eylÜl 2018 · "amacımız, ecdadımızdan aldığımız emaneti daha da yükseğe...

88
www.toki.gov.tr www.tokihaber.com.tr EYLÜL 2018

Upload: ngonhu

Post on 19-Oct-2018

220 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

www.toki.gov.tr www.tokihaber.com.tr EYLÜL 2018

www.perstone.com.tr

ISI, SES ve YANGIN

YALITIMI

Bankkart_Combo_Dergi_(23,5x27,5).pdf 1 26.03.2018 17:23

100 GÜN400 PROJE06TÜRKİYE İÇİN KAZANÇ VAKTİ12TOKİ'DEN KURASIZ EV FIRSATI

HASANKEYF YENİ YERİNDE

16

18BARTIN'A DEĞER KATACAK YENİ YAŞAM ALANI22TRABZON'DA YENİ BİR YERLEŞİM 24

PEYZAJ TASARIMI İLE SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER40

16

70 74 22

06

İÇİNDEK

İLER

HİNDİSTAN’DA 1 TRİLYONLUK YENİ PAZAR 52

MİMARİ MEKÂN OKUMALARI28

60 TASARIMIN İKİZ ÇOCUKLARI; MODA VE MİMARİ

70 EKLEKTİK DEKORASYON

74 ÇAYSIZ SOHBET AYSIZ GÖKYÜZÜ GİBİDİR

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

VB_saripanjur_kentsel_donusum_23.3x27.5cm_02c.pdf 1 16/05/18 13:08

TasarımAynasanatEmine KocamanT. 0212 856 07 70www.aynasanat.net

BaskıBBAS Ofset Matbaacılık Sanayi ve Tic. Ltd. Şti.Cevizlik Mahallesi Muhasebeci Sokak No 21/ A Bakırköy / İstanbulT. 0212 583 27 60www.bbas.com.tr

Emlak Basın Yayın A. Ş. Adına Sahibive Genel Yayın YönetmeniAyşe Bakıcı

Haber MüdürüUğur Dülekalp

Haber MerkeziTayyar Sevim Ömer YılmazAli Şenocak

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüÖzlem Özdemir Yılmaz

EditörGül Demirdaş

Reklam MüdürüTaylan Alpaslan

Reklam PazarlamaLevent Yılmaz

Ulaştırma SorumlusuMurat Özer

AdresBahçeşehir 1. Kısım Mah. Doğa Parkı Evleri Seyhan Cad. No: 10 Kat: 2 Daire: 12Bahçeşehir Başakşehir / İstanbulT. 0 212 669 45 46 Faks: 0 212 669 67 20www.tokihaber.com.tr

Vatandaşlarımızın konut ihtiyacını karşılamak amacıyla ülkemizin dört bir yanında üretim faaliyetlerimiz yoğun bir tempoda sürerken, gelen talep doğrultusunda yılın ikinci indirim kampanyasını başlatıyoruz.

TOKİ'den ev veya iş yeri almış olan vatandaşlarımıza, borç bakiyelerinin yüzde 25'inden az olmamak kaydıyla yaptıkları peşin ödemelerde yüzde 24 indirimle tapularını alma imkânı sunuyoruz. 2017 yılı Haziran ayı sonuna kadar satışı yapılmış veya geri ödemeleri başlamış olan konut ve iş yerleri sahiplerinin yararlanacağı kampanyamız 19 Ekim'e kadar devam edecek.

Ülke genelinde yaklaşık 840 bin konut üreterek 3 milyonu aşkın kişiyi TOKİ çatısı altında buluşturan İdaremiz, dar ve orta gelirli vatandaşlar için bir başka kampanyayla 35 şehrimizde kurasız konut satışı gerçekleştiriyor. Bu doğrultuda, 80 bin TL'den başlayan fiyatlar ve aylık 325 TL'den başlayan taksitlerle 5 bin 573 sosyal konutun satışı yapılıyor.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın 100 günlük eylem planında işaret ettiği kentsel dönüşüm uygulamaları İdaremizin önemli faaliyet alanlarından birini oluşturuyor. Plan kapsamında tamamlanacak konut ve iş yerlerinin yanı sıra TOKİ yürütücülüğünde 58 şehirde 39 milyon metrekare alanda hayata geçilen 163 aktif kentsel dönüşüm projesi kesintisiz sürüyor.

Konut üretimleriyle birlikte milletimizin ihtiyacı olan sosyal donatı, hastane, okul, ticaret alanı, park ve kültür sanat merkezlerinin inşa süreçleri de hız kazandı. Projelerimizle ülkemizin ekonomisine ve milletimize yeni değerler, şehirlerimize sürdürülebilir çevreler sunmaya devam edeceğiz.

M. Ergün TURANToplu Konut İdaresi Başkanı

KURASIZ SATIŞ VE İNDİRİM KAMPANYALARI

100 GÜN400 PROJE400 projeyi içeren 100 günlük eylem planını açıklayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, projelerin yeni dönemin ateşleyici gücü olacağını söyledi. Erdoğan, 2019-2023 dönemine ilişkin stratejik plan çalışmalarını ise kasım sonuna kadar tamamlamayı hedeflediklerini belirtti.

GÜNCELEYLÜL 2018

6

"Amacımız, ecdadımızdan aldığımız emaneti daha da yükseğe çıkartarak gelecek nesillere aktarmaktır" ifadesi-ni kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni yönetim sisteminin fiilen işle-meye başladığı 9 Temmuz gününden itibaren yoğun bir mesai yürütüldüğü-nü söyledi.

"400 PROJE YENİ DÖNEMİN ATEŞLEYİCİ GÜCÜ OLACAK" Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle de-vam etti: "Bir yandan yeni yönetimin mimarisini oluşturuyor, diğer yandan milletimize verdiğimiz sözleri hayata geçirecek programları, projeleri hazır-lıyoruz. Tüm bunları, devlet işlerinde, millete sunulan hizmetlerde en küçük bir aksamaya meydan vermeyecek şekilde yürütüyoruz. İlk 100 günde tamamlanacak proje sayısı binin üze-rindedir. Biz bunlardan daha önemli ve öncelikli gördüğümüz 400'üne prog-ramda yer verdik. 400 proje yeni dö-nemin ateşleyici gücü olacak."

46 MİLYAR TL'LİK 400 PROJE100 günde hayata geçirilecek 400 pro-jenin yaklaşık 46 milyar TL'lik bütçeye sahip olacağına işaret eden Erdoğan, çalışmalarda ilave kaynak ihtiyacı doğ-mamasına, projelerin mevcut bütçe imkânlarıyla yürütülebilmesine dikkat ettiklerini vurguladı.

100 günde hayata geçirilecek çalış-malar arasında; ulaşımdan enerjiye, ekonomiden sanayiye, dış ticaretten şehirciliğe, dış politikadan savunmaya, eğitimden sağlığa, tarımdan teknolo-jiye, turizmden gençlik ve spora kadar pek çok başlık yer alıyor.

EYLEM PLANINDAN SATIR BAŞLARICumhurbaşkanlığını, tüm bakanlıkla-rın ve kurumların faaliyetlerini daha iyi ve etkin yönetebilecek bir yapıya kavuşturduklarını söyleyen Erdoğan, vatandaşların kamu hizmetlerine erişi-mini kolaylaştıran ve maliyetleri azaltan e-devlet sistemini etkinleştireceklerini,

7

EYLÜL 2018

Mardin Merkez Kentsel Dönüşüm

aynı zamanda plan ve projelerin 81 il-de takibini sağlayacak etkileşime dayalı bir sistemin kısa sürede kurulacağını söyledi.

Projelerin 48'inin savunma sanayi-sine ait olduğunu belirten Erdoğan, istihdamın artırılması için kadınlara, gençlere ve engellilere sunulan imkân-ların genişletildiğini, nitelikli iş gücü yetiştirilmesine yönelik programlardan yararlanıcı sayısının artırıldığını belirtti. Erdoğan, projeler kapsamında yeni adli yılla birlikte yargıda hedef süre uygula-masına geçileceğini, bilimsel, kültürel, sanatsal ve sportif alanlarda da gençlik merkezleri gibi yeni uygulamaların ge-

nişletileceğini aktardı.

Yeni dönemde ihracatta önceliğin Çin, Meksika, Rusya ve Hindistan pazarları ol-duğuna dikkat çeken Erdoğan, bütçe ve kamu maliyesiyle ilgili atılacak adımlara da değinerek,"Kamu kurumlarının mali kaynaklarını tek hesapta izleyerek kamu nakit verimliliğini planlıyoruz" dedi.

KENTSEL DÖNÜŞÜMLE 17 BİN KONUT TAMAMLANACAKCumhurbaşkanı Erdoğan, TOKİ va-sıtasıyla 81 ilde inşa edilen 837 bin konutla vatandaşın barınma soru-nunun çözümüne öncülük ettiklerini ifade ederek, hayati önemdeki kentsel

8

GÜNCELEYLÜL 2018

dönüşüm projelerinin kesintisiz süre-ceğini söyledi. Dönüşüm uygulamaları kapsamında 17 bin konut ve iş yerinin tamamlanacağını, 18 bin 750 konut için ise dönüşüm projelerine başlanacağını aktaran Erdoğan, kamu konutlarının ekonomiye kazandırılacağından da bah-setti.

TOKİ tarafından yürütülen 40 bin ko-nut, iş yeri ve hizmet binasının yer aldığı projelerin tamamlanmasının yer aldı-ğı eylem planında, 5 yılda bitirilecek 5 bin köy konağı için ihtiyaç analizinin ya-pılması ve akıllı şehir uygulamalarına dönük eylem planı oluşturulması da uy-gulama başlıkları arasında bulunuyor.

TOKİ BAŞKANI M. ERGÜN TURAN:YENİ GECEKONDU BÖLGELERİNİN OLUŞMASINI ÖNLÜYORUZTOKİ'nin yerel yönetimlerle iş birliği içinde hayata geçirdiği kentsel dönü-şüm projelerini değerlendiren TOKİ Başkanı Turan, insanı odağa alan, sosyal bütünleşmeyi, yerel kalkınma-yı, tarihi ve kültürel mirası korumayı gözeten bütünleşik bir yaklaşımın ye-ni dönemde de süreceğini aktardı.

Türkiye'nin en büyük kentsel dönü-şüm hareketini yürüten kurum olarak şehirlerdeki dönüşüm zorunluluğunu projelerin merkezine aldıklarını vur-gulayan Turan, "Elimizdeki kaynakları plansız yapılaşmaları engelleme ça-lışmaları için kullanıyoruz. Afet riski

altındaki alanları dönüştürürken, dar gelirli vatandaşlar için ürettiğimiz ko-nutlarla yeni gecekondu bölgelerinin oluşmasını önlüyoruz. Böylelikle in-sanı merkeze alan, sürdürülebilir şehirlerin kurulmasına öncülük et-meyi amaçlıyoruz" dedi.

TOKİ yürütücülüğünde 58 şehirde 39 milyon metrekare alanda süren 163 aktif kentsel dönüşüm projesi bulunduğunu söyleyen Turan, 2002 yılından bugüne dek dönüşüm kap-samında 286 bin 500 konutun 81 bininin tamamlandığını, yıl sonuna dek tamamlanacak uygulamalarla TOKİ'nin üretimleri içinde dönüşü-mün payının yüzde 20'ler seviyesinde olacağını kaydetti.

9

EYLÜL 2018

6 İLDE SANAYİ DÖNÜŞÜM PROJESİDaha yeşil ve sürdürülebilir şehirler kurma hedefi doğrultusunda 6 bin ki-lometre bisiklet ve yeşil yürüyüş yolu, 60 kilometre çevre dostu sokak ve 60 bin metrekare gürültü bariyerinin ya-pılmasına dönük hedeflerin yer aldığı 100 günlük programda, büyüme ön-görüsü doğrultusunda "Yatırımlar İçin Arazi İhtiyacı Analizi"nin yapılması da bulunuyor. Planlı sanayi yatırım alanla-rının oluşturulması kapsamında ise altı ilde yeni sanayi dönüşüm projelerinin başlatılması planlanıyor.

"KANAL İSTANBUL STRATEJİK BİR PROJE"Kanal İstanbul projesinin taşınmaz de-virlerinin tamamlanarak çevre düzeni ve imar planının onaya sunulacağını söyleyen Erdoğan, "Proje, finansmanı itibarıyla 22 milyon metrekare arazinin TOKİ'ye devriyle tamamlanıyor" açıkla-masında bulundu. Kanal İstanbul'un, Türkiye için stratejik bir proje olduğu-nu söyleyen Erdoğan, projenin hayata

geçirilmesinde kararlı olduklarını vur-guladı.

Erdoğan, şöyle devam etti: "Bu projey-le Karadeniz'i Marmara'ya bağlıyoruz ve iki tane butik şehir kuruyoruz. Di-key mimarinin değil, yatay mimarinin egemen olduğu bir şehircilik anlayışını hâkim kılacağız. Yap-işlet-devret ya da kamu özel ortaklığıyla projeyi hayata geçireceğiz. Bu projeyi olmazsa olmaz görüyoruz ve yapacağız. Kanal İstanbul stratejik bir projedir."

100 GÜNDE 5 MİLLET BAHÇESİErdoğan, 100 günü kapsayan eylem planında, millet bahçelerinin beşinin 100 günde tamamlanacağını, altısının temelinin atılacağını, 22'sinin ise proje çalışmalarına başlanacağını söyledi.

Türkiye'nin en büyük millet bahçesinin Atatürk Havalimanı olacağını kaydeden Erdoğan, şunları aktardı: "Atatürk Ha-valimanı'nı 29 Ekim'de İstanbul 3'üncü

Kanal İstanbul

10

GÜNCELEYLÜL 2018

Pendik Koru

Havalimanı bittikten sonra oraya taşıyo-ruz. Diğer taraftan da Atatürk Havali-manı'ndaki çalışmamızı başlatıyoruz. En kısa zamanda Türkiye'nin en büyük mil-let bahçesi burası olacak. Malum, her taraf beton yığınlarıyla dolu. Eski statla-rı millet bahçesine çevirmek suretiyle yeşil alanlarımızı çoğaltacağız."

EMLAK BANKASI TEKRAR FAALİYETE GEÇECEK Dar gelirlilere yönelik projeler kapsa-mında 15 bin 523 konutun satışa çıka-rıldığını söyleyen Erdoğan, satışı müm-kün görünen 50 bin kamu konutuyla ilgili envanter çalışmasını tamamlayıp, ilk etapta 5 bininin satışı için işlemlere başlanacağını açıkladı.

Atıl durumdaki hazine arazilerinin de-ğerlendirilmesi için 20 ilde çalışma başlattıklarını söyleyen Cumhurbaş-kanı Erdoğan, Emlak Bankası'nı konut, arsa ve gayrimenkul ağırlıklı çalışacak şekilde tekrar faaliyete geçirmek için

teknik ve idari yapılandırmanın da baş-latılacağını aktardı.

İMAR BARIŞI, KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ FİNANSE EDECEK100 günlük eylem programında; şehit aileleri, harp ve vazife malulleri ile dul ve yetimlerden ihtiyaç sahibi 526 aile-ye 60 milyon TL faizsiz konut kredisi kullandırılması ile Güneydoğu'da terör eylemlerinden zarar gören alanlarda alt ve üst yapı çalışmalarının tamam-lanması da bulunuyor.

Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı 13 milyon yapının kayıt altına alınması da planda yer alan maddeler arasında geliyor. Başvuru sayısı 3 milyon 800 bi-ne ulaşan imar barışı ile 1 milyar 350 milyon TL ödeme alınırken, 255 bin yapıya Yapı Kayıt Belgesi verildi. İmar barışından elde edileceği öngörülen 40 milyar TL gelir ise kentsel dönüşüm çalışmalarının finansmanında kullanı-lacak.

Ankara Kuzey Yıldızı Kentsel Dönüşüm

11

EYLÜL 2018

TÜRKİYE İÇİN KAZANÇ VAKTİTürkiye İçin Kazanç Vakti sloganıy-la başlatılan kampanyanın detayları-nı aktaran Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, kampanyanın stoklarla sınırlı olduğunu ve projelerin satış fiya-tı üzerinden yüzde 10 indirim yapıla-cağını açıkladı. Kampanyada faiz ora-nı yüzde 0,98'e çekilirken, 31 Ekim'e kadar sürecek indirimlere 100 bin konut dâhil edildi.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı desteğiy-le hazırlanan ve sektörün önde gelen kuruluş ve şirketlerinin hayata geçi-receği konutta indirim kampanyasıy-la vatandaşların daha uygun koşullar-da konut sahibi olmalarının yanı sıra yatırımlarının da ekonomiye katkı sağ-laması amaçlanıyor. Şimdilik 33 konut projesiyle başlayan kampanyaya pek çok konut projesinin dâhil olması bek-leniyor.

"BUGÜN SEKTÖRÜMÜZÜN FEDAKÂRLIK GÜNÜ"Gayrimenkul sektörünün Türkiye'nin ekonomik şartlarında üzerine düşe-ni her zaman yerine getirdiğini ve bu kampanyanın bir fedakârlık kampan-yası olduğunu söyleyen Kurum, hem ekonomiye hem de sektöre değer kat-mak, bunun yanında alıcıların kazan-masını sağlamak adına kampanyanın öneminden bahsetti.

"Bugün sektörümüzün kazanma günü değil, fedakârlık günü" diyen Kurum, "Bunu daha önce vatandaşlarımız dövizlerini bozdurarak gösterdiler. Şu anda ise Bakanlığımız ve devletimiz, sektörümüz, sektör temsilcilerimiz bu duruşu net bir şekilde gösteriyor" ifa-delerini kullandı. TOKİ'nin borcunu ödeyene yüzde 24'lük indirim kam-panyası başlattığını hatırlatan Kurum,

Türkiye'nin geleceğine ve güçlü ekonomisine olan güvenin göstergesi olarak "Türkiye İçin Kazanç Vakti" sloganıyla gayrimenkul alanında yeni bir kampanya başlatıldı.

12

GÜNCELEYLÜL 2018

"Bu da yine devletimizin, vatandaşımız için gösterdiği fedakarlığın net bir ifa-desidir" dedi.

BUGÜNKÜ ŞARTLAR VE FİYATLAR GEÇERLİKampanya kapsamındaki konutlarda fiyat sınırlaması olmadığını ifade eden Kurum, şöyle konuştu: "Kampanya başladı fiyat artıralım, satıldı fiyat artı-ralım söz konusu değil. Bugünkü şart-lar ve fiyatlar neyse yüklenicilerimiz onu gerçekleştirecek. Bunun takibini yapacağız. Fiyat konusunda bir limit yok." Kampanyanın 31 Ekim'e kadar devam edeceğini söyleyen Bakan Ku-rum, kampanya kapsamında 100 bin konutun yaklaşık yüzde 25'inin satıl-masının planlandığını da aktardı. Pro-

jelerin birçoğunun Bakanlığın ilgili bi-rimleriyle yapıldığını belirten Kurum, bir proje ya da kampanya söz konusu olduğunda Bakanlığın ilgili kuruluşları-nın üzerine düşen fedakarlığı yapaca-ğını söyledi.

"EMLAK BANKASI KURULUŞ ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR"Gayrimenkul ve ilgili işlere, sektörlere destek olmak amacıyla Emlak Banka-sı ile hızlı bir kuruluş süreci işlettikleri-ni kaydeden Kurum, "Bu kuruluş süre-cini de çok kısa zamanda tamamlayıp hem vatandaşlarımızın hem de sek-törün faydalanacağı bir banka olması yolunda hızlı adımlar atıyoruz. İnşallah yıl sonuna bu süreci tamamlayacağız" açıklamasında bulundu.

KAMPANYANIN AVANTAJLARI

• Projelerin satış fiyatları üzerinden

yüzde 10 indirim yapılacak.

• Faizin 0,98'e çekildiği kampanyada,

alıcılar yüzde 10 peşinat verecek.

• Mağduriyet yaratmamak amacıyla

12'nci ve 24'üncü aylarda yüzde 15'lik ara

ödemeler yapılabilecek.

• 120 ay vade yapılacak satın almalarda

kalan yüzde 60'lık kısım için yükleniciler,

banka ve kefil olmadan kredilendirme

yapabilecek.

• Aldığı dairenin borcunu 6 ay veya 1 yıl

içerisinde kapatmak isteyen vatandaşlara

da avantajlar sağlanacak.

13

EYLÜL 2018

İKİNCİ İNDİRİM KAMPANYASI BAŞLIYOR

Vatandaşlardan gelen talep doğrul-tusunda bu yıl ikinci indirim kampan-yasını başlatan TOKİ, konut ve iş yeri alıcılarına dönük uygulayacağı yüzde 24'lük indirimle önemli bir fırsat sunu-yor. Borcunu erken ödeyip tapusunu hemen almak isteyen konut ve iş yeri alıcılarına yönelik ikinci indirim kam-panyası 21 Eylül'de başlıyor. Kampan-

yadan yararlanmak isteyen konut ve iş yeri alıcıları 19 Ekim tarihine kadar satış sözleşmesi yapmış oldukları ban-kalara başvurabilecek. Kampanya tari-hinden sonra yapılacak borç kapatma ve kısmi ödemelerde söz konusu indi-rim oranından yararlanılamayacak.

ESNEK ÖDEMEBorç bakiyesinin tümünü kapatamayan vatandaşların da yararlanabildiği yüzde 24 indirim kampanyasında esnek öde-me planı uygulanacak. Borcunun tama-mını kapatamayan alıcılar borç baki-yelerinin yüzde 25'inden az olmamak şartıyla yaptıkları peşin ödemelerde yüz-de 24 indirimden faydalanabilecek.

Satışları 2017 yılı Haziran ayı sonuna kadar gerçekleştirilmiş ve geri ödeme tak-sitleri 2017'nin Haziran ayı sonuna kadar başlamış olan konut ve iş yeri sahiplerinin faydalanabileceği indirimden, kalan tak-

sit sayısı 12 ay ve daha az olan konut ve iş yeri alıcıları faydalanamayacak.

İndirim uygulaması kapsamına alınan projelerdeki konut ve iş yeri alıcıları-nın başvuru tarihi itibarıyla öncelik-le borç kapatmanın yapıldığı aya ait taksit ödemelerini yapmış olmaları ve TOKİ'ye ödemekle yükümlü oldukla-rı aidat, emlak vergisi gibi borçlarının bulunmaması gerekiyor.

KREDİ İMKÂNIYaklaşık 192 bin konut ve iş yeri alıcı-sının yararlanmasının beklendiği kam-panya kapsamında TOKİ, indirimden faydalananlara Gayrimenkul Satış Söz-leşmesi'ni imzalamış oldukları ara-cı bankalardan konut kredisi kullana-bilme imkânı da sağlayacak. Yüzde 24 indirim kampanyasıyla ilgili ayrıntılı bil-giye www.toki.gov.tr adresi ile 444 86 54 nolu telefondan ulaşılabilecek.

Borcunu erken ödeyip tapusunu almak isteyen konut ve iş yeri alıcılarına yönelik her yıl yapılan indirim kampanyasının ikincisi düzenleniyor. Başvurular 21 Eylül 2018 tarihinde başlıyor.

Afyo

nkar

ahis

ar S

osya

l Kon

utla

14

GÜNCELEYLÜL 2018

FT006/AT006 JASPER

Stone Serisi

Türkiye’de İlk ve Tek!

TOKİ'DEN KURASIZ EV FIRSATI

TOKİ, Türkiye'nin 35 ilinde 5 bin 573 konutu 80 bin TL'den başlayan fiyatlar ve 325 TL'den başlayan taksitlerle satışa sundu.

TOKİ'nin 35 ilde açık satışa sun-duğu 5 bin 573 konut dar ve ortagelirli vatandaşlara, 80 bin TL'den başlayan fiyatlar ve 325 TL'den başlayan taksitlerle ev sahibi ol-ma imkânı sağlıyor. Kurasız satı-tışa sunulan konutlara başvuru yapacakların konut sahibi olma-ması gerekiyor.

KURA YOK, BAŞVURU ÖNCELİĞİ VAREvi olmayan vatandaşları konut sahibi yapmak için Türkiye'nin hemen her şehrinde yüzlerce ko-nutu içeren yeni projelerin haya-ta geçirilmekte olduğunu belir-ten TOKİ Başkanı M. Ergün Turan, son 3,5 yıldır yapılan üretimlerin yüzde 95'inin alt ve orta gelirlile-re dönük yapılan sosyal konut-lar olduğunu hatırlatarak şunla-rı aktardı: "Şu anda Türkiye'nin 35 ilinde 5 bin 573 konutu açık satış yöntemiyle satışa sunduk. Projelere göre farklılık gösteren ve fiyatları 80 bin TL'den başla-yan konutlar, kurasız ve başvuru önceliğine göre satılacak. Vatan-daşlar yıl sonuna kadar ilgili ban-kalara müracaat ederek konut sahibi olabilecek."

EV SAHİBİ OLMAMA ŞARTI ARANIYORKonutlar, bulundukları illere göre yüzde 10, 20, 25 peşinat bedeli ve 120, 240 ay vade seçenekleriy-le başvuru önceliği esas alınarak satılıyor. Satın alma için baş-

vuru yapacakların konut sahibi olmaması, TOKİ'den konut satın almamış veya konut kredisi kul-lanmamış olması ve 18 yaşını doldurmuş olması gerekiyor.

HESAPLI KONUTUN ADRESİ TOKİAlt ve orta gelir grubunun ev sahibi olmasının en kolay yolu-nun TOKİ modeli olduğunu söy-leyen TOKİ Başkanı Turan, "Bu gelir grubundaki vatandaşları-mız aynı anda hem kira hem kre-di ödeyemeyecekleri için evleri-ni teslim alıp oturduktan sonra taksitlerini kira öder gibi ödü-yorlar. Böylelikle daha rahat ev sahibi oluyorlar" şeklinde konuş-tu. Turan, yaklaşık 700 bin vatan-daşın TOKİ modeliyle ev sahibi olduğunu da belirtti.

KONUT PROJELERİNDE MAHALLE KONSEPTİÖzellikle dar ve orta gelirli vatan-daşların ev sahibi olmasında öncü rol üstlenen TOKİ, kurduğu yeni yaşam alanlarında önceliği yatay ve yöresel mimariye vere-rek farklı ekonomik katmanlarda-ki insanları buluşturan mahalle konseptinde uygulamalar geliş-tiriyor. Turan, son olarak Mani-sa, Muğla, Gaziantep ve İstanbul Kayaşehir'de bu yaklaşıma örnek teşkil eden büyük projeler geliş-tirildiğini belirterek, üretimleri-ni bu prensiple sürdüreceklerini söyledi.

16

GÜNCELEYLÜL 2018

HASANKEYF YENİ YERİNDE Batman Hasankeyf'te yöresel mimari unsurlardan izler taşıyan yeni bir yerleşim alanı kuruluyor. TOKİ tarafından Hasankeyf'in yeni yerleşim alanında tasarlanan konut ve sosyal donatıların üretimleri hız kesmeden devam ederken, inşaatları tamamlanan konutlarda yaşam başladı.

TOKİ, Ilısu Barajı göl sahasında kalan Batman'ın Hasankeyf ilçesinde 3 bel-de ve 105 köydeki yeni kentsel yer-leşim alanında alt ve üst yapı ihti-yaçlarını karşılamak üzere yürüttüğü çalışmalara hız verdi. Yeni yerleşim alanında yerel ve yatay mimari anla-yışla projelendirilen konut alanının ihalesi geçtiğimiz ay gerçekleştiril-di. Bu doğrultuda bölgede konutun yanı sıra üniversite yapıları (10 daire-li lojman, nizamiye, sosyal tesis ve 206 öğrenci kapasiteli iki yurt), halk eği-tim merkezi, müftülük, merkez cami, semt cami inşa edilerek altyapı ve çev-re düzenlemesi yapılacak.

