fİkİr - sanat • sİyaset...
TRANSCRIPT
' V - . s
/ ' •
FİKİR - S A N A T • S İY A S E T DERGİSİ
2 jM' tLL*l HARE K E• I
BÎR SOLCU DERGİ«Dünya ten millî bir parti mensuplarına böy-
r l K l H - S A M A T - S l Y * S » T O S R G İS İ
vaşı belâsını getiren Alman Nazi par- leşine çatması tabii ki yadırganamaz.
tisine benzetmek için herşey düşünül- Yazıyı yazanın nereden tutsan ele ge-
müştü. CKMP Kongresinin başladlığı len- cehaleti, CKMP'lileri Alman Na-
24 Kasım cuma sabahı, erken sa atler- zUerine benzetmesiyle başhyor. Alman
Sahihi
Ahmet D. KARABACAK
Sorumlu Müdürü
Nail ERIIAN
de Saray düğün salonunun girişinde Irkçılığı, Almanların en üstün ırk ol-
şağh sollu gençlik kolları üyesi genç- duğu iddiasına dayanır. Böyle olunca
1er vaziyet almış, mehter takımı geti- onlara hayran olanlar kendilerini on-
rilmiş, duvarlara Ziya Gökalp’tan lardan daha aşağı olduklarmı kabul
★
cümleler yazılmıştı.»
«Kongreye Başbuğ Türkeş, Ailahü
Ekber âvazeleri ile gelen CKMP Genel
etmiş bir duruma düşerler. Bunu da
her halde ırkçı olduklarını iddia ettik
leri kişiler pek kabul edemezler. Gene
Kapak düzeni, çizgi ve desenlerFethi ŞEKERC.OâLU
başkam ve Emekli albay, tezanürat *>ir tarihî gerçek vardır ki, Atoan Na-
Bu sayıda kapak
Zeki YEĞİN
★Teknik Sekreter
Sakin ÖNER
Ayda bir c^kar
Yönetim ^cri
Nuruosmaniye Caddesi Tûrbedar Sokajı
Nu : 10/7
Ca^aloglu Ltanbul
Haberleşme ve havale adresi
yapanlara sağ elini, ayası hafif ileriye
dönük selâmlamıştı.»
«Sonra sıra ssygı duruşuna gelmiş-
ti. Başkan’ın ayağa kalkın buyruğu ile*
delegeler yerlerinden doğrulmuş ve
kongre divanı kâtiplerinden birinin say
gı duruşunda bulunduktan sonra dua
ederek avuçlarının içi ile yüzünü sı
vazlaması aynen kopya edilmişti.»
«İstanbul delegasyonu beraberinde
bir de teklif getirmişti. Teklif, parti
nin ambleminin değiştirilmesiyle ilgi
liydi. Üç hilâl yanyana getirilmiş ve
bu yanyana getirilişten bir çeşit
Gamalı haç ortaya çıkmıştı. Fakat
Başbuğ böyle çıkışlar için henüz za-
zizminin ve İtalyan Faşizminin dünya
ya meydan okuduğu çağlarda, ogün
daha siyasî bir güc durumuna geçme
miş olan Türk Milliyetçileri onların4
karşısma çıkmışlar ve bu iki sistemin
önderine ağır yazılarla hücum t'm iş
lerdir. Dün batı hayranı, bugün Rusr
hayram olan kozmopolit düşünceli, bur
juva yaşayışlı kişiler elbette ki, o gün
leri pek hatırlamak istemiyeceklerdir.
Çünkü onların ağa babaları, pekçokla-
nnın bugün kapılandıkları gazetelerin
patronları, o zamanlar birer Nazi hay
ranı, birer Alman sarhoşu idiler.
Türkiye’nin meselelerini hep yaban
cı gözlükleri ile seyredenler, millî bir -
i
Posta Kutusu 19» Aksaray - İSTANBUL I manin erken olduğunu öne sürerek tek-siyasî gücün doğuşunda, Türkiye nin
kaderine onun sinesinden çıkmış ger-
★lifi has» alt. eturmişti. Oysa Başbuğ evlâtlarmm hâkim olacaSına birda istiyordu ve üstelik beğenmişti inanamıyorlar. AşaSüık duygu-amblemi amma, iyiden iyiye deşifre
Grtndcriiccck yanlar basılsın basılm asın I olmanın askerlikten gelen bir alışkan-
gcri verilmez. M'IÜ Hareket adı anılmS'%
dan dergiden kısmen veya tanamen yt.zı vc fotoğraf ahnamaz.
lıkla doğru olmadığını hesaplıyordu.»
Bu yukarıdaki paragraflar, Türkiye’
de marksist bir düzen kurmak için ça-
sunun böylesine kendilerini sard^itı bir
sirada ellerine kalem alıp, al eline ka
lemi, yaz akhna geleni örneği bir yı
ğın hezeyan döktürmeği mesele sanı
yorlar. Türk halkının dinî inançlan-
★
Fiatı: 12.> Kurtı$, Hış ülkelere
iki mislidir.
★
Yıllık abonesi l.> liradır.
★
lışan TİP’nin organı olan bir dergiden ^1, folklorunun en canlı kalabilmiş ör-
alındı. İmzasız olarak çıkan ve amacı neklerinden olan mehter müziğini,
CKMP’ni küçük düşürmek ve çirkin Türklerin büyüklere saygı geleneğinin
benzetmelerle partiyi halk nazarında icabı olarak lidere duyulan saygıyı ve
onun ötesindeki sevgiyi, Orta Asya’-
dan beri bayraklarımızda sakladığımız
ve şimdiki bayrağımızda da olan hi
lâli bir türlü kabul edemiyorlar. Tek
arzujarı, kızıl bir bayrak, sarı bir
tlân ve reklâ-nın santimi 25 li.a
★
K.ıpak : ALPASLAN Matbaa»
Dizgi ve Tertip : Sıralar Matbaası
şüpheli göstermek için yazılan yazı,
belki söz konusu edilmeğe değmezdi.
Fakat yayınlanan derginin iç yüzünü
bilen kimseler için birkaç söz söyle
mek elbette ki gereklidir.
Komünistlikleri tescil edilmiş, kürt-
çülük, bölgecilik, mezhepçilik yaptık-
yıldız.
Biz Türkeş’i Hitler ile mukayese e-
lan için devamlı polis kontrolü altın- den mantığa «Hayır» diyoruz. Bu, Tür-
da olan kişileri mal bulmuş gibi köşe- kiye nin kaderini yarın ellerine alacak
lerine yerleştiren bu dergi, halkın Rus- insan için küçültücü bir benzetiştir,
ya’nın uydusu olarak tescil ettiği, ki- Onlar, bu benzeyişin olmadığını, be-
min uydusu olduğu belli olmayan bir yinlerine inecek yumruğun Hitler’inkin-
partiyi savunurken, bağımsız, kimse den daha sert olduğunu hissettikleri
ye uydu olmayı düşünmemiş gerçek- zaman anlayacaklardır.
Basıldığı tarilı : 15.12.1967
.........................luıTijf * T T f U A 1> t r fr T .................... ...........................................................................IIIIIMMMHIHIIIIIimiMMIlHlIllllMIMMIlllUmMUimimHIlllMMIlIMmiHHMM i l l i . Jti A K Hi ^ ^ 3
Y ur tt a Geçen
nüllü gitmek istiyen gençler İçin l<o-
mando l<urslan açmı$, ve yüzlerce gen
ci eğitmeğe başlamıştı. Ordu, gençlik
ve halk sabırsızlanıyor, Kıbrıs çıba
nına neşteri vurmak için hazırlanıyor-4
lardı...
Geçen ay, yıllardan beri bütün Türk
milletine üzüntü kaynağı olan Kıbrıs'ın
kan maça gitmiş, bazıları seyahatte,
bazılarının ise nereye gittikleri belli
yeni olaylara sahne olması, Türkiye* değildi. Yedi saatlik vuruşma, bittik-
nin bir harbin eşiğine gelmesiyle so- ten ve 23 kişi şehit olduktan, saldırıya
nuçlandı. Rauf Denktaş'ın adaya çık- uğrayan köylerde tek sağlam ev kal
ması ve tutuklandıktan bir süre son- madıktan sonra ancak Türkiyeli yöne-
ra Ankara'ya iade edilmesi tansiyonu ticiler toplanabildiler...
yükseltirken. Yunan generali Grivas ve
Yunan ordusuna mensup askerlerin iki
Türk köyüne saldırması bu tansiyonun
iyice atmasına sebep oldu.
BLÖFLER BAŞLIYOR
İkinci İsmet Paşa olma yolunda olan
Süleyman Demirel, aynı İsmet paşa gi-
AMERİKA ÇIKARTMAYI
BEKLİYOR
Bütün dünya artık Türklerin adaya
çıkmasını bekliyordu. Amerika, bir za
manlar İsmet paşa'nın beceriksizliğini
örtmek için uydurduğu palavra gibi,
Demirel de bir bahaneye sığınmasın di
ye, Akdeniz'deki altıncı filosunun Do
ğu Akdeniz'de olmadığını açıklıyor,
sanki Kıbrıs'a çıkmak sadece sizin ce
saretinize ve kabiliyetinize kalmış bir
meseledir, diyordu. Bu arada Türk Jet
uçakları ada üzerinde kontrol uçuşla
rına başlamışlardı. Her şey tamamdı..
Hayır herşey değil. Süleyman Demirel'
in cesaretinden başka herşey tamamdı.
Fakat son şeyin tamam olmaması Kıb-
KIBRIS'TA YUNAN OYUNUbi, halkı oyalamak yolunda blöflere baş rıs'a bu kere de müdahele edememe-
ladı. İlkin, tıpkı İsmet paşa gibi mec- mize sebep oldu.. Ve bir fırsat daha
Dış politikamızın keşmekeşi, yeşil üsleri toplayarak harp yetkisi alma bu şekilde kaçırılmış oldu.
Kıbrıs'ı artık kurtulmasına pek imkân yoluna girdi. Halbuki daha önce, Kıbrıs
olmayan, daha doğrusu eskisi kadar ¡çjn alınmış bir harp yetkisi vardı,
kolay olmayan bir duruma getirdi. Sonra Yunanistan'a notalar vermeğe.
CKMP BİLDİRİSİ
Kıbrıs dâvasını başından beri sıkı
Türk dış politikasını yönetenleri pek iyi amacını gerçekleştiren papazı tehdide jj¡j, ^gkjide murakabe eden ve hükû-
bilen Yunan idarecileri ve papaz Ma- başladı. Papaz, her zaman yaptığı gi- meti zaman zaman uyaran CKMP, du-
karlos 15 Kasım'da iki Türk köyüne j,i, hemen, iki köyü yakıp yıkan, masum rumun yeniden diplomatik sahaya kay-
âni bir baskın yaptılar. Bu baskın, da- ¡„sanları öldüren askerlerini geri çek- mağa başladığını görünce bir bildiri
ha önce defalarca yapılan, Türk hal- |j Bu arada Türkiye'de birleşik mec- yayınladı. Bu bildiride, Kıbrıs mesele
kını imha, yıldırma ve adayı terke ¡¡j ha^p ve yurt dışına asker gönderme sinin artık diplomatik yollardan halle-
mecbur etme politikasının bir yeni hal- yetkisini Süleyman Demirel kabinesine dilmesine imkân olmadığı, fiili bir mü-
kasıydı. Kıbrıs'ta bulunan ve onbeş bin yermişti. Kabine sık sık toplanmağa, dahale yapıldıktan ve adadaki Yunan
olduğu söylenen askerlerin destekledi- uzun görüşmeler yapmağa başladı. Ar- askerine eş bir kuvvet adaya çıkarıl-
ği ve başta Yunan generali Grivas ol- jü r k Milleti son ânın geldiğine inan-
duğu halde yapılan bu baskın şeklin- mağa, Süleyman Demirel hakkındaki
deki saldırı yedi saat sürdü ve bu ye- kanaatlarmı değiştirmeğe başlamıştı.
dİ saat içinde, resmî olaral< açıl<lan-
dıktan sonra ancak diplomatik görüş
melere başlanabileceği bildirildi. Ay-
rica kabinenin tutumu yerilerek, sür -
Artık, yüzümüzden bu kara leke siline- atle bu müdahalenin yapılması gerek-^rıııv, y u u rvaıa ı«rı\c .....oııc ı^u ııiMMaıını«*ıı«ıı
dığına göre 23, dedikodu şeklinde ge- kırılan Türk gururu yeniden ta- tiği bildirildi. Fakat artık iş işten geçlen haberlere göre daha fazla Türk,
Yunan askerlerinin kurşunlarıyla, top
ateşleriyle şehit oldu.
mir edilecek, milletler arasındaki iti- miş, araya her zaman olduğu gibi Ame-
barımız yeniden eski seviyesine gele- rika, Nato, Birleşmiş Milletler, Rusya
çekti. Bütün partiler (TİP hariç) Sü- girmiş ve hepsi meseleyi kendi zavi-
Köyleri koruyan mücahitlerin gay- leyman Demirel'in Kıbrıs'a askerî mü- yelerinden ve Türkiye'nin aleyhinde o-
retleri, toplarla, makineli tüfeklerle dahale kararını destekliyordu. Halk İse larak yorumlamağa ve çekiştirmeğe
saldıran bu çok üstün sayıdaki asker- yurdun her tarafında yaptığı miting- başlamışlardı. Türkiye bu arada aske-
leri ancak yedi saat durdurabildi. As- lerle ufukta gördüğünü sandığı bu bay- ri hazırlıklar yapar görülüyor, sınırdan
lında bu yedi saat az bir zaman değil- rama hazırlanıyordu. İstanbul'da yapı- sınıra askerler ve mühimmat sevkedi-
di ve bu zaman içinde enerjik, önce- lan iki miting yüzbinlerce insanı so- yor, hiçbir gizliliğe riayet edilmedenI
den tedbirli ve plânlı bir yönetici kad- kaklara dökmüştü. Öğrenci dernekleri- bilmem hangi gemilerin nerede oldu-
ro çok şey yapabilirdi. Fakat Türki- nin açtıkları gönüllü defterlerine bin- ğu, hangi hava alanında kaç tane u-
yeli yöneticiler bu zaman içinde ka- lerce genç kayıt olmuştu. Ankara'da çak bulunduğu bütün dünyaya bildiri-
bineyi bile toplayamadılar. Birçok ba- MTTB ikinci başkanlığı, Kıbrıs'a gö- liyor ve bazı şartlar ileri sürerek bun-
4 ........................................................................İ L L Î H A R E K E T*............................... I I I I I H I M I I I I I I H I I I U M I I I I I i n M I l l l i m i l l l l l H l l l l l l l I n n ' t l » * » * ' * * * * " " " " * * ' * *
lar yerine getirilmediği takdirde Türit
askerinin Kıbrıs'a çıkacağı bildiriliyor-
dil. Yunanistan ve bilhassa Makarios
bu sözlerin bir blöften ibaret olduğu
nu anlıyorlar, fakat belki de Amerika'
nın tazyiki ile Yunan askerlerinin ada
dan çekilmesini kabul ediyorlardı. As
lında bu karar ne Yunanistan'a bir za
rar verirdi, ne de Kıbrıs'ın savunma
sında bir eksiklik doğururdu. Çünkü,
Yunan askerleri adadan çıkarken ge
rektiği kadar silâhı gene adada bira-
1}'C
İĞNELİ FIÇI
Çıkarma
O
Son Kıbrıs olaylarından sinirleri bozulan ve çıktık, çıkacağız
blöflerinden yakınan bir şahsa arkadaşı :
— Ne üzülüyorsun, dedi, biz çıkarmayı çoktan yaptık.
Ve anlattı :
/
— Çıkarma çeşitli şekillerde olur. Meselâ senin istediğin gibi bir
askerî çıkarma. Meselâ beşten üçü çıkarmakta bir çıkarma işlemidir.
Biz Kıbrıs’ı, Türkiye’yi yönetenlerin sayesinde Türkiye topraklarının
dışına çıkardık.İĞNECİkıyorlar ve eğitilmiş en az 25 bin rum
gencini papaza hazırlamış olarak tes
lim ediyorlardı. Artık papaz, kendi Fakat gene bir gerçek var ki, yönetici- Yılmaz bu durumu görünce hemen mü-
Kıbrıs rum ordusu ile gerekli harekâtı derlerse desinler ve neye karar dahale etti. Fakat Bölükbaşı inat edi-
yapacak ve gene fırsat buldukça Türk- alırlarsa alsınlar Türk halkı Kıbrıs dâ- yor bu haksızlığın devamında direni-
leri imha edecekti.
TÜRKEŞ'İN GENSORUSU
Kıbrıs meselesini yanlış tutumuyla
daha kötü bir duruma getiren Süley
man Demirel hakkında Alparslan Tür-
keş bir gensoru hazırladı ve Başvekil
hakkında meclis soruşturması açılma-
vasim candan benimsemiş durumda- yordu. Bu davranışı protesto eden Isma
dır. Kıbrıs belki birgün siyasî bakım- il Yılmaz, durumu bir basın toplan
dan tamamen gidecektir. Fakat bu tısıyla açıkladıktan sonra CKMP'ye
inanç Türk Milletinde oldukça, bu gi- girdiğini bildirdi,
diş, geri gelmek için bir gidiş ola
caktır...•
MİLLET PARTİSİ'NİN
sını istedi. Bu gensorusunda, Kıbrıs KONGRESİ
meselesinde başvekil'in blöflerle Tür-Geçen ay ortalarında büyük kongre-
kiye'nin itibarını kırdığı, meseleyi da- halin-I • ........................................................................... -
de olduğunu iyice belli etti. Osman Bö-
lükbaşı'nın delegeler az geldiği için da
rılıp, bir köşede gazete okuduğu kon-
ha kötü bir duruma getirdigi, bu du
rumuyla Türkiye'ye zararlı olduğu, bu
nun için mecliste soruşturma yapılma
sı gerektiği öne sürülüyordu. Önerge, hatipler, memleket me-
meclise geldi. Türkeş önergesinin sa- kahvelerde duydukla-
vunmasını yaptı, fakat Başvekil ken- dedikoduları konuşmayı tercih eder_____________________________________________. - — I - —
durumdaydılar. Bir kısım delegelerindişini savunamıyarak, yerine, küçük iş
lerin adamı olarak nitelendirdiği. Dış
işleri vekili Çağlayangil'i gönderdi.
Çağlayangil ise, mugalâtalarla, söz o-
yunlarıyla ve meclisteki çoğunluklarıy
la bu önergenin reddedilmesini sağla
dı. Fakat bu olurken Türk halkının
dikkatli gözleri olayları görüyor ve de
ğerlendiriyordu...
K IBRIS GENE
MİLLETLERARASI
BİR MESELEDİR
Kıbrıs, Türk yöneticilerinin iş yapa-
mazlığı sonucu, gene güvenlik kurulu
na, gene Birleşmiş Milletlere ve belki
NATO'ya gidecek. Gene müzakereler
olacak, gene bir yığın tatbik imkânı
olmayan kararlar alınacak. Fakat bir
gerçek var ki, o da Kıbrıs'taki papa
zın yeni birşeyler kazandığı, yeni a-
dımlar attığıdır. Kıbrıs şimdi her za
mankinden daha az bizimdir ve her za-
ise partinin artık gereksiz bir duruma
geldiği, bir partiye, özellikle CKMP'ye
iltihak etmeleri gerektiği hakkındaki
sözleri ortalığı epey karıştırdı. Bu ara
da kongreye gelen Osman Turan ve
Osman Yüksel Serdengeçti'ye yapılan
tezahürat, parti üst kademelerindekile-
ri epeyce kuşkulandırdı. Bu arada bazı
konuşmacılar, «Bizim partiye bir tane
Osman yeter.» diye bu kuşkularını açı
ğa vurdular.
Kongrenin en enteresan yanı seçim-
^ BOLUKBAŞI'NIN
^ SİNİR KRİZLERİ
Kongrelerden, seçimlerden sonra si
nir krizleri çoğalan Bölükbaşı, İsmail
Yılmaz'ın partiden ayrıldığmı duyun
ca, onu bütün Ankara'da aratmağa
başladı. Gece yarısı evine gelen parti
liler İsmail Yılmaz'ı Bölükbaşı'nın
mutlaka görmek istediğini söylediler.
Ertesi gün Bölükbaşı, Yılmaz'ı parti
genel merkezinde beklerken, O CKMP'
ye kaydını yaptırıyordu...
TEMELLİLERİN
KOLTUKLARI SALLANIYOR
27 Mayıs Anayasasını çiğneyip, ka
der birliği yaptıkları arkadaşlarının
yurt dışına sürülmelerine sebep olan ve
sonra da ölünceye kadar Cumhuriyet
Senatosu üyeliği verilen eski MBK ü-
yelerinin, bu şekilde seçimsiz bir şe
kilde koltuk işgal etmeleri ve maaş al
malarının mantıksız olduğuna inanan
CKMP'liler bir kanun teklifi hazırlaya
rak Mecliste imza toplamağa başladı
lar. Bilindiği gibi Anayasaya bir mad-ierdi. Osman Bölükbaşı'nın buyrukla- eklenerek bu kişilerin durumları
rını hiç itirazsız kabul eden bazı kişi
lerin genel kurula girememesi karşı
sında Bölükbaşı, bu kişilere iltimas
yapmış ve bunların genel kurula gir
mesini sağlayıvermişti...
sağlama bağlanmak istenmişti. Şimdi
ye kadar temellilerin bu durumunu ten
kit eden, fakat bir faaliyet göstere-
meyen AP'lilerin durumları artık or
taya çıkacaktır. Anayasa'nın bu mad- #
desini değiştirmek için imza toplayan
CKMP'lilere kaç AP'linin imza vere-
Genel Kurula en yüksek oyu alarak ceği, kimlerin vereceği halk tarafın-
İSMAİL YILMAZ
İSTİFA EDİYOR
mankinden daha zor bizim olacaktır. seçilen Diyarbakır İl başkanı İsmail dan merakla beklenmektedir.
