jurgen kuczynski - İşçi sınıfı tarihi - e yayınları, 1. basım, 1968

Upload: kapital

Post on 01-Jul-2018

266 views

Category:

Documents


4 download

TRANSCRIPT

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    1/122

    İŞÇİ SINFI 

    TARHI A

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    2/122

    e yayınlan : 3 tarih dizisi : 1

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    3/122

    Jurgen Kuczynski 

    İŞÇİ SINIFI TARİHİ

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    4/122

    JURGEN KUCZYNSK/

    İŞÇİ SINIFI TARİHİ

    Çeviren :

    Galip Üstün

    E Y A Y I N L A R I Ank ara Cad desi 37 Al kı n Han İs tan bu l

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    5/122

    Yüz kad/n, neşeyleYün tarayan.Oturduktan yerde şarkılar söyleyerek.{'\)'ı>

    İKİ YÜZ dokuma tezgâhı.. Hemen alttaki satırda bu tez-gâhların her birinin başında bir kişi ve yanında da bir  çocuk bulunduğu söylenmemiş olsa, bir büyük fabrikadan söz edildiğ ini sanmak hiç de yanlış oimaz. Bundan b in ya da beş bin yıl önce, hatta daha da önceleri yine böyle çalı-şılıyordu. Yalnız şu farkla ki, böyle bir durum istisnaî  

    olarak bir iki kere görülmüş olsa bile, genellikle, bir tek  binanın içinde iki yüz dokuma tezgahı yoktu. Çalışma sırasında avazı çıktığı kadar bağırarak şarkı söyleyen yüz tane yün tarayıcı kız,bize kadm işçiler üstünde b ildik lerimizi  hemen hatırlatacak bir manzara değildir.

    YUKARDA bir parçasını verdiğimiz şiir XVI. yüzyıl sonundan kalmadır. Bu sınai çalışmayı yaptığı ülkenin adı dolayısıyla Jack o f Newbu r y adıyla da bilinen  John Winch - Combe' ın imalâthanesini övmek amacıyla yazılmıştır. O zaman çalıştırdığı kimseler bugün işçi sınıfı derken kastettiğimiz anlamda işçiler değildi. Bugün işçi sınıfı dediğimiz sınıfın işçileri atalarınınkilerden başka aletlerle çalışır. Şimdi de, halk türkülerinden sonra bir de polis  

    arşivlerine bakalım. Bunlarda,  1787 yılında, çalıştıktan ipli khaneyi ne gece ne gündüz terkedemeyen, bunun içi n de gerçekte bir mahpus hayatı yaşadıklanndan yakman ipHkçi  kızlann şikâyetlerini buluruz. Polis onlara hiç acımamakta ve bu katı tutum tam kırk yıldır sürmektedir. İşte nedenleri: Biraz gün düzler i ça l ışan, akşam olunc a da d i len meye ve fuhuş yapmaya koyulan ip l ikç i kız larm  pek iy i b i l inen yaşama tarzı ip l ik evi sahip ler in i  böyle b ir tedb ir a lmaya zor lar . İşyer ine, vü cu t lar ında  açı lmış yaralar la, hat ta zührevî hasta l ık lar la, ya  da gebe kalmış o larak döner ler . Kendi ler in i sakınmadan yaşamalar ı yüzünden i l le t ler i b i rb i r ler ine  bulaşır ve işte en büyük yoks ul luğun doğuşunun  ve düşkünler evler i iç in en fuzul î b i r yükün or taya  çıkışının nedeni budur. (2)

    PEK tabii ki burada söz konusu olan, bu söze bizim bugün

    8

    verdiğimiz anlamda işçiler değildir. Zira bizim işçilerimiz hareketlerinde özgürdür.

    İŞ TE bundan dolayıdır k i  1859 yılında hakkında bi r seyyahın şunian yazmış olduğu Virginia'daki  A.B.D. bir kömür  madeninde çalışanlan da işçi olarak adlandırmayacağız:  Dün bir maden ocağını z iyaret et t im . Çal ışanlar ın  çoğu köle. Göze hoş görünen ve pek az raslanacak  derecede a t le t ik vücu t lu zenc i le r . Sorum lu luk ge

    rekt i ren görevlerde kul lanı lan çok sayıda Beyaz da var . Köle ler in bazı lar ı Maden Ocağı Kumpanyasına a i t ; ama büyük çoğu nluğu , sahip ler i ta raf ından yı l l ık 120 i lâ 200 Dolar arası f iyat la, g iy im  ve bar ınaklar ını da sağlayan Kumpanyaya ki ra lanmış. (3)

    BURADA sınıf olarak ortaya çıkışını inceleyeceğimiz çağdaş anlamdaki işçiler geçmiş devirlerin işçilerinden, özgür kişiler olmaları ve onlarla aynı üretim araçlarını, aym iş âletlerini kullanmamalın dolayısıyla ayrılır. Demek  oluyor ki aym zamanda hem, ne köle ve ne de serf değil  de özgür kişiler olmalan, hem de kullandıktan yeni iş  âletleri dolayısıyla çağdaştırlar, herde göreceğimiz gibi bu iki nokta arasında sıkı bir bağ vardır; çünkü yeni araç  

    ve gereçlerle yalnız özgür emekçiler çalışabiliyorlardı.

     A MA bu işç i, bü tün çağdaşlanndan na&ıl ayrıl ır? Atel ye  sahibiyle arasındaki fark basittir: Mülkiyet meselesi.. İşçi, ne binası ne de donatımı kendisine ait olmayan bir  atelyede çalışmaktadır. Bununla birlikte, köle gib i hiç  bir şeye malik olmayan bir kimse de değildir. Elbiseleri, ev eşyası ve bazı başka mallan vardır. Yalnız, işyerinde hiç bir şey kendi mah değildir. Bir çeşit çifte hürriy eti vardır: Davranış, yani  Feodal i te toprağına ya da XIV.  Louis Fransasında olduğu gibi kral l ığın malı işyer ler ine, imalâthan elere bağl ı ser f ler o lan ata-larının tersine, istediği yere gitmek hürriyeti; ve aym zamanda da iş âletleri konus undaki hürriyeti ki sermayesi 

    iş âletleri olan bu işçiyi sermaye sahibinden ayırt ettiren  de işte budur.

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    6/122

    BELKİ bu işçiyle aynı evde yaşayan, ya da bazen, çalıştığı ve oturduğu bir kendi evi olan, ama iş aletlerinin sahibi  bulunan zanaatçı He arasındaki fark da budur.

    İŞÇİ, zanaatçıya benzediği gibi toprağı işleyen köylüye ■de benzer: Her üçü de iş âletlerinden yararlanırlar. Ve yine aradaki fark, bu iş aletlerin in işç inin ken di mah olmamasıdır.

    VÜCU DU bile kendisine ait olmayan köle bir yana bırakılacak olursa, beden işçilerinin tarihinde, hiç olmazsa iş aletlerinin  büyü k bir kısmına sahip bulunmayan hiçbir insan topluluğu, sosyal tabaka ya da sınıf mevcut olmamıştır.

     AMA buna karşıl ık da iş alet ler inden, işyerinden, ve feo -dalite toprağından bağımsız olduklan içindir ki modern  anlamda işç iler, sınıf olarak, bir işyerini başka bi r işyerine gitmek için terketmekte özgür ilk işçilerdir. Ve işte yine bundan dolayı da, büyük iktisatçı  Davi t Ricardo'nun  dediğ i gibi, iş hayatında dolduracaktan boş yerlere geçmek için aralannda serbest rekabete girişen ilk i şçiler de bunlardır.

    DÜNYADA bugün, ya da bundan yüz elli yıl önce, Al-manya'da veya Ingiltere'de, Hollanda'da veya Birleşik  Devletler'de, işçiyi müteşebbisten, imalâthane sahibinden veya köylüden ayırt etmeyi başaramayan bir kimse pek  bulunamazdı. Buna karşılık, bugün bir fabrika işçisini  

    bir zanaatçı kalfasından ayırt edebilmek bile güç olmaya başladı. Bu gün artık işçi sınıfının mevcut olmadığını öne sürenler bile var.

    BU kitabın Herdeki bölümlerinin amacı, işte bu çeşitten  sorunlan ele alarak incelemektir.

    BUNU başarabilmek için belki de en pratik metod, tarih  yolundan ilerlemek, M^O'tan önce adma işçi denilen kimselerin  imâ la thane - manü faktü r işçileri ve tanm işçileri, maden ocağı işçileri ve evlerinde çalışan emekçiler,  aynı zamanda da kalfalar ve çırakların sosyal karakterinin  analizidir ve bu kimseler hakkında da ileride, daha dar  bir anlamda alınmış olan  işçi sın ıfı, yani  Arbei ter lc- lasse ya da  vvoricing class terimleri yerine  emekçi  

    sınıf ı , arbeitende Klassen, labouring classes terim-leri kullanılacaktır.

    10

    S A N A Y İ D E V R İM İN D E N  

    Ö N C E K İ İ Ş Ç İ L E R

    BUGÜN toplumu sanayi devriminden önceki durumuyla göz önüne getirmek kolay değildir. Yukarda bilhassa. Kap ital izm den önc e değil de Sanayi dev r im ind en  önc e dedik; zira İngiltere'de Kapitalist bir durum sanayi devriminden en az yüz yıl, hatta bazıianna göre ikiyüz yıl önce vardı.(4)

    BU topl umda herkes, bir şeye sahip olmaya önem vermekteydi. Hiç bir şeye sahip olmayan, yalnız aldığı ücretle yaşayan kimse diğerlerinden aşağı sayılıyordu. Hiç bir köylü, hiç bir zanaatçı böyle birine kız vermek istemezdi. İngiliz devrimi sırasında en aşırı yoksulluğun temsilcisi ve toprak tesviyecilerinin, d ig ge rs lerin başkanı Gerrard VVinstanley işte bunun için, ücretli çalışmaya karşı bir kanun çıkanimasını istiyordu. O zamanlar küçük bur

     juvazinin devr imci kanadını meydana getiren lev el ler s  ler, yani tesviyeciler, bütün hür insanlar için oy hakkı istiyorlardı -ve tabii- bu sözle de bir şeye sahip olanları, mal ve mülk sahiplerini kastetmekteydiler.

    O TARİHTEN Yüz elli yıl kadar sonra, Fransız İhtilâli sı

    rasında da mülkiyet ve hürriyet konusunda tutum yine aynıydı. Tan rıl ar Su sam ışlar dı da Anatole France,

    11

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    7/122

    Robespierre tarafından genç devrimci Gamelin'e aşağıdaki  dersi işte bu anlayış içinde verdirmektedir:

    BİLGE Maxim i l ien onu mal lar ı eşi t leşt i rm eyi ye top raklar ı paylaşt ı rmayı , zengin l iğ i ve yoksul luğu  or tadan kaldı rmayı ve herkes iç in mut lu, hayır l ı olan mutavassı t yo lu, or ta karar ı sağlamayı isteyenler in yalancı , ka l leşçe n iyet ler i konusunda aydın lat ıyordu. Onlar ın vecizeler ine kapı larak, i lk in, gerçek b i r cumhur iye tç in in görüş le r ine uygun o l

    duğun u düşü ndüğü tasar ı lar ım beğenerek kabul et mişt i . Ama Robespier re, Jakobenlere söylevler iy le, onlar ın ar t n iyet ler in i gözler in in önüne sermiş ve sonuç o larak da n iyet ler in i s af ve tem iz g ib i g ördüğü  bu adamlar ın Cumhur iye t i y ıkmaya yöne lmiş o l duklar ını ve zengin ler i ya lnız, meşru otor i teye  karşı güçlü ve hakkından gel inemeyecek düşmanlar   or taya çıkar tmak amacıyla te lâş ve endişeye sev- ke t t iğ in i an lamış t ı . Gerçekten , mü lk iye t tehd i t a l t ına g irer g i rm ez.malı mülkü az o lduğu kadar malına  düşkün o lan bü tün ha lk b i rden Cumhur iye t in kar şısına çıkıyordu. Çıkar lar ı tehdi t ve kışkı r tmayla harekete getirmek iş başındaki rej ime karşı en ağır   tahr ikt i r . Genel b i r mut lu luk ve adalet devr i hazır lamak kisvesi a l t ında mal lar ın eşi t l ik ve or tak- laşalığını yurttaşların çabalarına lâyık bir iş olarak  öne sürenler , asl ında Federal ist lerden ço k daha teh l ikel i hain ve şer irdir ler. (6)

    MÜLKİYET ve hürriyet, ikisi birbirine bağlıydı ve devrimci  bir partinin en radikal kanadının hatta Robespierre'in  gözünde bile, gelir getiren bir mülkü, örneğin ev gibi bir  çeşit sabit sermayesi olmayan hiç kimse toplumun içine katılmaya değer bir kişi değildi.

