geÇmİŞten gÜnÜmÜzedergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... ·...

44
Dergisi Sayı:26 (Eylül - Aralık 2010) GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE Yerel Tarih ve Kültür Dergisi Naci Hoca Ahşap Camiler Direbolu Karabudak Paşa

Upload: others

Post on 13-Feb-2020

17 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

DergisiSay ı :26 (Ey lü l - Ara l ı k 2010)

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE

Yere l Tar ih ve Kü l tü r Derg i s i

Naci Hoca Ahşap CamilerDirebolu Karabudak Paşa

Page 2: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Sümer Mahallesi Çal Caddesi No:116 DENİZLİ Tel:0.258.268 28 50 Fax:0.258.268 28 55

Benim nâçizvücudum elbetbir gün toprakolacaktır, ama

TÜRKİYE CUMHURİYETİilelebet payidar

kalacaktır...

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE

DENİZLİD E R G İ S İ

ÖĞRENCİLERİMİZE

BURSLAR

SOSYALETKİNLİKLER

VE GEZİLER

KİŞİSEL GELİŞİM

KURSLAR

SANATADESTEK

CAFER SADIK A B A L I OĞLUEĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI

Page 3: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Merhaba

İçindekiler

Naci Hoca 2-7Önder Göçgün

8-10

11-1816. Yüzyılda Kaş ve Direbolu

19-22

Mehmet Ali Ünal

Karabudak Paşa

23-26

27-30

31-37

CA F E R SA D I K A BA L I O Ğ LUE Ğ İ T İ M ve K Ü LT Ü R VA K F I

Geçmişten GünümüzeDENİZLİ

Yerel Tarih ve Kültür DergisiDört ayda bir yayınlanır.

adınaİmtiyaz Sahibi

M. Ali Abalıoğlu

Yayın DanışmanıProf. Dr. Önder Göçgün

EditörDoç Dr. Süleyman İnan

Genel Yayın YönetmeniÖmer Gökmen

Süleyman İNAN Editör

1

TTK Arşivi ve Kütüphanesinde Denizli

Tavas’lı Naile Hanım’ın Anlattıkları

Bir Şiir Hafızı: Hayati İnanç

Denizli’deki Ahşap Camiler

Yayın KuruluÖnder GöçgünÖmer GökmenSüleyman İnanMetin TürktaşŞerif KutludağFaruk İnceoğlu

Mehmet Korkutalp

KoordinatörM. Ercüment Erdem

Kapak FotoğrafıErkan Kaya

(Hacı Baki Yağcı Camii-Vitray)

Tasarım - Uygulamaİde Grafik Ltd. Şti.

BaskıBarış Ofset

İletişim

Tel:0.258.268 28 50Fax:0.258.268 28 55www.csavakfi.org.tr

http://dergi.csavakfi.org.tr

Yazılar, yazarların yasal sorumluluğu altındadır.

Yayınlanmak üzere gönderilen yazılar

iade edilmez.Dergide yayımlanan

yazı ve dökümanlarıntamamının veya

bir kısmının yenidenyayımlanması için

izin gerekmektedir.

Dergi ücretsizdir.

Sümer Mahallesi Çal Caddesi No: 116

DENİZLİ Süleyman İnan

Hamit Pehlivanlı

Süleyman Kınlı

Kerim Demirci

Erkan Kaya

38-40Burhan İçkin’in ArdındanOsman Can-Şerif Kutludağ

Meşhur edip ve romancı Ahmet Hamdi Tanpınar, 1950'lerin sonunda yazdığı ve artık bilinen klasiklerden olan Beş Şehir adlı kitabında “hayatımın tesadüfleri” dediği İstanbul, Ankara, Konya, Bursa ve Erzurum'dan söz eder. Bu şehirlere bir “kalp adamı” olarak yaklaşır; şehirlerin canlı hayatına, tarihine, hüviyetine, insanına nüfuz eder… Bunları okuyunca da, keşke Tanpınar Denizli'ye de tesadüf etseydi diye iç geçirirsiniz. Ama sonra, belki çok sonra da olsa, bu derginin varlığı ile derin bir oh çekersiniz. Bir yerden tuttuk dersiniz, Denizli'nin tarihini, folklorunu, değerli şahsiyetlerini… Bir yerden galiba yakaladık dersiniz; Tanpınar tadında bazı yazıları ya da o kıvama yaklaşan denemeleri…

İnanın bu sayıda da tarihten çekip alıyoruz bazı konuları. İşte Naci Hoca, Karabudak Paşa, Denizli'nin ahşap camileri, Direbolu bu sayımızda. Günümüzden yine geleceğe not var: İşte Hayati İnanç, Burhan İçkin, Türk Tarih Kurumu kayıtları…

Bu merhaba yazım Tanpınar üstatla bitmeli. O, sözünü ettiğim kitabının girişinde şöyle der: “Ancak sevdiğimiz şeyler bizimle beraber değişirler ve değiştikleri için de hayatımızın bir zenginliği olarak beraber yaşarlar.”

Bilmem farkında mısınız, dergimizle birlikte şehrimizin hayatı da değişiyor.

Gelecek sayıda görüşmek dileğiyle…

Page 4: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

2

Prof. Dr. Önder GÖÇGÜNPamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı-

Atatürk Araştırma Merkezi Müdürü

Denizli'den yetişen değerler:

Aydın din adamının seçkin bir örneği olan,

Denizli'nin saygıdeğer

Naci Hocası

1943 Hafız olduğu yıl.

Page 5: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

“Merhum babam, Mehmet Naci Tanrıöğen (Naci Hoca) 1926 yılında Denizli'nin Tutluca köyünde doğmuş. İlk öğrenimini üç sınıflı Tutluca Köyü İlkokulunda tamamlamıştır. Babası, Uşak Yarbasan Medresesinde Asım Hoca'nın talebesi olan Ali Rıza Hocadır. Ali Rıza Hoca, uzun yıllar Tutluca köyünde imamlık yapmış ve pek çok talebe yetiştirmiştir.

Naci Hoca, hafızlık derslerine ilk olarak babası ile başlamıştır. Daha sonra, o sıralarda İzmir'de hafızlık çalışan ağabeyi İdris (Tanrıöğen) Hoca'nın yanına

'

gitmiş, Kestanepazarı'nda Hacı Salih Tanrıbuyruğu ile hafızlık çalışmaya başlamış ve 1943 yılında hafız olmuştur.

1945 yılında henüz 19 yaşında iken, aynı köyden Ayşe Hanım ile evlenmiştir. 1946 yılında da askere gitmiş ve üç yıl Edremit'te askerlik yaparak vatan hizmetini tamamlamıştır.

Daha sonra Denizli'ye dönmüş ve sırasıyla Kayalık, Çaybaşı camilerinde ve nihayet Delikliçınar'ın ve şehrimizin merkezindeki Yeni Cami'de imamlık görevini

L

L

Bursa’lı Ahmet Kocabıçak,Hafızlık Arkadaşı

Hafızlık Arkadaşları

3

TANRIÖĞEN

Page 6: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

üstlenmiştir. Bu sırada, caminin altında bulunan odasında, adeta durmadan dinlenmeden çalışmış ve kendisini sürekli olarak rahatsız eden, eğitim eksikliğini gidermeye başlamıştır. O arada, dışarıdan ortaokulu, liseyi ve İmam Hatip Lisesi'ni bitirmiştir. 1963 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni kazanmıştır. Bu sırada kendisi 37 yaşındadır ve aynı zamanda dört çocuk babasıdır.

1963 yılında tek başına Ankara'ya İlahiyat öğrenimine gitmiştir. Vaktiyle, hafız olan babasından Arapça ve Farsça öğrenmiş bulunan Naci Hoca için, bu yeni dönem öğrenciliği son derece kolay geçmiştir. O arada, Ankara'da Anafartalar Caddesi ile Çıkrıkçılar Yokuşu arasında bulunan Boyacı Ali Camii'nde, imam ve hatiplik görevini de üstlenmiştir. 1965 yılında işlerini yoluna koyduktan sonra da, eşini ve dört çocuğunu Ankara'ya yanına almıştır.

Naci Hoca İlahiyat Fakültesi'nde Hilmi Ziya Ülken, İbrahim Âgah Çubukçu, Tayyip Okiç, Hüseyin Yurdaydın, Bahriye Üçok, Fevziye Abdullah Tansel gibi değerli hocalardan dersler almış ve bu fakülteden 1967 yılında mezun olmuştur.

Mezuniyetinin ardından kısa bir süre Ankara Hasanoğlan İlköğretmen Okulunda din dersi öğretmenliği yaptıktan sonra, Ankara İmam Hatip Okulunda meslek dersleri öğretmeni olarak görev almıştır.

1970'li yılların başında gırtlak kanserine yakalanmış ve ne yazık ki, daha henüz genç denilebilecek 49 yaşında iken, 19 Ağustos 1975 günü Ankara'da vefat etmiştir.”

A.Ü. İlahiyat Fakültesi’nin Konya’ya yaptığı gezi sırasında çekilen foto. 1967

Ağabeyi Hüsamettin Şentürk ile.

4

Page 7: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Dış görünüşü ve kişilik yapısı:Merhum Naci Hoca'yı bu satırların yazarı olan ben ve

arkadaşlarım, -tahminime göre- ilk olarak 1957-58 yıllarında, Denizli Lisesinin orta kısmında okurken, arada bir cuma günleri ve Ramazan geceleri gittiğimiz Yeni Cami'de tanıdık. 1960'lı yılların başında ise, bizler Denizli Lisesinde okurken, o da dışarıdan lise bitirme sınavlarına hazırlanıyordu. Lise Caddesi üzerinde bulunan Çatalçeşme Parkı'nın, o zamanlar ortasında fıskıyeli havuzunda ördeklerin yüzdüğü, kanarya sesleri arasında sakin bir görünüm sergileyen çay bahçesinde zaman zaman bazı derslere birlikte hazırlandığımız olurdu.

Çok sıcak yaz günleri dışında, daima takım elbiseli, kıyafetine ve gömleğine uygun kravatı ile son derece temiz giyimli zarif ve ayrıcalıklı bir kişilik sergilediğini çok iyi hatırlıyorum. Söz ve davranışlarında dikkatli ve uyanık tavırlı idi. Yaşı ve konumu ne olursa olsun, karşısındakini dikkatle dinleyerek, ona önem ve değer verdiğini açıkça belli eder, böylece hemen herkesle barışık olarak sıcak ilişkiler kurmayı başarırdı.

Bizlerin, gençliğin verdiği ataklıkla son derece hareketli olduğumuz o dönemlerde, vakur ve sakin tavırları ile daha dengeli olmamız yolunda farkına varmadığımız, daha doğrusu varamadığımız bir ustalıkla rehber olur; “Bakın ben, nasıl sabır ve dikkatle yılmadan bu yaşımda çalışıyorum, sizler okuma çağınızda daha da gayret göstermelisiniz...” gibilerden örnek bir kişilik sergilerdi. Bu da, bizim daha titiz bir şekilde çalışmamız ve daha çok çaba harcamamız gerektiği noktasında tam bir motivasyon olurdu.

Daha öncesinde ve bizlerin okuduğu 1950'li, 1960'lı yıllarda Denizli Lisesinin orta kısmından itibaren, giyim

kuşamımızla ilgili olarak saçımızdan, başımızdan, şapka, kravat mecburiyetinden, ayakkabıların boyasından başlamak üzere; sınıf içi, sınıf dışı bütün davranışlarımız, söz ve hareketlerimizle birlikte eğitim-öğretim de gerçekten çok sıkı ve hatta -itiraf etmek gerekirse- sıkıcı idi.

Bu durum, derslerden ve konularından değil; idarecilerin ve hocaların başarıyı aşırı disiplinde gören anlayış ve davranışlarından kaynaklanıyordu. Yoksa hepimiz yeni şeyler öğrenmek, başarılı olmak ve İstanbul, Ankara üniversitelerinde okumak, muhakkak başarıyı yakalayıp iyi yetişmiş insanlar olarak memleketimize, milletimize hizmet etmek istiyor ve onun için de çok çalışıyorduk. En çok sevdiğimiz dersler ise, hiç şüphesiz hocasını çok beğendiğimiz ve sevdiğimiz dersler idi.

Ancak, okulda sınır tanımayan disiplinin yarattığı korku ve çekingenlik bizleri yıldırıyor, bazı hocalardan uzaklaşma isteğimiz, ister istemez onların derslerinden de soğumamız sonucunu doğuruyordu. Bu çerçevede içimizde, Aydın ve İzmir gibi bazı yakın illerin liselerinde okuma isteği uyanmış ve hatta giden arkadaşlarımız bile olmuştu.

Bunu, bazı hocalarımız yıllar sonra çok iyi anlamışlar ve bizlere: “Sizleri ne kadar sıkmış ve üzmüşüz. Bunu, sizler mezun olup gittikten sonra çok iyi anladık. Kusura bakmayın, çocuklar!” demek gereğini duymuşlardı. Ama, her şeye rağmen kendilerine minnet ve şükran duygularımızı dile getirmek, vicdani bir görevdir.

İşte böyle bir ortamda bizlere, Çatalçeşme'de birlikte gerçekleşen çalışmalarımız sırasında, hemen her dersi ve konuyu sevdiğimiz takdirde, daha başarılı olacağımızı ifade yolunda merhum Naci Hoca'mızın,

Yeni Cami’de vaaz verirken.

5

Page 8: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

“istikbalimizi kazanmamız için sabırlı ve gayretli olmamız, memleketin, milletin, Cumhuriyet Türkiyesi'nin bizlerden büyük hizmetler beklediği” yolundaki bazı önemli sözleri, telkin ve tavsiyeleri hâla kulağımdadır. Bizler, “Bu güzel insanı karşımıza Allah çıkardı!” diye düşünüyorduk.

Birlikte çalışırken; geçmişi öğrettiği, bugüne ve geleceğe yön verdiği için tarih dersine; toplumsal yapılanma çerçevesinde nasıl bir cemiyet içinde olduğumuz, toplumda yaşadığımız gerçeğini kavramaya hizmeti dolayısıyla Sosyoloji'ye; teknik sahadaki gelişmelerin temelini oluşturması bakımından Cebir, Fizik, Kimya'ya; insanı olgunlaştırıp geliştirdiği için Edebiyat'a ve Sanat Tarihi'ne; düşüncenin kapısını açarak insanları ve olayları daha geniş çizgide değerlendirme imkânını verdiği için Felsefe'ye kendisiyle birlikte bizlerin de yakın ilgi duyduğumuzu çok iyi hatırlıyorum.

Bunun yanı sıra, ezberleme kabiliyeti, yeteneği hayli yüksek ve buna bağlı olarak hafızası güçlü olduğu ve ayrıca, zamanını hiç boşa geçirmeyerek cami görevlerinin dışında son derece sistemli bir şekilde çok çalıştığı için, bizler ders konularını akıl yürüterek kavrayıncaya kadar, Naci Hoca'mız onları bir plak gibi hafızasına kaydeder ve çevresindeki biz gençlere, sanki yıllardan beri o konuları biliyormuşçasına aktarır, bir bir anlatırdı.

Bu bakımdan, bizim zaman zaman korkulu rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri, Tarih kronolojisi, savaşların sonunda imzalanan anlaşmaların, gerçekleştirilen çeşitli kongre ve toplantıların hükümleri,

karar metinleri, maddeleri, Edebiyat'ta şiirlerin Aruz kalıpları… gibi ders konuları, her şeyi hafızasına neredeyse bir çırpıda kaydeden kendisi için, çok kolay şeylerdi.

A.Ü.İ.F. Prof. Dr. Tayyip Okiç ile. 1967

Ankara Hasanoğlan İlköğretmenOkulunda Öğretmenlik yaptığı yıllarda.

1969

6

Prof. Dr. Tayyip OkiçNaci Hoca

Page 9: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

*

Yakın arkadaşı Sayın Ali Turgut Bey de, “Denizli'de azmin önderi” dediği, merhum Naci Hocamız hakkında şu bilgileri verdi.

“Naci Hoca ile Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ndeki öğrencilik yıllarımızda çok yakın dostluk kurdum ve geliştirdim. İkimiz de, o yıllarda hem okuyor ve hem de, din görevlisi olarak hizmet veriyorduk. Nitekim, ben Akdere'de bir camide, Naci Hoca da Boyacı Ali Camii'nde imam idik. Birlikte ders çalışırdık; hafta sonları da, ailece buluşurduk.

O, arkadaşlarına bir taraftan ağabey, bir taraftan da öğretmen olarak yardımcı olmuştur. Çünkü o yıllarda İmam Hatip Okulu mezunları İlahiyat Fakültesi'ne kabul edilmediğinden, öğrencilerin yüzde 95'i lise mezunu idi. Lise mezunu bu öğrenciler, fakültenin dersleri karşısında zorlanıyordu. Bu durumda Naci Hoca hafız olması, Arapçayı, eski ve yeni Türkçeyi çok iyi bilmesinden dolayı, öğrencilere çok yardımcı oluyordu.

Kendisi, sadece öğrenciler tarafından değil, öğretim elemanları tarafından da saygı gören örnek bir kişiydi. Çocuklarla çok iyi geçinen, şaka yapmayı seven, nüktedan bir özelliğe sahipti. Ankara İlahiyat Fakültesi'nde ve imamlık yaptığı camilerdeki cemaat tarafından çok sevilir ve sayılırdı.

Naci Hoca'nın en takdir ettiğim yanı ise, kendini sürekli geliştirme yolundaki azmidir. İlkokulu, ortaokulu, liseyi ve imam hatip okulunu hep dışarıdan bitirmiş ve çoğu kimsenin emekliliğe hazırlandığı bir dönemde, yani 37 yaşında ve dört çocuk sahibi iken İlahiyat Fakültesi'ni kazanmıştır. Bu nedenle Naci Hoca benim nazarımda azmin nelere muktedir olduğunun seçkin bir timsali, ilgi çekici örneğidir.”

*

Bu yazımıza son verirken, ileri görüşlülüğü ile bütünleşen bir çizgide, aydın bir din adamı olarak Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'in kazandırdığı yenilikleri, yaşanmakta olan değişim ve gelişimleri hem benimsemiş, hem de özümsemiş olan ve aynı zamanda, o yıllarda gerek bu yönüyle, gerekse dışarıdan lise bitirmede gösterdiği azmi, gayreti ve nihayet derslerdeki başarıları ile biz gençlere örnek teşkil etmiş bulunan Naci Hoca'yı, şükran duygularımızla anıyor, kendisine Allah'tan rahmet diliyorum.

Naci Hoca Ali Turgut ile. 1967Naci Hoca Ali Turgut ile. 1967

7

(Fotoğraflar Abdurrahman Tanrıöğen'in aile albümünden alınmıştır.)

Page 10: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

T Ü R K T A R İ H K U R U M U A R Ş İ V İ V E K Ü T Ü P H A N E S İ N D E

1931'de Atatürk'ün direktifi ile önce kendi tarihimizin bilinmesi ve bunun için de onu ilk kaynaklardan araştırarak öğrenmesi amacıyla kurulan Türk Tarih Kurumu, Denizli ile ilgili araştırma yapacaklar için ihmal edilmemesi gereken bir kaynak sunuyor. Kurumun üç ana birimi var: Arşiv, Kütüphane ve Yayınlar. Şimdi bu birimlerdeki Denizli kaynaklarına bakalım:

DENİZLİ DENİZLİDoç. Dr. Süleyman İNAN

Pamukkale Üniversitesi Öğretim Üyesi

8

Sıhhiye'de Kızılay Sokağında. Ankara Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nin yanında. Kız Olgunlaşma Enstitüsünün arkasında. Ana yolun karşısında ise Ankara Adliye Sarayı'nın ön cephesini görürüz. Kurum personeli olmayan, dışarıdan gelen araştırmacıların girişi B Blok’tan (hastane tarafından) yapılıyor.

Çalışma saatleri, klasik memuriyete göre: 9-12; 13-17 arası.

Türk Tarih Kurumu’na Nasıl Gidilir:

Türk Tarih Kurumu, Denizli'ye dair iki ayrı dergiyi kayda değer bulmuş: Biri 1930-40 yıllarının “İnanç”ı;

öteki ise 2000'lerin “Geçmişten Günümüze Denizli” dergisi.

