gÜnlÜk e-gazete — sayi: 228 11 temmuz 2017 sali …

25
Benim için bu yazı dizisinin en özel tarafı burası. Tahminleri- min ve beklentilerimin aksine, çok çok olumlu bir reaksiyonla karşılaştım. Bana doğ- rudan ulaşan tepkile- rin neredeyse tama- mı destekler ve teşvik eder mahiyetteydi. Artık kariyerinin son yılları- nı yaşayan Buffon sonrası İtal- ya’nın kalesini kim koruyacak derken, 18 yaşındaki Gianluigi Donnarumma imdada yetişti. Ve sahne sırası Donnarumma’da Cemaatten ne tepkiler aldım? GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI WWW.TR724.COM — @TR724COM EFE YIĞIT’IN DOSYASI 22’DE AHMET DÖNMEZ’IN YAZISI 10’DA H izmet insanları memuruyla, tüccarıyla, eğitimcisiyle Ana- doluya sıkışıp kalmış, dünyaya yete- rince açılamamışlardı. 15 Temmuz ve sonrası yaşananlar birileri için zulüm aracı olsa da kader planında eğitimli, nitelikli, dürüst, başarılı Anadolu in- sanının dünyaya iyice yayılmasına vesile oldu. Yaşanan zorunlu Hicret Müslümanların ticareti yeniden keş- fetmesine yardımcı olabilir. Hicret ve gidilen ülkelerin şartları sadece esna- fı değil, memurları, öğretmenleri de ticarete zorluyor. Eğer ticari kanallar girişimcilik ve işbirliği ile değerlen- dirilebilir, insanlarımız ticari haya- ta yönebilirlerse Asrı Saadet sonrası tebliğin ticaret marifetiyle ve tüccar- lar desteğinde yapıldığı gibi bir dö- nem daha yaşanabilir. Zira hicret ve ticaret birbirine çok yakın ve birbirini besleyen, gerektiren kavramlar. Kılıçdaroğlu, Yaşar Kemal’in İnce Memed’indeki bir Topal Ali kadar bile olamamıştır ma- alesef. Abdi Ağa’nın Hatçe’yi hapse attırmak için uydurduğu yalana destek olmayı redde- den, yalancı şahitlik yapma- yan Topal Ali’deki şahsiyet ve dirayeti, maalesef Kılıçdaroğlu gösterememiştir. EKREM DUMANLI TR724’E YAZDI, 4’TE K endinden olmayana muazzam bir düşmanlık var. Sorumluların adre- sini göstermeden, torba yapıp, tüm musi- betleri belli adreslere yükleyip, milyonla- rın gönlünü kırıyor, ahını alıyorlar. Mesele tek başına Cemaat de değil. Misal… İstan- bul Barosu’nun eski başkanı Ümit Kocasa- kal, “Atatürk düşmanı ile yürümem” deyip, CHP’nin organize ettiği Adalet Yürüyü- şü’ne katılan, destek veren milyonların kalbini kırıyor. Üslubunuza dikkat edecek- siniz. Suçlamanızın adresini net koyacak- sınız. Genelleme yaparsanız, yarın öbür gün o milyonların tamamından tek tek he- lallik olmanız icap edebilir. Şakası yoktur bunun. TARIK TOROS’UN YORUMU SAYFA 2 VE 3’TE Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten alıkoymasın Kontrollü muhalefet, Abdi Ağa ve Topal Ali Sizi maskeleriniz de kurtaramayacak! TÜSİAD son dakikada meydana çıktı SEMIH ARDIÇ’IN YAZISI 6’DA Mülkiyeti gasp harammış! (2) ABDULLAH SALIH GÜVEN’IN YAZISI 17’DE Ayaküstü diktatörlüğe giriş dersi NEDIM YILMAZ YAZDI, 20’DE Zorunlu hicret ve yeni ticaret kapıları MAHMUT AKPINAR’IN YAZISI 8’DE AKIF UMUT AVAZ’ IN YAZISI 13’TE

Upload: others

Post on 13-Nov-2021

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

Benim için bu yazı dizisinin en özel tarafı burası. Tahminleri-min ve beklentilerimin aksine, çok çok olumlu bir reaksiyonla

karşılaştım. Bana doğ-rudan ulaşan tepkile-rin neredeyse tama-mı destekler ve teşvik eder mahiyetteydi.

Artık kariyerinin son yılları-nı yaşayan Buffon sonrası İtal-ya’nın kalesini kim koruyacak derken, 18 yaşındaki Gianluigi Donnarumma imdada yetişti.

Ve sahne sırası Donnarumma’da

Cemaatten ne tepkiler aldım?

GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI WWW.TR724.COM — @TR724COM

EFE YIĞIT’IN DOSYASI 22’DE

AHMET DÖNMEZ’IN YAZISI 10’DA

H izmet insanları memuruyla, tüccarıyla, eğitimcisiyle Ana-

doluya sıkışıp kalmış, dünyaya yete-rince açılamamışlardı. 15 Temmuz ve sonrası yaşananlar birileri için zulüm aracı olsa da kader planında eğitimli, nitelikli, dürüst, başarılı Anadolu in-sanının dünyaya iyice yayılmasına vesile oldu. Yaşanan zorunlu Hicret Müslümanların ticareti yeniden keş-fetmesine yardımcı olabilir. Hicret ve

gidilen ülkelerin şartları sadece esna-fı değil, memurları, öğretmenleri de ticarete zorluyor. Eğer ticari kanallar girişimcilik ve işbirliği ile değerlen-dirilebilir, insanlarımız ticari haya-ta yönebilirlerse Asrı Saadet sonrası tebliğin ticaret marifetiyle ve tüccar-lar desteğinde yapıldığı gibi bir dö-nem daha yaşanabilir. Zira hicret ve ticaret birbirine çok yakın ve birbirini besleyen, gerektiren kavramlar.

Kılıçdaroğlu, Yaşar Kemal’in İnce Memed’indeki bir Topal

Ali kadar bile olamamıştır ma-alesef. Abdi Ağa’nın Hatçe’yi

hapse attırmak için uydurduğu yalana destek olmayı redde-den, yalancı şahitlik yapma-yan Topal Ali’deki şahsiyet ve

dirayeti, maalesef Kılıçdaroğlu gösterememiştir.

EKREM DUMANLI TR724’E YAZDI, 4’TE

K endinden olmayana muazzam bir düşmanlık var. Sorumluların adre-

sini göstermeden, torba yapıp, tüm musi-betleri belli adreslere yükleyip, milyonla-rın gönlünü kırıyor, ahını alıyorlar. Mesele tek başına Cemaat de değil. Misal… İstan-bul Barosu’nun eski başkanı Ümit Kocasa-kal, “Atatürk düşmanı ile yürümem” deyip, CHP’nin organize ettiği Adalet Yürüyü-şü’ne katılan, destek veren milyonların kalbini kırıyor. Üslubunuza dikkat edecek-siniz. Suçlamanızın adresini net koyacak-sınız. Genelleme yaparsanız, yarın öbür gün o milyonların tamamından tek tek he-lallik olmanız icap edebilir. Şakası yoktur bunun.

TARIK TOROS’UN YORUMU SAYFA 2 VE 3’TE

Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten alıkoymasın

Kontrollü muhalefet, Abdi Ağa ve Topal Ali

Sizi maskeleriniz de kurtaramayacak!

TÜSİAD son dakikada meydana çıktı

SEMIH ARDIÇ’IN YAZISI 6’DA

Mülkiyeti gasp harammış! (2)

ABDULLAH SALIH GÜVEN’IN YAZISI 17’DE

Ayaküstü diktatörlüğe giriş dersi

NEDIM YILMAZ YAZDI, 20’DEZorunlu hicret ve yeni ticaret kapıları

MAHMUT AKPINAR’IN YAZISI 8’DE AKIF UMUT AVAZ’IN YAZISI 13’TE

Page 2: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

YORUM0211 TEMMUZ 2017 SALI

KENDINDEN OLMAYANA muaz-zam bir düşmanlık var.

Sorumluların adresini gösterme-den, torba yapıp, tüm musibetleri belli adreslere yükleyip, milyonla-rın gönlünü kırıyor, ahını alıyorlar.

Mesele tek başına Cemaat de değil.

Misal… İstanbul Barosu’nun eski başkanı Ümit Kocasakal, “Ata-türk düşmanı ile yürümem” deyip, CHP’nin organize ettiği Adalet Yü-rüyüşü’ne katılan, destek veren mil-yonların kalbini kırıyor.

Üslubunuza dikkat edeceksiniz.

Suçlamanızın adresini net koyacaksınız.

Genelleme yaparsanız, yarın öbür gün o milyonla-rın tamamından tek tek helallik olmanız icap ede-bilir.

Şakası yoktur bunun.

***

15 Temmuz’un yıldönümünde, ülkede zulüm gören kesimleri ayırmanın olanağı kalmamıştır.

Zaman, ülkeye musallat olan çeteden kurtulmaya kafa yorma zamanıdır.

“Bu haydutları nasıl bertaraf ederiz. Devlet maf-yalaştı. Zarar her geçen gün telafi edilemez ölçü-de büyüyor. Ülkenin gittiği istikameti nasıl çeviri-riz, uçurumdan nasıl döndürürüz.”

Zaman, bunları düşünme zamanı-dır.

Hesap görme, iktidarın ekmeğine yağ sürme zamanı değil.

***

Egemenler, düşman bellediği halk-ları yatırmış boğazlıyor.

Kendi mahallesi dışında kalanlara nefret kusanlar bilmiyor mu ki, böy-le yaparak zalimin elini güçlendiri-yor, içerideki masumlara, dışarıda onların yakınlarına büyük haksızlık ediyor.

Çok iyi biliyorlar.

Şuna cevap versinler:

Yüz binlerce mazlum var. Tutuklu, gözaltına alınıp bırakılmış, hakkında işlem olan, işini kaybetmiş, malına mülküne tedbir konulmuş, yakınları cezae-vinde olduğu için dünyası zindan olmuş, yüz binler-ce mazlum.

Hakkaniyetli iseniz, demokrat iseniz, hukukun üs-tünlüğü diyorsanız, insan hakları umurunuzda ise, her şeyi bir kenara bırakıp buna bakacaksınız.

Öncelikli konu budur.

***

Bina alev alev yanıyor, çıra gibi. İçinde yığınla ma-sumun çığlıkları göğe yükseliyor. Müdahale etmek

Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten alıkoymasın

Misal… İstanbul Barosu’nun

eski başkanı Ümit Kocasakal,

“Atatürk düşmanı ile yürümem”

deyip, CHP’nin organize

ettiği Adalet Yürüyüşü’ne

katılan, destek veren milyonların

kalbini kırıyor.

@TarikToros

TARIK [email protected]

Page 3: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

ne mümkün. Yaptığımız dışarıdan su püskürtmeye çalışmak.

Söylediğimiz de şu: Zaman ilerliyor. Yangın çok büyük. Söndürülse dahi, binanın oturulamaz, kul-lanılamaz hale gelme riski artıyor. Bina çökecek. Herkes de altında kalacak. Sonra, yenisini kimler-le nasıl inşa edeceğiz?

Bunu söylüyoruz.

***

Hep aynı ezber:

“Bu iktidarı Cemaat başımıza bela etti. Her şeyi beraber yaptılar. Ülkeyi birlikte yıktılar. Beter ol-sunlar.”

Cemaat’in seçmen gücünün ne olduğunu, 2014 ve 2015’te yapılan dört seçim gösterdi.

Bürokrasi, iş dünyası, medya gücünün de abartıl-mayacak kadar sınırlı olduğu ortaya çıktı.

Bir iktidarı iş başına getirip orada tutacak bir güç değil, anca takviye olabilir.

***

“Ülkeyi Cemaat’le Erdoğan birlikte yıktı” diyorsunuz.

Geriye doğru bakalım.

Ülkenin üçüncü partisinin iki eş baş-kanı, milletvekilleri içeride. Bunu CHP sağlamadı mı?

Rejimi değiştiren, demokrasi ve kuv-vetlerin ayrılığına dair tüm cumhu-riyet kazanımlarını tarihe gömen referandum sandığının bir numaralı sorumlusu kim, MHP değil mi?

Kemal Kılıçdaroğlu ne dedi, yürürken:

“Bilinen, önlenmeyen ve sonuçlarından yararlanı-lan darbeye kontrollü darbe denir.”

Adresi neresi: Erdoğan!

Peki, 15 Temmuz darbesinin “mağduru” aynı Er-doğan’a, 7 Ağustos Yenikapı mitingi ile muazzam destek sunan kim, aynı lider.

Bugün Selahattin Demirtaş başta, tutuklu HDP’liler için “ağlaşan” gazeteciler, son iki senedir kapısını çalmışlar mı?

Erdoğan’ın darbeye dair hikâyesini alıp kabul eden, hatta bunu köpürten kim? Sol-sağ tüm muhalefet partileri, medyanın tamamı, topyekûn bir halk.

7 Haziran 2015’ten sonra AKP ile koalisyon müza-keresi yapan parti hangisi? CHP.

Yine aynı tarihlerde iktidara dört şart ileri süren MHP ne demişti: “Yolsuzluk vakaları 17-25 Aralık kapsamında tekrar ele alınmalı. Cumhurbaşkanı görevini hukuki zeminde sürdürmeli. Kuvvetler ayrılığının muhafazası temel kriterdir, vs.”

Bu şartları koyan, bir sene sonra politikasını 180 derece değiştirip iktidarla fiili koalisyon kuran lider kim? Devlet Bahçeli.

Bundan 6 sene önce, 2011’de siyasi tartışma prog-ramlarını bitiren kanal hangisi? NTV.

Gerekçesi ne: İktidar mensuplarının, rakip partili-ler karşısında zayıf kalması.

2013’ten beri, yani tam dört yıldır, ağır sansür al-tında, Gezi olayları dahil hiçbir toplumsal hadiseyi veremeyen medya grupları hangileri: Doğan, Şa-henk, Ciner, Demirören, topu birden Ankara’ya bağlanmış biat medyası.

2010’dan itibaren dönüşen, dönüştürülen siyase-ti, medyayı, “Cemaat’ten temizlenen” bürokrasiyi, askıya alınan Anayasa’yı, bekleme odasına alınan parlamentoyu, her seçimde adaletten ve demokra-

siden uzaklaşan ülkeyi beraber yaşa-dık.

