlık saçıyorlarsa, içerisinde geceleyin namaz kılınan evin de nûru gök ehline aydınlık saçar.”193 Âşıkların sertâcı Hz. Muhammed Mustafâ @ buyurdular; “Mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Harâm hâriç diğer yerlerde kılınan bin namaza denktir. Mescid-i Harâmda kılınan bir namaz da mescidimde kılınan bin namaza denktir.”194

EZÂN VE KÂMET

Müslüman’ların, günlük namazların kılındığı yerlerde namazdan önce ezan okumaları, müminleri bu vesile ile namaza davet etmeleri, farz namaza başlamadan önce de kâmet getirmeleri sünnettir. Bu sünnet, Kâinâtın

191 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 368, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 152 192 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 154 193 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 155 194 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 147

Page 169: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

167

efendisi Hz. Peygamberimizden @ itibaren günümüze kadar uygulana gelmiştir. Ezan, onsekiz cümleden ibarettir. Okunuşu ve manası şöyledir: Allâhu Ekber (4 defa): Allâh en büyüktür. Eşhedü enlâ ilâhe illallâh (2 defa): Şehadet ederim ki Allâh’tan gayrı ilah yoktur. Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh (2 defa): Şehadet ederim ki Muhammed Allâh’ın Resûl’üdür. Eşhedü enne Aliyyen Veliyyullâh (2 defa): Şehâdet ederim ki Ali Allâh’ın Velî’sidir.* Hayya ale’s-salâh (2 defa): Haydin namaza. Hayya ale’l-felâh (2 defa): Haydin kurtuluşa. Hayya alâ hayri’l amel (2 defa): Haydin en hayırlı amele. Allâhu Ekber (2 defa): Allâh en büyüktür. Lâ ilâhe illallâh (2 defa): Allâh’tan gayrı ilâh yoktur. Farz olan namazı kılmak için getirilen kâmet ise, onyedi cümledir. Kâmet getirilirken, ezandaki ilk okunan “Allâhu Ekber” cümlesinin iki defa okunuşu ve ezanın sonundaki “Lâ ilâhe illallâh” cümlesinin bir defa okunuşu azaltılır. Ancak, “Hayya alâ hayri’l amel” cümlesinden sonra iki defa da “Kad kâmeti’s-Salâh” (Namaza başlanmaktadır.) cümlesi ilave edilir.195 *(Ezan ve kâmette “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh” cümlesinden sonra okunan “Eşhedü enne Aliyyen Veliyyullâh” cümlesi, ezânın ve kâmetin bir parçası olmayıp, Ehl-i Beyt’e duyulan sevgi ve muhabbetin ve Onların Velâyetine bağlanmış olmanın bir nişânesi olarak söylenir.) Yine, yaşadığımız coğrafyada pek bilinmeyen ancak Ehl-i Beyt anlayışında ezanın bir parçası olduğuna inanılan “Hayya alâ hayri’l amel” cümlesi, Peygamber efendimiz @ zamanında Ezân-ı Muhammediye de okunan ancak, İkinci Halîfe Ömer b. Hattâb tarafından bazı maslahatlar gözetilerek ezandan çıkartılmış olan bir cümledir.196 Ehl-i Beyt mektebinde Resûlullâh’ın @ uygulamaları ve öğretileri her şeyden önde ve uyulmaya daha

195 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 302, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 188, Tehzîb: c: 2 sh: 59-60, İstibsâr: c: 1 sh: 305, Bektâşîliğin içyüzü: sh: 254, Bektâşî ilmihâli: sh: 40 196 Muzaffer Ozak: El-İrşâd: c: 3 sh: 509,A. Sabri Hamedani: İmâm Cafer Sâdık buyrukları: sh: 108, Abdulbâki Gölpınarlı: İslâm Tarihi: sh: 325, Ali Kuşçu’nun Tecrid şerhinin İmâmet bahsinin sonu, Allâme Şerafeddin: En-Nassu ve’l İctihâd: sh: 206...

Page 170: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

168

layık örnekler olarak bilindiğinden, bu cümle bugün de Ezân-ı Muhammediye’ de hâlâ okunmaya devam etmektedir.

Ezân ve kâmetle ilgili bazı hükümler;

Çocuğun dünyâya geldiği gün veya göbeği düşmeden önce, sağ kulağına ezân, sol kulağına da kâmet okunması sünnettir. Ezan ve kâmet, oyun ve eğlence meclislerinde okunan şarkı-türkü misâli okunmamalı, tane-tane anlaşılır bir Arapça ile düzgünce okunmalıdır. Ezan yavaş ve teenni ile okunurken, kâmet biraz daha seri okunmalıdır. Ezan yada kâmet namaz vakti girdikten sonra okunmalıdır. Vaktinden önce okunan ezan ve kâmet geçersiz olup, yenilenmelidir. Bir mekanda ezan okunmuş ve kâmet getirilmiş olarak, cemaatle namaz kılınmış ise, orada, tek olarak kılınacak namaza ayrıca kâmet getirmeye gerek yoktur. İnsanın ezan okurken kıbleye yönelik olması, abdestli bulunması, ellerini kulağına koyması, sesini yükseltmesi, ezanın cümleleri arasında az bir zaman duraklayarak okuması ve cümleler arasında konuşmaması sünnettir. Kâmet getirilirken de kıbleye yönelik olunması, bedenin hareketsiz durması, ezandan biraz daha seri ve daha düşük bir ses tonuyla okunması sünnettir.

ÖĞÜT

Ariflerden birine sormuşlar: “Her ezan ve kâmetin bir namazı vardır. Doğduğumuzda kulağımıza okunan ezan ve kâmetin namazı yok mudur?” O zât hafifçe gülümseyerek buyurmuşlar: “Olmaz olur mu?... O ezan ve kâmetin namazı da musallâ taşına konulduğumuzda kılınır.”197 Anlayana, anlayana, anlamayana ne mânâ! İşte ömür bu kadar kısa. Öyle ise, ne bu gam, ne bu tasa! Hak’ka gerçek âşık isen; Ne durursun? hakkı yaşa!

197 Muzaffer Ozak: El-İrşâd: c: 3 sh: 11

Page 171: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

169

KONU İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN NURDAN DAMLALAR

Peygamberimizden @ nakledilmiştir. Buyurdular @; “Yeryüzünde ezan okunduğunda melekler bunu işitirler ve derler ki; “Bu ses Ümmet-i Muhammed’in sesidir. Onlar Allâh’ı birliyorlar.” Melekler, Ümmet tâ ki namazdan ayrılıncaya kadar, bu ümmet için Allâh’tan af ve mağfiret dilerler.”198 Hz. Muhammed Bâkır @’ın naklettiğine göre; “Peygamberimiz @ müezzinin ezanını işittiğinde aynı cümleleri tekrarlardı.”199 İmâm Cafer Sâdık’dan @ nakledildiğine göre; “Resûlullâh hiç bir sebep olmaksızın hazarda (yani sefer-yolculuk hali olmadığı durumda) öğle ile ikindi namazını bir ezan ve iki kâmet ile, akşam ve yatsı namazını da yine bir ezân ve iki kâmet getirerek cem etmişlerdir.”200 Dînin Nûru İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Sizden her hangi bir kimse hasta olmadığı müddetçe, yürüyerek, bir yere yaslanarak yada binit üzerinde kâmet getirmesin. Namazda duruyormuşçasına hareketsiz bir halde kamet getiriniz. Çünkü, kâmet getirmek, farz olan namaza girişin bir başlangıcıdır.”201 İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu ki; “Kadınların ezan okumaları ve kâmet getirmeleri gerekir mi?” İmâm @ buyurdular: “Hayır, gerekmez. Yalnızca tekbîr ve kelime-i şehâdet getirirlerse kâfîdir.”202

HAK ÂŞIKLARINA!

(Bazı ibâdetlerin Arapçayla îfâ edilmesi üzerine)

Ezân okumak her ne kadar sünnet ise de, okunulan belde de Müslüman’ların varlığının bir nişânesi olarak bilindiğinden, bütün bir Muhammed Ümmetini birbirine bağlayan, ortak değerlerdendir ve çok ehemmiyete hâizdir. Bundan dolayıdır ki, ezân; tüm dünyâda Ümmetin birlik ve beraberliğinin bir simgesi olarak, evrensel bir müşterek dilin oluşması amacıyla Arapça okunur. Ezanın ya da Namaz sûrelerinin vs. Arapça

198 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 307, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 186, Tehzîb: c: 2 sh: 58-59 199 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 307, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 187 200 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 186 201 Tehzîb: c: 2 sh: 56-57 202 Tehzîb: c: 2 sh: 58

Page 172: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

170

okunması, Arap ırkının veya Arapça’nın üstünlüğünden ve faziletinden değil, bütün Müslüman’ların ibâdet dilinde ortak bir payda oluşturmalarının gerekliliğinden ve başta saâdet asrı olan Peygamberimizin @ aramızda bulunduğu dönem ile, tüm Ehl-i Beyt Önderlerinin @ yaşadıkları çağlarda ve yüzlerce yıllık İslâm tarihinde bu şekilde okunmuş olması ve böyle okunmasının tavsiye ile emredilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak çok özel durumlarda (Mesela; Arapça olarak sure, dua vs. ezberleyemeyen kimseler olursa) ise elbette, “yapamıyorum” diyerek namazlar terk edilmez, ana dilinde bile olsa ibâdetler icrâ edilmeye çalışılır. Ya da hiç bir şekilde ezber yapamayacak durumda olan kimse ise yalnızca Allâh, Allâh diye bile olsa ibâdet eder. Bu hükümler çok özel ve kişiseldir. Geneli bağlamaz ve genele yönelik değildir. Hani İslâm’da herkesin de bildiği “zorlaştırmayıp, kolaylaştırma” prensibi vardır ya, bu hüküm de böyle bir şeydir. Bunu ideolojik amaçlar uğrunda istismar etmek, ümmet bilincini yok etmeye çalışmak, iyi niyet gösterisi ile bâtıl amaçlarını gerçekleştirmeye çalışanlara alet olmak aklı başında hiç bir Müslüman’a yakışmaz. Ey güzel insan @ târih ötesinden ne de güzel buyurmuşsun!; “...Kelimetü hakkin yurâdu bihal bâtıl...” İbâdet dilinin Arapça olması, bazılarının sandığı gibi Arap kültür emperyalizminin(!) bir sonucu da değildir. Bu konuya böyle yaklaşanlar, ya farkına vararak veya farkında olmadan bir ırkı aşağılamak sûretiyle hem Şanlı Liderimiz Hz. Muhammed’e @ ve hem de O’nun tertemiz Ehl-i Beyt soyuna leke sürmeye çalışmakta, âdeta onları bir Arap ırkçısı imişler gibi takdim etmektedirler. Düşünmemektedirler ki böyle yapmakla asıl kendileri bir ırkın, bağnazca üstünlüğünü kabul etmekte ve yıkıcı bir Milliyetçilik cereyanını hortlatmaktadırlar. Bazılarının, Ehl-i Beyt taraftarı görünerek bunu savunması ise, tamâmıyla üzüntü vericidir. Yanılarak bu görüşe kapılanları uyarmak insanlığımızın bir gereğidir. Ancak, kasıtlı olarak Sünnî ve Alevî Müslüman’ları, saptırmaya çalışanları ise, Allâh’a havâle ediyor, onların ıslâh olmaları ve hak ettiklerine kavuşmaları için duâcı oluyoruz. Şu gerçek iyice bilinmelidir ki; Alevî ve Sünnî İslâm anlayışında Arap ırkçılığının (Milliyetçiliğinin) yeri olmadığı gibi, diğer kavimlerin de ırkçılığının (Milliyetçiliğinin) yeri yoktur. Arap ırkçılığına hayır! Fars ırkçılığına evet mi? Arap ırkçılığına hayır! Türk ırkçılığına evet mi?

Page 173: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

171

Arap, Fars, Türk ırkçılığına hayır! Kürt, Zaza, Çerkez, Laz, Gürcü vs. ırkçılığına evet mi? Hayır! Binlerce Hayır! İslâm her türlü ırkçılığa kökten lâ çekmiştir. “Lâ ilâhe illallâh” gerçeğini tasdik ettim diyenler bu hakikati neden bir türlü anlamak istemezler? Nedir bu câhiliyyeden kalma asabiyet? Nedir bu, Peygamberin @, Ehl-i Beyt’in @ ve Güzide Ashâbın (r.a.) rûhâniyetine yapılan bunca eziyetler? Hem de Alevî Müslüman(!)-Sünnî Müslüman(!) kimliği altında!

Alevî Müslüman; her türlü ırkçılığa karşı olandır.

Page 174: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

172

NAMAZIN FARZLARI

NAMAZIN İÇİNDEKİ FARZLAR

Namazın içindeki farzlar ondur;

1. Niyet 2. İftitâh (başlangıç) tekbiri 3. Kıyâm 4. Kıraat 5. Rükû 6. Sücûd 7. Teşehhüd 8. Selâm 9. Tertib

10. Müvâlât203

NİYET

Namaz; Allâh’ı razı etmek, O’na yakın olmak, O’nun huzuruna çıkarak şereflenmek, O’nun emirlerini yerine getirmek niyetiyle edâ edilmelidir. Namaz kılacak olan kimse, namaza başlarken, başlamak üzere olduğu namazın hangi namaz olduğunu kalbinden geçirmeli, mümkün ise dil ile de ikrâr ederek niyet etmelidir. Yalnız kalben niyet etmek de yeterli olmakla beraber, dil ile de ifâde etmek daha faziletlidir. İnsan, namazını yalnızca âlemlerin Rabbi olan Allâh için kılmalıdır. Namazın tamâmı yada bir kısmı hem Allâh için, hem de gösteriş, riyâ, “desinler” vs. için kılınırsa, namaz bütünüyle bâtıldır, geçersizdir, anlamsızdır.

203 Niyet, malikiler ve şafîlere göre de farzdır. Yine malikiler, şafîler ve hanbelilere göre de tertibe riâyet etmek namazın farzlarındandır. Vehbe Zuhayli: İslâm Fıkhı Anskp: c: 1 sh: 496-497

Page 175: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

173

Bu şekildeki bir namaz, kişiyi Allâh’a yaklaştırmak şöyle dursun, Allâh ile olan bağı ve sevgiyi de tümden yok etmeye başlar ki, insanı şirke doğru yuvarlar.

İFTİTÂH (BAŞLANGIÇ) TEKBİRİ

İftitâh tekbîri; Kıyâm hâlinde namaza hazır olan kimsenin, niyetini yaptıktan sonra, namaza giriş için, vücûdu rahat ve sâkin bir halde, Allâh’ın huzuruna-dîvânına çıktığının bilincinde olarak, ciddiyet, saygı ve Allâh’a duyduğu sevgi ile “ALLÂH-U EKBER”204 demesidir. İftitah tekbîrinde, bedenin kasten hareket ettirilmesi namazı geçersiz kılar. Gerek tekbîr ve gerekse namazda okunan sûreler, zikirler ve duâlar kişinin kendisinin duyabileceği şekilde okunmalıdır. Namazın başlangıç tekbîrinde ve namaz esnâsında getirilen bütün tekbirlerde, ellerin kulak hizâsına kadar kaldırılması sünnettir.

KIYÂM (AYAKTA DURMAK)

Namaza başlama tekbîri getirilirken ve bu tekbîrden ilk rükû ânına kadar geçen süre içerisinde ayakta durmaktır. Bir mazeret olmadığı müddetçe namaza mutlak sûrette kıyâm halinde başlanılır. Ayakta duramayacak kadar hasta olan bir kimse dâhi imkânı nisbetinde başlama tekbîrini kıyâm hâlinde getirmeli, daha sonra kendisine en uygun gelen bir şekilde oturmalıdır. Bu da mümkün değilse ayakta durmaya en yakın bir halde tekbîr almalı sonra uygun vaziyette namazına devâm etmelidir. Kıyamda duran kimsenin, kıyamda iken vücûdunu dik ve düzgün tutması, omuzlarını serbest bir şekilde aşağıya bırakması, ellerini bağlamayıp bacaklarının yan tarafına doğru sarkıtması, Allâh’a tam bir bağlılık ve sevgi ile kalbden yönelmesi, ayaklarını bir hizada tutması, erkekse; ayaklarının arasında üç açık parmakla bir karış arası açıklık bırakması, kadın ise; ayaklarını birbirine bitiştirmesi sünnettir. Kıyamda iken ayakları normal duruş denilmeyecek şekilde birbirinden ayrı-uzak tutmak namazı bozar.

KIRÂAT (OKUMA)

204 Allâh en büyüktür.

Page 176: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

174

Kırâat; Namaza giriş için başlangıç tekbîri getirdikten sonra, namazın ilk iki rekatında “Hamd sûresi (Fâtiha)” ile peşinden zammı sûre tabîr edilen bir tam sûreyi (Kevser, İhlâs, Felak, Nâs, Tebbet...vb.) okumaktır.205 Okunan Fâtiha sûresinden sonra “Âmin” denilmeyip “Elhamdu lillâhi Rabbil âlemîn”206 denilmesi sünnettir. Ehl-i Beyt erkânına göre namazda Fâtihanın arkasından “âmin” sözünün söylenmesi namazı bozar. Âcil durumlarda veya şiddetli hastalık hallerinde namazlarda okunan Fâtiha ve zamm-ı sûreden, yalnızca Fâtiha sûresinin okunması yeterlidir. Ehl-i Beyt yoluna göre; namazda Fâtihayı ve zamm-ı sûreyi birinci ve ikinci rekatlarda okumak farzdır. Diğer rekatlarda ise, yalnızca Fâtiha veya en az bir kez “tesbîhât-ı erbea” (dört tesbîh) denilen “sübhânallâhi, velhamdu lillâhi, velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber.”207 zikri okunur. Tesbîhâtı öğrenemeyen veya doğru okuyamayan bir kimse, namazın üçüncü ve dördüncü rekatlarında da Fâtiha’yı okumalıdır.

Tesbîhât-ı erbea’yı üç kez okumak iyi olmakla beraber, bir kez yada tek olmak kaydıyla daha fazla da okunabilir.

Erkeklerin, sabah namazının farzında, akşam ve yatsı namazlarının farzlarının ilk iki rekatında kıraatı (Fâtiha ve zamm-ı sûreyi) açıktan, sesli olarak okumaları, akşam namazının üçüncü, yatsı namazının üç ve dördüncü rekatları ile, diğer bütün vakit namazların farzlarında ve bütün nâfilelerde ise sessiz okumaları farzdır. Kadınlar ise bütün namazlarda kırâatı sessiz olarak yerine getirirler.

Sesli kırâat yapılması gereken namazlarda kasten sessiz, sessiz kırâat yapılması gereken namazlarda da kasten sesli kırâat (okuma) yapılırsa, namaz bâtıl-bozulmuş olur.

RÜKÛ

205 Namazda okunan Fâtiha ve kısa sûrelerin okunuşu ve mealleri için bakınız: Her hangi bir namaz hocası. Bu konularda bütün İslâm mezhepleri arasında ittifâk olduğundan sûrelerin okunuşu ve mealleri konusunda bütün ilgili kitaplardan istifâde edilebilir. 206 Hamd, âlemlerin Rabbi Allâh’adır. 207 Allâh her türlü noksanlıktan münezzehtir, hamd Allâh’adır, Allâh’dan gayrı ilâh yoktur, en büyük Allâh’tır.

Page 177: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

175

Her rekatta, kırâattan sonra “Allâhu Ekber” diyerek tekbîr getirilir ve eller diz kapaklarına gelecek şekilde eğilinir ki, bu amele rükû denir. Rükûya eğilindiğinde sırt düz, diz kapakları mümkün olduğunca bükülmemiş, gergin, gözler secde mahalline bakar vaziyette olmalıdır. Rükû halinde okunan zikir ânında beden sâkin ve hareketsiz olmalıdır. Rükûyu hastalık ve benzeri sebeplerden dolayı kâmil mânâda yerine getiremeyen bir kimse, yapabildiği ölçüde rükûya eğilmeli, bu da mümkün olmazsa, baş hareketi, hattâ göz îmâsı ile de olsa rükû yapmaya çalışmalıdır. Rükûda üç kez “Sübhanallâh”208 veya en az bir kez “Sübhane Rabbiyel azîm ve bihamdih”209 zikrinin okunması farzdır. Rükû zikri tamamlandıktan sonra tam doğrulmalı ve vücut sakinleştikten sonra secdeye gidilmelidir. Rükûdaki zikirden önce ve sonra Peygamber efendimize @ ve Ehl-i Beyt’ine @ salavât getirilmesi, rükûdan doğrulup dik durduktan sonra beden sakinleşince “Semiallâhu limen hamideh”210 denilmesi sünnettir. Sonra da “Elhamdu lillâhi Rabbil âlemîn”211 zikri söylenir. Kadınlar rükû halinde ellerini dizlerinin biraz yukarısına koyar ve dizlerini de gergin olacak bir şekilde geriye doğru çekmezler.

SÜCÛD (SECDELER)

Secde; alnın, her iki elin içinin, her iki diz kapağının ve iki ayağın baş parmak uçlarının yere konmasıdır. Namaz kılan bir kimsenin farz ve sünnet namazların her rekatında rükûdan sonra iki secde yapması farzdır. Secdelerde zikir olarak en az üç kere “Sübhanallâh” veya bir kez “Sübhane Rabbiyel a’lâ ve bihamdih”212 denilmesi farzdır. Secdede de farz olan zikirler okunurken beden sakin olmalıdır. Birinci secdenin zikri tamamlandıktan sonra oturulmalı ve beden sakinleştikten sonra ikinci secdeye gidilmelidir.

208 Allâh her türlü noksanlıktan münezzehtir. 209 Her türlü noksanlıktan münezzeh olan yüce Rabbime hamd olsun. 210 Allâh kendisine hamd edeni duyar. 211 Hamd, âlemlerin Rabbi Allâh’adır. 212 Her türlü noksanlıktan münezzeh olan yüce Rabbime hamd olsun.

Page 178: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

176

Namaz kılanın alnını koyduğu yer, dizlerini yahut ayak parmaklarını koymuş olduğu yerden dört bitişik parmaktan daha aşağı veya daha yukarı olmamalıdır. Secdede elin içi yere konmalıdır. Ancak elin içinde yere konulmaya engel olacak durumda yara ve benzeri bir durumun olması halinde elin üstü yere konur. O da mümkün olmazsa, bilek, o da olmazsa, dirseğe kadar olan bir kısım, o da mümkün olmazsa kol yere konulmalıdır. Ayaklar ise; secde ânında başparmakların ucu yere değecek şekilde yere konmuş olmalıdır. Bu mümkün olmadığı hallerde, sırasıyla diğer parmaklar, ya da ayağın diğer kısımlarından her ne kadarı var ise o kısmı yere konulmalıdır. Alında secdeye engel olacak bir durum var ise, alnın sağlam olan diğer kısımları, o olmazsa çene ile, o da olmazsa yüzün her hangi bir yanıyla, o da mümkün değilse, başın ön tarafı ile secde edilmelidir.

HANGİ ŞEYLER ÜZERİNE SECDE YAPILABİLİR?

İslâm’ın bütün mezheplerinde olduğu gibi Ehl-i Beyt yolu olan Alevîlikte, İmâm Cafer Sâdık @ erkânında, Oniki İmâm @ anlayışında da şüphesiz ki secde, ancak ve ancak Allâh’a ve Allâh için yapılır. İbâdet kastı ile Allâh’tan gayrı hiç bir varlığa secde edilmez, önlerinde secde eder vaziyette durulmaz. Diğer bütün amellerimizde Allâh’ın rızâsına nâil olmak amacıyla Kâinâtın efendisi, insanların ve cinlerin Sultânı, biricik Liderimiz Hz. Muhammed’e @ uyuyor isek, secde etme konusunda da O’na uyar, O, her ne şekilde ve ne gibi şeyler üzerinde secdesini gerçekleştirmiş ise, biz de O’nun gibi secdemizi yerine getirmekten mutluluk ve şeref duyarız. Peygamberimizin @ ilminin gerçek vârisleri olan Ehl-i Beyt’in @ nurlu sîmâları Oniki İmâm efendilerimiz @ de, O yüce cedlerinin (s.a.a.), her konuda yılmaz takipçileri olmuşlar, biz Ehl-i Beyt yolu sâliklerine kılavuzluk yapmışlardır. Âlemlere rahmet olan Ulu Önderimizin @ ve O’nun yolunun sarsılmaz bekçileri Oniki İmâm’larımızın @ yaşamlarına bir göz attığımızda, onların; secdeyi özellikle toprağa yaptıklarını, toprak olmadığı durumlarda da topraktan biten, yenilmeyen, giyilmeyen, hasır, tahta, kağıt, vb. şeyler üzerinde secde kılarak Allâh’a yöneldiklerini görmekteyiz. O kudsî zâtların @ hem eylemleri,

Page 179: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

177

hem de nûr saçan sözleri bu gerçeği vurgulamakta, biz Ehl-i Beyt takipçilerine aydınlık yolu göstermektedir. Ondört Masûm’ların @ buyruk ve beyanları ile amellerinden ortaya çıkan gerçeğe göre secde aşağıda belirtilen şeyler üzerine yapılabilir: Yere ve yenilecek şeyler dışında yerden biten ağaç yaprağı gibi şeylere secde yapılabilir. Yenilen ve giyilen şeyler üzerine secde edilmez. Yine altın, gümüş, akik, firuze gibi madenî şeylere de secde edilmez. Mermer, siyah taş, ot, saman, kireç, alçı taşı, tuğla, testi, kağıt, tahta ve benzeri şeyler üzerine de secde edilebilir. Ehl-i Beyt İmâmlarından @ gelen rivâyetlere göre, secde için öncelikle makbûl şey, İmâm Hüseyin’in @ şehâdet şerbeti içtiği, İslâm’ın bekâsı için kanıyla suladığı Kerbelâ toprağıdır. Yine Mekke ile Medîne toprağı, Allâh’ın velî kullarının (k.s.) mekânı olan diğer yerlerin toprağı da değerli olan topraklardandır.213 Câhil insanların, kötü niyetli bazı kimselerin, Müslümanların kardeşliğini bozmaya çalışan münâfık tabiatlı kişilerin şerlerinden ve fitnelerinden emîn olunmayan bölge ve yerlerde, Ehl-i Beyt yoluna uygun olarak amellerini yerine getirmeye çalışan Müslüman, her ne kadar makbûl olan topraklar yukarıda belirtildiği gibi ise de, namaz kılarken secde mahalline koyduğu şeye çok dikkat etmeli, yanlış anlaşılacak hal-hareketlerden titizlikle kaçınmalıdır. Böylesi yer ve durumlarda yanında bulundurulan düzgün bir taş, mermer ve tahta parçası veya temiz bir kağıt üzerine secde kılınması daha uygun bir davranıştır. Zîra, Müslüman’ların en başta gelen vazifelerinden birisi İslam düşmanlarının oyununa gelmemek, yanlış anlamaların önüne geçmek, birbirlerini iyice dinleyip anlamaya çalışmak, birbirine karşı mütevâzi, alçakgönüllü, hoşgörülü ve saygılı olmaktır. Bir güzel insan, müminin toprağa secde etmesindeki fazilet ile ilgili şunları söylüyor;“Mümin Allâh’ın yarattığı basit varlıklar karşısında eğilip yere kapanmak gibi bir zillete katlanamaz. O, yalnız ve yalnız Allâh’ı secdeye layık

213 Toprağa secde etmek ile ilgili bakınız: A. Sabri Hamedani: İmâm Cafer Sâdık buyrukları: sh: 112, Kâşiful Ğıtâ: Caferî mezhebi esasları: sh: 128..., Abdulbâki Gölpınarlı: Tarih boyunca İslâm mezhepleri ve şîilik: sh: 607..., Kadri Çelik: Bir devrimin anatomisi: sh: 333..., Ali İrfan: Alevi ve namaz: sh: 56, Tevfik Oytan: Bektâşîliğin iç yüzü: sh: 248, Seyyid Rızâ Hüseynî: Sünnete uygun secde...vb.

Page 180: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

178

bilir ve o sadece yüce Rabbinin huzurunda kendini hor ve hakîr kılmak için secdeye kapanır. En şerefli azâsı olan yüzünü insanların üzerinde gezip tepindikleri toprağa sürerek, kendisini işte şu topraktan yaratan Yaratıcının karşısında ne kadar basit ve âciz olduğunu hatırlar... İşte bu noktada, insanın alnını toprağa sürmesi ile secdenin derin anlamı arasındaki sıkı bir bağ karşımıza çıkar. Kul; her aynaya baktığında gururla ve beğenerek seyrettiği şerefli başını, secde ânında toprağa koymakla, menşeini hatırlayıp kendine dönmekte ve şu değer verdiği vücûdunu değersiz bir nesneden yaratarak ona şekil ve biçim veren yüce yaratıcıya yönelmektedir. Böylece topraktan yaratıldığını ve yine toprak olacağını, Allâh’tan geldiğini ve yine Allâh’a döneceğini hatırlayarak Rabbine daha yakın hissetmektedir kendisini... .............................................................................................................................................................................................. Bu arada hatırlatmalıyız ki, cihânın efendisi olan Hz. Muhammed (s.a.v.) çoğu kez kuru ve sert toprağa, bazen de hasıra secde ederdi. Bir keresinde çamurlu ve ıslak olan zemine secde ettiği ve mübarek başını secdeden kaldırdığında alnından çamurlu sular damladığı görülmüştü.

Şu halde, namaz kılan kimse, kendisini Allâh’ın huzurunda daha zelil ve hakir hissetmek için, kıymetli, süslü-püslü halı veya seccâdeler yerine taş, toprak, hasır, tahta veya basit ve sâde bir bez üzerine secde etmelidir...”214

KUR’ÂN’DAKİ FARZ OLAN SECDELER (TİLÂVET SECDESİ)

Kur’ân-ı Kerîm’in; Necm, Alak, Secde ve Fussilet sûrelerinde yer alan secde âyetleri okunduğunda veya bir okuyandan dinlenildiğinde Allâh rızâsı için tilâvet (okuma) secdesi yapılması farzdır. Bunların dışındaki sûrelerde yer alan secde âyetleri okunur ya da dinlenirse tilâvet secdesi farz değil sünnet olur. Tilâvet secdesi; alın, secde yapılması üzerine uygun düşen bir şey üzerine konularak her hangi bir zikrin (Sübhânallâh, Sübhâne Rabbiyel â’lâ... vs. gibi) okunması ile yerine getirilir.

214 Ehl-i Sünnet mektebinden bir Müslüman kardeşimizin secde ile ilgili açıklamalarından: Abdullâh Yıldız: Namaz. Bir tevhîd eylemi: sh: 118-119

Page 181: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

179

TEŞEHHÜD

Bütün farz namazların ikinci rekatlarında, akşam namazının üçüncü rekatında, öğle, ikindi ve yatsı namazlarının dördüncü rekatlarında, ikinci secdeden sonra beden sakin olduğu halde teşehhüd okunulması farzdır. Okunması farz olan teşehhüd şöyledir: “Eşhedü enlâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh. Ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Resûlüh. Allâhümme salli alâ Muhammedin ve Âl-i Muhammed.”215

SELÂM

Namazın son rekatındaki teşehhüdden sonra oturulmuş vaziyette ve beden sâkin olarak kıbleye doğru selâm verilmesi farzdır. Verilmesi farz olan selâm şöyledir: “Esselâmu aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtüh.”216 Farz olan bu selamdan sonra; “Esselâmu aleynâ ve alâ ibâdillâhissâlihîn. Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtüh.”217 selamlarının okunması da sünnettir. “Esselamu aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtüh” selâmını okurken baş sağ ve sol omuzlara doğru çevrilebilir. Son selâmı bu şekilde vermenin müstehab (iyi) bir amel olduğu da bazı rivâyetlerde belirtilmiştir.

TERTÎB

Namaz ibâdeti; şartlarına ve öncelik sırasına riâyet edilerek yerine

getirilen bir ibâdettir. Namazı anlatılan sıraya (tertîbe) uyarak kılmak farzdır. Bilerek ve kasten, namazda yerine getirilmesi gereken farz amelleri

öne almak veya geriye bırakmak sûretiyle yer değiştirtmek namazı bâtıl (geçersiz ) kılar.

Meselâ; sûreyi Fâtihadan önce okumak, secdeyi rükûdan önce yapmak gibi bir amel unutularak veya kasten yapılırsa namaz bozulmuş olur.

215 Ortağı bulunmayan, bir olan Allâh’tan gayrı ilâh olmadığına, Muhammed’in de O’nun kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet ederim. Ey Allâh’ım! Salâtın, Muhammed’in ve Âl-i Muhammed’in üzerine olsun. 216 Allâh’ın selâm, rahmet ve berekâtı üzerine olsun ey Nebî! 217 Allâh’ın selamı, bizlerin ve bütün sâlih kulların da üzerine olsun! Allâh’ın selam, rahmet ve berekâtı sizlerin de üzerine olsun!

Page 182: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

180

MUVÂLÂT

Muvâlât; Namazın farzlarının, birbiri ardından ve aralarında “namaz kılmıyor” denilecek bir miktarda boşluk verilmeksizin yapılması demektir. Namaz kılınırken hata ile yahut kasten namazdaki ameller arasında veya okunulan sûre ve zikirler arasında “namaz kılmıyor” denilecek miktarda ara verilirse namaz bozulur. Ancak rükû ve secdeleri uzun yapmak, kıraatta uzun sûre okumak muvâlâtı engellemez.

NAMAZIN SÜNNETLERİNDEN KUNÛT

Kunût; namazda ikinci rekatta rükûya varmadan önce tekbîr getirilerek elleri yüz hizasında dua eder bir vaziyette kaldırıp bitiştirerek belli zikir ve duâları okumakla yerine getirilen bir ameldir. Farz ve sünnet namazların hepsinde ikinci rekatın rükûsundan önce kunût okumak sünnettir. Kunûtta; “Sübhanallâh”, “Elhamdülillah” ve benzeri gibi zikirlerle, “Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve filâhireti haseneten ve kınâ azâbennâr birahmetike yâ erhamerrâhımîn”218 ve benzeri duâlar okunabilir. Bütün namazlardaki kunûtlarda duâ ve zikirler, Arapça okunabildiği gibi, diğer dillerle de okunabilir. Her Müslüman, kunûtunda, içinde bulunduğu hale göre, dilediği lisanla (Arapça, Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Gürcüce, Farsça, Çerkezce, Lazca, İngilizce vs.) meşrû olan dilek ve isteklerini samimiyet ve ihlâs ile dile getirerek Rabbine niyazda bulunabilir.

Âdâbına uygun olarak namaz nasıl kılınır?

Namaz öncesi âlemlerin Rabbi olan Allâh’a yakınlık kastı ile güzel bir şekilde abdest alınır. Sonra, kılınacak namaz vakti girdiğinde, temiz ve üzerinde namaz kılınması münâsip olan bir şeyin üstünde, namaza başlamak üzere kıbleye yönelinir. Üzerinde durulan yaygı, secde edilmesi câiz olmayan kumaş ve benzeri şeylerden îmâl edilmiş bir seccâde veya halı ve benzeri bir şey ise, secde mahalline, alnımıza gelecek şekilde topraktan yapılmış bir

218 Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbimiz! Bizlere bu dünyada da âhirette de güzellik ver ve bizi rahmetinle ateşin azâbından koru!

Page 183: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

181

mühür (secde toprağı), düz taş, tahta, hasır ve kağıt parçası gibi temiz bir şey konulur. Namazın farzı kılınacaksa, ayakta durularak, düzgün ve açık ifadelerle ve arada her hangi bir söz konuşulmadan hareketsiz bir halde kâmet getirilir. Hangi vaktin namazı kılınacaksa o namaz için Allâh’a yakınlık amacıyla kalben niyet edilir. Mümkün ise dil ile de örneğin; “Bugünün öğle namazının dört rekatlık farzını Allâh rızâsı için kılmaya niyet ettim.” şeklinde, niyet ifade edilir. Sâkin ve hareketsiz bir vaziyette kıyamda (ayakta) durulur. Namaza giriş tekbîri olan “Allâhu Ekber” cümlesini söylemek üzere eller yüz hizâsına kadar kaldırılarak tekbîr getirilir. Ve eller, esas duruştaki bir askerin duruşu gibi hazır ol vaziyetinde olacak şekilde yanlara salınır.

Eûzübesmele; yani “Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.”219 çekilerek Fâtiha sûresi (Hamd sûresi) okunur. Sûre; her âyetin sonunda, âyetin sonuna gelindiğini belirtecek bir süre miktarı durularak tane-tane ve düzgün bir şekilde okunmalıdır. Sûrenin sonunda “Elhamdu lillâhi Rabbil âlemîn” denilir ve besmele çekilerek tam bir sûre okumak üzere zamm-ı sûreye başlanır. Bu sûre de düzgün bir kırâat ile ve sükûnetle okunduktan sonra, eller yüz-kulak hizâsına kaldırılarak220 tekbîr getirilir ve rükûya gidilir. Rükûda gereken zikir ve salavât okunduktan sonra yavaşça doğrulunarak “Semiallâhu limen hamideh, elhamdu lillâhi Rabbil âlemîn.” denilir. Beden sâkinleştikten sonra hareketsiz halde tekbîr getirilerek secdeye gidilir. Secdede zikirler ve salavât okunduktan sonra, doğrulunarak “Allâhu Ekber” denilir. Tekrar tekbîr getirilerek ikinci secdeye varılır, zikir ve salavâttan sonra doğrulunarak hafifçe oturulur. Ve sâkin bir halde iken tekbîr getirilerek ikinci rekatı kılmak üzere ayağa kalkılır. İkinci rekatta da eûzübesmele ile Fâtiha ve zamm-ı sûre okunur. Rükûya gitmeden evvel tekbîr getirilerek eller bitişik vaziyette, avuç içi yukarı gelecek şekilde yüz hizâsına kadar kaldırılır ve kunût tutulur. Gereken duâ, zikir ve salavâtlar istenilen lisanla okunduktan sonra tekbîr getirilerek rükûya gidilir. İlk rekatta yapıldığı gibi ameller yerine getirilir ve ikinci secdeden sonra “teşehhüde” oturulur. Beden sakin bir durumda iken teşehhüd okunur. Namaz

219 Kovulmuş olan şeytândan Allâh’a sığınırım. Rahmân ve Rahîm Allâh’ın adıyla (başlıyorum)! 220 Kıyamda, rükûda, secdede her tekbir getirildiğinde ellerin kulak-yüz hizasına kadar kaldırılması sünnettir.

Page 184: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

182

iki rekatlık bir namaz ise (Sabah namazı ve sünnet namazları gibi), teşehhüdün peşinden baş hafifçe doğrultularak kıbleye doğru “selâm” verilir. Ve nihâyet, eller sünnet olduğu üzere üç kez tekbîr getirilerek yüz hizâsına kadar kaldırılır ve namazdan çıkılmış olur. Üç rekatlı bir namazda ise, ikinci rekatın teşehhüdünden sonra, selâm verilmez. Tekbîr getirilerek veya “Bihavlillâhi ve kuvvetihi ekûmu ve ekudu”221 denilerek üçüncü rekata kalkılır. Kıyamda ya bir kez“Fâtiha” veya “Tesbîhâtı erbea”denilen zikir üç kez okunarak rükû ve secdeler yerine getirilir. İkinci rekatın sonunda ifade edildiği şekilde namaza son verilir. Dört rekatlı namazda da, üçüncü rekattan sonra tekrar doğrulunarak hafifçe oturulur ve sâkin bir halde tekbîr getirilerek son rekata kalkılır. Üçüncü rekattaki gibi gereken ameller yerine getirilir. Rükû ve secdeden sonra teşehhüd, selâm ve üç tekbîr ile namazdan çıkılmış olur. Ehl-i Beyt’e @ bağlı bir Müslüman kılmış olduğu namazların akabinde, Hz. Peygamberin @ Hz. Fâtıma @ anamıza tavsiye ettiği ve Sünnî Müslüman kardeşlerimizin de titizlikle yerine getirmeye çalıştıkları “Tesbîhâtı”, (Otuz dört (34) kez Allâhu Ekber, otuz üç (33) kez Elhamdu lillâh, otuz üç (33) kez de Sübhânallâh)222 ve mümkün olduğu kadar Kur’ân-ı Kerîm ve meâlini, ve her namazın arkasından okunulması özellikle tavsiye edilen duâları okumalı, hâcet ve ihtiyaçlarını, şükür ve niyazlarını ifâde eden yakarışlarını yapmalıdır. Çünkü kulluğun özü duâdır. Duâ; müminin silâhı ve belalara karşı bir kalkanıdır. Fikir, zikir ve şükür mümin olmanın nişânesidir.

NAMAZ İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN IŞIKLAR

İmâm Cafer Sâdık @’ın naklettiğine göre; “Resûlullâh @ namaz

kılacakları vakit, insanların önünden geçme ihtimâli olduğu zamanlar önlerine bir sütre (âsa, çubuk...vs.) koyar, namaza öyle başlarlardı.”223

İmâm Cafer Sâdık’a @; “Önünde sütre bulunmayan bir kimsenin namaz hâlindeyken önünden geçilmesi namazını bozar mı? diye soruldu.” İmâm @ buyurdular; “Hayır. Namaz kılanın önünden ne geçerse geçsin namazı bozulmaz. Ancak siz yine de imkanınız var ise böyle bir ihtimâlin olduğu

221 Allâh’ın verdiği güç ve kuvvetle kalkıyor ve oturuyorum. 222 Sahîh-i Buhârî: c: 4 sh: 208, Müsned-i Ahmed: c: 5 sh: 196 223 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 296-297

Page 185: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

183

zamanlar önünüze sütre ve benzeri bir şey koyarak buna mâni olun.”224 (Zîrâ namaz kılanın önünden geçmemek, namaz kılanın da birilerinin önünden geçme ihtimâli bulunduğu hallerde bir engel koymaları namazın âdaplarındandır.)

Bir gün Ebû Hanîfe (r.h.), İmâm Cafer Sâdık’ın @ yanına gelerek şöyle dedi; “Oğlun Mûsâ Kâzım’ı namaz kılarken gördüm. Önünden insanlar geçtiği halde (sütre var olduğu halde, sütre ile Mûsâ Kâzım arasında geçiyorlardı.) onlara mâni olmuyordu.” İmâm; “Oğlum Mûsâ’yı çağırın.” dedi. Mûsâ Kâzım çağırıldı. İmâm @, oğluna hitâben buyurdular; “Ey oğulcuğum! Ebû Hanîfe, “sen namaz halindeyken insanların senin önünden geçtiğini, fakat senin onlara mâni olmadığını söylüyor.” ne dersin?” Mûsâ Kâzım @ buyurdular; “Evet, doğrudur babacığım. Öyle oldu. Zira benim kendisine ibadette bulunduğum zat, bana önümden geçenlerden daha yakın idi. (Yani Allâh ile arama kimse giremedi.) Yüce Allâh buyurmuyor mu ki; “Biz ona (insana) şah damarından daha yakınız.” [Kâf:

(50): 16] Bunun üzerine İmâm @ oğlunu bağrına bastı ve dedi; “Anam, babam sana feda olsun ey sırların koruyucusu (hazinesi)!.”225

İmâmet gemisinin devrindeki kaptanı İmâm Cafer Sâdık’ın @ naklettiğine göre, Hz. Muhammed Bâkır @ buyurdular; “Zeynelâbidîn @ namaza durduğunda bir ağacın gövdesi gibi hareketsiz olurlardı. Öyle ki, O’nun üzerindekiler ancak rüzgar ile hareket ederdi.”226

Altın soyun altın halkalarından İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kim farz olan namazını kılar ve arkasından da zikirler, tesbîhler, Kur’ân okuma, duâ ve benzeri şeyleri yerine getirirse, o kimse Allâh’ın misâfiridir. Misâfirine ikramda bulunmak da Allâh üzerine bir haktır.”227

Hak kılavuzlardan İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Secde, yere ve yerden biten, yenilmeyen, giyilmeyen şeyler üzerine yapılır. İmâm Hüseyin’in @ kabrinin (Kerbelâ’nın) toprağı üzerinde secde yapmak ise yedi kat yeri nurlandırır.”228

Sâdıkların İmâmı İmâm Cafer Sâdık @’dan rivâyet edilmiştir. Buyurdular ki; “Her şey bir ölçüye vurulur. Ancak Allâh korkusundan ağlamanın bir ölçüsü-tartısı yoktur. Bir damla göz yaşı ateş denizlerini söndürür. Bir an bile olsa, ağlayan kimseye merhamet olunur. Kıyamet günü şu üç göz hariç bütün

224 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 297 225 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 297 226 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 300 227 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 341 228 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 174

Page 186: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

184

gözler ağlayacaktır. (Dünyâda iken) Allâh korkusundan ağlayan göz, Allâh’ın harâm kıldığı şeylere karşı yumulan göz, Allâh yolunda seher vakitlerini uyanık geçiren göz.”229

İmâm Ali Es-Sıddîk’ın @ naklettiğine göre, Peygamberimiz @ şöyle buyurdu;“Namaz dînin direğidir. Âdemoğullarının amellerinden Allâh’ın ilk hesâba çekeceği amel namazdır. Namazlar kabul edilirse, diğer amellerine bakılacak, namazları reddedilirse geri kalan amellerine (fazla) değer verilmeyecektir.”230 İmâm Muhammed Bâkır @ buyuruyorlar; “... Çocuklar dokuz yaşına kadar eğitilerek yavaş-yavaş abdest almaya namaz kılmaya alıştırılırlar. Dokuz yaşından itibâren abdest almaları ve namaz kılmaları usûlüne uygun bir tarzda emredilir, gerektiğinde zorlanırlar.231 (Her dönemde çocuk eğitimi farklı metotlarla olabilir. Herkes kendi fıtratına ve çocuğun durumuna göre uygun metotları tercîh etmelidir.)

NAMAZI BOZAN ŞEYLER

Ehl-i Beyt mektebi ve Oniki İmâm @ yoluna göre namazı bozan şeyler onikidir: 1-Namaz hâlindeyken namazın şartlarından birinin yok olması: Meselâ; namazda iken namaza durulan mekan, üzerindeki elbise vs. nin gasp edilmiş olduğunun anlaşılması, abdestsiz olduğunun hatırlanması vb. gibi. 2-Namazda iken kasıtlı veya kasıtsız abdest yada guslü bozan her hangi bir durumun ortaya çıkması. İdrârını, büyük abdestini vs. tutamamak gibi özel hallerde ise konu ile ilgili fıkıh hükümlerine göre amel edilir. 3-Namazda elleri birbiri üzerine koymak, göbek, göğüs vs. üzerinde bağlamak, üst üste koymak. Bilindiği üzere Ehl-i Beyt fıkhında, namazda iken eller hiç bir surette bağlanmaz, esas duruş vaziyetinde yanlara salınır. 4-Namazda iken okunan “Fâtiha sûresi” nden sonra “Âmin” demek. 5-Namaz halindeyken kasten veya unutkanlıkla arkasını kıbleye dönmek, sağ yada sol tarafını kıbleye çevirmek veya yüzünü “Kıbleye dönük değildir.” denilecek miktarda kıbleden başka yöne çevirmek.

229 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 208 230 Tehzîb: c: 2 sh: 237 231 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 182

Page 187: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

185

6-Namazda kasten konuşmak, anlamı olsun veya olmasın bir yada daha fazla kelime söylemek. 7-Namazda sesli olarak veya kahkahayla gülmek. Gülümsemek her ne kadar namazı bozmaz ise de namaz âdâbına uygun değildir. 8-Namazda iken dünyâ işleri için sesli olarak ağlamak. Sessiz bir şekilde ağlamak namazı bozmaz ise de güzel bir davranış değildir. Ancak Allâh korkusundan, Allâh aşkından, âhiretteki halini düşünmekten dolayı sesli veya sessiz ağlamak namazı bozmadığı gibi en üstün amellerdendir. Zîrâ Resûlullâh’ın @ ve Oniki İmâm’ların @ namazda özellikle de secde hâlinde iken ilâhî aşk ile nasıl göz yaşları döktükleri hepimizin malûmudur. Ve onlar bizlere en güzel örnektirler. 9-Namazda iken el vurmak, hoplamak, zıplamak gibi namazın şeklini bozan hal ve hareketler. 10-Namazda iken yemek, içmek. 11-İki veya üç rekatlı namazların rekatlarında, dört rekatlı namazların ilk iki rekatlarında şüpheye düşmek. 12-Namazın rükun denilen kısımlarından her hangi birini kasten veya unutkanlıkla, rükun olmayan kısımlarından da her hangi birini kasten eksik veya fazla yapmak. Namazın farzları olarak saydığımız amellerden aşağıdaki beşi rükun olan kısmıdır;

● Niyet ● İftitâh tekbîri ● İftitah tekbîri alındığı andaki kıyâm ile ilk rükûdan önceki kıyâm ● Rükûlar ● İki secde (Her rekatta)

NAMAZDAN HANGİ HALLERDE ÇIKILABİLİR?

Başlanmış bir namaz, hiç bir sebep yokken zevk için bozulamaz. Bu, harâm olan bir davranıştır. Yalnız; malı korumak, canı korumak ve önemli olan her hangi bir şeye zarar gelmesini önlemek amacıyla namaz bozulabilir. Yine, namazın vaktinin geniş olduğu bir durumda, namaz halinde iken alacaklının alacağını istemesi halinde ve borcunu vs. ödemek gibi durumlarda namaz

Page 188: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

186

bozulabilir, şartlara göre mutlaka bozulması da gerekebilir... Daha sonra yeni baştan, vaktin namazı kılınır. Namazda kalpten-gönülden Allâh’a râbıta, bağlılık gerektiği gibi, zâhirî hal ve davranışların da Allâh’ın ve O’nun sevgili Resûlü Hz. Muhammed Mustafâ’mızın @ belirttiği şekillerde olması gerekir. Namaz da iken sebepsiz yere saç, sakal, bıyık, elbise, secde mahalli vs. ile oynamak-ilgilenmek namazdaki dikkati ve samimiyeti giderecek hareketlerde bulunmak uygun bir davranış değildir.

NAMAZ KILARKEN OLUŞAN ŞÜPHELER

“İnsan, nisyan ile malûldur.” sözü ne kadar da mânidâr. Özel ilâhî koruma altında olmayan biz insanların en belirgin özelliklerinden birisi de, hiç şüphesiz ki unutkanlıktır. Unutkanlık veya bir konudaki tereddütlerimiz, günlük yaşamımızdaki olağan işlerde vâki olduğu gibi, ibâdetlerimizde de ortaya çıkmaktadır. Bu unutkanlık ve tereddütlerin oluşmasında bir çok etkenler söz konusudur. Bu etkenlerden bazıları; günahlarımızın yoğunluğu, ilgi alanlarımızın çokluğu, yapmakta olduğumuz işlere ve ibadetlerimize gereken aşk, şevk ve istekle sarılamamamız... vs. dir. Başta Ulu önderimiz, Peygamber efendimiz @ ve bütün Peygamberlerle @ Ehl-i Beyt’in diğer Masûm zâtları @, anladığımız mânâda bir unutkanlık ve şüphelerden berîdirler. Onlar ki ibâdete koyulurken aşk-ı ilâhîden kendilerinden geçiyorlardı. Hattâ, namaz ibâdetinin öncülü durumunda olan abdesti alırken bile, o gül benizleri bir sonbahar yaprağı misâli sararıyor, o yüce dîvâna, o kişisel küçük mirâca çıkmanın heyecânı tüm benliklerini sarıyor ve dünyadan kopuyorlardı. Hal böyle iken, nasıl olur da Onlar @ bizim gibi kalbi manen ölme noktasına gelmiş, bütün vücuduna ve hislerine gaflet perdesi çekilmiş, günahlar ile yoğrulmuş kimselerin unutkanlığı ve şüphesi gibi bir şüphe ve tereddüde düşebilirler.

Onların @, namazda dûçâr oldukları şüpheler ve yanılmalar ile ilgili bize ulaşan rivâyetlere gelince, deriz ki; O kudsî zâtlar @ ibâdetlerin yapılması noktasında insanlığa örnektirler. Dolayısıyla, bizlerin karşılaşacağı unutkanlık ve şüphe hallerinde, neler

Page 189: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

187

yapmamız gerektiğini uygulamaları ile bize öğretmişlerdir. Öyle ki, bizler hatalarımızı telâfî etme yol ve erkânını öğrenmiş olalım.232 Sözümüzü, yüce Rabbimizin bizlere öğrettiği bir duâ ve niyaz ile noktalıyor, ve O’ndan yardım diliyoruz. “... Ey Rabbimiz! Unutur, yahut yanılırsak bizi sorumlu tutma! ...” [Bakara (2): 286] Namaz kılarken oluşan şüphelerin bir çok kısımları vardır. Bunlardan namazı bozan şüpheler şunlardır: 1.Sabah namazı ve seferdeki namazlar gibi iki rekatlı namazların rekat sayısında şüphe etmek. Ancak, iki rekatlı sünnet namazlarındaki şüpheler namazı bozmaz. 2.Üç rekatlı namazların rekat sayısında şüphe etmek.

3.Dört rekatlı namazlarda bir rekat mı yoksa daha fazlamı kılındığı hakkında şüphe etmek.

4.Dört rekatlı bir namazda ikinci rekatın ikinci secdesini tamamlamadan önce, iki rekat mı yoksa daha fazla mı kılındığı konusunda şüphe etmek.

5.Kaç rekat kıldığını bilmeyip, namazın bütün rekatlarında şüphe etmek. Yukarıdaki belirtilen hallerde namaz da iken şüpheye düşen bir kimse, hemen namazını bozmamalıdır. Namazını fesâda uğratmayacak bir şekilde şüphesini gidermeye ve kıldığı rekatları hatırlamaya çalışmalıdır. Bu mümkün olmaz da şüphe giderilemez ise, hangi durumda olunursa olunsun namazdan çıkış selâmı verilerek namaz bozulur ve yeni baştan namaza başlanır.

NAMAZDA DİKKATE ALINMAMASI GEREKEN ŞÜPHELER

1. Yerine getirilme zamanı ve mahalli geçmiş amellerdeki şüpheler.

Meselâ; rükûya vardıktan sonra Fâtiha’yı okuyup okumadığından şüphe etmek gibi.

232 Peygamberimizin @ namazdaki unutkanlığı ile bakınız: Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 234

Page 190: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

188

2. Selâm verdikten sonra namazda her hangi bir ameli yapıp yapmadığı konusunda oluşan şüpheler.

3. Namaz vakti çıktıktan sonra, namaz kılıp kılmadığı ile ilgili ortaya çıkan şüphe.

4. Bir namazda üç defa veya peş peşe gelen üç namazda (Sabah, öğle, ikindi namazları gibi.) şüphe ederek “çok şüphe eden” ismi kendisine uygun görülen bir kimsenin şüpheleri.

5. Sünnet namazlarındaki şüpheler. Kılınan namazlarda dikkate alınacak şüpheler ve bunlarla ilgili geniş

hükümler, daha ayrıntılı bir şekilde kaleme alınmış Ehl-i Beyt yolu İlmihallerinde mevcuttur. O kıymetli eserlere baş vurularak konular hakkında daha geniş bilgiler edinilebilir.

SEHİV (YANILMA) SECDESİ VE BU SECDEYİ GEREKTİREN HALLER

Namazda iken insan bazen öyle dalgın bir halde oluyor ki, o hallerde

namazın tamâmına zarar vermeyen ancak, fazilet ve sevâbında eksiklik ve bizde kusur sayılacak bir takım ameller sergileyebiliyor. İşte bu hallere hem Resûl-ü Ekrem @ dilinde ve hem de Ehl-i Beyt’in @ diğer Zât-ı Muhteremleri @ dilinde “Sehiv hâli” denilir. Ve bu sehvin (yanılgının) giderilerek, namazın tamamlanması için “sehiv secdesi=Yanılgı secdesi” denilen bir amel yapılır. Sehiv secdesinin yapılmasını gerekli kılan haller şunlardır ve belirtilen durumlarda sehiv secdesi yapmak farzdır:

● Namazda dalgınlıkla konuşmak. ● Zamansız namazın selâmını vermek. Meselâ; son rekatı kıldığını ve

son teşehhüde oturduğunu sanıp, ilk teşehhüdden sonra selâm cümlesini okumak.

● Teşehhüdün tümünü veya bir kısmını unutmak veya secdeyi unutmak.

● Namazın dört rekat mı, beş rekat mı kıldığı konusunda şek ve şüphe etmek.

● Oturulması gereken zamanda yanlışlıkla kıyâma kalkmak, yada tersini yapmak.

SEHİV SECDESİ NASIL YAPILIR?

Page 191: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

189

Namazın selâmı verildikten sonra beden Kıbleden her hangi bir tarafa çevrilmeden veya namaz kılmaya engel olacak bir durum ortaya çıkmadan, kalbden sehiv secdesine niyet edilir. Alın, üzerine secde edilmesi uygun olan bir şey üstüne konulur ve şu zikir okunur: “Bismillâhi ve billâhi esselâmu aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtüh.”233 Sonra, secdeden kalkılarak oturulur. İkinci defa secdeye gidilir. Ve yine bu zikir okunur. Secdeden kalkılır oturarak teşehhüd okunur ve selâm verilerek iki secdeden ibâret olan sehiv secdesi yerine getirilmiş olur. Namazdan her hangi bir secdeyi veya bir kaç secdeyi terk ettiğini ya da teşehhüdü okumadığını namazdan çıktıktan sonra hatırlayan bir kimse, henüz yönünü kıbleden çevirmemiş veya namaza mâni bir hal ile -Meselâ; abdestinin kaçması gibi- hallenmemiş ise, önce unutmuş olduğu secde ve teşehhüdüne kalbden niyet ederek onların kazasını yapar. Sonra da sehiv secdesini yerine getirir.

SEFER (YOLCU) NAMAZI

İlâhî bir kolaylık ve hediye olarak, Peygamber efendimiz tarafından ümmetine beyân edilen, yolculukta namazların kısaltılması belli şartlar dâhilinde mümkündür. Günlük beş vakit olarak kılınan farz namazlardan, sabah ve akşam namazlarında her hangi bir kısaltma yapılmazken, yalnızca; öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzları şartlar uygun ise kısaltılarak ikişer rekat olarak kılınırlar. Ehl-i Beyt erkânına göre, şartları uygun düşen yolculuk durumlarında belirtilen namazların kısaltılması ruhsat (kısaltılsa da olur, kısaltılmasa da olur şeklinde.) değil mutlaka gereklidir. Öylesi durumlarda namazı tam kılmak ibâdeti geçersiz kılar ki, “seferde bile-bile namazları kısaltmadan kılmak, hazarda (yolcu olunmayan normal hallerde) namazı kısaltmak gibidir.” buyrulmuştur.234 Bir kimsenin namazlarını ikişer rekat olarak kılabilmesi için gerekli olan şartlar şunlardır:

233 Allâh ile, Allâh’ın adıyla başlarım. Allâh’ın selamı rahmeti ve bereketleri üzerine olsun Ey Nebî! 234 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 278-279, Müsned-i Ahmed: c: 1 sh: 251

Page 192: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

190

BİRİNCİ ŞART: İkâmet edilen yerin (şehir, köy vs.) çevresindeki surlardan ya da en son evinden başlamak üzere, gidiş-geliş toplam yaklaşık olarak (48) kırksekiz kilometre olacak bir yolculuğa çıkılmış olmalıdır. İKİNCİ ŞART: Yolculuğun başlangıcından itibâren niyet (kasıt) belirtilen mesâfe için olmalıdır. ÜÇÜNCÜ ŞART: Yolda, gidilecek mesâfe ile ilgili niyetten dönülmemeli, şüphe ve tereddüde düşülmemelidir. DÖRDÜNCÜ ŞART: Belirtilen mesâfeye ulaşmadan, ikâmet ettiği vatanından geçmek yada on gün veya daha fazla bir yerde kalmak niyeti olmamalıdır. BEŞİNCİ ŞART: Yolculuk harâm bir iş için olmamalıdır. ALTINCI ŞART: Yolculuğa çıkan kimse, sürekli yer değiştiren veya göçebe hayatı yaşayanlardan olmamalıdır. YEDİNCİ ŞART: Şoför, sürekli zamanı yollarda geçen, işi yollarda olan bir kimse olmamalıdır. Bu durumda olan kimseler yalnızca ilk yolculuklarında namazlarını diğer şartlar uygun ise seferi olarak kılarlar. SEKİZİNCİ ŞART: Ruhsat haddine ulaşmış olmalıdır. Yani; İkâmet edilen vatandan, şehrin duvarlarının görülemeyeceği veya ezan seslerinin işitilemeyeceği bir mesâfe uzaklaşılmış olunmalıdır. Kişinin kendi ikâmeti ve yaşaması için seçtiği yer onun vatanıdır. İster orda dünyâya gelmiş ve anne-babasının vatanı olsun, isterse kendisi orayı ikâmet etmek veya yaşamak için seçmiş olsun fark etmez. Bir kimse iki yerde yaşamını sürdürüyorsa (Mesela; altı ay bir şehirde ve altı ay da başka bir yerde kalıyorsa) her iki yer de onun vatanı sayılır. Bir kimse belirtilen mesâfe miktarı ikamet ettiği bir yerden uzaklaştığında, gitmiş olduğu yerde on günden az kalacağı taktirde namazlarını kısaltır ve seferî olarak kılar. Ancak on gün veya daha fazla kalacak ise o taktirde namazlarını tam kılar. Yalnız, gittiği yerden on günden az kalacağını zanneden kimse bugün-yarın dönerim zannı ile otuz gün de kalmış olsa o zaman zarfında namazlarını seferî olarak kılmaya devam eder. Otuzuncu günden itibâren de namazlarını tam kılmaya başlar. Yolcu olan bir kimse belirtilen şartlarla farz olan namazlarda kısaltmaya gitmekle birlikte, dilerse vakit namazlarının sünnetlerini tam olarak kılar, dilerse terk eder. Herkes bu konudaki tutumunu içinde bulunmuş olduğu hâl ve gidişâta göre ayarlar.

Page 193: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

191

KAZA NAMAZI

İçinde bulunduğumuz şartların olumsuzluğundan, şahsî zaaf ve gevşekliğimizden, îmânımızın yakîn mertebesinde olmayışından, uzun emel ile yaşayıp zamanımızı hakkıyla kulluk şuurunda geçiremeyişimizden, hevâ, heves ve arzularımıza bazı yönlerden teslim olmamızdan, îmân ve ibâdet noktasında yeterli eğitim ve öğretimi alamayışımızdan vb. onlarca sebeplerden ötürü zaman olur ki üzerimize farz olan günlük namazlarımızı yıllarca kılamamış, kimi zaman kılmış, kimi zaman ara vermiş, sürekli kıldığımızda da uyku, gaflet, unutkanlık gibi sebeplerle bazen kaçırmış olabilmekteyiz. Bütün bu durumlarda ne yapacağız? “Nasıl olsa şu kadar zaman namazlarımızı, farz olan bir takım ibadetlerimizi terk ettik, artık bizim için kurtuluş mümkün değil, battı balık yan gider” diyerek hepten ümitsiz olup boş mu vereceğiz? Yanlışlarımızı ve eksikliklerimizi telâfî etme yoluna gitmeyecek miyiz? İslâm; umutsuzluk aşılayan bir din değildir. Nasıl ki hiç bir amel ve güzel taatta bulunmadan Allâh’ın azâbından emîn olmak mümine yakışmıyor ise, günahlara bir zaman ısrar etmiş olmakla da tamâmen umutsuzluğa kapılınmaz. İmâm Ali’nin @ deyimiyle “Amelsiz olarak cenneti-Allâh rızâsını dileyen, yaysız ok atmak isteyen kimseye benzer.”235 Mümin o kimsedir ki; hatasında ısrar etmez, bütün bir ömrü gaflet ve dalâlette geçirmez, yanlıştan her ne zaman olursa olsun dönmeyi fazilet bilir. Hakka tâbî olup dönüş yaptıktan sonra geçmiş günahlarına karşılık olmak üzere iyiliklerini ve ibâdetlerini bir o kadar daha dikkat ve itina ile yapar, Allâh’ın rahmetinden ümidini kesmez. Zîrâ bilir ki, gerçekten ve eski günahlarına yeniden dönmemek şartıyla yaptığı tevbe ile günahlardan uzaklaşır ve inşâallâh affa ulaşır. Ve yine bilir ki; Allâh’ın rahmeti yerleri ve gökleri kaplamıştır. Yeter ki biz O’na dönmesini bilelim, tekrar-tekrar aynı hatalara gitmeyelim, tevbeyi oyuncak hâline getirip de şeytânın oyuncağı olmayalım. Sebep her ne olursa olsun, vaktinde yerine getirilemeyen bir ibâdet kazâya kalmış olur. Müslüman, kazaya da kalsa ibâdetlerini yerine getirmeli Allâh ile olan bağını asla koparmamalıdır.

235 Nehcül Belâğa (tercm): sh: 393

Page 194: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

192

Bir kimse uyku ve benzeri bir sebeple kılamadığı namazlarını kaza etmelidir. Bir kadın hayız (âdet) ve nifas (lohusa) halinde iken kılmamış olduğu namazları kazâ etmez. Ramazân-ı Şerîf orucunu ise kazâ eder. Üzerinde kazâ namazı olan bir kimse, onu yerine getirmede gevşek davranmamalı, ama hemencecik yerine getirmesi de farz değildir. Ehl-i Beyt’in dosdoğru yoluna göre, üzerinde kazâ namazı bulunan bir kimse nâfile-sünnet namaz kılabilir. Ancak kazâya kalmış namazlarını da kılması daha faziletlidir. Ve kazâ namazları cemaat ile de kılınabilir.

CEMAAT NAMAZI

Namazların cemaatle kılınması hem Peygamber efendimiz @ ve hem de diğer Masumlar @ tarafından kuvvetle tavsiye edilmiş bir sünnettir. Güvenilir rivâyetlerde bize ulaştığına göre yalnız başına namaz kılmaya karşın cemaatle namaz kılmanın kat-kat sevabı ve hikmeti vardır. Namazın cemaatle kılınması ferdî olarak sevâbın arttırılmasına vesîle olduğu gibi, Müslüman’lar arasındaki birlik, beraberlik, dostluk ve muhabbetin, dayanışmanın artmasını da temîn eder. Cemaata katılan fertler birbirlerinin hal-hatırını sorarak mümin kardeşinin derdi ile dertlenir, hal çareleri ararlar. Böylece toplumsal barış ve sevginin oluşmasında ve kökleşmesinde cemaat olmanın büyük etkileri görülür. Günümüzde, geleneksel olarak namaz kılan, camiye, cemaate(!) niçin gittiğinin şuurunda olmayan ve safa durduğunda kiminle omuz omuza verdiğini fark etmeyen, İmâmdan habersiz, cemaattan habersiz, hepsinden de önemlisi kendinden habersiz kimselere bakarak cemaat olmanın, cemaatle namaz kılmanın etkisiz bir amel olduğu sanılmamalı ve cemaat olayı yanlış değerlendirilmemelidir. Çünkü, Saâdet Asrında cemaat olmanın ne tür bir fonksiyonunun olduğu herkesçe malûm ve târîhen sâbittir. Ehl-i Beyt @ anlayışına, İmâm Cafer Sâdık @ erkânına göre ancak farz namazlar ile yağmur yağmadığı dönemlerde kılınan “istiskâ namazı” (Yağmur dileme namazı) cemaatle kılınabilir. Diğer her hangi bir sünnet namaz cemaatle kılınamaz.

Cemaat namazı ile ilgili bazı hükümler;

Cemaatle kılınan namazda, İmâmın durduğu yer cemaatın bulunduğu yerden yüksek olmamalıdır.

Page 195: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

193

Cemaat İmâmdan önde olmamalıdır. Namazda İmâm ile İmâma uyan arasında perde gibi arka tarafı göstermeyen bir engel bulunmamalıdır. İmâma uyan bayan ise bu durumda sakıncası yoktur. Cemaat İmâmı, bâliğ (erginlik çağına gelmiş), âdil, helalzâde (anası-babası belli, soyu-sopu temiz), namazı sahîh ve düzgün bir kırâat (okuma) ile kıldırabilen, Oniki İmâm’lara @ düşmanlığı olmayan birisi ve erkek olmalıdır. Ayakta namaz kılan bir kimse, oturarak veya yatarak namaz kılana, oturarak namaz kılanda yatarak namaz kılana uyamaz. Namaza başlamış olan bir cemaata sonradan yetişen bir kimse, İmâm ve cemaat rükûya varmış ancak henüz rükûdan doğrulmamışlarsa namaza giriş tekbîri alır ve rükûya varır. Bu takdirde kılınan rekata yetişilmiş olur. Rükûdan kalkıldıktan sonra cemaata dâhil olmuş ise, kılamamış olduğu rekatları İmâm selâm verdikten sonra ayağa kalkarak kılar ve namazını tamamlar. İmâma uyan kimse Fâtiha ve sure dışında bütün zikir ve tesbihleri kendisi okumalıdır. İmâma uyan kimse, namaza giriş tekbîrini İmâmın tekbirinden sonra almalıdır. Aksi halde namazı geçersiz-bâtıl olur. İmâma uyan bir kimse, her hangi bir sebeple son teşehhüdde İmâmdan önce selâm verir ve namazdan çıkarsa namazı sahîhtir-geçerlidir. İmâma uymuş olan bir kimse, yanlışlıkla İmâmdan önce başını rükudan kaldırırsa, İmâm hâlâ rükûda ise hemen rükuya dönüp İmâmla birlikte doğrulmalıdır. Yanlışlıkla, İmâmdan önce başını secdeden kaldırmış olan bir kimse, İmâmın secdede olduğunu anlarsa secdesine geri dönmeli, İmâmla birlikte secdeden doğrulmalıdır. Cemaatın, namaz kılmak için kâmet getirilirken “Kad kâmetis salâh” cümlesinin okunması ile ayağa kalkarak safa geçmesi, İmâmın safın ortasında yer alması, ilim, irfan ve takvâ sâhibi olan kimselerin cemaatın birinci safında bulunması, safların sık ve düzgün tutulması, İmâmın, zammı sure ve zikirleri cemaatın durumuna göre ölçülü uzunlukta ve uygun bir ses tonuyla okuması cemaat namazının müstehâb (iyi görülmüş) amellerindendir. Bayan İmâma erkekler uyamazlar, ancak bayanların cemaat olarak namaz kılmaları ve bayanın bayana İmâm olmasının sakıncası yoktur.