Page 11: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Arşiv: Kurumda, arşiv malzemesi olarak hem “belge” hem

de “fotoğraf” koleksiyonu var. Bunlar, şimdiye kadar bağış veya satın alma yoluyla toplanmıştır. Arşivde bulunan belgeler Osmanlı Devletinin son dönemlerini, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti dönemini kapsamaktadır. Belgelerin büyük bölümü Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınmıştır. Denizli'yi ilgilendiren bu koleksiyon içinde bağış yoluyla gelen Nazım-Yusuf Başkaya ait yazışmalar dikkat çekiyor. Milli Mücadele yıllarında Denizli milletvekili olan hukukçu Yusuf Başkaya'ya ait 34 belge var, bu koleksiyonda. Bu belgelerin içeriği daha çok şu konular etrafındadır: silah (kasatura) teslimi, çete tertibi, Sivas Kongresinde hazır bulunan aza listesi, Yusuf Bey'in İstiklal Mahkemesi azalığına tayini, Konya İstiklal Mahkemesi azalığına atanması, Denizli mebusluğuna dair mazbata (birkaç adet), Garp Cephesinden tahkikat istenmesi…

Belgelerin yanısıra zengin bir fotoğraf koleksiyonu da bulunmaktadır. 1949'da Denizli Öğretmenler Yardımlaşma Derneği tarafından bastırılan “Milli Mücadelede Denizli” kitabının yazarı ve bizim zaman zaman atıf yaptığımız Ahmet Akif Tütenk'in 37 adet İstiklal Harbine ilişkin özellikle Sakarya Savaşı'nda Yunanlara ait fotoğraflar var. Bir de, dergimizin üçüncü sayısında (Temmuz 2004) yer verdiğimiz ve Prof. Dr. Önder Göçgün'ün kaleme aldığı Denizli Gazi Mektebi'nin 1944-1969 yıllarının Başöğretmeni Kenan Ülkü'nün Türk Tarih Kurumu'na bağış olarak verdiği Atatürk'e ait altı adet fotoğrafı var.

'ya

Kurumun kütüphanesinde, “kitap” ve “süreli yayın” olarak iki katalog var. Süreli yayınlarda Denizli ile ilgili iki dergiyle karşılaşıyorsunuz. Biri, Geçmişten Günümüze Denizli dergisi. Şu an itibariyle 2008'e kadar 19 sayı kayıtlanmış. Sonraki sayılar da geriden de olsa kayıtlara girecek. İftihar etmek gerek.Kütüphanedeki diğer dergi ise Denizli Halkevi dergisi İnanç. Bazı eksik sayılarına rağmen 1940-1946 arasında çıkan 44. sayıdan 105. sayıya kadar İnanç'ı burada görmek mümkün.

Kütüphane

TTK Kütüphanesinde yer alan Denizli Halkevi dergisi İnanç Koleksiyonu:

Kurumun kütüphanesindeki kitaplara gelince... 25 kayıt görünüyor ama bunlardan iki kitap mükerrer. Yani birden fazla sayıda (2-3 adet) bulunduruluyor; dolayısıyla kütüphanede Denizli ile ilgili 18 farklı kitap mevcuttur. Kitaplar arasında bugün yine çokça referans verdiğimiz ve ancak sahaflarda bulabileceğimiz birkaç eseri görebiliyoruz.

Koleksiyonun Adı Belge/Fotoğraf Sayısı Açıklama

Nazım-Yusuf Başkaya 34 Belge İstiklal Savaşına ait

A. Akif Tütenk 37 Fotoğraf Milli Mücadele ile ilgili

Kenan Ülkü 6 Fotoğraf Atatürk

Yıl

1946

1946

1946

1946

1945

1945

1945

1944

1944

1944

1943

1943

1943

1942

1942

1941

1941

1941

1941

1941

1941

1941

1940

1940

1940

Cilt

VIII

VIII

VIII

VIII

VIII

VIII

VIII

VIII

VIII

VIII

VII

VII

VI

VI

V

V

V

V

V

V

V

IV

IV

IV

IV

Sayı

104-105

106

103

102

99-100

96-97

101

92-93

82-89

91

72-77

81

71

70

59

56

54

53

52

50

49

48

46

45

44

Tarihi

Mayıs-Haziran

Eylül

Nisan

Ocak

Nisan-Mayıs

Ocak-Şubat

Kasım

Eylül-İlkteşrin

30 Haziran

30 Ağustos

Temmuz

Birinciteşrin

İkincikanun

Birincikanun

İkincikanun

Birinciteşrin

Ağustos

Temmuz

Haziran

Nisan

Mart

Şubat

Birincikanun

İkinciteşrin

Birinciteşrin

Lütfen dikkat buyurunuz: Türk Tarih Kurumu, Denizli'ye dair iki ayrı dergiyi kayda değer bulmuş: Biri 1930-40 yılların İnanç'ı; öteki ise 2000'lerin Geçmişten Günümüze Denizli dergisi.

9

Page 12: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Yayınlar Birimi: Türk Tarih Kurumu, ilk yıllardan beri en önemli

faaliyetlerden biri olarak kitap basma işlerini devam ettiriyor: Kongre kitapları, tıpkıbasımlar, kazı raporları, kronikler, kataloglar, monografiler gibi geniş yelpazede yayın yapıyor. TTK'nın şu anda piyasada olan yayınları arasında Denizlili iki profesörün kitapları dikkat çekiyor: Tuncer Baykara ve Mehmet Ali Ünal. Her ikisinin de kurumda dörder kitabı gözüküyor.

Bundan başka kökleri Tavas Hırka köyüne giden Mübahat Kütükoğlu ile askerî tarih çalışmalarıyla öne çıkan Denizlili İsmet Görgülü'nün de birer kitabı var.

Denizli'yi bir akademik çalışmanın konusu olarak ele alan TTK logolu tek kitap ise, Ege Üniversitesi'nde akademisyen Turan Gökçe'nin “XVI. ve XVII. yüzyıllarda Lâzıkıyye (Denizli) Kazâsı” kitabı.

8-Denizli Vak'ası / Evren Süreyya Örge.

TTK Kütüphanesinde bulunan Denizli'ye ilişkin Kitaplar:

9-Denizli İl Yıllığı / 1967.

12-Denizli El Dokumacılığı/Haluk Cillov.

16-X. müze kurtarma kazıları semineri, 26-28 Nisan 1999, Kuşadası/Müze Kurtarma Kazıları Semineri (10.:26-28 Nisan 1999:Kuşadası); yay. haz. Koray Olşen... [ve başk.].

17-XI. müze çalışmaları ve kurtarma kazıları sempozyumu, 24-26 Nisan 2000, Denizli/Müze Çalışmaları ve Kurtarma Kazıları Sempozyumu (11.:24-26 Nisan 2000:Denizli); yay. haz. Koray Olşen... [ve başk.].

18-Bir zamanlar Denizli / Nezih Başgelen.

15-XVI ve XVII. yüzyıllarda Lâzıkıyye (Denizli)

kazâsı / Turan Gökçe.

14-Cumhuriyetin 15. Yıldönümünde Denizli

1923-1938.

13-Manisa ve Denizli İllerinde Epigrafik

Araştırmalar / Hasan Malay.

11-CHP Denizli Halkevi Köycüler Komitesi

Köylerde.

6-Denizli Tarihi/Tuncer Baykara.

10-Milli Mücadelede (Aydın Cephesinin Kurucusu)

Denizli Heyeti M. / Lütfü Müftüler.

7-Denizli'de Yeni Bulunan İki Kitabe/ Tuncer Baykara.

5-20. Yüzyıl Başında Denizli Sancağı/ Necmi Ülker.

4-Küçük Denizli Tarihi-Yunanlılardan; Osmanlılara 1434-832 Kadar/F. Akçakoca Akça.

3-Denizli/Pamir-Hamit N. (haz); Erentöz-Cahit (haz).

2-Milli Mücadele'de Denizli, Isparta ve Burdur Sancakları/Nuri Köstüklü.

1-Yunan Mezalimi: İzmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923/Mustafa Turan.

Yazarın Adı Kitabın Adı Açıklama

Tuncer Baykara

1-Kız Kulesi, Efsaneden Tarihi Gerçeğe (Baskı yılı: 2004)2-Hınıs ve Malazgirt Sancakları Yer Adları (Baskı yılı: 1991)3-I.Gıyaseddin Keyhüsrev (Baskı yılı: 1997)4-Yatağan (basılacak)

*Daha önce basılan Yatağan kitabı 2010 kataloguna göre basılacak.

M. Ali Ünal 1-XVI.Yüzyılda Harput Sancağı (Baskı yılı:1989)2- XVI. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı (Baskı yılı: 1999)3-Son Vaka'anüvis Abdurrahman Şeref Efendi Tarihi (Bayram Kodaman'la birlikte) (Baskı yılı:1996)4-Osmanlı Devrinde Sinop (basılacak)

İsmet Görgülü 1-On Yıllık Harbin Kadrosu (1912-1922), (Baskı yılı:1993)

Mazhar Müfit Kansu

Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber (2 cilt, (5.baskı: 2009)

Mübahat Kütükoğlu

XX. Asra Yetişen İstanbul Medreseleri (Baskı yılı: 2000)

Selahattin Özçelik

Turan Gökçe

Donanma-yı Osmanî Muavenet'i Millîye Cemiyeti (Baskı yılı: 2000)

1- XVI ve XVII. yüzyıllarda Lâzıkıyye (Denizli) Kazâsı (Baskı yılı: 2000)

10

Page 13: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

TAHRİR DEFTERLERİNE GÖRE

XVI. YÜZYILDA KAŞ YENİCE NAHİYESİ VE DİREBOLU KÖYÜ

XVI. YÜZYILDA KAŞ YENİCE NAHİYESİ VE DİREBOLU KÖYÜ

Prof. Dr. Mehmet Ali ÜNALPamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.

11

Fot. Z

eki A

kakça

Page 14: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Bugün Yenicekent olarak anılan belde 1970'lerin başında Yenice ve Direbolu köylerinin birleşmesiyle ortaya çıkmıştır. Direbolu Buldan ilçesine bağlı bir köy iken köyün âfet bölgesi ilân edilmesi üzerine 1971 yılında 7,5 km güneyindeki Yenice köyünün yanına taşındı ve iki köyün birleşmesiyle belediyelik haline gelen beldeye Yenicekent adı verildi.

XVI. yüzyılda Kaş Yenice Lazıkıyye (Denizli) kazâsına tabi bir nâhiyedir. Güneyinde İpsili (Sarayköy) n hiyesi, doğusunda ise Honaz kazâsı bulunmaktadır. Büyük Menderes Nehri tabii sınırı oluşturmaktadır. Fakat Büyük Menderes'in doğusunda kalan Karaayıt köyü Kaş Yenice n hiyesine bağlıdır. Batısında Sazak dağı ve uzantısı yine tabii sınırı oluşturmaktadır. Kuzeyinde ise Aydos n hiyesi vardır. Aydos n hiyesinin bir kısmı bugün Uşak iline dahildir. 1571'de Aydos, Gököyük adıyla müstakil kazâ olmuştur. Kaş Yenice n hiyesinin Büyük Menderes kesimi bugünkü Buldan ilçesine doğru ovalık ve tarıma elverişlidir. Diğer kesimler ise dağlık alanlardır. Aydos n hiyesi de yüksek platodur. Her iki n hiyenin de yaylak olması sebebiyle XVI. yüzyılda konar-göçer zümreler için elverişli yerleşim alanıdır.

Bilindiği gibi, Anadolu'nun en geniş ovaları arasında yer alan Sarayköy Ovasını sulayan Büyük Menderes, Yenicekent yakınlarındaki, bugünkü sulama kanallarına su sağlayan regülatörden itibaren kuzeye doğru dar bir vadi içerisine girer. İşte bu vadinin batısında, ona paralel olarak uzanan, oldukça dar bir vadi içerisinde

â

â

â â

â

â â

eski Direbolu köyü bulunmaktadır.Köyün bulunduğu vadi Güney ilçesi yakınlarına

kadar uzanmakta olup, içerisinden küçük bir çay akmaktadır. Köy bu vadinin en dar yerlerinden birinde, birbirine paralel bakan bir sıra dik kaya blokları arasında kurulmuştur. Doğusu ve batısı tamamen dağlıktır. Etraftaki dağlık alanlarda çam, çalı, ardıç, zeytin vs. en çok rastlanan bitkilerdir. Özellikle Menderes Vadisine bakan yamaçlarda zeytin ağaçlarına çok sık rastlanır.

Köyün bulunduğu yerdeki kayalardaki insan eliyle oyulmuş mağaralar, Direbolu'nun ilk çağlardan itibaren yerleşim alanı olarak kullanıldığını göstermektedir. Köyün bulunduğu yer bugün için son derece nâmüsait bir mevki teşkil etmesine mukabil ilk ve ortaçağlar yerleşmeciliğinin temel özelliği olan savunma ihtiyacını, karşılayacak niteliktedir. Bugün Anadolu'daki birçok köyün dar vadilerde, derbendlerde, geçit yerlerinde ve dağ başlarında olmasının temel sebebi de, bu yerlerin ilk ve ortaçağlarda kurulmuş olmasıdır. Bu tür köyler yollardan uzak, istila ordularının geçemeyeceği gözden ırak yerlerde kurulmuşlardır.

Direbolu ismi, bugünkü Yenicekent yakınlarında Büyük Menderes'e birkaç km uzaklıkta yer alan ve hârabe olan Tripolis şehrinden gelmektedir, Anadolu'da Gelibolu, Tirebolu, İnebolu örneklerinde olduğu gibi Tripolis adı da Türkçe'de Direbolu şeklini almıştır. Zamanla halk arasında “e” ve sondaki “u” harfleri de

12

Fot. Metin Vural

Page 15: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

düşerek Dirbol şeklinde telaffuz edilmeye başlanmıştır. XVI. yüzyıldan itibaren bütün arşiv belgelerinde "Direbolu" şeklinde kaydedilmiştir.

Köyün adını aldığı Tripolis şehri XII. yüzyıla kadar Hierapolis (Pamukkale) ile birlikte Denizli bölgesindeki önemli Bizans şehirlerinden birisi idi. Bu yüzyıldaki Türk akınları sonrasında şehir harabe haline gelmiştir. XII. yüzyılın başlarında Menderes nehri Bizans'la Selçuklular arasında sınır teşkil ediyordu. Tripolis de uzun süre Bizans'ın elinde kaldı. Ancak Selçuklu Devleti Moğol tahakkümü altına girdikten sonra uçlarda toplanan Türkmenler zamanla bütün Batı Anadolu'yu ele geçirdiler. Böylece Tripolis ve çevresi de Türklerin eline geçmiş oldu. Türkler her zaman Bizans şehirlerini ihya edip, yerleşmediler. Birçok yerde görüldüğü gibi hep Bizans şehirlerinin yakınlarında ayrı, şehir ve köyler kurdular. Mesela Denizli buna en güzel örnektir. Bunun sebebi muhtemelen Bizans şehircilik anlayışı ve mimarisinin farklılığı olabilir.

Tripolis şehri için de aynı şey vaki oldu. Türkler savaşlar sonucunda harap olan şehri imar ve ihya etmek yerine bu yıkılmış Bizans şehrinin yanı başına yeni yerleşim alanları kurdular. Bu yerleşim alanı tahrir defterlerinde Kaş-ı Yenice olarak geçmektedir ki, bugünkü Yenicekent kasabasıdır.

Direbolu, Yenice'ye göre daha eski bir yerleşim merkezidir. Nitekim XVI. ve XVII. yüzyıllardaki arşiv belgelerinde nüfusça da Direbolu Yenice'den daha kalabalıktır. 1520 tarihli tahrir defterine göre Kaş Yenice'de 84 vergi mükellefi kayıtlı iken Direbolu'da 147 vergi mükellefi vardır.

1530 tarihli Kanunî Sultan Süleyman zamanında yapılmış olan bir tahrirde ise Yenice'nin nüfusu 118 nefere çıkarken, Direbolu'nunki 198'e çıkmıştır (Tablo 1).1571 tarihli Sultan II. Selim zamanında yapılmış olan tahrire göre her iki köyün nüfusunun sürekli arttığı gözlenmektedir. Yenice köyünün vergi mükellefi 124 nefere, Direbolu'nun 249 nefere yükselmiştir.

Öte yandan XVII. yüzyılın ilk yarısına ait H.1032 tarihli bir Av rız tahrir defterinde Kaş-ı Yenice 4 avârız hânesi, Direbolu ise 13 avârız hânesidir. Bu defterde Buldan; o zamanki söylenişi ile Buladan da 13 avârız hanesine sahiptir.

Yerleşim alanının elverişsizliğine, çevresindeki tarıma uygun arazilerin azlığına ve Yenice ve sair köylere nazaran Menderes Ovasına uzak oluşuna rağmen Direbolu'nun nüfusça, çağına göre oldukça kalabalık oluşunun sebebi sanayinin gelişmiş olmasıdır. Şüphesiz sanayi deyince bugünkü anlamda endüstriyel bir yapıdan söz edilemez. Klasik dönem Osmanlı İmparatorluğu tarım toplumuna dayanır. Tarım toplumu içerisinde sanayi denince akla değirmen, boyahane, tabakhane, el dokuma tezgâhları, demirci, bakırcı vs. gelir. Direbolu'da içerisinde akan çay sebebiyle birçok değirmen vardır. 1520 tahririne göre sekiz olan

â

değirmen sayısı, 1571'de 12'ye yükselmiştir. Değirmen, tahılın insan hayatında vazgeçilmez bir besin maddesi olduğu eski dönemin en önemli sanayi tesisi demektir. Değirmen sahiplerinin, 1960'lı yıllara kadar köyün önde gelen zengin kişileri arasında yer aldığını biliyoruz. Ayrıca sadece Direbolulular'ın değil etraftaki dağ köylerinde oturan halkın ve konar-göçer Yörüklerin tahılını un haline getirmek için kervanlar halinde Direbolu değirmenlerine geldiklerini çocukluğumuzun geçtiği 1960'lı yıllarda müşahede ettiğimizi belirtmek isteriz.

Keza, Direbolu'da çok sayıda demirci, bakırcı, kalaycı ve çulha denilen dokumacı esnafı ile terzi, eskici, dikici, nalbant, bakkal, berber ve sair zenaat erbabının 1960'lı yıllara kadar faaliyetlerini sürdürdüğünü biliyoruz.

1845 yıllarına ait bir Temettüât defterinde köyde bulunan emlâk ve arazi sahipleri de kazancını kendi başına temin edenler olarak kaydedilmişlerdir. Bu defterde Direbolu'da birçok nar bahçelerinden bahsedilmektedir ki, bugün köy halkının çoğunluğunun iştigal ettiği nar yetiştiriciliğine ait en eski bilgi şimdilik bu 1845 tarihli temettüât defteridir. XVI. yüzyıldaki tahrir defterlerinde nar yetiştiğine dair herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Bu durumda narcılığın muhtemelen XVII. veya XVIII. yüzyıllarda başlamış olduğunu varsaymak icap eder. Nitekim narının meşhur oluşu sebebiyle Cumhuriyet döneminde Direbolu ismi Narlıdere'ye çevrilmiştir.

Direbolu'daki nüfus kesafetini arttıran bir diğer unsur da cuma günleri kurulan pazardır. Çevresindeki dağ köyleri ile Yörüklerin cuma günleri bir kısım mallarını Direbolu'da satmak ve ihtiyaçları olan bazı mal ve eşyaları da buradan temin etmek, hayvanlarını nallatmak, çulha, dikici ve terzi esnafından giyim kuşam ihtiyaçlarını karşılamak için köyde pazar kurulduğu günlerde geldikleri anlaşılmaktadır. Nitekim bu durum tahrir defterlerine de yansımıştır. 1520 tarihli deftere göre "bâc-ı bazar-ı Direbolu" nâmı altında 860 akçalık bir vergi tahakkuk ettirilmiştir. 1571 tarihinde bu rakam 600 akçadır.

1845'lerde 124 hâne olan Direbolu'nun nüfusu 1914'e yani Birinci Dünya Savaşı arifesinde 150 hâneyi geçmiştir. XVI. yüzyıla nazaran XIX. yüzyılda nüfusun düşmüş olmasının sebebi evvelce, XVI. yüzyılda küçük bir köy olan Buldan'ın gittikçe büyüyerek zamanla kaza ve cazibe merkezi haline gelmiş olmasıdır. Adı geçen temettüât defteri düzenlendiği sırada Direbolu için "Aydın eyaletinde Denizli Kaymakamlığı dahilinde Buladan kazâsına muzâfe karye-i Direbolu” denmektedir. Diğer bir faktör de köyün bulunduğu mevkinin daha fazla nüfusu istiâb edecek şekilde genişlemeye müsait olmayışıdır.