Bir bölümünü saydığım kişi veya ku-rumlara bir çift laf etmeyeceksin… Hemen her şeyi, yıllar önce tüm mü-esseselerine girilmiş, kadroları tasfi-ye edilmiş bir yapıya ihale edip, son-ra elini yıkayıp çıkacaksın, bu o kadar kolay mı..!

***

Ne diyor Maide suresi 8’inci ayet:

“Bir topluluğa olan kininiz, sizi ada-letten alıkoymasın.”

Gelin görün ki, hiç sıkılmadan bu ayeti yazılarına konuk eden hokkabazlar, katmerli linçten geri dur-muyor, aynı topluluğa kinleri üzerinden infaza de-vam ediyor.

Yarın diyecekler ki:

“Biz gönül verenleri kast etmedik, devlette çalışıp kumpas kuranlardı kastımız.”

Yok kardeşim, kastın bu değildi.

Kinin öyle büyüktü ki, adaletsizliği gördüğün halde, içinden bir şey yapmak gelmedi.

Maide 8’i okudun ama kursağından aşağı inmedi.

Bunu da ben demiyorum. Hadis var:

“Bir takım insanlar zuhur edecek, onlar Kuran’ı okuyacaklar, fakat gırtlaklarından aşağı geçme-yecek” (Buhari).

0311 TEMMUZ 2017 SALI

2. SAYFADAN DEVAMYORUM

Cemaat’in seçmen gücünün

ne olduğunu, 2014 ve 2015’te

yapılan dört seçim gösterdi.Bir iktidarı iş başına getirip

orada tutacak bir güç değil, anca

takviye olabilir.

Page 4: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

2014’ün Aralık ayında gözaltına alınmıştık. Neye rağmen? Dönemin İstanbul Başsavcısı Hadi Salihoğlu’nun yazılı ve sözlü beyanda bulunup “Hakkınızda herhangi bir soruşturma yapılma-maktadır” demesine rağmen. Oysa o açıklama-dan bir gün sonra tantanalı bir gözdağı operas-yonuyla nezarethaneye kapatılmıştık. Demek ki adliye başsavcının da bilemediği bir merkezden yönetiliyordu.

O güne dair anlatılacak çok şey var. Ama birini paylaşmanın zamanı şimdi geldi. Günlerce ne-zarethanede bekletildikten sonra bize dendi ki “Savcı ifade almak için Emniyet’e gelmiş”. Ya-dırgandı bu tavır. Adliye yerine silahların gölge-si altında ifade alınması çok alışılmış bir usul de-ğildi. Neyse...

Akşamüstü bizi nezaretten çıkarıp ifade verece-ğimiz kata götürdüler. Avukatlarımız bekliyor-du. Akşam namazı vakti girince oradaki emniyet görevlisine namaz için bana uygun bir yer gös-termesini istedim. Görevli memur gitti, bir müd-det sonra dönerek “Savcı Bey namazını bitirsin; o seccadeyi size verelim” dedi.

İşte o gün tam kalbimin orta yerine bir ateş düş-tü. Bir nefret uğruna kimi kime kırdırıyorlardı!

Bana, Hidayet Karaca’ya ve daha nice suçsuz in-sana terör suçlaması yapan adam ile aynı secca-deyi kullanacaktım biraz-dan. “İsmi neydi Savcı Bey’in?” diye sordum avukatlara. Adının Fu-zuli olduğunu öğren-dim. Onun adına o kadar üzül-müştüm ki! Kendi ken-dime şöy-

le düşündüm: “Terör gibi büyük bir insanlık su-çuna asla tenezzül etmemiş kişilere terör örgü-tü suçlaması yapan, dünyasını da mahvetmiştir ahiretini de…”

Ben bu düşüncelere dalmış acılar içinde kıvranı-yorken polis memuru bana namaz yerinin müsa-it olduğunu söyledi. Koridorun bir ucuna kadar yürüdük. Bir odaya girdik. Yerde seccade vardı. Biraz önce namaz kılan adamı tahayyül ettim. Ona çok ama çok acıdım. Hangi korkunç baskı ya da hangi yanlış motivasyon insanları bu ka-dar acımasız kılabilirdi? Seccadeye sarılıp ağla-mak geldi içimden…

İfade için içeri girdiğimizde yaptığı sorgudan utanan, sıkılan ama tepeden gelen emrin altın-da ezildiğini hissetmemizi isteyen bir adam var-dı karşımızda. Cevaplarımızı kesmedi, itirazları-mızı makul karşıladı. Adeta “Ne yapayım elim-den gelen bu” der gibiydi. Ne var ki bu kişi daha sonra masum insanların mallarına el konması kurumlarının gasp edilmesi gibi işlemlere imza attı. Ve çok büyük bir vebal aldı. Yazık etti ken-dine…

İlk baştaki mahcubiyeti yargılanmamız sırasın-da hâkimlerde de bizzat müşahede ettim. On-lardan birinin özür dilercesine nazik ve mütevazı bir ses tonuyla “Sizinle başka şartlar al-

tında görüşmeyi çok isterdim” demesini asla unutamam. Belli ki yaptığı işin ne kadar ayıp olduğunu, kanun dışı bir

mecraya doğru sürüklendi-ğini biliyordu. Hayatını ve

her türlü faaliyetini ka-nunların çerçevesinde yapan insanlara terör suçlaması yapmanın ne kadar çirkin bir iş olduğunu yargı men-subu bilmeyecek de kim bilecekti ki!

Bir adam emir ve-riyordu durmadan. “Taşları döşedik” di-yordu utanmadan. Cezalar kesilmesini salık veriyordu yu-

SİZİ MASKELERİNİZ DE KURTARAMAYACAK!

EKREM DUMANLı TR724’E YAZDı

0411 TEMMUZ 2017 SALı YoRUM

Vallahi zulüm zulümdür; dindar da olsan değişmez: dinsiz de olsan değişmez. Başör-tülü de olsan başörtüsüz de olsan zulmün

parçası isen vay haline! Senin inancın bizi ne ilgilendirir. Aslolan adaletten ayrılma-

mak değil midir!

Page 5: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

. SAYFADAN DEVAM

karıdan. Tayinleri terfileri buna bağlamıştı. Yar-gı mensupları ilk defa karşı karşıya kalıyordu bu hukuksuz baskı ile. Yine de değmezdi hukuk kat-liamının parçası olmaya…

Ne acıdır ki ilk dönemde utana sıkıla yapılan hak-sız yargılamalar daha sonra arsızlığa ve kanıksa-maya dönüştü. İlk başta mahcubiyet içinde ya-pılan hukuki hatalar, daha sonra kendi kendine telkinler ve teviller yapılarak bir ucube mantığa doğru evrildi. Yeni bir ‘düşman’ tipi oluşturul-du, yeni bir ‘tehdit’ kavramının arkasına sığınıl-dı, yeni bir ‘hain’ tarifi yapıldı. Bu, yukardan ge-len emirler karşısında ezilip büzülen ama suç ve cezanın hukuki çerçevesini az buçuk bilenler için tevil ve tefsirlerle vicdanlarını rahatlatmak için kendi kendilerine aldatmaca yollar buldu. Ken-dilerinin de ‘İslami bir cemaat ‘ten geldiklerini ayni gözle bakıldığında kendilerine benzer suç-lama yapılacağını görmezden geldiler.

İlk hukuk katliamlarının ar-dından militan savcılar ve hâkimler geldi. Artık ‘başka cemaat’ten gelme kişilere mahsus kalmıyordu zulüm. Perinçek ekibinden ülkücü diye bilenen kişilerin yargı-da kurdukları ‘kızıl elma it-tifakı’ Cemaat ile ilgili bü-tün davaları rayından çı-kardı ve faşist bir yok etme projesine dönüştü. Bu feci yargı cinayetine bir de yeni ortaklar eklendi. Çoğu avu-katlıktan devşirme militan ‘Reisçiler’ savcı koltuğuna oturmaya hâkim cübbesi giymeye başladı.

Tam bu hukuk katliamı yaşanırken bir de araya o korkunç ve planlı darbe girmiş oldu. Militan yar-gı zaten pusuya yatmış bekliyordu. Tek bir ölçü vardı: Reis. Ne anayasanın manası kaldı ne yasa-nın. Mesleğin izzetine onuruna aldırış eden kal-madı ortada. Tek bir amaç vardı artık: Siyasetin emrine girmenin bedeli ödenecek, toplumdaki bütün itirazlar (demokratik bile olsa) yargı yo-luyla ezilip yok edilecekti.

Nitekim öyle de oldu. İşkence açıktan açığa ya-pılır hale geldi, adam kaçırmalar, faili meçhuller hortladı Türkiye’de. Başta toplumun bir bölümü birkaç yıldır karabasan gibi üstüne çöken uğur-suzluğun farkına varamadı. Ne de olsa Cemaate yapılıyordu bütün zulümler. Oysa cemaate ya-pılan zulüm bütün zulümlerin başlangıcıydı. İşin

ucu kendine dokundukça haktan adaletten na-sıl kopabildiğimizi fark etmeye başladı o kitle-ler. Heyhat!

Hukuksuzluğun sinir tanımazlığı azıttıkça toplu-mun her kesiminden yükselen ‘Bu kadar da ol-maz ki!’ serzenişi zalimleri hala rahatsız etmek-te. 15 Temmuz’daki alçak darbenin arkasına da çok saklanamaz hale geldiler. Darbenin önceden bilindiği, hatta planlandığını ispat eden onlarca karine var artık. Soru işaretleri kendi tabanları-na doğru indikçe vaziyeti kurtarma telaşı gözle-niyor zalimlerde.

Geçenlerde basına yansıyan bir fotoğraf iste o çaresizliğin teselli arayışlarıdır. Başörtülü bir ha-nimi gözaltına alan polis de başörtülü. Bu fotoğ-rafı medyaya servis etmelerinin bir nedeni var: “Demek istiyorlar ki bizim zulmümüz başörtü-süne değil; bak gözaltı işlemini yapan kişi de ba-şörtülü.”

Tam bu fotoğrafın yanına Fuzuli Savcı basta olmak üzere diğer ‘muhafazakâr’ savcılar ve hâkimlerin de fotoğrafını koymak gereki-yor. Tepeden gelen hukuk-suz emirlere boyun eğerek milyonlarca insanine hak-kına tecavüz ettiler terö-rist olmayana terörist dedi-ler. Terörle uzaktan yakın-dan ilgisi olmayan masum insanların elleri yakaların-da olmayacak mı? Dünya-dan geçtik gittik diyelim Allah’ın huzuruna çıkıldı-ğında bu insanların sebep olduğu mahkumiyetlere,

mal gasbına, can kaybına, işkence ayıbına nasıl bir izah getirecekler.

Dindarmışlar!

Vallahi zulüm zulümdür; dindar da olsan değiş-mez: dinsiz de olsan değişmez. Başörtülü de ol-san başörtüsüz de olsan zulmün parçası isen vay haline! Senin inancın bizi ne ilgilendirir. Aslolan adaletten ayrılmamak değil midir!

Yazıklar olsun adalet dağıtmakla yükümlü oldu-ğu halde zulmün aracı olanlara…

Ve sana!

En çok sana! Yazıklar olsun ki beş on günlük dün-yanın bir kaç günlük iktidarı için insanları insan-lara kırdırdın. Haset ve nefretinin altında ezildin…

0504

11 TEMMUZ 2017 SALı YoRUM

Başta toplumun bir bö-lümü birkaç yıldır kara-basan gibi üstüne çöken

uğursuzluğun farkına va-ramadı. Ne de olsa Cema-ate yapılıyordu bütün zu-lümler. Oysa cemaate ya-pılan zulüm bütün zulüm-

lerin başlangıcıydı. İşin ucu kendine dokundukça

haktan adaletten nasıl ko-pabildiğimizi fark etmeye başladı o kitleler. Heyhat!

Page 6: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

Cumhuriyeti Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kı-lıçdaroğlu, Ankara’dan İstanbul’a kadar 432 ki-lometre yürüdü. Saray ve iktidar cenahının tah-fif ve tahkirle karışık sözlerle itibarsızlaştırma-ya çalıştığı 25 günlük Adalet Yürüyüşü’ne halkın teveccühü herkesin ezberini bozacak kadar faz-laydı.

Kılıçdaroğlu’nun 9 Temmuz 2017 Pazar günü İs-tanbul Maltepe Meydanı’nda 2 milyon civarında insana hitaben yaptığı konuşmada tenkit edi-lecek kısımlar da vardı alkışlanacak kısımlar da. CHP lideri, Saray’da kotarılan bazı tanımları ay-nen kullanması haricinde kuşatıcı olduğu kadar demokrasi, çok seslilik ve hukuk devleti namına umut verici bir çerçeve vaat etti. Türkiye’de bas-kı ve zulümlerin istinat noktası olan korku du-varlarını yıkacaklarını belirtti ve adalet yürüyü-şü için ‘milat’ ifadesini kullandı. Ana muhalefet partisi bundan böyle sivil, örgütlü ve demokra-tik direniş için sokağı daha fazla kullanacak.

SARAY VE İKTİDAR SARSILDIYürüyüş dünyanın nazarının Türkiye’deki hukuk ihlallerine çevrilmesine katkı sağladığı gibi Saray ve iktidarı derinden sarsmıştır. Alenen bunu itiraf etmeyecekler elbette. Mamafih Adalet ve Kalkın-ma Partisi (AKP) lideri, Reis-i Cumhur Recep Tay-yip Erdoğan ile diğer iktidar sözcülerinin verdi-ği cevapların satır aralarında buram buram tedir-ginlik kokuyor. Demokrasi ve adalet için yollara düşmeyi ve miting tertip edilmesini, ‘halkı anar-şizme davet etmek’ diye itham edenler, ayakları-nın altındaki zeminin kaydığının farkında.

