İstanbul teknİk Ünİversİtesİ fen bİlİmlerİ...
TRANSCRIPT
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Zeynep ERÖZKAN ARUSOĞLU
Disiplinlerarası Kentsel Tasarım
Yüksek Lisans Programı
MAYIS 2013
ÇOK KATMANLI KENTLERDE KİMLİK SORUNSALI: PALİMPSEST BİR
KENTSEL ALAN OLARAK ULUS ÖRNEĞİNİN İNCELENMESİ
MAYIS 2013
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Zeynep ERÖZKAN ARUSOĞLU
519091034
Tezin Enstitüye Verildiği Tarih : 17 ARALIK 2012
Tezin Savunulduğu Tarih : 13 MAYIS 2013
Tez Danışmanı : Prof.Dr. Mehmet OCAKÇI (İTÜ)
Diğer Jüri Üyeleri : Prof. Dr. Orhan HACIHASANOĞLU
(İTÜ)
Prof. Dr. Gülşen ÖZAYDIN (MSGSÜ)
ÇOK KATMANLI KENTLERDE KİMLİK SORUNSALI: PALİMPSEST BİR
KENTSEL ALAN OLARAK ULUS ÖRNEĞİNİN İNCELENMESİ
iii
İTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü’nün 519091034 numaralı Yüksek Lisans Öğrencisi
Zeynep ERÖZKAN ARUSOĞLU ilgili yönetmeliklerin belirlediği gerekli tüm
şartları yerine getirdikten sonra hazırladığı “ÇOK KATMANLI KENTLERDE
KİMLİK SORUNSALI: PALİMPSEST BİR KENTSEL ALAN OLARAK
ULUS ÖRNEĞİNİN İNCELENMESİ” başlıklı tezini aşağıda imzaları olan jüri
önünde başarı ile sunmuştur.
Tez Danışmanı : Prof. Dr. Mehmet OCAKÇI ..............................
İstanbul Teknik Üniversitesi
Jüri Üyeleri : Prof. Dr. Orhan HACIHASANOĞLU .............................
İstanbul Teknik Üniversitesi
Prof. Dr. Gülşen ÖZAYDIN .............................
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Teslim Tarihi : 17 Aralık 2012
Savunma Tarihi : 13 Mayıs 2013
iv
v
ÖNSÖZ
Mimarlık ve kentsel tasarım eğitimim süresince edindiğim, kente yönelik ve kentle
birlikte düşünme alışkanlığımın kuramsal bir denemesi olan bu tez, kentin geçmişi ve
kimliğinin kentle ilgili kararlarda etkili olan tüm aktörler tarafından mutlaka dikkate
alınması gerektiğini ve kentsel tasarım çalışmalarında kent kimliğinin önemini
vurgulamaktadır.
Kentsel tasarım eğitimim süresince ve tez araştırma sürecinde gerek konu seçimim
gerekse konuya yaklaşımım konusunda yol gösteren ve beni cesaretlediren, desteğini
esirgemeyen, tez danışmanım sevgili hocam Prof. Dr. Mehmet Ocakçı’ya teşekkür
ederim. Ayrıca kentsel tasarım eğitimim süreci ve tez jürimdeki yol göstericiliği ve
emeğinden ötürü sevgili hocam Prof. Dr. Orhan Hacıhasanoğlu’ya ve tez jürimde
verdiği önerilerle ve eleştirileriyle önemli katkıda bulunan Prof. Dr. Gülşen
Özaydın’a teşekkür ederim.
Çalışmamın, başta alan çalışması olmak üzere, her aşamasında yardımlarıyla
yanımda olan, keyifli Ankara ve kent okumaları tavsiyeleri ve sohbetleriyle farklı
açılardan bakmamı sağlayan sevgili ağabeyim Uğur Erözkan’a teşekkür ederim.
Çalışmalarım süresince esirgemediği önerileri, sabrı ve özverisiyle yanımda olan
sevgili eşim Özer Arusoğlu’ya teşekkür ederim.Ayrıca yardımlarından dolayı Sezgin,
Arusoğlu ve Öztürk ailelerine de teşekkürlerimi sunarım.
Son olarak hayatımın her anında olduğu gibi tez sürecinde de desteklerini
esirgemeyen, her zaman yanımda olan ve çalışmamı ithaf ettiğim canım annem ve
babama teşekkür ederim.
Mayıs 2013
Zeynep ERÖZKAN ARUSOĞLU
Mimar
vii
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖNSÖZ ........................................................................................................................ v
ÇİZELGE LİSTESİ .................................................................................................. ix
ŞEKİL LİSTESİ ........................................................................................................ xi
ÖZET ......................................................................................................................... xv
SUMMARY ............................................................................................................ xvii
1. GİRİŞ .................................................................................................................. 1
1.1 Problemin Tanımı .............................................................................................. 1
1.2 Çalışmanın Amacı ve Hipotez ........................................................................... 2
1.3 Çalışmanın Kapsamı ve Sınırları ....................................................................... 3
1.4 Çalışmanın Yöntemi .......................................................................................... 6
2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE ................................................................................... 9
2.1 Kent ve Kentsel Mekan Kavramı ...................................................................... 9
2.2 Kimlik Kavramı ............................................................................................... 10
2.3 Kentsel Kimlik Kolektif Bellek ve Kentsel İmge Kavramlar ......................... 14
2.4 Palimpsest Kavramı ......................................................................................... 21
3. ÖRNEK ALAN ÇALIŞMASI VE BİR PALİMPSEST OLARAK ULUS ..... 27
3.1 Ulus’un Tarihsel Gelişimi ............................................................................... 27
3.2 Ulus’un Katmanları ......................................................................................... 30
3.2.1 Düşey (Tarihsel) Katmanları ................................................................... 30
3.2.1.1 Türk-İslam Dönemi Öncesine Ait Katmanlar .................................. 30
3.2.1.2 Türk-İslam Dönemi Katmanları ....................................................... 32
3.2.1.3 Osmanlı Dönemi Katmanları ........................................................... 33
3.2.1.4 Cumhuriyet’in İlk Yılları ve Sonrasına Ait Katmanlar.................... 37
3.2.2 Yatay (Kültürel) Katmanları .................................................................... 40
3.3 Ulus’ta Kentsel Mekanın Yıkımı ve Yeniden İnşası ....................................... 44
3.3.1 Doğal Etkiler ............................................................................................ 44
3.3.1.1 Büyük kıtlık ..................................................................................... 44
3.3.1.2 Yangınlar.......................................................................................... 44
3.3.2 İmar Planı ve Koruma Kararları ve Yönetim Müdahaleleri .................... 48
3.3.2.1 İmar planlarının Ulus’a etkileri ........................................................ 48
3.3.2.2 Koruma kararlarının Ulus’a etkileri ................................................. 62
3.3.2.3 Kentsel mekanda isim değişiklikleri ................................................ 67
3.3.3 Teknik Gelişmeler ................................................................................... 68
3.3.3.1 Demiryolunun yapılışı ..................................................................... 68
3.3.3.2 Su sorununun etkileri ....................................................................... 69
3.3.3.3 Ulaşım politikaları ve metronun etkileri .......................................... 70
4. ALAN ANALIZLERI VE ANKET ÇALIŞMASI ............................................. 75
4.1 Alana Yönelik Kentsel Analizler .................................................................... 75
4.1.1 Arazi kullanımı ve bölgeler ..................................................................... 75
4.1.2 Ulaşım ...................................................................................................... 76
4.1.3 Kent mobilyaları ...................................................................................... 79
viii
4.1.4 Yeşil doku ................................................................................................ 80
4.1.5 Farklı katmanların okunaklılığı ve kentsel estetik ................................... 82
4.2 Anket Çalışması, Yöntemi ve Değerlendirmesi .............................................. 85
4.3 Ulus’un Kimlik Öğelerinin Saptanması .......................................................... 95
5. SONUÇ VE ÖNERİLER ................................................................................... 105
KAYNAKLAR ........................................................................................................ 111
EKLER .................................................................................................................... 117
ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................ 125
ix
ÇİZELGE LİSTESİ
Sayfa
Çizelge 4.1: Ankara’da yaşama süresine ilişkin elde edilen verilerin karşılaştırma
çizelgesi ................................................................................................ 88
Çizelge 4.2: Cinsiyete ilişkin elde edilen verilerin karşılaştırma çizelgesi ............... 89
Çizelge 4.3: Uzmanların ve halkın verdiği cevapların karşılaştırma çizelgesi .......... 91
x
xi
ŞEKİL LİSTESİ
Sayfa
Şekil 1.1 : Çalışma Alanı Sınırları ............................................................................. 3
Şekil 2.1 : Lynch’e göre kent imgesinin 5 elementi ................................................ 17
Şekil 2.2 : Mardin, topoğrafyası ve kent dokusu ..................................................... 18
Şekil 2.3 : İtalya’da Cinque Terra , topoğrafyası ve kent dokusu ........................... 18
Şekil 2.4 : (a) Uzungöl’ün doğası ve yerleşimi, (b) İkizdere’nin geleneksel
konutları ................................................................................................. 19
Şekil 2.5 : Venedik’in havadan görünümü ve kanallardan bir görünüm ................. 19
Şekil 2.6 : Plaza Mayor Madrid’in simge meydanlarından biri .............................. 20
Şekil 2.7 : Önde Kız Kulesi ve arkada Boğaziçi Köprüsü’yle İstanbul’un hem doğal
hem yapılaşmış çevreden kaynaklı kimlik öğeleri ................................. 20
Şekil 2.8 : Ankara’nın önemli simge yapısı Anıtkabir’in görünümü ...................... 21
Şekil 2.9 : 5., 6.yüzyıldan kalma Palimpsest örneği ............................................... 22
Şekil 2.10 : Palimpsest örneği ................................................................................... 23
Şekil 2.11 : İstanbul’da farklı dönemlere ait yapı ve dokuları birarada gösteren
fotoğraf ................................................................................................... 25
Şekil 2.12 : İstanbul Yenikapı’da yapılan ve kentin geçmişine ışık tutan kazılara ait
fotoğraf ................................................................................................... 25
Şekil 2.13 : Roma’dan genel görünüm ...................................................................... 26
Şekil 2.14 : (a) Roma’nın sembollerinden solda Colesseum, (b) St. Peter Meydanı ve
bazilikası ................................................................................................. 26
Şekil 3.1 : Ankara’nın Tarihi Yerleşim Bölgeleri ................................................... 31
Şekil 3.2 : (a) Roma Hamamı, (b) Roma Caddesi Kalıntısı ................................... 32
Şekil 3.3 : (a) Julien Sütunu, (b)Augustus Tapınağı ............................................... 33
Şekil 3.4 : 1711’de Ankara ve çevresindeki üçüncü sur (Pitton Tourneford) ......... 34
Şekil 3.5 : Taşhan Binası ve Karaoğlan Çarşısı, 1909 ............................................. 35
Şekil 3.6 : Von Vincke’nin 1839 tarihli Ankara planı ............................................. 36
Şekil 3.7 : (a) Hacı Bayram Cami ve Augustus Tapınağı, (b) Çengel Han ............. 37
Şekil 3.8 : Ulus’ta yer alan Türk-İslam Dönemi Mimari Eserleri .......................... 37
Şekil 3.9 : Giulio Mongeri’nin tasarladığı İş Bankası Binası, Heinrich Krippel’in
tasarladığı Zafer Anıtı (Atatürk Heykeli) ve Ulus Meydanı .................. 40
Şekil 3.10 : 18.yy sonlarında Ankara’da mahallelerin etnik yapısı ........................... 43
Şekil 3.11 : Mahmut Paşa Bedesteni çevresi uydu görüntüsü ................................... 45
Şekil 3.12 : Mahmut Paşa Bedesteni Yangınından etkilenen alanlar ........................ 45
Şekil 3.13 : Tahtakale Yangınından etkilenen alanlar ............................................... 46
Şekil 3.14 : Modern Çarşı Yangını ............................................................................ 47
Şekil 3.15 : Ankara 1924 Planı .................................................................................. 49
Şekil 3.16 : Lörcher Planı .......................................................................................... 50
Şekil 3.17 : Denizciler Caddesi’nin Lörcher Planı’ndaki izi ve bölgenin 15.12.2012
tarihli ekran görüntüsü ........................................................................... 51
Şekil 3.18 : İstasyon Çevresi Merkezi İş Alanı’nın Lörcher Planı’ndaki izi ve
bölgenin 15.12.2012 tarihli ekran görüntüsü ......................................... 51
Şekil 3.19 : Lörcher Plan Raporunda İstasyon Meydanı’ndan Ankara’ya Bakış ...... 51
xii
Şekil 3.20 : Lörcher Plan Raporunda Bankalar Caddesi izi bölgenin 15.12.2012
tarihli ekran görüntüsü ............................................................................ 52
Şekil 3.21 : Lörcher Plan Raporunda Hükümet Meydanı ve bölgenin 15.12.2012
tarihli ekran görüntüsü ............................................................................ 52
Şekil 3.22 : Carl C. Lörcher’in Hacı Bayram Cami ve Augustus Tapınağı’nın
çevresine dair yaptığı eskiz .................................................................... 53
Şekil 3.23 : Lörcher Plan Raporunda Roma Hamamı bölgesi ve bölgenin 15.12.2012
tarihli ekran görüntüsü ............................................................................ 54
Şekil 3.24 : Jansen’in Hazırladığı Ankara Şehri İmar Planı ..................................... 54
Şekil 3.25 : Jansen Planı’nda Samanpazarı Meydanı Görünümü .............................. 55
Şekil 3.26 : Jansen Planı’nda Gençlik Parkı ............................................................. 56
Şekil 3.27 : Jansen Planı’nda Stadyum ...................................................................... 57
Şekil 3.28 : Jansen Planı’nda İstasyon Meydanı........................................................ 58
Şekil 3.29 : Uybadin-Yücel Planı .............................................................................. 58
Şekil 3.30 : 1950’lerden sonra Cumhuriyet Caddesi ve Ulus Meydanı’nın değişen
profili ...................................................................................................... 60
Şekil 3.31 : 1990 Ankara Nazım İmar Planı .............................................................. 61
Şekil 3.32 : Ankara Tarihi Kent Merkezi Kentsel Yenileme Alanı Koruma Amaçlı
Uygulama İmar Planı .............................................................................. 62
Şekil 3.33 : Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı İmar Planı .......................... 64
Şekil 3.34 : Ankara Sit Alanları ................................................................................. 66
Şekil 3.35 : Ankara’nın gar ile ilişkisi ve İstasyon caddesinin gelişimi .................... 69
Şekil 3.36 : Ulus’un tarihsel katmanlılığını gösteren şematik kesit .......................... 71
Şekil 3.37 : Ulus’un tarihsel katmanlılığını gösteren plan......................................... 72
Şekil 3.38 : Ulus’un katmanlı yapısını gösteren fotoğraf .......................................... 73
Şekil 3.39 : Bir palimpsest olarak Ulus ..................................................................... 74
Şekil 4.1 : Ulus’un doku analizi............................................................................... 75
Şekil 4.2 : Bentderesi minibüs duraklarına ulaşım .................................................. 77
Şekil 4.3 : Ulus sokaklarının engelliler düşünülerek tasarlanmaması engellilerin
yaşamını zorlaştırmakta ve tehlikeye sokmaktadır................................. 78
Şekil 4.4 : (a) Hacıbayram Caddesi’nden Hükümet Caddesi’ne bakış, (b) Ada
Sokak’tan bir görünüm. ........................................................................ 79
Şekil 4.5 : Yayaların en yoğun olduğu bölgelerden biri olan balık ve sebze halinin
önünden Anafartalar Caddesi’ne inen yoldaki kentsel mobilyalar......... 80
Şekil 4.6 : Bentderesi’nin günümüzdeki hali ........................................................... 81
Şekil 4.7 : (a)Roma Hamamı’ndan Ankara Kale’sinin görünümü ve modern dönem
binaları,(b) Roma Caddesi kalıntısı ....................................................... 82
Şekil 4.8-1: Araştırmacının algısına dayalı imaj haritası ........................................... 83
Şekil 4.8-2: Araştırmacının algısına dayalı imaj haritasına ait lejant ........................ 83
Şekil 4.9 : Anket katılımcılarının eğitim durumunu gösteren grafik ....................... 86
Şekil 4.10 : Anket katılımcılarının yaş verilerini gösteren grafik .............................. 87
Şekil 4.11 : Anket katılımcılarının Ankara’da yaşama süresini gösteren grafik ....... 87
Şekil 4.12 : Anket katılımcılarının alanı kullanım sıklığını gösteren grafik ............. 88
Şekil 4.13 : Anket katılımcılarının cinsiyet verilerini gösteren grafik ...................... 89
Şekil 4.14 : Anket katılımcılarından uzmanların oranlarını gösteren grafik ............. 90
Şekil 4.15 : Ulus’a ulaşım için kullanılan vasıtaların oranlarını gösteren grafik ...... 92
Şekil 4.16 : Ulus’un yaya erişilebilirliğine ilişkin grafik ........................................... 93
Şekil 4.17 : Ulus’un yaya-trafik ilişkisi açısından güvenilirliğini gösteren grafik .... 93
Şekil 4.18 : Ulus’un gündüz saatlerinde güvenli olup olmadığına ilişkin grafik ...... 94
Şekil 4.19 : Ulus’un gece saatlerinde güvenli olup olmadığına ilişkin grafik ........... 94
xiii
Şekil 4.20 : Robert Oerley’in 1937’de tasarladığı Hal Binası ve çevresi .................. 96
Şekil 4.21 : Yaya Hareketliliği Haritası ..................................................................... 97
Şekil 4.22 : Gar Meydanının günümüzdeki hali ........................................................ 97
Şekil 4.23 : Ankara Kalesi’nin Cebeci’den görünümü. Topoğrafyaya uygun yerleşim
ve bir simge olarak Kale ........................................................................ 98
Şekil 4.24 : İstasyon Meydanı’ndan Hıdırlık Tepesi’ne bakış. Sağda ve solda
bataklık alanlarda sonradan Gençlik Parkı ve Stadyum yapılacak ........ 99
Şekil 4.25 : (a) Ulus Meydanı’nın Taşhan yıkılmadan önceye ait bir fotoğrafı, (b)
Ulus Meydanı’nın günümüzdeki fotoğrafı ........................................... 99
Şekil 4.26 : Gençlik Parkı’nı gösteren eski bir kartpostal ....................................... 100
Şekil 4.27 : Anafartalar Çarşısı ................................................................................ 100
Şekil 4.28 : Hacıbayram Cami ve Augustus Tapınağı kalıntıları ............................ 101
Şekil 4.29 : (a) Cumhuriyet Caddesi üzerinde karşılıklı duran İkinci TBMM binası
ve (b) Ankara Palas .............................................................................. 102
xiv
xv
ÇOK KATMANLI KENTLERDE KİMLİK SORUNSALI: PALİMPSEST BİR
KENTSEL ALAN OLARAK ULUS ÖRNEĞİNİN İNCELENMESİ
ÖZET
Kentsel mekanın kimliği kentlinin kent mekanıyla etkileşimi ile şekillenir. Planlama
ve tasarım disiplinlerinin kentleri fiziksel olarak şekillendirdiği günümüzde kentlinin
mekanla etkileşimi kentsel planlama ve kentsel tasarım kararlarından doğrudan
etkilenir. Örneğin farklı tarihsel dönemlere ait yapı ve kalıntıların kentsel mekandaki
biraradalığı bazı örneklerde kente zenginlik katan bir imge olarak belleklerde yerini
alırken kimi örneklerde ise yanlış kentsel tasarım ve planlama kararları sonucu
algılanamaz ve kentlinin belleğinde yer almaz. İnsan mekan ilişkisi, mekanın kentli
tarafından algılanması, benimsenmesi ve kolektif bellekte yerini alarak bir kentsel
kimlik öğesine dönüşmesi açısından birincil önemdedir. Çünkü tarihsel süreklilik
içerisinde kentlerin tarihi değerlerinin korunması ve yenileri yapılırken eskiyle uyum
içinde olan yapılar/kentsel mekanlar oluşturulması bu farkındalığa bağlıdır. Kısacası,
kent kimliği kenti oluşturan fiziksel, sosyal ve doğal yapıların sürekliliğiyle geleceğe
taşınır.
Sanayi devrimi ile başlayan süreçte kırdan kente göç artmış, kentler eskisine nazaran
çok büyük insan kalabalıklarının barındığı, çalıştığı, üretim ve tüketim faaliyetlerini
gerçekleştirdiği devasa yapılar haline gelmiştir. Özellikle 19.yüzyıl sonu 20.yüzyıl
başında kentlerin çehreleri değişmiş, eski alışkanlıklara göre şekillenen tarihi kent
merkezleri yeni kalabalıkların ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmiş, bu durum
karşısında bazı kentler eski merkezleriyle birlikte yıkım ve yeniden inşa faaliyetleri
sonucu tamamen değişmiş, bazıları ise yetersiz olan eski merkezi gerisinde bırakarak
boş alanlara doğru yayılmış, bazıları geçmişin izlerini korumayı başarmış, bazı
kentler ise değişen şartlara uyum sağlamak için tarihten gelen izlerini büyük oranda
kaybetmiştir.
Ankara yüzyıllarca bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış bir kenttir. Günümüzde
farklı dönemlere ait yapısal izler hala belli oranda okunaklıdır. Ancak bir parşömenin
kazınıp yeniden üzerine yazı yazılması ve eski yazının izlerinin parşömende az da
olsa kalması gibi Ulus’ta da zaman içerisinde bir çok farklı nedenle geçmişe ait
yapılar silinmiş ya da tahrip olmuş ancak yer yer izleri kalmıştır. Bu özelliğiyle bir
çok tarihi kentte olduğu gibi Ankara’da da metaforik olarak ‘palimpsest’benzetmesi
yapılabilir.
Bu tez kapsamında Ankara’nın tarihi kent merkezi olan Ulus bölgesinin kentsel
kimlik öğelerinin belirlenip değerlendirilmesi ve mevcut durumda algılanabilirliği ve
ulaşılabilirliği düşük olan tarihsel ve kültürel katmanlarının kent kimliğine etkisinin
araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda Ulus’un beşeri, doğal ve yapay
çevreden kaynaklı kimlik bileşenlerinin tespit edilmesi için alan çalışması, kentsel
analizler ve anket çalışması yapılmıştır.
xvi
Özetle, bu çalışmanın amacı gitigide aynılaşan kentlerden biri olan Ankara’nın tarihi
kent merkezi olan Ulus bölgesinde, kent kimliğini özgün kılan tarihi ve kültürel
katmanların kentlinin algısında ve günlük yaşamındaki yerinin tespit edilmesi, kent
mekanında yer alan katmanlı yapının kent kimliğine etkisinin olup olmadığının
araştırılmasıdır.
Bu amaçla bir anket çalışması yapılmış ve mevcut katmanlı yapının kent kimliğini
oluşturan öğeler arasında yer almadığı tespit edilmiştir. Mevcut durumda yanlış
uygulamar ve eksik kentsel tasarım kararları nedeniyle çok katmanlı yapının
okunaklı olmadığı ve kentliler tarafından algılanmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kent Kimliği, Kentsel Katman, Palimpsest, Kolektif Bellek,
Kentsel İmge, Ankara, Ulus.
xvii
IDENTITY PROBLEMATIC IN MULTILAYERED CITIES:
INVESTIGATING THE CASE OF ULUS AS A PALIMPSEST
SUMMARY
The identity of urban space is shaped by the interaction of the citizen with the urban
space. In today, where planning and design disciplines physically shape cities, the
interaction of the citizen with space is affected directly from the urban planning and
urban design decisions. For example, in some cases togetherness of the buildings and
the ruins which belong to different historical periods exist in memories as an enricher
imagination; while they cannot be perceived as a result of wrong urban design and
planning decisions and they cannot place in the memories of citizens. The relation of
human and space is of primary importance in order the space to be perceived,
adopted and transformed into an element of urban identity placing in collective
memory. Because it is up to this awareness, to conserve the historical values of the
cities in historical persistence and to constitute new buildings/spaces which are
conform with the old ones. Briefly, the identity of the city is brought to the future
with the continuity of the physical, social and natural structures which constitutes the
city.
Ankara is a city which had been capital city of a lot of civilizations. Today, the
structural marks belong to different periods can still be read. Just like a parchment,
which is scratched to write on it again; the old writings remain on the parchment
barely; in Ulus also, a lot of structures belong to different historical periods had been
erased in time, but the marks of them remains in some locations. With this property,
as for most historical cities, the 'palimpsest" metaphor can be suitable for Ankara
also.
In this thesis, it is aimed to investigate the elements of urban identity of Ulus, where
is the historical city center of Ankara, are determined and evaluated the effects of the
historical and cultural layers which are not well perceived and reached in existing
situation, to the identity of the city. In the direction of this major aim, the field
research, urban analysis and survey study have been made in order to confirm the
components of the identity of Ulus composed of human, natural and artificial
environments.
In this manner, a survey study has been made and according to the results of this
study, it has been determined that the existing layered structure does not take part in
the elements which constitute the identity of the city. The reached result is that; in
the existing situation, the multi-layered structure is not readable and not perceived by
the citizens as an outcome of wrong applications and urban design decisions.
Keywords: Urban Identity, Urban Layer, Palimpsest, Collective Memory, Urban
Imagination, Ankara, Ulus
xviii
xix
1
1. GİRİŞ
1.1 Problemin Tanımı
Kent mekanı kentlilerin en az yaşadıkları evler, çalıştıkları iş yerleri, gittikleri okullar
kadar çok deneyimledikleri birincil yaşama alanlarıdır. Çünkü yaşamları boyunca
evden okula ya da işe giderken geçip gittikleri, durup otobüs bekledikleri, geçerken
bir tanıdığı görüp duraksayıp ayak üstü sohbet ettikleri, çocukken koşup oynadıkları,
bisikletle sokaklarında dolaştıkları, pazara gittikleri hatta çoğu kez pazar alış verişini
yaptıkları, bir kafenin önündeki sandalyede oturup kahve içtikleri yerler işte o kent
mekanıdır. Tüm bu gündelik hayata ait devinimler gerçekleşirken çoğunlukla fark
edilmeyen kentin katmanlarıdır. Kent doğumundan ölümüne dek misafir ettiği bir
kentliden binlerce yıl daha eski olabilir keza tarihi kentler böyle yerlerdir. Binlerce
yıl öncesinden gelen bir kalıtla bugünü şekillenen strüktürlerdir. “Bugünü
şekillenen” derken iki anlamda anlaşılmalıdır; birincisi kentin morfolojisi, fiziksel
yapısı, kentsel dokusu, mimarisidir, ikincisi ise kültürel yapısı ve kimliğidir. Hem
fiziksel yapısı hem de kimliği taşıdığı kalıtlara rağmen belirli etkiler ve müdahaleler
sonucu değişmektedir. Bu değişimin yaşamın doğal akışı içerisinde yavaş yavaş
seyretmesi doğal olsa da bazı durumlarda bu değişim hızlanmakta ve belli kırılma
noktaları yaşanarak kentin katmanlı yapısının kalıtsal dengesi “şimdi”nin lehine
bozulmaktadır. Sahip olduğu katmanlar kent mekanını zenginleştirir ve bir diğer
kentten farklı kılar. Kent sahip olduğu katmanları dokusuna, mimarisine, belleğine
hapsederek günümüze dek gelirken bu eşitsiz değişim ile kentin kimliği yeniden inşa
edilip belleği yok olabilmektedir. Çok katmanlı kentlerin bu katmanlı yapısının
mümkün olduğunca görünür olması ve günlük yaşamın seyri içinde özel çaba sarf
etmeden görsel ya da fiziksel olarak deneyimlenebilmesi kentlerin özgün kimliklerini
koruyarak geleceğe aktarmaları için önemlidir. Günümüzde bu durum üzerinde
önemle durulması gereken bir konudur. Çok katmanlı kentlerde kentsel mekanın
şekillenmesi konusunda yetki alan her meslek insanının konuya teknik yeterlilik
dışında bir de kentsel kimlik kavramı çerçevesinde de bakması gerekmektedir çünkü
yapılan her müdahale bu katmanlı yapının yok edilmesine, tahrip edilmesine ya da
2
görülemeyecek derecede geriye itilmesine sebebiyet verebilmektedir. Yöneticiler ya
da teknik karar vericiler gibi mekanı değiştirme yetkisi ve gücüne sahip egemenlerin
tüm kenti, kentlileri ve hatta her canlıyı ilgilendiren bu kentsel bellek yıkım/yeniden
inşa sürecinde kent kimliğine duyarlı hareket etmesi gerekmektedir.
1.2 Çalışmanın Amacı ve Hipotez
Bu çalışmada çok katmanlı kentlerin bu katmanlı yapısının kentin kimliğine etkisinin
olduğu savı üzerinden kuramsal bir araştırma yapıldıktan sonra Ulus örneğinde bu
durumun gözlenip gözlenmediği tartışmasının yapılması amaçlanmıştır. Yüzyıllar
içinde türlü dönüşümler geçiren kent mekanının bu dönüşümler sonucunda sahip
olduğu yatay (kültürel) ve düşey (tarihsel) katmanları ne oranda barındırdığı ve şuan
görünürde olan, kaybettiği ya da üstü örtülü olan katmanların kentin kimliğini nasıl
şekillendirdiği ya da şekillendirip şekillendirmediği tartışılacaktır.
Kimlik, kent, kentsel mekan, kentsel kimlik, gibi temel kavram ve olgular için
literatür çalışması yapılarak bu kavramların tezde ne şekilde ele alınacağının
belirlenmesi amaçlanmaktadır. Kavramsal çerçevenin oluşturulmasının ardından
Ulus’un tarihi özet olarak verildikten sonra yerleşimin düşey (tarihsel) ve yatay
(kültürel) katmanları ele alınacaktır. Böylece bölgenin sahip olduğu katmanlı yapının
izinin sürülmesi amaçlanmaktadır. Sonrasında bölgede kentsel dokuyu ve kent
kimliğini doğrudan etkilemiş olan yangınlar, yıkımlar, devrimler, yasa ve
yönetmelikler ile imar planları gibi değişiklik ya da kırılma noktalarından
bahsedilecektir. Şimdiki dokusuna ulaşıncaya dek yaşadığı dönüşümleri yönlendiren
kırılma noktalarının belirlenmesi amaçlanmaktadır. Ulus’un kentsel kimliğine
yönelik soruların sorulduğu bir anket çalışması yapılarak hangi kent parçaları ya da
kentsel öğelerin kent kimliğinde öne çıktığı ve önceki bölümlerde tespiti yapılan
kentsel katmanların kent kimliğini belirlemede ne kadar öne çıktığının tespit edilmesi
amaçlanmıştır. Ayrıca yapılan kentsel analizler sonucu, kentin farklı katmanlara ait
günümüze dek gelen öğelerinin kent mekanında görsel ve fiziksel olarak ne oranda
ulaşılabilir/algılanabilir olduğunun tespitinin yapılması da anket sonucu elde edilen
kentsel kimlik öğeleri ile ulaşılabilirliği düşük olan kentsel öğelerin karşılaştırması
yapılarak değerlendirme şansı bulunması hedeflenmiştir.
Bu çalışmanın hipotezi, Ulus’un bir palimpsest gibi farklı dönemlere tarihlenen çok
katmanlı yapısının olduğu ancak bu yapının mevcut durumda okunaklı olmadığı,
3
kent kimliğinde bu palimpsest benzeri yapının etkisinin olmadığıdır . Palimpsest
kentler denildiğinde akla gelen kentlerden hareketle, kent kimliğinde bu katmanlı
yapının okunaklı olduğu kentlerin daha özgün olduğu ve kimlik öğelerinin daha
çeşitli olduğu kabul edilip tez kapsamında Ulus tarihi kent merkezinin bu
potansiyelinin doğru kentsel tasarım karar ve uygulamalarıyla açığa çıkarılmasının
kent kimliği açısından önemli olduğunun gerekliliği savunulacaktır.