    İMALATHANE İŞÇİLERİ

    BU açıdan, emekçi tabakalarının yapısını gözden geç i

    relim ve bunu yapmak için de işe modern endüstriye en yakın görünen imalâthane işçilerinden başlayalım.

    12

     AŞA ĞIDAKİ satırlarda imalâthane işçisi olan bir ailenin  havatı anlatılmaktadır:

    MAKİNALARIIM o r taya çıkışından önce ham madd enin eği t i lmes i ve dokunm ası işç in in evinde yapı l ırdı . Kadınlar eğir i r , erkek de doku rdu; ya da ai le re is in in  kendis i ça l ışmıyorsa, eğir i len ip l ik sat ı l ı rdı . Dokumacı a i le ler in in pek çoğu şehir dışında şehre yakın yer lerde otururdu. Dokuma piyasası ürünler i  ta lebin i karşı lamak bakımından mahal l i p iyasanın  kesin bir rol oynaması, bu konuda hemen hemen  yegâne pazar olması ve daha sonraları gerek yabancı pazar lar ın feth i , gerekse t icaret in gel işmesi  dolayısıy la or taya çıkan rekabet in büyük gücünün  kendin i henüz ücret ler üstünde güçlü b ir b iç imde  duyuramaması dolayısıy la bu a i le ler , ücret ler iy le büyük b ir rahat l ık iç inde yaşamaktaydı lar . Bu e lver iş l i duruma ayr ıca, ağır nüfus ar t ışıy la b i r l ik te  mahall i pazarda sürekli bir talep artışının her e-  mekçiye iş sağlayan olum lu sonucu ve meskenler in in şehir dışında b ibr ib i r inden uzak ve çok dağınık  olması dolayısıyla işçi ler arasında güçlü b ir rekabetin  or taya çıkamamasmı da eklemek gerekir . İşte bundan dolayı dokumacının durumu her zaman, boş  vaki t ler inde iş leyebi leceği b i r parça toprak sat ın  

    almaya elver işl iydi. Boş zamanı ise, istediği kadar  bulabi lecek durumdaydı ; z i ra dokumacı l ığını ancak  canı istediği zaman ve canı istediği sürece yapıyordu.İşinin kazancı iyi olduğu için çalışmasını kendis i ayar lardı . Yalnız, doğrusu kötü b ir tar ımcıydı ;  bu yüzden de, önem vererek ve inançla işlemediği  tar la lar ı pek b ir şey get i rmiyordu. Ama hiç o lmazsa proleter deği ld i yaL. İngi l iz ler in dediğ i g ib i , «yurdunun topr ağına kazık çakmış» yani yer leşmiş t i  ve çağdaşı İng il iz işçis inden bir ü st basamağı işgal ediyordu.

    «BU İŞÇİLER işte böyle, dindar ve ağırbaşlı bir hava iç inde kend i ler in i sakin ve dürüst b i r h ayat ın akışına bırakmışlar ı . Durumlar ı daha sonraki devir ler in iş

    ç i ler iy le ö lçülemeyecek kadar iy iyd i . Bi tap düşecek

    13

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    8/122

    kadar çal ışmak gereğin i duymuyor lardı ; bahçeler inde ya da tar la lar ınd a, on lar iç ir t d in lenm e yer ine geçecek o lan sağl ık l ı ve d in lendir ic i , gevşet ic i  çal ışmalar yapıyor lardı . Dokumacı l ıkta ancak canlar ının istediğ i kadar çal ışarak bütün iht iyaçlar ını karşı layabi l iyor lardı . Ayr ıca kom şular ının oyun ve eğlenceler ine de kat ı labi ld ik ler i iç in bütün bu kı r   oyunlar ı , eğlenceler i , top oyunlar ı sağl ık durumlar ının bozulmasını önlediğ i g ib i vücut lar ını da kuvvet lend i r iyordu . Büyük çoğun luğuy la , en ikonu  sağlam yapı l ı insanlardı ve gövdeler in in, komşular ı 

    köylüler le ya hiç ya da pek az bir farkı vardı. Çocuklar ı temiz kı r havasında büyüyor , a i le ler in in iş ine yardım edecek olsalar bunu ancak zaman zaman, arada bir yapıyor lardı ve sekiz ya da on iki saatl ik  iş günü gib i b i r şey h iç b i r zaman söz konusu değ i l di.(7)»

    YUKARDA tırnak içinde verdiğimiz yazının kaynağı yanlış  değildir. Evet, bu satırlar Goethe'nin İsviçre gezisini anlatan İd il tarzında bir anlatısı değildir. İmalâthane emekçisi iplikçi ve dokumacılann önemli bir kısmı gerçekten böyle yaşıyordu.

    İKİ çeşit imalâthane vardı: Merkezileşmiş imalâthane ve 

    dağılmış, bir merkezde toplanmamış olanı. Bunların birincisi çok sayıda işçiyi bir işletmede toplardı daha önce  sözünü etmiş o lduğumuz VVinch-Combe'unki g ib i . İkincisi ise çok zaman, kırda yaşayan bir tek merkezî  yapımevi Manüfaktür hesabına çalışan binlerce işçi kulanıyordu. Merkez imalâthanenin, Manüfaktürün sadece bu imalâthanenin dağınık yerlerde imâl edilmiş dokumalarını boyamak gibi imalâtın yalnız son safhasıyla ilgili işlemleri yaptığı da görülürdü.

    FRANSA, Almanya ya da Avusturya gibi feodal ülkelerdeki dağınık imalâthane işçilerinin hayatı Engels'in anlattığından başka türlüdür. Bu ülkelerde genellikle, toprak kölesi  köylülerin feodal senyörlerine karşı yükümlülük olarak yün eğirdiklerini, elde edilen iplikleri de feodal senyörün 

    merkezî imalâthanelere sattığını görürüz. Bu köylülerin

    14

    büyük çoğunluğu, çok zaman artık yok olmak üzere olan  feodal sistemin en kötü şartları altında yaşardı. XV. veXVI. yüzyıllarda, örneğin Almanya ve Fransa'da şartlar  daha iyi, feodal yükümlülükler de XVII. ve XVIII. yüzyıl- dakinden daha az ezici olduğundan, zaman içinde daha gerilere doğru çıkıldığında, merkezileşmiş imalâthanelerde emekçilerin daha çok hürriyete ve daha iyi bir duruma sahip olduklarını görmek nadir raslanan bir olay değildi. Hatta kimi zaman, ve özellikle de hürriyetin kırlarda henüz pek  geniş olduğu XVI. yüzyılda, hemen hemen yalnız kendi hesabına çalışan kasaba dokumacılanna bile raslamak 

    mümkündü. Örneğin Heitz 1540'ta, dokumacı köyü olarak  bilinen Saksonya köylerinden Langhennersdorfta on üç dokumacıdan yedisinin toprak sahibi olduğunu; dolayısıyla da bu kimselerin gerçekte, tarlalan kendilerini beslemeye yeten köylüler oiduklannı ve aynca yedisinin  de bahçıvan ya da bir evin ortaklaşa kiracı'lanndan biri olduğunu nakletmektedi r.(8) Bahçıvanlann da, işledikleri toprağı istedikleri gibi tasarruf hakkı ve kullandiklan bir  evleri vardı. Gerçekten, «hane»lerin sayısı çok zaman, toprak sahiplerinin ve bahçıvanlarmkiyle aynıydı. Yalnız, evlerin ortaklaşa-kiracı'lan genellikle mülk sahibi değildi  ve o devirde nispî bir davranış özgürlüğüne sahip bulunan  gerçek işçilerle durumlan aynıydı.

    MERKEZİLEŞMİŞ imalâthanelerin işçileri büsbütün başka tip işçilerdi. Sayıları, ayrı ayn yerlerde çalışan merkezileşmemiş imalâthane işçilerine oranla daha azdı. See'ninXVII. yüzyıl Fransası için yapmış olduğu şu gözlem XVIII.  yüzyılda Almanya ve imalâthaneler Avrupasmın geri kalan bütün öteki bölümü için de geçerlidir;

    ZAFER imalâthaneler i modern fabr ik alar g ib i dü şünmemek gerek i r . Endüst r in in b i r yerde yoğunlaşması o layı , XVI I . yüzyı lda Clermont- l 'Heraut  yakmm daki do kum acı ve kumaş çırpıcısı ate lyeler in i  aynı çat ı a l t ında top layan Vi l len euv et te imalâthanesi (9) gibi bazı imalâthaneler sayılabilirse de bunlar henüz yaygınlaşmış değildir. İmalâthaneler işlerini çok zaman, bir çok küçük yapımcıyı ekonomik bağımlılıkları altında 

    tutarak dışarda yaptınyorlardı.

    15

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    9/122

    GERÇEKTEN, şehir dışanda evlerde yapılan sınaî  çalışmanın daha o zaman büyük bir rolü vardı. 1698 yı l ında Am iens bölgesi Mal iy e d airesinde  görevl i o lan Bigno n'un An ı lar ı bu bakımdan çok  önemlidir. (10) Bignon bu anılarında Picardie imalât- henelerinln pek çoğunda yalnız şehirde değil civar köylerde, ovada da çalışıldığını, çok zaman tüccarın ham maddeyi  avans olarak verdiğini söylüyor. İşçilerin bir kısmı bütün  vakit ler ini işler ine vermektedir ; diğer ler i ise «çif tçi l ik  ve ekim işleri boş zaman bıraktıkça» bu işi yapıyorlardı. Bu durumda da yaptıkları bu iş, «belirli bir mesleği olma

    yan gündelikçiler için, zaman zaman çalıştıklan bir «meslek» oluyordu. Kumaşçılıkta tüccann ya da imalâthane sahibinin önemini arttıran, Bignon bu noi^taya da dil

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    10/122

    ağırlık kazanabildi. Püriten bir avukatın daha 1597 Parlâmentosunda hem tan rıy a hem de yeryü zün de  insanlara t iks int i veren tembel ve serser i k imseler in savurganl ık ve kepazel ik ler in in var l ığından(20) söz etmesinin yanı sıra, gurbete düşmüş halk yığmlarmm Kıta Avrupası yöneticilerine verdiği korku.  Alman Devletlerinde ve Avrupa'nın Doğusunda olduğu  gibi Kıtanın batısında da, dilencilikle ilgili kanun ve emirnamelerde sık sık görülmektedir ki bu durum, İngiltere'de XVI. yüzyıl ve XVII. yüzyılın ilk yirmi beş yılındaki ve zaten XVII. yüzyıl boyunca artık pratik önemini yitirmiş olması dolayısıyla resmen 1714'te kraliçe Anne tarafından kaldınlan, serserilere karşı sert kanunlar dönemine rastlar 

     Ama şartlan nispeten elverişli olan Ingiltere'de bile, ki yapımevi işçileri konusundaki gözlemlerimizi bitirirken  bunu hatırlatmak yerinde olur   merkezileşmiş yapım- evlerinde çalışmak yine de aşağı, doğru dürüst kimselere lâyık olmayan bir iş salıyılırdı. Ve, ailesinin yanında yün eğirirken az bir drahomayla bile olsa bir koyuncunun oğluyla evlenmek ihtimali olan pek çok köylü kızı, şayet  merkezileşmiş bir yapımevinde çalışmaya gidecek olursa, artık en fakir kalfanın gözünde bile bir dilenci ya da kötü  kadından başka bir şey olmazdı. Yapımevinde çalışan 

    işçi kızlarla fahişeler sırf, fahişelerin herkese vücutlannı satmasına karşılık ötekilerin de bir «public work», evlerinin dışında bir kamu hizmeti görmeleri dolayısıyla fahişelerle bir tutuluyor ladı. Öte yandan, bu yargı, bütün diğer emekçilerin durumunun tersine hayatlarının hiç bir teminatı bulunmayan bağsız, ilişiksiz proleterler olan iş arkadaşlan  erkeklerin durumuna da uygun düşüyordu. Böylece de görülüyor ki fabrikalann öncüsü merkezileşmiş yapımevi  işçileri, aslında kast-dışı bir topluluktu.

    MADEN OCAKLARI İŞÇİLERİ.

    BU durum, belli bir ölçüde, modern işçi sınıfının bir diğer  alt tabakasına, maden ocağı işçilerinin du rumuna da uyu

    yordu.