TÜSİAD’IN SON DAKİKA MESAJIKemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Maltepe’de kürsü-de konuşurken herkesin dikkatini çeken bir twe-et atıldı. Tweet, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Erol Bilecik’in hesa-bından paylaşıldı. Bilecik, Kılıçdaroğlu’nun ko-nuşmasını, “Çok sade, çok net ve çok masum. Üstelik küçük harflerle ifade edildiğinde daha

TÜSİAD Son DAkİkADA meyDAnA çıkTı

SemİH ARDıç[email protected]

0611 Temmuz 2017 SAlı HABeR yoRum

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşü ve mitingi için yolladığı mektuba cevap vermeyen

TÜSİAD’ın Başkanı Erol Bilecik İstanbul Maltepe Mitingi esnasında ‘adalet’ tweeti attı.

Page 7: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

. SAYFADAN DEVAM

etkili...” diye niteledi. Tweet’in sonundaki cüm-le daha manidardı: “Siyasî parti gözetmeksiniz herkese #adalet.”

Geçen hafta CHP’nin hem yürüyüş hem de Mal-tepe mitingi için yolladığı mektuba verdiği şifahî ce-vapta ‘teşekkür ederiz’ de-mekle iktifa eden TÜSİAD içinde bu mevzu enine bo-yuna müzakere edildi. Bazı isimler yürüyüşe olmasa da mitinge temsilci gönderile-bileceğini belirtse de ekse-riyet davete icabet edilme-si halinde TÜSİAD’ın yeni-den Saray’ın hışmına uğra-yacağını belirtti.

ALINAN KARAR: SESSİZ KALACAĞIZAlınan karar da aynı min-valdeydi: Adalet yürüyü-şü ve mitingi için herhangi bir mütalaa, kanaat açık-lanmayacak. Yönetim ses-sizliğini muhafaza edecek. TÜSİAD gibi iş âleminden davetli diğer oda, bor-sa, dernek ve konfederas-yonlar da adalet için yürü-meyi göze alamadı. Türki-ye Odalar ve Borsalar Bir-liği (TOBB), Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfede-rasyonu (TESK) ve Müsta-kil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) ‘iş âlemi meşgul, gelemez’ tespi-timde beni haklı çıkardı.

NİÇİN O TWEET ATILDI?TÜSİAD Başkanı Erol Bilecek’in son dakikada herkesi şaşırtan hamlesine gelince… Pazarte-si günü o tweet’in izini sürdüm. TÜSİAD cena-hında tweet’ten mütevellit yüreği ağzına gelen bazı isimler olsa da kahir ekseriyet memnuniye-tini izhar ediyor. Hatta bazıları, “Adalet ve hukuk talebinden kim, niye rahatsız olur ki! Başkan ga-yet güzel ifade etmiş” ifadeleriyle Erol Bilecik’e desteklediğini saklamıyor.

TÜSİAD Başkanı tweeti atmadan evvel müşa-

virleri ve yönetim kurulundan bir-iki isimle te-lefonda istişare etmiş. Gazetecilerin tutuklan-masından şirketlere el konulmasına kadar rutin hale gelen hukuk ihlallerine etkili biçimde itiraz edilmemesinin TÜSİAD’ın itibarına zarar verdi-

ği kanaati ağır basmış ve Kılıçdaroğlu konuşurken ‘adalet’ vurgusu ile atılacak tweetin sokaktaki hissiyata tercüman olacağında mu-tabık kalınmış.

TÜSİAD, ADALET TRENİ-NE BİNDİ Mİ?Son dakikaya kadar bek-leyen büyük patronla-rın bu tavrı, ‘adalet treni-ne son anda binmek mi ya da idare-i maslahattan iba-ret bir popülizm mi? Her şey çok sıcak. Hal-i hazır-da hüküm vermek hata-lı olur. Adalet arayışı sürer-ken TÜSİAD’ın atacağı di-ğer adımlar o tweet’in ne maksatla atıldığını anlama-mıza yardımcı olabilir.

Ezcümle demokrasinin tek adamın lütfü gibi telakki edildiği Yeni Türkiye’de bas-kılara, haksızlıklara ve OHAL zorbalığına karşı bütün de-mokratlar için ittifak etmek-ten başka çıkış yolu kalma-dı. Müşahhas adım, beyan ve tavırların hiç birini tahfif etme lüksümüz yok.

CESARET DE BULAŞICIDIRBunun içindir ki ‘İş dünyası meşgul, gelemez’ baş-lıklı (http://www.tr724.com/is-alemi-mesgul-gelemez-haber-analiz-semih-ardic/) makalede geçen Saray dalkavuklarının arasından TÜSİAD’ı da Başkanı Erol Bilecik’in ismini de o kısa ve ma-nidar tweetin hatırına çıkarıyorum. Bu kadarcık da olsa cesaret edip meydana çıktılar ya gerisini Saray’daki zat ve avenesi düşünsün.

Korkaklık nasıl bulaşıcı ise cesaret de bulaşıcıdır. Adalet yürüyüşü bu iyi huylu hasleti daha fazla insana bulaştırmıştır. Emeği geçenleri demokra-si tarihi şükranla yad edecek.

0706

11 Temmuz 2017 SAlı HABeR yoRum

Korkaklık nasıl bulaşıcı ise cesaret de bulaşıcıdır.

Adalet yürüyüşü bu iyi huylu hasleti daha faz-

la insana bulaştırmıştır. Emeği geçenleri demok-rasi tarihi şükranla yad

edecek.

Son dakikaya kadar bek-leyen büyük patronların bu tavrı, ‘adalet trenine son anda binmek mi ya da idare-i maslahattan ibaret bir popülizm mi?

Her şey çok sıcak.

Page 8: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

İslam medeniyetinin Batı karşısında gerilemesi ticareti ve ticari yolları, pazarları Batılılara kap-tırması ticaret/bilim/sanatta kendisini yenileye-memesiyle doğrudan ilgilidir. Coğrafi keşifler-le Avrupalılar yeni ticari kanallar yollar keşfet-ti, ticaretin yönünü, niteliğini değiştirdiler. Müs-lümanlar ise dünyadaki ticaret ağından koptu-lar. Avrupa’da yetişen yeni, atılımcı tüccar sını-fı batı kalkınmasının lokomotifi oldu. Osmanlı ise hâkimiyet alanlarını sadece askeri güçle koruma-ya çalıştı. Öte yandan Müslüman unsurlar asker-lik ve memuriyetle meşgul olurken, ticaret, ze-naat, sanat bütünüyle gayrı Müslimlerin kontro-lüne geçti. Müslümanlar servet kaynaklarından ve ticaret imkânlarından mahrum kaldılar. Ka-pitülasyonlarla birlikte İslam coğrafyası Batının pazarı haline geldi; pek çoğu işgale uğradı, sö-mürgeleştirildi.

Oysa ticaret İslam’ın teşvik ettiği bir alandı. İlk Müslümanların pek çoğu tüccardı. Resûlüllah (sav): “Rızk’ın onda dokuzu ticarettedir” “Doğ-ru olan tacir kıyamet günü Arş-ı A’la’nın gölgesi altındadır.” “Kişinin yediği yemeğin en helali, el emeği ve meşru alışverişten elde ettiği kazanç-tır” buyurarak ticarete teşvik etmiştir.

Bu teşvikleri müteakip hicret ve ticaret birbirini tamamlan bir bütünün iki parçası olmuştur. Tica-ret Müslümanlar dünyevi kazanc yanında bir teb-

liğ aracı olmuştur. Asrı Saadet’i müteakip asırlar-da İslam, Endenozya’dan Güney Afrika uçlarına kadar uzanan sahiller boyunca Müslüman tüc-carlar tarafından yayılmıştı. Selçuklu dönemin-de ticarete büyük önem verilmekte, kervansaray-lar yapılmakta, tüccarlara önemli imkânlar ve ko-laylık sunulmaktaydı. Osmanlı döneminde Müslü-man halk daha ziyade tarıma, askerliğe ve memu-riyete rağbet etmiştir. Bu durum Müslümanları ti-caretten uzaklaştırmış, fakirliğe duçar etmiştir.

Bediüzzaman medeniyetin marifet, sanat ve ti-caret üzerinde gelişip yükseldiğini ifade etmek-tedir. “Medeniyet neyle kaimdir?” sorusuna: “marifet ve sanat ve ticaretle” cevabını vermek-tedir. Bediüzzaman Osmanlı döneminde Müslü-man unsurların ticaretten uzak kalıp memuri-yet ve askerlikte istihdam olunmalarının Müslü-manların aleyhine olduğunu, bu durumun: “Nes-len ve serveten tedennîmize ve gayr-ı müslimle-rin terakkisine” sebep olduğunu belirtmektedir. Müslüman unsurların memur olması ve askere gitmesi nedeniyle nüfuslarının artmadığı, gayrı Müslimlerin ticaretle meşgul olarak hem nüfus-larını, hem de zenginliklerini artırdığını, bunun ise birkaç asır içinde nüfus dengelerinde değiş-melere neden olduğunu ifade etmektedir. Tica-rette ve sanatta gayrı Müslimlerin aktif, etkin ol-ması Müslüman unsurları ekonomik olarak zayıf-latmıştır. Kapitülasyonlar sonrası azınlıkların ba-

ZORUNLU HİCRET VEYENİ TİCARET KAPILARI!

MAHMUT AKPINAR

0811 TEMMUZ 2017 sALI YORUM

Page 9: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

. SAYFADAN DEVAM

tılı tüccarların ortağı/acentesi olması yerli üre-timin ölmesine ve devletin iktisaden çöküşüne neden olmuştur.

GİrİşİMcİlİk vE İşBİrlİğİ kAlkınMAnın, ZEnGİnlİğİn MoToru!Bediüzzaman Müslümanların yeniden ayağa kalkabilmesi için iki şeye vurgu yapmaktadır: Teşebbüsü şahsi ve teşriki mesai. Yani girişim-cilik ve işbirliği! Bireysel çalışma kadar işbirli-ği önemlidir. Zira işbirliği ve ortak çalışma ve-rimliliği artırmaktadır. Bediüzzaman bunu müş-terek dikiş iğnesi üreten adamlar örneği ile açık-lamaktadır. On adam dikiş iğnesini ayrı ayrı yap-tığında kişi başına üç iğne düşerken teşrikül me-sai düsturuyla birleştiklerinde ve işbölümü yap-tıklarında her birine günde üç yüz iğne düşmek-tedir. Günümüzde ticaret ve üretimde girişimci-lik kadar doğru ortaklıklar kurma, müşterek ça-lışma, hatta şirket evlilikleri önem kazanmıştır. Benzer sektörlerdeki insanların beraber iş yap-maları üretimi ve rekabet şansını artırmakta, ma-liyeti düşürmektedir.

Bediüzzaman İhlas Risalesinde teşrikü’l-mesâi, iştirak-i a’mâl (ortak çalışma ve işlerde, çalışma-larda ortaklık) düsturlarına dikkati çeker. İştiraki emval (ticari ortaklık) düsturunun, zararsız ama büyük faydaları olduğunu ifade eder. Bu örnek-lerin dünyevi işler ve çalışmalar için de geçerli olduğu muhakkaktır. Bir örnekle gazyağı üzerin-den dört beş adamın kiminin gazı, kiminin lamba-yı kiminin fitili, kiminin şişeyi getirerek herkesin eksik malzemelerle tam bir gaz lambasına ma-lik olacağını ve ondan yararlanabileceğini söyler. Aslında bu yaklaşım Müslüman toplumlarda var olan sermaye kıtlığına çözüm olabilecek, ser-maye ortaklıklarına teşvik olacak mahiyette-dir. Sosyal hayatta ve ekonomik dünyada ye-terli sermayeye, tecrübeye veya teşebbüs gü-cüne sahip olmayan esnaflar kimi tecrübesi-ni, kimi sermayesini, kimi girişimciliğini ve di-namizmini ortaya koyarak güçlü ve büyük şir-ketler, sosyal ve kültürel oluşumlar kurabilir-ler. Böylece herkes kazanabilir, daha güçlü ya-pılar, kurumlar oluşturulabilir. Bunun için giri-şimcilik ve cesaret yanında “sırrı uhuvvet ve sırrı tesanüte” (kardeşlik ve birliktelik sırrına) uygun hareket edilmesi önemlidir. Bediüzzaman büyük servet güç elde etmek için ehli dünyanın, ehli si-yasetin iştiraki emvali (mal ortaklığını) kendile-rine rehber edindiğinden bahseder. Böylece ha-rika bir kuvvet ve menfaat elde ettiklerini, ortak-lıklar vesilesiyle her birisinin ortaklığın tamamı-na malik hükmünde olduklarını söyler.

Sünuhat adlı eserinde Batı medeniyetinin nasıl geliştiğini ve bu hale geldiğini anlatırken Batı’nın Avrupa’da sıkışmışlığından kaynaklanan ihtiya-cın onu sanata, meraka ve ilme yönelttiğini söy-ler. Batı medeniyetinin inkişafı üzerinden günü-müze ve İslam toplumlarına da bakan genel çı-karımlarda bulunur.

“Evet, fikr-i san’at, meyl-i mârifet, kesretten çı-kar. ..tearüf ticareti, teavün iştirak-i mesaiyi in-taç ettikleri gibi, temas dahi telâhuk-u efkârı, re-kabet de müsâbakatı tevlit ederler.”

Tanışmanın ticareti artıracağını, yardımlaşmanın ortak çalışmayı doğuracağını, temasın yeni dü-şünceyi güçlendirip geliştireceğini, rekabetin ise yarışmayı ortaya çıkaracağını söylemektedir. Bir yönüyle ticari açıdan tanışma mekânları olan fu-arlara, yardımlaşma ile yeni güçlü ortaklıkların kurulmasına ve niteliği ve yarışmayı artıran re-kabetçi ortamlara dikkati çekmektedir. Temas ve tanışmanın fikri açılımlara gelişmelere kaynak-lık etmesi çerçevesinde ilmi açıdan yeni fikirlerin paylaşılıp geliştirildiği, olgunlaştırıldığı ilmi top-lantılara, panellere, konferanslara da vurgu ya-pılmaktadır.

