kapitalist modernitenin aşılma sorunları ve demokratikleşme (son savunma) - abdullah Öcalan

324
 KAPİTALİST MODERNİTENİN AŞILMA SORUNLARI ve DEMOKRATİKLEŞME Birinci Kitap UYGARLIK -Maskeli Tanrılar Ve Örtük Krallar Çağı- İÇİNDEK İLER: GİR İŞ Birinci Bölüm: YÖNTEM VE HAK İKAT REJİMİ ÜZER İNE İkinci Bölüm: UYGARLIĞIN TEMEL KAYNAKLARI 1-İNSANLIK TOROS-ZAGROS KAVİSİNE NELER BORÇLU? 2- ARYEN DİL VE KÜLTÜRÜNÜN YAYILMA SORUNLARI 3- VER İMLİ HİLAL KAYNAKLI TOPLUMSAL GEL İŞME ve YAŞAMI DOĞRU YORUMLAMAK Üçüncü Bölüm: KENTİN UYGAR TOPLUMU -MASKELİ TANRILAR ve ÖRTÜK KRALLAR ÇAĞI- 1-SÜMER TOPLUMUNU NASIL YORUMLAMALIYIZ? 2- UYGAR TOPLUMU DOĞRU YORUMLAMAK 3- UYGAR TOPLUMUN YAYILMA SORUNU a-Sümer ve Mısır Kökenli Uygarlıkların Yayılma Sorunları b-Çin, Hint Ve K ızılderili Kültüründeki Geli şmeler c- Greko-Romen Uygarlık ve Yayılma Sorunları 4- UYGAR TOPLUM AŞAMALARI ve DİRENİŞ SORUNLARI İkinci Kitap KAPİTALİST UYGARLIK -Maskesiz Tanrılar Ve Çıplak Krallar Çağı- 1-K İTAP İÇİN GİR İŞ 2- KAPİTALİZMİN DOĞUŞ ETKENLER İ –EV HIRSIZI- A-Ak ılcılık B-Ekonomizm C- Siyasal İktidar Ve Hukukla İlişkisi 1 

Upload: guncelyorum

Post on 29-May-2018

237 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 1/323

 

KAPİTALİST MODERNİTENİN AŞILMA SORUNLARI ve

DEMOKRATİKLEŞME

Birinci KitapUYGARLIK 

-Maskeli Tanrılar Ve Örtük Krallar Çağı-

İÇİNDEK İLER:

GİR İŞ 

Birinci Bölüm: YÖNTEM VE HAK İKAT REJİMİ ÜZER İNE

İkinci Bölüm: UYGARLIĞIN TEMEL KAYNAKLARI

1-İNSANLIK TOROS-ZAGROS KAVİSİNE NELER BORÇLU?

2- ARYEN DİL VE KÜLTÜRÜNÜN YAYILMA SORUNLARI

3- VER İMLİ HİLAL KAYNAKLI TOPLUMSAL GELİŞME ve YAŞAMI DOĞRU

YORUMLAMAK 

Üçüncü Bölüm: KENTİN UYGAR TOPLUMU -MASKELİ TANRILAR ve

ÖRTÜK KRALLAR ÇAĞI-

1-SÜMER TOPLUMUNU NASIL YORUMLAMALIYIZ?

2- UYGAR TOPLUMU DOĞRU YORUMLAMAK 

3- UYGAR TOPLUMUN YAYILMA SORUNU

a-Sümer ve Mısır Kökenli Uygarlıkların Yayılma Sorunları 

b-Çin, Hint Ve K ızılderili Kültüründeki Gelişmeler

c- Greko-Romen Uygarlık ve Yayılma Sorunları 

4- UYGAR TOPLUM AŞAMALARI ve DİRENİŞ SORUNLARI

İkinci Kitap

KAPİTALİST UYGARLIK 

-Maskesiz Tanrılar Ve Çıplak Krallar Çağı-

1-K İTAP İÇİN GİR İŞ 

2- KAPİTALİZMİN DOĞUŞ ETKENLER İ –EV HIRSIZI-

A-Ak ılcılık 

B-Ekonomizm

C- Siyasal İktidar Ve Hukukla İlişkisi

Page 2: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 2/323

D- Kapitalizmin Mekânı 

E- Tarihi-Toplumsal Uygarlıklar Ve Kapitalizm

3- KAPİTALİZM EKONOMİ DEĞİL İKTİDARDIR 

A-Kapitalizm Ekonomi Değil İktidardır B- Kapitalizmin Ekonomi Olmadığına İlişkin Veriler

C- Kapitalizm Toplumsal Ve Uygarlıksal Gerçekliğin Neresinde Ve Hangi

Zamanındadır 

D- Kapitalizm Doğarken Avrupa’nın Durumu

4- MODERN LEVİATHAN: ULUS-DEVLET

-Tanrının Yeryüzüne İnmiş Hali-

A- Ulus Gelişmesi, Ulus Olgusu

B-Devleti Tanımlamak 

C- Kapitalist Uygarlık (Modernite) İdeolojisi ve Dinselleştirilmesi 

D- Yahudi Soyk ırımının Anısına -İbrani Kabilesinin Öyküsü-

1-Yahudiler ve Uygarlık:

2-Yahudi İdeolojisi:

3 -Yahudi Milliyetçiliği:

E- Kapitalist Modernitede İktidar

F-Kapitalist Modernite ve Ulus-Devlet 

5-KAPİTALİST MODERNİTENİN ZAMANI

A-Tekelci Ticaret Kapitalizmi

B- Sanayi Devrimi ve Endüstriyalizm Çağı 

C – Finans Çağı-Komutan Para

6-SONUÇ:DEVLETLİ UYGARLIK DEMOKRATİK UYGARLIKLA UZLAŞABİLİR Mİ?

Page 3: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 3/323

GİR İŞ 

İmralı Cezaevine alındığımda beni ilk kar şılayan, Avrupa Konseyi’ne bağlı İşkenceyiÖnleme Komitesi’nin başkanlık düzeyindeki temsilcisiydi. Söylediği ilk söz, “Bu cezaevindekalacaksın, biz de Avrupa Konseyi üzerinden denetleyip bazı çözümler geliştirmeyeçalışacağız” oldu. Dostluğa tarihte eşine ender rastlanan bir ihanet temelinde beni ABD-CIAdenetimine teslim eden Yunan ulus-devletinin Türkiye Cumhuriyeti’yle ilişkileri çıkar denklemine eklenince, ‘çı plak krallar ve maskesiz tanr ılar çağında’ İmralı kayalıklar ınaPrometheus efsanesine taş çıkartan biçimde bir kadercilik mahkûmiyetine düçar oldum.

Bu sürece yol açan Suriye çık ışındaki denklem daha da çarpıcıdır. Beni Suriye’dençıkartan anlayış, özünde dostluğa çizdiğim paye ve İsrail’in Kürt politikasındaki çelişkisininçarpışmasına dayanır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında Kürt sorununun

 patronajlığına soyunan İsrail, benim şahsımda giderek etkili olmaya başlayan ikinci bir Kürt

çözüm tarzına tahammül edemeyecek denli hassastı. Hesaplar ına kesinlikle uygundüşmüyordu. Hakk ını inkâr etmemeliyim; MOSSAD dolaylı yoldan beni kendi çözüm yolunadavet etti. Ama buna da ben, ne ahlaken ne siyaseten açık ve hazır değildim. Suriye Arapyönetimi taktik yanı ağır basan bir ilişki biçimini asla aşmak istemedi. Kaldı ki, Haf ız Esatönderliği ABD-Sovyetler Birliği hegemonya çatışmasına dayalı olarak vücut bulmuştu.Sovyetler’in çözülüşüyle birlikte kritik aşamada hiçbir taktik ilişkiyi koruyacak durumdadeğildi. Benimle –PKK oluşumuyla- Türkiye’yi dengelerken, bir anlamda 1958’deki Suriyeüzerindeki Türkiye Cumhuriyeti’nin tehdidine ve aşır ı İsrail yanlısı eğilimine yanıt ar ıyordu.PKK’nin uygun araç olması uzun süreli bir taktik ilişkiye imkân verdi. Bu ilişkinin ikinci bir 

Kürt politikasına yol açabileceği pek görülmek istenmiyordu. Türk yönetimlerinin bütünçabalar ı bu anlamda etkili olamıyordu.

Bu k ısa hatırlatma bile beni Suriye’den çıkartan esas gücün İsrail olduğunu gösterir.Şüphesiz ABD’nin siyasi ve Türkiye’nin askeri bask ılar ı da bunda rol oynamıştır.Unutmamak gerekir ki İsrail, Türkiye ile daha 1950’lerde kapalı antlaşmalar içinde olup,1996’da ikinci ‘anti-terör’ adı altındaki ilave bir antlaşmayla ABD-İsrail-TürkiyeCumhuriyeti’nin anti-PKK ittifak ı tamamlanmış oluyordu.

Bu sürece eklenmesi gereken diğer önemli bir faktör, ABD ve İsrail’le ilişki içindeki

KDP ve YNK yönetimiyle, 1992’de oluşturulan Kürt Federe Meclis ve yönetimiyle TürkiyeCumhuriyeti arasında sağlanan anti-PKK temelindeki iş birliğiydi. Şüphesiz o gününkoşullar ında Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri ve silahlı kuvvetleri taktik bir anlayışlahareket ediyorlardı. Ancak tarihin kendine has bir yürüyüşü vardı. Çok çeşitli algılamalar önemli gelişmeleri belirler. Türkiye’nin günümüzde çokça öfkelenen tarihsel yanılgısı dar,

 bencil, tek taraflı bir algıdan kaynaklanmaktadır.

1998’de aleyhteki bu faktörlerin birleşmesiyle Suriye’den çık ış gerçekleşti. Açıkça belirtmeliyim ki, ben de Suriye’den çıkma gereğinin tamamen fark ındaydım. Aşır ı bir  bekleme dönemi geçirdim. Ama Kürdistan için gelişen politik çizginin çekiciliği ve stratejik 

düzeye çıkartmak istediğim dostluk yaklaşımım beni adeta tutsak etmişti. Suriye yönetimi enüst düzeyde bunun sak ıncasını önemle belirtmişti. Bunu itiraf etmem gerekir. Ama ben halen

Page 4: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 4/323

stratejik bir halklar dostluğunun önemini ve vazgeçilmezliğini savunmak durumundayım.Beni Yunanistan’a çeken anlayış da aynıydı. Yunan devletiyle olmasa da, halk ıyla değerlidostluk ilişkileri geliştirmek ikinci düzeyde ilgimi çekmekteydi. Klasik kültür ve trajik tarihleriyle alışveriş oldukça önemliydi; dostluğun gereğini dayatıcı nitelikteydi.

Diğer bir çık ış yolum Kürdistan dağlar ıydı. Daha çocukken diğer bir ismim de ‘Dînêçolê, dînê çîya’ idi. Dağ, çöl delisi anlamına gelir. Fakat iki etmeni hesaplamam bu yoluikinci plana bırak ıyordu. Dağda, ülkede olacağım yöre üzerine her tür silahla bombalamanınkaçınılmazlığının halk ve yoldaşlar üzerindeki tahribatıyla ilişki darlığı dikkate alındığında,sadece askeri yolda yoğunlaşma, tümüyle askeri yola sapış kaçınılmazdı. Diğer önemli bir husus olarak gençliğin inanılmaz eğitimsizliği, onlar ı mutlaka eğitmem gereği benialıkoyuyordu.

Özcesi Türkiye’de resmi, gayri resmi birçok çevrenin “İşte sık ıştırdık, bak nasıl sonuçaldık” iddiası fazla gerçeği yansıtmıyor. Nitekim aynı sık ıştırma politikası İran ve Irak üzerinde halen yoğunca denenmesine rağmen, sonuç vermek yerine kör bir saplantıya yolaçmıştır. İçine girilen Suriye ve İran taktik ilişkisinin ne tür sonuçlara gebe olduğu iseşimdiden kestirilemez. Çok şeye gebe bir politikaya tevessül edildiği söylenebilir. Ya ABD-AB-İsrail ya da İran-Rusya-Çin ikilemi keskinleştiğinde, acaba Türkiye Cumhuriyetihükümetleri her sonuca hazırlar mı?

Atina-Moskova-Roma hattındaki üç aylık maceramdan çıkardığım dersler şüphesiz tarihideğerdedir. Bu savunmamın temel kavramı olan kapitalist moderniteyi içine gömüldüğü bin

 bir zırh ve maske içinden tanıyabilmem bu macerayla direkt bağlantılıdır. Bu olmasaydı, belki

 bu çözümlemeleri yapmam şurada kalsın, ya klasik bir ilkel-milliyetçi ulus-devletçilikte çak ılı kalacaktım, ya da yüzlerce örneği gibi, hatta devlet kuranlar ı da dahil, klasik bir sol hareketolarak kaderimi sonlandırabilecektim. Kesin konuşmamayı bir sosyal bilgi ilkesi olarak hepgöz önünde bulunduruyorum. Ama şu anki çözüm gücüme kavuşamayacağıma dair güçlü bir sezgim var.

Benim için açıktır: Kapitalist modernitenin asıl gücü ne parasından ne silahından

kaynaklanmaktadır; sonuncu ve en güçlüsü olan sosyalist ütopya da dahil, tüm

ütopyaları her renge bürünen, en değme sihirbaza taş çıkartan kendi liberalizminde

boğması asıl gücünü oluşturmaktadır. Tüm insanlık ütopyalar ını kendi liberalizminde

 boğması çözümlenmedikçe, kapitalizmle mücadele şurada kalsın, en benim diyen düşünceekolü bile en iyisinden bir hizmetkâr ı olmaktan kendini kurtaramaz. Marks kadar kapitalinçözümünü yapan olmamış, Lenin kadar devlet ve devrim üzerinde çok az kişi yoğunlaşmıştır.Ama bugün açığa çıkmıştır ki, çok zıddı geçinseler de Marksist-Leninist gelenek azımsanmayacak düzeyde kapitalizme materyal ve anlam hediye etmiştir. Çünkü yine tarihinfarklı algılar toplamı olan iradelerimizin beklentileri üzerinde sonuçlar doğurması çokçarastlanır bir durumdur. Bunu bir kader ve kaçınılmaz bir diyalektik ilişki olarak 

 belirtmiyorum. Tersine, özgürlük ütopyalar ı üzerinde daha yoğunca durulması gerekir diye bir sonuç çıkar ıyorum.

Page 5: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 5/323

Liberalizmin tahrik ettiği birey ve toplumunu çözüp kendi doğal insani mecrasınaak ıtmadıkça, sonuç toplumsal kanserle ölüm olmaktan öteye gitmez. Bunu uzun uzunanlatacağım.

Şunu demeye getiriyorum: Beni İmralı Cezaevine buyur eden Avrupa Konseyi temsilcisi,

hem de yetmiş yaşındaki hanımcığın arkasındaki büyücü sistemi, kapitalist moderniteyiçözmedikçe kaderimi doğru çözemeyeceğim açıktır. Süreç baştan sona kadar İsrail-ABD-ABve çözülmüş bir Sovyet Rusya taraf ından yaratılmıştır. Suriye, Yunanistan ve Türkiyehükümetlerinin rolü ise ikinci el bürokratik hizmetlerden öteye gidemez.

Sorgulama sürecinde açıkça Türk yetkililerine -ki dört temel kurumun; Genelkurmayİstihbaratı, Milli İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma İstihbarattemsilcilerine-, beni yakalamakla sevinmelerinin anlamsız olduğunu söyledim. Beni alçakçave çöl bedevilerinin bile asla insani niteliklerine yak ıştıramayacaklar ı bir kalleşlikle, dostilişkisini eşi görülmemiş bir komployla kullanarak uçağın içine atı p çullanmalar ı yiğitçe bir savaş tarzı değildir. Bu gerçek bile ABD’nin hegemonu olduğu kapitalist modernitenin nemenem bir liberalizm olduğunu çok çarpıcı bir örnek olarak ortaya koymaktadır: Bask ı veistismarda sınır tanımayan sistem.

Mücadele sistemimde Türk ulus-devletçiliğini tanımıyor değildim. Tek başıma da olsa,en zayıf halimle kar şı çıkma cesaretini gösterdim. İyi mücadele ettiğimi de tanık olan herkes

 bilir. Bunda yadırganacak yan yok. Ortada olan, Kürtlük için bir ölüm fermanıdır. Yainsanlığımdan, onurumdan vazgeçmeyip direnecektim, ya da rengi ve cinsiyeti bile belliolmayan bir kölelik içinde yitip gidecektim. Bu gerçekliği tartışmıyorum. Buna öfke de

duymuyorum.Öfke duyduğum temel nokta düşünce, ideoloji ahmaklığının önüne bir türlü

geçememekti. Öyle bir sistem ki, sözde insan haklar ı nerdeyse yere göğe sığdır ılmaz. Amagerçekte olan ise, hiçbir canlı sisteminde gözükmeyen kendi öz türüne, bir grup insanın tüminsanlığa biçtiği sömürü ve savaş payesidir. Bununla da yetinmeyip, doğanın altı ve üstü dedahil, tüm çevreyi zehirleyip insanlığa sunmasıdır.

Doğduğum toplum neolitik köyün kültürel etkileriyle yüklüydü. Saf bir dostluk, kalleşçeolmayan mücadele esastır. Bu duygularla büyümüştüm. Fakat tüm uygarlık süreçlerinin

şı

nda ve en olumsuz etkilerini katı

bir yabancı

laşma biçiminde çoktan kader haline getirmeyetmiyormuş gibi, kapitalist moderniteyi en sert ve muhafazakâr gelenekle birleştirerek,şovenizmin uç sınır ında bir etnik milliyetçilikle ulus-devlet kuşatmasına alınmak, çözülmesien zor ideolojik tahakkümdür. Buna her an eli tetikte bir çı plak zor eklenince, daha doğmadanmıh gibi yere çak ılma kaderin diğer adıdır.

Türkiye Cumhuriyeti sınırlar ından çık ış öyle ahım şahım bir direniş sonucu olmadı. Bu,dogmatikçe bağlanmış birkaç sol ulusal sorun çözümlenmesine yeni bir yaşam alanı aramaktı.Ortadoğu’daki PKK, sistemin boşluklar ından bazı sonuçlar almaktan öte bir şansa sahipdeğildi. Ama yine de bir sistem kar şıtı olarak varlığını sürdürme ve geliştirme Ortadoğu için

küçümsenmemesi gereken bir anlayıştır.

Page 6: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 6/323

Kendini kalıcı bir biçimde dağlar başta olmak üzere silahlı direnişe taşıması, doğuracağı sonuçlar bak ımından önemlidir. Kürtler için ise giderek politikleşme anlamına gelmektedir.Klasik iş birlikçi unsurlardan kopuş ilk defa bir özgürlük alternatifini algılanır k ılmaktadır.Hem klasik ortaçağdan kalma despotik rejimler, hem ona eklemeli sözde çağdaş ulus-

devletler açı

ndan ne beklenen, ne kabul edilecek bir çı

k ı

ş söz konusudur. Hem Kürtiş birlikçilerin hem bölge ulus-devletlerinin, emperyalist hegemonlar ın “PKK terörist örgüt”dayatmalar ında anlaşmalar ı bu nedenledir. Özgür Kürt, birey ve toplumuyla tüm ezberlerini

 bozmaktadır. İslam’ın fetihçi ideolojisiyle liberalizmin milliyetçi ideolojileri çoktandır özgür Kürtlüğü defterlerden silmiş olup tarih dışı saymaktaydı.

Şahsımda dışlanan ve tek kişilik bir ada cezaevine mahkûm edilmek istenen, esasta buözgür Kürtlüktür. Dokuz yıldır tek başına İmralı’da günlük olarak uygulanan politikalar sistemlidir. Sadece Türk cezaevi politikalar ı olarak yaklaşım göstermek önemli yanılgılara yolaçar. Bu da hem Kürtler hem Türkler için beraberinde politik çözümsüzlükler, çatışmalar 

doğurur.

Fakat şunu da çok iyi algıladım ki, Türklük ne kendi adına savaşabilir, ne de bar ışabilir.Kapitalist modernitenin ona biçtiği rol, Türk halk ı da dahil, tüm Ortadoğu halklar ınınkapitalist sistemin bask ı ve sömürüsüne açık hale getirilmesinde kaba bir jandarma rolüoynamak, bekçilik ve gardiyanlık yapmaktır.

Hem Avrupa’nın içinde, hem dışında, sağlam kazığa bağlanmış Türkiye ve Anadolukültürleri onlar için çok önemlidir. Uygulanan herhangi bir politika değildir. En incelmiş 

 politikalarla stratejiler büyük oranda el altından kapsamlıca ve birleşik olarak 

yürütülmektedir. Gerek NATO, gerek AB ilişkileri bu bağlamda daha iyi algılanabilir.Buraya kadar anlatmak istediğim hususlar bile, kapitalist moderniteyi derinliğine

kavramadıkça anlamlı bir savunma yapamayacağımı göstermektedir. Savunmanındayanaklar ının kuru bir hukukla hiç anlam kazanmayacağı açıktır. Yüzeysel bir politik vestratejik yaklaşım ‘yeniden yargılanma’ sürecinin neden örtbas edildiğini açıklığakavuşturmayacaktır. Yeniden yargılanma algılanması, özgür Kürtlük çözümünü açıklığakavuşturması açısından da büyük önem taşımaktadır. Gösterimsel Türk yargısına ‘Demokratik Cumhuriyet’ çık ışım, AİHM’deki davada ‘Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa’ve ‘Bir Halk ı Savunmak’ adı altında, özde gerçek demokrasi ve adaleti anlaşılır k ılmaya

çalışmaktaydı. Yeniden yargılanma ise, ‘kapitalist moderniteyi sorunsallaştırma ve aşılması’gereğini, demokratikleşmenin hem siyasi sistemini, hem özgürlükle bağlantısını çözümalternatifi olarak anlam zenginliğine kavuşturmayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla bir kez dahasavunmalar ımın bütünlüklü ve tamamlayıcı niteliğini ortaya koymaktadır.

İmralı’daki ilk yargılamanın bir gösteri oyunu olduğunu söylemiştim. Gerçekten hukukisavunma yapacak koşullar yoktu. Her şey en ince detayına kadar önceden planlanmıştı.Karar ın verileceği gün, seçilen başyargıcın niteliği ve memleketinden tutalım, katılımlar, süreve basının, medyanın kullanılışına kadar her şey plan gereği yürütülmekteydi. Bu konuda

ABD ve AB’yle de anlaşı

lmı

ştı

. Bana düşen, bu durum kar şı

nda sahte bir hukuk savunmacısı olmak değildi. Ortada hukuk zaten yoktu. Bu, AB açısından da geçerliydi. Tüm

Page 7: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 7/323

sorun, benim temel Kürt sorunu kapsamında nasıl kullanılacağıma ilişkindi. Her şey bu amacahizmet etmeliydi. Zaten Kenya süreci baştan sona AB hukukunun çiğnenmesiydi. Kenyahukuku, hatta Türk hukuk sistemi bile çiğnenmişti. İdamı sürekli gündemde tutmalar ı politik sonuca ilişkindi. Güya korkmuştum. Dolayısıyla sürekli canlı tutulması işe yararlıydı. Bu

durumlar kar şı

nda yapmam gereken, politik sürece katk ı

sunmaktı

. Bunun için savunmalar ı

n politik mesaj niteliği önemliydi. Ayr ıca sonuca yol açan yanılgılara köklü yanıtlar aramak yapılması gerekendi. Böyle yapılmaya çalışıldı. Bu süreçte tüm savunmalara hâkim olananlayış bu temeldeydi. Oyuna en az alet olmak ve özgürlük mücadelesine katk ı sunmak ancak 

 bu temelde mümkün olabilirdi.

Açık söylemeliyim ki, AİHM’den tutuklanmamın hukuka ayk ır ı olduğuna dair hükümvereceği beklentisi içindeydim. Böylelikle adil bir yargılanma imkânı doğabilirdi. Bu hükümçok açık bir haksızlıkla verilmedi. Geriye yargılamanın adil gerçekleşmediğini söylemek zorundaydı. Zaten her şey açıkta ve seyirlik konumundaydı. Uzun süre beklendikten sonra

adil yargılanmayı beklerken, AB Konseyi tek taraflı Türk Hükümetiyle uzun görüşmeler sonucunda ve kendileri açısından önemli politik tavizler kar şılığında, tam bir hukuk skandalı olan ve onlarca noktada hukuka ters girişimlerle sözde dosya üzerinde eski Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin kalıntısı olan Ankara 11. ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemeleriyledosyalar eskiden olduğu gibi hükme bağlandı. AB Bakanlar Komitesi’yle bu temelde uzlaşı p,dosya tekrar AİHM’e iade edildi. AİHM’in tavr ı halen beklenmektedir. Kendi adil yargılamakarar ına kar şı tavr ı gerçekten merak konusudur. Asıl hukuki savunmayı bu yeniden yargılamasürecinde yapmaya hazırlanırken, böylece boşa çıkar ıldık. Dolayısıyla hukuki yargılanma bir gösteri olmaktan öteye gidemedi.

Bu süreçte daha iyi anlaşılan husus, PKK, benim şahsım ve Kürt sorununun genelikonusunda ABD-AB-Türkiye Cumhuriyeti’nin yoğun bir iletişim ve uzlaşma arayışındaolmalar ıdır. Türkiye geniş ekonomik tavizler kar şılığında Türkiye’deki Kürt sorununu tasfiyeederken, Irak’taki Kürt Federe devlet oluşumunda da şartlı bir destekleme tutumundaısrarlıdır. Bu konularda çok yoğun görüşmelerin yapıldığı her gün daha çok açığaçıkmaktadır. Zaten ABD ile bu taviz ve uzlaşmalar açıktan yürütülmüştü. Demek ki buuzlaşmalardan en önemlisi benim tutuklanmam, yargısız infaz altında tutulmam veTürkiye’de Kürt sorununun tasfiyesi, PKK’nin ‘terörist örgüt’ ilan edilmesiydi. IMF ve ABKopenhag Kriterleri ise kirli uzlaşmanın iyi birer k ılıf ıydılar.

Açıkça belirtmeliyim ki, AB kurumlar ından bu denli kirli ve kuşkulu tavırlar  beklemiyordum. Bu gerçekler beni AB’nin insan haklar ı ve demokratik normlar ı konusundaderin bir sorgulamaya itti. Konulara yoğunlaşmam, sorunlar ın daha köklü olduğu veaşılmalar ının da o denli köklü yaklaşımlar gerektirdiğiydi. Şüphesiz insan haklar ı vedemokrasi konusunda AB ileri bir hamleye sahiptir. Bu yönüyle dünyamızın umut kapısıdır.Ama temelindeki kapitalist modernite onu zincir gibi bağlamış olup, daha ileri hamleler konusunda karamsar k ılmaktadır.

Rus devrimcileri kendi devrimlerinin zaferinin Avrupa’nın en azından bir bölümündeki

devrimlerle garanti altına alınacağını düşünüyorlardı. Ama bu beklentilerin gerçekleşmediği

Page 8: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 8/323

 bilinmektedir. Tersine, Avrupa liberal kar şıdevrimi Rusya ve öncülük ettiği tüm sistemi kendiiçinde eritti. Aynı şey günümüzde demokratik devrimler için de söz konusudur. Avrupa’dan

 beklentinin aynı sonuca yol açmaması için, küresel sermayenin en gelişkin çağında küreseldemokratikleşme arayışında olmak daha gerçekçi bir yoldur. Avrupa’daki demokrasi, insan

haklar ı

ve özgürlükler katk ı

lar ı

ancak bu paradigma altı

nda anlamlı

k ı

labilir.Ana hatlar ıyla açıklamaya çalıştığımız bu gerekçeler ‘adil yargılanmanın’ neden

gerçekleştirilmek istenmediğini bütün derinliğiyle ve temel kategoriler üzerinde çözmeyigerekli k ılmaktadır. Savunma gerçekliğimde daha önce işlediğim ana hususlar ı esaskaynaklar ına indirgemeyi önemli k ılmaktadır. Her ne kadar aşır ı indirgemecilik algılamadaciddi yanılsamalara yol açsa da, sorun modernite kaynaklı olduğunda bu sak ıncalar ı gözealmak gerekir. Zaten çözmeye çalıştığımız ana bölümler iç bütünlüğe sahip olupindirgemeciliğin sak ıncalar ını asgariye indirecektir.

Girişten sonra ele almak istediğim öncelikli bölüm Yöntem ve Hakikat Rejimi’dir.Bilindiği gibi yöntem alışılagelen inceleme-araştırma yoludur. Tarihte ve günümüzde denenen

 bu alışkanlıklar ı tanımlamak aydınlatıcı olacaktır.

Olumlu ve sak ıncalı yönleriyle yöntemcilik anlayışlar ının temel nedenlerini açıklamak çözümlememizde kolaylık sağlayacaktır. Yöntem hastalıklı olmasa da, takip edilecek bir yolher zaman gereklidir.

Hakikat rejimiyle kast ettiğimiz husus ‘yaşamın anlamına en iyi nasıl ulaşabileceğimize’ilişkindir. İnsan düşüncesini çok meşgul etmiş ‘hakikat, gerçeklik’ nedir, nasıl ulaşılabilir veya ulaşılamaz sorunsalına cevap aramak, her ciddi araştırma için çözülmesi gereken

hususlar ın başında gelir. Bütün insanlık muhayyilesini, zihniyetini adeta tutsak eden‘nesnellik’ ve ‘öznelcilik’ kavramlar ıyla birlikte bazı ana düşünce kuramlar ı deşifre edilmeyeçalışılacaktır.

Toplumsal Gelişmede Anlamlı Bir Mekân ve Zaman Ayr ımı bölümünde esas olarak temel toplumsal kategorilerin inşa edilme sorunlar ında zaman ve mekândan kopuk elealınamayacaklar ı aydınlatılmaya çalışılacaktır. Gerek toplum biçimlenmeleri, gerekseözsellikleri ya kuru ‘tarihsel olaylar’ biçiminde, ya da sanki hiç mekânsal kayıtlar yokmuş gibi soyut anlatımlar toplumsal algılamalar ımızı tam bir keşmekeşe, en rezil çıkarlara alet

etmeye, sonuçta ‘gerçek’ adı

altı

nda tam bir toplumun yalansamalı

retoriğine, demagojisineyol açmaktadır. Toplumsal gerçeklikler inşa edilirken, özselliklerin zaman ve mekân boyutlar ı olanca açıklığıyla esas alındığında, ‘insan yaşamı’nın anlamlı k ılınma olanaklar ı artacaktır.Birçok kavram ve kuramın büyük safsatalar, aldatmacalar, yanılgılar spekülasyonu, ‘sözklişeciliği’ olduğu anlaşılabilecektir. Somut olarak günümüz uygarlığının -başat olanı kastedilmektedir- tarihsel ve mekânsal gelişimi ana unsurlar halinde anlamlandır ılmayaçalışılacaktır.

Çı plak Krallar ve Maskesiz Tanr ılar Çağı bölümünde, kapitalizmin bir üretim biçimiolarak doğuşu ve toplumda yol açtığı kanserleşme açıklığa kavuşturulmaya çalışmaktadır.

Görünüşte çok açık olan, özde ise kendine bağladığı siyasi iktidar ve bilimle inşa ettiği,herkesin herkesle savaştığı ve bilimcilik yöntemiyle, kavram ve kuramlarla bu savaşı zihni

Page 9: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 9/323

alanda egemenliğinden kurtulamaz bir döngüye yol açmanın içyüzü deşifre edilmeyeçalışılmaktadır. Öyle bir sistem ki, Marksizm, anar şizm, ulusal kurtuluş ve hatta sosyal-demokrasi gibi ak ımlar ı, kendisine kar şı savaşan tüm ak ımlar ı kendi hizmetinde kullanmayaelverişli bir alete dönüştürme yeteneği açıklanmaya çalışılmaktadır. Başlangıçta tüm

toplumlar ı

n hor gördüğü metalaşma ve değişim değeri nası

l oldu da topluma hükmeden yenitanr ılar oldular? Eskinin kendini rengârenk k ıyafetlere büründüren, kale ve saraylarda apayr ı yaşamlar halinde ayr ıcalıklaştıran çok az sayıdaki krallar ı nasıl oldu da aşır ı çoğalmış veçı plak biçimde tebaalar ından ayırt edilmez hale geldiler? Çok bilimcil, çok iktidarlı vemaddiyatlı bir sistem olduğu halde, neden çevresi ve içyapısıyla en cahillerin bile yolaçmayacağı hastalık ve ölümlerle tükenen topluluklara dönüşülüyor? Bu sorular ın sırlar ı alınarak cevaplar bulunmaya çalışılacaktır. Gerek ekonomi, sosyal yapı ve siyasalkurumlar ıyla bölümlediği ulus-devlet bölünmeleri, gerek bu anlayışlardan, teoremlerdenkaynaklanan bilimsel bölünmelerin gerçek rolleri, yaşamı nasıl anlamlaştırdıklar ı veya

anlamsı

zlaştı

rdı

klar ı

irdelenecektir. Milliyetçilik, bireycilik gibi resmi din olan liberalizminasıl rolü anlaşılır k ılınacaktır. Kapitalizmin toplumlar ın iç ve dış yapısında sürekli savaş olduğu, bu anlamda yaşamın gergin, stresli bir kriz ve kaos hali olduğu gösterilecektir.

Özgürlük Ütopyalar ıyla Tekrar Yaşamak Çağı adlı bölümde kapitalist modernitenin kaosve krizli yaşamından tekrar özgürlük ütopyalar ına kavuşmuş yaşam tarzlar ına nasılkavuşulacağı irdelenmektedir. Maddi yapılar ın egemenliği altındaki kapitalist modernyaşamdan kovulan ütopyalı, büyüleyici yaşam ifadelerine tekrar kavuşmak için yeni ruhsal,zihinsel anlam bütünlüklerine nasıl erişileceğinden, ‘özgür yaşam’ dediğimiz evrene kanataçılmaktan bahsedilecektir. Anlamı kovan kapitalist modern kalı plar ın ölmekten bir kaçış hali

iken, aslında nasıl da ölüm ve yaşam ikilemini anlamsız k ılarak kutsalı bozduklar ı ve yaşamı tüm sihirli, büyüleyici, şiirsel yanlar ından kopartarak ebedi bir ölüm ve mahşer çağını inşaettikleri gösterilecektir. Sembolik olarak postmodernizm gibi kavramlarla pek anlaşılır k ılınmasa da, eklektik olarak birçok ifadesine rastlanan ütopyalı özgür yaşam seçeneğievrensel bayram hali olarak anlamlandır ılmaya çalışılacaktır. Bu yaklaşımın öyle çokçaişlendiği gibi bir üretim biçimi, toplum biçiminden ziyade, bu tip ayr ımlarla içinden çık ılmazhale gelen kavram ve kuram bozulması yerine günlük, anlık anlamlı yaşam topluluklar ındanoluşabileceği resimlenecek, sergilenecektir.

Kapitalizm Çağında Ortadoğu kendi özgünlüğü içinde ayr ıca işlenecektir. Kapitalizminiki dünya savaşıyla düşüremediği Ortadoğu’yu ayakta tutan temel etkenler kadar, nedendünyanın en sorunlu, içinden çık ılmaz bölgesi haline gelmiştir? Bir anlamda günümüzdeyaşanan üçüncü dünya savaşının temel alanı ve zamanı olarak içinde hangi olasılıklar ı 

 bar ındırmaktadır? Kapitalist moderniteye direnişini nasıl anlamlandırmalıyız? Uygarlığın beşiği olan bu alan tersinden mezar ı haline gelmişken, şimdi yeniden özgür yaşam ütopyalar ı çağına geçişin alanı olabilir mi? Kutsallar ını en çok çamura bulandırmış, dolayısıyla yaşamı ayaklara düşürmüş bu alan, yeniden kutsallar ını inşa ederek, anlam yüklü, büyüleyici veşiirsel müzikli ‘özgür yaşam tarzlar ı’nı doğurabilecek mi? Bunun için kapitalist moderniteninmaddi ve bilimcil kalı plar ını, putlar ını k ır ı p, daha özgür yaşamı olanaklı k ılan demokratik 

Page 10: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 10/323

yönetim biçimlerini, çevreyle bütünleşmiş üretme gruplar ını ve anlam yüklü bilgelikler meclislerini oluşturabilecek mi? Bu tip temel sorulara yanıt aranacaktır.

Ortadoğu kapitalizmin, diğer bir görünüşüyle Hıristiyanlığın ve Museviliğin anlamyüklediği İslam’ın da etkisi altında, ‘mahşer’ olarak bahsettiği savaş olan ‘Armegeddon’da

Kürtlerin rolü ayr ı bir bölüm olarak işlenmektedir. Kürtlere bir anlamda ‘halk olmayan halk’da denilebilir. Çünkü bu kadar kendi özsel değerlerinden kaçan ve kaçırtılan başka bir halka,ayr ım kazanmış bir insan topluluğuna rastlamak mümkün değildir. Çok güçsüz ve savaş yeteneği olmayan bir halk denilemez. Stratejik coğrafyalar ı ve antropolojik karakterleriylesavaşı en çok verebilecek, kazanabilecek insan topluluğunu oluşturmaktadır. Kadın vegençlerindeki cesaret potansiyeli çok yüksektir. Fakat gölgelerinden korkacak kadar ödlek dek ılınmışlardır. ABD Kürtleri Ortadoğu’da yeni temel müttefik olarak seçme durumundadır.İsrail’in apayr ı Kürt projesi vardır.

İslam’ın unutur, inkâr edilir k ıldığı bu halk, tüm tarikatçı yapılanmalara kar şı Armegeddon’da ağırlıklı olarak Hıristiyan ve Musevilerin yanında yer alacaktır. ZatenAlevilik, Yezidilik ve yoksullar ın da çoktan anlamını yitirmiş diğer mezheplerin laikleri eziciçoğunluğu oluşturmaktadır. Az sayıdaki üst tabaka, geleneksel ve modern İslami tarikat vegrup elebaşlar ı hızla Arap, Acem ve Türk iş birlikçilik rollerini terk edip, emperyalistmetropollerinde kendilerine yeni efendiler aramaktadırlar. En kolay tasfiye edilecek kişi vegrupçuklar durumundadırlar.

Fakat Kürtlerin Ortadoğu’daki bu yeni çatışma, kaos dönemindeki rolleriniiş birlikçilikten ibaret görmek büyük bir eksikliktir. ‘Özgür yaşam’ felsefesine en çok susamış 

ezici bir çoğunluk, hep bu susuzluğu giderecek anlamlı öncülerini bekleyecektir. Çoktankendini tüketen ortaçağ yaşam kalı plar ını hızla terk edebilecek iken, sunulan ve hiçbir halkaözgür yaşam şansı vermeyen kapitalist modernitenin güçlü sacayağı ulus-devletçik kalı bına dafazla tak ılmayacaktır. Eşitlik ve özgürlük ideallerine en çok kavuşma şansı verebilecek Demokratik Konfederal yönetim biçimi, Kürtler için hem tarihi, coğrafi, hem de karakteristik özellikleri için en uygun politik biçimlenmedir. Bu anlamda KCK (Koma Civakên Kurdistan)hem çepeçevre kuşatıldığı katı ulus-devlet yapılar ıyla sorunlar ını çözmek, hem de yeni bir ulus-devletçik maddi yapılanmasıyla yeni bir dert ortamına girmemek için en elverişli çözümolanağı gibi rol sergilemekte, anlam ifade etmektedir. KCK, Kapitalist moderniteden kaynaklı 

Ortadoğu halklar mozaiğine dayatılan ulus-devlet savaşlar ında imha edilen, soyk ır ımauğrayan, bask ı ve istismardan ötürü bütün özgür yaşam ütopyalar ı yok edilen Arap, İrani,Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi, Kafkas kökenliler, etnisite, tüm mezhep ve dinlerle,Avrupa kökenli demokratik ve insan haklar ını yaşamayan topluluklar ı yeniden kendikutsallıklar ına, özgür yaşam ifadelerine ve maddi kazanımlar ına kavuşturacak temel formolan Ortadoğu Demokratik Konfederalizmi için öncü model durumundadır.

Eğer Irak kaosundan demokratik bir federal cumhuriyet doğarsa, bu yönlü bir gelişme deöncü bir rol oynayabilir. Kapitalist modernitenin üçüncü dünya savaşı Ortadoğu’nun özsel,mekân ve zaman boyutu içinde en olumlusundan en olumsuzuna açık uçlu birçok gelişmeye

gebedir. Sonucu anlam yüklü gruplar ın inisiyatif ve çabalar ı belirleyecektir. PKK sadece

10 

Page 11: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 11/323

kendini sürekli geliştiren bu özgür yaşam idealli, anlam yüklü gruplardan, öncülük iddiası taşıyan gruplardan biridir.

Sonuç bölümünde kapitalist modernite koşullar ında ne kendim, ne de öncüsü k ılındığımhalk ımız için, diğer birçok kişilik ve halk grubu için adil bir yargılanmanın

gerçekleşmeyeceği hususu anlaşılır, kanıtlanır k ılınacaktır. Toplum içinde ve dışında süreklisavaşla beslenen bir sistemi ancak özgürlük ütopyalar ımıza sar ılarak, her yerde olan istismar ve iktidara kar şı her yerde anlamlı bir direniş ve adalet odaklar ı oluşturmakla aşabiliriz. Diğer tüm yollar ın yaşam için k ısır bir döngüde ömür tüketmekten öte bir sonucu, hedefi yok gibidir.

Bu savunmayı İmralı Adası’nda mutlak tecrit koşullar ında yazıyorum. Alışılageleninceleme, araştırma olanaklar ım olmadığı gibi, bu tercih edeceğim bir yol da değildir.Adlar ını ve eserlerini sıralamayı anlamsız bulduğum hep birbirine katk ı sunan insanlık öncüleri benim için de ana kaynaklardır. Büyük düşünce ve eylem savaşçılar ı -özgür yaşamiçin- nicelikleştirilemez. Bu yönlü de modernitenin bilim yapılanmasına kar şıyım. Hiçbir sesin, özgür yaşam iradesinin tecrit koşullar ımdaki kadar özgürlük yanlısı ve adilolamayacağına inanarak, bu savunmayı dostça ve yoldaşça yürümesini bilmiş ve bilecek olanlara adıyorum.

Birinci Kitap

UYGARLIK 

-Maskeli Tanrılar Ve Örtük Krallar Çağı-Birinci Bölüm: YÖNTEM VE HAK İKAT REJİMİ ÜZER İNE 

Kavram olarak yöntem, amaçlara ilişkin en kestirmeden sonuca götüren yol, alışkanlık,sağduyulu yaklaşım biçimleridir. Hedefe hangi yol en doğru ve kestirmeden götürecekse, oyöntem tutturulmuş demektir. Olumlu yanı, denenmiş ve sonuç vermesindeki başar ısıdır.Uzun denemelerden sonra belirlenmesi, ilgili yol alıcılar ı için vazgeçilmezdir. Mürit-mür şitilişkisini çağr ıştır ır.

Tarihin derinliklerinde anlam vermeye çalıştığımızda ilk kaşımıza çıkan yöntem, tüm

olay ve anlayışlara ilişkin mitolojik yaklaşımdır. Dar anlamda mitoloji de bir yöntemdir.Hakikati açıklama metodudur. Mitolojinin arkasında bir evren anlayışı vardır. Doğanın canlı ve ruhlarla dolu olarak değerlendirilmesi her ne kadar günümüz için çocuksu da görülse,

 bilimin vardığı seviye göz önüne alındığında, aslında hiç de abartıldığı kadar yanlış bir yöntem değildir. Ölü, cansız, dinamizmden yoksun yöntem anlayışlar ı mitolojiden daha çok anlam yoksunudur.

Mitolojik yaklaşımın yaşamla bağlantısı kesin çevreci, kaderden uzak, deterministolmayan özgürlüğe açıktır. Doğallıkla uyumlu bu yaşam anlayışı insan topluluklar ını büyük dinler çağına kadar çok renkli ve coşkulu k ılmıştır. Efsane, destan ve kutsallıklarla yüklümitolojiler özellikle neolitik dönemin temel yaşam zihniyetidir. Söylencenin nesnelle

11 

Page 12: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 12/323

çelişmesi, içeriğinde anlamlı yorumlar ın geliştirilemeyeceği anlamına gelmez. Söylenceler (mitolojiler) üzerine anlam değeri hayli yüksek yorumlar yapılabilir. Tarih bu yönlü yorumlar dışında çok az kavranabilir. En uzun yaşam dönemini söylence biçiminde geçiren insantopluluklar ını kavramada temel bir yöntem olarak mitoloji vazgeçilmez önemdedir. Mitolojik 

yöntemin tam zı

ddı

gibi konulan günümüzün bilim yöntemlerinin de çoğunlukla birer mitolojiden ibaret olduklar ı yeterince kanıtlanmıştır.

Tek tanr ılı dinsel dogmalarla, onun devamı olarak kesin yasalarla çalıştığı iddiasında olan bilimsel yöntemin alabildiğine gözden düşürdüğü mitolojik yönteme, mitolojik anlamlaraitibar ı yeniden verilmek durumundadır. Ütopyalarla akraba olan mitolojiler insan türününvazgeçemeyeceği anlam, zihin biçimidir. İnsan zihnini ütopyasız, mitolojisiz (efsanesiz,destansız) bırakmak, bedeni susuz bırakmaya benzer. Daha iyi anlaşılmaktadır ki, bütün canlı zihinlerin bir toplamı olan insan zihni, bu kapsamdaki bir zenginliği sadece matematik analitik zihniyete indirgeyemez. Bu, yaşama ayk ır ılıktır. Milyonlarca canlı zihni nasıl

matematik bilmezse, onlar ın toplamı olan insan zihni de matematiğe mahkûm edilemez. Kaldı ki, matematik ilk icat edildiğinde bir Sümer uygarlık buluşudur ki, asıl işlevi olan artık-ürünühesaplamakta kullanılmıştır. Günümüzde neredeyse insan mantığı bir hesap makinesineindirgenmiştir. Peki, milyonlarca canlının zihnini, hatta atom altı parçacıklar ın hareketini,ölçüye gelmeyen astronomik büyüklükleri nasıl ve neyle kavrayacağız? Matematiğin gücünün

 bu mikro ve makro evrenlere yetmediği açıktır. En azından kapıyı yeni anlam yöntemlerineaçık tutmak gerekir ki, kendimizi peşinen dogmalara boğmayalım.

Canlı sezileri küçümsenemez. Ne varsa yaşam adına o SEZİLER’de gizlidir. Bu sezilerinmakro ve mikro evrenlerden bağımsız olduklar ı da söylenemez. Anlayışa daha yak ın olan, buseziler dünyasının evrenin temel bir özelliği olmasıdır. Mitolojik yöntem bu nedenle de evrenikavramada pek de değersiz sayılamaz. Belki de en az bilimsel yöntem kadar evrenikavramamıza katk ıda bulunabilir.

Mitolojik anlayıştan dogmatik dinsel anlayışa geçiş büyük bir aşamadır. Toplumdahiyerar şi ve sınıflaşmaya dayalı bir dönüşümün zihinsel alanı da işgal etmesiyle yak ından

 bağlantılıdır. Hükmeden ve sömüren ilişkisi sorgulanamaz dogmalara ihtiyaç gösterir.Dogmalara kutsallık, tanr ı sözü, dokunulmazlık gibi tabu değerler bahşedilmesi, gizlediklerive meşruiyet sağladıklar ı hiyerar şik ve sınıfsal çıkarlarla, sömürü ve iktidarla ilişkilidir. Bir 

anlayışta ne kadar katı bir hüküm varsa, orada zorbalık ve sömürü gizlidir.Dinsel yaklaşımlar insanlık tarihinde mitolojik dönemden sonra en uzun süreli bir 

döneme sahiptir. Yazılı tarihle de başlatılabilir. Veya az öncesinde, sonrasında. Anlaşılması gereken, dinsel dogmaya neden bu denli ihtiyaç duyulduğudur. Bu yaklaşımın bir yöntemolduğu açıktır. Yaşamın hedefi, gerçeğe ulaşmanın yolu doğadan ve toplumdan aşk ınvarsayılan ilahlara atfedilen SÖZE göre hareket esastır. Bu sözlerden sapış yaşarken angarya,her tür kölelik, öldükten sonra cehennemlik olmaktır. Maskeli tanr ılar ın inşa edildiğieşikteyiz. Bu tanr ının aynı zamanda toplum üzerinde buyruk ve sömürüyü gerçekleştiren şef,despot olduğu kolaylıkla sezilmektedir. Aşır ı maskeleme insan anlayışını aldatmakla

yak ından bağlantılıdır. Zaten ilk çık ışlar ında kendilerini tanr ı-krallar olarak adlandırmalar ı bu

12 

Page 13: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 13/323

hususu yeterince açıklamaktadır. Akabinde kendi sözlerini kanunlaştırmalar ı, kesin hakikatolarak sunmalar ı yaygın görülen bir tarihsel durumdur. Bask ı ve sömürü derinleştikçe, dinseldogmatik yöntem insan zihniyetinin başat yolu haline getirildi. Daha doğrusu bir toplumsalgerçeklik olarak inşa edildi. İnsanlık uzun süreli tanr ı maskeli despotlar ın yaşamı kurutan,

 boğan hükmü altı

ndaki köleliğe bu yöntemle boyun eğdirildi.Dinsel yöntemin bir zihniyet alışkanlığı yolu olarak önemi, binlerce yıl katı gelenekler 

sonucu insan yığınlar ında kölece boyun eğmeyi meşrulaştırması, kadercilik anlayışını kökleştirmesidir. Büyük sömürü ve vahşet savaşlar ı bu yöntem sayesinde mümkün olmuştur.Kutsal söze, tanr ı emrine göre yaşa! Şüphesiz yönetici konumunda olanlar için bu yöntem

 büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Sürü-çoban diyalektiği kurulmuştur. Toplumlar ınvazgeçilmez bir gelişme aşaması, hatta ondan öteye değişmez toplum ve doğal gerçeklik butemelde dondurulmuştur. Çok edilgen bir doğa ve toplum anlayışı, diğer yandan çok aktif, her şeyi yaratan, olduran bir aşk ın yöneten, hükmeden anlayışıyla zorunlu bir diyalektik bağlam

haline getirilmiştir. İlk ve ortaçağlar ı bu anlayış, bu yöntem yönetmiştir dersek fazla abartı yapmış olmayız.

Dogmatik yöntemin en sak ıncalı taraf ı canlı, kendi kendine evrimleşen bir doğa anlayışı yerine edilgen, ancak yüce buyurganın dıştan emirleriyle hareket eden bir yolu insanlık önünedayatmasıdır. Toplumsal alan üzerinde en önemli sonucu, aynı edilgen yapılar ve dıştan çobanyönetimini çok doğal k ılmasıdır. Bu yöntemin en eski olduğu kadar en aşk ın öznellik arzetmesi ortaçağda doruk noktasına varmıştır. Artık nesnel dünya nerdeyse anlaşılmaz ve yok sayılmıştır. Dünya geçici bir yaşam durağı iken kalıcı, ebedi idealler esas yaşam biçimi olarak varsayılmıştır. Dogma ve klişeleri kim en çok biliyorsa o âlim sayılmış ve en üstün mertebeyeoturtulmuştur. Anti-mitolojik karakterdeki bu düşünüş yolu tarihin, dolayısıyla yaşamın endizginleyen, tutsaklığa mahkûm eden rolünü başat olarak oynamıştır.

Dinsel yöntemin olumlu yanı ise, toplumda ahlak olgusuna büyük mesafe aldırmasıdır.Bu aşamada ve yöntem altında iyilik ve kötülük düşüncesi büyük ayr ımlara uğratılmış vekesin hükümler getirmiştir. Yöntemin fark ettiği temel husus, insan zihninin esnekliği,dolayısıyla biçimlendirilebilir özelliğidir. İnsanın altındaki hayvanlar âleminden bu zihniyetlefarklılık arz etmesi ahlaksal gelişmenin temelidir.

Ahlaka başvurulmadan ne toplumsallaşılabilir, ne de yönetilebilir. Yöntemde ahlak,

toplum için vazgeçilmez bir oluşum ve yönetim gerçeği, algısıdır. Ahlak ın pozitif ve negatif içeriğini tartışmaksızın, bu yönlü bir gelişme toplumsal algılamanın vazgeçilmezi olarak sayılmak durumundadır. Şüphesiz ahlak metafizik bir algıdır, ama bu husus onun varlığını geçersiz ve önemsiz k ılmaz. Metafizik ahlak ın mitolojik dönemdeki ilkel ahlaka göre bir üstünlüğünden bahsetmek abartı sayılmaz. İnsan toplumunu ahlaksız düşünmek, belki deyiyecek ot bırakmadıklar ı için nesli tükenen dinozorlar gibi insanın kendi türünün sonunu, yada dünyanın yaşanabilir çevresinin sonunu getirmesi demektir. İkisi de aynı kapıya çık ı p,sonuçta insanın sürdürülemez bir tür haline gelmesidir. Nitekim ahlak ın büyük yık ılışıdır ki,günümüzde çevre sorunlar ı felaketin eşiğine kadar getirilmiştir.

13 

Page 14: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 14/323

Sadece temel dinlerde değil, klasik Yunan düşüncesinde de dogmatik yöntem ağır basar.Diyalektik yöntemin, nesnel yaklaşımlar ın yeri çok sınırlıdır. Hâkim yöntemler olarak Aristove Eflatun idealizmi ortaçağdaki dogmatik dinsel yöntemin en güçlü dayanaklar ı olmuştur.İdealizmin en büyük filozofu, hatta yaratıcısının Eflatun olması, öyle varsayılması, onu

 peygambersel yaklaşı

n gözdesi yapmı

ştı

r. Peygamberliğe en yak ı

n filozoftur.Üç büyük dinin peygamberlik yaklaşımlar ı da iyi stabilize edilmiş dogmatik yöntemin

kurucu mesafesindedir. Ağır basan yanlar ı metafizik ahlak ın kurucu öğeleri olmalar ıdır.Buda, Zerdüşt, Konfüçyüs ve Sokrates’te ahlak zirveye erişir. Özellikle Zerdüştlükte iyilik-kötülük temel felsefe olarak aydınlık-karanlıkla eş tutulmuştur. Tarihte değeri yüksek olan bu

 bilgelerin şahsında insanlık büyük bir ahlaki merhale kat etmiştir.

Kapitalizmin dünya sistemi haline gelmesinde ‘bilimsel metot’ anlayışı önemli rol oynar.Roger ve Francis Bacon’la, Descartes’in öncülük ettiği yeni yöntem anlayışında özne venesne ayr ımı özenle belirtilir. Ortaçağın dogmatik yönteminde özne ve nesneye pek yer yoktur. Gölgemsi bir işlevleri vardır.

Rönesans’la ayağa kalkan Batı Avrupa, Hıristiyanlıkta reformla ve felsefi aydınlanmadevrimiyle özne ve nesnenin görünümünde yeni bir çağ açmıştır. İnsanın öznelliğiyledünyanın nesnelliği iki temel faktör olarak yaşamda başköşeyi temsil ederler. Tanr ı sözünüesas alan dogmatik yöntem ahlakla birlikte önemini yitirir. Daha doğrusu, eskinin örtük kralve maskeli tanr ılar ı yerine, çı plak krallar ve maskesiz tanr ılar dönemine geçilir. Bundakapitalistik sömürü tarzı temel dürtüdür. Kâr adı altında gerçekleştirilen istismar her 

 bak ımdan toplumun algılanışını değiştirmek zorunluluğunu duyar. Yeni ‘bilimsel yöntem’in

altındaki temel etken bu zorunluluk veya ihtiyaçtır. İnsanlık ve doğa çok büyük bir istismarauğratılmakla kar şı kar şıyadır. Toplumun kolay kolay kabul edemeyeceği vicdanı (ahlak ı)ancak büyük bir zihniyet değişikliği ile yeniden inşa edilecektir. İşte bunun için temeldoğruluk yolu olarak ‘yönteme’ büyük işlev düşecektir. Descartes’in köklü bir dönüşüm için

 büyük bir şüphecilik hastalığını yaşadığı, her şeyden şüphe ettiği, “Düşünüyorum, o haldevar ım” yargısına sığındığı meşhurdur. Baconlar’ın ‘nesnellik’ için büyük özen gösterdikleriiyi bilinir. Birincisi bireyin bağımsız düşünebilmesine kapıyı aralarken, ikinciler ‘nesne’hakk ında bireyin dilediği gibi tasarrufta bulunabileceğine kapıyı aralar.

Bilimsel yöntemde ‘nesnellik’ kavramını yeniden ve çok derinlikli olarak yorumlamak 

gerekir. İnsan bedeni de dahil, analitik düşünce dışında canlı ve cansız tüm doğanın nesneolarak tanımlanması, esasta kapitalizmin doğa ve toplum sömürüsünde ve tahakküm altınaalınmasında kilit bir işleve sahiptir. Özne ve nesne ayr ımını derinleştirmeden ve büyük bir meşruiyete kavuşturmadan, yeniçağa ilişkin zihniyet dönüşümü sağlanamaz.

Özne analitik düşüncenin en meşru geçerli faktörü iken, nesne üzerinde her tür spekülasyonun yapılabileceği ‘maddi’ öğedir. Diğer bir deyişle ‘objektivite’yi temsiletmektedir. Bu ayr ım uğruna büyük kavgalar verilmiştir. Kiliseyle bilimin kavgasını salt‘doğruluk’ hakk ında bir çekişme olarak görmemek gerekir. Bu kavganın altında büyük 

toplumsal mücadeleler yatmaktadı

r. Bir anlamı

yla ahlak yüklü eski toplumla ahlaki örtüdensoyulmak isteyen çı plak kapitalist toplumun çekişmesi vardır. Mesele salt kilise ve bilim

14 

Page 15: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 15/323

çekişmesi de değildir. Daha genelinde toplum vicdanının tüm tarihi boyunca muhafaza ettiğive istismar ı yasakladığı, lanetlediği, günah saydığı sistemle toplumu ardına kadar hiçbir yasak, günah, lanet tanımadan sömürüye ve tahakküme açmak isteyen kapitalist yenitoplumsal proje söz konusudur. ‘Nesnel yaklaşım’ bu projenin kilit kavramıdır.

‘Nesnellik’ kavrayışı altında ‘analitik düşünce’nin operasyona yatıramayacağı hiçbir ‘değer’ yoktur. Sadece insan emeği değil, tüm canlı ve cansız doğa tasarruf altına alını pmülkleştirilebilir. İnceleme ve araştırmalara tabi k ılını p üzerinde her tür sömürüye hak kazandır ılabilir. Seçkin özneler dışında her şey mekanik olarak değerlendirilip acımasızcatahakküme ve istismara tabi tutulabilir. Doğaya ve topluma kar şı temel özne olarak örgütlenen birey-vatandaş-ulus-devlet, yeni maskesiz tanr ılar olarak, soyk ır ımlardan çevreyiyaşanmaz hale getirmeye kadar her çılgınlığa sahip ‘yeni icat’lardır. Eskinin ‘Leviathan’ı artık kudurmuş gibidir. Hükmetmeyeceği, parçalamayacağı bir nesne yok gibidir. Nesnelyaklaşımı bilimsel yöntemin son derece masum bir kavramı gibi algılamanın büyük 

felaketlere, sapmalara, ortaçağdan kalma engizisyonlardan daha acımasız katliamlara yolaçtığı anlaşılmalıdır. Hiç de masum bir bilim kavramı olmadığı önemle belirtilmelidir.

Bilimsel yöntemin kendisi en büyük sınıfsal bölünme aracı olarak kavranmadıkça,sosyolojinin günümüzdeki işlevsizliği, iflas durumu açıklanamaz. Açıkça belirtmeliyim ki, eniddialı toplumsal bilim geçinen, bir dönem kendimin de öyle saydığım ‘bilimsel sosyalizm’iniflas etmesinde de nesnel ‘bilimsel yöntem’in belirleyici bir rolü vardır.

Bilimsel sosyalizmi ve tüm türevlerini uzun süreli uygulama, toplumsal sisteminşalar ından sonra içten çözülerek yık ılmalar ı veya direkt devlet kapitalizminden özel

kapitalizmlere dönüşüm geçirmeleri, temellerindeki ‘bilimsel yöntemden’, onun‘nesnelleştirme’ anlayışından ileri gelmektedir. Yeri geldikçe bu konular ı kapsamlıcaaçacağımı belirtmekle yetiniyorum. Yoksa sosyalizm mücadelesine büyük inançla, çabaylakatılanlar ın dürüst niyetlerinden kuşku duyulamaz.

Özne-nesne ayr ımına temel rol atfeden tüm bilimsel yapılar bağımsızlıklar ına çok düşkündürler. Öyle ki, her tür toplumsal değer yargılar ının üstünde hareket ettiklerini iddiaederler. Bilim adına yapılan en büyük sapma bu iddialarda gizlidir. Belki de hiçbir çağdakapitalist çağda olduğu kadar bilimin hâkim sistemle bütünleşmesine tanık olunmamıştır.Yönteminden içeriklerine kadar bilim dünyası sistemin hem en büyük inşa, hem de

meşruiyetini sağlayan ve koruyan gücüdür. Kapitalist çağın bilim yöntemi ve bu temeldeoluşan bilimleri, gerek sistemin kârsal işleyişi, gerekse bunun yol açtığı ve toplumun tüm içve dış halkalar ını kaplayan savaşlar, krizler, acılar, açlık ve işsizlikler, çevre yık ımı ve nüfus

 patlamalar ının esas sağlayıcı, yol açıcı gücüdür."BİLİM GÜÇTÜR” özdeyişi bu gerçeğiniftiharla dile getirilişidir.

Belki de ‘bunda kötü olan ne var’ denilecektir. Masumiyet ve meşruiyet zırhına bürünensistemde bu sesler, yargılar rahatlıkla dile getirilirken, en doğal tutum ifade edilmiş olur.

Eğer günümüzde kapitalist modernite tüm parametrelerinde sürdürülemezlik işaretlerini

veriyorsa, bunda en büyük pay sahibi dayandığı ‘bilimsel yöntemdir’. Dolayısıyla sistemeleştirisini dayandığı yöntemde ve ortaya çıkar ılan ‘bilimsel disiplinler’inde geliştirmek 

15 

Page 16: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 16/323

yaşamsal öneme sahiptir. Sosyalist eleştiri de dahil, tüm sistem eleştirilerinin temel zaaf ı,sistemin dayandığı ve onu var k ılan yöntemin aynısını kullanmalar ıdır. Hâlbuki o yöntemedayanarak inşa edilen toplumsal gerçeklik, aynı yöntemle ne kadar eleştirilse de, aynı sonuçlakar şılaşmaktan kurtulamaz. Çokça bilinir, önceden çizilen yollarda yürüyenler, o yollar ın

vardı

ğı

köy ve kentlere ulaşmaktan başka bir yere varamazlar. Bilimsel sosyalizm de dahil,sistem kar şıtlar ının başına gelen de budur.

Değerlendirmelerimde özne ve nesne ayr ımının sınıfsal ve toplumsal karakterini temelalmaya büyük özen gösteriyorum. Çünkü bu iki masum gibi gözüken kavram, sürdürülemezhale gelen modernitenin ontolojik (varoluş) nedenleridir. Sanıldığı gibi bilimsel kazanımlarla

 bu kavramlar ın ilişkisi yoktur. Veya izafi karakterli olmaktan masum değildirler. En azındanortaçağdaki dogmatik yöntem kadar saplantılı bir doğa ve özne anlayışına sahiptirler. Özne venesne ayr ımını açıkça yapmakla yaşamın kavranması ortaçağdan daha geri, silik ve maddi

 boğuntuya taşınmaktadır. Dogmatik yöntemin nefessiz bıraktığı, özgürlükten yoksun k ıldığı 

insan yaşamı, kapitalist modernitede özne-nesne ayr ımına dayalı olarak paramparçaedilmektedir. Yaşamın tüm alanlar ında derinden bir yar ılma inşa edilmektedir. Bütünlük ‘bilimsel disiplinler’le hücrelerine kadar parçalanmıştır. Bununla yitirilen en büyük değer,toplumsal yaşamın mekân ve zamanla kayıtlı bütünlüğü ve bölünmezliğidir. Günümüzdeki‘yaşam sık ışması’ kadar özünden, mekânsal ve zamansal dayanaklar ından kopartılmış yaşamtrajedisinden daha vahimi düşünülemez. Kaderlerin en kötüsüyle kar şı kar şıyayız. Toplumsalkanserleşme bir alegorik yaklaşım değil, yaşama kar şı en anlamlı bir sistem yorumudur.

Üzerinde yoğunca durulması gereken bu konu, bir savunma çerçevesinde ancak sınırlı bir duruş yapılabilir. Kar şı eleştiri ile yeni bir yöntem önermiyorum. Bu, tümüyle yöntemsizliğiönerdiğim anlamına da gelmez. Sadece insan yaşamında değil, tüm canlı ve cansız doğayaşamında bağlı kalınan yolun, yöntemin, yasalar ın ifade ettiği hususlar ın fark ındayım. Değer 

 biçmekteyim. Ama yöntem ve yasa anlayışında her zaman deterministik bir öz taşınırken, bundaki ısrar ın, kalıcılığın, gelişmenin ve özgürlüğün inkâr ına varabilme tehlikesitaşıdıklar ını önemle belirtmek durumundayım. Yöntemsiz, yasasız evrenlerin varlığını düşünmüyorum. Ama evrenin sadece matematik bir düzene sahip olduğu Descartesmekanizminin temel olduğuna da inanmıyorum. Matematik ve yasa mantığının hastalıklı olduğuna dair derin kuşkular ım vardır. Matematik ve yasa icatçısı Sümer rahipleriylegünümüz bilimsel zihniyeti arasında büyük benzerlik görüyorum. Aynı uygarlığı temsilettikleri kanısındayım.

Yöntem kar şıtı olmak ne tamamen yöntem inkâr ı, ne de alternatif yöntem arama anlamınagelir. Özgür yaşam seçeneğine daha yak ın yorum imkânlar ına açık olmanın daha yüksek değer taşıdığını belirtmek gerekir. Eğer hedef yaşamın anlamına varmaksa, yöntem bunaaracılık etmelidir. Kendi başına büyük endüstriyel üretim, büyük devlet insanlığa mutluluktançok savaş ve yık ım getirmişlerdir. Üretim ve güç birleşince anlamdan daha çok uzaklaştırmaktadır. Birikim sahipleri yaşam kar şısında her zaman en büyük anlayışsızlıklar ı sergileyen kesimlerin başında gelmişlerdir. Toplumda birikime hep şüpheyle bak ılır. Yöntem

sorunundan kurtulmak veya aşmak köklü anlamlar içerir. İçinde yaşanılan çağ ve uygarlıklahesaplaşmayı gerektirir. Tarihsel zamanlarda çarpıcı örneklere rastlamaktayız. Kapitalizme,

16 

Page 17: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 17/323

onun tüm modern kurum ve kalı plara damgasını vuran yöntem ve bilim disiplinlerine radikaleleştiri getirmeden, bu temelde bilimin özgür yaşamı daha yak ın k ılan yeniden inşasınayönelmeden çık ış aramak beyhude bir çabadır. Modernite-postmodernite ikilemine katk ı sunmak niyetinde değilim. Bu konuda sergilenen birçok yaklaşıma saygı göstermekle birlikte,

sorunun özünden uzak kalı

ndı

ğı

kanı

halen yaygı

ndı

r. Postmodernite, modernitenin yenik ılıflar altında kendini sürdürmesi olarak da değerlendirilmektedir.

Kendi yorumumu HAK İKAT REJİMİ kavramı adı altında sunmak durumundayım. Bir alternatif yöntem arayışından ziyade, yanılgılarla yüklenmiş, özgürlük değerindenuzaklaştır ılmış yaşam sorunlar ından çık ış yolu aranmaktadır. Şüphesiz insan toplumundahakikat arayışçılığı hep olagelmiştir. Mitolojilerden dinlere, felsefeden günümüz bilimlerinekadar birçok seçenek arayışlara yanıt olarak belirmiştir. Yaşamı bu seçenekler dışındayaşamak düşünülmediği gibi, sorunlar yumağının bu seçeneklerden kaynaklandığı gibi bir ironi de inkâr edilemez. Yani ne onsuz olunur, ne onunla dilemması söz konusudur. Fakat

yaşadığımız modernitenin benzersiz bir fark ı vardır. Modernite birçok alanda sürdürülemezlik sınırlar ına dayanmıştır. Bir çırpıda sayarsak nüfus, kaynaklar ın tükenişi, çevre yık ımı, sınırsız

 büyüyen toplumsal çatlaklar, çözülen ahlaki bağlar, yaşamın mekân ve zamandan kopuşu, büyük stresli ve büyüsünü, şiirselliğini yitirmiş yaşam, dünyayı çöle çevirecek nükleer silahyığınaklar ı, sonu gelmeyen ve tüm toplumsal bünyeyi saran yeni savaş türleri gerçek bir mahşeri çağr ıştırmaktadır. Bu aşamaya gelişin kendisi bile Hakikat Rejimlerimizin iflasettiğini göstermektedir. Umutsuz bir tablo sergilemek durumunda değilim. Ama kar şımızda,içimizde yiten yaşama kar şı sessiz kalacak, çığlık atmayacak halde de değiliz. Umutsuzolmayalım, gözyaşlar ına boğulmayalım. Fakat bunun için çare gerekir. Hakikat arayışımız

 boş bir çaba mıydı, yoksa karanlık güçler çağından mı geçiyorduk? Büyük yanlışlıklar vesaplantılar nerede ve ne zaman yapıldı?

Kapitalist modernitenin ezici biçimde gücünü yanılgılı toplum inşalar ından aldığınaeminim. Buna kar şı büyük mücadelelerin verildiği inkâra gelmez. Başar ı diye sunulansistemlerin başına gelenler de ortada. O halde sistemin hep iddia ettiği gibi yaşanılan son veebedi dünya mıdır? Başka bir dünya mümkün değil midir? Güncel olarak sorulan sorular ı tekrarladığımın fark ındayım. Fakat birçok noktada yöntem hatalar ından bilimdisiplinlerindeki yanlışlıklara, iktidar ve ekonomi yorumlar ından hukuk ve estetiğe hükmedentahakkümcü anlayış ve kurumlaşmalar ı sergileyecek durumda olmayı da küçümsememek gerekir. Bu anlamda bir denemeye girişmek gücünü kendimde görüyorum. Bunu özgürlük değerlerine kar şı sergilenmesi gereken bir borç, görev olarak da değerlendiriyorum.

Konuya giriş cümlesi olarak belirtmeliyim ki, insan düşüncesine hükmeden iki temelkalı p olan öznel-nesnel, idealist-materyalist, diyalektik-metafizik, felsefi-bilimsel, mitolojik-dinsel gibi bölünmeler anlamı zayıf k ılmış ve çarpıtmıştır. Bu ikilemlerdeki derinleşmeler kapitalist moderniteye yol açan temel yöntem hatalar ıdır. Uygarlık tarihi boyunca düşünce veinançlar ın bu yönlü gelişimi, geliştirilmesi, iktidar ve istismar sahiplerince hep desteklenmiş ve kurduklar ı sistemlerinin sürdürülmesinde temel meşruiyet rolünü oynayarak kapitalizmde

zirvesine taşınmışlardır. Bu ikilemlerin soyut bir tarih gibi yorumlanması da esas olarak yürürlükteki iktidar ve sömürü sistemlerinin yarar ınadır. Eğer insanlık zihniyeti bu ikilemlerle

17 

Page 18: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 18/323

 boğuşturulmasaydı, hiçbir iktidar ve istismar düzeni tarihte bu denli etkili olmazdı. Zihniyetsavaşlar ını bu ikilemler taraf ından sürdürmek adeta şehvet gibi daha çok iktidar ve sömürüarzusuna yol açar. Hakikat arayıcılar ı bu ikilemlerdeki başar ılar ı oranında hep iktidar sahiplerive sömürü odaklar ında kendilerine seçkin yer bulmuşlardır."Hakikat iktidardır, iktidar 

hakikattir” deyimi büyük geçerlilik kazanmı

ştı

r. Buradaki hakikat rejimi siyasi ve istismar rejiminin en sağlam müttefiki konumundadır. Bu ittifak ın sonucu daha çok bask ı veistismardır. Bunun sonucu ise özgür ve anlamlı yaşamın yitimidir.

O halde bu hakikat rejimini bırakmak, yöntem itibariyle yapılması gereken ilk ciddiişimiz olmalıdır. Aslında negatif bir duruş gerekiyor: Sistemin hakikat rejimine her cephedenolumsuz davranmak! Kuru bir cephe alıştan bahsetmiyorum. Onu çözerek kar şı duruşunsergilenmesi gereğini belirtiyorum. Sadece iktidar ağlar ına kar şı değil, sömürü odaklar ınakar şı ancak her yerde kar şılar ında anlamlı direniş ve topluluk inşa çabalar ı geliştirilirse,sistem püf noktasından yakalanmış ve çözülmeye başlanmış olacaktır. Tüm toplumsal inşalar 

zihniyet ürünüdür. Söylenenin aksine, eller ve ayaklar toplumu inşa etmez. Öyle olsaydı kar şımızdaki dünya bambaşka olurdu. Tarihin tüm önemli olaylar ı, gelişme süreçleri veyapılanmalar ı etkili zihniyetlerin ve iradelerinin eseri olarak ortaya çıkmışlardır. Marksistyöntemin en büyük hatalar ından biri, devrimi zihniyet alanlar ında yoğunlaştırmadan, günlük 

 bask ı ve istismar altındaki proleterden beklemesidir. Proleterin yeniden fethedilmiş köleolduğunu görememişlerdir. ‘Özgür işçi’ safsatasına bizzat düşmüşlerdir. Diğer hatalarla

 birlikte sonuçlar ı bilinmektedir.

O halde insanlığın bilimsel kazanımlar ına da anlam vererek kazanmamız gerekenzihniyet nasıl olmalıdır?

Soruya daha açık yanıt vermek için öznellik ve nesnellikten kaynaklanan, ama sonuçtaaynı kapıya varan iki zihniyet duruşunu daha derinliğine deşifre etmeliyiz.

Birincisi, nesnelliğin, çokça iddia ettiği gibi, doğa ve toplum yasalar ının olduğu gibiifadesi olmadığıdır. Derinliğine araştır ılır ve fark edilirse, nesnel yasallılığın eski ‘tanr ı sözü’deyiminin modern biçimi olduğu görülecektir. Doğa ve toplumu aşan güçlerin sesi bunesnellikte hep yank ılanır. Daha da deşilirse, bu sesin zorbanın ve istismarcınınhâkimiyetinden kaynaklandığı anlaşılır. Nesnel zihin ve duyduğu sesler düzeni uygarlık sistemleriyle yak ın bağlara sahiptir. Bu sistemlerce terbiye edilmiş ve kulağa aşina

k ılınmışlardır. Nesnelerden yeni bilgiler kopartılsa dahi, anında sistemin yerlerineeklemlenirler. Her yeni buluşun, teknik sistemdeki sahiplerince ya önceden ya sonradan

 binbir bağla bağlandıklar ını iyi görmek gerekir. Aksinde ısrar edilirse, tarihte çokçagördüğümüz Âdem’den İ brahim’e, Mani’den Hallacı Mansur’a, Saint Paul’dan GiardianoBruno’ya kadar sistem tanr ılar ının gazabına uğratılırlar. Nesnel olma gerçeğe, adalete yak ındurduğunda binbir düşmanla kar şılaşır. Nesnel olma eğer gerçekten algının gönül gözününgördüğü şeyse çok değerlidir. Özgür yaşam değerine bağlandığında gerçek bilgeliğe degötürür. Ama bunun için Hallacı Mansur ve Bruno gibi düşünce savaşçısı olmayı göze almak gerekir.

18 

Page 19: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 19/323

Bilimsel yasalar açısından nesnellikten iki yönlü sonuç çıkar ılabileceğini özenle bilmek gerekir. Hangisinin kurulu hâkim sistemin, hangisinin gerçeğin yansıması olduğunu bilmek 

 büyük uğraş ve direniş gerektirir. Daha çok analitik düşünceye ait olan nesnel düşünce tarzı duygusal zekâ kaynaklı anlık sezgisel düşüncelerle bağıntılı k ılınmazsa, tarihte ikinci bir 

dinozor rolünü oynayacaktı

r. Atom bombası

doğuran canavar, eski Leviathan’ı

n kapitalistmodernitenin analitik düşünce yapısıyla teçhiz edilmiş yeni versiyonudur. Bahsettiğimizolumsuz tablonun sorumlusu da bu yeni versiyonudur. Ulus-devlet biçiminde maskesiz yenitanr ıyı incelediğimizde, nesnel analitik düşüncenin neye kadir olduğunu daha yak ındangöreceğiz.

 Nesnelliğin kar şı kutbunda yer tutan öznellik, gerçeğe iç görüyle, nesnesizspekülasyonlarla var ılacağı iddiasındadır. Bu, Eflatunculuğun bir biçimidir. Kendi başına

 bırak ıldığında, nesnellik gibi yanılma ve saplantı yönü hemen açığa çıkar: Gerçek duyumsandığı, hissedildiği kadardır. Bir yönüyle varoluşçuluğa kadar var ır. İnsanı kendini

yarattığından ibaret sayar. Adına birçok düşünce ekolü kurulmasına rağmen, nesnellik gibisistemde yer almakta geride kalmaz. Doğa ve toplum anlayışında ‘sübjektivizme’ (objeinkârcılığı) düşmesi, bireyciliğin güçlü dayanağı olmasına götürür. Modernitenin bireyiniegoist yapan anlayış öznelcilikle yak ından bağlantılıdır. Sağlıklı ‘ben’ yerine bencilliğe yolaçması, tüketim toplumuna götüren temel güdümlenime bağlanır.

‘Ne kadar benlik, o kadar hakikat’ saplantısından da sorumludur. Kapitalist sistem budüşünce yapısına çok şey borçludur. Başta edebiyat olmak üzere sanat alanına yansıtılan budüşünce tarzı sanal dünya yaratımıyla sonuçlanmıştır. Sanat endüstrisi aracılığıyla tümtoplumu etkisi altında tutarak, sisteme muhtaç olduğu meşruiyeti katmanlı olarak sağlar.Toplum anlık olarak sanal bir dünyanın bombardımanı altına tutulup öz düşünüm olanağını hep yitirmeyle kar şı kar şıya bırak ılır.

Hakikat bir kopyalama dünyasına indirgenir. Asıl ve kopya arasındaki ayr ımın anlamı kalmaz.

Bir içgörü olarak öznelliğin olumlu yanı, duygusal düşünce ile daha yak ından bağlantılı olmasıdır. İçgörüde his ve sezgilerle keşfetme güçlü bir yandır.

Tasavvuf ve Ortadoğu bilgeliğinde içgörü yöntemiyle doğa ve toplum bütünlüğü

yakalanmaya çalı

şı

lmı

ştı

r. Bunda epey de mesafe alı

nmı

ştı

r. Halen güçlü bir kaynak olarak işlevsel k ılınabilir. Batının nesnelciliğine kar şı Doğunun öznelciliği doğa ve topluma ahlakiyaklaşımda üstün bir konuma sahiptir. Öznelcilik de nesnelcilikte olduğu gibi kendini tanr ınınsesi olarak yansıtma hastalığına sıkça düşmüştür. Bu yönüyle ikisi birleşir. İçsel ve aşk ınsaltanr ı, doğa ve toplum yaklaşımlar ı bu yönleriyle sistemlerin maskeli veya maskesiz tanr ılar ı durumundaki örtük ve çı plak krallıklara hizmet aracına dönüşmekten, eklemlenmektenkurtulamazlar.

Günümüzde, daha doğrusu kapitalist modernitede nesnelcilik pozitivist okul ve üniversitekurumlar ıyla, öznelcilik her türlü ruhçuluk ve dincilik kurumlar ıyla sağlam yer tutup iki

yönden meşruiyet üretirler. Birer hakikat yönteminden, rejiminden çok sistemin yağdanlığı rolünü oynarlar. İktidar ve istismar ın meşrulaştır ıcı kadro ve kurumlar ı olarak çı plak zor ve

19 

Page 20: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 20/323

sömürü kurumlar ı kadar işlevselliğe sahiptirler. Bir kez daha kar şımıza ‘iktidar hakikattir’,‘bilim güçtür’ deyişi ile bütünleşen bu sistem güçleri çıkmaktadır. Hakikat arayışı ‘şirket’olarak da değerlendirebileceğimiz sermaye-bilim-siyaset üçgeninde somutlaşan oyununadıdır. Bu oyunun dışında her hakikat arayışı ya sistemin düşmanıdır, yok edilir, ya da

içlerine çekilerek eritilmeye çalı

şı

r. Anlamı

n büyük yitimi kar şı

nda maddi uygarlı

ğı

n engelişkin aşamasıyla kuşatılmış bulunmaktayız. Sermaye-bilim-politik güç çemberinden nasılkurtulunacaktır? Nietzsche’den Michael Foucault’a kadar özgürlük filozoflar ının cevabını aradığı bu soru kolay cevaplandır ılacak cinsten değildir. Modernite kar şısında iğdiş edilmiş toplum ve insanın ölümü yargılar ına giden bu filozoflar ı anlamak gerekir. Ölüm kamplar ı,atom bombası, etnik temizlik savaşlar ı, çevre yık ımı, kitlesel işsizlik, yaşamın aşır ı sık ışması,kanserde artış, AİDS türü hastalıklar bu yargılar ı doğruladığı gibi, kar şı hakikat arayışlar ını odenli ivedi ve gerekli k ılmaktadır.

Bir kez daha belirtmeliyim ki, büyük muhalif kuramlar olarak değerlendirilen bilimsel

sosyalizm, sosyal-demokrasi ve ulusal kurtuluş ak ımlar ı modernitenin mezhepleri olarak çoktandır yerlerini belli etmiş ve rollerini oynamışlardır. Birçok postmodern arayışın k ılık değiştirmiş modernist düşünce ak ımlar ı olduklar ı da kavranmaktadır.

Sistemler zirvedeyken çözülmeye başlar ve düşüşe geçerler. 1970’ler kapitalistmodernitenin düşüşe geçtiği dönemi ifade eder. Yöntemde de gözden düşme, parçalanmanınkendini gündemleştirdiği dönemdir. Ekolojik düşüncenin, feminist ak ımlar ın, etnik-kültürelhareketlerin devreye girmesi dönemle bağlantılıdır. Bilimsel yöntemin parçalanışı başkadünyalar ın mevcudiyetini ve özgür yorumun değerini ortaya çıkarmıştır. Kaotik olarak dayorumlayabileceğimiz dönemi algı zenginliği ile kar şılamak, farklı zihniyet gruplar ını kendisomutluklar ı dahilinde iktidar ın her yerinde bir direniş odağı olarak görmek büyük önem taşır.

Tarihsel dönemin yeni değişik yöntemler ve hakikat kurgulamalar ı açısından verimliolduğunun tespiti, toplumun topluluklar düzeyinde yeniden inşa şansını arttırmaktadır.Özgürlük ve eşitlik ütopyalar ının inşa edilmiş toplumsal yapılanmalar halinde somutluk kazanmalar ı günün pratik görevleri mesafesindedir. Gerekli olan, girilen yolun bilimsel değerive özgürlük iradesinin gücüdür. Hakikat aşk ının özgür yaşama yaklaştığı dönemden

 bahsediyoruz. Özdeyişimiz şudur: HAK İKAT AŞKTIR, AŞK ÖZGÜR YAŞAMDIR!

O halde hem yöntem, hem hakikat rejimi olarak özgür yaşamın peşine aşkla düşmeden ne

gerekli olan bilgiye erişebiliriz, ne de yeni öncülükler ve toplumsal dünyamızı inşa edebiliriz.Varsayımlar ımız ışığında bilgilenmeyi ve öncü yapılanmalar ı daha yak ından araştıralım.

Araştırmamıza Bacon ve Descartes’in öncüllerini reddederek başlayalım. Özne-nesne veruh-beden ikilemini reddettikten sonra insanı temel almak her bak ımdan daha uygun bir 

 başlangıç olabilir. İnsan merkezli bir dünyadan bahsetmediğimiz gibi, hümanist bir yaklaşımı da konu edinmiyoruz. İnsanda yoğunlaşan gerçeklikler toplamını konu edinmekteyiz.

1-Maddenin yapı taşlar ı olarak atomlar hem sayı hem diziliş olarak insanda en zengin bir varlığa ve bileşime sahiptir.

20 

Page 21: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 21/323

2- Biyolojik dünyanın tüm bitkisel ve hayvansal yapılar ını temsil etme avantajınasahiptir.

3- Toplumsal yaşamın en gelişkin biçimlerini gerçekleştirmiştir.

4- Çok esnek ve özgür bir zihniyet dünyasını temsil etmektedir.

5- Metafizik yaşayabilmektedir.

Tüm bu özellikleri iç içe, bütünlük dahilinde aynı anda yaşamanın örneği olmayan bir  bilgi kaynağı olduğu açıktır. Bütünlük içinde bu kaynağı anlamak, bilinen gerçekleşmiş evreni anlamakla özdeştir. En azından anlamak için doğru bir başlangıç değerindedir.

Birincisi, maddenin yapı taşlar ı olarak atom içi ve atomlar arası oluşumlarla canlılık arasındaki bağ en iyi insanda teşhis edilebilir. Bir anlamda insanı düşünen canlı madde dizilişiolarak tasarlamak mümkündür. Şüphesiz tasar ımlamamız insanı madde toplamından ibaretgörmediği gibi, maddeyi tümüyle canlılık hissi olmayan bir yapı olarak da görmemektedir.Kendine göre canlı hissi olan maddeyle, madde toplamını aşan bir insan anlamını ilişkilendirmek çetin bir anlam sorunudur. Metafiziğin kaynağını da bu algılamada aramak gerekir. Algılamada yoğunlaşmamız sınırsız esneklikte olup madde-anlam ikilemini aşabilir.Belki de canlı cansız her şeyin amacı bu ikilemi aşmak olabilir. Maddenin amacı anlamlaşmak, anlamın amacı da maddeyi aşmaktır. Aşk ın en ölgün soluğunu bu ikilemde

 bulmak mümkün olabilir. Belki de ‘itme-çekme’ ilkesinin kendisi madde-anlam olarak dönüşüm geçirmiş olabilir. Evrenin temelinde aşk vardır denirken bu ikilemler kastedilmiş olabilir. İnsanda bu aşk en güçlü temeline oturmuş gibidir.

Şunu demek istiyorum: İnsandaki maddeyi araştırmak en doğruya yak ın yöntem gibimegelmektedir. Modernitenin müthiş izole edilmiş laboratuarlar ında maddenin doğruya yak ınyorumuna ulaşmak pek mümkün görünmemektedir. Kaldı ki, kuantum fiziğindegözlemlenenle gözlemleyen ilişkisi asla ölçüye mahal vermemektedir. Gözlemleyen maddeyideğiştirdiği gibi, gözlemlenen de laboratuar koşullar ında gözlemleyenden kendinikurtarabilmektedir. O halde doğru algılama ancak insanda iç gözlemle mümkün olabilir.Kaldı ki, insandan daha yetkin bir laboratuar düşünülemez. Bu yöntemle Demokritos atomukeşfedebildiği gibi, doğru yöntemi de çok önceden belirlemiş oluyordu. Laboratuarlar işeyaramaz demiyoruz. Temel ilkelerin yeri insana ilişkin içgörüdedir demek istiyoruz.

İlkemizi daha da geliştirebiliriz. Fizik ve kimyanın tüm yasalar ını insanda mükemmeleyak ın gözlemek mümkündür. Hiçbir fizik ve kimya laboratuar ı insandaki zengin düzenek seviyesine yaklaşamaz. Doğruya daha yak ın fizik ve kimya bilgisine insan yapısındaerişilebilir. Gerek madde-enerji dönüşümü, gerek en zengin kimyasal bileşikler insanyapısında algılanabilir. Yine enerji-madde ilişkisinde anlam üretmek en zengin biçimleriyleinsanda mevcuttur. İnsan beyninde madde-enerji-düşünce birliğini yakalamak imkândahilindedir. İnsanda gerçekleşen bu birlik acaba evrenin de bir özelliği olabilir mi gibi dev

 bir soruya da bizi götürebilir.

21 

Page 22: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 22/323

İnsanı esas almada birinci ilkemizin son derece zengin bir algılama potansiyeline sahipolduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bilgilenmenin esaslı bir yolu ve hakikatin neliğine (neolduğuna) ilişkin sağlam bir rejim ilkesi olarak düşünülebilir.

İkinci olarak, insanda canlılık-cansızlık ikilemini en zengin örnekler dahilinde

gözlemleyebiliriz. İnsandaki canlılık gözlemleyebildiklerimiz içinde en gelişkin özellikleriihtiva etmektedir. Canlılık gelişimi insanda zirve yapmıştır. Bununla birlikte madde k ısmı da

 bu canlılık gelişmesiyle iç içe, paralel en gelişkin bir düzeyi sunmaktadır. Beyinmaddesindeki düzenlenişle canlılıktaki gelişkinlik halen sırlarla doludur. Bilim beyinkonusunda çok sınırlı bir bilgiye sahiptir. Maddenin beyindeki düzenlenme yeteneğiyle ensoyut düşünmeye kadar yetenek kazanmış canlılık arasındaki bağlantılar büyük bir keşif sorunu olarak önümüzde durmaktadır. Örnek zenginliği derken, bu muhteşem organı kastetmekteyiz. Ayr ıca başta kalp olmak üzere diğer vücut organlar ı başlı başına birer mucizedirler. Hemen şunu da belirtelim ki, insanın organ incelemeleri tı bba bırak ılamayacak 

kadar komplekstir. Tüm bilimin birleşmiş haliyle daha anlamlı araştırmalara konu edilmek durumundadır. İnsanı beden-ruh ikilemi halinde tı p ve psikoloji sahasına bırakmak en büyük cehalettir ve cinayet kadar suç teşkil eder.

İnsan örneğinde gözlemlememiz gereken canlılık-cansızlık ilişkisini açıklama konusunda bazı varsayımlar ı serimleyebiliriz. Her şeyden önce maddede potansiyel olarak canlılık yeteneğini kabul etmek gerekir. Eğer bu yetenek olmasaydı, insandaki maddi düzenleniş sonderece gelişkin duygu ve düşünceli canlılığa eşlik edemezdi. O halde maddedeki canlılık 

 potansiyeline daha güçlü algılamalarla nasıl ulaşabiliriz? Birinci cevap, ‘itme-çekme’ikilemini potansiyel canlılık kavramının başına oturtmak gerekir. Tüm evrende gözlemlenen

 bu asli ilkenin kendisini potansiyel canlılık olarak yorumlamak anlamlı olabilir. İkinci olarak, bu ilkeyle bağlantılı dalganın parçacık karakterli olmasını gösterebiliriz. Evrendeki varlık- boşluk ilke ve ikilemini de bu yaklaşıma dahil edebiliriz. Boşluksuz varlık, varlıksız boşluk düşünülemez. Düşünce sınırlar ımızı zorlarsak, aslında varlık-boşluk ikilemi aşıldığında ikiside ortadan kalkar. Oluşan yeni şeye ne ad verilebilir? İşte ikinci dev soru budur. Bazılar ı hemen alışageldikleri ‘tanr ı’ cevabını verebilir. Oysa acele etmemek bizi daha anlamlı düşüncelere götürebilir. Belki de yaşam sırr ımızın anlamına, cevabına erişebiliriz.

Bilindiği gibi itim ve çekim için dalganın parçacık karakteri gereklidir. Her ışıma

dalgasında mevcut bulunan parçacık karakteri en yüksek hız olan 300. 000 km/sn rakamınında nedenidir. Işığı yutan ‘kara delik’ algılaması muammayı daha da arttırmaktadır. Işımın hızgücü yutulduktan sonra ulaşılan gerçeklik nedir? Yanıtlanması en zor sorulardan biri de

 budur. Kara deliklere saf enerji adalar ı dersek, ışıma halindeki enerjiye ne diyeceğiz? Acabaevren koca bir kara delik-madde ikileminden mi ibarettir? Bu durumda madde, maddeolmayanın kendini görünür k ılması mıdır? O halde kendini görünür k ılan evrene büyük bir canlı gözü ile bakamaz mıyız? Yaşamdaki tüm ikilemler acaba bu evrensel ikilemi miçağr ıştırmaktadır? Örneğin sevgi-nefret, iyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik, doğru-yanlış buevrenselin yansımalar ı olabilir mi? Sorular sonsuz k ılınabilir. Daha yak ından tanıdığımız ve

 bilimini yaptığımız sorularla uğraşmak daha öğretici olabilir.

22 

Page 23: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 23/323

Maddenin yoğunlaşmış enerji birikimi olduğu kanıtlanmıştır. Einstein’ın meşhur denklemi bilinmektedir. Ölü insanla canlı insan ağırlığı arasında on sekiz gramlık bir enerjifark ından bahsedilmektedir. Canlılık bu durumda özel bir enerji ak ış sistemi mi olmaktadır?Bu enerji boşalımı varlığını koruyarak mı çıkmaktadır? O zaman animizm inancındaki

ruhçuluk doğrulanmı

ş veya en azı

ndan dikkate alı

nması

gereken bir inanı

ş olmuyor mu?Evrenin ruhlarla dolu olduğu veya Hegel’deki evrensel zekâ (Geist), enerjinin maddenincanlılık ruhu olarak değerlendirilmesi ciddiye alınması gereken bir anlayış, algı, yorumlamaolmuyor mu?

Bu tip sorular ı çoğaltabiliriz. Mühim olan canlılık-cansızlık ilişkisinin ne ortaçağ dogmatizmindeki metafizik yorumlarla, ne de kapitalist modernitenin ruh-beden, özne-nesneayr ımıyla hakikate yak ın olarak değerlendirileceğidir. Ne dıştan can veren yaratıcı güç ilkesi,ne de baştan beri evrende ruh-madde ikileminden kaynaklı yaklaşımlar yaşam zenginliğimiziizah edebilirler. Ortaya koyduğumuz sorular ve örnekler, insandaki yaşam zenginliği üzerinde

ne kadar yoğunlaşırsak, gözlem gücümüzü ne kadar yetkinleştirirsek, canlı-canlılık dahil tümgelişmeleri –mucizevi olanlar ı da dahil- kavrama şansımızı arttırabileceğimizi göstermekte veaçıklamaktadır.

Evrende bir adalet ilkesi olduğuna inanmak gerekir. Hiçbir oluşum, koşullar ı ve izahı olmadan doğmaz. Doğa, oluşumda görebildiğimizden daha adildir. Şaşırtılmış, çarpıtılmış gözlem yeteneklerimizin kaybından uygarlık toplumunu sorumlu tutmak daha yerinde bir değerlendirmedir. İnsan oluşumu da adil gerçekleşen bir gelişmedir. Denebilir ki, tümevrensel düzen, biyolojik âlem ve toplumsal kuruluşlar ın kendileri insan oluşumununhizmetindedir. Bundan daha büyük adalet olabilir mi? Eğer toplumdaki büyük hiyerar şik vedevlet çarpıtmalar ı bu gerçeği örtbas etmişse, sorumluluk bizzat bu insani çarpıtma güçlerindearanmalıdır. O zaman da görev bizzat adaletin peşindeki insana ait olacaktır. Adalet için her tür anlam ve eylemi geliştirebilecek olan insandır. Tabii “Adalet ar ıyorum” diyen insanlar bugöreve talip olabilecekleri gibi, gereklerini de anlamlı, örgütlü ve eylemli k ılabilecek,sürdürebilecek olanlardır.

Biyolojik âlemdeki büyük çeşitliliği ve evrim kademelerini değerlendirmek ana perspektifimiz dahilinde mümkün görünmekte ve kolaylaşmaktadır. Bitkilerle hayvanlar âlemi arasındaki geçişi canlı ve cansız moleküller arasındaki geçişler sayesinde daha kolay

algılayabiliriz. Bilim bu konularda epey mesafe kaydetmiştir. Tüm yetersizliklerine ve açıktakalan sorulara rağmen, ciddi anlam zenginliklerine kavuşmuş durumdayız. Bitkiler evreni

 başlı başına bir mucizedir. İlkel bir yosundan harikulade bir meyve ağacına, çimenli ortamdandikenli güllere uzanmak canlılık yeteneğinin gücünü göstermektedir. Hele gülün güzelliğioranında dikenleriyle kendini koruma bağı arasındaki ilişki en anlamaza bile bir şeyler anlatabilir. Evrimin en çarpıcı yanı şudur ki, bir sonraki aşama bir öncekini kendindetaşımakta, zenginleşmenin parçası, üyesi olarak korumaktadır. Öyle ki, en sonul bitki tüm

 bitkilerin bir özeti olarak ‘ana’ rolünde varlık sürdürmektedir. Yani sanıldığı gibi evrim birbirini yok ederek (Dogmatik Darwincilik) değil, zenginleştirip çoğaltarak sürmektedir. Tek 

türden çok türe, ilkel yosundan sonsuz çeşitliliğe kadar gelişim söz konusudur. Çeşitlilik veçokluluğu bitkilerin dili, yaşamı olarak görmek gerekir. Onlar ın da aileleri, yak ınlar ı, hatta

23 

Page 24: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 24/323

 bazen düşmanlar ı vardır. Ama her türün kendine göre bir savunması da ilke düzeyindedir.Savunmadan yoksun bir varlık neredeyse yok gibidir.

Gözlemlenmesi gereken diğer bir özellik eşeyli, eşeysiz üremedir. Eşeysiz üreme çok ilkel bir hali ifade ederken, eşeyli yani farklılaşmış tür cinsleri arasında birleşerek üreme

hâkim ilke durumundadır. Aynı birimdeki erillik ve dişilik bize geçiş aşamalar ındankalmaktadır. Çoğalmak ve türlere ayr ışmak için cinsiyetlerin farklı birimlerde temsili gerekir.Dişilik ve erillik halinde farklı birimlere ayr ışmadan çeşitliliğe ulaşılamaz. Burada da bir doğaharikasıyla kar şılaşıyoruz. Aynı birimdeki dişilik ve erilliğin bir devamı gibi olan akrabaevlilik tarzı birleşmelerde sıkça rastladığımız çelişmeli, felçli türlerin ortaya çıkması evrimingereği olmaktadır. Erillik-dişilik farklılaşmasını, tüm evrendeki gelişim ilkesi olan olumlutemelde çelişerek, farklılaşarak gelişime (pozitif diyalektik de diyebiliriz) bağlayabiliriz. Çok açık ki, ‘aynı’ kalmakta ısrar gelişmenin inkâr ıdır. Her tür mutlak hakikat arayışındaki(metafizik düşünce) aynılık ilkesinin evreni yorumlayacak yetenekte olmadığı iyi

anlaşılmaktadır.

Daha dikkat çekilmesi gereken soru, evrenin neden gelişmek istediğidir. Daha doğrusu,evrenin gelişmeci özelliği bizzat canlılığının bir kanıtı değil midir? Canlılık yeteneği olmayan

 bir şey gelişebilir mi? Biyolojik âlem bu sorunun cevabını daha da kolaylaştırmaktadır.Biyolojik gelişme için diğer önemli bir sorun, ‘Dünya’ gezegeninin istisnailiğine ilişkindir.Gözlemlenen evrende şimdiye kadar başka bir canlı gezegene rastlanmadığı söylenmektedir.Bu yaklaşım epey sorunludur. Bir defa insanın tüm gezegenleri tespit etme kapasitesi çok sınırlıdır. Sivrisinek ne kadar dünyayı yorumlayabilirse, insan da evreni o denli (belki? )yorumlayabilir. İnsanın her şeyi bilebileceği metafizik düşüncenin bir kuruntusudur. Bu, tanr ı yaratımına benzeyen bir yaklaşımdır.

Evrenselde gerçekleşmiş bir oluşumu sayısala boğmak pek açıklayıcı olmamaktadır.Kaldı ki, dünyanın hikmetlerini henüz kavramanın başlangıcındayız. Kavrayışın bizi neyle

 buluşturacağı henüz meçhuldür. Sıkça söylenen “Her canlının bir evreni vardır” anlayışını gözardı etmemek gerekir. Yine paralel evrenler anlayışını düşünmenin de izah edici yanlar ı olabilir. Şöyle bir örnek verirsek meramımızı daha iyi anlatmış olabiliriz: İnsanın bir dokusundaki canlı hücre kendine göre bir varlıktır. Hatta beyin hücrelerinde düşüncegerçekleşmektedir. Bu nitelikte hücreler diyebilir mi ki evren düşündüğümüz kadardır? Diğer 

 bir yandan bu hücreler insan ve insan dışındaki muazzam evrenden habersizdir. Ama budurum insan ve diğer makro-mikro evrenlerin varlığını ortadan kaldıramaz. Acaba insanı damakro evren içinde böylesi bir hücreye kadar indirgeyemez miyiz? Eğer buna rahatlıklacesaret edebilirsek, farklı açıdan evrenlerin varlığına hükmedebiliriz. ‘Paralel evren’denkastımız, her evren bir faza, dalga boyutuna bağlıysa, böyle yorumlanıyorsa, sayılamayacak evren gerçekleşmeleri olabilir. İnsanı da doğuran dalga sistemi sadece evrenlerden biridir.

Bu anlatımlardan kastımız spekülasyon geliştirmek değildir. Dar görüşlülüğü aşmayaçalışıyoruz. Yöntem hastalıklar ının ve çoğu hiyerar şik ve devlet düzenli zorlamalar ın ürünüolan bilinç, inanç çarpıtmalar ının tuzağından kurtulmak istiyoruz. Sanıldığından daha fazla

24 

Page 25: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 25/323

düşünce yapımız yalan ve çarpıtma makinesi olan hiyerar şik ve devlet mekanizmalar ınınürünüdür. Ayr ıca bunlar birçok doğru düşünceyi de yok etmişlerdir.

Hayvanlar âlemi başlı başına bir sistemdir. Başlangıcında bitki ve hayvan hücresiniortaklaşa temsil eden türe rastlanmıştır. Zaten dikkatli bir gözlem, bitkisel âlem olmadan

hayvanlar âlemine geçiş olamayacağını gösterebilecektir. Bitkisel yaşam hayvansal yaşamınönkoşuludur. Daha da önemlisi, gelişkin bir bitki varlığı gelişkin bir hayvan varlığınınkoşuludur. Potansiyel canlılık hayvanlar âleminde görme, duyma, acı, arzu, k ızma, sevme gibidaha gelişkin hislere, duygulara yol açabilmektedir. Sürekli yiyecek peşinde koşma, açlık ihtiyacını daha yak ından incelemeyi gerektirmektedir. Açlığın yoksun kalınan enerji ile bağı rahatlıkla kurulabilir. Bir kez daha enerjiyle canlılık arasındaki ilişki kar şımıza çıkmaktadır.Açlık giderildiğinde gerçekleşmiş olan, ihtiyaç duyulan enerjinin depolanmasıdır.

Cinsellik ihtiyacı da yak ından gözlemlenmeyi gerektirir. Kendini son derece arzulu veşiddetli hissettiren bu ihtiyaç, yaşamı sürdürme gibi bir fonksiyonu ifade etmektedir.Enerjinin cinsellik oluşumundaki yoğunluğu yine yaşamsallıkla bağını düşündürmektedir.Fakat cinselliği yaşamın tek sürdürücü etkeni olarak düşünmemek gerekir. Belki de en ilkelyaşamı sürdürme olgusu cinsel tarzdır. Bu tarz, niceliksel temelde yaşamın sürdürülmesidir.

Çeşitlenme ve evrim yaşamın daha zenginleşmiş biçimlerine yol açar. Ayr ıca cinsel birleşme sadece yaşam tutkusunu, güdüsünü değil ölüm korkusunu, daha doğrusu ölümünkendisini birlikte taşır. Her cinsel birleşme k ısmen ölümdür. Bazı hayvanlar birleştikten sonrahemen ölürler. O halde cinselliğe yoğun bağlılık, yaşamın en ilkel halini ve ölümüngerçekleşmesini de çağr ıştır ır. Sadece cinselliğe mahkûmiyet ölüm seçeneğini güçlendirir.

Cinsellik diğer sevgi ve güzellik duygular ına ne kadar dönüşür ve yaşanırsa, o kadar ölümsüzlüğe yaklaşır. Sanat eserlerindeki ölümsüzlük bu algının sonucudur. Cinsel üremeyi

 bir savunma tarzı olarak da yorumlayabiliriz. Ne kadar ürersen o kadar kendini varmış,sürecekmiş ve savunacakmış gibi hissedebilirsin.

İnsan toplumunda cinsellik ve üremeyi daha yak ından tartışacağız. Yaşamı tekrarlamaniteliğinde sürdürme garantisi veren cinsel eylemdeki hazzı ‘aşk’ olarak değerlendirmek 

 büyük hatadır. Tersine, cinsel eyleme dayalı haz aşk ın inkâr ıdır. Kapitalist modernitecinsiyetçiliği kanser gibi çoğaltarak, aşk adı altında toplumu öldürmektedir. Gerçek aşk 

evrenin oluşum dilinden duyulan büyük heyecandır. Mevlana’nın “Âlemde ne varsa aşk 

imiş, gerisi k ıyl u kal imiş” sözü hakiki bir aşk yorumu olabilir. Aşk cinsel hazzın aşılmasına,daha doğrusu insan ahlak ındaki kar şılıklı özgürlük düzeyinin gelişimine bağlıdır. Cinselşehvet özgürlük yitimiyle, maddi hareketsizlikle de bağlantılıdır. Sadece kadın-erkek arasındadeğil, tüm evren unsurlar ı arasındaki aşk ı oluşum ahengine bağlamak en doğrusudur.

His ve duygunun gelişimi başlı başına bir mucizedir. Örneğin görmeyi nasılyorumlamalıyız? Görmenin canlılığın en gelişkin bir öğesi olduğu kesindir. Işıksız görmenindüşünülemeyeceği de açıktır. Görmüş olmak bir düşüncedir. Cinsellik başta olmak üzere, tümcanlılık özelliklerini bir düşünce biçimi olarak görmek önemlidir. Canlılığın kendisi bir 

anlamda öğrenme yetisidir. Bu anlamda Descartes’in “Düşünüyorum, öyleyse var ı

m” deyişiyerindedir. Daha da genelleştirirsek, evrenin kurallar dahilindeki döngüsünü de öğrenme

25 

Page 26: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 26/323

olarak yorumlayabiliriz. Kurallar öğrenmeyi hatırlatır. Fakat yine göze dayalı öğrenmemuhteşem bir gelişmedir. Şu söz anlaşılırdır: “Tanr ı kendini gözlemek için evreni yarattı”.Hegel’deki kendi fark ına varmak için ‘Geist’ın maddeleştiği yargısı da görmeyle bağlantılıdır.Belki de görmek, görülmek oluşumun esas gayelerindendir.

Zevk ve acı duygular ı da havyan canlılığında kendini hissettirir. İki his de yaşamınfark ını hatırlatır. Ne kadar zevklenilirse yaşam o denli fark edilir, benimsenir; ne kadar acı duyulursa, yine o denli yaşam fark edilir ve bu sefer benimsenmez ve sürdürülmek istenmez.İkisi de öğrenmenin keskin okullar ıdır. Zevkin ve acının öğretici değeri yüksektir. Zevk 

 büyük öğretir, fakat uğruna her tür çılgınlığa da yol açabilir. Acı yine büyük öğreticidir,dolayısıyla yaşamın değerinin güçlü takdirine yol açar. Zevkin sonu acıya oldukça yak ınken,acının da sonunda zevkli yaşam şansı yüksektir. Yaşamlar aralar ındaki fark ı daha iyi görmek,daha zevklenmek, acı çekmek biçimindeki öğrenmelerle ortay koyarlar.

Ölümle yaşam arasındaki ilişki oldukça metafizik karakterde olduğu için, insantoplumunda ele almak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Hayvanlar bahsinde ilgilenmeyigerektiren önemli bir husus etle beslenme meselesidir. Hayvanlar âleminin hepsi bitkilerle

 beslendiğinde yaşamlar ını gerçekleştirebilirler. Et yemeye ihtiyaçlar ı zorunlu değildir. Fakatyaygın bir etoburlular kümesi vardır. Bunlar ı nasıl izah etmeliyiz? Burada kar şımıza çıkanaşır ı üremenin yaşam üzerindeki tehdidi çözümleyici bir unsur olabilir. Cinsel üreme yaşamı garanti altına almak için bir yol iken, aşır ısı çeşitli yaşam olanaklar ını yok edebilir. Örneğinfarelerin çoğalma hızı bitkileri yok edebilir. Koyun, keçi, sığır gibi hayvanlar da bitkileri yok edebilir. Ayr ıca kuşlar âleminde de dengesiz çoğalmalar vardır. Bu durumda devreye yılan,aslan ve şahinin girmesi, sadece yok etme amaçlı olmayı p, hayvanlar âlemininsürdürülebilirliği açısından bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Böylesi bir iş bölümünüdoğada büyük adaletsizlik olarak görmek sak ıncalı olabilir. Fakat burada ince bir dengevardır. Bu denge aşılı p ortalığı yılan, aslan ve şahin doldurursa, geriye çok az canlı hayvankalır. Doğal sistemlerin kendilerini düzenlemesi müthiş bir şeydir.

Cinsel üremenin insan toplumundaki düzenlenmesinin büyük önemini ve yaşamınsürdürülmesindeki yerini, ahlakla bağlantısını kapsamlıca değerlendireceğiz. İnsanı temelaraştırma konusu alarak biyolojik âlem arasındaki ilişkiye yeniden dönersek, bu âlemdeki tümgerçekleşmeler insanda özetlenmiş gibidir. Bitki ve hayvanlar âleminde tanıdığımız tüm

yaşam özelliklerini insanda gözlemek mümkündür. Bir anlamda insan bitki ve hayvanlar âleminin hem gelişim amacı, hem de mirasçısı durumundadır. İnsanüstü bir canlı ancak varsayım olarak düşünülebilir. Zaten insan beynindeki düşünme yeteneğinin muazzam gücüyeni bir oluşumu belki de gereksiz k ılmaktadır. Canlılar ın temel özelliği olan öğrenmenin,düşünmenin yetisi olarak beyinsel gelişme zirveseldir. Evrenin kendini tanıması insandageçekleşmektedir. Belki de Kutsal Kitap’ta geçen “Tanınmak için insanı yarattım” ayetianlamlıdır.

Şüphesiz insan tüm bitki ve hayvan canlılığının birikimi iken, tersi doğru olamaz; yanitüm bitki ve hayvanlar ı toplasan da bir insan etmez. Burada kar şımıza insanı ayr ı bir âlem

olarak alma gereği doğmaktadır. Kastettiğimiz ‘insan merkezli’ bir evren anlayışı değildir.

26 

Page 27: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 27/323

Panteizmden (doğa-tanr ı birliği) de bahsetmiyorum. Kendine özgü bir tür olarak insanınfark ını açıklamak gereğini duyuyorum. İnsan ayr ı bir âlem olarak ele alınmayı gerektirecek kadar önemlidir.

O halde, üçüncü olarak insanı kendine özgü bir toplum da gerçekleştirmiş tür olarak 

araştırma konusu yapmak, anlamlı bir yöntem ve hakikat arayışı, rejimi açısından önemlidir.

İnsanın ‘primatlardan’ kopuşu, türsel gelişme evreleri konumuz açısından önemlideğildir. Antropoloji yapmıyoruz. Şüphesiz sadece hayvanlar âleminde değil, bitkiler âleminde de toplum veya topluluklara benzeyen bir arada yaşama örneğine bolcarastlamaktayız. Doğası gereği her tür birbirine yak ın, hatta topluluk olarak yaşamak durumundadır. Ağaçlar ormansız, balıklar sürüsüz olmaz. Fakat insan gibi toplumu daniteliksel bir farka sahiptir. Toplumun kendisi belki de üst insandır. Veya üst insanı yaratmış,yaratacak olan organizasyondur. İnsanı toplumdan ormanın içine (doğduktan hemen sonrayaşamını da güvenceleyerek) attığımızda, bir primata dönüşmekten kurtulamayacaktır.Yanına birkaç benzer insan verdiğimizde de başlayacak olan süreç, primatlarda başlayansürece çok benzer olacaktır. Aynı şey hayvan topluluklar ı için geçerli değildir. Bu durum bileinsan toplumunun apayr ı değerini ortaya koymaktadır. Toplumun insanı, insanın toplumuinşadaki rolü de benzersiz olmaktadır.

Şüphesiz insan olmadan toplum olmaz. Ama toplumu insanlar ın toplamından ibaretgörmek önemli bir yanılgıdır. Toplumsuz insan, primat olmaktan öteye gidemez. Toplumluinsan ise müthiş bir güç olabilmektedir. Büyük bir düşünce gücüne erişmektedir. Belki de bir insanın karar ı (nükleer bombalar ı patlatmak) tüm dünyayı çöle çevirebilir. Uzaya

çıkabilmektedir. Sınırsız keşif ve icatlar yapabilmektedir. Toplumsallığın gücünü belirtmek için bu örnekleri veriyoruz. Toplumsal kuruluş her ne kadar ‘sosyoloji’nin konusu ise de,çözmeye çalıştığımız konu bambaşkadır. Bilgiye ulaşmanın ve hakikat rejimini kurmanınyolu toplumsuz mümkün görülmemektedir. İnsan bireyinde gerçekleşen her şey toplumsalolmak durumundadır. Burada sadece bitki ve hayvanın, hatta fiziki ve kimyasal evrenin bir kalıtçısı olarak insandan bahsetmiyoruz. Toplumda gerçekleşen insandan bahsediyoruz.

Kapitalist modernite de dahil, tüm uygarlık sistemleri insanı tarih ve toplumdan kopuk olarak incelediler. Daha doğrusu, insana dair tartışılan, oluşan tüm düşünce ve yapılar tarih vetoplumdan kopuk, hatta toplum üstü bireylerin eseri olarak ortaya konuldu. Buradan da örtük 

ve çı plak krallarla maskeli ve maskesiz tanr ılar icat edildi. Hâlbuki topluma ilişkinanlayışımızı derinleştirirken, tüm bu kral ve tanr ılar ı çözümleyebileceğimiz gibi, hangidüşüncelerden, bu düşüncelerin doğduğu toplumsal yapılardan, özellikle zorbalık ve sömürüüreten toplumsal sistemlerden kaynaklandıklar ını da açıklayabileceğiz.

İnsan-toplum ilişkisini anlamlıca ortaya koyabilmek en temel yöntem sorunudur. Çok  bilimsel geçinen Bacon ve Descartes’ler yöntem sorunlar ını tartışırken, içinde hareket ettikleritoplumdan habersiz, bağıntısız gibi görünmektedir. Bugün çok iyi bilmekteyiz ki,etkilendikleri toplum, kapitalizmi bir dünya sistemi olarak inşa eden, bugün adına İngiltere ve

Hollanda dediğimiz ülkelerin toplumudur. İnşa ettikleri yöntemler de kapitalizme ardı

nakadar kapıyı aralayan toplum bağlantılı düşüncelerdir.

27 

Page 28: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 28/323

O halde insan toplumunu temel bir kategori olarak araştırmaya başlarsak neler gözlemleyebiliriz?

a-Toplum, insanı hayvandan niteliksel olarak ayıran bir oluşumdur. Bu hususu yeterinceaçıkladık.

b-Toplum insanlarca oluşturulduğu gibi, kendisi de insan bireylerini inşa eder, oluşturur.Burada anlaşılması gereken temel husus, toplum veya topluluklar ın insan eliyle, yeteneğiyleinşa edildikleridir. Toplumlar insanüstü kuruluşlar değildir. İnsan haf ızalar ını derindenetkiledikleri için, kendilerini totemden tanr ıya kadar bir kimlik olarak yansıtsalar da, insankurgulamalar ı olduklar ı açıktır. İnsan olmadığında, totem veya tanr ılar ın sürdürecekleri bir toplum yoktur.

c- Toplumlar tarihsel ve mekânsal k ısıtlamalar altındadır. Diğer bir anlatımla, toplumlar ıniçinde inşa edildikleri bir zamanlar ı ve coğrafya koşullara vardır. Tarihten ve coğrafyadan

kopuk toplum inşalar ı yoktur. Her koşulda ve süresiz toplum ütopyalar ı boş düşlerdir.Tarih konusu genelde canlılar için, özelde insan için bağımlı k ılan zaman ifadeleridir.

Başta mevsimler olmak üzere birçok zaman döngüsü ve süresi tür oluşumlar ı için zaruridir.Kaldı ki, süresi olmayan hiçbir oluşum yoktur. ‘Ebed-ezel’ kavramının sadece ‘değişime’ hasolduğu anlaşılmıştır. Yani değişmeyen, zamansız olan tek şey değişimin kendisidir. Tarihletoplum bağlantısı daha sık ı ve k ısa sürelidir. Evren için milyarlarca yıldan bahsederken,toplumlar için binlerce yılı aşmak ancak uzun süre kavramında geçerli olabilir. Yaygın zamansüreleri günlük, aylık, yıllık, yüzyıllık gibi sürelerdir. Toplumlar ın mekânı esas olarak bitkiselve hayvansal varlıklarla bağlantılıdır. Kutuplarda ve ekvatoral bölgelerde toplumlar çok 

istisnaidir. En zengin bitki ve hayvan örtüsü, en verimli toplumlar için de zemin oluşturabilir.

Hiyerar şik ve devlet gelenekleri içinde oluşan, inşa edilen birçok düşünce ekolü, dinselyapılar, toplumsal tarih ve mekândan kopuk bir sistemi kadermiş gibi insan zihnine egemenk ılmaya çalışırlar. Nasıl ki bazı kahramanlar tarihi yapmışlarsa, bazı düşünce ve dinvaazcısının da öylesine tarihsel toplumdan kopuk düşünce ve din sistemleri kurduklar ı habireişlenir. Kapitalist düşünce bilime çok yer verdiği halde, özellikle topluma ilişkin birey bazlı düşünmeye büyük özen gösterir. Hangi toplum biçimlenişinin hangi dinsel ve felsefi düşüncesistemine yol açtığı sürekli karanlıkta bırak ılır. Toplumun zamanı ve mekânı bireyi inşa ettiği

gibi, bireylerin de özellikle aldı

klar ı

formasyonla geleceği şekillendirmede inşa rolünüoynadıklar ı yeterince kanıtlanmıştır. Dolayısıyla yöntem sorunlar ında ve hakikatalgılamalar ında tarihsel ve mekânsal boyutlar gerekli koşullar ın başında gelmektedir.

d- Önemli bir husus da toplumsal gerçekliklerin inşa edilmiş karakterde olmalar ıdır.İnsanlar ın sıkça içine düştükleri bir yanılgı toplumsal kurumlara, yapılara doğal gerçeklik atfetmeleridir. Toplumsal sistemlerin meşruiyet rejimleri kendini hiç değişmezmiş vekutsalmış gibi sunarlar. Tanr ısal kuruluşlara sahip olduklar ını, öylece tayin edildiklerinisistemlice vaaz ederler. Kapitalist modernitede toplumda nihai sözün söylendiği, liberalkurumlar ın alternatiflerinin olmadığı, hatta ‘tarihin sonuna’ var ıldığı enjekte edilmeye

çalışılır. Değişmez, değiştirilemez anayasalardan, siyasi rejimlerden sıkça bahsedilir. Hâlbukik ısa bir tarihçeyle bu değişmezlerin ve sarsılmaz yapılar ın ömrünün yüzyıla bile sığmadığını 

28 

Page 29: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 29/323

görürüz. Burada önemli olan, günlük olarak insan düşünce ve iradesini bağlayacak ideolojik ve siyasi söylemlerdir. İktidar ve istismar odaklar ı için bu ideolojik ve siyasi retoriklereşiddetle ihtiyaç vardır. Güçlü bir ideolojik ve siyasi retoriğe başvurmadan, günümüztoplumlar ını yönetmek çok zordur. Medya organlar ı bu nedenle çok geliştirilmişlerdir. Yine

 bilimsel ve düşünsel kuruluşlar ezici biçimde iktidar ve istismar odaklar ı

na bağlanmı

şlardı

r.Toplumsal gerçeklerin sıkça inşa edilmiş gerçekler olduğunun ne kadar bilincinde

olursak, yık ılmalar ı ve yeniden inşa edilmeleri gereğine o denli hükmedebiliriz. Yık ılmaz,değişmez toplumsal gerçeklikler yoktur. Hele hele bask ıcı ve sömürgen kurumlar ınyık ılmalar ı, aşındır ılmalar ı özgür yaşamın vazgeçilmez gereğidir. Toplumsal gerçek derkentüm ideolojik, maddi kurumlar ını kastetmekteyiz. Dilden dine, mitolojiden bilime,ekonomiden siyasete, hukuktan sanata, ahlaktan felsefeye kadar tüm toplumsal alanlardauygun zaman ve mekân koşullar ında toplumsal gerçeklikler sürekli kurulur, yık ılır, restoreedilir ve yenileri oluşturulur.

e- Toplum-birey ilişkisine soyut bakmamak önemlidir. Bireyler tarih içinde şekillenmiş  belli bir dili ve oturmuş gelenekleri olan saydığımız tüm toplumsal alanlardaki kurulu yapılarakatılırlar. Diledikleri gibi değil, toplumun çok önceden ve özenle hazırlanmış kurumlar ına veonlar ın geleneklerine göre katılım gösterirler. Bireyin toplumsallaşması muazzam bir eğiticiçabayı gerektirir. Bir anlamda toplumun tüm geçmişi olan kültürü özümsendikten sonra bireytoplumun üyesi, mensubu haline gelir. Toplumsallaşma sürekli çabayla gerçekleştirilir. Her toplumsal eylem aynı zamanda bir toplumsallaşma eylemidir. Dolayısıyla bireyler dilediklerigibi değil, toplumlar ının istediği gibi inşa edilmekten kurtulamazlar. Şüphesiz özelikle sınıflı ve hiyerar şik toplumlar bask ı ve sömürüye açık toplumlar olduklar ı için, bireyin direnme veözgürlük talebi hep olacaktır. Köleliği inşa eden toplumsallaşmalar ı gönül r ızasıyla kabuletmeyecektir. Yine yabancı, farklı, sömürgen toplumlarla da bütünleşmeye, asimile edilmeyedaha fazla direnecektir. Ama yine de toplumlar ın bask ı ve eğitim kurumlar ının çarklar ındadönüştürülmeye, hatta yok edilmeye çalışılacaktır. Toplumsal çarklar değirmen gibi öğüterek,kendilerine göre un ve hamurdan malzeme oluştururlar. Gerek kurumlar arası çelişkiler, gerek direnen insan her zaman toplum içinde uzlaşmaya dayalı dengeler kapsamında bir yer edinecektir. Ne toplumun mutlak eritme gücü, ne de bireyin toplumdan tamamen kopma şansı vardır.

Özcesi, toplumu doğruya yak ın bir yaklaşımla temel alan insan örneği üzerinde yöntemliçalışma ve hakikat rejimleri daha anlamlı sonuçlar verebilir.

Dördüncüsü, insan zihniyetindeki esneklik en gelişkin düzeyde olup, araştırmalar ımızınanlamlı olma şansını en çok etkileme durumundadır. İnsan zihniyetinin doğasını tanımadanyöntem ve hakikat idealar ı havada kalır.

İnsan zihniyetini tanımaya çalışırken sıkça ikili yapısından bahsettik. Duygusaldüşüncenin gelişkin olduğu ve evrim açısından daha eski olan k ısımla (beynin sağ lobuoluyor) analitik düşünceye daha yatk ın olan ve sürekli gelişmeye açık olan yeni k ısımdan

(beynin sol lobu) oluşan düşünce yapı

, bu özelliği nedeniyle büyük bir esnekliğe sahiptir.Hayvanlar âleminde duygu ve düşünce eş düzeye yak ındır; duygular şartlı ve şartsız

29 

Page 30: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 30/323

reflekslerle öğrendiklerini yanıtlarlar, yani gereklerini yerine getirirler. Bunlar anlık tepkilerdir. Bu yapılar ın aynısı insanda da vardır. Örneğin vücut ateşe anında cevap verir.Burada analitik düşünmeye gerek yoktur. Ama bir Everest Tepesi’ne çık ış için yüzlerce koşulanaliz gerektirir. Yola çıkmak için ancak tüm ilgili koşullar analiz edildikten sonra karar 

verilir. Duygusal düşüncede yanı

lgı

payı

aranmaz. İçgüdü nası

l tepki veriyorsa öyledavranılır. Analitik düşünce ise yıllar ı alabilir. Yöntem, çalışma ve hakikat arayışı böylesi bir düşünce yapımıza dayanmak durumundadır. Zihnimizin çalışma düzenini tanımadan, doğruyöntem ve hakikat bilgisi rastgele olmaktan kurtulamaz. O halde zihnin kendisini iyi tanımak öncelik taşımalıdır.

Zihnimizin birinci özelliği, çok esnek bir yapı sergilemesidir. Denilebilir ki, zihnimizdışında bile bildiğiniz tüm evren yapılanmalar ında özgürce seçim yapma şansı çok sınırlıdır.Özgürlük alanı çok dar aralıklarla düşünülebilir. Atom altı parçacıklarla makro evrendekiyapılarda özgür seçimin nasıl cereyan ettiğini bilmiyoruz. Ama mevcut evren çeşitliliğine

 bakarak, bunun ancak parçacıklar dünyasıyla, makro evrendeki esnek davranabilme, özgür seçme yeteneğiyle mümkün olabileceğini yol açtıklar ı sonuçlardan çıkarabiliyoruz. İnsan

 beyninde ise bu esneklik aralığı çok genişlemiş bulunmaktadır. Sınırsız hareket özgürlüğüneen azından potansiyel düzeyde sahibiz. Tabii bu potansiyelin ancak toplumsallıkla aktif halegeçebileceğini unutmuyoruz.

İkinci özelliği, zihniyet esnekliğimizin geniş bir doğru algılamalar kümesi kadar, yanlış algılamalara da açık bir yapı sergilemesidir. Bu özellik temelinde esneklik, bask ı ve duyguavında her an saptır ılabilir. Bu nedenle bask ı ve işkence mekanizmalar ıyla duygular ı avlamayı esas alan havuç politikalar ı aldatma ve yanlış yaptır ımlarla birlikte kullanılır. Hele binlerceyıldır insan zihni üzerinde bask ı kuran hiyerar şik ve devlet düzenlemeleri muazzam etkiler yaratmış, adeta kendilerine göre bir zihniyet yapısı inşa etmişlerdir. Ödüllerle de zihnin çokçaavlandığı iyi bilinen özelliklerindendir. Buna kar şın, direnme özelliğine de sahip zihniyetyapımız, doğru yolu tutturmada ve büyük hakikatlere ulaşmada eşsiz özellikler sergilemektedir. Büyük insanlar ın bu vasıflar ında bağımsız zihinlerinin rolü belirleyicidir.Özgür seçimler en çok zihinler bağımsız kaldığında gerçekleşir. Zengin algılamalarla

 bağımsız olma arasında yak ın ilişki vardır. Zihnin bağımsızlığıyla kastedilen, daha çok adaletölçülerinde davranabilmedir.

Gerçekle adalet arasındaki ilişkinin altında evrensel düzenin yattığını söyledik. O haldeadil olabilen zihin, evrensel düzene göre özgür seçim şansını en çok kullanma duruşunuyakalamıştır denilebilir. Bunun için özgürlük tarihi en büyük eğitici güç olarak zihnimizieğitmekle (toplumsal tarih) onu doğru seçimlere hazırlar. Psikoanalitik yaklaşımlar zihnimizinderinliğini artan bir hızla ölçmeye çalışmaktadır. Yeni bir bilgi alanı olarak giderek önemkazanmaktadır. Fakat psikoanalizm kendi başına doğru, yararlı bilgiye ulaşmada yetersizdir.Bunda bireyi bağımsız ele almanın büyük rolü vardır. İnsanı toplumdan kopuk ele almak çok yetersiz ve sağlıksız bilgiye yol açabilir. Sosyopsikolojinin bu eksiği kapatması şimdilik pek verimli olamamaktadır. Sosyoloji doğru kurulmamıştır ki, psikososyoloji doğru sonuçlar 

versin. Psikoloji ile hayvan zihinlerini iyi tanıyabiliriz. Süper hayvan olarak da psikoloji ileinsanı tanıyabiliriz. Ancak sosyal bir hayvan olarak insanı tanımanın henüz başlangıcındayız.

30 

Page 31: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 31/323

Yöntem ve bilgilenme sistemini kurgularken, zihnimizin yapısını iyi tanımadan başar ılı sonuç almamızın tesadüflere kaldığını daha iyi anlamaktayız. Ancak zihnin doğru vederinlikli tanımı ve özgür seçme pozisyonu sağlandığında (toplumsal özgürlük), yöntem ve

 bilgi rejimimiz doğru algılamalara yetkin cevaplar verebilir. Bu koşullar altında yöntemli

çalı

şmalar ı

z daha doğru bilgi birikimiyle daha özgür bir toplum ve birey olma şansı

 artır ırlar.

Beşinci olarak, insanın metafizik karaktere sahip olma özelliği, yöntem ve bilgisistematiği açısından eşsiz bir örnek sunma durumundadır. Yöntem ve bilgiye ulaşma bilimi(epistemoloji), insanın metafizik özellikleri çözümlenerek daha yetkin k ılınabilir. Bizzatmetafizik yaratma ve inşa etmede insanı kavramak önemli bir araştırma konusudur. En azçözümlenen toplumsal sorunlardan birisi de metafizik insanı tanımlama düzeyinden bileyoksun oluşumuzdur. İnsan nasıl metafizik olabiliyor? Bu hangi ihtiyaçtan kaynaklanıyor?Olumsuz ve olumlu yanlar ı nedir? Metafiziksiz yaşamak mümkün müdür? Belli başlı 

metafizik özellikler nelerdir? Metafizik sadece düşünce ve dinsel alanda mı geçerlidir?Toplumla metafizik arasındaki ilişki nedir? Metafizik sanıldığı gibi diyalektik kar şıtlığı mıdır,onunla sınırlandır ılabilir mi? Sorular ı daha da çoğaltabiliriz.

Madem insan temel bilgi öznemizdir, o halde bu öznenin en temel vasıflar ından olanmetafizik düşünce ve kurumlar ını tanımadan, bu kaynaktan yeterli bilgiye erişme iddiamızeksik kalacaktır. Gerek sosyolojinin, gerek psikolojinin kendine hiç sorun yapmadığı bir alandan bahsediyoruz. Başta dini olmak üzere birçok düşünce ekolünün metafizik olarak değerlendirilmesi, metafizik sorunu daha da içinden çık ılmaz hale getiriyor. Metafizik sorununa yaklaşımımızın temelinde toplumsal insanın temel bir özelliği olmasındayatmaktadır. Metafizik toplumsal insanın onsuz edemeyeceği bir toplumsal inşa gerçeğidir.İnsanı metafizikten soyutlarsak ya süper bir hayvana (Nietzsche’nin Almanlar için kullandığı 

 bu kavram Faşizm –Nazi- Almanya’sında kanıtlanmıştır), ya da süper bir bilgisayaradönüştürmüş oluruz. Bu duruma gelmiş bir insanlığın ne kadar yaşam şansı olabilir?

Gelelim metafizik insanın ne olduğuna.

a-Ahlak metafizik insan özelliğidir.

 b- Din önemli bir metafizik özelliktir.

c- Sanat tüm kollar ıyla ancak metafizik olarak tanımlanabilir.d- Kurumsal toplum, hatta toplum bir bütün olarak metafizik tanıma daha uygun

düşmektedir. Daha da sıralayabileceğimiz bu özellikleriyle acaba insan neden ve nasılmetafizik olabilmektedir?

Birincisi, düşünebilme kapasitesidir. Bir nevi kendi fark ına varan evren olarak insan,duyduğu dehşeti (hem acı, hem sevinci) gidermek için kendini fizik üstü inşa etmek zorundadır. Başka türlü fiziki acı ve sevinçlerin üstesinden gelemez. Savaşlar, ölüm, şehvet,tutku, güzellik vb. algılar kar şısında dayanabilmek için metafizik düşünce ve kurumlar 

vazgeçilmesi zor bir ihtiyaç durumundadı

r. Tanr ı

yoksa icat edilmek, sanat oluşturulmak, bilgi geliştirilmekle ancak bu ihtiyaçlar tatmin edilebilir.

31 

Page 32: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 32/323

Daha değişik bir açıdan metafiziği fiziğin ötesi olarak düşünmek ne çok mahkûmedilmeyi ne de övgü düzmeyi gerektirir. İnsan gerçekten fiziğin sınırlar ını en çok zorlayanvarlıktır. Fiziğin ötesi olarak metafizik yaşaması, insanın ontolojik karakteri gereğidir. Sadecefiziki olarak kalabilmeyi savunmanın bir anlamı yoktur. Daha doğrusu fiziki kalmak ancak 

mekanik insan tanı

na yol açabilir. Bu, Descartes’in çoktan tanı

mladı

ğı

, ancak bilimsel izahı

 olmayan ‘ruh’ kavramıyla kurtulmaya çalıştığı bir yaklaşımdır.

İkincisi, ahlak olmadan toplumun sürdürülmeyecek olması metafizik olmayı gerektirmektedir.

Toplum ancak özgür bir yargılama olarak ahlakla düzenlenebilir. Sovyet Rusya’sının,Firavun Mısır’ının tüm rasyonelliklerine kar şın çözülmelerini ahlak yoksunluğuna

 bağlayabiliriz. Rasyonalite tek başına toplumu sürdüremez. Belki robotlaştırabilir, gelişkinhayvanlar haline getirebilir; ama insan olarak tutamaz. Ahlak ın bazı niteliklerini sayalım:Acıya dayanma ve gereğini kar şılayabilme gücü, zevk, arzu ve şehvete sınır koyması, üremeyifiziki değil toplumsal kurallara bağlaması. Geleneklere, dine, yasalara uyma ve uymamatercihine ilişkin karar vermesi. Örneğin üremeye yol açan cinsel ilişkiyi kurallara bağlaması insan türünde zorunlu bir ihtiyaçtır. Nüfusu kontrol altına almadan toplumu sürdüremeyiz.Tek başına bu konu bile ahlaki metafiziğin büyük gereğini ortaya koymaktadır.

Üçüncüsü, insan sanatla kendine has bir evren yaratmaktadır. Ses, resim, mimari gibitemel alanlardaki yaratımlarla ancak toplum sürdürülmektedir. Müziksiz, edebiyatsız,mimarisiz toplum düşünülebilir mi? Tüm bu alanlardaki yaratımlar metafizik anlamındadır.Bu yaratımlar toplumun sürdürülmesinin vazgeçilmezleridir. Sanat tam bir metafizik 

kurgulama olarak insanın estetik olabilme ihtiyacını gidermektedir. İnsan nasıl iyi-kötüseçimiyle ahlak davranışına anlam biçiyorsa, güzel-çirkin yargısıyla da sanatsal davranışaanlam biçmektedir.

Dördüncüsü, politik-yönetim alanı da metafizik yargılarla doludur. Alanın kendisi engüçlü metafizik inşalardan ibarettir. Politikayı fizik yasalarla izah edemeyiz. Fizik yasalarlayönetimin azamisi robotsallıktır. Diğer yüzüyle faşizmin ‘sürü güdümü’dür. Politik alanınseçme, özgür davranma anlamını da taşıdığını belirtirsek, politik insanın metafizik karakterine

 bir kez daha varmış oluruz. Aristo’nun “İnsan politik hayvandır” belirlemesi daha çok buanlamı çağr ıştırmaktadır.

Beşincisi, hukuk, felsefe, din ve hatta ‘bilimciliğin’ metafizikle yüklü alanlar olduğunuözenle belirtmeliyiz. Tarihsel toplumda tüm bu alanlar ın niceliksel ve niteliksel yönleriylemetafizik eserlerle dolu, yüklü olduğunu bilmekteyiz.

Birey-toplum yaşamında metafiziğin ağırlıklı konumunu tespit ettikten sonra, hakk ındadaha anlamlı yaklaşımlar geliştirebiliriz.

1-Tarihsel gelişiminde metafizikçi yaklaşımlar ya tümden yüceltici, temel hakikat gibikendilerini açıklamışlardır, ya da kar şıtlar ı taraf ından tam bir düzmece alan, gerçekliğiolmayan, insanın aldatılma söz ve aygıtlar ından ibaret sayan eleştirel yaklaşımlardır. Her iki

yaklaşımda da tarihsel toplum algılamasından ya habersiz olunduğu ya da abartıya kaçıldığı 

32 

Page 33: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 33/323

rahatlıkla ileri sürülebilir. İki anlayışın da fark ında olmadıklar ı husus, metafiziğin hangitoplumsal-bireysel özellik ve ihtiyaçtan kaynaklandığıdır. Yüceltici kesim metafiziğin fizikselâlemle bağını bir tarafa bırakmış, sonsuz özgürmüşçesine bir yanılgıyı taşımaktadır. Düşünceve ruhun maddi âlemle bağını inkâr ederek ya da saptırarak aşk ın tanr ı düzenlerinden, bizzat

insanı

n tanr ı

laşması

na kadar saplantı

lara, abartı

lara yoğunca düşmüşlerdir. Şüphesiz bugelişmelerde hiyerar şik ve devlet düzeninin etkisi büyüktür.

Önemini inkar eden kesim ise, materyalist âlemi, maddi uygarlığı, son dönemderasyonalite ve pozitivizmi bayrak edinerek saldır ıya geçmiştir: Metafizik kokan her şeyhastalıktır, aldatma aracıdır, toptan reddedilmelidir. Fakat sonradan daha iyi fark edildi ki,özellikle kapitalist modernitenin sahip olduğu rasyonalite ve pozitivizminin ‘faşist sürü’,‘robot-mekanik insan’, ‘simülasyondan’ ibaret yaşam algılamalar ına yol açarak, çevreyi deyok ederek bir tarihsel-toplum yık ımına yol açması söz konusudur. Fizik yasalar ına aşır ı 

 bağlılık toplumun yık ımından, çözümünden kendini alıkoymamaktadır. ‘Bilimcilik’in en kötü

metafizik olduğu da böylece kanıtlanmış oluyordu. Eğer toplumsal yaşamın bir anlamı varsatabii! ‘Bilimciliğin’ en sığ materyalizm olduğunu, iktidar ve istismar ın en iyi eğitilmiş uzmanı olduğunu, dolayısıyla kendini bilerek ve bilmeyerek en çok aldatan konumunda tutarak metafiziğin bu en tortu biçimini temsil ettiğini önemle belirtmeliyim.

2- Hiçbir tarafta yer almayan, ‘nihilist’ olarak da değerlendirebileceğimiz kümede yer alanlar ise, her iki tarafta yer almak zorunda olmadıklar ını, metafizik yanlısı ve kar şıtlığınıngerekmediğini, tam bağımsız yaşanabileceğini iddia etmektedir. Görünüşte zararsız gibi duran

 bu kümenin, özünde ise en tehlikeli küme olduğunu belirtmek gerekir. Diğer iki taraf ın hiçolmazsa büyük idealleri vardır. Temsil ettikleri değerlerin fark ındadırlar. Toplumuşekillendirmede ve bireyi yeniden inşa etmede iddialıdırlar. Tam bağımsız küme ise, aslındatoplumun içinde ve değerleriyle yaşadığı halde, nihilist (inkârcı) bir tutumla oralı olmayan bir yaşamın mümkün olduğuna inanmaktadır. ‘Bilimci’ metafizikçilere en yak ın kesimdir.Kapitalist modernitenin sayılar ını çığ gibi arttırdığı bu kesim yık ılmış, çözülmüş toplumun

 boşluğa, lağıma atılmış, deklase unsurlar ından oluşmaktadır. Tersinden hayvanlaşmaya enyak ın kesim de diyebiliriz. Futbol holiganlar ı bu kesime en yak ın duran, görünür bir örneğisergilemektedir. Benzeri gruplar hızla çoğalmaktadır. Kapitalist modernitenin kanseriarttırdığı bu örneklerle de kanıtlanabilir. Metafiziğe ilişkin her iki tarihsel yaklaşım dasonuçta mondernitenin pozitivist bilimcilikçi anlayışında birleşirler. Dinleri k ılık değiştirmiş metafizik olan pozitivizm dini iken, tanr ılar ı da ulus-devlettir. Maskesini atan tanr ı bizzatulus-devlet biçiminde tüm modern toplumlar ın içinde kapsamlı ritüel ve simgeleriylekutsanmaktadır.

3- Daha dengeli bir yaklaşımın geliştirilmesinin hem gerekli hem de mümkün olduğunudüşünüyorum. Daha doğrusu, metafiziğin bir toplumsal inşa olduğunu bilerek ahlak, sanat,

 politika ve düşüncede ‘iyi, güzel, özgür ve doğru’ya yak ın bir metafiziğin geliştirilmesinitemel görev saymaktayım. Ne toptan kabul edici, ne de reddedici ve ukalaca tam bağımsızlık safsatalar ına düşmeden; tarihsel toplumda hep izlendiği gibi, ‘iyi güzel, özgür ve doğru’

arayışımızı sürdürmek ‘erdemli yaşam’ın özüdür. Toplumda anlamlı yaşamı mümkün k ılanında bu erdemli yaşam sanatı olduğuna inanmaktayım.

33 

Page 34: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 34/323

Şüphesiz metafiziklere mahkûm değiliz. Ama en ‘iyisini, güzelini, özgürünü vedoğrusunu’ bulmaktan, geliştirmekten de vazgeçemeyiz. Kötüye, çirkine, köleliğe ve yanlışamahkûm olmak ne kadar kader değilse; iyi, güzel, özgür ve doğru bir yaşam tarzı da imkânsızdeğildir. En kötü seçenek olarak, çaresizliğin ve sorumsuzluğun (kapitalist modernite başta

olmak üzere, tüm hiyerar şik ve devletli düzenlerin) yol açtı

ğı

nihilist yaşama da mecbur değiliz. Bu konuda kavga tarih kadar, toplumun ilk inşa çağından beri sürmektedir. Bukonuda günümüzdeki özgün yan, kapitalist modernite gibi bir sistemin çözülüş dönemindeyaşamamızdır. Bunun iyi, güzel, özgür ve doğru olanın mücadelesi için özgün düşünce veeylem duruşlar ına, toplumsal yeniden inşalara ihtiyaç göstermesidir. Bu yönlü yoğun çabalaraaşk düzeyinde bir tutku kadar, en bilimsel arayışlara (yöntem ve hakikat rejimine) ihtiyaçvardır.

Kapitalist moderniteyi aşma, demokratik moderniteyi geliştirme ve yayma sorunlar ınacevap bulabilmek için şimdiye kadar serimlemeye çalıştığım argümanlar ı (kanıtlama araçlar ı)

işlenmesi gereken malzeme olarak değerlendirmek gerekir. Bunun için resmi moderniteye yolaçan yöntem ve bilgi rejimlerini (hakikat yolu) eleştirmek kadar, postmodernitenin çığır açıcı yöntem ve bilgi sistemlerini de aydınlatmak gerekir. Malzememiz buna yöneliktir. İnsanüzerinde nasıl ve neden yoğunlaşmamız gerektiğini kilit bir sorun olarak serimledik (açıkladık). Birey-toplum tanımının doğru yapılması, algılanması önemini korumaktadır.Sosyoloji, psikososyoloji ve antropolojinin bu yönlü çabalar ı modernitenin ciddi çarpıtması ve bilgi-iktidar ağlar ına tak ılı olduklar ı için verimli değildir. Değeri olan bireysel çabalar isesistemsiz ve örgütsüzdür. Bu konularda Frankfurt Okulu, Fernand Braudel, daha öncesi

 Nietzsche, sonrası Michael Foucault, Wallerstein başta olmak üzere, ekol düzeyde katk ı 

sahipleri çok değerli yaklaşımlar sergilemelerine rağmen, dönemin (modernitenin çözülüşü veyeni postmodernite, biz bunu demokratik modernite olarak adlandırmak istiyoruz) yeniyöntem ve bilgi rejimleri sistemleşmiş olmaktan uzaktır. Çabalar çok ve değerli, ama bölük 

 pörçüktür. Bunda bizzat Wallerstein’ın söylediği kapitalist sistemin zehirlemesi itiraf ı temelnedendir. Modernitenin k ıskacında adeta k ıvranmaktadırlar.

Örneğin Nietzsche’nin modernitenin toplumu kar ılaştırdığı, iğdiş ettiği, kar ıncalaştırdığı gibi özdeyişleri önemlidir. Sanki elli yıl sonrasını görüyormuş gibi Almanlar için kullandığı ‘süper sar ışın hayvan’’ tabiri faşist sürüleşmeyi ifade etmektedir. Modernleşmenin, ulus-devletleşmenin er geç faşist sürüleşmeyi doğuracağını, Japonya için ‘kar ınca ulus’örneğindeki kar ınca toplumlar ın devreye gireceğini söylerken, güçlü bir görüşü seslendirdiği(Böyle Buyurdu Zerdüşt) açıktır. Adeta kapitalist çağın peygamberi rolündedir.

Max Weber moderniteyi ‘toplumu demir kafese alma’ algısıyla değerlendirirken önemli bir tespitte bulunmaktadır. Rasyonaliteyi büyüsünü yitiren dünyanın sebebi sayarken,uygarlığın maddi karakterini vurgulamaktadır.

Fernand Braudel, tarih ve mekân boyutundan kopuk sosyal bilimleri çok serteleştirmektedir. Zaman ve mekân boyutundan kaçan anlatımlar ı ‘boş olay yığınlar ı’ olarak değerlendirirken, yöntem sorununa önemli bir katk ıda bulunmaktadır. Tarihe getirdiği ‘k ısa

34 

Page 35: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 35/323

süre-olaysal tarih’, ‘konjonktürel süre-devrevi kriz süresi’, ve ‘uzun süre-yapısal süre’kavramlar ı ufuk açıcıdır.

Frankfurt Okulu’nun aydınlanma ve modernite eleştirisi çığır açıcı nitelikler taşır.Adorno’nun ‘temerküz’ kamplar ına yol açan modernite uygarlığını “bir dönemin karanlıkta

 bitişi’’ olarak değerlendirmesi yetkindir. Özellikle “Yanlış hayat, doğru yaşanmaz” tabiri çok ünlüdür. Bununla modernitenin yöntem ve bilgi olarak yanlış kurulduğunu itiraf ederken,

 büyük bir algıya ulaşmış gibidir. Aydınlanma ve rasyonalite eleştirileri de ufuk açıcıdır.

Michael Foucault’nun modernite’de göksel tanr ının ölümüne insanın da ölümünüeklemesi hayli öğreticidir. Özellikle modern iktidar ın toplum içi ve dışı için sürekli savaş anlamına geldiği belirlemesi, güçlü fakat işlenmemiş bir tespittir. İktidar-bilgi-hapishane-hastahane-tımarhane-okulhane-orduhane-fabrikahane-kerhane kavram zincirleri, yöntemselkatk ılar kadar özgür bir bilgi sisteminin nasıl kurulması gerektiğine dair dolaylı da olsa aynı katk ıyı sunar. Michael Foucault’nun erken ölümü nedeniyle tamamlayamadığı iktidar-savaş-özgürlük çözümlemesinde, toplumun içinde ve dışında daimi savaş hali olduğu içinmodernitenin insanı öldürdüğünü belirtmek ister gibidir. Özgürlüğün ise savaş dışı olabilmeyi

 başarmış toplumsal yaşam biçimi olduğu sonucunu çıkarmak olasıdır. O halde tüm yık ımaraçlar ını üreten endüstriyalizmi, militarizmin kaynağı ve hedefi olan kâr kanununu vedüzenli ordular ı lağvetmeden, bunun yerine toplumun öz savunması ve ekolojisi konulmadanözgürlük gerçekleştirilemez.

Wallerstein kapitalist dünya-sistem algısında iddialıdır. 16. yüzyıldan günümüze kadar modern sistemin mükemmel bir fotoğraf ını çeker. Fakat gerek sistemi değerlendirme (Marks

gibi kapitalist aşamayı gerekli sayar, olumlama eğilimindedir), gerek sistem kar şıtlığı veçık ışı için tam net değildir. Bunu burjuva sisteminin şerbetlemesine bağlarken itiraf yapar gibidir. Büyük bir dirayetle Sovyet Rusya başta olmak üzere, sosyalist sistemin kapitalistmoderniteyi aşmak şurada kalsın güç verdiğini, çözülmelerinin kapitalist liberalizmigüçlendirmeyip zayıf düşüreceğini söylerken önemli bir tezi dile getirmektedir. Fakat aynı yetkinliği sistemin çözülüşü ve yeni çık ışlar için yapamaz. Modernitenin (kapitalizmin)1970’ler sonrası girdiği yapısal bunalımın ne zaman ve nasıl sonlanacağı konusunda belki dehaklı olarak kesin öngörülerde bulunmaz. Buna kar şın her küçük anlamlı bir müdahalenin

 büyük sonuçlara yol açabileceğini söylemesi önemlidir. Katı determinizmden hayli

uzaklaştığını görmekteyiz. Yöntem ve bilgi sistemi hakk ında en yetkin değerlendirme gücünesahip olduğunu söyleyebiliriz.

Şüphesiz daha birçok aydının ismini zikredebiliriz. Murray Bookchin’in ekolojiye dair,Feyerabend’in yöntem ve mantığa yönelik eleştiri ve önerileri çığır açıcıdır. Tüm buaydınlarda eksik olan, bilgi-eylem birlikteliğini yetkince tutturamamalar ıdır. Bunda şüphesizkapitalist modernitenin muazzam kendine bağlayıcı gücü etkilidir. Marksist ekol kapitalizminen sert ve bilimsel geçinen eleştirisi olduğunu iddia etmesine rağmen, ironik olarak bilgi-iktidar konusunda sisteme en yararlı alet konumuna düşmesine engel olamamıştır.Liberalizmin sol kanadı olmaktan kurtulamamıştır. Yüz eli yıllık deneyim yeterince

kanıtlayıcıdır.

35 

Page 36: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 36/323

Bunun temel nedenini, yöntemini ve tüm bilgi birikimini ‘ekonomik indirgemeciliğe’endekslemesine bağlayabiliriz. Toplumun metafizik ve tarihi karakterini çok basitçe ele alan,iktidar olgusunu basit bir hükümet komitesine indirgeyen, ekonomi-politik tahlile bir sihir rolü yükleyen ‘bilimsel sosyalizm’, pozitivizmin bir versiyonu olmaktan kurtulamamıştır.

Sosyolojiye girişte E. Durkheim ve Max Weber kadar kurucu rol atfedilmesine rağmen,yöntem ve bilgi teorisi konusunda liberalizmin sol ekolü rolünü aşamamıştır. Bir kez dahaönemli ve belirleyici olanın niyetler değil, topluma hükmeden sistemin (yöntem, bilgi-iktidar,teknik güç) asimile edici, bütünleyen güç odaklar ıdır. Ekonomi önemli bir güç olmasınarağmen, iktidar ve diğer temel metafizik güçlerle birlikte doğru bir tarihsel-toplumsalçözümlemeye tabi tutulmadan sistemi (kapitalist moderniteyi) aşmak (hele hele bir ön aşamaolarak gerekliliğini meşrulaştırmak), bunun için sorunlar ı ve çözüm yollar ını önermek,eylemli k ılmak kaba bir pozitivizmden öteye sonuç vermez. Mevcut teori-pratik yeterincekanıtlayıcıdır.

Kapitalist modernitenin radikal bir eleştirisi olarak ortaya çıkan anar şist ekoller yöntemve bilgi teorisi konusunda yetkindirler. Marksistler gibi kapitalizmin ilericiliğinden demvurmazlar. Topluma ekonomik indirgemeciliği aşan birçok farklı noktadan bakabilmişlerdir.Sistemin ‘asi çocuklar ı’ rolünü yetkince oynarlar. Sonuçta tüm iyi niyetlerine rağmen sistemingünahkârlığına kar şı kendilerini inatla koruyan tarikatlar olmaktan koruyamamışlardır.Marksizm için söylediğim bu ak ımlar için de geçerlidir: Sistemi ve aşma sorunlar ını doğrutanımlamak ve demokratik modernitenin yöntem ve bilgi-eylem gücünü yetkince kullanmak.

Ekolojik, feminist ve kültürel hareketlerin teori ve pratikleri için de benzer değerlendirmeleri yapabiliriz. Bu hareketler modernitenin demir kafesinden kurtulmuş yavrukekliklere benzemektedir. Nerede ve ne zaman avlanacaklar ı konusunda sürekli endişeleniriz.Fakat umut hareketleri olarak görmek yine de önemlidir. Alternatif ana ak ım geliştiğinde epeykatk ılı olabilirler. Sosyal-demokrat ve ulusal kurtuluş hareketleri en erkenden modernsistemle bütünleşen ve sürükleyici güçleri olagelmişlerdir. Ana ak ım liberalizmin iki güçlümezhebi olmayı başarmışlardır.

Sonuca gitmede anti-oryantalist yaklaşımımı da özce belirtmenin konuya katk ı sağlayacağı kanısındayım. Modernite kar şısında kendimi gözlemlerken, büyük çelişki içindekaldığımı fark ediyorum. Bunun iki nedenini hemen söyleyebilirim.

Birincisi, klasik Ortadoğu kültürünün etkisidir. Bu kültürün kapitalist moderniteyle köklüçelişkileri, dolayısıyla sorunlar ı vardır. Her şeyden önce topluma öncelik vermede çok radikaldir. Bireycilik toplumda kolay kolay yüz bulamaz; toplumsal bağlılık kişilik değerlendirilmesinde temel ölçüttür. Toplumlar ına bağlılık hepten yüceltilmiştir. Bunda dinve geleneğin etkisi güçlüdür. Toplumdan kopukluk hor görülür, alay konusu yapılır. Topluluk değiştirmeye de iyi gözle bak ılmaz. Fakat daha niteliksel bağlılıklara erişildiğindeyüceltilmeyle kar şılaşılır. Hiyerar şik ve devlet katlar ında yer tutmaya gı ptayla bak ılır.Ortadoğu’nun geleneksel hiyerar şik ve devlet kültürü bu algılamada da çok etkilidir. Buözelliklerin toplum etkisi dış kültürlere, bu arada modern kültüre kolay teslim olmaz. Daha

doğrusu içinde zor asimile edilir.

36 

Page 37: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 37/323

Dolayısıyla güçlü bir gelenek olan ‘ümmet’ kültürünün, günümüzün en güçlüak ımlar ından olan ulus-devletçiliğe göre halen tercih nedeni olmasına şaşmamak gerekir.Çünkü ulus-devlet kapitalist modernizmin ürünüdür; yabancıdır. Özde ikisi de milliyetçilik olan siyasi İslamcılıkla ulus-devlet milliyetçiliği kar şılaştır ıldığında, ezici biçimde, daha yerel

olan İslamcı

milliyetçilik tercih edilir. Birçok yaşam tarzı

alanı

nda da moderniteyleuyumsuzluk sürüp gitmektedir. Ortadoğu dışında hiçbir kültür alanında kapitalist moderniteyekar şı direniş gerçekleştirilmemiştir. Gerçekleştirilse bile yutulmaktan, içinde erimektenkurtulamamıştır. Bu k ıyaslama bile kültürel yapının tarihsel ve toplumsal kalıcılığını kanıtlamaya yeterlidir.