...................................................................................................................................................................................................... .......
H A R E K F t*'*'*""""...... ı ı ı ı ı ı ı m ı ı ı . n ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı m ı ı ı m ' i ' i ı ı m ı ı ı ı ı t ı m u t ı m ı ı n m ı ı ı ı ı ı 5
ça fazladır. Hattâ bir diğer tâbirle Yunanistan’ı «Ajanlar
ordusu» idare etmektedir denilse asla mübalâğa olmaz. El
de edilen tamamen mevsuk bilgiye göre bugün Kıbrıs ta
bulunan Yunanlı ajanların miktarı şöyledir :
Kıbrıs'ın kaderi
Ve
E. A. 465
K. I. P. : 1350
S. İ. P. 850
P. G. 380
T. M. A. 560
Kaçırılan büyük
Fırsat
Ahmet KAYIHAN
Bu espiyonaj organizasyonunda istihdam edilmiş olan
ajanlar, İkinci Cihan Harbi’nin devamı müddetince Entelli-
cens Secret Servis ile Amerika Birleşik Devletleri Espiyonaj
organizasyonlarında da görev almışlardır. Hattâ bunların bir
kısmı Kıbrıs’a gönderilmezden evvel Batı Trakya ile on iki
adalara gönderilmiş olup, buralardaki Türklerin yaşayış,
örf ve an’anelerini yakından tetkik ile görevlendirilmişler
dir. Bunlann başında Gümülcine Yunan Millî Emniyet Şefi
P. Kur. Bnb. Karamanos ile İskeçe X P. Tm. istihbarat Şefi
P. Yb. Vasilios Mimaridis gelmektedir.
Bugün bu ajanların herbiri Kıbrıs Cumhuriyetinin en
önemli yerlerinde görevlidir. Binaenaleyh yakın bir âtide,
Kıbrıs’ta Türklerin karşısına bu ajanlar ordusu çıkacak ve
gizli, sessiz savaş bütün hızı ile devam edecektir.
KIBRIS'TA YUNAN ASKERİ KUVVETİ
Batılı askerî ataşelerin iddiasına göre Kıbrıs’taki Yu
nan askerî kuvvetlerinin mevcudu şöyledir :
Piyade
Komando
istihkâm
18.000
12.500
4.500
Son Kıbrıs buhranı esnasında Hariciye Vekâleti ile di-Yekûn 33.000
ğer devlet organizasyonlarının iyi çalışmaması ve hadise- Yunanlı subay ve askerî uzmanların kadrosu ise şöyledir:
leri zamanında değerlendiremeyişi neticesi diplomatik sa- Piyade Kurmay subay 115
hada olduğu kadar diğer sahalarda da müsbet bir başarı
elde ettiğimiz iddia edilemez. Yunan milleti tarih sahnesin
de riyakâr, dönek ve vefasız olarak temayüz etmiş bir mil- subayı
Piyade subayı
İstihkâm subayı
lettir. Tarihin hangi devrinde siyasî antlaşmalara riayet
etmiştir ki, şu son antlaşmalara riayet etsin... 10 Ağustos
1913 Bükreş Antlaşması gereğince Yunanistan’daki ekalli
yet unsurlardan Makedon, Arnavut, Bulgar, Ermeni ve
Ulahlarla diğer unsurlara kendi lisanlarında ilk, orta ve
Muhabere subayı
Eğitim subayı
Askerî doktor
365
125
95
135
165
135
Radar ve roket uzmanı 120
Son antlaşmalar gereğince yukarıda kesinlikle yekûnuhattâ lise açma hakkı tamndığı halde mezkûr antlaşmaya dnua^mc.mı .
, ___b-nihir belirtilen Yunan kuvvetlen, Yunanistan a avdet edecek mı-asla riayet edilmemiş ve bu ekalliyetin pan - elenist kültür
ile eritilme cihetine gidilmiştir. Keza 24 Temmuz 1923 Lozandir?. Aslâ... Mevsuk kaynaklardan aldığımız bilgiye göre,
ue eııuHue . Kıbrıs’taki Yunanh ajan, komandocu ve subayların pek ço-Antlaşmasına Atına ran şoven hukun^et başkanlar, tarafın tarafından sahte
dan tedrici surette ihlal edilerek buğun tamamen mülga ha- ^ ı u u- ,b-aI7n hin Tnr-t’n nüfus cuzdanları verilmek suretiyle her bırimn adada ıka-
le getirilmiştir. Yıllardır Batı Trakya’nın 170 bin Türk’ü
Yunanlı şovenlerin sadistçe zulmü altında inletilmektedir.
KIBRIS'TA YUNAN AJANLARI
Yıllarca evvel Yunan hükümet erkânının talimat ve di-
meti temin edilmekte ve böylelikle Yunan aktif kuvvetinin
bazı kombinezonlarla Kıbrıs’ta kalması temin edilmektedir.
KIBRIS'TA YUNAN MİLİS KUVVETLERİ ;
Kıbrıslı Rumların elinde iki Milis vurucu kuvvet vardır.
rektifi ile Kıbrıs’a binlerce tecrübeli ajan gönderilmiştir. Bunlardan biri E.O.K.A. diğeri ise, solcu. A.K.E.L, Organi-
Yunanistan’daki espiyonaj organizasyonlarının sayısı olduk- zasyonudur. A.K.E.L. Organizasyonunun elinde 48 bin kişilik
6 ı ı ı ı ı ı ı m ı ı ı ı ı ı i H M M n ı ı ı ı ı i M i u ı ı ı ı ı ı ı ı m ı ı ı ı ı ı ı ı ı m ı ı ı m t m i H i ı ı m ı ı n ı n i M i M i ı i M j ^ t L L ı î H A R E K E T
larda yetiştirilmişlerdir :
vurucu bir milis kuvveti vardu". Bunlar uzun müddet Kırım’ dirler. Halen Yunan dikta idaresine karşı en yıkıcı radyo
m Sivastopol yakınlarındaki Sovyet Garilla Tugaylarında di- ve basın vasıtası ile yayın yapan devlet Yugoslavya dır.
siplinli bir eğitim görmüş kimselerdir. C.İ.A.’mn dosyaları- Beİgrad yakınlarında Hakikatin Sesi «t Foni tis Alitias»
na kadar intikal etmiş olan A.K.E.L. garillacıları şu branş- sloganı ile yayın yapan radyo, bu günkü Yunan dikta idaresini nevrojik krizlere sevk etmektedir. Yugoslav Federal
devletleri Yunanistan’ın 13 vilâyetinden müteşekkil Make
donya eyaletinde Jeo - Politik, Jeo - Ethnik ve Historik hak
lar talep etmektedirler. Sabık Makedonya Cumhurbaşkanı
Lazar Kruşevski ile Makedonya İcra Konseyi Başkanı Vasil
Tüccaref ve S.N.O.F. Organizasyonu mensupları ile bugün
kü Makedonya Cumhurbaşkanı Kemal Seyfullah ve II. Ar-
navud devlet Başkanı Fazıl Hoca, muhtemel bir Türk - Yu
nan savaşında Doğu Dakedonya’ya gerilla kuvvetleri sevk Kıbrıs ta yalnız solcu A.K.E.L. istediği zaman darbe-i hazırlığı tamamen ikmâl etmiş va/iyet-
Hükûmet yapabilecek vaziyettedir. Kıbrısh Nasyonalist Rum’ idiier... Fazıl Hoca, Kosova’daki II. Arnavud devletinin
SaboteV
Organizatör
Muhabereci
26.000
10.000 5.000
Kurye - Ajan : 10.000
Propagandist : 7.000
Organizasyonu Başkamdir. Priştine radyosunda da sık sık Türk tezini des-vasıta ve imkânlarla teçhiz edilmiş bir durumdadır. Girit, mahiyette konuşmalar yapmıştır. Aynı mahiyetteki
Istanköy, Naplio gibi yerlerdeki er eğitim Tugaylarında, bu günkü Makedonya Cumhurbaşkanı Kemal
1946 yılından bu yana 136 bin Kıbrısh Rum erkek ve kız Sgyf^Hah’ın da yaptığına şahit olduk, gerilla eğitimine ta’bi tutularak yetiştirilmiş ve Kıbrıs’a
gönderilmiştir. Bunların her birini evinde küçük telsiz, tom-
son, sten, bürün, hoşkiş, A - 4, A - 6 ile E -14 silâhları var
dır. Makarios Hükümetinin Çekoslovakya ile diğer Komü
nist devletlerden alıp ta Milimli Rumlara gizlice tevzi et-
ARNAVUDLUK'UN YUNANİSTAN'A
KARŞI TUTUMU ;
Arnavudlar da 1911 den beri Yunanlılara ve Yunenis-miş olduğu yalnız piyade silâhlarının yekûnu yüzbinin çok husumet vardu*. Son Türk - Yunan müzakerele-
üstündedir. Bu silâhlar hiç bir zaman terrorist Rumların çıkmaza girdiği an, Arnavud Başvekili Mareşal Mehmet
evlerinden alınarak yetküi makamlara verilmiyecek ve her’ Şgj ^ Arnavudluk’taki 20 bin Yunanlı E.L.A.S. gerillacısını
an arkadan kahpece Türkleri öldürmek için kullanılacaktır. Gjinekastor ile Elbasan bölgesine derekap
, sevk etmiştir. Bilindiği gibi, Arnavudlar daha 1911 yıhndanYUNANİSTAN'IN KOMŞU DEVLETLERİ ; eyaleti ile Korfo adası üzerinde Millî hükümran-
Bulgaristan daha 1912 yılından bu yana Ege denizine lık hakları iddia etmektedirler. Bu durum yıllardır Yunanlı
inme ve Ege denizinde bir mahrece sahip olabilmek için, hükümet başkanlarını derin derin düşündürmüş ve her za-
Atina yöneticilerine karşı bazan açık ve bazan da kapalı man Arnavudluk’a karşı hasımane bir avziyet almasına
faaliyetler göstermiştir. Büyük Yunanistan «Megali
fikrine en fazla Balkan devletleri içersinde Bulgaristan mu-
âmil olmuştur. Askerî kuvvet bakımından Arnavudluk, Yu-
Sovy
sahiptir.
kavemet etmiştir. Bulgar Nasyonalistleri olduğu kadar Bul- ve şimdi de Kızıl Çin’in Roket, Füze ve modern silâhlarla
gar Komünistleri de büyük Yunanistan fikrine her zaman teçhiz ettiği Arnavud ordusu, oldukça vurucu bir güce
fiilen cephe almışlardır. Son Kıbrıs ihtilâfı esnasında Bulgar
Hükümeti 1949 da Bulgaristan’a iltica etmiş olan Yunan Ko
münist Partisi «K.K.E.» nin
bin kişilik bir kuvveti Kırcaali, Darıdere, Nevrokop ile Pet-
E.L.A.S. gerillacılarından 25 BUGÜNKÜ YUNAN İDARESİNE KARŞI
FAALİYET GÖSTEREN YUNANLILAR :
riç bölgelerine sevk etmişlerdir. Bu kuvvetlerin başınaK.K.E.’nun Gen. Bşk.’m aslen Kavala’lı Apostolos Grozos Bundan takriben 8 - 10 ay evvel Paris te eski Merkez
getirilmiştir. Eğer bir Türk - Yunan savaşı sahneye çıkmış Birliği Partisi Genel Sekreteri Prof. Niku Nikolaos’un Baş-
olsaydı, hiç şüphesiz bu E.L.A.S. gerillacıları Kavala, Dra- kanlığı altında «Yunanistan Kurtuluş Komitesi» kurulmuş
ma, Serez ile Demirhisar bölgelerine gireceklerdi.
YUGOSLAVYA'NIN YUNANİSTAN'A
KARŞI TUTUMU :
ve eski Başvekillerden Dim. Karamanos’da bu Organizas
yona intisap etmiştir. Batı Avrupa devletlerindeki onbinler-
ce işçi ve talebe de bu Organizasyona intisap etmiştir.
K. K. K.’nun Doğu Avrupa devletlerinde gençlik kolu
E.P.O.N.’a mensup 95 bin kız ve erkek vardır. Muhtemel
Yugoslav Federal devlet yöneticileri 1945 yılından beri bir Türk - Yunan savaşında bütün bu kontur organizasyon-
Yunanistan’a karşı hasımane ve mütecavizane vaziyet al- 1ar bu günkü Yunan dikta idaresine karşı fiilen cephe a k
mışlardır. Halen Yugoslavya’nın Makedonya bölgesinde 50 caklardı... Eğer hadiseler Türkiye’yi bir Yunan savaşına
bin Yunanlı E.L.A.S. gerillacı vardır. Bu kuvvete muvazi götürmüş olsaydı, Yunanistan bundan en az 85 sene evvelki
olarak ta Makedon aftonomistlerinin S.N.O.F. gerillacıla- hudutlarına kadar çekilmiş ve büyük Yunanistan ideali de
nndan 25 bin kişilik bir kuvvet her’an Yunanistan’a girmek tarihin karanlıklarına gömülmüş olacaktı. Böylelikle Kıb-
için Belgrad’tan kesin emir beklemektedir. Bunlar Manastır, rıs, Adalar, B. Trakya ile Makedonya ve Ipros problemleri
Doyran, Gevğeli ile Ohrid bölgelerinde üslenmiş vaziyette- kendiliğinden halledilmiş olacaktı...
....................................................................................................................i K H i n i l U H I I I I I I i m i l l l M l l l l l l l l l l l İ i m l t l I l l ) ^ ^ J J ^ ^ i l l I I M M I l H l H l I l l l t l M l l l l t M I l l l l l M l I l l l l l M I I M I I I I I I K I I I I M l i l l l l l l l t t l H l t t l l t l I M I i n l 7.................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................... » I I I I I İ M I I I I I M İ M M I I I I M I I I I M I I I I H I İ I M I M M I t İ l i l İ M İ ................... I I I İ M İ M
yınız. Siz de onun söyledilclerini din-1
lemeye, onun oltuduğu l<itabı olcu-1
maya onu tanımaya, anlamaya ko-1
şunuz. IO zaman buluşma yeri ve nokta-1
smda asgari müştereklerde değil, | azamî müştereklerde birleşeceğiz. |
Büyük
Hedef
Pek muhterem Divan Başkanıve üyeleri. Pek kıVmetli Delegeler
Misafir Basın mensupları
Kıymetli arkadaşlarımın teveccü
hüne mazhariyet benim için büyük
bir mutluluk kaynağıdır. Geçmiş yıllar, aylar içinde eyleşmeden bugün
den ve yarından bahsetmek istiyo
rum. Çünkü, hâl geçmişin toplamı,
geleceğin tohumudur.
Bugün Türkiye'nin genel görünü
şü kısa çizgilerle şöyledir :
Dudaklar çatlak, mideler boş,
köyler karanlık, dağlar tepeler çıp
lak, halk yoksul. Millet düne küs
kün, gelecekten ümitsizdir.
Bugüne kadar tatbikatına şahit
olduğumuz siyasetin hile, iftira, ya
lan ve tertip gibi basit ve çirkin silâhları imanlı Türk halkının siyasî hareketlerini zayıflatmakta, inancı
nı sarsmaktadır.
Bir tarafta toprağı seyreden tok
insanlar, öte yanda toprağı yoğu
ran aç insanlar.
Bir tarafta güzel vatanımızın top
rağını süren, tohum saçan yabancı teknisyenler, köylerimizde inek sa
ğan misyoner genç kızlar, öte yan
da günün modasına takılıp giden ve kulüpleri tıklım tıklım dolduran
memleket çocukları.
Bir tarafta 6 yaşından itibaren sorumluluk yüklenen ve fabrikalarda
motorun gürültüsünü, tarlalarda güneşin hararetini bölüşerek sosyal
adaletin tatbikatını veren vatan çocukları. Öte yanda yüksek apart
manların gölgesinde ve sıcak oda
larında sosyal adalet nutukları hazırlayan adaletsiz, şuursuz, ruhsuz
bir topluluk.
Bir tarafta yılda bir milyar lirayı bulan içki masalarmdan yükse
len kahkahalar, öte yanda bir dam
la su için kuyu başında sabahtan
akşama dek nöbet bekleyen susuz
luktan çoraklaşmış köyler.
Alparslan TÜRKEŞBütün bu çizgiler üç - beş yılın,
üç - beş kişinin eseri değildir. Yüz
yılların yüz yıllara taşıdığı yüktür.
Türkiye'nin Jeopolitik güç, istih
sâl değer olan; Türk halkının moralve fizik güç olan tam anlaşılama
ması, tanınmamasını bu günkü çiz
gilerin doğusunda asıl sebep olarak
görmekteyiz.
BEN TÜRK MİLLETİNİ;
Sokaklarda ıspanak fiyatına satı
lan Demokrasiye,
Rüşvetle, hile ile çiğnenen, çiğne
tilen hukuk düzenlerine.
Ahlâktan yoksun, bir hürriyete.
Tefeciliğe, karaborsaya yer veren
bir ekonomiye çağırmıyorum.
Türklük şuur ve gururuna, Islâm
ahlâk ve faziletine, yoksullukla, sa-
Türk Milletini iktidarları için b ir i
basamak, demokrasiyi de sadece bir|
rey düzeni olarak kabul eden görüş |
bizim görüşümüz değildir. |C.K.M.P. Türk Milleti'nin ve dev-1
letinin ebedî hayatını düşünen Mil-1 liyetçilarin, vatanseverlerin, meyda-|
na getirdiği bir saftır. iAnadolunun dağlarında, ovaların-1
da bir Eyüb Peygamber sabrı ilefmdolaşan, çalışan, kahır'keş, çilekeş |
çiftçi, işçi topyekûn yurt çocukla-1
rını bu manevî havamıza davet eder |
saygı ile kucaklarız. |Vazifem iz; (ALLAH, taşıyacağı-1
mızdan daha fazla yük yüklemez | inancı içinde çalışan, yürüyen bu in-1
sanların inançları İle istihza ve is- i tiskâl değildir.) Onların yükünü o-i muzlamaktır, onların haklarını ça-1
lanlarla rızıklarına, emeklerine el |
uzatanlarla mücadeledir. |
Bu mücadelemiz içte ve dışta yil-| madan devam edecek ve bu yolda i ALLAHIN izni ile mutlaka muvaf-|mfak olacağız. Çünkü yolumuz hak ve | hakikat yoludur. Bu ülkede teknik | üniversitelerin, fen fakültelerinin |
lâbratuvar ile Yüksek ilâhiyat Aka-1
demilerinin koridorları biribirlerly-1
le birleştirilmelidir. Bu gün madde | ve manâ felsefesi insanlığı bir çık-1
maza doğru sürüklemektedir. Oysa |
madde ve manâda biribirinin ayni, i ne de birbirlerinin gayridir. İnsan-1 lığı ve milletleri gerçek mutluluğa |
götürecek yol mutlaka ilmin ve ah-1 lâkın basamaklarından geçmelidir. |
Türk Milleti bu yolda bir çok ör-1 nekler vermiş, insanlığa önderlik et-|
miştir. Bu gün yine Milletimizin ve i aynı zamanda insanlığın mutluluk |
tohumları bu topraklarda gizlidir. |
Türkiye ve Türk Milletinin karak-1
teri içerden ve dışardan çok iyi kıy-1 metlendirilmelidir. Kore yaylasında |
kopan bir fırtına kendi sahillerinde | söner, Viyetnam'da kopan bir fırtı-|
na ancak kendi sahillerini yalar, Hi-|
malayalarda kopan bir fırtına dahi | Hint okyanusunda kırılabilir. Fakat |
Anadolu yaylasında kopan bir fırtı-|
na bütün dünyayı tesir altına ala- :
bilir. Bunun böylece bilinmesi ve |
değerlendirilmesi gerek. |
Geleceğin BÜYÜK TÜRKİYESİ j
selâm sana. im m
Sayın Türkeş bu konuşmayı, CKMP’ | nin Büyük Kurultayında yeniden Ge- | nel Başkan seçildikten sonra yapmışta |
Ö l I H M M l I l l l M M I M I I M M I M M M M M I l M I M I M I t l I M l I M n i M I M M I l M M I M I M l M I M I I M I M M n M I l l i n i M l l l t l I l i l l l H M I l l l l I t H I l l l l l I l ' i n i l l M l I M t M t l I l H l l I l l l l M l l i n i l l l M I I I I M I I I I I H I M I I M I M I l I M t l I M I I I I M l I f l I M I I I I I l l l l t M I l I M I l t l I l l l l l l l l l l l l l f l I M i l l l l l l U l l l l l
adalette yarışa, birliğe, kar-hakikat
vaşa,
deşliğe,ALLAH
kısacası hakyolu.yolu, ALLAH yoluna çağırıyorum.