Hizmet insanları memuruyla, tüccarıyla, eğitim-cisiyle Anadoluya sıkışıp kalmış, dünyaya yete-rince açılamamışlardı. 15 Temmuz ve sonrası ya-şananlar birileri için zulüm aracı olsa da kader planında eğitimli, nitelikli, dürüst, başarılı Ana-dolu insanının dünyaya iyice yayılmasına vesile oldu. Müslümanlar ticaretten koptu, dünyadan koptu ve gerilemeye başladı. Yaşanan zorunlu Hicret Müslümanların ticareti yeniden keşfetme-sine yardımcı olabilir. Hicret ve gidilen ülkelerin şartları sadece esanafı değil, memurları, öğret-menleri de ticarete zorluyor. Eğer ticari kanallar girişimcilik ve işbirliği ile değerlendirilebilir, in-sanlarımız ticari hayata yönebilirlerse Asrı Saa-det sonrası tebliğin ticaret marifetiyle ve tüccar-lar desteğinde yapıldığı gibi bir dönem daha ya-şanabilir. Zira hicret ve ticaret birbirine çok yakın ve birbirini besleyen, gerektiren kavramlar.

Yurdundan sürülen, zulme maruz kalan insanlar için Zorunlu Hicret ticarete ve tebliğe dair yeni kapılar açıyor. Dünyaya dağılan Hizmet insanla-rı ticareti, iletişimi, eğitimi, sosyal faaliyetleri ye-niden tanımlayıp globalleşebilir. Sınırsız, engel-siz işbirlikleri, ortaklıklar kurabilirler. İnternet or-tamı online eğitim, online ticaret her alanda bü-yük imkanlar sunuyor.

0908

11 TEMMUZ 2017 sALI YORUM

Page 10: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

10 HABER YORUM

GELELIM CAMIA içerisinden ulaşan tepkilere…

Benim için bu yazı dizisinin en özel tarafı burası. Tahminlerimin ve beklentilerimin aksine, çok çok olumlu bir reaksiyonla karşılaştım. Bana doğru-dan ulaşan tepkilerin neredeyse tamamı destek-ler ve teşvik eder mahiyetteydi. Hizmet Hareketi içerisinden tanıdığım, tanımadığım bir çok kişi bana yüz yüze, telefonla, e-postayla, mesajlar-la yorumlarını ilettiler. Bunların bir bölümü ka-muoyunca da tanınan, bilinen insanlardı. Genel olarak bu yorumları şu şekilde özetleyebilirim: “Böyle bir yazıya ihtiyaç vardı. Bu sorular hepi-mizin kafasında vardı ama hiç kimse soramıyor-du. Hepimize tercüman oldun. Birilerinin bu so-rulara cevap vermesi gerek. Ne olduğunu bilmek istiyoruz. Aramızda hainler varsa niye deşifre edilmiyor? Niye hesap sormuyoruz? Kimsenin Hizmet’e böyle bir leke sürmeye hakkı yok.”

Olumsuz yaklaşımlar ise az miktardaydı. Hep üçüncü kişiler üzerinden ve dolaylı bir şekilde ulaştırılan tepkilerdi bunlar. Ancak belirtmem gerekir ki, sıradan insanlar değillerdi. Anladığım

kadarıyla belli konumları elinde tutan, sözü din-lenir ‘ağır abiler’di.

Üzücü olan şuydu ki, dizinin içeriğiyle ilgili somut bir itiraz yerine bu yazıları neden yazdığımla il-gilenen reaksiyonlardı genellikle. Ekseriyetle de “Şimdi bunun zamanı mı?”, “Niye düşmana mal-zeme veriliyor?”, “Ahmet Dönmez ne yapmaya çalışıyor?” soruları etrafında yoğunlaşıyordu. Başlarken ‘hain’, ‘kozmik’ gibi etiketlerle yafta-lanmayı, bel altı vuruşları göze almıştım. Tek tük de olsa bunlar da olmadı değil. Fakat cevap ver-meyi bile abes görüyorum.

BU SÜREÇ, URLARDAN KURTULMADAN BITMEYECEKAncak zamanlama ile ilgili eleştirilere bir cevap vermek isterim: Hani herkes soruyor ya, ‘Bu sü-reç ne zaman bitecek?’ diye… Bana göre cemaat kendi içerisinde bu sorgulamayı sağlıklı bir şekil-de yapmadan, arınmadan, urlarından kurtulma-dan, hastalıklarını tedavi etmeden bitmeyecek. Bu benim düşüncem. İtiraz edenler kendi zavi-yelerinden farklı değerlendirmeler sunabilirler.

Yazı dizisine Cemaatten ne tepkiler aldım? [2]

Tahminlerimin ve beklentilerimin aksine, çok çok olumlu bir reaksiyonla karşılaştım. Bana doğrudan ulaşan tepkilerin neredeyse tamamı destekler ve teşvik eder mahiyetteydi.

11 TEMMUZ 2017 SALI

AFPAHMET DÖNMEZ [email protected] @AhmettDonmez

Page 11: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

Bu sorgulama için erken değil; geç bile kalındı. Eğer en geç 10 yıl önce gerekli neşter vurulsay-dı, çok büyük ihtimalle, bugün cemaati bir nefret objesine dönüştüren hataların bir çoğu yapılmayacaktı. Her akl-ı selim sahibini, bugün cemaati 15 Temmuz komplosuna bulaştıran insanların geçmişte daha başka neler yapmış olabileceklerini sorgulamaya davet ediyorum. Ve, bu insanlar ya da bu insanları üreten ‘hastalıklar’ tedavi edilmeden bu sürecin bitmesi halin-de neler olacağını da… Bana göre; kendilerine ‘ilahi bir tasdik’ almış, yaptıkları her şey kader tarafından onaylanmış ve Kadir-i Mutlak tara-fından cevaz verilmiş gibi sunacak-lar neticeyi. Eskisinden daha per-vasız bir şekilde aynı yöntemlere devam edecekler. Doğal olarak da cemaatin başı, 15 Temmuz’a benzer belalardan bir türlü kurtulamaya-cak.

90’lı yıllarda Cem Karaca’ları, Barış Manço’ları, Bülent Ecevit’leri kendine hayran bırakan bu Ha-reket, nasıl oldu da 20 yıl sonra en yakın mütte-fiklerini bile kendisini savunamaz hale getirdi? İstediğiniz kadar başkalarını suçlayabilirsiniz! İs-tediğiniz kadar gölgeleri yumruklayabilirsiniz!

Bugün en ılımlı insanlar bile AKP’yi eleştirecek-ken söze önce cemaate küfrederek başlıyorsa, önünüzde iki seçenek var: Ya siz de onlara “küf-redersiniz” ya da şapkayı önünüze koyar düşü-nürsünüz.

Burada artık kastım ve hedefim 15 Temmuz de-ğil. O tuzak - ya da kumpas, ne derseniz deyin- sadece bir sonuç.

“Ne yani, bütün bu zulümleri hak ettiğimizi mi iddia ediyorsun?” diye tepki gösterecekler için şu parantezi açmayı da zaruri görüyorum: Bun-ları, AKP’nin ve başındaki despotun insanlıktan çıkmış hallerinden, vahşi zulümlerinden, Nem-rutluklarından bağımsız olarak söylüyorum. Bu onların hesabı… ya da meselesi… Onlar düşün-sün. Hizmet Hareketi başkaları için değil, evvela kendisi için bu kemoterapiyi başlatmak zorunda.

Arınma… Daha geç olmadan… Yarın değil; bugün…

AKP ÖRNEĞİ DERS OLMALIŞöyle bir metafor yapıyorum; yolda size TIR çarp-

mış, çoğu kemikleriniz kırık, hayati fonksiyon-larınızı yerine getirmekte güçlük çekiyorsunuz, yoğun bakımdasınız ama ‘Hayır ben şimdi teda-

vi olmak istemiyorum. Hele bir eve çıkayım, biraz zaman geçsin, öyle…’ diyorsunuz.

“Bu sorgulamaların şimdi zamanı değil. Hele bir süreç bitsin, şu belayı atlatalım, ondan sonra her türlü he-saplaşma olacak” demek, bununla aynı şey bence.

Haydi diyelim ki bu tür analojiler-le başkaları da tam tersi yönden benzetmeler yapabilir. Ben güncel olması açısından ve biraz da me-seleyi vulgarize etmek maksadıy-la başka somut bir örnek vereyim; geçenlerde AKP’nin kurucularından Ersönmez Yarbay, “Abdullah Gül’ü de Bülent Arınç’ı da ‘tek adamlığa’ karşı uyardım. Ancak onlar, ‘Şimdi

parti içinde görüş ayrılığı zamanı değil, birlik be-raberlik zamanı. Bunların zamanı değil’ diyerek sustular.” dedi. Bu örneğin ana fikri ‘tek adamlık’ uyarısı değil. Zamanlama ile ilgili, biraz da ‘te’dib edici’ cevap…

Niyeyse bu ülkede hiç bir şeyin hiç bir vakit, ‘tam zamanı’ olmuyor. Hep daha acil, daha ehemmi-yetli, daha hayati bir neden vardır diğerini ötele-mek ya da ertelemek için… Ve ne yazık ki o bek-lenen zaman da hiç bir zaman gelmiyor. Daha doğrusu geliyor da ‘iş işten geçtiği zaman’ olu-yor o an… Abdullah Gül’ün de Bülent Arınç’ın da artık yeterince zamanı var; bol bol düşünebilirler, ‘nerede hata yaptık’ diye… Fakat kime ne faydası var artık? Bugün anlaşılıyor ki, o günün en mü-him meselesi buymuş.

Bazen sizin detay gibi gördüğünüz bir mevzu, aslında varoluşsal bir problem haline gelmiştir de haberiniz yoktur.

BİR KİŞİNİN ELE GEÇİRİLMESİYLE KOCA CAMİAYI UÇURUMA SÜRÜKLEYEBİLEN ZAAFİYET SORGULANMAYACAK MI?İçlerinden bir tanesinin devşirilmesi halinde, 40 yıldır emek verilen bir insanlık hareketinin bir gecede silahlı terör örgütü olarak yaftalanma-sına yetecek bir yanlışa imza attırılabiliyorsa, o mekanizmayı sorgulamak gerekmez mi?

Kimdir bu ‘hainler ya da devşirmeler? İlkin bir

11 HABER YORUM11 TEMMUZ 2017 SALI

10. SAYFADAN DEVAM

Bugün en ılımlı insanlar

bile AKP’yi eleştirecekken

söze önce cemaate

küfrederek başlıyorsa,

önünüzde iki seçenek var: Ya

siz de onlara “küfredersiniz” ya da şapkayı

önünüze koyar düşünürsünüz.

Page 12: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

hücrede başlayan kanser, daha sonra nasıl bütün vücuda yayılıyorsa; hala daha ‘Şimdi zamanı de-ğil’ demenin kime, ne faydası var? Daha ne ola-cak ki? Ailelerle beraber 1 milyona yakın insan doğrudan bedel ödüyor. Dolaylı olarak mağduriyet yaşayanlarla sayı kaçı buluyor, hesap edin.

Bu vakıanın ilahi hikmet boyut-ları muhakkak vardır. Asr-ı Saa-det’ten örneklerle de bir takım cevaplar verilebilir. Veriliyor da zaten.

Fakat ben bir gazeteci olarak somut olgular üzerinden sorular sormak zorundayım.

Birileri, “Hocaefendi’nin talima-tı” diyerek bu askerleri darbe tu-zağına mı düşürdü? Öyleyse kim bu birileri? Adil Öksüz kimdir me-sela? Neden herkesi tatmin edi-ci, soru işaretlerini izale edici bir cevap verilmiyor? Bu suskunluk gizli bir ‘kabul’ ya da ‘özgüven-sizlik’ anlamına gelmeyecek mi? Ve bu ‘angaje elemanlar’, 15 Temmuz’dan önce de sahne aldılar mı? Tabanın, ‘cemaatin tavrı’ zannettiği kaç olay aslında bu tiplerin kotardığı işlerdi kim bilir. Bugün camianın üzerine yapışan ayıplardan kaçında bu kişilerin dahli vardı aca-ba?

CEMAATİN GELECEĞİNİ, TABANA VERECEĞİ CEVAPLAR BELİRLEYECEKSusarak, duymazdan-görmezden gelerek geçiş-tirilecek sorular değil bunlar. Bugün Türkiye’nin tamamında cemaat bir sevimsizlik nesnesine dönüşmüş durumda. Ters yönde giderken, “Ne birisi, hepisi hepisi” diyen Temel durumuna düş-meyi kendine nasıl yakıştırabilir Hizmet? Evet, bunda hırsız bir idarenin iftiraları, yalanları etkili oldu. Evet milletin belli bir bölümünün vefasız-lığının, cehaletinin, hırsızlığa teşne olmasının ve hatta nankörlüğünün de etkisi var. Bunları inkar ediyor değilim. Ancak sadece bir suçlama ile bu süreçten sağlıklı bir şekilde çıkılabilir mi sorusu-nu da sormam gerek.

Görebildiğim kadarıyla cemaat, belli bir süre daha susacak. Çünkü 15 Temmuz’da ne olduğu-nu cemaatin kendisi de henüz anlayabilmiş de-ğil. “Bu işi Allah çözecek. Bu oyunu biz kurmadık ki biz açıklayalım. Erdoğan bir oyun oynadı. İçe-

riden de bu oyuna gizli bir şekilde dahil olanlar oldu. Ve maalesef Hizmet bu oyunu da içerideki gizli oyuncuları da fark edemedi. Halen de tam olarak anlayabilmiş, çözebilmiş değiliz. Çünkü

kurgulayan, planlayan biz de-ğiliz. Dolayısıyla sorulara cevap vermesi gerekenler de bu oyunu oynayanlardır” şeklinde özetle-nebilecek bir yaklaşım söz ko-nusu. Haliyle bu kadar şiddetli ve acımasız bir savaşın ortasın-da bunların tartışılmasının mü-nasebetsiz olacağı, musibeti iki-leteceği ve ‘kuvve-i maneviyeyi’ kıracağı düşünülüyor. Bu kara sürecin bitimiyle beraber bir he-saplaşmanın olacağı ve herkesin eteğindeki taşı dökeceği vaat ediliyor.

Ancak bir yandan da cemaatin kendi tabanının, “Biz 15 Tem-muz’un neresindeyiz?” diye sor-duğu, herkesin beynini kemiren bu sorulara bir cevap bulmaya çalıştığı da aşikâr.