İkinci neden, Batının düşünce yapısına büyük bir ilgi göstermeme rağmen, her bir ak ımına tak ılma hastalığına uzun süre düşmemiş olmamdır. Hakikat araştırmalar ımda, çok köklü ve yöntemli olmasa da, moderniteye yol açan yöntem ve bilgi-bilim birikimininfark ındayım. Açık üstünlüğünü görmekteydim. Ortadoğu kültürüne duyduğum tepkiyi bu

modern kültüre de göstermede gecikmedim. Aynı uygarlık tezgâhından çıktıklar ını geç deolsa fark ettim. İki kültürün de esas kaynağının en az beş bin yıllık hiyerar şik ve devletyapılanmalar ı olduğunu dirayetle gördüm. Dolayısıyla her iki kültürün müşterek yanlar ını aynı dirayetle eleştiri süzgecinden geçirmeye cesaret etmekten çekinmedim.

Bu eleştirilerde bireyciliğin toplumu adeta bir fare gibi kemirdiğini görmek zor

değildir. Kapitalist liberalizmin birey özgürlüğünden ziyade insan toplumunu kemirme

sanatı olduğunu, kaynağını ise geleneksel tüccar kültüründen aldığını tespit etmek zor

değildir. Tüccar kültürünün ise, Ortadoğu’nun üç büyük tek tanr ılı dini dahil, birçok kadimgelenekle bağlantılı olduğu açıklanabilecek bir husustur. Ticaretin temelindeki metalaşma vemeta değişimi bir insan kolektivitesi olan toplumlar ve topluluklar ın çürümesinde veçözülmesinde başrolü oynamıştır. Ticari zihniyet çok güçlü bir Ortadoğu geleneğidir.Toplumda tanr ı icat ve kutsamalar ından devlet idare sanatının komplolaştır ılmasına, ahlakayalan ve ikiyüzlülüğün yapısal olarak yerleştirilmesine kadar birçok kuşkulu simge, kimlik,dil ve yapı öğelerinin yer tutmasında belirleyici etkiye sahiptir. Batı Avrupa’nın katk ısı busistemi Ortadoğu’dan alı p Rönesans, Reform ve Aydınlanmanın istismar ıyla hâkim toplumsistemi haline getirmesinde yatar. Ortadoğu toplumlar ında tüccara ve kurumlar ına iyi gözle

 bak ılı p, birincil değerde yer verilmez. Bilakis hep kuşkulu bak ılır. Avrupa’da kapitalistmodernitenin başardığı ise, meta sistemini toplumun baştacı yapması, tüm bilim, din ve sanatı 

 bu yeni toplumun hizmetine koşturmasıdır. Ortadoğu’da silik ve ikincil olanlar, Avrupa’dagözde ve birincil oldular.

Günümüz Ortadoğu’sunda Avrupa modernitesini eleştirmek, hatta radikal İslam’laşiddete dayalı olarak kar şı çıkmak moda olmuştur. Ama bana göre Edward Said’denHizbullah’a kadar anti-oryantalist ve modernite düşmanı kesilen bu yaklaşım ve eylemörgütleri, tı pk ı Marksist gelenek gibi modernite içi oluşumlar olup, sonuç itibariyle onaonursuzca hizmet etmekten kurtulamazlar. Çık ışlar ı bizzat modernite sayesinde olduğu gibi,ister başar ılı ister başar ısız olsunlar, aç kalmış bekçi köpekleri gibi moderniteden dilenmek ve

aynı köpeksi yaklaşımla savunmak doğalar ı gereğidir. Geleneğin sadece elbise ve sakallar ını kuşanırlar. Ruh ve bedenleri en gerici modernite artıklar ıyla yüklüdür.

37 

Page 38: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 38/323

Eleştiri yöntemimi ve bilgi değerlendirme tarzımı kalın çizgiler halinde sunduğumkanısındayım. En azından kapitalist moderniteye yol açan yöntem ve bilimi tanımlamadasınırlı da olsa bir aydınlık sağlanmıştır. Doğruluğundan çok emin olmasak da, moderniteninyapısal ‘kaos’ döneminden, tercih edilmesi gereken ‘özgürlük ve demokratik çık ışlar için

yöntem ve bilim tarzı

geliştirme’ şansı

na sahibiz. Anlatı

kolaylı

k sağlası

n diye başlıklar halinde sıralarsak:

1-Temellerini Roger ve Francis Bacon’la Descartes’in attığı yöntem ve bilim anlayışının(paradigmasının) kapitalizmle bağını görmek ve bu temelde eleştirmek.

2- Öznellik ve nesnellik ayr ımının derinleştirilmesinde ve birçok ikileme yansıtılmasında bireycilik taraf ından (özne) toplumun (nesnenin) her türlü istismara açık bir kaynak olarak değerlendirilme amacını görmek.

3- Böylelikle toplumun burjuva-proleter ayr ımını doğal kar şılamak, proleterin bir nesne

gibi kullanılmasının yolunu açmak.4- “Bilim güçtür” deyişiyle bilim-iktidar kurgusunun temelini atmak. Erkenden bilgi-

iktidar birlikteliğini sistemin temel silahı haline getirmek.

5- Din ve metafiziğin iyice açığa çıkan saçmalık ve saplantılar ını vesile yapı p, bilimi pozitivizm biçiminde bir yeni din haline dönüştürmek. Din ve metafizikle mücadele adı altında kendi dinini oluşturmak ve egemen k ılmak.

6- Liberalizmi (özgürcülük) resmi ideolojisi haline getirerek, bir yandan en uzlaşmacı bir araç olarak, diğer yandan tüm muhalif ideolojileri kendine eklemleyen, asimile eden bir silah

gibi kullanı p ‘görünmez el, görünmez zihin’ halinde en güçlü ideolojik hegemonyayı gerçekleştirmek.

7- Liberalizmi ve pozitivizmi resmileştirirken, diğer birçok düşünce okulunu ve ideolojik ak ımlar ı gözden düşürmek, özellikle muhalifleri kendine eklemleninceye kadar bu çabasındaısrarlı olmak.

8- Felsefe ve ahlak ı gözden düşürmek. Böylelikle sistem kar şıtlar ının perspektif ve tavır alma (özgür tercih=ahlak) şansını azaltmak.

9- Bilimi aşır ı disiplinleştirerek iç bütünlüğünü ve anlam gücünü parçalamak. Fili

k ıllar ıyla, ormanı ağaçlarla izah etmek. Aşır ı parçalanan bilim hem kolay iktidara bağlanır,hem de teknolojiye dönüşüp kârlı bir alan haline getirilir. Artık bilmenin amacı hayatın asılanlamını keşfetmek değil, para kazanmaktır. Bilim-bilge çizgisinden bilim-güç-para çizgisinegeçilmiştir. Bilim-iktidar-sermaye modernitenin yeni kutsal ittifak ıdır.

10- Kapitalist modernizmde, uygarlık (sınıflı kent uygarlığı) taraf ından kar ılaştır ılması (en gelişkin köle) tamamlanan kadına ek olarak, erkeğin de (vatandaşlık sayesinde) iğdiş edilip kar ılaştır ılmasıyla toplumun genel kar ı gibi güdümü (Hitler’e göre toplum kar ı gibidir)sağlanmıştır. Toplum ulus-devletin binek atı ve avradı gibidir.

11- Modernitede iktidar hem toplumun içinde hem toplumlar arasında (artık devlet-toplum ayr ımı anlamsızlaşmıştır) sürekli savaş anlamına bürünmüştür. Hobbes’un kapitalizm

38 

Page 39: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 39/323

öncesi toplum için söylediği ‘herkesin herkesle savaş hali’, esas olarak kapitalist modernitealtında en yetkin halini almıştır. Soyk ır ımlar bu savaşımın zirvesidir.

12- Kapitalist modernite sisteminde merkez-çevre yayılım sürecinin tamamlanması,ekolojinin sürdürülemez boyutlara taşınması, işsizlik, yoksulluk, ücret düşüklüğü,

 bürokrasinin dışını yutacak boyutlara varması, tanr ısal toplumun çökertilmesi, sermayeninüretimden kopuk en asalak kesimi olan küresel finansın hegemonikleşmesi ve tüm bugelişmelere kar şı toplumun ezici çoğunluğunda ve her alanında direniş ağlar ının gelişmesiyapısal bir kriz doğurmaktadır.

13- Yapısal kriz dönemleri hem devrimsel ve kar şıdevrimsel, hem demokratik-özgürselatılımlarla totaliter-faşist darbelerin iç içe yaşanabileceği bir süreci beraberinde taşırlar.Yöntem ve bilim sistemlerini en yetkin şekilde geliştirip eylemlerine temel yapanlar yenitoplumsal sistemi inşa etmede en şanslısı olurlar.

14- Demokratik, ekolojik, özgürlüksel ve eşitçi (adil) hareketler yapısal kriz, kaosaralığında küçük ve yetkin başlangıç hamleleriyle k ısa süreler dahilinde uzun geleceği

 belirleyecek oluşumlar ı sağlayabilirler.

15- Bunun için: Sosyolojinin tarihsel ve mekânsal boyutlarla eylem k ılavuzu olarak değerlendirilmesi.

16- Kapitalist modernitenin birçok alanında dışa vuran kanserli bir yapılanma olduğudeğerlendirilerek, tanımlamaya çalıştığımız 14. maddeden kar şı çık ılı p sistemin dışındaçözüm geliştirilmesi.

17- İdeolojik olarak öznellik-nesnellik ayr ımına dayalı tüm kaba ikilemleri (idealizm-materyalizm, diyalektik-metafizik, liberalizm-sosyalizm, deizm-ateizm başta olmak üzere vb.) aşı p, tüm bilimsel kazanımlar ı esas alan anlamcılığın (yorum sanatının) esas alınması.

18- İyi, güzel, özgür ve doğruya dayalı bir insan metafiziğinin hem eleştirel, hem yeniinşa hamlelerinde hiç eksik bırak ılmaması.

19- Demokratik siyaset söyleminin esas alınması.

20- Krizin ve iktidar ın olduğu her alanda demokratik siyaset söylemiyle binlerce siviltoplum organizasyonunun (işlevi, yarar ı, gerekli olan üç kişiden binlerce kişilik olabileceklere

kadar) oluşturulması.

21- İnşa edilecek yeni toplum ulusunun demokratik ulus olarak oluşturulması. Ulus-devletten ayr ı olabileceği gibi yan yana, hatta iç içe de olabilme gerçeğinin göz ardı edilmemesi.

22- Demokratik ulusun siyasi yönetim biçiminin, bilinen bir kategoriyle benzeştirirsek yerel, ulusal, bölgesel ve dünyasal demokratik konfederalizm temelinde geliştirilmesi. Farklı uluslar tek bir demokratik ulus olarak örgütlenebilir. Aynı ulus içinde ulus-devlet vedemokratik ulus olarak örgütlenebilir. Bölgesel demokratik konfederalizmlerle Dünya

Demokratik Uluslar Konfederalizmi şimdiki Birleşmiş Milletler’e göre son derece gerekli vedünyasal sorunlarla yerel-ulusal sorunlar ı çözmede daha etkili olabilirler.

39 

Page 40: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 40/323

23- Demokratik toplumun, moderniteden kalma ve onun güçlü ayaklar ından (Moderniteüçlü sacayağına dayanır: a- Kapitalist üretimcilik, b- endüstricilik, c- ulus-devletçilik) olanendüstriyalizme kar şıt olarak geliştirilmesi. Ekonominin ve tekniğin ekolojikleştirilmesi.

24- Toplumsal savunmanın halk milislerince sağlanması.

25- Güçlü hiyerar şik ve devletsel temeli olan erkeksel düzen yerine, kadının derinköleliğinden derin özgürlüğü ve eşitliğine dayalı yeni aile sistemlerinin inşası.

Sayısını daha da artır ı p ayr ıntılayabileceğimiz paradigmatik bak ış açımızı ifade etmek için bu başlıklar yeterlidir. Biliyoruz ki, kapitalist modernite zamanı özgürlük ve eşitlik ütopyalar ının da k ıyamet kopardığı zamanlardır. Çok büyük çabalar harcadılar. Derya misalikan aktı. Sayısız işkenceler yaşandı, acılar çekildi. Bunlar ı boşa gitmiş sayamayız. Tersine,çöİzmeye çalıştığımız tüm bu sorunlar ı doğru bir tarihi yoruma kavuşturarak önümüzüaydınlatmak ve ütopyalar ımızla yaşamımızı bütünleştirip yeniden büyüleyici aşkla örülü

yaşama geçiş yapabilmek durumundayız. Ütopyalı ve güçlü umutlu yaşamlara geçiş zorluçabalar gerektirir.

Yöntem ve bilim sistematiğini kendimizle yeniden başlatmak gibi haddini bilmezlik içinde değilim. Ama değinmeye çalıştığım tüm konularda bir şeylerin yanlış gittiğini, temelde

 bunun paradigmasal olduğunu göstermeye çalıştım. Yorum ve gerçekleştirme çabalar ımı neyeni bir sistemin kökünden kuruluşu olarak, ne de eleştirdiklerimin tümüyle (inkârcılık,nihilistik) reddi olarak görülmemesi gerektiğini önemle belirtiyorum. Nihayetinde durumuma

 benzer milyonlarca olaya, trajediye (sayısız katliam, soyk ır ım ve savaşlar) yol açan kapitalistmoderniteyi eleştirmek önemlidir. Hele mensubu olduğum halk ve bölge (Kürtler ve

Ortadoğu) tarihin en acımasız bir trajik sürecinden geçerken, bundan sorumlu tutulması gereken tüm etkenleri layık ıyla yorumlamak aydın olmanın asgari bir şartıdır. Bununla

 birlikte son derece kapsamlı ve etkili bir örgütlenmenin başı olarak yargılanıyorsam, temelgörevimin, bu belirttiklerim kapsamında sorular ve cevaplar ından müteşekkil olması doğaldır.Bir yerde ve zamanda bask ı, istismar, eritme ve çıkmaz derinse, yaşam tam ölümden beter bir onursuzluk içinde geçiyorsa, köklü paradigmatik yaklaşımdan başka çaremiz yok gibidir.Bundan sonrasına bu yaklaşımla geçilecektir.

İkinci Bölüm: UYGARLIĞIN TEMEL KAYNAKLARIBu bölüm bugünkü uygarlığımıza yol açan temel etkenleri tarihsel-coğrafi boyutlar ı 

içinde yorumlamaya çalışacaktır. Artık iyi bilmekteyiz ki, bir toplumu tanımanın yolu onuntarihi ve coğrafi koşullar ını tanımakla bağlantılıdır.

Primatlıktan koptuktan tar ımsal devrime kadar tarih şimdilik yedi milyon yıla kadar çıkmaktadır. Yer Doğu Afrika Rif hattı. Gerek arkeolojik kalıntılar, gerekse insana yak ıntürlerin alanda yoğunca bulunması bu tezi şimdilik doğrulamaktadır. Kopuşun mutasyonla(ani gelişme) mı, yoksa evrimle mi sağlandığı tam bilinmemekle birlikte, konumuz açısından

önemli değildir. Gı

rtlak sistemlerinin çok ses biçimlerine elverişliliği, beyinsel çapı

n büyüklüğü yeni türümüzün avantajlar ındandır. Doğu Afrika Rif’inin hem çöl ve ormana, hem

40 

Page 41: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 41/323

de göllere sahip olması türün güvenliği açısından stratejiktir. Özellikle uzun süre gölkaçışlar ında hayvansal tüylerini yitirip bugünkü k ıllı insana yak ınlaştığı düşünülebilir. İklimde son derece elverişlidir. Rif’in diğer bir avantajı aynı vadi ve k ıyılar ı takip etmekleToroslar’a kadar doğal bir yol halini teşkil etmesidir. İki k ıta (Asya ve Afrika) parçasının

 birleşme ve ayr ı

şma çizgisini, aynı

zamanda fay hattı

oluşturmaktadı

r. Rif’te klanlar halindemilyonlarca yıl kalındığı sanılmaktadır. Afrika’nın içlerine sürekli göç halinde olunduğu belirtilebilir. Asıl dünyaya dağılışın Rif’in kuzey hattında gerçekleştiği birçok veri taraf ındandoğrulanmaktadır. Homo Sapiens’e (düşünen insan) kadar birçok türün aynı yoldan yayılımgösterdiği tahmin edilmektedir. Dünyanın başka yörelerinde insana benzer tür oluşumunaşimdiye kadar rastlanmamıştır. Keşfedilen bütün türler Doğu Afrika kökenlidir.

Dünyanın farklı yörelerinde daha yoğun olarak en az bir milyon yıllık fosiller  bulunmuştur. Dördüncü buzul öncesine kadar tüm türlerin dünyaya yayıldığı kabulgörmektedir.

Varsayımlar bu uzun dönem boyunca insan türlerinin yirmi-otuz kişilik klanlar halindetoplayıcılık ve avcılıkla geçindiğini göstermektedir. İki eylemin de el ve ayaklar ınoluşumunda etkili olduğu genel bir kabuldür. Mağaralarda, göl ortasındaki ada ve kazıklar üstünde daha güvenlikli kaldıklar ını fosil kalıntılar ı göstermektedir. Mülkiyet ve aileninoluşmadığı, klanın kendisinin aile olduğu söylenebilir. İşaret diline (beden ve ses dili) sahipolduklar ı, sesleri simgeleştiremedikleri tahmin edilmektedir. Dilin simgesellik kazanmasınınçok uzun bir pratik süreç gerektirdiğini daha iyi anlıyoruz.

Araştırmalar yaklaşık yüz elli-iki yüz bin yıl önce Sapiens türün simgesel dil özelliğine

yaklaştığını göstermektedir. İşaret dili yerine, ilk defa modern dillerin atası olan simgeseldeğer kazanan seslerle anlaşmanın, tahminen elli bin yıl önce aynı Rif hattından kuzeye açılı pdünyaya yayıldığını da göstermektedir. Simgesel dille anlaşma büyük bir avantajsağlamaktadır. Daha iyi anlaşan ve hareket eden gruplar ın üstünlük sağlaması düşünülebilir.Diğer türlerin tarih sahnesinden hızla silinmeleri bu gelişmeyle bağlantılı olabilir. Dönemaynı zamanda Dördüncü Buzul çağıdır. İki gelişmenin çak ışmasının o döneme kadar dahayaygın tür olan Neanderthal’in sonunu getirdiği diğer tahminler arasındadır. Dünyanın yeniefendisi, tüm haşmetiyle sahnededir: Homo Sapiens Sapiens = Düşünen ve konuşan insan.Başlangıcında dillerin ve ırklar ın ayr ıştığına rastlamamaktayız. Fakat daha büyük topluluklar 

halinde planlı avcılık yaptıklar ı, mağaralar ı ev ve mabet gibi kullandıklar ı, kadınıntoplayıcılıkta erkeğin avcılıkta uzmanlaştığı tahmin edilebilir. Bazı arkeolojik bulgular konuşan türün bu temelde oldukça geliştiğini kanıtlamaktadır. Fransa’yla İspanya arasındaki

 bölgede ve Hakkâri’deki bazı mağaralardaki çizimler hayli güçlü ve bu dönemden kalmadır.İki bölgenin de Afrika çık ışlı Doğu ve Batı Akdeniz üzerinden kar şılaşılan ilk elverişlialanlar ı teşkil etmesi genel göç teorisiyle uygunluk göstermektedir.

1-İNSANLIK TOROS-ZAGROS KAVİSİNE NELER BORÇLU?

Doğu Afrika Rif’inden çık ışta ana toplanma kapısı ve Dünyaya yayılma merkezinin

Toros-Zagros kavisi olduğunu düşündüren argümanlar çoktur. Birincisi Rif’in doğal yolununsonudur. Buralara kadar dalgalar halinde gelinmektedir. Gerek Büyük Sahra’nın gerekse

41 

Page 42: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 42/323

Arabistan çölünün doğu ve batı kapısını adeta kapatması, Süveyş ve Doğu Akdeniz k ıyılar ını doğal yayılma yolu haline getirmektedir. Güney Akdeniz k ıyılar ı da Cebelitar ık Boğazındanİspanya ve Avrupa’ya ikinci önemli yolu teşkil etmektedir. Yapısı, coğrafi koşullar ı gereğiDoğu Akdeniz kadar verimli değildir. Arada ciddi engeller ve besin sorunlar ı vardır. En ideal

yol Doğu Akdeniz k ı

lar ı

ndan itibaren Verimli Hilal olarak da adlandı

r ı

lan Toros-Zagros dağ silsilelerinin teşkil ettiği kavisten geçmektedir. Bu alan o kadar elverişlidir ki, kalı p dagelişkin bir toplumsallığa dönüşmemek olası görünmemektedir.

Buradan ikinci hususu çıkartabiliriz: İnsan topluluklar ı için iklimin elverişliliği, doğal bir tarla düzeninde bol meyve ve bitkiye sahip olması, çok zengin av hayvanlar ını bar ındırması,güvenlik için ideal mağaraya sahip bulunması, çok sayıda nehir ve akarsuya debi oluşturması daha sonralar ı insanlık haf ızasında ‘Cennet’ kavramına yol açacak denli elverişlilik arzetmektedir. Yak ın yörelerdeki çöllere k ıyasla cehennem-cennet ikileminin insanlık haf ızasınatemel kavramlardan biri olarak yerleşmesi anlaşılırdır. Doğu Afrika Rif’inden sonra insan

türünün ikinci önemli yoğunlaşma alanı olduğunu bu özellikleri nedeniyle rahatlıklavarsayabiliriz. İnsanlık tarihinde uygarlıksal gelişme için ‘kuluçkaya yatılan yer’ demek abartı sayılmaz. Ayr ıca insanlığın destanlık öyküsünün yazılmaya, daha doğrusu oluşmaya

 başlandığı yer olarak da kutsallaştır ılabilir. Daha sonraki büyük devrimler kutsallık destanınınürünleri olacaktır.

Üçüncü olarak, yaklaşık elli bin yıl öncesi alandaki yoğunlaşmalar simgesel dil temelindegelişmektedir. İşaret dili gibi çok ilkel bir anlaşma aracından simge diliyle anlaşmaya geçmek 

 büyük gelişme potansiyeli taşımaktadır. Geniş bir dil bölgesinin oluşumu insan türünemuazzam toplumsallaşma, korunma, besin elde etme imkânı vermektedir. Belki de tarihinhenüz keşfi yapılmamış ve adı konulmamış en büyük devrimi budur. İlk büyük devrime ‘DİLDEVR İMİ’ demek uygun olabilir. Çünkü hiçbir devrim bu devrim kadar bu coğrafyadatoplumsallaşmaya hizmet etmemiştir. Her gün kutsal bir kavram (keşfedilen yeni bitki ve avhayvanlar ı) oluşturulmakta, ev düzenine yak ın yerleşimlere (ilk defa güvenli yuvalardayaşam) geçilmekte, dört mevsim en ideal haliyle yaşanmaktadır. Tüm bu süreçler kavramlaştıkça geniş topluluklar ın ortak dili, dolayısıyla ilk defa ayırt edilen ‘K İMLİĞİ’oluşmaktadır.

 Ne hazindir ki, ilk kimlikli etnisitenin oluştuğu bu alanlarda günümüzde vahşi bir kimlik 

soyk ır ımı yaşanmaktadır. Büyük toplumsal gelişme dediğimiz süreç bu zengin olgu vekavramlar ıyla gerçekleşmekte, daha doğrusu inşa edilmektedir. Kavramsal gelişme

 beraberinde düşünsel gelişmeye yol açmaktadır. Kavramlarla anlaşan ve bütünleşen insanlar ındar klan toplumu halinde kalamayacaklar ı, bir üst toplumsallaşma için büyük bir dinamizmkazandıklar ı kuvvetli bir varsayımdır. Bu konunun gerek antropoloji ve gerekse tarih öncesiçağlar açısından araştır ılması gereken en temel alanlardan birisi olduğuna inanmaktayım.Büyük arkeolog ve tarihçi Gordon Childe, haklı olarak böylesi bir sezgiye ulaşmış olmalı ki,en önemli eseri olan ve o dönemde bu coğrafyada olan bitenlerin (bir sonraki aşamanıngelişmeleri için olsa bile, ilk aşaması için de rahatlıkla söylenebilir) konu edindiği kitabına

‘TAR İHTE NELER OLDU? ’ adını vermektedir. Şu hususu da önemle belirtmeliyim ki,sadece arkeolojik yöntemlerle bölgenin geçmişi aydınlatılı p çözümlenemez: Biyolojiden

42 

Page 43: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 43/323

filolojiye, coğrafyadan (özellikle iklim ve tar ım coğrafyası) sosyolojiye, antropolojidenteolojiye kadar birçok bilim disiplininin verileri bütünleştirilerek ilkçağ tarihininaydınlatılmasında çok önemli gelişmeler sağlanabilir. Burada yaptığımız sadece dikkatçekmek ve göreve davettir.

Jeoloji bilimi yaklaşık yirmi bin yıl önce dördüncü buzul döneminin sona ermeye başladığının kayıtlar ını vermektedir. Diğer bilim verileriyle desteklendiğinde, bu doğruyayak ın bir gelişmedir. On bin yıl öncesinde Arabistan ve Büyük Sahra Çölü’nde yağmur veyeşilliğin daha bol olduğu kanıtlanmıştır. Bu elverişlilik çobanlık kültürünün yaklaşık aynı dönemde geliştiğiyle çak ışmaktadır. Bununla birlikte diğer büyük bir gelişme, Afrika’nın ilkeldil yapılar ından daha üstün Semitik dil gruplar ının kendini göstermesidir. Semitik kültür özde

 bir ‘çoban kültürü’dür. Örneğin çobanlık o denli önem kazanmıştır ki deve, koyun, keçi gibihayvanlara ilişkin büyük bir kültürel birikim halen varlığını sürdürmektedir. Bu temeldeetnisitenin oluşup farklı kimlik kazandığı da gözlemlenmektedir. Çok güçlü bir etnisite

(aşiret) kültürünün halen geçerliliğini koruması bu gelişmeyi kanıtlayıcı niteliktedir. Birçok Sümer ve Mısır uygarlık söyleminde de bu kültürün etkilerine bolca rastlanmaktadır. Yaklaşık altı bin yıl öncesine kadar elverişliliğini sürdüren iklime bağlı olarak, Semitik kültür Büyük Sahra Çölü’nden Doğu Arabistan’a, Kuzeyde ise tar ıma elverişli toprak sahalar ına kadar çok geniş bir sahaya tarihte ilk defa kalıcı bir iz bırakmak üzere damgasını vurmuş gibidir.Semitik kültür sahası Doğu Afrika Rif’indeki kültürün devamı niteliğindeki gelişmiş bir aşamasını teşkil etmektedir. Bu kuşak daha sonra tek tanr ılı dinlerin kuruluşuyla özgünlüğünü

 pekiştirecektir.

Fakat önemle belirtilmeli ki, Mısır ve Sümer uygarlığının oluşumunda bu kültür  belirleyici olmaktan ziyade, iki uygarlık alanı üzerinde Aramitler ve Apirular (Doğu veBatıdan gelen kirli insanlar) adıyla tarihin ilk istilacı kabileleri olarak değerlendirilecektir.Semitiklerin tarihin şafak vaktinde çok önemli bir oluşum olduklar ını, adeta ayak seslerinititreştirdiklerini belirtmek mümkündür. Kuzeyde tar ıma elverişli topraklar ı aşamamalar ınınnedeni ise, belki de onlardan daha güçlü bir kültürün gelişim kaydetmesidir. Tar ım kültürüneadım adım geçiş kültürü de diyebileceğimiz bu oluşumlara genel olarak ‘tarla kültürü’ demek uygun bir adlandırma olabilir. Nitekim tarihte ‘Aryenler’ olarak adlandır ılan bu toplumsalgelişmeyi tarlacılar, topraklılar (Ari bu topraklar ın ilk kültürel kimliğine sahip Kürtçede‘toprak, yer ve tarla’ anlamına gelmektedir) olarak deyimlendirmek mümkündür. Semitiklerinkuzeyini, ilk başta çekirdek alan olarak Toros-Zagros kavisini tar ımsal gelişmeye açanAryenleri tar ımın yaratıcılar ı olarak değerlendirmek mümkündür.

Bu gelişmede de iklim ve toprak yapısı, bitki ve hayvan örtüsü belirleyici roloynamaktadır. Semitik alanlarda tar ım ancak çok sınırlı vahalarda hurma gibi çok az tür üzerinde gerçekleşirken, kavisin (Verimli Hilal’in) her taraf ı tarla olmaya elverişli olupzeytin, f ıstıkgiller, palamut (meşegiller), ardıç (meyvegiller), bağ (üzümgiller), tahıl(buğdaygiller) yetiştirmeye son derece elverişlidir. Yine yabani koyun, keçi, sığır, domuz,köpek, kedi başta olmak üzere evcilleşmeye uygun birçok hayvan neslinin sürüler halinde

dolaştığı alandır. Dağlar ın yükselen k ısımlar ında geniş ormanlar vardır. Dört mevsim enuygun halleriyle yaşanmaktadır. Yağmurlar adeta düzenli sulamayı andırmaktadır. Birçok 

43 

Page 44: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 44/323

Page 45: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 45/323

 birçok kültürü yüz binlerce yıllık özelliklerini korumasına rağmen, Semitik grubun güçlüetkisini yaşamaktadır. Özellikle Shailli dil grubundakiler böyledir. Ormanlar ın, dağlar ın veçöllerin derinliklerinde milyonlar öncesini yaşayan klanlara rastlamak da mümkündür.

Bu tabloya göre insanlık, yerküremizin güney-orta-kuzeyinde olmak üzere bundan altı 

 bin yıl öncesine doğru geldiğimizde, uygarlığa geçiş yapacak üç temel dil ve kültür grubunakavuşmuş bulunmaktadır. Bu kültürler arasında yoğun geçişlerin olması doğaldır. Tarih vecoğrafyanın etkisi altında farklılık taşıdıklar ı da günümüzde bile gözlemlenmektedir.

Konumuz açısından önem taşıyan husus, Hint-Avrupa uygarlığının kaynaklar ını araştır ırken ana kaynağı doğru teşhis etmektir. Tarih bilimi zaman-mekân etkisindekiçekirdek kültür tanımlamalar ına öncelik vermektedir. Kapitalist kültürün bile çok keskin bir çekirdeksel yayılımı olduğunu günümüzde netçe bilmekteyiz. Kaynağı olmayan, hayali vehavai tarih anlayışlar ı bilincimize ağır darbe vurmaktadır. Tarih bilincini yaşamsal yorumlarakavuşturamayanlar günümüzün yorumunu da anlamlı yapamazlar. Tarihsiz bir toplumuyetkince anlamak ve yaşamak mümkün değildir.

Daha önceki ‘Özgür İnsan Savunması’ adlı savunmamda uygarlığın kaynağını değerlendirirken, aşır ı biçimde Fırat-Dicle havzasına ve ondan kaynaklı Sümer uygarlığınaindirgemeci yaklaştığıma ilişkin bazı eleştiriler almıştım. Bu eleştirileri de göz önünde

 bulundurarak, indirgemecilik konumunda bulunmadığımı, ama ana kaynağı önemsediğimiısrarla belirtmek durumundayım. Tarihin ak ışını bir ana nehre benzetirsek (toplumsalgelişmenin ontolojik yapısı açısından bu kaçınılmazdır), ana kültür ve yan kollar meselesinedikkat çekmek maksadıyla bu taslak düşünceleri belirtiyorum. Daha doğrusu dikkat

çekiyorum. Nasıl ki günümüzün hâkim uygarlığı, yani kapitalist modernite Hint-Avrupauygarlığı kökenine dayanmaktaysa, Hint-Avrupa kültürü de Aryen kültürü kaynağına, onunSümer ve Mısır kollar ına dayanmaktadır.

İnsanlık uygarlığındaki ana nehir ve kollar ı sorununu doğru çözümleyemezsek,günümüzün doğru anlamlandırmasını yapamayız. Ana nehre kimi yan kollar güçlü akar, kimiyar ı yolda kurur. Ayr ıca ana nehrin doğduğu kaynak da belirleyici anlama sahiptir. Eğer toplumsal gelişmenin tarihsel ve coğrafi boyutlar ıyla yetkin bir anlamına erişmek istiyorsak,yöntemin gereklerini sorunlar ın çözümünde denemek gerekir.

2- ARYEN DİL VE KÜLTÜRÜNÜN YAYILMA SORUNLARITarihte kültür ve uygarlığı temel alan yaklaşımlar sınırlıdır. Var olanlar da değişik bak ış 

açılar ına sahiptir. Burada çözmeye çalıştığımız sorunlar ı kültür ve uygarlık temelli olarak koymuyoruz. Toplumsal gelişmede kültür ve uygarlığın yerini ve zamanını, belirleyiciliğiyle

 birlikte katk ısı oranında değerlendirmek durumundayız. Aksi halde eldeki tarih (ki, çoğunluk  böyledir) ‘olaylar yığınından’ öteye bir anlam taşımaz. Tarih biliminin öğreten değil,öğrenmeden alıkoyan niteliği bu özellikle yak ından bağlantılıdır. Din, hanedan, kral, savaş,kavim ve benzeri olgular ın sayısal dökümünden ibaret olan tarih; toplumsal gelişmeyi öğretendeğil, öğrenilmesini engellemek için bilinçlice üretilmiş bir perdeleme, zihni, toplumsal

haf ızayı iktidar ve istismar sahipleri için hazırlamanın ideolojik çabalar ıdır. Bu tarzı 

45 

Page 46: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 46/323

anlatımlar yüksek bir belirleyicilik oranında ideolojik temelde meşruiyet sağlamanın çok eskiden kalma propaganda araçlar ıdır.

Yöntem ve bilgi sistemine dair açıklamamıza bağlı kalarak çözümlememizi biraz daha boyutlandıralım. Aryen dil-kültür grubuna yönelik bir eleştiri de, güya Hitler de bu kavramı 

kullandığı için ‘ırkçılık’’ kokusu taşıyabileceğine ilişkindir. Bunlara şunu söylemek gerekir:Hitler’in partisinin isminde ‘sosyalizm’ sözcüğü de vardır. O zaman ırkçılık kokar deyipsosyalizmi terk etmek mi gerekir? Kaldı ki, faşizm çok farklı bilimsel ve ideolojik kavramlar ı 

 başar ıyla kullanmada, yani ‘demagojik’ çabasında son derece başar ılıdır. Böyle olduğu içinherhalde bilim ve ideolojiyi bırakacak değiliz. Aryen dil-kültür kökenli milliyetçilik yapmak aklımızın köşesinden geçmediği gibi, milliyetçiliğe kar şı da en anlamlı yorum sahiplerinden

 biri olduğumu gururla, onurla belirtmek durumundayım. Eğer bugün bile Irak’taki vahşetianlamak istiyorsak, şimdiye kadarki tarih ve sosyoloji bilimimizin iflas ettiğini önceliklekabul etmeliyiz. Ondan sonra eleştiri ve yeni tarihi-sosyolojik öneri hakk ımız doğar.

Yapmaya çalıştığımız da bu insanlık trajedisi için küçük bir katk ıdır. ’Özgür İnsanSavunması’nda uzunca anlatmaya çalıştığım konuya ana hatlar ıyla yer vermek durumundayım:

a-Aryen dil-kültür grubunun, gerek dilin oluşumu, gerek köklü bir kültürel altyapıyatemel teşkil etmesinin tarihsel ve coğrafi koşuluna bağlı olduğunu söylüyoruz. M. Ö. 10. 000-4. 000 yıllar ı arası yaklaşık olarak bu dil ve kültürün iyice kurumlaştığı ‘uzun dönemi’ ifadeeder. Her tür çömlekçilik, tar ım için saban ve hayvan koşumu, tekerlek, dokuma, elle öğütmedeğirmeni bulunmuş, sanat ve din kurumlaşmıştır. Çok verimli bir bitkisel ve hayvansal ürünlistesi, nüfusun büyük artış göstermesinde kendini kanıtlamıştır. Sadece yeni ve gelişkinyontma taşlardan balta, bıçak, değirmen, tekerlek, mimari ve diğer sanat ve dini eserler yapılmıyor. Kalkolitik dönem dediğimiz maden taşından da daha verimli eserler yapılıyor.Örneklerine günümüzde bolca rastlıyoruz. Zagros eteklerindeki Bradostiyan kazı merkezlerinden, Çayönü ve en son Urfa yak ınlar ındaki kazı merkezlerinden (Göbeklitepe) on

 bir bin yıl öncesine dayandığı kanıtlanan muazzam yontulmuş taştan ev ve dini mimariörneklerine, maden taşından yapılmış birçok araç gerece rastlanmıştır.

Bugün bile yerel halk ın kullandığı bu kültürel araçlar ve onlar ı ifade eden kelime gruplar ı çekirdek alan kimliğine ışık tutmaktadır. Ceo (yer), Ard (yer, toprak, tarla), jin (kadın,

yaşam), roj (güneş), bra (kardeş), mur (ölüm), sol (ayakkabı), neo (yeni), ga (öküz), gran(büyük, ağır), meş (yürüme), guda (tanr ı) ve daha onlarca sayabileceğimiz kelimelerin bugün

 bile birçok Avrupa dilinde kullanılması kaynak meselesine ışık tutmaktadır. Otantik (en eskiyerleşik halklar) halk gruplar ı olan Kürt, Fars, Afgan, Beluci gibi tanınmış olanlar ın dilindede halen kök olarak yaşayan bu kelimeler Ari dil-kültür grubunun Avrupa ve Hint kaynaklı olmayı p, tersinin doğruluğunu kanıtlamaktadır. Tarihi köklerini yazılı olarak Sümer metinlerinde, arkeolojik olarak birçok bölge merkezlerinde en azından on iki bin yıl öncesinegötürebileceğimiz bu kültür zamanında Avrupa ‘eski taş devri’ni yaşarken, Hindistan‘Pigmeler’ dönemini yaşıyordu. Aryen dil-kültürün bu ‘uzun süre’ tarihinde insanlığın bugün

yaşadığı tüm argümanlar ın (temel yaşam araçlar ının) yaklaşık yar ısından az olmayanlar ını üretip kurumlaştırdığını rahatlıkla gösterebilecek durumdayız. Bazı örneklerini sunduğumuz

46 

Page 47: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 47/323

merkezler dışında binlercesi daha yer altında beklemektedir. Ayr ıca bugün bile mevcudiyetinikoruyan otantik dönemden kalma halk gruplar ı birer canlı arkeolojik merkez durumundadır.Bu halklar ın kimlik olarak en azından altı bin yıl öncesinden varlıklar ına (etnik farklılaşma)rastlamaktayız. Bir kez daha belirtmeliyim ki, bu çekirdek kültür merkezinde (Verimli Hilal)

olup bitenler bütün yönleriyle anlam olarak ifade edilmedikçe tarih bilimi büyük eksikler taşıyacaktır.

b- Önemli bir yan kol olarak Semitik dil ve kültürün yerini kesinlikle göz ardı edemeyiz.Tarih bak ımından aynı dönemde fark ını oluşturan bu dil-kültür yapısının zenginliğindenkuşku duyulamaz. Çobanlık ve aşiret kültürü açısından belki daha da zengindir. Aryen dil-kültür grubundan bu yönüyle daha gelişkin olabilir. Sümer metinlerinde buna dair izlererastlamaktayız. Çoban ve tarla kökenlilerin iki ana kol biçiminde rekabet ve çatışmalar ındandestansı olarak söz edilmektedir. Bugünkü Irak’a ne kadar da benziyor! Dil ve kültüründedestansı yapı gelişkindir. Yeknesak çöl özellikleri benzerlik arz ettiğinden, göksel tanr ı ‘El,

Allah’ oluşumu bu dönemlere denk gelebilir. Aşiret toplumunun harikulade ve ilk farklılaşankimliği gökler misali yüceltilerek, ‘El, Allah’ olarak kutsal bir kavrama kavuşmuş olabilir.Durkheim’in tanr ı kavramını ‘toplumsal kimlik’ olarak yorumlamasının ‘El, Allah’ örneğindegüçlü bir kanıtla desteklenmesi mümkündür. Semitik kültürde en erkenden ‘şeyh, seyyid’kavram ve kurumlar ı şekillenmiş olsa gerek. Uygarlık döneminde bunlar ‘peygamber ve emir’kurumlar ına dönüşeceklerdir.

Semitik sahada yer almasına rağmen, Mısır Firavun uygarlığında Semitik kültürün katk ısı gözlemlenmemektedir. Çoban kültürünün M. Ö. 4. 000’lerde böylesi bir kent uygarlık kültürüne yol açmasının maddeten, kavram ve kurum olarak herhangi bir içeriğinerastlanmamaktadır. Zaten Mısır belgeleri de bu kültürü kendine çok yabancı hissetmektedir.Dil yapısında da benzerlik yoktur. Semitik kültür ilk katmanda Akad, Babil, Asur, Kenan,İsrail kimlikleriyle yaklaşık M. Ö. 2. 500’lerde yazılı tarihte yer bulmaktadır. Arap kimliği,çok sonralar ı yaklaşık M. Ö. 500’lerde ad olarak belirmektedir. Aramiler, Aramitler, Apirular daha çok Sümer ve Mısır kavramlaştırmalar ıdır.

Fenike, Filistin ve hatta İsrail’in sonradan Semitik dil ve kültür içinde eridikleri (Mısır firavun kültürü gibi) kuvvetle yorumlanmaktadır. Başlangıç noktalar ı deniz ve Aryen kültürleiç içedir. Semitik göç dalgalar ı içinde ilk doğal hallerini yitirdiklerine ilişkin kanıtlar vardır.

Aryen dil ve kültür sahasına dalga dalga saldırdıklar ına veya göç ettiklerine ilişkin Sümer kaynaklar ıyla arkeolojik kayıtlar ve halen devam eden bazı otantik kalıntılar bol malzemesunmaktadır. Bu saldır ı ve kolonileşmeleri M. Ö. 5. 000’lere kadar götürmek mümkündür.Özellikle sırasıyla Akad, Babil, Asur, Arami ve Arap kolonileri izlerini katmanlar halindeYukar ı Mezopotamya’da bırakmışlardır. Asur ve Arap etkileri daha güçlüdür. İslamiyet’le

 birlikte yoğun bir asimilasyonu birlikte taşıyacaktır. İslamlaşma Araplaşmayla iç içegeçecektir. Bu istila, kolonileştirme ve asimilasyona kar şı Aryen kültürü ve dili büyük direniş ve zaman zaman kar şı saldır ı, istila, kolonileştirme ve asimilasyona güç getirebilmiştir. Sümer uygarlığının ilk kurucular ı, Mısır uygarlığının öncülerini, Hiksos ve İ branileri tarihte bilinen

örnekler olarak sunabiliriz. Sümerlerin ilk öncülerinin Yukar ı Mezopotamya Aryen çekirdek 

47 

Page 48: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 48/323

kültürün en gelişkin çağı olan Tel Halaf (M. Ö. 6. 000-4. 000) döneminde Aşağı Mezopotamya’ya göçle bu kültürü taşıyı p orada üst bir aşamaya uğrattıklar ı kabule en yak ınyorumdur. Sümerlerin dil ve kültür yapılanmasına Akad, Babil, ve Asur etkilerinin sonradahil edildikleri gayet iyi bilinmektedir.

Sümerleri göç eden gruplardan ziyade, Tel Halaf çağının kültür yayılması olarak adlandırmak tarihin doğru yorumlanmasına daha çok katk ıda bulunacaktır. Belki de Aryenkültür sahasından bazı gruplar göç etmiş olabilir. Fakat asıl etkileyici unsur, o dönemde engüçlü çağını (evrensel olarak) yaşayan kültürün yayılmasıdır. Bazen iddia edildiği gibi, OrtaAsya veya Kafkas etkileri aramak saçmadır. Çünkü Sümer kuruluş çağında (M. Ö. 5. 000’ler)

 bu alanlar daha eski taş dönemini yaşamakta, Aryen kültürle yeni tanışmaktadırlar. Sümer kültürü gibi çok gelişmiş bir kültürü ne içerik, ne de biçim bak ımından besleyecek unsurlar ı taşımamaktadırlar. Saldır ı güçleri de Aryen dil-kültür kuşağını aşacak kadar gelişmiş olmaktan uzaktır. Kültürleri saf düşünmek doğru olmadığından ve iç içeliğin daima mümkün

olmasından dolayı, bazı Kafkasik ve Orta Asyaik göç unsurlar ı dönemin Avrupa’sı ve ABD’siolan Verimli Hilal’e ve Sümer kuşağına göç etmiş olabilirler. Nitekim dünyanın birçok alanından çok farklı ve çoğu yoksul olan kültür gruplar ı bugünkü Avrupa’ya ak ın edipyerleşmektedirler. Nasıl ki günümüz Avrupa kültürü Dünyanın her taraf ına taşınıyorsa, Aryendil ve kültürü de özellikle kurumlaşma ve nüfus patlaması aşamasından sonra (özellikle TelHalaf dönemi: 6. 000-4. 000) benzer bir yayılmaya olanak sunmaktadır. Kendi içlerinegöçlerini ise emekçilerin Avrupa’ya göçlerine benzetebiliriz.

c- Önemli bir kültür sahası olarak Nil Vadisi’ni doğru yorumlamak önem taşır. Buvadideki tar ım kültürünü geliştirmek ve Mısır firavun uygarlığına taşımak Semitik kültüründil ve yapısına yabancı kalmaktadır. Semitik kültürün içeriği bu yetenekten yoksungözükmektedir. Mısır dil yapısı hiç Semitik dil öğeleri taşımamakla fark ını ortayakoymaktadır. Daha güneydeki Sudan, Etiyopya ve diğer Afrika sahalar ındaki kültür de eskitaş devrini aşmaktan çok uzaktır. Dolayısıyla Mısır kültürüne yol açmalar ı teorik olarak mümkün olmamaktadır. Daha doğrusu düşünülmemektedir. Afrika kabilelerinin devamı niteliğindeki göçlerin uzun süre Nil vadisinde gelişim sağlamalar ı yine teorik olarak düşünülmemektedir. Zira gerekli tar ımsal devrim ürün ve araçlar ına ihtiyaçlar ı vardır. VerimliHilal’deki hiçbir tar ım bitkisinin izine, Nil vadisinde kendiliğinden yetiştiğine dair rastlamamaktayız. Hayvansal varlıklar içinde Mısır eşeği dışında örneklere de pek rastlamamaktayız.

Teorik varsayımlar Dünya geneline yayılım gösteren Aryen kültürün aynı dönemde bir kolunun da bu bölgeye ulaştığını düşündürmektedir. Unutmamak gerekir ki, Doğu Afrika Rif Vadisi Nil’e yak ındır ve Güneyden Kuzey’e olduğu kadar Kuzeyden de Güney’e insanak ışlar ı pekâlâ mümkün ve beklenirdir. Üstün kültürler hep bu eski yollarla kar şı etkilerinitaşımışlardır. Mısır uygarlığının M. Ö. 4. 000’lere denk gelmesi, Verimli Hilal’deki

 patlamanın Sümer kültürüne yol açması gibi M. Ö. 5. 000’lere doğru bir yayılmasınadayanabilir. İçerik, biçim ve ulaşım olanaklar ı buna elvermektedir. Nitekim aynı yol

üzerinden M. Ö. 2. 000 başlar ında Hiksoslar ın ardından M. Ö. 1. 700’lerde İ branilerin (tarihinyazılı olarak kaydettiği kadar ıyla) Mısır’da koloni oluşturmalar ı ve hatta yönetici konuma

48 

Page 49: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 49/323

yükselmeleri düşüncemizi kanıtlayan örneklerdir. Aryen sahasındaki kültürün yayılma gücügiderek zayıflasa da, Semitik alanlara benzer ak ışı daha sonra da sürdürecektir.

d- Verimli Hilal’de kendini kanıtlayı p güçlü bir kurumlaşmanın ardından daha doğuya, bugünkü İran, Afganistan, Pakistan ve Hindistan’a doğru yayılım da oldukça etkili olmuştur.

Tekrar vurgulamalıyım ki, taşınan insan gruplar ından ziyade kültürdür. Fiziksel değil kültüreletkilerdir. İlk belirtilerine İran yaylalar ında M. Ö. 7. 000’lerde rastladığımız kültürel taşınmaHindistan’da takriben M. Ö. 4. 000’lerde etkili olmaya başlamıştır. Türkmenistan yaylalar ında

 bu etki 5. 000’lere erişmektedir. Daha önceki kültürel katmanlar ın eski Afrikalı kökenlerdengelen ve halen eski taş devrinde çak ılı kalan öğeler olduklar ı düşünülmektedir. Kültürelkalıntılar ve bazı gruplar ın fiziki yapılar ı (özellikle Hindistan’da) bu tezi güçlendirmektedir.Tı pk ı Mısır ve Sümer’de olduğu gibi yerel gelişmelerin ürünü bir kültürel gelişmenin teorik ve pratik kanıtlar ı yoktur.

Bazı eleştiriler bu tarz düşünceyi aşır ı indirgemeci saysa da, tarihte kültürel devrimlerinsınırlı ve çok zor gerçekleştiklerini önemle hatırlamak gerekir. Bir Avrupa kültürünüdüşünelim. Başka yerde örneği yoktur. Verimli Hilal’deki kültür için de dönemine göre

 benzer bir düşünceyi ileri sürmek son derece yaratıcıdır. Yüz binlerce yıllık alışkanlıklaraçak ılı kalmış, imhanın eşiğindeki gruplardan büyük kültür devrimini beklemek veyak ıştırmak, teorik düşünceyle ve kültürel kalıntılarla desteklenmemektedir. Doğuya görekültürel yayılma M. Ö. 3. 000’lerde İran’ın batısında Elam bölgesinde daha çok bir Sümer kolonisini düşündüren Sus merkezli şehir uygarlığına sıçrama yapmış gibidir. KesinlikleSümer etkisidir. Daha doğuda bugünkü Pakistan’da bulunan Pençav (Pençab) nehrik ıyılar ındaki Harapa ve Mohanjadaro kent kuruluşlar ı da M. Ö. 2. 500’lere denk gelmektedir.Bunlar ın Sümerlerin izinde kuruluşlar olduğu açıktır. Zorlama teorilerle başka kültürelyapılar ın orijinal kuruluşlar ı saymak benzer nedenlerle düşünülmemektedir. Neredeyseorijinal denilen kültür katmanı ‘Pigmelere’ benzeyen bir düzeydeyken, onlardan orijinal kentuygarlığı türetmek eşeği at halinde düşünmek gibidir. Milyonlarca yıl süren ve benzer yaşamseviyelerinde olan binlerce grubun daha gelişkin coğrafi bölgelerde neden uygarlık ve büyük kültürel devrimler gerçekleştiremediklerini hatırlamak, düşüncemizin doğru anlaşılması 

 bak ımından öğreticidir.

Şüphesiz bu alanlar ın katk ılar ı olmuştur. Birçok sentez gerçekleştirilmiştir. Yayılma ve

yerelleşme iç içe ve daha çok gönüllücedir. Kaldı ki, yayılan sömürgeci gruplar değil,geliştirici maddi ve manevi üretim değerleridir. Kendini bu yönlü kanıtlamış yayılmacı kültürler hep ‘tanr ı vergisi kutsal mucizeler’ gibi sayılmıştır. Yaşamın değerini maddi vemanevi olarak yücelten kültürel yayılmalar ı sömürgecilik, istila ve zoraki asimilasyonlarlakar ıştırmamak önemlidir. Kültürel yayılmalar ın çok azı vahşi saldır ılar, sömürgecilik vezoraki asimilasyon biçiminde yürütülmüştür. Büyük k ısmı yaşam kalitesinin üstünlüğünükanıtlamasından ötürü coşkuyla benimsenerek mal edilmiştir. Tarihe dar milliyetçiyaklaşımlar kültürel yayılma meselesini içinden çık ılmaz hale getirmiştir. Milliyetçiliğingerçek tarihsel ak ışlar ı çarpıtan, perdeleyen, inkâr eden ve abartan tuzaklar ına düşmemek,

yöntem ve bilgi sistemi açısından büyük önem arz etmektedir.

49 

Page 50: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 50/323

e- Aryen kültürle ana Çin kültürlerinin kar şılaştır ılması, araştır ılması gereken hayli ilginç bir konu olsa gerekir. Çin’in kendi kültüründe neolitik üst evreye M. Ö. 4. 000’lerde ulaştığı düşünülmekte ve kanıtlanabilmektedir. Aynı tarihlerde Aryen kültürün Avrupa’danHindistan’a kadar taşındığını düşünürsek, rahatlıkla Çin’e de taşındığını söylemek güçlü bir 

tezdir. Çin kültürü büyük bir ihtimalle Aryen kültürden beslenmiş, fakat özellikle coğrafyası

 (Sar ı Irmak k ıyılar ı) ve tarihsel koşullar ının oldukça kapalı ve kendine özgü yapısı yerelgelişmeye başat bir rol vermiştir. Etkileme kesinlikle vardır. Fakat yerel kültürel özellikler kendine göre ‘neolitik’ bir devrime yol açmıştır. Tı pk ı bugünkü Çin gibidir. Büyük bir tarihsel gelişme ve coğrafi, demografik koşullar ın bir arada kendine göre bir ‘komünizme’ yolaçması gibi, ‘kendine göre bir kapitalizme’ de yol açmıştır. Komünizm ve kapitalizm Çinkarakteriyle bütünleşmedikçe, Çin komünizmi ve kapitalizmi olamamaktadır. Dışa kar şı güçlüdireniş, bunun başar ısızlığı ortaya çıktıktan sonra güçlü ve hızlı biçimde rakip kültürü

 benimsemek, Çin ana kültür grubundaki kavimlerin (Japon, Kore, Türk, Moğol, Vietnam ve

diğerleri) temel özellikleri halindedir. Çok güçlü direniş yanlar ı

kadar olağanüstü taklit veözümseme yetenekleri at başı gitmektedir. Bu kültürlerindeki derin ve ortak bir özellik olsagerekir.

 Neolitik kültür ve daha sonraki uygarlık aşaması Çin üzerinden diğer grup üyelerinetaşınmıştır. Çinlileri gruplar ında Semitiklerin Araplar ı gibi düşünmek daha aydınlatıcı olabilir. Tı pk ı Semitik kültür gibi Çin kültür grubu da, Aryen kültürü gibi evrenselleşmeözelliği gösterememiştir. Bu durumda birinci sırada Aryenleri, ikincide Semitikleri ve ondansonra Çin’i düşünmek daha açıklayıcı olabilir.

f- Aryen dil-kültür grubuyla Hint-Avrupa dil-kültür gruplar ı arasındaki ilişkiyiaydınlatmak çok daha önemli olup, belki de tarih biliminin temel sorunlar ındandır. Bu,üzerinde çok spekülasyon yapılan, ama ortak bir yoruma var ılamayan bulanık halkadır. 19.yüzyılda Hint-Avrupa dil gruplar ının ortaklığı anlaşıldığında büyük araştırmalara girişildi.Gruplar ın ana kaynağı, ‘ata dili ve kültürü’ hakk ında çelişkili yorumlar geliştirildi. KimiYunan kültürüne, kimi Hint, hatta Kuzey Avrupa kültürüne, Almanlara kadar kökentartışmalar ı yapıldı. Fakat Doğu Afrika Rif’indeki primattan (insan öncesindeki yaratık)kopuklukla Verimli Hilal’deki neolitik-tar ımsal devrim kanıtlanınca, tüm adı geçenvarsayımlar boşa çıktı. İnsanlık tarihindeki iki temel odak büyük önem taşıdı. K ısa özetinisunmaya çalışmıştık.

Verimli Hilal’deki hangi dil ve kültür grubunun otantik olduğuna ilişkin tartışmalar dahaçok önem kazandı. Yorumladığımız biçimiyle ‘Aryen’ gruplar ı denen proto-Kürt, Fars,Afgan, Beluci gruplar ı öncelik kazanmaya başladı. Özellikle proto-Kürtler olan Hurri dilininyapısı anlaşılınca, otantik halklara dayalı Aryen dil-kültür aidiyeti netlik kazandı. Benim deşahsen doğru bulduğum tez, neolitik devrimin çekirdek bölgesinin ancak bu dil ve kültürüyaratabileceğine ilişkindir. Çekirdek bölgenin de Toros-Zagros sisteminin çizdiği kavisolduğu, Verimli Hilal olarak da adlandır ılan bölgenin Aryen dil ve kültürünün merkezinioluşturduğu kesinlik kazandı. Son arkeolojik kazılar ve etimolojik çalışmalarla etnolojik 

k ıyaslamalar bu tezi her geçen gün daha da güçlendirmektedir. Böylece Hint-Avrupa dil vekültür gruplar ına öncülük eden sorun büyük ölçüde çözümlendi.

50 

Page 51: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 51/323

‘Süre’ çok uzun, coğrafya çok geniş olduğu için, Aryen dil-kültürünün yayılım haritasını olduğu gibi vermek gerçekçi olmaz. Fakat güney ve doğuya doğru yayılmanın bir benzerininde kuzey ve batı yönünde Avrupa’ya doğru geliştiği rahatlıkla yorumlanabilir. Tahminen M.Ö. 5. 000 yıllar ında başlayan bu yayılım dalgalar ının M. Ö. 4. 000’lerde Doğu Avrupa’ya, M.

Ö. 2. 000’lerde de Batı

Avrupa’ya tamamen yerleştiği kabul gören temel görüştür. BaştaGordon Childe olmak üzere önemli tarihçiler de Avrupa tarihini bu yıllaradayandırmaktadırlar. Daha öncesi ‘eski taş devri’ dönemini teşkil etmektedir. HomoSapiens’in otuz bin yıl önce egemen tür haline geldiği bugünkü Güney Fransa ve İspanyaarasında Kuzey Afrika kaynaklı bir yayılma sonucu en çok mezolitik (orta taş devri) döneminyaşandığı tahmin edilmektedir.

Avrupa neolitiği ve tar ım devrimini inceleyecek durumda değiliz. Ama kaynak sorununun öneminden ötürü aydınlatıldığı kanısındayım. Yine buraya ilişkin yayılmanınfiziki, kolonici temelde değil, kültürel bir yayılma olduğunu tahmin ediyorum. Avrupa’nın

özgünlüğü şuradadır: Neolitik dönemi en yaratıcı yönleriyle hazır almıştır. On bin yıllık  birikimi birden veya k ısa bir süre sayılacak dönemde hazmetme şansına kavuşmuştur.Denilebilir ki, Avrupa bugünkü dünyayı dört yüz yıldır nasıl kültürel yayılma alanı halinegetirmişse, kendini de önce Neolitik, sonra Roma’nın uygarlık ve Hıristiyanlığın ruh-anlamdevrimiyle birlikte yayılma alanı olarak görmüştür. Üç büyük devrim de Avrupa’ya daha çok kültürel temelde yayılmıştır. Roma İmparatorluğu’nun çok sayıda olmayan savaşlar ı dışındayayılma sömürgecilik, kolonicilik ve zoraki asimilasyona dayanmamıştır. Üstün kültürlerin‘tanr ı vergisi’ benimsenmesiyle gerçekleştirilmiştir. İnsanlığın yaklaşık on bin yıllık büyük kültürel birikimine bu tür erişim sağlanınca, daha sonraki Büyük Avrupa Devrimleri’nin

(Rönesans, Reformasyon, Aydınlanma, Politik, Endüstriyel, Bilimsel Devrim) temeli atılmış olmaktadır. Avrupa özel yetenekleriyle bu büyük devrimleri gerçekleştirmemiştir. Tarihin ananehir ve kollar ının debi kazanmış biçimde ve hep birden akmasıyla bu temel kazanılmıştır.Şüphesiz aynı döneme denk gelen ‘Buzul döneminin’ geri çekilmesi, çok elverişli iklimsayesinde taze ormanlarla yemyeşil ve humuslu verimli topraklarla donanmış Avrupa, tüm bukoşullar ın senteziyle günümüze damgasını vuran büyük uygarlık sıçramasını gerçekleştirmiştir. Yeri geldiğinde bu öykünün ayr ıntılar ını daha yak ından gözlemleyeceğiz.

3- VER İMLİ HİLAL KAYNAKLI TOPLUMSAL GELİŞME ve YAŞAMI DOĞRU

YORUMLAMAK 

Bu başlık altında büyük bir önemle açıklamaya çalıştığım husus, belli bir toplumsalzaman ve mekân boyutunun belli bir yaşam tarzı üzerindeki etkisine ilişkindir. Yöntemsorununda da üzerinde uzunca durmaya çalıştığım konu, toplumsal gerçekliklerin insan eliyle‘inşa edilmiş gerçekler’ olduğudur. Bu konu o kadar önemlidir ki, tam anlam bulmadangirişilecek her tür bilinçlenme faaliyeti ‘öğrenmeyi’, ‘anlamı’ cehaletin ve anlamsızlığınkonusuna dönüştürebilir. İddiam odur ki, kapitalist modernitedeki cehalet, büyük dinlerinçık ış koşullar ında eleştirip lanetledikleri ‘Ebu Cehil’ cehaletinden daha büyüktür. Bunun daen temel nedeni, belki de en sığ materyalizm çık ışlı din olan pozitivizmdir. ‘Olguculuk’

olarak tercüme edebileceğimiz bu din, bizzat insan zihniyetinin ürünü olma karakterindenötürü zaten metafiziktir.

51 

Page 52: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 52/323

İnsanın zihniyet itibariyle metafizik karakterli bir varlık olduğunu bu amaçla yöntem bölümünde uzunca işlemiştim. Pozitivizm fark ında olmadan bu olguculuğun eski dönemin ensığ ‘putçuluğu’ olduğunu göremiyor. Olguculuk = putçuluk ideamı önemle ileri sürüyorum.Olguculuk bir gerçeği yorumlayış biçimi değildir. Ne kadar tersini iddia etse de, olgulara

dayalı

bilimin felsefesi de değildir. Çünkü böyle bir felsefe olamaz. Göze çarpan, kulağı

 titreten her görüntü ve ses olgudur. Her hissediş de olgudur. Evren gerçekliğinin bunlardanibaret olduğunu hangi çılgın veya cahil idea edebilir? Eflatun’un görüşüyle olgular görüntü

 bile sayılmaz. Olsa olsa Nietzsche bak ışıyla basit birer algı olabilirler. Algı-olgu ilişkisiüzerinde durulabilir. Tı pk ı nesne-özne üzerinde durduğumuz gibi.

 Ne yazık ki, modernite olguculuk üzerine inşa edilmiş bir yaşamın resmidir. Bilinçliolarak ‘resmidir’ kelimesini kullanıyorum. Çünkü modernite yaşamın özüyle değil, enyüzeysel biçimiyle ilgilidir. Adorno’nun dile getirip de çözemediği “Yanlış hayat, doğruyaşanmaz” deyimi, Yahudi soyk ır ımı kar şısında duyduğu büyük hayal k ır ıklığının sonucudur.

Bu, aslında kilit bir deyimdir. Ama açıklamasızdır. Hayatın temel yanlışlığı nerededir? Kimsorumludur? Nasıl inşa edilmiştir? Hâkim toplum sistemiyle ilişkisi nedir? Benzer bu tipsorular ın cevabı yoktur. Sadece kökenlerini Aydınlanma ve rasyonalite sürecinedayandırmakla yetinmişlerdir. Konu, yani yanlış olan hayat biçimi muğlâk bırak ılmıştır.

Benzer çaba Michael Foucault’da da vardır. Foucault, “Modernite insanın ölümüdür” der ve bırak ır. Bu kadar ünlü bir filozof nasıl da insanın ölümü gibi hayati bir konuyu bir cümleyesığdır ı p bırak ır? Açıklayacakken, erken ölümden bahsetmek fazla anlam taşımaz. Önemli bir hakikat, yorum son nefeste de olsa açıklanmayı gerektirir. Copernik ölüm döşeğindeyken,‘Dünyanın güneş etraf ında döndüğünü’ açıklayan eserini yayınlatmayı ihmal etmez. Benzer 

 birçok hakikat yorumlayıcısı hem Batı’da, hem Doğu’da vardır. Postmodernite eleştiricilerimodernitenin yaşam suçuna çok bulaştıklar ı için, biraz da utanarak kadınca gerçekleri dilegetirirler. Yani köleliğe, iktidara bulaşmış, onun bilgi sistematiğinden şerbetlenmiş olanlar ınortak üslubu. Biraz da Ezop üslubu!

Açıklamaya çalıştığımız husus, tekrar edelim ki, doğru ve yanlış hayat kurgulamalar ıdır.Sadece modernitenin (kapitalist) değil, diğer eski uygarlıklar ın dayattığı hayat doğrukurgulanmış olabilir mi? Sümer rahiplerinden tanr ı-krallar ına, Mısır tanr ı-krallar ından İranKisralar ına, İskender’den Roma imparatorlar ına, İslam sultanlar ından Avrupa monarklar ına

kadar hayatı resmen temellendiren sistemleri de hayatı yanlış temellendirmede en az kapitalistmodernite kadar sorumlu tutulamazlar mı? Bir zincirin halkalar ı misali toplumsal gelişmenin

 boynuna taktıklar ı bu halkalarla yanlış yaşam gittikçe temellendirilmiş olmuyor mu? Yanlış hayat tarzından yalnız moderniteyi ve onun savaş ve soyk ır ım düzenini sorumlu tutmak yetmez. Sorunun kökü kadar cevabı da derindedir. Verimli Hilal’deki büyük kültürel devrimve yol açtığı yaşam tarzı üzerinde dururken, tüm bu sorunlar ın kaynağına inmek istedik.

Şüphesiz kültürle toplumu tamamen izah edemeyiz. Birçok öğeyi eklemek gerekecektir.Ama temelin kültür olduğu da çok az yadsınabilir. Geçerken ‘kültür’ kavramına yüklediğimizanlamı da açıklamalıyız. Bununla anlamlı bir ‘uzun süre’ tarihle toplumun yaşamasında

vazgeçilmez özelliklere sahip bir mekânı, coğrafyayı kastediyoruz. Toplumu sıf ırdan bu süreli

52 

Page 53: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 53/323

tarih ve coğrafyayla anlamlandırmıyoruz. Fakat çok sayıda olan inşa edilmiş toplumsal yaşam biçimlenmesinde temel rol oynadıklar ını belirtmek istiyoruz. Toplumlar ın zaman ve mekânlakayıtlı yaşam halkalar ından oluştuğunu, her halkanın diğerine bağlılığı kadar kendine özgü bir fark ı olduğunu da bu açıklamanın gereği saymaktayız.

Semitik ve Çin toplumlar ının on bin yıl önceki temellere dayalı yaşam farklılıklar ı günümüzdeki yaşamlar ını belirleyici ölçüde anlamlandırmaktadır. Aryenik yaşam kültürü içinde aynı husus belirtilebilir. Öte yandan temeldeki bu yaşam kültürünü, hiyerar şide ve devlette,kendi maskeli veya maskesiz, örtük ve çı plak krallar yönetiminde resmileştirerek büyük anlam çarpıtmalar ına, saptırmalara uğratı p her türlü çirkinliğe, savaşlara ve soyk ır ımlara açık hale getirdiklerini ‘anlambiliminden’ çıkarabilmekteyiz. Dikey olarak resmi-gayri resmiyaşamlar kadar, yatay olarak da farklı halkalar halinde yaşamlar söz konusu olabilmektedir.Yine de ana kaynaktaki toplumsal yaşam tüm bu halkalardaki biçimleri belirleyen özniteliğindedir.

Kültür kavramının içeriğini biraz daha açalım. Şüphesiz klan toplumu da bir kültüre,dolayısıyla yaşama sahiptir. İnsan toplumunda evrensel bir özellik gösteren klantoplumundaki yaşamın anlamı benzerdir. Dil ve düşünce yapısı işaretlerle yürütülmektedir.Primatlarla, dolayısıyla hayvanlarla arasındaki mesafe fazla açılmamıştır. Bir klan yaşamını hikâye etmek hepsini anlatmak gibidir. Zorunlu ihtiyaçlar, güvenlik ve çoğalma: Canlılar ınneredeyse tümünü bağlayan üçgen. Sınırlı zihniyetle bağını yorumlamıştık. Yaşamda fark ıngelişmesi demek zihniyetin esnekliğinin gelişmesi, dilde simgesel anlatıma geçiş ve bununmümkün k ıldığı maddi yapılanmalara daha çok erişim.

Kültürel gelişme, o halde zihnin esnekliği ve simgesel dilin gelişmesiyle birlikte artanmaddi nesnelerin toplam ifadesidir. Dar anlamda kültür bir toplumun zihniyetini, düşünmekalı plar ını, dilini ifadelendirirken, geniş anlamda buna maddi birikimlerinin de (ihtiyaçlar ı gideren tüm araç gereçler, besin üretme, saklama, dönüştürme biçimleri, ulaşım, savunma,tapınma, güzellik araçlar ının toplamı) eklenmesini ifade eder. Kültür zihniyeti vearaçlar ındaki benzerlik ve farklılıklarla yoksulluklar ı ve zenginlikleri arasındaki eşitsizlikler farklı ve benzer yaşam düzeylerini belirler.

Zihinsel ve maddi birikimlerin bizzat insan yeteneğiyle inşa edildiklerini, bu anlamdatoplumsal gerçeklik halinde ifadeye kavuştuklar ını yine tekraren belirtmeliyiz. Bu durumda

tüm eski taş devrinde milyonlarca yıl sürmüş klan-toplum yaşamının benzerliğini ve özgünfarklılıklara  pek sahip olmadıklar ını belirtmek ciddi bir anlam kaybına yol açmayacaktır.Büyük kültürel kuşaklar ın ortaya çık ışına bu nedenle yüksek anlam biçtik. Zira her büyük kültür kuşağı, büyük ve farklı bir yaşamın gelişmesi demektir. Toplumsal gelişmeyi buanlamda kültürel gelişmeyle özdeşleştirmek mümkündür. Formülleştirirsek, ne kadar zihinesnekliği, özgürlüğü, o kadar simgesel dil anlamcılığı, düşünce zenginliği, buradan da dahaçok maddi kültür araçlar ına sahip olmak o denli toplumsal yaşamın gelişmesi demektir.

Bu bölümün temel varsayımı olan inşa edilmiş gerçeklik olarak toplumsallık, esas olarak 

insan yaratı

demektir. Şüphesiz ondaki madde miktar ı

, biyolojik gelişim göz ardı

 edilmiyor. Bunlar ın fizik, kimya ve biyoloji gerçekleri olarak araştır ıldıklar ını biliyoruz.

53 

Page 54: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 54/323

Ayr ıca insanı tür ve zihin olarak inceleyen antropoloji ve psikoloji kendi alanlar ında anlamüretmektedirler. Eleştirilerimiz de olsa, bilimin parçalanmış halinden öğrenebildiklerimiz var.Toplumsal gerçekliğin farklı bir algılama düzeyi olduğunu sıkça belirtmemiz, diğer bilimlerlearadaki fark ı iyi kavramak içindir. Bu fark ı yakalamadan, pozitivistlerin düştüğü büyük 

hataya düşüp ‘bilimcilik’ hastalı

ğı

ndan kurtulamayı

z. Sonucu ise kapitalist modernitedesonuçlanan soyk ır ımdır. Soyk ır ım, tekrar vurgulamalıyım ki, Adorno’yu dehşete düşüren veolmasını hiçbir tanr ısal ve insani yaklaşımın izah edemeyeceği, bütün kitaplar ın bir anlamdaateşe atılması gerektiğini düşündüğü ve hayatın yanlış kurulmasına dayandırdığı büyük suçtur. Soyk ır ım mazlumlar ının bunun dışında bir anlamla anılamayacağı önemli bir tespittir.Modern yaşam, pozitivizm bu gerçeği kabul etmemekte direniyor. Sanki yine de soyk ır ımlararağmen toplumsal yaşamın yaşanabileceğini sanıyor. Veya bu suçu temel dayanaklar ıyla yok etmeden, o suça yol açan zihniyet çarpıtmalar ı ve maddi uygarlık değerleriyle birlikteyaşanabileceğine cüret ediyor. Adorno hiçbir kitapta, dolayısıyla zihinde yer bulmaması 

gereken bu cüretten dolayı

irkiliyor, kabuğuna çekiliyor ve ölüyor.Benim yapmaya çalıştığım, bu ‘CÜRET’in kaynaklar ını ve olası aşılma biçimlerini

sorunsallaştır ı p cevap verme yeteneklerimizi açığa çıkararak anlam ve eylemekavuşturmaktır. Sürüp giden modernitenin gittikçe kurumlaşmış soyk ır ım odaklar ına yolaçtığını hiç göz ardı edemeyiz. Gözümüzün önündeki Irak gerçeği, açık veya örtük,Ortadoğu’nun tüm rejimlerinin soyk ır ımsal niteliğini ve suç ortaklığını gayet açık ve dehşetiçinde, sadece içinde yanarak eriyenlere değil, gözlemleyenlere de hissettirmektedir. Amadiğer yandan muazzam bir özgür yaşam arayışı da vardır. Ya özgür yaşam, ya soyk ır ım asla

 birlikte yaşanacak bir ikilem olamaz. Bu suça asla böyle yaşayarak ortak olamayız. Nasıl oldu

da yaşamın en zengin anlamına yol açan bu topraklar, bu tarih, bu hale geldi? Bir taraf ındayaşamın ilk anlamına yol açmış etnisiteler savaşı, diğer yandan modernitenin son büyük tanr ısının önderliğindeki savaşlar? Demek ki, konuya döne dolaşa yüklenmek, cevabını vermek ve eylemini gerçekleştirmekten kaçınılamaz.

Verimli Hilal’deki yaşamın tadını biraz da edebi dille anlatmalıyım. Sözüme Diyarbak ır-Çayönü kazılar ını başlatan Bradway’ın bir gözlemiyle başlayayım."Yaşam dünyanın hiçbir yerinde Zagros-Toros dağ silsilelerinin kavisli eteklerindeki kadar anlamlı olamaz. ” Acabaçok uzak bir kültürde yetişmiş bu insana, bu sözü neler hissettirdi? Uygarlığı iyi tanıyan bir arkeolog, tarihçi olarak, neden en anlamlı yaşamı bu kültürel sahada görüyor? Hâlbuki

 bugünkü yaşayanlar ı Avrupa’daki en düşük bir ücrete bile k ırk takla atı p vebadan kaçar gibi bu topraklardan kaçmak istiyorlar. Hiçbir kutsallar ı, estetik değerleri kalmamış, bir daha eldeedilemeyecekmiş gibi göçü kader gibi kar şılıyorlar?

İtiraf etmeliyim ki, bir dönem ben de modernite hastalığına tutularak, ana-baba dahil, her şeyinden kaçmak istedim. Hayatta en büyük yanılgımın bu olduğunu kendime sıkça itiraf ederim. Ama Bradway’ın gözleminden tümüyle kopmadığımı biliyorum; o eteklerin çocuğuolarak, dağlar ın başını tanr ı ve tanr ıçalar ın kutsal tahtı, eteklerini ise bolca yarattıklar ı cennetin köşe parçalar ı olarak görüp hep dolaşmak istedim. Adım daha çocukken ‘dağ delisi’

olarak çıkmıştı. Sonradan öğrendim, bu yaşam daha çok tanr ı Dionysos’a aitmiş. Peşinde ve paşında (Kürtçe, önünde ve arkasında) Bakha’lar adlı özgür ve sanatkâr k ızlar grubu

54 

Page 55: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 55/323

dolaşırmış. Birlikte yiyip içip eğlenirlermiş. Bu tanr ısal yaşamı sevmiştim. Filozof Nietzschede bu tanr ıyı Zeus’a tercih etmiş. Hatta birçok özdeyişinin altına ‘Dionysos’un Çömezi’unvanını atarmış. Köydeyken ve dinin gereklerine pek uymasa da, k ızlarla nişan, baş gözoyunlar ından çok, birlikte oynamaya çok istekliydim. Doğalı da bana göre böyle olmalıydı.

Hâkim kültürün kadı

kapatması

na asla hoşgörü göstermedim. Namus dedikleri kanunutanımadım. Halen kadınla sınırsız özgür tartışmaya, oynamaya, yaşamın diğer tüm kutsallar ını  paylaşmaya yanıtım ‘evet’, ama birbiriyle adına ne dersek diyelim, gerekçesi ne olursa olsun,güç temelinde ve mülkiyet kokan köleliklere, bağlılıklara ise sonuna kadar ‘hayır’dır.

Bu dağlarda özgür kadın gruplar ını hep tanr ıça esiniyle selamlayı p öyle ‘anlamlaşmaya’çalıştım. Sıkça haberlerde geçen “Kamyon ve traktör kasalar ına doldurulmuş bir grupGüneydoğulu kadın filan bölgede ırgatçılığa giderken yol kazasında öldüler” cümlesiniduydukça, sözde bu kadınlar ın sahibi erkek, aile, hiyerar şi ve devletine olan öfkemi hiçbir olaya daha göstermediğimi de sıkça hatırlar ım. Tanr ıça soyundan geriye bu kadar düşüş nasıl

olabilir? Aklımın, ruhumun asla kabullenmediği bu düşüşü zihnime asla yedirmedim. Benimiçin kadın ya tanr ıça kutsallığı içinde olacak, ya hiç olmayacaktı. Şu sözün doğruluğunu hepdüşünürüm: “Bir toplumun kadınlar ının yaşam düzeyi, o toplumun tanımında esas ölçüttür. ”Anam için neolitiğin ‘ana tanr ıça kültüründen kalma’ sözünü kullanmıştım. Onlar gibişişmandı. Modernitenin yapay ana inşası ondaki kutsallığı görmemi engellemişti. Hayatımda

 büyük acılar yaşamama rağmen, hiçbir olaya ciddi olarak ağlamadım. Fakat modernitekalı plar ını yıktıktan sonra, başta anam ve onun şahsında tüm bölge (Ortadoğu) analar ını hepiçim burkularak ve gözlerim yaşararak hatırlar ım, bakar ım. Anamın zorbela taşıdığı kuyusatılından (bakracından) daha yar ı yoldayken yere indirip yudumladığım suyun anlamına, en

seçkin ve yürek burkucu hatıralar ım olarak bakar ım. Herkesin yaşadığı ana-baba ilişkilerine,moderniteyi tüm zihin kalı plar ında yıktıktan sonra bakmalar ını tavsiye ederim. Aynı bak ış açılar ını tüm neolitikten kalma ‘köyün ilişkilerine’ de yansıtmalar ını isterim. Modernitenin en

 büyük zaferi, şüphesiz on beş bin yıllık inşa edilmiş kültür bak ışımızı yıkması ve hiçeindirgemeyi başarmasıdır. Bu kadar yık ılmış ve hiçe indirgenmiş birey ve topluluklar ındansoylu, özgür bir bak ış, direniş ve yaşam tutkusu beklenemeyeceği anlaşılırdır.

Kavisin dağ eteklerindeki her bitki ve hayvan canlısı benim için bir tutku nesnesiydi.Onlarda sanki kutsal bir mana varmış gibi bakardım. Onlar benim için, ben onlar içinyaratılmış birer arkadaştık. Peşlerinden çok koştum, aşkla. Benim aşk ım biraz böyleydi.Halen bu konuda en affetmediğim hareketim, avladığım kuşlar ın başını hiçbir acıma hissiduymadan koparmamdı. Özne-nesne anlayışı altındaki derin tehlikeyi bu olaylar kadar hiçbir anlatım bana göstermedi. Ekolojik tercihim çocukluğumun bu tutku ve suçunun itiraf ıylayak ından bağlantılıdır. Avcılık kültüründen kalma bu büyük ruh tehlikesini birer avcılıktanibaret olan ‘güçlü sömürgen, buyurgan adamın’ sanatı olan iktidar ve savaşlar ının maskesinidüşürmekle (maskeli ve maskesiz tanr ılarla, örtük ve çı plak krallar) ancak giderebilecektim.Bitki ve hayvanlar ın dilini anlamadıkça ne kendimizi anlayabilecek, ne de ekolojik toplumcuolabilecektik. Beni bırakmayan bitki ve hayvanlar ımın anılar ına böyle anlam verecektim.

Dağlar ın eteklerinden hemen başlayan ovalar ın bahar açılışından güz kapanışına kadar üretime hazırlanmasını, derlenmesini, harmanlanmasını, tanelerin toplanmasını babamın

55 

Page 56: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 56/323

çiftçiliğinden hatırladıkça, hiçbir romanın vermediği duygu yüklenimlerimi zor tutar ım.Büyük hayıflanmam var. Neden o tanr ı yolcular ını tam anlayı p arkadaş olamadık? Gerçi tümilişkilerim arkadaşlık içindeydi. Ama o korkunç modernite ilişkileri yüzünden, ölümünün bile

 büyük yasını tutamamayı halen affedemiyorum. Belki de babalar ın en güçsüz, ama saf, temiz

tanr ı

kullar ı

ndan biriydi. Fakat bana göre çiftçi babalar en değerlisidir yine.Tüm köy ilişkileri bana vaktini doldurmuş, bilinmeyen bir dönemin ölgün çabalar ı gibi

gelmiştir. Köyden kaçarcasına kente sığınmayı da bir suç gibi görüyorum. İnsan için idealyaşamın modernitenin (tüm uygarlığın) kanserli kent yapısında değil, ekolojik köylerindesağlanacağından kuşku duymuyorum. Kent ancak ekolojik köylerle tam uyumlu olduğundaizin verilecek bir mekân olabilir.

Amanoslardan Zagroslara kadar bu silsileler altında yaşamış ve halen yaşayan halklar ı,dağlar ın zirvesindeki tahtlar ında oturan tanr ı ve tanr ıçalar ın kutsal yolcular ı olarak değerlendiririm. Moderniteye göre ‘geri’lik suçlamasının artık kesinlikle tersinin doğruolduğuna inanıyorum. İlerilik-gerilik bir ideolojik yargı olup, sadece geri değil, insanlık düşmanı olan kapitalist-modernite zihniyetini iyi çözmek, gerçek insani temellere inmek olduğundan özgürlüğe büyük dönüş sağladığıma inanıyorum. KÂRCILIK,ENDÜSTR İALİZM ve ULUS DEVLETÇİLİK’ten ibaret modernite cehennemindenkurtulmakla her şey daha iyi anlaşılıyor ve yaşamın anlam zenginliğine yol açıyor.

 Neolitikten kalma bir höyüğe gösterdiğim ilgiyi, tutkuyu Newyork’la değişmem. İçinde hiçbir anlam bar ındırmayan, bütün kapılar ını daha ‘kârlı yaşam’a, insanın ‘demir kafes’ altınaalınmasına ve yaşam katili ‘endüstriyalizm canavar’lar ına açmış kent; hiç kimsenin

 birbirinden bir şey anlamadığı ‘72 dilli Babil’in daha da anlamsız kopyalar ından başkaanlama sahip değildir. İnsanlığın kurtuluşunun bu kentizmin kanserli yapısının yık ılmasındangeçtiğine dair kuşkum yoktur.

Bu k ısa öyküyü hangi yaşam kültüründen geldiğimize ilişkin bir çağr ıştırma yapmak içinanlattım. İnşa edilen toplumsal gerçekliğin bir üretimi olan bu yaşam tarzını yetkinceanlayamazsak, ‘modernitenin aptallar ını’ oynamaktan kurtulamayız. Dağdaki çobanına kadar herkesi esir alan, özünde yaşamın bitmesi anlamına geldiğini en yetkin filozoflar ın ağzındançıkan sözlerle vermeye çalıştığımız ve hepsinden çok kendimin de öyle olduğundan kuşkuduymadığım kanserli modernite yaşamından kurtulmadıkça, zihniyet ve irademizle (düşünce-

örgüt-eylem) özgür yaşamı, kaynağıyla birlikte edindiği tüm zenginlerlikleri içindeyaşayamayız. Er veya geç ‘yanlış kurgulanmış hayatlar ımızın doğru yaşanmayacağını’anlayacağız.

Bilimsel dille öykümüzü biraz daha açalım. Verimli Hilal’de inşa edilen toplumsalgerçeklikler ana hatlar ıyla bugünkü yaşamın sürdürülmesinde de varlıklar ını sürdürmektedir.Hem zihniyet hem maddi kültür unsurlar ı bazı nicel ve nitel değişikliklere rağmen özde

 benzerdirler. Dil temel yapısında ortaktır. Düşünce biçimleri bilimsel, dinsel ve sanatsalalanlarda ayr ımlanmış olarak sürmektedir. Savunma ve saldır ı savaşlar ı dünde de bugünde devardır. Temel kurum olarak aile, gerçekliğini sürdürmektedir.

56 

Page 57: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 57/323

Aradaki farklar devlet kurumunun büyümesine dayalı olarak gelişmiştir. Toplumunaleyhine sürekli alanını genişleten devlet, ihtiyaçlar ı temelinde toplumsal zihniyet ve maddikültür birikimlerini mülkiyetine geçirdikçe, sürekli nicel ve nitel değişime uğratmıştır.Sanıldığının aksine, toplumsal gelişmeler devlete rağmen sürdürülmüştür. Sümer rahip

devletinden kapitalist modernitenin ulus-devletine kadar devlet oluşumlar ı

n toplumsalsonuçlar ını ve yol açtıklar ı uygarlık denilen kent kültürünün esas işlevini anlamlaştırmayaçalışacağız. Özellikle sınıflaşmanın devleti değil, daha çok devletin sınıflaşmayı dalbudak halinde yaydığını göreceğiz.

Fernand Braudel’in süre kavramının toplumsal gelişmedeki rolünün yeterincekavranmadığı kanısındayım. Özellikle süre-kültür, süre-uygarlık ve süre-toplum biçimleriaçımlanmaya muhtaç kavramlardır. Tarihe güçlü bir katk ıdır. Fakat tarih bilimine yetkinceuygulanamamaktadır. Buradaki çözümlemede kavramı cesaretlice açarak kullanmayaçalışacağım.

a-‘En uzun süre’, dördüncü buzul döneminin sona ermesinden sonra neolitik devrimdeana nehri oluşturan Verimli Hilal toplumu için ancak ya benzer yeni bir buzul dönemi yanükleer bir felaket, önlenemeyen bir hastalık veya benzeri nedenlerle varlığını fiziksel olarak sürdüremez zamana kadar geçerliliğini sürdürmek durumundadır. Çin ve Semitik kökenlikültürler birer kol olarak bu ‘uzun süre‘ toplumunda yer alırlar. Diğer küçük kültürel kollar ana nehir için birer ırmak gibidir. Tezin içyapısını iyi anlamak gerekir. İnşa edilen toplumzihniyet ve maddi kültürel öğeleriyle o denli güçlüdür ki, yık ım için hiçbir iç toplumsal neden

 bu süre dahilinde bu toplumu yıkamaz. ‘Temel kültürel toplum’ kavramını bu sürekar şılığında kullanabiliriz. Kalı plar ını, içerik ve birikimlerini tekraren de olsa sıkça vermeminnedeni; ‘en uzun süre’ kavramına denk düşen ‘temel kültürel toplum’ tanımına ulaşmak içindir. Çünkü süre ve toplum kavramlar ı bu yeni anlamlar ıyla toplum bilimine katk ı sağlayıcı niteliktedir. Liberal toplumcular daha şimdiden ‘tarihin sonu’ kavramıyla kendi toplumsalalgılar ını sahte bir metafizikle sonsuza dek geçerli saymak isterler. Marksistler ve diğer ‘mahşerci’ yaklaşımlar zaman-mekân boyutundan kopuk, ‘ebedi saadet çağı’nı vaat ederler.Kötümserler daha çok geçmiş ‘altın çağ’ anlayışını anımsayarak, şimdiki ‘teneke çağı’nınanlamsızlığından dem vururlar.

En uzun süre kavramı tüm bu toplumsal teorilere göre daha bilimseldir. Somut koşullar 

kadar toplumsal sistemin başı ve sonu için anlaşılır argümanlar sunmaktadır. Tarihi ne olaylar yığını halinde boğmakta, ne de dar toplum biçimlerinin dönemsellik basitliğine düşmektedir.Hayatın anlamını ne anlık olaylar ne toplum biçimleri kapsamlı yorumlama yeteneğindeolamaz. K ısmi anlatımlar ı başarabilirler.

En uzun süre kapsamında temel kültürel toplumda her tür din, devlet, sanat, hukuk,ekonomik, politik ve diğer temel kurumlara yer vardır. Nicel ve nitel yönleriyle süreklideğişirler. Bazılar ı çok küçülür, kar şıtlar ı büyür. Azı yok olurken, işlevleri ya başkakurumlarda ya da yenilerinde anlamını sürdürür. Toptancı bir anlayışla diyebiliriz ki, tümkavram ve kurumlar ı arasında oluşturucu bir diyalektik ilişki vardır. Ana kültürel toplumun

tekliği, onu güçlü ortaklar ından ve yeni iç oluşumlar ından yoksun k ılmamaktadır.

57 

Page 58: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 58/323

Bu noktada ‘evrimcilerle’ ‘yaratımcılar’ arasındaki kavgayı anlayabiliriz. Yaratımcılar ‘en uzun süre’ kavramının fark ındadırlar. Esas güçlerini buradan almaktadırlar. Tanr ınınevreni yaratım süresi ve sonu hakk ındaki ayetleri kültürel anlayışla açıklanabilir. Sosyolojik olarak yorumlarsak, yaratıcı görüş inşa edilen toplumun kutsal, yüce, görkemli özelliğinin

fark ı

ndadı

r. Zaten Kitabı

Mukaddeslerin üçü de (Tevrat, İncil ve Kur’an) Verimli Hilal’deki büyüleyici, kutsal yaşamı izah etmeye çalışan yorumlardır. İnsanlığın büyük çoğunluğunun buüç dine mensubiyeti, oluşturduklar ı yorumlar ın niteliğinden ileri gelmektedir. Mucizevîolarak gerçekleşen (dönem insanlığı için bu kavram anlaşılırdır) yeni kültürel yaşamınebediyete kadar süreceğini iddia etmek, bunu temel inanış haline getirmek bu kültürünetkileyici gücünü göstermektedir. Düşünelim: Milyonlarca yıl klan ve bir nevi primatolmaktan kurtulamamış insan kümeleri, Verimli Hilal’deki devrimle çok olağanüstü, ancak mucize terimiyle izah edilebilecek bir toplumsal inşayla kar şılaşıyorlar. Bunu kutsal, yüce,ilahi, bayramsal olarak kar şılamaktan geri kalabilirler mi?

Hemen hatırlatalım ki, Durkheim gibi sosyologlar ve diğer bilimciler toplumu olaylar vekurumlar toplamından oluşmuş insan gruplar ı saymaktan öteye gitmiş sayılmazlar. Sınıfsallık,devlet, ekonomi, hukuk, politika, felsefe ve din gibi anlatımlar olay ve kurum mantığını aşmaz. Fakat bu yaklaşımlar neden bir Kitabı Mukaddes kadar değer bulmadıklar ını bir türlüanlamak istemezler. Anlatımlar ının en önemli zaaf ı, en uzun süre toplumunun öneminikavramamış olmalar ında yatar. Şunu yine önemle belirtmeliyim ki, insanlık kendi öyküsününderin haf ızasına sahiptir ve bunu kolay terk etmez. Sanıldığının aksine, kutsal din kitaplar ına

 bağlılığı soyut bir tanr ı ve bazı ritüelleri teşkil etmesinden ötürü değildir. Kendi yaşamöyküsünün anlam ve izini bu kitaplarda sezdikleri için büyük saygı duyarlar. Bir nevi yaşayan

toplumun haf ızası rolünü oynadıklar ı için vazgeçilmezler arasındadırlar. İçindeki olay vekavramlar ın doğru olup olmaması ikinci planda kalan ayr ıntılardır. Fernand Braudel çok yerinde olarak, “Tarih sosyolojikleşmeli, sosyoloji tarihselleşmeli” derken, temel bir yöntemve bilim yanlışlığına dikkat çekmektedir. Tarihin de süre-toplum ilişkileri anlamlıca

 belirlenmedikçe, ayr ı ayr ı tarih ve sosyoloji anlatımlar ı toplumsal gerçekliği büyük yaralamaktan, anlam yitimine uğratmaktan kurtulamazlar. İstediğin kadar belgelere dayalı olay yığ, istediğin kadar toplumsal kurum ve kural belle, belgelerle açıkla, nerede, ne zaman,hangi içerikte, yaşayanlar ne diyor sorular ına yanıt verilmedikçe, tarih ve sosyolojinin anlam

 bilimine katk ılar ı kaba malzeme olmaktan öteye gitmez.

Evrimciler olay ve olgular ı daha iyi tespit etmelerine rağmen, toplumsal süre kavramınınanlamından yoksun olduklar ı için eleştirilmekten kurtulamazlar. Toplumsal haf ıza olgular veolaylar ın evriminden daha önemlidir. İnsan için anlambilim, olgu kayıtlar ından önce gelir.Orada yaşamlar ının nehir gibi ak ışı söz konusudur. Tanr ıdan da vazgeçmeyişleri toplumsalhaf ızanın gücünden ileri gelmektedir. İleride daha kapsamlı yorumlayabileceğimiz gibi,toplum tanr ı kavramıyla geçmiş haf ızasını özdeşleştirmektedir. Olguculuk bir modernitehastalığı olup, esasında toplumun haf ızasına, dolayısıyla metafiziğine kar şı durdukçaeleştirilmekten kurtulamaz. Nasıl haf ızasız insan yaşamda büyük güçlüklerle kar şılaşı pçocuklaşırsa, haf ızasını yitirmiş toplumlar da kendilerini unutup yitirme tehlikesiyle kar şı 

58 

Page 59: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 59/323

kar şıya kalırlar. Haf ızasını yitirmiş toplumlar kolay sömürülme, işgal edilme ve asimileedilmekten kurtulamazlar.

Pozitivist olgucular toplumu bilimsel olarak tanımladıklar ını iddia etmelerine rağmen,toplumun gerçek ak ışını en az tanıyan düşünce okuludur. Toplumu tarihsiz, kaba materyalist

 bir yığın gibi yorumlayarak, en çarpık, eksik bir tanımıyla en tehlikeli toplumsaloperasyonlar ın yolunu açarlar. Toplumsal mühendislik kavramı pozitivizmle bağlantılıdır.Dıştan müdahaleyle topluma istenilen şekli verebileceklerini sanırlar. Modernitenin de resmianlayışı olan bu yaklaşımlar, toplumun içinde ve dışında yürütülen iktidar ve istismar savaşlar ının meşru gerekçelerini oluştururlar.

b- Yapısal süre kavramını toplumsal gelişmede temel kurumsal dönüşümlereuyarlayabiliriz. Temel yapılar ın inşa ediliş ve yık ılış sürelerini tanımlamak, toplumsalgeçekliğin anlamlandır ılmasında katk ı yapabilir. İnsanın bask ı ve istismar durumu bazalınarak köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist toplum ayr ımlar ı anlamlı yorumlara konuolabilir. Yapısal süreleri bu toplum biçimleriyle bağlantılandırmak önemli bir literatüre yolaçmıştır. Fakat en uzun ve k ısa süre kavramlar ıyla bağlantısını anlamlı kuramadığı için pek verimli olamamakta, klişe anlam tekrar ına düşmektedir.

 Neolitik toplum hem yapısal, hem temel kültürel toplum süreleriyle iç içe yorumlanabilir.Kendisine özgü kurumsal yapılar, zihniyet ve maddi yaşam birikimleri olması ‘yapısalsüreyle’ izah edilebileceği gibi, halen sürüp giden kültürel etkilerinin fiziksel imha veyayık ılışa kadar devam etmesi nedeniyle ‘en uzun süre’ kavramıyla da izahatı mümkündür.Temel kültürel toplum sürelerinin konusunu esas olarak bilim, sanat, din, dil, aile, etnisite-

kavim gibi, sürenin sonuna kadar çeşitli değişiklikler geçirseler de, hep ayakta kalması kuvvetle muhtemel olan zihniyet biçimleri ve geniş insan gruplar ı teşkil eder. Ayr ıca ekolojitüm bilim kollar ının sonuçlar ıyla bağlantılı olarak, bu dönemde ekonomik kurumlaşma bilimiolarak baş köşeye oturtulabilecek konulardandır. Demokratik siyaset de hem bilim hemkurum olarak sürekli yaşaması gereken konulardandır.

Yapısal sürelerin en temel kurumu devlet kuruluş ve yaşamlar ı olmakla birlikte, devletle birlikte var olan hiyerar şi, sınıflar, devlet sınırlar ı olarak mülk, toprak-vatan, devlet biçimleriolarak rahip devleti, hanedanlık devletleri, cumhuriyet ve ulus-devletler önemlikonulardandır. Din biçimleri de önemli konu teşkil ederler. Toplumlar ı üretim tarzlar ı olarak 

(neolitik, köleci, feodal, kapitalist, sosyalist) ayr ımlayan konular da yapısal sürekonular ındandır. Kurumlar ın çöküş konusu da yapısal süre dahilindedir.

Yapısal konular ı inceleyen sosyoloji alt dalına ‘yapısal sosyoloji’ demek uygun bir adlandırma olabilir. En uzun süre inceleme konular ını da ‘temel kültür sosyolojisi’ olarak adlandırmak, bütünleyici kapsam itibariyle yerinde olacaktır.

c- Orta ve k ısa süre konular ı hem sayısal, hem niteliksel olarak çoklu olay ve olgular ı konu edinirler. K ısa ve orta süreler dahilinde tüm kültürel ve yapısal değişim ve dönüşümolaylar ını temel konu edinirler. Orta dönem konular ı biraz daha uzun ömürlü olan, ama aynı 

yapısal kurumlar içinde meydana gelen değişiklikleri konu edinirler. Örneğin ekonomik  bunalımlar, siyasi rejim değişiklikleri, ekonomik, sosyal, siyasal ve eylemsel her tür örgüt

59 

Page 60: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 60/323

kuruluşlar ı bu kapsamda düşünülebilir. Bireyin tüm toplumsal ve toplumsallaşma faaliyetleride k ısa sürenin baş konular ındandır. Medya daha çok k ısa süreli olay ve olgular ı esas alır. Her yapısal kurumdaki günlük olaylar da k ısa sürenin baş köşesinde yer işgal ederler.

K ısa süre dahilindeki olaylar ı temel aldığı için, August Comte sosyolojisi demek yerinde

 bir adlandırma olabilir. Diğer deyişle ‘pozitif sosyoloji’ adlandırması (temel eleştirisini gözardı etmeden) uygun düşebilir. Gerçekten sosyolojinin olaylar dalını inceleyen bir bölümüolmalıdır. Özellikle kaotik dönemlerde olaylar ağırlık ve belirleyicilik kazanırlar.Sosyolojinin temel kültür ve yapısal sosyolojiyle birlikte olaysal anlatım olan pozitif sosyolojiyle bütünleştirilmesi tamamlayıcı nitelikte olacaktır.

Ayr ıca toplumsal olaylar dahil, tüm evrensel olay ve oluşumlar, kuantum ve kaotik dediğimiz bir ortamı gereksinirler. Kuantum ve kaotik ortamlar yaratılış ortamlar ıdır. Henüzderinliğine incelenmemiş olsalar da varlıklar ı kesindir. Tüm uzun, orta ve k ısa sürelioluşumlar ın hem ‘her an’, hem ‘k ısa aralıklar’daki ‘olup bitenler’ taraf ından ayaktatutulduklar ı, bilimin giderek ilgilendiği temel konulardandır. ‘Kuantum anı’ ve ‘kaos aralığı’olarak da adlandırabileceğimiz bir nevi ‘yaratılış anı’ ihmale gelmez. Evrende özgürlük olasılığı bu ‘an’da geçekleşmektedir. Özgürlüğün kendisi ‘yaratılış anı’yla ilgilidir. Tüm doğave toplumdaki yapılar hem inşa olarak, hem ayakta kalma, yaşam süreleri bak ımından farklı nitelikleri de olsa, ‘yaratılış anlar ı’na ihtiyaç duyarlar.

O halde k ısalar ın en k ısa süresindeki yaratılış konular ını toplumsal açıdan ele alansosyolojiye de bir ad düşünmek uygun olacaktır. Benim şahsi önerim ‘yaratılış anı’nı toplumsal olaylarda konu edinen sosyolojiye ‘Özgürlük Sosyolojisi’ demek yerinde

olacaktır. Daha da önemlisi, toplumsallık taraf ından eşsiz bir kabiliyete erişen insanzihniyetindeki müthiş esneklik ve yol açtığı yaratılıcılık nedeniyle bir nevi zihniyetsosyolojisi de diyebileceğimiz özgürlük sosyolojisinin son derece gerekli bir dal olduğukanısındayım. Özgürlük düşüncesini ve iradesini incelemek en başta gelen konu olsa gerekir.Kaldı ki, yaratılış anındaki gelişme özgürlük yanı olan gelişme olduğuna göre, bir neviYaratılış Sosyolojisi de diyebileceğimiz bu k ısalar k ısası ‘kuantum anı’ ve ‘kaos aralığı’ ençok toplumsal alanı kapsadığından, dolayısıyla ilgilendirdiğinden ötürü, özgürlük sosyolojisien çok geliştirilecek sosyoloji konular ının başında gelmektedir.

Ayr ıca konumuzu ilgilendirmeyen, genel fikir babında bir de ‘astronomik süre’den

 bahsetmek gerekir. Henüz bu sürenin konular ı belirlenememiştir. Fakat ana hatlar ıyla ‘güneş’ve ‘gök adalar ı’nın oluşumlar ı, çöküşleri, evrenin muhtemel ‘genişleme’ ve ‘daralma’karakteri ve buna bağlı olarak temel ‘çekim’ ve ‘itim’ kuvvetlerini ‘astronomik süre’ kavramve konular ına dahil edebiliriz. Evrenin ömrü de tartışılacak konular ın başında gelmektedir.

Sosyolojik inceleme yöntemi hakk ındaki bu düşüncelerimizi yeri geldikçe ilgili konularailişkin hem açacağız, hem de uygulamaya çalışacağız. Deneme niteliğinde çalıştığımunutulmamalıdır. Tasar ısal değer arz etmeleri doğaldır.

Verimli Hilal’deki toplumsal gelişmeleri bir kez de bu sosyolojik bak ış açılar ıyla

araştıralım:

60 

Page 61: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 61/323

Özgürlük sosyolojisi, bölgede neolitik devrim sürecinde toplum tarihi açısından enverimli bir kaos aralığına tanıklık etmiştir. Gezginci avcı ve toplayıcılıkla geçinen gruplar,

 buzullar ın hızla dağlar ın doruk noktalar ına çekilmesiyle daha önceki dönem tecrübelerindenkaynaklı toplum yapılanmalar ını çözerek yerleşik yaşama, tar ımla geçinmeye dayalı bir 

arayı

şa girdiler. Yüz binlerce yı

llı

k klan topluluklar ı

yerini daha geniş yapı

lara bı

rakmaylakar şı kar şıyalar. Tam bir zihniyet dönüşümü, patlaması yapılan bir aşamadayız. Eski klanzihniyeti ve işaret dilinden tam kopmamış dil yapısı yerine, daha geniş köy halk ı ve etnisitesizihniyetine geçiş söz konusudur. Simgesel dil düzeni hızla gelişmektedir. Sayısız besinmaddeleri, ulaşım, dokuma, çömlek, öğütme, mimari, dinsel ve sanatsal konular ortaya çıkmış olup, hepsi yeni bir adlandırma düzeni, zihin kalı plar ı gerektirmektedir.

Yeni toplum ağırlıklı olarak köy yaşamına dayanırken, klan bağlar ı etnik bağlaradönüşüyor. Maddi yapılanmanın bu yeni biçimleri daha anlamlı zihniyet çerçevesi olmadanyürüyemez, hatta başlayamaz. Zihniyet dönüşümü ve dili, eski klan toplumunun kimliği olan

‘totem’ sürmekle birlikte, neolitik toplumun simgesi ‘ana-tanr ıça’ figürüdür. Totem figürleriazalırken, ana-tanr ıça figürleri ortalığı kaplamaktadır. Ana kadının yükselen rolünüsimgeliyor. Dinsel açıdan bu bir üst aşama olup, çok zengin bir kavramlaştırmayı beraberindegetiriyor. Dilde kadın eki öne çık ıyor. Simgesel dil eklerinde kadın öğesi başat durumunuuzun süre koruyor. Bugün bile birçok dilde bu özelliği bulmaktayız. Ana-tanr ıçayla birliktetoplumsallık yoğun bir kutsallığa da bürünüyor. Yeni toplum yeni kavram ve adlandırmademektir. Zihniyet devrimi dediğimiz süreç yaratıcılığı gerektirdiğinden, özgürlük sosyolojisine dahil etmemiz gerekir. Bu sürecin yoğun yaşandığı önde gelen tarihçilerinüzerinde birleştikleri bir konudur. Binlerce olgu, binlerce zihniyet devrimi ve ad demektir.

Avrupa’daki zihniyet devriminde daha kapsamlı, orijinal ve yaratıcı çaba isteyen bir patlamasöz konusudur. Bugün kullandığımız tüm kavram ve buluşlar ın büyük çoğunluğunun budönemde yaratıldıklar ı tarihen tespit edilebilen bir husustur.

Kaba bir tasnif yaparsak, yar ıdan az sayılamayacak bir toplumsal yaratıcılık dönemi sözkonusudur. Din, sanat, bilim, ulaşım, mimari, tahıl, meyve, büyük ve küçükbaş hayvanlar ınevcilleştirilmesi, dokuma, çömlekçilik, öğütücülük, mutfak, bayram, aile, hiyerar şi, yönetim,savunma ve saldır ı, armağan, tar ımsal araçlar ve daha sıralanabilecek bir liste, nicel ve nitelgelişmeye uğramış haliyle bugün de toplumsal yaşamın temel listesi düzeyindedir. Neolitiktenkalma köy ve aile yapısına baktığımızda, en asil ve topluma güç veren, yaşamı anlamlı k ılantoplumsal ahlak; saygı, sevgi, komşuluk, yardımlaşma başta olmak üzere, kapitalistmodernitenin değer yargılar ının (veya ahlaksızlığının) çok üstündedir. Hiç eskimeyecek toplumun temel zihniyet kalı plar ı esas olarak bu dönemin damgasını taşımaktadır.

Pozitif sosyoloji açısından bölgedeki olaysal yaşam da dönemine göre çok zengindir.Klan toplumunun yeknesak avcılık, savunma ve toplayıcılık yaşamına k ıyasla VerimliHilal’deki olaylar ve yeni olgular tam patlama halindedir. Yeni bir adlandırmaya kavuşmuş sayısız olay ve olgu insan sesini, eylemini en zengin haliyle sergilemektedir. Dönemin insanzihnine bıraktığı temel anlamın daha sonralar ı ‘cennet’ kavramına yol açtığını Kutsal

Kitaplar’daki anlatımlardan da çıkarabilmekteyiz. Belki de pozitif sosyolojinin en şanslı anlar ından biriyle kar şı kar şıyayız. İnsanlık üzerinde yıldız yağmuru misâli bir gelişme söz

61 

Page 62: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 62/323

konusudur. Dünyanın dört bir yanını birer ışık, yıldız aydınlığında olan olay ve olgularlayağmurlamakta, toplumsal gelişmenin cennet hayalini, hatta gerçekleşme anlar ını ekmekte,KÜLTÜRLEŞTİRMEKTEDİR.

Yapısal sosyoloji açısından toplumsal gelişmeye damgasını vurmuş tüm kurumsal

düzenlemelerin izini Verimli Hilal’de gözlemek mümkündür. Özellikle M. Ö. 6. 000-4. 000dönemi tam bir kurumlaşma dönemidir. Tüm köy ve kent yapılar ının temel alacağı yerleşimalanlar ı belirlenmiş, yerleşkelere geçilmiş, hiyerar şi doğmuş, din kurumlaşmış, ilk mabetler ortaya çıkmış, etnisite varlık kazanmış, dil yapılar ı netleşmiş, komşuluk gelenekleri oturmuş,ahlakla yönetim en güçlü dönemini kurmuş gibidir. Diğer bir deyişle neolitik toplumun, tar ımve köy devriminin kalıcılığı, dolayısıyla kurumlaşması kesinleşmiş gibidir. Yapısalsosyolojinin temel konusunu oluşturan toplumsal yapılar ilk defa Verimli Hilal’de bu denligüçlü bir oluşum sergilemektedir. Orijinal kurumlaşmalar olarak bugün de incelenmeyigerektiren yapılaşma gerçeğinden halen öğreneceğimiz çok şey vardır. Hatta insanlığın ilk 

kurumlaşmış değerleri olarak alandaki yapılar ı ne kadar incelersek, yapısal sosyolojininkuruluşu hakk ında o denli sağlam sonuçlara erişebileceğiz. Çok iyi bilmek gerekir ki,günümüz yapısal sosyolojisi ciddi bir ‘anlambilim’ yoksunluğu yaşamaktadır. Genelsosyolojinin bir parçası olarak kendini gözden geçirirse, anlambilimin yetkin bir ifadesiolabilir.

Temel kültür sosyolojisinin konusu olarak Verimli Hilal’de temeli atılan dil ve kültürünyeri orijinal kaynak değerindedir. Alanda kurulan toplum en uzun süreli olma konumundadır.Daha önce belirttiğimiz gibi, doğal veya toplumsal bir afetle insan yaşamı ciddi oranlardaortadan kalkmadıkça (mesela yeniden klan çağına dönülmedikçe), Verimli Hilal’e dayalı olarak ortaya çıkan toplumsal kültür ve uygarlık kuşağı başatlığını sürdürebilecek kapsamdadır. Çin veya Semitik kültür kaynaklı bir uygarlığın hegemonik güç halinegelebilmesi, kapsam itibariyle teorik olarak imkânsız olmasa da, pratik olarak çok zordur.

 Nitekim hem ‘İslami saldır ılar’ hem ‘Moğolitik’ kaynaklı çok büyük saldır ılar geçekleştirilmesine rağmen, Hint-Avrupa kültürü (dolayısıyla kaynak kültür, Aryen dil vekültürü) hegemonik karakterini hiç yitirmedi. İlerde belki Çin yeni bir saldır ıya girişebilir.Fakat dünya çapında anlamlı bir yerleşikliğe sahip Hint-Avrupa kültürünü işgal ve istilaetmesi, sömürgeleştirme ve kolonileştirmeye tabi tutması, dış etkenlerin mucizevî bir desteğiolmadan (örneğin Çin kültür bölgesi dışında büyük doğal ve toplumsal felaketler) çok zayıf 

 bir olasılıktır.

Temel kültür sosyolojisini genel sosyolojiyle de özdeşleştirebiliriz. Bu durumda zihniyet biçimleri, aile kurumu ve etnik-kavimsel varlıklar ın (başta üç büyük kültüre dayalı olmak üzere, diğer tüm kültürlere dahil olanlar) değişim ve dönüşümleri genel sosyoloji konusuyapılabilir. Daha önemlisi, Özgürlük Sosyolojisi’yle Yapısal Sosyoloji’nin kar şılaştıklar ı,dayanaklar ı ve sonuçlar ı olarak yaşadıklar ı ‘kaos ve çürüme ortamlar ı’ konu olarak genelsosyolojinin kapsamında incelenebilir.

Verimli Hilal’de yükselen toplumun ikinci büyük aşaması olan ve ‘Sümer Rahip

Devleti’yle başlayan aşaması ‘uygar toplum’ aşaması olacaktır. Uygar toplum esas olarak 

62 

Page 63: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 63/323

Verimli Hilal’in kültürüne dayanan hiyerar şi-hanedan kökenli bir çık ıştır. Özü besin bolluğuve çeşitliliğinin üretim tarzıyla bağlantılı olan sınıfsallık olanaklar ı kentleşmeyle birleşince,herhangi bir hanedan-hiyerar şik grup eskiden kalma ‘güçlü adam’ olanaklar ını hareketegeçirip ‘devlet’ örgütlenmesine geçebilir. Verimli Hilal’de sadece Aşağı Mezopotamya’da

değil, Yukar ı

ve Orta Mezopotamya’da da bu yönlü çok sayı

da girişime tanı

k olmaktayı

z.Bazılar ı kalıcılaştıklar ı halde, bazılar ı koşullar gereği tutunamıyor. Devlet, Kutsal KitaptaLeviathan (denizden çıkan canavar) olarak yorumlanır. Bu canavar ın toplumsal gelişmeüzerindeki kanlı, istismarcı ve zaman zaman soyk ır ımcı yürüyüşünü; maskeli ve maskesiz,örtük ve çı plak krallar yönetiminde insanı köleleştirerek sömürme biçimleri ve bunumeşrulaştırma avadanlıklar ıyla birlikte incelemek bundan sonraki konular ımız olacaktır.

Üçüncü Bölüm: KENTİN UYGAR TOPLUMU -MASKELİ TANRILAR ve

ÖRTÜK KRALLAR ÇAĞI-

Kapitalist modernitenin resmi ideolojisi olan pozitivizmin en büyük tahribatı toplum bilimi alanında olmuştur. Bilimsellik adına fizikte olduğu gibi toplumsal konular ı daindirgemeci bir anlayışla nesneleştirmeleri altından çık ılması zor sorunlar ı doğurmuştur.‘Bilimsel Sosyalizm’ adına aynı yöntemle toplumsal alanı, özellikle de güya gerçek sosyalizmin ilgi alanı diye belledikleri ekonomiyi (toplumun maddi alanı) incelemeleri, anlamsorunlar ını çözülmesi zor bir karmaşıklığa itmiştir. Biyolojinin bile gerisindeki fizikselyaklaşım zihniyeti kapitalizmin eline hiçbir silahın sağlayamayacağı bir güç vermiştir. Buyöntemin kapitalizmin en temel paradigması olduğunu yöntem bölümünde serimlemeyeçalışmıştım. Sıkça dokunmadan ilerlemek olmuyor. Toplumu nesnelleştirerek incelemekle,öyle ele alınmasına zihnen açık olmakla, iddia edildiğinin tam tersine, özellikle ‘bilimselsosyalistler’, adına hareket ettikleri proletaryayı ve diğer yoksullar ı başından berisilahsızlandırdıklar ını fark bile edemiyorlar. Toplumu fiziki doğa, hatta biyolojik doğa gibi

 bir olgu olarak tasarlamanın kendisinin bile kapitalist moderniteye teslimiyet olduğunugöstereceğiz.

Çok büyük bir acı ve öfkeyle belirtmeliyim ki, yüz elli yılı aşan çok soylu bir mücadelenin ‘bilimsel sosyalizm’ adına başından beri yitirmeye mahkûm kaba maddeci bir 

 pozitivizmle yürütülmesi büyük bir talihsizlik olmuştur. Şüphesiz bu tutum altında çokçamücadele ettikleri ‘sınıfsallık adına’lık yatmaktadır. Ama bu sınıf, sandıklar ı gibi kölece

 proleterleşmeye direnen işçiler ve diğer emekçiler değil, modernite içinde çoktan erimiş,teslim olmuş ‘küçük-burjuva’ sınıf ıdır. Pozitivizm tam da bu sınıf ın kapitalizme körce

 bak ışının ve içi boş tepkisinin ideolojisidir. Toplumsal yaşamın gerçekte nasıl oluştuğundanhabersiz, her zaman k ısır tarikatçılığın zemini olmuş bu kent soylu esnaf sınıf ı, ideolojik olarak hâkim resmi düzen taraf ından en kolay elde edilen toplumsal kesimdir.

Olguculuk (pozitivizm), toplumsal yaklaşım söz konusu olduğunda bir nevi çağdaş  putçuluktur. Putçuluk anlamsallığını yitirmiş tanr ısallığın boş çerçevesidir. Bir dönemler toplum için büyüleyici, kutsal bir işlevi olan bir kavramsallık olarak tanr ısallık bu işleviniyitirince, geriye putlaşmış hali kalır. Putlara ise anlam bilimden yoksun kesimlerin tapınması 

anlaşılır bir husustur. Onlar putun işlevsellikten kaynaklandığını bilmedikleri gibi, tersine

63 

Page 64: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 64/323

 putçuluğun anlam üreteceğini, eski yüceliğe, kutsallığa erişeceğini sanmakta, ya da gafletinde bulunmaktadır. Anti-put dinleri bu bağlamda çözmek hayli aydınlatıcı olacaktır. Olguculuğamahkûm pozitivistlerin çağdaş putçuluklar ından şüphe etmiyorum. Çağdaş putçuluk dadiyebileceğimiz bu modern putçular ın en iyi ‘tüketim nesnelerine bir put gibi sar ıldıklar ını’

 bizzat modernizm sahası

ndaki filozoflar söylemektedir.Marks ve ekolü ekonomik çözümlemeyle toplum, tarih, sanat, hukuk ve hatta dini

açıklayabileceğini sanıyorlardı. Şüphesiz tüm toplumsal kurumlar bir vücudun dokular ı misali birbirini etkilerler. Ama sahamız toplumsallık olunca her şey değişir. İnsan zihninin icat ettiğikuruluşlar olan toplumsal kurumlar biyolojik doku değiller. Hatta insan vücudundaki doku dadeğiller. İnsan zihni toplumsal ortamda sürekli patlama halinde anlam ve irade üreten bir yanardağ misalidir. Başka canlı türlerinde bir eşi yoktur. Fizik olaylar ıyla ise belki dekuantum dünyasında bazı ortaklıklar ı düşünülebilir. Unutmayalım, insan zihninin kendisikuantum düzeninde çalışır. Maddi dünya (toplumsal ekonomik yapı dahil) ise kuantum

işleyişinin donmasını, kabuklaşmasını ifade eder. Toplumu yönetenin zihin olduğu tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Toplumsal ekonomiye bile zihniyet çalışmasıyla gidildiğikanıtlanmayı gereksiz k ılan bir husustur.

Tekraren de olsa vurgulamalıyım ki, sosyolojiyi tarihleştirmek, tarihi isesosyolojikleştirmek anlambiliminde ilerlemenin baş koşullar ındandır. Bu yöntemin diğer bir avantajı, tarihi oluşageldiği gibi yorumlamaya daha yak ın durmasıdır. Spekülatif düşünceninönemini inkâr etmiyorum. Bilakis bu düşünce tarzının yararlı olabilmesi için, tarihselgelişmeler nasıl akmışsa onu yakalamayı bilmesi gerekir. Bu da kalk ı p “Tarihi altyapı 

 belirliyor” veya tersine “Tarih devletin eyleminden ibarettir” demekle, ne kadar olay sıralansave çözümlenme yapılsa da, tarihin gerçek anlambilimi açısından saptırma ve çarpıtmalardanöte bir sonuç vermez. Bu yöntemle tarihin, dolayısıyla toplumun da anlatılamayacağı ortadadır. Burada yapılan tarih değil, toplumsal fizyolojidir. Toplumsal kurumlar ın(fizyolojide dokular ın) birbirini nasıl etkilediklerini veya belirlediklerini anlatmak kesinlikletarih anlatımı değildir. Çok kaba bir olguculuktur.

Anlamlı bir tarihten bahsedebilmek için kilit sorun, onun ak ış gücünün o ak ış anında nasılgerçekleştirildiğidir. Hangi zihin ve irade çalışması o anda etkili olmuşsa o anlamı ve iradeyiyakalamak, gerçek tarih yapmak veya yorumlamaktır. Bu bir ekonomik hamle olabileceği

gibi, bir dini eylem de olabilir. Mühim olan silah değil, tetiğin çekildiği an ve eldir. İstediğinkadar silahın ekonomik, sanat, siyaset ve askeri değerini çözümlemeye çalış. Bunlar anlatımınsüsleri olarak belki değer taşıyabilir. Ama habire tekrarlamalıyım ki, tarihsel ak ış deninceanlaşılması gereken, tetiğin sahibi olan el taraf ından sürekli çalıştır ılmasıdır. Belki ‘silah veonu imal etmek için büyük bir ustalığa ve ekonomik çalışmaya ihtiyaç vardır’ denilecektir.Olabilir. Fakat bu yaklaşım da tarihi ifade etmeyi hiç anlamıyor. Unutmamak gerekir ki, tarihher zaman çalışan bir silahtır. SÜREKLİ MERMİ DOLU TETİKTE EL, ÇALIŞAN BİR SİLAHTIR. Bunu en iyi tarihte stratejik yönetim sorumluluğu olan bilir. Romaimparatorlar ından sanıyorum Valentillanos olması gerekir, kendisine ortak imparator olarak 

kardeşini onaylatır. Onu seçenler k ısa bir aradan sonra vazgeçtiğini söylerler. O ise “Bir defaseçmekle itiraz hakk ını kaybettiniz” demekle tarihin ne demek olduğunu iyi anlatmış olur.

64 

Page 65: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 65/323

Yönteme ilişkin bu anlatımın kapitalist modern tarihin anlamı için önemini ilgili bölümdeanlatacağım.

Uygarlık tarihine giriş için bu yöntem sorununu göz ardı etmeyelim ki, anlambilime bir katk ımız olsun. Bir yorumun değeri tarihi açıklama gücü olduğu kadar, tarihin her zaman

hükmünde yürüyenlerin, ama yine her zaman inisiyatif kullanabilme durumunda olanlar ınhizmetinde kullanılabilme değeridir. Tarihin kurbanlar ı rolünde olanlar için gerçek tarihiyorum, onlar ı kurban rolünden özgürlüklerini yaşamsallaştırma gücüne kavuşturma bilinci,iradeyi verme gücüdür. Bir tarihi-toplumsal yorum ki, daha çok kurbanlar ını (her tür ezilenler-sömürülenler) kurban edenlere mahkûm ediyorsa, ‘yak ında kurtuluş olur’ diyeoyalama durumunda bırak ıyorsa, ne kadar bilimsel olduğunu iddia etse de, yine ne kadar kurbanlar adına yorum yapıldığından bahsetse de, bunlar eğer kötü niyetli bilinçli saptır ıcılar değilse fena gafiller durumundadır. Tarihin put anlatımcılar ıdır.

1-SÜMER TOPLUMUNU NASIL YORUMLAMALIYIZ?

Konumuz Yapısal Sosyolojiye giriş olduğundan, bu amaçla bağlantılı olarak Sümerlereyer vereceğiz. Uygarlık tarihini yapmıyoruz. Fakat yorumlar ım buna katk ı niteliğindeanlaşılmalıdır. Şu soruya yanıt ar ıyorum: Sümer örneğini tarihi yorumlamada nasıldeğerlendirmeliyiz? Cevaplar hem yöntemsel açıklık, hem tarihe giriş için katk ı sağlamalıdır.Örneği çok çeşitli açılardan işlemekte yarar var.

a-Aşağı Mezopotamya’da Dicle-Fırat’ın birleştiği ve yak ınlaştığı yerlerde, zenginalüvyonlu ve sazlık topraklarda inşa edilen bu uygarlığın, daha kuzeyinde muhteşem bir aşama geçiren ve adına Tel Halaf dönemi (M. Ö. 6. 000-4. 000) de denilen neolitik 

kurumlaşma aşamasında, besin bolluğu ve çeşitliliğinin sağlandığı bilinmektedir. Buna yolaçan, üretim teknikleri kadar, bu teknikleri keşfeden zihniyete yol açan köy toplumudur.Yerleşiklik, tarla demektir. Beraberinde birbirini besleyerek gelişen toplumsalkurumlaşmadır. Kurumlaşma bir anlamda toplumsal zihniyetin örgütlenmesidir.Kolektifleşmedir. Mevsimlerin elverişli, yağmurlar ın yeterli olması sulamayı önceliklik ılmaz. Fakat sulamanın önemi kavranır. M. Ö. 3. 000’lere doğru Yukar ı Mezopotamya’da

 birçok köy yerleşiminin kent sınır ına yaklaştığı, bu sahalardaki onlarca arkeolojik kazı örneğiyle kanıtlanmaktadır.

Kent için belirleyici göstergelerden olan surlarla çevrilme birçok höyükte ortayaçıkar ılmıştır. Fakat sulamanın sınırlılığı ve yağmurla hasat, daha fazla büyüme ve sayıcaçoğalmayı zorlamaktadır. Aşağı Dicle ve Fırat sulama için çok elverişli, toprak ise bol veverimlidir. M. Ö. 5. 000’lerde ilk köysel yerleşmelerin Kuzey’den, Tel Halaf kültüründenindikleri kanıtlanmıştır. Zaten dönem artan nüfustan ötürü sürekli hareketliliği dezorlamaktadır. Büyüyen ve artan köyler dört tarafa yayılma istidadındadır. Bu süreci anahatlar ıyla belirtmeye çalışmıştık. Daha Güney’e inildikçe yağmurlar ın azalması kesinsulamayı, bu da beraberinde kapsamlı bir örgütlenmeyi gerektirmektedir. İdeal örgütlenmeninZigurat denilen tapınaklar çerçevesinde gerçekleştiğini gözlemlemekteyiz.

Ziguratlar ın iç içe geçen üç işlevi, tüm Sümer toplumunu çözmek için kilit önemesahiptir. Birinci işlev; en alt katta Ziguratlar ın mülkiyetinde olan toprak çalışanlar ıdır. Araç

65 

Page 66: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 66/323

gereç yapımcılar ı da burada bar ınmaktadır. İkinci işlev; ikinci katta oturan rahipler taraf ındanyerine getirilen yönetim görevidir. Rahip büyüyen üretim işleri için hesaplamayı, çalışanlar ı kolektif çalıştırmak için meşruiyeti (ikna gücünü) sağlamak durumundadır. Yani hem din,hem dünya işlerini birlikte yönetmelidir. Üçüncü işlev; üçüncü kattaki tanr ı varlıklarca (bir 

nevi ilk panteon örneği) yerine getirilmektedir. Manevi etkileme. Özgür İnsan Savunması

’ndada idea ettiğim gibi, Zigurat daha sonraki uygarlık toplumlar ının adeta maketi gibidir. O denliideal bir kuruluş ki, bugün sayılar ı yüz binleri, nüfuslar ı milyonlar ı aşan kent toplumunudoğuran ana modeldir. Hatta belirtmiştim: Kent toplumunda kurumlaşan devlet tipiörgütlenmenin ana rahmidir. Zigurat kendi zamanında da sadece kentin merkezi değil, kentinkendisidir. Kentler de üç ana bölmeye ayr ılır. Meşruiyeti doğurma, sağlama bölümü olanMabet (tanr ı yeri, evi), şehir yöneticilerinin biraz daha geniş olan oturma bölümü ve en geniş kesim olan çalışanlar için oturma mahalleleri. İşte Ziguratlar bu üç işlevi birlikte yerinegetiriyor. Hem de dünyada ilk kuruluş örneği olarak.

Biraz daha yak ından baktığımızda, rahibin kesinlikle ilk girişimci olduğunu görürüz.Dönemine göre kapitalist (Daha iyi anlaşılması için belirtiyorum. Yoksa modernite kapitalistifarklılaşmıştır) veya patron, ağa. Yapması gereken tarihi işleri var. Bir defa yeni bir toplumadamgasını vuracak kent kurucusudur. Etraf ında basit bir köy değil, kent biçimlenecektir.Günümüzde bile bunun ne kadar zor bir iş olduğunu göz önüne getirirsek, rahibin önündekigörevin muazzamlığı daha iyi anlaşılır. İnşa edilecek kent için çok sayıda çalışana ihtiyaç var.Bunlar ı nereden sağlayacak? Klan ve etnisiteden insan kopartmak çok zordur. Bugünkü gibiişsizlik kurumlaşmamıştır. Tek tük kopanlar yeterli değil. Henüz zorla insanlar ı köleleştirmedönemine geçilmemiştir. Muhtemelen rahibin tüm avantajı tanr ı silahını kullanmaktır. İşte

 burada rahibin muhteşem işlevinden biri devreye giriyor: TANRI İ NŞA ETME görevi. Konuçok önemlidir. Başar ılı olunmazsa, yeni kent ve toplumu, dolayısıyla bol üretimgerçekleştirilemeyecektir. Neden ilk devlet yöneticilerinin rahipler olduğunu da bu örnek gayet iyi açıklamaktadır. Zigurat sadece kenti, bol üretimi, yeni toplumu değil, tanr ıyla

 birlikte tüm kavramlar dünyasını, hesabı, büyüyü, bilimi, sanatı, aileyi, hatta ilk değiş tokuşuda yeniden planlamak, projeye bağlamak ve inşa etmek durumundadır. İlk toplummühendisidir. İlk mimardır. İlk peygamber taslağıdır. İlk ekonomisttir. İlk işletmecidir. İlk işçibaşıdır. İlk kraldır.

Rahibin temel işlerini daha ayr ıntılı görelim:

b- Rahibin en önemli işlerinin başında yeni bir din ve tanr ı inşası gelir. Benim yorumumagöre, Sümer rahiplerinin din icat etmelerinin özü, eski ‘totem’ tapınmasıyla putçuluğu aşanİ brahimî dinler arasındaki kopuk gibi gözüken geçiş halkasını oluşturmaktadır. Gökleridüzenleyen kuvvet kavram tanr ısıyla toplumun kimliğini belirleyen totemik dinin bir karmaşasını oluşturmaktadır. Totemin klanı ve onun genişlemiş hali olan kabileyi belirleyenkimlik ifadesini temsil ettiği genel kabul görmüş bir yorumdur. Klanın yaşamında önemtaşıyan herhangi bir nesne totem olabilir. Çoğunlukla güç ifadesi taşıyan varlıklar ı esas alırlar.Halen aşiret adlar ında rastladığımız aslan, şahin, yılan, kurt, güneş, rüzgâr, yağmur, önemli

 bitki ve ağaç adlar ı bu dönemden kalmadır. Neolitiğin devindirici gücü ana-kadın etraf ındaki

66 

Page 67: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 67/323

kutsallık inşası erkek rahibinkini andır ır. Totemik ve göksel tanr ı temsilleri bereket-verimlilik sembolü ana-tanr ıça biçiminde önem kazanır.

Ana-tanr ıçalık daha sonra Sümer rahip tanr ılar ıyla büyük savaş verecektir. Özelliklekurnaz erkek tanr ı ‘Enki’yle kadın tanr ıçanın baş figürü ‘İnanna’ arasındaki çekişme Sümerik 

destanlar ın baş konusudur. Bu kavganın temelinde, ana-kadının önderliğinde Yukar ı Dicle-Fırat havzasındaki köyler etraf ında yoğunlaşan, sömürüye yer vermeyen neolitik köytoplumuyla, yeni türemeye başlayan rahibin inşa ettiği, ilk defa sömürüye açık kent toplumuarasındaki her düzeyde çekişme ve kavgaya olanak veren çıkar farklılığı yatmaktadır. Tarihteilk defa ciddi ‘toplumsal sorun’lar doğmaktadır. İki toplumun yönlendirici güçleri arasındakikavga şüphesiz toplumsal sorun kaynaklıdır. Fakat tarihte gördüğümüz gibi, bu kavganın dili,kavramlar ı o dönemin zihniyet biçimleri taraf ından belirlenir. Çünkü bugünkü zihniyet

 biçimleri yoktur. Toplumun kendisi yar ı-tanr ı bir kimlikle ancak ifade edilmektedir. İnsanzihni soyutlanmış bir kimlik anlayışından çok uzaktır.

İnsan zihni o dönem doğayı canlı zannetmektedir. Doğa tanr ı ve ruhlarla doludur.(Bugüne göre geri değil, bana göre ileri, doğruya yak ın bir yorumdur. ) Onlara dokunmak tehlikeli sonuçlar verebilir. Hepsinin kutsallıklar ı vardır. Büyük özen ve saygıyla yaklaşmak gerekir. Gösterilecek en ufak bir saygısızlık felaket getirebilir. Dolayısıyla onlar ı k ızdırmamak için adaklar, kurbanlar sunmak gerekir. Kurbanlarla kutsallar ı, tanr ıyı hoşnutetmek o denli önem kazanır ki, çocuk ve genç oğul ve k ızlar ını kurban etmek uzun süre bir gelenek halini alır. Dehşet verici bir gelenek, ama bununla toplumun ayakta tutulduğunainanılmaktadır. Rahip ve rahibeler taraf ından bu gelenek uzun süre saptır ılacaktır. Amaözünün kutsallık ve korunmayla da ilgili olduğu kesindir. İnsan topluluklar ı arasındaki her tür ilişki, bu kutsallar ve tanr ılar arasındaki ilişki ve çelişki olarak ifade edilmektedir. Zihin ve dil

 böyle inşa edilmiştir. Bugünün ‘pozitif bilim dili’ yoktur. İnsanlık bu yeni pozitif bilim dilini -daha doğrusu dinini- son iki yüz yıldır tanımaktadır. Tarihi yorumlamaya çalışırken bugerçeği asla göz ardı etmemeliyiz.

Dolayısıyla İnanna ve Enki arasındaki kavga çetin bir toplumsal kavgadır. Şüphesiz bukavganın maddi temeli vardır. Nitekim günümüzde Türkiye’de yaşanan kavgada da buyorumun doğrulanmasını görmekteyiz. Pozitivist ve bilimci geçinen CHP güçleriyle İslaminancına, dinine bağlılıkla metafizik AKP arasındaki mücadelede tarihin diyalektiğinin nasıl

cereyan ettiğini bir kez daha yak ından görmüş oluyoruz. Dini toplumsal kavgayakar ıştırmayan hiçbir askeri, siyasi ve ekonomik mücadelenin olmadığını iyi bellemeliyiz. Aksihalde ‘reel sosyalizmin’ durumuna düşeriz.

Sümer rahip icadı olan göksel tanr ı ‘En’ ile yerdeki tanr ı ‘Enki’ erkeksi karakterdedir. Bugerçeklik Sümer kent toplumunda öne çıkan erkek gücünü yansıtmakta, yani kutsallayı ptanr ılaştırmaktadır. Öyle bir kutsama ki, yeni yüce önder erkek, ‘yerden göğe kadar kutsallık ve tanr ısallık’ kazanmış toplumun kendisidir. Biraz daha yapılan işlemin altını kazırsak,yüceltilenin ‘rahip sınıf ı’ olduğunu daha iyi anlayacağız. Tı pk ı ‘İnanna’’ inancının altını kazıdığımızda neolitiğin yaratıcı, yönlendirici gücü ana-kadınlar ın toplumsal gücünü

göreceğimiz gibi.

67 

Page 68: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 68/323

M. Ö. 2. 000’lere kadar bu mücadele, Sümer toplumunda denge giderek kadın aleyhine bozulsa da, denk geçmektedir. Günümüze kadar kadın-erkek ayr ımındaki mücadeleyi tarihirenkleri içinde araştırmak daha öğretici olacaktır. Bunu yapmaya çalışacağız.

Rahip ziguratın en üst katını giderek sayılar ı azalan tanr ılara verirken, bu katı son derece

gizli tutar. Kendisi (başrahip) dışında kimsenin çıkmamasını kayıt altına alır. Bu taktik yenidinsel gelişme için önemlidir. Hem insanlar ın saygısını, merak ını, hem de bağımlılığını geliştirir. Başrahip burada tanr ıyla buluştuğunu, konuştuğunu sürekli topluma yayar. Tanr ınınsözünü duymak isteyen, başrahibin ‘sözüne’’ bakmalıdır. Çünkü o, tanr ının tek yetkilisözcüsüdür. Bu gelenek olduğu gibi İ brahimî dinlere de geçmiştir. Hz. Musa Sina-Tur Dağı’nda tanr ıyla konuşup ‘ON EMR İ’ almıştır. Hz. İsa’nın diğer adı ‘TANRISÖZCÜSÜ’dür. Birçok defa o da tanr ıyla konuşma denemesine girmiştir. Ama şeytan bugirişimi boşa çıkarmıştır. Fakat sonunda başaracaktır. Hz. Muhammed’in Miraca çık ışı, aynı geleneğin İslam’la devam ettiğini gösterir. Üst kat, Grek-Roma dininde Panteon olarak daha

görkemli olarak düzenlenecektir. İ brahimî dinlerde ise Havra, Kilise ve Cami olarak daha dagörkemleşerek yeniden düzenlenecektir. Toplumdaki din sınıf ının artan rolü çok açıktır.

Başrahip tanr ı katında-evinde düşünce yoğunluğunu başaran kişidir. Yeni toplumundüzenlenmesinin etkili olması için, tanr ıyla diyalogunda geçen sözlere göre olması son dereceönemlidir. Tanr ı temsilleri için ilk defa bazı heykeller de bu kata yerleştirilmektedir. Bu buluş insan merak ını daha da artır ır. Kavramsal tanr ının simgesel putlar ı, figürleri gerekli görülür.Zaten dönemin insan belleği bu tip soyut kavramlarla düşünmekten çok, figürlerle zihnitasar ıya hepten yatk ındır. Figürsel olmayan düşüncenin, yani sözel, soyut düşünceninanlaşılması çok güçtür. İnsan topluluklar ı işaret dilinin (bir nevi figür ve beden dili) etkileriniyoğunca yaşamaktadırlar. Dolayısıyla figürlü, putlu tanr ı kavramlaşmalar ı son dereceanlaşılırdır. Ana-tanr ıça döneminden kalma çok sayıda şişman kadın figürü daha mütevazı olup, üreten-bereketli ana-kadını temsil etmektedir.

Ziguratın üst katının demek ki ilk tanr ı evi, panteon, kilise, havra, cami, cemaâ(üniversite) örneği olması son derece öğreticidir. Zincirlemesine birbirine bağlı bu tarihseloluşumlar toplumun kutsal haf ızası, kimliği anlamına da gelmektedir. İlahiyat, diğer adıylateoloji bu haf ızayı felsefeleştirerek öğretmektedir: İlk örneğinden kopuk ve soyut olarak.Tarihteki en büyük çarpıtmalar ilahiyat-teoloji alanında yapılmaktadır. Şüphesiz bilim ve

felsefenin gelişmesinde ilahiyatın rolü yadsınamaz. Ama toplumsal kaynağını belirlemeyerek,soyutun soyutuna, putun putuna sığınarak bunu yürüttükleri için, inşa ettikleri toplumsallıklagenelde uygarlığın, özelde bugünkü uygarlığın oluşumundaki baş sorumlu sınıf konumundadırlar.

Şüphesiz doğru, asıl kaynaklar ına inen ilahiyat yorumlar ı anlambilime büyük katk ı sağlar. Fakat ağır basan taraf ı tüm resmi devlet ve hiyerar şi düzenlerinde yer aldıklar ı konumlar ıyla en derin anlam çarpıtmalar ını bilinçli veya kendiliğinden yürüttüklerini anlamak önemlidir. Bugünkü Ortadoğu’yu anlamak için, bu hususlar ı her önemli aşamada aldıklar ı yeni biçimlerini çözümleyerek anlaşılır k ılmaya çalışacağız.

68 

Page 69: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 69/323

c- Rahibin ikinci önemli işi toplum mühendisliğidir. Hem yeni toplumu planlamakta, inşaetmekte, hem bizzat yönetmektedir. Bu görev bizzat rahiplerin katı olan Ziguratın ikincikatında yürütülmektedir. Tanr ı vekilleri olarak başrahip sorumluluğunda kutsal bir sınıfakadar çoğalacaklardır. Her kentin yönetici azınlığı olarak ilk hiyerar şik (kutsal yönetim) kastı 

oluşturacaklardı

r. Rahiplerin ilk profesör taslaklar ı

olduğunu boşuna söylemedik. Maddideğerlerin üretimini birinci kattaki adamlar ına (kullaşmanın başlangıcı) yaptır ırken, kendileriesas olarak tanr ıyla birlikte bilimle ve onun düzenlenmesiyle uğraşmaktadır. Yazı, matematik,astronomi, tı p, edebiyat ve tabii ki ilahiyat biliminin temelleri orta kattaki rahip odalar ındaatıldı. Orta kat aynı zamanda okul-üniversitenin ilk taslağıdır. Tanr ı katı mabetlerin, rahip katı okullar ın prototipidir. Bu faaliyette şüphesiz büyüyen kent toplumunun işlerini yönetmek 

 başlıca etkendir. Maddi faaliyetlerin kendi başına, yani Marks’ın yorumuyla ‘özgür emekçi’lerle hiçbir zaman yürütülmediğini iyi anlamak gerekir. Kapitalist dönem de dahil,hiçbir sınıflı toplumda özel veya kolektif mülk sahiplerinin özgür emekçileri olamaz. Bask ı ve

meşruiyetle kullaştı

r ı

lmayan hiçbir insan, başkalar ı

n mülkünde özgürce çalı

şmaz! Yerigeldiğinde bu konular ı da yorumlayacağız.

Rahipler yönetim işlerini önemli oranda meşruiyetle sağlamaktadır. Bundaki en büyük hünerleri tanr ı sözcülüğü ve bilim tekelciliğidir. Tanr ı sözcülüğü ve bilimsel buluşlar ı kendilerine muazzam bir yönetim gücü vermektedir. Unutmayalım, kapitalizmde bile BİLİMGÜÇTÜR. Bu bilimin temellerinin neolitik toplumda özellikle Tel Halaf döneminde (M. Ö. 6.000-4. 000) sağlandığını hatırlatalım. Ana-kadın tanr ıçalar ın katk ılar ı bu dönemde

 belirleyicidir. Tüm bitki, evcil hayvan, çömlek, dokuma, öğütme, ev, kutsallık evi konular ındaana-kadınlar ın ilk öğretmen konumu iyi anlaşılmalıdır. Ana tanr ıça İnanna’nın erkek Tanr ı 

Enki’yle mücadelesinde iddiası, yüz dört (104) büyük icadın (me) sahibinin kendisi olduğunu, bunlar ı kendisinden çaldığını Enki’ye ısrarla söylemesinin altında yatan gerçeği gayet iyianlatmaktadır. Yani çoğu buluşu ana-kadınlar yaptı. Erkek yöneticiler bunlar ı kendilerindençaldılar. Uygarlık aşamasının biraz da bu temelde inşa edildiğini göreceğiz.

Rahiplerin katk ılar ı küçümsenemez. Uygarlığın bilimsel temellerinde icat ettikleri yazı,astronomi, matematik, tı p ve ilahiyatın rolü kesindir. Bilimi başlatan süreçte Sümer rahiplerinin yerinin başat olduğunu söylemek yerindedir.

Tarihte bilindiği üzere ilk Sümer krallar ına rahip-krallar denmesi, gerçekliğini bu

anlatımda bulmaktadır. Rahip-krallar kent toplumunun ilk krallar ıdır. Her kentin ilkin bir rahip kralı vardır. Bilim ve ilahiyat temelinde sağladıklar ı meşruiyet krallık yönetimlerininesas nedenidir. Bu durum aynı zamanda zayıf yanlar ını teşkil edecektir. Belli bir dönem sonrahanedanlıklar dönemine geçilecektir. Bunda ise hanedan başının ittifak ettiği ‘güçlü adamın’etraf ındaki askeri maiyet temel rol oynayacaktır. Zor ‘rahip oyununu’ yenecektir. Bu konuyusonra işleyeceğiz.

d- En altta çalışanlar katı bulunmaktadır. Belki de ilk köleler, serfler ve işçileşmenintemellerini attıklar ı için, bu ‘birinci kat çalışanlar ını’ iyi kavramalıyız. Nereden ve nasılsağlandılar? Zorun ve iknanın rolü nedir? Hangi topluluktan ve neyin kar şılığında

69 

Page 70: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 70/323

sağlanmaktadır? İçlerinde kadınlar var mıdır? Kadınlar ve aile’nin rolü nedir? Bu sorular ı yanıtlamak önemli aydınlanma sağlayacaktır.

İlk çalışma gruplar ının oluşumunda muhtemelen rahibin ikna gücü başta gelmektedir.Yaptıklar ı ilk üretim düzenlemesinde sulamayla birlikte artan besinlerin çalışanlar ı geldikleri

yere göre daha iyi besledikleri düşünülebilir. Artan nüfus ve göçlerle birlikte kabileçatışmalar ı sonucunda kabilesiyle anlaşmazlığa düşenler tapınağı kurtuluş çaresi olarak görmüş olabilir. Diğer bir etken, tapınak inşasında ve üretiminde çalışmanın kutsallığı çok daha önemli bir rol oynayabilir. Her aile ve kabilenin belli sınırlar dahilinde çocuklar ını tapınağın hizmetine vermeleri Ortadoğu geleneğinde çok görülmektedir. Tapınak angaryası genel bir kategoridir. Hatta bir onur payesi bile vermektedir. Tapınakta çalışanlar toplumdadaha onurlu kar şılanmaktadır. Bir nevi Hıristiyan manastırcılığına benzetilebilir.Tarikatçılıkla da benzer yönleri vardır. Şeyhin mülkünde çalışmak onur ve sevap verir.

Ziguratlar kolektif çalışmanın ilk ve saf örneğini teşkil etmeleri açısından dikkatçekicidir. Örneğin Max Weber gibi bazı sosyologlar ‘Firavun sosyalizmi’ olarak değerlendirmektedir. İlk komünist uygulama örneği olduklar ı açıktır. Zanaatkâr topluluklar ı da çalışan grubuna dahildir. Hep birlikte bir fabrika üretimini andırmaktadır. Ürün fazlası depolanmaktadır. K ıtlığa kar şı iyi bir sistem olduğu açıktır. Bu işletme şekli rahiplerin gücünüolağanüstü artırmaktadır. Hiçbir aile veya kabile bu etkinliğe ulaşamaz. Tüm aile ve kabileleriaşan bir topluluk ve güç söz konusudur. Yeni toplumun ve devletin rüşeym hali olduğunuZiguratlar kadar hiçbir örnek açık sunmaz.

e- Zigurat sisteminde kadın ve ailenin konumuna ne oldu sorusu da önemlidir. Ana-

tanr ıça dininin Zigurat rahip dinine muhalefeti Sümer metinlerinde bolca izlenmektedir.Muhalefet çeşitli biçimler sergilemektedir. Kadın rahibeler kendi ağırlıklar ı altında tapınaklar inşa etmektedirler. Neredeyse her kentin bir kadın koruyucu tanr ıçası vardır. Çarpıcı örnek Uruk Tanr ıçası İnanna’nın serüvenleridir. İlk Sümer şehir devleti olarak tarihte anlam bulanUruk (bugünkü Irak’ın adı Uruk’tan gelse gerek) incelenmeye değer bir örnektir. İlk erkek Kral Gılgameş’in kenti olması açısından da ünlüdür. Muhtemelen Uruk ilk şehir-devletörneğidir. M. Ö. 3. 800-3. 000 yıllar ı tarihte Uruk dönemi olarak geçer. Kurucu Tanr ıça’nınİnanna olması, eskiliğini ve ana-kadının rolünün halen başat olduğunu yansıtmaktadır.Uruk’un Eridu’ya (Tanr ı Enki’nin kenti. Belki de ilk rahip devleti) kar şı mücadelesi

destansıdır. İnanna ve Enki şahsında kadın-erkek mücadelesinin güçlü somut örneği kadar destansı yanını da göstermektedir. Kadın tanr ıça figürü zamanla azalır. Babil dönemindekesin bir yenilgiye düşmüş gibidir. Kadın köle olduğu kadar resmi, genel ve özel fahişe’dir artık.

Ziguratlar ın bir k ısmında kadınlar ın aşk nesnesi olarak rol oynadıklar ı bilinmektedir.Hem de en iyi ailelerin k ızlar ı için aşk nesnesi rolü onur payesi taşımaktadır. Seçkin veayr ıcalıklı k ızlar oraya alınır. Rahip düzeninde kadın sunumu muhteşemdir. Ziguratlarda bir saray düzeninde her tür güzellik eğitimlerinden geçmektedirler. Bazı etkinliklerde (sanat,müzik) ustalaşmaktadırlar. Civar bölgelerin seçkin erkeklerinin beğenisine sunulmaktadırlar.

Bazılar ıyla anlaştıklar ında evlendirilmektedirler. Bu tarzda tapınağın hem geliri, hem etkinliği

70 

Page 71: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 71/323

çok artmaktadır. Tapınaktan kadın almak ancak soylu aile erkeklerine nasip olmaktadır.Ayr ıca tapınak eğitiminden geçtikleri için, bu kadınlar tapınak etkinliğini yeni kabileler içindetemsil ederek yeni toplum-devlete bağlamaktadırlar. Kadınlar bir nevi yeni rahip toplum-devletinin en verimli ajanlar ı durumundadır. Bu başta İsrail olmak üzere, halen devletlerin

etkin olarak kullandı

klar ı

bir yöntemdir. Kadı

n bu biçimde kolektifleştirilmesi, ‘genelev’sanatının prototipidir. Kadın düştükçe, tapınaklar ın soylu tanr ıça ve aşk kadınlığından‘genelev’in çaresiz, kendini pazarlayan ‘işçi’sine dönüşecektir. Sümer toplumu bu açıdan dailk olma onuruna veya onursuzluğuna sahiptir.

Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Eğer bu yöntem istismar edilmeyip daha daonurlu bir seviyeye taşınsaydı ideal olurdu. Gerek ana-kadının örneklik ettiği, gerek baba-erkeğin önderlik ettiği düzenlerde k ızlar ın sağlıklı yetişmeleri güçtür. Ne bilgi, ne maddiolanaklar buna elverir. Kadın bak ımı ustalık ve maddiyat gerektirir. İdeal alan olarak kadıntapınaklar ı düşünülebilirdi. Fakat erkek egemen toplum bask ı ve istismar yoluyla bu kurumu

düşürür. Sümer örneği hayli öğreticidir. Toplumun gı ptayla baktığı, k ızlar ını vermek içinyar ıştıklar ı bir kurum söz konusudur. Bana göre bu haliyle halen erişilmemiş bir ilk örneğisunmaktadır. K ızlar bu tapınaklarda (günümüzde k ız enstitülerine benzetilebilir) büyük gelişme f ırsatı bulmaktadırlar. Temel amaçlar ı da koca seçimi değildir. Yeni topluma-devleteöncülük etmektir. Daha soylu, aşklı bir toplumsal yaşama vazgeçilmez katk ı sunmaktadırlar.İdeal bir toplumda k ız çocuklar ını kutsal ve yücelik arz eden bir yuvada, okul düzenindeeğitmek zorunludur. Özellikle her çekirdek ailenin veya geniş ailelerin kadın eğitmeleri çok geridir ve genel toplumun (erkek toplumu) köleliğini aşılamaktan başka bir amaç taşımaz.‘Özgür Kadın Enstitüleri’ çağdaş tapınaklar olarak rol oynayabilir. Özgürlük Sosyolojisi’nde

 buna değinmeye çalışacağım. Bir bütün olarak aile konusuna da!

Ziguratlar ın kadın düzenlemelerinin de yeni toplum-devletin hizmetine geliştirilmiş olduklar ı açıktır. Rahiplerin gerçekten hem büyüleyici düşündükleri, hem de yeni toplum-devletlerini ideale yak ın düzenledikleri anlaşılmaktadır.

Ziguratlar ın yeni gelişen bir toplumsal etkinlik olarak ‘ticaret’teki rolü çok açıktır ve bilebildiğim kadar ıyla metinlerde geçmese de, tahminim aynı zamanda bir ticarethane rolünüde oynadıklar ıdır. Artık-ürün ve zanaatkâr araç üretimi ticarete konu olabilir. Tarih M. Ö. 4.000-3. 000 dönemini ilk defa ticaretin geliştiği çağ olarak yorumlamaktadır. Sümer toplumu,

armağan sisteminden (topluluk ve aileler arasında hediye sistemi) değişim sistemine geçildiğiyaygın bir metalaşmanın (değişim değeri için üretim) başladığı çağa denk gelmektedir.Dolayısıyla ‘baş tüccar toplumu’ olması beklenir. Öyle olduğu da tarihteki (kazılardaörneğine rastlanmaktadır) örneklerinden anlaşılmaktadır.

M. Ö. 3. 500-3. 000 döneminde başlamış gözüken bir Uruk kolonileşme sistemine tanık olmaktayız. Toros-Zagros sisteminde Uruk kolonileri devlet adına belki de tarihte ilk kolonileşme hamlesidir. Hanedan kolonileri daha eskidir. Ayr ıca farklı kabile kolonilerigerçek kolonileşme sayılmaz. Koloni için ‘metropol’ bir kente ihtiyaç vardır. Uruk çok ünlü

 bir ‘metropol’ olarak, kolonilere sahip olsa gerek. Daha sonralar ı Ur (M. Ö. 3. 000-2. 000),

Asur (M. Ö. 2. 000-1. 750) kolonileri ünlüdür. Şahsi görüşüm, Pençav’daki Harapa ve

71 

Page 72: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 72/323

Page 73: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 73/323

gözlemleyememekteyiz. Bir nevi kolonileşmeye yöneldiklerini kanıtlayan gelişmeler vardır.M. Ö. 5. 000-4. 000 arasında Aryen kültür tabakalar ında, Semitik seçkin aile yerleşmelerinerastlamaktayız. İlk Semitik koloniciliği bugün Güneydoğu dediğimiz Yukar ı Dicle-Fırathavzasında gözlemlenmektedir.

Hanedancılığın bir özelliğini çok iyi kavramak gerekir. Günümüzü de yak ındanilgilendiren bir özellik: Ailecilik ve ailenin çok erkek çocuğa sahip olması, esas olarak hanedan ideolojisinin köşe taşıdır. Gerek çok kadınla evlilik, gerek sürekli erkek çocuk istemek hanedan ideolojisinin baş istemidir. Bunun anlaşılır nedeni politik güçtür. Rahip‘anlam’ gücüne dayanarak öncülüğe geçtiği gibi, hanedanın güçlü kişisi ‘politik’ gücedayanarak öncülüğe oynayacaktır. Politik güç kavramı uyulmadığında zoru çağr ıştır ır. Rahipgücünde ise, uyulmadığında, ‘tanr ının gazabı’ gibi manevi bir güç uyar ıcı etki yapar. Politik gücün esas kaynağı ise ‘güçlü adamın askeri maiyeti’dir. Daha önceki avcılık döneminde,özellikle ana-kadının etkili olduğu dönemde erkek k ıstır ılmış gibidir.

K ısaca bu olguyu (algıyı) anlamak için, ana-kadın düzenini, aile gerçeğini kavramak gerekir: Ana-kadında ya koca belli değildir, ya da çok siliktir. Ana-kadın çocuk doğururken,öyle ‘sevdiği erkekle aşk yapacak durumdaki kadın’ değildir. Aşk ve cinsiyetçi toplum henüzgündemde değildir. Kadın herhangi bir erkeğe kar ılık bağıyla bağlı değildir. Erkek de kadınüzerinde ne egemenlik kuracak, ne de ‘benim kar ım’ diyebilecek durumdadır. Avcılık oyalanan, fazla verimli olmadı mı değeri bilinmeyen bir iştir. Çocuklar ının olması gibi bir durumu da toplumda gelişmiş olmaktan uzaktır. Çocuklar ana-kadınındır. Doğası gereği ana-kadının öyle şehvet peşinde koşması, zevk için cinsel birleşme araması söz konusu değildir.Her canlı kadar bir cinselliği söz konusudur. Üreme amaçlı bir cinsellik durumu vardır.Çocuklar ı için emek harcaması, ana-kadına aidiyetlerinin temel nedenidir. Hem doğurması hem beslemesi bu hakk ı vermektedir. Dolayısıyla babasının belli olup olmamasının hiçbir toplumsal anlam taşımadığı dönemde babalık hakk ından bahsetmek saçmalıktır. Yalnız ana-kadının kardeşleri de önemlidir. Çünkü onlarla birlikte büyümüştür. Dayılık ve teyzelik gücünü bu en eski ana-kadın hukukundan alır. Ana-kadın ailesi o halde dayı, teyze (varsaonlar ın çocuklar ı) ve kendi öz çocuklar ından oluşmaktadır. Anaerkil aile denilen anlatım da

 bu hususu ifade etmektedir. Neolitiğin baş köşesine oturan ana-kadın ve ondan esinli anatanr ıça kültü’nün toplumsal ifadesi böyle yorumlanabilir. Dayılar dışında erkek siliktir.Kocalık ve babalık inşa edilmemiştir.