1530 tarihli İcmal defterine göre Buldan (Buladan) Kaş Yenice nahiyesine tâbi bir köydür. Nüfusu bir önceki

13

Page 16: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

tahrire göre önemli nisbette artmıştır. 93 hâne, 22 mücerred ve altı vergiden muaf olmak üzere 121 nefer nüfus kayıtlıdır. Halbuki Buladan 1520 tarihli Mufassal defterde Aydos nahiyesine tâbi 49 hâne, 12 mücerred ve 12 kara nüfusu bulunan küçük bir köy olarak görülmektedir. On yıllık bir sürede nüfusun neredeyse ikiye katlanması Buldan'ın göç aldığını göstermektedir. Buldan'ın nüfusu 1571 tarihli son tahrirde 116 hane ve dört mücerred olarak kaydedilmiştir. Artık yavaş yavaş çevresi için cazibe merkezi haline gelmeye başlamıştır. Çünkü 1.500 akça ihtisab geliri olan “bac-ı bazar-ı Buladan ve karye-i Çağış” tan söz edilmektedir. Bu Buldan'ın şehirleşmeye başladığını ve çevresi için cazibe merkezi haline gelmeye başladığını gösterir.

1520 tarihli mufassal deftere göre Kaş Yenice nahiyesine tabi 26 köy görünmektedir. Konar-göçer cemâatlerin oturduğu köyler bunların dışındadır. Doğancı köyünde nüfus kaydı yoktur. Geri kalan 25 köyde toplam 1.360 nefer vergi mükellefi nüfus kayıtlıdır. Cemaat köylerdeki ile beraber toplam 1.787 nefer nüfus vardır. En kalabalık köyler 177 nefer ile Köste, 147 nefer ile Direbolu, 128 hane ile Güney'dir. Kaş Yenice merkezinde 84 nefer kayıtlıdır. Vergi hasılları ise 19.294 akça tutmaktadır. Cemaatlerden alınan vergilerle beraber bu rakam 129.834 akçaya çıkmaktadır.

1530 tarihli İcmal defterde de 26 köy kayıtlıdır. Bunlardan Beğlü, Doğancı ve Hoca Osman'da nüfus kaydı yoktur. Geri kalan 23 köyde toplam 1.799 nefer nüfus kayıtlıdır. Mezrea, çiftlik ve cemaat köylerdeki nüfusla beraber bu rakam 2.485 nefer olmaktadır. Bir önceki tahrire göre nüfus % 39 nisbetinde artmıştır. Vergi hasılı toplamı ise 141.435 akça tutmaktadır. 1520 yılı tahririne göre % 10 nisbetinde bir artış söz konusudur.

1571 tarihli mufassal deftere göre ise Kaş Yenice nâhiyesine bağlı 26 köydeki toplam nefer sayısı 3.210'dur. Doğancı köyü “hâli” olup nüfus kaydedilmemiştir. 1530 yılı tahririne göre nefer sayısında % 29'luk bir artış görülmektedir. Vergi hasılı ise 207.958 akçadır. Önceki tahrire göre % 47'lik bir artış dikkati çekmektedir.

Genel olarak Kaş Yenice nâhiyesinde 1520 ila 1571 arasındaki 50 senelik zaman diliminde nüfus yaklaşık %80, vergi hasılı ise % 61 nisbetinde artmış görünmek-tedir (Tablo 1 ).

Tablo 11520, 1530 ve 1571 Tarihli Defterlere Göre

Kaş Yenice Köyleri Vergi Mükellefleri ve Vergi Hasılı

Köyler 1520 1530 1571

Nef.

84

12

81

81

Hasıl

10.004

10.004

5.594

4.714

Nef.

118

18

102

104

Hasıl

12.528

2.066

5.933

5.523

Nef.

123

21

120

63

Hasıl

20.389

3.786

6.751

10.081

Kaş Yenice t. Lazkiyeder liva-i Kütahya

Ağapınarı

Akbayır Dolayköy dahidirler

Akbayır n. Diğer İldelikdahidirler

1

2

3

4

78

17

51

33

14

33

2.055

1.508

2.585

11.662

1.745

3.648

132

19

65

43

19

33

4.297

1.817

2.625

11.987

1.833

4.656

131

24

457

54

20

22

5.000

5.000

3.510

10.565

3.999

6.014

Çağış

Çeharşenbe

Ankazlar

Bademlü

Eymirgazi

Sufi Ramazanlu ve Sindellü dahidirler

5

6

7

8

9

10

12 1.523 14 1.790 30 1.040Bölme maa Mz. Murad Aslan

11

78

12

2

177

20

37

44

128

147

1

-

61

71

85

3.352

2.198

364

11.136

3.300

4.987

2.643

5.059

3.102

3.352

992

5.733

5.068

11.464

121

18

3

247

20

44

49

163

198

-

hâli

79

77

113

4.499

1.834

310

12.650

4.661

4.427

2.606

5.652

5.000

2.617

691

5.354

5.745

9.643

120

33

3

269

65

42

62

274

249

18

hâli

102

64

67

9.428

1.834

800

19.668

11.180

6.942

3.600

5.994

5.400

3.000

1.048

5.271

9.323

13.833

Buladan

Bazarköy (Bazarlu)

Gölcük

Köste

Burçak Ovası

Osman

Mekriye

Güney

Direbolu

Hoca Osman

Doğancı

Leşkeri

Göynük

Karaayıd maa Yörükan-ımezbur

12

13

14

15

16

17

18

19

20

21

22

23

24

25

1

1.360

1

1.466

119.294

1272

-

1.799

5

1.466

116.465

11.220

24

2.457

81

1.600

175.056

14.450

Beğlü

TOPLAM

MEZRA ÇİFTLİKLERTOPLAMI

26

426

1.787

9268

129.834

681

2.485

13.750

141.435

672

3.210

18.452

207.958

Cemaatler

GENEL TOPLAM

ÇİFTLİK VE MEZREA

Çft. Avcı der k. Akbayır hisse

Çft. Bağcı der k. Karaayıd

Çft. Eynehan ve Mürsel kurb-i k. Karacakaya

1

2

3

Tablo 21530 ve 1571 Tahrirlerine Göre Kaş Yenice Nahiyesinde

Çiftlikler ve Mezrealar

1520 1530 1571

Hane Hasıl Hane Hasıl

635

81

400

Hane

11

Hasıl

512

100

1.2156

Çft. Ahi Sâlih (Direbolu’da)

Çft. Yunus (Bazarköy de)’

Çft. Akkaya (Çarşanba da)’

Çft. Yenice t. Eynesibükü

Çft. Ahi Durmuş

Çft. Ahi Mehmed ve Mahmud

Mz. Akça İniş der k. Karaayıd

Mz. Aksak Bağ der k. Leşkeri

Mz. Aslıhan

Mz. Eşek Ahmed der kurb-i k. Bademlü

Mz. Eşek Ahmed der Kaş Yenice

Mz. Kanyeri

Mz. Kazalubükü

Mz. Umurlu kurb-i k. Bademlü

Mz. Göğer

TOPLAM

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

364 365

200

360

150

1.000

332

280

1.900

1.000

1.421

14

457

1.000

625

300

1167

447

1.000

806

1.497

609

1.832

6

3

6

10

8

301

641

330

18

7

9

1.600

750

3.265

1.000

14.450

1 2

8111.22051.2721

Çft.=Çiftlik-i, Mz.=Mezrea-i, t=tâbi-i, k.=karye-i

Page 17: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Tablo 2'de ise Kaş Yenice nâhiyesine tâbi çiftlik ve mezrealar gösterilmektedir. Toplam dokuz çiftlik ve sekiz mezrea bulunmaktadır. 1530 tarihinde sadece Ahi Mehmed ve Mahmud çiftliğinde 3 nefer ve Kazalubükü mezreasında 2 nefer nüfus barınmaktadır. 1571 tahririnde ise çiftlik ve mezrealarda toplam 81 nefer nüfus görünmektedir. Mezreaların geliri ise 1520'de 1.272, 1530 tarihinde 11.220, 1571'de 14.450 akça tutmaktdır.

CemâatlerXVI. yüzyılda Kaş Yenice nahiyesinde bir kısım konar-

göçer cem atler de oturmaktadır. Aslında konar-göçerler daha çok Aydos nahiyesinde yaşamaktadırlar. Burası umumiyetle dağlık ve yaylak alanlardan müteşekkil arazi yapısı hayvancılıkla geçinen Yörükler için daha cazip bir bölgedir. Bunlar Tahrir defterlerinde “Cemâat-i Yörükân” şeklinde zikredilmektedir.

Daha XIII. yüzyılda Denizli ve çevresinin Türkmenlerle dolu olduğu, dönemin kaynaklarında 200 bin çadırlık Türkmen nüfusun Denizli havalisinde bulunduğu, bilinmektedir. XVI. yüzyılda Tahrir defterlerinde konar-göçerler cemâat başlığı altında yerleşik hayata geçmiş köylülerden ayrı olarak yazılmışlardır. Konar-göçer, yaylak ile kışlak arasında sürekli yer değiştiren ve hayvancılıkla geçinen Yörükler için uygun bir tabirdir. Kaynaklarda, “Yörük bir yerde ikâmeti ve karârı olmayup dâim hareket üzere olmağın…” şeklinde tanımlanmaktadır.

Osmanlı Devleti, yörüklüğü bir statü olarak görmüş ve yaylak ve kışlaklar arasındaki hayatını tanzim etmeye çalışmıştır. Tahrir defterlerinde vergilendirilmeleri de yerleşik hayata geçen köylülerden farklı olmuştur. Defterde yörüklerden alınan vergiler şöyle açıklan-maktadır: “resm-i kara ve âdet-i ağnam ve bad-ı hevâ ve resm-i arusiye…” Resm-i kara köylülerden alınan mücerred resmine karşılık gelmektedir ve altı akçadır. Kara geçim sıkıntısı çeken, pek fakir anlamına gelmektedir. Kaynaklarda “ez'af re'âyâ” olarak tesmiye olunmuştur ve “himâyet olunmaları” istenmektedir. Âdet-i ağnam ise koyun sahiplerinden iki koyuna bir akça olarak herkesten alınan vergidir.

â

Kayı CemâatiXVI. yüzyılda Kaş Yenice çevresinde bulunan en

kalabalık cemâat, Kayı Yörükleridir. Cemâat-i Yörükân-ı Kayı başlığı altında 1520 tarihli Mufassal defterde tam 37 ayrı birimde verilmiştir. Bunlardan 31'i Aydos nahiyesine bağlı köylerde yaşamaktadır. Üçü Kaş Yenice nahiyesine bağlı köylerdedir. Biri Kula nahiyesine bağlı Manaz köyündedir. Cemâat-ı Göller ise Şeyhlü nahiyesinde mütemekkindir. Defterde toplam 998 vergi mükellefi Kayı cemâati kayıtlıdır. Bunlardan 797'si hane, 196'sı mücerreddir. Ayrıca dört sipahizade ile bir imam ve bir pir yazılmıştır. Bunlar XVI. yüzyılda Anadolu'daki en kalabalık Kayı Oymağıdır.

1520 tarihli mufassal deftere göre Kaş Yenice nâhiyesinde Kayı Cemâati üç köyde oturmaktadır. Bunlar Karacakaya, Sindellü (Sufi ramazanlu) ve Şeyhler köyleridir. Toplam olarak 47 neferdirler. 1530 tahririnde Kayı cemaatinin oturduğu köy sayısı dörde çıkmıştır. Daha önceki tahrirde zikredilmeyen İlyalar köyünde 11 nefer Kayı boyuna mensup nüfus kayıtlıdır. Toplam 98 nefer kayıtlı olup önceki tahrire göre nüfusları iki katını geçmiştir. 1571 tahririnde sadece Karacakaya köyünde 83 nefer Kayı Cemaati kayıtlıdır. Diğer köylerden bahs- olunmamaktadır (Tablo 3).

Çobanlar Cemâati Kütahya sancağı, Edirne kazâsı, Adana, Aydın,

Diyarbekir, Teke, Çorum sancağı, Dimetoka kazası, Beğşehri sancağı gibi çok farklı yerlere dağılmış olan bu cemâatin bir kolu da Kaş Yenice nahiyesindedir. 1520 tarihli Mufassal deftere göre “Cemâat-i Yörükân-ı Çobanlar ve Akbayır Kaşyenice” şeklinde kaydedilmiş olan cemâat 161 nefer olup, 138 hâne ve 28 mücerredten müteşekkildir. 63 neferlik bir kısmı da yine Kaş Yenice nahiyesine tâbi olmakla beraber Saruhan ilinde bulunmaktadır. Çobanlar Cemâati bu sırada Kütahya Mirlivası İbrahim Bey'in zeametine dahildir. Toplam 8.134 akçalık gelirin 4.034 akçasını İbrahim Bey, gerisini Anadolu beylerbeyi tasarruf etmektedir. 1530 tarihli İcmal defterde Çobanlar Cemâatinden toplanan resimler 8.350 akça tutmaktadır ve beylerbeyi haslarına dahildir. 1571 tarihinde toplanan vergi yaklaşık % 100 artmış ve 16.000 akçaya yükselmiştir. Bunun 8.000 akçası padişah haslarına, diğer 8.000 akçası da sipahi timarına dahildir.

KÖYLER

Tablo 3Kaş Yenice Nahiyesinde Kayı Cemaati

1520

Neferen

1530

11

61

7

19

98

1571

Neferen Neferen

1

2

3

4

İlyalar(?)

Karacakaya

Sindellü (Sufi Ramazanlu)

Şeyhler

TOPLAM

23

5

19

47

83

83

Fot. Metin Vural

15

Page 18: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Tamamen hayvancılıkla geçinen cemâat tarım yapmamaktadır. Alınan vergiler de koyun ve keçi sahiplerinden alınan âdet-i ağnam ile bâd-ı heva, resm-i arûsiye ve resm-i kara gibi şahıs başına toplanan resimlerden oluşmaktadır (Tablo 4).

Akıncı CemâatiOrdu kazası, Karahisar-ı şarkî, Kırkkilise, Hayrabolu

ve Aksaray sancaklarına dağılmış görülen bu cemâatin bir kolu da Kaş Yenice nahiyesindedir. Tablo 5'te görüldüğü üzere 1520'de 155 nefer olan cemâat, 1530'da 173 nefer'e çıkmıştır. 1571'de ise 137 nefer görünmektedir. 1520'de cemaatten toplanan 3.234 akçalık vergi Mustafa Veled-i İlyas'ın zeametine dahildir. 1530 tarihli İcmal deftere göre ise 2.170 akçalık vergi Beylerbeyi haslarına dahil görünmektedir. 1571'de ise vergi hasılı 2.452 akçadır.

ÜretimTablo 7'de Kaş Yenice nahiyesine bağlı köy ve

mezrealarda 1520 yılındaki hububat ve pirinç üretimine ait veriler görülmektedir. Buğday, arpa, darı, nohut, mercimek gibi hububat ve bakliyattan 1/8 nisbetinde öşür alındığından öşür miktarları sekiz ile çarpılarak toplam üretim bulunmuştur. Susam, çeltik ve penbe (pamuk)'tan onda bir öşür alındığından 10 ile çarpılarak üretim toplamına ulaşılmıştır. Buğday, arpa ve darının öşür karşılığı bedel yazılmamış, sadece öşür olarak alınan miktar mud ve kile olarak belirtilmiştir. 1 mud 20 kile, 1 kile de İstanbul kilesi olan 25.656 kg üzerinden hesap edilmiştir.

1520 tarihli deftere göre Kaş Yenice nahiyesinde 21 köy ve mezreada buğday üretimi yapılmaktadır. Üretim miktarı toplam 836.385 kg'dır. En fazla buğday üretilen köyler Kaş Yenice (184.723 kg), ve Karacakaya (73.889 kg)dır.

Arpa üretimi ise 20 köy ve mezreada yapılmaktadır. Direbolu karyesinde az miktarda buğday yetişmesine rağmen arpa kaydedilmemiştir. Bunun sebebi Direbolu'nun dar bir vadide bulunması ve çevresinin dağlık alanlardan oluşmasıdır. Toplam arpa üretimi 896.318 kg'dır. En fazla arpa üretilen köyler, Kaş Yenice (123.149 kg), Karacakaya (102.624 kg), Hoca Osman mezreası (82.099 kg), Leşkeri karyesi (86.204 kg)'dir.

Darı üretimi ise sadece Köste, Leşkeri ve Göynük adlı üç köyde yapılmaktadır. Toplam üretim yaklaşık 6.157 kg'dır.

Üretimiyle dikkati çeken mahsullerden birisi de susamdır. Susamın yağı çıkarıldığı gibi, tahin ve helva gibi tatlı yapımında kullanılmaktadır. Kıymetli bir maddedir. Denizli kazâsında toplam 81 köyde susam üretimi yapılmaktadır. Susam defterlere mud ve kile olarak yazılmıştır. Tablo 3'te bunlar kg'a çevrilmiş olarak verilmiştir. Kaş Yenice, Doğancı, Köste, Akbayır, Mazılu, Beğlü, Kanyeri, Eymirgazi, Karacakaya, Sufili, Mekriye köyleri ile Kazalubükü ve Aslıhan mezrealarında toplam 84.666 kg susam üretildiği görülmektedir. Sadece Eymürgazi köyünde 410 kg börülce yetişmektedir. Börülce bugün de Denizli çevresinde yaygın ürünlerdendir. Hem taze olarak hem de fasulye gibi taneleri kurutularak tüketilir.

Öte yandan Kaş Yenice nahiyesine bağlı köy ve mezrealarda 7.183 kg burçak üretildiği görülmektedir. Burçak bir yem bitkisidir ve hayvanlar için iyi bir yiyecektir. Toplam yedi köyde burçak üretimi yapılmak-tadır.

Kaş Yenice nahiyesinde yetişen önemli ürünlerden biri de pamuktur. Pamuk (penbe), batman olarak verilmiştir. TT 49'un Bolaran köyü ile ilgili kısımda penbe batman olarak açıkça yazılmıştır. Bir batman 7.694 kg olarak alınmıştır. Pamuk dokuma sanayinin en önemli ham maddesidir. Sulak yerlerde yetiştiğinden dolayı her yerde üretimi yapılmaz. 1520'de Kaş Yenice

1520

Neferen

161

64

Tablo 4 Kaş Yenice Nahiyesinde Çobanlar Cemaati

1530 1571

Cemaatler

Yörükân-ı Çobanlar veAkbayır

Yörükân-ı Çobanlar t. KaşYenice ki Saruhan ilindeolurlar

Hasıl Neferen Hasıl Neferen Hasıl

4034 67 76

Aslancıklar

Emirler

İribıyıklu

Yolbekler

Umûrlar

Davudlar

96

56

32

69

30

46

109

51

25

80

61

41

8350

8350

Yörükân-ı Çobanlar kiAlaşehir’de sakindir

TOPLAM

14

410

9

452

16000

16000224 4034

Tablo 5 Tahrirlere Göre Akıncı Yörükleri

TAHRİRLER

1520

1530

1571

NEFEREN

155

173

137

HANE

118

132

-

MÜCERRED

37

41

-

HASIL

3234

2170

2452

Tablo 6 Kaş Yenice Nahiyesindeki Cemâatler

CEMAATLER

Neferen

47

224

155

426

1520 1530 1571

Hasıl

2000

4034

3234

9268

Neferen

98

410

173

681

Hasıl

3230

8350

2170

13750

Neferen

83

452

137

672

Hasıl

-

16000

2452

18452

Yörük n-ı Kayıâ

Yörük n-ı Çobanlarâ

Yörük n-ı Akıncıâ

TOPLAM

16

Page 19: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

nâhiyesinde pamuk üretimi 43.087 kg'dır. 40 küsur ton pamuk bugünkü ölçülerde küçük görülebilir ancak o günkü üretim teknolojisi göz önüne alınırsa mühim bir yekun sayılır. Kaş Yenice nahiyesinin bir kısmı Büyük Menderes ovasında yer almaktadır. Bu sebeple pamuk yetişen köylerin çoğu bu ovada yer almaktadır. En çok pamuk yetiştiren yerler, Kazalubükü mezreası (2.693 kg), Mazılı karyesi (15.388 kg), Köste (4.924 kg), Kaş Yenice (4.616 kg) ve Osman karyesi (3.155 kg)dır. Pamuk üretimi Buldan'da dokumacılığın tarihinin bir hayli eskiye dayandığını açıkça ortaya koymaktadır.