1.3 Çalışmanın Kapsamı ve Sınırları
Çalışma alanı olarak Ankara’nın tarihi kent merkezi olan Ulus bölgesi seçilmiştir
(Şekil 1.1). İstasyondan başlayıp Ankara Kalesi’ne ulaşan ve kuzeydoğu-güneybatı
aksını oluşturan Cumhuriyet Caddesi ve Hisar Parkı caddelerinden saçaklanan yapı
adaları çalışma alanının içindedir. Kuzeydoğuda kale, güney ve güneydoğuda tren
yoluyla sınırlanan çalışma alanını Kazım Karabekir, Talat Paşa ve Bentderesi
caddelerinin tanımladığı söylenebilir. Doğu sınırı içinse Kale’nin doğu sınırı hizası
alınmıştır. Alanın sınırlarının bu şekilde belirlenmesindeki ilk amaç tarihsel
çekirdeğin bu bölgede olmasıdır. Bir diğeri de Ulus’ta gözlemlenen tüm kentsel doku
ve öğelere örnek teşkil edebilecek alanları içermesi isteğidir.
Şekil 1.1: Çalışma Alanı Sınırları
Ulus Tarihi Kent Merkezi, yüzlerce yıllık geçmişinin yanısıra Cumhuriyet’in ilk
kentsel ve mimari mekanlarını barındıran çok önemli bir merkezdir. İstasyon
Meydanından başlayıp Cumhuriyet Caddesiyle devam eden ana omurga her ne kadar
4
genç Cumhuriyet’in sembollerini barındırsa da sahip olduğu farklı yüzyıllara ve
farklı kültürlere ait katmanlar ve karşısında yer alan kale manzarasıyla
Cumhuriyet’in ilanı ile sıfırdan yapılan bir başkentten daha fazlasıdır. Ancak bu çok
katmanlılık mevcut yapıda okunaklı mıdır? Kentsel mekanın dönüşüm süreçlerini
ikiye ayırabiliriz. İlki “yavaş dönüşüm” diyebileceğimiz canlı bir organizma olan
kentin yavaş yavaş, yaşamın doğal seyri içinde yıl alıp yaşlanmasıyla, zamanın
ihtiyaç, olanak ve bazen de modasına göre zaman içinde dönüşmesi sürecidir.
İkincisi ise belli kırılma noktaları sonrası yaşanan “hızlı-hızlandırılmış
dönüşüm”lerdir. Bu dönüşümler bazen kentsel mekan dokusunu büyük oranda
etkileyen yangın, deprem gibi doğal afetlerle; bazen gene kent dokusunu ve kentlileri
büyük oranda etkileyen savaşlar ve işgallerle; bazen de devrimler, rejim
değişiklikleri ya da ideolojilerin kent mekanında simgeleştirilmesi emeliyle
hızlandırılmış olur. Ulus tarih öncesine dayanan geçmişi boyunca doğal olarak
yaşadığı “yavaş dönüşüm” sürecinin yanı sıra “hızlı-hızlandırılmış dönüşüm”
süreçlerinin hemen hepsini yaşamıştır ve kent mekanı katman katman birbirine
eklenerek ya da biri diğerine yer verip yok olarak şimdiki halini oluşturmuştur.
Ulus’ta gözlemlenen bu tarihsel katmanlaşmanın yanı sıra kültürel bir katmanlaşma
da süregelmiştir. Hititlerden başlayıp Roma dönemine dek birçok uygarlığın,
kültürün ve inanışın etkisinde kalan kent sonrasında da Türk-İslam dönemini yaşamış
olsa da bu dönemde farklı inanç, kültür ve ırktan insanı barındırmıştır. Bu kültürel
katmanlaşma, ülkesel ölçekte yaşanan göç ve yerinden etmelerle ve bir modernite
projesi diyebileceğimiz “Ulus devletin inşası”ndan sonra tektipleşerek büyük oranda
yok olmuştur.
İşte Ulus’un bu çalışma için örneklem olarak seçilme nedeni bu katmanlı yapısının
kent mekanındaki izlerinin sürülmek istenmesidir. Kent kimliğini şekillendiren
unsurlar arasında, yaşanan dönüşümlerin ve bu dönüşümlerden etkilenen düşey ve
yatay katmanlaşmanın günümüzde kent mekanında ne oranda deneyimlendiği,
mevcut tarihsel katmanlara yönelik farkındalığın olup olmadığı ve sonuç olarak bu
katmanlı yapının kent kimliğini nasıl etkilediği bu tez kapsamında araştırılmak
istendiği için Ulus ele alınmıştır.
Üst üste yazı katmanlarından oluşan palimpsest gibi Ulus da üst üste binen farklı
asırlara ait mekanlarıyla özgün bir görünüşe sahiptir. Net olarak okunan her ne kadar
en üstteki-son yazılan metin (mekan) olsa da farklı tekniklerle alt katmanlardaki
5
yazıların okunması mümkündür “palimpsest”te. Ulus’ta da üst üste binen katmanlar
kentsel mekanda yer yer okunur durumdadır, yer yerse bütünüyle üst üste bindiği için
yeni olan eski olanı yok ederek yegane okunabilir katmanı oluşturmuştur, ancak bazı
anlatılar ya da tarihi belgeler ile mevcut fiziksel izler sayesinde alt katmana dair bilgi
edinilebilir. Ulus’taki bu düşey (tarihsel) katmanların taşıdığı potansiyel zenginlik
kentsel mekana yansımakta mıdır? Bu çalışmada bu sorunun cevabının evet ya da
hayır olması fark etmeksizin yansıyıp yansımadığının birçok nedeni olduğu ileri
sürülecektir.
Çalışmanın mekansal sınırları alanda gözlemlenen çelişki ve farklılaşmalara örnek
teşkil edecek mekanları kapsayacak şekilde Şekil 1.1. ‘de görüldüğü gibi seçilmiştir.
Çalışmanın kavramsal sınırları ise palimpsest metaforuyla ele alınan çok katmanlı
yapının kentin kimliğine olan etkisinin araştırılması olarak belirlenmiştir.
Özetle, bu çalışmanın 1. Bölümünde problemin tanımı yapılarak hipotez ortaya
konacaktır. Sonrasında çalışmanın amacı, kapsamı ve sınırları verildikten sonra
yöntemi detaylı olarak anlatılacaktır. 2. Bölümde çalışmanın kavramsal çerçevesi
belirlenecek ve bu doğrultuda Kent ve Kentsel Mekan tanımlarına kısaca
değinildikten sonra Kimlik Kavramı, Kentsel Kimlik, Kolektif Bellek ve Kentsel
İmge kavramları incelenecektir. Ulus’un bir palimpsest kent parçası olarak kentsel
kimliğinin araştırıldığı tezin 2. Bölümünün sonucunda Palimpsest kavramı ele
alınacaktır. 3. bölümde çalışma alanı olan Ankara’nın tarihi kent merkezi Ulus
bölgesine odaklanılacak, tarihsel gelişimine genel bir bakış atıldıktan sonra Ulus’un
tezde düşey ve yatay katmanları olarak nitelendirilen tarihsel ve kültürel geçmişi ele
alınacaktır. Geçmişten günümüze Ulus’ta kentsel mekanı (fiziksel yapısı, kent
dokusu) ve kültürel yapıyı değiştiren önemli kırılma noktaları değerlendirmeye
alınacaktır. 4. Bölümde ise alanda yapılan analiz çalışmaları ve anket çalışması
detaylı şekilde ele alınacaktır. Son olarak sonuç ve önerilerin aktarıldığı 5. Bölümde
en başta verilen hipotesin desteklenip desteklenmediği tartışılacaktır.
Çalışma boyunca aşağıdaki sorulara cevap aranmaya çalışılacaktır:
- Ulus, Ankara’da yaşayanlar tarafından ve uzmanlar tarafından nasıl
algılanmaktadır?
6
- Araştırmacının hipotezinde yer alan “Ulus’un çok katmanlı palimpsest benzeri
yapısı” ve araştırmacının algısına dayalı ortaya konan imajlar uzmanlar ve
kullanıcılar tarafından paylaşılmakta mıdır?
- Farklı dönemlere ait yapı ve kentsel mekanlar, uzmanlar ve kullanıcılar tarafınfan
farkına varılmakta mıdır?
- Ulus’ta kentsel mekanın algılanmasını ve kullanılmasını etkileyen sorunlar var
mıdır? Varsa bunlar nelerdir?
- Ulus’un kimlik öğelerinin oluşmasını etkileyen tarihsel, kültürel ve fiziksel öğeler
nelerdir?
- Ulus’ta kimlik öğelerine rastlanmakta mıdır? Eğer rastlanıyorsa bu kimlik öğeleri
Ulus’un düşey ve yatay katmanlı yapısını yansıtmakta mıdır?
1.4 Çalışmanın Yöntemi
Çalışmada bir kaç aşamalı alan çalışması yapılması ve kent kimliği ve palimpsest
kavramlarına yönelik bir literatür araştırması yapıldıktan sonra anket çalışması
sonucu yapılan çıkarımlara göre bir sonuç ve öneriler bölümü yazılması yöntem
olarak belirlenmiştir. Problem tanımı ve hipotezin belirlenmesinin ardından alanda
ön çalışma yapılmış, kentsel analizler ve anket çalışmasına zemin oluşturabilecek
veriler toplanmıştır. Ön çalışma ve verilerine göre kavramsal çerçeve ve anket
soruları büyük oranda belirlenmiş, literatür araştırmasının kapsamı saptanmıştır.
Literatür çalışmasında temel olarak üç farklı araştırma yöntemi izlenmiştir. Ilki öncül
akademik çalışmaların incelenmesi, ikincisi belediye ve kurum arşivlerinin
taranması, üçüncüsü ise ilgili yazılı ve görsel belgelerin araştırılması şeklinde
olmuştur.
Alan çalışması için öncelikle üç farklı noktada yaya sayımı yapılmış ve anket sayısı
belirlenmiştir. Anketin yönteminin anlatıldığı 4. Bölümde daha detaylı olarak ele
alınacak bu sayım sonucunda 120-130 kişinin katılımı amaçlanmıştır. Anket
sonucunda mekanın nasıl algılandığı ve imajını oluşturan ana bileşenler saptanırken
“davranışsal haritalama (behavioral mapping) tekniği” ve “bilişsel haritalama
(cognitive mapping) tekniği” kullanılmıştır. Alanda yapılan gözlem, analiz ve anket
çalışmaları sonucunda;
7
1) Araştırmacının gözlem ve algısına dayalı imaj haritası oluşturulması,
2) Kullanıcı ve uzmanların gözlem ve algısına dayalı kaşılaştırmalı kimlik
haritalarının oluşturulması,
3) Ankara’da yaşama süresine göre karşılaştırmalı kimlik haritasının
oluşturulması,
4) Cinsiyete göre karşılaştırmalı kimlik haritasının oluşturulması ve
5) Bütünleşik gözlem ve algıya dayalı kimlik haritasının oluşturulması
amaçlanmıştır.
Oluşturulan kimlik haritaları alanın kimlik öğelerinin farklı kullanıcı profillerine
göre nasıl değiştiğini gösterecek ve böylece çalışmayı, farklı dönemlere ait yapı
ve/veya mekanların kollektif bellekte yer alıp almadığı sonucuna ulaştıracak bir
yöntem olarak tercih edilmiştir. Böylece Ulus’un geçmişte ve günümüzde sahip
olduğu zengin tarihi ve kültürel katmanlaşmanın bir palimpsest yapı oluşturup
oluşturmadığı sonucuna varılmak istenmiştir.
Yapılan anket çalışmasında farklı grupların cevaplarına göre çapraz ilişkiler kurmak
amacıyla kadın-erkek ve uzman-halk değişkenlerinin kendi içlerinde eşitliği
sağlanmaya çalışılmıştır.
Ankete katılan uzmanları mimarlık, şehir ve bölge planlama, peyzaj veya kentsel
politika konusunda herhangi bir düzeyde (lisans-yüksek lisans ve doktora) eğitim
almakta olan/almış olanlar oluşturmaktadır. Bunun yanısıra Ulus’u kullanma sıklığı,
Ankara’da yaşama süresi gibi bazı veriler çapraz analizlerde kullanılmamış, yalnızca
bilgi olarak araştırmada yer almıştır.
Ayrıca alanda doku analizi, arazi kullanım analizi, yaya yoğunluğu analizi, yeşil
doku analizi, kentsel mobilya ve ulaşım analizi gibi birçok analiz yapılarak bu
analizlerin sonuçları çalışmaya aktarılmıştır.
Yapılması amaçlanan tüm analizler Ankara Ulus bölgesinin geçmişteki ve
günümüzdeki yatay (kültürel) ve düşey (tarihsel) katmanlı yapısını gözler önüne
sermeyi ve bu doğrultuda sahip olduğu tarihsel ve kültürel zenginliklerin günümüzde
okunaklı olup olmadığını saptamayı hedeflemektedir.
9
2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
2.1 Kent ve Kentsel Mekan Kavramları
Hasol’un Mimarlık Sözlüğü’nde bir yerleşimin kent olarak kabul edilebilmesi için o
yerde tarımdışı üretimin ağırlık kazanmış olması ve üretimin, dolayısıyla da nüfusun
yoğunlaşmış olması gerekmektedir. Aynı zamanda kentte bir örnek olmama
durumunun ve birörnek olmayanların birbirleriyle bütünleşme derecelerinin
yüksekliğinin de bir yerleşimin kent olarak nitelenmesinde önemli ölçütler
olduğundan bahseder (Hasol, 2010).
Kentsel mekan, anlamsal açıdan bakıldığında fiziksel olarak sınırlanmış bir
boşluktur; buna karşın Lefebvre mekanın salt fiziksel bir nesne olmadığını, ‘yaşanan
mekan’, ‘algılanan mekan’ ve ‘tasarlanan mekan’ olarak bir bütünü teşkil ettiğini
vurgular. Soyut mekan ve toplumsal mekan kavramlarıyla mekanın soyut ve
toplumsal bir olgu olduğuna işaret eder (Lefebvre, 1991; Al, 2011; Avar, 2009).
Kentsel mekan toplumsal olaylara ve gündelik yaşantıya sahne olması ve bu
kullanıma paralel olarak toplumsal olaylarda örgütleyici ve bir araya getirici role
sahip olması nedeniyle “kentsel mekanlar kent yaşamının hem kurucusu hem de
ürünüdür” (Al, 2011).
Lynch kenti, çok sayıda işlevin bir arada bulunduğu, bir çok amaca hizmet eden ve
kişinin algısına göre farklı hızlarda olmakla birlikte sürekli gelişen ve değişen bir
yapı olarak tanımlar. Kentsel mekan büyük kullanım alanlarının, dolaşım akslarının,
odak noktalarının yer aldığı bir yapı olduğu gibi aynı zamanda kentte yaşayanların
ortak umutlar ve beğeniler geliştirip ortak bir hafıza oluşturdukları bir yerdir (Lynch,
1960).
Kıray kenti “tarımsal olmayan üretimin yapıldığı ve daha önemlisi hem tarımsal hem
de tarım dışı üretim[in] dağıtımının kontrol fonksiyonlarının toplandığı belirli
teknolojik gelişme seviyelerine varmış yerleşme biçimi” olarak tanımlamıştır
(Kıray’dan aktaran; Sarı, 2009).Ayrıca kentin kamu yönetimi ya da ulusal ve uluslar
arası kurumlarca belirlenen kent olma normları belirlenmiştir. Devlet Planlama
Teşkilatı ya da Birleşmiş Milletler Teşkilatının bu konuda belli nüfus ya da yoğunluk
10
kabulleri vardır ve belli aralıklarla bu kabuller değişir ve güncellenir. Bu tezin
kapsamında bir yerleşmenin kent sayılması için gerekli olan sayısal verilerden
yararlanılmayacaktır. Ayrıca kentin tanımından ya da niceliğinden ziyade birçok
çalışmaya konu olması dikkate alınması gereken bir konudur. Birçok sosyal bilimci
ve düşünür toplumsal olaylara yaklaşırken kent üzerine düşünmüşler ve kent
konusunda kendi bakış açılarını yansıtmışlardır. Özellikle Sanayi devrimi sonrası iş
olanakları nedeniyle başlayan kentlere göç ve bu göçün ve iş olanaklarının sonucu
olarak ortaya çıkan barınma ve alt yapı sorunları ile bu sorunların olması gereken
hızla çözül(e)memesinden dolayı ortaya çıkan mekansal ve sosyal adaletsizlikler ile
sınıflar arası eşitsizlikler birçok düşünürün bu konuya eğilmesine neden olmuştur.
Lefebvre 1976 tarihli çalışmasında kent mekanının mevcut kapitalist sistemde
üretim, dolaşım ve tüketim ilişkilerinin örgütlendiği bir yer olmaktan öteye kendi
başına metalaşmış olduğunu savunur (Lefebvre’den aktaran; Şengül, 2009).
Harvey sermaye birikim süreçleri üzerinden kenti okumayı tercih eder. Kente
kapitalist birikim süreçlerinden bağımsız bir yapı olarak bakmak kentteki toplumsal
ilişkileri yok saymak ve mekanı fetişleştirmektir (Şengül, 2009).
Castells ise kente özgünlüğünü kazandıran şeyin “kolektif tüketim” olduğunu ve
kentsel örgütlenmenin yalnızca mekansal formların düzenlemesinden ibaret
olmadığını ifade eder (Castells’den aktaran; Şengül, 2009).
2.2 Kimlik Kavramı
Kimlik kavramı çağdaş dünyanın en önemli toplumsal sorunları arasında yer
almaktadır. Bayart’ın Kimlik Yanılsaması isimli çalışmasının önsözünde söylediği
gibi: “Günümüzde, kimlik yanılsaması sorununu gündeme getirmeyen herhangi bir
uğraş yok gibidir.” Bayart’a göre modern dünya farklılıkların kaybolması ve
tektipleşmeden çekinmekte ve bu yüzden de kimlikle ilgili genel bir kaygı
duymaktadır (Bayart, 1999). On sekizinci yüzyılda Batı'da sanayileşme sürecinde
kültürel ve ekonomik ihtiyaçlar sonucunda ve siyasal bir örgülenme biçiminde “ulus”
kavramı ortaya çıkmıştır (Alver, 2009). Yeni devletlerin oluşum formülü olarak
ortaya çıkan ve benzer toplumsal birlikler kurmakla sonuçlanan bu süreç sonrasında
“kimlik” kavramı modern toplumların en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir.
Hobsbawm, on dokuzuncu yüzyılda tüm dünyanın değiştiğini ve bunun temellerinin
11
1789 Fransız Devrimi sonrasında atıldığını, böylece modern ulus devletlerin ve
milliyetçiliğin icadının yanısıra eski aidiyet kabullerindeki değişim sonucu kimlik
kavramının da alışılanın dışında bir çerçevede ortaya çıktığını vurgulamaktadır
(Hobsbawm, 2012; Alver, 2009). Bayart ise bu uluslaşma sürecini büyük
farklılıklarıyla belirginleşen bir toplumu homojenleştirme ve böylece yeni bir siyasal
kimlik oluşturma şeklinde tanımlamıştır (Bayart, 1999).
Kimlik sözlük anlamı olarak “ Herhangi bir nesneyi belirlemeye yarayan özelliklerin
bütünü” olarak tanımlanmaktadır (Url 1). Ayrıca “Toplumsal bir varlık olarak
insanın nasıl bir kimse olduğunu gösteren belirti, nitelik ve özelliklerin bütünü”
şeklindeki bir tanım da kişisel kimliğin sözlük anlamını vermektedir (Url 1).
Webster’s Ninth New Collegiate Dictionary’de ise kimlik, bir insan ya da nesnenin
ayırt edici karakter ya da durumu olarak tanımlanmıştır (Aktaran: Ocakçı, 2012).
Lynch bir nesnenin tanımlanmasının, o nesnenin diğer şeylerden daha kuvvetli ve
canlı ya da tekil oluşuyla, en azından kendine has bir karakteriyle ayrılmasına bağlı
olduğunu; kimliğinin bu yolla ortaya koyulabileceğini söyler (Lynch, 1960; 1980).
Bu bakış açısıyla kimliğin, o nesnenin tekilliğini gösteren niteliklerin bir bütünü
olduğu söylenebilir.
Ocakçı da benzer şekilde kimliği, doğadaki herhangi bir varlığın başka varlıklardan
ayrılan özelliklerinin ifadesi, onun kendine özgü olma durumu olarak tanımlarken,
kendine özgü olma durumunun bir ilişkiler ağını işaret ettiğine dikkat çeker ve
kimliğin ortaya çıkması için gerekli olan eylemin ilişkiler olduğunu vurgular
(Ocakçı, 2012).
Güvenç’e göre (2005) kimlikler yaşam boyu sürekli değişebilen çok katlı-katmanlı
yapıdadırlar. “Can altındaki huy” olarak nitelediği kişiliğin hayat boyunca çok fazla
değişmediğini ancak kişinin kimliğinin hayat boyu birçok kez değişebildiğini
savunur.
Güvenç (1993) kimlik, izlenim ve imge kavramlarını Türk Kimliği isimli
çalışmasında özellikle ayırır. “Bilinçli, (bilen/düşünebilen) canlı ya da canlıüstü bir
varlığın kendisini nasıl algıladığı sorusunun yanıt(lar)ı onun kimliği ya da
kimlikleri; başkalarının o varlığı nasıl görüp değerlendirdiği, o varlıkla ilgili
izlenimleri, yargıları ise o toplum/kişinin imgeleridir.” Kimlik ve imge konusu
kentsel kimlik başlığı altında ayrıca ele alınacak ve incelenecektir.
12
Güvenç birbirine yakın duran kişilik (karakter), kimlik ve imge kavramlarını da
ayrıca ele alır. Kişinin karakterinin insanın kendini nasıl gördüğünü, öte yandan
kimlik tercihleri ve davranışların ise kişinin dışarıdan nasıl göründüğünü
belirlediğini savunur. Ancak bunların imgeyi tümüyle belirlemediğini çünkü imgenin
sadece bakılan değil bakan kişinin de kişiliğini belli ölçüde yansıttığını savunur.Bir
diğer değişle insanın imgesinin kendi kişiliğiyle onu değerlendiren kişinin
bileşkesidir ve hiçbir insanın ya da toplumun ya da kentin kimlikleri ile imgeleri
birbirine tıpatıp uyuşmaz (Güvenç, 1993).
Hall’ün kimlik kavramına bakışına göz atarken ilk fark edilecek şey kimliklerin
(özellikle büyük toplumsal kimliklerin) birer inşa faaliyeti gerektiren özel tasarım
yapılar olduğudur. Hall’ün bu düşüncesine göre örneğin “ulusal kimlik” ile ulusun
anlamını tanımlayan ve özdeşleşilen kimlik tasarlanmaktadır (Alver, 2009). Büyük
kolektif toplumsal kimlikler modern dünyayı üreten uzun erimli tarihsel süreçler
tarafından üretilip sağlamlaştırılmıştır (Hall, 1998).
Hall kimliğin sürekli inşa halindeki, tamamlanamayan bitirilemeyen sürekli değişip
dönüşen bir gerçeklik olduğunu düşünür. “Kimlik daima oluşum halindedir” der ve
bizim dışımızdaki siyasal ve ekonomik güçlerden etkilenebildiğini vurgular. İkinci
olarak da kimliğin bir özdeşleşme / biz hepimiz aynıyız deme sürecini ifade ettiğini
düşünür ve kimliğin “ötekinin bakışındaki yazılımı”na dikkat çeker. “Kimliği, aynı
görünen, aynı hisseden, kendilerini aynı sayan insanlara bağlayan anlayış tam bir
saçmalıktır. Kimlik bir süreç olarak, bir anlatı olarak, bir söylem olarak daima
Öteki’nin konumundan anlatılır.” (Hall, 1998).
Sarı, modern ve postmodern dönemlerdeki kimlik anlayışının değişkenliğini
vurgulamıştır. Modernitede kimliğin akışkan, çoğul, şahsi ve özdüşünümsel
olduğunu, (eski hayat tarzlarındaki) değişim ve yenileşmenin bir karakteristik haline
geldiğini vurgulamıştır (Sarıbay’dan aktaran Sarı, 2009). Bir bakış açısı olarak
Sarıbay’ın postmodern dönemde kimlik kavramına dair fikirlerini aktarmak
gerekirse: “...postmodernitede kimlik daha istikrarsız ve kırılgan hale gelmiştir.
Dahası, postmodernite modernitenin kimlik nosyonunu bir mit ve yanılsama olarak
sorunsallaştırmıştır. Özne merkezi olmaktan çıkarak parçalanmış, sabit ve değişmez
temeli kaygan hale gelmiştir. Böylece modern bireysel ve sosyal kimliğin dili olan
‘öteki’nin yerini, postmodern ‘hayat tarzı’ almıştır.” (Sarıbay, 2002; Sarı, 2009).
13
Castells’e göre kimlik, toplumsal veya kolektif bir aktör tarafından anlamın kültürel
olarak inşa edilmesidir (Castells, 2006). İnsanlara kim olduğu sorulduğunda kendi
hayatları açısından anlam ifade eden bir özet verdiklerini savunan Castells
“Hristiyanım”, “kadınım”, “İngilizim” derken aslında insanların onlardan olmalarını
bekledikleri kişiyle oldukları kişi arasındaki mesafeye uyum sağlamaya çalıştıklarını
savunmaktadır. Farklı alt kimliklerden bahsedilebilir, örneğin aile, yaşanılan
coğrafya, uğraş alanı, etnik köken ya da din gibi. Kişiler sahip oldukları alt
kimliklerden hangisine kendilerini daha yakın hissediyorlarsa o kimliği merkeze
yerleştirirler (Ocakçı, 2012).
Castells’e göre kimliklerin inşası, “tarihten, coğrafyadan, biyolojiden, üretken ve
üremeye yönelik kurumlardan, kolektif hafızadan, kişisel fantazilerden, iktidar
aygıtlarından ve dinsel vahiylerden”malzemeler kullanır (Castells, 2008). Castells'in
bu bakışına paralel olarak Giddens bireysel kimliğin inşasında geçmişin
yorumlanmasının ve geleceğe hazırlığın, özellikle de geçmişin “yeniden
çalışılması”nın önemli rol oynadığını düşünür (Giddens, 2010).
Kimliğin toplumsal inşasını iktidar ilişkilerinin belirlediğini savunan Castells üç tür
kimlikten bahseder; Meşrulaştırıcı kimlik, Direniş kimliği ve Proje kimliği.
Meşrulaştırıcı kimliğin toplumun egemen aktörlerince egemenlik alanlarını genişletip
akılcılaştırmak üzere inşa edildiklerini söyler ve bu tür kimlik için Fransız Devrimi
sırasında ve sonrasında inşa edilen ve Fransız ulusunu eşitlik, sekülerlik ve
cumhuriyetçiliğin bir ifadesi olarak ortaya koyan Fransız kimliğini örnek verir.
Direniş kimliğini ise egemenler tarafından değersiz ya da tehlikeli görülüp öteki
olarak imlenen aktörlerin inşa ettikleri bir kimlik türü olarak tanımlar ve örnek olarak
Filistinli, İskoç ya da Katalan kimliklerini örnek verir. Direniş kimliklerinin işleyiş
bakımından basit, katı ve güçlü olduklarını vurgular. Proje kimliğini ise toplumsal
aktörlerin mevcut kültürel yapıyı bütünüyle yeniden tanımlayarak değiştirdikleri bir
kimlik inşası olarak tanımlar. Bunun için kültürel farklılıklara saygı duyan bir toplum
inşası amacıyla oluşturulan “Afrika kökenli Amerikalı” kimliğini örnek verir
(Castells, 2006;2008). Ancak tüm bunların ötesinde kişinin kimliğinin kendi anlam
birikiminden oluştuğunu da vurgular (Castells, 2006).
Gür, kişisel kimliğin “ben” ile “kendi” nedir, yıllar geçtikçe aynı kalan nedir gibi
soruların yanıtında aranabileceğini dile getirir ve Baudrillard’dan esinle akıl gibi
14
kimliğin de bize ötekinden geldiğini, saf kimliğin olmadığını, ancak kazanılmış
kimliğin var olabileceğini, kolayca geliştirilebilir, yoğrulabilir ve istenen kalıba
sokulabilir bir kavram olduğunu vurgular. Kişilik ve kimlik arasındaki farkın
önemini vurgulayan Gür, kişiliğin olasılıklara, kimliğin ise olanaklara bağlı olarak
şekillendiğini belirtir (Gür, 2002-1).
2.3 Kentsel Kimlik Kolektif Bellek ve Kentsel İmge Kavramları
Kimlik kavramı için dile getirilen ayırt edici olma durumu kuşkusuz kentsel
mekanlar için de kullanılabilir. Bu durumda kentsel kimlik için bir kentin
diğerlerinden ayırt edilmesini sağlayan özelliklerin ifadesidir denilebilir (Ocakçı,
2012).
Tekeli'ye göre soyut bir mekan, içinde yaşayan insanlar için anlamlı hale gelmişse o
yer kimliklidir (2009).
Kimlik bireyin aidiyetleri içinde kendini ifade etme biçimi olarak kabul edilirse
kimlik ve kentsel kimlik kavramları incelenirken aidiyet kavramına da değinilmesi
gerekir. Ocakçı, aidiyet kavramını üç bileşeni dahilinde inceler.
Bunlardan ilki "anlam"dır. Kişiler kendilerini yaşadıkları çevreye ait hissedebilmek
için oraya bir anlam yükleme eğilimindedirler. Anlamın insanları ait oldukları gruba
uygun düşen şeyleri yapmaya yönelttiğini düşünen Castells’e göre kişi kimliğini
kendisi için anlamlı bulduğu vasıflar üzerinden inşa eder (Castells, 2006).
Bileşenlerden bir diğeri kişinin yaşadığı çevrede-kentte kendini güvenli ve mutlu
hissedebilmek ve aidiyet duygusunu geliştirebilmek için kurduğu "egemenlik
alanı"dır. Egemenlik kurma yolu ile insan sosyal ilişkilerini düzenler, çevresi ile
kurduğu aidiyet ilişkisini kuvvetlendirir. Egemenlik alanı oluşturma çabasının
“Kendileme ve Asimile olma” yoluyla gerçekleştiğini vurgulayan Ocakçı
kendilemenin kendi bildiğine benzetme yoluyla bir egemenlik alanı kurma olduğunu;
asimile olmanın ise tanımlanmış bir egemenlik alanı içine girerek egemenlik alanı
kurma eğilimi olduğunu söyler.
Aidiyet kavramının üçüncü bileşeni de "mahremiyet"tir. Korumalı mekan elde etmek
yoluyla mekanda kontrol sağlanır ve böylece de aidiyet duygusu gelişir (Ocakçı,
2012).
15
Kentsel kimlik denilince akla gelen olgulardan biri de "kimlikli kent" kavramıdır ki
olumsuzu olan "kimliksiz kent" kavramını da beraberinde getirir. Kişilerin olduğu
gibi kentlerin de doğal, sosyal ya da yapılı çevrelerinden gelen kimlik öğelerinin
bileşimiyle oluşmuş kendilerine has kimlikleri muhakkak ki vardır. Öyleyse
"kimlikli" ve "kimliksiz" derken kastedilen nedir?
Ocakçı'ya göre yaygın olarak günümüzde kullanılan "kimlikli kent" deyişi özgün
niteliklere sahip olan bir kenti olumlamak amacıyla kullanılmaktadır. "Kimliksiz
kent" deyişi ile ise sıradan ya da özgün niteliklerini kaybetmiş ya da edinememiş
kentlerden bahsedilmektedir. Bununla birlikte bir kent ne kadar olumsuz niteliklerle
tanımlansa da kimliği vardır (Ocakçı, 2012). “Kimliksiz çevre yoktur, istenmeyen,
çelişkili veya sıradan özelliklere sahip çevreler vardır.” (Gür, 2002-1).
Tekeli (2009), kentsel kimliksizleşme denince, kentler arası farklılıkların ortadan
kalktığının söylenmek istediğini dile getirir. Kentin kimliğinin yeniden üretilmesi de
sahip olduğu farklılıkların yeniden üretimi anlamına gelmektedir. Tekeli bir yerin
kimliksizleşmiş olması için artık o yerin orada yaşayanlar için olumlu anlamlar
üreterek yaşam kalitesine katkıda bulunma özelliğini yitirmiş olması gerektiğini
söyler. Eski faaliyetler nitelik değiştirmiş, binalar işlevsizleşmiş, yıpranmış,
mekanlar insanlara çekici gelmez, huzur getirmez olmuş ise o yer kimliksizleşmiştir
denilebilir.