Hanedanlık, ideoloji ve uygulama olarak bu düzeni tersyüz etmenin sonucundagelişecektir. Ataerkillik olarak da adlandır ılan bu düzende ‘yaşlı erkeğin’ tecrübesiyle ‘güçlüadam’ın askeri maiyeti ve bir nevi rahip öncesi kutsallık lideri şamanın ittifak ıyla ataerkilyönetim kök salacaktır.

Yaşlı erkeğin tecrübesi yaşam deneyimlerini ifade eder. Bir yaşlılar meclisi düşünülebilir.Literatürde jerontokrasi denilen yaşlılar yönetimi aşiretler bünyesinde erkenden görülen bir gelişmedir. Danışılan, ak ıl alınan bilge kişidir. Topluluğun ona ihtiyacı vardır. O da yaşlılığınzorluklar ını bu tecrübesini kullanarak aşmaya çalışır. Toplulukla böylesi bir denge kurulur.

73 

Page 74: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 74/323

Güçlü adam, ana-kadın k ıskacından kurtulmak isteyen erkeğin etkili avcılık konumuylasağladığı güçtür. Fiziki gücü ve avcılık tekniği başar ılı av şansını arttır ır. Bu özelliğindenyararlanmak isteyen gençlerle kurduğu birlik daha da başar ılı olmalar ını getirir. Belki detarihte ilk askeri maiyet bu temelde ortaya çıkmıştır. Tarihte kadın kar şısında bariz bir 

üstünlüğe geçmiştir. Kabilenin yaşlı

lar ı

yla kurduğu ittifak, ataerkilliği anaerkillik kar şı

ndagüçlendirecektir.

Son ittifak halkası toplumun şifa dağıtıcılar ı, mucize sahipleri olan Şamanlardır. Rahip ve büyücünün ortak fonksiyonlar ını taşır. Eğitimcidir. Belki de toplumdaki ilk uzmandır. Birazşarlatanlıkla kar ışık da olsa, şaman uzmanlığı toplulukta giderek kurumlaşır. Şaman da dahaçok erkektir. Hanedanlık inşasında bu güçlerin ittifak ıyla anaerkil düzen büyük bir darbe yer.Aralar ında yoğun mücadele verildiğine dair Sümer metinlerinde izlerine rastlamaktayız.Erkek bu düzen altında hem çocuklar ın sahibidir, babasıdır; hem çok çocuk (güç için özellikleerkek çocuk) sahibi olmak ister, hem de buna dayanarak ana-kadının elindeki birikimleri ele

geçirir. Mülkiyet düzeni gelişmektedir. Rahip devletin kolektif mülkiyeti yanında, hanedanınözel mülkiyeti de gelişmiştir. Çocuklar ın babalığı bu yönüyle de gereklidir. Yani mirasınçocuklar ına (daha çok erkeğe) geçmesi için babalık hakk ı şarttır.

Hanedanlık, ataerkillik ve babalık sınıflı topluma yaklaşıldığının da kanıtı, göstergesidir.Rahip devletiyle olan çekişmelerinde askeri güçlerinden de yararlanarak ‘politik devrim’yaparlar. Sümer metinlerinde bu yönlü birçok kavgaya ve politik altüst oluşa rastlanmaktadır.

 Nitekim Uruk kent devletinden sonra inşa edilen ‘Ur devletler sistemi’ hanedan karakterlidir.I. , II. ve III. Ur hanedanlığı bu gelişmeyi vurgular. Hanedanlık yönetimi rahiplerin teolojik yönetimlerine nazaran daha laik, politik bir sistemi çağr ıştır ır. Yeni tanr ılıklar inşa edilir.Rahipler artık politik önderliğin yardımcısı bir konuma indirgenmiştir. Yine büyük rollerivardır. Fakat giderek güçlerini daha da yitirecek ve basit birer meşruiyet sağlayıcılar olarak düzeni kutsayan propagandacılar haline geleceklerdir. Devletin doğurucular ı, maskeli tanr ılar artık ikinci, üçüncü derecede örtük kralın maiyetinde sayılmaktadır. Devleti oluşturan rahipler sınıf ının meşruiyet zırhını kullanmak için, hanedandan gelme krallar artık kendilerini ‘tanr ı-krallar’ ilan etmekten çekinmeyeceklerdir. Her geçen gün sınıflaşma derinleşerek ve kentsayılar ı çoğalarak, ‘Sümer uygarlığı’ dediğimiz toplum tipi kalıcılığını kanıtlayarak kurumlaşacaktır. Ortadoğu toplumunda hanedanlığın çok eski gelenekselliği günümüze kadar kendini taşımıştır. Ortadoğu’da cumhuriyet, demokrasi gibi sistemlerin gelişmemesi, rahip vehanedan kaynaklı devletleşmeyle yak ından bağlantılıdır.

Sümer uygar toplum modeli en az neolitik model kadar dünyada uygarlığın gelişimini belirlemiştir. Kavram olarak ‘uygarlığın’ ‘kültür’den fark ı sınıfsallıkla bağlantılıdır. Uygarlık sınıf kültürü ve devletiyle ilgilidir. Kentlilik, ticaret, ilahiyat ve bilimin kurumlaşması, politik ve askeri yapının gelişmesi, ahlak yerine hukukun öne çıkması, erkeğin toplumsalcinsiyetçiliği yeni uygar toplumun hâkim göstergeleridir. Bir anlamda bu özelliklerintoplamına uygar toplum kültürü de denilebilir. İki kavram bu haliyle özdeş k ılınır. Aynı anlamda kullanılır. Verimli Hilal kaynaklı neolitik toplum kültürünün dünyaya yayılmasına

 benzer bir süreci, ikinci büyük yayılma izleyecektir. Bu sefer ‘uygarlık beşiği’ olarak roloynayan Verimli Hilal topraklar ında doğurup beşiğinde büyüttükten sonra, yeni evladını 

74 

Page 75: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 75/323

(artık k ız değil, erkektir) dünyanın yetişmiş k ızlar ıyla evlendirerek kendini çoğaltacaktır.Benzetme yerindedir. Neolitik kültürün yayılmasının daha çok ana-tanr ıça k ızlar ının dünyanınulaşıldığı her alanında yetişkin hale gelmesiyle kurumlaştığını varsayabiliriz. Erkek egemenkültürü ifade eden uygar toplum ise, yayıldığı alanlarda erkek evladın kurumlaşması anlamına

gelecektir. K ı

z evladı

kendisine kar ı

laştı

rarak bağlayacak olan uygar erkeğin nesli hepten(kadın ağırlıklı toplumun erkek egemenlikli toplum içinde eriyerek) erkekler doğuracak vegünümüze kadar uygarlığımızın erkekliği çoğalarak ve güçlenerek devam edecektir.

2- UYGAR TOPLUMU DOĞRU YORUMLAMAK 

Sümer toplumunu yorumlama çabamızı genelleştirip biraz daha ayr ıntılandırmak,aydınlanma ve anlama gücümüzü arttıracaktır. Yapılması gereken, uygarlığı çözümleyerek,zihniyet ve kurumlar ındaki muazzam bir yekûn tutan maskeleri indirerek ardındaki yüzleri,gerçek çıkarlar ı, yalın ve somut toplum hallerini görünür k ılmaktır.

Tarihsel-toplumumuz kadim uygarlığın yaşlılığını öne sürerek, kendini ‘yeniçağ,yak ınçağ’ adıyla genç göstermek ister. Burada bir gariplik var. Gençlik bir olgunun doğuş vedoğuşuna yak ın zamanı ifade eder. Eğer kanıtladığımız gibi Sümer toplumu uygarlığımızındoğuş anını temsil ediyorsa, gençlik de ona göre belirlenmelidir. Bu durumda yeni, gençsıfatlar ı bir aldatmaca olup, en yaşlı uygarlık toplumu olduğumuz anlaşılacaktır. Zamanı tersinden okuyarak yaşlıyı genç gibi göstermek, uygar topluma ilişkin yapılan maskelemelerin

 bir devamıdır.

Sorulması gereken temel soru şudur: Kent uygarlığı da diyebileceğimiz uygar toplumneden yoğun maskelemelere ihtiyaç göstermektedir?

Sümer rahiplerinin müthiş maskeleme ustalığı durmadan sürdürüldü. Başlangıç halindesoylu ve anlamlı bir içeriği olan tanr ısallık, neden en çok düşürme ve anlamsızlığın baş kavramına dönüştü?

Uygar toplumun lehinde ve aleyhinde birçok görüş dile getirilmiştir. Fakat en zor ifadeedilen ve başar ılan, uygarlığın radikal eleştirisi ve aşılma pratiğidir. Bu da yapılan yorumlar ın

 başar ısızlığını göstermektedir. İnsanlığın özgürlük arzusu üzerinde muazzam bir bask ınınoluştuğu da ortak bir yargıdır. Sürdürülemez bir konuma çoktan gelindiği sıkçasöylenmektedir. Hegel uygarlık tarihini ‘kanlı mezbahalar’ olarak yargılar. Savaşsız geçen bir 

yılı yoktur. Bask ılı yaşam sanki doğa kanunuymuş gibi yansıtılmaktadır. İstismar tam bir yaşam kuralı seviyesine yükseltilmiştir. Dürüstlük, saflık, ahlaki kalabilme enayilik yerinekonulmaktadır.

Şuna varmak istiyorum: Uygar toplumu, onu aşmak isteyen bir eleştiriye imkân sunacak  bir içerikte yorumlamak. Kapitalist moderniteyi kendi başına eleştirmekle uygar toplumunaşılamayacağı, başta Marksistler olmak üzere birçok ekolün çabalar ında açığa çıkmıştır.Bunda da en temel etken, bir zincir gibi bağlı olduğu uygar toplumun çözümlenmemesidir.Avrupa merkezli dünya görüşü en sert muhaliflerini bile etkisizleştirmiş gibidir. Neolitik kültür-Avrupa uygarlığı ilişkisinde olduğu gibi, Avrupa uygarlığı-önceki uygarlıklar tarihi ve

toplumu ilişkisinin anlaşılır bir yorumu en çok ihtiyaç duyduğumuz husustur. Çok amatörce

75 

Page 76: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 76/323

de olsa, bu uygarlığın en sert bask ısı altındaki mahkûmiyetim, benim için yorum geliştirmeyihem hak hem görev olarak önüme koymaktadır.

a-Uygarlık yorumu öncelikle yapısal sosyolojinin bir sorunudur. Bilim olmanın temelkoşulu eğer pozitivizm bataklığında debelenmek olmayı p, özne-nesne ayr ımını aşan

‘anlambilimse’, buna en çok ihtiyaç yapısal sosyoloji alanında vardır. Genel sosyolojinin biricik görevi (nasıl doktorun yaptığı teşhis ve tedaviyse), toplumun teşhis ve tedavisidir.Bilmenin bir tek gerekçesi olabilir: Çok bağlı olduğumuz yaşamı anlamlandırmak .Yaşamın anlamlandır ılması ise, yapısallıklar sorununu anlamamıza ve varsa sağlıksızlıklar ı yeniden yapılandırmamıza imkân verecektir.

Uygarlık toplumu, anlambilimin en zorlandığı yapısallıklar yığınıdır. Bu yığının varlığı  bizzat anlambilimin saptır ılmasıyla, anlambilim olmaktan çıkar ılmasıyla yak ından bağlantılıdır. Elde tüm silahlar ını kuşanmış olarak, varsa can çekişmekte olan bir kurbanınason söz olarak ‘YALANI’ itiraf ettirmek, aksi halde her tür yöntemle ‘İMHA’ etmek olangarip bir varlık, bir Leviathan’dır o. Bu varlık, yani uygarlık, yerinde olarak her tür canavara

 benzetilebilir. Fakat bu çok geri bir yaklaşımdır. Hele bilim adamı hüviyetimiz varsa,çocukluk hayalinden (canavarlık hayalleri) öteye bizi götürmez. Canavar ın yetkin bir teşhiside yetmez. Acilen yapılması gereken tedavidir. Bütün tedavi denemelerinin boşa çıktığı; enson aşamasında oluk oluk akan kan, korkunç acılı, soyk ır ımlı geçen yaşamlar, beterin beteriaçlık, işsizlik, her tür hastalıklar, eko-çevrenin (mutlak gerekli olan yaşam çevresi) yık ımı enson durumun bir cümleye sığdırabileceğim raporudur. Eğer yapısal ve özgürlük sosyolojimiz

 binlercesinin yaşadığı bir çöp yığını olmaktan kurtulmak istiyorsa, teşhis ve tedavisindekigücünü kanıtlamak durumundadır. Aksi halde Adorno’nun söylediği gibi, “Soyk ır ımkamplar ından sonra tüm gökteki tanr ılar ın -sözcü bilim adamlar ının- söyleyecekleri tek bir sözcükleri olamaz. ”

Uygarlık sadece bir ‘kanlı mezbahalar’ (Hegel) seremonisi değil, daha fazlası olan bir şeydir; insan yaşamının biricik nedeni olan özgürlüksel anlamının sürekli soyk ır ıma tabitutulmasıdır. Gerisi yaşamın posasıdır. Uygarlık en yalın teşhisle özgür yaşam anlamının

boşaltılmasından geriye kalandır!

En basit canlı yaşama baktığımızda gördüğümüz, yaşama verdiği anlamdır. Bu öyle bir anlam ki, milyonlarca çeşide ulaşabilme, kayalıklara kök salma, gerektiğinde kutup

soğuklar ında varlığını sürdürme, gerektiğinde uçma, insan buluşlar ının yanından bilegeçemeyeceği sınırsız teknikleri geliştirme gücüne eriştirir. Uygar toplum ise, başlangıcındayalan dolanla örgütlenmiş zorla en gelişmiş yaşam varlığını anlam yitimine uğratma; sonaşamasında ise intihar ın eşiğine getirme gücünden başka hangi anlam veya anlamsızlığasahiptir?

Sosyoloji Avrupa merkezli uygarlık aşamasında ona bu gücünü yeniden tanıtma sözüolmuştur. Hıristiyanlıktaki deyişle ‘Tanr ının son sözü’ olmuştur. Bu sözleri terk etmek, en

 basit canlının sahip olduğu yaşam anlamına saygının gereğidir. Ahlak ın en gelişkin varlığı bu

kadar ahlaksı

zlı

ğı

hiçbir şeyle izah edemez. Tekrar hatı

rlatalı

m: İLAHLARINSÖYLEYEBİLECEĞİ TEK SÖZÜ KALMAMIŞTIR.

76 

Page 77: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 77/323

Tarih diye belletilen, devlet kurumlar ı ve yardımcısı dolaylı kurumlar ın kuruluş, yık ılış öyküleri değil mi? Biricik amaç hanedan yükseliş ve çöküşleri, yeni hanedanlar ın entrika vezorbalıkla iktidar tacı denilen ‘sürü çobanlığı’nı elde etmeleri değil midir? Bunun ise biricik amacı yünü, sütü, gerektiğinde eti ve derisi için istismar ı değil midir?

Kahramanlık öykülerinden hangisi zorbalıktan azadedir, istismardan uzaktır? Aşireti,kavmi, dini için ayağa kalktıklar ını ilan edenler, iktidar tacından başka bir değer kanıtlamışlar mıdır?

Savaşsız bir yılı ve insan alanı kalmamış uygar toplum, gerçekten ‘mezbaha’kurumundan başka hangi adı anlamlıca hak edebilir?

Bilim, sanat ve tekniğin gelişimi diye hikâye edilenler hangi gerçek mucitlerinin başını almadan gerçekleştirilmiş veya gasp edilmişlerdir?

Düzen, istikrar, bar ış diye öykülenen gerçeklik kuzular ın sessizliği; kullar ına (köle, serf,

işçiler, emekçiler, tüm ezilenler) boyun eğdirilmesi tiyatro seanslar ından başka hangi derinanlama sahiptir? Sorular sınırsız artma ve derinleşme anlamına sahiptir bu uygarlık konusunda. Asıl dehşet verici olan, bu öykünün şanlı tarih, kutsal din, güzellik ve aşk destanı,harika buluşlar, bir gün erişilecek cennet hayali, dostluk, centilmenlik, ittifak gereği diyesanki insanlığın mutlak kader yürüyüşüymüş gibi sunulma cesaret ve küstahlığıdır.

Şüphesiz bu sorular ı üretmedeki amacım, yaşamın özgürlükten ibaret olan anlamı uğrunatüm direnişçilerin gerçek kahramanlık, kutsallık, aşk destanlığı ve yoldaşlık olan vesöylenmemiş son sözlerine duyduğum derin ilgi, anılar ına saygı ve bağlılıktır. Eğer bir gülağacı kadar dikenleriyle güzelim güllerini savunmak için dikenlenmek gerekiyorsa, anlamgücü belki de sonsuz güzellikte olan özgür insan yaşamının savunulması uğruna savaşımı 

 bilmektir.

b- Ahlaki yargılar ımızdan teorik yargılar ımıza biraz geçelim. Modernite (kapitalist)döneminde muhaliflerin çok söz ettikleri ‘sınıfsallık’ kavramını bütün yönleriyle, özellikletarihsel ak ıştaki rolüyle anlamak çok önemlidir. Aksi halde en yavan ‘demagojik sak ız’’ veanlambilimini perdeleme araçlar ından biri olmaktan öteye gidemez.

Sınıfsallığı gerçekten kavramak için bilinmesi gereken ilk husus, onun güç organizesininel ve ayak k ısımlar ını teşkil ettiğidir. Kendi başlar ına bir anlam değerleri yoktur. Belki

 benzetme aşır ı sosyobiyolojiktir. Ama yerindedir. Gücün, toplumdaki iktidar ın, uygar toplumdaki Leviathan’ın en organize güç olduğu herhalde tartışılmaz. Eğer devleti sınıflı toplumun genel bask ı ve istismar ı mümkün k ılan en geliştirilmiş iktidar ilişkileri bütünlüğüolarak yorumlarsak, bask ı altındakiler ve istismar edilenler bu ilişkiler ağının ayr ılmaz

 parçalar ı değil midir? Uygarlık yalnız devlet örgütlenmesinde değil, dinden ekonomiye kadar tümüyle bir yapılanma, örgütleme gücü değil midir? Esas olarak da organize edilmiş köleyi,serfi, işçiyi, sayılamayacak kadar çok yatay ve dikey toplumsal katmanlar ı oluşturmak bugücün esas işlevi değil midir?

Şunu önemle belirtmek istiyorum: Güç örgütlenmesinde el ve ayaklar ı

n özne değeriolmasına asla f ırsat tanınmaz. Eğer iktidar başar ılmış bir organize ise, kaba diye tabir ettiği

77 

Page 78: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 78/323

emekçilerine mutlak hâkimiyet sağlamış demektir. Bu da daha önce varsa bile iktidar koşullar ında özne değerini yitirmeleri demektir. Bu nedenle Spartaküs’ten ParisKomünarlar ına kadar köle emekçi isyancılar ının başar ı şansı yoktur. Bir şartla olur: İktidar için taze kan değerinde olabileceklerse! Bu da yeniden uygar topluma eklemlenmekten başka

anlama gelmez. Yüz elli yı

llı

k bilimsel sosyalizm denemeleri bu gerçekliğin veciz bir açıklanmasında çarpıcı örnek değerindedir.

Peki, iktidar ilişkileri kapsamına alınmakla bu sonuçlar arasında ilişki yok mudur? Esasanlaşılması gereken husus, resmi iktidar ilişkisindeki sınıfsallığın bağlılık düzeyidir,niteliğidir. Sınıfsallığın kendi başına bir eylem, anlam değeri taşıyı p taşımadığıdır. İster sınıfsallığın üst katmanı efendi, senyör, patron, burjuva olsun, ister alt katmanı köle, serf, işçiolsun, iktidar ilişkisinde aynı ideolojik-politik yaklaşımda anlaşılırlar. İçlerinde itiraz etmelerifazla değer taşımaz. Bu ilişki öyle bir ağdır ki, binbir düğümü vardır. Birine itiraz eder, hattayırtarsan bile, 999 tanesi hemen devreye girer. Yırtığı tamir ettiği gibi, yırtanı da en

sağlamından bağlamayı başarmadan bırakmaz. Gerekirse başını alarak yapar bunu.

Sümer rahipleri ve hanedan şefleri taraf ından tesis edilen ilk taslak devlet-iktidar ilişkilerindeki çalışanı, kabilenin emekçilerini düşünelim. Rahibin kullaştırmaya başladığı çalışan, bir defa iki kat üstteki yeni imal edilmiş tanr ılar ın (kutsallık kavramlar ı, ki bireyüzerindeki etkilerini hiçbir maddi güç sağlayamaz) müthiş meşrulaştır ıcı etkisi altındadır.Böyle olmazsa zaten oraya alınmaz. İkincisi, eskiye göre daha iyi beslenmektedir. Daha iyi

 beslenmenin kendisi için başka bir alternatifi görünürde yoktur. Üçüncüsü, cinsel tutkular ı açısından eskisiyle k ıyaslanamaz, güzellik saçan huriler gerçeği ile sürekli hayalisüslendirilmektedir.

Günümüzde medyanın sunduğu ve ordular ın sağladığından belki de katbekat daha fazlaitaate ve düzen düşkünlüğüne katk ı sunan kadın sunulmalar ı!

Sınıf kapsamındaki bu yeni kul bir özgürlük isyancısı değil, olsa olsa bir özgürlük hainidir. Veya özgür yaşam anlayışından boşaltılmış bir vakadır. Farklı bir olaydır. Hanedanşefi de devlet-iktidar ilişkilerine yönelirken benzer bir uygulama içinde olacaktır. Temelittifak güçleri içinde daha görünür sağlam çıkarlara dayalı güçlü bir örgütlenme ilk şarttır.Hanedan aile, geniş soy ilişkisi içinde saygı duyulur, korkulur bir meşruiyete sahiptir. Kabilegelenekleri hiyerar şiyi sürekli yüceltir. Ufak rahatsızlıklar bile ya bar ışçıl olarak kabile

meclisinde, ya da çatışmayla aşılır. Böylesi ilişkiler yumağı içinde devlet olmaya giden bir hanedanın en zayıf taraf ı olarak sınıf karakterini göstermek stratejik bir yaklaşım olamaz.Şuraya varmak istiyorum: Sınıfsallık uygarlığın temel karakteristiklerindendir. Fakat sınıf devrimleri için temel alınacak stratejik anlamdan, teorik olarak imkânsız olmasa da, pratiktesonuç alıcı olmaktan uzaktır. Devrilen tüm uygarlıklar, iktidarlar kullar ı ve emekçileriyle

 birlikte devrilmişlerdir. Kullar ı ve emekçileri taraf ından devrilen iktidarlar ya çok azdır, ya daolsa bile yeni getirilen iktidar eskiyi aratmayan bir zulüm ve istismar makinesi olmaktanöteye bir anlam ifade etmemiştir.

Tarihi sı

f savaşlar ı

ndan ibaret görmek aşı

r ı

indirgemeci bir görüştür. Bask ı

ve istismar uygarlığın ve dolayısıyla uygarlık tarihinin dayandığı sürdürülme tarzıdır, sistemdir. Fakat

78 

Page 79: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 79/323

 bunun ideolojisi, politikası, hatta ekonomisi farklı çalışır. Daha doğrusu, dar sınıfa kar şı sınıf,tarihin ak ış tarzı değildir. Burada köleleştirilmenin korkunçluğu, sisteminin alçaltıcılığı,özgürlük inkârcılığı tartışılmıyor. İktidar ve uygarlık sistemlerinin kuruluş ve çöküşlerinin

 başka anlam ve stratejilerle cereyan ettiği, sınıfa kar şı sınıf mantığının var olan iktidar 

sistemine, uygarlı

ğı

na ya bilerek yeni bir iktidar biçiminde katı

ndı

ğı

ya da tam tersine, kar şı

 çık ıldığı halde yeni bir ‘taze kan’ olmaktan (Sovyet ve Çin deneyimleri) öteye sonuçvermediği yorumlanmak isteniyor. Burası tartışılıyor. Belki bu tartışmada aşır ı iktidar indirgemeciliği yaptığımız, iktidardan kurtuluş, çık ış kapısı göstermediğimiz biçiminde bir eleştiri şimdiden yapılabilir. Bu konuyu özgürlük sosyolojisi bölümünde kapsamlıca elealacağımızı belirterek cevaplandıralım. Özgürlüğün de en az iktidar ideolojisi, politikası veörgütlenmesi kadar farklı bir toplumsal alanı, mantığı ve stratejisi olduğunu cevabın işaretiolarak verelim.

c- Uygarlıklar arası çatışma mı, ittifak mı sorusu pratikte günümüzde tartışılan bir sorun

olsa da, tarihi anlamı daha kapsamlıdır.

Uygarlık toplumu gerek kendi içinde, gerek farklı uygarlıklar arasında esas olarak çatışma üreten bir yapılanmadır. Üretildiği anlamı ve amacı, dayandığı sınıflaştırma, bununiçin bask ı, istismar, sürekli yanıltma, perdeleme gerçekliği, neden sürekli çatışma üretenkarakterde olduğunu açıklamaktadır. İktidar ve sınıflaşmanın kendisi çatışmadır. Bunun içteve dışa kar şı cereyan etmesi özü değiştirmemektedir. Uygarlıklar ı vasıflandırarak da özünüdeğiştirmek, farklı özdeymiş gibi yansıtmak gerçekçi görünmüyor. Savaşçı, bar ışçı, tek tanr ılı, çok tanr ılı, verimli, verimsiz, kültürlü, cahil, aynı kavimden, farklı kavimlerdenoluşlar ı özselliklerini değiştirmez. Yönlendirici gücü dünyanın tamamını fethedinceye kadar kendini görevli sayar. Cihan gücü olmak bünyesel bir hastalıktır. İktidar kaynaklıdır.Genişlemesi durduğu an gerilemeye başlar. Bunun sonu normale çekilmek değil, yık ılıştır.Çünkü tüm iktidar sistemlerinin normali yoktur. Kanser hastalığı gibi ya yok etmek ya daedilmek zorunluluğunu duyar. Basit bir aşiret şefliğinden olup da uygarlık atına binip kendinitanr ılaştıran çok kişilik vardır.

Tanr ısallık iddiasının altında insanlığı yok etme gücü vardır. Savaşla büyük yok eden, büyük yaratacağını da sanır. Psikolojik olarak benlik kontrol edilemezse, kendini sınırsızabartma hastalığındadır. Uygarlık sistemi bu hastalığın ortam bulduğu toplumu sunar.

İktidar ın yozlaştıramayacağı hiçbir toplumsal değer ve kişilik yoktur denilir. Bu, iktidar ınözüyle ilgili bir değerlendirmedir. Uygarlıklar iktidar toplumlar ı olduğundan, yaşamla enyoğun çelişkili sistemlerdir. Kardeşten tutalım eşe-dosta kadar iktidar uğruna gözdençıkar ılamayacak değer yoktur. Uygarlıklar ın yönetim güçleri incelendiğinde işlemediklericinayetler, yapmadıklar ı komplolar yok gibidir. Yalanlar ın sistemleştirilmesine de politikaadını verirler.

d- Uygarlık toplumlar ında kurumlaşan bir özelliğe çok dikkat çekmek gerekir. Toplumuniktidara yatk ınlık hali de diyebiliriz bu gerçekliğe. Bir nevi kadının kar ılaşma geleneğiüzerinde yeniden yaratılması gibi. İktidar da toplumu kadının kar ılaştır ılması gibi

hazırlamadan varlığından emin olamaz. Kar ılık, en eski kölelik olarak, ana-kadının tüm

79 

Page 80: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 80/323

kültüyle birlikte, güçlü adam ve maiyetindekilerce uzun ve kapsamlı mücadeleler sonundayenilgiye uğratılı p cinsiyetçi toplumun egemen k ılınmasıyla kurumlaşmıştır. Bu egemenlik eylemi belki de uygarlık tam gelişmeden toplumda yerini bulmuştur. Bu o denli şiddetli veyoğun bir mücadeledir ki, sonuçlar ıyla birlikte haf ızalardan da silinmiştir. Kadın neyi, nerede,

nası

l kaybettiğini hatı

rlamaz. Boyun eğmiş bir kadı

nlı

ğı

doğal hali sayar. Bu nedenle hiçbir kölelik kadın köleliği kadar içselleştirilerek meşrulaştır ılmamıştır.

Bu oluşumun toplum üzerinde iki türlü yık ıcı etkisi olmuştur: Birincisi, toplumu köleliğeaçması; ikincisi, tüm köleliklerin kar ılaştır ılma temelinde yürütülmesi. Kar ılaşma sanıldığı gibi salt bir cinsiyetçi obje değildir. Biyolojik bir özelliği çağr ıştırmıyor. Kar ılaşma özdesosyal bir özelliktir. Kölelik, boyun eğme, hakareti sindirme, ağlama, yalancılığa alışma,iddiasızlık, kendini sunma vb. gibi özgürlük ahlak ının reddetme durumunda olduğu tümtutum ve davranışlar kar ılık mesleğinden sayılır. Bu yönüyle düşürülmüş toplumsal zemindir.Köleliğin asli zeminidir. En eski ve tüm köleliklerin, ahlaksızlıklar ın üzerinde işlevselleştiği

kurumsal zemindir. İşte uygarlık toplumu bu zeminin tüm toplumsal kategorilereyansıtılmasıyla da alakalıdır. Toplumun bir bütün olarak kar ılaştır ılması sistemin yürümesiiçin gereklidir. İktidar erkeklikle özdeştir. O zaman toplumun kar ılaştır ılması kaçınılmazdır.Çünkü iktidar özgürlük ve eşitlik ilkesini tanımaz. Aksi halde var olamaz. İktidarla cinsiyetçitoplum arasındaki benzerlik özseldir.

Uygarlığın büyük aşamalar ından biri sayılan Yunanlılarda gençler resmen tecrübeli bir erkeğe ‘oğlan’ olarak sunulurdu. Uzun süre bunun nedenini çözememiştim. Sokrates gibi bir filozof bile “Önemli olan oğlanın sürekli kullanılması değil, efendisinden terbiye görmesidir”der. Buradaki mantık, gaye gençlerin oğlan olarak sürekli kullanılmasından ziyade, kadınsı özelliklere hazırlanmasıdır. Daha da açıklayıcı olarak, Yunan uygarlığı da kar ılaşan bir toplum ister. Soylu, asil gençler oldukça, bu toplum oluşamaz. Bu toplumun oluşması içinkadınsı davranışlar ı içselleştirmeleri gerekir. Tüm uygarlık toplumlar ında benzer eğilimler vardır. Oğlancılık bu toplumda çok yaygındır. Öyle bir hal almıştır ki, her efendinin oğlansahibi olması gelenekselleşmiştir. Oğlancılığı bir bireysel cinsel sapıklıktan, hastalıktanziyade, sınıflı toplumun, iktidar toplumunun yol açtığı sosyal bir olgu olarak anlamlandırmak önemlidir. Cinsellik ve iktidar uygar toplumda toplumsal bir hastalıktır. Hem de kanser gibi.Birbirleri olmaksızın edemedikleri gibi birbirlerini çoğaltırlar: Tı pk ı kanser hücrelerininçoğalması gibi. Kaldı ki, bireysel kanserlerle toplumsal kanser arasındaki ilişkiyi kapitalistmodernitede daha kapsamlı yorumlayacağız.

Şuraya gelmek istiyorum: Uygar toplumlarda iktidar zemini binlerce yıldır özenle ve bir kar ılaşma misali hazırlanmıştır. Uygarlık geleneği kadını ‘erkeğin tarlası’ olarak yargılar.Toplumda da benzer gelenek geçerlidir. Erkek iktidara kendini bir kadın gibi sunmalıdır.İsyan eden, sunmayı reddeden, savaşlarla hazır hale getirilmeye çalışılır.

İktidar sürecini aniden bir kişi, zümre, sınıf ya da ulusun eylemi olarak görmek büyük yanılgı içerir. Belki hükümetler ani kurulabilir. Ama iktidarlar, siyasi sistemler uygar toplumlarda yüzlerce vahşi imparatorlar, klikler, egemen güçlerin her türlüsü taraf ından

öncelikle egemenlik kültürü (tarlası, geleneği) olarak hazırlanmışlardır. Toplumlar tı pk ı 

80 

Page 81: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 81/323

kar ılar nasıl kocasını alınyazısı gibi bekler, kabul ederse, öylesine iktidar bağımlısı, tarlası olarak sahibi taraf ından kullanılmayı bekler. Veya öyle alıştır ılmışlardır. İktidar toplumdaegemenlik kültürü olarak vardır. Bu noktada Bakunin’in “En benim diyen demokrat, iktidardayirmi dört saatte bozulur” özdeyişi anlamlıdır. Açıklayamadığım, ama uzun süredir açıklamak 

istediğim, bu bozulmayı

sağlayan iktidar zemininin kendisidir. Binlerce yı

n kan deryası

ndanve istismar ından (sınırsız savaşlar ve sömürüler) oluşan iktidar koltuğu, elbette anidenüzerinde oturanı yirmi dört saatte bozar. Tek şartla: İ badet eder gibi kendini koruyamazsa!Sınırsız hile, savaş ve sömürü ortamında kurulan iktidar, gelenek, kültür ve sistem olarak çok etkili ve nerdeyse mutlak anlamda bozucudur. En çarpıcı örneği ‘reel sosyalizm’inyaşadıklar ıdır.

Sistemi kuranlar ın iyi niyet ve amaçlar ına bağlılıklar ından kuşku duyulamayacağı açıktır.Peki, nasıl oldu da onca kar şısında savaştıklar ı kapitalizme gönüllü teslim oldular? Bana göreiktidara geliş ve iktidar ı kullanış biçimleri bu tarihsel trajedinin temel nedenidir. Sosyalizm

kurucular ı uygar toplumun kültürü üzerinde iktidar oldular. Yani çok kar şı olduklar ını iddiaettikleri kanlı ve sömürgen mirasın (devlet gelenekli iktidara alıştır ılmış toplum) enkazı üzerinde iktidar olmaktan çekinmek şurada kalsın, dört elle sar ıldılar. İktidar öyle bir fahişedir ki, baştan çıkaramayacağı sahibinin olamayacağını anlamak bile istemediler. Bazı eleştirileri(Kropotkin’in Sovyetler’den hızla devlet iktidar ına geçtiği için Lenin’i eleştirmesi)oportünizm olarak değerlendirmekten kendilerini alıkoymadılar. Wallerstein, Sovyetler’inkapitalist-dünya sistemin birleşik etkisi taraf ından çözüldüğünü, onu aşacak gücününolmadığını söylerken gerçeğe yak ınlaşmıştır. Fakat sorunun özüne dokunmaktan uzaktır.Michael Foucault ise, sistemin bilgi-iktidar tekniğini kullandığı için sistemle yeniden

 bütünleştiğini yorumlarken gerçeğe daha yak ındır.

Benzeri yorumlar Paris Komününden başlayarak sayısız ulusal kurtuluşçu, komünist vesosyal demokrat girişimler için de geçerlidir. Her tarla kendine has bitki üretir. Binlerce yılın

 bilgi-iktidar tarlasında genelde özgürlük, özelde sosyalizm bitkileri üremez. Bunun içinözgürlük ve sosyalizm eylemcilerinin de (tabii ki kuramcılar ının) öncelikle kendi tarlalar ını hazırlamalar ı, iktidar tarlasında üreyen bulaşıcı hastalıklara kar şı sürekli teşhis ve tedavide

 bulunmalar ı, en önemlisi de iktidar (her tür kurumlaşması, kişiliği) gibi yetişen bir bitkifideliğinden uzak durmalar ı, kendi öz fidelerini (zengin demokratik biçimlenişler)yetiştirmeleri ve ekmeleri gerekir. Aksi halde tüm uygarlık tarihlerinde ‘özgürlük ektim’deyip de önceki iktidar sistemlerinden farklı olmadıklar ını görmekten, yaşamaktankurtulamayan binlerce örnekleri tekrarlamaktan kurtulamazlar. Burada yapısal sosyolojiyle

 bağını hatırlatmak için özgürlük sosyolojisinde kapsamlıca yorumlayacağımız konuya giriş kabilinden değinme gereği duydum.

e- Uygarlık toplumlar ında din, bilim, felsefe, sanat ve ahlak gibi kurumsal etkinliklerinrolünü görünür k ılmak da çok önemlidir.

İddia odur ki, uygarlıkla din, bilim, felsefe, sanat ve ahlak ın gelişmesi arasında yak ın bağ vardır. Yoruma en açık bir yargı da bu alanlara ilişkindir. Sümer rahip devletinde ilk 

muhteşem çık ışını yaşayan bu alanlar ın nasıl ve hangi amaçla inşa edildiklerini somut olarak 

81 

Page 82: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 82/323

gözlemlediğimiz kanısındayım. Bu alanlar ın asıl rüşeym halini Dicle-Fırat havzasındakurumlaşan neolitik kültürden sağladıklar ını da gözlemlemiştik.

Kutsallık kavramının temelinde insan beslenmesinde kullanılan gıdalara olağanüstü değer  biçilmesi yatar. Bol ve çeşitli gıdalara kavuşulduğunda, bunu toplumsal kimlikleriyle eş 

tuttuklar ı tanr ısallığın lütfu olarak değerlendirip şükretmişlerdir. Bugün de anlamına tamerişemediğimiz yaşam büyücülükle ve büyüleyicilikle anlamlandır ılmaya çalışılırken en çok 

 başvurulan kavram, bir nevi oluşturucu ilke olarak tanr ısallıktır. Tanr ısallığı Allah’lakar ıştırmamak gerekir. Semitik kültür ortamında inşa edilen Allah farklı ve özel gelişmeanlamına sahiptir. İnsan toplumunun tümü için oluşturuculuk ilkesinde ifadesini bulantanr ısallık yorumlanmaya çok açık bir kavramdır. Halen de bu özelliğini korumaktadır. İnsangibi kavrama yeteneği sınırlı bir varlığın tüm evreni yorumlayabileceğini iddia etmek, insanafazla büyüklük atfetmek olur. Çok sınırlı bilgiler ve bilgi kapasitesiyle kavranamayan her şeyitanr ısallık kavramına yüklemek bu anlamıyla iyi bir metafiziktir. Bunun hiçbir sak ıncasısının

olmadığı kanısındayım. Aksi halde insanı tek tanr ı olarak kabul etmek olur ki, bu denlikendini abartmanın evrenin anlamı olamayacağı kanısındayım.

Sümer rahipleri tanr ı imalciliğini gelişkin bir metafizikten ziyade, inşa ettikleri toplumlar ı için bir açıklama kolaylığı ve moral etken olarak değerlendirmişlerdir. Rahipler belki de ilk defa tanr ı kavramına ceza ve günah anlamını yükleyerek, itaat duygusunu geliştirmedekullanmışlardır. Tanr ı yavaş yavaş DEVLETLEŞTİR İLİYOR. Reform buradadır. Oturmamekânı, figür çizimleri devlet yöneticilerini (dolayısıyla toplum yönetimini) güçlendirmeyegöre geliştirdikleri birçok rölyefte açıktır. Kral tanr ısı adına savaşa giderken, kendi özçıkarlar ını çok iyi maskelemektedir. Tüm çizim ve yazılı anlatımlarda yönetici hep tanr ısınınsevgili oğlu, düşmanlar ı da kahredilecek şeytanlardır. Yavaş yavaş bir tanr ılar grubuşekillenmektedir. Bu, yeni yönetimin çok açık bir yansımasıdır.

Sümer toplumunda olduğu kadar başka hiçbir toplumda tanr ı ve yönetici özdeşliği açıkçayansıtılmamıştır. Kim kimin maskesidir sorusu artık pek de önemli değildir. Tanr ı devletleştirildiği kadar, yönetici sınıf ın da şahsında toplumun yüce yaratıcı, yönetici,gözetleyici gücü olarak anlam kazanmaya devam edecektir. Yöneticilik ne kadar özellik kazanırsa, tanr ısı da ondan aşağı kalmayacaktır. Toplum ne kadar erdemle yönetilirse,yöneticinin tanr ısallık bağı da o denli kanıtlanmış sayılır. Toplumun yönetilen kesimi için

tanr ı-yönetici ayr ımını kestirmek gittikçe zorlaşacaktır. Kötü metafizik bu gelişmelerle bağlantılıdır. Kurulan tanr ısallık kötü metafizik olmaya başlıyor. Bu aşamadan sonra tümuygar toplumlar, din ve tanr ının yönetimin meşrulaştır ılmasında sihirli gücünü keşfederek hepkullanacaklardır. Eski kutsal ve doğurgan oluşturucu tanr ı her ne kadar ezilenlerin,güdülenlerin düşünce ve duygu köşelerinde yer tutmuş olarak kalırsa da, devletleşen tanr ı vedin açıktan sevgili yönetici kullar ı vasıtasıyla rol ifade edeceklerdir.

Tanr ılar ın sayılar ıyla toplum biçimi arasında dikkate değer bir ilişki vardır. Çok tanr ıcılık, kabile eşitliğinin hüküm sürdüğü çağlar ın tanr ı anlayışıdır. Sayılar ının azalması ve

 büyüklük sıralamalar ına tabi tutulması yönetici protokolüyle yak ından bağlantılıdır. Giderek 

 baş tanr ıya yükseliş, yöneticiler arasındaki sivrilmeye sadık bir gelişmedir. Görünmez, figürü

82 

Page 83: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 83/323

yapılmaz tek tanr ılı din anlayışıyla devletin şahıslara bağlı olmaktan çıkması ve kurumlaşması arasında oldukça anlamlı ve çözülmesi araştırma gerektiren ilginç bağlar vardır. Bu anlamdateolojik bir çalışma çok değerli aydınlatmalara yol açabilir.

Yönetici güçlerde tanr ının giderek az yer tutması bir yandan maskelerinin düşmesiyken,

diğer yandan devletin ne anlama geldiğinin, kimin çıkar ını ifade ettiğinin de açıklık kazanmasıdır. Dinin yeterince güçlü bir meşrulaştırma rolünü yitirmesidir. Bu gelişmelerekar şın, uygar toplum en az zorbalık kadar dinin meşruiyet sağlayıcı etkisini kullanmıştır.Dinin devletleştirilmesi, özelleştirilmesi uygar toplumla at başı gider. Özellikle yönetimselgelişmesiyle. Bu durum dinlerde mezhepleşmeyi ve çatışmalar ı da izah eder. Çatışanuygarlıklar, çatışan din ve mezheplerdir. Öncelikle çatışmalar din ve mezhepler adına yapılır ki, tüm toplum çatışmalara katılsın. Büyük ve uzun uygarlık savaşlar ı hep büyük dinlerinçatışması k ılıf ı altında yürütülmüştür. İslam, Hıristiyan ve Musevilik adına savaşlar ınOrtadoğu uygarlığında başat güç olmayla bağı zaten örtünmeye gerek duymayacak kadar 

açıktır. Açıklık resmi devlet ideolojileri olarak ilan edilmeleriyle en üst aşamaya varmıştır.Her zirveden sonra görüldüğü gibi, önemleri de bu aşamadan sonra düşmeye başlamıştır.Muhalif mezhepçilik hep uygar toplum dışında kalmış marjinal toplumlar ın isyancı tutumunun bayrağı olmuştur. Sınıf çelişkilerini de k ısmen yansıtırlar. Günümüze doğrukapitalist ulus-devlet inşasında mezhepleşerek milliyetçiliğin bir türüne dönüşmüşlerdir. Busefer kanlı savaşlara bu kisve altında maske görevlerine tekrar bürünmüşlerdir.

Uygarlık tarihinde felsefenin yeri dine göre sınırlı olmakla birlikte önemlidir.Anlambilimin gelişmesi, dini açıklamanın yetersizliği felsefeye ihtiyacı ortaya çıkarmıştır.Din kadar eski bir tarihi olan bilgelik, felsefenin de başlangıcı sayılabilir. Düşünen insanı temsil eden bilge, teolojiden farklı bir anlam kaynağıdır. Görüşlerine tanr ı sözcüleri kadar 

 başvurulur. Devletle, uygarlıkla pek bar ışık sayılmazlar. Resmi toplumun dışındaki toplumadaha çok bağlıdırlar. Ahlak ve bilimin gelişmesinde rolleri belirgindir. Yazılı kaynaklarayansımasa da, neolitik toplumda ana-tanr ıça kadınlar, hiyerar şinin yozlaşmamış kesimi

 bilgeliğe yak ındır. Sümer toplumunda bunun güçlü izlerine rastlamaktayız. Peygamberselçık ışlar bilgeliklerle doludur. Ortadoğu’nun bilgelik-felsefe geleneği araştırmayı gerektirir.Yunan kültürü öncesinde felsefenin varlığı tartışılamaz. Yunan filozoflar ının şansı, coğrafimekânlar ıyla uygarlığın üst aşama şansını birlikte yaşamalar ıdır. Nasıl ki Sümer rahipleri dinve tanr ı inşasıyla yeni devlet ve toplum inşasını birlikte yürütmüşlerse, Yunan filozoflar ı dadaha üst aşamada yeni uygar toplumu yar ı din, yar ı felsefeyle iç içe inşa etmede vesürdürmede rol oynamışlardır. Yapılan iş aynıdır: Kavram sanatını kullanmak. İlki dininşasıyla rol oynarken, diğeri felsefi kavramla aynı rolü oynuyor. Maskeli tanr ılar yerlerinimaskesiz tanr ılar ve çı plak krallara bırakmaya başlayacaklar. Bunda felsefeyle insandüşüncesinin kaydettiği gelişme arasında ilişki vardır.

Yunan ve Roma toplumunda sınırlı rol oynayan felsefi düşünce, Avrupa kapitalisttoplumunda büyük bir devrim yaşayacaktır. Burada dinler kargaşasına benzer bir gelişmeyifelsefi kargaşada da yaşayacağız. Bu kargaşada uygarlığın yeni aşamasında ulusal ve sınıfsal

çıkarlar ın sistem gereği öne çıkar ılmasının payı büyüktür. Din savaşlar ıyla çelişkiler çözülmeyince, felsefeye daha çok iş düştü. 1618-1649 son din savaşlar ıdır. Aynı 17. yüzyıl

83 

Page 84: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 84/323

felsefi devrimin yüzyılıdır. Yunan ve Roma toplumunda sorumlu rol oynayan felsefe, yeniuygarlık toplumunda başat ideoloji biçimidir. Büyük felsefi ekoller doğar. Bir yandan‘Tanr ının öldüğü’ ilan edilirken, diğer yandan örtük krallar ın başı uçurulur. Bizzat tanr ılaşanulus-devletle birer çı plak kraldan başka bir şey olmayan kapitalist devletler devri başlar.

 Neolitik devrim sanatta da devrime yol açar. Basit mağara çizimlerinden sonra, dönemana-tanr ıçanın figürleriyle doludur. İlk sanat nesneleri bu figürlerdir. Heykelciliğin atası sayılır. Uygar toplumla birlikte tanr ı ve yönetici figürleri iç içe çizilir. Artan sınıflaşma veyönetim erki sanatın da din kadar devletleşmesine yol açar. Özellikle Mısır, Çin ve Hintsanatında tanr ı, kral ve rahipler güç gösterisinde yar ışırlar. Muazzam heykel ve kabartmalar 

 bu güçlerin tanıtımı gibidir. Mimarlık aynı rotayı izler. Din ve yönetici evleri mimarlığınuygulama alanlar ıdır. Dev boyutlu tapınaklar ve saraylar inşa edilir. Büyük mezarlar inşaedilir. Hepsi uygar toplumda insan istismar ının bask ıyla birlikte hangi boyutlara tırmandığınınkorkunç göstergesidir. Yalnız bir piramit, bir tapınak için yüz binlerce insan harcanır.

Güçlenen ticaretle birlikte, sanatta yansıyan önemli bir figür de tüccarlardır. Krallar kadar güçlü olanlar ını sanat eserlerinde izlemek mümkündür.

Yunan ve Roma uygarlık aşamasıyla şehir mimarisinde devrim yaşanır. Daha önceki içve dış kale çevresinden ibaret olan şehirler, bugün bile hayranlık uyandıran yapısaldönüşümler geçirir. Bunun altında yatan emek bedeli ise, toplumun büyük ölçülerdeköleleştirilmesidir. Köle emeğinin büyük k ısmı şehir mimarisinde tüketilir. Köleliğingöstergesi büyük mezarlar, tapınaklar, kaleler ve şehirlerdir. Bu göstergeler aynı zamandauygar toplumun hangi kan- ter içerisinde inşa edildiğinin de göstergesidir. Yunan ve Romatoplumu heykelcilikte de uygarlığın yeni bir aşamasıdır. Büyüklük ve güzellik heykeldesonsuzlaştır ılmak istenir.

Rönesans’la dirilen Roma ve Yunan sanat ve kültürü, Avrupa uygarlığının esin gücüdür.Dinin hükmettiği feodal Avrupa ancak özgür düşünceye k ısmen açık bu Rönesans kültürüyleyeni bir zihinsel pencereye kavuşacaktır. Sanat yeni uygar sınıf olan burjuvaziyle ancak sayısal bir etkinlik kazanacaktır. Eski görkemini bir daha yakalayamayacaktır. Tüm kentmimarisi, müziği, resmi ve heykelciliğiyle sanat kapitalizmin hizmetinde hızla yozlaşacak,kutsallığını yitirecek ve sanat endüstrisi adı altında kimliksizleşerek tüketim metası halinde,

 bir anlamda tükenişini ilan edecektir.

Edebiyat ve müziğin ana kaynağı da neolitik kurumlaşmaya dayandır ılabilir. Otantik müzik bu dönemi seslendirir gibidir. Çoban kavalı, davul, zurna bu dönemin hüzün, coşkudolu havasını bugün bile yaşatır. Müziğin atası gibidirler. Sümer toplumunda biçim ve içerik daha da geliştirilir. Krallar ın sarayında ve tapınaklarda müzisyen ve çalgıcılar vazgeçilmez bir yere sahiptirler.

Sözlü destanlar ilk aşiret kimliğinin kutsallığını, özlemini büyük belagatle dile getirirler.Yazılı destanlar ın ana kaynaklar ıdır. Gılgameş Destanı tarihin ilk yazılı metnidir. Belki deedebiyatın ve hatta kutsal metinlerin ana kaynağıdır. Birçok Sümer edebi ve dini metni,

Yunan edebiyatı

n ve teolojik anlatı

mlar ı

n sadece esin kaynağı

değildir. Yunan destanlar ı

, başta tüm mitolojik kurgular ı Anadolu üzerinden geçmiş ve dönüşmüş versiyonlar ı 

84 

Page 85: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 85/323

durumundadır. Burada belli bir dönüşümü yaşayan edebiyat ve müzik kültürü, Avrupa burjuva toplumunda romanla son revizyondan geçirilip poplaştır ılarak ve kültür endüstrisinedönüştürülerek, başlangıçtaki kutsallığını ve büyüleyiciliğini yitirerek, basit tüketim metaı halinde diğer sanatlarda olduğu gibi tükenmeyle yüz yüze gelecektir.

Ahlaktaki ‘iyi’-‘kötü’ ayr ımı uygar toplumdaki temel sosyal bölünmeyle bağlantılıdır.Çıkar gruplar ı arasındaki mesafeyi bir yönüyle açıklar. Genelde ise, iyi ve kötü toplumayr ımını ifade eder. Özü toplumculuktur. Topluma bağlılık iyi ahlak ı ifade ederken,toplumdan uzaklık, onun değerleriyle çelişme kötülüğü ifade eder. Toplumsal kuruluş 

 başlangıçtan itibaren ahlaki karakterlidir. Yani düzenleniş kurallar ına gönüllü ve kutsallık temelinde bağlanır. Toplumun ‘ilk anayasası’ ahlak kurallar ıdır. Toplumun özünde ahlak vardır. Ahlaki temelini yitiren toplum dağılmaktan kurtulmaz. Toplumsal kurallar ise özündetoplumun kimliğine, tanr ısal varlığına, diline, diğer üyelerine sanki tek bir canmışçasına

 bağlılık ve gerektiğinde onlar için ölümü göze almaktır. Zaten toplumun dışına atılmak 

ölümle eştir.

Hukuk uygar toplumun önemli icatlar ından biridir. Kesinlikle toplumsal bölünme,sınıflaşma ve devletleşmeyle birlikte gündeme girer. Temeli ahlaktır. Tı pk ı dini kutsallıklar ındevletleştirilmesi nasıl devlet dinine yol açmışsa, ahlak ın devletleştirilmesi de hukuka yolaçmıştır. Hukuk ahlak kurallar ının yeni devletli toplumun düzenleniş esaslar ını ve yöneticisınıf ın çıkarlar ını, mal mülkünü ve güvenliğini ifade eder ki, bu da yeni toplumun ‘anayasası’demektir.

İlk örneğine Sümer toplumunda rastlamaktayız. Hammurabi yasalar ından çok önce yazılı 

metinlere rastlamaktayız. Dolayısıyla hukukun doğuşu Roma, Atina değil; Sümer şehir-sitedevletindedir. Atina ve Roma döneminde hukukun cumhuriyet ve demokrasiyle bağı vurgulanır. Daha resmi ve yazılı düzenlenişi söz konusudur. Cumhuriyet ve demokrasinindoğuşu ise, krallık ve despotik (kişilerin keyfi yönetimi) diktatörlüklere set çekmek amacıylaaristokrasinin (köleci toplum efendileri, seçkinleri) kolektif yönetim arayışını ifade eder. Her ne kadar Sümer toplumunda izlerine rastlamaktaysak da, ilk yazılı ve resmi ifadesini Atina veRoma toplumunda gerçekleşen uygarlık aşamasında bulur. Yönetimdeki zorluklar ı vekargaşayı, kaos’u aşma ve düzenlemeyle bağlantılıdır. Avrupa burjuva damgalı uygarlıktaanayasacılık, cumhuriyetçilik ve demokrasicilik hukukta en çok tartışılan konular ın başında

gelecektir. En son icat ‘insan haklar ına’ ilişkin olacaktır. Toplumsal düzeyde genişleyentemsil ve gelişen bireyselliğin damgalar ını taşır.

Bilimsel gelişmeyi bu ana kategorilerin bir parçası olarak görmek gerekir. Bilincin bir  biçimidir. Tek ayr ıcalığı, deneyle herkes taraf ından doğrulanan bilgi k ısmını ifade etmesidir.Tüm bilgileri değil, özel anlamı (deneyle doğrulanma) olan bilgileri ihtiva etmektedir. Geniş anlamda deneysel olmayan bilgi yoktur. Deneye dayanan ve dayanmayan, pozitif vemetafizik, teorik ve pratik bilgi ayr ımlar ı uygar toplumda gelişir. Bu durum bilgi-iktidar ilişkisiyle bağlantılıdır. Tarih bilimsel bilgi anlamında üç büyük devrimi tanımaktadır: ilk dönem Neolitik kurumlaşma (M. Ö. 6. 000-4. 000 Tel Halaf dönemi) ve ek olarak Sümer 

toplumunun katk ılar ı; İkinci dönem, Batı Anadolu ve Atina toplumu (M. Ö. 600-300); ve

85 

Page 86: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 86/323

üçüncü dönem Batı Avrupa (M. S. 1. 600 ve sonrası). Uygarlık aşamalar ıyla bağlantılar ı açıktır. Her tarihsel aşama kendi bilimsel devrimiyle gelişmektedir. Fakat bilimi din, felsefe,edebiyat, sanat ve hukukla yak ın bağ içinde görmek gerekir. Bilimle felsefe arasındaki ayr ımı fark etmek zordur. Aynı olayın teorik ve pratik yanlar ı olarak da düşünülebilirler.

Bir bütün olarak uygar toplumla bu anlam kategorileri arasında kurulacak bağ anlam-iktidar ikileminde ifade edilebilir. İnsan toplumunun pratiğinden ve ona yol açanzihniyetinden doğan bu büyük anlam kategorileri ve pratik ifadeleri uygar toplumundevletleşmiş kesiminin gaspına ve çarpıtılmasına uğramaktadır. Kendi toplumsal paradigmave pratik güç kaynaklar ı halinde düzenlemek, el attıklar ı ilk işlerinden olmaktadır. Her uygarlık aşaması yeni temel bir paradigma (dünyaya köklü bak ış açısı, sistemi) temelindedüzenlenmektedir. Bu düzenlemeler kendileri açısından son derece pozitif (görünür olgular)iken, yönetilenler durumunda olanlar için muazzam karartma, perdeleme ve Zİ NCİRLEMEanlamına gelmektedir. Açık zorba yönetimlere nazaran yeni paradigmalar ın sağladığı 

meşruiyet yönetimler için hep esas olmuştur. Tüm ağırlıklar ını, çıkarlar ını tüm toplumunçıkarlar ıymış, hatta kaderiymiş gibi sunmak temel uğraşlar ıdır. Bunda başar ılı olduklar ı nispette uygar addedilen toplumlar ının ömrünü uzatabilmektedirler. Temelde meşruiyetini(ikna ediciliğini) yitiren her uygarlık, bir zamanlar dev bir cihan uygarlığı da olsa,yık ılmaktan kurtulamaz. Örneğin Roma uygarlığının asıl çöküş nedenleri içte Hıristiyanlık,dışta kavimler göçü taraf ından saygınlığını, çekiciliğini yitirmesiyle bağlantılıdır. İnsantopluluklar ı yeni dini topluluklarla kavimsel topluluklar halinde birleştiğinde, müthiş Romagücü meşruiyetini kaybeder ve dağılır.

Bir anlamda metafiziksel kategoriler diye de tanımlayabileceğimiz bu toplumsalkurumlar ı kendi başlar ına araştırmak anlam çarpıtmalar ına yol açar. Şüphesiz materyalistlerceçok kaba ve sert eleştirilen metafizik gerçeklikler, kendi başlar ına iyi ve kötü diyeayr ımlanamazlar. İnsan zihniyeti ve toplumu metafiziksiz edemeyeceğine göre, birbirleriyleve toplumla son derece bağlantılı iyi ve kötü metafizikler biçiminde yöntemseldeğerlendirmeler daha anlamlıdır.

Büyük uygarlıklar genellikle din uygarlıklar ıdır. Ne zamanki din meşruiyet sağlamaniteliğini (bu felsefe, bilim veya yeni bir dinle olur) yitirirse, çoğunlukla bu uygarlıklar ın sonuda gelir. Tüm bu gerçekler büyük anlam kategorilerinin (din, felsefe, sanat, hukuk, bilim,

ahlak) uygar (sınıflı, kentli ve devletli) toplum açısından hayati önemini gösterir. YapısalSosyoloji uygar toplumda bu kategorileri aydınlatma görevindeyken, Özgürlük Sosyolojisi bukategorilerin eleştiri temelinde özgür ve demokratik toplumsal yaşamla nasıl

 bütünleştirileceğini yorumlar. Bu konu ilgili bölümde kapsamlı değerlendirilecektir.

f- Uygar toplumda ekonomik yorumlar tarihin hem çok karmaşık, hem de çarpıtmaya enelverişli konular ındandır. Ekonominin teorik ve pratik araştırma konusu olması kapitalistuygarlığın marifetlerindendir. Toplumsal gerçekliğin ‘materyalini’ incelemektedir. Kendinimaddi uygarlık (Fernand Braudel’in doğru ve haklı yorumu) olarak tarihleştiren kapitalistuygarlık sistemine ekonomik sistem de diyebiliriz. Daha önceki tüm uygarlık sistemlerine

86 

Page 87: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 87/323

‘metafizik sistemler’ demek pek sak ınca ifade etmediği gibi, kapitalizme ‘materyalist sistem’demek de aydınlatıcı olabilir.

Gerek neolitik toplum (ilk insan türü topluluklar ı dahil), gerekse tüm uygar toplumlar (kapitalizm öncesi) sık ı sık ıya kutsallığa, anlama, büyüleyiciliğe, bir bütün olarak metafiziğe

 büyük değer biçerken, yaşamı başka tür yorumlamazken, kapitalist uygarlığın kendisini adeta‘maskesiz tanr ı ve çı plak krallar’ biçiminde sunması çok dikkate değer bir gelişmedir. Anlamderinliği, kapsamlılığı gelişkin yorumlar gerektirir. Çarpıtma, yanıltma ve içinde eritme(asimilasyon) gücü en yüksek toplumdur.

Şahsi kanım, ‘ekonomi’ adı altında örgütlediği faaliyetlerin içindeki gasp ve hırsızlık  boyutunun en fazla toplum biçimi olması esas özünü oluşturur. Ekonomi kelimesininYunanca anlamı ‘aile yasası’ demektir. Ailenin maddi geçim kurallar ını, çevresini, malzemeve diğer materyallerini ifade etmektedir. Uygar toplumda kavramı daha da genelleştirirsek,küçük topluluklar ın ‘geçim kurallar ı’ olarak ifade edilmesi mümkündür. En azdevletleştirilmiş, özelleştirilmiş toplumsal gerçekliktir. Toplum kolektivizminin en temeldokusudur. Özelleştirilmesi, devletleştirilmesi düşünülemez bile. Ekonomiyi özelleştirmek,devletleştirmek, temel toplumsal dokuyu tahrip etmek demektir. Toplumu en hayati yaşamkurallar ından yoksun bırakmaktır. Hiçbir toplum kapitalizm kadar bu nedenle özelleştirme vedevletleştirmeyi toplumun baş özelliği haline getirmeye ne cesaret etmiş, ne de düşünmüştür.Şüphesiz uygarlık toplumunda tüm toplumsal alanlar devletleştirildiği gibi, en temel dokusuolan ekonomisi de hem özel mülkiyetin hem devlet mülkiyetinin konusu olabilmiştir. Amahiçbir toplum kapitalizm kadar resmen ve açıkça özel ve devlet mülkiyetini sistem olarak ilanetmemiştir.

Şu husus çok önemlidir: Ekonominin özelleştirilmesi ve devletleştirilmesi erkenden gaspve hırsızlık olarak yorumlanmıştır. Karl Marks bu hususu daha ‘bilimsel’ bir ifadeyle emek-değerdeki artı-değerin hırsızlandığını (kâr olarak) söyler. Konu daha derinlikli bir yorumugerektirir. Ekonominin özel ve devlet mülkiyetine konu olması, bana göre artık-değerin, dahaönceleri artık-ürünün dışında bir gasp ve hırsızlık olarak değerlendirilebilir. Toplumun temeldokusu olarak ekonominin, özel ve devletsel dahil, tüm mülkiyetleşme biçimleriahlaksızcadır. Gasp ve hırsızlık konusuna girer. Nasıl ki bir insanın kalbini veya başka bir organını özelleştirmek ve devletleştirmek anlamsızsa veya çok sak ıncalıysa, ekonomi için de

aynı şey geçerlidir. Kapitalizm bölümünde daha derinliğine işlemeyi umuyorum.Uygar toplumda metalaşmanın çok önemli bir olgu olarak geliştiğini gözlemliyoruz. Yani

metalaşmayla uygar toplum (özel mülkiyetli, sınıflı, kentli ve devletli) arasında çok sık ı bir ilişki vardır. Meta ve metalaşma toplumun, uygarlaşmanın baş kategorilerindendir. O haldemetayı tanımlamak çok önemlidir. Basitçe insan ihtiyacını gideren bir nesnenin kullanımı dışında (bir fayda, bir ihtiyacı direkt gidermesi dışında) değişim (alışveriş, ticari değer) değerikazanması halinde metalaştığından bahsedebiliriz. Toplum çok uzun süre değişim değerineyabancıdır. Düşünmez bile. Ayı p sayar. Değerli bir nesneyi değerli bulduğu topluluk veya

 bireylere armağan eder. Armağanın yerine ‘değişimin’ geçmesi, tam bir uygarlık icadı veya

hilesidir. Uygarlık öncesi veya dışındaki toplum için değişim ayı ptır ve çok zorunlu

87 

Page 88: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 88/323

olmadıkça kaçınılması gerekir. Toplum derin tecrübesiyle biliyor ki, en temel dokusu olarak ekonomik kurum dışına taşar ve değişim konusu olursa, başına her tür bela getirebilir.Dolayısıyla değişime kar şı çok hassastır.

Metanın değişim değeri haline gelmesiyle ticaret ve tüccar çok önemli bir uygarlık 

kategorisi haline gelmiştir. K ısaca belirteyim ki, ben metayı Karl Marks gibiyorumlamıyorum. Yani metanın değişim değerinin işçi emeğiyle ölçülebileceğini, önemlisak ıncalar doğuran bir kavramlaşma sürecinin başlangıcı olarak değerlendiriyorum.Günümüzde nerdeyse metalaşmadık bir değeri kalmayan toplumun çözülüşünü göz önünde

 bulundurursak, ne demek istediğimi daha iyi açıklamış olurum. Toplumun metalaşmasını zihnen kabul etmek demek, insan olmaktan vazgeçmek demektir. Barbarlıktan daha ötesidemektir. Bir benzetme yapacak olursak, mezbahada parça parça edilmiş hayvanın satılığasunulmasının tüm insan toplumuna taşır ılması demektir. Toplumsal kötülüğün temelinde

faiz, faizin temelinde ticaret, ticaretin temelinde meta vardır. Ekolojinin yık ımıyla da

ticaretin yak ın bağı vardır. Toplumsal doku olmaktan çıkan ekonomi, doğadan köklü kopuşunda başlangıcıdır. Çünkü madde değerleriyle canlı değerlerin birliği köklü bir ayr ıma tabitutuluyor. Bir nevi kötü metafiziğin tohumu atılıyor. Madde ruhsuz, ruh maddesiz k ılınarak düşünce tarihinin en zihni bulandıran ikilemine yol açılıyor. Maddecilik ve maneviyatçılık 

 biçimindeki sahte ayr ım ve tartışmalar, tüm uygarlık tarihi boyunca ekolojik ve özgür yaşamı ortadan kaldır ıyor. Ölü madde, evren anlayışıyla ne olduğu belirsiz bir ruhçuluk adeta insanzihnini işgal, istila ve sömürgeleştiriyor.

Bir noktada daha kuşkumu belirtmek istiyorum. Toplumsal değerlerin (bu arada metalar da dahil) ölçülebileceğinden kuşkuluyum. Yalnız canlı emeğin değil, sayılması olanaksızemeğin ürünü olan bir maddeyi bir kişinin emeğinin değeri saymanın kendisi, yanlışlık vedeğer gaspı ve hırsızlığının önünü açan bir yaklaşımdır. Nedeni açıktır: Sayılamayacak emeklerin kar şılığı nasıl ölçülecek? Dahası, değeri hiç ölçüme girmeyen emekçiyi doğuran,

 büyüten ananın, ailenin emeği nasıl ölçülecek? Değer denen nesnenin içinde gerçekleştiği tümtoplumun hakk ı nasıl ölçülecek? Tartışmayı uzatabiliriz. Dolayısıyla değişim-değeri, artık-değer, emek-değer, faiz, kâr, rant gibi kavramlar hırsızlıkla (resmi ve devlet gücü yoluyla)ortaktır. Değişim için başka ölçüler bulmak veya armağan tarzının yeni biçimlerinigeliştirmek anlamlı olabilir. Daha sonra modernite ve özgür yaşam bölümünde bu hususlar ı açmak isterim.

Yunan kültüründe bile ticaret en hor görülen meslekti. Hırsızlıkla bağının fark ındaydılar.Roma toplumunda da tüccar ın pek onurlu bir yeri yoktur. Meta ise çok sınırlı nesnelerdegeçerliydi. Toplumdaki metalaşma düzeyinin sürekli dar tutulmasına özen gösterilirdi.

 Neolitik toplum ahlak ından bahsediyorum. Kapitalizmin hâkim sistem olmadan önce bazı odaklarda ortam bulsa da, serpilip gelişmesine uygar toplumlar bile izin vermezlerdi. Hepmarjinal düzeyde tutarlardı. 16. yüzyılda bugünkü Hollanda ve İngiltere’de ortam bulması çok özgül koşullar nedeniyledir. Belki de Hollanda ve İngiltere olmak için kapitalist sistemgerekliydi. Öyle de oldu. Dört yüz yıl içinde tüm dünya sistem yayılmasına uğradı. Uygarlığın

 bu dönemini modernite olarak ayr ı bölüm halinde yorumlayacağız.

88 

Page 89: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 89/323

Uygarlık hakk ında bu çok kaba ve k ısa tanımlama kabilinden giriş, tarih ve sosyolojik  bilgimizi sağlam bir temele oturtmak içindir. En değme filozof ve tarihçilerin bir ömür boyuiçinden çıkamadıklar ı konular ı bir çırpıda anlaşılır k ılmak olağanüstü yetenek işidir. Buiddiada değiliz. Ama özgür yaşama saygımızın gereği olarak, tarihsel-sosyolojik bir 

anlambilim ve yorum gücümüzün olması

, kendine ciddi toplumsal ödevler biçen herkes içinöncelikli koşul olmalıdır.

Yüz elli yıllık ‘reel sosyalizmin’ trajedileriyle, onlarca ulusal kurtuluş devrimi ve soysal-demokrat reçetelerin küresel finans sermayesinin buzdan hesaplar ı içinde erimeleri; geneldeuygarlık, özelde kapitalist uygarlık hakk ında yetkin yorum gücümüzün, özgür yaşamkonusundaki özgürlük sosyolojisiyle bütünleşmesi gerekir ki, büyük özgürlük davalar ı içinaldanmayalım ve aldatmayalım.

3- UYGAR TOPLUMUN YAYILMA SORUNU

Bugün dünyaya hükmeden uygarlığın çekirdeği, palazlanma yeri ve zamanı konusundaki bilimsel tartışmalar, Yukar ı ve Aşağı Dicle-Fırat havzası konusunda anlaşmaya yatk ındırlar.Ağırlıklı olarak işlediğimiz son iki bölüm bu yaklaşımı paylaşır niteliktedir. Yorumlar ımızçekirdek oluşum yeri olarak Yukar ı Dicle-Fırat havzasının dağ eteklerini göstermekteydi.Çekirdek mayalanması, ilk fide halinin Sümer rahiplerince aşılanmasıyla uygar toplumuntemeli atıldı. Unutulmaması gerekir ki, beş saniyelik bir cümleye sığdırdığımız bu anlamlı gelişme, pratikte binlerce yılın denemeleri sonucu tutmuş ve kalıcılaşmıştı.

Pozitif sosyoloji (tanımladığımız eleştirel pozitif sosyoloji değil, E. Durkheim, A. Comte,K. Marks sosyolojisi) zaman ve mekân boyutunda tümüyle kendilerini bağışık hissederler.

Bahsettikleri olay ve olgular ın yeri ve tarihi yoktur. Sözde deneysel ve olgusal bilimyaptıklar ı iddiasındadırlar. Ne kadar zamanız ve mekânsız analiz yaparlarsa, o denli bilimseldavrandıklar ını sanırlar. Adeta bu yönteme dört elle sar ılırlar. Aslında bu yaklaşımın özündemodernitenin kendini zaman ve mekân olarak ebedi ve sonsuz göstermesi yatar. Tüm Avrupamerkezli bilim, felsefe ve sanatlar ın böyle bir tutumu, eğilimi söz konusudur.

Tı pk ı Tanr ı’nın zaman ve mekândan münezzeh olması gibi, bu çağdaş rahipler (Avrupauygarlığının ideolojisini kurguladıklar ı için) de yaptıklar ı bilimin sınırsızlığı ve zamansızlığı konusunda emin ve rahatlar. Zaman ve mekân sık ıştırmasından ne kadar kaçarlarsa, bilimsel

 postu o denli kurtardı

klar ı

sanı

rlar. Her dönem paradigmacı

lar ı

n sı

kça içine düştükleri bir hatadır. Çok iyi bilmekteyiz ki, zamanın ve mekânın etkisini taşımayan tek bir olgu, olay,kurum, eylem, kişilik ve toplum yoktur.

Bu yöntemin kabul edilmesi yorumun anlam gücünü arttır ır. Toplumsal bilimler alanındatarihsellik ‘şimdidir’, ‘şimdi’ ise tarihtir. Aradaki fark daha çok biçimsel, çok az özseldir.Özellikle ‘süre’ kavramlar ı olmadan anlamlı bir sosyoloji kuramayacağımızı, ben FernandBraudel’den hiç okumadan temel yöntem bellemiştim. Mekân için de vazgeçilmez bir yöntemunsuru olarak değerlendirmekteyim. Savunmalar ım amatörce de olsa bu anlayışın güçlüuygulanışını sergiler. Tüm çözümlemelerimde de aynı izleri görmek mümkündür. O halde

neden yöntem konusunda çok hassas olan Avrupa bilimcileri, benim gibi bir amatör kadar mekân-zamandan bu denli habersiz veya kaçış tutumu içindedirler? En gerçekçi izah,

89 

Page 90: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 90/323

AVRUPA MERKEZCİLİK ve EVRENSELLİĞİDİR. Bu özellikleriyle kaba bir metafiziktenkurtulamadıklar ı veya bizzat böylesi metafizik bir toplum inşa ettiklerine dair inanç vemisyonlar ıdır.

Halbuki tarihi ve mekânı sosyolojiye dahil etmek, gerçekleşecek olan yaşamın nasıl ak ı p

yol aldığıdır. Kendimizin tarihte ve ‘şimdide’ ne olduğumuzdur. Eğer tarih ve şimdi birbirineçok yak ınsa, yine mekânlar bir merdiven basamağı gibi peş peşe birbirlerini tamamlıyorlarsa,o zaman insanlığın bir bütün olduğunu, kavimler, dinler, devletler, uluslar, ittifaklar, BM’ler,enternasyonaller hiç olmadan da zaten birliğini, bütünlüğünü yaşadığını daha iyiyorumlayacaktır. Demek ki sözde birlik arayan kurumlar tam tersini gerçekleştirenler oluyor.Uygar toplum garip bir oluşumdur. Söylediği her şeyin tersinin doğru olma gibi bir özelliğivardır. O halde şaşırmamak için uygar toplumu hep tersten okumalıyız.

Bu girişi daha çok uygarlığın mekânsal ve zamansal yayılımının nasıl yorumlanması gerektiğine dikkat çekmek için yaptık.

a-Sümer ve Mısır Kökenli Uygarlıkların Yayılma Sorunları 

 Neolitik kurumlaşmaya dair anlattıklar ımız uygarlığın çekirdek oluşumunuaydınlatmıştır. Sümer aşısını bu çekirdeği düşünmeden nereye aşılayacaksın? Ortada başkayeşerecek çekirdek yok. Olsa da, erişecek halde değil. Bugün nasıl ABD’yi Avrupa olmadandüşünemezsek, belki de daha fazla olarak, Yukar ı Dicle-Fırat uygarlık çekirdeklenmesiolmadan, Aşağı Dicle-Fırat sazlık olmaktan asla kurtulamazdı. Bırakalım uygarlık mayalanması, Pigmeler benzeri bir yaşamı ancak kurtarabilirdi.

Yayılma açısından önemli bir sorun, neden Orta Dicle-Fırat’ta, hatta Anadolu’da ileridüzey yerleşimlerinin kentleşemediğidir. Bundan beş bin yıl öncesine ışınlandığımızda,uygarlık eşiğine gelmiş birçok bölge olduğunu, nerdeyse kent aşamasına gelmiş büyük köyler olduğunu, ama sonradan tam iyi bilemediğimiz nedenlerle aşama yapmadan çöktüklerinigörürüz. Örneğin Çatalhöyük. İran-Türkmenistan arası böylesi alanlardır. Kent için birçok koşulun gerekli olduğunu biliyoruz. Bir bölgede yoğun nüfus yaşamasının artık-ürün

 büyüklüğüne bağlı olduğu da bilinen bir husustur. Bu imkânı mümkün k ılacak olan, akarsular ağzındaki alüvyonlu topraklar ın suni sulanmasıdır. Nil ve Dicle-Fırat’ın denize yak ınoluşturduklar ı alüvyonlu saha bu görüşü doğrular. Başlangıç için kentin doğması kadar,

sayı

lar ı

çoğaltması

ve kalı

ğı

bu koşulu gerektirir. Diğer koşul ise, kesinlikle yak ı

n bölgelerde kendini doğuracak kültürel etkenlerin hazır olmasıdır. Hiçbir alüvyonlu sahaneolitik kültür oluşturamaz. Çünkü bu kültürün koşullar ı yoktur. Neolitik kültürde de büyük,kalıcı ve sayılar ını çoğaltacak kent koşullar ı yoktur. Tamamlayıcılık bu konumlardan ötürüzorunlu oluyor.

Bütün belirtiler Dicle-Fırat’ın Orta havzasında, aşağıdaki kadar olmasa da, orta boy bir kent zincirinin mevcut olduğunu göstermektedir. Buna gelmeden önce M. Ö. 3. 500‘lerdekendini kanıtlayan, Uruk kent uygarlığının bir sistem yaratmasıdır. Koloni düzeni kuruyor vekent sayılar ını çoğaltacak modeli sunuyor. Rolünü oynuyor: Tarihin ilk uygarlığı olma onuru.

Tanr ıça İnanna kültü, Gılgameş Destanı ölümsüzlüğünün kanıtlar ıdır. M. Ö. 3. 000’lerde

90 

Page 91: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 91/323

muhtemelen Kuzey’inde daha verimli ve sayısı çoğalmış kentlerin birleşik rekabeti altındaçöküyor.

Ur hanedanlık dönemi M. Ö. 3. 000’lerde başlar. Üç hanedanlık biçiminde giderek aynı doğuş-çöküş mantığı içinde Kuzey’e çekilerek M. Ö. 2. 000’e kadar devam eder. Sargonlu

Akad Hanedanlığı’yla Gutili Gudea dönemleri de bu kapsamda sayılmalıdır. İlk yazılı hukuk metinleri, edebi destanlar, akademiler, bugünkü gibi acımasız kent kavgalar ı (Nippur’a Ağıt,Agade’nin Lanetlenmesi Destanlar ı çarpıcı örneklerdir) bu dönemden hemen akla gelenlerdir.Ur’un geniş bir koloni sistemi olduğu anlaşılıyor. Zaten ilk koloniler Zagros-Toros sistemininiç kavisli bölgelerinde çığ gibi oluşur. Hızla da son bulur.

Bundan çıkan sonuç, içinde koloni kurduklar ı toplumun kültürel gücüdür. Mısır veHarappa uygarlıklar ıyla Elam, Sus bağımsız kent uygarlıklar ı olarak değerlendiriliyorsa da,direkt bağ olmadan, objektif anlam bağlamında Sümerlerle ancak koloni çapındamukayeseleri düşünülebilir.

Babil çağı M. Ö. 2. 000’lerde daha Kuzey’de aynı mantıkla başlar. Sümerler yerine Akadetnisitesine (Semitik kültür kökenli) dahil sayılsalar da, özünde bir Sümer uygarlığıdır. Buuygarlığın bilim ve kurumlaşma bak ımından zirvesi sayılır. Kent olarak Babil, Avrupa’dakiParis benzeri bir rol oynar. Bilim, kültür kentidir. Tüccar ı artmış, tüm kültürler oraya akmış,kozmopolitizm ilk defa gerçekleşmiştir. Etkisi etrafta güçlüdür. Tarihte Nemrutlar çağını (ilk güçlü krallar) başlatır. Etraf ında ışık kenti gibi çekim özelliğine sahiptir. Üç önemli aşaması vardır. Görkemli çık ış çağı, M. Ö. 2. 000-1. 600, ünlü Hammurabi’yle tanınır. Hurrilikavimlerin etkilediği dönem, M. Ö. 1. 600-1. 300, bağımsızlığını yitirmiştir. Üçüncü dönem,

M. Ö. 1. 300-550, Asur etkisi ve Persler taraf ından işgal dönemidir. 1500 yıllık bir döneminBabil çağı, insan haf ızasında pek açıkça olmasa da güçlü iz bırak ır. Tanr ı Marduk ve Tanr ıçaTiamat kavgasıyla ünlü Enuma-Eliş Destanı ana-kadının acılı yenilgi öyküsüdür.Astronomisi, büyücü kehaneti, İsrailoğullar ı’nın esareti, birçok yazılı edebi metin, Asur’adireniş halen kalıntılar ı olan Kalde kültürünün bu merkezinin unutulmaz hatıralar ıdır. Solon

 başta olmak üzere birçok Yunan filozofunun ilk derslerini aldıklar ı kent olduğunu hatırlarsak,zincirsel etkinin değeri daha iyi anlaşılır.

Asur dönemini de üçe ayr ımlayabiliriz. Birinci dönem, M. Ö. 2. 000-1. 600 tüccar krallar dönemidir. Ticaret ağırlıklı büyüyen, bugünkü Musul yak ınlar ındaki Ninova kentini (Asur bu

kentin koruyucu tanr ısıdır) merkez edinen tüccarlar, tarihin ilk defa en geniş ticaretkolonilerini inşa etmişlerdir. Doğu Akdeniz’den Pencap k ıyılar ına, Karadeniz’denK ızıldeniz’e kadar pek çok alanda ticari koloni kentlerini inşa etmişlerdir. Mimarlık veticarette aşama yaptıklar ı söylenebilir. Kayseri yak ınlar ındaki Kültepe (Asur dönemindeKaniş) ve bugünkü Fırat’ın Suriye’ye geçtiği yerdeki Karkamış (Karum’dan, yani ticaretacentesinden gelir) kenti bu dönemden kalmadır. M. Ö. 1. 600-1. 300 Hurri kökenli Mitannidevletinin egemenlik dönemidir. Eski önemini yitirmiş de olsalar, Asur geleneği varlığını sürdürmektedir. En şaşaalı dönem M. Ö. 1. 300-612 yıllar ıdır. Tarihin ilk güçlü ve en geniş imparatorluğunu kurmuşlardır. Savaşta gaddarlıklar ı (kellelerden kale ve surlar yaptıklar ı 

söylenir) ile tanınmışlardır. İlk defa etnik soyk ır ım, bir alanı toptan boşaltmalar bu dönemin

91 

Page 92: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 92/323

Page 93: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 93/323

 bilimsel araştırmalar da bu yönlüdür. Özellikle Göbeklitepe buluntu analizleri tarihi yenidenyazdıracak niteliktedir.

İkinci kuşak Hurri kökenli uygarlık dalgası daha da genişlemekte ve imparatorluk benzerisiyasi yönetimlere geçilmektedir. Özellikle Orta Mezopotamya kaynaklı Mitanniler dikkat

çekicidir. M. Ö. 1. 600’lerden Asur İmparatorluk yükselişi olan 1. 250’lere kadar hükümsüren bir imparatorluk olduklar ı anlaşılmaktadır. Başkentleri bugünkü Mardin’in Suriyesınır ında olan Serêkani ve Amudê kentidir. İsmi daha o dönemde Xwaşkani (Türkçesi ‘hoş,güzel pınar’ anlamına gelir)’dir. Tabletlerden farklı dil yapısı olduğu ve Hurrice kökenliolduğu anlaşılmıştır. Yaklaşık bugünkü Kerkük’ten (Kerkük o dönemden kalmadır) Antakyayak ınlar ındaki Tel-Alal’a kadar yayılma başar ısı göstermişlerdir. Asurlar ı süreklidenetimlerinde tuttuklar ını, aynı dönemin İç Anadolu merkezli ilk devlet oluşumu olanHititlerle ya akraba, ya aynı kökenden geldiklerini (Halep ve Kargamış’ı fethedenŞupiluliuma’nın k ız verdiği Mitanni prensi Matizava’ya mektubundan kanıtlayıcı örnek), aynı 

Aryen dil grubunu konuştuklar ından anlamaktayız. Mısır saraylar ındaki hiyerogliflerden nekadar güçlü olduklar ı (saraya prenses olarak gelen Nefertiti gibi ünlü Mısır kraliçelerindenanılar) anlaşılmaktadır. Zaten dört yüz yıl Asur’u bask ılamalar ı gücünü tek başına kanıtlayıcı niteliktedir. Aynı husus Babilliler için de geçerlidir. Hiyeroglif ve çivi yazısı kullandıklar ı anlaşılmaktadır. Bazı özgün mimari biçimlerle ‘Kikûli’ unvanlı at seyisliği tarihtekiizlerindendir. Aydınlığa çıkartılması gereken ikinci önemli Hurri kökenli uygarlıktır.

Hititleri de bu kuşağa dahil etmek son derece gerçekçidir. Söylendiği gibi Hititler  boğazlardan, Kafkaslar’dan ve Doğu’dan İran üzerinden gelen gruplar değildir. Dil ve kültür öğelerinin derin Hurri izleri taşıması nedeniyle, yanı başlar ındaki Hurri asilzadelerinden bir yönetici grup olduklar ı sonucunu çıkartabiliriz. Tanr ılar ı, edebiyatlar ı, diplomatik ilişkileri,Mısır saray kalıntılar ı Mitannilerin İç Anadolu’daki benzerleri olduğunu göstermektedir.

 Nasıl ki Mitanniler Asur merkezlerini denetim altına almışlarsa, Hititler de aynı dönemlerdeAsur koloni dönemine son vererek, Hitit İmparatorluğu’nu aynı tarihlerde kurup (M. Ö. 1.600-1. 250) sürdürmüşlerdir. Bir nevi halen içyüzünü bilmediğimiz bir Hurri yönetimmerkezinin iki büyük bölgesini andırmaktadırlar. Sadece dil ve akrabalıklar ı değil,yaşamlar ının her yönünde ezici bir benzerlik vardır. Kayı p halka aynı dönemli iki güç olanMitanni ve Hitit bölgeleri arasındadır. Araştırmalar geliştikçe bunun aydınlanacağı kanısındayım. Hititlerden kalma başta Hattuşaş olmak üzere önemli merkezleri, uygarlıktaki

 bazı gelişmeleri sağladıklar ını göstermektedir. Ziguratlar ı aşan bir kutsal yerleşim vardır. Dinmabetleri, yönetici saraylar ı ve çalışanlar ın yerleri ve depolar oldukça ayr ışmıştır. Daha geniş sur sahalar ı vardır. Birçok benzer şehir kuruluşuna rastlanmaktadır. Askeri yönleri döneminegöre en gelişkin devlettir.

Batıda meşhur Troya kentinden (ya bir Hitit kuruluşu, ya da yak ın müttefiki, aynı kültür grubundan özgün bir uygarlık kenti) ilk Yunan yar ımadası kökenliler olan Ahiyevalılar (bugrubu Anadolu’dan etkilenmiş veya M. Ö. 1. 800’lerde göç etmiş Aryen gruplar ından saymak daha doğrudur. Kuzey’den Avrupa kökenlilik, uygarlık yayılma trafiğine ters bir anlatımdır.

Aynı hata Hititler için de yapılmaktadır), Antalya Kuzeyi’nde Aşkavalar, Kuzeyleri’ndeKaşkalar (Karadenizliler), Çukurova’da Kilikyalılar (Toroslar’daki halk, çok uzun süreye

93 

Page 94: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 94/323

dayanan Luwilerdir aynı dönemde), Güney’de ünlü rakipleri Mısır firavun devleti ile komşuve ilişki içindedirler. Merkezi alandaki halk, özgün olan Hatilerdir. Kendilerini ‘Bin tanr ılı ülke’ olarak tanıtmalar ı, tanr ılar ın rekabetinden ziyade dostluklar ına önem verdiklerini(beyliklerin ittifak ını yansıtıyor) göstermektedir. Tarihte ilk yazılı antlaşmanın (Kadeş, Asi

nehri Hama kenti yak ı

nlar ı

ndaki savaş sonrası

) Mı

r firavunu II. Ramses’le Hitit Kralı

III.Hatuşili arasında yapılması tarihteki en ünlü hatıralar ındandır. Pankuş adlı bir neviaristokratlar meclisi olduğu anlaşılmaktadır. Beylikler federasyonu ve içindeki Hatuşaş 

 beyinin birincileri olduğu biçimindeki yorum gerçekçidir.

Doğuda Nil k ıyısındaki Mısır uygarlığına çeşitli kereler değindik. Her ne kadar bağımsız bir çık ış gibi yansımakta ise de, aynı Aryen kültür değerlerinin izini (Sümerlerin daha uzak  bir benzerini) taşıdıklar ını söylemek daha kanıtlayıcıdır. Çünkü Nil iç dinamikleri ve yak ınkomşular ı böyle bir uygarlık türetecek hiçbir varlık göstermemektedir. Geriye o dönemler çok yoğun olan kar şılıklı göçlerin sonucu olarak Aryen kültür yansıması kalmaktadır. Mısır 

uygarlığının büyüklüğü tartışılamaz. Ama Nil k ıyısından öteye yayılamadığı da bir gerçektir. Niye yayılma özelliği göstermediği sorgulanması gereken bir durumdur. Nil k ıyısındadayandığı öz bir kültür gözlemlenmemiştir. Sanki gökten düşmüş bir mucizeye

 benzemektedir. Eğer öyle değilse, Hiksos ve İ brani kabilesi gerçeği doğuş kaynağının Toros-Zagros sistemindeki neolitik devrim olduğunu tekrar tekrar belirtmek durumundayız.

Hiyeroglif yazısı çivi yazısından daha ilkeldir ve fazla gelişmeye uygun değildir.İşlevselliği sınırlıdır. Piramitler mimari harikalar olabilir. Ama korkunç köle emeği yutançılgınlıklar ındandır. Farklı dönemlere ayr ıştır ıldığında, eski krallık dönemi M. Ö. 3. 000-2.500 yıllar ını kapsar. Çok sayıda hanedanlığa tanıklık etmiştir. Alüvyonlu toprağa en yak ınyerde, bugünkü Kahire yak ınlar ında gelişmiştir. Piramit mezarlar ıyla tanınmaktadır. M. Ö. 2.050-1. 850 yıllar ı arasındaki Orta Krallık döneminde tapınaklar, dolayısıyla rahiplerin ağırlığı gözlemlenmektedir. M. Ö. 1. 800’lerdeki Hiksos istilası düşündürücüdür. Hiçbir kavmindüşüremediği firavun rejimini devirmeleri, arkalar ındaki kültürün ve örgütlenmeleriningücünü göstermektedir. Yaklaşık yüz elli yıl Mısır’ı yönetmişlerdir. M. Ö. 1. 600’lerde yenikrallık dönemi I. Seti’yle inşa edilmiştir. Tı pk ı Asurlar gibi ticaretin geliştiği bir döneme denk gelmektedir. Tı pk ı yine Asurlar ın en Kuzey Aşağı Mezopotamya’da ortaya çıktıklar ı gibi,yeni krallık dönemi de en Güney Nil’de, Karnak’ta gelişmiştir. Değişik bir mezarlık dönemine geçilmiştir. Rahipler güçlü olmakla birlikte ikinci plana düşmüşlerdir.

İ brani kabilesi bu dönemde Mısır’a gelmiştir. Hiksoslardan sonra 1. 600’ler uyguntarihtir. Üç yüz yıl kaldıktan sonra tekrar dönüş M. Ö. 1. 300’lerin sonunda tahminedilmektedir. Kral Akhenaton (muhtemelen M. Ö. 1. 400’ler) ilk defa tek tanr ılı din ilanetmekle meşhurdur. Hititler ve Mitannilerden birçok prenses saraya gelin olarak getirilmiştir.Çok gelişkin bir mimari geliştirdiklerini mezar örnekleri sunmaktadır. Sümerlerden daha çok mimarlıkta Greko-Romen uygarlığını etkilemişlerdir. Karmaşık dini yapılar ı Sümerlerinkar ışık bir kopyası niteliğindedir. İsis-Osiris geleneği İnanna-Enki geleneğinin bir türeviniçağr ıştırmaktadır. Amon-Ra geleneği ise Sümer rahip Zigurat sistemine yak ındır.

94 

Page 95: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 95/323

Şu soru hep sorulacaktır: Sümer ve Mısır, hangisi hangisini nasıl etkiledi? Mısır uygarlığının kayık yapmada, taşlı sütün dikmede, duvar resimleri çizmede, takvim sanatında,tı pta, astrolojide, mumyalamada orijinal çık ışlar ı vardır. Girit uygarlığını, bu yolla Yunankültürünü etkiledikleri açıktır. Fenikelilerle de bağlar ı ileri düzeydeydi. Suriye ve bugünkü

Filistin üstünde Mitanniler ve Hititlerle çekişmişlerdir. M. Ö. 1. 000’lerden sonra Güney’dende Sudan-Habeş kökenli kavim saldır ılar ı yoğunlaşmış, M. Ö. 670’lerde Asurlar ınsaldır ılar ıyla ilk defa dış bir gücün egemenliğine bağlanmışlardır. Sırayla M. Ö. 525’tePerslerin, M. Ö. 333’lerde İskender’in işgal ve yönetimine geçmişlerdir. Milada doğru Helenkültür kökenli Kleopatra’nın Roma’ya yenilgisiyle dört bin yıllık uygarlığın ilk aşaması sonaermiştir.

En az Sümerler kadar tarihte birçok iz bırakan bu uygarlık, klasik köleci sistemi en saf haliyle yaşamıştır. Köle-efendi birlikteliği hiçbir uygarlıkta bu denli gelişmemiştir. Budünyada hiç rahat yüzü görmeyen köleler için öte dünyalı dini duygular güçlü bir meşruiyet

aracı oluşturmuştur. Cennet-cehennem, ahiret paradigmasının icat edildiği güçlü uygarlık alanıdır. Firavunlar ın kardeş evliliği eski klan geleneğinden ve hanedanın bozulmaması ihtiyacından kaynaklanmış olabilir. İ brahimî dinleri en az Sümer-Babil dini inançlar ı kadar etkilemeleri kuvvetle muhtemeldir. Hz. Musa’nın Mısır kültüründen gelmesi, atalar ı Hz.İ brahim’in de Babil Nemrutlar ı’ndan kaçması bu iki kültürün güçlü etkisini ve senteziniçağr ıştırmaktadır. İ brahimî dinleri bu iki kültürün etkileri dışında tasarlamak olasılık dahilinde görülmemektedir. Orijinal haliyle Mısır firavunlar rejimi ‘devlet komünizmi’ne enyak ın sistemdir.

Urartu Uygarlığı da birinci kuşak uygarlıklar ındandır. Asurlarla sürekli çekişme içindeolan Nairilerin (Nehirler halk ı, akarsular halk ı anlamına gelmektedir. Dicle ve kollar ınınoluşturduğu bölgedeki otantik Kürtleri ifadelendirse gerek) mücadelesiyle, M. Ö. 870’lerdeuzun konfederasyon döneminden sonra ilk merkezi krallık sistemine doğru adım attığı varsayılmaktadır. Asurca yazıtta Kral Sarduri (Serdar anlamına gelse gerek) büyük tanr ı Haldi’nin (Guda, Gudea ve Gotlar aynı tanr ı adından gelseler gerek. Semitiklerde Allahneyse, Aryen kültüründe de Guda odur. ‘Kendi kendine oluşan’ anlamına gelmektedir. HalenKürtçe ve Farsçada Allah yerine kullanılmaktadır) büyük desteği ve gözetiminde önüne çıkanherkesi yenmektedir diye övünürken, merkezi krallığa muhteşem yürüyüşünümüjdelemektedir. Bugünkü Van merkez seçilmiştir. Vanilili kabilesinden geldiklerindendolayı Van adı kalmıştır. Diğer ad Tuş pa büyük tanr ılardan güneş tanr ısı Teişup’dantüretmedir. Merkezde çok sayıda kale kurmuşlardır. Doğu’da İran Zagroslar ı eteğindenBatı’da Fırat k ıyılar ına, Kuzey’de Aras vadilerinden, Güney’de Asur bölgelerine, bugünküSuriye’nin Kuzeyi’ne kadar güçlü merkezi bir egemenlik kurmuşlardır. Eyalet sistemini ilk defa teşkil ettikleri sanılmaktadır. Bu gerçeklik merkezileşmede tarihte bir ilktir. İnançsistemleri Sümer ve Asurlar ın güçlü etkisi altındadır. Çivi yazısını kullanmışlardır. Asur yöneticilerin Asurcanın yanında henüz tam çözülemeyen, ama Hurri kalıntılar ıylaKafkaslardan gelen göçlerden kabile dil kar ışımının, bu arada ilk defa Ermeniceye de benzer kar ışık bir dil sistemlerinin olması doğaldır. Babil’de 72 dil konuşulur deyimi öğreticidir.

95 

Page 96: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 96/323

Ama şu hususu önemle belirtmek gerekir: Saray dilleri her zaman tebaalar ı olantopluluklar ın dilinden farklıdır. Daha geçen yüzyıllarda birçok Avrupa sarayında yerli halklaalakası olmayan saray dilleri konuşulurdu. Örneğin Almanca, Latince (daha çok önceleri).Ortadoğu’da Arapça tüm saraylar ın uzun süre resmi dili olarak itibar görmüştür.

Osmanlı

canı

n ası

l Türkçeyle uzaklı

ğı

nerdeyse yabancı

bir dil kadardı

r. Bugünkü İngilizceİngilizlerle hiçbir etnik, kavmi, ulusal bağı olmayan onlarca ülkenin resmi devlet dilidir.Urartu krallık merkezinde de benzer kurallar geçerli olsa gerek. Önceden Asurcanınkonuşulması bu gerçeği ele vermektedir. Demir çağının en güçlü uygarlığı sayılmaktadır.Demir-bak ır kar ışımı çok sayıda işlik, kazan, tabak, silah günümüze kadar kalmıştır. Demirien çok işleyen ilk uygarlıktır. Başkent ve eyalet merkezi, kent anlayışı gelişmiştir. Yol ağı Kral Yolunu haber vermektedir. Halen güzergâhlar ı seçilmektedir. Kayalara oyulmuş kralmezarlar ı muhteşemdir. Komşu her halktan köle derleyip kale ve şehir inşalar ındakullanmışlardır. Su kanal sistemleri ve gölet yapmada ileridirler. Asurlar kar şısında ayakta

kalan tek güçtürler. Aralar ı

nda yaklaşı

k  üç yüz yı

l süren çatı

şmalar ikisinin de aynı

anda veaynı güçler taraf ından sonlar ını (M. Ö. 615) getirmiştir. Tarih bir daha aynı coğrafyada benzer  bir siyasi oluşuma tanıklık etmemiştir.

İlk kuşağın son görkemli çık ışını Med-Pers İmparatorluğu oluşturmaktadır. Çık ışı hazırlayan Medlerdir. Med kelimesi daha çok Yunan kültüründen günümüze kalmıştır.Aryenlerin gelişmiş ve güçlü bir kolunu oluşturduklar ına dair tarihçiler hemfikirdir. Başkahiçbir etnik topluluğun yerleşim alanı k ılınamadığından, Medler ve Medya’nın otantik kültüründen bahsetmek yerindedir. Zaten halen Med ve Medya tabiri aynı alan içinkullanılmaktadır. Zagros silsilesinde kültürleştikleri gözlemlenmektedir. Gutiler ve Kassitlere

kadar dayandır ılabilirler. Hurri genel adlandırması içinde kaldıklar ı da kabul gören ortak görüştür. Asurlarla en çok boğuşan ve acı yaşayan aşiret boylar ıdır demek de mümkündür.Devletleşmeleri bu direnişle yak ından bağlantılıdır. Başar ının tılsımını aşiretkonfederasyonunda görürler. M. Ö. 715’de ilk defa bir araya gelen kabile boylar ı gevşek 

 birlik oluştururlar. Asur ve Urartu bask ılar ının onlar ı Kafkasya’dan gelen (tarihsel bir gelenek olsa gerek) ünlü İskit boylar ıyla ittifaka yönelttiği ve çelişki yaşadıklar ı anlaşılmaktadır.

Zaman zaman öncülük el değiştirmektedir. Yaklaşık üç yüz yıl süren bir direnişten önceUrartu saraylar ını (Yaklaşık M. Ö. 615’ler), hemen sonra Asur başkentini yak ı p yıkarak,Mezopotamya’nın bu son iki güçlü uygarlığına da son vermişlerdir. Ekbatan adında (bugünküİran’da Hemedan yak ınlar ında) ünlü bir başkent kurduklar ı, yedi renkte yedi surla çevirdiklerisöylenmektedir. Batı’da sınırlar ını K ızılırmak’a kadar büyütmüşlerdir. Frigyalılarla komşuolmuşlardır. Egemenlik dönemlerinin k ısa sürmesinde, yak ın akraba olduklar ı Farskabileleriyle ilişkileri neden olmuştur. En büyük çabayı üç yüz yıla yak ın sürdürüp inşaettikleri bir siyasi oluşumu, çok k ısa süren bir saray oyunuyla Fars Akamenit hanedanlığınakaptırmışlardır. K ızlar ından birinden türeme Kiros adlı bir Farslı, sarayın askeri komutanı Harpagos’la anlaşarak, acıklı bir saray darbesiyle son ihtiyar kral Astiyag’ı düşürmüşlerdir.Astiyag’ın bu alçaklık kar şısında şöyle dediğini Herodot Tarihinden öğrenmekteyiz. Astiyagder ki, “Bre alçak, mademki beni devirdiniz, niye iktidar ı bir Farslı piçe verdin? Bari kendiniktidar olaydın; niye egemenliği Farslara devrettin? Bari Medlerde kalsaydı! ” Eğer gerçekten

96 

Page 97: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 97/323

Herodot uydurmamışsa (ki, güvenmek zorundayız. En çok gezen, bilen bir ilk tarihçidir), Kürtiş birlikçiliğinin çok alçak bir özelliğinin binlerce yıl önce oluştuğunu göstermektedir.

Ben tarihte ilk bilinen Kürt iş birlikçisinin Uruk Kralı Glgameş’in ormandan (O zamanormanlar ağırlıklı olarak proto-Kürtlerin yerleştiği yerlerde yoğundur) getirip orman

alanlar ındaki işgalleri için bir ajan-iş birlikçi gibi kullandığı Enkidu olduğu kanısındayım.Yani ilk destanlara konu olacak kadar eski bir geçmişi vardır. Tabii her zaman olduğu gibiyine bir kadın aracılığıyla! Özgür dağ havasını ve arkadaşlar ını bir tapınak rahibesinin aldatıcı tatlılığında ve şehvetinde kurban etmişti. Bugünlere (Kürt Özgürlük Hareketi ve PKK’dençıkan yüzlerce Harpagos’a) ne kadar da çok benziyor! Günümüz iş birlikçi Kürt kişiliğinintarihen oluştuğunu; beş para etmez bir aile ve kar ısı için satmayacağı bir değer olamayacağını;

 bu yüzden gerçek soyluluk, politiklik, bilgelik, anlamlı, zevkli (özgür yaşamdan geçer)yaşamdan uzak olduğunu ve dolayısıyla çok iğrenç yaşadığını iyi bilmek gerekir.

Yunanlılar (Klasik Yunanlılardan bahsediyoruz, modernlik ucubelerinden değil),özellikle Heredot Tarihi’nin büyük bir k ısmını Medlere ayır ır. Tüm Hurri kültüründengelenleri sanıyorum Medler olarak adlandırmaktadır. Büyüklüğüne saygı duyuyor. Persleriikinci sırada sayıyor. Alanın kültürel damgasının Medlerin soyunda olduğunu söylerkengerçeği görmüş gibidir. Persler o dönem yeni tarih sahnesine çıkan adsız, kültürü zayıf bir gruptur. Hurri kültürünün görkemliliği Ege k ıyılar ından Elam’a, Kafkasya sınırlar ından Mısır saraylar ına kadar yank ı bulmuştur. Heredot bu gerçeği haklı olarak tarihinde açıklamaktadır.

Sümer uygarlığında (genellikle ilk kuruluş aşamasındaki tüm uygarlıklarda) ilk rahiplerinoynadığı yeni zihniyet ve tanr ı inşa etme rolleri, aynı sahada daha önce kurulan Urartu ve

Med-Pers uygarlığı için de geçerlidir. Mağ adı verilen rahiplerin sembolik bir figür veyaunvanı olma ihtimali de bulunan Zerdüştik önderlik adıyla kurulduklar ı merkezi kutsalkentlerinin bugünkü Bradost mıntıkasındaki Muşasir olduğunu, ilk tanr ılar panteon’ununorada kurulup sonradan Tuş pa ve Ekbatan’a, Persepolis’e taşındığını yorumlayabiliriz. Çünküuzun bir rahipler geleneği olmadan ciddi uygarlık inşalar ı zordur. Yunan kültüründe filozoflar ve felsefeleri, Avrupa uygarlığında da Aydınlanma dönemi aydınlar ı benzer rol oynarlar.Semitikler’de şeyhleri ve İ braniler’de peygamberleri aynı kategoride görmek öğreticidir.

Med çık ışında çok önemli bir rolleri olan Mağ rahipleri ve Zerdüşt’ü de bu süreçtekirolleriyle iyi tanımak gerekir. Ateşi, ziraatı ve hayvanlar ı kutsal belleyen, bu yönüyle neolitik 

toplum değerlerini yansıttığı yorumlanan Med rahipleri ve kurucu unsur Zerdüşt inancı veahlak ının uygarlığın pisliklerine bulaşmamışlığıyla ünlü olduğu kanaatindeyim. Sümer rahiplerinin maskeli tanr ı-kral icatçılığından farklıdır. Hatta zıddıdır. İyilik-kötülük, aydınlık-karanlık çekişmesiyle dolu bir evren, diyalektik anlayışına sahiptir. Uygarlığa tümüyle

 batmamış özgür dağ havasından (Yunan kültüründe Tanr ı Dionysos kültürü) beslenen Zerdüştrahipliğinde özgür ahlak temel düsturdur. Tanr ı imalatçılığından çok, ziraat ve hayvanlar ınkutsallığından, özgür insan karakterinden bahseder.

Asur yenilgisinde ve Med-Pers yükselişinde bu ahlak ın belirleyici bir yeri vardır. Özgür 

yaşam tutkular ı

olmasaydı

, diğer halklar gibi kolay esir düşerlerdi. Diğer halklar derken,uygar toplumun etkisinde çok kalmış olanlardan bahsediyorum.

97 

Page 98: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 98/323

Kiros’un ölümünden (M. Ö. 559-529 dönemi) sonra Med rahiplerinin bir darbesiyle M.Ö. 528’de egemenliği tekrar ele geçiren Med kökenli bir grup kolay tasfiye edilerek ünlüDarius dönemi başlar (M. Ö. 521-506). K ısa bir süre içinde Babil, Mısır ve Ege k ıyılar ındakiİon şehirleri düştükten sonra, Ege k ıyılar ından Doğu’da Pençav (Beşsu) k ıyılar ına kadar 

tarihin en geniş imparatorluğu kurulur. Çin dı

şı

nda tüm uygar dünya hükümleri altı

nda sayı

r.Şüphesiz Sümer-Asur-Babil-Urartu kültüründen (uygarlık kültürü) çok şey almıştır. Ayr ıcaAryen kültürün özgür damar ından da beslenmiştir. Yunan kültürüyle Kuzey’den gelen ünlüİskit’lerden ve daha Doğu’da Proto–Türklerden de etkilenme ve ilişkilenmeler başlamıştır.Böylesi çok sayıda kültürü bünyesinde sentezlemesiyle tarihe özgün bir örnek sunmuştur.

Med-Pers (Gerçekten Medler hem ikinci sırada, hem de orduda hep temel güçlerdenolmuşlardır. En yak ın akrabalık bunda etkilidir) İmparatorluğu birinci kuşağın son vegenişleyen temsilcisidir. Birinci kuşak uygarlık kültürüyle var ılabilinecek azami sınırlara veuygarlık aşamasına erişilmiştir. Merkezin ihtişamı (Persepolis’in kalıntılar ı halen çok 

görkemlidir), eyalet merkezlerinin gücü bir nevi ön-Roma imparatorluğu gibidir. Greko-Romen dünyayı hazırlayan en güçlü etkendir. Hem siyasi sistemiyle (tarihte Urartulardansonra ilk defa eyalet sistemi), muazzam posta ve ulaşım yollar ıyla (Tarihte ilk bilinen en uzunyol: Ege k ıyılar ından, Sard’dan başlayan, Persepolis’te biten Kral Yolu) ünlüdür. Özelmuhaf ız birliği, Ölümsüzler Alayı ünlüdür. Yüz binleri bulan ordu gücüne ulaşılabilmektedir.Mimaride gelişme sağlanmıştır. Dini inanış ve ritüellerde farklılık oluşturmuştur. Asiller diniyle halk dini (Mitraizm) arasında ayr ım gelişmiştir. Kabile geleneğinden çok gelişkin bir aristokrasiye çık ış sağlanmıştır. Uygarlık alanlar ını kendilerinden öncekilerin toplamındanfazla geliştirmişlerdir. İlk defa sayısız kabile, aşiret, din, mezhep, dil ve kültürü bir potada

 birleştirme hünerini göstermişlerdir. Doğunun son görkemli ve göz kamaştır ıcı ilkçağ uygarlığıdır. Yeni gelişen Klasik Yunan uygarlığına göre her bak ımdan k ıyas kabul etmez bir üstünlüğe sahiptir. Aristo’nun öğrencisi İskender, aslında derin bir Doğu kültür kompleksialtında k ıvranan, buranın muhteşemliğine sahip olmak için k ıvranı p duran çevre ülkenin yeniyetme barbar istilacısı konumundadır. Tı pk ı Gotlar kar şısında Roma İmparatorluğu neyse,Makedon ve Yunan işsizleri, kabile reisleri, küçük kralcıklar ı için Pers İmparatorluğu da aynı anlama sahiptir. Büyüklük, zenginlik ve ihtişamı açısından kesinlikle Roma’dan aşağı değildir. İskender istilasına bu açıdan bakarsak, tarihi daha doğru ve anlamlı yorumlayabiliriz.

Uygar toplumun birinci dönem yayılma ve aşama yapma sorunlar ına birkaç ekle sonverelim. Bu sorunlardan biri, İ brani kabilesinin nasıl oturtulacağına ilişkindir. İlk söylenmesigereken, Aryen dil ve kültürle Semitik dil ve kültür, yine Sümer kökenli uygarlıkla Mısır kökenli uygarlık arasında M. Ö. 1. 700’lerden itibaren günümüze kadar mekik dokuyan bir özellikleri vardır. Kutsal Kitaplar ında Seruç, Urfa ve Harran adı bizzat geçmektedir.İ brahim’in ata yerleri olarak işlenmektedir. Oradan Mısır’a kadar büyük ihtimalle sürüleri

 peşinde, biraz da ticaretle uğraşan bir kabile görünümleri vardır. Dini inançlar ı Yahveh’leELLALLAH arasında gidip gelmektedir. Uygar toplum içinde erimeye kar şı direniyorlar.Kendilerine özgü tanr ı inancı bu direnişle bağlantılıdır. Kabile tanr ıcılığını en çok geliştirmeayr ıcalığına sahipler. İ brahim’le Nemrut’a (Babil krallar ı) kar şı çık ışla başlayı p Musa ileFiravun’a (Mısır krallar ı) kar şı çık ışla sürdürülen yaşam, Filistin’deki birçok kabileyle ve

98 

Page 99: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 99/323

tabii tanr ılar ıyla çekişmeleri biçiminde sürecektir. Kutsal Kitap’ta ilginç öyküleri vardır. Uzunsüre Musa ailesinden kardeş Harun kökenli rahiplerin önderliğinde (Sümerlere benzetirsek,ilk rahip-kralcıklar) özgünlüklerini sürdürüyorlar.

Musa’yla başlayı p (M. Ö. 1. 300 sonlar ından) namlı Samuel adlı rahiple biten ilk rahipler 

döneminden sonra, politik-askeri yönü güçlü krallık dönemi (M. Ö. 1. 020’den itibaren Saul,Davut, Süleyman ve devamlar ı) başlıyor. Başlangıçtaki güçlü krallar yerine zayıflar ı geliyor.Küçük bir krallık geliştiriyorlar. Kral ve rahipler arasında hep çelişkiler vardır. Sürekli dış güçlere bağlı ikili, üçlü partiler halinde yaşıyorlar. Direnişçi ve iş birlikçi kesimleri M. Ö.720’lerde Asur’a direnmekle birlikte kaybediyorlar. M. Ö. 540’da Babil’e sürgünleri başlıyor.Perslerin Babil egemenliğine son vermeleriyle kurtuluyorlar. Biraz da Sovyet ordusununBerlin’e girmesiyle sağ kalan Yahudilerin kurtulmasına benziyor. Benzer birçok hikâyelerivar. Pers-Grek çekişmesinde yine iki iş birlikçi parti doğuyor: Sadukiler ve Ferisiler. SonraRoma’ya direniş, birinci ve ikinci sürgünler (M. Ö. 70-M. S 70) gelişiyor; önce Mısır ve

Anadolu’ya, sırayla tüm uygarlık alanlar ına dağılıyorlar. Pers, Grek ve sırada Roma var.

Direnişçi İsa çık ıyor. Çarmıha geriliyor. Roma proleterleri için bir efsane başlangıcı olarak, İ brahimî kökenli ikinci bir dinin başlangıcı oluyor. Greko-Romen ve Avrupauygarlığıyla küçük İ brani kabilesinin belalı serüvenleri devam edecektir. Önderlerinin önemli

 bir k ısmına efendi, tanr ı elçisi anlamında Rabbi ve Nebi diyorlar. Böylece uzun bir  peygamber silsilesi başlatılıyor. İsa ve Muhammed son peygamberler oluyor. Ama Museviler  bunlar ı tanımıyor. Dini çelişkiler siyasi çatışmalarla sürüp gidiyor. Yazarlar dönemi daha çok Roma egemenliğinden sonra başlıyor. Günümüze kadar en az peygamber kuşağı kadar güçlü

 bir yazar-aydın kuşağıyla gelenek devam ediyor. Önceki küçük ticari adım, giderek kapitalizmin doğuşunda ve günümüzün finans-kapital egemenliğinde başat rolü oynuyor.Sayılar ı azdır, fakat imparatorluklar kadar dünya uygarlık tarihinde etkinlikleri vardır. En az

 bir uygarlık kadar özenle araştır ılması gereken bir konudur İ brani kabilesi. Bilim, yasa ve para konusunun imparatoru gibidirler. Aynı rol tarihte olduğu kadar günümüzde de bütünilginç yönleriyle devam ediyor. Benim şahsi öyküm de bu kabilenin küçük bir izdüşümüne

 benzedi. Urfa’nın Seruç’undan tı pk ı İ brahim gibi çık ış yaptım. Fakat direnişçiliğimiz İsa gibisistem iş birlikçisi krallar ının (İsa’da Kral Yehuda, benim için MOSSAD-ABD iş birliği)yardımıyla değişik bir çarmıhta devam ediyor.

Diğer bir sorun kuzeyden gelen İskit ak ınlar ıdır. M. Ö. 800’lerde kimlik bulan bu ak ımlar Kafkas kökenli kabilelere dayanıyor. Avrupa içlerinden Asya içlerine, Güney Rusyasteplerinden Mezopotamya’ya kadar her tarafa yayılan bu kabileler, kültürden ziyade fizikigüçlerine dayandıklar ı için fazla iz bırakmıyorlar. Fakat İ brani kabilesi gibi birçok imparatorluğun kuruluş ve yık ılışında rolleri vardır. Maiyet askerleri ve saray kadınlar ı olarak çok hizmet verdikleri anlaşılıyor. Bu rol son Osmanlı İmparatorluğu’na, hatta TürkiyeCumhuriyeti’ne kadar devam ediyor. İ braniler kadar kendilerini koruyamadıklar ı anlaşılıyor.Bir soy rengi olarak kültürlere çeşni katıyorlar. Güzellikleri söz konusu olabilir. Yiğitçeduruşlar ı da olabilir. Birinci kuşak uygarlık toplumunda iyi araştır ılması gereken bir konudur 

İskitler ve benzerleri.

99 

Page 100: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 100/323

Tarihsel sistem oluşumlar ında merkez-çevre kavramı araştırmalarda bir varsayım olarak kullanılabilir. Uygarlık merkezleri söz konusu olduğunda, çevrede neler oluyor sorusu önemtaşır. Tarihte ilk defa Sümer, Mısır ve Çin uygarlık merkezleri oluştuğunda, çevre güçleriSümer ve Mısırlılar için Semitik kabileler olan Aramitler ve Apirulardı. Çinliler için proto-

Türk Hunlardı

. Romalı

lar için Gotlardı

. Daha çok üst barbarlı

k aşaması

nda olan bu boylar ı

nkabile şefleri uygarlık silahlar ını kullanmayı öğrenip elde edince, bir nevi gerilla savaşı gibisürekli saldır ı ve savunma konumlar ını yaşarlar. Kaderleri ya hâkim uygarlık merkezi içindeerimek, ya da benzer uygarlık merkezlerini çevrede de aynı yapıda kurmaktır. Örneğin AmoritAkadlılar saldıra saldıra sonunda ayr ı bir hanedan olarak devletleştiler. İ braniler de Mısır’daöğrendikleri temelde bağımsız krallıklar ını kurdular. Hunlar tarihin tanıdığı en güçlü çevrehareketi olup hem Çin’de, hem Avrupa’da, hatta İran’da erimekten kurtulamadılar. Kabileşefleri genellikle uygarlık merkez kültürlerinde yönetici şefler olarak kalı p erirken, yoksulkabile boylar ı uzun süre marjinal kalarak yaşadılar veya benzer pozisyonlar ı yeni şeflerle

tekrar denediler. Gotlar sürekli Roma’ya saldı

rarak Alman prensliklerinin temellerini attı

lar.Bazen de Roma tacını giydiler. Tarih Osmanlılar ın ilk hanedan kurucular ı içinde Moğol veOğuz kabile şeflerinin Bizans uygarlığı açından tam bir çevre gücü olduğunu, yüzlerce yılsüren merkez-çevre mücadelesinden sonra merkezi ele geçirerek çevre olmaktan çık ı p bizzatmerkez haline geldiklerini gösteren anlamlı bir örnektir.

İskitler de özellikle birinci kuşak uygarlık merkezleri için genel olarak kuzeyden ve özelolarak Kafkaslar’ın ağırlıklı rol oynadığı bir çevre gücüydü. Uygarlıklar ı tanıyı p onlar ınsilahlar ı ile silahlanınca müthiş bir saldır ı gücü oldular. M. Ö. 800-500 aralığında çok aktif olduklar ı sanılmaktadır. Paralı asker ve saray hizmetlisi olarak çok rol oynamalar ına rağmen,

kendi adlar ına önemli uygarlık merkezleri kuramayı p büyük çoğunluğuyla erimektenkurtulamadılar.

b-Çin, Hint Ve K ızılderili Kültüründeki Gelişmeler

Kendi özgüllüklerinde uygarlık sistemleri olan Çin, Hint ve Amerika K ızılderilikültüründeki gelişmeleri de k ısaca gözlemek öğretici olacaktır.

Çin, daha önce değindiğimiz gibi, son buzul döneminin sona ermesiyle birlikteGüneydoğu Sibirya’dan M. Ö. 10. 000’lerden itibaren daha güneye yayılan gruplar ın iskânettikleri en önemli bölgedir. Deniz ve büyük akarsular ın k ıyılar ındaki verimli topraklar, bitki

ve hayvan deseni hem neolitik kültür, hem de kent uygarlıklar ı için oldukça elverişlilik sunmaktadır. M. Ö. 4. 000’lerde bir Çin neolitik devriminin geliştiği gözlemlenmektedir.Burada önemli sorun, bu neolitik tar ım devriminin ne kadar özgün olduğu, ne kadar Aryenik kültürün yayılması sonucundan etkilendiğidir. Kendisinden en az altı bin yıl önce inşa edilenAryen neolitik kültürünün Çin’e yansımaması düşünülmemektedir. Ne kadar belirleyiciolduğu daha önem taşımaktadır. Tarih büyük kültür devrimlerinin kolay oluşmadığını, bununiçin en uzun süreli ve özgün koşullar gerektiğini önümüze koymaktadır. Benim tahminimce

 bugünkü Çin sosyalizmi ve kapitalizmi ne kadar yerli ve orijinalse, Çin neolitiği ve uygarlığı da o denli özgün ve yerel damga taşır. Yanlış anlaşılmasın, en milli denilen kapitalizmin

dıştan ithal olduğundan hiç kuşkum yoktur. Çin için de bu husus geçerlidir. Çin neolitiğinin

100 

Page 101: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 101/323

daha sonra Vietnam ve diğer Hindiçini Yar ımadası’na, Japonya ve Endonezya adalar ına, KoreYar ımadası’na yayıldığını, tüm bu gelişmelerin tarihçesinin M. Ö. 4. 000’den önceolamayacağını yorumlayabiliriz.

Çin köleci uygarlığının doğuşu için öngörülen tarihler yaklaşık M. Ö. 1. 500’lerdir. İlk 

 büyük merkezi imparatorluğun bu tarihte kurulduğunu, birçok kutsallıklar taşıdığını, Çin’inUruk’u anlamına geldiğini belirtebilirim. M. Ö. 1. 000’lerde tı pk ı Sümerler’de veMısırlılar’da olduğu gibi, kuruluş döneminden sonra bir dağılmanın ve genişlemeninoluştuğunu gözlemliyoruz. Bu ikinci dönemde çok kent devleti kuruluyor ve Sümerler’de Ur dönemindekine benzer yoğun kent rekabet savaşlar ı yaşanıyor. Üçüncü dönemde (M. Ö 250-M. S. 250) yeniden merkezi hanedanlıklar güçleniyor. Feodal aşamada merkezi hanedanlıklar ağır basar. Yerli, yabancı kökenli olmalar ı mümkündür. Yirminci yüzyılın başlar ına kadar katı 

 bir biçimde devam ederler. Bu dönem Çin uygarlığının M. S. 500’lerde Çinhindi, Japonyaadalar ı ve orta Asya Moğol ve proto-Türklerde yayıldığı gözlemlenmektedir.

Sümer rahiplerine benzer tanr ı icatlar ından çok, bilgelerin evren yorumu ilginçtir. Evrenive doğayı kavrama ve yorumlamalar ı daha bilimsel niteliktedir. Evreni canlı tasarlamaktadırlar. Enerjiyi tarifleri öğreticidir. Genel olarak Çin ruhiyatçılığına ‘Taoizm’denilebilir. Bilgecilik de denilebilir. M. Ö. 500’lerde yaşayan Konfüçyüs, daha çok uygar kentve devlet düzeninin ilke ve ahlak ını kuramlaştırmaya çalışır. Devlet toplumunun idaresininresmi yasalardan ziyade sağlam ahlak ilkelerine dayandır ılması öğretisine bağlıdır ve buöğretiyi geliştirir. Zerdüşt ve Sokrates döneminde yaşar ve onlar kadar içinde yer aldığı uygar toplumu etkiler. Bu üç büyük bilge daha çok ahlak ın ve öz erdemin önemini belirtirler. Büyük ahlak savunucular ı ve bilgeleridirler.

Maddi uygarlıkta önemli gelişmeler sağlarlar. Endüstriyel gelişmede Batı’dan çok öncegelişkindirler. Kâğıt, barut ve matbaanın icatçılar ıdırlar. Ticaretin en doğu ucunda yer alırlar ki, bu tarihi İ pek Yolu’nun başladığı yerdir. Ortadoğu uygarlıklar ıyla yoğun teması M. Ö. veM. S. ilk yüzyıllardadır. Kapitalizme açılışı 19. yüzyıl ortalar ındadır. Günümüzde bir dev gibi

 büyümekte ve yeni bir Leviathan olarak ne yapacağı, nasıl yayılacağı merakla izlenmektedir.

Hindistan’da uzun bir neolitik gelişmeyi yerelde gözlemleyemiyoruz. Aryenler’le ilk temaslar ından önce siyah Pigmeler’e benzeyen ilkel klan döneminde yaşadıklar ı tahminedilmektedir. Aryenlerin Hindistan’a ilk girişleri M. Ö. 2. 000-1. 500’lere dayandır ılıyor.

 Neolitik devrim bu girişlerle bağlantılıdır. Bu devrime ve fazla aralık bırakmadan M. Ö. 1.000’lerde başlayan uygarlık devrimine önderlik eden, Sümerler’de olduğu gibi rahiplerdir.Meşhur Brahman rahipleri de denilen bu sınıf ın temel kutsal kitaplar ı M. Ö. 1. 500’lerdenkaynaklı ‘Veda’lardır. Bir nevi İ brani Kutsal Kitabı’nın Hint versiyonudur. Ama çok uzun vekarmaşıktır. Rahip sınıf ının müthiş tanr ısallık temelinde inşa edilişini öykü edinmektedirler.Destanlaştırmayı da ihmal etmiyorlar. Kast rejiminin temeli oluyorlar. M. Ö. 1. 000’lerdesiyasi-askeri güç sahipleri ‘Raca’lar belirir. Brahmanlar’la sert bir çatışmaya girerler. Sonuçtaher uygarlıkta görüldüğü gibi devletin yeni sahibi olurlar. İkinci kastik gücü oluştururlar. Çingibi verimli akarsu ve deniz kenarlar ı çiftçiliğe elverişlidir. Kentler daha çok M. Ö. 1.

000’lerde çoğalırken, büyük saray ve tapınaklar ıyla temayüz ederler. Tar ım çok daha

101 

Page 102: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 102/323

gelişkindir ve çiftçiler, zanaatkârlar üçüncü kastik sınıf ı oluşturur. En altta hayvandan dahakötü bak ılan Parya’lar vardır. Temas edilmeleri bile günah sayılmaktadır.

Çok renkli bir teoloji oluşturuyorlar. Büyük tanr ılar kadar, sayılamayacak tanr ısalvarlıklar ı da inşa etmeleri söz konusudur. Aslında Sümerler’in derin etkisi görülmektedir.

Fazla kafa kar ıştır ıcılığı, sentez kabiliyetinden yoksunluklar ı ve dış köken kaynaklı olmalar ındandır.

M. Ö. 500’lerde tüm önemli uygarlıklarda görüldüğü gibi (Çin’de Konfüçyüs, Grekler’deSokrates, Med-Persler’de Zerdüşt), Hindistan’da da büyük din reformcusu Buda doğuyor,yaşıyor. Buda, tanr ılara dayanmayan ve ahlaka dayalı bir reform geliştirmekle ünlüdür. Doğave toplumdaki büyük acılar ı görerek telafi edici bir metafizik öğreti geliştirmek ister. Budizmuygarlığa tepkili ve çevreci karakteri güçlü bir öğretidir. Çin, Hindiçin ve Japonya’da gelişmesağlar. Ahlak metafiziği açısından üzerinde önemle durulması gereken bir öğreti ve güçlüuygulamalar ve öz nefis denetimi, ıslahı rejimidir. Bir de ‘Krişna’ denilen tanr ı reformculuğuvardır. Adeta Zeus kültüne kar şı (daha çok başlangıç aşamasındaki kralsal gelişmelerisimgeler) Dionysos kültüne benzer. Dağ yaşamı, gezgincilik, özgür kadın alaylar ıyla, içli dışlı aşk öyküleriyle yüklenmiş, neolitik kültürün güçlü etkilerini taşıyan bir dindir. Daha doğrusuözgür yaşam arzusuna yüksek değer veren bir ahlaki anlayıştır. Hint tanr ıcılığının aşır ı metafiziği ve kar şıtı olan bu bir nevi materyalist eğilimle de yüklü olması, toplumsalkarmaşıklığın ve yaşam farklar ının derinliğini ve büyüklüğünü gösteriyor.

Hint uygarlığı Pers ve İskender işgalinden sonra merkezi bir yapı kazanıyor. Yaygın ve başına buyruk racalar ın ilk köklü merkezileştirilmesini M. Ö. 300’lerde İmparator Maşoka

gerçekleştiriyor. Tı pk ı Zerdüşt din reformuyla Med-Pers merkezi imparatorluk ilişkisi gibi,Buda din reformunu güçlü bir biçimde benimseyen Maşoka da bu çabasında başar ılı olur.Daha sonra Çin kadar başar ısını sürdüremez. Hindistan, racalar ın başı bozukluğu ve kaoshalinde yaşamını sürdürür. M. S. 1. 000’lerde Müslüman devletlerinin istilasına uğrar. M. S.1. 500’lerin başında Moğol kökenli Müslüman imparatorlar ın yönetiminde tekrar merkezileşirler. Belli bir uygarlıksal gelişme sağlanır. Yayılma devam eder. 1. 500’lerdenitibaren başlayan ve kapitalizme dayanan sızmalar, 19. yüzyıl ortalar ında İngilizkapitalizminin sömürgeciliğiyle yeni bir aşamaya girer. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra

 bağımsız bir devlet haline gelir. Pakistan ve Bangladeş adında Kuzeydoğu ve Kuzeybatı’da

iki ucunu kaybetse de, Himalayalar ın eteğinden tüm yar ımadayı kaplayan geniş deniz k ıyılar ı ve akarsular ıyla, bugün de bütün karmaşıklığıyla kültürel zenginliğini kapitalist uygarlıklaaşılayarak sürdürmek durumundadır. Kaotik ve çelişik yapılarla dolu bir ortamda rengârenk din, sanat, ahlaktan tutalım farklı dil ve politik yapılarla demokrasiyle de tanışarak, çok 

 parçalı bir canavardan güçlü bir Leviathan’a dönüşüp dünyayı nasıl etkileyeceği en az Çinkadar merak uyandırmaktadır.

Japonya, Endonezya, Vietnam, Kore ve benzeri diğer Çin kökenli ana kültürden gelenülke bazlı uygarlık alanlar ının gelişmesi benzer karakterdedir. Ana uygarlığın gelişmesinitakip etmek ve yaygınlaştırmak gibi bir konumlar ı vardır. Konumuz bak ımından ayr ı 

incelenmeyi gerektirmemektedir.

102 

Page 103: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 103/323

Page 104: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 104/323

Amerika örneğinde ve k ısmen Ortadoğu’da gözlemlendiği gibi merak, endişe ve umutla beklenmektedir.

c- Greko-Romen Uygarlık ve Yayılma Sorunları 

Sümer ve Mısır kökenli uygarlığın yayılımını birlikte incelememiz yadırgatıcı gelmemelidir. İkisi de kök uygarlık sayılmaktadır. İnsanlık tarihinde ilk defa birbirini etkiler 

 biçimde aynı dönemde gelişme göstermişlerdir. Yayılımlar ı birbirini yakinen etkilemektedir.Ortadoğu kökenliliği bu birlikteliğin diğer nedenidir. Daha doğuşlar ında iç içe geçişleri

 bölgenin karakteristik özelliğidir. Birçok ilklerin inşa edicileri olduklar ını gördük. Dahasonraki yayılımlar ın bu iki uygarlığın öz ve biçimlerinin esas alınarak oluştuklar ı inkâr edilemez. Tı patı p aynı olmazlarsa da, köken bağlayıcılığı tartışılamaz. Mısır ve Sümer’idüşünmeden, hiçbir uygarlığın yeterlice çözümlenmesi olasılığı çok zayıftır. Tı pk ı kapitalistuygarlıkta olduğu gibi, ilk köleci uygarlık modeli de esas olarak Sümer, ikinci sırada Mısır örneğinde adeta çok az değişiklikle tekrarlanarak yayılmaktadır. Tarihçiler ve sosyologlar her nedense bu kritik yak ınlığı kurmadan klişe yorumlar ını tekrarlayı p dururlar. Israrla vurguyapmamızın nedeni bu klişe anlayışlar ı yıkmaktır.

Bu ilk model yayılımda kar şılaştığımız güçlüklerden bahsettik. Birincisi, Sümer ve Mısır arasındaki etkilenme düzeyidir. Bu aydınlatılması gereken bir konudur. İkincisi, ilk Mezopotamya dışı merkezlerde oluşmuş Med-Pers uygarlığını ayr ı bir uygarlık kökeni sayı psaymama sorunudur. Birçok temel kategorisini Sümerler ve devamı Babil, Asur veUrartulardan aldıklar ı bilinmektedir. Ama büyük reform yaptıklar ı da tarihen sabittir.Zerdüştik ahlak devrimi (özgürlük ahlak ına yak ındır), merkez-eyalet sistemi, ordu düzenleri

ilk belirtilecek yenilik alanlar ıdır. Bu nedenle Greko-Romen uygarlıkla Sümer-Mısır uygarlıklar ı arasında önemli ve fark ı olan bir geçiş halkası olarak yorumlamak durumundakaldık. Doğru bir tarih anlayışıyla bu önem ve farklar uygarlıksal aşamalar meselesininçözümünde kilit rol oynarlar. Aksi halde Greko-Romen uygarlığını doğru çözemeyiz. Ya damucizevî özellikler atfederek, bilim dışı yorumlarla daha çok kar ışıklığa iteriz.

Üçüncü bir sorun, Çin ve Hindistan uygarlıklar ının köken sorunlar ıydı. Özgülolduklar ının ihtiyat payıyla kar şılanması gerektiğini vurguladık. Bu yaklaşım uygarlıklar arası 

 benzeşim ve farklar ı daha doğru yorumlamamıza f ırsat sunar.

Güney Amerika, söylendiği gibiyse (yani özgün uygarlı

klar olduğu) Harapa veMohanjadaro uygarlıklar ı özgün olsalar bile, ilk kurucu kent (Uruk tarzı) aşamasını atlatamadan söndüklerini kabul etmek daha gerçekçi bir yorumdur. Afrika, Avrupa (Greko-Romen dışı) ve hatta Avustralya’da çok daha sonraki yayılımlarla uygarlaşmanın geliştiğini,Amerika da dahil esas olarak kapitalizm temelinde uygarlaştığını, İslami uygarlığın daöncesinde ve bu aşamada bu bölgelerin uygarlaşmasında rol oynadığını belirtmek durumundayız. Bu k ısa girişle Greko-Romen uygarlığının tanımını ve yayılımını daha doğruyorumlayabiliriz.

Greko-Romen uygarlığının Med-Pers örneğinin çok ilerisinde bir özgünlüğü inşa ettiği

tartışmasızdır. Ama Mısır, Sümer ve ardıllar ı Babil, Asur, Mitanni, Hitit, Urartu ve Med-Persuygarlıklar ının gerek genişliğine yayılımını, gerekse karakteristik özelliklerini hesaba

104 

Page 105: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 105/323

katmadan, bu özgünlüğün adeta Yar ımada koşullar ından f ışk ırdığını iddia etmek büyük bir tarihsel körlük ve çarpıtma olacaktır. Eldeki tüm icatlar, zihniyet kategorileri, dinsel, ahlaki,felsefi, sanatsal, politik, ekonomik ve bilimsel gelişmeler adı geçen uygarlıklar ın doğuş,gelişme, çelişme ve çatışma süreçlerinde gerçekleşmiştir. Onlara ise neolitik toplumun

kurumlaşma süreçlerinden önemli oranda miras kalmı

ştı

r. Bunun öyküsünü vermeye çalı

ştı

k.Özellikle yönetici kesimin gasp, hırsızlık, perdeleme ve meşruiyet icat etme çabalar ını hiç gözardı etmeden.

Avrupa aydınlanması ve bilimi uzun süre bu gerçeklikten habersiz göründü. Yunan veRoma kültüründeki Rönesans’la köklenerek, azamisinin kendi buluş ve icadı olduğunda ısrarlı davrandı. Böylelikle Greko-Romen uygarlığının yanlış tanımından da sorumlu durumda kaldı.

Yalnız Herodot Tarihi okunsa bile, Yunan kültürünün kaynağını büyük oranda keşfetmek zor olmayacaktır. Eldeki tüm tarihi belgeler Grek Yar ımadası’na öncellikle M. Ö. 5.000’lerden itibaren Hint-Avrupa (Aryen) dil ve kültürünün sızdığını, neolitik devriminiyaşadığını göstermektedir. Bu aşamanın kaynağını göz ardı etmemek, gelişmelerin tarihinidoğru okumak için önem taşır. M. Ö. 1. 800’lerden itibaren yeni dalga göçlerin uygarlık icatlar ını taşıdığını yorumlamak mümkündür. M. Ö. 1. 400’lerde ilk Uruk benzerlikli kentkuruluş aşamasına geçiyorlar. Bu süreç üç yönden destek ve model alıyor. Ağırlıklı olarak Hititlerden etkilenme vardır. Hititler bu yöreleri Ahiyeva adıyla belgelendiriyor. Troyaüzerinden daha M. Ö. 3. 000’lerden itibaren bölgeyle kar şılıklı ticaret başlıyor. TroyaYar ımada için bu dönemde (M. Ö. 3. 000-1. 200) hayati bir kent konumundadır. Dolayısıylatemel hedeflerdendir. Hititler hem ideolojik (tanr ılar, edebiyat, bilim) hem materyal (ticaretekonu olan özellikle madeni eşyalar, gelişkin çömlek, dokuma ürünleri) araçlardan bol sunumyapıyorlar. Uygarlığa taşımada önemli rol oynuyorlar. Fenikeliler özellikle denizcilik sanatını ve Fenike alfabesini öğretiyorlar. Ortadoğu modelinde ticaret kentlerini kuruyorlar. Öncülük ettikleri kesindir. Mısırlılar hem direkt, hem kolonileri temelinde (Mısır’ın etkilediği tek özgün uygarlık) gelişen Girit uygarlığı vasıtasıyla yoğun etkileme durumundadırlar. Her tür Ortadoğu uygarlık icatlar ı bu dört kanaldan (M. Ö 2. 000-600’lere kadar) sürekli besleyicidurumundadır. En son Solon, Pisagor ve Thales M. Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda Mısır, Babil veMed-Pers saray ve okul düzenlerini gezerek derslerini ve kurallar sistemini öğrenipyar ımadaya taşıyorlar.

Troya’nın düşüşünden (M. Ö 1. 200’ler) sonra Batı Ege k ıyılar ı Yar ımada’dan gelen İon,Aiol ve Dor kabilelerinin istilasına uğruyor. Bu göçleri tahminen M. Ö. 1. 000’lerden

 başlatabiliriz. Mısırlılar taraf ından deniz kavmi denilen bu ilk saldır ılar Troya’nın düşüşüyle bağlantılı olup Doğu Akdeniz ve Mısır’a kadar uzanıyorlar. Batı Anadolu’ya ve EgeAdalar ı’na doluşan bu gruplar, Troya ve Hitit uygarlıklar ı açısından ‘barbar’ konumundadır.Uygarlık alanlar ı Hitit ülkesinde ve Troya küçük krallığındadır. Barbarlar ancak uzun süreyerleşik uygar kültür içinde kalarak uygarlaşabilir. Nitekim böyle oluyor ve uzun aradansonra gerek Yar ımada’da, gerek Ege ada ve k ıyılar ında M. Ö. 700’lerden itibarenşehirleşmeler başlıyor. Homeros bu uzun yerleşme döneminden kalma savaş 

kahramanlıklar ını, özellikle Troya etraf ında gelişenleri destanlaştır ıyor. Odysseia ise adayerleşim öyküleridir. Ege k ıyılar ındaki kentleşmelerin belli ölçüde orijinallikler taşıdığı bir 

105 

Page 106: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 106/323

gerçektir. Aldıklar ı zengin ve çok çeşitli kültür miraslar ıyla alan topraklar ının olağanüstü bitkive hayvan türleri için elverişliliği onlara bu eşsiz sentezi yeni kentlerin kimliğinde yansıtmagüç ve imkânını veriyor. Ortadoğu kültürünün hem ideolojik hem maddi öğelerini tamamendönüştürmede, k ısmen yeni özlerle ve önemli biçim değişimiyle sentezlemede büyük 

yaratı

k gösteriyorlar. Denilebilir ki, neolitiğin M. Ö. 6. 000-4. 000 dönemindeki icat vekeşifleriyle Sümer, Mısır, Hitit, Urartu ve Med-Pers dönemlerindeki icat ve keşifler kadar kendi tarihi katk ılar ını yapıyorlar. İkinci veya üçüncü büyük kültürel hamleyigerçekleştiriyorlar.

Burada önemli sorun, tarihin en büyük aydınlanma hamlelerinden biri olarak merkezinnerede olduğudur. İlk kent kuruluşunun (M. Ö. 1. 400’ler) kalıcı olmadığı, daha sonrakisürecin karanlıkta kaldığı, sadece Fenikelilerin bazı ticari kolonileri bulunduğu dikkatealındığında, Grek Yar ımadası’nın M. Ö. 700’lere kadar herhangi bir uygarlığı bar ındırmadığı görülecektir. Kabile çatışmalar ı vardır. Akalar gibi isim yapanlar, özellikle Ege üzerinden

sürekli Anadolu uygarlık bölgelerine saldır ıyorlar. Barbarlık aşamasında olduklar ı kesindir.Başlar ındakiler ise, kraldan ziyade (kral, kent varlığını gerektirir) kabile şefi durumundadır.Her ne kadar M. Ö. 600’lerde Athenna’nın (Atina) yükselişini görüyorsak da, uygarlık merkezi olmaktan uzaktır. Bütün ihtimaller Ege k ıyılar ındaki kabilelerin oluşturduklar ı kentlerin daha merkezi bir rol oynadığını göstermektedir. Homeros, Yedi Bilgeler, Thales,Herakleitos, Parmenides, Demokritos, Phitagoras başta olmak üzere aydınlanma hamlesinintüm ünlü isimleri Batı Ege k ıyı kentlerinden oluyorlar. Zincirleme kentler burada inşaediliyor.

Önemli bir husus, başta Apollon olmak üzere, ünlü tanr ılar ın doğuş öykülerinin çoğu buyöre ve yak ınlar ı kökenlidir. Maddi uygarlık bu yörede Yar ımada’ya göre çok gelişmiştir.Tapınaklar ın ve kehanet merkezlerinin en ünlüleri yine Batı Ege’dedir. Daha bolcasergilenebilecek kanıtlar Hititler, Frigyalılar ve Lidyalılardan sonra veya aynı zamankuşağında İon kentlerinin yeni Ege uygarlık merkezleri olduklar ını göstermektedir.Yar ımada’dakiler bunlar ın devamı niteliğindedir. Kritik nokta, M. Ö. 545’lerde Med-Persİmparatorluğu’nun buralar ı işgal etmesiyle uygarlık merkezinin Atina’ya kaymasıdır. M. Ö.500-400’ler bu nedenle görkemli Athenna çağı olarak yorumlanabilir. Bilindiği üzere, Egek ıyı kentlerindeki tüm ideolojik ve maddi uygarlık eserleri Athenna’ya taşınıyor. Aydınlar ın

 büyük k ısmı oraya ve Güney İtalya ile bazı adalara sığınıyorlar. Pers egemenliğinde bölgeyavaş yavaş eski önemini kaybediyor.

Pers uygarlığı da şüphesiz o dönemin en görkemli uygarlığıdır. Sadece Grek bölgesindenalmıyor, birçok katk ı sunuyor. Ama bağımsızlığını yitirmesiyle bölge çok büyük bir uygarlık kurma şansını belki de ilk ve son kez kaybediyor. Böyle olmasaydı, rahatlıkla söyleyebilirimki, oradan tüm Anadolu’ya yayılmalar ıyla Sümer, Mısır, Hint, Çin, Hitit ve Persuygarlıklar ının hepsini aşan büyüklükte bir uygarlık kurabilirlerdi. Belki de Grek ve İtalyaYar ımadalar ı bağımlı bir eyalet olarak kalırlardı. Hem içerik hem genişlik olarak Bizans’ınkatbekat üstünde bir imparatorluk şansını kaybediyorlar. Perslerin Ege’deki varlıklar ı hem

kendi sonlar ını getirdi, hem de Egelilerin hakk ı olan büyük bir uygarlık sistemine öncülük etmelerini önledi. Ne kadar yerinse ve acınsa yeridir. Bu şansı önce İskender şahsında

106 

Page 107: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 107/323

Makedonlar denedi. Ortaya çıkan çok parçalı, merkezi olmayan, çok merkezli, Doğu-Batı sentezli bir kültür oldu. Her ne kadar ‘Helen’ kültür dünyası deniliyorsa da, eklektik bir sentezolmaktan öteye gidilmemiştir. Gerçek bir orijinal yaratıcılıktan uzaktır. Roma’nın dahasonraki imparatorluk icadı, Ege’ye özellikle Bergama merkezli bir eyalet olmaktan öteye şans

vermedi. Perslerin doğuda yaptı

klar ı

Romalı

lar batı

da tekrarladı

lar.Athenna merkezli uygarlığın, hem kentlerin büyümesi, hem sayı olarak çoğalması 

açısından gerçek bir uygarlık olarak yorumlanması kavram olarak doğrudur. İdeolojik vemaddi uygarlık alanında bir çağa damgasını vurur. Athenna’yı değerlendirirken, saymış olduğumuz tüm uygarlıklar ın bir potada eritilerek yeni bir alaşımın oluşması gibi okumalıyız.Uygarlık tarihi kadar neolitik kültür tarihinin tüm kazanımlar ını, ideolojik ve maddi icatlar ını yeniden ve yerelin etkileri kadar yeni zamanı da birleştirerek büyük uygarlık devriminigerçekleştiriyor.

Birinci büyük özelliği, ideolojik olarak felsefe, düşünce ve inanç biçimi olarak putperestdinlerden daha çok benimsenmesidir. Felsefe anlam patlamasına yol açıyor. Tüm felsefieğilimlerin tohumu bu dönemde serpilmiştir: İdealizm, materyalizm, metafizik, diyalektik muhtevalı tüm düşünce biçimleri doğuş ve tartışma şansı bulmuşlardır. Sokrates öncesi ‘doğafelsefesi’ öncelikli iken, Sokrates’le birlikte ve sonrası ‘toplum felsefesi’ ağırlıklı olmuştur.‘Toplumsal sorunun’ büyümesi (bask ı ve sömürü) bu gelişmede rol oynar . Şu hususu bir kezdaha belirtelim ki, ‘toplumsal sorun’ demek, kent-ticaret-devlet-yönetici zincirinin kurulması demektir. Ayr ıca maddi uygarlık olarak kent, felsefi düşünceyi zorunlu hale getirmedeetkilidir. Kentin kendisi organik toplumdan kopuş anlamına gelir. Dolayısıyla doğadankopmuş bir zihniyet kent ortamında kolaylıkla biçimlenir. Her tür soyut, kaba metafizik vemateryalist düşüncenin ana rahmi, çevreye ihanet temelinde kurulan kent uygarlığıdır.

Demek ki felsefe bir yandan düşüncede bir hamle iken, diğer yandan çevreyeyabancılaşmanın bir diğer düşünce biçimidir. Felsefi bilgiyi yayan sofistler bir nevi dönemin(Avrupa’da 18. yüzyıl aydınlar ı) aydınlar ıdır. Parayla durumlar ı elverişli aile çocuklar ına dersverirler. Filozoflar, rahiplerin din icatlar ı ve tapınak insanlar ı oluşturmalar ı gibi, kendiokullar ını oluştururlar. Bir nevi kendi kiliselerini (meclislerini) kuruyorlar. Çok tanr ılı dinler gibi çok sayıda felsefi okul oluşuyor. Sanki her okul bir din veya mezhepmiş gibiyorumlanabilir. Dinler de nihayetinde bir düşünce biçimi olmalar ı nedeniyle geleneksel,

kurumlaşmış ve inanç biçimini almış felsefe sayılabilir. Aradaki fark ı birbirine tamamen zıtolarak kavramamak gerekir. Din daha çok yönetilen halk ın ideolojik gıdası iken, felsefegelişkin sınıftan gençlerin, aydınlar ın gıdasıdır. Eflatun ve Aristo bir nevi rahiplerin kentikurmak, korumak ve kurtarmak görevlerini felsefi gözlükle başarmak isterler. Filozoflar ın daesas uğraşısı site devlet ve toplumunun daha iyi nasıl yönetilip korunacağı, öncelikle en iyihangi temellerde kurulacağıdır.

Athenna uygarlığının ikinci önemli özelliği, ilk defa teorik ve pratik olarak demokrasi(cumhuriyet) üzerinde önemle durmasıdır. Genel uygarlık tarihinde önemli bir aşamadır.Fakat bu sadece aristokrasi için bir demokrasidir. Site yurttaşlığının çok k ısıtlı tanındığı göz

önüne alındığında, belki de toplumun onda birini bile kapsamaz. Ama yine de çok önemli bir 

107 

Page 108: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 108/323

yeniliktir. Felsefenin ve politika sanatının oluşumunda büyük rol oynar. Demokrasi kavramolarak halk ın politikayla, yani kendi yönetim işleriyle bizzat uğraşmasıdır. Tüm hayatitoplumsal sorunlar ında düşünme, tartışma ve karar verme demokratik siyasetin temelidir.Dolayısıyla Athenna uygarlığında açık toplum anlamına da gelen demokratik siyaset özelliği

önemli bir katk ı

değerindedir.Tanr ılar Panteon’u yepyeni bir mimariyle kendini belli eder. Dikdörtgen şeklinde geniş 

sütunlarla çevrelenmiş ve en dışta bir surla kaplanmış biçimleriyle muhteşemdir. Apollon,Artemis ve Athenna tapınaklar ı belli başlı kentlerin hepsinde birbiriyle rekabet halindedir sanki. Tanr ılar ın kurgusal olduğu, Atina toplumunda daha çok kavranmaktadır. Gelenekseldini inanç değerini giderek yitirmektedir. Belki de Sümer kent tanr ı kurucular ı Athenna veRoma uygarlığında son demlerini yaşar gibidirler. Kurucu kent olması hesabıyla Atina,kurucusu ve koruyucusu Tanr ıça Athenna’ya nispetle adını almıştır. Uruk Tanr ıçası İnanna’yı hatırlatmaktadır. Bu örnek bile uygarlıklar arası benzerliğin ve birbirini takibin nasıl çarpıcı 

 bir gelenek olduğunu yansıtmaktadır. Kentlerin diğer bölümleri Agora (pazaryeri), kilise(meclis yeri), tiyatro, stoa (gölgeli gezinti caddeleri), jimnasyum (stadyum) vb. birçok kurumsal özellik kazanmış, sursuz da olabilen, çok sayıda sarayı bulunan daha gelişkinyapılanmalara kavuşmuştur. Hititlere benzeyen ama onlar ı aşan yapıdadırlar. Nüfuslar ı dahada büyümüştür.

Yazılı edebiyat gelişmiştir. Belki de tarihte yazılı belgelere işlenmiş en büyük edebi bir kültürle kar şı kar şıyayız. Tiyatro en devrimsel dönemini yaşamıştır. Destan ve trajediler bolcaişlenmektedir. Tarih eserleri yazılmaktadır. Homeros Destanı ders kitabı gibi okunmaktadır.Çarpıcı olaylar tiyatrolaştır ılmaktadır. Sinemanın habercisi gibidir. Denizcilik sanatı ve ticaretgelişmiştir. Fenikelilerden sonra en gelişkin gemici bir uygarlıktır. Ticaret gözde bir meslek olmasa da, ilk kapitalist nüveler Athenna toplumunda marjinal düzeyde de olsa varlık 

 bulmuştur. Biraz daha hamle yapılsa, sanki kapitalist sisteme geçecek gibiler. Mimarlık gelişmiştir. Zaten kent yapısı yeterince kanıtlayıcıdır. Heykelcilik ideale yak ın biçimekavuşmuştur. Kabartma sahneleri mitolojiyi canlandır ırken hayli çarpıcıdır. Hemen

 belirtmeliyiz ki, tüm eski uygarlık mitolojilerinin (dinsel olmayan inançlar, düşünce biçimi)sentezinden oluşan çok güçlü mitolojik bir edebiyatlar ı vardır. Mitoloji toplumlar ınçözemediği olaylar ı idealize edilmiş öykülerle anlatma sanatıdır ve ilkçağda yaygındır.

Müzik gerek enstrüman sayısında, gerekse de çeşit olarak (ilahi olan, olmayan, aşk,destan) gelişmiştir. Lir göze çarpan enstrümandır. Şiirsel anlatım kahramanlık dönemi (kenttoplumunun hemen öncesi, üst barbarlık aşaması) kadar olmasa da varlığını sürdürmektedir.

Atina’dan sonra Isparta gelir. Isparta’nın özelliği eski krallık geleneğinin katıcasürmesidir. Aralar ında sürekli çekişme ve savaşlar yaşanmıştır. Atina ve Isparta modeli tümyar ımadada iz bırakmıştır. Kent yayılımı hızlı olmuştur. Öncelikle ada ve kar şı deniz k ıyılar ı aynı model kentlerle donanmıştır. Karadeniz ve Marmara k ıyılar ında da kent kuruluşunageçildiği görülmektedir. Fazla nüfus ve ticaret çok gelişkin yeni bir kolonileşme çağı 

 başlatmıştır. Hemen hemen tüm Akdeniz k ıyı ve adalar ında da koloni kentleri kurulmuştur.

Mısır’da bile bir Grek kolu kenti veya mahallesi olabilmektedir. Fransa’nın Güneyi’nde

108 

Page 109: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 109/323

Marsilya’ya ve İspanya’nın Akdeniz k ıyılar ına kadar çık ılı p bir nevi ticaret evleri kuruluyor.Sonra kentlere dönüşüyorlar. İtalya’nın Güneyi de önemli oranda kolonileşmiştir.Fenikelilerin rolünü devralmış gibiler. Tüm bu büyük gelişmelere ve yar ımadada kent

 birlikleri kurulmasına rağmen, bir Pers veya Roma türü imparatorluk gücüne ulaşmamıştır.

Dönemin ruhu gereği, imparatorlaşmayan başka imparatorluklar ı

n egemenliğine girer. M. Ö.340’larda Athenna’nın önderlik ettiği yar ımada uygarlığı, kuzeyinde yeni bir krallık olarak yükselen Makedonlar ın tehdidiyle kar şı kar şıya kalmıştır. Muazzam ideolojik ve maddigücünü merkezi ve siteleri aşan bir politik sisteme kavuşturamayan Grek uygarlığı, birkaçdireniş savaşından sonra M. Ö. 330’tan itibaren bir daha yakalamamak üzere bağımsızlığını kaybeder. Ama tı pk ı Babil gibi yeni kültür merkezi olarak varlığını daha uzun süre devamettirecektir.

Athenna demokrasisine son darbe (daha önce Isparta Krallığı’yla uzun otuz yılsavaşlar ında ağır darbe almıştı) yeni yükselen bir krallık olan Makedon birliğinden geldi.

Yunan kültüründen olan, farklı dil kullanan ve başka soylar ı teşkil eden kabile şeflerini sık ı  bir birlik içinde tutmak isteyen Filip ve oğlu İskender, M. Ö. 359’da tüm yar ımada üzerindeegemenliklerinin tanınmasını sağladılar. İlginç bir yaşamı olan oğul İskender, uzun süreAristo’nun öğrenciliğini yaptı. Aristo da Makedon bölgesine yak ın bir şehirde doğmuştu.Belli ki aralar ında öğrencilikten öte bir yak ınlık vardı. İskender öldükten sonra hemenAtina’dan kaçması bunu gösterir. Aristo, İskender’i Ege k ıyılar ındaki kentte eğitmiştir.Perslerin son egemenlik dönemlerinde bütün Yunan kültürel değerleri ve mitolojik tanr ılar ıyla

 beynini donatmıştır. Pers İmparatorluğu’nun zenginliğinin ne kadar iştah açıcı olduğunu bilmeyen Yunan politikacısı yoktu. Bir an önce Persleri yenmek tam bir tutku halini almıştı.

İslam’ın Bizans’ı yenmek istemesi gibi bir duyguydu. Saldır ıya katılacak tüm askerlerde buşuur vardı. İskender’in ordusu geleneksel bir köle ordusu değildi.

Şunu iyi anlamak gerekir: İskender, zaferini kanıtlamış bir kültüre ve Doğununzenginliklerine göz dikmiş, yeni barbarlıktan çıkmaya çalışan aşiretlerin şefleri yönetimindekigönüllü birliklerle, yeni bir ordu örgütlenmesi olan Falanj birlikleriyle hareket ediyordu.Anadolu’da Granikos, Çukurova ve Doğu Akdeniz’de İssos, Kuzey Irak’ta Arbellasavaşlar ıyla ve sürekli çarpışa çarpışa, en son Hindistan’ın İndus k ıyılar ına kadar fethetti.Tekrar belalı Güney İran yürüyüşüyle dönemin dünya merkezi Babil’de tam aydınlatılamayan

 bir biçimde otuz üç yaşında öldüğünde, arkasında Pers İmparatorluğundan da geniş bir fethedilmiş coğrafya bıraktı. Bu Yunan kültürüne tamamen açılmış bir coğrafyaydı.