YENİ YERLEŞİMDEKİ YAPILAR Ilısu Barajı'nın faaliyete girmesiyle ta-şınan Hasankeyf, eski yerleşime 3 kilo-metre uzaklıktaki 3 bin dekarlık alan-da inşa ediliyor. Yeni Hasankeyf'te inşa faaliyetlerine hız veren TOKİ, böl-genin tarihi dokusu, yaşam biçimi ve iklim koşullarını dikkate alarak hazır-lanan imar planıyla geleneksel doku-yu yansıtan bir kent merkezi oluştu-ruyor.

TOKİ, "Hasankeyf Yeni Yerleşim Ala-nı"nda bugüne kadar, 828 konut, 25 yataklı hastane, 24 derslikli ilkokul, 24 derslikli yatılı bölge ilkokulu, 24 ders-

18

GÜNCELEYLÜL 2018

likli ortaokul, 200 öğrenci kapasiteli pansiyon, kapalı spor salonu, anaoku-lu, ilçe kütüphanesi, Turizm Otelcilik Yüksekokulu, uygulama oteli, hükü-met konağı, belediye binası, emniyet amirliği, PTT, kaymakamlık konutu, jandarma komutanlığı hizmet binası, Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü hizmet binası, ticaret merkezi, cami, genel altyapı (elektrik, su, kanalizas-yon, yol… vb.) uygulamalarını haya-ta geçirdi. Hasankeyf'in zengin tarihi birikiminin dikkate alındığı yeni yer-leşim alanında kültürel park alanı ve müze projesi de geliştirilirken, tarihi kültürel yarımada bağlantı köprüsü, mezarlık ve arıtma tesisi gibi birçok alt ve üst yapı uygulaması da yapılıyor. Yeni yerleşkede toplamda 710 konut,

anaokulu, mezarlık alanı, kaymakam-lık konutu ve altyapı çalışmalarının büyük bir kısmı tamamlanırken, yapıların kısa süre içinde teslimi planlanıyor.

MİMARİDE TARİHİ DOKUDAN YARARLANILDIİhalesi yapılan üniversiteler, kamu hiz-met binaları ve iki caminin mima-ri projesi, Hasankeyf'teki tarihi eserle-rin mimari dokusundan esinlenilerek hazırlandı. Bu doğrultuda, yurt ve sos-yal tesis bloklarıyla orta alanda ferah bir meydan oluşturuldu. Bina cephele-rinde yöreye ait doğal taş kaplamalar ve kemer formlu bina girişleri moderni-ze edilerek uygulandı. Cami minareleri-nin tasarımında ise tarihi El-Rızk Cami-si'nin minaresi örnek alındı.

TARİHİ ARTUKLU HAMAMI TAŞINDIİlçedeki baraj gölünden çıkartılan 1500 ton ağırlığındaki 650 yıllık Artuklu Ha-mamı, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pak-demirli'nin katıldığı bir törenle 3 kilometre uzaklıktaki Hasankeyf Yeni Kültürel Park Alanı'na nakledildi. Arkeoparka, 37milyon TL kaynakla taşınan tarihi Artuklu Hama-mı'nın naklinde 256 tekerlekli kendinden

tahrikli modüler sistem (SPMT) aracı kul-lanıldı. Dünya ölçeğinde "bütüncül taşı-nan en eski tarihi yapı" sayılan 540 yaşın-daki Zeynel Bey Türbesi, 12 Mayıs 2017'de yine aynı sistemle yeni yerine taşınmıştı. Yıl sonuna kadar ise İmam Abdullah Tür-besi, Er-Rızk Camisi minaresi, Orta Kapı, Süleyman Han Camisi, Kızlar ve Koç Cami-leri de baraj gölü sahasından çıkartılarak

arkeopark alanına nakledilecek. Maliyeti 12 milyar TL olan bu projenin önceliğinin, bölge insanına hizmet ve tarihin korun-ması olduğunu belirten Pakdemirli, şunla-rı aktardı: "İnanılmaz bir tarihi zenginliğe sahibiz. Bu tarihi korumak hem devletimi-zin hem de milletimizin görevidir. Bu şiar-la hareket edip buradaki korumayı mak-simum seviyede sağlamalıyız."

19

EYLÜL 2018

TOKİ'DEN 249 YENİ EVŞanlıurfa, Afyonkarahisar ve Ankara'da dar ve orta gelirli vatandaşlar için üretilen 249 konutun kura çekilişleri gerçekleştirildi. Kurada konut sahibi olmaya hak kazananlar büyük sevinç yaşadı.

TOKİ, Türkiye'nin farklı şehirlerin-de dar ve orta gelirli vatandaşlar için yeni konut projeleri hazırlarken, eş zamanlı olarak projelerin hak sahip-leri belirleniyor. Son olarak TOKİ'nin Şanlıurfa Akabe'de inşa ettiği 72 konut, Afyonkarahisar Dazkırı'da-ki 137 konut ve Ankara Kahraman-kazan'daki 40 konutun hak sahiple-ri, noter huzurunda gerçekleştirilen kura törenleriyle belirlendi.

ŞANLIURFA'DA 428 TL'DEN BAŞLAYAN TAKSİTLERŞanlıurfa'nın Akabe ilçesinde alt gelir grubuna dönük inşa edilen 2+1 pla-nındaki konutlara vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi. Bin 48 kişinin başvuruda bulunduğu 72 konut, 428 TL'den baş-layan taksitlerle yüzde 12 peşinat ve 180 ay vadeyle satışa sunuldu. Pro-je kapsamında 319 konut ve bunun yanı sıra ticaret merkezi ile caminin de bulunduğu yeni yaşam alanı, modern ve yerel çizgilerin harmanlandığı bir mimari yaklaşımı yansıtıyor.

AFYONKARAHİSAR DAZKIRI'DA KURA HEYECANITOKİ'nin Afyonkarahisar Dazkırı ilçe-sine bağlı Esentepe Mahallesi'nde talep örgütlenmesi yöntemiyle inşa ettiği 78'i 2+1, 59'ü ise 3+1 planında-ki 137 konutluk proje yatay mima-ri anlayışla üretildi. TOKİ'nin, sosyal konut mimarilerinin "kendi yöresin-

den, kendi yaşantısından izler taşı-ması" yaklaşımını yansıtan Dazkı-rı'daki projede, bina cephelerinde ve zemin kat seviyesinde taş kaplama-lar, dekoratif pencereler ve ahşap görünümlü kaplamalar kullanıldı.

Alt gelirlilere dönük üretilen 2+1 pla-nındaki konutlarda 330 TL'den baş-layan taksitlerle yüzde 12, 15, 20 peşinat ve 180, 216, 240 ay vade seçenekleri uygulanırken; orta gelir-liler için inşa edilen 3+1 konutlarda 629 TL'den başlayan taksitlerle yüz-de 10, 15, 20 peşinat ve 120, 156, 180 ay vade seçenekleri bulunuyor.

ANKARA KAHRAMANKAZAN'DA KURALAR ÇEKİLDİAnkara Kahramankazan ilçesine bağ-lı Atatürk Mahallesi'nde TOKİ tara-fından orta gelirli vatandaşlar için üretilen 40 konutun kurası çekildi. Konutlar 1.130 TL'den başlayan tak-sitlerle yüzde 10, 15, 25 peşinat ve 96, 108, 120 vade seçenekleriyle satı-şa sunuldu.

Yükseklikleri zemin üzerine dört kat şeklinde tasarlanan konutlar 3+1 kat planında inşa edildi. Toplamda 334 konutun yer aldığı proje, bölge hal-kının gün içerisinde vakit geçirebile-ceği peyzajı, parkı ve oyun alanlarıyla nitelikli bir sosyal çevre oluşturulacak şekilde planlandı.

GÜNCELEYLÜL 2018

20

BARTIN'A DEĞER KATACAK YENİ YAŞAM ALANIBartın Dallıca'da yatay mimari anlayışla tasarlanan ve geleneksel mimariden izler taşıyan yeni bir yaşam alanı kuruluyor.

22

EYLÜL 2018 PROJE

Az katlı yapılaşmayla mahalle kültü-rünün yaşatıldığı konut projelerini hayata geçiren TOKİ, Bartın Dallıca'da yöresel mimari özellikleri barındıran 423 konutluk yeni bir yerleşim kuru-yor. Geleneksel ve modernin iç içe ol-duğu yeni yaşam alanı, konut sakin-lerine huzurlu ve konforlu bir yaşam vadediyor.

Bartın Merkez'e 5 kilometre, Zongul-dak Çaycuma Havaalanı'na ise 40 ki-lometre mesafede bulunan ve yakla-şık 72.000 metrekarelik alan üzerinde projelendirilen konut alanında 423 konut ve altı adet hizmetli dairesi bu-lunuyor. Zemin üzerine üç kat şeklinde planlanan konutlar farklı talepler doğ-rultusunda 42 adet 1+1, 298 adet 2+1 ve 83 adet 3+1 oda planında tasarlandı.

DİNAMİK SOSYAL ALANLARDar ve orta gelirliler için geliştirilen sosyal konut projesinde konutun yanı sıra farklı ihtiyaçları karşılamak üzere planlanan 16 derslikli ilkokul, beş ticari birim, cami ve diğer sosyal alanlarla bir mahalle kurgusu benim-sendi.

Yenilediği üretim anlayışı çerçevesin-de sosyal dokuyu koruyan tasarımlar geliştiren TOKİ'nin Dallıca'daki proje-sinde, konut sakinlerinin sosyal ihti-yaçlarına yanıt verecek her yaş gru-buna dönük oyun parkı, spor alanla-rı, parklar ve nitelikli peyzaj düzenle-meleri gibi sosyal yaşam alanları da oluşturuldu. Ayrıca, ada içlerinde her daire için bir adet otopark yeri ayrı-lırken, engelli otoparkları ve engelli

erişilebilirliği kapsamında gerekli ta-sarımlar da projeye yansıtıldı.

YÖRESEL ÇİZGİLERBütünlüğü hedefleyen ve yoğunluğu artırmadan yatay mimariyi özendi-ren bir anlayışı yansıtan konut pro-jesi, Bartın'ın mimari dokusu dikkate alınarak hazırlandı. Bölgeye özgü yö-resel mimari unsurların yansıtıldığı konut tasarımlarında, cephelerde ge-leneksel ve modern mimarinin har-manlandığı bir anlayış hâkim kılındı.

Geleneksel konut mimarimizde yer alan zemin katlardaki taş kaplamalar, pencere kenarı söveleri ve kat silme-leri gibi özellikler modernize edilerek uygulanırken, dış cephede pastel tonlar tercih edildi.

23

EYLÜL 2018

TRABZON'DA YENİ BİR YERLEŞİM Kentsel dönüşüm çalışmaları kapsamında hayata geçirilen Trabzon Tabakhane TOKİ Konutları, sakinlerine güvenli, sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sunuyor.

TOKİ ile Trabzon Büyükşehir Belediyesi iş birliğinde Trabzon Tabakhane Kentsel Dönüşüm alanı kapsamında Yenicuma Mahallesi'nde inşa edilen yeni yaşam alanında, insanı odağa alan ve sosyal bütünleşmeyi sağlayan bütünleşik bir yaklaşım esas alındı. 40 dönüm üzerine 16 bloktan ve 353 daireden oluşan ye-ni yaşam merkezinin sakinleri 2016'dan bu yana TOKİ konutlarında konforlu bir yaşamın keyfini sürüyor.

EYLÜL 2018

24

YAŞAM

"ARTILARIMIZ DAHA FAZLA"Trabzon Tabakhane TOKİ Konutları'nda imam olarak görev yapan ve yaklaşık bir yıldır bölgede ikamet eden Nihat Köksal, daha önce cami lojmanında oturduğu-nu, ondan önce ise kirada oturduğunu söylüyor. Köksal, "TOKİ konutlarının in-şaatı devam ederken hep düşünürdüm burada oturmak bize nasip olur mu di-ye. Nasip oldu ve burada bir ev sahibi oldum" diyor.

Köksal, önceden yaşadığı yerden çok daha kaliteli bir yerde yaşadığını anlatı-yor: "Gürültüden uzak, sakin bir ortam var burada. Konut sakinlerine sunulan imkânlar çok güzel. Otopark sıkıntısı ya-şamıyoruz. Sitedeki komşuluk ilişkileri gayet güzel. Dış ve iç mekânlarda konut-lar oldukça ferah."

2+1 planda 127,5 metrekare olan dai-

resinden memnun olduğunu belirten Köksal, "Eksiklerimiz elbette var; ancak artılarımız daha fazla. Daha önce böyle rahat bir ortamda yaşamamıştım" diye ekliyor.

"YAŞAM KALİTEMİZ YÜKSELDİ"Annesi Meryem Uzun ile yaşayan Zafer Uzun, daha önce mahalle ortamında dört katlı müstakil bir evde yaşadık-larını ve site hayatına alışmakta biraz zorlandıklarını; ancak yaşam kaliteleri-ni yükselten yeni konutlarıyla ortama alıştıklarını söylüyor. Meryem Uzun, 90 metrekarelik bir evden 156 metrekare-lik deniz manzaralı bir eve taşınmanın mutluluğunu yaşadıklarını belirterek, konutların iç mimarisinin konut sakinle-ri için oldukça kullanışlı olduğunu ifade ediyor.

"Biz yıllarca yakacak ve gıda ihtiyacımızı

sırtımızda taşıyarak evimize ulaştırdık" diyen Zafer Uzun, yeni yaşam alanları-nın bekledikleri kalitenin çok üzerinde olduğunu belirtiyor. Site yönetiminden de memnun olduklarını aktaran U-zun, sitedeki komşuluk ilişkileriyle ilgili, "353 daireden belki de 200'ü daha ön-ceden aynı mahallede yaşamış kişiler. Kiracı olarak gelenler de uyum sağlıyor" şeklinde konuşuyor. Uzun, "Eski otur-duğumuz evleri göz önüne aldığımızda şimdilerde yaşadığımızı anladık" diyor.

"HER ŞEYİYLE MÜKEMMEL BİR YER"Ekim 2016'da TOKİ konutlarına ta-şındıklarını söyleyen Mehmet Yılmaz, "Eskiden Hızırbey Mahallesi'nde yaşı-yorduk. Burasıyla kıyaslamak mümkün değil. Buranın artıları çok daha fazla" diyor. Asansörü, doğalgazı, otoparkı, manzarası ve merkeze yakınlığıyla her şeyin mükemmel olduğunu belirten

Zafer ve Meryem Uzun

Mehmet ve Ayşegül Yılmaz

Nihat Köksal

25

EYLÜL 2018

YAŞAM

Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu

Site Müdürü Miraç Hürdoğan

Yılmaz, sorunların hızla çözüme kavuş-turulduğunu da belirtiyor.

Ayşegül Yılmaz ise üç oda bir salon-dan oluşan dairelerinde özellikle salon ve balkonun geniş olmasından ve ebe-veyn banyosunun düşünülmesinden çok memnun olduğunu ifade ediyor. "Kom-şuluk ilişkilerimiz çok iyi" diyen Yılmaz, çocuk parkının büyük bir imkân olduğu-nu da ekliyor.

"EN İYİSİNİ YAPMAK İÇİN UĞRAŞIYORUZ"Site Müdürü Miraç Hürdoğan, 40 dö-nümlük bir alanda 16 blok ve 353 dai-reden oluşan konut alanında altı per-sonelle hizmet verdiklerini belirterek, hedeflerinin konut sakinlerini en kon-forlu şekilde yaşatmak olduğunu ve bu doğrultuda en iyisini yapmak için uğraş-tıklarını söylüyor. Sitenin üç dönümü-nün peyzaj alanı, geri kalanının ise bina-lardan oluştuğunu belirten Hürdoğan, sitenin yüzde 98'inin dolu olduğunu ekliyor. Düzenli olarak çöplerin toplan-ması, peyzaj alanlarının bakımının ya-pılması, temizliğin ve bakım, onarım iş-lerinin yönetilmesini sağladıklarını akta-ran Hürdoğan, "Daha yaşanabilir konut hayatı sunmayı amaçlıyoruz" diye belir-tiyor.

"DÖNÜŞÜM ÇALIŞMALARIYLAŞEHİR MERKEZİ BAŞKA BİR KİMLİĞE BÜRÜNECEK"Gerek TOKİ ile birlikte gerekse Belediye-nin imkânlarıyla yapılan çalışmalarla 4 bin yıllık tarihe sahip olan şehrin, ismi-ne layık hâle geldiğini söyleyen Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu, Trabzon'un, yüz ölçümüne oranla ülkenin en fazla kent-sel dönüşüm yapılan şehirlerinden ol-duğunu söylüyor. Gümrükçüoğlu, TOKİ ve Büyükşehir Belediyesi tarafından çalışmaları hızla devam eden Çömlekçi ve Tabakhane gibi önemli kentsel dö-nüşüm projelerinin tamamlanmasıyla şehir merkezinin çok başka bir kimliğe bürüneceğini ifade ediyor.

26

EYLÜL 2018

MİMARİ MEKÂN OKUMALARIMekânın fiziksel ve aynı zamanda kültürel bir öge olarak incelendiği dosyada; mimari mekân, mekân unsurları, mekân ile mimari mekân kavramları ve mekân ile kültür ilişkisini Prof. Dr. Köksal Alver, Dr. Öğr. Üyesi Tülay Karadayı Yenice, Dr. Öğr. Üyesi Armağan Seçil Melikoğlu Eke ve Mimar Celaleddin Çelik değerlendiriyor.

GÜL DEMİRDAŞ

28

EYLÜL 2018 DOSYA

29

EYLÜL 2018

"MEKÂN İNŞASI, BİR HAYAT İNŞA ETMEK,İNSAN YETİŞTİRMEKTİR" J. Joedicke, cisim ve boşluğun mekân kavramının alt ve üst sınırları oldu-ğundan bahsediyor. Mekânın teme-lindeki şeyin 'sınırlama' olduğunu mu düşünmeliyiz? Eğer sınırlama değilse mekânın temelinde ne var?Mekân kavramının sınırlarını belirle-mek, bu kavramın genel nitelikleri-nin kavranmasıyla mümkün. Mekân denince ne anlamalıyız? Mekânın olu-şumunda temel unsurlar nelerdir? Mekânın ortaya çıkışında ve bir süreç içinde var oluşunda, değişiminde, dö-nüşümünde etkin olan aktörler, se-bepler, faktörler nelerdir?.. Zannımca bütün bunlarla mekânın ne olduğu-nu biraz daha net kavrayabiliriz. Olu-şun meydana geldiği yerdir mekân. Bir boşluk; ama dolan bir boşluk. Bir kap, bir el, bir yuva… Yani, oluşu elle-rinin arasına alıp varlık sahasına çıka-ran aktif bir yapı. Olanın bir yerde, bir durumda, bir şekilde olmasına ön ayak olan, onun toplumsal, mekân-sal, siyasal, kültürel, coğrafi duruşunu belirleyen bir evrendir mekân. Varlı-ğın bulunduğu, varlığın kendini buldu-ğu bir alandır. Bir yerde bulunmak, var olmanın ana koşulu. Varlığın duruşu-nu, bulunuşunu, bakışını, temel eylem-lerini dolayısıyla sınırlarını aşağı yukarı belirleyen bir alan.

Sınır meselesine gelince… Mekân ve sınır iç içe. Her anlamda sınırlarla iç içe. Zihinsel, kültürel, toplumsal ve mekân-sal sınırlarla. Her mekân sınırla var olurzaten, sonra içindekini sınırlar. Ev, so-kak, mahalle, şehir, kütüphane, AVM, okul birer mekân olarak bir yerde baş-lar, bir yerde biter. Sınırla var olur, sınır-la biter. Bütün mekânlar sınırlar, çer-

çeve çizer, çizgi çeker. Peki, sınırsız bir mekân mümkün mü sosyolojik ve siya-sal anlamda? Sınır, mekânın ana çerçe-vesidir ve o sınırda bir şeylerin olması, gerçekleşmesi, kendini var etmesi söz konusudur. Bu durum mekâna çoğu zaman siyasal, kültürel hatta ahlaki bir öz ekler. Mekân bir bilinç olarak insa-nın ahlaki, siyasal ve toplumsal duru-şunu kayıtlar. Kimi zaman siyasal kimi zaman ahlaki kimi zaman ise kültü-rel bir duruşun karşılığı olur mekân. Kesinlikle boş değildir, mana, manevi-yat, ruh, zihniyet ve düşünceyle dolu-dur. Bundan dolayı içindekini de bir mana ile donatır, besler, anlamlı hâle getirir.

Mekân ve özgürlük kavramları ara-sında nasıl bir ilişki söz konusu? Mekân ve özgürlük ilişkisi, biraz mekân ve sınır ilişkisine benzer. Mekân hem özgürlük hem sınır demektir. Ancak mekân, özgürlüğün mutlaka belli sınır-lar içinde gerçekleşmesine izin verir. Bir yerde bir imkândır mekân; oluşun sergilenmesine yol açar, kişinin kişi-lik bulmasının yolunu belirler. Kişilik hep bir mekânda/bir yerde oluşur; bu, mekânın kişiliğe imkân açmasıdır, doğ-ru bir yol vermesidir. Ne var ki bu son-suz değildir; bir yere kadardır. Burada-ki ana formül şudur: Bir yerde, bir yere kadar! Yaşam, bir yerdedir, bir yere kadardır. Mekân böylesi bir açı sunar insana. Özgürlük böylesi bir uzamda gerçekleşir ve elbette mekânın sınırla-rında yeniden yorumlanır. Sözü edilen zihinsel, ahlaki ve siyasal duruşa kat-kısını bu şekilde gerçekleştirir mekân. İnsana sürekli 'bir yerde, bir yere kadar' düsturunu hatırlatır.

Mekânın, varlığın eylemlerini ve sınırlarını belirleyen bir alan olduğunu söyleyen Prof. Dr. Köksal Alver, "Kimi zaman siyasal kimi zaman ahlaki kimi zaman ise kültürel bir duruşun karşılığı olur mekân" diyor.

Prof. Dr. Köksal Alver

30

EYLÜL 2018 DOSYA

Kuşkusuz mekân deyince, hemen hepimizin gözünün önüne gelen resim; duvarlarıyla, tavanı ve zemi-niyle çevrelenmiş korunaklı bir yapı. Peki, Hababam Sınıfı'nda Mahmut Hoca'nın öğrencilerine söylediği, "Okul sadece dört yanı duvarla çevrili, tepe-sinde dam olan yer değildir. Okul her yerdir…" misalinden hareketle yer ve mekân kavramlarını nasıl değerlen-dirmeliyiz? Mekânın anlam kazanma-sın mekân-insan ilişkileri boyutunda inceler misiniz?Mekân öncelikle bir yapıdır, yapı for-mülasyonudur. Mekândan kasıt bina-dır, yapıdır. Burası elbette mühim. Yapı olmadan mekândan söz edemeyiz. Bu nokta hayli önemli ve çok boyutludur. Yapı ise birçok unsurun bir araya gel-diği muhteşem bir birleşimdir. Malze-me, tasarım, düşünce, ustalık, beceri, mimari, mühendislik, estetik, işlevsel-lik, güzellik, yararlılık, sağlamlık, iklime uygunluk, coğrafyaya uygunluk gibi unsurların birleşimi ve harmonisidir yapı. Mekânın yapı ve bina boyutunda oluşmasının asgari koşullarıdır bun-lar. Mekânın olmazsa olmazları. Ama mekân yapı ve bina boyutunun yanı sıra aynı zamanda zihinsel bir tasarım-dır. Düşüncedir, tasavvurdur, idealdir.

Semboliktir, imgedir, göstergedir. Bu husus yapının bir başka boyutudur.

"Gelişigüzel Bir Yapılaşma, Gelişigüzel Bir Toplumsal, Zihinsel Ve Kültürel İkli-me Yol Açar"Mekân, yapısal unsurlarının yanı sıra düşünsel unsurlara da bağlıdır ve her iki unsur formülasyonunda kendini bulur. Mekânın zihinsel bir süreci ifade etmesi, toplumsal, kültürel ve siyasal bir referans sunması mekânın anlam dünyasıyla ilgilidir. Mekân-insan ilişki-sinin bu boyutu çok daha önemlidir. Okulun, evin, sokağın, sitenin, çeşme-nin, caminin ve diğer mekânların insa-nın zihninde kalıcı etkiler bıraktığı bilin-melidir. Hem yapısal/fiziksel hem de zihinsel/düşünsel yönleriyle mekân, insan ilişkilerinin merkezinde yer al-maktadır. İnsanın kişiliğinde, haya-ta dahil olmasında, hayata cevaplar vermesinde önemli roller üstlenir. Bu bakımdan mekân inşası, bir hayat inşa etmektir, insan yetiştirmektir, şahsiye-ti belirlemektir. Yapı yapmanın, mekân inşa etmenin, mekân tasarlamanın incelikli bir iş olduğunu hatırlatmakta-dır. Gelişigüzel bir yapılaşmanın, gelişi-güzel bir toplumsal, zihinsel ve kültürel iklime yol açacağı bilinmelidir.

31

EYLÜL 2018

"MEKÂNIN SÜREKLİLİĞİNDE TARİHİ YAPILAR ÖNEMLİ BİR BİRİKİM"Mekânın fiziksel belirleyici özellik-leri kapsamında Aksaray taş evle-rini plan, cephe, malzeme özellik-leri bakımından ele alacak olursak, bu tür geleneksel mekânları farklı ve özgün kılan nedir? Aslında mekânı oluşturan ögeler doğ-rudan yüklendiği işlevsel yapıyla iliş-kilidir. Bunun yanı sıra mekân, bulun-duğu iklim, topografya, doğal kaynak-lar gibi çevresel özellikler ve bunları oluşturan kültürden bağımsız değil-dir. Tüm bu bileşenlerin uyumlu bir biçimde bir araya gelişi, mekân algı-sını ve kalitesini olumlu bir biçimde yükseltmektedir. Diğer taraftan çev-resel faktörlerin insan kültürü üze-rine etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Oldukça zengin bir coğrafyaya sahip olan Anadolu toprakları, beraberin-de farklılaşan kültürleri dolayısıyla özgün yapılı bir çevre ve mimari mey-dana getirmiştir. Bu süreç uzun yıl-lara dayanan kültürel bir sürekliliğe dayanmaktadır. Bu, toplumsal bellek için oldukça önemli ve geleceğin inşa-sı için yol gösterici bir birikimdir. Geç-mişte edinilen deneyim ve kültürel ilişkiler, yeni bir çevrede, değişen ola-naklarla birleşerek yeni bir mekân-sal organizasyon biçimi sunmaktadır. Tarihi Aksaray evlerini de bu çerçe-vede değerlendirmek gerekir. Ken-tin bulunduğu coğrafya karasal iklim özelliğine sahiptir. Tarihi taş evlerin özgün karakterlerinden biri de yapıl-dığı bölgenin iklim koşullarına göre planlanmış olmasıdır. Soğuk bir böl-ge olması, genellikle iç sofalı plan tipolojisinin tercih edilmesini bera-berinde getirmiştir. Bunun yanında orta sofalı evlere de rastlanmakta-dır. Organik, yer yer çıkmaz sokaklar-dan oluşan geleneksel Osmanlı şehir

dokusundan farklı olarak tarihi Aksa-ray evleri, çoğu zaman bir bahçe içe-risinde ve diğer yapılardan kopuk bir biçimde tasarlanmıştır. Bunun en büyük nedeni ise kent içerisinden akan Uluırmak'tır. İlk yapıldıkların-da gelir seviyesi iyi ailelerin bağ evle-ri olarak tasarlanan buradaki evle-rin dış cepheleri süslemelidir ve evler özellikle taş işçiliği bakımından olduk-ça zengindir. Genellikle iki katlı ve kır-ma ahşap çatılıdır ve yapıldığı dönem için oldukça emek verilmiş ve pahalı evlerdir. Malzeme olarak ise, yöresel malzeme olan taş tercih edilmiştir. Zaten tarihe baktığınızda da bu böy-ledir; yerel malzeme hem bulunması, taşınması kolay hem de bölgenin iklim koşullarına en uygun malzeme ola-rak hep tercih edilmiştir. Çünkü size iklimsel olarak da en iyi konforu her zaman yerel malzeme sağlar. Orga-niktir; sizinle yaşar, nefes alır. Bütün bunlara kültür eklendiğinde ise tari-hi evler kendi özgünlüğünde buluşur.