    18

    İLK büyük maden bilimi uzmanının adının Georgius Agrícola olması hiç de öyle akla gelmeyecek bir raslantı  değildir. Zira Avrupa'da, Orta Çağ'da  Am a, örneğin Eski Yunan'da değil  maden ocağı işi tarımın bir koluydu. Dolayısıyla da gitgide ondan bağımsız duruma gelirken ve hatta münhasıran sınai bir çalışma olunca bile,şehirden uzak  olma durmunu hep muhafaza etti. Sanayi haline geldikt en sonra, maden işletmeciliği , personelini; hayat tarzı İnsanlığın geri kalan bölümünden bir çok bakımlardan ve çok farklı olan özel ikamet bölgelerinde madan işçisi köylerinde  toplamaya başladı. Maden ocağı işçileri  

    şehir ler in halkı taraf ınd an neredeyse insandan aşağı yarat ık lar g ib i görülüyordu. Sef i l ve kasvet l i  kasabaların per işan kulübeler inde sımsıkışık ve  yoksul luk iç inde yaşıyor lardı . Başka meslekten  kimseler le hemen hemen hiç b i r i l işk i ler i yoktu. Bu kapanık ve p is insanlar hakkında tür lü tür lü  hikâyeler anlat ı lmaktaydı ve kendi hal inde yaşayan  küçük kasaba tacir i iç in, bu en korkunç b ir b iç imde  çal ışt ı r ı lan işçi ler le görüşmek düşüncesi b i le tüyler   ürper t ic i b i r şeydi . F i fe Kont luğunda, maden ocağı işç i ler in i özgür işçi ler le aynı yere gömmek yasakt ı . Page Arnot XVIII. yüzyılda İskoçyalı maden ocağı işçilerinin durumunu işte bu sözlerle anlatmaktadır. (21) G.D^H. Cole'un gözlemleri de aynıdır; Maden ocağı ve ağır  

    meta lü r j i i şç i le r i çoğun luk la , top lumun ka lan bölümünün dışında yaşayan bir yabani ler ı rkı sayı l ı yord u. (22)

    I

    Ve Van Gogh da 24 eylül 1880'de Pas-de-Calais maden işçileri için şunları yazmıştır:

    KÖMÜRCÜLER ve dokumacı la r da d iğer emekç i lerden ve zanaatçı lardan hemen hemen apayrı, başl ıbaşına b ir ı rk; ve onlara büyük b ir sempat i  duyuyorum. Bu değiş ik, yepyeni t ip ler i b i r gün  oldu klar ı g ib i ç izebi l i rsem kendim i gerçekten mu t lu  sayacağım.

    Uçurumun dib in in adamı, de profundis,  k ö m ü r   

    i şç is i ; da lg ın görünüş lü ve rüya görüyormuş g ib i ,

    19

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    11/122

    uyurgezer gibi olanıysa, dokumacı. İşte, aşağı yukar ı ik i yı l o ldu onlar la yaşıyorum. Or i j ina l karakter ler in i tanımayı b i raz o lsun öğrendim; h iç  olmazsa kömürcüler inkin i . . . Ve g i tg ide, bu belk i  iş lek b ir muhayyelenin etk is iy le ama yanl ış ve haksız o larak b ir şer i r ler ve haydut lar takımı g ib i  düşünülen yoksul ve kapanık, d iğer ler in in hepsin in  ger is indeki iş ç i lerde dokunakl ı b i r şey, insanın iç ine iş leyen b ir yan buluyorum. Şer i r , ayyaş, haydut  başka yerde olduğu gibi burada da var, ama gerçek  t ip bu değil. (23)

    TABİİ Ki, aslında maden ocağı işç isinden çoi

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    12/122

     Ama bu korporasyon dışı ustalar gayrı meşru çalışmakla birlikte, mülk sahibi olmayan kimseler de değildiler. Fransız İhtilâli'nin en civcivli zamanında sans cu - lo tt es adı verilenlerden oldukça uzak bir görüşte, hatta büyük çoğunluğuyla onlara karşı oldukları halde- Robes- pierre'in en zorlu taraftarlan arasında bulunanlara raslı- yoruz.

    ZANAATÇI LARIN bir kısmı hatta, belk i de biraz izam eden SchmoHer'e{2Q) bakılacak olursa şehirlerde bile büyük bir  

    kısmı  geçimlerini sağlayabilmek için tanmcı da oluyorlardı. Bununla birlikte, bazı tanıklıklarda mübalağa edilmiş olduğunu kabul etsek bile yine de, şehirlerde dahi, birer  parça toprağa sahip kimseler vardı.

    İNGİLTERE'DE de, zanatçılann durumu büsbütün başka nedenler yüzünden, yani yaşadıkları toplumun genel  düşkünleşmesinden ötürü değil de yapımevi rekabeti dolayısıyla gerilemiş olmakla birlikte  pek farklı değildi. Gerilemenin, yapımevinin rekabet ettiği sanayi dallannda sınırlı kalmış olmasının nedeni budur.

    Maden ve yapımevi işletmeciliği tamamen önemsiz bir  rol oynayan Amerikan kolonilerinde zanaatçının önemi saygı uyandıran ve ekonomik bakımdan da elverişli bir  

    pozisyonu vardı. Bunu, zanaatçıya yönetici sınıfın üyelerine olduğu gibi Mr. ve Mrs diye hitap edilmiyorsa bile,  basit bir işçi gibi yalnız küçük adıyla çağınimayarak adını söylerken Goodman, kadınsa da Goodvvife sıfatlarının kullanılmasından görüyoruz.

    Çalışma şartları çok zaman, XI. ve XII. yüzyıllarda Av rupa'da büyük bir tanmsal işletmedeki şartları hatırlatıyordu. İçinde yalnız ayakkabıcılan yarım düzüneyi bulan  Plantasyonlar vardı. Aynca bunlara, asıl mesleği iplikçilik  ya da dokumacılık olanlan, ve tabii demircileri, maran- gozlan, v.b. da eklemek gerekir. (27) Bundan başka, tıpkı Orta Çağ'daki gibi, şu ya da bu tarzda, belirli bir toprak  üstünde çalışmaya katlanmak zorunda olanlar da eksik  

    değildi. Bunların arasında tabii ilkin kölelei saymamız gerekir. Sonra bir de indentured persons denilen bazı

    22

    kimseler vardı ki bunlar araziden geç iş h ak lar ınıt l  bedelini ödünç aldıklan paralann birikip duran faizlerini  çalışarak, bir çeşit toprak köleliği biçiminde ödemek zorundaydılar. Bunlann ardından da, ailelerinin başlıca 

     îj- işi kendi ler ine plantasyonun sınırları iç inde ayrılmış yeriişlemek olanlar geliyordu.

    Küçük şehirlerde zanaatçılann durumu, zanaatçılığın  Avrupa'da en elverişl i olduğu devi rlerdeki kadar ¡yiyidi. Büyük şehirlerde, 1775'fe, Filadelfiyanın nüfusu  40.000, New York'un  25.000, Boston'un  16.000 id i   ekonimik bakımdan hiç de kötü durumda değildiler; ama Filadelfiya, New York ve Boston belediyelerinin yönetiminde hiç  bir zaman York, Nuremberg ya da Rennes zanaatçılarının, ya da 1775 dolaylannda Birleşik Devletler'in düzünelerle küçük şehrindeki zanaatçılarınkinin eşi bir etkiye sahip olamamışlardır.

    Bunun la birlik te yine de, zanaatçılann hiç bir zaman, merkezileşmiş yapımevi ya da maden ocağı işçileri gibi  toplumun tortusunu meydana getirmediğini, genellikle her zaman, İngilizce deyimiyle v ery m uc h in it , ve ry  much of it olduklanni görürüz.

    Kalif iye işçi lerle zanaatçılar, ya da evlerinde çalışan çe^ 

    şitli emekçilerle onlann yardımcılan veya çıraklan arasında şu, ya da bu durumlardaki farklan göstermek kolaydır.  Am a bu ayınm sonuna kadar götürülemez. Merkezi leşmiş bir yapımevi kalifiye işçi, sanaat erbabı, makinist olarak bir  zanaatçının hizmetlerine başvurabilir; bu kimse, atelyesini yine muhafaza ederek, zaman zaman, ya da bütün zamanını vererek gidip orada çalışabilir. Ve yine her zaman, merkezileşmiş yapımevinin işçilerinden farklı olarak kalır.

    TARIM İŞÇİLERİ.

    SANAYİ Devriminden önceki ilk büyük işçi kategorisi  tanm işçileri, gündelikçiler gibi kırda çalışan işçilerden meydana gelmiştir. Machines et Bienetre  Mak ina la r ve 

    Rahatlık adındaki kitabında Jean Fourastie(28), Vauban

    23

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    13/122

    (29) tarafından XVII. yüzyılın sonu için yapılmış olan  nüfus tasnifini bir modern hiyerarşi halinde düzenlemek istemektedir. Burada, gruplann şöyle sıralandığını görüyoruz:

    B. Gündelikçi ler, ya da maaş alanlar, veya zanaatçı lar. Yı lda ortalama olarak 150 l ira kadar alan Kralın Gö rev lil eri Officiers du Roi. Hizmetçiler ve Uşaklar Yemek ve yatmaktan başka yılda 30 lira...

    OLDUKÇA tuhaf bir tasnif. Ama her hâlü kârda, kırda çalışan işçi lerin çoğunluğunun, sayılan 1.150.000 olarak gösterilen Hiz m etç ile r ve Uşak lar kategorisinde bulunması gerekiyor.

    KİMDİR bu, kırda çalışan işçiler? Yaşamalanna yetmeyecek ve zaten geçimlerini de sağlayamayan, ama terketmeleri  hiç de kolay olmayan, ve hatta çok zaman, feodal bağlar  dolayısıyla terketmeye de hakları olmayan bir parçacık  toprağa sahip bu kimselerden, Thüringen'in küçük bir  feodal devletinde olduğu gibi Merkezî ve Batı Avrupa'da ve kapitalist Ingiltere'de de pek çok vardı. Görüldüğü gibi, yer değiştirme haklan kısıtlıydı; tıpkı gayn meşru çalışan ustabaşılar gibi, bulunduklan ülkelerin pek çoğunda bunlara değişik, özel adlar verilmiştir.

    ÇİFTLİKLERDE çalışan uşak ve hizmetçilerin, çoğunlukla ne topraklan, ne de âletleri vardı; ve bu, feodal Fransa ile İtalya için olduğu kadar kapitalist Ingiltere için de doğrudur.

    Bu hizmetçi kızlaria uşaklann arasında her zaman, en basit işleri görenler olduğu gibi daha başkaları, belirii bir  sosyal seviyeye ulaşan ve çok zaman da ataerkil tarzda, efendinin ailesinden olanlar da bulunurdu.

    Bununla biriikte, içlerinden pek çoğu bu görevleri ancak geçici bir süre için yapar, sonra da ailesinden ol- duklan çiftlik sahibinden burayı devir alır, ya da köylü ailelerinden evlenirierdi.

    24

    BERİDE, Ingiltere'de ve Kıta Avrupasında da, kimi zaman kırda tanm işçisi gibi, kimi zaman da şehirde ve uzmanlık, ustalık istemeyen işlerde çalışan başıboş, serseri gündelikçiler vardı.

    Kırlarda, meslekî bi lgi isteyen işlerin en alt basamaklann- da, haşata, yol ya da bina yapımma yardımcı olarak çalışan emekçilere de raslanır.

    Hali vakti yerinde köylülerin, uşaklar konusundaki mev

    zuat dolayısıyla tarım işçisi pozisyonuna katlanmak zorunda bulunan ve halkın orta tabakalan zanaatçılar, köylüler, dükkâncılar, dokumacılar ile küçük toprak sahiplerince damat olarak kabul edilebilir birer aday sayılan çocuk- lan gelecekteki mirasçılardan başlayarak, toplumun tortusunu meydana getirenlere; ana yollan zaman zaman çiftçilik için terkettikten bir süre sonra o işi de bırakarak  geçimlerini dilenci, hırsız, kadınların «belâlısı»  ya da k i-ralık asker   olarak çıkarmaya çalışanlara varıncaya kadar  bütün bu işçiler, o devirde, birbirinden tümüyle farklı bir  sosyal tabakalar yığını meydana getiriyordu.

     Am a, Sanayi Devr iminden önce üyelerine işçi adı veri len bütün sosyal grup ve tabakalar hiç de daha az heterogen  değildi. Aile bağlan ya da başka bağlaria günün birinde 

    asaleten usta olacağından emin bulunan kalfayla gezginci, serseri tanm işçisi arasındaki fark ne büyüktür!... Ya da yapitalist tarzdaki ücretli Ingiliz tanm işçisi ile hizmetlilerie ilgili mevzuat dolayısıyla feodal toprağa bağlı Bavyeralı çiftlik yanaşması arasındaki mesafe şöyle bir göz önüne  getirilsin...