Bu arada tahrir defterinde öşr-i mevize adı altında bir vergi kaydolunmuştur. Mevize, kuru üzüm demektir. Kuru üzüm sadece Köste köyünde elde edilmektedir. Toplam üretim 76.968 kg'dır. Çal yöresinde de rastlanan bu vergi bağcılığın yaygın bulunduğu yerlerde alınmaktadır. Bazı köylerde pekmezden de öşür alındığı gibi bir kısım köylerden de hasıl-ı bağat adı altında bağ ve bostanlardan maktu ve nakdî olarak resim alındığı görülmektedir.

Pirinç ekimi diğer ürünlerden farklı esaslara dayanmaktadır. Sahib-i arz yani sipahi, su ve toprağı sağlamakta, reaya işçiliğini yapmaktadır. Ürün yarı yarıya paylaşılmaktadır. Çeltik öşrü, padişah hasları dâhilinde önceleri ürün yarı yarıya paylaşıldıktan sonra beylik hissesinden alınırken, daha sonra reayanın hissesinden alınması emrolunmuştur. Şu halde, çeltik öşrü reayanın hissesinden alındığına göre öşür, gerçek üretimin yarısının öşrü yani onda biridir. Bu durumda

pirinç üretimini hesap ederken öşür olarak alınan miktar mud ise kileye çevrilmiş, sonra 10 ile çarpılmış, sonra (bir kile) 25.656 (kg) ile çarpılmış ve sonra iki ile çarpılmıştır (Tablo 4).

Çeltik üretimi “ark” denilen ırmak vadilerinde yapılmaktadır. Suyun kafi derece bol olmadığı yerde çeltik üretimi yapılamaz. Büyük Menderes Kaş Yenice yakınlarında ovaya iner ve ovada kıvrımlar yaparak yol alır. Sık sık meydana gelen taşkınlarla nehir yatağı da değişir. Bu durumda evvelce çeltik üretimi yapılan yerler nehirden uzakta kaldığından üretim yapılamaz hale gelir. Kaş Yenice yakınlarındaki Ağapınarı köyü için TT 49'a düşülen not bunu ortaya koymaktadır: “Mezkur köyde bir arg varimiş sabıka anda iki müd tohum ekilürmiş hasıl-ı çeltük beş bin beş yüz zeamet-i mezbûreye kayd olunmuş on beş yıl ziyade olmuş ki mezkur arg battal olup Menderes nâm su bendini alup suyu alınmağa kabil olmaduğiyle ekilmeyup muattal kalmışdır.”

Çeltik üretimi sadece üç yerde yapılmaktadır. Bunlar Kaş Yenice (15.394 kg), Mazılı (461.808 kg) ve Kanyeri mezreası (20.525 kg)'dır. Toplam üretim ise 497.726 kg'dır. Aynı dönemde Honaz kazâsındaki çeltik üretimi 2.061.820 kg'dır.

Ancak tekrar edelim ki, gerek hububat, gerekse pamuk ve çeltik üretimi ile verdiğimiz rakamlar gerçek üretimi tam olarak yansıtmamaktadır. Çünkü bazı küçük köyler için üretim rakamları verilmeyerek “hâsıl-ı el-galle ve gayrihu” denilerek doğrudan vergi hasılı

Fot. Z

eki A

kakça

17

Page 20: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

1 Mehmet Ali Ünal, “XVI. Yüzyılda Buldan ve Çevresine Ait Bilgiler”, Buldan Sempozyumu Bildirileri I, Ankara 2007, 474.2 Mesela, bkz. BA (Başbakanlık Arşivi), TT (Tapu Tahrir Defteri) 369, s.441; TT 49, s.745; MM (Maliyeden Müdevver Defterler Tasnifi) 16045, s. 16; Kepeci 2645, s.22; Temettüat 1682 s.1.3 F. Akçakoca Akça, Küçük Denizli Tarihi, İstanbul, 1945, s.l8.4 BA, TT 49, 745.5 TKA (Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi), TT 48, 160/b, 165/a.6 BA, Kepeci 2645, 21-22.7 TT 49, 745.8 TT 48, 160/b.9 TT 49, 745, "hâric ez-defter", yani önceki tahrirlerde geçmeyen bu vergi kaleminin "ber-mûceb-i berat-ı mîrimîrân" kaydına bakılırsa Anadolu Beylerbeyisinin berâtı, ile ihdas edildiği anlaşılmaktadır.10 Temettüat 1682. 2.11 TT 438, s. 54.12 TT 49, s. 743.13 TT 48, s. 158/b-159/b.14 Baykara, aynı eser, 28; Paul Wittek, Menteşe Beyliği, Ankara 1986, 2.15 “Osmanlı Kanunnâmeleri”, Milli Tetebbular Mecmuası, I, 1331, 307 vd.16 TT 438, 11, Kütahya Kanunnâmesi.17 Faruk Sümer, Oğuzlar, İstanbul 1980, s. 218.18 Cevdet Türkay, aynı eser, 302.19 TT 48, 156/b.20 C. Türkay, aynı eser, 189.21 Turan Gökçe, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Lâzıkiyye (Denizli) Kazâsı, Ankara, 2000, 375.22 TT 49, 729.23 Batman, 7.694 kg kabul edildi. Bu konuda bkz. H. İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu'nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi c.1, 1300-1600, İstanbul 2000, 441.24 “XVI. Yüzyılda Çal Yöresine Ait Bilgiler”, Çal Sempozyumu, (1-3 Eylül 2006)'nda Sunulan Bildiri metni.25 “Lâzıkıyye ve Honaz nâhiyelerinde zirâ'at olunan çeltük ve sisâm ki su ile hâsıl olur tohum ve su sipâhî cânibinden olup mâ-takaddümden münâsefe üzere olunu gelinüp bu üslûb cârî olduğu der-i devlete 'arz olundukda vech-i meşrûh üzere kayd olundu”, TT 438, s.12; Barkan, Kanunlar, s.28; T.Gökçe, aynı eser, s.369.26 Barkan, Kanunlar, 17.27 TT 49, 746.28 Bkz. M. Ali Ünal, “XVI. Yüzyılda Honaz Kazâsı”, Uluslararası Denizli ve Çevresi Tarih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri 1, (4-6 Eylül 2006), Denizli 2007, 103-110.

Kaynakça:

Tablo 7 1520 Tahririne Göre Kaş Yenice Nahiyesinde Üretim

1

2

3

4

5

6

7

KÖY

Kaş Yenice

K. Leşkeri

K. Göynük

K. Direbolu

K. Doğancı

Mz. Hoca Osman

Mz. Aslıhan derkarye-i Bazar

Buğd.

184.723

57.469

61.574

6.157

8.210

41.050

4.105

Arpa Darı Çelti Burça Börül Susam Hasıl

123.149

86.204

34.892

15.394 821

1.026

3.284

51.312 14.000

5.733

5.068

3.102

992

3.352

301

1.026

1.026

16.420

82.099

4.105

3.848

257

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

21

K. Köste

K. Günay

K. Akbayır

K. Akbayır

Mz. Kazalubükü

Mz. Eşek Ahmed

K. Çağış

K. Bademlü

K. Beğlü

Mz. Kanyeri

K. Eymirgazi

K. Karacakaya

K. Sufili Ramazan

K. Mekriye

TOPLAM

12.315

53.364

62.601

67.732

14.367

8.210

16.420

14.367

20.525

16.420

20.525

73.889

51.312

41.050

836.385

11.136

5.095

4.714

5.594

15.599

61.574

58.496

70.811

14.367

14.367

20.525

42.076

16.420

20.525

28.735

102.624

61.574

21.756

896.318

4.105 616

205

1.026

2.566

1.283

5.131

641

2.055

11.662

1.466

2.963

1.745

5.602

3.648

2.643

91.512

461.808 7.697

257

3.848

257

2.566

5.131

513

84.666

20.525

410

205

7.1836.157 497.727 410

K.=Karye-i, Mz.=Mezrea-i

Tablo 8 1520 Tahririne Göre Kaş Yenice Nahiyesinde

Pamuk, Bağ, Kuru Üzüm Üretimi

KÖY VE MEZREALAR

Kaş Yenice

K. Leşkeri

K. Doğancı

Mz. Hoca

Mz. Aslıhan der karye-i Bazar

K. Köste

K. Günay

K. Akbayır

K. Akbayır (Dolayıköy)

Mz. Kasalubükü

Mz. Eşek Ahmed

K. Çağış

K. Mazılu

K. Beğlü

Mz. Kanyeri

K. Eymirgazi

K. Karacakaya

K. Sufili Ramazan

K. Mekriye

Mz. Kazalubükü

K. Bölme

TOPLAM

Pamuk (Kg)

4.616

77

308

231

154

4.924

2.154

K.=Karye-i, Mz.=Mezrea-i

K. Üzüm (Kg) H.Bağat (Akça)

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

21

500

76.968 500

370

200

4001.385

2.693

616

80

15.388

1.308

77

1.385

2.077

1.539

308

2.693

1.154

43.087

15

20

20

20

100

60

2.28576.968

Tablo 9 1520 Tahririne Göre Kaş Yenice Nahiyesinde

Değirmen Bulunan Köyler

KÖYLER

K.=Karye-i,

NEFEREN DEĞİRMENADED

DEĞİRMENRESMİ

VERGİHASILI

Göynük

Direbolu

Köste

TOPLAM

1

2

3

70

147

177

394

5

8

12

25

75

390

510

975

5068

3102

11136

19306

Kaş Yenice nahiyesinde 1520 tahririne göre üç köyde toplam 25 adet değirmen bulunmaktadır. Bunların beşi Göynük köyünde sekizi Direbolu'da, 12'si Köste'dedir.

yazılma yoluna gidilmiştir.

18

Page 21: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

ASKERÎ FABRİKALAR UMUM MÜDÜRÜ

TÜMGENERAL

MUSTAFA FİKRET KARABUDAK

Doç. Dr. Hamit PEHLİVANLI

Doğumu: 1893(1309) – Ölümü: 8 Ekim 1952

Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.

19

Page 22: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Mustafa Fikret Karabudak Paşa Denizli'nin Çal Kazasında Hüseyinler Mahallesi'nde doğmuştur. Babası Ahmet Çavuş, annesi Fatma Hanım'dır. İlköğrenimini İstanbul'da “Şemsü'l-Mekâtip” isimli okulda tamamlamıştır. Daha sonra Kuleli Askerî Lisesi'ne girmiştir. Buradaki öğrenimini tamamladıktan sonra 1911 yılında Harp Okulu'na kaydolmuştur. 1914 yılında Topçu Mülâzım-ı sani (teğmen) rütbesiyle buradan mezun olmuştur. Emeklilik Sicil Beyannamesinde belirtildiğine göre sicil no: 330-b-69'dur. Teğmen Mustafa Fikret 1914'te Çanakkale Bolayır'da bulunan Ağır Topçu Alayı'na tayin olundu. 1 Mart 1917 yılında üsteğmenliğe terfi etti. Savaşlardaki başarısından dolayı “Harp Madalyası”, “Gümüş Liyakat” ve “Alman Demir Salip” madalyaları ile taltif edildi. Cafer Tayyar Bey ile birlikte Bulgaristan'dan 13 Aralık

(1)1920'de İstanbul'a gelmiştir. İstanbul'da fazla kalmamıştır. Hazırlıklarını tamamlar tamamlamaz Anadolu harekâtına katılmak üzere İstanbul'dan ayrılmıştır. İnebolu üzerinden Ankara'ya ulaşmıştır. 1 Mart 1921'de yüzbaşılığa terfi ettirildi. 23.Tümen'de 1. Tabur Komutanlığı'na tayin edildi. Sakarya Muharebeleri sırasında 57. Topçu Alayı 3. Tabur Komutanlığı'na tayin olundu. Bu görevdeki başarılarından dolayı takdirname verildi. Daha sonra Afyon ve Dumlupınar Muharebelerinde 25. Topçu Alayı 3. Batarya komutanı iken gösterdiği başarılarından dolayı yine takdirname ile mükâfatlandırıldı. Ayrıca İstiklâl Madalyası ile de ödüllendirildi. 31 Ağustos 1922'de binbaşılığa yükseltildi. 12 Ağustos 1923'te Yahşihan (şimdi Kırıkkale'nin ilçesi) Topçu Mühimmat Depo Müdürlüğüne, 5 Nisan 1924'te Harbiye Nezareti Topçu Şubesi'ne, 28 Eylül 1929'da Erzurum Silah Fabrikası Müdürlüğüne tayin olundu. Erzurum Silah Fabrikası Müdürü iken fabrikada bazı tadilat ve tamirat işleri yaptırmıştır. Askerî Fabrikalar Umum Müdürü Osman Zati Bey'in emirleri ile kışlanın tavlalar kısmında eski duvarları mevcut olan kısımların üzerine çatı yapılmak suretiyle eski tamirhane buraya nakledilmiştir. 1929 yılı içerisinde hususi fasıldan 20.000 ve inşaat faslından 5.000 lira olmak üzere toplam 25.000 lira müdürün emrine tahsis edilmiştir. Binbaşı Mustafa Fikret bu para ile çarkhane ve tesviyehane binası ile makine dairesinin çatı ve pencerelerini yaptırmıştır. Yine bu paradan bir ambarın çatısının bir kısmını yaptırmıştır. Ayrıca 1929 ve 1930 yılları içerisinde merkezden inşaat faslından gönderilen 10.000 lira ile demirhane ve marangozhanenin çatılarını da yaptırmıştır. Erzurum'da bir gazino ve kulüp kurmuştur. Ancak kulüp tescil edilmediğinden faaliyete geçememiştir. Daha sonra izinli olarak Ankara'ya gittiği bir zamanda Umum Müdürlüğünün emri ile 22 Şubat 1931'de Ankara Millî Müdafaa Vekâleti Fen İşletme Heyeti Topçu Şubesi Müdürlüğüne atandı. Dolayısıyla Erzurum'a bir daha dönmemiştir. 30 Ağustos 1932'de yarbaylığa terfi etti. 1 Eylül 1933'te Ankara Silah Fabrikası Müdürlüğüne getirildi. 30 Ağustos 1937'de Albaylığa (sanayi-i harbiye) terfi etti. 21

Şubat 1940'ta Çanakkale Silah Tamirhane Müdürlüğüne,24 Haziran 1942'de de Kırıkkale'ye tayin edildi. 30 Ağustos 1943'te tuğgeneralliğe yükseldi. 1 Ocak 1946 ile 2 Eylül 1946 tarihleri arasında Kırıkkale Grup Müdürlüğü yaptı. 30 Ağustos 1946'da tümgeneralliğe yükseldi. 2 Eylül 1946'da Askerî Fabrikalar Genel Müdürlüğüne tayin olundu. Bu görevini 24 Temmuz 1948'de Millî Savunma Bakanlığı Endüstri Dairesi Başkanlığına tayin olununcaya kadar sürdürdü. Daha sonra Endüstri Daire Başkanlığından

(2)

(3)

(4)

alınarak 26 Ekim 1949'da Genelkurmay Fen ve Sanat Daire Başkanlığına getirildi.

Meslek hayatında birtakım yurt dışı görevlere katıldı. Bu meyanda 1927'de İsviçre'ye, 1938'de Almanya'ya, 1948'de de Amerika'ya gitti. Kırıkkale'de bulunduğu sırada şehre büyük hizmetler yaptı. Gelişmekte olan bu şehre halkın istifade edeceği fidanlıklar, parklar yaptırdı. Ayrıca halen

bugün kendi adıyla anılan bir futbol sahası inşa ettirdi.Fikret Karabudak Paşa meslek hayatının ilk zamanlarında

genç bir subay olarak cepheden cepheye koşmuş bir askerdir. İstiklâl Harbi'nin kazanılmasından sonra da bu sefer teknik bir eleman olarak yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin savunma sanayinin gelişmesi için çalışmalarına devam etmiştir. Erzurum, Çanakkale, Kırıkkale ve Ankara'da mevcut silah sanayinin çeşitli birimlerinde memlekete hizmetine devam etmiştir. Askerî fabrikalarda çalıştığı süre içerisinde maiyetindekiler tarafından daima sevilmiş ve takdirle anılmıştır. Bu sevgi ve saygıyı Ethem Deligönül “Tüm kalplerde unutulmayan yağız yapısı, babacan davranışları ve samimi

yönleriyle Fikret Karabudak Paşa” diye ifade etmektedir. Ethem Bey bir başka yazısında da bu hususa değinerek onun hakkındaki düşüncelerini şöyle açıklamaktadır: “Büyük zaferle sonuçlanan Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında katkısı engin olan askerî fabrikaların tüm insanları onu daima sevmiş, saymış ve gönülden alkışlamıştı. Ankara Askerî Silah Fabrikası Müdürü, Kırıkkale Bölge Müdürü ve nihayet Askerî

Fabrikalar Umum Müdürü olarak bulunduğu esnada.”Fikret Paşa'nın avcılığa meraklı olduğunu, av partileri düzenlediğini bazı hatıralardan anlıyoruz. Bu tarz etkinlikler sırasında personeliyle arkadaş gibi olduğu, samimi bir hava içerisinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Paşa ile yakın çalışma fırsatı bulan Ethem Deligönül bu av partilerinden birini şöyle anlatmaktadır: “..daha bir gün öncesi bütün hazırlıklar tamamlanmış, yanında bir de yamağı, aşçıbaşı başta, kazanı tavası tenceresi, çatalı, kaşığı kepçesiyle tam teçhizat kalabalık bir av ekibi gecenin karanlıklarında Askerî Fabrikalar Umum Müdürü Fikret Karabudak Paşa'nın öncülüğünde, her havadan şarkısı gazeliyle koyu bir sohbet ve şakalarla av partilerinden birini yapmak üzere yolculuk başlamıştı. ..Nallıhan istikametinde durup dinlenmeden yol alıyor, yollar uzayıp gidiyordu. ”

Millî Mücadele sırasındaki bazı hizmetlerinden dolayı bir kısım subaylar takdirname ile taltif edilmişlerdir. Yüzbaşı Mustafa Fikret de bu listede adı olanlardandır. Başkomutanlığın bu hususta TBMM'ye yazdığı teklif şöyledir: “T.B.M.Meclisi Riyâset-i celilesine. Afyonkarahisar, Dumlupınar muharebatında ve düşmanın takibatı esnasında bilfiil ateş altında hidematı fedakâraneleri mesbuk olan merbut cetvellerde esamisi muharrer ümera ve zabitanın Büyük Millet Meclisi takdirnamesiyle

taltifleri arz olunur. Başkumandan Mustafa Kemâl.”Fikret Karabudak Genelkurmay Fen ve Sanat Dairesi

Başkanı iken emeklilik talebinde bulundu. Paşa'nın bu talebi Millî Savunma Bakanlığı tarafından 7 Mart 1950 tarih ve 142.762 sayılı yazı ile başbakanlığa iletilmiştir. Fikret Paşa'nın bu talebi Cumhurbaşkanlığı tarafından da uygun bulunmuştur. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Başbakan Şemsettin Günaltay ve Millî Savunma Bakanı'nın imzaladığı 8 Mart 1950 tarih ve 142.762 sayılı üçlü kararnamede “Genelkurmay Fen ve Sanat Dairesi Başkanı Tümgeneral

(5)

(6)

(7)

(8)

(9)

(10)

(11)

20

Page 23: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

21

Page 24: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Fikret Karabudak'(330-b-69)ın, isteği üzerine 5434 sayılı kanunun 39.maddesi (B) fıkrası gereğince emekliye ayrılması

uygun görülmüştür.” denilmektedir. Böylece Fikret Karabudak Paşa bu görevinden yukarıdaki kararname uyarınca 13 Mart 1950 tarihi itibariyle tümgeneral rütbesinde iken emekliye ayrılmıştır.