Yazı dizisine gelen tepkilerden anladığım şu; ca-mianın kahir ekseriyeti sorumluların hesap ver-mesini istiyor.

Bu tepkiler benim için de yeni bir durum, yeni bir tecrübe. Zihnimde ve ruhumda yepyeni menfezler açan, ümidimi artıran, heyecanlan-dıran bir olgu. Birilerinin zannettiği ya da iddia ettiği gibi; robotlardan oluşan, sorgulamayan, yukarıdan ne gelirse harfiyen ona uyan bir mankurtlar topluluğu yok ortada. Bu insanlar, hiç bir ‘abinin’ kara kaşı-kara gözü için bu yo-lun yolcuları değiller. İnançlarını, mefkuresini, yöntemlerini, söylemini paylaştığı ölçüde bu yolu yürüyen; yanlış yapıldığında itiraz eden; sorumlulardan hesap sorulmasını isteyen; de-ğilse kendi inandığı yolda tek başına da olsa yürümeye hazır; Türkiye’nin en okumuş, deği-şimlere en açık, dünya ile entegre, kendini en çabuk yenileyebilen ve adapte edebilen top-luluğu burası.

Ve ‘burası’ bir şey söylüyor! Cevap istiyor. Yeni bir süreç var artık. İşte sözünü ettiğim dip dalga bu.

Sürecin nasıl biteceğini ve cemaatin geleceğini, bu dip dalgaya verilecek cevap belirleyecek.

12 HABER YORUM11 TEMMUZ 2017 SALI

11. SAYFADAN DEVAM

Susarak, duymazdan-

görmezden gelerek geçiştirilecek

sorular değil bunlar. Bugün Türkiye’nin tamamında cemaat

bir sevimsizlik nesnesine dönüşmüş

durumda. Ters yönde giderken, “Ne birisi, hepisi

hepisi” diyen Temel durumuna düşmeyi kendine

nasıl yakıştırabilir Hizmet?

Page 13: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

Tarih kitapları geçmişe, bugünü şekillendiren geçmişteki olaylara dair çok şeyler anlatır. An-cak, tarih kitaplarında bildiğimiz anlamda in-san pek olmaz. Daha doğrusu insanı insan kı-lan hisler, duygular, acılar, sevinçler, korkular, kaygılar, coşkular, zaaflar, sevgi, öfke ve nefret vesaire bulunmaz... Ancak his ve duygularıyla, kaygı ve cesaretleriyle, sevinç ve kederleriyle insan olabilen insanın izine nadiren rastlanan tarih kitapları bu açıdan eksiktir.

Tarih kitaplarının bu eksiğini tarihi romanlar ve varsa o dönemin içinden yazılan hikayeler, şi-irler, denemeler tamamlar. Mesela nüfus mü-badelesini tarih kitapları yazar yazmasına ama aynı nüfus mübadelesini bir de sanatçı/ede-biyatçı/romancı/şair gözünden okumak bam-başka bir şeydir. Tarih kitaplarından nüfus mü-badelesinin ne zaman olduğunu, hangi şehirle-ri ve kaç kişiyi etkilediğini öğrenmek mümkün-dür. Ama o mübadele sırasında yaşanan acıla-rı, özlemleri, insan olmaya has umutları, bek-lentileri, korku ve endişeleri o kitaplardan an-layamazsınız. Onun için Yaşar Kemal gibi müt-hiş bir kabiliyetin elini taşın altına sokması, nü-fus mübadelesinin mağdurlarını ete kemiğe büründürmesi, onları umut, sevinç, korku ve kaygılarla donatması ve nihayet tarihin büyük ölçüde görmezden geldiği gerçek insanlar ola-rak önümüze koyması gerekir.

YAŞAR KEMALLER, AHMET ALTANLAR MİLLE-TİN ONURUDURTarihin akışını değiştiren olaylara insanı dahil eden roman ve benzeri edebi eserler, sırf yük-lendiği bu misyon açısından dahi olsa, çok kıy-metlidir. Merak edilen tarihi bir olay, dönem ya da karakter, sanat ve edebiyatın, roman, şiir ve hikayelerin hakkında söylediklerine kulak veril-meden tam ve doğru anlaşılamaz. Onun içindir ki, şu an müthiş bir yobazlaşmanın ve paçoz-laşmanın hükümferma olduğu Türkiye’de itilip kakılsalar, horlanıp zindanlara atılsalar da ede-biyat, yazı ve sanat insanları kıymetlerinden bir şey kaybetmez. Yine onun içindir ki, Yaşar Ke-

maller, Ahmet Altanlar, Orhan Pamuklar vesai-re içinden çıktıkları, dilini ve kültürünü zirvele-re taşıdıkları milletin onurudurlar, şerefidirler.

Kaldı ki, eski ya da yeni her roman, her edebi yazı bize ve bugüne dair de bir şeyler söyler. Bin yıllık Şehname ve eski Hint söylencelerinin çok şeyler söylediği gibi. İşte Yaşar Kemal’in ikonik İnce Memed’i de böyle bir eser. İnce

Kontrollü muhalefetAbdi AğA ve TopAl Ali

Akif UmUT AvAz [email protected]

1311 TemmUz 2017 sAlI yorUm

Yaşar Kemal’in İnce Memed’in de zulme ve adalet-sizliğe isyan edenler kadar, zalimle işbirliği yapan men-faatçi karaktersizler ya da egosu ve şöhreti ile vicdanı arasında kalmasına rağmen zalimin işini kolaylaştırma-ya kendisini mecbur hisseden insan tipleri bir geçit resmi ile önünüzden geçiverir.

Page 14: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

. SAYFADAN DEVAM

Memed’te zulme ve adaletsizliğe isyan edenler kadar, zalimle işbirliği yapan menfaatçi karak-tersizler ya da egosu ve şöhreti ile vicdanı ara-sında kalmasına rağmen zalimin işini kolaylaş-tırmaya kendisini mecbur hisseden insan tiple-ri bir geçit resmi ile önünüzden geçiverir.

KILIÇDAROĞLU, ZULÜM DEVRİ SİYASETİNİN TOPAL ALİ’Sİ Mİ?Romanlardaki karakterler gerçek hayatta-ki şahsiyetlerin bir izdüşümü olduğu gibi ha-len yaşamakta olan şahsiyetler de yer yer ro-manlardaki bazı karakterlerle örtüşür. Mesela, bende nedense hep güçlü bir sempati ile de-rin bir acıma hissini birlikte uyandıran Kemal Kılıçdaroğlu’nun şu son hal ve hareketleri İnce Memed’teki Topal Ali’nin yaşadığı çelişkili duy-gu durumunu ve paradoksal eylemlerini ne ka-dar da çok anımsatıyor.

Hikâyeyi biliyorsunuz... Sevdiği kız Hatçe’nin, sahibi olduğu 5 köyün ahalisini inim inim in-leten zalim ve adaletsiz Abdi Ağa’nın yeğeniyle zorla evlendirilme planla-rı, zaten adaletsizliğe is-yan eden İnce Memed için bardağı taşıran son dam-la olur. Bir gece Hatçe’yle buluşur ve kaçarlar. Aşı-rı yağmurdan dolayı çok ilerleyemez ve köyün dı-şındaki bir kayalığa sığı-nırlar.

Özünde iyi ve vicdan-lı bir insan olan Topal Ali, iz sürmekteki usta-lığı ile meşhurdur. Abdi Ağa, İnce Memed ve Hatçe’nin izlerini bulması için Topal Ali’yi gö-revlendirir. Topal Ali, vicdanı ile menfaatle-rinin, gönülden istediği Mehmed ve Hatçe’ye yardımcı olmak ile “iz sürme ustası” şöhretinin lekelenmemesi arasında derin çelişkiler yaşar. Kalbi zalim Abdi Ağa’nın işini zorlaştırmaktan yanadır ama bedelini göze almakta tereddüt-ler yaşar. Buna rağmen izlerini kolayca buldu-ğu halde köyde epey oyalanarak kaçaklara za-man kazandırmaya çalışır. Ama nihayet bir izin peşine düşer ve Abdi Ağa ile silahlı adamları-nı eliyle koymuş gibi İnce Memed ve Hatçe’nin saklandığı yere götürür. Böylece zaten drama-tik olan İnce Memed ve Hatçe’nin öyküsünün daha bir trajik hale gelmesine yol açar.

Memed silahını çeker, Abdi Ağa ve yeğenini vu-

rur. Yeğeni ölür, Abdi Ağa ise yaralanır. Memed, kılına bir zarar gelmesi durumunda bedelini ağır ödeteceğine dair oradakilere tehditlerde bulu-narak Hatçe’yi köye gönderir ve kendisi dağlara kaçar. Böylece, zulüm ve adaletsizliğe isyanının efsaneleştirdiği bir İnce Memed olur.

GÜNÜMÜZ SİYASETİNİN ABDİ AĞA’SI VE AĞA’NIN DEVLET BAHÇELİLERİAbdi Ağa (Yeşilçam filmlerinde merhum Erol Taş’ın oynadığı karakterlere, günümüz siya-setinde Erdoğan’a tekabül eden bir karakter), kendisine gelir gelmez şeytani bir plan yapar. Memed kaçmıştır ama Hatçe hala köydedir. Adamlarını toplar ve kendisini Memed’in vur-duğunu ama yeğenini öldürenin Hatçe oldu-ğuna dair yalancı şahitlik yapmalarını ister. Bu yönde şahitlik yapmayı kabul edenlere yarı ya-rıya olan hasattaki paylarını 4’te 3’e çıkarma-yı vaat eder. Tüm adamları bu rüşveti ve Abdi Ağa’nın talebini kabul eder (günümüz siyase-

tinde Devlet Bahçeli’nin içinde bulunduğu konuma karşılık gelen durum.) To-pal Ali ise yine vicdanıy-la amansız bir savaşa tu-tuşur. Neticede rüşvet kar-şılığı yalancı şahitliği ka-bul etmediği için Abdi Ağa tarafından köyden sürülür. İftiraya uğrayan Hatçe ise, jandarmalar tarafından tutuklanıp hapse atılır... Uzatmayalım, hikâye de-vam eder ve Topal Ali za-

manla İnce Memed’in en güvendiği adamı olur.

Hemen baştan ifade edelim: Samimiyetle hak, hukuk ve adalet adına edilen her kelime de-ğerli, bu taleplerle atılan her adım kıymetlidir. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’da bir mitingle sonlandırdığı “Adalet Yürüyüşü” de tarihe geçecek değerde önemli bir eylem-dir. Ancak unutulmamalı ki, hak, hukuk ve ada-let gibi evrensel değerlerin kutsiyeti hiçbir ay-rım yapmaksızın herkes için olmasından ile-ri gelir. Herkes için istenmeyen hak, hukuk ve adaletin başka bir tür zulüm, haksızlık, hukuk-suzluk ve adaletsizliğin kapısını sonuna kadar açacağını tahmin etmek için kâhin olmak ge-rekmez.

KILIÇDAROĞLU BİR TOPAL ALİ KADAR BİLE OLAMADI MAALESEF

1413

11 TemmUz 2017 sAlI yorUm

Herkes için istenmeyen hak, hukuk ve adaletin

başka bir tür zulüm, hak-sızlık, hukuksuzluk ve adaletsizliğin kapısını

sonuna kadar açacağını tahmin etmek için kâhin

olmak gerekmez.

Page 15: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

. SAYFADAN DEVAM

Kendi kapısı zorlanıncaya kadar haksızlık-lar, hukuksuzluklar ve adaletsizlikler karşı-sında dilsizmişçesine susan Kılıçdaroğlu’nun bu haklı talepleri dillendirmekte ne kadar geç kaldığı ayrı bir tartışma konusu. Ancak, hem böyle tarihi bir çıkış için olabildiğince geç ka-lıp hem de Topal Ali misali vicdanı ile menfa-atleri; doğru olanı yapmak ile o güne kadar çevresine saldığı şöhretin zedelenmesi en-dişesi, hak ve adalet ara-yışı ile siyasi menfaatleri ya da korkuları arasında kalması kabul edilemez. Kaldı ki Kılıçdaroğlu, bir Topal Ali kadar bile ola-mamıştır maalesef. Abdi Ağa’nın Hatçe’yi hap-se attırmak için uydurdu-ğu yalana destek olmayı reddeden, yalancı şahitlik yapmayan Topal Ali’deki şahsiyet ve dirayeti maa-lesef Kılıçdaroğlu göste-rememiştir.

Herkes için hak, hukuk, adalet derken bile hara-mi Despot Erdoğan’ın ai-lesi ve yakınları ile bir-likte 17/25 Aralık 2013’te hırsızlık, yolsuzluk ve rüş-vette suç üstü yakalanın-ca uyduruverdiği “FETÖ” yalanını tekrarlayacak bir acziyet sergileme-si, Kılıçdaroğlu’nun To-pal Ali’yle olan ciddi farkına işaret etmekte-dir. Topal Ali’ninki kadar olsun bir vicdan mu-hasebesiyle ciddi bir ikilem ve tereddüt ya-şamadan soluğu derhal Yeni Kapı’da ala-rak Erdoğan-Fidan-Akar troykasının şeytani kumpasının peşine takılan Kılıçdaroğlu, ara-dan geçen bir yıla ve son 25 günde ayak ta-banlarını patlatırcasına arşınladığı 430 kilo-metreye rağmen maalesef olması gerektiği insani, ahlaki ve vicdani yere hala varabilmiş değildir. Özünde iyi biriymiş gibi gözüken bir insanın doğru bir amaç için yola çıkıp yanlış bir yere varması hakikaten esef vericidir.

BU BİR SANSÜR DEĞİL, BU BİR İSYANPazar günkü mitingte yaptığı konuşmada Kı-lıçdaroğlu 430 km’yi ne için yürüdüğünü şöy-le ifade ediyor: “Olmayan adalet için yürüdük.

