felsefe •• dunyisamveri.org/pdfdrg/d00615/1993_7/1993_7_bolaysh.pdf · 2015-09-08 · 8) ezop~...
TRANSCRIPT
••
FELSEFE DUNY ASI SAYI: 7
Sahibi: Türk Felsefe Derneği
Adına Başkan
·Prof. Dr. Necati ÖNER
• Sorumlu Yazı İşleri
Müdürü: Prof. Dr. Ahmet lNAM
• Y~zı Kurulu:
Prof. Dr. Necati ÖNER Prof. Dr. Kenan GÜRSOY
Prof. Dr. Ahmet lNAM Doç. Dr.
Sabri BÜYÜKDÜVENCl Ar§. Gör. Dr. Recep KIUÇ
Aq. Gör. Hüseyin TOPDEMİR
Ar§. Gör. Erdal CENGlZ
• KDV dahil
Fiyatı: 20.000 Yıllık Abone: 80.000 Abone olmak için Vakıflar Bankası Kızılay Şubesiİıdeki 200 73 ll numaralı hesap
• Dizgi
Nehir Dizgi Üniteleri 425 69 09
ANKARA •
Baskı Gümüş Matbaacılık Ltd. Şti.
1993/ANKARA •
Mektuplaşma Adresi: P.K. 21-Yenişehir
ANKARA
üç AYDA BİR ÇIKAR MART 1993
İÇİNDEKİLER
NecatiÖNER
Kavram ................................................... 2
Ahmet !NAM Çevreyi Beden Aracılıgıyla Okumak: Beden Bilgeliğine Giriş Olarak SpoL ............ 6
Süleyman Hayri BOLAY:
· tsrnail Fen ni Ertuğrul ............... -................ ll
Murtaza KORLAELÇİ i .. ·
Taşköprülüzade ve Katip Çelebi ye Göre Tüfk Kültüründe Felsefenin Yeri ................ 26
L.WlTTGENSTEIN
Ahlak .................................................... 34
Sabri BÜYÜKDÜVENC1 :.
Eğitim'de Gizil Faktörlerin Gücü ............... .43
Sabri BÜYÜKDÜVENCİ: Power of Elusive Factors in Education ........ 47
Vahdettin BAŞÇI
Aquino'lu Thomas'da Tanrı Anlayışı •........... 51 //
Erdal CENGtz Ahlak Kirramında Gerçekçilik ...... : .............. 57
HasanASLAN
Gerçekçilik ile Karşı Gerçekciliğin Anlam-bilimsel Tanımı. ...................... ; ............... 60
. Şeref GÜNDAY
Hürriyet Problemi ..... : .............................. 67
TülinAKŞİN
Anlamın Anlamnun İkinci Bir Açıklaması ve Postmodem Söylem ............................. 75
İSMAİL FENNİ ERTUGRUL (1855-1946)
Süleyman Hayri BOLA Y*
1855 (1272) Ramazanında Bulgaristan'ın Tırnova kasabasında doğdu. Babası
eşraftan idare meclisi üyesi Mahmut Beydir. Küçük yaşta iken bir cariyenin
kucağında kız mektebine; daha sonra sıbyan mektebine gönderildi. Oradan Rüşdiye
mektebine nakledildi. Vali Mithat Paşa'nın huzurunda iki defa imtihan edildi.
Rüşdiyeyi bitirince, bir yandan eve yakın olan medresede·okutulan Arabça derslerine,
öbür yandan da hükümete, muhasebe kalemine devam etti. Yazısı güzel olduğundan
16 yaşında altıyüz kuruş maaşla v~dat mukayyidliğine tayin edildi. Bu esnada amiri olan İsmail Dede Efendi'nin şakirdi Cfidi Efendi'den hem muhasebe öğrendi hem de
musiki meşk etti.
Memleketinin Ruslar tarafından işgali üzerine yirmi yaşında iken lstanbul'a
göçtü. 1879'da Maliye N ezaretine memur oldu. 1883'de hem Divan-ı Muhasebat'a
(Sayıştay) nakledildi; hem de bu arada yeni açılan lisan mektebin~ giderek Fransızca
öğrendi ve diplama aldı (1886). Ayrıca dört sene kadar !ngilizce dersleri aldı. Divan
üyesi oldu. Mabeyn-i Hümayun (Saray) bütcesini hazırlayan komisyona alındı. Bu
sırada şirket-i' Hayriyye'nin hesaplarını tetkik eden komisyona dahil edilerek bu he
sapları inceledi. 1898'de Dahiliye Nezareti {İçişleri Bakanlığı) muhasebe müdürü
oldu. 1908'de "çok arzu ettiği müftı.laaya vakit bulmak için" emekliliğini istedi. ·
İsmail Fenni, devlet hizmetinde dürüst, çalışkan ve titiz bir memur olarak
tanındı ve itibar gördü. Başarılı çalışmalarından dolayı "Rütbe-i fila Sınıf-ı evvel"
(Korgenerale mukabil sivil rütbe) payesiyle, "Dördüncü Mecidi" ve "Üçüncü Os
manlı Nişanı" gibi nişanlarla ödüllendirildi.
Özel hayatı da sessiz ve verimli geçmiştir. Kendisi alçak gönüllü, nazik ve ter
biyeli davranışlarıyla tanınmıştır. Ömrü boyunca içki, sigara gibi bağımlılık veren
maddelerden özenle uzak kalmıştır. Ama şiir ve m'usiki ile yakından ilgilenmiş ve
* Hacettepe Üniversitesi'nde Felsefe Profesörü.
12 FELSEFEDüNYASI
fiilen meşgul olmuştur. Hz. Ömer'in "Bir aileden bir kurban yeter" sözünü
hatrrlayarak siyasete atılmamıştrr.
"Meyl-i tabii" ile şürle meşgul olan İsmail Fenni, bilhassa muhtelif gazeller de
yazmıştrr. Muallim Naci'nin Tercüman-ı Hakikat gazetesinde bu şiirleri şiddetle tenkit etmesi üzerine onları yırtıp atmıştrr. Sadece, bestelediği murabba, semai ve şarkıların güftelerini ve münacat-kaside tarzındaki bazı şiirlerini muhafaza etmiştir.
Musikiye doğuştan yüksek bir meyli ve kabiliyeti olduğundan Tırnova'da ünlü
Dimitriaftan kanun ve pamukin'ndan keman dersleri almış, bunları gayet güzel icra ~decek hale gelmiştir. Bunun yanında Cudi Efendi'den şarkı meşk etmiştir. İstanbul'a göçtükten sonra Kanuni Aleksandre ve Tanburi Ali Efendi, bestekar Şevki Bey gibi tanınmış musiki üstadlarından dersler almış Medeni Aziz Efendi, BoHlhenk Nuri Bey
ve benzeri üstadlarla da musiki sohbetleri yapmıştır.