Tekeli (2009) kimliğini yitiren bir yerin kimliğinin başarılı bir şekilde yeniden
üretilmesinin formülünün o yerin geçmişinin yeniden canlandırılması olmadığını
vurgular ve çözümün "geleceğin koşullarında geçmişle ilişkileri olan yeni kimlikler
oluşturmak"ta yani tarihin akışının sağlanmasında yattığını savunur.
Gür, (2002-1) kentlerimizin geçmişteki başat özelliklere sahip dokularının harap
olmasından dolayı kentin anılarını çağrıştıran, geçmişine gönderme yapan
özelliklerinin ortadan kaktığına değinir. Kapitalizme hızlı geçişin, düzensizliğin ve
istismarın sonucunda yeşil dokunun ve eski olumlu karakteristiklerin kaybolduğunu
ve olumsuz karakteristiklerin artık kentlerin karakteristiğini oluşturduğunu vurgular.
İmge, öncül bir algılamanın zihinde yarattığı nesne ya da kavramın aracılığıyla
çağrıştırılan zihinsel bir tanımlama sürecidir (Aykut, 1998). Kent imgesi çevre ve
insan etkileşimi sonucu ortaya çıkar (Önem, 2004). Çevresel verileri kişi algılar,
seçip organize eder ve bireysel olarak filtrelerden geçirir. Kısacası imge kentin
16
insanda bıraktığı izlenimdir, dolayısıyla kişiden kişiye değişebilen bir olgudur
(Önem, 2004, Suher ve diğerleri, 1996). Kimlik ise kümülatif bir değerlendirmedir.
Kentsel imgenin üretilmesinde çevresel imajların/verilerin kişilere has kurallarla
biraraya getirilmesiyle mevcut gerçekliğin zihinsel temsilcileri oluşturulur
(Kancıoğlu, 2001).
Kentsel imgenin üretimi deneyimlenen mekanın kitleler tarafından sembolik açıdan
anlam taşıması ve bireysel ve kolektif tarihte yer tutması yolu ile gerçekleşir.
Mekana ait imgenin oluşması için verilen anlam, hafızada edindiği yer ve
gözlemcinin görme biçimi çok önemlidir (Al, 2011). Gündelik yaşamda kentsel
mekan sürekli yeniden üretilir ve mekana ait imgeler de bu üretim sürecinde fiziksel
mekanın ve kolektif hafızanın kalıcılığı ölçüsünde sürekliliğini korur. Kentsel
imgeler kentin fiziksel niteliklerinden olduğu kadar tarihinden, kullanılış şeklinden,
geçirdiği değişimlerden etkilenir ve bunlara dair kodlar taşır. Bu nedenle kentsel
mekanlar kolektif hafızanın ve kentsel imgenin üreticileridir (Al, 2011).
Kent imgesinin bileşenlerini The Image of the City adlı yapıtında Lynch yapılaşmış
çevredeki yollar, sınırlar, bölgeler, düğüm noktaları ve nirengi noktaları olarak ele
almıştır. Yollar hareket halindeyken kentin gözlemlenmesini ve bir bütün halinde
algılanmasını aynı zamanda diğer imge bileşenlerinin farkına varılmasını sağlayan
yapılardır. Sınırlar ise kentsel sürekliliği bölen doğrusal elemanlardır ve iki bölge
arasında sınır işlevi gördükleri gibi bazı durumlarda sınır hattından verilen geçişlerle
iki bölgenin birleştiği noktalardır da denilebilir. Bölgeler gözlemcinin belli fiziksel
öğeler ve/veya psikolojik algılara göre tanımladığı iki boyutlu kent parçalarıdır.
Düğüm noktaları kimi zaman kentin bir bölümünden diğerine geçişi sağlayan ve
ulaşımın kesintiye uğradığı kavşak noktalarıyken kimi zaman da kullanımların
yoğunlaştığı odak noktaları, kent hayatına katılım noktalarıdır. Kentsel nirengi
noktaları ise kentte kolay tanımlanabilen ve çoğu kez birçok yerden görülebilir olan
işaret öğeleridir. Kentsel imge elemanları ayrı ayrı ele alınsa da kent içinde birbiriyle
ilişki içinde olan ve bazen üstüste binen yapılardır. Aynı zamanda kişinin kentte
nasıl hareket ettiğine, kentin büyüklüğüne ve gözlemcinin bakış açısına göre
değişkenlik gösterirler. Örneğin bir otoyol bir sürücü için yol iken bir yaya için sınır
teşkil edebilir ya da bir meydan ya da kavşak küçük bir kent için bölge olarak
nitelenebilecekken bir metropoliten alanda sadece bir düğüm noktası olarak
algılanabilmektedir(Lynch,1960).
17
Şekil 2.1 : Lynch’e göre kent imgesinin 5 elementi (Lynch, 1960).
Modern dönemlerde özellikle fiziksel çevrenin inşa teknolojilerinin evrenselliği ve
bilgi teknolojilerinin gelişmesi ile anlık aktarılan bilgiler sonucu kentlerin ortak
özellikleri artmış durumdadır. Bununla birlikte kentsel kimliğin tek bileşeni yapılı
çevre değildir. Kent kimliği gözleyen ile gözlenen (doğal ve yapılı çevre) arasında
etileşimli gelişen bir süreçtir (Lynch, 1960, Nasar, 1998, Önem, 2004).
Suher kentin profilini, doğal profil, sosyo-ekonomik profil ve insan eliyle yapılmış
mekanın profilinin oluşturduğunu söylemiştir (Suher, 1995).
Kentsel kimlik öğelerinin o kent ile birlikte akıllara gelen doğal, sosyal ve yapılaşmış
öğeler olduğu ve bu öğeler için kenti temsil ettikleri konusunda toplumsal bir ortak
kabulün olduğu söylenebilir. Ayrıca bu öğeler yerel ve küresel özellikler
taşıyabilirler (Ocakçı, 2012). Bu bağlamda kent kimliğini oluşturan öğeleri Ocakçı
ve Souhworth üç başlık altında incelemiştir (Ocakçı, Southworth, 1995).
-Doğal çevreden kaynaklanan kimlik öğeleri
-Yapılaşmış çevreden kaynaklanan kimlik öğeleri
-Beşeri çevreden kaynaklanan kimlik öğeleri
18
Doğal Çevreden Kaynaklanan Kimlik Öğeleri
Doğal çevre koşulları kentlerin kuruluşunda en önemli etkendir. Topoğrafya, iklim
koşulları, jeolojik yapı, bitki örtüsü gibi doğal veriler kentlerin yapılı çevresinin
karakterini belirler ve karakter kazandırır. Örneğin eğimli topoğrafyaya sahip
kentlerin dokusu ile düz alanda yerleşen kentlerin dokusu farklılaşır. Ayrıca
topoğrafyanın dik olduğu bölgeler savunma amaçlı tercih edilmiştir. Büyük
düzlüklerin olduğu verimli topraklar ise çoğu ke tarım için tercih edilmiştir.
Şekil 2.2 : Mardin, topoğrafyası ve kent dokusu (Anonim).
Şekil 2.3 : İtalya’da Cinque Terra, topoğrafyası ve kent dokusu (Anonim).
19
Bitki örtüsü ve iklim koşulları da kent kimliğinde etkili olabilmektedir. Örneğin
Türkiye’nin Doğu Karadeniz sahilleri yeşil bitki örtüsü ve yağışlı iklimi ile
tanınmaktadır ve iklim koşulları yapı malzemelerinin seçimini de etkiler.
(a) (b)
Şekil 2.4 : Solda Uzungöl’ün doğası ve yerleşimi (a), sağda İkizdere’nin geleneksel
konutları(b), (Anonim).
Yerleşim yerinin jeolojik yapısı da önemli bir kimlik öğesi olarak değerlendirmeye
alınmalıdır. Zemini kayalık olan yerlerde yüksek katlı yapılaşmaya uygun olması ya
da aksi şekilde olmaması o yerin jeolojik yapısıyla ilgilidir. Aynı zamanda kullanılan
yapı malzemelerini de etkilemektedir.
Yapılaşmış Çevreden Kaynaklanan Kimlik Öğeleri:
Anıt yapılar, kent meydanları, sokaklar, heykeller, köprüler, su bentleri yapılaşmış
çevreden kaynaklanan kimlik öğelerine örnek olarak verilebilir. Venedik kanalların
ve köprülerin arasında yer alan meydan sokak ve binalarla, hem doğal hem yapılı
çevreden kaynaklanan kimlik öğeleri ile anılan bir kenttir.
(a) (b)
Şekil 2.5 : Venedik’in havadan görünümü (a) ve kanallardan bir görünüm (b),
(Anonim).
20
Şekil 2.6: Plaza Mayor Madrid’in simge meydanlarından biri (Anonim).
Şekil 2.7 : Önde Kız Kulesi ve arkada Boğaziçi Köprüsü’yle İstanbul’un hem doğal
hem yapılaşmış çevreden kaynaklı kimlik öğeleri (Anonim).
21
Şekil 2.8 : Ankara’nın önemli simge yapısı Anıtkabir’in görünümü (Arusoğlu,
Kişisel Arşiv).
Beşeri Çevreden Kaynaklanan Kimlik Öğeleri
Kentlerin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapısı ayrı ayrı kent kimliğini
etkilemektedir. Ocakçı ve Southworth beşeri çevreden kaynaklanan kimlik öğelerini
demografik yapı, kurumsal yapı ve kültürel yapı olarak ayırır (Ocakçı, Southworth,
1995).
2.4 Palimpsest Kavramı
Palimpsest latincede “yeniden kazınmış” anlamına gelmektedir (Url 3).
Palimpsest kavramının bir tanımını yapmak gerekirse “Üzerine yazıla çizile eskimiş
parşömenler ya da tabletlere verilen addır. Yeniyi zorla okursunuz eskiden yazılmış
olanın çentikleri ve soluk izleri arasından.” (Gür, 2002-1). Diğer bir değişle yeninin,
tam olarak silinemeyen eskinin üzerine bindiği bir katmanlar bütürüdür. Farklı
dönemlerdeki izler birbirinin üstüne oturur, izler zaman zaman birbirine karışır ve
çoğu kez bir yanılsama kaçınılmaz olur (Al, 2011).
22
Şekil 2.9 : 5.- 6.yüzyıldan kalma Palimpsest örneği (Url 2).
Bu tanımlamadan da anlaşılacağı gibi palimpsest parşömenin zor bulunduğu
dönemlerde yeni bir metin yazabilmek için üstü yazılı bir parşömenden eski
mürekkebin kazınarak silinmesi ve yeni metnin aynı parşömene ve eski metnin
izlerinin üstüne yazılması yolu ile oluşan çok katmanlı yapı için kullanılan terimdir.
Palimpsest olarak nitelenen yapının en önemli özelliği silinen metnin belli oranda
izinin kalmasıdır. Palimpsestin mimarlık ve kent konusunda kullanılmasının önemini
vurgulayan ve palimpsesti deşifre etmeyi “farklılaştırıcı kökene inmenin bir yolu”
olarak öneren Gür’ün değimiyle “palimpsestte aynı anda bir antik dönem mitolojisi,
bir Firavun tebliği, bir ortaçağ aşk öyküsü, bir kahramanlık destanının izlerini
okumak olanaklıdır” ve “yerin aklı palimpsestte gizlidir”. Aynı zamanda palimpsest
deşifre edilmek için bekleyen incelikli mesajlarla doludur (Gür, 2002-1, 2002-2).
Kavramın orijinal kullanımında bir olumluluk ya da olumsuzluk vurgusu olmasa da
kavram yokluktan doğan ihtiyaç sonucu oluşmuştur. Alttaki olabildiğince silinen
tabakanın okunması büyük oranda olanaksızdır ve üste yazılan metnin okunaklılığı
ise bir öncekine göre azdır. Sonuç ürün önceki metnin silinmesine sebebiyet vermiş,
yeni oluşturulan metnin ise karmaşık bir yapı içinden okunmasını zorunlu kılmıştır.
Bu göreceli olumsuzluk palimpsest kavramının kullanıldığı diğer disiplinlerde daha
değişkendir. Örneğin kentsel mekanın bir palimpsest olarak okunması demek kentsel
mekanın ve mekana ait imgelerin kesintiye uğradığı noktaların varlığına işaret etmek
23
anlamına gelmektedir. Al (2011) kentsel mekana yönelik yapılan palimpsest
analojisini şu sözlerle ele almıştır: “…palimpsest durum, kente ait olanın – bir tür zor
kullanmayla- yok edilmeye çabalanması ve kent üzerine yeni yeni katmanlar
üretilmesiyle gözlemlenir. Şüphesiz ki kentlerin çok katmanlılığı onların kültürel
zenginliğinin göstergelerinden biridir fakat, kenti saran tabakaların izlerini tam
koruyamaması ve yeni gelenin eskiyi tahrip ederek ona tutunmaya çalışması, kentin
kimliğini koruyamamasına sebep olmaktadır. Bu durum kentlinin kente duyduğu
duygusal bağın ve kentle ilgili yüklendiği hatıraların yıkımını da beraberinde
getirmektedir.”
Şekil 2.10: Palimpsest örneği (Url 4).
Palimpsest kavramı edebiyattan resme, müzikten sinemaya, mimarlıktan kent
bilimlerine ve sosyolojiye kadar bir çok alanda alıntı yapılarak kullanılmıştır.
Bunlardan “apriori” olarak en bilineni, kavramı bir benzetme yoluyla ilk
kullananlardan biri olan Baudelaire’dir. Baudelaire, beyni ve hafızayı palimpsest’e
benzetmiştir (Terdiman, 1993). “Les Paradis Artificiels” isimli eserinde okuyucuya
seslenir ve der ki: “Benim beynim de seninki de bir palimpsesttir. Sayısız düşünce,
görüntü ve duygu bir ışık kadar usulca beyninize doluşur ve her biri öncülünün
üstüne biner ancak gerçekte hiçbiri yokolmaz.” (Kuberski, 1992).
Mecaz olarak palimpsest doğası gereği yazınsal bir terimdir ancak kentsel mekandan
bahsederken de oldukça verimli sonuçlar verir (Huyssen, 2003).
24
Gür, Palimpsest’i Okumak isimli yazısında modern zamanlarda kentlere yapılan,
para ve rant odaklı müdahaleler için “akıl tutulması” nitelemesini kullanır ve akıl
tutulmasına kadar kentlerin nasıl birer palimpseste dönüştüğünü şu sözlerle aktarır:
“Tarihte kentsel mekana karakterini kazandıran öğeler, kentsel alanın topoğrafik
yapısı, iklimsel ve bitkisel özellikleri, bölgede yaşayan insanların yoğunluğu ve
gelenek-görenekleri ile doğanın sağladığı malzeme ve yapım tekniği olmuştur. … En
çok el değiştirmiş kentler en verimli topraklara kurulu olanlardır. … güvenlik,
birikim, artı değer, güç gerilimleri kente anlamını; usta eller ise biçimini vermiştir.
Kentlerin ‘olma isteği’ ve ‘aklı’ kentlerin ayrıcalığı olarak palimpseste yazılmıştır.
Taa ki akıl tutulana kadar…” (Gür, 2002-2)
Huyssen palimpsest kavramını mimarlık ve kent bağlamında düşünürken mevcutun
dışlanmasını reddeder ve Berlin kenti ya da New York Times Meydanı’nı bir
palimpsest olarak okumanın mevcut fiziksel çevrenin ya da yapının reddedilmesi
anlamına gelmediğini vurgular (Huyssen, 2003).
Üstüste binen anıların beyinde birbirinden bağımsız olarak kalmaması ve yeni
gelenin eskinin üstüne binmesine rağmen eskiyi silmemesi benzetmesi, kolektif
belleğin de bir palimpsest olarak ele alınabileceğinin sinyallerini vermektedir.
Kollektif belleğin bir ürünü olan kent belleği de bir palimpsest gibi üstüste binen
katmanları içerir ve kentin kimliğinin şekillenmesinde önemli rol oynar. Yani
kentlerin sadece yapılı çevresinin değil belleğinin de bir palimpsest olarak okunması
mümkündür. Örneğin İstanbul yapısal olarak tam bir palimpsest kent örneği olmakla
birlikte kentin yüzyıllardan beri gelen ortak belleği de anılar, kentsel mekan ya da
binaların tarihsel önemleri, toplumsal olaylar ya da hikayeler gibi bir çok şekilde hala
canlılığını korumaktadır ve kentin belleğinde eklenerek çoğalmakta, bir palimpsesti
oluşturmaktadır. Kentin kimliğini oluşturan beşeri çevreden kaynaklanan kimlik
öğeleri de yapılaşmış çevreden kaynaklı kimlik bileşenleri gibi çok katmanlı
olabilmektedir.
25
Şekil 2.11 : İstanbul’da farklı dönemlere ait yapı ve dokuları birarada gösteren
fotoğraf (Anonim).
Şekil 2.12: İstanbul Yenikapı’da yapılan ve kentin geçmişine ışık tutan kazılara ait
fotoğraf (Anonim).
İstanbul gibi Roma da binlerce yıllık geçmişiyle palimpsest kentlere örnek verilebilir.
Kentin yapılaşmış kimlik öğeleri bir çok farklı tarihsel döneme aittir ve kentsel
mekanda tüm bu yapılar birbirine çok yakın, yanyana üstüstedir. İstanbul’da olduğu
gibi Roma’da da bu katmanlı yapının kent kimliğinde etkili olduğu söylenebilir.
26
Şekil 2.13: Roma’dan genel görünüm (Arusoğlu, Kişisel Arşiv).
(a) (b)
Şekil 2.14: Roma’nın sembollerinden solda (a) Colesseum ve sağda (b) St. Peter
Meydanı ve Bazilikası (Arusoğlu, Kişisel Arşiv).
Bölüm Sonucu:
Kentlerin doğal yapısı, yapılı çevresi ve sosyo kültürel özellikleri kentin kimliğini
oluşturmaktadır. Kimliğini oluşturan veriler ne kadar kendine özgü ve çeşitli olursa
kentin kimliği de o oranda kentine özgü ve güçlü olacaktır. Yapılı çevrenin
neredeyse bütün kentlerde aynılaştığı günümüzde kentlerin geçmişten gelen mirasları
oldukça önemlidir. İstanbul ve Roma farklı dönemlere ait izleri hem belleklerde hem
de dokusunda taşıyan birer palimpsest kenttir. Ancak tarihsel geçmişi olan her kent
için palimpsest benzetmesi yapılamaz. Bu katmanlılığın okunaklı olmasının kente
özgün bir kimlik kazandırdığı ve bu doğrultuda Ulus’un sahip olduğu katmanlı
yapının ve doğal, beşeri ve yapısal kimlik öğelerinin bütünüyle kentte okunaklı
olmasının gerekliliği savunulmaktadır.
27
3. ÖRNEK ALAN ÇALIŞMASI VE BİR PALİMPSEST OLARAK ULUS
Ankara, ilk planlama faaliyetlerinin başladığı 20.yüzyıl başlarından beri adeta bir
“tabula rasa” olarak ele alınmıştır. Gür’ün (2011) değişiyle, “sürekli bir önceki
unutularak, içi boşaltılarak inşa edilen ve bu nedenle bir türlü doldurulamayan boş
bir kent’tir” Ankara. Tarih boyunca birçok farklı medeniyetin izlerini taşıyan kent
20.yüzyıl başında gelenekleri ve devrim öncesini temsil eden mekanları reddederek
ona arkasını dönen planlama faaliyetlerine sahne olmuştur. Kentsel mekandaki
“önceki metni kazıma” eğlemine denk düşen toplumsal belleği ve kent imgesini
kesintiye uğratan müdahalelerin yaşandığına dair bir kanıt olarak Aka Gündüz’ün
Hakimiyeti Milliye’deki yazısı örnek gösterilebilir: “İnkar etmiyoruz ki eski
Ankara’yı emekle, tahammülle, zorla modern Ankara yapmaya çalışıyoruz. Fakat bu
kafi gelmiyor, Ankara sakinini de, emekle, vasıta ile ve hatta zorla Ankaralı yapmak
mecburiyetindeyiz.”(Aka Gündüz’den aktaran: Gür, 2011).
Şimdilerde ise Ankara neredeyse bir yüzyılda oluşturulan “yeni” izlerin kazınması
faaliyetlerine şahit olmaktadır. Kentin tarihi merkezi olarak tüm izleri taşıyan Ulus
bir parşömen gibi sürekli kazınarak üstüne yenisi yazılan sayısız katmanlı bir metin
gibidir. Ulus “Ankara’nın eski ve yeni mekanlarının çakıştığı ve imgelerin zaman
zaman şizofrenik bir çatışmaya dönüştüğü” bir kentsel mekandır (Yalım, 2009).
Bu bölümde Ulus’un geçirdiği tüm değişim-dönüşüm faaliyetleri, kentsel mekanı
etkileyen kararlar, doğal afetler, devrimler ve yavaş seyreden tarihsel sürekliliğin
izlerine bir bakış atmak amaçlanmaktadır. Bir “palimpsest” olarak Ulus, tüm
katmanları okunacak şekilde ele alınmaya çalışılacaktır.
3.1 Ulus’un Tarihsel Gelişimi
Ankara’nın tarihinin yapılan arkeolojik çalışmaların ışığında tarih öncesi dönemlere
dayandığı söylenebilmektedir (Turhal, 2009). Arkeolojik çalışmalar kentte paleolitik
dönemde yerleşim olduğunu göstermiştir (Akçura,1971). Hititler’den Osmanlı’ya ve
28
sonrasında Cumhuriyet dönemine kadar kale ve çevresinde yerleşmeler olmuş ve
hemen hepsinin mekansal olarak üst üste binerek günümüze kadar kent dokusunu
oluşturmuştur. Hitit, Frig, Lidya, Pers egemenliğinde kalan bölge M.Ö. 278-277
yıllarında Avrupa’dan Orta Anadolu’ya gelen Keltlerin (Galatlar) egemenliğine
girmiştir (Horvath, 2008; Texier, 2002; Turhal, 2009). M.Ö. 25 yılında Roma
egemenliğine giren kentin M.S. 270 yıllına dek şimdiki Hacıbayram civarlarında açık
bir şehir olduğu ancak Pers tehdidine karşı dış surların yapıldığı, 7. Yüzyılda ise
Sasani ve sonrasında Abbasi saldırıları karşısında kentin tamamen kale içine
çekildiği Ankara Büyük Şehir Belediyesi tarafından yayınlanan Bir Zamanlar Ankara
adlı yayında yer almaktadır (Bir Zamanlar Ankara, 1994, s.14). 1073 yılında
Selçuklu yönetimine giren Ankara Haçlı Seferleri sonrası 1101 yılında kısa
süreliğine Bizans egemenliğine geçmiş olsa da 1127’den önceki bir tarihte tekrar
Türk egemenliğine girmiş ve sonrasında Türk imarı başlamıştır (Eyice, 1993). 1304
yılında ise Moğol hakimiyetindeki Ahi Beylerince yönetilen kent son olarak 1361
yılında Osmanlı egemenliğine geçmiştir (Turhal, 2009).
20. yüzyıl başlarında verilen bağımsızlık mücadelesinde başından itibaren önemli bir
merkez olan Ankara 27 Aralık 1920’den itibaren artan bir önemle ülkenin başkentlik
fonksiyonlarını yerine getirmekteydi (Akçura,1971). 23 Nisan 1920’de Büyük Millet
Meclisinin toplanmasının ardından her ne kadar başkent işlevleri bütünüyle
Ankara’da yerine getirilmeye başlanmış olsa da 13 Ekim 1923’te “Türkiye
Devleti’nin Makarrı idaresi Ankara Şehridir” cümlesi ile resmen başkentliğin ilan
edilmesine kadar 3 yıllık bir süre geçmesi gerekmiştir.
Atatürk söylevinde Ankara’nın başkent olarak seçilmesinde etkili olan nedenleri
cephelere ve özellikle Ege cephesine yakınlık, mevcut yol ve demiryolu sistemi ve
bu vesileyle İstanbul’a ve cephelere olan erişim kolaylığı, ülkenin fiziki merkezinden
uzaklaşmama zorunluluğu olarak belirtmiştir (Akçura, 1971).
Gür’ün “Unutmak, Öteki ve ‘Boş Kent’ Ankara” isimli çalışmasında Ankara’nın
başkent seçilmesine sebep olan en önemli unsurlardan birini kentin unutma-yeniden
inşa etme sürecine imkan vermesi yani tabir yerindeyse boş bir sayfa, boş bir kent
olması olarak açıklıyor (Gür, 2011). Stratejik, coğrafik ve politik nedenlerin yanı sıra
Ankara’nın yapılan devrim gereği olarak eskiyi unutma ve yeni devrimin aynası olan
mekanları yaratmaya uygun olması mekansal olarak seçilmesinin önemli
nedenlerinden birisidir kuşkusuz. Unutmanın ancak “boş olan” ya da “boş olarak
29
imgelenen”in yeniden tasarlanmasıyla mümkün olması nedeniyle imparatorluğun
başkenti olan dolayısıyla Yeni Cumhuriyet karşısında Osmanlı’yı temsil eden
İstanbul’un unutulması gereklidir. Genç cumhuriyet’in ellerinde şekillenecek olan
başkent “İstanbul ne değilse o” olarak imgelenip inşa edilmiştir (Gür, 2011).
Gerçekte bütünüyle boş olmayan ve tarihi binlerce yıl geriye uzanan “yeni
başkent”in Roma ve Osmanlı dönemindeki yerleşim alanı olan kale ve çevresi her ne
kadar kentin ilk imar planlarında görsel odak olarak ele alınmışsa da aslında Ankara-
İstanbul karşıtlığına benzer şekilde Eski Ankara- Yeni Ankara karşıtlığı da bütünüyle
baştan imar edilen kent için oldukça önemli bir imge olarak ele alınmalıdır. Yeni
başkentin nasıl olmaması gerektiğine verilen örneklerden biri nasıl eski
imparatorluğun simgesi İstanbul’sa bir diğeri de “Osmanlılardan yazları toz, kışları
çamur içinde olan, sıtma tehdidiyle boğuşan sağlıksız” Eski Ankara’dır (Akçura,
1971; Gür, 2011). Ancak Ortaylı’nın hatırlattığı üzere, Ankara yoksulluk ve sefalet
çeken, küçük bir Anadolu kasabasından daha fazlasıdır (Ortaylı,1994). Bir çok kişi
tarafından yazılan, yoksulluk ve sefaletin bir yere kadar gerçeklik payı olmakla
birlikte 19.ve 20.yüzyıl başı Ankara’sının bu şekilde hatırlanmasında ulus devletin
tarih yazıcılığı tercihlerinin payı büyüktür (Ortaylı, 1994). Bir çok yabancı tüccar ile
Ermeni ve Yahudi vatandaşın ticaretle uğraştığı Ankara’nın (Ortaylı, 1994; Önsoy,
1994) Cumhuriyet öncesi nasıl bir kent olduğuna dair olumsuz betimlemelerin
yapılmasında varlıklı ailelerinin oturduğu semtlerle birlikte kentin büyük bir
bölümünü etkileyen 1917 yangınının büyük payı olduğu açıktır.
Ankara tarihi boyunca birçok kırılma noktası yaşamıştır. Savaşlar, işgaller, yağmalar,
devrimler, salgın hastalıklar vb. Ancak günümüzde kent dokusunu en çok etkileyen
şeyler yüzyıl başında yaşadığı büyük yangınlar ve Cumhuriyet’in ilanından sonra
yaşanan planlama ve imar çalışmalarıdır. Öte yandan günümüzde kent formunu
etkileyen unsurlardan biri kale ise bir diğeri de 1892 yılında kente ulaşan demiryolu
hattıdır. Bu nedenle kentin tarihinde önemli kırılma noktaları arasında yüzyıl başında
yaşadığı yangınları, demiryolunun kente ulaşmasını ve Cumhuriyet’in ilanını saymak
yanlış olmayacaktır.
30
3.2 Ulus’un Katmanları
3.2.1. Düşey (Tarihsel) Katmanları
Ulus, Ankara’nın ilk yerleşim alanlarını da içinde barındıran önemli bir merkezdir.
Ankara’nın tarihini M.Ö. 13.yüzyıla tarihlendirecek en önemli buluntu Ulus’taki
Roma Hamamı bölgesinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır (“Ankara bir günde
500 sene yaşlandı”, Akşam gazetesi haberi 1 Aralık 2009; Turhal, 2009). Önceki
satırlarda da kısaca değinildiği üzere Ankara’da hüküm sürmüş hemen tüm
medeniyetler için Ulus ortak bir mekan olmuştur. Bu medeniyetler mekansal ve
kültürel olarak üst üste binerek günümüze dek gelirken zaman zaman bir önceki
sonraki gelen tarafından bilinçli olarak ya da yaşamın doğal seyri nedeniyle silinmiş
ya da değiştirilmiş ve Ulus’un şimdiki katmanlı kesiti oluşmuştur.
Dünyadaki tüm tarihi kent merkezleri sahip oldukları düşey (tarihi) ve yatay
(kültürel) katmanlarla kent dokularını, kent kimliklerini ve toplumsal hafızalarını
inşa etmişlerdir. Ancak bu süreklilik içerisinde belli kırılma noktaları kent
dokularının ve kentsel kimliğin değişime uğramasına ve toplumsal hafızanın
kaybolmasına ya da farklılaşmasına neden olmuştur. Bu bölümde ise Ulus’ta
günümüzde izlenebilen tarihi yapılar ve kentsel dokulara dönemsel kategoriler
ışığında bakılacak ve bir parşömenin üstüne silinip yazılarak oluşan son metnin
“fotoğrafı çekilmeye” çalışılacaktır.
Ernest Mamboury’nin 1933 tarihli “Ankara: Guide Touristique” isimli çalışmasında
yer alan Ankara’nın tarihi yerleşimlerini bölgesel olarak işaretlediği haritası (Şekil 1)
kentin kale ve çevresinin tüm dönemlerde önemli bir yerleşim alanı olduğunu
göstermektedir. Yapılan bölgelemenin kesinliği tartışmalı olmakla birlikte yapılan
arkeolojik çalışmaların kale ve çevresinde adı geçen uygarlıklara ait eşya ya da
eserleri gün yüzüne çıkardığı bilinmektedir.
3.2.1.1. Türk-İslam Dönemi Öncesine Ait Katmanlar
Bu dönem M.Ö. 13.yüzyıldan başlayarak 1073 yılında kentte Selçuklu
hükümdarlığının başlamasına kadar geçen çok geniş bir zaman dilimini
kaplamaktadır. Ancak hepsinin birden ele alınmasındaki en önemli neden özellikle
Ulus’ta tarih öncesine ait olup günümüzde gözlemlenebilen buluntuların hemen
hepsinin Roma dönemi ve sonrasına ait olmasıdır. Ayrıca daha eski dönemlere ait
31
yerleşmelerin ya da diğer arkeolojik buluntuların aynı kazı çalışmalarında çıkmış
olması yani üst üste olmasıdır. Buna en önemli örnek bir höyük olarak bilinen Roma
Hamamı bölgesidir. Alttan yukarı doğru Frig, Roma, kısmen Bizans yerleşim
kalıntılarına rastlandığı bilinmekle birlikte burada Hitit- Mısır ilişkilerinin bir
göstergesi olarak yorumlanan II. Ramses dönemine ait olduğu düşünülen M.Ö 13.
yüzyılda yapılmış, bir amulet (muska veya tılsım) bulunmuştur (Turhal, 2009).
Şekil 3.1: Ankara’nın Tarihi Yerleşim Bölgeleri, Ernest MAMBOURY, Ankara:
Guide Touristique, Ministere Turc l’Interieur, Ankara, 1933, s.70.