Modern medeniyetin ön safına geç
mek üzere çağlar üzerinden sıçramaya çağırıyorum. Hareketin adını
istiyenlere açıkça ilân ediyorum :
Yeniden maneviyata dönüş. Hedefi
miz Türkiye'yi aç hürler, tok esir
lerin ülkesi yapmamaktır. Bu yolda
bizi tavizkâr politikacı olarak itham edenler, Türk insanın yüce varlığını
anlamıyanlardır. Unutmamalıdır ki, bir çiftçinin toprağa tohum saçma
sı, tarlaya taviz vermesi demek değildir. Toprağı değerlendirmesi ve
verimli kılması demektir. Bizim hareketimizin de manâ ve ruhu budur. Yine unutulmamalıdır ki, medeniyet
ler, devletler para ile değil, inançla kurulurlar, parasızlıktan değil inanç-
sızlUltan çökerler.
Türk aydınları, Türk Gençliği bu
luşma yerimiz Büyük Türkiye'dir.
Buluşma noktamız imanlı Türk in
sanının kafası, kalbi ve cevheri aslisidir. Bu güı^e kadar olduğu gibi
Türk halkını yalnız kendi yazdığınız kitabı okumaya, yalnız kendi
söylediklerinizi dinlemeye çağırma-
8 M İ L L Î H A R E K E T " I I I I I I I I M I M M M I l l i l M M I l M I S I M i l I l M I M i l i İ l M I M I I M M t M M t l I l l l M i l I M H I t l I l l l l l M I I I
Türkçülük
Nedir
maî (non - social) olarak gelirler Yâni
İçtimaî vicdanlarından hiçbirini bera
berlerinde getirnrıezler. Meselâ lisanî,
din; ahlâki, bediî, siyasî, hukukî, İk
tisadî vicdanlardan hiçbirini beraber
getirmezler. Bunların hepsini sonrala
rı terbiye tarikiyle cemiyetten alırlar.
Demek ki İçtimaî hasletler uzvî ve
rasetle intikal etmez, yalnız terbiye
tarikiyle intikal eder. O halde, kav
miyetin millî seciye- noktai nazarından
da hiçbir rolü yok demektir.
Kavmî Saffet, hiçbir cemiyette bu
lunmamakla beraber, eski cemiyetler.
İZİVcl G O K A L P kavmiyet mefkûresini takip ederlerdi.A A A ^ A ^ A ^ M ^ ▲ A A A A
Türkçülük, Türk Milletini yükselt- lunduğunu iddia ederlerdi. Fakat bir-
mek demektir. O halde, Türkçülüğün çok İlmî; tenkidlerin ve bilhassa biz-
mahiyetini anlamak için, evvelemirde zat beşeriyatçılar arasında en yüksek
millet adı verilen zümrenin mahiyetini bir mevkide bulunan Manouvrier is-
tâyin etmek lâzımdır. Millet hakkın- mindeki âlimin, teşrihi vasıfların içti-
daki muhtelif telâkkileri tetkik ede- maî seciyeler üzerinde hiçbir tesiri ol-
lim :
1) Irkî Türkçülere göre millet ırk
demektir. Irk kelimesi esasen meva-
şî fenninin"îstılahlarındandır. Her hay
van nevi, teşrihî vasıfları itibariyle,
birtakım enmuzeclere (tiplere) ayrılır.
Bu enmuzeclere ırk adı verilir. Mese
lâ, at nev’inin Arap ırkı, İngiliz ırkı,
Macar ırkı adlarını alan birtakım teş
rihî enmuzecleri vardır.
İnsan arasında da eskiden beri, be-
Bunun sebebi dinî idi. Çünkü, o cemi
yetlerde, mâbud, cemiyetin ilk ced
dinden ibaretti. Bu mâbud, yalnız ken
di zürriyetinden bulunanlara mâbud-
iuk etmek isterdi. Yabancıların kendi
mâbedine girmesini, kendisine yapıla
cak ibadetlere iştirak etmesini, kendi
mahkemelerinde kendi kanunlarına
göre muhakeme olunmasını arzu et
mezdi. Buna binaen, cemiyetin içinde
muhtelif tebenni (evlât edinme) yol
lar iyle girmiş birçok fertler bulunmak
la beraber bütün cemiyet, yalnız mâ-
budun zürriyetlerinden mürekkep iti
bar olunurdu. Eski Yunan medinele-
rinde (sitelerinde), kableislâm (tslâm-
dan önceki) Araplarda, eski Türkler-
2) Kavmi Türkçüler de milleti ka- de, hülâsa henüz ilk devrinde bulunan
madiğim ispat etmesi, bu eski iddiayı
tamamiyle çürüttü. Irkın, bu suretle
İçtimaî hasletlerle hiçbir münasebeti
kalmayınca, İçtimaî seciyelerin mec
muu olan milliyetle de hiçbir müna
sebeti kalmaması lâzımgelir. O halde
milleti başka bir sahada aramak ik
tiza eder.
vim zümresiyle karıştırırlar.
Kavim, aynı anadan, aynı babadan
yaz ırk, siyah ırk, sarı ırk, kırmızı üremiş, içine hiç yabancı karışmamış
ırk namlariyle dört ırk mevcuttur. Bu kandaş bir zümre demektir .
tasnif, kaba bir tasnif olmakla bera
ber, hâlâ kıymetini muhafaza etmek
tedir.
Beşeriyet (antropoloji) ilmi Avrupa-
daki insanları kafalarının şekli ve saç-
bütün cemiyetlerde şu yalancı kavmi
yeti görürüz.
Şurası da var ki, İçtimaî tekâmülün
o merhalesinde yaşayan milletler için
kemiyet mefkûresini takip etmek nor-
Eski cemiyetler, umumiyetle saf ve ^nal bir hareket olduğu halde, bugün
yabancılarla karışmamış birer kavim içinde bulunduğumuz merhaleye nis-
betle marazîdir. Çünkü, o merhalede
lariyle ve gözlerinin rengi itibariyle değildir. Muharebelerde esir alma, kızüç ırka ayırmıştır. Uzun kafalı kum
ral, uzun kafalı esmer, yassı kafalı.
Mamafih, Avrupa’da hiçbir millet,
bu enmuzeclerden yalnız birini muh
tevi değildir. Her milletin içinde, muh
telif nisbetlerde olmak üzere bu üç ır
ka mensup fertler mevcuttur. Hattâ,
aynı âilenin içinde, bir kardeş uzun
kafalı kumral, diğerleri uzun kafah es
mer ve yassı kafalı olabilirler.
olduklarını iddia ederlerdi. Halbuki,
cemiyetler kablettarih (tarihten önce- bulunan cemiyetlerde, İçtimaî tesanüd
ki) zamanlarda bile, kavmiyetçe halis yalnız dindaşlık rabıtasından ibaretti.
Dindaşlık kandaşlığa istinad edince,
kaçırma, mücrimlerin kendi cemiye- tabiidir ki, İçtimaî tesanüdün istinat-
tinden kaçarak başka bir cemiyete gir- gâhı da kandaşlık olur.
mesi, izdivaçlar, muhaceretler, tem- Bugünkü İçtimaî merhalemizde ise.
sil ve temessül gibi hâdiseler daima İçtimaî tesanüd, harstaki iştirake is-
milletleri birbirine karıştırmıştı. Fran- tinat ediyor. Harsın intikal vasıtası
sız âlimlerinden Camille Julian ile Meil terbiye olduğu için kandaşhkla hiçbir
let en eski zamanlarda bile saf bir alâkası yoktur.
kavmin bulunmadığını iddia etmekte
dirler. Kablettarih zamanlarda bile saf3) Coğrafî Türkçülere göre, millet
aynı ülkede oturan ahalilerin mecmuu
kavim bulunmazsa tarihî devirlerdeki demektir. Meselâ, onlara göre bir İran
kavmî hercümerçlerden sonra, artık milleti, bir İsviçre milleti, bir Belçika
Vakıâ bir zamanlar, bazı beşeriyat- saf bir kavmiyet aramak abes olmaz milleti, bir Britanya milleti vardır,
çılar bu tarihî, enmuzeclerle içtimai; mı? Bundan başka sosyoloji ilmine Halbuki İran’da Farisî, Kürt ve Türk’
hasletler arasında bir münasebet bu- göre, fertler dünyaya gelirken lâiçti- ten ibaret olmak üzere üç millet, İs-
• I M I i n i I M t l I l i l t t l i l l l M I I I I M I I I M M I l l l l M l l t l I M I M l I M I M I M I I t t M I M I I I M l M I I I I İ U l M l M İ L L İ H A R E K E T . « I I I I I I I I I I I I I I I I I I M I I t l M I M H I l I M M M I l l l M I I M I I M I I I I I I I l i M M I İ t l I l l i n i M D I M I I İ l M I 9
lllllllM llllllllllllltlIlIM lIllllllllllM lllIllM lllllllllllllinillllllinillllllItlIllllUltlIllllllUIIIM niİltliİlM IM IM IIIIIIIIIM ıııiMIIMMIllllllllllllllllltlIllllllIHIMIIIIIIIIIItlIlMIIIIIIİİlliHlltinillMMIliniMIIMMMIlIMIMtMIllMMIIIIIIMMIlllllllM
c«■c
smI
Yoğun ve diplomatik temaslariçinde Türkiye’nin kaybettikleri
Dursun YILDIRIM
Türk yöneticilerinin günlerce süren yın Demirel bunun hesabını, diğer yö- Artık «herşcye rağmen banş» hlkâye-«yoğun ve diplomatik» çalışmaları ni- neticiler gibi, hiç değilse tarih önün- hayet, dilnya kamu oyunun da belirt- de elbette verecektir.tiği gibi, bir kere daha kızıl papazın zaferi ile sonuçlandı.
Türkiye'de otuz kırk yıldan beri de-
Yabancı ideolojilerin görüş ve fikir çarkları arasında parçalanmağa doğru hızla itilen Türkiye güdümlü bir ba-
si ile, dünya vatandaşlığımzı resmen tescil ettirmeyi düşünüyor musunuz?
Bu soruların cevabını elbetteki bek- liyemeyiz. Çünkü sayın yöneticiler Türkiye'de artık ağır silâh sanayiinin
mokrasi adına oynanmakta olan ko- ğımsızlığın kucağına atılmaktadır. As- ve ağır endüstrinin biran önce kurul- miki - trajik otuz üç perdelik yaban- lında bu güdümün altına çoktan so- ması gerektiğini Kıbns gerçeği ile bircı tandanslı tiyatro oyunu, her millî kulmuştur da!.davamızda olduğu gibi, Kıbrıs dâva- sında da Türk milletinin haysiyetini bir kere daha yaralamaktan çekinmemiştir.
Türkiye'yi, bu düzensizliklerin yarat-
kere daha kavramıştır! Bizim ise yapacağımız şey, sayın yöneticilerin bu
Meselelerimizi Türkiye'nin miilî gö- konuda tutacağı yolu beklemektir!rüş açısından değerlendirmekten uzak ve herşeyden önce kendi rahatını düşünen politika canbazı bugün elbette «Amerika île Rusva razı olursa Kıb-
tığı oyunun çukuruna itmeğe çahşan, „g'a çıkabiliriz» demek küstahlığını kökü dışarda olan kundakçılarla, onların — içimizde beslemekten beis görmediğimiz — yardakçıları hâlâ TürkMilletinin kaderiyle oynamanın yirkin- liğini ve namussuzluğunu sürdürmektedirler. Bu durum daha nekadar sürecektir?
Oyunun çirkinliğini vc anlatmak istediği «espri» nin küstahlığım kavramağa başlıyan Türk milleti ve milletini herşeyin üstünde gören bütün güçler, kundakçılara ve yardakçılarına verecekleri cevabın çok yakın olduğuna inanmaktadırlar.
Acaba sayın yöneticiler Türk ordusuna verdiği «Kıbrıs'a çık» enirini durdurmakla kızıl canavara ve insan kasabı papaza bağışladığı «diplomatik ve yoğun» zaferi, B. Milletlerde de tekrarhyacak mıdır?
Sayın yöneticilere göre, Kıbns meselesi çözümlenmiştir. Siz Teksasbmn
Sayın yöneticiler, bu meselede işle- «esas mesele henüz çözümlenmemiştir» nilen hatâları gezden geçirmek ve ona demesine bakmayın! Hele hele papa- göre kesin ve kararlı hareket edebil- zm B.M/deki direnişini hiç düşünme-
gösterecektir. Elbette şehit olan ve tecavüze uğrayan kardeşlerine bakıp; «herşeye rağmen banş» demek alçaklığını gösterecektir.
meyi düşünmek zahmetine neden baş vurmamıştır? Hâlâ da bu beceriksiz»
davranışların sürdürülmesine sebep olmaktan çekinmemektedirler. Ucuz kahramanlığın bundan âlâsı görülemez!
yin! Çünkü saym yöneticilerimizin de belirttiği gibi, sıktıktan yumruk ve yoğun diplomatik çalışmalar neticesini vermiştir. Aradan bir aya yakın bir zaman geçmiştir. Ve büyük başan şöyle formüle edilmiştir : «Herşeye rağmen banş» Türk milleti mi? Aman
Yoksa, Türkiye nin yönetimini ve karşı, «taksim» mi, federatif sis-Soruyoruz Sayın yöneticilere; «Eno- düşünürse düşünsün, sul-
tem mi, bağımsızlık mı yoksa tamamen terke doğru bir politika mı izlemektesiniz?
kaderini kendisinin çıkarlarma gare değerlendirmekten çekinmemiş olan küstah ve çirkin politikacı canbazla- rı, dün ve bugün olduğu gibi yarın da aynı anızlarla utanmadan «yoğun çalışmalar ve diplomatik temaslar» hi- daki görüşleri nedir? kâyesi ile bu milleti uyutmakta devam cdecektir.
hu kurtardık sulhu! Unutmayın! 28 ölüden ne çıkar, üstelik insanlık dışı da öldürülmüş olsa!
İşte yoğunlaşan politika canbazlan- Sayın Mason localarının bu konu- mız, işte yoğun başarıları. îşte ölen
ler. İşte Kıbns! İşte Türkiye! Nerde
Artık Türk askerinin Amerikan matarasından su içmesinin bile verdiği
Yıllarm ve asırlann kördüğümü o- aşağılık duygusunun lüzumsuzluğuna
namus, nerde şeref, nerde gurur, nerde Türklük a beyler!
Yoğun çalışın yoğun, içinde diplo-larak sürüp gitmekte olan Kıbns «herşeye rağmen banş» sloganı ile davranan iktidar particinin sevinç (!) göz yaşları arasında çözülmüştür. Sa-
inamyor musunuz? Artık Kınkkale as- matik temaslarda olsun beyler... Ba- kerî silâh fabrikalannm tamamen gaz şmıza çalın, gülün, kına yakın, eğle-ocağı ve benzeri eşya imalâtına doğru yöneltilmesini düşünüyor musunuz?
nin .. Tannnın lâneti suçlulann üstünde olsun.
ı l l l t l I l l l t l t l t V I I I M I I M M t l I l I M I I I I t l M t l t l H M M I M M I l M I M I I I I I M I I t t l I M i n i M t l I l I M f l l l l l t l t l l f l l l t l I l l l l H l l l I l H t l I l l l l l l l l l f M I l t l I f l l f f t l I l l l l t l M i n i l l l M I I I I I M M M M M I l l l l l f l I l I M I l M l l l t C l l l l l t l I l t l I İ l l l l l l l l l M
viçre’de Alman, Fransız, İtalyan’dan muhtelif cemiyetlerin lisanları ve hars- Meselâ, Oğuz Türklerine bugün Tür-
ibaret olmak üzere yine üç millet, Bel- lan birbirinden ayrı olduğu için, heye- kiye’de, Azerbaycan’da, İran’da Har-«
çika’da aslen Fransız olan Valonlarla ti mecmualarına millet adını vermek zem ülkesinde tesadüf ederiz.
aslen Cermen olan Flâmanlar mevcut- doğru değildir.
tur. Büyük Britanya adalarında ise, Bazan bir ülkede müteaddit nıillet-
Anglo Sakson, tskoçyalı, Galli, îrlan- 1er olduğu gibi, bazan da bir millet
dalı, namlariyle dört millet vardır. Bu müteaddit ülkelere dağılmış bulunur.
Bu zümrelerin lisanları ve harsları
müşterek olduğu halde, bunları ayrı
milletler telâkki etmek doğru olabilir
mi?
10 I I M t M I l I l l l M I M I I M I I İ I I I I I t M I l I t l M t l I l l l l l M l i n i t l t l I M İ l l l l t M M t l I l t t l I t M I t l I l t l I l l I l ‘M İ L L I h a r e k e t
4) Osmanlıcılara nazaran, millet bir fırkaya girer gibi, sırf iradesiyle nim hakikî babam Filip değil, Aristo’
OsmanlI İmparatorluğunda bulunan bü- şu yahut bu millete intisap edemez. dur. Çünkü, birincisi maddiyatımın.
tün tebaaya şamildir. Halbuki, bir im- 0 halde, millet nedir? Irkî; kavmî, İkincisi mâneviyatımın tekevvününe
paratorluğun bütün tebaasını bir tek coğrafî, siyasî, iradî kuvvetlere te- sebep olmuştur.» İnsan için, mânevi-
millet telâkki etmek büyük bir hâta- fevvuk ve tahakküm edebilecek başka yat, maddiyattan mukaddimdir. Bu iti-
dan ibaretti. Çünkü bu halitanın için- ne gibi bir rabıtamız var?
de müstakil harslara malik mütead
dit milletler vardır.
5) İslâm ittihatçılarına göre, millet
bütün müslümanların mecmuu de
mekti.
İçtimaiyat ilmi ispat ediyor kı, bu
rabıta terbiyede, harsta yâni duygu
larda iştiraktir. İnsan en samimî, en
derunî duygularını ilk terbiye zama
nında alır. Daha beşikte iken, işittiği
ninnilerle anadilinin tesiri altında ka-
Aym dinde bulunan insanların mec- lir. Bundan dolayıdır ki, en çok sev-
barla milliyette şecere aranmaz. Yal
nız, terbiyenin ve mefkûrenin millî ol
ması aranır. Normal bir insan hangi
milletin terbiyesini almışsa, ancak o-
nun mefkûresine çalışabilir. Çünkü,
mefkûre bir vecd menbaı içindir ki,
aranır. Halbuki, terbiyesiyle büyümüş
bulunmadığımız bir cemiyetin mefkû-
muuna ümmet adı verilir. O halde diğimiz lisan anadilimizdir. Ruhumu- resi, ruhumuza asla vecd veremez. Bi-
müslümanların mecmuu da bir ümmet- za vücut veren bütün dinî, ahlâkî, bediî lâkis, terbiyesini almış olduğumuz ce-
tir. Yalnız lisanda ve harsta müşterek duygularımızı bu lisan vasıtasiyle al- miyetin mefküresi ruhumuzu vecdlere
olan millet zümresi ise bundan ayrı mışızdır. Zaten ruhumuzun İçtimaî his- garkederek mesut yaşamamıza sebep
bir şeydir.
8) Fertçilere göre, millet bir ada
mın kendisini mensup addettiği her
hangi bir cemiyettir. Filhakika, bir
fert kendisini zâhiren şu yahut bu ce
miyete nispet etmekte hür zanneder.
Halbuki fertlerde böyle bir hürriyet
ve istiklâl yoktur. Çünkü insandaki
ruh duygularla fikirlerden mürekkep
tir. Yeni ruhiyatçılara göre, hissî ha
yatımız asildir, fikrî hayatımız ona a-
şılanmıştır. Binaenaleyh ruhumuzun
normal bir halde bulunabilmesi için,
fikirlerimizin hislerimize tamamiyle
uygun olması lâzımdır. Fikirleri hisle
rine tevafuk ve istinat etmiyen bir a-
leri, bu dinî, ahlâkî, bediî duygulardan olur. Bundan dolayıdır ki, insan, ter-
ibaret değil midir? Bunları çocukluğu- biyesiyle büyüdüğü cemiyetin mefkû-
muzda hangi cemiyetten almışsak, da- resi uğruna hayatını feda edebilir,
ima o cemiyette yaşamak isteriz. Baş- Halbuki, zihnen kendisini nisbet ettiği
ka bir cemiyetin içinde daha büyük yabancı bir cemiyet uğruna ufak bir
menfaatini bile feda edemez. Hulâsa,
insan, terbiyece müşterek bulunmadı
ğı bir cemiyet içinde yaşarsa bedbaht
olur. Bu mütalâalardan çıkaracağımız
amelî netice şudur : Memleketimizde
vaktiyle dedeleri Arnavutluktan, yahut
Arabistandan gelmiş milletdaşlarımız
vardır. Bunları Türk terbiyesiyle bü
yümüş ve Türk mefkûresine çalışma
yı itiyad edinmiş görürsek sair mil-
Ondan ayrıhp da başka bir cemiyete letdaşlarımızdan hiç tefrik etmemeli-
bir refahla yaşamamız mümkün iken
cemiyetin içindeki farkı (yoksulluğu)
ona tercih ederiz. Çünkü, dostlar için
deki bu fakirlik, yabancılar arasında
ki o refahtan ziyade bizi mesut kılar.