Page 196: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

194

ÂYÂT NAMAZI

1-Güneş tutulması, 2-Ay tutulması, 3-Zelzele-deprem, (kimse korkmasa dâhi) 4-Bir çoklarını korkuya düşürecek şekilde gök gürlemesi,, şimşek çakması, şiddetli rüzgar esmesi, yer yarılması ve benzeri korkunç hâdiseler meydana geldiğinde kılınan namaza “âyât namazı” denir. Bu namazın kılınması farzdır. Âyât namazını farz kılan hadiseler birden fazla olursa -mesela; güneş tutulmuş iken aynı anda deprem de olsa- her birisi için bir âyât namazı kılınmalıdır. Âyât namazı mümkün ise hâdisenin meydana geldiği anda kılınmalıdır. O anda kılınmadığı takdirde günahkâr olunur. En uygun bir zamanda kazâ niyetiyle kılınmalıdır. Kadın hayız ve nifas halindeyken güneş veya ay tutulması yada âyât namazının kılınmasını gerektiren bir olay olursa âyât namazı ona farz olmaz, kazâsı da yoktur.

ÂYÂT NAMAZININ KILINIŞI

Âyât namazı iki rekattır ve her rekatta beş rükû vardır. Kılınışı ise şöyledir: Namazı kılacak olan kimse niyet ettikten sonra tekbîr alır, bir Fatiha ve tam olarak bir sûre okur. Rükûya gider, rükûdaki zikirleri okuduktan sonra rükûdan doğrulur, yine bir Fatiha ve tam bir sûre okur, tekrara rükûya gider. Bu şekilde beşinci rükûyu da yaptıktan sonra doğrulur ve tekbîr getirerek secdeye gider. Her hangi bir namazın secdeleri gibi zikirleri ile birlikte iki secdeyi yerine getirir ve ayağa kalkar. İkinci rekatı da birinci rekat gibi kılarak oturur, teşehhüdü okur ve selâm vererek namazını tamamlamış olur. Âyât namazının rükûlarından her biri bir rükun olduğundan kasden veya yanlışlıkla eksik veya fazla yapıldığı takdirde namaz batıl-geçersiz olur.

ÖLÜM ÂNINDA YAPILMASI GEREKENLER

Can vermek üzere olan Müslüman bir kimse ayaklarının altı kıbleye gelecek şekilde yatırılır. Yani eğer doğrulup kalkacak olsa yüzü kıbleye gelmelidir. Can vermek üzere olan kimsenin sırt üstü yatırılması mümkün değil ise yüzü kıbleye gelecek şekilde oturtulmalıdır.

Page 197: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

195

Can vermek üzere olan kimse ölüm ânına kadar yalnız bırakılmamalı, ona, Allâh ve Resûlüne @ şehâdet getirmesi, Oniki İmâm’ı @ ikrâr etmesi, dînin temel esaslarını tasdîk etmesi telkîn edilmeli, baş ucunda Yâsîn, Âyetel Kürsî vs. gibi Kur’ân’dan sûre ve âyetler okunmalı, yanında cünüp ve hayızlı bulunulmamalı, karın üzerine ağır bir şey konulmamalı, gece ise ışık yakılmalıdır. Ölen bir kimsenin ağzı, açık kalmaması için kapatılmalı, gözleri ve çenesi bağlanmalı, elleri ve ayakları uzatılarak temiz bir bez ile örtülmelidir. Ölüm haberi tanıdıklara ve Müslüman dost ve ahbablara duyurulmalı, defin işlerinde mümkün olduğu ölçüde çabuk davranılmalıdır.

CENÂZEYİ KEFENLEME, CENÂZE NAMAZI

Müslüman’ın cenâzesini “îzâr” ,”kamîs” ve “lifâfe” denilen üç parça bez ile kefenlemek gerekir. Îzâr; Göbekten dize kadar bedeni saran bir parça bezdir. Göğüsten ayak üzerine kadar olması ise daha iyidir. Kamîs; Omuzdan baldırın yarısına kadar olan kısmı örten bezdir. Lifâfe; Uzunluğu cenâzenin uzunluğundan daha fazla olan ve eni de bir tarafı diğer tarafının üzerine sarılacak kadar olan bezdir. Îzârın göbekten dize kadar olan kısmı, kamisin omuzdan baldırın yarısına kadar örtecek miktarı kefenin farz olanıdır. Ölüye sarılacak olan kefenden hiç bir kısmı bedeni gösterecek kadar ince, saf ipek veya altın işlemeli olmamalıdır.

CENÂZEYİ HANUTLAMA

Gusülden sonra cenâzenin hanutlanması farzdır. Hanutlama; secdede yere gelen yedi organa yani; alna, ellerin içine, diz kapaklarına, ve ayak baş parmaklarının ucuna kâfur sürmektir. Bahsedilen yerlere sürülecek kâfur taze ve ezilmiş olup kokusu gitmemiş olmalıdır. Hac için ihram giymiş bir kimse, Say’ı tamamlamadan önce Safâ ve Merve arasında ölürse, hanutlanması câiz (uygun) değildir. Eğer umre ihrâmında iken saçlarını kesmeden önce ölürse yine hanutlanmamalıdır.

Page 198: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

196

Cenâze namazı hükümleri;

Müslüman bir ölünün, -çocuk bile olsa- cenâze namazını kılmak farzdır. Ancak çocuğun babası veya annesi veya ikisinden biri Müslüman olmalıdır ve çocuk altı yaşını tamamlamış olmalıdır. Diri olarak doğmuş ancak belirtilen yaşa ulaşmamış bir çocuğun ise cenâze namazını kılmak farz olmamakla birlikte, müstehâb (iyi bir amel) dır. Cenâze namazı cenâzeyle ilgili bütün işler bittikten sonra kılınır. Cenâze namazı, her ne kadar “namaz” kelimesi ile ifâde ediliyorsa da, bu ibâdet rükûsuz, secdesiz bir şekilde îfâ edildiğinden, cenâze için bir duâ, af dileme ve salâtın duâ-niyaz anlamı içerisinde değerlendirilmekte ve diğer farz namazlar için gerekli olan abdest, gusül, teyemmüm vs. gibi ön hazırlıklar şart olmamaktadır. Ancak, bu şartlara riâyet ederek cenâze namazını kılmak hem sünnet ve hem de âdâba daha uygundur. Cenâze namazı kılan kimsenin yüzü kıbleye doğru olmalıdır. Cenâzeyi de sırt üstü yatırmak, baş tarafı namaz kılanların sağına, ayakları da soluna gelecek şekilde ön tarafa koymak farzdır. Cenâze ile namaz kılanın arasında tabut ve benzeri bir şey hariç perde duvar vb. şeyler bulunmamalıdır. Cenâze namazı ayakta ve Allâh’a yakınlık kastıyla kılınır. “Bu ölünün namazını Allâh’a yakınlık amacıyla (kurbeten ilallâh) kılıyorum.” diye niyet edilir. Cenâze namazı mescit içerisinde kılınmaz.

CENÂZE NAMAZININ KILINIŞI

Cenâze namazı beş tekbîr ile kılınır. İmâm, cenâze erkek ise beli hizâsına, kadın ise göğüs hizâsına gelir, cemaatta arkada saf olur, kıbleye yönelinir. Cenâze namazı için niyet edildikten sonra eller yüz hizâsına kaldırılarak “Allâhu Ekber” diyerek tekbîr getirilir. Bu birinci tekbîrden sonra eller yana sarkıtılarak “Kelime-i Şehâdet” dediğimiz “Eşhedü enlâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resûlüh”236 okunur. Eller tekrar aynı şekilde kaldırılarak ikinci tekbîr getirilir ve yanlara salınır. Peygamberimize @ ve Ehl-i Beyt’ine @ salavât okunur. “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve Âl-i

236 Tanıklık ederim ki Allâh’tan gayrı ilâh yoktur, yine tanıklık ederim ki Muhammed @ Allâh’ın kulu ve Resûlüdür.

Page 199: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

197

Muhammed”237 gibi. Üçüncü tekbîrden sonra, müminler için duâ olan “Allâhümmağfir lil müminîne ve’l müminât”238 duâsı okunur. Dördüncü tekbîrden sonra ölü erkek ise, “Allâhümmağfir li hâzal meyyit”239 bayan ise, “Allâhümmağfir li hâzihil meyyit”240 duâsı ölü için yapılır. Sonrada beşinci tekbîr ile cenâze namazı sona erer ve namazdan çıkılmış olur.241 Cemaat İmâmı tekbîr ve duâları sesli olarak okur, cemaat ise sessiz bir şekilde içinden okur. Cenâze namazından sonra cemaat ölü kardeşlerinin ruhu için Fâtiha okur, Peygambere @ ve Ehl-i Beyt’ine salavât getirirler. Cenâzeye karşı son görevlerini yapmaya çalışırlar.

Cenâzeyi defnetme hükümleri;

Cenâzeyi, toprağa kokusu dışarı çıkmayacak ve yırtıcı hayvanların cesedi çıkaramayacakları şekilde defnetmek farzdır. Cenâze kabirde bedenin ön tarafı kıbleye gelecek şekilde sağ tarafı üzerine yatırılmalıdır. Müslüman’ın kâfir mezarlığına, kâfirin de Müslüman mezarlığına defnedilmesi câiz değildir.

Cenâzeyi defnetmekle ilgili onlarca sünnet ve müstehab ameller vardır ki bunlardan bazıları;

● Cenâzeye zahmet vermeden usulca kabre indirilmesi, ● Başının altına topraktan yastık yapılması, ● Cenâzenin erkenden çürümemesi ve ezilmemesi için cenâzeyi üstten

toprakla temas ettirmeyip tuğla ve benzeri şeylerle toprak temasının engellenmesi,

● Cenâze kabre konulduktan sonra cenâzenin kulağına eğilinerek veya mezar örtüldükten sonra dışarıdan cenâzeye telkîn verilmesi,

● Mezarın toprak seviyesinden dört parmak kadar yüksek yapılması,

237 Allâhım Muhammed’e ve Al-i Muhammed’e salât et! 238 Allâhım mümin erkek ve bayanları bağışla-affet! 239 Allâhım bu ölüyü bağışla! 240 Allâhım bu ölüyü bağışla! 241 Bu okunulan duâlar birer örnektir. Ehl-i Beyt’ten rivâyet edilen ve daha kapsamlı duâlar vardır ki dileyen onları da öğrenerek okuyabilir.

Page 200: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

198

● Yanlışlık olmaması ve ziyârete gelen kimselerin yerini bulmada güçlük çekmemeleri için kabrin üzerine tanınmasını sağlayacak bir işaretin konulması,

● Cenâze gömülme işlemleri sırasında orada hazır bulunanların içlerinden duâ ve istiğfarda bulunmaları, Kur’ân’dan uygun düşen bazı sûre ve duâları okumaları,

● Kabir üzerine su serpilmesi vs. gibi amellerdir.

Ana rahminden geldik pazara,

Bir kefen aldık döndük mezara.

CENÂZE İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN BAZI RİVÂYETLER

İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdular; “Kim bir mümini yıkar ve ona olan emânetini edâ ederse Allâh o kimseyi (yıkayanı) bağışlar.” Soruldu ki: “Ona olan emânetini nasıl edâ eder?” İmâm @ buyurdular; “Ölüyü yıkarken onda ortaya çıkan ve hoş olmayan bazı haller (azalarında eksiklik, yıkama esnasında çıkabilecek kötü koku, bedeninde ölüm ile ortaya çıkacak çirkinlikler vs.) olursa halktan onu gizlemesidir.”242 İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu; “Abdestsiz olarak cenâze namazı kılınır mı?” Buyurdular @; “Evet kılınabilir. Zîrâ, cenâze namazı, tekbîr, tahmîd, tesbîh ve tehlîlden ibarettir. Nasıl ki bunları evinde de abdestsiz olarak yapabiliyorsan, cenâze namazını da kılarsın.”243 İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu; “Hayızlı olan bir kadın cenâze namazı kılabilir mi?” İmâm @ buyurdular; “Evet kılabilir. Ancak, cenâze namazını kılan cemaatin içerisine katılmaz, tek olarak bir kenarda namazını kılar.”244 Resûlullâh (s.a.v.) buyurdular; “Kim bir kardeşini taziye ederse (baş sağlığı, geçmiş olsun ziyâreti) kardeşinin mükâfâtından hiç bir eksiklik olmadan ona da aynı mükâfât verilir.”245 İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdular; “Sizin canınıza, malınıza, çocuğunuza bir belâ ve musîbet uğrarsa, Resûlullâh’ı @ hatırlayınız. Çünkü o

242 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 164 243 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 178 244 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 179 245 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 205

Page 201: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

199

yaratılmışlar içerisinde en çok musîbete uğrayandır. (Buna rağmen sabrederek ecrini almıştır. Öyleyse siz de O’nun @ gibi sabrediniz ki ecre nâil olasınız.)246

CENÂZEYE TELKÎN

Telkîn; kelime olarak anlatmak, öğretmek, belletmek manalarına gelir. Yerleşik anlamda ise; ölmüş olan bir kimseye bazı hakikatlerin yeniden hatırlatılması ve bir takım gerçeklerin ölü yanında tekrarlanması olayından ibârettir.

Şurası inkâr edilemez bir hakîkattir ki, nasıl yaşanırsa öyle ölünür, nasıl ölünür ise öyle de karşılık görülür. Öyle ise; Îmân ve İslâm prensiplerine uygun bir hayat sürmüş olan bir kimse Allâh’ın inâyeti ile dünyâ âleminde iken gerçek telkîni almış ve Yüce Rabbisine hoşnut olarak kavuşmuştur. Bu kimse, Kur’ân’ın apaçık işâretleriyle cennet ile muştulanmış ve kurtuluşa ermiştir. O Allâh öyle bir Allâh’tır ki kullarına zerre miktarı zulmetmez, kendi istediği doğrultuda tertemiz bir hayat sürmüş kulunu o alemde rezil-rüsvay etmez ve en güzel bağış ve râzılıkla karşılar. Evet, ne mutlu o kimseye ki, telkînini diri iken almış, kulaklarını hak çağrıya tıkamamış ve sâlihlerden olmuştur. Dünyâda iken kulaklarını hak kelâmına tıkamış, gözlerini hakka karşı yummuş, kalbini nûra kapayıp karanlıklara açmış, gönül Kabesini Allâh’a tahsîs etmeyip orada şeytânı ağırlamış, bir ömrü hebâ etmiş kimselere gelince...! Hayatta iken kendilerine verilen telkîne vurdum duymaz olurlar, kendilerini sağırlığa verirler, Hakka gönül vermezler de, acaba şanı yüce Rabbimiz, onlara öldükleri zaman, yani tevbe kapısının kapandığı, ömür güneşlerinin batıdan doğduğu ve bir daha doğmamacasına battığı demde bizlerin yaptığı telkîni! duyurur mu? Duyursa da kabul etmeye, kavramaya tâkât ve kudreti verir mi onlara? Hâşâ, binlerce hâşâ! Rabbimiz vaadinden caymayandır. Müminlere hak ettiklerini, îmânsızlara da lâyık olduklarını verecek olandır. Öyleyse; günümüze kadar uygulana gelmiş ve nerede ise farz gibi telakki edilerek yapılmakta olan telkîn de neyin nesidir?

246 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 220

Page 202: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

200

Rivâyetlere bir göz gezdirdiğimizde şu gerçekle karşılaşmaktayız. Hem Resûlullâh @ zamanında ve hem de diğer Masum zâtların @ yaşadığı dönemlerde, telkîn; genellikle ölmek üzere olan bir kimseye, son nefesinde kurtuluşuna vesîle olacak Kelime-i Şehâdeti ve benzeri hak sözleri kabûle yönelik hatırlatma, bu söz ile çene kapama, îmânda sâbit kalma ve Rabbine mutmain bir kalb ile kavuşması amacıyla yapılır. Ve o anda kişinin henüz hâfızası yerinde olduğundan tevbe etme ve îmâna gelme imkânı mevcuttur. Hal böyle olunca, o durumda yapılan telkînin sayısız faydalarının olacağı akl-ı selim sâhiplerine gizli değildir.247 Bir kısım rivâyetlerde ve ilim-irfan ehli âlimlerin eserlerinde de ölünün kabre konulduktan sonra verilecek telkîn ile ilgili bilgiler mevcuttur.248 Bunları elbette kaldırıp atacak ve tümden reddecek değiliz. Şurası muhakkak ki ölüm; Peygamberler @ ve diğer Masumlar @ hâriç, henüz hiç birimizin tamâmıyla künhüne varamadığımız bir olaydır. O âleme giriş, bu âlemden ayrılış, kabir hayatı, sorgu-suâl meleklerinin mâhiyeti ve ölü ile ilgileri nasıldır, hangi boyuttadır, bizce oldukça meçhûl ve gizlilikler âlemi, sırlar âlemidir... Konuyu ancak nakiller ışığında biraz olsun kavramaya çalışıyoruz ve diyoruz ki; Ölüye verilen telkîn; küfür ve şirk üzere olmayıp, dağlar kadar günâhı da olsa îmân üzere âhiret âlemine intikâl etmiş olan kimseye, Allâh’ın ona vermiş olduğu izin ile işitme ve bellemesi nisbetinde son kez bir hatırlatmadır. Yeni doğan ve henüz kavrayış ve şuuru olmadığı halde bir bebeğin sağ kulağına ezân, sol kulağına da kâmet okunulmasına benzer bir ameldir. Mezarın başında olan kimselere de en hassas bir noktada ve anda:“Ey İnsanlar! Siz ölümün bir yok oluş, bir son olduğunu mu zannediyorsunuz? Ölüm bir doğuştur, ruhun ebedî bir âleme göçüdür. Ölü dediğimiz varlıklar hakîkatte bizi duymakta, dediklerimizi algılamakta, yalnız biz onları duymamaktayız. Şunu sizde iyice biliniz ki, sizlerde bir gün bu hale gelecek aynı telkîni alacaksınız. Öyle ise bu âlemde iken de verilen telkîni iyice belleyin, hal ve hareketlerinizi buna göre ayarlayınız.” (Ben kızıma diyorum, gelinim sen de işit.) mesajını ulaştırmak, onları da îkâz etmektir. Ölüye de verilen telkîn ile ilgili kimi rivâyetlere ve değerli İslâm âlimlerinin bu amele onay vermelerine, müstehâb (iyi bir amel) olduğunu beyân

247 Ölmek üzere olan bir kimseye yapılan telkîn ile ilgili bakınız: Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 121-125 248 Ölmüş olan bir kimseye yapılan telkin ile ilgili bakınız: Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 195-196

Page 203: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

201

etmelerine binâen biz de bu konuda verilmesi gereken telkîne âit sözleri naklediyor ve şunu da özellikle vurguluyoruz: En makbûl telkîn; kişinin, henüz aklı başında, sağlıklı, sıhhatli, hal-i vakti yerinde iken şuurluca Hakkı onaylamasıdır. En makbûl telkîn; insanlara, yaşarlarken Hakkın onaylattırılması ve öğretilmesidir. En makbûl telkîn; ölüm anında da îmân ve İslâm öğretilerinin son bir kez yine hatırlatılması ve kalb-ruh huzurunun sağlanması, îmânın sâbit kalması için yapılan telkîndir. Yani; teblîğdir, teblîğin tekrârıdır, îmânın ikrârıdır. Gerek ölmek üzere olsun, gerekse mezara konulmuş olan kimseye yapılan bir telkîn şöyledir: Ey .............oğlu/kızı..............249 kulak ver ve iyi dinle, anla! Sana Allâh’ın iki görevli meleği gelerek; Rabbinin kim , Peygamberinin kim, Kıblenin neresi, Dîninin hangi din, Kitâbının hangi kitap, İmâmının kim olduğunu soracak. Onlara de ki; Rabbim; Allâh, Peygamberim (Nebim); Muhammed @, Kıblem; Kabe, Dînim; İslâm, Kitâbım; Kur’ân-ı Kerîm, İmâmım; Oniki İmâm @ ki, onların ilki; İmâm Ali, sonra sırasıyla; İmâm Hasan, İmâm Hüseyin, İmâm Zeynelâbidîn, İmâm Muhammed Bâkır, İmâm Cafer Sâdık, İmâm Mûsâ Kâzım, İmâm Ali Rızâ, İmâm Muhammed Takî, İmâm Ali Nakî, İmâm Hasan Askerî, sonuncusu ve zamanımın da İmâmı, İmâm Muhammed Mehdî’dir. Anladın mı ey ...........? Allâh seni bu sözler üzere sâbit kılsın ve seni rızâsı ile mükâfatlandırsın... vs. gibi duâlar edilerek cenâze ameli ile baş başa bırakılır ve mezarlıktan ayrılınır. Kim olursa olsun İslâm’a göre ölünün peşinden saçını başını yolarcasına, kendini kaybedercesine ağlamak, dövünmek uygun bir davranış değildir. En güzel hareket, sabırlı olmak, rahmet ve bağışlanma dilemek, Müslüman ölüye duâlar etmek, ölünün ruhu için Fâtiha, Yâsin, Âyetel Kürsî ve

249 Boş bulunan yerin ilkinde ölünün babasının ve diğerinde de kendisinin ismi okunur. Ölü bay ise oğlu, bayan ise kızı denilir.

Page 204: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

202

benzeri sûre ve âyetler okumak, Allâh’tan gelip Allâh’a gideceğimizin idrâki içerisinde olmaktır. Cenâzenin kabre konulduğu ilk gece, ölünün rûhu için “Vahşet namazı” (Yalnızlık namazı) adı verilen iki rekatlık bir namaz kılmak müstehâb (iyi) görülmüştür. Bu namazın birinci rekatında Fâtiha’dan sonra bir defa Âyetel Kürsî ve ikinci rekatta da Fâtiha’dan sonra on defa Kadir sûresi okunur. Rükû ve secdeleri diğer namazlar gibi yerine getirilir ve selâmdan sonra da kılınan namazın sevâbı ölüye bağışlanır.

İşte geldim işte gittim. Yağ çiçeği gibi bittim. Şu dünyâda ne iş ettim. Ömürcüğüm geçti gitti.

Çağırdılar imâm geldi. Her biri bir işe geldi. Azrâil pençesin saldı. Can kafesten uçtu gitti. İşte geldi yuyucular. Tenime su koyucular. Kefenim elinde hoca, Kefenciğim biçti gitti. Ayırdılar ilimizden. İp attılar belimizden. Pek tuttular kolumuzdan. Can cesette uçtu gitti.

İlettiler mezarıma, Sığındım Ğanî, Kerîm’e Toprak attılar serime. Gözüm yaşım taştı gitti.

İmâm telkine başladı.

Page 205: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

203

Bir sevapcık iş işledi. Komşular bizi boşladı. Geri dönüp kaçtı gitti. Kabrime bir melek geldi. Bana bir sualcik sordu. Hışmedip bir topuz vurdu. Tebdilciğim şaştı gitti.

Teslim Abdal oldu ferman. İşte geldi âhir zaman. Yardımcımız Oniki İmâm. Ten turâba karıştı gitti.250

Mezarı açmak ile ilgili bazı hükümler;

Müslüman bir kimsenin kabrini -deli veya çocuk bile olsa- henüz bedeni tamamıyla çürüyüp toprak olmamışsa sebepsiz yere açmak harâmdır. Ancak aşağıdaki belirtilen özel durumlarda mezarı açmakta bir sakınca yoktur. Öyle olur ki duruma göre mezarın açılması mutlak sûrette gerekli de olabilir.

1.Cenâze gasb edilmiş bir yerde gömülmüş ise ve yerin sahibi de cenâzenin orda kalmasına râzı olmazsa,

2.Kefen yada ölü ile gömülmüş başka bir şey gasbedilmiş olur ve onun kabirde kalmasına sahibi râzı olmazsa,

3.Ölünün gusülsüz veya kefensiz defnedilmiş olduğu veya guslünün bâtıl-geçersiz olduğu yada şerîat kurallarına göre defnedilmediği yahut ölünün yüzünün Kıbleye taraf konulmadığı bilinir, anlaşılırsa,

4.Bir hakkın isbatlanması için ölünün bedeninin görülmesi istenirse, 5.Müslüman ölü kâfir mezarlığına veya çöplük gibi ölüye saygısızlık

olacak bir mekâna gömülmüş ise, 6.Karnında canlı bebek olduğu halde hâmile kadın defnedilmiş ve

çocuğun alınması gerekiyorsa, 7.Ölünün bedeninin, gömüldüğü yerden, yırtıcı hayvan tarafından

parçalanacağından, selin vs. götüreceğinden, düşmanın çıkaracağından korkulur, endişe edilirse. 250 Ali İrfan: Alevî ve namaz: sh: 105

Page 206: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

204

BÜYÜK OĞULUN KILACAĞI FARZ KAZA NAMAZLARI

Ehl-i Beyt fıkhına göre; Müslüman olarak ölen ana-babanın kazâya

kalmış namazları ve orucu var ise, o namazların ve orucun kazâ olarak yerine getirilmesi âilenin en büyük oğluna düşen bir görevdir. Şayet büyük oğul anne-babasının namaz ve orucunun kazâsını yerini getirmez ise diğer çocuklara bir sorumluluk yoktur.

Âilenin en büyük çocuğu kız ise, diğer çocukları içinde en büyük erkek çocuğa bu görev düşmektedir. Çocukların tamâmı kız olur yada hiç çocuk olmaz ise hiç bir kimseye bu konuda bir görev ve sorumluluk düşmez.

Bu konuda, ana-babanın yerine getiremedikleri namaz, oruç gibi bazı ibâdetlerin kazâsını yerine getirmenin, “neden büyük oğula düşen bir görev olduğu” gibi sorular aklımıza takılmaktadır. Ancak şu kadarını deriz ki; îmân ve ihlaslı olan anne-baba vefât etmekle onların yerlerini manen doldurma şerefi ve görevi büyük oğula verilmekte, büyük oğul âilenin manevî bir büyüğü olmakta, dolayısıyla da ana-babalarına karşı bir duâ ve bağış talebi türünden onların eksikliklerini telâfi edecek ibâdetleri yerine getirmektedir. Ehl-i Beyt İmâmlarından @ konu ile ilgili bir çok rivâyetin olması bizlerin konuya farklı ve olumsuz bakmamızı engellemektedir. En doğruyu şüphesiz ki Allâh bilir.

NEZİR, ADAK VB. SEBEPLERLE FARZ OLAN NAMAZ

Bir kimse her hangi bir sebeple kendi kendine “Allâh rızâsı için şu kadar rekat namaz kılacağım.” gibi yada benzeri bir söz verir, ahd ederse, o kimsenin verdiği sözü yerine getirmesi farzdır.

Yine aynı şekilde; “Filan işim olduğu takdirde Allâh rızâsı için şu kadar rekat namaz kılacağım.” gibi bir söz veren kimsenin de belirttiği kadar namazı kılması üzerine farzdır. Verilen sözler, ahidler makûl (akla yatkın-olabilir) olmalı, kişi üstesinden gelemeyeceği vaadlerde bulunmamalıdır.

Eğer vaad eden kimse, ne kadar namaz kılacağını belirtmemiş ise, en az iki yada dört rekatlık bir namaz kılarak vermiş olduğu söze uymuş olmalıdır.

CUMA NAMAZI

Page 207: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

205

Cuma namazının; Masum bir İmâmın @ İmâmetinde, veya O’nun bizzat görevlendirdiği zâtların İmâmetinde ya da Ehl-i Beyt yolu takipçisi liderlerin İmâmetinde kılınması farzdır. “Ancak, masum İmâmın olmaması (İmâm Mehdî’nin @ bilfiil hükûmet etmediği dönemde) durumunda ise, Cuma namazını kılmak kişinin kendi irâde ve isteğine kalmış farzlardan olur. Kişi dilerse uygun bir zâtın geçici İmâmetinde Allâh’ın rızâsına muvâfık olur ümidiyle cumayı îfâ eder, dilerse, o günün öğle namazını kılar. Ancak Cuma namazının kılınması daha faziletlidir.” görüşünde olan bazı âlimler de vardır. Bir kısım kardeşlerimiz bu içtihâda bağlı olarak amel etmektedirler. Cuma; bilindiği üzere bir yerde cem olmak, toplanmak, topluluk oluşturmak gibi manalara gelir. Yaşadığımız bölgede her ne kadar hâl-i hazırda İmâm Mehdînin @ veya görevlendirdiği zâtların İmâmetinde Cuma namazları yerine getirilmiyorsa da, Kur’ân ve Ehl-i Beyt’e tâbî olma şerefine ermiş Alevî-Şiî-Caferî bir Müslüman, Ehl-i Beyt yoluna bağlı bir önderin liderliğinde âdetâ haftalık kongre olan Cuma namazı ibâdetini kılmaya çalışmalı, bundan gaflet etmemelidir. Cuma, şartlar yerine geldiği takdirde Müslüman’lar için âdetâ bir bayram günüdür. Görkemli haftalık bir toplantıdır. Cemaat rûhunun tecellî ettiği muhteşem bir ibâdettir. Cuma namazından yeteri kadar maddî ve manevî hazzı tadabilmek için Cuma kılınan mekâna, cumayı kıldıran İmâma ve cumaya katılan cemaata dikkat etmek gerekir. Cuma kıldırılan mekân; Hakkın, adâletin, takvânın, İslâm hükümlerinin, Kur’ân’ın berrak öğretileri ile Ondört Masûmun nûrlu sözlerinin ve sünnetlerinin açıklandığı, anlatıldığı bir mekân olmalıdır. Cumayı kıldıran İmâm; Allâh’ın hükümlerine, Resûlullâh’ın @ sünnetlerine kalben ve hâlen bağlı, Oniki İmâm’ın @ Velayet-İmâmetine sarılmış, hiç olmazsa Oniki İmâm’lara @ düşmanlık yapmayan, Onları seven, haramlardan kaçınan, farzlara hakkıyla riâyet eden, âlim, fakîh, ilmi ile âmil, cesur, Allâh’tan başkasına kulluk yapmayacak bir şuurda olan, hakkı gizlemeyen, bâtıla-zulme destek vermeyen, gerçekler uğrunda gerekirse başını ortaya koyabilecek îmân ve teslîmiyete sâhip, özü-sözü bir olan kimse olmalıdır. Cumaya katılan cemaat da, Allâh için bir araya gelmiş, tasada bir, kıvançta bir, inançta bir, ülküde bir, gönülleri bir, emîrleri bir, Kalpleri Allâh-Allâh diye çarpan, cumada cem olmanın önemini kavramış, yukarıdaki özelliklere sâhip olan İmâmlarına candan bağlı, îmân ve İslâm kardeşliğini her

Page 208: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

206

türlü menfaat ve çıkar ilişkisinin üzerinde gören, Tâğûtu red cephesinde her biri gönüllü bir fedâi ve İslâm askeri olan kimselerden olmalıdır. Ehl-i Beyt âşığı Müslüman, belirtilen özelliklere sâhip, mekânı, İmâmı ve cemaatı bulamıyor ise, bu özelliklere en yakın yerlerde Cumasını edâ etmeye çalışmalıdır. Cuma namazı;

1. Akıllı. 2. Ergenliğe ulaşmış. 3. Yolcu olmayan. 4. Hür. 5. Sağlam. 6. Sağlıklı olan. 7. Erkeklere farzdır. Bir kimse Cuma kılınan bir mekandan yaklaşık olarak 12 (oniki) km.

uzaklıkta ise o kimseye Cuma namazı farz olmaz. Bir şehirde birden fazla mekanda Cuma namazı kılınacak ise, Cuma kılınacak mekanlar arasında en az 6 (altı) km. mesâfe bulunmalıdır. Cuma namazının kılınabilmesi için gerekli olan en az fert sayısı biri İmâm olmak üzere beş kişidir. Bundan daha az sayıda olunduğunda Cuma farz olmaz. Kadınlar, yolcular, hasta vs. olanlar da isterlerse Cuma namazlarına katılabilirler. Bu takdirde Cumaları geçerli olup üzerlerinden o günün öğle namazı kalkmış olur. Üzerlerine Cuma namazı farz olmayan, çocuk, hasta, kadın, yolcu ve deli gibi kimseler, cumaya katılabildikleri halde, kendileri bir araya gelerek Cuma namazı kılamazlar ve Cuma namazında gerekli olan (beş kişiyi) fert sayısını da tamamlayamazlar. (Meselâ; Dört erkek ile birkaç kadın, ya da birkaç hasta, yolcu, çocuk bulunsa hepsi bir araya gelerek Cuma namazını kılamazlar.)

CUMA NAMAZININ VAKTİ

Cuma namazının vakti, öğle namazı vaktinde başlar, bir şeyin gölgesinin iki normal adım uzamasına kadar devam eder. Cuma İmâmı hutbeleri fazla uzatarak Cuma namazını geciktirmemelidir. Hutbe fazla uzun olurda namaz vakti çıkarsa, Cuma yerine öğle namazı kılınmalıdır.

Page 209: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

207

CUMA NAMAZININ KILINIŞI

Cuma namazı iki rekattır. Her iki rekatta da Fâtiha ve zammı sûrenin sesli okunması sünnettir. Rivâyetlerde, birinci rekatta Fâtiha’dan sonra Cuma sûresinin, ikinci rekatta da Münâfikûn sûresinin okunması özellikle tavsiye edilmiştir. Cuma namazının sünnet olan iki kunûtu vardır. ilk kunût birinci rekatın rükusundan önce, ikinci kunût ise ikinci rekatın rükusundan doğrulduktan sonra okunur. Cuma namazında namazın kendisi gibi farz olan iki de hutbe vardır. Bu hutbelerin Cuma İmâmı tarafından okunması gerekir. Bu iki hutbe de Cuma namazından önce okunmalıdır. Cuma İmâmının birinci hutbede Allâh’a hamd etmesi, Resûlullâh’a @ salât-ü selâm getirmesi farzdır. Ayrıca ihtiyatî farz olarak halk takvâlı olmaya davet edilmeli ve hutbenin sonunda kısa bir sûre okunmalıdır. İkinci hutbede de birinci hutbedeki gibi Allâh’a hamd ve senâ edilerek, Resûlullâh’a @ ve Ehl-i Beyt’e @ salât-ü selâm okunması farzdır. Ve yine bu hutbede de ihtiyâtî farz olarak müminler takvâya davet edilmeli, hutbenin sonunda kısa bir sûre okunmalıdır. İmâmın, birinci hutbe ile ikinci hutbe arasında birazcık oturarak ara vermesi farzdır. Hutbelerde, cemaat Arap olmasa dahi Allâh’a yapılan hamd-u senâ ve Resûlullâh @ ve Ehl-i Beyt’ine @ getirilen salât-ü selâmlar Arapça okunmalıdır. Halka yapılacak irşâd ve teblîğin ise, dinleyenlerin anladığı dilden olması daha iyidir. Cuma gününde “iç ezan denilen” ve Ehl-i Sünnet (Sünnî) kardeşlerimizin okumakta oldukları ikinci bir ezânın okunması Ehl-i Beyt erkânına göre bidat (dîne sonradan sokuşturulmuş) ve harâmdır. Cuma namazının kılındığı yer ile başka bir Cuma namazının kılındığı yer arasındaki mesâfe (bir fersah)251 yaklaşık olarak 6 km’den az olmamalıdır. Bu mesâfeden az bir alan içerisinde iki yerde Cuma namazı kılınırsa ikisi de bâtıl-geçersizdir. Ancak kılınan namazlardan hangisine önce başlanmış ise -velev ki iftitâh tekbîrini söyleme önceliği bile olsa- o cuma geçerli, diğeri ise geçersiz olur.

251 Bir fersah; 5872,8 metredir. Seyyid Rûhullâh: Tevzîhul Mesâil (Tam ilmihâl): sh: 197

Page 210: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

208

CUMA GÜNÜ VE NAMAZI İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN BAZI RİVÂYETLER

İmâm Rızâ’dan @ nakledildiğine göre, Peygamber efendimiz @ buyurdular; “Cuma günü günlerin efendisidir. Allâh, o günde iyiliklerin sevâbını kat-kat verir. Kötülükleri ve günahları siler. O günde dereceler yükseltilir, duâlar kabûl edilir, belâ ve musîbetler giderilir, büyük ihtiyaçlar karşılanır. Allâh, o günün hürmetine bir çoklarını cehennem ateşinden uzaklaştırır. Kim o günün hakkını gözeterek, o güne gereken hürmeti göstererek Allâh’a ihlasla duâ ederse, o kimseyi cehennem ateşinden kurtarmak Allâh’ın üzerine bir haktır. Cuma günü ve gecesinde ölen kimse (gerçekten îmânlı, ihlaslı ve Allâh’ın kullarının haklarına gereken önemi veriyor idiyse) şehîd olarak ölmüş olur ve güven içerisinde dirilir. Kim de o günün hakkını, hürmetini muhâfaza etmez, o günü boşa geçirirse, tevbe etmediği takdirde Allâh’ın onu cehenneme atması Allâh’ın üzerine bir haktır.”252 Hünkârı Evliyâ İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu; “Kim Cuma günü bıyıklarını sünnete uygun bir şekilde kısaltır, tırnaklarını keser, başını yıkar -yahut, sünnet olduğu veçhile boy abdesti alırsa- bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmuş gibi sevab-mükâfât alır.”253 Zâhir ve Bâtın’ın kutbu İmâm Cafer Sâdık @’ın naklettiğine göre, Kâinâtın efendisi Peygamberimiz şöyle buyurdular; “...Cuma günü ve gecesi bana salavât getirmeyi arttırınız.” Soruldu ki: “Ne kadar arttıralım, yâ Resûlallâh?” Buyurdular; “(En az) Yüz kere salavât getiriniz. Fazlası ise daha faziletlidir.”254 Soyu necîp İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdular; “Allâh; insanlara cumadan cumaya otuzbeş vakit namaz farz kılmıştır. Bunlardan birisini cemaatla kılmalarını emretmiştir. O da Cuma namazıdır. Şu dokuz gurup insana da Cuma namazına katılmama izni vermiştir. Bunlar; Küçük çocuklar (bulûğa ermemiş olanlar), çok yaşlı olanlar, deli olanlar, yolcu olanlar, köle olanlar, kadınlar, hastalar, körler ve Cuma kılınan yere (yaklaşık olarak) Oniki kilometre mesâfeden daha uzakta olanlar. (İki fersahtan daha uzak olanlara)”255

252 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 414, Tehzîb: c: 3 sh: 2-3 253 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 418, Tehzîb: c: 3 sh: 236 254 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 428 255 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 266, İstibsâr: c: 3 sh: 21

Page 211: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

209

Gönül ehlinin İmâmı Cafer Sâdık @ buyurdular; “Cemaat en az beş kişi olunmadığında Cuma namazı farz olmaz.”256 Hz. İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdular; “Kim peşi peşine üç cumayı (sebepsiz, mazeretsiz, şartlar yerine geldiği halde) terkederse Allâh onun kalbini mühürler.”257

KURBAN VE RAMAZAN BAYRAMI NAMAZI

Kurbân ve Ramazân bayramı namazı Masum İmâmın @ önderliği veya görevlendirdiği bir zâtın önderliğinde farzdır ve cemaatla kılınmalıdır. Masum İmâmın @ zâhir olmadığı günümüzde ise, müstehâb (iyi görülmüş) bir ameldir. Allâh’ın emir ve rızâsına uygun düşeceği ümidiyle cemaatla kılınabilir. Cuma namazı konusunda anlatıldığı üzere, bu namazların da âdil, fakîh, ehliyetli, takvâlı, sâlih bir kimsenin İmâmetinde cemaatla kılınmasında, cemaat rûhunun oluşması, müminlerin birbirleri ile kaynaşması, toplumsal dayanışma ve güzelliklerin yansıması noktasında sayısız faydaları vardır. Kurban ve Ramazan bayramı namazlarının vakti, bayram günü güneşin doğuşundan öğleye kadardır.

KURBAN VE RAMAZAN BAYRAMI NAMAZLARININ ÂDABINA UYGUN OLARAK KILINIŞI

Bayram namazları iki rekattır. Birinci rekatta Fâtiha ve sûreyi okuduktan sonra beş defa tekbîr alınır. Her tekbîrden sonra kunût tutulur. Beşinci kunuttan sonra bir tekbîr daha alınarak rükuya gidilir. Rükudan doğrulduktan sonra yine tekbîr alınarak secdeye gidilir. İki secde yapıldıktan sonra ikinci rekatı kılınmak üzere ayağa kalkılır. İkinci rekatta da Fâtiha ve sûre okunduktan sonra dört tekbîr alınır. Her tekbîrden sonra bir kunut okunur. Dördüncü kunuttan sonra bir tekbîr daha alınarak rükuya gidilir. Rükudan doğrulduktan sonra tekbîr ile secdeye gidilir, iki secde yapılır. Teşehhüd okunur ve selâm verilerek namaz tamamlanır.

256 Furû-u Kâfî: c: 1 sh: 116, İstibsâr: c: 1 sh: 419, Tehzîb: c: 1 sh: 322, c: 3 sh: 239 257 Tehzîb: c: 3 sh: 238

Page 212: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

210

Bayram namazlarının kunutlarında istenilen her hangi bir duâ veya zikirler okunabilir. Rivâyetlerle nakledilen duâ ve zikirlerin okunması ise daha iyidir.

BAYRAM NAMAZLARINDAKİ BAZI MÜSTEHÂB (İYİ) AMELLER

1.Her iki bayram namazında da kırâatı sesli yapmak. 2.Bayram namazlarından önce gusletmek, duâ kitaplarında Peygamberimizden @ ve Ehl-i Beyt’ten @ nakledilen duâ ve zikirleri namazdan önce okumak. 3.Bayram namazlarını üstü açık alanlarda kılmak. 4.Bayram namazlarında secdeyi bizzat yerin üzerinde yapmak. 5.Namazlardaki tekbîrlerin her birinde elleri omuz hizasında kaldırmak. 6.Ramazan bayramı gecesinin akşam ve yatsı namazlarından, bayram günü sabah, öğle ve ikindi namazlarında ve Ramazan bayramı namazından sonra şu tekbîrleri okumak: “Allâhu Ekber. Allâhu Ekber. Lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber. Allâhu Ekber. Ve lillâhil hamd.”258 7.Kurban bayramı namazı ve bayram gününün öğle namazıyla başlayıp Zilhicce ay’ının 12. (onikinci) gününün sabah namazıyla biten on namazın her birinde yukarıdaki belirtilen tekbîri okumak.

NÂFİLE-SÜNNET NAMAZLAR

Beş vakit namazların sünnet namazlarından ayrı olarak, İstiskâ (yağmur dileme) namazı, Ramazân-ı Şerîfin gecelerinin sünnet namazları, bayram namazları, Resûlullâhın @ peygamberlikle görevlendirildiği günün namazı, İmâm Ali’nin @ İmâmete atandığı gün olan Ğadîr günü namazı, Şaban ayının onbeşinci gecesi (İmâm Mehdî’nin @ doğum günüdür.) kılınan namaz, Nevruz günü namazı, istihâre namazı, ğufeyle namazı, valideyn için kılınan namaz, Cafer-i Tayyâr namazı, Fâtıma-ı Zehrâ namazı, haftanın her gününe özel nâfile

258 Allâh en büyüktür. Allâh en büyüktür. Allâh’tan gayrı ilâh yoktur. Allâh en büyüktür. Allâh en büyüktür ve hamd yalnızca Allâh’adır.

Page 213: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

211

namazlar, hâcet namazı, şükür namazı... vs. gibi bir çok nâfile-müstehâb namazlar vardır.259

Alevîlik; iyi Müslüman olmaktır.

Şimdi bizim aramıza, Yola boyun veren gelsin. Şerîatı, tarîkatı, Hakîkati bilen gelsin.260

CEM VE CEM EVİ GERÇEĞİ Cem; kelime anlamı olarak, toplanmak, bir araya gelmek, topluluk oluşturmak gibi manalara gelir. Arapça köken itibâriyle; ceme’a fiilinden türemiş ve dilimize geçmiştir. Cem; kelime anlamının yanında bir de terim anlamı kazanmıştır ki, belli kurallar ve kâideler içerisinde Hakkın zikredildiği özel bir toplantı anlamında kullanılır. Dolayısıyla, Cem evi de; cem toplantısının yapıldığı yer demektir. Aslına uygun olarak gerçekleştirilen cemlerde neler yapılır?; Kur’ân’dan âyetler okunur, açıklanır. Peygamberimize @ ve Ehl-i Beyt’ine @ salât-u selâm getirilir.

259 Kitâbımızın hacminin kabarmaması için bu sünnet namazların ayrıntılarına girmedik. Kısaca şu kadarını deriz ki; belirtilen gün ve gecelerdeki nâfilelerin kılınışını bilmeyen kardeşler, Allâh rızâsı için ikişer rekatlık sünnet namaz olarak diledikleri kadar nâfile namaz edâ edebilirler. İstiskâ namazı hariç diğer hiç bir nâfile namaz cemaat ile kılınamaz. Konu ile ilgili ayrıntılı hükümler için bakınız: İlmihallerden; Seyyid Rûhullâh: Tahrîrul vesîle, Cevâd Tebrizî: Tam ilmihâl, Allâme Hoî: Minhâcü’s Sâlihîn, Allâme Hıllî: Şerâiul İslâm, Muhtasarun nâfî, hadis kaynaklarından; Furû-u Kâfî, Men lâ yahduruhul fakîh, Tehzîb, İstibsâr, ayrıca; Şeyh Şirali Bayat: Caferî fıkhında namaz ve oruç 260 Ahmet Köklügiller: Pir sultan Abdal’ın yaşam ve şiirleri: sh: 120

Page 214: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

212

Saz eşliğinde kalbden gelen bir coşku ile, içerisinde Oniki İmâm’ların @ adlarının zikredildiği “Duvâz-ı İmâm” denilen deyişler söylenir. İmâm Hüseyin @ ve yarenlerini (r.a.) anmak için mersiye ve ağıtlar okunur. Ehl-i Beyt’in düşmanları ve pis amellerinden berî olunduğu îlân edilir. Her birisi Kur’ân’ın bir çok hakîkatlerinin tefsîri ve meâli sayılabilecek ve insanımızın dinleyiş ve anlayış zevkine uygun tarzda yazılmış deme-deyişler okunur, dinlenir. Ân olur ki cezbe ve aşk-ı ilâhî ile bazı canlar vecde gelir, semâha kalkar, devran döner, bazen de kendilerinden geçerler.

Ceme katılan canlara gerekli görülen konularda dînî ve dünyevî bilgiler verilir. Küskünler barıştırılır. Aralarında anlaşmazlıklar bulunan müminlerin araları bulunarak ihtilaflar giderilmeye çalışılır. Haktan uzak tâğûtî zulüm mahkemelerine baş vurulmaması için, bir âlimin liderliğinde ve halkın gözetiminde Hakka uygun bir şekilde davalar görülür ve çözümlenir. Kurbanlar kesilerek lokmalar dağıtılır, ikramlar yapılır, duâlar edilir. Ahlâkî öğüt ve tavsiyelerde bulunulur.

Kardeşlikler pekiştirilir. Canlar, Ensâr (r.a.) ve Muhacir (r.a.) misâli birbirleriyle musâhip-ihvân (manevi kardeş, candan kardeş, yol kardeşi) kılınırlar...vs.

Semahtaki devrânı Türk’e özgü sananlar, Âlemlerdeki semâhı görmezler mi?

Peki; Cemdeki bütün bu uygulamaların belli bir düzen ve intizâm içerisinde

yapılması nereden kaynaklanıyor? Bu tür bir toplantı ilk defa kim tarafından ve ne zaman başlatılmıştır? Bu yapılanlar Kur’ân, Sünnet ve Ehl-i Beyt @ öğretilerinin neresinde yer

alır? İslâm’daki ağırlığı nedir? Cemdeki güzellikler ceme katılanlardan namaz ve diğer dînî görevleri

düşürür mü? Ya da diğer bir ifâdeyle, cemdeki uygulamalar, namaza karşılık gelen türden bir uygulama mıdır?

Page 215: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

213

Oniki İmâm’lardan @ her hangi birisinin cem benzeri bir toplantı yaparak namazlarını terk ettikleri ya da namazı gereksiz kuru bir amelden ibâret gördükleri yolunda zayıf dahi olsa bir nakil, rivâyet var mıdır?

Cemi namazın, cem evini de caminin yerinde veya karşısında görmek doğru mudur?

Cemdeki yapılanlar tamamıyla İslâm’a uygun mudur? Ya da İslâm’la hiç ilgisi olmayan boş şeyler midir?...vb. soruların yanıtlarını Kur’ân’ın ve Ehl-i Beyt’in @ buyruklarının aydınlık ışığı altında vermeye çalışalım:

Güvenilir İslâm Tarihleri ve Ehl-i Beyt yolunun hadis kaynaklarından araştırdığımız kadarıyla şunu samimiyetimizle söyleyebiliriz;

İslâm’ın ilk devirleri olan Resûlullâh’ın @ hayatta olduğu dönem ile O’nun hak vârisleri olan İmâmların @ aramızda bulunduğu dönemlerde tamamıyla bugünkü manada îfâ edilen bir cem anlayışı-uygulaması olmamış, yapılmamıştır. Çünkü;

O zamanlarda dînî yaşantının ana üsleri ve merkezleri Kur’ân’ın “mescid” adını verdiği mekanlar olmuştu. Ve yine o dönemlerde mescitler asıl fonksiyonlarını icrâ etmiş, ümmetin sorunları oralarda çözüme kavuşturulmuştu.

Hak önderlerinin @ de yol göstericiliği sayesinde, mescit eksenli olmayan hiç bir oluşuma da imkan verilmemişti.

Öyle ki; Mescitler; Namaz ibâdetinin yerine getirildiği namazgâh, Kalplerin nurlandığı, gönüllerin aydınlandığı, his ve duyguların zikir ile

diriltildiği ilâhî dergâh, Halkın kaynaşma ve dayanışmasının zirveye ulaştığı mabet, İnsanların muhabbet ile olgunlaştığı meydân-ı muhabbet, Müminlerin nikahlarının kıyıldığı nikâh salonu, Âilevî sorunların konuşularak karara bağlandığı barış diyârı, Cezâî hükümlerin takdîr edildiği âdil mahkemeler, Yabancı elçilerin karşılandığı elçilik merkezi, Bazı sportif faaliyetlerin yapıldığı spor salonu, Savaş kararlarının alındığı karargâh, Hasta ve yaralıların yatırıldığı, tedâvî edildiği hastahâne, Kimsesizlerin, yolda kalmış gariplerin ağırlandığı, dinlendirildiği

barınaklar...vs. idiler.

Page 216: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

214

Ne oldu da müminler mescitlerden ayrı mekanlar edindiler? Kimileri yeni yerlerine “dergâh”, kimileri “tekke”, kimileri “zâviye”, kimileri “vekâle”, kimileri “hangâh” kimileri “hizmet evi” kimileri “cem evi” vs. dediler?

Günahları al eline, Hele gel, gel bu dergâha. Sâhip ol, el, bel, diline, Hele gel, gel bu dergâha.

..... .....

Muhkem tut, tuttuğun eli, Yıkma mukaddes temeli. Buradadır, Muhammed, Ali, Hele gel, gel bu dergâha.

..... .....

Ne zaman ki mescitler temel fonksiyonlarından soyutlandı ve insanların yalnızca namaz kıldıkları namazgâh ve birbirlerinin yüzlerine anlamsızca baktıkları buluşma yeri olarak algılanmaya başlandı, işte o zaman işler sarpasardı, var olan sorunlara yeni sorunlar eklendi ve yukarıdaki sonuçlar ortaya çıktı. Bir de buna resmî din anlayışının sınırlarını çizdiği bir İslâmî(!) eğitim, vaaz, hutbe ve ısmarlama fetvâlar eklendi mi hepten dökülme ve yıkım başladı.

Müslüman’ların yaşadığı bazı bölgelerde bunlardan başka da bir takım sorunlar yaşanıyordu. Devletin resmî mezhep anlayışı herkese zorla kabul ettirilmeye çalışılmış, mescitler bu işe aracı kılınmış, esâsen Allâh evi olması gereken mescitler devletin-sultânın-pâdişâhın buyruklarının halka din adına dikte edildiği merkezlere dönüşmüştü. Oralara devletin resmî mezhep anlayışı dışında kendi mezhep ve mekteplerine uygun bir tarzda namazlarını kılmak üzere gidenler, ya resmi görevlilerce -tabîri câiz ise- fişleniyor, ya da “...dört mezhepten birine bağlı değiller, sapık, ehl-i bidat mezhebin mensuplarıdırlar...” denilerek dışlanıyor, hoşgörüyle karşılanmıyordu.

Bunlara ilâveten; ilme giden yollar kısmen kapatılmış, Ehl-i Beyt ilminden az-çok haberdâr olanlar sosyal, psikolojik ve politik baskılarla susturulmuş, sindirilmeye çalışılmış, bir kısmı da uzun vadede yok edilmişlerdi.

İşte böylesi bir ortamda Alevi Müslüman’lar hem mescitlerden, hem kitâbî bilgiden ve hem de Ehl-i Beyt yolu âlimlerinden uzak düşmüşler.

Page 217: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

215

Bildiklerini sözlü olarak kulaktan kulağa cem toplantılarında ve o günkü şartların sağladığı bir takım araçlarla gelecek nesillere aktarmaya çalışmışlardır.

Bu arada uzun zaman diliminde câhil kalan insanların arasına sızan bazı kötü niyetli kimselerde boş durmamışlar. “Fırsat bu fırsattır.” diyerek işin aslını, sosyo-politik sebepler ve sonuçlarını görmezlikten gelmişler. Halk bazında Alevi ve Sünnî Müslüman’ların ihtilaflarını arttırmaya çalışmış. Gele gele, şartların getirdiği geçici uygulamalar sanki olmazsa olmaz şeylermiş gibi kabul edilmeye başlanmış, yapılması gereken asıl görevler de, muhâlif taraf sâhiplendiği için tümden terk edilmiştir.

Cem olayının başlangıcı, başlama sebepleri, bugünkü şekle gelişinin sebeplerini tümüyle ve genişçe anlatmaya kalkarsak söz uzar da uzar. Bunları geçerek, bugün gelinen noktada gerçek cemdeki amellerin Kur’ân ve Ehl-i Beyt anlayışına uygun olup olmadığını, namaz ibâdetinin yerine geçerli olacak bir davranışlar sistemi olarak kabul edilip edilemeyeceğini açıklayalım:

Genel anlamda cemde yapılan ameller Kur’ân ve Sünnet perspektifinde ele alınarak değerlendirildiğinde hemen her bir amelin Kur’ân’dan bir kısım âyetlerin ve bir çok hadis-i şerîflerin yorum ve tevîlinin bir sonucu ve yansıması olduğunu görür, ve orada yapılan her amelin ibâdet aşkı ve anlayışıyla yapıldığına şâhit oluruz.

Gerçekte kâmil bir Müslüman’ın; bütün hal ve hareketleri, Meselâ; Yolda mütevâzi ve kibirlenmeden yürümesi, “Yeryüzünde böbürlenerek

yürüme...” [İsrâ (17): 37.] âyetine, Yeme, içme vs. de ölçülü olması, “...yiyiniz, içiniz fakat isrâf

etmeyiniz...” [Arâf (7): 31.] âyetine, Eşine insânî yaklaşımda bulunması, “...(eşlerinize) iyi davranır, takvâlı

olursanız, bilin ki Allâh yaptıklarınızdan haberdardır.” [Nisâ (4): 129.] âyetine, Her türlü konuşma ve dinlemelerde dedi-kodudan kaçınması ve nefse

uymaması, “Ey îmân edenler!... birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın, biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin...” [Hucurât (49): 12.] âyetine,

Rüşvet alıp-vermemesi, “Mallarınızı aranızda bâtıl yollarla yemeyin... insanların mallarını yemek için onları hâkimlere peşkeş çekmeyin.” [Bakara (2):

188.] âyetine, Evlere ve her yere münâsip yer ve yollardan girip çıkması, “...Evlere

kapılarından girin...” [Bakara(2): 189.] âyetine,

Page 218: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

216

Eve ve sâir yerlere girerken selamlaşması, “...Evlere girdiğiniz zaman Allâh tarafından kutlu ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (ev halkına) selâm verin...” [Nûr

(24): 61.] âyetine, Göz, kulak ve tüm organlarını hak yolda kullanması, “Bilmediğin bir

şeyin ardına düşme, çünkü göz, kulak ve gönül, bunların hepsi işlediklerinden sorumludurlar.” [İsrâ(17): 36.] âyetine,

Yeryüzünde gezip, dolaşırken ibret nazarıyla bakması, “...yeryüzünde gezin, dolaşın ve suçluların sonunun nasıl olduğunu görün.” [Neml (27): 69.] âyetine,

Kâinâta bakarak tefekküre dalması, “onlar... göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler...” [Âl-i İmrân (3): 191.] âyetine,

Her şeyde iyiye tâlip olması, “Onlar ki sözü dinlerler ve onun en güzeline uyarlar...” [Zümer (39): 18.] âyetine,

Yapılan haksız, insafsız eleştiri ve karalamalara sabretmesi, “Onların dediklerine sabret...” [Tâhâ (20): 130.] âyetine,

Âile fertlerini doğruya ve hakka davet etmesi, “Oğlum, namazını kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelenlere sabret...” [Lokman (31): 17.] âyetine,

Kendi aleyhine bile olsa herkese, her konuda adâletli davranması, “Ey îmân edenler! Allâh için adâletle şâhitlik edenler olun. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi adâletsizliğe sevk etmesin...” [Mâide (5): 8.] âyetine,

Ölçü ve tartıda doğruluktan ayrılmaması, “Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın, doğru terazi ile tartın...” [İsrâ (17): 35.] âyetine,

Borçlanmada şâhitler edinerek yazması-yazdırması, “Ey îmân edenler! Belli bir süreye kadar birbirinize borç verdiğiniz zaman onu yazın...” [Bakara (2):

282.] âyetine, Evlenmeye gücü yetmeyen kimseye yardımcı olması, “İçinizdeki

bekarlardan... iyileri evlendirin...” [Nûr (24): 32.] âyetine, Kavgalı insanları barıştırarak aralarını adâletle bulması,

“...Kardeşlerinizin arasını düzeltiniz...” [Hucurât (49): 10.] âyetine, Tartışma ve mücâdelede taşkınlık yapmaması, “...onlarla en güzel

şekilde mücadele et...” [Nahl (16): 125.] âyetine, Açık ve gizli tüm günahlardan uzak durmaya çalışması, “...kötülüklerin

açığına da gizlisine de yaklaşmayın...” [Enâm (6): 151.] âyetine, Resûl’e ve Ehl-i Beyt’e salavât okuması, “...Ey îmân edenler! Siz de

O’na salât ve selâm getiriniz.” [Ahzâb (33): 56.] âyetine,

Page 219: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

217

Ana-babaya (büyüklerine) iyi davranması, “...sakın onlara “öf” bile deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle.” [İsrâ (17): 23.] âyetine,

Doğru ile yanlışı birbirine karıştırmadan olduğu gibi ortaya koyması, “Bile bile hakkı batılla bulayıp, hakkı gizlemeyin.” [Bakara (2): 42.] âyetine,

İnsanlarla ilişkilerinde onları alaya almaması, “Ey inananlar! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin...” Hucurât (49): 11.] âyetine,

Eşine helâl olan bir şekilde yaklaşması, “...Allâh’ın emrettiği yerden onlara varın...” [Bakara (2): 222.] âyetine,

Bayanların giyim kuşamlarında ölçüyü kaçırmaması, “...Baş örtülerini yakalarının üzerine koyup, (boyunlarını da kapsayacak şekilde) örtsünler...” [Nûr (24):

31.] âyetine, Hak bir İmâmın takipçisi olmayı isteyerek bu yolda gayretli olması,

“Her topluluğu İmâmlarıyla çağırdığımız gün, kimlerin kitapları sağından verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar ve en ufak bir haksızlığa uğratılmazlar.” [İsrâ (17): 71.] âyetine... vs. dayanıyor, onlardan ilhâm alıyorsa, elbette ki her şeyi ibâdet olur. Her ameli Hak katında ibâdet olarak hesap edilir. Ve o kimse baştan ayağa ibâdet timsâli bir “Allâh adamı” oluverir. Nitekim; Allâh-u Teâlâ Kutlu Peygamberine @ hitâben; “De ki, benim namazım, ibâdetim, hayâtım ve ölümüm, hepsi âlemlerin Rabbi Allâh içindir.” [Enâm (6): 162] derken Müslüman’ın bütün yaşamının niyetine göre ibâdet boyutunda şekilleneceğine işâret etmiştir.

Cemdeki yapılanlar hakkındaki sözümüze şunları da eklemeden

geçemeyeceğiz. Bazı bâtıl ve zorlama yorumların târih içerisinde zamanla cem

toplantılarına girdirildiğine ve Alevî Müslüman halkın zihinlerini bulandırdığına tanık olmaktayız. Bu cümleden olmak üzere; “Cem, Alevînin namazıdır, bizim namazımız, cemdeki niyazımızdır, bizde cem toplantılarında îfâ edilen halka namazı, orta namazı vardır ki bütün ibâdetlerin özüdür, kıble insanın cemâlidir, Kabe sembol olmaktan öte bir anlam taşımaz, asıl Kabe mürşîd-i kâmilin kalbidir, Âdeme secde Hakka secdedir, cemdeki içilen içki değil demdir, bu demden sır ederek içersen helâldir, zır ederek içersen harâm olur...vs.” gibi sözlerin bir kısmı, çok derin anlamı olan bazı hakîkatlerin bâtıl amaçlar yolunda kullanılması için ortaya saçılmakta ve bir kısmı da sorumsuzca ne denildiği düşünülmeden söylenmektedir. Halbuki Ehl-i Beyt yoluna göre İslâm’da hiç bir zaman zâhir terk edilerek bâtına ulaşılamaz. Hiç bir bâtınî anlayış da zâhire aykırı olamaz. Başta Sevgili Peygamberimiz @ olmak üzere,

Page 220: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

218

bütün Ehl-i Beyt önderlerinin @ hayatları da zâhir-bâtın dengesinin binlerce örnekleriyle doludur. Onlar ki manâ âlemine kanat açmış erlerdir, ancak şerîatın bir tek zâhirî hükmünü bile mânâya fedâ etmemişlerdir. Zîrâ onlar @ biliyorlardı ki, bâtın ruh gibi ise, zâhir de bedene benzer. Nasıl ki bedensiz ruh veya ruhsuz beden dünyâ âleminde bir anlam ifâde etmiyorsa, zâhirsiz bâtın ya da bâtınsız zâhir de eksikliktir, nâkıslıktır.

Sözün özü; Ehl-i Beyt yoluna uygun tarzda yapılanmış bir mescidin bitişiğinde müminler eksikliğini hisseder ve dilerlerse sıcak bir muhabbet ortamı olması ve bazı sosyal faaliyetlerin yerine getirilmesi amacıyla bir cem evi\\sohbet evi\\ders evi kurabilir, oluşturabilirler. İhtiyaç duymayanlar ise bütün ferdî ve sosyal kulluk vazifelerini mescitte yerine getirirler.

Alevî Müslüman’lar bilirler ve inanırlar ki, cem evi caminin alternatifi değil, belki Sünnî tasavvuf anlayışındaki tekke ve zâviye örgütlenmesinin bazı yönlerden bir benzeridir.261

Sözümüzü Cenâb-ı Allâh’ın; “...O namaz kılanlara yazıklar olsun ki, onlar kıldıkları namazdan (namazın içerik ve ruhundan) gâfildirler...” [Mâûn (107): 4-

5] âyetinin bir vecihten meâl ve tefsîri sayılabilecek bir dörtlükle noktalıyoruz;

“Bütün evren semah döner, Aşkından güneşler yanar. Aslına ermektir hüner, Beş vakitle avunmayın.”

Cemi, namaza, cem evini, câmiye alternatif görenlerle, Semâhı folklöre dönüştürenler,

Hak’tan sapmış gâfillerdir.

261 Cem hakkında verdiğimiz bilgiler, işin özünü ve hakîkatini ortaya koymaya yöneliktir. Bugün “cem” adı altında yapılanların çoğunun, gerçek cem ile maalesef isim benzerliğinden başka bir ilgi ve alakası yoktur. Bu yaklaşımda bizim yanıldığımızı düşünen kardeşlerimiz eskilerde cemin nasıl yapıldığını biraz olsun ortaya koyan “Buyruk” ve benzeri eserlere bakarlarsa haklılığımızı kabûl ederler.

Page 221: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

219

Salavât ver Muhammed Mustafâ’ya, Vermeyenler bu meydana gelmesin. Veliyullâh demez isen Murtazâ’ya, Demeyenler bu meydana gelmesin. Hasan Müctebâ’dan haberin yoksa, Bağırınca avazın göklere çıksa, Gücün bu âlemi yakıpta yıksa, Hak demeyen bu meydana gelmesin. Evlâd-ı Resûlü tanımaz isen, Kur’ân âyetini okumaz isen, Hak için meydana dökülmez isen, Dökülmeyen bu meydana gelmesin.262

262 Yaşar Mırık: Amasya 1998

Page 222: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

220

ORUÇ NEDİR?

Oruç; Arapça “savm” kelimesi ile ifâde edilen bedenî bir ibâdettir. Oruç manasına gelen “savm” kelimesi değişik münâsebet- lerle ve farklı kalıplarda Kur’ân’ı Kerîm’de onüç yerde geçmekte, Resûlullâh’ın @ ve O’nun tertemiz nesli olan Oniki İmâm’larımızın @ sözlerinde ise sayısız ifâdelerle beyân edilmektedir. Oruç; zâhiren, bilinen manası ile, imsak vaktinden (sabah ezânından) iftar vaktine (akşam ezânına) kadar yeme, içme, cinsel münâsebette bulunma ve orucu bozacak şeylerden uzak durmaktır. Bu tanım ana hatları ile ilmihâlimizin konusunu oluşturduğundan ileriki bölümlerde Ehl-i Beyt fıkhının konu ile ilgili hükümlerini açıklamaya çalışacağız. Orucun zâhirde ve bâtında gerçek manada nasıl tutulması gerektiğine değinmeden önce, temel kaynağımız olan Kur’ân-ı Mübîn’de ve Peygamber @ ile Ehl-i Beyt’inin @ öğretilerinde nasıl yer aldığına, hangi orucun farz kılınmış olduğuna bakmamız gerekmektedir.

KUR’ÂN-I KERÎM’DE ORUÇ

Yüce Kitâbımız Kur’ân’da meâlen Allâh şöyle buyuruyor; “Ramazân ayı ki; İnsanlara yol gösterici, hidâyete götürücü, doğruyu-yanlışı birbirinden ayırt edip açıklayan Kur’ân, O Ay’da indirilmiştir. Sizden her kim, O Ay’a erişirse oruç tutsun. Kim de hasta olur, yahut seferde bulunursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç(unu) tutsun (kaza etsin). Allâh sizin için kolaylık diler, güçlük dilemez...” [Bakara (2): 185] Bir çok defada ifâde ettiğimiz gibi, Kur’ân; bir ders kitabıdır. Bu Kitap, İSLÂM adındaki mektepte okutulmakta olup, O mektebin en yetkili öğretim ve eğitim görevlileri başta Sevgili Mustafâ’mız (s.a.a.) olmak üzere O’nun pâk Ehl-i Beyt’i @ ve geleceklerini ümmetine müjdelediği Oniki halîfesi (Oniki emîr-İmâm) dir.