İsmail Fennt vefatına kadar beste yapmakla da meşgul olmuş, 200'den fazla şarkı, peşrev, semai ve saz semaisi bestelemiştir. Ekseriyetle şarkılarının güftelerini kendisi yazmıştır. Ferahfeza bir şarkısının kendi yazdığı güftesini örnek olarak bu-
raya alıyoruz: Açılsın gülşen-i hüsnün, gönüller neş'edar olsun.
Saçılsın sünbülün cana, fikirler tar ü mar olsun.
Donansın sager-i gülgfin, safalar herkarar olsun.
Bizi şad eyleyen Diller cihan durdukça var olsun.
İsmail Fennl, yürüyüş marşları da bestelemiş, bunlardan bir kaç marşı 1340 (1924) yılı Nisanında Cumhurbaşkanlığı'na takdim etmiş, bu eserler beğenildiğinden bütün askeri birliklerin bandolarına tamim ve tavsiye edilmiştir. .
1. Fenni, 1327 (191 l)'de emekli olduktan sonra valiini daha önce başladığı eser
leri tamamlamaya ve bilhassa felsefi konularda çeşitli araştırmalar yapmaya har
camıştır.
İsmail Fenni, bu çalışmalarında felsefi tefe],;:kür bakımından bilhassa iki cihetle
temayüz e tın iştir: 1- Maddeci akımların inananlara ve gençlere zararlı etki yapmasını önlemek için, bu akımları tenkid eden büyük ve çaplı eserler yazmış olması; materyalist cereyanlara karşı spiritualist (maneviyatçı) ve islamcı bir tavır koyması. 2-Buna uygun olarak vahdet-i vücud'u dini- felsefi bir meslek, bir yaşama tarzı olarak benimsemesi, savunması ve yaşamaya çalışmasıdır.
İsmail Fenni'yi ailesi erkenden evlendirrnek istemiş, fakat ~üzmin mide rahatsızlığı olduğundan bunu kabul etmemiş, sonra da İstanbul'da maişet endişesine düşmÜş; evlenme vaktinin geçtiğine kanaat getirmiş ve yeni nesillere yol gösterecek eserleri yazmayı tercih etmiştir. Dolayısıyla nesli devam etmemiştir. Mirascısı .,.
FELSEFEDÜNYASI 13
olmadığı için Cağaloğlu'ndaki evini, Büyük Ada'daki köşk-ünü ve o zaman 12.000.-
11. tutan parası ile basılmamış eserelrini ·ve basım haklarının tamamını yetimlere
sarfedilmek üzere Daruşşafakaya bağışlamıştır. Basılı eserlerinin nüshasını,
müftülüklere verilmeküzere Diyanet İşleri Bakanlığı'na bırakmıştır.
Tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf, edebiyat, felsefe, tarih iktisad ve dil'e ait Arapça,
Farsça, Fransızca ve İngilizce eserlerden meydana gelen 9050 ciltlik zengin ve mo
dem kütüphanesindeki kitaplarını Beyazit Kitaplığına bağışlamıştır. Bu kitaplarm
üzerine "İsmail Fenni Ertuğrul'un Millete vediasıdır" mührü basılmıştır. Kütüphane
müdürlüğü 1. Fenni'nin adını, şükran borcu olarak şeref levhasının başına yazmış ve
resmini de kütüphane salonuna asmışur.
İsmail Fenni, münzevi, sade ve gösterişsiz bir hayat yaşamış ve 29 Ocak
1946'da İstanbul'da ölmüştür. (Ord. Prof. S. Ünver, Fenni Efendinin akrabasıdır.
Onun ifadesine göre Fenni Efendi 104 yaşında öldü. Buna göre doğumu 1842 olması
gerekir ki bu husus S. Ün ver'in bir yazısı ile de tenakuz teşkil etmektedir.)
İsmail Fenni, ömrünü ilme, felsefeye ve güzel san'atlara vermiş, Doğu-Baiı
fikir alemini, bunların birleşip-ayrıldıkları ve biribirini reddettikleri noktaları incele
miş tir. Yazdığı eserleri ile, ulaştığı hakikatleri yarının nesillerine aniatınaya
çalışmış; devrinde kıyınet ve manaları tamamen yanlış anlaşılan akll ve şer'i ilimie
rin mahiyet ve münasebetlerini izah etmek için uğraşmışur. Bundan dolayı Allah'ın
huzuruna gönül rahatlığı ile çıkacağı kanaatindediL
Eserleri:
İsmail Fenni, köşesine çekildikten sonra birçok eser yazm'ıŞtıİ. Bunların
basılmış olanları şunlardır:
1) Lugatçe-i Felsefe, İstanbul, 1927.
Bu eser, dilimizde yazılan hacimli ve geniş ilk felsefe sözlüğüdür. Gerçi eserin
hazırlanışında Lalande'ın meşhur felsefe Ingatından istifade edilmiŞtir; fakat onun
aynen tercümesi değildir; zira kendi fikirlerini de kattığı gibi, İslam felsefesiıle ait te
rimlerle ilgili malumat da vermiştir.
2) Maddiyyun Mezhebinin lzmilılali (Maddeciliğin Yıkılışı), İstanbul, 1928.
Bu eserde İsmail Fenni, Ludwig Buchner'in "Madde ve Kuvvet" isimli eserinde
ki materyalist tezlerin ruhcu - maneviyatçı bir açıdan tenlddini yapmıştır. Pozitiviz
min Almanya'da temsilcisi de olan Buchner'in metafizik düşmanlığı yapmasına
karşılık kendisinin de bir çeşit madde metafiziği yapmaktan kendini alıkoyamadığını
tesbit etınektedir.
3) Kitab-ılzale-i Şükuk, İstanbul, 1928.
14 FELSEFE DüNYASI
Bu kitap Rollandalı şarkiyatçı Dozy'nin İslamiyet aleyhindeki iddialanna cevap vemıektedir. Önsöz'de belirttiğine göi:e Fenni dini inançları derinlik kazanmamış olan bazı din kardeşlerinin zihinlerinin bulanmasını önlemek ve diğer kötü tesirlerine engel olmak için bu kitabı kaleme almıştır. Bu kitapta İslam'a, Kur'an'a ve Hz. Peygamber'e karşı ileri sürülen ve bu gün de değişik şekilde tekrarlanan itiraz ve hücumlar cevaplandırılmıştır. İsmail Fenni bazı fikirlerini, başka dine mensup bazı kimselere teyid ettirmek istemiş, bu düşünceyle FransıZ felsefeci ve devlet adamı Barthelmy Sainthilaire'in "Muhammed ve Kur'an" adlı eserindeki fikirlerden fayda
l!ın~ıştır .
. 4) Envar-ı Hakikat (Hakikat Nurları), İstanbul, 1948, 1975.