Zevkimiz, vicdanımız, iştiyaklarımız,
hep içinde yaşadığımız, terbiyesini al
dığımız cemiyetindir. Bunların aksise
dasını ancak o cemiyet içinde işitebi
liriz.
dam ruhen hastadır. Böyle bir adam intisap edebilmemiz için, büyük bir
hayatta mesut olamaz. Meselâ hissen mani, çocukluğumuzda o cemiyetten
dindar olan bir genç kendisini fikren almış olduğumuz terbiyeyi ruhumuz-
dinsiz telâkki ederse, ruhî bir muva- dan çıkarıp atmanın mümkün olma-
zeneye malik olabilir mi? Şüphesiz, ha- masıdır. Bu mümkün olmadığı için, es-
yır! Bunun gibi, her fert hisleri vasi- ki cemiyet içinde kalmıya mecburuz.
tasiyle muayyen bir millete mensup- Bu ifadelerden anlaşıldı ki, millet.
tur. Bir millet, o ferdin, içinde yaşa- ne ırkî, ne kavmî, ne coğrafî, ne si
diği ve terbiyesini aldığı cemiyetten yasî, ne de iradî bir; zümre değildir,
ibarettir. Çünkü, bu fert içinde yaşa- Millet, lisanca, dince, ahlâkça ve be-
dığı cemiyetin bütün duygularını ter- diiyatça müşterek olan, yâni aynı ter
biye vasıtasiyle almış, tamamiyle ona biyeyi almış fertlerden mürekkep bu-
benzemiştir. O halde bu fert ancak lunan bir zümredir. Türk köylüsü onu
bu cemiyetin içinde yaşarsa mesut o- «diii dilime uyan, dini dinime uyan»
labilir. Başka bir cemiyetin içine gi- diyerek tarif eder. Filhakika, bir a-
derse, daüssılaya uğrar, hastalanır, dam kanca müşterek bulunduğu insan-
hissen müşterek bulunduğu cemiyetin lardan ziyade, dilde ve dinde müşte-
içine gitmek için hasret çeker. O hal- rek bulunduğu insanlarla beraber ya-
de, bir ferdin istediği zaman, milliye- şamak ister. Çünkü, İnsanî şahsiyeti-
tini değiştirebilmesi kendi elinde de- miz, bedenimizde değil, ruhumuzdadır.
ğildir. milliyet de haricî bir Maddî m e z i y e t i er i m i z ırkımız-
yiz. Yalnız saadet zamanında değil, fe
lâket zamanında da bizden ayrılmı-
yanları nasıl milliyetimizden hariç te
lâkki edebiliriz. Hususiyle, bunlar ara
sında milletimize karşı büyük fedakâr
lıklar yapmış, Türklüğe büyük hizmet
ler ifa etmiş olanlar varsa, nasıl olur
da bu fedakâr insanlara «Siz Türk de
ğilsiniz» diyebihriz. Filhakika, atlarda
şecere aramak lâzımdır, çünkü bütün
meziyetleri şevki tabiîye müstenid ve
ırsî olan hayvanlarda ırkın büyük bir
ehemmiyeti fardır. İnsanlarda ise, ır-
km İçtimaî hasletlere hiçbir tesiri ol
madığı için, şecere aramak doğru de
ğildir. Bunun aksini meslek ittihaz e-
dersek, memleketimizdeki münevver
lerin ve mücahidlerin birçoğunu feda
etmek iktiza edecektir. Bu hâl, caiz
olmadığından «Türküm» diyen her fer-
şeniyettir. İnsan milliyetini, cehaletle dan geliyorsa, manevî meziyetlerimiz di Türk tanımaktan, yalnız Türklüğe
tanıyamamışken, sonradan, taharri ve de, terbiyesini aldığımız cemiyetten hiyaneti görülenler varsa, cezalandır-
tahrik vasıtasiyle keşfedebilir. Fakat geliyor. Büyük İskender diyor ki: «Be- maktan başka çare yoktur.
M M I M M I l l l M M t l I l l l l l i n i l l l l l l l l l i i l l I M I t l I l I t I M I I i n i l l l f l I l l I H I M I f l I l I t l I l l l l l M I I I I I M Î L L Î H A R E K E T I İ I IM İ l i l i n I I I I İ I I I I I I H M M I l I t I H t l i l l l l l l i l l l MI l i İ l l I l l I M I I I I M I l I M t l I l I M l İ M I I MİM İMİ 11
alınmak, alınabilmek durumundadır. re kendi dinine ve milliyetine sımsıkı
Üçlü ahtapotun masonluk kolu ise ger- sarılmak, emirlerini yapmaktır. Nesil-
çek milletler tarafından iyi tanınması- leri bu pota içinde yetiştirmek hele ge-
Masonluk
Ve
na rağmen mücadele edilmemesi, mü- lecek için en doğru ve güzel çaredir,
cadele için lüzumlu bulunmaması se- Bu ahtapota yine dikkati çekerek söy-
bebi ile en tahripkâr ve tesirli olanı- lemek gerekirse masonluğa bilerek ve-
dır. Bu bakımdan insanhk için lüzum- ya bilmeyerek hizmet edenlerin milli-
suz, hattâ zararlı; aşırı ve kayıtsız, yetçilik fikir ve heyecanından yoksun
hürriyetile demokrasi tatbikatı içinde kimseler olduğu görülür.
Ölesi
masonluk gayet rahatlıkla çalışması
na devam edebilmektedir. Bu üç kolun
ahtapotta birleştiğini kabul etmemek
için akıl noksanlığı gerekir. Kurulu
şundan bu yana komünizmin, yahudi-
nin elinde olduğu artık gizlenememek-
tedir.
Komünizm ile mücadele devlet eli
ile yapılabilir. Siyonizm ise yahudi ol
mayanları arasına almadığı cihetle ta
nımı ve mücadelesi kolaylaşmaktadır.
Masonluğa gelince... Devletin, milletin
idarecileri ve kanun tatbikatçileri ma
son olduğu zaman masonluk ile mü
cadeleyi kim yapacaktır??? Masonlu
ğun kardeşi komünizm ve Siyonizm ile
Bütün sınırlar içinde medeniyet, hür
riyet, demokrasi, ilericilik maskesi ve
kalkanı ardında oynanan oyunda kuk
laların ipi hep yahudinin elinde dü
ğümlenir. Ki milliyetçilerin kuklalara
değil, iplerin oynatılış şekli ve oyna
tan parmaklara dikkat etmesi gerekir.
Komünizmde olduğu gibi masonluk
ta da din ve milliyet aleyhinde birçok
düşünceler, çalışma prensipleri olarak
açıkça ortaya konmuştur. Çıplakhğı,
kadın - erkek eşitliğini, kadın hürriye
tini, âile kudsiyetini, eğlence sınırları
nı, gençliğin yetiştirilmesini.... istis
mar eden, kullanan hep odur.
Hele hele lâiklik ve ırkçılık kelime-
mücadeleyi kim destekleyecek, tatbik lerinin tatbikatında en titiz ve dikkat- edecektir???
Ünver ORAL
Aslında komünizm, siyonizm -ve ma
sonluğun tek ve müşterek düşmanları
milliyetçiliktir. Ve milliyetçilikle en
sinsi, en sessiz ve gizli mücadeleyi
masonluk yapmaktadır. Buna mücade
le demek de ne derece doğru olur.
Zira masonluk milliyetçiliğin kenetlen-
li olan odur. Tabii o milletin ve dev
letin menfaatini koruyucu ve düşünü-
cü rolündedir. Gerektiğinde yuvarlak
cümleler ve kelime oyunları ardında
milliyetçi kesilmesini de gayet iyi bilir.
Basına, tiyatroya, sinemaya, radyo
ya.... dikkat.
Ahtapot melek veya peri görünmesi-Dün olduğu gibi bugün de insanh- miş iki dalı olan milliyet ve dini za- ni de bilir, bilmiştir. Silâhı önce para,
ğın üç amansız düşmanı vardır. Dini- yıflatmak için en çirkef yolları ve plân- yalancıhk, fesatlık ve her çeşit dala-
ne ve milliyetine bağlı topluluk veya
ferdler birgün muhakkak üç kollu ah
tapotun oyuncağı, yemi olmamak için
bir mücadele içine gireceklerdir, gir
mişlerdir. Kolları komünizm, siyonizm
ve masonizm olan bu ahtopot aslında
yahudinin ta kendisidir. Bu kızıl, ka
ra, sarı karışımı ahtapot lânetlenmiş
bir ırkın lânetle anılan ve anılacak
çalışmalarıdır. Bu, asırlardır devam
edegelen ve hızı artan çalışmalar dün
yada sadece yahudinin menfaat ve üs-
ları kullanır. veredir. 2 hir sunmaz, kadehte görü
nen mayi şerbet kıvamında ve ren
gindedir.
Milletler ve dünya insanhğı için ya-
Masonluk açıkça din, milliyet düş
manı olduğunu belli etmez, kabul et
mez hattâ açıklamak zorunda da ka
lır. Bu düşmanlığın sırrına vakıf olan hudi hariç tek ve en güzel yaşama
masonluk derecesine yükselememiş yolu milliyetçiliktir. Milliyetçilik insan-
mason birader de samimî müdafiidir. lığa renk, hayat ve tad veren, vere-
Ancak bilinmesi gereken gerçek şudur cek olan tek çaredir. Milliyetçilik tek
ki, masonluk hiçbir zaman din ve mil- kurtuluş yoludur.
tünlüğünü sağlamak içindir.
Komünizm, demir perdeler ardında
tatbik edilmesine rağmen tatbikat ve
neticesi bakımından bugün kimsenin
meçhulü olmamak gerekir. Siyonizm,
direkt olarak yahudi teşkilâtı olması
sebebi ile nerede olursa olsun gerek- olsun bu ahtapotla özellikle masonluk-
liyetin yanında olmamıştır. Bu, açıkça
zamanı geldiğinde derhal karşısında
olacağı manâsına gelir. Zaten mason
luğun gaye ve idealinin gerek dinî, ge
rekse millî bakımdan beynelmilel ol
duğunun kendileri tarafından açıklan
ması bu tabii neticeyi doğurur.
Milliyetçilik herzaman son kurtuluş
yolu olmuştur, olacaktır. Ahtapota hak
verenler, ahtapotun kollarına gönül ve
renler insanlığın katili, yüz karası ol
muşlardır. Milliyetçilerin zafer bayra
ğını diktikleri topraklarda insanlık
maskarası olacaklardır. Ama yaptık-
0 halde bir milletin olsun, insanhğın larının cezasını çekmelidirler.
Zafer ergeç hakkın ve haklının ola-
tiğinde derhal bir ateş çemberi içine la mücadelesi için tek ve en tesirli ça- çaktır, olmalıdır.
12 l l l t l M I I I M I P ’M I l l l l l l t l I l M l l l l l l t l I M M I l t M I l l l l l M I M t M l I t l I l H l I l İ l l I l M I I M I I H I t l I M I I I M İ L L Î H A R E K E T l İ M t l M M I i U I I M M M M I l I M M M M I l M I H M I l M I I I I I I I I I I I I M I l i t l I l l l l M I M i n i l l ' M M I i n i l l l
Sosyalizm
tireceğini yani tekniğin fikri doğuracağını ve teknik tekâ
mül etmedikçe fikrin tekâmül etmesine imkân olmıyacağı-
1.1 iddia ediyor. Misâl olarak el değirmeni ile fabrika dev
rini kıyaslıyor. El değirmeninin kullanıldığı zamanki hukuk
vo siyaset durumuyla fabrika devrinin hukuk ve siyasi du
rumu arasındaki farkın tek sebebi maddedeki değişikliktir
diyor.
Maddecilik : Bütün varlıkların gerçek derecelerini mad-
dt ye irca etmek suretiyle onların nevini reddeden ve hür
riyet, kişilik ve benlik gibi beşerî değerlere yer vermeyen,
her türlü sorumluluğu maddî gereklilikle izah eden bir
cıuşunuştur.
Tarif, biraz genişletilince maddecihğin hakikî hüviyeti
meydana çıkacaktır. Önce, bütün varlıkların gerçek dere
celerini maddeye irca ediyorlar. Onlara göre madde ilk ve
aslî varlıktır. Ve, ruha, hayata ait bütün vasıflar madde
den çıkar. Hayatı bile maddeye bağlayan bir zihniyet kar
şısındayız demektir. Bunlann başında hücre ilminin doğu
şu geliyor. Hücre de atomlardan meydana geliyor o halde
canlı organizmaların temelinde yine maddeden bir parça
yatıyor diyorlar. Fakat bu görüş sadece bir mantık oyu
nundan ibarettir. Zira : hücrenin protoplâsmasını mikros
kop altında tetkik eden alim, protoplâzmayı meydana geti
ren atomları yanyana getirmekle enden bir hücre yapamı
yor? Madem ki diriliğin temelinde bir madde var o halde
o maddeden neden bir canlı yapılamıyor? Yeni ölen bir in
sanla yaşıyan bir insan arasında maddî bakımdan bir fark
İmparatorluğunun Başşehri
Ömer Nafi Güvenli
KARL MARX
(1818 1883)
var mıdır? Ölünün de göz ve kulağı var fakat neden görüp
işitemiyor? Çünkü madde duyuşun, inanışın ve hissedişin
değil, sadece cansızlığın sembolü olabilir...
İşte Marx’ın bu düşüncelerinin asıl sebebi : 18. Asırda
Marx, çok cepheli bir şahsiyettir. Fakat bu çok çeşitli
taraflar, birbirleriyle sıkı bir şekildt, ve zincirlemesine il
gilidir. Öyle ki, Marx’in felsefî cephesi ölürse İktisadî cep
hesinin yaşamasına imkân yoktur.
Marx ilk önce felsefeci ve tarihçi olarak görünüyor. Bu
hususta Marx’i iyi anlamak için hocası olan HEGEL’e bir
göz atmak faydalı olacaktır. Hegel cemiyeti alt üst olmak
üzere iki yapıya ayırıyor. Alt tapıda fikir ve tefekkür, üst
yapıda maddî istihsâl unsurlan vardır. Alt yapı olayları başlayıp, 19. Asırda devam eden teknik gelişmenin şaşkın-
üst yapı olaylarını gerektirir. Başka bir deyişle fikirdeki lığıdır. Bu asırlarda teknik, hakikaten dev adımlarla ilerli-
değişiklik derhal kendini maddî istihsâl unsurlarma akset- yordu. Muazzam fabrikalar kuruluyor vo teknik terakki is-
tirir. Yani teknik cemiyetin maddeye intikal etmiş fikri ve tihsale tatbik ediliyordu. Maddenin bu şekildeki tekâmülü
ideali demektir. Buradan hareketle Hegel, diyalektik de- birçoklarının gözünü kamaştırıyor ve fikri yalnız fabrika
nen lîir tarihî nazariyeye varıyor. Cemiyette ortaya atılan bacalarına çevrilmiş sabit fikirliler taifesinin türemesine
her fikri inkâr edecek başka bir fikir çıkar, onu inkâr sebep oluyordu. İşte bunlardan biri de Ma^'x’ti. Marx, vit-
eden başka bir fikir daha çıkar kı, bu ikisinin çarpışması rinde gördüğü elektrik ütüsünün kendi kendine ısınışını ka-
neticesinde yine bidayetteki fikre varılır. Tez, antitez... façığına sığdıramıyordu. Bu ütüyü ısıtan, kızdıran gizli bir
Bunların boğuşmasından sentez meydana çıkıyor. Sentez kuvvet var diyordu. O esrarengiz kuvvet ütünün içine gir-
eksi ile eksinin çarpımından meydana geldiği için pozitif mişti. Yani madde bir tanrı idi vc bütün bu vakıaları yapan
değerde yani ilk fikrin aynı isLikametindec’ir. Arada çarp- ır,adde idi. Kısaca tanrı madde, madde tanrı demekti. İşte
ma ameliyesi olduğu için de sentezdeki fikir tezdekinden r.ıaddecilik komedyası böyle başladı.
daha kuvvetlidir. Bu görüş, cemiyette ortaya atılan bir fik- Marx’in en çok kullandığı tegmlerden biri de ALT YA-re karşı insanların göstereceği reaksiyonu belirtmesi bakı- p j . ÜST YAPI terimidir. Ona göre : alt yapı, cemiyetin
mından bir dereceye kadar gerçekle kabili teliftir. Ona gö- İktisadî olaylarından, maddî istihsâl unsurlarından, kısaca
re, ruh, sonsuz bir oluş içindedir. Onun için ruh bakımından j-addeden ibarettir. Üst yapıda i^e cemiyetin ahlâkı, hu-
ne varhk ne de yokluk mevzuubahistir. Bu görüşte ruhun kuku, dini ve siyaseti yer almaktadır. Alt yapı olaylan üst
bilinmezlik tarafına parmak basması itibariyle hakikatten yapı olaylarını gerektirir. Başka bir deyişle fikirler mad-
nasipsiz bırakılamaz. cl^yi değil; madde fikirleri meydana getirir. Maddî istihsâl
Marx, hocasının alt ve üst yapısını tersine çevirmekle unsurlarına o kadar kıymet vermişlerdir ki, cemiyetin dü-
büyük bir iş yaptığını zannediyor. Ona göre alt yapıda mad- zeltilmesi işinde insan iradesinin rolünü sıfıra indirmeğe
d: istihsâl unsurlan üst yapıda ise cemiyetin ahlâkı, dîni, r ecbur olmuşlardır. İçtimaî evren* hiç bir beşerî irade ve
siyaseti kısacası fikri ve ideali vardır. Bu durumda alt ya- nıüdahaleye ihtiyaç hissetmeksizin sadece istihsâl vasıtala
rdaki herhangibir değişikliğin üst yapı olaylarını da değiş- urdaki tekâmüle müvazî olarak ağır ağır varacağı gayeye
• I I I I M I I I I I I I I I I I t l I l i l I t M I l l l l l M l l i n i l l l l t l I l l l l i t l I t l I M I l t U l l İ t l I M I I I I U l l l l l l l l M M I l m î l l î h a r e k e t l i M l l l l l l l l l l l i n i t l I M t M I U l l U l l l t l I l l l l l l l l l l l M M M n i M n i l I M H I U İ l İ M l l U l l İ l t l I l l l t l I 13X
♦ t
ulaşacaktır. Hiçbir şey onu bu ulaşımdan alıkoyamıyacak- ediyordu? Hani teknik, beşeriyete istikamet çiziyordu? Böy-
tjr. Madde büyük bir muhtariyet içinde ve aktif durumda- lu başlamışken ve fikirlerini bu esasa göre inşa etmişken
dır. Netice olarak cemiyetin tekâmülü determinist bir zih- istihsâlde ve inkisamda onun rolünü neden inkâr ediyor?
niyete bağlanıyor. Peki... Maddeciler cemiyetin ve tarihin Makine bizzat kendi fonksiyonunu icra edemiyor ve istih-
rr adde sayesinde mukadder âkibetine sürükleneceğine ina- sâlden nasipsiz kalıyor da nasıl , oluyor ki dini, tarihi ve
neden dünyayı alt üst edebilecek bir pro- hukuku tayin edebiliyor? İşte gülünç bir tenakuz daha...haldeKANUNLARpaganda siyasetine giriyorlar? Neden işçileri isyana davet Marx’in yanıldığı diğer bir nokta da TABH
ediyorlar? Demek ki İçtimaî olaylar tarihin seyrini değiş- meselesidir. Burada da Marx’in hocası olan Hegel’den bah-
tirebiliyor. Bir taraftan beşer iradesini, beşer kişiliğini in- setmek yerinde olacaktır. Hegel, her şeyden evvel mane-
kâr edip her şeyin üstünde maddeyi görüyorlar, bu hususta viyatçı bir adamdır. Ona göre : Ruh, sonsuz bir oluş ha-
bir mantık çatısı meydana getiriyorlar. Diğer taraftan, iş- Ünde olduğu için gerçekte ruh bakımından ne varhk ve ne
çilere birleşip kapitalist müteşebbisleri devirin, bu nizamı ¿e yokluk vardır? Varhk ve yokluk oluşun iğreti ve mü-
yıkıp başka bir nizam getirin diyerek beşerî iradeye sığın- cerret lâhzalarından ibarettir. Bu görüş ruhun bilinmezlik
n'ak şahsiyetsizliğini gösteriyorlar. Maddeciliğin bu çatla- tarafını göstermesi bakımından bir dereceye kadar hakika-
ğını Marx’in fikip yoldaşı Engels’de gördü ve her türlü ta- te yakındır. Hegel’in ruh ve fikir âlemi için tasarladığı bu
vizlere rağmen yine düzeltemedi. Zira, bu i'ikir doneleri iti- mantık ceridesi Marx tarafından tersine çevrildi. Onu, ru-
buriyle mefluçtu ve felce uğramıştı. Maddeciliğin bu kendi değil, maddenin oluşu haline koydu. Marx’a göre hiç
if^indeki tenakuzlarını bir tarafa bırakarak fikirlerini tahlile şeyin sabit değeri yoktur. Her şey bir oluş halindedir.