Mustafa Fikret Karabudak Paşa 1950 yılı Mart ayında emekli olduktan sonra siyaset hayatına atıldı. 14 Mayıs 1950'de yapılan IX. Dönem milletvekili seçimlerine katıldı. Seçim sonunda Denizli'den Demokrat Parti milletvekili seçildi. Bu seçimlerde 79.002 oy alarak meclise girdi. 16 Mayıs'ta seçim mazbatasını alarak 22 Mayıs 1950'de meclise

(katıldı. Seçimden sonra mecliste yeni seçilen milletvekillerinin “seçim tutanakları” Afyon'dan başlayarak teker teker okunmuş ve milletvekillerinin onayına sunulmuştur. Başkan Vekili Fuad Hulusi Demirelli'nin başkanlığında toplanan meclis oturumunda Mustafa Fikret Karabudak'ın milletvekilliği de onaylanmıştır. Mecliste Millî

Savunma Komisyonu'nda çalışmıştır.Fikret Karabudak'ın siyasi hayatı çok uzun sürmemiştir.

Yaklaşık iki buçuk senelik bir siyasî hayatı vardır. Memleketi olan Denizli'de, milletvekili olarak katıldığı bir okulun açılış merasimi sırasında kalp krizi geçirerek 8 Ekim 1952'de vefat

etmiştir. Denizli Milletvekili Emekli Tümgeneral Mustafa Fikret Karabudak'ın bu ani ölümü siyaset ve kamuoyunda büyük üzüntüye sebep olmuştur. Ülke çapında yayın yapan devrin bazı gazetelerinde bu ölüm haberi değişik şekillerde verilmiştir. Bunlardan Zafer Gazetesi haberi 9 Ekim günü “Çok elim bir kayıp: Denizli Milletvekili Fikret Karabudak öldü” başlığı ile vermiştir. Haberde şöyle denilmektedir: “Büyük bir teessürle haber aldığımıza göre Denizli milletvekili emekli General Fikret Karabudak, dün öğleden sonra Babadağ bucağında seçmenleri ile bir konuşma yaparken ani bir kalp krizi neticesinde hakkın rahmetine kavuşmuştur. Memlekete sayısız hizmetleri geçmiş bulunan bu değerli vatan evladının vefatı şehrimizde derin bir teessür uyandırmıştır. Merhumun cenazesi vasiyetine uyularak bugün doğduğu yer olan Çal kazasına nakledilecek ve orada ebedi makberesine

tevdi edilecektir.” Milliyet Gazetesi ise ölüm haberini Anadolu Ajansı'nın 8 Ekim tarihli haberine dayanarak “Denizli Milletvekili General Fikret Karabudak vefat etti” başlığı ile vermiştir. Haberde şöyle denilmektedir: “Denizli Milletvekili Emekli General Fikret Karabudak bugün öğleden sonra seçmenleriyle Babadağ bucağında konuşurken kalp sektesinden vefat etmiştir. Merhumun vasiyeti üzerine cenazesi yarın doğum yeri olan Çal kazasına getirilecek ve defin merasimi burada yapılacaktır.” Ölümünden sonra bu husus mecliste de görüşülmüştür. Başbakanlığın bu husustaki meclise sunduğu tezkere şöyledir: “ Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığına: Denizli Milletvekili Fikret Karabudak'ın 8.10.1952 tarihinde öldüğü, İç İşleri Bakanlığı'ndan alınan 15.10.1952 tarih ve 23302/ 64/ 13397 sayılı tezkerede bildirilmiştir. Teessürle arz ederim. Başbakan Adnan Menderes.” Tezkerenin okunmasından sonra Meclis Başkan Vekili Celâl Yardımcı'nın isteği üzerine merhumun hatırasına hürmeten milletvekilleri iki dakika süre ile ayakta saygı

duruşunda bulunmuştur. Paşa'nın ölümü ile boşalan Denizli Milletvekilliği için

gerekenlerin yapıldığı bazı yazışmalardan anlaşılmaktadır. Bu meyanda TBMM Başkanı vekili 22.11.1952 tarihli

(12)

13)

(14)

(15)

(16)

(17)

(18)

Başbakanlığa yazdığı 4275/9475 sayılı bir yazıda Fikret Karabudak'ın ölümü ile boşalan milletvekilliğine “Milletvekilleri Seçimi Kanunu” gereğince bir başkasının seçilmesine müsade rica etmektedir. Meclis Başkanlığı'nın bu talebi gerekenlerin yapılması için Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur tarafından Adalet ve İç İşleri Bakanlığı'na bildirilmiştir.

Sonuç olarak Emekli Tümgeneral Mustafa Fikret Karabudak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çeşitli kademelerinde çalışmış başarılı bir subaydır. Teğmen olarak ordu saflarına katıldıktan sonra meslek hayatına uzun süren savaşlarla devam etmiştir. Birinci Dünya Harbi yıllarında Çanakkale Cephesi'nde harple başlayan askerî hayatı, İstiklal Harbi boyunca da devam etmiştir. Gerek I. Dünya Harbi, gerekse İstiklal Harbi'nde cepheden cepheye koşmuş, çok ciddi muharebelere katılmıştır. Görevi sırasında her türlü fedakârlığa katlanmıştır. Bu yüzden de birçok madalya ile özellikle “Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası” ile taltif edilmiştir. Kurtuluş Savaşı'nın bitmesinden sonra da “Harp Sanayi nin gelişmesi için hizmetlerine devam etmiştir. Uzun yıllar Askerî Fabrikalar Umum Müdürlüğünün çeşitli kademelerinde çalışmıştır. Bu kurumun genel müdürlüğüne kadar yükselmiştir. İdarecilik yaptığı zamanlarda da personeli tarafından sevilen bir amir olmuştur. Özel hayatında avcılığa ve futbola meraklı olduğu anlaşılıyor. Av partilerine katılanların hatıraları ve yapılışına yardım ettiği spor tesisleri bunun bir kanıtıdır. Erzurum'da bulunduğu sırada bir futbol kulübünün kurulmasına çalışmış; Kırıkkale'de bulunduğu sırada da bir futbol sahasının tesisine ön ayak olmuştur. Kırıkkale Spor Kulübüne ait olan bu futbol sahası günümüzde de hala onun adıyla “Mustafa Fikret Karabudak Stadyumu” olarak anılmaktadır. Emekli olduktan sonra kısa süren bir siyasi hayatı olmuştur.

(19)

(20)

(1)

(2)

(3)

(4)

(5)

(6)

(7)

(8)

(9)

(10)

(11)

(12)

(13)

(14)

(15)

(16)

(17)

(18)

(19)

(20)

Sosyal Güvenlik Kurumu-Emekli Sandığı Arşivi(SGK-ESA), Fikret Karabudak'ın 93.244.000 Numaralı Sicil Dosyası.( Harp Okulu'na duhûl tarihi: 1 Eylül 1327. Subaylığa (teğmenliğe) nasbı 17 Temmuz 1330); Fikret Karabudak'ın eşinin adı Kadriye'dir. Kadriye Hanımın doğum tarihi 1311'dir. Üç kızı vardır. Bunlar Perizat (İstanbul 16 Eylül 1334 -1918), Fatma Şule (Doğum yeri Ankara 14 Temmuz 1340 -1920) ve Bürten'dir (Doğum yeri. Ankara 15 Kasım 1934); Kâzım Öztürk, Türk Parlamento Tarihi TBMM-IX. Dönem (1950 -1954), VII. Cilt, TBMM yay. No:18, Ankara, s. 299.

Askerî Fabrikalar Tarihçesi, Ankara 1940, s.182-183.A.g.e., s.183.A.g.e., s.194.A.g.a.; Fikret Karabudak'ın 93.244.000 numaralı sicil dosyası.;

Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 30.11..1.0/199.19.7; 030.11.1../209.33.15.

Öztürk, age., s.300.Ethem Deligönül, “Anılar-1-”, MKE Dergisi, yıl.1, sayı.3 (eylül 1974), s.14.“1827'den Bugüne Yöneticilerimiz”, a.g.d., yıl.1, sayı:4 (Ekim 1983), s.10.Ethem Deligönül, “Millî Kurtuluş Yıllarında İmalât-ı Harbiyeliler-V. Bölüm”,

MKE Dergisi, yıl.2, sayı.14(Ağustos 1984), s.27- 29.TBMM Zabıt Ceridesi, devre:1, ictima senesi:3, c.23, TBMM Matbaası,

Ankara 1960, s.336;(Fikret Karabudak'ın harp zammı da vardır. 16 Ekim 1330'dan 31 Ekim 1334'e kadar Büyük Harp (1.Dünya Harbi) zammı vardır. İstiklâl Harbi zammı: 27 Mart 1336'dan 25 Temmuz 1336'( Cafer Tayyar harekâtı)ya kadar. Yine İstiklâl Harbi zammı 10 Aralık 1336'dan 27 Ağustos 1339'a kadar. SGK-ESA: 93.244.000 Numaralı Sicil Dosyası).

BCA.;030.11.1./212.9.11-1.BCA.;030.11.1./212.9.11-2.Öztürk, age., s.300.TBMM. Tutanak Dergisi, dönem: IX, toplantı: Olağanüstü, c. 1, TBMM

Basımevi, Ankara 1950, s.151-155; Öztürk, age., s.300.Öztürk, age., s.300.Zafer Gazetesi, yıl.4, No:1250 (9Ekim 1952 Perşembe), s.1-3. Milliyet Gazetesi, Yıl:3, sayı:867 (9 Ekim 1952 Perşembe), s.1,7.TBMM Tutanak dergisi, cilt:17, TBMM basımevi, Ankara 1953, s.Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), 030.10./77.514.26.BCA., 030.10./77.514.26.

22

Notlar:

Page 25: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Süleyman KINLISınıf Öğretmeni

Gitti, Gara Yerin Gara Toprak Oldu!..

Tavas’lı Naile Hanım’ın Anlattıkları...

Sözlü Tarih Atölyesi'nin çalışmaları çerçevesinde 1935 senesinde dünyaya gelen Denizli ilinin Tavas (Yarengüme) kazasının Orta Mahallesinde doğup büyüyen ve hâlen orada yaşamını devam ettiren Naile Şenol hanımefendiyle birkaç görüşmeden oluşan bir çalışma yaptım. Gerçekleştirdiğim görüşmeler; Denizli'nin Tavas ilçesinde 25 Temmuz 2009 ile 30 Temmuz 2009 tarihleri itibariyle iki defa yapılmış ve toplam 53 dakika sürmüştür. Görüşmeyi gerçekleş-tirdiğim mekân ise dedemlerin asırlık, içi ahşap, dışı taş klâsik Ege yöresine ait evlerinde olmuştur.

Ben bu sunumumda sözlü tarihin genel içeriğine, amacına ve metodolojisine paralel olarak; Naile Şenol hanımefendinin hayat hikâyesi üzerinden, gerek Türkiye genelinde meydana gelen olayların gerekse de Denizli, Tavas ve yöresindeki gelişmelerin, bir hanımefendinin penceresinden nasıl okunduğunu analiz etmeye çalışacağım. Daha da özelde ilk olarak “ölüm” temasının, eğitim düzeyi büyükşehirdeki insanlara göre

daha az olan Anadolu insanında nasıl algılandığı, hayatlarını şekillendirmede ve disipline etmede nasıl bir role sahip olduğunu değerlendireceğim. İkinci olarak da Denizli ve yöresinde el tezgâhlarına dayanan geçim ekonomisinin yapısı hakkında Naile Hanım örneği üzerinden bilgiler vereceğim. Tabii bu yönlü bir çalışmanın, Naile Hanım gibi bölgede yaşayan pek çok kişinin genel tecrübeleri ve kanıları hakkında fikir vereceği düşüncesini de taşımaktayım.

Konuşmamda, Naile Hanımla yaptığım görüşmede geçen ve alıntıladığım yerleri görüşmenin ruhunu bozmama adına, yerel ağızla kendisinin ifade ettiği şekliyle aktaracağım. Daha sonra sizlerce de anlaşılması için İstanbul Türkçesi ile anlatacağım. Kendisinin genel hayat hikâyesinde belirli konular -başlıktan da anlaşılacağı üzere- ağır bastığı için kronolojik değil tematik başlıklar üzerinden sunumumu gerçekleştirmeye çalışacağım.

23

Page 26: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Naile Hanım, 1935 senesinde, bir kış günü Tavas kazasının Orta Mahallesinde- adı geçen mahalle, ilçenin daha çok şehirli hayat nizamının yaşandığı yerdir- kendi evlerinde gözlerini dünyaya açmıştır. Annesi o yılların tipik bir ev kadınıdır. Babası terzidir. Fakat bu mesleğini pek icra etmemiştir. Arada hayvan alım-satım işleriyle uğraşmış; daha çok babadan kalan mirası arkadaşlarıyla tüketmiştir.

Naile Hanım'dan, çocukluk yıllarını anlatmasını istediğimizde, aklına gelen ilk mesele İkinci Dünya Savaşı sırasında -ki bu dönem onun çocukluk yıllarına denk gelir- kendisinin ve ailesinin yaşamış olduğu yokluklar ve kıtlıklardır.

“Un yok! E'mek yok! Goca ninen Goca Küllüğe eline keseyi alıp un almaya gidedi. 6 kilo- 10 kilo un alı gelidi. Onunna e'mek dedik. Yuka e'meği.. Bigün kapıya asker çıkıgeldi. E'mek istedi. Ben de vedim.”

“Yürüyerek Akdağ'a sobada yakmak için çalı toplamaya gidilidi. Komşula anlaşı; yıldız doğunca çıkalım diye... Saat yok! Çok çektiler. Çıkınlarına e'mek goyaladı. Başka katık yok! Sobalada çalı çatılıdı... İki-üç eşek yükü odun alınıdı... Odun alınsa sevinidik.”

Çocukluğuna dair anlattığı bir diğer şey oynadıkları oyunlardır. Pek çok Anadolu yöresinde olduğu gibi Tavas'ta da kız çocukları arasında ip atlamak ve evcilik oynamak ilk akla gelen oyunlardandır. Bunun dışında çaputtan, tüylerle ve çivilerle kendi oynayacakları bebekleri kendileri yaparlarmış. Kendisi o kadar güzel bebekler yaparmış ki; arkadaşları da ona yaptırırmış oyuncak bebekleri.. Bir gün 7-8 yaşlarındayken kırpıntılardan bebek yorganı yapmış. Bir arkadaşı da bunu çok beğenip kendisinden habersiz almış ve yıllar sonra gelip helâlleşmiş. Tabi oyunlar için ayırabildikleri zaman son derece kısıtlıdır. Zira yaşıtları gibi kendisinin de ev işleri ve nakışla ilgilenmesi gerekmektedir. Kendi ifadesiyle:

“Çocukken oyun oynadık. Çağırırladı evden; işinizin başına geçin, diye. Acçık da oynayalım diye can atadık. Biraz sokakta oyun oyna, sonra yine nakışın başına oturuduk.”

Naile Hanım'ın küçüklük yıllarındaki eğitim süreci de Anadolu'daki genel durumu yansıtır niteliktedir. Bilindiği gibi yakın bir zamana kadar -hatta bugün bile bazı yörelerde- kız çocukları okullara gönderilmezdi. Kendisi okul çağına geldiğinde arkadaşı Melân teyzenin babası, kızıyla birlikte Naile Hanım'ı da Gazi İlkmektebi'ne yazdırmak istemiş. Ancak babası, hasta yatağında, bu meseleye kesinlikle olmaz diyerek karşı çıkmış. Kendisinin anlattığına göre o günden beri hatta bugün bile okuma arzusu, içinde hep ukde olarak kalmış.

Bununla birlikte Naile Hanım temel Kur'an eğitimi alması için, evlere hocaya gönderilmiş.

Naile Hanım'ın anılarında, bu Kuran eğitiminin kalıcı bir şekilde yer etmiş olduğunu görmekteyiz. Zira Kuran eğitimini veren hoca, dersleri bir çocuk oyunu oynanır

gibi aktarırmış. Anlaşılan çocukluğunda çok kısıtlı zamanlarda oynamasına izin verilen Naile Hanım, çocukluk dönemindeki bu eksikliği Kuran eğitimi sürecinde doldurur. Naile Hanım bu durumu şu şekilde aktarmaktadır:

“… bi odun alıdık gış gününde. Bürgü bürünüdük. Hocaya gidedik. Toplanıdık. Sırası geleni okuduveridi hoca. Subhâneke'den başladık. Üç-beş gün sona başka sureye geçedik. 'Elem neşrah' ile bitiridik.”

Kuran'da “Elem neşrah leke sadrak” ile başlayan İnşirah Sûresi'nin son âyet-i kerîmesi: “Ve ilâ Rabbike ferğab” dır.

“… 'Ferğab tacı kab' dedi hoca. Tacın gapıldı bitti. Bi da yeniden başladık. Sübhâneke'den başladık gine. Goca ninen 'tuzumba' denen nohutlu buydey bişiriveridi. Onu alı gidedik, hep yeledi çocu'la ordaki.

Yaaa üç yo tacım gapıldıdı benim. Üç yo tekrarladım. Nurda yatsın Cerezçi Mustıfa dede ne güze okuttu…”

“Tacının kapılma”sını, bugünkü kep fırlatma törenine benzeterek; gurur ve hüzünle anar o günleri Naile Hanım.

Gelini ile bağ evinde oya yaparlarken. 1980

24

Page 27: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

***Naile Hanım dillendirdiği hayat hikâyesinde

yakınlarının kaybından özellikle söz eder. Gerek kendi tanıklık ettiği, gerekse de büyüklerinden dinlediği ölüm olayları bugüne kadar hafızasında kalıcı bir yere sahip olmuştur. Nitekim konuşmasının önemli bir bölümünü ölen akrabalarına ayırdı. Ölüm konusunda öncelikle, kendisi doğmadan önce ölen dedesi, küçük yaşta kaybettiği anneannesi ve babaannesi ile Karahüyük'e elbise satmaya gittiğinde kalp krizi geçirip vefat eden Terzi Hacı İsmail dedesinden bahseder. Bunların dışında üç sevdiğinin ölümünü detaylarıyla anlatır.

Kendisinin anlattığına göre Terzi İbrahim Çavuş oğlu Terzi İbrahim dayısı askerden gelince hasta olmuş ve üç sene bu hastalıktan çektikten sonra vefat etmiş. Naile Nine çok genç ve son derece yakışıklı olan İbrahim dayısının ölümünü kadınların nazarına bağlamaktadır. Kendisinin ifadesiyle: “Nazar ilmiş de hasta olmuş, ölmüş. Üç kadın sölemiş, ciğerine işlemiş. Arkasından sölemişle de ensesinden ağrı girerimiş. Akıllı, fikirli birimiş. Evle yapmış. Nişanlarını hazırlamış. Ailesinin ihtiyaçlarını karşılamış. Ya'mış bida ka'mamış”. Bu duruma dayanamayan ninesinin aklını yitirmesi de Naile Hanım'ın hatırında kalanlar arasında : “Nenem gari; sokakladan ev içlerine girmemiş; '…İbramım… İbramım…' diye. Aklını hilen perşan etcemiş. Yaşlı birisi : 'Otur bakan. Eline bi iş al bakan' demiş. Ondan keri bi hastalık bulmuş: '… İbrahiim... Önüme gelse bakcak halım yok' demiş galan.”

Naile Ninenin yukarıda anlattığı meseleden de anlaşılacağı üzere, yöre insanı içeriği ve nedenleriyle kolaylıkla açıklayamadıkları bazı ölüm vakalarını, bazen nazar gibi, bazen de arkasından konuşmak gibi bir kısım metafizik hakîkatlerle açıklamaktadırlar. Yani İslam itikadının bir gerçeği olan nazar olgusu ile ifade etmektedirler. Öte yandan ölüm teması ve etrafında kurgulanan anlayış, ahalinin hayatlarını disipline etmede ve oto-kontrollerini sağlamada, etkin ve yaptırım gücü olan bir niteliğe sahiptir.