32
Ayrıca bir diğer çok tarihli eser de Augustus Mabedidir. Aslında M.Ö. 2.yy’a ait bir
Men Mabedi olan yapı Roma döneminde kiliseye çevrilmiştir (Eyice,1993). Aynı
yapı için Mimarlar Odası ve Altındağ Belediyesi’nin ortak yayınladıkları “Ankara
Tarihi Kent Merkezi Mimarlık Rehberi”nde “Frig döneminden beri, ana tanrıça
Kibele için yapılmış büyük bir tapınağın üstünde” yer almakta olduğu yazılmıştır
(Ankara 2011, s.10).
Roma döneminde şehrin mezarlığı bugünkü İstasyon bölgesinde yer almakta,
kamusal yapıları ve Akropolis’i de kalenin eteklerinin uzağında kale ile mezarlık
arasında yer almaktadır (Erzen, 1946: s.59-60). Roma dönemine ait yapılardan
günümüzde gözlenebilenler Roma Hamamı, Roma Caddesi, Augustus ve Roma
Tapınağı, Sütunlu Cadde, Jülien Sütunu, St. Clemens Kilisesi (duvarlarından çok az
bir bölümü) ve Tiyatro yapısı kalıntılarıdır.
Ayrıca Arslanhane Cami’nin duvarlarında ve minare kaidesinde Bizans dönemine ait
devşirme mermerler yer almaktadır.
(a) (b)
Şekil 3.2 : Solda Roma Hamamı (a), Sağda Roma Caddesi Kalıntısı (b) (Anonim).
3.2.1.2. Türk – İslam Dönemi Katmanları
Selçuklu kentleri sur içi yerleşimine sahip “kapalı kent”ler olarak nitelendirilebilir
(Özcan-Yenen, 2010). Özcan’ın “Anadolu-Türk Kent Tarihinden Bir Kesit: Selçuklu
Döneminde Anadolu-Türk Kent Model(ler)i” başlıklı çalışmasında Selçuklu
kentleriyle ilgili yaptığı alıntılara göre “Alâaddin Keykubad ile İzzeddin Keykavus
arasında Kayseri ve daha sonra Ankara’da geçen taht mücadelesinde (1211-1212)
anlatılan mekânsal tasvirler”e göre kent tamamen sur içi yerleşime sahiptir.
33
(a) (b)
Şekil 3.3 : (a) Julien Sütunu, (b) Augustus Tapınağı (Anonim).
Anadolu Selçukluları döneminde Ankara’nın kentsel mekan kurgusunda sur dışı
yapılanmalarının anıtsal-kamusal-dini yapılara bağlı olarak şekillendiği söylenebilir
(Özcan, 2010). Ankara’da bunlara örnek olarak Arslanhane Cami (1280-1290) ve
Kızılbey Cami (13.yy ortası) verilebilir (Özcan-Yenen, 2010). Öte yandan ticarete
bağlı olarak gelişen hanlar, kervansaraylar da imar faaliyetlerinin sur dışına
taşmasının önemli nedenlerindendir.
Selçuklulardan sonra 1361 yılında Osmanlı yönetimine geçene dek kent yönetimine
Ahi beyleri hakim olmuştur. Günümüzde Ulus bölgesinde Selçuklu dönemi ve
Moğol istilası sonrası Ahi Beyleri dönemine ait gözlenebilen yapılar arasında
Arslanhane Cami, Leblebicioğlu Cami, Ahi Yakup Cami, Alaeddin Cami ve çeşmesi,
Hacı İlyas Mescidi, Ahi Şerafettin çeşmesi ve türbesi, Saraç Sinan Mescidi ve
Türbesi ve Yörük Dede Türbesi sayılabilir.
3.2.1.3. Osmanlı Dönemi Katmanları
Osmanlı’nın yükseliş dönemiyle birlikte tüm Anadolu kentlerinde olduğu gibi
Ankara’da da ekonomik canlanma başlamış, güçlenen imparatorluk sınırlarında
güvenlik sorununun azalması nedeniyle ve artan ticari faaliyetlerin de etkisiyle kent
sur dışına (ikinci sur) doğru gelişmiş; bu gelişme alanlarında özellikle “sof” ticareti
yapan kervanların konaklayacağı hanların yapımı ve malların depolanıp satılacağı
ticari merkezlerin gelişmesi hız kazanmıştır (Tunçer, 2011). 16.yüzyılda şehrin
34
çeperinde üçüncü bir sur sırasının yapıldığı bilinmektedir (Ergenç, 1980; Tunçer,
2011) ve kentin gelişimini bu çeper etkilemiştir (Şekil 3.4).
Şekil 3.4 : 1711’de Ankara ve çevresindeki üçüncü sur (Pitton Tourneford) (Günay,
Kişisel Arşiv).
Bu dönemde kent “iki merkezli” bir yapıya kavuşmuştur (Tunçer, 2011) ve Evliya
Çelebi’nin aktardığı üzere çarşılarının büyük bir kısmı kalenin eteklerinden başlayıp
bugünkü Anafartalar Caddesine kadar inen, ilk merkez sayılan “yukarı yüz”de yer
almaktadır (Evliya Çelebi’den alıntı yapan: Aktüre, 1994). “Aşağı yüz” ise ticari bir
alt merkez olarak 16. Yüzyıl başlarında gelişmeye başlamıştır (Tunçer, 2011). “Aşağı
yüz”ün gelişmesinde gelişen ticari faaliyetler ile kervanların kentin eteklerinde
konaklamasının kolaylığı etkili olmuş, bu durumu üçüncü sur girişlerinin bölgeyi
ulaşım açısından beslemesi önemli rol oynamıştır (Tunçer,2011).
18. yüzyıl sonuna dek gerek ekonomik ve sosyal açılardan gerekse kentsel yapı
açısından büyük gelişme kaydeden kentin “sof” ticaretine bağlı olan ekonomisi
Ankara (Angora) keçisinin canlı olarak ihraç edilmesi ve özellikle İngiltere’de
1830’lu yıllarda kurulan endüstriyel dokuma tezgahları gibi kentteki el tezgahı
üretiminin rekabet edemeyeceği gelişmeler sonrası duraklamış ve yavaş yavaş
gerilemeye başlamıştır (Aktüre, 1994; Tunçer, 2011). Kentteki gelişmelere de
yansıyan bu gerileme 1892 yılında İstanbul-Eskişehir tren hattının kente ulaşmasının
ardından bir süre duraklamış, kentteki ekonomi canlansa da Avrupa’dan gelen ucuz
35
mallarla rekabet edilemediği için üretim büyük oranda düşmüştür (Önsoy, 1994).
Demiryolunun ve yeni açılan, gardan kente uzanan İstasyon caddesinin etkisiyle
kentin ticari merkezi “yukarı yüz”den “aşağı yüz”e kaymış, Taht’el Kala (Tahtakale
ya da Kalealtı) Çarşısı ile Karaoğlan Çarşısı kentin en önemli ticari odakları haline
gelmiştir (Tunçer, 2011). Taht’el Kala Çarşısı’nın alanın kuzey batısına, İstasyon
caddesinin ulaştığı bölgeye doğru gelişmesi ile Karaoğlan Çarşısı kent yapısının
önemli odak noktalarından biri olmuştur. Kentin ilk “lüks” oteli olan Taşhan’ın ve
sonradan 1. Meclis binası olarak kullanılacak olan İttihat ve Terakki Binası’nın yer
aldığı Karaoğlan Çarşısı Cumhuriyet’in ilk yıllarında Hakimiyet-i Milliye,
sonrasında ise Ulus Meydanı olarak anılmıştır (Tunçer, 2011).
Kenti bu dönemde etkilendiği bilinen önemli olaylardan bazıları üst satırlarda da
belirtildiği gibi Sanayi Devrimi’nin ülkedeki yansımaları ve demiryolunun kente
ulaşmasıdır. 1. Dünya Savaşının yarattığı ortamın da tüm kentler gibi Ankara’yı da
etkilediği söylenebilir.
Şekil 3.5 : Taşhan Binası ve Karaoğlan Çarşısı, 1909, Ernest Mamboury, Ankara:
Guide Touristique, Ministere Turc de l’Intérieur, Ankara, 1933
36
Şekil 3.6 : Von Vincke’nin 1839 tarihli Ankara planı, S. Aktüre, 17. Ve 18.
Yüzyıllarda Ankara,s.95, İstanbul, Kasım, 1994, s.88.
Genel anlamda kent yaşamını ve özellikle kentin dokusunu etkileyen diğer olaylar
arasında 1873, 1875 yılları arasında binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan kıtlık
felaketi ile 1181 Mahmut Paşa Bedesteni ve 1917 Tahtakale yangınları sayılabilir
(Aktüre, 1981; Tunçer, 2011). Özellikle 1917 yangının kent dokusu üzerindeki
etkileri oldukça önemlidir ve ayrı bir bölümde bu yangınlar ele alınacaktır.
Bu döneme ait önemli dini yapıları, hamamlar, hanlar, çeşmeler ve kamu binaları ile
hala kent dokusu büyük oranda korunmuş olan mahallelerde yer alan sivil mimari
örnekleri günümüzde hala mevcuttur. Örnek olarak, farklı yüzyıllara ait birkaç örnek
vermek gerekirse; Cenabi Ahmet Paşa Cami, Hacı Bayram Cami, Yeşil Ahi Cami,
Bala Hanı, Şengül Hamamı, Eyne Bey Hamamı, Sulu Han, Çengel Han, Çukur Han,
Kıbrıs Hanı, Pirinç Han, Saat Kulesi, Ankara Valiliği ve Kale içindeki geleneksel
konut dokusu, At Pazarı, Samanpazarı sayılabilir.
37
(a) (b)
Şekil 3.7 : (a) Hacı Bayram Cami ve Augustus Tapınağı, (b) Çengel Han (Anonim).
Şekil 3.8 : Ulus’ta yer alan Türk-İslam Dönemi Mimari Eserleri, Ankara/Altındağ
Tarihi Kent Merkezi Mimarlık Rehberi, TMMOB Mimarlar Odası Ankara
Şubesi, 2011
3.2.1.4. Cumhuriyet’in İlk Yılları ve Sonrasına Ait Katmanlar
Cumhuriyet dönemi Ankara’nın planlama tarihini de kapsayan bir dönemdir. 13
Ekim 1923’te başkent ilan edilmesinin ardından yeni kurulan sistemin ve yapılmakta
38
olan devrimlerin mekansal yansıması ilk olarak Ankara kentinde şekil bulmuş, kent
adeta “Genç Cumhuriyet”in ideolojisini yansıtan bir simge haline gelmiştir.
Ankara yüzyıl başında yaşadığı yangınlar ve Anadolu genelinde yaşanan savaşlar ve
yoksulluk nedeniyle yanmış binaları, yazın tozlu, kışın çamurlu olan yolları ve
yerleşim yerlerinin hemen yanı başında yer alan bataklıkları ile sağlıksız bir kent
görünümündedir (Akçura, 1971). Tankut’un “Bir Başkent’in İmarı:1929-1939” isimli
kitabında aktardığı üzere; “Sokaklar dar ve pis, evler kışın soğuk, yazın tozlu ve
sağlıksızdır. Trenden inince iki taraflı bir bataktan, ağaçsız bir mezarlıktan, kerpiç ve
hımış esnaf barakalarından geçerek bir türlü bitmeyen bir yangın yerine
sapılmaktadır. Yol denecek bir şey yoktur. Yerli halkın başlıca ulaşım aracı eşektir.
Bunun ötesinde Ankara susuzdur, ağaçsızdır, kuru ve yabanidir (Atay;1980, s.352-
355; Atay’dan aktaran: Tankut; 1993, s. 253). Meclisin kurulması sonrası kente
İstanbul’dan ve Anadolu’nun dört bir yanından birçok mebus ve kamu görevlisi
gelmiştir. Bu dönemde yavaş yavaş yol yapımı, çevre düzenleme ve imar faaliyetleri
çalışmaları başlıyor. 1923 yılı sonunda Lörcher’e kent için bir plan yapılması görevi
veriliyor. 16 Şubat 1924’te 417 sayılı yasa ile İstanbul’daki Şehremaneti benzeri bir
belediye örgütü kuruluyor (Cengizkan, 2004; s.225). Cumhuriyet’in ilk yıllarında
Lörcher’in sunduğu planlar 1924-1925 yılları arasında gerçekleştirilen imar
faaliyetlerinde kullanılmıştır (Tekeli, 2005; Cengizkan, 2004). Ancak modern bir
kent hayali kuran yeni yönetim tarafından 1927 yılında Avrupalı mimarlar Brix,
Jansen ve Jaussely’in davet edildiği bir uluslar arası yarışma düzenlenmiştir.
Yarışmayı kazanan Jansen’in sunduğu planlar 1928 yılı itibariyle uygulanmaya
başlanmış (Tekeli, 2005), bu planlama süreci 30’ların başına dek sürmüş, sonrasında
artan nüfus, hızlı yapılaşma ve arsa spekülasyonları nedeniyle planın uygulanması
zorlaşmış ve 1950’lere gelirken bu plan artık yetersiz kalmaya başlamıştır (Alsaç,
1993; Tankut, 1993). Modern bir başkent amacıyla çıkılan yolda Avrupa’dan çok
sayıda mimar ve mühendis ülkeye davet edilmiş ve özellikle kamu binalarının
tasarımı ve inşasında ve işçi yerleşmesi gibi konut alanlarının tasarımında yabancı
teknik adamlardan hizmet alınmıştır. Günümüzde Ulus’ta yer alan anıtsal yapıların
çoğu bu Avrupalı mimarlar tarafından inşa edilmiştir. Lörcher planıyla başlayıp
Jansen planıyla devam eden süreçte “Bahçe Kent” akımını büyük oranda benimseyen
tasarımcılar, kenti düşük yoğunluklu ve bahçeli yapıların yer aldığı geniş, ağaçlıklı
allelerden oluşan bulvarların olduğu bir kent olarak şekillendirilmişlerdir. Aynı
39
dönemde kent “Eski Şehir” olarak nitelendirilen Ulus bölgesini de içeren alanın
tamamen dışında, kuzeyde demiryoluyla sınır olan yeni bir yerleşim sahasında
büyümeye başlamıştır. Bu karar kimilerince eski kentin ihmal edilmesi olarak
yorumlansa da, Eski Şehir’in sahip olduğu karmaşık mülkiyet yapısı, küçük
parsellerin varlığı ve topoğrafyanın zorlu oluşu gibi nedenler de bu kararlar
değerlendirilirken göz önünde bulundurulmalıdır (Cengizkan, 2004).
Tekeli’nin “radikal modernite” olarak isimlendirdiği 1923-1950 arası dönemde
(Tekeli, 2005) kent bütünüyle yeni sistemin mekansal simgelerini taşıyarak
şekillenmiş, reddedilen, geride bırakılan imparatorluğun mekanı olan İstanbul’un
geleneksel dokusunun tam aksi bir dille yepyeni bir kent olarak neredeyse yoktan var
edilmiştir. Kentin 1923’den günümüze dek yapılan tüm planlarının çalışma alanımızı
etkileyen kararları ayrı bir bölümde daha detaylı olarak incelenecektir.
Bu dönemde Ulus bölgesinde önemli mimari eserler verilmiş, kent mekanı anıtlar ve
heykellerle bezenmiş ve kentsel mekana yönelik önemli kararlar alınmıştır. Modern
Cumhuriyet’in yapılarının ve kentinin şekillendiği bu dönemde aynı zamanda
arkeolojik çalışmalar da yapılmıştır. Örneğin 1926 yılında Hacı Bayram Cami
çevresinde (Cengizkan, 2005) ve 1937-1943 yılları arasında da Roma Hamamı
çevresinde arkeolojik kazı çalışmaları yapılmıştır (Url 7).
Bu dönemde yapılan ve Ulus’un kent dokusunu ve kimliğini büyük oranda
şekillendiren önemli yapı, anıt ve kentsel mekan düzenlemeleri şöyle sıralanabilir:
Kamu Binaları: İş Bankası Binası (Giulio Mongeri, 1929); Sümerbank Binası
(Martin Elsaesser, 1937-1938); Ankara Hali (Robert Oerley, 1937); Opera Binası (
Şevki Balmumcu,1933-1934; Paul Bonatz, 1946-1948); Merkez Bankası (Clemens
Holzmeister, 1931-1933); Ziraat Bankası (Giulio Mongeri, 1926-1929); Ankara
Palas / Devlet Konuk Evi (Vedat Tek, Arif Hikmet Koyuncuoğlu/ Kemalettin Bey,
1924-1928); İkinci Büyük Millet Meclisi ve Millet Bahçesi/Cumhuriyet Müzesi
(Vedat Tek, 1924); Ankara Garı (Şekip Akalın, 1935-1937)
Anıtlar: Zafer Anıtı (Heinrich Krippel, 1926), Julien Sütunu ve Hükümet Meydanı
(1934)
Kentsel Kamusal Alanlar: Gençlik Parkı (Theo Leveau, 1936); 19 Mayıs Stadyumu
(Paolo Vietti-Violi ve Ladislas Kovacs, 1934-1936)
40
Şekil 3.9 : Giulio Mongeri’nin tasarladığı İş Bankası Binası, Heinrich Krippel’in
tasarladığı Zafer Anıtı (Atatürk Heykeli) ve Ulus Meydanı, 1930’lar.
(Anonim).
3.2.2. Yatay (Kültürel) Katmanları
Ulus’un kentsel formülü, Ankara (Angora) kentinin tarihi merkezi olarak bin yıllardır
farklı kültürlerin ürettiği mekanların bileşimi olarak açıklanabilir. Bu mekanların
yaratıcısı olan kültürler yaklaşık 2500 yıllık bir süreçte belli kırılma noktaları
yaşamış ve bu kırılmalar önemli demografik dalgalanmalara neden olmuştur. Hitit,
Frig, Lidya ve Pers kültürlerinin egemenliğinde kalan kent Galatlar ve Romalılar
döneminde önemli bir ticari merkez olmuş (Önsoy, 1994), Türk İslam döneminden
itibaren Ahi kültürü ile şekillenmiş ve önemli bir ticaret merkezi olmasından dolayı
da farklı inanış, dil, ırk ve mezhepten bir çok tüccar, esnaf, ve üreticiye ev sahipliği
yapmıştır. Tüm bu farklı aidiyetler yüzyıllar boyu birlikte yaşamış ve kenti birlikte
şekillendirmişlerdir.
Osmanlı döneminde kentte Ermeni, Rum, Yahudi ve Müslüman halk ile kentte ticaret
yapan farklı ülke vatandaşlarının birlikte yaşadığı bilinmektedir (Çadırcı, 1980;
Aktüre, 1994; Ortaylı, 1994; Önsoy, 1994; Tunçer, 2011).
Kent içindeki Ermeni ve Rumlar’ın sayısı ticaretteki gelişmeler ile artış göstermiş,
16.yüzyıl başlarında (1520-1530) Ermeni ve Rum nüfusun toplam nüfusa oranları
%10 dolaylarında iken, toplam nüfusta kayda değer herhangi bir artış olmamasına
rağmen, bu oran 19.yüzyıl başlarında %45’lere çıkmıştır (Aktüre, 1994). Benzer
41
şekilde, 16.yüzyıl başında Hristiyanlar’ın yaşadığı mahalle sayısının 4, Yahudiler’in
1, karma yaşanan mahallelerin 8 ve Müslümanlar’ın yaşadığı mahalle sayısının ise
74 olduğu; bunun yanı sıra 18.yüzyıl sonu 19.yüzyıl başlarına gelinceye dek bu
rakamların azınlıklar lehine bozulduğu ve Müslüman olmayanların oturduğu
mahallelerin sayısının 27’ye çıktığı, Müslümanlar’ın yaşadığı mahalle sayısının ise
74’ten 57’ye düştüğü, birlikte yaşanan mahalle sayısının ise 23 civarlarında olduğu
bilinmektedir (Göğünç’ten aktaran Aktüre, 1994). Ayrıca 18.yüzyılda Ankara’da
yaşayan azınlıklardan en kalabalık olan grup Ermeniler’dir (Aktüre, 1994).
Evliya Çelebi de 17.yüzyıl ortalarında ziyaret ettiği kenti “Ermenisi, Yahudisi gayet
çoktu; sade Yahudileri 12 mahalle idi” şeklinde anlatmıştır (Evliya Çelebi’den
aktaran Aktüre, 1994).
19.yüzyılda da Ankara kozmopolit bir yapıya sahiptir (Ortaylı, 1994). Kentte
bulunan farklı inanışlara sahip grupların kendilerine ait okullara devam ettiği,
Müslüman çocuklarının gittiği okullar dışında yaklaşık 6-7 adet gayrimüslim okulu
olduğu bilinmektedir (Ortaylı, 1994). Devam eğitimlerinde Avrupa’da tahsil gören
azınlıkların yanı sıra dil bilmelerinden dolayı başta Ermeniler olmak üzere
azınlıkların kentteki Avrupa’lı tüccarlara yardımcı oldukları, İngilizler ve Fransızlar
başta olmak üzere bir çok yabancı tüccarın işini yürüttükleri, bunun yanı sıra
bağımsız olarak da ithalat ve ihracatla ilgilendikleri bilinmektedir (Ortaylı, 1994,
Aktüre, 1994, Tunçer, 2011).
Bu farklı kültürlerin kent içinde yer yer aynı mahallelerde yaşamakla birlikte,
mekansal olarak ayrıştığına dair elimizde şu veriler mevcuttur: “Müslümanların
çoğunlukla Kaleiçi ve çevresinde oturmalarına karşın, gayrimüslimler şehrin kuzey
ve doğu taraflarına yerleşmişlerdi. Gayrimüslimlere Müslümanların birlikte yaşadığı
mahalleler arasında Afi, Balaban, Bostani, Boyacı Ali, Debbağhane, Hallaç
Mahmud, Hoca Paşa ve İmam Yusuf” (Önsoy, 1994). Ayrıca Tunçer’in 2011 tarihli
“Angora (Ankara) Tarihsel Kent Merkezi Gelişim Süreci ve Suluhan Çevresi
Tahtakale Çarşısı” bildirisinde 1917 yangınının etkilediği mahallelerden
Hisarönü’nde varlıklı Türk ve Ermeniler ile Çıkrıkçılar Yokuşu’nda Rumlar’ın
yaşadığını yazmıştır (Tunçer, 2011; Aktüre, 1981). Müslüman mahalleleri mescit,
cami, mahalle mektebi, Hristiyan mahallelerinde ise kilise gibi din ve eğitime
yönelik kamu yapıları mevcuttur (Önsoy, 1994).
42
Kentte ticaret yapan Avrupalılar dışında Avrupa’da eğitim görmüş birçok Avrupalı
doktor da kayıtlarda dikkati çekmektedir. Ayrıca günümüzde Roma Hamamı’nın
içinde teşhir edilen mezar taşlarında da farklı ülkelere ait insanların isimlerine
rastlanmaktadır.
20.yüzyıl başlarında kazanılan Kurtuluş Savaşı’nın ardından kurulan Türkiye
Cumhuriyeti’nin “Ulus Devlet” anlayışına yönelik tutumlar nedeniyle günümüzde
kültürel katmanlaşma tarihteki kadar çok aktörlü ve görünür değildir. Farklı
etnisitelere ait bir nüfus zenginliği varsa bile “Ulus Devlet” anlayışı nedeniyle “Türk
kimliği” harici kimliklere sahip olan katmanlar görünür değildir ya da mekansal bir
ayrışmaya sebebiyet verecek sayıda değillerdir. Örneğin Ulus’ta günümüzde bir
Yahudi ya da Ermeni Mahallesi yoktur.
Günümüzdeki neo-liberal yapıda mekansal ayrışmaya neden olan en önemli sebep
olarak sınıfsal ayrım gösterilebilir. Bu ayrım Ulus içinde yer yer belirgin olmakla
birlikte aslen Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Yenişehir-Eskişehir ayrımının
günümüzdeki uzantısı şeklinde gözlenmektedir. Yani orta-üst ve üst sınıfa ait
olanların Yenişehir’i ve zamanla oluşan diğer alt merkezleri kullanması bunun yanı
sıra alt sınıfa mensup olan ya da çeperde yaşayan kentlilerin tercih ettiği yer, daha
ucuz ve tek vasıta ile ulaşılabilir olması nedeniyle, Ulus olmaktadır.
Bunun yanı sıra dindar-laik ayrışmasının görünür olduğu günümüzde bu ayrım
Ulus’ta kültürel katmanlaşma ve mekansal ayrışma olarak karşılık bulmaktadır.
Ulus’un, özellikleara sokaklarında yer alan ticaret alanları düşük gelir gruplarınca
ucuz ve niteliksiz tüketim mallarının (Tunçer, 2011) satılması nedeniyle
seçilmektedir. Öte yandan Ulus’taki ayrışmanın vücut bulduğu bir diğer durum da
dindar-dindar olmayan kentlilerin mekan seçimleridir.
Ulus’un belli bölgelerini İslami kimliği ön planda olacak şekilde kişisel kimliğini
kurgulamayı seçen gruplar yoğun şekilde kullanmaktadır. Hacıbayram Cami çevresi
ile Çıkrıkçılar yokuşunda yer alan küçük ticaret birimleri bu mekanların en
belirginleridir. Cumhuriyet’in sembol mekanlarından olan Ulus Meydanı, Opera
Meydanı ve Gençlik Parkı ve çevresi gibi Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren
anıların biriktiği noktalar birçok Ankara’lı için ayrı bir öneme sahiptir. Bu bilgiye
anket çalışması ve alan çalışmalarında yapılan gözlem ve karşılıklı görüşmeler
sayesinde ulaşılmıştır.
43
Şekil 3.10: 18.yy sonlarında Ankara’da mahallelerin etnik yapısı, R.Özdemir’in
XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara isimli eserinde sayfa 119’da bulunan
“Nüfusun Mahallelere Göre Dağılış Tablosu” ve sayfa 303’de “Ek
17/a:1785-1840 Yılları Arasında Ankara’nın Yerleşim Durumunu
Gösteren Harita-1/a” ile Ö. Ergenç’in “1580-1595 Yılları Arasında
Ankara ve Konya” isimli çalışmasında yer alan Harita 1 birleştirilerek
çizen: S. Aktüre, 17. Ve 18. Yüzyıllarda Ankara, Ankara Ankara,s.95,
İstanbul, Kasım, 1994.
“Dindar” diyebileceğimiz grupların yoğun şekilde kullandığı Hacıbayram Cami ve
çevresi ile geleneksel dokusu belli oranda korunan Çıkrıkçılar Yokuşu ve civarının
bu gruplarca tercih edilmesinin nedenleri arasında Hacıbayram Cami’nin kentin
İslam inancı açısından sembol olmuş, en önemli mekanı olması ve Çıkrıkçılar’ın, bu
kesimin kendilerini yakın hissettikleri Osmanlı’dan kalma kent dokusu ve binaların
bu bölgede var olması sayılabilir.
44
3.3 Ulus’ta Kentsel Mekanın Yıkımı ve Yeniden İnşası
3.3.1. Doğal Etkiler
Kentler kuruldukları günden itibaren bir çok etki altında değişim gösterirler. Bu
değişimlerden bazıları zamanın doğal akışı içerisinde seyreden, ani mekansal ve
toplumsal kırılmalara neden olmayan olağan nedenlerdir. Bazıları ise olağan dışı
olayların tetiklediği ve çoğu kez mekansal süreklilikte kırılmalara neden olarak aynı
zamanda toplumsal belleği de kırılmaya uğratan nedenlerdir. Bu bölümde olağan dışı
olmakla birlikte kent dokusunda kalıcı değişikliklere neden olan doğal etkiler
incelenecektir.
3.3.1.1. Büyük Kıtlık (1873-1875)
1873 yılı sonlarında başlayan şiddetli yağışlar sonucu yaklaşık 2 yıl süren bir kıtlık
dönemi geçiren kentin nüfusunda büyük oranda azalma yaşanmış, kentli ekonomik
zorluklar yaşamış ve bu durum kentteki ticareti etkilemiştir (Tunçer, 2001; Tunçer,
2011). Yaşanan bu kıtlık sonucu yaşanan ekonomik buhran nedeniyle kentte özellikle
fakir mahalleleri ile küçük ticari merkezlerin bakımsız kaldığı ve köhneleştiği
söylenebilir. Kentin 19.yüzyılda yaşamaya başladığı ekonomik ve mekansal
çöküntünün bu iki yıl süren kıtlıktan da etkilendiği ve ivme kazandığı rahatlıkla
söylenebilir (Önsoy, 1994).
3.3.1.2. Yangınlar
Yangınlar, özellikle Anadolu’da yerel malzeme ile yapılan ve birbirine çok yakın
olan organic dokulu kentsel mekanlarda kısa sürede çok geniş alanlara yayılarak
önemli tahribatlara neden olabilen felaketlerdendir. Ankara’da da ulaşılabilen tarihsel
kayıtlara görekent dokusunda değişikliklere neden olan büyük yangınlar yaşanmıştır.
Bu bölümde bu yangınların kentin katmanlı yapısında nasıl bir etkiye sahip olduğu
incelenecektir.
1881 Mahmut Paşa Bedesteni Yangını
1881 yılında çıkan bu yangında “yukarı yüz”de yer alan ve kentin en önemli ticari
odaklarından biri olan Mahmut Paşa Bedesteni ile çevresindeki hanlar, atölye ve
ticaret haneler tahrip olmuştur (Tunçer, 2011). 19. Yüzyılın sonlarına doğru yaşanan
bu yangın yaşanmakta olan mekansal çöküşü hızlandırmış, kent dokusuna verdiği
45
zararın yanı sıra kentin ticari merkezinin “yukarı yüz”den “aşağı yüz”e kaymasına
neden olmuştur (Tunçer, 2001).
Şekil 3.11 : Mahmut Paşa Bedesteni çevresi uydu görüntüsü. Ekran görüntüsü
15.04.2012 tarihlidir.
Şekil 3.12 : Mahmut Paşa Bedesteni Yangınından etkilenen alanlar, (Tuncer , Kişisel
Arşiv).
1917 Hisarönü Yangını
Tüm Anadolu’yu olduğu gibi Ankara’yı da etkileyen 1.Dünya Savaşı yaşanırken
kentte çok büyük bir yangın felaketi yaşanmıştır. 13 Eylül 1917 yılında çıkan yangın
kentin varlıklı ailelerinin oturduğu Hisarönün’nden başlayıp Atpazarı’na ve
Hacıbayram mahallesi sınırlarına kadar ulaşmış, çoğunlukla Ermeni ve Yahudilerin
46
yaşadığı mahalleleri harap etmiştir (Aktüre, 1981; Tunçer, 2001; Tunçer, 2011).
Yangının çok geniş bir alanı etkilemesinin nedenleri arasında geleneksel Türk kent
dokusunun organik ve sıkışık yapısı ile geleneksel mimaride ahşap malzemenin
yaygınlıkla kullanılması sayılabilir.
1927 Tahtakale (Taht’el Kala) Yangını
Sulu Han’ın (Hasan Paşa Hanı) kuzeybatısında yer alan, doğuda Balıkpazarı’na,
kuzeyde Karaoğlan çarşısına komşu olan ve Tahtakale meydanı ve meydanın
çevresinde yer alan ticarethanelerden oluşan çarşı ve çevresindeki konut dokusu 18-
19 Temmuz 1927 tarihinde çıkan yangın sonucu büyük oranda tahrip olmuştur.
Tunçer yangındaki hasarı 500 dükkan, 100 ev, biri Tahtakale hanı olmak üzere 5 han,
3 fırın, Haseki Cami, 1 mescit ve Hasan Paşa ve Tahtakale olmak üzere 2 hamam
olarak belirtmektedir (Tunçer, 2011).
Tahtakale yangını sonrası bölgede yapılan imar çalışmaları sonucu doku neredeyse
bütünüyle değişmiş, 1930 Posta Caddesi açılmış, 1937 yılında Robert Oerley
tarafından Ulus Hali bu bölgede inşa edilmiştir (Tunçer, 2011).
(a) (b)
Şekil 3.13: Tahtakale Yangınından etkilenen alanlar (a), (Tuncer Kişisel Arşiv).
Ekran görüntüsü (b) 15.04.2012 tarihlidir.