    PROLETARYA.

    SANAYİ Devriminden önce, Ingiltere dahil hiçbir Amerika'  ya da Avrupa ülkesinde, geniş bir işçi topluluğu, bir işçi  sınıfı olduğu söylenemez.

    BU işçiler bir parçacık toprağı olan tanm işçileri ve kalfalar  ya çalışmalarına yarayan üretim araçlannın hiç olmazsa bir 

    25

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    14/122

    kısmına sahiptirler, ya da örneğin gezginci serseri, gün deiiiir şeyleri yoktu.

     AYNI sosyal düzenin iç inde ve aynı ülkede, ya az çok, ya da tamemen hürdüler. Örneğin, bazen Iskoçyalı maden ocağı işçilerinin çocuklannı daha vaftizden itibaren maden ocağının sahibine bağlamalanna karşılık yapımevi işçileri tam bir hürriyet içinde, çalışırlardı Bunlar hapisli, köle veya indentured ya da İngiltere'nin bazı bölgelerinde, 

    daha hâlâ hiç değilse yan-feodal bir düzen altında bulunabildikleri gibi Almanya'da olduğu gibi Kapitalizm şartlan altına geçmiş bile bulunabilmekteydiler.

    KİMİ zaman ise ya gezginci, serseri tanm işçileri gibi her  türlü toplumun dışında, ya da maden ocağı işçileri gibi, ama köylerinin kapalı toplumuna katışmış entegre olmuş  olabilirlerdi. Bu kimseler aynı zamanda da, pek çok kalifiye işçi ya da zanaatçı gibi, kızlanna şayet günün birinde ev hayatının yeknasaklığından kurtulmak hevesine kapılarak komşu ilin yapımevine çalışmaya gidecek olursa, kötü yola düşmüş gözüyle bakılan, köyün bellibaşlı kişileriydi.

    TARİHÇİNİN gözünde bunlann hepsinin yegâne ortak  

    yanı; ilerde endüstri proletaryasının, yani modern işçi sınıfının en büyük bölümünün bunlann saflanndan çıkacak olmasıdır.

     A MA bu hiç bir zaman, bu gruplann pek çoğunun din- bilimcilerin, filozoflann, politikacılann gözünde ve tasniflerinde bir bütün meydana getirmemiş olduklan anlamına gelmez. Bu kimseleri anlatmak için die A rm en , p aup ers  yani yoksullar   ya da yoksul sınıflar   gibi kolektif adlar kullanılmıştır. Bu kolektivitelerin üyeleri hiç bir şeyi tasarruf  etmezdi; iş âletleri yoktu ki bu da, zanaatçılar sınıfından  hiç bir işçinin bunlardan sayılamayacağı anlamına gelir. Buna karşılık da bu kolektivitelerin içinde, işi aylaklık  olanlar, dilenciler ve herhangi bir sosyal örgüt tarafından bakılan sakatlar bulunurdu. Seidel, (30) incelemesini Conze'ye(31) istinat ettirerek şöyle yazıyor:

    26

     A ŞA ĞI tab ak a ya da yoksul hal k tabak as ı, XIX.  yüzyılın başına kadar, alt sınıf ların insanlarından  meydana gel iyordu ve mü lk sah ib i köy lünün, korpo - rasyo nlarm zanaatçı us talarının karşısında köylünün  altında, burjuvanın altında  sayı lmış o lmakla b ir l ik te, bir zamanlar ın Roma'sınm Plebeienleri   g ib i b i r ordo plebeius,  b i r sosya l gövde meydana ge t i r i yo rdu ;  yan i , yukardan d ikka t le gözet im a l t ında tu tu lan  düzenl i b i r bütüne a i t t i ve dolayısıy la da ne bu bü tünün dışında, ne de ona yabancıydı. (32) Marj inal  

    yaşayışı iç inde çok zaman en büyük yoksul lukla  karşı karşıya ve hayatın pahalı olduğu dönemler le  kı t l ı k dev i r le r inde yard ıma muhtaç durumda o lan  bu Pieb'in yoksulu,,  t ıpkı halef i pro leter g ib i , h iç de  yararsız deği ld i . Kır larda, ç i f t l ik lerdeki yanaşmalar   ve g ünde l ikç i le r , küçük köy lü le r ve küçük top rak  sahip ler i ; şehir lerde de i lk fabr ikalar ın işçi ler i ve  uşaklar, arabacılar, yapı işçi ler i hep bu aşağı tabakadan çıkıyordu. Toplumun bünyesin i her zaman  ih t iyaç duyduğu el emeği bakımından besleyen  hazne, bu tabakaydı. Ve bu var lığı mutlaka gerekli  el emeğin i sağlamakla da - t ıpkı halef i pro letarya  gib i- pek büyük b ir yarar sağlamış o luyordu.

    DEMEK oluyor ki aşağı tabaka halk, XVIII . yüzyı lın  

    sonuna kadar top lumun, durup d in lenmeks iz in yok  olmasına çalışı lan aşağı, bayağı bir tabakası değildi. Zaten, yok olması neden istenecekti ki?.. Zavallının  yiyeceği kı rda b ir parçacık toprağı , b i r ineği , şeh irde de ücret l i b i r iş i vardı. Luth er 'den James W att '  ın devr ine kadar hep, toplumun yapısı iç inde b ir   sını f meydana get i rmekteydi .Sını f lar h iyerarşis i onsuz düşün ülemezdi ve ne adını anm ayarak ne de ta r t ışmayla, çekişmeyle onu yer inden söküp atmanın  gereğ i yok tu .

    SEİDEL, özellikle de yazısının sonuç bölümünde, çifte bir  yanlışı var. Feodalitenin başlangıcında ve en yüysek noktasına vardığı devirde dilenciler sosyal düzenin dışında 

    değildi. O düzenin içinde onlann da yeri vardı; hatta kimi  zaman,korporasyonlar biçiminde örgütlenmiş durumdaydı

    27

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    15/122

    lar bile. Din ve teoloji için ise, beşerî düzenin temel nitelikte bir terkibini meydana getiriyorlardı. Dilenciler ol masaydı insanlar tannnın karşısında kendilerini nasıl, merhametli ve mağfireti! gösterebilirlerdi? Var olmalannın zorunluğunun aynca ekonomik nedenleri de açıktı. Nitekim, Ortes'te şu gözlemi buluyoruz: Yo ksu ll ar ve  aylaklar , zengin ler in ve emekçi ler in kaçmı lmaz  ürünüdür . (33)

     Ama daha sonralan, Ingil iz Kapi tali zminin başlangıc ında, 

    daha da sonralan. Feodal rejimin son bulması sırasında, çalışmaya zorlamak için dilenciler ve serseriler kovuşturul- duğu; dilencilik, çalışabilecek durumdaki kimseler için  cezalandıniması gereken bir suç olarak kabul edi ldiğ i zaman onlar da yoksullann, ya da artık sosyal düzenin dışında sayılmaya başlamış olmalanna rağmen yine aşağı tabakanın, Pleb'm   arasında sayılmaya devam edildiler.

    Demek oluyor ki nihaî sonuç yine şöyle olmaktadır. İşç i smıfma takaddüm etmiş o lan sosyal tabakalar   bir çok bakımlardan, h iç b i r zaman ve h iç b i r yerde  bir bütün o larak düşünülemeycek kadar hetero- gendi ler . Ni tekim devr in edebiyat ının yapt ığı da  bundan başka tür lü deği ld i .

    28

    İ Ş Ç İ S I N I F I N I N  

    O R T A Y A Ç IK I ŞI

    BERLİN hükümetinin, von Heydebreck'e Fabrika İşçilerinin Durumunun Düzeltilmesi İçin Teklifler   konusundaki 1 Haziran 1819 tarihli bir raporunda, fabrikalarda çalışan çocuklara yardımda bulunmanm ve özellikle onlara okul eğitimi sağlamanın yolları aranmaktaydı. Raporda bu konuda şu sözleri buluyoruz: Fabrika sahipleri bakımından  ise, eğit im için gerekli boş zamanı vermeye.kesin  emir ler ve yasaklar la zor lanmadıklar ı sürece onlardan h iç b i r şey beklememek yer inde o lur . Z i ra bu kimseler , devlet in bütün selâmet in in onlar ın fabr ikalarının çalışmasına bağlı olduğuna ve devlet in  başına gelebi lecek en büyük fe lâket in de bu fabr ikaların en küçük, önemsiz bir atelyesinin çalışma  hızının azalması, ya da fabr ikalardan, daha az veya biraz daha yüksek f iyat la mal çıkması olacağına kesin l ik le inanmaktadır lar . Hizmet ler inde çal ışanları, işçi ler i ve çocukları makinaların ârızî birer  parçası saymaya alışmışlardır . Bu gövdeler in çalışması ve el ler in yarar lı bir biçimde işlemesi onlara ye ter. (34)

    Berlin'in en yüksek İdarî otorit esinin bu yazısında bizi özellikle ilgilendiren, fabrika sahiplerinin emekçileri m a-

    29

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    16/122

    kinaların ârızî parçaiarı olarak görmeleridir. Yarı feodal  Berlin hükümetinin bu makinanın ârızî parçası emekçi formülünü aradan yanm yüzyıl geçtikten sonra Marx'in  işçinin makina ile ilişkileri konusundaki son derece duy- gulandıncı, acı tahlilinde buluyoruz. Buna, makinanm işçi He ilişkileri dememiz daha doğru olmaz mıydı acaba? Marx, Kapital de şöyle diyor:

    KAPİTALİST sistemde, emeğin sosyal prodükt iv i tesin in bütün metodlar ı ferdî işç in in zararma olark  iş ler ; üret imin gel işmesine dönük bütün araçlar ,  üret ic in in h izmet indeki sömürü ve nüfuz araçlar ı biç imine g irer ; işç iy i sakat layarak ancak kısmen  insan durumuna düşürür ; onu makinantn basi t b i r   parçası yapar ; çabasıyla b i r l ik te çal ışmastnm temel in i de yok eder ; onu çal ışma sürecin in manevî   güçler ine, b i l im bu sürecin iç inde yer a ldığı oranda  yabancı kı lar : İşçin in iç inde çal ışt ığı şar t lar ı tanm- maz hale get i r i r ; onu sürekl i o larak, k indar ve bayağı bir despot izm al t ında bırakır ; hayatmı, ardı kesi l - meksiz in sürüp g iden b ir ça l ışma durumuna sokar   ve kar ısı i le çocuklar ını sermayenin s i l ind ir in in a l t ına sokarak ezer (35)

    İnsan, çalışma sürecinin entellektüe! değerlerine yabancı 

    kılınmıştır ve makinanm bir parçası durumuna gelir. Bu, tabii ki makinanm suçu değil Marx makina düşmanı değidir, tersine.  Kapitalizmin makinayı kullanma tarzının sonucudur:

    MAKİNALARİN kapi ta l is t tarzda kul lanı l ışının b i r b i r inden ayr ı lmayan çel işme ve anîagonizmalar ı makina iç in yoktur ; çünkü bu çel işme ve antagoniz-  malar makinalar ın kendinden deği l , kapi ta l is t taraf ından kul lanı lma tarzından i ler i gel i r .