Eğer bâzı sabit münasebetler görülüyorsa bunlar da devam-
Önce cemiyeti böylesine bir ALT VE ÜST yapıya ayır- b değil geçicidir. Bir anda sabit gibi görünen bir şey bir
mak İlmî bir izah sayılamaz. Madde fikre sadece tek taraflı az sonra sabit olmaktan çıkacaktır. Ay m suda ıkı defa yı-
bir etki ile tesir edemez. Madde, ve teknik onlarm anladığı kanılamaz. Her şey değişiyor. Yalnız değişme değişmiyor,
manâda fikirden ayrı ve müstakil bir hükmî şahsiyete haiz Tamamen Heraclite’ci bir felsefe hüküm sürüyor. Halbuki
değildir. Olsa olsa fikrin ve şuurun şekillenmiş bir görünü- değişmenin olabilmesi için değişmeyen bir şeyin olması lâ-
şü ve bu husustaki tekâmülün bir neticesidir. Teknik, ilim zımdır. Her şey değiştiği takdirde hiç bir şey yok demek-
ve fikir yolunda istimal olunan vasıtalardan başka bir şey tir. O zaman değişme de tesbit edilemez. Marx’in iddiası
değildir. Tekniğin doğuşunda idealin rolünü kim inkâr ede- hilâfına oluş, ancak varlığın bir tavrı olabilir. Kaldı ki.
bilir? Roketlerin icadı mı, aya çıkma idealini doğurmuştur; her şey vardır, ancak tabii kanunlar çerçevesinde değişme
yoksa insanoğlunun aya çıkma hususundaki ideali mi ro- olabiliyor.
devam edehm.
ketlerin yapılmasına sebep olmuştur. Gemilerin karadan yi'- Tabii kanunlar dünyanın yaradıhşıyla vazedilmiş ve
rütülmesi mi İstanbul’un fethi idealini doğurmuş, yoksa İs- sonuna kadar devam edebilecek şekilde sabit ve değişmez
tanbul’un fethi hususundaki Fatih’in ideali mi gemileri ka- karakterdedirler. Her ilmin kendine has olabilecek binlerce
radan yürütmüştür? Hiç şüphe yoktur ki, idealler roketleri tabii kanunu vardır. Her şeyden önce tabii bir nizam (Ordre
meydana getirmiş ve idealler gemileri karadan yürütmüş- Natüre) vardır. Bu nizamın kanunlarına da LOİS NATÜRE
tür. Nüfusun ve ona bağlı olarak ihtiyaçların artması, fab- denir. Tabii nizam beşerin iradesine tâbi olmaksızın de
ri kaların kurulmasını ve tekniğin istihsâle tatbikini intaç ğişmez emirler mahiyetindedir. Biz Müslümanlar bu ka-
etmemiş midir? Din ve iman hususundaki ideal, kubbelerin nunlara Emri İlâhi diyoruz. Meselâ Arşimet Kanunu. Arşi
ve minarelerin bulutlara kadar yükselmesine âmil olmamış met bu kanunu yaratmış değil; sadece yaradan tarafından
mıdır? İnsan kuvvetiyle işleyen değirmenin, yeldeğirmeni önceden emredilmiş bir gerçeği keşfetmiştir. Bu kanun hiç
haline gelişi köleliği kaldırmamış; sadece kölelik müesse- bir değişikliğe uğramadı. Hani maddeciler ve onların sahte
sesi be.şer hissiyatını rencide ettiği için el değirmeninden peygamberi Marx her şey değişir diyordu? Saf su muay-
yel değirmenine geçilmiştir. Yani Marx’m palavrası hilâ- yen şartlar altında yüz derecede kaynıyor. Hiç bir beşerî
fına madde, fikrin ustası değil sadece içtimâi ve İktisadî irade onu 99 dereceye indiremiyor. Tamamen sabit bir ma-
faktörler sayesinde ulaşılmış fikri tekâmülün neticesi ve hiyette. Hani maddeciler her şey değişir diyorlardı.
fotoğrafından başka birşey değildir. Madde ve teknik, fik- Kâinat bambaşka bir nizam ve intizam içersinde. Bunurin ideali hususunda bir vasıta ve insan emeğinin hizmelçi- ^ „ ^ 3 3 husu
si olmak bakımından da bir köle durumundadır. Teknik, ak- gir gizli el (Invisible hand) tabiatı ida-
lı ve şuuru olmayan ve şuurun emrine tabi olarak çalışan senelerde bilhassa erkek-şekil değiştirmiş, eğilmiş ve burkulmuş maddeden başka
4
birşey değildir.çocukların fazla doğuşu hangi demir, hangi taş ve hangi
madde ile izah edilebilir? Yine Dünya nüfusu itibariyle ka-
Marx, bir taraftan motora, makineye tapıyor, onu her din ve erkekler arasındaki kemmiyet eşitliği hangi fabri-
şcyin üstünde görüyor, diğer taraftan, istihsâl ve inkisam. kaya bağlanabilir? Maddeciler bunların sebebini tabiata
bahsinde işçi emeğinden başka birşeyin rolü yoktur, her bağlıyacaklar. Ve bunları tabiat yapıyor diyeceklerdir. Hal-
kıymeti yaratan emektir diyor. Makinenin asıl gayesi ran- buki bu emirler bizzat tabiatın ve kâinatın idaresi ve ida-
d;manı arttırmak değil mi? Eğer bu soruya «hayır, maki- mesi için vazedilmiş emirlerdir. Bir an için bunu bir tara-
nonin istihsâlde hiç bir rolü yoktur» diyeceklerse o zaman fa bırakahm. Peki o halde tabiat denen şey nedir? Yaratıcı,
iddiaları ne oldu? Hani teknik, tarihin tekâmülünü tayin ölümsüz ve değişmez emirler vazeden bir varlık oluyor de-
14 l İ H M I M M İ M M İ ı » n ı ı m ı i M M n m ı ı i M H M » i M n i M i i M m ı n i u ı ı n ı t t ı ı m » ı ı n i H i M i ı ı ı u t I j L î H A R E K l E T l l l l l l t l I l M Hl l l l l t M M I l l l M l l t l I l t l I l M I I I I I M I I I I I I M I M I I I I I I I I I t l M M I M I M M I M I l M I t t t l I
ğil mi? Böyle olunca kâinattan ayrı metafizik bir varlık cevap verelim. Kendisini düşündüğü gibi başkalarını düşün-
olmak icabeder. O zaman madde nerede kaldı? O varlık miyen mümin değildir. Marx, dinler insanı ruhen fakirleş
tabiat olamaz; zira tabiat her şeyden önce bir maddedir, tirir diyor. Bir defa ruh kelimesi ağzına almakla hatâ edi-
îşte Marx’in yanıldığı ve ileride tetkik edeceğimiz İktisadî yor. Süleymaniye, Sultan Ahmet ve binlerce ince ruhla iş- ____ A ^ A ^ ^ ^
fikirlerinin temel gediği...
Marx’a göre tarihi yapan fikir değil; maddî istihsâl
unsurlarıdır. Diyalektik yine de vardır. Fakat ilk tez alt
yapıda bulunan madde tarafından meydana atılmıştır. Hat
tâ onun antitezini doğuran da maddedir. Şöyle bir misâl ve
riyor ; İnsanlar, bidayette mülkiyetten ve âileden mahrum
komünist bir hayat yaşıyorlardı. Çünkü o zaman ki âlet ve
vasıtaları bunu intaç ediyordu. Böylece komünist hayatı in
lenmiş eserleri onun gözüne sokmalı
Denebilir kİ, Marx'ın İktisadî fikirleri mühimdir.
Yalnız Marx'ın felsefî görüşleriyle İktisadî görüşleri
arasında sıkı bir irtibat vardır. Felsefesini bilmeyenin
İktisadî görüşlerini anlamasına imkân yoktur. Hem onun
felsefesinin yanlışlığı ispat edilirse İktisadî görüşleri
otomatikman felce uğrar.
MARX'IN İKTİSADÎ GÖRÜŞLERİ
1kâr eden ve onun antitezi olan hususi mülkiyet rejimi, yel MARX, İktisadî Teorisinde;
değirmeni icat edihp te bir toprağa bağlanmak mecburi
yetinin eseri olarak meydana çıktı. Fakat sonraları istih
sâl vasıtaları o kadar büyüdü ki : bunlara sahip olma i»ı-
kânı hemen hemen ortadan kalktı. O halde cemiyetin mu
kadder akibeti komünizme dönmektir. Şimdi özetini çizdi
ğimiz bu fikrin tahlilini yapalım. Önce de belirttiğimiz gibi
madde ve teknik, fikrin anası olamaz. Belki ölçüsü olabi-
23
— Kıymet bahsine dokunmuş ve kendine has bir izaha
varmıştır.
— Kapital bahsinde de bazı tekliflerde bulunmuştur.
— Kapitalist Ekonomiyi dinamik bir tahlile tabi tut
muş; temerküz, kriz ve ihtilâlleri bu çerçevede
tetkik etmiştir.
Kıymet bahsinde, Dr. Quasney (Doktor Kene) ve Ri-
lir. öyleyse bu görüş hareket noktası itibariyle yanhştır. cardon’dan ilham almıştır. Fizyokrasinin mühim bir sima-
Sonra tarihi vak’alar böyle tez, antitez ve sentez şeklinde sim teşkil eden Dı François Quasney, bir TABLX) EKONO-
tezahür etmemiştir. En büyük hata diyalektiğin tekniğe tat- MİK çizerek İktisadî olayları bir akım içinde tahlile tabi
bik edilmesidir. Teknik ağır ağır ve çeşitli fikirlerin tep- tutan ilk iktisatçıdır. Millî hasılanın Patron, müstahsil ve
kişiyle tekâmül eder. Onda geriye dönüş asla bahis mevzu kısır sınıf arasında nasıl dolaştığını iptidaî olarak izah etti,
değildir. Yeni icadedilen bir motoru inkâr edecek ikinci bir Bu izahta o zaman yetişen biyoloji alimi HAPWEY’in kan
motor çıkabiliyor mu ki ona bağh olarak üst yapıda kendini dolaşımını keşfinin büyük tesiri vardır. Tablo Ekonomik-
kendini inkâr eden bir fikirle karşj'aşsın? Sonra tekniğin teki akımda tıpkı kan dolaşımına benzer. Tablo Ekonomiği
son gelişmeyi geriye dönüş ve tedenni midir ki buna bağlı tarihi içinde ve zamanı çerçevesinde takdir etmemek nan-
olarak üst yapı da kendi kaynağına dönsün? Mülkiyet ni- körlük olur. Kaldı ki, bugün bile takdire şayan tarafları çok-
zamının doğuşuna nüfus ve insan ihtiyaçlarının artması se- tur. Asıl Marx’ın hoşuna giden tarafı onun bu tablo içinde
bep olmamış mıdır? bir kıymet fazlasına işaret etmesidir. Yalnız Quasney bu
Diyalektiğin diğer bir sakat tarafı da tamamen beşer? fazlalığı müstahsil sınıf yaratır diyor.
olan bu hâdiselere beşer iradesinin katılmayışıdır. Eğer ın- Ricardo’ya göre ise : Bir malın mübadele kıymeti; sarfı
sanlar olmasaydı tekâmül yine olacak mıydı? Eğer insan- gerekli emek çahşma saatları ile ölçülür. Yani bir mala
lar olmasaydı tarih denen nesne olacak mıydı? Divriği’nin harcanan emek o malın mübadele kıymetini tayin eder. Bu
demiriyle Zonguldak’ın kömürü birleşip bir demir - çelik sa arada Ricardo’nun liberalist olduğunu ve kapitalist ekono-
nayii kurabilecek miydi? Marx, eğer bu soruya hayır diye- miyi müdafaa ettiğini belirtmek iktiza eder.
çekse o zaman diyalektiğe dayadığı tarih görüşü ne ola- İşte böyle mübadele kıymetini emeğe bağlama keyfiyeti
çaktır? Yok eğer insan iradesinin rolü yoktur diyecekse o Marx’in işine yarar. Marx, bu tarifi aynen alır yalnız buna
zaman da çağdaş iki memleket arasmdaki gelişme farkla «sosyal şartlarla tayin edilen» ibaresini ekler. Yani Marx’a
rını nasıl izah edecektir? Eğer her devlet için ayrı bir di- göre mübadele kn meti : O malın istihsali için sarfedilen ve
yalektik bahis mevzuu ise o zaman umumî bir tarih görü- sosyal şartlarla layin edilen çalışma saatlarıyla ölçülür,
şüne nasıl varılabilir? Dünya işçileri birleşiniz sözü nasıl Marx bir takım misâllerden istifade eder. İstihsâl edilen
söylenebilir? malların fizikî vasıflarından istifade etmek ona göre hatah
Bu araya Marx’in din hususundaki görüşlerini kısa da bir davranıştır. Çünkü biri metre, biri kilo, biri de litre ile
olsa sıkıştırmak faydalı olur. Ona göre din, halkın afyonu- ölçülür. Bunların hepsinin içinde sekh olan değişmez bir
dur. Ne korkunç ve ne garip bir iddia? İnsanların inançları ölçü vardır ki o da sosyal şartlarla tayin edilen çahşma
uğruna hayatlarım feda ettikleri, en büyük kahramanlıkları saatlarıdır. İşçinin çalışma gücünün de bir mübadele kıy-
gösterdikleri ve en yüksek ahlâkî meziyetleri gösterdikleri meti vardır. Yalnız emek, diğer mallara benzemez, zira is-
düşünülürse, dinlerin afyon kelimesiyle tarifindeki hatâ tismarı kolaydır diyor. Meselâ : bir ayakkabı mı yapılmış-
Allah tır. Onun istihsâlinde kullanılan çivide de donmuş bir emek
şiyle dağları bile inleterek koşan bir askerin içinde bulun- vardır. O çiviyi yapan fabrika, o fabrikayı yapan başka b r
duğu gayret hangi uyuşukluğu irca edebiliyor?. Yine Marx’a âlette de yine donmuş bir emek vardır. O ayakkabı istih-
göre din, muavyen ve bazı kimselerin menfaati için ortaya şalinde keser mi kullanılmıştır. Keserde, keseri yapan fab-
atılmıştır. Gerçi bu söz dejenerasyona uğramış dinler için rika da, o fabrikanın yapımında kullanılan vidalarda, vida-
doğrudur amma ya İslâm dini için? Bu söze şu hadisi şerifle lan yapan âlette de donmuş emek vardır. Hasıh her istih-
I I I M I I I I i m i H M M I i m i H l t l l M I I M i n i l l l l l l M t l l l l l l M I I I M i m l i m i M I I I M I I i n i l l l l H I l ^ t L L Î H A R E K E T « l l t l I H M I l M M I l M t l I İ M M M U H I I M I I M l I M H t M M I t l M M M I l I M M I t H U M M l M I M M l I M I I M 15
sâl edilen mal donmuş emeklerden meydana geldiği için sine eşittir. Şöyleki : Çok susadığmazı kabul edelim. Eli-
kendisi de donmuş bir emekten başka bir şey değildir. Onun mize üç bardak su geçsin. Bunlarm ilk bardağma verdiği-
ölçüsünün de emeK olması icabediyor diyor... Marx’ın emek miz kıymetle ikinci bardağına verdiğimiz kıymet aynı ol-
ve kıymet hususundaki görüşleri kısaca bundan ibarettir, rnayacaktır. Belki doyduğumuz takdirde üçüncü bardağa
Yeri geldikçe ilâveleri de yapılacaktır.
Şimdi bu iddiaları akıl süzgecinden
hiç kıymet vermiyeceğiz. Öyleyse bir müstehlik olarak ve
önCe aldığımız malla ona ödediğimiz paranın karşılığında fayda
DE MÜSTEHLİK T7
İSTİHSÂL ETTİĞİ
mübadele kıymeti isminden de anlaşılacağı gibi işletme içi- bekleyen bir fert olarak daima o birimin faydasıyla mutena-
ne değil, tamamen piyasaya ait olan bir olaydır. Bu iti- sip bir fiat teklif edeceğiz eğer piyasa fıatı bunun üstünde
barla tahlil ve tetkikinin de piyasaya ait ve piyasa içinde ise almaktan sarfınazar edip ya ikame mallarına yonele-
olması icabeder. BÜNYELERİ İKTİZASI MEKÂNA BAĞLI ceğiz veya o ihtiyacın tatmininden fedakarlık edeceğiz. Kı-
OLAN HADİSELER, AYNI ANDA ZAMANA MERBUT saca marjinalistler piyasa fiatının subjective tahlilini yapı-
OLAMAZLAR. Mübadele kıymeti yani malın satış fiatı, pi- yorlar. Bu günün ilminde hal en revaçta olan bu görüşün
yasada arz ve talebin kesiştiği noktada takarrür eder. Ta- hakikat payı çoktur. Zira : her insanın muayyen bir mala
lep, halkın gelirine, ikame mallarının fiatına, mahn kabili teklif edeceği fiatlar çeşitli olabihr. Bu gün faraza enim
ikame olup olmayışına ve ihtiyacm mübremliği gibi bir ta- tencereye ihtiyacım yoktur. On liraya bakır bir tencerenin
kim İktisadî ve iktisat dışı hadiselerin etkisi altındadır. Hat- satıldığını görsem belki de satınalmam. Zira on liraya be
ta halkın anlayış ve davranış tarzının bile bu hususta öne- nim için daha faiöeli olan yani daha çok ihtıyacmda oldu-
mi vardır. Yani bu saydıklarımızla talep arasında fonksi- ğum bir mal vardır ki, ondan hasıl olacak faide daha faz-
yonel bir ilgi mevcuttur. Arz ise, hammadde tedariki im- ladır. Halbuki bir başkasının tencereye ihtiyacı vardır ve
kânına, işletmelerin kapasite ve cesametine, devletin vergi o kimse benim on liraya almadığım tencereye belki de yir-
politikasma ve bütün bunların üstünde piyasadaki talebin mi lira vermeye iıazırdır. v m A C A M A T J N SATIS FlATINI
kemmiyet ve keyfiyetine tabidir. Yani talep fazla olunca EN SON OLARAK YİNE
arz da ona müvazi olarak yükselmek istidadındadır. Bir ma- ÖYLE YA : BİR FİRMA
1ın fiatı düşerse talebi yükselir bu ise arzı dürter ve onu da MÜŞTERİ BULAMADIKTAN 2ONRA İSTED KAD. I
yükseltir. İşte bu iki eğrinin k'îsiştiği noktada piyasa fiatı FİATINI YÜKSELTSİN NE ÇIKAR ? Bu subjective faide
taayyün eder. Firmalar için yürütülen bu mantık piyasa Sizli bir el olarak piyasadaki fıat mekanizmasının düzgün
için de yürütülebilir. Zira piyasa zaten firmalar mecmuu lüğünü temin eder. Eğer bu gidişat yok ise kabahat müs
ile müstehlik mecmuunun karşılaştıkları yerdir. Pazarlığın tahsilde değil, doğrudan doğruj^a ihtiyaçlarını tevzi edeme-
fiat üzerindeki etkisini kim inkâr edebilir? Bugün pazarlık yen ve onun faidesini kestiremiyen müstehlikin ta kendisin
namı altında yepyeni bir ilim doğmuştur. Bu ilim gerek dedir. İşte çok vo çok çok özet olarak kısaca ve sadece
Türkiye’de ve gerekse sosyalist ve komünist bloklar hariç kıymet hususunda görüşlerini belirttiğimiz Marjinalistler,
bütün devletlerin iktisat fakültelerinde tedris edilmektedir, sosyalist doktrinin çatlağından ve sakathğından ötürü bu
Sonra Marx’ın iddiası hakikat olsaydı ozaman zarar denen şekildeki bir düşünceyi iktisat dünyasına armağan ettiler.
1 — Kıymetin ölçüsü yalnız ve yalnız emek midir? Bu
Bütün bu fikrî inhirafları bir tarafa bırakalım. Malın soruya evet demek ancak monist ve tekçi doktrinler içinbahis mevzuudur. İlmi bakımdan tekçilik hele İktisadî tek-
kam olarak tesbiti mümkün müdür? Misalimize dönelim. Bir Çiiik asla kabul edilemez. Ama bu değildir ki emeğuı hiç
çift ayakkabının mübadele kıymetini hesaplamaya çalışa- yoktur. Emeğin de rolü vardır. Emeğin yanında ran-
lım. Önce deriye harcanan emeği tesbit etmemiz icabeder. tın veya işletmenin yerinin ve mevkiinin, Sermayenin ve
Deri istihsalinde kullanılan bütün âlet ve edevatın çalışma teşebbüsün de rolü vardır. Bunlar malın içinde sakh olan
saatlarını rakam haline dökmemiz, sonra da o âlet ve ede- kıymet bakımındandır. Yoksa fiat cephesinden değil... Zira
vatı yapmak için yani onların istihsalinde kullanılan diğer satılan bir malda zarar etmekte mukadderdir. Kıymet faz-
âlet ve edevatın rnaliyetini tesbit etmemiz iktiza eder ki, ^^sı malın istihsaliyle iktisap edilmiş bir hak değildir. Say-
bu mantık ceridesi bu şekilde hesaplama ile sonsuza kadar dıklarımızın maliyet yönünden hisseleri vardır. Satış tiatı-
götürebilir. Yani piyasada teşekkül eden ve miktarı rakam tesbitinde son sözü yine müstehlik söyler. Meselâ İs
halinde tam bir kat’iyetle teşekkül eden bir fiatı sonsuzlu- tanbul’un Beyoğlu semtindeki fiatla Beşiktaş taki fiatın ara-
ğun metafizik karanlıklarına boğmuş oluyoruz. Sadece de- sındaki fark ve bu yüzden hasıl olan kıymet fazlası rantın
ri için değil; çivi, keser, kösele, törpü ve çirişi de aynı mevkiin eseri değil midir? Reklâmın fiat üzerinde mü-
mantığın çerçevesine soktuğumuz takdirde işin bezer ikti- essiriyeti yok mudur? Makineli istihsalle makinesiz istihsâl
darının çok çok fevkinde olduğunu görmemek imkânsızdır, arasında maliyet bakımından istihsâl ve sürüm bakımından
İlâveten keserdeki çalışma saatlarının ne kadarının bu tek mevcut fark sermayeden mütevellit değil midir?
bir şeyin olmaması iktiza ederdi.
mübadele kıymetini emeğe bağladığımız takdirde bunun ra-
ayakkabıya tahsis edildiğinin hesabı da metafizik bir prob- 2 Eğer biricik ölçü emek ise bu emek yalnız sınat iş-
lemdir. İşte Marx’in doktrinin İktisadî bakımdan belki en terdeki emek midir? Marx, buna yalnız proleter emeği diye
büyük gediği... Bu açık nokta Marx’tan sonra Marjinalizm cevap veriyor. Peki, emek kıymet ölçüsü bile olsa yalnız
denen başka bir iktisat doktrinin doğmasında en büyük âmil fabrika işçisinin emeğini müessir görmek her türlü bedahat
oldu MARŞAL ve tarihî şehadetlerden mahrum bir iddia değil midir? Mü
istihsâl edilen malın son biriminin sağladığı fide ile ölçtü- teşebbis emeğinin hiç mi kıymeti yoktur?