Peki, mekânın sürekliliği nasıl sağ-lanıyor? Aksaray yığma taş özellik-teki konut mekânlarından hare-ketle, 'tarihi mekânlar', bulunduğu çevre, toprak ve coğrafyadan nasıl etkileniyor? Bu taş mekânların neden bozulduğu ve buna karşın neler yapılması gerektiği konusun-da nasıl okumalar yaptınız?Mimaride süreklilik, mekânların üre-tim sürecinde geçmişle olan bağları ve dün ile kurulan ilişkileri çerçevesin-de sergilediği tavırlarla sağlanabilir. Tarihi yapılar ise bu sürekliliğin sağ-lanmasında çok önemli bir birikim ve deneyim olmasının yanı sıra modern tasarımlar için de çeşitli ipuçları sun-maktadır. Aksaray evleri bu kapsam-

Dr. Öğr. Üyesi Tülay Karadayı Yenice

Dr. Öğr. Üyesi Tülay Karadayı Yenice, geçmişte edinilen deneyim ve kültürel ilişkilerin, yeni bir çevrede, değişen olanaklarla birleşerek yeni mekânsal organizasyon biçimleri sunduklarını belirtiyor. Tarihi Aksaray evleri özelinde "mekânı" değerlendiren Yenice, mekânın sürekliliğinin sağlanmasında tarihi yapıların çok önemli bir birikim ve deneyim olmasının yanı sıra modern tasarımlar için de çeşitli ipuçları sunduğunu anlatıyor.

EYLÜL 2018

32

DOSYA

da incelendiğinde, evlerin bulunduğu coğrafyanın kendine sunduğu taşın yapı malzemesi olarak seçimi ve kul-lanım özellikleri dikkat çekmektedir. Bölgeye ait tüf taşı genellikle Selimiye Köyü'ndeki taş ocaklarından getirildi-ği için bu taşa Selimiye taşı denilmek-tedir. Ocaktan ilk çıkarıldığında yumu-şak olan bu malzemeye şekil vermek çok kolaydır. Zamanla havayla tema-sı sonucunda malzeme giderek sert-leşmekte ve sağlam birer yapı taşı olmaktadır. Bu temas sonucu taşın rengi hafif pembeleşmekte ve evlerin kendine özgü renkleri oluşmaktadır.

ZEMBİL VE ZEMBİLDEKİ PENCERELER TAŞ MEKÂNLARI SUDAN KORUYORBu taşların en zayıf noktası ise bol gözenekli yapıda olmalarıdır. Su, taş-ların bozulmalarında en büyük etken-dir; ancak yapılar inşa edildiği dönem-de Uluırmak kenarında olmalarına rağ-men sudan neredeyse hiç etkilenme-mişlerdir. Irmak kenarında yer alma-ları ve zemin sorunlarının olmasına rağmen yapılarda bozulma olmama-sı oldukça dikkat çekicidir. Detaylı bir biçimde inceleme yapıldığında, yapı-

ların hepsinin altında zembil adı veri-len yaklaşık 1,5 metre yüksekliğinde bodrum katlar yapılarak bozulma-ların önlendiği anlaşılmaktadır. Bu bodrum katların çoğunda bir veya iki kuyu bulunmaktadır. Kuyu olma-yan evlerin ise bahçelerinde kesinlik-le bir adet kuyu yer alır. Bu sayede yer altı suyunu dengeleyerek yapıya gelecek sular kuyuda toplanır. Yine bodrum katların tamamında pence-reler yer alır. Bu pencereler sayesin-de havalandırma sağlanarak oluşa-cak nem, yapıların taşlarından sürekli uzak tutulmuştur. Fakat günümüz imar faaliyetleriyle bodrum katların doldurulması, kuyuların kapatılma-sı, bodrum pencerelerinin yükseltilen yol seviyelerinin altında kalmasıyla yapıların pek çoğu bozulmalarla kar-şı karşıya kalmıştır. Nitekim su kena-rında olan bu yapılar, yer altı suyu-nun etkisinden dolayı yavaş yavaş yok olma riskiyle karşı karşıyadır. Günü-müzde çeşitli sosyo-ekonomik sebep-lerden dolayı sahiplerince terk edilen taş evlerin bakımsızlık sonucu çatı, pencere ve kapıları parçalanmış ve evler giderek harap bir yapıya dön-müşlerdir. Hâlihazırda kullanılan yapı-

lar ise, evlerin büyüklüklerinden dolayı üç veya dörde bölünerek düşük gelir seviyeli kullanıcılara bırakılmıştır. Kötü kullanım ve yanlış onarımlar, yapıların zarar görmesinde ve özgün karakterle-rinin yok olmasında etkili olan diğer fak-törler arasında yer almaktadır.

Aslında çok küçük müdahalelerle buevleri eski durumlarına çevirmek mümkün. Yapıya zarar veren su ve nem, zaten yapının kendi çözümü olan bodrum katlarının ve kuyuların açılmasıyla çözümlenebilir. Yapıla-rın terk edilmesinin en büyük nede-ni, günümüz konfor şartlarına uyar-lanamamış olmalarıdır; ancak bu gereksinimler, yapı bütünlüğünü boz-mayacak küçük müdahalelerle kar-şılanabilir. Fiziksel müdahalelerden daha önemli olan ise, yapıya verilecek yeni işlevdir. Yapılara koruma-kullan-ma dengesi içerisinde doğru işlevle-ri tanımlayabildiğimiz takdirde, bu mekânlar tekrar toplum hayatına ka-zandırabilir. Bu sayede mimari sürek-lilik ve kültürel mirasın sürdürülebi-lirliğine katkıda bulunmuş ve tarihi mekânları gelecek nesillere doğru bir biçimde iletmiş oluruz.

33

EYLÜL 2018

MEKÂN FİKRİ ÜZERİNEMekân ve mimari mekân kavram-ları nedir, aynı şeyi mi anlatıyor? Mimari mekândan anlamamız gere-ken tümüyle yapay mekânlar mı olmalı? Doğal ve yapay mekân ayrı-mını yapmamız doğru olur mu?

Bende sığar iki cihanBen bu cihâne sığmazamGevher-i lâmekân menemKevn ü mekâne sığmazam1

Günlük hayatta dilimizden düşürme-diğimiz mekân kelimesinin kökeni olan "kevn", Arapçada varlık, var oluş anlamlarına geliyor. Meşhur "Ol dedi, oldu"2 kutsal sözündeki ol anlamına gelen kelime de buradan. Mekân, var-lığın vücut bulduğu zemin ve bünye-sinde "oluşu" barındıran yüce bir kav-rayışı işaret eden bir isimdir. Mimarlık yazını ve söyleminde de oldukça sık kullandığımız bu kavram, aslında ço-ğunlukla bu yüce anlamın insan ölçe-ğinde, bu dünyada kavrayabileceği-miz küçük bir modelini kastediyor. Varlığı tanımlayan iki temel unsur-dan biri mekân. Yaratıcının yaratılmış-lardan bir farkı, bilindiği gibi zaman-dan ve mekândan münezzeh olması. Zaman ve mekâna bağlı oluşumuz, var oluşumuzun bir gereği. Maddenin uzayda hacim kaplaması ve boyutla-rının olması, onu doğrudan mekâna bağlayan unsurlardandır. Yani, varlık mekândan bağımsız var olamıyor.

Mekândan bahsederek kastettiğimiz bu küçültülmüş modelin ise, oluşun ev sahibi olan o aşkın zeminle doğru-dan bir bağı olduğunu söylemek yan-lış olmaz. Bir mimar mekândan bah-

sederken basit bir hacimden, yapılı çevreden, ama bir yandan da varlığın kendini meydana getirdiği o ulu, haki-ki mekândan bahsediyor, onu arıyor, ona referans veriyor olabilir.

Çoğumuz rastlamışızdır; yaşlı insan-lar, içinde yaşadıkları ve benimse-dikleri mekânları kolay kolay terk et-mezler. Kendi yaşadığı yerden daha konforlu, daha iyi şartlarda bir yere dahi gitseler, orada kalmak onlara zulüm gibi gelir, geri dönecekleri günü iple çekerler.

Kendi çocukluğumuzdan hatırlayalım; koltuk arkalarında, masa altlarında, kullanılmayan köşelerde minderlerle, örtülerle kurduğumuz küçük odaları, evcikleri, çadırları… Masa altının açık kalan yanlarını da bir örtüyle kapa-tıp sınırlarını kendimizce belirleyerek zenginleştirdiğimiz mekânların hafı-zamızın bir köşesine kaydettiği hisler bende hâlâ taze.

Mimarlık, ışık ve hacmi kullanarak yapılan kompozisyonlarla mekânın peşinde koşan bir meslek. Bu kom-pozisyonun ana amacı bir mekân kur-mak. Mekânı kurarken kullandığımız enstrümanlar çoğunlukla yapı mal-zemeleri, mimari elemanlar. Mimari, aslında dolulukları belirleyerek boş-luğu kompoze etmenin peşindedir. Duvarlar, kapılar, pencereler, çatı-lar, seviyeler, yüzeyler aslında onların arasında kalan boşluğu tanımlama-ya yarar. Bu anlamda mekân sana-tı, boşluğu tanımlama sanatıdır bile denebilir. Buradan hareketle boşluğu sınırlandırmak, onu tanımlamak anla-

Mekân sanatının boşluğu tamamlama sanatı olduğunu dile getiren Mimar Celâleddin Çelik, mimarın, yapıları bir araya getirirken bu boşlukların oluşturacağı mekânları tasarlayarak hareket etmesi gerektiğini söylüyor ve var olmayla doğrudan ilişkisi olduğunu belirttiği mekânın şahsiyetle de ilişkili olduğunu anlatıyor.

Mimar Celâleddin Çelik

1 Seyyid Nesimî 2 “Kün fe yekün” Yasin Sûresi, 82. ayet34

EYLÜL 2018 DOSYA

mına gelir diyebiliriz. Bir meslektaşım-dan duymuştum, kumsaldaki bir hatı-rasını anlatmıştı. Adamın biri bomboş bir kumsalda dört tane direği kuma saplayarak bir dikdörtgen alan oluştu-rup, o direklerin arasına da bir tel gere-rek üzerine ampuller asmıştı. Hava karardığında o dört direğin tanımla-dığı hayali mekân, bir toplanma, top-lu faaliyet yapma alanı olmuştu. Âdeta duvarları, kapıları varmış gibi insanlar o alana girip topluluğa katılıyor veya kapısından çıkar gibi o alanı terk edip mekândan ayrılıyordu. Bu mekânın, direklerin çizdiği hayalî sınırdan başka belirleyici bir unsuru yoktu. Mekân his-sini yaratmak probleminin aslında bu kadar hafif ve basit çözümleri olabilir.

Mekânın, birlikte yaşamanın, ka-musallığın, toplumsallığın bir ge-rekliliği olduğunu söyleyebilir mi-yiz? Peki, mekânın kişiselleşmesin-den ne anlamamız gerekiyor?Mekân ve boşluk ilişkisi farklı ölçek-lerde ele alınabilir, benzer ilkeler hâlâ geçerli olacaktır. Bir odada nasıl ki duvarlar, döşeme ve tavan birer sınır elemanı olarak tanımlayıcı oluyor-sa, dış mekânda da yapılar sınırlayı-cı unsurlardır. Her yapı, aslında diğer yapıyla bir ilişki kurar ve aralarında-ki boşluklar yeni bir mekân kurar. Mimar, yapıları bir araya getirirken bu boşlukların oluşturacağı mekân-ları tasarlayarak hareket eder. Sıklık-la övgüyle bahsettiğimiz eski sokak-larımızın kurgusunda, her biri birer birey olan evler bir araya geliş biçim-leriyle hareketli ve doğurgan bir sokak mekânı oluşturur. Külliyelerdeki her bir yapı, kendi şahsiyetlerini muhafa-za ederken bir araya gelişleriyle insa-na heyecan veren bir avlu oluşturur. Bu avlular, kullanıcıya başlı başına o yapılar kadar değerli yeni bir mekân tecrübesi sunar.

"YAŞADIĞIMIZ ODALAR, EVLER İÇİNDE YAŞAYANDAN İZLER TAŞIR"Varlıkla, var olmayla doğrudan iliş-kisi olduğuna göre, mekân fikrinin şahsiyetle ilişkisi de bizi şaşırtmama-

lı. Küçük ölçekte bir çalışma mekânı-nı hayal edelim, bir açık ofis mesela. Birbirinin aynı olan masalarda çalı-şan bu insanlar masalarına ufak tefek şahsi eşyalar, kimi bir küçük çiçek kimi bir sevdiğinin fotoğrafını veya başka bir şahsi unsuru eklemek ister. Küçü-cük dokunuşlarla diğerlerinden fark-sız masayı kendine ait hâle getirmek ister. Yaşadığımız odalar, evler de böy-ledir. İçinde yaşayandan izler taşır, bir yönüyle onu yansıtır. Modern kentte bu şahsileşme arayışı maalesef apart-man dairesinin dışına kolay kolay taşamaz. Ama bununla birlikte insan-ların yaşadığı yapılar sahiplerinin izle-rini kent mekânına taşır, yansıtır. Böy-le yerleşimlerde her ev sahibinin bir şahsiyeti, kendine özgü bir görünüşü ve karakteri olduğu gibi her evin de sokağa yansıyan özgün bir yüzü olur. Mekânı sahiplenmenin önemli bir unsuru, onun şahsileşmesidir. Duy-gusal ve psikolojik bir ilişki kurabildiği-miz mekânı sahiplenir, korumak iste-riz. Apartman dairesiyle kurulabilen bu ilişkinin yapıyla, sokakla, şehirle de kurulabildiğini düşünsenize…

Şahsileşmenin, standartları kabul et-mekle çatışmadığını söylemek gerekir. Dijital dünyada bile önceden tanım-lanmış dijital uygulamaların, modü-ler mobilyaların, elektronik cihazların hepsi şahsileştirilebilir şekilde tasar-lanıyor. Kullanıcı memnuniyeti bunu mecburi kılıyor. Bir telefonun ekranın-daki yazı tipini, büyüklüğünü, rengini bile kendi zevkimize göre değiştire-biliyoruz. Kapital düzenin tek tipleşti-rici bu ürünlerinde bile kişisel tercih-ler -göstermelik de olsa- yer alırken, bunun yapı ve şehir ölçeğinde gözetil-mesi elbette mümkün.

İnanç sisteminde bu dünya haya-tını diğerinden ayıran temel unsu-run mekân olduğunu söylüyorsu-nuz. Dinin mekân algısına dair baş-ka neler söylersiniz?Yaşamın bu dünyada sonlanmadığı-na ve devamı olduğuna inanan İslam inancında hayat ikiye ayrılıyor; dün-

ya hayatı ve dünya sonrası hayatı. Bu, şu anlama geliyor; hayat aslında bir bütün, sadece bir kısmını burada yaşı-yoruz. Buradaki hayatı geri kalanın-dan ayıran en önemli fark ise mekân. Bu bilinç, yekpâre bir hayatın bir bölü-münün burada yaşandığı bilinci, kişi-nin bu dünyadaki mekânı sonsuz mekânla eşleştirmesini sağlıyor. Bu, çok katmanlı varlığımızın mekânla iliş-kisini de çok katmanlı olarak yorumla-ma imkânı veriyor. Mimari mekânları tıpkı insanları çözümler gibi incelik-le ele almak, bir insanı tanır gibi farklı tabakalarda farklı açılımlarla buluştu-ruyor meraklısını.

35

EYLÜL 2018

"MEKÂN, YAŞAMA DEĞER KATACAK ÖZE SAHİP OLMALI"Mimari mekândan ne anlamamız gerekiyor? Bir yeri mekân hâline getiren ya da bizim orayı mekân olarak hissetmemizi ya da tanımla-mamızı sağlayan şey nedir? Mekâ-nı 'yaşayan' yapan dinamiklerden bahseder misiniz?Mimarlık kuramı üzerine çalışan araş-tırmacılar, mimarlar, düşünürler me-kâna ilişkin birçok tanım getirmiş-tir. Temelde ise mekânı, insanın çeşit-li ihtiyaçlarını karşılamak için doğal çevreden ayrılarak yaratılan bir boş-luk olarak tanımlamak mümkündür. Bu tanımın da ötesinde mekân sade-ce boşluk değil, ilintiler bütünü ola-rak görülebilir. Çünkü içinde yaşamın geçtiği mimari mekân, insan ve onun-la ilgili her şeyi kapsamaktadır. Char-les Correa da mimarlığı tanımlarken şöyle demiştir: "Mimarlık, kullanılabi-len sanattır. Heykeldir; ancak insanoğ-lu tarafından kullanılan heykeldir." Bu anlamda mimarlık ve iç mimarlık gibi mekân tasarlama disiplinleri sade-ce yapı yapma sanatı değil, yaşanabi-lir çevreler, paylaşılabilir ilişkiler kurma hedefleri olan düşünme sistemleri ola-rak görülmeli ve anlaşılmalıdır.

Mimari mekân, içinde "yaşamak" için tasarlanmaktadır. Bu yüzden mekânın yaşanılır olması, yaşama değer kata-cak bir öze sahip olması gerekmekte-dir. İnsan eliyle oluşturulan yapılı çev-re olarak mimari mekânların insanlar tarafından çeşitli eylemlerin gerçek-leştirildiği, kullanıcı gereksinimlerinin karşılandığı, onları konumlandırdığı, biçimlendirdiği ve onlara göre biçim-lenen, bulunduğu çevre ve değerler-le uyumlanabilen yaşayan dinamiklere

sahip olması beklenir.

"YAŞADIĞIMIZ MEKÂNLAR NE KADAR YAŞANABİLİR?"Günümüzde yaşam sürecinin niteli-ğini ve anlamını yitirmesiyle mekânın insandan kopması, yaşama ait değer-lerden uzaklaşması sorunuyla yüz yüze kalınmıştır. Bu noktada yaşa-nabilirlik kavramı, mekân için önem-li bir nitelik olarak karşımıza çıkmakta ve insanın aklına şu soru gelmektedir: "Yaşadığımız mekânlar ne kadar yaşa-nabilir?"

Bir mekânı "yaşayan" yapan dinamik-leri sınırlandırmak ve sınıflandırmak mümkün değildir. Fizyolojik, sosyolo-jik, psikolojik olarak bahsedilen tanım-lanabilen/ölçülebilen dinamiklerin ya-nında yerin ruhu, belleği, kimliği ve aidiyeti gibi tanımlanamayan/ölçüle-meyen dinamiklerin varlığından da söz edilebilir. Saydığım tüm dinamiklerin birlikteliğiyle yaşadığımız mekânların yaşayan ya da yaşanabilir olduğundan bahsedebiliriz.

Peki, mekân ile bu mekânın için-de yaşayan insanın etkileşimine dair; yaşam biçimi, mekânı benim-seme, yaşanabilirlik değeri açısın-dan neler söylersiniz? Bu etkile-şim, bizim mekân algımızı ve genel anlamdaki mekânın niteliğini nasıl etkiliyor?Mekânı, yalnızca görülen ve estetik olarak algılananın ötesinde insansız ve yaşam ritüellerinden ayrı düşüneme-yiz. Çevreye yanıt verme ve uyum gös-terme durumu olan yaşam, mekânla doğrudan ilişki kurmaktadır. Kevin Lyn-

Mimari mekânın insanla ilgili her şeyi kapsadığını ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Armağan Seçil Melikoğlu Eke, mekânların; yaşam biçimi, yaşam süresi, yaşam kalitesi ve standardı gibi kavramlarla ilişkisi olduğunu söylüyor.

Dr. Öğr. Üyesi Armağan Seçil Melikoğlu Eke

Vietnam Memorial

36

EYLÜL 2018 DOSYA

ch, "İnsanın barınma eylemi esnasın-da kendini yönlendirebilme, konum-landırabilme, kimliğini bulabilme ve yaşadığı çevreye, mekâna anlam yük-leyebilme gibi özelliklere sahip olması gerekmektedir. İnsanda bu duyguları oluşturan mekânlar yaşayan mekân-lardır" der. Anlaşılacağı üzere yaşanı-lan mekânların; yaşam, yaşam biçimi, yaşam süresi, yaşam kalitesi ve stan-dardı gibi kavramlarla ilişkisi vardır.

Frank Lloyd Wright da Organik Mimar-lık başlıklı yazısında mekânın yaşamla kurduğu ilişkiyi, "İnsanın yaşam ala-nını kendi içinde uyumlu, anlamlı ve güzel, çağdaş yaşamla sıkı biçimde ilişkili ve içinde yaşayanların bireysel gereksinimlerini özgürce ve kolayca karşılamalarını sağlayan, rengi, dese-ni ve doğasıyla işlevine uygun ve bu nitelikleriyle işlevini ifade eden tam bir sanat yapıtına dönüştürmesi" şek-linde açıklar. Özellikle, mekânı anla-maya çalışırken göz önünde tuttu-ğumuz tanımlanamayan dinamikler çok önemlidir; çünkü tanımlanama-yan dinamikler, mekânın özünü oluş-turan, kullanıcıyla tinsel bağ kurmayı sağlayan mekânın ruhu, anlamı, ben-

liği ve kimliği gibi kavramları içermek-tedir.

İnsan ile uyumlu mekân nasıl tasar-lanır?İnsan ve insan gruplarını saran bütün yapılı fiziksel çevre, tüm örgütlen-me etkinliklerini içermektedir. Mekânı yaratmakla görevli kişilerin bir yaşam felsefesine ve dünyayı derinlemesine anlayabilecekleri bir kavrayışa sahip olmaları gerekmektedir. Ancak bu şekilde doğal çevre ve dünya ile bağ-lantı kurarak onu içselleştirmek müm-kün olacaktır. Bunun için yaratıcı kişi olarak mimar/iç mimar öncelikle kimin için ve ne için mekân yaratacağını yorumlamalı ve belirlemelidir. Kullanı-cı ve kullanım şekli o mekân için önem-li bir dinamiktir. Bundan dolayı önce-likle kullanıcı olarak insanı ve mekânda gerçekleştirilen eylem örüntüsü olarak kullanımı anlamaya çalışmalıdır.

Mekânın tanımlanabilen dinamiklerini oluşturan fizyolojik, psikolojik ve sos-yolojik parametreler insan ile uyumlu mekân tasarlamada gereklidir. Kulla-nıcıya ait antropometrik, ısısal, işitsel, görsel, dokunsal ve güvenlik gibi fizik-

sel gereksinmelerin kullanıcı/insan o-daklı mekân tasarımında önemli bir yeri vardır. Andre Bloc'un gerçekleş-tirdiği Habitacle çalışmasında, mekâ-nın kullanılabilirliğinin yaşanabilirliğe üstün tutulduğu görülmektedir. Yaratı-lan bu heykelsi mekân kullanılabilmek-te; ancak içinde bir yaşantının sürdürü-lebilmesi mümkün görülmemektedir. Kısacası insan ile uyumlu mekânlar, insan ve onun yaşamından ayrı düşü-nülmeden tüm boyutlarıyla ele alına-rak tasarlanmalıdır.

Kaynakça:Correa, C. 2011. Bir Kaynak Olarak Mekan. TBM-MO Mimarlar Odası Ankara Şubesi Dosya 24 "Mimarlığın Toplumsal Sorumluluğu”, 58-62.

Lynch, K. 1981. Good City Form. MIT Press.

Wright, F. L. 1991. Organik Mimarlık. U. Conrads içinde, 20.YY Mimarisinde Program ve Manifesto-lar. İstanbul: Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı.

Habitacle _kaynakhttps://www.wbw.ch/de/heft/archiv/2013-01.htmlVietnam Veterans Memorial_KAYNAKhttps://www.biography.com/news/maya-lin-viet-nam-veterans-memorial

Vietnam-Veterans-Memorial

37

EYLÜL 2018

PEYZAJ TASARIMI İLE SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLERSürdürülebilir kent kavramı, mimarinin yanı sıra peyzaj tasarımına da ekolojik yaklaşımlar getiriyor. Sürdürülebilir peyzaj tasarımında yöre koşullarına uygun, fazla bakım ve su gerektirmeyen, sürekliliği olan bitkiler tercih ediliyor.

EYLÜL 2018

40

SEKTÖR

PEYZAJ TASARIMI İLE SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER

İlkbahar ayında rengârenk laleler, ya-zın kendini kavurucu güneşe veren kıpkırmızı ateş çiçekleri, kırmızı ve pembe begonyalar, sardunyalar, mor vapurdumanları, sarı ve turuncu kadi-fe çiçekleri… Bahçeleri, caddeleri süs-leyen bu manzarayı keyifle seyre-derken yolu unutuyorsanız peyzaj amacına ulaşmış demektir.

Aklımıza ilk etapta yolların ve bah-çelerin çiçekli görünümünü getiren peyzaj, aslında bundan daha fazla-sı. Öncelikle peyzaj ve peyzaj hizme-tinin farklı terimler olduğuna dikkat çekmek gerekiyor. Dilimize Fransızca-dan geçen peyzaj kelimesinin anlamı, çevrenin tüm görünümü ve manza-ra anlamına geliyor. Peyzaj hizmetini sunan peyzaj mimarlığı ise, toplumun ve insanların çeşitli estetik, sosyal, kültürel ve doğal ihtiyaçlarını karşı-lamayı; yaşanan mekânı ve çevre-yi düzenleyip güzelleştirmeyi, gerek-tiğinde yaralanan doğayı onarmayı amaçlayan bir meslek disiplini. Este-tiği, sanatı, mimariyi, mühendisliği ve teknolojiyi buluşturan peyzaj mimar-lığı hizmetleri son yıllarda ülkemizde yoğun ilgi görüyor.

Özünde doğanın bir parçası olan insa-na özellikle kentsel alanda daha faz-la doğal ortam sunmayı ve doğayı korumayı amaçlayan peyzaj mimari-si, doğal ve kültürel olmak üzere iki-ye ayrılıyor. Doğal peyzajlar, orman, akarsu yatakları, dağ ve vadi manza-raları gibi insan eli değmeden oluşan alanların yanı sıra insan eliyle oluştu-rulan botanik bahçeleri veya ağaçlan-dırma alanlarını içeriyor.

Peyzaj sektörünün konusu olan kül-türel peyzajın alt başlıkları ise kır-sal peyzaj, tarımsal peyzaj, endüstri-yel peyzaj, orman peyzajı, turizm veya rekreasyon amaçlı peyzaj, ulaşım pey-zajı ve kentsel peyzaj şeklinde sıralanı-yor. Türleri farklı olsa da dünya gene-linde peyzajda belirleyici olan anlayış, sürdürülebilirlik.

41

EYLÜL 2018

EKOLOJİK PEYZAJ TASARIMININ İLKELERİDünyamızın ihtiyacı doğrultusunda hayatımızın neredeyse her alanına giren sürdürülebilirlik anlayışı, pey-zaj mimarisinin de belirleyicisi hâli-ne geldi. Sürdürülebilir kent kavramı, mimarinin yanı sıra peyzaj tasarımla-rına da ekolojik yaklaşımlar getiriyor. Sürdürülebilir peyzaj tasarımı, ken-di kendine yetebilen, kentsel ekosis-temin bir parçası olabilecek sürdü-rülebilir bir sistemin geliştirilmesini amaçlıyor.

Sürdürülebilir peyzaj tasarımı doğ-rultusunda bakım ihtiyacı ve maliye-ti fazla olan yabancı kökenli, egzotik bitki türleri yerine yöre koşullarına uygun, fazla bakım gerektirmeyen sürekliliği olan bitkiler tercih ediliyor. Bu türler daha az bakım gerektirdi-ğinden zararlı kimyasallar içeren kim-yasal gübre ve ilaçların kullanımının da önüne geçilmiş oluyor.

Su tasarrufu, sürdürülebilir peyza-jın olmazsa olmazı. Bu nedenle, su gerektiren geniş çim alanlar yeri-

ne fazla su ve bakım gerektirmeyen, suyun en etkin kullanıldığı, kurakçıl peyzaj anlayışı öneriliyor. Ülkemizde-ki peyzaj mimarları da peyzaj tasarı-mında sürdürülebilirlik ilkelerini gö-zetmeyi tercih ediyor.