Naile Hanım ikinci olarak Çanakkale Savaşında yitirdikleri İbrahim Çavuş oğlu Mustafa dayısından söz eder:

“Kurşun yüzünün bi tarafından girmiş, öbür tarafından çı'mış. Dişleri hep dökülmüş. Tenekeden diş oturtmuşla. O da kesmiş ağzının içini. Tebdil-i havaya yollamışla buraya. Ağzı al gan içinde. O zamanla doktor mu va böle? İlaçla mı va? Üç- beş gün sona hadi bida çağırmışla, harp çıkıştı diye.. İki tane at vemişle eline.. Konakaltı'na uğurlamaya gitmişle goca ninengil. Atlar göğlere çövüyomuş. Onun ağzı yara içinde. Eski yoldan Denizli'ye yayan gitmiş. Gitmiş bi daha yok! O gidişmiş! Gelmemiş gari. 'Gidiş o gidişimiş' dedi goca ninen. Bi daha gömemişler galan.. Al ganlar içinde ağzı… Onlar şehittir inşallah. Hep genç genç gitmişle. Orlada kalmış. Kimbili nelede hindi? Onna olsa açcık

üreledi. Elle bek çok gari.”Naile ninenin anlattığı bu örnekten de anlaşılacağı

üzere yetişkin erkeklerin ölümü aileler adına ciddi bir kayıp olarak algılanmaktadır. Ailelerin prestijlerinin, sahip oldukları nüfusların niceliklerine göre belirlendiği bir anlayışta, bir erkeğin kaybı potansiyel nüfusun kaybı olarak düşünülmektedir.

Son olarak Naile Nine kardeşinin kaybıyla yaşadığı dramı şu şekilde aktarır:

“Üç kardeştik. Ablam Mahnûr (büyük teyzen) 14 yaşında öldü. Zatürreden... Doktor Ziya Bey, günde iki kez geldi, ablama bakmaya. Ben o zaman 7 yaşındadım. Kendisi bek (pek) güzedi. 19 günün içinde soğuktan öldü. Gış günü aya'lı el tezgâhında çalışmaya gitti. Ayalarından soğuk almış. Yaş (ıslak) bir şey işliyomuş. Ayalarına su dökmüş devamlı. Bi gün eve geldi. 'Üşüdüüm, üşüdüüm' diye. Üzerini örttük. Yatış o yatışmış. Bi daha kakımadı. Gitti gara yerin gara toprak oldu onna!”

***Naile Nine ile yaptığım sözlü tarih görüşmesinde ön

plana çıkan ikinci konu ise; yüzyıllardır Tavas'ın yerel ekonomisini şekillendiren dokumacılıktı. Bilindiği gibi Selçuklular döneminden itibaren Denizli ilinin en önemli ekonomik faaliyeti dokumacılık ve benzeri giyime dayalı iş kolları olmuştur. Bu durum İbn-i Batuta'nın ve Evliya Çelebi'nin seyahatnâmelerinde açıkca anlatılır. Yine Prof. Dr. Tuncer Baykara'nın “Selçuklular ve Beylikler Çağında Denizli” kitabında yazdığı üzere; Neşrî ve Aşıkpaşazâde gibi Osmanlı tarihçileri, Denizli'nin alemlü ak bezlerinden övgüyle söz ederler. Yakın geçmişte de tekstil ana geçim kaynaklarından biridir Tavas'ta. Dokumacılık 19. ve 20. asrın ilk yarısında hâlâ yaygın bir meslektir. Meselâ, “19. Asır Ortalarında Tavas Kazası” adlı eserin sahibi Prof. Dr. Mübahat S. Kütükoğlu; bu yüzyılda Yarengüme kazasında dokumacılıkla uğraşanların, nüfusa oranının yüzde 30'a tekâbül ettiğini belirtmektedir. Kazanın mahalleleri esas alındığında; Samanlık Mahallesi'nde 118 aile, Orta Mahalle'de 142 aile, Yaka Mahallesi'nde de 108 aile dokumacılıkla uğraşmaktadırlar.

Tıpkı yöredeki aileler gibi Naile Hanımlar da geçimlerinin bir kısmını dokumacılık üzerinden elde ederlerdi. Naile Ninenin dokumacılık ile ilgili tecrübeleri çocukluk yıllarından itibaren başlamaktadır.

“Çocukken, 8–10 yaşlarındaken gergef (nakış) işledik. Dört ayaklı gergefin üstüne geredik mendili. Dört ucunu işledik. Adı çevre idi. Damada verilen düğün bohçasının adıdır çevre. İçine peşkir gibi şeyler konudu. İşlediğimiz nakışlar satılıdı. Komşumuz 170 kuruşa satadı.”

Karahüyük'teki pazarda vefat eden Hacı İsmail dedesi ile nazar değmesi sonucu ölen İbrahim dayısı ve Çanakkale'den dönmeyen Mustafa dayısı da iyi birer

25

Page 28: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

terzidirler.“Hacı İsmail dedemin sekiz çırağı vamış. Diktiği

elbiseleri kendi satamış . Bazalara gidip satamış aynı zamanda. Çok kıvra'mış. İyi çırak yetiştirimiş. Pusatçılık eskiden beri Davaz'da (Tavas) yaygındı. Eskiden, daha evvelki zamanlada, pantolon çıkmazdan, işlentili, oyalı ,yazmalı efe elbisesi giyelemiş bazı erkekler. Ben onu gömedim.”

“İki aya'lı iki kollu el tezgâhları çoktu burda eskiden. Bu tezgâhlada; beyaz patiska, çubu'lu bez, elbiselik, iç ve dış gö'neklik, yorganlık ve çarşaflık bezle dokunudu.”

Türklerin Anadolu'ya ilk gelip yerleştikleri yerlerden olan Yarengüme, özellikle 19. asırdan itibaren sosyo-ekonomik gelişmesini sürdürmüş; 1800'lü yılların sonu itibariyle belediye teşkilâtı kurulmuş ve kaza merkezi olmuştur. Kendi değişim ve gelişmesini sürdürmekle birlikte; şehrin geçmiş yüzyıllardaki sosyal hayatı pek değişmemiş veya devinimini yavaşça sürdürmüştür. Bu bakımdan önceki asırlara ve dönemlere ait sosyo-kültürel yaşantı ile alâkalı bilgiler edinmek hiç de zor olmayacaktır. Çünkü sözlü ve yerel tarih araştırma-larıyla, evvelki zamanlara ait bilgiler için zengin ipuçları yakalanabilir.

Fotoğraflar aile albümünden...

26

Page 29: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Birkaç yıl önce gece yarısı TRT'de gördüğüm bir program ilgimi çekti. Siyah saçlı, gözlüklü, yerinde duramayan ve bolca tebessüm eden bir zat bir sandalyede oturmuş ekranlarda çok alışık olmadığımız bir şeyler okuyordu. Mesleğim gereği okuduğu şeyler ilgimi çekmişti. Hiçbir yere bakmadan, tamamen ezberinden onlarca beyit okuyordu. Divan edebiyatı ürünleri olan beyitleri okuyup anlam inceliklerini güzel bir Türkçe ile günümüze uyarlayarak aktarıyordu. Eskiyi yerinden kaldırıp yeniye taşıyordu. Okuduğu şeyler ilk etapta anlaşılmıyor gibi gözükse de onun izahından sonra çok sevimli hale geliyordu. Küçük bir araştırma sonucunda bu zatın 1961 doğumlu Av. Hayati İnanç olduğunu ve ilimizin yayla tabiatlı Çameli ilçesinden çıkan bir 'şiir hafızı' olduğunu öğrendim. Divan tarzı şiirlerin çok bilinip iyi anlaşılmadığı günümüzde hafızasında yedi ila sekiz bin beyit bulunan Hayati Bey'in bizim topraklarımızdan çıkmasına sevinerek kendisi ile irtibata geçtik. Modern zamanlar için oldukça orijinal olan bu meziyetin dergimiz vasıtasıyla tüm Denizlililere duyurulmasını istedik. Sonra biz onu çağıracak olsak da önce kendimizi davet ettirerek Ankara'ya gittik. Hayat hikâyesini, özellikle divan şiirine olan ilgisini ve farklı birçok özelliğini kendisinden öğrendik. Bir Pazar günü arkadaşlarla Hayati Bey'in kapısını çaldık. O günün akşamında TRT Haber'de canlı olarak yayınlanacak programı olduğu halde yayın saatine çok yakın bir vakte kadar kendisiyle zevkli bir sohbet gerçekleştirdik. Şiirle, tarihle, hikmetle ve nerede karşımıza çıkacağını kestiremediğimiz latifelerle dolu bu muhabbetten bazı başlıklar:

- İlkokul öğretmenim Emine hoca özel günlerde şiir okuturdu. Bu bir kural haline gelmişti, bir defa Hava Şehitleri Günü'nde bana okutmadı terzi Bekir'in kızı Meral'e okuttu ona hala küskünüm. - Emine hoca, yüzünden okuyabileceğimi söylese de ben ezberlerdim. Ezber zevki merakı bende o zaman başladı. Ezberleyebildiğimi görünce bunu oyun haline getirdim.- Kayda değer bir hikâyem olduğunu düşünmüyorum fakat beş göbek öncesi dedem Sudan'dan getirilip azatlık verilmiş bir siyahî köledir. Babam koyu kahverengi, dedem gece görünmezdi. - Türk, efendimdir, Türkle böyle bir bağlantı var. Hürmette kusur etmem sadece incindiğim bir tarafı vardır efendi kendisine efendi arar gibi duruyor. Benim efendim efendi olmaya layıktır, köle değil.

Çameli diyarından çıkan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitiren, halen Türk kültürüne hizmet için TRT Haber'de program yapan bu eğlenceli ve ilginç kişiliği beğenerek okuyacağınızı umuyoruz.

Yrd. Doç. Dr. Kerim DemirciPamukkale Üniversitesi Öğretim Üyesi

Çamelili Bir Şiir Hafızı:

HAYATİ İNANÇ

27

Page 30: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

1961 Denizli- ÇAMELİ doğumlu.TRT radyolarında, TRT 1 ve TRT HABER'de ve diğer TRT kanallarında yayınlanan “Can Veren Pervaneler” adlı şiir programının yapımcısı, sunucusu ve icracısı.

5. kuşak dedem Sudan'dan getirtilmiş bir köle. Onun için babamın rengi koyu kahverengi.Muğlalı bir hacı dedemi Hac'da satın almış. Muğla'ya getirmiş.

Benim atalarım köle, Türk benim efendimdir. Canımı sıkan şey benim efendimin, Türk'ün kendisine efendi aramasıdır.

Türk milletinde bin yıldır arada değişen yönetimlerdir. Devlet ve millet değişmedi. Devlet aynı devlet, millet aynı millettir.

Sudan'dan ABD ve Avrupa ülkelerine de köle götürüldü. Kökler romanı ve filmi bunun hikayesidir. Batı siyah derili insanı köle olarak kullandı. Benim efendim, “Bunlar siyahtır. Hicaz'a yakındır. Bilâl-ı Habeşî de siyahtı. Dualarını alalım!” dedi. Benim efendim böyle davrandı.

Osmanlı'nın ikbal döneminde Sokullu Mehmet Paşa azad edilmemiş bir köleydi. Demek ki, Osmanlı'da bir köle Sadrazam-Başbakan olabiliyordu.

Babam Niyazi İnanç, Çameli merkezde meteoroloji emeklisi. Emeklilik sonrasında da arzuhalci.*İlkokula beş yaşında Çameli'de başladım ve beş yılda bitirdim. O zaman ilkokul beş yıldı. Her sınıfta sınıf birincisi idim.*İlkokulda Emine öğretmenim vardı. Özel günlerde bana şiir okuturdu. Bir seferinde Hava Şehitlerini Anma Günü'nde bana değil de terzi Emin'in kızına okutmuştu. Halen kıskanırım.

O günden bugüne ezber yapıyorum. Şiir ezberlemek benim için bir oyundur.

İlkokulu bitirince iki yaz Kur'an Kursu'na gittim. Üç ayda kuranı okumaya başladım. Babam bana bir de saz aldı. Cezaevindeki Mehmet Kök adında birisinden saz öğrenmek için iki gün gittim geldim, sazı bir tarafa attım.

11 yaşında Çameli'den çıktım. Nazilli Sümer Ortaokulunda üç yıl yatılı okudum.

Liseyi Aydın'da okudum. Üç yıl Marksizmi okudum. Diyalektik materyalizmi öğrendim. Artık İGD'li bir gençtim. 1977'de mezun oldum. 16 yaşında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandım.

Kavga dövüşü sevmediğim için, İstanbul'da da kavga dövüş çok olduğu için kendi isteğimle bir yıl İstanbul'a gitmedim.

Kendimi sorguladım. Dışımın boyalı olduğunu gördüm. İdeolojiden vazgeçtim. Yeniden Kurana döndüm. Babamın sevincini gördüm. Gençliğim fikri anlamda çok fırtınalı geçti.

Öğrencilik hakkım devam ettiği için, bir yıl dondurduğum üniversite okuma hakkımı kullanmak için ikinci yılda İstanbul'a gittim.

1979'da İstanbul'da aradığımı buldum. Gözüm açıldı. Nefes almaya başladım.

Birinci sınıfta evlendim. Eşimi babamların yanına bıraktım. İstanbul'da okudum. Üniversite bitti. Çameli'de babamlarla birlikte kalmaya devam ettik. Tam 11 yıl birlikte oturduk. Çocuklar analı babalı büyüdüler.

Gençlere erken evlenmeyi ve anne babayla yaşamayı tavsiye ediyorum. Sağlam bir aile yapısı için bu şart.

Evlilik teklifi ailemden geldi. Eşim 15 yaşındaydı. Ben 19 yaşındaydım. Hayatımda en acele ettiğim iki önemli karardan birisi budur. Ailem çok yardım etti.

Hanımın evdeki görevinin yerini tutacak başkaca bir şey yoktur.

Her sokakta çocuk yuvası ve huzur evi var. Kreşten yetişen çocuk babasına bakmıyor.

Hanımımın koruması ve kollaması olmasa ben bu kadar rahat hareket edemezdim.

Kızım 17 yaşında evlendi. Oğlum 20 yaşına geldi. Evlatlarım bana “siz” diye hitap ederler.

“Gelmeyene gitmek keramettir…” İlişkileri laçkalaş-tırmamak lazımdır. “Ehemmi mühime tercih etmek” lazımdır.

Kitabım yok. “Kütüphaneler dolusu kitap okundu da

Doğum: Denizli, 1961Medeni Hali: Evli, 2 çocuk babası

Eğitim Durumu: 1977-1984 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi1974-1977 Aydın Lisesi (Devlet Parasız Yatılı)1971-1974 Sümer Ortaokulu (Devlet Parasız Yatılı)1966-1971Çameli-Denizli Merkez İlkokulu

Yabancı Dil: İngilizce

Deneyimler: 2003 - ----- Hukuk Danışmanı- Ankara2001-2003 Seminer ve Konferanslar (Edebiyat, Kültür, Kişisel Gelişim, Yönetim, İletişim, Motivasyon) 1998-2001 Özel Sektörde Denetçilik1998-2005 TV ve Radyo Sunuculuğu (ek faaliyet)1993-1998 Dergi Yayıncılığı, Fuar Yöneticiliği1985-1993 Serbest Avukatlık1990-1993 Lise Öğretmenliği (diğer meşguliyetlere ek)

28

Page 31: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Hayati İnanç’a ait aile fotoğrafları.

29

Page 32: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

benim yazmama mı ihtiyaç kaldı?”Konuşmalarım hatırat kitap şeklinde hazırlanıyor.

Osmanlı'da Arapça, Farsça ve Türkçe birleşmiş, muhteşem bir lisan meydana gelmiş. Bir tek stresi aldık, 22 kelime attık. Onur yeni bir kelime, Fransızca 'onure'yi aldık yedi kavramı attık. Bin yıllık kelimeleri atıyoruz. Titanik batarken keman çalan insana benziyoruz.

Kelime yoksa sen de yoksun. Emerson; “Lisan düşüncenin evidir..” diyor. İnsan kelimelerle düşünür.

1998'den 2003'e kadar özel radyolarda cumartesi, pazar program yaptım. Radyo programları için mısralar ezberlerdim.

*** Nâbî merhumdan beyitler okuyoruz. Telefon bağlandı.

Atmış yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir vatandaş bağlandı. “Ben Dr. Hasan Zengin. Ankara'dan arıyorum. Takdirimi kabul buyurun. Kendimi kütüphanede kitaplar içinde hissediyorum…

Ve devam etti, “Teessüf ederim Hayati Bey. 1. Dünya Savaşında bize ihanet eden, Türk ordusunu arkadan hançerleyen pis Arapların dilini dinleme mecburiyetinde miyim? Vb… Tam 17 dakika konuştu…

-Doğrudur!.. diyorum. Ve katılıyorum!.. diyorum.Sözünüz bitti mi cevap vereceğim…Telefonu kapatıyorum ve cevaplandırıyorum:-Sayın dinleyciler, Dr. Hasan Zengin Bey programımızı

zenginleştirdi.İki hususa takıldım. Bir, ben Arapça bilmem. Bir tek dil bilirim o da

Türkçedir. Biraz İngilizce biliyorum o kadar.Dr. Hasan Zengin'in titri Latince, ön adı Hasan Arapça,

soyadı Zengin ise Farsçadır.Pis Araplar sözünüze esas teşkil eden hadiseleri

bilmiyorum. Fakat, hainlere kızacağız diye Türk Cumhuriyetlerindeki Türk kardeşlerimiz Rusça öğren-mekten, Kızılderililer İngilizce, Cezayirliler Fransızca öğrenmekten vazgeçmediler…

Bir faks geldi. Baktım Balıkesir'den. Şöyle söylüyor:-Sabrı elle tutulur halde gösterdiniz!.. Fakat

muhatabınıza niçin doğrudur ve katılıyorum diye iki de bir onaylıyordunuz onu anlamadım.

Doğrudur… Birincisi, Hasan Bey doğru durmadı. Ben ona “doğru dur” dedim… İkincisi, Hasan Bey konuştukça ben gülmekten katılıyordum. Onu söyledim “katılıyorum” dedim. Hasan Bey anlamadı…

Tokatlı Hasan dayı hacca gitmiş. Bu Araplar ezanı Türkçe okuyorlar. Sureleri Türkçe okuyorlar, ne var ki kendi aralarında Arapça konuşuyorlar demiş.

*** Türk benim efendim. Türk tarihte iki büyük iş yaptı:

Birincisi; Abdülkerim Satuk Buğra Han la birlikte bir günde Müslüman oldu. Türk Müslüman olurken hesaba girmedi. Hasbî davrandı.İkincisisi; Malazgirt tir. Yahya Kemal'in 26 Ağustos 1922'de

' '

'

'

“Şu kopan fırtına, Türk ordusudur yâ Rabbî.. Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbî… Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın! Gâlip et çünkü bu son ordusudur İslâm'ın…” dediği gibi, Türk son ordusudur İslâmın.

Türk, İslam olduktan sonra da hasbî davrandı. Hesap yapmadı. İslam ülkelerinin hep koruyucusu oldu.

Türk milleti “Can veren pervâneler oldu.” Perv ne kelebektir. Gece karanlığında yanan mumun alev ışığına ölümüne gider.

İşte Türkün yaptığı ikinci büyük iş Anadolu'ya gelmesi oldu. Göçebelikten vazgeçmesi oldu. Anadolu netameli bir coğrafya.

Türk tarihte iyi ata biniyor. İyi dövüşüyor. Kodu mu oturtuyor. Çin'e dünyanın en uzun setini yaptırıyor.

Türk Müslüman olunca yaratılış gayesine vardı.Anadolu'da ilim dili olarak Arapçayı aldı. Bu

peygamber diliydi. Enbiya diliydi. Edebiyat dili olarak da Farsçayı aldı. Bu da evliya diliydi.

Dünyada üç lisanlı bir dil yoktur. Bunu başaran tek devlet Osmanlı olmuştur.

Şemsettin Sami'de bir milyon kelime var. Kelimeyle ilişkim bir aşk yaşamak şeklindedir.

1987 Çameli'de avukatım. 27 yaşındayım. Faruk Kınay noter. Dilekçe götürdüm. Odası dolu. Girmedim. İçeridekilerin hepsi yaşça benden ileri. Aralık kapıdan Faruk Bey beni gördü. Çağırdı. Oturttu. Bilmece çözüyorlarmış Hakim hanım üç harfli diken dedi. Sustu. Herkes sustu. Ben de “har” dedim. Ortada bir soğukluk oldu. Birisi harname var oradaki har ne olacak dedi. Her iki harın eski alfabede ayrı h harfleriyle yazıldığını izah ettim. Faruk Bey, “Sen bunları niye biliyorsun?” dedi. Nasıl öğrendin cevap ver dedi.

1983'te bekarhanede yalnızım. Hanım memlekette hamile. Kalp açık. Ağlanacak haldeyim. Zillet ve gurbette kalp açık oluyor. Üniversite yıllarımda odamdaki beş kişi de ilahiyatçı.