İsmail Fenni İslamiyet hakkında İngilizce iki kitap okumuş, bunlardan Hirsfeld'in eseri İslam'ın savunulamaz olduğunu anlatmak için misyoneriere bir metod olarak yazılmış, "Kur'an'ın Kaynakları" adıyla Farsçaya tercüme edildiğini görünce, olumsuz etkilerini önlemek maksadıyla "Hakikat Nurları"nı yazmıştır. Kitapta 'İslamiyet tanıtıldıktan sonra İslam 'ın 41 yönden Hıristiyanlıktan üstün olduğu anlatılmaktadır. Bu kitapta İslam'ın müsbet cephesi ile ilim ve tekniğe aykırı olmayan mistik karakteri üzerinde durulmuştur.
5) Vahdet-i Vücud ve Muhyiddin-i Arabi, İstanbul, 1928, Yeni harflerle İstanbul 1991
İsmail Fenni, bu kitabın yarısından fazlasında vahdet-i vücudun ne olduğunu, . nasıl anlaşılması gerektiğini, vahdet-i vücudun ayet ve hadise dayanan temellerini ve
vahdet-i vücud ile panteizmin farklarını anlatır; sonra da vahdet-i vücuda yapılan itirazlam cevaplar verir.
6) Küçük Kitapta Büyük Mevzular, İstanbul, 1934.
İsmail Fenni, bu 79 sayfalık kitabında, Allah'ın varlığının inkar edilemeyeceği, tevhid a.ki.desi, din anlayışı, ecim teorisi, gaye-sebep, mucizenin lüzumu ve imkaı:iı ile vahdet-i vücuda dair fikirlerini gençler için basitleştirerek ve karşılıklı konuşma şeklinde anlatmaya çalışmiştır.
Basılmamış Eserleri
1) Büyük Filozoflar.
Osman Nuri Ergin'in bana söylediğine g_öre bu eser 1000 sayfa civarında olup, Sakrat'tan günümüze kadar gelen büyük fılozofların felsefe anlayışlarını anlaşılır bir şekilde anlatmak; onların İslami yönden tenkitlerini yapmak maksadıyla yazılmıştır. Osman Nuri'ye göre, H. Ziya Ülken ömrü boyunca uğraşsa böyle bir eser yazamaz. Kitap Daruşşafaka Kütüphanesinde 36 nurnarada kayıtlı olmasına rağmen yerinde . . ~
1 ...
FELSEFE DÜNYASI 15
yoktur; 20 seneye varan aramalanınıza rağmen halen yerini tesbit edebiimiş değiliz. Kitapta metafızik meseleler hakkında felsefi, lslfuni ve tasaVvufi açıdan yazarın şahsi mütalaası da önem taşımaktadır.
2) Hürriyet, Stuart Mill'in aynı adlı eserinin tercümesidir.
3) Asr-ı Hazır Madiyyun Mezhebi, Paule lanet'den tercüme.
4) Hayat ve Madde, Olvirer Lodge'dan tercüme.
5) Türkiye Tarihi, 1908'de 24 cilt olarak neşredilen Umumi Tarihin Türkiye ile ilgili kısmının tercümesi
6) Dürretü'l-Yetime: İbn Mukaffa'nın ahlak ve edebe dair eserinin Arapça'dan tercümesi.
7) Heyet-i lctimaiyye ve Hayatta Muvaffak olmak için Malumat-ı Ameliye, Baron lsfehan'dan tercüme.
8) Ezop~ Çocuk Masalları, İngilizce'den tercüme
9) Gülzar -i Emsal, Çeşitli dillerde yazılmış masallardan derleme.
10) Ebyat-ı Müntehibe-i Arabiyye, Cahiliyye devrinden yeni zamanlara kadar
Arap şairlerinin divanlarından seçme hikmetli beyitlerin tercümesi.
ll) Telhis-i Usul-i Maliye, Maliye metodunun özeti. · 12) Seçilmiş Farsça Beyitler Tercümesi
13) Les Essais (Denemeler) Tercümesi. 14) Muhtelif makamlarda on fasıl notası.
Fikirleri
İsmail Fenni çok çeşitli konularda kitap yazmış ve düşünmüş olmakla beraber, esas üzerinde durduğu konular din, ilim, tevhid, varlık, alem, ruh, madde, ahlak, san'at gibi felsefi problemlerdir.
A) Din Anlayışı
İsmail Fenni dindar bir düşünürolduğu için din ve özellikle İslam'ın meseleleri üzerine düşünmüş ve bunlara çözüm getirmeye çalışmıştır.
Kur'an'da "Allah katında din lslamdır" ve "Kuranın indirilmesinden önce size müslüman adını veren Allah'tır" buyurulması, dinin bir olduğunu gösterir; bu din de lslamdır. lslfuıı ise Allah'ın birliğine ve peygamberine iman etmekten ibaret olup ilk insandan beri vardır. Bu durumda Allah'ın birliği ve esas inanç değişmemiş, yalnız muamelata ait hükümler peygamberler vasıtasıyla değişen şartlara göre değiştirilmiştir. Yahudilik ve Hıristiyanlık bundan çıkmıştır.
Tabii din" adıyla bazı aydınlanma devri fılozoflarınca ortaya atılan din, ahirete yani ceza ve mükafat inancına dayanmadığından, mühim bir etki yapamamıştır. Buna
16 FELSEFEDÜNYASI
mukabil mukaddes kitabı olan iHüıi dinler, toplumun düzelmesine büyük yardım
etmiş, bugün de etmektedir.
\ · Din bize, tecrübe ile elde edilemeyen şeyleri yani Allalı'ın kudret eserlerinden
\ varlığını ve birliğini çıkarmayı, O'nun sıfatını, insan narnma layık olmak için ne
~ yolda hareket etmek gerektiğini ve verilen nimetierin bir gün mutlaka hesabının so
rulacağını v~ benzeri yüksek meseleleriöğretirve çözer. Bunun için İıılam'ın binası
sağlam ve muhkemdir ve İslam dini diğer dinlerden üstündür. Bunun pek çok sebebi ı \ vardır.
\ >. . Tecrübeye dayanan ilim ile din arasında çatışma yoktur. Çünkü bunların konu
laq ve salıaları ayrıdır.
B) Ahlak Anlayışı
İsmail Fenni ahlak meseleleri üzerinde de durmuştur. Bilhassa ahiakın zamana
ve mekana göre değişmesi, ahiakın sosyal hayata etkisi, gençlerin nasıl alıliil:dı
yetiştirilebileceği gibi problemler üzerinde düşünmüştür.
İsmail Fenni'nin ahlak anlayışı, dini temelli yani İslami esaslara dayanan bir
alılaktır.
Ona göre ahlaki esasların mutlak olmadığını. zaman ve mekana göre değiştiğini
söyleyenler ahlak ile adetleri karıştırmaktadırlar. Haram ve helal olan hususlarda bazı j . değişmeler olabilir ama doğru söylemek, Allalıtan korkmak, hırsızlık etmemek, zin~
· dan sakınmak gibi faziletler hiç bir yerde ve zamanda değişmez.