Bu coğrafya daha önce uygarlaşmıştı. Fakat ideolojik ve maddi öğeleri ilk kuşak köleciliğine dayanıyordu. Yunan kültürü ise bu uygarlık kültürünü çoktan aşmıştı. Daha gençve istikbal vaat ediyordu. Dolayısıyla aşılama kabiliyeti vardı. Nasıl ki Sümer rahiplerineolitik kültürü aşılayarak ilk sınıflı, kentli ve devletli kültürü inşa ettilerse, o derinlikleolmasa da, Yunan kültürü eski uygarlık sahalar ı için bir gençlik aşısıydı. ‘Helenizm’ dönemide denilen ve yaklaşık M. Ö. 330 ile M. S. 250 yıllar ı arasında sürdüğü tahmin edilen budönemde birçok krallık kuruldu. Mısır’da Ptoleme, Anadolu’da Berganios, Suriye ve

Mezopotamya’da Selevkoslar yeni krallıklar ın gözde olanlar ıydı. Akamenit hanedanınyenilgisinden sonra yeni bir hanedan olan Partlar İran İmparatorluğu’nu restore etmeye

109 

Page 110: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 110/323

çalıştılar. Aynı dönemde M. Ö. 250-M. S. 220 yıllar ına kadar hüküm süren Partlar bir yeniliğitemsil etmiyordu. Yaklaşık bu beş yüz ‘Helenistik’ yıllar özellikle yeni şehir inşaatlar ı, Yunanve İran tanr ılar ı başta olmak üzere çok sayıda karma kültürü temsil eden panteonlarla, Yunandil ve kültürünün tüm bu geniş alanlarda hâkim resmi dil ve kültür olmasıyla çok önemli bir 

sentezi ifade ediyordu. İskender’in yaşamı

bizzat bir Doğu-Batı

senteziydi. Tabii ki o dönemhâkim kültürlerinin. Ama yine de önemliydi. Tarih bir daha o denli büyük bir kültürler sentezine tanık olmamıştır. Günümüz de dahil. Bunun en canlı kanıtı, dönemin güçlü bir krallığı olan Adıyaman merkezli (o dönem başkent, Fırat sular ı altında kalan Samosatşehriydi) Komagene Kralı Antiochus’un Nemrut Dağı’ndaki harabe mezarlığıdır. Dünyanınsayılı harikalar ından ve doğu-batı sentezi sembolü olması, bu gerçeği dile getirmesindenötürüdür.

Konumuz açısından önem taşıyan, köleci uygarlık yayılımının bu dönemde boş alanlar ı veya neolitik, barbar kültürleri uygarlaştırması değil; daha üst bir aşamayı gerçekleştirmiş 

yeni bir köleci uygarlığın, Yunan-Helen uygarlığının Hindistan’dan Roma’ya, KuzeyKaradeniz k ıyılar ından K ızıldeniz’e ve İran Körfezine kadar tüm alanlar ı yeni kültürünhâkimiyeti altında tekrar uygarlaştırmaya çalışmasıydı. Roma kentinde yükselen yeni kültüründaha genç ve atak temsilcisi aynı çizgiyi daha da geliştirerek yürütecek ve dönemine göretarihin en büyük köleci imparatorluğunu inşa edecekti.

Roma kültürünü tanımlamak, en az Atina kültürü kadar önemlidir. Birinci önemlilik nedeni, köleci uygarlığın zirvesi, Everest dağı olmasıdır. Ondan sonra köleci uygarlık hızladüşmeye başlar. İkincisi, imparatorluk kültürünün derinliğine ve genişliğine en büyük temsilcisidir. Tarihte hiçbir imparatorluk Roma kadar muhteşem olmamıştır. Üçüncüsü,maskeli tanr ı-krallar ın son ve en güçlü temsilcileridir. Roma imparatorlar ı kadar kendilerinihem insan ve hem de tanr ı sayan, gücünü emir ve eylem iradelerinden alan, hiç kimseye(maddi ve manevi kuvvete) hesap verme gereği duymayan, ama dünyada herkesten ve her şeyden hesap sorma ve buyruk altı etme gücü gösteren başka bir güç ve irade sahibinerastlanmamıştır. Dördüncüsü, hukuk ve vatandaşlığı en geniş insan topluluklar ına tanıtandevlettir. Beşincisi, ilk defa dünya vatandaşlığı, kozmopolitizm ve bağlantılı olarak dünyadinine (Katolik, Ekümenik) yol açan imparatorluktur. Altıncısı, büyük Avrupa uygarlığınınşafak vakti, köprübaşıdır. Yedincisi, uzun süre cumhuriyet olarak yaşamasıdır.

Roma kenti hiç şüphesiz bu büyük gelişmeleri mucizelerle elde etmemiştir. Kendisindenönce dört büyük kültürün son ve yaratıcı temsilcisi olması sayesinde bu büyük potansiyel veaksiyonel gücü kazanmıştır. Birinci kültür, en eski kültür olan neolitik devrim kültürüdür. M.Ö. 4. 000 yıllar ında tüm Avrupa’da olduğu gibi İtalya Yar ımadası’nı da etkisi altına alan bukültürün son temsilcisi İtalik Latino kabileleridir. M. Ö. 1. 000 yıllar ında bugünkü İtalya’yakimlik kazandırmaya, etnik kimliğini belirlemeye başladıklar ını tahmin etmek doğruyayak ındır. Bu kimlikle neolitik kurumlar ın tümüyle ve zihniyetiyle tanıştığı belirtilebilir.Avrupa kökenli olmalar ı gerekir. İkinci kültürel kimlik taşıyıcılar ı, muhtemelen M. Ö. 1. 000yıllar ında Mezopotamya kökenli Aryen dil ve kültürünü Anadolu üzerinden taşıyan ve Etrüsk 

denen yar ı-neolitik, yar ı-köleci uygarlığı yaşayan gruptur. Bu grup muhtemelen M. Ö. 800yıllar ında İtalya’nın Kuzeyi’ne yerleşerek yayılmış olabilir. İtalya’ya ve Roma kentine ilk 

110 

Page 111: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 111/323

uygarlık serpintilerini getiren halk unvanına sahiptirler. Üçüncüsü, muhteşem çağını yaşayanAthenna merkezli Grek kültürü daha oluştuğunda bir kolunu Güney İtalya’ya ilk koloni

 biçiminde yerleştirmiştir (M. Ö. 500’lerin sonlar ında Pisagor ve grubu). Dördüncüsü, M. Ö.800’lerde Fenikeliler taraf ından kurulan Kartaca ve diğer Fenike kolonilerinin İtalya

Yar ı

madası

’na Mı

r ve Semitik kökenli Doğu Akdeniz kültürünü taşı

ş olmalar ı

r.Denilebilir ki, Çin dışında bütün kültürlerin süzülmüş balı olarak yar ımadaya akmalar ı 

Roma öyküsünün temel gerekçesidir. Ana rahmindeki öz suyudur. Atina ve Batı Ege kültürelsentezinin de üstünde bir sentezin, bu dört kültürün potansiyel ve aksiyonel olarak 

 buluşturulmalar ından kaynaklandığı en doğruya yak ın söylemdir. Roma’nın dişi kurttandoğan Romulus ve Romus kardeşler taraf ından inşa edilme mitolojisi, tüm benzer kuruluşlar için yaygınca kullanılan halk söylemidir. Kaynağın yabaniliğini (dıştan) ve süzülmesini(kültürlerin bir potada eritilmesini) ifade etmek için ilginç bir söylem!

Roma uygarlığının Troya’nın düşüşünden sonra Paris’in savaş arkadaşlar ından Aineaistaraf ından inşa ediliş mitolojik öyküsü, Anadolu karakterini yansıtması açısından son dereceöğreticidir. Yaklaşımımızın destansı ifadesidir.

M. Ö. 700’ler civar ında rahip krallar taraf ından inşa öyküsü, tüm benzer ana uygarlık kent kuruluşlar ı eğilimine uygundur. Etraf ında kabile boylar ının bol çatışma öyküleri ise, kentkuruluşlar ının sınıf-devletleşme ilişkisini aydınlatması açısından anlaşılırdır. EtrüsklerleLatinolar ın çekişme ve çatışmalar ı, yine birçok örnek kuruluşta rastlanan yerli neolitik kültürle yabancı sayılmak durumunda olan uygarlaştırma kültürleri arasındaki benzer çelişkiden kaynaklanır.

Roma’nın kent kuruluşu ve yükselişindeki şansı yar ımada konumu, uygarlıklar ın son batı ucunda yer alması ve kuzeyden Avrupa k ıta kaynaklı daha güçlü bir uygarlığın

 bulunmamasıydı. Tehlike iki yönden gelebilirdi: Grek yar ımadasındaki Atina merkezliuygarlık ve Fenike’nin Kuzey Afrika’daki en güçlü kolonisi olan, fakat bağımsız bir kentuygarlığına erişen Kartaca. Yunan uygarlığının koloni geliştirme çağını aşamaması, doğudansürekli Perslerin bask ısını duyması, kentler arasındaki yoğun rekabetten ötürü bir türlüimparatorluk veya merkezi bir krallık haline gelmemesi, k ısa bir süre içinde MakedonKrallığı’nın egemenliğine girmesi Roma için ciddi bir tehdit kaynağına dönüşemeyeceğinigösterir. Kartaca daha ciddi bir rakip olabilirdi. Birbirlerine çok yak ın olmalar ı, aynı alanlarda

yayılma istidatlar ı ve uygarlıklar ın karakterleri gereği sürekli hükümranlık peşinde koşmalar ı onlar ı er veya geç çatıştıracaktı. Bir asr ı aşan çatışma, sonunda Roma’nın zaferi önündeki enciddi engeli kaldırmış oluyordu. İskender’in ölmeden çok az önce bundan sonra hedef olarak Roma’yı belirlemesi (Yunan Yar ımadası zaten tanr ı-kral unvanıyla egemenliğinitanımaktadır) en ciddi tehdit olabilirdi. İskender’in erken ölmesi Roma’nın diğer büyük şansıdır. Roma İmparatorluğu yerine rahatlıkla İskender İmparatorluğu dünyanın gelmiş geçmiş en büyük gücü olabilirdi. İskender’de bu yetenek vardı. Ardından (yaklaşık sonKartaca Savaşı’ndan sonra M. Ö. 150’ler) tüm eski uygarlık ve neolitik kültür dünyası Roma’nın iştahı önünde fethe açık bir durumdaydı. En Doğu’da Part ve daha sonraki Sasani

hanedanlı İran İmparatorluğu hariç.

111 

Page 112: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 112/323

Roma’nın M. Ö. 508’de cumhuriyete geçişi Atina Demokrasisi’nin kurumsal bir devamı niteliğindedir. Bunda yeni kültürel temel kadar, aristokrasinin güçlü olmasının payı önemlidir.Ayr ıca daha önceki krallık denemesi, bir nevi Atina kar şısındaki Isparta gibi fazla geliştirici

 bulunmaması rol oynamış olabilir. Krallıklar genellikle tutucudur ve aristokrasinin

 palazlanması

na fazla f ı

rsat vermezler.Cumhuriyet kent olarak Roma halk ını son derece bilinçlendirmiş ve çıkarlar ı konusunda

iradeli k ılmıştı. İki meclisli yapı (Aristokratlar ın ve sıradan vatandaş halk ın), konsüllük,yargının ayr ı bir kurum olarak gelişimi, şehir muhaf ız güçlerinin benzer kurumlaşması,amatör Atina Demokrasisi’ne nazaran Roma Cumhuriyeti’nin profesyonelleştiğini veoturduğunu göstermektedir. Cumhuriyet idaresi politika sanatının geliştiği ana kaynaklar ından

 biridir. Bu durum aynı zamanda politikanın hukukla bağını gösterdiği gibi, hukukun dakurumlaşmış, dolayısıyla üzerinde uzlaşılmış politika olduğunu sergileyen orijinal tarihi bir örnektir. Cumhuriyet altında Roma’nın içte görkemli bir kültürel gelişmeyle dışta büyük 

fetihleri yaşadığı bilinmektedir. Roma uygarlığı cumhuriyetle doğal sınırlar ına ulaşmış sayılır.Cumhuriyetten imparatorluğa geçiş öyküsü, aslında içte ve dışta büyüyen çatışma vetehditlerin itiraf ıdır. Julius Sezar ve rakipleri arasındaki çatışmanın Roma merkez ve çevreylearistokrasi ve plebler arasındaki çelişkileri yansıttığı rahatlıkla söylenebilir. Brutus’unihanetine gerekçe olarak Roma’nın büyük şerefinin taşra uğruna feda edildiğini söyleyipkendini savunma gerekçesi yapması, pleblerin daha çok Sezar yanlısı olması, şehir aristokrasisinin seçkin temsilcilerinin komploda yer alması ve J. Sezar’ın eyaletlerde daha çok tutunması bu yargıyı doğrular niteliktedir.

Dışta ise başkaldır ılar devam ettiği gibi, İranlılar Fırat’a dayanmış durumdaydılar.Sezar’ın Galya, Britanya ve Germanya seferleri, Anadolu’daki başkaldır ılar, üçüncü adamCrasius’un İranla çatışmasında kellesini vermesi, Doğu Akdeniz’de Yahudi ayaklanması,Yunan Yar ımadası’nın ve Balkanlar ın bitmeyen kavgalar ı, uç vermeye başlayan Kuzeydoğukaynaklı Got, İskit ve Hun saldır ılar ının elinin kulağında olması, en güneyde Arapkabilelerinin durmak bilmeyen ganimet seferleri, Mısır’da hala varlığını sürdüren güçlükrallık kalıntılar ı tehdidin büyüklüğünü göstermektedir. Açık ki, cumhuriyetin sonu gelmezsenato tartışmalar ı, rakip hiziplerin konsül adaylar ı için çekişmeleri ve halk ın dış ganimetealıştır ılmış politikleşmiş durumu, dış tehditlerle mücadelede ve anında karar vermeyigerektiren tarihi kararlar ın alınmasında cumhuriyet rejimini zorluyordu.

Miladın başlar ına denk gelen cumhuriyetten imparatorluğa geçişin simgesel ismi yeğenAugustus’un politikalar ının temelinde saydığımız koşullar yatmaktadır. Bu koşullar ıngerektirdiği içte istikrar, dışta güven politikalar ıydı. Yaklaşık M. S. 250 yıllar ına kadar muhteşem bir Roma Bar ışı (Pax Romana) çağının yaşanması bu politikalar sayesindedir. Butemelde düzenlemeler geliştirildiği bilinmektedir. Tamamen güçten düşürülmüş ve bir danışma meclise indirgenmiş senato, seçim yerine atamayla kurumlar ın donatılması,yürütülmesi, halk ın eğlencelerle gününü gün etmesi, oyalanması ve dışta güçlü güvenlik garnizonlar ının oluşturulması, surlarla takviyeler ve savunma savaşlar ına geçiş. Her ne kadar 

saydığımız tüm cihetlerde saldır ı seferlerine girilmişse de, tüm bu seferler savunma amaçlı saldır ılardır. Bundan sonra çok ünlü bir imparatorlar listesine sahibiz. Son yar ı-tanr ı ve yar ı-

112 

Page 113: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 113/323

insan listeleri! İlginç olan, Roma imparatorlar ı da klasik tanr ılar panteon’unun anlamsızlığınınher geçen gün daha çok fark ına var ıyorlardı. Bu tanr ılar maskesiyle meşruiyetsağlayamayacaklar ını görüyorlardı.

M. S. 250’lerden sonra büyük kargaşa, çok başlı imparatorluk uygulanması bölünmenin

ve yık ılışın işaretlerini veriyordu. Ünlü Palmyra Kraliçesi Zennube bile kendi payına Mısır,Suriye, Anadolu ve Irak’a (Bu tabirler o dönem mevcut haliyle yoktur, kolaylık olsun diyecoğrafyayı tanımlamak istiyoruz) dayalı bir imparatorluk peşindeydi. Hazin öyküsü bir Romaklasiğidir. Doğuda yeni Sasani hanedanının kurucusu I. Ardeşir ve Augustus ayar ındaki

 büyük imparator I. Şahpur peş peşe Roma ordular ını yenilgiye uğratmaktaydılar. DoğuAkdeniz ve Toroslara kadar dayandıklar ı bilinmektedir. Bu arada Fırat-Birecik yak ınlar ındakigarnizon kenti Ünlü Zeugma, M. S. 256’da bir daha dirilmemek üzere toprağa gömülmüştü.Roma İmparatorluğuyla Partlar ve Sasani İran İmparatorluklar ı arasında, özellikle Yukar ı Mezopotamya tam bir çatışma ve el değiştirme alanı haline getirilmişti. Neolitik devrimin ve

ilk kent uygarlıklar ının bu kutsal topraklar ı diyalektik mantığın adeta ters kutbuna dönmüş,uygarlıklar ı f ışk ırtan kaynak yerine boğuştuklar ı alana dönüşmüştü. Urartulardan sonra bir türlü kendi merkezi oluşumunu sağlayamayan başka uygarlık güçlerinin günümüze kadar sürekli istila, işgal, ilhak ve sömürge rejimine tabi tutulması tarihin en trajik gelişmelerinden

 biridir. Tı pk ı ana kadın gibi, en büyük kültür devrimini yarattıktan sonra en çok çiğnenenvarlık olması gibi.

Roma ordular ı yine de kar şı saldır ılarla Dicle k ıyılar ına kadar ilerliyordu. Ünlü İmparator Julianus’un İskender’i taklit edercesine, Dicle k ıyısında M. S. 365’de girdiği son büyük savaşta trajik bir biçimde ölmesiyle artık Roma büyük imparatorlar çağını kapatıyordu. ZatenRoma’dan imparatorluğun yönetilemeyeceğini, özellikle doğudaki ve Avrupa K ıtası’ndakisavaşlar göstermekteydi. Ünlü İmparator Diocleitianus M. S. 306’da öldüğünde,imparatorluğun başında aynı anda altı imparator bulunuyordu. İçlerinden sıyr ılan I.Konstantin M. S. 312’de imparatorluğun dinini, 325’de de başkentini değiştiriyordu.Konstantin sülalesinin son imparatoru Julianus’tan sonra 395’te resmen parçalanma dagerçekleşti. Batı Roma İmparatorlar ı artık Got saldır ı şeflerinin kuklasına dönmüşlerdi. Hunşefi Atilla bile 451’de istese Roma’yı alabilecek durumdaydı. 476’da Got Kralı Odoakr ileBirinci Roma İmparatorluğu tarihe gömülürken, kültürü de uzun süre çık ış beklemek içintoprak altında kaldı, ama ölmedi.

İkinci Roma, yani Bizans’ın öyküsü silik ve taklitçi (hem Doğuyu, hem Batıyı taklit eden,sentez yaratmayan verimsiz bir imparatorluk) bir yapıda varlığını uzun süre devam ettirdi.Eski imparatorluk alanlar ını elde tutmak için Jüstinyen’in (M. S. 527-565) büyük çabalar ı etkili olduysa da, eyaletler yavaş yavaş elden çık ıyordu.

Bizans kendini İkinci Roma olarak tanımlar. Konstantinopolis’in ikinci bir Roma olmaiddiası abartmalıdır. Eski Roma alanlar ı üzerinde k ısır bir tekrardan öteye anlam vermek güçtür. Hıristiyan niteliği başka bir konudur. Ayr ı incelemeyi gerektirir. Ardından Osmanlılar,hatta Rus Slavlar (Moskova merkezli) kendilerini üçüncü Roma dönemi olarak adlandırmayı 

severler. İdeolojik kültür olarak Hıristiyanlık ve İslam’la bağlantılı bu üçüncü Roma olma

113 

Page 114: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 114/323

iddialar ı sadece abartma olmayı p, farklı dönemleri ve kültürleri kar ıştırmakla büyük bir anlamkar ışıklığına yol açıyor. ‘Hıristiyan, İslam ve Musevi uygarlıklar ı’ biçimindeki sorunlukavramlar ı bundan sonraki k ısımda yorumlamaya çalışacağım.

Roma anısına birçok yeni imparatorcuklar türedi: İngiltere’den Karadeniz’e kadar.

Roma’yla birlikte çöken putperestlikten sonra, yeni bir dinsel devrim için muazzam bir boşluk oluşmuştu. Avrupa putperestliği ve mitolojisi Roma örneği kar şısında cüce kalırdı. Kaldı ki,Roma’da resmi din olarak çöken putperestliğin yeni Avrupa’nın ideolojik gıdası olamayacağı açıktı. Çağ her bak ımdan maddi politik ve ekonomik devrim kadar, manevi ve dinsel bir devrimi de gereksinmek durumundaydı.

Hıristiyanlık ve ardından İslami devrimlerin çık ış ve anlamına gelmeden önce, Roma’nınkültürel ve maddi bilançosunu çok kalın hatlarla vermeye çalışalım.

Dünyanın bilinen en büyük uygarlık alanlar ındaki tar ımsal üretim, madencilik, zanaat ve

ticaret imparatorluk şemsiyesi altında daha da büyümüştü. ‘’Bütün yollar Roma’ya çıkar’’deyişi, bu ekonomik kaynaklar ın ak ış yönünü de belirler. Dünya Roma’yı besliyordu. Bu

 büyük rantla başta Roma olmak üzere görkemli şehirler inşa edilmişti. Helenistik dönemşehirleri aynen korunarak daha da geliştirildi. Roma’dan sonra Antakya, İskenderiye,Bergama, Palmyra, Samosat, Edessa, Amid, Erzeni Rum, Neo Kayser ve Kayseria, Tarsus,Trapezus ve daha çok sayıda Helenistik kent Doğu’nun yıldızlar ı gibiydi. Avrupa’da baştaParis olmak üzere, yeni kent dünyasının ilk temellerinin, yani Uruklar ı’nın doğuşuna tanık oluyoruz. Mimarileri Yunan kent mimarisinin aynısıydı. Ama daha büyük ve görkemlilik kazanmış olarak. Yine muhteşem su kemerleri, çarklar ı ve kanallar ı çok gelişmişti. Yollar ağı 

misli görülmemiş düzeydeydi. Güvenlik sağlanmıştı. Gerçekten Pax Romana vardı. Madenişletmeleri ve mimari araçlar gelişkindi. Taş ocaklar ı ve yontulmalar ında ancak eski Mısır’lak ıyaslanabilirlerdi. Madeni zırh kaplamalar ve silahlar doğal olarak en gelişkin zanaatkonular ıydı. Ticaret tamamen kurumlaşmıştı. Yunan kültürüne göre itibar kazanmıştı verevaçtaydı. Ünlü tüccarlar türemişti. Ticari çık ışın güçlü bir dönemi söz konusuydu.

Hukuk belki de tarihte ilk defa bu denli gelişmiş ve kurumlaşmıştı. Hukuk kodlamalar ı  bugün bile örnek alınır yetenekteydi. Hukukun doğal sonucu güçlü vatandaşlık kurumuydu.Roma vatandaşlığı büyük bir ayr ıcalıktı. Dünyadaki tüm aristokratik ve tüccar çevreler Romalılar gibi yaşamayı ayr ıcalık sayarlardı. Bir nevi günümüz kapitalist modernite yaşamı 

gibi. Roma tarzı yaşam bir hastalık haline gelmişti. Belki de İtalyan modacılığının dünyaçapındaki etkisi bu gelenekten kaynaklanmaktadır.

Spor kar şılaşmalar ı vahşiceydi. Gladyatör dövüşleri, aslanlarla dövüş ve aç aslanlaracanlı tutsak insanlar ın arenalarda sunulması dehşet vericiydi. Halk bu eğlencelere alıştır ılarak ahlaken düşürülmüş oluyordu. Panteonlar ve tanr ılar adına yapılmış tapınaklar sondönemlerinde önemlerini büyük oranda yitirmişlerdi. Roma teolojisi sadece Yunanteolojisinin isimlerini değiştirerek benimsemişti. Vergiliuis, Homeros’un Troya Destanı’nı örnek alarak Roma kuruluş destanı Aineais’i yazmıştı. Yunan edebiyatı dahil, tüm kültür 

öğeleri sadece Latinceleştirilerek benimsenmişti. Tiyatro, tarih ve felsefe yazı

dahil. Yinede önemli eserler vermişlerdi. Hitabet güçlü bir sanattı. Romaca aynı zamanda bir konuşma

114 

Page 115: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 115/323

üslubuydu. Giyim kuşam Doğu’nun derin etkisini taşımakla birlikte iyice özgünleşmişti.Latince yavaş yavaş Grekçe’nin yerine standart diploması ve uluslararası resmi dil halinegelmişti. Yunan klasiklerinin kaybolmamasında, Latince çevirilerinin önemli bir rolü vardır.Politika sanat haline getirilmiştir.

Roma ve Atina kültürlerini kar şılaştırdığımızda, Atina kültürünün ideolojik yanının ağır  bastığını, buna kar şılık Roma kültürünün maddi-politik yönünün ağırlıkta olduğunu rahatlıkla belirtebiliriz. Fakat iki kültürün bir bütün oluşturduğunu görmek büyük önem taşır. AdetaAtina’nın attığı kültürel temelin semeresini ilk anda İskender ve ardılı krallıklar ve daha sonraRomalılar derlemişlerdir. Atina kültürünü düşünmeden Roma’yı tasarlamak, hele hele bir dünya imparatorluğuna taşırmak imkânsız gibidir.

Fakat çok daha önemli olan, bu iki kültürün Doğu kültürünün gelişme evrelerindensonuncusunu teşkil etmesidir. Sanıldığının aksine, Atina ve Roma orijinli bir kültür veimparatorluk yaratılmamıştır. İkisi de Doğu kültür kaynaklar ının yerel koşullarla beslenerek daha üst düzeyde bir sentezle sonuçlanmasıdır. Avrupa bile bu kültür kaynaklar ının Roma veAtina senteziyle bir kez daha kaynaştır ılmasıyla kendi büyük kültür devrimini başarmıştır.Doğu’nun, ana beşik Mezopotamya ve Mısır’ın dışında bir Avrupa kültürü tasavvur edilemez.

Maddi planda da tarihsel gelişmeler bir bütündür. Uruk’tan başlayan kent oluşum veçoğalımlar ı bir zincir gibi bağlılık arz eder. Gördük ki hemen her uygarlığın bir ‘Uruk’uvardır. Bu tesadüfî bir husus değildir. Kent diyalektiğidir. Neolitik kültürün doğuş veyayılışında da kar şımıza aynı diyalektik gelişme çıkmıştır. Toplumsal gelişmeleri tarihsel vemekânsal zeminlerden kopararak anlamlandıramayacağımızı, uygarlık yayılmasına ilişkin bu

k ısa derleme ve değerlendirmemizde gözlemlemekteyiz.Dünyamızın uygarlık sistemleri taraf ından fethi ağırlıklı olarak Roma uygarlığıyla

tamamlanmıştı. Hatta eski alanlar ın yeniden fethi gibi k ısır bir döngüye bile çoktan girilmişti.Uygarlıklar arasında yeniden fetihler esas olarak gasp ve talan karakterindedir. Çünküuygarlıklar ın karakterleri benzerdir. Hepsi de biriken rantın (Bu kavramla mülk gelirlerinikastediyorum. İster özel ister devlet mülkü haline getirilsin, mülk topraklarda çalıştır ılaninsanlar ın kar ın doyurmasından sonra el konulan tüm değerler mülkiyet gerekçesine dayanır ve rant sayılır) talanı ve kendi mülkiyeti haline getirme derdi peşindedir. Dolayısıylauygarlıklar arası çatışma ve el değiştirmelere dayanan yayılımlar yeni değer yaratımından

ziyade, değer tahribatıyla birlikte gerçekleştirilir.

Geriye baktığımızda, Asurlarla başlayan sürecin, önceki uygarlık değerlerinin gaspedilmesiyle kendini daha öncekilerden ayırt ettiğini görmekteyiz. Hitit, Hurri, Fenike ve Mısır uygarlıklar ını dehşetle ele geçirmek ve kellelerden kale ve sur yapmakla övünen bir zihniyetesahip Asur imparatorlar ı aslında bir gerçeği çok açıkça itiraf etmiş oluyorlar: Uygarlık savaşlar ının bir vahşet olduğu gerçeğini. Hegel aynı mantığı ‘tarihin mezbahalıklar ı’ olarak değerlendirmişti. Nedeni mülkiyetin ve rantın el değiştirmesi olunca, başka türlügerçekleşmesi de olası görünmemektedir. Bir tarafta yaşamı tamamen uygarlık kültürüne

 bağlı

bir toplum, diğer taraftan bunu gasp etmek isteyen başka bir uygar toplum: Ancak biridiğerini tüm maddi ve manevi değerlerinden kopar ırsa amacına erişeceğine göre, diğerine yok 

115 

Page 116: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 116/323

olmaktan başka alternatif kalmıyor. Teslim olsa bile (ki, çocuk ve kadınlar ına el konulup,yetişkin erkeklerin öldürülmesi bir kuraldır) nüfusun en yetkin kesimini imha olmaktan başka

 bir sonuç beklemiyor. Trajik olan budur.

Yunan aydınlar ı bu hususu iyi çözmüş ve klasik çağın en trajik öykülerini yazmışlardır.

Sümer destanlar ı da aynı trajik öykülerdir. Nippur'a Ağıt ve Agade’nin Lanetlenmesi adeta bugünün Bağdat’ını haber verir gibidir. Pers İmparatorluğu da benzer bir üne sahiptir.Özellikle Ege k ıyılar ını bağımsız gelişmekten alıkoyması, tarihin en trajik kayı plar ından

 birisidir. Ardından İskender aynı uygarlık mantığını sanki kar ıncalar üzerinden geçen bir silindir gibi kullanmıştır. Tanr ı-krallık her zaman insanlar ı kar ınca gibi ezmekle sağlanan bir unvan oluyor. Bazı insanlar ın egosuna böylesi gelişmeler sığabiliyor. Roma’nın yaptığı, bumantığı belki de en sanatkârane mantığına kavuşturmaktan ibarettir. Aynı k ısır döngü,vahşetle el değiştirmeler, eski sahiplerin tabi tebaalar ıyla birlikte yok edilmesi veya faydalı esirleri haline getirilmesi, insanlık vicdanının böylece kurutulması eylemi değil de nedir?

Tek tanr ılı dinler araştır ıldığında, çok tanr ılı ve putperestlikle eş tutulan uygarlık rejimlerine yeni bir zihniyet ve pratikle kar şı çıkmalar ı tarihin en anlamlı gelişmelerinden

 biridir. Her ne kadar bazı uygarlıksal yayılmalar bu dinler temelinde devam ettiyse de, başka bir gelişmeyle kar şı kar şıya olduğumuz açıktır. Ayr ı bir başlık halinde bu yönlü çık ışlar ı yorumlayalım.

4- UYGAR TOPLUM AŞAMALARI ve DİRENİŞ SORUNLARI

Dördüncü yüzyıl sonlar ında Roma’nın çöküşüyle sadece bir kent ve adına izafeten bir uygarlık çökmüyor, tüm ilkçağ ve klasik çağ uygarlıklar ının uzun bir dönemi sona eriyor.

Karanlık dönem diye anılan ardından gelen yüzyıllara ortaçağ denmesi adettendir. Tarih biliminin inşa tarzından ileri gelmektedir. Yetkin bir anlam değeri yoktur. Hatta anlam bozucuyönü daha fazladır. Feodal dönem diye başka bir ad vermemiz, özellikle Marksist tarihanlayışının toplum biçimlendirme metodundan kaynaklanmaktadır. Feodalitenin toplumsaltanımı biraz zoraki kaçıyor. Anlam derinliği vermiyor. Belki de belirttiğimiz gibi anlamkar ıştırmaya daha çok hizmet ediyor.

Roma’nın çöküşünü tüm ilk ve klasik çağ köleci sisteminin çözülüşü olarak yorumlamak anlam derinliği sağlayabilir. Nitekim çözülüşündeki en büyük pay sahibi olan Hıristiyanlığın

Manifestosu İncil’in kökeninin Sümer ve Mı

r dönemlerine kadar dayandı

r ı

lması

, bu çağ  bütünlüğünün kar şı cepheden ifadesidir. Aynı hususlar İslam ve Bizans ikilemi için degeçerlidir.

Bence Roma’dan sonraki dönem farklı bir yorumlama gerektirmektedir. Giriş kabilindende olsa, yeni döneme ne ‘karanlık ortaçağlar’ ne de ‘nurlu Hıristiyan ve Müslüman çağlar ı’demek, olup bitenin anlamını tam vermekten uzaktır. Hatta çarpıtmaktadır. Uygarlık değerlendirmemiz boyunca hep rahiplerin inşa öneminden bahsettik. Daha doğrusugözlemledik. Ardından rahip dönemlerine son veren politik ve askeri güç sahiplerinin krallık dönemlerinin tüm uygarlık süreçlerine kendi ezici damgalar ını vurduklar ını gördük. Bir bütün

olarak uygarlık kültürünün neolitik kültürle çatışarak, sürekli bu kültürün alanını daraltı psömürgeleştirerek, asimile ederek tasfiye etmeye çalıştığını en güçlü yorumumuz olarak 

116 

Page 117: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 117/323

 belirtmeye çalıştık. Dar sınıf mücadelesini aşan kültürler çatışmasının daha önemli olduğunu,sınıf mücadelesini bunun bir parçası olarak değerlendirme gereğinin önemini vurguladık.Ayr ıca uygarlıklar ın kendi aralar ında çatışmalar ını bir ‘kasaplar mezbahası’ olarak değerlendirdik.

Tüm bu anlatımlar ı iki kavram altında yeniden yorumlamak bana daha öğretici geliyor:İdeolojik ve maddi kültür olarak. Fernand Braudel’in kapitalist kültüre ‘maddi kültür’demesini önemli buluyorum. Bu tabiri sadece kapitalist uygarlık için değil, tüm sınıf, kent vedevletli uygarlıklar için yaygınlaştırmak çözümleyicilik olanaklar ımızı arttıracaktır. Maddi vemanevi kültür ayr ımı uygarlık süreçlerinin kuruluş aşamalar ından kapitalizme kadar aralıksızdevam etmiştir. Kapitalizm bu sürecin maddi kültür boyutunda sadece en son ve zirvesinitemsil etmektedir. İdeolojik (manevi de denilebilir, daha sonra anlambilim) kültür de

 başlangıçtan itibaren var olup, özgürlük sosyolojisinin kapitalizme denk gelen aşamasındazirve yapmak durumundadır. Araştırmamızı bu yönüyle geliştirdiğimizde, hem tüm uygarlık 

tarihi boyunca uygarlık ve kar şı direniş boyutundaki maddi ve ideolojik kültürün ilişki veçatışmalar ındaki anlam gücümüzü arttırmış olacağız; hem de ’ortaçağ ve kapitalistmodernite’nin bağlantısını özgürlük sosyolojisiyle kurup, özgür yaşamın anlamını ideolojik kültür boyutunda değerlendirmemize güçlü bir hazırlık yapmış olacağız.

Yapacağım yorumlar daha çok şimdiye kadar gözlemlediğimiz neolitik ve uygarlık kültürlerinin özgürlük sosyolojisini inşa etmeye ilişkin bir deneme çalışması olacaktır. Asılözgürlük sosyolojisini inşa çalışmalar ımızı ise, çok daha kapsamlı olarak kapitalist uygarlığa(moderniteye) ilişkin gözlemlerimizi yaptıktan sonra sunmaya çalışacağız.

a- Neolitik kültürün ideolojik ve maddi kültür olarak ayr ımında ciddi sorunlar ınolamayacağını, daha çok tıkanma sürecine girdiğinde ve uygarlık toplumunun gelişmesikar şısında kendini savunamadığında yoğun sorunlarla kar şılaştığını belirtmek durumundayım.Öncelikle sürekli başlık konusu yaptığım ’sorunlar’ kavramını açma gereğini duyuyorum.Kullandığım anlamıyla kavram, ideolojik ve maddi kültürün artık birey ve toplum taraf ındansürüdürülemez kaotik durumunu ifade etmektedir. Sorunlu halden çık ış ise, yeni toplumunanlamlı yapısını kazandıktan sonraki düzenlenmiş halini ifade eder. İdeolojik kültür, çokçayorumlamaya çalıştığım gibi yapılar ın, kurumlar ın, dokular ın ne tür işlevle yüklü olduklar ını,anlamlar ını, zihniyet hallerini ifade etmektedir. Maddi kültür görüngü, olgu, kurum, yapı,

doku gibi kavramlarla izah etmek durumunda olduğum işlevin, anlamın diğer görünen, elledokunulan k ısmını ifade eder. Evrensellikle bütünleştirmek istersek, enerji-madde diyalektik ikilemini toplumsal gerçeklikte aramaya ve yorumlamaya çalışır.

Bu kavramlar ın ışığında neolitik toplumun ideolojik ve maddi kültür öğeleri arasındayaşamı tehdit edecek, çatışmaya götürecek hususlar ağırlıklı olarak özellikle kuruluş vekurumlaşma aşamasında oluşmamaktadır. Toplumsal ahlak buna f ırsat vermemektedir.Toplumsal çatlağa yol açan temel etken olan özel mülkiyet gelişme f ırsatı bulamamaktadır.Bununla bağlantılı diğer konu olan farklı cinsiyetler arasındaki iş bölümü de henüz mülkiyetve zor ilişkisini tanımamaktadır. Ayr ıca ortak çalışmanın ürünü olan besin elde etmede de

özel mülkiyet söz konusu değildir. Tüm bu hususlarda hacim ve sayı olarak büyümemiş 

117 

Page 118: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 118/323

topluluklar ın sık ı bir ortak ideolojik ve maddi kültürleri söz konusudur. Özel mülkiyet ve zor  bu yapıyı bozacağından hayati bir tehlike olarak görülmekte ve ahlaklar ının temel kuralı olarak ortak paylaşım ve dayanışma toplumu ayakta tutan temel ilke olmaktadır. Neolitik toplumun iç yapısı bu anlam ilkesi gereği son derece sağlam görünmektedir. Binlerce yıl

sürmesinin nedeni de bu gerçeklikten kaynaklanmaktadı

r. Toplum-doğa ilişkisinde deuygarlık toplumuyla k ıyaslandığında, uçurumun açılması şurada kalsın, ekolojik ilkeye uyumher iki kültür bak ımından da güçlü bir biçimde sürmektedir. Zihniyetin doğa yaklaşımı kutsallıklar ve tanr ısallıklarla yüklüdür. Doğa aynen kendileri gibi canlı kabul edilmektedir.Kendilerine hava, su, ateş ve her tür bitkisel ve hayvansal besin sunduğu için tanr ıyla eş tutulmakta, daha doğrusu tanr ısallığın en güçlü öğesi olmaktadır. Tanr ı ve tanr ısallık kavramının en güçlü nedenlerinden birinin bu gerçeklikte yattığı yoğunca gözlemlenmektedir.

Tanr ı kavramına uygar toplumun yüklediği anlamı yeri geldiğinde yorumlayacağız.Mühim olan, neolitik toplumun zihniyetini büyük oranda işgal eden tanr ısallıklar ın bask ı,

sömürü ve zorbalıkla, onun örtbas edilmesiyle ilgisinin bulunmadığıdır. Daha çok rahmet,şükran, bolluk, sevgi, coşku, işler kötüye gittiğinde korku, ışık gibi kavramlarla

 bağlantılandır ılarak, onlarla (yani doğayla, bilimsel olarak ekolojik davranılarak uyumlugeçinme, çevreci olma) uyumlu geçinmeye büyük önem verilmektedir. Gerektiğinde endeğerli varlıklar ını, kendilerinin bir parçası olan çocuklar ını, genç erkek ve k ızlar ını kurbanolarak sunmaktadırlar. Tanr ının toplumsallık yönünü ise, eski klan toplumunda da kült kabuledilen ’totem’, ’tabu’ ve ’mana’ gibi kavramlarla topluluğun atasal varlığının kendisi olarak kabul edilmektedir. Bir nevi ’atacılık’, ’ana-tanr ıçalık’ dini olarak anlam bulmaktadır.Kutsallık ve saydığımız totem, tabu, mana kavramlar ı tam tanr ısallık sayılmasa da,

zihniyetlerinin ağır bir bulutu olarak hep başlar ının üstünde dolaşmaktadır. Kutsallığın daözünde yaşamlar ı üzerinde etkili bulunan her şeye gösterilen ve huşu, coşku, bazen korku veendişe içinde, bazen sevgi ve saygı, bazen acı ve ağlayış içinde gösterilen tutumdur. Nesne veanlamlar ın yaşamlar ı üzerindeki etkilerine biçtikleri değerdir. Ahlak olarak dayorumlayabiliriz. Zaten ahlak ın temelinde de topluluklar ını ayakta tuttuklar ına inandıklar ı butanr ı ve kutsallıklar temel bir rol oynar. Topluluklar bu konuda çok ciddidir. En ufak kuralihlalinin, saygısızlığın, kurban sunmamanın felaketle sonuçlanacağına inanırlar. Yani tamahlaki toplumlardır.

Her ne kadar öz kültürleri haline getirdikleri bitkilerle evcilleştirdikleri hayvanlar ı üzerinde bir toplumsal aiddiyet varsa da, buna mülkiyet denilemez. Mülkiyet nesnellik içerir.Ortada nesnel-öznel ayr ımına yol açacak bir zihniyet henüz söz konusu değildir. Nesneler kendileri gibi sayılmaktadır. Birbirleri kendileri için ne kadar mülkse, kültüre ve evcilleşmeyeçektikleri bitki ve hayvanlar da o denli mülktür. Dolayısıyla ciddi bir ekolojik ihlalden sözedilemez. Şüphesiz mülkiyete yol açacak bir başlangıç yapılmıştır. Ama bunun mülkiyetedönüştürülmesi başka koşullarda uzun süre sonra gerçekleştirilecektir. Anlattıklar ımızdanneolitik toplumun ’cennet’ olduğu anlamı çıkmasın. Toplumun kendisi henüz genç vegeleceğin belirsiz, sık değişen doğa koşullar ı dolayı k ır ımlarla kar şı kar şıya olması nedeniyletehlikeli durumdadır. Bunun bilincindedir. Zaten zihniyete damgasını vuran da budur. Buna

118 

Page 119: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 119/323

çare olarak, çok safça da görülse, mitolojik ve dinsel boyutlu bir metafizik geliştirmek kaçınılmaz gözükmektedir.

Ana-kadın çevresindeki kolektif yaşam ve ona dayalı kutsallık ve tanr ısallık metafiziğininanlamını bu yorumlar temelinde daha iyi anlayabiliriz. Ananın doğa gibi doğurganlığı,

 besleyiciliği, şefkati, yaşamdaki büyük yeri, hem maddi hem manevi kültürün başat ögesidir.Erkeğin kocalığını bir yana bırakalım, henüz toplum kolektivitesi üzerinde ’gölgesi’ bileyoktur. Olamaz. Toplumun yaşam şekli buna izin vermemektedir. Dolayısıyla erkeğin hakimcinsiyet, kocalık, mülk sahibi, devlet sahibi gibi vasıflar ı tamamen sosyal karakterlidir vesonradan gelişecektir. Toplum demek ana-kadın, çocuklar ı ve kardeşleri demektir. Muhtemelkoca adayı erkek ise, erkek yararlılığını kocalığı dışında bir marifetle, örneğin iyi avcılık ve

 bitki ve hayvan yetiştiriciliğiyle kanıtlarsa üye olarak kabul görebilir. Kar ımın erkeği,çocuklar ımın babasıyım gibi bir hak ve duygu henüz sosyal olgu olarak gelişmemiştir.Unutmayalım; babalık, hatta analık psikolojik boyutlar ı hiç yoktur denilemese de, esas olarak 

sosyolojik kavram ve olgulardır, algılardır.

 Neolitik toplum ne zaman darboğaza girdi veya aşılmaya çalışıldı? İç ve dış nedenler temelinde yorumlar geliştirmek mümkündür. Erkeğin zayıflığı aşı p başar ılı avcı ve etraf ındakimaiyetiyle güçlü bir konumu yakalaması, anaerkil düzeni tehdit etmiş olabilir. İyi bitki vehayvan yetiştiriciliği de bu güce yol açmış olabilir. Ağırlıklı gözlemlerimiz ise, bize neolitik toplumun dış etkenli nedenlerle eritildiğini göstermektedir. Şüphesiz bu etken, rahibin kutsaldevlet toplumudur. Aşağı Mezopotamya ve Nil’in ilk uygar toplum öyküleri bu yaklaşımı 

 büyük oranda doğrulayıcı niteliktedir. Kanıtlı olarak anlattığımız gibi, gelişmiş neolitik toplum kültürleriyle alüvyonlu topraklarda suni sulama teknikleri bu toplum için gerekli artık-ürüne yol açmıştır. Artık-ürünün büyüklüğü etraf ında kentleşen yeni toplum devlet biçimindeörgütlenmiş, ağırlıklı olarak erkek gücüyle çok farklı bir pozisyonu yakalamıştır. Artankentleşme metalaşma demektir. O da beraberinde ticareti getirir. Ticaret ise, koloniler şeklinde neolitik toplum damarlar ına sızarak gittikçe artan biçimde metalaşmayı, değişimdeğerini (Neolitik toplumda nesnelerin kullanım değeri geçerlidir. Değişim yerine isearmağan esastır), mülkiyeti yaygınlaştır ı p çözülmesini hızlandır ır. Uruk, Ur ve Asur kolonileri bu gerçeği çok açıkça kanıtlamaktadır.

 Neolitiğin ana bölgesi Orta ve Yukar ı Dicle-Fırat havzalar ı bu temelde ugarlığa

katılmıştır. Diğer gerek neolitik seviyeye erişmiş gerek erişmemiş tüm klan topluluklar ı, ezici bir biçimde dıştan gelen uygar toplum saldır ılar ıyla; işgal, istila, sömürgecilik, asimilasyon veyok etme yöntemleriyle kar şılaşmışlardır. Gözlemlerimiz tüm insan topluluklar ının yaşadığı 

 bölgelerde bu yönlü gelişmelerin yaşandığını göstermektedir. Daha sonraki her alanda vedaha üst aşamalarda uygar toplumun saldır ılar ıyla toplumun kök hücresi sayabileceğimizneolitik toplum ve önceki dönemlerden kalmış olanlar çözülme süreçlerine girerek, günümüzekadar kalıntı olarak varlıklar ını sürdürmüşlerdir.

Şahsi düşüncem, uygarlık öncesi toplumun asla bitirilip yok edilemeyeceğidir. Çok güçlüolduklar ından değil, tı pk ı kök hücreler olgusunda rastladığımız gibi toplumsal varlığın

onlarsız mümkün olmadığındandır. Uygar toplum ancak kendinden önceki toplumla birlikte

119 

Page 120: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 120/323

var olabilir. Bu husus tı pk ı işçi olmadan kapitalizmin olamayacağı gibi bir gerçekliktir. Uygar toplumun varlığını uygarlaşmamış veya yar ı-uygarlaşmış toplumlara dayanarak sürdürmesidiyalektik olarak da ancak mümkündür. İmhalar, yok etmeler k ısmen gerçekleşmiş olabilir.Ama tamamıyla gerçekleşmesi toplumsallığın doğasına ayk ır ıdır.

Bununla birlikte tarih boyunca ayakta kalan neolitik toplumun ideolojik kültürünüküçümsememek gerekir. Analık hukuku, toplumsal dayanışma, kardeşlik, çıkarsız ve salttoplum amaçlı sevgi, saygı, iyilik düşüncesi yani ahlak, kar şılıksız yardımlaşma, gerçek değer üretenlere ve toplumu yaşatanlara saygı, kutsallık ve tanr ısallık kavramlar ının saptır ılmamış özüne bağlılık, komşuya saygı, eşitliğe ve özgür yaşama özlem gibi ölümsüz değerler butoplumun temel varlık nedenleridir ve aynı zamanda toplumsal yaşam sürdükçe varlıklar ını asla yitirmeyecek değerlerdir. Uygarlık değerleri bask ı, sömürü, gasp, talan, tecavüz, katliam,vicdansızlık (ahlaksızlık), yok etme, eritme gibi çok sayıda toplum için gereksiz maddi vemanevi kültür öğeleriyle yüklü olduğundan, toplumdaki varlıklar ı geçicidir. Bunlar daha çok 

hastalıklı, sorunlu toplumun vasıflar ıdır.

Özgürlük sosyolojisinde uygarlıklı toplumun hasta ve çarpıtılmış değerlerinin aşılarak,geriye kalan kalıcı toplum değerleriyle nasıl özgür, eşit ve demokratik toplumla

 bütünleştirilebileceğini yorumlayacağız.

b- Uygar toplumu üç aşamalı yorumlamak öğretici olabilir: İlk, orta ve son aşamalar olarak. Fakat uygar toplumun bir bütün olduğunu, bu tür ayr ımlar ın çözümlemeler açısındankolaylık sağlayabileceğini, somutta ise karmaşıklığını, bütünlüğünü ’uzun süre’ açısındankoruyacağını iyi bilmek gerekir.

Uygar topluma yak ıştır ılan kibarlık, incelik, centilmen, kurallara saygılı, ölçülü, planlı,ak ıllı, haklara bağlı, bar ışçıl gibi sıfatlar tamamen yak ıştırmacadır ve sadece propagandadeğeri taşır. Uygar toplumun gerçek yüzü şiddet, yalan, kandırma, kabalık, entrika, savaş,talan, esaret, yok etmeler, kulluk, vefasızlık, gasp, talan, vicdansızlık, hukuk tanımama, güçilkesine tapınma, kutsallık ve tanr ısallık ilkesini bir avuç çıkarcı azınlık için saptır ı pkullanma, tecavüzkâr, cinsiyetçi toplumsallık, bir taraf mal ve mülke boğulmuşken diğer tarafta açlık, sefaletten ölme, geniş köle yığınlar ı, avare köylüler, işsiz işçiler gibi yaşamındoğasına ayk ır ı toplumsal hastalık ve çarpıklıklarla yüklüdür. Propagandanın gücüyle vesahte, kötü bir metafizik yaklaşımla gerçek yüzünü gizlemek için sürekli örgütlü bir çaba

harcar.

Daha bilimsel bir tanımla uygar toplum sıkça yapmaya çalıştığımız gibi, kentle birliktesınıflaşmayla gerçekleşen, devlet adı verilen örgütle yönetilen toplumdur. Etnisite-aşirettekiakrabalık ve dayanışma en çok hiyerar şiye kadar bir toplumsal farklılaşmaya yol açar. Sınıf 

 bölünmesi ve devlete erişim doğasına uymaz. Aşiret kültürü sınıflı devletli kültüre uymaz.Sınıflaşmanın esas özü ise, artan artık-ürün üzerindeki tasarruftur. Artık-ürüne yol açan, baştatoprak olmak üzere üretim araçlar ı üzerindeki gasp veya mülkiyettir. Her zaman söylendiğigibi, mülkiyet toplumdan yapılan hırsızlıktır. Artık-ürün ise hırsızlığın kar şılığıdır. Ürünüdür.

Devlet örgütlenmesi esas olarak bu mülkiyetin korunması

ve artı

k-ürün toplamı

n sahiplerinedağıtılmasının kollektif aracıdır. Örgütlenmiş mülk, artık ürün ve artık-değer sahipliğidir.

120 

Page 121: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 121/323

Tabii bunun için tarih boyunca muazzam ordular, bürokrasiler, silahlar, meşrulaştırma araçlar ı gerekmiştir. Kendine bağlı bilim, ütopya, felsefe, sanat, hukuk, ahlak, din türetilmiştir.Anlamsız bir metafizik tüm bu kategorilerin toplumsal rollerini ve özgür yaşamla bağlar ını çarpıtmıştır. Uygar toplumun ideolojik ve maddi kültürle bağıntısı büyük bir karmaşa ve

çarpı

tmayı

içermesine kar şı

n, esas olan yapı

sallı

ğı

r. Bu da maddi kültürün gittikçe artanvarlığıdır. İdeolojik kültürün yokluğundan bahsetmiyoruz. Varlığının iki temel özelliği vardır.İkinci planda kalma ve çarpıklık.

Bu hususlar ı kavramak için daha da açıklamak gerekir. Bilindiği üzere, yapısallık veişlevsellik kabul gören bir ’anlambilimsellik’ kavramıdır. Her yapının bir işlevi, her işlevin bir yapısı vardır. Kaos durumunda yapı ve işlev kriz yaşar. Dağılma ve çözülmeyle kar şı kar şıyakalır. Bazı geçici kar ışık yapılar ve çelişik işlevler de bu arada devreye girer. Bahsettiğim buhusus evrensel nitelik taşır. Örneğin suyun yapısallığı H2O’dur. Evrenin hangi köşesindeolursak olalım, H2O bileşimi oluşmuşsa, yapısallık kurulmuş demektir. İşlevsellik ise ’su’

dediğimiz son derece saf, ak ışkan bir niteliktir. Donması veya buharlaşması, asıl yapısında bozulma ve dolayısıyla işlevselliğini yitirmesi veya sınırlandırması anlamına gelir. Tahta veyamadenden bir masa yapmak yapısal bir çalışmadır. Masanın yararlılığı işlevselliğidir. Aynı tahta ve maden parçalar ı masa olmaktan çıkarsa işlevselliğini yitirir. Yok olmasalar daişlevleri yok olur. Yamuk yumuk masalar da mümkündür. Bu durumda da hem yapısal, hemişlevsel bozukluklar kaçınılmazdır.

Evrendeki her oluşum yapısal ve işlevsel olmayı birlikte taşıma gibi bir özelliğe sahiptir.En genel anlamıyla maddeyi yapı olarak yorumlarsak, bu yapıyı ayakta tutmak için hemenaklımıza enerji gelir. Enerji madde için işlevselliktir. Enerji-madde önceliğinde enerjinin esasolduğu bilimce kanıtlanmıştır. Maddi yapılar enerjisiz olmaz, ama enerji maddi yapısız da var olabilir. Maddenin yok olabileceği (yapısallık olarak), ama enerjinin yok edilemeyeceği dahaanlaşılır bir husustur. Tabii enerjinin işlevselliğini geliştirmesi de maddi yapılanmalar ı 

 bilebildiğimiz kadar ıyla zorunlu k ılmaktadır. Canlılık bile ancak belli, çok gelişmiş maddiyapılar ve ortamlarla bağlantılıdır. Maddi kar şılığı olmayan, daha doğrusu maddi yapısallığı olmayan bir canlılık düşünülememektedir. Varsa biz bilemiyoruz. Genelleştirirsek, engelişmiş maddi yapısallıklar ın kar şılığı en gelişmiş bir işlevselliğe denk düşebilir.

Toplumdaki maddi yapı ve işlevselliğin kar şılığı maddi kültür ve ideolojik kültürdür.

Toplumsallığı yorumlamamız, uygar toplumdaki maddi yapının aşır ı gelişkinliğine kar şılık,işlevselliğini tam geliştiremediği gibi, yitirdiğine kar şılık olarak yapılar ı da bozduğunailişkindir. Bunun temel nedeni ise, toplumsallığı mümkün k ılan ana yapısal ve ideolojik kültürlere bağlı kalmaması, onlar ı aşır ı zorlamasıdır. Şuna benzetebiliriz: Suyun içine petrolkar ıştırmak suyu bozar ve su işlevselliğini yitirir. Petrol de su gibi ak ışkandır. Ama işlevi

 bambaşkadır. Maddi kültürün gelişmesi eğer ideolojik kültürün gelişmesiyle denk veuyumluysa, bunun sak ıncasını veya toplum üzerinde olumsuzluğunu söylemleştiremeyiz.

 Normalde olandır diyebiliriz. Fakat maddi kültürün gelişmesi ve çok dar bir toplumsal grubunelinde birikmesi durumunda ise, kesinlikle toplumun hem genelde yapısal ve işlevsel

 bozulması, hem de dar anlamda büyüyen maddi kültür ve eriyen ideolojik kültür anlamınagelir.

121 

Page 122: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 122/323

Bir örnekle fikrimizi daha iyi açıklayabiliriz. Mısır piramitleri dev maddi yapılardır.Fakat bunun kar şılığı işlevselliğini, anlamlı yaşamını, özgürlüğünü, yani ideolojik kültürünüyitirmiş milyonlarca insandır. Uygarlık böyle bir şeydir. Dev yapılar inşa eder. Tapınaklar,kentler, surlar, köprüler, tarlalar, ambarlar, hatta ürünlerle büyüklüğünü görünür k ılmış 

olabilir. Böyle toplumlar uygarlı

klarca mümkündür. Fakat işlevselliği, ideolojik kültür değeriaynı toplumda arandığında, ya yitikliği ya da çarpıklaştır ılmış halidir. Bir azınlık toplumungenelinden kopmuş, onu acımasız bir bask ı ve istismar altına almış, ideolojik kültüründen yakopartmış ya da çarpıtarak sunup asıl ideolojik kültür değerlerinden yoksun bırakmıştır.

Azınlığın beslendiği hem maddi hem ideolojik kültür ise, çifte yönlü hasta bir toplumayol açar. Maddeye boğulmuş, çevresel, özgür bir ideolojiden ise tamamen kopmuştur.’Toplumsal sorun’ dediğim haller bu diyalektik gelişmenin sonucudur. Uygar toplum tam bunedenle çevreden kopar. Sanıldığı gibi bu kopuş niteliksel veya nitelik olmayı p ontolojiktir.Yani uygar toplumun varlığı çevreden kopmayı zorunlu olarak gerektirir. Çevre ve ekoloji

ister eski haliyle doğa-toplum bütünlüğü içinde, ister en bilimsel ifadeyle doğa-toplum bütünleşmesi biçiminde anlaşılsın, gereksindiği toplum, uygarlığı oluşturan temel ölçütleri,yani sınıf-kent ve devletini aşmayı gerektirir. Kaba bir yok etme eyleminden bahsetmiyorum.Yeni bir toplumun maddi ve ideolojik kültürünün dengeli ve uyumlu olmasını varsayar.Toplumun içte dengeli ve uyumlu maddi ve ideolojik kültürü, doğayla bütünleşmesiniözgürleşmiş doğa (Murray Bookchin’in deyişiyle ’üçüncü doğa’) olarak gerçekleştirirken,aynı zamanda beraberinde uygar toplumun dengesiz doğa-toplum çelişkisinin aşılmasına dayol açar.

Bu genel kavramsal perspektif altında uygar toplumun ilk inşa döneminiyorumladığımızda, hemen tümünde dev bir maddi kültür görüngüsüdür. Mısır’ın dev

 pramitleri, Sümerlerin ziguratlar ı, Çin’in yeraltı şehri, Hintlilerin tapınaklar ı, LatinAmerika’da benzer kent ve tapınaklar açıkça maddi kültürün varlığını sergiler. İçindeki manayani ideolojik kültür ise mumyalanmış cesetler, tanr ı heykelleri, kralın öte dünyada daordusuyla yürüyüşüdür. Anlam donmuş veya müthiş çarpıtılmıştır. Bu durumlarda insan

 psikolojisindeki ‘ben’ kavramına vurgu yapılarak da anlamlandırma yapılır. Ama asıl anlamıntoplumsallıktaki dönüşümde yattığı açıktır. Toplum olmadan veya dönüşmeden böyleyapılar ın akla bile gelemeyeceği anlaşılırdır. Kralın tanr ılaştır ılması da bir zihniyetdurumudur. Fakat çarpıtılmış ve toplumu var eden temel ideolojik zihniyeti yıkan bir zihniyettir. Gerçek toplumsal zihniyetin, ideolojik kültürün yık ılması pahasına, tek tanr ılı dinlerin büyük bir öfkeyle ve varlık nedenleri olarak kar şı çıktığı bir zihniyettir. Kentteüslenmiş, kendini sınıf devleti olarak örgütlemiş bu toplumun büyük birikimini maddi kültür olarak; çarpık zihniyet, kötü metafizik, doğadan dışlanma, doğanın üstüne çıkma, kendinitümüyle doğa dışında bir yaratıcılık olarak sunmasını ise ideolojik kültürün ikinci planadüşmesi ve çarpıtılması olarak yorumluyoruz.

Bu aşamanın tepkisiz, coşkulu, mucizevi, acısız kar şılandığını belirtmek mümkündeğildir. Mitolojik anlatım gerçeğin çok gizlenmiş ifadesidir. Gerek mitoloji, gerek kutsal din

 belgeleri bir nevi direniş öyküleridir. Başlangıçtaki direnişi ideolojik kültürün başkaldır ısı olarak yorumlamak anlamlı bir saptamadır. Direniş çok boyutludur. Öncelikle kadının ev

122 

Page 123: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 123/323

hapsine ve erkek bağımlılığına alınmasına kar şı büyük direnişi İnanna figüründe nettir.Kentlerin kurulur kurulmaz etraf ının surlarla çevrilmesi, etnisitenin tam bir ideolojik kültür 

 başkaldır ısının sembolüdür. Yaratıcı tanr ı ve kul insan anlayışı derinliğine çözümlendiğinde, büyük bir sınıf mücadelesinin verildiğini gösterecektir. Yaratıcı tanr ı imalatı, asıl özünden

 boşaltı

lan doğa-tanr ı

anlayı

şı

n yerine ikame edilmiştir. Aslı

nda yaratı

mla ilişkisi olmayan,ondan kopan yönetici sınıf, tam bir ideolojik çarpıtmayla kendilerini tam yaratıcı maskelitanr ılar olarak ilan ederken, gerçek yaratıcı, anlamlı kutsallık ve tanr ısallıklar sahibi toplumüyelerini dışk ılar ından yaratılmış olarak vasıflandır ırken, büyük bir sınıf savaşımını damitolojik dille ifade ediyorlar.

İdeolojik kültürün büyük düşüşü bu anlatımlarda gizlidir. Uygarlığın ilk inşa mitolojik anlatımlar ı, özellikle tanr ı inşa maharetleri sınıfsal mücadelenin ideolojik biçimi olarak okunabilir. O dönemin zaten başka bir anlatım dili de yoktur. Kent rekabetleri ve yak ı pyıkmalar ı şiddetli bir sosyal mücadeleye tanıklık etmektedir. Destan anlatımlar ı, panteon

düzenlenişleri, kent mimarileri, mezar yapımlar ı sınıfsal uçurumu ve k ırsal toplumla açılanmesafeyi net yansıtırlar. Firavun ve Nemrut öyküleri toplumun derinliğine yar ılmasının

 belgeleridir. Aşiret ezgileri de uygarlık saldır ılar ı kar şısındaki zorluk ve çaresizliklerin izlerinitaşır.

Uygar toplumun ilk inşa döneminden en derli toplu ve günümüze kadar ulaşandirenişlerin başında peygamberler geleneği gelir. Öyküleri Adem ve Havva’yla, yani ilk ikiinsanla başlatılan anlatımın tüm özellikleri ideolojik kültürün damgasını taşımaktadır.Adem’le Havva’yı neolitik toplum kar şısında tanr ılaşan uygarlık zihniyetinin kavranmasındadoğru değerlendirirsek, efendi-köle çatışmasının ilk ipuçlar ını sunduklar ını görürüz. Adem’letanr ı diyaloglar ı ve Havva’yla ilişkileri, efendi-köle ayr ışımı kadar ana-kadının ikinci planadüşüşünü sembolize ettikleri biçiminde yorumlayabiliriz. Nuh’un çık ışı, zorba efendikar şısında neolitik toplumu adeta gemiye yükleyerek uygarlığın ulaşamayacağı dağlık alandayeniden inşasını anımsatır. Öykü zaten Sümer toplumunu ve ayakta kalmak için direnenneolitik toplumu anlatmaktadır. Bu iki peygamber geleneğinin başlangıcını uygar toplumuninşasına kadar taşımakla direnişin başından beri mevcudiyetini ve en az uygarlığın sürekliliğikadar bir sürekliliğe sahip olduklar ını göstermektedir. Hanedan tarihleri üst sınıf tarihleriolduklar ı gibi, peygamberlik tarihleri daha çok direnen kültürler, kabileler ve kahramanlar tarihidir. Hepsinde ortak öğe putperestliğe kar şı çıkmalar ıdır.

Uygar toplum putçuluğuyla totem ve benzeri kabile simgelerini ayırt etmek gerekir.Uygar toplumun panteonunda bir araya getirilen tanr ılar, dönemin yönetici figürlerininkopyalar ı gibidir. Zaten hepsi insan şeklindedir. Daha da ötesi, yönetici insanlar ın takendileridir. İşte peygamberlerin bu figürlere saldırmalar ıyla yöneticilere saldırmalar ı özdeaynıdır. Anti-putperestlik anti-devletçiliktir. Kurumsallaşan toplumu sembolize eden tümkavram ve simgelerine muhalifliktir. Direniştir. Rahiplerle siyasi krallıklar arasındaki kavgadaha farklı niteliktedir. Rahipler krallardan inşa ettikleri toplumdan paylar ını talepetmektedirler. Mücadeleleri üst tabaka arasında geçer. Devlet içi bir mücadeledir. İdeolojik 

kültürün yaratıcılar ı olduklar ı için, dolaylı da olsa peygamberleri etkilerler. Rahip esas olarak 

123 

Page 124: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 124/323

devletin din adamıdır. Sivil toplum onu pek ilgilendirmez. Peygamberlik, tersi ilişkiyi anlatır.Devlet dışındaki toplumun sözcüsüdür.

İ brahim peygamberle başlatılmak istenen ve Musa’yla kurumlaştır ılan geleneğin özgünyanı, Mısır ve Sümer toplumundan tamamen kopma cesareti ve kendi toplumlar ını kurma

iradeleridir. Tam bir ideolojik kültür devrimiyle tanışıyoruz. Nemrut ve Firavun iki toplumun,devletin sembolik yönetici lakaplar ıdır. Kurumlaşmış özellikleri vardır. Mutlak hâkimiyetiifade ederler. İ brahim ve Musa bu hâkimiyeti tanımadıklar ını kendi ideolojik kültürleriyle,yani zihniyet direnişleriyle açıklamış oluyorlar. Dönem için değeri yüksek bir başkaldır ıdır.Bugün nasıl “Başka bir dünya vardır” sloganı önemliyse, o dönemde Firavun ve Nemrut’lar ınresmi hâkim dünyalar ı dışında bir dünyanın var olduğunu ilan ediyorlar. Bunun için kendicemaatleriyle yoğunca uğraşıyorlar. Öncelikle bir umut hareketidir. Bugünkü İsrail’ingücünün temelinde, en azından ideolojik kültür gıdasında bu öykünün payı küçümsenemez.İ brahimi gelenekteki tüm öykü ve ütopyalar kabile düzenlerinin uygarlık taraf ından önü

kesilen, yaşadıklar ı ve özlediklerini dile getirmektedir. Her iki uygarlıktan etkilenmişlerdir.Ama özde reddettiklerini iyi yorumlamak gerekir. Amaçlar ı onlar gibi bir uygarlık inşalar ı değildir. İsrail Krallar ı’nın rahipleriyle sürekli çatışmalar ında bu gerçekliğin yeri önemlidir.Halen bu yönlü bir çekişme İsrail devlet ve toplumunda bütün şiddetiyle sürmektedir.Hititlerin, Mitannilerin, Asurlar ın, Med-Perslerin, en nihayet Greko-Romenlerin de tarihselşahitleridir. Haf ızalar ında bu uygarlıklar ın tortular ı birikmiştir. Tarih M. Ö. 1. 600-1. 200yıllar ını maddi kültürün ışıltılı bir dönemi olarak tasarlar. Hitit, Mısır ve Mitanniler arasındakiilişkiler ilk uluslararası diplomasinin canlı örneklerini sunarlar. İ braniler bu sürecin en yak ınve bak ı p anlamasını bilen kavmidir. İ brahim ve Musa’yı bu dönemin trafiğinden ayr ı 

düşünmek tam anlaşılmalar ını eksik bırak ır. Verdikleri cevap ideolojik kültürün cevabıdır.

İsa ve Muhammed bu gelenek içinde iki büyük reformatördür. İdeolojik kültürünyükselişindeki yerlerini sonraya bırak ılım.

Babil ve Asur maddi kültürün yükselişindeki iki önemli halkadır. Büyüyen şehir veticaret bu iki krallık döneminde büyük aşama sağlamıştır. Babil, döneminin Paris’idir. Asurlar önce tüccar krallar, sonra imparatorluk inşa etmenin en gaddar temsilcisidir. Maddi toplumuOrtadoğu’da en iyi temsil eden yönetim geleneğidir. İdeolojik kültürü hem ikinci plandatutmada, hem çarpıtmada rol sahibidirler. Med-Pers geleneğinin dayandığı Zerdüşt kültürü

ideolojik kültüre tekrar başat yeri vermenin büyük mücadelesini vermiştir. Zerdüşt-Buda-Sokrates üçlüsü birbirine çok yak ın zaman sürelerinde hem büyük ahlak filozoflar ı, hemmaddi kültüre kar şı ideolojik kültürün üstünlüğünü kendi şahıslar ında temsil eden büyük bilgekişiliklerdir. Uygarlığın düşürdüğü insanlık vicdanının büyük uyandır ıcılar ı veseslendiricileridir. Kendi dönemlerinde olgunluk dönemine giren maddi kültür dünyasınınezici üstünlüğü kar şısında başka dünyalar ın hem mümkün olduğunu, hem arayışçılar ı olduklar ını yaşamlar ıyla görkemli bir biçimde sundular.

Başta İskitler olmak üzere, çevre kültürlerinin ardı arkası gelmeyen direniş ve saldır ılar ı,ideolojik kültürün kolay tüketilmeyeceğinin süregiden kanıtlar ıdır. Semitik kültürü

Amoritlerin, Aryen kültürü Hurrilerin, Kuzey Kafkas kültürünü ise İskitlerin uygarlık 

124 

Page 125: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 125/323

Page 126: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 126/323

Kadında yaşanan başar ılı deneyim tüm topluma taşır ılmak istendi. İkinci vahim etkileyicilik  buydu. Toplum, efendileri için kar ı gibi işlevsel olmalıydı. Toplumun kar ılaşmasınınkapitalist sistemde tamamlandığını belirtmeye çalışacağız. Ama bu eylemin temeli ilk uygarlık aşamasında atılmış, Greko-Romen kültüründe ise başar ılı toplum örneği olarak 

sunulmak istenmişti. Ancak erkeğin kar ı

laşması

yla toplumun kar ı

laşması

ndan bahsedilebilirdi. Greko-Romen bunu iyice sezen ve tedbirini alan toplumdu. Kölelerindurumunun kar ıdan beter olduğu çokça bilinen husustur. Sorun köle olmayan erkeğinkar ılaştır ılmasıydı. Ensest veya cinsel sapıklıktan, çifte cinsellikten bahsetmiyorum.Psikolojik boyutlar ı, hatta biyolojik nedenleri olan bazı olgular ı, bahsetmek durumundaolduğum olaydan ayr ı değerlendirmek gerekir. Klasik Yunan toplumundaki moda, her özgür genç erkeğin mutlaka bir sahibi, bir erkek partneri olmalıydı. Genç tecrübe kazanıncaya kadar 

 partnerin sevgilisi olmalıydı. Daha önce değindiğim gibi, Sokrates bile “bu olayda önemliolanın genç oğlanın çok kullanılması değil, o ruhu yaşamasıdır” diyor. Buradaki zihniyet açık.

Kölelik toplumu özgürlük, onur ilkesiyle bağdaşmayacağı

ndan, bu özellikler toplumdansilinmeliydi. Çünkü toplumu tehdit ediyorlardı. Doğruydu da. İnsan özgürlüğü ve onurununolduğu yerde kölelik yaşanamaz. Sistem bunu kavramıştı ve gereğini yapmak durumundaydı.

Şüphesiz Greko-Romen kültürü bu misyonu tamamlayamadı. İçte özgür felsefi okullarlagelişen Hıristiyanlık, dışta ise etnisitenin ardı arkası kesilmeyen saldır ı ve başkaldır ılar ı toplumu başka durumlarla yüz yüze bırakacaktı. Maddi kültürün her şey olmadığının, her şeyegücünün yetmeyeceğinin işaretleri de az değildi. Toplum ancak kapitalizmde hiç ‘oğlancılığa’gerek duyulmadan da kar ılaştır ılabilecekti.

Kabile güçleriyle Hıristiyanlar ın gözüpek ve sonsuz acılar pahasına direnişleri, esasolarak insanlık için tükeniş anlamına gelen topluma son vermek içindi. Sonraki uzlaşmalar direnişlerin ideolojik kültür değerini ve hedefini göz ardı ettiremez. Maddi kültür bak ımındanhiçbir büyüklüğü olmayan bu hareketlerin daha sonraki büyük hamlelerini ideolojik kültürünyükselişi olarak görmek en doğru yorumdur. Benzeri örnek Sasani-İslam ve Turani göçlerinilişki ve çatışmalar ında da yaşanacaktı. Basit bask ı ve sömürü terminolojisiyle toplumlar ınderin düşüş ve yükselişlerini açıklayamayız. Yaşananlar daha kapsamlıdır. Kapitalizminneden çözümlenemediği ve çözülmediği, gereken kapsam derinliğine (uygar toplumunçözümüne) ulaşılamamayla yak ından bağlantılıdır. Kapitalizme ilişkin çözümlemeler,aysbergin su üstündeki k ısmına benzer. Asıl kütle uygar toplumdur. O da su altında duruyor.

d- Hristiyanlık ve İslam’ın uygarlık mı, değer (ahlak) mi olduklar ı tartışmalıdır. Halen büyük önemini koruyan bu sorunu aydınlatmak sanıldığı kadar kolay değildir. Bizzat kafakar ışıklığı yaşayanlar, Hristiyanlarla İslam teologlar ı ve müminleridir. Nerede ve ne zamanakadar bir inanç ve ahlak sistemi olduklar ı, uygar toplum ve dışlanan toplumla ilişkilerinin neolduğu, hangi anlamda uygarlık ve ona kar şı muhalefet oluşturduklar ı aydınlatılamayanhususlar ın başında gelmektedir.

Sasani ve Greko-Romen impratorluk koşullar ında oluşan bu iki önemli inanç ve ahlak sistemi (benim yorumum), köleci sistemin dev boyutlara ulaşan maddi kültürüne ve çok 

yozlaşmış ideolojik değerlerine kar şı büyük bir ideolojik kültür hamlesi anlamına gelir. Yeni

126 

Page 127: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 127/323

 bir uygar toplum inşası anlamına gelselerdi, klasik tüm inşalarda gözlemlendiği üzere kent vesınıf oluşumlar ını esas alırlardı. Kent ve sınıf hedefleri vardı. Fakat bunlar ı kendi inanç veahlaki değerlerine kavuşturmak için hedeflemişlerdi; uygar toplumun kendisi olmak içindeğil. Ağırlıklı yanlar ı iktidar ı hedeflemek, yani maddi kültürü ele geçirmek değil, aksine

ideolojik kültürle büyük bir dengesizliği yaşayan, anlamı

yitirmiş dev boyutlu maddi kültür varlıklar ına kar şı insanlığı koruyan yeni bir ideolojik kültürün hegemonyasını sağlamaktı.

Dolayısıyla Hristiyanlık ve İslamlık çağlar ını uygarlık sistemleri olarak nitelemek eksik ve yanlış anlamalar ı beraberinde getirir.

Roma’nın çöküşünün sıradan veya herhangi bir uygarlık çöküşü olmadığını önemle belirtmek gerekir. Roma şahsında en az dört bin yıllık uygar toplum geleneği çökmüştür.Daha doğrusu çökertilmiştir. Konumuz çöküşün iç ve dış nedenlerini uzun boylu anlatmak olmadığından çok k ısa değiniyoruz. Peşinde olduğumuz husus, uygar toplum değerleriningenel çöküşle bağlar ı ve yeridir. Roma’nın Çin dışında (Ona da M. Ö. 100’lerden itibarenulaşmıştı) tüm ilk ve klasik uygarlıklar ı temsil ettiği rahatlıkla söylenebilir. Sadece kölelik kurumu açısından değil, tüm maddi ve manevi kültürüyle. Şu hususu da ehemmiyetle

 belirtmeliyim ki, toplumlar ın salt olaysal, günlük bask ı ve sömürü durumlar ının analizlerigerçeğin kapsamlı ele alınmamasının temel nedenidir. Pozitivizmin en büyük saptırması bukonudadır. Belki de Avrupa düşüncesinin en sak ıncalı yönleri de bu pozitivist çık ışla ilgilidir.Toplumlar ı maddi ve ideolojik kültür derinliği içinde, tüm çelişki ve çatışk ılar ıyla, denge veuyumsuzluklar ıyla ele almadıkça, anlamlı bir yorumlama yapılamaz, dolayısıyla daha özgür 

 bir yaşam için paradigmalar inşa edilemez.

Bu kavramsal bak ış içinde Roma’yla birlikte hâkim yan olan, dev boyutlara varmış maddi kültürüyle artık anlamlı yaşamla bağı kalmamış tüm ideolojik kültürle birlikteçökmüşlerdir. Zaten Roma’nın kent olarak mimari inşası bile kendinden önceki başta Mısır olmak üzere dört bin yıllık mimari geleneğin şahikasıdır. Aynı biçimde Roma Panteonu,Sümer rahiplerinin dört bin yıl önceki ziguratlar ının son katının ve içindekilerin son ama engörkemli halidir. Bu hususlar ı tespit etmek benim açımdan zor değildir. Bu açıdan çökenmaddi ve ideolojik kültürler en az dört bin yıllıktır. Yık ılışlar ına ve bunu yıkanlar ın kimliğine

 baktığımızda da benzer bir çözümlemeyi geliştirebiliriz. İlk Amorit ve Hurri saldır ılar ındanson Got saldır ılar ına kadar saldır ılar da bir bütündür. Bunlar ın direniş ve saldır ı tarihleri de en

az dört bin yıllıktır. İçte Nuh peygamberden başlayı p Muhammed’e kadar geçen direniş de bir zincirin halkalar ı gibi uzun bir tarihe sahiptir. Sadece süreler açısından değil, yerleri de büyük anlamlar içerir. Arabistan çölleriyle Toros-Zagros eteklerine dayalı olmak, Orta Asyaçölleriyle Avrupa orman derinliklerine dayalı olmak, göç kabileleri için maddi ve manevikültür oluşumlar ında derin izler bırak ır. Her peygamber öyküsü etraf ındaki cemaatin nezorluklar pahasına oluştuğunu gösterir. Avrupa merkezli sosyoloji bu konular ı gündemine bilealmak istemiyor. Bu yüzden Avrupa merkezli bilgi yapılar ı demek pek yanlış sayılmaz.Uygarlık tarihinin anlamlı bir yorumu olmadan Roma’yı, Roma’nın gerçek bir tarihini inşaetmeden Avrupa’nın maddi ve ideolojik kültürünün kaynaklar ını tanımlayamayız.

127 

Page 128: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 128/323

Tarih Roma’nın çöküşünden önceki iki yüz yılı da karanlık ve karmaşa yüzyıllar ı olarak değerlendirir. Dolayısıyla yık ılışlar yıllık olaysal zamanlar ın işi değildir.

Roma’nın doğudaki ikizi veya benzeri olan Sasani İmparatorluğu için de aynı yorumlar geliştirilebilir. Sümer rahip devletinin doğusundaki öyküsüdür. Sadece bünyesindeki

Zerdüştik öğe ahlaki karakterini sınırlı da olsa güçlü k ılmıştır. Fakat nasıl Buda racalar ınsüper anlam garibesi maddi kültürel ağırlıklı uygar toplum inşalar ını önleyemediyse, yineSokrates Atina kültürünün ahlaki temeldeki bozukluğunu gideremediyse, Zerdüşt de devasa

 boyutlu Pers ve Sasani maddi kültürlerinin şatafatını engelleyememiştir. Tarih İran Sasaniİmparatorluğu’nun son dönemlerinin Roma’dan farksız olduğunu belirtmektedir.Kuzeydoğudan Turani saldır ılar, içte inanç ve mezhep kaynaşmalar ı sonunu getirmek üzereydi. Güçlü bir ideolojik kültür çık ışı olan Mani hareketi (M. S. 250’ler) tasfiye edilince,gerekli gençlik aşısından da mahrum kaldı. Eğer İslam’ın birkaç cengi olmasaydı, Nasturirahiplerinin de tı pk ı Batı’daki Katolik rahipleri gibi (Bir dönemin maddi kültür imparatorlar ı 

gibi, artık manevi kültür adına imparatorlar ı olmuşlardı) İran ve başkentinin ideolojik kültürelfethini tamamlamak üzereydiler. İslami fetih bu gelişmeyi önledi.

İki büyük köleci uygarlığın çöküş anlamını böyle tanımladıktan sonra, gelelim ideolojik alternatif diye kendisini tanımlayan iki ünlü hareketin, İslamiyet ve Hristiyanlığın çık ış koşullar ı ve tanımlanmalar ına.

Roma kendi resmi toplumunu inşa ederken, çok geniş marjinal kesimleri de beraberindeortaya çıkardı. Bunlar geleneksel kavimsel göç gruplar ı değildi. Herhangi bir etnik özellikleride ihtiva etmiyorlardı. Deklase, ayaktak ımı, Romalılar ın deyişiyle ‘proleter’ denen yeni

gruplardı. İdeolojili gruplar sayılmazlardı. Tam bir boşluk içinde yüzüyorlardı. Bir neviköleciliğin işsizleriydi. Hangi ideoloji el atsa taban bulabilirdi. Roma’nın impatorluk döneminde ortam bunlarla kaynıyordu. Tarihte ilk defa yeni sosyal bir tabaka oluşturmuşlardı.Yavaş yavaş bunlar ın taban teşkil ettiği tarikatlar oluşuyordu. İsa’dan az önce Esseniler gibi.

İsa’nın gerçek bir insan mı, yoksa ortamın dayattığı bir figür mü sorusu halen tartışılıyor.Konumuz açısından önemli değil. İsa’nın teorik veya somut olarak doğuş yıllar ında, Roma ilk İmparator Augustus şahsında zirve yapmıştı. Doğu Akdeniz’in fethi kabilinden küçük YahudiKrallığı da daha önceki büyük direnişler sonunda fethedilmişti. Genel valilikle idareediliyordu. İş birlikçilik üst tabakalar ın ustası olduklar ı bir eğilimdi. Yahudi iş birlikçiliği de

daha Nemrut ve Firavunlar döneminden beri tecrübe sahibi olduğuna göre, Romaiş birlikçiliğinde de güçlük çekmeyecekti. Buna mukabil yine İ brahim ve Musa’dan beri güçlü

 bir özgürlük eğilimi de her zaman vardı. İsa bu geleneğin devamıydı. Kudüs her zaman taçgiymeye hazır bir k ız gibi tasvir edilir. İsa’nın da ideolojik anlamda bu k ıza talip olduğunuanlatımlar ından anlamaktayız. Son hareketi ve çarmıhla sonuçlanmasının da bu tür bir amaçtan kaynaklandığı biçiminde yorumlanabilir. Başlangıçta ne derli toplu bir örgütselhareket, ne de ideolojik manifesto söz konusudur. Son derece gevşek bağlarla kendine bağlı 

 benzer konumda bir küçük grubu vardır. Havariler denilen ilk öncüler oluyor. Hiyerar şik,etnik ve resmiyette bir yerleri tuttuklar ı söylenemez. Çarmıh, bölgede sıkça uygulanmış bir 

cezalandırma sistemidir. Roma’nın korkunç bir icadıdır: Aslanlara parçalatma gibi. Bundan

128 

Page 129: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 129/323

korkan grubun Suriye içlerine ve k ıyılar ına ilk elde kaçtıklar ı biliniyor. İ brahim de Nemrutkorkusundan ötürü tersine, Kudüs’ün de sonradan inşa edileceği alana hareketi vardır. Budönemlerde benzer birçok iniş ve çık ışlar ın olması doğaldır. Ancak bir yüzyıl sonra ilk İnciltaslaklar ı oluşturuluyor. Mesela bugün ortada olmayan Marcior İncil’i bunlardan ilk taslaktır.

Roma’nın imparatorluk izine bağlı olarak, 2. ve 3. yüzyıllarda ilk ‘aziz’ler ortaya çık ıyor.4. yüzyıl tam bir Hristiyanlık yüzyılıdır. İmparator Konstantin’in Hıristiyanlığı resmi dinolarak ilan etmesiyle hem ‘aziz’lerin varlığında ve de hem inanmış gruplar ın sayısında bir 

 patlama yaşanıyor. Bu dönemde ilk mezhep ayr ışmalar ı ve resmi Hristiyanlık (DevletHristiyanlığı) gündeme geliyor. Bilindiği gibi Hristiyanlıkta ‘üçlü teslis inancı’ hakimdir.Baba, ana ve oğul tanr ı figürleri olarak yorumlanabilir. Konumuz teolojik tartışma olmamakla

 birlikte, bu inancın temellerinin çok eskiye dayandığı bilinmektedir. Sümerler bu inancı ziguratlara taşıyan ilk toplumdu. Ana-Tanr ıça ‘İnanna’’, Baba Tanr ı ‘En’’, Oğul Tanr ı ‘Enki’ilk dile gelecek panteon üçlüsüdür. Dolasıyla ve sıkça söylenen Hristiyanlığın paganizmden

güçlü etkilendiği söylemi yabana atılamaz. Fakat daha da ilginç olan, İsa’nın İ branigelenekten gelmesi veya öyle sayılmasıdır. İ brahimî gelenek paganizmle şiddetle çelişir. İsaadına direnen dinsel ak ımda ise, sanki iki gelenek uzlaşmış gibidir. Bence doğru yorum da

 budur.

Kafalar ı kar ıştıran bu husus daha sonra büyük mezhep tartışmalar ına, parçalanma veçatışmalar ına yol açmıştır. Çatışmanın özünde İsa’nın tanr ısal özden mi, yoksa insani özdenmi sayılacağıdır. Bu ayr ım yorumlandığında da, tanr ısal özden diyenlerin daha çok resmiHıristiyanlığı kabullenenler olduğudur. ‘Konstantin’in kendisi bu yorumu, yani İsa’nıntanr ısallığını kabul edenlerdendir. Bilindiği üzere devlet tanr ısallığı resmileşen tanr ısallıktır.Temellerini de Sümer rahipleri atmıştır. Dinlerin ilk defa iki toplumsal temele göre ayr ışması Sümerlerle başlar. İnsan tanr ısallığı ise neolitik toplum kültüründen kalmadır ya da okültürden önemli kalıntılar bar ındır ır. Paganizmin de böyle yanlar ı vardır. Diğer taraf, yaniİsa’nın insan karakterli olduğunu iddia edenler ise, onun dışındaki devletleşmemiş gruplar ınyorumudur ya da dinsel eğilimidir. Tı pk ı Müsmanlıkta resmi Sünni mezheple (devlet dini)Alevi mezhep (devlet dışı toplumun dini) arasındaki ayr ım gibi.

Hıristiyanlık’ta dördüncü yüzyılda iki büyük dönüşüm yaşanıyor. Birincisi, devlet dininedönüşmesidir. Bu aynı zamanda uygarlık dini haline gelmiş biçimidir. Roma maddi

kültürünün yaşamış olduğu büyük manevi kriz, yani meşruiyet krizi böylelikle aşılmak istenmiştir. Diğeri kitleselleşmesidir. İlk yüzyıllardaki dar aziz gruplar ının inancı olmaktançıkmış, büyük halk gruplar ının resmi veya gayri resmi dini olmuştur. Ermeniler, Asuriler,Helenler ve Latinler ilk akla gelen halklardır.

Ortaçağ denen ünlü zaman ‘süre’sine böyle giriliyor: Yani bir yandan çökmüş orjinalRoma, onun yerine Hristiyan meşruiyetine dayanan Konstantin Roma’sı; diğer yandan büyük ideolojik kültür hamlesi olarak Hıristiyanlığın çığ gibi büyümesi. Karanlık çağ denen sürenin

 bu iki aktörü Hıristiyanlığın içerdiği ‘üçlü teslis’ inancının gereğini sergilemektedir: Resmitanr ılı dinle gayri resmi tanr ılar ın dini. Tarihi bölünme ortaçağda da dönüşmüş olarak 

sürmektedir. Aralar ındaki çatışma da çok kanlı geçmiştir. Daha önceki paganistlerle olan

129 

Page 130: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 130/323

çatışma Tanr ısal İsa’yla İnsan İsa arasına kaymıştır. Son tahlilde olan, uygarlık güçleriylesınıfsal ve etniksel güçler arasındaki eski mücadele geleneğinin yeni koşullarda yeni maskeler altında sürdürülmesidir.

Bu bölünmeye ilişkin daha açık bir yorum, yeni ideolojik kültürel hamlenin derin tarihi

temelleri olan bir kesiminin uygarlaştığı, maddi kültürle uzlaştığı, böylelikle yozlaştığı, diğer  bölümünün ise uzlaşmaktan kaçındığı, ideolojik-kültürel hegemonya peşinde koşmaya devamettiği biçimindedir.

Roma’nın çöküşünden sonra geçen yaklaşık bin yıllık bir süreyi, yani M. S. 500-1. 500yıllar ı arası dönemini, maddi kültürün üstünlüğünü devam ettirmek isteyen eğilimle ideolojik kültürün üstünlüğünden vazgeçmek istemeyen eğilim arasındaki büyük çekişme, çatışma veuzlaşmalar dönemi olarak yorumlamak tarihi realiteye daha yetkin yanıt verecek niteliktedir.‘Karanlık ortaçağ’ veya ‘feodal çağ’ yorumlar ı realitenin k ısmi yanıtlar ı olabilir.

Bu bin yılın esas niteliğini Roma’nın maddi kültürünün çöküşü belirler. Doğan boşluğuHıristiyanlık veya başka ideolojik kültürle maddi kültür unsurlar ı doldurmuş mudur sorusunaverilecek yanıtlar daha yetkin bir değerlendirmeye imkân verebilir.

Maddi kültür öğeleri olarak Doğuda Bizans, Batıda, daha doğrusu tüm Avrupa’da yeniinşa edilen kentçik hamleleri vardır.

Gerçekten de Avrupa’nın maddi kültür tarihlerini bu kent hareketlerine bağlayabiliriz.Paris gibi bir kentin en eski kökenini 4. yüzyılda bir Roma yerleşimi olarak değerlendirirsek,1. 500’lere geldiğimizde bir maddi kültür hâkimiyetinden bahsedemeyiz. Ortaya çıkan kentler Roma’yla k ıyaslanamıyacağı gibi, M. Ö. 3. 000-2. 000 Mezopotamya’sıyla M. Ö. 600-300Ege’sinin iki taraf ındaki kent yapılar ını fazla aşmış değildir. İnşa edilen şatolar M. Ö. 2. 000-1. 500’lerde Toros-Zağros sistemlerindeki kale ve şatolar ı fazla aşmış olmaktan uzaktır.Özcesi Avrupa’nın 500-1500 dönemindeki kentliliği ‘karanlık çağı’ aşma yeteneğindeolmadığı gibi, yeni manevi kültürün, Hıristiyanlığın ideolojik kültür hegemonyasının daha

 başat olduğunu belirleyebiliriz. Üstünlüğün Hıristiyanlıkta olması şüphesiz Avrupa tarihi içinçok önemlidir. Tarihçilerin bu dönemi Avrupa’nın maddi kültürce fethi yerine, manevikültürle, yani Hıristiyan inanç ve moral değerleriyle fethi olarak yorumlar ı daha isabetlidir.

Asıl önemli soru, neden Roma’nın ancak iki bin yıl önceki maddi kültür düzeyinde

kaldığıdır. Daha da önemlisi, Hıristiyanlık gibi mevcut ideolojik kültür ihtiyacını, açlığını pek giderecek durumda olmayan bir inanç ve moral değerler sisteminin Avrupa’yı fethetme

 başar ısı gösterdiğidir. Önemli bir neden Avrupa’nın neolitik bakireliğidir. Ne ekersen biçebilirsin. Zaten bin yıllık tarih bu gerçeği kanıtlamıştır. İkinci neden dış kökenli olabilir:Türklerin hem İslam hem pagan olarak saldır ı tehditleriyle, Araplar ın güneyden Sicilya veİspanya üzerinden saldır ı tehditleri. Bu iki etken birleşince, Avrupa ortaçağını, ‘karanlığının’uzun süresini daha iyi anlamak mümkündür. Hristiyanlığa ihtiyaç vardı. Çünkü paganizmRoma’yla çökmüştü. Hristiyanlık öncesi Avrupa paganizmi inanç ve moral olarak anlamyetersizliğini çoktan ortaya koymuştu. Böylelikle Hıristiyanlığın ideolojik-kültürel öğe olarak 

hegemonyacılığı için koşullar olumluydu. Maddi kültürü her zaman Roma’nın yanında sönük kalmıştır. Doğu’daki maddi kültürle de boy ölçüşemezdi. Neolitikten çıkan topluluklarla

130 

Page 131: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 131/323

görkemli Parisler olamazdı. Bence bu iki yetersizlik, yani Hıristiyanlığın ideolojik kültür açlığını giderecek bir sistem olmaktan çok uzak bulunmasıyla kent yapısının birkaç bin yılöncesi seviyesinde kalması, Avrupa’nın ‘16. yüzyıldaki büyük maddi hamlesi’nin yolunuaçmıştır.

Maddi kültürün büyük hamle yapmasıyla ideolojik kültür olarak Hıristiyanhegemonyacılığı arasında sık ı bir bağlantı vardır. Kaldı ki, büyük din ve mezhep çatışmalar ı 

 bu gerçekliğin doğrulanmasıdır. Avrupa kapitalizmi, müthiş bir maddi kültür hamlesi olarak,güçlü ideolojik öğelerden yoksun Hıristiyanlığın zaaflar ını iyi kullanmış; daha önceki hiçbir uygarlığın cesaret edemediği, kendini hep gizlemiş, toplumlar ın çatlaklar ındaki boşluklardanyararlanarak ayakta tutmuş, emtialaşma -değişim değeri kazanma- tüccar-kâr ‘tarikatı’nı resmi uygarlık gücü haline getirerek yeni bir çağ inşa etmeyi başarmıştır. Bu anlamıyla Romamaddi kültürün orta aşamasından son aşamaya geçebilmiştir. Kapitalist modernite denen buçağı uygarlığın krizi mi veya kanserleşmesi biçimi ya da son yaşlılık evresi olarak mı 

yorumlayacağımızı bundan sonraki bölümde kapsamlıca değerlendireceğiz

İslam’ın öyküsü daha çetrefilli bir konudur. Gerek hızla uygarlaşması, gerek daha ilk günlerinden itibaren Yahudilik ve Hıristiyanlıkla ve kendi içinde mezhep çatışmalar ınaderinliğine kar ışması, sorunun karmaşıklığını göstermeye yeterlidir.

Muhammed öncesi iki yüzyıl, daha önce belirttiğimiz gibi, köleci uygarlığın sonaşamasının krizi olarak da yorumlanabilir. Hıristiyanlık bu krizden güçlenerek çıkmıştı. İlk 

 büyük yoksul sosyal kesimlerin örgütü olmayı başarmıştı. Gerçekten bu yüzyıllar ı manastırlarla doldurmuş, yoksul halklar ın bile ilgisini sağlamıştı. Bir alternatif güç olmayı 

 başarmıştı. Birçok sorunlar ı da olsa, aynı kökenden geldikleri için İslam’la birlikte busorunlar ı da değerlendirerek, başka alternatif olasılıklar ı ve İslam’ın çık ışını yorumlayarak bu

 bölümü tamamlamak durumundayım.

İslamiyet’in çık ışını yorumlamak birçok unsura başvurmayı gerektirir. Birincisi,İslamiyet İ brahimî geleneğin son dinidir. Kendini öyle inşa eder. Böylelikle temellerini en aziki bin yıl önceki İ brahim tarzlı bir çık ışta bulur. Bundan çıkan sonuç, Arap-Yahudiçatışmasının bir anlamda aynı dinin iki mezhebi arasındaki çatışma olduğudur.

İkincisi, içinden çıktığı Mekke’deki zihniyeti cahiliye çağı olarak değerlendirir. Bir nevi

Mekke paganizmi eleştirisidir.Üçüncüsü, bizzat Muhammed, Nasturi rahipleriyle diyaloglarda bulunmakla

Hıristiyanlıkla da bağlantılandır ılabilir.

Dördüncüsü, tüccar Hatice’nin hem bir çalışanı, hem sonradan eşi olarak ticaretle bağını açıklar.

Beşincisi, Araplarda hep gündemde olan, temellerini binlerce yıl öncesinden alankabilecilik ortamından şiddetle etkilenmiştir.

Altıncısı, Bizans ve Sasani İmparatorluklar ının son debdebeli çağını yaşamıştır.

131 

Page 132: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 132/323

Birçok tali unsurla birlikte bu ana unsurlar ın İslamiyet çık ışı üzerindeki etkisi hakk ındaciltler dolusu yazılabilir. Bununla belirtmek istediğimiz, İslamiyet’in ‘çölde bir mucizenin’gelişmesi olmayı p, güçlü maddi ve tarihi koşullar ın ürünü olduğudur. Gücü kadar güçsüzlüğüde bu koşullarla bağlantılıdır. Ne ilk Sümer ne son Roma gibi bir uygarlık sentezi olmayı p,

ağı

r basan yanı

bir inanç ve ahlaki hareket olması

r. Muhammed’in kendisi İ brahim, Musave İsa gibi belirsiz bir şahsiyet değildir. Birçok hususiyeti bilinmektedir. Mesajı olan‘Kur’an’ın kendisi herhangi bir kavme, kabileye, sınıfa hitap etmeyip tüm insanlığı hedefler.Kur’an’da kendini en çok duyuran kavram olan ‘Allah’ kelimesi aslında teolojik çalışmalar ın

 baş konusu olmak durumundadır. Muhammed bu kavramın derin etkisindedir. Tüm âlemlerin‘Rabbi’, yani efendi olarak değenlendirmektedir. Kelime Kitabı Mukaddes’te çok geçer. Bukadar kavramsal büyüklüğü olan Allah kelimesi, sosyolojik olarak doğa tanr ısallığıylatoplumsal tanr ısallığı birleştirme kapasitesindedir. Bar ındırdığı doksan dokuz sıfat doğa vetoplumsal güçlerin birleşik etkisini ifade eder. Mensuplar ının ‘ebedi emir ve yasa’ olarak 

anlamak istediği hususlar son derece bulanı

ktı

r. Toplumsal kökenli vası

flar ı

n geçiciliği kadar,her doğa görünümünün yasa değeri olamaz. Kaldı ki, yasacılığın kendisi Yahudikabileciliğinin aşır ı kuralcılığının bir sonucudur. Toplumda her zaman ağır basan‘eğilimler’den bahsedilebilir. Daha sonra İslam toplumundaki büyük tutuculuğa bu yasacılık anlayışı yol açacaktır. Belki kabile anar şizmini aşmak için katı yasacılık toplumsal gelişmeaçısından yararlı olmuştur. Fakat toplumsal gelişmenin hızlı karakteri göz önünegetirildiğinde, bu ümmet anlayışının tehlikesi kendiliğinden anlaşılır.

Muhammed’in güçlü Allah inancı onun metafizik gücünü belirler. En azından üstündegüç tanımakla Sümer’den Roma’ya kadar tanıdık olduğumuz tanr ı olmak hastalığına

tutulmaz. İsa’nın tanr ıcılığı üzerindeki büyük kavgayla kar şılaştırdığımızda, Muhammed’inyaklaşımı daha ileridir. Fakat Musevi katılığını aşamaması olumsuz yanıdır. Bunun ağır faturası Arap-İsrail çatışmasında ödenmektedir.

Muhammed’in inşa etmek istediği toplumun maddi kültür ağırlıklı mı olduğu, ideolojik yanının mı bask ın olduğu tartışılmaya değerdir. Hıristiyanlıkta ahlaki öğe öne çıkarken,İslam’da bana göre güçlü bir denge kurulmuştur. Muhtevası ne kadar yetersiz ve tartışılır daolsa, maddi ve ideolojik kültür denkliği İslam’ın güçlü yanı olabilir. Zaten bizzatMuhammed’in “Yar ın ölecekmiş gibi ahiret için çalış, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya içinçalış” hadisi bu yapısallığı iyice açıklar. Klasik Roma, Bizans, Sasani, hatta eski Firavun ve

 Nemrut düzenlerini istemediği, şiddetle eleştirdiği bilinmektedir. Güçlü bir uygarlık eleştiricisidir bu yönüyle. Fakat gerek çağının maddi koşullar ı, gerek ideolojik kapasitesionun ‘site’ anlayışını açıklamaya yetmez. Zamanımızdaki sosyalistlerin alternatif geliştiremeyişine benziyor. Ama ahlaka çok büyük çağr ı yapması, uygar toplumunhastalıklar ının tamamen fark ında olduğunu gösterir. Bu yönüyle güçlü bir reformcu, hattadevrimcidir. Ahlak ın egemen olmadığı toplumu tanımamaktadır. Sermaye faizine getirdiğikurallar, kapitalist toplumun hastalık halindeki gelişimine de engeldir. Muhammed’inyapısından ilk elden bu hususlarda Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin önünde olduğunuyorumlayabiliriz. Kölelik kar şıtı eğilimi bilinmektedir. Son derece şefkatli ve azat etmeyanlısıdır. Kadın yaklaşımı özgür ve eşitçi olmaktan uzak olmakla birlikte, derin köleliğinden

132 

Page 133: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 133/323

de nefret etmektedir. Birçok eş ve cariye sahibi olmasından çıkaracağımız sonuç bu ikieğilimi de bar ındır ır. Toplumda mülkiyet ve sınıf farklar ını tanır, ama tam bir sosyal-demokrat gibi aşır ı vergilerle tekelleşme ve toplumsal hâkimiyetlerini önlemeye çalışır.

Bu çok k ısa özetle Muhammed ve İslam’ın çok ustaca ne dengesiz bir maddi kültürden

yana olduğu, ne de salt ideolojik kültür olarak kalmak istediği rahatlıkla belirtilebilir. Bu yönühem uygarlık göçlerine, hem de diğer ideolojik-kültürel oluşumlara kar şı neden güçlendiğiniiyice açıklar. Belki de Sümer ve Mısır rahipleri dışında hiçbir toplumsal hareket İslam kadar maddi ve ideolojik kültür birlikteliğini sürdürme ustalığını yakalamamıştır. Eğer bugün halenradikal veya siyasi İslam’ın güçlenmesinden bahsediyorsak, bu yapısal özelliğini de iyikavramak zorundayız.

Roma ve Sasani çöküşünden sonra, maddi ve ideolojik kültürdeki gelişme vedönüşümleri tekrar yorumlamakta yarar vardır.

Dört bin yıllık kölelik sisteminin insanlığın vicdanı, yani ahlak ı üzerinde derintahribatlarla birlikte büyük boşluklar açtığı, son düzenlemesini Roma’nın yaptığı hukukidüzenlemelerin bu boşluğu dolduramadığı zaten çöküşünden bellidir. İnanç dünyasında da

 büyük boşluk doğduğu açıktır. Dört bin yıldır yine inandır ılmak istenen tanr ılar ın hiç desandıklar ı gibi olmadıklar ı açığa çıkmıştı. Putçuluk eski kutsallığını yitirmişti. İddia edilir ki,en iyi Jüpiter heykellerinin bile para etmedikleri bir zamana gelinmişti. Dev maddi yapılar geriye yık ılmış bir insanlık bırakmıştı.

Sürekli savaşlar bar ışı bir ütopya haline getirmişti. Dönemin tam bir kriz ve kaos haliolduğu söylenebilir. Eski kural ve yaşam biçimleri değerlerini yitirirken, yenileri pek yoktu.

Herkes bir kurtuluş mesajını bekler hale gelmişti. Ortam cennet ve cehennem kavramlar ını hissettirir nitelikteydi. Merkezde işsiz kalan, bırak ılmış köle yığınlar ıyla çevredeki göçebekavimlerin hareketleri yoğunlaşmıştı. Tarihi, kurtuluşçu mesajın iyi yank ı bulacağı ideal bir ortama gelinmişti. Büyük hareketlerin çıkmasının şafak vaktiydi. Bu koşullar altında acilihtiyaç, günümüz üslubuyla yeni ütopya ve programlardı. Büyük hareketler büyük ütopya ve

 programlar ın sonucu olabilir. Daha önceki tüm uygarlık tarihi boyunca kurtuluş ütopyalar ı ve programlar ına ihtiyaç duyuluyordu. Zaten içte ve dışta yaşadıklar ı hareketlerin her zaman bir ütopya ve pratik kurtuluş reçeteleri vardı. Fakat sistem olarak köleciliğin yapısal ve işlevselkrizi bu sefer çok derindi. Yeni kölecilik sistemleriyle yürütülecek konumdan, koşullardan

çık ılmıştı.

Böylesi koşullar altında insanlık vicdanıyla birlikte zihniyeti büyük susamışlık içindedir.Ayakta tutan son maddi yapılar da sürdürülemez bir konuma gelince, dünya dinleri (bütüninsanlık vicdan ve zihnine hitap eden kurtuluş mesajlar ı) için koşullar tamamlanmış demektir.İçine girilecek çağ yeni bir kölelik olmayacaksa, nasıl bir şey olacak sorusu epey merak uyandır ıcıdır.

Feodal toplum üzerine çok şey söylenmiştir. Eski kölecilik sisteminin sonrasında geldiğisöyleniyor. Ama dayandığı beyliklerin aynı tipte olanlar ı M. Ö. 4. 000’lere kadar 

götürülebilir. Şatolar ı içinse rahatlıkla M. Ö. 2. 000 yıllar ında daha sağlamlar ının kurulduğuhatırlatılabilir. Çoğunun etraf ındaki köylülük ve hizmetçiler grubu eskiden de her yerde

133 

Page 134: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 134/323

oluşmuştu. İmparatorluklar ın dağılma durumlar ında, ya da bir etnisite topluluğu içindekihiyerar şilerden biri rahatlıkla beyliğini kurabilirdi. Roma ve Sasanilerden sonra kurulanküçük yapılı devletçiklerin eski dönemlerindekinden pek fark ı yoktu. İmparatorluklar bunlar ınazı veya çoğunun birliğinden, federasyon veya konfederasyonlar ından başka bir şey değildi.

Köyler ve zihniyetleri en azı

ndan neolitiğin kurumlaştı

ğı

M. Ö. 6. 000 yı

llar ı

ndakinden pek farklı değildi. Kadın-erkek ilişkilerinde değişen bir şey yoktu. Serf ve senyör ilişkileri en eskidönemlerinden beri bey ve bendeleri ilişkilerinden farklı değildi. Mülkiyet aynı mülkiyetti.

Üretim araçlar ında devrimsel bir durum yoktu. Yönetimlerin yapısı ve tanr ılar ından bolca bahsettik. O halde M. S. 5. ve 6. yüzyıllardan sonra oluşan maddi düzenleri yeni bir uygarlık saymak zordur. Nitekim Avrupa’daki kent yapılar ı yeni bir uygarlık için hiç yeterli değildir.Kurulan imparatorluklar övüle övüle söylendiği gibi Roma kalıntılar ından başka anlamagelmiyordu. Doğudakiler için de aynı şeyler söylenebilir. Bunlara kapitalizmden öncekisistemin kalıntılar ı demek bana daha anlamlı gelmektedir. Kalıntı, yık ılmış bir harabede arta

kalan evler veya mahallecikler gibi bir şeydir. En çok olsa olsa eskinin revizyonundan öteyegitmezler. Bununla birlikte kapitalizmden önceki maddi yapılanmalar ı inkâr etmemek gerekir.Kapitalizme geçiş yapılanmalar ı farklı olabilir. Avrupa’nın özellikle M. S. 10. yüzyıldansonraki kentleşmeleri kapitalizmi haber verir nitelikteydi. O halde ne ‘feodalizm’ ne ‘karanlık ortaçağ’ kavramlar ına fazla tak ılmamak daha öğretici olabilir. Daha doğruya yak ın bir yorum,dört bin yıllık maskeli tanr ılar ve kullaştır ılmış bir toplum sisteminin ‘uzun süre’ kapsamındaçözülmesidir. Neolitik sistem çözülüşleri halen devam etmektedir. Demek istediğim, uzunsüreli sistemlerin yık ılış ömürleri de yüz yıllar ı alabilir. Sık sık da revize edilebilirler. Çok sık ıştır ılsa, 5. ve 6. yüzyıllar sonrasına geç sistemler denilebilir.

Bütün bu hususlar İslamiyet ve Hristiyanlık açısından hangi anlama gelir? Ütopyalar ındacennet vaatlerinden geçilmez. Bin yıllık mutluluk düzenlerinden de bahsedilir. Her ütopyadadile getirelen bir k ısımdır bu. Bana her zaman ‘cennet vaadi’ k ızgın çöldeki insanın ‘vaha’özlemini anımsatır. Kar şıtı zaten çölleşmiş yaşamdır. Peygamberler de hitap ettikleritopluluklar için umut dolu günler, gelecekler vaat edebilir. Cennet gibi gelecek ütopyası yapılan, yeni dünya arayışından başka bir şey değildir. Diğer yandan dünyası dört yandankarartılmış bir idam mahkûmunun veya hiç kurutuluş umudu olmayanlar ın zorunlu inşaedilmiş bir sığınağı olabilir. Saddam’ın idamından önceki Kur’an nüshasıyla ilişkisi hayliöğreticidir. Kur’an idamlık sürecindeki yaşamlar ın aşır ı zihni inşa gücüdür. Hiçbir çarekalmadıktan sonraki halin umut inşasıdır. Kölelik koşullar ı tam bilinmeden, Kutsal Kitaplar ınmesajlar ı doğru yorumlanamaz. İnsanın metafizik karakterini gözardı etmezsek, cennet-cehennemlisi de dahil, daha pek çok ütopya inşa edilmek durumundadır. İnsan realitesi bunugerektirir. Aksi halde yaşam kolay kolay yaşanmayacağı gibi, daha iyi, güzel yaşamlar ın önüde açılamaz.

Şu hususu da eklemeliyim: Ölüm korkusunun kendisi de sosyaldir. O da inşa edilmiş yada ettirilmiştir. Dolayısıyla inşa edilmiş ölüm korkular ı yeni sosyal inşalarla ortadankaldır ılabilir. Hatta ölümden belki yaşamın en iyi ve güzel hali çıkar ılabilir. Doğadaki ölümler 

hiçbir zaman insan toplumundaki sosyal ölümler değildir. Sosyal ölümlerin derin acı vehüznü, doğal ölüm gerçeğine ters düşmesinden ötürüdür. Yoksa ölüm olmazsa yaşam diye bir 

134 

Page 135: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 135/323

şey olmazdı. Bu nedenle en değerli yaşam ölümün bilincine var ıldığı yaşamdır. Ya daölümsüzlüktür.

İslam ve Hıristiyanlık ütopyalar ı kölelikten çık ış için ilgi çekiciydi. Fakat nasıl bir sonucun beklendiği konusunda açıklık yoktu. Cennet gibi bir yaşam denerek geçiştirilir 

gibiydi. Kurulacak yeni toplum konusunda manastır ve medreselerdeki cemaatleri örnek göstermek biraz anlaşılır k ılar.

Medrese, manastır, tarikat ve mezhepler program ve yeni toplum inşa çabalar ıdır. Her ikidin de yoğunca denemiştir. Hala deniyorlar. İki bin ve bin beş yüz yıldır bu arayışlar ın olması şaşırtmamalıdır. Öte yandan Hıristiyan kilise şefleriyle İslam’ın fetih komutanlar ı rahatlıklarevize edilmiş bir geç kölelik sistemi yarattılar. Dikkat edilirse, bu geç kölelik sistemlerifethin konaklamalar ıdır. Kalıcı ve tüm toplum için yaşam sistemleri değildir. Bunlara İslamve Hıristiyan uygarlığı demek biraz zorlama olur. Ütopyalar ın derdi uygarlık yaratmak değil,yaşamlar ı kurtarmak ve güzel k ılmaktır. Demek ki, her iki öğretinin inanç ve ahlak sistemininuygarlık sorusu tutarlı bir cevaptan yoksundur. Dört bin yıllık sistemleri aşmada belirleyicirolleri oldu. Adlar ına revize edilmiş bazı kölelik rejimleri hem beylik, site, hem imparatorluk tarzında kuruldu. Fakat bunlar İslam ve Hıristiyan uygarlığı sayılmazlar. Olsa olsa ideolojik yönden saptır ılmış halidir denilebilir. Ne papaz kiliseden çık ı p imparatorluk sarayındaoturabilir, ne de imam camiden çık ı p devletin başına geçebilir. Zaten devletleşmiş öğelerinide hep sapmış, sapık olarak adlandırmaktan geri kalmadılar. Devlet başındakileri ise diningereklerine uymak konusunda uyardılar, çağr ı yaptılar. Böyle olduklar ı içindir ki, halenvarlıklar ını sürdürmektedirler. Ama çok etkisiz ve umutsuz olarak.

Max Weber kapitalist uygarlığa ‘büyüsünü yitirmiş uygarlık’ der. En gelişmiş bir maddikültür sistemde elbette büyülü yaşam olmaz. Büyüleyici yaşam ideolojik kültürün dünyasındamümkündür. İslam, Hıristiyanlık ve benzeri kültürlerin kapitalist yaşam dünyasını 

 büyüleyecek yetenekleri yoktur. Bunu ancak ideolojik kültürün tüm mirasını arkasına alacak özgürlük sosyolojisinin yeteneği, gücü sağlayabilir. Bu konu üzerinde ilgili bölümdeyoğunlaşmaya çalışacağız. Yaşamın kendisinin en büyük büyüleyicilik değeri olduğunukanıtlayacağız. Yeni slogan “Ya kapitalizm ya Sosyalizm” değil, “Ya kapitalizm Ya Özgür Yaşam” olmalıdır.

O halde neden kapitalizm uygarlığı sorusuna biraz daha kolay cevap verilebilir.

Kapitalizmi engelleyen devasa boyutlu imparatorluklar ın sonlar ını getirmekle ve kendilerinide amaç ve yapı olarak uygarlaştırmamakla kapitalizm için ortamı biraz bilerek veya

 bilmeyerek açmış olabilirler. Wallerstein, imparatorluklar ın kapitalizmle çeliştiğini söylerkengüçlü bir gözlemde bulunmuş oluyor. Marx Weber, Protestanlık Ruhu’nda kapitalizme nasılyol açıldığını daha anlaşılır k ılıyor.

Peki, uygarlıksız bir çözüm olabilir miydi? Bu sorunun cevabı neolitiğe geri dönmek gibi bir şey olurdu. Kentler ortadan kaldır ılamayacağı için ticaret önlenemezdi. Erkek egementopluma bırak ılamazdı. Ne kadar eleştirilse de, devlet o koşullarda ortadan kaldır ılamazdı.

Zaten manastı

r, medrese, tarikat, tasavvufi yaşamlar bu çaresizliklerin sonucudur. Adı

geçenkategorilerin bozucu, yozlaştır ıcı etkisini görüyorlar ve kurtulmak istiyorlardı. Bulduklar ı 

135 

Page 136: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 136/323

çareler marjinal olmaktan öteye gidemiyordu. Bu nedenlerle de yeni bir uygarlığın varlığınaortamı açık bırak ıyordu.

Bu arada İ brani kabilesinin öyküsüne de bir daha bakmak hayli öğretici olacaktır.Yahudi, ticaret ve para konusunun uzmanıydı. Ayr ıca yazarlık güçleri kesindi. Roma ve Pers-

Sasani dönemlerinde o günün koşullar ındaki tüm dünyaya yayılmışlardı. Para ve ticaretinsızıcı gücü müthişti. Maddi uygarlığın ruhu gibiydiler. Daha doğrusu süzülmüş gücüydüler.Yazarlar geçmiş ve gelecekten en iyi haber veren peygamberlerin yerini tutmuştu. Yeni bir uygarlık sisteminin veya kapitalizmin ön koşullar ının başında geliyorlardı. Zaten ütopyalardada damgalar ı eksik olmazdı. Din ve tanr ı da uzmanlık alanlar ıydı.

Hıristiyanlık kendi ideolojik kültür çağında tüm Avrupa’yı fethetmişti. Asya’ya sınırlı giriş yapmıştı. Afrika’nın uygarlık izlerinde eksik olmazlardı. İslamlık hızla tümArabistan’dan Kuzey Afrika ve Orta Asya’ya kadar fethini sürdürmüştü. Eski uygarlık sistemlerinin tüm yerleri fethedildiği gibi, yeni alanlar da ideolojik kültür imparatorluklar ınakatılmıştı. Fakat gerçekleşen, uygarlığın genişlemesi değildir. Manevi dünya gelişmesi dediyebiliriz. Zaten Hıristiyanlık ‘bin yıllık tanr ı devleti’ derken bu gerçeği kast ediyordu.

Hem Hıristiyanlık, hem İslam ütopyalar ının bilimsel temelleri çok zayıftır. Ahlaki yönlerigelişkindir. Yunan klasik felsfesinden etkilenmişlerdir. Tekrar canlanmasında roloynamışlardır. Teolojileri bir nevi Aristo ve Eflatun kaynaklıdır. Bir k ısmını da Mısır veSümer teolojilerinden almışlardır. Özgürlük ütopyalar ı için de geri bir konumdalar. Tekrar 

 belirtelim ki, dinler için esas olan ahlaktır. Teoloji zannedildiği kadar başat konu değildir.Ahlak önemini kaybetmediği için, Hıristiyanlık ve Müslümanlıkla benzeri öğretiler 

önemlerini koruyacaklardır. Özgürlük sosyolojisinde yerleri konusunda değineceğiz.Ütopyalar her zaman kusursuz değildir. Çoğunluk amaçlar ı hilaf ına da hizmet ederler.

İslamiyet ve Hıristiyanlık ütopyalar ı biraz da amaçlar ı hilaf ına kapitalizmin gelişine epeyhizmet ettiler. Ama çok çatıştıklar ı da bir vak ıadır. Kapitalizm bölümünde bir kez dahaeğileceğiz.

İslam için ek olarak söylenebilecek olan, barbar ve hâkim kabile aristokrasileri içinsınırsız ve haksız alan ve kültür gasplar ına yol açtığına ilişkindir. Hıristiyanlar ı gerilettiğiçokça söylenir. Bunlar her din için geçerli hususlardır. Kaldı ki, devletleşmiş İslam’la

devletleşmiş Hı

ristiyanlı

ğı

n çatı

şması

 İslam’la Hı

ristiyanlı

ğı

n çatı

şması

olarak sunmak gerçeği tam yansıtmaz. Bu çarpışmalar uygarlık kökenli olup, dinlerin k ılıf olarak kullanıldığını iyi biliyoruz.

Sonuç olarak genelde ideolojik kültür-maddi kültür sorunlu konulardır. Ama bir gerçektirler. İncelemek gerekir. Köle-efendi, serf-senyör çatışmalar ının tarihindevindirmesindeki rolleri sınırlı ve dolaylıdır. Tarihin tekerlekleri başka türlü dönmektedir.Bunu araştır ıyoruz. Yaptığımız kaba, amatör araştırmalardır. Ama hem tarihi anlamak, hemgünümüz sorunlar ına cevap için gerekli çalışmalardır.

Çok k ısa bir değerlendirmeyi diğer direniş kanadı kavimler göçü için yapmadan konuya

 bütünlüklü yaklaşılmış olunamaz. Son dönemlerinde köleci uygarlığa Avrupa’nın kuzeyinden

136 

Page 137: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 137/323

Gotlar ve Hunlarla Arabistan üzerinden Araplar hem direniş hem saldır ı taktikleriyle hamleüstüne hamle yapıyorlardı. Kabile hiyerar şisinin geliştiği, barbar toplum dediğimiz uygarlık öncesi ataerkil toplum halindeki bu kavimlerin göç veya saldır ılar ı, direnişleri bir neviideolojik kültür hareketidir. Daha coşkulu, atak ve taze kan taşırlar. Ütopyalar ı k ısmen

eşitlikçi, neolitikten kalma öğeler taşı

rken, daha çok uygarlı

k özentisi içindedirler. Dinler kadar bir metafizik geliştirmemişlerdir. Çoğunlukla imparatorluklar için taze kan ve paralı asker olmuşlardır. Fakat yine de tarihin en devindirici güçlerindendir.

Germen, Türk, Moğol, Araplar, daha önceleri Hurriler, Amoritler ve İskitlerin ak ınlar ı olmasaydı, herhalde tarihin ak ışı başka türlü olurdu. Germen ve Araplar her iki Romaİmparatorluğu’nu çökertirken, Türkler ve Moğollar İran ve Bizans’ın çöküşünde paysahibidirler. Fakat kabile şeflerinin yaptıklar ı ya yeni imparatorluk tacını giymeleri, ya daordu ve bürokrasisinde yer almalar ıdır. Geride kalanlar ya yeniden kabileler oluştururlar, yada deklase unsurlar halinde toplumun diplerinde marjinal yaşarlardı. Köleci sistemin

yık ılmasında bu iki iç ve dış gücün rolü tartışmasızdır. Fakat aynı oranda alternatif sunmada,yeniyi inşa etmede rol oynayamazlar. Yıkarlar, talan ederler; fakat yapamaz, koruyamazlar.

Buraya kadar adına araştırma da diyebileceğimiz bu çalışma ile aslında kapitalistmodernite için bir temel kazımaya çalıştık. Kapitalist modernitenin hangi tarihsel gelişmelerinürünü olduğunu göstermeye çalıştık. Kendini tarihsiz sunmak, kapitalist bilim-iktidar yapısının temel özelliklerindendir. Kalıcı ve son sistem iddiası için tarihsizlik ve mekânsızlık önemlidir. Mekân-zaman yokluğunda müthiş ve çok ayr ıntılı çözümlemeler yaparlar. Mikrotarihle, olaysal güncel gelişmelerle ilgili sayısız çalışmalar ın sahibidirler. Bir de zaman-mekân sık ıştırması gibi, sanki zaman ve mekân etkisini yok ettiklerini belirtmek isterler. Buçalışma ile bu tür çabalar ın sunmak istediğinden farklı bir toplumsal ak ışın müthiş bir insançabasıyla sürekli devinim halinde olduğunu gösterdik. Tarihten kaçınılamayacağını,kapitalizm her ne kadar kendini tarihin sonu saysa da, birçok uygarlık gücünün kendi çağı için

 benzer iddialarda bulunduğunu da bu vesileyle belirttik. Kapitalizme giriş için yeterincedonanmış durumdayız. Bir uygarlık olarak tanımını ve çık ış koşullar ını tekrar da olsaaçıklamaya devam edeceğiz. Daha önceki uygarlıklardan devralınanlar ile kendi katk ılar ını özenle belirteceğiz.

Savunmamın bu bölümünü ana tez olarak şöyle açıklamam mümkündür: Sınıf, kent ve

devletin iç içe oluşumuna dayalı olarak ortaya çıkan ve kapitalizmin en son çağı olan finansdönemine kadar sürekli kendini çoğaltarak geliştiren devletli uygarlık sistemi, kendiniağırlıklı olarak tar ım ve köy toplumunu sömürü ve bask ı altına almasına dayandır ır. Süreçiçinde giderek genişleyen kent emekçilerini de bask ı ve sömürü sistemine katar. Beş bin yıllık devletli uygarlığın, belki ondan da uzun bir zaman ve mekân koşuluna dayalı olan, kendiniideolojik, askeri, politik ve ekonomik olarak parçalı olmaktan kurtaramayan demokratik uygarlık kar şısında günümüze kadar varlığını sürdürmesi, esas olarak ideolojik hegomonyadan kaynaklanır. Zor ve zulüm sistemleri ancak ideolojik hegomonya temelinde

 başar ılı olabilmişlerdir. Temel çelişki sadece sınıfsal olmayı p uygarlık düzeyindedir. En

azından beş bin yıllık yazılı olarak da izleyebildiğimiz tarihsel mücadale, devletli uygarlıkla(esas olarak sınıflı kent ve devlete dayanır) devletleşmemiş, ana gövdesi tar ım ve köy

137 

Page 138: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 138/323

Page 139: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 139/323

geçişin görkemli adaklar ının sunulduğu (Urfa yak ınlar ında ilk örneği açığa çıkan 12 bin yıllık  büyük dikili taşlar ın çevrelediği tapınak kültleri) temel alanlar.

Kapitalist sistemin bekçileri taraf ından çok sistematik biçimde, adeta Zeus’unPrometheus’u bağladığı Kafkas kayalıklar ına taş çıkartan biçimde İmralı Adası’na mahkûm

edilmem, kendi sistem zıtlığını çözmeyi zorunlu k ılmaktadır derken, bu tarihi gerçeklerihatırlayı p yeniden çözümlemeden, anlamı fark edemeyiz. Türkiye Cumhuriyeti’netak ılmamın, olsa olsa İspanyol boğa güreşinde hep k ırmızı şala saldıran boğadan pek fark ı olmaz. Türkiye Cumhuriyeti şüphesiz bir boğa güreşçisine indirgenmiştir. Öyle rolkesilmiştir. Sürekli ve verimlice bu rolde oynanmak istenmektedir. Ama bize, bana gerekliolan, bu vahşi oyunun (ki, kral oyunudur) gerçek sahiplerini tüm yaşam gerçekleriyletanımlamaktır.

Toplumun bütünlüğünü ilgilendiren büyük yanılgılara düşmemek açısından, Karl Marksörneğini önemle göz önünde tutmalıyız. Marks’ın kapitalizmi çözmek ve ondan kurtulmak isteyen önde gelen bir kişilik olduğundan veya olmak istediğinden kuşku duyulamaz. Amaondan esinlenen muazzam toplumsal değişimlerin kapitalizmin en iyi hizmetçiliğiniaşamadıklar ı genel olarak kabul gören bir görüştür. Aptal bir Marksist mürit olmayacağımaçık.

Kendi kimliğimi tanımlamaya çalışırken temel parametrelerden hareket etme istemimanlaşılmaya değerdir. Nedir bunlar? Neolitiğe geçiş ve neolitik zihniyet kalıntılar ı ve yaşamalışkanlıklar ı, kent uygarlığına dayalı iktidar hiyerar şileri ve devlet kültleri ve nihayet tarihinhiçbir dönemiyle k ıyaslanmayacak ölçeklerde kapitalizm oyunu gerçekleri.

Daha alt bir katmandan da bahsetmek gerekir: İnsan türünün ayırt edici özellikleri.Yaşam için sunduğu risk ve kolaylıklar ı.

Bu satırlar ı sıralarken, kapitalizmin meşruiyet sınırlar ı kapsamındaki yeriminfark ındayım. Ona dayanarak yaşadığımı veya Prometeleştirildiğimi inkâr edecek değilim.Gücümün ve içindeki anlamının her saat yoğunlaşan açılımlarla bu fark ındalığımı geliştiriyorum.

Bilinen örneklerden kalkarsak, Sasani iktidar kapısında Mani, İslamik iktidar kapılar ındaİmam Hüseyin, Hallacı Mansur, Sühreverdi bir yandan, İsa geleneğinden yüzlerce aziz ve

azizeler diğer yandan, ayr ıca Buda geleneğinin dehşetinden kaçtığı iktidar kurbanlar ı,kilisenin engizisyon ateşlerinden geçenler ve kapitalizmin soyk ır ıma varan dehşetleri yazılı kültürün tespitlerinin uç örnekleridir. Bu başat örneklerin ortak özellikleri, yaşamınfark ındalığında ısrarlı olmalar ıydı. Yaşamla aralar ına örülmek istenen perdeye tak ılmak istemiyorlardı. Suçlar ı buydu.

Eğer yaşam-ölüm ikilemi müthiş bir açmaza düşürülmüşse, nedeni kesinlikletoplumsaldır. Esas olarak ne önümüze serilen anlamıyla bir ölüm vardır, ne de sürekli reklamı yapılan bir yaşamın yaşamla alakası vardır. Simülasyonun yaşam gerçeğimiz halinegetirildiğini (yaşamın mekanik taklidi olarak anlaşılmalı) anlamak durumundayız. Yaşama en

sıradan bir saygı bu lanetli döngel çemberinden kurtulmayı gerektirir.

139 

Page 140: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 140/323

Page 141: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 141/323

anlaşılmaktadır. Söylenecek her söz, yapılacak her eylem, diğer bir deyişle teori-pratik rakibinin sahasında kendine rol biçemez. En azından dört yüz yıldır hegemonik bir hal alankapitalistik modernitenin gelenekselleşen, en fanatik dinden daha çok kültleşen kavram veuygulamalar ına kar şı en yetkin evliya, peygamber, Budistik yaklaşımlar ı geliştirilmeden,

ancak değirmenine aptalca su taşı

maktan kurtulunamaz. Anti-kapitalizmler çok işlendi.Gelinen aşamada ezici çoğunluğun değirmenine en aptalca su taşıyanından kurtulunamadığı yetkince itiraf edilmelidir.

Küreselliğin zirvesindeki kapitalizmi hiç de güçlü görmüyorum. Belki de en zayıf aşamasındadır. Aslında her zaman naif ve k ır ılmaya müsaittir. Gerçekleşemeyen de toplumunona kar şı doğru ve yetkin savunulmasıdır. Sadece bir benzetme olarak değil, gerçeğinde detoplumsal kanser hastalığı olarak tanımlayabileceğimiz kapitalist hegemonyacılık da diğer kaderler gibi kader olarak yorumlanamaz. Kapitalizm en zayıf bir hegemonik sistem olarak değerlendirilmek durumundadır. Gerekli olan, tek kişilikte kalınsa bile, toplumsallığın doğru

ve yetkin yaşanmasıdır. Tarihte hep yapılagelen, ‘güçlü adam’ veya ‘hegemon’a kar şı onunlaaynı silahlar ı kullanmaktır. Hem anlayış hem eylem olarak aynılık benzerini doğuracaktır.Olan da budur. Roma’ya kar şı birçok Roma doğmuştur. Daha da eskisi orijinal olan Uruk sitesi, halen kendini ‘Yeni Irak’ olarak doğurmaya devam etmektedir. Değişim çok az, tekrar çok fazladır.

Hegemonyayı abartmamak da önemlidir. Toplumlar hiçbir zaman iktidar ı, sömürüyü, bask ıyı isteyerek benimsemedikleri gibi, onsuz yaşanmaz aşamasında da olmamışlardır.Şöylesi anlayışlardan da kurtulmak gerekir: ‘Yepyeni toplum’, art arda gelen benzemez‘toplum biçimleri’ en içi boş kavramlardır. İnsan türünün varoluş tarzı olarak toplumlar gelişirler; ama benzer olarak. Aşk eğer gözü körse, en aşağılık durumlara, cehaletin enyoğunlaşmış haline götürebilir. Bu ister iktidar aşk ı, ister cinsellik aşk ında olsun böyledir.Anlamla yüklü olduğunda ise bir ‘Nirvana’ değerindedir. Fenafillâhtır. Gerçeğin içindeerimek oluyor. ‘Enel-hak’tır. Adil, özgür toplumun kendini hükümran k ılma, yani tamdemokrasi olma halidir.

Köy toplumuna teslim olmamakla doğru hareket ettiğimden eminim. Yanlış olan,kapitalistik moderniteyi ışık sanmaktı. Geç çözümlendiğinde, köy toplumu da olsa, henüzdemokratikleşmemiş de olsa, hele hele ulus-devlet, endüstri gibi temel kategorik aşamalar ın

çok uzağında da kalınsa, radikal kopuş büyük bir hataydı. Üzüntülerimin köklü bir kaynağı  burada yatar. Adını pek anmadığım babam bendeki yaşam enerjisini doğru fark etmek kadar,çok acı bir gerçeği yüzüme söylerken, en az anam kadar arifaneydi. Bilgecesöylüyordu."Öldüğümde bir damla gözyaşı bile dökmezsin” sözü hala hatır ımdadır. Eskidünyanın inanmışlar ındandı. Emek dünyasındandı ve özü itibariyle demokrattı. Kapitalisttanr ısallığın bu denli lanetli ve aldatıcı bir çekiciliğe bende nasıl yol açtığını hala araştır ı pduruyorum.

Karl Marks kapitalizmi daha çok pozitivist bir yaklaşımla çözümlemek istedi. O da yar ımkaldı. İktidar ve devlete el bile atmadı. Bu yaklaşıma hiçbir zaman derinlik kazandıramadım.

Sömürü olgusunu kavr ıyorum. Ama o bana hep bir sonuç gibi geldi. İşe sonuçtan başlamak,

141 

Page 142: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 142/323

çok eksikli bir yaklaşım ve politik olarak da tam bir savunmasızlık halidir. Aslında yanı  başında 1848’ler gibi bir devrim süreci yaşanıyordu. Burjuvazinin iktidara yürüyüşü kadar,senyörlerin dökülüşünü ve dönüşümünü çok iyi gözlemliyordu. Ekonomi-politik, felsefe vesosyalizmle yoğunca ilgiliydi. Fakat bırakalım toplumlar ın ezici yoksul, emekçi

çoğunluklar ı

na kar şı

bir ahtapot gibi sarmalayı

, yeniden organize olan iktidar olgusunukavramayı, kendi sistematiğinin sonuçta ona alet olmasını engelleyemedi. Önerdiği teorik- pratik modelin kapitalist hegemonyacılığı beslediğinin fark ında olmadı. En son örneği olanÇin pratiğinin ABD hegemon kapitalizminin en güçlü dayanağı konumuna düşmesi, bufark ında olamamayla yak ından bağlantılıdır.

Kapitalist hegemonyacılık o kadar güçlüyse, en temel neden yol açtığı gönüllü köleliktekiyar ıştır. Bugün yüksek ücrete kar şı olabilecek tek bir işçi var mıdır? Durum gerçektenhazindir.

Kapitalizmle mücadelede yoğunlaştığımda, aklıma hep kar ı-koca ilişkisi düşer. Eğer kocaortama göre kar ıya normal bir yaşam sunmuşsa, bu kadını kocaya kar şı mücadeleye çekmek ne kadar zorsa, işçiyi de eğer dolgun bir ücret vermişse, efendisi kapitaliste kar şı mücadeleyeçekmek o denli zordur. Bırak ın özgürleşmeyi, basit bir ücret sınır ında bile kapitalist efendiyekar şı takla atan işçi, toplumsal çokluklara kar şı artık efendisinin sistematiğinin bir uşağıdır.Hele işsizler ordusu çığ gibi büyürken, konumu güvencede olan bir işçi aynen devlet memurukadar, belki de ondan daha fazla kendini güvencede sayar.

Kaldı ki, devlet bürokratı ne kadar proleterleşiyorsa, proleter saflarda da o denli bürokratlaşma vardır. Bir nevi burjuva soyluluğuyla feodal soyluluğun tepedeki kar ışımının

 benzeri tabanda işçi-memur arasında gerçekleşmektedir.Köy toplumundan beni mıknatıs gibi çeken kent toplumu, çözümlenmiş haliyle benim

için toplumsal sorunun esas mekânıdır. Toplumun içteki çürüyüşü kadar çevreden kopuşununda baş suçlusu kent ve yol açtığı toplumsallıktır. Daha doğrusu, sınıflı devletli uygarlığınkentinin toplumudur. En ilkel klan toplumu bile yaşama kar şı kent uygarlığı kadar cahildeğildir. Tersine, uygarlaşmış kent toplumu kapitalist aşamada tam bir çevre katliamcısınadönüşmüşse, bu herhalde bünyesindeki sistematik cehaletleşmesinden kaynaklanmaktadır.

Duygusal zekâdan kopmuş, ak ıl ve anlamını çoktan yitirmiş cinsellik, kapitalizmin

kanserojen gerçekliğinin temel göstergeleridir. İktidar için nükleer dehşete bel bağlamaktantutalım, ucuz işçilik için dünyaya sığmayacak nüfuslar sistemin özüyle ilgilidir. Onunözellikle iktidar biçimlenişiyle. Dünya savaşlar ı, sömürge savaşlar ı ve tüm topluma kar şı her düzeyde k ılcal damarlara kadar etkileyen iktidar savaşımlar ı sistemin iflasından başka anlamagelmez.

Liberalizm ve bireysellik kapitalizmin ana ideolojik ekseni olarak sıkça ileri sürülür. Amaşunu iddia edebilirim ki, hiçbir sistem kapitalizmin ideolojik hegemonyası kadar bireyikendine tutsak etme gücünde olmamıştır.

Denilebilir ki, halen konuştuğun dil içerik olarak sistemin meşruiyetinden pek uzak 

değildir, sen de sistemin ürünüsün. Fakat içinde bulunduğum mekân sistem kar şıtlığına layık 

142 

Page 143: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 143/323

 bir konumdadır. Derinden fark ındayım ki, şahsımda iyi bir anti-kapitalist yargılanıyor veyargılıyor. Yargılanma doğaldır ki hukuku katbekat aşmaktadır. Dört yüz yıldır kapitalisthegemonyacılığın eritme değirmeninde sayısız halk kültürü yok edildi. Büyüdüğüm mekânadeta bir eski kültürler mezarlığıdır. Kazısan her taraftan bir kültür f ışk ıracaktır. Mensubu

sayı

lmam gereken, henüz tam kendini kavramsallaştı

ramamı

ş Kürtler, tüm bu kültürlerinmezar sessizliğindeki tanığı gibidir. Tarihin neredeyse tüm ilklerini yaratan kültürlerinmezarlar ının bile silinmeyle yüz yüze kalması büyük acı verir. Günümüzdeki Irak vahşeti bir anlamda kültürlerin intikamıdır.

Ortadoğu kültürünü kapitalizme kar şı savunmak gerekir. Şüphesiz Batı oryantalizminiaşmadan başar ılacak bir görev değildir bu. Yeniden İslamcılık ise tepeden tırnağa kadar enkof bir oryantalizm türevidir. Oryantalizmi ve İslamizmi sağ ve sol yorumlar ıyla birlikteaştıktan sonra geriye ne kalır sorusu akla gelecektir. Asıl savunmam bu noktadan sonrageliştirilmek durumundadır. Aksi halde ben de çoktan bir kusmuktan ibaret sistem sözcüsü

olmaktan elbette kurtulamayacağım. O savunma değil, papağanca tekrarlama olur.

Kapitalizmin zafer mekânı Kuzeybatı Avrupa’nın sahil k ıyılar ı ve İngiltere adasıydı.Zafer yürüyüşünü dört yüz yıldır dünya sistemi seviyesinde sürdürmektedir. Tökezlendiği yer Ortadoğu kadim kültür merkezleridir. Aslında kapitalizmin kendisi bu kültürün en soninkârcı, hayırsız evladı konumundadır. Aralar ındaki çatışma sanıldığından daha fazla derindir.Şu an gerçekleşen acemiler savaşıdır. Adeta İskender’le Üçüncü Darius’un kopyalar ı oynanmaktadır. G. W. Bush ne kadar İskender’se, Ahmedinecad da o denli Darius’tur.Diyalektik çelişki çok derinlerde ve çok biçimlilik altında cereyan etmektedir. Çelişki sadeceegemen klikler arasında dile gelmemektedir. Toplumun iktidar kar şıtlığı da kapsamlıcadevreye girmiş durumdadır.

Şahsımda dile gelen veya dile getirmeye çalıştığım, iktidar kar şıtlığının komple biçimleridir. Kapitalizmin kâr sızdırması bu biçimlerden sadece birisidir. Ona kar şı olmak sosyalist olmaya yetmez. Kaldı ki, kendi başına bir başar ı vaadi de olamaz. Tüm direniş veözgür yaşam formlar ını iç içe sözlü ve eylemli olarak adeta bir orkestrasyon stilinde icraetmedikçe, ya ‘Agade’ye Lanet’ ya da ‘Nippur’a Ağıt’tan öteye gidilemez.

Yaşadıklar ımı dostlar ım ve yoldaşlar ım ağır trajedi olarak değerlendirmektedirler. Amaşundan emin olsunlar ki, bu trajedi olmasaydı, biz özgür yaşamı tanımayacaktık. Her şey beş 

kuruş etmez bir durumdayken, nasıl birbirimizin yüzüne bakabiliriz ki! Babasının ölümüne bile gözyaşı dökemeyen bir evlat durumundayken, yaşamın hangi onurundan bahsedebilirdik?Yanlış anlamayın. O ölüm yılında, 1976’da ben ilk Kürdistan seferini özgür kimlik idealiyleAğr ı Dağı eteklerinde başlatmıştım. Halen Serhatlı Kürtlerin bu yürüyüşün tek bir adımını 

 bile kutsallıkla andıklar ını duydum. Fakat gerçekliğimiz yerinde yine ağır durmaktadır. Tamotuz beş yıldır özgürlük yürüyüşünden öte adeta maratonu diyebileceğim bu çık ış bu satırlarlakendini anlamlandırmaktadır. Her nefesi, her mekânı, her kişisi bir destan değerinde olan bumaraton nasıl sonuçlanacak?

İskendervari ordular ı

mla zafer üstüne zafer kazansaydı

m bile, bu kesinlikle özgürlüğünzaferi olmayacaktı. Kaldı ki, askeri zaferler özgürlük değil kölelik getirir. Onunla ancak 

143 

Page 144: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 144/323

kendini, dost ve yoldaşlar ını savunduğunda bir değeri olur. Tersine kendimi iktidar zaferinekar şı savunmayı en az iktidara kar şı savunmak kadar gerekli görüyorum. Olsaydı bile,ordular ımın zaferlerine kar şı savunmayı en büyük cihat sayardım.

Gerçekliğimizde yaşam yerde sürünüyor. Anlamını tümüyle yitirmiş. Müthiş bir yalan ve

kendini kandırma, her yere sızmış bir çirkinlik, baykuşlar kadar bile ötmeyen diller ortamındayız. Tek kişilik odamda tam dokuz yıldır dayanabiliyorsam, bu, dışar ının daha da

 beter olmasıyla da biraz bağlantılıdır.

Savunmam genelde ana nehir olarak uygarlık sürecine kar şı geliştirilirken, kapitalisthegemonyacılığa kar şı daha derinlikli olacaktır. Sonuna gelindiğine dair birçok işaret olduğukadar, gerçek bilge kişiler de aynı kanıda birleşiyorlar. Sorun kaostan hangi sağlıklı, özgür,demokratik ve eşitçe çık ışlar ın toplumsallaştır ılacağında yatıyor.

Kapitalist sistem bile temelde kendini kendinden kurtarmaya çalışırken, toplumsallık 

inşalar ında ne kadar dikkat etmemiz gerektiği anlaşılır bir husustur. Eğer iki yüz yıllık sosyalizmlerimiz bile kapitale asimile olmuşlarsa, herhalde bu büyük insanlık idealleri olansavaşçılar ın anısına benzer bir ak ı bet getirebilecek lanetliler tayfasından olamayız. Daha daötesi Sokrates’i, Buda’yı, Zerdüşt’ü susmuş ve son sözlerini söylemiş sayamayız. Onlar ı yaşamsallaştırmak dün gibi bize yeni gelmedikçe, özgürlük felsefesinden hiçbir şeyanlamamış sayılır ız. Bir de inleyen insanlık var. Bu acılara yanıt olmadan, tüketilen bir doğavar, durdurulmadan; ihanete uğramış aşk var, cevaplamadan hangi yaşamdan bahsedebiliriz?

Savunmamın bilimselliğine ilişkin olarak da söyleyebileceğim ilk söz, hangi bilimsellik sorusu olacaktır.

Eğer bilim esas olarak ‘kendini bilmek’se, sanıldığının aksine, en çok da sistemin resmiideoloji olarak benimsediği pozitivizm bu gerçeklikten uzaklaştır ıcı rol oynar. Çok eleştirdiğidin ve metafizik aşamalar, belki de pozitivizmden daha fazla bilime yak ındırlar. Tabii ki baştainsani bilimler. Kaldı ki, tabii bilimler denilen disiplinlere de derinliğine bak ıldığında, onlar da son tahlilde insani bilim kategorisinden sayılır. Belki de en sığ metafizik ve dinin kendisi

 pozitivizmdir. İnsanlık tarihin hiçbir aşamasında bu denli zincirlerinden vahşice boşalmamıştı. Yine bu denli k ısk ıvrak bağlanmamıştı. Doğa ve toplum üzerine bu denliiktidar icrasına girilmemişti. Bunlar ancak pozitivist din ve metafizikle gerçekleşir oldu.

Kendini bilme sağlanmadıkça, girişilecek her bilimsel çaba en tehlikeli dogmatik din vefelsefelerle sonuçlanmaktan kurtulamaz. Kendini bilmeyle insan merkezci düşünceyikastetmiyorum. Kozmos ve kaos’un ancak iç gözlemle, derin deneyimleri dışlamayansezgilerimizle kavranabileceğini belirtmek istiyorum. Özne-nesne ayr ımına dayalı biliminkölelik meşrulaştırması olduğunu yeri geldikçe göstereceğim. Öznelciliğin de kendini abartmave aşır ı küçültmeyle aynı kapıya çıktığını göstereceğim. Bilimsel objektifliğin en rezilkapitalizm ve hegemonya taraftarlığı olduğunu da aynı minvalde sergileyeceğim. Bizimfelsefemiz bir atın gözlerindeki anlamı sezmekten tutalım, bir kuşun sesindeki anlamı çözmeye kadar yaşamı bir bütün olarak algılar. Yaşlı bilgeye büyük saygıdan başlayı p, bir 

ceylan kadar ürkek bir genç k ızın gözlerindeki arayışa yanıt olmaya kadar anlam yüklüdür.Hele hele soyk ır ım beteri bir cinsellik anlayışının sonucu olan çocuk yapımındaki büyük 

144 

Page 145: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 145/323

Page 146: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 146/323

Kapitalizmi hakk ında en çok söz söylenen ve eylem yapılan bir din olarak yorumlamak,doğru kavranmasına daha çok katk ı sunabilir. Zafer kazandığı mekân olarak Avrupai zihniyetkapitalizm hakk ında çok söz söylemesine ve eylem yapmasına kar şılık, her dinde olduğu gibivaroluşsal gerçekliğini mistisize etmekten geri kalmamıştır. Buna en zıtlar ı gibi duran

ristiyanlar, sosyalistler, anar şistler de dahildir. Avrupa merkezli düşünce ve ak ı

l bir ekoldür. 16. yüzyıldan itibaren de bir dünya-sistemi olarak hegemonya sürecini başlatmışlardır. Şahsi yoğunlaşmama göre öyle bir ekol ki, Sümer rahiplerinin tanr ı inşasistemlerinden katbekat daha fazla toplumsal gerçekliğin mistifikasyonunu geliştirmeustalığını göstermişlerdir. Batı Avrupa aklı ve düşünce sisteminde ‘bilimsel yöntem’ temel bir rol oynar.

İnsan da dahil doğanın fark ına var ış olarak bilimden bahsetmiyorum. İnsanlığın ortak hazinesi olarak bilim hiçbir birey, topluluk, kurum ve ulusa mal edilemeyecek kadar anonimdir. Eğer illa bir tanr ısal kutsallıktan bahsetmek gerekirse, bu anlamıyla bilime bu

unvanı bahşetmek doğruya en yak ın bir değerlendirme olabilir. Fakat ‘bilimsel yöntem’Avrupa terminolojisinde farklı bir yere sahiptir. O, çağdaş diktatörün (her türlü total veotoriter dikta biçimleri) prototipidir. Daha doğrusu, ana rahmine düşen tohumudur. Yöntemkelime olarak usul, yol, tarikat anlamına gelir. Başlangıçta olumlu, algı yeteneğine bir katk ısı olsa da, uzun süreli bağlı kalındığında tam bir zihniyet diktatörlüğü rolü kazanır. Bilim adınayöntem ısrar ı en tehlikeli diktatörlüğe götürebilir. Nitekim bilimsel yöntemin yalınkatsavunucular ı olan Alman ulus-devletçiliğinin faşizmi doğurması bu değerlendirmemizidoğrulamaktadır.

Şüphesiz Batı Avrupa’da bir zihniyet devrimi gerçekleştirilmiştir. Ama bu, Avrupamerkezciliğe yol açmak biçiminde yorumlanamaz. Kaldı ki, tüm öncüllerini Avrupa dışı zihinsel gelişmelerden almıştır.

Kapitalistik gelişmeyi Avrupa ak ılcılığına bağlamakta Max Weber sosyolojisinin önemli bir rolü vardır. Protestan Ahlak ı ve Kapitalizm adlı eseri bu teze kapıyı aralamak ister.Kapitalizmin oluşumunda rasyonalitenin rolü belirleyici etkenlerden biri olmakla birlikte,rasyonalite ve hukuka indirgemecilik tek başına bu olguyu izah etme yeteneğinde olamaz.

Karl Marks’ın sosyolojisinde kapitalizmin sistem olarak zaferi ekonomik üretkenliğine bağlanır. Tüm üretim biçimlerinden daha üretken olması, artık-değer geliştirmesi ve kâra,

sermayeye dönüştürme yeteneği zaferine yol açmıştır. Tarih, politika, ideoloji, hukuk,coğrafya ve uygarlık-kültür gibi etkenlere çok az yer vermesi temel eksiklikleri olarak değerlendirilebilir. Ekonomik indirgemeciliğe kolayca dönüştürülebilen bir ekol olmaktankurtulamamıştır. Şüphesiz sosyoekonomik izahlar ın çözüm değeri yadsınamaz. Ama diğer temel etkenler içindeki yerleri yeterli bir açıklığa kavuşturulamadığında, dogmatizme kaymariski tüm bilimsellik ideallerine rağmen eksik olmaz. Çoğunlukla yaşanan da bueksikliklerden kaynaklanan riskler olmuştur.

Kapitalist gelişmeyi bizzat iktidara ve onun daha da görünür hukuki ifadesi olarak 

modern devlete bağlayan görüşler de az değildir. Toplumsal bütünlükler içinde iktidar hiyerar şilerinin kökleri çok eskiye dayanır. Maddi hayatın sevk ve idaresindeki rolleri temel

146 

Page 147: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 147/323

etkenlerden biridir. Fakat zorun kendisi maddi hayatı, ekonomiyi, onun en uç noktası olarak kapitalizmi tek başına doğurma yeteneğinde değildir. Düzenleme, geliştirme ve engellemerolleri hep iç içe olmuştur.

Kapitalizmin Kuzeybatı Avrupa’da zafer kazanması coğrafi etkenin, mekânın önemini

gözler önüne serer. Amsterdam kentinin ona beşiklik ettiği çokça söylenir. Diğer etkenler gibicoğrafyanın izahta payı sınırlıdır. Abartmadan yerli yerine konması anlam değerini daha

 belirgin k ılar.

Uygarlık-kültürel etkenlere dayalı açıklamalar ın yorum gücü tartışmasızdır. Kapitalizmesas olarak uygarlıksal gelişmenin çürüme aşamasına denk gelmektedir. Benim daha çok ağırlık verdiğim tez budur. Ana uygarlık nehrinin okyanusa döküldüğü yer (sembolik olarak Amsterdam k ıyılar ındaki Atlas Okyanusu) bu sistemin de sonu olmaktadır. Şüphesiz sistemokyanusun ötesine taşınmış, ABD ulus-devletiyle yeni bir hegemonya altında küreselleşmeninzirvesine tırmanmayı başarmıştır. Fakat yaşamın aşır ı simülakr (benzetim, sanal) vemedyatikleşme niteliği kazanması, gösteri ve tüketici toplumun egemenliği, ekonomininarzuyu giderme değil azgınlaştırması, iktidar ın tüm toplumsal k ılcal damarlara kadar sızması,tarihsizliğin bizzat sistem ideologlar ınca dile getirilmesi çürüme ve kaos niteliğini belirginceifade etmektedir.

Tarihsiz, zamansız gerçeklik düşünülemez. Gelişim, evrim, çeşitlilik, farklılık oluşumutarihle mümkündür. Sonul söz ancak bir biçim için söylenebilir. Hiçbir biçim sonsuzlaşmaayr ıcalığına sahip değildir. Toplum biçimlenişlerinde sonsuzluk, k ıyamete kadar, son

 peygamber, değişmez yasa, kesintisizlik, sonsuz ilerleme gibi kavramlara varmada daha çok 

düşünce ve inançlar ın dogmatikleşmeleri, bununla kalıcı iktidar olma çabalar ı, ayr ıcalıklı kesimlerin avantalar ını sürekli k ılma amaçlar ı rol oynamıştır. Propagandayla özgüvenkazanma, çıkarlar ı kalıcılaştırma esastır. Kapitalizmin ideolojik merkezi olan liberalizmintarihin son sözü olma ideası da aynı oyunun modernistik tekrar ıdır.

Kapitalizmi tanımlarken sanki değişmez, yaratılmış, tek merkezli bir düşünce ve eylemolarak nitelendirmemek gerekir. Esas olarak toplumda artık-ürün potansiyeli geliştikçeyar ıklara yerleşen, f ırsatçı kişi ve gruplar ın toplumsal artıklar ı asalakça kemirerek sistematikleşen eylemleri anlaşılmalıdır. Bunlar ın sayılar ı hiçbir zaman toplumun yüzde bir veya ikisini geçmez. Güçlerini f ırsatçılık ve örgütlenmeden alırlar. Zaferlerini kendilerini

mekân içinde daha iyi örgütleyerek, çatlaklar ı gittikçe gelişen toplumsal aralıklarda bir yandan ihtiyaç nesnelerini kontrole alma, diğer yandan arz-talep kesişmesinde fiyatlaraoynayarak gerçekleştirirler. Eğer resmi toplum güçleri onlar ı bastırmaz, bilakis ihtikârlar ından

 borçlanarak ve kar şılığında sürekli iltizamlarla beslerlerse, her toplum biçiminde marjinalolarak yer alan bu gruplar toplumun yeni efendileri olarak meşruiyet kazanabilirler. Uygarlık tarihi boyunca, özellikle tüm Ortadoğu toplumlar ında bu tip marjinal tefeci ihtikâr gruplar ı oluşagelmiştir. Sürekli toplumun nefretinden ötürü yar ıklardan gün yüzüne çıkma cesaretini

 bulamamışlardır. En zorba toplum yöneticileri dahil, kimse bu gruplar ı meşrulaştırma gücünügöstermemiştir. Sadece hor görülmekle kalınmamışlar, en tehlikeli çürütücü güç olarak 

değerlendirilmiş ve ahlaki olarak kötülük tohumu sayılmışlardır.

147 

Page 148: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 148/323

İnsanlık tarihinde Batı Avrupa merkezli son dört yüz yıl da yaşanan kadar savaş, talan,katliam, sömürü ve doğa tahribatının başka bir örneğine rastlanmaması hegemonik sistemle

 bağlantılıdır. Şüphesiz en büyük kar şı mücadelelere de aynı coğrafyada tanık olunmuştur.Tümüyle insanlık kaybı olarak yargılanamaz.

Yapmak istediğim, Batının insanlığa kazandırdıklar ını Doğunun kadim pozitif değerleriyle sentezleyerek anlamlı bir çık ışa bir demet ışık sunmaktır.

A-Ak ılcılık 

Kapitalizmin doğuşunda ak ılcılık etkenine başat rol tanınır. Batı düşünce tarzı diye bir kategoriye de tanık oluyoruz. Ak ılcılık sanki bir Batı toplum biçiminin ayırt ediciözelliğiymiş gibi sunulur. Diğer toplumlar ın tarih boyunca ak ıldan yeterince nasiplenmediği,

 bu varsayımın değer yargısıdır. Aklını kullanarak bilimi yarattıklar ı söylenir; bilimin de güçolduğu kanıtlanınca, sistemin hegemonikleşmesi kaçınılmaz olur. Nitekim günümüzde bu

ak ıldan kaynaklanan dört başı mamur bir hegemonik sistemle kuşatılmış bulunmamız iddianınciddiyetini gösterir. Ancak nükleer dehşet politikasıyla kendini ayakta tutan bu sistemin ak ıltarzını tanımlayabilmek için aklın kendisini, dolayısıyla biyolojik tür olarak insanı ayırt ediciözellikleriyle tanımlamak gerekir.