    Böylece, kendinde kendi mahiyeti bakımından  olarak  alınan makina çalışma süresini kısalt ır , insanın tabiat kuvvet ler ine üstün gelmesin i sağlar , üret ic in in  zeng in l iğ in i a r t t ı r ı r . Ama, kap i ta l i s t in ku l lanma  

    tarzıy la, iş gününün süresin i uzat ı r , iş in yoğunlu

    30

    ğunu ar t t ı r ı r , insanı tabi i kuv vet ler in boyun duruğu  al t ına sokar ve üret ic iy i yoksul laşt ı r ı r . . . (36)

    Kapi ta l is t üret im tarzının, işç iye oranla çal ışma  şar t lar ına ve ürüne genel o larak verdiğ i yabancı  ve bağımsız b iç im, modernizm yüzünden, mut lak  bir zıddiyete dönüşür . (37)

    İŞÇİ ile çalışma süreci arasındaki kopma, bu sürecin entellektüel kısmının ortadan kaldırılması, o devrin birbirinden en değişik tabaka ve smıflanndan kimseler için çarpıcı olmuştur. Nitekim, bunlardan biri olan Leipzig Üniversitesi  profesörü liberal Kari Biedermann'm bu konuda şunlan  yazmış olduğunu görüyoruz:

    SON UND A buna b ir d e , ' insan çal ışmasını sı r ı f   mekanik b i r ça l ışma durumuna düşürerek müteşebbisin zekâsına ve sermayesine işçinin üzer inde daha  da büyük b ir üstünlük sağlayan makina iş i eklenir .  Size, b i r meşgalenin iç inde ente l lektüel o lan ne  varsa tümünden yoksun bırakabi len tarz o larak, bana tamamıyla inandır ıcs gelen b ir tek örnek ver mekle yet ineceğim. Jacquard ' ın, kendi adıy la anılan dokuma tezgâhındaki buluşunu herhalde b i l i r s in iz. Bu buluş, b i r desen meydana get i rm eye yara

    yan ve basi t dokuma tezgâhlarmda çeşi t l i çapraz  ip l ik ler in kısmen tezgâhm bu işe mahsus b ir ter t ibatı , kısmen de iş sırasındaki bazı el hareketler iyle  düzenlenmesi yer ine bu iş in, işç in in ayr ıca m üdahalesine lüzum kalm adan, pek bas it ve akı l l ıca bir   mekanizmayla otomat ik o larak yapı lmasma dayanır . Bu durumda, dokumacı işç in in çal ışması çok daha mekanik o lmuştur . Bel l i b i r deseni dokuma tezgâhında or taya çıkarmak iç in kul lanması gereken  zekâ, artık makinanm işi olmuş ve işçinin, zekâsını  kul lanarak edindiğ i kazanç da şimdi onca yok o larak  makinanm sahib ine, yani işverene geçmiş dem ekt i r . İşçi bu durumda, eskisine göre iki kat lı bir zarara  uğramıştır . Önce, bu işe artık zekâsını ve ustalığını kullanamayacak, dolayısıyla da bu desen işinden  

    ar t ık kazanç sağlayamayacakt ı r . Sonra da, f iyat ı

    31

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    17/122

    çok daha yüksek o lduğu iç in kendine b ir Jacquard  tezgâhı satın alamayacağından bir başka işverenin  emanet et t iğ i makinada, onun hesabine cal ışacak- t ı r .J(38)

    BELLİ bir deseni dokuma tezgâhmda ortaya çıkarmak için kullanılması gereken zekâ, artık makinanın işi olmuştur. Yani, makine işçinin entellektüel görevlerinden  birini ondan devir almış olduğu için işçiyi artık kendi  parçası eklentisi  durumuna getirmiş olur.

     AYRICA makine, işçinin entelektüel görevlerin i ondan devir almakla kalmıyarak işçinin nezaretçisi de olur. Charles Barbage, uzun zaman unutulmuş olarak kald ıktan sonra ancak günümüzde yeniden keşfedilmiş olan  makinalar ve f abrikalar (39) üstündeki kitabında bu noktaya şu sözlerledikkatimizi çekiyor: Ma k in an ın en d ik kate |değer avanta j lar ından bir i , b iz i işç in in d ikkats iz l iğ i , tem bel l iğ i ve h i lebazl ığma karşı garant i  altına almasıdır  

    MAKİNANIN parçası eklentisi  insan... Ve tabii, kapitalist  için makinanın insandan daha değerli olması farkıyla.. 1844'te Goethe'nin, Prusya kralının ve Berlin'in yoksullan nın dostu  Bettina von Arnim'in oğlu Anton Freidmund  Endüstriyaiizm ve Yoksulluk  (40) admdaki bir kitapçıkta şöyle yazıyordu:

    İNSANIN h izmet inde ku l lan ı lan tab ia t kuvve t le r iy le meydana get i r i lmiş iş ler her zaman en öneml i , en ucuz ve en prodüict i f t i r . İnsan taraf ından meydana get i r i lmiş o lanlar ise, sâf real i te a l ınında kesin l ik le bel i r lenmiş sonuçlara varmak söz konusu  olduğu zamah, kaçını lmaz b ir b iç imde, daima daha  geride kalır . Ve bu da işçiyi makinadan daha aşağı  duruma get i rmeye yeter . Sanayic i kapi ta l is t , ancak  makinayı kul lanamadığı yerde insandan yarar lanır ;  ve onun t icar î önemine verdiğ i düşük değer de işç ide h iç b i r zaman insanı göz önünde tutmadığım  

    yeter ince göster i r .

    32

    Genel o larak, m ahkûm edi lmesi gereken, tab iat  kuvvet ler in in kul lanı lması deği l ; bu kul lanmayı bütün sınaî i t ic i güçle yöneten ve c ismanî o lanın  yanında ruhanîyi , en iğrenç egoizmin yanında da  tanrısal ve genel olanı unutan işleme tarzıdır .

    Ve bununla birlikte makina aynı zamanda da ne büyük bir harikadır! Yalnız emekçinin toplum içindeki yerini  değil, bütün toplumu da dönüştürmüş, büyüklüğü ve ifadesi bakımından Engels'in şu sözlerle 1789 Fransız İhtilâline eş önemde saydığı bir devrim yaratmıştır: Fr an

    sa 'da iht i lâ l in f ı r t ınası ü lkeyi kasıp kavururken  İngil tere'de de daha sessiz, ama hiç de daha az  güç lü o lmayan b i r a l tüs t o luş gerçek leşmiş t i . Buhar ve yeni â let -makina ' lar , yapımevinden modern  endüstr iye geçiş i sağlayarak bur juva toplumunun  temel ler in i a l tüst ediyor , yapımevi devr in in gevşek  r i tm i yer in i ü re t im in gerçek b i r «ş iddet l i evr im  dönemi»ne bırakıyordu»(41)

    Büyük dinbilim uzmanı Schlelermacher, daha yüzyılın  başlangıç noktasında, yeni zamanlann sembolü «harika makina» (42) konusundaki hayranlık duygulannı şu sözlerle anlatıyordu:

    BENİ hayatımın her ânında herkese bağlayan kendi  öz gücümün tamamlayıcısı toplu luk anlayışını iş te burada duyuyorum. Herkes kendin i üstüne düşen  işe ver iyor ; tanımadığı b i r in in eser i o lan iş i b i t i r i yo r ; ona ne borçlu o ld uğunu bi lmeyen bir başkasının işini hazır l ıyor. Böylece de herkes yabancı güçler in  etkis in i kendis in in o lan b ir hayatmış g ib i duyarak,  yeryüzünde çepçevre, insanlar ın o r tak eser i tam am lanıyor ; ve bu top lu luğ un har ika makiası da herkesin her haf i f , küçük hareket in i sanki onun uzuvlar ıym ış g ib i , başkalar ının meydana get i rd iğ i b in ler ce z incir in arasından, ve bü yüterek, b i r e lekt r ik  ış ığı g ib i , amaca götürüyor ; ve bütün bu yapt ık lar ıy la, onun iş in i b i r anda tamamlıyor .

    ONDAN otuz küsur yıl kadar sonra da Fransız edebiyat  

    eleştirmecisi Desire Nisard şöyle yazıyor: Şi m d il ik

    33

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    18/122

    bütün şi i r imiz, buhar l ı gemi ler in pruva bodoslamalar ı ve demiryol lar ının raylar ıy la i lg i leniyor (43. Bundan da on bir yıl sonra ise, yani Anton Friedmund von  

     Arnim Kapi tali zm için makinanın işçiden daha değerl i olduğunu yazdığı yıl, Fransız Akademisi yıllık ödülü için konu olarak, smaî gelişmenin önemli faktörü, buhann keşfini veriyordu . Bununİa birlikte, değişiklik nedeni olan aslında buhar makinası değildir. Engels, İng iltere'de emekçi sınıfın durumu konusundaki gençlik yıllannın eserine şu sözlerle başladığı zaman bunda ancak kısmen haklıydı: İngi l tere 'de emekçi sını f ın tar ih i , b i r önceki yüzyı lm  

    ik inci yar ısıy la b i r l ik te, b uhar makinasının ve pamuk  iş leyen makinanın bulun masıyla başlar (44)

    BUHAR makinasının bulunması. Sanayi devriminden önce olmuştur. Bu, yapımevi dönemi sırasındaki bir buluştu ve İngiltere'de maden ocaklannın işletilmesinde yaygın bir biçimde kullanıldı. Üretim metodlannda hiç bir devrime yol açmadı ancak, bu buluştan sonra artık kuyuların suyunu daha çok su çekerek daha büyük bir hızla çalışarak  eskisinden daha kısa zamanda boşaltabilen, dolayısıyla da daha derin kuyular açarak kömür ocaklarını daha rasyonel bir biçimde işletebilen pompolama tulumba tesislerinin gücünü arttırmaya yaradı. Savary ve Newcomen  tarafından gerçekleştirilen buharlı tulumbalar sayesinde İngiliz kömür üretimi XVIII, yüzyılın başından ortasına 

    kadar eskisinin yanm misli arttı.

    Buharlı tuiumbaiann, İktisadî bakımdan ancak kapitalist, yani üretimin geliştirilmekte olduğu bir ülkede kullanılabileceği doğruydu. Nitekim, bu harikadan söz edildiğini işitmiş olan feodal bir Alman prensi bu çeşit bir makina edinerek bunu, şatosunun bahçesindeki çeşmelerden su akıtmakta kullandı... Oysa ki İngiltere'de, buhar makinası yalnız, yakıt bakımından mevcut i htiyaçlan karşılamaya yaramıştır.

    BİR devrim yaratan makina, âlet-makina m ac h in e-o u ti i  yani, evde çalışan zanaatçı ve işçilerin eski âletlerini de-ğerden düşüren ve işçin in nentellek tüel yeteneklerinim) yerini tutan ya da bu yetenekleri kendine alan, kendinin  

    yapan makina  olmuştur.

    34

     ALET - MA KİNANİN kullanılmaya başlaması, Ingil izlerin  yaratıcı zekâsının ve üretim şartlan ile kapitalist ihtiyaçlara dayanan bir İngiliz ekonomik uygulamasının eseridir. Bu son derece önemli olayın üstünde durmak ve bu olayı daha yakından incelemek gerekir. (45)

    GERÇEKTEN, bu makinanın kullanılmaya başlanması iktisat tarihinin en ilgi çekici olayianndan biridir. (46)  Hareket noktası tekstil endüstrisinin iki dalı olan iplik  eğirme ile dokuma işlerinin gelişme hızının nispetsizleş- mesi oldu. Teknik ve, üretiminin randımanı konuşundu, 

    iplik eğirme dokumacılığın gerisinde kalmıştı. Dokumacılara yeteri kadar mal teslim edebilmek içi n pek çok sayıda ip - likçinin kullanılması zorunluğu kendini gösteriyordu. Bu durumu, erken kapitalist olmuş İngiltere'de olduğu gibi  ekonomisi feodal Kıta Avrupasında da görüyoruz. Hem de öyle ki, bu yeni durum. Kıta Avrupasında, askerleri ve karılannı bile zorla istihdam etmeye kadar vanyordu. 1733'te ise, İngiliz mühendisi Kay'in hızlı mekik  denilen sistemi icat etmesiyle dokumacılann randımanı hemen hemen iki katma çıktı. Böylece, iplik eğiricilerle dokumacılar arasındaki randıman nispetsizliği o derecede artmış oluyordu ki her dokumacı için on, on iki iplikçi gerekmeye başladı. Tabii ki bu şartlar altında, ne türlü olursa olsun,  iplik egiricilerin randımanının arttırmaya çalışılması ve 

    İngiltere'nin en seçkin bilimsel kurumu Royal Society'nin  de iplik eğirme işinin hızlanmasına yarayacak bir keşif için ödül vereceğini bildirmesi pek normaldi. Kullanılabilecek  gibi görünen ilk iplikmakinası, Kay'mdokumacılığagelişme- sağlamış olan icadından iki yıl sonra VVyatt'ın bulduğu  makina oldu. Dolayısıyla da Sanayi Devrimi'nin başlangıcı olarak VVyatt'ın makinasmı saymak gereklidir. Bu makinanın iplikçilerle dokumacılar arasındaki nispetsizliği ortadan kaldırmaya yetmiş olduğu söylenemez. Aynca, yeni bulunan  makina, kul llanılması hemen yayg ınlaşabilecek nitelik te de değildi, sorun henüz çözülmemişti, bir çok mühendis bunu çözmek için çalışmaktaydı. VVyatt'tan üç yıl sonra Paul, ihtiyaçlara henüz tamamıyla cevap veremeyen bir  iplik makinası yaptı. Bu makinanın, 1748'de tamamlanan  geliştirilmiş bir modeli de yeterli olmadı. Ancak 1764'te,  

    yani Kay'in icadının durumu daha da çok bozmasından

    35

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    19/122

    bir icuşaic sonradır ki Hargreaves pek başarılı sonuçlar  veren makinası Spinning Jenny'y\  çıkarmayı başarabildi . Beş yıl sonra, Arkwright, gelişmiş bir iplik makinasmı işletmek için hidrolik kuvvet kullandı. Esası insan elinin  çalışmasına dayanan yapımevlerine karşı ilk safhadaki  fabrikalardan ancak o zamandan, ya da daha doğrusu  iki yıl sonra Arkwright 'm ilk makinasmın çalışmaya başladığı tarih olan 1771'den itibaren söz edebiliriz. Arkwright, makinasmı önemli değişikliklerle geliştirdikten sonra 1778  de Crompton daha da gelişmiş bir modelle onu izledi.