Allah, müslümanların alılakça diğer ümmetiere üstün olmasını istemiştir. Bun
dan dolayı Kur'an'ı göndermiş ve Hz. Muhammed'i Kur'an ahlaki ile ahlakianmış ola
rak yetiştirmiştir: Bunun için Hz. Peygamber 'Ben üstün ahlaki tamamlamak için
gönderildim" buyurmuştpr.
Bu söz hem ahiakın önemini, hem sosyal yönünü ortaya koyar. Bu sebeple
müslüman, başkaları onun dinden ve dilinden emin olan kimsedir, diye tarif edil
miştir. Ahiakın sosyal bütünlüğe etkisi çok büyüktür. Daha doğrusu sosyal hayatın
ve toplumun esası alılaktır, Ahlak bozulursa ne ticari hayatta-ve şahsi ilişİd.İenle ~e d~-İıay~tia-~~~iyet, s~~gt v~ i~~~tka4r, Nitekim_ 18. asrın ay<Jmlıwmacı ateist ve
.r-·····-···--·'. - .. --- -- - -- . . ··- " •
materyalist filozoları dini tenkit ederken batıl·fıkirleri de yıkmışlardır; ama ahlaki
değerleri de yıkmışlar; batılı toplumların kökten sarsıldığını gören bir kısım filozof
lar, "tabii din" diye yeni bir din kurmaya çalışmışlar ve insanlığın mutluluğunun
yine dine sarılmakta olduğunu vurgulamaktan geri durmamışlardır.
Bir takım felsefi ekallerin kendine göre ahlak anlayışı vardır. Biz bunlara be
nimseyemeyiz; zira, önce dinimizin dışına çıkmış oluruz; sonra da, milletimizin .,
FELSEFEDÜNYASI 17
ahlaicında ihtilafın çİkması birliğimizi bozar ve düşmanlıklar hakim olur; bu da Batı ülkelerinde olduğu gibi ızdırap verici mücadelelere ve gailelere yol açar.
tsrnail Fenni çocukların ve gençlerin ahlaki değerler açısından eğitimi hususun-
da şu fikirleri ileri sürer: ·
Ahlak ve terbiye şuurlu yapılan şeyleri şuuraltına geçirme sanatıdır. Çocuklara l iyi şeyleri adet haline gelecek şekilde devamlı tekrarla yaptırmalf: gerekir. İsmail _> Fenni bir çeşit alışkanlık ve otomatlaşma kabul ediyor gibi görünüyorsa da •. bir (
yanlış aİılaşılmayı önlemek için şöyle söylüyor: "Çocukları hiç bir meyil ve hevesin \
kuvvet ve şiddetlenmesine meydan vermeyecek şekilde kendi fiil ve hareketlerini )
kontrol etmeye alıştırmalıdır".
Çünkü Ona göre kişi ne kadar zeki ve akıllı olsa da nefsinin arzularına mağlup
olunca akli~u hep o yolda çalıştım. Terbiyeıün bir manası da başkalarını menınun etmek için bazı zahmetleri ve fedakarlıkları severek yapmaktır. Bizden iyilik isteyen
kişi kalbinin anahtarını bize teslim etmeye hazırlapmış demektir. İnsanları h. manın-yolu elimizdedir.
İsmail Fenni burada sözü insana ve insan iradesine getirir. Ona göre insan ilahi
sıfatiarın zuhur yeri (mazharı), bütün mertebeleri kendinde toplayan bir varlıktır. Hz.
İsa'nın, Allah'ın izniyle ölüyü geçici olarak diriltmesi gibi olaylar bunun delilidir.
Fakat ilahi sıftatlar esas, "insan-ı kamil" de tecelli eder. Çünl}ü Allah insana kendi
ruhundan üfürdü ve insanın y~ptığı bazı fıilleri kendisine nisbet etti ki (8/1 7) bu da
sırf insana hastır. Cüz'i iradesi ve hürriyeti olan insan bir takım fiilieri işlemeye muktedir olmaktadır. Bu da onun irade sahibi olmasındandır. Bunun aksini
düşünmek, şimdiye kadar akıllı ve bilgili insanların hepsinin aldanarak boş yere bir
takım kanunlar ve ahlak kuralları koyduklarını kabul etmek demektir.
İsmail Fenni bir çocuğun zihnini Kınalızade ve J. Locke gibi, bir "Tabula
Rasa" olarak görüyor. Onda, diyor, iyi, fena. fayda, zarar fikirleri yoktur. Çocuk bir
süre içgüdüye tabi olduktan sonra yavaş yavaş aklın idaresine girer. Fikir ye
eğilimleri yaşayacağı tecrübelerle gelişir; terbiye işte bu tecrübelerin faydalı olan
larını geliştirmek, zararlılarını önlemeğe çalışmaktır.
Bunun için iradesini kullanması gerekir; Çünkü İsmail Fenni iradeyi kararlı
kılan· şeyin bir 4lktm sebepler oldu.ğu kanaatinde<Ur: Verilecek kararın bir sebebe
dayanması tabii ise de bu sebeb yahut arzu, mekanik ve gayri ihtiyari değildir.
Demek ki İ. Fenni iradenin çalışmasında şuursuzluğu ve otomatlığı kabul etmiyor;
bir sebebin veya arzunun diğerine tercihinde akıllıca düşünmenin ve teemmülün
rolünü görüyor.
İsmail Fenni, insanın iradeli ve şuurlu davranışlarında yetepek ve kabiliyetleri-
18 FELSEFEDÜNYASI
nin rolünün çok şuurlu olduğu görüşündedir. O, insandaki kabiliyeti a) zilini, b)
ruhi, c) nefsi güÇler olarak üçe ayınr. Bunlann gelişmeleri ayndır ve sınırlıdır. Fakat
her birinin bu sınıra varmasını sağlayan tecrübedir. Bu tecrübeyi yapmadan o sınıra
(hadde) geldiğimizi iddia edemeyiz. Bunun için yapılacak işleri 1. Fenni şöyle sıralar:
1) Önce zihin güçleTimizi geliştirmek için ilim tahsiline çalışmalıyız, 2)
Bedeni organlarımızın gelişmesi .için iyi beslenip idrnan yapmalıyız. 3) Ruhi
eğilimlerimizi geliştirmeye çalışmalayız, 4) Nefsani heveslerimizle mücadele etme~
liyiz. Bunları yeterince yaptıktan sonra her yönde kabiliyetlerimizin tabii sınırlarına
·Ulaştığını söylemeye hakkımiz vardır.
tsrnail Fenni bu noktada tasavvufa girer ve nefis terbiyesi vasıtası olarak vahdet
i vücudu benimser.