1er. Onlara göre : Bir malın kıymeti, o malın marjinal fide- ( Gelecek Yazı : SONUÇ )
16 t l l l M I I I I I I I I I M I t l I l I M I M I t l I l t l I l l l l I M t l I l M M I M I I t l M l l l l l l l i n M I l t l M t l M M I l H l I M I t l ı M Î L L Î H A R E K E T l l i n i l l M M I l l l l I I M M I l I M I I I t l I M I M I I I I I M I I M I I M I I I I M I t I M I I I I M I I i l l l i İ İ t M I t M I l l l l l l H
UZUM CUbanın kükreyen dik sesi, Kur’anm esrarengiz ahengi öğretmiş.
Yırtık poturunla da vakursun; mahkûm olsan da hâkimsin; temellükten ziyade tecebbüre meyyalsin; fikrinde
, . i . . I ^ A..« I**■ r - r I I I ■ I azmin gibi sabitsin; sertsin, sertliğin-Ahmet Hikmet MUFTUOGLU de kabalıktan, bayağılıktan ziyade â-miriyet kuvveti, necabet lâübaliliği
Büyükada’da, Temmuz iptidası, öğle rini belindeki kızıl kuşağın ön tarafı-üstü. Güneşin eriyip toprakları, yap- na soktu. Açık göğsü, çıplak, sert bal- rakları kavrayıp kavurduğu, yalayıp dırlarile bir kuvvet âbidesi vaziyetin- parlattığı bir gün. Gökten dökülen sı- de durdu. Mütekebbir, kalın kaşları alçak, yanakları yakıyor, göğüsleri ezi- tında mütehakkim ağır dönen iri göz- yor, nefesleri tıkıyor. Elle tutulabilir lerinden fırlayan nazarları ile, Mar- alev haline geliyor. Ortalık gözleri ka- mara’nın dalgalarına, karşıki sahile, maştıracak derecede aydınlık... Karşıdaki çamlar yanık, siyah birer leke püğü renginde güneşinin ışığile mavi gibi duruyor. Bu kadar nura dayana- mıyan gözler sönüyor ve kapanan göz kapakları altında kımıldanmak istemi- ğına derin derin baktı... Bu bakıştaki yordu. Yer, gök bir kor halinde için esrar, bu bakıştaki feryad, memleke- için yamyordu.
Baygın, geniş sükûtun içinden lâ u- zaklardan, iskele tarafından akisler hâsıl ederek korkunç, vakur bir seda kükredi :
— Kaaarpuz!... Karpuz!..,Köşklerin camlarına çarparak, çam
ların tepelerinden aşarak kızgın bir
ğin halde rikkatle bir bulut gibi ağlarsın; safiyette bir melek, ısrarda bir devsin... Onun için dünyada eşi bulunmaz bir Millet olmuşsun. Düşündüğün zaman bir aslan temkinile ağır ve sâ-kin duruşundan, kızdığın vakit ki âzim
ma^t g ö k r iâ c î; ; ;r d;nîz“nr:.ltT n“S ^ ™ şiddetin amaşumaz. uzun kirpikle-
pü«ü renginde güneşinin ışıiile mavi ™
gözlü, sarı saçlı bir kıza benzeyen se- kere catılmL^n o ’zamanvimli, sevgili yurdunun taşına, topra- kaşların bir kere çatılmasın, o zam
____ • . m m
ti için :
«Allah! dedim, yatağana dayandım»
«Ben senin için al kanlara boyandım» beytinin mağrur bir meali idi.
varlığın, benliğin köpürür, taşar; o zaman ceberrutun, haşmetin parlar, yük- sehr. O zaman cebbar olursun. Bu a- caip sırrı hilkatini bilmeyenler, yanılırlar.
Büyüklere karşı saygın bizzat sayılmağı sevdiğindendir; mûti olman, mu-
Pencerenin önünde bu canlı kaleyi ta olmak istemendendir.V * 1 » « s /
kartal mehabetile dağların sırtlarından uçan bu sesten ürken bir küme güvercin, karşıki çamlıktan havalandı.
— Kaaarpuz!...Bu sedaya Nizam tarafından daha
dik. daha iri bir ses aksi seda gibi cevap verdi :
— Çaaavuuuş!...Sükût!... Sanki bu dik, kalın, büyük
İnce işlere ahşmağa vaktin olmasa bile zor bazuya bagh teşebbüslerden
kırmızılı yemeni sarılmış kalıbsız, püs- lezzet alırsın, kara topraktan, ak ek- külsüz fesi, ayağında yırtık çarığı, sır- meğini çıkarırsın.
hayretle, hürmetle seyrediyor; bunun kur’a neferi halinde üstünde mavili.
tında alaca mintanının üstünde koyun Fikrinde muannit, muhabbette muan-postundan dağarcığı olduğu halde sı- nit, muharebede muannitsin. Yeniliğerayı bozmamak için bir kuzu gibi se- çabuk ahşmazsın, fakat bir defa dağirte, sıçraya Harbiye Nezaretinin bü- alışırsan bırakmazsın. Safsın; seni çe-yük kapısından içeri girdiğini görü- kemiyenler böbürlenmekle değil, ekse-yordum.
Bugün uçuk benizle, yırtık cepkenin-sesin âzametinden mevcudat bir sani- le bir vatan kurbanı teslimiyetiyle gir-
ri sana yaltaklanmakla seni ızrar ederler.
Ayakların, kolların bir boğa gibi a-
ye için, ürkmüş, titremişti. Sükûtun altında sinmiş duran dağlara, denizlere bu iki sesin yüksekliği hâkimdi.
Çaaavuuuş!... Çaaavuuuş!... bugünkü zayıf, yarın kavi bir kahra-Sesi kadar yüksek vücudu, değirmi man olur; bastığın yerleri titretirsin!..
Atın dizginini kavrayıp, kılıcını çekti-
diğin devlet kapısından, asker ocağın- ğır ağır kımıldarken tavrından tüken- dan, yarın yeni libasınla, kızıl fesinle meyen bir tahammül, yılmayan bir â-bir âmir kurumile çıkarsın! O zaman, zim aşikâr olur.
O engin denize benzersin ki yavaş
ve kır sakalı, açık ve yanık gogsu, kalın tozluklu baldırları, saf çehresi arkasında seksen okka çeken içiçe geçmiş iki küfesile bu recliyet heykeli şimdi karşımda duruyordu :
ğin, tüfeğini omuzuna vurup, süngünü taktığın vakit bu günkü köylü, yarın korkunç asker olur; âsileri sindirirsin!... Tarlam çapalar, davarını güder-
yavaş coşar ve coşunca da pek hırçın olursun.
Maddî menfaate ehemmiyet vermezsin.
Para denilen maden parçasına itibar etmezsin. Suçun budur. Müsrifliğini
Baba sen kumanda eder gibi ü- ken hakaret görürsen bugünkü koyun, asalet icabı sayarsın.züm satıyorsun. Sesin gürlüyor!
— Bağırmıyorum ki...
Üzümü verdi. Yukarıki tepeye tırmanmağa başladı. Etrafı çınlatıyordu :
— Çaaavuuuş!...Ben bu sese, bu sesi hâsıl eden cev
here meftunum.
yarın yırtıcı bir kaplan kesilir; yuvanı bozanları ezersin!... Seni böyle bir ân içinde değişmiş görenler sanırlar ki bu sağlam vücut yalnız asker libası giymek, bu sert pençeler yalnız silâh kullanmak, bu kalın ses yalnız siper almak için yaratılmıştır. Senin o tabur
Şimdi yammızdaki sokaktan bir sa- halinde bir pulat kütlesi katılığında yü-
tıcı daha geçiyor. Biraz daha uzaktan: rürken takındığın o salâbet o vekan
Vakarın benliğine galebe eder. Câ- nanını canına tercih edersin. Ekseri, başkaları için yaşar; başkaları için çalışır; başkaları uğruna ölürsün. Başkaları seni beğendiği halde sen kendini sevmezsin. Ne zaman köyünde, ö- nüne bir önlük koyup makine başına geçecek, ne vakit eline pergel alıp masaya yaslanacaksın? Ne zaman dük-
«Çah fasulye, kemer pathcan!» ses- gorup te, sana güvenmemek sem sev- kânının tezgâhında sermayenin faizini
leri, alçaklarda paytaklanarak yayılıyor.
memek kabil değildir. hesap edeceksin? Senden bunu bekli-Sen gürbüz ninenin, gür ve temiz sü- yorlar, sana bu kusuru buluyorlar....
Bunların üstünde uçan «Çaaavuuuş!» tünü daha emerken âzameti nefs, se- Fakat vakit kalıyor mu? Keseni dol-âvazının yanında bu yıpranmış, çatla- bat ve tahammül, itaat ve tahakküm durmak için değil, karnını doyurmakmış sesler ne kadar âciz, ne kadar pes gibi âmir olmak için yaratılmış bir cin- için kullandığın sapanın demirini tar-kalıyordu.
Evin arka penceresine koştum. Üzümsin faziletlerine malik olmuşsun. lanın ortasında bırakıp tüfeğin çeliği-
Bu hakimiyet esaslarını başka mil- ne sarılıyorsun... O serhadden bu hu-cü tepeye varmıştı. Yolun kenarındaki letler, medreselerde anlarlar. Sana bu duda koşuyorsun... Bulgaristan’da ö-kayamn üstüne küfesini koydu. Elle- meziyetleri ninenin iri siyah bakışı, ba- (Sonu 18. sayfada)
... ........................ ............................. . „ . . . M ............... ............................................. .......................... .......................................J L L Î h a r e k e ................................................................ " " " .................... .......................................................................................... .. 17
likede gören her millet, kuvvet dengesini kurabilmek için daima müttefik-
I
1er aramış ve ittifaklar yapmıştır. Türkiye de Kuzey komşusunun ağır tehditleri karşısında, kendisini tecavüzlere karşı savunmak maksadiyle NATO ittifakına girmeyi zorunlu saymıştır.
NATO ittifakı, bilmiş olacağınız gibi İkinci Cihan Harbi’nden sonra Avrupa’yı istilâ tehdidi altında bulunduran komünizme karşı, tecavüze uğradıkları takdirde, kendilerini elele birlikte savunmak maksadiyle başlangıçta 12 AvrupalI ve Amerikalı Devlet tarafından kurulmuş olan meşrû maksatlı bir savunma ittifakıdır. Gayesi it-
Cumhuriyetci Köylü Millet Partisi'nin m koro halinde söylediler. Bütün üye- tifak antlaşmasının başında da açıkça
BüyükKongre
büyük kongresi, geçtiğimiz aym 24 ve lerin devamlı tezahüratı arasında Tür- ifade edildiği gibi komünist tecavüzü-
25'inde Ankara'da yapıldı. Kongre, keş şu uzunca açış konuşmasını yaptı:
klâsik bir kanunî formaliteyi yerine
getirmekten ziyade, Türkiye'deki mil-
. liyetçilerin toplanması ve bir kurultay
havası içinde Türkiye'nin dertlerine
eğllinmesi bakımından ilgi çekiciydi.
KONUŞMA :
ne uğrama halinde kollektif meşrû savunmadır. Milletlerarası münasebetlerde daima antlaşmalara ve hukuka bağlılığı, insan haklarına hürmeti ve ba-
Cumhuriyetçi Köylü Millet Parüsinin rjşçılığı kendisine usul kabul etmiş o-
lan Türkiye Cumhuriyeti için kendiniVIII inci kongresinin çok muhterem Delegeleri ve aziz Misafirlerimiz;
Partimizin 8 inci büyük kongresi buBilhassa, henüz bu milliyetçi kuruluşa gün memleketimiz için çok önemli olay-
tecavüzlere karşı savunmak maksadiyle NATO ittifakına üye olması gayetisabetlidir.
kayıtlarını yaptırmamış milliyetçilerin ların cereyan ettiği bir devrede top- Ancak ittifak teşkilâtı içerisindekikongreyi ilgiyle izlemeleri ve olumlu Sanmıştır. Bunun böyle olması. Parti- münasebetlerde ve çeşitli hükûmetle-
miz için ve memleketimiz ıçın de ha- rin tutumlarında beceriksizlikler vedüşüncelerle ayrılmaları, gelecekte fırsattır. Böylece milletimizi
CKMP'ye katılmaların olacağını gös- ilgilendiren hayatî meseleleri, Parti-
teren delillerdi.
ciddî hatalar işlenmiştir.Hiç bir millet diğer bir millete kar-
KONGRE YURUYUŞU
mizin sahibi ve en yüksek organı bulu- şüıksız olarak bir şey vermeyi düşün- nan kongremizde görüşerek karara tnez. Milletlerin birbirlerine olan mü-bağlamak mümkün olacaktır. nasebetlerinde esas konu menfaat te-
Bini aşkın kongre üyesinden çoğunun Muhterem arkadaşlarım, Devletimi- minidir. Karşılıklı menfaatlerimiz bu-
bu HükümetigunKıbrıs meselesinin
bulunduğu partililer, partiye kayıtlı
gençler, toplu halde 24 Kasım günü sa- betler konusunda
bahı genel merkez binası önünde top- desteklemekteyiz,
lanarak, başlarında Genel Başkan Alp- idaresi ve bugüne kadar hükümetlerin
arslan Türkeş, genel kurul üyeleri ol
duğu halde Zafer anıtına gittiler. Za-
zin ve vatanımızın yüksek menfaatleri lunduğu için NATO’ya dahil devletler- yönünden dış politika ve dış münase-
yürüttüğü politika bakımından ayrı görüş sahibi bulunmakla beraber, Yunanistan’a ve Makarios’a karşı hükûme-
fer anıtından gene toplu halde kongre- girişeceği teşebbüslerde onun etra-nln yapılacağı salona gidildi ve Genel fında ve onunla beraber olacağız. El-Başkan Alparslan Türkeş'in konuşma- verir ki, hükümet şimdiye kadar ol
duğu gibi pasif, zaman kaybedici davranışları terkederek Türk millî haysiyetini ve menfaatlerini koruyacak e-
yini söyledi : Tek aday Erhan Löker, nerjik tedbirleri sür’atle alsın.
kongre divan başkanlığına seçildi. Tür
keş, kongre başkanı seçiminden sonra
yerine geçti. Divan başkan yardımcı-
sıyla kongre açıldı.
Türkeş, kongre başkanmın seçilece-
le ittifak yaptık. Bu arada Amerika Birleşik Devletleriyle de birçok antlaşmalara girdik. Bu antlaşmaların yapılmasında hükümetler ciddî hatalar işlemişler ve Türkiye’nin menfaatleriyle bağdaşmayan tavizlerde bulunmuşlardır. Bunların en yakın zamanda ele alınarak her iki tarafın da şerefine uygun ve her şeyin üstünde Türkiye’nin bağımsızlık ve egemenliğine riayetkâr bir durum meydana getirilmelidir. Bunun dışında NATO ittifakı aleyhinde memleketimizde komünist çevrelerceyürütülen propogandalar çok kere ya-
Yaşadığımız günlerde, dünya politi- lan ve iftiralardan ibaret ve memle-kası büyük değişiklikler göstermektedir. İkinci Cihan Harbi’nden sonra
ketimizin zararınadır.Türkiye hükümetleri NATO’ya gir-
dünya iki hasını kampa bölünerek yer dikten sonra dış politikada adeta bir lığına İstanbul başkanı Haşan Tun- yüzünde barışı tehlikeye düşüren bir- kış uykusuna yatmışlar ve gerek NATOcay seçilmişti. Kâtiplerin de seçimin- çok buhranlara maruz kalmıştır. Mem- dan azamî istifade sağlamak için, geden sonra, kongre başkanı, Türkeş'i leketimizin tutumu daima barışçı, hür-
tekrar kürsüye davet etti.
BÜYÜK TEZAHÜRAT
Türkeş, konuşmasını yapmak için
kürsüye çıktığı zaman, kongre salo
nunun sağ tarafını dolduran gençler :
riyetci bir yol olmuştur. Bu arada ko-rekse diğer devletlerle tesirli münasebetler içine girmek için bir çaba
münist blokun lideri olan Sovyet Rus- göstermemişlerdir,ya’dan memleketimiz üzerinde haksız Özellikle Müslüman Orta Doğu mem-ithamlar ve ağır baskılar olmuştu. Hat- leketlerine ve Asya - Afrika’nın yenitâ bu baskılar. Doğuda üç ilimizin ken- uyanan milletlerine karşı büyük bir il-dilerine verilmesi ve Boğazlarda üs gisizlik, gaflet, hattâ zararh karşı koy-kurmalarına tpüsaade edilmesi gibi ma davranışları göstermişlerdir. Kar-
«Başbuğ... Başbuğ» diye tezahürata varlığımız ve şerefimizle asla bağdaş- deş bir memleket olan Cezayir halkı-başladılar. Bu tezahürat bittikten son- mayacak tekliflere kadar gitmişti. nm bağımsızlık almak için yaptığı mü-
ra T ü r k e ş için yazılmış olan Milletler arasında tarih boyu devam- cadelede o zamanki Türk Hükümetinin
«BOZKURTLARTN TtİRTCtÎ tY-i. m9 K«ı menfaat alış verişleri olmuştur. Ken- yardımcı ve destekçi olması şöyle dur-RIN TURKUSU» marşı- fisini üstün kuvvetler karşısında teh- sun onlara karsı nenh^ almaş, Türk
18 ı m ı ı ı n ı ı m ı ı ı ı ı ı n ı ı ı i M H i ı ı ı ı m ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı n i M i * M i ı ı ı ı ı ı ı i i i * n * ı t * l ı m ı ı n t m n ı ı ı ı * ^ ^ 1 L İJ I H A R E î i E T M i ı ı ı ı l ı ı ı............................................................................................ ı ı ı ı ı ..........ı ı . ı ı ı ı ı ı ı ı ı ...............
Milleti için çok üzücü ve haysiyet kırıcı bir davranış olmuştur.
Bize göre Türkiye’nin dış politikası Batı dünyası ile olan ittifaklarımızı sadakatle devam ettirmekle beraber komşularımızla, bu arada da samimî bir dostluk ve iyi komşuluk münasebetleri esasına dayandırılmalıdır. Bunlarla beraber Müslüman memleketlerle
termiştir. Bizim Hükümetlerimiz ise,maalesef ne dediğini ve ne istediğini bilmeyen insanlar gibi hareket etmişlerdir. Üstelik, Kıbrıs Türkleri vaktiyle Anadolu’dan gönderilen öz kardeşlerimizden müteşekkil bir cemaattir.
Bizler C. K. M. Partisi olarak bu me-
liyetlere karşı uyanık olmak mecburiyeti vardır. Bu gün üzüntüyle belirtmek lâzımdır ki, Türkiyemizde bu yıkıcı akımlar, millet bünyesinde tehlikeli sarsıntılara yol açmaktadır. Bu memlekette yaşıyan insanlar, Doğusuyla, Batısıyla, Kuzeyi ve Güneyi ile biribirlerinden hiç farkı bulunmayani* -II DiriüiritrrillUCIl liiv w.**
selenin ortaya getınldıgı ilk gu Milletinin öz evlâtlarıdırlar. 900 ----------- ----- ----- itibaren bu müh davamızın Çozunıunun Devletimizin ku-
sıkı kültürel, ekonomik ve siyasî dos- ancak kuvvet yoluyla mumkun olaca ve bu günlere kadar yaşa-tane münasebetler kurarak yakın iş- ğına inandık ve Yunanlılarla ıkiiı go- g^ele, omuzomuza çalışmış
______ «
birliği teşkil olunmalıdır. Ayrıca, diğerAsya ve Afrika milletleriyle çok taraflı yakın ve sıkı münasebetlere geçilmelidir. Kısacası Türk Milleti gibi
ğına inandık ve Yunanlılarla ikili görüşmelere girişmekten bir fayda olmadığım ilgililere anlatmaya çahştık. Önce Kıbrıs toprakları üzerinde kuvvete dayanan fiili bir durum meydana ge-
olan şerefli bir milletin şerefli çocukları olarak her çeşit ayırıcı, parçalayıcı ve dirliği bozucu sözlere, fikirlere ve hareketlere karşı amansız olmak
^ A A
büyük bir tarihin sahibi olan büyük bir tirilmesini ve ancak sonra g ın şı ece zorunluluğundayız. Demokrasi ve hür- - ..... ' * ’ ’ müzakerelerde Türkiye mn menfaatle- .. —
A A ^ Amilletin politikası daima olayların ile- riyet; ancak Türk Milleti içindir. Türkiye’yi parçalama, milleti bölme hürriyeti diye bir hürriyet olamaz. Bu bakımdan son zamanlarda Doğuda tertiplenmiş olan ve mâsum vatandaşları istismar ederek ayıricılık, Türkiye
Devletini parçalama maksadı güden mitinglere karşı hükümetin gösterdiği gafleti çok ağır bir sorumluluk olaraktelâkki ediyoruz.