Mazlumların hakkı için, hapisteki milletvekille-ri, tutuklu gazeteciler için yürüdük... Üniversi-teden atılan hocalar için yürüdük... Kamu gö-revlerinden atılanlar için, çocuk işçiler için, or-man köylüleri için, hapisteki askerler, linç edi-len askerler için yürüdük. Tek adam rejimine karşı olduğumuz için yürüdük... Terör örgütle-rine karşı olduğumuz için, yargı siyasetin emri-ne verildiği için yürüdük. Şiddet mağduru ka-

dınlarımız için yürüdük, Mavi Marmara şehit ve ga-zileri için yürüdük. Açlık grevindeki kardeşlerimiz Nuriye ve Semih için yü-rüdük. Can ve mal güven-liği olmadığı için korku ik-limindeki iş dünyası için yürüdük... Gerçek darbe-ciler yargılansın diye yü-rüdük. 249 şehidimiz için yürüdük... Ayrım yapılma-sın diye yürüdük. Özetle bu ülkede adalet için yürü-dük. Adaleti getirmek için yürüdük.”

Kılıçdaroğlu’nun ne için yürüdüğünü anlatırken sarfettiği ve hakikaten sa-dece yürümek şöyle dur-sun uğruna her türlü de-mokratik mücadelenin ve-rilebileceği gerekçeler ara-sından iki kez tekrarladığı bir tanesini çıkardım. Yan-lış anlaşılmasın bu bir san-

sür değil, bu bir isyan. Kılıçdaroğlu’nun kasti ayrımcılığına ve siyaseten hesaplı ahmaklığına karşı bir isyan.

TABANA KUVVET ADALET ARAYAN CHP LİDERİ İŞİN ÖZÜNÜ ANLAYAMAMIŞKılıçdaroğlu, korkunç bir siyasi akıl tutulmasıy-la, 15 Temmuz alçak darbe kumpasının hemen ardından soluğu Yeni Kapı’da aldığı günden bu yana takip ettiği yanlış muhalefet tarzından, yüzlerce kilometre yürümesine rağmen hala bir arpa boyu bile uzaklaşamamış maalesef. Rotasını şaşırmış, menzilini kaybetmiş garip bir yolcu gibi demokratik muhalefete bir adım bile yaklaşamamış. Anlaşılan o ki, nihayet doğ-ru bir şey yapıp yollara düşerek tabana kuvvet demokrasi, hak, hukuk ve adalet arayan Kılıç-daroğlu, bunların ancak herkes için istenmekle

1514

11 TemmUz 2017 sAlI yorUm

Kılıçdaroğlu, korkunç bir siyasi akıl tutulmasıy-

la, 15 Temmuz alçak dar-be kumpasının hemen ardından soluğu Yeni Kapı’da aldığı günden

bu yana takip ettiği yan-lış muhalefet tarzından, yüzlerce kilometre yürü-mesine rağmen hala bir

arpa boyu bile uzaklaşa-mamış maalesef.

Page 16: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

. SAYFADAN DEVAM

mümkün olabileceğini hala kavrayamamış.

Köyleri, kentleri, yaşadıkları evleri başlarına yıkılan, anaları, babaları, çocukları sistematik bir şekilde katledilen Kürtlerle ilgili tek kelime edemeyen Kılıçdaroğlu’nun, Hizmet Hareke-ti ile ilgili harami Despot Erdoğan’ın haksız ve ahlaksız yafta ve yakıştırmalarını kullanmakta-ki ısrarı hak, hukuk, adalet ve demokrasi talebi-nin dar ve pürüzlü kalibresine ışık tutar nitelik-te. Hem konuşmasında hem de konuşması sı-rasında deklare ettiği 10 maddelik talepler lis-tesinde buram buram ayrımcılık kokan müthiş bir insani körlüğü ve nadir rastlanan bir siya-si ahmaklığı tekrarlayan Kılıçdaroğlu, 25 gün-lük emeğini büyük ölçüde zayi etmiştir. Öyle ki, 430 km yol katederken nasırlaşan, derileri kabarıp dökülen yüz binlerce çift ayak için, in-sanın içi sızlaya sızlaya, “akılsız başın cereme-sini ayaklar çeker” diyesi geliyor.

NEDEN YAPMADIKLARINIZI SÖYLÜYORSUNUZ?Mitingdeki konuşmasında, “Konfüçyüs adaleti şöyle tanımlar: ’Adalet bir kutup yıldızı gibidir. Yerinde sabit durur, bütün dünya etrafında dö-ner.’ İranlı Sadi çok güzel bir tanımlama yapı-yor: ’Dünyanın bütün nehirleri adalete susamış bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez.’ Kuran’ı Kerim’de ’adaletle hükmediniz, işi eh-line veriniz,’ der. Peygamberimizin veda hut-besinin temeli de adalettir. Onun için diyoruz ki önce adalet. Hak, hukuk, adalet. Siyaset ah-lak, adalet temelli yapılmak zorundadır. Siya-set topluma adanmışlıktır, malı götürme alanı değildir,” diyor Kılıçdaroğlu.

Ne kadar da doğru hatırlatmalar bunlar. Bu doğru hatırlatmalardan sonra neden insan söylediklerinin veya tekrarladıklarının gereğini yapmaz, canhıraş, avaz avaz hak, hukuk, ada-let ararken bile yapılan adaletsizliklere, haksız-lıklara ve hukuksuzluklara teşne olduğunu gös-termekten imtina etmez.

KENDİNİZE GELİN SAYIN KILIÇDAROĞLU, KENDİNİZE GELİN!

“... FETÖ’ye karşı olduğumuz için yürüdük...” “FETÖ’nün siyasi ayağı ortaya çıksın,” ne de-mek Sayın Kılıçdaroğlu? Siz neyin davasında-sınız? “FETÖ” diye bir şey olduğu konusunda harami Despot Erdoğan ve karakter yoksunu avanesi ile tamamen aynı noktadaysanız sahi neye itiraz ediyorsunuz? En son Koray Çalış-kan Hoca olmak üzere bugüne kadar kaç tane danışmanınız, partiliniz yaftalanan milyonlar-ca, gözaltına alınan onbinlerce, tutuklanan 50 binden fazla insan gibi gerçekte olmayan bir örgüt olan “FETÖ” üyesi olmakla itham edil-di. Harami Despot Erdoğan’ın yaptığı gibi ağ-zınızı yaya yaya masum insanları ‘FETÖ’ yaf-tasıyla yaftalarken danışmanlarınız, partiliniz veya CHP milletvekili oldukları halde gözaltı-na alınan ya da hapse atılan Murat Aksoy’dan, Atilla Taş’tan, Enis Berberoğlu’ndan, Koray Çalışkan’dan da mı utanmıyorsunuz?

“9 Temmuz yeniden doğuşun tarihidir. 9 Tem-muz bir yürüyüşün sonu değil bir barışın, bir birlikte yaşam iradesinin ortaya konmasının ta-rihidir. Adalet mülkün temelidir. Yunus’un de-diği gibi zulüm ile abad olunmaz. Zulüm edi-yorlar. Herkese zulüm ediyorlar. Zulme karşı durmak bizim boynumuzun borcudur,” diyor-sunuz. Doğru söylüyorsunuz. Ama neden söy-lediklerinizle iki dakika olsun bir tutarlılık gös-teremiyorsunuz?

Zulmün arşa dayandığı bir devirde, sonun-da mazlumdan, mağdurdan, haktan, hukuk-tan, adaletten yana tavır alan Topal Ali ka-dar bile neden olamıyorsunuz? Size umut bağlamış milyonlarca insana, “N’olacak işte, Kılıçdaroğlu’nunki de ‘kontrollü muhalefet’” dedirtmekten hiç mi rahatsız olmuyorsunuz?

Ahlaksız zalimlerin yalan, iftira ve yaftaları-na dil, yaptıkları insanlık dışı zulümlere el ola-rak zulme karşı mücadele edildiği nerede gö-rülmüştür? Nasıl bir mantıkla iftiralarına papa-ğanlık yaptığınızı anlayamadığım ahlaksız za-limler bir gece ansızın kapınıza dayanmadan kendinize gelin Sayın Kılıçdaroğlu, kendinize gelin! İyice geç olmadan kendinize gelin!

1615

11 TemmUz 2017 sAlI yorUm

Harami Despot Erdoğan’ın yaptığı gibi ağzınızı yaya yaya ma-sum insanları ‘FETÖ’ yaftasıyla yaftalarken danışmanlarınız, partiliniz veya CHP milletvekili oldukları halde gözaltına alı-nan ya da hapse atılan Murat Aksoy’dan, Atilla Taş’tan, Enis

Berberoğlu’ndan, Koray Çalışkan’dan da mı utanmıyorsunuz?

Page 17: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

Bu seriye devam edeceğim ama farklı bir baş-langıç yaparak. Şu ana kadar birçok defa gerek Başkan Görmez’in, gerekse Diyanet yetkililerinin ağzından “Diyanet’i ve Başkanı hedef alıyorlar, yıpratmak ve itibarsızlaştırmak istiyorlar” serze-nişini duyduk.

Kimler ve neden Diyanet ve Başkanını itibarsız-laştırmak istesinler? Bir: itham edenlerin Başkan ve Diyanet’e düşmanlıkları vardır. İki: itham edi-lenlerin itham edenlere göre yanlışlıkları vardır.

Eğer düşmanlık söz ko-nusu ise zaten yapacak bir şey yok. Düşmanlık seviyesine çıkmış bir anlaşmazlık savaş ile neticelenir. Demek ki ortada bir savaş var ve savaşta taraf-lar birbirini mağlup etmek için uğraşıyor. Böyle düşünür, böyle bakar ve so-

nucu beklersiniz. Yok, ikinci alternatif söz konu-suysa o zaman bunun adı hedef alma, yıpratma, itibarsızlaştırma olmaz; tenkit olur, daha yaygın kullanımı ile eleştiri olur. Eleştirinin ise en az iki çeşidi vardır; yapıcı ve yıkıcı. Yapılanları yanlış bulup, daha iyi, daha güzel, daha doğruyu tav-siye babındaki eleştiriler, altları dolu ve alterna-tif önerilerle yapılıyorsa yapıcı kısmına girer, baş tacı yapılır. “Allah senden razı olsun, hiç bu za-viyeden bakmamıştım, teşekkür ederim” cümle-leriyle karşılık bulur; ya da “Allah razı olsun ama sen bu eleştiriyi getirirken resmin tam karelerini görememişsin, bu zaviyeden bakış senin eleştiri-ni doğrular ama bu faktör de devreye girince sa-nırım benim düşüncem ve eylemim daha doğ-ru” gibi cümlelerle dostça müzakerelere girişi-lir. Yıkıcı eleştiriye gelince, esasta problem ol-maması şartıyla usul ve üslup hatasıdır. Fakat onun bir tık ötesi düşmanlıkla neticelenir ve meseleyi yukarıda söylediğimiz savaş orta-

mına taşır. Bu açıdan eleştirilerde esas ne ka-dar önemli ise usul ve üslup da o kadar önem-

lidir.

Diyanet ve Başkan hak-kında zaman zaman yazı yazan ve içeriden

bir insan olarak şah-sen ben, Başkan ve yetkililerin öteden

bu yana söyledikleri söz konusu serze-nişlerini hiç üze-rime almıyorum.

Almıyorum çün-kü yazdıklarımı

GÖRMEZ BAŞKAN KONUŞUYOR:MÜLKİYETİ GASP HARAMMIŞ (2)

ABDULLAH SALİH GÜVEN [email protected]

1711 TEMMUz 2017 SALI YoRUM

Kimler ve neden Diyanet ve Başkanını itibarsızlaştırmak istesinler? Bir: itham edenlerin Başkan ve Diyanet’e

düşmanlıkları vardır. İki: itham edilenlerin itham edenlere göre yanlışlıkları vardır.

Page 18: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

. SAYFADAN DEVAM

düşmanlık hisleri ile savaş kazanmak amacıyla değil yapıcı eleştiri kapsamı içinde görüyorum. Her bir cümlemi hesabını ahirette Allah’a he-sap vereceğim şuuru içinde kaleme alıyor, tek-rar tekrar okuyorum. Muhatap aldığım kişilerle yine dünyada yüz yüze veya ahirette Rabbimin huzurunda hesaplaşacağım gerçeğini hiç unut-muyorum. Dün yayınlanan ve aşağıda devamını okuyacağınız yazıda dile getirilen eleştiriler de bu kapsamdadır.

KARA PROPAGANDA MI GERÇEKTEN?Farklı bir giriş dedim. Maksadım, eğer iyi ifa-de edebildiysem bundan ibarettir. Ne zamandır bunu kaleme almak istiyordum, Başkan’ın Sür-yani kiliselerinin Diyanet’e devri şayiası üzerin-den söylediği “kara propaganda yapılıyor” cüm-lesi bunları yazamam vesile oldu.

Mülkiyeti gasp konusunda Görmez Başkan’ın yaptığı konuşmayı tahlil ederken “Başkasına ait mülkiyeti gasp etmek İslam’ın reddettiği bir hu-sustur” cümlesine gelmiştik. Doğru mu bu? Cins bir soru ile başlayayım; kime göre, neye göre? Allah ve Resulüne, literatürde nass dediğimiz Kur’an ayetleri, Peygamber hadisleri ve uygula-malarına göre ise, doğru. Bu naslardan hareket-le ulemanın ortaya koymuş olduğu İslami ilke, prensip, kaide, kural, kanun, adına ne derseniz deyin teolojik, teorik ve hukuki değerlere göre ise doğru. Bu kaidelerin idarecisi ile idare edile-ni ile teker teker Müslümanlar tarafından haya-ta tatbiki kastediliyorsa, doğru değil. Bir önce-ki yazımda da dediğim gibi seçici tarih okumala-rı yapmayalım. Müslümanlık tarihinin sadece ve sadece altın dönemlerini nazara verip, diğerleri-ni es geçmeyelim.