PEYZAJDA YENİ HEYECAN: MİLLET BAHÇELERİPeyzaj mimarisi, son yıllarda ülkemiz-de önemli bir meslek dalı hâline gelir-ken gerek kentsel ölçeklerde gerek-se konut ölçeğinde peyzaj tasarımına olan talep de arttı. Son 10-15 yılda nitelikli konutların artması, ardından kentsel dönüşüm ve beraberinde kar-ma yapılar ve AVM'ler bu talebi yük-seltti. Belediyelerin yanı sıra sırasıyla büyük sitelerin bahçeleri, AVM bah-çeleri, otel bahçeleri, villa ve bağımsız konutlar peyzaj sektörünün ekono-mik değerini artırmaya devam ediyor. Bugünlerde ise peyzaj sektörünü nicelik ve nitelik olarak büyütecek önemli bir proje var: Millet Bahçele-ri. Türkiye genelinde 33 millet bahçe-si yapılması planlanıyor. Bu kapsam-da 14 stadyum alanı millet bahçesine dönüştürülecek.

42

EYLÜL 2018 SEKTÖR

Peyzaj mimarisi, peyzaj hizmetleri gibi terimleri sektörün mesleki örgütü Peyzaj Mimarları Odası İstanbul Şube'nin Baş-kanı Murat Ermeydan'a sorduk. Peyzajı, doğa, insan ve toplumsal kültürün farklı oranlarda ortaya çıkması olarak tanım-layan Ermeydan, şu bilgileri verdi: "Pey-zaj, Avrupa Peyzaj Sözleşmesi'ne göre insanlar tarafından algılandığı biçimiyle 'özellikleri insan ve/veya doğal faktörlerin etkileşimi ve eylemi sonucunda oluşan alanlar' şeklinde tanımlanmaktadır. Pey-zaj mimarlığı hizmeti ise bir peyzaj mima-rının mesleki uzmanlığı ve faaliyet alanı doğrultusunda yapılacak işe göre araş-tırmasını, planını, tasarımını ve uygulama süreçlerini belirlemesi, bunun yanında hesaplamalarını ve fizibilitesini yaparak, gerek uygulama gerek kontrolörlük ve yönetim benzeri işlerinin yürütülmesidir. Peyzaj mimarlığı mesleği temelinde sa-natı, bilimi, mühendisliği ve teknolojiyi bir araya getirmesiyle uzlaştırıcı bir meslek disiplinidir." Peyzaj çeşitlerine değinen Ermeydan, türü ne olursa olsun peyzajın amacının kent insanına mümkün oldu-ğu kadar doğa ile ilişki kurabileceği yeşil bir çevre yaratmak olduğunun altını çiz-di. "Bir binaya ya da bir mekâna belli bir

tarzda peyzaj türü önerilmeden ve hatta kullanıcı taleplerinden önce, çalışması yapılacak alanın ve çevresinin topoğra-fik durumu, su kaynakları, bitki örtüsü, insanlar tarafından kullanım yoğunluğu gibi verilerin göz önünde bulundurul-ması gerekmektedir" diyen Ermeydan, bu aşamalarda peyzaj mimarları ile kent plancılarının iş birliği yapmasının ge-rekliliğine dikkat çekti. Özellikle yerleşik alanların imar planlaması yapılırken yeşil alanların miktar, dağılış ve işlevselliğinin, mahalle, semt ve hatta kent ölçeğinde planlanmasını önerdi.

PERMAKÜLTÜR, BALKON BAHÇECİLİĞİ, ÇATI BAHÇELERİSon yıllarda en çok tercih edilen peyzaj çeşitlerini aktaran Murat Ermeydan, pey-zajda sürdürülebilirliğin ön plana çıktığını kaydetti. Turizm ve rekreasyonel peyzaj alanlarının öneminin anlaşıldığını belir-ten Ermeydan, "Çünkü insanlar boş za-manlarını bu alanlarda değerlendirirken hem aileleriyle vakit geçirebilmekte hem de kendilerine bedensel ve ruhsal ola-rak zaman ayırabilmektedir” dedi. Doğal kaynakların doğru kullanımı eğiliminin peyzajda permakültür, balkon bahçeciliği gibi yeni trendler yarattığını söyleyen Er-meydan, şu bilgileri verdi:

"Doğal kaynakların doğru kullanımı ve gelecek nesillere aktarılabilmesi sürdü-rülebilirlik kavramını ön plana çıkarır-ken, özellikle permakültür (sürdürülebilir

tarım), balkon bahçeciliği gibi tarımsal ürünlere birinci elden ulaşılabilmesi adı-na yeni akımlar da ortaya çıkmıştır. Ayrı-ca her yaştan kişiye hitap eden ekolojik eğitimlerin artması ve insanların toprakla iç içe olmasının olumlu yanlarının yanı sıra, evlerde ve toplumsal alanlarda iç mekân bitkilendirmeleriyle dikey ve çatı bahçelerinin artması, yeşil alanlara olan ihtiyaçtan doğmuştur."

BEGONYA, KADİFE, VAPURDUMANI, LALE PEYZAJIN VAZGEÇİLMEZLERİMurat Ermeydan, peyzaj hizmetlerinde kullanılan çiçeklere ilişkin de bilgi verdi. Yapılan peyzajın niteliğine göre bitki kul-lanıldığını belirten Ermeydan, begonya, kadife, vapurdumanı, lale, ateş çiçeği gibi mevsimlik yerli çiçeklerin; çalı grubu ola-rak da alev çalısı, yıldız çalısı, taflan gibi yerli bitkilerin kullanıldığını aktardı. Ağaç gruplarında ise belli tür ve boyutlarda ka-libresi 20-25 santimetre üzerindeki bazı ağaçların ithal edildiğini söyledi. Çınar, akçaağaç, dişbudak gibi ağaçlarda yerli üretimin tercih edildiğini belirten Ermey-dan, süs eriği, erguvan, manolya, sofora gibi bazı türlerin de ithal edildiğini ifade etti. Peyzajın yarattığı ekonomiye de de-ğinen Ermeydan, kentsel dönüşümün peyzaj sektörünü hareketlendirdiğini kaydetti. Yeşil alanların ve bu alanların insan kullanımı açısından öneminin algı-lanmasının etkisiyle özellikle 2015 önce-sinde ve 2015-2018 arasında artış yaşan-dığını sözlerine ekledi.

PEYZAJ MİMARLARI ODASI İSTANBUL ŞUBE BAŞKANI MURAT ERMEYDAN:

PEYZAJ MİMARIYLA KENT PLANCI İŞ BİRLİĞİ YAPMALIDoğa ile ilişki kurabileceğimiz yeşil bir çevre için peyzaj mimarları ile kent plancılarının iş birliği yapması gerektiğini vurgulayan Ermeydan, imar planında yeşil alanların kent ölçeğinde planlanmasını önerdi.

43

EYLÜL 2018

YÜKSEK PEYZAJ MİMARI YRD. DOÇ. DR. OKTAN NALBANTOĞLU:

PEYZAJ MİMARLIĞI ÖNEMLİ BİR MÜHENDİSLİK ÇALIŞMADIR ASLINDAOn Tasarım'ın kurucusu Yüksek Peyzaj Mimarı Yrd. Doç. Dr. Oktan Nalbantoğlu, peyzajın yeryüzünün kendisi olduğu gerçekliğinin kabul edilmesi ve senaryoların bu gerçeklik üzerinden geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor ve ekliyor: "Doğru yönetilerek planlanan ve tasarlanan peyzaj, gayrimenkul satışlarına yaklaşık yüzde 60 oranında etki eder."

Son yıllarda en çok tercih edilen peyzaj yaklaşımı nedir? Peyzaj bir ihtiyaçtır, gelişir. Çevresel bir olgudur. Buradan hareketle yıllar bazında değerlendirdiğimizde peyzajı o yılın, o zaman diliminin çevresel ihti-yaçlarının neler olduğu şeklinde tanım-lamak çok daha doğru olacaktır. Özel-likle son iklim değişikliklerinden sonra çevreye bakış -ki bu her ölçekte, alt ölçekten üst ölçeğe kadar olabilir- veya peyzaja bakış, iklimsel verilerin güncel ihtiyaçlarla karşılanması veya karşılaş-tırılması şeklinde ele alınabilir. Bu ise, takip edilen bir trendden ziyade sürdü-rülebilir kentsel yaşamın ve sürdürüle-bilir çevrenin temel koşutlarının neler olduğuyla ilgilidir.

Büyük iklim değişikliklerinin yaşandığı yerkürede, peyzajın dengeleyici, insa-nın çevreye vermiş olduğu zararların bir nebze iyileştirilmesine olanak tanıyan, hızlı kentleşmenin insan üzerindeki psi-kolojik ve fiziksel olumsuzluklarını orta-dan kaldırmaya yönelik katkıları kendisi-ni gösterecektir diye düşünüyorum.

2018 yılında peyzajın bugüne kadar al-gılanan veya tasvir edilen hâlinin yani, "muhteşem park ve bahçelerin tasar-lanması veya büyük şehirlerin ortasın-

da doğal park alanlarının yaratılarak çocukların oyun alanlarını çoğaltan ve şehri güzelleştiren tasarımlar" sunma-sının da ötesinde; aslında yeryüzünün kendisi olduğu, insanın yaşamını şekil-lendirmeyi tercih ettiği ve seçtiği "yer" ile kentleşmenin şekillendiği alanların ta kendisi olduğu gerçeğinin kabul edil-mesi ve senaryoların bu gerçeklik üze-rinden geliştirilmesinin gerekli olduğu-na inanıyorum.

Peyzaj, mevsimsel döngü ve zama-nı dile getirmeli. Mekânın sürekli bir hikâyesi olmalı. Işık ve gölge mekânı farklılaştırmalı, yağmurda mekân baş-kalaşmalı. Bir dokusu, sesi ve kokusu da olmalı mekânın. Tıpkı diğer disiplin-lerde olduğu gibi iyi bir peyzaj tasarımı-nın da, önce mesleki tutku ve birikim gerektirdiğini ve çeşitliliğin bu birikimle ortaya konduğunu düşünürüm.

Peyzaj hizmetlerinde yerli çiçek ve bitki kullanım oranı nedir? En çok hangi bitkiler kullanılıyor; siz hangi-lerini kullanmayı tercih ediyorsunuz?Kentsel tasarımlarımıza başlarken ve hatta yapısal tasarımların hatlarını be-lirlerken önce "o yerin" bitki varlığının ne olduğunu araştırırız. Planlama ve tasarımı yapılacak alanın önceliği, do-

44

EYLÜL 2018 SEKTÖR

ğal ve kültürel peyzaj varlıklarının ne olduğunun bilinmesidir. İnsan ile doğa arasındaki ilişkinin, biyolojik konfor gibi doğrudan fiziksel ihtiyaçların karşılama-sına yönelik uygulamaların temel ma-teryali olduğu fikrinden hareket ederiz. Hangi bitkinin kullanılacağıyla ilgili ilk tercihler, o yerin bitki örtüsündeki ma-teryalin ne olduğudur. Bu yerli bitki var-lığının estetize edilmesi ve bir aradalığı, planlanan yerin coğrafyası ve üzerinde taşıdığı örtünün yaşamın tam da kendi-si olduğu bilinciyle hareket ederiz.

Peyzaj mimarlığını diğer tasarım di-siplinlerinden ayıran en önemli fark; canlı materyalle mekân oluşturabilme büyüsüne sahip olmasıdır. Bitkinin bir mekânsal organizasyon aracı olarak yaşama kazandırılması artı değerdir ve yaşamsal konforu artırdığı gibi mekâ-nın fiziksel olarak sürdürülebilirliğini de sağlar. Bu önemli bir mühendislik çalışmasıdır aslında. Hem bitkilerin to-poğrafik katmanlarının korunması hem de sosyolojik varlıklarının devamlılığının sağlanması bizim için çok heyecan veri-

cidir. Peyzaj sektöründe bitki kullanım oranının yüzde 50 ve 60'larda olduğunu söyleyebiliriz. Mekânı yapısal ve bitki-sel tasarım projeleri olarak ayrı ayrı ta-sarlarız ve bu tasarımda bitki varlığıyla oluşturulan mekânsal organizasyonda bitki kullanım oranı en az yüzde 50'dir. En çok ağaç ve ağaççık kullanımına özen gösteririz. Küresel ısınma ve iklim deği-şikliğinde, yapılaşmanın yoğun olduğu şehirlerde oluşan ısı adalarının tole-re edilmesiyle ilgili en ciddi mücadele, ağaç varlığının daha kitlesel kullanımıyla olur. Bu sebeple bitkisel tasarımlarımız-da ağaç-ağaççık materyal kullanımı her zaman çiçeklerle oluşturulmuş alanlar-dan daha fazla olmaktadır. Tasarlanan alanın estetik ve konforlu kullanımıyla beraber biz tasarımcılar bir taraftan da ekonomik açıdan verimli materyal kul-lanımına özen gösteririz. Bir alandaki çim ve çiçek oranının fazla olmaması o alanın ekonomik anlamda yönetimini zorlamayacağından planlama paramet-relerimiz arasında önemli bir kriter ola-rak yer alır. Peyzajın canlı kullanımına açılan yerdeki bitki kullanımında yerli

bitki tercihini önemseriz ve bir dönem esen "ithal bitki" kullanımı rüzgârının artık tersten estiğini anlatabilmenin ke-yif verici olduğunu söyleyebiliriz.

"TASARIMCILAR YERLİ ÜRETİMDEN YANA"Ülkemizde son yıllarda yerli bitki üretimi ve standardı oldukça ciddi bir dinamizm kazanmış durumda. Gelişmiş ülkelerle kıyasladığımız zaman üretim olanak-larının ve teknolojilerinin geliştiğini ve tasarımcıların da bu bağlamda yerli üretimden yana olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Biz bitki varlığının doğru-dan fiziksel ihtiyaçların karşılamasına yönelik uygulamaların temel materyali olduğu fikrinden yola çıkarız. Planlanan yerin coğrafyasına ve üzerinde taşıdığı örtünün yaşamın tam da kendisi oldu-ğu bilinciyle hareket ederiz. Hemen tüm projelerimizde özellikle son yıllardaki yerli üretim potansiyelinin artmasından hareketle yerli ürün çeşitlerine ve yerli üreticilere yöneldiğimizi söyleyebiliriz. Bu aslında sürdürülebilir çevrenin te-mel koşuludur. Her bitkinin yetişme

İstanbul Bağcılar

45

EYLÜL 2018

ortamı, coğrafyası ve kültürü farklıdır. O nedenle biz her coğrafyayı kendi kri-terleri çerçevesinde ele alarak değer-lendirir, o coğrafyanın kendi doğal bitki örtüsünden türleri seçerek projeleri-mizi gerçekleştirmeye çalışırız. Zaman zaman projenin niteliğine bağlı olarak yabancı bitkileri deneme amaçlı kullan-dığımız da oluyor; ancak bunlar daha spesifik ve uzmanlık isteyen konularla ilgili. Örneğin, tarafımızdan hazırlanan Türkiye'nin ilk Milli Botanik Bahçesi Projesi (yaklaşık 2,5 milyon metrekare), içerisinde yerli ve yabancı bitkilerin bir kompozisyon içerisinde sergilendiği bir alan olacak.

"TOKİ VE EMLAK KONUT GYO ÖNEMLİ BİR İŞLEVİ BAŞARIYLA YÖNETTİ"Geçtiğimiz 10 yıla kadar peyzaj sektörü-nün ana işverenleri her zaman kamu ol-muştu. Kamu aslında burada çok önemli bir işlevi de yerine getirdi. Özel sektörün özellikle peyzajın talebindeki rolünün ana aktörü her zaman kamuydu ve ka-munun yol gösterici etkisi bu anlam-da çok önemliydi. Bu bağlamda Toplu Konut İdaresi ve Emlak Konut GYO gibi kamu kurumları önemli bir işlevi başarıy-la yönetti. Özellikle yeni gelişmekte olan büyük ölçekli projelerde "çevrenin" yani peyzajın organize edildiği projelerde bu kavramlar halkın da talep ettiği önemli

bir ihtiyaç hâline geldi.

"PEYZAJ HİZMETLERİNDE DEVLETİN PAYI BİZE GÖRE HER ZAMAN YÜKSEKTİR" Son yıllarda ise özel sektör artık pey-zaja olan talep bakımından neredeyse kamu ile yarışmaktadır diyebiliriz. Bun-da yine Emlak Konut GYO ve TOKİ'nin önemli bir payı var. Kentte yaşayan hal-kın çevresel ihtiyaçlarından ötürü en az mimari kalite kadar çevre kalitesine veya boş zamanlarını geçireceği konut çevresine oldukça yoğun bir beklen-ti ve talebi oluşmuştur. Bu bağlamda özel sektörün ihtiyaçlarının yanında bizatihi kentsel çevrede veya kentler-de yaşayan halkın talep ve ihtiyaçları-nın da oldukça yönlendirici olduğunu söyleyebiliriz. Buradan çıkacak sonucu şöyle değerlendirebiliriz: Kentleşme-nin yüzde 97'lere dayandığı ve kırsal alanların bile şehirleşme tehdidi altın-da olduğu günümüzde halk, doğanın yaşamlarının içinde yer almasını artık daha çok talep etmektedir. Peyzaj hiz-metlerinde devletin payı bize göre her zaman yüksektir. Burada, aslında "pay" katmanına nereden baktığınızla ilgili bir durum olduğunu da düşünüyorum. Devlet bizatihi yapan, teşvik eden ve planlayan olarak hâlen söz sahibidir. Özel sektörün ise kentsel dönüşümün, büyük sitelerin ve uydu kentlerin, tekil

apartmanların veya müstakil binaların yapımındaki oranı gün geçtikçe art-maktadır.

Peyzaj hizmetleri kentsel dönüşüm-den nasıl etkileniyor? 2018 yılı peyzaj sektörüyle ilgili öngörüleriniz neler?Peyzaj hizmetleri kentsel dönüşümden doğrudan etkileniyor. Bu etkilenme çoğu zaman olumlu olmakla birlikte bazı dönüşüm projelerinde geçmişten bugüne yaşanan peyzaj izlerinin -ki bu-rada doğal peyzajı ve kültürel peyzajı beraber sayabiliriz- kentsel dönüşüm projelerinden sonra ciddi anlamda za-rar gördüğüne şahit oluyoruz. Kentsel dönüşümü, salt dönüştürülecek olan alanının kazılması, bütünüyle temizlen-mesi olarak algılamak buradaki en bü-yük yanılgıdır diye düşünüyorum.

Kentsel dönüşüm âdete bir ameliya-ta benzer, çok dikkatli olmak gerekir. Özellikle mevcut peyzaj izlerinin, bitki varlığının, kültürel peyzaj izlerinin ko-runarak alanın temizlenmesi gerekir. Dönüşüm projelerinin bu temel üzeri-ne oturtulması oldukça önemlidir. Bu yaklaşım, kentsel ölçekte açık-yeşil alan sistemlerinin tanımlanması ve örgütlen-mesi bağlamında da oldukça önemlidir. Son yıllarda özellikle Çevre ve Şehirci-lik Bakanlığı ve TOKİ'nin konu üzerinde

İstanbul Emaar Konutlarıİstanbul Emaar Konutları Yeşil Duvar

46

EYLÜL 2018 SEKTÖR

hassasiyetle durduklarını görüyor ve bundan memnuniyet duyuyoruz. 2018-2019 yılının peyzaj sektörü bağlamında ekonomik çerçevede bazı olumsuzluk-lar içerdiğini düşünüyorum. Özellikle döviz kurlarında yaşanan hareketlilik ve ekonomideki dalgalanmaların konut sektöründeki ilk etkisinin peyzaj hiz-metlerinde yaşanacağını öngörüyoruz. 'Barınma ihtiyacının yanında çevresel ihtiyaçlar her zaman ikinci planda yer almıştır' bakış açısını değiştirmek bağ-lamında kamuya önemli görevler dü-şüyor. Çevreye olan yatırımların azal-tılmasından ziyade özellikle artırılması vurgusunun yapılması, peyzaja bakış açısını olumlu yönde şekillendirecektir.

TOKİ ile yaptığınız çalışmalara da kı-saca değinir misiniz? Bu çalışmalar-da TOKİ'nin beklentisi ve sizin gözet-tiğiniz hususlar neler?TOKİ, son yıllarda yapmış olduğu çalış-malarla kentlere nefes aldırıyor. 2002 yılı idi sanırım, TOKİ 1999 yılı Marma-ra depremiyle birlikte ciddi bir atak yapmış, "Planlı Kentleşme ve Konut Seferberliği" eylem planıyla önemli bir vizyona kavuşmuş, kentleşme, konut planlama-yapım ve uygulamalarında önemli bir yol kat etmiştir. Son yıllarda yine büyük ölçekli kentsel gelişim alan-larının planlanması, kentsel açık-yeşil

alan sisteminin kurgusu, kent makro-formunu etkileyecek ölçekte kamusal alanların kente kazandırılması çaba-sı (millet bahçeleri örneğinde olduğu gibi), lojistik kentler, teknoparklar, ha-vaalanı şehirleri gibi iş ve yaşam alan-larının iç içe planlandığı master plan projelerinde TOKİ'nin başrolde olması önemlidir. Peyzajın, kentlerin nefes borusu oldu-ğunu ve böylelikle kentlerin açık yeşil alanlarıyla yaşam şansı bulabildiğini belirtmek isterim. TOKİ, bu durumu en fazla içselleştiren kamu kurumu olması bakımından bizim için değerlidir. TOKİ, peyzajın kentleşmenin yaşam aktörü ol-duğu bilincinde olan önemli bir kurum hâlini almıştır ve bu gerçekle kamusal alan projelerine imza atmaya başlamış-tır. Bu kapsamda büyük kamusal alan ve konut gelişim projelerine imza atmaya başlayan TOKİ'nin projelerinin ana un-suru; peyzaj planlamaları ve tasarımları-dır. Bu konuyu biz de çok önemsiyoruz. Gelecekte kentsel ölçekte, kent makro-formuna katkı sağlayan ve bunu önem-seyen peyzaj çalışmalarında TOKİ'nin yönlendirici olması en önemli dileğimiz-dir. Bu bağlamda çeşitli coğrafyalardaki yerel mimari ve kültürel dokunun korun-ması, gecekondu ve kırsal alanların dönü-şümünde kültürel ve doğal peyzajın koru-

nup yenilenmesine yönelik projelere daha fazla özen gösterilmesi gerekliliğine olan inancımı da yinelemek isterim.

Peyzaj projelerinin yerleşim ve satış oranlarına etkisini nasıl değerlendi-riyorsunuz? Buradan hareketle sek-törün yıllık hacmine dair öngörünüz nedir?Kültürel bir varlık olarak peyzaj, insan doğa ilişkisi, mimarlık ve kent planla-ma birbirlerini besleyen disiplinlerdir. Mekânlar peyzajla hayat kazanır. Yapı-nın mimari diliyle çevresindeki peyzaj arasında bir bağ, dil birliği ve süreklilik, başka bir ifadeyle bir aradalık olma-sı kaçınılmazdır. Nitelikli bir yeşil alan metrekare gibi büyüklüklerle değil, mekân kalitesi veya felsefesiyle ilişkili-dir. Küçük ama iyi tasarlanmış bir avlu-da dikilen tek bir nar ağacının yarattığı mekân çok etkileyici olabildiği gibi, bü-yük ama niteliksiz açık ve yeşil alanla-rın mekânsızlığı da ayrı bir olumsuzluk oluşturabilmektedir. Aslında peyzaj ta-sarımı aracılığıyla bir mekân yaratılma-sı beklenirken, ülkemizde yaygın olan yaklaşımdan hareketle peyzaj eleman-larıyla mekân dolduruluyor. Peyzajın doğru yönetilerek planlanması ve ta-sarlanmasının gayrimenkul satışlarına yaklaşık yüzde 60 oranında etki edece-ğini söyleyebilirim.

Ankara Park Oran Konutlarıİzmit Sahili

İstanbul Bağcılar Güneşli Semt Parkı

47

EYLÜL 2018

YTÜ ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. MUSTAFA VAR:

MİLLET BAHÇELERİ KENTLERİMİZ İÇİN ÖNEMLİ BİR FIRSATTürkiye'de son 150 yıldır yapılan kamusal yeşil alan tasarımının kültürümüze özgü olmadığını söyleyen Prof. Dr. Mustafa Var, millet bahçeleriyle kendi kültür ve yaşam tarzımıza uygun tasarımlar oluşturmamız gerektiğini belirtti.

Bugünlerde peyzaj adına Türkiye gene-linde en heyecan verici gelişme, millet bahçeleri projesi. Bu konuda görüş-lerine başvurduğumuz Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Var, ülkemizde millet bahçelerinin temelini oluşturan kamu-sal yeşil alanları değerlendirdi.

Tarihsel süreci aktaran Var, 1700'lü yıl-ların ilk yarısına kadar kendimize özgü peyzaj tasarımları ve bitki örtüsünün hâkim olduğunu belirterek, "Bu yıllara kadar Avrupa'da kamuya açık parklar pek gündemde bile değilken, Osman-lı'da halkın başta Kağıthane ve deva-mında yapılan parklara, bahar ayların-da akın akın gidip çadırlar kurduğunu biliyoruz" dedi. 18'inci yüzyılın ikinci yarısında İngiltere'de, 19'uncu yüzyılın ilk çeyreğinde Avrupa genelinde halka açık, günümüzdeki millet bahçesi anla-yışında parklar kurulmaya başlandığını belirten Var, bu yıllarda Avrupa'yı etki-sine alan Fransız bahçe stilinin Osman-lı'ya da sıçradığını kaydetti.

Bir tarafta Uzakdoğu'dan, Orta As-ya'dan ve İslam bahçe kültüründen etkilenen, doğayı kendine örnek alarak oluşturduğu suların, ırmakların ve kır çiçeklerinin doğal görünümüyle oluşan peyzajlar; diğer yandan Barok stilinin dikte ettiği, düşünülerek elde edilmiş

biçimler, oranlar, denge ve simetri… Bu ani geçiş ve doğaya bu derece müda-halenin Türklerin zevk ve geleneklerine son derece yabancı olduğunun altını çizen Mustafa Var, buna karşın 150 yıl boyunca Barok stilden etkilenildiğini, bu süreçte klasik stilde yapılmış has-bahçelerin (Topkapı hariç) peş peşe yok olduğunu aktardı.

Son 150 yıla ait özgün olmayan tasarım-ların telafisinin ise millet bahçeleriyle mümkün olabileceğinin altını çizen Mus-tafa Var, bu anlamda millet bahçelerinin kentlerimiz için fırsat oluşturduğunu şu sözleriyle açıkladı:

"Her ülkenin ve ülkedeki her kentin bir kimliği vardır. Kentte kimlik sadece yapı-lar ve onların büyüklükleri, dış görünüş-leri ve tasarım şekilleriyle oluşmaz. Ken-tin tarihi, sosyokültürel yapısı ve özellikle bitkisel dokusu da o kente kimlik kazan-dıran ögelerdendir.

İstanbul'da nasıl ki Boğaziçi, erguvan, fıstık çamı ve servilerle özdeşleşmiş ise, her kentin bu ve buna benzer çok sayı-da kent kimliğine mührünü basan öge-leri vardır. Bursa'da çınarlar ya da cami avlularında yine çınar ve serviler ön plana çıkar. Dünyada da bu böyledir. Örneğin, Japonya'nın pek çok kentinde özellikle Kyoto'da nehir kenarlarında Sakura denilen meyvesiz kiraz ağaçları,

48

EYLÜL 2018 SEKTÖR

sonbaharda kızaran akçaağaçlar kent kimliğine katkı sunarlar. Bu nedenle, kendi doğal türlerimizle herkesin hay-ran kalabileceği peyzajlar oluşturmak millet bahçeleriyle mümkündür. Deği-şik bölgelerde yapılacak 20'den fazla millet bahçesi, geçen 150 yılın telafisi için önemli bir fırsattır. Kentlerimizde eksikliğini bildiğimiz, kişi başına düşen yeşil alanların ideal sınırlara yaklaşma-sına hizmet edecek bu iradeyi ortaya koyanları ve destekleyenleri alkışlamak gerekir."