    BU defa da yeni bir nispetsizliğe gelinmişti: İplikçi lerin randımanı dokumacılannkinden, görülür biçimde yüksekti. Demek ki dokuma işine yeniden hız vermek gerekiyordu. 

     Aslında, Crompton'un gelişt iri lmiş ip lik makinasmın or taya çıkışından sonra Cartwright 1785'te, özellikle de 1788 ve 1789'da geçirdiği değişikliklerden sonra dokuma işini en az iplik yapma kadar hızlandıracak olan bir dokuma makinası icat ediyordu. Ama bu makinanm yayılması çok ağır olmuştu bu yüzden de, 1800'de bile, bir sanayiciler konferansmm Lancashire'da «duiomaçı azlığına karşı çare  aradığını görüyoruzki bu da iplikçiliğin o zaman  da yin e daha ilerde olduğunu göstermektedir. Buna karşılık, Cartwr igh t 1804'te mekanik dokuma tezgâhını elle çalışan doku macıyla başarılı bir rekabet yapabilecek  kadar Heri bir noktaya  getirmişti. O zam an dan beri  

    her yı l b i raz daha m ük emm el leşt i r i lm iş o lan bu icat lar la zafer ar t ık, Ingi l iz endü str is in in başl ıca kol lar ında, e l emeğin in karşısında makina çal ışmas ın ın o lmuştu ve İng i l i z endüst r is in in bü tün ta r ih i  de o andan i t ibaren yalnız, m akinanm el işç is in i nası l, kazanmış o lduğu bütü n duru mlar ından birb i r i  ardınca söküp at t ığının h ikâyesid i r . (47)

    1880 yıllan da buhar makinasmın tekstil ve özellikle de pamuk endüstrisine girdiği yıllardır ve yine bu durum da özellikle Lancashire işyerlerinde görülmüştür. Bu da göstermektedi r ki pamuk endüstrisi İngilt ere'de gerçekten, fabrikalar devrinin ilk endüstrisidir.

     A MA bu ilk fabrika endüstri si , 1760 ile 1770 yıllannda» 

    henüz ülkenin küçük sanayii arasında bulunuyordu. Pamuk

    36

    sanayiinden fabrika sanayiine bu geçişin önemini kabul etmek ne kadar gerekliyse, olay aynı zamanda yapımevin-  den endüstriye doğru giden kapitalist üretimin geçirmiş  olduğu geliştirici dönüşüm bakımından da o kadar karakteristi k bir olaydır; yine o nispette de. Sanayi devriminin  boyutl annın önemini, XVIII. yüzyıl boyunca, değerinden daha büyük görmek gibi bir mübalağaya kapılmamak gerekir.

    PAMUK sanayiinin, yani fabrika endüstrisinin rolü üstünde 

    bir fikir edinebilmekiçin,çeşitli sanayilerin miktan ve önemi konusunda o devirden bir yazann sözlerine başvurmak  yararlı olur Macpherson'un Ticaret Yıllıklarında  verdiği rakamlara göre, yün sanayii, tanm bir yana bırakılacak olursa, ekoniminin bütün kollarının başında geliyordu ve yıllık 16,8 milyon Sterlinglik bir üretim göstermekteydi. Bunu, 12,1 milyon Sterlingle demir ve hırdavat sanayii ve 10,5 milyon Sterlingle de deri sanayii izlemekteydi. Bun- lann arkasından da çok daha küçük bir rakamla, yani 3,35  milyon Sterlinglik bir üretim değeriyle ipek sanayii, ve ancak keten, kurşun, kalay ile porselenden sonra da 0,96  milyon Sterlingten biraz daha az bir rakamla pamuk sanayiini buluyoruz. Maden işletmelerine, birahanelere, yapı ve gemi sanayiine bu tabloda yer verilmemiş. Ama zaten pamuk  endüstrisi ancak 1780-1790 yılllanndan itibaren hızlı bir  

    gelişme göstermeye başlamıştır. Bunu, pamuk endüstrisinin ham madde tüketimin in, daha 1785'te bile en büyük endüstri durumunda olan yün endüstrisinin ham madde tüketimiyle karşılaştırdığımız zaman anlıyoruz. 1781'de2,5 milyon kilo olan pamuk tüketimi, 1810'da, hemen  hemen bir nesil sonra bu miktan yirmi beş katı kadar  aşarak 60 milyon kiloya varmıştır. Buna karşılık, 1781'd e 25 mi lyon kiloyla pamuğun on katı kadar çok olan yün  tüketimi daha 1810'da pamuk tüketiminden gözle görünür  derecede azdı ve 1830'da da 40 milyon kiloyu biraz geçen bir miktarla pamuk tüketimin in ancak üçte birine varıyordu.

    MAKİNADAN NEFRET.

    MODERN işçi sınıfı makinanm ürünüdür. Politik bir topluluk, ya da bazı kişisel sebep ve saiklerle ya da kişisel

    37

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    20/122

    duygu ve izlenimlerin sonucu olarak kişilerin katılmasıyla meydana gelmiş değildir. Üretici güçlerin evriminin sonucudur. Makinanın yaratmış olduğu bir şey; âlet-makina- nın bir yaratımıdır. Makina olmazsa işçi sınıfı da olmaz.

    İŞÇİ sınıfı, âletleri makina olan yani bir tele işçinin mül-kiyetinde bulunamayacak kadar pahah bir âletle çalışan kimselerden meydana gelmiştir. İşte bunun içindir ki işçi bundan sonra artık işçi sözünü yalnız ve sadece modern işçiyi, çağdaş işçiyi, yani işçi sınıfından oian 

    kimseyi anlatmak için kullanacağız  proleterdir. Elinde çalışma kapasitesinden başka hiç bir şey olmaksızın, kişi olarak kendine mahsus özellikleri hiç bir rol oynamayan bir üretim için işçi, makinenin işleyişinin buyruğu altmda çalışır ve mekinanm işleyişi de işçinin kendisi  terafmdan değil, makinenin sahibi tarafından tayin edil miştir. Ve, müstahdemin, teknisyenin ya da işyerinin bütün  diğer üyelerinin tersine, işçi elleriyle çalışır, makineye hizmet eder; üretimdeki yeri ancak bir elişidir.

    MİLYONLARCA âleti modası geçmiş duruma düşürerek, makina bu âletleri önce gereksiz, sonra da değersiz kılar. Makinanın yaptığı işe tekabül eden üretim areçlanna sahip  olanlenn hepsini, ellerindeki bu imkândan yoksun kılarak köksüz insanlar yapar. Öte yenden da, üretim aracı yok

    luğu dolayısıyla bir zanaat işi yepameyan, ya da bu işi yapmak istemeyenlerin hepsine, kendilerine tanmdan başka İDİr yerde çalışme elanı bulmak imkânının sağlar. Makina, istihdam imkânlannda ve mülkiyetin şartlannda, sosyal bünyede ve kişilerin gruplaşmesınde bir devrim yeret- mıştır. Teknik devrim bir sosyal devrim getirdi. Bu fenomenin tümünün adına, muharrik gücü, hareket noktası, sürekli klavuzu ve nezaretçisiyle. Sanayi devriminin süreci vetiresi adını veriyoruz.

    İNSANLAR mekinanm yeni zamanlenn merkez kuvveti  olduğunu çabucak anladılar. Ama makinenin eylemi  kendileri için menfî olan kimseler, yani âletlerinin artık modası geçmiş olanlar, Hegel'in deyimiyle söyleyelim, makinayı kendinin olarak, yani İnsanlığa sonsuz, sınırsız gelişmeler getiren kendinde makine gibi değil de, Ke-

    38

    pitalizmin güçlü gelişme şartları altında onlann yaşayış  şartlarında tamamen somut bir etki yapan makina olarak  görmekten başka bir şey yapmıyorlardı. Aynı zaman de de makineyi sahibinin elindeki makina ölerek değil de soyut, yani münferit bir nesne gibi görüyorlardı.

    MAKİNAYA karşı böylece, mekinanm o zamanlar üretim  sürecine sokulmuş olduğu bütün ülkelerde bir çok vesilelerle eyeklanmış olanlenn nefreti ertmeye başladı.

    MAKİNANIN Kapitalizmin ürünü olduğunu. Kapitalizmin gelişmesini kolaylaştırmekte büyük bir rol oynadığını belirtmiştik. Bunun yanı sıra, maden ocaklannda kullenılen buherlı tulumbelarden söz ederken verdiğimiz bir örnek  dolayısıyla. Feodal toplumun bu çeşit makinalarden htç bir istifadesi olamayacağını da gördük.

    İŞÇİLERİN makineden nefretiyle ilgili olarak söylediklerimizin yanı sıra, yine bu konuyla ilgisi bakımından, feodal bir toplumda üretim âleti olarak ortaya çıkmış en basit çeşitinden bir âlet-makinanın kaderinden söz etmemiz yararlı olur. (48)

    ŞERİT makinesi Almanya'de icat edilmişti. İtalyan pepezı Lencelloti 1636'da Venedik'te çıkan bir yezısınde bu ko

    nuda şunları anlatıyor: Elli y ıl kad ar o lu yo r. Lancelloti bunu 1579'da yazıyordu Danzig'li Anton Müller, bu  şehirde, dör t i lâ a l t ı kumaş şer id in i aynı zamanda  imal eden pek ustaca yapı lmış b ir makina görmüş.  

     A m a bu bulu şun b ir çok iş çiy i d i len c i l iğ e m ah kûm  edeceğinden korktuğu iç in. Belediye Mecl is i , buluşu g iz lemiş ve mucid in i de ya g iz l ice boğdurmuş ya da s uya at tırm ış. Aynı makina, ilkin 1629'de Leyden’de kullanıldı. Ama şeritçilerin ayeklanmelen önce Belediye yetkili lerini bunu yasaklamak zorunda bıraktı. Sonrelen ise, Etets Generaux'nun 1623, 1639 v.d. kerer- nemeleriyle, kulanılması sınırlandınlecaktı. Dünyade büyük  gürültü kopmasına yol açmış olan bu makina gerçekte iplik ve dokuma makinalannın, dolayısıyla da XVIII. yüzyıl Seneyi devriminin hebercisiydi. Dokumacılıkta hiç tecrübesi olmayan bir delikanlının bile, basit bir menivelâya

    39

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    21/122

    mihanıkî bir hareket vererek, bütün mekikyeriyle tezgâhın tamamını harekete geçirmesini sağlıyordu ve aynı makinanın geliştirilmiş modelinde bir defada 40 ilâ 50 parça iş birden alınabilmekteydi.

    1676'da, Saksonya Diyet Meclisi, şerit makinalan kurmayı yasaklıyor, ama makinalann imha edilmeyerek «yapım- evleri için saklanmasını ve orada yasaklanmamasını» bildiriyordu.

    1685: İmparator VI Charles tarafından, yasaklama karannın İmparatorluk için yenilenmesi.

    1720: Saksonya için bir genel buyrukla, İmparatorun yasaklama karannın yenilenmesi. Ama bu karar, o güne kadar şerit makinalanyla çalışmış olanların bu işe ölünceye kadar devam etmelerine izin veriyordu.

    1765: Saksonya için, şerit makinalannın yeniden çalıştırılmaya başlanması konusunda genelge.1797: Saksonya'da, Annaberg yakınlannda, Şeritçiler  korporasyonu Loncası  tarafından bir şerit makinasına son saldırı.

    BU son durumda söz konusu olan henüz çok ilkel olmakla 

    birlikte, çıkarını baltaladığı kimselerin kendilerini belirli bir  başarıyla savunabilecek durumda olduklan gerçek bir  âlet-makinaydı.

    TALEBİN pek büyük üretim imkânlan verdiği, piyasanın her çeşit mal için hızla geliştiği her şeyin yolu makinaya açmak için aynı yönde toplanmış olduğu kapitalistbirörgüt  düzeni içinde durum büsbütün başkaydı.