Page 223: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

221

Yukarıda meâlini verdiğimiz âyet-i kerîmede bir kaç husus vardır ki bunlar ilk bakışta dikkat çekmektedir: 1-Kur’ân’ın nâzil olduğu ay Ramazân Ay’ıdır. 2-O Ay’a ulaşan oruç tutmalıdır. 3-O Ay’da çeşitli sebeplerden ötürü orucunu tutamayan sonra mutlaka onu tutmalıdır. 4-Allâh insanları zora koşan değil, onlara kolaylık dileyendir. Şimdi insaflıca bir düşünelim; Bizler, Kur’ân’ın nâzil olduğu zaman diliminden yüzlerce yıl, onlarca asır sonra yeryüzüne gelmiş ve İslâm dînini kabul etmekle şereflenmişiz. Aslen çoklarımız, Kur’ân Arapça’sına vâkıf olamamış durumdayız. Bizce net anlaşılamayan konuları ancak Kur’ân’ın “zikir ehli” tabîr ettiği ehil kimselere danışmakla kavrayabileceğimiz apaçık bir gerçek iken dört maddede özetlediğimiz âyetin meâlini Allâh’ın murâdına tamı tamına uygun bir şekilde kendi başımıza nasıl anlayacağız? Hâşâ, Cebrâil’in @ eğittiği, Kur’ân’ın kalbine nâzil olduğu Muhammed Mustafâ @ biz miyiz? Muhammed Mustafâ’nın @ yetiştirdiği ve hakkında; “Ben ilmin şehriyim Ali de onun kapısıdır. Şehre girmek isteyen kapıdan gelsin...” buyurduğu Haydâr-ı Kerrâr @ bizden birisi mi? Kitâbullâh’ı yüzünden dâhi okumaktan âciz nicelerimiz, Kur’ân’ı anlama noktasında kendilerini Ehl-i Beyt İmâmlarından @ daha mı yetkin sanıyorlar? Ya da; Peygamberin @ ve O’nun hak vârislerinin Allâh’ın Kitâbına ilişkin açıklamaları, devrini doldurmuş açıklamalar mıdır? Bunlar çağımız insanını bağlayıcı deliller değil midir? Yoksa biz kendi kendimizi veya bazı büyüklerimizi(!) nefsimize hoş gelen açıklamalar yaptıkları, yeni oluşan her görüş ve ideoloji ile uyumlu oldukları için, onüçüncü, ondördüncü, onbeşinci, bilmem kaçıncı İmâmlar(!) olarak mı kabul ediyoruz? Sorularımızı doğru bir şekilde anlayıp, kavrayıp, yine de “...Ben bildiğimden şaşmam. Atalarımın yolu ne ise onu uyarım. Gerekirse Oniki İmâm’ları @ da çiğner geçerim. Benim için ölçü, içinde bulunduğumuz toplumun değer yargılarıdır, gelenekleridir, görenekleridir, adetleridir, vs...” diyenlere bir sözümüz yoktur. Onlara sadece şunu deriz:“Sizin dîniniz/yolunuz size, bizim dînimiz/yolumuz bizedir.”, “...Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz ise sizedir...” [Bakara (2): 139], “...Allâh size selâmet versin, biz câhillerle (sohbet etmeyi) bir olmayı istemeyiz.” [Kasas (28): 55]

Page 224: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

222

Yüce Kur’ân’ın âyet meallerine kabaca bakar ve kendi kendimize bahsi geçen âyeti anlamaya çalışırsak, şu sorularında cevaplarını doğru ve tatmin edici olarak vermemiz gerekir: 1-Ramazân Ayı’na eriştiğimiz nasıl bilinir? 2-Kur’ân’da ifâde edilen oruç Ramazân Ayı’nın kaç günüdür? 3-Oruç ne vakit başlar, ne zaman sona erer? 4-Oruçlu iken nelere dikkat edilir? Orucu bozan şeyler nelerdir? 5-Âyetteki hastalıktan kasıt nedir? Hastalığın ve seferî olmanın ölçüleri neye göre belirlenir? 6-Buradaki oruç emri bir tavsiye niteliğinde midir? Yoksa farz olan bir emir midir? 7-Hiç bir sebep ve mazeret yok iken bu ay da orucunu tutamayan kimselerin durumu nedir? Bu şekilde tutulmayan oruçlar ve bu orucu tutamayanlar hakkında ne hüküm verilir? vs... Bu ve benzeri sorularımızın yanıtını, Cennet gülü Efendimiz (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt’in @ önderlerini dışlayarak kendi görüş ve aklımıza göre vermeye kalkarsak, her halde yer yüzünde kafa adedince din zuhûr eder ve herkes de kendi anlayışının islâm(!) olduğunu savunur, onun dışındaki görüşleri ise bağnazca ve bir zulüm ile din dışı bilir. Oysa bizler inanıyorduk ki; “Kim Kur’ân’ı kendi görüşüne uydurmaya kalkarsa cehennemdeki yerine hazırlansın.” sözü yüce bir hakîkatin ifâdesiydi. Evet... Yine bizler şu gerçeğe inanmıştık ki; Peygamberimiz @ bizlere vedâ hutbesinde iki emânet bırakmış idi; Bunlar Kur’ân ve Ehl-i Beyt idiler. Ve bunlar kıyamete kadar birbirlerinden ayrılmayacak emânetlerdi. Yine Peygamberimiz @ buyuruyorlardı ki; “Ehl-i Beyt’imin aranızdaki misâli Nûh’un @ gemisi gibidir. Binen kurtulur. Binmeyen helâk olur.”263 Hani, Nûr yolunun ışığı Peygamberimizin @; “Benden sonra Oniki emîr (halîfe) geldiği müddetçe İslâm azîz olacaktır.” buyruğuna istinâden Oniki İmâm’ı @ Peygamberin halîfesi zâtlar ve Kur’ân’ın gerçek açıklayıcıları olarak kabul ediyorduk? Muhammedî Nûrun devrindeki ışığı İmâm Muhammed Bâkır @ buyurmuşlardır; “...Hadislerimize kulak veriniz ve bizi yalanlamayınız. Kim her hangi bir konuda bizi yalanlarsa bilsin ki Peygamberi @ de yalanlamış olur.

263 El-Kunduzi El-Hanefî: Yenâbîul Meveddet: sh: 30, 370, İbn-i Hacer: Savâikul Muhrika: sh: 184, 234, Suyûti: Tarihul Hulefâ, Taberânî: Mu’cemüs Sağîr, Müstedrekül Hâkim: c: 2 sh: 343, c: 3 sh: 150, Allâme Şerafeddin: El-Müracaat: sh: 23-25... vb.

Page 225: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

223

Peygamberi yalanlayan da Allâh’ı yalanlamış olur. Allâh’ı yalanlayana da Allâh şüphesiz ki azâb edecektir...”264 Yeter artık düşsün maskeler, açılsın çehreler, belirlensin saflar...! Çıksın artık ortaya; Kim Kur’ân’a taraf, kim de yalana? Kim Muhammed’e @ tâbî, kim Ebû Leheb’e? Kim Ali’ye @ bağlı, kim deliye? Kim Hüseyin’e @ yoldaş, kim Yezîd’e gardaş? Kim Oniki İmâm’a @ uyar, kim şeytânla ayar??? İslâm’da, farz oruç dendiği zaman öncelikle Ramazân Ay’ı orucu akla geliyorsa da,265 orucun bir çok çeşitleri vardır. Oruçların çeşitleri gerek Kur’ân âyetlerinin işâretleri ile, gerekse Resûlullâh’ın @ ve Oniki İmâm’ların @ beyânları ile açıklanmıştır. Bakara sûresi(2) 183-184-185. âyetlerinin beyânıyla Ramazân Ay’ı orucunun farz olduğu açıklandığı gibi, hanımlarına zıhâr edenlerin de Mücâdele sûresi (58) 3-4. âyetlerinde belirtildiği üzere duruma göre aralıksız iki ay oruç tutmaları, bir müminin hata ile öldürülmesi hâlinde de tevbenin kabulü için âyette belirtilen duruma göre iki ay aralıksız oruç tutulması da... vs. farz olan oruçlardan bir kaçıdır.266 Rivâyete göre yaklaşık on çeşit farz oruç belirtilmişken bu farzlardan bir kısmı herkesi bağlayıcı farzlar olmayıp yalnızca ilgili kimselerle alakalıdır. Ancak Ramazan Ay’ı orucu ise Bakara 184-185. âyetlerde belirtilen yolculuk, hastalık ve benzeri özel durumlar dışında, her Müslüman’a tutması farz kılınmış bir oruçtur.

Genelde oruç ve özelde Ramazân Ay’ı orucu ile ilgili:

HAL EHLİNİN MÜRŞİDLERİNDEN BAZI HADÎS-İ ŞERÎFLER

264 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 187 265 Ramazan orucunun farz olduğu ili ilgili bakınız: Ehl-i Beyt yolu hadis kaynaklarının oruç bölümleri, Haydar Kaya: Bektâşî ilmihâli: sh: 49-50, Nazmi Nizami Sakallıoğlu (prof 1400): Ehl-i Beyt ilmihâli: sh: 184-190, Bedri Noyan: Bektaşilik, Alevîlik nedir?: sh: 131, Şirali Bayat: Caferî fıkhında namaz ve oruç: sh: 103-113, A. Sabri Hamedani: İmâm Cafer Sâdık buyrukları: sh: 114-115, Kâşiful Ğıtâ: Caferî mezhebi ve esasları: sh: 69 266 Orucun çeşitleri ile ilgili bakınız: Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 83, 86, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 46-47

Page 226: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

224

İmâm Muhammed Bâkır’ın @ naklettiğine göre, Ramazân Ay’ı yaklaştığında Şaban Ay’ının son Cuma namazı hutbesinde Resûlullâh @ Allâh’a hamd ve övgüden sonra halka şöyle buyurdular; “Ey İnsanlar! İçerisinde bin aydan daha hayırlı bir gecenin bulunduğu Ramazan Ay’ı yanaşmıştır. Öyle ki O Ay’da Allâh oruç tutmayı farz kılmış, O Ay’ın gecelerinde kılınan bir rekat namazı diğer ayların gecelerinde kılınan yetmiş rekat namaza denk saymıştır. Yine her kim O Ay’da farzı yerine getirirse diğer aylarda yerine getirdiği yetmiş farza denk olur. Bu ay sabır ayıdır. Bu sabrın karşılığı da cennettir. Bu ay genişlik, rahatlık, insanlar arasında yardımlaşma ve birbirini daha güzel anlayabilme ayıdır. O öyle bir aydır ki, Allâh müminlere rızkını o ayda ziyâdesiyle arttırır. Kim o ayda oruçluya iftar ettirirse, bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmuş gibi Allâh katında sevâp alır. Geçmiş günahları af edilir.” Denildi ki; “Ey Allâhı’ın elçisi! Bizlerin hepimiz oruçluya iftar ettirecek kadar varlıklı değiliz.” Resûlullâh @ buyurdular; “Muhakkak ki Allâh Kerîm’dir. Gücü yetmeyen bir kimse oruçluya bir süt ikrâm etse veya bir içim su ya da bir hurma ikrâm etse yine de Allâh ona o sevâbı verir. Kim O ayda emri altında olanların işini hafifletirse Allâh da o kimsenin hesâbını kolaylaştırır. Bu ay öyle bir aydır ki, başında rahmet, ortasında Allâh’ın affı ve bağışı, sonunda ise duâların kabulü ve cehennemden âzâd olmak vardır...”267

Hak erlerinden İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Allâh’ın kitâbına göre gökler ve yer yaratıldığından beri Allâh katında ayların sayısı onikidir. Oniki ayın efendisi de Allâh’ın Ay’ıdır (Şehrullâhtır). O ay da Ramazan Ay’ıdır. Ramazan Ay’ının kalbi de Kadîr gecesidir. Kur’ân, Ramazan Ay’ının ilk gecesinde nâzil oldu. Öyle ise, siz de bu ayı Kur’ân okumakla (anlamakla-Kur’ân’a uygun yaşamakla) karşılayınız.”268 Ramazân Ay’ı orucunun kaç gün olduğu konusunda;

Sâdık-ı Ekber İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Ramazan Ay’ı otuz gündür. Vallâhi asla bundan az olmaz.”269

267 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 66, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 58-59, Vesâilü’ş Şîa: c: 7 sh: 226 268 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 65-66, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 61 269 Furû-u Kâfî: c:4 sh: 78-79, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 110-111, İstibsâr: c: 2 sh: 65-72. Otuz günden az olmazdan maksat; Yani 29 gün de olsa eksik sevap verilmez, Allâh katında otuz gün olarak kabul edilir.

Page 227: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

225

İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdular; “İslâm beş şey üzerine binâ edilmiştir; Namaz, zekât, hac, oruç ve Kelime-i Şehâdet ile Velâyet.” Resûlullâh @ da oruç hakkında şöyle buyurmuşlardır; “Oruç cehennem ateşine karşı bir kalkandır.”270 Senedi İmâm Cafer Sâdık’a @ ulaşan bir hadiste şöyle buyrulmaktadır. Hadîs-i Kudsî’de Allâh (c.c.) buyuruyor ki; “Oruç benim içindir. O’nun mükâfâtını da ancak ben veririm”.271 (Yani orucun sevabının derecesini benden başka kimse bilmez) Yine İmâm Cafer Sâdık’ın @ naklettiğine göre, Gönüller Sultânı Peygamberimiz @ buyurdular; “Oruçlu kimse, Müslüman’ların gıybetini yapmadığı müddetçe yatağında bile olsa ibâdet hâlindedir.”272 Aşk ehlinin İmâmı Cafer Sâdık @ buyurdular; “Oruçlu için iki sevinçli an vardır. Birisi iftar vaktidir, diğeri de Allâh’a kavuştuğu andır.”273 İmâm-ı Azam Muhammed Bâkır @ buyurdular; “Her şeyin bir baharı vardır. Kur’ân’ın baharı da Ramazan Ay’ıdır.”274 Şemsül eimme İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kim Ramazan Ay’ından bir günün orucunu özürsüz olarak tutmaz ise, îmânın rûhu (hakîkati) ondan ayrılır.”275 Ehl-i Beyt’in pîri Resûlullâh @ efendimiz buyurdular; “Eğer kul Ramazan ay’ında ne yücelikler olduğunu bilseydi, yılın tamâmının Ramazan Ay’ı olmasını isterdi.”276 Eyy gönül dostları! Eyy Ehl-i Beyt yolu yolcuları canlar! Kaynakları ile verdiğimiz bunca güvenilir nakillere göre Ramazan Ay’ı orucunun farz olduğu gün kadar âşikâr iken, kalbinde zerre miktarı Kur’ân ve Ehl-i Beyt sevgisi bulunan bir kimsenin, hâlâ; “ramazan orucu diye bir oruç yoktur. Ramazan orucu bilmem kimlere Allâh’ın bir cezâsıdır. Bizim orucumuz 270 Usûl-u Kâfî:c: 3 sh: 29, 51, Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 62, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 44 271 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 63, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 44 272 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 64 273 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 65, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 44-45, Vesâilüş Şîa: c: 7 sh: 290, Bıhârul Envâr: c: 96: sh: 251 274 Bıhârul Envâr: c: 96: sh: 386 275 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 78, Bıhârul Envâr: c: 96: sh: 372, Vesâilüş Şîa: c: 7 sh: 181 276 Bıhârul Envâr: c: 96: sh: 346

Page 228: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

226

Muharrem ayında tutulur...vs.” gibi delilsiz, mesnetsiz, isbatsız ve Ehl-i Beyt İmâmlarına @ apaçık iftirâ olan sözleri söylemeleri mümkün müdür? Yaşadığımız coğrafyada son yıllara değin Ehl-i Beyt yolu kaynakları henüz elimize ulaşmış değildi. Geçmişteki baskıcı ve totaliter yönetimlerin basın-yayına akıl almaz sansürler uygulaması, hattâ var olan kimi Alevî kaynaklarını bile yok etmeye çalışması, bu da yetmezmiş gibi Alevî insanlarımızı kıyıma uğratması,277 insanımızın Ehl-i Beyt’in pâk ve aydınlık yoluna âşina olmalarına imkan tanımıyordu. Ancak bugün, bu aydınlık yolun temel kaynakları bir bir halkımızın istifâdesine sunulmakta, emin ellerle tercümeler yapılmakta ve geçmiştekiler için belki mazeret olabilecek sebepler yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır. Kur’ân’daki hakîkatlerin Peygamberimizin @ ve Ehl-i Beyt İmâmlarının @ tefsîr ve açıklamalarıyla nasıl idraklere sunulduğunu gören, okuyan, duyan ve öğrenen insanlarımıza artık hüccet tamam olmuştur. İnat ederek yanlış görüşleri savunmanın bir manası olmadığı gibi insanı büyük bir sorumluluk altına da sokmaktadır. Bundan böyle; “Ehl-i Beyt’e gönülden bağlı bir Müslüman’ım, Alevîyim.” diyen kimse için iki ihtimal söz konusudur: Kendisine gerçekler ulaştığında;

1- Ya yanlışlarına elveda diyerek doğruyu tasdîk edecek ve çevresini bu doğrultuda aydınlatmaya çalışacak ki bu takdirde gerçekten; “Alevî Müslüman, Ehl-i Beyt bağlısı, Oniki İmâm bendesi bir Müslüman” adını kullanmayı hak etmiş olur.

2- Veya “dediğim dedik, bildiğim bildik” tavrından vazgeçmeyerek yanlışları üzerinde yol almaya devâm edecek, hem kendisi sapmış, hem de insanları saptırmış konumda olacak ki, o takdirde de bu kimselerin “Alevî, Ehl-i Beyt Muhibbi, Oniki İmâm bağlısı, Caferî, Şîî, Bektaşî... vs.” gibi tertemiz manalar yüklü kavramları kendileri için kullanmaları doğru değildir. Onların, İslâm’ın diğer mezheplerine bağlı kardeşlerimize bu yolun bağlılarını yanlış tanıtmaya ve bu güzel kavramları lekelemeye hakları yoktur. Onlar; ya anlayışları, kavrayışları olmayan, kalb gözleri kör, basiretleri kapanmış,

277 Baki Öz: Alevîlikle ilgili Osmanlı belgeleri, Osmanlı’da Alevî ayaklanmaları, Öz kaynaklarına göre Alevîlik, Rızâ Zelyut: Osmanlı’da karşı düşünce ve idam edilenler, Sadık Eral: Anadolu’da Alevî katliamları, Cemal Şener: Alevîlik olayı, Doğan Avcıoğlu: Türklerin tarihi: c: 1... vb kaynakların ilgili bölümlerine bakınız.

Page 229: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

227

kulakları hakka karşı sağır kimselerdir. Veya bu yolun iç düşmanları olan menfaatperest, çıkarcı, Allâh, Kur’ân ve Ehl-i Beyt gerçeklerinden habersiz, zerre kadar âhiret gününün hesabını düşünmeyen, münafık tabiatlı, alçak kimselerdir.

Bakınız Hz. İmâm Muhammed Bâkır @ ne buyuruyorlar; “Bizim taraftarlarımız (gerçek Aleviler, Ehl-i Beyt dostları) ancak Allâh’tan çekinen ve O’na itaat eden kimselerdir. Taraftarlarımız (Şialarımız) ancak tevazu, huşû ve emanete riayet etmek, Allâh’ı çok anmak, oruç tutmak, namaz kılmak, anneye, babaya iyilikte bulunmak, fakir, borçlu ve yetimlere, komşularına karşı kendilerini sorumlu bilmek, doğru konuşmak, Kur’ân okumak ve insanlar hakkında iyilikten başka bir şey söylememekle tanınır ve kendi kavimlerinin en emîn insanlarıdırlar.”278

ORUCUN FARZ OLMASININ BAZI HİKMETLERİ

Yüce Allâh Kur’ân’da meâlen “Ben insanları ve cinleri yalnız bana kulluk etsinler diye yarattım.” [Zâriyât (51): 56] buyurarak yaratılış gayemizi açık ve net olarak ortaya koymaktadır. Namaz, oruç, zekat, hac, cihad, emr-i bil marûf ve nehyi anil münker, humus, yardımlaşma, ziyâretler, zikir, zulme karşı durma vs. gibi tüm ibâdetlerin asıl gayesi Allâh’a kulluktur. Ancak bunun yanı sıra bedenî, mâlî ve hem bedenî hem mâlî olan ibâdetlerin kulluk boyutundan başka ferdî ve toplumsal alanda da sayısız faydaları ve hikmetleri vardır. Bizler güvenilir rivâyetler ve bilimin aydınlık ışığı altında bu ibâdetlerin bir kısım fayda ve hikmetlerini anlamaya gayret edecek, ibâdetlerimizi yerine getirmede gevşeklik göstermeyeceğiz. Müminler, Âşıklar, Canlar!

Âlemlerin Rabbi olan Allâh’ın bir takdîri netîcesinde dünyâ denilen şu misâfirhâneye uğramış bulunmaktayız. Bu ziyâretimiz kimimiz için kısa, kimimiz için de uzun olmaktadır. Ve yine burası öyle bir misafirhâne ki misâfirlerin kimi kiminden akıl, soy-sop, sağlık-beden, mal-mülk, varsıllık-yoksulluk yönünden eşit değildirler.

Kimi zaman gönül gerçekten ister ki; bu eşitsizlikler olmasın. İnsanlar arası bir müsâvât bulunsun. Ancak bu takdirde varlığına inandığımız cennet ve cehennemin, hesâba çekilmenin, dünyânın bir imtihân alanı olmasının bir 278 Tuhaful Ukûl (tercm): sh: 603

Page 230: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

228

anlamı kalmıyor. İyiler kötülerden, doğrular yalancılardan, tasdîk edenler yalanlayanlardan, Habiller (r.a.) Kabillerden, Mûsâlar @ Firavunlardan, İbrâhîmler @ Nemrutlardan, Muhammedler @ Ebû Cehillerden, Aliler @ Muâviyelerden, Hüseyinler @ Yezitlerden...vs. ayrışmıyor, herkesin birim değeri, itikat ve amelinin özgül ağırlığı itiraz edilemeyecek bir şekilde ortaya çıkmıyor.

Yine, oruç ibâdeti ile; “Tatmayan bilmez.” atasözünde ifâde edilen bir çok doğrular bizlere kısmen de olsa ilâhî bir ferman ile tattırılmak isteniyor.

Öyle ya; hiç elini ateşe yaklaştırmamış bir insan ateşin yakıcılığını ne bilir? Âşık olmamış bir kalb, aşktan ne anlar? Derde düşüp inlememiş biri, hastanın halini nasıl anlayabilir? Suya düşmemiş bir insan, boğulmanın telaşı nedir bilir mi? Yakının kaybetmemiş bir kimse, ayrılığın acısını ne bilir?

Evet... Doğuştan âmâ olan bir insan denizin maviliğini, bir akşam üzeri deniz ufkunda batan Güneş’in, dolunay halindeki Ay’ın doğu ufkunda yükselişinin insana verdiği hazzı nasıl kavrayabilir? Yine bu insan, berrak bir gecede yıldızların oluşturduğu o muhteşem tabloyu, yağmurlu bir günde çakan şimşeğin göz kamaştırıcı çekiciliğini nasıl bilebilir? Ormanın güzelliğini mi? Rengarenk güllerle bezenmiş bağ-bahçenin güzelliğini mi? Tabiata serpilmiş yüzlerce canlının o güzelim görüntüleri ve yaşayışlarını mı, her şeyden önemlisi Allâh’ın yaratıcı kudretinin en güzel bir tarzda tecelli ettiği Hz. İnsan’ın cemalinin güzelliğini mi, neyi kavrayabilir? Renkler nasıl tarîf edilir bu insana?

Sağıra nasıl anlatabilirsiniz? Bülbülün sesini, rüzgarın uğultusunu, ormanın-ağacın hışırtısını, gök gürültüsünü, Dâvûd’un @ neyinin mûsikisini, âşığın sazının melodisini, güzel sesin rûha etkisini...!

Tat alma duyusu olmayan bir insana tatlıyı, acıyı, ekşiyi, tuzluyu ve bunlar arasındaki şeffaf farklılık ve incelikleri nasıl îzâh edersiniz?

İşte bunun gibi; hayatında hiç acı çekmemiş, hiç aç kalmamış bir insanda açın, acı çekenin halini anlamaz ve ona yardım elini uzatmaz. Öyle ki hayatını yemekhâne-abdesthâne-yatakhâne üçgeni arasında geçiren, görünüşte insan, ama aslında iki ayaklı gelişmiş bir canavar halini alır. İstedikçe ister. Yedikçe yer. Çaldıkça çalar. Yığdıkça yığar. Kendini dünyânın merkezi sayar. Kimselerin hâliyle hallenmez. Bencil, egoist, sabırsız, dünyâya tapan bir beşer oluverir.

Allâh ise kullarının, birbirlerinin hallerini biraz olsun kavramaları ve kendilerine verilmiş nimetlerin kadr-i kıymetlerini bilmeleri için “oruç tutunuz” ilâhî fermanını vermiş ki kendimize gelelim.

Page 231: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

229

Nitekim İmâm Cafer Sâdık @ orucun farz kılınışının hikmetlerinden birini işâret ederken şöyle buyuruyorlar; “Allâh orucu zengin ile fakîrin eşit olması (birbirini anlamaları) için farz kılmıştır. Çünkü normal durumlarda zengin adam açlığı hiç bir zaman tatmıyor ki fakirlerin ne çektiğini anlasın da fakîre acısın, yardımcı olsun. Zîrâ o her istediği şeyi rahatça elde edebiliyor. Allâh, zenginin fakîre acıması (ona şefkat ve merhamet kanadını gererek her hususta yardımcı olması) ve aç olana merhamet etmesi için, kullarını (Ramazan Ay’ında oruç vesilesi ile) eşit bir seviyeye getirmek ve zengine açlık ve acının zorluğunu tattırmak istemiştir.”279

Bu konuda Hz. İmâm Ali Rızâ’da @ şöyle buyurmuşlardır; “İnsanlar, açlık ve susuzluğun acılığını-etkisini anlamaları ve bu vesîleyle de âhiretteki fakîrliğin (sevap ve ilâhî nimetlerden mahrum kalmanın) nasıl olacağını idrâk etmeleri için oruç tutmakla emr olunmuşlardır.”280

Oruç tutmanın hikmetlerinden biri de şüphesiz ki sağlığın korunmasıdır.

Yılın on bir ayında nefsinin arzu ve isteklerini kayıtsız-şartsız yerine getiren insanoğlunun, üzerinde bütün vücut organlarının hakları vardır. Ömür boyu bizlerin emrine amâde kılınmış vaziyette dur-durak bilmeden çalışan organlarımızın elbette dinlenmeye, bakım ve onarıma ihtiyacı vardır. Nasıl ki gece yatarken gözlerimiz, kulaklarımız, kas ve adalelerimiz biraz da iç organlarımız dinleniyorlar. Aynen öyle de midemizin ve ona bağlı olarak da bağırsaklarımızın, karaciğerimizin, böbreklerimizin vs. yıllık dinlenme ve bakımı oruç tutmak suretiyle gerçekleşmektedir. Hattâ öyle ki sünnet oruçlar bahsinde de anlatılacağı üzere âdeta haftalık bir bakım ve istirahat olarak da bir çok organımız Pazartesi ve Perşembe oruçları ile dinlendirilir.

İnsan, hele de günümüz insanı -ki bilim ve teknolojinin oldukça geliştiği bir çağda- kendi îmâl ettiği bütün araç ve gereçlerin haftalık, aylık ve yıllık bakımlarının yapılması gerektiğini görmüyor mu? Öğüt alsın da kendi bedenini de ibâdetler vasıtası ile korusun, kollasın!

Nitekim yüce Allâh’ın; “... şayet bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” [Bakara (2): 184] buyruğunda kısmen de bu gerçek belirtilmiş değil midir?

279 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 43 280 Bıhârul Envâr: c: 96 sh: 370, Vesâilüş Şîa: c: 4 sh: 4

Page 232: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

230

Alemlere Rahmet olan Kâinâtın Sultânı da @ buyuruyorlar; “Oruç tutun ki sağlıklı olasınız.”281

Yalnız şu husus gözden ırak tutulmamalıdır. Oruç tutarak sıhhate kavuşma nimetine ermek isteyen kimse, gerek iftarda, gerekse sahurda ölçüyü kaçırmamalı, gündüz yiyemediğini gece fazlasıyla yiyerek bedenine eziyet etmemelidir. Aksi halde istenilen sağlık nimeti bir kuş misâli elden kaçar.

Oruç tutmanın bir diğer hikmeti de insanın hayatı boyunca karşılaşacağı her türlü güçlüklere, belâ ve musîbetlere karşı dayanma gücünü geliştirmesi ve sabır zırhını kullanmayı öğrenmesidir.

Yüce Allâh kitabında bir çok yerde sabrı emir ve tavsiye etmekle, bu konunun önemini bizlere arz etmiştir. Öyle ki; “sabır ve namazla (Allâh’tan) yardım dileyin...” [Bakara (2): 45] âyetindeki “sabır” ı Ehl-i Beyt İmâmları @ “oruç” olarak tefsîr etmişler282 ve oruç ile sabrın derin ilişkisine dikkat çekmişlerdir.

Oruç tutmanın, insanın günahlardan uzaklaşması ve hayırlı işlere yönelmesinde de mutlak bir etkisi vardır. Bizler Kur’ân’ın, İslam Peygamberi Hz. Muhammed Mustafâ’nın @ ve Oniki İmâm’ların @ talîm ettirdiği tarzda oruç tutamamaktayız. Buna rağmen şu aciz kişiliğimizle tutmaya çalıştığımız oruçların dâhi kendi nefsimiz üzerinde ne derecede etkili olduğunu müşâhede etmekteyiz. Bir de rivâyetlerdeki emir ve tavsiyelere uygun bir hâl ile hallenip, oruç ibâdetimizi yerine getirsek kim bilir orucun şahsımız, ailemiz, ülkemiz, hatta tüm insanlık âlemi üzerinde nasıl tesirleri, tezâhürleri olur? Bir aylık bir alıştırma ve sabır ile nefsimizin isteklerini istenildiği şekilde dizginleyebilsek izn-i ilâhî ve inâyet-i Rabbânî ile ne derecelere vâsıl oluruz ki dil bunları ifâdeden, el de yazmaktan âcizdir. Öyle ya, o durumda, yeryüzünün tamamı yılın Oniki ayında gülşene çevrilir, gökten rahmet kapıları yüzümüze sonsuza kadar açılır, yerden de hayırlı bereketler fışkırır.

İnsanın kanaatkâr bir varlık olmasında da orucun köklü etkisi vardır. Kanaat nedir ki oruç ile biraz olsun kavranılsın, tadılsın?

Kanaat; Bir hazinedir. Bulanın çok şeyi elde ettiği, kaybedenin de her şeyini kaybedebileceği bir hazine!

Kanaat; Şükürdür. Kanaat; Rızâdır. Kanaat; Teslîmiyettir.

281 Bıhârul Envâr: c: 96 sh: 225 282 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 63, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 45

Page 233: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

231

Görmekteyiz ki günümüz insanı, hattâ hemen-hemen bütün zamanların insanlarının ekserîsi, dünyaya aşırı bir rağbet, ilgi ve yöneliş ile bağlanmakta, âdeta hiç ölmeyecekmiş gibi mala, mülke, makama, kasaya, keseye, rütbeye, eşe, işe, yemeye, içmeye, gezmeye, tozmaya vs. şiddetle arzu ve iştiyak duymaktadırlar.

Değil mi ki; Kâbil, kardeşi Hâbil’i katlederken Hakkın rızâsına kanaat etmediğinden kaybetti?

Değil mi ki; Firavunu cehenneme yuvarlayan makam ve saltanat hırsı olup, O’nun, Allâh, ve Mûsâ’nın @ irâdesine teslîm olmayışı hakkına kanaat etmemesinden idi? Değil mi ki; İbrâhîm’i @ ateşe atan zihniyet, kanaattan nasîbini almamış idi? Değil mi ki; Muhammed’e @ âsi olanlar, kanaat nimetine ermeyen dünyâperest çıkarcılar idi? Değil mi ki; Hakkın verdikleri ile kanaat etmeyenler Emîrü’l Müminîn Ali’nin @ makâmına göz dikmiş, O’na isyan bayrağı açmışlar idi? Değil mi ki; Can Hüseyni @ ve yârenlerini (r.a.) Kerbelâ’da hunharca katledenler, kanaat kelimesinin lügatlarında hiç yeri olmayan namussuzlardı?

Değil mi ki; Sömürgeci-emperyalist güçlerin tarihteki ve günümüzdeki egemenlik kurma savaşları kanaatsız olmanın bir neticesi idi?

Değil mi ki; İnsan ve insanlık düşmanı materyalist, kapitalist maddeci zihniyette olanların, halkı, mazlûm ve mustazafları ezerek, emekleri gasbedenlerin, sermayelerini Kârun misâli arttırmaya çalışarak zulümlerine zulüm eklemeleri, kanaat mektebinden ders almamış olmaları, kanaat rütbesi takmamış olmalarından idi?

Değil mi ki; Sunî ihtiyaçları kabullenerek kapitalistlerin her dediğine teslîm olan reklam bağımlısı biz insanların iki yakasının bir araya gelmemesi kanaatsizlikten idi?

Değil mi? Değil mi? Hakkı ile tutulan bir oruç ise, ferdi kanaat mektebinde eğiterek

olgunlaşmasına yardımcı olur. Değindiğimiz veya değinemediğimiz bir çok olumsuzlukların kanaat nimeti sayesinde giderilmesini sağlar.

Oruç; aynı zamanda tüm organların da bir şükrüdür. Güzel Allâh’ımızın, eksiksiz ve kemâlinde yaratmış olduğu

vücûdumuzun her bir zerresine karşılık O’na sonsuz şükür ve hamd borcumuz vardır. Her organın da kendine has bir şükrü vardır.

Elin şükrü odur ki; Harâma uzanmaya, helâli tuta, hakkı teslîm ede!

Page 234: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

232

Ayağın şükrü odur ki; Bâtıla değil, hak yola vara!

Gözün şükrü odur ki; Harâma bakmaya, hakkı göre! Kulağın şükrü odur ki; Yalan, yanlış, harâm dinlemeye, güzele, iyiye,

hakka açıla! Ağzın şükrü odur ki; kötü söylemeye, harâma açılmaya, hakkı, adâleti,

güzellikleri söyleye, haykıra! Başın şükrü odur ki; Hak’tan ğayrıya eğilmeye, yalnız O’nun huzurunda

secdeye vara, baş koya! Ve’lhâsıl tüm organların kendilerine has şükürleri olmakla beraber,

tümünün birlik ve beraberlikle îfâ ettikleri şükürleri de vardır ki O da kulluğun zirvesi, ibâdetin özü, İslâm’ın temelleri olan namaz ve oruç görevini yerine getirmek, Allâh’ın rızâsına uygun bir yaşayış sergilemektir.

Kısacası; Oruç;Nefsin terbiye edilmesine bir vesîledir. Oruç;Tutana lezzet veren, hayâtın tadının, nimetlerin kadr-i kıymetinin

bilinmesini sağlayan bir ibâdettir. Oruç;Şeytânla ateşkessiz bir savaştır. Oruç;Bedenin zekâtıdır. Oruç;Paylaşmayı öğrenmektir. Oruç;İnsanın, insanı ve tüm varlıkları anlamasının bir sırrıdır. Oruç;Kişiyi menzile ulaştıran bir Burak’tır. Oruç;İnsanı yücelere erdiren bir Refref’tir. Oruç;Rûhu aydınlatan bir Nûr’dur. Oruç;Sırattan geçiren bir binektir. Oruç;Hayırların kapılarını açan bir anahtardır. Oruç;Kendini bilmektir. Oruç;Sırları âyân kılmak, hicapları açmaktır. Oruç;Zillete boyun eğmeyip, izzetle yaşamanın nişânesidir. Oruç;Zulüm perdelerini yırtmaktır. Oruç;Ötelerin ötesine seyahattir. Oruç;Yalnızca aç, susuz kalmak değil, eline, diline, beline, tüm

benliğine sâhip olmaktır. Oruç;Hayatı düzen, intizam ve disiplinle yönlendirmektir.

MUHARREM AY’I ORUCU

Page 235: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

233

Muharrem Ay’ı; Arâbî aylardan olup, dört harâm aydan birisidir. Harâm aylar ise, Kur’ân’ın ve Hz. Peygamberimizin @ ifâdeleri ile sâbittir ki, savunma amaçlı savaşlar hâriç, sebep ne olursa olsun her türlü savaş ve kıtâlın yasak olduğu aylardır. Bu dört aya harâm aylar denilme sebebi de bundandır.

Harâm aylar; üçü peş peşe gelen Zilkade, Zilhicce, Muharrem ile tek olarak bulunan Receb Ay’ıdır.

Harâm ayların bu dört ay olduğu hem Ehl-i Sünnet (Sünnî) Müslüman’ların, hem de Ehl-i Şîa (Alevî) Müslüman’ların ortak olarak ittifakla kabul ettikleri bir husustur.283

Muharrem ayının ve diğer bütün ayların ay yılına göre bilinen şekilde her yıl belli günler geri giderek başladıkları bilinen bir gerçektir. Bundan dolayıdır ki kurban da her yıl farklı zamanda olur, Ramazan da farklı zamanda olur, Muharrem de farklı zamanda olur. Bu uygulama hem Peygamber efendimizin @ zamanında ve hem de Oniki İmâm @ efendilerimizin zamanında bu şekilde devâm etmiştir. Hattâ Hacı Bektâş-ı Velî (k.s.) ve bu coğrafyalarda yaşayan cümle erenlerin dönemlerinde de böyle kabul edilmiş, bu sürek böylece gelmiştir. Bazı çok bilmişlerin, kendilerini Hz. Peygamber efendimizden @, Oniki İmâm’larımızdan @ ve gelmiş-geçmiş bütün erlerden-erenlerden akıllı(!) sananların ise, ibâdet ve matem günlerini faşizan hedefleri ve ümmeti bölmek amacıyla sâbitleştirmeye ve kendilerince birtakım haklı gibi görünen mantıki görüşlerle güneş takvimine göre belli bir ayda yerine getirmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Bu sivri zekalara sadece şunu diyoruz: Siz nesiniz? Kimsiniz? Müslüman mısınız? Yol ve erkân olarak kime tâbisiniz? Peygamber efendimiz ve Oniki İmâm’larımızı kendinize rehber ediniyor iseniz onlara uyun. Yok, Ondört Masûm’u @ tanımıyor ve kabul etmiyorsanız, o zaman bu kutsal isimlerin arkasına sığınarak Alevî-Bektâşî Müslüman’ların kafalarını karıştırmayın. Bölücülük yapmayın. Olduğunuz gibi görünün ki insanlar sizi tanısınlar, iç yüzünüzü anlasınlar. Böyle bir zaman ayarlamasını yapmayan Ehl-i Beyt İmâmlarından ve İslâm coğrafyasının yetiştirdiği bunca evliyâdan siz daha mı üstün ve akıllısınız?

İnsanlarımızdan bir kısmı da Muharrem ayında oruç tutmayı farz olarak görmekte olup, daha da ileri giderek, Ramazan ayı orucu için; “Sünnîlerin orucudur, İslâmiyet’te böyle bir oruç yoktur(!) İslâm’daki oruç;

283 Buhârî: c: 8 sh: 185, Tevbe Sûresinin 6. Âyetinin tefsîrinde belirtilmektedir. Bakınız: El-Mîzân, Mecmaul Beyân, Et-Tıbyân, Tefsîr-i Numûne, Hak dîni Kur’ân dili, Tefhîmül Kur’ân...vb.

Page 236: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

234

Muharrem ayı orucudur. Bu oruç gerçek Müslüman’lar olan biz Alevîlerin orucudur(!) vs.” derler.

Bütün bu sözler cehâletten kaynaklanabildiği gibi, bu görüşlerin sâhipleri arasında; kasıtlı olarak düşmanlıklar körükleyenler, Müslüman’ları bölmeye çalışanlar, Alevî-İslâm anlayışını olabildiğince Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in nurlu yolundan uzaklaştırmaya gayret edenler, Sünnî Müslüman kardeşlerle, Alevî Müslüman’ların ortak paydalarını mümkün olduğunca yok etmeye çalışan, aradaki uçurumu kapatmak yerine daha da derinleştirmeyi amaç edinen, İblis’in (l.a.) gönüllü yardımcıları konumundaki Hizbu’ş Şeytân’ın (Şeytânın partisi, taraftarı, gurubu) askerleri de vardır. Câhilliğinden dolayı bu tür sözleri söyleyenlere okumak sûretiyle ilimlerini arttırmalarını ve gözlerini, kulaklarını doğruya açmalarını tavsiye ederiz. Kötü niyetle böylesi görüşleri savunan ve yaymaya çalışan şeytânın taraftarlarını ise Allâh’a şikâyet eder, kendilerine hidâyet dileriz. Hidâyete gelmeyecek olanların da şerrinden Allâh’a sığınır ve onlara hak ettiklerini vermesi için Allâh’ımıza duâcı oluruz.

Ancak, böyle bir sakat bir anlayışın oluşmasında târihteki bazı cinâyetlerin etkisi de olmuştur. Buna da kısaca değinelim:

Biz Müslüman’lar târihimize baktığımızda esefle karşılayacağımız bir çok hatalar ve zulümler olduğunu görürüz. (Târihimizin aydınlık çehresi ise buradaki konumuzun mevzuu değildir.) Peygamberimizin @ henüz bedeni soğumamış, O’nun gönülleri okşayan tatlı sesi kulaklardan daha gitmemişti ki bir irticâ tûfânı, İslâm beldelerini sarmış, kasıp kavurmaya başlamış idi. Bu tûfân Emevizm ideolojisi idi. Bu ideoloji Müslüman’ları tahakkümü altına almaya başlamış, Peygamberimizin @ tertemiz ashabı (r.a.) katliamdan geçirilmiş, Ehl-i Beyt’in sîmâları bir bir karartılmaya, sesleri kesilmeye çalışılmış, dillere zincirler vurulmuş, tabir-i câiz ise taşlar bağlanmış itler ise sokağa salıverilmiş idi. İtlerin en çok ısırmaya çalıştığı, saldırdığı kimseler ise târihen sâbittir ki Ehl-i Beyt’in taraftarları olan adâletçi, hürriyetçi, özgürlükçü, Haktan yana olan, her türlü despotizme, adam kayırmacılığa, sömürüye, ırkçılığa, karşı duran Şîalar-Alevîler idi.

Bakalım hele; Fârûk-u Ekber İmâm Ali mi @ savaşlarda haksızlığa, zulme uğramadı? Şahlar şâhı mı O mübârek günde (19 Ramazan-ı Şerîfte) oruçlu iken hem

de Allâh’ın evinde mazlûmen şehît edilmedi? Fâtımatü’z-Zehrâ mı @ nice gam, keder ve üzüntüyü o gencecik yaşında

tertemiz kalbine gömüp Sevgilisi Allâh’ın elçisine kavuşmadı?

Page 237: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

235

Adâlet yanlısı, Kur’ân’ın tavizsiz savunucuları olan bir çok sahabî mi (r.a.) sürgün edilmedi, dövülmedi, kaburgaları kırılmadı?

Yine nice yiğitler, erler mi haksız yere katledilmedi? Hıcr b. Adî’ler ve dostları gibi...

Hasan Hulk-i Rızâ mı @ sinsice bir iç düşman ile zehirlenmedi? İmâm Hüseyin @ ve Şîaları mı kıyımdan geçirilmedi? Evet... Zulümler Emevîlerle sınırlı mı? Abbâsîlerde benzer zulümleri

sergilemediler mi? Kimi Osmanlı padişahları da ciğerler parelemedi mi, ocaklar söndürmedi mi, yuvalar yıkmadı mı? Baskı ve zulüm yapmadı mı? Bu gün de sıcak ve soğuk savaş şeklinde dünyânın bir çok yerinde benzeri şeyler olmuyor mu?284

Uzun sözün kısası; İnsanlar birbirlerini dinlemedi, anlamadı, hoş görmedi, tanımadı. Birbirleri ile Kur’ân buyruğuna uygun bir tarzda konuşup, tartışmadı, “...doğrulardan iseniz delilinizi getiriniz...” [Bakara (2): 111] emrindeki inceliği kavrayamadı. “İyilikle kötülük bir olmaz. (Sen kötülüğü) en güzel şekilde sav! O zaman (görürsün ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse âdetâ sıcacık bir dost oluvermiştir.” [Fussilet (41): 34] fermânının sırrına eremedi. “Sen hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır ve onlarla en güzel bir şekilde mücâdele et!.. (Tartış, konuş.)” [Nahl (16): 125] ilâhî emrine uygun hareket etmedi ve’s-selâm... İşte bu zulümler ve anlaşmazlıklar atmosferi içerisinde, târih boyunca baskı altında tutulmuş, iç ve dış düşmanlar tarafından saptırılmaya çalışılmış bir topluluğun içinde bulunacağı psikolojik hal-tavır ve inançların tahlîlini yapmaktayız.

Görüntü şu; Madem ki filanlar benim düşmanım, bana hayat hakkı tanımıyor, öyleyse ben de öyle biri olmalıyım ki, biz de öyle birileri olmalıyız ki onlarla benim-bizim aramızda hiç bir benzerlik olmamalı. Sürekli onlara her şeyimizle muhâlefet etmeliyiz. Öyle ya; Peygamberimiz de @; “Kim bir topluluğa benzerse o da onlardandır.” buyurmuyor mu idi? İşte size târihin akışı içerisinde cehâletin, buğzun, kinin getirdiği bir yaşam tarzı: Düşmanım ne yaparsa tersini yapmalıyım!

284 Buradaki kastımız yalnızca sözlerin muhatabı olan zalimler ve onların yaptıklarını onaylayanlardır. Mesele Sünnî-Alevî kavgaları değil, bu temiz kavramları kendi siyâsî çıkarları uğrunda kullanarak düşmanlıkları körüklemiş, zulmetmiş olan iktidar sâhipleri ile onların yardakçıları durumunda ki satılmış saray mollaları din! âlimleridir.

Page 238: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

236

Onlar ki madem namaz kılıyorlar, öyleyse biz namaza alternatif olarak niyâzı kabul ederiz. Bu namaz kavramını dışlar mümkün olduğunca ondan uzak dururuz!

Onların namazı var ise, bizim de niyâzımız olmalı! Onların cemaatı varsa, bizim de cemimiz olmalı! Onlar ibâdet yerlerine câmi diyorlarsa, biz de cem evi deriz! Onlar sakal bırakır, bıyığı toplarlarsa, biz de ikisini birlikte bırakırız. Zîrâ

bıyıkları toplamak bilmem kimden kaldı! Onlar yemekte birbirlerine “âfiyet olsun” derlerse, biz de “helâl olsun,

yarasın” deriz. Zîrâ âfiyet filankesin yakınının adıdır.(!). Onlar Ramazan’da oruç tutarsa, biz de Muharrem de tutarız! Onlar din önderlerine hoca, âlim, şeyh, vs. derlerse, biz de dede, baba,

ocak vs. deriz! Onlar içki haram derlerse, biz de “dolu” ve “dem” adı verir içeceğimizi

içeriz! Onlar ağlarsa, biz güleriz, onlar gülerse, biz ağlarız. Onlar sağdan giderse, biz soldan gideriz, onlar soldan giderlerse biz de

sağdan gideriz!...vs. vs. Oysa, bu, Müslüman olmak, hele de Alevî bir Müslüman olmak demek

değildi. Muharrem ayı orucunu, Ramazan ayı orucuna karşılık sâhiplenme ve

kabul etme olayı da bu tezatlığın tabii bir sonucu ve acı bir meyvesidir. Bugün;Bu tatsız zıtlığın ve kör dövüşünün peşini bırakıp doğruya kucak

açma vaktidir. Bugün;Hakkı tasdîk, bâtılı tekzîb vaktidir. Bugün;Târihe, atalara tapma değil, Allâh’a kul olma vaktidir. Bugün;Yanlışları tekrâr etme değil, yanlışı düzeltme vaktidir. Bugün;Kör olma değil, kardeşinle bir olma vaktidir. Bugün;El ele, el hakka ulaşma vaktidir. Bugün;Şerîat gemisiyle, Tarîkat denizine açılıp, Marifet’le dalgıç olup,

Hakîkat incilerini çıkarma vaktidir. Biz de Akıl gemisiyle, Ehl-i Beyt’in denizine açılarak bakalım, bu

denizde Muharrem ayı ve Âşûrâ orucu ile ilgili ne inciler var?

Page 239: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

237

İmâm Ali Zü’n-Nûreyn285 @ buyurdular ki; “Muharrem ayının dokuzuncu ve onuncu günü oruç tutunuz. Zira o iki günün orucu, bir yıllık günaha keffâret olur.”286

Ehl-i Beyt İmâmlarından @ nakledilmektedir ki; “Resûlullâh @ Âşûrâ günü oruç tuttular.”287

İmâm Muhammed Bâkır’a @ soruldu; “Âşûrâ günü tutulan oruç hakkında ne dersiniz?” İmâm @ buyurdular; “Âşûrâ gününün orucu Ramazan ayı orucunun farz kılınması ile terkedilen bir oruçtur...”288

İmâm Seccâd Zeynü’lâbidîn @ buyurdular; “... Âşûrâ orucunu tutmak kişinin kendine kalmıştır. Dilerse tutar sevâbını alır, dilerse tutmaz sevâbından mahrûm kalır.”289

Abdullâh b. Sinan adlı râvi diyor ki; “Âşûrâ günü İmâm Cafer Sâdık’ın @ yanına gittiğimde, göz yaşlarının yanaklarından aşağıya inci gibi süzüldüğünü gördüm.

Sordum: “Niçin ağlıyorsun ey İmâm? Buyurdular @; “Sen gaflet içinde misin? Hüseynimin @ böyle bir günde

musîbete uğradığını bilmiyor musun?” Dedim: “Bugün (Âşûrâ gününde) tutulan oruç hakkında ne dersiniz?” Buyurdular @; “O gün oruçlu ol. Yalnız gün boyu oruçlu olma. İmâm

Hüseyin @ ve taraftarlarının şehâdet şerbetini içtikleri saatler olan ikindi saatleri civarında bir yudum suyla iftar et. Orucunu aç. Zîrâ o günün bu saatlerinde Ehl-i Beyt’in @ şehâdeti tecelli etti...”290

Ehl-i Beyt İmâmlarından @ Âşûrâ orucunu tutmamak gerektiğine dâir bazı rivâyetler de vardır. Şöyle ki;

Râvi diyor ki; İmâm Ali Rızâ’ya @ Âşûrâ orucunu sorduğumda; “Bana ibn-i Mercâne’nin (Ehl-i Beyt düşmanı bir kimse) orucunu mu

soruyorsun? Bu günün orucu Hüseyin’i @ öldürmelerinden dolayı duydukları

285 Zü’n Nûreyn: İki nûr sahibi demektir ki, bu nurlar; İmâm Hasan ile İmâm Hüseyin @’dir. 286 İstibsâr: c: 2 sh: 134 287 İstibsâr: c: 2 sh: 134, Vesâilüş Şîa: c: 7 sh: 337 288 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 146, İstibsâr: c: 2 sh: 134 289 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 86, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 48, Tehzîb: c: 1 sh: 435 290 Vesâilüş Şîa: c: 4 sh: 320

Page 240: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

238

sevinçten ötürü Emevî zâlimlerinin insanları şükür amacıyla davet ettikleri bir oruçtur...” buyurdular.291

İmâm-ı Âzâm Cafer Sâdık’a @ Âşûrâ günü orucu sorulduğunda buyurdular; “Bugünde oruç tutanın elde ettiği sevap(!) Emevî zâlimlerinin (İbn-i Mercâne ve Âl-i Ziyâd’ın (l.a.)) elde ettiğinin bir benzeridir.” Soruldu ki: “Onların bu günde elde ettikleri nedir?” Buyurdular @; “Ateştir. Allâh bizleri ateşten ve ateşe (cehenneme) yaklaştıracak amellerden muhâfaza buyursun.”292

Hakkın dili İmâm Cafer Sâdık’a @; Muharrem ayının dokuzuncu günü ve Âşûrâ günü (onuncu günü) orucu hakkında sorulduğunda, buyurdular; “O günler İmâm Hüseyin @ ve Ashâbının (r.a.) kimsesiz, garib ve musîbette oldukları günlerdir. Bu günde oruç mu olur? Kabe’nin Rabbine and olsun ki o günler oruç günü olmayıp, yer ve gök ehli ile bütün müminlere hüzün ve musîbetin çöktüğü, Emevî cânîlerinin ve Şam ehlinin ise sevinip, ferahladıkları günlerdir. O günde Şam ehli hâriç yeryüzünün tamâmı ağladı. Kim ki o günde oruç tutar ve o orucu ile Allâh’a yakınlaşma amacı güderse, Allâh onu Hüseyin’in @ kâtilleri ile berâber haşreder...”293

Rivâyetlerin iki gurubundan şunu anlamaktayız; İmâmların @ yaşadıkları günlerde insanlar Âşûrâ orucu hakkında farklı

inanç ve uygulamalar sergiliyorlardı. O günkü resmi ideoloji taraftarları Âşûrâ orucunu düzenin telkîn ve daveti sonucunda Ehl-i Beyt’in katledilmesine ve esîr edilmesine karşılık bir şükrün nişânesi olarak tutuyorlar ve bu hareket ile de Emevizmin savunuculuğunu ve taraftarlığını yapıyorlardı. Hâkim olan zihniyet ve yaygın olan bu uygulama ile ne yapacağını bilemeyen bazı samîmi ve saf dostlar ise İmâmlardan @ bu orucun iç yüzünü öğrenmeye çalışıyorlardı. İmâmlar da @ kişinin durumuna ve anlayış seviyesine-kapasitesine göre zâhirde farklı gerçekte ise aynı hedefe yönelik açıklamalar yapmışlardır.

Günümüzde ise adı geçen anlayış târihin çöplüğüne atılmış, o zâlimler hemen herkesçe lânetle anılıyor olduğuna göre bir Ehl-i Beyt muhibbi ne tür bir tavır ve amel sergileyecektir? Mümin canlar, üzerlerine farz olan oruçlarını tuttuktan sonra, Muharrem ayı orucunu ise farz gibi itikât etmeyip, Ramâzan orucu imiş gibi görmeden, dilerse o musîbetleri biraz olsun tatmak, gözyaşı dökmek, O şehitler ile hemhâl olmak amacıyla on-oniki gün, oruç tutarlar , yahut da güçleri yettiği miktarda Allâh Rızâsı için oruçlu olurlar. Muharrem ayı

291 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 146, Tehzîb: c: 1 sh: 437, İstibsâr: c: 2 sh: 135 292 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 147, Tehzîb: c: 1 sh: 437, İstibsâr: c: 2 sh: 135 293 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 147

Page 241: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

239

orucu tutulduğunda iftâr vaktinden sonra su içmemek, et, yumurta, soğan, vb. zevk verici şeyler yememek, tıraş olmamak gibi ameller ise orucun şartlarından değildir. Bu, sadece edep, saygı ve ogünkü musîbete duyulan ilgi ve üzüntünün bir ifâdesidir. Bu, bir gönül ve aşk işidir. Kalbinde bu aşkın ateşini yakan bir kimse, değil on-oniki gün gam, keder ve üzüntülü olmak, belki bir ömür hüzünlü olmalı, gülmeyi unutmalıdır.

Dedik ya bu bir gönül işidir. Nerede bulacaksın, Yusuf’unu kaybetmiş Yakûb misali yıllarca ağlayan yüreği yaralı bir er?

Nerede bulacaksın, biricik babası, Hakkın Mustafâ’sı, Rahmeten lil âlemîn’in @ âhirete hicretinden sonra gözleri kurumamış vefâlı dost Fâtıma misâli bir Kevser?

Nerede bulacaksın, bir fidanı Kerbelâ’ya dikmiş, O’nu bir ömür boyu göz yaşı ile sulamış ve gelecekte binlerce Hüseyin yetişmesine emek vermiş kanadı kırık kuş misâli Zeynelâbidîn gibi bir yâr?

Ne mutlu onlar gibi gözleri yaşlı, kalbi yanık, gönülleri uyanık olanlara! Allâh cemî cümlemizi anlayışlı kullarından eylesin. Bizleri Kur’ân’ın ve

Ehl-i Beyt’in aydınlık yolundan ayırmasın!

Hak ehli; Hakka uyandır.

RAMAZAN ORUCUNUN FARZ OLMASININ ŞARTLARI

Ramazan ayının orucu bir insana ancak bazı şartlar dâhilinde farzdır. Bu şartlar ise şunlardır:

Page 242: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

240

1-Akıllı olmak: Ramazan ayı orucu aklı başında, deli olmayan iyi ile kötüyü birbirinden ayırabilen, örfen (halkın genel anlayışına ve İslâmî ölçülere göre) “akıllıdır” denilen her Müslüman’a farzdır. 2-Bulûğ çağına ulaşmış olmak: Namaz bahsinde açıklandığı üzere, kızlarda hayız görme, erkeklerde ise ihtilâm olma yaşı (bölgelere göre bu yaşlar farklı olabilir.) ile birlikte oruç tutmak farz olur. Yalnız, bu yaşa henüz erişmemiş çocuklara alıştırmak ve teşvîk amacıyla ara ara bir kaç orucun tutturulması iyidir. 3-Yolcu olmayıp, mukîm olmak: Ehl-i Beyt yolu’na göre, gidiş-dönüşü toplam 48 (kırk sekiz ) km. mesâfe olan yolculukta oruç tutulmaz. Bu yapılan yolculuğun meslek icâbı veyahut harâm amaçlarla olmaması gerekir. 4-Sağlıklı olup, hasta veya oruca dayanamayacak kadar yaşlı olmamak: Orucun tutulması hâlinde bedenen hastalığa dûçar olan, inançlı ve sâlih amelli bir doktorun “oruç tutmamalısın.” emrine muhâtap olan bir hastaya oruç farz değildir. Aşırı şekilde meşakkate uğrayan yaşlı insanlara da oruç tutmak farz olmayıp, ileride belirtileceği üzere amel ederler. 5-Bayanlar da, hayız ve lohusa halinde olmamak: Bayanlar, âdet günleri ve lohusalık zamanlarına denk gelen Ramazan ayının orucunu tutmazlar, bu oruçlarını temizlendikten sonra kaza ederler. Bu, hemen hemen bütün Sünnî mezheplerle Ehl-i Beyt’in seçkin şahsiyetlerinin ortak yaklaşımıdır. Hâmile olan, çocuk emziren kadınlara ise oruç tutmaları kendilerine veya çocuklarına zararlı olacak ise oruç tutmak farz değildir. Sonra tutamadıkları oruçları kazâ etmeleri gerekir.

RAMAZAN AYI NASIL TESBÎT EDİLİR?

Ramazan ayının girdiği bir kaç şekilde tesbît edilir:

● İnsanın kendisi Ramazan hilâlini görürse. ● Halk arasında Ramazan ayı hilâlinin görüldüğünün apaçık bir şekilde yayılması ile. ● Ramazan ayı hilâlinin görüldüğüne Müslüman iki âdil kişi tanıklık ederse. ● Ramazan ayının başladığı veya bittiğinin Kur’ân ve Ehl-i Beyt bağlısı takvâlı İslâm hâkimi, halîfesi tarafından açıklanması ile. (Hatalı açıklama yapıldığı bilinirse uyulmaz.)

Page 243: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

241

● Bir önceki aydan otuz günün geçmesi ile. Zira, kamerî aylar otuz günden fazla olmaz. Ayın girdiği tesbît edilemez ve bu konuda bir şüphe vâki olursa

Ramazan ayı niyetiyle oruç tutulmamalıdır. Şaban ayının sonu niyetiyle sünnet oruca niyet edilir. Daha sonra Ramazan ayının o gün girdiği öğrenilirse tutulan oruç Ramazan’dan hesâp edilir. 294

Kimi zamanlar Müslüman’lar arasında hilâlin görülmesi Ramazan orucunun başlaması ve bayram yapılması hususunda bir takım anlaşmazlıklar, ihtilaflar ve farklı uygulamalar görülmektedir. Böyle bir durumla karşılaşıldığında yapılacak olan; ortalığı yaygaraya vermeden, toplumda yanlış anlaşılabilecek hal ve hareketlerden kaçınmak, ihlâs ve samîmiyet ile Allâh’a yönelmektir. Kalb hangi uygulamaya yönelmiş ve mutmain olmuş ise diğer Müslüman kardeşlerinin amel ve niyetlerini zedelemeden, halk ile gereksiz çatışma ve ihtilâfa girmeden ameller icrâ edilmeli, sun î ve ayrıntı konularda karışıklığa meydan verilmemelidir.

ORUÇTA NİYET

Niyet; Bir şey için karar vermek, bir şeye yönelmektir. Bu amel kalbde gerçekleşerek amele yansıdığı gibi, dil ile de ifâde edilir. Niyetsiz yapılan hiç bir amelin değeri yoktur. Oruç da yalnız ve yalnız Allâh’a yakınlaşmak amacıyla tutulur. Bir kimsenin kalben Allâh rızâsı için oruç tutmaya niyet ederek orucu bozan davranışlardan kaçınması yeterlidir. Dil ile de niyeti ifâde etmek sünnet ve güzel bir davranıştır. Ramazan ayı orucunda her gece yarınki oruç için niyetlenilebileceği gibi, ayın ilk gününde bir ay boyunca tutulacak oruç için de niyetlenilebilir. Ramazan ayının orucuna sabah ezânı vaktine kadar niyetlenmiş olmak gerekmektedir. Ancak bir kimse sabah ezânından oruca niyet etmeden uyur da öğleden önce uyanırsa niyetini yapabilir. Öğleden sonra uyanırsa farz oruca niyet edemez. Sünnet oruçlarda ise niyet etme vakti, gecenin evvelinden güneşin batışına niyet edecek bir zaman kalıncaya kadardır.

Ramazan ayı olduğu bilindiği halde Ramazandan başka bir oruca niyetlenilirse, o, ne Ramazan orucu sayılır, ne de niyetlenilen oruç sayılır. Bâtıl , geçersiz bir amel olur.

294 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 81, 82, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 79, 80

Page 244: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

242

ORUÇ İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN BUYRUKLAR

Hakkın yılmaz savunucusu İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kim bir oruçluya iftar ettirirse, oruçlu gibi sevâp alır.”295 İlmin membaı İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdular; “(Ramazan ayı için) Hilâli gördünüz mü oruca başlayın, (Şevvâl’in) hilâlini gördüğünüzde de bayram yapın. Hilâli görmek ise, zan ve tahmin ile olmaz. On kişilik bir topluluktan birisi işte hilâl der de diğer dokuzu da hilâli göremezlerse bu görmek değildir. Birinin gördüğünü bin de görmeli ki hilâl görülmüş olsun.”296 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Oruç, yalnızca yemekten, içmekten uzak kalmak demek değildir. Hz. Meryem’e denildi ki; “...Ben Rahman’a bir savm (oruç) adadım...de!” [Meryem (19): 26] Buradaki oruç susmaktır. Susma orucudur. Siz de oruç tuttuğunuz zaman dillerinize sahip olun. Gözlerinizi haramdan koruyun. Birbirinizle çekişmeyin. Birbirinize haset etmeyin. Bir gün Resûlullâh @ oruçlu bir kadının hizmetçisine sövdüğünü duydu. O kadını çağırarak yemek yemesini istedi. Kadın dedi: “Ben oruçluyum.” Resûlullâh da @ bunun üzerine buyurdular; “Sen ki hizmetçine sövüyorsun, nasıl oruçlu olabilirsin? Oruç yalnız yemek ve içmekle mi ilgilidir?” Devamla, İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Oruç tuttuğunda kulağın ve gözün de haramlara ve diğer kötü şeylere karşı oruçlu olsun. Gösterişi ve elinizin altındakilere eziyet etmeyi terkedin. Orucun izi, vakârı görünsün. Oruçlu günün oruçsuz günün gibi olmasın.”297 Ehl-i Beyt İmâmlarının @ Cedleri Resûlullâh’tan @ naklettiklerine göre, O (s.a.a.) buyurdular; “Bir sâlih kul, kendisine hakâret, küfür edilir de, o kimse oruçlu olduğu halde ‘Ben oruçluyum. Allâh’ın selâmeti üzerine olsun. Senin bana sövdüğün gibi ben de sana sövmeyeceğim.’ dese, Allâh da; ‘Kulum oruç ile bir kimsenin şerrinden kendisini uzak kıldı. Ben de onu ateşten uzak kıldım.’ der.” 298

295 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 68, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 85 296 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 77, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 76-77 297 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 88-89, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 67-68 298 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 88, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 68

Page 245: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

243

Fârûk-u Ekber Ali el-Murtazâ @ buyurdular; “Ramazan ayında istiğfâr, af dileme ve duâyı arttırın. Zîrâ, duâ ile belâlar sizden uzaklaşır, istiğfâr ile de günahlarınız silinir.”299 İmâmlar İmâmı, Nebîler ve Resuller serdârı, Fahr-i Kâinât @ buyurdular; “Sahur yemeği berekettir. Ümmetim bir hurma yemekle bile olsa sahuru terketmesin.”300 İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu; “Hayızlı iken orucunu tutmayan bir bayan daha sonra kazâsını yapar mı? Buyurdular @; “Hayır.” Soruldu: “Bu neden böyledir?” İmâm @ arz ettiler; “İlk defa kıyas yapan İblis’tir.”301 (Yani; bu peygamberimizin @ uygulamasıdır. Şerîatın bir hükmüdür. Kafana göre akıl yürütme. Sonra bâtıl kıyaslar yaparak helâk olursun.) Ehl-i Beyt İmâmlarına @;“Kız ve erkek çocukları kaç yaşından itibâren oruç tutmalıdırlar?” diye sorulduğunda, buyurdular @; “Alıştırmak amacıyla öğleye kadar oruç tutturulur, sonra iftar ettirilir. Oruca dayanabilirlerse tutarlar. Üzerlerine orucun farz olması ise; erkeğin ihtilâmı (hamamcı olması), kızın da âdet görmesiyle başlar. Ayrıca kız çocuğunun âdet görmesiyle birlikte baş örtüsü takması (El, ayak, ve yüz hariç bütün bedenini örtmesi) da farz olur...”302 Kutbu’l evliyâ İmâm Cafer Sâdık’a @; “...Şafağın siyah ipliği beyaz ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra tâ gece oluncaya kadar orucu tamamlayın...” [Bakara (2): 187] âyetindeki siyah iplikle beyaz ipliğin ne olduğu sorulduğunda, buyurdular @; “Bundan maksat, gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığının birbirinden ayırt edilme vaktidir.”303 Yine İmâm Cafer Sâdık’a @; “...Oruç tutmamayı gerektiren hastalığın sınırı nedir?” diye sorulduğunda, buyurdular @; “Her insan kendi nefsinin neye gücü yetip, yetmeyeceğini bilir. Kendi kendinin gözetmenidir.”304 Ehl-i Beyt İmâmlarından @ nakledildiğine göre Resûlullâh “Oruç tuttuğunda iftarını bulabilirse hurma veya tatlı bir şey ile yapar, yoksa su ile iftar ederdi.”305

299 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 88, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 67-68 300 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 95, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 86 301 Furû-u Kâfî: c:4 sh: 135 302 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh 76, İstibsâr: c: 2 sh: 123 303 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 82 304 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 118, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 83, İstibsâr: c: 2 sh: 114 305 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 153

Page 246: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

244

ORUCUN VAKTİ

Orucun vakti; Tan yeri ağarmasından, (imsak-sabah namazının giriş vaktinden) güneşin batmasına kadar olan müddettir. Bu süre, zamanımızda genellikle imsâkiye, takvim gibi vâsıtalar aracılığıyla öğrenilebilir. Bu vasıtalara ulaşamayan kimseler ise kalblerinin güvende olması için, sahuru doğu ufkundaki aydınlık henüz net olarak belirmeye başlamadan evvel bitirmeli, iftar vaktini de güneşin batmasından tam emîn olmak amacıyla biraz geciktirmelidirler. Bu şekildeki bir uygulama hem ihtiyâta, hem de orucun sıhhatine daha uygundur.

ORUCU BOZAN ŞEYLER

Dokuz şey orucu bozar: 1 . Yemek ve içmek. 2 . Cimâ. (Cinsel ilişki) 3 . İstimnâ. (Kendi kendine oynayarak vs. boşalmak) 4 . Allâh’a, Peygambere @ veya Ehl-i Beyt İmâmlarına bir yalanı nisbet etmek. 5 . Boğaza yoğun katı toz kaçırmak. 6 . Kafanın tamamını suyun içine sokmak. 7 . Sıvı şeylerle tenkiye yapmak. 8 . Sabah ezanına kadar hayızlı, nifaslı veya cünüp olarak kalmak. 9 . Kasıtlı olarak kusmak.

YEMEK VE İÇMEK

Oruçlu bir kimse kasden, yenilmesi adet olsun-olmasın her hangi bir şeyi az veya çok yerse orucu bozulur. Oruçlunun yanlışlıkla bir şey yiyip içmesi ise orucu bozmaz. O durumda oruçlu olunduğu hatırlandığı anda ağız boşluğunda olan yutulmayıp, dökülür ve oruca devâm edilir. Oruca niyetlenen bir kimse, sahur yemeğinden sonra henüz imsak olmadan mümkün ise dişlerini fırçalamalı, dişlerinin arasında yemek kırıntıları bırakarak orucunu tehlikeye atmamalıdır. Her hangi bir sebeple ağız içinde toplanmış olan tükürüğün yutulmasının sakıncası yoktur. Ancak, boğazdan veya benzeri bir yerden

Page 247: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

245

gelerek ağız boşluğuna ulaşmış olan balgam orucun sıhhati açısından yutulmamalıdır. Oruçlu iken bedene gıda yerine geçecek iğneler vurulmamalıdır. Ancak, tedâvî amaçlı bir bölgeyi uyuşturucu iğne veya ilaç yerine kullanılan iğnenin vurulması oruca zarar vermez. Bebek veya kuş için yiyecek çiğnemek, boğazdan aşağıya geçmemek şartıyla yemeğin tadına bakmak gibi bir işi yapma anında kazâra yiyecek boğaza ulaşırsa oruç bozulmaz. Ancak, bu durumlarda olabildiğince dikkatli davranmak gerekir.

CİMÂ (CİNSEL İLİŞKİ)

Yalnızca sünnet mahallinin dâhil olması durumunda olsa, meni gelmese bile oruç bozulur. Oruçlu olduğu unutulur, cîma yapılırsa veya zor kullanılarak cimâ yapmak zorunda kalınırsa oruç bozulmaz. Hatırlanıldığı anda yada zorunluluk ortadan kalktığı anda cimâya son verilmelidir. Aksi halde oruç bozulmuş olur.

İSTİMNÂ (OYNAMA İLE BOŞALMA)

Oruçlu bir kimse her ne şekilde olursa olsun kendi kendine meni getirecek bir iş yaparsa orucu bozulur. Oruçlunun kendi isteği dışında, kendiliğinden meni gelmesi hâlinde, gündüz uyuduğunda ihtilâm olması durumlarında ise orucu bozulmaz.

ALLÂH’A, PEYGAMBERE VE İMÂMLARA YALAN İSNÂT ETMEK

Oruçlu bir kimse, sözle, yazıyla, işaretle veya diğer her hangi bir şekilde Allâh’a, Hz. Peygambere @ ve Oniki İmâm’lara @ veya Hz. Fâtıma’ya @ bilerek yalan isnât ederse orucu bozulur. Diğer peygamberlere @ de bilerek yalan isnât etmek orucu bozar. Yine aynı şekilde, Allâh’a, Peygamber efendimize @ ve Oniki İmâm’lara @, Hz. Fâtıma’ya @ veya diğer Peygamberlerden @ birine âit olduğu bilinen bir söz ve uygulamanın bile bile yalanlanması, kasıtlı olarak “onlara ait değildir” denilmesi de orucu bozar.

BOĞAZA YOĞUN TOZ KAÇIRMAK

Page 248: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

246

Korunmamak, bile bile önem vermemek, dikkat etmemekten dolayı

boğaza rüzgar ve benzeri bir şey vasıtası ile yoğun toz, buhar, duman vs. kaçarsa oruç bozulur.

Sigara dumanı da içildiği taktirde orucu bozduğu gibi, sigara içilen yerde sebepsiz yere girip eğleşmek ve yoğun olarak duman teneffüs etmekle de oruç bozulur.

KAFAYI SUYA SOKMAK

Baş da dâhil olmak üzere tüm vücûdun bilerek suya sokulması ile oruç bozulur. Yalnız kafanın tamâmının suya sokulması da orucu bozar. Kazâra suya düşme neticesinde veya zor kullanılarak cebren kafa suya sokulursa oruç bozulmaz. Boğulmakta olan bir kimseyi kurtarmak farz ise de, bu sebeple suya girerek başının tamâmını suya daldıran kimsenin orucu bozulur.