2003 Modern Çarşı Yangını
1957’de açılan yarışma sonucu elde edilen projenin müellifi Rıza Aşkan’dır ve yapı
Uluslar arası Üslup olarak adlandırılan üslupta tasarlnamıştır. Şehit Teğmen Kalmaz,
Kızılbey ve Hal Sokak arasında inşa edilen yapı 2003 yılında çıkan bir yangın
sonucu boşaltılmış ve sonrasında yıkılmıştır. Kentin belleğinde yer eden, ortasındaki
47
avlu ile kamusal işlevi de olan bu çarşı da “kentsel parşömen”den kazınan bir bellek
öğesidir.
Yangınlar kentin ekonomisini olumsuz yönde etkilemenin yanı sıra kent dokusunu da
büyük oranda tahrip etmektedir. Kent dokusunda büyük boşlukların da açılmasına
neden olduğu için kentteki yeni yapılanmalara ve önemli dönüşümlere vesile
olmasına yol açtığı da söylenebilmektedir.
Şekil 3.14: Modern Çarşı Yangını (Url 5).
Tekeli’nin de değindiği üzere yangınların neden olduğu mekansal dönüşüm
esnasında yapıların daha sağlam teknik ve malzemeler kullanılması sonucu geçmişe
oranla daha kalıcı yapılar inşa edilmiş ve böylece daha kalıcı bir kent dokusu
oluşmuştur (Tekeli, 1982; Tunçer, 2001). Ankara özelinde düşünülürse 19.yüzyıl
sonu ve 20.yüzyıl başında yaşanan yangınlar sonucu oluşan kentsel boşluklar
Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan yoğun inşa faaliyetleri nedeniyle hızla dolmuş
ve böylece Ulus Tarihi Kent Merkezi’nin günümüzdeki kent dokusunu
şekillendirmiştir.
48
3.3.2. İmar Planı ve Koruma Kararları
Geleneksel bir dokunun hakim olduğu Ankara kenti 1920’lerin sonlarına kadar
kapsamlı bir planlama çalışmasına şahit olmamış, parçacı bir planlama yaklaşımıyla
imar edilmeye çalışılmıştır. Yerleşim Kale’den ovaya doğru inmiş ve bu topraklara
sahip olan tüm kültürler bu bölgede yerleşip izler bırakmışlar ve bir öncekinin
izlerini de belli oranda silmiş ya da değiştirmişlerdir. Ulus’un günümüzdeki yapısı
her ne kadar geçmişin izlerini taşıyor olsa da yapılan imar planlarının ve koruma
anlayışının fiziksel çevrenin şekillenmesinde büyük etkisi olmuştur.
3.3.2.1. İmar Planlarının Ulus’a etkileri
Ankara’da yapılan ilk planlama çalışmalarına kadar modern şehir planlama
anlayışından oldukça uzak olan Osmanlı Dönemi’nden kalma 1882 tarihli Ebniye
Kanunu yürürlüktedir ve bu kanun yol ve yapılarla belirli oranda ilgilidir. Yeni
kurulan bir Cumhuriyet ve bu Cumhuriyet’in sembolü olan Ankara’da artan nüfus ve
kentsel ihtiyaçlar sonucunda planlama faaliyetleri zorunlu hale gelmiştir ve 1924’te
şehreminliği haline gelen kentte 1928 yılında Ankara İmar Müdürlüğü kurulmuş ve
uluslar arası bir yarışma açılarak Ankara’nın planlanmasında en önemli adımlardan
biri atılmıştır (Kayasü, 2005).
Yeni bir başkentin tamamiyle planlanması hizmetini verebilecek kent planlama ve
mimarlık alanlarında çalışan yeterli sayıda yerli uzman olmadığından dolayı yabancı
uzmanlardan hizmet alınması yoluna gidilmiştir (Burat, 2011). Bunlardan ilki Carl
Lörcher, ikincisi ise Hermann Jansen’dir. Bu bölüm kapsamında Lörcher ve Jansen
planlarının yanı sıra, bir yarışma yoluyla temin edilen Uybadin-Yücel Planı ve 1990
Ankara Nazım İmar Planı ve 2015 Yapısal Plan Önerisi’nin bölgeye etkileri ele
alınacaktır.
49
Şekil 3.15: Ankara 1924 Planı (Günay, Kişisel Arşiv).
Lörcher Planı
1923 yılı sonunda Ankara Şehremini Mehmet Ali Bey tarafından Ankara’nın
genişlemesi ve düzenlenmesi için bir keşif yapılması talebi sonucu oluşturulan
raporda ‘kısmi tarihi’, ‘su cereyanları’, ‘şimendüfer hattı tesisatı’, ‘sanayi’, ‘yol
şebekesi’, ‘mıntıka taksimatı ve tarzı inşaat’, ‘mezbaha tesisatı’, ‘hastahaneler’,
‘mezarlıklar’, ‘hapishane’, ‘sebze bahçeleri’ ve ‘estetik’ başlıklı ondört bölüm ile
1/4000, 1/10000 ve 1/2000 ölçekli 3 adet rapor eki plan bulunmaktadır. Bu
planlardan 1/4000 ölçekli olan bu tezin kapsamında olan “eski şehir”i yani şimdiki
Ulus bölgesini ele almaktadır (Cengizkan, 2009).
Bu planda eski kentle ilgili göze çarpan en önemli unsurlardan biri İstasyon-Birinci
Meclis- Taşhan- Kale eksenini vurgulayan İstasyon Caddesi’nin kentteki en önemli
aks olarak kurgulanmış olmasıdır. Bir diğer unsur ise kalenin kent planını örgütleyen
önemi. Bu planda kentteki tüm bağlantılar için kale bir odak noktası olarak ele
alınmıştır. Kale’den raporlarda “Güzel Kale” olarak bahsedilmektedir.
Bentderesi bölgesi Lörcher Planı’nda, kentte yeşil yollarla sürekliliği önerilen yeşil
dokunun önemli bir elemanı olarak kurgulanmıştır. O yıllarda kentin en önemli
meydanı olan Taşhan Meydanı ise Millet Meydanı adıyla yeniden tasarlanarak
meydanda bir Atatürk heykeli önerilmiştir. 1924 Lörcher Planı’nda İstanyon
50
Meydanı’ndan çıkan aks ile ulaşılan Millet Meydanı’nın görevi kentin en önemli
kamusal alanı olmasının yanı sıra Ankara’ya gelenlere “Güzel Kale”yi göstermek,
O’nu vurgulamaktır (Cengizkan, 2004; Cengizkan, 2009).
Şekil 3.16: Lörcher Planı (Günay, Kişisel Arşiv).
İstanbul Yolu, İstasyon Caddesi, Anafartalar Caddesi ve Eski Taşhan Kale arasındaki
yol 1924 planı öncesi mevcut olan ve halihazırda kullanılan yollardır. Ancak
Denizciler Caddesi izi ilk kez Lörcher planlarında yer alır. (Şekil1.17)
İstasyon Caddesi ise çift gidiş-gelişli bir yol şeklinde tasarlanmıştır ve başlangıç
noktasının İstasyon meydanı olduğu bu yolun orta refüjünde tramvay olması
önerilmiştir. Bu yolun çevresinde yer alan bataklık alan ise merkezi iş alanı olarak
tanımlanmıştır (Cengizkan 2004). Günümüzde bu alanda Gençlik Parkı, Hipodrom
ve AKM yer almaktadır. (Şekil 3.18)
51
(a) (b)
Şekil 3.17: Denizciler Caddesi’nin Lörcher Planı’ndaki izi (a) ve bölgenin
15.12.2012 tarihli ekran görüntüsü (b) (Günay, Kişisel Arşiv).
(a) (b)
Şekil 3.18: İstasyon Çevresi Merkezi İş Alanı’nın Lörcher Planı’ndaki izi (a) ve
bölgenin 15.12.2012 tarihli ekran görüntüsü (b) (Günay, Kişisel Arşiv).
Şekil 3.19: Lörcher Plan Raporunda İstasyon Meydanı’ndan Ankara’ya Bakış
(Cengizkan, 2004).
Şimdiki Atatürk Bulvarı’nın eski şehirdeki başlangıç noktası olan Bankalar Caddesi
izi Lörcher Planında yer almakla ve demiryolu ile kesiştiği noktada demiryolunun
52
altından Yeni Şehir’e bağlanması tasarlanmış olmakla birlikte, şimdi olduğu gibi
Yeni Şehir’in ana ekseni ile birleştirilmemiştir. (Cengizkan, 2004). (Şekil 3.20)
(a) (b)
Şekil 3.20: Lörcher Plan Raporunda Bankalar Caddesi izi (a) ve bölgenin 15.12.2012
tarihli ekran görüntüsü(b) (Günay, Kişisel Arşiv).
Lörcher Planı’nda yer alıp günümüzde de hala izleri görülen bir diğer kentsel mekan
da Hükümet Meydanı. İzleri şimdikiyle büyük oranda örtüşen bu alanda yapılan
düzenleme sonrası bazı değişiklikler yapılmıştır (Cengizkan, 2004). Örneğin Juliyen
Sütunu meydan düzenlenmesi sonrası meydanın Hacı Bayram Cami tarafındaki
girişine yerleştirilmiştir. (Şekil 3.21)
(a) (b)
Şekil 3.21: Lörcher Plan Raporunda Hükümet Meydanı (a) ve bölgenin 15.12.2012
tarihli ekran görüntüsü (b) (Günay, Kişisel Arşiv).
Hacı Bayram Cami ve Augustus Tapınağı’nın birlikteliğini ve Ankara için değerini
önemseyen Lörcher bu alanın çevresinin açılarak serbestçe algılanabilir bir hale
getirilmesini düşündüğünü gösterir bir eskizle Jansen’den itibaren alanla ilgili
çalışanların öncülüğünü yapmıştır (Cengizkan, 2004).
53
Şekil 3.22: Carl C. Lörcher’in Hacı Bayram Cami ve Augustus Tapınağı’nın
çevresine dair yaptığı eskiz (Cengizkan, 2004).
Ulus eski kent merkezinde yer alan ve Lörcher Planı’nda izleri olan bir diğer önemli
kentsel mekan Hergele(n) (şimdiki Opera-İtfaiye meydanı) Meydanı’dır. Bu alandan
kaleye bakışı vurgulamak amacıyla burada bir meydanlar dizisi önermiş (Cengizkan,
2004) ancak Jansen planında aynı vurgu olmadığından günümüzde sadece meydanın
izleri mevcuttur, kaleye doğru Vista veren aks yoğun doku nedeniyle okunaklı
değildir.
Son olarak planda önerilen Çankırı Caddesi izinin sınırının, o dönem Yoğun Duvar
olarak anılan bölgeyi tahrip etmeden geçmesini yorumlayan Cengizkan’ın Roma
Hamamı’nın Lörcher Planı’ndaki yeri konusundaki düşüncesine değinmek gerekir.
Cengizkan’a göre (2004), henüz arkeolojik çalışmaların başlamadığı bu dönemde
Lörcher bölgeyi iyi etüt etmiş ve bu yol izini arkeolojik alanı zedelemeyecek şekilde
bırakmıştır. Ancak bu tespite karşın planda bu alanda yapılaşma gösterilmiştir.
Yapılan planın önerdiği yapılaşma koşulları gelecek 50 yılda kentin ulaşması
beklenen 250-300 bin nüfuslu bir kente sağlıklı koşullar yaratmaktan uzak olduğu
düşünüldüğünden yeni ve kapsamlı bir imar planına ihtiyaç duyulmuştur (Burat,
2011).
54
. (a) (b)
Şekil 3 23: Lörcher Plan Raporunda Roma Hamamı bölgesi (a) ve bölgenin
15.12.2012 tarihli ekran görüntüsü (b) (Günay, Kişisel Arşiv).
Jansen Planı
Şekil 3.24 : Jansen’in Hazırladığı Ankara Şehri İmar Planı ( Ankara İmar Planı
Raporu, Hermann Jansen)
Yeni bir plan oluşturulması üzere Hermann Jansen, Joseph Brix ve Leon Jausseley’in
katıldığı yarışmanın sonucunda 1928 tarihinde Hermann Jansen’in yaptığı plan
birinci seçilmiş ve projelendirme süreci 1932’de onaylanan planlar ile sona ermiş,
55
Jansen’in İmar Müdürlüğü’ndeki danışmanlığı ise 1938’e dek sürmüştür (Burat,
2011).
Nazım plan düzeyinde kaleyi çevreleyen bir kent biçimi öneren (Günay, 2005)
Jansen planının Ulus’taki izlerinden en önemlisi kuşkusuz Kale’yi kentin tacı olarak
görmesi ve heryerden algılanabilir olacak şekilde planlama çalışmalarını
yönlendirmesidir. Özellikle demiryolunun kent ile bağlantısının önemine plan
notlarında değinen Jansen Gar-Taşhan Meydanı- Kale aksını Lörcher planındaki ve
mevcut kullanımdaki ize sadık kalarak belirleyen ve Kale’nin algılanışını önemseyen
bir yaklaşımla yeşil bir koridor olarak tasarlamıştır.
Şekil 3.25: Jansen Planı’nda Samanpazarı Meydanı Görünümü ( Ankara İmar Planı
Raporu, Hermann Jansen)
Taşhan Meydanı’ndan Yeni Şehir’e bağlanan Bankalar Caddesi aksı da gene Lörcher
Planı’nda olduğu gibi kentin en önemli akslarındandır. Jansen Eski Şehir’e “üstüne
cam bir levha kapatma” benzetmesiyle müdahaleyi sınırlı tutmuş, mümkün
56
olduğunca bu bölgeye “el sürmemek gerektiğini” plan raporunda belirtmiştir. Eski
Şehrin karakterinin bozulmamasının önemli olduğunu dile getirmiştir. ”İstiklal
Harbi’nin merkezi olması dolayısıyla... ve bu hususun çok kutsi kabul edilmesi
yüzünden…Eski Şehir’den ve onun hatıralarından birdenbire ayrılmak kimse
tarafından arzu edilemezdi ve edilmedi” sözleriyle dokunmaktan imtina ettiği Eski
Şehir’le bağını tamamen koparmanın toplumsal bellek ve kent kimliği açısından
olumsuz bir davranış olacağı için tercih edilmeyeceğini göstermiştir.
“Bir şehrin bir ecnebi üzerinde uyandırabileceği en mühim tesir şehrin istasyondan
olan görünüşündedir. Bundan dolayı Ankara parklarının kalbi demek olan gençlik
parkı burada tanzim edilmiştir.” Bu ifadelerle kentte yeşile ve rekreasyon alanlarına
ne denli önem verdiği anlaşılabilmektedir Hermann Jansen’in. Gençlik Parkı
günümüzde de Ulus’ta yer alan en önemli rekreasyon alanıdır ve hemen karşısında
yer alan resmi geçit ve kutlamaların yıllarca yapıldığı stadyum ile kentin belleğinde
önemli bir yere sahiptir. Gençlik Parkı, Hipodrom ve Stadyum birlikteliğiyle
amaçlanan yeşil Ankara’nın bir diğer önemli rekreasyon alanı Bentderesidir ki üstü
kapatıldığı için günümüzde rekreasyon alanı olmaktan çok uzaktır.
Şekil 3.26: Jansen Planı’nda Gençlik Parkı (Ankara İmar Planı Raporu, Hermann
Jansen)
Jansen plan raporunda yol en kesitlerine de oldukça önem vermiştir. Detaylı şekilde
anlattığı yol profillerinde “Aslında bir caddede yürüyen de araba gibi aynı hakka
57
malikdir.” cümlesiyle tarif ettiği gibi yaya kaldırımlarına oldukça önem vermektedir.
Mevcut durumda cadde profillerinin “araba kaldırımlarının lehine” olarak imal
edildiğini dile getiren Jansen kuzey-güney doğrultulu caddelerde batı kaldırımın,
doğu-batı doğrultulu caddelerde ise güney kaldırımının daha geniş olması gerektiğini
ve bu kaldırımın birkaç sıra ağaç ve yanında bisiklet yolu ile birlikte düzenlenmesi
Şekil 3.27: Jansen Planı’nda Stadyum. (Ankara İmar Planı Raporu, Hermann
Jansen)
gerektiğini vurgular. Gerçekten de günümüzde Jansen Planı’nın izlerini taşıyan
Cumhuriyet Caddesi ve Atatürk Bulvarı başta olmak üzere hemen tüm caddelerde bu
karakteristiğin izlerine rastlanmaktadır. 1950’lerden sonra yapılan müdahaleler
sonucu cadde en kesitleri değişmiş olsa da geniş gölgelikler sağlayan ağaçların
oluşturduğu alleler kentin en belirgin imajları arasındadır.
58
Şekil 3.28: Jansen Planı’nda İstasyon Meydanı (Ankara İmar Planı Raporu, Hermann
Jansen)
1957 Uybadin-Yücel Planı
Şekil 3.29: Uybadin-Yücel Planı (Günay, Kişisel Arşiv).
1928 yılında, gelecek 50 yılda 300 bin nüfusu barındıracak bir plan olarak tasarlanan
Jansen’in Ankara’sında 1950 lere gelindiğinde ikinci dünya savaşı sürecindeki
göçlerin de etkisiyle 290bin nüfusa ulaşılmıştır ve bu durum yeni bir plan
yapılmasını zorunlu kılmıştır (Altaban, 1998). Tankut’un (1998) eleştirdiği şekliyle,
59
Jansen’in kurguladığı Ankara’nın makroformu belirsizdir, şehir merkezi tanımı zayıf
ve kentsel meydanları neredeyse yok denilebilecek durumdadır. Ayrıca her ne kadar
sokak-yapı işlişkileri ve yol en kesitlerinin oluşturduğu kentsel ölçek ve silüet imgesi
olumlu olsa da kentte çağın getirdiği trafik yükünü omuzlayabilecek bir strüktür
oluşmamıştır. Ayrıca Ulus’da kalenin batısı, Kale ve Hacıbayram çevresi dışında
kentsel dokunun değişmesine neden olmuş, caddelerin çeperlerinde yüksek katlı
yoğun bir doku oluşmuş ve iç taraflar çöküntü haline gelmiştir (Günay, 2005). Tüm
bu nedenlerle 1954 yılında açılıp 1955 yılında sonuçlanan yarışma sonrası 1957’de
Uybadin-Yücel planı onaylanarak yürürlüğe girmiş ve plan 1958-1968 yılları
arasında yürürlükte kalmıştır.
Uybadin ve Yücel’in hazırladığı planın kent mekanını dönülmez şekilde etkileyen en
önemli kararı, artan nüfus sorununa mevcut yapılı çevreyi yerinde yükselterek yani
kat artışı vererek çözüm üretme yaklaşımıdır. Eski Kent bölgesi için planda yapılan
tespitlerden biri Ulus, Samanpazarı ve Anafartalar Caddesi’nde konuttan işyerine
doğru bir dönüşüm olduğudur.
1957 planının Ulus bölgesi için çok önemli bir projeksiyonu vardır. Merkezin
genişleyeceği kabulüne karşın Ulus’un hala önemli bir merkez olarak kalacağını ve
Eski Şehir’deki yapıların çok geç kalınmadan Hükümet yardımıyla onarılmasının
gerekli olduğu tespitidir bu. Yol üstü yapılaşmaların arkasında kalan yapı stoğunun
oldukça kötü durumda olduğu raporda vurgulanmkatadır (Cengizkan, 2005). Ancak
Cengizkan’ın bu planla ilgili yaptığı tespitler sonucu görüyoruz ki 1957 planı
öncesinde özellikle Eski Şehir’deki durumun bir benzerinin bu plan sonrası tekerrür
etmiştir. Verilen kat artışı hakları sonucu “caddeler üzerindeki yapılaşmalar
oluklaşmış”, bu durum cadde çeperinde oluşan yüksek dokunun arka alanlarındaki
mahallelerden nitelik olarak kopuşuna sebebiyet vermiş ve geride kalan dokuların -
özellikle tarihi dokuya sahip alanların- bakımsız ve hizmet götürülmesi zor alanlar
olarak kalmasına neden olmuştur. Ayrıca eğimli arazilerde sokak en düşük kotundan
verilen saçak kotu ile giriş kotundan itibaren hem yükselmeyi hem de alt kotlara
inmeyi mümkün kılmıştır. Bu durum sonucu eğimli arazilerde komşu çekme
mesafeleri ve gün ışığı asgari değerleri açısından olumsuz sonuçlar doğurmuştur
(Cengizkan, 2005).
Lörcher ve Jansen planlarının ana tasarım kararlarını oluşturan yeşil bantlar ve algı
koridorları, meydanlar ve parklar gibi kamusal alanlar, tüm kent için oluşturulan yol
60
en kesiti tipolojileri, mekansal nitelik kaygısı ya da kentin tacı konumundaki kale
vurgusu bu planda görülmemektedir (Cengizkan, 2005).
Bu plan kararları ile yapımı mümkün olabilen Anafartalar Çarşısı Eski Şehir’in en
önemli noktalarından birine modernist bir imza atmıştır. Ferzan Baydar, Affan
Kırımlı, Tayfur Şahbaz’ın tasarladığı çarşı-işhanı bloğu ve Ulus Heykel
Meydanın’dan Ankara Kalesi’nin algılanmasını etkileyen ofis bloğu her ne kadar
Lörcher ve Jansen’in öngördüğü algılanabilir Kale manzarasını engellese de, ilk
yürüyen merdiveni Ankaralılarla tanıştıran çarşı olması ve modern mimarlığın “Mies
vari” sade çizgileri ve döneminin öncüsü giydirme cephe kullanımı nedeniyle de
kentlilerin belleğinde yer edinmiştir. 1954 yılında gene bir yarışma projesi ile elde
edilen Gzanfer Beken, Orhan Bolak ve Orhan Bozkurt’un tasarladıkları Ulus İşhanı
yapılar grubunun 1958 yılında tamamlanması ve çevre düzenlemesi ile birlikte o
tarihe kadar kavşak ortasında yer alan Atatürk Heykeli’nin şimdiki yerine taşınması
ile oluşan meydan görünümünün Anafartalar Çarşısı’nın ofis bloğuyla birlikteliği
Ulus Meydanı’nın yeni imgesini oluşturması ve kente yeni katmanlar eklemesi
açısından önemli gelişmelerdir.
Yeni yönetsel merkezin 1961’de açılan parlamento ile bütünüyle Yeni Şehir’e
kaymış olması sonucu Ulus işlevsel açıdan boşalmaya başlamıştır.
Şekil 3.30: 1950’lerden sonra Cumhuriyet Caddesi ve Ulus Meydanı’nın
değişen profili (Günay, Kişisel Arşiv).
61
1990 Ankara Nazım İmar Planı
Uybadin-Yücel planı “mimar-plancı”lar eliyle yapılan ve arazi kullanımına önem
veren bir planlama anlayışı ile yapılmıştır (Cengizkan, 2005). 1958-1968 arası
yürürlükte kalan Uybadin-Yücel Planı’nın ardından Ankara Metropoliten Alan
Nazım Plan Bürosu (AMNPB) tarafından 1968-1984 yılları arasında 1990 Ankara
Nazım İmar Planı çalışması gerçekleştirilmiştir. Kentin makroformunun
belirlenmesinde etkin rol oynayan bu planın Ulus bölgesi açısından en önemli
başarısı kenti çok iyi tahlil etmesi ve Eski Şehir’in korunmasına yönelik öneriler
getirmiş olmasıdır (Türkün, Ulusoy, 2006). Uybadin-Yücel Planı’nda önerilen
“yerinde yükselme” yoluyla artan nüfusun taşınması yolunun aksine 1990 Nazım
İmar Planı’nda yerleşimin coğrafi olarak Ankara’nın yerleştiği çanağın dışına çıkarak
batı koridoru boyunca ilerlemesi önerilmiş ve Eski Şehir olarak nitelediğimiz tarihi
kent merkezinin korunması ilke edinilmiştir. Bununla birlikte kent merkezinin
bütününe yönelik noktasal kararlar verilmemiş temelde Uybadin-Yücel Planı’nın
uygulanmasına devam edilmiştir (Günay, 2005).
Şekil 3.31: 1990 Ankara Nazım İmar Planı (Günay, Kişisel Arşiv).
62
3.3.2.2. Koruma Kararları’nın Ulus’a Etkileri
Şekil 3.32: Ankara Tarihi Kent Merkezi Kentsel Yenileme Alanı Koruma Amaçlı
Uygulama İmar Planı (Günay, Kişisel Arşiv).
63
Ankara kenti 1920’lerin sonu 30’ların başında yeni bir başkent olarak planlanırken
geçmişten gelen mirası hayli kabarıktı. Koruma kararlarının incelendiği bu başlıkta
yasal hale gelmiş kararların yanısıra öncelikle ilk “koruma” yaklaşımı olarak
Jansen’in plan notlarına göz atmakta yarar var. Modernite ve ulus devlet inşası
projelerinin bir uzantısı olarak yeni başkent Ankara’nın sıfırdan ele alınarak
geleneksel anlayıştan uzak modern planlama ilkeleri ile planlanması aşamasında
mevcut dokuya mümkün olduğunca zarar verilmemesi Jansen tarafından ilke
edinilmiştir. Bu durumu şu sözlerden anlamak mümkün: “Yeni şehircilikte yeni şehir
kısımlarının kurulmasını eski kısmın yayılışından tamamen ayırmak lazımdır.Hatta
nazari olarak Eski şehir üzerine haddi zatında bir cam levhası kapamalıdır.Bu
suretle kolaylıkla bütün gidişat takip edilerek şehri fenalıklardan korumak kabil olur.
Eski şehre mümkün olduğu kadar fazla el sürmemek gerektir. Yeni kısmın imarının
tekamül ve terakkisinden sonra eski kısma münasip bir şekilde dikkatle bağlamak
kabil olur.”(Türkün, Ulusoy, 2006). Bu yaklaşım elbette şuanki anlayışla bir koruma
yaklaşımı olarak değerlendirilemez ancak 1933’te CIAM tarafından oluşturulan
Atina Şartnamesi’nde kent planlama faaliyetlerinin tarihi eserleri tahrip etmemesi
koşulu olsa da Jansen’in bu tutumu Atina Şartnamesi öncesi dönemi için öncü bir
tutum sayılabilir. Bununla birlikte Eski Şehir’in hala bir MİA kullanımını ve yönetsel
merkezi barındırıyor oluşu nedeniyle geleneksel dokuda bazı müdahaleler yapılmış,
önemli akslar açılarak Eski Şehir Yeni Şehir’e bağlanmıştır.Plan çalışmalarının
Ulus’a etkilerinin incelendiği bir önceki bölümde bu çalışmalara örnekler
verilmiştir.Sonuç olarak bu olumlu görünen tutum sonucunda Eski Şehir’in bakımsız,
öteki olarak kaldığı Yeni Şehir’li Ankaralılar’ın yaşantısında çok fazla yer
edinemediği de açıktır. Koruma anlayışının ülkemizde yavaş yavaş oturup yasalaştığı
1960’lar sonu 70’ler başına dek Eski Şehir yer yer modernitenin yıkıcı etkisine
maruz kalmış ya da yer yer bakımsızlıktan harap olmuştur. Yeni Şehir’e en yakın
bölgeleri ranta karşı koyamayarak, Uybadin-Yücel Planı’nın getirdiği yerinde
yükselme haklarının da etkisiyle niteliksiz betonarme yapılarla dolmuş ve yerinde
yükselerek kentteki kale algısını azaltmış hatta imkansız hale getirmiş, geleneksel
organik kent dokusunu da yer yer yitirmesine neden olmuştur.Geleneksel konutların,
artan nüfusla birlikte oluşan kira taleplerini karşılamak ve kira gelirlerini artırmak
amacıyla bölünerek kiraya verilirken avlu nitelikli açık ve yarı açık mekanlarına
servis birimlerinin eklenmesi yoluyla tahrip olması ve bunun konut-sokak ilişkisini
64
de etkilemesi dönemin çözülemeyen konut stoku sorunlarının sonuçlarından biridir
(Türkün, Ulusoy, 2006).
Ulus’ta Samanpazarı ve Talatpaşa Bulvarına kadar olan bölge “Protokol Bölgesi”
olarak koruma alanı ilan edilmiş ancak koruma yöntem ve araçlarının
belirlenmemesinden kaynaklı başarılı olunamamış, geleneksel doku kaderine
bırakılmıştır (Akçura, 1970; Tankut, 1993; Türkün,Ulusoy, 2006).
Şekil 3.33: Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı İmar Planı (Günay, Kişisel
Arşiv).
65
Ulus kent merkezini, Arkeolojik ve Kentsel Sit Alanları ile Korunması Gerekli
Taşınmaz Kültür Varlıkları Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu
1980 sit alanı ilan etmiştir.Temmuz 1983’te Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu yürürlüğe girmiş ve koruma kavramı ile kültürel ve doğal miras kavramları
gündeme gelmiştir. 1986 yılında açılan bir yarışma ile “Ulus Tarihi Kent Merkezi
Koruma Islah İmar Planı” elde edilmiş ve plan 1990 yılında onaylanarak yürürlüğe
girmiştir. Bu plan bağlamında Koruma Program Alanları’nın yanısıra, Koruma
Ağırlıklı Islah Program Alanları ile Yenileme Ağırlıklı Koruma Islah Program
alanları tanımlanaak her bir alanda “doygun yapı”, “korunacak yapı”, “yeni yapı”
gibi kavramlar yoluyla bina ölçeğinden; mevcut imar haklarının dondurulması ve
nüfus ve imar artışı verilmemesi yoluyla kentsel ölçeğe kadar bir çok detaylı tespit
yapılmış ve önemli kararlar verilmiştir. Bu kararlardan biri de mevcut kale
görünümünün engellenmemesi amacıyla getirilen saçak kotu sınırı
uygulamasıdır.Ayrıca kent mobilyasından, altyapıya, çevre düzenlemesi ve
peyzajdan ulaşım kararlarına kadar bir çok alanda çağdaş koruma anlayışlarına
uygun çalışmalar yapılmış ve tüm bu koruma ıslah imar planının gerçekleşmesi bir
süreç olarak tasarlanmıştır (Erkal, Kıral, Günay, 2005). Bu çalışma içinde belirlenen
alt program alanlarından “Hacıbayram ve Çevresi Koruma ve Sağlıklaştırma
Program Alanı” için 1989-1994 döneminde bir kentsel tasarım projesi üretilerek
uygulanmıştır.Bu plan halen yürürlükte ikenbölge dönüşüm ve gelişim proje alanı
ilan edilmiş, sonrasında plan iptali ve 2005 yılında çıkan 5366 sayılı Yıpranan Tarihi
ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak
Kullanılması Hakkında Kanun uyarınca yeni bir plan yapılmıştır ve süreç halen
devam etmektedir. Hacıbayram Cami çevresi ve Kaleye doğru olan konut dokusu
tümüyle yenilenmekte, restorasyon çalışmaları sürmektedir.Bu alanlarda turizm
amaçlı yatırımlar yapılmaktadır.Plana gore, modern mimari akımının ülkemizdeki
önemli örneklerinden Ankara Hali, Anafartalar Çarşısı, Ulus İşhanı Gençlik ve Spor
Genel Müdürlük Binası, 100. Yıl çarşısı, eski PTT binası gibi önemli binalar
yıkılacaktır.Bunlardan bazıları yükseklikleri ve Kale’nin görünümünü engelliyor
oldukları gerekçesiyle yıkılmak istenmektedir.Yapılmadan once Kale’yi kapattığı
gerekçesiyle müdahale edilmesi ve yapımının tartışılması anlaşılabilirdir ve
gereklidir de.Ancak mevcut durumda bu karar, bir katmanın parşömenden kazınması
girişimidir.
66
Şekil 3.34: Ankara Sit Alanları (Anonim).
67
3.3.2.3 Kentsel Mekanda İsim Değişiklikleri
Ankara tarihi kent merkezinde kentsel mekan isimleri zaman zaman tarihsel olaylara
ya da yanıbaşında bulunan binalara göre değişiklikler göstermiştir. Bir çok cadde ve
meydanın fiziksel izleri önceki bölümlerde tespit edilmeye çalışılmıştır. Ancak bu
bölümde bir palimpsest olarak Ulus’un kolektif bellekte yer alan sürekliliği için çok
önemli olan kentsel mekan isimlerine değinilecektir.