Vasiyetim: Lûgat elinin uzandığı yerde olacak.Rakam saygı ister, kelimeler sevgi.Kelimenin bin yıllık geçmişi vardır.

Lisana saldırı, bu milletin Satuk Buğra Han'la girdiği yoldan çıkışı için yapılıyor. Cemil Meriç “Kamus namustur!” diyor.

Ben anladığımı değil, anlayamadığımı seviyorum.Adam kısmının makamı arttıkça faydası azalır.Güneş yükseldikçe gölgesi kısalır.Adama tevazu lâzımdır yükselmek için. Güneşi taklit et

ki en yükseğe çıkıp ışığını salıvermiş.Necip Fazıl'ın Hocası Abdülhakim Arvasîdir. Benim

yolum da o yoldur.

İnsana sadakat yaraşır görse de ikrâh …Yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah…

Z. Paşa

Genel ezberleme benim için bir eğlence. Benden iyi eğlenen yok.

â

“ “

30

Page 33: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

DENİZLİ İL MERKEZİNDEKİ

AHŞAP CAMİLER

TARİHÇEGünümüzde görüldüğü üzere Denizli'de yapılmış

olan ahşap camilerin 19. ve 20. yüzyılda oldukça değişime uğramış olduğu ve ahşap camilerin orijinal halindeki görülen özelliklerini zamanla kaybettiği ve bazen de tümüyle yitirdiği görülmektedir. Bu doğrultuda Denizli'deki tarihi yapılarımızı ve bunun alt dalında yer alan ahşap camilerimizi de koruma altına almamız gerekmektedir. Buna bağlı olarak ahşap camilerimiz üzerine bir değerlendirme yapmaktayız.

Günümüzde Denizli il merkezinde bulunan, ahşap

özellikleriyle tarihten izler taşıyan bakımı ve korunması açısından yeterli ilgiyi bulamayan ve bu ilgisizliğin de etkisiyle olumsuz değişim uygulamalarına maruz kalmış camilerimiz vardır. Bu ahşap özellikli camiler arasında Kale içinde yer alan Kaleiçi Arasta Camii, Kale içi Unpazarı Camii Şerifi, İncekara Camii (şimdiki adıyla; Hacı Ahmet Baki Yağcı Camii), Sırakapılar Camii (Sırakapılar Hacı Salih Özdemir Camii Şerifi), Altıntop Camii Şerifi, Kaplanlar Camii, Kayalık Camii, Kayalık Hatipoğlu Camii sayılabilir.

Erkan KAYAPamukkale Üniversitesi Sanat Tarihi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi

31

Page 34: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Kaleiçi çarşısında yer alan caminin giriş mekânının ikinci katı ve harimde mahfil katı da yer almaktadır. Parselin eğim kazanan bölümüne bir kat daha yerleştirilmiştir. Girişin sağında yer alan mermer kitabesinde H.1323-1325 ibaresi geçmektedir. Miladi olarak 1905 ile 1908 yılları arasına tekabül etmektedir. Fakat bazı kaynaklarda bu 1903 yılına kadar indirilir. Parsele uydurulmuş olarak yapılan cami düz örtü ile örtülmüş ve kırma çatı ile kapatılmıştır. Dış cephesi günümüzde boyanmış kapı ve pencere açıklıkları ise günümüz uygulamalarıyla yenilenmiştir.

Mihrap, minber ve vaaz kürsüsü güney duvara bitişik yapılmıştır. Özellikle minberin bu şekilde uygulanması farklılık kazanmıştır. Mihrap, iki yanda duvara bitişerek şekillenmiş sekizgen iki paye üzerine duvara bitişik (plaster) sütunlar ve üç akant yaprağıyla oluşturulan bir başlık üzerine oturan bir atkı ve atkının üstünde dikdörtgen bir alınlık oluşturularak buraya yapraklarla oluşturulmuş bir madalyon içinde Allah lafzı ve bu madalyonun da çevresinde palmet ve Rumilerle oluşturulan ve de iki yanına gül yerleştirilen kabartma süsleme yer almaktadır. En üstte ise dalgalı çizgiden bahsederek barok

ARASTA CAMİİ

etkiye de götürebileceğimiz kullanım ile mihrap sona erdirilmiştir. Minber ise güney duvara paralel olarak yerleştirilmiş sade bir görünümle uygulanmıştır. Köşk bölümünün altı boş bırakılarak merdiven altına doğru dışbükey ve içbükey şekillendirilerek katı etkisi yumuşatılmıştır. Köşk ve merdiven korkulukları sade şekillenmelerle karşımıza çıkarken köşk kemerleri de üç dilimli kemer olarak uygulanmıştır. Vaaz kürsüsü de güneydoğu köşeye asılmış biçimde oval bir gövde ile oluşturulmuş yumuşak bir etki sağlanmıştır. Vaaz kürsüsünün, minberin, mihrabın ve iç mekânın yakın tarihlerde beyaz ve yeşil ile boyanmış olması ise kürsüyü orijinalden koparmış ve kötü bir izlenim yaratmıştır. Harim kuzey cephesinin tamamında görülen mahfil ve ahşap taşıyıcı desteklerin alt ve üst katlarda iç ve dışbükey şekillerle genişleyerek düz örtüyü taşıyacak biçimde şekillendirilmiştir. Düz örtü ile duvarın kesiştiği yerde yapıyı dört yönden çevreleyen gül ve akant yaprak frizi ise benzer bir uygulamayla pencere çevresinde de karşımıza çıkmaktadır. Saç ile kaplanmış, maden korkuluklu kısa bir minareye sahip olan cami bir de onarım geçirmiştir.

32

Page 35: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

HACI AHMET BAKİ YAĞCI (İNCEKARA) CAMİİ

Minare payesinde yer alan yaptıran kitabesinde 1945 yılı geçen cami, Hacı Ahmet Baki Yağcı tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı yapı kırma çatı ile örtülmüştür. Saçak altları ise kare panolar halinde düzenlenmiş ve yapının dış cephesi ile birlikte günümüzde boyanmıştır. Alttakiler daha geniş kare üsttekiler daha dar ve dikey dikdörtgen olmak üzere iki katlı pencerelerle aydınlatılan yapının doğusuna yerleştirilen harime giriş kapısı ise günümüz özelliklerini taşıyan sahte kündekârî özelliğindedir.

Yapının harim bölümü kuzeye yerleştirilen bir mahfil ve ana mekândan oluşur. Caminin mihrabı barok sanat etkisiyle şekillenerek erken dönem camilerinin mihraplarından uzaklaşan bir görünüm kazanmıştır. Mihrap nişinin iki yanında kübik payeler üzerine yerleştirilen sütunlar ve kenger (Akant) yapraklı gotik sütun başlığı ve bunun da üzerine yerleştirilen dikey dikdörtgen formunda üzerinde yapraklı dal kabartması yer alan blok ve buradan da geçilen iki dizi, biri akant yapraklı süsleme firizi oluşturularak sona erdirilen mihrabın en üst orta bölümüne ise iki yana ayrılan akant yapraklarının ortasına yerleştirilen bir levha ve Arapça Allah yazısı yer almıştır. İki dikey dikdörtgen blokun arasında ise içbükey yay ve güllerle çevrelenen yatay dikdörtgen bir kartuş oluşturularak yazıya yer verilmiştir. Mihrap nişinin iki yanında yer alan köşeli iki sütun ve sütun başlığına oturan kademelenmiş beşik kemer ve kemerin içinde ise üstten ve iki

yandan sarkan perde kullanımı görülür. Bunların tamamı barok süslemenin etkilerini göstermektedir. Minber ise Osmanlı minberlerinin formundan kopmamış fakat uygulamada tamamen farklı kullanımlara gidilmiştir. Minber üzerindeki süslemeler geçtiğimiz yıllarda üzerinden geçilerek boyaları yenilenmiştir. Süpürgelik bölümünde gül süslemeli iki pano, geçit bölümünde ise üç süslemeli pano, korkulukta ise iki süslemeli pano yer alır. Palmet, rumi süslemelerin ve filizlerin de yer aldığı bu bölümler yenilendiği için kırmızı ve mavi renk tonlarında canlı renklerdedir. Köşk bölümü gotik kemere benzetebileceğimiz içbükey ve dışbükey formda oluşturulmuştur. Külah'a ise sekizgen bir geçişle geçilerek külah da buna uydurulmuş ve sekiz düzlemin kesiştirilmesiyle oluşturulmuştur. Vaaz kürsüsü ise güneydoğu köşede, yine günümüzde üzerinden geçilerek yenilenen palmet ve rûmi kıvrımlı süslemelerle hareketlendirilmiş oval gövdeli basit bir vaaz kürsüsü olarak şekillendirilmiştir.

Mihrabı, minberi, vaaz kürsüsü, üst örtüsü, mahfil taşıyıcıları, mahfil katı, korkulukları ve genel yapısıyla ahşap camiler içinde sayabileceğimiz bu camii avlusunda kesme taş ile yapılan bir paye üzerine yükselen tuğla ile inşa edilmiş ve şerefe altı beş dizi tuğla ile oluşturulan kirpi şerefe altı olarak uygulanmıştır. Caminin avlusunda devşirme korint başlıklar da bulunmakta fakat bir yerde kullanılmamaktadır.

33

Page 36: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Kaleiçi çarşısında yer alan cami bir zemin bir de ikinci kat olmak üzere iki kattan oluşmaktadır. Alt katı dükkân üst katı ise camii harimi olarak değerlendirilen binada harim giriş mekânına batıdan bir merdivenle girilmektedir.

Kareye yakın bir harim mekânı ve bunun kuzeyinde kapalı bir giriş mekânından oluşan camii kırma çatı ile örtülmüş, alaturka kiremitle kaplanmıştır. Harim mekânı oldukça sade görülen caminin minberinin güney duvarına paralel uygulanmış olması yine Kaleiçi'nde bulunan Arasta Camiindeki minber uygulamasıyla aynıdır. Caminin iç mekânının ve bununla birlikte mihrap, minber ve vaaz kürsüsünün de boyanmış olması olumsuz bir uygulama olmuştur. Sade bir uygulamayla yapılmış olan mihrabın iki yanında duvara bitişik (plastr) kare gövdeli sütun ve klasik birer sütun başlığıyla devam ettirilerek, üçer yumuşak akant yaprağıyla son verilerek köşelerine ve ortasına birer gül yerleştirilen hatıl ile mihrap son bulmuştur. Mihrap nişi uygulaması ise iki kademeli kemerli olarak görülür. Mihrabın

üst kısmına da Allah lafzını taşıyan ve belirli aralıklarla harimi çevreleyecek biçimde yerleştirilen kabaralar yerleştirilmiştir.

Minberde ise yine Arasta Camiindeki gibi geçit ve süpürgelik bölümü görülmeyen aynalık kısmı uygulaması da sade düz bir yüzeyden oluşturularak köşk kısmının altı dışbükey ve içbükey yaylarla merdiven altına doğru çekilerek yer ve görünüm doluluğundan kaçılmıştır. Köşk ve merdiven korkulukları Arasta Camiindeki ile aynı görülürken köşk kemerinin formu Arasta Camiine göre farklılık kazanmıştır. Minber kapıları ise aynı formdadır. Vaaz kürsüsü ise güneydoğu köşede duvara bitişik, oval gövdenin üç silme ile keskinleştirilerek yere temas ettirilmesiyle oluşturulmuştur.

Gövdedeki her bir silmenin korkuluk kısmına yansıması ise üçer tane dikey dikdörtgen pano biçiminde olmuştur. Kapı ve pencereler günümüz özellikleriyle yenilenmiştir. Dış cephede ise tarihi görünümünü ve orijinal boyasını korurken pencere öğeleri bu görünümün etkisini azaltmıştır. Yapının minaresi yoktur.

KALEİÇİ UNPAZARI CAMİİ ŞERİFİ

34

Page 37: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Köşeleri pahlanmış kareye yakın dikdörtgen planlı ve kırma çatılı caminin hariminin kuzeyinde mahfil bulunmaktadır. Kuzeyden ve kuzeybatı köşeden birer kapı açıklığı bulunan caminin kuzeybatısındaki kapı üst kata çıkan merdivenlere açılmıştır. Aynı zamanda buradan giriş mekânına geçiş sağlayan ikinci bir kapı da bulunmaktadır.

Caminin, Arasta Camii ve Kaleiçi Unpazarı Camiindeki gibi güney duvarına paralel minberi, güneydoğu köşeye yerleştirilen vaaz kürsüsü ve mihrabı günümüzde yenilenmiş olan ahşap özelliklerle yapılmıştır. Mihrabın iki yanında, Arasta Camiinde de görülen, çokgen kaide üzerine oturan dairesel gövdeli sütunlar ve üç kenger yaprağıyla oluşturulan başlık ile sütunlar bitirilirken başlıkların üzerine yatay, kademelenmiş silmelerle oluşturulan ve köşelerine başlık biçimi verilen lento (atkı) atılmıştır.

Bu atkı üzerinde iki tane yanda, bir tane de ortada olmak üzere üç tane rozet ( C kıvrımlı kenger yapraklı gül biçimli) yerleştirilmiştir. Bu bölümün de üzerine üç kenger yaprağıyla başlayan plaster sütunlar yine yatay bir lento ile sonlandırılarak ortada bir tane yanlara da birer tane olmak üzere üç rozet ve bu üç rozetin aralarına birer tane gül çiçeği yerleştirilmiştir. Üst kısımda bahsettiğimiz bu plasterlerin arasındaki boşluk ise alttaki lentoya uzun kenarından birleşen yatay bir dikdörtgenin iki köşesine birer gül çiçeği yerleştirilerek oluşturulan çerçeve içerisinde, alt ve üst kısımlarına rozet yerleştirilen ve içinde Allah lafzı bulunan bir madalyon yer almaktadır.

Bu madalyon da “U” biçiminde dal-yaprak bezemesiyle çevrelenmiştir. Mihrap, vaaz kürsüsü ve minber ile aynı ahşap malzeme kullanılarak yenilenmiştir. Burada Yıldız ve çevresindeki düzenli geometrik şekillerle oluşturulan oyma süslemelerle mihrap nişi üç yönden çevrelenerek görünüm zenginleştirilmiştir. Mihrap nişi ise sivri atnalı kemerli ve yarım daire planlı olarak yapılmış ve ahşaba verilen sütunçe görünümü ile de keskin kenarlar yumuşatılmıştır. Mihrap en üstte üçer yapraklı bir bitki bezemesinin araları dairesel boşluklarla birleştirilerek oluşturulan bitkisel bir süsleme dizisiyle bitirilmiştir. Minber, geçiş bölümü ve süpürgelik kısmı bulunmayan, güney duvarına bağımlı olarak yapılan bir uygulamaya sahiptir. Bu uygulamanın aynısını yine Arasta Camiinde ve Kaleiçi Unpazarı Camiinde görmekteyiz. Bu yapılardaki minber uygulamasında

görülen köşk altındaki kısmın içbükey ve dışbükey biçimde görsel doluluğu azaltarak uygulanışı Kaplanlar Camii minberinde de görülmektedir. Yenilenen minberin köşk korkuluğunda mihrap nişini çevreleyen geometrik süslemeler uygulanırken, merdiven korkuluğunda ise dokuzgenlerin birleşimi ve bunların kesiştiği noktalarda oluşan altı kollu yıldız şekilleriyle oluşturulan geometrik süsleme yer almaktadır. Minberin kapısının taç bölümünde ise mihrabın bitişinde de görülen ters imame dizisi ve üç yapraklı bitkisel süsleme dizisi aynı şekilde kullanılmıştır. Köşk kubbesi ve hilâl ise Arasta Camiinden farklı olarak metal malzemedendir. Güneydoğu köşedeki vaaz kürsüsünde de minber merdiven korkuluğundaki dokuzgenlerin birleştirilmesiyle oluşturulan geometrik süsleme aynı şekilde kullanılmıştır. Fakat bu öğelerin günümüzde yenilenmiş olduğuna mutlaka dikkat çekmeliyiz. Vaaz kürsüsünün gövdesi ise üç yüzeyin kesişen kenarlarının da vurgulanmasıyla ovalimsi bir gövde özelliği de kazandırılarak daraltılmış ve zemine yerleştirilmiştir. Düz tavan ile örtülü iç mekânın mihrap ve giriş ekseninde 1 m. çapında küçük bir gizli kubbe de yer almaktadır. Üst katta da devam eden kare planlı dört ahşap taşıyıcıyla ve aynı zamanda harim giriş kapısının iki yanından ikinci katta da devam eden kare planlı iki taşıyıcı ile taşınan mahfilin, giriş ve mihrap ekseninde köşeleri pahlanan kare planlı bir balkon taşıntısı vardır. Bu dört taşıyıcı günümüz ahşap malzemesi ile kaplanırken; mahfil altı, mahfili de kapsayan iç mekânın tavanı, giriş bölümünün duvarları da plastik malzemeli kaplama öğesiyle kaplanmıştır. Mahfil korkulukları döneminde ahşap malzeme ile yapılan yapının pencere ve kapıları ise günümüz malzemeleriyle yenilenmiştir. Yapının batı kenarında düşeyde dikdörtgen bir kaide üzerinde yükselen minarenin gövdesine, köşeleri pahlanmış kare bir pabuç ve buradan da gövdeye bilezikle geçilmiştir. Tek şerefeli minarenin gövdesi dikey yivlerle daha ince ve uzun gösterilmeye çalışılmıştır. Şerefe altı ise bir sıra kirpi bir sıra düz taş işçiliğiyle (toplamda dört sıra kirpi, dört sıra da düz taş dizisi) hareketli bir görünüm kazandırılmış ajurlu şerefe korkuluklarından sonra kısa tutulan petek bölümüne ve cam kaplı külah kısmına geçilerek alem ile minare sonlandırılmıştır. Kuzey cephenin doğu köşesine çeşme yapılmışken minare kaidesi ile kuzeybatı kapının kenarına kadar olan kısım da tuvalet olarak değerlendirilmiştir.