SABAH EZÂNINA KADAR HAYIZLI, NİFASLI VEYA CÜNÜB KALMAK

Cünüp olan bir kimse sabah ezânı vaktine kadar kasıtlı olarak gusletmez yahut zaman dar olur da gusül yerine teyemmüm etmez ise orucu geçersizdir. Ramazan ayının gecesinde cünüp olan bir kimse mümkün ise erinmeden derhal gusül etmelidir. Uyuduğunda sabah ezanından önce uyanabileceğine ihtimâl verirse uyuyabilir. Bu durumda uyanamaz da ezan vaktine kadar uykuda kalsa da orucu geçerlidir. Sabah ezanından önce uyanabileceğine ihtimâl vermeyen kimse, o halde uyurda sabah ezanına kadar uykuda kalırsa orucu bâtıl (geçersiz) olur. Cünüp olan bir kimse Ramazan ayında gusletmeyi unutur, bir gün sonra veya daha sonraki günlerde hatırlarsa cünüp olarak tuttuğunu bildiği oruçları kazâ etmelidir. Ramazan ayında sabah ezanından sonra uyanılır ve ihtilâm olunduğu görülürse, ezandan önce ihtilâm olduğu anlaşılsa bile oruç geçerlidir. Ramazan orucu ve onun kazâsı dışında farz bir oruç tutmak isteyen bir kimse kasten bile sabah ezanına kadar cünüp olarak kalsa orucu geçerlidir.

Page 249: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

247

Kadınlar sabah ezanından önce âdet (hayız) ve lohusalıktan (nifas) kurtulurlarsa derhal gusül etmelidirler. Kasten ezan vaktine kadar gusletmez veya duruma göre teyemmüm etmezse orucu geçersizdir. Şayet kadın hayız ve nifas guslünü unutur, bir veya bir kaç gün sonra hatırlarsa tuttuğu oruçlar geçerlidir. Ölüye dokunmakla gusletmesi farz olan bir kimse ölüye değme guslü almadan orucunu tutabilir. Oruçlu iken ölüye dokunarak kendisine ölüye dokunma guslü farz olan kimsenin orucu bozulmaz.

TENKİYE-LAVMAN YAPMAK

Tenkiye; sıvı bir maddeyi tedâvî veya benzeri bir amaçla makattan vücûda dâhil etmeye denilir ki bu amel orucu bozar. Tedâvî amaçlı olarak kullanılan fitillerin ise sakıncası yoktur ve orucu bozmaz.

KUSMAK

Oruçlu bir kimse tedâvî amaçlı bile olsa az veya çok kasten kusarsa orucu bozulur. Farkına varmadan ve elinde olmadan meydana gelen kusma ise orucu bozmaz.

ORUÇ BOZULDUĞUNDA YALNIZCA KAZASININ FARZ OLDUĞU HALLER

Bir Müslüman’ın üzerine yalnızca kazâ tutması farz olan haller; ● Oruçlu bir kimse Ramazan ayının gündüzünde kasten kusarsa, ● Oruca hiç niyetlenmez veya riyâ (gösteriş) için oruç tutmuşsa, ● Ramazan ayında cünüp iken gusletmeyi unutup da bir veya bir kaç gün orucunu cenâbet haliyle tutarsa, ● Ramazan ayında sabah olup olmadığını araştırmadan orucu bozacak bir iş yapar da sonradan sabah olduğu anlaşılırsa, ● Sabah olmadı diyen birinin sözü üzerine orucu bozan bir şey yaptıktan sonra sabah olduğunu anlarsa, ● Sabah oldu diyen bir kimseye inanmayıp, şaka yaptığını zannederek orucu bozan bir şey yapıp sonradan da sabah olduğunu anlarsa,

Page 250: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

248

● Birilerinin sözü üzerine zamanından önce iftar yapıp, sonra da iftar vaktinin girmemiş olduğunu anlarsa, ● Abdest için değil de, sadece serinlemek ve benzeri sebeplerle ağzını çalkalarken elinde olmadan su yutarsa. Bütün bu durumlarda güne gün kaza yapılması farzdır. Üzerinde kaza

orucu bulanan bir Müslüman imkan bulduğu an gerektiği şekilde bunu yerine getirmeli, Rabbine karşı olan borcunu geciktirmemeye çalışmalıdır.

KAZÂ VE KEFFÂRET GEREKTİREN HALLER

Ramazan ayı orucunda kasten kusma ile, uyanabilirim zannı ile cünüp olarak uyuyup sabah ezanına kadar uyuya kalma hâli hâriç, orucu bozan diğer bütün hallerde kasıt olması durumunda hem kazâ hem de keffâretin yerine getirilmesi farzdır.

ORUCUN KEFFÂRETİ

Ramazan orucunun keffâreti üzerine farz olan kimse, ya bir köle âzâd etmeli,306 ya iki ay oruç tutmalı, ya altmış fakiri günde bir öğün olacak şekilde orta bir halde doyurmalı veya altmış fakirden her birine yaklaşık olarak 750 (yedi yüz elli) gr. (bir mudd) buğday, arpa ve benzeri bir şeyi veya tutarını vermelidir.307 Keffâret orucunu tutamayan veya belirtilen keffâreti yerine getiremeyen kimse ise, gücü yettiğince bunları yapmaya çalışmalı, hiç olmazsa Allâh’tan hulûs-u kalb ile aff-ı mağfiret dilemelidir. Ehl-i Beyt’in @ erkânına göre keffâret orucunun en az otuz bir günü peşi peşine olmalıdır. Diğer kısmının peş peşe olmamasının bir sakıncası yoktur. İki ay Ramazan ayı orucunun keffâretini tutmak isteyen bir kimse, orucuna aralıksız otuzbir gün tutabileceği şekilde başlamalıdır. Bu süre içerisine, Kurban bayramı gibi oruç tutmanın harâm olduğu bir zaman denk gelmemelidir. Otuzbir gün içerisine böyle bir gün denk gelirse oruca yeni baştan başlanmalıdır. 306 Günümüzde fıkhî anlamda bir kölelik bulunmadığından, köle âzâd etme hükmünün genelde pratiği yoktur. 307 Geleneksel fıkıhta bu miktarda bir ölçü konulmuşsa da, en güzeli kendisiyle bir öğün yemek yenilecek tutarda buğday ve benzeri şeyleri ya da tutarını fakire vermektir.

Page 251: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

249

Peşpeşe oruç tutulması gereken günlerin arasında âdet, lohusalık ve mecbûri yolculuk gibi bir özür çıkarsa bu özürler yok olduktan sonra oruca baştan başlanması gerekmeyip, kalan kısmı tamamlanır. Belirli bir günde oruç tutmayı nezretmiş olan bir kimse, o günün orucunu kasten bozarsa, ya peşpeşe iki ay oruç tutmalı ya da altmış fakiri doyurmalıdır. Oruçlu bir kimse Ramazan ayında oruçlu olan hanımını mecbûr kılarak onunla cimâ ederse, kendisinin ve hanımının birlikte keffâretini vermelidir. Şayet kadın da ilişkiye gönüllü râzı olmuşsa o taktirde her birisine ayrı ayrı bir keffâret farz olur. Bir kadın oruçlu olan kocasını cimâ yapmaya veya orucunu bozacak bir iş yapmaya zorlamışsa her birine ayrı ayrı keffâret farz olur.

CEMÎ (TOPLU) KEFFÂRET

Bir kimse orucunu harâm olan bir şeyle bozarsa (Meselâ; İçki içerek, zina ederek, haram olduğunu bildiği her hangi bir şeyi yiyerek, hanımı ile hayızlı olduğu halde cimâ ederek, Allâh’a, Peygambere @ ve İmâmlara @ yalan isnât ederek) cemî keffâret o kimse üzerine farz olur. Cemî keffâret: Bir köle âzâd etmek, (Bu hüküm genel olarak günümüzde sâkıt olmuştur.) iki ay oruç tutmak ve altmış fakiri doyurmaktır. Bunların tamâmına güç yetiremeyen kimse gücünün yettiği kadarını yapmalıdır. Oruçlu bir kimse Ramazan ayının bir gününde orucu bozan şeyleri bir kaç kez de yapsa bir keffâret veya bir cemî keffâret gerekir.

KAZÂ ORUCU

Müslüman; Allâh’a kul olduğunun şuuruyla kendine yön veren kimsedir. Ramazan orucunu da bu anlayış içerisinde yerine getirir. Ancak geçerli bazı mazeretlerden dolayı -Meselâ; yolculuk, hastalık, hayız, nifas halleri, beşerî zaaflarından dolayı orucunu tutamamış olmak gibi- oruç tutamamış olan kimse en uygun zamanda tutamadığı oruçlarının kazâsını yerine getirmelidir. Deli olan birisinin akıllandığında, delilik günlerine denk gelen oruçlarını, kâfir olan birinin de Müslüman olduğunda, kâfirlik zamanlarına denk gelen oruçlarının kazâsını yapması farz değildir.

Page 252: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

250

Hastalık ve ihtiyarlıktan dolayı güç yetirememe sebebiyle Ramazan orucunu tutamayan ve tutamayacak durumda olan bir kimsenin [Bakara (2): 184] âyetinin hükmü gereğince her bir gün için bir fakiri doyurması veya bir fakire 750 gr. buğday, arpa ve benzeri bir şeyi ya da tutarını fidye olarak vermesi gerekmektedir.

Her ne sebeple olursa olsun oruç tutmamış olanlar, diğer dindaşlarını rencide etmemek, onların izzet-i nefislerine dokunmamak ve toplumsal barışı ve yaratılıştaki kardeşliği zedelememek için açıktan yiyip içmemeli, oruç tutan kardeşlerine saygıda kusur etmemelidirler. Oruç tutan kimseler de, nefsin heva ve hevesine kapılarak, şeytânın iğvâsı ile gururlanmamalı, kendisini bu ameliyle cennetten bir köşe kapmış kimse gibi görerek diğer insanları küçümsememelidir. Karşılıklı hoşgörü, sevgi, saygı ve yanlış bilinen mevzuları tatlı dil ve gönül genişliği ile îzâh ederek düzeltmeye çalışmak mümin-i kâmilin sıfatıdır. Muhammedî yolun şîarıdır.

ORUCUN BOZULMASI VE KAZÂSI İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN BAZI RİVÂYETLER

Velâyet semâsının parlak yıldızı İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu; “Bir kimse Ramazan ayının orucunda oruçlu iken unutarak bir şey yese, içse yada eşiyle ilişkiye girse, sonra da oruçlu olduğunu hatırlasa ne lazım gelir?” Buyurdular @; “Oruçlu olduğunu hatırladığı anda yemeyi, içmeyi veya ilişkiyi bırakır ve orucuna devâm eder. Orucunu kazâ etmesi de gerekmez. Çünkü bu yeme içme vs. Allâh’ın o kuluna (unutturma yoluyla verdiği) bir ikrâmıdır...”308 Güneşler güneşi İmâm Muhammed Bâkır’a @ soruldu; “İnsanlardan bir gurup birilerinin Ramazan orucunu sebepsiz, mazeretsiz üç gün oruç tutmadıklarına şâhit olsalar oruç tutmayana ne yapılması gerekir?” İmâm @ buyurdular; “Oruç tutmayan kimseye sorulur. “Sen oruç tutmamakla günah işlemiş olmuyor musun?” O kimse de “hayır” derse, Müslüman’ların önderine (halîfesine-liderine) durum bildirilir. O kimsenin cezâsı ölümdür. (Zira o kimse bir farzı inkâr etmiş, işlemiş olduğu bir harâmı helâl kabul etmiş olur.) Yok, eğer; “evet” derse o zaman (âdil halîfenin takdîrine göre) uslanması amacıyla dövülür.”309 Altıncı hak İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu; “Eşlerin birbirlerine dokunmaları, öpmeleri, okşamaları ve benzeri durumlarda oruçları bozulur mu? Kazâ gerekir mi?” İmâm @ buyurdular; “Genç kimselerin bunları yapması 308 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 101, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 74 309 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 103, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 73

Page 253: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

251

uygun bir davranış değildir. Çünkü ellerinde olmadan boşalma vâki olabilir. Ancak, ihtiyarların bu amellerinden dolayı belirtilen tehlike yoksa bir sakıncası da yoktur.”310 İmâm Muhammed Bâkır @ ve İmâm Cafer Sâdık’a @; “Kan aldırmanın veya hamama gitmenin orucu bozup bozmadığı sorulduğunda” Buyurdular @; “Şayet bedenî bir zayıflık ve dayanıksızlık hâli ortaya çıkmayacaksa sakıncası yoktur. 311(Hamamda başın tamâmıyla suya sokulmaması şarttır.) İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Yemek yapan erkek veya kadının,yemeğin tadına, tuzuna bakmasında (boğazına kaçırmamak şartıyla) bir sakınca yoktur.”312 Hz. İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdular; “Doğumu yaklaşmış hâmile bir kadın ile, sütü az olan emzikli bir kadın dilerlerse oruç tutmayıp güne gün olacak şekilde bir fakiri doyururlar, dilerlerse daha sonra güne gün kazâsını yaparlar.”313 İmâm Cafer Sâdık’a @; “Ramazan ayında bir özürden dolayı tutulamamış bir kaç orucun kazâsı nasıl tutulmalıdır?” diye sorulduğunda, buyurdular @; “Bu kazâlar ayrı ayrı da birbiri peşi sıra da tutulabilirler.”314

İmâm Cafer Sâdık’a @; “Üzerinde Ramazan ayı orucunun farzı olan bir kimse nâfile oruç tutabilir mi?” diye sorulduğunda, buyurdular @; “Hayır, tutamaz. Öncelikle üzerine farz olan kazâ orucunu tutmalıdır.” (Buradaki nehiy, yasak getirme değil, daha efdal olanını tavsiye niteliğindedir. İlla da nâfile oruç tutmak isteyen kimseler, oruçlarını tutabilirler.) 315

ORUÇLU KİMSEYE MEKRÛH OLAN AMELLER

● Göze ilaç dökmek. ● Göze sürme çekmek. ● Güçsüzlük oluşturacaksa, kan aldırmak, hamama gitmek vs.

310 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 104, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 71, Tehzîb: c: 1 sh: 428, İstibsâr: c: 2 sh: 82-83 311 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 109, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 67-67,70, İstibsâr: c: 2 sh: 90-91 312 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 114, İstibsâr: c: 2 sh: 95 313 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 117, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 84-85 314 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 120-121, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 95, Tehzîb: c: 1 sh: 429, İstibsâr: c: 2 sh: 117 315 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 123, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 87

Page 254: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

252

● Enfiye çekmek. Güzel kokulu bitkiler, esans, kolonya gibi şeyler koklamak. ● Kadının suda oturması. ● Fitil kullanmak. ● Üzerindeki elbiseyi serinlemek ve benzeri sebeplerle ıslatmak. ● Ağzın kanamasına sebep olmak, diş çektirmek, yerine göre diş fırçalamak, misvak kullanmak. ● Kasıtlı olmasa dahi, insanın boşalmasına sebep olacak öpme, okşama gibi şehvet uyandırıcı şeyler yapmak. Meni gelirse oruç bozulur.

ŞERÎÂT, TARÎKAT YOLDUR VARANA,

MARİFET, HAKÎKAT ANDAN İÇERU.

HAK ÂŞIKLARINA (Orucun mânen zedelenmesi)

Ey Allâh yolunun yolcusu! Fıkıh kurallarına göre orucu bozan haller bunlardan ibârettir. Yalnız, İslâm’ın kuralları sadece zâhire bakan dış görüntü ile ilgilenen kurallardan ibâret değildir. Bütün bu zâhirî hükümlerin bir de bâtınî yönü ve özü vardır. Ne özü elde etmek için zâhir terk edilir. Ne de zâhir ile yetinilip özünden gâfil olunur. Oruç tutmanın hikmetlerinden en önemlisi her halde nefsine hâkim olmayı öğrenmek, dizginleri nefis ve şeytâna kaptırmamaktır.

İçtihat bahsinde değindiğimiz büyük günahlardan bir çoğu gördüğümüz gibi orucu bozan hallerden biri değildir.

Meselâ; hırsızlık yapmak, yalan konuşmak, gıybet etmek, fâiz almak-vermek, kumar oynamak, dedi kodu yapmak, iftirâ etmek, İslâm’a aykırı giyinmek, rüşvet almak-vermek ve benzeri daha bir çok harâm ve büyük günah olan davranışlar vardır ki orucu bozan haller de değildir.

Öyleyse; gerek oruçlu iken, gerek sâir zamanlarda bu davranışları sergilememizde pek büyük sakıncalar yok mu demektir?

Veya, nasıl olsa oruç, bu ve benzeri şeylerle bozulmuyorsa oruçlu iken bunları yapmamızda bir mahzûr yok mudur?

Hem oruç tutar, hem de malımızı karaborsada satabilir miyiz? Hem oruç tutar, hem de yalanın daniskasının konuşabilir miyiz?

Page 255: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

253

Hem oruç tutar, hem de soygun-vurgunumuza devam edebilir miyiz? Hem oruç tutar, hem de diğer farzları terk edebilir miyiz? Hem oruç tutar, hem de insanlara tepeden bakarak, onları

küçümseyebilir miyiz? Şayet böyle bir uygulama vâki olursa, oruç görevimizi yerine getirmiş

olur, diğer günahlarımızdan ayrıca hesâba mı çekiliriz? Canlar! Kardeşler! Müminler! Ferdî ve toplu olarak yerine getirmiş olduğumuz hiç bir ibâdete Yüce

Rabbimizin ihtiyâcı olmadığı gibi, hiç bir günah da Rabbimize eksiklik ve zarar veremez.

Bütün ibâdetlerdeki ana gaye; kulluk, Rızây-ı ilâhî ve rûhun kemâle ermesi ile Cemâlullâh’a vâsıl olmaktır.

Altı delik bir tencereye su koyarak onu doldurmaya çalışmak akıl kârı mıdır?

Yırtık bir cebe para koyup, o paraların dökülmesine aldırış etmeden, onlara sâhip olduğunu iddia etmek divânelik değil midir?

İçerisi farelerle dolu bir ambara buğday yığıp, sonra da, ihtiyaç anında gereken buğdayın ambardan alınarak kullanılabileceğini kabul etmek mümkün müdür?

İşte böyle, günah fareleri de, amel ederek biriktirdiğimizi umduğumuz sevapları ve güzel mükafatları öyle bir kemirir ve tüketirler ki, elde avuçta hiç bir şeyimizin kalmamış olduğunu ancak diğer aleme gözlerimizi açtığımızda âyân beyân anlayabiliriz.

Böyle bir sonla karşılaşmaktan Allâh’a sığınırız. Rabbü’l âlemîn cümlemize hakîkatin sırrına vâkıf olmak, ibâdet ve

taatlerimizin künhüne-özüne varmak şuurunu nasîp eylesin! Bir güzel insanın (r.h) buyurduğu gibi;

Göz ola, Hak’kı göre! Yol ola, Hak’ka vara!

Kul ola, Yol’a gele! Rabb’ini bilen nefsini bile! Nefsini bilen Kemâl’e ere!

Page 256: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

254

Yolculukta oruç tutma hükümleri;

Namaz bahsinde seferîlik ile ilgili hükümlerde belirtildiği şartlar dâhilinde yolculukta dört rekatlık namazlarını iki rekat olarak kılan bir kimse oruç tutmamalıdır.

Yola çıkan bir kimse oruçlu ise ve yolculuğa da öğleden önce çıkıyorsa, bulunduğu şehrin görülemeyeceği, ezanın duyulamayacağı bir mesâfeye ulaştığında orucunu bozar. Öğleden sonra yola çıkarsa, orucunu tamamlamalıdır.

Seferîlik halinde, bir kimse gittiği yerde on günden az kalacaksa o günler boyunca oruç tutamaz. Ancak on gün ve on günden fazla kalmaya niyetlenirse orucunu tutar. Ramazan ayında yolculuğa çıkmakta bir sakınca yoktur.316

SEFER İLE İLGİLİ BAZI RİVÂYETLER

Dinin gözbebeği İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu; “Ramazan ayında seferde iken oruç tutan kimse mukîm iken oruç tutmayan kimse gibidir. Bir gün Resûlullâh’a @ bir adam gelerek “Yâ Resûlallâh! Ramazan orucu yolculukta tutulur mu?” diye sordu. Resûlullâh @; “Hayır” dediler. Bunun üzerine adam; “Bu benim için kolay bir iştir yâ Resûlallâh.” deyince, Efendimiz @ şöyle buyurdular; “Muhakkak ki Allâh ümmetimden hasta ve yolculara Ramazan ayında oruç tutmamayı hediye (ikram) etmiştir. Sizden birisi verdiği hediyenin reddedilmesinden hoşlanır mı?”317 Mürşid-i Kâmil İmâm Cafer Sâdık’a @; “Yolculukta oruç tutanın durumu sorulduğunda” buyurdular @ ki; “Resûlullâh’ın @ seferde iken oruç tutmayı men ettiği kendisine ulaştığı halde (konu ile ilgili hükmü bile bile) tutuyorsa o kimsenin tuttuğu orucu daha sonra kazâ etmesi gerekir. Yok eğer bu bilgi kendin ulaşmamış da cehâletinden tutuyorsa orucu oruçtur, kazâsı da gerekmez.”318 Dostlar! Canlar! Ehl-i Beyt yolunda, farz olan oruçlardan ayrı olarak bir de harâm, mekrûh ve sünnet oruçlar vardır ki bunlara da kısaca değinelim. Daha ayrıntılı fıkhî hükümler için Ehl-i Beyt yolu alimleri tarafından kaleme alınmış eserlere baş vurulabilir.

316 Geniş bilgi için namaz bahsindeki seferilik ile ilgili bölüme bakınız. 317 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 127, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 90-91 318 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 128, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 93

Page 257: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

255

SÜNNET ORUÇLAR

Ehl-i Beyt erkânına göre oruç tutulması harâm ve mekrûh olan günler

ve haller dışında, yılın bütün günlerinde oruç tutulabilir. Ancak, Peygamberimizin @ ve O’nun Velâyet Güneşinin şuaları olan İmâmlarımızın @ kutlu emir ve buyruklarıyla özellikle tavsiye edilen oruçlar vardır ki, bu oruçlara sünnet oruçlar denilmektedir. Bunlar; 1. Arabî aylara göre, her ayın ilk ve son perşembesi ve ayın onuncu gününden

sonraki ilk çarşambası tutulan oruçlar. 2. Arabî aylara göre, her ayın onüç, ondört ve onbeşinci günleri (Eyyâmu’l- Beyz

günleri) tutulan oruçlar. 3. Receb ve Şaban aylarının tamamı veya bir gün bile olsa bir kısmında

tutulan oruçlar. 4. Sevgilimiz, efendimiz Muhammed Mustafâ’mızın @ mübârek doğum günü

olan 17 (onyedi) Rebîulevvel’de tutulan oruç. 5. Efendimizin (s.a.v.) Peygamberliğe atandığı gün olan 27 (yirmi yedi) Receb’de

tutulan oruç. 6. İmâm Ali’nin @ İmâmet ve Velâyetinin îlân edildiği gün olan, Ğadîr-i Hum

bayramı gününün orucu.(Onsekiz Zilhicce) 7. Muharrem ayının birinci ve üçüncü günleri, duruma ve kişiye göre hüzün ve

üzüntünün sebebi olarak Allâh Rızâsı için Muharremin onuncu günü orucu ya da Muharremin ilk on günü veya oniki günü tutulan oruçlar.

8. Nevruz bayramı günü orucu. 9. Arefe günü orucu. Sünnet oruçlar aşırı meşakkat ve zorluğa uğranılacak ise, yaz günlerinde kışın tutulmak üzere ertelenebilir. Sünnet orucu tutan kimsenin, bir Müslüman kardeşi tarafından davet edildiği yemeğe giderek orucunu bozması sünnettir.

HARÂM OLAN ORUÇLAR

1. Ramazan ve Kurban bayramının birinci günlerinde oruç tutmak.(1 Şevvâl ile

10 Zilhicce günleri) 2. Şaban ayının sonu mu, Ramazan ayının ilk günümü belli olmayan bir günde

Ramazan orucu niyetiyle oruç tutmak. 3. Haram bir nezir üzerine oruç tutmak.

Page 258: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

256

4. Suskunluk orucu tutmak. (Gün boyu konuşmama ya da orucun şartı imiş gibi gün boyu konuşmamaya niyet ederek oruç tutmak.)

5. Visâl orucu tutmak. (İftar etmeden iki günün orucunu sahur ile birbirine ekleyerek oruç tutmak.)

6. Kadının, kocasının izni olmadan sünnet bir orucu tutması. 7. Şartlara uygun bur yolculuk hâlinde oruç tutmak. 8. Evlâdın, anne, baba veya cedde (dedeye-nineye) eziyete sebep olacak sünnet

orucu tutması.

MEKRÛH OLAN ORUÇLAR

1. Arefe gününde okunacak duâları, okumaktan âciz kalınacak ise arefe günü oruç tutmak.

2. Seferde iken sünnet oruç tutmak. 3. Misâfirin, ev sâhibinin izni olmadan oruç tutması. 4. Evlâdın anne, babasının izni olmadan nâfile oruç tutması. 5. Yemeğe, ikrâma davet edilen kimsenin sünnet orucu tutması.

RAMAZAN AYINA ÖZEL BAZI İBÂDET VE TÂATLER

Müslüman; O kimsedir ki, hiç bir ânı Allâh’a isyan üzere olmayıp, mümin-i kâmil ola! Hakkı rızâsına tâlip, Cemâlullâh’a âşık ola! İbâdet ve taatlarını bir an bile terk eylemeye! Her dem halk ile iç içe, Hak’la beraber ola! Ancak... Ne geçmişte ne de günümüzde çok azı hâriç olmak üzere dört başı mamûr kemale ermiş bir insan bulmak mümkün olmamıştır. Bizler nefsimizin esiri olmuş, nefs-i emmârenin eline ipleri salmış bir vadiden bir diğer vadiye yuvarlanıp durmaktayız. Ânımız ânımıza uymuyor. Ancak Mevlâ’mız Allâh’tan tamâmıyla ümitsiz de değiliz. Bizleri râzı olacağı kullarına ilhâk edeceğine, onların râh-ı müstakîmine ulaştıracağına inancımız tamdır. Hak olan, en doğru olan o ki; her günümüz Ramazân-ı Şerîfin günleri, her gecemiz de Ramazân-ı Şerîfin geceleri gibi ve dâhi Kadîr günü ve gecesi gibi ola! Öyle ki, Rabbimiz Kadir gecesi hakkında şöyle buyuruyor; “... Kadir gecesi (içerisinde o gecenin bulunmadığı) bin aydan daha hayırlıdır...” [Kadir (97): 3] Ehl-i Beyt yolu âlimlerinin Ondört Masûm-u pâk’lardan @ naklettiklerine göre; “Kadir gecesi, mübârek Ramazan ayının son on gecesindeki tek gecelerde aranmalıdır. Özellikle de 19. 21. ve 23. gecelerde.” Bu geceler; mümkün ise,

Page 259: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

257

sabaha kadar bedenen ve zihnen uyanık kalınarak nâfile ibâdetler, zikirler, duâlar ve hayırlı amellerle ihyâ edilmelidir. Ehl-i Beyt’in kudsî şahsiyetleri bizdeki zafiyeti ve nefis düşkünlüğünün boyutlarına erenler nazarı ile nazar kıldıklarından, bizlerin hâl-i ahvâline, esrârına izn-i ilâhî ile vâkıf olduklarından, bizim kâmil insan olma yolunda hareket etmemiz, Tarîkat-ı Muhammediye’de bir arpa boyu dahi olsa yola girmiş olmamız için Ramazan ayında özellikle yapmamızı uygun gördükleri bazı özel emir ve tavsiyelerde bulunmuşlardır. Bu cümleden olmak üzere;

Ramazân-ı Şerîfin bütün gecelerinde Hakkın rızâsı için gusletmek, özellikle de İmâm Ali’nin @ hançerlendiği gece olan ondokuzuncu gecesi ve şehâdet şerbetini içerek Sevgilisi Can Muhammed’e @ kavuştuğu yirmibirinci günün gecesi gusletmek.

Ramazân-ı Şerîfin her gününde ve gecesinde diğer zamanlarda kılınan sünnet namazlarına ilâveten, kılabildiğince nâfileleri arttırmak, sünnet namazlara ve Kur’ân okuyup anlamaya daha bir gayret etmek.319

Ramazân-ı Şerîfin son on gecesi ve gündüzünde, ibâdetler, zikirler, namazlar ve Kur’ân okuma daha da arttırılarak güzel hasletlere ve ahlaka sâhip olmaya çalışmak.

Bu mübârek gün ve gecelerde akraba, komşu, garip, kimsesiz, yetim, hasta, mazlûmen ve mağdûren hapsedilmişleri, kabir kapısında ziyâretçi, duâcı bekleyen mümin din kardeşlerini ziyâret etmek, onlarla güzellikleri paylaşarak hemhâl olmak, dertlerine dermân olmaya çalışmak.

Ramazan ayının her gününün ve gecesinin özel duâlarını okumak, anlamaya çalışmak, duâlardaki hakîkatlere uygun yaşamak ve gözyaşı dökmek.320

Mübârek üç aylarda her ayın günlerinin kendine mahsus zikir ve evrâdı ile meşgul olmak, o zikir ve duâlardaki hakîkatlerin esrârına vâkıf olmak ve nefsini hesâba çekmek.321

319 Ehl-i Beyt yolunda bilindiği anlamda bir terâvîh namazı yoktur. Herkes ferdî olarak Ramazan gecelerinde dilediği kadar nâfile ibâdet ederek gecelerini ihyâ etmeye çalışır. Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 153 320 Bütün o duâlar Ehl-i Beyt-i Resûlillâh’tan @ nakledilmiştir. Bu duâlar için, Mefâtîhu’l- Cinân isimli gayet hacimli duâ kitâbından istifâde edilebilir. Ayrıca bakınız: Şeyh Abbas Kummî: Mübârek üç aylar(tercm).

Page 260: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

258

Her zaman olduğu gibi, bu ayda özellikle fakir, fukarânın, emeği gasbedilen insanların, mazlumların, gariplerin, kimsesiz mustaz’af ve mahrumların haklarına sâhip çıkmak, gücü yettiğince onlara ferdî ve toplumsal planda destek vermek, onları haklarına kavuşturmanın mücâdelesini vermek, eylemlerine meşru ölçüler içerisinde destek ve öncü olmak, bülbülü gül dalından uzaklaştırarak gülü kargaya yâr etmeye çalışanlarla mücâdeleye hız vermek, her zaman hakkı ve haklıyı savunmak, İslâmî çerçevede adâlet ve özgürlük sancağını sürekli yükseklerde tutmaya çalışmak...vs. gerekmektedir.

Dedik ya bütün bunlar Bir olan Hakkın (c.c.) rızâsı için yapılmalıdır. Bu amellerin bir kısmı ise her anki yaşamımızın bir parçası olmalı, bu mübârek aylarda ise hak davanın savunulmasına hız verilmelidir. Yoksa, diğer aylarda feryad-ı figanlara kulak tıkamak, zalimi görmemek için gözünü yummak, nemelazımcı olmak, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, etliden, sütlüden bana ne!” anlayışını benimsemek Kur’ânî bir davranış ve Ehl-i Beyt’in nezîh yoluna uygun bir tavır değildir.

Kalpteki pişmanlık; bulut, dildeki istiğfar; tevbe gürlemesi,

gözyaşı da; yağmur olup yağmadıkça, işlenen günahlar yıkanmış olmaz.

FITRA ZEKÂTI (FİTRE SADAKASI)

İmâm Cafer Sâdık @ buyurmuşlardır ki; “Namazın tam ve kâmil olması nasıl ki Peygamber ve Ehl-i Beyt’ine salavât getirmeye bağlı ise, orucun da tam ve kâmil olması fıtra zekâtını vermeye bağlıdır.”322 321 Îsâ Güneş: Ehl-i Beyt mektebi ve mübârek üç aylar, Şeyh Abbas Kummî: Mübârek üç aylar (tercm). 322 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 119, Tehzîb: c: 1 sh: 181, 379, İstibsâr: c: 1 sh: 343, Vesâilüş Şîa: c: 6 sh: 221

Page 261: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

259

Fıtra zekâtı (halk diliyle; fitre sadakası), Ehl-i Beyt yoluna göre Ramazan orucunun Allâh katında kâmilen kabul edilmesinin şartı olup, müminlerin bu mübârek ayın sonunda yardımlaşmalarının bir tezâhürüdür. Bu ayın son gününün orucunu tutan bir Müslüman’ın; “arefe günü” tabîr edilen günün -yani; Ramazan bayramı akşamı- akşamı güneş batmadan önce belli şartları taşıdığı taktirde fıtra zekâtını vermesi üzerine farz olur. Fıtra zekatı, şu şartları üzerinde taşıyan kimselere farzdır:

1. Aklı başında olmak. (Deli, baygın olmamak.) 2. Bulûğ çağında olmak. 3. Hür olmak. 4. Fakîr olmamak. Fakir; Kendisinin ve âilesinin yıllık masraflarını karşılayacak miktarda

ne malı, ne de bir kazancı olmayan kimsedir. Belirtilen şartlara hali uygun düşen kimse, Ramazan bayramı gününün

akşamından (güneş batımı) itibâren, bayram namazı kılınıncaya kadar ki zaman içerisinde fıtrasını vermelidir. Bununla birlikte, unutma, uygun kimseyi bulamama ve benzeri özel durumlarda ise, fıtra, bayramın birinci günü öğle namazı vaktine kadar da kalsa verilebilir. Allâh rızâsı ümit edilerek fıtranın hak sahiplerine verilmesi tavsiye edilmiştir.

FITRA KİMLERE VERİLMELİDİR?

Fıtra zekâtı (sadakası) zekat bahsinde belirtilen sekiz gurup kimseden birine verilebilir. Kendilerine fıtra verilecek olan kimselerin; dînine bağlı, ahlâkı düzgün, büyük günahlardan kaçınan, kazancını, malını harâma harcamayan kimselerden olması tercîh edilmelidir. Yine; Fıtranın en yakın akrabalardan, komşulardan, ilim ehli insanlardan başlayarak verilmeye çalışılması İslam öğretisinin bir gereğidir.

FITRA NELERDEN VERİLİR?

Şartları tutan bir kimse; kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseler (ki bunlar, arefe günü güneş batışından önce evine gelen ve misâfiri olan kimseler dahi olsalar) için bir sa’ (yaklaşık üç kg.dır.) buğday, arpa, hurma, kuru üzüm, pirinç,

Page 262: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

260

mısır ve benzerinden müstehak olana verir. Veya bunların tutarını hesap ederek parasını verir. Bakmakla yükümlü olunan kimselerin, Müslüman, kâfir, hür, köle, çocuk, büyük, misâfir veya ev halkından biri olması fark etmez. Evet... Fıtra verecek olan bir mümin, her şeyden önce Rabbinin rızâsını gözetmeli, bu görevi yerine getirdiğinde kendisinde bir gurur ve kibir oluşmamalı, insanları minnet altında bırakmamalıdır. Bilmelidir ki, fıtra vermek, kendisinin bir görevi ve bazılarının da kendi malı üzerindeki haklarının hak sahibine tevdiidir. Öyleyse, insan bir hakkı, hak sâhibine vermiş olmakla, gururlanacak bir iş yapmış olmadığı gibi, üzerine düşeni îfâ etmiş olur. Yine gerçek mümin can, fıtrasını verirken kaçamak yolları ve kolaylığı tercih etmeyip, onu en uygun bir şekilde, hâline-durumuna göre münâsip olan şeyin cinsinden hesap ederek verir. Allâh’ın kulları ile kardeş olmanın mutluluk ve hazzını yaşar. Can, cânı sevindirir ki, “O” da cânı sevsin ve iki cihanda sevindirsin.

ÖĞÜT

Bir cömerde sordular: “Yoksullara yardım ettiğin, dilenenlere para verdiğin zamanlarda içinde bir gururlanma veya fakirlere karşı bir minnet duygusu seziyor musun?” Cevap olarak buyurdular: “Ne uzak bir ihtimal! Benim bu bağıştaki rolüm, aşçının elindeki bir kepçenin rolüne benzer. Aşçı kepçeye ne korsa kepçe de onu verir. Ve verdiği şeylerin kendisinden olduğunu düşünmez.”323

EHL-İ BEYT’E KULAK VERELİM

İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “En faziletli fıtra, bayram namazından

önce verilenidir. Bu şekilde verilen fıtra “fıtra zekâtı” olur. Bayram namazından sonra verilirse sıradan bir sadaka gibi sayılır.(Fıtra zekâtı sevâbı verilmez.)324 Fârûk-u Ekber İmâm Ali @ buyurdular; “Kim fıtra zekâtını eksiksiz olarak verirse, Allâh da onun malındaki eksikliği tamamlar.”325 323 Molla Câmi: Baharistan: sh: 64 324 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 170-171, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 118, İstibsâr: c: 2 sh: 45 325 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 119

Page 263: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

261

İmâmet semâsının parlak güneşi İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu ki; “Bir kimsenin Ramazanın son günü güneş battıktan sonra evine misâfir gelse ve onların bakımı ev sâhibine âit olsa, o misâfirin fıtrasını vermek ev sâhibinin üzerine farz mıdır?” İmâm @ buyurdular; “Evet, o gün kadın, erkek, küçük, büyük, hür, köle, her kim evde ise onun fıtrasını vermek ev sâhibine düşen bir farzdır.”326 Altıncı hak İmâm, İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu; “Muhtaç durumda olan, kendisinin zekât vermesi farz olmayan kimseye fıtra zekâtı vermesi gerekir mi?” İmâm buyurdular; “Hayır gerekmez, zekât vermesi farz olmayan kimseye fıtra zekâtı vermek de farz değildir.”327 Îmân ve sâlih amel kanatlarını kullanmayanlar, Cennet diyârına

yol alamazlar.

326 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 116-118, Tehzîb: c: 1 sh: 369 327 Tehzîb: c: 1 sh: 369, İstibsâr: c: 2 sh: 40-41

Page 264: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

262

İ’TİKÂF

İ’tikâf; kelime anlamı itibâriyle, beklemek, bir şeye devâm etmek manalarına gelir. Dînî bir kavram olarak da; bir mescitte belli şartlar dahilinde Allâh’a yakınlık kastı ve ibâdet amacıyla kişinin kendini alıkoyması demektir. İtikâf; Peygamberler Sultanı sevgili Ahmed’imizin @ ve O’ nun hak vârislerinin @, Evliyâullâhın @ Ramazân-ı Şerîfin son on gününde sıkça yaptıkları bir amel olup, Ümmet-i Muhammed’e bu amel ısrarla tavsiye edilmiştir. İtikâf; kişinin gözden ve dünyevî meşgalelerden uzakta, geçici olan hırs, arzu ve isteklerden azâde bir şekilde, Rabb’i ile baş başa kaldığı kendi nefsini ve yaptıklarını hesâba çekmek için yalnızlığı ve tefekkür edecek ortamı seçtiği bir yoldur. Allâh yolunun sâliki, Rızây-ı ilâhînin tâlibi, Hak âşığı kimseler bir nevi mikro itikâf denilebilecek şekilde her günün belli bir zamanını sessiz, sâkin, her şeyden uzak, yalnız O (c.c.)’nunla beraber olduğu tefekkür ve tezekkür ile tenvîr edildiği Tarîkat-ı Muhammediye’ye uyduğu gibi, yıllık olarak da bu amelleri daha geniş manada Ramazân-ı Şerîf içerisinde icrâ etmeli, nefsini hesaba çekerek tezkiye etmelidir. Resûlullâh @ efendimiz de bir nevî itikâf sayılacak ameli henüz nübüvvet görevi ile görevlendirilmediği dönemde dahi, Nûr dağındaki Hıra mağarasına giderek orada îfâ ediyordu.

İ’TİKÂFIN KISIMLARI

İ’tikâf iki kısma ayrılır: 1 -Vâcip olan itikâf: Nezir (adama) ve benzeri şekillerle kişinin kendi kendine belli zaman ve şartlar dâhilinde gerekli kıldığı itikâf. 2 -Sünnet (mendûb) itikâf: Kişinin gönlünden gelerek yapmaya niyetlendiği ve yılın her zaman diliminde yerine getirebileceği itikâftır. Bu

Page 265: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

263

itikâfın özellikle Ramazan ayının son on günü içerisinde olması önemle tavsiye edilmiştir.

İ’TİKÂFIN ŞARTLARI

İtikâfın geçerli olabilmesi için bazı şartlar gerekir ki, bunlar;

● İtikâfa giren kimsenin aklı başında ve cünüplük gibi hallerden uzak olması gerekir. ● Vâcip itikâf ise vâcibe, sünnet itikâf ise sünnet itikâf yaptığına niyet edilmelidir. ● İtikâf süresince oruçlu olunmalıdır. ● İtikâf; en azından şehrin âdil bir İmâmın İmâmetinde cemaat-Cuma namazı kılınan büyük câmisinde yapılmalıdır. Mahalle, köy ve çarşıdaki sıradan mescitlerde itikâf geçersizdir. ● İtikâf mahallinden dışarı zorunlu haller dışında çıkılmamalıdır. ● Eğer hakları çiğnenecekse, kadın kocasından, çocuklar da ana-babalarından izinsiz itikâfa giremezler.

İTİKÂFTA BULUNANA HARÂM OLAN AMELLER

1. Karı-kocanın cimâ, şehvetle öpme ve dokunma gibi yollarla

birbirlerinden faydalanmaları. (Gece ve gündüz) Ki Allâh bu konuda şöyle buyuruyor; “...Mescitlerde ibâdete çekilmiş iken (itikâf halinde) kadınlara yaklaşmayın...” [Bakara (2): 187]

2. Kendi kendine oynamak sûretiyle meni getirmek. (İstimnâ, masturbasyon..)

3. Lezzet almak amacıyla çiçek, güzel kokular vs. koklamak. 4. Ticârî amaçlı her türlü alış-veriş yapmak. 5. Dînî veya dünyevî hususlarda çekişmek ve mücâdele etmek328

İ’TİKÂF İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN NURDAN DAMLALAR

328 Daha geniş bilgi için bakınız: Seyyid Rûhullâh (r.h): Tahrîrul Vesîle: c: 2 sh: 304-310, Allâme Hıllî: Şerâiul İslâm c: 1 sh: 192-196, Muhtasarun Nâfî: sh: 83-84, Seyyid Allâme Hoî: Minhâcü’s Sâlihîn, vb.

Page 266: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

264

Hz. İmâm Sâdık’ın @ naklettiğine göre; “Resûlullâh @ efendimiz önce Ramazan ayının ilk onunda itikâfa girdi, sonra Ramazanın ikinci onunda itikâf yaptı, sonra da Ramazân-ı Şerîfin son on gününde itikâfa girdi. Ve en sonunda bu şekilde Ramazân-ı Şerîfin son on gününde itikâf yapmaya devâm etti.”329 Kutbu’l Azam İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu; “Oruçsuz itikâf olmaz.”330

Yine Hz. Cafer Sâdık’ a @ soruldu; “Bir kimse itikâfta iken eşi ile ilişkiye girse ne lazım gelir?” İmâm @ buyurdular; “Ramazân-ı Şerîfin gecesinde ise bir keffâret, gündüzünde ise iki keffâret gerekir.”331

Muhammed’e uy, Ali olasın!

Ali gibi yaşa ki, Alevî kalasın!

ZEKÂT NEDİR?

ZEKÂT VERMENİN BAZI HİKMETLERİ

Zekât; Kelime olarak; artmak, fazlalaşmak, çoğalmak, bereketlenmek, temizlenmek... vs. gibi manalara gelmektedir. Dinî bir kavram olarak da; kişinin kendi malından belli bir miktarı Allâh için belirtilen yerlere vermesidir. Zekat, Kur’ân-ı Kerîm’ de otuz küsür yerde geçmekte, ve ayrıca bazı âyetlerde de zekat manasında “Sadaka” lafzı kullanılmaktadır. Âyetlerin ekserinde de zekat kelimesi salât (namaz) ile birlikte zikredilmektedir. Zekattan

329 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 175, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 113 330 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 176, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 119 331 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 122-123

Page 267: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

265

bahseden âyetlerin çoğunda “...namazı kılınız, zekâtı veriniz...”332 diye iki emrin peşi peşine gelmesi zekat vermenin İslam’daki yerini ve önemini göstermeye kâfidir. İmâm Cafer Sâdık’ın @ naklettiğine göre, zekat vermek Müslüman’lara farz kılındığında Resûlullâh efendimiz şöyle buyurdular; “...Ey Müslüman’lar! Üzerimize namaz farz kılındığı gibi, zekat da farz kılındı... (zekatı vererek) mallarınızı temizleyiniz ki namazlarınız da ilâhî dergahta kabul olunsun!..”333 Zekatın kelime manalarına dikkat edecek olursak; bazı hususları gözden ırak tutmamanın gerekliliği ortaya çıkar. Artmak, bereketlenmek ve temizlenmek gibi kelimelere bakalım... Zekatın verilmesi ile malın artma ve bereketlenmesinin ilişkisi nedir? İnsan yaratılış itibâriyle mala ve menfaatine düşkün, dünyâya haddinden fazla ilgi duyan bir varlıktır. Doymak bilmeyen bir hırs insanın(!) benliğine hâkimdir. Öte yandan insan çoğu şeyleri zâhiren değerlendirir ve bir çok konuda görebildiği miktarda düşünür ve tarafgir hükümler verir. Bir çok şeyin özünden, manasından ve âhiret âlemindeki sûretinden habersizdir. Yakın geleceğinin iyi olduğunu düşünüyorsa “Her şey mükemmeldir.” zanneder. Oysa; Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in @ öğretileri, Peygamberlerin @ ve Evliyâullâhın @ hayatları ortaya koymuştur ki, asıl bekâ yurdu, ebedî rahatlık diğer alemdedir. Ve bu dünyânın geçici menfaatleri saâdet değil, şekâvet getirir. Malın, mülkün çokluğu, bereketin bolluğu anlamına gelmeyip, aldatıcı birer görüntü olduğu çoğu zaman tecrübelerle sâbittir. Öyle ise şöyle inanılacaktır ki; Müslüman, zekatını vermekle her ne kadar zâhiren malından eksilme gibi bir durumla karşılaşıyorsa da bu aldatıcı bir görüntü ve geçici bir haldir. Bilinmeyen ve hesap edilmeyen yönlerden bu eksiklikler ilâhî rahmet ve bereket ile telâfi edilir. Bu ibâdetin Hak rızâsı için yapılmasıyla, nice belâlar, musîbetler, dertler ve hastalıklar savılır ve Rahmân’ın rahmeti, kişiyi ve malını çepeçevre kuşatır. Bu konuda İmâmet semâsının parlak yıldızlarından Hz. Muhammed Bâkır @ buyurmuşlardır; “Muhakkak ki sadaka-zekat dünya belâlarından yetmiş belâyı def eder. Ki kötü bir şekilde ölmek de bunlardan birisidir. Öyle ki sadaka

332 Meselâ bakınız: Bakara (2): 43, 83, 110, Nisâ (4): 77..., Mâide (5): 55..., Nûr (24): 56, Müzzemmil (73): 20..., vs. 333 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 497

Page 268: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

266

veren kimse, kötü bir ölümle (ölümün zahmeti, acılığı azâbı vs. gibi) ölmediği gibi âhiretten de güzel bir pay devşirmiş olur.”334 Her şeyden de önemlisi, zekat ibâdetinin îfâsı ile fâni olan ve eninde sonunda kişinin elinden çıkması kaçınılmaz olan mal-mülk, bâkî âlemde bâkî kılınarak, esas bereket ve ilâhî feyizlere kavuşulmuş olur. Dünyâda bir verip Cennette bin almayı kim artış kabul etmez ki? Fâniyi bâkiye tebdîl etmeyi kim hakîki bereket bilmez ki? ahmaklardan gayrı!... Temizlik konusuna gelince; Hz. İnsan; İlâhî buyruk ile yeryüzünde “Halîfe” kılınmış, önünde meleklerin secdeye kapandığı, varlığında âlemlerin dürüldüğü, kâinâtın emrine musahhar kılındığı kutlu bir varlık... Diğer taraftan; unutkan, aceleci, zâlim, bencil, maddeye gönlünü kaptırarak ednâyı âlâya tercîh edebilen zavallı, beşer, ipin ucunu şeytâna bir teslîm etti mi şeytânı bile şaşırtacak derecede şeytânlaşan, azgın, kendisini, malını ve her şeyini haramlarla kirleten, gerçek Beytullâh olan kalbini Allâh’a ayırmalıyken orada İblisi ağırlayan, orayı kötüye ve kötülere mesken kılan, aşağıların aşağısına düşerek hayvandan da beter olan bir yaratık... İşte bu ahvalde insanoğlunun ekserisinde var olan olumsuz sıfat ve yönelişler, insanın hem kalbini, hem aklını, hem de malını kirletiyor, insanın ufkunun, geleceğinin, her şeyinin kararmasına sebep oluyor. Allâh ise istiyor ki; kulları temiz olsunlar. Gönüllerindeki bâtıl yönelişleri ve kirlilikleri gidersinler. Huzuruna, dîvanına, Cennetine lâyık olsunlar. Bunun için de kullarının madden ve manen temizlenmelerine vesîle olacak bir takım emir ve tavsiyelerle, yasakları belirtmiş, bunları bizlere Kitâbında Peygamberi aracılığı ile iletmiştir. Zekatta bu vesîlelerden biridir ki; Zekat ile mala aşırı düşkünlük ve hırs kiri kalpten giderilir.

Zekat ile kalpler haksız yönelişlerden uzak tutularak temizlenir. Zekat ile mallar temizlenir. Zekat ile rızıklar temizlenir, temiz rızıkla beslenen nesiller temizlenir. Zekat ile insanların birbirlerine besleyebilecekleri kin, haset, çekememezlik... vb. duyguları temizlenir. Zekat ile toplumdaki zulümler temizlenir, adâlet hâkim kılınır. Zekat ile dünyâ temizlenir, ameller temizlenir. Uzun söze ne hacet! Fâtıma @ anamız ne buyurmuşlar; “Allâh zekatı nefsin temizlenmesi ve rızkın artması için farz kıldı...”335 334 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 6, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 37

Page 269: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

267

İmâm Muhammed Bâkır’da buyuruyorlar; “...İslâm’ın kökü namaz, dalı zekat, doruğu ise cihattır...”336 İmâm Ali Rızâ @ efendimiz de buyurdular; “Allâh Kur’ân’da üç şeyi üç şeyle birlikte istemiştir. Namazı zekatla birlikte istemiş, kim namaz kıldığı halde (vermesi gerekirken) zekatını vermezse, onun namazı da kabul olmaz...”337 Kur’ân ve Ehl-i Beyt @ öğretilerinde mâlî yönden insanlara farz kılındığı bildirilen elbette yalnızca zekat değildir. Zekatla birlikte, Humus, diğer sadakalar ve toplumsal sınıflaşmanın yok edilmesinde ve sosyal adâletin tesîsinde çok büyük öneme hâiz infâk-yardımlaşma ve gönülden yapılan fedâkarlıkların da payları vardır. Geçmişte ve günümüzde ekserî zulüm düzenlerinin hâkim olması, hükûmetlerin Kur’ân ve Ehl-i Beyt yolundan uzaklarda insanlara doğrular(!) empoze etmesi toplum arasında korkunç sosyal uçurumlar vücûda getirmiş, Müslüman’lar arasında hiç olmaması gereken ezen-ezilen, çok varlıklılar-yoksulluktan karınlarına taş bağlayanlar, hâkim-mahkûm, lüks, şatafat ve debdebeden varlıklı olmalarıyla şımarmış mütrefîn sınıfı ile mahrûm ve mustazaflar sınıfı oluşturmuştur. Esefle belirtmeliyiz ki âdil İmâmlar’a @ tarihteki hükûmet etme haklarının gâsıplarca verilmemesi bugün dahi insanlığın hem maddeten hem de manen içinde bulunduğu çirkefliklerden bir türlü kurtulamamasına sebep olmuştur. Bugün de gözlerimiz yolda İmâm Mehdî’nin @ kuracağı âdil düzeni beklemekteyiz. Ancak bu arada O’nun adil hükümetine en yakın adâlet düzeninin tanzîmine çalışmak, müminlerin îmânlarını ve dünyâlarını dosdoğru koruyup kollayabilecekleri bir ortamı oluşturmak hepimizin boynunun borcudur. Bahsimizin sonunda altına nazaran teneke ayarındaki sözlerimize son vererek sayfalarımızı altın soyun altın halkalarından @ zekat ve bazı insanî ve İslamî konularla ilgili bir kaç rivâyet aktaralım: Altın silsilenin altıncı altın halkası İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Muhakkak ki Allâh zenginlerin mallarından fakirler için farz olarak bir pay ayırmıştır. Ki zenginler ancak onu layık olan yerlere vermekle görevlerini yapmış olurlar. O da zekattır. O zenginler zekatı vermek sûretiyle kanlarının akıtılmasını önlemiş olurlar ve Müslüman olarak isimlendirilebilirler. Bununla

335 A’yânü’ş-Şîa: c: 1 sh: 316 336 Usûl-u Kâfî: c: 2 sh: 23 337 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 506, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 6, Uyûn-u Ahbâru’r-Rızâ: c: 1 sh: 258

Page 270: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

268

birlikte Allâh zenginlerin malında zekattan başka da haklar belirlemiştir. Meselâ; “Mallarında belli bir hisse vardır, sâile (isteyene) ve mahrûma.” [Meâric (70): 24-24)] Buradaki “belli hisse” zekattan ayrıdır. O öyle bir haktır ki kişi gücünün yettiği ve malının durumuna göre yoksullara vermek üzere kendi kendine bir pay takdir eder ve bu payı ister her gün verir, ister her Cuma verir, isterse her ay verir. Yine Allâh buyuruyor; “...ve Allâh’a güzel borç verenler...” [Hadid (57): 18] Buradaki “güzel borç” da zekattan ayrı bir haktır. Yine Allâh buyurur; “İnanan kullarıma söyle... Kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infâk etsinler.” [İbrahim (14): 31] Buradaki “infâk” da zekatın dışında bir haktır. Ve yine; “Onlar ki mâûnu esirgerler.” [Mâûn (107): 7] âyetindeki “mâûn”, “(Onlar ki) yoksula, yetîme ve esîre O’nun sevgisi için yedirirler.” [İnsan (76): 8] âyetindeki “yedirme-itâm”, “Onlar ki mallarını gece, gündüz, gizli, ve âşikâr (Allâh yolunda) verirler...” [Bakara (2): 274] âyetindeki “infâk-harcama”, “Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Eğer onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu sizin için daha da iyidir...” [Bakara (2): 271] âyetindeki “gizleyerek verilen sadakalar”, “Ve onlar ki Allâh’ın bitiştirilmesini istediği şeyi bitiştirirler...” [Rad (13): 21] âyetindeki “Sıla-akrabaya yardım-infak” da zekat dışındaki haklar ve hisselerdendir...”338 Gönüller Sultanı Gül Muhammed’imiz @ buyurdular; “Sizin en hayırlınız, ihtiyacı olanları doyuranlar, selâmı yayanlar ve insanlar uykuda iken (Rableri ile baş başa kalarak-riyâsız,gösterişsiz) namaza duranlardır.”339 İmâm Mûsâ Kâzım @ buyurdular; “Mallarınızı zekatlarını vermek sûretiyle koruyunuz.”340 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “...Şayet insanlar mallarının zekatlarını (ve diğer farz olan infaklarını) hakkı ile verselerdi kimse muhtaç durumda kalmazdı.”341 “...İnsanların fakirliğinin, muhtaç olmalarının, aç ve çıplak kalmalarının müsebbibi zenginlerin günahlarıdır.”(Yani fakirlerin hakları olan farz infaklarını hakkıyla vermemeleridir.)342

ZEKATIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI

338 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 498, Men lâ yanduruhul fakîh: c: 2 sh: 25 339 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 50 340 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 61, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 2 341 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 507 342 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 4

Page 271: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

269

Bir kimseye zekatın farz olması için o kimsede aşağıda belirtilen şartların bulunması lazımdır:

1. Hür olmak: Köle ve cariyelere zekat farz değildir. 2. Aklı başında olmak: Zengin de olsalar delilere zekat farz değildir.

Geçici delilik durumunda ve halkın yıl boyu “akıllı idi.” diyeceği bir halde ise zekat vermesi farzdır.

3. Bulûğa ermiş olmak: Zengin olsalar da zekat vermek çocuk olanlara farz değildir. Ancak, çocuk adına alış-veriş, ticaret vs. yapan şerî velîsine bu tür malların zekatını vermesi müstehâb (iyi) görülmüştür.

4. Zekat vermek için malından tasarruf edebilme durumunda olmak: Kaybolmuş bir malın, zekat verme ânı geldiğinde elinde olmayan, borç olarak verilmiş bir malın zekatı verilmez.

5. Zekat vermek için kişinin aslî ihtiyaç ve borcunun dışındaki mallarının nisab miktârına ulaşmış olması: Aslî ihtiyaçlar nelerdir? İnsanoğlunun hayatta olduğu müddetçe tabîi ihtiyâcı olan; kendine âit bir evi, mesleğine göre iş yeri ve oraya âit âlet ve makineleri, orta halde ev eşyası, binek, silah ve kendisinden istifâde ettiği kitaplarıyla kendisinin ve geçimleri üzerine kalan kimselerin bir senelik masrafları aslî ihtiyaçlardır. Bu ihtiyaçlarını gidermiş olanlar zengin sayılır ve diğer şartlara sahip olurlarsa zekatlarını verirler.

ZEKATTA NİYET

Zekat verecek olan bir kimse sâhip olduğu malların nisab miktârını ve verecek olduğu zekatı bildikten sonra, kalben Allâh rızâsı için zekat vermeye niyet ederek zekatını gereken yerlere verir. Zekat verenin, zekat verdiği kişiye zekatını verdiğini ifâde etmesi gerekmez. Her insan içinde bulunduğu duruma göre bunu ifâde edebilir de etmeyebilir de. İnsanların zekat ibadetine gereken önemi vermedikleri bir ortamda, bunu dil ile de ifâde etmek teşvik ve hatırlatma amacına yönelik olursa iyi olur. Her ne kadar açıktan verilmesi ve zekat olduğunun belirtilmesi günah değilse de kişi, duruma göre kalbine en ufak bir gurur, kibir, enâniyet... vs. gibi kötü sıfatların galip geleceği ihtimâlini verirse yalnızca kalben zekat vermeye niyet eder, zekatı, zekat olduğunu belirtmeden hak sâhiplerine ulaştırır. Ve yine, kendisine zekat verilen kimsenin

Page 272: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

270

utanacağına, kendi kendine şeref ve haysiyet meselesi yapacağına ihtimal veriliyorsa zekatı veren kişinin bunu zekat diyerek değil, hediye ve benzeri adlarla vermesi daha iyidir. Ancak kalben zekata niyetlenmek şarttır.

ZEKATA TÂBÎ OLAN ŞEYLER

Dokuz şeyin zekatının verilmesi farzdır:

1. Buğday 2. Arpa 3. Hurma 4. Kuru üzüm 5. Altın 6. Gümüş 7. Koyun (Küçük baş hayvanlar) 8. Sığır 9. Deve Koyun, sığır, deve, altın ve gümüşün zekatı, bunlara oniki ay (bir yıl)

sâhip olunduğunda onikinci ayın sonunda nisab miktarında ise farz olur. Buğday ve arpanın ise üzerinden bir yıl geçmesi gerekmez. Onların

zekatı, onlara buğday ve arpa denildiği anda farz olur ve harmanlandıklarında da zekatları verilir.

Kuru üzüm ve hurmanın zekatı içinde bir yıl beklenmez. Üzüm ve hurma kuruduğu ve kuru üzüm, hurma denilecek duruma geldiğinde zekatları farz olur.

BUĞDAY, ARPA, HURMA VE KURU ÜZÜMÜN ZEKÂTI

Adı geçen hubûbat yaklaşık olarak 850 kg.’a (Sekiz yüz elli kilo)

ulaştığında bunların zekatı verilir. Zekatları verilecek olan bu hububat, yağmur veya nehir suyu ile sulanarak yetişir ise zekatı onda birdir. Buna “öşür” de denilir. Şayet kova, dolap ve benzeri sistem ve yollarla (meşakkatli ve masraflı) sulanarak yetişirse zekatı yirmide birdir. Elde edilen mahsûlün yarısı yağmur veya nehirle sulanır, diğer yarısı da kova ve benzeri yollarla sulanmış ise yarısının zekatı onda bir, diğer yarısının da yirmide birdir. Yani kırkta üçü zekat olarak verilir.

Page 273: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

271

Zekat verecek kimse, elde ettiği mahsûlün yetiştirilmesinde yaptığı masrafları (Tohum masrafı, ilaçlama, işçi ve sulama ücretleri vs. gibi) ürünün gelirinden düşebilir ve geri kalanın zekatını verir. Zekatı verilmiş olan buğday, arpa, hurma ve kuru üzüm gibi hububat daha sonra insanın yanında yıllarca da kalsa onlardan ayrıca zekat verilmesi gerekmez.

ALTININ NİSÂBI VE ZEKATI

Altının iki nisabı (zekat verilmesi için belirlenen ölçü) vardır; Birinci nisâb: Altın 72 grama343 (15 miskâl)344 ulaşırsa bunun zekatı olarak kırkta biri verilir. Bu da 1.8 gram altındır. Bu miktâra ulaşmayan altına zekat düşmez. İkinci nisâb: Nisab miktarı hesaplanarak zekatı verilen altından (üç miskal) 14.4 gr. altın artarsa bölme işlemine devam edilerek artan miktarın da zekatı hesaplanılarak verilir. 14.4 gramdan az artan altın için bu şekilde bir hesaplama ve zekat yoktur. Anlaşılır bir örnek verelim: Bir kimsenin 365 gram altını bulunsun. Zekat vermekle ilgili diğer şartlara da hâiz olan bu kimse altınının zekatını nasıl hesap ederek verir? Bu kişi 72 gram üzerinden zekat vermeyi ölçü olarak almış ise; 365 gramda kaç 72 gram olduğunu bulur. 365:72=5 sonucunu bulur. 5 gramda artar.

343 Bu ölçü, yöreye bağlı olarak alimlerce farklı farklı verilmiştir ve 96 grama kadar değişir. 344 İslâm’ın ilk devirlerinde miskal, dinar, dirhem ve benzeri ağırlık ölçüsü birimleri kullanılırdı. Bunlar için de temel ağırlık olarak genelde hubûbât cinsinin -özellikle de arpanın- tane ağırlığı esas alınmıştır. Arpaların bölgelere göre büyüklüğü farklı olduğundan neticede miskâl, dînar, kırat, devânik, dirhem ve benzeri ağırlıkların gramajları da farklılık arz etmiştir. Biz de burada ortalama olarak belirttiğimiz miktarı taban aldık. Hesâbımızı bir miskal 4.8 gram üzerinden yaparak bu sonuca ulaştık. Bu taban miktar her ne kadar farklılaşsa da netice itibarı ile altında 10-20 gram gibi, gümüşte da yaklaşık 100 gram gibi bir oynama (yukarıya doğru) göstermektedir. Bu da çok önemli bir hesap kayması sayılmaz.

Page 274: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

272

72 gramda 1.8 gr. zekat verildiğine göre 72 gramın 5 katı olan 360 gramda 1.8x5=9 gr. zekatını birinci nisâba göre verir. Geriye artan 5 gr. altın 14.4 gramın altında bir miktar olduğundan ona ayrıca zekat düşmez. Dolayısıyla, 365 gram altının toplam zekatı 9 gr. altın veya tutarı olur. İkinci bir örnek;

Varsayalım altının tamamı 380 gram idi. O taktirde 360 gramın zekatı olan 9 gram veya tutarı zekat olarak verildikten sonra, geriye 20 gram arttığından ve bu da ikinci nisabda belirtilen 14.4 gramın üzerinde olduğundan bu durumda altının tamâmı olan 380 gramın zekatı hesaplanır ve tamâmının zekatı verilir. Yani; 380:72=5.2 eder. 72 gramdan 1.8 gr. zekat verildiğine göre 72 gramın 5.2 katı olan 380 gramdan ise 5.2x1.8=9.36 gram zekat verilir. Böylece ikinci nisâba göre 14.4 gramdan fazla artmış olan altının da zekatı verilmiş olur. (14.4 gramı dikkate almamış olsaydık bölme işlemimiz, artan 20 kaldığında sona erecek 20 gram 72 grama ulaşmadığı için zekattan muaf kabul etmiş olacaktık.)

GÜMÜŞÜN NİSÂBI VE ZEKÂTI

Gümüşün de iki nisâbı vardır: Birinci nisab: 504 gram (105 miskal) gümüş elde olur ve diğer şartlarda bulunursa bunun kırkta biri (ki 12.6 gram eder.) zekat olarak verilir. Bu miktara ulaşmayan gümüşe zekat düşmez. İkinci nisab ise: Nisab miktarı hesaplanarak zekatı verilen gümüşten (yirmibir miskal) 100.8 gram veya daha fazla gümüş artarsa bu da 504 grama ilâve edilerek tamamının zekatı verilir. Artan gümüş 100.8 gramdan aşağı ise bu artan kısma zekat düşmez, zekat birinci nisâba göre hesaplanılarak verilir.345 Bir kimsenin nisab miktarına ulaşan altın ve gümüşü olursa, bunların zekatı verilmişte olsa ilk nisabından aşağıya düşmediği müddetçe şartlar uygun ise her yıl onların zekatını vermek farzdır. Altın ve gümüşü olan birisinin, altını veya gümüşünden hiç birisi nisab miktarına ulaşmamışsa onlara zekat farz olmaz.

345 Hesaplama şekli altının nisâbı bölümünde örneklendirilmiştir. Oradaki bilgilere bakılarak hesaplanılabilir.

Page 275: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

273

Kullanım durumunda olmayan külçe altın ve gümüşe, kadının normalde kendi şahsına kullandığı ticaret amaçlı olmayan ziynet eşyasına, erkeğin kılıç, silah ve benzeri özel eşyasındaki altın ve gümüşe, süs olarak evde bulundurulan altın ve gümüşle kaplanmış kap, kaşık ve benzeri şeylerdeki altın ve gümüşe de zekat düşmez... Ancak kişi dilerse Allâh’ın rızâsını talep amacıyla bütün bunlardan tasadduk ve infakta bulunabilir. Ziynet eşyalarından zekat verilmesi de farz olmamakla birlikte Ehl-i Beyt’in @ öğretilerinde müstehab (sünnet-iyi bir amel) olarak görülmüştür.

DAVAR, SIĞIR VE DEVENİN NİSÂBI VE ZEKÂTI

Hayvanlardan sadece koyun, keçi, sığır ve devenin zekatının verilmesi farzdır. Bunların zekatının farz olması için zekat ile ilgili şartlara ilâve olarak iki şart daha vardır.

1. Bu hayvanlar yılın tamamında çalışmamış olmalıdır. Bir iki gün çalışması dikkate alınmaz.

2. Yıl boyunca ya da en az yılın altı ayı ve daha fazlasında kır otundan otlanmış olmalıdır.

Çift sürmek, yük taşımak, binmek, boğazlamak, sütünden ve etinden istifâde etmek amacıyla yetiştirilen ve yılın tamâmına yakın bölümü yemlemek suretiyle beslenen hayvanlar zekata tâbî olmazlar.

KOYUN-KEÇİNİN NİSÂBI VE ZEKÂTI

Koyunun beş nisâbı vardır: 1. Kırk koyunun zekatı; bir koyundur. Kırka ulaşmayan koyunlara zekat düşmez. 2. Yüzyirmibir koyunun zekatı; iki koyundur. 3. İkiyüzbir koyunun zekatı; üç koyundur. 4. Üçyüzbir koyunun zekatı; dört koyundur. 5. Dörtyüz ve bundan yukarısı koyunlar; Bu nisaba ulaşan koyunlar için yüz, yüz hesap edilerek, her yüz koyuna bir koyun zekat verilmelidir. Verilecek olan zekat, ya malın kendinden veya tutarı miktarınca paradan verilebilir. Zekat verilecek koyunun en zayıfını veya tutarını vermek uygun olmadığı gibi, en semizini veya tutarını da vermek gerekmez. Orta halli olanının verilmesi uygun olanıdır. Buna rağmen kişi durumuna, takvâsına, Allâh rızâsına duyduğu aşk ve muhabbetine bağlı olarak en iyisini de verebilir.

Page 276: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

274

Zekat olarak verilecek koyun ise, en az ikinci yılına girmiş, keçi ise, üçüncü yılına girmiş olmalıdır.

SIĞIRIN NİSÂBI VE ZEKÂTI

Sığırın iki nisabı vardır: 1. Otuz sığırın zekatı; iki yaşına girmiş bir buzağıdır. 2. Kırk sığırın zekatı; üç yaşına girmiş dişi bir buzağıdır. Otuz ile kırk

arasının zekatı farz değildir. Mesela; Otuzsekiz tane sığırı olan bir kimse bunlardan otuzunun

zekatını belirtilen ölçüye göre verir. Gerisine zekat gerekmez. Kırktan fazla sığırı olan kimse de mevcut altmışa ulaşmış ise, otuz, otuz hesap ederek zekatını verir. Kırktan fazla ancak altmıştan az ise, kırkın zekatını verir. Gerisine zekat yoktur. Sığırlar ne kadar çoğalırsa çoğalsın böylece hesap edilir ve uygun nisaba göre zekatı verilir.

Örnek; Yetmiş sığırı olan bir kimse zekatı bir otuz, bir de kırk nisabına göre hesap etmeli ve ona göre zekatını vermelidir.