Taşhan Meydanı / Hakimiyet-i Milliye Meydanı / Ulus Meydanı:
Günümüzde bir kavşak haline gelmiş olan Ulus Meydanı, yaklaşık fiziksel sınırları
ile demiryolunun kente gelmesi ile kale çevresinden güneye doğru kayan
yerleşmenin bir sonucu olarak 19.yüzyıl sonu 20.yüzyıl başında Taşhan meydanı
olarak anılmaktaydı. İstasyona doğru inen İstasyon caddesinin başında yapılan
Karaoğlan çarşısının içinde yer alan ve dönemin ilk lüks oteli olan Taşhan’ın adı ile
anılan meydan Cumhuriyeti’in ilanı sonrasında Hakimiyet-i Milliye ve sonrasında da
Ulus Meydanı adını almıştır (Tunçer, 2011).
Ulus meydanı günümüzde kentliler tarafından “Heykel” olarak da
nitelendirilmektedir. Bunun nedeni de 24 Kasım 1927’de Heinrich Krippel’in
tasarladığı Atatürk Heykeli’nin burada yer almasıdır. Yani Ulus Meydanı adını hem
çevresinde yer alan yapılardan hem de siyasi ve sosyal gelişmelerden almıştır.
İtfaiye Meydanı / Hergelen Meydanı:
Eski adı Hergele ya da Hergelen Meydanı olan İtfaiye meydanı günümüzde oldukça
kalabalık bir düğüm noktası olsa da bir meydan niteliğinde değildir. Geçmişte kente
dışardan gelen insanların toplandığı ve ticaret yapılan bir alan olan Hergelen
Meydanı günümüzde dolmuşların kalktığı, otoparkın olduğu, trafik düzenlemesinin
yetersiz olduğu bir alandır. İsim değişikliği toplumsal yapının ve kent yaşamının
kendiliğinden değişimine bağlı olarak değişmiştir.
Cadde İsimleri:
Kentte birçok caddenin izleri Lörcher planından itibaren görülmektedir (Bölüm
3.3.2.1.1 ve 3.3.2.1.2’de). Cumhuriyet (İstasyon) Caddesi, Denizciler Caddesi,
Anafartalar Caddesi, Bankalar Caddesi gibi önemli akslardan bazıları Lörcher Planı
ile, bazıları ise Jansen Planı ile kent yaşantısında yerini almıştır.
68
Her iki planın da Eski Kent diye anılan Ulus bölgesinde mevcut izleri olabildiğince
koruyarak bir planlamaya gittiğini ve yönünü demiryolunun ötesindeki Yenişehir’e
döndüğünü bilmekteyiz. Bu nedenle kentin önemli akslarından kimileri Cumhuriyet
öncesi kimileri de Cumhuriyet dönemindeki planlama faaliyetleri ile oluşturulmuştur.
Ancak ortak bir nokta var ki tüm isimler yeni rejimin ilkelerine uygun olarak çağdaş
isimler almışlardır. Bunlardan en önemlisi İstasyon Caddesi olarak bilinen caddenin
Cumhuriyet Caddesi olarak isimlendirilmesidir.
Genç Cumhuriyet sadece siyasi, sosyal ve teknik gelişmelere değil mekansal
gelişmelere de önem vermiş, yarattığı kentsel mekanların isimlerini yeni ideolojiye
uygun olarak seçmiş ve çevresini bu ideolojiyi destekleyen yapı ve heykellerle
süslemeye özen göstermiştir. Böylece kollektif belleği yeniden inşa etmiştir. Tabi ki
bu inşa faaliyetleri bir palimpsest olarak ele alınan Ulus’ta bir kazıma ve yeniden
yazma eylemi olarak ele alınmalıdır. Kent kimliğinin yeni öğelerle yeniden inşası
doğal seyrinde yavaş yavaş silinip yeniden yazılırken, zaman zaman da ani kırıklarla
kesintiye uğramıştır ve bu kırılmaların günümüzde palimpsestin okunaklılığını
azaltan etkileri olmuştur.
3.3.3. Teknik Gelişmeler
3.3.3.1. Demiryolunun Yapılışı
1892 yılı aralık ayında İstanbul-Bağdat demiryolu projesi kapsamında Ankara’ya
demiryolu ulaşmıştır (Ortaylı, 1994; Tunçer, 2001). Demiryolu sayesinde İstanbul ile
yolculuk süresi kısalmış, bunun sonucu olarak kentte kullanılan tüketim
maddelerinde (petrol, şeker, manifaktür vb.) artış yaşanmış ve bu tüketim
maddelerinin satıldığı ya da bunlarla üretilen son moda yiyecek ve giyecek
maddelerinin satıldığı birçok yeni mağaza açılmıştır (Aktüre, 1978; Tunçer, 2001).
Ankara’nın ticari hayatında önemli bir dönüm noktası olan bu olay kentin mekansal
gelişimini ve formunu da zaman içinde etkileyecektir. Demiryolunun yapımından
sonra kent kalenin eteklerinden ovaya doğru büyümeye başlamıştır (Tunçer, 2011).
Kentin ticari merkezi, gar binasından başlayan yolun (sonradan düzenlenerek
İstasyon caddesi adını almıştır) kente ulaştığı nokta olan bugünkü Ulus meydanına
doğru gelişmiş ve bu alan uzun süre şimdiki Sümerbank binasının yerinde bulunan
ve kentin en önemli konaklama binası olan Taşhan’ın adıyla anılmıştır. Bu han
zaman içerisinde sadece demiryoluyla kente gelen yolculara hizmet verir hale
69
gelmiştir (Aktüre, 1978; Ortaylı, 1994). Kurtuluş Savaşı sırasında cephelerden gelen
haberlerin, sonrasında ise mecliste yaşanan gelişmelerin bu meydanda toplanan
kalabalık tarafından karşılandığı, toplumsal olaylara ilk tepkilerin bu meydanda
verildiği, zaman zaman kutlamaların yapıldığı dönemin kartpostallarından
gözlenebilmektedir. (Ankara posta kartları s.50 sağ üst foto)
Demiryolunun kente gelmesi ve sonrasında yaşanan askeri ve siyasi gelişmeler
sonucu demiryolundan kente ulaşan İstasyon caddesinin ilk meclis binasıyla kesiştiği
yer olan Taşhan meydanı bir anlamda kentsel giriş kapısı olmuş, kentin modern
merkezi haline gelmiştir (Tunçer, 2001; Ortaylı, 1994).
Şekil 3.35: Ankara’nın gar ile ilişkisi ve İstasyon caddesinin gelişimi (Tunçer ve
Günay arşivlerinden birleştirilmiş kişisel çalışma).
3.3.3.2. Su Sorununun Etkileri
Ankara jeolojik yapısı nedeniyle tarihi boyunca hep su sıkıntısı çekmiş, evlere ve iş
yerlerine su ulaştırma sorununu mahalle çeşmelerinden su taşıyan ev ahalisi ya da
eşekli sakalar çözmeye çalışmıştır (Bir Zamanlar Ankara, s.86). 25 Nisan 1890
tarihinde kente vali Abidin Paşa tarafından su getirilmiştir (Tunçer, 2001). Bu girişim
kentin su sorununu çözmeye yetmemiş, 19. yüzyıl sonu 20. Yüzyıl başında yaşanan
yangınların çok geniş alanı etkilemesinde su sorununun da büyük payı olmuştur
(Refik Halit Karay, Deli, 1939). Dolaylı olarak da olsa Ankara’nın su sorununun
tarihselliği kent dokusunu etkilemiştir.
70
3.3.3.3. Ulaşım Politikaları ve Metronun Etkileri
19. yüzyıl şehir içi ulaşımda atlı arabaların kullanılmaya başladığı dönemdir (Tunçer,
2001). Bu gelişme büyümekte olan kentin ulaşım sorununa çözüm getirmekle birlikte
şehir dışına doğru yapılan “bağ evleri”nin de artmasına neden olmuştur. 1920’lerde
kent içi yolculukların önemli bir bölümü yaya olarak gerçekleşmekteydi, otomobil
yolculuğu ise çok az sayıdaydı (Öncü, 2009). 1930’larda kullanılan kaptı-kaçtı olarak
adlandırılan küçük otobüslerle yapılan yolculuklar kalkış noktası Ulus olmakla
birlikte Eski Şehir’i kapsamamaktaydı (Tekeli, 2010). 1940’lı yıllarda Ankara
Otobüs İşletmesi kurulmuş, aynı zamanda artan talebi karşılamak amacıyla Ankara
Umum Otomobilciler ve Şoförler Derneği taksi-dolmuş hizmeti vermeye başlamış
(Ulus-Cebeci, Cebeci-Sıhhiye ve Ulus-Bakanlık güzergahlarında) ayrıca 1947
yılında Bakanlık-Ulus-Dışkapı hattında ülkenin ilk troleybüs hattı sefere başlamıştır.
1950’lerde ilk kez minibüs taşımacılığı kent hayatına girmiş, ayrıca Ulus-Kızılay
arasındaki kentin en önemli bulvarı olan Atatürk Bulvarı’nda kaldırımlar daraltılıp
yol genişletme çalışması yapılmıştır (Öncü, 2009; Tekeli, 2010). Bu çalışma
esnasında mevcut ağaçlar kesilmiş önceki bölümlerde değinilen Jansen Planı’nın
özenle hazırlanan yol en kesiti tahrip edilmiştir. 1960’lar ve sonrasında ülkesel
düzeyde karayolu taşımacılığının ön plana alınması ile birlikte minibüs, dolmuş ve
taksi taşımacılığı artmış, kamu toplu taşımacılığı gerileme eğilimi göztermiştir.
1970’lerde özel otomobille yapılan yolculukların oranı artış göstermiş ve minibüs,
dolmuş ve taksi gibi trafik sorununu çözmekten uzak ulaşım sistemlerine özel araçla
ulaşım da eklenmiştir. Ayrıca toplu taşıma sisteminin yetersizliği nedeniyle kamu ve
özel işyerlerinde servis araçları yaygınlaşmaya başlamış ve bu ulaşım yöntemi de
ciddi bir yoğunluğa sebep olmuştur. 70’lerin sonunda kentte 3 adet otobüs şeridi
açıldıysa da bunlar butezin konusu olan çalışma alanı dahilinde değildir ve çalışma
alanında etkileri gözlenmemiştir. 1979-1981 yılları arasında troleybüsler
kullanımdan kaldırılmıştır. Bunun gerekçeleri arasında hızlarının düşük olması ve
trafiği aksatmaları gibi nedenler vardır (Öncü, 2009). Bu tutum sonraki dönemlerde
daha çok benimsenecek ve kent içi yollar yaya için elverişsiz otoyollara
dönüşecektir.
Ankara kent içi ulaşım çalışmalarından çalışma alanını etkileyen en önemlisi
kuşkusuz ki metro hattının yapılmasıdır. 1989 yılında yapımına başlanan metro hattı
1994 yılında tamamlanarak hizmete açılmıştır.
71
Bölüm sonucu:
Friglerden itibaren birçok uygarlığın yerleşim alanı olan Ankara tarihi kent merkezi
Ulus, geçmişten bugüne birçok kırılma noktası yaşamış, defalarca farklı sebeplerle
kazınıp yeniden yazılan bir parşömen gibi yıkım ve inşa faaliyetlerine sahne
olmuştur. Kuşkusuz ki bu yıkım ve yeniden yapım süreçleri sadece basit bir fiziksel
değişim olarak kalmamış, kentin kültürel yapısını ve kimliğini de her defasında
değişime uğratmıştır. Ulus’ta farklı dönemlere ait izler yanyana ya da üstüste kalarak
günümüze kadar gelmiştir. Bunlardan bazıları günümüzde kent kimliğinde önemli
yere sahipken bazıları kentliler tarafından fark dahi edilmemektedir.
Kıtlıklar, su sorunu, savaşlar, işgaller, devrimler, imar planları, koruma kararları
derken günümüze kadar gelen birçok zenginlik, günümüzde verilen yanlış planlama
ve kentsel tasarım kararları ve eksik koruma bilinci nedeniyle tehdit altındadır ya da
kent yaşamında olması gereken yeri alamamaktadır.
Bu bölümde anlatılan düşey katmanlarda kentin çekirdeğinin Friglerden günümüze
büyüyerek geldiği, yangınların kent dokusunu nasıl tahrip ettiği, su sorununun
yangınları durdurma konusunda etkilediği, Lörcher’in hazırladığı etütler ile
başlayarak kentin günümüzdeki dokusunun izlerinin ne oranda değiştiği ve nelerin
aynı kaldığı anlatılmış ve çeşitli harita ve görsellerle bu anlatı desteklenmiştir.
Bölüm sonunda da, tüm bu değişimler sonucunda Ulus’u yazılıp silinen bir
palimpsest olarak haritalamak, palimpsestin katmanlarını deşifre etmek
gerekmektedir. Bu amaçla Şekil 3.36’da Ulus bölgesinin katmanlarını gösteren
şematik kesit verilmiştir. Bu kesitte Ulus meydanı, Hükümet Meydanı, Hacıbayram
Cami ve Kale şematik olarak gösterilmiş, farklı dönemlere ait yapı ve kalıntıların
biraradalığı anlatılmaya çalışılmıştır.
Şekil 3.36: Ulus’un tarihsel katmanlılığını gösteren şematik kesit.
72
Ayrıca Şekil 3.37’de Ulus tarihi kent merkezinde yer alan yapıların ait oldukları
dönemlere göre işaretlendiği haritada da farklı tarihsel dönemlere ait yapıların bir
aradalığı görülmektedir.
Şekil 3.37: Ulus’un tarihsel katmanlılığını gösteren plan.
Altındağ Belediyesi ve Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin hazırladığı bu haritada
mavi ile işaretli yapılar Roma Dönemi’ne, yeşil ile işaretli yapılar Türk-İslam
Dönemi’ne, kırmızı ile işaretli olanlar ise Cumhuriyet Dönemi’ne ait yapılardır.
73
Dört farklı döneme ait katmanların bir aradalığına bir örnek olarak Şekil 3.38’deki
fotoğrafta ise Roma Hamamı kalıntılarından Kale’ye bakış görülmektedir.
Bir palimpsest olarak kentin belleğinin ideal olana gore değil yaşanmışlıklara gore
şekillendiği ortadadır. Kentin yarım yüzyıllık geçmişinde sıklıkla kullanılarak yer
etmiş olan binaları yıkmak Ulus’un yarım yüzyıllık bir geçmişini silmek girişimi
anlamına gelmektedir ve bu da tarihsel süreklilikte bir kopuş, bir bellek ve kimlik
kaybı olarak değerlendirilebilir ve koruma anlayışı açısından tartışmalıdır.
Şekil 3.38: Ulus’un katmanlı yapısını gösteren fotoğraf.
74
Koruma anlayışının bilimsellikten uzak ele alınışı Ulus’un mevcut dokusunda yer
alan 1950 sonrası yüksek katlı yapılaşmaya savaş açılması gerektiği sonucunu
doğurabilmektedir. Oysa ki mevcut dokuda yer alan tüm yapılar göreceli olan
niteliksel farklarına rağmen üstüste gelmiş katmanlardır ve bir palimpsest olarak
birlikteliği anlamlıdır. Her biri kentlinin belleğinde, anılarında yer edinmiş öğelerdir.
Ayrıca bazıları döneminin tasarım anlayışlarını yansıtan özgün yapılardır.
Bir binanın ya da yapılı çevrenin yapımından önce izlenmesi gereken bilimsel süreç
binanın yok edilmesi ya da korunması kararı verilmeden önce de aynı şekilde
izlenmelidir. Yapım ve yıkım kararlarının ani, bilimsellikten uzak ve çıkar amaçlı
olması halinde kent dokusu ve yaşantısı ile birlikte toplumsal bellek de geri
dönülemez izler alır. Parşömene yazılan herşey birgün gelip kazınsa da alt
katmanlarda az ya da çok izi kalır; kentte de durum böyledir.
Şekil 3.39: Bir palimpsest olarak Ulus.
75
4. ALAN ANALİZLERİ VE ANKET ÇALIŞMASI
4.1. Alana Yönelik Kentsel Analizler
Önceki bölümde Ulus’un mevcut durumuna kavuşmasından tetikleyici rolü olan
gelişmeler detaylı olarak ele alınmıştır. Çalışma alanının araştırmacının gözlem ve
araştırmalarına dayalı analizlerinin yer alacağı bu bölümde iki farklı yöntem
izlenecektir. Bunlardan ilki araştırmacının gözlem ve tespitlerinin yer aldığı
değerlendirmeler ikincisi ise yapılan anket çalışmasının sonuçlarından hareketle elde
edilen sonuçların değerlendirilmesidir.
Şekil 4.1: Ulus’un doku analizi.
4.1.1. Arazi Kullanımı ve Bölgeler:
Çalışma alanının sınırlarının belirlenmesi konusunda araştırmacının algısı ve anket
katılımcılarının verdiği cevaplar etkili olmuştur. Ulus denilince akla gelen
mekanların sorulduğu soruya verilen cevapların tamamını kapsaması ve aynı
zamanda Ulus’ta yer alan farklı arazi kullanım şekillerini ve kentsel dokuları
76
içermesi uygun görülmüştür. Araştırmacının gözlem ve algısına dayalı imaj
haritasında da gösterildiği gibi farklı bölgelerin biraradalığının Ulus’un kentsel
karakteristiklerinden biri olduğu kabul edilmektedir. Örneğin geleneksel kent
dokusunun ve geleneksel ticaret anlayışının izlerini taşıyan Kale bölgesi ile modern
dönem planlama faaliyetlerinin izlerini taşıyan Meydan ve Bankalar Caddesi
bölgesinin biraradalığı Gençlik Parkı ve 19 Mayıs Stadyumu’nun yer aldığı
Rekreasyon bölgesi ve Çankırı Caddesi çevresinde yer alan gazinolar bölgesi ile ona
hemen komşu olan Roma Dönemine ait Roma Hamamı ile birleşerek ilginç bir
bütünü oluşturmaktadır. Ya da bu tez kapsamında sorgulandığı üzere acaba birbirine
fiziksel olarak çok yakın olan bu bölgeler kentlilerin algısında bir bütünü
oluşturmakta ve mevcut katmanlı yapı kentsel mekanın kimliğini şekillendirmekte
midir?
Alanda mevcut arazi kullanımı genel olarak ticaret ve ticaret+konut şeklindedir. Her
ne kadar zaman içerisinde büyük ordanda tasfiye edilerek Yeni Şehir’e taşınmış olsa
da kamuya ait kullanımlar da oldukça fazladır.
4.1.2. Ulaşım:
Ulus tarihi kent merkezinde en önemli ulaşım problemlerinden biri yaya güvenliğinin
ve erişilebilirliğinin düşük olmasıdır. Kentin diğer bölgelerinde yeterli olmamakla
birlikte kısmi yayalaştırma çalışmaları yapılmasına rağmen bu bölge bu konuda geri
bırakılmış, hem kendi içinde hem de kentin diğer kesimlerinden yürünebilirliği
azalmıştır.
Jansen’in plan notlarında ayrı bir eskizle yer alan İstasyon Meydanı tasarımı
günümüzde bir katlı kavşak sistemi ile kavşaklatırılmış ve kentsel bellekte yer alan
buluşma, toplanma mekanı olma özelliğini kaybetmiş aynı zamanda erişilebilirliği de
azalmıştır.
İstanbul Caddesi’nin Cumhuriyet Caddesi ile kesiştiği noktada yer alan alt geçit
(battı çıktı) tıpkı İstasyon Meydanı’nda olduğu gibi caddedeki tarafiğin hızını
artırmış ve fiziksel olarak bir sınır koymuş, Gar’ın ve çevresindeki rekreasyon
alanlarının Ulus Meydanı ve Ulus Meydanı çevresindeki diğer kentsel mekanlar ile
bağlantısını zayıflatmıştır.
Günümüzde İstanbul Caddesi üzerinde iki tane ve Gençlik Parkının içinde iki tane
olmak üzere çalışma alanında 4 adet metro çıkışı bulunmaktadır ancak bu durum
77
Ulus’u bir aktarma istasyonu yapmaktan uzak olduğu gibi zahmetsizce Gar’a ulaşımı
da sağlamamaktadır. Teorik olarak Ulus’un kentin diğer parçalarıyla olan
bağlantısını kuvvetlendiren bu metro noktası pratikte kentsel tasarım kararlarının
eksikliği ve yanlışlığı nedeniyle yayayı Ulus bölgesinde trafiğin en hızlı aktığı
noktalardan birine çıkarmaktadır. Minibüs ve dolmuş kullanımının halen devam
ettiği günümüzde İstanbul Caddesi’nin Meclis Parkı ile kesiştiği köşede bir dolmuş
durağı, Bentderesi Caddesi’nin kenarında ise minibüs durağı yer almaktadır. Ayrıca
Hacıbayram bölgesindeki Hükümet Caddesi gayri resmi olarak bazı hatların son
duraklarıdır ve bu durum yaya için tehlike yaratan bir keşmekeşe neden olmaktadır.
Dolmuş ve minibüs ile ulaşım sağlanmasının çağdaş metropoller için ne kadar
sağlıklı olduğu ve bunların tarihi kent merkezlerinde bulunması kendi başlarına birer
tartışma konusu olmakla birlikte belirtilen dolmuş ve minibüs kalkış noktalarından
yalnızca birinin metro çıkışlarıyla doğrudan ilişkili olması da bir başka tartışma
konusudur. Diğerlerine erişim hem topografik nedenler hem de yaya odaklı ulaşım
planlaması eksikliği nedeniyle oldukça zordur.
Şekil 4.2: Bentderesi minibüs duraklarına ulaşım.
Ayrıca bölgenin kentsel kimlik açısından en önemli kentsel mekanı kabul
edebileceğimiz, kentin tarihinin hemen hemen tüm devrelerine tanıklık eden Ulus
Meydanı da gene yanlış kentsel tasarım kararları ve ulaşım planlaması nedeniyle bir
meydan görünümünden çok kavşak görünümündedir ve burada zirve saatlerinde
trafik yoğunluğu maksimum seviyeye ulaşmaktadır. Otobüs duraklarıyla kaplı
Bankalar Caddesi’nin getirdiği karmaşıklığın meydanda yer alan kavşağın trafik
78
yüküne eklenmesiyle iş başlangıç ve bitiş saatlerinde Ulus Meydanı yoğunluğu
kaldıramaz hale gelmektedir ve metro bağlantısı Cumhuriyet Caddesi’nin eğimli
topoğrafyasından dolayı büyük oranda kullanılamamakta ya da sadece genç ve
bedensel engeli olmayan kentli tarafından kullanılabilmektedir. Kaldı ki kentin en
önemli tarihi meydanı olan Ulus Meydanı’nın kentsel ulaşımda bir aktarma noktası
olması gene kent planlama ve kentsel tasarım disiplinleri açısından tartışmalıdır.
Çalışma alanına yönelik ulaşım sorunlarından bir diğeri de Kale bölgesinin toplu
ulaşım olanaklarının çok kısıtlı olması yaya ulaşımının gerek topoğrafya gerekse
yaya öncelikli ulaşım anlayışının eksikliğinden dolayı mümkün olmamasıdır. Bunun
yanısıra oldukça turist çeken bölgeye özel araçla ulaşım da Anafartalar Caddesi’nin
yoğun trafik yükü ve Çıkrıkçılar, Samanpazarı bölgesinin dar ve eğimli sokakları ile
otopark eksikliği nedeniyle oldukça zordur. Taksi, Kale bölgesine ulaşımın en kolay
yolu olsa da trafik yoğunluğu bu yöntemi de zorlu hale getirmektedir. 1950’lerden
sonra verilen kat artışı hakları sonucu Kale’nin kent ile görsel bağının azalması gene
bu dönemlerde kentsel ulaşımda karayolu ağırlıklı ulaşıma ağırlık verilmesi ve Eski
Şehir’in ve Kale’nin kentsel ulaşım ağına entegre edilme çabalarının yetersizliği
nedeniyle Kale algılanmayan, ulaşılamayan, kullanılmayan bir kentsel öğe haline
gelmiştir.
Ulus bölgesindeki ulaşıma yönelik sorunlardan bir diğeri de engellilerin ulaşımına
uygun bir düzenlememenin yokluğudur (Şekil 4.3).
(a) (b)
Şekil 4.3 : Ulus sokaklarının engelliler düşünülerek tasarlanmaması engellilerin
yaşamını zorlaştırmakta ve tehlikeye sokmaktadır. (a) Bentderesi
bölgesinden ve (b) Rüzgarlı Caddesi’nden bir görünüm.
79
4.1.3. Kent Mobilyaları
Çalışma alanında tespit edilen en önemli sorunlardan biri kent mobilyalarının
yetersizliği, niteliksizliği ya da kent mobilyalarına yönelik kentsel tasarım
kararlarının yanlış ya da eksik olmasıdır.
Çöp kutuları, elektrik ve aydınlatma direklerinin yersiz ve yetersizliği, otobüs ve
dolmuş duraklarının yetersizliği ve çoğu yerde olmaması, oturma birimlerinin
niteliksizliği, özensizliği ve yanlış konumlanışı gibi bir çok eksik göze çarpmaktadır.
Alan genelinde su öğesi, bir tasarım unsuru olarak havuz ve çiçeklikler Gençlik Parkı
sınırları dışında yer almamaktadır.
Şekil 4.4 (a)’da Çöp kutularının konumlarıyla yaya hareketliliğine bir engel teşkil
ettikleri ve çevresel kirlilik yarattıkları görülmektedir. Şekil 4.4 (b)’de de elektrik ve
aydınlatma direklerinin kentsel estetiği bozucu nitelikte birer kent mobilyasına
dönüştüğü görülmektedir.
(a) (b)
Şekil 4.4.: (a): Hacıbayram Caddesi’nden Hükümet Caddesi’ne bakış.
(b) Ada Sokak’tan bir görünüm.
“Yürürken, samimi olarak, o yola hayran kalıyordu. İki paralel geniş cadde,
ortadaki geniş kaldırımı çevrelerken, iki yan kaldırım iki caddeyi çevrelemekte idiler.
Tüm alan, Paris bulvarlarının dahi ışıklandırılmadıkları güçte, aralıklı konmuş
direklerdeki üçlü elektrik ampülleri ile ışığa boğulmakta idi. Bitmez tükenmez
uzunluktaki cadde, zigzaglar çizerek Çankaya'ya değin çıkıyordu.”(Farrére, 1999,
Kaynak: Url 6).
Yapılan bu alıntı “Türkiye için Modern ve Planlı bir Başkent Kurmak: Ankara 1920-
1950” isimli bir yazıdan alınmıştır. 20.yüzyıl başlarında yapılan bir gözlemi yansıtan
bu satırların günümüzde Ulus için geçerliliğini yitirdiği görülmektedir.
80
Şekil 4.5.: Yayaların en yoğun olduğu bölgelerden biri olan balık ve sebze halinin
önünden Anafartalar Caddesi’ne inen yoldaki kentsel mobilyalar.
4.1.4. Yeşil Doku
Ankara’nın ilk planı olarak kabul edilebilecek Lörcher Planı’ndan (Cengizkan, 2004)
önce kentin tek yeşil alanı Ulus’taki Millet Bahçesi idi ve Lörcher bu parkı
koruyarak planında ardışık yeşil alan dizileri önermiş, spor ve rekreasyon alanlarını
bu yeşil şeritlere veya bunlara yakın alanlara yerleştirme prensibini benimsemiştir
(Cengizkan, 2004, Burat, 2011). Jansen de benzer şekilde birbirini takip eden yeşil
alanların kent için önemini plan raporlarında ve danışmanlığı süresince gönderdiği
mektuplarda vurgulamıştır. Burat (2011), Jansen Planı’nda önerilen yeşil alanları,
Jansen’in rapor ve mektuplarına dayanarak, yeşilyollar (Grünstreifen), merkezi yeşil
alanlar, küçük bahçeler sahası ve yeşil kuşak diye 4 ana başlık altında inceler.
Jansen, kent içinde kesintisiz bir yeşil strüktürün oluşmasını sağlayan yeşilyollardan,
kentlinin rekreatif kullanımı için tasarlanan hipodrom, kent parkları, spor sahaları ve
manzara parklarını içeren merkezi yeşil alanlara; konut alanlarının bitişiğinde olması
planlanan sebze-meyve bahçeleri niteliğindeki küçük bahçeler sahasından, yeşil
kuşak alanlarına kadar sırasıyla ev, sokak, mahalle, bölge ve kent ölçeğinde bir
sürekliliği olan ve bütün teşkil eden bir yeşil doku önermiştir. Yeşil alanları bir bütün
olarak kabul eden ve tüm ölçeklerde ele alan Jansen kentin bütününde önerdiği
yeşilyollar için tip en kesitler hazırlamış ve zaman içinde en kesitlerin çeşitleri ve
detayları artmıştır (Burat, 2011). Ulus bölgesinde yer alan önerilerden bazıları
gerçekleşirken bazıları da göç sonrası gelişen illegal konut üretimi ve yapım
81
masrafları nedeniyle gerçekleştirilememiştir. Örneğin şimdilerde hummalı bir
dönüşüm geçirmekte olan Bentderesi Jansen Planı’na göre rekreasyon ve tarım
kullanımına ayrılmıştır (Burat, 2011).
Şekil 4.6.: Bentderesi’nin günümüzdeki hali.
Kentin ilk kamusal parkı olarak nitelendirilebilecek Millet Bahçesi 19.yüzyılın son
çeyreğinde Ziraat Mektebi’nin hocalarından olan Muhittin Bey’in yaptığı düzenleme
ile oluşturulmuş ve 1926’ya dek halkın bir araya geldiği en önemli kentsel açık alan
olarak kent yaşamındaki yerini korumuştur. Meclis Binası’nın karşısında yer alan
park Cumhuriyet’in ilanı sonrası yaşanan coşkuya Taşhan Meydanı (sonrasında
Hakimiyeti Milliye, şimdi Ulus Meydanı) ile birlikte şahit olan en önemli kentsel
kamusal alanlardır (Memlük, 2009). Jansen’in planladığı yeşil alanlardan ilk
uygulananları Hipodrrom (1934-1936) ve 19 Mayıs Stadyumu’dur (1936). Bu yapılar
büyük spor karşılaşmaları ile ulusal bayram kutlamaları ve törenler için kullanılmak
amacıyla tasarlanmışlardır. 1938-1943 yılları arasında yapılan Gençlik Parkı da tezin
konusu olan Ulus bölgesinde yer alan ve toplumsal bellekte yer alan en önemli yeşil
alanlardan biridir.
Jansen Planı’nda yer alan yeşil alanlardan Cumhuriyet’in modernite projesinin temsil
mekanları kabul edilebilecek sembolik ve anıtsal olanlar ilk aşamada
82
projelendirilerek hayata geçirilmiş ancak kentli tarafından ulaşılabilirliğin yüksek
olduğu “gündelik” yeşil alanların üretimine yeterli önem gösterilmemiştir (Burat,
2011). Bu durum bu kentin temsili bir mekan olarak görüldüğünü, “yaşantısal mekan
olarak Ankara” ile “temsili mekan olarak Ankara”nın örtüşmediğini; modernite
projesinin ürünü olan Ankara’nın Lefebvre’in deyimiyle soyut mekanı üretebildiğini
ancak mekanı toplumsallaştıramadığını göstermektedir (Gür, 2011).
1957 yılında onaylanan Uybadin-Yücel planında yer alan yeşil alanlara bakıldığında
1938-1957 yılları arasında gerçekleşen legal ve illegal yapı stoğu üretiminin yeşil
alanlar üzerindeki tahribatının büyük olduğunu göstermektedir.
4.1.5. Farklı Katmanların Okunaklılığı ve Kentsel Estetik
Ulus’ta çok farklı tarihsel dönemlere ait yapılar olduğu çalışmanın önceki
bölümlerinde ele alınmıştır.Bu katmanların bir çoğu kent içinde birarada olsa da
yanlış tasarım ve planlama kararları ve tartışılması gereken koruma anlayışları
nedeniyle katmanlar kentlilinin gündelik yaşamında deneyimleyemediği, göremediği
ve ulaşamadığı birer öğe olarak kalmaktadır.