C) Varlık Anlayışı
tsrnail Fenni'ye göre, Varlık birdir, o da Allah'tır. O'nun varlığı vacip (zorun
lu)tir. "Vacip demek, başkasından gelmeyip kendiliğinden olan vücuttur. O, zorunlu
olarak daima mevcut olmuştıır. Bu da Allah'tır, artmaz, bölünmez, değişmez, şekli
ve sureti yoktur. Diğerleri O'nun suatlannın görünüşünden ibaret olup, geçici ve fanidir. Eşyanın aynca bir vücudu yoki:ur. Onlar bir aynada görünen ve devamlı kaybo
lan suretlerdir."
tsrnail Fenrıl de, Allah'ın zatının insanlar tarafından bilinemiyeceğine inanır.
Allah'a akil (düşünen) değil, alim (daima her şeyi bilen) ve hakim demek gerekir.
Çünkü akil bilinmeyen şeyleri bilinenlerden çıkarmaya çalışır. Halbuki Allah için
bilinmeyen bir şey yoktıır. O'nun ilmi her şeyi doğrudan bilir. Yalnız, Kfiinatı yarat
mak için irade ve kudreti de vardır. Öyleyse o şuurlu ve iradelidir. Mekanik ve
vasıtalı ahirak değil, doğrudan bilir ve tesir eder. O, ilk sebep, nesnelerin ve her
şeyin kaynağı, yaratıcısı olup varlığı zaruridir. Yani "maziye doğru sonu olmayan bir
zamandan beri mevcuttur. Çünkü evvelden beri hiç bir şey mevcud olmasa, evrenin
bir aralık haksız ve sebepsiz olarak hiçten meydana gelmesi gerekir. Bu bakımdan
Allah'ın varlığı zarııridir.
tsrnail Fenni, vahdet-i vücud mesleğini benimsediği için vahdet-i vücudun pan
teizı:nden ayrıldığıru ısrarla belirtir ve bunun için bir çok fark sayar. Çeşitli panteist
görüşlerde ortaya çıkan Tanrı anlayışını reddeder. Bilhassa tabiatın ve tabiattaki
şeylerin Allah olamayacağını her fırsatta vurgular. Zira, der, bütün evren ve ondaki
her şey, değişken, fani bir takım görünüşler (görüntüler)den ibarettir. Bunlann hepsi
kadim (öncesiz), değişmeye uğramayan, baki olan Allah'ın iradesi ve gücüyle geçici
olarak vardır. Ayna, üzerindeki suretierin değişmesinden etkilenmediği gibi Allah'ın .,.
FELSEFEDÜNYASI 19
varlığı da eşyanın değişmesinden etkilenmez. Bunların asli halleri yokluktur. Dolayısıyla Allah'a tabiat denem ez. "Tabiat Onun ihtiva ettiği kuvvetlerin hepsidir" demek, uluhiyeti eşyayada yaymak demektir, ki o zaman Yaraıcı ile yaratıklar aynı sayılmış olur. Bu bakımdan bütün alemi Tanrı olarak kabul eden panteizm mesleği batıldır. "Allah Allah'tır, eşya eşyadır". (Hakikat Nurları, İstanbul1975, s. 344-457)
tsrnail Fenni çok ~ili ve titiz bir şekilde Allah anlayışını, itirazları cevaplandırarak ortaya koyduktan sonra, Allah'ın varlığı ve birliği hususunda da bir çok delil ileri sürer.
Allah' ın Varlığının Delilleri
İsmail Fenni Allah'ın varlığı ve birliği hususunda ileri sürülen delilleri şöyle sınıflandırır ve sıralar.
1) Kelamcıların delilleri: İslam kelamcıları tarafından ileri sürülen bu deliller hudus, imkan, isbat-ı vacib, ihtira ve ibda delileridir.
2) Filozof ve tabiat alimlerinin delilleri.
a) Tabii deliller: aı) imkan ve vücub delili, a2) İlk hareket ettirici delili, a3)
Gaye-sebep delili, a4) 1nsan aklı delili, as) Tam sebep delili. b) Metafizik deliller: b1) Sonsuz tasavvurdan çıkarılan delil. b2) Mükemmel
mevcut delili, b3) Ebedi hakikatlerden çıkarılan delil, b4) Saint Thomas'ın fazilet derecelerinden çıkardığı delil, bs) Kanı'ın imkan kavramından çıkardığı delil.
c) Manevi deliller: Cı) Um um un kabulü delili, c2) Ahlak kanunu delili. İsmail Fenni bu delilleri ayrı ayrı izah etikten ve bunlara karşı ileri sürülen iti
razları cevapladıktan sonra bilhassa bunlardan gaye-sebep delili üzerinde önemle ve ısrarla durur:
O, bu delili, aıemde, evrende her şeyin bir gayeye, bir amaca yönelik, bir hizmete uygun olarak yaratılmış olması şeklinde ifade eder. Mesela gözler görmek, kulaklar işitmek, ayaklar yürümek, kanatlar uçmak için yaratılmıştır. Her şeyin bir amaca uygun yaratılması, onları o maksada göre yaratan ilim ve hikmet sahibi üstün bir Yaratıcı'ya delalet eder.
İsmail Fenni amaçlılığın (finalite) en çok üreme organlarının vazifesinde kendini gösterdiğini ileri sürer. Çünkü, der, üreme görevinin. ifasına, üreme organları farklı bir şekilde iki karşı cinsde iştirak ediyor. Dişide bir takım yumurtalar meydana geliyor, erkekte de bunları aşilayacak çokküçük canlılar var. Bunları meydana getirecek ve taşıyacak, aşılanmayı sağlayacak aletler çok farklı. Bir gün bu aşıdan bir yavru meydana geliyor. O zamana kadar iş görmeyen memeler faaliyete geçiyor. Yavruya en faydalı gıda olan anne sütünü imal ediyor. Çocuk ana rahminde dış dünyayı
20 FELSEFEDüNYASI
hiç gönnediği halde vücut yapısı ve organları dış dünyadaki uyumunu sağlayacak şekilde yaratılıyor. Bütün bunları kör ve şuursuz Tabiat meydana getiremez; iradesiz, tedbirsiz ve hesapsız yani tesadüfen de meydana gelmiş olamaz.
1. Fenni kozmalajik ve antolajik delilleri tenkit eden Kant'ın ve Newton'un bu delili öğdüğünü ilave etmeyi de ilimal etmez.
Madde ve Ruh'a Bakışı tsrnail Fenni, madde ve maddeciliğe karşı ruhun maddeden bağunsız varlığını ve
~'i!§tünlüğünü savurunuş, bu hususta ruhcu ve maneviyatcı bir felsefeyi benimsen_ıiştir. Batı felsefesinde Eflatun (Platon), Plotinos, Leibniz, Berkley ve Bergson gibi büyük filozoflar, maddenin bağımsız varlığım kabul etmemişler, onu ruhun varlığına
. bağlamışlardır. Hele Leibniz'in "monad" dediği şuurlu varlıklar tamamen manevi ve ruhsal varlıklardır, ki maddenin de esasını teşkil eder.