Komünizm faaliyetleri de gittikçe her tarafa yayılma göstermektedir. İlmî değerini çoktan kaybetmiş bulunan marksist doktrinin Türkiye için uygunsuz ve yıkıcı olduğu kanaatındayız. 50
tarih boyunca hiçbir zaman Yunanis- ru her şeyden önce iç birlik, iç barış yıldan ben beynelmilel konıumzm, çe-
risinde bulunan evrensel, çok taraflı rine uygun bir çözüm elde edileceğinitekrar tekrar ileriye sürdük. Yapılmasını faydalı gördüğümüz işleri üç ayrı muhtıra ve iki mektupla hükümetlere bildirdik.
Çok muhterem delegeler.Kıbrıs dâvamız çok haklıdır ve bir
gün mutlaka zafere ulaşacaktır.
Dış politika üzerinde düşünce ve görüşlerimizi kısaca açıkladıktan sonra şimdi iç politika konusunda da fikirlerimizi söylemek isterim. Bir memleketin dış politikası daima iç politika-
yet ve savunmasiyle uzaktan veya ya- sına sıkı sıkıya bağlıdır. Milletin kal- kından bir ilgisi yoktur. Kıbrıs Adasi kmma faaliyetleri ve gelişmesi, huzu-
_ _ _
ve esnek, enerjik, uyanık, uzağı gören bir dış politika olmalıdır. Yıllardan beri Türk Milletinin vefalı gönlünde bir yara gibi kanayan Kıbrıs millî dâva mız üzerinde de sizlere birkaç söz söylemek istiyorum.
Kıbrıs Adası Türkiye’nin Kuzey kıyılarından 40 mil uzakta bulunan büyük bir adadır. Bu ada Türkiye’nin yakın emniyeti ve yakın savunmasiyle sıkıca ilgilidir. Kıbrıs Yunanistan’a 700 mil uzakhktadır. Yunanistan’ın emni-
ve iç güvenliğe dayanır. Bunun için memleketimizin huzuru ve varlığının korunması konusunda millet olarak bö-
elinde bulunması lâzımdır. Yunanistan lünmez bir bütün halinde bulunmak.
tan’a ait olmamıştır. Fakat 350 yıl Türkiye’nin idaresi altında yaşamıştır. Bu Adanın tümüyle mutlaka Türkiye’nin
senelerden beri (Enosis) yaygarala- riyle Kıbrıs’ı ilhak etmek çabası gös-
partizanlık, bölgecilik, ırkcıhk, mezhepçilik ve komünizm gibi yıkıcı faa-
şitli memleketlerde oynadığı oyunları ve karıştırıcı, paralayıcı, hesapçı kışkırtmalarını kanlı misalleriyle bilmekteyiz. Bugün milletimizin geri bırakılmış yoksul, teşkilâtısız ve adaletsizlikten bunalmış durumunu ileri sürerekmâsum gençleri ve iyi niyetli aydınları iğfâl çabasında başarılı olmakta bulunduğunu önemle belirtmek isterim.
Bunlar her yerde ağızlarından çıkankelimelerden ve adım atmalarındanbelli olmaktadırlar. Bunlar için millet,
vatan, din, iman, bayrak, namus, âile önemli şeyler değildir. Kendi yazdıkları yazılarından ahlâk telâkkilerinin, bizim millî ahlâk anlayışımıza göre tam bir ahlâksızlık olduğu anlaşılmış bulunmaktadır. Bunlar dünya proloter- yası için her şeyi yapmayı gaye edinmiş başıbozuklardır. Bizim için ise her •şeyin başlangıç noktası Türk Milletinin varhğıdır. Bu varhğın korunması,
(Baştarafı 16 da) lumsun; ninenin, atanın bucağında bir yüceltilmesi ve ebedî olarak devam et
Halkevleri, okullar, Kültür dernekleri, düğün ve
eğlenceler, sanatseverler, gülmek - güldürmek
isteyenler ve meraklılar için beklenen kitap çıktı :
( BİR KARAGÖZ OYUNU )
ÖP HACİVAT'IN ELİNİ!..
Resimli, bol açıklamalı ve bibliyoğrafyalı olup, sözlük te eklen4
miştir. 250 Kuruşluk pul göndererek isteyiniz.
ÜSKÜDAR YAYINEVİ Posta Kutusu : 46 - Üsküdar
lüyor, Yunanistan’da ölüyor, Acemis- tan’da ölüyor, Sırbistan’da ölüyor; yalnız yurdunda, köyünde ölemiyorsun.
garip; ananın, babanın kucağında bir tirilmesi fikrinin üstünde başka hiçbiryetimsin!...
Dul analarla dolu olan şu AnadoluSevgilin Ayşeciği doya doya öpemiyor, ı^jr üvey nine kadar sana cefakârdır., yavrun Mehmetçiği seve seve büyüte- Şarkın kınına giremiyen bir kılı-mıyorsun...
Bir ulu çınarsın ki kırılır, iğrilmez-sin, ölür, inlemezsin...
Kanınla çorak kumlukları sularken, ekmeğini alnının terine batırır yer, yine düşman karşısına yaralarınla beraber her yerde bir istihkâm gibi çı- var, ey TÜRK!... karsın... Sen zalim heybetinde bir maz-
cısın; döğüle döğüle tavlanır, vurula, vur ula kınhrsın.
Yine her parçandan bir kıvılcım, her kıvılcımından bir şimşek çıkar.
fikir ve görüşü kabul etmeyiz. Komünistlerin son zamanlarda artan hiyanet faaliyetleri karşısında hükümetin bilgisiz, hareketsiz ve tedbirsiz tutumu ne kadar yerilse azdır. C. K. M. Partisi
Türk Milletinin varhğına, birlik ve bütünlüğüne karşı kasteden fesat hare- ketlerine karşı amansız bir mücadele acmiii bulunmaktadır, özellikle üniver-
« V İ V
İlâhî bir kuvvetin, ebedî bir feyzin sitelerimiz içerisinde, komünist kışkırt-
13 Teşrinevvel 1327macılara karşı bu imanlı bir milliyetçi gençlik cephesi yükselmektedir. Bu
_ L l | _ _ ı j » M «
İLı L 1 H Au R £ K £ Ti M İ l l l l l l l l l l l t l I M I M I I t l I l l l M l l l t M I l i l M I I M M I l I H I I I I M l M I I M I I M M M I H H i İ M I t l I i l l l I I 19
gençler Dokuzışık Millî Doktrini ile kelimeyle sosyal reformlar üzerinde her çeşit yabancı taklidi zararlı dü- durmak isterim. Bugün halkımız sos-
rüşüdür. Sosyal ve ekonomik olmak üzere iki ayrı bölümü kapsamaktadır.
şüncelere karşı saf tutmaktadırlar. yal yardım teşkilâtından yoksun, sos- Ekonomik görüş olarak mülkiyeti esasBu arada yurdumuzda mezhep kış- yal adalet ve sosyal güvenlik düzeniy- kabul eden fakat mülkiyetin millet za-
kırtmacılığı yoluyla bin yıl evvel geçmiş olaylar tekrar ortaya getirilerek
le fırsat eşitliği düzeni ihtiyacı içindedir. Biz bütün Türk Milletini köylü-
rarına kötüye kullanılmasına karşı o- lan bir görüşü belirtir. Karma ekono-
Türk Milletinin evlâtları biribirine dü- süyle, esnafiyle içinde toplayan geniş miyi ve ana stratejik, ekonomik faa- şürülmek isteniyor. Biz birliği bozucu hir .<?n<5val vardımlasma ve sosval eü- livetlerin devlet kontrolunda bulunmabu gibi davranışları çok hatalı bulmaktayız.
Memleketimiz demokratik düzen içinde gelişmeye gayret etmektedir. Fakat demokratik rejimimizin kuruluşunda maalesef şahsî ihtiraslar ve âdi menfaat hesapları millet menfaatlerinin üstünde tutulmuş ve bu sebepten de-
bir sosyal yardımlaşma ve sosyal güvenlik teşkilâtı kurulması dâvasını et- sını öngörür. Sosyal görüş olarak sos-mekteyiz. yal adalet düzeni, fırsat eşitliği, sos-
Muhterem delegeler; yal güvenlik ve sosyal yardımlaşmaPartimizin geçen kongreden bu gü- teşkilâtı kurulmasını esas kabul eder.
ne kadar siz arkadaşlarımızın inançlarına ve partimizin programına uygun
6 Köycülük
Köyleri tarım kentleri halinde bir-olarak büyük faaliyetler göstermiştir. leştirerek kalkındırmayı öngörür. Köy-
Bizim inancımıza göre yabancı mem- lünün tefecilerin elinden kurtarılmasımokrasimiz sakatlıklara uğratılmıştır. leketlerin şartları altında meydana ge- ve ihtiyacı olan kredi ve diğer yardım- Bugün demokratik rejime taban taba- tirilmiş bulunan yabancı doktrinler ve ların sağlanması için kooperatifleşmeyi na zıt bulunan hukuka aykırı ve gös- yönetim sistemleri taklit edilerek Tür- hedef alır. Bilhassa orman bölgesindeterdikleri faaliyetlerle memleket men- kiye’nin kalkındırılması sağlanamaz.
faatlerine de zarar verdiği anlaşılan Ne kapitalizm ve liberalizm, ne de ko- bir tabii senatörlük müessesesi vardır. münizm, Türkiye için yararlı olamaz.
yaşayan köylüleri öncelikle ve hızla refaha kavuşturmak amacımızdır.
Bu müessese 27 Mayıs’ın ruhuna aykırı ve o zaman millet önünde yapılmış o- lan yemine karşı da ihanettir. Tabiî Senatörler 27 Mayıs’ı katleden insanlardır. Bunlar 27 Mayıs’ın reformlarına karşı çıkmış olan, 27 Mayıs’ın âdil, tarafsız, barıştırıcı ve affedici ruhunu yıkmış olan kimselerdir. Tabiî Sena-
Türkiye’yi kalkındıracak sistem ve görüş ancak Türk Milletinin özelliklerine uygun, Müslüman Türk Milleti realitesini göz önünde bulunduran ve modern ilim ve tekniğin ve yol göstericikabul eden millî bir doktrin Türkiye’yiulaşmak istediğimiz kudretli, ileri büyük Türkiye’ye kavuşturabilir.
7 — Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik
Birleşmiş Milletler Anayasasında yazılı bütün hürriyetlerin sağlanmasını gaye edinmiştir. İnsanların şahsiyet olarak geliştirilmesini, toplumun kalkınması için yararh bir yol olarak kabul eder.
8 — Geiişmecilik
İnsanlar ve medeniyetler daimatörler 1961 seçimlerinden sonraki taraf Bunun kısaca formülü Türk emek po- ¿aha iyiyi, daha güzeli, daha mükem-tutucu ve 27 Mayıs reformlarından ta- tansiyelinin, millî üretim faktörlerine istemek ve aramakla gelişir El
rasyonel bir şekilde bağlayarak, dev- ¿e edilenle yetinmemek ve daima dahaletin vatandaşlara istihsâl yollarını a- ilerisini istemek ve bunu elde etmekçarak bütün tedbirleri alması ve ko- içi„ gayret göstermek şuurudur. Ancaklayhkları^temin etmesı^ye milli gelirin bu gayret ve çabalarda Türk Milleti-
ı-„_j j .............. 1., tarihinden millî benliğinden ve kö
künden kopmadan yükselmek ve iler-
viz verici davranışlariyle memlekete üzüntü kaynağı olmuşlardır. Bu sebeplerden dolayı C.K.M.P. çok gayrita- biî bulunan bu tabiî senatörlük mües-sesesinin kaldırılmasını demokrasimi- artmasında kendisine düşen esas rolü zin selâmeti ve gelişmesi ile memle- oynamasıdır, ketimizin huzuru bakımından çok lü- İşte biz C. K. M. Partisi olarak böy- lemek gayedir.zumlu saymaktayız. Bu maksatla Tür- le millî bir doktrinin sahibi bulundu-kiye Büyük Millet Meclisine Tabiî Senatörlüğün kaldırılması için bir kanun
ğumuzu iddia eden siyasî bir teşekkülüz. Millî doktrinimizin adı (Dokuz
9 — Endüstri ve Teknikçilik
Türk Milletinin kalkınması için acele sanayileşmesi lâzımdır. İşte bi
• » « « A . . . . . . . *teklifi vermiş bulunuyoruz. Bize göre Işık) doktrinidir. Bu görüş dokuz ana ^im millî doktrinimiz olan Doknz5 - f i yer ilkeye dayanmaktadır. Bu ilkeler s.ra- görüşüm üzr e s X . bunla?d.r "
Türk Milletinin sinesinde sıradan bir siyle şunlardır :vatandaş olmaktır.
Türkiyemizin hızla kalkındırılması, çağlar üzerinden sıçrayarak Türk Milletinin atom ve uzay çağına sokulma- siyle mümkündür. Bu da her şeyden önce dünya çapında çok üstün kaliteli ilim adamları ve yüksek teknisyenler kadrosu meydana getirmeye bağlı bulunmaktadır.
1 Milliyetçilik
Her şey Türk Milleti için, Türk
.Türk _______ ____ ___ _________
yük hamleleri yapmak yolundayız. C. K. M. Partisi olarak millete hizmet
Milletiyle beraber ve Türk Milletine yolunda ne kadar büyük güçlükler vetehlikelerle karşı karşıya olduğunuzu bilmekteyiz; fakat güçlükler bizim azmimizi ve mücadele gücümüzü bir kat daha arttırmaktadır. Muvaffak olaca-
göre sözleriyle özetlenebilecek, Türk Milletine bağhlık, sevgi ve Türkiye Devletine sadakat ve hizmettir.2 — Ülkücülük
Türk Milletinin en ileri, en medenî ğımıza emin bulunuyoruz.en kuvvetli varlık haline getirme ül-
Türk Milletinin sıkıntıdan ve yoksul- küsüdür, luktan bir an önce kurtarılarak ileri ve refahlı bir memleket haline gelmesi 6 büyük reformun bir elden aynı zamanda uygulanmasiyle mümkün olacaktır.
Bu reformlar sırasîyle şunlardır :1 — Ahlâk ve millî eğitim reformu.2 —
3456
Sosyal reformlar.İdare reformu.Sanayi reformu.Tarım ve toprak reformları. Malî reform.
3 — Ahlâkçılık
Türk Milletinin ruhuna, geleneklerine uygun ve yüksek varhğını korumayı ve gehştirmeyi öngören esaslara dayanır.
İlimcilik
Olayları ve varlığı önyargılardan
Koşan elbet varır, düşen kalkar, Kara taşdan su damla damla akaı Birikir sonra bir gümüş göl olur. Arayan hakkı en sonunda bulur.
4
Konuşması delegeler tarafından sık
sık alkışlarla kesilen Türkeş'in bu ko
nuşmasından sonra Genel Sekreter
ve art düşüncelerden sıyrılarak ilim Mustafa Kaplan, genel idare kurulu-
mantalitesiyîe incelemek ve girişilecek nun hazırladığı faaliyet raporunu oku-
her çeşit faaliyette İlmî önder yapma du, iki yılda yapılan işleri anlattı Bil-prensibidir.5
Bu reformların burada uzun boylu açıklamasına girişmemek yalnız birkaç
Toplumculuk
Her çeşit faaliyetin toplumun ya- la olacak şekilde yürütülmesi gö-
hassa, iki yıl önce CKMP'nin ancak 25
ilde teşkilâtı varken, bugün 61 il ve
435 ilçede teşkilâtın olduğunun söylen-
20 .........................................ı ı ı n i H i t ı ı ı ı ı ı ı t n t ı ı ı ı n ı ı i M i u ı m ı m ı m ı i H U u u ı i u ı ı ı ı m ı ı ı ı ı t m u ı ı ı r u j y j İ L L İ H İ V R I S K E T " " ..................... .......t l l l M I ..............................................................................................................................................................................
mesi ve teşkilât bakımından üçuncu
parti durumuna gelindiği sözleri, kon
gre üyelerinin tezahüratıyla karşılan
mıştı. Raporda, bilhassa sol basın ve
Türkiye'yi sola götürmek emelinde o-
lan partilere ihtar edilmiş, ziraî refor
mun yapılmaması sebebiyle ve sol tah-
karşı teklifte bulunuldu. Bu konuda,
üyelerden isteyenler söz alarak konuş
tular. Teklifler oya kondu ve seçim
lerin ertesi güne bırakılması kabul
adildi.
ik in c i g u n
ikinci gün kongre açıldıktan sonra
riklerle yakında bir (ağa - ırgat) kav- hemen seçim faaliyetlerine geçildi. Tü-
gasınm çıkma ihtimalinin olduğu be- ^ük hükümlerine göre Genel Başkan,
lirtilmiştir. Raporda : «Milletin içine Genei Kurul ve Yüksek Haysiyet Diva-
düştüğü ümitsizliği gidermek; İnkilâ™ adaylıklarını koyan üyeler arasın-
bm cebir ve zulüm, demokrasinin acz dan seçilecekti. Genel başkanlığa Alp-
ve meskenet olmadığı; fazilet ve ada- arslan Türkeş adaylığını koydu. Genel
letin en iyi tecelli ettiği rejimin, en Kurul ve Yüksek Haysiyet Divanı için
hakkaniyetli devlet idaresinin milliyet- ise aday sayısı oldukça yüklü idi. Bil
gi demokrasi içinde uygulanacağı; hassa genel kurul için aday sayısı yüz
gerçek otoritenin, gerçek hürriyetin, kişiye yaklaşıyordu.%
gerçek adaletin bu rejimle sağlanabi- Dağıtılan kâğıtlara, genel başkan,
leceği partimizin amacı ve inancıdır. genel kurul ve yüksek haysiyet divanı
Bu inancın mihrakı, Türk milliyetçili- üyelerinin adları yazılarak ayrı ayrı
ğinin aksiyon merkezi, mukaddes mef- sandıklara atıldı. Tasnif heyetleri se-
humlarımızın hürmetkar muhafızı olan çildi ve oylar bu heyetlere teslim edil-
partimiz, gerçek milliyetçileri, imanlı di. Bu sırada saatler öğleyi gösteri-
gençliği, vatansever âlimleri sinesin- yordu. Divan başkanı kongreyi saat
de toplamakta, bunların sayısı her ge- 14'e kadar tatil etti,
çen gün artmaktadır. Bu artış hızla
nacak ve senin elinde iktidar mukte
dir hale gelecektir. Milletin hakkı o-
lan, kudretli ve müreffeh Türkiye, mil
letin desteği ile kurulacaktır. Bu bir
emri manevidir, bu tarihin icabıdır, bu
milletin iradesidir; bunu hiçbir şer
kuvvet önleyemez.» denmekte ve artık
Türk Milletinin bu Millî Harekete baş
ladığı belirtilmektedir.
BUYUK ANKARA
YÜRÜYÜŞÜ
sırada gençler «Bozkurtlarm Türküsü»
adlı marşı hep bir ağızdan söylüyor
lardı. Marş bittikten sonra gene meh
terin arkasında, kongre salonuna doğ
ru yürüyüşe geçildi. Gidiş te aynı ge
liş gibi muntazam, asker yürüyüşüyle
ya^Jildı.
BASINDA YANKISI
Ertesi günü basın bunu çeşitli bi
çimlerde verdi. Haber şeklinde veren
lerin yanında, mason sermayesiyle çı
kan Hürriyet ve Yeni Gazete gibi ga
zeteler bu yürüyüşü Nazi ve Faşist yü
rüyüşlerine benzetmek küstahlığında
bulundular. Bilhassa Hürriyet .gazetesi
bu benzetmenin tam romantizmine var
mıştı. Akşam gezetesi ise, kongrede da
ğıtılan ve üzerinde Alparslan Türkeş'
in «Dâvaya katılıp ihanet eden herkesi
vurun.» cümlesi bulunan Millî Hareket
dergisinin adını vermeden, bu yukarı
daki cümleyi vererek kendince bir
maksada hizmet ediyordu.
Siyasi çevreler ise bu yürüyüşü tür
lü şekillerde tefsir ediyorlar, bilhassa
solcular, masonlar ve yahudi dostları
endişelerini saklamadan CKMP ve o-
nun liderine gittikçe daha çekinerek
Kongrenin ikinci günü ilkin Ankara' bakıyorlardı.
yı, sonra Türkiye'yi sarsan bir yürü- Bunlarm dışında bir gerçek vardı;
yüş yapıldı. Saat 14'de kongre salo- Bu büyük Ankara Yürüyüşü yalnı/ca
nunda toplanan üyeler, partiye kayıtlı Ankara'da kalmayacak, bundan sonra
gençler ve önlerinde Adana'dan kongre yurdun her tarafında, kollarına parti-
için gelen partinin mehter takımı, za- nin bazubentlerl takılmış gençler mun-
fer anıtına doğru yürüyüşe geçti. Bu tazam asker yürüyüşleriyle kendilerini
yürüyüş ne AP.'nin kamyonlarla getir- sık sık göstereceklerdi.