Soruna iki yoldan yaklaşmak mümkündür: Biyolojik tür ve toplumsal gelişme olarak.Birbirini tamamlayacak tarzda iki yolu da kesiştirerek tanımlamaya ulaşalım.

1-Biyolojik tür olarak insanın zihniyetinden bahsetmek mümkündür. Konuya hâkimolabilmek için canlılar sisteminde, hatta mikro ve makro ölçülerde evrensel boyutlarda aklınne anlam taşıyabileceğini sormalıyız. Atom altı parçacıklar üzerinde yapılan düşüncekurgulamalar ı çeşitliliği, farklılığı, bunlarla birlikte gelişmeyi açıklayabilmek için bir tür ak ıldan bahsetmek kaçınılmaz görünmektedir. Evrendeki tüm gelişmelerin ana motoru, atomçapında düşünülemeyecek kadar küçük bir mekân içinde ve yine düşünülemeyecek kadar 

 büyük hızlar içinde sürekli birbirine dönüşen parçacık ve dalga hareketleri olanca çeşitliliğiiçindeki gelişmeye yol açmaktadır. Sadece fiziki âlemlerde değil, biyolojik âlemlerde deçeşitlilik olarak gelişme bu kapsamda vuku bulmaktadır. Metafizik sınırlarda gezindiğimizedikkat edelim.

Benzer bir kurgulamayı makro evrene ilişkin olarak da yapabiliriz. Evrenin kendisi;

canlı-cansız, sonlu-sonsuz, benzer-farklı, madde-enerji, çekim-itim gibi temel kategorik varoluşlar ın varoluşudur. Yani bir bütündür. Atom altıyla evren üstü aynı bütünlüğün temeldiyalektik ikilemidir. Zaman derinliğin, mekân genişliğin birlikteliği olarak  gerçekleşmekte 

veya kendisini anlaşılır, görünür k ılmaktadır . Evren niçin vardır sorusu tam bir metafizik anlayışı çağr ıştır ır, ama yersiz olduğu söylenemez. Fakat unutmayalım, soruyu soran insandır,o da toplumsaldır. Fenomenoloji duyumsadıklar ımızdan ötede bir varoluşa pek inanmaz. Nekadar duyumsuyor, hissediyor, hatta düşünüyorsak o kadar ız. Tersine, materyalizm histe vedüşüncede yansıyan varoluşlar ın kendisidir. Bu ikilemin baştan çıkar ıcılığının fark ındayım veaşılması gerektiğini önemle belirtirim. Bu ikilemlerle evreni anlamak mümkün

görünmemektedir. Düşünce-beden ayr ımı yaşamın inkâr ına en çok yol açan felsefi, hatta dinisaptırmadır. Evrenin böyle bir sorunu yoktur.

148 

Page 149: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 149/323

En ilkel canlının örgütlenmesinde bile müthiş bir zekâ unsurunu yakalamaktayız. Buzekanın İlk özelliği kendini çok anlık süreler dahilinde bölerek sonsuzlaşma eğiliminekatıldığını görmekteyiz. İlk kendini var k ılan hiçbir canlı yok olmamıştır. Bu canlının kendinivar k ılan ortamda direnişi, en son insan türündeki zekâ potansiyeline kadar bir gelişmeye yol

açmı

ştı

r. Canlı

ğı

n tek bir hücrede gerçekleşmesindeki potansiyel nası

l oldu da insan gibimüthiş bir zekâ canlısına kadar çeşitlenerek gelişebildi? Belki de sadece canlı hücre için, enmikro evrenler için bile kendini çoğaltma, bunun için ortamdan beslenme, bunun için deyeterince korunma. Atom altı parçacıklar yok olmayacak denli çoklaşma, beslenme vekorunma sorunlar ını belki de ancak bu mikro evren tarzında gerçekleştirebilirler. Dayandıklar ı sınırlar sonsuz çoğalma, beslenme ve güvenlik sınırlar ıdır. Evrensel zekâ arayışımızıncevabını burada bir nebze yakalayabiliriz. Bu evreni kendi dışımızda saymayalım. Her taraf ımız bunlarla sar ılı ve doludur. Belki de çoğalma, beslenme ve güvenlik arayışımız budünyanın (mikro evrenin) birleşik yansımış bir ifadesidir. Belki makro evren de aynı 

varoluştadı

r. Zaman ve mekânı

zorlayarak sonsuzluk sı

rlar ı

nda büyüme ve güvenli bir zekâduruşunda mukarrerdir. Makro evrenin de insan zekâsında yansıması bir ihtimaldir.

Aşır ı bir kurgulama içinde olduğumuzun fark ındayım. Fakat insandaki potansiyel zekâlı durumu gökten zembille düşmüş gibi yorumlayamayacağımız da anlaşılırdır. Varoluştan,evrimden soyut bir zekâ ne kadar düşünülebilir? Zekâlılığı yalnız insana özgü olarak düşünmek ne kadar gerçekçidir? Ölüm bile yaşamın, dolayısıyla varoluşun anlaşılabilmesiiçin zorunlu görünmektedir. Ölüm olmasaydı yaşamı fark edemeyeceğimizi kestirebiliyoruz.Değişmeden sonsuza kadar yaşamak, özünde yaşamamaktır. Çünkü hiç fark etmenin olmadığı 

 bir ortam, hiçbir şeyin olmadığı bir ortamdır. Bu durumda bile ölüm, aslında yaşamın

gerçekleşmesi için kaçınılmaz gözükmektedir. O halde bir nimet olarak değerlendirilmesigerekirken, neden sanki yaşamın sonuymuş gibi ondan korkuyoruz? Ondan korkacağımıza,mümkün k ıldığı yaşamı anlamak, oradan sonuca gitmek, bana göre evrensel katılıma dahauygun gibi gelmektedir. Nasıl ölümün elinden kaçınılmazsa, yaşamdan da kaçınılamaz. Dahadoğrusu, evrenin sırr ını bu ikilemin çözümünde bulmamız yegâne amaç gibi gözükmektedir.

Peki, bu ikilemin çözümü gereği en yetkin yaşam anlamına erişmekle gerçekleşen nedir?Bu soru bana hem yersiz, hem çok gerekli gibi gelmektedir. Evrenin sırr ına vak ıf olmak gibitam bir bilme durumuna yaşamın sonul zaferi diyebiliriz. İster Kutsal Kitaplardaki cennet,ister Budizm’deki Nirvana durumu, ister tasavvuftaki tam vecd hali yaşamın kutsanması vesürekli bayramlaşma olarak yorumlanabilir.

Bazı Batılı düşünürler, bilinen gözlemlerle ancak gezegenimizle sınırlı bir yaşamortamının tam bir tesadüf sonucu olduğunu ve güneş sisteminin tükenmesiyle hiç anlamı olmayan bir kozmogoni içinde yitileceğini söylemleştirirler. Bu da cehennem tasavvuruna

 benziyor. Kurgulamanın bu biçiminin dayandığı argümanlar da vardır. Fakat yaşamı çözmek ideası en k ısır kurgulamadır. Ne tam evreni biliyoruz, ne de yaşamın yetkin anlamını. Bu tür kurgulamalar için gerekçeler pek güçlü değil. Dünyamız bile yeterince ortamı olmayan bir yaşama geçit vermediği gibi, vakti gelende her canlıya potansiyeli kadar yaşam ortamını 

sunacak denli canlı ve adildir.

149 

Page 150: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 150/323

Page 151: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 151/323

ürünüdür, o halde öncelik o doğanın kavranmasıdır ki, insanı anlayabilelim. Bu nedenle birinci doğaya özgü bilimin objektifliğine ve ikinci doğadan bağımsızgerçekleştirilebileceğine ikna olmuş değilim. Bana hep bir sapma gibi geliyor. Fiziğin,kimyanın, hatta biyolojinin bilimi ikinci doğa ve insana özgü bilimden bağımsız olamazlar 

diye düşünüyorum. Dinsel yasacı

ğı

n k ı

lar ı

nda gezindiğimin fark ı

ndayı

m. Fakat açı

klı

ğakavuşturulması gereken temel sorun, birinci doğaya özgü tüm yasalar ikinci doğa aracılığıylainsanda dile geliyor iken, acaba özne-nesne ayr ımının bir anlamı var mı sorusudur. Bilenle

 bilinen ne kadar ayr ıştır ılabilir? Daha da yak ıcı soru, bilenle bilineni özne-nesne biçimindeikilemleştirmek en temel sapma olmuyor mu? Birinci ve ikinci doğayı özne ve nesne olarak konumlandırmak, bana insana özgü tüm hatalı gidişlerin ve acısı çekilen tüm toplumsalsüreçlerin temeli gibi gelmektedir. Bu mantık sistemi (düşünce alışkanlığı) kapitalist sistemletüm toplumu esaret ve sömürü altına alır. Daha da vahimi, aynı bask ı ve sömürü mantığını tüm birinci doğa unsurlar ına kar şı yaymaktan çekinmez.

İnsan türünün trajik konumuna bir çözüm olarak devreye giren toplumsallık, kat ettiğigelişmenin belirgin aşamalar ında hem toplum bünyesinde hem de doğal çevre üzerindesorunlaşır. Sorunlar ın başta ekonomi olmak üzere diğer belli başlı etkenlerini daha sonratanımlamaya çalışacağımızı belirterek, zihniyet boyutundaki gelişmeleri yorumlayalım.

Biyolojik evrimle insan beynine erişen zihniyet gücünün toplumsal evrimle hemaktifleştiğini hem de ayr ıştığını tespit etmek önemlidir. Toplumsallığın kendisinin adetauykudan uyanan ve sürekli çalışan bir zihniyet durumunu mümkün k ıldığını belirtmiştim.Zihniyetteki sürekli çalışma hali, kar şılıklı olarak beyinsel gelişmeye de yol açması evrimsellik gereğidir. Uzun süre gerektirse de, aktif toplumsal yaşam zihniyeti geliştiren esasetkendir. Kişisel deha açıklamalar ı pek inandır ıcı değildir. Her zekâ durumunun temelindetoplumsal özgünlük yatar.

İnsanın toplumsal yaşamının çok büyük bölümünün avcılık ve toplayıcılık biçimindegeçtiğini, kendine yak ın türlere benzeyen bir işaret diliyle iletişim sağlandığını mevcutantropolojik bilgilerimizden çıkarabiliyoruz. Bu aşamada ciddi bir toplumsal kaynaklı sorundan bahsedemeyiz. Doğal evrim halen hükmünü icra etmekte ve dengesinisağlayabilmektedir. Zekâ seviyesi duygusaldır. Daha doğrusu, zekânın duygusal karakterihâkimdir. Duygusal zekânın temel özelliği reflekslerle çalışmasıdır. İçgüdüsellik de duygusal

zekâdır. Ama en eski (ilk canlı hücreye kadar gidilebilir) zekâ türüdür. Çalışma tarzı,uyar ılara kar şı ani tepki göstermesidir. Adeta otomatik bir çalışma düzeni geçerlidir. Bu tarzkorumayı en iyi gerçekleştirme işlevini yerine getirir. Bitkilerde bile rahatlıklagözlemleyebiliriz. En gelişkin biçimine insan türünde erişir. Beş duygulu bir zekâ erişimi,aradaki koordinasyonla birlikte hiçbir varlıkta insan kadar gelişmemiştir. Şüphesiz ses,görme, tat gibi duygular birçok canlıda insandan çok gelişmiştir. Ama beş duygulu komple vekoordineli bir duruma erişmekte insan türü başattır.

Duygusal zekânın en önemli özelliği yaşamla bağlantısıdır. Yaşamı korumak temelişlevidir. Yaşamı koruma konusunda çok gelişmiştir. Bu yönü asla küçümsenmemelidir. Sıf ır 

hatayla çalışır. Bunu anında cevap verme anlamında belirtiyorum. Bu zekâ türünden

151 

Page 152: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 152/323

yoksunluk, yaşamın tehlikelere alabildiğine açık hale gelmesidir. Yaşama saygı ve değer verme, duygusal zekânın gelişmişlik seviyesiyle bağlantılıdır. Doğa dengesini gözetir. Doğalyaşamı mümkün k ılan zekâ da diyebiliriz. His dünyamızı tamamıyla bu zekâ türüne

 borçluyuz.

İnsan türünde duygusal zekânın komple gelişmesi, duygular arasında bağlantı kurmaşansını arttır ır. Ses, görme, tat duygular ı başta olmak üzere, aralar ında çağr ışım kurarak zekâlı hareketleri geliştirirler. İşaret diliyle uzun süre idare eden insan topluluklar ı, konuşmanınfizyolojik koşullar ının gelişmesiyle bağlantılı ‘simge’ diline erişebilmiştir. Esası kelimelerlesoyut düşünceye geçiştir. İşaret yerine kavramlarla anlaşabilme, insanlık tarihinde büyük bir devrimdir. Artık yapılması gereken, en zorunlu ihtiyaçlar ını gideren nesne ve olaylara advermektir. Ad verme büyük bir aşamadır. Çeşitli adlar arasındaki ilişkilerin dekavramlaşmalar ı beraberinde gelişir. Gerek adlar ın temsil ettiği nesnenin özellikleri, gerek aralar ındaki işlevler fiil ve bağlaçlara yol açar. Cümle düzenine geçişle dil devrimi başar ılmış 

olur.

Bu yeni bir düşünce biçimi demektir. Kelimeleri zihne yerleştirmek, nesneler ve olaylar olmadan da haklar ında düşünmeyi mümkün k ılar. Kurgusal veya teorik zekânın

 başlangıcındayız. Bu muazzam bir gelişmedir. Beynin yanılmıyorsam sol ön lobundaki k ısımtamamen bu zekâ türüyle ilgili olarak ihtisaslaşır. Faydası kadar çok tehlikeli, zararlı durumlara da yol açabilecek zekâ türüyle kar şı kar şıyayız. Duygulardan kopuk çalışması temel özelliğidir. Kurgusal veya ANALİTİK DÜŞÜNCE’ye yol açan zekâ olarak datanımlanabilir. Analitik zekâ veya aklın en önemli avantajı, kendini fazla yormadan,gerektiğinde tüm evren hakk ında düşünmesidir. Sınırsız hayal kurma yeteneğidir. Müthiş bir imgeler dünyası oluşturur. Plan, tuzak, komplo kurma yeteneği gelişmiştir. Doğayı taklitederek her tür icadı geliştirebilir. Planlı tuzak ve her çeşit komployla istediğine ulaşabilmeyeteneği, toplum içinde ve dışında sorunlar ın temel kaynağı olmasına neden olur.

Zekânın analitik ve duygusal boyutlar ının iç içelik kazanması, kendilik olarak insanaözgü büyük bir erdemdir. Fakat daha da önemli olan, hangi amaçla kullanılacağıdır. Toplumdaha ilk aşamalarda bu ikilemi fark etmiştir. Verdiği yanıt, temel örgütlenme ilkesi olarak AHLAK’ı esas almadır. Toplumsal ahlak olmadan analitik zekâyla baş edilemez. Örneğink ızgınlık hissine kapılan biri, biraz analitik zekâsını çalıştırarak istemediği, kar şı olduğu her 

canlıyı, insan topluluğunu imha edebilir. Toplum işte bu tehlikeye kar şı ahlak ı olmazsa olmaz bir toplum ilkesi haline getirerek baş etmek istemiştir. Her topluluk üyelerini müthiş ahlaklı yetiştirmeyi ilk görevi bellemiştir. Ahlaktaki temel ikili olan ‘iyi ve kötü’ bu analitik zekânınişleviyle ilgilidir. Faydalı çalışırsa iyilik ahlak ı taraf ından ödüllendirilir. Zararlı olmayaçalışırsa kötülük ahlak ı olarak mahkûm edilir. Daha doğrusu, kötülük her ahlakta olmaması gereken şey olarak bastır ılır, cezalandır ılır. Ta ki iyilik ahlak ı başat hale gelene kadar.

Fakat toplumun bu hal çaresi mutlak bir önleyici güce bir türlü erişemez. Toplumsalyar ıklarda her zaman kurnazlar, tuzak ve komplo peşinde koşanlar olacaktır. Kaldı ki, bundatemelde rol oynayan çok eski bir kültür de vardır: AVCILIK. Avcılık kültürünün ilkesi, diğer 

canlılara kar şı tuzak ve komplodur. Hayvanlar, hatta bitkiler âleminde bile kökleri olan bir 

152 

Page 153: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 153/323

kültürdür. Bu kökler aynı zamanda analitik zekânın da biyolojik kökleridir; insan toplumundadaha farklı olan bu avcılık kültürünün analitik zekânın gelişmesiyle birleşerek, sentezlenerek,toplumsal bünyede ve çevre ekolojisinde erkenden bir katman, hiyerar şi oluşturma yeteneğiveya gücünü kazanmasıdır. Felaket böyle başlamıştır. Cennet-cehennem ayr ımı analitik 

zekânı

n toplumsal hiyerar şi kurma gücüyle el ele gider. Hiyerar şik toplumda bir avuç ‘güçlüerkek adam’ toplumun üstünde kurulup cennetsel yaşam tahayyülüne yol açarken, alttakitoplum için gittikçe derinleşen, nedeni ve çık ışı anlaşılamayan cehennemin yolu açılır.

Güçlü adam kar şısında ilk kurban kadın olmuştur. Yaşamla bağının daha güçlü olması,kadında doğal duygusal zekâyı daha gelişkin k ılar. Çocuklar ın anası olarak acıyla yoğrulu bir emekle toplumsal yaşamın esas sorumlusudur. Yaşamın fark ında olması kadar, nasılsürdürüldüğünü de daha çok bilmektedir. Toplayıcıdır. Toplayıcılığı hem duygusal zekânın

 bir sonucu, hem de doğadan öğrenmiş olmasının bir gereğidir. Toplumsal birikimin uzun bir tarihi boyunca ana-kadın etraf ında gerçekleştirildiği, bir nevi zenginlik, değer merkezi rolü

oynadığı antropolojik verilerdendir. Artık-değerlerin de anası olduğu kestirilebilir. Esasrolünü avcılık olarak belirleyen güçlü erkek adamın bu birikime göz koyması anlaşılırdır.Hâkimiyet kurması halinde yüklü avantajlar sağlayabilecek durumdadır. Kadının cinsel objedurumundan tutalım çocuklar ın babalığına, bir nevi efendiliğine geçiş, diğer maddi ve manevikültürel birikimler üzerinde söz sahibi olması hayli iştah kabartıcıdır. Avcılıkla kazandığı gücün örgütlülüğü, ona egemen olma, ilk toplumsal hiyerar şiyi kurma şansını tanımaktadır.Analitik zekânın toplumsal bünyede ilk kötücül amaçla kullanımını ve sistematik halegelmesini bu tip olgu ve olaysal gelişmelerde gözlemleyebiliriz.

Kutsal ana kültünden baba kültüne geçiş, kurgusal zekânın kutsallık zırhına bürünmesinide sağlar. Ataerkil sistemin bu biçimde kök bağladığı güçlü bir varsayım olarak ilerisürülebilir. Ataerkil zihniyetin olanca görkemli çık ışını Dicle-Fırat havzasında güçlükanıtlar ıyla tarihen de tespit edebiliyoruz. Yaklaşık M. Ö. 5. 500-4. 000’lerde Aşağı Mezopotamya çık ışlı olarak tüm Mezopotamya’da yayıldığını, başat toplumsal kültür halinegeldiğini görüyoruz. Bu kültüre geçmeden, daha çok Yukar ı Mezopotamya’nın dağ-ovaeteklerinde ürün bitekliğine dayalı bir anaerkil toplumun M. Ö. tüm mezolitik ve neolitik evrelerde başat olduğunu da özellikle arkeolojik kayıtlardan çıkarsamak mümkündür. Yazılı kültürde de birçok ipucuna rastlıyoruz. Kadına dayalı din ve dil öğeleri hayli gelişkindir.

Toplumsal sorunun ilk defa ciddi boyutlarda güçlü erkek adamın etraf ında giderek kültleşen ataerkil topluluklarda boy gösterdiğini söylemek mümkündür. Kadın köleliğinin bu

 başlangıcı, çocuklardan başlamak üzere erkeğin de köleliğine zemin hazırlar. Kadın ve erkek köleler başta artık-ürün olmak üzere ne kadar değer biriktirme tecrübesi kazanırlarsa, o denlikontrol ve hâkimiyet altına alınırlar. İktidar ve otorite giderek önem kazanır. Ayr ıcalıklı bir kesim olarak güçlü adam + tecrübeli yaşlı erkek + şamanın iş birliği, kar şı konulması zor bir iktidar odağı oluşturur. Bu odakta kurgusal zekâ, zihni hâkimiyeti için olağanüstü mitolojik 

 bir anlatım geliştirir. Sümer toplumunda tarihen de tanıdığımız bu mitolojik dünya,tanr ılaştır ılan erkek etraf ında yeri-göğü yaratanlığa kadar yüceltilir. Kadın tanr ısallığı ve

kutsallığı alabildiğine alçaltılır ve silinirken, erkek egemen mutlak güç sahibi olarak belletilir ve muazzam bir mitolojik efsane ağıyla her şey hükmeden-hükmedilen, yaratan-yaratılan

153 

Page 154: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 154/323

ilişkisine bürünür. Tüm topluma ezici bir biçimde özümsetilen bu mitolojik dünya, temelanlatım değeri kazanarak giderek dinselleşir. Artık sınır tanımayan bir kurgusal vekurumsallaşmış zihniyet biçimiyle kar şı kar şıyayız.

Ataerkil kökenli mitolojik zekânın ve ondan kaynaklanan zihniyet kalı plar ının tam bir 

meşruiyet kazandırarak başardığı ilk sömürü, bask ı ve kurumsal otorite düzenidir. Çeşitliaşamalarda birçok toplulukta bu gelişmeye tanık oluyoruz. Değişik yoğunluk ve biçimlerde deolsa. Bask ı ve sömürüyü mümkün k ılan zekâ duygusal olamaz. Analitik düzeye gelmedikçeve avcılık kültüründeki tuzak oyunlar ıyla bütünleşmedikçe, toplumsal soruna yol açabilecek 

 bir zihniyet düşünülemez. Bu zihniyet esas işlevini gizlemek için sahte efsaneler üretmek zorundadır.

Şüphesiz kurgusal zekânın duygusal zekâyla iç içe çok olumlu düşünce gelenekleri vekurumsallığını da söylemek mümkündür. Tüm zihniyet dünyasını hiyerar şik iktidarlaraatfetmek doğru olmaz. Bu nedenledir ki, çı plak kavgalar kadar amansız bir zihniyet kalı plar ı ve düşünce savaşlar ını da bu süreçlerde yoğunca gözlemleyebilmekteyiz. İdeolojik savaş dediğimiz ve dini, felsefi, etik, sanatsal birçok biçimde kar şımıza çıkan olgu ve olaylar ınkökenine böyle varabiliriz. Mitoloji ve dinlerde bolca rastladığımız çatışmalar özünde bir ekonomik ve politik mücadeledir. Kapitalist zihniyete kadar ekonomik ve siyasi iktidar savaşlar ı hep mitolojik ve dini görüngüler örtüsü içinde kendilerini yansıtırlar. Devlethiyerar şik yapılar ın kalıcı kurumlaşmasını temsil eder. İktidar yapılar ının bireysel temsilininkurumsal temsile dönüşümü, tarihte uygarlık dediğimiz kentleşmeyle gelişen sınıfsal toplumla

 bağlantılıdır.

Kent ve sınıfsallık daha çok kapitalist sistemle birlikte kavramsallaştır ılır. Fakatkökenlerinin izahı daha önemlidir. Çık ış veya kökenleri açıklanmayan hiçbir toplumsal ilişkiyeterince anlamlandır ılamaz. Kent oluşumu halen tam çözümünü bulan bir ilişki yoğunluğuolmaktan uzaktır. En az kapitalizmin çık ışı kadar önemlidir ve açıklanmayı gerektirir. Şahsenkente ön, proto-kapitalistik demenin yanlış kaçmayacağı kanaatindeyim. Nasıl ki pazar kapitalizmin üzerinde beslendiği, vücut bulduğu bir ilişki alanıysa, kent de pazar ın gelişmiş ve kalıcılaşmış mekânı olarak tanımlanabilir. Konumuzla ilgisi ise, kurgusal zekânın engelişkin mekânı, pazar ı olmasına dayanır. Kentin kendisi pazar niteliğinden ötürü analitik,soyut zihni gerektiren ve daha çok da ortaya çıkaran çok yoğun toplumsallaştırma aracı olan

 bir kuruluştur. Mitolojik ve dinsel dünyanın daha da ak ılcılaşması, bilimi hızlandırması kadar çarpıtması, beraberinde felsefeye yol açması gibi tarihsel gelişmeleri hızlandıran ilişkiortamıdır. Daha çok analitik zekâyla iş yapar.

Kavramlar ın soyut dünyası, sanata yansıması kenti daha da görkemlileştirir. Toplumunzihniyetine, duygusal zekâdan soyutlanmış, sınır tanımayan bir spekülatif ilişki ortamında her tür tuzak ve komployla cirit atan imgeler dünyası enjekte eder. Kent ortamında ak ıl gelişir.Ama niteliği nedir? Aydınlığı mı, karanlığı mı daha çok gerçekleştirir? Bu sorulara henüz tamdoğru cevaplar verilmemiştir. Savaş ve sömürü, iktidar ve sınıflaşma kent toplumunu üreten

 başat ilişki yumağıdır. Kendi içinde toplumun ezici çoğunluğu olan sınıf düşkünlerine yol

açtığı kadar, çevreye yönelik de tam bir soyk ır ım yapılanmasıdır. K ırsal temele dayalı 

154 

Page 155: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 155/323

topluluklar ın mitolojik ve dinsel ifadeleri analitik zekâyla ilişkili olsa da, daha çok pozitif roloynarlar. Tanr ılar ı başta olmak üzere, inanç dünyalar ı duygu yüklü samimi dünyalar ını yansıtır. Dost, rahman, gafur ve merhametlidirler. Acılar ı azaltan, zorluklar ı kolaylaştırandırlar. Mitolojik ve dinsel formlar kentleştikçe, tanr ılar ı da soyut, sınayan,

cezalandı

ran, hep kendine yalvartan sı

fatlara bürünürler. Acı

çektirir, daha çok hükmetmektenhoşlanırlar. Pazarda dolaşıma giren mal dünyasının başına gelenler esasta yansıtılmaktadır.Pazar ve kent tanr ılar ı iç içedir.

Sınıfsallık üst iktidar hiyerar şik gruplar ın kendilerine başta kan bağlar ıyla olmak üzere bağlı olan klan, kabile ve aile-aşiret ilişkilerinin parçalanmasıyla gelişir. Üst gruplar devletleşirken, alt gruplar yönetilen gruplara dönüşür. Bu da acımasız ve yabancılaştır ıcı bir süreçtir. Duygusal zekânın gerilemesiyle bağlantılıdır. Ezilen sınıflar yönetici sınıf gruplar ına

 bağlı olduklar ı oranda, zihniyet egemenliklerini de meşrulaştırarak kendi düşkünlüklerinionaylamış olurlar. Ezilenlerin en lanetli duruma düşme anıdır bu. Kendi müstebit sömürüsünü

onaylama, her iki zekâdan yoksunluğun dip noktasıdır. Zihniyetten yoksun olma toplumiçinde en olumsuz, deklase durumu ifade eder. Tepede ne kadar soyut bir kurbanlaştıran,kullaştıran kurgusal zekâ varsa, dipte de o kadar ak ıl yoksunu, alık, dilenci, köle oluşmuş demektir.

Tarihi zihniyet açısından dönemselleştirdiğimizde, mitoloji ve dinsel aşamanın ağırlıktaolduğu ilk çağlar (M. Ö. 5. 000 – M. S. 500’ler), din ve felsefenin sentezi olan teolojik ortaçağ (M. S. 500 – 1. 500’ler), felsefe ve bilimin ayr ıştığı modern çağ (M. S. 1. 500 – günümüze kadar) biçiminde bir ayr ıma gidebiliriz.

Mitolojinin dogmalaşması dini oluşturur. Mitolojiye tam din denilemez. Din değişmezinanç ve tapınma biçimlerini gerektirir. Tamamen kurgusaldır. Kurgulara inanmak dinintemelidir. Tek olumlu yanı, soyut düşünceye geçişte toplumda derin bir yar ılmaya yol açarak 

 bilimsel ve felsefi düşünceyi zorlaması, istemese de ona ortam hazırlamasıdır. Felsefe ve bilim düşüncesi dinsel düşünceyle diyalektik bağ içinde gelişirler. Dinin derin izlerini taşırlar.

Felsefe kurgusal yanı ağır basan zekâ kaynaklı olsa da, somutu gözlemeyle sürekli bağlantılandır ır. Duygusal zekâyla bağını hepten kopartmaz. Soyutlama gücü en yüksek düşünce biçimidir. Bilime katk ısı dinden daha önceliklidir.

Bilimin aslı

nda felsefeden fazla fark ı

yoktur. Deney temeli daha gelişkin felsefe olarak dayorumlanabilir. Her iki doğayı gözlem ve deneyle anlamlandırmaya çalışırlar. Doğrusu da budur. Fakat dinin sorduğu niçin sorusuna yanıtlar ının olmaması en önemli eksikliğidir.Doğanın nasılını cevaplandırmak, yaşamın yeterli yanıtı olamaz. Koca bir evreni niçinsiz,nedensiz, amaçsız varsaymak pek arzuya şayan bir yaklaşım olamaz. Yaşamın niçin’ine yanıtı olmayan bilim, sonuçta köleleştirici iktidara araç olmaktan kurtulamaz. Bilimin felsefe vedinden (niçin ve amaç sorunsallığına ilişkin) ayr ıştır ılmasının kapitalistik zihniyetle çok yak ından bağlantılı olduğunu güçlü bir tez olarak ileri sürmek durumundayım.

Şöyle kanıtlayabilirim: Din ve felsefe, hatta mitoloji toplumun haf ızası, kimliği ve zihnen

savunma gücüdür. Çokça çarpıtılsa, kendine kar şıt k ılınsa da, sosyolojik bir gerçekliktir.Tarihle, haf ızasıyla bağı kopartılmış bir toplum ve böylesi bir toplumun bilimi ancak güncel

155 

Page 156: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 156/323

iktidara hizmete koşturur ki, bu da kapitalizmdir. Kapitalizmde mitoloji, din ve felsefeneredeyse beş para etmez bir duruma indirgenmiştir. Neden? Cevap açıktır. Binlerce yıl din,felsefe, efsane toplumun yar ıklar ında pusuya yatmış kapitalist unsurlar ı (tefeci, dengesiz fiyatfark ını kullanan spekülatörler) hep dışladıklar ı, meşruiyet tanımadıklar ı için. Din, felsefe ve

efsane toplum düşüncesinde yerini korudukça, duygusal zekâ toplumda ağı

rlı

ğı

 sürdürdükçe, kapitalizmin başat hale gelmesi olanaksızdır. Hiçbir iktidar bu zihniyet – dolayısıyla ahlak- ortamında kapitalizme meşruiyet kazandıramaz. Dayandığı bir sosyoekonomik düzen halinde savunamaz.

Sosyolog Max Weber, Hıristiyanlığın Protestan mezhebini kapitalizme zihinsel ortamhazırlayan, ahlaki olarak kapitalizme geçit veren bir zihniyet dünyası olarak tanımlar. Gerçek 

 payı olan bu değerlendirmeyi iki yönden eleştirmek mümkündür.

a-Protestanlığın kendisi en zayıf din demektir. Kapitalizm tarzı bilime de çok yak ındır.Daha da önemlisi, milli dinler çağını başlatır. Milliyetçiliğin bir nevi ön aşamasıdır.Milliyetçilik ise, kapitalizmin halis bir ideolojisidir. Avrupa’daki büyük din savaşlar ına buaçıdan bakmak daha da tamamlayıcı bir anlama yol açar.

Kapitalistler dinselliğin en zayıf olduğu veya Protestanlığa yeni geçen coğrafyada(Hollanda, İngiltere, ABD) ilk defa zafer kazanma imkânı bulmuşlardır. Bu ülkeler aynı zamanda her tür mezhep sapk ınlığının sığındığı mekânlardır. Burada dinin ortodoksisinisavunmuyorum. Belirtmek istediğim, Protestan ahlak ı Hıristiyanlığın en zayıf ahlak ı olduğuiçin kolay geçit olmuştur. Weber’den fark ım bu noktadadır. Onun olumlu dediğini, benolumsuzluk olarak yorumluyorum.

 b- Paradoks gibi gelse de, kapitalist zihniyet genelde dinsel zihniyetin uzun tarihselyürüyüşünün sonul veya en zayıflatılmış bir aşamasında meşruiyet kazanmıştır. Ben bilimikesinlikle kapitalistik gelişmenin bir ürünü olarak görmüyorum. Olan, talihsiz bir gelişmeaşamasına denk gelmedir. O da bilimsel devrimle kapitalist ekonomik devrimin Batı Avrupa’da neredeyse aynı yüzyılda gerçekleşmesidir. Bu zamandaşlık, kapitalist zihniyetinşacılar ı taraf ından kapitalizmin bilimi doğurduğu biçiminde çok büyük bir yalanı gerçek yerine koymalar ıyla sonuçlanmıştır. Bilime katk ısı olan bireyler elbette kapitalizmin hızlı gelişme içinde olduğu aynı toplumlarda yaşıyorlardı. Fakat bu husus, bilim adamlar ını kapitalizm ortaya çıkardı gibi bir totolojiye kesinlikle yol açmaz. Bilim adamlar ının dinsel

düşünceyle çelişkileri vardı. Ama çoğunluğu kapitalist zihniyete de tenezzül etmezkonumdaydı.

Söylenmesi gereken, kapitalizmin tüm düşünce biçimlerinden tı pk ı mal, paraspekülasyonundan kâr-sermaye sağlama gibi istifade etmesidir. Tüm düşünce formlar ını tartıya vurarak çıkar ına olanlar ı yeni felsefe veya din okullar ı biçiminde istifleyip, liberalizmve pozitivizm adı altında piyasaya yeniden sürmüştür. Daha hazin olanı, yeni bir kumaş gibimüthiş bir kâr oranıyla satmayı, yani hakîm zihniyet durumuna getirmeyi, taşırma ustalığını veya kurnazlığını sergilemeyi başarmıştır.

Kapitalizmin zihniyet tanımlanması çeşitli açılardan yapılabilir. Başta yapılması gerekeneklektik, her kalı ba giren, aldatıcı riski yüksek, bir yandan en katı dinsel dogmalardan daha

156 

Page 157: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 157/323

dogmatik, en soyut felsefelerden daha saçma, spekülatif, putçuluğun bile asla düşmediğikadar sığ putçuluk olan pozitivizm ve liberalizm olarak tanımlamaktır. Pozitivizmle bilimiiğdiş edip inanç ve ahlak dünyasına kar şı çıkar ırken, liberalizmle de toplumun canına okuyan,

 bireyciliği soyk ır ıma kadar tırmanan ulus-devletçi tanr ıya dönüştürmüştür. Hiçbir dini

zihniyet kapitalizm zihniyeti kadar savaş, bask ı

ve işkence doğurmadı

. Hiçbir toplum bireyikapitalizmin zafer kazandığı toplumdaki birey zihni kadar sorumsuz, çıkar düşkünü, zalim,soyk ır ımcı, asimilasyonist, diktatör doğurmadı.

Mal ve para dünyası üzerine kurulan tekel sistemi olarak kapitalizm günümüzdekifinansçı zihniyetini inşa ederken, insan toplumunu hiçbir Nemrut veya Firavunun yapmayı aklından geçiremeyeceği zihniyet kalı plar ına bağlar ve en aşağılık putlar ı kar şısında küreselinsanlığı secdeye kapandır ırken, sadece zihinsel iflas ve çürümeden bahsedilebilir.

Kapitalizmin zihniyet içeriğini biraz daha yak ından gözlemlemek büyük önem arzetmektedir.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, kapitalizmin tek boyutlu tanımlamalar ı sistemin ağır etkisi altındaki zihniyet çalışmalar ının bir sonucudur. En anti-kapitalistler olan ve bilimselsosyoloji yaptıklar ını iddia eden Marksistler ve anar şistlerde de bu tür yorumlar ı görmek mümkündür.

Marks’ın bizzat kendisinin ekonomik altyapıyı tüm hukuki, siyasi ve ideolojik formlar ınizah kaynağına yerleştirmesi, belki de uğruna çok büyük savaşlar verilen sosyalizmin başar ılı olamayışının temel nedenlerinin başında gelmektedir. Şu hususu iyi bilmek gerekir ki, hiçbir insan topluluğu zihniyet formunu uzun süre tanımadan, denemeden, maddi hayat (ekonomik 

yaşam) tarzını inşa edip sistemleştiremez. Zihniyet gelişimini karanlıkta bırakarak yapılansistem analizleri, bizzat bu sistemlerin hegemonyasına hizmet etmekten kurtulamaz. Çok kar şıt temelde oluşturulsa da böyledir. Verili hakîm sistemler öncelikle bu hâkimiyetlerinizihniyet ve siyasi kurumlaşmayla garantiye alırlar. Maddi hayat ancak bu çerçevededüzenlenebilir. Marks’ın Hegel diyalektiğini ‘doğrultuyorum’ ideası, sanıldığının aksineMarks’ın doğrulanması değil, vahim yanılgısıdır. Artık iyice anlaşılmıştır ki, metafizik düşüncenin doruk noktası olarak Hegel idealizmi, Alman ulus-devletine giden yolda temelkilometre taşlar ından biridir. Daha öncesinde Luther (Protestan ideolojik inşacısı), E. Kant(katı nesnelciliğe kar şı öznelliği, k ısmen ahlakiliği dikkate alır) gelir. Aslında Karl Marks da

 paradoksal gözükse de bu çizgiyi proleter, anti-kapitalist sistem adı altında sürdürmüştür.Sonuç, Alman ideolojisinin (zihniyetinin) faşizmle ve Hitler tarzı önderliklerlesonuçlanmasıdır. Bu tehlikeyi zihniyet sorununda en iyi fark eden de Alman Filozof 

 Nietzsche olmuştur.

 Nietzsche tarzı zihniyet çalışmalar ı gerçek bir kapitalist modernite kar şıtlığıdır.Geliştirilip siyaset felsefesi ve pratiğine dönüştürülememesi büyük bir eksikliktir. Gecikmiş olarak Fransız filozoflar ın (Deleuze, Guattari, M. Foucault, vb. ), İtalyan Gramsci’nin çabalar ı çok yetersizdir ve siyasi kurumlaşmaya dökülmemiştir. Reel sosyalizmle zaten başar ılan

kapitalist modernizmin sol adı

altı

nda en azı

ndan yüz elli yı

llı

k objektif suç ortaklı

ğı

r.

157 

Page 158: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 158/323

Sovyet Rusya ve Çin deneyimi bu yargımızın çarpıcı doğrulanmasıdır. İlgili bölümlerdekapsamlıca ele almayı umuyorum.

Anar şistlerin özellikle önde gelenleri olan Proudhon, Bakunin ve Kropotkin başta olmak üzere, kapitalizmin doğuşuna yönelik eleştirileri birçok noktada daha aydınlatıcıdır. İdeolojik 

ve siyasi boyutu daha iyi görebiliyorlardı. Fakat doğru bir siyasi felsefe ve kurumlaşmayı  başarmayışlar ı, ahlak ve tarih konusundan bihaber olmalar ı onlar ı da son tahlilde kapitalizme bir ideolojik meta olmaktan kurtaramamıştır. Yine şunu belirtmeliyim ki, bir zihniyetçalışması yetkin siyaset, ahlak, tarih ve pratik çalışmayla bütünleştirilmedikçe, kar şıtı taraf ından kullanılmaktan, ya yok edilerek ya da asimile edilerek etkisizleştirilmektenkurtulamaz. Ne acıdır ki, anti-kapitalist zihniyet çalışmalar ının başına gelen de, tarihte çok örneğini gördüğümüz (başta Hıristiyanlık, Budizm, Zerdüştizm, Manicilik) aynı kaderi

 paylaşmak olmuştur. Hemen belirtmeliyim ki, bu öğretilerin boşa gittiğini, kaderdenkurtulanamayacağını iddia etmiyorum. Böyle olsaydı, zaten ne bu satırlar yazılırdı, ne de

özgürlük ahlak ına anlam verilirdi. Yaptığım bir eleştiridir.

Eğer günümüzde, daha doğrusu tarihsel bütünlüğü içinde uygarlığın son evresi(tanımlandığı şekliyle) olan kapitalizme ve tarihsel dayanaklar ına kar şı başar ılı bir alternatif sisteme ulaşılmak isteniyorsa, tam bir bütünlük içinde zihniyet çalışmalar ının yolgöstericiliğinde siyaset felsefesi, siyaset kurumlaşması ve maddi hayat eylemleri iç içe aşkladöşenmek durumundadır.

Kapitalist sistem hegemonyacılığında siyasi ve askeri zorun yeri önemli olmakla birlikte,esas ayakta tutanı toplumun kültür endüstrisiyle teslim alınması, hatta felçli hale

getirilmesidir. Denilebilir ki, sistemin etkisindeki topluluk zihniyetleri insana yak ınmaymunlardan daha geri ve oynatılmaya müsait hale getirilmiştir. Hayvanat bahçelerindekidüzen aslında tüm toplumun hayvanat bahçesi tarzında düzenlendiğine dair çok aydınlatıcı bir örnektir. Nasıl hayvanat bahçesindeki hayvanlar seyirlikse (gösteri unsurlar ı), toplumun da bir gösteri toplumuna dönüştüğü birçok filozofça tespit edilmiştir ve dillendirilmektedir. Başta üç(S)’ler, seks endüstrisi, peşi sıra ve iç içe spor ve sanat-kültür endüstrileri geniş bir medyatik reklam kampanyasıyla yoğun ve sürekli olarak duygusal ve analitik zekâyı bombalayarak,tamamen işlevsizleştirerek, gösteri (temaşa eden) toplumunun zihniyet fethi tamamlanmıştır.

Bu toplum teslim alınmaktan da daha kötü, sistemin dilediği gibi sevk ve idare ettiği

toplumdur. Aslında faşizmin ilk gösteri toplum deneyimi yenilmedi. Elebaşlar ı tasfiye edildi.Fakat sistem soğuk savaş ve sonrasında tüm topluluklara ulus-devletle ve küresel finansşirketleriyle egemen k ılındı. Yaşanılan dönem Sümer, Mısır, Hint, Çin ve Roma başta olmak üzere, güçlü imparatorluk sistemlerinin toplumlar üzerindeki fethini katbekat geride

 bırakmıştır. Kapitalizmin imparatorluk aşaması hegemonyasının (daha önceki sömürgecilik ve emperyalizm aşamalar ı) zirvesi olup, her ne kadar objektif olarak kaotik ve çürüme

 belirtilerini yoğunca yaşasa da, bu gerçekliği sistemin toplumla çok oynayarak, yani zihnihegemonyayı içinden çık ılmaz hale getirerek telafi etmek istediği çok iyi anlaşılmak durumundadır.

158 

Page 159: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 159/323

Bu noktaya gelinmesinde, değinildiği gibi cinselliğin (seksin) endüstrileşerek sunulması  belirleyici etkenlerdendir. İnsanlar başar ıyı seks gücünde arar hale sokulmuştur. Hâlbukicinsellik tüm canlılarda yaşamı fark etmede ve onu sonsuzlaştırmada öğretici bir etkinlik işlevindedir. Tek hücreli canlılardan tutalım insan türüne kadar işlevini bu biçimde

tanı

mlamak mümkündür. Dolayı

yla anlamlı

ve hatta kutsaldı

r. İnsan topluluklar ı

da tarih boyunca bu tarz bir yorumu esas almışlardır. Tüm antropolojik araştırmalar bu yorumudoğrulamaktadır. Eğer metalaştır ılmayacak (endüstrileştirilemeyecek) bir ilişki veya ilişkiler varsa, başta geleni cinsel ilişki olmak durumundadır. Çünkü yaşamın kutsallığıyla,yüceliğiyle, sürekliliğiyle ilgilidir. Daha çok da saptır ılı p diğer yaşamlar ı tehdit etmemesorumluluğuyla bezelidir.

Cinsel istismar, denilebilir ki, sistemin en temel hegemonik araçlar ındandır. Sadecemetalaştır ılarak dev bir endüstriye dönüştürülmemiştir; toplumda Hint fallus tanr ısallığını hem yozlaştır ı p hem de k ırk kat geride bırakan bir erkek egemen cinsiyetçilik dini haline

getirilmiştir. Özellikle her erkekte bu yeni dini gösterge başta edebiyat olmak üzere sanatın baş köşesine oturtularak tam bir uyuşturucu araca dönüştürülmüştür. Kimyasal uyuşturucular  bu yeni cinsellik dini kar şısında solda sıf ır gibi kalmıştır. Tüm toplum bireyleri medyatik reklam (sadece alelade reklam değil) kampanyalar ıyla bir cinsel sapık haline getirilmiştir.Genç, yaşlı, hatta çocuk fark etmiyor. Herkes kullanılıyor. Kadın en gelişkin seks nesnesinedönüştürülmüştür. Her zerresi seks çağr ıştırmasa sanki para etmeyecekmiş gibi bir zihniyetemahkûm edilmiştir. Kutsal aile ocağı bir seks dergâhına dönüştürülmüştür. Kutsal ana vetanr ıçalıktan geriye işe yaramaz, bir köşeye atılan ‘kocakar ılar’ kalmıştır. Çok hazin ve acı verici bir durum. Suni döllenmeyle kadının tam bir seks aracı olma süreci zirveye

tırmandır ılmıştır.

Tersi bir konum da sistem gereği varlığını dayanılmaz boyutlara taşımıştır. Özünde bir ataerkil toplum geleneği olan başta erkek olmak üzere çok çocuklu olma, sağlık tekniklerinindevreye sokulmasıyla alt tabaka kadınlar ında çocuk doğum makinesi rolüne indirgenmiştir.Böylelikle zor olan çocuk yetiştirilmesi de yoksullara yüklenerek, bir yandan genç işçiihtiyacı gideriliyor, diğer yandan içinden çık ılmaz bir aile yozlaşması yaratılıyor. Bir taşla

 birkaç kuş vuruluyor. Üst tabaka kadın ve erkeği artık suni bebek, üvey evlat ve hayvan beslemeyle evlat kavramını yozlaştırarak eksikliğini giderirken, sonuna kadar seksi kalmayaçalışı p yeni seks dinini ritüelleştirerek baygınlaşıyorlar. Sonuç, altından çık ılamaz anlamsız

 bir nüfus, tarihin hiçbir döneminde görülmemiş bir işsizlik ve çevre bunalımının insan yükünütaşımaz bir konuma getirilmiş bulunmasıdır. Bu sorunla nasıl baş edilmesi gerektiğini dahaçok ‘özgürlük sosyolojisi’nde işlemeyi düşündüğümü belirtmeliyim.

Kültürün endüstrileşmesi, diğer bir deyişle yaygın metasal üretimi de köleliğin en etkinaraçlar ından ikincisidir. Kültür dar anlamıyla toplumlar ın zihniyet dünyasını ifade eder.Düşünüş, beğeni ve ahlak üç temel konusudur. Sistem dahilinde siyasi ve ekonomik iktidar taraf ından kuşatılı p satın alınmalar ı yüzyıllar ın işidir. Tüm uygarlık tarihinde kültür unsurlar ını bağlamak meşruiyetleri açısından vazgeçilmezdir. Ekonomik ve iktidar erki

erkenden bu hususu fark edip tedbir almaktan asla gecikmezler. Kültürün iktidarcaasimilasyonu hiyerar şilerin kuruluş dönemlerine kadar gider. Esas yönetim araçlar ıdır.

159 

Page 160: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 160/323

Kültürel hegemonya olmazsa, ekonomik ve iktidar tekelleri yönetemezler. Zora ve sömürüyedayalı sistemler zorla olsa olsa k ısa süreli talanlarla varlıklar ını ayakta tutabilirler ki, talanedilecek bir şey kalmayınca ya birbirlerine girerler ya da yık ılı p dağılırlar.

Kapitalist uygarlıkta kültürün rolü hayatidir. Tüm toplumsal alanlar ın zihniyet toplamı 

olarak kültür, önce asimile edilip (ekonomik ve siyasi iktidara uyarlama) sonra da yaygınca veyoğunca tüm dünya topluluklar ına (uluslar, halklar, ulus-devletler, sivil toplum ve şirketler)taşır ılması için bir endüstri haline getirilir. Edebiyat, bilim, felsefe, sanatın diğer alanlar ı,tarih, din ve hukuk gibi belli başlı alanlar objeleştirilerek metalaştır ılır. Kitap, film, gazete,TV, internet, radyo gibi araçlar bu endüstrinin metalar ı olarak işlev görürler. Burada kültürelmetalar dev bir maddi kazanca yol açmakla birlikte, esas tahripkâr işlevlerini zihinseltutsaklığı tarihte eşi görülmemiş boyutlarda gerçekleştirip, sığırdan beter sınıf, ulus, aşiret veher tür cemaat, anlamını yitirmiş, özce amorf, şekilsiz, maymun iştahlı bir K İTLE oluşturarak oynarlar. Baş mimarlar ı ulus-devletler, küresel şirketler ve medya tekelleridir. Para kazanmak 

ve tüketmek dışında toplumun hiçbir şeyi onlar ı esas olarak ilgilendirmemektedir. Enyoksullaştır ılmış kesimler bile bir gün çok kazanarak dilediğince yaşama amacı dışındadüşünemez k ılınmışlardır.

Yoksullaştır ılmanın bir kültürel olgu olarak kullanıldığına dikkat edelim.Beğenmediğimiz ortaçağlar bile yoksullaşmayı isyan nedeni bellerken, resmi kültürelhegemonya altında ücrete kavuşmayı amaç haline getirme sistemin kültürel zaferini gösterir.

Kültürel endüstrinin iç içe olduğu seks endüstrisiyle birlikte sağladığı egemenliğin,dolayısıyla tutsaklığın en vahim yanı gönüllüce yaşanması, hatta özgürlük patlaması olarak 

adlandır ılmasıdır. Bunun yönetimin en güçlü dayanağı, meşruiyet aracı olduğu kesindir.Kapitalizmin imparatorluk aşaması ancak kültürel endüstriyle mümkündür. Dolayısıylakültürel hegemonyacılığa kar şı mücadele en zorlu zihniyet mücadelesini gerektirir. Busistemin fetih, asimilasyon ve endüstrileştirerek yürüttüğü kültürel savaşına kar şı mücadelehem içerik hem form olarak geliştirilip örgütlendirilmedikçe, hiçbir özgürlük, eşitlik vedemokrasi mücadelesinin şansı yoktur. Bu yönlü sorunlar ı da kapsamlı olarak özgürlük sosyolojisinde tartışmaya çalışacağım.

Spor toplumlarda başlangıcından beri katılım için bir hazırlık oyunu olarak işlevkazanmıştır. Spor oyunlar ı yaşama başar ıyla katılım için düzenlenir. Bir nevi toplumsallığa

alıştırma rolünü oynarlar. Özellikle Roma İmparatorluğunun çürüme aşamasından itibarensporun yeni yeni endüstrileştiğini görüyoruz. Gladyatörlük kurumu böyledir.

Kapitalizm baştan itibaren sporu da iktidarla bütünleştirip (profesyonelleşme) amatör özünü yıkarak endüstrileşmeyi dayatmıştır. Metalaştır ılan diğer önemli bir uyuşturmaalanıdır. Topluma üstün moralli ve fiziki dayanıklılık temelinde katılım yerine para kazanma,

 bunun için rekabeti çılgınca körükleme, toplumu pasif seyirciye dönüştürme geçerlik ılınmıştır. Arena kültürü (aslanlara yem olma ve gladyatör cinayetleri) tüm spor alanlar ınayayılmıştır. Rekor ve alk ış iki hâkim imgedir. Tak ımı olmak, dini ve felsefesi olmaktan daha

önemli hale gelmiştir. Tak ı

m tutma tam bir hastalı

k haline gelmiştir. Böylelikle yönetimler 

160 

Page 161: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 161/323

için kolay yönetmenin yetkin bir aracına daha ulaşılmıştır. Örneğin futbolun yönetimler içinoynadığı rolü hangi din veya felsefe oynayabilir?

Kaba bir değerlendirmeyle üç (S)’ler endüstriye dönüştürülerek yönetim sanatınınzirvesine ulaşılmıştır. Küresel sermaye yönetimi, ulus-devlet iktidar ı üç (S) endüstri haline

getirilmeden gerçekleştirilemez. Tekrar belirtmeliyim ki, olgu olarak cinsellik, kültür ve spor kendi başına kötülenip eleştirilmiyor. Toplumsal oluşum ve sürekliliğin en hayati alanlar ı olarak yozlaştır ılı p endüstrileşmeleri eleştiriliyor.

Kapitalizmin zihniyet hegemonyasında temelde medya organlar ınca yürütülen sanaldünya, diğer çok önemli bir zihinsel araçtır. Yaşamın sanallaşması, analitik aklın en uçsınırlara varmasıdır. Savaş gibi en dehşetli bir olay bile sanal olarak sunulduğunda, ahlak ı tek 

 başına yıkması işten bile değildir. İnsan beden ve zihninin deneyimlemediği yaşama eskiden beri sahte yaşam denirdi. Sanal ismi tak ılmakla sahte olmaktan kurtulamaz. Sanal yaşamı olanaklı hale getiren teknik gelişim kendi başına suçlanmıyor. İstismar ı bir kere dahakar şımıza çıkar ı p bireyin zihnini felç eden özelliğiyle değerlendiriliyor. Başı boş teknoloji entehlikeli silahtır. Kapitalizmin tekniğe hâkimiyeti ve milyarlar ı yönetme ihtiyacı sanal yaşamı zorlayan esas etkendir. Yaşam artık yaşanmıyor. Sürekli sanallaşıyor. Bir nevi ayakta ölümoluyor. Simülakrlar sanal yaşamın en somut halidir. Her olayı, ilişkiyi, eseri simüle etmekleinsan bilgilenmez. Aptallaştır ılır. Tüm uygarlık eserlerinin taklidi yapılmakla bir gelişmesağlanmıyor. Taklit kültürünün hegemonyası gerçekleştiriliyor. Yaşamın özünde yatanfarklılaşma asla tekrara dayanmaz. Tarih bile tekerrür etmez. Taklit, gelişmenin zıddıdır.Sanal yaşam ise sınırsız taklide dayanır. Herkes birbirini taklit ederek birbirine benzetilir.Böylelikle koyun sürüleri yaratılır. Finans çağı sanal yaşam olmadan yaşayamaz. Ancak sınırsız aptallaşmayla yürüyebilir ki, o da sahte, sanal yaşamla gerçekleştirilir.

Verilecek kar şılık, özgür yaşamın en temel görevidir. Özgür yaşamı tanımlamak,örgütlemek, toplumlar ın ayakta durmalar ı için olmazsa olmazlardandır. Özgürlük sosyolojisinin en çok cevaplandırması gereken sorunlar bu sahadadır.

Sistemin bu başar ısını birkaç yönden yorumlayabiliriz.

Birincisi, toplumun ahlak ve dinle işlevsel bağlılığı gevşetmesi, laik hukukla ikinci planaindirip kendine tabi k ılmasıdır. Din ve ahlak sisteme hizmet ettiği oranda bırak ılıyor. Hukuk 

ve laiklik özünde toplumsal denetimin kapitalist iktidara geçiş araçlar ı

r. Eski toplumun hemaristokratik kesimlerini, hem serflerini sermaye ve işgücüne alan, rezerv oluşturmak içinhukuk ve laiklik silahlar ıyla tasfiye ediyor. Tümüyle ortadan kaldırmıyor. Uygarlık taraf ındanoldukça kullanılan araçlar olduklar ı için, uygarlığın son sözü olarak kendisine de çok lazımdır. Fakat ekonomik ve siyasi iktidar ına ortak olmamak, engel koymamak kaydıyla.Dinde reform ve hukuk devleti kapitalist modernitenin temel göstergeleri haline bu işlevlegeliyor. Kapitalist ekonomi ve toplum haline geçişin iki temel aracı olmak gibi asli rollerinioynuyorlar. Sistemin zihniyet problemlerinin çözüm aracıdırlar aynı zamanda.

İkincisi, ‘bilimsel yöntem’dir. Nesne-özne ayr ımı zihniyet hegemonyasının adeta

kilididir. Görünüşte bilimsel yöntemin vazgeçilmezi olan nesnellik ilkesi, aslında öznelciliğinhâkimiyeti için gerekli bir ön aşamadır. Yönetmek için özne olmak gerekir. Doğal olarak 

161 

Page 162: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 162/323

yönetilenlere düşen rol nesne olmaktır. Nesne olmak eşyalaşmak, eşya gibi yönetilmektir.Eşya, dolayısıyla doğa olarak nesne, öznenin dilediği gibi yönetme erki haline gelişininyöntemsel ifadesidir. Hem de bilimin amentüsü olarak. Özne-nesne ayr ımının Eflatun’a kadar giden bir kökeni vardır. Eflatun’un ünlü ‘idea’lar dünyasıyla basit yansımalar ikilemi benzer 

tüm ayr ı

mlar ı

n temelidir. Mitolojik temelini ise harikulade biçimde Sümer ve Mı

r toplumlar ında gözlemliyoruz. Üst hiyerar şinin tanr ısal yükselişi, yüceltilişi, altındakilerin isekullaştır ılmalar ı asli kökenidir. Yaratan-yaratılan, yöneten-yönetilen ikileminin zihinselifadesi tanr ı-kul, kelam-eşya, mükemmel idealar-basit yansımalar biçiminde gelişe gelişeözne-nesne ayr ımına var ıyor. Ruh-beden ayr ımı da bu kapsamdadır. Siyasi anlamı demokrasinin inkâr ı, oligar şi ve monar şinin önünün açılmasıdır.

Kapitalizmle analitik zihnin en hilekâr ve komplocu biçimlere büründüğünü iyi anlamak gerekir. Borsa bu gerçekliğin en çarpıcı ifadesidir. Spekülatif (kurgusal) zekânın müthiş kâr getiren alanıdır. Spekülasyon ve kurgusal zekâ sistemde ikiz kardeş haline gelirler. Politika ve

askeri alanda da. Savaş hilekârlık ve kurnazlık üzerine kuruludur. Avcı kültürünün zirvesioluyor. Kurgusal zekâ borsa, politika ve askeri alanlarda hiç olmadığı kadar manipülasyon vekomplo aracı haline gelmiştir. Vicdan ve duyguya zerre kadar yer vermez. Bir anda nükleer ve diğer dehşet bombalar ıyla canlar kavrulurken, diğer bir alanda milyarlar birkaç günde ter dökmeden kazanılabilir. Denilebilir ki, kapitalizm bütün çı plaklığıyla borsa, politika vesavaşta zihniyetini açığa vurur. Kâr uğruna çiğnemeyeceği hiçbir insanlık değeri ve duygusuyoktur.

Hâlbuki yaşamın olmazsa olmazı duygusal zekâdır. Bu zekâ türünden kopuldukçayaşamın anlamı giderek silinir. Ekolojik felaketler yaşam üzerindeki tehlikeyi bir nevik ıyamet haberi gibi vermektedir. Sorumlusu çarpık kullanılan kurgusal zekânın dil, iktidar,kent, devlet, bilim ve sanatla beslene beslene küresel Leviathan (küresel sermayenin dünyaimparatorluğu) haline gelmesidir. Bu canavar ı durdurmak çok kapsamlı duygusal zekâçabasını gerektirir. Onu zararsız hale getirmek için özgür yaşam üzerindeki bask ısını 

 püskürtmek gerekir. Gezegeni yaşanmaz hale getirmeden onu yaşayamaz hale getirmek gerekir. Özgürlük sosyolojisinin temel görevi bu yaşamsal eylemin teorik bak ışına erişmek,doğru yapılanmasını başarmak olacaktır.

B-Ekonomizm

Kapitalizmin doğuşunu ekonomik gelişmenin doğal bir sonucu sayan görüşler bu grubagirer. Özellikle Marksizm bu açıdan bir nevi ekonomizme indirgenmiştir. Öyle ki, kapitalizmhep sanki bir ekonomik modelmiş gibi algılanmaya çalışılmıştır. Ekonomi-politika adetasosyal bilimlerin baş köşesine oturtulmuştur. Adı üstünde, modern devletin oluşumundaekonomik yaşama ilişkin alınan bazı kararlar bilim olarak disipline edilmiştir.

Kapitalin, yani kâr getiren sermayenin pazarda oluşan fiyat istismar ına dayalı olarak gerçekleştirilmesi, bu görüşün gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Sanki tarih, toplum,iktidar ve bir bütün olarak uygarlıksal gelişmeden ayr ı bir kapitalist gelişme mümkünmüş gibi

 bir eğilim belirmiştir. Paradoksal olarak en çok anti-kapitalist geçinenler kapitalizmi hak etmediği bir konuma oturtarak, sözde kapitalizme kar şı savaşmış oluyorlar.

162 

Page 163: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 163/323

İngiltere kökenli ekonomik-politikacılar ı anlamak mümkündür. Kapitalizmin zafereulaştığı ülke olarak yeni ekonomiyi modelleştirmeleri beklenebilir. K. Marks’ın bu modelüzerinde yoğunlaşması, İngiliz ekonomi-politikacılar ının eleştirisi açısından önemli veoldukça açıklayıcı olmuştur. Talihsiz olan, Marks’ın eserinin yar ım kalması ve ardılı olan

Marksistlerin de onu tam karikatürize etmeleridir. İktidar ve devletle kapitalizmin ilişkisinisistemlice çözümlememesi en temel eksiklik olarak belirtilebilir. İdeolojinin rolünü belirlemeye çalışmıştır. Kapitalizmin zihniyetine ilişkin yaklaşımlar ı yer yer güçlüdür.

Fakat esas yanılgısı, çoktan entelektüel ortama damgasını vurmuş Aydınlanma’nın gözdeideolojisi olarak pozitivizmin bak ış açısını esas almasıdır. Fiziksel bilim gibi toplumsal

 bilimin de yapılabileceğine dair görüşe kanidir. İnanmıştır. Kuşkusu yoktur. Bu yaklaşım çok değerli olan Kapital çalışmasını k ısır k ılmış, bir araştırmadan çok din kitabı gibiyorumlanmasına yol açmıştır. Müritlerin de yapacağı işler bellidir. Lenin’in emperyalizm,tekelci kapitalizm ve devlet-devrim yorumlar ı Aydınlanma felsefesini aşamamış çabalardır.

Yine birçok katk ı sunan görüşe rağmen, kapitalist moderniteyi aşacak kapasiteyi ortayakoyamaması, Sovyet deneyiminin başar ısız k ılınmasında baş etkendir.

Anar şistlerin kapitalizm yorumlar ı da ekonomik ağırlıklıdır. Ekonomik olarak mahkûmedilirse, sanki yık ılacakmış gibi bir eğilim içinde kalmışlardır. Pozitivizmle sakatlanmış anlayışlar: “İşte bilimin kanunlar ı vardır. Ekonomi de bir bilimdir. Dolayısıyla onun dakanunlar ı vardır. Bu kanunlara göre, kapitalizm, bunalım üretmesi nedeniyle yaşayamayacak 

 bir sistemdir. Yapılması gereken, bu kanunlar ın işleyişini hızlandırmaktır. Sonuç kapitalizmyık ılacak, komünizm kurulacaktır. ” Bu görüşlerin temelinde toplumsal gerçekliğin doğrutanımlanmaması yatar. Toplum genelde Aydınlanma ideolojilerinin çok dışında işleyen bir sistematiğe, hatta kaosa sahiptir. Ekonomi de dahil, tüm zihniyet ve kurumsal yapılar ıyla

 pozitif tabir edilen bilimlerden nitelikçe farklı olması kadar, eylemli halinin çoğunlukla kaosniteliğinde olması, çok farklı yaklaşımlarla çözüm ve eylemleri gerekli k ılar.

Bu eleştirilerin ışığında ekonomiyle kapital, yani sermaye düzeni arasındaki bağlantılar ı daha anlaşılır k ılabiliriz. İlk yapılması gereken tespit, paradoksal gözükse de, kapitalizmiekonomi saymamaktır. Bir siyasi rejim olarak çözümlemek, bizi muhtevasındaki kâr ı kavramaya daha çok yak ınlaştıracaktır. Burada iktidar, devlet indirgemeciliğine düşmemek önemlidir. Yani ekonomizmden iktidarizme savrulmayacağız. Sosyolog Max Weber eğer 

Protestan Ahlak ı ve Kapitalizm adlı değerlendirme yerine, kapitalizmi bizzat bir tarikat gibiyorumlasaydı, izah şansı daha artardı. Fernand Braudel kapitalizmi pazarda oluşan fiyatlar üzerinde tekel kurmakla doğuşunu izah etmek ister. Marks’ınki de dahil hepsi de önemliçözümlemeler olmakla birlikte, hep ekonomik bir izah zorunluymuş gibi yaklaşmalar ı temeleksiklikleridir.

Bana göre kapitalizm başından beri askeri-siyasi-kültürel olarak örgütlenmiş, başta maddi birikimler olmak üzere toplumsal değerleri gasp etme kurnazlığını örgütleyen eski bir geleneğin Batı Avrupa’da 16. yüzyıldan itibaren giderek hakîm bir toplum biçimlenmesihaline gelmesidir. İlk güçlü adamın etraf ındaki çapulcu grupla ana-kadın etraf ında oluşan

toplumsal değerleri gasp etmesi geleneğinin modern halkası olarak da tanımlayabiliriz bu

163 

Page 164: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 164/323

doğuşu. İngiltere ve Hollanda’da, daha önceki İtalyan şehir devletlerinin başını çeken Cenova,Floransa ve Venedik kentlerinde, ilk kapitalist gruplar devletle iç içe bir tarikat gibi özelyaşam biçimleri olan, sağladıklar ı yeniliklerle para üzerinden vurgun yapma ustalığını gösteren, dünyanın her taraf ına yayılmış pazarlarda oluşan fiyatlarla oynayarak muazzam

değer gasp eden, gerektiğinde ve sı

kça zor uygulamadan geri kalmayan, kurgusal zekâsı

 gelişmiş gruplar ın bir eylemidir. Bunlara kimi yerde hanedan, aristokrat ve burjuva dadenilebilir. İlk ve Ortaçağ haramilerinden yegâne ve önemli farklar ı ağırlıklı olarak kentlerdeüslenmiş olmalar ı, devlet otoritesiyle iç içe geçmeleri, zoru gerektiğinde daha örtülü ve ikinci

 planda kullanmalar ıdır. Görünüşte ekonominin kurallar ı vardır. Onlar da bu kurallara görezekâlar ı ve eldeki ilk paralar ıyla kâr yapıyorlar. Kapitalin tarihi doğru incelendiğinde, buyaklaşımın tam bir masal değerinde olduğu görülecektir.

İlk birikimlerin gerçekleştirildiği sömürge savaşlar ında hiçbir ekonomik kural yoktur.Portekiz, İspanya, Hollanda, İngiltere, Fransa, daha önceleri Venedik, Cenova gibi kentlerin

kolonileri düpedüz tamamen zora dayalı ilk kapital birikimlerini sağlamışlardır. Hem yak ınülke pazarlar ında, hem sömürge alanlar ında bu gerçekleri tespit etmek zor değildir. K ırk haramilerden de sonradan efendilikler türemiştir. Beyler oluşmuştur. Modern k ırk haramilerede burjuva efendiler demek modadan öteye bir ağırlık teşkil etmez. Ekonomi bilimi denilendisiplinler işin özünü örtülü k ılmayı temel işlevleri olarak sürdürürler. Hangi teori bukonularda başar ılı sunum yaparsa, başyapıt olarak o etüt edilecektir. Ödüllendirilecektir.Hiçbir bilim ekonomik olgu bilimi kadar gerçeklerle oynamamış, tersyüz etmemiştir.Kurgusal aklın en büyük saptırmasına kapitalist ekonomi-politika alanında rastlamaktayız.Kapitalist modernite tümüyle böylesi bir kalpazan bilimi üzerinde yükselme lüksüne sahip tek 

sistemdir.

Ekonomi veya maddi hayat nesnelerinin elde edilmesi canlılığın en temel sorunudur.Evrimin gerçekleşme malzemesidir. Canlı sistemi metabolizma ile dış ortamdan edindiği veonun sindirim sistemine uygun ihtiyaç nesneleriyle devamlılığını sağlar. Evrensel bir kuraldır.Farklılaşmayla evrim yaşam sürekliliğini sağlar. Bir türün aşır ı çoğalmasını önlemek ve diğer türler üzerindeki istilayı, dolayısıyla yok edilmelerini engellemek için belli bir dengeyi hepgözetmiş veya mümkün k ılmıştır. Farelerin aşır ı üreyip tüm bitkileri yok etmesini yılanengeliyle, koyun, keçi ve tüm benzer sığır sürülerinin aynı eylemini et yiyen yırtıcılarladengeleyip olanak hazırlamış, onlar ın türsel gelişmesine geçit vermiştir. Doğal evrim niye

 böyle yapıyor sorusuna ancak sonuçlar ına bak ılarak cevap verilebilir. Bana göre bunun entemel nedeni, canlılar sisteminin gelişerek sürekliliğini sağlamaktır. Buna doğanın vahşeti mi,yoksa adaleti mi denilebilir? Bu ayr ı bir tartışma konusudur. Yine derin bir zekânın ürünümüdür, yoksa ilkel olmayla mı bağlantılıdır? Metafizik kapsama dahil edilsin, edilmesinhususu bana göre anlamlı ve üzerinde analitik zekâyla düşünülecek evrenselliğe ilişkinsorunlardır. Varoluşçulukla da bağlantılandır ılabilir.

Verilebilecek en önemli yanıt, evrimin yetkinleşmeyi hep gözettiğidir. Bir anlamdaevrenin, zamanın ak ışında yetkinlik, mükemmellik arayışı gözetilir, arzu edilir gibidir. Aksi

halde insana kadar evrimi, ayr ıca insanın dar toplum halindeki gelişmesini nasıl izahedebiliriz? Eğer hep aslanlar veya sığırlar olsaydı, ortalığı istila etseydi, yaşamın sürmesi ilkel

164 

Page 165: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 165/323

yosunlar düzeyinden öteye gidemezdi. Muhteşem evrim insana kadar evrimle vicdan, ahlak diye bir oluşuma da geçit vermiştir. Nedir anlamı? Merhamet ve adalet! Bu ilkenin özü deşöyle ifade edilmiştir: “Fikir bir olsaydı, kuzu ile kurt bir arada yaşardı. ” Burada da bir evrensellik gizlidir. Kuzu ile kurdun kardeş olması mümkün müdür? İnsan eylemi mümkün

olduğunu kanı

tlamı

ştı

r. Yani insanı

n, insanı

n kurdu olamayacağı

(kapitalizmin vahşetilkesi) düşünmek ve eylemek bizzat insan olmanın vazgeçilmez hedefidir. Kaldı ki, bir dönemkuzuyla kurdun atası aynıydı. Ayr ılık sonra gelişti. Neden tekrar en azından kardeşçe birliğeyol almasınlar? En azından teorik olarak mümkün ve örneklerine de bolca rastlamaktayız.

Bu hususlar ı şunun için söylüyorum: Kapitalizmin doğuşunun evrimde gözlediğimizsayısı çok sınırlı vahşi diyebileceğimiz örnekleri kendisine vesile yapmasının bir anlamı olamayacağı açık. Daha da çarpıcı cevap, ilk yosunlardan kara yosunlar ına, onlardan görkemliağaçlara, bu arada otla beslenen milyonlarca hayvanlar sistemine (birbirlerini yemeyenhayvanlar) yol açmasını örnek almayı p, birer evrim kanseri olarak da yorumlanabilecek 

örnekleri mi insan yaşamı için örnek göstereceğiz? Doğal evrimle kapitalizmin doğuş teorilerine yer olmadığını belirlemek açısından bu hususlar ı ön açıklama olarak belirlemek durumundayım. Buna sürekli işsizler ordusunu büyütüp ücret düşüklüğünü canlı tutmak gibitersi ilke de dahildir.

İnsan türü toplumsallık temelinde varoluşunu sürdürürken, tüm evrimsel süreçleri bünyesinde tutarak eylemselleştiği biyolojik bir tespittir. Eğer bilimi pozitivizm dinine bulaşmadan yorumlayacaksak, muhteşem bir saptamanın da bu olduğunu iyice bellemeliyiz.İnsan türünün gerek bu özelliği, gerek ahlaki seçim, yargı özelliğini (özgür tercih imkanı)özgürlük sosyolojisinde tartışacağımı belirterek, toplumsal gelişmenin doğal evrime de tersolmayan R İTMİK GELİŞİMİ Nİ özetlerken aşır ı kentleşmeye, onunla birlikte hiyerar şi vesınıfsallıkla ur gibi büyüyen devlet ve iktidar odaklar ına dayalı uygarlıksal yaşamı neden‘aşır ı aslanlaşma’ veya tersi ‘aşır ı sığırlaşma’ kategorisine dahil etmemiz gerektiğinikanıtlamaya çalışacağım.

Her şeyden önce, bu tip gelişmelerin evrimde köklerinin sınırlı da olsa bulunabileceğini,insanın tür olarak evriminde bir nevi hastalık, sapma, kalıntı olarak da yorumlayabileceğimizi(yamyamlık) yine belirtmek durumundayım. Ayr ıca evrimin doğal ritminin bu tarz olmadığını olanca açıklığıyla kavramalıyız. Genelde uygarlıkta, özelde kapitalizm aşamasında bir kalıntı 

özelliğinden yararlanarak toplumsal sistemin, ikinci doğanın oluşturulamayacağını da bağlantılı olarak çok açıkça ve sadece belirlemek değil (bu, akademisyenlerin önüne konulangörevdir), temelli bir yaşam ilkesi olarak yorumlamak esastır. Aksi halde toplumsalyorumlar ımızı baştan sakatlamış oluruz.

Fernand Braudel kapitalizmin doğuşunu yorumlarken, bunu çok geniş bir gözlem gücüneve mukayese imkânına sahip olmaya dayandır ır. Ayr ıca tarih, toplum, iktidar, uygarlık-kültür,mekânsal gelişme bütünlüğü içinde yorumlamasını oturturken, yöntem sorununa da açıklık getirir. Pozitivistik yaklaşımlara kar şı ihtiyatlıdır. K. Marks Aydınlanma’nın derin etkisialtında pozitivistik bilimi esas almakla ekonomiyi bilim haline getirmede hayli iddialıdır.

Bunda sosyolojinin henüz emekleme döneminde olmasının payını da dikkate almak gerekir.

165 

Page 166: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 166/323

Bilimsel kesinlik ve çizgisel ilerlemecilik ‘amentü’ düzeyinde çoktandır zihinlere çak ılmıştır.Romantizm bu çizgiyi yıkmaya çalışırken, tersi iradecilik sapmasına düşerken zihinsel

 problemleri daha da ağırlaştır ır. Nietzsche’nin göreci, döngüsel ve duygu zekâ ağırlıklı yaklaşımı fazla geliştirilmez. Bu zihinsel hengame içinde liberalizm adeta cirit atar.

Kapitalizm fiziksel bilimi (kimya, matematik, biyoloji dahil) pozitivizmle felsefeleştirirken,daha doğrusu dinleştirirken, sosyal gerçekliği liberalizmle aynı doğrultuda felsefeleştirir veyadinleştirir. İdeolojik savaşımı da bu temelde kazanarak, 19. yüzyılla birlikte sisteminküreselliği netleşir gibidir. Ekonomik savaş ise daha önce kazanılmıştır. Bu eleştiri veyorumlar ı biraz daha açalım.

Topluluklar zihinsellikleri içinde maddi ihtiyaç nesnelerini hep aramış ve geliştirmek istemişler; yemek, bar ınmak, çoğalmak ve korunmak temel kaygılar ı olmuştur. Önce

 bulduklar ıyla yetinmek, mağaralarda bar ınmak, göl ve orman kenarlar ında daha iyikorunmak, doğurgan anaya öncelik tanımak bu temel ihtiyaçlar nedeniyledir. Avcılık da

giderek devreye girer. Hem korunmak hem de etle beslenmek bu kültürü geliştirir. Fakattoplumsallığın başından itibaren kadın toplayıcılığıyla erkek ağırlıklı avcılık arasında bir gerginliğin, farklı kültürel evrimlerin geliştiğini gözlemek mümkündür. İki tarafta da tek yanlı gelişme, birinde ‘aslan erkek’ diğerinde ‘sığır kadın’ kültürüne adım adım birikim sağlar. İlk farklı ekonomik anlayışlar böyle temellenir. Neolitik dönemde kadın kültürü zirveye çıkar.Son buzul döneminden sonra, M. Ö. 15. 000’lerden itibaren, özellikle Zagros-Toros(eteklerinde) sisteminde çok zengin bitki ve hayvan türleri adeta cennet gibi bir yaşamkurgusuna yol açar.

Bu dönem günümüze kadar sürecek toplumsal gelişmenin ana nehri olarak yazılı tarih veuygarlıkla daha da farklılaşarak küreselleşmeye damgasını vurur. Günümüze kadar dilgruplar ına dayalı gelişmeler de bu dönemin ürünüdür. İnsanlığın bu uzun tarihindekapitalizme söylenebilecek tek önemli husus, avcılık kültürünün erkeği gittikçehegemonlaştırmasıdır. Tespit edilebildiği kadar ıyla M. Ö. 10. 000’lerde kalıcılaşan neolitik kültür kadın ağırlıklıdır. Toplayıcılık sürecinde mağaradan çık ı p yar ı-çadır ımsı kulübeleregeçiş (mağara yak ınlar ında), bitki tohumlar ını ekerek çoğaltma giderek tar ım ve köydevrimine yol açacaktır. Günümüzde yapılan arkeolojik kazılarla bu kültürün tüm Yukar ı Mezopotamya’da, özellikle Zagros-Toros sisteminin iç kavislerinde (Bradostiyan, Garzan,Amanos ve Orta Toroslar ın iç etekleri, Nevali Çori, Çayönü, Çemê Hallan kültürü) geliştiğigözlemlenmektedir. Artık-ürün çok sınırlı olsa da biriktirilmektedir.

Ekonomi kavram olarak olmasa bile, öz olarak belki de ilk defa bu tarz birikimedayandır ılabilir. Bilindiği gibi eko-nomos kelimesi Yunanca aile, hane yasası demektir. Kadınetraf ında ilk yerleşik tar ımsal ailelerin doğması ve çok az da olsa başta dayanıklı gıdalar olmak üzere saklama, ambarlama imkânı ile birlikte ekonomi doğmaktadır. Fakat bu tüccar ve

 pazar için bir birikim değil, aile için bir birikimdir. İnsani olan ve gerçek ekonomi de bu olsagerek. Birikim çok yaygın bir armağan kültürüyle göz koyulacak bir tehlike öğesi olmaktançıkar ılmaktadır."Mal tamah getirir” ilkesi herhalde bu dönemden kalmadır. Armağan kültürü

önemli bir ekonomik biçimdir. İnsanın gelişme ritmiyle de son derece uyumludur.

166 

Page 167: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 167/323

Page 168: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 168/323

koyabilir. Onu bundan engelleyecek bir etken söz konusu değildir. Kendi vicdanından başka,daha doğrusu gücünden başka. O zaman emeğin rolü nerede kalıyor?

Burada emek faktörünü tümüyle devre dışı bırakmıyorum. Fakat esas belirleyenolmadığını iddia ediyorum. Tarihteki tüm mal değişimlerinde bu hususu gözlemek 

mümkündür. Zaman zaman mal alışverişlerindeki özgür rekabete bağlı olarak, eşitlemeyeyak ın emek değerleriyle değişim sağlanabilir. Ama bu daha çok teorik bir emek-değer değişimidir. Fiiliyatta belirleyici olan spekülasyondur. Bazı durumlarda da aşır ı mal birikimiolur. O zaman da değeri sıf ır ın altına düşer. İmha etmek için ilave emek gerektirendurumlarda, emeğin değeri yok oldu diyemeyeceğimize göre, temel belirleyici bir k ıstasolmadığı ortaya çık ıyor. Yine k ıtlık ve fazlalık yaratma şansı olan tüccar gücü belirleyiciolmaktadır. Kaldı ki, mallar mallarla üretilir. Tarih boyunca binlerce adsız emekçinin

 birikimiyle bir mal üretilmektedir. Peki, hangi mekanizma bu donmuş emek sahiplerine hak ettikleri kar şılığı ödeyecektir? Buna yaratıcı zanaatkâr ı, hatta tüm toplumsal etkinliğin gerekli

olduğunu eklediğimiz zaman, canlı emek denilen emek türünün anlamlı bir fiyatı, dolayısıylaücretlendirilmesi düşünülemez.

İngiliz ekonomi-politiğinin sakatlığı veya sahtekârlığı burada kendini ele vermektedir.Bilindiği gibi kapitalizmin sistem olarak ilk zaferini sağlayan ada İngiltere’si ve Hollanda’dır.Kapitalizme meşruiyet kazandırmak için teorik bir gerekçeye ihtiyaç şarttır. Özelliklespekülatif kazanç olduğunu örtbas etmek için kabul edilebilir bir teori büyük önem taşır. Tı pk ı ilk Uruk tüccar dinleri gibi mitolojik bir anlatımın yeni versiyonunu sunmak, sözde ekonomi-

 politik bilginlerine, özde ise kapitalizmin yeni dini icatçılar ına düştü. İnşa edilen ekonomi- politik değil, yeni bir dindir. Giderek her dinde olduğu gibi kutsal kitabıyla ve dallı budaklı mezhepleriyle. Ekonomi-politik, kapitalizmin en değme k ırk haramiler talanını bile geride

 bırakan spekülatif (fiyatlarla oynamak için mal birikimleri, bölgesel farklar ın kullanılması)karakterini örtbas etmek için geliştirilmiş, kurgusal zekânın en sahtekâr ve talancı eseridir.Emek-değer teorisi bu konuda tam bir av malzemesidir. Nasıl seçildiğini gerçekten merak ediyorum. En belli başlı nedeninin emekçileri oyalamak olduğu kanısındayım. K. Marks gibi

 birisi bile bu ava yemci olarak katılmaktan kendini alıkoyamamıştır. Bu eleştiriyi yaparken büyük acı duyuyorum. Fakat en azından kuşkular ımızı belirtmek bilime saygımızın asgarigereğidir.

Bu hususlar ı biraz daha açarsam:Tarihte ikinci büyük tüccar sıçramasına Asur kolonileri şahsında M. Ö. 2. 000’lerden

itibaren rastlıyoruz. Denilebilir ki, hiçbir despotizm (kapitalizmin iktidarla bağını dahasonraki bölümlerde tartışacağım) Asur’daki kadar ticarete ve ticari kolonilere dayanarak uygarlık yaratmamıştır. Dönemin (M. Ö. 2. 000-600) en gelişkin ticaretini ve kolonileriniküresel boyutta (o dönemin küreselliği) ilk gerçekleştirenlerdir. Her ne kadar yaklaşık aynı dönemlerde arkasına Mısır uygarlığını alan Fenike tüccarlar ı da ticaret ve kolonileştirmedeson derece mahirlerse de ikinci planda kalırlar. İngiltere yanında Hollanda veya Portekiz gibi,her ikisi de tarihte en azgın zorbalıklarla birlikte yürüyen ticaretle Kaf Dağı misali değer gasp

etmişlerdir. Asur ve Fenike zenginliğinin ticaret ve zorbalıkla iç içe yürüyen tarihi araştır ılsa,

168 

Page 169: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 169/323

her halde Avrupalı kolonicilerin (İspanya, Portekiz, Hollanda, İngiltere, Fransa, Belçika, vs. )izini en iyi bu örneklerde yakalamak mümkündür. İnsan kelleleriyle kaleler ve surlar yaptıklar ını öve öve anlatırlar. Bu gasp temelinde oluşturduklar ı yaşam ahlak ı ve kültürühalen Lübnan ve Irak’ın yakasını bırakmamakta, en acılı savaşlar ın konusu olmaktan

kurtulamamaktalar. Roma Cumhuriyeti boşuna Kartaca’yı

(Fenike ticaret kolonisi) dümdüzedip tarla haline getirmedi. Yine boşuna Medler Ninova’yı (M. Ö. 612’lerde) yerle bir edip bir viraneye dönüştürmediler.

Tüccar uygarlıklar ına dikkat etmek gerekir. Tarihte savaşlar ın ve devlet kuruluşlar ının entemel nedenlerinin başında tüccar ve kolonilerinin emniyeti, daha doğrusu çıkarlar ınınkorunması gelir. Bugünkü Ortadoğu (ne acıdır ki, ilk ticaret savaşlar ını başlatarak –Irak Uruk’tan gelir- son savaşını da halen en acımasız biçimde sürdürmektedir) savaşlar ının temelnedeninin de özünde petrol ticaretinden kaynaklandığı iyi bilinmektedir. Daha çok sayıdaörnek verilebilir. Ama gereği yoktur.

Kapitalizme doğru yol alırken ve uygarlık merkezi Avrupa’ya taşınırken, yine ticaretin başı çektiğini görüyoruz. Ortadoğu merkezli ticaret ve tüccar uygarlığı ortaçağda İslam’layeniden bir hamle yapar. Bizzat Hatice ve sonra eşleştiği işçisi Muhammed, Asur kökenliSüryaniler ve Yahudi kökenli tüccar ve tefecilerle giriştiği rekabet sonucu yine zor temelindeMekke ve Medine’ye dayalı ticaret uygarlığının temelini atarlar. İslam dini örtüsü altında,kadim Ortadoğu kentleri ticaret etraf ında yeni bir canlanma yaşar. Bizans ve Sasaniliğinyenilmesiyle Halep, Bağdat, Kahire ve Şam başta olmak üzere büyük bir kent ve pazar ağınaulaşır. Çin’den Atlas Okyanus’una, Endonezya ve Afrika içlerine kadar ticaret ağlar ı tam bir küreselleşmeyi yaşar. Yaygın bir meta ve para piyasası oluşur. Yahudi, Ermeni veSüryanilerin elinde büyük para birikimleri gerçekleşir.

Avrupa tamamen bu mirasa dayanır. Ortadoğu’nun Müslüman tüccarlar ı elinde bir hamledaha gerçekleştiren ticaret kültürünün 13. yüzyıldan itibaren İtalya’nın Cenova ve Floransakentleri öncülüğünde Avrupa’ya taşındığına tarih tanıktır. Para ve ticaret bu kentlerin temelzenginlik nedenidir. Avrupa ile Ortadoğu arasındaki ticarete 16. yüzyıla kadar önderlik ederler. Tarihte belki de ilk defa hem kavram hem uygulama olarak kent ölçeğindekapitalizmin küçük zaferlerini gerçekleştirirler. Bunda Akdeniz korsanlığı ve Akdeniz’inDoğu-Batı yakası arasındaki fiyat tekeli başrolü oynar. Yine zorbalığın gölgesinde

spekülasyon atbaşı gitmektedir. Ticaret kapitale, kapital kente, kent pazara, pazar spekülasyonun genişlemesine yol açarak kapitalist uygarlığın şafağı atmaktadır. Bu aşamanın

 bir prototipi de klasik Athenna-Roma çağında (M. Ö. 500- M. S. 500) yaşanmıştı. Kapitalinzaferine ulaşılmaması, tar ımın büyük ağırlığı ve din savaşlar ından yenilgiyle çıkmalar ındanötürüdür. İtalyan kent devletlerinde 1. 300-1. 600’lerde kapitalizmin başar ılı deneyimiKuzeybatı ve Kuzey Avrupa’ya doğru yayılmakta gecikmedi. İspanya zaten daha öncefethedilmişti. 16. yüzyıldan itibaren tüccar ın uzun yol öyküsü ilk defa kentleri aşan ülkeçapındaki zaferlerini zorladı.

Dünya çapında bir pazar oluşmuştur. Afrika ve Amerika sömürgeciliğe alınmıştır.

Hindistan ve Çin’e, Osmanlı İmparatorluğu’nu ekarte ederek, Atlas Okyanusu ve Güney

169 

Page 170: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 170/323

Afrika üzerinden ulaşılmıştır. Avrupa yoğun kentleşmeye alınmıştır. İlk defa kentler tar ımagalebe çalmaya başlamışlardır. Feodal krallıklar modern monar şik devlete dönüşmektedir.Son İslam İmparatorluğu Osmanlılar peş peşe yenilmektedir. Yine Rönesans 14. yüzyıldaİtalya’da başlamış ve tüm Avrupa’ya yayılmıştır. Dinde Reformasyon hareketi Avrupa’nın

Kuzey ülkelerinde başar ı

ya ulaşmı

ştı

r. Din savaşlar ı

ilk defa çağlar ı

doldurmaktadı

r. Dahada önemlisi, tüm Çin, Hint, İslam ve hatta Afrika ve Amerika’nın kültürel ve uygarlık değerleri Avrupa’ya ak ıtılmıştır. Bir yandan modern devlet, diğer yandan uluslar doğmaktadır.

Kapitalizm zafere doğru yürürken, arkasına bu denli eski bir tarihi, kültürü, ticaret birikimini, uygarlığı, siyasi erki ve pazarlanmış dünya bütünlüğünü almaktadır. Kapitalistekonomi için bu önkoşullar oluşmadan ve bu koşullara dayanmadan çık ış yapmak mümkünmüdür? Mümkün olmanın ötesinde, kapitalin kendisi bile düşünülebilir mi? Tarih tı pk ı Aşağı Mezopotamya’da Uruk sitesiyle başlayan kentleşme, sınıflaşma ve devletleşmeyle nasıl ilk 

adımını, Fenike ve İyonya’daki ticaret ve kentleşmeyle ikinci dev adımını atmışsa, bu sefer üçüncü büyük adımını tüm adı geçen koşullarla ideal hale gelen İtalya, Hollanda ve İngilterecoğrafi mekânında büyük ticaret, kentleşme, dünya çapında genişleyen pazar üstü ve kar şıtı olarak kapitalist ekonomiye kalıcı zafer temelinde atmıştır. Halen ABD önderliğinde yaşanan

 bu gerçekliktir.

Fernand Braudel ısrarla, ‘kapitalist ekonomi pazar kar şıtı ve büyük tüccar alanındakispekülatif tekelci fiyat ayarlamasına dayalı ekonomi biçimidir’ derken, ekonomi denengerçeklik konusunda K. Marks’tan daha fazla gerçeğe yak ındır.

Tarih aynasından iktidarlaşmış, alabildiğine bünyesinde pazar ı geliştirmiş, kentten k ırahâkim olmaya başlamış, din ve ahlaka bağlılığını ikinci plana atmış bir toplumsal gelişmeortamında, birikmiş metalara el koymanın inceltilmiş ve ideolojik ambalaja konulmuş talanadayalı bir ekonomik eylem türü veya biçimini gözlemlemekteyiz. El koymanın bu yeni

 biçiminde şüphesiz pazarda buluşan arz-talep taraf ından şekillenen fiyat ve fiyatın paraaracılığıyla yansıtılması, eski dönemlere göre büyük ilerleme veya oyunculuk yeteneğikazanmıştır. İlk tefecilik ve sarrafçılık yerine, banka, senet, kâğıt para, kredi, muhasebe,şirketleşme hayli gelişmiştir. Bunlar modern çağın ekonomik ilmihalini oluşturan temelkonulardır. Eksik kalan bilimsel izahtır. Onu da anavatan İngiliz ekonomi-politikacılar ı ve

sonra yanlar ına çektikleri paradoksal da olsa kar şıtlar ı, başta K. Marks olmak üzeresosyalistler inşa etmeye çalışmışlardır.

Kapitalist ekonomi denilen talan düzeni tüm eski ve yeni dünyada toplumlar ı vecoğrafyalar ı sömürgeleştirip yeniden köleleştirirken, tüm güç erklerini (dönemin devletlerini

 bir gasp biçimi olan borçlandırmayla) kendine bağlarken, tarihin en kanlı savaşlar ını yürütürken, toplum bünyesi üzerinde her şeyiyle oynayı p hegemonyasını onaylatırken, onueski topluma kar şı devrimci ilan eden, K. Marks ve ardıllar ı benzer düşünce ekolleri bence

 bilim inşa etmiyorlar. Das-Kapital, kapitale kar şı yazılmış en eksikli, dolayısıyla yanlış yorumlanmaya müsait kitaptır. Burada Marks’ı suçlamıyorum. Sadece eserinin tarih, devlet,

devrim ve demokrasi boyutunun olmadığını, geliştirilmediğini söylüyorum. Yapısı gereği çok 

170 

Page 171: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 171/323

‘bilimcil’ geçinen Avrupa aydınlar ı, sübjektif olarak kasten olmasa da, objektif konumlar ı gereği, Kapital (kitap olarak) temelli inceleme ve araştırmalar ıyla anti-kapitalist temelde‘emekçi’ denilen kesimler adına bilim ve ideoloji üretmediler. Liberalizmin de çok iyi fark ettiği gibi, kapital tahlilleriyle onu doğuşta devrimci ilan etmelerini mükemmel kullandı.

 Nası

l ki daha sonralar ı

önce Alman sosyal-demokratlar ı

, sonra reel sosyalist sistemi (Rusyave Çin dahil), en sonunda da ulusal kurtuluş sistemlerini asimile (modernist ideoloji gücüyle,ulus-devlet ve endüstriyalizmle) edip, uğruna çok savaşılan sınıf savaşımını kazandıysa. Net

 bir yenilgi söz konusudur ve ne yazık ki henüz net bir özeleştiri yapılamamaktadır.

Bir söz vardır: Bilim er geç dediğini geçerli k ılar. Eğer bu aydın metinleri gerçekten baştaişçi sınıf ı olmak üzere topluma ve tarihine kar şı açılmış bir savaş olan kapitalizme ilişkin

 bilimsel nitelikte olsalardı, kar şıt sisteme bu denli yenik düşmezlerdi. Daha kötüsü, miraslar ı  böylesine ucuz harcanmazdı. Özgürlük sosyolojisinde bu tartışmalar ı boyutlandıracağımı  belirtip, ‘kapitalist ekonomi’ denilen gerçekleri daha iyi tanımlayarak işlevselliği içinde

çözmeye çalışayım. Sermaye birikimine ilişkin çok kullanılan artık-ürün, artık-değer, emek-değer, ücret, kâr, fiyat, tekel, pazar, para başta olmak üzere belli başlı ekonomik lügatı açmagereği duymuyorum. Üzerinde sayısız inceleme yürütülmüş bu konular ı, toplumsal ahlakiyaklaşımlar ım gereği basitliği içinde bırak ı p, esas açılması gereken etkenlerle uğraşmayadevam edeceğim. Ancak gerektiği ölçüde dokunmaktan da geri kalmayacağım.

Ekonomik bazda kâr-ücret, sosyal bazda burjuva-proleter kavramlaştırmalar ı, kapitalizmtaraf ından paramparça edilen insanlığın tüm tarihi birikimini en acımasız ve ince yöntemlerleasimile eden ve sonunda soyk ır ım ve nükleer dehşetle gezegene salan bir sistemi pozitivisttarz bilimselleştirmenin ilk adımlar ıdır. Proleter denen unsurun tek başına emeğiyle değer yarattığını, daha sonra bir nevi sahibi olan sermayedar ın para ve diğer araçlar ının kar şılığını 

 bu değerden kâr olarak kopardığını bilimsel bir tespitmiş gibi ileri sürmek ekonomizmyaklaşımının temelidir. Ekonomik indirgemecilik denen anlayış bu olsa gerek. Tarih, toplumve siyasal erkten bu denli kopuk bir değer tarifinin düşüncesi bile çok problemlidir. Bireyisermayedar ve işçi olarak tanr ılaştırsak dahi, değeri bu anlayışla oluşturamazlar. Ekonomik değerlerin tarihsel-toplumsal niteliği çok açıktır. Zaten değişimin ilk başlarda ayı planmaylakar şılaşması, fazlalıklar ın armağan edilmesi değere verilen kutsal anlamdır. Halen hiçbir çiftçi“Ben ürettim” demez; “Atalar ımın malını işleyip nasipleniyorum” der. Hatta “Tanr ınınnimetine hamd olsun” diyerek, kaynaktan ne anladığını basitçe ama sözde ‘bilimden’ dahaanlamlıca ortaya koymaktadır.

Bir ananın, proleteri dokuz ay karnında taşıyı p bin bir zahmetle işgücü haline getirinceyekadar verdiği emeğin kar şılığını nasıl tanımlayacağız? Sermayedar ın çalı p çırptığı binlerceyıldan kalma birikimlerle hazırlanan üretim araçlar ının sahipliklerini ve paylar ını nasıl

 belirleyeceğiz? Hiçbir üretim aracının değerinin pazarda satıldığı gibi olmadığını unutmayalım. Bir fabrikanın sadece teknik icatçılığı binlerce keşifçi insanın birikimliyaratıcılığının ürünüdür. Bunlar ın değerini nasıl belirleyip kime ödeyeceğiz? Bunlar ıntoplumsal paylar ını düşünmemek ahlak ı tamamen yadsımadan mümkün mü? Bu tarihi-

toplumsal değerleri sadece iki kişi arasında paylaştırmak adaletle uyuşur mu? Kaldı ki, bu ikikişinin aileleri, toplumsal çevreleri vardır. Bunlarla koruyup kollanan bu ikisi üzerinde

171 

Page 172: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 172/323

 bunlar ın hiç mi hakk ı yok? Sorular ı daha da yak ıcı k ılı p arttırabiliriz. Fakat kâr-ücretikileminin ne kadar problemli olduğunu göstermeye yeter.

Kâr ve ücretin sahiplerini bu sefer birer burjuva-proleter olarak ilişkilendirelim. Bu ikisınıf ın doğuş aşamasında iki devrimci sınıf olarak eski topluma kar şı yeni toplumu

doğurttuklar ını iddia etmek gerçeklerle ne kadar bağdaşıyor? Tarihte bu ittifak ın hiçbir kar şılığı yoktur. Sonra temel çelişki gereği kar şı kar şıya geldiklerini köklü çatışma sürecianlamında doğrulatacak örnekler belirleyici olmayacak denli azdır. Olanlar da eski çatışmageleneklerinin devamıdır. Belirgin olan ve somut yaşam içinde gözlemlenen, tı pk ı köleninFiravun’un bedeninin bir eki olması gibi, işçinin burjuva kar şısındaki pozisyonu da benzerdir.Tarihte efendisine kar şı kölelerinin hiçbir başar ılı eylemi yoktur. Çokça adı örnek gösterilenSpartaküs bile son tahlilde efendi olma özlemindeki bir isyancıydı. Bundan farklı bir 

 programının olmadığını biliyoruz.

Unutmamalıyız ki, binlerce yıllık köle-efendi ilişki mirasını devralan patron-işçi ilişkisi binbir ilmekle birbirine bağlı olup, öyle patrona kar şı tek tük istisnalar dışında köklü başkaldır ılar ve zaferler sağlamış olmaktan uzaktır. İlişkiler ezici oranda patrona bağlılık temelinde sürdürülmüştür. İşçi başkaldır ısı denilen olaylar ın da çoğunlukla yar ı-köylü veişsizleştirmeye kar şı olanlar taraf ından geliştirildiğini bilmekteyiz. Başkaldır ılar geneltoplumsal etkilemelerle ilgilidir. Patron-işçi ilişkisine yansıyan da bu etkilerdir. Daha daönemli olan, işçinin patrona kar şı hak mücadelesi (problemli olduğunu belirttik) değil,

 proleterleşmeye kar şı, işçi ve işsiz olmaya kar şı mücadelesidir. Proleterleşmemek,işçileşmemek, işsizliği kabul etmemek daha anlamlı ve etik bir toplumsal mücadeledir. Birer ezilen olarak köleyi, serfi ve işçiyi asla yüceltmemeliyiz. Yüceltilecek eylem, ilişki tersineköleleşmeme, serfleşmeme ve işçileşmeme biçiminde formüle edilmelidir. Efendileri tanıyı pve tanımlayı p, daha sonra hizmetkârlar ına mücadele önermek, tüm oportünizmlerin ortak eğilimidir. Tarih boyunca hak, emek mücadelesini boşa çıkaran bu zihniyetler olmuştur.Özcesi bu ilk ‘bilim’ kavramlar ıyla ne anlamlı bir sosyoloji yapmak mümkündür, ne de

 başar ılı bir toplumsal mücadele geliştirmek! Bu hususlar ı belirtirken emeği, değeri, kâr ı, sınıf ı inkâr etmediğimizi, daha çok bilim inşasında kullanma tarzlar ını doğru bulmadığımızı 

 belirtiyoruz. Yanlış bir sosyolojinin inşa edildiğini belirtmek istiyorum.

Toplumun ekonomik yaşamında kapitalizmin yeri en üst katlarda gerçekleşmektedir.

Başlangıcında büyük tüccar ın pazar üzerinde tekel fiyatlar ıyla sermaye biriktirmesine dayanır.Sermaye, tarifi gereği, sürekli kendini büyüten parasal değerlerdir. Özellikle aralar ında büyük fiyat fark ı olan uzak pazarlar kar şısında büyük değer birikimleri kapılır. Finans olarak devleteverilen borçlar ın kar şılığı olarak faiz ve iltizamla büyüme ikinci yoldur. Maden işletmeleri,k ıtlık ve savaş dönemleri palazlandığı diğer önemli alan ve dönemleridir. Ticaret dışındatar ım, endüstri ve ulaşımcılıkta kârlı buldukça yer alır. Endüstri devrimiyle temel kâr alanlar ı sanayi sektörü olur. Her iki dönemde de arz ve taleple oynayarak, hem üretimi hem tüketimi

 belirlemeye çalışır. Belirleyici olduğu oranda kâr oranlar ını arttır ır. Büyük ticaret ve sanayi,kapitalizmin başlangıç ve olgunluk süreçlerinin kâr alanlar ıyken, günümüzde ağır basan

sektör finanstır. Başlıca finans araçlar ı olan para, senet, banka, kredi araçlar ı kapitalistekonominin hızlanarak kâr devrelerini k ısaltmayı, yoğunlaştırmayı ve genişletmeyi sağlar.

172 

Page 173: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 173/323

Böylelikle kâr oranlar ında büyük spekülatif balonlar oluşur. Böylece de kriz süreçleri buekonominin ayr ılmazlar ı haline gelir.

İşsizliği çoğaltarak ücretleri düşürme ve ucuz çalışan ülkelere kayan yatır ımlar diğer kâr şişiren yöntemlerdir. Sonuç olarak kaynağını en eski avcı ve ticaret kültüründe bulan,

fiyatlarla oynama gücü kazanarak gelişme şansı yakalayan, toplumsal denetimden ahlaki vedini gevşeterek kurtulan, iktidar ı borçla kendine bağlayan, pazar üzerinde tekel kurarak gelişen bu ekonomi biçimi nihai tahlilde talan ekonomisi olmaktan kurtulamaz. Kâr amacıylaendüstriye el atması, kâr oranlar ına göre bir üretim ve tüketim yapısını esas alması, toplumsal

 bünye ve doğal çevre üzerinde gittikçe taşınması zor yükler yükleyerek yol açtığı krizler,çöküş ve çürümesinin doğuşundan itibaren yol arkadaşlar ıdır. Şüphesiz ekonominin tümüdeğildir. Ne ticaret, tar ım, sanayi, ne de dolaşım, teknikler ve pazarlar kapitalizmin icatlar ı olmayı p, tersine ağır istismar ına ve talanlar ına uğrayan temel toplumsal ekonomik kurumlar ıdır. Tarih ve uygarlıkla belirlenip politikayla iç içe bir yaşama sahiptirler.

Böylelikle ekonomizmin, kapitalist ekonominin tanımıyla ilgili gerçeği önemli orandaçarpıtan bir anlayış, düşünce eğilimi olduğunu belirlemeye çalıştım. Doğru tanımlamayı daana hatlar ıyla bu eleştiriler temelinde tarih-toplum, siyaset ve uygarlık-kültür bağlantılar ıylaiç içe yorumlayı p, bir nebze de olsa aydınlatmaya çalıştığım kanısındayım.

C- Siyasal İktidar Ve Hukukla İlişkisi

Kapitalizmin daha çekirdek halindeyken siyasal iktidar ve hukuksallığın fideliğindeoluştuğunu tüm gözlemler doğrulamaktadır. Her iktidar ve hukukundan yararlandığı gibi,işine geldiğinde en tutucu savunucusu kesilmiş; çıkarlar ını zedelediğinde ise, her tür komplo

yöntemleriyle –gerektiğinde devrimci eylemlere katılmak da dahil- devirmektençekinmemiştir. Bazen en gözü kara devrimcilik oyununa da katılmıştır. Faşist darbeciliktensahte devlet komünizmi darbeciliğine kadar –özellikle bunalım ve kaos dönemlerinde- iktidar savaşlar ını gerçekleştirmiştir. Tarihin en kapsamlı sömürgecilik, emperyalizm veimparatorluk savaşlar ını yürütmüştür.

Hiçbir ekonomik biçimin kapitalizm kadar iktidar zırhına ihtiyaç duymadığını, iktidarsızoluşamayacağını önemle belirtmeliyiz. Ekonomi-politik ‘bilimciler’, kapitalizmin en temelözelliği olarak, tarihte ilk defa iktidar dışında ekonomik yöntemle, sermaye-emek gönüllü

 birlikteliğiyle kâr ı

n, artı

k-ürünün-değerin oluştuğunu iddia ederler. Hem de başat bir varsayı

molarak. En az emek teorisi kadar saptır ılmış bir söylemle kar şı kar şıyayız. Bir yerlerden bar ışçıl tarzda sermaye oluşturulmuş, yine bar ışçıl ilişkiler sonucunda köylüler, serfler,zanaatkârlar üretim araçlar ından kopup bir araya gelerek, adeta mutlu ve devrimci bir evlilik yaparcasına, faktörel değerler olarak bir sentez oluşturup yeni ekonomik biçimi tarihsahnesine çıkarmışlardır. Öykü aşağı yukar ı böyle yazılmaktadır. Kocaman ekonomi-

 politikçilerin sağlı-sollu karargâhlar ında gerçekleştirilen tüm metinlerde bu idea ‘amentü’değerindedir. Bu idea olmadan ekonomi-politik olamaz. Buna bir de pazarda rekabeti ekledinmi, dört dörtlük bir ekonomi-politik kitabını ana ilkeleri bağlamında yazdın demektir.

Kendim bir şey iddia etme gereği duymuyorum. Sosyolog ve tarihçi Fernand Braudel’inMaddi Uygarlık araştırması (ki, otuz yıllık komple bir emeğin üç ciltlik muhteşem bir 

173 

Page 174: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 174/323

eseridir), çok kapsamlı gözlemleri ve mukayeseli yaklaşımıyla net biçimde bunuyalanlamaktadır. Birinci ideası, kapitalizm pazar kar şıtıdır. İkincisi, gırtlağına kadar güç-iktidar bağlantılıdır. Üçüncü olarak, başından beri endüstri öncesi ve sonrasında hep tekeldir.Dördüncü olarak, kapitalizm içten ve alttan rekabetle değil, dıştan ve üstten tekellerle – 

talanla- dayatı

lmı

ştı

r. Kitabı

n ana fikri budur. Eksik, katı

lmadı

ğı

m yanlar ı

olsa da, anlatı

myönü ve özü itibariyle en değerli bir tarih-sosyoloji yorumudur. Sınırlı da olsa İngilizekonomi-politikçileri, Fransız sosyalistleri ve Alman tarihçi ve felsefecilerinin sosyal bilimeyönelik tahribat ve saptırmalar ını düzeltmede iyi bir giriştir.

Gönüllü ve serbest rekabet ortamında emek birikimlerini ve güçlerini birleştirerek kapitalist ve işçinin gerçekleştirdiği bir ekonomik düzen yoktur. Masal ve öyküler bilegerçekten bu denli uzak düşmemiştir. Tek tek ve grup, sınıf olarak kapitalist sayabileceğimiztüm unsurlar ve sahip olduklar ı ekonomik güçler, bir saniye iktidar ın koruması olmadanayakta duramazlar ve iktidar ellerinde durmaz. Yine iktidar ın en kapsamlı kuşatması olmadan,

hiçbir kent pazar ında serbest rekabetle ne mal alışverişi, ne işgücü üzerinde bir pazar sözkonusudur. En önemlisi de serfin, köylünün ve kent zanaatkâr ının toprak ve tezgâhındankopar ılışı acımasız ve adaletsiz bir zor ortamı oluşturulmadan geliştirilemez,gerçekleştirilemez. Avrupa’da neredeyse 14. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar boydan boya butoprak ve atölye emekçilerinin analar ı gibi bağlı olduklar ı bu geçim araçlar ından kopar ılışı isyan ve ihtilallerle kar şılanmıştır. Binlerce insan idam edilmiş, milyonlarcası iç savaşlardaöldürülmüş ve hapishane ve hastanelerde çürütülmüştür. Bunlar yetmemiş, aralar ındakimezhep ve ulus savaşlar ıyla ortam kan deryasına dönmüştür. Sömürge ve emperyalistsavaşlar ı bilançoyu konsolide etmiştir.

Tüm bu zor etkenlerinin kapitalizmin doğuşundaki dıştan dayatmalı tekelci talancı karakteriyle ilişkisi gayet iyi gözlemlenmekte ve açıkça görünmektedir. Hangi ekonomik-

 politik retoriği bu gerçekleri ters-yüz edebilir?

Gerçekleri daha somut görebilmek için, kapitalistleri zafere götüren on altıncı yüzyılsavaşlar ını yak ından gözlemlemek gerekir. Yüzyılın başlıca iktidar ve savaş faktörleriHabsburg sülalesinin İspanya kolu imparatorlar ı, Fransa’dan Valois sülalesi krallar ı,İngiltere’de Norman kökenli krallar ın yerine geçen Anglo-Sakson Stuartlar Hanedanı ve enilginci ve zincirleme reaksiyon başlatacak olan daha ismi bile konulmamış Hollanda’nın yeni

yetme Orange Prensliği.Müslümanlar ın İspanya’dan kovulmasından (1. 500’lere doğru) güç alan ve hızla

imparatorluğa koşan bu Alman kökenli Habsburglu kral ve imparatorlar kendilerini Roma’nınmirasçısı olarak görüyorlar. Özellikle Konstantinopolis’in 1453’te Osmanlı sülalesinin elinegeçmesi ve Osmanlılarla yürütülen savaşın başını Avusturya Habsburglar ı’nın çekmesi buideaya gerekçe olarak kullanılmaktadır. Fransız Valois kral sülalesi de imparatorluk ateşinetutulmuştur. Roma’nın gerçek mirasçısı olarak kendilerini görmektedir. İngiltere Krallığı veHollanda Orange Prensliği bu iki imparatorluk taraf ından yutulmamak için bir nevi proto-ulusal kurtuluş savaşlar ını vermektedir. Peşi sıra İsveç Krallığı, Prusya Prensliği ve hatta

Moskova Prensliği’nin Çarlık yükselişi benzer hareketler olarak kendilerini duyuracaklar ıdır.

174 

Page 175: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 175/323

İngiltere Krallığı ve Orange Prensliği 16. yüzyıl başlar ında İspanya ve Fransa krallar ı taraf ından gerçek bir yutulma tehlikesi ile kar şı kar şıyaydılar. Eğer bu eylemler başar ılı olsaydı, İngiltere ve Hollanda başta olmak üzere, Kuzeybatı Avrupa kentlerinin kapitalistik gelişmelerinin İtalya’nın Venedik, Cenova ve Floransa kentlerinin konumuna düşmesi yüksek 

 bir olası

ktı

.İtalya’nın çok güçlenmiş bu kapitalist kentlerinin tüm İtalya çapında kapitalizmin zaferini

sağlayamamalar ının temel etkeni siyasal güçsüzlükleriydi. Daha doğrusu, İtalya üzerinde(dolayısıyla kent zenginlikleri üzerinde) İspanya, Fransa ve Avusturya kral veimparatorlar ının yürüttüğü egemenlik ve fetih savaşlar ı, bu kentlerin boyun eğmesiylesonuçlanmıştır. Sınırlı bir ekonomik ve siyasi güçle yetinmek zorunda kalmışlardır.Dolayısıyla hem İtalyan birliği gecikmiş, hem de kapitalizmin İtalyan deneyimi yar ım kalı ptüm ülkeye yaygınlaşamamıştır. Geçici de olsa, burada zor belirleyici rol oynamıştır. Kar şılık olarak ve her kapitalistik unsurun içine girdiği gibi, İtalyan kent kapitalistleri de siyasal

egemenlikten vazgeçirilmeleri kar şılığında bu devletleri finans yoluyla kendilerini bağlayı p“al gülüm ver gülüm” politikasına alet olmaktan çekinmemişlerdir. Çünkü kapitalizm yenidini para > para (PP) etraf ında şekillenmektedir.

İngiltere krallığı ve Orange Prensliği yenilmediler. Bu yenilmeme de kapitalist unsurlar ınhem devleti kredilendirmeleri, hem de devletle birlikte oluşturduklar ı gemi ulaşım sanayi

 başat rol oynadı. Kara gücü değil deniz gücü üzerinde yoğunlaşmalar ı zaferin yolunu açtı. Busüreçte çok önemli iki stratejik gelişme ortaya çıkmıştır.

1-İngiliz Krallığı ve Hollanda eyaletleri kapitalist tarzda yeniden örgütlenen ve

eylemleşen devlet modeline ağırlık verdiler. Düzenli vergilerle beslenen, bütçesinidenkleştiren, rasyonel bir bürokrasiye ve profesyonel bir orduya dayanan ilk örnek oldular.Üstün deniz güçleriyle İspanya ve Fransa’nın deniz gücünü yendiler. Atlas Okyanusu vesonralar ı Akdeniz’deki egemenlikleri sömürge savaşlar ının da kaderini belirledi. İspanya veFransa’nın düşüşü böyle başlar. İspanya ve Fransa krallar ının karadaki başar ılar ı,

 borçlanmalar ı nedeniyle astar ı yüzünden pahalı Pirus zaferlerine döndü. Kapitalistekonominin de kaderini belirleyenin İngiltere ve Hollanda’nın iktidar yapılanmasındakiyenilikler olduğu genelde kabul gören bir yorumdur. Bir kez daha görüyoruz ki, kritik bir dönemeçte siyasi zor ekonomik biçimlenme üzerinde belirleyici rol oynayabiliyor. İtalyan

kentlerinin başaramadığını Londra ve Amsterdam kentleri başar ıyor.2- İngiltere ve Hollanda’nın siyasi erkine zıt bir gelişme, bu yüzyıldaki İspanya, Fransa

ve Avusturya imparatorluk devletlerinde yaşanmaktadır. Bu üç devlet de daha çok Romamodeline benzer bir imparatorluk kurmak sevdasındaydılar. Aralar ında hem yoğunakrabalıklar vardı, hem de çelişkiler. İngiltere Krallığı bu sevdadan erken kurtuldu. Avrupaimparatorluğu yerine gözünü dünya imparatorluğuna dikti. Ama kapitalist sistemin zaferinedayalı olarak İspanya, Fransa ve Avusturya devlet rejimleri her ne kadar modern monar şiler olmaya doğru birçok reform yaşasalar da, öz itibariyle eski toplumlara göre şekillenmiş siyasal araçlardı. Modern bir vergi, bürokrasi ve profesyonel ordu oluşturmaktan uzak idiler.

Bütçeleri denk değildi. Sürekli borçlanıyorlardı. Kapitalist gelişmenin yol açtığı 

175 

Page 176: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 176/323

huzursuzluklar ı çözmede yetersiz kaldılar. Kapitalistlerinin tam desteklemeleri şurada kalsın, borç ve iltizam nedeniyle aralar ında yoğun çelişkiler oluşuyordu. Feodal aristokrasiylemerkezileşme, monar şik krallık hamlesi nedeniyle çelişkiler daha da yoğundu. Kent-k ır çelişkisi nedeniyle de bütün toplum ayağa kalkmıştı. İsyanlar bile bu monar şileri nefessiz

 bı

rakmaya yeterliydi. İngiltere ve Hollanda’nı

n el altı

ndan muhalifleri desteklemesi birçok devrimin patlak vermesine yol açıyordu. Tabii amaç ve sonuçlar bazen çok farklı oluyordu.Büyük Fransa Devrimi’nde olduğu gibi.

İtalya’da kapitalist ekonominin siyasal-toplumsal zaferini önleyen aynı güçler, Fransa,İspanya ve Avusturya monar şileri; İngiltere ve Hollanda kent kapitalistleri taraf ından finanseedilen verimli devlet modelleri kar şısında defalarca yenilgiye uğramaktan kurtulamadılar.Çok açıkça bir kez daha ekonomik biçimle zor sistemleri arasındaki ilişkilerin stratejik sonuçlar ının kapitalizmin doğuşunda belirleyici rol oynadıklar ını gözlemlemekteyiz. 16.yüzyıl Avrupa’sı zor, iktidar ve ekonomi arasındaki ilişkilerin anlaşılması açısından tam bir 

laboratuar işlevi görme konumundadır. Adeta tüm uygarlık tarihi mezar ından uyanı p kendi özöyküsünü anlatır gibidir. Şunu söyler gibidir: Kendini (16. yüzyıl Avrupa’sı) anladığın kadar 

 beni de anlamış olursun!

Zor ve ekonomi arasındaki ilişkinin tarihsel-toplumsal gelişiminin k ısa bir özeti konuyudaha iyi açıklığa kavuşturacaktır.

a-Uygarlık öncesi toplum çağlar ında ‘güçlü adam’ın ilk zor örgütlenmesi sadecehayvanlar ı tuzağa düşürmedi. Kadının duygusal emeğinin (göz nurunun) ürünü olan aile-klan

 birikimine de göz koyan aynı örgütlenmeydi. İlk ciddi zor örgütlenmesidir. El konulan,

kadının kendisi, çocuklar ı ve diğer kan hısımlar ıydı. Hepsinin maddi ve manevi kültür  birikimleriydi. İlk ev ekonomisinin talanıydı. Bu temelde proto-rahip şaman, tecrübe sahibişeyh ve güçlü adamın zor örgütünün el ele verip, tarihin ilk ve en uzun süreli ataerkilhiyerar şik (kutsal yönetim) gücü oluşturduğunu tüm benzer aşamadaki toplumlardagözlemlemekteyiz. Sınıflaşma, kentleşme ve devletleşme aşamasına kadar toplumsal veekonomik yaşamda bu hiyerar şinin belirleyici rol oynadığı açıktır.

 b- Sınıf-kent-devlet oluşumuyla başlayan uygarlık sürecindeki ekonomik biçimlenmeye,rahip-kral-komutan olarak kişiselleştirebileceğimiz güç odağına devlet denilmektedir. Kurumolarak din-siyaset-askerlik iç içe geçmiş biçimde iktidar ı oluşturmaktadır. Bu güç sisteminin

en temel özelliği, kendi ekonomisini devlet komünizmi biçiminde örgütlemesidir. Henüz MaxWeber taraf ından kullanıldığını görmeden, benim de ‘firavun sosyalizmi’ dediğim ekonomisöz konusudur. Kalıntı halinde anacıl ekonomi ataerkil-feodal aşiretsel ekonomide varlığını sürdürmektedir. Firavun sosyalizminde insanlar yalınkat köle olarak çalıştır ılmaktadır.Haklar ı ölmeyecek kadar birer çömlek kâsesi çorbadır. Halen kalıntısı bulunan eski tapınak vesaray binalar ında binlerce köle kâsesine rastlanması bu ilişkiyi doğrulamaktadır.

Devlet biçiminde zor, ulaştığı her alanda ekonomik anlamda ne bulursa talan etmeyihakk ı olarak görmektedir. Bir nevi zorun diyeti olarak düşünülmektedir. Zor tanr ısal ve

kutsaldı

r. Ne yapsa haktandı

r ve helaldir. Özellikle ana şekillenme merkezli olan Ortadoğu,Çin ve Hint uygarlıklar ında siyasi üstyapı veya kast bir nevi altyapıyı ekonomi olarak 

176 

Page 177: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 177/323

Page 178: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 178/323

varlığı, şiddet-ekonomi (artı-ürün gaspına dayalı ekonomi) ilişkisine hiçbir tartışmaya yer vermeyecek kadar açıktır. Çin ve Hint ilkçağ sisteminde siyasi ve askeri kast kuruluşundankapitalist sömürgeciliğe kadar altındaki tüm toplumu bir nevi ekonomik sektör olarak görüpçalıştırarak yönetmeyi temel görevleri ve doğal haklar ı saymaktadır. Daha doğrusu tanr ısal

haklar ı

.Ekonomi sözcük olarak Antikçağ Grek-Helen dünyasına aittir. Aile yasası olarak 

anlamlandır ılması bir yandan kadınla bağlantısını dile getirirken, diğer yandan gelenekselsiyasi erkin konumunu da açığa vurmaktadır. Onlar ekonominin üstünde tı pk ı kapitalizmçağında tekellerin oynadığı rolü siyasi tekeller olarak oynarlar. Şu hususu önemle

 belirtmeliyim ki, siyasi tekelle ekonomik tekel arasında sık ı bir korelasyon (bağlam) olup, birbirini genel olarak gerektirirler. Atina ve Roma’nın siyasi gücü paradoksal olarak bir anlamda çok büyük olduğu için kapitalizme kapalıdır. Diğer yandan k ır kar şısında çok küçük olduğu için, kent kökenli bir ekonomik biçime güç getirememektedirler. Uygarlığın bu

dönemi kapitalistleri tanımakla birlikte, sistemsel gelişmelerine henüz el vermemektedir.

d- Ortaçağ İslam uygarlığında ticaret çok ağırlıklı bir role erişmiştir. Hz. Muhammed veİslam dini ekonomik açıdan ticaretle oldukça bağlantılıdır. Bizans ve Sasani İmparatorluklar ı arasında sık ışan Arap aristokrasisinin ticaret kökenli gelişmesi İslamiyet’in çık ışında temelsosyal ve ekonomik etkendir. Doğuşundan itibaren k ılıcı esas aldığı bilinmektedir. Yahudiler ve Asur’dan kalma Süryanilerin ticaret ve para üzerindeki hâkimiyeti onlarla çelişkileriniaçıkça ortaya koyar. Zaten iki siyasi tekel olarak Bizans ve Sasanilere nefes aldırmamaktadır.Tarihin bu aşamasında ve kadim mekânda zor ile ekonomi arasındaki ilişkiyi çarpıcı k ılmaktadır. Ortaçağ bir nevi İslam çağıdır. Ticaret için güvenlik imparatorluk tarzını gereksindiği kadar, önünün aynı nedenle engellendiğinin de fark ındadır. Ticari sermayeninkapitalist üretim biçimine dönüşümünü sürekli engellemektedir. K ırsaldaki toplumsal örgüdin ve ahlak ın sık ı kontrolündedir. Kentlerde kazandığı sınırlı serbestliği siyasal gücedönüştürememektedir. Yaygın bir kent-pazar ağı olmasına ve kentler çok büyümesinerağmen, İtalyan kentlerine benzer bir konumu aşacak güçte değillerdir. Sorun kesinlikleteknolojik değildir. Dinsel ve siyasal tekel kaynaklıdır. Tüccar ın sık sık müsadereye tabitutulması sistemi gereğidir. İslamiyet’in kapitalizmi doğurmaması, lehinde düşünülmesigereken bir husustur. Halen kapitalizme kar şı en ciddi engel rolünü oynaması eğer olumlutaraf ından değerlendirilirse (İslam ümmet anlayışı-kavimleri enternasyonalizmi, faizekar şıtlık, yoksullara yardım vb. gibi hususlar), toplumsal özgürlük projelerine önemli bir katk ı sunabilir. Ama mevcut İslam radikalizminin sağ ve ekonomik milliyetçilik yüklü bir neo-İslam kapitalizmini bağr ında taşıdığını iyi görmek gerekir.

İslam uygarlığını kültürel olarak Avrupa’ya taşıyan, Endülüs Emevi önderlikli Araplar veBerberilerdir. Ekonomik-ticari olarak aktaranlar ise İtalyan kent tüccarlar ıdır. Osmanlılar ancak siyasi tekel anlamında sınırlı ölçüde taşımışlardır. Etkileri daha çok kendisine kar şı 

 başar ılı olunabilmesi için Avrupa siyasi ve dini güçlerinin kapitalizme daha çok sar ılmalar ı  biçiminde olmuştur. Osmanlılar olmasaydı, belki de Avrupa’nın dini ve siyasi tekelleri bu

denli kapitalist ekonomik, siyasal ve askeri örgütlenmeye mecbur kalmazlardı. Bir kez dahagücün gücü doğurduğunu, onun da ekonomik biçim arayışlar ını hızlandırdığını görüyoruz.

178 

Page 179: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 179/323

Avrupa’da kapitalizmin doğuşunda Ortadoğu’nun belirleyici katk ısı Hıristiyanlıkla bağlantılıdır. Bu konuyu özgürlük sosyolojisinde genişçe değerlendirmeyi umduğumu belirterek, Max Weber’in eserini (Protestanlık Ahlak ı ve Kapitalizm) hatırlatmaklayetiniyorum. İlave olarak Ortadoğu’nun 10. yüzyıla kadar Avrupa’nın ahlak ını belirlemeyi

tamamladı

ğı

, feodal Avrupa’nı

n doğuşunda temel rol oynadı

ğı

(hem siyasi, hem dini), Haçlı

 Savaşlar ı’yla bir kez daha Ortadoğu’nun Avrupa’ya taşındığı belirtilebilir. Tüm bu hususlar olmazsa olmaz belirleyici özellikleridir.

Bu çok k ısa tarihi-toplumsal özetleme 16. yüzyıl değerlendirmemizle birleştirildiğinde,siyasal erk ve kapitalizmin doğuşu üzerindeki etkisi daha iyi anlaşılmaktadır. Bazengeciktirici, engelleyici, bazen de hızlandır ıcı ve hatta döllendirici olduğu rahatlıkla

 belirtilebilir. En fazla kapitalist sistemde devlet tekeli = kapitalist tekel formülüne yaklaşır.

Hukukla yeni sistemin ilişkisine birkaç cihetten ve k ısaca değinmekte yarar var. Hukuk genelde ticaret, pazar, kent ilişkileri geliştikçe kendini dayatan bir kurumdur. Hukukundevreye girdiği toplumlar, ahlak ın aşındığı, zorun rolünün arttığı ve kaosa yol açtığı, eşitlik 

 probleminin yoğunca hissedildiği toplumlardır. En büyük ahlaki ve eşitliğe dair sorunlar kentlerde gelişen sınıflaşma ve pazar etraf ında oluştuğu için, hukuk devlet düzenlemesindekaçınılmaz olur. Hukuk olmadan devlet yönetimi imkânsız olmasa da, son derece zorlaşır.Tanım olarak hukuk, devletin siyasi güç eyleminin kalıcı, kurallı ve kurumlu bir biçim almış hali olarak değerlendirilebilir. Bir nevi donmuş, sakin, istikrar kazanmış devlettir. Devletle ençok bağı olan bir kurumdur. Ticaret-devlet bağlantısı doğuşundan kapitalistleşmeye kadar hepilerleyerek, karmaşıklaşarak sürüp gelmiştir. Babil toplumundan Roma’ya kadar hukuk diyebileceğimiz kanun metinleri düzenlenmiştir. Ağırlıklı olarak mal ve can kayı plar ını düzenlemektedir. Hukuk hem siyasetin sorunlar ını hafifletmeye, bazen de tersine çoğaltmayahizmet eder. Görevi sanıldığının aksine her vatandaşına eşit yaklaşımından ziyade, fiilieşitsizlikleri meşrulaştır ı p kabul edilebilir seviyede kesinleştirme ve dokunulmaz k ılmadır.Özcesi, hukuku siyasal erk tekelinin kalıcı düzenlenmesi olarak tanımlamak gerçeğe dahayak ın bir yorumdur.

Ahlakla ilişkisi daha çok önem taşır. Ahlak bir toplumun çimentosu gibidir. Ahlak ı olmayan hiçbir toplum yoktur. Ahlak insan toplumunun ilk örgütlenme ilkesidir. Esas işlevi,analitik zekâ ile duygusal zekânın toplumun iyiliği için nasıl düzenleneceği, nasıl ilke ve

tutumlar haline getirileceği ile ilgilidir. Tüm topluma eşit düzeyde ama farklılıklar ın rolünü,hakk ını da gözeterek davranır. Başlangıçta toplumun kolektif vicdanını temsil eder. Hiyerar şive siyasi erkin devlet olarak kurumlaşması, ahlaki topluma ilk darbeyi indirir. Sınıf bölünmesiahlaki bölünmenin de temelini hazırlar. Ahlaki problem böyle başlar. Siyasi elit bu problemihukukla çözmeye çalışırken, rahipler dinselleştirerek yanıt bulmaya çalışırlar. Hem hukuk hem din bu açıdan ahlak ı kaynak olarak alır. Nasıl ki siyasetin, siyasi gücün kalıcı kurallı vekurumlu mekânizmalar ı hukuku teşkil ediyorsa, din inşacılar ı da aynı işlevi ahlak kaynaklı kalıcı kurallı ve kurumlu başka bir inşayla, yani dinle ahlaki krizi çözmek isterler.Aralar ındaki fark hukukun yaptır ım gücünün olması, dinin ise bu niteliği olmayı p vicdan ve

tanr ı korkusunu esas almasıdır.

179 

Page 180: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 180/323

Ahlak insanın seçim kabiliyetiyle ilgi olduğundan ötürü özgürlükle yak ından bağlantılıdır. Ahlak, özgürlüğü gerektirir. Bir toplum esas olarak ahlak ı ile özgürlüğünü belli eder. Dolayısıyla özgürlüğü olmayanın ahlak ı da olmaz. Bir toplumu çökertmenin enetkili yolu, ahlak ıyla bağlantısını kopartmaktır. Dinin etkisinin zayıflatılması ahlak kadar 

çöküntüye yol açmaz. Onun boşluğunu bir nevi din haline gelmiş çeşitli ideolojiler ve politik felsefeler, ekonomik yaşantılar doldurabilir. Ahlak ın bıraktığı boşluğu ise, ancak mahkûmiyetve özgürlük yoksunluğu doldurabilir. Ahlak ın teorisi olarak etik veya ahlakiyat, temel felsefi

 problem olarak varlığı, giderek daha yak ıcı hale gelmiş ahlak ı incelemek ve yeniden esasrolüne kavuşturmakla görevlidir. İşlevini doğru ortaya koymak kadar, temel yaşam ilkesihaline gelene kadar önemini yitirmeyen bir sorun olarak toplumdaki yerini koruyacaktır.

Siyasi iktidarla bağlantılı olarak hukuk ve ahlaka ilişkin bu k ısa tanımlamalar, kapitalistekonominin doğuşu söz konusu olduğunda büyük önem taşırlar. Din ve ahlak, hatta feodalhukuk aşındır ılı p yer yer k ır ılmadıkça, kapitalist ekonominin toplumda tutunması zordur.

Burada eski üst sınıf din ve ahlak ını savunduğumuz anlaşılmasın. İleri sürdüğümüz, büyük dinlerin ve büyük ahlaki öğreti ve törelerin kapitalizm gibi bir sistemi, rejimi ilkeleriyle

 bağdaşır bulmalar ının çok zor olmasıdır. Siyasi güç bile bu konularda sınırlı bir etkiyesahiptir. Din ve ahlak ın yık ımı siyasi erkin de sonunu getirir.

16. yüzyılda reformasyon, hukuk ve ahlak felsefesine ilişkin bu tartışmalar açık kikapitalizmin doğuşuyla ilgilidir. Siyasi çatışmalar ın, gücün konumunun tanımını özceyaptığımız için tekrarlamadan kaçınacağım.

Protestan reformasyonu ve beraberinde yol açtığı büyük tartışma ve savaşlar ın sonuçlar ı,

Yeniçağ Avrupa’sının kaderini belirleyen temel etmenlerin başında gelmektedir. Protestanahlak ının rolünü Max Weber değerlendirirken, bence en önemli noktayı ihmal etmiştir.Kapitalizmin doğuşunu kolaylaştırmıştır. Ama genelde dine ve ahlaka, özelde de Katolikliğe

 büyük darbe vurmuştur. Kapitalizmin bütün günahlar ından Protestanlık da az sorumludeğildir. Dini ve Katolikliği savunma anlamında belirtmiyorum. Toplumu daha savunmasız

 bıraktığını idea ediyorum. Protestanlık nerede gelişmişse, oralarda kapitalizm sıçramayapmıştır. Bir nevi kapitalizmin Truva Atı rolünü oynamıştır.

Protestan reformasyonunun yol açtığı olumsuzluklara ve yarattığı yeni leviathan’a kar şı çağın bazı düşünürleri ilk ciddi uyar ılar ı yaparlar. Bunlardan nietzhce’yi kapitalist

moderniteye kar şı tutum alan ilk öncü olarak değerlendirmek daha gerçekçi olacaktır. Anti-kapitalist, özgür toplum ve özgür birey arayışçılar ı olarak önemlerini günümüzde desürdürmektedirler.

Hukuk tartışmalar ında başı çeken Hobbes ve Grotius, yeni Leviathan’a (kapitalist devlet)yol açmak için hukuku yeniden teorikleştirmişlerdir. Bütün şiddet tekelini devletin elinevermek, toplumu silahsızlandırmaktır. Sonuç, tarihin hiçbir dönemiyle k ıyaslanamayacak merkezi ulus-devlet gücünün faşizme kadar tırmanmasıdır. Egemenliğin bölünmezlik kuralı,devlet dışındaki tüm toplumsal güçleri erksiz bırakmanın teorisidir. Kapitalist canavara kar şı 

toplumu tarihte eşi görülmemiş biçimde öz savunma araçlar ı

ndan yoksun k ı

lmadı

r. Bu ikidüşünürün özcesi insanı insanın kurdu olarak ilan edip, bununla birlikte monark ın tekelci güç

180 

Page 181: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 181/323

konumunu muştulamalar ı, tüm cephelerden kapitalist tekelin önünü açma işlevini görmüştür.Tekrarlarsak, siyasal tekel = ekonomik tekeldir. Machiavelli hiçbir örtüye sığınma gereğiduymadan, siyasi başar ı için gerektiğinde hiçbir ahlaki kurala bağlı kalınmamasına cevazveren diğer önemli bir 16. yüzyıl düşünürüdür. Faşizme varacak ilkeyi yüzyıllarca önce dile

getirmiş oluyor.Yanlış anlaşılmaması açından, tüm reformasyon çabasını suçladığım, eleştirdiğim iddia

edilmemelidir. Dinin reformasyonunun yalnız birkaç defa değil, sıkça yapılması gereğinisavunuyorum. Özellikle Hıristiyan reformasyonundan daha derin ve sürekli bir İslamireformasyon hareketine ihtiyaç olduğunu yıllardır söylüyorum. Açık ki, bu çaba kapasite vekişilik gerektirir. Ama Ortadoğu despotizmini aşmak açısından zorunlu bir görevdir. Ayr ı bir cilt olarak düşündüğüm ‘Ortadoğu Demokratik Konfederasyonu’ çalışmamda bu ve benzeri

 birçok alanı tartışmaya çalışacağım.

Rönesans ve Aydınlanma hareketlerini açmak bu satırlar ın fazla ilgilendiği bir görevdeğildir. Çünkü farklı yüzyıllar ın hareketleridir. Ayr ıca kapitalizmle ilişkilendirilse bile builişki ancak dolaylı olabilir. Yine genelleme yapmak doğru olmaz. Kapitalizme yol açmak kadar, yolu kapamak isteyenler de vardır. Kapitalist unsurlar ın para gücü ile asimile etmelerianlaşılır bir husustur. Tı pk ı iktidar ın bağlamak istemesi gibi. Ama yak ılmayı göze alacak kadar büyük özgürlük filozoflar ı, reformatör (Bruno, Erasmus), ütopyacılar, komüncüler olarak da bu dönemler tüm insanlığın hizmetindedir. Bir kez daha tekrarlamalıyım ki,Rönesans, Reformasyon ve Aydınlanma çağında tüm uygarlıklar ayağa kalktılar. Yenidendirildiler. Kendilerini dillendirip resimlediler, melodileştirdiler. Tanr ılaştılar, kullaştılar.Savaştılar, bar ıştılar. Yendiler, yenildiler. Ama sonuçta yüzyıllardır toplumun yar ıklar ında,marjinal köşelerinde pusuya yatan kapitalistik öğeler, bu mahşer yüzyıllar ının karmaşasındaen hazırlıklı örgüt ve maddi güç sahibi olarak, ortamı şiddet, para ve zihniyet çalışmalar ıylaistismar ve asimile ederek, gerektiğinde zorla egemenliğine alarak sistemini zaferletaçlandırmıştır. Günümüze kadar da bu zafer yürüyüşünü sürdürmektedir.

D- Kapitalizmin Mekânı 

Toplumun mekân sorunu irdelenmeye değer bir konudur. İnsan toplumunun hangicoğrafya ile bağlantılı olup geliştiğini anlamaya çalışır. Konu geniştir. Güneş sistemininoluşmasından başlatılabilir. Hatta bunun ötesinde, güneşin etraf ında üçüncü halka olan Dünya

gezegeninin oluşum evreleri; atmosfer tabakalar ı, deniz, okyanus, akarsu ve yağmur oluşumlar ı, kaya tabakalar ının ortaya çıkmalar ı, toprak tabakası, okyanuslarda canlı ortamı veilk canlı hücreleri, yosunla başlayan bitkiler alemi, yine ilk bakterilerle başlayan hayvanlar alemi, hayvan-bitki ilişkisi, genel anlamda bitki ve hayvanlar aleminin evrimi, ilk insan atalar ı varsayılan primatlarla başlayan evrim zincirinin hangi halkasında insan türünün biçimlendiğigibi çok uzun bir soru ve cevaplar listesi coğrafyanın konusuna dahil edilebilir.

Kalın çizgilerle ve spiral halkalar halinde insan-coğrafya ilişkisinde sık bir ilintililik olduğu açıktır. Örneğin atmosfer, bitki, hayvanlar, toprak ve tatlı su kaynaklar ı bir gün

kesilse, insan türü diye bir şey kalmaz. Hatta sanki muazzam bir zekâ eseriymiş gibi, buortamlar ın ani bir bozulmalar ı bile insan yaşamının sonunu getirebilir. Dolayısıyla genel

181 

Page 182: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 182/323

Page 183: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 183/323

Esas konumuz olan, kapitalist ekonominin tarihte adı bile pek okunmayan bugünküHollanda ve İngiltere adasında nasıl olup da zafere ulaştığı konusunda bu coğrafyanın rolünüaraştırmaktır.

Günümüz sosyal bilimcileri coğrafyanın rolünü daha çok ‘jeopolitika’, ‘jeostrateji’ adlar ı 

altında daraltarak ve esas özünü göz ardı ederek yorumlamaya çalışırlar. Hâlbuki tarihi-toplumsallıkla coğrafya arasındaki ilişki, daha temel ve öncelikli ele alınmayı gerektirir.Dallarla değil köklerle uğraşmak herhalde daha anlamlıdır. Genelde çağlar ın ve uygarlıklar ıncoğrafi incelenmesi anlamlı bir antropoloji ve tarih bilgisi için şarttır. Mekânsız tarih olmaz.Zaten evrenin zaman-mekân ikilemi en temel boyutlar olarak hep dikkatlerdedir. Birbirlerineetkileri, hatta dönüşme, birleşme yetenekleri bilimlerce sürekli tartışılmakta,değerlendirilmektedir.

‘Güçlü ve kurnaz adam’ öykümüze yeniden dönelim. Geçerken şu noktaya da dikkatçekmeliyim ki, öykü ve bilgi-bilim arasında ilişkinin gereğine inanır ım. Öyküsüz bilimin tamanlam kazanacağına kani değilim. O açıdan ‘kurnaz ve güçlü adam’ öyküsü, sosyal bilimlerdeköşe taşı yapılması gereken kavramlardan biridir. Birçok toplumsal ilişkiyi daha iyiyorumlayabilmemiz için gerekmektedir. Kaldı ki, sayılamayacak kadar çok olay ve ilişkininolduğu alanlarda, öyküleme bilime en değerli katk ı aracını sunar. Pozitivizm denen dinsellik,olguculuk adı altında bu denli sayılması, tespit edilmesi olanaksız olay ve ilişkileri tespitedemeyeceğine göre, geriye öyküleme benzeri din, ahlak ve diğer sanat türlerine başvurarak 

 bilimi geliştirmek daha doğru yol olsa gerekir. Kurnaz ve güçlü adam egemen erkeğe geçişle başlayı p, günümüzün süper güç odaklar ında üslenenlere kadar uzun, labirentli, bol komplolu bir yol izler. Bu adam veya adamlar ın mekânlar ını, zaman zaman açık, bazen gizlisaklandıklar ı yerleri araştırmak önemlidir. Onlar ı daimi stratejik bir güç olarak süreklitoplumsal hamleler (ekonomik, siyasi, askeri), taktikler içinde tasarlamak bilgilerine bizi dahada yaklaştır ır.

Güçlü ve kurnaz adam kadının ev ekonomisine bir hırsız gibi girdi. Talanla yetinmedi.Daha da vahimi, kadını daimi tecavüzü altında tutarak kutsal aile ocağını k ırk haramiler yatağına dönüştürdü. Ne yaptığını bilen bir hainin ruh halini hiçbir zaman terk etmedi. İlk sermaye birikimlerinin tohumlar ı bu iki mekânda atıldı. Birincisi, ev ekonomisininyak ınlar ından bizzat evi işgal etme; ikincisi, devletin resmi, meşrulaşmış tekeline kar şı özel

tekel halinde k ırk karamilerin üs merkezlerinde veya yak ınlar ında mekân tutma. Toplumun vedevletin gözetiminden çekindiği için, erkenden hileli ve maskeli yüzle mekânlar ı arasındagezindi. Pusuda yattı. Fırsat bulduğunda aslan kesilerek avın üzerine atladı. Bazen tilkikurnazlığıyla avını yakaladı. Bukalemun gibi her ortama renk vermekten geri kalmadı.Marjinal noktalarda ticaret uzmanı kesildi. Uygarlıklar ın erişemediği kent ve k ırsal alan onunsık ı gözetimindedir. Toplumun yar ıldığı noktalara yerleşmede ustadır. Denge rolünüoynayarak iki taraf ı da soymasını bilir. K ısa ticaretten az, uzun yol ticaretlerinden ise azamikazanmanın çok iyi fark ındadır. Kârlı alanlar ı adeta burnuyla koku alırcasına tanıması veyönelmesi, mesleğinin temel kurallar ındandır. Bu yollar ın stratejik korsanlığı olarak 

değerlendirmek öğreticidir. Sermayenin yurdu yoktur denilirken, bu gerçeklik dile getirilmek istenir.

183 

Page 184: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 184/323

Denilebilir ki, madem kent-pazar-ticaret kapitalistin ön şartlar ı iken, neden bumekânlarda zaferini erkenden ilan etmedi? Bu noktada önemle belirtmeliyim ki, kapitalizminsistem olarak gelişmiş bilim ve teknolojiyle direkt bir ilişkisi yoktur. Amsterdam kentine

 bağlı olarak başar ılı bir doğuş yaptığı gibi, Uruk sitesinde de doğuş yapabilirdi. Tüm sisteme

oynama yerine, bir iş birlikçi tüccar veya tezgâhtarbaşı

, çiftlik sahibi gibi kalmak daha çok işine gelebilir. Fakat esas neden rahip, siyaset ve askeri tekelin ona hâkimiyet kurabilecek bir yer vermemesi olabilir. Denenmiş ve meşruiyet kazanmış bu güç odaklar ı, dördüncü bir odağı fazla ve belki de yapısından ötürü varoluşlar ına kar şı bir tehlike olarak görmüş olabilirler.

Dördüncü bir tekel olarak sisteme oynamayı yer yer denediğini görüyoruz. Ama hepyeniliyor. Sanıyorum birçok kentin beklenmedik coğrafyalarda bir enkaza dönüşmesi bu tür gelişmelerle mümkündür. Hem ilk, hem ortaçağlarda çok zengin tüccar kentlerinin anidentarihten silinecek kadar bir viraneye çevrilmeleri, dördüncü tekelin (ilkel kapitalizmin) siyasive askeri direnişiyle bağlantılı olabilir. Hindistan-Pakistan coğrafyasında Harappa kentinin

(çok gelişmiş, yazıyı bile kullanan, mimarisi düzgün, oldukça zengin bir kent; M. Ö 2. 500)çok erkenden silinmesi, komşu coğrafyadaki rahip-siyaset-asker üçlüsünün tekeli kar şısındakirekabeti ve başkaldır ısı nedeniyle olabilir. Önceleri Sümer kökenli bir uygarlığın ticaretkolonisiyken, bağımsızlık peşine düşüp başkaldırma ihtimali güçlü bir olasılıktır. Kazansaydı,

 belki de rakiplerine benzer şartlar ı olmadığı için, ilk Amsterdam gibi bir sistem (ilk kapitalistdeneyim) kurmaya yeltenebilirdi.

Daha çarpıcı bir örnek Kartaca’nın öyküsüdür. Fenikelilerin Akdeniz’in en uçnoktalar ında M. Ö. 8. yüzyılda inşa ettikleri bu kent, tamamen ticari ağırlıklı bir kentti. Adeta

 batı Akdeniz’i ve Kuzey Afrika’yı temsil eden ve hinterlandı gibi kullanabilen konumdaydı.Çok geliştiği açıktı, fakat koşullar gereği imparatorluk oluşturmama gibi bir zaaf ı vardı.Oluşturmak isteyenlere de engel oluyordu. Roma’yla çelişkisi bu nedenle olsa gerekir.Roma’nın İtalyan Yar ımadası nedeniyle kent devletini aşma ve geniş alanlar üzerindecumhuriyet veya imparatorluk kurma yeteneği vardı. Kartaca’nın kurtuluşu için tek şartı,İspanya ve Fransız İmparatorluğu kar şısındaki Amsterdam’ın yaptığını yapmaktı. Yani kentingelişkin ticari tekel karakterini kapitalistik bir devlet aygıtıyla giderek genişleyen bir coğrafyaüzerinde (örneğin Kuzey Afrika’nın tümü veya Emevi sülalesinin İspanya’da kurduğu gibiİspanya’da bir devlet tekeli kurmak) birleştirmek, takviye etmek. Bunun dışında RomaCumhuriyeti’nden kurtuluş şansı yoktu. Roma’nın da Kartaca’yı yenmekten başka şansı yoktu. Çünkü yanı başında sonunu getirebilecek bir alternatif olabilirdi. Küba-ABD ilişkisininasıl da çağr ıştır ıyor! Halen ünlü bir deyim olarak söylenir: Romalı senatörler her toplantı açılışında ayağa f ırlayı p ilk söyledikleri söz, “Şu Kartaca işi ne olacak” olurmuş.

Roma’nın benzer bir kurbanı da imparatorluğun ilk çöküş krizlerini yaşadığı M. S. 3.yüzyılın ikinci yar ısında Suriye’nin doğusundaki ünlü Palmyra kentinin başına gelenlerdir.Suriye’deyken sık sık ziyaret ettiğim bir şehir kalıntısı olarak hem de büyülenerek seyrettim.Çölde yer altından çıkan bir su etraf ındaki hurma ormanının kenar ında kalesi, surlar ı, agorası,tapınağı (ünlü Delf Tapınağı), senato binası, vadi mezarlar ı, uzun çar şılar ı, çok sayıda

saraylar ıyla muhteşem bir kenttir. Taş oymacılığının tam bir harikası. İnsanı huşu ve dehşetiçinde bırakan kent.

184 

Page 185: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 185/323

Önemi doğu-batı, kuzey-güney ticaret ağının merkezinde yer almasından, Roma ve İran-Sasani İmparatorluğu arasındaki tampon kent devleti rolünden ileri gelmektedir. Uzunyüzyıllar ticaret tekelleri üzerinde büyüdükçe büyüyor. Zenginleştikçe zenginleşiyor.Dönemin Amsterdam’ına veya günümüzün New York’una benzetmek bana göre az bile gelir,

evrensellik açı

ndan! Tı

 pk ı

Kartaca gibi Roma İmparatorluğu bu örnekten de çok rahatsı

zdı

r.Tarih kentin son döneminde (M. S. 270’ler) Roma’ya bağlı bir nevi krallık statüsündesülaleye dayalı bir güç erki olmayla yetinmediğini, bizzat Roma’ya alternatif olmayasoyunduğunu göstermektedir.

Kartaca’nın başaramadığını Palmyra başarabilecek mi? Sorun bu ve tehlikeli bir  potansiyel arz ettiği açık. Roma İmparatoru Aurelius’un uzun çatışmalardan sonrazaptettiğinde, kenti olduğu gibi dönemin güçlü kraliçesi Zennube’ye bırakmak istediğisöylenir. Kendine bağladıktan sonra bağımlı bir eyalet olarak Zennube’ye bırak ır. Dönerkenyar ı yolda tekrar kentin başkaldırdığını ve bağımsızlık peşinde koştuğunu duyduğunda, büyük 

 bir hışımla kentin üzerine yürür. Bir daha kendine gelmemek üzere sadece harabesini geride bırakarak Roma’ya döner. Yanında Sasanilere kaçarken Fırat k ıyılar ında yakalanmış Zennubeile. Bütün zenginliğiyle bir esir gibi Roma halk ına teşhir edildiği tarihin diğer bir sözüdür.

Roma’nın kadın dili beni hep etkilemiştir. Zennube öyküsünü anladıktan sonra, bununsırr ını yakalamış gibiyim. Roma sadece bütün yollar ın bağlandığı kent değil, bütün yetenekligüç sahibi kral ve kraliçelerin de taşındığı bir kenttir. Tabii başıma gelenin (yar ı komik-yar ı trajik Roma çık ışım) bu tarihiyle yak ından bağlantısı olsa gerek. Spartaküs, Saint Paul veBruno’yu iyi özümsemiş olsaydım, daha dikkatli olacağım açıktı. Bir de Gramsci’yi iyiokumam gerekliydi. Ah Sosyalistler!

Palmyra’nın da kurtuluşu için tek yol, Amsterdam veya London yoluydu. Direndi, fakat başaramadı.

Antikçağın Atina’sını da örneklemek öğretici olabilir. Deniz ticaretinin ürünü olan bukent (M. Ö 500-350), döneminde uygarlığın yıldızı gibiydi. İlkel kapitalizmin en çok geliştiğini tespit etmek mümkündür. Büyük ve özel (devlet değil) ticaret tekelleri, yüzlercemil ve kilometreler ötesinden işler haldededir. Zenginlikler Atina’ya ak ıyor. DoğuAkdeniz’den Marsilya’ya, Kuzey Afrika’dan Makedonya’ya, tüm Anadolu ve Karadenizticaret ağlar ıyla Atina’ya artık-ürün ve para ak ıtmaktadır. Felsefeyi yaratmış, zanaat

fabrikanın eşiğine gelmiştir; gemi yapım sanatı zirvede, para devrededir. Her tarafta kolonilerivar. Atina’ya her yandan zenginler, para sahipleri geliyor. İlk defa kozmopolit niteliğikazanıyor. Şahsi yorumum, tek eksiği Yar ımada içindeki birliği sağlayamaması, kapitalistzaferin önündeki tek engeldi. İşgücü sorunu da yoktu. Pazarda köleler sudan ucuzdu. Gelinenaşamada ya Atina köleliğin eski yapısını aşı p Yar ımada ölçüsünde bir ulusal devlet olarak çık ış yapı p erkenden bir Hollanda olacaktı, ya da rakipleri taraf ından yenilip önemsiz bir konumda bırak ılacaktı. Kara gücü olarak Isparta Krallığı ve deniz ötesinden gelen Persİmparatorluğu bu kenti yüzyıldan fazla sürekli dövdüler. Ama o demokrasisiyle kendini hepayakta tutmaya çalıştı. Makedon krallar ı baba Filip ve oğul İskender’in pençesi Atina’yı 

185 

Page 186: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 186/323

stratejik bir yenilgiye soktu. M. Ö. 300’lerden sonra yükselen Roma ve Anadolu Helenistik krallıklar kar şısında pek hamle yapacak şansı kalmamıştı.

Proto-kapitalizmin ortaçağ İslam uygarlığındaki örnekleriyle Hint Yar ımadası ağzındakurulan örneklerini sunmak kaba bir tekrar olur. Bu dönemin en çarpıcı örnekleri İtalyan

yar ımadasındaki ünlü kapitalist kentlerdir. Venedik, Cenova ve Floransa’nın eski tarzimparatorluk sevdasında olan İspanya, Fransa ve Avusturya kaynaklı olanlar ı taraf ındanyar ımadanın bütünlüğünde olduğu gibi her kentin üstündeki egemenlikleri de k ır ılı pellerinden alınınca, daha erken bir Amsterdam ve London olma şansını kaybettiler.

İtalyan kentleri modern kapitalizm için gerekli her şeyi yaratmışlardı. Sermaye birikimi, banka, şirket, kredi, finans araçlar ı olarak senetler, uzak ve yak ın ticaret, manifaktür,zanaatkâr ve sanatkârlar ın her çeşidi, dönemin tüm endüstri mamulleri, cumhuriyet veimparatorluk deneyimleri, din ve her tür mezhepleriyle İtalya yar ımadası, 1. 300-1. 600döneminde daha sonra doğacak Avrupa’nın laboratuar ı ve prototipidir. Ayr ıca Rönesans’ınyurdudur. Bu şüphesiz diğer Doğulu coğrafyayla öncü ilişkileri ve tarihi mirasıyla

 bağlantılıdır. Bu dönemin İtalya’sı demek, İslam’ın Ortadoğu’su, Çin, Hint ve hatta yeniyükselen Rusya demektir. Bu coğrafyanın birikimleri Venedik, Floransa ve Cenova baştaolmak üzere, kent ticaret tekelleri taraf ından doymak bilmez bir iştahla Yar ımada’yataşınmışlardı. Daha da önemlisi, tarihinde ilk defa tüm Avrupa çapında İtalyan kentlerininöncülüğünde gelişen kentleşme hareketleri, sermaye birikimi için muazzam bir hinterlandoluşturuyordu. Her Avrupa kentinde bir İtalyan tüccar parmağını görmek mümkündü. ZatenKatolik Kilisesi çoktan uygarlık zeminini döşemişti. Rönesans öncülük için son, kesin sözoluyordu.

İtalya’nın İngiltere ve Hollanda olamamasının tek nedeni coğrafyasıydı. Paradoksalolarak aynı coğrafya kent kapitalizminde öncü k ılıyor, Yar ımada çapında zaferin eşiğinegetiriyor, ama nihai zafer adımını atamıyordu. Attığında başına gelmedik bela kalmıyordu.

 Nedeni çok açıktır. Eğer İtalya erken dönemin İngiltere’si olsaydı, kendini işgal etmek isteyenİspanya, Fransa ve Avusturya’nın taçlar ını başlar ına yık ı p, tı pk ı Roma’nın imparatorluk çık ışı gibi ikinci bir dünya emperyali olabilecekti. Ama kapitalist sosyoekonomik temel üzerinde.Taç sahiplerinin İtalyan kentlerinin başına üşüşmeleri son derece anlaşılırdır. İtalyan kentlerinyeni sosyoekonomik temel üzerinde birliği imparatorluklar ın sonu olacak, önce Avrupa’da ve

sonra da tüm dünya üzerinde bir yayılma dönemi kaçınılmaz hale gelecekti. Bunun için baştasermaye olmak üzere, elinde gereken her şey vardı. Başar ısızlık gerçekten büyük şansızlık veüç yüz yıllık bir ulusal gerilik anlamına geldi.