Mesela bugün, Müslüman olduklarından kuşku duymadığımız insanların 15 yıldır başında bulun-duğu AKP iktidarının yaptıklarına bakın. 15 Tem-muz öncesi ve sonrasında cemaate yönelik ope-rasyonlarda “2,099 Üniversite, lise, ortaokul, il-kokul ve öğrenci yurdu kapatılmıştır. Mülkiyeti vakıf veya derneklere ait olan binalara devlet ta-rafından el konulmuştur. Aynı şekilde yine cema-

ate mensup insanlar ait olan toplam 1.289 özel şirkete el konulmuştur”. Şimdi Görmez Başkana kendisinin de şahit olduğu bu manzarayı yeniden hatırlatıp “Başkasına ait mülkiyeti gasp etmek İslam’ın reddettiği bir husustur” tespitini izah etmesini istiyorum. Siyasal İslamcı, Muhafazakâr Müslüman diye kendini tanımlayan iktidarın sa-hipleri devletin meşru şiddet kullanma gücünü de arkasına alarak yaptıkları el koymanın dini-mizdeki adı nedir? Gasp değil midir? Değilse bu eylemi nasıl tanımlıyorsunuz? Dilimizde kullan-dığımız “devletleştirme, kamulaştırma, el koy-ma” gibi kavramların yukarıda rakamlarını ver-diğim manzara özelinde gasptan ne farkı vardır?

İSLAM REDDEDİYOR, PEKİ SİZ?Görmez Başkan’ın bu bağlamda akıllarını ikna, vicdanları tatmin, gönülleri razı edecek ve yapı-lan tatbikatla hak verdirecek bir izahını olacağı-nı sanmıyorum. Madem yok, o zaman gelin basit bir mantık yürüterek bazı ihtimalleri ortaya ko-yalım.

1-“Başkasına ait mülkiyeti gasp etmek İslam’ın reddettiği bir husustur” ama bizim ret ettiğimiz bir husus değildir.

2-“Başkasına ait mülkiyeti gasp etmek İslam’ın reddettiği bir husustur” ama Cemaat söz konusu olduğunda biz İslam’ın kaide ve kurallarını uy-gulamıyoruz.

3-“Başkasına ait mülkiyeti gasp etmek İslam’ın reddettiği bir husustur” ama cemaat düşman-dır ve onunla savaş halindeyiz. Dolayısıyla savaş hukukunun kuralları geçerlidir. Savaşta mağlup ettiğin düşmanının malları ganimettir. Devletin el koyduğu bu okullar ve şirketler de gasp değil ganimet kategorisine girer.

Devam edebilirim ama yazıyı uzatmak istemiyo-rum ve Görmez Başkan’a tekrar soruyorum; bu üç alternatif içinde hangisini kabulleniyorsunuz? Siz cevabınızı düşünedurun ben cevap vereyim; her üçü de var Sayın Başkan. Delil mi istiyorsu-nuz? İstanbul Çamlıca’da Ali Kervancı’ya ait evin müftülük lojmanı yapılması. Mülk başkasına yani

1817

11 TEMMUz 2017 SALI YoRUM

Siyasal İslamcı, Muhafazakâr Müslüman diye kendini tanımlayan iktidarın sahipleri devletin meşru şiddet

kullanma gücünü de arkasına alarak yaptıkları el koymanın dinimizdeki adı nedir? Gasp değil midir?

Değilse bu eylemi nasıl tanımlıyorsunuz?

Page 19: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

. SAYFADAN DEVAM

Ali Kervancı’ya ait. Devlet o malı uydurma ge-rekçelerle gasp ediyor, Diyanet’e veriyor, siz de müftülük lojmanı yapıyorsunuz. Tebessüm edi-yorum Görmez Başkan bu satırları yazarken; sa-dece tebessüm ve içimden iyi ki ahiret var, he-sap var, mizan var, kul hakkı var, hesaplaşma var, cennet var, cehennem var diyorum. Bu tebessü-mün içinde acı, üzüntü, keder, ıstırap, hüzün giz-li. Siz anladınız onun ne demek olduğunu fakat anlamayanlar için kilit bir ipucu vereyim; tebes-süm ahirete, haşre, mizana, hesaplaşmaya bakı-yor; acı, üzüntü, keder, ıstırap ve hüzün ise dün-yaya.

İSLAM DÜNYASININ YAŞADIĞI MEDENİYET KRİZİ BUSayın Başkan; müsaadeniz olursa size bir-iki nok-tayı hatırlatmak istiyorum.

BİR: Sizin de tanıdığınızı düşündüğüm bir ar-kadaşımın tespitiyle ak-tarayım: Cemaat sizin için “ötekileştirdiğiniz bir öteki” olmuş durumda. Bir taraftan Müslüman-lar olarak itikadi zihniye-timizin, birlik-beraberlik, kardeşlik-dostluğumuzun en temel dinamiği olan ”ehl-i kıble tekfir edile-mez” diyeceksiniz, öbür taraftan ceza hukuku değil savaş hukuku kural-larını bile aşan ölçüde Cemaate yapılan her türlü zulmü, işkenceyi, karakter suikastını, gasbı meş-ru gören bir suskunluk hatta daha da ötesi bütün bunlara cevaz veren bir tutum içinde bulunacak-sınız. Bu bir iman sorunudur Görmez Başkan. Bu bir ahlak krizidir. Bu bugün itibariyle İslam dün-yasının birçok yerinde gördüğümüz bir medeni-yet krizidir. Aynaya bu zaviyeden bakmanızı aci-zane tavsiye ederim.

İKİ: En masum insanlar otorite karşısında şahsi-yet ve karakter değişikliğine maruz kalabilir. Bir de kaybetmek istemedikleri statükoları varsa, “uydum kalabalığa” deyip her şeyini otoritenin eline teslim edebilir. Literatürde bunlara ”man-kurt” deniliyor. Devlet otoritesi karşısında inan-dığı esasları, kuralları, kaideleri, ilkeleri, prensip-leri bir kenara bırakarak şahsiyeti, kişiliği, karak-teri hatta kimliğini kaybetmiş mankurtlar. Ayna-ya bu zaviyeden de bakmanızı acizane tavsiye ederim.

ÜÇ: Mutlak otorite sizin de bildiğiniz ve inandı-ğınız gibi İslam’da Allah’a aittir. Onun otoritesini eğer bir şahsa devrederseniz, ardından onun ağ-zından çıkan her şeyi emir kabul eder, “vardır bir bildiği” ve “vardır bir hikmeti” derseniz, ona mu-halefeti ahlaksızlık, anarşi, isyan sayar ve Tho-mas Hobbes’in Leviathan’ını hortlatmış olursu-nuz. Nietzsche’nin ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt: Her-kes ve Hiç kimse için Bir Kitap’ adli eserinde de-diği gibi, o şahsı veya o şahsın özelinde devle-ti soğuk mu soğuk, önüne her geleni ezen, par-çalayan, yok eden bir canavar haline getirirsiniz. Ben bu zaviyeden bakınca sizin şu son 3-4 yılda oynamış olduğunuz rolün HSYK’dan, AYM’den, MİT’ten, Ordu’dan, Emniyet’ten ve sayısını bil-mediğim bakanlıklardan daha önde olduğunu görüyorum. Çünkü yüzde 99’u Müslüman ve bu-nun yüzde 50’sinin iktidar partisinin oy depo-su olduğu bir ülkede sizin söyleminiz, eyleminiz, duruşunuz hatta suskunluğunuz bile o canavar

devlet için meşruiyet zemini oluşturuyor. Aynaya bir de bu zaviyeden bakmayı ihmal et-meyin.

BEN HAKKIMI HELAL ETME-YECEĞİMEvet, Başkan dost acı söyler. Keşke bunları “dünyada iken ve şimdi” yüzüne söyleyebil-sem. “Dünyada iken” diyorum

çekineceğim bir şey yok. Örneklerim var, gerek-çelerim var, niyetim de alabildiğine halis. Dolayı-sıyla yapıcı eleştiri. “Şimdi” diyorum, çünkü ya-rın çok geç olabilir. Bir muhalif rüzgâr eser, dev-ran döner, ülkemize hukuk, adalet, vicdan, insaf yeniden avdet ederse, o zaman göstereceğiniz pişmanlık bir fayda etmez. O zaman belki helal-lik pesinde koşarsınız. Sayıları yüz binleri bulan mağdurlar, masumlar, mazlumlar haklarını helal eder mi bilemem. Ben etmeyeceğim.

Sayın Başkan dünyada olmadı diyelim bu yüzleş-memiz; ahirette Allah’ın huzurunda bu yazımdan dolayı eğer davacı olursanız hesaplaşırız. Olma-dınız diyelim, en azından emri bi’l maruf, nehy-i ani’l münker vazifemi yapmıştım Allah’ım derim.

O konuşmanızın sonunda insana vurgu yapan, dini, mezhebi, meşrebi kimliği ikinci sıraya alan yaklaşımınızın her cümlesine, her kelimesine, her hecesine ve her harfine imzamı koyuyorum. Ah aynalar! Siz ne zaman bize bizi göstereceksiniz!

1918

11 TEMMUz 2017 SALI YoRUM

Evet, Başkan dost acı söyler. Keşke bunları

“dünyada iken ve şimdi” yüzüne söyleyebilsem.

“Dünyada iken” diyorum çekineceğim bir şey yok.

Page 20: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

Bir Alman gazeteci, “Deniz Yücel’i ve gazete-cileri ne zaman serbest bırakacaksınız?” diye sordu. Erdoğan’ın çevirmeni belli ki konudan bihaber. Deniz Yücel diye birinin serbest kalıp kalma-yacağını sordu. Neyse ki Erdoğan konuyu bi-liyor. Ama gıcıklık bu ya… Küçümseyici tavır-larla, -belki de süre kazanmak için- Alman ga-zeteciye sorusunu tekrarlattı. Ve Türk yargısına topu attıktan sonra kimsenin bu hikâyeye ar-tık inanmadığını düşünmüş olacak ki başka bir hikâye anlatmaya başladı: “Ben şiir okuduğu için cezaevine girmiş bir ki-şiyim. Düşünce özgürlüğünü gayet iyi bilirim. Ama siz benim belediye başkanıyken, şiir oku-duğumdan dolayı herhalde hapse girdiğimi bilmiyorsunuz. Onun için bana bu soruyu so-ruyorsunuz. Eğer bunu bilseydiniz bana bunu sormazdınız.”

Bu anlamsız, hiçbir bağlamı ve mantığı olma-yan, ilk dinleyene dünyanın tüm dillerinde “ne alaka” diye sorduracak laf salatası İngilizce’ye çevrilince o kadar da komik olmuyor. Nitekim Erdoğan’ın şiir okuduğu için hapse girdiğini bi-len ve 8 üyesi otel baskınında gözaltına alınan Amnesty International (Uluslararası Af Örgütü) da, G20’ye katılan Wall Street Journal’dan Emre Peker de aynı soruyu sordu dün Erdoğan’a: Uluslararası Af Örgütü hapse girdiğinizde sizin için kampanya yapmıştı, gözaltındaki üyeleri ne zaman serbest bırakacaksınız? 15 TEMMUZ’A BAĞLAMAK ‘IN’, PARALELE BAĞLAMAK ‘OUT’Erdoğan, bu sol kroşe soruyu iktidarı boyun-ca şapkasından çıkardığı en büyük tavşan olan 15 Temmuz darbe tiyatrosuyla savmaya çalış-tı. Uluslararası insan hakları savunucularının

AYAKÜSTÜDİKTATÖRLÜĞE GİRİŞ DERSİ

MEhMET NEDİM YıLMAz

2011 TEMMuz 2017 SALı KoNuK YAzAR

Türkiye bir hukuk devleti olsaydı henüz iddianamesi bile ha-zırlanmamış muhalefet liderine terörist diyemez ve bunu de-dikten sonra dünyanın gözünün içine baka baka yalan söyle-

yerek “top yargıda” üçkâğıtçılığına sığınamazdı.

Page 21: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

. SAYFADAN DEVAM

Büyükada’da otel baskınıyla hapse tıkılması-na şöyle açıklık getirdi: “Adeta 15 Temmuz’un devamı mahiyetinde bir toplantı için bir araya gelmişlerdir. İstihbaratın aldığı bir duyum üze-rine polis teşkilatı buraya baskın yapmıştır.” Yani dünyanın önde gelen insan hakları aktivist-leri Büyükada’da bir otelde gerçek isimleriyle otel odası ayırıp 15 Temmuz’u ne yapsak da de-vam ettirsek diye toplan-tı yapıyorlarmış! Bu tıpkı, Sezen Aksu’nun klibinde darbe mesajı verdiği saç-malığı gibi ciddiye alınma-yacak bir iddia. Erdoğan için darbe işte böyle kolay bir “çocuk oyuncağı.” Bu 15 Temmuz esprisine karşılık Emre Peker uzun gözaltı sürelerini sorma-ya kalkınca Erdoğan soru-nun içinden “aktivist” ke-limesini seçerek saldırma-ya başladı: Kim o aktivistler kim, kim? Bylock-çular mı, Eagle’cılar mı?” Bylock ismindeki tıpkı WhatsApp gibi şifreli olan bir mesajlaşma programının hiçbir şekilde hu-kuki delil sayılamayacağını MİT, mahkemelere gönderdiği yazıyla belirtme ihtiyacı hissetmesi-ne rağmen ülkenin Cumhurbaşkanı, uluslararası bir toplantıda androidden indirilen bir programı bahane edip 50 bin kişiyi tutuklamasını, 150 bin kişiyi tasfiye etmesini savunabildi. Karşısında soru soran muhabir de konuya ha-zırlıksız olduğu ve Türkiye’de yaşanan çok ge-niş mağduriyetleri yeterince çalışmadığı için olacak Erdoğan’ın tezleri karşısında “Hakkında somut delil olanlar için bir şey söylemiyorum” deyiverdi. Diktatörlerin ülkelerinde “somut delil” denilen şeyin kralın iki dudağı arasından çıkacak iki ke-lime, ya da istihbarat örgütünün uydur uydur ebegümeci saçmalıklarından ibaret olduğunu bilmemesi büyük eksiklik. Nitekim bu “somut delil” hatası hem ona hem de kurumuna pahalıya mal oldu. Gazetecilik kariyerinde, diktatör Erdoğan’dan,

dünyanın gözü önünde ayrıntılı gazeteciliğe giriş dersi dinlemek zorunda kalan ender ulus-lararası gazetecilerden biri oldu: “Bakın haberi doğru kaynaktan alın ve onun üzerine gerekli olan çalışmayı yapın. Haberi doğru kaynaktan almaz da Wall Street Journal ağzıyla konuşursanız sizi yanlışa düşürürler.”