DEVENİN NİSÂBI VE ZEKÂTI

Devenin Oniki nisabı vardır:

1. Beş devenin zekatı; bir koyundur. Beşin aşağısına zekat düşmez. 2. On devenin zekatı; iki koyundur. 3. Onbeş devenin zekatı; üç koyundur. 4. Yirmi devenin zekatı; dört koyundur. 5. Yirmibeş devenin zekatı; beş koyundur. 6. Yirmialtı devenin zekatı; ikinci yılına girmiş dişi bir devedir. 7. Otuzaltı devenin zekatı; üçüncü yılına girmiş dişi bir devedir. 8. Kırkaltı devenin zekatı; dördüncü yılına girmiş dişi bir devedir. 9. Altmışbir devenin zekatı; beşinci yılına girmiş dişi bir devedir.

10. Yetmişaltı devenin zekatı; üçüncü yılına girmiş iki dişi devedir. 11. Doksanbir devenin zekatı; dördüncü yılına girmiş iki dişi devedir. 12. Yüzyirmibir ve yukarısıdır; Bunların zekatı ya kırk, kırk hesap

edilerek, her kırk tanesi için üçüncü yılına girmiş bir dişi deve, veya elli, elli hesap edilerek her elli tanesi için dördüncü yılına girmiş bir dişi deve verilmelidir. Tamâmının zekatının uygun olarak verilmesi

Page 277: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

275

için duruma göre kırk-elli olarak da hesap edilmek suretiyle zekat verilebilir.

Mesela; Bir kimsenin 144 devesi olsa: Bu kimse, develerini isterse 50, 50, 40 hesap ederek zekatını verir Kalan dört deveye zekat düşmez. İsterse, 40, 40, 40, 20 vs. şeklinde hesap ederek zekatını verir. Her ne şekilde hesap edilirse edilsin artan miktar nisabın altında olmalıdır.

Davar, sığır veya deve için belirtilen nisabların arasında ayrıca bir zekat yoktur. Bunlar hangi nisaba ulaşmışlarsa ona göre zekatları verilir. Bir üst nisaba ulaşmadığı müddetçe önceki nisabtan artanlara zekat düşmez.

Davar, sığır ve devenin zekatını verecek olan kimse, onların zekatını başka bir maldan tutarı miktarında verirse, sayılar nisab miktarından aşağıya düşmedikçe her yıl onların zekatını vermelidir.

Maldan geçemeyen, candan nasıl geçer?

ZEKAT KİMLERE VERİLİR?

Zekatın kimlere, nerelere verilebileceğini şanı yüce Allâh’ımız Kur’ân-ı

Kerîm’in Tevbe sûresi (9): 60. âyetinde şöyle beyân etmektedir: “Sadakalar (zekatlar) Allâh’tan bir farz olarak; fakirlere, miskinlere (düşkünlere), onlar üzerinde çalışan (zekat toplayan görevli) memurlara, kalpleri (İslâm’a) ısındırılacak

Page 278: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

276

olanlara (müellefe-i kulûb), kölelere, borçlulara, Allâh yoluna ve yolcuya mahsustur (verilir)...” Şimdi yukarıda sayılan sekiz sınıf insanın hangi durumlarda zekatı hak edebileceklerini, Peygamber efendimiz @ ve Ehl-i Beyt İmâmlarının @ nurlu sözleri ışığında kısaca açıklayalım;

1. Fakir: Kendisinin ve âilesinin bir yıllık masrafına malik olmayan kimseye fakir denir. Sanatı, mülkü veya sermâyesi olup onlarla bir yıllık masraflarını karşılayabilecek durumda olan bir kimse fakir değildir.

2. Miskin: Fakirden daha güç bir durumda bulunan bir kimseye miskin denir.

3. Zekat toplayan görevli: Onikinci İmâm Mehdî @ adına zekatları toplamak, saklamak, ve hesabını yaparak gerekli yerlere ulaştırmakla, harcamakla görevli kimselerdir. Bu kimseler, İmâm’ın @ gizli (ğaybette) olduğu dönemde, İmâmın @ vekilleri konumunda olan Ehl-i Beyt yolu bağlısı müçtehitlerince, fakihlerince belirlenir ve görevlendirilirler.

4. Müellefe-i Kulûb: Zekat verildiği taktirde İslâm’a meyledecek, ya da en azından böylece Müslümanların elinden, dilinden ve fiilî düşmanlığından selâmette kalabileceği kimselerdir.

5. Köleler: Bir bedel karşılığında özgürlüklerine kavuşmak üzere efendileri ile antlaşma yapmış köle ve câriyelerdir.

6. Borçlular: Allâh’a isyân olmayan amaçlar uğrunda borçlanmış ve borçlarını ödeyememiş, darda kalmış kimselerdir.

7. Allâh yolunda harcamak: Yani; İslâm’ın yapılmasını teşvîk ettiği hayırlı işleri yapmak için. Meselâ; Köprü, yol, hastahâne, mescit, İslâmî eğitim veren okul, öksüzler yurdu, hacca, cihâda, ilim tahsîl etmek üzere yola çıkacaklara yardımcı olmak, müminleri zâlimlerin elinden kurtarmak, Müslüman’lar arasında İslâmî ve ilmî öğretileri yaymak ve bu yolda faydalı kitaplar, eserler, vs. yayınlamak gibi. Öyle ki, zekatın bu payını kişiyi Allâh rızâsına ulaştıracak bütün işlerde kullanmak uygun/câizdir.

8. Yolcu: Seyahat, ticâret, cihât, ilim tahsîli gibi meşru sebeplerle memleketinden ayrılan ve gurbette bazı sebeplerden ötürü muhtaç hale gelen kimselerdir. Bu kimseler kendi memleketlerinde zengin de olsalar yolcu oldukları hallerde o durumlara düştüklerinde ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda zekat alabilirler. Aldıkları zekatın bir miktarı memlekete döndükten sonra artarsa, artan miktar ya zekatı verene veya vekiline ya da zekat verilmeye ehil olan bir kimseye verilmelidir. Yolda kalan kimse fakir ise alınan zekatın tamamı kendisine âittir.

Page 279: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

277

Bir kimse zekatını bu sekiz sınıftan birisine verebileceği gibi ikisine, üçüne ve hattâ hepsine de verebilir, pay edebilir.

Zekat ile ilgili bazı hükümler;

Zekat vermesi gereken bir kimse bir fakirden alacaklı ise, onda olan alacağını zekatının karşılığı olarak hesap edebilir.

Borcu olup borcunu ödeyemeyen bir kimse, fakir olmasa bile, insan ondaki alacağını zekata sayabilir.

Zekat verilen kimselerin; müellefe-i kulûb hâriç olmak üzere, Müslüman, Oniki İmâm’ın @ İmâmet ve Velâyetine bağlı, en azından onlara düşman olan Nâsıbîlerden olmaması, büyük günahlardan kaçınan, zekatı günah olmayan yollarda ve yerlerde harcayacak, dürüst, ihtiyaç sahibi kişiler olması gerekir.

Kişi, bakımları üzerine farz olan ana-baba ve daha yukarısına (dede-nine gibi), çocuklar ve aşağısına (torunlarına vs.), eşine ve kendi kölesine normal şartlar altında zekat veremez.

Ancak, bir kimse ilmî ve dînî kitaplar alması, (çocuğunun ihtiyacı varsa), çocuğunun evlenmesi... vs. için çocuğuna zekat verebilir. Bir evlat da babasına evlenmesi için zekat verebilir.

Yine bir kadın da fakir olan kocasına zekat verebilir. Kardeş ve amca gibi yakın akrabalar ise, durumları uygunsa zekat

verilebilir. Hâşimî (seyyid) olmayanlar Hâşimî olanlara zekat veremezler. Ancak

seyyid olanın ihtiyâcını, almış olduğu humus karşılamaz ise o zaman seyyid olmayanlardan da yeteri miktarda zekat alabilir.346

ZEKATLA İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN FEYİZLER

İmâm Muhammed Bâkır’ın @ ceddinden naklettiğine göre;“Bir gün Resûlullâh @ mescitte iken kalk ey filan, kalk ey filan diyerek beş kişiye seslendi ve onlara dedi: “Mescidimizden dışarı çıkın, burda namaz kılmayın. Çünkü siz zekatlarınızı vermiyorsunuz.”347 346 Zekat ile ilgili geniş bilgiler için bakınız: Seyyid Rûhullâh: Tam ilmihâl, Tahrîru’l Vesîle, Allâme Cevâd Tebrizî: Tam ilmihâl, Allâme Hıllî: Şerâiu’l İslâm, Muhtasaru’n Nâfî, Seyyid Hoî: Minhâcü’s Sâlihîn, vb. 347 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 503, 505, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 7

Page 280: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

278

İnsanlığın iftihârı (s.a.a.) buyuruyorlar ki; “Zekatı verilmeyen mal, lanetlidir, lanetlidir.”348 Âriflerin kutbu altıncı hak İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kim, Allâh için üzerine farz olan bir hakkı (zekatı) vermez ise, batıl yolda iki katını verir.”349

İmâm Muhammed Bâkır @ ve İmâm Cafer Sâdık’a @; “...cimrilik ettikleri şeyler kıyâmet gününde boyunlarına dolanacaktır...” [Âl-i İmrân (3): 180] âyeti hakkında sorulduğunda buyurdular; Onlar zekatlarını hakkıyla vermeyenlerdir. Onların boyunlarına kıyâmet günü zehirli yılanlar dolanacak, onların etlerini ve beyinlerini yiyecektir...”350

Nefis öyle bir yulardır ki, onu şeytânın eline kaptıran iflah olmaz!

HAC VE HACCIN HÜKÜMLERİ

Hac nedir? Hac; İslâm’ın şartlarından birisi ve önemli bir kulluk vazîfesidir. Hac; hakkında, “... yoluna gitmeye gücü yeten herkesin O Ev’e (Kabe’ye) gidip haccetmesi, insanlar üzerinde Allâh’ın bir hakkıdır...” [Âl-i İmrân (3): 97], “Haccı ve umreyi Allâh için tamamlayınız...” [Bakara (2): 196]... buyrulan, İslâm’ın büyük farzlarındandır. Hac; Kişinin Allâh’a doğru yolculuğu ve yükselişidir. Hac; İslâm’ın bir çok ibâdetinin birlikte yerine getirildiği, “yaratılış”, “târih”, “birlik”, “İslâmî düzen” ve “bir ümmet olmanın” sergilendiği kutsal bir gösteridir. Hac; Hz. İbrâhîm’in @ Allâh’tan almış olduğu “insanlar içinde haccı îlân et; gerek yaya, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer (binitler) üzerinde sana gelsinler. (Gelsinler) ki kendileri için bir takım faydalara tanık olsunlar...” [Hac (22): 27-28] ilâhî emriyle yaptığı davete, çağlar ötesinden “Lebbeyk” demektir, yanıt vermektir, uymaktır. Hac; insana İslâmî-insânî bilgiler öğreten çok büyük ve geniş bir üniversitedir. Dünyâ Müslüman’larının bir araya gelerek birbirlerinin dertleriyle

348 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 504, Men lâ yahduruhul fakîh: c:2 sh: 6 349 Furu-u Kafi: c: 3 sh: 506, 546, Men la yahduruhul fakih: c: 2 sh: 6 350 Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 504, 505, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 6

Page 281: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

279

ilgilendikleri ve ortak çözüm yolları aradıkları, düşmana karşı ortak bir tavır takınmak üzere birlikte karar vermeye çalıştıkları ibâdî-siyâsî yıllık bir kongredir. Bilindiği gibi hac merâsimi, “Asr-ı Saâdet” dediğimiz Peygamberimizin @ dönemindeki Müslüman’ların yıllık toplantısı niteliğinde idi. Ancak bu ibâdet zamanla, zâlimler ve çıkarcıların eliyle amacından saptırıldı, ruhsuz, amaçsız, hedefsiz kuru bir toplantıya dönüştürüldü. Bu yanlış anlayış maalesef bugün de bir çok Müslüman’ın zihninde yer almaya devâm etmektedir. Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in, üzerinde çokça durduğu ve önemini ısrarla vurguladığı bu mühim ibâdetin, mânâ ve içeriğinden uzaklaştırılması karşısında, Müslüman Alevînin takınması gereken tavır nasıl olmalıdır? Haccın önemsiz bir ayrıntı olduğuna mı inanılacaktır? Hac, zamanımızda bir fantazi olarak mı görülecektir?

Haccın, menfaat şebekelerinin elinde bir oyuncak gibi değerlendirilmesine göz mü yumulacaktır?

Hac, ırkçı bir bakış açısıyla değerlendirilip, Arapların diğer insanları sömürdüğü(!) bir sömürü aracı olarak mı kabul edilecektir?

Hac, her şeye rağmen etliye, sütlüye karışmadan, bütün olumsuzluklara gözlerini kapatıp, kulaklarını tıkayıp onları düzeltmeye çaba sarf etmeden, fert olarak sevap devşirmek amacıyla, biraz da turistik amaçlı bir Mekke-Medîne ziyâreti yapmak şeklinde mi algılanacaktır?

Elbette ki hayır! Bizler; Kur’ân’a ve Ehl-i Beyt’e bağlı Müslüman’lar olarak haccın ana

gâyesini hiç bir zaman unutmamak zorundayız. Bu görevi, Kur’ân’ın, Hazreti Peygamber efendimizin (s.a.a.) ve Oniki İmâm’ların @ öğrettiği tarzda yerine getirmek boynumuzun borcudur.

Haccın önemi ile ilgili olarak; İki cihân Serveri sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s) şöyle

buyuruyorlar; “Hakkıyla haccetmenin karşılığı Cennet, umre ise (kul hakkı hâriç) bütün günahlara keffârettir.”351

Sâdıkların İmâmı Cafer Sâdık @ da buyurdular; “Kim ki fakirlik, hacca engel bir hastalık, zâlim iktidarların engellemesi vs. gibi sebeplerden ötürü

351 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 253

Page 282: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

280

değil de, sebepsiz olarak (şartlar uygun olduğu halde) haccetmeden ölürse Yahûdî ve Hıristiyan gibi ölmüş olur.”352

HACCIN SOSYAL YÖNÜ

Hac çok büyük bir sosyal muhtevâya sâhiptir. İnsanlar için çok önemli menfaatleri berâberinde getirmektedir. “(Gelsinler de) kendilerine âit olan bir takım menfaatler elde etsinler...” [Hac (22): 28] âyetindeki “menfaatlerin” neler oldukları Hak âşıklarının İmâmlarına @ sorulduğunda; “...dünyâda ticâret ve kazanç, âhirette ise, af, mağfiret ve sevaptır...”353 buyurmuşlardır. Ayrıca hac; tek hedefe sâhip, ayrı ırklara ve mezheplere mensup Müslüman’ların, İslâm âleminin batı ve doğusundan Mekke’ye doğru akın etmelerine ve Allâh’ın evi etrâfında bir araya gelerek birbirlerini daha iyi tanımalarına vesîle olmaktadır. Müslüman’lar Kabe etrafında toplantılar oluşturarak sorunlarını gündeme getirir ve bunların çözümleri için görüş alışverişinde bulunurlar. Hac ibâdeti bittikten sonra ise, kendi ürettikleri ürünleri piyasaya sürerek, iktisâdî işlerini, sanâyî ve ticârî faaliyetlerini güçlendirmeye çalışırlar. Hac; Müslüman’ların birlik ve dayanışmalarını takviye eden, aralarındaki nifak ve bölücülük etkenlerini, sınıfsal ayrıcalıkları yok eden çok muhteşem sosyal bir ibâdettir. Orada her türlü millîlik, kabîlecilik, siyasal ve sosyal tabaka ayrımcılığı vs. bir kenara itilerek ruhlar bir, gönüller bir, hedefler bir olur. Öyle ki, her beşer, beşer yönünü terk ederek “Bir Âdem olmaya” koyulur. Ancak bütün bu sayılanlar, insanların, hac zamanı dışında da Kur’ân’a ve Ehl-i Beyt yoluna uygun bir şekilde yetiştirilmeleri ve Müslüman’lara hükmeden siyasal yönetimlerin “Veliyy-i Emr” makam ve liyâkatine sâhip olmaları ile sağlanabilir.

352 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 268, 269 353 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 422, Mecmauu’l-Beyân: c: 7 sh: 129, El-Mîzân: c: 14 sh: 377

Page 283: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

281

HACCIN İNSÂNÎ YÖNÜ

Kabe Allâh’ın evi olmasına rağmen, halkın evidir de. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur; “Şüphe yok ki insanlar için ilk kurulan ev, âlemlere hidâyet ve bereket kaynağı olan Mekke’deki evdir.” [Âl-i imrân (3): 96] Bu evde bütün insanlar, fakir-zengin, siyah-beyaz, köylü-şehirli, âmir-memur, yöneten-yönetilen vs. birbirleriyle kardeştir ve eşittirler. Bu bakımdan Hacca giden herkes maddî varlıklarından uzaklaşarak, giydiği elbiseleri çıkarır ve insanlar arasında ayrılık ve sınıflaşmanın meydana gelmesine neden olabilecek her türlü şeyden kendilerini arındırırlar. Dikilmemiş iki parça temiz ve beyaz kumaş ile örtünürler. Bu aynı zamanda temizliğin ve takvânın da alâmetidir. Hep birlikte, “Allâh’a doğru koşunuz...”

[Zâriyât (51): 50] âyeti gereğince O’na doğru koşarken, nefislerini her zaman için gurur, kibir ve bencillikten arındırarak, maddî ayrıcalıklardan, haksız yere niza etmekten, yalan söylemekten ve başkalarına karşı üstünlük taslamaktan uzak tutacaklarına dair kesin bir karar alırlar.

HACCIN RÛHÂNÎ VE MANEVÎ YÖNÜ

İnsanın yaratılışının asıl hedefi, Allâh’ı tanımak, Allâh’ın rahmet ve sevgisine muhâtap olmak, ilâhî güzel ahlak ve sıfatlara sâhip olmak ve ilâhî hilâfet makâmına erişmektir. Bu ise, gönül temizliğini, nefsin şehvetlerden, her türlü pislik ve çirkinliklerden arınmasını, ızdırap ve çilelere katlanma yolunda çaba harcanmasını, hedefin sırf Allâh için olmasını ve nihâyet gerçek Kabe olan kalbin Allâh’a yöneltilmesini gerektirir. Hac ibâdeti, ayrıca; yaşanılan yerden göç etmek (hicret), bedenen yorulmak, malı Allâh yolunda sarf etmek, dünyevî lezzet ve yönelişleri terk etmek, yorucu yolculuk ve şiddetli sıcaklar altında zahmetlere katlanmak, Allâh’a olan ahdini yenilemek, Mekke ve bir çok yerlerdeki ilâhî nişânelere tanık olmakla da sayısız ferdî ve toplumsal faydalar sağlamaktadır. İnsan, hac ibâdeti ile Allâh’a kulluğunda olgunluğa erişir ve kâmil insan olma yolunda çaba sarf eder. Ve yine, haccın amellerinden biri olan ihram giymek, Arafat dağına gitmek ve mahşerî kalabalığa (âdeta kefenlere bürünmüş bir topluluk içinde) katılmakla insan kıyâmet gününün manzarasını ve âhiretin durumunu hatırlar ve kendine çeki-düzen vermeye çalışır.

Page 284: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

282

O kutsal beldelere yapılan ziyâretlerin hazzı ve faydaları elbette yazmakla tükenmez.

Aşk ikliminin batmayan Güneşi Hazreti Muhammed’in @ doğduğu, ayak bastığı, yaşadığı, ümmeti uğrunda bunca çilelere katlandığı, havasını teneffüs ettiği, Rabbi ile mülâkatta bulunduğu bölgelerde bulunmanın tadını, zevkini hangi kalem kağıda dökebilir?

Putkıran İbrâhîm @ ve daha nice Peygamberlerin @ konakladığı, yaşamını sürdürdüğü beldeleri hangi dil hakkıyla anlatabilir?

Meleklerin indiği, vahyin nâzil olduğu, İsrâ-Mirâcın gerçekleştiği topraklar nasıl anlatmakla kavratılabilir?

Ammârların, Yâsirlerin, Sümeyyelerin, Bilallerin, Hamzaların, Selmanların, Abdullahların (Allâh cümlesinden râzı olsun.), Ehl-i Beyt’in nurlu sîmâlarından bir çoğunun @, seçkin sahâbîlerin (r.a.) yetiştiği Nûr bahçesi, görmek ve gezmekten başka hangi yolla tanınabilir?

Hedeften, ruhtan, özden, Allâh rızâsına yöneliş amacından, bütün kötü hallerden kurtulup en güzel sıfatlarla bezenmeye gayret etme isteğinden uzak olarak gerçekleştirilen bir hac(!) elbette ki turistik bir seyahatten farklı değildir. Nitekim Hacı Bektâş-ı Velî’ye (r.h) atfedilen;

“ Harâret nardadır, sacda değildir. Kerâmet baştadır, taçta değildir.

Ne arar isen kendinde ara, Kudüs’te, Mekke’de Hac da değildir.”

sözünden murad da, ihlassız bir şekilde, riyâ ile karışık, bencillik ve kibirle yoğrulmuş, haccın bütün sır ve hikmetlerinden habersiz gerçekleştirilen hac(!) amelidir. Öyle ya, nice zâlimler, kâfirler de evleri Kabe’nin yanı başında bulunduğu, Mekke’nin yerlisi oldukları, her an Kabe ile yüz yüze geldikleri halde Îmân ve İslâm nimetinden mahrûm kalarak Cehenneme yuvarlanmamışlar mıdır? Demek ki, ameller ancak Allâh Resûlü’nün @ buyurduğu gibi; “Niyet ile anlam kazanır.” İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kabe’ye bakan bir kimseye, bakışını ondan ayırmadığı müddetçe, bir iyilik yazılır, bir günah da silinir.”354

Hac; Allâh’a doğru bir yolculuktur.

354 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 240, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 132

Page 285: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

283

HACCIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI

Erkek ve kadına şartları uygun düştüğü taktirde ömürlerinde bir defa haccetmeleri farzdır. Birden fazla yapılacak haccın ise hükmü duruma göre farklılık arz eder. Haccın farz olmasının yedi şartı vardır:

1. Bulûğ çağına ermiş olmak: Henüz erginlik çağına gelmemiş olan çocuklar, zengin de olsalar kendilerine hac farz değildir. Bu yaşta iken hacca gidecek olsalar bu hacları nâfile sayılır. Bulûğ çağına erdikten sonra durumları müsâit ise yeniden hacca gitmeleri gerekir.

2. Akıllı olmak: Akıl hastalarına, delilere hac farz değildir. Bu durumda olanlar, hastalıklarını atlatırlar ve şartları da tutarsa haccetmeleri farz olur.

3. Hür olmak: Köle ve esir olanlara hac farz değildir. 4. Masraflarını karşılayacak nafakaya sahip olmak:Hac, zengin

kimselere farzdır. Onun için, hacca gidecek kimse, hem kendisinin binek ve yol masraflarını, hem de geride bıraktığı ve bakmakla yükümlü olduğu aile efradının ve evinin ihtiyâcını karşılayacak durumda olmalıdır. Hacca giden kimsenin, hacdan döndükten sonra da geçimini sıkıntıya düşürmeyecek mâlî imkâna sâhip olması gerekir.

5. Vücutça sağlıklı olmak: Hac görevini yapamayacak derecede sakat, yatalak, görme özürlü, hasta, çok yaşlı vs. olan kimseler zengin de olsalar kendilerine hac farz değildir.

6. Yol emniyeti bulunmak: Kişinin canına, malına, nâmus ve haysiyetine zarar gelecek şekilde hacca gidiş yolunda kesin bir tehlike var ise hac farz olmaz.

7. Hac görevini yapabilecek kadar vakti olmak: Hac ibâdetinin yapıldığı aylarda hac amellerini yapabilecek kadar vakti müsâit olmayanlara hac farz değildir.

Page 286: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

284

Hac ile ilgili bazı hükümler;

Üzerine farz olan hac görevini yerine getirmek için bir kadının kocasından izin alması şart değildir. Âdâb-ı muâşeret ve karı-koca arasındaki sevgi ve muhabbete binâen izin almak istenmesi durumunda da kocanın, hanımının haccına mâni olması dîne uygun (câiz) görülmemiştir. Nâfile hac görevinde ise, kadın kocasından izin almak zorundadır. İzinsiz olarak bu tür bir hac görevini îfâ edemez. Evli veya bekar, üzerine hac farz olan bir bayanın, hacca gitmesi için yanında mahrem birisinin (koca, baba, oğul, kardeş vs. ) bulunması şart değildir. Ancak, kadının kendi nefsinden, ve yol güvenliğinden yana emîn olması gerekir. Böylesi hallerde bir bayan kendi hemcinsleri ile birlikte hac görevini yapabilir.

HACCIN ÇEŞİTLERİ

1 . Temettu haccı (Mekke dışından gelenlere farzdır.) 2 . Kıran haccı (Mekke’li olanlara farzdır.) 3 . İfrad haccı (Mekke’li olanlara farzdır.)355

TEMETTU HACCI VE FARZLARI

Temettu haccı yapacak olan kimse önce temettu umresi yapar. Bu umredeki görevler yerine getirildikten sonra da temettu haccına başlanır.

Temettu umresinin farz amelleri şunlardır; 1. Mikat’ta ihrâma girmek. 2. Kabe’yi tavaf. 3. Tavaf namazı. 4. Safa ve Merve arasında Sa’y. 5. Taksîr. (Saç ve tırnaklardan bir miktar kısaltmak.)

355 Kıran haccı ve ifrad haccı yalnızca Mekkeli olanlara farz olduğundan ayrıntılarına girme gereği görmedik.

Page 287: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

285

TEMETTU UMRESİ

Kabe’yi ziyaret edecek olan hacı adaylarının temettu umresi yapabilmesi için bu umreye ve hacca niyetlenerek bu beş ameli yerine getirmeleri gerekir:

İHRAM

Mekke’nin çevresinde ve çeşitli yönlerinde “Mikat” adında bazı merkezler vardır. Hacılar bu noktalara vardıkları zaman, erkekler üzerlerindeki elbiseleri çıkarırlar ve farz olarak iki parçadan ibâret sâde ve beyaz kumaşı, kadınlar da normal giysilerini giyerler. Kadınların giyinecekleri elbiselerin de sâde ve beyaz olması iyi görülmüştür. Allâh’a yakınlık amacıyla yapılan bu iş, rûhî, ahlâkî ve sosyal bir değişiklik meydana getirdiği ve iç-dış temizliğini sağladığı için “ihrâm” adını almaktadır. İhram giymeden önce insanın, vücudunu yıkaması, bedenini pisliklerden arındırması ve gusül etmesi sünnettir. İhram giyildiğinde ise, şu zikrin okunması farzdır: “Lebbeyk, Allâhümme Lebbeyk. Lebbeyk, lâ şerîke leke Lebbeyk. İnne’l Hamde ve’n-ni’mete leke, ve’l mülke leke. Lâ şerîke leke Lebbeyk.”356 Bu ifâdeler, insanları kendine itaat etmeye çağıran ilâhî çağrıya müsbet bir cevaptır. Temettu umresi için beş Mîkat belirlenmiştir: 1 - Medîne’den Mekke’ye gidenler için; Mescid-i Şecere 2 - Irak ve Necd yoluyla Mekke’ye gidenler için; Zat-ı Arak veya Vâdiy-i Akîk

3 - Şam ve Mısır yoluyla Mekke’ye gidenler için; Cuhfe 4 - Yemen yoluyla Mekke’ye gidenler için; Yelemlem 5 - Taif yoluyla Mekke’ye gidenler için; Karnü’l-Menâzil İnsan, bulunduğu bölgeyi terk edip, Mîkat’a gitmeye hazırlandığında; ölümü, kıyâmet gününü ve âhiretteki hesâbı hatırlamalıdır. Ve yine insan, Mîkat’a girdiği ve iki beyaz parçadan oluşan ihrâmı üzerine örttüğünde, bir gün kefen giyeceğini düşünmelidir. Zîrâ ister istemez

356 Emrine itaat etmeye hazırım, Allâh’ım emrine itaat etmeye hazırım. Emrine itaate hazırım ey ortağı olmayan (Allâh’ım) emrine itaate hazırım. Şüphesiz ki hamd, nimet ve mülk sana aittir. Senin bir ortağın yoktur.

Page 288: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

286

bugün veya yarın, bir gün ölüm ânı gelecek ve ayrılık saati gelip çatacaktır. Evet, ihram ile kefen ne kadar da birbirlerine benziyorlar, ikisi de beyaz ve sâde, ikisi de dikişsizdir. Hacı, ihram elbisesini giyerek lebbeyk demekle, Allâh’ın çağrısına olumlu cevap verdiği anda korku ve ümit arasında olmalıdır. Bu cevabının Allâh katında kabul edileceğini ümit etmeli, reddedileceğinden de korku duymalıdır. Şu hatırdan uzak tutulmamalıdır ki hem Peygamberimiz @ ve hem de bütün İmâmlar @ ümit ve korku arası bir halde olmuşlardır.

İhramlı iken hacılara haram olan ameller; ●●Erkeklerin başlarını örtmesi. ●●Kadınların yüzlerini örtmesi. ●●Erkeklerin hareket hâlinde iken başları üzerine gölgelik götürmeleri. ●●Tabî olmayan kokuyu koklamak. ●●Eşi ile birleşmek, öpmek, dokunmak, veya şehvetle bakmak. ●●Avlanmak veya av etinden yemek. ●●Kendisi veya başkası için nikah yapmak veya nikaha şâhit olmak. ●●Erkeklerin dikişli elbise giymeleri. ●●Kendiyle oynayarak meni getirmek. ●●Koku kullanmak. ●●Göze sürme çekmek. ●●Aynaya bakmak. ●●Erkeklerin, ayakların tamamını kapatacak ayakkabı, çorap vb. şeyler giymeleri. ●●Yalan söylemek, sövmek, gururlanmak, üstünlük taslamak. ●●Bedende bulunan bit, pire gibi haşaratı öldürmek veya uzağa atmak. ●●Ziynet olsun diyerek yüzük takmak. ●●Kocası için bile olsa kadının süslenmesi ve ziynet takması. ●●Başa veya vücuda yağ sürmek. ●●Kendi bedeninden veya bir başkasının bedeninden kıl koparmak veya tıraş etmek. ●●Tırnak kesmek, diş çektirmek. ●●Silah taşımak. ●●Harem’de biten her hangi bir bitki veya ağacı yerinden sökmek. ●●Kaşımakla veya misvaklanmakla da olsa bedeninden kan çıkarmak.

Page 289: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

287

●●Mücâdele etmek, yani; bir şeyin kabul ettirilmesi veya reddedilmesi için Allâh adına yemîn ederek çekişmek... gibi.

İhramlı iken yapılması haram olan davranışların, bir kısmını da olsa, bilerek veya bilmeyerek işleyen kimse, davranışına göre değişik kefaretler öder. Bu keffâretler; işlenen amele göre; ya deve ya inek ya da koyun kurban etmektir. Hacılar Mîkat’ta ihram giydikten sonra “lebbeyk” diyerek Îmân merkezi olan Mekke’ye doğru hareket ederler. Mekke’nin evlerini gördükleri zaman, telbiye getirmeyi (yani, lebbeyk demeyi) bırakırlar. Kabe’ye doğru yollarına devâm ederler. Kabe görüldüğünde, Allâh’ın büyüklük ve azameti düşünülerek Allâh’ın evine nazar edilir. O Ev’e ev sahibine bakarcasına bakılır, Allâh’a duâlar ve şükürler edilir, Peygamberlere @ ve Ehl-i Beyt’e @ salavât ile tekbîr (Allâhu Ekber) ve tehlîl (Lâ ilâhe illlallâh) getirilir, müminler için af ve bağışlanma dilenilir. Evet...Hacılar Kabe’nin çevresine ulaştıklarında, kelebeğin mumun etrafındaki, elektronların çekirdek çevresindeki dönüşleri, gezegenlerin Güneş etrafında yörüngelerinde hareket etmeleri misali, bu Kutsal Ev’in etrafında tavâf eder, dönerler, kendilerini ve kendilerine ait olan her şeyi Hz. İbrâhîm @ ve Hz. Hacer @ gibi Allâh’a teslîm ederler.

TAVAF

Mekke’ye ihramlı ve temiz bir şekilde gelindiğinde tam bir huşû ile, Mescidü’l-Harâm’a ulaşılır. Hacerü’l-Esved’in yanında durularak sol omuz Kabe’den taraf olmak üzere yedi kez Kabe’nin etrafında dönülür ki, bu amele tavaf denir. Tavaf amelini yerine getirmek için aranan bazı şartlar vardır ki, bunlar;

1. Cünüplük, hayız, nifas, gibi, büyük abdestsizlik ve küçük abdestsizlik hâlinden uzak bulunulmalıdır. Yani abdestli olunmalıdır.

2. Beden ve elbise necâsetten temiz olmalıdır. 3. Erkekler sünnetli olmalıdır. 4. Avret mahalli örtülü olmalıdır. 5. Tavafın bütün dönüşleri aralıksız olarak tamamlanmalıdır. 6. Tavafa Hacerül Esved hizâsından başlanmalı ve yine oradan

bitirilmelidir. 7. Kabe-i Muazzam’a solda kalacak şekilde tavaf yapılmalıdır.

Page 290: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

288

Tavaf sırasında vesveseye kapılmak, câhilce hareketlerde bulunmak, itişerek-kakışarak bu ameli yapmak haramdır.

Uydum kalabalığa misâli, kendini tamâmen irâdesi dışında tavaf yapan insan seline kaptırarak yapılan tavaf geçersiz olup, yeni baştan yapılması gerekir.

Kabe’nin yanında bulunan ve “Hıcr-i İsmâîl” denilen makam da tavaf alanına dâhil edilmelidir. Bu makamın içerisinden yapılacak tavaf geçersizdir.

Tavaf alanı, Beytullâh (Kabe) ile İbrâhîm makâmı arasında kalan mesâfe kadardır. (Yani; yaklaşık olarak 14 metredir.) Tavaf yapan kimse bu makâmın dışına çıkmamalıdır.

Tavafın bazı sır ve hikmetleri;

Tavaf ânında ziyâretçinin kalbi; Allâh’a saygı, sevgi, muhabbet, haşyet ve huşû ile dolu olmalı. Yaptığı o tavaf ile, Arş’ın etrafında devamlı hareket halinde olan Allâh’a yakın meleklerin rolünde olduğunu bilmelidir.

Tavafta amacın, sadece bedenin tavaf etmesi olmadığının bilinmesi gerekir. Kalbin tavafı ise, Allâh’ı gereği gibi tanımak, zikretmek, tesbîh, hamd ve şükretmekle olur.

Bu bakımdan tavafın sırrı, onun ruh ve hakîkati, kalbin ve zihnin Allâh’ı tavaf etmesi, bedenin bütün yaşamı boyunca Allâh’ın razı olacağı emir ve yasalar çevresinde dönmesi, İnsanın, Hakkı’ın çevresinde uydu olmasında yatmaktadır. Aksi halde dönmeye ayarlanmış bir robot, ve değirmeni döndüren bir beygirden farksız olunur.

TAVAF NAMAZI

Kabe’yi tavaftan sonra Hz. İbrâhîm’in @ makâmında aynen sabah namazı gibi iki rekat namaz kılınması farzdır. Bu namaz görevi yerine getirilirken, diğer namaz kılan ve hac görevlerini yerine getirmeye çalışan Müslüman’lar zahmete düşürülmekten sakınılmalıdır.

SA’Y

Page 291: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

289

Tavaf namazından sonra, oğlu Hz. İsmâîl’e @ su bulmak için Safa ile Merve arasında yedi defa gidip-gelen Hz. İbrâhîm’in @ eşi Hz. Hacer @ annemizin rolünde, yedi kez Mescidü’l Harâm’ın yanında bulunan Safa dağının eteğinden, Merve’ye doğru Sa’y’a niyet edilerek gidip, gelinilir. Safa ile Merve arasındaki bu gidiş gelişlere “Sa’y” denir ki, haccın farzlarındandır. Bu amel Safa’dan başlayıp, Merve’de bitirilmelidir.

TAKSÎR

Taksîr; saçı veya tırnağı kısaltmak demektir. Temettu umresi, son olarak saç veya tırnaklardan bir kısmının kesilmesiyle son bulur. Temettu haccının görevlerine başlayıncaya kadar ki zaman içerisinde, dileyen kimse ihram elbisesini çıkararak normal giysilerini giyebilir.

UMRENİN VAKTİ

Umrenin vakti; Şevvâl ve Zilkade ayları ile Zilhicce ayının ilk sekiz

günüdür. Hacılar umreyi yerine getirdikten sonra, 8 Zilhicce’ye kadar serbesttirler. Sekiz Zilhicce hacıların toplu olarak Hac görevlerine başlayacakları gündür.

Hacılar yapmaya çalıştıkları hac ve umre görevlerinin hem dünya hem de âhirette kâmilen faydalarını görmek isterlerse, boş kalan bütün zamanlarında dünyânın dört bir yanından Kabe’ye akın etmiş din kardeşleri ile tanışmalı, görüşmeli, dertleşmeli, fikir alış-verişinde bulunmalı, gıybet ve benzeri her türlü haramlardan uzak durmalı, Dünyâ İslâm kardeşliğinin pekişmesi için gayret göstermelidirler. Zîrâ bu mübârek günler ve mekanlar bu tür bir tanışma ve birlikteliğin ortaya konulacağı en müsait zamanlar ve en uygun yerlerdir.

Alevî; Hakk merkezli yörüngede dönendir.

TEMETTU HACCI

Page 292: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

290

Hac görevini yerine getirmek üzere Mekke dışından Mekke’ye gelen hacı, üzerine farz olan temettu umresini yaptıktan sonra, haccının tamamlanması için temettu haccına başlar357. Temettu haccının da farz olan amelleri şunlardır;

1. Mekke’de ihrâm giymek. 2. Arafat’ta vakfe yapmak. 3. Meşaru’l Harâm’da vakfe yapmak. 4. Mina’da Cemrey-i Ukbâ’yı taşlamak. 5. Mina’da kurban kesmek. 6. İlk kez hacca gidenler için; tıraş olmak. Hacları ilk olmayanlar için

taksîr yeterlidir. 7. Kabe’yi tavâf etmek. 8. İki rekat tavâf namazı kılmak. 9. Safâ ile Merve arasında sa’y etmek.

10. Nisâ (kadınlar) tavafını yapmak. 11. İki rekat nisâ tavafı namazı kılmak. 12. Zilhicce’nin 11. ve 12. Gecelerinde Mina’da kalmak. 13. Cemreleri taşlamak.

MEKKE’DE İHRÂM GİYMEK

Umre amellerini yerine getiren hacılar, temettu haclarını yapmak üzere Zilhicce ayının sekizinci günü bir kez daha Mekke’de ihramlarını giyerler ve bu temettu haccını îfâ etmek niyetiyle “Lebbeyk” diyerek Mekke’nin yaklaşık 24 km. yakınlarında bulunan Arafat dağına giderler.

ARAFAT’TA VAKFE

357 Hac görevini yerine getiren bir kadının tavaf ve sa’y’ının âdet günlerine denk gelme korkusu olduğu durumda, bu ibadetlerini vakfelerden önce yapması câizdir. Şayet bu ibâdetleri yapma esnâsında âdet hâli vâki olursa, yerine getiremediği ibadetlerinin kazâsını, temizlendikten sonra yapar. Hasta ve çok yaşlı olan kimselerin de tavaf ve say’ını vakfeden öne almaları câizdir. Hac ibâdeti, cemaatle birlikte icrâ edilen bir ibâdet olduğundan, gerekli açıklamaların, ayrıntıların Ehl-i Beyt yolunun değerli âlimlerinden öğrenilmesi her Müslüman-Alevi hacının görevidir.

Page 293: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

291

Zilhicce ayının dokuzuncu günü öğleden akşama kadar Arafat dağında beklenir. Bu bekleme esnasında insan, Hz. Âdem rolünde bir kişi olarak, Allâh katından uzaklaşmış bir kimsenin rûhî ve manevî hâli ile o mekanda bulunur, tüm günahlarından, bâtıl anlayış ve itikatlarından bir daha geriye dönmemek üzere tevbe eder ve Hakka ilticâ ederek duâ ve niyazda bulunur. Bu mekanda, insan kıyâmet gününün manzarasını bir ân olsun hatırlayarak o dehşetli zamana kendini hazırlamanın lüzûmunu hisseder ve Hakkın dergahından uzak kalmamanın gerekliliğini kavrar. Arafat”ta vakfe yapan hacı, tevbenin yanı sıra, Kendisine Allâh’ı ve emirlerini, yaratılış sırlarını, geçmiş ümmetlerin hayat hikâyelerini, kıyâmeti ve haşri hatırlatmak üzere çokça Kur’ân okumalı, Allâh’ı sürekli anmalı, tüm varlığıyla O’nun varlığını ve azametini hissetmeli, zikretmeli, Peygamber efendimize @ ve Ehl-i Beyt’ine @ salavât-ı şerîfeler getirmeli ve Allâh’a yakarış içerisinde bulunmalıdır. Kişi böylece Arafat’ta durmanın manevî hazzını, lezzetini ve meyvesini elde etmiş olur.

MEŞARU’L HARÂM’DA VAKFE

Güneşin batışından önce bütün hacılar Arafat dağından Müzdelife’ye

doğru hareket ederler. Yaklaşık olarak 6 km. yol aldıktan sonra Müzdelife’ye varırlar. Orada istirahat ederler, sonra akşam ve yatsı namazlarını kılarlar. Gece Müzdelife’de kalmak sünnet bir amel olup dileyenler orada kalırlar.

Bu gecede hacılar, şeytânlarla genel bir savaş günü olan ertesi gün için yetmiş adet ufak taşlardan toplayıp yanlarında bulundururlar. Fecir doğduktan sonra da Meşaru’l Haram’da farz olan vakfeyi yaparlar. Şafağın atması ve Güneşin doğması ile birlikte hacılar bir sel gibi Mina’ya doğru akmaya başlarlar.

Hacılar; Arafat’taki vakfelerinde yerine getirdikleri Kur’ân okuma, Allâh’ı anma, duâ, yakarış, zikir, salavât vs. gibi amellerini Meşaru’l Haram’daki ve Müzdelife’deki vakfelerinde de yaparlar ve o gecenin sessizliğinde Rabbi ile baş başa kalmaya ve O’na gözyaşı sunma, kalpten yönelme mutluluğu ve imkanını elde ederler.

CEMRE-İ UKBÂYI (BÜYÜK ŞEYTÂNI) TAŞLAMAK

Zilhicce’nin onuncu günü güneşin doğmasıyla birlikte, şeytânlarla mücadele etmek için hacılar Mina’ya doğru akmaya başlarlar. Şeytânın

Page 294: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

292

sembolü olan Cemre-i Akabe’nin hizâsına gelenler yedi ufak taşla onu taşlarlar. Her taş atıldığında da günahlarından af edilmeleri ve Allâh’ın amellerini kabul etmesi için duâda bulunurlar. Buradaki taşlamanın bir sırrı odur ki; insanoğlu gerek nefsinin şeytânlıklarına, dıştaki şeytânlaşmış kişi, kurum ve otoritelerin karşısında olarak onlarla dâimî bir savaş halinde olduğunu hatırlar, onları her yeni başlayan haftanın bütün günleri boyunca reddedeceğine, onlara karşı olacağına atmış olduğu yedi taş ile remzen, sembolik olarak işâret eder. Evet... Ey aşk ehli! Bu yedi taşı atmanın elbette ki sayısız hikmetleri vardır. Yine hikmetlerinden birisi de odur ki, insan, kendisini şeytâna ve bâtıl yollara sürüklemede temel uzuvları olan yedi uzvun (el, ayak, göz, kulak, dil, ağız ve tenâsül organı) taşkınlıklarına ve sapkınlıklarına dur diyecek, onları nefs-i emmârenin hizmetine vermeyecektir.

KURBAN KESMEK

Memleketinden uzak diyarlara giderek hac farîzasını yerine getirmeye

çalışan hacılar, bu amellerini yerine getirirken Allâh yolunda elbette ki çok ter dökerler.

Allâh için ter döken bu kimseler, öyle anlar gelir ki o kutsal mekanlarda muhtelif ortamlarda, gece ve gündüz göz yaşı da akıtırlar. Îmân hamurlarını ter ve gözyaşı mayası ile mayalandırarak yoğururlar.

Şimdi ise, îmân davası için kan-can vermenin zamanıdır. İşte kurban; Allâh yoluna gerektiğinde kan vereceğimizin, bu davada kanımızı, canımızı versek de ayrılmayacağımızın bir ifadesidir.

Bu mesaj, bize yüce İslam peygamberleri Hz. İbrahim Halîlullâh @ ile Hz. İsmail @ ve onların kutlu takipçilerinden mîras kalmıştır.

Mina’da Allâh için kurban edilecek hayvan; deve, sığır veya koyun olmalıdır. Bu hayvanlarda da bulunması gereken bazı özellikler vardır. Şöyle ki;

a-Deve altıncı yılını, inek ve keçi üçüncü yılını, koyun ise ikinci yılını doldurmuş olmalıdır.

b-Hayvanlar sağlıklı olmalıdır. c-Bedeninin her hangi bir uzvu eksik; kör, topal veya kuyruksuz vb.

olmamalıdır. d-Fazla yaşlı olmamalıdır.

Page 295: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

293

e-Aşırı derecede zayıf olmamalıdır. f-Yumurtaları çıkarılmış, burkulmuş olmamalıdır. Kurban kesmeye gücü yetmeyen kimse ise, hac ibâdeti döneminde

peşi peşine üç gün, hacdan döndükten sonra da yine peşi peşine yedi gün olmak üzere toplam on gün oruç tutmalıdır.

Haccın haricinde kurban kesmek Ehl-i Beyt yoluna göre müstehab (sünnet) bir ameldir. Hâli-vakti yerinde olanların Allâh için bu ibâdeti yerine getirmeleri gerekir.

Kurbanını kesen kişinin, kesilen hayvanı üç kısma ayırarak; yemesi, yedirmesi ve dağıtması önemle tavsiye edilen sünnetlerdendir.

Kurbanın kesilme âdâb ve erkânı diğer zamanlarda hayvan boğazlamak gibidir. Hayvanı kesende ve hayvan kesiminde uyulması gereken kurallara riâyet etmek gerekir.358

SAÇ TIRAŞI VEYA TAKSÎR

Mina’da yerine getirilen Cemre-i Ukbâ’yı taşlama ve kurban kesme farzlarından sonra üçüncü farz amelde saç tıraşı veya taksîrdir. İlk defa hac görevini yerine getiren kimsenin saçını tamamıyla tıraş etmesi gerekir. Kadınlar ise, başlarını tamamıyla tıraş etmez, saçlarından veya tırnaklarından bir miktarını keserler. Bunların haricindeki tüm hacılar tıraş veya taksir amelinden dilediklerini yerine getirirler. Temettu haccındaki diğer farz amellerden;

KABE’Yİ TAVAF ETMEK İKİ REKAT TAVAF NAMAZI KILMAK SAFÂ İLE MERVE ARASINDA SA’Y ETMEK NİSÂ TAVAFI YAPMAK İKİ REKAT NİSÂ TAVÂFI NAMAZI KILMAK, ise; Temettu umresinde yapıldığı şekilde yerine getirilirler.

Daha sonra sünnet bir uygulama olarak, Hacerül Esved’in yanına gidilerek O’na el sürülür (isti’lam edilir.) ve öpülür. O esnâda tekbîr getirilir, salavât-ı şerîfeler okunur, duâlar edilir. Şayet Hacerül Esved’e el sürme imkanı olmaz ise karşısına geçilerek tekbîr getirilir, duâlar edilir. Ve nihâyet yüce

358 İlmihâlimizin hayvan kesimi ve hükümleri kısmına bakınız.

Page 296: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

294

Allâh’a “Yâ Rabbi! Emânetimi edâ ettim, ahdimi yerine getirdim. Şâhit ol!” denilerek ilticâda bulunulur.

Nisâ (kadınlar) tavafının bazı hikmetleri;

Her ibâdet ve eylemin kendi içerisinde bir takım hikmetlerinin olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Nisâ tavafının yapılmasında da bir çok hikmetler vardır. Şu kadarını belirtelim ki yüce İslam dîni, kadına verilmesi gereken önemi ısrarla belirtmiş, şanlı Peygamberimiz de @ kadınlar hakkında bir çok tavsiyelerde bulunmuşlardır. Öyle ki toplumun yarısını oluşturan kadın tâifesi (analar) “ayakları altında Cennet bulunan” bir makâma oturtulmuş ve azîz kılınmıştır.

Kadın ve erkek arasında nikah bağı ile oluşan ilâhî antlaşma, aynı zamanda insan ile Allâh arasında da gerçekleşen bir antlaşma ve ahittir. Bu nikah ile eşler karı-koca vazîfelerinde ve âilevî sorunlarında Kur’ân’ın emirlerine uyacaklarına dâir Allâh önünde söz verirler.

Kabe’yi ziyâret eden hacılar da Nisâ tavafı ve namazı ile, eşlerinin ve âilelerinin hukûkuna sâdık kalacaklarını belirtmiş olurlar. Evlilikte, kadın ve erkek evlilik akdinin okunması (nikah) ile birbirlerine helâl oldukları gibi, ihrâma girmekle eşlerine harâm olan hacılar da kadınlar tavafı ve namazını yapmakla bir kez daha ahitlerini ve akitlerini yenilemiş, Allâh’ın emirlerine itaat edeceklerini belirtmekle de birbirlerine helâl olmuş olurlar.

MİNA’DA 11. VE 12. GECE İKÂMETİ

Hacılar, Mekke’de yapılması gereken beş ameli yerine getirdikten sonra, büyük bir ordu gibi çadırlarda konaklamak ve şeytânlar aleyhine genel bir savaş başlatmak için 11. ve 12. gece çadırlarda kalmak üzere Mina’ya geri dönerler. Mina’daki bu konaklama da bir ibâdet olup, Allâh’a itaat için hâlis ve temiz niyetlerle yerine getirilmelidir. Hastalar, hasta bakıcıları, Mina’da kalmaları halinde müşkül duruma düşebilecek kusurları olanlar, mallarının çalınacağından korkan kimseler, Mekke’de hacılara su verme vazifesini üstlenen kişiler ve Mekke’de gece sabaha kadar ibâdet etmek isteyen kimseler Mina’da kalmak mecbûriyetinde değildirler.

Page 297: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

295

CEMRELERİN TAŞLANMASI

Zilhicce’nin onbir ve onikinci günleri şeytânlarla savaş günleridir. Mina’da bulunan şu üç sütun; Birinci Cemre, Orta Cemre ve Son Cemre üç putu temsil eder. Hacılar, bu sembolik savaşta (savaş tatbikâtında) nişan alarak, şeytândan ve her türlü günahlardan, nefsin azgınlığından Allâh’a sığındıklarını duâ ve niyazları-yakarışlarıyla ifâde ederek, her sütuna yedişer taş atarlar. Cemrelerin taşlanmasıyla hac amelleri sona ermiş olur. Ziyaretçilerin çoğu Mekke’ye dönerler. Mekke’de sünnet olan bazı amelleri icrâ ederler, güzîde Sahabîlerin (r.a.) ve Ehl-i Beyt’in @ mezarlarını ziyâret ederler, Kur’ân okur, duâlar eder, salât ve selâm gönderirler. Daha önce Medîne’ye uğramamış olanlar da Resûlullâh’ın @ ve kutlu sîmâların (r.a.) kabirlerini ziyâret amacıyla Medîne’ye giderler.359

İMÂM CAFER SÂDIK @ AÇISINDAN HACCIN BAZI SIRLARI

İmâm Cafer Sâdık @ bir rivâyete göre Haccın sır ve inceliklerini şöyle

beyân etmektedir; 1. Hacca gitmeye niyet ettiğin zaman, hareketten önce kalbini Allâh için her

türlü dünyevî iş, perde ve engelden temizle. 2. Bütün işlerini yaratana havâle et. 3. Bütün işlerinde hareket ve sükûnet ile Allâh’a tevekkül et. 4. İlâhî kazâ ve kadere boyun eğ. 5. Dünyâyı ve rahatlığı bırak. 6. İnsanların senin boynunda olan haklarını edâ et.

359 Biz, hac ile ilgili genel hükümleri ve özellikle de farz konumundaki hükümleri ayrıntılarına girmeden vermeye çalıştık. Hacca gidecek olan Ehl-i Beyt dostu Müslümanların istifâde edebilecekleri tarzda bir hac ibâdeti rehberini edinmeleri ve bu yolun kıymetli âlimlerinin de hacimli hac rehberi hazırlamaları zarûrî bir ihtiyaçtır. Haccın ayrıntılı hükümleri ve hikmetleri ile ilgili geniş bilgi için bakınız: Seyyid Rûhullâh ®:Tam ilmihâl, Tahrîru’l Vesîle, Seyyid Hoî: Tam ilmihâl, Allâme Hıllî: Şerâiu’l İslâm, Muhtasaru’n Nâfî fî fıkhı’l İmâmiyye, B. Azar Şîrâzî: İslâm’ın büyük ibâdî-siyâsî kongresi Hac, Ali Şeriatî: Hac, vs.

Page 298: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

296

7. Yol arkadaşlarının yanlarında getirdikleri azığa, kendi malına, gençliğe ve gücüne güvenme. Bunların, senin düşmanın ve azâbın olmasından kork. Çünkü bir kimse Allâh’ın rızâsını iddia edip de Allâh’tan başka bir şeye güvenirse, o şey onun düşmanı ve azâbı oluverir. İlâhî yardım olmaksızın Allâh’tan başka hiç bir şeyin güç ve kudretinin olmadığını bil.

8. Bir daha geri dönmeyecekmiş gibi kendini o yolculuğa hazırla. 9. Yol arkadaşlarınla iyi geçin. 10.İlâhî farzlara ve Hz. Resûlullâh’ın @ sünnetlerine riâyet et. 11.Sana farz olan her şeye riayet et; yani edepli olmak, tahammül etmek,

sabırlı olmak, şükretmek, kardeşlerine muhabbet ve sevgi göstermek, cömertlik ve mal ihsânında bulunmak gibi.

12.Daha sonra tevbe suyu ile gusül et ve kendini bütün günahlardan temizle, arındır.

13.Sıdk, safâ, huzu ve huşû elbiselerini giy. 14.Allâh’ı hatırlamaktan, Allâh’a ibâdet etmekten seni uzaklaştıran her şeyi

kendine haram kıl. 15.Temiz, hâlis ve tezkiye olmuş bir cevapla ilâhî çağrıya “Lebbeyk” de. Kuvvetli

ilâhî ipe sımsıkı sarıl. 16.Beytullâh’ın etrâfını tavaf eden Müslüman’lara bedeninle katıldığın gibi,

Arş’ın etrafını tavaf eden meleklere de kalbinle katıl. 17.Nefsânîlikten, hevâ ve heveslere kapılmaktan sakın ve kendini onlardan

uzak tut. 18.Mina’ya doğru hareket etmekle gafletten ve haktan ayrılmaktan sakınmış

ol. 19.Allâh katında Allâh’ın birliğine dâir ahdini yenile. 20.Kalbinle Allâh’a yaklaş. 21.Müzdelife’de takva kazanmaya bak. 22.Arafat dağının tepesine gittiğinde rûhunla Allâh’ın huzûruna yüksel. 23.Kurban kestiğin zaman, hevâ, heves ve tamah boğazını kes. 24.Cemreleri taşladığında, şehvetleri, alçaklığı, kötü ve çirkin işleri kendinden

uzaklaştır. 25.Başını tıraş etmekle bâtınî ve zâhirî ayıpları, kötü sıfatları terket. 26.Harem’e girmekle, Allâh’ın emânına ve ilâhî gölgeye girdiğini düşün. 27.Beytullâhü’l Harâm’ı, Beyt’in sahibine saygı ve O’nun ma’rifet ve celâli hakkı

için ziyâret et. 28.Hacerü’l Esved’e el sürdüğünde Allâh’ın azameti karşısında huşû içinde ol.

Page 299: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

297

29.Vedâ tavafı ile Allâh’tan gayrı her şeye vedâ et. 30.Safâ ve Merve’de kendi benlik ve vasıflarından geçerek kendini Allâh’ın

karşısında geçenlerden eyle. 31.Hac amelleri; başlangıcından sonuna kadar akıllılar ve düşünebilenler için,

ölüme, mezara, mezardan kalkmaya ve kıyâmete-haşr’e işârettir.360

İMÂM ZEYNELÂBİDÎN’E @ GÖRE HACCIN HAKÎKATİ

İmâm Zeynelâbidîn @ hacdan geri döndükleri zaman Şiblî, İmâmı @ karşıladı ve aralarında şöyle bir konuşma geçti; “Hz. İmâm Seccâd (Zeynelâbidîn) O’na sordu: - Ey Şibli, hac merâsimlerini yerine getirdin mi?

Şibli; Evet, Ey Allâh’ın Resûlünün evlâdı (torunu) dedi. İmâm @ buyurdular; - Acaba Mikat’a giderek, dikilmiş elbiseleri üzerinden çıkardın ve

guslettin mi? Evet, dedi Şibli. İmâm @ tekrar sordu; - Mikat’a girdiğin zaman günah elbisesini bir kenara atarak, Allâh’a

itaat elbisesini giymeye niyet ettin mi? Şibli, hayır dedi. - Dikili elbiselerini çıkarırken riyâkarlık, nifak ve günah olması

muhtemel işlerden arınmaya niyet ettin mi? Hayır, dedi Şibli. Bunun üzerine, İmâm @; Eğer durum böyle ise, sen ne Mikat’a

girmişsin, ne dikili elbiselerini çıkarmışsın ve ne de gusül etmişsin demektir, dedi. İmâm @ yeniden sormaya başladı; - Acaba vücudunu temizleyip, ihram giydin ve haccetmeye karar verdin mi? Şibli; evet ey Allâh’ın Resulü’nün evladı! (torunu) dedi.

- Temizlik anında ihram giydiğinde ve hac etmeye karar verdiğinde acaba tevbe ilacı ile kendini günahlardan arındırmaya da niyet ettin mi?

360 Mesabihü’ş Şeria: Bab: 21. B. Azar Şirazi: İslâm’ın büyük ibâdî-siyâsî kongresi: sh: 54-57

Page 300: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

298

- İhram giydiğin zaman Allâh’ın haram kıldığı her şeyi kendine haram etmeye niyet ettin mi? Şibli, dedi; hayır. - Haccetmeye karar verdiğin zaman ilâhî olmayan bütün karar ve antlaşmaları ayaklarının altına alacağına niyet ettin mi? Hayır, dedi Şibli. - Öyle ise, sen ne temizlik yapmışsın, ne ihram giymişsin ve ne de hac etmeye karar vermişsin. İmâm @ yeniden sordu; - Acaba Mikat’a girdin, iki rekat ihram namazı kıldın ve Lebbeyk dedin mi? Evet. - Mikat’a girdiğin zaman ziyâret amacıyla oraya girdiğine niyet ettin mi? Hayır. - İki rekat namaz kıldığın zaman amellerin en iyisi olan namaz sâyesinde yüce Allâh’a daha yakın olmaya niyet ettin mi? Hayır. - Lebbeyk dediğin zaman, Allâh’a itaat etmeye dâir taahhüdün sebebiyle her işte bunu söyleyeceğine, her türlü günah olan sözleri söylemeyeceğine niyet ettin mi? Hayır, dedi Şibli. - Öyleyse sen ne Mikat’a girmişsin, ne namaz kılmışsın ve ne de Lebbeyk demişsin. İmâm @ tekrar sordu; - Acaba, Harem’e girip, Kabe’yi görüp namaz kıldın mı? Evet. - Harem’e girdiğin zaman, Müslüman’ların gıybetini etmeyi her zaman ve mekanda kendine haram kılacağına niyet ettin mi? Hayır. - Mekke’ye ulaştığın zaman bu yolculuktan hedefinin yalnızca Allâh olduğunu hiç düşündün mü? Hayır. - Öyleyse, sen ne Harem’e girmişsin, ne Mekke’yi görmüşsün ve ne de namaz kılmışsın. İmâm @ yeniden sordu;

Page 301: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

299

- Acaba Kabe’yi tavaf ettin, erkanını yaptın ve Sa’y da bulundun mu? Evet. - Sa’y ettiğin zaman, şeytânın ve nefs-i emmârenin şerrinden Allâh’a sığındığına niyet edip ve her şeyi bilen Allâh’ın bu içinde bulunduğun durumları da bildiğini düşündün mü? Hayır.

- O halde ne tavaf etmişsin, ne erkânı yerine getirmişsin ve ne de sa’y etmişsin. İmâm @ tekrar sordu; - Acaba Hacerü’l Esved’e el sürüp, Hz. İbrâhîm’in @ makâmında durdun ve orada iki rekat namaz kıldın mı? Evet. - Ah, ah! Hacerü’l Esved’e el süren aslında Allâh ile musâfaha yapmış olur. Öyleyse ey zavallı! Çok büyük bir saygınlığı olan bu işin değerini düşürmemeye ve ilâhî emirlere aykırılık yüzünden günahkar kimseler gibi kulluk sözünün (musâfahanın) anlamını harap etmemeye dikkat et. Daha sonra, yine buyurdu @; - Hz. İbrâhîm’in @ makâmına girdiğin zaman, tam bir itaat kararıyla ve Allâh’a her türlü isyâna karşı koyarak bu mukaddes mekanda vakfe ettiğine niyet ettin mi? Hayır.

- İbrâhîm’in @ makâmında iki rekat namaz kıldığın zaman, gerçekte İbrâhîm’in @ namazını kıldığına ve böyle bir namazla şeytânın burnunu yere sürttüğüne niyet ettin mi? Hayır.

- O halde, ne Hacerü’l Esved’e el sürmüşsün, ne İbrâhîm’in @ makamında vakfeye durmuşsun ve ne de iki rekat namaz kılmışsın.

İmâm @ soru sormaya devam ederek; - Acaba Zemzem kuyusunun yanına giderek ondan su içtin mi? Evet, dedi Şibli. - O halde Hakka itaat etmekte kendini gözetleyip ve gözünü

günahlardan sakındıracağına niyet ettin mi? Hayır. - Öyleyse, ne Zemzem kuyusunun yanına gitmişsin ne de ondan su

içmişsin. - Peki, Safâ ve Merve’ye gittin ve o iki yer arasında sa’y ettin, gidip

geldin mi?

Page 302: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

300

Evet. - Sa’y ederken korku ile ümit arasında bir hal aldın mı? Hayır. - Öyleyse, Safâ ve Merve arasında ne Sa’y etmişsin, ne yol yürümüşsün

ve ne de gidip gelmişsin. Daha sonra, İmâm Zeynelabidin @ şöyle buyurdu; - Acaba Mina’ya gitmek için Mekke’den çıktın mı? Evet, çıktım. - Çıktığın zaman dilinle, elinle ve düşüncenle halkı rahatsız etmemen

gerektiğini hiç düşündün mü? Hayır. - Öyleyse Mina’ya gitmek için Mekke’den yola çıkmamışsın. - Acaba, Arafat’ta vakfeye durdun, Rahmet dağının tepesine çıktın,

orada Allâh’a yalvardın mı?(Lebbeyk dedin mi?) Evet, dedi Şibli. - Arafat’a gittiğin zaman Allâh’ı tanıma hakkına riâyet edip, ilâhî ilimleri

kavrayarak bütün varlığınla Allâh’ın kudret ve egemenliği altında olduğunu, Allâh’ın senin içinde ve dışında olanlardan haberi olduğunu bildin mi?

Hayır. - Acaba, Rahmet dağına çıktığın zaman Allâh’ın her inanan erkek ve

kadına rahmette bulunacağını ve her Müslüman kadın ve erkeğe doğru yolu göstereceğini düşündün mü?

Hayır.... - O halde sen ne Arafat’a gitmişsin, ne Rahmet dağına çıkmışsın ve ne

de Allâh’a yalvarmışsın. Hz. İmâm @ daha sonra şöyle buyurdu; - Acaba, Arafat ve Meşar arasında geçtin, Müzdelife topraklarında yol

yürüdün ve orada çakıl taşları topladın mı? Acaba Meşaru’l Harâm’a uğradın mı?

Evet. - Arafat ve Meşar arasında yol yürüdüğün, sağa-sola sapmamaya

çalıştığın zaman, hak dinden de sağa-sola sapmamaya da niyet ettin mi? Hayır. - Müzdelife’de yürüdüğün ve orada çakıl taşlarını topladığında, bütün

günah ve câhiliyyeleri kendinden uzaklaştıracağına, ilmini ve amelini sağlamlaştıracağına niyet ettin mi?

Hayır.

Page 303: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

301

- O halde, ne Meşar’da yol yürümüşsün, ne Müzdelife’de çakıl toplamışsın, ne de Meşaru’l Harâm’a varmışsın.

İmâm @ sonra buyurdu; - Acaba, Mina’ya vardın, Cemre’yi taşladın, başını tıraş ettin ve kurban

kestin mi? Evet. - Mina’ya varıp şeytân taşladığında, murâdına erdiğini ve Allâh’ın senin

isteklerini karşılayacağını düşündün mü? Hayır. - Şeytânı taşladığın zaman, düşmanın İblise karşı çıktığına ve önemli

hac merâsimlerini sona erdirmekle şeytânın yoluna gitmeyeceğine niyet ettin mi?

Hayır. - Acaba, başını tıraş ettiğinde, bütün çirkin davranışlardan, başkalarına

karşı zulmetmekten arındığını ve dünyâya ilk geldiğin gibi günahlardan kurtulduğunu düşündün mü?

Hayır. - Acaba, kurban kestiğin zaman zühd hakîkatine sarılarak, her türlü

tamahın boğazını kesmenin ve gönlünün meyvesi -oğul İsmail’in- başını kesmekle kendinden sonra gelecekler için Allâh’a kulluk etmek ve O’na yaklaşmanın temelini atan Hz. İbrâhîm’in @ sünnetine uyduğuna niyet ettin mi?

Hayır. - O halde sen ne Mina’ya gitmişsin, ne şeytân taşlamışsın, ne başını

tıraş etmişsin, ne kurban kesmişsin ve ne de Allâh’a yakınlaşmışsın. Sen gerçekte hac yapmamışsın, geri dön. Şibli, kendi câhilliğinden ve hac merâsimini gerektiği gibi tam olarak yerine getiremediğinden dolayı üzüntüye kapıldı, ağlamaya başladı. O günden sonra, gelecek yıl daha üstün bir marifet ve sağlam bilgi ile hac ibâdetinin amellerini yerine getirebilmek için haccın sırlarını öğrenmeye koyuldu.”361

SEYYİD RÛHULLÂH’A (r.a.) GÖRE HACCIN BAZI HAKÎKATLERİ VE TAVSİYELER

“...Haccın hakîkati şudur; Gidiniz, halkın derdini öğreniniz, yoksulların nasıl bir durumda olduğunu görünüz ve onların dertleriyle ilgileniniz. Eğer

361 B. Azar Şirazi: İslâm’ın büyük ibâdî-siyâsî kongresi Hac: sh: 58-64

Page 304: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

302

insanlar hacca gitmekle daha önce sâhip olamadıkları bir refah içerisinde olmaları gerektiğini düşünürlerse bu hac olmaz... ...Ey Kabe’nin ziyâretçileri! Kendi amellerinize dikkat edip, kendinizi korumalısınız. Bu yolculuğunuzu Allâh’a doğru bir yolculuk olarak değerlendiriniz. Bu yolculuğunuz ile belki de Allâh katında çok üstün bir derece kazanacağınızı biliniz. Allâh göstermesin, zilletin en aşağı mertebesine düşme ihtimâli de vardır. ...Dikkat ediniz ki hac yolculuğu maddî kazanç ve alış-veriş yolculuğu değildir. Dünyâ malı elde etme yolculuğu da değildir. Bu yolculukta yapılan bütün işler Allâh’ın rızâsını kazanmak için olmalıdır... ...Sizler şeytânı, içinizdeki şeytânları taşlamaya gidiyorsunuz. Siz, Rahmânî olunuz ki taşlamanız da Rahman ordusunun şeytânı taşlaması olsun. Siz, kutsal vakfeler yapıyorsunuz, bu vakfelerinize günah bulaştırmayınız ve yasak olan amelleri işlemeyiniz... Hac farzı, diğer farzlar arasında farklı bazı özelliklere sahiptir. Denebilir ki onun siyâsî ve sosyal yönü diğer yönlerinden üstündür. Bununla birlikte ibâdet yönü de apayrı bir özelliğe sâhiptir... ...Hacda bulunan bu muhteşem topluluk, Müslüman’ların karşı karşıya bulunduğu sorunları incelemeli ve bu sorunların giderilmesi yolunda ortak çareler aramalı, kararlar almalıdır... ...Hacca giden Alevî-Şîi Müslüman’lar orada fitneye sebep olacak hal ve hareketlerden şiddetle kaçınmalı, Ehl-i Sünnet Müslüman kardeşlerinin cemaat namazlarına iştirak etmeli, bölücülük ve fitne olarak algılanabilecek davranışlar sergilememelidirler...”362

Hac yolculuğu âdâbı;

1.Yola çıkılacağı zaman besmele çekilmeli. 2.Sadaka verilerek ve Âyete’l Kürsi okunarak yolculuğa başlanmalı. 3.Yol arkadaşlarına yardım edip onların ihtiyaçlarının giderilmesine

çalışılmalı. 4.Harcama hususunda kendisi gibi olan bir yol arkadaşı seçmeli. 5.Herkese iyi ahlakla muâmele etmeli. 6.Beraberinde yeteri miktarda azık alınmalı.

362 B. Azar Şirazi: İslâm’ın büyük siyâsî-ibâdî kongresi Hac: sh: 66-68

Page 305: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

303

7.Yol arkadaşlarıyla şerîat dairesinde şakalaşarak yolculuk stresini azaltmaya çalışmalı.

8.Namaza ehemmiyet vermeli ve vaktin evvelinde kılmalı. 9.Ziyâret yolculuklarına çıkmadan önce, mümkün ise gusletmeli. 10.Yolda yersiz konuşmayı, kavgayı ve husumeti terk etmeli. 11.Dâima abdestli olmaya çalışılmalı. 12.Ziyâretçinin elbisesi temiz, yeni, güzel ve beyaz olmalı. 13.Güzel kokular sürünülmeli. 14.Mukaddes mekanlara girilirken, sükûnet ve vakar ile adım atmalı,

huşû içerisinde baş öne eğilmeli. 15.Özellikle hac seferinde âileye hediyeler getirilmeli.