Bence ikinci Roma olamama coğrafi nedenlerle k ıl payı kaçır ıldı. Birinci Roma dakuzeyden uzun yürüyüşten sonra saldıran Hannibal’den k ıl payı kurtulmuştu. Bu sefer kuzeyden saldıranlar, bir değil k ırk Hannibal’e bedel güçlerdi. Dolayısıyla şansı yoktu. Bununiçin tek yol, Arap İslam’ının tüm Ortadoğu’da yayıldığı gibi bir k ılıç dini olacaktı. Roma’dakiHıristiyanlık yerine İslam olsaydı veya Katolik Hıristiyanlık, dini ve siyasi yayılmayı birlikteve k ılıçla yürütseydi, dünya tarihinin seyri bambaşka olurdu. İnsan şunu sormadan edemiyor:

Hıristiyanlık olmasaydı, Roma’nın sonu nasıl olurdu ve nelere yol açardı? Daha ilginci, Fatih

186 

Page 187: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 187/323

Sultan Mehmet, Papa’nın davet ettiği gibi bir nevi k ılıçlı Hıristiyan olmayı kabul etseydi,sonuçlar nasıl olurdu? Tarih spekülasyon alanı değildir. Ama her zaman birçok alternatifi de

 beraberinde taşıdığı inkâr edilemez bir gerçekliktir. İtalyan kentlerinin başaramadığını 16.yüzyılın sonlar ında Amsterdam ve Londra başardı. Nedenleri ve sonuçlar ı tarihçiler taraf ından

en çok araştı

r ı

lan ve tez konusu olan alandı

r. Oldukça da aydı

nlatı

lmı

ştı

r. Nedenlerini k ı

sacasıralarsak,

1-Tüm eski uygarlık alanlar ının Atlas Okyanusu’na en geç ve en zayıf ulaştıklar ı Kuzeybatı Avrupa’nın ucunda yer almaktadırlar.

2- Avrupa’nın üç büyük gücü Fransa, Avusturya ve İspanya Krallıklar ı kendi aralar ındaAvrupa üzerinde egemenlik savaşı yürütmektedirler.

3- İtalyan kentleri kadar tehlikeli görülmeyip üzerlerine birleşik ve yerterli güçlegelinmemektedir.

4- Reformasyonun Kuzey Avrupa’daki yayılmasında öncülük yapmaktadırlar.

5- Atlas Okyanusu k ıyılar ında olmalar ı uzak ve yak ın ticarette büyük avantajsağlamaktadır.

6- İtalyan kentlerinin bütün maddi ve manevi kültürlerini transfer etmişlerdir.

7- Feodalizmin hem maddi hem manevi kültürü bak ımından zayıf olduğu alanlar ın başında gelmektedirler.

8- Ulaşım, tar ım ve endüstrinin kapitalistleşmesini engelleyecek güçlü bir feodalizm

oluşmadı

ğı

gibi, uygarlaşma birçok bölgede belki de ilk defa kapitalistik niteliktegelişmektedir.

Sayısını daha da arttırabileceğimiz bu nedensel etkiler coğrafik konumla yak ından bağlantılıdır. Jeostrateji ve jeopolitika gerçekten en elverişli konum arz etmektedir. Toplumsalkoşullarla bu konum birleşince başar ı mümkün k ılınmıştır.

Avrupa ve Asya, hatta Afrika birleşik üç k ıtadır. Afrika’nın son buzul dönemine kadar insanlık serüveninde öncü konumda olduğu antropolojinin önemli tespitlerindendir. Öncücoğrafya daha sonra Zagros-Toroslar ın çok çekici mümbit eteklerinde neolitik devrim olarak el değiştirdi. M. Ö. 15. 000’lerden M. Ö. 4. 000’lere kadar bu dağ etekleri daha sonra uygarlık olacak süreç için ne gerekiyorsa hepsini üretti: Maddi ve manevi kültür olarak. Tarihin en

 büyük devrimi demek yerinde bir tespittir. Dicle ve Fırat sular ı bu dağlardan ve eteklerindensadece en verimli topraklar ı Körfez deltasına yığmadılar; ilk gemiler ve gemicilik zanaatıylakendilerini ve tüm kültürel değerlerini de taşıdılar. Eridu ve Uruk kentleri ilk uygarlık serüvenine başladığında, aslında bu kahırlı yolculuğun değerlerini sentezleştirmişlerdi.Büyüme kutsal ırmaklar kenar ında ve okyanusa döküldüğü ağza kadar bir nehir ak ışı gibidevam ediyordu. Kesintisiz ve büyüyerek.

Uruk sıradan bir insanlık kültürü değildir. Yeni bir mucizenin başlangıcıdır. Uruk 

Tanr ıçası İnanna’nın sesi halen tüm destanlar ın, şiir ve türkülerin ana kaynağıdır. Bu ses bumuhteşem kültürün sesidir. Çirkin erkeğin henüz lekelemediği kadının sesidir aynı zamanda.

187 

Page 188: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 188/323

Uruk kültürü kendi coğrafyasında çiçek açtı. Peş peşe kentler çığ gibi arttı. Bir kent kuşağı oluştu. Güçlü ve kurnaz adam bu sefer asıl birikim kaynağını kentin artan ticari olanaklar ındagördü. Dağ eteklerine kadar tersinden bir kültürel ak ış başladı. Neolitik coğrafyanın kenttaraf ından yutulmaya başlandığı başlangıç sürecidir. Giderek k ısılan İnanna’nın sesi,

etkisizleşen kadı

n sesidir. Kurnaz ve güçlü adamı

n artı

k sesi de gürdü. Sümer dilinin öntak ılar ı kadın cinsi karakterindedir. Bu husus dilin oluşumunda kadının rolünü gösterir.

Güce dayalı uygarlığın coğrafi serüvenini burada açma gereği yoktur. Fakat yazılsa iyiolur. Ama bir ana nehir gibi aktığını ve binlerce kilometrelik k ıyı ve engebeli araziyi aşarak en son Amsterdam ve London k ıyılar ında yeni bir kültürü arkada bırakarak AtlasOkyanusu’na döküldüğünü simgesel olarak belirtmekle yetinelim.

Tüm çağlardan ve coğrafyalar ından alınan maddi ve manevi kültürün en son bu iki kentinöncülüğünde modern kapitalist ekonomiyi ve ulusu tarih sahnesine çıkardığı açıktır. Aynı 

 bölgeler neolitik kültürü de en geç alan konumundaydılar. Coğrafyayla kültür arasında şu tür  bir ilişkiyi hep görüyoruz: Eski kültürün köklü olduğu alanda yeni bir kültürün oluşumu çok zordur. Eski kültür yeniyi kolay kolay kabul etmiyor. Kendini savunuyor ki, bu da anlaşılır bir husustur. Ortadoğu’da eski uygarlık kültürünün yeterince işgal etmediği tek alan ArabistanYar ımadası’nın iç bölgeleriydi. Bu coğrafi boşluk İslam’ın sosyal coğrafyasını oluşturdu. Bucoğrafya olmasaydı İslam da olmazdı.

Kuzey Avrupa ve iki uç ülke (ülke kavramı ulusal sınır anlamında bu dönemde yeni yeniortaya çıkmaktadır), İngiltere ve Hollanda eski uygarlıklar açısından boş denecek kadar bakir topraklardır. Eğer yeni bir tohum atılırsa en iyi yeşerebilecek alan olmalar ı bu özellikleri

nedeniyledir. Derinliğe kök salma ve kalıcı olma şansı yüksektir.Kapitalist ekonominin bu tohumu atılmış ve iyi tutmuştur. Uruk kültürünün bir k ıyıdan

diğer bir k ıyıya taşınan son mirasıdır. Bu mirasın taşıyıcılar ı hep tüccar olmuştur. Denilir ki,tüccarlar kâr ın bol ürediği alanlar ı iyi sezen insanlardır. Güç odaklar ının ufkunda yer almayan

 bir nevi marjinal bölge konumlar ı ve uzun yol avantajlar ının şansın olumlu yönde tecellietmesine yol açtığını önemle belirtiyorum. İtalyan kentlerinin tüm kapitalistik bulgular ına veİspanya-Portekiz armadasının keşfettiği coğrafi yollara korsanvari konarak öncülük şansını 

 pekiştirdiler. Yapılan, kendi dillerine bir asimile işlemiydi. Avrupa’nın büyük güçler arası içsavaşı dıştan gelecek tehlikeyi önlerken, içte yeni ekonominin kesin verimliliği (ucuz işgücü

ve hammadde), 16. yüzyılın sonlar ında bu coğrafyadaki doğuşu başar ılı ve kalıcı k ılmayayeterliydi.

Aralar ında sadece bazı biçimsel farklar bulunan bu iki güç, kurduklar ı ittifakla yeniekonomiyi dünya çapında temsil etme konumuna geçtiler. Ekonominin yeniliği devletin dekendini yenilemesine, verimli ve başar ılı devlet biçimine doğru evirdi. Ekonomik üstünlük askeri ve siyasi üstünlüğe katk ıda bulundu. Tüccar tekelleri ilk defa devlet tekelleriyleortaklık (Batı ve Doğu Hint Kumpanyalar ı) kurarak yar ı resmi güce eriştiler. Hep uçlarda vedehlizlerde gizlenen, utanan uygarlık gaspçılar ı, ilk defa meşruiyetleri tartışılmaz efendiler 

haline geldiler. Eskinin tüm aristokrat yaftalar ı

kral ve kraliçelerinin eliyle üstlerine taktı

lar. Nasıl Uruk aslanının zamanında ‘Gılgameş’in önünde duracak gücü yok idiyse, en son

188 

Page 189: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 189/323

mirasçılar ı Amsterdam ve Londra (aslan demeyelim) yırtıcılar ının kar şısında duracak güçkalmamış gibidir. Kalsa da, tı pk ı Gılgameş’in aslanı boynundan tutup boğması gibi boğmalar ı zor değildir.

Tanr ıça İnanna’nın ilk zorba ve kurnaz erkek tanr ısı (tanr ılaştır ılmış egemen erkek),

Eridu kentinin koruyucusu Enki’nin elinden kadın icadı 99 sanat türünün eserlerinikurtarmaya çalışırken yaptığı savaşı dile getiren destanı, aslında ilk ve en etkili destandır.Mirasçısı sayılan İngiltere ve Hollanda kraliçelerinin ise, sanki zorba ve kurnaz erkeğin bütünçirkinliklerinin kadında yansıtılmış sembol figürleriymiş gibi biçim kazanmalar ı, adeta bütünuygarlık serüvenini özetler gibidir.

E- Tarihi-Toplumsal Uygarlıklar Ve Kapitalizm

Toplumu biçimlendirme eylemi olarak kapitalist sektörün kar şılıklı rolünüyorumladığımızda, toplum biçimleri sorununa daha somut yaklaşmış oluruz. Şu sorunu

cevaplandırmaya çalışıyorum: Kapitalist ekonomi ve toplum biçimi toplumsal-tarihsel bir zorunluluk mudur? Cevap olarak savunmamın bu bölümü, tarihsel-toplumsal bir zorunluluğunolmadığına ilişkindir. Tarihsel materyalizmin Marksist yorumunun (kaba materyalizm) büyük 

 bir yanlışı ve saptırması, zorunluluk olduğu ideasıdır. Daha da vahimi, toplum biçimlerininardarda düzenlenişi, Hegel idealizminin materyalizm adı altında sunulması ikincil bir türevden başka içerik taşımaz. E. Kant’ın çok utangaçça yapmaya çalıştığı bu tür nesnelgelişim anlayışına kar şı öznenin gücünü, dolayısıyla ahlak ın bir özgürlük tercihi olarak rolünü

 belirtmiş olmasıdır. Marksizm özgürlük ahlak ı açısından Kantçılığın da gerisine düşmektedir.Diğer sağ liberal anlayışlardan bahsetmek bile gereksizdir. Onlar kapitalizmi sadece bir 

zorunluluk olarak değil, tarihin son sözü olarak değerlendirirler.Dinden daha tehlikeli olan ve arkasına en tutucu din olarak pozitivizmi alan bu kapitalizm

tanımlamalar ının içyüzü açıklanı p boşa çıkar ılmadıkça, özgürlük tercihinin herhangi bir şansı olamaz. Zaten iki yüz yıllık sosyalizm ve reel sosyalizmin tarihi de kapitalizme soldan destek olma çabasını aşamadığını göstermektedir. Mesele hatanın, yanlışın nerede yapıldığının çok üstündedir. Paradigmanın kendisi yanlıştır. İçinden ayırt edici bir iki yanlış veya doğrununolması, paradigmatik açıdan sonucu pek değiştirmez. Topluma düz bir çizgi üzerindenyaklaşı p, sırayla her biçiminin sanki Levi-Mahfuz’da (tanr ı katında çok önceden belirlenmiş)yazıldığı gibi bak ılmaktadır. Sırası gelince gerçekleşir. Ortaçağın cüzi ve külli irade

tartışmalar ı bile bu tür pozitivist-materyalist yaklaşımlar ın üstündedir. Sosyalizm uğrunaverilen büyük mücadelelerin yenilgisinde belirleyici etken, topluma ilişkin bu paradigmatik yaklaşımdır.

Bundan önceki başlıklar altında yaptığım tanımlamalar açık ki bu yaklaşımlar ın tamamendışındadır. Kapitalizmi zorunlu bir toplumsal aşama olarak görmek şurada kalsın, buyaklaşımın kendisi ya bilerek ya da bilincinde olmadan bu sistemin etkisi altındadır ve

 propagandasına alet olmaktadır. Sondan söyleyeceğimi önceden söyleyeyim: Kapitalizm bir

toplum biçimi olamaz. Etkilemek ister, etkili olur, ama biçimi olamaz. Denilebilir ki, dört

yüz yı

ldı

r dünyaya egemen olan tek biçim değil midir? Egemen olmak ayr ı

bir husus, biçimolmak ayr ı bir husustur. Tarih üç toplum biçimini veya tarzını tanımaktadır: İlkel klan

189 

Page 190: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 190/323

toplumu, sınıflı devlet veya uygarlık toplumu ve demokratik çoklu toplum. İlkel, köleci,feodal, kapitalist ve sosyalist toplum gibi çizgisel ilerlemeci yaklaşımlar fazlasıyladogmatiktir. Diğer bir deyişle idealist ve kadercidir. Daha da önemlisi, tanımlamamda üçtoplum tarzı da düz çizgisel bir doğrultuda ilerlemez. Derinleşen ve genişleyen döngüsel bir 

sisteme daha yak ı

ndı

r. Diyalektik işleyişi kabul etmekle birlikte, uçlar ı

n birbirini yok ederek ilerlemesi gibi bir yorumu doğru bulmadığımı açıkça belirtmek durumundayım. Tez, antitezve sentezci yaklaşımlar evrenin işleyiş esaslar ını açıklamada elverişli bir mantık aracı olabilir.Ama çok zengin, farklılığı mümkün k ılan, kar şılıklı beslenmeyi tanıyan (simbiyotik ilişki) bir diyalektik ilişki tarzı veya kavrayışı doğanın diyalektik işleyişine daha yak ındır. Veyaaçıklayıcı niteliktedir.

Unutmamak ve fark ında olmak gerekir ki, evrende en küçük zerreciklerden tutalımkozmos seviyesindeki bütünlüğe kadar, oluşumu mümkün k ılan ikilemler ve bunlar ınkar şılıklı ilişki ve etkilemelerinden doğan, her ikisini bağr ında taşıyan, fakat ikisinin de

toplamından farklı olan bir oluşum tarzı esastır, evrenseldir. Tüm değişimin ve gelişimintemelinde bu tarz oluşumu görmekteyiz.

Toplum da bu oluşum tarzının dışında bir varlık değildir. Aynı tarzın oluşum dilinesahiptir. Özcesi, ikilemleri sürekli oluşturur. Bundan ikisini de bağr ında taşıyan, amatoplamlar ını aşan yeni farklı oluşturmalara imkân tanır. Toplumlar ın değişim vegelişimlerindeki diyalektiği böyle algılamak, somutun bilgisine daha fazla sahip olmamızı sağlar. En küçük toplumsal birimlerden bütünleşmiş biçimlerine kadar bu diyalektik anlayışıyla yaklaştığımızda, yorumlama ve algılama gücümüzün daha insani özelliklerimizi(özgür insan potansiyeli) harekete geçireceğini belirtebilirim. Hem toplumu bireydesomutlaştırarak sorumlu özgür bireyi geliştirebilir, hem de özgür bireylerden etkilenmiş toplumu daha çok özgürleştirebiliriz. Özgürleşme imkânı en iyi eşitlik ve demokratikleşme

 potansiyeline ve şansına sahiptir.

Tekrar belirtmeliyim ki, toplumsal gerçekliğin üçlü dinamiğini belirtirken bir keşifte bulunmuyorum. Sadece everensel oluşum dinamizmini topluma uyarlamaya çalışıyorum. Neden üçlü dinamizmler diye bir soru sorulursa, VAROLUŞ’tan ötürü derim. Eğer var olmak da bir sorun olarak cevabını bulmak isterse, o zaman neden var ız sorusuna atlamak gerekir.Fakat var olmak bence tartışılmaz. Varlık olmasaydı, zaten bu soru ve sorunlara da hiç gerek 

olmayacaktı. Olmayan bir şeye yer olmaz. Olmayanlık durumunda sadece oluşumsuzluk,hiçbir şey olmamaktan bahsedilebilir ki, bu da saçmalık dediğimiz şeydir.

Eğer varlığı, varoluşu kabul ediyorsak, oluşum tarzından bahsetmek anlamlıdır. Yaşamıntüm anlamı, düşüncenin tüm gelişimi değişim ve gelişimin oluşumdan kaynaklandığını sezmişlerdir. Bu temelde mitolojik, dinsel, felsefi ve bilimsel düşünme kategorilerindemuazzam bir külliyat oluşturmuşlardır. Herhalde bu külliyatlar ı inkâr edemeyiz. Hepsi deesasta oluşu cevaplandırmak istemiştir. Kimi mitolojik, kimi dinsel, bunlar yetmemiş, imdadafelsefe ve bilim kategorileri yetişmiştir. İşlevsellikleri aynıdır. Fakat cevaplar ı farklıdır.Oluşumun nedeni, nasılı ve amaçlar ı hep sorulmuş, her kategori kendi disiplinine göre

cevaplar üretmeye çalışmıştır. En iddialı disiplin olan bilim, oluşumun üçlü dinamiğini

190 

Page 191: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 191/323

Page 192: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 192/323

varlığın nesnesi olur. Ya da asimile edilerek, başkası olarak var olmaya devam eder. Çarpık veya yozlaşmış var olmalar denilen kategoriler oluşur.

Daha somut olarak, toplumun varlık mücadelesi daha basit oluşum düzeylerinde bir yandan yırtıcı hayvanlara av olmamak, diğer yandan iklim koşullar ından, yetersiz besin

ortamlar ından ve hastalıklardan korunmak için doğal koşullara kar şı hep mücadele içindeolur. Tehlikeler varlığı tehdit ederken, elverişli koşullar olumlu geliştirir. Büyük k ısmı Afrika’da ve yaklaşık son bir milyon yılı da Avrupa ve Asya’da geçen bu serüven temelhalkalar ından sınırlı da olsa aydınlatılmıştır. Birbirine benzeyen, henüz simgesel konuşmatarzını geliştirmemiş, yüz kişiye varmayan sayısal nicelikteki bu toplumsallık, ağırlıklı olarak 

 biyolojik özelliklerinin de etkili olduğu, ama daha çok topluluk pratiği nedeniyle ana-kadınetraf ında oluşur. Kümeleşir. İlk dillerin kadın ekli yapısı da bu gerçekliği doğruluyor.Toplumun anacıl karakterini göz ardı etmemek gerekir. Ana-kadını bir şef, bir otoritedenziyade, yaşam tecrübesiyle ve çocuk beslemesiyle doğal bir ‘idari’ güç odağı olarak görmek 

önemlidir. İlk ev düzeneğine benzer yerleşimlerde odak konumu ve çekiciliği daha da artar.

Babalık kavramı çok sonradan ortaya çıkan bir sosyal ilişki olup, uzun aşamalardatoplum bu kavramdan yoksundur. Miras kurumu, mülkiyet düzeni geliştikten sonraataerkilliğe bağlı olarak gelişir. Çocuklar ın aidiyeti ve dayılık, yani ana-kardeşliği daha erkenortaya çıkan kavramlardır. Besin toplayıcılığı ve sınırlı ölçüde avcılık, maddi ihtiyaçlar ı giderme biçimleridir. Klan üyesi olmak yaşamın en önemli güvencesidir. Büyük ihtimalleklan toplumundan dışlanmak veya tekleşmek ölümle sonuçlanırdı. Klana sağlam bir toplumçekirdeği olarak bakmak gerçekçidir. Toplumun en asli biçimidir.

Uzun gelişim aşamalar ından sonra coğrafyanın da elverişliliği sayesinde neolitik toplumaşamasına geçildiğini, bunun ana nehir olarak Zagras-Toros dağ sisteminin elverişli ortamsunmasından kaynaklandığını sıkça dile getirdik. Anacıl toplumun zirvesi olarak da buaşamanın değerlendirilebileceğini, artık-ürün imkânının doğduğunu da sıkça belirttik. Sosyal

 bilimlerin çoğunlukla ilkel komünal düzen, eski ve yeni taş devri, vahşet düzeni dedikleri budüzende, bana göre komünal anacıl-toplum demenin daha anlamlı olabileceği bir aşamalar serisi söz konusudur. İnsan toplumunun toplam yaşam süresinin neredeyse yüzde doksandokuzluk k ısmını teşkil eden bir aşama. Küçümsememek gerekir. Komünal anacıl toplumun

 bağr ında artık-ürün ve diğer kültür değerlerini biriktirmesi kar şısında, hep yanı başında avare

avare gezen, bazen başar ılı avcılık seferleriyle gittikçe güç kazanan güçlü ve kurnaz erkeğin bu toplumsal düzen üzerinde ilk egemenlik arayışına yöneldiğini çıkarsamak zor değildir.Birçok antropolojik belirti ve arkeolojik kayıt, gözlem ve mukayese, bak ış bu ihtimali güçlük ılıyor.

Ataerkil toplumun şaman + yaşlı tecrübeli şeyh + askeri komutan erkek ağırlıklı oluşumundan da sıkça bahsettik. Yeni bir toplum biçiminin prototipini bu gelişimde aramak daha doğrudur. Yeni toplumdan kastımız, klanın hiyerar şi kazanma durumudur. Hiyerar şininkalıcı sınıflaşma ve devlet tarzı örgütlenmeye yol açması bu bölünmeyi kesinleştirdi. Sınıf vedevleti tanıyan toplum açık ki nitelik değiştirmiştir. Artık-ürünün armağan olmaktan çıkar ılı p

değişim malı halinde metalaştır ılarak pazarda alış-veriş konusu yapılması bu değişimin temel

192 

Page 193: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 193/323

dinamiğidir. Toplumda pazar-kent-ticaret üçlüsünün kalıcı bir unsur olarak devreyegirmesiyle devletleşme ve sınıflaşma daha da ivme kazanır. Zaman ve mekân koşullar ında bugelişmenin nasıl seyrettiğini de sıkça işlediğimiz için tekrarlamayacağım. Farklı anlatımlar olarak çeşitli sosyolojiler bu yeni topluma sınıflı toplum, kent toplumu, devletli toplum,

köleci, feodal, kapitalist toplumlar adı

yla birçok kavramla kar şı

k vermeye çalı

şmı

şlardı

r.Sınıfsallık, kentlilik ve devletlilik daha bariz ve kalıcı özellikler olduğundan, daha çok da busüreçlere ‘uygarlık’, ‘medenilik’ sıfatı tanındığından, bence içeriğine uygun olarak ‘uygar

toplum’, daha k ısaltılarak uygarlık demek uygun düşer.

Fakat dikkatten kaçmamış olmalı ki, uygarlık derken toplum etiği açısından bir yücelmeyi, gelişmeyi değil, düşüşü ve bask ılamayı esas nitelik olarak yorumluyoruz. Uygar toplum eski komünal anacıl değer yargılar ına, yani ahlak anlayışına göre büyük bir düşüş anlamına gelmektedir. En eski bildiğimiz dil olan Sümercede bu ilişki çarpıcı biçimde dilegelmektedir. Amargi kelimesi hem özgürlük, hem anaya ve doğaya dönüş anlamına

gelmektedir. Ana, özgürlük ve doğa arasında kurulan özdeşlik çarpıcı ve doğru bir algılamadır. Uygar toplumu ilk defa tanıyan Sümer toplumu, henüz çok uzak olmadığı eskitopluma veya komünal anacıl topluma Amargi kelimesi ile özlem duymaktadır. Bu toplumsalaltüst oluşu Sümer orijinalinde izlemek hem mümkün, hem çok çarpıcı ve öğreticidir.

Kadın-erkek ilişkisindeki dengenin kadın aleyhine bozulmasındaki yansımalar, İnanna-Enki (Uruk ve Eridu koruyucu tanr ıça ve tanr ısı) arasındaki diyaloglar biçiminde düzenlenmiş ilk destan denemesinde görülmektedir. Gılgameş Destanı’ndan önceki bir destandır. Komünalanacıl düzenle veya toplumla hiyerar şik ataerkil (uygarlığa geçiş toplumu) toplum arasındakikavgayı dile getirmektedir. Sürecin çok adaletsiz ve mücadeleli geçtiği netçe anlaşılmaktadır.Tarihi veriler Sümer toplumunun ilk aşamasında ilkel demokrasi diyebileceğimiz bir süreci deyaşadığına dair argümanlar sunmaktadır. Yaşlılar meclisi henüz ataerkil bir düzenedönüşmemiştir. Çok canlı tartışmalar bir nevi demokrasiye işaret etmektedir. Tanr ı emri(aslında güçlü ve kurnaz adamın tak ındığı bir maske tipten kaynaklanan tek taraflı askeri-despotik düzen ilkesidir), buyruğu türü kavramlar henüz oluşmamıştır. Zaten İnannaDestanı’ndaki söyleşi tarzı çok canlıdır ve toplumda olup biteni; adaletsizliği, kadının ve

 birikimlerinin, çocuklar ının başına gelen felaketleri anlatmaktadır. Belgeler çok olsaydı, Atinademokrasisini (köleci sınıf demokrasisi) çok aşan bir demokratik geçiş aşamasının da

 bulunduğunu güçlü bir olasılık olarak görebilir, fark edebilirdik.

Uygar topluma geçişin aynı zamanda demokratik topluma geçişle iç içe oluştuğunu teorik olarak kestirmek mümkündür. İlk ihtiyar meclislerindeki sert tartışmalar demokratik toplumun ayak sesleri, ilk yansımalar ıdır. Tüm toplumlar ın bu aşamasında benzer bir ikilemedaha tanık oluyoruz: Demokratik toplum ve uygar toplum ikilemi. Daha anlaşılır bir somutluk biçiminde, devlet ve demokrasi ikilemi. Devletin olduğu her yerde demokrasisorunu vardır. Demokrasinin olduğu her alanda bir devletleşme riski vardır. Demokrasi bir devlet biçimi olmadığı gibi, demokrasi olarak da devlet kavramı yanlıştır. İkisi arasındakiilişkinin niteliğine çok dikkat etmek gerekir.

193 

Page 194: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 194/323

Tarih boyunca üzerinde oynanan bir ikilem de bu olmuştur. Gelişenin (eski toplumun bağr ından) demokrasi mi, devlet mi olduğu büyük çarpıtmalara, tartışmalara yol açmıştır.Sürecin iç içeliğine ilişkin kendisinin çok kavgalı, çekişmeli ve savaşlı geçtiğinigöstermektedir. Örneğin en iyi bildiğimiz İslam örneğinde demokratiyet-cumhuriyet ve

saltanat tartı

şma ve kavgalar ı

çarpı

ve nettir. Hz. Muhammed’in ‘Medine Mukavelesi’ sankiJ. J. Rousseau’nun ‘Toplumsal Sözleşmesi’ gibidir. Kur’an ve hadislerde açıkça gözlenebilir.Fakat yanı başlar ında çok güçlenmiş olan aşiret aristokrasisi, özellikle Kureyş kabilesininhiyerar şik düzeni açıktan Bizans ve Sasani örneği bir saltanat arayışındadır. Daha Hz.Muhammed zamanında bu kavga vardır. Zaten Mekke-Medine arasındaki kavganın bir anlamı da yeni düzen cumhuriyet mi (Arapça halk demokrasisi demektir), saltanat mı (babadan oğulageçen monar şik düzen) olacak kavgasıdır. Hz. Muhammed’in Mekke’den kaçışıyla (610)

 başlayan bu kavgalı süreç, Hz. Ali’nin 661 yılında halen aynı şiddete benzer bir çatışmanın bugün de yanı başında geçtiği Küfe’de öldürülmesiyle sonuçlanmıştır. Saltanat yanlısı 

Muaviye kliği bu elli yı

llı

k kavgadan zaferle çı

kmı

ştı

r. O dönemde çok güçlü aşiret hiyerar şik düzeni cumhuriyete, daha doğrusu ilkel bir demokrasiye bile şans tanımamaktadır. İslamiyet’i bir de bu açıdan gerçek bir sosyolojik araştırmaya tabi tutmak hayli çarpıcı ve ilginç sonuçlar verecektir!

Tarih diğer çarpıcı bir örneği İran Pers İmparatorluğu kurulurken de sunmaktadır. MedKonfederasyonu’nun mirasını uzun bir tartışma ve kavgadan sonra imparatorluğa çevirdiler.Bunda Akhamenit sülalesi belirleyici rol oynamıştır. Medyalı rahiplerin önderliğinde M. Ö.560’lardan 520’lere kadar çok şiddetli bir dönemin geçtiğine dair çok gösterge vardır. SahteKambiz en çarpıcı örnektir. Hâlbuki daha önceki Med Konfederasyonu’nun kuruluşu tipik bir 

ilkel demokrasi örneğidir. Heredot Tarihi bu konuda ilginç anlatımlar sunmaktadır.

Atina demokrasisi diğer iyi bilinen örneklerdendir. Gerek Isparta Krallığı’yla gerek Persve Makedonlarla yaptıklar ı savaş, diğer bir anlamda demokrasi mi, imparatorluk veya krallık mı savaşıdır. İlkel de olsa, sınıf temelinde de olsa demokratik toplum mu, uygarlık toplumumu tartışması ve kavgası hep vardır. Roma’da cumhuriyet ve imparatorluk kavgası, baştaSezar olmak üzere en ünlü kişiliklerin bile bu kavgalarda öldürülebileceğini, dolayısıylaşiddetli, savaşlı bir ikilemin var olduğunu gösterir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Hatta konuyailgimizi yüksek tutabilmek ve kavrayış gücümüzü geliştirmek için, büyük Fransız ve RusDevrimleri’ni de bu açıda tanımlayabiliriz.

Fransa Devrimi (1789) mutlak monar şiye kar şı başlatıldı. Cumhuriyetle (radikaltoplumsal demokrasi) sonuçlandı. Çok şiddetli, yani devrimci terör döneminden geçti.Triumviralık’tan sonra Napolyon İmparatorluğu’yla devam etti. Çeşitli geçiş dönemlerindensonra günümüze kadar beş cumhuriyet ilanı tanıdı. Altıncısı tartışılmaktadır.

Büyük Rus Devrimi’nde (1917) perde daha radikal bir demokrasiyle açıldı (Sovyet,şuralar dönemi). İç savaşta devrimci diktatörlüğü tanıdı. Stalin döneminde diktatörlük kalıcılaştı. 1989’da Fransız Devrimi’nin ikiyüzüncü yıldönümünde tekrar demokrasiye döndü.Halen demokrasisini geliştirmek istiyor. Kapitalistik modernizm döneminde benzer yüzlerce

örnek neredeyse her yıl yaşanmaktadır.

194 

Page 195: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 195/323

Bu uzun örneklerle anlatımı iki ilişki yumağının, uygarlık ve demokrasi odaklaşmasınınarasındaki çelişkili, gergin ve kavgalı ortamı, alanı yansıtmak açısından sundum.

Dikkat edilmesi gereken en önemli bir husus da, iki yeni toplumun da komünal toplumüzerinde varlık bulmaya çalıştıklar ıdır. Tanımladığımız gibi, komünal toplum halen de devam

eden, toplumlar ın tüm dokular ında kalıntı halinde de olsa varlığını sürdüren ve vazgeçilmezinsan türünün sonuna kadar kalıcı olacağından kuşku duyulmaması gereken ‘ana hücre’toplumudur. Nasıl ki ana hücreler vücudun değişik dokular ında bünyeyi besleyip tamir etmek,gerektiğinde yeniden inşa etmek rolünü oynuyorlarsa, komünal anacıl toplum da tüm ikilemlitoplumlarda varlığını benzer tarzda sürdürmektedir. Bünyesinden doğurduğu demokratik veuygar toplumlarda çatışmalı, gergin, bazen uzlaşmalı da olsa komünal toplumun yok olmadığını ve olmayacağını sıkça vurgulamamın önemli neden ve sonuçlar ı vardır. Yerigelince sunmaya sık sık devam edeceğim.

Demokratik toplumla uygar toplum arasında hep çatışmadan bahsetmem uzlaşmaolasılığını dışlamıyor. Tersine, bu iki toplum arasında uzlaşma esastır. Daha doğrusu esasolmalıydı. Başta gelen nedeni de uçlar ın birbirini yok etmediği bir diyalektik anlayışın dasonucu olarak, demokratik toplumla uygarlık toplumu birbirisiz edemezler. Birinin varlığı diğeriyle mümkündür. Vurguladığım gibi, demokrasi ve uygarlık çık ışlar ını aynı komünal anatoplumdan alırlar. Demokrasi daha çok hiyerar şik üst tabakanın ihanetine, bask ı vesömürüsüne uğramış alt çoğunluğu ve çokluklar ı kendine esas alırken, uygarlık daha çok üsttabakanın bask ı, sömürü ve ideolojik hegemonyasını sürdüren kesimini temel alır. Tabii bukesimler bıçakla kesilmiş gibi birbirinden ve komünal ana toplumdan kopmazlar. İç içedirler,fakat farklılıklar ı epey gelişmiş odaklardır.

Bu noktada bir bütün olarak ‘toplum kavramı’ anlayışını gözden geçirmemiz gereğivardır. Hem de sık sık hatırlamak, bilince çıkarmak kaydıyla. Toplumlar sınıflaşmanın, her sınıf içinde binlerce alt gruplar ın, milyonlarca ailenin, sınıflaşmamış, sınıflaşmaya kar şı direnen her tür topluluğun, küreselleşenler kadar yerelleşen birimlerin, dinlerin, dillerin,siyasilerin, ekonomilerin, aşiretlerin, uluslar ın, uluslararasılar ın, kaos ve düzenlerin gergin,dingin, çatışmalı, dayanışmalı binbir çeşitten ilişki ve çelişkilerin iç içe geçtiği, teklik 

 biçiminde değil, tekillerin binlercesinin bütününün bütünü olarak anlaşılmalıdır. Bu büyük karmaşa içinde demokrasi ve devlet birbirini dengelediği oranda, bar ışa yak ın bir toplumsal

düzen oluşur. Tam bar ış hali ancak devletsiz hali gerektirir ki, teorik olarak düşünülse bile, pratikte henüz bundan çok uzağız.

Tüm toplumu, hatta devlet toplumunu da kapsayan uzun süreli bir demokratik yaşamancak tam bar ışa götürebilir. Var olan tarih momentinde söz konusu olan güçlerin dengesine(devlet ve demokrasi güçlerinin) dayalı çatışmasız süreç olarak bar ışlardan bahsedebiliriz.Demokrasi devleti tam yutmak isterse, mevcut tarihi momentte daha çok kaotik özellikler ağır 

 basar. Birçok ülkede yaşanan deneyim bunu gösterir. Devlet demokrasisizliği süreklidayatırsa, despotik, diktatörlük sistemleri oluşur ki, yine mevcut tarihsel momentte sonuçkaostur. Tarihsel süreç de denilen uygarlaşma yaklaşık beş bin yıldır devam ediyor.

Demokrasi daha sınırlı yaşama şansı buldu. Ama toplum ezici çoğunluk ve çokluklar olarak 

195 

Page 196: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 196/323

hep demokrasiyi bekledi. Onun için mücadele etti. Belki binlerce yıl geçse de, aynı biçim deolmasa da, bir tür olarak devlet ve demokrasiler iç içe yaşamaya devam edecekler.

Sorun olan devlet ve demokrasiyi ayr ıştırmak kadar, nasıl verimli olarak ya da en azından birbirini inkâr etmeden bir aradalıklar ını sistematik kurallarla belirlemektir. Belki de yeni

türde anayasalar oluşturmak gerekecektir. Mevcut devlet ve demokrasi iç içeliği tam bir kandırmacadır. Birbirlerinin ayı bını gidermeye yarayan, çı plak vücudun ayı plı yerlerini örtenasma yapraklar ı örneğidir. Bu durum aşılmadan, tutarlı bir devlet ve demokrasi tartışması bileyapılamaz. En modern iki devrim olan Fransız ve Rus Devrimleri bu konuda gelişme ve netlik kazandırma şurada kalsın, karmaşayı daha da arttırmışlardır. Siyaset teorisinin en azındandemokrasiye açık devletle (kendini demokrasi yerine koymayan ve demokrasiyiyasaklamayan) devleti inkâr etmeyen (kendini hızla devletleştirmeyen ve devleti hepyık ılması gereken engel olarak görmeyen) demokrasinin içerik ve biçim belirlemesini tamyapmaya şiddetle ihtiyaç vardır. Teoriye gerçekten ihtiyaç vardır. Fakat pratik ortamın

karmaşa haline cevap veren teoriye. Devlet ve demokrasinin daha az çatışmalı ve birbirlerinidaha verimli k ılacak biçimlerinin hem çok gerekli hem de mümkün olduğuna, ihtiyaç duyulanen güçlü siyasi olasılığın bu temelde geliştirilmesi gerektiğine inanıyorum. Mevcut devletler demokrasiyi özde tanımıyor. Çok hantal ve dev cüsselidir. Demokrasiler ise birer devletkarikatürü olarak çok çarpık ve işlevsizdir. Siyaset felsefesinin ve pratiğinin en temelmeselesinin bu olduğu kuşkusuzdur.

Tekrar belirteyim, birçok yenilik içeren bu hususlar ı Özgürlük Sosyolojisi kitabındagenişçe tartışacağım.

Geleneksel liberal ve sosyalist paradigmalardan farklı bir paradigmayı, ana teorik çerçeveyi sunduğumun fark ındayım. Daha da içerik kazandırmaya çalışacağım. Bu k ısaçerçeveyi bir ‘toplum biçimi’ olarak kapitalizmi nereye ve nasıl oturtacağım sorununa yanıtvermek için çizdim. Açık ki kapitalizmi salt bir ekonomik biçim olarak görmediğim gibi, bir toplum biçimi olarak da görmüyorum.

Öncelikle kapitalist ekonomi denilen ilişkiyi bir uygar toplum bütünlüğü içinde görmeyeçalışalım. Kapitalist ekonominin, değişim ekonomisi de denilen metalaşmanın pazar ilişkisive rekabetinin üstünde tüneyen ve esas olarak fiyatlarla oynayarak ve farklı alanlar arasındaoluşan farklı fiyatlardan yararlanarak kurulan bir tekelcilik kazancına dayandığını iyi kavrayı p

özümsemek gerekir. Aslında değişim değeri yaratan bir sektör olmadığını da bu tanım gereğiiyi anlamalıyız. Genel ekonomik yaşamın çok cüzi bir k ısmıyla ilgilidir. Ama stratejik konumu nedeniyle belirleyicilik sağlayan bir cüziliktir. Çok az kişinin elinde çok büyük 

 biriken bir değişim değeri toplamıdır. Dolayısıyla hem arz hem taleple oynama stratejik üstünlüğü vardır. Unutmamak gerekir ki, bu üstünlük o güne kadar devletlerde de yoktur.İlginç olan, bu üstünlüğün doğuşu ve kullanış tarzıdır. Doğuşunu az çok anlıyoruz. Kullanılışı sürekli sermaye büyümesine dayandığı için, çok daha çarpıcı ve toplumu altüst edicidir. Bunadevrimci demek topluma ihanetle özdeştir. Özellikle tarihsel-demokratik topluma!

Sermayenin kendini büyüterek (Ekonominin Süpermenleri ekonomi politikacı

lar ı

n kanunadının kudsiyetinden de yararlanarak cilalayı p sunduklar ı meşhur kâr kanunu)

196 

Page 197: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 197/323

Page 198: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 198/323

maddi kültür, hem manevi kültür olarak. Uygarlığın diğer temel araçlar ı zaten ilkçağdan berisunulmaktadır. Kent-sınıf ve devletin taşınması İslamiyet ile sona eriyor. Bunda şüphesizAraplar ve Yahudiler başrolü oynadılar. Antikçağda Greko-Romenlerin yar ım bıraktığı işleriArap ve Yahudi bilgin, zanaatkâr ve tüccarlar ı tamamladılar.

Ortadoğu uygarlığının tek önemli eksikliği, kapitalist sektörün kentleri aşı p bir ülkemekânında başat rol oynamamasıydı. Amsterdam ve London’un başardığını 

 başaramamasıydı. Bunda Avrupa mutlak ıyet rejimlerinden daha ezici merkezi despotik otorite başrolü oynadı. Çin ve Hindistan’daki siyasi yapılanma Ortadoğu saltanatlar ından da merkezive asimetrik ezici bir üstünlüğe sahipti. Japonya k ısmen Avrupa tarzı feodal siyasiyapılanmada kaldı.

16. yüzyıla dayandığımızda, kadim Asya uygarlıklar ının yeni hamle takatleri kalmamıştı.Cengiz ve Timur’un seferleri, daha önceki Türk boylar ının göç ve ak ınlar ı taze kanvermekten, ömürlerini uzatmaktan öteye bir rol oynamadı. Ne olacaksa bir nevi Asya’nın batı ucundaki yar ımadası niteliğindeki Avrupa’da olacaktı. Yeni uygarlık laboratuar ı orasıydı.

Uygarlıkla birlikte ticaret ve kapitalist sektör Avrupa’ya taşındığında, önlerinde bakir topraklar, taze kent kuruluşlar ı ve toy, yeni yetme bir Avrupa feodalitesi oluşuyordu. Onlarauygarlık bile denemezdi. Hıristiyanlığın onuncu yüzyılın sonlar ına dek başardığı, manevimoral aşıydı. Ortadoğu tarzında kadim bir uygarlık Avrupa’da oluşsaydı, kapitalist uygarlığıngelişme şansı son derece tartışılırdır. Yeni uygarlıklar bakir topraklarda oluşur. Uygarlıklar açısından bu yönü de dikkate almak öğreticidir. Avrupa uygarlık mayalanmasına

 baktığımızda ilginç bir boşluk kendini hissettiriyor. Eskinin sürdürülme zorluklar ı ve yeninin

toyluğu (feodalite), üçüncüsüne aradan sıyr ılma şansı veriyor. Örneğin İspanya üzerindenAraplar ın, Balkanlar üzerinden Osmanlılar ın, Sibirya’nın güneyinden kavimlerin saldır ısının,en son Moğol ak ınlar ının bir kolu Avrupa’da eski tarz bir imparatorluk kursaydı, acaba tarihnasıl yön alırdı? Demek ki Avrupa için şans da önemli bir faktördür.

Tüm bu uygarlık üzerine spekülasyonlar ı kapitalistik bir sektörün doğuşuna vehegemonik bir karakter kazanmasına açıklık getirmek için yapıyoruz. Görüyoruz ki,uygarlıksal bir gelişmenin kaçınılmaz bir halkası söz konusu bile değildir. Binbir tesadüfün

 birleşik etkisiyle ve kadim uygarlıklar ın yar ıklar ında ve marjinal bölgelerinde, pazar ınüzerinde ve kar şıtında para oyunlar ıyla sağlanan ve uzak ticaret yollar ından, sömürge

talanlar ından payına düşeni fazlasıyla almış bir grup, büyük tüccar spekülatörü, Avrupa’nınen iddiasız iki kenti üzerinden önce Avrupa’da, sonra tüm dünya üzerinde hegemonyasını kuracak şansı yakalamış ve müthiş kullanmıştır.

Bütün araştırmalar bu spekülatör grubun son derece tutucu olduğunu ve hiçbir yaratıcı fikrinin, icadının bulunmadığını göstermektedir. En becerdiği iş para üzerinden parakazanmaktır. K ıtlık ve savaş rantlar ından yine para kazanmak, dünya genelinde oluşan fiyatfark ından kazandıkça daha çok para kazanmak, becerikli olduğu tek toplumsal alandır. 16.yüzyıl başlar ının Avrupa’sının ilginç bir özelliği de paranın her şeye hükmedecek bir güce

erişmesiydi. Gerçek yönetici ve komutan para olmuştu. Para kimdeyse güç ondaydı

. Bundaşüphesiz müthiş metalaşma, pazarlaşma ve kentleşme temel etkendir.

198 

Page 199: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 199/323

Page 200: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 200/323

finans, ekonomi midir? Çevre felaketi ekonomi midir? İşsizlik ekonomik sorun mudur?Banka, senet, kur, faiz ekonomi midir? Kanser gibi kâr uğruna meta üretmek ekonomi midir?Soru listesi kabar ık. Hepsine verilecek tek cevap koca bir HAYIR’dır. Formül şudur: Para-sermaye bahane = iktidar şahane! Para-sermayenin son derece hileli oyunlar ıyla ne yeni bir 

ekonomik biçim yaratı

lmı

ştı

r, ne de kapitalist toplum biçimi, hatta kapitalist uygarlı

k diye bir uygarlık biçimi söz konusu olmuştur. Ortada toplumun tarihin hiçbir döneminde tanık olmadığı bir ele geçiriliş oyunu vardır. Sadece ekonomik gücü değil, tüm siyasi, askeri, dini,ahlaki, bilimsel, felsefi, sanatsal, tarihi, maddi ve manevi tüm kültürel gücünün ele geçirilişi.KAPİTALİZM EN GELİŞMİŞ EGEMENLİKTİR, İKTİDARDIR.

Kapitalizm çağı da denen insanın son dört yüz yılına bakalım. Toplumla ilgili egemenlik altına alınmamış, en ince k ılcal damarlar ına kadar iktidar kurulmamış bir hücresi, dokusukalmış mıdır?

Kurnaz İngiliz sosyologu Antony Giddens, modernitenin üç süreksizliğinden bahseder.Kapitalist üretim biçimi, ulus-devlet ve endüstri. Moderniteyi bu üç ayakla tanımlarkengörünüşte gerçekçidir. Fakat sanır ım fark ındadır. Bu paradigmayla özünde kapitalizmianayurdunda kurtarma savaşının yeni bir aşamasının teorisyenliğini yapmaktadır.Kapitalizmin değişerek sonsuz k ılınmasının teorisi, liberalizmin sağ tarzı tarihin sonu ideası,liberalizmin sol tarzı sonsuzluğu ideasıyla birlikte bir kez daha beyinlere sızdır ılmak isteniyor. Son kapitalist küresel hamleyle birlikte.

Kapitalizme ilişkin yorumlamayı bundan sonraki modernlik çözümlemesi temelindesürdüreceğim. Özellikle ulus-devlet ve endüstriyalizm boyutunda. Fakat kendisini de bizzat

iktidar karargâhlar ında takip etmeye çalışacağım. F. Braudel’den ilham aldığım, ama eksik  bulduğum başlığı “kapitalizm evinde” biçiminde değil de, tı pk ı Sümerlerin kurnaz tanr ısı Enki gibi, Helenlerin Hades’i gibi yeraltı saraylar ında, yani görünmez k ıldığı iktidar oyunualanlar ında. Dolayısıyla başlığımız ‘çı plak kral ve maskesiz tanr ı sarayında’ gibi olursa dahaanlamlı olacaktır. Başından beri küresel iktidar sistemi arzusu olan kapitalizmin bu emeliniulus-devlet ve endüstriyalizm ayaklar ıyla nasıl başarmaya çalıştığını tüm anlatım tarzlar ını sentezleyerek sunmaya devam edeceğim. Çünkü büyük anlatım tarzlar ının parçalanması da buyeni Leviathan’ın ilk işlerindendir. Birleştirmeden anlatım çok eksik bir anlatımdır.Eleştirinin hedefinin hizmetine yol açar. Yöntemim yadırganabilir, ama toplumsal ilişkinin

yetkin yorumuna, dolayısıyla bilincine götürdüğüne inanıyorum. Değerlendirmemin son bölümünü Ekonominin Can Düşmanı Kapitalizm başlığı altında tamamlamaya çalışacağım.Ondan sonraki çalışmam Özgürlük Sosyolojisi adı altında demokratik, özgür ve eşitlikçitoplumun çözümlenmesine ayr ımlanacaktır.

3- KAPİTALİZM EKONOMİ DEĞİL İKTİDARDIR 

 –Maskesiz Tanrı, Çıplak Kral Ve Para Komutan Kendi Sarayında-

Bir halk deyişidir. Doğru haber alınmak istendiğinde, “Çocuktan al haberi” olarak deyimlenir. Bir kez daha hem tüm çocuklara saygı gereği, hem de gerçek haber kaynağına

inmek için çocuk imgelemelerimi yeniden yorumlamak durumundayım.

200 

Page 201: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 201/323

Komşumuz ailenin çocuğu Emin’in ‘İlmihal’ adlı kitabı okumaya başladığını duyduğumda, İslam ve camiye olan ilgim artmıştı. Birkaç dua ezberi kar şılığında imamMüslim’in hemen arkasında saflara sızmayı başarmıştım. Daha sonra duyduğumda,Müslim’in, “Abdullah bu hızla giderse uçar” deyişini hiç unutmadım. Demek ki doğru giriş 

yapmı

ştı

m. Yine o hala hatı

r ı

mda; zeytin ağacı

n köküne sar ı

lmı

ş olarak, ilkokul arkadaşı

molacak Aziz’e (sonradan silik kadastro mühendisi ve tapu müdürü olduğunu duydum), okul veöğretmenin nasıl olabileceğini sormuş ve tartışmıştım. Daha çok bana canavar (modernLeviathan) imgesi gibi gelmişti. Bunda da yanılmamıştım. Çünkü okul, yeni tanr ı ulus-devletin ezberletildiği yerdi. Çok sonralar ı Hegel felsefesinde yeni tanr ının ulus-devlet olarak yeryüzüne indiğini, Napolyon biçiminde yürüyüşe geçtiğini okuduğumda ve bununilkokuldan itibaren rahip-öğretmenleri taraf ından çocuklara ezberletildiğini yorumlamaya

 başladığımda, çocukluğumdan haberi doğru aldığımı fark ettim. Müslim’in cami tanr ısı silikleşirken, Çorumlu öğretmen Mehmet’in ilkokul tanr ıcılığı yükselişe geçmişti. Bir de

komşu Argıl Köyü’nün kamyon şoförü Haydar’ı

n arabası

n yı

lda birkaç kez şafak vaktindefarlar ının ışığı çardak üzerinde yar ı uykulu beklenti halindeyken gözlerime vurduğunda,makinenin büyücülüğü, yar ı-tanr ı olarak imgelememe iyice sinmişti. Yeni tanr ının arabası sözkonusuydu. Yine çok sonralar ı endüstriyalizmin yeni Leviathan’ının en güçlü ayağı veyasıfatlar ından biri olarak yorumlamaya başladığımda, çocukluğumun hayallerinden bir kezdaha doğru haber aldığıma inandım.

Hemen şunu burada belirteyim ki, hiçbir tanr ısallık endüstriyalizm kadar canavarlaşmamıştır. Köyümüz Suriye hududuna yaklaşık elli kilometre uzaklıktaydı. Hudutaydınlatma projektörleri ikide bir yıldır ım şavk ı gibi kendini gözüme yansıttığında, devlet-

tanr ı kar ışımı bir imgenin oluştuğunu üçüncü bir çocukluk haberim olarak hep anımsamayaçalışır ım.

Türkiye Cumhuriyeti ulus-devlet haline dönüştürülen kapitalist modernitenin yar ı-sömürge ülkelerde gelişen ilk örneklerinden biridir. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunda FransaCumhuriyeti’nin izlerini taşır. Onun gibi ilk başlarda demokrasi ve devlet olarak iç içedir.Tı pk ı İran İslam Cumhuriyeti, ilk İslam Medine Cumhuriyeti, hatta ilk SSCB gibi. Süreçiçinde kapitalist iktidar biçimi olarak demokratik öğeler budanı p yalınkat ulus-devletleredönüştürüldüler. Bu konular ı ilgili bölümlerde daha kapsamlı çözmeye ve tartışmayaçalışacağım. Belki de ilkidir. İlk örnekler hep dikkatle yorumlamayı gerektirir. Ayr ı uzun bir hikâye-roman olarak anlatmak isterdim Cumhuriyet imgelemelerimi. Ancak tek cümleyleşunu söylemek isterim ki, en güzide Cumhuriyet Okulu olan Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni(Mülkiye-devlet mektebi) bitirme yılına girdiğimde, analitik ve duygusal zekâsı felç olmuş,hiçbir şeyi duyumsayı p anlamayan, tam da yeni Leviathan’ın tenekeden yapılma ve onunsesini vermeye zorlanan kara cahili haline geldiğimi, daha sonraki anlayışım olarak 

 belirtebilirim.

Köydeki eski dinin etkisini uzun yıllardan sonra özellikle reel-sosyalizm mezhepokulundan ezberlediklerimle k ırmayı başarmıştım. Şunu da belirteyim ki, bu yıllarda korkunç

 bir septik (şüpheci) durumuna düşmüştüm. Düşündükçe batıyor, adeta boğuluyordum. Çok sonralar ı gerek Türkiye Cumhuriyeti k ılığında, gerek Sovyet Reel Sosyalizmi k ılığında

201 

Page 202: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 202/323

kendini dayatanın modern Leviathan olduğunu fark ettiğimde biraz kendime gelmeye başladım. Bütün dinlerin tanr ısından daha korkunç modern dinin tanr ısıyla (her taraf ımı kuşatan sayısız imge ve putlar ıyla) kar şı kar şıya olduğumu, bunun doğuşu ve egemen halegelişini anlamakla bu dinin bana göre olmayacağını, kendimi bu dine kaptırmamayı ve

sattı

rmamayı

başardı

ğı

m oranda özgür yaşam seçeneğimin gelişebileceğini hissetmeye veanlamaya başladım. İlk defa duygusal ve analitik zihnim el ele vererek beni kendime getirdi.Bu satırlarla bu süreci yorumlamaya çalışıyorum.

K. Marx ve F. Engels ‘bilimsel sosyalizmi’, yani kendi sosyolojilerini yorumlarken;“İngiliz ekonomi-politiği, Alman felsefesi ve Fransız sosyalizminden bir sentez oluşturduk”derler. Bu üç ekol, tüm Avrupa yaşamına hükmetmeye çalışan modernitenin teorik çözümlemelerini geliştirmeye çalışmaktadır. İngiliz ekonomi-politik ekolü olup bitenin yeniekonominin zaferi olduğunu kanıtlamaya (veya yeni din olarak inandırmaya) çalışırken,Alman felsefesi baş aktörün (tanr ı-kralın yeni biçiminin) ulus-devlet olarak esas alınması 

gerektiğini, Fransız sosyalizmi ise tüm toplum adına (uygarlık ve demokrasinin birliği olarak)eski dinsel anlatımın geriye çekildiği laik-pozitivist (sistemin yeni dini) toplumun zaferininsöz konusu olduğunu teorikleştirmeye baş koyar.

16. yüzyıldan itibaren Arupa’da gelişen düşünce devriminin temelinde kapitalist tekelinmuazzam altüst edici etkisi vardır. Bu düşünce devrimini tanımlamaya çalışırken, benzer 

 birkaç tarihi örneği sık sık dile getirmek gerekir. İlk örneğimiz Sümer rahip devletinintapınağın (ziggurat) döl yatağında doğmasına ilişkindir. Artık-ürün üzerinde devlet tipiörgütlenme koşullar ı düşünme devrimiyle birlikte değerlendirilmektedir. Artık-ürün hangidenetim aygıtıyla kapatılabilir? Temel meşrulaştırma araçlar ı (toplumu yeni düzeneinandırma) nasıl geliştirilip düzenlenmelidir? Bulunan çareler devlet örgütlenmesi ve tümuygarlık dinlerinin ilk örneği yeni tanr ılar ın inşa edilmesidir. Çok radikal bir cevapüretilmiştir. Devlet ilk defa rahip-kral olarak örgütlenmektedir. Ekonomi ilk defa devletsosyalizmi olarak devletle iç içe örgütlendirilip denetim altına alınmaktadır. Gelenekselhiyerar şik güçler ise yeni gök, yer, hava, su, şehir tanr ılar ı olarak inşa edilipmaskelenmektedir. İnsanın ilk köleleştirilmesi yaratılış destanında tanr ılar ın dışk ısı olarak simgeleştirilmektedir. Tüm bu icatlar ın yeri ise ziggurattır. Tapınak olarak zigguratın en üstkatı tanr ı panteonu (tanr ılar birliği, hiyerar şik üst tabaka otoriteleri), onun altındaki kat rahip-kralın (sistem yaratıcısı ilk yönetici hegemon) yeridir; en alt kat ise artık-değer-ürün üretenköleler ve zanaatkârlara ayr ılmaktadır. Tapınak şehrin, devletin, sınıflar ın ilk prototipi, dölyatağıdır derken, tüm uygarlık sistematiğinin formülünü de belirlemiş oluyoruz. En sonAvrupa modeline kadar hepsi bu örneğin izini taşımaktadır. Onun için Sümer örneğinemuhteşem orijinal kaynak demenin doğru olduğunu savunuyorum. Hiçbir versiyon, türevorijinali kadar çekici ve etkileyici olamaz diyorum.

İonya-Grek versiyonu üçüncüdür. Sümerlerin ikinci versiyonu, Yukar ı Mezopotamyakaynaklı Hurrilerle onlarla iç içe olan Hitit uygarlığıdır. Greklerin fark ı klasik mitolojik söylemi aşı p felsefi tarzı inşa etmiş olmalar ıdır. Doğa ve toplum felsefesini inşa etmelerinin

temel nedeni, ortaya çıkan ve daha gelişmiş kent devletleşmelerini mitolojiyle izah etmenininandır ıcı değerinin zayıflamasıdır. Her ne kadar alt tabakalarda mitolojik anlatımın

202 

Page 203: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 203/323

meşrulaştırma gücü devam ediyorsa da, somut yönetim sorunlar ıyla boğuşanlar için daha iknaedici bir söylem gittikçe kendini dayatan bir ihtiyaç haline geliyor. Sosyal yaşam pratiğikentlerin yol açtığı problemler nedeniyle felsefi izah tarzını gerektirmektedir. Fakat Zeus’la

 başlatılan Olympos tanr ılar panteonu halen çok etkilidir. Sokrates ilk kuşkucu yaklaşımlar ı 

hayatı

yla öderken, öğrencileri taslak halindeki öğretisini felsefenin temel kaynağı

halinegetirmeyi başar ırlar. Özellikle Eflatun ve Aristo’ya felsefenin babalar ı demek yanlış düşmez.

İ branileri Sümer ve Mısır mitolojisinden ilk tek tanr ılı dinsel anlatıma geçen kabile olarak tanımlamak mümkündür. Ayr ı bir koldan versiyonlaştırmadır. Birçok yan kollar ı da(Zerdüştizm, Yunan felsefesi olmak üzere) katarak Musevilik, İsevilik ve Muhammedîtürevleri doğururlar.

Avrupa’da 16. yüzyılda büyük bir hamle gücü kazanan yeni maddi ve manevi kültür  birikimleri, esas olarak bu tarihi orijin ve versiyonlar ına dayanır. Onlarsız düşünmek, tarihiAvrupa ile başlatmak, ancak inandır ıcı olamayacağı baştan belli olan yeni mitoloji ve din icatetmekle olur. Pozitivizm, laiklik, liberalizm, hatta sosyalizm adı altında yapılan düşünce inşafaaliyetleri her ne kadar yenilik taşısalar da, tarihsel ana kaynağın derin etkisi altındaoluşturuldular. Kavram ve içerikleri ezici çoğunlukta önceki versiyonlarda geliştirilmiştir.Sadece Greko-Romen felsefe, bilim, sanat ve hukukuna değil, Mısır ve Sümer mirasınadayanmadan Avrupa Rönensas’ının, Reformasyon ve Aydınlanma döneminin izahı mümkünolamaz.

Avrupa’nın katk ısı şüphesiz var. 16. yüzyılla birlikte zaten meyvelerini vermeye başlar.Francis Bacon, Montaigne, Machiavelli, Copernik başta olmak üzere bilim, felsefe ve din

kar ışımı anlatımlar ı yeni versiyonu belirlemektedir. Uygarlık sadece şehir, devlet, sınıf,tüccar, para ve pazar sunmadı. Felsefe, din, bilim ve sanat da sundu. Avrupa kadim tarihinmaddi ve manevi kültürünü en çok alma ve kendi potasında laboratuar inceliği içindeinceleyip sentezleştirme yeteneğine sahip olduğunu kanıtlamıştır. Bunu Hint ve Çin uygarlığı 

 başaramamıştır. Ortadoğu uygarlığı da son hamlesini yapma gücünü gösterememiştir. Nedenlerine sık sık değindim.

Avrupa’nın uygarlık tarihinde yaptığı üçüncü büyük versiyonudur derken, k ısaca butarihi gerçekleri yeniden hatırlamak öğreticidir.

Antony Giddens, Avrupa’nı

n katk ı

lar ı

‘süreksizlikler’ olarak kavramlaştı

r ı

r. Bununlaorijin belirlemeye çalışıyor. Şüphesiz Avrupa uygarlığının orijinalleri vardır. Ama Giddens’insüreksizlikleri (kapitalizm, ulus-devlet ve endüstriyalizm) k ısmen kanıtlayıcıdır. Giddens’insosyolojisini günümüz kapitalizmini kurtarma anlamında ileriki bölümlerde değerlendirmeyeçalışacağım. Fakat açımladığı üç temel konu derinliğine çözümlemeyi gerektirir. Bu nedenle

 bağlantı kurmak önemlidir.

Yeniden Marksizm’in üç önemli kaynağına dönelim. Avrupa’nın düşünce kaynaklar ını toparlamak açısından üç ayır ım anlamlıdır. Fakat üçü arasındaki benzerliği yakalayamamıştır.Çünkü yakalasaydı kendisini de ele verecekti. Marksizm de dahil, İngiliz ekonomi-politiği,

Alman felsefesi ve Fransız sosyalizmini ortak k ılan Aydınlanma ideolojisidir. Esasçözümlenmesi gereken bu ideolojidir. Dünyada hala çok etkili ve egemen olan bu ideolojidir.

203 

Page 204: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 204/323

Her ne kadar sosyoloji bilim olarak sunuluyorsa da, aynı ideolojinin çerçevesi dışındaherhangi bir yenilik içermemektedir. Yanılmıyorsam günümüz ABD’li ünlü Sosyolog E.Wallerstein, Marksizm de dahil Avrupa düşüncesini yorumlarken, şuna benzer bir itiraf yapar:“Biz konuşurken, özgürlük, sosyalizm tartışırken, korkar ım ilahlar ın gazabına uğrar ız. Çünkü

aynı

zehirli kaynaktan içtik. ” Bahsedilen düşünce Aydı

nlanma ideolojisidir. Frankfurt FelsefiOkulunun güçlü temsilcisi Adorno’nun meşhur itiraf ı ise “Yanlış hayat, doğru yaşanmaz”şeklinde bizzat kendisi taraf ından deyimlenmiştir.

 Nietzsche ve benzer ardıllar ı Aydınlanma ideolojisini çok daha açık eleştirirler. Nietzsche, Aydınlanmanın bütün kavramlar ı dinden alınmıştır der. Carl Schmitt siyasetfelsefesinin tüm kavram ve varsayımlar ının dinsel kökünü aydınlatmıştır. Avrupa’nın kendidüşünce tarzından kuşkusunun derinleştiğine ilişkin zengin bir literatür ve örnek kişilikler listesi vardır.

Uygarlığın Avrupa’daki hali çok karmaşık ve ürkütücüdür. Sadece korkunç sömürgeci,emperyalist din ve ulus savaşlar ıyla değil, ekonominin kontrol altına alını pyönlendirilmesiyle, iktidar ı ve devletleştirilmesiyle de tarihin hiçbir dönemiyle k ıyaslanmaz

 büyüklüklere ulaşmıştır. Bu noktada birçok ‘süreksizliği’ inkâr edilemez. Hatta bazı açılardankapitalizm, endüstriyalizm ve ulus-devlet şüphesiz çok önemli ‘süreksizlikler’ arz eder.

Fakat başta Aydınlanma ideolojisi olmak üzere tüm bu anlatımlar Avrupa uygarlığının‘süreksizliğini’ açıklamıyor. Bilinçlice olmasa da, her din mensubunun kendi dini

 propagandasını yapmak durumunda kalması gibi, son tahlilde bir din olarak benimsenip bağlılığını sunmada anlatım sahipleri benzer konumdadır. İstisnalar ın her zaman mümkün

olmasının genel yargıyı bozmayı p doğruladığını hatırlatmak isterim. Kökleri tarihinderinliklerinde olan, birkaç versiyondan geçmiş, kendi orijinleri olan çok karmaşık bir maddiuygarlık ortamında oluşan Avrupa’nın düşünce yapısının dinsel, metafizik niteliği asla gözardı edilmemelidir. Her din gibi, ifade ettiği maddi kültür koşullar ını savunmak veebedileştirmekle yükümlüdür. Tüm dünyaya yaymak stratejik görevleridir. İlk rahiplerindenokul ve akademileriyle tüm resmi üniversitelerine, ilkokuldan k ışlaya, fabrikadan büyük alışveriş merkezlerine, medyadan müzelerine, eski dinlerin kalıntılar ına, hastanedenhapishanelerine, mezarlar ına kadar küresel ve yerel, özellikle ulusal çapta tüm toplumuzihniyet alanında fethettiği gibi, politik iktidar teknikleri ve askeri zoruyla zırh gibi

sarmalamıştır."Demir kafese kapatılmıştır. ”Dinler ve izlerini taşıyan düşünceler resmileştikçe ideolojileşirler. İdeolojiler ise, somut

olarak insan gruplar ını ve çıkarlar ını savunan program ilkeleridir. Dünya çapında resmileşenAvrupa düşüncesi veya dini artık bir ideolojidir. Uygarlık olarak üst tabakasını bütün gücüylesavunmak, ebedileştirmek ve egemen k ılmak zorundadır. Ayr ıca yanlış anlaşılmaması açısından bu eleştiriler sadece Avrupalı insana yapılmıyor. Kendim, bölgem, dünyam dahil,fethedilmiş insanlığın tümüne yapılıyor.

 Neden bu kadar etkili olduğu yerinde bir sorudur. En gelişmiş kozmopolit din

niteliğindedir. Kendisinden önceki tüm din mensuplar ı

na seslenir. Ulusaldı

r. Ulus-devletetapmayan bir ulusallık, toplumsallık neredeyse düşünülmez k ılınmıştır. Ulus-devletsiz insan

204 

Page 205: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 205/323

dinsiz insan durumuna sokulmuştur. En zayıf din durumundadır. Dolayısıyla kabullenmek eski dinler kadar zor değildir. Bilimcilikle sürekli beslenmektedir. Maddi yaşam tarzı bir nevidinin ritüeli haline getirilmiştir. Manevi kültür araçlar ı, başta medya organlar ı sürekli

 propagandasını etmektedir. Siyasi ve ekonomik yaşam tam kontrolündedir. Küreselleşmiştir.

Bu genellemeleri yaparken, içinden çık ılmaz bir dünya imajı yaptığımın fark ındayım.Şunu hemen eklemek durumundayım ki, kendini böyle sunan bir uygarlık, özgüvenikalmayan Roma İmparatorluğunun son dönemine benzer. Ne kadar görkemli ve güçlügözükse de, yık ıma uğrattığı tüm toplumun içindeki çokluklarla çevrenin ekolojik savunması çoktandır mücadele halindedir. Uygarlığın imparatorluklaşması kadar demokrasininkonfederasyonlaşması devam ediyor.

A-Kapitalizm Ekonomi Değil İktidardır 

Kapitalizmin ekonomi olmadığını düşünmek, en az Marks’ın Kapital kitabı kadar 

sonuçlar ı olması gereken bir düşüncedir. Burada açıklamaya çalıştığım düşüncenin iktidar indirgemeciliğiyle ilişkisi olmadığını peşinen belirtmeliyim. Ayr ıca kapitalizmi ekonomiolarak devletle bağlantılandıran düşünceyle de eleştirilmeyi kabul etmem. Kapitalizm,kapitalist ve kapitalist ekonomi diye kavramlaştır ılanın, ekonomiyi kontrol eden politik bir gücün, kliğin oluşumundan bahsediyorum. Bu güç ilk defa 16. yüzyıl Avrupa’sında etkiliolmuş, Hollanda ve İngiltere’de bizzat bu adlarla bu ülkelerin esas politik egemeni olmuştur.Ekonomiyi kullanması ekonomik olduğunu göstermez. Fernand Braudel, denilebilir ki, bugerçeği ilk fark eden değerli bir sosyolog-tarihçidir. Fakat düşüncesini sistematizeedememiştir. Hatta tüm Avrupa düşüncesinin bir amentüsünü ne denli bozduğunu fark etse de

 pek dillendirmemiştir. Belki de bu yönlü düşüncesini geliştirememiştir. Kapitalizmin pazar kar şıtı, tekel talanı ve dıştan dayatma olduğunu açıkça söylemektedir. O zaman sormak gerekiyor: Bu dıştan kendini dayatan, pazara kar şıt ve ekonomi olmayan nedir? Bu soruyayanıt çok yetersizdir. Politik güç müdür, din midir, düşünce okulu mudur?

Teorik düşüncenin çatallaştığı ilişki alanlar ında pratik gelişmeyi incelemek, irdelemek daha öğretici sonuçlar verebilir. Örneğimize Venedik’i irdelemeyle başlayalım. 13. yüzyıldaVenedik’te büyük tüccar bir grup var. Fakat bu grup aynı zamanda kentin yönetimine deegemendir. Rakipleriyle savaşıyor. Deniz armadalar ı var. Yani askeri olan bir Venedik de var.Ayr ıca Rönesans’a hamilik yapıyor. Ekonomi ve toplum üzerinde denetimi güçlüdür. Tüm bu

ilişkilerin iç içe olduğu, bunda paranın bir zamk işlevi gördüğü de rahatlıkla belirtilebilir. Ozaman bu ilişkiler bütünlüğüne hangi kavram yanıt verebilir? Açıklanabilecek hususlar olarak, ekonomiyi büyük tüccar adı verilen grupla denetlemekte ve artık-değerin önemli bir k ısmını sızdırmaktadır. Bunun için politik erkin ya kendisini ya da kontrolünü elindetutmaktadır. Zor gerektiğinde ordu gücünü kullanabilmektedir.

Dikkat edilirse, aşağı yukar ı aynı grubun komple bir hareketi söz konusudur. Grubuniçinden bazı isimler değişse de, en azından Venedik çapında belirleyici konumda olan bir grupvardır. Tekrar bu grubu niteleyelim. Tüccar tekelidir. Devlettir. Ordudur. Bürokrasidir. Önde

gelen kilise ve sanat camiası

n hamisidir. Devleti de aşan, ekonomiye kendini dı

ştan tekelgibi dayatan, ama ekonomi olmayan, topluma devleti de aşan bir hegemonya dayatan bu

205 

Page 206: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 206/323

gruba iktidar yoğunluğu demek, bizzat iktidar olarak adlandırmak doğruluk payı güçlü bir yorumdur. Eğer grubumuz tüm İtalya çapında etkili olsaydı, ona ulusal iktidar diyecektik.Toplumun tüm kesimine kendisini yaysaydı, ulus-devlet diyecektik. Ülke ekonomisinidenetimine geçirseydi, ekonomik iktidar olarak adlandıracaktık. Tüm Avrupa’ya, oradan

dünyaya konumunu taşı

racak olsaydı

, Avrupa ve dünya imparatorluğu diyecektik.Bu varsayımlar temelinde 16. yüzyılın bugünkü Hollanda ve İngiltere coğrafyasına

 bakalım. Belirleyici olay, Fransa ve İspanya Krallıklar ı taraf ından sürekli sık ıştır ılmalar ıdır.Bu krallıklar kendilerini imparatorluk olarak ilan edip İngiltere ve Hollanda’yı da eyaletlerihaline getirmek istemektedirler. Hâlbuki bu iki ülkenin kral ve prensi siyasi bağımsızlıklar ını korumak ve geliştirmek istemektedir. Bunun için şiddetle güce ihtiyaçlar ı vardır. Aksi haldeyutulmalar ı an meselesidir. İhtiyaç duyulan güç siyasi, askeri, parasal ve entelektüeldir.Düşünür ve sanatkârlar ı davet ediyorlar. Descartes, Spinoza, Erasmus oradalar. Yahudisarraflar para sahibi olarak oraya ak ın ediyorlar. Yeni bir ordunun temeli atılıyor.

Profesyonel, talim, disiplin ve tekniği yeni olan bir ordudur. Toplumsal dayanışma ve destek için özgürlüğe önem veriyorlar. İç siyasi çatışmalar ı gideriyorlar. En önemlisi de, Avrupaçapında verimli olan bir ekonomik beceri sağlıyorlar. Tüm bu etkenleri bir aradadüşündüğümüzde, Hollanda ve İngiltere rakiplerine kar şı kendilerini güçlü savunuyorlar.Hatta yüzyılın sonlar ında kendilerini hegemon k ılma şansını yakalıyorlar. Gelişmelerin

 pratikteki ana çizisinin böyle olduğunu az çok bilgisi olanlar kabul edecektir.

O zaman sorular ımızı yeniden soralım. Tüm bu iç içe ve birbiriyle bağlantılı ilişkiağlar ına ne ad verelim? Nasıl bir sistem olarak tanımlayalım? Tüm bu gelişmeyi yeni bir ekonomik yaratıcı sınıf mı sağladı? Ortada verimli k ılınmış bir ekonomi var. Kimdir yaratanlar? Bin bir çeşit zanaatkâr, çiftçi, işçi, küçük tüccar, dükkâncı, pazar ve dolaşımı hızlandıran para ve senetler. En önemlisi bu ekonomik verimlilik artık-değeri büyütüyor. Kimaslan payını alıyor? Herhalde ekonomiyi para ve siyasi-askeri güçle denetleyenler. Çünkü

 para olmazsa satış olmaz. O olmazsa verim durur. Ordu ve siyasi güç olmazsa işgal görür, ozaman yine verim düşer. Demek ki belirleyicilikte para ve türevlerinin etkileri olmakla

 birlikte, ekonomiyi ancak kontrol düzeyine getirmek ve kar şılığında da büyüyen artık-değerigasp etmek için bu denetimi sürdürüyorlar. Muhtemelen siyasi ve askeri erkle sık ı ilişki içindeolan kesimlerdir. Prensin ve kralın ordunun başı olduğu, paraya da çok ihtiyaçlar ı olduğu,dolayısıyla artık-değer toplayanlarla ya aynı gruptan ya da yoğun ilişkiler içinde olduklar ı yüksek bir ihtimaldir. Bu arada sanat ve fikir hareketleriyle de aralar ını iyi tutuyorlar.Avrupa’da özgürlüğe önem veren kral ve prens olarak tanınma işlerine geliyor.Rakiplerindeki muhalefet hareketlerini de desteklemekten geri kalmıyorlar. Bir kez dahasoralım: Bu komple hareketi nasıl kavramlaştırabiliriz? Ekonomiktir desek, ortada gerçek ekonomiyle uğraşan bir kişi bile yoktur. Olanlar artık-değeri ele geçirenlerdir. Bunlar kimlerdir? Kendilerini dıştan ekonomiye dayatanlar. Para-değeri dolaşımda hızlandırarak 

 parayı çoğaltanlar. Devlete borç olarak aktaranlar. Kar şılılığında belki de devlete ortak olanlardır.

Görüyoruz ki, kapitalizm, kapitalist ve kapitalist ekonomi dediğimiz dolaylı olarak ekonomiyi denetleyenler, ama esas olarak içinde yer almayanlar oluyor. Esas uğraşlar ı ne

206 

Page 207: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 207/323

 bunlar ın? İktidar tekeliyle ilgililer. Ekonomik tekellerini iktidar tekelleriyle birleştiriyorlar.Savaşıyorlar. Ülkede savaşı kazandıklar ında ülke içinde güçleri artıyor. Bu daha çok artık-değer demektir. Dışa doğru savaş kazandıklar ında, bu sömürge kazanımı ve hegemonyademektir. Bu gelişme ise tekel talanı demektir.

İngiltere ve Hollanda örneğini zamana ve mekâna yaydığımızda, gelişmeler dahasomutluk kazanıyor. Aralar ındaki ittifak ı önce Avrupa’daki hegemonyalar ı için kullanırlar.16. yüzyıl sonlar ında İspanya İmparatorluğunun boyunduruğu k ır ılmış ve Avrupa çapındaimparatorluk emelleri ölümcül bir darbe yemiştir. 17. yüzyılın sonlar ında Fransa monar şisi deyenilgiye uğratılmış ve Avrupa üzerindeki hegemonik emelleri ağır darbe almıştır. Avusturyakar şısında Prusya Almanya’sını destekleyerek, Hausburg sülalesiyle Avrupa üzerindekiimparatorluk düşlerine de ölümcül darbe vurulmuştur. Son Otuz Yıl Savaşlar ıyla din savaşı çağına son verilmiş, 1649 Westphalia Anlaşmasıyla kendi çizgilerinde ulusal devletler dengesine dayalı sistemin temelini atmışlardır. Fransa’nın 1789 Devrimiyle buna cevabı 

 Napolyon şahsında stratejik hegemonya kaybıyla sonuçlanmıştır. Aynı dönemlerdesömürgeler savaşı da kazanılı p 19. yüzyıla endüstri devrimiyle girilmiştir. Endüstri devrimiİngiliz hegemonyacılığını kesinleştirmiş, kendisine dünya imparatorluğunun yolunu açmıştır.Prusya’nın şahsında geç uyanan Alman devi, 1870’de Fransa’ya kar şı kazandığı zaferdensonra, Avrupa ve Dünya hegemonu olmak için iki dünya savaşıyla iki defa ağır yenilgiyeuğratılmıştır. İkinci İngiltere olarak ABD iki dünya savaşından da kazançlı çıkmış ve İkinciCihan Harbinden beri yeni Dünya hegemonik gücü olmuştur. Almanya rolünü tekrarlamak isteyen Rusya Sovyet İmparatorluğu hegemonya savaşından yenik çıkmıştır. Artık Dünyaimparatorluğuna oynayan bir ABD var ki, çöküşü engellemek için bir nevi savunma savaşıyla

ömrünü uzatma peşindedir.

İktidar ın ana doğrultusu böyledir. Uruk sitesinden başlayan iktidar nehri, ak ışına binlerceyan kol alarak, ABD’nin New York kenti yak ınlar ında artık okyanus sular ındakaybolmaktadır. Başka dolaşacağı k ıyı olarak Çin’in okyanus k ıyılar ı düşünülmektedir ki,şimdilik bunun varsayımı yapılmaktadır. Oraya varması ihtimali, varmaması ihtimalindendüşüktür. Uygarlık toplumunun çözülme şansı daha yüksek bir ihtimaldir. Dünya çapında dev

 boyutlara varan toplumsal ve çevresel sorunlar, demokratik toplumlar ın devreye girmelerinive kendi uygarlıklar ını inşa etmelerini öncelikli olasılıklardan biri haline getirmiştir. Eskidevlet sistemlerinden kalma imparatorluk kültü yerine, demokrasilerin konfederatif birliğininküresel sorunlarla baş etme şansı daha yüksektir.

Bu varsayımlar kapitalizmi yerine oturtmak için yapılmaktadır. Ufuk turu gibi bir şeydir.Uygarlık ana nehrinin İngiltere ve Hollanda durağı derin bir girdap yaptıktan sonra devamediyor. Yeni bir hız ve renk kazanarak. Girdabla birlikte ana nehre katılan süreksizlerinuygarlığın sonraki ak ışına yeni bir renk ve hız verdikleri açıkça belirtilebilir. Gelenekseldevletin ulus-devlet olarak, yine neolitik devrimden sonra en büyük ekonomik devrim olarak endüstrisi iki çok güçlü akarsudur. Geleneksel uygarlığı hızlandıran ve renklendiren de bu ikietkendir.

207 

Page 208: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 208/323

Yine sürekli sorduğum soru devreye giriyor: Kapitalizm nerede? Kapitalizm ulus-devletve endüstrinin neresinde? Bu sorular ı ekonomik içerik açısından soruyorum. Cevabımı çok sık ı aramama rağmen ekonomi içinde bulamıyorum. Biçiminde tekrarlıyorum.

Belki tuhaf kar şılanabilir, ama bana göre ekonominin gerçek sahibi, tüm işgal ve

sömürgeleştirme çabalar ına rağmen kadındır. Ekonomiyi sosyolojik açıdan anlamlı değerlendirmek istiyorsak, en doğru yaklaşım, mademki çocuğu karnında beslemektentutalım, en zor doğum sonrası ayakta durabilecek hale getirinceye kadar kadın besliyor, evin

 besleme zanaatkâr ı da kadındır, o halde en temel güç kadındır. Cevabım gerçeğe daha saygılı sosyolojik bir cevaptır. Biyolojiyle bağı da kesin göz önünde bulundurarak. Kaldı ki, tar ımdevrimindeki rolü, milyonlarca yıl bitki toplayıcılığıyla halen sadece ev içi değil, ekonomik yaşamın birçok alanında çark ı döndüren kadındır. Bilimlerin temelini atma onurunu taşıyanAntik Yunanlılar ın ekonomiye ev yasası, kadın yasası olarak ad koymalar ı da bu gerçeği

 binlerce yıl önce tespit etmiştir.

İkinci sırada şüphesiz uygarlık güçlerinin baş sanat olarak belledikleri artık-ürün ve artık-değer gaspı için sürekli ve acımasız yöntemlerle hep denetim altında çalıştırdıklar ı köle, serf ve işçi kategorisinde yer alanlardır. Üçüncü sırada biraz daha özgür her tür zanaatkâr küçük tüccar, dükkancı ve küçük arazi sahibi çiftçilerdir. Bunlara sanatkâr, mimar, mühendis, doktor vb. serbest meslek erbabını da dahil etmekle tabloyu aşağı-yukar ı tamamlamış oluruz.Ekonomik çark ı tarih boyunca çeviren toplumsal grup veya sınıflar ın bunlar olduğutartışmasızdır. Yine aralar ında kapitalist, senyör, ağa, efendi yoktur. Bunlar çok açık ki,ekonomik güçler değil, insan ve emeği üzerine her tür sömürüyü, işgali, sömürgeciliği veasimilasyonu dıştan ve tekelci olarak dayatan işgalci, sömürücü, sömürgeci ve asimilasyoncugüçlerdir. Dıştan dayatmacı ve ekonomi olmayan sadece kapitalist değildir. Büyük tüccar,sanayici ve bankacı olarak kapitalistten başka senyör, efendi, politikacı, asker ve uygarlıkçı entelektüel de ekonomik olmayan, ekonomiye dıştan kendini dayatan güçlerdir.

B- Kapitalizmin Ekonomi Olmadığına İlişkin Veriler

Kapitalizmin sadece ekonomi olmadığına, daha da vahimi ekonomi kar şıtlığı olduğunailişkin de eldeki veriler çarpıcıdır.

1-Ekonomik krizler. Kapitalizmi bir ekonomik sistem olarak kanıtlama çabasındaki

‘pozitivist-bilimci’ rahip tak ı

krizler sorununu da yanlı

ş algı

lamakta ve algı

latmaktadı

r.Ekonomik krizlerin tek bir izahı vardır. O da ekonominin can düşmanı, kar şıtlığı kimliğindeyatmaktadır. Bazen fazla üretimden kaynaklanan krizler diye bir tanım geliştirilmektedir. Bir yandan dünyanın büyük k ısmı açlıktan k ır ılacak, diğer yandan üretim fazlası bulunacak!Kapitalizmin ekonomi kar şıtlığı en çok bu tür bilinçli olarak yaratılmış bunalımlardakanıtlanmaktadır. Nedeni de gayet açık: Tekel kâr ı. Yok pahasına ürettiği emekçi güçlere

 bırak ılan paylar alım gücüne yetmeyince sözde bunalımlar ortaya çık ıyor. Daha doğrusuçıkar ılmış oluyor. Bu durumda hangi sahte rahip, daha doğrusu sözde ekonomist imdadayetişiyor? Keynes! Ne diyor? Harcamalar ı devlet arttırsın. Nasıl? Emekçilerin alım gücünü

yükselterek! Oyun bütün iğrençliğiyle nası

l ortaya çı

kar? Bir yandan cebini boşaltacaksı

n,diğer yandan elinle diğer cebini dolduracaksın! Bal gibi emekçileri ve tüm uygarlık dışı 

208 

Page 209: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 209/323

toplumu ‘ölümü gösterip sıtmaya razı’ etme politikasıdır. Çok açık ki, politik bir ilişkiylekar şı kar şıyayız. Uygarlığa kar şı demokratik güçlerin eylemi bastır ılmak istendiğinde önce aç

 bırak ılır. Sonra yalvartılarak kar ınlar ı doyurulur. En eski savaş taktikleriyle kar şı kar şıyayız:Bir halk ı, bir şehri teslim almak istiyorsan, önce ablukaya alacak, aç bırakacaksın! Sonra

teslim olma kar şı

ğı

nda karnı

doyuracaksı

n!Kapitalizmin sahte bunalım teorisinin gerçek özünün bu olduğunu yüzlerce örnekle

kanıtlayabilirim. Sadece meşhur 1930 bunalımını çözümlersek, tüm mantığı sökmüş oluruz.Bu dönemde neler oluyor? İngiltere’nin hegemonyasını kabul etmeyen Sovyetler Birliği kalıcı ve başar ılı bir rejim haline geliyor. Hem de kapitalist adı verilen dünyayı tehdit ederek.Avrupa içinde ağır şartlarla teslimiyet antlaşması dayatılan Almanlar ve bağlaşıklar ı sağı vesoluyla direniş halindedir. Çin Mao önderliğinde büyük bir köylü başkaldır ısını yönetiyor.Anadolu başta olmak üzere, İngiliz hegemonyacılığına kar şı ulusal dirilişi dünya çapında

 başkaldırmaktadır. İngiliz dünya hegemonyacılığının verdiği yanıt, 1929-30 bilinçli

 bunalımıdır. Bir yandan dağ gibi yığılmış mallar, diğer yandan açlıktan k ır ılan halklar,emekçiler. İngiliz Keynes’in ilacı her şeyi açığa vuruyor. Dünya emekçilerine ve halklar ınak ır ıntılar kabilinden ayakta kalma şansı. Sözde sosyal devlet politikalar ı. Sonucu ne olmuştur 

 bu ‘kapitalist sosyal devlet politikalar ının’? Ekim Sovyet İhtilali ile başlayan dünyademokratik toplumunun, uygarlığın yeni hegemon gücü kar şısında adım adım geriletilmesi,çarpıtılması, asimile edilmesi; 1990’larda Sovyet sisteminin çok önceden başlatılan(1930’larda Stalin’in antidemokratik politikalar ı, yani diktatörlüğü: Niçin? 1929-30 bunalımınetkisini bertaraf etmek için. Kim bertaraf oldu? Stalin ekibi, Sovyet ekonomisi) içtençökertilme politikalar ıyla resmen ortadan kaldır ılmasının ilanı. Ulusal kurtuluş devletlerinin

sosyal içeriğinden (demokratik devrim ve toplum içeriğinden) boşaltılarak hegemon kapitalistsisteme entegre edilmesi. Tüm bunalımlar ın ana amacının bu olduğu, bilinçli devlet

 politikalar ıyla hegemonik sistemin varlığının sürdürülmesiyle amaca erişildiği, en azındankritik bir aşamanın geride bırak ıldığı.

2- K ıtlığa dayalı krizleri de aynı kategoride değerlendirebiliriz. Bilinçli mal üretimindenvazgeçilmesi veya hastalık ve afetler kar şısında insanlar ın çaresizliğinden medet umulması.Mevcut teknik ve donanımlarla ciddi bir açlık ve kitlevi hastalıklar düşünülemez. Amaçhegemonik sistemin varlık sorunu olduğunda bu yapay bunalım türüne başvurulmakta,hastalık ve afetler koz olarak kullanılmakta. Bir kez daha ‘kapitalist ekonomi ve toplumu’denilen aygıtın resmi hegemonik uygar güçle bağlantısını netçe görüp yorumlayabiliyoruz.Metot aynıdır: Aç bırak, hastalığını ve felaket halini kullan! Hem de kurtar ıcı melek ve hattatanr ısı olduğunu kanıtlamış olursun. Kullar ın sana bol bol şükretsin!

3- Kapitalizmin sadece ekonomi kar şıtlığı değil, toplum kar şıtlığı olduğunu da iyianlamak gerekir. Teorik olarak toplumun bütün olarak kapitalistleşemeyeceğini, bununimkânsız olduğunu çok önceden Roza Luxsemburg kanıtlamaya çalışmıştır. Bence inceteorilere pek gerek yoktur. Herkes, her toplum, işçi ve kapitalist olarak ikiye bölünse, kâr amacıyla satacak mal üretemezsin! Kaba örnek: Yüz işçinin çalıştır ıldığı bir fabrika

varsayalım. Yüz araba üretebilsinler. Toplum da bir kapitalist fazlasıyla 1+100 kişidenoluşsun (Çünkü toplum sadece işçi ve kapitalistlerden oluşmaktadır. Saf kapitalist toplum

209 

Page 210: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 210/323

Page 211: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 211/323

‘insan kurban etme ayinleri’ olarak bakarsak, nasıl bir ‘kapitalist ekonomi ilkesi’ ya daahlaksızlığıyla kar şı kar şıya olduğumuzu anlar ız. Yalnız toplumun iç sosyal dokular ını tahripetmiyor bu ahlaksızlık. Çevreyi, doğayı da ilk defa hükmü altına alarak, büyük bir katliamsürdürerek sadece insan yaşamını değil, tüm canlı yaşamı da tehdit edecek boyuta var ıyor.

Bundan daha büyük ahlaksı

zlı

k ve canlı

düşmanlı

ğı

olabilir mi?7- Kapitalizm ekonominin ana gücü, yaratıcısı kadının da düşmanıdır. Tüm

çözümlememiz kadının toplumsal yaşamdaki yerinin ekonomik değerinin birincil düzeyde veyüksek seviyede olduğunu kanıtlamaktadır. Tüm uygarlık tarihinde olduğu gibi, en acımasızdönemini kapitalist uygarlık aşamasında yaşamaya başlayan ‘ekonomisiz k ılınmış kadın’gerçeği, en çarpıcı ve derinlikli toplum çelişkisi haline gelmiştir. Kadın nüfusu ezici olarak işsiz bırak ılmıştır. Ev işleri en zor işler olduğu halde beş metelik değer etmemektedir. Çocuk doğurma ve yetiştirme hayatın en zor işi olduğu halde, sadece değer etmemekle kalmamakta,giderek başa bela olarak düşünülmektedir. Hem ucuz, işsiz, çocuk doğurma ve bin bir 

zahmetle büyütme makinesi, hem ücretsiz ve hatta suçlu! Kadın uygarlık tarihi boyuncatoplumun zemin katına yerleştirilmiştir. Ama hiçbir toplum kapitalizmin yürüttüğü ve çok sistemli hale getirdiği istismar ı geliştirme gücünde olamamıştır. Bu sefer sadece zemin kattadeğil, tüm katlarda eşitsizliğin, özgürlüksüzlüğün, demokrasisizliğin nesnesidir! Daha davahimi, tarihin hiçbir dönemiyle k ıyaslanamayacak şiddette ve yoğunlukta cinsiyetçi toplumiktidar ını insanın en mahrem organlar ına kadar şartlandır ı p çoğaltarak, kadını bir seksendüstrisine dönüştürerek, işkenceyi toplumun tüm katmanlar ına yayarak, ‘erkek egementoplumu’ kapitalist uygarlık döneminde azamiye çıkartarak, ‘ekonomostan’, ekonomininyaratıcısı özneden intikam alırcasına kadın ve ekonomi düşmanlığını her yerde ve her 

zamanında kanıtlamaktadır!

8- Kapitalizm, ekonomiyi en son küresel aşamasında zirveye çıkarttığı ‘borsa, kur vefaiz’ piyasası denilen para-kâğıt oyununa çevirerek düşmanlığını, gerçek ekonomiyleilgisizliğini fazlasıyla ve tüm toplumun gözüne sokarcasına kanıtlamaktadır. Tarihin yinehiçbir döneminde ekonomi bu tür kâğıt oyunlar ına, sanal bir sisteme dönüştürülmemiştir.Ekonomi toplumlar ın en hassas dokusu olarak değerlendirilmiş, hep kutsallık atfedilecek düzeyde (kutsallık kelimesinin kaynağı Sümer toplumuna kadar gitmekte ve gıda kavramıyla

 bağlantılandır ılmaktadır) değerlendirilmiştir. Beslenme en öncelikli sorun olarak görülüpçözümlenmeye çalışılmıştır. Bütün dinlerde ekonomik güvenceye dayalı bir izah yanı vardır.Bayramlar ekonomik bolluk veya en azından kriz olmaktan çıktığı dönemlerin anısınadüzenlenmektedir. K. Marks'ın haklı olduğu bir nokta olarak, toplumun tüm alanlar ını etkileyecek özelliklerin toplam ifadesi olacak kadar önemli olan ekonomi, duygusal veanalitik zihnin yoğunluk alanı olmaktan çıkar ılı p  para-kâğıt oyunlar ına bağlanarak, analitik-spekülatif zihniyetin en sorumsuz, gerçek yaşamdan kopuk alanına dönüştürülerek gerçek niteliğini ortaya koymaktadır. Hiçbir emek harcamadan kur, faiz ve senet fiyatlar ıylaoynayarak, küresel çapta saatlik süreler içinde milyarlarca Dolar (küresel para) eldeğiştirmektedir. İnsanlığın yar ısı açlık ve yoksulluk sınırlar ında gezinirken, bu tür değer transferleri kadar ekonomiye zıtlığı yansıtacak bir sistemi tasavvur etmek zordur. Kapitalizm

211 

Page 212: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 212/323

finans çağı da denilen son evresinde sadece bu yüzüyle bile ne kadar gereksiz, ekonomi dışı ve düşmanca sistem olduğunu gayet iyi kanıtlamaktadır.

9- Kapitalizm ekonominin en temel iki alanı olan üretim ve tüketime el atı p kontrol altınaalarak, toplumlar ın gerçek besin, giyim, bar ınma ve dolaşım ihtiyaçlar ıyla ilgisi bulunmayan,

sadece kâr ını maksimize etmeyi hedefleyen politikalara ağırlık vererek ve daha önce belirttiğimiz gibi üretim ve tüketim krizleri yaratarak yapılar ını kökten bozmaktadır. İnsanlık emeğinin gerçek üretim ve tüketim yapılar ıyla ilişkisi bulunmayan veya önceliği olmayan,

 bilakis büyük sak ıncalar içeren nükleer silahlar başta olmak üzere korkunç boyutlardasilahlanma, çok kâr getirdiği için çevreyi felakete götüren karbon kökenli enerji kaynaklar ınayatır ım, genetiği değiştirilmiş tar ım, uzay teknolojisi, kara, deniz ve hava ulaşım hatlar ına çok 

 pahalı olmak kadar yol açtığı kirlilik bilindiği halde büyük yatır ımlar, moda çılgınlığınınsonucu olan aynı tür maldan yüzlerce versiyonu için hesapsız yatır ımlar sadece birkaç örnek olarak sunulabilir. Bir yandan çılgınca ve gereksiz alanlarda dağ gibi yığılan eşyalar ın

 pazarsızlıktan tüketim niteliğini yitirip çürümeye terk edilmesi, diğer yandan tüketim gücüolamamaktan kaynaklanan açlık ve hastalıktan k ır ılmalar. İşsizlik ordular ı! Tarihte hiçbir savaşın, doğal felaketin insan toplumuna yapamadığı kötülüğü ve düşmanlığı; kapitalizmdenilen ekonomik biçim hem de ekonominin can damarlar ına basarak, sık ıştırarak, kopartarak suni damarlar takarak gerçekleştirmektedir.

Bir uygarlık aşaması olarak kapitalizme ilişkin bu saydığımız dokuz başlık şüphesizciltler dolusu kanıtlamalı çözümleme gerektirmektedir. Yapmaya çalıştığım savunmadüzeyinde tez belirleme olduğu için, böyle k ısa anlatımlar ı tercih ettim. Bundan sonrakiaçımlama başka yönleriyle devam edecektir.

C- Kapitalizm Toplumsal Ve Uygarlıksal Gerçekliğin Neresinde Ve Hangi

Zamanındadır 

Ekonomi olmayan ve ekonomi kar şıtlığı bariz olan kapitalist sistemi toplumsal veuygarlıksal gerçekliğin neresine ve hangi zamanına yerleştirerek, yetkin bir anlamlandırma veyorumlamayı başarabiliriz?

Kapitalizm hakk ında anlamlı bir sonuca ancak uygarlık tarihi boyunca uygarlık güçlerinin, sistemlerinin bir yandan kendi içlerinde, aralar ında yürüttükleri eylemler,

çatı

şmalar, diğer yandan uygarlı

k kar şı

güçlerle yapı

lan eylem ve savaşlar içinde varmak mümkündür.

Konuya aşır ı vurgu yaptığımın, çok tekrara kaçtığımın fark ındayım. Özür de belirterek, bu çok ilginç ve ufuk açıcı turu bir kez daha kalın çizgilerle ve bütünlük içinde sunmak durumundayım.

1-İlkel Komünal Çağ: (İlkel insandan dördüncü buzul döneminin sonu, 20. 000 yılöncesine kadar)

İlkel komünal ana düzeninde ekonomi kültürünün temeli atılmaktadır. Toplayıcılık ve

avcı

kla sağlanan besinler anı

nda tüketilmekte, post ve liflerinden yararlanı

lmaktadı

r.Ağırlıklı olarak ana-kadın klanın düzenleyici otoritesidir. Bir nevi ilk anacıl hegemondur.

212 

Page 213: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 213/323

Klan toplumunun ana ilişkisi ve çelişkisi doğal çevre koşullar ından risk teşkil edenlerdenkorunmak, elverişlilik, beslenme imkânı sunanlardan yaralanmaktır. Klan kimliği bukoşullarda hayati vazgeçilmezlik arz etmektedir. Kar ı-koca mefhumu gelişmemiştir. Doğuranana tanınmaktadır, ama partner, çiftleşilen erkek tanınmayacak kadar önemsizdir. İnsan

toplumu şimdiye kadar ki yaşamı

n yüzde 98. 5’ini bu biçimde sürdürmüştür. En uzun vadelitoplum biçimi oluyor. Hafif yontulan taşlar ilk temel kullanım araçlar ı olduğu için, budöneme yontma taş devri de denilmektedir. İlkel vahşet dönemi denildiği de olur. Sosyolojik olarak benimsenen ad ilkel komünal düzendir. İşaret dili kullanılmaktadır. Dere ve gölk ıyılar ında, mağara ve kazık çak ılan kulübelerde bar ınmaktadırlar. Yaklaşık iki milyon yılyalnız Afrika’da, bir milyon yıldan beri de Asya ve Avrupa k ıtasında böyle yaşandığı varsayılmaktadır. Yurt kavramı, sınır, mülkiyet henüz gelişmemiştir. Aidiyet sadece klanlatanınmaktadır. Klan simgeleştirildiğinde, herhangi bir nesneyle, totemle temsil edilmektedir.Kendi içinde aşama, az veya çok gelişmişlik düzeyleri olsa da, dördüncü buzul dönemi

sonuna insanlı

k bu düzen biçimi altı

nda geçiş yapı

yor.2- Neolitik Çağ: (M. Ö. 15. 000-4. 000)

Dördüncü buzul döneminin bitiminden sonra, tahmini 17 bin yıl önce k ısa bir mezolitik (orta taş devri) dönemden sonra ilk defa ana kol halinde Toros-Zagros dağ sisteminineteklerinde, iyi cilalanmış taşlar ve obsibidyen kullanımından ötürü neolitik (yeni taş devri)olarak adlandır ılan, fakat özü tar ım ve köy devrimi olan tarihi önemi büyük bir aşamayageçiliyor. Yaklaşık 10 bin yıl önce varlığı arkeolojik olarak kanıtlanan bu toplum, ilgili dağ sisteminin iklimi ve çevresinin bitki ve yararlanılabilir hayvanlarla dolu olması nedeniyle

 büyük bir sıçrama gerçekleştiriyor. Beslenme imkânlar ı artıyor. Dokuma yapılıyor.Mağaradan köy yaşantısına geçiliyor. Bitki ve hayvanlar tar ım kültürüne ve evcilleşmeyealınıyor. Yaklaşık M. Ö. 6. 000’den itibaren çanak çömlek yapılıyor. Özellikle Doğu Akdenizdağ eteklerinden Zagroslara kadar bir hilal çizen bölgede, çok güçlü ve sık ağlarla birbirine

 bağlanan bir kültür dönemine (Tel Halaf kültürü) geçiliyor.

Ana odak Yukar ı Mezopotamya oluyor. Toplum yeni icat ve üretim araçlar ında bir  patlama yaşıyor. Bir nevi neolitiğin endüstri dönemi yaşanıyor. Ana kadın bu kültürde ana-tanr ıça katına yükseliyor. Büyük ihtimalle yeni toplumun oluşumundaki rolü belirleyicidir.Anacıl düzen klan toplumuna damgasını iyice vuruyor. Erkekle çelişki yeni yeni açılmaya

 başlıyor. Simgesel dile geçilmiştir. Güney’den Semitik ad kazanmış siyah derili gruplar ınartık eskisi kadar kolayca ana hat olan bölge üzerinden Asya ve Avrupa’ya göçleri zorlaşıyor.Semitik kültürün oluşumunda bu etken önemli rol oynasa gerek. Kuzey’den de daha çok sar ı ve k ızılderili diyebileceğimiz gruplar bölgeye kolay geçiş yapamıyor. Bir kolu AmerikanK ıtası’na (Bering Boğazı’ndan, tahminen M. Ö. 12. 000-7. 000) geçerken, diğerleri Çin, OrtaAsya ve Doğu Avrupa’da yoğunlaşıyor. Ortadaki beyaz tenli Hint-Avrupa grubu, iklim ve

 beslenme koşullar ı nedeniyle başat, hegemonik rol oynuyor. Özellikle Verimli Hilal’deki gruphegemon gruptur. Uzun süre uygarlık aşamasına kadar bu sıfatını koruyacaktır.

Tarihte ilk defa kanıtlanmış ve kalıcılık arz eden Verimli Hilal kültürü M. Ö. yaklaşık 6.

000 yıllar ında Aşağı Mezopotamya’ya, 5. 000’lerde Mısır-Nil Vadisi’ne, Balkan, İran ve

213 

Page 214: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 214/323

Kuzey Karadeniz steplerine, 4. 000’lerde tüm Avrupa ve Çin’e kadar taşır ıyor. Her ne kadar iç dinamiğiyle bir Çin neolitiğinden bahsedilse de, benim tahminim ağırlıklı olarak taşır ılmış kültüre dayanmaktadır. Sığır yetiştirilmesi, obsibidyen kullanımının taşır ılması bu tezigüçlendirmektedir. Tabi olarak uzun süreler söz konusu olduğundan, her ana bölge kendi

neolitiğini geliştirme şansı

na sahiptir. Fakat bütün belirgin işaretler ilk kültürel k ı

lcı

n anaodak Verimli Hilal’e dayandığını göstermektedir. Yayılmanın sömürgeciliği, işgali sözkonusu değildir. Boş alanlar ın genişliği bu tür ilişkilere yer vermiyor. Dünyada kalıcı iz

 bırakan ve etkisini halen sürdüren ilk büyük küresel hareketin bu temelde geliştiği genel kabulgören bir tarihsel görüş ve sosyolojik bilgidir.

3-Sümer Uygarlık Çağı: (M. Ö. 4. 000-2. 000)

M. Ö. 5. 500’lerde Aşağı Mezopotamya’da El-Ubeyd kültürü denilen, M. Ö. 3. 800’lerekadar sürdüğü tahmin edilen yeni bir evre etkili oluyor. Verimli Hilal kültürüne (özellikle TelHalaf kültürüne) dayanmakla birlikte, gerek ataerkil topluma geçiş, gerek çanak çömlek tekniğindeki gelişmeler, ticaretin önem kazanması, ilk istilacı seferler ve kolonileştirme çağını 

 başlatması açısından, bu dönem ve kültürü tarihi açıdan önem kazanmaktadır. Proto-Uruk kültürü de denilebilir. Özellikle ataerkil toplumun ortaya çık ışı, ön uygarlık anlamına geldiğiiçin de önemlidir. Ana-tanr ıça kültürü önemini yitiriyor. Kadın kesin erkeğin üstünlüğünütanımaya zorlanıyor. Hiyerar şik yönetim büyük gelişme sağlıyor. Geleneksel uygarlık yönetiminin üçlü yapısı taslak halinde bu kültürde kendini ilk defa etkili bir biçimdeduyuruyor. Bir nevi rahip olan Şaman, tecrübeli toplum yöneticisi şeyh ve fiziki güç sahibiolarak askeri şef’in ayak sesleri bu dönemde giderek güçlenecektir. Ortadoğu’nun din,

 politika ve askeri kültürü bu dönemden derin izler almaktadır.

Bu kendini kanıtlayan bir kültürdür. M. Ö. 4. 500’lerde etkisini Yukar ı Mezopotamya’dahissettiriyor. Tel Halaf kültürünü kontrolüne alıyor. Bir nevi kolonileştiriyor. İlk kolonilerinM. Ö. 4. 000’lerde bugünkü Malatya ve Elazığ’a kadar yayıldığı arkeolojik kayıtlardakanıtlanmaktadır. Hanedanlık, geniş aile dediğimiz kültürü de taşır ıyor. Daha önceki kültürde

 bu öğeler yoktur. Yık ıcı faaliyetlerine ilişkin izlere de rastlanmaktadır. Yık ılan bazı köylerinkültürel izleri, bilinçli bir yık ım ve işgalin gerçekleştiğine tanıklık etmektedir. Ticaret kültürükesinlik kazanıyor. Tarihin belki de ilk ciddi hegemonyacılığı bu kültürün eşliğindegerçekleştiriliyor.

Yaklaşık M. Ö. 4. 000-3. 000 dönemine Uruk kültür dönemi demek artık adettensayılmaktadır. Uruk kültürü El-Ubeyd kültürünün izi üzerinden gelişiyor. Ondan farklı olarak ilk kent-sınıf-devlet çık ışını, yani uygarlığı, yazılı tarihi başlatma ayr ıcalığıdır. Tabii kiataerkil kültürü ilk uygarlık kültürüne dönüştürmek tarih için çok önemlidir. Bunda Aşağı Mezopotamya ikliminin elle sulamayı zorunlu k ılması temel rol oynar. Bu tür sulamanıngeniş bir nüfus gerektirmesi, ayr ıca sulama araç gereçleri kentleşmenin ön koşullar ıdır. Büyük nüfusun aynı anda çalıştır ılması beraberinde iaşe sorununu, sulama araç gereçleri dezanaatkârlığı gerektirmektedir. Bu durumda yerleşim zorunlu olarak kent çapında olmaktadır.Bu da kentin yönetimini, yönetimin meşruiyet sorunlar ının çözümünü dayatıyor. Ayr ıca dışta

çoktan başlamış olan talancı kabile saldır ılar ından korunmayı da gerektiriyor. Hepsi birleşince

214 

Page 215: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 215/323

mükemmel bir rahip + yönetici kral + askeri komutan üçlüsünü doğuruyor. İlk Uruk kralınaithafen yazılan Gılgameş Destanı bu tarihsel gelişmeyi çok çarpıcı ve etkileyici olarak yansıtmaktadır.

Şehir kendi başına mantığı gelişmeye zorlayan bir altyapıdır. Çünkü çok sorunlara yol

açıyor. Sorunlar mantığı çalıştırmayı, dolayısıyla düşünceyi, düşünce yeni üretim araçlar ını geliştiriyor. Ardından ekonominin yönetimi gelişiyor, o da politik ve askeri yönetimi peşi sırasürüklüyor. Sınıfsal gelişmeyi de daha çok şehrin bir ürünü sayabiliriz. Kabile ve hanedan

 birimlerini aşan bir topluluktur şehir. Ayr ıca hiyerar şik, ataerkil yönetimlerin çelişkili doğası gereği, çok sayıda nüfusu bünyesinden dışladığını var saymak mümkündür. Kar ın doyurmakabilinden de olsa, şehir boşalan nüfus için bir çekim merkezi oluyor. Çeşitli nedenlerle aşiretve hanedan dışı kalan kişilikler, şehirde kurulu yönetim altında yönetilen-çalışan kesimioluşturacağına göre, artık sınıflaşmanın doğması kaçınılmaz olur. Sosyolojik bir ilişki, yanisınıfsallık, Uruk kültürünün önemli bir öğesidir. Devlet tüm bu şehir ilişki ağlar ının doğal bir 

uzantısı olarak doğacaktır.

Şehir yönetimi ne kabile, ne hanedan yönetimine olanak tanır. Kan bağını aşan profesyonel bir yönetimi gerektirir. Ayr ıca meşruiyet için bir inandırma gereği de kendinidayatır. Bunun imdadına yetişen, belki ilk devlet taslağını ele veren rahip ve bir nevi ilk şehir maketi olan tapınaktır. Kurum olarak şehir, devlet ve sınıfsallaşmayı ideolojik olarak zihneninşa etme işi mitolojik ve dini üretim işidir. Maddi kültürün manevi kültürü etkilemesi Uruk kültüründe çarpıcıdır. Tersi de çok etkilidir. Hatta manevi kültürün ağır etkisi altında maddikültürün anlaşılması neredeyse mümkün değildir. Büyük bir ideolojik inşa vasıtasıylagörünmez k ılınmıştır. Dil ve içerik olarak bu inşayı binlerce yıl sürecek tarzda zihneyerleştirerek maddi koşullar ın görünmez k ılınması yeni devlet ideolojisinin baş görevidir.Sümer toplumunda bu işlev çok çarpıcı olarak kendini ele veriyor.

Devlet tanr ısal kurum olarak anlamlandır ılırken, çalışan sınıf tanr ının yarattığı kullar olarak yansıtılır. Devlet ve yönetilenler arasındaki arabulucu halka melek kavramında yansır.En büyük yönetim otoritesi baş tanr ı olarak yansıtılırken, yardımcılar ı ikinci el tanr ılar olarak 

 panteon’u, yani üst düzey devlet yönetimini, toplantı düzenini yansıtır. Eski tanr ıçalar kuşağı kent öncesi kuşağın kadın etkinliğinin yansıma gücü olarak hala kendilerini hatırlatırlar. Tümtoplumsal ilişkiler yar ı-mitolojik, yar ı-dinsel bir dile tercüme edilerek, bambaşka metafizik 

dünya içinde, birim nüfus içinde yerlerini meşrulaştırmış olurlar. Şehir-devlet-sınıf ideolojik olarak yeniden yaratılır.

İdeolojik olarak yeniden yaratılma, çok büyük işlevi olan bir manevi kültür olarak her tür maddi gelişmenin, hatta doğanın yorumu olacaktır. Ona dayanılarak, özellikle yansıtıcı dilesas alınarak anlamlar türetilecek, insanlar inanacak, yaşamı bu yeni meşru dünya içindekutsayarak yaşayacaktır. Yeniden doğum kar şısında gerçek maddi doğum var mı, yok musorusu anlamını neredeyse kaybedecek, görülse bile başka türlü imgeselleştirilecektir. Uruk devrimi tar ım devrimi gibi, önemli bir ilk şehir devrimidir. Ana nehir kolunun çık ış membaıdır. Daha sonraki katılımlar derecikler ve göletler seviyesindeki kapalı membalardır 

ki, onlar ın bile hareketlenmesi ancak ana nehir sayesinde mümkündür. Doğrudur, Çin’de de

215 

Page 216: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 216/323

 bir kent devrimi var. Orta Amerika’da da var. Ama ana nehir oluşturmayan, doğduklar ı yerdeya kuruyan, ya da durgun bir göl gibi etraf ını çok az kişiye yararlandıran mahalli kültürlerdir.Uygarlık olmak için ana nehir olmak veya ona katılmak önemli bir koşul olarak anlaşılmak durumundadır. Saf uygarlık yoktur.

Kaldı ki, Uruk kültürünün arkasında on bin yıllık neolitik miras yatmaktadır. Zembillegökten çöle düşmemiştir. Bu yeni kültüre uygarlık(medeniyet) denilmektedir. Şehirlilik olarak tercüme edilebilir ki, doğrudur. Maddi ve manevi yapısı ve yansımasını böyle tanımlarken,aslında bir anlamda tüm uygarlığı tanımlamış oluyoruz.

Yapısı gereği Uruk kültürü yayılmacıdır. Şehrin artan verimlilikle her bak ımdan büyümesi, nüfusunu bir dereceye kadar taşıması nedeniyle peş peşe komşu şehirlerindoğmasına yol açar. Verimli Hilal’in köylü kültürü de böyle çoğalarak zincirleme köykuruluşlar ına yol açmıştır. İlk köy kuşaklar ı olarak Nevala Çorî’den (Urfa-Siverek Fıratk ıyısında) Çayönü’ne (Diyarbak ır-Ergani Dicle’nin bir kolu k ıyısında), oradan Çemê Hallan’a(Batman Çayı yak ınlar ında), böylece aşağıya Kerkük’e kadar çığ gibi (M. Ö. yaklaşık 10

 binlerden itibaren) yayılım gösterirler. Kültürlerin çiçeklenmesi dediğimiz olay budur. Uruk kültürlenmesi de benzer bir seyir izlemiştir. Çoğalan şehir artan rekabettir. Şehir aynı zamanda pazar demek olduğundan, yeni kültür rekabet unsurunu da peşi sıra taşır. Ticaretdaha şimdiden gözde bir meslek olmuştur. Tar ıma ve ulaşıma yönelik bir zanaatkâr endüstrisidoğmuştur bile. Şehirler arası kavga, doğal olarak hegemonya sorununu gündeme getirecektir.Şehir devletinden ilkel imparatorluğa (bu durumda mevcut tüm şehirlerin aynı kişi veyahanedan yönetimine alınması oluyor) geçiş süreci peşi sıra kendini dayatacaktır.

Uruk’un ticaret ihtiyacı erkenden neolitik alanı uygarlaştırma ve kolonileştirme sürecinesokacaktır. Eldeki birçok veri, Ubeyd kültürüne dayalı koloni katmanlar ını takiben, dahagelişkin bir Uruk yayılma alanı ve kolonileştirme faaliyetini kanıtlamaktadır. Özellikle Fıratk ıyılar ında çok gelişkin Uruk kolonilerine rastlanmıştır. M. Ö. 3. 500’lerden itibaren gelişenUruk kolonileştirme hareketine kar şı, zaten Tel Halaf kültüründen beri büyüme halkalar ını durdurmayan Yukar ı Mezopotamya kültürünün hem bir başkaldır ısını, hem de kar şılıklı alışverişini yansıtan bir eğilimin varlığını da eldeki arkeolojik bulgular kanıtlamaktadır.Bölgenin çok güçlü iç dinamikleriyle M. Ö. 3. 000’lerde kentleşmeye başladığını gösterençok sayıda höyük kazısı vardır. Her gün artan bulgular, şehir kültürünün de Aşağı 

Mezopotamya’ya tı pk ı Mısır, Elam ve Harappa’ya taşındığı gibi ana kaynak bölgedentaşındığını düşündürtmektedir. Özellikle yak ın dönemde Urfa yak ınlar ında Göbeklitepe’dekiyerleşimin kazınması (M. Ö. 10. 000’lerde başladığı kanıtlanmıştır) mevcut görüşlerideğiştirecek bulgulara yol açmıştır. Köyleşmeden önce dönemine göre dev boyutlusayılabilecek, muhtemelen tapınak olan bir kültürün varlığı saptanmıştır. Mevcut dikilitaşlar ın anlamı tam çözümlenmese de, çok gelişmiş bir kültürü yansıttığı kesindir. Yeniaraştırmalar kültürel merkez kaymalara yol açabilir.

Bu paragraf ı Uruk yayılmasına kar şı güçlü bir kültürün ancak cevap verebileceğini belirtmek için açtım. Bölgedeki kültürün daha önceleri başlayan (muhtemelen M. Ö. 5.

000’lerde başlayan El Ubeyd kültürü) kültür yayılmasına kar şı da direnişi ve kendi kültüründe

216 

Page 217: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 217/323

ısrar ı vardır. Hatta tüm mezolitik ve neolitik dönemde güney ve kuzeyden dalga dalga gelengöçlere kar şı sürekli bir direnme halinin mevcudiyeti bölgedeki kültürel yapının kalıcılığındananlaşılmaktadır.

Bu gerçeklik, Uruk kültürünün yerel kültür içinde erimesi, kar şı kültürün gücünü

göstermektedir. Aslında bugüne kadar devam eden bir süreçtir. Uruk'un üstünlüğünüüretimdeki gücü ve nüfusuna dayalı devlet gücü sağlamaktadır. Tı pk ı Hollanda ve İngiltereörneğinin ilk prototipiyle kar şı kar şıyayız.

Benim şahsi yorumum, ilk El Ubeyd ve Uruk yayılmasına Mısır, Elam (bugünkü İran’ınGüneybatısı) ve Yukar ı Mezopotamya kültürü başar ıyla kar şılık verip kendi kent kültürünüyaratmışlardır. Nitekim M. Ö. 3. 000’lerden itibaren bu üç tarihi merkezden kent gelişmesininhızlandığını ve uygarlık nehrine kendi kollar ını ak ıttıklar ını kanıtlayan arkeolojik kanıtlar her geçen gün artmaktadır.

Daha da önemli olan, Uruk'un yak ın çevresindeki şehir ve k ırsal bölgelerde nelerin olup bittiğidir. Tarih Uruk kültürel çağının M. Ö. 3. 000’lerde sona erdiğini ve I. Ur Hanedanlığıyla yeni bir dönemin başladığını haber vermektedir. Muhtemelen yoğun şehir çatışmasının sonucudur bu gelişme. Zaten tabletlerin okunmasında bu yönlü gelişmeler netanlaşılmaktadır. ‘Nippur’a Ağıt’, ‘Agade’ye Lanet’ ezgileri, yak ılı p yık ılan şehirlerinencamına ilişkindir. Tı pk ı bugünkü Bağdat ve çevresinde olup bitenlere nasıl da benziyor! I.ve II. Ur dönemleri M. Ö. 2. 350’lere kadar gelmektedir. M. Ö. 2. 350-2. 150’lerde meşhur Sargon yönetiminde bir hanedan dönemi başlıyor. İlk imparator olarak da tanımlanabilecek Sargon, çok kanlı savaşlar sonucunda tüm Verimli Hilal’de hükmünü, yani imparatorluğunu

geçerli k ıldığını övünerek anlatmaktadır. Büyük vahşetler şanlı, onur yükselten eylemler olarak anlatılmaktadır. Yazılı kaynaklardan takip etmek mümkün oluyor. Agade’yi başkentyaptığı, Amorit (o dönemin Arabistan çölünden saldıran kabilelere Sümerlerin taktıklar ı ad;‘tozlu, kirli adamlar’ın adı) kökenli olduğu kayıtlanmaktadır. M. Ö. 2. 150’lerde bu sefer Zagros kökenliler Gudea önderliğinde Agade’yi yerle bir edip yeni hanedanı tesis ediyorlar.Yaklaşık M. Ö. 2. 050’lerde bu hanedan da düşüyor. Yerine geçen üçüncü Ur Hanedanı daancak yüz yıl yaşıyor.

Tarih M. Ö. 1. 950’ler görkemli Babil çağının başladığını gösteriyor. Bu şehir kavgalar ında kar şımıza çok ilginç bir ikilem çık ıyor. Sümerler uygarlığı yaratan ana

toplumdur. Ana derken, kaynak anlamında söylüyorum. Menşeleri muhtemelen çok önceleriVerimli Hilal kültüründen gelen, ama artık yerleşik hale gelen bir halk, bir toplum olduğunuçağr ıştırmaktadır. Dilleri iki yak ın komşu olan Amorit ve Gutilerden farklıdır. Hayli iç içegeçen kelimeler de var. Özellikle Aryen dil grubuna daha yak ındır. Semitik kökenden barizolarak farklılar. Semitik-Amorit kabilelerin saldır ılar ı yoğundur. Nitekim Agade kenti,hanedanı ve Sargon Semitik-Amorit kökenlidir. Hatta Sümer şehir saraylar ında büyüyen veyönetimde yer alan bir komutan olma ihtimali yüksektir. Destanlar bunu yansıtmaktadır.Gutiler daha çok Sümerlere müttefik olarak yaklaşıyorlar. Kökenleri Zagros-Aryendir. Çok enteresan olan nokta, bugünkü Irak’ta da çok benzeyen bir tablo söz konusudur.

217 

Page 218: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 218/323

Sonuç olarak M. Ö. 2. 000’lerin başlar ına kadar uygarlığın sistem olarak doğuşu vegelişimi çok kanlı, sömürülü, kent kurmalı ve yıkmalı, ittifaklı, kolonili, hegemonik karakterde oluyor. Kölelerin kar ın tokluğuna çalıştığı verimli sulak topraklarda tar ımla

 birlikte komşu şehir ve neolitik bölgelerle ticaret ve zanaatkârlık büyük artık-ürün üretiyor.

Bu üretim, yani maddi kültür üzerine kurulan uygarlı

k sistemi, muhteşem bir manevi kültür inşa ederek kendi yönetici gruplar ını tanr ılaştır ırken, çalışan kölelerini de tanr ılar ın dışk ısı olarak aşağılıyor. İyi anlaşılmalıdır ki, doğuş efsanelerinde maddi hayatın böyle yansıtılması çok nettir. Yaratıcı ana-tanr ıça ise, erkeğin sağ kaburga kemiğinden yaratılıyor. Efsaneler hayli ilginç, ana kadının da kesin bağımlılaştığını çarpıcı yansıtıyorlar. Yaşam artık buefsanelerin teşkil ettiği dille anlaşılı p yorumlanacaktır.

Gerçek maddi hayat ise, günümüze kadar kendi dilini ve yorumunu yaratamadan, ancak  bazen ‘Ezop diliyle’ bazı eski gerçeklerden bahsetmek isteyecek, ama o dili de kimseanlamadığından dilsizliğini ve anlam yitikliğini yaşayacaktır. Unutmayalım, hala gerçekliğin

dili ve anlatım kabiliyeti yaratılamamıştır!

4- Babil ve Asur Uygarlık Çağı: (M. Ö. 2. 000-300) 

Kendine özgü bir fark yaratan bu iki uygarlık çağı, aralar ında zaman ve mekân açısındanfarklar olsa da, tarih sahnesine çık ış ve Sümer hanedanlar ından iktidar olarak kopuş 

 bak ımından zamandaşlık ve kültürel benzerlik arz etmektedir. Amorit-Semitik kökendenkaynaklandıklar ı ve Akad Hanedanlığı’yla ortak bir uygarlığı paylaştıklar ı yüksek bir olasılıktır. Dil ve kültür benzerlikleri, ayr ıca bol olan yazılı kaynaklar kanıtlayıcı niteliktedir.

Sümerlerin son görkemli çağı Nippur kültür kentinde yaşanmıştır. İlk akademik eğitimin

alındığı kent olarak belirtilebilir. Kentin büyük ihtimalle Akad hanedanlar ı taraf ından tahripedilmesinden sonra, yak ınlar ında Akad dil ve kültür ağırlığını taşıyan Babil kentinin yükselişiyeni uygarlık çağının başlangıcı olarak alınabilir. Zaten son Sümer hanedanı III. Ur döneminden sonra MÖ. 2. 000’lerin başlar ından itibaren Babil öncülüğünde yeni hanedanlar ınkent egemenliklerini peş peşe ele geçirişi yeni durumu belirginleştirmektedir. Akad dili yeniuygarlık dili olarak önem kazanır. Siyasi egemenlik ve ticaret dili olarak tüm uygarlık 

 bölgesinde kendini hissettirir. Daha sonralar ı Aramice adıyla tüm uygar halklar ın ortak anlaşma aracı olarak, bugünkü İngilizceye benzeyen bir rol oynar. Akad kültürü uygarlık açısından içerik olarak Sümer kültürünü miras alır. Mitolojik olarak yaptığı dönüşüm,

Marduk’un tanr ı olarak yükselişinde kendini gösterir. ‘Enuma Eliş’ bu dönemden kalma enönemli destandır. Marduk, ana-tanr ıçanın iyice kötülendiği, erkek-egemen kültürününsimgeleştirildiği ve tanr ısallaştır ıldığı kültür baştanr ısı rolündedir. Yunan kültüründe Zeus,Roma kültüründe Jüpiter, Hint-Avrupa kültüründe Aryen kaynaklı Gudea (GermenlerinGotlar ı ve Tanr ı= Got aynı kökenden gelir, Kürtçe de halen kullanılan Xwadê aynı kökendengelir), Arap kültüründe Allah, Hintlilerde Brahman, Çinlilerde Tao aynı tanr ısal kuşağı temsilederler.

Ortak uygarlık aşaması ve kültürel benzerlikler, bu dönemde en çok temel simge olarak 

toplumu temsil eden tanr ı

adlandı

r ı

lmalar ı

nda kendini gösterir. İsim olarak bile hepsininyaklaşık M. Ö. 2. 000’lerde ortaya çık ışı tesadüfi değildir. Temellerindeki derin ve ortak 

218 

Page 219: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 219/323

kültürden kaynaklanmaktadır. Simgeleştirilmiş biçimiyle (ana-kadın ev ekonomisinin artık zorba ve kurnaz erkek taraf ından gasp edilişini) erkek egemen kültürü tanr ısallaştır ılmaktadır.Temel ana-tanr ıça adı Aryence Star, Sümerce İnanna, Hititçe Kibele, Semitikçe İştar, HintçeKali giderek sönükleşirken, adı geçen erkek-tanr ı adlar ı yüceltilmektedir. Kadının toplumsal

zemin kata çekilişinde M. Ö. 2. 000’ler dil ve kültür açı

ndan da önemli bir yenilgi veaşağılamayı yansıtırlar. Uygarlığın maddi ve manevi kültüründe erkek ve kabile köleliğindenönce gelen cins olarak kadın köleliğinde, kadın gerçekten en derin, zemin kat köleliği olarak yenilgili, aşağılanmış, sesi soluğu kesilmiş, lanetlenmiş, ölümcül bir statü altına alınmıştır.Kar ılık ve üzerinde sınırsız yetki sahibi olarak erkek-koca bu kültürel zemin üzerindeyükselir. Araplarda ve aynı kültürel zemini paylaşan Ortadoğulu toplumlarda kadınlar ın halendevam eden statüsü bu değerlendirmeyi doğrulamaktadır. Namus cinayetleri bu kültürünküçücük bir unsurudur.

Babil çağı Asur çağından önceliklidir. Bunda coğrafi mekân olarak Kuzey

Mezopotamya’ya adım adım çekiliş önemli rol oynar. Babil bugünkü Bağdat'ın dahaGüneyi’ndeyken, Asur tanr ı adlı kent bugünkü Musul yak ınlar ındadır. Daha sonra Ninovaolarak aşama kaydetmiştir.

Babil kentinin bazı özellikleriyle tarihte dikkat çektiği görülmektedir. Son Sümer kültürelkenti Nippur’un tüm kültürünü öncelikle özümsemiştir. İmparatorluk aşamasında tüm çağdaşı toplumlar ın kültürel birikimleriyle soylar ının önde gelenlerini Babil’e taşıdıklar ı anlaşılmaktadır. Ünlü Babil Kulesi ve ‘72 dilin konuşulduğu’ efsane değil, bir gerçek olsagerek. Daha doğrusu, gerçeğin efsaneleştirilmesidir. M. Ö. 1. 900-1. 600 dönemi Babiluygarlık çağının en görkemli dönemidir. Tüm uygar bölgelerde imparatorluk gücü olarak hükmünü icra etmektedir. En ünlü imparatoru olan Hammurabi, Sargon’dan sonra tarihinikinci imparatorudur. Kendi adına ilan ettiği ‘Hammurabi Yasalar ı’ daha önceki yasallaştırmageleneğinin devamı da olsa, etkililik ve tarihte iz bırakma anlamında birincil öneme sahiptir.Uygarlık kültüründeki ister ‘Tanr ı yasallığı’nın, ister ‘hukuk yasallığı’nın olsun, Hammurabidöneminden izler taşıdığı kesindir. Dönemin tüm şehirlerini kanlı savaşlardan sonraegemenliği altına almıştır. Ayr ıca komşu ve sınırlar ı dahilindeki kabile kültürlerine deamansız bir egemenlik dayattığı anlaşılmaktadır. Bölge tarihinde Mısır tanr ı-krallar ı olarak kendilerini tanımlayanlara ‘Firavun’ denilirken, ağırlıklı olarak Babil ve Asur tanr ı-krallar ınada ‘Nemrut’ adı verilmektedir.

Ahdi Atik ’te (Yahudilerin en eski Kutsal Kitabı) anlatılan Hz. İ brahim’in Ur (BugünküUrfa) kentinden çık ışı veya kaçışı, öyle anlaşılıyor ki, Babil Nemrutlar ının zulmüyle yak ından

 bağlantılıdır. Tarih Hammurabi’nin M. Ö. 1. 700-1. 650 civar ında hüküm sürdüğünüyazmaktadır. Hz. İ brahim'in hicretinin de aynı tarihte gerçekleştiği düşünüldüğünde, İ brahim-

 Nemrut çekişmesi gayet iyi anlaşılmaktadır. İ brahim bir kabilenin başıdır. Kabilesi Urfacivar ında tar ım, hayvancılık ve ticaretle geçinen çok sayıda kabilelerden biridir. Bugünkü gibiköken olarak Aryen ve Semitik kökenli iki kültürün etkisi altındaki geçiş toplumlar ı da

 bölgede bolca bulunmaktadır.

219 

Page 220: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 220/323

Yar ı-dinsel, yar ı-mitolojik İ brahim ve kabilesinin öyküsünün simgesel değeri bilinmektedir. Üç tek tanr ılı dinin atası sayılması ve dünyada neredeyse etkilemedik din bırakmamış olması önemini ortaya koymaktadır. Hammurabi’yle en otoriter çağını yaşayanBabil Nemrutlar ına (Bunlar Babil bürokrasisinin tüm merkezi ve bölgesel önde gelenlerini

kapsamaktadı

r. Nemrut önde gelen kent ve bölge yöneticisine verilen unvan, ad olsa gerek)kar şı direnen çok sayıda kabile ve kentin olması beklenebilir. Henüz güçlü komünal düzenetkisini taşıyan kabile ve hatta köy ve kentlerin, hangi tanr ısal ad (Allah adına) altındayapılırsa yapılsın, imparatorluk dayatması kar şısında direniş ve isyan bulacağı açıktır. Kölelik nedir tanımayan toplumlar çok zor köleleşirler. Bazen köleleşmektense, toptan imha olmayı 

 bile göze alabilirler. Tarihte bunun sayısız örneklerini tanımaktayız.

Hz. İ brahim dini veya öykülemeleri aslında bu genel anti-nemrut direniş kültürünü temsiletmektedir. Bu kültürün birinci kaynağı, 1. 700’lerdeki Babil İmparatorluğu zemin vezamanıdır. İkinci kaynak ve kol ise, Hz. Musa’nın M. Ö. 1. 300’lerin sonlar ından itibaren

Mısır Firavunlar ına kar şı çık ış öyküleridir. Yani Mısır Firavun otoritesini temsil eden kültürekar şı aynı veya benzer iz üzerindeki yar ı-köle, ama kurtulmak isteyen Hz. İ brahimgeleneğindeki topluluklar ın direniş kültürüdür. Toplamı Kitabı Mukaddes geleneğinioluşturmaktadır. Dönemin iki güçlü ve kendilerini tanr ı-krallar olarak simgeleştiren Nemrutve Firavunlar ına kar şı çok uzun soluklu ve giderek kendini yeni bir kültür olarak oluşturan bugelenek, Hz. Musa’dan sonra daha çok güçlü rahiplerle (örneğin Musa’nın kardeşi Harun’la

 başlayan gelenekten I. ve II. Samuel ve birçok peygamber) temsil edildikten sonra, Hz. Davutve Hz. Süleyman’la M. Ö. 1. 020-900 yıllar ında bugünkü İsrail-Filistin topraklar ı üzerindegüçlü bir krallık kuracaklardır. Bu geleneğin ve temsili olan İ brani kabilesinin tarih içindeki

yürüyüşünü ve etkisini dikkatle yorumlamadan, uygarlık tarihini ve ona kar şı yöneltilen her türden direniş ve isyanlar ı anlayamayız, çözemeyiz. (Her tür derken ideolojik, mitolojik,felsefi, dini, siyasi, fiziki, ekonomik, hukuki, kabilesel ve ulusal tüm hareketlerikastediyorum. )

Birinci Babil döneminin M. Ö. 1. 596 yılında Hitit ve Hurri kökenli Kassitler adı verilengüçler taraf ından sona erdirildiğini görmekteyiz. Burada daha ilginç ve önemli olan, Hitit veKassit kimliğiyle aralar ındaki ittifaktır. Tarihçilerin pek açmadıklar ı bu konu, bölgehalklar ının tarihini öğrenmek açısından önem taşımaktadır. Herhalde Babil gibi güçlü bir kültürel, siyasal ve askeri geleneği yenmek kolay olmadığı gibi, çok güçlü bir kar şı kültürügerektirir. Nitekim İ brahimî geleneğin yaptığı sürekli hicret, daha doğrusu kaçıştır. Ancak 

 boşluk bulduğunda siyasi erk olabiliyor.

Uruk ve Ur dönemlerinde Zagros kabile federasyonlar ı olan ve son örneğini M. Ö. 2.150’de Akad sülalesine son veren ünlü Guti Kralı Gudea’nın (İlginçtir, Aryenlerin en büyük tanr ısının aynı olan adını taşımaktadır. Bir nevi kar şı-uygarlık sürecine girdiğianlaşılmaktadır) temsil ettiği Zagros-Toroslarda oluşan geleneğin çözümlenmesi kilitönemdedir. Tarihin bu geleneklerden çok az veya hiç bahsetmemesi ilginç olduğu kadar,üzerinde durulmayı gerektiren önemli bir alan, araştırma sahasıdır.

220 

Page 221: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 221/323

Gerek El-Ubeyd kültür kolonilerine, gerekse Uruk ve Ur’un siyasi ve ticari koloniciliğinekar şı çok daha kalıcı bir tar ım kültürünü yaratmış, çok sık bir köy ağını kurmuş,şehirleşmenin eşiğine gelmiş, belki de daha önce şehirleşmiş (Urfa-Göbeklitepe’deki büyük tapınaklar tepesi bunun mümkün olabileceğini hatırlatıyor. M. Ö. 10 binlerde bu kültürü

yaratanlar Uruk ve Ur’un çok ilerisinde bir kent kültürünü de rahatlı

kla yaratabilirler.Mimarisi ve mitolojisi bunu hissettirmektedir), dağ, etek ve ovalar ını birlikte kullanan çok geniş bir ağdaki kabile topluluklar ının direnmesi ve müşterek tehlikeye kar şı federasyonlaşmalar ı, ardından daha kalıcı siyasi birlikler kurmalar ı en güçlü olasılıktır.

M. Ö. 3. 000’lerde Sümerler taraf ından Hurriler olarak genel bir ad altında toplanan butopluluklar ın 1. 650’lerde daha kuzeyde Kaniş ve Hatuşas merkezli Hititler, Wajukani(Xweşkanî, güzel, hoş pınar, bugünkü Ceylanpınar ve Suriye’deki kar şılığı olan Serekanîkenti) merkezli Mitanniler adında iki güçlü siyasi birlik kurduklar ı görülmektedir.Mitannilerin Kerkük’ten (Zagrostan) Tel-Alal’a (Amanoslara) kadar genişledikleri, M. Ö. 1.

400’lerde Mısır ve Hititlerle birlikte üçüncü büyük siyasi ve kültürel güç olduğu birçok  belgeyle kanıtlanmaktadır. Hititlerle ortak bir kültürü ve dili paylaşmaktadırlar. Aralar ındagüçlü kan bağlılıklar ı bulunmakta ve siyasi düzeyde evlilikler yapmaktadırlar. Hititİmparatoru Şupiluliuma, Mitanni Prensi Matizava’ya “Sana k ızımı verdim, adam gibi birlikte

 bölgeyi yönetelim” demektedir. Mısır hiyerogliflerinde Mitannilerin gücü yansıtılmaktadır.Sarayda birçok Mitannili gelin bulunmaktadır. Ünlü Nefertiti bunlardan biridir.

Hititlerin ünlü kadın-tanr ıçası Puduhepa da Hurri kökenlidir. Alan kültüründe kadınizinin son temsilcisi gibidir. Daha önceki Guti, Kassit, yeni adıyla Mitanniler, Hurrilerin altkollar ını yansıtmaktadır. Hurri kelimesi etimolojik olarak Sümerce ‘Dağlılar’ anlamınagelmektedir ki, günümüze kadar zaman zaman kullanılan bir adlandırmadır. Daha daönemlisi, tüm güçlü belirtiler, Hitit adı verilen devletin tüm kral ve prenslerinin Hurri adı taşımakta olup, evli olduklar ı kadınlar ın da hep Hurri prensesleri olmalar ıdır. Şahsi yorumum,Mitanniler ağırlıklı olarak Zagros-Toros dağ silsilesinin kavisli Güney eteklerindeki VerimliHilal’de kurulan siyasi birlik veya konfederasyon benzeri bir oluşum iken; Hurri topluluklar ın

 bir kolunun Kuzey’de Karadeniz dağlar ına kadar, tüm Kuzey Toroslarda da Hititler adı altında ikinci kol örgütlenmesi olarak daha güçlü, hatta ilkel bir imparatorluk olarak temsiledilmektedir. Kültürel temel, akrabalıklar, diplomatik ilişkiler, en önemlisi Hitit-Kassit ittifak ı doğrulayıcı etkenler olarak ileri sürülebilir.

Birinci Babil dönemini Kuzey’deki bu kültürel direnişin ve sonunda geliştirilen siyasi birliğin sona erdirdiği rahatlıkla belirtilebilir. Babil, ikinci döneminde (M. Ö. 1. 600-1. 300) bu siyasi birliğin ya egemenliği altında, ya da bir nevi uzlaşmış olarak birlikte yönetilen, dahaçok dönemin en büyük kültür ve ticari merkezi olarak yaşamını sürdürmektedir. Bir nevigünümüzün Paris’i gibidir.

Babil kültürü üç Kutsal Kitabı da derinden etkilemiştir. Birçok iz bırakmıştır. Ticaretdeposu, bölgesel pazar ve üniversite şehri olarak da tanımlanabilir. Dönem uygarlığınınuluslararası (daha doğrusu kavim ve mezhepler arası) merkezi rolünü de rahatlıkla temsil

ettiği belirtilebilir. Bütün siyasi, ticari, istihbari oyunlar Babil’de geliştirilmektedir. Komplo

221 

Page 222: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 222/323

merkezi rolü de ihmale gelmez. Kutsal Kitap’taki tasvirleri çok çarpıcıdır. Özcesi tam bir uygarlık merkezi olarak rolünü layık ıyla oynamaktadır. Bu yönüyle bugünkü Londra’ya çok 

 benzemektedir.

Üçüncü Babil dönemi (M. Ö. 610-330) Medlerle kurduklar ı (Bugünkü Şii-Kürt ittifak ına

çok benziyor) ittifak, 612’de Ninova’nın haritadan silinişiyle başlar, İskender’in M. Ö.330’larda fethiyle sona erer. Meşhur Nabokadnazar’ın İmparatorluğu’yla anılır.Mezopotamya’nın son büyük imparatorluğudur. Mezopotamya bu tarihten sonra ana merkezrolünü yavaş yavaş kaybeder. Yaklaşık 15 bin yıl tarihin ana merkezi olan Dicle-Fıratvadilerinde, kollar ında, aralar ındaki dağ ve ovalarda insanlık kültürünü yoğurup bütünk ıtalara yaydıktan sonra çok yorgun, ama umutkâr olarak bugün yeni bir dönemehazırlanmaktadır.

Asur çağı da benzer biçimde üç döneme ayr ılabilir. Kadim tarihin en güçlü siyasi, askerive ticari güçlerindendir. Sümer uygarlığıyla Greko-Romen uygarlığı arasındaki ana halkarolünü oynar. Uygarlıkta kan dökücülüğü, zorbalığı ve ticari yaratıcılığıyla anılır. Yık ılışı 

 bütün Ortadoğu halklar ınca (kendi halk ı da dahil) bayram olarak kutlanır. Bu kutlayıştanemrut ve firavun türü despotluğun sona erişinin payı belirleyicidir.

Birinci dönem (M. Ö. 2. 000-1. 600) ticari aristokrasinin yükseliş dönemidir. Çok çarpıcı olarak tüccar ve siyasi erk sıklıkla aynı kişide tekel olarak temsilini bulur. Siyasi ve ticari güçtekelinin ilk defa Asur topluluklar ınca kurulduğu belirtilebilir. Geniş bir tarihi mirasadayandıklar ını, El Ubeyd-Uruk-Ur-Babil ticari birikimlerini kullandıklar ını, onlar ın izini takipettiklerini, M. Ö. 2. 000’lerden itibaren tüm uygarlık alanlar ında ve komşu neolitik köy ve

göçer topluluklar ıyla ticareti geliştirdiklerini, belli başlı merkezlerde ticari koloniler kurduklar ını, ilk defa bağımsız kapitülasyonlar gibi çalıştıklar ını, çok geniş kervan ağlar ınasahip olduklar ını, ticari bilinci en yüksek uygarlık olduklar ını, tüm bu stratejik ilişkilerigüvencelemek için çok acımasız güç kullandıklar ını rahatlıkla belirtebiliriz. Ninova bir neviHollanda’nın Amsterdam’ı gibi zenginliğe, altın ve gümüşe boğulur. En kaliteli kumaş merkezi, en ünlü saraylar artık Ninova ve yak ınlar ındaki şehirlerde toplanır. Amsterdam’ınParis’le rekabeti gibi Ninova’nın (Asur) rakibi de Babil’dir. Birbirlerini etkilemek vehegemonya altına almak için büyük çaba harcarlar. Ekonomik, ticari, siyasi ve askeriçatışmalar ı kar şılıklı çıkarlar nedeniyle eksik olmaz. Birbirlerine devrevi üstünlük kursalar da,

nihai üstünlük kuramazlar.İkinci dönem (M. Ö. 1. 600-1. 300) Mitanni ve Babillilerin ittifakla yürüttükleri

egemenlik altında geçer. Ticari rollerini devam ettirirler.

Üçüncü dönem (M. Ö. 1. 300-600) asıl askeri ve siyasi güçlerini inşa ederek dönemin enkorkutucu gücü haline geldikleri dönemdir. Urartular hariç ve Mısır da dahil işgal etmedik veharaca bağlanmadık bir yer bırakmazlar. Kavim ve kabilelerin en acı çektikleri bir dönemiyaşatırlar. Uygarlığın en kanlı yüzü demek mümkündür. Öve öve nasıl kellelerden surlar vekaleler yaptıklar ını büyüklüklerinin bir ölçüsü olarak anlatırlar. Kavim ve kabilelerin

köleleştirilenleri dı

şı

nda hepsi katledilir. Mı

r gibi bir uygarlı

k bile işgalden (M. Ö. 670)kurtulamaz. Kudüs Krallığı yerle bir edilir. Bugünün ABD benzeri bir dünya gücüdür. Her 

222 

Page 223: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 223/323

imparatorluktaki egoizmin bir benzerini en gelişmiş haliyle yaşarlar. Bar ış içinde birlikteyaşama ve uzlaşma kültürünü tanımazlar. İmparatorluk geleneğinin yaratılmasındaki paylar ı küçümsenemez.

Yık ılmalar ındaki belirleyici rolü yine Hurri kökenliler oynar. Uzun süre Mitannilerin göz

açtırmadıklar ını biliyoruz (M. Ö. 1. 600-1. 300). Mitannileri yıkmalar ı, Hurri kökenlilerindirenişini sona erdirmez. Nairiler diye (Asurcada Su Halk ı anlamına gelir) bilinen aşirettopluluklar ı bugünkü Botan’da aşiretler konfederasyonu benzeri birliklerle (M. Ö. 1. 200-900)uzun süre direnirler. Bu tarihten sonra Urartular adlı siyasi birlik devreye girer. Asur’a kar şı direnişleri M. Ö. 870’lerden yık ılıncaya (M. Ö. 610) kadar devam eder. Yaklaşık 300 yıllık budireniş bugünkü Van merkezli oldukça güçlü bir merkezi siyasi oluşuma dönüşüp tarihe iz

 bırak ır. Muhtemelen kar ışık bir siyasi üst yapı söz konusudur. Başlangıçta Asurcanın etkisihâkimdir. Hurrice, Ermeni ve Kafkas dil etkilerini de taşıyan karma bir dilin kullanıldığı tahmin edilmektedir. Bu dil yapısı direnişteki mozaiği de yansıtmaktadır. Alanda karma

yaşayan bu halklar ın ortak tehlike kar şısında birleşerek ve güçlü bir siyasi oluşumlavarlıklar ını koruduklar ı anlaşılmaktadır. Kafkas kökenli İskitlerin devreye etkin olarak girdiği

 bir dönemdir de. Demircilikte usta olduklar ı, tunçtan epey silah ve kap kacak geliştirdikleri,kale yapımı başta olmak üzere mimarideki üstünlükleri, askeri olarak da sık sık Asur’uyenmeleri göz önüne getirildiğinde önemleri daha iyi anlaşılır. Asurlar ı nihai olarak yenmedilerse de, yı pratmadaki en büyük pay Urartu Devleti’ne düşer. Uygarlık tarihininsilinmesi zor bir izidir.

Asur’un nihai yenilgisi Babil’in uzun süreli el altından yürüttüğü diplomasiyle ve Mağ (Kürtçe, ateş ocağı) adlı Med rahiplerinin uzun uğraşlar ından sonra Med Konfederasyonu veBabil şehir devleti ittifak ıyla M. Ö. 612’de gerçekleştirilmiştir. Bölgede Med ve ÜçüncüBabil dönemi başlar.

Asur uygarlık pratiğinden çıkar ılabilecek en önemli sonuç, ticaret tekeliyle siyasi tekeliniç içeliği ve savaşlarla ilgisidir. Siyasi ve ticari tekelin uygarlık tarihinde en önemli bir aşamadır Asur. Denilebilir ki, Pers İmparatorluğundan önce Mısır, Çin ve Hint uygarlığı arasındaki birincil merkezi halkayı Asur ticaret tekelleri kurmuştur. Ticari bir dünyayaratmışlardır. Dönemin bir nevi küreselliğidir. Yine ticari tekelin ekonomi olmadığı,ekonomiye eşine az rastlanır bir terör rejimiyle dıştan dayatılı p halklar ve kabilelerin binbir 

emekle topladıklar ı, yarattıklar ı birikimleri gasp ettiği ortaya çıkmaktadır. Devlet olmadanticari tekelin yürüyemeyeceği çok açıktır. Daha önceki siyasi tekeller tümüyle tar ımın kölecitarzıyla ilişkili iken, ilk defa ticaret tar ımla denk gelen bir ağırlık kazanmıştır. Ticari tekelikapitalizm olarak tanımlarsak, siyasi tekelin tar ımdaki artı-ürünü gaspında daha etkinsömürücü bir güç olarak uygarlıkta yerini almaktadır. İmparatorluk tar ımdan ziyade ticaretintahrik ettiği bir yönetim biçimidir. Yol güvenliği uzun alan ticaretinin ihtiyacıdır. Bunu daancak imparatorluk sağlar. Şiddetteki yoğunluğu ise, toplumun yeni ekonomik dayatmalarakar şı direnciyle iç içe geliştiği, büyüdüğü tartışma gerektirmeyecek kadar açıktır.

Ekonomi için tar ımın, pazar ın, küçük ticaretin, zanaatçılığın, çok sayıda bağımsız özel

kesimin yararlı olabileceği de açıktır. Tüm bu alanlardaki insan emeği üretkenliği geliştiren

223 

Page 224: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 224/323

değerini kanıtlamıştır. Ne siyasi, ne askeri, ne de ticari-ekonomik tekelin gerekmediğini tespitetmek zor değildir. Asur olmasaydı ekonomi duracak mıydı? Tersine, bar ışçıl bir ortamındaha farklı ve olumlu bir ekonomik yaşamı mümkün k ılacağı anlaşılırdır. Demokrasi kar şıtı yönetim olarak devlet sadece gereksiz değildir; ortaya çıkardığı bürokrasiyle, yol açtığı 

savaşlarla, yaptı

ğı

gasplarla ekonomi ve toplumu tahrip eden bir güçtür. Burada şehri vetabakalaşmanın önemini, gereğini tartışmıyorum; tanr ısal ideolojik k ılıflara büründürülmüş,etraf ında sık ı bir askeri-siyasi duvar ören zorba gücün uygarlıkla ilişkisini sorguluyorum.Şehirleşmenin olumlu yanlar ı anlamında varsa bile bir uygarlık; nasıl kirletildiğini, muazzam

 bir geriletici, tutucu engelle olumsuzlaştır ıldığını tekrarlıyorum. Yönetim koordinasyonu ayr ı,zorba ve gaspçı tekeller ayr ıdır.

Siyasi, ticari ve ekonomik tekelin iç içeliğinin sadece kapitalizme özgü olmadığını,şehirleşme ve hanedanlıkla birlikte uygarlığın ilk başlar ından beri aynı özelliklerinioluşturarak, kopmaz bir zincir halinde uygarlığın olumlu yanlar ıyla demokratik etkinliği

ezerek, sarmalayarak varlığını günümüze kadar taşıdığını vurguluyorum. Zincirin halkalar ını tanımaya devam edelim.

5- Mısır, Hint, Çin, Hitit Ve Fenike Uygarlıkları:

Mısır, Hint ve Çin’in uygarlık ana nehrine katk ılar ını tartışmak büyük bir çalışma ister.Ancak yeri burası değildir. Fakat daha çok tar ım ağırlıklı olduklar ını, kendi bölgelerini aşmairade ve gücünü niye gösteremediklerini özce sorgulamak öğretici olabilir. Kendi içlerindeoldukça gelişkin olduklar ı, çok uzun süreli ayakta kalışlar ını ekonomik tekele, özellikle uzunalan ticaret tekelciliğine başvurmamalar ına borçlu olduklar ı kanısındayım. Üçünün de dış 

ticareti yok gibidir. Tar ım ve ticaretin iç yapısında da tekele fazla şans tanınmadığı görülüyor.Mevcut siyasi tekel ekonomik tekelcilikten uzak kaldığı oranda uzun ömürlü oluyor. Siyasi veaskeri güç dışta tehlikeleri, içte kaosu önleme anlamında daha az itiraz topluyor. Dolayısıylaömrü uzuyor. Son tahlilde bunlar da ekonomik rant tekelleridir. Ama gırtlağına kadar ekonomik tekellere boğulmadıklar ı da anlaşılır bir husustur.

Mısır Greko-Romen kültürünü etkilediği oranda, Avrupa kültür ve uygarlığına katk ısını vermiştir. Afrika için sanki olmamış bir kültür konumunda kalmıştır. Ticarete el atmamıştır.Ortadoğu’dan da kendini soyutlamıştır. Belki de devlet eliyle sosyalizm için ilk örneklerdendir. Hiçbiri Mısır kadar etkileyici değildir. Mısır tümüyle, Hint ve Çin ise k ısmen

ortaçağ uygarlığına Ortadoğu üzerinden katılmışlardır. İslamiyet hepsini kendi havuzunaak ıtı p Avrupa’ya sunmada temel bir rol oynamıştır.

Hititler için ayr ı bir başlık yapmak gerekmez. Hurri-Mitanni müttefiki olarak uygarlığı Anadolu’ya yaymıştır. Ege k ıyılar ındaki etkisiyle Yunan Yar ımadası’ndaki yeni uygarlıksalgelişmeye en az Mısır ve Fenikeliler kadar katk ıda bulunmuştur. Mısır’ın Suriye üzerindekiyayılımını durdurmuştur. Asur’un ve daha önceki Babil’in yayılımını durdurmada etkiliolmuştur.

Mısır’ın yapamadığı ve boş bıraktığı uzun alan ticaretini Doğu Akdeniz’de üslenmiş 

Fenike adlı kavim gerçekleştirmiştir. Akdeniz’in her taraf ında ilk ticari kolonileri kurma başar ısı Fenikelilerindir. Ortadoğu ve Mısır kültürünü Avrupa’ya ilk yaklaştıranlar da

224 

Page 225: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 225/323

Page 226: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 226/323

derecesinde bir kar şı-ak ım geliştirmiştir. Hem bask ılar ını k ırmak, hem zenginliklerini elegeçirmek adeta milli amaç haline gelmiştir. Yeni Herkül olarak İskender’in çıkması tesadüfideğildir. Bu iklimden pay almış ve Aristo’nun özel eğitiminden geçmiştir. Yunan felsefesi

 bile bu bask ıya kar şı çık ış sorunlar ıyla boğuşmanın etkilerini taşır. Zaten mitolojik 

etkilenmeler çok daha fazladı

r. Bir nevi direniş kültürü oluşturulmuştur. Medlerin Asur’akar şı deneyimini Yunanlılar Perslere kar şı uygulamışlardır. Makedonyalı ama Yunankültürünün çocuğu olan İskender’in kâğıttan şato gibi Pers İmparatorluğu’nu parçalaması arkasındaki yüzlerce yıllık direniş kültürü, özellikle felsefi aydınlanma ve özgür Makedonkabile ruhunun sentezidir.

7- Greko-Romen Kültürü Ve Uygarlığı:

Greko-Romen kültürü ve uygarlığı yanlış olarak Batı kültürünün başlangıcı biçimindeyorumlanmaktadır. Batı’da, yani Avrupa’da böyle bir kültür ve uygarlık doğmadı ki, Batı kültürü ve uygarlığı denilsin. Hıristiyanlık ortaçağı da dahil, olup bitenler, Ortadoğu(Mezopotamya ve Mısır) kaynaklı kültür ve uygarlıklar ın anlamlı bir gecikmeyle M. S. 15.yüzyıla kadar Avrupa’ya taşınmasıdır. Anlatmaya çalıştığımız, 15 bin yıllık ‘uzun süre’ ve‘belli bir mekândan’ kaynaklanan zincirleme halkalar halinde bir kültürün ana nehir olarak Avrupa’ya nasıl aktığıdır.