MİLLET BAHÇELERİ NASIL TASARLANMALI?Prof. Dr. Mustafa Var, millet bahçeleri tasarımında önerdiği kendi kültürü-müze ve yaşam tarzımıza uygun stilin, bitkisel tasarıma da yansıtılması ge-rektiğini söyledi. Türkiye'nin bitki tak-sonu çeşitliliği bakımından Avrupa ile mukayese edildiğinde 4-5 ülkenin top-lamından fazla olduğuna işaret eden Mustafa Var, İstanbul 2 bin 500 bitki taksonunu bünyesinde barındırırken, ondan 100 kat fazla yüz ölçüme sahip Fransa'nın bitki takson sayısının bunun iki katı bile olmadığını söyledi. Ancak bu durumun, yapılan bitkilendirmele-

re yansıtılmadığını vurgulayan Var, "Bu kadar takson zenginliğimize rağmen kentlerimiz bitkisel doku bakımından tekdüze olmuştur. Zira Adana'da da, Trabzon'da da, Erzurum'da da aynı bit-kiyi dikiyoruz. Fidanlıklarda en çok bu-lunan, ucuz olan, bakımı az ya da moda olan bitkilerle kentlerimiz bitkilendiri-liyor. Bu da kent kimliğini yok ediyor. Son 10 yılda her kentin giriş ve çıkışına baktığımızda top akasya bitkisini görü-yoruz. Egzotik bu tür, neredeyse milli bitkimiz olmuş durumdadır. Mimari-nin tamamlayıcı ögesi; peyzaj ve seçi-len bitkilerdir. Buna önem vermezsek yapılan çalışmalar amacına ulaşamaz" diye konuştu.

DÜNYANIN EN BÜYÜK İKİNCİ PARKI Atatürk Havalimanı'nda yapılacak mil-let bahçesinin Amerika'daki Griffith parkından sonra insan eliyle yapılmış dünyanın en büyük ikinci parkı olaca-ğının altını çizen Mustafa Var, iyi bir tasarım yapılırsa Golden Gate Parkı (ABD), Central Park (ABD), Hyde Park (İngiltere), Ueno Park (Japonya) gibi ünlü parklardan büyüklük ve içerik ola-rak çok daha üstün olabileceğini ifade etti. Dinlenme ve eğlenmenin yanı sıra

asıl fonksiyonu eğitici birimlerle öne çıkması gereken millet bahçelerinde onlarca etkinlik düzenlenebileceğin-den bahseden Mustafa Var, önerilerini şöyle aktardı:

"Millet bahçeleri, insanların doğayla iç içe olduğu hissini uyandıran bir yapıda düzenlenmelidir. Eski Türk bahçelerine baktığımızda huzur verici, yalın ama fonksiyonel olduğu görülür. Türk bah-çelerinde çiçekler aynı renkleri ve tür-leri karışık olarak değil, büyük kümeler hâlinde kullanırlardı. Türkler aynen Uzakdoğu bahçelerinde olduğu gibi güzelliği, karışıklıktan ve çeşitlilikten ziyade, sadelikte ararlardı. Özellikle İs-tanbul'da tesis edilen halka açık mesire yerleri ve çayırlar, tabiat ile kent arasın-daki geçişi en iyi sağlayan mekânlar ol-muştur. Bu nedenle aynı amaca hizmet edecek millet bahçelerinin kırdan ken-te geçişi uyumlaştıran, yapısal ögeler-den çok bitkisel ögelere ağırlık veren, bitkisel dokusu ise ağırlıklı olarak doğal türlerden oluşmuş, suyun çok etkin kullanıldığı, geri dönüşümlerin sağlan-dığı, özellikle tasarımlarıyla yüzyılların getirdiği gelenek ve yaşam biçimlerine uygun mekânlar olmalıdır."

49

EYLÜL 2018

DOÇ. DR. DENİZ ASLAN / DS MİMARLIK

İZİ KALACAK BİR İŞE TOKİ SAYESİNDE İMZA ATMIŞ OLACAĞIZ Kentsel dönüşümün peyzaj mimarlığı için son derece etkin bir alan olduğunu belirten Aslan, 2018 yılında hız kesmeyen devlet ve özel sektör projeleriyle peyzaj sektöründeki canlılığın süreceğini ifade etti.

Doç. Dr. Deniz Aslan, peyzaj tasarımın-da Türkiye'nin yakın gelecekte kurakçıl zonda yer alma ihtimalinin gözetilme-si gereğine işaret etti. Bu nedenle ta-sarımda çim yerine buğdaygiller gibi kurakçıl bitkileri öneren Aslan, "Artık yerel kodlama aynı zamanda küresel kodlamadır. Peyzajda o yörenin bit-kisini kullanmalı, dünyaya olan bor-cumuzu ödemeliyiz. Dünyadan çok aldık. Şimdi geri verme zamanı. Artık daha az sulama yapacağız. Diktiğimiz bitkiler, buluttan nem kapacak. Dünya sıfır sulamaya gidiyor" açıklamasında bulundu.

Bu çerçevede, peyzaj mimarlığını mak-yaj ya da süslemenin çok daha ötesinde gören Aslan, "Peyzaj mimarlığını, insa-nın ölçeğini ve biyoritmini bulmasına, mimarinin yer bulmasına, şehrin ya da doğanın benimsediği bir mikrokozmo-zun oluşmasında fırsat yaratma alanı olarak düşünüyorum. Tabii bu söyledi-ğim meseleleri dert edinen peyzaj pro-jeleri, aynı zamanda yatırıma ve satışa önemli bir katkı sağlıyor" diye konuştu.

Sektörün potansiyeline de değinen Aslan, peyzaj hizmetlerinde devlet ya-tırımlarının özel sektörün önüne geçti-ğini dile getirdi. Bazı projelerin işleyiş biçimiyle ilgili eleştirilerini de aktaran Aslan, tarifsizlik, ezbercilik ve kısa za-man diliminin bir sorun olduğunu ve

bunun kötü sonuçlar ortaya çıkardı-ğını aktardı: "Hızlı karar alma meka-nizması, tasarımcıların slogana dayalı ve bir anlamda göz boyamaya odak-lanmış bir dil kullanmalarına sebep oluyor. Devletin tartışmaya zamanı yok, tahammülü yok; bu nedenle kö-şeyi tutan tasarımcılara mahkûm, bu da gelişmeyi engelliyor." Aslan, millet bahçelerinin bu tür sorunları barındır-makla birlikte ilk defa peyzaj mimarlı-ğının, yalınlığın ve yeşilin altını çizdiği-ni vurguladı.

"MİLLET BAHÇELERİ SAMİMİ, DOĞAL PARKLAR OLMALI"Millet bahçelerini son yılların en önemli çıkışı ve şehirlere nefes aldır-ma fırsatı olarak yorumlayan Doç. Dr. Aslan, millet bahçelerini gereksiz programlarla doldurmadan, konsan-trasyonu doğanın lehine kullanmanın ana hedef olması gerektiğini belirtti: "Millet bahçeleri, tüm şehirlilerin ken-di ekipmanlarıyla geldiği, amaçlarının dinlenmek, gezmek, spor yapmak, sosyalleşmek, kültürlenmek olduğu sakin, samimi doğal parklar olması gerekir." Kentsel dönüşümün de pey-zaj mimarlığı için son derece etkin bir alan olduğunu belirten Aslan, "Peyzaj mimarlığının yeni üretim teknolojileri-ne ulaşması ve tasarım pozisyonunun gelişmesinde muazzam katkısı var" ifadesinde bulundu.

50

EYLÜL 2018 SEKTÖR

Doç. Dr. Deniz Aslan, "Sektör 2018 yı-lına ilişkin olumlu öngörülere sahip. Gerek devlet gerekse özel sektör proje üretiminde hızı kesmedi, bu nedenle özellikle devletin proje talebi yıl sonu-na kadar sürecek gibi gözüküyor" dedi.

"NİTELİKLİ GENÇ TASARIMCI YETİŞTİRİYORUZ"İstanbul Kanyon AVM'den Kapadokya Bağ'a uzanan çok geniş yelpazede peyzaj projelerine imza atan DS Mimarlık, kent-sel tasarım, mimarlık, peyzaj mimarlığı, belgeleme, koruma ve eğitim alanlarında faaliyet gösteriyor. "Tüm bu ölçeklerde tasarlayarak ve inşa ederek var olduk. Kısacası ne söyleyeceğimizi, ne yapabi-leceğimizi, nasıl hayal kuracağımızı çok iyi biliyoruz" diyen Deniz Aslan, şimdiye kadar daha çok özel sektörle var oldukla-rını, bununla birlikte Türkiye'nin en pres-tijli kamu projelerinde yer aldıklarını dile getirdi. Kamu projelerine genç ve başarılı peyzaj mimarlarının dâhil edilmesine cid-di katkı sunduklarını ifade eden Aslan, "Çünkü gerçek anlamda proje üretebilen ofis sayısı çok yetersiz. Bu da sektörün en zayıf yönü gibi gözüküyor. Biz kurum ola-rak aynı zamanda sektöre nitelikli genç tasarımcı yetiştiriyoruz" dedi.

"TOKİ, BİR OKUL KONUMUNDA"Deniz Aslan, TOKİ ile yaptıkları çalışmala-ra değinirken, sadece çok nitelikli devlet işlerinde yer aldıklarının altını çizdi ve "Süreçlerini kontrol edemediğimiz işler-de olumlu sonuç almak çok zor oluyor. Bu nedenle TOKİ ile aynı performans içindeyiz" diye konuştu. Aslan, TOKİ Park Pendik olarak başlayan ve sonra-sında Pendik Millet Bahçesi olarak isim-lendirilen eski YTONG fabrika alanının koruya dönüştürülmesi projesine dair bilgi verdi. Yaklaşık 350 dönüm maden ocağının yeniden işlevlendirilip doğaya kazandırılacağını belirten Aslan, proje ve TOKİ'nin peyzaj sektörüne katkıları için şunları söyledi: "Olağandışı kısa bir sü-rede bu projeyi tamamladık ve doğruyu söylemek gerekirse bu durumu hiç sev-miyorum. Ama kendimizi de sınadık ve sınavdan alnımızın akıyla çıktık diye dü-şünüyorum. Eğer imalat sürecinde yer

alırsak, eminim Türkiye'de izi kalacak bir işe TOKİ sayesinde imza atmış olacağız. TOKİ'nin son yıllarda üstlendiği kentsel açık alanların tasarlanması ve kamuya kazandırılması misyonunu çok önemli buluyorum. Özellikle deneyimli yönetici kadrosu ve teknokratlarıyla bir okul ko-numunda. Kamusal alan Türkiye'de çok zayıf, bu da uluslararası normlarda kent-lerimizin değerliliğini azaltıyor. Bu neden-le TOKİ, üretilecek alanlarda akılcı ve nite-likli sonuçlar almak zorunda; çünkü yakın gelecekte kent yöneticileri, bu örneklerin ışığında şehirlerini biçimlendirecek."

51

EYLÜL 2018

DÜRDANE SEVİNÇ

HİNDİSTAN’DA 1 TRİLYONLUK YENİ PAZAR Dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi ve yedinci ekonomisi Hindistan, inşaat sektörü için büyük fırsatlar sunuyor. Yeni kentler kurmayı ve altyapısını yenilemeyi hedefleyen Hindistan, üç yıl içinde 200 milyar dolar, 10 yıl içinde 1 trilyonluk proje hayata geçirmeyi planlıyor.

EYLÜL 2018

52

SEKTÖR

Kuzeydeki Himalaya Dağları'ndan As-ya'nın en güneyine, Hint Okyanusu'na uzanan yüz ölçümüyle dünyanın yedin-ci büyük ülkesi, nüfusuyla ise dünyanın ikinci kalabalık ülkesi olan Hindistan, aynı zamanda Uzakdoğu'nun en ilgi çe-ken ülkelerinden biri. Hindistan'ı cazip kılan, tarihi, iklimi, bitki örtüsü, baha-ratları, kumaşları ve hayvanları olduğu kadar farklı din, dil ve kültürden yüz binlerce insanı bir arada barındırması. Hintçe ve İngilizce resmi diller olsa da, onlarca dilin konuşulduğu ülke, inanç-lar bakımından da çeşitlilik arz ediyor. Ağırlıkla Hindu, İslam, Hristiyanlık, Jai-nizm, Sihizm, Budizm ve diğer pek çok inanışa mensup mozaik bir nüfusa sa-hip olan Hindistan, aynı zamanda En-donezya'dan sonra sayıca en kalabalık Müslüman nüfusa sahip ülke özelliğini de gösteriyor.

15 Ağustos 1947 tarihinde İngilte-re'den bağımsızlığını kazanan Hindis-tan, federal cumhuriyet ile yönetiliyor. 28 eyalet ve yedi birlik bölgesinden oluşan, 1 milyar 300 bin civarındaki nüfusuyla dünya nüfusunun yüzde

17'sini barındıran Hindistan, dev bir ekonomi olma yolunda ilerliyor. BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Gü-ney Afrika Cumhuriyeti) ülkeleri içinde artan ağırlığı ve sürdürülebilir yüksek büyümesiyle dikkat çeken ülke, milli geliriyle bugün dünyanın yedinci eko-nomisi konumunda. 2009’dan bu yana ortalama yüzde 7’nin üzerinde büyü-yen Hindistan, çeyrek dönemler itiba-rıyla dünyanın en hızlı büyüyen birinci veya dönemler itibariyle Çin’den sonra ikinci ülkesi olarak dikkat çekiyor. T.C. Ticaret Bakanlığı verilerine göre 2018 GSYİH'nin 2 trilyon 848 milyar dolar olması beklenen Hindistan'ın kişi başı milli geliri ise sadece 2 bin 135 dolar düzeyinde. Kişi başı gelirin bu kadar düşük olması ülke nüfusunun çok yük-sek olmasından kaynaklanıyor. Hindis-tan'da doğum hızının düşeceğine dair beklentiler olmasına rağmen nüfusun 2025 yılında 1,4 milyara ulaşacağı tah-min ediliyor. Büyüyen nüfus, büyüyen bir ekonomi gerektiriyor; altyapı ihtiya-cı, konut ihtiyacı ve bunlar için iş birliğini gerekli kılıyor. İşte bu noktada Türkiye ile ilişkiler gündeme geliyor.

TÜRKİYE-HİNDİSTAN DIŞ TİCARETİ YAKLAŞIK 7 MİLYAR DOLARÇin, Butan, Nepal, Bangladeş, Myan-mar, Pakistan ile komşu olan Hindis-tan, Türkiye'den 8 bin 780 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Bir zamanlar İpek Yolu ve Baharat Yolu güzergâhlarıyla haftalar süren bu mesafe bugün uçak-la yaklaşık 7 saatte aşılıyor.

Türkiye'den kalkan gemiler Akdeniz'i geçip Umman Denizi ve Hint Okyanu-su'na binlerce konteyner taşıyor. İki ülke ticaretine yakından baktığımızda ticaret dengesinin şu aşamada Hindis-tan lehine olduğu görülüyor. Ekonomi Bakanlığı verilerine göre iki ülke ara-sında en yüksek ticaret hacmine 2014 yılında ulaşıldı ve 7 milyar 485 milyon dolar olan bu hacmin sadece 586 mil-yon dolarını Türkiye'nin ihracatı oluş-turdu. Türkiye'nin Hindistan'a ihracatı 2015'te 650, 2016'da 651, 2017'de ise 758 milyon dolara yükselirken, 2017'de iki ülkenin dış ticaret hacmi 6 milyar 975 milyon dolar oldu. Türkiye, ağırlıklı olarak petrol yağları, karayolu taşıtları için aksam ve parçaları, sente-

EYLÜL 2018

53

tik ip, traktör, işlenmemiş alüminyum aldığı Hindistan’a; mermer, haşhaş to-humu, demir çelik ürünleri, oto yan sa-nayi ürünleri, gümüş, altın ve mineral maddeler satıyor.

Hindistan'a ihracatımızın düşük olma-sının en büyük sebeplerinden biri, bu ülkenin ithalat politikasında yatıyor. Bazı ürünlerde ithalat vergisinde indi-rim yapılmasına rağmen genel olarak vergiler yüksek tutuluyor.

İNŞAAT MALZEMELERİNDE YÜKSEK İHRACAT POTANSİYELİ Ankara Sanayi Odası'nın hazırladığı "Hindistan Ülke Notu"nda, ülkenin 1,3 milyar nüfuslu yoksul bir ülke olarak değil, ciddi satın alma gücüne sahip 200-300 milyon tüketicinin yaşadığı, is-tikrarlı bir makroekonomik yapıya sa-hip ve gümrük vergileriyle miktar kısıt-lamalarının her geçen gün azaldığı bir pazar olarak görmenin daha sağlıklı bir yaklaşım olduğuna dikkat çekiliyor. Hindistan'ın ihracat potansiyeli yük-sek ürünler arasında inşaat sektörü-nü ilgilendiren inşaat malzemelerinde özellikle seramik, fayans, banyo takım-ları göze çarpıyor. İnşaat malzemeleri Hindistan'da yatırım yapılabilecek sek-törler arasında da yer alıyor. İki ülke arasında en fazla potansiyel arz eden sektörün ise inşaat ve müteahhitlik ol-duğu görülüyor.

TÜRK MÜTEAHHİTLER HİNDİSTAN'DA 18 BÜYÜK PROJE ÜSTLENDİHindistan, toplam proje bedeli ve pro-je adedi bakımından Türk müteahhitlik

firmalarının Asya'da en fazla iş üstlen-diği üçüncü ülke. Türkiye Müteahhit-ler Birliği verilerine göre Türk firmalar 2000-2017 döneminde ülkede toplam 1,1 milyar dolar tutarında 18 proje üst-lendi. Bunlar; boru hattı, yol, köprü, tünel ile metro hattı gibi altyapı ve ula-şım projeleri oldu.

Hindistan'daki ilk proje 2007 yılında Li-mak'ın üstlendiği karayolu ve aynı dö-nemdeki boru hattı projeleriydi. Daha sonra Fernas İnşaat toplam tutarı 500 milyon doların üzerinde petrokimya tesisi ve doğalgaz boru hattı inşa etti. Geçtiğimiz yıl ise Doğuş İnşaat tarafın-dan Hindistan hükümetiyle Mumbai Metro Projesi için imza atıldı.

4 YILDA 100 AKILLI ŞEHİR Hızlı kentleşme yaşayan Hindistan'da özellikle ulaşım altyapısı çok yetersiz. Ülkenin en önemli sorunlarından biri de yetersiz su temini ve yetersiz atık su sis-temleri. Türk firmaları ise gerek yol ge-rekse diğer altyapı tesisi yapımında ileri teknolojiye sahip. Başarılarıyla dünya genelinde dikkat çeken Türk inşaat fir-maları, Hindistan'ın da dikkatini çekiyor. Dış Ekonomik İlişkiler Kurumu (DEİK) tarafından düzenlenen forumda Türk müteahhitlik sektörüyle daha fazla çalışmayı istediklerine işaret eden Hin-distan hükümeti yetkilileri, ülkede 2022 yılına kadar "100 Smart Cities" Projesi kapsamında 100 akıllı şehir kurmayı ve 500 şehirde yenileme ve dönüşüm yapmayı amaçlıyor. Bu çer-çevede kentsel altyapı için 10'un üze-rinde metro projesiyle birlikte 200 mil-

yar dolar büyüklüğünde proje hayata geçirilecek. Her şehir için yaklaşık 50 alt yapı projesi planlanırken, Delhi-Mum-bai Sanayi Koridoru için her biri hem üretim merkezi hem de sürdürülebilir altyapılı 24 şehir inşa edilmesi öngörü-lüyor. Hindistan hükümeti, altyapı ya-tırımlarıyla kentsel gelişim için "Akıllı Şehirler" Projesi, endüstriyel büyüme ve inovasyonu destekleyen "Hindis-tan'da Yap (Make in India)", dijital top-lumu hedefleyen "Dijital Hindistan" ve kalifiye iş gücü yetiştirme amaçlı "Skill India" programları gibi önemli kal-kınma projeleri de yürütüyor. Ülkede yaşanan hijyen sorununa karşı Temiz Hindistan Misyonu da yenilenebilir e-nerji ve ulaşım projeleriyle müteah-hitlik hizmetleri açısından yeni fırsat-lar oluşturuyor.

10 yıl içinde toplam 900 milyar dolar büyüklüğünde altyapı projesi hayata geçirilecek olan Hindistan'da, bu raka-mın 300 milyar dolarlık kısmını sadece yol projeleri oluşturuyor. Türkiye Mü-teahhitler Birliği yetkilileri, Hindistan hükümetinin altyapı yatırımları için 1 trilyon dolar kaynak ayırmayı planla-dığına işaret ediyor ve bu yatırımlar-dan pay alabilmek için şimdiden Türk ve Hint firmalarının bir araya gelmesi gerektiğinin altını çiziyor. ABD, BAE, Japonya ve İngiltere gibi devletlerin özellikle akıllı şehir kurmak için Hin-distan hükümetiyle görüşmeler ger-çekleştirdiğini aktaran TMB yetkilileri, Türk müteahhitlerin Hintli müteahhit-lerle iş deneyiminin olmasının, sektö-rü avantajlı kıldığını da vurguluyor.

EYLÜL 2018

54

SEKTÖR

55

Hindistan'ın altyapı yatırımlarında kullanmayı planladığı 1 trilyon dolarlık kaynağı önemli bir fırsat olarak gören Türkiye Müteahhitler Birliği yetkilileri, ABD ve Avrupalı firmaların yeni projelerle yakından ilgilendiğini, Türkiye'nin de yatırımlardan pay alabilmesi için Hint firmalarıyla bir araya gelinecek etkinlikler yapılması gerektiğine dikkat çekti.

MÜTEAHHİTLERE YENİ FIRSATLAR

Bugüne kadar Hindistan'da 1,1 mil-yar dolar değerinde 18 proje üstle-nen Türk müteahhitleri, bu ülkeyle iş hacmini artırmayı amaçlıyor. Türkiye Müteahhitler Birliği, Hindistan'da orta vadede hayata geçirilmesi planlanan orta ve büyük ölçekli yol, köprü, tünel projeleriyle ilgili üyelerini bilgilendir-mek amacıyla Hindistan'ın altyapı ba-kanlık ve idarelerinin temsilcilerinin katıldığı "Türkiye-Hindistan İnşaat Fo-rumu" düzenledi.

Hindistan hükümetinin altyapı yatı-rımları için planladığı 1 trilyon dolar-lık kaynağı önemli bir fırsat olarak gören Türkiye Müteahhitler Birliği, bu yatırımlardan pay alabilmek için şimdiden Türk ve Hint firmalarının birbirlerini daha iyi tanımalarına im-kân sağlayacak aktivitelerin düzenlen-mesinin önemine dikkat çekti. Türkiye Müteahhitler Birliği yetkilileri, Hindis-tan'daki potansiyel projeleri, ülkedeki ilgili kurum ve kuruluşlarla yakın te-

mas içinde takip ettiklerini ve üye fir-maları bilgilendirdiklerini açıkladı.

Hindistan'da iş yapabilmenin en önem-li koşullarından birinin pazarda doğru-dan yer almak olduğuna dikkat çeken Türkiye Müteahhitler Birliği yetkilileri, "İnşaat taahhüt ve teknik müşavirlik firmalarının Hindistan'da ofislerinin olması, ofisin başında bir Türk yetkili-nin bulunması ve projelerin yakından takip edilmesi önem arz etmektedir. Daha sonra ilişkilerin geliştirilmesi hedeflenmelidir. Bu şekilde bir stra-teji takip edildiğinde başarılı sonuçlar alınacaktır" değerlendirmesinde bu-lundu. Geçtiğimiz dönemde ABD ve Avrupa ekonomilerindeki yavaşlama nedeniyle bu ülkelerdeki inşaat fir-malarının da gözlerini Hindistan'daki projelere diktiğini kaydeden Türkiye Müteahhitler Birliği yetkilileri, Türk müteahhitlerin Hintli müteahhitlerle iş deneyiminin olmasının Hint paza-rına girişi ve pazardaki faaliyetleri ko-

laylaştırdığına dikkat çekerek şu bilgi-leri aktardı: "Hindistan, küresel kırılganlıkların art-tığı mevcut ortamda sergilediği etkile-yici ve sürdürülebilir büyüme perfor-mansı ve artan nüfusuyla Türk inşaat sektörü için önemli bir pazar olarak öne çıkmaktadır. IMF, dünyanın en hız-lı büyüyen ekonomisi unvanını geçti-ğimiz aylarda Çin'den geri alan Hin-distan'ın, 2018-2020 döneminde or-talama yüzde 7,7'lik büyüme hızını yakalayarak dünyanın en hızlı büyü-yen ülkesi olmayı sürdüreceğini ön-görmektedir. Ülkenin inşaat sektörü harcamalarının büyüme oranı da kü-resel ölçekte en hızlı büyüme oranla-rından birine sahiptir. Sektörün 2019 yılına kadar yüzde 9 civarında ortala-ma bir hızla büyümeye devam etmesi beklenmektedir.

TECRÜBELİ FİRMALARLA İŞ BİRLİĞİHindistan pazarında özellikle karayo-

56

EYLÜL 2018 SEKTÖR

lu, demiryolu, metro ve barajlar ko-nusunda tecrübeli firmalarla iş birliği-nin geliştirilmesinde fayda var. Ayrıca Hindistan'da kentlerdeki nüfus artışı, inşaat altyapısı üzerinde büyük bir baskı yaratmaktadır. Bu nüfus artışı-nın en önemli ihtiyaçları arasında su temini bulunuyor. Yetersiz su temini ve yetersiz atık su sistemleri Hindis-tan'ın sorunları arasında yer alıyor. Dünyanın en hızlı ve sürdürülebilir büyüyen ekonomisi hâline gelmesi, elbette Hindistan'ın en önemli avanta-jıdır ve ülkenin cazibe merkezi olarak da görülme nedenidir. Bu çerçevede, ülkede iş yapma ortamını ve yatırım koşullarını iyileştirmek amacıyla son yıllarda çeşitli mevzuat çalışmaları ya-pıldı. Finansal altyapının geliştirilmesi-ne yönelik projeler ise devam ediyor. Diğer yandan, Hindistan pazarı kolay bir pazar değildir. Ülkede çok sayıda farklı dil ve grubun varlığı, mevzuat takibinde yaşanan sıkıntılar, yerel fir-malarla ortaklık kültürü açısından kar-şılaşılan problemler bu pazarın deza-vantajlarını oluşturuyor."

"2018 HEDEFİMİZ 20 MİLYAR DOLARA ULAŞMAK"Türk müteahhitlerinin Hindistan'ı ö-nemsemesinin bir nedeni de pazar çeşitlendirmesine gidilmesi. Müteah-hitler, dünyada değişen ekonomik konjonktür çerçevesinde pazar çeşit-lendirmesinin öncelikli gündem mad-deleri arasında olacağına inanıyor. Bu-nun sebebi, toplam yurt dışı müte-ahhitlik hizmetlerinin yaklaşık yüzde 35'ini oluşturan Rusya, Libya ve Irak

pazarlarından doğan kaybın denge-lenme ihtiyacı. Bu kapsamda yeni fırsatlar büyük önem taşıyor. Türkiye Müteahhitler Birliği yetkilileri bu çer-çevede potansiyel pazarlar olan Sah-ra Altı Afrika, Ağustos 2017 tarihinde Türkiye'nin Sektörel Diyalog Ortağı olduğu ASEAN Bölgesi (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) ve Latin Amerika pazarlarıyla birlikte Hindistan'ı, yeni iş fırsatları açısından yakından takip ediyor.