KAPLANLAR CAMİİ

35

Page 38: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

20. yüzyıl başlarında yapılmış olan Kayalık Hatipoğlu Camii merkezde bulunmaktadır. Kareye yakın bir plana sahip olan cami, beş gözlü son cemaat yerine sahiptir. Osmanlı devletinin son devirlerinde yoğunlaşan batılı mimari üslupların etkisiyle şekillenmiş bir camiidir. Harim alçak tutulmuş bir kasnağa oturan kubbe ile örtülürken kalan bölümler ise kırma çatının uygulanmasıyla kiremit örtülmüştür. Cephelere açılan ikişer katlı pencerelerle iç mekânın aydınlanması sağlanmıştır. Aydınlanmada faydası olan diğer pencereler ise kubbe kasnağına açılmıştır. Dikdörtgen formlu pencereler de batı etkili çerçevelerle hareket kazanmıştır. Yatay bir hatılla kat ayrımı belirtilen yapının giriş kapısı üzerine de kitabesi yerleştirilmiştir. Onarımlar geçiren caminin giriş kapısındaki, pencerelerindeki ve cephe düzenlemesindeki batı etkisi fazlasıyla kendini hissettirmektedir. Farklı boyalarla boyanmış olarak günümüze gelen giriş kapısı çift kanatlıdır. Kenger yapraklarının ve C kıvrımlarının hareket kazandırdığı panolar kapıyı süslemektedir. Girişin üzerine yerleştirilmiş olan mükebbire de ahşap malzeme ile yapılmış ve kandil biçimli korkulukludur. Cumhuriyet dönemi yapılarında gördüğümüz pencere açıklıklarını çerçeveleyen kemer ve sahte plasterler görülmektedir. Kemer kilit taşlarında ise ayyıldız figürü işlenmiştir. Son cemaat yerinin batı yönü de sağır bırakılmıştır. Son cemaat yeri ahşap tavana sahiptir. Batı etkisinde yapılan mimaride çok sık karşılaştığımız mihraptaki hareketlilik ve süsleme bu yapıda da görülmektedir. Mihrabın iki yanında güney cepheye bitişik yapılmış olan kaide ve plasterlar batı etkili süslemelerle son bulmuştur. Güney cephedeki iki kemerin bitişine denk gelen ve plasterlarla devam eden canlılık plasterın alt ve üstüne yerleştirilen S-C kıvrımlı süslemelerle hareket kazanır. Mihrap üzerine açılan daha küçük bir pencere çevresi ise yine kenger yapraklarıyla ve C kıvrımlı süslemelerle hareketlendirilmiştir. Pencerenin üst kısmı ise silmeli bir daire kemerle sınırlanarak kemer uçlarına da kenger yaprakları yerleştirilmiştir. Kemerin üzerinde kalan boş alan ise geniş alanda uygulanan S-C kıvrımlı dal bezemelerine, bunlara bağlanan kenger yaprakları ve altı yapraklı çiçek kabartmalarıyla

doldurulmuştur. Kabartma olarak yapılan tüm bu süslemeler batı etkisindeki hareketli anlatımın algılamadaki hareketini daha da fazla arttırmaktadır. Ahşap işçiliğiyle yapılmış olan minbere bakıldığında ise, üç kör pano halinde verilen süpürgelik bölümü, geçit bölümü ve aynalıktan bahsedebiliriz. Aynalıkta yer alan elips biçimli ve kenger yapraklarıyla oluşturulmuş bir çerçeve içine yapılmış olan kabartma bir Kâbe tasviri görülmektedir. Bu kabartmada ön planda Kâbe ve arka planda ise bölgenin mimarisinin işlendiğini görebiliriz. Batı etkili bu dönemde yapılan camilerde duvar resimlerinde ve bu tür kabartmalarda Kâbe tasvirinin sık sık tercih edildiğini görebiliriz. Bu elips çerçevenin çevresinde ise daha geniş yapılmış C kıvrımlarıyla oluşturulan bir çerçeve daha bulunmaktadır. Süpürgelik bölümündeki ahşap işçiliğinde ise merkeze yapılmış S kıvrımlı kenger yapraklarının çevresinde düzenlenmiş dikdörtgen biçimli panolar görülmektedir. Kıvrımlı çizgilerle belirlenen sınırların köşelerine baklava dilimi biçiminde şekillenmiş bir zemin üzerine yerleştirilen kenger yaprakları süpürgelik bölümü panolarının süslemesini teşkil eder. Aynı biçimde, geçit alınlığında ve köşk bölümünün yüzeylerinde de C kıvrımlı kenger yapraklarının birleştirilmesiyle oluşturulan süslemelere yer verilmektedir. Dikey yivlerle belirlenen minber girişinin kemer kısmında da C kıvrımlı kenger yapraklarının ahşap işçiliğiyle yansıtıldığını görebiliriz. Harimi U biçimli çevreleyen mahfil ise kuzey yönden balkonludur ve balkon altına denk gelen bölümde ise çark biçimli uzantılarla oluşturulmuş süslemeler karşımıza çıkar. Kubbe eteğine ve kasnağın iç yüzeyine denk gelen bölümlerde ise yarım daire biçimli boyamalarla yapılmış süslemeler iç mekânın hareketliliğini arttırmaktadır. Bu yarım dairelerin içlerine yerleştirilen kandillerden çıkan kenger yapraklarının dallı biçimde uzatılmasıyla monotonluk önlenmiştir. Yapının güneybatı köşesinde yükselen minaresi ise dikdörtgen bir kaideye oturmaktadır. Tek şerefeli minarenin kesme taşla yapıldığını ve batı çizgisinde biçimlenerek şerefe altının beklendiğinden daha sade bırakıldığını söyleyebiliriz. Yapının avlusunda üstü örtülü ve baldaken tarzda bir çeşmesi bulunmaktadır.

KAYALIK CAMİİ

36

Page 39: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Batı cephesinde yer alan tanıtım levhasına göre 20. yüzyılın başlarında yapıldığı belirtilen cami, 1976 depreminde yıkılmıştır. Bunun üzerine 1977 yılında mahalle sakinlerinin de katkılarıyla cami yeniden inşa edilmiştir. Alt katı dükkân üst kat ise ibadet mekânı olarak inşa edilen caminin harimine, batıdan verilen bir merdivenle bağlanılan bir giriş mekânına (ki buraya pabuçluk da denilmektedir) ve buradan da bir kapı ile ana mekâna geçiş sağlanmıştır. Yapının mihrap ve minber özelliklerine bakıldığında, minber dönemin ağaç işçiliğiyle, bildiğimiz geçiş bölümlü ve aynalıklı

olarak karşımıza çıkarken süpürgelik bölümü ise yapılmamıştır. Mihrap ise günümüz yorumuyla tamamen sarımtırak ve beyaz fayans ile kaplanmıştır. Mihrap nişi ise yarım daire planlı değil de köşeli olacak biçimde duvara girinti yapmıştır. Mihrap kavsarasında üst kenarı kaplayarak köşeleri de yaklaşık 40 santim dönerek devam edecek şekilde alçı süsleme uygulaması da görülmektedir. Yapı kurulduğu yıllara ait bir özellik taşımamaktadır. Pencere ve kapılar ise dönemin standartlarında yapılmıştır.

ALTINTOP CAMİİ ŞERİFİ

SIRAKAPILAR (HACI SALİH ÖZDEMİR) CAMİİ ŞERİFİ

Ahşap özellikler taşıyan asıl cami, 2006 yılında yıkılarak eski caminin yerine günümüz mimari özelliklerini taşıyan tek

kubbeli bir taş bina 2007 yılında inşa edilmiştir.

SONUÇ Tarihçesine de değindiğimiz Denizli ilimizin 19. ve 20.

yüzyıllara ait ahşap camilerinin kısa zamanda değişime uğradığını incelemelerini yaptığımız ahşap camilerde de açıkça görmekteyiz.

Zamanla değişen, ilk kullanımını kaybederek farklı uygulamalarla ilk halinden uzaklaştırılan ve zamanla da unutulan bir takım yapı özelliklerinin olduğunu ve bunların yeterli derecede önemsenmeyerek tahribata uğradığını görmekteyiz. Her ne olursa olsun kullanılmayan yapıların yok olmaya başladığını ve varlıklarını sürdürmek için doğal koşullarla mücadele ettiğini söyleyebilirken aynı durumun, kullanılan fakat farkında olmadan yapılan değişikliklerle eski güzelliğini ve önemini kaybetmeye başlayan yapılar için de geçerli olduğunu net bir şekilde söyleyebiliriz. Buna bağlı olarak, geleneksel değerlerimiz ve güzel örneklerimiz tüm toplum tarafından farkındalıkla ve değer verilerek kullanılmalıdır.

Toplumsal değerlerimizi ve kültürel özelliklerimizi birebir yansıtan her türlü kültür yapısını aynı derecede önemle ve özenle korumalıyız. Denizli ilimizin ve dini mimarimizin güzel örneklerinden olan ahşap camilerin bu bağlamda günümüze kadar meydana gelmiş değişimlerle birlikte korunmaya, aynı güzellikle ve önemle geleceğe aktarılmaya ciddi derecede ihtiyacı vardır.

İlimiz, merkezde ve ilçelerinde olmak üzere çok değerli ve korunmaya ihtiyacı olan, ahşap özellikler taşıyan camilere sahiptir. Fakat geçmişten günümüze yapılan koruma ve yaşatma çalışmalarının daha özenle yapılmaması halinde yakın gelecekte bu güzel değerlerimizin yerlerinde harabe yapıları ya da sert rüzgârların estiği boş arsaları görebileceğimiz korkusuyla ve endişesiyle, sahip olduğumuz bu güzel kültürel değerlerimizi tüm Denizli halkı olarak korumalıyız ve sahip çıkmalıyız.

1. Akant: Yaban enginarı yaprağı biçiminde bir bezeme öğesi. (bkz. Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, M.Sözen-U.Tanyeli, s.15.)2. Atkı (Lento): Kapı, pencere gibi açıklıklar üzerine yerleştirilen ahşap,taş yada metal kiriş. (bkz. Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, M.Sözen-U.Tanyeli, s.30.)3. Türk Sanatı'nda küçük ve geometrik biçimli ahşap parçalarının birbirlerine geçmelerle bağlanması tekniği. (bkz. Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, M.Sözen-U.Tanyeli, s.145.)

4. Antik mimarlıkta korniş ile arşitrav arasında kalan ve genellikle kabartmalarda veya heykeltıraşlık eserlerle süslü yatay kısım. (bkz. Arkeoloji Sözlüğü, S.Saltuk, s.67)5. Ortasındaki boşluğa yazı yazılan ya da simge yerleştirilen, çevresi bezemeli küçük çerçeve ya da kitabelik.6. 17. Ve 18.yy.larda bütün Avrupa'ya egemen olan sanat üslubu.7. Dörtgen planlı ve bir yandan duvara bitişik yarım sütun.8. Ahşap, mermer ya da taş levhaları kafes biçiminde oyarak bezeme.

37

Page 40: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Osman CanEmekli Öğretmen

BURHAN İÇKİN’inArdından...

(Girenizliler Derneği’nin izniyle...)

38

Page 41: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Beş çocuklu bir ailenin, üçüncü çocuğu olarak 1939 yılında Alaattin'de doğdu.

Küçük yaşlarında annesini kaybetti.Babaannesi Hetike (Atike) ve babası Hüseyin …Yoksulluk içinde bir yaşamın içinde, çoğu zaman

kardeşlerine annelik ederek geçti çocukluk yılları.Büyük ağabeyi terzi, küçüğü öğretmen, kendisi

öğretmen, küçüklerinden biri orman mühendisi, diğeri doktor olarak hayata atıldılar.

Evliliğinden iki kızı bir oğlu oldu; oğlu ve bir kızı doktor, diğer kızı öğretmen oldu.

Kendisi de 1992 yılında öğretmenlikten emekli oldu.Emekliliğinde uğraş olsun diye bir iç çamaşır dükkânı

açtı; yanı sıra çok sevdiği müzik ve müzik aletleri yapımı ile uğraştı; bağlamalar, kabak kemaneler, curalar yaptı; yaptıklarını hiç satmadı; satamadı; bazılarını sevdiği dostlarına hediye etti.

Yaptığı müzik aletlerinden en çok curaya önem verdi; bu aletin üç çeşidinin (standart) belirlenmiş, benimsenmiş ölçülerini çıkardı.

Çalgı aletlerini, çalıştırdığı daracık dükkânında, bir çakı, bir keser, cam parçaları ve zımpara kullanarak yaptı.

En iyi sesi alabilmek için, sazların teknesini oymakla yetinmeyip, saplarını ve burgularının takıldığı boyunlarının içini de boşalttı…

Yaptığı aletleri hassas terazilerde tarttı. Gramlarla tanıttı…

Üzerlerine “teke” resmi yaptı.Tekenin yaşadığımız coğrafyaya adını veren “erkek

keçi” olduğunu, Teke Yöresinin dağlar, yaylalarla zor doğal koşullarında bu hayvanın en verimli hayatı bulduğuna inandı;

Bu yöreye yerleşmiş Yörük boylarını, “Göçer” yaşantılarını tanımaya, tanıtmaya çalıştı.

Müziklerin, yerel kültürlerin ayrılmaz parçasını oluşturduğunu, bunun da doğal koşullara bağlı olarak şekillendiği, dillendiği, “ses”lendiğini; anlattı durdu.

Bağlama yapımını ve saz çalmayı babasından öğrendiğini, daha sonra okullardaki haftada birer saatlik derslerle ve de çevresindeki kişilerle iletişim içinde geliştirdiğini…

Böbürlenmeden ve de övünmeden anlattı, alçakgönüllülükle hem kendini hem de “yöre kültürünü, müziğini” tanıttı.

Zamanın acımasızlığıyla kültür öğelerinin kaybolmasından dertlendi, kültürel yozlaşmadan kaygılandı.

Her köyün “bir zeybek havası” olduğunu, oyunuyla oynandığını, bazı kimselere ait bile “zeybek oyununun” en iyi o kişi tarafından oynanabildiğini;

Zeybeklerin dağdaki “eşkıya” olarak adlandırılan efelerin oyunu olduğunu, kadından efe olmadığından, bayanların zeybek oynamasının da farklılaşan bir

kültürel “başkalaşıma” yol açacağını savundu…Bir de türkülerin aslından farklı sözlerle ve anlamlarla

söylenmesi, halkın olanın hak edilmeden bencilce sahiplenilmesi; O'nu hep üzdü, içini kanattı!

Örneğin, “Cemile” türküsündeki hafif karakteri tanımlayan, cinsellik çağrışımlı “gaydırı gubbak” yakıştırması; nesnelliğini bozduğunu, aslının “aygın baygın” olduğunu ısrarla inatla ve açıklamalarla savundu durdu.

Bazen kahroldu, bazen mutlu; Yaptı, çaldı, söyledi, öğrendi, öğretti;Kısacık ömrü, ne yapacaklarına yetti ne de

kaygılarını gidermeye…

* * *

39

Page 42: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

O bir emekli öğretmendi. Emeklilik sonrasında hayatın içerisinde aktif olarak yer almasıyla hepimiz için güzel bir örnek idi.

24 Kasım Öğretmenler Günü törenlerinde Emekli Öğretmenler Korosu'nda yerini alırdı. Acıpayam ve Burdur yöresi türkülerini kendi üslubuyla çok güzel yorumlardı. Bağlamanın yanında kabak kemane ve cura çalardı.

Burhan İçkin Hocamın Delikliçınar'da İstiklâl Caddesi üzerinde küçük bir iş yeri vardı. Ölümünden bir hafta önce yaptığımız sohbette 17 yıldır bu dükkânda olduğunu söylemişti.

Dükkânında sözde yünlü iç çamaşırları satardı. Müşteri gelmediği zamanlarda ise ya kitap okur ya da müzik aletleri yapardı. Çakı, cam parçaları ve zımpara onun aletleriydi.Herhalde Türkiye'nin elde tutulabilecek -mono gövde olarak- en küçük curalarını yapardı.

Kabak kemanenin daha iyi ses vermesi için sapının içini boşaltmış üzerine de bir sürgü-kapak yerleştirmişti.Bilindiği gibi Antalya-Burdur-Çameli arasında kalan yöreye Teke Yöresi denirdi.

Acıpayam-Burdur çizgisindeki müziğe “Teke Yöresi Müziği” derdi. Buradan hareketle de son yaptığı curaların üzerine, curaya ve müziğe kimlik kazandırmak için teke motifi işlemişti. Teke motifi Burhan Hocanın cura yapma ustalığının bir arması-logosu olmuştu.

Yöre folklorunun kaynak kişisiydi Burhan İçkin Hocam. Hafızasında çocukluk yıllarında yaşadıkları aynen durur idi. Özellikle de türküleri yörede söylendiği biçimde söylerdi.

Bir seferinde bana “Gelin Bardağı”nı anlatmıştı.Düğünlerde gelin evine Kızılhisar bardaklarından

getirirlermiş. Gelirken de mercimek, buğday, börülce, nohut, fasulye gibi kuru bakliyat getirirlermiş. Düğün sahipleri her bardağın içerisine ayrı ayrı bakliyatları yerleştirdikten sonra bardağın ağzını fesleğen türü çiçeklerin dallarıyla güzelce sıkıştırır sonra da odanın sahanlık denilen kısmına sıra sıra yerleştirirlermiş.

Gelinin kocası askere ya da çalışmak için gurbete giderse o dönünceye kadar gelin kimseden bir şey istemeden tenceresini kaynatsın diyerek bu gelenek sürdürülürmüş.

Dergimize yazmasını istediğim mümkünse de fotoğraflamasını istediğim yazı konusu bu olmuştu. Anlatırken bile büyük heyecan duyardı. Fakat yazması kısmet olmadı.

Geçmişten Günümüze DENİZLİ Yerel Tarih ve Kültür dergisinin en içten, sürekli ve dikkatli okuyucusuydu. Derginin yeni sayısının çıkışı yakınlaşınca dükkânının önünden her geliş geçişte mutlaka, “Dergi çıktı mı? Ne zaman çıkacak?” diye sorardı. Dergiyle ilgili beğenilerini ve eleştirilerini açık kalplilikle ve sevgi dolu babacan bir kimlikle ifade ederdi. Yine her seferinde bu dergi ile Denizli tarihine, kültürüne büyük hizmet edildiğini de söylemeden geçmezdi. Gerek CSA

“ “

Vakfı mensuplarına gerekse derginin çıkmasında katkısı olan herkese sevgilerini ve saygılarını söylerdi.

Ne yalan söyleyeyim sohbetlerini çaysız da bırakmaz, biz çayımızı yudumlarken o curası veya kabak kemanesi ile yöre türkülerinden çalar söylerdi. Sözünün ve sazının dinlenmiş olmasından da büyük bir haz duyardı.

BURHAN İÇKİN'İN YÖRESİ İÇİN YAPTIĞI ÇALIŞMALARDAN

Ramazan Alkan - Acıpayam

BURHAN İÇKİN'LE İLGİLİ BİR ANI70'li yıllarda, Bozkurt Ortaokulunda okuyan kuşağın çok

iyi anımsayacağı, “Genel Müdür” lakaplı öğretmenimiz; Burhan İçkin in ölüm haberini aldık.

Kendisini en çok, müzik derslerinde kullandığı mandolinini, aynı zamanda bizim kafamızda da denerken andığımız müdürümüze, Allahtan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır dileriz. Mekanı cennet olsun.

ANILARDA BOZKURT Yerel Kültür/Tarih Dergisi

2010 yılının ilk ayında kurulan Acıpayam Garbikaraağaç Birliğe Çağrı Platformu 16.05.2010 da yaptığı toplantısında geçici yönetim kurulunu oluşturdu.

Toplantıya katılanlar arasında Acıpayamlılar Derneği Temsilcisi, yöresel sanatçı Burhan İçkin, Gölcük Muhtarı Bayram Pesin, Karahöyük afşarı Muhtarı Ahmet Karadağ, basın mensubu Ramazan Alkan, Süleyman Kurban, Serpil Polat, Nermin Kılınçarslan, Günday İlhan, Ramazan Kavutçu, Süleyman Kurban da vardı.

Geçici yönetim kuruluna ise Girenizliler Derneği Başkanı

Bayram Ali Akça, PAÜ'den Yrd. Doç. Dr. Torgut Tok, Acıpayamlılar Derneği temsilcisi Burhan İçkin seçildiler. Geçici yönetim kurulu, beşinci toplantıyı Haziran ayı içinde Pamukkale Üniversitesinde Dr. Turgut Tok başkanlığında yapma kararı aldı.

Beşinci toplantıda ayrıca yürütme kurulunun oluşturulması ve gündem hazırlanması ile önümüzdeki toplantılarda derneğin daha organize ve aktif olarak görev yapması için, Acıpayamlı olup çevrede yaşayanları ve halen Acıpayam'da bulunanları bir çatı altında toplamak üzere davet için Burhan İçkin ile Bayram Ali Akça görevlendirildi.

Alınan diğer bir karar ise Denizli merkezde Acıpayamlılar günü tertip edilmesi ve panayır kurularak Acıpayam'ın köy ve kasabalarının kaynaşması için öncülük edilmesi, ayrıca Acıpayam'ın örf ve adetlerinin tanıtılmasının yanında kültürel değerlerinin de yaşatılması için çalışmalar yapılması kararlaştırıldı.

'

BURHAN İÇKİN'LE PAYLAŞTIKLARIMIZ

Şerif KUTLUDAĞPamukkale Üniversitesi Öğretim Görevlisi

40

Page 43: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

ATIK KAĞITLAR ORMAN OLDU“KÂĞIT VER, AĞACIN OLSUN!” sloganı ile 10 yıl boyunca sürdürdüğümüz,

yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluğuna verilmesi ile sonlandırdığımız, atık yönetimi çalışmamızda; tonlarca atık kâğıt, halkımızın gönüllü katkıları ile

çöpe gitmekten kurtarılmıştır. Atık kâğıtların geri kazanımı ile binlerce yetişkin ağacın kesilmesi önlenirken, sağlanan ekonomik girdi ise Bozburun'un boz topraklarını

yeşerten binlerce fidana dönüşmüştür.

Emek Caddesi No: 151 / DENİZLİ Tel: 0.258.265 11 11 Fax: 0.258.265 63 69 [email protected] www.docev.org.tr

Page 44: GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEdergi.csavakfi.org.tr/sayilar/sayi26/files/assets/common/downloads/... · rüyalarımız olan Kimya ve Fizik formülleri ile Cebir denklemleri, Geometri problemleri,

Naci Hoca Hacı Uğurlama töreninde. Delikliçınar,1963.

(Fot. Abdurrahman Tanrıöğen'in aile albümünden.)