    İŞÇİLERİN makinayla mücadelesi daha sert, daha yırtıcı, daha genel, aynı zamanda da sonuçsuzdu.

    BU çeşitten kavgaların en büyükleri, makinanın en erken ve en geniş bi çimde yayılmış olduğu İngiltere'de geçmiştir. 

    Walter Scott 1812'de Southey'e şöyle yazıyordu: The country is mined under our feet,  ülke ayak larınızın

    40

    altında iâğımlanmış durumdadır. Daha sonraları ise Chorlotte Bronte, Shirley  de, o devrin durumunu, belirsiz yanradii

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    22/122

    diğ in i düşünün; bu adamın suçlu o lduğunu kabul  ederek onu mahkû m emek iç in daha ik i şey eksik kal ı r k i bence bunlar da on ik i tane kasap gib i jür i  üyesi ve Jef f reys(51) g ib i b i r yargıçt ı r . (52)

    BUNUNLA birlikte, daha sonra görüleceği gibi, kasapları tedarik edenler işverenlerin kendileri olacaktı. Yorkshire'  deki Rawfolds Mills'in sahibi, iki makina kincisini ağır  yaraladıktan sonra, arkadaşlanna ihanet etmek istemedikleri için bunlan susuz ve doktorsuz bırakarak kan kaybından 

    ölmeye terketti.

     A MA ne var ki diğer emekç ilerin bütün tabakalan, hiçbirinin durumu mai

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    23/122

    t ığ ı g ib i pek tuh af d iyeb i leceğ im b i r bahaney le bir iplik makinasının kurulmasına izin vermediğini söylüyor  ve bu karara itirazını da şöyle belirtiyordu: Bir iplik maki-  nası yüzünden şehir yangın tehl ikesiy le karşı kar şıya bırakı lmış olsun, bunun inanılacak bir yanı yoktur ; çünkü bu mak ina a teş le değ i l , b i r ç i f t öküz ya da at la hareket geçir i l i r ve iğneler in in hareket i  insan el iyle sağlanacak olsa bi le o zaman da yine  ateşe iht iyaç yoktur . (55)

    BİR fabrika sahibinin, Berlin'deki Maliya Bakanlığı Ticaret, Sanayi v.b. bölümü direktörü Peter Christian VVilhelm'e 3 Ocak 1829 tarihli mektubu da çok karakteristiktir; Kamu görevl i ler imiz, ya da daha doğrusu bu d i lekçenin sahib i taraf ından kendis ine başvurulan h idro l ik iş ler i müfet t iş i Roessler bana en açık şeki lde, fabr ikasını yüksek basınçl ı b i r buhar makinasıy la  çal ışt ı rmak izn in i h iç k imsenin a lamayacağını b i l d i rm iş t i r . Be led iye yönet ic i le r im iz in pek çoğunun  açıkça kat ı ld ık lar ı , ve b ir kaç haf ta önce Cocker i l l  atelyesinde kal ın l ığı ancak b ir «Parmak»ın sekizde  bir i kadar o lan p ir inç levhalardan yapı lmış b ir   buhar kazanının pat lamasıyla sonuçlanan üzücü  bu olaydan sonra söylenen bu sözler , b iz im alâtçı larda büyük endişeler in doğmasına yol açmışt ı r . 

    Zira halen sekiz i lâ on fabr ika bu makinalar ı ku l lanmak üzere bütü n h azır l ık lar ını yapmış duru md adır .. . ve bu çeşi t b i r makinayı gerekl i iz in a lmadan önce  kurmaya başlayan bir imalâtçıya kızarak ser t davranmak da akla yakın o lmaz; z i ra, genel o larak, bu izni is temek üzere başvurulan tar ihten sonra i zn in resmen ver i ld iğ in in b i ld i r i lmes ine kadar o l dukça uzun bir zaman geçmektedir İşte bundan  dolayı da, daha uzun bir zaman kaybetmemek iç in,  izn i a l ı r a lmaz çal ışmaya hemen başlayabi lmek  ancak böy le l ik le mümkün o lab i lmekted i r . İ z in iç in  en az b ir yı l kaybedi lmektedir . Resmî makamlara  başvurduğum tar ih o lan 25 n isan 1825 gününden  ber i h iç b i r cevap ya da iz in in i a lamamış o lan benimk i  g ib i ve bugün de devam eden daha b i r çok durumlar ın sanayie pek zarar l ı etk i ler i o lduğ u m uhak kakt ı r .

    44

    Tasarı larını resmî makamlar la sürekli bir savaş  i ç inde gerçek leş t i reb i lmek iç in a r t ı k ancak tu tkuya  kadar varan b ir teşebbüs zihniyet i zorunlu o lmu ştur .  (56)

    YARl-FEODAL ülkede, gelişmenin gerçek trajedisi: «Ma- kinalan kurmak ve hizmete koymak için, tutkuya kadar  varan bir teşebbüs zihniyetine sahip olmak zorunluluğu»,

    İŞÇİ SINIFININ DURUMU.

    İŞÇİ sınıfını makina yaratır. Demek o luyor ki gerçek işçiler  fabrika işçileridir. Ya da içine maden işçileriyle yapı işçilerini de alabilmek için işçi sınıfı terimini genişleterek: Fabrika işçileri endüstri proletaryasının en önemli kısmını, temel unsurunu meydana getirir,

    BU unsuru daha yakından inceleyelim ve bunun için de bir fabrikanın kapısında duralım:

    TIP Akademisi, Moral ve Politik Bilimler Akademisi üyesi, Sanayi Devrimi sırasında Fransa'da işçilerin durumu üstüne araştırmalann büyük yazarı Viilerme şöyle diyor: Her sabah şehre gelişler ini ve akşamları gidişler ini  görmek gerekir . Ara lar ında b ir çok solgun, zayı f , çamurun iç inde çıp lak ayak yürüyen kadın var . . . 

    ve onlardan da daha çok sayıda, hiç de daha az pis,  daha az soluk benizl i olmayan, çalıştıkları sırada  üst ler inetezgâhlardan akan yağla vıcık vıcık o lmuş  paçavraların içinde gencecik çocuklar(57). Victor  Hugo'nun dediği gibi, o bir teki bile gülmeyen ço- cuklar.(58)

    HEMEN hemen aynı tarihte. Amerikan tekstil endüstrisinin küçük şehri LovveM'de  Am erican Nat io nal Trade Union  Convention'un  bir raporunda yine aynı gözlem yerinden  yapılmış şu tasviri buluyoruz: Fabrikadan çıktıkları zaman yüzler indeki der in ç izgi ler le ve acınacak  görünüşler iy le bu bayağı laşmış kadın lar ı görmek  yüreğin iz i parçalayan b ir şeydir . Bu fabr ikalar   bugünkü durumda birer ıst ı rap, hasta l ık ve sefa let  

    yuvasıdır. (59)

    45

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    24/122

    VE yine aynı tarihlerde Doktor Hawkins, bir kraliyet komisyonuna Manchester’de emekçilerin durumu konusunda şu raporu sunuyordu: Sanıyorum ki yolcuların  pek çoğu, Manchester 'de pek yaygın ve özel l ik le de fabr ika işçi ler inde sık raslanan cı l ız l ık ve çel imsiz l ik ten o lduğu kadar , bu k imseler in yüzler in in  soiukluğundan da hayrete düşmektedir . . . . İ t i ra f   edeyim ki bana tanışt ı r ı lan Manchester fabr ikalar ı kız lar ının ve erkekler in in görün üşler i genel o larak  pek sıhhatsiz, tenler i pek soluktu. Yüzler in in i fadesinde, gençlerde görmeye al ışı lmış hareket l i l ik  ve canl ı l ık tan eser yoktu. (60)

    SOSYAL bakımdan birbirinden pek farklı ülkelerde, üstelik üçü de doktor olan kimseler tarafından yapılmış bU müşahedeler birbirine ne kadar benziyor!... Asıl şaşırtıcı olan da bu müşahadelerin, pr oletaryanın en başta kadın ve çocuklardan meydana geldiği intibaını vermesidir. Massachusetts devlet komitesinin raporu da. Birleşik Dev- ietler'deki fabrikalarla ilgili bölümünde sanki erkeklerin oynadığı hiç bir rol yokmuş gibi yalnız kadın ve çocuklardan söz ediyor. (61)

    DURUM gerçekten, hemen hemen öyleydi. Makinayla çalışan modern proletaryanın büyük kitlesi kadınlar ve 

    çocuklardan meydana geliyordu. Erişkin yaştaki erkeklerin nispeti, ancak Sanayi devriminden sonra bir dereceye kadar önemli olmaya başladı.

    ÇÜNKÜ, makinanın büyük avantjının, kadınların ve özellikle de çocukların çalışmasını sağlamak olduğu, yaygın bir  düşünceydi; üste!ik,bunu söyleyenlerin arasında İnsanlığa değer verdiği iddiasında olanlann sayısı da az değildi.

    ÖRNEĞİN, Birleşik Devletler'deki durumu ele alalım:

    KADINLARIN durumu üstündeki araştırmalarla dünya çapında ün yapmış uzman Edith Abott şöyle yazıyor:

    İLK fabr ikalard a, çocu klar ın kul lanı lması büyü k b ir   

    çoğunlukla, kadın lar ın çal ışt ı r ı lmasıyla aynı görüş

    46

    açısından ele a l ınmaktaydı . Çal ışan çocuğundeğer i  konusundaki koloni geleneğine hâlâ bağl ı ka lmış  insansever ler , yapımevler i kuru lmasını hararet le  tasvip ederek devlet adamlar ını ve ikt isatçı lar ı destekl iyor lardı ; çünkü bu, çocuklar ın kul ianı lması iç in  yeni yeni imkânlar demek t i . Bun lar , Ülkede büyük b ir   çoğu nluğu kır işi iç in «çok küçük ya da çok nar in» on i lâ on alt ı yaşları arasındaki 600.000 çocuğun kullanı lmasından sağlanacak ek kazanca dikkat i çekiyor , bu, durum un karşısına da, çocu klar ın b i r   «tembel l ik a l ışkanl ığı» yüzünden maruz kalacaklar ı 

    «sefahat ve ahlâksız l ık» tehl ikes in i koy uyo r lardı. (62)

    DAHA 1800'de Noah Webster ülkenin her yanında kötü  yetişmiş, paçavralar içinde ve durumları ancak tekstil sanayiinde iş bulabilirlerse düzelen çocuklar bulunduğunu yazıyordu. (63) 1808'de de Connecticut parlâmentosu.  Albay Humphreys 'in bir fabrika kurmakla k ad ın lar ın ve ço cu kların çalışm alarına yarar lı bir biç im vermiş olduğunu bildirerek fabrikasının on yıl süreyle her türlü  vergiden muaf tutulduğuna karar vermişti. Albayın kendisi  de çok samimi olarak, çalıştırdığı çocuklan yoksulluktan, hatta belki de cinayet gibi suçlardan korumuş olduğuna inanmaktaydı.

    FABRİKA personelinin manzarası ve bu personelin durumu konusundaki raporlar karşısında gene/ olarak, hiç bir şey yönetici sınıflann çevresine bu raporlar kadar nüfuz  etmiyordu, bu da ancak tesadüflere bağlıydı,  endişesiz bir burjuva huzuru içinde bir çeşit dinî iç hayata devam etmek istenirse, tabii ki böyle bir ideoloj inin gelişmesi lüzumluydu.