İsmail Fenni, bilhassa bazı cisimlerin "radyo aktivite" yani gözle görülıneyen ışınlar yayması veya bu özelliğe sahip olmasına dayanariık, maddenin maddelikten çıkıp enerjiye dönüştüğünü, madde ile kuvvet arasında ikiliğin kalktığını; maddenin, enerjinin ısı, ışık gibi şekillerinden biri olduğunu ileri sürer. Atom da parçalandığına göre maddenin bağımsız bir varlığından bahsedilemiyeceği kanaatine ulaşır. Böyle değişken varlığın, Allah (vacibu'l-vücud) olamayacağını da söylemeyi ihmal etmez.
İsmail Fenni böylece maddenin ezeli ve ebedi (ölümsüz) olduğuna dair maddeci . iddiaları da reddetmiş olur. Madde ezen ve ebedi olınadığına göre, sonradan meydana gelmiştir, mahvalabilir de. Öyleyse alem de sonradan meydana gelmiştir; onun da sonu vardır. Ezeli ve ebedi olan yalnız Allah'tır. Alem, Allah'ın varlığından çıkar.
tsrnail Fenni, ruhun, suyun kaba girmesi gibi bedene girip oraya hfikim olan bir cisim olınadığını, yahut ilmin zihne bulOlu gibi girmediğini; bir ilinti (araz) değil, bir cevher olduğunu; kendisini ve yaraıcısını bildiğini söyler. O'na göre ruh birdir ve emir aıemindendir; yani en önce ve vasıtasız yaratılmış nurdur. Şekli ve sureti yoktur. Mümkün hakikatleri i1ıtiva eder. Bu, külli (evrensel) ruh veya ilahi emirdir, ki ona "Hakikat-ı Muhammediye" de denir. Kişilerde türlü şekillerde tezahür eder; fakat onun olgunluğa ennesi esasen "Kamil insan"a mahsustur.
İsmail Fenni ruhu bu şekilde tanıtmaya çalışır ve onun maddi olınadığına dair:
1) Ruhsal olaylarla fizyolojik olaylar arasındaki farklardan,
2) Ruhun birliğinden,
3) Ruhun faaliyetlerinden,
4) Duyum olayından çıkarılan delil, olmak üzere dört delil ileri sürer; ruhbeyin ayrılığı üzerinde durur. Bu husustaki çeşitli problemlere çözüm arar. Şunu da
FELSEFE DÜNYASI 21
belirtmek gerekir: tsrnail Fenni, ruhun maddeden bağımsız olarak varlığını teyid için
yoga hayatını, manyetizma, ruh çağırma ve hipnotizma hadiselerini de delil olarak
kullanır. Ruhun ebedl (ölümsüz) olduğuna dair dört ayrı delil ileri sürer. Daha sonra
ruhun ölümsüzlüğüne maddecilerin yaptığı itirazları da cevapsız ve izahsız bırak
maz.
tsrnail Fenm maddeci felsefeyi tenkit ederken, o felsefeyi bilerek veya bilmeye
rek destekleyen pozitivizmi, transformizmi (tekaınülcülük-lamarkçılık), darvinizmi
ve Spencer felsefesini de ana hatları ile tenkit eder.
D) "Tasavvuf-Vabdet-i Vücud Anlayışı"
tsrnail Fenni ruhun olgunlaşmasının ancak "insan-ı kamil"de mümkün
olacağına inandığı için, insanı ruben kemale erdirecek yol olarak "vahdet-i vücud"u · tercih etmiştir.
İnsan ruhu, k-ülli ruhun başka bir tezahürüdür. Onu hayvan ruhundan ayıran şey
akıldır. tnsanda duyulardan başka akıl, kalb, sır, hafi gibi batıni (iç) duyular vardır.
Tarikatta sülfik ehli, seyr-i sülfik esnasında bu mertebeleri katederek Allah'a yaklaşır.
Şu halde 1. Fenni, insanın ruben kemale ermesinde vahdet-i vücud'u bir vasıta olarak
görüyor; yalnız O, bu tasavvufi mesleği havas'sa (müslüman aydınlara) has olarak
kabul etmekte ve onu adeta hareket noktası olarak almaktadır.
tsrnail Fenni, vahdet-i vücud anlayışının kaynağının Kur'an ve hadisler
olduğunu savunur; bu kaynaklardan bir takım deliller getirir. Tasavvufun ve vahdet-i
vücudun, Hint, tran ve Yunan asıllı olduğu fıkrine karşı çıkar.
Kur'an-ı Kerim'den 2/186, 3/108, 3/6, 8/17, 32/,11, 39/42, 9/104,42/25, 55/1-
2, 56/64, 75/18,48/10, 56/68-69, 47/31,4/126, 50/16 gibi bir çok ayeti vahdet-i
vücudun Kur'an'daki dayanakları olarak gösterir. Bunlara bazı hadisleri ve kelam-ı
kibarı {Büyüklerin sözleri) da ilave eder. Fakat delil olarak kullandığı hadislerin ciddi
tenkide ihtiyacı olsa gerektir.
Vahet-i Vücud ne demektir? 1. Fenm'nin cevabı şöyle: V abdet-i vücud, vücudun
(varlığın) birliği demektir. Sfifilere göre bizatilıi krum (kendiliğinden var) olan
vücud birdir. O da Hak Tema'nın vücududur." (Vahdet-i Vücud ve M. Arabi, tst.,
1928, s.4; i99i, s.9)
Vahdet-i vücud'u anlamak için onu zat-sıfat, Allah-alem, Allah-insan
"' münasebetleri içinde inceleyen İsmail Fenm, vahdet-i vücud'da tevhid'in üç mertebesi
olduğunu söyler: 1) Fiilierin tevhidi, 2) Sıfatıarın tevhidi, 3) Zat'ın tevhidi.
Varlık Bir, aıem (evren) O'nun tecelli yeri olmakla beraber, bu tecellide belirlen
me (taayyün) ve iniş (tenezzül) mertebeleri vardır, ki bu mertebelerden geçerek tecelli
22 FELSEFEDÜNYASI
hasıl olur. Zat'ın, külliler (Tümeller) itibariyle olan mertcheleri bildirmesi
balamından bu iniş teorisine "Altı iniş" (tenezzülat-ı sitte) denir.
"İniş teorisi", bir olan Zat'ın külliler arasındaki münasebet ve ahengi bildirmesi
bakımından da beş hazret (hazarat-ı harnse) diye adlandırılmıştır.
tsrnail Fenni, alemin gölge, vehim ve hayal olarak görülmesini izah etmek için
şöyle der: .