Bir kaç sağlık tavsiyesi;

Hacı adaylarının, fazla sıcaklık yüzünden meydana gelen hastalıkları önlemek için aşağıdaki konulara dikkat etmeleri ve onları yerinde uygulamaları gerekmektedir;

1. Yeterince su içiniz. 2. Vücuttaki tuz miktarı, terleme yoluyla normalin altına iner. Bu tuz

düşüklüğünü günlük yemeklere, sebze ve salatalara tuz eklemekle gidermeye çalışınız. Doktor tavsiyelerine önemle uyunuz.

3. Beyaz, açık renkli, ince ve zarif elbiselerden yararlanınız. Su geçirmeyen, naylon veya benzeri elbiseleri giymekten sakınınız.

4. Sağlıkça durumunuz elverişli ise, soğuk suyla duş alınız. 5. Vücudunuzun Arabistan sıcağına alışabilmesi için Arabistan’a

hareketten bir kaç hafta önce, günde bir kaç saat güneşleniniz. Yürüyüşler yaparak vücudunuzu alıştırınız.

6. Mümkün olursa dînî amellerinizi havaların soğuduğu ve rüzgar esintilerinin bulunduğu gecelerde yapınız. Gündüzün sıcaklığı altında, bedensel faaliyetlerden ve yol yürümekten sakınınız.

7. Daha önce yapılmış ve bozulmaya yüz tutmuş yemeklerden yararlanmayınız.

8. Her zaman ve her yerde temiz ve kontrollü suları içiniz, şüpheli sulardan uzak durunuz.

9. Baş dönmesi, kusma ve diğer rahatsızlıklarınızda vakit geçirmeden doktora baş vurunuz.

Page 306: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

304

10.Tuvalete gidince elinizi sabunla yıkayınız. Kağıt mendiller ya da temiz havlularla kurulanınız.

11.Her gün bedeninizi ve ayaklarınızı yıkayınız. 12.Tırnaklarınızın uzamamasına dikkat ediniz. Devamlı hamama

gidiniz ve kendinize ait temiz havlularla kurulanınız. Her yerde ve her zaman Resûlullâh’ın @ şu hadîsini hatırınızdan

çıkarmayınız.

Ki, @ buyurmuştur; “Temizlik îmandandır.”

HAC, UMRE, KURBAN VE ZİYÂRET İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT KELÂMINDAN NURDAN DAMLALAR

Resûlullâh (s.a.a.) buyurdular; “Hac, zayıfların cihâdıdır.”363 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Bir hac, içerisi altın dolu bir evin altınlarının, tükeninceye kadar sadaka olarak verilmesinden daha hayırlıdır.”364 İmâm Cafer Sâdık @ ve İmâm Ali @ buyurdular; “Yılın her ayında bir umre yapılabilir. En faziletli umre ise, Receb ayında yapılanıdır.”365

Yine İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Hacılar üç kısımdır: Bir kısmı; Cehennemden âzad olanlardır. Bir kısmı; analarından doğdukları gün ki gibi günahlarından arınanlardır. Bir kısmı da; âile efrâdını ve malını Allâh’ın koruması altına almış olanlardır. Bu sonuncusu; en düşük karşılıkla (mükâfatla) geri dönen hacılardır.”366 İmâm Zeynelâbidîn @ buyurdular; “Ey hacca gitmeyen-gidemeyenler! Hacıları karşılayınız, onlarla musâfaha (tokalaşma, kucaklaşma vs.) yapınız.

363 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 259, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 146, c: 4 sh: 298 364 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 260 365 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 534-536, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 142, 276, 278, İstibsâr: c: 2 sh: 326 366 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 262, Tehzîb: c: 5 sh: 21

Page 307: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

305

Onlara hürmet gösteriniz. Onlarla mükâfatlarında ortak olmak istiyorsanız bu şekilde davranınız...”367 Dînin Güneşi İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Hac görevini yerine getirenler olduğu müddetçe bu din ayakta kalacaktır.”368 İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu; “Bir kadın yanında mahremi olmadan hacca gidebilir mi?” İmâm @ buyurdular; “Nefsini, ırzını koruyabilecek ise (her yönden emniyette olacaksa), evet gidebilir.”369 Hz. İmâm Muhammed Bâkır @ “Hac bilinen aylardadır...” [Bakara (2): 197] âyeti hakkında, bu aylar; “Şevvâl, Zilkade ve Zilhicce aylarıdır. Bunların dışındaki aylarda hiç kimse hac yapamaz.” buyurdular.370 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu; “Zemzem suyu, içen kimseye şifâdır.”371

Ehl-i Beyt İmâmlarından @ nakledilmiştir ki; “...Kurban kesmenin en faziletli olduğu gün bayramın birinci günüdür.”372 İmâm Cafer Sâdık’a @; “Kurban kesmek hakkında” sorulduğunda, şöyle buyurdular; “Gücü yeten her Müslüman’a kurban kesmek gereklidir.”373 İmâm Cafer Sâdık’tan @ nakledildiğine göre; “Deve, sığır gibi büyük baş hayvanlar kurban edilirken yedi kişiye kadar ortak olunabilir.”374 İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdu; “Hiç kimsenin Mekke’de Kabe binâsından daha yüksek binâ yapması uygun değildir.”375 İmâm Cafer Sâdık’ın @ naklettiğine göre, Resûlullâh (s.a.a) şöyle buyurdular; “Kim beni diri iken ya da ölümümden sonra ziyâret ederse, kıyâmet günü o kimseye şefaatçi olurum.”376

367 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 264, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 147 368 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 271 369 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 282, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 268 370 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 289, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 278 371 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 135 372 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 292, Tehzîb: c: 1 sh: 504, İstibsâr: c: 2 sh: 264 373 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 292 374 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 294, Tehzîb: c: 5 sh: 208, İstibsâr: c: 2 sh: 266 375 Tehzîb: c: 5 sh: 420, 448 376 Furû-u Kâfî: c: 4 sh: 548, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 345, Tehzîb: c: 6 sh: 3-4

Page 308: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

306

Kurbanın hakikatine erenler, rûz-i mahşerde yalnız kalmazlar.

HUMUS

Page 309: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

307

Ehl-i Beyt yoluna göre; İslâm’ın farzlarından birisi de, Âl-i Beyt’in hakkı olan humusun verilmesidir. Humus; Kelime anlamı olarak beşte bir demektir. Dînî literatürdeki anlamı ise; belli mallardan belirtilen ölçüler içerisinde beşte bir kısmının hak sâhiplerine verilmesidir. Humus; Kur’ân-ı Kerim’de [Enfâl sûresi (8): 41.] âyette belirtildiği üzere farz kılınmıştır. Bu konuda Yüce Allâh buyuruyor: “...bilin ki; ganimetlerin humusu (beşte biri); Allâh’a, Resûlüne, Zilkurbâ’ya (Resûle akrabalığı olanlara), yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir...” Bu âyette ganîmetlerin humusunun verilmesi emredilmektedir. Şanlı Peygamberimiz @ ve Oniki İmâm efendilerimiz de @ bahsedilen ganîmetlerin nelerden ibâret olduğunu ve hangi hallerde humusunun verilmesi gerektiğini bizlere açıklamışlardır. Biz de Ehl-i Beyt yolunun bağlıları olan Müslüman’lar olarak bütün kazanç çeşitlerinin ganîmet kapsamına girdiğine itikât ediyor, bu farzın bugün de geçerli olduğuna inanıyoruz. Ehl-i Sünnet’in hadîs kaynaklarından Sahîh-i Buhârî’de nakledildiğine göre, Resûlullâh @ efendimiz şöyle buyurdular: “Ben size dört şeyi emrediyorum. Allâh’a îmân ettikten sonra namaz kılmayı, zekat vermeyi, Ramazan orucunu tutmayı ve ganîmetlerinizin (kazancınızın) beşte birini (humusunu) Allâh yolunda vermeyi.”377

Târihin bazı dönemlerinde Âl-i Beyt’in @ hakkı olan humus, hak sâhiplerine maalesef verilmemiştir. Ehl-i Beyt’in ve Âl-i Muhammed’in @ İslâm’daki yerine ve önemini hakkıyla bilen biz Ehl-i Beyt yolunun bağlıları Alevî-Şiî Müslüman’larda ise, humusun verilmesi bugüne kadar devâm edegelmiş ve Allâh’ın izni ve inâyeti ile kıyâmet gününe kadar da devâm edecektir. Zekat konusunda değindiğimiz gibi, Ehl-i Beyt soyundan olan kimselerin, çok zarûri haller dışında zekattan-sadakadan pay almaları ilâhî bir emirle yasak kılınmıştır. İşte bundan dolayıdır ki, Cenâb-ı Allâh onlara humus denilen payın verilmesini emretmiş, bu mektebin maddî ihtiyaçlarının bu vesîle ile karşılanarak güçlenmesini murâd etmiştir. Bu konuda İmâm Cafer Sâdık @ şöyle buyuruyorlar: “Kendisinden başka ilâh olmayan Allâh, bize sadaka-zekat almayı haram kıldı. Buna karşılık,

377 Sahîh-i Buhârî: c: 4 sh: 44, Ehl-i Sünnet kaynaklarına göre de humusu verilmesi farz olan malların yalnızca savaşta elde edilen ganîmetlerden ibâret olmadığının bazı naklî delilleri için bakınız: Sahîh-i Buhârî: c: 2 sh: 136-137

Page 310: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

308

humus hakkını bizim için takdîr etti. Sadaka-zekat almak bize haramdır. Humusun ise bize verilmesi farzdır.”378 Anadolu topraklarında da yüzyıllarca Ocakzâdelere (dede, baba, seyyidlere) çeşitli münâsebetlerle verilmiş olan ve adına “Hakkullâh” diyebileceğimiz pay da, esâsen bir nevî humustur. Ancak, halkımızın konunun teferruatı hakkındaki cehâleti, bunun biraz da gelişi güzel sürmesine ve zaman zaman da aksamasına sebep olmuştur.379

NELERDEN HUMUS VERİLİR?

Yedi şeyin humusunun verilmesi farzdır:

1. Kazancın kârı. 2. Maden. 3. Defîne. 4. Denize dalmakla çıkarılan mücevherler. 5. Helalle karışmış ve ayırt edilmesi mümkün olmayan haram mal. 6. Savaşta elde edilen ganimetler. 7. Zımmî kâfirin Müslüman’dan satın aldığı yerler.

Kazancın kârı

Bir kimse; ticâret, sanat, ziraat ve diğer kazanç yollarından bir çok mal elde eder. Bu kazancından kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin yıllık masraflarını karşılar. Geriye de ne artarsa bu artan miktarın humusunu vermelidir. Kazançlardan, yıl ortasında yemek, elbise, ev eşyası, ev alımı, düğün masrafları, kız için çeyiz, ziynet ve benzeri işler için yapılan masraflar toplumun ortalama yaşam standartlarından daha lüks değilse bu yapılan harcamalara humus gerekmez. Bir malın humusu verilmedikçe, o maldan hiç bir sûrette istifâde etmek dînen uygun değildir.

378 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 2 sh: 21 379 Humus hakkında geniş bilgi için bakınız: Ehl-i Beyt Mesajı dergisi: sayı: 13 sh: 74-80, Kâşifu’l Ğıtâ: Caferî mezhebi ve esasları: sh: 72-73, Prof. Dr. Muhammed Ticani Semavî: Doğrularla birlikte: sh: 261-267, Ahmed Sabri Hamedâni: İmâm Cafer Sâdık buyrukları: sh: 118, İslam’da ışıklı yol; Ehl-i Beyt yolu...

Page 311: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

309

Hediye olarak gelen maldan humus vermek farz değildir. Ancak, gelen hediyenin humusu verilmemiş maldan olduğu bilinirse, o hediyenin de humusu verilmelidir.

Kadının aldığı mehirin de humusu yoktur. Yine, bir kimsenin elde ettiği mîrastan da humus verilmesi farz değildir. Ancak, ele geçen mîrâsın humusunun verilmediği bilinirse, o mîrâsın humusu verilmelidir.

Kâfirden veya humusun farz olduğuna inancı olmayan bir kimseden, humusu verilmemiş bir mal ele geçerse onun humusunu vermek farz değildir.

Maden

Altın, gümüş, kurşun, bakır, demir, petrol, taşkömürü, akik, tuz... vb. diğer bütün madenler, bütün masraflar düştükten sonra nisab miktarına ulaşırsa humusunun verilmesi farzdır.

Madenlerin nisab miktarı; 105 miskal (yani; 504 gram civârı) gümüş veya 15 miskal (72 gram civârı) altın değerindeki madene sahip olmaktır.

Defîne

Defînenin nisab miktarı da 504 gram gümüş veya 72 gram altın değeridir. Defînenin ele geçirilmesi için yapılan tüm masraflar düşüldükten sonra elde kalan defînenin değeri belirtilen miktara ulaşırsa humusunun verilmesi farzdır.

Denizden çıkarılan mücevherler

Denizden çıkarılan inci, mercan ve diğer mücevherler yapılan masraflar çıktıktan sonra 4.8 grama ulaşırsa onun humusu verilmelidir. Maden, defîne, denizden çıkarılan mücevherler başkaları ile ortaklaşa olarak elde edilirse masraflar düştükten sonra kişi başına düşen miktar belirtilen gramajda ise humusu verilmelidir. Bütün bunlar, belirtilen miktarlara ulaşmazsa, o taktirde diğer kazançlarla birlikte hesap edilir. Yıllık bütün masraflar çıktıktan sonra arta kalan olursa “kazancın humusu” bölümünde anlatıldığı tarzda humus verilir.

Helâl ile karışmış haram mal

Haram mal ile helal mal birbirlerinden ayırt edilemeyecek şekilde karışmış ise, malın temizlenerek helâl hale getirilmesi için bütün malın humusu verilmelidir.

Page 312: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

310

Eğer kişi malı içerisindeki haram olan miktârı ve sâhibini bilirse derhal onu sâhibine vermelidir. Sâhibi belli değilse o zaman da sâhibine sevap olur ümidi ve niyetiyle, ihtiyaç sâhiplerine o malı vermelidir.

Savaşta elde edilen Ganîmetler

Müslüman’ların, küffâr ile yaptığı savaşlarda elde ettiklerinin tümüne, savaşta elde edilen ganîmetler denir. Bu ganîmetler, Ulu’l Emr veya görevlendirdiği kimseler tarafından Kur’ân ve Sünnet ölçülerine göre uygun görülen tarzda Müslüman’lara pay edilir. Ve ganîmetin humusu (beşte biri de) gereken yerlere ayrılır ve sarfedilir.

Zımmî kâfirin Müslüman’dan satın aldığı arâzî

İslâm’ın hükümlerinin uygulandığı bir devletin sınırları dâhilinde yaşayan, can, mal, namus, nesil, dil ve din emniyetinin İslâm Devleti tarafından güvence atına alınarak korunmuş olan kafire “Zımmî kâfir” denir. Bu kâfirlerin, Müslüman’lardan satın almış oldukları toprakların, malların, ev, ticâret eşyası vs. humusunu ya yer olarak veya o şeyin parasal değeri olarak vermeleri gerekir. Kendileri vermedikleri zaman, İslâm devleti onlardan bu hakkı mutlaka alır. Bu uygulama; İslâm devletinin Müslüman’larla birlikte kâfirlere de götürmüş olduğu hizmetlerinin bir bedeli olarak zımmî kâfirin İslâm devletine verdiği bir tür vergi olarak da değerlendirilebilir.380

HUMUS KİMLERE VERİLİR?

Verilecek humus iki kısma bölünür: Bir kısmı; âyette geçen “... Allâh’a,

Peygambere ve Zilkurbâ’ya âittir...” hükmü gereğince Onikinci İmâm’ın @ hissesidir. Diğer kısmı ise; seyyidlerden-ocakzâdelerden yetim, yoksul veya yolda kalmış olanlarının hakkıdır.

Müslüman, bu iki hisseyi de Ehl-i Beyt yoluna candan bağlı, âdil, güvenilir, âlim bir müctehide vermelidir. Özellikle birinci hisse Onikinci İmâmın (a.f.) zâhir olmadığı zamanda mutlaka belirtilen vasıflara sâhip bir müctehide verilmelidir. Veya müçtehidin izni ile kullanılması uygun olan alanlarda

380 İslâm’da humustan başka Enfâl, Öşür, Cizye, Harac vb. başka alınması-verilmesi gereken şeyler-vergiler de vardır. Bunlarla ilgili geniş hükümler için humus konusu sonunda vereceğimiz kaynak eserlere müracaat edilebilir.

Page 313: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

311

harcanmalıdır. Bu müçtehit, humusu, İslâm’ın ve Müslüman’ların genel maslahatlarına uygun düşecek bir şekilde gerekli yerlere sarfeder.

Seyyidlerin hakkı olan humusun ise, mutlaka bir müctehide veya müçtehidin izniyle seyyidlere verilmesi zorunlu değildir. Herkes yaşadığı bölgede şartları tutan seyyidlere humusunu verebilir.

Memleketinde fakir olmamakla birlikte, gurbette-yolda muhtaç duruma düşen seyyide de humus verilebilir.

Kur’ân ve Sünnette büyük günah olarak bildirilen günahları alenen işleyen, farzları îfâ etmeyen, Oniki İmâm’ı @ kabul etmeyen seyyidlere humus verilmemelidir.

Bir kimse, yaşadığı bölgede şartları uygun düşen humus verilecek seyyid bulamazsa, imkânı olduğu kadar çevresindeki bölgelerde şartlara hâiz seyyidleri araştırmalıdır. Buna da imkan bulamazsa, humusun payını ayırmalı, saklamalı ve en müsâit bir zamanda hak sâhibine ulaştırmaya çalışmalıdır.381

Hak sahiplerine haklarını vermemek en büyük zulümlerdendir.

381 İlgili kaynaklara ilâveten Humus hakkında daha geniş bilgi için bakınız: Seyyid Rûhullâh (r.a.): Tahrîru’l-Vesîle: c: 1 sh: 351-367, Tevzîhu’l Mesâil: sh:255-267 Allâme Hıllî: Şerâiu’l-İslâm: c:1 sh: 162-166, Muhtasaru’n-Nâfî: sh: 63-64, Seyyid Hoî: Minhâcü’s Sâlihîn: sh: 331-356, Seyyid Ali Hameney: Fıkhî sorulara cevaplar: 291-366, Seyyid Muhammed Rızâ Gulpaygani: Özet ilmihâl: sh: 97-100 vb.

Page 314: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

312

CİHÂD

Cihâd; Kur’ân ile farz olduğu sâbit olan İslâm’ın en önemli farzlarındandır. Kelime anlamı olarak; cehd etmek, çalışmak, gayret etmek, çaba sarfetmek vb. gibi manalara gelir. Dînî literatürdeki anlamı ise; Allâh’ın dînine ve Allâh’ın taraftarı olan Müslüman’lara, haksız yere karşı duran İslâm düşmanlarıyla Allâh yolunda savaşmak, mücâdele etmektir. Bu mücâdele şekli zamana, zemine ve şartlara göre farklılıklar arzedebilir. Kimi zaman olur ki, cihâd; mal ile yapılır, kimi zaman, kalem ile yapılır, kimi zaman, can ile yapılır, kimi zaman da olur ki bütün hepsi ile birlikte bu farz yerine getirilir. Ancak şunu belirtmeden geçmemek gerekir. Kur’ân’î bir kavram olan cihâd; Kur’ân-ı Kerîm’de ve Peygamberimiz @ ile İmâmlarımızın @ buyruklarında genellikle can ve mal ile yapılan kıtal-savaş manası ağırlıklı olarak kullanılmıştır. Biz de buna binaen cihâdın bu yönüne kısaca ağırlık vereceğiz. Önce cihât ile ilgili bir kaç âyet-i kerîmeye bakalım: Yüce Allâh buyurur ki; “İnananlar, hicret edenler ve Allâh yolunda cihât edenler Allâh’ın rahmetini umarlar...” [Bakara (2): 218] “İnanıp hicret eden, Allâh yolunda cihât edenler... var ya, gerçek îmân edenler onlardır.” [Enfâl (8): 74] “...Allâh yolunda mallarınızla, canlarınızla cihât ediniz...” [Tevbe (9): 41] “Ey îmân edenler!...O’nun yolunda cihât edin ki kurtuluşa erişesiniz...” [Mâide (5): 35] “Allâh yolunda gereği gibi cihât ediniz...” [Hac (22): 78]

Page 315: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

313

“Ey Nebî! Kâfirlerle ve münâfıklarla cihât et ve onlara sert davran...” [Tevbe (9): 73]

“Îmân eden, hicret eden ve Allâh yolunda mallarıyla, canlarıyla cihât eden kimselere Allâh katında en büyük dereceler vardır...” [Tevbe (9): 20]

“Yoksa siz, Allâh’ın içinizden cihât edenleri ve sabredenleri ortaya çıkarmadan Cennete gireceğinizi mi sanıyordunuz?” [Âl-i İmrân (3): 142]

Görülmektedir ki şanı yüce Rabbimiz cihâd etmeyi başta Resûlü olmak üzere bütün Müslüman’lara emrediyor ve bunda sabırlı olunmasının da önemini belirtiyor.

Bu ilâhî emirler orta yerde dururken Resuller ve Nebîler başbuğu @ ve O’nun yılmaz takipçileri olan Ehl-i Beyt’in önderleri @ bu görevi savsaklayabilirler mi?

Elbette hayır. Onun içindir ki, Onlar @, dur-durak bilmeden hem açık düşman olan

kâfirlerle-müşriklerle, hem de dâhili düşman olan münâfıklarla bu kutsal dava uğrunda yılmadan cihâd etmişler, mallarını canlarını bu uğurda fedâ etmekten bir an bile geri durmamışlardır. O şanlı Peygamberin @ hayatını azıcık okuyan en âmâ bir kimse bile, Resûlullâh’ın nasıl cihâd ettiğini, küffâra göz açtırmamacasına hayatını nasıl ortaya koyduğunu, ashâbını bu yolda nasıl eğittiğini görür.

Elbette ki cihâd, bazılarının sandığı gibi, haksız yere birilerine saldırmak, onların mallarını yağmalamak, toprakları genişletmek vs. amaçlı yapılan bir savaş değildir. Cihâd; Hakkın yayılması önünde eylemsel olarak duran, Nûr’un insanların kalplerini aydınlatmasını engellemeye çalışan, ard niyetli insanlık düşmanı güçlere karşı yapılan meşru bir savunma ve saldırıdır.

Hani, denilmiştir ya; “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdîr, Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir.” İşte Cihad da, kısacası, her yol denendikten sonra hâlâ uslanmayana

meşrû sınırlar dâhilinde ve ilâhî izin ile haddini bildirmektir. İşte; Bedirler, Uhudlar, Hendekler, Hayberler, daha nice seriyye ve

gazveler cihat emrine ittibâ etmenin bir sonucudur. İmâm Ali’nin @; kâfire korku, mümine kıvanç veren dillere destan

Zülfikârı da cihâdın Müslüman’ların nazarındaki yerini ortaya koymakta. Ve Şehitler serdârı İmâm Hüseyin’in @ Kerbelâ’daki cihâdı da, cihâdın

önemini gözler önüne sermektedir.

Page 316: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

314

Yalnız; cihâd, hak önderin veya görevlendirdiği ehil kimselerin komutasında yerine getirilmez ise çapulculuğa, yağmaya ve zulme dönüşebilir. Onun için bu ilâhî emrin hakkıyla yerine getirilmesi, hem çok titiz olmayı ve hem de uyanık olmayı gerektirir. İnsan, gereken ince ayarı yapamaz ise, hak gösterilen bâtıl bir dava uğrunda savaşa koyulur. Şehîd olmayı umut ederken -Allâh etmesin- pisi pisine de gidebilir. Nitekim bunun örnekleri hem târihte ve hem de günümüzde sayılamayacak kadar çoktur. Hak İmâma karşı savaş veren bedbahtlar-bâğîler bunun en bâriz örnekleri değil midirler? Bugün de İmâm Mehdî’nin @ yolunun takipçileri olan Ehl-i Beyt yolu müçtehitlerinin fetvâ ve teşvikleriyle değil de, bilmem hangi beşerî nizâm ve düzenlerin bekâsı ve yayılması uğrunda sözüm onlara şehîd olma(!) hayalleriyle cephelere gidenler cihâd kavramının şeytânca tahrîf edilmiş olmasının gâfil kurbanlarıdırlar.

Onun için, âyetin bir parçası olan “...Allâh yolunda...” hakîkatini beynimizin bir yerine, silinmez bir yazı ile nakşetmemiz gerekir. Yoksa, bilmem kimin yolunda, bilmem ne uğrunda, bilmem neyin için yapılacak bir savaş, cihâd olmadığı gibi, kutsallık taşımaz ve Allâh katında da bir değer ifâde etmez. O yollarda ölen insanlar da İslâm’daki Şehîd kavramına layık olmazlar, milyonlar onlar için gözyaşı dökse, şehîdler gibi ağırlansalar da şehîd olamazlar.

İslâm’a göre bir kimsenin cihâda katılmasının farz olması için bir takım şartlar gerekir: Öyle ki, kişi;

●Akıllı olmalıdır. ●Bulûğ çağına ermiş olmalıdır. ●Hür olmalıdır. ●Erkek olmalıdır. ●Pîr-i fâni, çok yaşlı olmamalıdır. ●Cihâda katılamayacak kadar kötürüm, hasta vs. olmamalıdır. ●Kör olmamalıdır. İslâm vatanı her Müslüman’dan yardım görmeyi gerektirecek kadar

büyük bir tehlike altında ise, kadınlar, yaşlılar, çocuklar, köleler, hasta olanlar vs. de duruma, savaş yapılan çağın tekniğine göre cihâda katılmak üzere görev alabilirler ve bu farz böylesi durumlarda onlar için de bağlayıcı bir emir olabilir.

Müslüman’lar, zâlim önderlerin emri ile cihâda katılmazlar. Böyle bir savaşa zorlanacak olurlarsa savaş cephesinde nefsi müdâfaa yaparlar, zâlimin zulmünün yayılması yolunda çalışmazlar.

Page 317: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

315

Ancak, İslâm’ın hayâtiyeti söz konusu ve Müslüman’ların malı, namusu ve benzeri değerleri kâfirlerin ayakları altında çiğnenme tehlikesi geçirirse, o zaman zâlimin emri ile de olsa bu savaşa katılmak her Müslüman’ın boynuna borçtur.

Kâfirin, küfür ve nifak sistemlerinin emri ve icbârı durumunda da yapılacak şey aynıdır. Ancak, böylesi sistemlerin yapacağı hiç bir savaş cihâd olarak isimlendirilemez. Ve kutsallık çehresine-görüntüsüne büründürülemez.

Bir de bunlardan ayrı olarak, kişinin kendi iç dünyâsında yapması gereken bir cihâd var ki, İslâm buna “Cihâd-ı Ekber” (Büyük Cihâd) adını vermektedir. “İçsel olgunluk” da diyebileceğimiz Cihâd-ı Ekber, İslâm düşmanı kâfirlere karşı yapılması farz olan diğer cihaddan aşağı değil, belki onun da fevkinde bir farîzadır. Çünkü insanın yapmış olduğu bütün ibâdetlerin nihâî hedefi; nefse hâkim olma, şeytânın egemenliği altına girmeme ve Allâh’a hakkıyla kul olmaya yöneliktir. Bu hedefi gütmeyen namaz; namaz değildir, oruç; oruç değildir, zekat; zekat değildir, cihâd da cihâd değildir.382

Barışta ve cihâdda, Alevî-Sünnî tek safta.

EHL-İ BEYT KELÂMINDAN CİHÂDIN FAZİLETİ

İmâm Cafer Sâdık’ın @ naklettiğine göre, Resûlullâh @ buyurdular; “...Kim, cihâdı terkederse, Allâh ona zillet ve fakirlik elbisesini giydirir...”383 Âriflerin İmâmı Cafer Sâdık @ buyurdular; “Cihâd, beş vakit namazdan sonra en fazîletli ameldir.”384 Sıddîk-ı Ekber Hz. İmâm Ali el-Murtazâ @ buyurdular; “Allâh cihâdı erkeklere ve kadınlara farz kıldı. Erkeklerin cihâdı, mallarını, canlarını Allâh

382 Cihâd ile ilgili geniş fıkhî ayrıntılar, cihâd, şehîd ve şehâdet ile ilgili bilgiler için bakınız: Allâme Hılli: Şerâiu’l İslâm: c:1 sh: 278-308, Muhtasaru’n Nâfi: sh: 109-114, Kâşifu’l Ğıtâ: Caferî Mezhebi ve esasları: sh: 75, Murtazâ Mutahharî: Cihâd, Şehîd, Seyyid Rûhullâh Humeynî: Cihâd-ı Ekber, Ali Şerîatî: Şehâdet, Mevdudi: Gelin Müslüman olalım: sh: 259-277 vs. 383 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 2 384 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 4, Tehzîb: c: 6 sh: 121

Page 318: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

316

yolunda fedâ etmek, kadınların cihâdı ise, eşinden gördüğü eziyete sabırlı olmak, ona meşrû sınırlar içerisinde itaat etmektir. (iyi bir eş olmaktır.)”385 Yine İmâm Cafer Sâdık’ın @ naklettiğine göre, Fârûk-u Âzam İmâm Ali @ şöyle dedi; “Resûlullâh @ beni savaşa gönderdiğinde şöyle buyurdular; Ey Ali! Hiç kimseyi Allâh’ın dînine davet etmeden -Hakkıyla teblîğ görevini yerine getirmeden- öldürme. Bir kimsenin, senin elinle hidâyete erişmesi, üzerine Güneşin doğup battığı her şeyin senin olmasından daha hayırlıdır...”386 İmâm Ali’nin @ naklettiğine göre, Peygamber efendimiz @ Hendek savaşı günlerinde şöyle buyurmuşlardır; “Harp, hîledir...”387 Sâdıkların İmâmı Cafer Sâdık’ın @ ceddinden naklettiğine göre, Resûlullâh @ şöyle buyurdular; “Darda kalmış bir Müslüman kardeşinin yardım çağrısına imkânı olduğu halde kulak vermeyenler, (kâmil) Müslüman sayılmazlar.”388 Seyyidü’s Sâcidîn İmâm Zeynü’lâbidîn’in @ nakline göre, Kâinâtın efendisi, Sultanlar Sultânı, Ehl-i Beyt’in Pîri, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ buyurdular; “Allâh katında hiç bir şey, Allâh’ın yolunda dökülen bir damla kandan daha üstün değildir.”389 Kâinâtın Sultânı Peygamberimiz @ buyurdular; “En fazîletli cihâd, zâlim bir öndere karşı hakkı söylemektir.”390

Şehîdin kanı, İslâm ağacını canlı tutan bir Rahmet-i İlâhîdir.

385 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 9, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 277, c: 4 sh: 298, Tehzîb: c: 6 sh: 126, Vesâilü’ş Şîa: c: 11 sh: 15 386 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 28, Tehzîb: c: 6 sh: 141 387 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 4 sh: 272, Tehzîb: c: 6 sh: 162, 163 388 Tehzîb: c: 6 sh: 175 389 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 53 390 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 60, Tehzîb: c: 6 sh: 178

Page 319: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

317

EMR-İ BİL MARÛF VE NEHY-İ ANİL MÜNKER

“İyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak” diye tercüme edebileceğimiz bu esas, Kur’ân’ın ve Ehl-i Beyt’in öğretilerinin belkemiğidir. Kur’ân-ı Mecîd’de bir çok âyetlerde geçtiği üzere, yüce Rabbimiz bu ümmeti de marufu emretmek ve münkerden nehyetmekle yükümlü kılmıştır. Bu sorumluluğun yerine getirilmesi, İslâm ümmetinin ayakta kalmasının yegâne sebeplerindendir. Marûf nedir? Marûf; iyilik, hayır, güzellik, evrensel müsbet değerler, insânî-İslâmî oluşum ve güzel geleceğe vesîle olabilecek her şeydir. Münker nedir? Münker de; İslâm’ın hoş görmediği şeylerdir. Müslüman, İslâm’ı kabul etmekle iyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma görevini de kabul ettiğinin sözünü vermiş olur. Peygamberlerin @, özellikle Hâtemül Enbiyâ’nın @ hayatlarına baktığımızda, Onların yaşamları boyunca bu ilâhî emri aksatmadan yerine getirdiklerine şâhit oluruz. Onlar öyle insanlardı ki, kendilerine münâsip gördüklerini başkalarına da lâyık görürler, bu güzellikleri ve nimetleri paylaşmak için usûlüne uygun bir tarzda onu herkese emir ve tavsiye ederlerdi. Bir yanlışlık, çirkinlik ve kötülükle karşılaştıklarında ise, onu da güzel metotlarla gidermeye, engellemeye, nehyetmeye çalışırlardı. Nitekim Allâh-u Teâlâ Peygamberimizin @ bu görevine değinerek şöyle buyurmaktadır; “...O (peygamber) kendilerine iyiliği emreder ve kendilerini kötülükten men eder...” [Arâf (7): 157]

Page 320: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

318

Yine, Yüce Allâh Kitâbında Emr-i bil marûf ve nehy-i anil münker görevini hakkıyla kimlerin edâ ettiğini ve bu kimseleri ne tür bir mükâfâtın beklediğini bazı âyetlerinde şöylece beyân etmektedir; “Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin velîleridirler. İyiliği emrederler, kötülükten nehyederler... Allâh onları rahmeti ile bağışlayacaktır.” [Tevbe (9): 71] “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allâh’a îmân edersiniz...” [Âl-i İmrân (3): 110] “...İyiliği emreden, kötülükten men eden... müminleri müjdele!” [Tevbe (9): 112] “Onlar ki kendilerini yeryüzünde yerleştirdiğimizde... iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar...” [Hac (22): 41] Yukarıda birkaçının meâlini vermiş bulunduğumuz âyetlerden de anlaşılmaktadır ki, müminler iyiliği emretmek, kötülükten de nehyetmekle görevlendirilmişlerdir. Ve müminler, îmânlarının bir gereği olarak bu görevi fıtraten ve içtenlikle yerine getirirler. Emr-i bil Marûf ve Nehy-i anil Münker görevi her hâl-u kârda yerine getirilecektir. Ancak bu vazîfe zamana, zemine, kişiye, duruma, emredilen ve nehyedilen şeyin ne olduğuna göre bazı farklı uygulamalarla yapılır. Bu farzın îfâsında bazı merhaleler vardır. Şöyle ki; Sevgili Peygamberimiz @ ve Ehl-i Beyt’in kudsî zâtlarının @ beyanlarına göre, her Müslüman öncelikle örnek olmak sûretiyle iyilikleri yayacak, kötülüklerin önüne geçecektir. Kişiliğini kaybetmiş, örnek davranışlardan nasiplenemeyecek kadar kalbi kararmış kişilere ise dil ile nasihat edilir. Varsa, terk ettikleri farzlar uygun bir lisanla hatırlatılır. İşledikleri haramlara son vermeleri çağrısı yapılır. Ki Allâh bu konuda şöyle buyurur; “Sen hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et...” [Nahl (16): 125] Denenen bütün yol ve yordamlar kâr etmezse, o zaman da fiilî-eylemsel olarak bazı yaptırımlar uygulanmaya çalışılır. Bu, yüz ifâdesi ile memnuniyetsizliğin ortaya konulmasından tutunuz da, müminlerin sosyal ve psikolojik olarak yanlış yolda olan kişiyi hakka davet etme tavırları, bazı toplumsal dışlama, ilişkileri dondurma, vb. eylemler sergilemelerine kadar varır. Hattâ, eğer Kur’ân ve Ehl-i Beyt buyruklarına uygun olarak şekillenmiş bir İslâm düzeni hakim ise, gereken hadler ve cezâlar Ümmetin Önderi tarafından veya görevlendirdiği âdil görevliler tarafından icrâ edilir. İnsanları “Hakka davet etme, bâtıl yol ve davranışlardan uzak tutma” emrinin yerine getirilmesinin suç sayıldığı küfür-zulüm düzenlerinde ise,

Page 321: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

319

Müslüman bir yolunu bulup görevini yapacak, hiç bir şey yapamaz ise kalben kötülüklere ve kötülere buğz edecek ki, bu da bilindiği üzere îmânın en zayıf hâlidir. Aslına bakılırsa, bu vazîfe Müslüman olmanın, bir mektebe mensup bulunmanın kişiye yüklediği bir görev değil, insan olmanın getirdiği doğal bir sorumluluktur. Öyle ya; Kim, aç, ve açıkta kalmış bir kimseye insanca yaşamanın yolunu öğretmez, bu konuda yardımcı olmaz ki? Böylesi hallere seyirci olanlara insan demek mümkün mü? Kendinin sâhip olduğu güzel şeylere, başkalarının sâhip olmasını istememek hiç yakışık alır mı?

Okuma yazma öğrenmek isteyen bir kimseye, imkanı olduğu halde yardımcı olmamak mümkün mü?

Hastalıktan bîtâb düşmüş, derman arayan zavallıya, bilinen tedâvî yollarını göstermemek, gerekirse tedâvî etmemek insafsızlık değil mi? Hastanın hoşuna gitmemesi, canının yanması pahasına bile olsa, ilaç içirmek, iğne yapmak, gerekirse ameliyat etmek-ettirmek insanî bir görev değil midir?

Hangi insan, bir kimsenin evinde ve malında yangın ve benzeri zarar verecek bir hal görür de seyirci kalır? Bir kış gününde, yatarken üzeri açılmış bir kimsenin üzerini örtmek insanlık görevi değil midir? Üzerinde zarar verici bir böcek dolaşan, kendinden habersiz bir kişiye yardımcı olmak ve ondan zararı uzaklaştırmak gerekmez mi? Sevdiğimiz insanlara, üç günlük dünyanın iş hayatında, eğitim-öğretiminde, aile yaşantısında vs. başarılı olma yollarını öğretmeye çalışıyor, yardımcı olmaya gayret ediyorsak, ebedî mutluluğu elde etmek, Cennet ve Cemâlullâh’a kavuşmak için de, herkese, yapılması lâzım gelen şeyleri öğreterek tavsiye etmek, onları kötülüklerden uzak tutmaya çalışmak boynumuzun borcudur. İşte; Emr-i bil Marûf ve Nehy-i anil Münker, iki cihânı azîz kılmanın, iki âlemde de mutlu ve mesut olmanın prensiplerini söz, yazı, yaşantı vs. ile öğretmektir. Şunu unutmamak lazımdır ki; “yaşanmayan gerçekler etkili olmaz”.

Page 322: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

320

Emir ve nehiyde gözönünde bulundurulması gereken bazı esaslar;

1. Marûf (iyi) ve Münker (kötü); Kur’ân ve Sünnet ölçülerine göre iyice bilinmeli, câhilâne bir şekilde, zannî olarak başına buyruk hareket edilmemelidir.

2. Niyet, kesinlikle Allâh’ın rızâsını talep ve insanların hayrını istemek olmalı, nefsi, hevâyı, arzu ve istekleri tatmîn etmek olmamalıdır.

3. İnsanların onurunu kıracak, şahsiyet ve gururlarını incitecek, toplum içerisinde enâniyetini harekete geçirecek tarzda hareket edilmemelidir.

4. Gerektiğinde ısrarla hareket edilmeli, ancak, muhataplar dîne ve dînin emirlerine alenen düşman olacakları ya da münâfıkça davranacakları konumlara getirilmemelidirler.

5. “Kaş yaparken göz çıkaran.” kimselerden olunmamalıdır. 6. Bazı emir ve nehiylerin ferdî olarak yerine getirilememesi halinde,

gönüllü olarak cemaat, cemiyet, dernek vs. oluşturularak, bu görev örgütlü olarak yapılmalı, bu halde de temel esaslar ve espriler çiğnenmemelidir.

7. Kişi önce kendi nefsinden başlamalı, sonra sırasıyla ehli-ayâline, yakın akrabalarına, komşularına, tanıdıklarına ve nihayet tüm insanlara hitâp etmelidir.

8. Bu görev yerine getirilirken, şahsına gelebilecek her türlü yıldırma, kınama, eziyet ve zorluklara göğüs gerilmeli, haksız yere yapılan kınama ve saldırılara aldırış edilmemeli, kimseye yaranmaya çalışılmamalıdır.

9. Ehl-i Kur’ân’ın İmâmı Cafer Sâdık’ın @; “İnsanları dilinizle değil, yaşantınızla hakka çağırınız.”391 buyruğu aslâ ihmâl edilmemelidir.392

Emr-i bil Marûf ve Nehy-i anil Münker’i yapmak Hüseynî olmaktır.

391 Usûl-u Kâfî: c: 2 sh: 105 392 Konu ile ilgili geniş açıklama ve hükümler için bakınız: Seyyid Rûhullâh: Tahrîru’l Vesîle, Seyyid Hoî: Minhâcü’s Sâlihîn, Allâme Hıllî: Şerâiu’l İslâm, Muhtasaru’n Nâfî, vs.

Page 323: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

321

HAK ÖNDERLERİNDEN @ ÖZDEYİŞLER

Yoluna canlar fedâ olsun! Resûlullâh @ buyurdular; “İnsanlar iyilik ve takvâda yardımlaştıkları, emr-i bil marûf ve nehy-i anil münkeri yaptıkları müddetçe hayır üzere olurlar. Ne zaman ki bunları terkederler, onlardan bereket giderilir, bir kısmı bir kısmına musallat olur. O zamanda, onlara ne yerden ne de gökten yardımcı bulunmaz.”393 Velâyet ehlinin Hünkârı, İmâm Ali @ buyurdular; “Kim, kötülüğü kalbi, eli ve dili ile inkâr etmezse (gücü yettiğince önlemeye çalışmazsa), o kimse, diriler arasındaki bir ölüdür.”394 İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdu; “... Muhakkak ki emr-i bil marûf ve nehy-i anil münker; Nebîlerin yolu, sâlihlerin minhâcı ve kendisi ile ilâhî emir ve yasakların uygulandığı, din ve dünyâ işlerinin yoluna girdiği büyük bir farzdır...”395 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Emr-i bil marûf ve nehy-i anil münkeri yaparak Allâh’ın dînini gereği gibi uygulamayan topluma yazıklar olsun!”396 Yine İmâm Cafer Sâdık’a @; “...kendinizi ve ehlinizi ateşten koruyunuz...” [Tahrim (66): 6] âyeti hakkında sorulduğunda, İmâm @ buyurdular; “ Ehlinize iyiliği emrederek, kötülükten de nehyederek onları ateşten koruyabilirsiniz.”397 İmâm Cafer Sâdık’ın @ naklettiğine göre, Resûlullâh efendimiz @ ashâbına şöyle buyurdular; “Kadınlarınız fesâda düşer, gençleriniz de hak yoldan saparlar ve siz de onlara iyiliği emretmeyip, onları kötülükten alıkoymadığınızda hâliniz nice olur?” Soruldu ki: “Böyle bir şey olacak mı ey Allâh’ın Resûlü?” Peygamberimiz @ buyurdular; “Evet. Hattâ bundan da kötüsü olacak. Sizler kötülüğü emrettiğiniz ve iyilikten de nehyettiğinizde hâliniz nice olur?” Denildi ki; “Buda mı olacak ya Resûlallâh?” Resûlullâh @ buyurdular; “Evet. Bundan daha kötüsü de olacak. Kötüyü iyi, iyiyi de kötü olarak bilip kabul etti mi hâliniz nice olur?”398

393 Tehzîb: c: 6 sh: 181 394 Tehzîb: c: 6 sh: 181 395 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 56, Tehzîb: c: 6 sh: 180-181 396 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 57, Tehzîb: c: 6 sh: 176 397 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 62 398 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 59, Tehzîb: c: 6 sh: 177

Page 324: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

322

Hakkı yaşayan, Hak için de çalışır.

YALAN-NİFÂK VE TAKIYYE

Yalan; Hakîkate muhâlif olarak konuşmak, yazmak, nakletmek ve beyânda bulunmaktır. Özü itibariyle yalan; bütün dinlerin, özellikle de İslam’ın şiddetle yasakladığı, kutlu Peygamberin @ lisânıyla da “imân ile bir arada bulunamayacağının” belirtildiği günah bir davranıştır. Kur’ân’ın mutahhar âyetlerinde ve Ehl-i Beyt’in @ sahih hadislerinde ifade edilmiştir ki; Allâh adına yalan düzmek, Resûlullâh @ ve diğer Masûmlar @ adına yalan uydurmak, îmâna taban tabana zıt ve kâfirlikten doğabilecek bir haldir. Allâh adına yalan uydurmanın ne tür bir cürüm olduğuna dikkat çeken onlarca âyetten birisinde meâlen Yüce Allâh buyurur ki; “...Allâh adına yalan uyduranlar iflâh olmazlar.” [Nahl (16): 116] Nûr yolunun sönmez kandili Hz. Muhammed de @ “Kim benim adıma yalan konuşursa Cehennemdeki yerine hazırlansın.” 399 îkâzını ümmetine fermân eylemişlerdir.

399 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 372, c: 4 sh: 264

Page 325: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

323

Yalan; Hem toplumu felâkete götüren bir hastalık, hem insanlar arasındaki güveni yok edici bir belâ ve hem de dostluk ve kardeşliği zedeleyen bir iç düşmandır. Yalanın bu kötü yanlarının yanında, bir parça da olsa, hadîs-i şerifler ve akl-ı selîme göre konuşulmasında mahzûr bulunmayan ve hatta gerekli olan bir kaç yalan(!) türleri de vardır ki, bunlardan bazıları;

●İki kişi arasını bulmak ve bu arada kimseye zarar vermeyecek şekilde uydurulan yalanlar. ●Âile arasındaki sorunları vs. gidermeye yönelik zararsız yalanlar. ●Fiilî bir savaşta düşmana karşı konuşulan yalanlar...vs.400

Nifak; İçinin negatif halini dıştan pozitif olarak göstermek, îmansızlığı

zâhirde îmânlılık gibi arz etmek, içi-dışı farklı olmaktır. Kâfirliğin, îmân giysisi içinde arz-ı endâm etmesidir.

Mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in bir çok âyetlerinde nifak içerisinde olanların kötü akîbetlerine dikkat çekilmiş, bu manadaki ilâhî bir kelamda şöyle buyurulmuştur; “Doğrusu münâfıklar ateşin (Cehennemin) en aşağı tabakasındadırlar...” [Nisâ (4): 145]

Peygamber efendimiz @ de bir hadîs-i şeriflerinde; “...Münâfığın alâmeti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde yerine getirmez, emânete hıyânet eder.”401 buyurmuşlardır.

TAKIYYE

Takıyye; Kelime anlamı olarak, korumak, korunmak, gizlenmek, çekinmek, vs. gibi manalara gelir. Kur’ân ve Ehl-i Beyt öğretilerinde ise, canın, malın, namusun, inancın vs. korunması ve muhâfazası için gerektiğinde, kalben bir değişiklik olmadığı halde zâhiren inandığına aykırı bir görüntü sergilemektir. Kur’ân’da takıyye var mıdır? Takıyye İslâmî bir olgu mudur? Yoksa fıtrî bir davranış mıdır? Takıyye bir mezhebe özgü müdür? Bazılarının iddia ettiği gibi, takıyye sadece Şîi inancında mı vardır? Takıyyeyi yalnızca Şîa-Alevî inancıyla ilişkilendirmek gerçekçi bir yaklaşım mıdır? Neden tarih boyunca Şîi

400 Usûl-u Kâfî: c: 3 sh: 198, 199, c: 4 sh: 39-42, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 4 sh: 259 401 Usûl-u Kâfî: c: 3 sh: 397, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 4 sh: 261

Page 326: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

324

Müslüman’lar Takıyyeyle bu denli içli-dışlı olmuşlardır? Anadolu’daki Alevîler yüzyıllardır “sır” kavramını takıyyeye karşılık olarak mı kullanmışlardır? Takıyyeye baş vurmak ayıp ve günah mıdır? Takıyye yapan kimse mi yanlış yapmaktadır, insanları takıyye yapmak zorunda bırakanlar mı yanlış yapmaktadırlar? İnanç ve inandığın şekilde yaşama özgürlüğünün dört dörtlük sağlandığı bir dünyâda takıyye ne anlam ifâde eder? Kısaca bunları cevaplamaya çalışalım. Takıyye Kur’ân’da açık ve sarih olarak şu iki âyette vücûd bulmaktadır: Meâlen yüce Allâh buyurur ki; “Müminler, inananları bırakıp kâfirleri dostlar (velîler) edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allâh ile bir bağı kalmaz. Ancak, onlardan (gelebilecek bir tehlikeye karşı) korunmanız (takıyye yapmanız) müstesnâdır...” [Âl-i İmrân (3): 28] “İnandıktan sonra, kalbi îmânla dopdolu olduğu halde, zorlama-baskı sebebiyle Allâh’ı inkâr eden değil, (Bunlar kınanmaz ve ilâhî cezâyı hak etmezler.) ancak, (îmân ettikten sonra) isteyerek kâfirliği geri benimseyenler var ya, o kimselere Allâh’tan bir gazap iner ve onlar için büyük bir azâp vardır.” [Nahl (16):

106]402 Bütün Sünnî ve Alevî inananların ittifâkıyla sâbittir ki, bu ayetler Ammâr b. Yâsir’in (r.a) ve benzerlerinin, îmânsızlardan gördüğü baskı neticesinde kalpten değil ama, görünüşte îmân ve inancından döndüğünü ifâde etmesi üzerine nâzil olmuştur. Yüce Allâh âyetten de anlaşıldığı üzere, böylesi durumlarda nasıl bir tavır takınılacağının “çekirdek mesajını” vermiş, Peygamber @ ve O’nun hak vârisleri olan İmâmlarımız da @ bu çekirdek mesâjın farklı ortamlarda nasıl filizlendiğini, hangi ölçülerde ne tür bir meyve verdiğini pratikleriyle ortaya koymuşlardır. Nasıl ki, cihâd, emri bil marûf-nehyi anil münker, tevellâ-teberrâ, abdest, namaz, oruç vb. bazı ibâdetlerle ilgili ayrıntılı hükümlerin temeli genel olarak Kur’ân’da zikredilmiş, ayrıntıları ise Peygamberimiz tarafından ortaya konulmuş, zaman ve mekan farklılığından kaynaklanan bazı yeni görüşler de zamanla Peygamberin @ vârisleri tarafından açıklanmışsa, takıyyeye de

402 Takıyyeye inkârı mümkün olmayacak bir şekilde değinen iki âyeti aldık. Bunlardan başka değişik açılardan takıyye olarak yorumlanan, mana itibariyle takıyye ile örtüşen bir çok âyet vardır ki ilgilenenler konu ile ilgili olarak kaleme alınmış eserlere müracaat edebilirler.

Page 327: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

325

Kur’ân’da böylece deyinilmiş, kendilerinden yalan sadır olmayan güvenilir Önderlerimiz de @ konuyu zaman içerisinde sistemleştirerek yaşatmışlardır. Takıyyeyle ilgili olarak Ehl-i Beyt İmâmlarından @ nakledilen nurlu sözlerden bir kaçı şöyledir; İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdular; “Takıyye benim yolumdur, ceddimin yoludur. Takıyyesi olmayanın îmânı da olmaz.”403 Yine Muhammed Bâkır @ hazretlerinden nakledilmiştir. Buyurdular ki; “ Zarûret hâsıl oldukça takıyye yapılır. Nerede, ne zaman, ne ölçüde takıyye yapılması gerektiğini her insanın kendisi en iyi bilir.”404 İmâm Cafer Sâdık @ da; “Takıyye müminin kalkanı, takıyye müminin sığınağıdır. Takıyyesi olmayan îmânını koruyamaz...” buyurmuşlardır.405 Evet...Takıyyeyi, takıyye âyetlerinin iniş sebebi olan Ammâr (r.a) hazretlerinin davranış ölçüleri içerisine hapsetmek, İslâm’ın evrensel, zaman ve mekanüstü anlayışıyla bağdaşmaz. Böyle bir anlayış esasında İslâm’ın hakîkatlerinin doğru anlaşılmadığını da ortaya koyar. Kısaca; Takıyye; Tedrîci bir tebliğdir. Takıyye; Tedrîci bir emir ve nehiydir. Takıyye; Îmân ve inançtır.

Takıyye; Savaşta hîledir. Takıyye; Savunmadır.

Takıyye; Korunmadır. Takıyye; Emniyettir. Takıyye; Kalkandır. Takıyye; Taktikdir. Takıyye; Metotdur. Takıyye; Barıştır. Takıyye; Islahtır. Takıyye; Zırhtır. Takıyye; Takvâdır. Takıyyeli olmak; Îmânlı kalmaya çalışmaktır. Takıyyeli olmak; Mevcûdu değil, Hakkı onaylamaktır. Takıyyeli olmak; Mazlûmu zâlime yem etmemektir.

403 Usûl-u Kâfî: c: 3 sh: 211 404 Usûl-u Kâfî: c: 3 sh: 314 405 Usûl-u Kâfî: c: 3 sh: 314

Page 328: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

326

Takıyyeli olmak; Mücâdeleden vazgeçmemektir. Takıyyeli olmak; Gerektiğinde sipere girmektir. Takıyyeli olmak; Yüce maslahatları korumaktır. Takıyyeli olmak; Gelecekten ümitli olmaktır. Takıyyeli olmak; Ülkülü ve ilkeli olmaktır. Takıyyeli olmak; Zulme set çekmektir. Takıyyeli olmak; Sabrı kuşanmaktır. Takıyyeli olmak; Uyanık kalmaktır. Takıyyeli olmak; İdealist olmaktır. Takıyyeli olmak; Adam olmaktır, insan olmaktır, akıllı olmaktır... ve’s selâm.

“ Ülküsü olanın takıyye lehine,

Ülküsü olmayanın takıyye neyine!”

Peki; takıyye Müslüman olmanın bir sonucu mu, insan olmanın bir sonucu mudur? Her insan gerekli gördüğünde adını koymadığı ama uygulamada takıyye olan tavırlar sergiler mi? Eğer, bir düzen zulüm ve haksızlık üzerine kurulmuşsa, Eğer, insanlar söylem ve eylemlerini net ve doğru kabul ettikleri şekilde mertçe ortaya koyma emniyetinden mahrumsa, Eğer, insanlar hâkim güçler tarafından bir tornadan çıkmışçasına yetiştirilmek isteniyorsa, Eğer, farklı düşünce ve davranışlar hoşgörüyle karşılanmıyorsa, Eğer, insanlar bir şeyleri zor, baskı ve kanun gücüyle yapmaya zorlanıyorlarsa, Bilinmelidir ki takıyye olmaya devam edecek, dava erleri takıyye silâhını kuşanarak yoluna-yordamına uygun bir şekilde yanlış kabul ettiklerini düzeltmeye çalışacaklardır. Zulüm ve baskı zirvede olduğu müddetçe, takıyye de zirvede olacak, zulüm sıfır noktaya çekildiğinde, takıyye de sıfırlanmış olacaktır. Takıyye, insan olayıyla bağlantılı ise, neden konu özellikle Şîî-Alevî yol ve anlayışıyla ilintilendiriliyor? Apaçık bir gerçektir ki; takıyye mana ve mâhiyet olarak her toplumda vardır. Meselâ; “Köprüyü geçene kadar ....... dayı diyeceksin!” gibi bir ifâde ne

Page 329: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

327

anlama geliyor? Üstelik de argoca, fıkıhsız, sınırsız, başına buyruk bir uygulama ile ortaya seriliyor.

Kur’ân’la içli-dışlı olan kimseler, herkesin yapa geldikleri ama Kur’ân içerikli bir kavram kullanmadıkları şeyleri, Kur’ân’ın kavramlarıyla ifâde etmişlerdir. İşte Şîî-Alevî Müslüman’ların kabahati(!) Kur’ânsal bir gerçeği örtbas etmemeleri, zâlimleri çatlatırcasına Kur’ân eksenli düşünme ve yaşamaları, diktatör yönetimlerle hak uğrunda, adâlet uğrunda, özgürlük uğrunda, mazlumların yanında takıyye silâhını da kuşanarak mücâdeleye devam etmeleridir. Elbette Ehl-i Beyt yolunun târihi takıyyeler târihi değildir. Ehl-i Beyt’in kutlu önderlerinin şanlı kıyamları, Alevî-Şîa erlerinin haklı başkaldırıları gözler önündedir. Her İmâm @, döneminde ihtiyaç duyulduğu ölçüde takıyyeye sarılmış, gerektiğinde de varını-yoğunu ortaya koymaktan çekinmemiştir. Ehl-i Beyt’in ak yolunu, yalnızca takıyye yolu olarak lanse edenler ve bu konuda Hak yolun yolcularını kınayanlar, farkına varmadan bazı şeyleri itirâf etmiş olmaktadırlar. O da; ya hiç haksızlığa karşı olmadıkları, ya da sürekli olarak haksızlardan yana oldukları, dolayısıyla takıyyeye ihtiyaç duymadıklarıdır. Şunu da söyleyelim ki; Şîa-Alevî canlar takıyyeye baş vururlarken zaman zaman ölçüyü kaçırmışlar, olmadık zaman ve mekanda da bunu kullanmışlardır. Bu da insan gerçeğinin ayrı bir boyutudur. Zaten ifrat ve tefrit hangi konuda olmamış ki? Ehl-i Beyt yolunda takıyye duruma göre; yapılması farz olan takıyye, vâcip takıyye, câiz takıyye, mekruh ve haram takıyye gibi bölümlerde ele alınır. Her Müslüman içinde bulunduğu ortamın gidişâtına göre bu takıyye uygulamalarından münâsip olanını davranış hâlinde sergileyebilir. Gönül her zaman şundan yanadır; İnsanlar her görüş ve düşünceye karşı açık, hoş görülü, birbirlerini dinleyen ve anlayan, gereksiz tabuları olmayan kimseler olsunlar ki kimse kimseye karşı takıyye yapmasın. Fakat, gerçekçi olmakta da fayda var, böyle bir ortam ne geçmişte, ne günümüzde olmuş ne de gelecekte olacağa benziyor.406

406 Takıyye ile ilgili geniş bilgi için bakınız: Abdulbâki Gölpınarlı: Târih boyunca İslâm mezhepleri ve Şîilik: sh: 561-572, Cafer Sübhâni: El- İlâhiyât: c: 2 sh: 925-933, Usûl-u Kâfî: c: 3 sh: 307-321, Kadri Çelik: Bir devrimin anatomisi: sh: 364-383, Ali Tahrânî: Takıyye, Mekârim Şirazi: Takıyye, Muhammed Hüseyin Fadlullâh: Kuram ve Eylem, sh: 221-234, Hamid İnâyet: Çağdaş İslâmî siyâsî düşünce sh: 316-326,...vs.

Page 330: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

328

Son olarak diyoruz ki; Temelini Kur’ân’ın ve Peygamber’in @ attığı, binasını da Ehl-i Beyt İmâmlarının @ yükselttiği takıyyeyi, yasaklanmış yalan, nifak ve ikiyüzlülükle karıştıranlar, ya ilim öğrenip cehâletlerini gidersinler, ya da sussunlar da kimse onların câhilliğini fark etmesin.

Takıyyesiz bir dünya arzu edenler, Önce gereksiz tabularına “L” çeksinler.

TEVELLÂ VE TEBERRÂ

Bütün din ve mezheplerde var olan, ancak adı konulmamış

gerçeklerden biri de tevellâ ve teberrâ’dır. Tevellâ; Kelime anlamı olarak; müsbet manada; dost olmak, velî edinmek, muhabbet duymak, sevmek, sevgiyi izhâr etmek, vb. anlamlara gelir. Kur’ân’da bu kelime yukarıda belirttiğimiz anlamlarda kullanıldığı gibi; “Kim Allâh’ı O’nun elçisini ve müminleri velî edinirse (bilsin ki) gâlip gelecek olanlar, yalnız Allâh’ın taraftarlarıdır. (Hizbullâhtır.)” [Mâide (5): 56] vb. gibi. ayrıca menfi bir manada olmak üzere; yüz çevirmek, kabul etmemek, geri durmak, uzak kalmak gibi anlamlarda da kullanılmaktadır.

Page 331: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

329

“Bunun ardından yüz çeviren var ya, işte onlar fâsık olanlardır.” [Âl-i

İmrân (3): 82] vb. gibi.407 Ehl-i Beyt yolunun diğer yollardan ayrılan en bâriz özelliklerinden birisi hiç şüphesiz ki Kur’ân ile içli-dışlı olması, kabullerini ve redlerini Kur’ân ölçüsü içerisinde yapması ve bu konuda da hiç kimsenin kınamasından çekinmemesidir. Teberrâ; Kelime anlamı olarak; uzak durmak, reddetmek, berî olmak, kabullenmemek, kalbî ilişkiyi kesmek, vs. gibi manalara gelir. Bu kelime de Kur’ân’da bir çok âyette geçmekte ve müminlere bazı ölçüler vermektedir. “... Fakat onun (İbrâhîm @’in babalığının) Allâh düşmanı olduğu belli olunca (İbrâhîm @) ondan uzak durdu (teberrâ etti)...” [Tevbe (9): 114] vb. gibi.408 Kur’ân’da açık ve seçik olarak yer alan bu gerçeğe her halde aklı başındaki hiç bir Müslüman itiraz etmez. Bazı mezhebî kaygılar ve bağnazlıklarla bir hakîkatin reddedilmesi ne insanlığa sığar ve ne de İslâmlığa sığar. Ebû Hanîfe (r.h)’ye talebelerinden birisi velâyet (tevellâ) ve berâetin (teberrâ) açıklamasını sorduklarında buyurdular ki; “Velâyet; iyi amelden dolayı hoşnutluk, berâet de; kötü amelden dolayı hoşnutsuzluk demektir. Her ikisi de bazen bir insanda birleşebilir, bazen de birleşmezler. İyi ve kötü işler işleyen bir mümine yaptığı iyi işlerde muvâfakat eder ve onu seversin, işlediği kötü şeylerden dolayı da ona muhâlefet eder, ayrılır ve sevmezsin. Bu, sorduğun Velâyet ve berâetin bir kimsede birleşmesinin misâlidir. Kâfir olan, kendisinde iyi bir durum bulunmayan kimseye de buğzeder ve bütün kötülüklerinde kendisinden ayrılırsın. Dâima sevdiğin ve hiç bir davranışından hoşnutsuzluk duymadığın kimse ise bütün iyi şeyleri işleyen ve kötü şeylerden sakınan mümin kimsedir. Sen onun her husûsiyetini sever, hiç bir şeyinden hoşnutsuzluk duymazsın.”409

Velâyet ve berâet İslâm’ın ulvî hakîkatlerindendir.

407 Olumlu ve olumsuz anlamlardaki kullanımı için bakınız: Nisâ (4): 80, Arâf (7): 79, 93, 196, Enfâl (8): 20, Saffat (37): 174, 178, Mâide (5): 51, Tevbe (9): 23, Nahl (16): 100, Kamer (54): 6 vb. 408 Bu konuda bakınız: Bakara (2): 166-167, Tevbe (9): 3, Enâm (6): 19, 78, Enfâl (8): 48, Yûnus (10): 41, Hûd (11): 35, 54, Şuarâ (26): 216, Haşr (59): 16, vs. 409 Ebû Hanîfe: El-âlim ve’l Müteallim (tercm: Doç. Dr. Mustafa Öz): sh: 31

Page 332: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

330

İşin dînî ve mektebî boyutunu bir kenara bırakalım:

Yeryüzünde bir fert gösterilebilir mi ki, kalben bir kişiye aynı anda hem dost olsun ve hem de düşman olsun? Yine bir kimse gösterilebilir mi ki, hakka da, bâtıla da muhabbet beslesin? Ya da hakka gönül vermiş olup da bâtıldan nefret etmesin? Eğer böyle bir kimsenin var olduğu müşâhede edilirse, bilinsin ki; o kimse ya bir delidir, ya hak-bâtıl ölçüm terâzisinin dingilinde bir ayarsızlık vardır, ya da günübirlik yaşamı kendine yol seçmiş menfaatperest bir kimsedir. Ehl-i Beyt öğretilerindeki tevellâ ve teberrânın içeriği bazılarının sandığı gibi mezhebî değil, insanî ve İslâmîdir. Sevgili Peygamberimiz @ buyurdular; “...Îmânın en sağlam esası, Allâh için sevmek, Allâh için buğzetmek, Allâh’ın velilerine tevellâ, Allâh’ın düşmanlarından da teberrâdır.”410 İmâm Ali @ buyurdular; “...Allâh için sevmek, Allâh için buğz etmek îmânın erkânındandır...”411 Muhammedî yolun kılavuzlarından İmâm Muhammed Bâkır @ buyurdular; “Îmân; sevgi ve buğzdan ibarettir.”412 (Hakka ve taraftarlarına sevgi, bâtıla ve taraftarlarına da buğz-nefret.) Velâyetine bağlanmak, dost olmak, sevmek, bağlı kalmak gibi manalarda tevellâ; İslâm’a tevellâ etmek. Kur’ân’a tevellâ etmek. Peygamber efendimize @ tevellâ etmek. Ehl-i Beyt-i Mustafâ’ya @ tevellâ etmek. Seçkin Sahâbîlere ® tevellâ etmek. Adâlete tevellâ etmek. Hak olan her şeye tevellâ etmek, şeklinde tecellî etmektedir ve etmelidir de. Ve yine teberrâ da; Küfürden, şirkten teberrâ. Kur’ân karşıtı her şeyden teberrâ. Peygamberlerin ve peygamberimizin @ düşmanlarından teberrâ. Resûlullâh’ın @ Ehl-i Beyt’inin @ düşmanlarından teberrâ.

410 Usûl-u Kâfî: c: 3 sh: 190, 191 411 Tuhaful Ukûl (tercm): sh: 377 412 Tuhaful Ukûl (tercm): sh: 603

Page 333: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

331

Hakperest sahabîlerin ® düşmanlarından teberrâ. Zulümden teberrâ. Bâtıl ve bâtıl taraftarlarından teberrâ etmek şeklinde olmuş ve

olmalıdır da. Yoksa siz; Kur’ân’ın ahkâmına tevellâ ederken, beşerî ahkamlardan teberrî

etmiyor musunuz? Allâh’a tevella ederken, şeytândan teberrî etmiyor musunuz? Hâbil’e ® tevellâ ederken, Kâbil’den teberrî etmiyor musunuz? İbrâhîm’e @ tevellâ ederken, Nemrut’tan teberrî etmiyor musunuz? Mûsa’ya @ tevellâ ederken, Firavun’dan teberrî etmiyor musunuz? Îsâ’ya @ tevellâ ederken, düşmanlarından teberrî etmiyor musunuz? Muhammed’e @ tevellâ ederken, Ebû Leheb’ten teberrî etmiyor

musunuz? Ali’ye @ tevellâ ederken, ona sebb edenlerden-lanet edenlerden teberrî

etmiyor musunuz? Hasan’a @ tevellâ ederken, onu şehît edenlerden teberrî etmiyor

musunuz? İmâm Hüseyin’e @ tevellâ ederken, kâtillerinden teberrî etmiyor

musunuz? Bütün Ehl-i Beyt’in seçkin sîmâlarına tevellâ ederken, onları

zindanlarda, darağaçlarında işkenceye tâbî tutanlardan teberrî etmiyor musunuz?

Bugün de Hak yola baş koymuş âşıklara tevellâ ederken, onlara dünyada yaşamı zindana çeviren, yerli ve yabancı, bölgesel ve evrensel kan içici İslâm düşmanı güçlerden teberrî etmiyor musunuz?

İmâm Mehdî’ye @ tevellâ ederken, Süfyân’dan, Deccâl’den ve Süfyânîlerden teberrâ-teberrî etmiyor musunuz?

Ehl-i Beyt’in parlak yolu biz bağlılarına işte bu tür bir tevellâ ve teberrâyı öğretmiş, Îmân ile küfrün ayrışmasını sağlamış, hak ile bâtılın tanınamaz bir şekilde birbiriyle kaynaşmasını önlemiştir.

Ey hak ve adâlet ehli kardeşim! Esâsen bizler Kelime-i Tevhîd’i getirdiğimizde, oradaki “La” kılıcı ile;

küfür-şirk, zulüm-cevr ve ilâhî olmayan her şeye “hayır” demekle, bir nevi teberrâ eylemini başlatmış, ve yine “illâ” ile de tevellânın temelini atmış bulunmaktayız.

Page 334: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

332

Lâ ilâhe İlla Allâh.

Lâ ilâhe İllallâh

ALIŞ VERİŞ HÜKÜMLERİ

Müslüman’ın alış-veriş hükümlerini ihtiyaç duyduğu kadar öğrenmesi lâzımdır. Günümüzde bir kısım insanlarca alış-veriş tamamıyla dînin dışındaki bir konu imiş gibi değerlendirilmektedir. İlmihâlimizin baş taraflarında da belirttiğimiz üzere, İslâm, insanın yalnızca Allâh ile ilişkisini düzenleyen bir din değildir. İslâm, yalnızca öte dünya ile ilgilenen mistik bir inanç manzûmesi değildir. Yüce dînimizin insanlar arası ilişkileri, hattâ devletler arası ilişkileri düzenleyen eskimez, ölümsüz hükümleri de vardır. Bu temel hükümler esas olmak şartıyla, teferruatta ufak-tefek farklı yaklaşımlar ve değişken içtihatlar yapılabilir. Bu içtihatlar, bölgeden bölgeye ve devirden devire de değişebilir. Biz de Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in-İtret’in @ buyrukları ışığında alış-veriş ile ilgili konularda özet bilgiler vermeye çalışacağız.413 Ehl-i Beyt’in öğretilerine göre; alış-verişler ana hatlarıyla;

1. Haram alış-verişler. 2. Mekrûh alış-verişler. 3. Mübah alış-verişler, olmak üzere üç kısma ayrılırlar.

HARAM ALIŞ-VERİŞLER

Kullanılması bizzat harâm olan her şeyin alış-verişi de haramdır.

Sarhoş edici her çeşit içki, leş, bevl (sidik), ğâit (büyük pislik), domuz, tedâvî amaçlı kullanılmayacak kan, av ve benzeri amaçlar için kullanılmayacak olan köpek, gasb edilmiş mal, fâizli alış-veriş vs. gibi.