Türk müteahhitlerinin tüm dünyada yeni üstlendiği proje tutarının 2017 yı-lında yaklaşık 15 milyar dolar olduğu-nu, 2018'in ilk altı ayında ise bu raka-mın 9,2 milyar doları bularak yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinin yeniden yükselişe geçtiğini belirten Türkiye Müteahhitler Birliği yetkilileri, şu bilgi-leri de paylaştı: "Rusya ile düzelmekte olan ilişkiler, enerji fiyatlarında geçti-ğimiz dönemde kaydedilen toparlan-ma, Türk müteahhitlerinin hâlihazırda çok güçlü referanslara sahip olduğu enerji ihracatçısı pazarlardaki inşaat faaliyetine ve dolayısıyla Türk müte-ahhitlerinin söz konusu pazarlardaki iş hacmine olumlu yansıdı. Bu süreçte Hindistan'ın da aralarında yer aldığı yeni hedef pazarlar, yurt dışı müte-ahhitlik hizmetlerinde yukarı yönlü ivmenin devamı için önemlidir. Bu fırsatlar da göz önüne alındığında, 2016-2017 döneminde yıllık 14-15 milyar dolar bandına inen yeni yurt dışı inşaat projelerimizin 2018 yılında yeniden 20 milyar dolara ulaşabilece-ği değerlendiriliyor."

57

EYLÜL 2018

Türkiye-Hindistan İş Konseyi Başkanı Elif Neşe Çelik, Hindistan'ın, Türkiye'nin dış ticaret stratejisinde Çin, Arjantin ve Meksika ile birlikte öncelikli ülkeler arasında bulunduğunu söyledi. DEİK/Türkiye-Hindistan İş Konseyi'nin de bu hedefe yönelik önemli eylem planları olduğunu açıklayan Çelik, "Umarız Türk inşaat sektörü bu desteği yanına alarak daha büyük motivasyonla bu büyük potansiyelden pay almayı hedefleye-cektir" diye konuştu.

Hindistan'ın inşaat sektörüne dair bilgi veren Elif Neşe Çelik, Hindistan hükü-metinin geçen yıl uyguladığı "Demone-tization" ve "RERA" uygulamalarından kaynaklanan genel duraklama dışında geçtiğimiz 10 yıllık dönemde sektörün ortalama yüzde 6 ila 7 arasında büyü-düğünü belirtti. Gelecek 10 yıl için bü-yüme beklentisinin de yüzde 6,5 olarak öngörüldüğünü kaydeden Çelik, ülke-deki konut ve altyapı potansiyeline vur-gu yaparak şunları söyledi:

"RERA (Real Estate Regulation & Deve-lopment Act), her ne kadar başta büyük soru işaretleriyle geldiyse de konut sek-töründeki tüm oyunculara ve yatırımcı-lara öncelikle şeffaflık olmak üzere bir-çok fayda getirdi. Kısa süreli durağanlık yaşayan sektör, yeni proje yatırımlarıyla canlanma sinyali veriyor. Hindistan hü-kümeti iktidara geldiği 2014 yılından itibaren konut dışında özellikle altyapı-ya çok büyük yatırım yapıyor. Başkan Modi, altyapı işlerine yatırım çekebil-mek için birçok ülkeye çağrı yaparken, altyapı yatırımlarının bütçedeki payını her sene artırdı.

Konut ve altyapıdaki eksiklikleri malum olan ve her köşesinde farklı bir potansi-yel barındıran Hindistan, maalesef Türk firmaları tarafından yeterli ilgiyi gör-

müyor. Temelde uzaklık, kültürel fark-lılıklar, yüksek gümrük vergileri, vize problemleri, karışık mevzuat ve ağır bü-rokrasi, Türk firmaları tarafından temel engeller arasında görülüyor."

Hindistan'da yatırım yapan Türk fir-malarından örnekler veren Çelik, 2017 başında Doğuş İnşaat'ın Güney Mum-bai'de aldığı metro projesine ve Güler-mak Grubu'nun Hintli oyuncu Tata ile ortak yürüttüğü altyapı işlerine değindi. Bu adımların Türkiye'nin inşaat alanın-daki yetkinlik ve potansiyelinin çok azını yansıttığına dikkat çeken Çelik, "Eczacı-başı, Vitra ile yapı malzemeleri sektö-ründe faaliyette bulunuyor ve 2015'ten beri yerel bir ofisi de var. Mumbai merkez olmak üzere Mumbai ve Del-hi'de iki ofis ve showroom alanı, 33 ki-şilik çalışan kadrosu bulunuyor. Bunun yanında Adopen firmasının da Delhi açıklarında bir fabrikası bulunuyor ve bildiğimiz kadarıyla tüm kapasitelerini satabiliyorlar" dedi. AFFORDABLE HOUSING VE SMART CITY PROJELERİElif Neşe Çelik, Hindistan inşaat sektö-rünün iki büyük projesi olan Affordable Housing (uygun fiyatlı konut) ve Smart City Projelerine dair bilgi verdi. Smart City Projesi için belirlenen 100 şehirde birçok yatırım ve proje bulunduğunu aktaran Çelik, "Başkan Modi'nin en büyük seçim projelerinden olan 'Temiz Hindistan' kam-panyası çerçevesinde 'Tuvaleti olmayan ev kalmayacak' deniyordu. Son 2 yılda ise, 'Evi olmayan kalmayacak' söylemiyle 'Affordable Housing' ön plana çıkarılıyor. Bu sebeple Affordable Housing çerçe-vesinde birçok yeni proje lanse ediliyor. Başkan Modi'nin de belirttiği gibi inşaat sektöründeki büyüme yüksek ihtimalle sürdürülecek ve yeni kampanyalarla des-teklenecektir" açıklamasında bulundu.

TÜRKİYE-HİNDİSTAN İŞ KONSEYİ BAŞKANI ELİF NEŞE ÇELİK:

HİNDİSTAN YETERLİ İLGİYİ GÖRMÜYOR

Hindistan'ın başta konut ve altyapı yatırımları olmak üzere her köşesinde farklı bir potansiyel barındırdığını ifade eden Elif Neşe Çelik'e göre ülke Türk firmaları tarafından yeterli ilgiyi görmüyor.

58

EYLÜL 2018 SEKTÖR

Hindistan'ın doğal taş ihtiyacının dörtte birini Türkiye karşılıyor. 2017 yılında Hindistan'a yapılan doğal taş ihracatı yüzde 54 artarken, 235 firmanın gerçekleştirdiği ihracat bedeli 85 milyon dolara yaklaştı.

Türkiye'nin 2017'de Hindistan'a yap-tığı doğal taş ihracatı 54,3 oranında artarak 84,9 milyon dolara yükseldi. Hindistan 2017 yılında Türkiye'nin do-ğal taş ihracatı yaptığı ülkeler arasın-da dördüncü, blok mermer-traverten ihracatı yaptığı ülkeler arasında ise Çin'den sonra ikinci sırada yer aldı.

Türkiye, 2017 yılındaki ihracat raka-mıyla Hindistan'ın doğal taş ihtiyacı-nın yaklaşık dörtte birini karşılayarak, ülkeye toplamda 391 milyon dolarlık doğal taş ithal edilmesini sağladı. Bu ithalatın yüzde 30'unu İtalya, yüzde 25'ini ise Türkiye karşıladı. Hindis-tan'a blok mermer ithalatında ise Tür-kiye'nin payı yüzde 37'ye çıktı.

İHRACAT İTHALATTAN FAZLA2017 yılında Hindistan'a doğal taş ih-racatı yapan 235 firma büyük oranda blok mermer-traverten ihraç ederken, Hindistan'dan granit ithal edildi. Buna göre dış ticaret dengesinde ihracat 16 milyon dolar fazla verdi. Doğal taş ih-racatında ilk sıralarda yer alan Hindis-tan, aynı zamanda Türkiye'nin en fazla doğal taş ithal ettiği ülke konumunda. Mermer rezervi ve çeşitliliği bakımın-dan dünyanın en zengin ülkelerin-den olan Türkiye'nin mermer ithalatı oldukça az düzeyde olmakla birlikte doğal taş ithalatının büyük kısmını da granit oluşturuyor. 2017 yılında yakla-şık 181,6 milyon dolarlık doğal taş it-hal edilirken, bu rakamın yüzde 81'ini granit oluşturdu. Hindistan'dan 2017 yılında yapılan yaklaşık 69 milyon do-larlık doğal taş ithalatının da yüzde 97'si işlenmiş granit ithalatı oldu.

"SATIN ALMACILARLA DOĞRUDAN İLETİŞİME GEÇMEK İHRACATI ARTIRIR" Hindistan'ın doğal taş ihracatı açısın-dan avantajlarını değerlendiren İstan-

bul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Başkanı Aydın Dinçer, Hindistan'ın blok doğal taş ihracatında önemli bir pazar olduğunu kaydetti. Hindistan Ticaret ve Sanayi Bakanlığı'nın doğal taşın da içinde yer aldığı ürünlere yö-nelik kota uygulamasını 1 Ekim 2016 tarihinde kaldırmasıyla Hindistan'ın Türkiye için önemli bir ihracat pazarı hâline geldiğini anlatan Dinçer, "Önü-müzdeki yıllarda bu ülkeye yapılacak ihracatın önemli miktarlarda artış göstermesi, sektör için Çin'in haricin-de önemli bir alternatif oluşturması beklenmektedir" diye konuştu.

Hindistan'a doğal taş ihracatını artır-mak için sektörel ziyaretler düzenle-yeceklerini aktaran Dinçer, açıklama-larını şöyle sürdürdü: "Belirlediğimiz hedef pazarlarımıza yönelik doğal taş firmalarımızın katılımıyla sek-törel ticaret heyetleri düzenlemeyi planlıyoruz. Bu kapsamda Hindis-tan'a 2018 yılı Kasım ayı içerisinde bir sektörel ticaret heyeti organize edeceğiz. Fuarlar ve sektörel ticaret heyetleriyle ülkeye gidip satın alma-cılarla doğrudan iletişime geçmenin ihracatın artırılmasına fayda sağla-yacağını düşünüyoruz. Aynı zaman-da satın almacıları Türkiye'ye davet ederek ülkemizde bir alım heyeti organizasyonu düzenlenmesi de ikili ilişkilerimizi olumlu yönde etkileye-cektir. Bu kapsamda 24-27 Ekim'de Bursa'da düzenlenecek Blok Mermer Fuarı'na alım heyeti düzenleyeceğiz. Aynı şekilde 27-30 Mart 2018 tarih-leri arasında İzmir'de düzenlenecek Türkiye'nin en büyük doğal taş fuarı olan Marble Uluslararası Doğal Taş ve Teknolojileri Fuarı'na Hindistanlı satın almacıların da yer alacağı bir alım heyeti organizasyonu planlan-maktadır." 2013 2014 2015 2016 2017

TÜRKİYE-HİNDİSTAN 2013-2017YILLARI DOĞALTAŞ İHRACATI ($)

46.3

72.4

86

55.6

34.0

63

62.9

14.6

34

55.1

20.6

35

84.8

99.6

17

DOĞAL TAŞ İHRACATINDA TÜRKİYE İKİNCİ SIRADA

İMİB Başkanı Aydın Dinçer

59

EYLÜL 2018

TASARIMIN İKİZ ÇOCUKLARI;

MODAVEMİMARİ

EYLÜL 2018

60

MİMARİ

Kıyafetleriniz, çalıştığınız veya oturduğu-nuz binalar önce birilerinin zihninde bir hayal olarak gezinirken, zamanla olgun-laşıp o hayalin meyveleri hâlinde kâğıda dökülür. İnşa ve dikim sürecinden son-ra bina kullanıma, kıyafet ise giyilmeye hazırdır. Bir moda tasarımcısı veya bir mimar projeye veya tasarıya döktükleri hayallerini neye göre biçimlendirir? Ha-yallerine neler şekil verir? İnançlar, eko-nomi, tüketim alışkanlıkları, iklim… Bu liste uzar gider. Peki, bir modacı ve bir mimar birbirlerinin işlerinden etkilenir mi? Bir bina bir modacıya, bir kıyafet ise bir mimara ilham kaynağı olabilir mi? Me-rak edip araştırdık.

Moda tasarımı ve mimari… En önemli ortak noktaları; tasarımlarında insan be-denini esas almaları. Her iki disiplin de insan bedeni etrafında bir hacim veya tabaka yaratabilmek için insan vücudu-nun ölçülerini, matematiğini, geometri-sini temel ve hedef alıyor. Çıkış noktaları da vardıkları yer de insan bedeni. Mimari ve moda tasarımı hem bulundukları yer hem tasarım unsurları hem de endüstri-yel bir sanat aracı olmaları yönüyle aynı dili konuşan ve estetik değerleri gözeten iki paralel disiplin. Temelde ikisi de in-sanın olabildiğince güzel ve fonksiyonel bir şekilde korunaklılığını amaçlıyor. Biri estetik, sağlam ve kullanışlı iş ve yaşam alanı inşa ederken, diğeri de yine kulla-nışlı, sağlam ve estetik giysiler tasarlıyor. Mimari, mekânsal boşluğu giydirirken, moda tasarımı insan vücudunu kuşandı-rıyor. Biri boşluğa kalıp yaparken, diğeri somut bir varlığın kalıbını esas alıyor. Biri statik bir bünyeyi tasarlarken, diğeri di-namik bir mahfazayı dizayn ediyor. Her ikisi de insan etrafında kendi yordamınca bir iklim kuruyor.

BARINMADAN MİMARİYE, ÖRTÜNMEDEN MODAYABarınma ve örtünme insanın temel ihti-yaçlarından. Moda tasarımı ve mimari sa-yesinde barınma, bir yapının çatısı altın-da yaşamanın; örtünme ise bir dokuma ürünü giyinmenin çok ötesine taşındı. Bu ihtiyaçlarımıza cevap veren yapı ve giysi-ler moda ve mimari disiplinleri sayesin-de birer sanat eserine dönüştü. Tasarım temelli iki disiplin olan moda ve mimari,

ortak ögelere sahip. Bunları, renk, doku, malzeme, oran-orantı, çizgi ve form diye özetlemek mümkün. Renk hem tasarım sürecinde hem de kullanımda her zaman belirleyici bir unsurdur. Moda ve mima-ride kullanılan malzemenin dokusu, dış yüzeyi inşa/dikim eylemi, kullanıcı için önemli. Bir yapının veya bir giysinin bi-çimsel özelliklerinden bir ölçüde bağım-sız olan malzeme, ürünün dayanıklılığını ifade ediyor. Nesneler birbirleriyle belli bir oran-orantı dengesi içinde olmalı ki, estetik olabilsin. Bu açıdan yapılar ve kı-yafetler hem kendi içinde hem de insan ölçekli oran-orantı dengesine sahip ol-malılar. Bu ortaklıklar her iki disiplinin de bir diğeri için bir ilham pınarı ve gelişim kuvveti olmasına imkân veriyor.

"ELBİSE DİKMEK, HAREKETİN MİMARİSİDİR"Günümüzde moda tasarımcıları ve mi-marlar bu ortaklıklardan yola çıkarak aralarındaki irtibatı pekiştirecek projele-re imza atıyorlar. Rem Koolhaas, Tadao Ando, Frank O. Gehry gibi ünlü mimarlar, Prada, Armani, Issey Miyake gibi moda devleri için koleksiyonların sergileneceği yapılar tasarlıyor, tasarladıkları yapıları o markaların tasarım çizgileriyle yorum-ladıklarını ifade ediyorlar. Ünlü tasarımcı Pierre Balmain'in, "Elbise dikmek, hare-ketin mimarisidir, bir elbisenin en önemli kısmının yapım aşaması olduğuna inan-maktır" der. Kimi moda tasarımcıları ko-leksiyonlarını dikiş tekniklerinden çok mi-mari prensiplere göre biçimlendiriyor ve tasarladıkları kıyafetler âdeta beden üze-rine inşa edilmiş yapılar gibi görünüyor. Pierre Cardin, Gianfranco Ferre, Issey Miyake, Rei Kawakuba ve Hüseyin Çağ-layan bu yaklaşımın öncülerinden. Tari-hi yapılar sadece kendi çağlarında değil, günümüzde de modacılara ilham verebi-liyor. Karl Lagerfeld'in Chanel için tasar-ladığı 2014 sonbahar-kış koleksiyonu ve Dolce&Gabbana'nın 2012 sonbahar-kış koleksiyonu Orta Çağ barok üslubunun referans olduğu iki çalışma.

MİMARİDEN MODAYAModa tasarımcıları yaşamın bütün ünite-lerinden esinleniyor. Mimari de bunlardan biri. Yapıların hem üsluplarından hem de detaylarından asırlarca etkilendiler.

61

EYLÜL 2018

Antik Yunan'da yapıların taşıyıcısı vazi-fesini gören kolonlardaki oluklu hatlar aynı dönemde en çok tutulan "chiton" kıvrım kıvrım katlarına silindirik biçi-mine esin kaynağı oldu. Orta Çağ dö-neminin mimarisi ve kıyafetleri benzer özellikler gösteriyordu. Hem erkek hem de kadın kıyafetlerindeki süsleme ve iş-lemeler, aksesuarlar, ağır ve gösterişli etki mimari yapılarda da görüldü.

Papalık ile krallıklar arasında güç göste-risine sahne olan gotik dönemde mima-ri, sözsüz rekabetin aracı olmuştu. Yapı-ların hatları buna hizmet ediyordu. Bu amaçla sivri ve dikey hatların yoğun kul-lanıldığı binalar bu yönüyle kıyafetlere de yansımıştı. Giysiler insan bedeninin sınırlarını geçmişti. Aşırı uzun şapkalar, sivri burunlu ayakkabılar, yine sivri bu-runlu ve tabanlı çoraplar giyiliyordu, kol kenarlarında sivri stiller yer alıyordu. Yapıların bu sivri hatları kadın başlıkla-rına da yansımış, Dom Katedrali'nin çatı formunun Avrupalı herhangi bir kadının başlığında aksını görmek sıradan bir hâl almıştı. Rönesans'ta ise saraylarda aşırıya kaçan süslemeler kıyafetlerde de kendini gösterdi. Ünlü ressamların o dönemde yaptığı resimler bunu ka-nıtlar nitelikte. Sonrasında gelen barok dönemde yaşanan durum da benzer özellikler gösteriyordu. Mimarideki ölçü ve detaylar kostüm yapımında etkin ol-muş, hareket ve akış hissi veren stiller ise kıyafetlerde kendini göstermişti.

MODADAN MİMARİYE Modern çağa yaklaştığımızda ise mima-rinin modadan etkilendiğini görüyoruz. Giorgio Armani, mimarlığın kesinlikle modadan esinlendiğini ifade ediyor. Kendinden önceki asırlara nispeten 19'uncu yüzyılda giyim kuşam daha sade bir hâle bürünürken, moda en önemli sembollerden biri oldu ve bu yüzyılda modern mimarinin gelişmesi-ne çok katkı yaptı. Mimarlar yapı süs-lemelerini ve stilistik dekorları kadın modasındaki kurdele, büzgü ve pilile-re benzeterek mimaride erkek giysi-lerindeki sadeliğin ve fonksiyonelliğin benimsenmesi gerektiğini savundular. Modern mimarinin öncüleri Ludwig Mies van der Rohe, Walter Gropius, Le

Corbusier, Frank Lloyd Wright gibi isim-ler çizdikleri projelerde süslemelerden arınmış, sade, yalın ve gösterişten uzak estetiği bulmayı amaçladılar. Projele-rindeki yapıları vücuda bol gelen, gös-terişli bir kıyafet gibi değil, "az çoktur" prensibince yalın, bedene iyi oturmuş bir takım elbise gibi tasavvur ederek çizdiler.

BİNANIZ KAÇ BEDEN OLSUN?Mimari, bir süre sonra dönüp modayı etkilemeye başladı. Modernizm akımı ve binalardaki minimal hatlar birçok modacıya esin kaynağı oldu. Yalınlık, fonksiyonellik, sadelik, süs ve gösteriş-ten uzak giysi biçimlerinde mutlak gü-zellik yakalanmaya çalışıldı. Stella Mc-cartney gibi birçok modacı rengârenk değil, siyah-beyaz ve gri renkli az ama fonksiyonel parçalı kıyafetler tasarladı. Tasarımın ikiz çocuğu olan moda ve mi-marinin bu kardeşliği 1931'de farklı ve daha derin bir yol arkadaşlığını içeren bir üst boyuta taşındı. Beaux Arts mi-marlık balosunda ünlü mimarlar kendi tasarladıkları gökdelenlerin figüre edil-diği kıyafetler giyerek boy gösterdiler. Açılan bu yolda çok yakın tarihe kadar başka mimarlar da yürüdü.

1959'da Frank Lyod Wright'ın tasarladı-ğı Guggenheim Müzesi'nin birçok ürün ve aksesuar için ilham kaynağı olmasını moda ve mimarinin karşılıklı iletişimi çerçevesinde örnek verebiliriz. Günü-müzde Zaha Hadid ve Rem Koolhaas gibi mimarlar, ünlü markalar için kendi üsluplarında özel ürün tasarımları ya-pıp mimarlık ve modayı tasarım ortak noktasında buluşturarak bu yol arka-daşlığına ayrı bir derinlik kazandırdı-lar. Tasarım eksenli bu kardeşlik ve yol arkadaşlığı üniversitelerde akademik bir hüviyet kazanmış durumda. Moda tasarımı bölümlerinde "mimariden il-ham almak", mimarlık bölümlerinde ise "moda tasarımından ilham almak" içerikli projeler uygulanıyor. Örneğin, İtalyan ve Alman mimarlık okullarında binaların figüre olduğu kıyafetlerin gi-yildiği çalışmalar yapılıyor. Böylelikle mimari ve modanın birbirine ilham kay-nağı olmasıyla yeni tasarımların ortaya çıkması sağlanıyor.

62

EYLÜL 2018 MİMARİ

MODACI ZEYNEP KARTAL:

MODA VE MİMARİ ARASINDA MATEMATİKSEL BİR BAĞ OLDUĞUNA İNANIYORUMZeynep Kartal, ünü sınırlarımızı çoktan aşmış, çalışmaları ilgi ve merakla takip edi-len bir modacı. Tarihten ilham alarak kıyafetler tasarlayan Zeynep Kartal, tasarım-da mimariden de beslendiğini söylüyor. Kartal, moda ve mimarinin birbirlerine esin kaynağı olmalarının haricinde tasarım sürecinde aritmetik açıdan da yakınlık-ları olduğunu kaydediyor: "Moda ve mimari, bir bakıma pozitif yönde birbirini per-çinleyen iki önemli değer. İlham almanın dışında aralarında çok özel matematiksel bir bağ bulunduğuna inanıyorum."

Bazen tarihten ilham alarak muhteşem bir koleksiyon hazırlayabiliyorsunuz. "Yüzlerce yıl önce inşa edilmiş bir köprüden ya da bir caminin duvarındaki de-senden" diye bir ifadeniz var. Sizce moda ve mimari arasında nasıl bir ilişki var?Koleksiyonu hazırlama sürecinde, gerçekleştirdiğim seyahatlerden, gittiğim ülke-nin tarihinden ve mimarisinden beslenirim. Geriye dönüp baktığımda tasarladığım koleksiyonlarımda bu olguların etkisini fark etme-mem mümkün değil...

Moda ve mimari bir bakıma pozitif yönde birbirini perçinleyen iki önemli değer. İlham almanın dışında aralarında çok özel mate-matiksel bir bağ bulunduğuna inanıyorum. Bu iki değerin ilham vermesinin yanı sıra kuşkusuz ki tasarım sürecinde aritmetik kavramları birbirlerini bir şekilde etkiliyor. Bir mimari yapıyı hayata geçirirken yapılan hesaplamaların başka bir türlüsünü aslında herhangi bir elbiseyi, ceketi ya da gömleği kişiye özel olarak tasarlarken yaptığınızı fark ediyorsunuz.

Mimari modayı etkiliyor, peki modadan etkileniyor mu? Ya da nasıl ve ne kadar etkileniyor?Mimarinin modadan, modanın da mimariden etkilen-diğine inancım tam. Art Deco sanat akımı mimaride her zaman beni çok etkilemiştir. Hatta koleksiyonla-rımdan birini tamamıyla bu akımın mimariye yan-sımaları doğrultusunda geometrik formlarda ve aydınlık renklerle tasarladım. Özellikle bu akım-daki estetiği ve eğilimli motifleri tasarımlarımda yorumlamak çok keyifliydi.

2015 yılında Konya'da düzenlediğiniz "Anado-lu Selçukluları" temalı defilede görücüye çı-kan tasarımlarınızda Selçuklu mimarisinden esinlendiğiniz oldu mu?Küçüklüğümden beri Anadolu uygarlıklarına, kültürüne ve mimarisine karşı ayrı bir mera-kım var. Bu değerlere ilgim 2015 yılında Ana-

64

EYLÜL 2018 MİMARİ

dolu Selçuklu Kültür Defilesini gerçekleştirmemi sağladı. Döneme ait çok fazla envanter bulunmamasına rağmen üç ay boyunca farklı kaynaklardan araştırma yaparken koleksiyonumu hazırladım. Bununla beraber Selçukluların bilime verdi-ği önemle Avrupa'ya örnek olmuş, Avrupa'nın Orta Çağ'dan Reform ve Rönesans sürecine geçişini hızlandırmış bir medeniyet olması koleksiyonumu hazırlama sürecinde esin kaynağım oldu. Selçukluların çinilerinde ve mimarisinde yer alan ilham verici desenleri yansıtarak modern çizgilerle bütünleştirdiğim bir kolek-siyon oldu.

DİRENİŞ KARATAY FİLMİ İÇİN SELÇUKLU DÖNEMİNE AİT 4 BİN 300 PARÇALIK TASARIM Hatta bu tutkumu çok güzel bir filmle de perçinledim. 2018 yılında vizyona giren Direniş Karatay filmi için Selçuklu dönemine ait yaklaşık 4 bin 300 parçayı kapsayan kostüm tasarladım. Yaptığım araştırmalar ve kostüm-leri hazırlama sürecim yaklaşık bir yıl sürdü. Kariyerimde gerçekten çok özel ve farklı bir deneyim yaşadım.

2016 ilkbahar/yaz koleksiyonunuzu ünlü Fransız ressam James Tissot'un "Rue Royal" isimli tablosundan esinlenerek tasarladınız. Tabloda, güçlü bir moda ve tarz anlayışına sahip aristokrat bir er-kek grubunun resmedildiğini gördüğünüzü söylemişsiniz. Mimari eserlerin de erkeksi veya kadınsı çizgileri, bir cinsiyet dili var mı sizce?James Tissot tarafından yapılan "Rue Royal" adlı tablo bir seyahatim sırasında karşıma çıktı ve bu eserdeki aristokrat erkeklerin oturuşla-rı ve sergiledikleri tavırlar beni çok farklı bir şekilde etkiledi. Bu tab-loyu yeniden hayal ederek, günümüzün güçlü, kendine güvenen ve özgür şehirli kadınlarıyla özdeşleştirdim. Mimari eserlerde erkeksi veya kadınsı çizgilerin kişiye göre değişkenlik gösterdiğini düşünü-yorum. Mimari yapı formlarından bazılarının hem maskulen hem de feminen ögeler taşıdığını düşünüyorum.

İngiltere'de parlamento binasında defile yaptınız. Türki-ye'de hangi önemli ve tarihi yapıda defile yapmak istersi-niz?İngiltere Parlamento Binası'nda bir defileye ev sahipliği yapan tek moda tasarımcısı olmak kariyerimdeki önemli mihenk taşlarından biri… Türkiye'nin her noktasında bambaşka bir hikâye ve hazine yatıyor. Dünyanın gıptayla baktığı bir tarihe ve medeniyete sahibiz.

Türkiye'de tasarımlarınıza ilham verecek mimari yapılar hangisi veya hangileri?Ülkemizin nefes kesici ve koleksiyonlarıma ilham veren mimari yapılarından etkilenmemek elbette mümkün değil. Pek çoğunun sadece yapısal özelliklerinden değil, tarihi hikâyelerinden de koleksiyonumu hazırlama sıra-sında ilham alırım.