(a) (b)
Şekil 4.7.: (a) Roma Hamamı’ndan Ankara Kale’sinin görünümü ve modern dönem
binaları. (b) Koruma adı altında tel örgülerle çevrilmiş gelip geçenlerin
farketmediği Roma Caddesi kalıntısı.
83
(a) (b)
Şekil 4.8: (a) Araştırmacının algısına dayalı imaj haritası. (b) Araştırmacının algısına dayalı imaj haritasına ait lejant.
85
Şekil 4.8 (a) araştırmacının algısına dayalı imaj haritası, Şekil 4.8 (b)’de ise bu
haritanın lejantı görülmektedir. Bu görsele göre Kale’nin yer aldığı tepenin etekleri,
Demiryolu ile önündeki cadde ve trafiğin çok hızlı aktığı İstanbul Caddesi birer sınır
elemanıdır. Yollar ise sadece Cadde olarak niteleyebileceğimiz büyük akslar
düzeğinde işaretlenmiştir. Ara sokaklara yönelik kullanım alışkanlığı olmadığından
imaj elemanlaı arasında yer almamıştır. Çok farklı işlevlerdeki kullanımlar bölgelerin
karakterini belirlemektedir. Örneğin Roma Hamamı Müzesi’nden çıkar çıkmaz
gazinoların yoğunlaştığı bir caddeye adım atılmakta, birkaç yüz metre ilerlendiğinde
Ulus Meydanı’na ya da Hükümet Meydanı’na ulaşılmaktadır. Birbirine fiziksel
olarak çok yakın olan bu bölgeler bazen fiziksel bir engel ile (hızlı akan trafik ya da
topoğrafya gibi) birbirinden ayrılmakta, bazense arazi kullanımından kaynaklı
farklılıklar nedeniyle başka bir bölge olarak anılmaktadır. Ancak kullanıcının
algısında çalışma alanının tamamı bir bütün olarak algılanmamaktadır.
4.2. Anket Çalışması, Yöntemi ve Değerlendirmesi
Bu tez çalışması kapsamında kentlilerin Ulus’un kentsel mekanda sahip olduğu
katmanlı yapısının ne oranda farkında olduklarını ve bu yapının toplumsal bellekte
ve kent kimliğinde ne ölçüde belirgin olduğunu araştıran bir anket çalışması
yapılmıştır. Ankete katılanların yaş, cinsiyet, eğitim durumu gibi demografik
farklılıklarına yönelik sorular yöneltilmiştir.
Anketin Yöntemi:
Anket çalışması öncesi Ulus’un yaya yoğunluğunun en fazla olduğu gözlemlenen 3
düğüm noktasında toplamda 12 farklı noktada 3’er dakikalık yaya sayımı yapılmıştır.
Bu yaya sayımı sabah ve akşam zirve saatlerinde ayrı ayrı yapılarak anket sayısı
belirlenmeye çalışılmıştır. Buna göreİstanbul Caddesi ile Cumhuriyet Caddesi’nin
kesişiminde, Atatürk Bulvarı’ının bitip Bankalar Caddesi’nin başladığı ve İstanbul
Caddesi ile kesiştiği kavşakta ve Ulus Meydanı olarak isimlendirilen, Bankalar
Caddesi, Çankırı Caddesi, Cumhuriyet Caddesi ve Anafartalar Caddesinin Kesişim
noktasında sabah ve akşam saatlerinde yaya sayımı tamamlanmıştır.
86
Yapılan sayıma göre sabah zirve saatlerinde bölgeden saatte yaklaşık 1582 kişi,
akşam zirve saatlerinde ise 1623 yaya geçmektedir. Saatte geçen yaya sayısının
binde 3’ü ile binde 5’i arasında bir anket sayısı belirleme kabulüyle sabah sayımına
gore 152-95 anket arası, akşam sayımına gore ise 162-97 arası bir anket yapmak
gerekmektedir. Ayrıca anketlerde internet yoluyla ve alanda yüzyüze anketler
uygulanmış, cinsiyete ve uzman olup olmama değişkenlerinin eşitliği amaçlanmıştır.
Ayrıca Ankara’da yaşama süresine göre 15 yıldan uzun süre yaşayanlar ve 15 yıldan
kısa süre yaşayanlar açısından da eşitlik sağlanmıştır. Bu veriler doğrultusunda 120
katılımcının doldurduğu anketler değerlendirmeye alınmıştır. Kadın-Erkek ve
Uzman-Halk ve Ankara’da yaşama süresi değişkenlerinin eşitliği doğrultusunda
yapılan çapraz analizlerin yanı sıra ankette yaş, eğitim durumu, çalışma alanını
kullanım sıklığı gibi kişisel bilgilere yönelik sorular sorulmuş, ayrıca katılımcılara
Ulus’un yaya güvenliği, erişilebilirliği, gece ve gündüz saatlerinde güvenli olup
olmadığı gibi alanın sorunlarına yönelik sorular da yöneltilmiştir.
Ankete katılanlardan %47’si Ön Lisans-Lisans mezunu, %22’si Yüksek Lisans
Doktora mezunu, %16’sı Lise, % 15’i ise İlköğretim mezunudur.
Şekil 4.9: Anket katılımcılarının eğitim durumunu gösteren grafik.
Ankete katılanların yaş dağılımına göre yüzdeleri %33 oranında 26-35 yaş aralığı,
%28 oranında 18-25 yaş aralığı, %20 oranında 35-50 yaş aralığındadır. Yaşı 51 ve
üstü olan katılımcıların oranı ise %19’dur.
87
Şekil 4.10: Anket katılımcılarının yaş verilerini gösteren grafik.
Yapılan ankete katılanların Ankara’da yaşayanlardan seçilmesi kararı ile yola
çıkılmıştır. Katılımcılardan %49’u 15 yıldan uzun bir süredir Ankara’da
yaşamaktadır. %26’sı 5-15 yıldır, %13’ü 1-5 yıldır, %13’ü ise 1 yıldan az bir süredir
Ankara’da yaşamaktadır.
Şekil 4.11: Anket katılımcılarının Ankara’da yaşama süresini gösteren grafik.
Kullanıcılar Ankara’da yaşama süresine göre iki grupta değerlendirmeye alınmıştır.
15 yıldan daha uzun süre Ankara’da yaşayanlar ve 15 yıldan daha az bir süre
Ankara’da yaşayanlardan her iki grup da kimliğe yönelik sorularda büyük farkla
Ulus Meydanı’nı söylemişlerdir (Çizelge 4.1). İkinci Meclis ise ikinci sırada yer
almıştır. Anket verilerine göre, Kale, Ulus Meydanı ve İkinci Meclis Ankara’da
yaşama süresine bakılmaksızın üçüncü sırada yer almaktadır. Çıkrıkçılar Yokuşu ve
İtfaiye Meydanı gibi eskicilerin ya da geleneksel ürünlerin satıldığı ticaret alanları 15
yıldan fazla süredir Ankara’da yaşayanlarca dile getirilmiştir. Gençlik Parkı ve Kale
ise daha çok 15 yıldan az süredir Ankara’da yaşayanlarca cevap olarak verilmiştir.
88
Bu durum Ulus’taki ticari bölgelerin daha çok Ankara’da uzun süredir yaşayanlar
tarafından bilindiğini ve kullanıldığını, rekreatif ve turistik mekanların ise 15 yıldan
daha kısa süredir Ankara’da yaşayanlarca cevap olarak verildiğini göstermektedir.
Çizelge 4.1 : Ankara’da yaşama süresine ilişkin elde edilen verilerin karşılaştırma
çizelgesi.
Mekanlar 15 Yıldan Az 15 Yıldan Fazla
Ulus Meydanı 37 kişi 42 kişi
Kale 27 kişi 29 kişi
İkinci Meclis
Binası 23 kişi 27 kişi
Gençlik Parkı 19 kişi 15 kişi
Çıkrıkçılar
Yokuşu ve
Samanpazarı
5 kişi 17 kişi
İtfaiye Meydanı 3 kişi 10 kişi
Alanı kullanma sıklığına göre katılımcıların oranı tablosuna göre %33’lük bir dilim
alanı ancak yılda bir kaç kez kullanırken %8’lik bir dilim alanı her gün
kullanmaktadır (Şekil 4.12).
Şekil 4.12: Anket katılımcılarının alanı kullanım sıklığını gösteren grafik.
89
Cinsiyete Göre Mekan Algısı
Şekil 4.13: Anket katılımcılarının cinsiyet verilerini gösteren grafik.
Çizelge 4.2: Cinsiyete ilişkin elde edilen verilerin karşılaştırma çizelgesi.
Mekan Kadın % Erkek %
Ulus Meydanı 23 36
Kale 16 20
İkinci Meclis 14 18
Anafartalar Çarşısı 14 5
Çıkrıkçılar
Yokuşu 12 5
Hal Binası 10 9
Gençlik Parkı 8 14
Hacıbayram Cami 7 17
19 Mayıs
Stadyumu 1 14
Opera Binası 7 2
Araştırmada kadın ve erkek sayısının dengeli olması özellikle dikkat edilen bir nokta
olmuştur. Cinsiyetin mekanı algılama konusunda farklılık yaratan önemli bir faktör
olduğu kabulüyle yapılan anketler sonucunda Çizelge 1.1. ve Çizelge 1.2.’de de
görüldüğü üzere kadın ve erkeklerin büyük oranda betimlediği mekan “heykel” yani
Atatürk Anıtı ve Ulus Meydanı olmuştur. Erkeklerin bu mekanı %58 oranında
betimlediği görülürken kadınlarda bu oran %40 olmuştur.
90
Yüksek yüzdeyle tanımlanan mekanlara ilişkin listede yer alan bir diğer kentsel
mekan da Kale’dir ve kadın katılımcılar %28, erkek katılımcılar ise %32 oranda Kale
cevabı vermişlerdir. Hacıbayram Cami ise kadın katılımcılar için çok yüksek bir
yüzdeyle betimlenmezken erkek katılımcılarda oran %44’dür. Üçüncü olarak İkinci
Meclis %24 oranında kadınlar tarafından, %29 oranında ise erkekler tarafından
hatırlanan mekan olmuştur. İlk 3 sıra kadın ve erkeklerde aynı olmakla birlikte kadın
katılımcılar daha çok alışveriş ve dinlenme işlevi olan bina ve kentsel mekanları
sıralamışlardır.
Kadınların verdiği yanıtlara göreAnafartalar Çarşısı %24, Çıkrıkçılar Yokuşu ve
çevresi %21, Hal Binası %17 ve Gençlik Parkı %14 oranındda cevaplanmıştır.
Erkeklerin ilk 3 mekandan sonraki sıralaması ise, %27 ile Hacıbayram Cami, %23 ile
Gençlik Parkı ve 19 Mayıs stadyumu ve %15 ile Hal Binası şeklindedir. Cinsiyete
bağlı mekan algısında farklılıklar gözlemlense de Ulus Meydanı, Kale ve Meclis
Binası en çok verilen cevaplar olmuştur. Cumhuriyet’in uzun sure mekansal
sembolleri olmuş olan Ulus Meydanı ve Meclis Binası’nın ve kentin birçok
noktasından görülebilen bir sembol olan Kale’nin cevaplanması ve alt sıralarda yer
alan mekanlarınsa daha çok alışveriş, dini ve spor işlevleri ile kullanım durumuna
görecevaplanması önemli bir noktadır. Farklı dönemlere tarihlenen mekanlara
yönelik cevapların neredeyse hiç verilmemiş olması Ulus’un çok katmanlı yapısının
okunaklı olmadığını gösteren bir noktadır.
Şekil 4.14: Anket katılımcılarından uzmanların oranlarını gösteren grafik.
91
Yapılan anketler %52 oranında “uzman” olarak niteleyebileceğimiz mimarlık, şehir
ve bölge planlama, kentsel tasarım, kentsel politika eğitimi almış ya da almakta olan
katılımcılara uygulanmıştır. Kalan %48’lik katılımcı ise uzmanlık alanı kent ve
mimarlık olmayanlardır. Çizelge 1.3. ve Çizelge 1.4.’de uzman ve uzman olmayan
katılımcıların Ulus denilince algısında yer alan mekanlar ayrı ayrı sıralanmıştır. Her
iki grupta da Ulus Meydanı ve Kale ortak cevaplardır ve ilk 2. sırada yer
almaktadırlar.
Uzmanlar arasında ortak cevap verme oranı düşük olmakla birlikte Roma Hamamı,
Ankara Palas ve İş Bankası Binası cevapları alanın farklı katmanlarına ve mimari
mirasına yönelik farkındalığın yüksek olduğunu göstermektedir. Ayrıca listed yer
almasa da Uzmanlar arasında Hacıbayram Cami cevabını verenlerden bir çoğu
mekanı “Augustus Tapınağı ve Hacıbayram Cami” şeklinde isimlendirmektedir.
Halktan hiçkimse Augustus tapınağı kelimesini kullanmamıştır. Bu durum da mekanı
kullanım amacı ile imgelemenin uzman olmayan katılımcılar için özellikle geçerli
olduğunu göstermektedir. Uzmanlık alanı kent ve mimarlık olmayan katılımcılar
Kale, İkinci Meclis, Hacıbayram Cami, Gençlik Parkı, Hal Binası ve Anafartalar
Çarşısı cevaplarını vermişlerdir. Tüm bu sonuçlara göre uzmanların alandaki farklı
tarihsel ve kültürel katmanlara olan farkındalığının uzman olmayanlara göre daha
yüksek olduğu sonucuna varılabilir.
Çizelge 4.3: Uzmanların ve halkın verdiği cevapların karşılaştırma çizelgesi.
Mekan Halk % Uzman%
Ulus Meydanı 24 22
Kale 16 15
İkinci Meclis 12 8
Hacıbayram Cami 11 7
Gençlik Parkı 9 2
Hal Binası 8 6
Anafartalar Çarşısı 7 6
Roma Hamamı 0 11
Ankara Palas 2 11
İş Bankası Binası 5 9
92
Ulaşıma ve Güvenliğe İlişkin Bulgular
Ulus Ankara’nın eski kent merkezi olmakla birlikte kentsel gelişmeler, büyüme ve
saçaklanmalara rağmen hala kentin tüm bölgelerinden ulaşımın çok kolay ya da
birçok merkezi noktaya nispetle kolay olduğu bir yerdir. Bu durum metro
istasyonunun yapılması ile pekişmiş olsa da geçmişten günümüze dek diğer merkezi
noktalara fiziksel yakınlığı ve kısa sürede ulaşım kolaylığının yanısıra çeperdeki
yerleşim ve çalışma alanlarına da ulaşımda düğüm noktası niteliğinde
olmuştur.Kentlinin çalışma alanına erişim konusunda sıklıkla hangi vasıtayı seçtiğini
tespit etmek için soru sorulmuş ve verilen cevaplar sonucunda %36 oranında
otobüsle erişim sağlandığı görülmüştür. Bunu %18 ile dolmuş ve %16 ile metro
izlemiştir. Özel araçla erişimin %14 olduğu bölgede merkezi konumuna rağmen
yürüyerek erişim oranı %9’da kalmıştır. Taksi ise alanda ulaşım için en az tercih
edilen vasıtadır.
Nüfus artışının ivme kazandığı yıllardan başlayarak motorize araçlı ulaşımın da
arttığı Ankara’da Ulus kentin en merkezi noktası olarak her zaman otobüs ve
dolmuşların merkezi olmuştur. Ancak ulaşım politikalarının karayolları odaklı
yapılmasının gelenek haline geldiği, yayalar için değil araçlar için kolaylaştırıcı
düzenleme yapma geleneğinin normalleştiği ülkemizde 20. Yüzyıl başında sayfiye
yerleri dışındaki tüm ulaşımı yaya olarak yapılan Ulus’a artık %9 oranında yürüyerek
erişim sağlanmaktadır.
Şekil 4.15: Ulus’a ulaşım için kullanılan vasıtaların oranlarını gösteren grafik.
93
Çıkan sonuçtan da anlaşılabileceği gibi günümüzde bölgede yaya hareketlerini
kısıtlayıcı birçok etmen gözlenmektedir. Ayrıca Ulus’un gece gündüz kullanım
yoğunluğu konusunda ciddi bir fark olmasından ve çevrede yer alan eğlence sektörü
ve küçük sanayi alanlarından dolayı (İskitler vb.) kentlinin algısında oluşan güvenlik
sorunu imajı tespit edilmişdir. Anket öncesi yapılan bu tespitler sonucu ankete bu
sorunlara yönelik bazı sorular eklenmiştir. Öncelikle alana yaya erişiminin kolaylıkla
sağlanıp sağlanamadığı sorulmuştur. %64’lük bir oranla yaya erişiminin kolay
olduğu sonucu elde edilmiştir. Merkezi bir konumda olan ve dolmuş, otobüs ve
metro ile ulaşımının mümkün olduğu çalışma alanında genel algı yaya erişiminin
rahat olduğu yönündedir.
Şekil 4.16: Ulus’un yaya erişilebilirliğine ilişkin grafik.
Yaya olarak erişimin %9 çıktığı ancak yaya erişilebilirliği konusunda %64 oranında
evet cevabının verildiği ulaşıma yönelik sorularda üçüncü olarak yaya-araç trafiği
ilişkisinin güvenli bulunup bulunmadığı sorulmuş ve bu kez de %84 oranında hayır
cevabı alınmıştır. Yani toparlamak gerekirse yaya için erişilebilir bulunan ancak yaya
olarak erişimin tercih edilmediği Ulus katılımcılara göre yaya-araç tarfiği etkileşimi
bakımından güvenli değildir.
Şekil 4.17: Ulus’un yaya-trafik ilişkisi açısından güvenilirliğini gösteren grafik.
94
Güvenlik konusunda ise iki soru sorulması tercih edilmiştir. Araştırmacının gözlemi
doğrultusunda çalışma alanında gece ve gündüz arasında bir kullanım yoğunluğu
farkı bulunmaktadır. Bu kullanım yoğunluğunun kentlilerin algısında bir güvenlik
yargısına neden olması ya da algıda yer alan bir güvenlik sorunundan
kaynaklanmasının mümkün olduğu düşünülerek katılımcılara Ulus’un gündüz ve
gece saatlerinde güvenli bulunup bulunmadığı sorulmuştur.
Katılımcılar tarafınfan gündüz saatlerinde %75 oranında güvenli bulunan çalışma
alanında aynı kullanıcılar tarafından gece saatlerinde %95 oranında güvenlik sorunu
olduğu belirtilmiştir.
Şekil 4.18: Ulus’un gündüz saatlerinde güvenli olup olmadığına ilişkin grafik.
Şekil 4.19: Ulus’un gece saatlerinde güvenli olup olmadığına ilişkin grafik.
95
Anket Bulgularına Dayalı Kimlik Haritası
Sorulan sorulara katılımcıların verdiği cevapların %74’lük bölümü nirengi
noktalarını işaret etmektedir. Verilen cevaplar, Ulus denilince akla gelen mekanların
kentsel mekanlardan daha çok tekil yapılar olduğunu göstermektedir. Uzmanların
çoğu tarihi yapılar ve arkeolojik kalıntıları sıralarken geri kalan katılımcılar daha çok
ulaşım aktarması yaptıkları noktaları, kullandıkları kamu ve banka binalarını ya da
alışveriş yaptıkları cadde, sokak ve binaları sıralamışlardır.
4.3. Ulus’un Kimlik Öğelerinin Saptanması
Yapılan anket sonuçları sonucunda Ulus genelinde toplumsal bellekte yer aldığı
söylenebilecek en önemli yer Atatürk heykelinin (Zafer Anıtı) yer aldığı Ulus
meydanıdır.Ancak bu meydan katılımcılar tarafından bir meydan olarak
algılanmamakta, genellikle bu kentsel mekandan bahsedileceği zaman “heykel”
kelimesi kullanılmaktadır.Meydanda yayanın rahatça hareket edebildiği, araç ile
karşı karşıya gelmediği tek açıklığın heykelin çevresi olmasından dolayı bu
tanımlama oldukça normaldir.Ayrıca verilen cevapların mekanların tarihselliğinden
ziyade kullanım sıklığından kaynaklandığı söylenebilir. Örneğin Cumhuriyet
Caddesi üzerinde karşılıklı olarak yer alan İkinci Meclis Binası ile Ankara Palas aynı
döneme tarihlenen yapılar olsa da biri kolaylıkla içine girilebilir bir müze
olduğundan verilen cevaplarda ön sıralarda yer almış, diğeri (Ankara Palas) girmenin
zor olmasından kaynaklı olarak daha az betimlenerek alt sıralarda yer almıştır.
Elbette Meclis Binası’nın toplumsal bellekte yerinin daha güçlü olması da kimlik
öğeleri arasında yer alması konusunda etkendir.
Hacıbayram Cami ve Türbesi Augustus Tapınağı ile sırt sırta duran bir bina olmakla
birlikte anket sonuçlarında ne uzmanlardan ne de halktan hiç kimse Augustus
Tapınağının adını vermemiştir. Toplumun çoğunluğunun müslüman olması ve algıda
seçicilikten ya da caminin kullanım sıklığından ötürü bu durumun oluşması
mümkündür ancak nedenlerden bir diğeri de koruma anlayışının kurumlar düzeyinde
yeni yeni benimsendiği yıllardan buyana toplumsal hafızada fiziken kullanılmayan,
işlevi olmayan böyle bir kalıntının yer etmemiş olması ve kentsel mekan
organizasyonunun tapınağı okunaklı kılmamasından da kaynaklanmaktadır.
96
Kale hem araştırmacının hem de katılımcıların algısında oldukça önemli bir kimlik
bileşenidir ve topoğrafyadan ve ulaşım olanaksızlıklarından kaynaklı
erişilebilirliğinin düşüklüğüne rağmen farkında olunan bir katmandır. Beklenenin
aksine kale çevresinde geleneksel ticaretin halen devam ettiği Çıkrıkçılar ve
Samanpazarı bölgeleri de önemli bir kimlik öğesi olarak tespit edilmiştir.Benzer
şekilde Anafartalar Caddesi de toplumsal bellekte güçlü bir yeri olan kentsel
mekanlar arasındadır.
Günümüzde yıkılması tartışmalı olan 1937 yılında Oerley tarafından tasarlanan
modern mimarinin önemli bir örneği olan balık ve sebze hali binası da Ulus’un en
işlek alışveriş mekanlarından biri olarak kentlinin hafızasında yer etmiştir (Şekil
4.20).Yaya yoğunluğunun da oldukça fazla olduğu bölgede araç ve yaya trafiğinin
etkileşimi ciddi sorunlar yaratmaktadır. Buna rağmen kullanım yoğunluğu çok
fazladır.
Şekil 4.20: Robert Oerley’in 1937’de tasarladığı Hal Binası ve çevresi.
97
Şekil 4.21: Yaya Hareketliliği Haritası
Çalışma alanında yaya kullanımının en yoğun olduğu bölge Ulus Meydanı, Bankalar
Caddesindeki otobüs durakları, Hal binası ve çevresi ile özellikle haftasonları
Hacıbayram Cami’dir. Bunun yanısıra daha az yoğunlukta olmakla birlikte Opera
binası önündeki otobüs durakları, Gençlik Parkı metro çıkışı ve dolmuş durakları ile
Gar binasının önündeki eski meydandan arta kalan açık alan da yaya yoğunluğunun
gözlendiği yerlerdir. Anafartalar Caddesi ile Çıkrıkçılar Yokuşu da alışveriş yapan
insanların yoğun olarak kullandığı alanlardır (Şekil 4.21 ve Şekil 4.22).
Şekil 4.22: Gar Meydanının günümüzdeki hali.
98
Doğal Çevre Kimlik Bileşenleri
Ulus Ankara’nın ilk yerleşim yeri olarak doğal bir tepeye kurulu bir kalenin
eteklerinde yer almış ve demiryolunun gelişiyle birlikte yapılan istasyona doğru
yayılmıştır. Kale en yüksek nokta olmakla birlikte tren istasyonuna inene kadar
topoğrafik olarak iki belirgin kademe daha bölgenin yerleşiminde etkili olmuştur.
Günümüzde de topoğrafik yapının yapılan anket çalışmasının sonuçlarını etkilediği
araştırmacı tarafından tespit edilmiştir. Örneğin eğimli olan Cumhuriyet Caddesi
metro istasyonu ile Ulus Meydanı arasında bir fiziksel zorluk olrak yer almakta bu
nedenle çalışma alanına ulaşımda otobüs gibi toplu taşıma araçlarının payı daha
büyük olmaktadır. Benzer şekilde Gar ve Gençlik Parkı-19 Mayıs stadyumunun
Ulus’un geri kalanıyla bir bütün gibi algılanmasını engelleyen faktörlerden birisi de
kuşkusuz topoğrafyadır.
Topoğrafyadan kaynaklı olarak kullanıcıların verdiği cevaplarda daha az yer alması
beklenen Kale bölgesi beklenenin aksine oldukça fazla betimlenmiştir. Kale
bölgesine erişimi mümkün kılan Çıkrıkçılar ve Anafartalar Caddesinin ticari kimliği
topoğrafyadan kaynaklanabilecek olumsuz sonuçları tersine çevirmiştir. Tabi
Kale’nin kentin bir çok yerinden görülebilen bir sembol olması da kent kimliğinde
yer almasının en önemli nedenlerindendir (Şekil 4.23).
Şekil 4.23: Ankara Kalesi’nin Cebeci’den görünümü. Topoğrafyaya uygun yerleşim
ve bir simge olarak Kale (Kimyon, Kişisel Arşiv).
20.yüzyılda planlama faaliyetleriyle büyük oranda yapılı çevresi değişen Ulus’un en
önemli yeşil alanı bataklığın kurutulması ile oluşturulan Gençlik Parkı ve Kale’nin
eteklerinde yer alan Kaleiçi Parkıdır. Genel anlamda yeşil dokunun yer almadığı
bölgede Lörcher ve Jansen planlarının birer imzası olan allelerin yer yer varlığını
sürdürdüğü söylenebilir (Şekil 4.24).
99
Şekil 4.24: İstasyon Meydanı’ndan Hıdırlık Tepesi’ne bakış. Sağda ve solda bataklık
alanlarda sonradan Gençlik Parkı ve Stadyum yapılacak (Kimyon, Kişisel
Arşiv).
Yapılı Çevre Kimlik Bileşenleri
Üst satırlarda da belirtildiği gibi hem araştırmacıya hem de anket katılımcılarına göre
Ulus’un kimlik bileşenleri büyük oranda yapı ölçeğindeki yapılı çevre öğelerinden
oluşmaktadır. Çalışmaya başlamadan önce metronun alan için oldukça önemli bir
nirengi noktası ve ulaşım aracı olduğu düşünülüyordu ancak yapılan çalışma
sonucunda metronun çalışma alanının kullanıcıların algısında önemli bir yerinin
olmadığını görülmüştür. Anketler sonucunda Cumhuriyet dönemi yapıları ile
1970’ler sonrası modern mimari örneklerinin yapılı çevreden kaynaklı kimlik
bileşenlerini oluşturduğu gözlenmiştir. Kale de yapılı bir çevre olarak en çok
betimlenen kimlik bileşenlerinden olmuştur. Yapılı kimlik öğelerinde farklı
katmanlara rastlanmaktadır.
(a) (b)
Şekil 4.25: (a) Ulus Meydanı’nın Taşhan Binası yıkılmadan önceye ait bir fotoğrafı.
(b) Ulus Meydanı’nın günümüzdeki fotoğrafı.
100
Şekil 4.26: Gençlik Parkı’nı gösteren eski bir kartpostal.
Şekil 4.27: Anafartalar Çarşısı.
Ulus Meydanı, Gençlik Parkı, Anafartalar Çarşısı, 19 Mayıs Stadyumu, Opera
Binası, İş Bankası Binası, Hal Binası, Roma Hamamı da yapılı çevreden
kaynaklanan kimlik öğeleri arasında yer almaktadır (Şekil 4.25, Şekil 4.26, Şekil
4.27).
101
Beşeri Çevre Kimlik Bileşenleri
Alanda yapılan anket çalışmasında mensup olunan ve ait hissedilen dine yönelik
sorular da sorulmuştur. Yatay katmanlar başlığı altında incelenen geçmişte bu
bölgede yaşamış olan farklı dini ve etnik kimlikteki insanların izinin sürülmesi ve
varsa günümüzdeki yatay katmanların tespiti için sorulan bu sorular sonucunda farklı
dine mensup herhangi bir katılımcıya rastlanmamıştır. Ancak araştırmacının
gözlemlerine dayanarak kişisel kimliğinde dini inançları baskın olan insanların
büyük oranda Hacıbayram Cami ve çevresini yoğun olarak kullandıkları gözlenmiştir
(Şekil 4.28).
Hacıbayram Cami’nin hemen yanındaki Augustus Tapınağı’nın dile getirilmemesi
ancakcaminin söylenmesi halkın dini inanışları ile ilintilendirilebilir ve yapılı
çevreden kaynaklı kimlik öğesi olmasının yanı sıra beşeri çevreden kaynaklı bir
kimlik öğesi olduğu da söylenebilir.
Şekil 4.28: Hacıbayram Cami ve Augustus Tapınağı kalıntıları.
Çeperdeki yerleşimler ve çevre ilçelere giden dolmuşların büyük oranda Ulus’tan
kalkması Ulus’u sürekli kullanmayan ya da kentli olmayan nüfus tarafından ciddi bir
kullanım yaratmaktadır.Bu nedenle Ulus kentli ve köylü ayrımının belirsizleşmeye
102
başladığı günümüzde bu birlikteliği bir kimlik bileşeni olarak taşımaktadır.Özellikle
çevre ilçelerden alışverişe ve hastaneye gelenler Ulus’u sosyalleşmek için
kullanırken kent içinde yaşayanlar burayı daha çok bir ulaşım aktarma noktası olarak
kullanmaktadır.
(a) (b)
Şekil 4.29: (a) Cumhuriyet Caddesi üzerinde karşılıklı duran İkinci TBMM binası ve
(b) Ankara Palas.
Anket sonuçlarına göre Ulus denince en çok anımsanan binalardan biri de İkinci
TBMM Binası olmuştur, buna karşın İkinci Meclis Binası’nın hemen karşısında yer
alan ve oldukça özgün bir mimari yapısı olan Ankara Palas ise neredeyse hiç
söylenmemiştir (Şekil 4.29). Burdan hareketle Meclis Binası’nın toplumun yakın
tarihindeki önemli olaylara sahne olduğu için hatırlanırken devlet konu evi olarak
kullanılan Ankara Palas’ın aynı önemle kollektif bellekte yer almadığı söylenebilir.
Aslında bir yapılaşmış çevre kimlik öğesi olan İkinci Meclis aynı zamanda beşeri
çevre kimlik bileşeni olarak değerlendirilebilir.
4. Bölümün başında ankete ilişkin bulguların analizinde yer alan karşılaştırmalı
kimlik bileşenleri tablolarına göre oluşturulan kimlik haritaları “Ekler” başlığı altında
çalışmanın sonunda yer almaktadır. Haritalar sırasıyla halka göre kimlik haritası,
uzmanlara göre kimlik haritası, Ankara’da 15 yıldan az yaşayan anket katılımcılarına
göre kimlik haritası, Ankara’da 15 yıldan fazla yaşayan anket katılımcılarına göre
kimlik haritası kadınlara göre kimlik haritası ve erkeklere göre kimlik haritası
şeklindedir (Şekil A.1, Şekil A.2, Şekil A.3, Şekil A.4, Şekil A.5, Şekil A.6).
Bölüm Sonucu
Anket sonuçlarına göre oluşturulan kimlik haritaları kentin kimlik öğelerinin hangi
tarihsel ve / veya kültürel katmanlara ait olduğunun tespit edilmesinde bir yöntem
olarak kullanılmışlardır. Uygulanan bu yöntemle, kent parçasının palimpsest bir
103
yapıya sahip olduğu varsayımıyla yola çıkılan bu çalışmada palimpsest yapının
kollektif bellekteki izlerinin aranmasının mümkün olacağı düşünülmektedir. Bu
doğrultuda hazırlanan kimlik haritalarına göre Ulus Meydanı (Atatürk Anıtı /
Heykel), Kale ve (ikinci) Meclis Binası Uzman-Halk, cinsiyet ve yaşama süresine
ilişkin yapılan karşılaştırmaların tümünde ortak kimlik öğeleri olarak elde edilmiştir.