Bizim bir şeyin ayniliğine hükmetmemiz, duyularınıızın bu daimi değişmeyi farketmekten aciz oluşundan ileri gelir. Bir kimsenin biri gençliğinde, diğeri ih-~,
· tiyarlığında alınmış olan iki fotoğrafı arasındaki farkı, arada geçen süreye bölmek
mümkün olsa, bundan her ana bir değişme düşmesi tabiidir. Şu halde kendisinin her
an değişmiş olduğu apaçıktır. Eşyanın hayal oludğuna dair, mutasavvıfların söyleye
geldikleri sözler, bu gün Batılı tabiat alimleri tarafından doğrülanmaktadır.
tsrnail Fenni, vahdet-i vücud'u felsefi bir mezhep olan panteizm (pantheis
me)den ayırmakta özen gösterir; bunların karıştırılmasını istemez. O, bu iki mezhe
bin farklarını şöyle belirtir.
a) Vahdet-i vücud, ayet, hadis ve kalbi keşflere dayanan dini bir mezheptir;
panteizm ise sırf akla dayanan felsefi bir meslektir.
b) Vahdet-i Vücud'da ahiret hayatına, hesaba, cezaya in'anıldığı halde, pan
teizm'de böyle bir şey yoktur; dolayısıyla dini yaşayışa, mesuliyete ihtiyaç duyul
maz.
c) Panteis_tlerin eksensine göre alemde beliren Hakikat'ın kendinde şuuru yok
tur. Halbuki vahdet-i vücud'da Allah, şuurlu, iradeli ve şahsiyetli bir varlıktır.
d) Spinoza'ya göre Cevher'in iki sıfatını, düşünme ve yer kaplama sıfatını bile
biliriz. Halbuki bu iki sıfat yaratıklara aittir. İlahi sıfatları Allah bildirmiştir.
e) Panteistler, gaye-sebebi inkar ederler; tasavvuf ehli her şeyin bir yaratılış
gayesi olduğunu kabul ederler.
t) Vahdet-i vücud'cular İslami akideye bağlıdırlar; pek çok panteist ise ilahi ki
tapları kabul bile etmezler. Mutlak varlığı şuursuz sayacak kadar sapıtmış olup,
insan mesuliyetini de ortadan kaldırırlar.
Şu halde, diyor, İsmail Fenni, "vahdet-i vücud" her şey Allah'tır (Heme o'st)
demek olan "panteizm" demek değildir. Aynı zamanda "Her şey Allahtadır" (Heme der
O'st) manasma gelen "pananteizm" demek de değildir. Bu iki tabir vahdet-i vticud'u
hakkıyla ifade etmez. Zira mutasavvıflar "Her şey Allah'tır" demezler; "Her şey
Allah'tadır" tabiri de "Hülfil" manası taşır. Halbuki "Hülfil", lslam'a aykındır.
Görüldüğü gibi, İsmail Fenni, vahdet-i vücud'u Allah, insan, alem, bilgi, ahlak, ter
biye ve bunlarla ilgili problemleri çözmek için bir sistem haline getirmektedir.
FELSEFE DÜNYASI 23
Nitekim O, vahdet-i vücudun dini ve ahiald faydaları olduğuna da inanır. Bu fay
dalan şöyle özetlemek mümkündür.
"Nefsini bilen Rabbini bilir" den maksat insanın, ilahi isirolerin mazharı olarak
yaratıldığını bilmesidir. Bu bilgi ile gizli şirkten hakiki tevhide yükselinir. lbadetle
ilılas, kemale ermiş bir tevhidin neticesidir. Zira tevhidde kemale erenlerden riya ve
kibir sadır olmaz. Böylece bir çok ayet ve hadis, müteşabih olmaktan çıkar, muhkem
· olur. Yaratıklara Allah'ın.tecelli yeri gözüyle bakmak, onlara şefkati artırır; insanı,
Allah düşmaniarına bile kin beslemekten alıkoyar. Vahdet-i vücud murakebesine
devam etmek, Allah'a ulaşmak için en kolay ve en kestirme yoldur. Vahdet-i vücud,
tabiat hadiselerinin incelenmesinde ve araştırılmasında çok teşvik edicidir. Çünkü
insan, Allah'ı bilmek için yaratılmıştır. Bilinebilecek olan O'nun isim ve sıfatlarıdır,
·ki bu da alemi tetkike bağlıdır. Öyleyse tabiatı araştırmak, bizim için dini bir vazife
dir. Bunun ifası bizi dünya ve ahiret saadetine götürür.
Şu halde vahdet-i vücud, İslam'a uygun tam bir tevhiddir. Bu mezhebi herkes
layıkıyla anlayamaz. O, havas'sa (aydınlara) hastır. Avam bunu yanlış aniayıp şeriata
aykırı hareketler yapabilir. Bunun için halk, "Allah mekandan münezzehtir" deyip
ibadetine bakmalıdır.
İsmail Fenni, vahdet-i vücuda yapılan çeşitli itirazları da uzun uzadıya cevap
ladıktan sonra, sırf akla dayanan metafızikcilere karşı şöyle bir sonuç çıkarır:
"Metafizikciler, varlığın Allah'a mı, yoksa aleme mi nisbet edileceği hususunda
halen çeşitli fikirler içinde uğraşmakta iken; mutasavvıflar hakiki varlığı Allah'a,
gölge varlığı eşyaya nisbet ederek, bu meseleyi bundan çok evvel çözmüşlerdir."
(ae., s. 93)
Görülüyor ki İsmail Fenni, Vahdet-i Vücud'u her yönüyle ortaya koyarak siste
mini tamarnlamaktadır. Onun felsefe -din ilişkisine ve san'ata dair görüşlerine yine
bu açıdan bakmak icab eder.
E) Felsefe Anlayışı
İsmail Fenni, felsefeyi sırf akla dayandıran anlayışı benimsemez. Çünkü O'na
göre bu, vahiy'den, nakil'den vazgeçerek sırf akla dayanarak hakikati aramak ve ilimleri kurup geliştirmeye çalışmak. demektir.
Bu gün felsefe, psikoloji, mantık, ahlak, estetik ve metafızikten meydana gel
mektedir. Bunlardan ilk dördü zaten birer bağımsız ilirndir. Geriye kalan metafizik
ise, asıl felsefeyi teşkil etmektedir. Bu da varlık ilmi (ontoloji) ve ilahiyata ayrılır.
İnsanı diğer canlılardan ayıran akıl çok önemlidir. lntisabı ile iftihar ettiğiıniz
İslam, bu önemi çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. Çünkü bütün ilahi teklifle-
24 FELSEFE DÜNYASI
rin esası, akıldır. Akıl ile nakil çatışınca nass tevil edilir. Dolayısıyla akıldan
mümkün olduğu kadar istifadeye hiç bir mfuıi'yoktur. Hiç bir hakikatİn keşfi bizim
için korkuya ve telaşa yol açmamalıdır ve açmamıştır.
Akıl vasıtasıyla her şeyin sebebini ve hikmetini anlamaya çalışmak mfuıasında
filozofluk, insan için bir şereftir. Fakat ilim ve irfan hususunda akıldan başka vasıta
kabul etmeyip, ilaru iradeyi inkar etmek, ilhad'dan (inkardan) başka bir_~ey değildir.