Tamamen Anadolu’daki mimari yapılardan esinle-nerek bir koleksiyon hazırlamayı düşünür müsünüz?Neden olmasın…

65

EYLÜL 2018

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ MİMARLIK FAKÜLTESİ DR. ÖĞR. ÜYESİ BİLGEHAN YILMAZ ÇAKMAK:

MODA VE MİMARİ TOPLUMSAL YAPIYI GÖSTEREN İKİ AYNADIRSelçuk Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'n-de Prof. Dr. Havva Alkan Bala ile birlikte çağdaş mimari ile moda tasarımı arasın-daki ilişkiye dair "Fark yarat mimari ta-sarım atölyesi" isimli çalışmayı yürüten Dr. Öğr. Üyesi Bilgehan Yılmaz Çakmak, moda ve mimarinin sürekli ve karşılıklı olarak birbirini etkileyen ve besleyen iki alan olduğunu söylüyor. Çakmak, moda ve mimarinin toplumsal yapıyı gösteren iki ayna olduğunu; tasarım temelli, insa-na hizmet eden bu iki alandan mimarlı-ğın modayı da kapsadığını belirtiyor.

Mimarinin ve modanın en temelde ortak oldukları ve ayrıştıkları nokta-lar nelerdir? Mimari ve moda, temelde tasarımı ele alan ve insana hizmet eden iki alandır. İnsan ihtiyaçlarından yola çıkan, insan ile tasarlayan ve insanın mutluluğu-nu hedefleyen bu iki alan farklı araçlar kullansa da bu alanların ortak noktası tasarım ve insan faktörüdür. Ayrıştığı noktalar doğal olarak vardır ki, mimar-lık modayı da kapsayan bir bilim dalı-dır. Moda ise sanatın birçok dalından olduğu gibi mimariden de beslenen bir kavramdır. Moda ve mimari, toplumsal yapıyı gösteren iki aynadır.

İklimin getirdiği zorunlulukların ha-ricinde sadece biçim yönüyle baktığı-mızda fiziksel, sosyo-kültürel coğraf-ya mimari formları nasıl oluşturur? Mimari formlar çevresel faktörler ışığın-da şekillenir. Bunlar topoğrafya, coğraf-ya, malzeme ve yapım tekniği gibi fizik-sel veriler ile alışkanlıklar, yaşam biçimi, aile yapısı, mahremiyet ve kültürel ha-yat gibi sosyal verilerin birleşmesinden oluşur. Bu bağlamda çevrenin tüm ve-rileri form oluşumunda birer girdi kabul edilir.

Modern öncesi zamanlarda hem kıya-fetler hem de yapılar çok yönlü çizgi ve formlara sahip. Daha ziyade motif kullanılmış ve işlemeler de çoğunluk-ta. Modern zamanlarda ise kıyafetler ve binalar daha yalın çizgilere, daha sade yüzeylere sahip. Bunun sebebi nedir size göre? Geleneği reddediş mi söz konusu? Modernizmden önce tarihsel sürece ba-kıldığında art neuveu, kraliyet dönemi sanatı, barok estetiği, klasik ve neo klasik eserler süsleme, bezeme ve detayların çokça kullanıldığı, güç ve iktidarın, sınıf ayrımının, tüm etkileriyle mekâna ve in-sana yansıdığı dönemler idi. Modernizm ise tabii ki bir reddediştir. Sahteliğin, gösterişin, güç ve ihtişamın, işlevsiz de-tayların ve büyüklüğün reddedilmesidir. Modernizme sadece çizgiler, renkler ve formlarla bakmak da yetersiz olur; fakat konu moda ve mimari ilişkisi olduğunda hem kentlerde, mimari yapılarda hem de modada bu izleri görmek ve okumak mümkündür.

Kıyafetlerde olduğu gibi mimaride de moda var mı? Mimari akımlara "mi-marinin modası" diye bakılabilir mi? Moda günümüzde genellikle giyim üze-rinden algılansa da aslında bir yol, bir kabul, bir tarz veya akım olarak farklı alanlarda kullanılagelmiştir. Bu açıdan moda bir görüş olarak var olur ve yansı-maları hem mimaride hem de giyim sek-töründe görülür. Hatta yaşam tarzı hem mimariyi hem modayı kapsayan daha geniş bir şemsiyedir.

Moda ve mimari arasında nasıl bir et-kileşim var sizce?Moda ve mimari sürekli ve karşılıklı ola-rak birbirini etkileyen ve besleyen iki alandır. Toplum bilimi veya siyaset üze-

66

EYLÜL 2018 MİMARİ

rinden okunan bir tarihsel bilginin yansı-malarının moda üzerinden de okunması mümkündür. Mimari de aynı durumda-dır. Bu iki araç sosyal ve toplumsal yapı-yı gösteren birer aynadır.

Moda, mimariyi ne kadar etkiliyor sizce? Birbirleriyle kıyaslanamayacak kadar farklı alanlardır moda ve mimari. Fakat şunu söyleyebilirim ki, bilimde, sanat-ta veya evrensel yaşamda ortaya çıkan bir gelişme moda, mimari ve sanat gibi alanlarda da eş zamanlı olarak görülür. Bu alanlar en çok etkilenen ve yansıtan alanlardır; çünkü tasarımın odak nokta-sında ilerlerler.

Moda olmuş bir görüş, akım (belki de buna trend diyebiliriz) etkilerini giyim-de, sanatta, dekorasyonda, mimaride ve kentsel yaşamda kendini gösterir. Bu etkilenmeyi mimari yapılarda gördüğü-müz gibi giyim, tekstil, aksesuar ve ku-maş sektörlerinde de görebiliriz.

67

EYLÜL 2018

MODACI ARZU KAPROL:

SÜLEYMANİYE VE AYASOFYA BÜYÜK BİR İLHAM KAYNAĞI Uluslararası moda çevrelerinde ülke-mizi temsil eden modacı Arzu Kaprol, moda ve mimarinin birbirini tanımlar özellikte olduğuna inandığını ve bu yak-laşımla kıyafetleri tasarladığını söylüyor. Mimar Sinan gibi bir dehanın, Ayasofya gibi müthiş bir kubbenin tasarım adına ilham verici olduğunu belirten Kaprol, Süleymaniye Camisi'nin, üzerinde çok uzun çalışmaya değer mükemmellikte olduğunu söylüyor.

Mimariden bire bir ilham alan bir moda tasarımcısısınız. Mimari ve moda ara-sında nasıl bir ilişki var sizce? Mimari, yaşadığımız tüm alanı tasarlıyor. Moda tasarımı ise içindeki kişileri giydi-riyor ve oluşturuyor. Bu yüzden ikisinin birbiriyle çok ilişkili ve birbirini tamam-layan özellikle olduğuna inanıyor ve bu yaklaşımla kıyafetleri tasarlıyorum.

Tasarladığınız deri ceketler için "Haki-katen bedenin çatısı kadar güçlü du-ruyor" diye bir yorum yapılmış. Tasa-rımlarınızda giysilerin parçalarına bir rol tanımlar mısınız?İnsanın yapısıyla daha çok ilişkilendiri-yorum. İnsanı bir organizma olarak in-celediğinizde, oluşma şekli, kemik ve kas yapısı, zihinsel bütünlüğü birbiriyle iç içe. Bu yaklaşım ışığında hem bedensel şekil yapısını hem de fonksiyon ve estetik de-ğerleri benzer bakış açısından geçirip yo-rumluyorum.

"En sevdiğim mimarlar ve binalar" diye bir sıralamanız var. Ülkemizde sizi en çok etkileyen yapılar ve mi-marlar hangileri?Bu coğrafyada var olmuş pek çok mede-niyetin yarattığı muazzam değerde ya-pılar var; antik şehirler, onların kurulum şekil ve formaları… Aynı zamanda Mimar Sinan gibi bir dehanın var olduğu, Aya-sofya gibi müthiş bir kubbenin yer aldı-ğı topraklarda yaşamak, geçmişle olan

bağlarımızı geleceğe farklı şekil ve for-malarda taşımak adına çok ilham verici.

İspanyol mimar Gaudi'nin "Casa Bat-lló" isimli yapısı 2012 koleksiyonu-nuzun çıkış noktası oldu. Bir kolek-siyonunuza çıkış noktası olmasını istediğiniz bir yapı var mı Türkiye'de? Ayasofya ve Süleymaniye beni hep etki-lemiş ve heyecanlandırmıştır. Süleyma-niye ve Ayasofya çok büyük bir ilham kaynağı. Estetik ve işlevsellik bakımın-dan Mimar Sinan'ın Süleymaniye Camisi, üzerinde çok uzun çalışmaya değer mü-kemmellikte.

HDMI PrizHDMI Priz ile, projeksiyon cihazı, bilgisayar veya televizyonunuza tek bir noktadan bağlanabilirsiniz. Kabloların oluşturduğu görüntü kirliliğini ortadan kaldırır. Yüksek kalitedeki görüntüyü, HDMI bağlantısı gerektiren cihaza, görüntü kalitesini koruyarak taşır. Type A bağlantı noktası mevcuttur.HDMI High Speed with Ethernet v1.4 standardını destekler.

USB PrizUSB Priz ile USB bağlantısı gerektiren cihazınıza güvenli bir şekilde veri aktarabilirsiniz. Kabloların oluşturduğu görüntü kirliliğini ortadan kaldırırken USB Priz ile tek bir noktadan istediğiniz cihaza kolayca erişim imkanı sağlayıp datalarınızı paylaşabilir ve bu cihazdan verilerinizi kolayca görüntüleyebilirsiniz.

USB Şarj PriziLunis Serisi aynı zamanda USB güç kaynağı bağlantısı da sunuyor. Adaptör gerektirmeden akıllı telefon, tablet vb. cihazları şarj etmek artık çok kolay ve güvenli...

▪ Toz tutmayan antistatik özel malzeme ▪ Standartlara uygun ve güvenli üretim. ▪ 5V - 2A

Data ve İletişim Bağlantı Çözümleri

68

EYLÜL 2018 MİMARİ

HDMI PrizHDMI Priz ile, projeksiyon cihazı, bilgisayar veya televizyonunuza tek bir noktadan bağlanabilirsiniz. Kabloların oluşturduğu görüntü kirliliğini ortadan kaldırır. Yüksek kalitedeki görüntüyü, HDMI bağlantısı gerektiren cihaza, görüntü kalitesini koruyarak taşır. Type A bağlantı noktası mevcuttur.HDMI High Speed with Ethernet v1.4 standardını destekler.

USB PrizUSB Priz ile USB bağlantısı gerektiren cihazınıza güvenli bir şekilde veri aktarabilirsiniz. Kabloların oluşturduğu görüntü kirliliğini ortadan kaldırırken USB Priz ile tek bir noktadan istediğiniz cihaza kolayca erişim imkanı sağlayıp datalarınızı paylaşabilir ve bu cihazdan verilerinizi kolayca görüntüleyebilirsiniz.

USB Şarj PriziLunis Serisi aynı zamanda USB güç kaynağı bağlantısı da sunuyor. Adaptör gerektirmeden akıllı telefon, tablet vb. cihazları şarj etmek artık çok kolay ve güvenli...

▪ Toz tutmayan antistatik özel malzeme ▪ Standartlara uygun ve güvenli üretim. ▪ 5V - 2A

Data ve İletişim Bağlantı Çözümleri

Farklı tarihi dönemlerden ve mimari üsluplardan gelen "en iyi" ya da "seçilmiş" unsurların bir araya getirilerek yeni ve farklı sonuçlara ulaşılan eklektisizmle, seçerek, karıştırarak ve eşleştirerek hayal ettiğiniz herhangi bir iç mekânı yaratabilirsiniz; buradaki sınır, hayal gücünüz…

EKLEKTİK DEKORASYON

YÜKSEK MİMAR PELİN SÜRMELİ

70

"Eklektik" kelimesi, iç mekân tasarımın-da havalı ve popüler bir sıfat olarak karşımıza çıkıyor. Kısaca seçmeci ya da dermeci olarak tanımlayabileceğimiz kelime, dilimize Fransızcadan geçmiş, ancak kökeni Yunanca. Kelimenin yan-

sıttığı kavram TDK'ye göre "eklektizm" iken; Doğan Hasol'un Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü'ne göre ve merhum Prof. Dr. Bülent Özer'in bizlere mimar-lık tarihi dersinde "seçmeci taklitçilik" olarak açıkladığı hâliyle "eklektisizm".

71

HER AKIMIN EN İYİSİNİ ALMAKFarklı felsefe ya da düşünce sistemle-rinin, sanat akımlarının, mimari üslup-ların, inanç sistemlerinin veya bilimsel yaklaşımların öne çıkan unsurlarının bir araya getirilerek yeni sistem ya da sistemler oluşturulması olarak açık-lanabilen eklektisizm, kelimenin tam anlamıyla "en iyiyi seçme" demek olan Yunanca εκλεκτικός (eklektikos) keli-mesinden geliyor. İlk olarak Antik Yu-nan ve Roma’da, felsefede karşımıza çıkıyor ve "her sistemin ya da akımın en iyisini almak" olarak tanımlanıyor. Eklektisizmi filolojide, bazı dövüş sa-natlarında, psikolojide ve güzel sanat-larda görmek mümkün. Mimarlıktaki yansıması ise 19'uncu ve 20'nci yüzyıl-larda görülüyor.

Eklektisizmde farklı tarihi dönemler-den, farklı mimari üsluplardan gelen "en iyi" ya da "seçilmiş" unsurlar bir araya getirilerek, yeni ve farklı bir so-nuç yaratılıyor. Antoni Gaudi tarafın-dan tasarlanan Barselona'daki Sag-rada Familia Kilisesi eklektisizmin en çarpıcı örneklerinden biri. Gotik ve Bi-zans katedrallerinin geleneklerinin do-

ğadan esinlenilen motifler ve formlar-la birleşmesi, renk ve ışığın da etkileyici kullanımıyla birlikte özgün, heykelsi ve zamansız bir başyapıt ortaya çıkıyor.

EN İYİLER HER ZAMAN EN İYİYE ULAŞTIRMIYORFakat farklı dönemlerin "en iyilerini" bir araya getirmek her zaman "en iyi-ye" ulaşmayı sağlamıyor; zira birbirin-den tamamen farklı ya da uyumsuz unsurları bir araya getirerek bir denge ve ahenk yaratmak son derece yaratıcı bir zekâ ve tasarım becerisi gerektiri-yor. Aksi takdirde sonuç bir üsluplar karmaşası veya tamamen üslupsuzluk oluyor. Bu tip örneklere son dönem-de ülkemizde de sıklıkla rastlıyoruz. Konutlar, ticari yapılar, kültür yapıları, konaklama yapıları, ulaştırma yapıları ya da dini yapılarda Selçuklu mimari-sinden devşirilen motifler ve bezeme-ler, Yunan tapınaklarının girişlerinden alınan Dorik ya da İyonik sütunlar ve üçgen alınlıklar, eski Türk evlerinin cumbaları ve saçaklarıyla bir araya ge-tirilmeye çalışılıyor. Ancak maalesef ki çoğu, üslupsuz ve mimari açıdan ge-lecek nesillere "bir değer" olarak akta-

ramayacağımız "kötü" sonuçlar olarak ortaya çıkıyor.

Mimaride bina ölçeğinden iç mekân ölçeğine geçtiğimizde de yine eklektik ya da eklektisist örneklerin çok revaç-ta olduğunu görmek mümkün. Eski ve yeni, Doğu ve Batı, gösterişli ve sade, karmaşık ve basit… Eklektik bir iç mekânda bunların hepsiyle aynı anda karşılaşabilirsiniz. Farklı dönem ve tarzlara ait mobilyalar, objeler, akse-suarlar ait oldukları gerçek dönemden koparak tamamen farklı bir bütünün parçası olur. Birbiriyle ilişkisi yokmuş gibi görünen objeler bir araya geldikle-rinde anlam kazanır.

BİR ARAYA GETİRİLECEK UNSURLARIN SEÇİMİ ÖNEMLİEklektik dekorasyonda, dengeli ve u-yumlu bir iç mekân ile karmaşık ve rahatsız edici bir iç mekân yaratmak arasında çok ince bir çizgi olduğunu unutmamak lazım. Bir araya getirile-cek unsurların dikkatli bir şekilde se-çilmesi son derece önemli. Burada bir diğer önemli husus da sadece tek bir mekân içinde değil, mekânlar arasındaki

72

EYLÜL 2018 DEKORASYON

geçişlerde de benzer etkiyi ve ahengi oluşturabilmek. Tarzınız bir odadan diğerine geçerken aniden değişiyorsa oluşan bu kopukluk, devamsızlık ve uyumsuzluk hissi yaratacaktır.

Eklektik bir iç mekânda, eski ile ye-ninin birlikteliği, farklı dönemlerin ve stillerin sakin ve dengeli karışımı, nötr arka plan renkleri, beklenmedik ve alışılagelmişin dışında malzeme ya da obje kullanımı; desen, biçim, doku veya renk ile "bir araya getirme", el yapımı objeler, sanat eserleri veya manevi değeri olan ögeler ile kontrast gibi unsurlar karşımıza çıkıyor.

RENK, BAŞLI BAŞINA BİR DENGELEYİCİDİR Yeni bir projeye başladığınızda üze-rinde çalışacağınız mekânı boş bir tuval olarak düşünmek yararlı olacak-tır. Bu boş tuval üzerinde yaratılacak olan farklı katmanlar derinlik etkisini artıracak ve mekânın yarattığı algıyı özgün hâle getirecektir. Eklektik de-korasyonda kullanılan tasarım ögeleri farklılıklarından ötürü karmaşık veya göz alıcı olacağından, gözü rahatlat-

mak ve algıyı artırmak için nötr arka plan renkleri gereklidir. Beyaz, gri ya da siyah, bu nötr fonlar için son de-rece uygundur. Arka planda renk-lerle birlikte farklı malzemeler de düşünülebilir. Örneğin, ahşap ya da doğal taşlar istenilen nötr fonu oluş-tururken, arka planın sıkıcı olmaması için gereken doku, çeşit ve uygulama alternatiflerine de sahiptirler. Ayrıca binyıllardır kullanılan bu malzemeler, birbirinden farklı dönem ve üslupla-rın ihtiyaç duyduğu zamanlar arası bir köprüyü oluşturmak için de idealdir.Renk, başlı başına bir dengeleyicidir. Nötr arka planın haricinde mekân içe-risinde kullanılan renkler, tasarımda birleştirici bir unsur olarak kullanıl-malıdır. Kullandığınız palet değişebi-lir; ancak tutarlı ve dengeli bir görsel için uyumlu tonlardan ve renklerden faydalanabilirsiniz. Böylece asıl vur-gulamak istediğiniz odak noktası ya da tasarımın bütünü, renk karmaşası içinde kaybolmaz.

ÖLÇEK, ORAN VE KOMPOZİSYON Burada da -diğer iç mekân tasarım-larında olduğu gibi- ölçek, oran ve

kompozisyon çok önemlidir. Denge ve simetri, beynimizin tasarımı ba-sitleştirmesine yardımcı olur. Tekrar-lanabilir ve tanımlanabilir desenler, odanın görsel kodlarını daha hızlı iş-lememize imkân tanır. Bunun sonu-cunda da estetik açıdan tatmin edici mekânları bulmamız daha olasıdır.

Tekrarlanan desenler ve biçimler mekânda ritim algısını da oluşturur. Bu ritim içerisinde yaratılacak farklı bir odak noktası veya kontrast oluştu-ran bir uygulama, tasarımda istenilen o beklenmedik etkiyi yaratır. Örneğin, bir şömine veya iddialı bir büyük obje bu iş için idealdir.

SINIR, SADECE HAYAL GÜCÜFarklı dönem ve üsluplardan gelen objeler, mobilyalar, halılar, resimler ya da başka bir mekâna kabul edil-meyen ögeler eklektik stilde bir ara-ya gelir. Kurallar elbette var; ancak özgürlük daha fazla. Seçerek, karış-tırarak ve eşleştirerek hayal ettiğiniz herhangi bir iç mekânı yaratabilirsi-niz. Unutmayın, buradaki sınır sadece hayal gücünüz…

73

EYLÜL 2018

ERDAL İŞLEYEN

"ÇAYSIZ SOHBET AYSIZ GÖKYÜZÜ GİBİDİR"Lokman Hekim'in, âb-ı hayat tarifini sele verdiği söylenir. İçindeki sırlı mayiler, kutlu bitkiler, gizli katkılar nedirbilinmez ama içinde muhakkakçay yaprakları vardır dersek, çay severlerin hiç itiraz etmeyeceği bir iddiada bulunmuş oluruz.

EYLÜL 2018

74

NESNELERİN KÜLTÜR TARİHİ

Eskiler "Çaysız sohbet aysız gökyüzü gibidir" sözüyle anılan çay için, "Leb-renk, Lebsûz ve Lebrîz olacak" derler. Yani, "dudak renginde, dudak yakacak sıcaklıkta ve bardağın ağzına, dudağı-na kadar dolu olması" bir standart ola-rak kayıtlara geçmiş zamanında. Bu üç özelliğe sahip bir bardak çayın, ihti-yaç anında müptelasına yaptığı etki-yi ancak Lokman Hekim'in iksiri sağla-yabilirdi hiç mübalağasız. Al rengi yüze aksedip güzelliğe, kıvama gelmiş sıcaklı-ğı soğuyan kalbe, içinde eriyen şeker ise muhabbetin lezzetine geçer.

ÇAYIN MUCİDİ ÇİNLİLER Çaya hakkıyla önem verme kudreti Uzakdoğululara, özellikle Çinlilere ya-kıştırılır; ilk kez içilmesi de Çinlilerin marifetidir. Çayın bilinen en eski kul-lanımı milattan önce 2737 yılına denk geliyor. Çinli hekimler ilaç niyetine ba-zı karışımlarda çaydan yararlanıyor. Karışımlardan ayrı, tek başına kayna-tılıp içme alışkanlığı ise milattan önce

10'uncu yüzyılda görülüyor. Dolayısıyla ilk kullanımından sonra 1700 yıl boyun-ca sabırla yıldızının parlayacağı günleri bekleyen çay, nihayet bugün bildiğimiz hâliyle tüketiliyor.

Rivayet o ki; Çin'in kadim imparatorla-rından Shen Yung, tesadüfen çay yap-raklarının suya düşüşüne ve suya renk verişine şahit olur. Bundan oldukça etkilenen imparator, yine rivayete göre 7 yıl boyunca o bölgede kalarak sürekli çay içer. Böylece çay, içecek olarak yay-gınlaşır.

YEDİ YUDUM ÇAYÇayın mucidi olan Çinliler, merasim-lerde hürmetle içtikleri bu kutlu sıvının yeni demlenme şekillerinin icadı için hayatını harcayan Lu Tong gibi mün-zeviler de yetiştirmiştir. 8'inci yüzyılda yaşayan Lu Tong'un, Thomas Edison'ın ampulü icadında sergilediği azme eş bir iştahla çay demleme usulleri üzerinde 40 yıldan fazla çalıştığı söyleniyor.

EYLÜL 2018

75

Lu Tong'un uzmanlaştığı demleme usulleri dışında çaya yazdığı şiirleri de mevcut."Yedi Yudum Çay" şiiri en bili-nen eseri olarak bugüne ulaşmış.

"İlk yudum dudaklarımın ve ağzımın pasını alırİkincisi yalnızlık üzüntüsünü alır götürürÜçüncüsü ruhumun kuru kaynaklarını harekete geçirip …..nice hikâyeler anlattırırDördüncüsüyle hayatın acıları tenimden ter olur uçarBeşincisiyle kaslarım dinlenir, kemiklerim yumuşarAltıncısıyla ölümsüz atalarıma giden yolu bulurumYedinci yudum; almayayım kalsın! AlsaydımTaze rüzgârın kanatlarımı okşadığını duya-caktım"

Lu Tung kadar olmasa da 8'inci asırda çay üzerine çalışan Lu Yu, "Çayname" adlı hacimli eseriyle çay hakkında ilk "kitap sahibi millet" olma şerefini yine Çinlilere bahşetmiş.

"ÇA", "CHA", "TÊ" VE NİHAYET "TEA"Etimolojik kökenine bakacak olursak çay kelimesi Çin lehçesi olan Man-darin'den bize geçmiş. Bu bitkiye "ça", nidasıyla seslenmişler. Kelime-nin Latin harfleriyle yazılışı ise "cha". 17'nci yüzyılda çayı Avrupa'ya taşıyan Hollandalı tüccarlar ise bu söyleyişi "tê" sesiyle karşılamışlar. Hemen bü-tün Avrupa dillerine "tea" olarak geç-mesinin sebebi de işte bu nâkil. Avru-pa çayla 1606 yılında tanışırken, Hol-

landa ve Fransa 1635 yılından itibaren Avrupa'nın çay tüketimine öncülük etmeye başlar.

Bilinen ilk demlik örneklerinin Çin'den Avrupa'ya ulaşması 1650'yi bulur. Bugün New York olarak bilinen o za-manki adıyla New Amsterdam'a göçen Hollanda kolonileri, Amerika'nın ilk çay tiryakileri olur. 1753 yılında ise çay, camelia sinensis bilimsel adıyla biyoloji kitaplarına kaydedilmiştir.

İNGİLİZ İCADI: BEŞ ÇAYI Çay tutkunu bir başka millet olan İngilizler, çayı Çin'den hayli geç keş-fetmelerine rağmen çayın kıymeti-ni bilen, günün belli saatine adını vererek "beş çayı" geleneğini oluştu-ran krallık olmuştur. 1800'lü yıllarda Britanya tahtında oturan Kraliçe Vik-torya, sabah ve akşam olmak üzere iki öğün yemek yer, özellikle akşam yemeklerini hayli geç saatte alır. Buna uymak zorunda olan Bedford Düşesi Anna, diyabet hastası oldu-ğu için yemek saatlerinin araların-da açlıktan baygınlık geçirince saat 5 civarı odasına çay ve atıştırma-lık yiyecek almaya başlar. Zamanla arkadaşların da çağırıldığı bu seans-lar Kral Edward'ın da hoşuna gider ve nihayetinde "çay partileri" gele-nek hâline gelir.

Hollandalıların evlerinin bahçelerin-de çay içme geleneğinin ticari mekân olarak "çay bahçeleri"ne dönüşmesi de yine İngiliz marifetidir.

ÇAYI İÇEN İLK TÜRK HOCA AHMET YESEVİTürklerin çayla tanışması ise Avru-pa'dan hayli sonra 19'uncu yüzyıl civa-rıdır. Ancak "İlk çay içen Türk kimdir?" derseniz, bunun cevabı çok daha eski-de. Kazan Tatar Türklerinden dil âli-mi Abdül'l-Kayyûm Nâsırî, "Fevakihü'l–Cülesâ" (Meclislerin Meyveleri) adlı eserinde, 12'nci yüzyılda Kazakistan'da yaşayan Hoca Ahmet Yesevi'nin çayı içen ilk Türk olduğunu kayda geçirmiş. Nâsırî, Hoca Ahmet Yesevi'nin misafir olduğu Türkmen komşunun evinde içti-ği sıcak çayın, yorgunluğunu giderdiği-ni ve "Hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar" diye dua ettiğini naklediyor.

ANADOLU, ÇAYI ÇABUK BENİMSİYORÇay, Hoca Ahmet Yesevi'den yüzyıllar sonra Osmanlı'nın son demlerinde Ana-dolu'ya ulaşır. Çayın bu topraklara gelişi neredeyse 19'uncu yüzyılın son zaman-larını bulur. Bu kavuşma, İstanbul'da yeniliğe açık bazı esnafın, methini duy-dukları bu içeceği az miktarda ithal ede-rek dükkânlarında ikram etmeleriyle başlar. "Deneysel tatlar" çeşidi olarak çarşılarda dolaşan bu şifalı içecek halk arasında hızla yayılır. Bin yıldır kahve tiryakisi olan Anadolu halkı, çayın tadını çabuk benimser.

ÇAY RİSALESİ1819'da Edirne'de doğan Hacı Meh-med İzzet Efendi, Hicaz'da Vali Vekilliği, Suriye'de Merkez Mutasarrıflığı, Basra Valiliği gibi farklı görevlerde bulunan bir devlet memurudur. Bir çay tutkunu

76

EYLÜL 2018 NESNELERİN KÜLTÜR TARİHİ

olan Hacı Mehmed İzzet Efendi'yi göre-vi gereği hasbelkader tanıyanlar ondan çoğunlukla şikâyetle bahsederler. Haz-retin, devlet hizmetiyle, vazifeyle, vila-yetle hiç alâkadar olmamasından, ziya-retçilerine makam odasında bizzat yaktığı semaverden çay ikram etmede ısrarcı olmasından yakınırlar.