413 Ayrıntılar için bakınız: Seyyid Ruhullah: Tevzîhu’l Mesâil (Tam ilmihal), Tahrîru’l Vesîle c: 1-2, Allâme Hıllî: Şerâiu’l İslâm, Muhtasaru’n Nâfî fî fıkhı’l İmâmiyye... ve Ehl-i Beyt yolu hadis kaynakları.

Page 335: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

333

Haram amaçlar uğrunda kullanılan her şeyin alış-verişi de haramdır. Kumar araç-gereçleri, tapınılmak amaçlı olarak kullanılan heykel, haç vb. şeyler, İslâm düşmanlarına silah satışı, satılması câiz olan her hangi bir şeyin zâlime veya bâtıl amaçlar uğrunda kullanılması yolunda kiraya verilmesi vb.

Alış-verişte, hîle, yalan, alıcının ya da satıcının aldatılması gibi durumlar da harâm olan davranışlardandır.

Bu tür alış-verişlerin dışında kalan alış-verişler genel anlamda mübahtır. Ancak, bazı özel durumlarda mekrûh olabilmektedir. Meselâ; Sabah ezânı ile güneşin doğması arasındaki zaman diliminde zorunlu olmadıkça alış-veriş yapmak, aşağılık kimselerle alış-verişte bulunmak, yapılmakta olan bir alış-verişe haksız ve menfî müdâhalede bulunmak gibi.

SATICI VE ALICIDA BULUNMASI GEREKEN ŞARTLAR

Satıcı ve alıcıda şu beş şart bulunmalıdır: 1. Bulûğa ermiş olmalıdırlar. Kıymeti düşük olan şeylerin alış-verişinde

bu şart aranmaz. 2. Akıllı olmalıdırlar. 3. Alış-verişi şaka olarak değil, ciddi yapmış olmalıdırlar. 4. Bir kimse tarafından mecbûr edilmiş, zorlanmış olmamalıdırlar. 5. Alış-verişini yapmakta oldukları mala sâhip-mâlik olmalıdırlar.

Alış-verişle ilgili bazı hükümler:

Vakfedilmiş bir şeyin alım-satım muâmelesi geçersizdir. Başkasına kiraya verilmiş bir mülkü satmanın sakıncası yoktur. Ancak, durumun alıcıya bildirilmesi gerekir. Çiçeğini döküp, normal olarak âfet görme zamanını atlatmış olacak şekilde tanelenmiş meyvelerin, olgunlaşmamış üzümün vs. toplanmadan satılmasının sakıncası yoktur. Veresiye alış-verişlerde zamanın tam olarak belirtilmesi gerekir. Harman zamanı gibi muğlak ifadelerle alış-veriş geçersizdir. Veresiye satışlarda, peşin fiyatının üzerine bir miktar daha fiyat konularak yapılan alış-verişler karşılıklı rızâ ile uygundur. Alıcının sonradan malı almak üzere para vermesine “selef muâmelesi” denir. Alınan-satılan malın ne olduğu, özellikleri, fiyatı, ödenme ve teslim alma

Page 336: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

334

zamanı net olarak belirtilmişse, bu şekildeki “selef alış-verişi” nin sakıncası yoktur.414

EHL-İ BEYT’TEN FEYİZLER

Resûlullâh @ buyurdular; “İbâdet yetmiş kısımdır. Onların en faziletlisi de helâlinden kazanmaktır.”415 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu; “Muhakkak ki Allâh, çok uyuyan ve boş duran kulunu sevmez.”416 Hak yolun bülbülü İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu; “Helâlinden âilesinin geçimini sağlamaya çalışan kimse, Allâh yolunda çarpışan mücâhit gibidir.”417 Allâh’ın aslanı İmâm Ali @ buyurdular; “Borçlanmaktan uzak durunuz. Borç, gündüz zillet, gece de derttir...”418 Resûlullâh (s.a.a.) buyurdular; “Emânete hıyânet eden, birbirlerini aldatan bizden değildir...”419 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu; “En küçük fâiz, bir kimsenin hala-teyze gibi mahremlerinden yetmiş kişi ile zinâ yapmasından daha günahtır.”420 Resûlullâh @ buyurdular; “Şu dört özellik kendisinde bulunan kimsenin alış-verişi iyidir. 1-Bir şey satın alırken alacağı şeyi kötülemez. 2-Bir şey satarken onu övmez. 3-Satışında alıcıya hîle yapmaz. 4-Alış-veriş yaparken yemin etmez.”421 Resûlullâh @ buyurdular; “Malı piyasaya süren kimse, rızık kazanmış olur. Stok yapan ise lanetlenmiştir.”422 İmâm Ali’nin @ naklettiğine göre, Resûlullâh @ buyurdular; “Rızkın onda dokuzu ticârettedir.”423 414 Kira, cuala, muzâraa, musâkat, vekâlet, borçlar, havâle, rehin, zamin olma, kefâlet, emânet, ariyet vs. ile konularla ilgili hükümler için bakınız: Ehl-i Beyt yolu âlimlerinin genişçe hazırladıkları ilmihaller ve hadîs kaynaklarının ilgili bölümleri. 415 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 78, Tehzîb: c: 6 sh: 324 416 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 84 417 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 88, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 103, Vesâilüş Şîa: c: 12 sh: 23 418 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 95, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 111, Tehzîb: c: 6 sh: 183 419 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 133, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 173 420 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 144, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 174, Tehzîb: c: 7 sh: 14, 15 421 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 153 422 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 165, İstibsâr: c: 3 sh: 114

Page 337: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

335

İmâm Ali @ buyurdu; “ ... Alış-veriş, güzel sûrette, adâletli, alıcının ve satıcının zarar etmeyeceği bir fiyatla olmalıdır...”424 Resûlullâh @ buyurdular; “İnsanlara yük olan kimse lanetlidir.”425 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Yüzünü güldürmek, borçlarını ödemek ve yakınlarına yardımcı olmak amacıyla helâlinden mal-mülk edinmeyi sevmeyende hayır yoktur.”426 İmâm Ali Rızâ’ya @ soruldu; “Müslüman olmayan borçlu bir kimse İslâm’a girse, ve yanında sarhoş edici içki ve domuz bulunsa, o kimse borcunu ödemek için elindekileri satabilir mi?” İmâm @ buyurdular; “Hayır satamaz. Borcunu helal şeyler satarak ödemelidir.”427 (Yeni İslâm’a girmiş bir kimsenin bile haram olan bir şeyi satması uygun değilken, bugünün “Müslümanım” diyen ve bu haramları bir ömür boyu satan insanlarına ne demeli?)

Kardeşini aldatan kendini aldatmış olur.

NİKÂH

Nikâh; İki karşı cins arasında teklîf ve kabûl ile gerçekleşen bir akittir, sözleşmedir. Bir yönüyle dünyâya bakar: Bununla iki insan birbirlerine helal olur, birbirlerine mirasçı olur, birbirlerine karşı hak ve sorumluluk yüklenirler. Nesillerini, soylarını devâm ettirir, evlilik tarlasından Cennet meyvesi çocuklar devşirir, toplumlar, milletler meydana getiren ve toplumun en küçük numûnesini ortaya koyan âileyi oluştururlar. Diğer yönüyle âhirete bakar: Nikâh ile birbirlerine helâl olan eşler, meşrû olan her ilişkilerinde niyetlerine göre sevâp alır, sâlihlerin yoluna uymuş olmanın mükâfâtını görür, bağlı bulundukları inanca mensup bireylerin çoğalmasına vesîle olurlar.

423 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 130, 147 424 Tuhaful Ukûl (tercm): sh: 267 425 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 72, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 94, Tehzîb: c: 6 sh: 327 426 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 72 427 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 231-232, Tehzîb: c: 6 sh: 195

Page 338: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

336

İlâhî kaynaklarda ve târihî belgelerde belirtildiği üzere Peygamberlerin @ ekserîsi evlenmiş, yuva kurmuş, nikah denilen bu bağı örnek yaşamlarıyla pratize etmişlerdir. Çok özel ve istisnâî durumlar hâriç, târihin hiç bir döneminde Peygamberlerden @, Evliyâullâhdan @, Sâlih zatlardan @ evlenmeyen çıkmamıştır. Zirâ, Onlar @ dâimâ fıtrata, kevnî ve teşrî sünnet-emirlere uygun hareket eden kimselerdir. Yüce Rabbimiz Allâh da yaratılıştaki fıtrîlik ve meyile mutahhar âyetlerinde şöyle değinmektedir;“O’nun (varlığının) delillerinden biri de, kendileriyle sükûna ermeniz için size kendi nefislerinizden olan eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır...” [Rûm (30): 21], “...Onlar (kadınlar) sizin giysiniz, siz de onların giysilerisiniz...” [Bakara (2): 187] Peygamberler ulusu Hz. Muhammed @ de şöyle buyuruyorlar; “İslâm’da, Allâh’a evlilikten daha sevimli gelen bir binâ kurulmuş değildir.” Sultanu’l Enbiyâ @ buyurdular; “Sizden kim ki bir kadınla sırf güzelliği için evlenirse, sevdiği şeyleri onda bulamaz. Kim, bir kadınla malı için evlenirse, Allâh onu istediğine kavuşturur. Siz kadınları dinleri için alınız. (Dîni, ahlâkı, iffeti, namusluluğu, huy güzelliği vs. için alınız.)”428 Öyleyse;

Nikah; Yarım iken tam olmaktır. Nikah; Hayat bulmaktır. Nikah; Eşine kavuşmaktır. Nikah; Fıtratın gereğini yapmaktır. Nikah; Sünnetullâh’a ve Sünnet-i Nebî’ye uymaktır. Nikah; İnsan olduğunu bilmektir. Nikah; Fuhşa set çekmektir. Nikah; Nesli korumaktır. Nikah; Toplumsal barıştan yana olmaktır. Nikah; Gönül yoldaşıyla birlik olmaktır... vs. İnsanlık târihi boyunca erkek ve kadın cinsi yaratılışının tabii bir

sonucu olarak birbirlerine ilgi göstermiş, birbirlerine tinsel ve ruhsal yakınlık hissetmişlerdir. Bu, Cenab-ı Hakk’ın bütün canlı varlıkların doğasına yerleştirdiği bir yöneliştir. İnsan dışındaki diğer varlıklar her hangi bir dış müdâhale ve yönlendirmeye gerek kalmaksızın zamanı geldiğinde eşini bulur ve çeşitli münâsebetlerle hayatlarının kışına son vererek bahara kavuşurlar.

428 Seyyid Rûhullâh (r.a.): Tahrîru’l Vesîle: c: 2 sh: 236-237, Furû-u Kâfî: 5 sh: 328, 333, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 248, Tehzîb: c: 7 sh: 399, 400, 403

Page 339: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

337

Bunun için aralarında özel bir akit, antlaşma vs. gerekmez. Her şey içgüdüsel (fıtrî-doğal) bir şekilde mecrâsında akıverir.

İnsan ise, diğer canlılardan farklı olarak akıl nimeti ile donatılmış, kendisine her alanda sorumluluklar yüklenmiş, yeryüzünün en şereflisi kılınmış bir varlıktır. Hiç bir alanda başı boş bırakılmamış olan insanoğlu, evlilik konusunda da yaratıcısı tarafından başına buyruk terk edilmemiştir.

Yüce Allâh bu konuda neslimizin ilk insanı ve ilk peygamberi olan Hz. Âdem @ zamanından beri gerekli emir ve yasakları bildirmiş, biz âciz kullarına yol göstermiştir. Ve bu ilâhî emir ve yasaklar bozulmuş olarak da olsa, bugüne kadar ilkel kabilelerden tutunuz da en gelişmiş topluma kadar yer yer kendisinin varlığını hissettirmekte, insanlar kendilerini nikah ve sorumluluklarından tamamıyla azâde bilmemektedirler. İslâm da ise tahrîfat olmadığından nikah konusu da sıkı tutulmuş, günümüze kadar Kur’ân ve Sünnet’e uygun bir şekilde yapılagelmiştir.

Nikah; bir açıdan toplumsal bir sorumluluk üstlenmektir de. Çünkü bu sayede hem kadının ve hem erkeğin ve hem de çocukların hak-hukukları korunur.

Her ne zaman ki nikahın toplumsal boyutu, hukûkî yaptırım gücü göz ardı edilmiş ve sadece işin fetvâ yanı ile yetinilmiş ise, bundan öncelikle kadın tarafı ve çocuklar zarar görmüş, mağdur olmuşlardır. Onun içindir ki, nikah her ne kadar zâhirî fetvâ olarak iki kişi arasındaki teklîf ve kabûl ile olabiliyor ise de İslâm’a uygun olarak yönetilen düzenlerde ve hattâ gayr-i şerî yönetimlerde bile devletin de ilgilendiği kanûnî bir veçhe kazanmıştır.

Hele de insanların alabildiğine bozulduğu, kurdun kuzu postuna büründüğü, kimsenin kimseye güveninin kalmadığı, itimadın kötüye kullanıldığı bir zaman ve mekanda, bu nikah akdinin sulandırılarak, yazılı metin ve kanûnî bağlayıcılığından uzak bir şekilde yapılması-yaptırılması insaftan, adâletten ve dînin temel hedef ve esprilerinden sapmadır. İmâm Cafer Sâdık’ın @ naklettiğine göre, Resûlullâh @ efendimiz şöyle buyurdular; “Allâh’a en sevimli gelen şey, İslâm’a uygun bir nikah ile yuva kurmaktır. Allâh’ın hiç sevmediği de, sebepsiz yere boşanarak İslâm’a göre kurulmuş olan bir yuvayı yıkmaktır.”429

NİKAHIN ÇEŞİTLERİ

429 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 328, c: 6 sh: 54

Page 340: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

338

İçinde yaşadığımız toplumda “nikahın çeşitleri” başlığı bir çoğumuza ürkütücü ve anlaşılmaz gelebilir. “Nikahın çeşitleri de ne demekmiş? Nikah bir çeşit değil mi? Eski köye yeni âdet mi?” gibi söylentiler içerisinde olabiliriz.

Bizler; Hakkı ortaya koymak, bilinmezleri bilinir, anlaşılmazları anlaşılır, söylenmezleri söylenir, gizlenenleri açıklanır kılmak üzere yola çıktık. Bundan dolayıdır ki dost-düşman kim ne derse desin, İslâm’da var olan gerçekleri elimizden geldiğince ortaya koymaya çalışıyoruz.

Müminler! Canlar! Kardeşler! Dînin öğretileri, hakîkatleri her türlü kabul ve değerlendirmelerin,

çıkarların üzerindedir. Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in zerre hakîkati, insanlar anlamazlar, ya da yanlış anlarlar diye gizlenemez, örtbas edilemez. Çünkü Rabb’imiz Allâh bizden Hakkın gizlenmemesinin gerektiği yönünde ahit almış ve buyurmuştur; “Hakkı bâtıla karıştırıp, bile bile hakkı gizlemeyin.” [Bakara (2):

42] Biz de bu ahde sâdık kalanlardanız, yolunda gitmekte şeref duyduğumuz zâtlar da @ bu ahde en sâdık kalmış kimselerdir.

Nikah iki çeşittir; 1.Dâimî-sürekli-ömürlük nikah. 2.Muvakkat-geçici-süreli nikah. (Mut’a nikâhı)

DÂİMÎ NİKAH

İki karşı cins arasında meşrû sınırlar dâhilinde, şartlara riâyet edilerek

gerçekleşen ve doğal olarak ömür boyu birlikte olmayı hedefleyen nikahtır. Yani; halkımızın “Allâh bir yastıkta kocatsın.” diye duâlar ederek kast ettikleri nikahtır.

Nikah bir yönüyle sözleşme mâhiyetinde olduğu için, bazı şartları vardır. Nikahın sahih olması içinde bu şartların yerine getirilmesi gerekir. Bu şartlar şunlardır;

●Eş olacak kimselerin veya onlar orada hazır değillerse yerlerine vekil olan kimselerin nikah anında hazır bulunmaları.

●Nikah akdinin okunması: Bu icab (teklif) ve kabul ile gerçekleşir. Yani, iki tarafın birbirlerini eş olarak kabul ettiklerini açık bir ifâde ile belirtmeleri gerekir. Meselâ; “Filan erkeği veya filan kadını kendine eş olarak kabul ettin mi?” sorusuna, “evet, kabul ettim. vb.” bir cevap verilmelidir.

●Nikah her hangi bir şekilde zorlama ve baskı altında yapılmamalıdır.

Page 341: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

339

●Nikahı kıyılan ve kıyan kimseler akıllı olmalı, eşlerden her hangi birisi deli, sarhoş vs. bir halde olmamalıdır.

●Nikahı kıyılan bayan şayet erginliğe ulaşmış, reşit (kendi fayda ve zararını bilecek yaşta) ve dul ise velînin izni gerekmez. Ancak reşit değil, veya reşit ancak bâkire ise veli olarak babanın veya baba tarafından dedenin ya da üzerinde velâyet hakkı olan bir büyüğünün izni gerekir. Kâfir olan bir baba veya dedenin Müslüman bayan üzerinde velâyet hakkı yoktur. Özel durumlarda ise, reşit, ancak bâkire olan bayanların velîlerinin izni gerekmeyebilir. Çünkü bu hüküm nikâhın olmazsa olmaz şartlarından değildir.

●Yapılan nikah şaka ve benzeri amaçlarla kıyılmamalıdır. Bu amaçlarla kıyılan nikah geçersizdir, hiç bir hükmü yoktur. Meselâ; rol icâbı filmlerde, tiyatro oyunlarında vs. kıyılan nikahlar gibi. Bunlardan başka, nikahta iki şâhidin bulunması, nikah kıyılırken kadının hakkı olan mehirin çevrenin genel kabulüne uygun bir miktarda belirlenmesi, her hal-u karda velînin, büyüklerinin izninin alınması, nikâhın çevreye meşru vesîlelerle duyurularak îlân edilmesi vs. müstehâb (iyi) davranışlar olarak görülmüştür.

Yine nikah akdi kıyılırken, besmele ile başlamak, Allâh’a hamd etmek, Peygamber’e @ ve Ehl-i Beyt’ine @ salât-u selâm getirmek, duâlar etmek, evlenecek kişilere İslâmî-insanî öğüt ve tavsiyelerde bulunmak, nikâhı ve düğünü İslâm kurallarına uygun bir tarzda haramlardan uzak bir şekilde yapmak vs. önemle vurgulanan âdâplardandır.

Evlenecek kimselerin birbirlerini şerîat ölçüleri içerisinde görmeleri, tanımaları, bayanın ellerine, yüzüne, saçına bakması tavsiye edilmiştir. Birbirlerine eş olacak kimseler bütün bunları meşru sınırlar içerisinde yapmalı, şeytâna pirim verecek bir şekilde tenha, ıssız köşe-bucaklarda baş başa kalmamalıdırlar.

EHL-İ BEYT’E KULAK VERELİM

Peygamberimiz @ buyurdular; “Namaz gözümün nûru, kadınlar dünyadaki lezzetim, Hasan ve Hüseyin de reyhanlarım kılındılar.”430 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kadınları sevmek peygamberlerin @ ahlâkındandır.”431 430 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 321 431 Furû-u Kafi: c: 5 sh: 320

Page 342: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

340

Resûlullâh @ buyurdular; “Sâliha bir eş, kişinin mutluluğundandır.”432 Allâh’ın aslanı @ buyurdular;“Evleniniz. Muhakkak ki Resûlullâh @ şöyle buyurmuştur; Kim benim sünnetime uymayı seviyorsa evlensin. Çünkü evlenmek benim sünnetimdendir.”433 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular;“Evli kişilerin kıldığı bir rekat namaz, bekarların kıldığı yetmiş rekat namazdan daha faziletlidir.”434 İmâm Ali Rızâ @ buyurdular; “...Evlilikte yemek vermek peygamberlerin sünnetlerindendir.”435 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kim fakirlik korkusuyla evlenmezse, Allâh hakkında kötü zanda bulunmuş olur.”436 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Evlenecek bir kimsenin, şehvetle olmamak şartıyla eşi olacak bayanın yüzüne, bileklerine kadar ellerine, saçına ve güzelliğine bakmasında bir sakınca yoktur.”437 İmâm Cafer Sâdık’a @; “Şâhitsiz nikah olur mu?” denildiğinde, buyurdular @; “Evet olur. Nikah, evlenecek kişiler arasında ve Allâh huzurunda gerçekleşen bir ahitleşme ve sözleşmedir. Ancak, nikahta şâhitlerin bulunması, anlaşmazlık hâlinde nesebin belli olması, mîrâsın dağıtımında ihtilâfın olmaması ve İslâm’ın cezâî müeyyidelerinin (hadlerin) uygulanması gerektiğinde sorunların yaşanmaması için gerekir. (Yani; Nikâhın geçerli olmasının şartlarından değildir.)438

MEHİR

Kur’ân’ın; “Kadınlara mehirlerini bir hak olarak (gönül hoşluğu ile) verin...” [Nisâ (4): 4] emri gereği Müslüman erkek tarafından kadına verilen bir haktır.

Mehir, nikah kıyılırken miktar olarak takdîr edilerek, ya peşin olarak kadına verilir, (Buna mehr-i muaccel denir.) veya daha sonra kadına verilmek

432 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 327 433 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 329, 496, Vesâilü’ş Şîa: c: 14 sh: 4 434 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 328, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 242, Tehzîb: c: 7 sh: 329, Bıhârul Envâr: c: 103 sh: 219 435 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 367, Tehzîb: c: 7 sh: 409 436 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 330, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 243 437 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 365 438 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 387, Tehzîb: c: 7 sh: 349

Page 343: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

341

üzere karara bağlanır. (Buna da mehr-i müeccel tabir edilir.) Mehirin bir kısmını hemen bir kısmını da daha sonra vermek de mümkündür. Nikah anında alınacak olan mehir belirtilmemiş ise, daha sonra “mehr-i misil” tabîr edilen bir mehir verilir. Bu, kızın emsallerinin aldığı ve yaşanılan bölgenin halkının alıp-verdikleri mehir miktarıdır. .

Mehir; para, altın,mal-mülk vs. gibi her şey olabildiği gibi, bayanın erkekten talep edebileceği manevi bir görev ve sorumlulukta olabilir. Kadın ve erkek aralarında anlaştıkları takdirde kadın mehir alma hakkından vazgeçerek bunu erkeğe bağışlayabilir de. Ancak maddi değeri olan bir mehirin takdiri, sünnete ve bu zamana kadar ki uygulamalara daha uygundur.

Mehir vermek Allâh’ın Kur’ân da kadınlara verilmek üzere erkeğe yüklediği bir sorumluluk olmasına rağmen nikâhın geçerli olmasının bir şartı değildir. Verilecek mehir, tamâmıyla kadının hakkı olup, kadının rızâsı alınmadığı müddetçe hiç bir surette ne kocası, ne ana-babası ve nede her hangi bir kimse bu hakkı kadından gasp edemez. Bugün “başlık parası” adı altında alınan maddî hiç bir değerin mehir ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Şayet bu para mehir niyetiyle alınırsa, o zaman da kızın anne-babası kızının hakkı olan şeyi hak sâhibine vermelidirler. İnançlı bayanlar alacakları mehri mümkün olduğunca düşük tutmaya çalışmalı, erkeği ve erkek tarafını zora koşmamalıdır. Çünkü dînin temel hedefi maddî değerler değil, gönüllerin birliği, mutluluk ve yüce ülkünün gerçekleşmesine temel olacak âileler oluşturmaktır. Evlenenler arasında cinsel ilişki henüz gerçekleşmeden ayrılma-boşanma vâkî olursa, belirlenen mehrin yarısı verilmelidir. Kızın zifaftan önce ölmesi durumunda da mehrin yarısı kızın velîsine-vârisine verilir. Ancak, zifaftan önce iki taraftan birinin vefâtı halinde gerideki kalanların aralarında antlaşma yaparak mehri ibtâl etmeleri en güzel olanıdır.

EHL-İ BEYT’TEN NURLU SÖZLER

İmâm Cafer Sâdık’ın @ naklettiğine göre, Ulu önderimiz Resûlullâh @ şöyle buyurdular; “Ümmetimin kadınlarının en faziletlisi... mehri az olanlardır.”439

439 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 325, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 243, Tehzîb: c: 7 sh: 404

Page 344: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

342

İmâm Muhammed Bâkır @ ve İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Mehir, az olsun, çok olsun insanların râzı oldukları miktardadır.”440 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kim evlenirken kararlaştırılan mehiri (Mehri müecceli) daha sonra vermezse, o kimse hırsızlık yapmış gibidir. Evliliği de zinâ gibidir. (Günah üzerine binâ edilmiş olur.)441 İmâm Muhammed Bâkır’ın @ naklettiğine göre; Resûlullâh @, sahabeden mehir olarak verecek hiç bir şeyi olmayan birini Kur’ân’dan bir miktar öğretme karşılığında bir kadınla evlendirdi.”442

NİKAH AKDİNİ BOZMA HAKKI VEREN KUSURLAR

Erkek veya kadın nikah akdinden sonra birbirlerinde aşağıda belirtilen kusur ve hastalıkların bulunduğunu anlarlarsa nikâhı bozabilirler;

Erkek, kadında; 1. Delilik. 2. Cüzzam ve benzeri bir hastalık. 3. Baras. (Bir çeşit deri hastalığı) 4. Körlük. 5. Belli olacak derecede felç, sakatlık veya tedâvisi imkansız müzmin hastalık. 6. Çocuğa kalmasını mutlak olarak imkansız kılan bir hastalık. (Yumurtalığının

olmaması, rahimin olmaması, mutlak kısırlık...vs.) 7. Hayız yolu ile idrar yolunun veya hayız yolu ile dışkı yolunun bir olması hali. 8. Fercinde et, kemik vb. cinsel ilişkiye mani olacak bir şeyin bulunması, durumlarından her hangi birinin varlığını anladığında nikah akdini-anlaşmasını bozabilir.

Kadın da, erkekte;

440 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 378, Tehzîb: c: 7 sh: 353, 354 441 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 383 442 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 380, Tehzîb: c: 7 sh: 354, 355

Page 345: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

343

1. Delilik. 2. İlişkiye girecek kadar erkeklik organının olmadığını. 3. İktidarsız olduğunu, cinsel ilişkiye girme gücünün olmadığını. 4. Çocuğunun olamayacağı bir hâlinin, mutlak kısırlık hastalığının bulunduğu gibi durumlardan birinin var olduğunu anlarsa nikah anlaşmasını bozabilir. Eğer kadın, erkeğin iktidarsız olup cinsel temasta bulunamaması dolayısıyla nikah akdini bozarsa, erkeğin kendisine vermiş olduğu mehirin yarısını geri vermesi gerekir. Diğer şartlardan dolayı erkek veya kadın nikah akdini bozarlarsa ve cinsel ilişki de henüz gerçekleşmemişse, bu durumda erkeğin mehir vermesi gerekmez. İlişki gerçekleşmiş ise belirlenen mehirin tamâmının kadına verilmesi gerekir.

KENDİLERİ İLE EVLENİLMESİ HARAM OLANLAR

Evlenilmesi haram olan kimseler genel olarak Nisâ sûresi 23. âyetinde meâlen şöylece bildirilir; “Size (şunlarla evlenmeniz) harâm kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşin kızları, kız kardeşin kızları, sizi emziren analarınız (süt analarınız), süt bacılarınız, karılarınızın anaları, evlerinizde bulunan ve kendileriyle ilişkiye girmiş olduğunuz karılarınızdan olma üvey kızlarınız, -henüz kendileriyle ilişkiye girmemişseniz (kızlarını almaktan dolayı) üzerinize bir günah yoktur- kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları ve iki kız kardeşi bir arada almanız...” Âyet-i Kerîmede belirtilenlerden başka da değişik sebeplerle evlenilmesi haram kılınmış olan kimseler vardır. Ehl-i Beyt’in @ nurlu yoluna göre aşağıda belirtilen sebeplerle bir kimseyle evlenme haramlığı gerçekleşir:

1. Nesep yolu ile haram olanlar. 2. Süt emme yolu ile haram olanlar. 3. Musâhere ile haram olanlar. 4. İddet hâlinde bir kimse ile evlenme ve Kur’ân’ın izin verdiği sayıdaki

evlilikten başka evliliklerin haram olma hâli. 5. Liân boşanmanın gerçekleşmesi ile haram olma hâli. 6. Küfür (kâfirlik) sebebi ile haram olanlar. Şimdi bunlarla ilgili kısa, öz ve gerekli bilgileri vermeye çalışalım.

NESEP YOLU İLE HARAM OLANLAR

Page 346: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

344

●Analar: Kişinin kendi anası, anasının ve babasının anası ve yukarısı. ●Kızlar: Kişinin kendi kızları, oğlunun ve kızının kızları ve aşağıya doğru bütün torunları. ●Kız kardeşler: Gerek ana bir, gerek yalnız ana veya yalnız baba bir kız kardeşler. ●Halalar: Kişinin babasının ve dedesinin kız kardeşleri. ●Teyzeler: Kişinin anasının ve ninesinin kız kardeşleri. ●Erkek kardeşin kızları: Kişinin gerek ana-baba bir, gerekse yalnız ana veya yalnız baba bir olan erkek kardeşinin kızları ve aşağıya doğru bütün yeğenleri. ●Kız kardeşin kızları: Kişinin gerek ana-baba bir, gerekse yalnız ana veya yalnız baba bir olan kız kardeşinin kızları ve aşağıya doğru bütün yeğenleridir.

SÜT VERME SEBEBİ İLE HARAM OLANLAR

Süt verme sebebi ile haramlığın gerçekleşmesi için altı şart vardır; 1. Emilen süt, nikahlı olarak çocuk doğurmuş olan bir kadının sütü olmalıdır.

Bir kadın zinâ sebebi ile çocuk doğurur da sütlenirse, o kadının çocuğu kendisinden süt emen hiç bir kimseye haram olmaz.

2. Çocuk sütü kadının bizzat göğsünden emmelidir. Şayet süt değişik vâsıtalarla (biberon vs. gibi) çocuğa içirilir, ya da başka şeylerle (başkasının sütü, hayvan sütü, meyve suyu vs. gibi) karıştırılarak çocuğa verilirse haramlık gerçekleşmez.

3. Sütü emilen kadın diri olmalıdır. Süt emilme esnasında kadın ölse, emilen süt belirtilen miktarlara öldükten sonra ulaşırsa haramlık gerçekleşmez.

4. Çocuk Ay yılına göre iki yaşını doldurmamış olmalıdır. İki yaşından sonra emilen süt ile süt kardeşliği ve haramlık gerçekleşmez.

5. Çocuk sütü onbeş kez veya bir gece bir gündüz ya da “vücuduna et-kemik oldu.” denilecek kadar doyasıya emmiş olmalıdır.

Onbeş kez emme de peşi peşine olmalı, arada bir kez bile olsa başka bir şekilde çocuğun karnı doyurulmuş olmamalıdır. (Meselâ; başka bir kadından süt emme veya her hangi bir yiyecekle doyurmak gibi.) Bir gece ve gündüz emme de aynı şekilde gerçekleşmeli, o gece ve gündüz zarfında çocuk bir defa bile olsa başka yollarla doyurulmuş olmamalıdır. 6. Beşinci şartta belirtilen süt emme olayı -diğer şartlarda tutarsa- kadın bir koca ile evli olduğu durumda haram olmaya sebep olur. Meselâ; Sütü olan bir kadın, bir çocuğa sekiz kez vs. veya bir gün vs. süt emzirse, sonra da kadın kocasından boşansa ve başka bir kocaya varsa, süt emzirmekte olduğu çocuğa

Page 347: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

345

geriye kalan miktarı da emzirse (yedi kez vs. veya bir gece vs gibi.) o çocuk hiç kimseye haram olmaz. (diğer şartlar uygun olsa bile) ŞARTLARA UYGUN OLARAK SÜT EMEN BİR ÇOCUK KİMLERE HARAM OLUR?

1. Süt emdiği kadının kendisine: Bu kadına “süt anne” denir. 2. Süt annenin kocasına: Bu erkeğe de “süt baba”denir. 3. Süt emziren kadının anne, baba ve daha yukarılarına. Dede vs. 4. O kadından dünyaya gelmiş veya gelecek olan çocuklarına. Bunlara

da “süt kardeşler”denir. 5. Süt annenin çocuklarının çocuklarına ve aşağıya doğru bütün

çocuklara. Bunlar yeğen hükmünde olurlar. 6. O kadının oğlan ve kız kardeşlerine. Velev ki kadının süt kardeşleri

bile olsalar. 7. O kadının amca ve halalarına. Süt emme yolu ile amca ve hala

olsalar dâhi. 8. O kadının dayı ve teyzelerine. Süt emme yolu ile dayı ve teyze

olsalar bile. 9. Süt babanın bütün çocukları, çocuklarının çocukları ve daha aşağısı. 10. Süt babanın anne, baba, dede, nine ve daha yukarısı. 11. Süt babının oğlan ve kız kardeşleri. Süt kardeşi bile olsalar. 12. Süt babanın hala, teyze. Amca, dayı ve daha yukarısı. Süt emme

yoluyla olsa bile. Bütün bu mahremiyetler ve haramlıklar yalnızca süt emen çocuk ile

belirtilen kimseler arasında gerçekleşir. Süt emen çocuğun diğer büyük veya küçük kardeşleri ile sayılan kimseler arasında her hangi bir şekilde süt emme haramlığı-mahremiyeti gerçekleşmez.

SÜT VERME ÂDÂBI

Çocuk için en uygunu öz annenin süt vermesidir. Cenâb-ı Hak bir çocuk için en güzel gıdayı adeta Cennetin sütten ırmağı gibi olan annesinin memesinde halk eylemiştir. Onun için kadınlar mümkün ise çocuklarını en azından iki yıl emzirmeli, Cennet meyvesi çocuklarını bu lezîz gıda ve ikrâm-ı ilâhîden mahrum bırakmamalıdırlar.

Page 348: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

346

Süt emziren anneler imkanları nisbetinde abdestli olarak çocuk emzirmeli, besmele, duâlar ve güzel bir muâmele ile yemek yedirmeli, içirmeli, yavrusunun boğazından haram geçmemesine gayret etmelidirler. Anneler her önlerine gelene süt emzirmemeli, âilelerde çok zorunlu olmadıkça çocuklarını başka kadınlardan emzirmemelidirler. Allâh korusun kimin kime, ne zaman, ne kadar süt emzirdiği unutulursa, süt emme sebebi ile birbirlerine haram olan kimselerin evlenmesine meydan verilebilir.

Haram olmaya neden olan süt verme iki yolla bilinebilir; 1. İnsanın sözlerine güven duyduğu bir topluluğun durumu haber

vermesi ile. 2. İki âdil erkek veya âdil dört kadının, bir âdil erkek ile iki âdil kadının

vs. şâhitliği ile. Ancak, bu kimselerin süt vermenin şartlarını ve ne şekilde gerçekleştiğini açıklamaları gerekir.

MUSÂHERE İLE HARAM OLANLAR

Evlilik, zinâ vs. yolu ile gerçekleşen yakınlığa sıhriyet-musahere denir. Nikah ile musâhere haramlığı olan kimseler şunlardır: 1. Kadının annesi, ninesi ve yukarısı . 2. Kadının kızları, bütün çocuklarının kızları ve aşağısı. 3. Erkeğin babası, dedesi ve yukarısı. 4. Erkeğin oğulları, bütün çocuklarının oğulları ve aşağısı. Bir kadın ile nikahlanılır, ancak zifaf gerçekleşmeden boşanma olursa, kadın nikahlandığı erkeğin babasına ve oğullarına haram olur. Böyle bir durumda kadının kızı erkeğe haram olamaz. Kadının annesi ise erkeğe haramdır. 5. Kadınla evli olunduğu müddetçe, kadının kız kardeşi.

Zinâ ile haram olan kimseler: 1. Bir erkek bir bayanla -Allâh korusun- zinâ etse, artık o erkek, oğulları, aşağıya doğru bütün torunları ve babası o kadının annesiyle, kızlarıyla ve torunlarıyla evlenemezler. Ancak erkeğin kendisi o zinâ yaptığı kimse ile evlenebilir.

Page 349: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

347

2. Evli bir kadınla zinâ yapıldığında ise, o kadınla, kadının annesiyle, kızlarıyla ve torunlarıyla -zinâ yapan erkek de dâhil- zinâ yapan erkeğin yukarıdaki sayılan bütün yakınları hiç bir sûrette evlenemezler.

İDDETTE VEYA BELLİ SAYIYA ULAŞTIĞINDA HARAM OLAN EVLİLİK

İddet; Boşanmış veya kocası ölmüş bir kadının yeniden evlenebilmek

için belli bir süre beklemesidir. Bu, Kur’ân âyetleriyle sâbit olan bir beklemedir. 1.İddet halindeki bir kadınla evlenmek câiz değildir. Evlenecek

olanların her ikisi veya biri bu hükmü bile bile nikahlanırlarsa bu nikah geçersiz olur ve birbirlerine ebediyen haram olurlar. İster cinsel temas gerçekleşmiş, isterse gerçekleşmemiş olsun.

2.Evlenecek olanların her ikisi de bu hükmü bilmeyerek nikahlanmışlar ve temas olmuş ise yine ebediyen haramlık gerçekleşir. Cinsel temas olmamış ise nikah geçersizdir. Ebedî haramlık da olmaz. İddet dolduktan sonra nikah kıyarak evlenebilirler.

3.Haram olduğunu bile bile bir kadınla hac veya umrede ihramlı iken nikahlanılırsa, ilişkiye girilmemiş bile olsa o kadın o erkeğe ebedî olarak haram olur. Hüküm bilinmediğinden nikahlanılırsa ilişki gerçekleşmiş bile olsa ebedi haramlık gerçekleşmez.

4.Bir erkeğin dört kadından fazlasıyla evlenmesi haramdır. Dörde kadar evlilikte kişinin kendi zevk ve anlayışına kalmış bir şey değil, zamana ve şarta bağlı olarak gerçekleşebilecek bir evliliktir.

LİAN BOŞAMANIN GERÇEKLEŞMESİ İLE HARAM OLAN EVLİLİK

Lian boşama; Eşlerin -Allâh korusun- bir takım sebeplerle oluşan geçimsizlik durumunda birbirlerinden lanetleşme ile boşanmalarıdır. Bu şekilde birbirlerinden boşanmış olanların yeniden birbirleri ile evlenmeleri ebediyen haramdır.

KÂFİRLİK SEBEBİ İLE HARAM OLMA HALİ

Müslüman bir kadın Müslüman olmayan bir erkekle evlenemez. Ehl-i Beyt fıkhına göre Müslüman erkekte Müslüman olmayan (Hıristiyan, Yahudi, Mecusi, müşrik, putperest vs.) kadınlarla dâimî evlilik yapamaz.

Page 350: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

348

Yine, İslâm’ı bir hayat nizâmı kabul etmiş Müslüman erkek ve kadınlar, İslâm’ın bir dünyâ ve âhiret dîni olduğunu kabul etmeyen, çağdaş(!) yaklaşımlarla dîni hayat sahnesinin dışına iten, beşerî ideoloji ve yaşam tarzlarının savunucusu, “müslüman” olduklarını zanneden örtülü müşriklerle ve ateistlerle evlenemezler. Eşlerden birinin bu durumda olması ile kıyılan nikah geçersiz olur, evlilik gerçekleşmez. Müslüman’lar, Müslüman’larla, gayr-ı müslimler de ancak kendileri gibi olanlarla evlenebilirler. Ehl-i Beyt’e @ ve Oniki İmâm’lara @ düşman olan, Onlara @ küfür ve hakâret eden, söven kimseler ile, Ehl-i Beyt’in İmâmlarını @ bulundukları makamlardan daha yücelere çıkararak Onları @ -hâşâ- peygamber, ilâh, vs. kabul edenlerle de evlenmek câiz değildir. Çünkü bu iki gurup da kâfir hükmündedirler. Eşlerden birisinin her hangi bir sebep ve surette dinden dönmesi (mürted olması) ile nikah son bulur. Evlilik biter.

Evlenecek eşlerde aranan şartlar ve denklik;

Evlenecek olan kadın ve erkeklerde bulunması önemle tavsiye edilen bazı şartlar vardır. Bu şartlar nikahın geçerli olmasının şartları olmamakla beraber mutlu bir yuva kurmanın, mesut olmanın ve örnek bir aile oluşturabilmenin gerektirdiği şartlardır. Peygamberimiz @ ve Allâh’ın velîlerinin @ emir ve tavsiyelerinden çıkarılan sonuçlara göre;

●Bayan ve erkek dindar olmalıdır. Her ikisi de dinin ferdi ve toplumsal emir ve yasaklarına birbirlerine yakın oranlarda duyarlı olmalı, pratiğe geçirmelidirler. ●Güzel ahlak ve fazilet sâhibi olmalıdırlar. ●Birbirlerine denk olacak şekilde güzel olmalıdırlar. Aralarında aşırı bedenî ve fizîkî farklılıklar bulunmamalıdır. Çünkü bu âile mutluluğunu olumsuz yönde etkiler. ●Birbirlerini zorda bırakacak şekilde mehir takdir edilmemelidir. ●İki tarafta çocuk sâhibi olmaya müsâit olmalıdır. Buna engel olacak bedensel veya ruhsal bir dengesizlik ve uyumsuzluk bulunmamalıdır. ●İki tarafta soyu-sopu belli ve geçmişi temiz olmalıdır. ●Tahsil durumları birbirlerine yakın, eşler birbirlerini anlayacak bilgi ve kültür seviyesinde olmalıdırlar. ●Mal, zenginlik, toplumsal konum, anlayış, fıtrî yöneliş, karakter, huy ve zevkler vs. gibi hallerde uyum sağlayacak durumda olmalıdırlar.

Page 351: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

349

●Aşk aklı baştan alır, insanı duygusal kılar. Bu nedenle öğüt ve tavsiyeler gözardı edilerek, evliliğe hissî ve gerçekçi olmayan bir yaklaşımda bulunulmamalıdır. 443

EHL-İ BEYT’TEN ÖĞRETİLER

Peygamber efendimiz @ buyurdular; “Cebrâil @ bana kadınlarla ilgili o kadar tavsiyelerde bulundu ki, fuhuş yapmaları hariç hiç bir durumda boşanmanın olamayacağını sandım.”444

İmâm Cafer Sâdık’ın naklettiğine göre, Resûlullâh @ buyurdular; “Bir kadın kocasından başka birilerine hoş görünmek için güzel koku sürünürse (süslenirse vs.), o halden uzaklaşıncaya kadar, Allâh o kadının namazını kabul etmez.”445

İmâm Cafer Sâdık @ naklediyor ki, Resûlullâh @ buyurdular; “İçki içen kimselerle kızlarınızı evlendirmeyiniz.”446 Resulu’s sekaleyn @ buyurdular; “Sizin en hayırlınız, kadınlarına hayırlı olanınızdır. Ben de kadınlara içinizden en hayırlı olanınızım.”447

443 Karı-kocanın birbirleri üzerindeki hak ve görevleri, çocukların İslam ahlakı ve Ehl-i Beyt sevgisi üzerine yetiştirilmeleri ve evlilikle ilgili Ehl-i Beyt yoluna uygun doyurucu bilgiler için bakınız:İslâm’da aile: Hüseyin Mezâhiri, İslâm’da aile: İbrâhîm Emînî,. İslâm’da evlilik ve cinsel sorunlar: Mehdi Aksu...vs. 444 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 512, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 378 445 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 507, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 278 446 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 348 447 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 281, 362

Page 352: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

350

MUT’A NİKAHI448

İki karşı cins arasında belirlenen şartlara göre ve şerîata uygun bir tarzda süresi belirlenerek kıyılan geçici bir nikahtır.

Mut’a nikâhı; İslâm’ın ilk devirlerinden itibâren Allâh-u Teâlâ tarafından Müslüman’lara meşrû kılınmıştır. Sünnî Müslüman’ların çoğunluğu, Ehl-i Beyt yolu bağlılarının da tamâmı tarafından kabul edilmektedir ki; Nisâ sûresi (4): 24. âyeti mut’a nikâhının meşru oluşunun Kur’ân’dan delîlidir. Âyet şöyledir; “...Onlardan faydalandığınıza karşılık olarak (onlarla istimta’-mut’a yaptığınızda) onların ücretlerini verin...”

Bu âyetin ifâde ettiği ve sınırlarını, şartlarını ve uygulanış şeklini de şanlı Peygamberimizin @ açıkladığı biçimde ilk nesil Müslüman’lar (Sahâbe) bu nikâhı yer yer, zaman zaman pratiğe koymuşlar, onunla âmil olmuşlardır. Bununla ilgili bir kaç nakil şöyledir; Sahabeden bir zât diyor ki; “Mut’a âyeti nâzil olmuş ve Allâh’ın kitâbındadır. Biz de Resûlullâh ile birlikte amel ettik. Kur’ân-ı Kerîm’de onu haram kılacak bir âyet inmedi. Hz. Resûlullâh @ da vefât edinceye kadar onu yasaklamadı. Sonra birisi (Ömer) çıkıp bu hususta kendi görüşüne göre istediğini söyledi...”449 Yine, seçkin sahabîlerden Câbir-i Ensârî şöyle diyor; “Ömer, hilâfeti döneminde muta’yı yasaklayıncaya kadar biz Hz. Peygamber’in @ ve Ebû Bekir’in döneminde bir avuç hurma ve un karşılığında mut’a yapıyorduk.” 450

448 Mut’a nikâhına değinmemizin amacı Alevî ve Sünnî bütün Müslümanları konu hakkında bilgi sâhibi kılmaktır. Aksi halde fitneciler Müslümanları bölmek için konu ile uzaktan yakından ilgisi olmayan yalanlar yayarak kardeşi kardeşe düşman kılmakta ve Müslümanları farklı görüşteki kardeşlerine karşı kışkırtmaktadırlar. Hükümlerin açıklanması ve bilinmesi onu mutlak sûrette uygulamayı gerektirmez. Çok özel, zamana ve şartlara bağlı hükümler konusunda müslümana düşen görev daha duyarlı davranmaktır. 449 Sahîh-i Buhârî: c: 2 sh: 168, c: 6 sh: 33, Sahîh-i Müslim: c: 4 sh: 168, Sünen-i Nesâî: c: 5 sh: 155, Müsned-i Ahmed: c: 4 sh: 236, Sünen-i Beyhakî: c: 5 sh: 20, Tefsir-i Kurtubî, Tefsir-i ibn-i Kesir, Tefsîr-i Ebi Hayyan...vs. 450 Musannefi Abdurrezzak: c:7 sh: 499, Fethul Bari: c: 9 sh: 49... vb.

Page 353: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

351

Hz. Ali de buyuruyor; “Mut’a Allâh’ın kullarına bir rahmeti idi. Eğer Ömer onu yasaklamasaydı sapıklardan başka hiç kimse zinâ etmezdi.” 451 H. Ömer b. Hattab’ın da kendi beyânında bu gerçek açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. O der ki; “İki mut’a Resûlullâh’ın döneminde serbest idi. Ben bu iki mutayı da yasaklıyorum ve onları yapanı da cezâlandıracağım. Bu iki mut’a; hac mutası ile, kadınlarla yapılan mut’a dır.”452 Abdullâh b. Mesud’dan şöyle nakledilir; “Peygamberle @ birlikte savaşıyorduk. Eşlerimizde yanımızda yoktu. Peygambere kendimizi iğdiş mi edelim diye soruldu. Peygamber @ bizi ondan nehyetti. Bize bir süreliğine elbise karşılığında kadınları nikah etmemize (muta nikâhı yapmamıza) izin verdi. Abdullah b. Mesud sonra şu âyeti okudu; “...Allâh’ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın...” [Mâide (5): 87] 453 Ehl-i Beyt’in İmâmlarına @ göre bu âyetin hükmünü yürürlükten kaldıran başka bir âyet gelmemiş ve bu uygulama hiç bir şekilde ebedi olarak Resûlullâh tarafından da yasaklanmamıştır.454 Hakikatte âyetin helâl kıldığı bir şeyi Resûlullâh’ın @ yasaklayacağı da düşünülemez. Ve böyle bir şeyin örneği de yoktur. Halîfe Ömer ise kendi görüş ve içtihâdıyla zamanın maslahatına göre mutayı yasaklamıştır. (Haram kılmamıştır.) O’nun da helâli haram kılma yetkisi yoktur. Müslüman için de sünnetine-yoluna tabî olunması gereken kimse

451 Tefsîr-i Taberî: c: 5 sh: 9, Musannef-i Abdurrezzak: c: 7 sh: 500, Tefsîr-i Râzî: c: 10 sh: 50, Dürrül Mensur: c: 2 sh: 140, Kenzul Ummâl: c: 8 sh: 204, Tefsîr-i Ebî Hayyan: c: 3 sh: 218, Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 448, Tehzîb: c: 7 sh: 250, 270, İstibsâr: c: 3 sh: 141...vb. 452 Sünen-i Beyhakî: c: 7 sh: 206, Müsned-i Ahmed: c: 1 sh: 52, Tefsîr-i Râzî: c: 10 sh: 50, Sahîh-i Müslim: had. no: 1357, Cessas: Ahkâmu’l Kur’ân: c: 1 sh: 342, 345, c: 2 sh: 152, Tefsîr-i Kurtubî: c: 2 sh: 370, Serahsi: El-Mebsut: c: 5 sh: 152, Kenzul Ummâl: c: 8 sh: 293 vs. 453 Sahîh-i Müslim: c: 4 sh: 130, Sahîh-i Buhârî: c: 6 sh: 66, c: 7 sh: 5, Sünen-i Beyhakî: c: 7 sh: 200, Müsned-i Ahmed: c: 1 420, 432, Dürrül Mensur: c: 2 sh: 140, Tefsîr-i ibn-i Kesîr, Tefsîr-i Kurtubî, Ahkâmul Kur’ân...vb. 454 Ehl-i Sünnet (Sünnî) kardeşlerimizden bazılarının iddialarına göre daha sonra gelen bir kaç âyet vardır ki onlar mut’a nikâhına izin veren âyetin hükmünü yürürlükten kaldırmıştır. Ancak şunu belirtelim ki bahsedilen âyetlerin hiç birisinin mut’a nikâhı ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. İddia edilen bazı âyetler ise zaten mut’aya izin veren âyetten önce inmiştir ki mut’a âyetinin hükmünü kaldırması mantıken ve târihen de imkansızdır. Gerekli bilgiler için konunun sonunda verilecek olan kaynaklara baş vurulabilir.

Page 354: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

352

öncelikle Allâh’ın peygamberidir. O’nun Allâh’ın emri ile helal kıldığı kıyâmete kadar helâl, harâmı da kıyâmete kadar harâmdır. Mut’a (geçici) nikah ile ilgili şu hususları belirtmeden de geçemeyeceğiz: Meşrû olan her hüküm, nâmertlerin, câhillerin, İblis tabiatlı münâfık kimselerin elinde kötüye kullanılabilir, zararlı kılınabilir. Târihte bunun örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Mut’a nikâhı da bunlardan sadece biridir. Meselâ;

Kişi isterse namaz gibi bir ibâdeti kötü kimliğini örtücü bir maske olarak kullanmıyor mu?

Oruç gibi Allâh’tan başka kimsenin bilmemesi gereken bir amel bile riyâkârların elinde gizli şirke vesîle kılınmıyor mu?

Zekat, zenginlerin varlıklarıyla şımarmalarına, birilerinin üzerinde sulta kurarak insanları minnet altında kalmaya zorlamalarına sebep olmuyor mu hiç?

Hac, toplumsal kariyerin yükselmesine, hacı-hoca lakabıyla çağırılmaya ve gurura kapılmaya neden olmuyor mu? İslâm’ın cevaz verdiği bir çok konuda tarih içerisinde suisti’mâller olmadı mı? Peygamber soyunun halk nazarındaki değerinden istifâdeye kalkışan uyanık sahtekarlar çıkmadı mı, çıkmıyor mu? Mehdî inancını sömüren sahte mehdî taslakları piyasayı kaplamadı mı? Peygamberlik misyonunu kendi çıkar ve menfaatlerine kullanan sahte peygamberler çıkmadı mı? çıkmıyor mu? vs. Şimdi bütün bunlardan sonra; Her şeyin batıl amaç ve hedefler uğrunda kullanılması mümkün oluyor diyerek hak olan şeylerin önünü mü keselim?

Müslüman’ların pısırıklığından dolayı dînin emir ve yasakları birileri tarafından uyuşturucu gibi kullanılıyor diye, bazı aydın bozuntularının dediği gibi İslâm için (haşâ)“din bir afyondur!” mu diyelim?

Müslüman’a düşen görev; çirkin davranışların oluşmaması, kötü niyetli kimselerin meşru hükümleri gayr-ı meşru emellerine vesîle kılmamaları için uyanık olmak, İslâm’ın yüce hedeflerini ve insanlığın ortak çıkarlarını korumak ve kollamak uğrunda yılmadan çalışmaktır. Yoksa, kötülere mânî olamıyorum diyerek, helâli harâm, harâmı helâl gibi görmek değildir.

Page 355: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

353

Ehl-i Beyt mektebine bağlı Alevî Müslüman; ●İnsanlar yanlış amaçlar uğrunda kullanıyorlar diyerek, helâli haram

kabul etmez, meşru olanı da gayr-ı meşru bilmez. ●Helal ve meşru olan her şeyi de nefsine hoş geliyor diye hemen

uygulamaya kalkmaz. Toplumsal yapıyı, insanların anlayış ve kavrayış seviyelerini, genel hedef ve esprileri göz önünde bulundurur.

●Mut’a ve benzeri konuları da bu bağlamda ele alır ve ona göre davranır. Ehl-i Sünnet yoluna samîmiyyetle bağlı Sünnî Müslüman’lardan da içtenlik ve bilgisizlikle bazı endişe ve tereddütlere düşen kardeşlerimize bir-iki sözümüz vardır;

1. Âyetin hükmünün hiç bir surette sünnet ile kaldırılamayacağı yönündeki görüşü dînin temel anlayışı içerisinde dikkate alınız.

2. İttifakla kabul edildiği üzere Resûlullâh’ın @ bir süre bile olsa izin verdiği mut’a nikâhına “örtülü zinâ” diyerek -hâşâ- Allâh’ın peygamberine @ “geçici olarak örtülü zinâya izin verdi!” der gibi bir iftirâ ve İslâm dışı bir yakıştırmayı yapmayınız.

3. Amelî bir konu olan farklı bir fıkhî uygulamayı itikat boyutuna taşırarak kardeşlerinize; “İslâm’ın dışındadırlar, bâtıl mezhep taraftarıdırlar!...vs.” diyerek, “Ehl-i Kıble tekfîr edilmez.” genel prensibine ters düşmeyiniz. Ameli îmândanmış gibi değerlendirerek çelişkili tavırlar sergilemeyiniz. Yüce Allâh- ’ın;“Ancak müminler kardeştirler.” buyruğunu unutmayınız.

4. Mut’a nikâhı câiz bilinirse, “Ortalık mut’a yapanlarla dolar, her şey herc-ü merc olur...vs.” gibi boş endişelere kapılmayınız. Bu tür boş ve anlamsız endişelerle sâbit olan bir hükmü inkâr ve redde kalkışmayınız. Zira, günümüzde bu tür yaklaşımları “Ehl-i dünya” bilinen ve ahkâm-ı ilâhînin gizli ve açık düşmanı olanlar, değişik konularda İslâm’ın bir takım hükümlerine karşı sergiliyorlar ki, sizler de farkına varmadan yaklaşım olarak onların konumlarına düşmeyiniz.

5. Meşru bilinen her şeyin toplumda el üstünde tutulacağı, haddinden fazla yaygınlaşacağı, çığırından çıkacağı vs. gibi zanlara kapılmayınız. Görünüz ki;

●Taadüd-ü zevcât İslâm’ın şartlar dâhilinde meşru gördüğü bir uygulama iken bunu kaç kişi uygulamaktadır?

Page 356: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

354

●Bir çok mezhebin anlayışında erkek ve kızlar bulûğa erer ermez nikahlandırılabilecekleri ve hatta bulûğa ermeden dahi velisi tarafından nikahlanmasının câiz olduğu kabul edilirken, bu fetvâ ve hükümlere göre kim amel ediyor? Toplumda bu tür bir evlendirme ne kadar yaygın ki?

●Yaşları birbirinden çok farklı olan iki kimsenin evlenmeleri dînî yönden câiz iken kaç kişi bu şekilde evlenmektedir?

●Nikah aslen î’câb (teklif) ve kabulden ibâret olduğu halde kaç aile bununla yetiniyor da evlatlarını resmî nikahsız olarak evlendiriyorlar?

●Erkeklerin avret mahalli en düşük şekliyle göbek ile diz kapağı arası iken kaç erkek sokaklarda o kıyafetle geziyor, o kılıkla ibâdet ediyor? Anlayana bu kadar yeter. Kötü niyetli olup, Müslüman avına çıkan Ehl-i nifâk’a ise diyecek sözümüz yoktur. Onları Allâh’a havale ediyor, “Allâh haklarından gelsin.” diye duâcı oluyoruz.455

MUT’A NİKÂHININ GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI

Mut’a nikahının geçerli olması için şu dört şartın bulunması gerekir; 1. Mut’a nikâhı teklif ve kabul ile gerçekleşir. Dolayısıyla nikahlanacak olan

taraflar her hangi bir zor ve baskı altında olmadan birbirlerini belli bir süreliğine eş olarak kabul ettiklerini ifade etmelidirler. Meselâ; “seni kendime nikahlıyorum. Seni mut’a nikâhı ile nikahlıyorum. vs” kabul ettin mi? tekliflerine, “Evet kabul ediyorum. Kabul ettim. vb.” gibi ifâdelerle yanıt verilmelidir.

2. Nikahlanacak bayan Müslüman, Hırıstiyan, Yahûdî veya Mecûsi vb. gibi Kitap ehli bir kimse olmalıdır. Putperest müşriklerle, ateistlerle vs. mut’a nikâhı ile nikahlanılamaz.

455 Ehl-i Beyt yoluna göre İslâm’da mut’a nikâhı ve konu ile ilgili geniş açıklamalar için bakınız: Abdulkâdir Çuhacıoğlu: Kur’ân ve Sünnet ışığında Mut’a nikâhı, Prof. Dr. Muhammed Ticani Semavi: Doğrularla birlikte: sh: 327-337, Kâşiful Gıta: Caferî mezhebi ve esasları: sh: 79-87, Seyyid Muhammed Fadlallâh: İslâmî açıdan kadın sorunu: 148-158, Murtazâ Mutahharî: Kadın: sh: 50-79, Allâme Tabatabaî: İslâm sosyolojisi: sh: 69,70, Kadri Çelik: Bir devrimin anatomisi: sh: 383-404, Mehdi Aksu: İslam’da evlilik ve cinsel sorunlar: sh: 293-307, Ehl-i Beyt mesajı dergisi: sayı: 4 sh: 129-149, Abdulbâki Gölpınarlı: Tarih boyunca İslâm mezhepleri ve Şîilik: 616-621, Cafer Sübhânî: El-İlâhiyât: c: 2 sh: 950-960, Tam Hüsniye: 151-159, Prof. 1400 (Nazmi Nizami Sakallıoğlu): Ehl-i Beyt davası: c: 2 sh: 435-438, Allâme Emînî: El-Ğadîr: c: 6, Seyyid Ali Mîlânî: Risâleler,...vs.

Page 357: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

355

Müslüman bayan ise, ancak Müslüman bir erkekle mut’a nikâhı yapabilir. Bayan da, erkek de Ehl-i Beyt düşmanı olan kimselerle (Nâsıbîlerle) mut’a yapamazlar.

3. Nikah akdinin geçerli olması için mehir miktarı belirtilmelidir. Mehir az olsun, çok olsun belirtilerek karara bağlanmaz ise, nikah geçersizdir. Ancak, kadın mehir almaz veya kocasına bağışlar ise bunda bir sakınca yoktur.

4. Nikah yapılırken ne kadar süre ile evli kalınacağı belirtilmelidir. Süre sınırlandırılmaz ise, nikah dâimî nikah olur. Bu süre eşlerin kendilerinin anlaşarak karar verebilecekleri uzun veya çok kısa bir süre olabilir. (saat, gün, ay, yıl... vb.) Sürenin bitiminde iki taraf isterlerse nikahlarının süresini şartlara uygun olarak uzatabilirler. Nikah süresinin dolması ile eşler otomatik olarak birbirlerinden boşanmış olur ve birbirlerine haram hâle gelirler. Mut’a ile ilgili bazı hükümler; ●Bâkire veya dul, kârını-zarârını bilecek şekilde reşîde olmuş, erginliğe

ulaşmış bir bayan ile mut’a nikâhı kıyılabilir. Ancak, bâkire kızın mut’a ile nikahlanması hoş karşılanmamış, ve bu durumun hem kız için ve hem de kızın âilesi için utanç verici bir hâl olacağı rivâyetlerde ifâde edilmiştir.

●Mut’a nikâhında ayrıca bir boşanma gerçekleşmez. Sürenin bitimi ile boşanmışlık hâli ortaya çıkar.

●Eşler arasında mîrâs hükümleri uygulamaya girmez. ●Eşler arasındaki anlaşmaya göre, olacak çocuk iki taraftan birine evlat

olur. Dilenirse hamileliği önleyici uygun tedbirler alınabilir. ●Ayrıldıktan sonra kadın erkekten nafaka talebinde bulunamaz. ●Bayan erkekle ilişkiye girmiş ise, nikah süresi bittiğinde iki hayız ve

temizlik müddeti iddet beklemelidir. Hayız ve nifastan kesilmiş bir kadın ise kırkbeş (45) gün iddet bekler. Nikahlı iken erkeğin ölümü halinde ise, kadın dört ay on gün iddet bekler. Bu iddet süresi bitmeden başka bir kimse ile nikahlanan kadın zinâ etmiş olur. Erkek mut’a yapacağı kadının iddetini vs. araştırmak zorunda değildir. Ancak nikahtan önce bu durum ile ilgili olumsuz bilgiler edinmiş ise konuyu araştırması ve ona göre davranması daha uygun görülmüştür.

●Mut’a nikahı sadece cinsel amaçla yapılan bir nikah değildir. Birbirleri ile dâimî eş olma niyetleri olan iki kişinin, harama düşmeden meşru sınırlar içerisinde konuşması, birbirlerini biraz olsun tanımaya çalışmaları, yan yana olmaları, vs. gibi amaçlarla da yapılabilir. Meselâ; insanlarımızın tanıma

Page 358: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

356

devresi gibi gördükleri nişanlılık dönemindeki yakınlığın dînin meşru sınırları içerisinde gerçekleşmesi gibi amaçlarla. Bu amaçlarla mut’a yapan kişiler antlaşmalarındaki şartlara mutlaka riâyet etmeli, haramlara vesîle olacak hal ve hareketlerden kaçınmalıdırlar. Çünkü Müslüman nikah ve antlaşma ile hem karşısındakine söz vermiş ve hem de Allâh’a söz vermiş olur.

●Mut’a nikahı ile birbirlerini iyice tanıyan eşler dilerlerse nikahlarını dâimî nikaha çevirir, bir yastıkta mutlu bir ömür sürmenin hazzını tadarlar.

EHL-İ BEYT ( s.a.a.) NE BUYURMUŞ?

İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu; “Mut’a nikahı Kur’ân’da nâzil oldu ve onu Resûlullâh @ sünnetle uyguladı-uygulattı.”456 Ebû Hanîfe (r.h); İmâm Cafer Sâdık’a @, “Muta’dan sordu.” İmâm @ dedi;“Hangi muta’yı soruyorsun?” Ebû Hanîfe dedi; “Ben Hac muta’sından sormuştum. Ancak, bana mut’a nikâhından da haber ver. O hak olan bir şey midir?” Hz. İmâm @ buyurdular; “...onlarla mut’a yaptığınızda kararlaştırılan (farz olan) ücretlerini-mehirlerini kendilerine verin...” [Nisâ (4): 24] âyetini hiç okumadın mı?” Bunun üzerine, Ebû Hanîfe (r.a.); “Vallâhi ben bu âyeti sanki hiç okumamışım.” dedi.457 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu;“Bir kadınla mut’a yapmak istediğinde şöyle diyerek anlaşırsın.” “Seni Allâh’ın Kitâbı ve Resûlün sünneti üzere, aramızda mîrâs hükümlerinin geçerli olmaması, şu kadar süreliğine, şu kadar mehir-ücret karşılığında ve süre bittiğinde iddetini beklemen şartlarıyla meşru bir nikah ile kendime zevce-eş edindim-ediniyorum.” (Bayan bu şartlarla nikahlanmayı kabul ettiği zaman nikah gerçekleşmiş olur.)458 İmâm Ali Rızâ @ buyurdular; “Mut’a nikâhı; Mut’a ile ilgili hükümleri bilen kimselere helâl, konu ile ilgili gereken hükümleri bilmeyen kimselere ise harâmdır.” (Zîrâ, ilgili hükümleri bilmeyenler onu tatbîk edemezler ve dolayısıyla meşru olan bir nikâhı bile zinâya ve gayr-ı meşru ilişkiye döndürebilirler)459

456 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 449, Tehzîb: c: 7 sh: 251, İstibsâr: c: 3 sh: 142 457 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 450 458 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 455, 456, Tehzîb: c: 7 sh: 263, İstibsâr: c: 3 sh: 150, 151 459 Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 292

Page 359: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

357

Müslüman; İslâm’ı kendine değil, kendini İslâm’a uydurandır.

TALAK - BOŞAMA - BOŞANMA

Evlilik ne kadar doğal bir ihtiyaç ve fıtrî bir gerçeklik ise, boşanma da doğal ve sosyal bir realitedir. Ancak; Kur’ân, Sünnet ve Ehl-i Beyt’in @ buyruklarında, evlenmek özellikle tavsiye edilmişken, sebepsiz, mazeretsiz, keyfî boşanmakta şiddetle yerilmiştir.

Page 360: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

358

İslâm, her şeyin en güzelinin, en idealinin olmasını istemekle birlikte, realiteyi de göz önüne alan bir dindir. İslâm bir hayat nizâmıdır. Birilerinin fildişi kulelerde toplumdan ve gerçeklerden uzak bir vaziyette ürettikleri hayal mahsûlü manzûmeler yığını gibi değildir. Toplumsal yapı neyi gerektirmiş, neyi fıtrî bir zarûret olarak görmüşse, İslâm’da onunla ilgili ölümsüz hükümler mevcuttur. Bu bağlamda, boşanma ile ilgili hükümlerin varlığı da, İslâm’ın gerçekçi bakış açısının bir sonucudur.

Kim ister ki boşanma olsun? Kim ister ki kurulmuş bir yuva yıkılsın? Kim ister ki âileler parçalansın? Kim ister ki çocuklar mutlu bir âile ocağından mahrum kalsınlar? Kim ister ki en güzel hayallerle gerçekleşen birliktelikler ayrılığa

dönüşsün? Elbette normal şartlar altında, aklı başında hiç kimsenin arzu

etmeyeceği, tercih etmeyeceği bir haldir boşanma. Gel gör ki kimsenin istemediği bu olay maalesef bir vâkıa olarak karşımızda durmakta ve hemen her toplumda kanayan bir yara olmaya devâm etmektedir.

Ne demişler?; “Şaşmaz, düşmez bir Allâh’tır.” İnsan da evlenirken bazen duygusal davranarak yanılabiliyor, telâfisi mümkün olmayan hatalar yapabiliyor, yanlış kararlar verebiliyor. Bir Allâh dostunun (r.a) ; “Uyumsuz eşler, birbirlerinin ısırgan otundan dikilmiş elbiseleri gibidirler.” sözüne muhatap olacak bir evlilik yapmış olan kimseler ne yapmalıdırlar? Böylesi bir durum başına gelen kimseler nasıl davranırlar?;

1. Ya evliliğe her şeye rağmen devâm eder, eşler ve çocuklar mutsuz bir yuvada zindana dönüşmüş bir hayâtı yaşamaya çalışırlar,

2. Ya da İslâm’ın ve akl-ı selîmin meşrû ve mantıklı kabul ettiği şekilde, Kur’ân ve Sünnet ölçüleri ve sınırları içerisinde evlilik antlaşmasına-akdine son verirler, kavgasız, gürültüsüz, karşı tarafa düşman olmadan birbirlerinden ayrılırlar.

Boşanma; evliliğin sürdürülme imkanının sıfırlandığı bir noktada gündeme gelir ve hayat kurtarıcı bir can simidi vazîfesi görür. Öyle ki, eşler Kur’ân hükümlerinin açıkladığı doğrultuda eskiye sırtlarını döner ve Allâh’ın yardımıyla yepyeni bir hayâta yeniden doğmak üzere umutlu olurlar. İslâm anlayışında hiç bir surette zevk için, karşı tarafı zora sokmak, birilerinden intikâm almak vs. sebeplerle boşanma olmaz. Bu şekilde boşananlar, zâlimlere karşı keskin bir kılıç olan rahmet dili @ tarafından

Page 361: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

359

lanetlenmişlerdir. Rahmet peygamberi @ buyurdular; “Muhakkak ki yüce Allâh zevkine boşanan kadın ve erkeklere lanet eder.”460

Bugün medeniyetten ve İslâm ahlak ve öğretilerinden yeteri kadar nasiplenememiş toplumlarda boşanma doğal bir olay olarak kabul edilmemekte, âileler yersiz kavga ve düşmanlıklarla olayı büyütmektedirler. Evet, “Tatmayan bilmez.” Evliliğin yıkılması, kadın ve erkeğin dul, çocukların ortada kalması tercîh edilecek bir şey değildir. Fakat, toplumda boşanmanın hakîkati, dul olmanın zihinlerdeki çağrışımı Kur’ânî bir raya oturur ise, sebepsiz ve gereksiz bir çok hatalar, kavgalar, sürtüşmeler yok edilir ve daha kötü durumların ortaya çıkması önlenmiş olur. Genel kabûle ve uygulamalara göre, boşama normal şartlarda erkeğe verilmiş bir haktır. Bu hakkın erkekte olması erkeğin kadına bir üstünlüğünden veya İslâm’ın kadına değer vermemesinden filan değil, erkek ve kadının yaratılışlarındaki farklılıklardan kaynaklan- maktadır. Erkekler genel anlamda -istisnâlar kâideyi bozmaz- kadınlara nazaran daha az duygusal, daha akılcı ve realisttirler. İslâm da bu farklılığı dikkate alarak boşama hakkını genelde erkeğe tanımış, ancak özel durumlarda kadının da boşanma için bir talepte bulunabileceğini kabul etmiştir. Meselâ; hul ve mübârât boşama, kadın için de boşama isteğini uygulamaya koyabileceğinin iki örneğidir. Yine eşler arasında şiddetli geçimsizlik, erkeğin zulüm ve baskıları, kadına çekilmez gelen bir evlilik hâlinde de kadın, İslam hâkimine-müçtehidine baş vurarak boşanmak isteğini bildirir ve şartlara uygun olarak evlilik akdi feshedilir. Eşler boşanmış olurlar.