Bu soruya cevabı bittiğin-de Erdoğan’ın yüzündeki alaycı gülümseme bu bö-lümün özeti gibiydi. TAHLİYEYE YARGI, TERÖ-RİSTE BEN KARAR VERİ-RİMErdoğan dünyaya dikta-törlük ve aptal yerine koy-ma dersi vermeye devam etti G20 soru-cevap bölü-münde: “Sizin basın mensubu diye

tanıdıklarınızın büyük çoğunluğu teröre yar-dım yataklık yapan kişilerdir.” Çin’i bile geride bırakarak dünyanın en çok ga-zeteciyi hapiste tutan ülkesinin cumhurbaşka-nı olarak daha açık konuşamazdı doğrusu. Ve uluslararası hukuk tanımaz tavrını sür-dürdü. Kuzey Iraklı Kürt gazeteci Selahattin Demirtaş’ın ne zaman serbest bırakılacağını sorunca ken-disiyle çelişerek şöyle dedi: Teröristleri cezaev-lerinden bırakma yetkisi bizim değildir. Türkiye bir hukuk devletidir. Bu söylediğiniz kişi bir te-röristtir. Türkiye bir hukuk devleti olsaydı henüz iddia-namesi bile hazırlanmamış muhalefet liderine terörist diyemez ve bunu dedikten sonra dün-yanın gözünün içine baka baka yalan söyleye-rek “top yargıda” üçkâğıtçılığına sığınamazdı. Yazının girişi “Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhur-başkanlığı koltuğunda bir kabile reisi oturuyor” diyor ama en azından bir geleneği olan kabilele-re de veya onların asgari ahlak kurallarına uyma zorunluluğu hisseden reislerine de saygısızlık yapmamak gerekir diye düşünmüyor değilim.

2120

11 TEMMuz 2017 SALı KoNuK YAzAR

Diktatörlerin ülkelerinde “somut delil” denilen şe-

yin kralın iki dudağı ara-sından çıkacak iki keli-

me, ya da istihbarat örgü-tünün uydur uydur ebe-

gümeci saçmalıklarından ibaret olduğunu bilme-

mesi büyük eksiklik.

Page 22: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

22 SPOR DOSYA

DINO ZOFF ve Gianluigi Buffon sadece İtalya’nın değil futbol dünyasının gördüğü en iyi kale-cilerdendi. Zoff, 41 yaşında ye-şil sahalara veda ederken, 1982 Dünya Kupası’nda İtalya şam-piyon olurken kaledeydi. Dünya kupasını kaldıran en yaşlı oyun-cu olarak tarihe geçen Zoff’un mirasını Gianluigi Buffon devam ettirdi. 39 yaşındaki Buffon for-mundan hiçbir şey kaybetme-den Juventus kalesini koruyor. Artık kariyerinin son yıllarını yaşayan Buffon sonrası İtalya’nın ka-lesini kim koruyacak derken, 18 yaşındaki Gianlui-gi Donnarumma imdada yetişti.

BUFFON VE CASILLAS TABULARI YIKMIŞTIKalecilerin en verimli çağı 20’li yaşların ortasında başlar. Diğer oyunculara göre daha az yıpranan kaleciler 30’lu yaşların sonlarına kadar kariyerleri-ne devam eder. Genç isimlere kaleyi teslim etmek kolay değildir. Her oyuncunun hata yapma lüksü vardır ama kalecilerde durum farklıdır. Onların

yapacağı hataların maliyeti yü-zünden takımlar tecrübeli isim-lere kaleyi emanet eder. Elbette bu kural yetenekli isimler için geçerli değil. Buffon, Parma ka-lesini, İker Casillas ise Real Mad-rid kalesini korumaya başladık-larında 18 yaşındaydılar. Her iki oyuncu da uzun yıllar zirvede kalmayı başaran nadir isimler-den oldu. 2 metreye yakın bo-yuyla Gianluigi Donnarumma

ise hem Buffon hem de Casillas’ı geride bırakıp 16 yaşında Milan gibi bir devin kalesini korumaya başladı.

ÇIN’DE KURTARDIĞI PENALTILAR ÖNÜNÜ AÇTIMilan teknik patronu Sinisa Mihajloviç, 2015-16 se-zonu kadrosunu şekillendirirken kalede ilk tercibi Diego Lopez’di. Christian Abbiati’nin yedek kale-ci olduğu Milan’ın kadrosunda 3. kaleci ise Don-narumma’ydı. Sezon öncesi çıkılan Çin turnesin-de oynanan International Champions Cup’ta Real Madrid ile yapılan maçın 72. dakikasında oyuna

11 TEMMUZ 2017 SALI

[email protected] YIĞIT AFP

2 metreye yakın boyuyla Gianluigi

Donnarumma hem Buffon hem de

Casillas’ı geride bırakıp 16 yaşında

Milan gibi bir devin kalesini korumaya

başladı.

ZOFF, BUFFON… VE SAHNE SIRASI DONNARUMMA’DA

Page 23: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

2311 TEMMUZ 2017 SALI

22. SAYFADAN DEVAMSPOR DOSYA

giren Donnarumma, seri penaltı atışlarında yap-tığı 2 kurtarışla kupayı Milan’a getiren isim oldu. Futbol dünyası için bilinmez bir isim olan Don-narumma’nın kurtarışları kısa sürede gündeme oturdu. Mihajloviç, Çin turnesi sonrası kaleci terci-hinde değişiklik yapmış olmalı ki, 25 Ekim 2015’te Sassuolo maçında kaleyi Donnarumma’ya teslim etti.

Henüz 16 yaşından 242 gün almış olan Donna-rumma, Serie A tarihinde sahaya çıkan en genç kaleci olarak tarihe geçiyordu. İlk maçında yedi-ği hatalı gole rağmen maçı Milan 2-1 kazanıyor, Donnarumma kalede güven veriyordu. Mihajlovic aradığı kaleciyi artık bulmuştu. “Benim için oyun-cunun yaşı değil, gösterdiği performans önemli” diyen Mihajlovic’in güvenini Donnarumma boşa çıkarmayıp, sezonun geri kalan maçlarında Milan kalesini korudu.

MİLLİ TAKIM’IN KİME EMANET EDİLECEĞİ BELLİ OLDU2016-17 sezonu başlarken artık Milan’ın kalesinde bir numaralı tercih Donnarumma’ydı. Kafalardaki tek soru genç kalecinin yedeğinin kim olacağıydı. 18 yaşından küçük bir isim tüm sezon boyunca Mi-lan kalesini korurken, Buffon sonrası milli takımın kime emanet edileceği sorusu da böylece cevap buluyordu.

Donnarumma, İtalya’nın Euro 2016 kadrosun-da kendine yer buldu. Milli formayı ilk kez 1 Eylül 2016’da Fransa ile yapılan hazırlık maçında giydi. İtalyan milli formasını giyen en genç kaleci olarak tarihe geçerken, Gök Mavili formayla kaleye geç-tiğinde 17 yaşından 189 gün almıştı. Donnarumma henüz 18 yaşında ancak 4 kez milli formayı giy-meyi başardı.

ABİSİNİN PEŞİNDEN GİTTİ MİLAN’A KALECİ OLDU25 Şubat 1999’da 70 bin nüfuslu Castellammare di Stabia’da doğan Gianluigi Donnarumma, futbo-la yabancı olmayan bir ailenin çocuğuydu. Abisi Antonio, Milan alt yapısından yetişmiş bir kaleciy-

di. Ancak uzun yıllar Milan kadrosunda bulunma-sına rağmen A takıma yükselememiş, daha çok sıradan kulüplerde kiralık oynamıştı. Gianluigi’yi farklı kılan özelliği akranlarına göre uzun boylu olmasıydı. Henüz 4 yaşındayken amcası yeğenin-deki yeteneği keşfedip, elinden tuttuğu gibi solu-ğu şehrin genç takımında aldı. Tercihini kaleden yana kullanan Gianluigi hem fizik olarak hem de yetenek olarak hızla gelişti. 11 yaşına geldiğinde artık şehirde herkesin adını bildiği bir isim olan Gianluigi, boyunun yaşından büyük olmasıyla so-run yaşar. Kimse söylediği yaşına inanmadığı için annesi her defasında nüfus cüzdanını göstermek zorunda kalır.

Donnarumma’nın yeteneğini keşfedip, bir çiçek gibi açmasını sağlayan isim ise teknik adam Er-nesto Ferrara’ydı. Keşfettiği yetenekli isimleri fut-bola kazandırmasıyla ünlenen Ferrara, Donna-rumma’ya ayrı bir önem vermişti. 2 yıl boyunca Donnarumma ile yakından ilgilendi. Doğuştan var olan yeteneğini daha da ilerletmesine yardımcı oldu. 13 yaşında geldiğinde artık büyük takımların dikkatini çeken bir isimdi. Kapısını ilk çalan dev İn-ter’di. Ancak tercihi Milan’dan yanaydı. Tercihinde abisi Antonio’nun bu kulüpte oynuyor olması ve Milan taraftarı etkiliydi.

DİNO ZOFF: DONNARUMMA BENDEN İYİDonnarumma taraftarlar kadar selefleri Dino Zoff ve Buffon’un da hayranlığını kazandı. Zoff’a göre Donnarumma kendisinden daha yetenekli. Genç isme baktığında İtalya kalesinin Buffon sonrası emin ellerde olduğunu görmenin mutluluğunu yaşadığını ifade eden efsane Zoff, “Benim tavsi-yem tekniğini ilerletmesidir. Çünkü birçok kaleci tekniğini ilerletmeyi ihmal ediyor” açıklamasını yaptı. Buffon ise, kariyerine noktayı koyduğunda İtalya milli takımını kimin koruyacağının şimdiden belli olduğunu ifade etti.

Donnarumma henüz 18 yaşında 72 maçta Milan’ın, 4 maçta İtalya’nın kalesini koruyarak kalitesini or-taya koydu. Bu performansla devam ederse Don-narumma adını uzun yıllar duyacağız…

Donnarumma taraftarlar kadar selefleri Dino Zoff ve Buffon’un da hayranlığını kazandı. Zoff’a göre Donnarumma kendisinden daha yetenekli.

Page 25: GÜNLÜK E-GAZETE — SAYI: 228 11 TEMMUZ 2017 SALI …

KÜNYE

Bir grup gazeteci tarafından kendi imkânları ile yayın hayatına başlattığı Tr724.com Basın Meslek İlkeleri ve uluslararası medya etik kurallarına uygun habercilik yapmaktadır. Yayınlanan makale ve yorumlardan yazarları sorumludur. Tr724’de yayımlanan tüm haber, yazı, yorum ve analizler kaynak gösterilerek kullanılabilir.

GENEL YAYIN YÖNETMENİ Selim GÜNDÜZ | [email protected]

HABER DİREKTÖRÜ Sefer CAN | [email protected]

YAYIN KOORDINATÖRÜ Ali Mirza YAZAR | [email protected]

YAZIİŞLERİ MÜDÜRÜ Erman YALAZ (Web) | [email protected] Kemal AY (e-gazete) | [email protected]

TASARIM Alper UYANIK | [email protected] Zülfikar ALİ | ZulfikarAli@ Tr724.com

SOSYAL MEDYA EDİTÖRÜ Ömer Özdemir | [email protected]

İMTİYAZ SAHİBİ TEMSİLCİSİ VE HUKUK DANIŞMANI Mehmet YILDIZ | [email protected]

REKLAM | [email protected] E-GAZETE | [email protected]

@[email protected] /Tr724comegazete.Tr724.com www.Tr724.com

GÜNLÜK E-GAZETE 11 TEMMUZ 2017 SALISAYI: 228

ARKA SAYFA

HEMEN HER YERDE x-Ray cihazından geçiyoruz. Bu durum en çok hamile ve çocuklu kadınları et-kiliyor elbette. Özellikle bebek bekleyenler bina-ların girişlerindeki güvenlik cihazlarından geçmek istemiyor. Bu yüzden güvenlik görevlileriyle ha-mileler arasındaki sürtüşmeler yaşanıyor.

Hamile ve çocuklu kadınların güvenlik noktaların-dan rahatlıkla geçebileceklerini savunanlar da var geçmesin diyenler de. Görüşün biri şöyle: Bu ci-hazlar; çanta ve valizlerin geçtiği x-Ray cihazları ile metal kapı dedektörleri olmak üzere genelde iki çeşit. Özellikle çekinilen ve içinden geçtiğimiz kapı şeklindeki bu dedektörlerde metalik objeleri tes-pit edebilmek için düşük yoğunluklu manyetik alan kullanılır. Üzerinizde metal bir cisim varsa manye-tik alanı kapatarak ötmeye başlar. Asla radyasyon içermez. Bu nedenle bebeklere ya da rahim içinde-ki fetüse zarar vermezler. Sanılanın aksine yüksek gerilim hattı altında oturmadıkça veya bazı radar, telsiz odaları gibi yüksek elektromanyetik alanları hariç hamileler için tehlike yok. Dahası bir çok man-yetik cihaz, anne karnındaki bebeğe zarar vermiyor.

ESKİ GÜVENLİK KAPILARI RİSKLİAnne karnında bebeğin bilgisayarların yaydığı radyasyondan hatta uçuştan dahi zarar gördüğü kanaati de tıp dünyasında geniş yer buluyor. Di-ğer görüş ise mümkün olduğunca metal dedektör ve güvenlik kapılarından korunulması yönünde. Gerekçeleri ise medikal bir neden olmaksızın in-sanların radyasyona mazur kalmaması gerektiği. Çünkü gelişmiş cihazların radyasyon yaymadığı gerçekse de her yerde son teknoloji ürünü araçlar kullanılmıyor. Uzmanlar, bazı kamu binalarındaki güvenlik kapılarının tüm canlılara zarar vereceğini savunuyor.

EŞYADA RADYASYON BİRİKMEZHavaalanı, emniyet ve kamu binalarında kullanı-lan x ray makinaları hastanelerde kullanılanlardan çok daha düşük -ölçülemeyecek kadar- radyas-yon yayıyor. Bunlar, büyük objelerin içindekile-ri daha detaylı görebilmek için değil, metal gibi göze çarpan şeyleri aramak için dizayn ediliyor. Dolayısıyla buradan geçen eşyalarda radyasyon birikmiyor.

HAMİLELER X-RAY’DEN GEÇSİN Mİ, GEÇMESİN Mİ?