     AMERİK A Bir leşik Devletleri 'nde endüstri personel inin terkibi üstünde bazı rakamlar verelim. Cinsiyet bakımından: New-England'ın altı devleti ile Nev York, New  Jersey, Pennsylvania, Delaware, Maryland ve Virginia'da, yani hemen hemen bütün pamuk endüstrisinde, 1833  yılında personelin beşte üçü kadındı (64); Lowell pamuk  

    işçileri şehrindeki emekçiler arasında yapılan bir sayımın

    47

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    25/122

    sonuçlarına göre, 1833'te 1200 erkek ve 3800 de kadın işçi vardı. (65) Kadınların başlangıçta durmadan artan  yüzde nispeti kadar önemli bir başka nokta da çocuklann çalışmasının genelleşmesiydi. Örneğin, Paterson'da Ne w  Jersey  1832'de yapılan bir anket, bütün endüstri personelinin altıda biri kadannın on sekiz yaşından küçük  olduğunu ortaya koyuyordu. (66) Diğer bir çok tekstil  endüstrisi şehirlerinde de bu nispet ya aynı ya da daha  yüksekti. Aileler, çocuklannı düşük ücretler yüzünden, ya da koğulmak kçrkusuyla çalışmaya gönderiyorlardı. Filadelfiya'daki durumu gösteren bir raporda şunları oku

    yoruz; Çocuklar ına, b i r in in okulu b i t ince d iğer in i  oku la göndererek s ı ray la eğ i t im vereb i lecek d urum da bir çok ai le bi l iyoruz. Bu ai leler in hepsi de, çocuklardan b ir i fabr ikadaki iş in i az b ir zaman iç in, ve okumaya g i tmek gerekçes iy le b i le te rkedecek  olursa bütün a i leyi iş ten atacağmı söyleyen işveren taraf ınd an bundan vazgeçir i lm işt i r . Ayr ıca, bunun kuru b i r tehd i t o la rak ka lmadığ ı durum lar ı da b il iy o ru z. (67) İşte böylece işverenler, çok zaman mak ul b ir cep h arç lığ ı bile denemeyecek bir ücretle çalışmak zorunda olan, ama buna karşılık da masrafı a- zaltan işçi başına ödenen ücret ortalamasını düşüren pek çok sayıda çocuk kullanıyordu. İşçi alınacağı zaman ço ğunlukla, çok çocuk lu aile reisleri tercih edilirdi . Rhode Island Ma nufacturer's and Farmer's Record'un   4 Mayıs 1820 tarihli şu ilânı gibi ilânlar hiç seyrek değildi:

    BİR pamuk fabr ikası için 5 i lâ 8 çocuklu ai le aranıyo r. (68)

    İŞTE Birleşik Devletler'deki durum.

    Ya İngiltere? Aynı devir için, elimizde 1 numaralı tablonun gösterdiği rakamlar var.

    ERKEKLER, pamuk üzerine iş yapan işyerleri personelinin ancak dörtte biri kadardı. Bu durumun bir problem olarak  ortaya çıkmasının şaşılacak bir yanı olamazdı. Nitekim, 29 ekim 1831 tarihli Leeds Intelligencer'e  göre, durum 

    Leeds'te yapılan bir toplantıda karar olarak şöyle yer 

    48

    Tablo I .

    18357e Pamuk Endüstrisinde Çalışanlar:{10)

    Erkek Kadın Yaşlar ı 1 3 -Çocu klar   18 arası gençler  

    Ing i l te re 50.675 53.410 53.843 24.164

    Gal ler Ülkes i 250 458 354 89

    İskoçya 6.168 12.403 10.442 4.082İr landa 960 1.553 847 436

    Toplam 58.053 67.824 65.486 28.771

    almıştı : Şümulü sınır l ı bir kanun, halen topluma yük  olan ve çalışmak isteyen, aynı zamanda çalışacak  durumda olan b ir çok k iş iye iş imkânı vererek, bozuk s istem yüzünden işsiz l iğe m ahkûm bu insanlar ın günler in i aylak geçirmeler in i önleyeceği g ib i , çalışanların arasında günde on iki i lâ on alt ı saat  çal ışmak zorunda olan kız çocuklar ı b i le bulunduğu  halde aylak dolaşan bu kimseler in durum unu d üzenleyecek ve iş imkânlarını artt ıracaktır .Gerlach da buna şu sözleri ekliyor: Gerçekten, sanayi alanındaki  

    büyük değiş ik l ik dolayısıy la Lancashire 'da or taya  çıkan durum, kadın lar ve çocuklar fabr ikada ai lenin  ekmek parasını kazanırken erkekler in büyük çoğunluğunun ev iş ler iy le uğraşmalar ına yol açmışt ı .  (69)

    DEMEK oluyor ki Birleşik Devletler'de olduğu gibi İngiltere'de de, kadın ve çocuklann çalışmasını doğru bulan aynı ideoloj iyi bulmamızın şaşılacak bir yanı yoktur . Biz bu konuda yalnız, biyolojik temele dayanan bir örnek  vermekle yetiniyoruz. Şöyle ki, çocuklan çalıştırmayı tercih  sebebi A.Ure tarafından 1835'te Philosophie of Manu factures  adındaki kitabında, ister tarımdan, ister zanaat tan gelmiş o lsun, er işkin yaşı geçmiş b ir k imseden yarar l ı b i r fabr ika işçis i yapmanın hemen  

    hemen imkânsız (71) olması gerekçesine dayandınlı- yordu.

     AO

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    26/122

    BU tezin Alman savunucusu ise Amerikalı tarafından öne sürülen delillerin genel çizgilerine, kamu yaranndan mülhem bir gerekçe de ekliyor. Buna göre, şayet kamu yarannı kollamak iddiasıyla çocuklann çalışmasını sınırlamak ciddî  olarak düşünülürse, o zaman şu noiktaya dikkat etmek gerekecektir : Çalışmak için yet er l i kapasitesi olm ayan, ya da yeter ince iş bulamayan ve a i lenin geçimini  çıkarabi lmek iç in çocuklar ı ça l ışan b in lerce a i le de  vardır . Bu insanlar ın,çocuklar ının çal ışma kapasi te

    s inden yarar lanmalar ını yasaklamak fazla ser t b i r   karar o lmaz mı? Ayr ıca, başka h iç b i r dayanağı olmayan bin lerce başka a i le de vardır ; ya da dul  bir kadının hayat ında ar t ık yalnız, tek başına çal ı şarak besleyemeyeceği çocuklar ından başka kimsesi kalmamışt ı r . Ona, «bu çocuklar ı fabr ikaya göndermemen ve kendin ize onlar ın çal ışmasıyla yar dım ett irm em elis in iz» demek hainlik olmaz mı? Şayet devlet bunu söylemek hakkını kendinde görürse, o zaman işi olmayanları ve sakatları doyurmak devletin  ödevi olacaktır. Am a dev leti n bun a güc ü yok tu r. (72) Devlet çocukları işsiz kalmaya terkederse,onları doyurması gerekir. Bunu yapamıyor; o zaman da çalışmalanna herhangi bir kısıtlama getirerek onları işsiz insanlar durumuna sokmamalıdır.

    BU konuda, işi olmayanlar ve özellikle de kadınlar ve çocuklar tarafından işsiz kalmaya mahkûm edilmiş erkekler  için toplumun, yani Devlet'in bir Plâsman Ofisi kurmasını öngören Carlyle'm yukardakilere aykın tutumunu da anmadan geçmeyelim: A t s ahib i, yaz aylar ının işleri  b i t t i k ten sonra bü tün k ış a t la r ım bes lemek zorundadır . Bu adamın, at lar ına şöyle dediğ in i düşünel im; Ey dör t ayakl ı lar , ar t ık s iz in iç in iş im yok;  ama dün yada daha pek çok yerde yapı lacak iş ler var . Bi l iyorsunuz ki yoksa size bir iktisat konferansı mı vermem gerekir? buh ar makinası , uzun vâdede, daima  daha çok iş yarat ı r . Dünyanın b ir köşesinde demir yo l lar ı, b i r başka köş esinde kanal lar inşa edi lm ektedir . Yapı lacak pek çok iş var . Avrupa'da, da, Asya 'da ya da Amer ika 'da b ir yerde muhakkak iş bulacağınızdan hiç şüpheniz olmasın. O halde, haydi

    ş imdi g id ip iş arayın. Şansınız açık o lsu n! . . A t lar   kuşkulu, üst dudaklar ını uzata uzata k işn emeye başlayacaklardı ve bu hareket le demek istedik ler i  de Avrupa, Asya, Afr ika ve Amer ika 'nın pek öyle  yol üstü b ir tak ım yer ler o lm adığı ve ora larda kendi ler inden iş o larak istenen şeyin ne o lduğ unu  pek iy i b i lm edik l er id i r . İş bulamay acaklardır . Sonunda da sağı solu ç i t ler le çevr i lm iş yold a b ir   süre dör tn ala i ler leyerek açl ıktan kıvranmaya baş

    layınca çi t ler in üstünden aşacak ve başkasının  malını oburc a yemeye başlayacaklardır , ve ger is in i de bi l iyoruz! . . . (73)

    KAPİTAL'İN birinci cildinin on üçüncü bölümünde Marx, Makina çal ışmasının işçin in üstündeki i lk etk i ler i  konusundaki açıklamasına şöyle başlıyor: Makina, adale kuvvet in i fuzu l î duruma ge t i rd iğ i n ispe t te , ada le  kuvvet i o lmayan ve bedenî gel işmeler i tamamlanmamış, ama kollarında ve bacaklarında daha çok  esnekl ik bulunan işçi ler i ku l lanmak iç in b i r araç  durumuna gel i r . İşte bunun iç indir k i makinanm  kapi ta l is t is t ihdam tarzının i lk s loganı , kadın lar ın  ve ç ocu kların çalışmasıydı ¡ .. .Emeğin ve emekç inin  yer in i tu tan bu güçlü araç böylece hemen, c insiyet  

    ve yaş farkı gözetmeksiz in işçin in a i lesin in bütün  fer te ler in i işe a larak, sermayenin boyunduruğu  al t ında ücret l i ler in sayısını ar t t ı rmanın b ir yo lu  durumuna geld i . Kapi ta l izm iç in çeki len kürek cezası yalnız çocuklar ın oyunlar ının yer in i a lmakla kalmayarak ai le çevresi içindeki, kârı ai lenin olan ve  ahlâk sını r lar ı iç inde yapı lan hür çal ışmanın da yer in i gaspet t i . (74)

    DEMEK oluyor ki makina yalnız modern proletaryayı yaratmakla kalmayarak aynı zamanda onun yapısını da en sarih biçimde meydana getirir.

    SANAYİ personeli içinde kadın ve çocuklann çok geniş bir  

    yer tuttuklanndan söz ettik, bu Marx'in yukarda anlatmış olduğu gibi pek apaçık bir durumdur.

    K1

  • 8/15/2019 Jurgen Kuczynski - İşçi Sınıfı Tarihi - E Yayınları, 1. Basım, 1968

    27/122

    o halde, erkeklerin meydana getirdiği azınlık kimlerden kuruluydu? Bunlar ne yapıyorlardı?

    ERİC Hobsbavvm, 1789'dan 1848'e Avrupa İhtilali  adındaki kitabında şöyle yazıyor: 1834'ten 1847'ye kadar, İngi l iz pamuk endüstr is inde çal ışanlarm yalnız dör t te b i r i er işkin yaştaki erkeklerden meydana gel i yordu. Yarısı da henüz gelişme çağındaki kadın ve  kızlardı. Kalanı ise 18 yaşından küçük erkek çocuk

    lar . Çal ışma dis ip l in in i mu hafaza etmek iç in kul lan ılan bir başka metod da, kali f iye işçiyi, uzmanlık alanı o lmayan beden işçis in in işvereni durumuna get i rmekt i . Bu iş, «sub-contracts»lar la yani ik inci  elden sözleşmeler le yapılabil iyordu ; bu da sanayileşmenin i lk safhasında işin paylaşı lmasının  önemini ve küçük iş letme karakter in i göster i r . İşte böy lece , pamuk endüst r is inde bü tün erkek çocukların üçte ikisi ve bütün kızların da üçte bir i , işi doğrudan doğruya veren ve onlar ı sıkı b i r nezaret  al t ında ç al ışt ı ran k al i f iye işçi lere bağl ı o larak ç al ışmaktay dı lar . Bu çeşi t anlaşmalar fabr ik alar ın d ışında daha sık görülürdü. İşçi ler iyle kendi hesabına sözleşm eler yapan bu «İkinc i el işveren» mü mk ün  olduğu kadar çok üret im yapı lmasından mal i çıkar   sağlayan b ir k imseydi ve bundan d olayı da onun hesabına çalışan işçi ler in canla başla çalışmasına çok  dikkat ederdi .

    KALİFİYE işçiler olan ikinci el işverenler büyük çoğunluğuyla, eskiden zanaatçı olan erkeklerdi.

    FRANKFURT an der Oder yönetim çevresindeki Züllichau'  da bulunan iki yün fabrikasının aşağıdaki bilgiyi aldığımız 5 eylül 1818 tarihli ödeme cetvelleri bize kalifiye işçilerin pozisyonunun bir başka cephesini veriyor: (76)

    1.  Aym meslek gu rubu iç inde en çok üc ret i alan işçilerin aldıkları paranın miktan iki işyerinde bir-

    birinden oldukça farklıdır. Buna karşılık, kalifiye olmayan işçilerin ve çocukların gündeliklerinde iki

    işyerinin pek az bir farkla aym ödemeyi yaptıklarını görüyoruz.

    2. Kadınlann ücretleriyle çocuklarınki arasındaki  fark büyük değildir.

    YUKARDAKİ birinci müşahadeden, henüz zanaata yakın  durumdaki bir kaç emekçinin yine tamamen ferdî bir