Çaya düşkünlüğüyle ünlenen Hacı Mehmed İzzet Efendi, kaleme aldı-ğı "Çay Risalesi" kitabında 1844 yılın-dan beri çayla iç içe olduğunu ve çayı bizzat yetiştirdiğini kaydediyor. Çayın serencamından yeşil çayın sıkça esne-me ve ağız kamaşması yaptığına, kal-be heyecan, uzuvlara titreme, vücu-da zafiyet verdiğinden sütlü çay içme âdetinin nereden geldiğine kadar çay hakkında birbirinden acayip malumat-lar da naklediyor. Hacı Mehmed İzzet Efendi'nin risalesin-

de, çay esnafından bazı açgözlü hilekâr-ların kötü uygulamaları için yaptığı yerinde uyarılar bugün bile geçerliliğini koruyor.

RİSALEDEN BİR ANEKDOT…"Çay içen bazı sorumsuz kişilerin kul-lanılmış çay satın alarak bunu tazesiy-le karıştırdıkları işitilir. Tiryakilerin sağ-lığına zararlı olan bu usulden şiddetle kaçınılmalıdır. Bazı çay satıcılarının da kullanılmış çayın yapraklarını kurut-tuktan sonra yeniden satışa sundukları yahut da taze çay ile karıştırdıktan son-ra kapaklı kutularda satma yoluna baş-vurdukları işitilmektedir. Bu yolsuzluğu anlamak kolaydır. Zira kullanılmış çay pis kokuludur ve yaprakları biraz açıl-mış durumdadır. Üstelik haşlandığında beklenen etkiyi ve rengi suya vermez. Bu gibi çayların satın alınmasından sakınıl-malıdır. Aksi takdirde çay içmekten umu-

lan fayda elde edilemeyeceği gibi, zarar görülür." (Çay Risalesi Sf. 44)

FİDANLAR ÇİN'DEN GELİYORBURSA'DA EKİLİYOROsmanlı'da çay yetiştirmeye yönelik bilinen ilk ciddi girişim Sultan Abdül-hamid dönemine rastlıyor. 1892'de yayınlanan "Coğrafyâ-yı Sınai ve Tica-ri" adlı kitapta, dönemin Ticaret Na-zır-ı Esbakı İsmail Paşa'nın aracılığıy-la Çin'den getirilen çay fidanları ve tohumlarının Bursa’da ekildiği anlatılı-yor; ancak zirai koşulların uygun olma-ması nedeniyle sonuç alınamadığı da not ediliyor.

Osmanlı arşivlerinde daha sonra bulu-nan ve Osmanlı'da çay tarımına iliş-kin ilk arşiv belgesi olarak kabul edilen belgede ise tohumların Japonya'dan getirtildiği belirtiliyor.

77

EYLÜL 2018

ÇAY VE EDEBİYATÇay, tarih boyunca bu topraklarda sofrada olduğu kadar sanatta, şiirde, edebiyatta da yer almış, dilden dile yayılmıştır. Cemal Süreya'nın; "İki çay söylemiştik orada, biri açık/Keşke yalnız bunun için sevseydim seni" dizesi yeni neslin en sevdiği örneklerden biridir.

Ya da üstad Necip Fazıl, "Zindandan Meh-met’e Mektup" şiirinde, "Çaycı, getir ilaç kokulu çaydan/Dakika düşelim senelik paydan" diyerek çay ile geçen zaman-dan dem vurmuştur.

Sezai Karakoç da çaya mısralarında ge-niş yer veren bir başka usta şair;

"Başköşeyi kim aldı, kime verdin?Bir bardak soğuk su gibidir onlarEllerinin uzandığı her masada taş gibi bir çay.Bizim içtiğimiz çay da çaydır.Çarpık dudaklı, ezik gözlü allı mavili çaylarŞehirlerden çok güneş vardır o çaylardaO çaylar dağları bin parça eder getirir.Yaşamayı çağıl çağıl getirir.Dans eden bir kadının ayak bilekleri gibidir onlarJudy Garland gibi çay, kan gibi çayO çaylardan su içenlerin gözleriBenim çay bardağımda senin gözlerin olurSenin gözlerin sizin çay bardağınızda."

Türk edebiyatının en iyi öykü yazarla-rından biri olan Sait Faik Abasıyanık ise "Semaver" adlı eserinde, çay dem-lenen evlerdeki mutedil tevekkülü tas-vir eder:

"Anası sabah namazı okunurken Ali'yi uyandırdı. Kızarmış ekmek kokan odada semaver ne güzel kaynardı. Ali semave-ri, içinde ne ıstırap, ne grev, ne de patron olan bir fabrikaya benzetirdi. Onda yal-nız koku, buhar ve sabahın saadeti imal edilirdi. Ali'nin annesine ölüm, bir misa-fir, bir başörtülü, namazında niyazında bir komşu hanım gelir gibi geldi. Sabah-ları oğlunun çayını, akşamları iki kap yemeğini hazırlaya hazırlaya akşamı edi-yordu."

TÜRKİYE İLK SIRADAÇin'de doğup Hint'i, Asya'yı, Avrupa'yı gezip nihayetinde ülkemize gelen bu şifalı içecek, bugün en çok ülkemizde tüketiliyor. 2017 yılında Çin'de düzen-lenen Uluslararası Çay Kongresi için hazırlanan 'Dünya Çay Raporu', bu alanda birinciliği kimseye kaptırmaya-cağımızı tescil eden bir çalışma olarak dünyaya sunuldu. Titiz bir çalışmanın ürünü olan rapora göre, dünyada kişi başı en çok çay tüketen ülkeler sıra-lamasında 3,5 kilogram ile Türkiye ilk sırada yer alıyor.

78

EYLÜL 2018 NESNELERİN KÜLTÜR TARİHİ

AYIN KİTAPLARI

Türk mimarisinin en önemli zenginliklerinden biri de gerek mimarlar gerekse mimarlık tarih-çileri arasında, alanında uzman/yetkin olmanın ötesine geçip "entelektüel" diyebileceğim seviye-ye ulaşmış çok sayıdaki ismin varlığı. Bu neden-ledir ki Türk mimarisinin öne çıkan isimlerinin kitaplarını, söyleşilerini okuduğumuzda veya dinlediğimizde "teknik detaylara boğulmuş sıkıcı mesleki metinler" değil; kültürle, tarihle, dinle, sosyolojiyle, felsefeyle harmanlanan ufuk açıcı düşüncelerle karşılaşıyoruz.Bahsettiğim "öne çıkan" isimlerden biri de Uğur Tanyeli. Mimarlık tarihçiliğinin günümüzdeki kıymetli temsilcilerinden olan Tanyeli ismine akademiden, dergilerden, sempozyumlardan, sergilerden aşinayız zaten. Bir de kitaplardan elbette. Yakın zamanlarda o kitaplara bir yenisi daha eklendi: "Toplumsal Hafıza, Mimarlık, Tarih ve Kuram: Uğur Tanyeli ile Söyleşi".Tanyeli'nin doktora danışmanlığını yaptığı sosyo-log Erhan Berat Fındıklı'nın 2015 yılında hocasıy-la gerçekleştirdiği söyleşilerin toplandığı kitap, Tanyeli'nin mesleki hayatından olduğu kadar 1970'lerden günümüze mimarlık eğitiminden ve ortamından da zengin kesitler sunuyor. Ancak sadece geçmişle sınırlı bir söyleşi değil okuduğu-muz, bugüne ve geleceğe dair yorumlar, güncel

kavramlar ve mimarlık tarihi yazını üzerine ko-nuşmalar da var. Ancak nihayetinde biyografik bir söyleşi metni mevzubahis; Uğur Tanyeli'nin yaşantısından ve düşünce dünyasından kesitler sunuyor. Karşılıklı tartışmaların, itirazların, dü-zeltmelerin varlığı ise iki insanın sohbetine tanık olduğumuz gerçeğini sürekli canlı tutuyor.Kitapta çok sayıda tanıdık isme rastlamak mümkün. Sayfalar ilerledikçe Seyfi Arkan, Turgut Cansever, Sedad Hakkı Eldem, Süheyl Ünver, Ekrem Hakkı Ayverdi, Rıfat Osman, Semavi Eyice, Doğan Kuban, Gülru Necipoğlu gibi isimleri Tan-yeli'nin gözünden görüyorsunuz. Tanyeli, kimi zaman bir polemiğin, anekdotun, anının izini sürerek akademinin görünmeyen yüzlerinden inşaat sektöründeki gelişmelere kadar pek çok konuyu derinlikli biçimde önümüze seriyor. "Deneyimler, Etkinlikler, Uğraşlar" ve "Mimarlık Sorunsalları ve Mimarlık Tarihi Tartışmaları" başlıklı iki ana bölümden oluşan kitabın genel okuyucu kitlesi için en ilginç gelecek kısmı, Tanyeli'nin Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki yıllarını anlattığı bölümler olsa gerek. Öğrenci profillerinden dönemin hocalarına uzanan çeşit-lilikte analizler ve Güzel Sanatlar Akademisi ile İstanbul Teknik Üniversitesi karşılaştırılması, dö-nemin gençlik/akademik ortamına ilişkin ilginç şeyler söylüyor. Ve Tanyeli başkalarına çuvaldız batırırken, kendini iğnelemekten de geri durmuyor:"Hiç kimse sadece mutlak iyiliği temsil etmiyor. Herkes olağan insan. Bir tarafında defektler, zaaflar, diğerinde ilginç özellikler var, aynı za-manda çok alelade özellikler de taşıyor. Ben de dâhil böyle. Hiçbirimiz sandığımız kadar pırıltılı ve temiz yazık ki değiliz."Yalnızca "mimarlık tarihçisi" olmanın çok ötesine geçmiş Uğur Tanyeli'nin bu nehir söyleşisi, bir dönemin panoramasını önümüze sermesiyle tarihi bir vesika niteliği de taşıyor ve her kesim tarafından okunmayı hak ediyor.

TANYELİ'NİN HAFIZASINDAKİ TÜRKİYE

Yalnızca bir "mimarlık tarihçisi" olmanın çok ötesine geçmiş Uğur Tanyeli'nin "Toplumsal Hafıza, Mimarlık, Tarih ve Kuram" başlıklı nehir söyleşisi, bir dönemin panoramasını önümüze sermesiyle tarihi vesika niteliği taşıyor ve her kesim tarafından okunmayı hak ediyor.

TURGAY BAKIRTAŞ

80

EYLÜL 2018

Avanzade Mehmed Süleyman, 1871 yılında Beşiktaş/İstanbul'da dünyaya geldi. 1922 senesinde yine İstanbul'da hayatını kaybetti. 1890 yılında Beşiktaş'ta Askeri Rüştiyesi'ni bitirdikten sonra 1893 senesinde Tıbbiye Mektebi'nin Eczacılık Bölümünden mezun oldu. Bir süre Haydarpaşa ve Yıldız Hastanelerinde görev yaptı. Çeşitli dergilerde yazılar kaleme almaya, kitaplar yayımlayama başladı. Bu dönemde yayımladığı dergilerden Afiyet 8 bin, Güzel Prenses ise 12 bin tiraja ulaştı. 1918 yılında çocuklara yönelik Hür Çocuk isimli bir dergi çıkardı. Ahmet Mithat'ı izleyerek başta sağlık olmak üzere hemen hemen her konuda (polisiye romanlar, yemek kitapları, atasözü kitapları, tarih incelemeleri... vb.) halka yönelik kitaplar yazdı ve halk için yabancı kaynakları Türkçe diline kazandırdı. Gizli Lisan, işte bu "bereketli" yazarın önemli kitaplarından biri. Eşiz güzellikteki bir âleme, çiçeklerin âlemine giriş mahiyetinde bir eser; özümüzde saklı olan cevheri tekrar ortaya çıkarmaya, bu çiçekleri tanıyıp bizlere lisân-ı hâl ile neler fısıldadıklarına kulak vermeye davet eden bir eser.Gizli Lisan - Çiçeklerin Lisanı / Avanzade Mehmed Süleyman / Büyüyenay Yayınları / 102 sayfa

Dillere destan bir kütüphanesi olan, yaşadığı dönemde gazetelerde kendisiyle ilgili çok sayıda söyleşi yayınlanan Tahir Harîmî Balcıoğlu'nun kaleme aldığı "Medeniyet Tarihinde Kütüphaneler" adlı kitabı, okuruyla ilk kez buluştuğu 1931 yılında büyük ses getirmişti. Bu önemli eser, Büyüyenay Yayınları tarafından çeşitli eklemeler de yapılarak yeniden yayınlandı. Tahir Harîmî'nin bu eseri, kitap ve kütüphaneler konusunda ilk örnek çalışmalardan biri. Yazar, kitabın çağrıştırabileceği bütün alanlarda sistematik bir şekilde çalışarak ortaya bu muazzam kitabı çıkarmış. Kütüphanelerin insanlık tarihi ve medeniyetler için ne anlam taşıdıkları, insanlık tarihinin meydana gelmesinde üstlendikleri önemli görevi ve medeniyetleri nasıl inşa ettiklerini anlatan eser, medeniyetleri sağlam temeller üstünde yükselten şeyin ilim ve kitap olduğu bir medeniyet tarihi perspektifiyle dile getirilmiş. Medeniyet Tarihinde Kütüphaneler /Tahir Harîmî Balcıoğlu/ Büyüyenay Yayınları/ 715 sayfa

Kırmızı Kedi Yayınları 10'uncu yılında yeni dizilerle yayın kataloğunu genişletmeye devam ediyor. ŞEHİRLERARASI dizisinin ilk kitabı ise Said Naum-Duhanî'nin kaleme aldığı, Cemal Süreya'nın çevirdiği "Eski İnsanlar Eski Evler: 19.Yüzyılda Beyoğlu'nun Sosyal Topoğrafyası". Kitap, Beyoğlu'nun ve dünün Cadde-i Kebir'i İstiklâl Caddesi'nin, geç dönem Osmanlı ve erken dönem Cumhuriyet modernleşmesi etrafında şekillenen kentsel ve sosyal dönüşümünün tanıklığını yapan, 19'uncu yüzyıl İstanbul'unda ticaret burjuvazisinin yerleşim çevrelerini ele alan değerli bir kaynak. Çelik Gülersoy'un "Turing Kulüp"te uzun yıllar birlikte çalıştığı ustası ve yakını Said Naum-Duhanî için kaleme aldığı dokunaklı yazısında ifade ettiği gibi, "Beyoğlu'nun iki ana caddesi üzerindeki yapıların birçoğunu kapı kapı, yapılış ve içlerindeki hayatın kısa hikâyeleriyle veren, Türkiye'de bir ikincisi yazılmamış orijinal bir eser."Eski İnsanlar Eski Evler - 19.Yüzyılda Beyoğlu’nun Sosyal Topoğrafyası / Said Naum-Duhani / Çev: Cemal Süreya / Kırmızı Kedi Yayınevi / 228 sayfa

ÇİÇEKLERİN GİZLİ LİSANI

BİR MEDENİYET GÖSTERGESİ OLARAK KİTAP

KAPI KAPI BEYOĞLU

81

EYLÜL 2018

KÜLTÜR SANAT DURAĞI

ANADOLU'NUN EN ESKİ MOLA YERİYontma Taş Çağı ile Buzul Çağı'na ait kalıntılar ve aletlerin bulunduğu Kahramanmaraş'taki Direkli Mağarası'nın, o çağlarda Doğu Akdeniz'den Orta Anadolu'ya giden insanların mola noktası olarak kullanıldığı belirlendi.Merkez'e bağlı Döngel Mahallesi'nde bulunan Direkli Mağarası'nda, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Cevdet Merih Erek'in girişimiyle 2007'de başlayan

kazılar devam ediyor. Erek başkanlığında yürütülen çalışmalara, Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinin yanı sıra üniversite öğrencileri de katılıyor.Kazı Başkanı Erek, Direkli Mağarası'nda yürütülen kazılarda her yıl yeni bulguların ortaya çıktığını, bunun da Anadolu arkeolojisine önemli katkılar sağladığını söyledi. Erek, mola noktasını Mağara'da ortaya çıkan bulgulara göre tespit ettiklerini dile getirerek, "Çünkü Orta Anadolu'ya ait opsidyenden yapılmış dilgilerin Direkli Mağarası'ndan çıkıyor olması, ayrıca Doğu Akdeniz kökenli olan deniz kabuklularının boncuk olarak burada bulunması, insanların Orta Anadolu ve Doğu Akdeniz arasında gidiş gelişleri sırasında Direkli Mağarası'nı kullandığının en önemli kanıtıdır" dedi.

Gönül adamlığı, dostluğu, derinliği, samimiyeti ve inceliğiyle sayısız insanı etkileyen Fethi Gemuhluoğlu'nun "dostluk" anlayışından yola çıkılarak ilk kez düzenlenecek Uluslararası Dostluk Kısa Film Festivali başvuruları sürüyor. Cumhurbaşkanlığının himaye ettiği, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin desteklediği festival, Balkon Film tarafından organize ediliyor. Festivalin genel sanat yönetmenliğini Mehmet Lütfi Şen üstlenirken, festival direktörlüğünü Faysal Soysal yapıyor. Sinemaseverleri 14, 15 ve 16 Aralık'ta ağırlayacak Uluslararası Dostluk Kısa Film Festivali'nin başvuruları www.dostlukfilmfestivali.com adlı internet sitesi üzerinden alınıyor.Festivalin "Kısa Metraj Film Yarışması" kategorisinde birinciye 40 bin, ikinciye 20 bin, üçüncüye ise 12 bin TL ödül verilecek. Yarışma kapsamında ayrıca bir kısa filme 15 bin TL değerinde "Fethi Gemuhluoğlu Dostluk Ödülü" verilirken, üç film de 5'er bin TL değerinde mansiyon ödülü almaya hak kazanacak. Uluslararası Dostluk Kısa Film Festivali başvuruları 15 Ekim'de sona erecek.

Yönetmen Osman Nail Doğan'ın "Güvercin Hırsızları" filminin dünya prömiyeri, 24'üncü Saraybosna Film Festivali'nde yapıldı. Bosna Hersek'in başkenti Saraybosna'daki Tarihi Ulusal Tiyatro'da düzenlenen gösterime yönetmen Doğan'ın yanı sıra film ekibi ve çok sayıda Saraybosnalı sinemasever katıldı. Saraybosna Film Festivali'nin ana kategorisinde yarışan film, izleyicilerden büyük beğeni topladı. Anadolu'nun bir köyünde iyi niyetli iki kafadar "güvercin hırsızı" olan Mahmut ve İsmail'in başından geçen türlü olayları konu alan film, taşrada geçen bir fedakârlık hikâyesini anlatıyor. TRT'nin de ortak olduğu filmin yapımcılığını Sinan Sertel ve Turgay Şahin üstlenirken, görüntü yönetmenliğinde "Dağ 2" filminden tanınan Mehmet Başaran'ın imzası bulunuyor. Müzikleri Ali Saran'a ait olan "Güvercin Hırsızları"nda Seyit Nizam Yılmaz, Mert Buğra Tataroğlu, Kutay Sandıkçı, Gökhan Yıkılkan ve Burçin Sezen başrolleri paylaşıyor.

GÜVERCİN HIRSIZLARI BOSNA'DA

BANA DOSTLUĞUN FİLMİNİ ÇEKEBİLİR MİSİN?

Trabzonlu Papaz Gennadios'a ait, 13'üncü yüzyıla tarihlenen Homeros'un 260 sayfalık "İlyada Destanı", Topkapı Sarayı'nda Fatih Sultan Mehmet’in kütüphanesinde muhafaza ediliyor. İlyada Destanı'ndaki yazıların yanında dipnot şeklinde açıklamalar bulunuyor. 260 sayfadan oluşan İlyada Destanı'nın tahta üzerine baskıyla yapılmış geometrik şekiller içeren kahverengi deri cildi, klasik Yunan cildi özelliğini taşıyor. Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşçı, Fatih Sultan Mehmet'in kitaplarının bir kısmının şehzadelik döneminde elde edildiğini, bir kısmının ise fetihten sonra ele geçen kitaplar olduğunu belirterek, "Bu kitaplardan bir tanesi de İlyada Destanı. O kitap, Fatih Sultan Mehmet tarafından kütüphanesine kazandırılıyor. Ardından Topkapı Sarayı’nda muhafaza ediliyor ve günümüze ulaşıyor" dedi. Fatih Sultan Mehmet'in, Homeros'un İlyada Destanı'nı rahatlıkla okuyabilecek derecede Grekçeye hâkim olduğu biliniyor. Bu yılın "2018 Troya Yılı" olması nedeniyle kitabın görselleri Çanakkale'de kurulacak olan yeni müzede sergilenecek.

800 YILLIK DESTAN

SENİNLE BAŞIMDERTTE

Çok sayıda unutulmaz bestesiyle müzik tarihimize adını yazdıran sanatçı Selami Şahin'in en güzel şarkıları, canlı orkestra ve güçlü oyuncu kadrosu eşliğinde "Bir Selami Şahin Müzikali: Seninle Başım Dertte" ismi altında seyirciyle buluşuyor. Müzikal, 80'li yılların renkli, eğlenceli ve romantik zamanlarını nostaljik sahnelerle birleştirerek izleyiciyi zaman yolculuğuna çıkarıyor. Oyuncu kadrosunda Toprak Sağlam, Lider Şahin, Suna Keskin, İsmail Düvenci, Hakan Altıner, Burçin Bildik, Elhan Tok, Cenk Tunalı, Anıl Yülek ve Öncil Aktarıcı'nın yer aldığı; yönetmenliğini Damla Cercisoğlu, senaristliğini Yavuz Hakan Tok'un yaptığı müzikalin ilk gösterimi İstanbul'da gerçekleşmişti. Türkiye turuna çıkmaya hazırlanan müzikalin sıradaki ayağıysa Bursa. 8 Eylül Cumartesi akşamı saat 21.00'de Bursa Kültürpark Açıkhava Tiyartrosu'nda sahne alacak müzikal hakkında şimdiden olumlu yorumlar yapılıyor.

82

EYLÜL 2018

ARAPÇAYI KEŞFEDİN!

Basın Yayın Birliği tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen "Uluslararası İstanbul Arapça Kitap Fuarı", 1-9 Eylül tarihleri arasında Yenikapı'da gerçekleştirilecek. Türkiye Basım Yayın Meslek Birliği, Uluslararası Arapça Kitap Yayıncıları Derneği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla Avrasya Gösteri ve Sanat Merkezi’nde kitapseverlerle buluşacak olan fuarın bu yılki sloganı "Yeni Bir Dünya Keşfet" olarak belirlendi. Sultanahmet'te yapılan tanıtım toplantısında Basın Yayın Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Emrah Kısakürek, fuarın bu yıl geçen yıllara göre daha başarılı ve verimli geçeceğini söyledi. Fuara bu yıl Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan, Cezayir, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan, Sudan, Fas, İngiltere, İtalya, İran ve Irak'tan 200'den fazla yayımcının katılması bekleniyor.

Pera Müzesi, Galatasaray Lisesi'nin kuruluşunun 150'nci yılı kapsamında mimari, sanat tarihsel ve sosyokültürel bağlamda çok katmanlı bu okul etrafında kurgulanan "Mektep Meydan Galatasaray" adlı bir güncel sanat sergisi düzenliyor. 14 Eylül-25 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek, küratörlüğünü Çelenk Bafra'nın yaptığı sergi, bugün hâlâ mezunlarının "mektep" olarak andığı kurumun adına, binanın köklü geçmişine ve okul vasfına referansla "mektep" başlığını benimsiyor. Mektep Meydan, başlığındaki kelime oyunuyla hem mektebin kaçınılmaz olarak eklemlendiği Galatasaray Meydanı'na atıfta bulunuyor hem de Galatasaray Lisesi'nin binasını, bahçesi ve duvarlarıyla günümüz sanatçılarının buluşup tartışacakları düşünsel bir meydan olarak betimliyor. Sergi, mektebin içindekileri sanatçıların gözünden "meydan"a çıkarıp sanat aracılığıyla tartışarak kamuya açmayı hedefliyor.

PEDALLAR ÇOCUKLAR İÇİN DÖNECEK

Antalya'nın turizm tanıtımlarına iş kadınlarının katkısını sağlamak üzere festivaller hazırlayan Kadınlar Çiçek Açıyor Platfomu (IWAB) ile Avrupa Bisiklet Dernekleri Federasyonu'nun Türkiye'deki tek üyesi Bisikletliler Derneği'nin hazırladığı IWAB 3'üncü Uluslararası Antalya Turizm ve Bisiklet Festivali, 7-8-9 Eylül tarihlerinde Köprülü Kanyon Milli Parkı'nda gerçekleştiriliyor. Antalya'nın güzelliklerine, tarihi ve kültürel değerlerine dikkat çekerek kentin uluslararası boyutta tanıtımına ve alternatif turizm seçeneklerine katkı sağlamak amacıyla düzenlenen festivalin konusu "Alternatif Eko Turizm ve Bisiklet Turizmi", teması ise "Kekik Kokusu" olarak belirlendi. Kadınlar Çiçek Açıyor Platformu, Bisikletliler Derneği'nin başlatmış olduğu "Köy Okullarına Bisiklet Projesi"ni de festivalin sosyal sorumluluk projesi olarak devam ettirecek. Festival kapsamında, gelirden ayrılan bütçenin yanı sıra ek sponsorluklarla bölge köy okullarına bisiklet bağışlanacak.

Kitapseverlerin her yıl büyük bir heyecanla beklediği, Türkiye'nin entelektüel hayatını besleyen sahaf geleneğini diri tutmak amacıyla düzenlenen ve sayıları her geçen yıl artan sahaf festivallerinin ilklerinden biri olan Beyoğlu Sahaf Festivali, bu yıl 25 Eylül-7 Ekim tarihleri arasında 12'nci kez düzenleniyor. Taksim Meydanı'nda okurlarla buluşacak olan festivale yaklaşık 80 sahaf katılacak.

BEYOĞLU'NDA KİTAP KOKUSU

MEKTEBİN MEYDANINDA

İSTANBUL NEFES ALIYORHer yıl birçok değerli müzisyeni dinleyicilerle buluşturan Uluslararası Klarnet Festivali'nin yedincisi 8-17 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Daha önce George Dalaras, Giora Feidman, Trilok Gurtu, Ivo Papazov, Natacha Atlas gibi isimleri ağırlayan festivalde yine sürprizlerle dolu bir program müzikseverleri bekliyor. "İstanbul nefes alıyor" sloganıyla yapılacak 7'nci Uluslararası Klarnet Festivali'nin sanat yönetmenliğini üstlenen klarnet virtüözü Serkan Çağrı, festivale ilişkin yaptığı bilgilendirme toplantısında şunları söyledi:"15 Eylül’de Goran Bregoviç, 16 Eylül'de Buika, 17 Eylül'de Despina Vandi konserleri Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde yapılacak. Cem Karaca Ustaya Saygı Konseri, Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu'nda gerçekleşecek. İsmail Lumanovski, Dzambo Agusev Orkestra ve Suzan Kardeş'in konserleri 13 Eylül'de CRR'de olacak. Konser salonu dışındaki etkinlikler ise meydanlarda, tramvaylarda, şehrin en görünür noktalarında gerçekleşecek. Mesela, Maçka Parkı'nda Grup 27 ve genç arkadaşlarımız sahne alacak. Kadıköy ve Beşiktaş iskelelerinde yine genç müzisyen kardeşlerimiz yer alacak."

83

EYLÜL 2018

0850 532 6000

%85’i Yeşil AlanSosyal İmkânlar Huzurlu Bir Yaşam

Müşteri HizmetleriAydur İnşaat Güvencesiyle

www.aydur.com www.basaktepeevleri.com

“ Özlenen Mahalle Hayatı “

233X275MM_TOKI_KAMPANYA_ILAN.pdf 1 31.08.2018 15:49