BOŞANMA HÜKÜMLERİ

Boşanmanın gerçekleşmesi için bazı şartların yerine gelmesi gerekir. Bu şartlar, erkek için;

1. Akıllı olmalıdır: Delirmiş kimsenin, sarhoşun, ne dediğini bilinçli bir şekilde fark edemeyecek kadar hiddetli ve kızgın olanın boşaması geçersizdir.

2. Kendi isteğiyle boşamalıdır: Zorlama, baskı ve tehdit ile yapılan boşama geçersizdir.

460 Furû-u Kâfî: c: 6 sh: 54,55

Page 362: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

360

3. Boşama niyeti olmalıdır: Şaka, rol îcâbı, lafın gelişi vs. gibi durumlardaki boşama bir anlam ifâde etmez, geçersizdir.

4. Boşama iki Müslüman âdil erkeğin huzurunda gerçekleşmelidir: Bir erkeğin, eşine “seni boşadım, boş ol, boşsun, şöyle şöyle şart olsun ki, şu kadar talakla seni boşadım... vs.” gibi sözleri ile boşama gerçekleşmez. Zîrâ Kur’ân’ın apaçık âyetiyle sâbittir ki Rabbimiz boşamada iki âdil şâhidin varlığını şart koşmaktadır: “...(Boşanmada) içinizden adâlet sâhibi iki kişiyi şâhit tutun. Şâhitliği Allâh için yapın...” [Talak (65): 2]

Hak önderlerden İmâm Musâ Kâzım @, zamanın kadısı Ebû Yusuf’a şöyle dedi; “Muhakkak ki Allâh kitabında boşamada âdil iki kişinin şâhit olmasını emretti. Ve yine kitabında evlenme ile ilgili emirler verdi, fakat, şâhit gerektiği hususunda bir şey buyurmadı. Siz ise, Allâh’ın boşamada bulunmalarını istediği âdil şâhitlerin gerekmediğini, (seni boşadım, boş ol, boşsun, şu kadar talakla boş ol, üçten dokuza boş ol, şakadan, kızgınlık ve öfkeden dilden dökülen boşama lafızları ile...vs. boşamanın gerçekleştiğini) iddia ediyorsunuz. Diğer taraftan da nikahta şâhitler bulunmasını şart koşuyorsunuz.”461

5. Boşanma manasında açık ifâdeler kullanılmalıdır: Ne manaya geldiği belli olmayan, toplum tarafından da boşama anlamında kullanılmayan muğlak ifâdelerle boşama gerçekleşmez.

6. Kadın hayız ve nifas halinden temizlenmiş, temizlik süresi içerisinde de eşi kendisi ile cinsel ilişkiye girmemiş olmalıdır: Kendisi ile cinsel temas gerçekleşmemiş bir kadınla, hâmile olduğu halde hayız gören bir kadını boşamada, bu şart aranmaz. Hayız görmeyen kadın ise üç ay kocası ile ilişkide bulunmamış olmalıdır.

Erkek, eşinden uzaklarda ve hayız ve nifas durumundan haber alamayacak bir durumda ise boşama olabilir.

İKİ ÇEŞİT BOŞAMA VARDIR

1. Sünnete uygun boşama. 2. Bidat boşama. (Ehl-i Beyt yoluna göre dinde olmayan sonradan ortaya

çıkmış bir boşama türü.)

461 Furû-u Kâfî: c: 5 sh: 387

Page 363: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

361

Ehl-i Beyt erkânına göre, Kur’ân ve Sünnete uygun olarak gerçekleşen boşama-boşanma da bir kaç çeşittir:

1. Talak-ı ric’î. (Ric’î boşama.)

2. Talak-ı bâin. (Bâin boşama.)

3. Talak-ı hul. (Hul ile boşama.)

4. Talak-ı mübârât. (Mübârât ile boşama.)

RİC’Î BOŞAMA

Erkeğin, iddet halindeki hanımına geri dönme hakkı olan bir

boşamadır. Ric’î boşama, nikahtan sonra cinsel birliktelik olmuş ise meydana gelebilir.

Örneğin; Bir erkek, şartlara uygun olarak eşini boşar, fakat o arada pişmanlık duyarsa iddet müddeti içerisinde eşine geri dönebilir. Tekrar eşine geri dönmüş olsun ya da olmasın, iddet süresi bittikten sonra, yine şartlara uygun bir şekilde bir boşama daha gerçekleşirse, erkek dilerse yeni bir nikah gerekmeksizin eşine geri dönebilir. Bu şekilde, yeni bir nikah ve mehire gerek kalmaksızın geri dönüş câiz olan boşama “Ric’î boşama” (Dönüşü mümkün olan boşama) dır.

Ric’î talakta eşler birbirlerine döndüklerini ifade ederler veya birbirlerine döndüklerini hal ve hareketleriyle belli ederlerse yeterlidir. Evli olarak hayatlarına devâm ederler.

Eşini, geri dönüş mümkün olan bir boşama (Ric’î talak) ile boşayan kimse kadını evden atamaz, bu konuda yüce Allâh’ın kesin yasağı vardır.

Bir kadın uygun şartlarda iki kez boşanmış ve tekrar eşi ile evlilik yaşamlarına dönmüşlerse, -Allâh etmesin- üçüncü boşamadan sonra o kadın eski kocasına haram olur. Ancak, başka bir erkek ile normal şartlar altında sürekli bir nikahla evlenmiş, onunla cinsel beraberliği olmuş, doğal bir şekilde ondan da boşanmış veya kocası ölmüş ise kadın ikinci kocadan ayrıldıktan sonraki gereken iddeti bekler ve eski kocası ile yeniden evlenebilir. Zâhiren buna benzer bir evlilik, halk dilinde “Hulle evliliği” olarak ve kadının sonradan evlendiği kocası ile anlaşmalı veya geçici bir evlilik yapması ve ondan

Page 364: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

362

boşanarak eski eşine dönmesi şeklinde bilinir ki, böyle bir uygulama Ehl-i Beyt’in @ pâk yoluna göre uygun değildir. Bu şekilde yapılan bir evlilik ve nikah da, boşama da geçersizdir.

Yani; üç talak ile şartlara uygun olarak boşanmış bir kadın gönüllü olarak, hiç bir hile ve anlaşmaya baş vurmaksızın dâimî bir evlilik yapmış, tamamen doğal olarak o eşinden de boşanmış ya da eşi ölmüş ise kadın eski eşi ile yeniden nikahlanarak evlenebilir. Bu uygulama görünüşte hulle olarak bilinen hileli evliliğe benzer gibi ise de aslında onunla hiç bir ilgi ve alakası yoktur. Yüce Allâh bu konu ile ilgili olarak şöyle buyuruyor; “Erkek (üçüncü kez eşini) boşarsa artık bundan sonra kadın başka bir kocaya varmadan kendine helal olmaz. O (evlendiği adam da) onu boşarsa, Allâh’ın koyduğu sınırlar içerisinde duracaklarına inandıkları takdirde (eski karı-kocanın) tekrar birbirlerine dönmelerinde kendilerine bir günah yoktur...” [Bakara (2): 230]

BÂİN BOŞAMA

Erkeğin boşamadan sonra yeni bir nikah kıyılmadan hanımına dönme hakkı olmayan boşamadır. Aşağıdaki dört boşama şekli bâin boşamadır ve tekrar nikah kıymayı gerektirir;

1. Hayızdan, nifastan kesilmiş, yâise kadının boşanması.

2. Nikahtan sonra kendisiyle cinsel beraberlik yaşanmamış olan kadının boşanması.

3. Kadının şartlara uygun olarak üç kez boşanmış olması.

4. Eşlerin Hul ve mübârât boşama ile birbirlerinden ayrılmış olmaları.

HUL BOŞAMA

Eşine meyil ve ilgisi olmayan bir kadının, mehirini veya kendisine âit olan bir malını kocasına kendisini boşaması için bağışlaması sûretiyle gerçekleşen boşamadır.

Koca hul yolu ile gerçekleşen boşamada, dilerse vermiş olduğu mehirden daha fazlasını isteyebilir. Fakat eşlerin birbirlerini zorda bırakmamaları İslâm ahlak ve öğretilerinin bir gereğidir.

MÜBÂRÂT BOŞAMA

Page 365: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

363

Karı-koca birbirlerini istemezlerse ve kadın kendisini boşaması için kocasına bir miktar mal verirse o şekilde gerçekleşen boşamaya “mübârât boşama” denir. Mübârât boşamada erkek vermiş olduğu mehirden fazlasını talep edemez. Kadın, hul veya mübârât boşamada, boşama iddetinde iken kendi bağışladığından vazgeçerse, koca eşine geri dönebilir ve aralarında yeni bir nikaha da ihtiyaç duyulmaz. İddet dolduktan sonra anlaşma ve geri dönüş ortamı olursa bâin boşama da belirtildiği üzere eşler ancak yeni bir nikah ile birbirlerine helal olurlar.

BİD’AT BOŞAMA

Kadını; hayız veya nifas halindeyken, iddet beklemeden, boşama süresi içerisindeki temizlik (iddet) müddetinde kadın ile ilişkiye girildiği halde, bir boşamada üç talakla boş ol... vs gibi boşamalar Ehl-i Beyt yoluna göre bidat boşamalardır, geçersizdir ve bir anlam ifade etmez. Ancak üç talakla yapılan boşama (seni üç talakla boşadım, üçten dokuza boş ol... vs.) boşanma hükümlerinde belirtilen diğer şartlarla birlikte gerçekleşirse bir talak-boşama sayılır. Kur’ân âyetinde de buyurulur ki; “Boşama iki defadır. (bundan sonrası kadını) ya iyilikle tutmak (evliliği devam ettirmek), ya da güzelce salıvermek-ayrılmaktır....” [Bakara (2): 229]

BOŞANMIŞ KADININ İDDETİ

İddet; kocası ölen veya boşanan kadının bu evliliğiyle dînî bağının kesilmesi ve yeniden evlenebilmesi için beklemesi gereken müddettir. Kadınlar duruma göre farklı farklı iddet beklerler: Hayızdan (âdetten), nifastan kesilmiş yâise kadınların (menopoza girmişlerin) iddeti yoktur. Kocası onunla ilişkiye girmiş bile olsa boşandıktan sonra hemen evlenebilirler. Ancak yâise olup olmadıkları konusunda bir ihtilâf ve şüphe hâsıl olursa üç ay iddet beklemelidirler. Yâise olma yaşı Kureyş soyundan gelenlerde altmış (60), diğer kadınlarda ise elli (50) dir. Hayız gören kadınlar ise, temizlik anında kocasından boşandıktan sonra iki defa hayız görmeli ve temizlenmelidir. Üçüncü hayızı da gördükten

Page 366: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

364

sonra iddet tamamlanmış olur, yeniden evlenebilirler. Yâni; üç temizlik süresi geçmelidir. Evlendikten sonra kocası ile ilişkiye girmemiş kadının ise, iddet beklemesi gerekmez. Hayız görmeyen bir kadın, hayız gören kadınların yaşındaysa, kocaları ile ilişkide bulunduktan sonra boşanmışlarsa üç ay iddet beklemelidirler. Hâmile olarak boşanmış kadının iddeti ise çocuğunun dünyâya gelmesi veya her hangi bir sebeple çocuğun düşmesine kadardır.

KOCASI ÖLEN KADININ İDDETİ

Kocası ölen bir kadının iddeti, kadın; hayız , nifas görsün veya görmesin, yâise olsun veya olmasın, ister dâimî, isterse mut’a nikâhıyla evlenmiş olsun, kendisiyle ilişki gerçekleşmiş veya gerçekleşmemiş olsun dört ay on gündür. Kadın hâmile ise iddet doğuma kadardır. Kocası öldükten sonra dört ay on gün geçmeden doğum ya da düşük yapan kadın ise, ölümden itibâren dört ay on gün bir süre geçmiş olacak kadar iddet beklemeye devam eder. Ölüm iddetinin başlangıcı kadının, kocasının ölümünden haberdâr olduğu zamandır. Kocası kaybolmuş, kocasından haber alamayan bir kadın ise, âdil bir müçtehide baş vurmalı, onun İslâm’a uygun olarak vereceği fetvâ ve tavsiyelere göre hareket etmelidir.462

NAFAKA

Kocasına helal dâirede itâat eden kadının nafakası-geçimi kocaya aittir. Nafaka; yeme, içme, giyim, mesken ve ev eşyalarından ihtiyaç duyulanının, içinde yaşanılan toplumun normal ölçülerine göre karşılanmasıdır. Bâin olmayan talak ile boşanmış kadının da iddet süresi içerisinde nafakasının karşılanması erkeğin üzerindedir.

462 Boşama-boşanma, nafaka vs. hakkında geniş açıklamalar ve hükümler için bakınız; Seyyid Rûhullâh (r.h.): Tam ilmihâl, (Tevzîhu’l Mesâil), Tahrîru’l Vesîle, Allâme Hıllî: Muhtasaru’n Nâfî, Şerâiu’l İslâm, Kâşifu’l Gıtâ: Caferî mezhebi ve esasları, Ehl-i Beyt yolu hadis kaynakları...

Page 367: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

365

Hâmile olarak boşanmış bir kadının doğuma kadar nafakası erkeğin üzerinedir. Doğumdan sonra aralarındaki anlaşma ve duruma göre çocuğun bakım ve nafakası da erkeğin üzerinde olabilir. Erkeğe; kendinin, eşinin ve çoluk-çocuğunun nafakasını orta halli sağladıktan sonra, ana-babasının, dede ile ninelerinin ve yukarısının, bütün torunlarının ve aşağısının da geçimini sağlamak (nafakasının temin etmek) insânî ve İslâmî bir görevdir. Erkeğin; yukarıda sayılan kimselerin nafakasını karşılaması, onların fakir, bakıma muhtaç ve geçimlerini sağlayacak fiilî güçten yoksun bulunmaları hâlinde ortaya çıkar. Tembellik, asalaklık, vs. gibi sebeplerle geçimini sağlama girişimlerinde bulunmayan ve yakın akrabadan sayılan (ana-baba, dede-nine, torunlar vs.) kimselerin nafakasını vermek erkeğe vâcip değildir. Baba hasta olur, çalışamayacak durumda bulunur veya kazancı çocukların geçimini sağlamaya yetmez ise, çocukların diğer yakınları, babanın ölümü halinde nafakaları üzerlerine gereken kimseler bu çocuklara bakarlar, geçimlerini sağlarlar. Dede, anne, annenin babası vs. gibi. Şânı yüce Rabbimiz nafaka hakkında buyurur; “Eli geniş olan genişliğine göre nafaka versin, rızkı kısılmış darda olan da Allâh’ın kendisine verdiği ölçüde (nafakasını) versin...” [Talak (65): 7]

Alevî Müslüman’ın yolu Hak’kın yoludur.

YEMÎN ETME VE HÜKÜMLERİ

Yemîn; İnsanların bir konu hakkında verdikleri haberin inandırıcı olması, muhâtabın iknâ edilmesi gibi sebeplerle ve bir de dil alışkanlığı olarak

Page 368: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

366

“Vallâhi, billâhi vs.” gibi lafızlarla söylenen sözlerdir. Hazret-i Allâh, bilerek ve kasıtlı olarak yapılan yeminlere îmânı olan kimselerin uymaları gerektiğini yüce buyruklarında şöyle belirtmektedir: “Allâh sizi kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz. Fakat bilerek yaptığınız yeminlerden ötürü sizi sorumlu tutar...” [Mâide (5): 89], “...pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın...” [Nahl (16): 91] Kur’ân ve Ehl-i Beyt buyruklarına göre zorunlu kalmadıkça yemîn edilmemeli, yemîn eden canlar da yeminlerine sâdık kalmalıdırlar. Zîrâ yeminin mesûliyeti büyüktür ve Allâh’ın adı olur-olmaz yer ve zamanlarda ağıza alınarak sûisti’mâl edilmemelidir. Esâsında, yemin etme; insanların birbirlerine veya kendi irâdelerine güveninin kalmadığı ya da zayıfladığı, inandırıcılığın yok olmaya yüz tuttuğu, yalan-dolanın revaçta ve herkese eş olduğu bir toplumda ihtiyaç duyulan bir ameldir. Ve hiç bir toplumun fertleri de tamâmıyla yalandan beri ve irâdesi sağlam olmamışlardır. Her zaman azınlıkta bile olsalar güvenilir olmayan kimseler ve zayıf irâdeliler var olagelmişlerdir. Bundan dolayıdır ki, yemîne baş vurma olayı da kaçınılmaz olmaktadır.

Yeminler üç amaçla yapılmış olabilir:

1. Olmuş veya olacak bir olayı haber verirken kullanılan yeminler: Meselâ; “Vallâhi filan olay şöyle oldu... gibi” Bu tür bir yeminde, kişi yalan yere yemin ediyorsa, o kimsenin böyle yemin etmekten dolayı kazandığı günahın büyüklüğünü Allâh bilir. Öyle ki, -Allâh korusun- bu kimselerin derdine derman olmaz. Doğruyu konuştuğu halde boş yere yemin ediyorsa, gereksiz yere yemin etmiş olmanın günâhını yüklenir.

2. Bir şeyin yapılmasını istemek amacıyla edilen yeminler: Meselâ; “Billâhi senden böyle davranmanı, bunu böyle yapmanı istiyorum... gibi” Bu tür bir yeminde günah veya keffâret söz konusu değildir. Gerçekte bu konuşma bir yemin olarak da görülmeyebilir.

3. Bir şeyin olmasına veya olmamasına söz vererek Allâh adına edilen yeminlerdir: Meselâ; “Vallâhi bundan sonra şunu yapmayacağım, şuraya gitmeyeceğim... gibi.” Bu tür yemin aşağıda belirtilen şartlara uygun olarak yapılmış ise mutlak sûrette yerine getirilmeli, yemine uyulmalıdır. Aksi halde Kur’ân’ın; “...onun (yeminlerinizi bozmanın) keffâreti, ailenize yedirdiğinizden orta

Page 369: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

367

derecesiyle on fakiri doyurmak, yahut onları giydirmek ya da bir köleyi hürriyetine kavuşturmaktır. Bunu yerine getiremeyen kimse de üç gün oruç tutsun. İşti, ettiğiniz yeminleri bozmanızın cezası budur...” [Mâide (5): 89] buyruğu üzere keffâret yerine getirilmelidir.

YEMİN ETMEDE ARANAN ŞARTLAR

1.Yemin eden kimse erginlik çağına gelmiş olmalıdır. 2.Yemin eden kimse akıllı olmalıdır. Delinin, sarhoşun, ne dediğini

bilemeyecek kadar öfkeli olan bir kimsenin ettiği yeminler geçersizdir. 3.Yemin, baskı ve zor altında yapılmış olmamalıdır. 4.Yemin, Allâh adına veya yalnızca Allâh’a özgü olan isim ve sıfatlar

adına yapılmış olmalıdır. 5.Yemin eden kimsenin yemin etme kastı ve niyeti olmalıdır.

6.Yemin, dil ile söylenmelidir. Yazmakla, kalpten geçirmekle yemin edilmiş olmaz. Ancak, araz kimselerin yemini ise yazmak veya işâret etmekle olur. 7.Yapılmak veya yapılmamak üzere yemin edilen şey, haram veya mekrûh şeyi yapmaya ya da farz, vâcip veya sünnet olan bir şeyi yapmamaya yönelik olmamalıdır. Bu amaçla yapılan yemin geçersizdir.

YEMİN NE ÜZERİNE YAPILABİLİR?

Görmekteyiz ki, her toplumda insanlar yemin kavramını bilmekte ve çeşitli münasebetlerle yemine başvurmaktadırlar. Ancak, bir çok insan neler üzerine yemin edilebileceği hakkında yeterli malûmâta sâhip değildir. Oysa Alevî Müslüman’a düşen, kendisiyle ilgili olan ve her hâl-u kârda içli-dışlı olduğu konuları hakkıyla kavramak, Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in tertemiz buyruklarına aykırı davranmamak olmalıdır. Yemin vardır, İslâm’a uygundur, ancak bir sorumluluk getirmez. Ağız alışkanlığı olarak edilen yeminler gibi. Kur’ân’ın ifadesiyle; “Yemînü’l-lağv” Yemin vardır, İslâm’a uygundur, ancak insanı sorumlu kılar, yerine getirilmezse günahkâr olunur. Yemin vardır, İslâm’a uygun değildir ve geçersizdir. Ancak, insanın îmânını tehlikeye düşürür, buram buram şirk, küfür, zulüm ve câhiliyye kokar. Bilgisizlikten dolayı yapılır ise, en azından insanı büyük günah sâhibi kılar.

Page 370: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

368

Kur’ân-ı Kerim’in ve Ondört Masûm’ların @ öğretilerine göre, her ne sebeple olursa olsun, yemin ancak Allâh’ın adına yapılır. Peygamber, Oniki İmâm’lar, dedeler, büyük zât kabul edilen kimseler, evliyâ, Kur’ân, Kabe vs. gibi şeyler üzerine yemin edilmez. Cehâletten dolayı bunlar üzerine yemin edilmiş ise bu yeminler geçersizdir. Ve yine; “şöyle şöyle yaparsam eşim boş olsun, şunu böyle yaparsam Allâh’ın dîninden uzak olayım, Muhammed ümmeti olmamayım, Filan efendinin hakkı için ki, filan kişinin başı için...vs.” gibi sözler yemin yerine geçmediği gibi uygun da değildir. Ayrıca çağımızın bir hastalığı olarak ve câhilce yapılan bir tür yemin! daha vardır ki; “filan, filan şeyler üzerine, namus ve şerefim üzerine and içerim, yemin içerim, söz veririm...vs. gibi.” Kur’ân ve Ehl-i Beyt nazarında hem yemin olarak telakki edilmez, bağlayıcı olmaz ve de hiç bir sûrette doğru ve ilâhî buyruklara uygun bir davranış değildir.

Yemin ile ilgili bazı hükümler;

Bir kimse, unutma veya çaresizlikten dolayı yemînine uygun hareket etmez ise o kimseye keffâret farz değildir. Umulur ki Cenâb-ı Hak o kimseyi affeder. Bir Müslüman, mazlum olan her hangi bir kimseyi zulümden kurtarmak amacıyla yalan yere bile yemin etse o kimseye bir günah ve keffâret yüklenmez. Hattâ öyle zamanlar olur ki mazlûmu zâlimden kurtarmak için yemin etmek vâcip ve farz bile olabilir.

Alevî; Halkın değil, Hakk’ın rızâsını gözetir.

Page 371: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

369

NEZİR (ADAK) VE AHD HÜKÜMLERİ

Nezir; İnsanın Allâh rızâsı için hayır bir iş yapmayı ya da yapılmaması daha iyi olan bir işi Allâh rızâsı için terk etmeyi kendine vâcip-gerekli kılmasıdır. Yemin ifâde eden sözün kullanılması meselesi hâriç bir yönüyle yeminin bir türüne benzer. Meselâ; “Hastalıktan kurtulursam Allâh rızâsı için bir yoksulu doyuracağım, şu kadar oruç tutacağım, namaz kılacağım, şöyle yardımda bulunacağım, şu yerde Allâh için kurban keseceğim ...vs.” gibi. Hazret-i Allâh ölümsüz Kitâbı Kur’ân’da şöyle buyurur; “(Allâh için) yaptığınız her infâkı (harcamayı) yahut yaptığınız her nezri (adadığınız her adağı) Allâh bilir...” [Bakara (2): 270], “...ahdinize uyunuz. Çünkü (her insan) ahdinden sorguya çekilecektir.” [İsrâ (17): 34]

Nezir ve nezir yapan kimsede aranan şartlar:

1. Erginlik çağına gelmiş olmalıdır. 2. Akıllı olmalıdır.

3. Zorlama olmaksızın kendi isteği ile yapmış olmalıdır.

4. Nezretmeye niyetli olmalıdır. Şaka, lafın gelişi, vb şekillerde yapılan nezirler geçersizdir.

5. Kadın ise kocasının izin ve bilgisi dahilinde nezir yapmış olmalıdır.

6. Yerine getirilmesi mümkün olan bir konuda nezir yapılmış olmalıdır.

Page 372: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

370

7. Nezir, haram veya mekrûh olan bir işi yapmaya veya farz, vâcip ya da sünnet olan bir ameli yapmamaya yönelik olmamalıdır.

Nezir ile ilgili bazı hükümler;

Şartlara uygun olarak yapılan nezirler meşru bir engel olmadığı müddetçe yerine getirilmelidir. Bir kimse, oruç tutmayı nezretse ve tutacağı orucun vakit ve sayısını belirtmese, bir gün oruç tutması yeterlidir. Namaz kılmayı nezreden bir kimse de kaç rekat ve ne tür bir namaz kılacağını belirtmemişse, iki rekatlık bir namaz kılması yeterli olur. Yine, sadaka vermeyi nezretmiş bir kimse, miktar ve cinsini belirtmemişse, “sadaka verdi” denilecek miktarda bir şey vermesi kâfîdir. Kim ki bile bile nezrine, ahdine uymaz ise günahkâr olur. Bir yönüyle yemini andırdığı için de yemin keffâretine benzer bir şekilde cezâsını yerine getirmelidir. (Mâide (5): 89. âyetine göre.)

Alevî Müslüman ahdine sâdık kalır.

Page 373: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

371

AVLANMA VE HÜKÜMLERİ

Avlanma; karada ve denizde-suda olmak üzere iki çeşittir. Karada avlanma hükümleri:

Eti helal olan yabânî bir hayvan aşağıdaki şartlara uygun olarak avlandığında yenilmesi helal olur.

1.Av silahı; bıçak, kılıç, süngü, ok... vb. gibi keskin olmalı, öyle ki; hayvana isâbet ettiğinde, normal kesim zamanındaki kadar kan dışarıya akmalıdır. Mermi ile avlandığında da aynı hüküm geçerlidir. Sopa, taş ve benzeri bir şeyle ava vurulur ve hayvan ele geçirilmeden önce ölmüş olursa yenmesi haram olur. Ancak ele geçirildiğinde henüz ölmemiş olur da, şerîat kurallarına göre kesilirse helaldir.

2.Av yapmış kimse Müslüman olmalı veya iyiyi-kötüyü ayırt edebilen Müslüman çocuğu olmalıdır. Müslüman olduğunu belirten ancak, Ehl-i Beyt’e @ düşmanlığı olan kimselerin (Nâsıbîlerin) avladığı hayvandan yemek haramdır. 3.Silah avlanma amacıyla kullanılmalıdır. Başka bir şey nişan alınırken tesâdüfen vurulan hayvanın eti, canlı ele geçirilerek şer’î kurallara göre boğazlanmamışsa haramdır. 4.Silah kullanılırken, atış yaparken Allâh’ın adı anılmalıdır. Bilerek Allâh’ın adının anılmaması hayvanı haram kılar. Unutma, heyecanlanma, gaflet ve benzeri sebeplerle Allâh’ın adının anılmaması hâlinde av haram olmaz. 5.Vurulan hayvana, ya birinci maddede belirtildiği üzere ölmüş olduğu halde yetişilmiş olmalı veya başını kesecek kadar vakit var ise hayvanın başı dîne uygun olarak kesilmiş olmalıdır. 6.Avlanan hayvan suya düşmüş ve ölmüşse, öldüğü hakkında, suya düşmeden dolayı mı, vurulma sebebi ile mi ya da her iki sebeple mi öldüğü konusunda bir şüphe olursa, o av haramdır. “Ölmesinin tek sebebi vurulmasıdır.” denilebilirse helaldir.

AV KÖPEĞİ İLE AVLANMA

Page 374: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

372

Eti yenilen yabânî bir hayvan av köpeğiyle avlanırsa, onun temiz ve helal olması şu altı şartın olmasına bağlıdır:

1. Av köpeği her istendiğinde avın peşinden gidecek ve istenmediği zaman da gitmeyecek şekilde eğitilmiş olmalıdır.

2. Köpeği sâhibi göndermiş olmalıdır. Kendiliğinden avın peşinden gider ve bir hayvan yakalarsa o hayvanı yemek haramdır.

3. Köpeği gönderen kimse Müslüman olmalı veya iyiyi-kötüyü ayırabilen Müslüman çocuğu olmalı, Ehl-i Beyt’e düşman olan kimselerden olmamalıdır.

4. Köpek gönderilirken Allâh’ın adı anılmalıdır. Unutma ve benzeri sebeplerle anılmazsa sakıncası yoktur.

5. Av, köpeğin dişinden aldığı yara sebebi ile ölmüş olmalıdır. Köpeğin dişinin geçtiği yer necis olur ve mutlak sûrette temizlenmeli ve yıkanmalıdır. Köpeğin avı boğarak öldürdüğü veya avın korkudan öldüğü anlaşılırsa av haram olur.

6. Köpeği gönderen kimse av öldükten sonra yetişmelidir. Ya da av ölmeden yetişmişse dînî usullere uygun olarak av boğazlanmalıdır.

7. Av köpeğinden başka bir hayvanın avladığı av helal değildir. Ancak avlanan hayvan canlı ele geçirilir ve İslâmî kurallara göre kesilirse helaldir.

BALIK AVLAMA

Deniz, nehir, göl vs.den canlı olarak yakalanan pullu bütün balıklar suyun dışında can verirlerse yenmesi helaldir. Deniz avı yapan kimsenin Müslüman olması veya avlanırken Allâh’ın adını anmış olması şart değildir. Ancak Müslüman’ın, balığın sudan çıktıktan sonra ölmüş olduğunu bilmesi gerekir.

HAYVAN KESİMİ VE HÜKÜMLERİ

Hayvan kesmenin bazı şartları vardır ve bu şartlar şunlardır:

Page 375: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

373

1.Hayvan kesen kimse ister erkek, isterse kadın olsun, Müslüman veya iyiyi kötüden ayırabilen Müslüman çocuğu olmalıdır. Müslüman’ım deyip de Ehl-i Beyt’e düşman olan kimselerin kestiğini yemek haramdır. 2.Hayvanın boğazındaki dört ana damar (Yemek borusu, nefes borusu ve iki ana atar damarları) kesilmelidir. 3.Hayvanın boğazı (ana damarlar) demirden yapılmış kesici bir âletle kesilmelidir. Özel ve istisnâî durumlarda keskin cam, taş, ağaç parçası vb. şeylerle de hayvan boğazlanabilir. 4.Kesilecek hayvanın vücudunun ön tarafı Kıble’ye doğru getirilmelidir. Unutma veya Kıble yönünü tam olarak tayîn edememe hâlinin bir sakıncası yoktur. 5.Hayvan, Allâh’ın adı anılarak kesilmelidir. Unutma vb. durumlarda sakıncası yoktur. 6.Hayvan kesildikten sonra, hayvanın canlı olarak kesildiğini belirten bir kıpırdama ve hareket hâli olmalı ve normal miktarda kan akmalıdır.

Hayvan kesimi ile ilgili bazı hükümler;

Kesimde küçük baş hayvanların ön iki ayağı ile bir arka ayağının birlikte bağlanması, sığır cinsinin de dört ayağının bağlanması, hayvanı kesmeden önce önüne su konulması, kesme aletinin iyice keskinleştirilerek hayvana eziyet edilmemesi vs. müstehâb (iyi görülmüş) davranışlardır. Hayvanı, başka bir hayvanın gördüğü yerde kesmek, acil olmadıkça gece kesim yapmak, insanın kendi büyüttüğü hayvanı kesmesi vs. de mekrûh (iyi olmayan davranışlar) görülmüştür. Avlanan veya kesilen bir hayvanın karnından yavru çıkarsa, yavrunun organlarının, derisinin, tüylerinin vs. normal tamamlanmış olmasına bakılır. Şayet yavru tamamlanmış ve diri olarak dünyaya gelmiş ise, şerîat kurallarına göre boğazlandığında helaldir. Yavru tamamlanmış ve şerîat kurallarına göre kesilmiş bir hayvanın karnından ölü olarak çıkarsa yine helaldir. Ancak, İslâm’a uygun olarak kesilmemiş veya avlanmamış bir hayvanın karnından ölü olarak çıkarılırsa haramdır, yenilmez. Necâset yemeyi âdet haline getirmiş evcil hayvanların tahâret konusunda belirtildiği şekilde istibrâ ettirilmesi (belli bir süre kapalı yerde bakımı) iyi görülmüştür.

Page 376: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

374

Alevî Müslüman helâl rızık aramayı ibâdet bilir.

YENİLECEK VE İÇİLECEK ŞEYLERDEN HELAL VE HARAMLAR

Helal ve haram; Türkçe’de serbest ve yasak kelimeleriyle karşılığını verebileceğimiz, Arapça iki kavramdır. Öyleyse; helal ve haramlar dediğimizde, Kur’ân’a ve Ehl-i Beyt’e göre yapılması serbest ve yasak olan şeyleri kast etmiş olmaktayız. Bugün içerisinde yaşadığımız coğrafyanın yönetim sisteminde, idâre İslâm ile direk ilişkili olmadığından, dînî bir mânâ kazanmış olan helal ve haram kavramları hukuk ve yönetim konularında kullanılmamakta, bunun yerine serbest ve yasak kelimeleri tercîh edilmektedir. Meselâ; “Hükümetimiz şunu şunu yasaklamıştır, devlet felan şeylerin alım-satımını serbest kılmıştır, şöyle şöyle giyinmek, davranmak kanunlarımız açısından yasaktır ve suçtur... vs.” gibi. Helal ve haram kavramlarını doğru bir şekilde kavradığımızda, (genel olarak) yönetimin serbest ve yasak sözleriyle neyi kast ettiğini ve pratiğin ne

Page 377: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

375

anlama geldiğini de anlamış oluruz. Şunu kesin bir şekilde bilmeliyiz ki; hangi düzen olursa olsun serbestler ve yasaklar Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in öğretilerine uygun ise, sistem o konularda Hak ile uygunluk arzetmiş olur. Şayet yasaklar ve serbestleri belirlemede Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in hükümleri esas alınmıyorsa, o zaman da sistem-düzen-yönetim Hak’tan sapmış, tuğyan etmiş, tâğûtlaşmış, İslâm dâiresinden çıkmış demektir. Ve bu durumda mümin canların sistem ve savunucuları ile hiç bir manevî bağ ve râbıtası kalamaz. Esas itibâriyle, yenilen ve içilen şeylerden insana zarar veren her şey haramdır. Rabbimiz yüce Allâh buyurur ki; “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan helal ve temiz şeylerden yeyiniz. Şeytânın adımlarını izlemeyiniz...” [Bakara (2):

168] Bu genel prensibin yanında, Yüce Allâh’ın Kitabında ana hatlarıyla değindiği, Hz. Peygamber’in @ ve Ehl-i Beyt İmâmlarının da @ söz ve uygulamalarında ayrıntılarını açıkladığı yeme-içme ile ilgili bir çok haramlar vardır. Bu kaynaklar çerçevesinde;

Yenilecek şeyler beş ana gurupta özetlenebilir:

1. Kuşlardan helal ve haram olanlar.

2. Karadaki diğer hayvanlardan helal ve haram olanlar.

3. Deniz-Su ürünlerinden helal ve haram olanlar.

4. Eti yenen hayvanların yenmesi haram olan kısımları.

5. İçilen meşrûbatlardan helal ve haram olanlar.

Kuşlardan helal ve haram olanlar Peygamber efendimiz @ ve Oniki İmâm’larımızın @ açıklamalarından öğrendiğimize göre; hangi kuşların helal ya da haram olduğunu aşağıdaki özelliklerin kuşlarda bulunup bulunmadığına bakmak sûretiyle anlayabiliriz. 1. Kuvvetli veya zayıf olsun, yırtıcı pençeye sâhip olan kuşlar haramdır. Kartal, şahin, atmaca...vs. gibi. 2. Süzülerek uçuşu, kanat çırparak uçuşundan daha uzun süreli olan kuşlar haramdır. 3. Taşlık, kursak veya horoz mahmuzu organlarından en azından birisi bulunmayan kuşlar haramdır. Son iki özellikten öncelikle ilki dikkate alınır. Meselâ; Bir kuşun, süzülerek uçuşu kanat çırparak uçuşundan daha uzun süreli olup da, son özellikte belirtilen bir veya bir kaç organa da sâhip olsa o kuş haram olur. Ya da, son özellikte işaret edilen üç organdan hiç birisi bulunmasa, ancak, kuşun

Page 378: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

376

kanat çırparak uçuşu süzülerek uçuşundan daha uzun süreli olsa, o kuş helaldir. Ne şekilde, nasıl ve ne sürede uçtuğu hakkında kesin bir kanaat sahibi olunamayan kuşlarda son maddedeki özelliğe göre karar verilir. Helal kuşların yumurtası helal, haram olanlarınki de haramdır.

Karadaki diğer hayvanlardan helal ve haram olanlar: Bu hayvanlar da evcil ve yabânî olmak üzere iki gurupta ele alınır:

●Evcil-ehil hayvanlardan; Küçük baş hayvanlarla (koyun, keçi...vs.), büyük baş hayvanlar (sığır cinsi) ve deve mutlak olarak helal olanlardır. Yenilmesi helal hayvanların insan pisliği-necâset yemeyi adet edinmiş olanlarından; deve; kırk gün, sığır cinsi; yirmi gün, davarlar; on gün, ördek-kaz; beş veya yedi gün, tavuk ise; üç gün kapalı yerlerde temiz yiyeceklerle beslenmelidirler. Ehil olan at, katır ve eşek ise mekruh olanlardır. Kedi, köpek vs. ise haram olanlardır.

●Vahşî olanlardan ise; Ceylan, geyik, dağ keçisi, yaban eşeği, yaban öküzü... vs. helal, parçalayıcı azı dişlerle, yırtıcı pençeye sahip olan;Aslan, kaplan, pars, kurt, çakal, sırtlan... vs. haramdır. Ayrıca, tilki, sincap, tavşan, kirpi, samur, fil, maymun, ayı vs. gibi hayvanlar da haramdır. Bunlardan başka, bütün haşerât çeşitleri, böcek türleri de Ehl-i Beyt’ten @ nakledilen hadîs-i şerîflere göre haram olan hayvanlardandır.

Su ürünlerinden helal ve haram olanlar:

Suda yaşayan hayvanlardan pullu olan balık cinsleri helaldir. Pullu olmayan balık cinslerinin ise, kuvvetli rivâyetlere göre mekrûh olduğu belirtilmiştir. Deniz kaplumbağası, kurbağa, yengeç... vs. gibi deniz hayvanlarının ise haram olduğu beyân edilmiştir. Su ürünlerinden helâl olanların, yumurtaları da helâl, haram olanların ki ise haramdır.

Eti yenen helal hayvanların haram olan bazı kısımları Eti yenen bir hayvanın ondört şeyi haramdır:

1. Kan.

2. Dışkı. 3. Dalak.

4. Erkeklik organı.

5. Dişilik organı.

Page 379: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

377

6. Husyeler.

7. Mesâne.(Sidik torbası)

8. Öd kesesi.

9. Omurilik.

10. Vücuttaki urlar.

11. Yavruluk.

12. Göz bebeği.

13. Bel kemiğinin iki yanındaki iki sinir damarı.

14. Beyinde nohut büyüklüğündeki hipofiz bezi.

İçilen meşrûbatlardan haram olanlar ●İnsanı kısa veya uzun vadede zehirleyerek ölüme götüren bütün

içecekler haramdır. Bütün zehir çeşitleri. ●Çok içildiğinde insanı sarhoş eden her türlü içkinin azı da haramdır.

Rakı, şarap, votka, bira, nebiz... vs. ●Tedâvî amaçlı olmayıp, katı veya sıvı olarak kullanılan ve vücuttaki

bazı duyu ve hislerin (akletme, anlama, görme, işitme...vs.) zayıflamasına ya da tamamıyla geçici olarak yok olmasına sebep olan maddelerin kullanımı haramdır. Afyon, esrar, eroin... vs.

●Kan, sidik vs gibi necis şeylerin yenilip içilmesi haramdır. ●Yenilmesi haram olan hayvanların sütleri de haramdır.

Müminler! Canlar! Kardeşler! Bahsettiğimiz haramların bir kısmı, Allâh’ın Kitâbında açıkladığı haramlardır. Bir kısmı da Peygamber efendimizin @ Allâh’ın izni ve onayı ile ümmetine bildirmiş olduğu haramlardır. Bunlar bizlere Ehl-i Beyt İmâmları @ ve değerli âlimlerimiz tarafından ulaştırılmıştır. Mümin canların bu haramlardan özel ve istisnâî durumlarda gerekirse istifâde edebileceklerini de Cenâb-ı Hak yüce Kitabı Kur’ân-ı Kerim’de bizlere şöylece bildirmiştir; “...Kim mecbur kalır, darda kalırsa saldırmadan, haddi aşmadan (doyacağı miktarda) bunlardan yemesinde bir günah yoktur....” [Bakara (2): 173]

Page 380: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

378

EHL-İ BEYT’TEN İLÂHÎ FEYZLER

Yoluna canlar feda olsun! Resûlullâh @ buyurdular; “Azı dişi olan yabanî hayvanlar ve yırtıcı pençeye sâhip kuşlar haramdır.”463 İmâm Muhammed Bâkır’a @, “yılan balığının haram olup, olmadığı sorulduğunda, İmâm; “Yılan balığının nasıl bir balık türü olduğunu” sordular. Yılan balığı İmâm’a @ tarîf edildi. Bunun üzerine İmâm @; “De ki; Bana vahyolunanda, leş, kan, domuz eti ve Allâh’tan ğayrısı adına boğazlanmış olandan başka yenilen şeylerin haram olduğuna dair bir şey bulamıyorum....” [Enâm (6): 145] âyetini okuyarak, “Kur’ân’da domuz hariç hiç bir hayvan bizzat haram (haram-ı ayn) kılınmamıştır. Dolayısıyla, üzerinde yaprak misâli pul, pul derisi olan balıklar helal, bu özelliği olmayan balıklar ise haramdır. Ancak bu balıkların haramlığı âyetle belirtilmiş bir haram değil, mekrûh cinsi bir haramdır. (tahrîmen mekruh)” buyurdular.464 İmâm Cafer Sâdık’ın @ naklettiğine göre, Emîrü’l-Müminîn Ali @ buyurdular; “Necâset yiyen tavuğu; üç gün, ördeği; beş-yedi gün, davarı; on gün, sığırı; yirmi gün, deveyi de; kırk gün kapalı bir yerde temiz yiyeceklerle beslemedikçe yemeyiniz.”465 İmâm Cafer Sâdık’ın @ nakline göre, Resûlullâh @ şöyle buyurdular; “Allâh’a ve âhiret gününe îmânı olan, içki içilen sofradan yemek yemesin.”466 İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu; “İçkiye devam eden, puta tapan gibidir.”467 İmâm Ali Rızâ @ da buyurdular; “Her sarhoş edici şey haramdır. Bira da haramdır.”468

463 Furû-u Kâfî: c: 6 sh: 245, 247, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 3 sh: 205, Tehzîb: c: 9 sh: 17, 38 464 Tehzîb: c: 9 sh: 5,6, İstibsâr: c: 4 sh: 59 465 Furû-u Kâfî: c: 6 sh: 251, Tehzîb: c: 2 sh: 350, c: 9 sh: 45, İstibsâr: c: 4 sh: 77 466 Furû-u Kâfî: c: 6 sh: 268, Tehzîb: c: 9 sh: 268 467 Furû-u Kâfî: c: 6 sh: 243, 403-405, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 4 sh: 255, Tehzîb: c: 9 sh: 108, 109, Bıhârul Envâr: c: 77 sh: 47 468 Furû-u Kâfî: c: 6 sh: 424, Tehzîb: c: 9 sh: 124, İstibsâr: c: 4 sh: 95-97

Page 381: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

379

YEMEDE VE İÇMEDE ÂDÂB

Peygamberimiz @ ve Ehl-i Beyt İmâmlarından @ bize ulaşan sağlam rivayetlere göre, mümin canlar yemek yerken ve su içerken bazı şeylere dikkat etmelidirler. Yemede ve içmede sünnet olduğu belirtilen bazı şeyler şunlardır: 1. Yemeğe başlamadan önce ellerin temiz olmasına dikkat etmek. 2. Yemeğe başlarken Besmele çekmek, yemek sonunda da Allâh’a şükretmek.

3. Yemeyi ve içmeyi mümkün mertebe sağ elle yapmak.

4. Yemeğe tuz ile başlayıp tuz ile bitirmek.

5. Yemek yerken lokmaları küçük almak, iyice çiğnemek, aynı tabaktan yeniliyorsa kendi önünden yemek.

6. Yemekten sonra dişleri temizlemek.

7. Yemeğe ev sâhibinin önce başlayıp en son ayrılması.

8. Acıkıldığında yemek.

9. Çok öğün ve tıka basa yemekten kaçınmak.

10. Sofrada güzel konular üzerinde konuşmak, muhabbet etmek.

11. Aşırı sıcak ve soğuk yiyeceklerden kaçınmak.

12. Suyu emercesine ve üç yudumda içmek.

13. Suyu içmeden “Bismillah”, içtikten sonra da “Elhamdulillâh” demek.

14. Suyu içtikten sonra Hz. İmâm Hüseyin’i @ ve yârenlerini hatırlayıp Onlara rahmet, kâtillerine de lânet etmek.

YEMEK DUÂSI

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm

Bismillâhirrahmânirrahîm

“...kulû veşrabû velâ tüsrifû innehû lâ yuhibbul müsrifîn.”469 Sadekallâhu’l aliyyü’l azîm.470

469 “...yeyin, için,fakat israf etmeyin. Çünkü O (Allâh), isrâf edenleri sevmez.” [A’râf (7): 31]

Page 382: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

380

Elhamdulillâhi Rabbi’l âlemîn. Ve’s Salâtü ve’s Selâmü alâ Resûlinâ Muhammedin ve âlihi’t tayyibîne’t tâhirîn ve ashâbihi’l müntecebîn. 471 El-Evvelü Allâh, ve’l Âhiru Allâh, ve’z Zâhiru Allâh, ve’l Bâtınu Allâh. Men kâne fî kalbihi Allâh, fe muînühu fî’d dâreyni Allâh.472 Bismillâh. Allâh, Allâh... Vakitlerimiz hayr ola... Hayırlar feth ola... Şerler def ola... Münkirler mat ola... Münâfıklar berbât ola... Müminler şâd ola... Canlar âbâd ola... Hatalarımız mestûr, gönüllerimiz mesrûr, günahlarımız mağfûr, hânedân-ı fukarâ mamûr, ikramlar kabûl ola... Allâh yâr, yardımcımız ola. Bizleri Muhammed Mustafâ’nın, Aliyye’l Murtazâ’nın, Hatîcetü’l Kübrâ’nın, Fâtımatü’z Zehrâ’nın, Hasanü’l Müctebâ’nın, Hüseyn-i Kerbelâ’nın, Cümle Eimme-i Hüdâ’nın, Oniki İmam’ların yolundan, katarından, dîdârından ayırmaya... Enbiyânın, evliyânın, evsıyânın, esfiyânın, şühedânın, Ehl-i Beyt-i Mustafâ’nın @, erenlerin duâ, himmet ve şefâatleri üzerimizde hâzır ve nâzır ola...

Allâh cümlemizi münkir ve münâfık şerrinden, mekrinden hıfz-ı himâye eyleye. Bizleri iki cihanda korktuğumuzdan emîn, umduğumuza nâil eyleye. Kurân’ı ve Ehl-i Beyt’i bizlere yoldaş, sûret ve sîretimizi insan eyleye...

Yüce Allâh dertlerimize dermân, gönüllerimize îmân, hastalarımıza şifâ, borçlularımıza edâ, amellerimize vefâlar ihsan eyleye... Bizleri Fırka-i nâci, gürûh-u sâlihînden eyleye. Allâh İslâm devletinin, İslâm milletinin kılıcını keskin, sözünü üstün eyleye. Nâmerde muhtaç etmeye. Gökten hayırlı rahmetler, yerden hayırlı bereketler ihsân eyleye. Allâh İslâm düşmanı yönetimlerin, tâğûtların, zâlimlerin, hâinlerin hîle ve ahkamlarını ibtâl, yollarını ve soylarını ebter eyleye. Duâlarımızı dergâh-ı izzetinde kabûl-ü makbûl eyleye. Vaktimizin hayrı gele. Dil bizden, nefes Muhammed-Âli’den, Hünkâr-ı evliyâdan ola.

Elhamdulillâh, elhamdulillâh, elhamdulillâhillezî etamenâ ve sekânâ ve cealenâ minel müslimîn. Nimet-i Celîlullâh, berakât-ı Halîlullâh, şefâat senden yâ Resûlallâh.473

470 Yüce Allâh doğru söyledi. 471 Hamd,âlemlerin Rabbi Allâh’adır. Salât ve Selâm da, Peygamberimiz Muhammed’e, O’nun tertemiz Âli’ne ve seçkin ashâbına olsun. 472 Allâh evveldir, Allâh âhirdir, Allâh zâhirdir, Allâh bâtındır. Kimin ki kalbinde Allâh var ise, Allâh onun iki cihanda da yardımcısıdır.

Page 383: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

381

Mümine rahmet, münkire lanet, Muhammed’e ve Âl-i Muhammed’e salavât.

Allâhümme salli alâ Muhammedin ve Âl-i Muhammed.474 Gerçeğe hû, Ehl-i Beyt’e râbıta lillâhil Fâtiha...

Alevî Müslüman her zaman haktan ve haklıdan yanadır. Gelin dostlar birlikte, Çek katarı zindana, Muhammed’e gidelim. Düş yola yana yana, Medet mürvet diyerek, Zulmettiler O Can’a, Biz Ali’yi zikredelim. Zeynelâbâ’ya gidelim. O Can da çekti nârı, Oniki çeşmenin biri, Ağladı zarı zarı, Pirim unutmam seni, Zehirledi O’nu Cude yarı, O pir de verdi canı, İmâm Hasan’a gidelim. İmâm Bâkır’a gidelim. Kur’ân var elimizde, Mezhebimin İmâmı, Kabe’dir gönlümüzde, Cafer-i Sâdık canı, Kerbelâ yolumuzda, Mûsâ Kâzım dîvânı, Şah Hüseyin’e gidelim. İmâm Rızâ’ya gidelim.

Yedi veren gülünden, Kimse anlamaz halinden, Taki, Naki yolundan, Hasanü’l Asker’e gidelim.

473 Hamd olsun Allâh’a, hamd olsun Allâh’a, hamd olsun Allâh’a ki, O bizi yedirdi, içirdi ve bizleri Müslümanlardan eyledi. Şanı yüce Allâh’tan nimet dâim, İbrâhîm Peygamberin sofrası gibi bereket kâim, Allâh’ın Resûl’ünün (Muhammed’in @) şefâati üzerimize olsun. 474 Ey Allâh’ım, Salâtın (Rahmet ve tüm güzellikler) Muhammed’in ve Âl-i Muhammed’in üzerine olsun.

Page 384: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

382

Kurban baba zikreyle,

Her dâim bunu söyle, Oniki’sini bir eyle, İmâm Mehdî’ye gidelim.475

SON SÖZ

İlmihâlimize burada son verirken, sonsuz ilmin sâhibi Cenâb-ı Rabbü’l

âlemîne hamd eder, İlmin şehri olan Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafâ’ya @ ve ilim şehrinin kapısı İmâm Ali Murtazâ’ya @ ve Altın soya @ salât-u selâmlar arz eyleriz. Bu gün öyle bir gün ki; kâinâtı ışıklandıran Kur’ân âyetleri ve kendilerinin varlığıyla şeref duyduğumuz Peygamberimiz @ ve Âl-i Beyt’in @ hadislerinin bir araya getirilmesi ile kırık dökükte olsa bir risâle ortaya çıktı. Bu gün öyle bir gün ki, benzeri bir gün münâsebetiyle bir kardeşin;

“ Bil ki, ‘Asr’a bedel ‘Gün’ vardır, Sanki, asır ‘O’nda bir ‘Ân’dır.”

sözünde ifadesini bulan günlerden birisidir.

“ Cevretmişem, zulmetmişem, dilerim ben O’ndan af,

Ğanî Allâh, ‘Afuvvum’ der, yoktur sözünde hilâf.” Doğrularımız Hak’ka eğrilerimiz varsa bize aittir. Bütün mümin canlara

faydalı olması ve yapıcı eleştirilerin bizlere ulaştırılması dileklerimizle.. Selâm günlerini “Asr”a döndürenlere! Selâm asırları “Ân”a sığdıranlara! Selâm Hak’ka tâbî olanlara! Selâm Canlar cânına uyanlara!

475 Yaşar Mırık: Amasya, 1997

Page 385: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

383

Kemâl Kılıçoğlu

ÖNSÖZ 1

ALEVÎLİK NEDİR? ALEVÎ KİMDİR? 3

Alevî kimdir?; 5

DİNLER-MEZHEPLER HAKKINDA GENEL BİLGİLER 6

Din hakkındaki görüşlerimiz; 8 Îmânın esasları; 8 Mezhepler hakkında; 9 Kimliğimiz; 11

EHL-İ BEYT MEKTEBİNDE DÎNÎ HÜKÜMLERİN KAYNAĞI 12

KİTÂB (KUR’ÂN-I KERÎM) 13 Kur’ân değiştirildi mi?; 13

KUR’ÂN’I TANIMA ÜZERİNE 18 SÜNNET 39 İCMÂ 42 AKIL 42

DÎNİN ESASLARI (USÛL-Ü DÎN) HAKKINDAKİ İNANÇ 43

TEVHÎD: 44 Tâğût nedir? 48

NÜBÜVVET: 49 MEAD (ÂHİRETE VE YENİDEN DİRİLMEYE ÎMÂN): 51 ADÂLET: 52 İMÂMET: 53

Ehl-i Beyt yoluna göre İmâmete inanç ile ilgili bazı temel deliller; 56

Page 386: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

384

İMÂMET İNANCININ GÜNÜMÜZE BAKAN YÖNÜ 60

Alevî-Sünnî kardeşliği hakkında; 62

ONDÖRT MA’SÛM’U @ KISACA TANIYALIM 66

HAZRETİ MUHAMMED’İN @ HAYÂTI 66

HAZRETİ FÂTIMA’NIN ( A.S.) HAYÂTI 69

1. İMÂM HZ. ALİ’NİN (A) HAYÂTI 71

2. İMÂM HZ. HASAN’IN @ HAYÂTI 75

3. İMÂM HZ. HÜSEYİN’İN @ HAYÂTI 77

4. İMÂM HZ. ZEYNELÂBİDÎN’İN @ HAYÂTI 82

5. İMÂM HZ. MUHAMMED BÂKIR’IN @ HAYÂTI 84

6. İMÂM HZ. CAFER SÂDIK’IN @ HAYÂTI 85

7. İMÂM HZ. MÛSÂ KÂZIM’IN @ HAYÂTI 87

8. İMÂM HZ. ALİ RIZÂ’NIN @ HAYÂTI 88

9. İMÂM HZ. MUHAMMED TAKÎ’NİN @ HAYÂTI 90

10. İMÂM HZ. ALİ NAKÎ’NİN @ HAYÂTI 91

11. İMÂM HZ. HASAN ASKERÎ’NİN @ HAYÂTI 92

12. İMÂM MUHAMMED MEHDÎ’NİN @ HAYÂTI 93

İmâm Mehdî’ye @ âit özelliklerden bazıları; 93

FURÛ-U DİN 97

DÎNİN AYRINTILI HÜKÜMLERİ 97

İslâm’ın şartları; 97 İBÂDET NEDİR? NİÇİN YAPILIR? 97

Page 387: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

385

Allâh’a ibâdet üç amaçla yapılabilir; 98

EHL-İ BEYT YOLUNDA İÇTİHÂT, MÜÇTEHİT VE TAKLÎT 100

Fetvâ ve görüşlerine uyulacak bir müçtehitte şu özellikler bulunmalıdır: 101 Büyük günahlar ise genel olarak şunlardır; 102

MÜÇTEHİDİN GÖREVLERİ; 104

TAHÂRET (TEMİZLİK) KİTÂBI 105

TEMİZLİKTE KULLANILAN SULAR VE HÜKÜMLERİ 106 TUVALETE GİTMEK VE İLGİLİ HÜKÜMLER 108

Tuvalet yaparken farz olan şeyler; 109 Tuvalet yaparken haram olan şeyler; 109

İSTİBRÂ NEDİR? NASIL YAPILIR? 110 NECİS OLAN ŞEYLER NELERDİR? 111

Alkollü içki kullanma üzerine; 112 Necâset nasıl tesbît edilir? 113 Necâset ile ilgili bazı hükümler: 114

NECÂSETİN TEMİZLEYİCİLERİ 114 Kaplarla ilgili genel hükümler; 118

ABDEST 119

Abdestin bâtınî yönü... 121 ABDESTİN FARZLARI 122

Abdestin farzları yedidir: 122 Abdest ile ilgili bazı hükümler; 125 Âdâbına uygun olarak nasıl abdest alırız? 126

ABDESTİN GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI 127 HANGİ HALLERDE ABDEST ALMAK FARZDIR? 128 ABDESTİ BOZAN ŞEYLER 128

Abdesti bozan hallerle ilgili birkaç öğüt; 128 EHL-İ BEYT’İN HADÎS DERYÂSINDAN DAMLALAR 129

GUSÜL-BOY ABDESTİ 130

GUSLETMEYİ FARZ KILAN HALLER 132 CENÂBET GUSLÜ 132 CÜNÜP OLAN BİR KİMSEYE YAPILMASI HARÂM OLAN ŞEYLER: 133 GUSÜL İKİ ŞEKİLDE ALINABİLİR; 134 TERTÎBÎ GUSLÜN FARZLARI; 134

Guslün farzları üçtür; 134 GUSÜL İLE İLGİLİ, EHL-İ BEYT İMÂMLARINDAN BİR SÖZ DEMETİ 135

Page 388: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

386

Âdâbına uygun olarak nasıl boy abdesti alırız? 136

HAYIZ GUSLÜ 136 ÂDETİN BAŞLANGICI VE MÜDDETİ 137 HAYIZLI BİR BAYANIN YAPMASI HARÂM OLAN ŞEYLER: 138

Hayız ile ilgili bazı hükümler; 138 Hayız guslü nasıl alınır? 139

HAYIZ VE HAYIZ HÜKÜMLERİ İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN BAZI RİVÂYETLER 139 NİFÂS-LOHUSALIK GUSLÜ 139

Lohusalık müddeti ve hükümleri; 140 İSTİHÂZE GUSLÜ 140 İstihâze üç kısma ayrılır: 141 İstihâzeli kadın ile ilgili bazı hükümler; 141

ÖLÜYE DEĞME GUSLÜ 142 ÖLÜYE VERİLEN GUSÜL 142

Cenâzeye üç gusül verilmesi farzdır: 142 Ölü guslü ile ilgili bazı hükümler; 143

ÖLÜM VE ÖLÜ GUSLÜ İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN BAZI RİVÂYETLER 143 NEZİR VE YEMÎN GİBİ SEBEBLERLE FARZ OLAN GUSÜL 144 SÜNNET OLAN GUSÜLLERDEN BAZILARI 144

TEYEMMÜM 145

HANGİ HALLERDE TEYEMMÜM YAPILMALIDIR? 146 TEYEMMÜM NELERLE YAPILIR? 147 TEYEMMÜM NASIL YAPILIR VE FARZLARI NELERDİR? 147

Teyemmümün farzları dörttür: 147 Teyemmüm ile ilgili bazı hükümler; 147 Âdâbına uygun olarak nasıl teyemmüm yaparız?; 148

NAMAZ 148

NAMAZIN MÂNÂ VE HİKMETLERİ 148

FARZ OLAN NAMAZLAR 154 GÜNLÜK FARZ NAMAZLAR 154 ÖĞLE VE İKİNDİ NAMAZLARININ VAKTİ 155 NAMAZLARIN CEMİ İLE İLGİLİ BAZI RİVÂYETLER 155 AKŞAM VE YATSI NAMAZLARININ VAKTİ 156 SABAH NAMAZININ VAKTİ 157 GÜNLÜK FARZ NAMAZLAR KAÇ REKATTIR? 157 SÜNNET NAMAZLAR 159 NAMAZIN DIŞINDAKİ ŞARTLAR 160

Page 389: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

387

Erkek ve bayanlarda tesettür-örtünme (İslâm’a uygun giyim); 161 EHL-İ BEYT YÖNÜNDEN ESEN SEHER YELLERİ 163 NAMAZ KILINAN YERİN BAZI ÖZELLİKLERİ 164 NERELERDE NAMAZ KILMAK DAHA FAZÎLETLİDİR? 165

Hak âşıklarının dilinden mescidin önemi; 166 EZÂN VE KÂMET 166

Ezân ve kâmetle ilgili bazı hükümler; 168 ÖĞÜT 168 KONU İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN NURDAN DAMLALAR 169

(Bazı ibâdetlerin Arapçayla îfâ edilmesi üzerine) 169

NAMAZIN FARZLARI 172

Namazın içindeki farzlar ondur; 172 HANGİ ŞEYLER ÜZERİNE SECDE YAPILABİLİR? 176 NAMAZIN SÜNNETLERİNDEN KUNÛT 180

Âdâbına uygun olarak namaz nasıl kılınır? 180 NAMAZ İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN IŞIKLAR 182 NAMAZI BOZAN ŞEYLER 184 NAMAZDAN HANGİ HALLERDE ÇIKILABİLİR? 185 NAMAZ KILARKEN OLUŞAN ŞÜPHELER 186 SEHİV (YANILMA) SECDESİ VE BU SECDEYİ GEREKTİREN HALLER 188 SEHİV SECDESİ NASIL YAPILIR? 188 SEFER (YOLCU) NAMAZI 189 KAZA NAMAZI 191 CEMAAT NAMAZI 192

Cemaat namazı ile ilgili bazı hükümler; 192 ÂYÂT NAMAZI 194 ÂYÂT NAMAZININ KILINIŞI 194 ÖLÜM ÂNINDA YAPILMASI GEREKENLER 194 CENÂZEYİ KEFENLEME, CENÂZE NAMAZI 195

Cenâze namazı hükümleri; 196 CENÂZE NAMAZININ KILINIŞI 196

Cenâzeyi defnetme hükümleri; 197 CENÂZE İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN BAZI RİVÂYETLER 198 CENÂZEYE TELKÎN 199

Mezarı açmak ile ilgili bazı hükümler; 203 BÜYÜK OĞULUN KILACAĞI FARZ KAZA NAMAZLARI 204 NEZİR, ADAK VB. SEBEPLERLE FARZ OLAN NAMAZ 204 CUMA NAMAZI 204 CUMA GÜNÜ VE NAMAZI İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN BAZI RİVÂYETLER 208 KURBAN VE RAMAZAN BAYRAMI NAMAZI 209

Page 390: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

388

KURBAN VE

RAMAZAN BAYRAMI NAMAZLARININ ÂDABINA UYGUN OLARAK KILINIŞI 209 NÂFİLE-SÜNNET NAMAZLAR 210

CEM VE CEM EVİ GERÇEĞİ 211

ORUÇ NEDİR? 220

KUR’ÂN-I KERÎM’DE ORUÇ 220 HAL EHLİNİN MÜRŞİDLERİNDEN BAZI HADÎS-İ ŞERÎFLER 223 ORUCUN FARZ OLMASININ BAZI HİKMETLERİ 227

MUHARREM AY’I ORUCU 232

RAMAZAN ORUCUNUN FARZ OLMASININ ŞARTLARI 239 RAMAZAN AYI NASIL TESBÎT EDİLİR? 240 ORUÇTA NİYET 241 ORUÇ İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN BUYRUKLAR 242 ORUCUN VAKTİ 244 ORUCU BOZAN ŞEYLER 244 ORUÇ BOZULDUĞUNDA YALNIZCA KAZASININ FARZ OLDUĞU HALLER247 KAZÂ VE KEFFÂRET GEREKTİREN HALLER 248 ORUCUN KEFFÂRETİ 248 CEMÎ (TOPLU) KEFFÂRET 249 KAZÂ ORUCU 249 ORUCUN BOZULMASI VE KAZÂSI İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN BAZI RİVÂYETLER 250

HAK ÂŞIKLARINA (Orucun mânen zedelenmesi) 252 Yolculukta oruç tutma hükümleri; 254

SEFER İLE İLGİLİ BAZI RİVÂYETLER 254 SÜNNET ORUÇLAR 255 HARÂM OLAN ORUÇLAR 255 RAMAZAN AYINA ÖZEL BAZI İBÂDET VE TÂATLER 256

FITRA ZEKÂTI (FİTRE SADAKASI) 258

FITRA KİMLERE VERİLMELİDİR? 259 FITRA NELERDEN VERİLİR? 259 ÖĞÜT 260 EHL-İ BEYT’E KULAK VERELİM 260

İ’TİKÂF 262

İ’TİKÂFIN KISIMLARI 262 İ’TİKÂFIN ŞARTLARI 263 İTİKÂFTA BULUNANA HARÂM OLAN AMELLER 263

Page 391: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

389

İ’TİKÂF İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN NURDAN DAMLALAR 263

ZEKÂT NEDİR? 264

ZEKÂT VERMENİN BAZI HİKMETLERİ 264

ZEKATIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI 268 ZEKATTA NİYET 269 ZEKATA TÂBÎ OLAN ŞEYLER 270 ZEKAT KİMLERE VERİLİR? 275

Zekat ile ilgili bazı hükümler; 277 ZEKATLA İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN FEYİZLER 277

HAC VE HACCIN HÜKÜMLERİ 278

HACCIN SOSYAL YÖNÜ 280 HACCIN İNSÂNÎ YÖNÜ 281 HACCIN RÛHÂNÎ VE MANEVÎ YÖNÜ 281 HACCIN FARZ OLMASININ ŞARTLARI 283

Hac ile ilgili bazı hükümler; 284 HACCIN ÇEŞİTLERİ 284 TEMETTU HACCI VE FARZLARI 284 TEMETTU UMRESİ 285 UMRENİN VAKTİ 289 TEMETTU HACCI 289 KURBAN KESMEK 292

Nisâ (kadınlar) tavafının bazı hikmetleri; 294 İMÂM CAFER SÂDIK @ AÇISINDAN HACCIN BAZI SIRLARI 295 İMÂM ZEYNELÂBİDÎN’E @ GÖRE HACCIN HAKÎKATİ 297 SEYYİD RÛHULLÂH’A (R.A.) GÖRE HACCIN BAZI HAKÎKATLERİ VE TAVSİYELER 301

Hac yolculuğu âdâbı; 302 Bir kaç sağlık tavsiyesi; 303

HAC, UMRE, KURBAN VE ZİYÂRET İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT KELÂMINDAN NURDAN DAMLALAR 304

HUMUS 306

NELERDEN HUMUS VERİLİR? 308 HUMUS KİMLERE VERİLİR? 310

CİHÂD 312

EHL-İ BEYT KELÂMINDAN CİHÂDIN FAZİLETİ 315

EMR-İ BİL MARÛF VE NEHY-İ ANİL MÜNKER 317

Page 392: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Alevî İslâm

İlmihâli

390

Emretmede ve nehyetmede gözönünde bulundu- rulması gereken bazı esaslar; 320

HAK ÖNDERLERİNDEN @ ÖZDEYİŞLER 321

YALAN-NİFÂK VE TAKIYYE 322

TEVELLÂ VE TEBERRÂ 328

ALIŞ VERİŞ HÜKÜMLERİ 332

HARAM ALIŞ-VERİŞLER 332 SATICI VE ALICIDA BULUNMASI GEREKEN ŞARTLAR 333

Alış-verişle ilgili bazı hükümler: 333 EHL-İ BEYT’TEN FEYİZLER 334

NİKÂH 335

NİKAHIN ÇEŞİTLERİ 337 DÂİMÎ NİKAH 338 EHL-İ BEYT’E KULAK VERELİM 339 MEHİR 340 EHL-İ BEYT’TEN NURLU SÖZLER 341 NİKAH AKDİNİ BOZMA HAKKI VEREN KUSURLAR 342 KENDİLERİ İLE EVLENİLMESİ HARAM OLANLAR 343

Evlenecek eşlerde aranan şartlar ve denklik; 348 EHL-İ BEYT’TEN ÖĞRETİLER 349

MUT’A NİKAHI 350

TALAK - BOŞAMA - BOŞANMA 357

BOŞANMA HÜKÜMLERİ 359 İKİ ÇEŞİT BOŞAMA VARDIR 360 BOŞANMIŞ KADININ İDDETİ 363 KOCASI ÖLEN KADININ İDDETİ 364 NAFAKA 364

YEMÎN ETME VE HÜKÜMLERİ 365

YEMİN ETMEDE ARANAN ŞARTLAR 367 YEMİN NE ÜZERİNE YAPILABİLİR? 367

Yemin ile ilgili bazı hükümler; 368

NEZİR (ADAK) VE AHD HÜKÜMLERİ 369

Nezir ve nezir yapan kimsede aranan şartlar: 369

Page 393: Ehl-i Beyt Yolu Alevi İlmihalidocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/Dini... · 2018-07-26 · Alevî İslâm İlmihâli 2 Kitâbımızı hazırlarken “hikmet müminin

Ehl-i Beyt yolu

391

Nezir ile ilgili bazı hükümler; 370

AVLANMA VE HÜKÜMLERİ 371

BALIK AVLAMA 372 HAYVAN KESİMİ VE HÜKÜMLERİ 372

Hayvan kesimi ile ilgili bazı hükümler; 373

YENİLECEK VE İÇİLECEK ŞEYLERDEN HELAL VE HARAMLAR 374

EHL-İ BEYT’TEN İLÂHÎ FEYZLER 378 YEMEDE VE İÇMEDE ÂDÂB 379

YEMEK DUÂSI 379

SON SÖZ 382