Mustafa Kaplan'm genel idare kuru- fjp para ile insan alkışlayan kalabalı-
lunun bu raporunu okumasından sonra ğma benziyordu ne de CHP'nin anar-
SON KONUŞMALAR
Kongre salonuna gelindikten sonra.
malî rapor okundu. Gelir ve giderler şjsf hareketleriyle ilgisi vardı. Mehter serbest konuşmalara geçildi. Yurdun
anlatıldıktan sonra, faaliyet ve hesap takımının temposuna uyan başta Ge- dört bir yanından gelmiş, milliyetçiler
raporlarının okunmasından sonra bun- nel Başkan Alparslan Türkeş, onun ar- ordusunun erleri kendi bölgelerinin
ların tenkidine geçildi. Temenni mahi' kasında genel kurul üyeleri, sonra dertlerini anlatıyorlar ve arkadaşları-
yetindeki tenkitleri genel başkan yar- gençlik ve en arkada kongre üyeleri, na duyuruyorlardı. Ankara, İstanbul,
dımcısı Mehmet Altınsoy cevaplandır- jgm bir askerî disiplin içinde Ankara' Konya, Bursa, İzmir, Kars, Trabzon,
dı ve geçen zaman içinde raporlarda ^ın en büyük caddesinde ilerliyordu Hakkâri delegeleri ilgi çekici konuş-
belirtilen işlerin yapılabildiğini, yeni Bu yürüyüşü yöneten gençler, yaban- malar yaptılar. İstanbul'dan İsmail
seçilecek arkadaşların daha büyük fa- cıların aralarına katılmalarını önlüyor- Hakkı Karabulut, Millet Partisi'nden
aliyetler göstermelerinin kendilerince |ar ve intizamı temin ediyorlardı. Ka- genel kurul üyesi seçildikten sonra, o-
temenni edildiğini bildirdi. Mehmet Al- labalık Ankara'nın bu caddesi insan- rada dönen dolapları görüp istifa eden
tınsoy'un konuşmasından sonra faaliyet iarla dolmuştu. Gazeteciler biraz şaş- ve CKMP'ye giren İsmail Yılmaz ko-
ve hesap raporlarının ibraı oya konul- kın, notlar alıyorlar, foto muhabirleri nuştuktan sonra kendi yazdığı şu şiiri
okudu :i e i c i c
du ve bütün delegelerin iştirakiyle ka- fotoğraf çekmek için uğraşıyorlardı,
bul edildi. Halkın bir kısmı şoke olmuş gibi sa-
Öğleden sonra, genel idare kurulu ve dece seyrediyor, bir kısmı ise bu tari- Tam onbeş yıl yürüdüm senin peşinden
yüksek haysiyet divanı seçimlerinin hî Ankara yürüyüşünü alkışlıyorlardı.
yapılması için bir teklif yapıldı. Bu Zafer anıtına gidildi ve Genel baş-
Çok çileler çektik faziletinden Kırşehir kaza yapıldı senin yüzünden
Artık seni bırakmanın zamanı geldi.teklif, bazı üyelerce benimsenmedi ve kan Alparslan Türkeş anıta karanfil- horoz gibi ötmek istersin
seçimlerin ertesi güne bırakılması için lerden yapılmış bir çelenk koydu. Bu Başka horoz sesi duysan küsersin
. .................................................................................................................. ... | | ^ | ^ . J H A R E K E T .......................................................................................................................................................................... ...... ........................................................................ ... 21
Seni bırakanlara dul çıktı dersin Artık seni bırakmanın zamanı geldi. Birleşmeye davet gelir bozarsın Meydanı boş bulunca mangalda kül
bırakmazsınİş yapma kudretin yok desem kızarsın Artık seni bırakmanın zamanı geldi. Nükte ile, fıkra ile geldi geçti hayatın Milleti bölmekle, masonlara hizmet midir
muradın?Uyan ey... Millet uyan, bu son duraktır. Artık Osman Bölükbaşı'na Elfatiha
demenin zamanı geldi.
Delegelerin konuşmasından sonra
genel kurul üyeleri ve milletvekilleri
konuşmağa başladılar. Numan Esin,
Rahmi Yeşil
Necati Uslu
Mehmet Orhon
Lütfü Önsoy
Turgut öztaşkın
Yüksek Haysiyet Divanı'na ise şu
üyeler seçildi :
Saim Dora
Enver Kök
Kudret Bayhan
Kâmil Cörtoğlu
M. Ali Erdinç
Fikret Turhan
Hülâgu Balcılar
Uzman Müşavir :
İsmail Yılmaz
Genel Muhasip :
Lütfü önsoy
Genel Muhasip yardımcısı :
Hayrullah Altınay
SONUÇ
CKMP'nin bu büyük kongresi şunu
gösterdi : Kış mevsiminin gelmesine,
pekçok yolların karla kapalı olmasına
rağmen, yurdun her tarafında milliyet
çiliğin siyasî bir güç olması için ça
lışanlar koşarak Ankara'ya gelmişler-
Genel kongreden iki gün sonra, Ge- di. Hepsi, inanç içinde iktidarın pek
Rıfat Baykal, Rahmi İnceler, Dündar pg| Başkan Alparslan Türkeş, genel uzun olmayan bir süre içinde kendlle-
Taşer, Muzaffer özdağ, Sami Binici- kurul üyelerini toplantıya çağırdı. Bu rlne nasip olacağından emindiler. Kon-
oğlu, Kemal Cabioğlu, konuştular. Bu toplantıda şu şekilde görev bölümü ya- grenin kalitesi, olgunluğu bir doktrin
sırada tasnif heyetinden ilk sonuç gel- pıldı :
miş ve genel başkanlığa bütün üyele- Genel başkan yardımcıları
rin oylarıyla Alparslan Türkeş'in se
çildiği bildirilmişti. Divan başkanı bu
nu söylediği zaman bütün üyeler hep Genel Sekreter
Mehmet Altınsoy
Dündar Taşer
birden Türkeş'i alkışlamağa «Başbuğ.. Mustafa KaplanBaşbuğ» diye tezahürata başladılar. Genel Sekreter yardımcıları
Türkeş, bu tezahürat arasında geldi ve
S
diğer sayfalarda tam metnini verdiği
miz, konuşmayı yaptı. Bu konuşma
dan sonra, gene üyelerin konuşmaları
na geçildi ve saat 18 de CKMP'nin bu
tarihî V III. kongresi sona erdi. |
Tasnif heyetlerinin gece geç vakte |
kadar yaptığı tasnif sonunda Genel Ida- |
re Kurulu'na oy sırasına göre şu üye- |
ler seçildi :
M. Kemal Erkovanh
Kâmil Turan
partisine yakışacak şekilde idi. Bu du-
rum elbette ki, başta solcular ve ma
sonlar olduğu halde, Türkiye'yi olum*
suz yönlere sürüklemek istiyenlerin uy
kularını kaçıracaktır. Ve yine kongre
gösterdi ki, milliyetçi - toplumcu güc
Türkiye'nin kaderini ellerine almak
için çok sağlam adımlar atmıştır ve
atmaktadır...
ÜIIIMIIHIIIIIIIIIIIIIIIIIHIIIIIIHIIIIIIMMIHlUlMIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIHIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIMIIIMIIIHIIIIIIIIIIIIIIMlülin
Dokuz Işık TakvimiMehmet Altınsoy
*
Dündar Taşer
Muzaffer özdağ
Kâmil Koç
1. Hakkı Yılanhoğlu
Sami Binicioğlu
Mustafa Kaplan
Hikmet Tanyu
Galip Erdem
Sadrettin Tosbi
Ahmet Er
İsmail Yılmaz
M. Kemal Erkovanh
Rıfat Baykal
Kâmil Turan
Rahmi İnceler
Numan Esin
Şefik Soyuyüce
M. Kemal Cabioğlu
Sıtkı Cörtoğlu
Erhan Löker
B. Şakir Toktay
Hayrullah Altınay
Millî Hareket, bir DOKUZ IŞIK TAKVİMİ hazırlamıştır. Takvim |
i Alparslan Türkeş'in çerçevelenmek için hazırlanmış bir portresi ve bir |
i Türkeş Albümü ile beraber kompoze edilmiştir. Takvim ile beraber bir |
i adet te Dokuz Işık kitabı, takvim isteyenlere gönderilecektir. |
i Mahdut miktarda hazırJanan takvim, 5 lira fiyatla satılacak, i
i 5 adetten fazla alanlara ve C.K.M.P. Teşkilâtına 4 liradan gönderi- =
lecektir.
Dokuz Işık Takvimi
3B
Almak isteyenler, ödemeli olarak istedikleri takdirde, bir lira öde- |
meli masrafını karşılamak zorunda kalacakları için, havale göndererek ğ
istemeleri daha faydalı olacaktır. |
Takvimden edinmek isteyen C.K.M.P. Teşkilâtındakllerin istek |
miktarlarını mektupla bildirmeleri faydalı olacaktır. |
Takvimler ay sonunda gönderilecektir.
M İL U HAREKET
jtıııınifiıituliııtııımıııııııtııııtliiıtııiiiıtliitliiliiiiltnıiiiııııiiiiiiıııııııiiliiıuiililiııııtıiiliiıtıiiiiiitın iinııtıiiimınıııııııııuıııııııııııuıııtııiHÎM
22 l I M t l I f I M M M I M I I I I I I M I I I I I M I I I I I t M n i l t i n i l l l l l H M I t I f M I l l l l l l l l l l l l H M I l l l l l l l l M M M İ L L İ H A R E K E T M l t l t l I t M I İ M I I I M I t t l I l l l U t l I t l I l l l l l l l l M l l l t l I M t l I l l l l l l i l l l l l l H M I l I M I I ' l l t l I M M M I l
Kürtler özbeöz Tûrktûrler
Şu satırları
rak okuyalım :
<?Faşist sağ kanat ırk esasına daya
nan şoven milliyetçilik anlayışı ile
Türkiye’deki bütün etnik grupların ve
bu arada Kürt halkının eritilmesini is
ter. Bu bakımdan, bütün imkânlarımı
zı kullanarak faşist sağ kanatla mü
cadele etmemiz gerekir.»
dir. Mukaddes Türkiyemizi âdi emel
lerine bir kârhane yapmak isteyenle
rin uşaklarıdır bu adamlar!
Bunlar Büyük ve Kudretli Türkiyeyi
kurmak istiyen bizleri, efendilerinin
talimatına uyarak; «faşist», «ırkçı»,
«şoven» diyerek; kuş beyinlerince göz
den düşürüp; zehirlerini saçacaklarını
ummaktadırlar.
Bu zavallılar anlamıyorlar ki, Büyük
Türk Milletini; (Kürtj Lâz, Kazak, Öz
bek, Türkmen, Kırgız, Tatar, Azeri
v.s.) gibi kabile isimlerine bakarak,
ayrı milletler haline getirmelerine im
kân yoktur. Asırlardır bu uğurda har
canan milyonların ve emeklerin hiç-
hirlerini yukarıda okumuş bulunuyor- bir netice vermemesi, bu serserilerinemeller) peşinde koştuklarını
Kurt TARIKacılar duya- Kürt aydınları da aynı özlemi taşı
maktadırlar. Bundan hiç kimsenin
şüphesi olmamalıdır.»
Bir süre önce kapatılan, muhakkak
ki kökü dışarıda bulunan bir dergide,
sözde bir Kürt milliyetçisinin (!) ze-
Dört sayı devam eden bu dergideki göstermiyor mu? Gösteriyor ama, bu
yazıları iyice tetkik edenler hemen an- geçim vasıtası yapan üç kâğıtçı
«İlerici Türk aydınları Türkiye’nin layacaklardır ki, dergiyi çıkaranlar
tüm olarak kalkınmasını istiyorlarsa, hususî eğitime tabi tutulmuş kimseler -
• #
4 ^ ^i « ♦ •I > • • « • •• 4 •
^ * 4
»M • » #
t • « • t ’ • • • V * o - • . j • • • • » « • • •
ft • * J # % • € 4 ^ 4 0
4 4 0 4 4 • 9 » * «4 0 4 9 4 ^ 0 • ^ *
• ♦ ♦ t 0 * ♦ « ^$ $ 4 ^ 0 4 4 9 9 ^ *
9 4 * *
• 9 0 0 9 4 * ^ * * 4 9 9 0 4 4 * ^ '
4 4 9 9 4 .» » ♦ * # 1 » 9 0 Z
i
* 0 9 9 0 s 9 9 4
» 4 ^ 9 %
• 4
4 •
• 4
t-S
l
I
Iiy i p l â n l a n a n v a y ü r ü t ü l e n
b i r r e k l â m v e t a n ı t m a f a a l i y e t i
b i r m ü e s s e s e i ç i n4
m a s r a f k a p ı s ı o l m a k t a n ç ı k a r ;
k a r ş ı l ı ğ ı n ı k a t k a t g e t i r i r .
B A S IN İLÂN K U R U M UCağaloğlu. Türkocağı Cad no 1. kat 3 Telefon 27 6 6 00 - 27 6 6 01. İstanbul
(Millî Hareket : 3 — Basın : 26546)
satılmış kimseler, elbetteki başka tür
lü hareket edemezler.
Bu satılmışlara, temiz vatan çocuk
ları, her türlü vasıta ile cevap vermiş
ler, verecekler ve icap ederse kafala
rını da ezeceklerdir.
Bakınız, satılmışlık, insanları ne de
rece vicdansız, kör, aşağılık mahlûk
lar haline getiriyor... Ve hayvan de
recesinde bilgisiz yapıyor!
Yukarıda bahsettiğimiz derginin
(Doğu Acısı) serlevhalı makalesinde
şunları da okuyoruz :
«— Sirkeci Garı’nda yük boşaltan
esmer adamların nüfus kâğıtlarına ba
kın, orada Doğu illerinden birinin adı
nı okursunuz. Ulus meydanında ayak
kabı boyayanlar da Doğu’dan gelmiş
lerdir. Hele Cebeci Caddesinde dola
şan erkekli, kızlı bir sürü dilenci ço
cuktan herhangi birine yaklaşıp, «Navi
te çiye?» diye hiç çekinmeden sorabi
lirsiniz. Doğu’luya hammallık, ayak
kabı boyacıhğı ve dilencilik bırakıl
mıştır.»
Bu satırları okuyanlar elbette ki,
(vah, vah) diye içlerini çekeceklerdir.
Zaten bu satılmışların gayelerine (his
istismarı) da girdiğine göre, vazifele
rini bu suretle de yapmış ola
caklardır.
Amma, kendileri gibi kuşbeyinli ol
mayanlar, Dergi’yi ellerine alıp, için
deki yazıları okuduklarında ve hele he
le notalı şarkıları da görünce; bu iş
lerin iddia edildiği üzere (hammal, di
lenci, boyacı) gibi sıradan insanların
m M t L L İ H A B E K E T
eseri olamayacağım anlayacaklardır,
bu suretle de, bu şahısların ne denli* •
yalancı; yalancı'olunca da ne biçim
rlUMl
33
8s3
Okuyuculara Tenzilâtlı kitaplarSayın Okuyucular ;
%*
Her sayımızda yayınlayacağımız kitap listesinden, istediğiniz ki* tapları dergimizden temin edebileceksiniz. İsteyeceğiniz kitap miktarı 25 liranın üzeHnde olursa yüzde 20« daha az olursa yüzde 10 indirimli olarak verilecektir.
i
Ayrıca, dergimize hem abone olmak, hem de kitap almak isteyecek olanlar 25 lira gönderdiklerinde bir yıllık abone kaydedilecekler, ayrıca 15 liralık kitaba hak kazanacaklardır.
Her sayıda genişliyecek listemiz, bütün milliyetçi - toplumcuların okumaları gereken kitaplardan ortaya gelecektir.
iIssmmit3
Sms
si
K A Ğ A N K İT A B E Y İ Y A Y IN L A R I
T.L.
KAVGAM — Adolf Hitler — (Üç cilt) .................................... 20,—
faşizm - Mussolini — (İki cüt) ........................................... 12.50
DOKUZ GİZLİ DOSYA — Alain Decaux — ............................... 7,50
O TOPRAKLAR BİZİMDÎ r-Cengiz Dağcı— ........................ 7,50
KIZIL KARINCALAR — W. J. Lederer — (E. Bur^ick) ......... 7,50
333s
Ö T Ü K E N k iT A B E V İ Y A Y IN L A R I
t NASIL ÖLDÜLER — Vecdi Bürün
STALİN’LE KONUŞMALAR — Milovan Cüas
383s3
SOSYALİZMf t
Peyami Safa
ÇİRKİN AMERİKALI — W. J . Lederer — (E. Burdick)
GENÇLİĞİMİZ Peyami Safa
5,
5,
3,
8,
3,
S3mi»mi
ÜYGE TABA - M. Ayas İshâkî — ......................................... 4,-
İSLÂM TOPLUMUNUN STRİKTÜRÜ — Sezai Karakoç — ...... 3,
karaktçrsiz kimseler oldukları açıkça belirecektir.
Bu dergiyi çıkaranlar, elbetteki çoğunlukla Doğulu’dur ve —bir an iddialarını kabul edip ayrı bir ırk Kürt’türler. Kendilerine soruyoruz, tahsiliniz nedir? ve nerede yaptınız?
Lütfen araştırınız... çoğu üniversite talebesi veya mezunudur. Ve tahsillerini her Türk çocuğu gibi Türkiye’de
♦ ♦
veya yine her Türk çocuğu gibi. Dev- letimizin yardımlarıyla Avrupa, Amerika gibi diyarlarda yapmışlardır,
t.
Demek ki Doğulu’ların yalmz (ham- mal, dilenci ve ayakkabı boyacısı) o- labileceklerini söyleyen bu vicdansızlar; kendi halleriyle, kendilerinin bireryalancı olduklarını ispat etmiyorlar mı?
Bu vicdansızları biraz daha teşhir
edelim :
Şu anda resmî, hususî liselerimizde,
üniversitelerimizde okuyan onbinlerce Doğulu genç, neyin ifadesidir?
Gözbebeğimiz Anadolumuzun saflarında, binlerce Doğulu subay, kurmay, yüzlerce er, çavuş neyin ifadesidir?Ordu ki bir milletin, —Lenin’in ifadesiyle — anahtarıdır. Evet bu anahtar
müessesemizdeki bu binlerce Doğulu neyi ifade etmektedirler?'Büyük Millet Meclisinde, Cumhuri
yet Senatosunda kaç Doğulu (Hamido’ nun kulakları çınlasın) mebusumuz vardır?
Bakanlar Kurulu’nda kimler Doğuludur?
Uzatmayalım. Doğuluya, yalnız (ha- malhk, dilencilik, ayakkabı boyacılığı) yaptırılmaktadır diyen bu vicdansız,
cahil, satılmışlara; Yiğit ve asil Türk- oğlu Türk Doğulu gençlerin şu bildirileri ile, cevap vermeği (şimdilik) yeterli görmekteyiz-:
«— Sömürülmek ve sömürmek edebiyatını yapanlara ve abımızı kullananlara karşı bir cevap vermeyi, ayrılmaz bir bütün olarak telâkki ettiğimizTürkiye'mizin gençliği olarak vazife karalan) mn çare bülamıyacağına ina- ğulu, Batıh, Kuzeyli, Güneyli Türk-
m m
iflHlIltMIlIlItHtMHHIIIMIMHIlMlİIIMIIIIIIIIIItlIllIHHIIHIIMIMlUIIIIIIIUİtlIlintlIllllllliniMIIIMIIIIIIMiattNl
saymaktayız.> '«— Doğulu kardeşlerimiz, senin bit
nıyoruz.» 1er; elele, kafa kafaya verdiğimiz gün;
Evet, Mukaddes Türkiyemizin Doğu başta Doğumuz olmak üzere tüm çile-
meyen, tükenmeyen dertlerinin olduğu illeri daha fakirdir! Ve bu illerdeki miz, mutluluğa, mutluluğumuz da;i
bir gerçektir. Ama bu dertlere, sokak kandâşlannuz
köşelerinde bildiri dağıtan (Fikir fu- Ama, aym soyun evlâtları olan
«EBEDİ BÜYÜK TÜRKÎYE‘ye» bizi
ulaştıracaktır.
. 1 I « • * . . : i %*í ' i ñ J ; ,
I*
I A
I
* P . . . . . . , •t^ 'b
i * ♦
. /É »
r
I♦ *
i
• r ■r-¡j. - r />•S
• / * V
I •
» i ^ 4 4 % ' t ^ ^
* »
. ■»
« *
i.#
I
i:
^ • 1
• «
• 4
«
•V
• « V ii♦««
♦»•t
• í
* •
í «
• .
• r
Tí• •
• • •*
tíí í • •iÎ!Î!
‘Y
T*t
. V
»«• 4 4
*1
■f*9
1 ^
♦ * * * ^
« ««• A ♦
. r l •
// 4l
I « • 4 W
* •
«
4 * *
I
r
• «
4
• 1
- , V .
»I
f - M
« (
•
I .á? ri
J . . ML» • . 1 I •
ái« é
%
I .
>
í♦
5T*
4
4 • *
' >
••
• • •
N
V • »f .
• $
«
«I
i r
« ' . - • »
''• •-4
•'¥ ^ • < t í i í A ^ > f y . # i í •. . 1
v i ’ l
H » J. *• « ».r#
«•t*
. l. ..I .
' I ‘ %1 • ■V
>4
♦ 5» r