Bunun yanında vahiy ve ilhamdan kaynağını alan ilim ve bilgi, en güvenilir
bilgi çeşididir. Zira onun kaynağı, ilahi ilimdir. Peygamberimizin nassa dayanan
:"k~yük icraatı ve gayb haberlerinden olan mucizeleri, gözönüne alınırsa vahyin
öneminin hiç bir şeyle mukayese edilemiyeceği kolayca anlaşılır. Çok büyük bir
alim, mesela, bir abdesti, bir namazı düzenlemekten acizdir. "Bizce ma' şer-i
müslimin için akaid-i diniyyeye taalluk eden mesailde tarik-i eslem, itikad-ı ehl-i
Sünnete ittibadır". Aklın metafizik meselelerde gücü ve yetkisi sınırlıdır. Bu husus,
bilginler ve filozofların ilıtilafları ile sabittir. Hele aklın manevi olayları idrakteki
aczi söz götürmez açıklıktadır. İşte inananlar topluluğuna uygun olan felsefe bundan
ibarettir. Bunun dışına çıkanlar, İslfun baricine çıkmış ve din kardeşliğini feda etmiş
olurlar. (Kitab-ılzale-i Şükuk, lst. 1928, s. 223-226)
Bu sözlerinden de anlaşıldığı gibi İsmail Fenni, vahyi ve şer'i esasları safdışı et
meyen felsefeye itibar ediyor; onunla insanın iftihar edeceğini söylüyor. Aksinin ise
sapıklık olacağına inanıyor; bunu müslüman cemaat açısından sosyal muhtevalı bir
gerekçeye dayandın yar.
F) Mosıki Anlayışı:
İsmail Fenni, ömrü boyunca felsefi, dini, ilmi, ahlaki meselelerin yanında
san'at meseleleri ile de kafasını yarmuş ve onlar üzerinde düşünmüştür. Bu bakımdan
Onun musiki hakkındaki fikirlerini de özetlemek gerekmektedir.
Musiki, arneli yönü nazari tarafına galip geldiği için bir fen, bir san'at'tır, dedik
ten sonra İsmail Fenni Türk mosikisinin teksesli (monoton) olduğu iddiasına karşı
gelerek, musikimizdeld. makamların ve usullerin çokluğu ve tenevüü, mosikide bu
lunması gerekli olan değişikliği mükemmel surette temin ettiğini duymaya alışmış
kıılaklara iseAvrupa musikisinin esasen biribirine muhalif ve aykırı birtakım sesler
den müteşekkil arınonisi bir gürültü gibi gelir. Hele bizim nazik ve ince nağmeli
şarkılarımıza karşı ekseriya titrek, bununla beraber sakil (ağır, kaba) seslerle okun
makta olan düz ve uzun nağmeli 'Şanson'lar adeta birer işkencedir."
İsmail Fenni, Batı mosikisi parçalarının, onu sevdirrnek için sık sık halka din
Jetilmesine de karşı çıkarak, bunu, sabah akşam yiyeceği olmayan bir fakirin midesi
ni bulgur plavı ile doldurmasına benzetmektedir. "Bizim için yabancı damgası.,.
FELSEFE DÜNYASI 25
taşımayan musild, yerli eserlerdir" diyen 1. Fenni özellikle, musildmizin dinimiz ile
çok kuvvetli bir bağı olduğunu ısrarla vurgular: Aydınlarımızın bile musildmizin·
güzelliğini ve zenginliğini aniayacak kültürden mahrum olmalarının acı sonucu ola
rak, milli musildmizin itibarını ve şerefli yerini yitirdiğini kabul eden İsmail Fenni,
halkın bu yüzden adi nağmeleri musild şahaserlerimize tercih ettiğine dikkat
çekmektedir.
Fikirlerinin Kaynağı Ve Orijinalitesi
İsmail Fenni, Batı'ya bütün gücümüzle yöneldiğimiz ve kurtuluş çarelerinin
hepsini Batı'da aradığımız bir dönemde yaşamış bir mütefekkirimizdir. Bizi dinin
(İslfun'ın) geri bıraktığı, İslam'ın terakkiye rr,ani olduğu iddialarının yaygınlaştığı za
manlarda, bir çok kimse İslam'dan kaçmaya çalışırken O, İslfun'a sarılarak, nasıl tek
rar orijinal ve ileri olabileceğimizin muhasebesini yapmış ve bunun çözümünü
göstermiştir: Gerek düşüncede, gerekse davranış ve yaşayışta İslfun'a bağlanmak.
Bunun için O, Batı felsefesini etraflıca tetkik etmiş, onu İslam filozofları ile yer yer
mukayese etmiş, lüzumlu gördüğü yerde de tenkit etmiştir. Batı felsefesinde bilhassa 19. asırdave 20. asır başlarında gelişme şansı bulan materyalist, ateist, pozitivist,
evolusyonist akımları derinliğine tetkik ettikten sonra, bilhassa bir kısım Batılı
bilim adamı ve düşünürlerin fikirlerinden faydalanarak onları kendi malzemeleri ile
tenkit etmiştir. Böylece bu felsefelerin bizdeki tesirlerinin yıkıldığı veya zayıftadığı
yerlerde, doğan boşluğu, İslam felsefesi ve bilhassa vahdet-i vücud felsefesi ile dol
durmaya çalışmış, onu sistemleştirip, kuru bir nazariye olmaktan çıkarıp bir hayat
tarzı şeklinde geliştirip modernize etmiştir. Ayrıca vahdet-i vücudu hem sistem, hem
ruhi hal, tasavvufi yaşayış tarzı olarak benimsemiş, onu insani olgunluğun bir
vasıtası olarak görmüş bu sebeple metapsişik olayları, metafiziğin ilim anlayışı
içine yerleştirmiş, tabiattaki olağanüstü halleri contingence (olumsuluk) ile izah
etmiştir. Onun fikri çalışmalarındaki orijinallik de buradadır.
İsmail Fenni materyalizmin 19. asırdaki şeflerinden olan Buchner'i ve O'nun
Türkiye'deki temsilcisi Baba Tevfik'in fikirlerini tenkit ve reddederken, Felsefe Tari
hinden azami ölçüde faydalanmış, fakat nakilci olmaktan uzak kalmış, daima kendi
fikirlerini ön plana çıkarmıştır. Bunu yaparken de polemiğe kaçmadan ölçüyü
kaçırmamaya dikkat etmiştir.
İsmail Fenru, maddeci felsefenin bilimsel gelişmelere dayandırılan iddialarını
tenkid ederken, kaynağını inancından alan mfuıeviyatçı, ruhcu (spiritualist) bir felse
feyi geliştirmiş ve savunmuştur. O, bütün çalışmaları, kapsamlı görüşleri ve gele
ceğe yönelik fikirleri ile kendisine Çağdaş Türk fikir tarihinde mühim bir yer edine
bilmiştir.