Greko-Romen halkası Avrupa coğrafyasında oluşsa da, her şeyini bağlı olduğu mirastanalmıştır. Maddi ve manevi kültür olarak 16. yüzyıldan sonra oluşan herhangi bir ciddi yenilik ve ‘süreksizlik’ bu süreçte oluşmamıştır. Bir yenilik olarak düşünebileceğimiz felsefi çık ış Babil, Mısır, Hitit, Urartu, Med ve Perslerden alınan kültür olmaksızın düşünülemez. Eflatun

 bile M. Ö. 600’lerden beri Solon, Pisagor, Thales başta olmak üzere, Yunan bilgelerin yıllarcaBabil başta olmak üzere Doğu bilgelik merkezlerini nasıl dolaştıklar ını ve kendi felsefigörüşlerini oluşturduklar ını itiraf eder. Yunan ve Roma mitolojisi ise, adlandırmalar dışındaöz itibar ıyla Sümer ve k ısmen Mısır mitolojisinin dördüncü ve beşinci versiyonudur (Sümer +Babil + Hurri-Hitit-Mitanni + Yunan + Roma). Zaten maddi kültür olarak neolitik M. Ö. 4.000’lerde Avrupa’nın önemli yaşam alanlar ına ulaşmıştır. Sümer ve Mısır kültürü M. Ö. 2.000-1. 000’lerde ulaşmıştır. Yunan Yar ımadası’nda M. Ö. 2. 000’lerin sonlar ında başlayansentez, M. Ö. 1. 600-1. 200’lerde ilk denemeden sonra, ancak M. Ö. 1. 000’lerden itibaren

 başlayan antikçağda ürün vermeye başlamıştır. Homeros ve Hesiodos bunu ilk dillendirenler 

olmuştur. İtalyan Yar ımadası’nda M. Ö. 1. 000’lerde Etrüsklerle başlayan mayalanma M. Ö.700’lerde krallık, M. Ö. 500’de cumhuriyetle sonuçlanmıştır.

M. Ö. 500-M. S. 500’lerde yaşanan bin yıllık süreç önemli özgünlükler sunar. Uruk’tansonra ikinci denmeye layık bir kentler halkası oluşturmuştur. Greko-Romen kentleşmesişüphesiz estetik değeri yüksek bir aşamadır. Sınıflaşma ve yönetim biçimleri aynı olgunluktaolmasa da, birçok özellikleriyle binlerce yıl önce yaşamıştır. Ticaret, pazar, para, alfabe,

 bilim, felsefe (bilgelik), moral, mitoloji gibi maddi ve manevi kültür öğeleri de binlerce yılönce oluşmuştu. Bütün bunlar ı çok önemli bir ikinci versiyondan geçirdikleri söylenebilir.Ama miras olmadan sadece yerden çimen f ışk ırmış gibi iki Yar ımada’dan türetmek anlamlı 

226 

Page 227: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 227/323

değildir. Batı tarihi uzun süre kökler meselesini çok eksik ve yanlış anlamıştır. Postmodernitedöneminde daha doğru yorumlar gelişmektedir.

Greko-Romen kültürünün bir özgünlüğü krallık, cumhuriyet, demokrasi ve imparatorluk gibi devlet rejimlerini peş peşe ve iç içe yaşamasıdır. Başlangıçta demokrasi ve krallıklar iç

içeyken, son dönemlerinde cumhuriyet ve imparatorluk iç içe olmuş, imparatorluk çözülüş öncesinin son biçimleniş tarzı olarak önem kazanmıştır. Bir nevi köleci sistemin son ve enkapsayıcı kültür ve uygarlık sistemini teşkil etmiştir. Bu özelliği önemlidir. Ya yık ılacak, yadönüşecektir. Nitekim Roma İmparatorluğu yık ılarak dönüşmüştür. Greko-Romenuygarlığıyla tarihin uzun süreli bir aşaması en olgun dönemini yaşadıktan sonra derin bir krizegirer. K ırsalda tar ım, şehirde zanaatçılığa dayalı üretim önemli bir artık-ürüne yol açıyor.Artık-ürünün bolluğu devlet türü örgütlenmenin temelidir. Artık-ürün özünde kar ın tokluğunaçalışan ve beceri kazanan emekle bağlantılıdır. Köleci tarz emek sunumu ve kullanımı başattürdür. Bu tür üzerinde ideolojik, politik ve askeri üçlüden oluşan devlet tekeli kurulmaktadır.

Kentleşmeyle iç içe gelişen bu sistem, zanaatkârlıkla birlikte iş bölümünü geliştirerek,metalaşma-pazar-para zincirinin oluşumunu sağlıyor. Bu halkada ticaret tekeli devreyegirerek, artı-ürünün bir bölümüne el koyma imkânı veriyor. Devlet içinde veya devletler arasında tar ım ve zanaatçılıkta oluşan artı-ürüne el koyma konusunda yar ışan ve giderek çatışan iki tekel öz itibariyle doğuyor. Aralar ında keskin bir ayr ım olmasa da, birçok siyasi veaskeri ilişki ve çatışmalar ı çözmek açısından iki tekel kavramı kilit rol oynar.

Kabaca tar ım ve ticari tekelci klikler olarak kavramlaştırabileceğimiz bu güçlerin şehir etraf ında yoğunlaşan ideolojik, politik, askeri aygıtlar ın çekirdeğini oluşturduğu maddi vemanevi kültürel bütünlerden oluşan toplum sistemini (biçimini) uygarlık olarak tanımlayabiliriz. İstismar edilen emeğin hâkim biçimi kölecil tarzda denetlendiği için, busistemlere ‘köleci uygarlıklar’ demek de anlamlı olabilir. Uygarlık tarihi boyunca rekabet veçatışmanın iki kanaldan yürütüldüğünü ayırt edebiliyoruz: Uygarlığın kendi içinde geneldetekeller arasında, özelde tar ım ve ticaret tekelleri arasında. İkinci olarak, uygarlık sistemleriyle çelişkileri olan tüm toplum güçleri (sınıf, kabile, aşiret, halk, zanaatkâr)arasında. Savaşlar ın doğası bu iki kanaldan beslendiği gibi, kazanabilmek açısından maddi vemanevi kültürün yoğun rekabet ve çatışma ortamında sürekli geliştirilmesi de bunedenlerledir. Uygarlık tarihinde zincirleme reaksiyon dediğimiz oluşumlar başlar.

Greko-Romen dönemine kadar k ısaca özetlediğimiz bu zincirleme reaksiyon krizli bir süreçtir. Tar ım ve ticaretin çeşitli nedenlerle bazı alanlarda çökmesi, zayıflaması krizleri hepdevrede tutar. İklim, aşır ı üretim, iç ve dış çatışmalar, iç ve dış göçler, verimli üretim tarzlar ı,askeri, siyasi ve ideolojik konularda analitik yönden daha gelişkin sistem (felsefe) veörgütlemeler belli başlı kriz nedenleridir. Tekel kliklerinden yok olmak istemeyen ve payarttır ımını dayatan kesimleri, çatışma ve savaşlar ı üretim araçlar ı rolünde kullanırlar.Ekonomi üzerine kurulu tekel olmalar ı nedeniyle bu böyledir. Özellikle ticari temele dahafazla dayalı devlet ve uygarlıklar, ticari krizlerin sıklığı nedeniyle daha çok savaşa yol açarlar.Elverişli iklim ve sulama koşullar ına düzenli olarak sahip olan tar ım tekellerinin egemen

olduğu devlet ve uygarlıklar ın daha istikrarlı ve bar ış içinde olmalar ı, krizlerin sık sık devreyegirmemesidir. Bu perspektiften baktığımızda neden Mısır, Hindistan ve Çin’in bazı şehir,

227 

Page 228: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 228/323

 bölge ve köle ayaklanmalar ı hariç, pek az savaştıklar ı daha iyi anlaşılır. Genel Mezopotamyakökenli uygarlıklar ın yayılmacı ve sürekli savaşçı olmalar ının da ticarete aşır ı bağlılıklar ındankaynaklandığı anlaşılır bir husustur. El Ubeyd, Uruk, Ur, Babil, Asur, Pers uygarlıklar ınınsürekli kolonileştirme, yayılma, savaş ortamında yaşamalar ı, ticaretin üretim sürecindeki

vazgeçilmez rolüyle yak ı

ndan bağlantı

r.Greko-Romen uygarlığının hem Atina döneminde deniz ve karada, hem de Roma

önderliğinde deniz ve karada sürekli sefer ve savaş halinde olması, Akdeniz dünyasındakiticaretin olmazsa olmaz türünden ağırlığıyla bağlantılıdır. Uygarlığın kurulduğu aşamadan

 beri Mezopotamya tar ım ve ticaretin beşiği olmuştur. M. Ö. 600’lerden itibaren doğudaPerslerin, Batı’da Grek ve Romalılar ın hem kendi ana üretim ve ticari bölgelerinde, hemMezopotamya ticaretine ve tar ımına bağlılıklar ı yüzünden Mezopotamya üzerinde ‘bin yıllık savaş’lar yürütmeleri de ağırlıklı olarak aynı nedenlerledir.

Mezopotamya ticareti ve bu ticaret olmadan uygarlık olmaz. Ya ikisi birden veya biridüşecektir ya da birbirlerini dengeleyeceklerdir. Kazananlar kaybedenler olmuştur. Dengedekalma, iki taraf ın kazanamadığı dönemler daha uzun süreli olmuştur. Yine örneklersek, ElUbeyd-Uruk çatışmalı ve dengeli olmuştur. Daha önceki ikisi de Yukar ı Mezopotamya’dakitoplumla çatışmalı ve dengeli olmuştur. Ur ve Akad hanedanlıklar ı arasında korkunççatışmalar olmuştur. Denge de vardır. Ancak Ur ve Akad’ın tarihten silindiği dönemler deolmuştur. Akad ve Gutiler çatışmalı, yok etmeli ve dengeli süreçler yaşamışlardır. Babil veAsur dengeli ve çatışmalı olmuşlardır. Bir bütün olarak Hurriler (Hitit, Mitanni, Kassit, Med,Urartu dahil) ile Babil ve Asurlar arasında korkunç savaşlar ve denge dönemleri sık aralıklarlayaşanmıştır. Mısır’la Hititler arasında denge ve savaş dönemleri varlığını korumuştur. Nihayet‘bin yıllık’ (M. Ö. 550-M. S. 650) Greko-Romen ve Pers-Sasani savaşlar ı yaşanmıştır.Uygarlıklar ın kendi iç klikleri ve birbirleri arasındaki çatışma ve bar ışlar ı böyledir!

Ayr ıca uygarlığa, yani köleliğe ve ticari gaspa zorla bağlanmak istenen halklar, kabileler,köleler ve kentlerin (zanaatkârlar) direniş ve isyanlar ı bitmez tükenmez diğer bir anakategoridir. Uygarlık sadece kapitalizmin (sermayenin) artık-değerinin değil, beş bin-altı binyıllık artı-ürünün (sermayenin) temelinde yattığı kanlı, işkenceci ve sömürücü kölecil bir sistemdir.

8- İslamiyet ve Hıristiyanlık:

İslamiyet ve Hıristiyanlık şüphesiz birer uygarlıktır. İkisi arasındaki farklar ve benzerlikler ilgi çekici ve önemlidir. Uygarlık tarihinde konumlar ı ve etkileri üzerinde çok şey söylenmesine ve yazılmasına rağmen, bilimsel niteliği gelişkin yorumlar azdır. Bundaetkileri altında kişilik oluşumunun payı belirgindir. Hıristiyanlık ve İslamiyet’in dışınaçıkarak paradigma geliştirmek, ilerde başar ılması gereken bir görev olabilir. Laik ve pozitif yorumlar ın kendileri en kaba putçuluk benzeri bir din olup, genelde dinleri, özeldeYahudiliği, Hıristiyanlığı ve Müslümanlığı çözümleyebilecek ve aşabilecek içeriktenyoksundurlar.

Reformasyon ve Aydınlanma Hıristiyanlığın kapitalizme uyarlanmasını temsil ederler.Rönesans’ın zaten Hıristiyanlıkla çatışmaya girmediği bilinmektedir. Aydınlanma’nın din ve

228 

Page 229: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 229/323

Hıristiyan kar şıtlığı, ‘aşma’ niteliğinden yoksun olmak kadar, tutarlı bir eleştiri ve yorumunaulaşmaktan da uzaktır.

İslamiyet ise kendi mensuplar ınca eleştirilmekten ziyade, erkenden mezhepçatışmalar ında bir katılaşmayı yaşamıştır. Hıristiyanlık kadar felsefi yoruma da tabi

tutulmamıştır. Kendi Rönesans, reformasyon ve aydınlanmasını ise hiç yaşamamıştır. Birer reaksiyon ve provokasyon olan ‘yeniden İslamcılık’ ak ımlar ı ise, kapitalizm koşullar ındamilliyetçilik ve faşist iktidar anlayışından öte bir anlam ifade edememektedir.

İslamiyet ve Hıristiyanlığı uygarlık tarihinin ikinci aşaması olarak yorumlayabiliriz.Roma İmparatorluğunun M. S. 4. ve 5. yüzyıllarda içine girdiği kriz genel olarak bir uygarlık krizidir. Yaklaşık 4. 000 yıllık köleci uygarlığın genel bir çözülmesi bu yüzyıllardahızlanmaktadır. Tarihçiler bu iki yüzyılı ‘karanlık yüzyıllar’ olarak değerlendirir. Uygar toplumun boyunduruğu altında yaşayan insanlık derin bir kurtuluşa, onun zihni ve maddiyapısal araçlar ına ihtiyaç duymaktadır. Her tarafta amaç ve araç arayışı vardır. Bir kâbustanuyanmak üzere olan bir ruh hali söz konusudur. Gün doğacaktır, ama nasıl bir günlük güneşlik olacak, orası meçhuldür. Eski inançlar ın putsal simgeleri artık pazarlarda beş paraetmiyor. Roma imparatorlar ı bile Jüpiter mabedine uğramaz olmuşlardır. Zihinyoğunlaşmasının, inanç arayışının derinliğine kendisini hissettirdiği bu dönemin ruhunauygun olarak Hıristiyanlık, Manicilik ve İslamiyet’in doğuşu anlaşılırdır.

Çok daha yak ıcı bir soru, hem Hıristiyanlık hem İslamiyet kesin siyasi hareketler olduğuhalde, kendilerini neden ısrarla ‘ilahi’, ‘teolojik’ hareketler, yani din olarak sundular? Buönemli sorunun cevabını bahsettiğimiz ortam kadar, o dönemin kurtuluşçu, entelektüel

arayışçı biçimlerinde aramak öğretici olabilir. Düşünce, tartışma, program ve örgüt anlayışlar ı daha önce biçimlenmiş örnekler üzerinde yürümek durumundadır.

Bunda en önemli gelenek İ brahimî peygamberlik geleneğidir. Kurtuluştan ilk olarak  peygamberler haber verecektir. Peygamber olmadan, olunmadan kimse ”Ben kurtuluşçuyum”diyen bir militan veya aydının arkasından gitmez. Çok köklü bir gelenek olması nedeniyle

 başka bir seçenek fazla şanslı olmayabilir. Nitekim Manicilik biraz farklı bir gelenek denemek istedi. İçeriği daha aydınlatıcı olduğu halde, eski gelenekler nedeniyle tam başar ılı olamadı.Halen Ortadoğu kökenli hareketlerin kendilerini dini kisve altında sunmalar ı bu tarihselgeleneksellikle bağlantılıdır.

Dolayısıyla İslamiyet ve Hıristiyanlığı yorumlarken, dini kisve giydirilmiş düpedüz siyasihareket olduklar ını iyi anlamak gerekir. Şüphesiz ideolojik k ısmı da vardır. Bu k ısadeğerlendirmemizde sunduğumuz gibi, kökleri ilkçağlara, özellikle Sümer ve Mısır rahiptapınaklar ınca düzenlenen mitolojik-dinsel imgelere kadar giden İ brahimî dinsel geleneğinağırlıklı bölümü teolojiktir. Tanr ı kavramı ve ritüelleriyle ilgilidir. Mısır ve Sümer tanr ılar ından ve ritüellerinden (ibadetlerinden) farklı bir yorum geliştirmeye büyük çabaharcamışlardır. Çok ünlü peygamberlere izafe edilen ‘yorumlama katk ılar ı’ hepgeliştirilmiştir. Musa, Samuel, Davut, Süleyman, Hezekiyal, İşaya ve pek çoklar ı bu türdedir.

Fakat bu kişiliklerin dönemin despotik rejimlerinden kurtulmak için büyük kurtuluşçumisyonlar ı olduğunu biliyoruz.

229 

Page 230: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 230/323

Page 231: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 231/323

daha sonra bağımsız kiliseler etraf ında manevi yanı ağır basan bir uygarlaşma sürecinegirecekler. ‘Hıristiyan halklar’ olmalar ı kaderlerini çok stratejik olarak etkileyecektir.Özellikle İslamiyet’in hedefleri haline gelmeleri çok trajik sonuçlara yol açacaktır.

İslam uygarlığının doğuş öyküsü de benzer gelenek üzerinde başlar. Mekke esas olarak 

K ızıldeniz-Haliç, Yemen, Habeşistan-Şam ana ticaret yollar ının kesişim noktasındadır.Kureyş Arap kabilesinin hiyerar şik, aristokratik yönetimi oluşmuş durumdadır. Tamamentüccar bir kabiledir. Putperesttir. Belli bir ticari sermaye oluşmuştur. Yahudilik, Zerdüştlük veHıristiyanlığın yanında birçok inanç etrafta kol geziyor. Hz. İ brahim’in Hacer’den olma oğluİsmail’in göç ettiği yerde (İ brani ana kabilesinden kopanlar) Zemzem kuyusu etraf ında bir kulübe inşa ediliyor. İlk mabet budur. Fakat içine daha sonra putlar yerleştiriliyor. Hz.Muhammed döneminde üç önemli put var: Laat, Menaat ve Uzza. Bu durum çeşitli kitaplardaanlatılıyor.

Hz. Muhammed Kureyş kabilesinin yoksul bir ailesinden doğuyor. İslamcı geçinenülkelerde genelde İslamiyet, özelde Hz. Muhammed’in yaşamı sosyolojik araştırmaya konuedilmekten sak ınılıyor. Sanki korktuklar ı bir şeyler varmış gibi. Din de bir düşünce vetoplumsal yaşam biçimi olarak sosyolojik incelenmeye konulmadan, gerçek bir aydınlanmagelişmez. Bu yapılmazsa, o zaman Ortadoğu, ABD ve müttefiklerinin deney tahtası olmaktankurtulamaz. Yine Hz. Muhammed’i en iyi anlamanın yolu sosyolojik araştırmadan geçer.Toplum bu tutumdan kaybetmez. Avrupa bu tutumu esas aldığı için aydınlanmayı yaşadı.Ortadoğu kendi öz aydınlanmasını gerçekleştirmedikçe düşünce devrimi yapamaz. Hz.Muhammed’in çözümlenmesi düşünce devriminin ilk adımlar ından biri olabilir. Dönemi,kişiliği ve eylemi buna uygundur. (Abdülmenaf-Haşimi kabilesi, babası Abdullah’tır. ) Kadıntüccar Hatice’nin kervanlar ında pay kar şılığı Şam’a sefer düzenliyor. Süryani rahiplerdenetkileniyor. Yahudiler ticarette ağırlıklı rol oynuyorlar. Çelişkiler başlangıçta vardır.

Hatice ile evlilik yeni bir durum yaratıyor. Etrafta yine ‘Ahir (son) Peygamber’ sözüdolaşıyor. Yine taliplisi çoktur. Hatta kadın taliplisi de çık ıyor. Tahminim, Hatice’den çok şeyöğreniyor. Çünkü zengin ve tüccar kadın olabilmesi yetkinlik ister. Onun kulağına peygamber söylentisini ilk f ısıldayan olması kuvvetle muhtemeldir. İkisi arasındaki birlik kesinlikleçekirdek halinde bir iktidar arayışıdır. Kureyş aristokrasisi gerici gelenekleri (putlar ı)nedeniyle devletleşemeyecek durumdadır. Yahudi ve Hıristiyanlar etkisizler ve kabul

edilmiyorlar. Maddi çelişki var ayr ıca. Hacer-İsmail öyküsü bir Arap öyküsüdür. İlhamveriyor. Etraf ındaki inanç ve tarikatlar ı tanıyor. Hiçbirinin amacını gerçekleştiremeyeceğini,yani Arabistan çerçevesinde siyasi birliği kuramayacağını fark ediyor. Hatice’nin teşvikiyle

 bu role aday oluyor. İdeolojik gelenek olarak İ brahim’in Arap kolu zaten yanı başındadır,gerisini kabiliyetli Süryani rahiplerinden öğrenmesi zor değildir.

Peygamber olduğuna ilişkin ilk vahiy, MS. 610’da geliyor. Bizans-Sasani çatışmasının enk ızgın bir dönemidir. Durum Arabistan Yar ımadası için bir şans sayılır. Önündeki iki engelKureyş ve Yahudi kolonileridir. Peygamberlik baştan itibaren siyasi liderlik anlamına dageliyor. Başka türlü zaten mümkün değildir. Tüm mesajlar ı devlet adamlar ına özgüdür.

Ortadoğu’nun yeni yükselen imparatorluk çık ışıdır. Oldukça yenilenmiş ve güncelleştirilmiş 

231 

Page 232: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 232/323

Yahudi ideolojisi Araplar önderliğinde tüm halklara açık k ılınarak darlık aşılıyor. Yeni yaşamtarzı ibadetlerle simgeleştiriliyor, iyi bir strateji ve taktikle dünyanın dört yanına yayılıyor. İlk kapsamlı enternasyonalist hareket olarak değerlendirmek de mümkündür. Özcesi ideolojisi,siyasi programı, önderliği, strateji ve taktikleriyle örnek bir uygarlıksal siyasi hareket tarihe

damga vura vura ilerleyecektir.İslam’ın adının bar ış anlamına gelmesi ilginçtir. Muhtemelen çok çatışmalı bir süreci

öngördüğünden bar ışa öncelik veriyor. Üç temel hedefe yönelmek durumundadır: Bizans,Sasani, Kureyş aristokrasisi. Mekke’de ilk hedefe yöneliş sürgünle (Hicretle) sonuçlanıyor (M. S. 622). Medine’de ilk sosyal sözleşmeyi hazırlıyor. Yeni sözleşme çok az aşiret, kabilearistokratı dışında, kabilelerin ezici çoğunluğunun işine geliyor. Vaat edilen cennet Bizans veSasani mülküdür, cehennem ise eski yaşam tarzıdır. Çöldeki yaşam zaten çoğunluklacehennemi çağr ıştır ır. Kureyşlilerin ilk saldır ılar ını püskürttükten sonra (Bedir, Uhud,Hendek) sonuç belli oluyor. İlk Arap Cumhuriyetin (demokrasi) doğması an meselesidir.

Tartışmalar ve toplantılar (Cami, topluluğu çağr ıştır ır) yoğundur. Sanılanın aksine ilk camiler ibadet yeri değil, toplantı ve tartışma yerleridir.

Fakat iktidar ı k ısa bir süre kaybeden aristokrasi ve başı Muaviye, yeni manevralarla (çok ustalaşmış olması doğaldır) Hz. Muhammed’in ölümünden sonra (632) adım adım elegeçirecektir. İnanmış ve ilkeli insan Hz. Ali’nin öldürülmesi Muaviye ve sülalesine sultanlık (krallık) yolunu açacaktır. Peygember sülalesi Hz. Hüseyin’in Kerbela’da trajik biçimdeöldürülmesiyle önemini politik olarak yitirecektir. Fakat yeni bir tüccar Arap kliği sadeceYar ımada’da değil, tüm Bizans ve Sasani mülkünde hak iddia edecektir. Büyük fetih hareketi

 peş peşe zafer kazanmaktadır. Yar ımadadaki Yahudi ve Hıristiyanlar ilk kaybedenler olur. M.S. 650’lerde Sasanilerin tümü, Bizans’ın büyük k ısmı, Kuzey Afrika fethedilmiş,Konstantinopolis’in kapısına dayanılmıştır.

Bu hızlı fethediş tarzını İskender’in Makedon kabile ruhuyla Yunan felsefesini birleştirerek gerçekleştirdiği yıldır ım fetihlere ve yol açtığı maddi-manevi kültürelsonuçlar ına benzetebiliriz. Arabistan kabilelerinin yiğitlikleri köklü bir mirasa dayanan yenidini inancın ruhuyla sentezlenerek, güçlü bir fethin gücüyle İskendervari fetih savaşlar ı 

 başar ılıyor. İkinci aşama uygarlığının en önemli bir kolunu oluşturuyor. Doğunun son büyük kültürel-uygarlıksal hamlesini başar ıyor.

İslam öyküsünde ilginç olan, Hıristiyanlıktaki gibi üç yüz yıl sonra değil, ilan edilişi veyayılışla birlikte iktidarla iç içe olması, iktidar olarak doğmasıdır. Ezilenler, yoksullar, gerçek emek verenler hızla iktidardan dışlanacak, kabilelerin asi, taze ve aç ruhlar ıyla cennetvarisaray ve camiler etraf ında kudretli bir devlet etraf ında uygarlık inşasına geçilecektir. Küçük 

 bir kent tüccar klanından çok k ısa süre içinde (M. S. 640-650) bir imparatorluk oluşun, diniaçıyla birlikte, siyasi anlamı içinde bilimsel-sosyolojik olarak çözümlenmesi son dereceöğretici olacaktır.

Şahsi yorumum; Arabistan içlerinde uzun süreli iktidar boşluğu, sosyal kaos (kabile

çatı

şmalar ı

), Bizans ve Sasani İmparatorluklar ı

n birinci aşamanı

n özelliklerini taşı

malar ı

,Hz. Muhammed’in kişilik özellikleri bu hızlı iktidar öyküsünü açıklayabilir. Ortadoğu’nun

232 

Page 233: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 233/323

geleneksel uygarlık alanlar ının tümünü fethettiği gibi, Hindistan’ın yar ılar ına, Orta Asya’ya,Kafkasya içlerine, Güneydoğu Asya uçlar ına (Endonezya, Malezya), Güneybatı veGüneydoğu Avrupa’nın en önemli iki yar ımadası İ berik ve Balkanlar ın ötesine kadar taşır ılıyor.

Böylesine büyük bir askeri ve siyasi hareket olmasına rağmen, İslam gibi dini bir kelime pek açıklayıcı olmuyor. Gerçeği örtüleyici bir rol oynuyor. İslam simgesel bir isimdir. Allahve peygamber kavramlar ı İ branilerce çoktandır geliştirilmiştir. Medine Yahudilerinin“Dinimizi bizden çalıyor, bize kar şı kullanıyorsun” eleştirisi sanır ım Hz. Muhammed’i çok k ızdırmıştır. Sosyolojik olarak kral ve yardımcılar ının yüceltilmesi Sümer ve Mısır mitolojisine kadar köken olarak götürülebilir. Fakat Hz. Muhammed’in Allah kavramınakazandırdığı içerik hayli farklılık kazanmıştır. Bir nevi evrenin enerjisi gibi bir şeydir. İleri bir mefhumdur. Fakat İslam bilginlerince bu konuda hiçbir sosyolojik yorum geliştirilmemiştir.İmanın şartlar ı bir nevi teorik ilkelerdir. İ badetler pratikle bağlılığı canlı tutmak içindir.

Büyük bir k ısmı dönemin ahlaki ve hukuki ihtiyaçlar ını kar şılamak içindir. Ticaret ve tar ımdaverimlilik, bunun için hukuki düzenlemeler (f ık ıh) geliştirilmiştir. Birincil köleci aşamadankalma ideolojik yaşam tarzına sert müdahale edilmiştir. Kâfirlik imha edilmesi gereken bir ‘ötekidir’. İdeolojik çoğulculuk sadece İ brahimî gelenek için bir hak olarak tanınır.

Hıristiyanlığa göre laikliğe daha açıktır: Objektif olarak. Fakat eski yaşam tarzına kar şı köklü savaş çok olumsuz sonuçlar ı da beraberinde getirmiştir. Halklar ın tarihsel kültürleriinançlar bahane edilerek (Hıristiyanlıkla birlikte) ya yok edilmiş, ya asimile edilmiştir:Örneğin Zerdüştilik, Manilik. Getirdiği yeni yaşamın feodal aristokrasiye yol açtığı açıktır.Tanr ı-kral yerine Tanr ı gölgesi-Sultan ikilemi geçmiştir. Sonuçta despotik sultanlıklar kaçınılmaz olmuştur. Din olarak İslam’ın despotizmi önleme yeteneği yoktur. Hıristiyanlık için hatta daha fazlası da söylenebilir. Monar şiye açık olması kadar, rahipliği de daha gelişkin

 bir iktidar ortağı k ılmıştır. Her iki dinin devlet olarak uygarlığın dışındaki kesimleri, klasik köleliğe göre hafifletilmiş (bazı yönleriyle eskidekinden olumsuz) serflik, kul düzeyindetutulmasına özen gösterilmiştir. İki din de köleliğe tam kar şıt değildir. Hem hiyerar şik, hemdevlet iktidar ını daha güçlü koruma özelliği taşırlar. Her iki din de kavimsel gelişmeyi teşvik edici mahiyettedir.

Zaman ve mekân itibariyle iki (Yahudilik dahil) din uygarlık ana nehrine ikinci aşama

olarak katılmalar ına rağmen, ne hâkim tekelci klikler arasındaki sorunlara, ne de uygarlığındışlamış olduğu demokratik toplum güçlerinin özgürlük ve adalet sorunlar ına çözümolabilmişlerdir. İkinci aşama savaş, özgürlük ve adalet sorunlar ını tersine daha daağırlaştırmıştır.

a-Tekelci iktidar odaklar ına yenileri eklenmiş, buna kar şılık zanaatçılık ve tar ımdaverimlilik niteliksel bir gelişme göstermemiştir. Artık-ürün üzerinden savaşan taraflar çoğalmıştır. Emirlikler (prensler) sultanlar (monark) kadar tekelci unsurlar haline gelmiştir.Hanedanlar çoğalmıştır. Pay isteyenler eski aşamaya nazaran çok artmıştır. Bir nevi orta sınıf gibi, yeterince pay alamayınca sürekli savaş çıkarmışlardır. Avrupa’da, Rusya’da derebey

233 

Page 234: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 234/323

savaşlar ı çok yoğun geçmiştir. Monarklar bürokrasiyi daha da çoğaltarak gelir sorunlar ını  büyütmüşlerdir.

 b- Her iki dine yeni kurtuluş, özgürlük ve adalet amacıyla girenler umduklar ını  bulamayınca, çeşitli mezhepler halinde sürekli direniş sergilemişlerdir.

c- Manevi kültürde de gelişme yerine, ‘ortaçağ karanlığı’ denilen eski kültür yok edilirken yenisi de geliştirilememiş, bunun yerine bitmez tükenmez teoloji ve mezheptartışmalar ıyla zihnen dünyadan ve tarihten (tarih din öykülerine indirgenmişti) kopulmuş,irade adeta yok sayılmış, gölge insanlar haline gelinmiştir. Cennet ve cehennem imgelerineesir düşmüş insanlar dünyayı umursamaz, yaşama değmez gören bir hale düşürülmüşlerdir.Tekelci klikler kendileri için cennetvari kale ve saraylar yapmaktan geri kalmamıştır. Kentkültürü, felsefe eskisinin gerisinde kalmıştır.

d- En vahimi de, gökte tek tanr ı, yerde tek sultan sloganıyla ‘cihan fethi’ gibi yeryüzünde

tüm iktidarlar ını yayma savaşı ilkçağlar ı da geri de bırakmıştır. Tanr ı adına savaş, tanr ılar ınsavaşından daha yık ıcı geçmiştir. İlk aşamanın katbekat üstünde yayılma vesömürgeleştirmeler geliştirilmiştir. Ümmet savaşlar ı ilkçağa göre daha sistemlilik vesüreklilik kazanmıştır. Mezhep çatışmalar ı içinden çık ılmaz bir hal almıştır.

D- Kapitalizm Doğarken Avrupa’nın Durumu

Köleci aşamada Roma İmparatorluğunun çöküş süreciyle derinleşen nihai krize neHıristiyanlık ne de İslam çözüm olabilmişlerdir. Geliştirdikleri ‘feodal düzen’ ya da ‘ortaçağ uygarlığı’ denilen sistem; Sümer ve Mısır rahip reçetelerinden pek farklı olmayan, anlaşılması güç metafizik reçetelerle gerek siyasi program, gerek eylem itibariyle toplumu ‘ortaçağ karanlığı’ denen duruma sokmaktan öteye gitmemiştir. İlkçağlarda var olan birçok kültüreldeğer yok olmuştur. Roma’nın krizi mirasçılar ı taraf ından daha da derinleştirilmiştir. Uygarlık alanında toplumlar ‘cennet ve cehennem taifeleri’ halinde sıralar ını bekleyen, bu amaçla savaş saflar ına rap rap adımlar ıyla yürüyen imgelere dönüştürülerek, neredeyse gezegendeki canlı yaşamın dışına itilmiştir.

Ana maddeler halinde teorik olarak sunduğumuz bu tabloya göre, somut durumda neler görüyoruz?

a-Hıristiyanlığı ilk benimseyen kavimler olan Grekler, Ermeniler ve Asuriler, İslam

fetihleriyle tarihsel-kültürel alanlar ının büyük bir k ısmını kaybetmişlerdir. Bir anlamdaRoma’ya kar şı Grek kimliğini, hem Bizans’a hem de Sasanilere kar şı Ermeni ve Asuri-Süryani kimliğini kalıcılaştır ı p güçlendirelim derken, İslam’ın fetih dalgası kar şısında eldeolanın büyük k ısmını yitiren bu halklar en trajik durumlara düşmüşler, binlerce yıllık maddive manevi kültür alanlar ını yitirmişlerdir. Kavim olarak en kazançlı çıkan ve büyük genişlemeyaşayan Türkler ve Araplar olmuştur. Kürtler ve Farslar ancak varlıklar ını koruyabilmişlerdir.Buna mukabil Ruslar Hıristiyanlık sayesinde en çok kazanan kavim olmuştur. Ruslar kar şısında Türkler, Tatarlar, Moğollar, hatta Çinliler kaybeden taraf olmuşlardır.

 b- Avrupa kabileleri Hı

ristiyanlı

k yoluyla kazanç ve kazanı

mlar ı

dengelemişlerdir.Kavimsel kimliklerde ortak inanç nedeniyle k ısmı gelişmeler olurken, rahip aristokrasisi ve

234 

Page 235: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 235/323

ardından derebeylik eski kültürel canlılıklar ının önemli bir k ısmını yitirmelerinde etkiliolmuşlardır. Neolitiğin üstün yanlar ına boyun eğdirilmiş, asimilasyon dayatılmıştır. Fakat ilk ulusal öğelerin bu dönemde kalıcı olarak ortaya çıktığı tarihsel bir gerçektir.

c- Afrika, Amerika ve Avustralya yerlileri ana kültürlerini koruyamamışlar, Hıristiyanlık 

ve k ısmen Müslümanlık kar şısında kimliklerini uzun süre yitirmişlerdir. Hint kültürükaybeden tarafta olmuştur. Çin bu dinler kar şısında yayılmaya cesaret edememiştir.

Ortaçağ uygarlığı, benim deyişimle ikinci uygarlık aşaması kriz çözme yerine daha daderinleştirme sonuçlar ına yol açtığında, Avrupa’nın durumu stratejik bir nitelik kazanmıştır.Avrupa uygarlık savaşını kaybettiğinde hepten kaybetmiş olacak, kazandığında ise stratejik üstünlüğü kesinleşecektir. Uygarlık savaşı şüphesiz ortaçağın iki stratejik gücü arasındaki bir savaş, Avrupa’daki ve Avrupa üzerindeki Hıristiyanlık ve Müslümanlık savaşıdır. Durumsanıldığından daha da kar ışıktır.

15. yüzyıla var ıldığında, Hıristiyanlık tüm Avrupa’daki yayılmasını tamamlamıştır vekutsal krallık ve derebeylik dönemini yaşamaktadır. Roma’nın mirasını Roma-Germenİmparatorluğu devam ettirdiği iddiasındadır. Fakat itiraz eden rakipler vardır. Fransa Krallığı 

 bunlar ın başında gelmektedir. Avusturya Habsburg Hanedanlığı yeni bir güç olarak yükselmekte ve benzer ideadadır. Rus Çarlığı kendini çoktandır üçüncü taraf (İstanbul’undüşüşünden sonra) ilan etmiştir. Polonya Krallığı en yeni Hıristiyanlaşmış kültür olarak kutsallığı kimseye kaybettirmek istemeyecek kadar en öndedir. İngiltere-Fransa yüzyılsavaşındadır. İspanya ve Balkan Hıristiyanlar ı savunma durumundadır. İtalyan kentlerikapitalistleşmekte, diğer yandan Rönesans’a önderlik etmektedir. Roma gibi bir şehrin

yükselerek birliğini sağlayı p Avrupa için de bir örnek oluşturması beklenmemektedir.Gırtlaklar ına kadar ticari rekabete girmişlerdir. Aralar ındaki çekişme şiddetlidir. Tek katk ılar ı son iki yüzyıl içinde Avrupa’ya kentleşmede öncülük etmek ve ticaret kapitalizminiAvrupa’ya yayarak stratejik bir imkân hazırlamak konumundadır. Büyük olasılıkla bustratejik imkân Avrupa’nın en önemli şansı olacaktır. 16. yüzyıl bunu doğrulayacaktır. Haçlı Savaşlar ı umulduğu gibi sonuçlanmamıştır. Avrupa’nın ne olacağı belirsizdir.

Tam bu sırada Müslüman Araplar hala İ berik-İspanya üzerinden stratejik bir tehditolmaya devam etmektedir. Fransa’ya bir defa girilmiş, zorbela çıkar ılmışlardır. O cepheyikaybetmeleri halinde, Hıristiyan Avrupa bir nevi sömürgeleşip yok olacaktır. Balkanlar 

üzerinden Osmanlı İmparatorlar ı yıldır ım hızıyla Avusturya-Macaristan’a ulaşmış,Polonya’ya dayanmışlardır. Eğer durdurulmazlarsa, Roma gibi Avrupa’nın siyasi ve kültürelvarlığı da sona erebilecektir. Osmanlı Türkleri ve İspanya-Endülüs Araplar ı da biliyorlar ki,Avrupa kar şısında nihai zaferi kazanmasalar, kesinlikle peş peşe kayı p sürecine gireceklerdir.Kuzey Karadeniz üzerinden Moğol devamı olarak Altınordu Devleti her an Avrupa’ya dasaldırabilir.

Avrupa’nın derinden gelen birkaç özelliği daha vardır. Kabile demokrasileriningelenekleri halen tazedir. Halklar uygar köleci sistemi pek derinliğine yaşamamışlardır.

ristiyanlı

ğı

algı

layı

şlar ı

son derece yüzeyseldir. Zihinleri tam anlamı

yla fethedilmemiştir.Özellikle kuzey hattı böyledir. Doğal yaşamla ilişkileri güçlüdür. Kentleşmenin en hızlı ve

235 

Page 236: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 236/323

taze dönemini yaşamaktadırlar. Kentler krallık ve imparatorluklar ı pek tanımadığından,demokratik yanlar ı ağır basmaktadır. Hepsinde yar ı-demokratik yönetimler vardır ve buyönetimler arasında konfederasyonlar kurulmaktadır. Başka ve iradeleri dışında egemenliklerikolay kolay tanımamaktadır. Kurulan tüm krallık ve derebeylikler tazedir. Avrupa’yı temsil

yetenekleri ve tecrübeleri k ı

ttı

r. Haçlı

Seferlerinde çoğu pul pul dökülmüştür.Buna mukabil İslam uygarlığı tecrübelidir. Arkasında eski uygarlık dünyası vardır.

İktidar sorunlar ını daha iyi bilmektedir. Kendilerine inançlar ı yüksektir. Nihai din ve peygamberi kendileri temsil ettiklerinden daha fazla dogmatiktirler. İlk Haçlı Seferlerinikaybetmedikleri gibi, ticaret yollar ı halen denetimlerindedir. Ticarette halen üstündürler.

Bu gerçekler ortamından bak ıldığında, Avrupa’nın uygarlık krizini en derinden yaşadığı rahatlıkla görülecektir. İslam’ın, dolayısıyla Türkler ve Araplar ın tehlikesi her geçen gün

 büyüyor. Konstantinopolis kaybedilmiş, Fatih Sultan Mehmet İtalya’nın güneyine, Otranto’yaasker çıkarmıştır. İslam bizzatihi din olarak ve sürüklediği kavimler olarak Avrupa için tam

 bir kâbustur. Hıristiyanlık bu kâbusla baş edecek bir uygarlık biçimi değildir. Zaten süreklikaybetmektedir. Tek savaşma hattı Viyana kalmıştır. O da düşse, İslam ve Türkleridurdurmalar ı çok zordur.

Bu durumda İtalyan kentlerinin olağanüstü ticaret kapitalizmine sar ılmalar ı ve Rönesans’ı ortaya koymalar ı daha çok anlam taşımaktadır. İki hareket de aynı zamanda varlık yokluk sorunudur. İtalya Yar ımadası’nda yaşananlar bu açıdan kader belirleyicidir.

İnsanlığı Roma’nın çöküş karanlığından çıkar ı p kurtuluşa ve aydınlığa kavuşturmaideasıyla ortaya çıkan iki kriz çözümleyici güç, Hıristiyanlık ve İslam, gerek kendi içlerinde

gerek birbirleri kar şısında krizi daha da derinleştirip, yeniden kurtuluş ve aydınlık sorunlar ınayol açmışlardır. Avrupa ikinci uygarlık aşamasının iki temsil gücünün geliştirip kendikucağında kilitlediği krizi ya çözecek ya da Roma gibi daha da derinliğine batacaktır.

Tam da bu noktada 16. yüzyılda doğuşunu sorguladığımız ‘kapitalizm’ acaba çözümçaresi olabilir mi sorusu olanca ağırlığıyla gündeme gelmektedir. Kapitalizmin doğuş özellikleri geç ortaçağın (M. S. 14. ve 15. yüzyıl) İslamiyet ve Hıristiyanlıktan kaynaklanankrizlerine belki bir çözüm şansını vermektedir. Gerçekten Hollanda ve İngiltere’nin 16. yüzyıldeneyimi çözüm şansına ışık tutmaktadır. Ama bu özellikleri yak ından irdelediğimizde, bu

sefer uygarlı

ğı

n üçüncü aşaması

n krizinin ilk iki aşaması

ndaki krizden daha çok derinleştirilip tüm dünyaya yayılması riskinin hiç de az olmadığını ortaya koymaya çalıştık.Kapitalizmin kendisinin savaş, siyaset ve ekonomik tekel olarak varlık bulması, tüm uygarlık tarihinin temel kriz etkenidir. Hem kriz ürünüdür, hem üretenidir. Krizleri mekâna ve zamanayayabilir. Ama bu çözüm olamaz. 16. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar olup bitenler ne demek istediğimi fazlasıyla doğruluyor.

Bundan sonraki iki ana başlık Ulus-Devlet ve Endüstriyalizm olacaktır. Kapitalizmintarihte ilk defa toplumsal sorunlar ın temel çözüm ayaklar ı olarak devreye soktuğu bu araçlar ı sorgulayı p, sonuç bölümünde bizzat kriz rejimi, kriz uygarlığı olarak kapitalizm hakk ında

tartışma ve yargılar ımı sonuçlandırmaya çalışacağım.

236 

Page 237: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 237/323

4- MODERN LEVİATHAN: ULUS-DEVLET

-Tanrının Yeryüzüne İnmiş Hali-

Kapitalist moderniteyi kavramlaştırmak için ekonomiyle işe başlamak hem yetersiz, hemde yöntem açısından saptır ıcı, ilişkiyi ve özü kavramaktan uzaklaştır ıcı, bulanıklaştır ıcı sonuçlara, yargılara yol açar. Kapitalizme ilişkin şimdiye kadar yapmaya çalıştığımıztanımlama ve çözümlemeler, ekonomik sahada ancak dıştan dayatmacı, tekelci bir güçolabileceğini kanıtlamıştı. Demek ki, öz olarak başka yerde aramak, yöntem olarak da dahaisabetli bulgulara yol açabilir. Onu asıl gizlenmeye, sık ı perdelenmeye çalıştığı yerde, devletsahasında aramayı sürdüreceğiz.

Kapitalizmi ekonomik sahada arayan K. Marks’ın bunun için yaptığı tüm metodik,felsefi, tarihsel ve sosyolojik hazırlıklar, kapitalizmin, sonucunu olumlu olarak tespit ettiğiyoğun bir kriz sistemiyle kendini karakterize eden tekelci yapısına işaret ediyordu.

Ekonomiye hükmetmek ekonomik olmak anlamına gelmez. Ekonomiye yapı dayatmak daekonomi değildir. Pazarda fiyatlarla oynayarak, bunun için para aracını çeşitlendirip kâr-sermaye yığmakta kullanmak, sosyolojik olarak siyasal iktidar olmadan mümkün değildir.Siyasal iktidar ı ve onun zor karakterini tüm sonuçlar ıyla çözümlemeden, soyut ekonomi-

 politik analizlerle kapitali kavramlaştırmak, sürekli bilince taşımak, bilerek veya iyi niyetleyöntem hatasına ve kapitalist paradigmaya kurban gitmektir. K. Marks’ı kapsamlı analizleregitmeden, ucuz ve yüzeysel tezlerle eleştirmenin sak ıncalar ını biliyorum. Özellikle Marksistgeçinenlerin dogmatik-pozitif yaklaşımlar ı tarikat müritliğini aşmadığından, bıktır ıcı,tekrarlayan idealar ı tartışmalar ı geliştirmez. Fakat ‘Kapital’in yeni bir totem hizmeti

gördüğü, işçilerin pek işine yaramadığı, yüz elli yıllık teorik-pratik deneyimle yüzlerce kezdoğrulanmıştır. Ben bunun temel nedenini kapitalizmi ekonomi olmadığı halde başka yerdearama, ekonomi olmayana temel ekonomik konular olarak yaklaşım gösterme hatasına

 bağlıyorum. Tekelci devlet politikalar ını tüm ekonomi dışı özelliklerine rağmen ekonominin baş köşesine oturtmayı muazzam zihin bulandır ıcı, kapitalizmi örtücü ve politik-ideolojik olarak da feci, trajik sonuçlar getiren ‘aydınlanmacı’ bir sapma olarak değerlendiriyorum.

Hegel ve Marks uzmanı değilim. Pek okumadım da. Haklar ında ana fikir dışında bilgilideğilim. Bunun pek gerekli olduğu kanısında da değilim. Fakat önemsiyorum ve yorumhakk ının bir özgürlük görevi olduğuna kaniyim. Belki de kapitalist modernite toplumunu en

çok etkilemiş olmalar ından ötürü, özgürlük ve eşitlik göreviyle bağlantılandır ıyorum. Marksve Engels bilimsel sosyalizmin kaynaklar ından birini Alman Felsefesi olarak belirlerken,herhalde en çok etkilendikleri Hegel’i göz önünde bulunduruyorlardı. Eleştirilerinden bunuçıkarsamak mümkündür.

İdeolojik olarak Hegel metafiziğin zirvesi ve diyalektiğin en büyük çağdaş temsilcisidir.Gerçek bir Alman filozofudur. Bununla kastettiğim, Alman milliyetçiliğinin fikir babalığıdır.Marks’la Engels, Alman kapitalizminin geri seviyesinin Alman burjuvazisini, burjuvazinin deAlman felsefesindeki konumunu irdelemeye çalışırken iyi yoldalar. Başlangıçta Hegel’in

Hukuk Felsefesini Eleştiri’leri de bu tutumlar ı

yansı

r. Bunun akabinde Komünistler Ligi ve Komünist Manifesto çalışmalar ı pratik olarak da konumlar ını sağlamlaştır ır. 1848

237 

Page 238: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 238/323

Devrimlerinden umduklar ını bulamamalar ı, kanaatimce köklü k ır ılmalar ından birine yol açar ve ekonomizme sapmanın ilk belirtileri bu dönemden sonradır. Ekonomiye başat yer vermelerini tartışmıyorum. Ekonomiyi araştırmanın da gerekli olmadığını söylemiyorum.‘Kapital’ araştırmasını da yanlış olduğu için eleştirmiyorum. Eleştirdiğim temel nokta, tam da

Hegel’i eleştirdikleri noktadı

r. O da neden devlete ve hukuka öncelik tanı

ğı

r. Hegel benceen gerekli noktadan düşüncesini geliştiriyor. Başlanması gereken yerden başlıyor. Tarihi hatayapan Marks’la Engels’in kendileridir. Yani ekonomizm sapması. Bu sapma sanıldığındançok daha fazla yüz elli yıllık sosyalizmin, yani eşitlik ve özgürlük, dolayısıyla demokratik toplum mücadelesinin beklenen başar ıyı gösterememesinin temel nedenidir.

Hegel’in doğruyu yaptığını söylerken, bunu onun teorik-eylem hattını benimsediğimanlamında söylemiyorum. Doğruluğu işe nereden başlanması gerektiğine ilişkindir. Yanlış anlaşılmaması için tekrarlıyorum.

Sorun Avrupa’da geneldir. Devletleşen Avrupa’nın iktidarlaşma sorunlar ıyla ilgilidir.Modern Leviathan nasıl şekillenecek? Hobbes ve Grotius’un belirledikleri, devletin mutlak gerekliliği ve merkeziyetçiliğidir. Yaptıklar ı, mutlak ıyetçiliğin teorisyenliğidir. Feodal çağdankapitalist çağa geçişteki devlet modeli olarak modern mutlak ıyetçiliği temel çık ış, çözümaracı olarak görüyorlar. Fakat bu çözüm aracı krizi tam çözmüyor. Devlet sorunu olancaağırlığıyla sürüyor. Kapitalizmin Hollanda ve İngiltere’de başat rol oynaması, bu ülkelerinhegemonyacılığını geliştirmeleri Fransa ve Almanya’yı sarsıyor, etkiliyor. Fransa hegemonyauğruna mücadeleyi peş peşe kaybetmiştir. Almanya henüz ‘ulusal birlik’ denilen davayı kazanmamıştır. Zaten Avrupa’nın ‘ikbal’ bekleyen diğer tüm iktidar adaylar ı devletçilik sorunlar ıyla haşir neşirdirler. Krallık ve mutlak ıyet bu sorunlar ı tam çözemiyor. Fransızörneği ortadadır. Güneş Kral, Muhteşem 14. Louis mutlak ıyetçiliği Hollanda-İngiltere ittifak ı kar şısında başar ılı olamamakta, içte devletin sorunlar ı sürekli büyümektedir. Diğerleri neyapabilir ki? Hollanda-İngiltere devlet modelinin peşine tak ılmaya ise, maddi ve manevikültürel durumlar ı ve çıkar çelişkileri elvermemektedir.

Fransız Devrimi denilen olay bu ortam ve sorunlar kar şısında patlak vermiş, ortaya çıkansonuç devlet sorununa ilaveten bir de devrim sorunlar ını eklemesi olmuştur. Lenin boşuna‘Devlet ve Devrim’ demiyor. İktidar sorunu tam bir kriz halindedir. Feodal krize çözümamacıyla gelişen kapitalistik hegemonya, krizi daha da derinleştirip genellemiştir. Mutlak ıyet

çöküyor, cumhuriyet ilan ediliyor, müthiş bir terör dönemi başlıyor ve ardı sıra çılgın bir imparator taslağı ve imparatorluğu sanki gökten yere inmiş gibi tüm Avrupa’yı sarsıyor.Fransızlar ortalığı beklenmedik biçimde laf ve eyleme, daha kibarcası teori ve savaşa

 boğuyorlar. Giyotin de neyin nesi oluyor?

Hegel’in yaptığı yorum şahanedir. Napolyon’un şahsında devlete ilişkin şu belirlemeyiyapıyor: “Tanr ının yeryüzüne inmiş hali”. Napolyon için de “Yeryüzünde yürüyen tanr ı”diyor. Bu hayatımda en büyülendiğim, yararlandığım bir izah tarzıdır. Hem eski devleti, hemyeni devleti bundan daha mükemmel izah edecek cümle bulmak zordur. Bir cümleyle binlercekutsal ve laik kitabın anlatmak istediğini söylemeyi ak ıl etmiştir. Gerçekten felsefe yapmıştır.

Şunu söylemem mümkündür: İngilizler ekonomik işi, Fransızlar toplum işini, Almanlar ise

238 

Page 239: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 239/323

felsefe işini iyi yaparlar. Ama bunlardan sentez yapmanın çok sak ıncalı olabileceğini de belirtiyorum.

 Napolyon etraf ındaki Avrupa mutlak ıyetçiliğini dağıtmak için, sanıyorum 1802’de ‘ulus-devlet’ diyebileceğimiz modeli dillendirir. Fransızlar ın topyekûn olarak devletleşmesini,

ayağa kalkarak Avrupa’yı dize getirmesini istiyor. Başar ıyor da. Napolyon feodal uygarlıkçı değildir. Zaten onu devrim temelinde tufan içinde boğmak istiyor. Roma imparatorlar ına,Sezar ve İskender’e özeniyor. Ama dönem buna elvermiyor. Öylesi bir imparator olmanınmaddi ve manevi kültürel ortamı yoktur. İngiltere ise kar şısında daha sinsi, ince ve de‘ekonomi-politiğe’ uygun hegemonyacılık sanatını ustaca icra ediyor. Napolyon çıldıracak gibidir. Elbe Adasına sürgünden hiç ders çıkarmamıştır. Çıkarsa da daha doludizgin bir 

 Napolyon’dur. Müthiş savaşır, fakat Waterloo’da yenik ve çok perişandır. Atlas Okyanusununortasındaki Saint Hellen Adasında beş yıllık sürgünden sonra (1821) öldüğünde son sözleri“Fransa, Ordular, Josefine”dir. Bunlar bir ulus-devlet eylemcisini mükemmelen özetleyen

sözlerdir.

Teorisine Almanlar, onun adına da Hegel girişir. Muazzam bir ideolojik külliyatoluşuyor. Boşuna Alman ideolojisi dememişler. Pratikte Prusya devleti adım adım inşa edilir.Yükseliştedir. Fransa ve Avusturya devletlerini (başta imparatorluklar ını) geriletmek içinİngiltere, Prusya’yı destekler. 1870’deki Sedan zaferi ve Alman birliğinin kuruluşuyla Prusyaİngiltere’nin kar şısına ikinci hegemonik güç olarak çıkar. Dünyanın adaletsiz pay edilişindenrahatsızdır. Payını ister. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlar ıyla o da Fransa gibi yenilmiş olarak hegemonik ideasını kaybeder.

Fransız Devriminden 1945’e kadar kapitalizmin krizinin (devrevi değil, sürekli) ne kadar derin olduğu kanıtlanmıştır. İkinci Dünya Savaşındaki Alman Führer’i (Lideri) Hitler’dir.Gamalı haçla temsil edilir. Faşizmin birçok tahlili yapılmıştır. Başta Marksistlerce, liberal,muhafazakâr ve anar şistçe yapılanlar da dahil, hepsi fena yanıltıcıdır. Hiçbiri olup bitenidürüstçe ve doyurucu olarak açıklamak gücünde veya niyetinde değildir. Soyk ır ım kurbanı Yahudilerin müthiş entelektüelleri de bu yanıltmada başta gelirler. Çünkü Hitler hepsininortak entelektüel pisliği, siyasi pratiklerinin ortak ‘kusmuğudur. ’ “Kargaya yavrusu ZümrüdüAnka kuşu gibi gelir” derler. Hiçbiri ideolojik ve eylemsel olarak “Pislik kustum” der mi?

Yahudi kökenli olan Alman filozofu Adorno’nun, aynen olmasa da, özcesi şu anlama

gelen bir yargısını çok anlamlı buluyorum: Birinci yargısını vermiştim. Kapitalistmoderniteye ilişkin, derin anlamlı söz olarak, “Yanlış hayat, doğru yaşanmaz” demişti.İkincisi, soyk ır ım kamplar ını kast ederek, anlamlar ını çözerek şunu söylüyordu: “Tümtanr ısallıklar adına, kutsallıklar adına insanoğlunun söz söyleme hakk ı bitmiştir. ”Yanılabilirim, ama özünü böyle yorumladım. Soyk ır ımlar ın izahı olamaz demektedir.Uygarlığımızın maskesi düşmüştür. Söz hakk ı kalmamıştır. Frankfurt Felsefe Okulu gerçeğinizi üzerindedir. Ama suça bulaşmış olmanın ezikliği, itiraflar ı onlar ı derinden üzmüş, küskünk ılmıştır. Benjamin ve Adorno’da Yahudi ideolojisinin bundaki payının kavranması ve itiraf ı (küskünlük, melankolik) önemlidir. Avrupa Birliği (AB) mevcut haliyle bu pisliğin üstünü

örtme hareketidir. Altını temizlediğini sanmıyorum. Krizin derinliği devam ediyor.

239 

Page 240: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 240/323

Üçüncü büyük küreselleşme (finans çağı küreselciliği) hamlesi, krizi zamana ve mekânaderinliğine yayarak kontrol etme pratiğidir. 1989’da Sovyet sistemi resmen de dağılarak hemulus-devlet niteliği, hem de daimi krizdeki rolleri itiraf edilmiştir. 1945 sonrasının yenihegemon gücü ABD, soğuk savaşın galip gücü olarak, sistemin uzun süreli ana kriz bölgesi

olan Ortadoğu’yu stratejik savaş bölgesi ilan etmiştir. Ortadoğu’da ulus-devletin 16. Louis’iolarak Irak Devlet Başkanı Saddam’ın idamı sembolik olarak neyi ifade ediyor? Bu kapsamlı  bir tartışmayı gerektiriyor.

A- Ulus Gelişmesi, Ulus Olgusu

Toplumlar ın ilkel komünal, devlet-toplum ve demokratik toplum olarak kendi içindeki bölünmesi sınıflaşma ve yönetim sorunlar ıyla bağlantılıdır. Ulus gerçekliği temelinde bölünmeler ise daha çok dil, kültür, hukuk ve siyasal gelişmelerle belirlenir. Tek bir ulustipinden değil, çok farklı ulus biçimlerinden bahsetmek daha anlamlıdır. Aynı temelde değil,çok farklı temellerde inşa edilmiş uluslardan bahsetmek mümkündür.

Ulus kategorisini anlamlandır ırken, genel bir toplumsal olguyu sürekli göz önünde bulundurmak öğretici olacaktır. Başta klanlar olmak üzere, tüm topluluklar ın bir kendilik sorunlar ı vardır. Ben nasıl bir toplum veya topluluğum? Bu bir nevi kimlik sorgulamasıdır.

 Nasıl ki her insanın bir adı ve kimliği varsa, her topluluk için de ad ve kimlik gereğinden bahsetmek zorunluluktur. Ortada göze batarcasına farklı niteliklerden oluşan birçok toplumsalolgu varsa, bunlar ın kimlik ve ifadeleri doğaldır. Aksi halde bir ailedeki fertlerin birbirlerininadını ve kimliğini belirtmeden ilişki kurmalar ı anlamına gelir ki, klan toplumunda bile bununmümkün olması düşünülemez. Biri en basitinden başka birine ‘gel’ derken bile bunun adsız

mümkün olmaması gibi. Kaldı ki, toplumlar ın kendilerine özgü binlerce farklılık arz edenözelliklerini adlandırmadan, sıfat takmadan anlamlandırmak, iletişim kurmak, bilim yapmak,toplumsal eyleme geçmek, gelişmekten bahsetmek abestir. Bu durumda dilsiz bir toplum aklagelir ki, bu hayvanlarda bile mümkün olmaz. Onlar ın bile işaret dilleri vardır. Çok dillilik,kültürlülük, siyasetlilik, hukukluk mümkündür. Fakat tüm bu ilişkiler ağında ad ve kimlik yine şarttır. İki dilli, kültürlü, siyasetli, hukuklu ulus olabilir, fakat bu ad ve kimlik gereğiniortadan kaldırmaz. Çok kimliklilik ve farklılıklar ın bir arada yaşamasının yöntemlerinindoğru seçimini gerektirir. Zaten toplumlar başka türlü oluşmaz ve yönetilmez.

Dolayısıyla bir klanın kendi aidiyetini toteminde dile getirmesi bu gerçeğin ne kadar 

eskiye dayandığını kanıtlamaktadır. Totem en basitiyle klanın kendi kimliği demektir. Halen bazı klan ve kabilelerde bu ilişkiyi gözlemek mümkündür.

Sümer toplumu kendini tapınak kimliğinde ifade etmekle adlandırma ve inanç arasındaki bağı yansıtmaktadır. Tapınak bir imgesel ilişkiler ağıdır. Toplumun kendini anlamlandırması daha analitik bir düzey kazanmıştır. Tapınaktaki toplam ilişkilere bakmak, yani kimliğe

 bakmak, o toplumu önemli ölçüde tanımak anlamına geliyor. Günümüzdeki gibi çok soyut,simgesel bir ad ve soyad da çok daha kapsamlıdır ve toplumun varlığını büyük orandayansıtmaktadır. Kent tapınağı, kent tanr ı ve tanr ıçası, toplumun hangi kavramlara, güce sahip

olduğuna dair ipuçlar ı

da veriyor. Halen kutsal mekânlara değer verilmesi taşı

klar ı

kimliksel

240 

Page 241: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 241/323

değerlerden ötürüdür. Böylelikle kendilerini bulmuş oluyorlar. Öz bilinç dediğimiz olay budur. Kimlik bilinçlilik olayıdır. Kendi öz varlığı hakk ında en etkin bilinç kavramı olayıdır.

Tek tanr ılı dinlerde toplumun kimliği, dinin ve tanr ının kendisidir. Dinden ayr ı toplum,toplumdan ayr ı din imgesi tasavvur edilemez. Bu ilişkinin sonucu olarak din ve tanr ısı,

toplumun kendi öz varlığı hakk ındaki bilinçlenme olayı olarak da tanımlanabilir. İslamtoplumlar ını tanımak, büyük ölçüde özümsedikleri dinsel bilinç kapsamındadır. Diğer aidiyetler de vardır. Örneğin cinsel kimlik, siyasal kimlik, kabilesel kimlik, sınıfsal kimlik,entelektüel kimlik gibi. Ama tüm bunlar genel kimlik olarak din kimliğinin damgasını taşır.

Atina ve Roma kendi başına kimliktir. Antikçağdan bahsediyorum. Atina ve Romavatandaşlığı en seçkin kimliktir. Herkese kolay verilmez. Kentin ne kadar kişilik sahibi veonurlu olduğunu gösterir. Grek ve İtalik kimliği henüz çok siliktir.

Ortaçağda kavimsellik gelişmektedir. Dinler bu konuda önemli işlev görmektedir.

Örneğin İslam aynı zamanda Araplılık bilinci ve yüceliğidir. Musevilik Yahudilikle özdeştir.Hıristiyanlık erken dönemde Hıristiyanlaşan Ermeni, Süryani ve Grekler için çok önemli bir kavimsel kimliği de ifade ediyor. Kar şılıklı birbirlerini besliyorlar. Tek tanr ılı dinlerin enönemli bir işlevi de kabile ve aşiret kimliğini aşmadır. Ulus bilinci, kimliği kadar olmasa da,kavimsel bilinç büyük oranda ortaçağda Ortadoğu’da tek tanr ılı dinlerin etkili olduklar ı sosyolojik bir oluşumdur. Dinler için kavimsellikle bağlantılandır ıldığında, proto (ön)milliyetçilik demek mümkündür. Türklerde din çok önemli bir kimlik aracıdır. İslamolmasaydı, Ortadoğu’da Türk ve Arap kavimliği büyük ihtimalle daha sönük olurdu. ÖrneğinMusevi Hazar Türklüğüyle Hıristiyan Araplar ın durumunda bu gerçeği gözlemek 

mümkündür. Her halk, kavim için din ilişkisi farklı roller oynamıştır.Avrupa ortaçağında Hıristiyanlık yayılması büyük oranda kavimsel gelişmeyle iç içe

olmuştur. Daha önceki kabile topluluklar ında ortak kavim bilinci tı pk ı Arap ve Türk kabilelerinde gözlemlendiği gibi çok zayıftı. Hıristiyanlık modernite öncesi kavimsel bilincinobjektif bir etkeni rolünde olmuştur. Yani gittiği topluluğa “Siz Fransız veya Almansınız”dememiştir. Ama tüm Alman ve Fransız kabilelerine aynı din bilincini vermesi, ortak kimlik anlamında kavimsel gelişme için dev bir adım olmuştur. İkinci adım krallıklar biçimindekisiyasi gelişmedir. Kabilelerde ortak dinlerinden ayr ı olarak ortak bir krallıklar ının oluşması daulus olmaya doğru son büyük bir adım olmuştur. Fransa için bu durum tipiktir.

Pazar ın gelişmesiyle artan sosyal ilişkisellikle artık ulusun doğuşundan bahsedebiliriz.Avrupa’da başlangıç uluslar ının doğuşu bu modele göre olmuştur. Şu halde ulus; kabile

 bilinci + din bilinci + ortak siyasi otorite + pazar etraf ında gelişen sosyal bir olgu veyailişkiler toplamıdır. Buna ulus toplumu demek daha anlamlı k ılabilir. Uluslaşmak devletleşmekle aynı şey değildir. Örneğin Fransız Krallığı yık ılsa da, Fransız ulusu olarak kalmak devam eder. Ulusu dil ve kültür birimleri olarak genel bir tarife bağlamak öğreticiolabilir. Ama yalnız dil ve kültür ulusu belirler demek çok dar ve eksik bir yaklaşımdır.Ulusu, ulus olmayı sağlayan çok kaynak vardır. Siyaset, hukuk, devrim, sanatlar, özellikle

edebiyat, müzik, ekonomik pazar hepsi uluslaşmada rol oynar. Uluslar ı

n ekonomik ve siyasisistemlerle direkt ilişkisi yoktur. Kar şılıklı etkileyici olabilirler.

241 

Page 242: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 242/323

Ulus son derece müphem bir konudur. Hakk ında çok duyarlı ve dengeli olmak büyük önem taşır.

Günümüz toplumlar ı büyük ölçüde uluslaşmış toplumlardır. Uluslaşmamış marjinalgruplar olsa da, ezici çoğunluk ulus toplumudur. Ulusu olmayan birey yok gibidir. Uluslu

olmak doğal bir toplum hali olarak düşünülmelidir. Uygarlıklar tarihi boyunca ulus ancak krizolarak kapitalist sistemde büyük önem kazanmıştır. Daha doğrusu, ulus adına girilen korkunçspekülasyonlar büyük felaketleri hazırlamıştır.

Ulusu oluşturan etkenlere aşır ı vurgu felaketlerin başlangıcı olmuştur. Örneklersek, ulus-siyaset bağı milliyetçi ideolojinin oluşumunda baş etkendir. Ulusal siyasetin son durağı faşizm iktidar ı olacaktır. Ekonominin, dinin, edebiyatın körüklediği ulusçuluk aynı kapıyaçıkar. Kapitalist tekel, krizleri çözme adına, en kolay yol olarak ulusu oluşturan etkenlerinhepsini; siyaset, ekonomi, din, hukuk, sanat, spor, diplomasi, yurtseverlik olarak ne varsatümünü aşır ı uluslaştırarak sistematik bir bütünlüğe kavuşturmuş; böylelikle iktidarlaşmamış tek bir toplum öğesi bırakmayarak en güçlüsü olacağını (her ulus açısından) hesaplamıştır.Bunun sonuçlar ı korkunç olmuştur. Avrupa’yı kan deryasına çevirerek ve dünya çapındasavaşlara yol açarak, tarihte misli görülmemiş sonuçlara yol açmıştır. Bu eylem uluslaşmadeğildir; uluslaşmanın dinselleştirilmesidir. Bu da milliyetçilik dinidir. Sosyolojik anlamıylamilliyetçilik dindir. Bu konuyu ilgili başlıkta ele alacağım.

Dinler bile kavmiyetçiliğin tehlikesini bildiklerinden, oldukça tutarlı ve enternasyonalist(ümmetçi) tutum tak ınmışlardır. Uygarlık tarihi bu konuda en kirli dönemini kapitalizmdeyaşamıştır.

Uluslar için en verimli model demokratik ulustur. Demokratik toplumun ulus konusundaen çözümleyici, geliştirici toplum tipi olduğunu önemle anlamak gerekir. Uluslar en iyidemokratik toplum sisteminde oluşup gelişebilirler. Kavga, savaş aracı değil, kültürelzenginlik içinde dayanışmalı, hatta uluslar ın ulusu olma (üst ulus) gibi tarihi bir evreyi demümkün k ılabilirler. Uluslar ın kendi başına kavga etkeni değil, dayanışma ve kültürelzenginlik içinde bar ış, kardeşlik etkeni olabilmeleri demokratik sistemle mümkündür. Konuyuöneminden ötürü yeri geldikçe kapsamlı tartışmayı umuyorum.

Ulusu inkâr etmemek, kendini oluşturan faktörleri aşır ı ulusallaştırmamak, ulusu

faktörlerine indirgememek, özellikle siyasallaştı

r ı

 p aşı

r ı

milliyetçi iktidar oluşumlar ı

na araçyapmamak, buna kar şılık demokratik ulus bilinç ve uygulanmasını geliştirmek ulussorunlar ından kurtulmanın çözümleyici yoludur.

B-Devleti Tanımlamak 

Devlet tarihte ve günümüzde en çok kullanılan kavramdır. Fakat en az tanınan vetanımlanan kavramdır da. Büyük karanlıklar içinde kalmış bir kavramdır. Ne olduğuna ilişkinkorkunç bir cehalet söz konusudur. Tarihi olduğu kadar günümüzü çözmek ve krizli toplumhalini aşmak için devleti doğru tanımlamak, yorumlamak halen en temel mesele hüviyetinikorumaktadır. En vahimi kendini devlette sananlar ın bindikleri aracın ne türde olduğunu

 bilememeleri kadar, devletin dışında kalmış olanlar ın (kalmışlarsa tabii) ise yanlış tanımalar ı 

242 

Page 243: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 243/323

(özellikle reel-sosyalizm faciası) tam bir körler ve sağırlar diyaloguna, Babil Kulesinin yetmiş iki dil konuşan topluluklar üzerine düşmesinden sonra oluşan karmaşa haline benzemektedir.Devlet çoğunlukça sorunlar ın çözüm alanı olarak düşünülür. Devlette olmak bütünsorunlardan kurtulmakla özdeş sayılır. Bir adım ötesi devletin tanr ı-devlet olarak düşlenmesi

halidir.Derinliğine sosyolojik kavrayış, uygarlık tarihi boyunca geliştirilen tanr ısallıkla

devletleşmenin iç içe geçtiğini göstermektedir. Devletleşmedeki rahip katk ısı, devlet-tanr ı içiçeliğinin gelişmesinin temel nedenidir. Rahipler devleti inşa ederken, özellikle Sümer tapınak kimliğinde ideolojik öğe olarak yer bulan tanr ılar panteonunun siyasi yöneticinin ideolojik maskesi olarak kullanıldığı kesindir. Rahip-kralın bir adım ötesi tanr ı-kraldır. Romaİmparatorluğuna kadar Sümer tapınak kökenli bu tanr ı-kral veya imparator kavramı kullanılmıştır. İ brahimî dinler bu kavramı tanr ı-peygamber veya tanr ı-elçi platformunaçekerek biraz insani figür katmak istemişlerdir. Başar ılı da olmuşlardır.

Çok ilginç bir durum, Yunan mitolojisindeki (Sümerlerden alınan üçüncü versiyon)tanr ısallık ve insanlık ayr ımıdır. Hesiodos’un bilinç düzeyiyle orantılı geliştirdiği panteon,insanla bağlantılanmayı yasaklar gibidir. Ayı p sayılır. Israrla tanr ı-tanr ıçalar ilişkisi bir kastgibi tutulur. Tanr ı-kral imgesinin silik bir hali Hintlilerde Brahmanlar kastı çok daha katıdır.Tanr ının insanlaşmasını, ilişkilenmesini kolay kabul etmiyorlar. Bilim diline çevirirsek,devletin bir insani inşa olduğunu ideoloji düzeyinde (mitoloji ve dinlerde bariz, felsefe dek ısmen) asla kabul etmeye yanaşmıyorlar. Devletin kat kat perdeli olmasını ve tanr ısalkalmasını büyük bir inanç katılığı içinde muhafaza etmeye çalışıyorlar. Devlet yücedir,kutsaldır, temel kurtuluş aracıdır v. b kavramsallaştırmalar kökenini gerçekten ilk devletinşacılar ı olan Sümerli rahiplerden alır. Daha önce kapsamlıca çözümlemeye çalıştığımtapınağın döl yatağında inşa edilmiştir.

Hegel’in Napolyon’la başlattığı ulus-devleti ‘tanr ının yeryüzüne inmesi’ biçimindedeğerlendirmesi, yine Napolyon’un şahsında ‘tanr ının yürüyüşü’ olarak sembolize etmesiideası yukar ıdaki açıklama ışığında son derece öğreticidir. Ulus-devlet, tanr ı-devletin en son

 biçimidir. Aynı zamanda devletin en tehlikeli biçimidir.

Sosyolojik bilimsel yorum ise, bu ilişki yumağını (devleti) yeni yeni tanımlamayaçalışmaktadır. Uzun süredir üzerinde yoğunlaştığım bu konuyu tartışmayla paylaşmayı en

temel görev bilmekteyim. Ufuk açıcı nitelikte olacağını umuyorum. Devleti iktidar  bağlamında tanımlamak iyi bir başlangıç olabilir. İktidar ın hukuklaşmış biçimlerinin tümünedevlet demek mümkündür. Çerçeveye alınmış, kurallar ı belirlenmiş kurumlar bütünlüğüiçinde yoğunlaşmış iktidar, devleti hukuki açıdan iyi tanımlamaktadır. Fakat yeterli değildir.İçeriğini açıklayarak biçimle bütünledikleri, kapsam ve biçimi birlikte ele aldıklar ı için dahatamamlayıcı bir bak ış sunmaktadır. Bu yaklaşımı tarihsel-toplumsal gelişmeyle

 birleştirdiğimizde, anlam ve anlatım değeri kapsamlı bir tanımlamaya erişebiliriz.

Devletin birçok tanımının fark ındayım. Hem liberal, hem sosyalist kampta uzun süre

ezberlenen klişeleri tekrarlamak öğretici değildir. Önce devletin ne olmadı

ğı

belirtmemgerekir.

243 

Page 244: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 244/323

a-Sınıf çatışmasını ya susturmak, ya da dengede (Status) tutmak değildir. Ağır basan yanı olarak dile getirilen sınıfsal bask ı aracı kavramı da pek geliştirici değildir.

 b- Kaos halinin ortadan kaldır ılması hiç değildir. Güvenlik, düzen idealar ı gerçeği ifadeetmekten uzaktır.

c- Sorunlar ın, hedeflerin çözüm alanı ise hiç değildir. Tersine sorunlar ı kangrene, krizesokma ve sürdürme platformudur.

d- Tanr ısallıklarla, kutsallıklarla ilişkisi ise sadece mitolojiktir, ideolojiktir.

e- Ulusun, dinin, kültürün oluşturucu, yönetici gücü olarak da hiçbir şey ifade etmez.

Daha da artırabileceğimiz bu şıklar ın hepsi ağırlıklı olarak birer propagandadır. Devlet bahsedilen durumlarla uğraşır. Ama tarih gösteriyor ki, tüm devletler ortalığı mezbahayaçevirmekten, asimilasyondan, tembel toplum yaratmaktan, insanı spekülatif aklın aptalı yapmaktan öteye asli olarak pek fazla rol icra etmemiştir. Devletin toplumu yönetmedekikonumunu inkâr etmiyorum. Anar şistler gibi devlet tanımlamasını ve devletsiz olma biçiminianlamlı ve uygulanabilir bulmuyorum. Sosyalistlerin de açığa çıkan gerçeği, yüz elli yıllık 

 pratikleriyle başar ılı olmadıklar ıdır. Birçok doğruyu söylemeleri temel yaklaşım hatalar ını ortadan kaldırmaz. Liberallerin ‘en az devlet’ dedikleri durum ise bir açıdan anlamlıdır.Devletin ekonomik tekelci dayatma olduğunu fark etmişlerdir. Ama kapitalizmin en verimliekonomi olduğunu hararetle savunmalar ı, onlar ı tüm devlet tanımlamalar ını geride bırakan en

 büyük yalancı olduklar ını göstermekten kurtarmaz.

Devleti dar anlamda artı ürün-değer üzerine kurulu ekonomik tekel olarak tanımlamak 

daha açıklayıcıdır. Devlet artık-ürün ve değeri toplumdan sızdırmak için, ideolojik araçlardanzor araçlar ına kadar kendini toplum üzerinde bir üstyapı olarak örgütleyip tekelleştirir.Devletin bu dar tanımı ışığında bakarsak, siyaset, devlet politikacılığı son tahlilde artık-ürünve değerlerini gerçekleştirmeyi koordine eden bir yönetim sanatıdır. En kaba bir formülleştirmeye bağlarsak, DEVLET = ARTIK ÜRÜN-DEĞER + İDEOLOJİK ARAÇLAR + ZOR AYGITLARI + YÖNETİM SANATI diyebiliriz. Tüm tarihsel gelişimi içindedeğerlendirirsek, devlet deyince bu faktörlerin devrede olduğu görülür. Bu unsurlar veyafaktörler dışında ne bir bütünsellik olarak, ne de tek tek her araçsallığı devlet olarak tanımlamak, devlet adlı ilişkisel yumaklığı çözümlemeye imkân vermez.

1-Devlet artık-değer gaspıdır demek doğru, ama bu çok eksik bir tanımlamadır.

2- Devleti ideolojik olarak bir tanr ısallık, kutsallık veya yeryüzüne inmiş tanr ı gölgesi(zıllallah), tanr ının somutlaşmış hali olarak tanımlamak, her tür zorbalık için ideolojik k ılıf 

 biçmekten başka sonuç vermez.

3- ‘Devlet zorbalıktır’ deyimi, diğer unsurlar ı dışladığı için bilimsel değeri en zayıf bir ahlaki yargı olmaktan öteye gitmez.

4- Devleti yönetim sanatı, idarecilik olarak yorumlayan anlayışlar, en az ahlaki yorumlar kadar diğer vazgeçilmez unsurlar ı göz ardı ettiği için, devletin gerçek içyüzünü örtbas etmek gibi önemli bir sak ınca taşır.

244 

Page 245: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 245/323

Şüphesiz belirtilen her unsurun devletin varlığında kaçınılmaz bir yeri vardır, ama tek  başına devlet olarak tanımlanamaz. Yapılan tanımlar ın çoğu her unsuru öne çıkarmalar ınagöre farklılık arz edip eksik değerlendirmelere yol açmaktan kurtulamazlar.

Devleti tarih boyunca çeşitli bölünmeler halinde tasnif etmek mümkündür.

a-Artık-değer ve ürünün sızdır ıldığı sosyal sınıflar açısından:

1-Kölecil Devlet: İnsanlar ın kar ın tokluğu kar şılığında, devlete ve devletli özel efendilereemeğiyle değil, tüm varlığıyla ait olduğu devlet biçimi. İlkçağ uygarlığının temel sömürü

 biçimidir. Köleler temel üretim aracıdır.

2- Feodal Devlet: Köleliğin sınırlı yumuşatılmış biçimidir. Serf olarak eski köledenfark ı, serfin aile kurma hakk ıdır. Pratikte gerçekleşmesi zor ve epey şartlara bağlı bulunsa da,artık-ürün ve değere daha çok imkân verdiği için ortaçağ uygarlığında denenen biçimdir.

3- Kapitalist Devlet: İşçi adı verilen, sadece emeğini emek pazar ında mal gibi satansosyal sınıf ı esas alan devlet biçimidir. Biçim demekten çok, bölüm veya yapı demek dahauygun düşer. Kapitalist uygarlık çağının devletidir.

b- Başka bir bölünme tarzı, yönetici kesimin etnik varlığına ilişkin olarak yapılanıdır:

1-Rahip Devleti: İlk inşa ediciler olarak rahip grubunun damgasını taşıdığı için buadlandırma verilir. Tapınak, kutsal devlet veya tanr ı-devlet gibi kavramlar hep bu kategoriyeaittir.

2- Hanedan Devleti: Yönetimlerinde yer alan hanedana göre tanımlanır. Sülale devleti

demek mümkündür. Bütün uygarlı

k çağlar ı

nda, hatta günümüz devletlerinde bile yaygı

n etkisi bulunan bir yönetici devlet tarzıdır. Bir aile veya hanedanın esas yönetici grubu oluşturduğudevlettir.

3- Aşiret Veya Kavim Devleti: Daha çok bir aşiret veya kavim etkisi altında bulunandevlettir. Özellikle ortaçağda aşiret veya kavim bilincinin geliştiği dönemde kendinihissettirir. Hıristiyan, İslam, Yahudi, Hint, Çin v. b birçok kavim ve dinde devletin durumu

 böyle bir tanıma yer verebilir. Din burada kavimleşme rolü görür.

4- Ulusal Devlet: Temelinde uluslaşmış toplumlar ın yer aldığı devlettir. Yeniçağın (dar anlamda kapitalist çağ) devletidir. Sadece kapitalist çağın değil, demokratik çağın da temelaldığı veya daha doğrusu uzlaşarak (devlet+demokrasi) yönetimde rol alma durumudur. İkisi

 birlikte olduklar ında, yani devlet+demokrasi rejimi geçerli olduğunda da ulusal devlet demek mümkündür. Ulus devletten farklıdır. Çünkü bir ulusal devlette çok ulus bulunabilir.

5- Ulus-Devlet: Bünyesinde tek bir ulusun bulunduğu ve tüm ulus üyelerininmilliyetçilik dini temelinde kendini devletle bütünleştirdiği devlettir. Ulusla devlet adetatekleştirilmiştir. Kapitalist uygarlığın esas devlet biçimidir. Faşist denen devlet de ulus-devletin kar şıdevrim veya sürekli bir kriz rejimi olarak kapitalizmde aldığı biçimiolduğundan, ikisini birbirinden ayırt etmek mümkün değildir.

c- Bir bölünme tarzı da seçilmek veya atanmak, babadan oğula ya da zorla yönetimegelmek bak ımından yapılabilir.

245 

Page 246: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 246/323

Page 247: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 247/323

Page 248: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 248/323

tutmanın sistematik ifadesidir. Faşizm kuraldır. İstisna olan demokratik yapıyla uzlaşmazorunluluğudur!

4- Demokratik Devlet: Neden olunamayacağını defalarca belirttik. Devletledemokrasinin zihniyeti, toplum yapısı, işleyiş tarzı öz itibariyle farklı olduğu için demokratik 

devlet olmaz. Fakat çok esaslı bir etken olarak tarih boyunca, ama daha çok günümüzdekapitalist uygarlığın gittikçe daha da ağırlaşan krizsel yapısı nedeniyle demokratik uygarlık sistemiyle uzlaşma zorunluluğu doğmuştur. Yani devlet tek başına yönetememektedir.Demokratik güçlerle ortak yönetmeye mecbur bir konuma gelmiştir. Dolayısıyla uzlaşmalar mümkündür. Tarihte de bunun birçok örneği yaşanmıştır. Eğer devlet (biçimi ne olursaolursun) demokratik ilke ve yapılarla ortaklık arar ve kurarsa, demokrasiye açık olmaanlamında demokratik devlet kavramı anlamlı olabilir. Bana göre en doğru tanımı devlet+demokrasidir. Devlet biçimleri üzerinde durmanın siyaset felsefesinin en güncel (acil)görevi olduğunu daha önce belirtmiştim. Çünkü günümüz toplumlar ını klasik devlet

mantığıyla yönetmek artık mümkün olamamaktadır. Sivil toplum örgütleri bu nedenledevreye sokulmuştur. Ama çok yetersizdirler. Bu örgütlerin yönetim boşluğunu doldurmalar ı,

 paylaşmalar ı mevcut durumlar ıyla mümkün görünmemektedir.

Daha radikal örgütlenmiş demokratik toplum yapılanmalar ıyla daha verimli k ılınmış devlet kurumlar ı arasındaki uzlaşma tek çık ış yolu gibi görülmektedir. Mevcut tarihselaşamada (kimse kaç yıl süreceğini tahmin edemez) ya tek başına kapitalist uygarlık, ya tek 

 başına demokratik uygarlık veya sosyalist sistem demek, vücut bulmuş pratikler taraf ındanfeci, trajik sonuçlar vererek iflas etmiştir. Kaybedilen insan toplumu oluyor. Sadece acı, kanve sömürünün ömrü uzatılıyor. (Bu konular Özgürlük Sosyolojisinde genişçe işlenecektir. )

Diğer bazı kavramlar var. Örneğin başta gelen hukuk devleti var. Ekonomik tekel olarak devlet zaten artık-ürüne el koyarak yaşadığı için özünde adil veya hukuki olamaz. Fakat kendimensuplar ına ve vatandaşlar ına inşa ettiği kurallar gereği eşit ve önceden belirlenmiş kanunlara göre davranmasına kurallı veya kanun, hukuk devleti denmiştir. Şüphesiz her günkural uyduran veya her sözü ferman olan despot ve padişah devletlerine göre bu bir olumluluk olabilir. Ama özü itibariyle farklı bir devlet tanımı teşkil etmez. Örneğin din devleti; fazlaanlamlı değil. Rahip devleti nedeniyle devlet tarih boyunca hep kutsallık kisvesi altındasunulmuştur. Devletin ideolojik araçlar ı olarak din, mitoloji, felsefe, hatta ‘bilimcilik’

kaynaklı adlandırmalar daha çok propaganda kapsamına girer. Laik devlet zaten dindevletinin zıddı olarak düşünülmüştür ki, aynı anlama sahiptir. Laik veya dini devlet izahlar ı (ideolojik amaçlı) propaganda değeri dışında fazla içerik arz etmezler.

Sonuç olarak devlet uygarlığın ve uygarlık tarihinin çekirdeği olup, günümüze doğru hepçoğalarak gelmiştir. Sayısız biçimlenmelerle kesişerek kendini sürekli kamufle etmeye özengöstermiştir. İlk defa kapitalist uygarlık çağında tüm ideolojik saptırmalara rağmen gerçek işlevi içinde tanımlanma şansına kavuşulmuştur. Bu tanımlanma büyük zihinsel ve eylemselçabalar sonucu kapitalizme kar şı mücadelenin en anlamlı kazanımıdır. Yak ıcı sorun, butanımlanma ışığında demokratik uygarlığın gelişim ve başar ısını anlamlı içerik ve

 biçimlenmelerle (örgüt ve eylemlilikle) daha da yükseltmek ve kalıcı k ılmaktır.

248 

Page 249: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 249/323

C- Kapitalist Uygarlık (Modernite) İdeolojisi ve Dinselleştirilmesi 

Uygarlıklar uzun süreli ve ideolojik inşalar temelinde oluşur."Önce maddi kültür mügelir, sonra manevi kültür mü gelişir? ” benzeri sorular konuyu kar ıştırmaktan öteye bir anlamifade etmez. Fiziki bir âlemde evrensel olan bir örnek verirsem, konu daha açıklık kazanır.

Uzun süre parçacık mı, dalga mı sorunu çok tartışma yaratmıştır. Sonuçta evrenin özündedalga-parçacık ikileminin temel bir diyalektik (yok edici değil, gelişmeci diyalektik) oluşumlageliştiği genel kabul gören görüş oldu. Farklı bir doğasallıkta da olsa, maddi-manevi kültür ikilemi benzer bir rol oynar. Birbirlerine kar şıt değil, birbirlerini besleyen oluşum etkenleridir.Birbirlerini farklılaştırarak doğururlar. Her parçacığın veya maddi kültürün yol açtığı,tetiklediği bir dalgacık, bir manevi kültür öğesi oluştuğu gibi, bir dalgacık ve manevi kültür öğesi de parçacık ve maddi öğe oluşturur. Uygarlık sisteminde genel bir analitik zihinsapk ınlığı vardır. Ki, bu da kurduklar ı avantajlı sistem nedeniyledir: Değişmez kurallar,herkesin uyması gereken mutlak yasalar, tanr ılar ın öncelliği, devletin kutsallığı, ebediliği,

ideallerin mükemmelliği, görüngülerin geçiciliği, değişmeyen öz, biçimin uçuculuğu gibiikilemler inşa ederek çıkarlar ını kalıcılaştırmak ve sistemleştirmek isterler. Bu, evrenseloluşum diyalektiğine ters bir yaklaşımdır.

Toplumda alt ve üst yapı tartışmalar ı da uygarlığın inşa edilmiş bu sapk ınlık inşalar ıylayak ından bağlantılıdır. Hegel kendi sistemini öncelikle üst yapıdan, yani devlet ve hukuktan

 başlatır. Evrensel sistemi de mutlak zekâ (Geist)’dan başlattığı gibi. Marks ise, önceliğialtyapı olarak adlandırdığı üretim güç ve ilişkilerine verir. O da her ne kadar “Ayaklar ı üzerine oturttum” dese de, Hegel’le aynı mantığı paylaşmaktadır. O da nedir? Biri, bir unsur temeldir, diğeri ikinci veya belirlenendir diyor. Bu, özne-nesne ayr ımının kaba mantığınadüşmektir. Her ne kadar tersini idea etseler de. Eski uygarlık zihniyeti devam etmiştir.Marks’ın sosyalizmi neden başar ılı olmadı sorusu bu mantıkta gizlidir. Hem ekonomi tanımı 

 büyük karmaşıklık içeriyor, hem klasik uygarlığın bütün anlam araçlar ıyla yola çık ıyor. Nekadar kahramanlık yapılsa ve doğru sözler söylense de, sonuç gerçekliğin pek deyorumlandığı gibi olmadığıdır.

Kapitalist uygarlık (modernite) kendini inşa ederken, Sümer rahiplerine taş çıkartacak kadar usta bir ideolojik inşa faaliyeti yürütmüş, sistematik hale getirmiştir. Hatta denilebilir ki, devlet tarzında önce ideolojiyle uzun mesafe yol kat etmiştir. Hiçbir uygarlık tek bir 

tanr ının elinden çıkmamıştır. Ama kendini öyle izah eder, ettirir. Bu cümleler önemlidir. Hz.Muhammed’i bile inceleyelim. İlk ayetlerle son ayetlerin içeriği çok farklıdır. Tanr ı kavramı sürekli geliştirilmektedir. Başta sadece ‘oku’ diyen tanr ı, sonradan sistem geliştirmiştir. Parça

 parça ayetler sistemi oluşturmuş, daha doğrusu temeli atmıştır. Sonradan dağ gibi bir ideolojik külliyat oluşturulmuştur. Sistem inşası yüzyıllara mal olmuştur.

Kapitalist modernitenin zihinsel araçlar ını, sistematiğini tüm yönleriyle kavramadançözümleyemeyiz. Kapitalist modernite tüm kavram, varsayım ve uygulamalar ını sadecekendisi inşa etmemiştir. Bin yıllar ın mirasına konmuştur. Bu mirasla kendi evine yeni bir mimari düzen ve içerik kazandırmaktadır. Önce kendi sınıf ını, sonra bir veya birkaç kendisi

gibi inşa edilmiş devlet sınıflar ını ideolojik inşayla bütünlüyor. Modasından felsefesine,

249 

Page 250: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 250/323

üretimin kontrolünden tüketime, siyasetin kontrolüne kadar inşasını bütünlüyor. Daha sonrak ıtasal çapta ve giderek küresel çapta bunu yapıyor. Kaba bir sıralamasını yaparsak:

1-R. Descartes ve F. Bacon başta olmak üzere, ideolojik inşacılar 16. yüzyılda kendinihissettiren oluşumlar ın gerekli k ıldığı yeni mantık ilkeleri ve ütopyalar inşa ediyorlar. Çok 

 basit görünse de, ruh-beden ikilemini gündemleştirmek, beraberinde özne-nesne, zincirlemereaksiyon gibi daha sonra inşa edilen düşünceler ‘kapitalizmin, burjuvazinin’ öncülüğünekadar tırmandır ılacaktır. Feodal mantıktan kopmak kadar yeni bir mantık inşa ediliyor. Yeni

 bir sınıf ve onun her tür eylemi için. Ayr ıca ve daha önemlisi, yöneteceği yeni ve eskisınıflara göre de önceliği bu ideolojik inşalarla atılıyor. Eski bir oyun, ama oldukçayenilenmiş olarak oynanıyor. Yeni rahip sınıf ının adı filozof ve bilim adamlar ıdır. Feodal,hatta köleci ideolojik kutudan sürekli yeni kavram ve teoriler alınıyor. Duruma göre ya yamavuruluyor, ya da yepyeni bir model (ama ilkeler aynı) oluşturuluyor.

Sadece Descartes’in çözümlemesini yapsak, ideolojik inşanın çarpıcı unsurlar ını fark etmemek mümkün değildir. Önce her şeyden şüphe ediyor. Şifresinin çözümü: Feodal sınıf ınideolojik zırhı, dolayısıyla iktidar ı aşılmak durumundadır demek istemektedir. Açık söylesekar şısında engizisyon var. Yak ılma tehlikesi titretiyor. Dolayısıyla çok soyut düzeyde felsefeyapmak zorundadır. Sonra “Düşünüyorum, o halde var ım” diyor. Bununla ideolojik hazırlığınyapıldığı ve unsurlar ının peş peşe devreye sokulacağı işaret ediliyor. Herkese “Her şeydenşüphe edin, sadece varlığınızı güçlü düşüncelerle kanıtlayabilirsiniz” diyor. Şifresini böyleçözmek hiç de zor değildir. Feodalitenin dayattığı yaşam tarzının değeri yoktur. Yeni yaşamı güçlü düşüncelerinizle inşa edebilirsiniz. Beden-ruh ikilemiyle hafiften tanr ıya, öte dünyaya

 bu dünyanın da önemi hatırlatılıyor. Tanr ı ilk itilimi verdikten sonra evren sürekli kendikendine mekânik olarak hareket etmektedir. Bu cümlenin şifresini çözersek; eski uygarlığınyaratıcılar ı esas olmakla birlikte, harekete geçen yeni bir uygarlık var, kendi kendine yeni bir uygarlık inşa edebilir. Sınıf diline çevirirsek, yeni bir sınıf doğmaktadır. Düşünecek güçtedir.Kendi dünyasını, kendi hareket ve eylem yasalar ıyla düzenleyebilir.

F. Bacon’un da k ısa bir çözümlemesini denersek, mantığında deney esastır. Deneyindoğruladığı genelleştirilir. Deneysel olmayan düşünce bilim olamaz, değerli olamaz. Şifresi;“her şey pratikle, eylemle öğrenilecektir. Eski safsatalara inanmayın. Bilim güçtür.Deneyimlerinizle, eylemlerinizle edindiğiniz, edinmek zorunda olduğunuz düşünceler ancak 

sizi güçlendirebilir”. Sınıfsal şifresi: Artık-değer üzerinde onun kapitalist tekel yöntemleriyleoluşan yeni güçlere, “Eski dogmatik zihniyete göre değil, kendi kazançlar ınızın yolgöstericiliğinde bizzat her şeyi deneyleyin, sonuçlar ını geliştirin ve genelleyin; bilgiylegüçleneceksiniz ve kendi evinizi, dünyanızı kuracaksınız” demek istiyor.

16. yüzyıldan itibaren giderek çoğalan bilim ve felsefe ordusunu kapitalist tekelin öncügücü olarak değerlendirmek elbette doğru değildir. Hatta üç tarihi harekette yer alanlar ın(Rönesans, Reformasyon ve Aydınlanma) büyük çoğunluğunun ve nitelikçe de ağır basanlar ınözgür zihniyet bilge ve ahlakiyatçılar ı olduğunu, kapitalizm gibi sonuçlar ı doğduklar ı günde

 belli olan bir klikten ve yaşam tarzından nefret ettiklerini biliyoruz. Avrupa’da patlak veren

zihniyet devriminin hiç olmadığı kadar tüm dünya insanlığının bir değeri olduğundan da

250 

Page 251: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 251/323

kuşku duyulamaz. Büyük bir k ısmı hümanistti. Din ve milliyetçilikten uzak duruyorlardı.Kaldı ki, bilim ve felsefe çalışmasının kendisi bir devrimdir. Eğer bir sosyal kesime maledilecekse, bunlar ın klasik uygarlık değerleriyle haşır neşir olanlardan yana değil, özgürlüğe,eşitliğe, demokrasiye en çok ihtiyacı olanlardan yana olduklar ından da kuşku duyulamaz.

Şu satırlar ı yazarken bile onlara minnettar ız. Sorun bu değil. Nasıl ki artı-ürünsahiplerinden sızdır ılı p yeni bir sosyal sınıf ın yönetici güç olarak kendilerini inşa etmelerindekullanıldıysa, zihniyet artı-ürünlerine, değerlerine de benzer bir el koymalar ı ve kendi zihniyetinşalar ında kullanmalar ı söz konusudur. Bu eyleme de rahatlıkla zihniyet hırsızlığı diyebiliriz.Yeni moderniteyi her bak ımdan kendi sınıf çıkarlar ına göre inşa etmeyi bildiler. Tekelcidevlet kliklerinin şu özelliğini iyi bilmek gerekir. Onlar “kaz gelecek yerden tavuk esirgemezler”. Zorluklar ını ustaca kullanarak (ekonomik, sosyal, siyasal zorluklar) yanlar ınaçekip, tı pk ı alttaki ekonomiyi yaratan kesimleri istismar ettikleri gibi onlar ı da istismar etmeyi

 bildiler. Nice sanatkâr ı, bilim adamını ve filozofu denetimlerine, hatta iktidar aygıtlar ına

katarak bu istismar ı geçekleştirmesini sağlıyorlardı. Kar şılar ında direnenleri de aynı ekonomik, sosyal ve siyasal yöntemlerle etkisizleştirmesini biliyorlardı. Erasmus, Galileo,Bruno gibilerinin başına neler getirildiğini biliyoruz.

 Nasıl ki devlet tekeli eliyle ekonomiye yeniden hâkimiyet sağlandıysa, ideolojik tekelhareketi de benzer biçimde etkileyici oldu. İsyanlar hem siyasi, hem ideolojik, hem ekonomik sahada çok kapsamlı eylemlerle bastır ıldı. 18. yüzyılın sonunda sadece ekonomik tekelcephesinde (sanayide) değil, siyasi (Fransız İhtilali) ve ideolojik cephede de (milliyetçilik veulus-devlet) kazanıldı. Kaybedenler Hıristiyan Katolizmi, eski tarz monar şi, imparatorluklar ve hümanizmdi. Ekonomi nasıl kar şıtı olan tekelciler taraf ından yutulduysa, demokratik hareketler ve uluslar da ulus-devlet ve milliyetçilik taraf ından yutulma sürecine alınmıştı.Aristokrasiye ve Katolik kilisesine, tüm Hıristiyanlığa düşen ise, eskisi kadar itibarlı olunmasa da, yeni efendilerle çıkar kar şılığı ittifak tazelemek, mümkün olduğu kadar elverişlikoşullarla uzlaşmaktı. Demek ki 19. yüzyıla kadar sadece yeni ekonomik tekellerin (ticari,sınai ve mali) zaferi söz konusu değildir. İdeolojik zafer de en az onun kadar önemliydi vekazanılmıştı.

2- Feodal uygarlığın din inşa tarzı çözülmüştü. Protestanlık bunun sonucuydu. Katolik kilisesi görkemli konumunu yitirmişti. Yerine konulan Protestanlık ahlak ının kapitalizme

uygunluğunu zaten Max Weber mükemmel sunumuyla herkese gösterdi. Laiklik,çözümlenmesi gereken bir kavram olarak bu dönemin ideolojik başar ılar ındandı. Hıristiyanlık dünyası, daha çoğu özgür kabileyken, Avrupa halklar ının zihnine aşır ı bir dogmatizmleçökmüştü. Dünyayla çelişkisi ayan beyandı. Siyasi ve ekonomik ağırlığını yitirdiğinde,ideolojik olarak hızla aşılacağını beklemek zor değildi. Daha önemli olan, laiklik denenucubeydi. Kelime olarak ‘din dışı’lık olsa da, ne kadar dinin içinde ne kadar dışında olduğuen muğlâk konulardandı. Pozitivizm denilen olguya sar ıldı. Pozitivizm kendini yeni dünyadini ilan ettiğine göre, laiklik ne kadar din dışı olabilirdi? Yeni din ne demek oluyordu?

Pozitivizm dinsel niteliğini olguculuğundan alır. Özü itibariyle pozitivizm için olgu en

temel gerçekliktir. Olgusal olmayan gerçeklik yoktur. Hâlbuki araştırmalar ve felsefe (bir 

251 

Page 252: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 252/323

 bütün olarak) olgunun algıyla aynı olduğunu (yani olgu=algı) göstermektedir. Algıcılık ise, en basit zihni işlemdir. Nesnenin en yüzeysel gözlemlenmesi sonucu oluşup kaba bilgilenmenin(bilimsel olmayan en yanılgılı bilgi türü) yöntemidir. Olguyu olguculuk haline getirmek,nesneye temel gerçeklik rolü bahşetmektir. Paganizmin (putçuluğun) temelinde de aynı 

yaklaşı

m vardı

: Nesneyi tapı

nma konusu yapmak. Bu durumda pozitivizm istediği kadar din başta olmak üzere metafiziğe saldırsın, kendisi de nesne hakikatçiliği nedeniyle en kabamateryalist bir din haline gelmiştir; yani nesnelci putçuluğun modernitedeki yeni bir türevi,temsilcisi olarak metafiziktir. Hem de en yüzeyselidir. Nietzsche de aynı kanıdadır. Bukonuyu Özgürlük Sosyolojisinde genişçe tartışacağım.

Pozitivizm en az ortaçağ teolojisi kadar zihinler üzerinde tahribat yarattı. İnsantoplumlar ının büyük manevi dünyasının fark ında bile olmadı. Metafizik dünyanın sonu geldideyip, milyonlarca yılın birikimi olan insani kutsallıklar ı çöp sepetine attı. Tam bir cehalethareketi idi. Hz. Muhammed’in Ebu Cehil için kullandığı söz veya unvan tam da pozitivistler 

içindir: Toplum bilimi açısından çağdaş Ebu Cehiller. Din dışılık (laikos) ve olguculuğun(pozitivist felsefe veya din) kaba materyalizmle (“İnsan zihni ayna gibidir. Sadece yansıtır”)

 birlikte kapitalist tekellerle yak ından bağlantılı ideolojik örgüler olduklar ını çok iyi kavramak gerekir. Tam dört yüzyılı aşk ındır yeni toplum üzerine bu üç ideolojik versiyonla tahrip veterör hareketi yürütülmektedir: Toplumun manevi dünyası üzerinde.

Manevi kültürün, yani ahlak ın binlerce yıldır etkisiyle varlığını koruyan toplumçözülmeden, kapitalizmin maddi kültürünün zaferi mümkün olamazdı. İdeolojik fetih bunedenle gerekliydi. Dine kar şıtlıklar ı da ahlaki boyutundan kaynaklanıyordu. Bu üç felsefetoplum ahlak ını yıkmada çok etkili oldular. Ahlaken boşalan toplumlar ya sapk ınlaşır, yakolayca teslim olurlar. Olan da bu oldu. Laiklik, din dışılıkla dindeki ahlaki erdemi yıktı.Pozitivizm olguculukla yeni putçuluğun (En son tüketim toplumu çılgınlığı, eşyayataparcasına sahip çıkma tutkusu modern putçuluk olarak tanımlanabilir) yolunu açtı.Muazzam bir ahlaki düşüş de bu yolla gerçekleşti.

Metafiziğe kar şıtlık en cahilce saldır ılar ından biridir. Metafizik oluştuğundan beri (insanoluşumu) insanlık için bir zarurettir. Sadece devlet etraf ında örülmüş uygarlıklar için değil,tüm insanlar için, hatta zihni gelişkin hayvanlar için bile ihtiyaçtır. Hiçbir insan tam bilgiyle,

 bilimle, haydi diyelim pozitivistlerin diliyle bilimcilikle donanmış olarak ne geçmişte, ne de

günümüzde donanma yeteneğinde değildir. Bu imkânsız olmasa bile zihni gücü yetmez.Elinden metafizik dünyasını alırsanız veya yıkarsanız, ölüsü elde kalır. Ya da hiçbir kuraltanımayan çılgın insanlar (Batı toplumu bu olguya çok tanık oldu) ortaya çıkar. Yine olan buoldu. Kaldı ki, olgular gerçeğin gerçekten genel geçer yanını teşkil eder; her şeyini değil.

Kuantum ve kozmoloji henüz son sözünü söylemedi. Yaşam ise hiç çözümlenemedi,sırr ının fark ına bile var ılamadı. Bu nedenle modern cehalet sözcüğünü hak ediyor. Kabamateryalizm ondan farklı değildir. Yaşam ve zihin sorunlar ı ayna teorileriyle asla izahedilemeyecek, bilimin bile halen her gün yeni bir mucizesiyle kar şılaştığı evrenlerdir.Toplumsal yaşam onlardan da karmaşıktır. Bunlar ın erken cehalet hareketleri olduğu ve

anlamlı bir çekim merkezi olamayacaklar ı anlaşılınca, bu sefer bu üç felsefenin daha örtülü

252 

Page 253: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 253/323

iki sentezini devreye soktular: Birbiriyle çelişir gibi görünen, ama özünde birbirinitamamlayan burjuva enternasyonalizmi ve milliyetçiliği.

3- Burjuva enternasyonalizmi veya küreselciliği: Uygarlık tarihinde ideolojik inşacılar ikişeye dikkat ederler: Üst katta oturanlar, ortak simgesel değerler. Ki, bunlar ortak çıkarlar ın

sembolik ifadeleridir. İdeolojiler her zaman simgesel bir nitelik taşırlar. Önemli olan neyin,kimin çıkarlar ının simgeselliğidir. Zigguratın en üst katındaki tanr ılar konseyi bir simgeydi.En, Enlil, Marduk yeni yükselen ve kurumlaşan hiyerar şinin üst kurulunu yansıtıyordu. Busimgeselliğin ne kadar bilinçli, ne kadar kendiliğinden olduğunu bilemeyiz. Fakat gelenek eskidir ve genel özellikler de taşıyor. Bu simgesellik günümüze kadar sürekli daha dakarmaşıklaşarak ve dönüştürülerek devredildi. En alt kattakiler içinse kulluk, kölelik simgesellikleri oluşturulur. Kutsal tanr ılar konseyinin onlarla kar ıştır ılmaması için çok ince vekeskin çizgiler çizilir. Kul kulluğunun gereklerini yapmalı, asla tanr ılar ın işinekar ışmamalıdır. İnsanın ‘toplum bu tür masallarla neyi kaybetti, ne kazandı’ diye sorası 

geliyor.

Bugünkü üst kattakilerin konseyi Davos’larda düzenli toplanır. Gizli veya açık. Fakat şukesindir: Zigguratın en üst katta oturanlar ın çı plak ve maskesiz hali olarak zaman zamaninsanlar ın arasına (bunlar farklı üst tabaka insanı olsalar da) giriyorlar. İnsanlar ın onlardankorkmalar ına gerek olmadığı, durumu sürekli kontrol altında tuttuklar ı, yeteri kadar savaş hazırlıklar ının ve stoklar ının olduğu, yenilgilerin asla düşünülmemesi gerektiği butoplantılarda görevli usta rahipler taraf ından özenle belirtilir, işlenir ve herkes için gereklihayırlı sonuç çıkar ılır. Birçok mekânlarda seçkin rahipler bu enternasyonalist ideolojiyigelişmiş medya kanallar ıyla misli görülmemiş yoğunlukta zihinlere, duygulara işlerler.Üniversite ve camiler, kiliseler geride kalmıştır. İletişim çağı küresellik çağıdır. Tüketimleri,eğlenmeleri tüm uygarlıklar ın son çağına göre nasılsa öyle sürüp gidiyor. İlk defa gerçek anlamda ekolojik çevre yok edilirken bile, kurulu dünyalar ına toz kondurmak istemezler.Toplum, kent, k ır, demografya sürdürülemezliğin gonglar ını sürekli çalmalar ına rağmen,enternasyonalist ideolojileri gereği gözleri kör, kulaklar ı sağır k ılınmıştır. İçeriğinden çoktan

 boşatılmış, seks-spor-sanat çılgınlıklar ının uyuşturamayacağı hiçbir toplum odağı  bırak ılmamış gibidir.

4- Milliyetçilik: Her ne kadar tersi gibi dursa da, üst kat enternasyonalistlerinin toplumun

alt katlar ını afyonlamak için dört elle sar ıldıklar ı yeni ‘böl ve yönet’ dininin stratejik aracıdır.Pozitivizm, laiklik, kaba materyalizm ve bilimcilik gibi ideolojik araçlar ın hem doğurduklar ı sorunlar ı, hem de yetersizliklerini gidermek için kapitalist modernitenin onsuz edemeyeceğien etkili ideolojik aracıdır. Her şeyden önce ulus-devletin tek etkili dinidir. Her uygarlık çağının kendine göre etkili inançlar ı vardır. Onlar olmadan adım atamazlar. Miliyetçilik modernitenin en etkili inanç kalı bıdır. İnşası son derece basittir: Ulusu oluşturan her faktörüinanç kutsalı haline getireceksin. Tüm okul, k ışla, cami, kilise, aile ve diğer cemiyetfaaliyetlerinde bunlar ı namusla özdeş k ılarak, en duyarsız bireyi bile heyecanlandır ı psaldırgan k ılacak kadar işleyeceksin. İşte o zaman en etkili dini yarattın demektir. Sanıldığının

aksine, dinler öyle ahret için, öte dünyalara inanç ve hazırlık için inşa edilmiş değillerdir.Siyasi program ve stratejilerdir. İ badet olarak günlük eğitim araçlar ıdır.

253 

Page 254: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 254/323

Din çözümlemelerini olanca ağır örtünmelere rağmen bu tarz geliştirmek sosyolojinintemel işlevidir. Aksi halde bilimciliğin alt kolu olmaktan öte rol oynayamaz. Kaldı ki, dinlerinkutsallıklar ı vardır ve çok önemlidir. Bunlar ı da açığa çıkarmak görevdir. Eğer din gerçektenkutsallıklar ına da ihanet edilerek (edildiği çok açık) en kaba ideolojik araç haline sokulmuşsa,

o zaman yeni, fakat bizzat vaizleri taraf ı

ndan münaf ı

klı

ğa oynanan bir konuma itilmiş demektir. K ısaca din de günümüz milliyetçiliğinin en çok başvurulan bir aracıdır: Aracınaracı. Bundan sonraki iki konuda bu dinin oluşum ve kullanış seyrini daha yak ındangöreceğimizden sadece tanımlamakla yetiniyorum.

Kapitalist modernitenin ekonomik tekel kadar yüzyıllar ın ideolojik araçlar ının etkisindenzihni, düşünceyi, dolayısıyla özgür eylemi kurtarmak zordur, ama demokratik moderniteninen temel görevidir. Başta Marks ve Marksistler olmak üzere, anar şistlere, ütopyacılara, çeşitlikardeşlik tarikatlar ına, hatta sosyal-demokrat ve ulusal kurtuluşçulara o kadar eleştiriyüklememin nedeni, demokratik modernitenin etkili bir ideolojik inşasının

gerçekleştirilmemesinden dolayıdır. Marks’ın ve Marksistlerin yükselen kapitalist tekele kar şı  bir duruş, direniş sergilemek istedikleri açıktır. Diğerlerinin de demokratik eğilimleriküçümsenemez. Ama günümüzle k ıyaslandığında ne kadar yetersiz, yanlış ve eylemsizkaldıklar ı; kapitalist modernizmin yaşadığı derin ve sürekli krizlere, toplum dışılığına, çevrefelaketine, yol açtığı işsizliğe, yoksulluğa rağmen tahtında en rahat dönemini geçirmesinden

 bellidir.

Demokratik uygarlık cephesinin kendi geçmişindeki tüm çağlar ının mirasını iyice gözdengeçirerek, neye ihtiyacı varsa onu alarak, eksik kalanı güncel somutun analizinden çıkar ı ptamamlayarak ideolojik hamlesini yerine getirme görevi kadar acil ve kutsal başka bir iş olamaz.

D- Yahudi Soyk ırımının Anısına -İbrani Kabilesinin Öyküsü-

Böyle bir bölüm yapmam şaşırtıcı gelebilir. Ama tam yerinde ve gerekli olduğukanısındayım. Yurt dışına ÇIKIŞ, tutuklanmam ve Yahudi soyk ır ımının kapitalizmin moderndini olan milliyetçilikle bağlantısı, bu öykünün konu edilecek kadar önemli olduğunungerekçeleridir. Bir de entelektüellerin doyurucu yaklaşmamalar ı, özellikle Yahudiideolojisinin konuya ilişkin samimi bir özeleştirisini yapmamalar ı veya yapmışlarsa benimgörüp okuyamamam, savunmamın çok önemli bir parçası olarak anlatımını gerekli

k ılmaktadır. Konunun ayr ıntılı açıklamalar ını savunmamın (4) dördüncü ve (5) beşinci kitabı olarak hazırladığım ORTADOĞU KÜLTÜRÜNÜ DEMOKRATİKLEŞTİRMEK ileKÜRDİSTAN’DA DEMOKRATİK MEDENİYETİ İ NŞA ETMEK adlı değerlendirme vetartışmalar ımda dile getireceğimi umuyorum.

1-Yahudiler ve Uygarlık: Uygarlık tarihiyle ilgilenen her entelektüel, Yahudilerinrolünü görmeden yetkin bir değerlendirme sunamayacağını hemen görür. Daha öncekisavunmalar ımda konuya sınırlı bilgilerim sayesinde yer yer taslak şeklinde dokunduğum içinçok k ısa bir özetle yetinmek durumundaydım.

Bütün belirtiler İ brahim olarak adlandır ılan kimliğin (İ brahimî dinlerin atası olarak kabuledilen Hz. İ brahim’in kimliğiyle ilgili bilgiler, Hz. İsa ve Hz. Musa’da olduğu gibi mitolojik 

254 

Page 255: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 255/323

ağlarla örtülüdür. Gerçeğin daha net görünümü için kapsamlı sosyolojik araştırmalara ihtiyaçvardır. ) Babil Nemrutlar ından (bir nevi eyalet valisi) olan bugünkü Urfa yöneticisiyle

 paradigmatik bir anlaşmazlığa girdiğini veya başka nedenleri olsa bile bu tür yansıtıldığını göstermektedir. İ brahim, panteondaki put heykellerinin tanr ı olamayacağını göstermek için

onlar ı

k ı

rmakta, daha sonra ateşe atı

lmak için Urfa kalesindeki mancı

klarda sallandı

r ı

larak odun yığını üzerine atılırken ateşler su kesilmekte, bugünkü Balıklı Göl meydana gelmekte biçiminde mitolojik öykü sürüp gitmektedir.

Büyük ihtimalle Urfa-Kudüs hattı, dönemin görkemli iki gücü Mısır’ın Yeni Hanedanuygarlığıyla Sümerlerin Babil Hammurabi Hanedanlığı arasında tampon bölge konumundadır.Ticaret tarihte ilk defa yükselişe geçen bir ekonomik sektör haline gelmektedir. İki uygarlık arasında ticaret belki de siyasetin üzerinde bir rol oynamaktadır. Tüccarlar ın geliş gidişihızlanmaktadır. Asurlar ın görkemli ticaret dönemi de bu evreyle çak ışmaktadır. Ayr ıca Urfa-Kudüs- Şam- Halep ilk çağlardan beri (M. Ö. neolitiğin doğuşu ve ilk kent kuruluş dönemleri)

çok önemli bir göç, ticaret ve istila, işgal ve en önemlisi de din alış-veriş hattıdır. Hz.İ brahim’in çık ış ve ilk göç yerleri olması tesadüfî değildir. Hıristiyanlığın ve İslamiyet’in deilk çık ış hatlar ından olduklar ı çarpıcı olarak bilinmektedir. İ brahim (Bu adın muhtemelenMısırlılar taraf ından unvan olarak verildiği tahmin edilmektedir. Mısırlılar Sina Çölüüzerinden giriş yapanlara, üzerlerindeki kir ve tozdan dolayı ‘Apiru’lar demektedir.Dönüşerek İ brani ve İ brahim adlar ının türemiş olması kuvvetle muhtemeldir) önce bugünküİsrail-Filistin olan Kudüs yak ınlar ında ikamet etmek ister. Yerel hâkimler kolay izin vermez.Çok küçük bir mülk aldığı ve orada öldüğü belirtilir. Sara, Hacer, İsmail, İshak, Yakuphikâyeleriyle başlayan, Hz. Musa, İsa, Muhammed ve aralar ındaki yüzlerce peygamber 

halkasıyla devam eden öyküyü isteyen Kutsal Kitaplar’da (Ahd-i Atik, Ahd-i Cedit veKur’an’da) takip edebilir. Binlerce yan öyküleme ve romanlarla tarih kitaplar ı da öğreticiolabilir. Çok genel birkaç dönemle görünür k ılmak amacım açısından yeterlidir.

a- İ brahim’in Urfa’daki ve çık ışındaki öyküsü. Muhtemelen M. Ö. 1. 700-1. 600 dönemi.Kabile reisi ve tüccar.

b- Mısır’da esaret dönemi. M. Ö1. 600- 1. 300

c- Hz. Musa önderliğinde çık ış. M. Ö. 1. 300- 1. 250.

d- ‘Vaat edilmiş topraklar’da iskân. M. Ö. 1. 250- 1. 200 (Komutan ve peygamber Hz.Yeşua dönemi).

e- Önderler, Hâkimler dönemi. M. Ö. 1. 200-1. 000. İlk Kral Saul’a kadar geçen ve henüzkral ve peygamber olmamış laik ve dini (kâhin) önderler dönemi.

f- Yahudi ve İsrail Krallar Dönemi. M. Ö. 1. 000-700. Saul, Davut, Süleyman’la başlayı pHezekiel’le (Asur işgali) biten dönemi.

g- İşgal, İstila, Tahakküm, Direniş ve Diaspora Dönemi. M. Ö. 700-M. S. 70 (Asur,Babil, İskender ve Romalılar ın işgal ve hâkimiyet dönemi).

Bu dönemde Yahudi veya İsrail Krallığı yık ılır. Yerine direnişçi ve iş birlikçi olmak üzereiki grup belirginlik kazanır. İş birlikçiler özellikle Grek ve Pers yanlısı olmak üzere iki ana

255 

Page 256: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 256/323

grup olarak belirginlik kazanır. Urfa ve Mısır’dan sonra üçüncü sürgünleri, Babil Kralı  Nabokadnazar döneminde k ırk yıl süren ünlü Babil sürgünüdür (M. Ö. 535- 495). KutsalKitapta yer alan ve Zerdüştlük’ten etkilendiği açık olan hükümler bu dönemde aktar ılmıştır.Perslere büyük hayranlık oluşmuştur. Çünkü k ırk yıllık sürgünlerine son verdirilmiştir.

Tevrat’ı

n ilk yazı

nüshalar ı

da bu dönemde, yani M. Ö. 700’den sonra derlenmiştir. Yaniyaklaşık 600 yıl (M. Ö. 1. 300-700) Kutsal Kitabın elde hiçbir yazılı nüshası yoktur. Demek ki üç Kutsal Kitaptaki ilgili k ısımlar 600 yıl aradan sonraki sözlü anlatımlara dayanmaktadır.Homeros ve Hesiodos’un aynı dönemdeki İlyada ve Theologia’lar ı da benzer söylentilerinyazıya geçmiş halleridir. Romalılar ın M. Ö. 70 ve M. S. 70 civarlar ında Süleyman Mabediniiki defa yıkmalar ı büyük direnişlere yol açmıştır. Hıristiyanlık en yoksul kesimin direniş geleneğidir. Üst tabaka direnişleri de, örneğin Makabilerinki de ünlüdür.

Diasporaya, yani yurt dışına çık ışla kabilenin veya kavmin dağılışı M. S. 70’den sonrayoğunluk kazanır. Dağılış Asur, Ermeni ve Grek kültüründe yaşayanlarda olduğu gibi, Roma

ve İran İmparatorluk sahalar ında olmak üzere iki alanda yoğunlaşır. Bu uzun döneme aynı zamanda Yazarlar Dönemi de denilmektedir. Yani sürekli Tevrat derlemeleri ve yorumlar ı yapılmaktadır. Peygamberler de çık ıyor. Ama yazarlık daha önemli hale geliyor. Demek ki,Yahudi kültüründeki entelektüel seviyenin yüksekliği çok önemli bir tarihsel geleneğedayanmaktadır. Diğer önemli bir meslek para ve ticaret işleri olsa gerek. Tar ım topraklar ı üzerinde rahat geçinme imkânı bulamadıklar ından, tüm güçleriyle ticaret ve onun etkili aracı 

 para üzerinde yoğunlaşmalar ı konumlar ıyla yak ından bağlantılıdır. Asurlar ın yerinegeçtiklerini, Ortadoğu’da artık para ve ticaretin tekelini ele geçirdiklerini bu nedenlesöylemek mümkündür. Bu konumlar ı onlar ı ortaçağ kentlerinde ve kapitalizmin beşiği Londra

ve Amsterdam’da çok etkili ve kârlı duruma getirirken, aynı zamanda büyük sermayedarlar haline gelmelerinin de uzun bir tarihi geleneğe dayandığını göstermektedir. Kudüsçevrelerinde az kaldıklar ı, çoğunun Diasporaya dağıldıklar ı tahmin edilmektedir. Doğu veBatı Diasporası olarak iki önemli kültürel gelenek daha ortaya çıkacaktır bu kavmin dağılış öyküsünde.

h- Diasporayla birlikte bir kabile olmaktan çık ı p çok sayıda kabile düzeyini aşmış kültürel gruplarda yoğunlaştıklar ına göre, Yahudileri artık ‘kavim’ olarak adlandırmak dahauygun düşmektedir. Özellikle Arabistan, İran, Kürdistan, Mısır ve Helenistan bölgelerindeyoğunlaştıklar ı ve alan kültürüne dayalı Yahudi gruplar ı haline geldikleri görülmektedir. İkikültürlü bir halk oluyorlar: Asıl İ brani kültürü ve içine yerleştikleri toplumlar ın kültürü. Bukonum entelektüel yetenekleri üzerinde çok önemli ve olumlu etkide bulunacaktır. Çünkütarihin en kadim kültürlerinin hepsiyle temasta oluyorlar.

İslamiyet’in çık ışıyla birlikte yeni bir trajik dönem daha başlıyor. İslamiyet’le Araplar bir ticaret uygarlığına geçiş yapmak durumundadırlar. Fakat ticaret ve para tekeli çoğunluklaArabistan’ın birçok bölgelerindeki de dahil, Yahudi tüccar ve sarraflar ın elindedir.Dolayısıyla Hz. Muhammed’e atfedilen “Yahudiler Arabistan’da kalmamalı” hadisi kuşkuluda olsa anlamlı görünmektedir. Arap-Yahudi düşmanlığı tarihin derinliklerine dayanmaktadır.

Hacer ve oğlu İsmail’in Mekke’nin bulunduğu yere bir nevi istenmeyen ikili olarak gönderilmeleri, dönemin Yahudi ve Arap kabileleri arasındaki çelişkilerle ilgilidir.

256 

Page 257: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 257/323

Yahudilerle Arap şeyh ve tüccarlar ın çıkarlar ı o dönemden beri sürekli çelişmekte olup,günümüzdeki Arap-İsrail ve Filistin-İsrail çatışmalar ına kadar tırmanmaktadır. Yaklaşık 3.500 yıllık köklerden ve tarihten kaynaklanan bu çelişkinin varlığı, günümüzde tam bir uygarlıklar çatışmasına dönüşmüş bulunmaktadır.

Bölgedeki ticaret tekelleri arasında şiddetli bir rekabetin doğması normaldir. İslamiyet’inticarete önem vermesinin nedeni ve Hatice ve Hz. Muhammed ilişkisi bu nedenle dahaanlaşılır olmaktadır. Sonuçta Yahudiler ya kendilerini asimilasyona uğratı p faydalı iş birlikçiler haline getirerek (Muhtedi) alanda kalacaklar, ya da yeni alanlara sürgünüyiyecekler. İki durum da ortaya çık ıyor. Önemli bir k ısmı daha Roma İmparatorluğundaAvrupa’ya doğru başlayan göçleri daha da yoğunlaştır ı p ayr ılırken, kalanlar da muhtedi veyar ı-esir biçiminde haraca bağlanarak yaşıyorlar. Ortaçağda İslam uygarlığında, özellikle İranve Endülüs (İspanya) bölgelerinde tarihsel rollerini (yani kâtiplik, ticaret ve sarraflık) daha dailerleterek ünlü hale geliyorlar. Birçok siyasi güçle çalışma olanağını elde ediyorlar.

Entelektüel ve tüccar-sarraf halk unvanını kesinleştiriyorlar. Bu yüzden tüm bulunduklar ı  bölgelerdeki diğer toplumlar ın entelektüel ve tüccarlar ının büyük hışmına hedef oluyorlar.Demek ki, tarihten sürüp gelen Yahudi düşmanlığının çok önemli maddi, kültürel ve tarihselnedenleri var.

i-Yeniçağın başlangıcına geldiğimizde, bu nedenlerden ötürü Yahudiler üzerinde bir nefret dalgası, tehditler ve sürgünler hızını daha da artıracaktır. Çünkü kapitalizm ticaret ve

 para tekelinin ana rahminde doğan bir uygarlıktır. Bundan çıkar ı ve zarar ı olan herkesönlerinde engel olarak Yahudi entelektüel, tüccar ve sarraflar ı gösterecektir. Yahudiler tehlikeli bir paradoksla kar şı kar şıyadırlar. Çıkarlar ı kapitalist gelişmelerden yana olan diğer uluslar ın tüccar ve sarraf tekelleri, önlerinde Yahudi unsurlar ını engel görecektir. Çıkarlar ı kapitalist tekellerin gelişmesiyle çelişen uluslar ın eski tar ımcılar ı, zanaatkârlar ı da Yahudi’yirahatlıkla mistik bir tehlike haline getirebilecektir. Entelektüellerin de, sisteme bağımlılıklar ı gereği, tüm kötülüklerin Pandora kutusu olarak Yahudiliği göstermeleri çıkarlar ı gereğidir. Buetkenler altında 15. ve 16. yüzyıllar Yahudiler için tarihte olduğu gibi yine sürgünler ve

 pogromlarla (Yahudi katliamlar ı) şiddetlenen yeni bir uygarlık sürecinin başlangıcı olacaktır.

İşin ilginç yanı, Yahudi entelektüel ve tüccar-sarraf gücü bu yeni uygarlığın inşasında enönemli etken olabileceği gibi, en çok gazabına uğrayanlar ı da olacaktır. Paradoks budur.

1492’de İspanya’dan sadece Müslümanlar atılmadılar; Yahudiler de kitlesel halde atıldılar. Ne de olsa İsa’yı çarmıha gerenlerdi. Bahane hazır ve etkiliydi. Fakat asıl nedenler anlatıldığı gibidir. Polonya’da, Rus Çarlığı’nda da benzeri süreçler yaşanmaktadır. Bu durumlar kar şısında yeni toplandıklar ı ülkelerin başında Hollanda ve İngiltere gelecektir. Tüm etkiliYahudi tüccar, sarraf ve entelektüelleri dalga dalga bu ülkelere akacaklardır. Bir k ısmı Avrupa monar şileriyle savaş halinde olan Osmanlı İmparatorluğu’na, özellikle Sultan’ınsarraflık ve tüccarlık tekelinde etkin rol almak amacıyla sadece kabul edilmeyecekler,çağr ılacaklardır da. Yavaş yavaş Amerikan k ıtasına da göç başlamıştır. Yeni gelişen Almankentlerinde entelektüel tüccar ve sarraf tekelinde gün geçtikçe konumlar ını 

güçlendireceklerdir. Bu ülkede köklü bir yerleşme ve melezleşme söz konusudur.

257 

Page 258: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 258/323

Bazı entelektüeller kapitalizmi Yahudiciliğe bağlarsa da, bu abartmalı bir ideadır. Etkilerivar. Belirleyiciliğin kökenleri elbette yerleşik toplum koşullar ıdır. Fakat azınlıklar ıntetikleyici rolleri de küçümsenemez. Hollanda ve İngiltere’deki gerek entelektüel ortamıngelişmesinde, gerek kapitalizmin yeni sistem hegemonu olarak ortaya çıkmasında bu

ülkelerdeki Yahudi banker, tüccar ve filozoflar ı

n etkisi oldukça önemlidir. Spinoza yeniçağı

 zihniyet açısından başlatan en önemli simadır. İlk Yahudi laiklerindendir (Laikliği daha çok sinagogun dışına çıkmış veya çıkar ılmış kişilere ilişkin belirtiyoruz). Özgürlüğün de büyük düşünürlerindendir."Anlamak Özgürlüktür” felsefesi ona çok şey borçludur. Yahudi banker ve tüccarlar ın İngiltere ve Hollanda devletine verdikleri borçlar savaşlar ın kazanılmasında vegüçlü devlet olmalar ında büyük rol oynar. Amerika k ıtasında, özellikle Kuzey Amerika’daİngiltere eyaletlerinin bağımsızlık savaşında benzer rol oynayacaklardır. Günümüz ABD’ninoluşumunda temel etkileyici güçlerin başında Yahudi entelektüel, tüccar ve bankerleriningeldiği iyi bilinmekte veya bilinmek durumundadır.

2-Yahudi İdeolojisi: Baştan çok net belirtmeliyim: Dünya çapında ideolojik önderlik halen Yahudi entelektüellerinin elindedir. Bu önderliğin derin tarihsel kökleri vardır.

a-Yahudi kültürünün oluşumunda ilk başlarda tarihsel iki büyük kültürün, Sümer ve Mısır kültürünün derin izleri vardır. Ahdi Atik, (Tevrat) İ brani kabilesinin bu iki kültürdenözümsediklerinin kabile dilinde ve vicdanındaki yansımasıdır. Yansıma çok açıktır. Bu ikikültürün ilk versiyonlar ındandır. Adem-Havva hikâyelerinden tutalım, dünyanın yedi gündeyaratılmasına kadar, Allah kavramından tutalım geygamber kavramına kadar. Unutmayalım,Hz. Nuh tufanı bir Sümer efsanesidir. Eyüp, İdris peygamber efsaneleri de hakeza! Tek tanr ılı din kavramı ilk defa Mısır’da Firavun Akhenaton döneminde büyük reform olarak denenmek istenmiştir. Ayr ıca Urfa neolitik kültürün en eski ana merkezidir. Dolayısıyla neolitik ideolojisinin dönüşerek etkisi kesinlikle ihmal edilemez. Diğer önemli bir kaynaktır.Arkasında iki büyük dil ve kültür grubu vardır: Aryenler ve Semitikler. İ brani kabilekültüründe bu iki ana kaynağın da rolü göz ardı edilemez.

 b- İlk sürgün döneminde Babil ve Zerdüşt (Pers-Med) kültürünün etkileri de çok barizdir.Birçok öykü bu kültürden derlenmiştir.

c- Greko-Romen kültürü üçüncü büyük kaynaktır. Özellikle dinsel felsefeningeliştirilmesinde Greko-Romen döneminin etkisi belirleyicidir. Yani ortaçağdaki Hıristiyanlık 

ve İslam’ın içeriğinde bulunan dinin felsefeleştirilmesinin, felsefenin dinselleştirmesinintemelleri Aristo, Eflatun ve ekol olarak başta Stoacılar olmak üzere Helenistik çağdaki felsefiekollere dayanmaktadır.

d- Açık ki, Hıristiyanlık ve İslam, İ brani Musevi dininin daha çok Greko-Romen ve Araptoplumlar ının ihtiyacına göre uyarlanmış iki mezhebi durumundadır. Aynı kaynaktan

 beslendikleri açıktır. Bu iki mezhebin Musevilikle çelişkisi derin kabilevi özelliğinden ilerigelmektedir. Musevilik ilk başlarda İ brani kabile topluluğunun, ortaçağlar ın başlar ındanitibaren (diaspora ile birlikte) Yahudi kavminin milli dini olarak şekillenmiştir. Daha doğrusu,

kar şı

zda net bir özdeşlik vardı

r: İ brani kabilesi = İ brani dini = İ brani veya Yahudi kavmi.Baştan itibaren Yahudi ideolojisi dini bir içerikte, o da tamamen kabilevi ve kavmi

258 

Page 259: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 259/323

niteliktedir. İslam ve Hıristiyanlık ise, Yahudilikle köklü ilişki ve çelişkileri bulunan yak ınkavim topluluklar ının maddi ve manevi kültürel ihtiyaçlar ına göre inşa edilmiştir. Dolayısıylahem çok etkilenmişler, hem de sık sık çatışma durumlar ında kalmışlardır.

e- Yahudi ideolojisi aynı zamanda derin maddi kültürün şekillendirdiği bir ideolojidir. Bu

maddi kültürün uygarlıklar ı nasıl tanımladıklar ını gördük. Dolayısıyla Yahudi ideolojisi,Sümerlerden beri Ortadoğu bölgesinde oluşan tüm uygarlıklar ın yak ın ilişki sahnesindeşekillenmiş bir uygarlık ideolojisidir. Şöyle bir formül geliştirmek öğretici olabilir: Yahudiideolojisi tüm uygarlıklar ın sentezlendiği özü taşımaktadır. Gücünü bu özden almaktadır.Bunda Yahudi peygamber ve yazarlar ın tarih boyunca oynadıklar ı rol belirleyicidir. Yine bunedenle ilgili toplumlar uygarlıklar ıyla ne kadar ilişkili ve çelişkili iseler, Yahudilikle de odenli ilişkili ve çelişkilidirler. Çıkar ılacak başka bir sonuç şudur: Yahudilik sadece din vekavim değil, uygarlıklar sentezi (eklenmesi de denebilir) bir uygarlık olarak tanımlanabilir.Yahudi ideolojisinin entelektüel yapılar ını güçlendirmedeki rolünü göz önünde

 bulundurursak, neden hala dünya çapında öncü rol oynadıklar ını daha iyi anlayabiliriz.

f- Yahudi ideolojisi yeniçağla birlikte parçalanmıştır. Dini ve laik doğrultularda iki anakanala bölünmüştür. Spinoza (1632-1677) laik kanalın başıdır. Benzer birçok Yahudi kökenlifilozof laik kanalı sürekli besleyecektir. Laikliğin ayr ıca ne kadar yeni bir din ve ne kadar dindışılık olduğu tartışma götürür. Peşinen belirtmeliyim ki, dini ve din dışı fikir üretilmesinianlamlı bir toplumsal, ideolojik çalışma olarak görmüyorum. Yapılması gereken ayr ım buolmamalıdır. Bunun aydınlatıcı, öğretici değeri çok sınırlı olduğu gibi, oldukça saptır ıcı,çarpıklaştır ıcı özellikler bar ındırmaktadır. Mitolojik, dini, felsefi ve bilimsel bilgi türlerininher birinin bir toplumsal kar şılığı vardır. Ancak sosyolojik çalışmayla rolleri, ilişki veçelişkileri toplumsal ve siyasal temelleriyle birlikte açıklığa kavuşabilir.

g- Aydınlanma ideolojisinde laik kanat Yahudiciliğin büyük etkisi vardır. ‘Bilimcilik’olarak adlandırabileceğimiz bu ideoloji, felsefi düzlemde pozitivizmle eştir. Yeniçağadamgasını vuran bu ideolojik ak ım, bilimcilik veya pozitivizm adıyla giderek kapitalistmodernitenin dini inancı haline gelmiştir. Şu hususu önemle belirtmeliyim ki, pozitivizm bir gömlek farkla eski dindir. Veya aynı gömleğin, din gömleğinin tersine çevrilmiş halidir.Bilimcilikteki yasa anlayışıyla dinlerdeki yasa anlayışı arasında zihniyet birlikteliği vardır. Nesanıldığı gibi din ‘uhrevi’ bir anlayıştır, ne de laiklik, sekülerlik ‘dünyevi’ bir anlayıştır.

Yapay bir ayr ım söz konusudur. Bütün dinler dünyevilikle ilgilidir ve toplumsallıkla bağlantılıdır. Dünyevi denilen anlayışlar da öncelikle dünyevi değil toplumsallıkla ilgilidir.Uhrevilik, dünyevilik kavramlar ı ciddi bir çelişkisini hem örtmekte, hem de çatışmayı örtülüsürdürmeye hizmet etmektedir. Aydınlanma ideolojisi bilimcilik ve olguculuk (pozitivizm)olarak sistemleştikçe, yeni ulus-devletin resmi ideolojisi haline geldiler. Bu da hızla milliyetçiideolojiye dönüşüm demektir.

3 -Yahudi Milliyetçiliği: Geleneksel Yahudi tüccar ve sarraf kesimi kapitalist sistemde burjuva sınıf ı olarak daha görünür modern bir sıfat kazandılar. Burjuvazinin yeni sosyal sınıf olarak resmi ideolojisini pozitivizmde bulması ve devlet anlayışının milliyetçiliği doğurması 

son derece anlaşılırdır. Hem ulusun yaratıcısı olarak, hem de yeni ideolojisiyle bu durumunu

259 

Page 260: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 260/323

 pekiştiriyor. Ulusu oluşturan tüm faktörler ulusallaştır ıldıktan sonra, devlet tekeli kanalıylaegemen ekonomik tekellere transferleri zor değildir. Avrupa’nın her ulusunda hızla gelişentekelleşme ancak milliyetçilik kanalıyla tüm ulusa yutturulabilirdi. Sümerlerdeki ideolojinin

 başardığına benzer bir oluşumla kar şı kar şıyayız. Ulus en yüce birim (en eski tanr ı veya

yerine ikame ediliyor) olarak ilan ediliyor. Ulus içindeki devlet maddi hayatı

tekelinegeçiriyor. Toplumun en büyük gücü oluyor. İkisi birleşince, ulus-devlet olarak eski kral-tanr ı devletinin yeni hali oluyor. Topluma mal edilmesi için mitolojilere, kapitalizm çağındafelsefeye, onun tüm topluma mal edilecek vulger (kaba, basit, sıradan olanın duygular ınahitap edecek seviyeye indirgenme) biçimlerine ihtiyaç var. Milliyetçilik bu ihtiyacı mükemmelen gideriyor. Avrupalı toplumlar ın ulusal toplumlar olarak yolu son dört yüz yıllık ideolojik arayışlardan sonra böyle resmi ifadesine kavuşuyor. Ulus milliyetçiliği, milliyetçilik ulusu, ikisi devleti, devlet ekonomik tekeli besleyerek yenidünya kesinleşiyor. Kendi geçicizamanı içinde tabii. Her tarafta muazzam bir ulusal ayr ışma ve ateşli milliyetçilik çağı böyle

gelişince, Yahudi ideolojisi tabii ki hem yoğun etkileyecek, hem de etkilenecekti.Yahudi ideolojisinin objektif olarak baştan beri kavim ve kabileyle, dolayısıyla

kavimcilik ve kabilecilikle bağlantısının olması rahat anlaşılacak bir husustur. Kabile vekavim milliyetçiliği anlamında en eski milliyetçilik, Yahudi ideolojisinin doğal ve temel bir özelliğidir. Burjuvalaşma evresinde dönüşüm geçirmesi en kolay ideolojilerdendir. Yine bir 

 paradoksla kar şı kar şıyayız. Hem milliyetçilik ideolojisinin babalığını yapacaksın, hem deyeni türemeler seni reddedecek. Tı pk ı maddi alanda olduğu gibi, manevi-ideolojik alanda da

 bu paradoks gelişti. Tüm milliyetçilikler babalar ına (zorunlu maddi nedenler, tabii kapitalisttercih açısından zorunluluk) diş bilemeye başladılar. Her Avrupa ulusundaki milliyetçiler 

önlerindeki sorun ve engellerden Yahudi’yi (ideoloji, maddi kültür ve ulus-kavim olarak)sorumlu tutmaya başladılar. Tı pk ı Hıristiyanlık ve İslamiyet Musevi kökenli olduklar ı haldeYahudiliği en temel engel saydıklar ı gibi. Burada uygarlığın temelinde rol oynayan ve benimtezimi doğrulayan bir husus yatmaktadır. O da uygarlığın çekirdeği olarak devletin ekonomik tekel olduğudur. Yeni devletleşmelerin olduğu her yerde eski ve yeni tekeller arasındaçatışma, savaş kaçınılmaz olur. Biri ya yok edilene, teslim olana veya çok önemsiz halegelinceye kadar savaş sürmek zorundadır.

 Nasıl ki Yahudi kabilesi için 3. 500 yıl önce ‘vaad edilmiş topraklar’ meselesi varsa,Avrupa’nın ulus ve milliyetçilik çağında da bu ihtiyaç şiddetle hissedilecektir. Yeni bir Yahudi ulusu, yeni toprak demektir. Avrupa hep kar şı olduğuna göre, eski ‘vaad edilmiş topraklar’a dayalı bir ak ım kaçınılmaz oluyor. Siyonizm denilen Yahudi burjuva milliyetçiliği

 böyle doğuyor: 19. yüzyılın milliyetçilikler çağının etkin bir örneği olarak.

Öykü bundan sonra tarihe girer. Çok k ısaca söylenmesi gereken, dönemin çok güçlü ikidevletine ihtiyaç vardır: Almanya ve İngiltere. Fransa üçüncülüğe düşmüş durumdadır.Yahudi milliyetçileri iki kanatta da çok çalışıyorlar. İngiltere ve Hollanda devletini nasılgüçlü k ıldıklar ı biliniyor. Almanya’da da benzeri bir işlev gören Yahudi sermayedar ı işekoşuluyor. Yahudi entelektüeller de entelektüel sermaye (Alman ideolojisi) oluşturulmasında

çok katk ı sahibiler. Alman İmparatoru bu destekleri sayesinde iki kez Kudüs’e giderek yeniyurt hareketine ilgisini belli eder. Birinci Dünya Savaşı kazanılsa, Alman ve Osmanlı (İttihat

260 

Page 261: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 261/323

ve Terakki’nin en güçlü kanadı Almancıydı ve Selanik Yahudileriyle, sermayedarlar ıyla bağlantılıydı) korumasında Yahudilik erkenden ve çok daha güçlü temellerde Filistin’e veyaeski topraklar ına dönmüş olacaktı. Zaten Londra kanadında geleneksel bir ağırlıklar ı vardır.

Geniş bir konu olan siyasi tarihi bir yana bırakalım. Hitler, Alman yenilgisinden kesin

olarak Yahudileri sorumlu tutuyor. Şunu çok iyi görüyor: “Londra’nın üstünlüğü Yahudiideolojisi ve milliyetçiliğinden bağımsız değildir. Almanya büyük bir ihanete uğramıştır.Sorumlu Yahudi’dir”. Benzer sorunlar ı olan her ulusta (Fransa’da Dreyfus olayı) anti-Yahudicilik böyle gelişir. Böyle olmadığı kanıtlanabilir. Ama neden bu idealar hala dünyaçapında sürdürülüyor? Örneğin en son İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad taraf ından? Bu,Yahudi ideolojisi ve milliyetçiliğinin dünyadaki işleviyle ilgilidir. Halen öncü ideolojidir.Tı pk ı sermaye tekellerinde olduğu gibi.

Hitlercilik asla savunulamaz. Soyk ır ım en büyük insanlık suçudur. Bunlar tartışılmazinsani, toplumsal gerçekliklerdir. Yahudi aydınlar ının insanlığın soylu özgürlük, eşitlik vedemokratik toplum mücadelesindeki konumlar ı da küçümsenemez. Peygamberleri bir tarafa

 bırakalım, yeniçağda Spinoza’dan başlayan, Marks, Freud, Rosa Luxemburg, Trostky,Adorno, Hannah Arendt ve Einstein’a kadar giden çok sayıda entelektüel ve devrimcinindurumu bellidir. Yahudi entelektüelindeki demokratik, sosyalist boyutlar ın çok güçlüolduğunun fark ındayım. Adorno’nun yargısını yinelemeyeceğim. Ama soyk ır ımdaYahudiliğin (hem maddi hem manevi kültür alanında) objektif konumunu ne zamançözümleyici ve politik sonuç alıcı bir konuma taşımak için gerekli eleştiri-özeleştiriyi yapacak ve eylemine geçecekler? İdeolojik güç olarak, hem de öncülük konumlar ı itibariyle Yahudimilliyetçiliği doğru çözümlenmedikçe, ne Yahudi soyk ır ımının anısı layık ıyla değerlendirilir,ne de yeni soyk ır ımlar, katliamlar önlenebilir. Yahudi milliyetçiliği küçük bir ulusunmilliyetçiliği değil, dünya milliyetçiliğidir. Bütün milliyetçiliklerin, ulus-devletçilerin

 babasıdır. Ne acıdır ki, en büyük ve tarihte eşine az rastlanır kurbanı da Yahudiler olmuştur.

Yahudilik sorun olarak çok tartışılmıştır. Bizzat Marks, Freud gibi önde gelen Yahudiaydınlar taraf ından. Ama şu soru yanıtsız kalıyor: Soyk ır ıma nasıl gelindi? Soyk ır ımın anısı ancak başka soyk ır ımlar ın olmamasına bağlı olduğuna göre, bu nasıl gerçekleştirilecek?

Savunmamda Yahudi örneği temelinde varabildiğim tüm sonuçlar ı şöyle formüleedebilirim:

Yahudi kabilesi Sümer ve Mısır uygarlığına özendi. Kar şılık sürgün oldu. İnatçı küçük kabile (sanki tüm kabilelerin yapmak istediğine öncülük edercesine) k ıskançlığından kendikabilecilik ideolojisini (dinini) inşa etti. Kudüs Krallığını kurdu. Yık ıldı. Daha da inat etti.Dünyaya yayıldı. Kabilesine, sonra kavmine yer aradı. Vermediler. Sürdüler. Yenilmemek için atoma kadar indiler, uzaya kadar gittiler. Kabile bu sefer küçük ulus-devletiyle uygarlık önderliğine oynuyor. Belki de ebelik ettiği tüm Ortadoğu ve hatta dünya uygarlık ve devletiniyıkabilir. Ama o zaman kendisi de kalmaz. Çünkü küçük Yahudi uygarlığı, dünyauygarlığının özüdür. Dünya uygarlığı olmadan Yahudi uygarlığı, Yahudi uygarlığı olmadan

dünya uygarlı

ğı

olmaz. Yahudi soyk ı

r ı

n en büyük dersi budur.

261 

Page 262: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 262/323

Çok önemsediğim için üzerinde hep düşünürüm. Tı pk ı benzerleri üzerinde olduğu gibi.Bilgeler çoktan ateşi ateşle söndüremezsin demişlerdir. Uygarlık ateşinden küçük uygarlık ateşleri (ulus–devletler, genelde tekeller) yakarak kurtulunamaz. Tarih boyunca uygarlık güçlerine kar şı savaşan tüm kabile, kavim yoksullar ının, mazlumlar ve kölelerin önderleri ya

öldürüldüler ya da kazandı

lar. Ölenlerin anı

unutulamaz. Ama kazananlar ı

n ilk yaptı

klar ı

,kendilerini de uygarlık yapmak oldu. Çünkü başka türlüsünü bilmiyorlardı. Bilimselsosyalizmin zafer kazanmış önderleri bile kapitalist modernitenin demir kafesli örneğiolmaktan kendilerini kurtaramadılar. Soyk ır ıma uğrayanlar hiçbir zaman böylesinin başlar ınageleceğini düşünmemişlerdi. Ama oldu.

Bu noktada kalbim kesinlikle en anti-jenositçi geçinenden daha fazla jenosid kurbanlar ını anlamaktadır. Neden anlıyorum, hiçbir Yahudi’nin anlamadığı kadar? Çünkü aynı sistem benide o çarka almıştı da ondan. Tabii yine Yahudi gücüydü sistemi çeviren. O ideolojinin iktidar savaşı, uygarlık yaratım gücü olmasaydı Hıritiyanlık, Hıristiyanlık olmasaydı Hitler olur 

muydu? Hitler’i doğuran Alman milliyetçiliği nasıl Alman ideolojisinde, dolayısıylaAydınlanma ideolojisinde (pozitivizm ve biyolojizm) köklerini buluyorsa, Yahudiideolojisinin Aydınlanmadaki rolü ve Yahudi milliyetçiliğiyle bağlantılar ıyla da bu vesileyle(Aydınlanmacı ortak kök) diyalektik ilişki içindedir. Yani nasıl Yahudi kabile ve kavimciliğiYahudi milliyetçiliğinin köklerini oluşturuyorsa, Alman kabileciliği ve kavimciliği de Almanmilliyetçiliğinin köklerini oluşturur. Almanya’daki iç içe gelişmeleri, aralar ında ekonomik vesiyasal tekeller nedeniyle girift ilişkilere yol açmıştır. Tüm bu tarihsel–toplumsal gelişmeler iki milliyetçilik arasındaki bağı gayet açıkça göstermektedir. Her iki milliyetçilik aşılmadıkça,soyk ır ım anlamlı anılamaz ve yeni türlerinden kurtulunamaz.

Benzer bir kar şılaştırma Arap ideolojisi ve milliyetçiliğiyle Yahudi ideolojisi vemilliyetçiliği arasında yapılabilir. Sonuçlar ı diyalektik ve çarpıcı olacaktır. O olmasaydı İslam, İslam olmasaydı Hz. Muhammed olur muydu? O olmasaydı Baas, Baas olmasaydı Saddam olur muydu? Totoloji yaptığım söylenecek. Fakat söylediklerim uygarlık çözümlememin süzgecinden geçmektedir. ABD dünya gücüdür. Hegemondur. İmparatorluk 

 bile olabilir. Şimdi Ortadoğu’da İsrail için savaşıyor. Belki yar ın İran’la da savaşabilir. Nedenyine soyk ır ım tehlikesi var? Bu sefer atomlar da kullanılacak. Nükleer savaşı nükleer savaşlaönlemek! Bunun kapıdaki tehlike olduğunu kimse inkâr edemez. Kaldı ki, bir Hiroşima yeter!Çözümlemem doğrudur. Uygarlık kurulurken göksel tanr ılar ın himayesinde olduğu söylendi.Yık ılırken atoma sığınıyor. Sahtesi gerçeğinden bin defa daha tercih edilir. Yeryüzündeyürüyen çı plak kralından ve maskesiz tanr ısından, onun atom şimşeğinden bahsediyorum.

Çok bilinçli insanlar olarak Yahudilerin Ortadoğu’da en çok yer bulmasını isteyenlerdenim. Ortadoğu kültürünü demokratikleştirmek, demokratik konfederatif bir İsrail-Filistin için, küresel dev haline gelmiş Leviathan çözüm gücü olamaz. Yahudilerin isim

 babası olduğu bu canavar soyk ır ımın gerçek kaynağıdır.

Çözüm Ortadoğu demokratik uygarlığındadır. Ortadoğu nasıl Yahudi’siz bir harabeyse,Yahudi de Ortadoğu’suz hep soyk ır ımlar sürgünüdür. Tarih yeterince derslerle doludur.

Yahudi aydını kendi sorununu gittikçe iyi fark ediyor: Yani dünya sorunu olduğunu. Çözüm

262 

Page 263: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 263/323

yeri Ortadoğu’da aranmalıdır. Demokratik Ortadoğu’nun bir hayal değil, ekmek ve su kadar günlük harcımız olduğunu asla unutmayalım. Yahudiler hem soyk ır ımı anmanın, hem de yeni

 bir soyk ır ıma ebediyen düşmemenin yolunun demokratik Ortadoğu uygarlığından geçtiğini bilmeli; tüm Ortadoğu halklar ı da Yahudi’siz demokratik Ortadoğu olamayacağını, tarihi bir 

demokratik uzlaşmanı

n tek çözüm yolu olduğunu bilerek, demokratik toplumu inşa görevinedört elle sar ılmalıdır.

E- Kapitalist Modernitede İktidar

Uygarlık, iktidar ve devlet kavramlar ı gerek kendi içlerinde, gerek iç içeliklerikapsamında çözülmesi en güç sosyal ilişkiler kategorisini oluşturur. Uygarlık halentanımlanması konusunda tartışmalar ın devam ettiği bir konudur. İktidar ın nerede başlayı pnerede bittiği, ne zaman ve nasıl oluştuğu ve sonlanması gerektiği daha da karmaşık bir tanımlamadır. Günlük dilde içilen su ve teneffüs edilen hava kadar adından bahsedildiğihalde, tanımında görüş birliğine en az var ılan konular ın başında gelmektedir. Sadece çok sırlı,karmaşık konular olduğundan ötürü değil, öyle kalmalar ı arzulandığı ve uğruna çok ideolojik faaliyetler yürütüldüğü için böyledir. Bir şeyden korkulması için ilk şart, çok sır vekarmaşıklık içinde bırak ılmasıdır. Eğer içyüzleri açığa çıkarsa, herkesin alay konusu olurlar.Korku etkeni olmaktan çıkarlar. Böylelikle örtbas ettikleri çıkar gruplar ının emelleri de boşagider. Halk arasında bu konuda çok öykü anlatılır.

Uygarlık önce kendi mitolojik öyküleri ile başlatılır. Çıkar klikleri veya artık-ürüntekelleri bu öyküler bağlamında olmadan, zorbalıkla ancak birkaç defalık talangerçekleştirebilirler. Kalıcı ve kabul edilebilir olmalar ı için mutlaka mitolojilere, din ve

hukuka ihtiyaçlar ı vardır. Günümüzde ise, tüm bu etkenlerle birlikte üç (S)lerin, seks, spor vesanatın popülerleştirilip medyada sunulmasıyla, toplumlar ın zihnen ve duygusal olarak dahada şartlandır ılarak yürütülmesiyle kalıcılık ve kabul edilebilirlik kesinleştirilmeye çalışılır.

Uygarlık tarihini başlıca üç ana döneme ayır ı p taslak halinde her dönemi nitelemeyeçalıştım. Bilimcilik yöntemlerine pek itibar etmediğimi, sınırlı olmak kaydıyla yararlı olabileceklerini, ama dogmatikleştirildikçe özgür yaşam şansını tehdit edebileceklerini özenle

 belirttim. Sosyolojik yorum yöntemini dogmatikleştirmeden (bilimcilikle, pozitivizmle)uygulamaya özen gösterdim. Yorumlar ım ana hatlar ı ve çok sayıda örneklemeyle her tür tartışmaya açık olarak sunulmuştur. Tekrarlara çok düştüğüm halde, çok gerekli olmadığı 

durumlarda bu alışkanlığa düşmemeye de dikkat edeceğim.

Kapitalist (uygarlık, medeniyet ile birlikte aynı anlamda olan) moderniteyi yeniçağın (M.S. 16. yüzyıldan günümüze) resmi, zafer kazanmış modernlik (çağdaşlık) olarak çözmeyeçalışmakla birlikte, çağımızı tümüyle kapitalizme mal etmeme, anti-modernitesi konusundada çok kapsamlı eleştiriler getirdim. Sosyolog Antony Giddens’in modernlik tanımınakatılmakla birlikte, ‘üç sürdüremezlik’ konusundaki yorumlar ını olduğu gibi paylaşmadığımı 

 belirttim. Üç sürdüremezlik kapitalizm, ulus-devlet ve endüstriyalizmdi. Üçünün de kökenleriitibariyle uygarlığın ilk başlar ından itibaren gelişim halinde olduklar ını, en güçlü hallerine ise

kapitalist moderniteyle eriştiklerini çok kapsamlı

yorumlarla ve örnekleriyle sundum. Bu bölümde daha çok yapacağım, resmi modernitenin (resmi olmayan moderniteyi, çağdaşlığı,

263 

Page 264: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 264/323

demokratik modernite, medeniyet, uygarlık veya çağdaşlık olarak adlandır ıyorum. Hepsi aynı anlamdadır) iktidar ve devlet ilişkilerini daha somut nasıl biçimlendirdiğine ilişkin olacaktır.