Bu mekanlar dışında Gençlik Parkı, Hacıbayram Cami, Çıkrıkçılar Yokuşu ve
Samanpazarı, Anafartalar Çarşısı ve Hal Binası da ortak kimlik öğeleri arasında yer
almaktadır. Ancak Opera Binası yalnızca kadınların cevaplarında yer almış, İş
Bankası Binası, Ankara Palas, Roma Hamamı gibi mimari ve arkeolojik miras olarak
önem arzeden ancak halkın günlük yaşantısında fazlaca yer almayan binalar alnızca
uzmanlar tarafından birer kimlik öğesi olarak belirlenmiştir. 19 Mayıs Stadyum’u ise
1 kişi dışında erkekler tarafından cevaplanarak cinsiyete dayalı kimlik öğelerinin en
önemli ayrımı olmuştur.
Bölüm sonucunda varılabilecek en önemli sonuç Ulus’un kimlik öğelerinin ağırlıklı
olarak Cumhuriyet döneminde yapılan simgesel yapı ve kentsel mekanlar olduğudur.
Bunun yanısıra geleneksel ticaret dokusu olan Çıkrıkçılar yokuşu, kentin geleneksel
dokusunun sembollerinden olan Kale ve en eski ve önemli camilerinden Hacıbayram
Cami de kimlik öğelerinde oldukça önemli yerlere sahiptirler. Bunların dışında
gündelik hayatta sıkça kullanılan ticari ve dini mekanlar da kimlik öğeleri arasında
önemli sırada yer almış ancak neredeyse bitişik oldukları arkeolojik kalıntılar yapılan
ankette hiç dilgetirilmemiştir. Buna en çarpıcı örnekler kimlik öğeleri arasında yer
alan Hacıbayram Cami ve Ulus Meydan’ının hemen yanıbaşında yer alan Augustus
Tapınağı, Roma Yolu ve Julien Sütunu’nun ankete katılanlar tarafından hiç dile
getirilmemiş olmasıdır.
104
105
5. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Kentsel mekanlar, zaman içerisinde gelişen olaylarla şekillenen, mekanda yaşamış
olan kültürlerin izlerini genetik kodlar gibi taşıyan ve canlı bir organizma gibi sürekli
bir değişim içinde olan mekanlardır. Tarihsel süreçte bu değişimi tetikleyen olaylar
meydana gelir. Bu olaylar zaman zaman değişim sürecini hızlandırır, mekanın
sürekliliğinde kırılmalara neden olur ve bu değişimler sonucu kentin kimliği de
değişir, sürekli yeniden inşa edilir.
Kent kimliği, kentlerin birbirine benzemesinin kaçınılmaz olduğu günümüzde önemli
bir tartışma konusudur. Geçmişte bölgesel, yöresel olarak birbiriyle ortak özellikler
gösteren ancak yapı üretiminin topoğrafya, iklim koşulları ve yerel malzemeler gibi
doğal verilere olduğu kadar ustaların el becerisine ve tarzına da bağlı olması
dolayısıyla her kentin özgün bir kimliği oluşagelmiştir. Yapım teknolojilerinin ve
malzeme ulaştırma olanaklarının artması ve mimari eğilimlerin takibini kolaylaştıran
iletişim yöntemlerinin yaygınlaşması, üretimin büyük oranda fabrikasyon olması ile
kentlerin fiziksel çevresi birbirine benzemeye başlamıştır. Bu bağlamda günümüzde
özgün bir kimliğe sahip olan kentler genellikle tarihsel arka planı çok zengin olan ve
bu zenginliği kentsel mekanda hala okunaklı ve algılanabilir olan kentlerdir. Tüm
kimlik bileşenleri yakın dönem yapılardan oluşan New York, Şikago gibi kentler
bile, bu akımın “en ilk”leri ya da bir yönüyle en farklı olan yapılarıyla, ya da bu
yapıların bir aradalığının oluşturduğu kompozisyonun, kent silüetinin özgünlüğüyle
kimlik kazanmışlardır.
Kent kimliği, kentte yaşayan insanların yaşadıkları, deneyimledikleri mekanları
benimsemeleri ve kendilerini oraya ait hissetmeleri açısından çok önemlidir. Mekana
yönelik aidiyet duygusu mekanı algılamayı, deneyimlemeyi ve kişisel ve toplumsal
anı biriktirerek ortak bir hafıza inşa etmiş olmayı gerektirir. Ayrıca mekana yönelik
gelişen aidiyet duygusu o mekanı içselleştirmeyi beraberinde getirir ve mekana zarar
verme, yıkma ya da ortak hafızanın sürekliliğini tehlikeye atacak değişiklikler yapma
girişimlerine karşı tepki gösterilmesine, yani toplumsal reflekse sebebiyet verir.
106
Kentsel kimlik konusu çalışılırken örnek alan olarak Ankara Ulus bölgesinin
seçildiği bu tezde Ulus’un kentsel bileşenlerinin tespit edilmesi ve kentlilerin çalışma
alanına yönelik aidiyet, farkındalık ve benimseme düzeylerinin ölçülmesi
amaçlanmıştır. Bunun öncesinde alanın tarihsel geçmişi gözden geçirilmiş, yaşadığı
kırılma noktalarının yapılı, doğal ve beşeri çevredeki etkileri tespit edilmeye
çalışılmıştır.
Bunun yanısıra, tarihte üstü yazılı parşömenin üstündeki yazının kazınarak önceki
yazının izlerini belli oranda taşıyan kağıda yeni bir metin yazılmasıyla oluşan çok
katmanlı metinleri tanımlamak için kullanılan “palimpsest” kavramı kentsel
mekandaki yer yer tahrip edilmiş olsa da mevcut olan çok katmanlı yapıyı tariff
etmek için kullanılmıştır. Birçok tarihi kent için yapılan “palimpsest kent”
benzetmesinin Ulus için de uygun olduğu savunulmuş, sahip olduğu katmanlı yapı
araştırılmış ve potansiyeli tespit edilmiştir. Ancak tezin problematiği Ulus’un,
palimpsest kent olarak genel kabul gören İstanbul, Roma gibi kentlerde olduğu gibi
kentsel kimlik bileşenlerinde bu katmanlı yapının izleri yeterince belirgin
olmadığıdır. Çalışmada ortaya atılan hipotez ise bir palimpsest kent olma
potansiyelini genetik kodlarında taşıyan Ulus’un bu katmanlı yapısının algılanabilir,
ulaşılabilir hale getirilmesi ile daha özgün bir kimliğe sahip olacağı ve kentlilerin
mekana yönelik farkındalıklarının artacağıdır.
Çalışma öncesinde ve yapılan alan çalışmaları süresince alanda tespit edilen en
önemli sorunlar ulaşım, yaya güvenliği, hijyen ve kentsel mekanın kullanılması ve
algılanmasına yönelik görsel ve fiziksel engellerin varlığı ile kent mobilyalarının
yetersizliği ve niteliksizli olmuştur. Ayrıca alanın büyük oranda ticari işlevlerin ve
kamu kurumlarının yer aldığı arazi kullanım yapısı dolayısıyla gece ve gündüz
kullanım yoğunluğu arasında ciddi bir fark vardır ve bu durum gece ve gündüz
saatlerinde güvenlik farkına neden olmaktadır. Ulus Meydanı olarak bilinen ancak
günümüzde trafik yoğunluğu çok fazla olan ve yayalar için tehlike arz eden bir
kavşak haline gelmiş olan Ulus Meydanı geçmişte toplumsal olaylarda sahip olduğu
önemli rol nedeniyle hala belleklerde yer almaktadır ancak günümüzde bir aktarma
noktası ve kavşak olarak kullanılmaktadır ve meydan özelliği ortadan kalkmıştır.
Tespit edilen bu sorunlar yapılacak olan anketin sorularının belirlenmesinde
kullanılmıştır.
107
Bu doğrultuda Ulus’un kimlik bileşenlerinin tespit edilmesi için bir anket çalışması
yapılmış ve üç farklı eksen üzerinde farklılıklar araştırılmıştır. Farklılığın arandığı
eksenler uzman-halk, cinsiyet ve Ankara’da yaşama süresine ilişkin
karşılaştırmalardır. Bu anket çalışması sonucunda her üç eksende de Ulus’un
kimliğini oluşturan tüm öğelerin yapılı çevreye ait olduğu saptanmıştır. Halk ve
uzmanlara ayrı ayrı yöneltilen sorular sonucunda çıkan sonuçlar uzmanların Ulus’un
sahip olduğu katmanlı yapıya ait farkındalıklarının halka oranla biraz daha fazla
olduğu yönündedir. Cinsiyet ve Ankara’da yaşama süresine göreyapılan
karşılaştırmalarda ise katmanlı yapıya ilişkin farkındalık konusunda bir farklılık
tespit edilmemiştir. Ulus meydanı, Kale, Hacıbayram Cami gibi yapılı çevreye ait
öğeler Ulus’un en çok benimsenen ve dile getirilen kimlik öğeleridir. Kale’nin,
kentin birçok noktasından algılanabilen simgesel yapısı kullanımın önüne geçmiştir
ve gerek bu simgesel önemi gerekse topoğrafyadan kaynaklı olarak Kale hem doğal,
hem yapılı hem de beşeri çevreden kaynaklı kimlik öğeleri arasında sayılabilir.
Ayrıca İkinci TBMM binasının da ülkenin ve kentin yakın geçmişinde sahip olduğu
manevi öneminden kaynaklı beşeri kimlik öğeleri arasında yer aldığı söylenebilir.
Bunların dışında tespit edilen tüm kimlik öğeleri kullanım alışkanlıklarına
görekentlinin belleğinde yer almaktadır.
Yapılan anket çalışmasında çıkan kimlik öğeleri arasında kentsel kamusal alan olarak
Çıkrıkçılar Yokuşu ve Gençlik Parkı dikkat çekmektedir. Ancak alanın genelinde
kamusal alan kullanımlarına ilişkin bir eksiklik olduğu tespit edilmiştir. Kentlilerin
dinlenmek, birbiriyle iletişim kurmak, sosyalleşmek için kullanabileceği kentsel
kamusal alanların geçiş güzergahlarıyla olan zayıf bağlantısı, algılama ve erişim
açısından yaşanan sorunlar ve bu mekanların estetik ve işlevsel açıdan eksikliği
özellikle vurgulanması gereken sorunlar arasındadır.
Çalışma alanı kentin yaşadığı tüm tarihsel dönemlere ev sahipliği yapmış olmakla
birlikte günümüzde çok eski katmanlara ait izler ya yok edilmiş durumdadır ya da
yanlış ve eksik koruma anlayışları sonucu gündelik yaşantıda kentlilerin
farkedemeyeceği şekillerde kentsel mekanda yer almaktadırlar. Bu konuda Roma
Hamamı’nın önündeki cadde ile olan görsel bağlantısının artırılması ya da çöp
atılarak tel örgüler arkasında zarar görmüş olan Roma Yolu’nun tel örgüden daha
farklı, daha estetik ve daha çağdaş tasarım anlayışlarıyla kent ve kentli ile olan
bağının güçlendirilmesi gerekmektedir.
108
Hacıbayram Cami hala kullanılan bir ibadet mekanı olduğu için kimlik öğelerinde
yer alsa da hemen yanıbaşında yer alan Augustus Tapınağı kalıntılarını hiçkimsenin
dile getirmiyor oluşu eksik bilgilendirme ve tanıtımdan kaynaklanabileceği gibi ulus
devletin inşasından bu yana Türk ve müslüman geçmişe verilen önemin önceki
dönemlere yeterince verilmemesinden de kaynaklanıyor olabilir. Ancak meydanla bir
bütün olarak korunmakta olan Augustus Tapınağı kalıntıları ve Hacıbayram Cami ile
çevresindeki geleneksel konut dokusu alanın bütününde eksik olan farklı katmanları
koruma anlayışına örnek gösterilebilir.
4.bölümün sonucunda da belirtildiği gibi Ulus’un kimlik bileşenlerinde Cumhuriyet
dönemine ilişkin yapı ve kentsel mekanlar ilk sırada yer almaktadır. Ancak Ulus’un
sahip olduğu araştırmacı tarafından bir hipotez olarak kabul edilen çok katmanlı-
palimpsest yapının kimlik öğelerinde yer alma oranı düşüktür. Yani Ulus taşıdığı tüm
potansiyele karşın bir palimpsest kent görünümünde değildir. Bu durum bir kentsel
tasarım, mimarlık ve kentsel planlama sorunu olarak göz önünde bulundurulması
gereken bir konudur.
Yapılan çalışma sonucunda Ankara Ulus tarihi kent merkezi ve çevresinin bir bütün
olarak ele alınıp, alanda koruma, kentsel estetik, ulaşım, işlevsellik ve erişilebilirlik
ölçütleri göz önünde bulundurularak tarihi katmanları içeren kimlik öğelerini ön
plana çıkartacak şekilde kapsamlı bir kentsel tasarım ve planlama çalışması
yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Yapılan araştırma ve incelemeler sonucu
edinilen perspektifle alanın sahip olduğu tarihi ve kültürel çok katmanlı yapısının ön
plana çıkarılması kentin özgün bir kimliğe sahip olması açısından önemlidir ancak
yeterli değildir. Ortaya çıkarılan bu katmanlı yapı gerekli koruma çalışmaları ile
desteklenmeli ve sadece antik dönemlere, Selçuklu ya da Osmanlı’ya tarihlenen yapı
ve mekanlar değil yakın tarihte yapılan ve toplumsal hafızada önemli yeri olan
modern bina ve mekanların da aynı hassasiyetle korunmasının önemi anlaşılmalıdır.
Ayrıca bu koruma yaklaşımında kentlilerin mekan ile ilişkisini kesintisiz ve engelsiz
olarak sağlaması, hem çalışma alanının kendi içinde, hem de çalışma alanının kentin
diğer bölümleriyle olan ilişkisinin bir bütünü oluşturacak şekilde ele alınmasının
önemli olduğu unutulmamalıdır. Kentin geçmişteki tüm önemli olaylarının yaşandığı
bu önemli bölge tekrar kent belleğinde yerini alırken geçmişi tüm bileşenleriyle
korumak ve gelecek nesillere aktarmak mekanın ve tarihin sürekliliği açısından
önemlidir.
109
Özetle çalışmanın sonucunda mevcut katmanlı yapının doğru kentsel tasarım, kentsel
planlama, kentsel politika ve mimarlık karar ve uygulamaları ile daha okunaklı hale
getirilebileceği ve böylece bu yapının kentin kimlik öğelerini yeniden şekillendirerek
toplumsal hafızayı tekrar inşa edeceği ve mekana yönelik farkındalığın artmasını ve
mekansal sürekliliği tehdit eden müdahalelere karşı toplumsal refleksin oluşmasını
sağlayacağı sonucuna ulaşılmıştır. Kentsel kodları tarih öncesine dayanan Ulus’un
sahip olduğu palimpsest yapının okunaklılığı kentin kimliğini çeşitlendirerek
zenginleştirecek ve kentlinin aidiyet ve sahiplenme duygusunu geliştirecektir.
Böylece üstüste ve yanyana bugüne dek yazılagelmiş katmanlar gelecek nesillerin
yaşayacağı kentsel mekanın kodlarını da oluşturacak, geçmişi geleceğe taşıyacaktır.
110
111
KAYNAKLAR
Akçura, T., 1971. Ankara Türkiye Cumhuriyeti'nin Başkenti Hakkında Monografik
Bir Araştırma, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayın no 16, Ankara.
Aktüre, S., 1978. 19. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti Mekansal Yapı Çözümlemesi,
Doktora Tezi, İ.T.Ü. Mim. Fak. Baskı Atölyesi, İstanbul.
Aktüre, S., 1981. 1830’dan 1930’a Ankara’da Günlük Yaşam, Tarih İçinde Ankara,
Seminer Bildirileri, S.56, ODTÜ Mim. Fak., Basım İşliği, Ankara.
Aktüre, S., 1994. 17. ve 18. Yüzyıllarda Ankara, YKY, s. 87-108, İstanbul.
Al, M., 2011. Kentte Bellek Yıkımı ve Kimlik İnşası-Palimpsest: Ankara Atatürk
Bulvarı Bağlamında Bir İnceleme, İdeal Kent Kent Araştırmaları
Dergisi, Sayı 4, s. 22-37, Eylül 2011, Adamor Kent Araştırmaları
Merkezi,Ankara.
Alsaç, Ü., 1993. Türk Kent Düzenlemesi ve Konut Mimarlığı, İletişim Yayınları,
İstanbul.
Altaban, Ö., 1998. Cumhuriyet'in Kent Planlama Politikaları ve Ankara Deneyimi,
75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Tarih Vakfı Yayınları, s.41-64,
İstanbul.
Ankara Posta Kartları ve Belge Fotoğrafları Arşivi, 1994. SANTUR-Sanat ve
Turizm Yayın Organizasyonu, Ankara.
Arusoğlu, Z.E., Kişisel Arşiv.
Avar, A.A., 2009. Lefebvre'in Üçlü-Algılanan, Tasarlanan, Yaşanan Mekan-
Diyalektiği, Dosya 17, Mimarlık ve Mekan Algısı,TMMOB Ankara
Şubesi Yayını, 2009, s.7-16,Ankara.
Aykut, O., 1998. Ankara'nın Konutlaşma Sürecindeki Biçimsel Gösterge
Değerlerinin 'Kimlik' Kavramı ile İlişkilendirilmesine Ait Bir
İnceleme, Doktora Tezi, İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi, Mimarlık
Anabilim Dalı, Bina Bilgisi Programı, s.72-86, İstanbul.
Bayart, J.F., 1999. Kimlik Yanılsaması, Metis Yayınları, s. 22-47, İstanbul.
Belge, B., 2004. Çok Katmanlı Tarihi Kent Merkezlerinin Yönetimi: Kentsel
Arkeoloji ve Planlama, PLANLAMA,2004/4,sayı:30, TMMOB
ŞehirPlancıları Odası Yayını, Ankara.
Bir Zamanlar Ankara, SANTUR-Sanat ve Turizm Yayın Organizasyonu, Ankara.
Burat, S., 2011. "Yeşilyollarda Hareketle İstirahat": Jansen Planlarında Başkentin
Kentsel Yeşil Alan Tasarımları ve Bunların Uygulanma ve
Değiştirilme Süreci (1932-1960), İdeal Kent Kent Araştırmaları
Dergisi, Sayı 4, s. 100-129, Eylül 2011, Adamor Kent Araştırmaları
Merkezi,Ankara.
112
Castells, M.ve Ince M., 2006. Manuel Castells'le Söyleşiler, İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, s.79-92, İstanbul.
Castells, M., 2008. Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür İkinci Cilt
"Kimliğin Gücü", İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s.12-17,
İstanbul.
Cengizkan, A., 2004. Ankara'nın İlk Planı 1924-25 Lörcher Planı, Arkadaş
Yayınları, Ankara.
Cengizkan, A., 2005. 1957 Yücel-Uybadin İmar Planı ve Ankara Şehir Mimarisi,
Cumhuriyet'in Ankarası, der.Tansı Şenyapılı, s.24-59, Ankara.
Cengizkan, A., 2009. Kurgu, Tasarım ve Kullanım: Cumhuriyet Dönemi Kamusal
Mekanları İçin Bir Çalışma Programı, "Başkent Üzerine Mekan-
Politik Tezler: Ankara'nın Kamusal Yüzleri", der. Sargın, G.A.,
İletişim Yayınları, İstanbul.
Çadırcı, M., 1980. 1830 Genel Sayımına Göre Ankara Şehir Merkezi Nüfusu
Üzerine Bir Araştırma, Osmanlı Araştırmaları/The Journal oj
Ottoman Studies, s.112, 8 no'lu dipnot, İstanbul.
Derleme, 2011. Tarihi Kent Merkezi Mimarlık Rehberi, TMMOB Mimarlar Odası
Ankara Şubesi, Ankara.
Derleme, 1973. 50 Yılda İmar ve Yerleşme / 1923-1973, "İmar ve İskan Bakanlığı
Mesken Genel Müdürlüğü Araştırma Dairesi Başkanlığı Teksir
Makinesinde Basılmıştır", Ankara.
Ergenç, Ö., 1980. XVII. Yüzyılın Başlarında Ankara’nın Yerleşim Durumu Üzerine
Bazı Bilgiler, The Journal of Ottoman Studies/Osmanlı Araştırmaları
I, s.85-109, İstanbul.
Erkal, F., Kıral, Ö.ve Günay, B., 2005. Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah
İmar Planı: 1986-2006 Koruma Planından YENİLEme Planına,
Planlama, 2005/4, s.34-50.
Erzen, A., 1946. İlkçağda Ankara, Türk Tarih Kurumu, Ankara.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi,1970. Türkçeleştiren Danışman Z., Zuhuri Danışman
Yayınevi, Cilt:4, s.129, İstanbul.
Eyice, S., 1993. Bizans Döneminde Ankara, Ankara Konuşmaları, s.19-32, Mimarlar
Odası Ankara Şubesi, 1993, Ankara.
Farrére, C., 1999. Ankaralı Dört Hanım, Scala Yayıncılık, s.62, İstnabul.
Giddens, A., 2010. Modernite ve Bireysel Kimlik, Say Yayınları, s.115-116, İstanbul.
Gögünç, N., 1967. Onaltıncı Yüzyılda Ankara, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi,
Cilt:1, Sayı:1, s.71-75.
Günay, B., Kişisel Arşiv.
Günay, B., 2005. Ankara Çekirdek Alanının Oluşumu ve 1990 Nazım Planı
Hakkında Bir Değerlendirme, Cumhuriyet'in Ankarası, der.Tansı
Şenyapılı, s.60-118, Ankara.
113
Gür, F. B., 2011. Unutmak, Öteki ve "Boş Kent" Ankara, İdeal Kent Kent
Araştırmaları Dergisi, Sayı 4,s.8-21, Adamor Kent Araştırmaları
Merkezi,Ankara.
Güvenç, B., 2010. Türk Kimliği, Boyut Yayıncılık, İstanbul.
Hall, S., 1998. Kültür, Küreselleşme ve Dünya Sistemi - Eski ve Yeni Kimlikler,
Bilim ve Sanat Yayınları, İstanbul.
Hasol, D., 2010. Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, YEM Yayınları, İstanbul.
Hobsbawm, E., 2012. Devrim Çağı 1789-1848, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara.
Horvath, B., 2008. Ankara 1913, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
Huyssen, A., 2003. Present Pasts: Urban Palimpsests and the Politics of Memory,
Stanford University Press, 2003, s.81.
Jansen, H., 1937. Ankara İmar Planı, Alaeddin Kıral Basımevi, İstanbul, 1937.
Kancıoğlu, M., 2001. Çevresel İmaj-Kimlik-Anlam Bağlamında Akdeniz Bölgesi
Turizm Binalarının İncelenmesi, Doktora Tezi, İ.T.Ü. Mimarlık
Fakültesi, İstanbul.
Karay, R. H., 1939. Deli, Semih Lütfi Kitabevi, İstanbul.
Kayasü, S., 2005. Ankara İmar Planlarının Açık ve Yeşil Alan Yaklaşımları,
Cumhuriyet'in Ankarası, der.Tansı Şenyapılı, s.174-182, Ankara.
Kimyon, D., Kişisel Arşiv.
Kuberski, P., 1992. The Persistence of Memory:Organism, Myth, Text , University
of California Press, s. 9.
Lefebvre, H., 1991. The production of space, Oxford, Blacwell.
Lynch, K., 1960. The Image Of The City, The MIT Press.
Memlük, Y. ve Keskinok, Ç., 2009. Bulvarın Yeşil Parçaları, Cumhuriyet
Devriminin Yolu Atatürk Bulvarı, Koleksiyoncular Derneği Yayınevi,
Ankara.
Nasar, J.L., 1998. The Evaluative Image Of The City, Thousand Oaks, CA: Sage
Publications, London.
Ocakçı, M., 2012. Kentsel Planlama: Ansiklopedik Sözlük, Derleyen : Melih Ersoy,
Ninova Yayınları, s.226.
Ocakçı, M. ve Southworth M., 1995. Elements of Urban Identity: The Case of the
Beykoz District of Istanbul, University of California, Working Papers,
Berkley.
Ortaylı, İ., 1994. 19. Yüzyılda Ankara, YKY, s.109-120, İstanbul.
Öncü, M. A., 2009. Yetmişli Yıllardan Günümüze Ankara Kent Yönetimlerinin
Ulaşım Politikaları ve Uygulamaları, Dosya 11, Yerel
Yönetimler:Ulaşım ve Su,TMMOB Ankara Şubesi Yayını, s.4-19,
Ankara.
Önem, A.B., 2004. Çevre Algılama ve Kentsel Kimlik: Haliç Üzerine Bir Yöntem
Önerisi, Doktora Tezi, İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge
Planlama Anabilim Dalı, Şehirsel Tasarım Programı, İstanbul.
114
Önsoy, R., 1994. 19. Yüzyılda Ankara'nın Sosyal ve Ekonomik Tarihi, YKY, s.121-
138, İstanbul.
Gür, Ş.Ö., 2002-1. Palimpsest: Örselenmiş Parşömen ya da Tablet, Yapı Dergisi,
sayı:245, s.60-65, İstanbul.
Gür, Ş.Ö., 2002-2, Palimpsest'i Okumak, Yapı Dergisi, sayı:246, s.64-74, İstanbul.
Özcan, K., 2010. Erken Dönem Anadolu–Türk Kenti Anadolu Selçuklu Kenti
Mekansal Öğeleri, Bilig, Güz 2010, Sayı:55, s.193-220, Ahmet Yesevi
Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı, Ankara.
Özcan, Z., 2006. Planlamada Disiplinler Arası İlişkiler ve Kentsel Arkeolojinin Yeri,
Gazi Üni. Müh. Mim. Fak. Dergisi, Cilt:21, No:4, 681-687, 2006,
ANKARA.
Pultar G., 2009. Kimlikler Lütfen, Odtü Geliştirme Vakfı Yayıncılık, Ankara.
Suher, H., 1995. Kent Kimliğine Etkili Yasa Uygulamaları, Mimari ve Kentsel
Çevrede Kalite Arayışları Sempozyumu, İ.T.Ü., s.3-12, İstanbul.
Suher, H., Ocakçı, M. ve Karabay, H., 1996. İstanbul Metropoliten Kent Planlama
Sürecinde Kent Kimliği ve Kent İmgesi, İstanbul 2020 Sempozyumu,
İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, s.57-73,
İstanbul.
Şengül, H.T., 2009. Kentsel Çelişki ve Siyaset, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara.
Tak, A., 2007. Ankara, 1923-1950: The Socio-Spatial Manifestation Of Republican
Will, METU, Ankara.
Tankut, G., 1993. Bir Başkentin İmarı Ankara: 1929-1939, Anahtar Kitaplar.
Tankut, G., 1998. Ankara'nın Planlı İmarı ve Şehir Mimarisi, Mimarlık Dergisi,
sayı:284, s.16-17.
Tekeli, İ., 1982. Türkiye'de Kentleşme Yazıları,Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar:3,
Turhan Kitabevi, Ankara.
Tekeli, İ., 2009. Modernizm, Modernite ve Türkiye'nin Kent Planlama Tarihi, Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
Tekeli, İ., 2010. Ankara'da Kent İçi Yolcu Taşıma Hizmetlerinin Örgütlenmesinin
Gelişimi, İstanbul ve Ankara İçin Kent İçi Ulaşım Tarihi Yazıları,
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, s.119-130, İstanbul.
Terdiman, R., 1993. Present Past: Modernity and the Memory Crisis, Cornell
University Press, s.109.
Texier, C., 2002. Küçük Asya: Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi, Enformasyon ve
Dökümantasyon Hizmetleri Vakfı, s.144, Ankara.
Tunçer, M., Kişisel Arşiv.
Tunçer, M., 2000. Çevre Koruma Politikaları : Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları
2520, Kültür Eserleri Dizisi : 281, Ankara.
Tunçer, M., 2001. Ankara (Angora) Şehri Merkezi Gelişimi (14.-20.YY), T.C.
Kültür Bakanlığı Yayınları Yayımlar Dairesi Başkanlığı Kültür
Eserleri Dizisi/292, Ankara.
115
Tunçer, M., 2011. Angora (Ankara) Tarihsel Kent Merkezi Gelişim Süreci ve
Suluhan Çevresi Tahtakale Çarşısı, Tarihte Ankara Uluslar arası
Sempozyumu Bildirisi, 25-26 Ekim 2011, Ankara.
Turhal, A., 2009. Timur'un Ankara Kalesi Kuşatması, Altar Market, Ankara.
Türkün, A. ve Ulusoy, Z., 2006. Kentsel Sit Alanlarında Turizm Amaçlı Dönüşüm
ve Sorunlar: Ankara Kalesi Örneği, Planlama,2006/2, s.129-138.
Yalçın, Y., 2006. Ankara Garı-Ankara Kalesi Aksı Örneğinde Özgün Kent
Dokusuna Yönelik Kentsel Yenileme Çalışmasının Peyzaj Mimarlığı
Açısından İrdelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Url 1 <http://www.tdk.gov.tr/>, alındığı tarih10.12.2012.
Url 2 <http://en.wikipedia.org/wiki/File:Georgian_paliphsest_V-VI_cc.jpg>, alındığı
tarih 10. 02.2013.
Url 3 <http://en.wikipedia.org/wiki/Palimpsest>, alındığı tarih 10.12.2012.
Url 4 <http://en.wikipedia.org/wiki/File:Codex_ephremi.jpg>, alındığı tarih 10.
02.2013.
Url 5 <http://www.mimarlarodasiankara.org/index.php?Did=1479>, alındığı tarih
12.11.2012.
Url 6 <http://www.goethe.de/ins/tr/ank/prj/urs/geb/sta/trindex.htm>, alındığı tarih
10.12.2012.
Url 7 <http://www. anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr>, alındığı tarih 10.12.2012.
116
117
EKLER
EK A : Anket sorularına verilen yanıtlara göre araştırmacının hazırladığı kimlik
haritası.
EK B : Halkın verdiği yanıtlara göre araştırmacının hazırladığı kimlik haritası.
EK C: Uzmanların verdiği yanıtlara göre araştırmacının hazırladığı kimlik haritası.
EK D: Ankara’da 15 yıldan az süredir yaşayanların verdiği yanıtlara göre
araştırmacının hazırladığı kimlik haritası.
EK E: Ankara’da 15 yıldan fazla süredir yaşayanların verdiği yanıtlara göre
araştırmacının hazırladığı kimlik haritası.
EK F: Kadınların verdiği yanıtlara göre araştırmacının hazırladığı kimlik haritası.
EK G: Erkeklerin verdiği yanıtlara göre araştırmacının hazırladığı kimlik haritası.
118
EK A: Anket sorularına verilen yanıtlara göre araştırmacının hazırladığı kimlik haritası.
119
EK B: Halkın verdiği yanıtlara göre araştırmacının hazırladığı kimlik haritası.
120
EK C: Uzmanların verdiği yanıtlara göre araştırmacının hazırladığı kimlik haritası.
121
EK D: Ankara’da 15 yıldan az süredir yaşayanların verdiği yanıtlara göre araştırmacının hazırladığı kimlik haritası.
122
EK E: Ankara’da 15 yıldan fazla süredir yaşayanların verdiği yanıtlara göre araştırmacının hazırladığı kimlik haritası.
123
EK F: Kadınların verdiği yanıtlara göre araştırmacının hazırladığı kimlik haritası.
124
EK G: Erkeklerin verdiği yanıtlara göre araştırmacının hazırladığı kimlik haritası.
125
ÖZGEÇMİŞ
Ad Soyad: Zeynep ERÖZKAN ARUSOĞLU
Doğum Yeri ve Tarihi: Erzurum, 1986
Lisans Üniversite: Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Mimarlık Bölümü / 2008