1-Pozitivist sosyologlar (A. Giddens ve benzerleri) uygarlık tarihinin her döneminde vetekil tiplerinde kendilerini örneksiz yorumlayarak sosyoloji yaptıklar ını sanırlar. Örneğin

İngiliz uygarlığını ve devletini tarihte benzeri olmayan bir tür nevi şahsına münhasır bir devlet ve uygarlık olarak tanımlamak ve çözümlemek için binlerce araştırma yapmaktan geridurmazlar. Denizlerde kum, bunlarda araştırma! Aslında bu bilim denilen çalışmada çok ince

 bir saptırma gerçekleştirilmektedir. Benzetme yaparsak, ağaçlardan ormanı görünmezk ıldırmak. Milyonlarca ağacı inceleme konusu yapmakla ormanı tanımlayamayız. Buyöntemin doğru sonuç vermeyeceği başından bellidir. Ama on binlerce genci bu tip sosyal

 bilim yapıyorlar savıyla düzenin gerçek karakterini göz ardı ettirmek için kullanmak pek fena bir politika sayılmaz. Sosyal bilimler veya genel adlandırmayla sosyolojinin içeriği böyle boşaltılmakta ve anlamsızlaştır ılmaktadır.

Doğru olan, İngiliz devleti, iktidar ı ve uygarlığı da beş bin yıldır temel kategorik özellikleri belli olan (sınıf-kent-ekonomik tekel olarak devlet) bir gelişmenin 10. yüzyıldanitibaren yeniden canlanan kentler etraf ında gelişen sınıflar ın en önce kral ve aristokratlar olarak, 16. yüzyıldan itibaren de burjuvazi olarak ekonomik devlet tekelleri halindeyumaklaşarak, kendini çeşitli ideolojik örüntülerle sırlayı p görünmez k ılarak veya zor anlaşılır k ılmak için yüzlerce simgesel değerle bezeyerek günümüze kadar süren ana nehir olan uygarlığın hegemonik temsilcilerinden biridir. Eminim bu bir cümlelik tanım, İngilizilişkiler yumağını on binlerce araştırmadan daha iyi anlaşılır k ılar. Sümer rahiplerinin yıldızhareketlerine dayalı on binlerce tabletlik toplum yorumlar ıyla, kapitalist modernitenin on

 binlerce bilimci rahibinin yorumlar ı arasında özde (yani gizledikleri temel çıkar gruplar ı) pek fark yoktur. Sadece araştırma yöntemleri, zaman ve mekânlar ı farklıdır.

Önemle açıkladık ki, zaman ve mekân fark ı, evrensel olarak oluşum denilen değişim vegelişme demektir. Toplumlar da zaman ve mekân fark ına bağlı olarak değişir ve gelişirler,

 bazen geriye evrimler halinde mümkün olmak üzere. Özgünlük halini eleştirmiyorum,evrende özgün olmayan gelişme, değişme yoktur. Her değişme özgünlük anlamına gelir.Aynen tekrar sadece bir dogmatik inanç değeridir. Tüm doğasal olaylarda anlamı olmayan bir dil oyunudur ‘aynen tekrar’ kelimeleri.

Bu anlamda elbette kapitalist modernitenin de çok önemli özgünlükleri vardır. Buözgünlükler Antony Giddens’in tanımıyla üç önemli alanda gerçekleşmişlerdir. Bu bağlamda‘süreksizler’ olarak kavramlaştırmak da öğretici olabilir. Kapitalizmi özgünlükleri içinde bir özelliğiyle yorumlayı p örneklediğimiz için tekrarlamayacağım. Fakat iktidar kavramında veonun daha somut ve hukuki bir ifadesi olarak ulus-devlet konusunda özlü ve k ısa bir özetlemegerekli ve hayli öğretici olacaktır.

2- İktidar sosyal bilimlerin çok bahsettikleri, fakat özünü çarpıtmakta yar ıştıklar ı konular ın başında gelir dedik. Sadece kasıtla ilgili bir eleştiri değildir söylenen. Kapitalist

modernitenin en özgün yanlar ı

n başı

nda geleni, her bireyin kendini iktidarlı

sanma, öylek ılınma halini hiçbir uygarlığın başarmadığı kapsam ve özellikler içinde başarma yeteneğidir.

264 

Page 265: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 265/323

Üzerinde en çok durulması gereken konu budur. Fransız sosyolog M. Faucault’un zihnini ençok işlettiği ve altından tam kalkamadığı konu da budur. Lenin ‘Devlet ve Devrim’de devletitanımak istedi. Ama en çok yanıldığı noktanın devlet olduğu da daha sağlığında ortayaçıkmıştı. İktidar ı ise hiç tanımak bile istemedi. Güçlü ve kurnaz adamın çeşitli uygarlık 

maskeleri takarak günümüze kadar taşı

ğı

bu ‘efsunlu taşı

’ kullanarak, sosyalizm gibitamamen demokratik moderniteyle inşa edilmesi gereken temel toplumsal çalışmanın‘sosyalist iktidar’la başından beri boşa çıkar ıldığını anlayamadı.

M. Bakunin’in şu anlama gelen bir sözünü çok anlamlı bulurum: “En demokrat adamın başına iktidar tacını giydirin, yirmi dört saat içinde en alçak bir diktatör olacaktır” veya“ahlak ı bozulacaktır. ” İktidar ın sosyolojisini yapmak, halen en bilimsel bir görev olarak çözümlenmeyi gerektiriyor. İktidar ın ne olduğu kadar, ne kadar gerekip gerekmediği en çok toplumsal bilinmezi olan bir konudur. Bazı zihniyet ve altında gizledikleri çıkar gruplar ınagöre, mutlak iktidar mutlak çözüm demektir. Tam Asur görüşü bu olsa gerek: Hedefin tümden

canını almak. İktidar ı tam bir hastalık hali olarak görenler de vardır. Özellikle anar şistler, pasifistler. Bunlara göre vebadan kaçar gibi her tür güç ve otoriteden kaçınmak gerekir.Aslında bu anlayış iktidara teslim olmanın objektif biçimidir.

Demokratik uygarlık sisteminin getirdiği tanım ve çözüm niteliksel olarak farklıdır. Her toplumsal grubun savunma hakk ı kutsaldır. Grubun varlığına ve varlığıyla bağlantılı değerlerine yönelik her saldır ıya kar şı savunma gücü olmak, vazgeçilmez bir hak olmanın daötesinde bir varlık nedenidir. Savunma gücüne klasik anlamıyla iktidar denilemeyeceğikanısındayım. Demokratik savunma gücü veya otoritesi demek daha uygun düşmektedir. Bir 

 bitki olarak gülün bile dikenleriyle kendini savunmak istediğini göz önüne getirdiğimizde, budemokratik otorite paradigmasına ‘gül teorisi’ demek isterim.

a-İktidar ı uygarlık bağlamında artık-ürünü elde etmeye, arttırmaya ve ele geçirmeyeyönelik her tür toplumsal faaliyet olarak işlevselleştirmek en uygun tanımdır. İdeolojik faaliyetlerden askeri faaliyete, uyutma masallar ından soyk ır ımlara, eğlence oyunlar ındandinsel ritüellere kadar toplumsal artık-ürün ve değerleri son tahlilde sızdırmaya yar ıyorsa, ofaaliyetlere iktidarsal faaliyetler demek mümkündür. İktidar bu anlamda çok kapsamlı bir toplumsal faaliyet alanıdır. Özellikle uygarlıksal toplumlarda iktidar sürekli derinliğine vegenişliğine artık-ürün oranında artma eğilimindedir.

Artık-ürün ve değer kavramına açıklık getirirsek, iktidar ın mahiyeti daha iyi anlaşılır.Kişi ve gruplar ın maddi ve manevi yaratımlar ını, kazanımlar ını, bir bütün olarak kültüreldeğerlerini güç kullanarak ele geçirme eylemine ve kurumsallaştığı ölçüde de ‘iktidar sanatı’olarak duruma baktığımızda, ‘ele geçirilen’ ve ‘ele geçiren’in ne olduğu somutluk kazanır.İktidar kendisinin olmadığı halde sürekli bir şeyleri güçle ele geçirme, kendine ait sayma,asimile etme, mülkleştirme, yurtlaştırma, aksi durumlarda yine zorla kendisinden atma,sürgün etme, yurtsuzlaştırma, işsizleştirme, mülksüzleştirme, genel olarak maddi ve maneviaçıdan değersizleştirme eylemi ve sanatıdır. Bunu sadece ekonomik artık-ürün ve değerlesınırlandırmak çok dar bir yaklaşım olur. Bu konuda ele geçirme asıldır. Fakat buna giden

265 

Page 266: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 266/323

yolda binlerce başka değerler de iktidar güçlerince ele geçirilir ki, toplamına iktidar demek daha gerçekçidir.

Demokratik otoritenin temel işlevi ise, ilgili kişi ve grubun varlığına dolaylı ve dolaysız bağlı olan maddi ve manevi değerlerini savunmak, ele geçirilmesine göz yummamak, ele

geçirilmişlerse tekrar kendisine mal etmek gibi her bak ımdan pozitif, gerekli, haklı,vazgeçilmesi zor durumlarla ilgilidir. Demokratik otorite, bu içerik temelinde eyleme geçmesanatıdır. Özünde ele geçirilmeyi önleme gücü ve onun sanatsal eylemi demek daha doğrudur.Anayurdunun ele geçirilmesiyle ele geçirilmesinin önlenmesi açısından güç kullanmaetkinleri veya sanatlar ı (ordu-savaş) arasında ontolojik (varlıksal) fark vardır. İkisi birbirinezıt kavramlardır. Toplumda bu durumlar ın kar şılığı iyi-kötü, günah-sevap, doğru-yanlış,haklı-haksız, güzel-çirkin gibi birçok temel kavram ikilemleriyle ifade edilir.

 b- İktidar ı bak ış açılar ına göre birçok açıdan bölümlemek, tasnif etmek mümkündür.

1-Siyasal iktidar: En çok kullanılan iktidar biçimidir. Devletin ve izdüşümlerinin (partive sivil toplumun devleti esas alan örnekleri) yönetim, yürütme işlevini ifade eder. Çok büyük 

 belirleyici ve tarih boyunca en çok üzerinde durulan ve kullanılan bir iktidar biçimidir.

2- Ekonomik iktidar: Artık-ürün ve değerleri ele geçirme eylemini yürüten tekelgüçlerini ifade eder. Tarih boyunca birçok biçimleri uygulanmıştır.

3- Toplumsal iktidar: Temel toplumsal kesimlerin birbiri üzerinde kurduklar ı güçeylemini, geleneğini ifade eder. Aile, sınıf, cinsiyet, etnik kökenli birçok önemli ayr ımlar ı vardır. Bazılar ını ayriyeten ele almak gerekir. Ailede baba, sınıfsallıkta artık-değeri elegeçiren, cinsiyette erkek, etnisitede ezen, hâkim olan etnisite iktidar ı temsil eder.

4- İdeolojik iktidar: Yönetici zihniyet anlamındadır. Bilim ve kültür ilişkilerindegelişkin olan kişi ve gruplar ideolojik iktidar konumundadır.

5- Askeri iktidar: İktidarla en önde özdeş kurumdur. İktidar ın en aşır ı, en anti-toplumsal,en anti-insani biçimidir. Bütün iktidarlar ın anasıdır, daha doğrusu babasıdır o.

6- Ulusal iktidar: Ulus çapında uygulanan merkezi iktidar ı ifade eder. Bir ve bölünmezolarak kendini ifade etmeye özen gösterir. Ulusal egemenlik de denilebilir.

7- Küresel iktidar: Hâkim uygarlık ve modernitenin hegemon veya imparatorluğunu

ifade eder. Günümüzde kapitalist modernite bu iktidar ını ABD önderliğinde küreselekonomik tekel ve ulus-devletlerle kullanmak durumundadır. Bu tip bölümlemeler daha daçoğaltılabilir.

3- İktidar tarihsel-toplumsal ve kurumsal ilişkiler toplamıdır. Tarihen ve toplumsalgelişmenin en hayati dokular ı, alanlar ı üzerinde konumlanır ve gelenekselleşmeye çalışır.Geleneksellik kurumsallık anlamını da taşır. İktidarlar en kurumsallaşmış, özen gösterilen,hatta protokole bağlanan toplumsal ilişkiler alanıdır. İlgililerince çok işlevsel k ılındıklar ı için,kurumlaşma ve biçimlenmesini çok iyi protokollere bağlamak, sürekliliği ve temsiliyetiaçısından hayatidir. Örneğin sultanlık iktidarlar ının inşası, devir ve temsil edilmeleri, elegeçirilmeleri muazzam örüntülerle, simgelerle, protokollerle düzenlenmiştir. K ılık 

266 

Page 267: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 267/323

k ıyafetlerinden yemeklerine, evliliklerinden ölümlerine kadar her ilişkinin binlerce yıl öncegelenekselleşmiş biçimleri vardır. Bu nedenlerle herkes dilediği güçle iktidar olamaz. Eşk ıyaveya despot oldu derler. Gerçi iktidar ın en açık ve gerçek özünü eşk ıyalık ve despotizm ifadeeder. Ama yüceltilmiş, kutsanmış iktidar kurumu “maske düştü, kel göründü” denmemesi

için, bu açı

k iktidar biçimlerine şiddetle kar şı

çı

kmayı

kendi kurumsal sürekliliği ve saygı

nlı

ğı

 açısından zorunluluk görür. Meşruiyetinin ancak bu gelenek ve sembollerle önemli orandasağlandığının bilincindedir.

Daha önce savunmamda dile getirdiğim bir benzetmeyi de hatırlatmalıyım. İktidar,uygarlık toplumunun tarihsel bir nitelik kazanmış çıkar tekelleri yumağının dağın zirvesindendüştükçe büyüyen ve şiddetlenen kartopuna benzetilebilir. Tarihte öyle bir ak ış düzeninesahiptir.

4- İktidar bulaşıcı bir hastalığa benzetilerek de daha iyi anlaşılabilir. Yani iktidar  bulaşıcıdır. Başlangıçta ‘güçlü ve kurnaz adam’ın tek başına önce av hayvanlar ı, sonra birikimli ana kadınlar üzerinden yürüttüğü bu toplumsal hastalık; önce hiyerar şik ataerkildüzende rahip (anlam sahibi kişi) + yönetici (tecrübesiyle toplumu idare eden) + askerikomutan (gücü tekelinde tutan) üçlüsünce kurumsallaştır ıldı. Sınıf ve kent inşasıyladevletleştirildi. Fakat şunu hemen belirtelim ki, devlet iktidar ının kurulmasıyla güçlü vekurnaz adamlar ın hiyerar şik ataerkil düzeninin ortadan kalktığı sanılmasın. Bu sefer iktidar formülünü şöyle geliştirebiliriz:

İktidar = güçlü ve kurnaz adam + hiyerar şik ataerk + devlet. Bu üç esaslı kurum iktidar toplumunu ifade eder. Çok sayıda alt ve üst kat inşalar ıyla birlikte bu düzene genel bir 

kategori olarak uygarlık diyoruz. Zemin katta ekonomi vardır, üst katta ise tanr ılar konseyi.Sümerler uygarlığı böyle inşa etti. Biçimi değişti, ama özü hep artarak anlamını korudu.Zemin katta tarih boyunca köle, serf ve işçi başta olmak üzere, artık-üründe kullanılan insanmalzemesi yer alır. Zanaatkâr, çiftçi ve diğer serbest meslek sahipleri diye tabir edilenkesimler de esas olarak bu zeminde icra ederler. Üst katta mitolojik tanr ılar, tek tanr ılar (bazen gölgeleri olan sultan veya elçileri olan peygamberler, şaman ve rahipler de oturabilir),yöneten fikir ve yasalar (Eflatun’un ideası) yer alır.

İlk ve ortaçağlarda iktidarlar daha çok bu temel kurumlar ve özellikle devlet biçimindeicra edilirken, kapitalist modernite çağında tüm toplum iktidara bulaştır ıldı. Diğer bir deyişle

tüm toplum kendini iktidar sahibi sanma hastalığına bulaştır ıldı. Çok önemli ve AntonyGiddens’in ‘süreksizlikler’ dediği kurumlar aracılığıyla iktidar ın yaygınlaşması bir hastalık hali olsa da, esas olarak kapitalist moderniteye özgüdür. Bu konuda bazı ideoloji ve kurumlar 

 belirleyici rol oynar. Bu hususlar ı bundan sonraki k ısımda ele alacağım.

Şüphesiz iktidar ın tüm topluma bulaştır ılması sadece çok güçlendiği anlamına gelmez.Aynı zamanda çaresizleştiği, zavallılaştığı, çözülme sürecinin son haline ve hızına yaklaştığı anlamına da gelir. Herhangi bir şeyin son haddine varması halinde iki şey olur: Ya ilgilisi olano son halinde ona yapılması gerekeni yapar; ya da ilgilisi bir şey yapmaz ise o şey çürür.

Örneğin bir elma en olgun, k ı

rmı

haline geldiğinde onu dalı

ndan koparmak yapı

lması

 gerekendir. Yapılmaz ve belli bir süre daha geçerse elma çürür; kurtlar girer, parçalanır, biter.

267 

Page 268: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 268/323

Benzetme kabadır, ama iktidarlar için de geçerlidir. Kapitalist moderniteyle iktidar olgusuzaten kurulurken bir hastalık hali iken, çürüme aşamasına gelmiş sayılır. Kokuşmaktadır.

Bakunin’in deyişiyle en sağlam, en ahlaklı adamın kendisine bulaşması halinde hastaedecek kadar çürümüştür. Bu yargı aslında şöyleydi: “İktidar en demokrat adamın başına

tacını koyduğunda, yirmi dört saat içinde en alçak diktatör yapar. ” Doğrudur. Çürümehalindeki iktidar ı en ezilen kadının başına bir taç gibi koyun, o da yirmi dört saat içindediktatör kesilecektir. Bu çürümenin, hastalığın önüne geçmenin yegâne yolu, bir sistem olarak demokratik moderniteyi inşa etmekten geçer.

F-Kapitalist Modernite ve Ulus-Devlet 

Ulus-devlet kavramı en karanlıkta bırak ılmak kadar, en çok çarpıtılan kavramlar ın da başında gelmektedir. Gerçek işlevini, ana rolünü belirlemekten ısrarla kaçınılmaktadır. Dahaçok propagandif amaçlı kullanıldığı söylenebilir. Özellikle faşizm ve milliyetçilikle ontolojik 

 bağının görünmez k ılınmasına özen gösterilir. Tı pk ı faşizm ve milliyetçiliğin resmimoderniteyle ilineksel bağının göz ardı ettirilmesi gibi. Sadece burjuva liberallere özgü bir tutum değildir bu. Sosyalistler de ulus-devlet konusunda ya savunmacı görünürler, ya da çok önemsizmiş gibi sıradan cümle kelimelerine indirgeyerek geçiştirirler. Hâlbuki çağımızı kavramanın ve değiştirmenin kilit kavramlar ındandır. Antony Giddens’i eksik de bulsam,önemini ortaya koyması açısından aydınlatıcı buldum bu konuda.

Şimdiye kadar sergilemeye çalıştığım konular bir anlamda ulus-devlet tanımı ve işleviiçin bir ön hazırlık olarak da değerlendirilebilir. Kapitalizmin doğuş etkenlerini, modernite,iktidar, ulus ve devlet kavramlar ını taslak düzeyinde dahi olsa tanımlamadan, ulus-devletin

rolünü belirlemek fazla çözümleyici olamayacaktır. Yahudi meselesini de ana başlıklar  biçiminde taslak halinde sunmaya çal ışmam da konuyla yak ından bağlantılıdır. Günümüztoplumsal sorunlar ını çözümlemek için ulus-devlet çözümlenmesi nasıl kilit bir kavramsa,ulus-devlet meselesini çözümlemek için de Yahudi meselesini uygarlıklar bağlamındatarihsel-toplumsal olarak en azından tanımlama düzeyinde ele almak hayli öğretici veörnekleyici değer sunmaktadır. Yahudi meselesini ve ulus-devleti çözümlemeden Yahudisoyk ır ımını anlamlandırmak çok eksik ve hatalı, dolayısıyla çok yanlıştır. Bugünkü Ortadoğutrajedisi ortaya konulan çözümlemeleri fazlasıyla doğrulamaktadır.

1-Ulus-devlet kapitalist tekelciliğin geçekleştiği formdur. Daha 16. yüzyı

lda Hollanda veİngiltere’de, İspanya ve Fransa imparatorluk emellerini k ırmak için gerekli olan devlet formu bir nevi pro ulus-devletti. Hollanda Prensliği ve İngiltere Krallığı ulus-devlete doğru evrilerek üstünlük sağlamaya çalışacaklardı. 1649 Westphalia Konsensüsü’yle devletler arasında ulusalfaktör öne çık ınca, ulus-devlet doğrultusundaki gelişmeler hızlandı. Devletlerin ekonomi-

 politika olarak merkantilizmi esas almalar ı, ulusal pazar etkenini öne çıkarmalar ı diğer güçlendirici, hızlandır ıcı bir faktör oldu. Ulusal dil, sanat, tarih çalışmalar ı artık devletininhisar ında giderek daha çok yer aldı. Uluslar arasındaki çeşitli anlaşmazlıklar ve savaşlar artık milliyetçilik ve ulus-devlet tipi iktidar olmadan yürütülemez oldu. Napolyon savaşlar ı 

 bunda öncü rol oynadı

. Fransa’yı

ulus-devlet yapmadan savaş yürütülemezdi. Süreci yak ı

ndangözlemleyen Alman ideologlar ı, Alman milliyetçiliği ve ulus-devletçiliği için gerekli tüm

268 

Page 269: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 269/323

ipuçlar ını Napolyon şahsında keşfetmişlerdi. Hızla geliştirilen Alman milliyetçiliği, bir anönce Almanya’nın birleştirilmesinde ve modernitenin aradığı devleti ortaya çıkarmadakaldıraç rolünü oynayacaktı. Daha sonra Hitler’i doğuracak süreç 19. yüzyılın başlar ında ilk adımlar ını atacaktı.

Aslında konu daha derinliklidir. Kapitalist modernitenin (uygarlığın) temelleriyleilgilidir. Merkezinde ekonomik tekelin zafer arayışını bar ındıran bu hareket sadece ulusalgelişmeyi çarpıtmayacaktı; bütün ulusu ulus yapan etkenleri milliyetleştirmek zorundaydı.Dinin ulusallaştır ılması olmadan, ekonomik tekelin pazar hâkimiyeti zordu. Kültür ve sanatınulusallaştır ılması benzer tekelci konumla bağlantılıdır. Savaşlar ın ulusallaştır ılması son ve enönemli faktörü oluşturacaktı. Tüm bu etkenlerin ulusallaştır ılması ulusal ruhu doğuracak, o damilliyetçilikle sonuçlanacaktı. İdeologlar ın ulus ve devlet çalışmalar ı gerekli fikri temelleriçoktan hazırlamıştı. Çok açık ki, bu etkenlerin hepsi ulusal pazar ve bu pazar üzerinde büyük kavga yürüten ve kendini ölümüne dayatan tekelci kapitalizmdi.

2- Endüstri devrimi tüm bu süreçlere ivme kazandırdı. Büyük ticaretten sonra ve giderek ondan daha fazla artık-değer üreten sanayileşme, bu niteliğiyle temel uluslaştırma konusunuteşkil edecekti. Ulusal sanayi ulus çapında tüm kapitalistler için en çok kâr demekti. 19.yüzyıl bu açıdan belirleyicidir. Endüstriyalizm bir ideoloji olarak ulusallıkla yak ından

 bağlantılıdır. Milliyetçiliğin 19. yüzyılın en gözde ideolojisi ve siyasal eylemcisi halinegelmesini endüstriyalizmden ayr ı düşünmek olası değildir. Ticaret burjuvazisi hacim olarak 

 bir ulusu tek başına taşıyamaz. Merkantilizm tek başına ulusu sürükleyecek ekonomik tekelniteliğinden uzaktır. Endüstri tekelleriyle hacim olarak çok genişleyen burjuvazi, artık tümulus adına konuşma hakk ını kendinde görmeye başladı. Kendi tarihini yeniden yazdı. Felsefieğilimini netleştirdi. Ulusal kültürü tarihinin bir parçası haline getirdi. Ulusal ordu ve ulusaleğitime damgasının vurdu. Ulusal sanayi burjuvazisiyle kapitalizmin ulus çapında hâkimiyeti,zaferi kalıcıydı.

Burjuva devrimi denen kavram tüm bu süreçleri bar ındırdığında anlam ifade eder. Yoksatekil İngiliz, Fransız ve benzeri devrimler sanıldığının aksine öyle planlı burjuva devrimlerideğildir. Burjuvazinin yaptığı, bu devrimleri kendi çıkar ına kullanmak oldu. Endüstridevrimini de bir burjuva sınıf zaferi olarak görmek hatalıdır. Bu devrim de tarihin büyük 

 birikiminin sonucudur.

Bencil ve tekelci burjuvazinin her alanda yaptığı gibi bu alana da el koyması, kendini,kârlar ını dayatmasıydı söz konusu olan. Nasıl ekonomi sınıf olarak burjuvaziyi gerektirmeyen

 bir toplumsal alansa, sanayi de sanayi burjuvazisini peşinen gerektirmeyen bir ekonomik alandır. Ticaret tekellerinin yaptığı, ticarete göre tarihsel olarak çok daha fazla kâr getiren bualana el koymaktı. Gerçek devrimin sahiplerinden hiçbiri burjuva değildir. Ne teorik, ne de

 pratik olarak endüstri devriminin hazırlıklar ında burjuvazi vardır. Ekonominin tarihsel-toplumsal gelişmenin ritmi içinde yaptığı en önemli sıçramalardan biriydi. Tı pk ı neolitik dönemin tar ım devrimi gibi. Tarihin her döneminde gelişen ekonomik üretim, özü ekonomik tekel olan devleti ve iş birlikçilerini yeni verimlilik alanı üzerinde de en ihtiraslı, gözü kara,

269 

Page 270: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 270/323

Page 271: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 271/323

nedeniyle siyasi alternatif haline gelemediler. Tarihsel sürece müdahaleleri istenen başar ıyı getiremedi. Her iki ak ımın esas zaafiyeti ise, Aydınlanmacı felsefeyi olduğu gibi

 benimsemeleri ve pozitivist bilimciliğe dogmatik bağımlılıklar ıydı. Başar ısızlık ideolojik nedene daha çok bağımlıydı.

Murray Bookchin, 1850’lere kadar Avrupa’da kent ve köy emekçilerinin demokratik konfederasyon eğilimlerinin çok güçlü olduğunu, sosyalistlerin merkezi ulus-devlet anlayışınateslim olmasıyla bu şansın hepten kaybedildiğini söylerken, toplumsal olup bitenlere dahadoğru teşhis koyar gibidir.

4- Alman ulus-devletinin 1870’te ilanındaki büyük tehlikeyi büyük filozof (kendisinikapitalist çağın en güçlü muhalif peygamberi olarak tanımlamak yerinde bir tespittir)

 Nietzsche ilk fark edenlerdendi. Sosyal-demokratlar dahil tüm aydınlar alk ışlarken, o bundaninsanlığın büyük kaybını görüyordu. Yanılmıyorsam yorumlar ının özü şöyledir: “Tanr ılaşandevlet, kar ıncalaşan emekçiler ve bireyler, kar ılaşan, iğdiş edilen toplum. ”

Proudhon’un vatandaşlık eleştirisi daha çarpıcıdır. Sanki günümüzdeki bireyi çok önceden görmüş gibidir. Max Weber modernite etkisindeki toplumu ‘demir kafese kapatılmış toplum’ olarak tanımlar. Çok daha ürkütücü tanımlar roman dünyasında yapılmıştır. Toplumulus-devlet kapanına k ıstır ılınca benzeri yorumlar artacaktır. Fakat tüm bu eleştiriler,öngörüler toplumun somut bir çözümünden ve özgürlük programından uzaktır. 16. yüzyıldan20. yüzyılın sonlar ına kadar halklar, aydınlar tarihin hiçbir dönemiyle k ıyaslanmayacak direniş de gösterdiler. Geçici birçok başar ı da elde ettiler. Fakat kapitalizmin finans tekeller çağındaki küresel hegemonyası bütün gücüyle ayaktayken, demokratik modernite eğiliminin

 büyük çözümleme yetersizlikleri, program, strateji, örgüt, eylem hattındaki yanlışlık veeksikliklerinden kurtulamadığını kanıtlamaktadır.

5- Modernitenin üç ana unsurunu eşit ağırlıkta çözümlemek, bu temelde alternatif olarak demokratik modernitenin ana unsurlar ını büyük entelektüel, aydınlanma ve toplumsal her tür hareketle yürütmek her uygarlık döneminin vazgeçilmez, ertelenmez görevidir. Kapitalizmineleştirisi haddinden fazla eksik, yanlış da olsa yapıldığından, okun ucunu ulus-devleteyöneltmek, bunu endüstriyalizmin eleştirisiyle tamamlamak, üçüncü tekelci finans çağındademokratik, özgür ve eşitlikçi toplum mücadelesindeki önemini ağırlaştırarak korumaktadır.Kendi payımıza düşeni sunmaktayız.

Ulus-devletin gerek oluşturulmasındaki gerek sürdürülmesindeki zamk görevinin her türden milliyetçilik taraf ından yürütüldüğünü belirlemek artık zor değildir. Bu durumdamilliyetçiliği özgün rolü olan ideolojik bir unsur olarak değerlendirdiğimize dikkati çekerim.Pozitivist-laik ideolojinin dinselleştirilmesi demek daha uygun düşer. Sistemin doğuş aşamasında pozitivist ve laik yaklaşımlar demokratik modernite zihniyetinden çok uzak daolsalar, geleneksel dogmatizmin aşılmasında olumlu rol oynadılar. Bilimsel yorumungelişmesinde paylar ı vardır. Fakat sistem, 19. yüzyılın ortalar ından itibaren bir yandan siyasive ekonomik zaferini sağlamış olması, diğer yandan demokratik eylemin devam eden tehdidi

nedeniyle her uygarlı

kta rastlandı

ğı

gibi ideolojik yönden dinselliğe kaydı

. Bu ihtiyacı

dafazlasıyla milliyetçilik yerine getiriyordu.

271 

Page 272: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 272/323

Ulus-devlete ilişkin giriş kabilinden bu ön açıklamalardan sonra, konunun önemine binaen daha somut ve ayr ıntılı bir çözümlemeyi denemek hayli öğretici ve gerekli olmaktadır.

a-Daha kapsamlı tanımlarsak, kapitalist modernite döneminde toplumun tüm bütünlüğüne yayılmış iktidar aygıtlar ının ve vatandaş denilen bireylerin hukuki çerçeve

içindeki birliğine ulus-devlet demek mümkündür. Buradaki belirleyici kavram toplumuntümüne yayılmış iktidar olgusudur. Daha önceki tüm devletlerin meşruiyeti kendi kurum vekadrolar ıyla sınırlıydı. Ulus-devlette bu sınır aşılır. Vatandaş denilen veya kendi ideolojik,kurumsal ve ekonomik çıkarlar ına göre oluşturmak istediği bireylerin sanki devletin hak vegörevleri olan bir üyesiymiş gibi devletleştirilmesi ulus-devletin özüdür. Vatandaşınoluşturulması, ulus-devletin en çok önem verdiği konular ın başında gelmektedir. Bunun içinideolojik, siyasi, ekonomik, hukuki, kültürel, cinsiyet, askerlik, din, eğitim, medya gibi birçok unsurdan yararlanmaya çalışılır.

1- En etkili ideolojik araç milliyetçiliktir. Yeni din değerindedir. Milliyetçilik ulus-devlete, ‘tanr ının yeryüzündeki hali’ gibi kutsallık atfetmektedir. Ölümüne bağlanmak, en üstdeğer olarak benimsemek yeni dinin gereğidir.

2- Siyasi iktidar ın çekiciliği, etki gücü bireyi vatandaş k ılmak için yoğunca kullanılır.Siyasi partiler özellikle bu amaçla rol ifa eder. İktidara kapılanmak, “Devlet benimdir” demek 

 birey için güvenlik ve itibar ın en kestirme yoludur.

3- Devletin ekonomik tekel niteliği sanayi devrimiyle daha yaygınlaştığı ve sanayitekelciliği çok geliştiği için, neredeyse toplumun yar ısı devlet kurumlar ında işçi-memur olarak istihdam edilir. Kendi başına bu durum toplumun büyük k ısmını ulus-devlet üyesi, yani

vatandaşı olmak için yar ış durumuna sokar. Özel denilen tekelleri ulus-devlet tekellerindenayırmak güçtür. İkisi arasında çok sık ı birlik, ortaklık hali mevcuttur. Devlet tekelinin nerede

 başlayı p nerede bittiği ile özel tekelin yeri arasında ayr ım yapmak güçtür. Özel tekeller kâr ınyar ısından çoğunu devlete verirken, devlet de bir nevi modern iltizamlar olarak kendilerinesınırsız kolaylıklar sağlar. Dolayısıyla özel tekellerin bireyi vatandaşlaştırması devletten

 bazen daha da gericidir. Çünkü işsiz bırakma bahanesiyle istediği k ıvamda eğitmesi çok kolaylaşır. Sendikalar ın son dönemlerinde tutuculaşı p ulus-devletçi kesilmesi de bugelişmelerle bağlantılıdır. İşçilik reel-sosyalizmle adeta ulus-devletin militanı haline getirilir.

4- Hukukun vatandaşlı

kla ilişkisi çok somuttur. İşini yürütmek isteyen her birey nüfuskimliğine sahip olmak zorundadır. Kimlik zaten kendi başına devlet vatandaşlığı anlamınagelir. Devlet üyesi olunduğunun simgesel ifadesidir.

5-Tarih boyunca canlı tutulan iktidar ve devlet bilinci, yani geleneği vatandaşlık  biçimlenmesine açık ki önemli katk ılarda bulunur.

6- Cinsiyetin etkisi babanın aile ocağında devletin temsilcisiymiş gibi algılanmasındanileri gelir. Evde her erkek kadınlar kar şısında devlet demektir. Bu algılanma toplumun

 bütünlüğü açısından da geçerlidir. Ulus-devlet bu algıyı daha da eğitip kendisine uyarlamayaçalışır.

272 

Page 273: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 273/323

7- Askerlik kurumu ulus-devletin en temel değer olarak bireyin kimliğinin beyin veduygular ına kazılarak yeniden yetiştirildiği devlet kurumlar ının başında gelir. Her ulus-devletkurumunun benzer işlevi vardır. Ama hiçbiri askeri kurumun rolüne erişemez.

8- Din, ulus-devlet sürecinde milliyetçiliğin en çok kullandığı, direkt ulus-devlet dinine

dönüştürüldüğü araç konumundadır. Din hem ulusallaştır ılarak, hem milliyetçileştirilerek,ulus-devlet döneminde toplumsal kurum olarak ahlaki özüne en ters düşmüş konumadüşürülür. Seküler milliyetçiliğin dışında kalan toplum kesimlerini dini milliyetçilikle, eskitanr ının yeni haliyle bilinçli veya kendiliğinden kulu halinde bütünleştirerek bir nevi kendi içihanetini de yaşamış olur. Din-laiklik çatışması bu ihanetle yak ından bağlantılıdır.

9- Eğitim ilkokuldan üniversiteye kadar bireyi vatandaş k ılmakta en etkili modernitekurumudur. Askeri kurumlarla bu konuda yar ış halindedir. Kapitalist modernite için enaptallaştır ılmış, tüm tarihsel-toplumsal gelişim ve değişimin farklılaşarak oluşturulandeğerlerini önce dinciliğin, sonra milliyetçiliğin süzgecinde, resmi ideolojinin potasındayoğrulan vatandaş yetiştirmek bu kurumlar ın öncelikli hedefidir. Bu konuda softalık, ortaçağ skolastiğini fersah fersah geride bırakmıştır.

10- Medya modernizmin en etkili beyin ve yürek yıkama aracıdır. Bu aygıtlar iletişimteknolojisinin sunduğu olanaklardan yararlanan ulus-devlete dilediği vatandaşı yetiştirmekte

 büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Özellikle üç (S)ler seks, spor ve sanatın popülerleştirilerek,özünden boşaltılarak topluma sunulmasında ve böylece en aptal, banal, afyonlanmış vatandaş oluşumunda medya başat rol oynamaktadır.

Ana başlıklar halinde daha da çoğaltabileceğimiz bu araç ve yöntemlerle tarihin hiçbir 

döneminde görülmemiş bir vatandaş tipi yetiştirilmektedir. Esas yaşam hedefi bir araba + aile(kar ı veya koca bulmak, bir iki çocuk sahibi olmak) + daire sahibi günlük standart tüketiciolabilmektir. Toplumsallığın anlamı en sufli bireyci ihtiraslar için rahatlıkla bir tarafa

 bırak ılır. Haf ızasızlaştır ıldığı için tarihten de kopmuştur. Tarih sandığı milliyetçi ulusalklişelerdir. Felsefesizdir. Ya da en dar faydacılık dışında bir mutluluk felsefesininolabileceğine hiç inanmaz. Görünüşte moderndir. İçerikte ise en kof, içi boşaltılmış, enkaranlık emeller (faşizm) için koşmaya hazırlanmış ‘vatandaş sürüsü’, ‘kitle toplumu’ bireyi,daha doğrusu BİREYSİZLİĞİ söz konusudur.

Faşizme gidişte bu vatandaş tipinin oynadı

ğı

role ilişkin çok sayı

da değerli romanyazılmıştır. Bu konuda çok ünlü yazarlar vardır. Özellikle soyk ır ım çözümlenmesine dayanan bu romanlar çok öğreticidir. Son dönemlerde postmodernizmin etkisi altında yapılan ‘yurttaş’eleştirileri de oldukça aydınlatıcıdır.

Demokratik modernitenin önündeki en temel engellerin başında bu tip vatandaşı üretenulus-devlet ve toplumu gelir. Dolayısıyla demokratikleşmenin başta gelen görevlerinden biri,

 bu tip bireysizliği (çünkü gerçekte birey yok sayılmaktadır) doğuran ulus-devlet vetoplumunu çözümleyerek, demokratik uygarlığı inşa edecek eşitlikçi, özgür, demokrat

 bireyleri (özgür yurttaşı) yetiştirmektir.

273 

Page 274: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 274/323

b– Ulus-devletle faşizm arasındaki ontolojik bağı görmek çok önemlidir. Faşizmkonusunda yapılan en temel hatalardan biri, ulus-devlet sistematiğiyle bağını ya hiçgörememek, açıklayamamak, ya da mızrak çuvala sığmadığında bir iki kalem darbesiylegeçiştirmek olmuştur. Halbuki taslak halindeki bu çözümlememiz bile faşizmin Aydınlanma

ideolojisi ile (pozitivist laik ideolojiler dahil) olan kökten akrabalı

ğı

ortaya koyabilmiştir.Resmi modernitenin temel iktidar biçimi ulus-devlet olduğu gibi, yeni dini de milliyetçiliktir.Ulus-devlet milliyetçiliğinin süzgecinden geçen toplumlar, sürekli faşizm üretmeye hazır toplumlardır. Faşizmi ulus-devletsiz düşünmek mümkün değildir. Tabii ulus-devleti deekonomik tekelciliğin (ticaret + sanayi + finans) yoğunlaşmış ifadesinden ayr ı düşünmek mümkün olmadığı gibi.

Hitler faşizminin kökenlerini Alman ideolojisinde görmek zor değildir. Alman burjuvazisi için tek çık ış yolu, ulus-devlet olarak tekelci yoğunlaşmaydı. 19. yüzyıl boyuncahem ideolojik, hem maddi alanda bu devlet tipini üretmek Alman burjuvazisi ve

ideologlar ının en önemli işi ve başar ısı olmuştur. Hikâyesi uzundur. Anlatacak durumdadeğilim. Bunda Yahudi sermayesinin ve ideologlar ının da payı elbette küçümsenemez.Almanya’da Yahudi ve Yahudicilikle Alman milliyetçiliği ve faşizmi arasında diyalektik bağ olduğunu yüzlerce araştırma doğruladığı gibi, teorik yaklaşımımız da bu ilişkiyi kanıtlamıştır.

Alman modeli daha sonra tüm milliyetçilikler ve ulus-devlet hareketlerinde esin kaynağı olmuştur. Sosyalistler başta olmak üzere, tüm anti-faşistlerin en büyük zaaf ı, ulus-devlet +tekeller (devlet ve özel tekel) + faşizm arasındaki sistematik bağı görmemeleridir. Dahası dagenel olarak kapitalist moderniteyle faşizm arasındaki ontolojik bağı çözememeleridir.

c- Ulus-devlet ve Sovyetler Birliği meselesi önemini halen koruyan ve çözümünü bekleyen diğer bir konudur. Daha Marks ve Engels döneminde işçi sınıf ı için temel mücadeleçerçevesinin Alman merkezi ulus-devleti olarak benimsenmesi tüm yanlışlıklar ın anasıdır.Almanya’da 19. yüzyıl ortalar ına kadar çok güçlü olan kent ve köy isyanlar ına dayalı demokratik konfederatif oluşumlar gerici bulunarak merkezi ulus-devletin desteklenmesi

 bizzat Marks ve Engels’in görüşleri arasındadır. Bu konuda Bakunin ve Kropotkin’in eleştirive görüşleri bence güncelliğini halen korumaktadır. Marks ve Engels’in bu saptamalar ı Birinci ve İkinci Enternasyonal’in düşük doğum gibi gerçekleşmesinin temel nedenidir.Objektif olarak Alman sanayi burjuvazisiyle yapılan bir ittifak vardır. Zaten bu husus açıkça

yazılmıştır. Sonuç ulus-devlet içinde erimedir. Marksizm’in yüz elli yıllık öyküsü, bu hatanınkurbanı olma öyküsüdür.

Sovyetler deneyimi ve günümüz Çin’i en kanıtlayıcı örneklerdir. Rusya’da daha 1920’yevarmadan Sovyetler’in demokratik yapısı sona erdirilmiştir. Geriye ulus-devlet modeliyle tek ülkede sosyalist inşa yolu kalmıştır. Bunun için tüm muhalifler tasfiye edilmiş, demokratik güçlerin başında gelen köylülük yok edilmiş, aydınlar susturulmuştur. Ortaya çıkan, modern‘Firavun Sosyalizmi’dir. Demokratik modernite ak ıllara bile gelmemiştir. Daha doğrusuengellenmiştir. O demokrasi de yine düşük doğum halinde 1990’lardan sonra gündemegelecektir. Aynı dönemin Hitler faşizmi kar şısına Stalin faşizmi demeyi doğru bulmam. İkisi

farklı kanallardan gelen hareketlerdir. Ancak Sovyet deneyiminin sosyalizm olmadığını,

274 

Page 275: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 275/323

demokratik uygarlığı esas almayan bir sosyalizmin gerçekleşemeyeceğini en çarpıcı biçimdesunan tarihsel bir deneyimdir.

Mao’nun demokrasiyle ilgilendiği olmuştur. Sovyetler’i eleştirisi önemlidir. Kültür devrimi bir şeylerin yanlış gittiğinin kanıtıdır. Ancak Mao’nun ne bilinç seviyesi, ne de

dayandığı araç ve yöntemler Marksçı yanılgıyı ve Sovyet deneyimini aşacak güçteolmamıştır. Bugünkü Çin çok şeyi açıklıyor.

Çoğu reel-sosyalist çizgide gelişen ulusal kurtuluş hareketleri, daha başında ulus-devletiazami programlar ı saymışlardır. Gerçekleştirdikleri bu modelin ancak ABD, AB, IMF, DünyaBankası gibi ana kapitalist tekellerle iş birliği halinde ayakta durabildiği göz önünegetirildiğinde, antidemokratik ve gittikçe tutuculaşan yapılar ına şaşmamak gerekir.

En hazin örnek Saddam’lı Baas sosyalizmidir. Anlamak isteyenler için altın değerinde bir örnek olaydır.

Sosyal-demokratlar ın ‘refah devleti’ zaten ulus-devletten farklı bir şey değildir. Yinedünyada bu konuda da önderlik eden Alman sosyal-demokratlar ı, ekonomizmleriyle kendiulus-devletlerine Hitler’in verdiği zarardan daha çok kâr sağlayarak muhkem yerlerini halakorumaktadırlar. Ama dünya demokratik hareketini de ‘iğdiş edip’ kendi burjuvalar ınınyedeğine verme kar şılığında!

d– Ulus-devletin en vahim sonuçlar ından biri de kültürel miras üzerinde yol açtığı tarihteeşi görülmemiş yık ım, tasfiye ve asimilasyon hareketidir. Ulus-devletin en ayırt ediciözelliklerinden biri, hakim bir ulus-etnisitesine dayanarak, kendi dışındaki tüm diğer etnisiteleri binlerce yıllık kültürleriyle (tek dil, tek ulus, tek vatan, tek devlet Hitler’in baş sloganıydı) yok sayması ve buna dayalı yık ım, tasfiye ve asimile etmedir. Tarihte hiçbir 

 bask ıcı ve ideolojik gücün başvurmadığı bu hareketler ulus-devletin yapısıyla ilgilidir. Tek tekli başlayarak hep birbirine benzeyen vatandaşlar ve kurumlardan ibaret tek renkli, yasimsiyah ya bembeyaz bir çöl yaratılması esas kültür politikasıdır. Darwinizm, yani

 biyolojizm topluma da uygulanmak istenmiştir. Pozitivizmin en vahim günahlar ından biri de bu alana yöneliktir. En güçlü kültürün diğer tüm kültürleri eritmesini evrim kuralı saymaktadır. Tabii insanın milyonlarca yıllık evrimi yok sayılarak ya da yok edilerek!

Günümüzde kültürün gittikçe sığlaşması, büyüleyiciliğini kaybetmesi, sır veremez

duruma düşmesi, ilham k ılıcı olmaktan çıkması, kültürel gelenek üzerinde ulus-devletinyürüttüğü buldozer hareketi dolayısıyladır. Binlerce dil, on binlerce kabile, aşiret, kavim,arkeolojik miras, farklı yaşam biçimi, yani kültürler hep bu tek kültür soyk ır ım politikasınınkurbanı olmuşlardır. Nerede duracağı da belli değildir. Tek tip renkten ibaret ulus-devlet,ulus-birey ve ulus-toplumun kültürü sadece faşizm üretmekle kalmaz; yaşamı çölleştirerek sadece savaşacak hedef arayan bir canavarlaşma sürecine sokar. Sonuç içinden çık ılmazetnisite, din, dil ve diğer kültür savaşlar ıdır. Günümüz bu savaşlarla çalkalanmaktadır. Hitler 

 bu savaş kültürünün başlangıcı ve simgesel değeridir. Günümüz bu simgeselliğin gerçeğedönüşmüş halini yaşamaktadır. Yine öğrenmek isteyenler için altın değerinde olan Irak ve

olup bitenler ortadadır.

275 

Page 276: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 276/323

Ulus-devlet sadece İkinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi devletlerle ve öne çıkmış kültürlerle bir siyasi, askeri savaş hareketi değildir. Tüm tarihsel-toplumsal gelenek vegelecekte umut vaat eden, farklı olan her yeni oluşuma kar şı kütlesel bir sosyal savaş hareketidir. Ulus-devletin kuruluş mantığında, ekonomik, sosyal ve siyasal hedefinde olan tek 

ulus, tek devlet, tek dil, tek yurt gibi devam eden tekli dizelerin varlı

ğı

sürekli, bazen gizli bazen açık, bazen kanlı bazen demagojik her cephede süren kalıcı savaş halinden başkaanlama gelmez!

e– Ulus-devlet siyasi alanda da tek tipleşmeye özen gösterir. Farklı ulusal kimliklere yer olmadığı gibi, farklı siyasi oluşumlara da yer vermez. Merkezi devletten, diğer deyişle üniter yapı olarak da adlandır ılan devletten kasıt, demokratikleşmenin temel koşullar ından olankendi farklılıklar ı temelinde siyaset yapmayı olanaksızlaştırmaktır. Bunu devletin

 bütünlüğüne tehdit sayar. Yerel yönetimlere asgari yetkilerin tanınmasını bile bu kapsamdakuşkuyla değerlendirir. Merkezi bürokrasi ana gücünü ve gövdesini oluşturur. Ulus-devlet

modern bürokrasinin yarattığı devlettir. Tüm toplumu demir kafeste gözaltında tutar. Partiler ve sivil toplum konusundaki temel şartı, devlet politikalar ıyla özdeş hareketleridir.Dolayısıyla demokrasinin vazgeçilmez bir ilkesi olan çoğulculuk gereği farklı siyasi, sosyal,kültürel ve ekonomik örgütlenmelerin gelişmesi tehdit nedeni olarak hep takipte tutulur.Seçenek oluşturmalar ına, böylelikle yönetimde yer bulmalar ına olanak tanınmaz. Ulus-devlet,yapısı gereği siyasi çoğulculuğa kar şıt olduğundan antidemokratiktir. Ulus-devlet kapsamındademokrasi ve sosyalizm anlayışlar ının (reel-sosyalizm ve diğerleri) bir türlü gelişememelerive tasfiye olmalar ı, belirttiğimiz gibi ulus-devleti ya savunmalar ından ya da ona teslimolmalar ından kaynaklanmaktadır. Ulus-devlet ve demokrasinin, farklı birimler olarak ilkeli

 bir uzlaşmaya varmalar ı halinde, demokrasiye açık bir yapıdan bahsedilebilir.

f- Ulus-devlet sadece birey bazında tek tipleşmeyi değil, tüm toplumsal bütünlüklere detek tipleşmiş bir zihniyet ve duygu dünyasını aşılar. Böylelikle kendi iktidar ını hem tümtopluma yayar, hem de tek tip toplumu, ulus-devlet toplumunu yaratmış olur. Korporatif (faşizmin toplum modeli) bir toplum oluşturmayı hedefler. Toplumun iktidarlaşmasını yanlış anlamamak gerekir. Tersi doğrudur. Tüm toplum gözeneklerine kendi ajan kişi ve kurumlar ını yerleştirerek, iktidar ını derinliğine ve genişliğine çoğaltmayı esas alır. Toplum ancak buyöntemle gerçekleşir. Yani iktidar ın topluma yayılımı, tüm topluma kar şı savaş anlamınagelir. Yoksa toplumun iktidarlaşması anlamına gelmez. M. Foucault bu noktayı önemser.Kar ısı üzerinde egemen erkeklik bir ajanlık kurumu olarak bu rolü oynar. Toplumsal cinsiyetseks politikalar ıyla bir veba hastalığı gibi topluma yayılarak toplumla savaşılır. Özelliklekadın derinliğine köleleşir. Erkekleşmeyi özgürlük sanması yenilmiş kadınlıktır. Hem de enderinliğine!

Toplumda spor ve sanatın işlevi de artık ulus-devletin hizmetinde toplumla savaşın etkiliajan kurumlar ı haline dönüştürülmüştür. Özellikle popüler kültür ve spor programlar ı buamaçla genişçe kullanılmaktadır. Seks, spor ve sanat alanında bilinçli olarak küresel sermayetaraf ından içi boşaltılarak en etkin toplumsal ajan kurumlar ına dönüşmeleri, son dönemin en

etkili topluma kar şı savaş hareketleridir. Bu değerlendirmeyi sunarken şüphesiz kendi özvarlıklar ı itibariyle cinsel, sportif ve sanatsal etkinliği mahkûm etmiyoruz. Tersine, toplumun

276 

Page 277: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 277/323

Page 278: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 278/323

kurtulamaz. Gerekli olan, demokratik uygarlığın etkili demokratikleştirme, örgüt ve eylemanlayışını toplumun tüm bütünlüklerinde, yani alanlar ında yayı p uygulamaktır.

g- Ulus-devlet esas olarak orta sınıfa oynar. Sınıf temeline ortayı alır. Başka tür gelişmesiteorik olarak mümkün olsa da, pratikte gerçekleşemez. Ulus-devlet orta sınıf ın modern

tanr ısıdır. Kendi zihniyet ve tutkular ında bu tanr ıya hep kavuşacağını (görev ve çıkar sağlayarak) hayal ederek yaşar. Eskiçağ tanr ılar ına toplum nasıl içyüzünü bilmeden tapınıyor idiyse, günümüz modern orta sınıf ı da tanr ısını aslında (kapitalist modernite bağlamında)tanımamaktadır. Fakat ondan başka seçeneğinin olmadığının da fark ındadır. Ya

 bürokrasisinde, ya tekellerinde (mesleki formasyon gereği) görev almak kurtulmuşluk anlamına gelir. Toplumu kendisinden ibaret sayar. Çok bencil bir sınıftır. Liberaller orta sınıf ı demokrasinin temel şartlar ından sayarlar. Tersi doğrudur. Orta sınıflar demokrasinin değil,faşizmin malzemelerini derlediği depodur. Nasıl ki faşizm ve ulus-devlet ilişkisi yapısalsa,faşizmle orta sınıf ilişkisi de yapısaldır. Faşizmin kapitalist tekelin yapısal ilişkisi olması, orta

sınıfa ilişkin bu yargıyı değiştirmez. İstisnalar olması sadece esas eğilimi doğrular.

Liberal demokrasi olarak orta sınıfa oynarken, en büyük demokrasi oyununda gerçek demokratik toplum güçlerine üstünlük sağlayarak demokrasinin içeriğini boşa çıkarmayı hedefler. Liberal burjuvazi, liberal demokratlar ancak güçlü demokratik gelişmeler ortamındasol kanat olarak olumlu k ılınabilir. Dikkat edilmesi gereken, orta sınıf sapk ınlığıdır.Kapitalizm toplumun demokratikleşme mücadelesi kar şısında orta sınıf ı kullanmada büyük deneyim kazanmıştır. Tavizler vererek, hayaller uyandırarak, toplumun alt zeminine kar şı sürekli korkutarak iç politika yürütmeyi esas alır. Ulus-devlet bu anlamda orta sınıf ınyoğunlaşmış savaşıdır. Yine bu anlamda ulus-devlet orta sınıf ın savaş ilahıdır. Öyle anlar,öyle hayal eder, öyle tapınır. Bu tanr ı ve yoğunlaştırdığı savaşına kar şı demokratik güçlerinkendi öz zihniyet ve eylemlerini yaratmaktan başka seçenekleri yoktur. Bu tanr ıya kar şı tek seçenek ise, özgür yaşamın kendini en kutsal seçenek k ılmasıdır!

h- Ulus-devleti değelendirirken, bazı devlet biçimleriyle kar şılaştırmak ve kendi içindefarklı modellerini tanımak aydınlatıcı olacaktır. Ulus-devletin kavram ve kurum olarak cumhuriyetle bir tutulmaması önemlidir. Her cumhuriyet ulus-devlet değildir. Hatta krallıklar da ulus-devlet olabilir. Cumhuriyetlerden bazılar ı ulus-devlete dönüşebilir. Cumhuriyet dahaçok demokrasiye açıktır. Toplumla ilişkileri ulus-devlet tarzında değildir. Tekellere kar şı daha

mesafelidir. Cumhuriyet bir ittifak, uzlaşma rejimi iken, ulus-devlet tek taraflı dayatma vetoplumu dilediği gibi oluşturma rejimidir. Cumhuriyet ittifaklar ına, toplum dengesine dikkatederken, ulus-devlet her tür ittifak ve dengeyi bozarak tekleşmeyi, merkezi otoriteyi azamiyeçıkarmayı; farklı siyasi, toplumsal, ekonomik ve kültürel değerleri, anlayışlar ı eritmeyi hedef alır. Cumhuriyet paylaşılabilir. Birçok farklı görüşler, kültürler, etnisiteler, siyasal oluşumlar,yerel, bölgesel yönetimler cumhuriyet çatısında yer bulabilirken, ulus-devlet zihniyet ve yapı olarak bu farklılıklara, bütünlüklere kar şıdır.

Ulus-devleti modelleştirmede sıklıkla üç örnekten bahsedilir.

Fransa örneği, ilk ulus-devlet modelidir. Ulus-devletin doğum yeri Fransa’dı

r. Yaratı

 ve tanr ısı Napolyon’dur. Siyasal kimliği esas alırlar. Siyasal ve hukuksal alan güçlendirilerek,

278 

Page 279: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 279/323

Alman tipi bir faşizme kaymama noktasında daha geleneksel bir yaklaşımlar ı vardır. Irk vehâkim etnisite konusunda bağnaz değildirler. Fransa dilini ve kültürünü paylaşan herkesFransız ulus-devletinde yer alabilir. Türkler bu modelden esinlenmiştir. Dünyada izleyicilerivardır.

Alman modeli kültürü esas alır. Alman ulusuna özgü kültür hem vatandaşlığın, hem ulus-devletin şartıdır. Faşizme daha çok eğilim arz etmesi, Alman ulus-devletinin bu temeldegelişmesiyle bağlantılıdır. Dünyayı etkilemiştir. Türkler bu uygulamadan da etkilenmiştir.Almanlar bu modeli aşmaktadır.

İngiliz örneği en esnek olanıdır. İngilizler ne Fransızlar gibi siyasi birliği, ne de Almanlar gibi kültür birliğini esas alırlar. Farklı siyasal oluşum ve kültürlere daha açık bir ulus-devletörneği sunar.

i-Ulus-devleti zamanlama açısından ele almak, değişim ve gelişimini anlamak açısından

önem taşır. Kapitalist modernitenin temel devlet formu olduğunu sık vurgulamakla tarihselgelişimi içinde ele almadan rolünü tam anlayamayız.

Hollanda ile İngiltere’nin, İspanya ve Fransa’nın imparatorluk emellerini k ırmak içindaha etkili devlet arayışlar ı ulus-devlet tipini gündeme getirmişti. Hem mali ve siyasi açıdan,özellikle ordunun yeniden inşası, eskinin siyasi ve askeri yapısı kar şısında üstünlüğünügittikçe daha çok kanıtladı. Önce deniz üstünlüğünü sağladılar. 16. yüzyılın sonlar ındahâkimiyet, dolayısıyla denizlerde hegemonya Hollanda ve İngiltere’ye geçmişti. 1. 700’lerin

 başlar ında Fransa’yla İspanya’da hanedanlık üzerine girilen savaşlarda karada daüstünlüklerini kanıtladılar. Fakat Fransa ve Avusturya hanedanlar ı imparatorluk emellerini bir 

türlü terk etmiyorlardı. Bu onlara çok pahalıya mal oldu. Ulus-devlet şansını kaybediyorlardı.Ayr ıca devlet yapılanmalar ı mali açıdan çok daha pahalıydı.

Hollanda ve İngiltere, imparatorluk emelleri kar şısında siyasi olarak ulus-devletinşalar ına destek verdiler. Özellikle Prusya devletini güçlü bir ulus-devlet halinde Avusturyave Fransa’nın kar şısına çıkarmalar ı etkili bir politikaydı. Diğer etkili bir politika olarak Avrupa’nın tüm muhaliflerini, bu arada ulus-devlet arayışçılar ını sürekli destekliyerek rakiplerini yı prattılar. Çünkü ulus-devletlerle baş etmeleri olanaksız gibiydi. WestphaliaAntlaşması bu gelişmelerin sonucuydu. Ulus-devlet Avrupa’sı imparatorluk Avrupa’sına kar şı 

giderek zemin kazanı

yor ve üstünlük sağlı

yordu. Fransa İhtilali’nde İngiltere’nin amacı

,kendisiyle uzlaşmayan kralı düşürerek muhalifleri yine gündeme sürmekti. Kralla çelişkisiolan herkesi desteklediler. Devrim aslında İngiltere’nin bir anlamda (tamamen değil)komplosuydu. Fakat krallık, daha sonra Cumhuriyet ve Napolyan’la ulus-devlete geçiş hesaplar ı bozdu. İngiltere Napolyon kar şısında k ılpayı kurtuldu. Ayr ıca Prusya politikası da

 benzer sonuç vermeyle kar şı kar şıyaydı.

 Napolyon örneğinin bir benzerini Türkiye Cumhuriyeti’nin inşasında görüyoruz. İngiltereAlmancı İttihatçılara kar şı İngiliz yanlısı muhaliflerini destekleyince, aynen Napolyonörneğini tekrarlarcasına, Mustafa Kemal Paşa aradan sıyr ıldı. Hem Alman, hem İngiliz

yanlılar ı kaybetti. İngiltere’nin benzer pek çok politik deneyimleri vardır. Dikkatle

279 

Page 280: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 280/323

incelenmeyi gerektirir. Ayr ıca Masonlarla birlikte politika yürüttüğünü de unutmamak gerekir.

Ulus-devletin Avrupa çapında zaferi 1861 İtalyan ve 1871 Almanya ulusal birliğiyle birlikte ulus-devletin doğuşuyla kesinleşti. Bu sefer hegemonya savaşı İngiltere ve Almanya

arasına kaydı. 1870-1914 arasında geçen k ırk beş yıllık süre her iki taraf için ittifak arayışlar ıyla geçti. Birinci Dünya Savaşı Almanya’nın hegemonya emellerine büyük darbeindirdi. İkinci Dünya Savaşı bir nevi intikam savaşıydı. Sonuç Alman ulus-devletinin acı yık ımıydı.

1917 Rus Devrimi’yle Rusya Almanya’nın hegemonya boşluğunu doldurmak istedi.Bunun için Sovyetler hızla ulus-devlete dönüştürüldü. Fakat tecrübeli İngiltere’nin ABD ileittifak ı Rusya’nın hegemonya emellerini tı pk ı Fransızlar ve Almanlarda olduğu gibi boşaçıkardı. 1989’da Sovyetler’in resmen çözülüşü hegemonya iddiasının bırak ılması anlamınageliyordu. Üç yüz yıllık İngiltere hegemonyası, 1945’le birlikte ABD’ye küçük müttefikiolarak kalma kar şılığında devredildi. Sovyetler’in ABD hegemonyasına kar şı ulusal kurtuluş hareketlerini destekleme politikası 1949-1989 soğuk savaşın bir neticesiydi. ABD ve SSCBarasındaki soğuk savaş ulus-devletlerin altın çağıydı. Aradaki gerginlik ulus-devletlerin çığ gibi doğuşlar ını hazırladı. 1914’e kadar Avrupa’da tamamlanan ulus-devlet süreci, 1970

 başlar ında da esas olarak dünya çapında tamamlandı. İkinci Dünya Savaşı Avrupa ulusdevletlerinin ilk ciddi kriziydi. AB bu krizin ürünü olarak doğdu.

Aydınlatılması gereken bir konu, kapitalist modernitenin neden model olarak ulus-devletigeliştirdiğiydi. Tüm anlatımımız bu nedenleri açıklamakla birlikte k ısa bir ek, bu modelin

imparatorluk tarzı gelişmelere kolay kolay f ırsat vermemesiydi. İmparatorluk zafer kazansaydı, kapitalist tekellerin şansı tekrar orta çağlardaki gibi olabilirdi. Bu nedenlecanlar ını dişlerine tak ı p dört büyük imparatorluk emellerine kar şı koydular. 1. 500-1. 600yıllar ında İspanya, 1. 600-1. 870 yıllar ında Fransa, 1. 870-1945 yıllar ında Almanya, 1945-1990 yıllar ında Rusya’nın imparatorluk emelleri (buna Osmanlı ve Avusturyaimparatorluklar ını da eklemek gerekir) ancak ulus-devlet politikalar ıyla boşa çıkar ılmıştı.

Her ne kadar ulus-devletlere ulusal burjuva ünvanı yak ıştır ılıyorsa da, açığa çıkangerçeklik ulus-devletin esas olarak uluslararası bir dünya-sistemi peşinde koşan kapitalisttekellerin eseri olduğudur. En sık ı ulusçu geçinen Türkiye örneği bile ancak İngiltere’nin

onayı ve ABD müttefikliği ile yürütülebildi. Uluslararası kapitalist sistem olmadan, ulus-devletin doğuşu ve gelişimi düşünülemez. Buna Sovyet ve Çin ulus-devletleri de dahildir.Kurulması ve ayakta kalması etkenlerinin başında, sermayenin kâr güvencesine en iyi politik kar şılık olması gelir. Ne zaman ki bu özelliklerini yitirdiler, o zaman yavaş yavaş dönüştürülerek önce İngiltere, sonra ABD hegemonyası altında varlıklar ını sürdürmeyeçalıştılar. Dünya-sistemin (kapitalist modernite ve hegemonun) politikası olmadan, hiçbir ulus-devlet uzun süre ayakta kalamaz. Çünkü bu, sistemin mantığına ayk ır ı olurdu. Ayk ır ı olan çok zor yaşar veya yık ılır. Sovyetler’in ve Çin’in bile ayakta kalabilmek için ABD’yle nekadar uzlaşmaya ihtiyaç duyduklar ı açığa çıkan diğer bir kanıtlayıcı örnektir.

280 

Page 281: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 281/323

Bu durumda Saddam Hüseyin’in trajik sonunu daha iyi anlayabiliriz. Sistemi tanımadı veya tanımak istemedi. Ayakta kalmak için tek bir şansı vardı, o da Irak’ı çok kapsamlı bir demokratik sisteme dönüştürmekti. Bu şansını ulus-devlet tanr ısına olan çok güçlü inancı nedeniyle kullanmadı. İdam sehpasında eski tanr ının sözlerinin yazılı olduğu Kur’an’ı elinde

tutarken, sistemin yeni tanr ı

kar şı

nda imdadı

na yetişmediği ve kurtarmaya gücününyetmediği de hazin bir biçimde ortaya çıkmıştı. Fakat sistemin tanr ısı, yani Leviathan da Irak  bataklığında iyice debeleniyor. Tüm Ortadoğu coğrafyasında zor durumdadır.

Avrupa yeni tanr ı arayışındadır. Muhtemelen kendisi için daha bar ışçı, hukuka yer veren bir tanr ı inşa edecektir. AB, dört yüz yıllık uluslaşma ve ulus-devlet tarihi boyunca yaşadığı korkunç savaşlar ın en sonuncusu olan İkinci Dünya Savaşı başta olmak üzere, tüm savaşçı geçmişine tepki olarak geliştirilmeye çalışılıyor. Ulus-devletin açığa çıkmış muazzam tahripedici yanlar ını evrimci yöntemlerle yeni bir Avrupa vatandaşlığı temelinde ekonomik, sosyal,siyasal, tarihsel alanda geliştirdiği yeni fikir, inanç ve kurumlarla aşmaya çalışıyor. Bu bir 

nevi özeleştirisel yaklaşımdır. Dikkatle izlenmesi gereken bir süreç olup, nasıl sonuçlanacağı önceden kestirilemez. ABD ise Irak’ta bir nevi ulus-devlet uygarlığının 16. Louis’i (Fransızİhtilalında giyotinle öldürülen kral) olan Saddam ve rejimini yıkarak, işine gelmeyen ulus-devlete tavr ını radikalce ortaya koydu. Daha çok ulus-devleti federatif tarzda (ABD’nin kendiyapısı) yeniden inşa yöntemini deneyebilir.

ABD’nin hegemonya ile imparatorluk arasında sık ışması zorlu bir süreçten geçtiğininkanıtıdır. Ulus-devletleri zayıf bir hegemonyayla idare etmek zordur. Örneğin Türkiye ileilişkiler gibi. İmparatorluk halinde tecrit olabilir. Roma’nın çöküşü ak ıllardadır. Fakat ondan

 başka imparatorluğa cesaret edebilecek başka bir gücün bulunmaması şansı sayılır. Her şey bir çıkmazla kar şı kar şıya kalındığını gösteriyor. Klasik ulus-devlet hegemonya ile ancak 21.yüzyıl başlar ına kadar zorbela var olabildi. AB ilk ama oluşum halinde bir adımdır. Geleceğinet değildir. BM sistemi ulus-devletin sanki aynası gibi çıkmazı gösteriyor. Sorun çözme yerideğil, adeta ağırlaştırma organıdır. Diğer bölgesel, k ıtasal birliklerin de ulus-devlet engeliniaşmalar ı beklenmediğinden, çözüm olanaklar ı yok gibidir. Ulus-devlet hem içte hem dıştatoplumsal sorunlar ın çözüm modeli olmaktan çoktan çıkmıştır.

Kaldı ki, kuruluşlar ında işgallere kar şı ve ilk sermaye birikimleri için uygun bir modelolsalar da, günümüzde hem içte bastırdıklar ı tüm tarihsel, toplumsal, kültürel, etnik, çevre,

feministik ve siyasal boyutlu sorunlar ın yeniden başkaldırmalar ı, hem de uluslararası anlaşmazlıklar kar şısında tıkayıcı bir model olduklar ı yüzlerce örnek olayla açığa çıkmış 

 bulunmaktadır.

İsrail-Filistin sorunu bu açıdan derslerle doludur. İkisi de çok katı ulus-devlet modeline bağlıdır. Bir Kudüs sorununu çözmek için ya kenti paramparça etmeleri, ya da birbirlerinisonuna kadar yok etmeleri gerekir. Sistemin kör ve çözümleyici olmayan çıkmazını bundandaha iyi açıklayan bir örnek bulmak zordur. Kaldı ki Irak, Afganistan ve Lübnan’ın durumuortadadır. Sırada muhtemelen İran ve başkalar ı vardır. Modelin, ne adil ve insani, ne de siyasive demokratik olmadığından, şansının da olamayacağı her geçen gün daha çok açığa

çıkmaktadır.

281 

Page 282: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 282/323

Ulus-devlet 1970’lerde zirve yaptıktan sonra ve özellikle SSCB’nin dağılmasıyla derin bir krize girmiştir. Krizi, sistemin sorunlar ına yanıt verememesi ve gittikçe engel teşkiletmesiyle kapitalist tekelin gözünde eski itibar ını yitirmiştir. AB modelinde krizin evrimleaşılması fazla umut vermiyor. Kapitalist modernitenin genel küresel kriziyle bağlantılıdır.

Ortadoğu, krizli halin kaos’a dönüştüğü alandı

r. Olup bitenler Üçüncü Dünya Savaşı

  boyutundadır. İkinci bir AB veya BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) bölge gerçekliğine yanıtvermekten uzaktır. Kaos halinin uzun sürmesi beklenebilir. Sistem sahte demokrasi k ılıf ıylaulus-devleti yeniden inşa etmeye çalışabilir. Eşitlik, özgürlük ve demokratik güçlerin bunayanıtı olarak demokratik uygarlığın geliştirilmesi en uygun yoldur.

Ortadoğu’da Demokratik Kültür ve Kürdistanda Demokratik Medeniyet Çözümü adıylageliştirmeye çalışacağım savunmamda bölgenin Demokratik Konfederasyon projesinitartışmaya çalışacağım.

 j- Ulus-devletin çok köklü bir paradigma olarak epistemolojik (bilgi bilimi) yönünütartışmadan bırakmak ciddi bir eksikliktir. Herhangi bir devletten çok farklı bir paradigmayadayandığını şimdiye kadar yapılan nitelendirmeler göstermektedir. Thomas Kuhn’unepistomolojiyle ilgili çalışmalar ı paradigmanın önemini ortaya koymaktadır. Paradigmaylailgili bu konuda açıklamak istediğim husus, ulus-devletin muazzam çarpıtma gücüdür. Ulus-devletin toplumsal ortamında yetişen birinin bilim açısı, gerçeklere yüzde 90 (kaba tahminkanımı gösterir) zıttır. Bunun temel nedeni, vatandaşlığın oluşturulma tarzından tutalım,toplumun tüm katlar ında yürütülen ulus-devletçi paradigmanın kendi tarih ve toplum bilinciniinşa etmesi ve egemen k ılmasıdır. Özellikle oluşturduğu ulus ve devlet tarihi (iç içe inşa eder)genel tarihi yadsıdığı gibi, diğer ulus ve devletlerin, toplumlar ın tarihini de büyük orandayadsır veya çarpıtarak kendi tarihine malzeme yapar, sunar.

Bu paradigmadan geçmeyen bir vatandaşın bilim adamı olması, dolayısıyla bilimüretmesi imkânsız olmasa bile oldukça çarpık olup, anlamlı yorumlar ı geliştirme gücüneerişemez. Birincisi fanatiktir. Her şeye ulus-devlet çıkar ı açısından bakar. Tüm olgular onunmilliyetçilik şablonundan geçmeden anlam bulamaz. Sosyal bilimleri anlamasına imkânyoktur. Şoven ulus perspektifi bilim elde etme şansını çok daralttığı gibi, ancak kabulaçılar ına denk geldiğinde anlayabilir. İstemediği hiçbir olgu, ilişki ve olay onun ezberini

 bozamaz. Milliyetçiliğin din olarak tahribatı tam da bu noktada kar şımıza çıkmaktadır.

Milliyetçiliğine hizmet etmeyen bir şeyin gerçekliği ona anlamlı gelmez. İlgisi yoktur. Ruhhali, zihni kapalıdır. Ulus-devletin olgular ı dışında anlam ifade edecek sosyal gerçeklikler bunedenle ona kar şıt görünür. Çünkü sosyal gerçeklik alanında her şey ulus-devletçiliğingözlüğünde yansımak durumundadır. Bu at gözlüğü de olsa böyledir. Bu gözlük tarihi,felsefeyi objektif düşünemez. Bilimi kavramaya da elverişli değildir. Zihninin katılaşması 

 başlı başına bir engeldir.

Kendi ulus-devlet toplumu dışında toplumlar ı da düşünemez. Bu konuda katılaşmaobjektif gözlemeyi ya çarpıtmakta, ya da hiç ilgilendirmez bir bak ışa sürüklemektedir. En

 bağnaz dincilerden daha bağnaz bir paradigmayla ötekine baktığında ya onu görmeyecek, ya

da düşman olarak bakacaktır. Ulus-devlet dünyasının sürekli savaş üretmesi bu nedenledir.

282 

Page 283: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 283/323

Hitler örneği bu konuda da çarpıcı olabilir. Ya Avrupa ve Dünya onun gözünden göründüğügibi olacaktır, ya da olmayacaktır, yok olacaktır. Nasıl şiddet etkenine dönüştüğünü çok sayıda örnekle kanıtlamak zor değildir.

Din savaşlar ı da açık ki farklı paradigmalarla bağlantılıdır. Milliyetçilik kaynaklı 

savaşlar ın bu kadar çoğalması paradigmasıyla, ulus-devletin egemen k ıldığı temel bak ış açısıyla ilgilidir. Bilgiyi doğru algılayamama, doğal olarak yanlış bilgilenmeye yol açacaktır.O da yanlış karar ve uygulamalar ı beraberinde getirecektir.

Ulus-devletin derin bak ış açısına (paradigmasına) sahip hiçbir bilim adamının, baştasosyal bilimler (diğer tüm bilimlerin de sosyal bir kökeni olduğunu unutmayalım) olmak üzere, tüm bilimlerde anlamlı yorum gücüne sahip olması beklenemez.

Her şeyi ‘ben’leştirmeye çalışan bu zihniyet, ‘benim sınırlar ım’, ‘benim toplumum’,‘benim ülkem’, her şeyde ‘ben’ diyerek muazzam bir egoizme batmakta, kendini abartarak 

 büyük k ılmaktadır. O zaman bu kişilikten hiçbir sağlıklı karar, ilişki ve eylem gücününçıkmayacağı anlaşılır bir husustur. Kendini devlet ve toplumuyla, onun tarih ve ufkuyla, çıkar ve tutkular ıyla özdeşleştirdiğinden, ne ulusal ne de uluslararası bar ış ve dayanışma şansı 

 beklenebilir.

Kaba bir taslak halinde tanımlamaya çalıştığımız bu paradigmanın ulus-devlet bak ış açısının dışına çıkmadan, bilim, dolayısıyla doğru karar ve ilişki şansını kazanamayız. Tümgöstergeler demokratik bir ortamın bilimsel devrim için en uygun koşullar ı sunduğunugöstermektedir. M. Ö. 6. 000-4. 000 döneminin (Verimli Hilal) bilgisinden tutalım, M. Ö.600-400 İyonya ve Atina’sına, 15. yüzyıldan itibaren başlayan Rönesans, Reformasyon ve

Aydınlanma Avrupası’na kadar bilimlerin en hızlı geliştiği dönemler, toplumlar ın özgürlük düzeyiyle bağlantılı olduğu görülecektir. Eğer Avrupa dünyada hala çok eleştiriliyorsa, büyük kazanımlar ına rağmen, ulus-devletin bencil çıkarcılığı yüzündendir. Modernitenin günümüzsorunlar ına çözüm üretememesi, esas aldığı ulus-devlet sistemi nedeniyledir. Tı pk ı son dörtyüzyılın eşi görülmemiş tüm önemli savaşlar ının nedeni olması gibi.

Demokratik uygarlık bak ışı bilim üretimi açısından muazzam bir şanstır. Özellikle kriz vekaos ortamında yeni bir bilime olan ihtiyaç ancak demokratik toplum paradigmasının hakimolmasıyla giderilebilir.

Epistemolojik sorunlar çözülmeden pratik çözümler gelişemeyeceğine göre, ulus-devlet paradigmasını yıkmak, demokratik modernite paradigmasını kazanmak gerekli olan çözümgücüne eriştirecektir.

5-KAPİTALİST MODERNİTENİN ZAMANI 

Uygarlık tarihinin ilk, orta ve yeniçağ biçiminde üçe bölünmesi yanlış değildir. İhtilaflar daha çok tanımlamalar ın içeriğine ilişkindir. Savunmamda dayandığım anlatım biçimi veiçeriğinin aydınlatıcı olduğu kanısındayım. Kapitalizmi bir uygarlık olarak ele almanın doğruolup olmadığı tartışılmıştır. Benim uygarlık tartışmamın temelinde uygarlığın bir bütün

olduğu ve ‘ana nehir’ gibi bir ak ı

ş düzenine sahip olduğu gerçeği vardı

r. Şehir, sı

f ve devletüçgeni üzerinde hareketlenir. Bu üçgenin aldığı biçimler uygarlığın da biçimini belirler.

283 

Page 284: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 284/323

Sümer ve Mısır uygarlığını ilk klasik biçim, Greko-Romen, İslam ve Hıristiyanlık döneminiolgunluk dönemi, Avrupa uygarlık dönemini ise çözülüş ve kaos olarak değerlendirebiliriz.Yapmak durumunda olduğum bir ayr ım da Demokratik Uygarlık boyutudur. Ana nehir uygarlığında bulunmakla birlikte aynılaştır ılamaz. Kaldı ki, uygarlık son derece çelişkili bir 

 bütündür. Temel çelişki devlet tekelli uygarlı

kla devletleşmemiş toplumun demokratik uygarlığı arasındadır. Devletli uygarlıkla demokrasili uygarlık arasındaki çelişkiyi en iyiantikçağdaki iki Grek kenti arasında görmekteyiz: Krallıkla yönetilen Isparta ile demokrasiyleyönetilen Athena arasında. Avrupa uygarlığı geliştiğinde de benzer yoğun bir çelişki yaşandı.14. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalar ına kadar devlet ve kent demokrasileri arasında yaşananyoğun çatışmalar, özünde devlet ve demokratik uygarlıklar arasında geçmektedir.

Marksizm’in en önemli bir eksikliği de çatışmayı dar sınıf eksenli görmesidir. Sınıflar ındirekt çatışması analitiktir. Somut çatışma toplumsal gövdeler arasında olur: Devlettoplumuyla demokratik toplumlar arasında. Dar sınıf bak ış açısının sonuçlar ı bilinmektedir.

Kaldı ki, sınırlar ı hiçbir zaman kesin çizilemeyen ve her gün geçişler yaşayabilen sınıflarda,aslolan içinde yaşadıklar ı bilinç durumudur, kültürüdür. Kendi uygarlığını tanımayan veyaoluşturamayan sınıf zaten yokluk durumundadır. Uygarlıksız sınıf mücadelesi olmaz. Tek uygarlık içinde iki sınıf ın mücadelesinin ne denli vahim bir hata olduğu Sovyet deneyimindegörüldü. Avrupa devlet uygarlığının kalı plar ını k ıramadığı için, özgün bir Sovyet uygarlığı oluşturulamadı. Kapitalist modernite kalı plar ını büyük oranda esas aldığı için, sonunda onlar gibi olmaktan kurtulamadı. Tarihte bu durumun birçok benzeri yaşanmıştır. Başkalar ınınsilahlar ıyla (uygarlık yaşam tarzı) savaşırsan, başkalar ı gibi olursun. Bu durumlar ın ortayaçıkması, devrimlerin kendi uygarlık biçimlerini belirleyememeleri ile ilgilidir.

Kapitalist uygarlık bu anlamda dar bir kavramdır. Fakat Avrupa uygarlığı gibi içinde çok güçlü demokratik öğeleri bulunduran bir uygarlığı, sanki iki sınıf ın (işçi-kapitalist) ortak uygarlığıymış gibi yansıtmak da içinde çok yanlış anlamlar bar ındır ır. Tek bir Avrupauygarlığı yerine, demokratik ve kapitalist Avrupa ayr ımı daha öğretici olabilir. GünümüzdekiAB bu iki uygarlık arasında geliştirilmeye çalışılan bir uzlaşmış uygarlıklar Avrupa’sıdır.İncelenmeye değer ilginç bir deneyimdir. Avrupa’nın katı devlet uygarlığını çok güçlüdemokratik geleneklerle, mantık ve hukuk gibi yumuşak güçlerle dengeleme zorunluluğu,

uygarlığın (devletli) son dönemine ilişkin tanımlamamızla (uygarlığın krizlerle iç içeliği)uygun düşmektedir. Dört yüz yıllık yoğun savaşlar krizli yapının diğer bir kanıtıdır. Yoğunsistem tartışmalar ına Sovyet sistemi de kanıtlayıcı örnek sayılabilir. AB’nin yapısı, geleceğitartışmalar ı tek başına modernitenin kararsızlığını ve krizden kurtulamadığını yansıtmaktadır.

Bu yargıya varmamızın temel nedeni kapitalist tekelin yapısıyla bağlantılıdır. ‘Kapital’deMarks’ın kanıtladığı gibi kriz, sermayeyle, yani tekel için yapısal olmasıyla ilişkilidir.Sermaye birikimi ve kâr krizsiz başar ılamaz. Sermaye kârsız duramayacağına göre krizsiz deolamaz. Devrimlerin ve demokratikleşmenin, insan haklar ının sürekli gündemde yer almalar ı krize yanıt arama ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Sadece kendi iç sorunlar ından ötürü değil.Dünyanın yönetilemez durumudur. Küresel sermaye her döneminde dünyayı yönetmedi.

Dünyayla savaştı. Doğasındaki krizden dolayı savaşımlar dünya çapında yaygınlaştı.Uygarlığın doğuşuyla birlikte ilk profesyonel ordu ve savaşlar hep oldu. Devlet uygarlığı, özü

284 

Page 285: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 285/323

gereği, topluma egemen olmadan gelişemez. Egemenlik ise iktidar demektir. İktidar hâkimiyetsiz, o da zor olmadan gerçekleşmez. Hegel’in tarihi ‘kanlı mezbaha’ya benzetmesi

 bu nedenledir.

Her iki önceki uygarlığın kapitalizmden farklar ı; sınıf, kent ve devlet yapısının niceliğiyle

ilintilidir. Kentler küçük, sınıflar sınırlı, devletler az ve küçüktür. Dolayısıyla savaşlar az vek ısa süreli olup biterlerdi. Yine de şiddet, uygarlığın yapısal karakteri olmasından ötürüönemlidir. Fakat kapitalizmde kent, sınıf ve devlet tüm toplumu yuttuğu gibi, çevreyi de,yerin altını ve üstünü de yutar. Kaotik durumlar hem toplumu hem çevreyi sarar. E.Wallerstein, kapitalizmin 1970’ler sonrası yapısal krize girdiği ve bu krizin 25-50 yılsürebileceği gibi bir yargıda bulunur. Sonucu ise bilim + örgüt + eylemin niteliğinin

 belirleyeceğini söylerken, k ısmen olgu ve ilişkileri dile getirmektedir. Halen Marksist devrevi bunalım anlayışından kurtulamamıştır. Kapitalizmin tüm zamanı açısından bunalımı varsaymak bana daha doğru gelmektedir. Bu bölümde k ısaca kapitalizmin zamanını 

 bölümleyerek hem yapısını, krizsel halini, hem de değişim sorunlar ını taslak düzeyindetartışmaya çalışacağım.

A-Tekelci Ticaret Kapitalizmi

Sermayenin en eski alanı ticarettir. Tarihte M. Ö. 4. 000-3. 000 döneminde Uruk sitesietraf ında bir ticaret çağından bahsetmek mümkündür. Asurlar ın Anadolu’dan Hindistan’akadar ticaret kolonileri kurduklar ını bilmekteyiz. Fenikeliler ilk ticaret kolonileriniAkdeniz’in her taraf ında kurma yeteneğini gösteren ilk kavimdir. Pers İmparatorluğundakigenişleme ve güvenlik ticaret açısından en geniş küresellik anlamını taşır. Greko-Romen

uygarlığında ticaret tüm etkinliğini sürdürmüştür. Ticaret olmadan büyük kentlerin ayaktadurması zordur. Büyük kent, büyük ticaret demektir. Ortaçağda küresel güç olan İslamuygarlığı, batı ticaretine giden yolda son büyük merhaledir. Ticaret için gerekli tümgelenekler oluşmuş gibidir. Para, kredi, banka, senet, pazar, taşıma gibi unsurlar , İslamuygarlığında eski ve yeni argümanlar olarak en çok ağırlık teşkil eden sektör olmuştur. İtalyanticaret kentleri esas olarak Doğu Akdeniz’in, İslam ve Bizans ticaretinin geleneklerinidevralmışlardır.

13. yüzyılda ticaret üstünlüğü İtalya üzerinden Avrupa K ıtası’na taşınır. İtalyan ticaretkentleri 13. ve 16. yüzyıllar arasında üstünlüklerini sürdürürler. 16. yüzyıldan itibaren

üstünlük Hollanda ve İngiltere şehir tekellerine geçer. Ticari kapitalizmin zaferi büyük oranda bu yüzyıldan itibaren bu iki ülkenin başkentleri London ve Amsterdam üzerindensağlanmıştır. Atlantik ve Ümit Burnu üzerinden Amerika ve Güneydoğu Asya’nın keşfi veticaret yollar ına katılması en büyük ticari devrimlerden biridir. Bu yollarla birlikteOrtadoğu’nun geleneksel Doğu-Batı, Kuzey-Güney ticaret yollar ına hâkimiyeti 16. yüzyıldanitibaren büyük darbe yemiş ve eski önemini yitirmiştir. Ortadoğu uygarlığının 16. yüzyıldanitibaren sürekli gerileme sürecine girmesi, yeni açılan bu ticaret yollar ıyla yak ından

 bağlantılıdır. Endüstri devrimiyle de en stratejik darbeyi yiyerek günümüze kadar bir dahakendini toparlama şansını ve gücünü bulamaz.

285 

Page 286: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 286/323

Page 287: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 287/323

milliyetlerden ticari sermaye sahiplerini dışlamak ; her tür ırkçılığın, ulusal ve etnik ve dinidüşmanlıklar ın temeli olmuştur. Kar şılıklı milliyetçiliğin gelişimini körüklemiştir. Dünyagenelinde Yahudiliğe kar şı bu nedenle nefret duygular ı yükselmiştir. Yahudiler , kötülüğün veulusal emellerin önünde artık en ciddi engel konumundadır. Yahudiler de buna kar şıt bir nevi

uluslararası

savunma ve dostlar ı

geliştirme, düşmanlar ı

tasfiye amacı

yla masonluk teşkilatını geliştirmişlerdir. Kökeni ortaçağa dayansa da, asıl rolü bu dönemde önemkazanmıştır. Birçok ihtilalci hareket içinde payı olmuştur. Yahudi milliyetçiliği Siyonizm’inönünü açmıştır.

Ticaret ve kolonyalizm ilişkisinin doğuş çağıyla bağlantısını ve daha sonraki gelişmesinigöz önüne aldığımızda, merkantilizm döneminde sıçrama yapması beklenebilirdi. Budönemin kolonyalizmi kar şımıza sömürgecilik olarak çıkar. Tarihin hiç koloni tanımamış ikik ıtası, Amerika ve Avustralya ve binlerce ada bu dönemde sömürgeciliği tanımışlardır.Dünyanın tüm eski k ıtalar ı, başta Afrika ve Asya, birer sömürge k ıtasına dönüştürülmeleri

için adeta yeniden keşif edilmişlerdir. Bu amaçla oryantalizm (şarkiyat bilimi) ve antropoloji(insan bilimi) gibi çalışmalar başlatmışlardır. Bu, bilimle yeni toplum arasındaki ilişkiler açısından iyi bir örnek sayılabilir. Üstün ırk teorileri de bu dönemde gelişme bulmuştur.Darwinizm topluma da uygulanmak istenmiştir. Coğrafya ve tarih çalışmalar ını yeni

 paradigma ile kazanmalar ı aynı amaçlar doğrultusundadır. Dünyanın kapitalizme açılmasınınkeşif çalışmalar ı gibidir.

Kolonicilik veya daha sistematik sonuçlar ı olan sömürgecilik, esas olarak ticarettekellerinin yayılma politikalar ıdır. Talanın daha modern biçimleri oluyorlar. Avrupa ticarikapitalizmi büyük oranda sömürge talanlar ı temelinde oluşmuştur. Amerika’nın gümüş vealtınlar ı talan edilirken, ucuz dokumalar görülmemiş fiyatlarla bu talanlar ın önemli araçlar ı olmuştur. Ticaret sadece dengesiz fiyat oluşumlar ını değil, fiyatın bizzat tek taraflı 

 belirlendiği dönemleri çok yaşamıştır. Kolonicilik , ticaret tekellerinin fiyat empoze etmesindeve dolayısıyla fahiş kazanç sağlamalar ında başat rol oynamıştır. Zaten tüccar kazancınıntemelinde, pazarlar arasındaki fiyat farklar ının ya kullanılması, ya da çeşitli yöntemlerle (malstoğu, mal k ıtlığı) bizzat oluşturulması yatmaktadır.

Fernand Braudel, kapitalizmin oluşumunda büyük ticaretin spekülatif hareketlerinin belirleyici rol oynadığını söyler. Pazardaki sıradan değişimin rolünün olmadığını, bunlar ın

normal ekonomik faaliyetler olduğunu belirtir. Ekonomiyi değişimin gelişmesiyle başlatır.Kullanım amaçlı mal üretimi ekonomi sayılmaz. Değişim sürecinin eşiğine var ıldığındaekonomi başlamış demektir. Kâr bu sahada söz konusu değildir. Taraflar ın değişimkazancından bahsedilebilir. Burası spekülasyon konusu değildir. Asıl spekülasyon büyük ticaret alanındadır. Fiyat farklar ı ve bizzat fiyatlarla oynanarak sağlanmaktadır. Kapitalizminevi olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla ekonomi sayılmamakta ve ona dıştan dayatılan bir ‘şey’ olarak sanki çok açık deşifre edilmek istenmemektedir. Burasından sonrasının pek tanımlanmaması büyük bir eksiklik olarak soru işareti bırakmaktadır.

F. Braudel, devlet ve iktidar ayr ımının fark ındadır. Marks kadar olmasa da, yani devlet ve

iktidar ın işlevini önemsiz gibi göstermese de, ne kadar etkili olduğunu belirlememektedir.

287 

Page 288: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 288/323

Marksizm’de devlet yoğunlaşmış ekonomi olarak tanımlanırken, bazen gerçeğe dahayak ındır. Fakat bu çok soyut bir genellemedir. İktidar ve devlet, esas olarak ‘ekonomiolmayan ekonomi’dir. Yani ekonomiyi ürettiği artık ürün ve değerleri sızdırma alanı olarak görmekte ve bu alanda tekel kurmaktadır. Bu anlamda ekonominin hemen üstündeki

alandadı

r. Çok ilgilidir. Bütün mekanizmalar ı

, artı

k-ürün ve değerlerin çeşitli yöntemlerle elegeçirilmesi içindir. Tar ım, ticaret ve sanayi tekel kurduğu alanlar ın başında gelir. Yöntemlerin başında vergi gelmektedir. Mesela, dolaylı vergiler devletin doğrudan tüccar tekeli olarak hareket etme ilişkisidir. Devlet burada tam bir tüccardır. Yoğunlaşmış ifade değil, doğrudantüccardır. Bu vergilerin payı bilindiği üzere gelirinin yar ısını aşan k ısmıdır.

Devlet ayr ıca çiftlikleri, tar ım pazarlar ı, tar ım fiyatlar ını belirleme konumu dolayısıyla datam bir ekonomik tekeldir. Avrupa ekonomi literatüründe ekonomi-devlet ve iktidar ilişkisisürekli muğlâk bırak ılır. Hem sosyalistler hem liberaller on binlerce cilt kitap çıkarmalar ınarağmen, bu alanı aydınlatmış olmaktan uzaktır. Marks’ın bu alana el atmaması veya ömrünün

vefa etmemesi büyük bir eksikliktir. Büyük kargaşada bu eksikliğin payı büyüktür.

15. ve 18. yüzyıl arasındaki ticari çağın zafere erişiminde, nereden bakarsak bakalım,ekonomi dışı mekanizmalar ın temel rol oynadığını itiraf etmek gerekir. O zaman ekonomideğilse nedir? Genelde iktidardan, özelde hukuki ifadesi olarak devletten başka bir gücün busahayı dilediği gibi kullanması imkânsız olmasa da zordur. Belki çeşitli tekelci güçkliklerinden bahsetmek mümkündür. Fakat sonuçta bu güçler de ya iktidar, ya da onun somutifadesi olarak devletle ilişkili olmak durumundadır. Bazen parasal alan da denilebilir. Para

 basit bir değişim aracı olmaktan çıktığında, gerçekten en az k ılıç kadar güç rolü oynayabilir. Napolyon ordu konusunda boşuna ‘para, para, para’ dememiştir. Ama bu hangi paradır? Bu,değişim aracı para değildir. Ekonomi olmayan paradır. Büyük ticari paradır , spekülasyonaracı olan paradır. Para bu alanlarda tam bir komutandır. Yönetendir. Burjuvazi bu noktayı çok iyi kavradığından ötürü paraya büyük rol biçmiştir. Paranın, toplumun sürekli komutagücü olması için, toplum adeta kasap bıçağıyla param parça edilmiştir. Toplum, hatta devlet ohale getirilmiştir ki, para olmadan yaşamını sürdüremez.

Bu noktaya taşır ılma belki de burjuvazinin gerçek devrimidir. Paraya muhtaç toplum vedevlet burjuvazinin emrine girmiş demektir. Para ihtilali de diyebileceğimiz bu konumatarihte ilk defa kapsamlı olarak Avrupa’nın bu döneminde erişilmiştir. Örneğin, bir işçiyi

eskisi gibi köle ve serf olarak bağlamaya gerek yoktur. Yevmiyesini almadığında zaten açkalacaktır. Açlık onu paraya mahkûm edecektir. İşçi paraya teslim olmaktan başka çaresiolmayan bir konuma sokulmuştur. Dolayısıyla işçinin elde edilmesi ve yönetimi için, klasik köleci ve feodal sahip olarak hareket etmeye gerek yoktur. Bu hem masraflıdır, hem de dahaçok sorumluluk ister. Kapitalist ise, sadece paranın gücünü göstererek, işçiyi dilediği gibi eldeeder ve kullanır.

Emtialar konusunda da benzer hususlar belirtilebilir. Mal olarak emtia, para olmadanhareket edemez konuma getirilmiştir. Emtianın her tür hareketi para ile bağlantılıdır.Üretilmesi, taşınması ve tüketilmesi parasız mümkün değildir. Bu da kapitalizmin büyük bir 

devrimidir: Ekonomiyi paranın mutlak komutasına vermek. Ekonomi artık paranın elinde bir 

288 

Page 289: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 289/323

oyuncak gibidir. Hiçbir çağda ekonomi bu denli paraya bağlanmamıştır. Burada para tam bir devlettir. Gibi de değil, devlet! Hatta devlet de paraya bu tür bir bağımlılık içindedir. Parasızdevlet, parasız işçi mal durumuna sokulmuştur. Paradoksal gözükse de, devletin devletiaslında paradır. Devletin bu konuma getirilmesi Hollanda ve İngiltere’nin 16. yüzyıl icadıdır.

Güçlü devlet yaratı

lmı

ştı

r. Ama paraya bağlanan devlettir bu. Tarihçiler Fransa’nı

n bu başar ıyı göstermediği için İngiltere ve Hollanda kar şısında hegamonya savaşını kaybettiğinisöylerler. Para konusunda finans çağında biraz daha tartışmak aydınlatıcı olacaktır.

15. -18. yüzyıllar ı arasındaki uygarlıksal gelişmesinde ticaret burjuvazisinin en önemliaktör olarak ortaya çıkmasının tüm toplum üzerindeki etkisi kapsamlı tartışılabilir. Ticaritoplumun özellikleri bilinmektedir. Aşır ı paracıl, faizci, tefeci, banker olarak toplumun

 belleğindeki yeri son derece olumsuzdur. Ahlaka en büyük darbeyi bu unsurlar ın vurduğu, başta edebiyat olmak üzere sanatın bu yüzyıllarda en çok işlediği konular ın başındagelmektedir. Sanki topluma bir virüs girmiş gibidir. Kemirir durur. Toplumun genel

yozlaşmışlık düzeyinden sorumlu tutulur. Eski sıcak , insancıl ilişkileri paranın soğuk yüzündedondurur. Parası olmayan yaşam savaşını kaybetmiş gibidir. Ayr ıca eskisi gibi büyüklük taslamak için altın tahtlara, gümüşlü tabaklara, yıldızlı saraylara, ihtişama, kaba güçgösterilerine, alacalı k ıyafetlere, lüks sofralara gerek yoktur. Parayı saklayacak bir yerin olsunyeter. Artık en büyük sensin. İnsanlığın bu duruma gelmesi bir yükseliş olamaz. Adı yeniçağ da olsa, herhangi bir yenilik arz etmemektedir. Olsa olsa ancak uygarlık krizinin başlangıcı olabilir. Topluma saygınlığını yitirmemiş biri açısından, bundan daha kritik ve alçaltıcı durumdüşünülemez.

Ticari sermayenin bu dönemlerde diğer alanlarda pek istekli olmadığı görülmektedir. Arzettikleri kâr oranı onu tatmin etmemektedir. Büyük ticaret kâr ıyla hiç bir alan boyölçüşememektedir. Tar ım ve manifaktür, ancak büyük ticaret kâr ına yak ın kâr sunduklar ındael atılan sektörler olmaktadır. Dolayısıyla sınırlı bir gelişim imkânı bulmuşlardır.

Siyasi tarih açısından bu dönem büyük çalkantılarla geçmiştir. Büyük Romaİmparatorluğu’nun devamı olmak için aralar ında büyük çekişme olan İspanya, Fransa veAvusturya, eski tip imparatorluk eğilimleri nedeniyle kaybetmekten kurtulamayacaklardır.Bunda para-devlet ilişkisi önemli rol oynamıştır. Hollanda ve İngiltere’yi peş peşehegomonyaya götüren, büyük ticaret parasının komuta gücüdür. Devletlerini tüccar 

kredileriyle güçlendirirken, bizzat tüccar gibi de hareket ettirmişlerdir. Kâra geçen bir devletve siyaset söz konusudur . Paranın komuta gücünü, özellikle yeni ordu ve donanmalar oluştururken kanıtlamışlardır. Ekonomilerindeki kapitalizmin zaferi ucuz üretim olmuştur.Ucuz üretim ticaret üstünlüğü demektir. Bu da rakiplerin (dize getirmek istedikleridevletlerin) uluslararası alanda da kaybetmeleri demektir. Kaldı ki, askeri alanda daçoğunlukla kaybetmişlerdir. Hollanda ve İngiltere’nin komplovari devrim müdahaleleri, siyasiolarak da üstünlüklerini kanıtlamıştır. Tüm bu alanlarda rakiplerinden üstün olmalar ı açık kihegemonik üstünlük olacaktır. Bu üstünlüğü daha önceki İspanyol ve Portekiz sömürgelerininel değiştirmesinde kanıtlamışlar, Asya ve Afrika’da benzer el değiştirme ve ticari üstünlükler 

 peş peşe gelmiştir. K ıta Avrupa’sında yürüttükleri ittifaklarla Fransızlar ı etkisiz k ılmış,Avusturya’nın Alman İmparatorluğu emelini yıkmış, Rus Çarlığını diledikleri gibi

289 

Page 290: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 290/323

kullanmasını  bilmişlerdir. Dönemin güçlü imparatorluklar ından Osmanlı İmparatorluğunuyar ı-sömürgeleşme sürecine sokmuşlardır. Kapitalist üretim ve devlet biçimi kar şısındaOsmanlılar ın da diğer hanedan imparatorluklar ı gibi çağı geçmiş bulunmaktaydı. Çin ve Hintİmparatorluklar ını bekleyen ak ı bet sömürge ve yar ı-sömürgeleşmeydi. Eski uygarlıklar ın

tasfiye süreci hı

zla tarihin gündemindeydi. Yeni olan, ne olduğu fazla bilinmeden ilerlemeyedair olan her şeydi. Her yeni dinde olduğu gibi imanla bağlı olunuyordu. Dini ticaret, tanr ısı  paraydı.

B- Sanayi Devrimi ve Endüstriyalizm Çağı 

Çoğunlukla endüstri süreci sanayi devrimiyle eş tutulur. Hâlbuki tarih boyunca endüstrihep olmuştur. Hatta ilk yontma taş da bir endüstri veya sanayidir. Tar ımın keşfi kendialanında bir sanayi devrimidir. Zanaatçılık bir sanayidir. Üretimle ilgili her yeni araç, bilgi,yöntem sanayide bir gelişmedir. İnsan türü beslenme, giyinme ve bar ınma için araçlaüretimini gerçekleştiren tek varlıktır. Sanayi, yani araçla üretim insana mahsustur.

18. yüzyılın sonunda Avrupa’nın hegemonik ülkesi İngiltere’de gerçekleşen, dahadoğrusu önderlik edilen olgu, uzun süredir devam eden yeniliklerin önemli bir halkasıdır.Buharla elde edilen enerjinin makine çark ını döndürmesi simgesel bir ifadedir. Buhar ın vemakinelerin gücü çoktandır biliniyor ve kullanılıyordu. Hollanda ve İngiltere’de daha öncetar ım ve manifaktür alanında öcülük ele geçirilmişti. En ucuz ve kitlesel üretimgerçekleştiriliyordu. Bunlar da sanayi devrimi sayılırdı. Başta Fransa ve İtalya’nın daendüstride geri yanlar ı yoktu. Ucuzluk ve kitlesellik avantaj sağlıyordu. Hegemonyacılığıntemelinde bu olgu yatmaktadır. 19. yüzyılla hamle yapan sanayinin önemi kâr, yani

sermayenin kazancı açısından ilk sıraya oturmasıdır. Devrim denilen olay; ticari ve tar ımsalkazanca, kâra göre sanayi üretiminden doğan kâr ın hızla katlanarak büyümesidir. Tarihte ilk defa sanayi üretimi öncülüğü ele alıyordu. Devriminin özünde bu olgu yatmaktadır. Dahaönceleri tar ım ve tezgâh geleneksel üretim alanlar ıydı. Ticaret her iki sahadaki üretim-artıklar ı üzerinde meta-alışverişi biçimindeydi. Ekonomi denilen faaliyetlerin özü de buydu.

Eğer sadece üretim açısından bakarsak, sanayi devriminden fazla bir şey öğrenilemez.Gerek çeşitlilik gerekse bolluk açısından her zaman üretim olgusuyla kar şılaşılmıştır. Hattadenilebilir ki, tar ımsal devrimle toplumlar ın yaşadığı devrime, süre ve önem bak ımındanhiçbir devrim hala ulaşmış sayılamaz. Dolayısıyla sanayi devriminin önemi başka yerde

yatmaktadır. Bir tek yerde değil, birkaç yerde yatmaktadır.

1-Tarihte ilk defa kent üretimi k ır üretiminin önüne geçmiştir. Binlerce yıl zanaatkâr ,kent kökenli bir üretici olarak , daima k ır ın yardımcı üreticisiydi. K ıra bağımlıydı. O olmasada k ır kendini sürdürebilirdi. 19. yüzyıl sanayi devrimi binlerce yıl aradan sonra bu sürecitersine çevirdi. 15. -19. yüzyıllar ını denge yüzyıllar ı sayarsak, 19. yüzyıl dengeyi tamamenkentten yana çevirdi. Bu gelişme çok önemli sonuçlar doğuracak bir yeniliktir.

2- Daha önemli bir yenilik toplumsal alandadır. Şehir toplumu k ır toplumunun önünegeçmektedir. Daha önceleri şehirler k ırsal toplumun basit bir eki iken, sanayi devrimi şehir 

toplumunun gücünü olağanüstü arttırmıştır. K ırsal toplum artık tüm alt ve üst yapılar ıyla şehir toplumunun tahakkümü altına geçiyordu. Bir nevi şehir-köy sömürgeci diyalektiği

290 

Page 291: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 291/323

kuruluyordu. Köy toplumunun şehir toplumunca sömürgeleştirilmesine başlanmıştı. İdeolojik alandan üretim araçlar ına, ahlak ından sanatına kadar şehrin köy üzerinden bariz bir sömürgecihâkimiyeti kuruluyordu. Zihniyet devrimi olanca hızıyla şehrin üstünlüğüne yol açıyordu.

3- Sınıfsal açıdan da tarihsel dönüşümler söz konusudur. Burjuvazi sanayi devrimiyle

 birlikte üstünlüğünü diğer tüm sınıf ve tabakalara kar şı ilan edebilecek duruma gelmişti.Yedeğine işçi sınıf ını da takan burjuvazi, feodal dönemle birlikte zanaatçılıktan kalmakesimlere kar şı kendini en ilerici, doğrular ın tek sahibi, modern yaşamayı bilen paradigmasahibi; mitolojisi, dini, felsefesi ve bilimiyle toplumun, ulusun, tarihin kendisi demekti.Diğerleri geçmişte kalmış, kalması gereken müzelik değerler konumundaydı.

4- Bilimin üretime ilk defa sanayi devrimiyle birlikte planlı katılımından bahsedebiliriz.Daha önceleri bilim ve üretim teknikleri kendi kanallar ından ayr ı gelişiyorlardı. İlk defa el eleveriyorlardı. Bilim amaç olmaktan çık ı p araç konumuna indirgenmişti. Bilimin araçsallaşması toplumun ciddi düşüşünü de beraberinde getirecekti.

5- Sanayi kâr ı diğer bütün alanlardan sağlanan kârlılık oranını katladı. Toplumun yeniaktörleri sanayicilerdi. Sanayi her sahada stratejik üstünlük anlamına geliyordu. Bu silahı enetkili şekilde elinde tutanın sırtı yere getirilemezdi. Ticaret bile üstünlüğünü yitirmişti.Tar ımcılar parya durumuna düşmüştü.

6- Siyasi sonuçlar ı daha da önemliydi. Bir yandan ulus-devlete yol açarken, dışa doğruemperyalizm sürecini başlatacaktı. Sömürgeciliğe göre dünya üzerine daha sistemli bir yürüyüş söz konusuydu. Kilit sanayici ülke ve ülkeler artık dünyaya ikinci büyük küreselhamleyi dayatacak konumdaydı. Birinci hamle olan sömürgecilik, zorluklarla kar şılaşmak 

kadar, pek verimli bir hâkimiyet yöntemi değildi. Sömürgecilik sermaye ihracıyla birlikteyerli iş birlikçilerle takviye ediliyordu. Kapitalizmin emperyalizmi sanayi devrimi temelindeolanaklıydı.

Görüldüğü üzere sanayi devriminin sonuçlar ı kapsamlıydı. Devrimin sosyal ve siyasalsonuçlar ı en az ekonomik sonuçlar ı kadar etkili oldu. Avrupa uygarlığının zaferinikesinleştiren 19. yüzyıl sanayi hamleleri oldu.

Endüstri devrimini değerlendirmede bazı anlayışlar ı eleştirmek önemlidir. İlki, endüstridevriminin kapitalizmle bir tutulmasıdır. Sanki kapitalizmin direkt sonucuymuş gibi

algılanmaktadır. Bu anlayışın k ır ılması gerekir. Tı pk ı Rönesans, Reformasyon ve Aydınlanmagibi endüstriyel devrimin de kendine has tarihsel ve toplumsal bir süreci vardır. Uzun bir tarihsel, toplumsal birikimin sonucudur.

Genelde devlet tekeli, özel olarak kapitalist tekeller artık-ürün ve değerler üzerindesürekli yoğunlaşan kurumlardır. Nerede bir artık birikim varsa, leş kargalar ı gibi hemenkokusunu alı p o yere sızarlar. Bu konuda burunlar ı çok hassastır ve iyi koku alırlar. Enerji vemakinenin kendi kendine çalışması ve üretime uygulanmasının muazzam bir kâr kaynağınayol açtığının görülmemesi düşünülemezdi. Sermayenin sanayi konusunda becerdiği, bu ikiolguyu en verimli kâr alanına bağlamaktı.

291 

Page 292: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 292/323

Enerji ilk defa kol gücüne bağlı olmaktan kurtuluyordu. Makineler kolun işini önemlioranda üstlenebilecek motor donanımına sahip oldu. Enerji kaynaklar ı buhara ilaveten kömür,

 petrol, elektrik ve suyun yeni güç kaynağı haline dönüştürülmesiyle gerçek bir devrimiyaşadı. Kendi kendine çalışan makine düzeniyle enerjinin yeni türlerinin birleştirilmesi üretim

 patlaması

n temeliydi. Günümüze kadar bu tür enerji ve makine düzenekleri milyonlaravaran türleriyle doğayı ve toplumu halen nereye var ılacağı kestirilemeyen bir hızla çoğuolumsuz olmak üzere çözmekte, parçalatmakta ve dağıtmaktadır. Bunu tarihinin en büyük f ırsatı olarak değerlendiren sermaye, toplum ve doğa üzerinde görülmemiş boyutlarda iktidar 

 biçimlerini kurgulamakta ve uygulamaktadır. Toplum ve doğa sermayenin görülmemiş saldır ılar ıyla kar şı kar şıyadır. Toplumu ve doğayı savunmak bir sınıfsal, hatta sosyalmücadelenin ötesinde varoluşsal (ontolojik) bir soruna dönüşmüş bulunmaktadır. Birkaçörnek olayla bu varsayımımıza somutluk kazandırabiliriz.

a-Kentin Kanserleşmesi, K ır ın Çöküşü yaşanmaktadır. Toplum ve doğa ikililiği hem

kendi içinde hem de kendi aralar ında bir yaşam biçimi olmaktan çıkar ılmaktadır. Hastatoplum ve çevresel (ekolojik) doğanın sürdürülemezliği denilen olayla kar şılaşmaktayız.Toplum, içinde yaşanılan bir varoluş biçimi olmaktan ziyade, tahakküm ve sömürü sistemininmakine düzeneğinin bir parçasına, uzantısına dönüştürülmektedir. Uygarlık tarihinin hiçbir döneminde görülmeyen tarzda toplumla birey ve doğa kar şı kar şıya bırak ıldığı gibi, bireycilik ve ekolojik dengesi bozulmuş doğa, kar şı saldır ı etkenleri olarak, toplumdan ve ekolojik çevreden intikam alır duruma sokulmuşlardır. Bireysel kanserin toplumsal kökenli olduğu,tı bbın her gün yüzlerce örnekle kanıtladığı bir olaydır. Yalnızca toplumsal bir alışkanlık (modernitenin körüklediği bir kapitalist kâr kaynağı, tütüncülük) olan sigaranın kanserin en

temel nedeni olduğu göz önünde bulundurulursa, toplumsal kanserden bahsetmenin doğru bir kavramsallaştırma olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Toplum artık bir yaşam çerçevesi olmaktançıkar ılmıştır.

Endüstriyalizmin (endüstriciliğe sadece kâr kaynağı olarak bakmak) en büyük tehdidi,anti-toplumsal boyutlara varmış bulunmasıdır. Marksizm’in en yetersiz kaldığı konulardan

 biri de budur. Pozitivist yapısı gereği endüstri toplumunu ideal olgu olarak itirazsız kabuletmekte, hatta tanr ılaştırmaktadır. Çünkü işçi sınıf ının onsuz oluşamayacağı ve yaşamayacağı varsayılmaktadır. Teorik özünde bu yatmaktadır. Endüstriye dair en ufak bir eleştiride

 bulunmamakla, bunun kar şısında makine ve fabrika düzeneğini sınırsız yüceltmekle,endüstriyalizm denen dinin oluşumunda Marksistlerin payının en az kapitalistlerinki kadar etkili olduğu rahatlıkla belirtilebilir. Endüstriyalizm en az ulus-devlet Leviathan’ı kadar küresel bir Leviathan haline çoktan gelmiş bulunmaktadır.

Kent toplumsal kanserleşmenin temel dokusunu teşkil etmektedir. Kentlerin kuruluş tarihçesi ve işlevine sıkça değinmiş olmakla birlikte, toplumsal gelişmeyle bağını sıkçadeğerlendirmek durumundayız. Kent bir toplum biçimi olduğu kadar, bir sınıfsallaştırmaolgusu ve devletleşmenin karargâhı konumundadır. Bu üç temel olgunun uygarlaşmak (sınıfsal, kentsel ve devletsel toplumlar) anlamına geldiği genel kabul gören bir görüştür.

Uygarlaşmanın diğer adına boşuna ‘medeniyet’ dememişlerdir. Arapça olarak kente özgü,

292 

Page 293: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 293/323

kentvari, kentli yaşam anlamına gelmektedir. Civilisation’un kar şılığı da buna yak ın anlamiçermektedir.

Öte yandan kenti sadece bir uygarlık olgusu olarak görmek dar yaklaşım olur. Kent illauygarlaşmak, uygarlaşmanın mekânı olmak zorunda değildir. Nasıl ki köy kuruluşu toplumsal

yaşamanın tarihsel bir olgusuysa, kenti de bu anlamda yorumlamak mümkündür. Toplum nesürekli mağara ve ağaç kovuklar ında bar ınabilir, ne de köyden çıkmamak gibi bir durumdakalmak zorundadır. Mağara ve köyü aşan yaşam ve mekânlar inşa edilmek durumundaydı.Kent bu arayışlar ın sonucu olarak tarihte yerini bulmuştur. Analitik aklın gelişmesinde kentinrolü önemlidir. Karmaşıklaşan toplum mekânı olarak kent, aklın analitik çalışmasını gerektirir. Buna zorlar. Artan toplumsal sorunlar çözüm yerini beyinde arayacağına göre,

 beynin ilgili k ısmının analitik tarzda gelişmesi anlaşılır bir husustur. Zaten toplumun kendisi bu zekâ türünü gerektirir. Kent bunu üst aşamaya sıçratır. Ayr ıca kent, köy gruplar ının ortak ihtiyaç mekânı olarak da tanımlanabilir.

Bu husus çok önemlidir. Kentin kuruluş felsefesini bu olguda bulmaktayız. Kentler köysüz kuruluşlar olarak düşünülemez. Kentizm olarak değerlendirebileceğimiz, ama adı konulmayan bu yaygın anlayış, özünde köyü kente kar şıt olarak konumlandırmaktadır.Felaket bu anlayışla bağlantılıdır. Kenti köyün kar şıtı konumuna yerleştirmek, anlayış olmaktan da öte, tarihsel gelişme içinde de çok tanıdık olduğumuz bir eğilimdir: Kenti köyün,k ırsalın aleyhine bir olgu olarak görmek ve değerlendirmek. Aslında kentin kuruluş felsefesinde ve tarihsel temelinde bulunmayan bu eğilim dar bir sınıfsal ve devletçi anlayışı yansıtmaktadır. Köyün aleyhine daha çok artık-ürün ve iktidar anlamına gelen bu tutumuygarlığın da derinliklerinde yer tutmuştur. Köyü, k ır ı hor görme, aşağılama, idraksiz, cahil,incelikten yoksun, kaba gibi sıfatlamalar bu anlayışın tarih boyunca tak ındığı tutumdankaynaklanmaktadır. Devlet ve kent adeta k ır ve köy kar şısında, dolayısıyla ağırlıklı olarak k ırsal alanda yaşayan kabile ve aşiret birimlerine kar şı da tarihsel bir ittifak kurmuş gibidir.Köy ve kent toplumu arasındaki çelişkiler bu biçimde haksız ve kenti kendi gerçek kuruluş felsefesinden uzaklaştırarak, çarpıtarak ve problemli hale getirerek günümüze kadar taşıdı.

Hâlbuki kent ve köy-k ır birbirini besleyen (simbiyotik) mekânlar olarak da toplumsalyaşamın vazgeçilmez yaşam alanlar ı olarak dengeli, uyumlu inşa edilebilirler. Bilhassa ikisiarasında, genel olarak da toplum nüfusuyla köy ve kent nüfusu arasında ekolojik denge

kurularak bir oran bulunur ve bu en ideali olurdu. Uygarlığın en büyük tahribatlar ından biri dekenti sürekli köy ve k ır ın aleyhinde büyütmesi ve bir tahakküm ve sömürü merkezi, mekânı olarak tutmasıdır. Rolünü bu temelde saptırmasıdır. Kentleri asıl işlevinden boşaltmasıdır.Sadece bu alanın gerçek kuruluş felsefesine kavuşturulması büyük toplumsal eylemgerektirmektedir.

Kent tarihinden çıkaracağımız diğer bir sonuç, çevreyle ilişkisine bakmadan bir kanser uru gibi büyümesidir."Sınır ı, mekânı nerede tutulmalıdır” sorusuna yanıtı yoktur. Saptır ılmış kent mantığı ve bu mantık altında gelişen uygarlıklar sanıldığının aksine aklın değilak ılsızlığın, daha doğrusu bir teneke sesine benzeyen, yaşamla, duyguyla bağını yitirmiş 

analitik aklın eseridir. Felaketlerin boyutlar ı ve muhtemelen geriye dönülemez biçimde

293 

Page 294: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 294/323

önlenemezlikleri bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Kentler yine de ilk çağlarda daha görkemliyapılardı. Sağduyu o kadar yitirilmemişti. Sümer ve Mısır uygarlığında doğa ve k ırsal-köytoplumuyla çelişkiler henüz derinleşmemişti. Denge halen k ırsal ağırlıklıydı. İç ve dış kaleetraf ında büyüyen kentler yer bak ımından tar ımla bütünlük içindeydi. Hacimleri çok ender 

yüz binleri aşardı

. Belki de birkaç başkent bu düzeye erişebilirdi. Çevreyi kirletme sorunuağırlık teşkil edecek boyutlarda değildi. Anlamlı bir mimarileri vardı. Organik bir bütündü.Greko-Romen uygarlığında tapınak, pazar, meclis, tiyatro salonu ve jimnasyumlar orantılı vegörkemli bir mimariye dayanmaktaydı. Teras ve bahçeler, ev düzenleri organik bütünlüğütamamlayıcı nitelikteydi. Kalıntılar ı halen derin huşu ve heyecan yaratmaktadır. Belli bir kutsallık içeren, felsefi bir anlamı olan mekânlardı.

Ortaçağda artan ticaretle bütünlük bozulsa da devam etti. Manevi kültürün ağır basanetkisi dinsel mimariyi ön plana çıkardı. Hacimleri hiçbir zaman tehdit edici boyutlaravarmadı. K ırsal alanla dengeye daha yak ındılar. Birbirlerini bütünleme daha ağır basardı.

Tar ımın önemi kent zanaatçılığını da gelişkin bir sektör haline getirdi. Zanaatkâr köylüye,köylü zanaatkâra muhtaçtı. Çelişkiden ziyade organik bütünlük içindeydiler. Tek riskleridoğal felaketler (deprem, kuraklık) ve savaşlardı. Sur ve kale düzenleri görkemliliğini devamettiriyordu. Büyük ticaret henüz zanaatkâr ı ve köyü yutacak boyutlarda değildi. Ticaretekonominin bir sektörü olarak normal yolundaydı. 13. ve 16. yüzyıllar arasında İtalyankentleri, Rönesans’ın da etkisiyle bu dönemin son temsilcileriydi. Venedik, Cenova veFloransa klasik uygarlıkla yeniçağ uygarlığını birleştiren köprü konumundaydılar.

Yeniçağla kentçilik başka anlamlar içermeye başladı. Pazar ın egemenliği ufuktagözükmekteydi. Ticaret ağırlığını gittikçe arttır ıyordu. Tarihsel denge yavaş yavaş k ır-köyaleyhine bozulmaya başlamıştı. Tüccar ın ihtiyaçlar ını esas alan bir kent mimarisi ön planaçık ıyordu. Yaşam ve çevre bağlantısı yitirilmiş, kâr zihniyeti her şeyi belirler konumagelmişti. Paris, London, Amsterdam ve Hamburg başta olmak üzere inşa edilen kentler yenidönemin, merkantilizmin damgasını taşıyorlardı. Ticaret çağının kentleri hem klasik kentanlayışıyla fark ını açıyor, hem de k ırsal toplum ve doğayla olan çelişkilerini hızla yüzevuruyorlardı. Kent modern Leviathan’ın ana üssü olarak tüm toplum ve çevre alanlar ına

 pençelerini uzatmaya başlamıştı. Endüstriyalizm çağı kentin ölümüdür. İşin daha ilginç boyutu biyolojik kanser hastalığının da ağırlıklı olarak bir kent hastalığı olmasıdır . Kanser kesinlikle kentin kendi toplumunu hasta toplum haline getirmesiyle bağlantılıdır.

19. yüzyılla birlikte hızla gelişen sanayi devrimi, toplumu önce doğuş merkezlerindevurdu. Kentte çığ gibi büyüyen sanayi kuruluşlar ı, doğası itibariyle yaşam ihtiyacından değil,kâr ihtiyacından kaynaklanıyordu. Modern köle olan proleterlerin bar ınması için, içinedoldurulduğu gecekondular ve varoşlar kentin yabancısı olduğu ortamlardı. K ır ınsömürgeleştirilmesini temsil ediyorlardı. Ticaret çağının kolonileştirme harekâtından dahavahim bir iç koloni hareketi olarak gecekondu ve varoş kentler geliştirildi. İster iş sahibiolunsun ister olunmasın, bu alanlar endüstri için emek deposuydular. Ticaret için depo ne ise,sanayici için de gecekondu ve varoş odur. Bu olguya bağlı olarak bir yığın yan olgu

 peydahlandı. Fabrika için fabrikacıklar kenti istila ediyordu. Klasik çağ modeli anlayış hatırlanmaz oldu. Kentler toplumun yutum merkezi oldular. 19. yüzyılın sonlar ında

294 

Page 295: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 295/323

endüstriyalizmin kent politikası sis tabakası altında zor nefes alı p veriyordu. Tarihte ilk defamilyonluk kentler baş göstermeye başladı. Milyon değil, yar ım milyonu aşan kentinfonksiyonel olamayacağı, mimarlık bilgisinin öngörülerindendir. Milyon ve ötesi, hastalığınkriz boyutlar ının açığa çıkmasıdır.

Kanserleşme denilen olgu, bir hücrenin tüm bünyeyi kapsayacak tarzda büyümesidir. Budurumda diğer organsal hücreler görev yapamaz duruma düştüğü için hasta ölür. Kentin

 büyümesi de toplum açısından benzer sonuçlar doğurur. Tarihsel toplumsal olgular ın da boyutlar ı vardır. Bu boyutlardan biri çığ gibi büyüdü mü, kanserleşme başlamış demektir.Milyonu, hele hele on milyonu aşan kent olmak, toplum olmaktan çıkmaktır; kitle denilensürü toplumu haline gelinmesidir. Sürüler nasıl ağıla doluşursa, kentte de insan toplumunuifade edecek en iyi kelime ağıllaşmadır. Sürüleşen insanlar kent denilen ağıla dolmaktalar.Basit birer tüketici kitlesi olmaya çoktan razı edilmişlerdir. Ağıldaki sürü de öyledir. Bir deyanı başlar ına bir işsizler sürüsü konulmuştur. Onunla teskin edilirler. Yönetim merkezi ve

özel villalı, bahçeli evleri kavram olarak kentin ruhuna uygun değillerdir. Yönetim merkezidağın başında da kurulabilir. Villalı bahçeli evler şehir gerektirmez. Her yere kurulabilir.

O zaman şehirden geriye ne kalıyor? Tapınak, tiyatro, meclis, jimnasyum, pazar yeriniçoktan simültane örneklerine bırakmıştır. Suni nefes alış verişinin yapıldığı yerler demek dahauygundur. Bu haliyle kentin geleceği belirsizdir. On milyonluk bir kenti beslemek, bir 

 bölgenin ekolojik toplum olarak ölmesi demektir. Bu kentin sadece beslenmesi bile toplum veçevrenin katliamını gerektirir. Bir ülkeyi öldürmek için birkaç beş on milyonluk kentyeterlidir. Sadece Trafiğin havayı kirletmesi şehrin ölümü için yeterlidir. Kent orantının çok üzerine çıkmayla anlamını yitirmiştir. Anlamın olmadığı yerde yaşamdan bahsedilemez.

 Nefes alı p vermeyi yaşam saymıyorsak tabii.

Kentler eskiden gerçeklerin keşfedildiği, felsefenin inşa edildiği sahalardı. Şimdiendüstriyalizmin çöken kentlerinde ise üç (S); seks, spor ve sanatın tüm içeriğinden

 boşaltılarak sürüleşmenin sağlandığı hara çiftlikleri söz konusudur.

b- Endüstriyalizmin diğer bir yok edici boyutu yaşam-çevre ilişkisidir. Kent daha çok içten toplumu kanserleştirirken, endüstriyalizm bir bütün olarak yaşam çevresine saldır ır.Ulus-devletin halen önemini yitirmeyen endüstriyalizm politikası, tüm ülke ve toplumkaynaklar ının endüstriye tabi k ılınmasını gerektirir. Bunu bir kalk ınma yolu olarak görür.

Aslında bu politikanın ülke zenginliği ve kalk ınmayla, güçlenmekle ilgisi yoktur. En temelneden sermayenin en yüksek ‘KÂR’ oranının bu sahada gerçekleştirilmesidir. Endüstriyalizm

 bir kâr yönetim harekâtıdır. Yatır ım veya kalk ınma kavramlar ı asıl amacı gizleyen örtülerdir.Kâr varsa yatır ım ve kalk ınma olur. Yoksa kendi başına yatır ım ve kalk ınmanın hiçbir anlamı yoktur. Endüstriyalizm mülkiyetten binlerce kez daha

 büyük bir hırsızlıktır. Hem de tüm ülke halk ından, doğasından yapılan bir hırsızlık.

Kendi başına yatır ımı, fabrikaya dayalı üretimi mahkûm etmediğimizi belirtelim. Toplumve çevrenin esenliği esas alınarak, her zaman uygun bir yatır ım ve fabrika modeli

geliştirilebilir. Bunlar kendi başına kötülük saçmazlar. Kâr ın emrine girdiklerindekanserleşmeye yol açarlar. Kâr için endüstri, toplumsal ihtiyaçlar için değildir. Azami kâr 

295 

Page 296: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 296/323

kuralı ihtiyaçtan kaynaklanmaz. Kendi mantığı vardır. İhtiyaç alanı kâr getirirse ilgilenir.Yoksa ölüme terk eder. Mevcut teknolojiler doğru geliştirilip uygulansa, ne işsizlik,yoksulluk , ne de hastalık ve eğitimsizlik bir toplumsal sorun olarak kalır. En önemlisi, ne dekaynak uğruna çevrenin teknikle, fabrikayla yık ımına gerek kalır.

Kârlı bulunmayan, ama kesinlikle hayati ihtiyaçlar ı rahatlıkla kar şılayabilecek olan binlerce alan, sırf kâr getirmediği için atıl bırak ılmaktadır. Kâr uğruna ise, bazen milyonlarcayıllık evrimin sonucu olan kaynaklar, hiçbir hayati sonucuna bakmadan k ısa bir süredetüketilir. Petrol, deniz, orman ve maden politikalar ı kârlılık nedeniyle çevreyi bir ölüm-kalımalanına dönüştürmüştür. Kâr denilen olayın vahşi boyutunu hiçbir olgu çevre katliamı kadar açıklamaz. Kârlılık bu biçimde, değil birkaç yüzyıl, birkaç on yıl daha devam ederse, çevreselfelaketin kesin olduğunu binlerce bilim adamı tespit ediyor.

Endüstriyalizm analitik ak ıl için süper bir zaferdir. Fakat duygusal aklın da feci bir yenilgisidir. Dünyanın tüm canlılar ını insanın hizmetine koyan en eski tanr ısal vahyin bir hortlamasıdır endüstriyalizm. İnsan hizmeti demek yanlış oluyor. Bir avuç kâr hırslısınınemelleri uğruna tüm canlılar kurban ediliyor. O zaman insanın bizzat kurban olarak sunulması 

 bir zaman meselesi haline gelmiş demektir. Kutsal Kitaplardaki kötü tarifine uygun hiçbir örnek endüstriyalizm kadar emsal teşkil etmez.

c- Endüstriyalizmi bir üretim sorunu olarak görmemek gerekir. Üretim üzerine kurulankâr, sermaye tekeli asıl anlamını verir. Endüstri kâr tekellerinin hizmetine girmedikçe, temeltoplumsal ihtiyaçlar ve çevre koşullar ı göz önüne getirilerek , bilim ve teknolojininolanaklar ına göre her zaman bir üretim, dolayısıyla yatır ım politikası kurgulanabilir. Bunun

makineli veya makinesiz olması özde pek fark etmez. Biri yavaş, diğeri hızlı üretir, o kadar.Kaldı ki, burada belirleyici olan, toplumsal ihtiyaçlar ve çevreyle, ekolojiyle uyumkoşullar ıdır. Hız ve yavaşlık kendi başına amaç değildir. Dolayısıyla makineleşme de kendi

 başına iyi ve kötü değildir. 19. yüzyıldan günümüze kadar endüstriyalizm denilen olguya;makineli ve makinesiz, hızlı veya yavaş tüm yatır ım, üretim ve tüketim süreçlerine kâr amacı damgasını vurdukça, o zaman her şey soruna ve kangrene dönüşüyor. Bunun için kentler anormal büyüdü. Silahlar korkunç gelişti. Devasa ordular kuruldu. Korkunç ve dünya çapındasavaşlar oldu. Çevre katliamlar ı yaşanmaya başlandı. Ulus-devlet canavar ı türetildi. Yaşamtümüyle içeriğinden boşaltıldı. Politika yok edildi. Tekel olarak kapitalizm makineli üretime

damgasını vurunca, endüstriyalizm canavar ı peydahlanıyor. Can alıcı husus budur.Devlet tekeli önce tar ımda, sonra ticarette artık-ürünü yakaladı. 19. yüzyılla birlikte eşi

görülmemiş sanayi üretimi üzerinde, tabii yeni enerji ve makine buluşlar ıyla tekel kurulunca,

tarihin hiçbir döneminde elde edilemeyen kârlar, diğer bir deyişle artı-ürünün kar şılığı olarak sermaye elde edildi. Endüstrileşmeye kâr dayatılınca her şey çığır ından çık ıyor. O haldeendüstriyle kârlaşma olarak endüstriyalizm çok farklı kavramlardır. Endüstriyalizm ayr ıcaekonomi de değildir; ekonomi tekelidir; sanayi üretimine dayatılan, devlet veya özel fark etmiyor, tekeldir. Toplumun binlerce yıldır el emeğiyle kendine yabancılaşmadan bir ekonomik faaliyet olarak yürüttüğü, çalıştığı üretim sahalar ı ister fabrikalı, ister tezgâhtar ,

ister tar ım çiftliği, ister manifaktür olsun tartışılmıyor. Sorun bu sahalarda üretim yapmaktan

296 

Page 297: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 297/323

kaynaklanmıyor. Pazarda değişimden geçirmekten de kaynaklanmıyor. Direkt devlet veyadevlet adına bazılar ı dıştan insan ihtiyaçlar ı için verili olan bu alanlar ı denetim altına alı pvergili, talanlı, kârlı yöntemlerle fazlayı aşırmaya başladıklar ında, işte o zaman çok ciddiekonomik ve sosyal sorunlar doğuyor. 19. yüzyıldan günümüze kadar üretimin sanayi devrimi

dediğimiz döneminden sonra anormal kâr alanı

haline gelmesiyle birlikte müthiş sı

fsal,ulusal savaşlar başta olmak üzere, toplumun hem kendi içinde, hem dışındaki toplumlara, hemde doğaya kar şı tekel dayatmalar ı sonucu çatışmalar derinleşiyor. Toplum hiç olmadığı kadar tahakküm iktidar ını yaşıyor. Herkes herkesle boğuşuyor. Bir anlamda Hobbes’un canavar ı Leviathan “herkesin herkesle savaşını’’ sona erdirmiyor. Tersine “herkesin herkese”, doğayave kendisiyle savaşına dönüşüyor. Canavar ın toplumu, toplumun canavar ı yaşadığı veyagetirdiği son aşama bu oluyor.

d – Sanayi toplumu kavramı da kendi başına anlamlı değildir. Sanayi tekellerikurulduğunda toplum daha çok emtialaşmanın, değişime sunulacak üretimin, üretim de

sanayinin güdümüne veriliyor. Tekelci sanayi kapitalizmi, diğer üretim sahalar ının tekelcisanayiye bağlı hale gelmesidir. Bu anlamda sanayi toplumu uygarlığın bir başka aşaması olarak anlam bulabilir. Böylesi bir uygarlık aşaması 19. yüzyıla damgasını vurdu demek gerçekçidir. Her dönemden daha fazla kâr sızdırmaya imkân verdiği için, kapitalizmingörkemli çağı demek de mümkündür. Tüm toplumu kâr hırsı sarar. Kapitalist olmak yaşamınamacı haline getirilir ve hayatın doğal tarzına indirgenir. İşte bu anlamda sanayi toplumuilktir. Azami kapitalistleşme toplumudur. Kralın çı plak hale gelmesi, yani ilk defa önde gelenkapitalistlerin yeni, ama eskisinden daha farklı, süsü ve elbisesi normal olan, kendini vatandaş gibi sunan bir krallar grubu haline gelmesidir. Krallar da çoğalarak , eski görkemli, süslenmiş 

hallerinden soyularak varoluş kazanıyorlar. Sanayi toplumu bu anlamda çı plak krallar toplumudur.

Ücretle bağlanan işçinin durumu bu toplumda yaygınlık kazanır. Bir anlamda toplumdankopar ılmış bir sınıftır. Klasik kölecilikten fark ı, ücretli kölelikle bağlanmasıdır. Hangisinindaha iyi olduğunu söylemek etik açıdan doğru sayılmaz. Marksistlerin en önemli hatalar ından

 birisi, bu toplumda sanayi burjuvazisi ve işçi sınıf ını ilerici ilan edip, toplumun geri kalanınagerilik damgası vurmasıdır. Halbuki tersi doğrudur. Sanayi ve işçi sınıf ı birlikteliği belkimodernitenin bir özelliği olabilir ; ama eşitlik, özgürlük ve demokratikleşme açısından tekelcidevlet kapsamındadırlar. Anti-toplumculuğa daha çok yak ın bir duruş sergilerler. Aydınlar ın

 bu sınıfsal ittifakla sözleşmesi sosyalizm açısından en talihsiz bir sapma olmuştur. Sanayicitekelleri toplumu, kavram olarak sürekli savaş toplumlar ıdır. Ulus-devlet boşuna bu dönemindevlet biçimi haline gelmemiştir.

e– Sanayi tekelciliğinin siyaseti ve devleti, milliyetçiliğin en yoğun hali ve devletle tümulusal toplumun kaynaştır ılması temelinde oluşan ulus-devlettir. Ulus-devlet en çok budönemde idealize ve realize olmuştur. Bunun temel nedeni, sermayenin aşır ı kâr ı ve toplumdayaygınlaşmasıdır. Kâr ın çoğalması, tüm toplumun sanayi tekellerine bağlılığını gerektirir. Buise iç savaştır. Ancak yoğun milliyetçilik ve yine iktidar ın en yoğun yaşandığı ulus-devletle

 bu iç savaş bastır ılarak, kâr ın azamileşme düzeni sağlama alınmış olur. Faşizmin yavaş yavaş  bir sistem olarak bu dönemde gelişmesi özgün bir olay değildir. Toplumun sürüleşmesi ve

297 

Page 298: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 298/323

iktidar ın ince çeperlerine kadar yayılması, bunun da ancak milliyetçiliğin dinselleşmesiylemümkün olabilmesidir.

Endüstri, ulus-devlet ve kapitalist üçlüsünden oluşan Batı modernitesi tarihin en kanlı çağı, uygarlığı olma niteliğini bu kapsamı dolayısıyla kazanır. İç içe geçmiş bu üçlü

modernite; hem toplum içinde iç savaş (faşizm), hem devletler arasında ulusal, bölgesel vedünya savaşlar ı konumuna düşer. Bunun temelinde, hep tekrarlıyoruz, kâr ın oluş ve

 paylaşılma biçimi vardır. Ulus-devlet ana hedefini endüstrileşme olarak belirlerken,kapitalistleşme niteliğini veya arzusunu gündeme taşıyor. Kapitalistler siyasi hedeflerini ulus-devlet olarak belirlediklerinde, ancak milliyetçilikle ulusu zamklayarak ulus-devleti mümkünk ılabileceğini, bunun da kâr düzeni için en gerekli devlet düzeni olduğunu açığa vuruyorlar.Sanayi hem devlet, hem kapitalizm için ana hedef haline geldiğinde, 19. ve 20. yüzyılınkaderi belirlenmiş oluyor. Sanayi de tar ım gibi, manifaktür gibi bir üretim çağıdır. Uygarlığınmirasına dayanır. Ama hiçbir üretim çağı, sanayi çağı kadar devlet ve kapitalist tekeline kâr 

ve iktidar çoğaltım gücünü vermemiştir. Bu nedenle devlet ve kapitalist sanayileşme içinyar ışır. Toplumu ve bireyi çok düşündükleri, ulusa çok saygılı olduklar ı için değil, tarihi bir kâr imkânını yakaladıklar ı için bu karasevdayı gösterirler.

Sanayi toplumu tarihsel olarak savaş ve hegemonya idealleriyle yak ından bağlantılıdır.İngiltere ve Hollanda ittifak ı Fransa taraf ından zorlandıkça, bu devletler hegemonik konumlar ını yitirmemek için yine ucuz üretim zırhına sığındılar. Tarih, eğer sanayi devrimineöncülüğü olmasaydı, İngiltere’nin hegemonyasını muhtemelen 19. yüzyılın başlar ında,özellikle Napolyon kar şısında kaybedebileceğini gösteriyor. Fransa’nın yanı başında yeniyükselişe geçen ABD ve Rus Çarlığı’nın hegemonya şansının bulunduğu söyleniyor. Dahasonra bu yar ışa Almanya katılacaktır. İngiltere’nin şansı, belki de tek çaresi olan sanayidevrimi oluyor. Bu durum bir kez daha zaruretin yaratıcılığı zorladığını gösteriyor. Buharlı makine ve dokuma mekaniği tarihin çark ını İngiltere lehine bir kez daha çeviriyor. Siyasi veaskeri yenilikler yeni sanayi üretimiyle hız ve güç kazanıyor. Bu da peşi sıra askeri başar ılar ı getiriyor.

Zincir bir defa kurulunca k ır ılması güç oluyor. Napolyon’un yenilgisi diğer etkenlerinyanı sıra, büyük ihtimalle esas olarak sanayi devriminin bir sonucu olsa gerek. İngilterehegemonyası koca bir 19. yüzyıl cihan imparatorluğuna bu sanayi devrimiyle kulaç atıyor. 19.

yüzyıl İngiltere’nin muhteşem yüzyılıdır. ‘Üzerinde güneş batmayan imparatorluk’ unvanı ilk defa bu yüzyılda İngiltere taraf ından kazanılır. Bu klasik bir imparatorluk değildir. ÖrneğinRoma ve Osmanlı tarzı bir uygulaması yoktur. Etkisi altında devlet düzeyinde birçok siyasioluşumun mevcudiyeti imparatorluğuna halel getirmiyor. Kendine özgü çoklu siyasioluşumlar ı bağr ında taşıyan bir model olarak, giderek zayıflasa da, günümüzde bile İngilizUluslar Topluluğu (Commonnwealth) adıyla yaşamasını biliyor.

Sanayi devriminin dünyaya ihracı her uygarlık biçimine benzer tarzda gelişir. Kendinikanıtladıktan sonra, önce Batı Avrupa’da, 19. yüzyılın sonlar ında tüm Avrupa’da yayılımını sürdürür. 20. yüzyılın başlar ında tüm dünyaya açılımı hızlanır. Sanayi tekelleri arasındaki

rekabetin öncülüğünü İngiltere ve Alman tekelinin yaptığı bu açılımın dengesizliği, iki büyük 

298 

Page 299: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 299/323

dünya savaşı ve çok sayıda bölgesel ve yerel savaşa konu olur. Bir kez daha sanayi kâr ınıntekel, tekelin ulus-devlet, ulus-devletin savaş olduğu kar şımıza çık ıyor. Hiçbir ulus-devletinsavaşsız kurulmadığını göz önüne getirdiğimizde, sanayileşme ve sanayi ihraç bölgelerinikazanmanın kanlı ve kârlı tarihini çarpıcı bir tarzda bu savaşlarda görüyoruz. Savaşın, ulus-

devletçiliğin özünde kâr ı

n yattı

ğı

çok açı

k.Sanayi döneminin emperyalizm olarak da anlam bulması bu dışa ihracıyla ilgilidir.

Sanayileşmenin sömürge ve yar ı-sömürgelerde, bağımlı alanlarda da sınırlı bir gelişimsağlaması, bekleneceği gibi iç ve dış savaşın başlaması demektir. 20. yüzyılın güçlü bir olgusu olan ulusal kurtuluş savaşlar ı, özünde sömürge ve yar ı-sömürge alanlar ınınsanayileşme programıyla bağlantılıdır. Öncülük konumlar ı ne olursa olsun, hepsinin ulus-devleti, ulus-devletin de sanayileşmeyi en başa alması, dünya kapitalizmine gidişin temelköşe taşlar ındandır. Bu anlamda Rus ve Çin Devrimleri de son tahlilde bir ulus-devlet vesanayileşme devrimidir. Gelişmeler bu süreci çarpıcı biçimde doğrulamıştır. O halde 20.

yüzyıl, ister ulusal kurtuluş savaşlar ı ister başka yöntemlerle olsun, ağırlıklı olarak Avrupadışının sanayileşme çağıdır.

Bu çağ ana hatlar ıyla 20. yüzyılın son çeyreğine kadar bütün ağırlığıyla yaşanır. Dahasonra olan ise, Avrupa’nın kendisine artık fazla kâr getirmeyen ve çok yük teşkil eden (çevrekirliliği, yüksek ücretler) sanayiyi dünyaya ihraç etme aşamasıdır. Önce mal, 19. yüzyılda malve sermaye, 20. yüzyılda ise mal, sermaye ve sanayi ihracı biçiminde üçlü bir mekanizma iledünyaya taşındı. Sanayileşmeyi tanımayan dünya bölgesi kalmamış gibidir. Böylelikle sanayiçağının esas ağırlığını yitirdiğini, daha doğrusu sanayiyi finans sermayesiyle ikame ettiğini

 belirleyebiliriz. İlk çağını ticaret, ikincisini sanayi devrimiyle yürüten Avrupa uygarlığı, sonaşama olarak üçüncü küresel finans çağını yaşamaktadır. Finans çağı ağırlıklı olarak 1970’ler sonrası döneminde öncü rolünü oynamaya başlamıştır. Bundan sonraki bölümün konusudur.

Her çağ bir öncekini ortadan kaldırmaz, ikinci plana düşürür. Ticaret 19. yüzyılda devametti. Fakat sanayiye göre kâr sağlamada eski gücünü yitirip ikinci sıralarda yerini korudu.Finans çağı çok önceleri temelini atmıştı. İtalyan kent cumhuriyetleri bir nevi finanscumhuriyetleriydi. Birçok krallığı finansla kendilerine bağladılar. Ticaret çağı döneminde de

 para işlemleri borç alı p vermede hızlı ve yoğun idiler. Kredi ciddi bir kazanç kapısı olmuştu.Fakat üçüncü sırada kâr getiren bir sektördü.

Sanayi eleştirmenleri, çevre tahribatının gözle görülür risklerinin gezegensel boyutavarmasıyla artmıştır. Endüstriyalizmin doğurduğu felaketlerle nasıl boğuşulacağı yoğuntartışılan bir konudur. Bir bütün olarak yaşamla çelişkisi kaldır ılamaz boyutlara varmıştır.Bilim ve tekniğin bu denli sorumsuz kullanımının k ıyamet anlamına gelebileceği tartışmakonusu haline gelmiştir.

Tüm sorunlar ın temelinde kâr ve sanayi ilişkileri yatmaktadır. İkisinin dizginsiz birleşiminin, kalk ınma sağlamak şurada kalsın, sorun yumağına dönüştüğü görülmüştür. Tümtoplumsal alana sanayinin hükmetmesi, emtia konusuna dönüşmeyen bir toplumsal alanın

 bı

rak ı

lmaması

, toplumsal sorunlar ı

görülmemiş boyutlara taşı

. Sanayi kaynaklı

birçok gelişme toplumlar ın doğasına olduğu kadar çevreye de ayk ır ıdır. K ırsal alanın neredeyse

299 

Page 300: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 300/323

tamamen yutulmasının sonuçlar ıyla daha yeni kar şılaşıyoruz. Kentin zıddına dönüşümününsonuçlar ı da yeni görünmeye başlamıştır. Alternatiflerin ne olması gerektiği tartışma düzeyinigeçmemektedir. Şüphesiz toplum sanayisiz yaşayamayacaktır. Ama sanayi adına yapılanlar ı kaldırması da artık beklenemez. Anti-endüstricilik giderek güç kazanabilir. Kent ve çevre

çalı

şmalar ı

bu yönlü birçok ak ı

bünyesine almı

ştı

r. Siyasal alana taşı

nmalar da gittikçegündem buluyor. Reform sınırlar ını aşmayan bu çabalardan, bozulan her iki doğa dengesiniyeniden kazanmasını beklemek safdillik olur. Mevcut uygarlık paradigmasında kaldıkça,

 biçimsel değişimlerden öteye sonuç beklenemez.

Beş bin yıllık uygarlığın taşıdığı olumsuzluklar ı belki de sanayi çağı tek başına birkaçkat arttırmıştır. Bu tüm gözlemcilerin üzerinde birleştikleri bir görüştür. Bunlardan iklimısınması sadece bir örnektir. Yık ım sanıldığından çok daha derin ve kapsamlıdır. Sadeceendüstri çağının eleştirisi değil, tüm uygarlık eleştirisi gereklidir. Marksistlerin ve diğer muhaliflerin sorunlar ı ya dar sınıfsal ekonomizme, ya da çevrecilik, kültürcülük ve feminizm

gibi kategorilere sık ıştırmalar ı bazı olumlu sonuçlar ın sergilenmesine yol açmıştır. Ama ciddi bir siyasi program ve eylem haline erişememeleri de herhalde köklü yetmezlikleriyle bağlantılıdır.

Demokratik uygarlık seçeneği üzerinde yoğunlaştıkça, bunun isabetli bir seçim olduğuher geçen gün daha iyi açığa çık ıyor. Ancak köklü demokratik uygarlık seçenekleri çok kapsamlı eleştiri ve programlarla birlikte, en az bunlar kadar hayata geçirici örgüt veeylemselliklerle bütünleştiğinde doğaya, yaşama daha özgür, eşit ve demokratik toplum

 paradigmasıyla bak ı p yol alabiliriz.

C – Finans Çağı-Komutan ParaParanın toplumsal komuta gücü haline gelmesi şüphesiz önemli bir gelişmedir. Bu

çözümlenmeden toplumun kavranması çok eksik kalır. Para belki de tüm vücuda gereklienerjiyi oluşturmak için, hücrelere besin taşıyan damarlardaki kan örneği gibi, ekonomik yaşamda ak ışkanlık sağlayan değerdir. Ne olduğu ve nasıl bu konuma eriştiği anlaşılması gereken en ciddi toplumsal fenomendir. Beraberinde muazzam kirlilik taşıdığı inkâr edilemezolan bu aygıt, hangi tarihsel ve toplumsal etkenler sonucu bu durumunu kazandı? Gerçektentoplumda neyi gerçekleştirmektedir? Kazandırdığı ve kaybettirdiği kişiler, gruplar kimlerdir?Onsuz olunur mu, olunmaz mı, yerine neler ikame edilebilir? Sorular çoğaltılabilir.

Değişim aracı olarak para, basit bir işlemin aracı olarak gayet anlaşılırdır. Yine de dikkatetmek gerekir. Değişenler nedir? Para iki değişen arasında adil bir ölçü sağlayacak aletolabilir mi? Sorunun daha başta büyük zorluklar içerdiği açıktır. Bir elmayla bir armududeğiştirmek gibi en basit bir alışveriş meselesinde, diyelim oran bire iki oldu: 1 elma = 2armut. Para piyasada böyle işlev görsün. Neden bire iki de üç veya bire bir değil? O zamanişin içine en basitinden emek değer girecektir. Sorular peşi sıra gelebilir. Emeğe değeriniveren nedir? Başka emek denilip soru sonsuza dek tekrarlanabilir. Açık ki alışveriş meselesinde adil ölçüyü paranın sağlaması zor görünmektedir. Büyük ihtimalle gücünü, itibar ı 

 bir seçenekten kazanacaktı

r. Öyle kabul gördüğü için kabul edilmektedir. Temelinde adalet,değer, emek gibi ölçüler aramak beyhudedir. Zaman ve mekânda hazır bulunanlar, işlerimizi

300 

Page 301: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 301/323

Page 302: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 302/323

tanımlanır. Toplumda emtia olgusunun ortaya çık ışı uygarlık sürecine yak ın dönemlerdir.Ticaretin kabul görmesindeki temel etkendir emtia. Emtianın kendisi onu ilk edinenin elindençıkma anına denk geliyor. Elinden çıkarmayı kabul etmek emtianın başlangıcıdır. Kar şıdan

 biri bir şey kar şılığında alınca, emtia süreci tamamlanmış oluyor. Yine bir örnek verelim.

llarca beslediği bir ceylanı

başka birinin de yı

llarca beslediği keçiyle değiştirdiğinidüşünelim. Bu değişimin adil ve eşit olduğu hiçbir zaman ispatlanamayacaktır. Çünkü hangialın terinin ne kadar ak ıtıldığı hiç bilinmez. Daha da önemlisi keçiyle ceylan hiçbir zaman ikieşit olamaz. Bu analojiler şüphesiz değişimin mantığındaki çelişkiyi yakalamak içindir. Ve

 böylesi çelişkiler her zaman mevcuttur.

Bu çelişkilerin kabulü temelinde para konusuna yeniden döndüğümüzde, bar ındırdığı hileleri daha iyi fark etmiş oluyoruz. Toplumlar ı tanırken bir noktayı daha iyi anlamak büyük önem taşır: Toplumsal olgular ın fiziksel olgular olmaması. H2O, mutlak olmasa da dünyakoşullar ında hep su molekülüdür. Başka anlamı olamaz. Toplum ise insanın inşa ettiği olgular 

 paketidir. İçinde muazzam bilinmezlikler taşısa da. Toplum kendi inşa ettiğini değiştirip yeniinşalar kurabilir. Şu kural ortaya çık ıyor: TOPLUMSAL GERÇEKLİKLER İ NŞA EDİLMİŞ GERÇEKLİKLERDİR. Doğa veya tanr ı vergisi gerçeklikler değildir. O halde para darahatlıkla inşa edilmiş bir gerçekliktir. Değişim ve emtialar konusu da inşa edilmiş varsayımsal gerçekliklerdir. Tanr ı veya doğa vergisi değiller.

Pozitivistlerin en büyük günahı, toplumsal gerçeklikleri fiziki gerçeklikler gibi olgular niteliğiyle aynı kategoriye koymalar ı olmuştur. Toplumsal olguyu değişmez gerçeklikle bir tuttuğumuzda, büyük yanılgılar içeren toplumsal paradigmalara kapıyı sonuna kadar aralamış oluruz. Ekonomiye pozitivist açıdan baktığımızda, bu sak ıncalar ı görmemek mümkündeğildir. O zaman milliyetçilikler nesnel gerçeğin ifadesi olarak anlaşıldığında, değişik konumlarda da olsalar, felsefi bak ımdan aynı olan Hitler ve Stalin konumuna düşersin. İkiside ve tüm pozitivistler de, kaba materyalistler de toplumda kabul ettiği gerçeklere mutlak olgudeğeri vermekten kurtulamazlar. Para konusunu son derece nazik k ılan bir etken de topluma

 bu pozitivist yaklaşımla bakan anlayıştan gelir: Parayı tam gerçek saymak. Dolayısıyla onunaracılığıyla el değiştirme giderek tam gerçek algılamasına dönüşür.

Paranın ekonomiye değişimle birlikte girmesini, tarih boyunca gösterdiği gelişmeleriincelemek konumuz değil. Fakat giderek ekonominin vazgeçilmezi haline gelmesi, içerdiği

sak ıncalar ın da büyümesi anlamına gelir. Tek bir değişimin içerdiği çelişkiylekar şılaştırdığımızda, paranın sınırsız değişim gücünü kazanmasının ne kadar netameli,sak ıncalı durumlara yol açacağı anlaşılırdır. Binlerce çelişkinin somutlaşmış hali olmak kolay

 bir şey değildir. Bu haliyle ekonomi de yol ala ala finans çağına ulaştığında, durumun bütünvehametini görmeden toplumu anlaşılır k ılmak kendini aldatmaktan başka anlama gelmez.Vehamet dediğimiz, paranın en gelişkin çağına bağr ındaki muazzam çelişkilerle birliktevarmasıdır. Bu sicili çok kötü bir zorbanın çok büyük bir orduya başkomutan yapılması gibi

 bir şeydir. Toplumun başlangıçta sadece hazır olanlar ın bir anlık kabulüne dayanan kuşkuluaracın çok geçici bir konumu tanr ı katına yükseltiliyor. En etkin komuta gücünü de elinde

tutarak.

302 

Page 303: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 303/323

Paranın gelişim tarihini incelemek hayli ilginç olurdu. Tarihte ilk altın sikkenin Lidyalı Kreuzus taraf ından çıkar ıldığı söylenir. Halen altın aramalar ının sorun yarattığı Manisa’nınSard kentinde oturduğu ve başına gelmedik iş kalmadığı söylenir. Para öyle bir şeydir ki,onunla da onsuz da olmak çok zor konum arz eder. Bilinen, emtia değişim ve paralaşmanın el

ele vererek hı

zla geliştiği ve ekonominin başköşesini ele geçirdiğidir. Pers ve Greko-Romenuygarlığında para kullanımının çok yaygınlaştığı, günümüze kadar ulaşan yüzlerce sikkeçeşidinden bellidir.

İslam uygarlığında Riyal en az sultanlar kadar itibarlı bir konuma erişmişti. Kentlerde paranın tahtı sağlamdı. Özellikle Yahudi sarraflar büyük önem kazanmıştı. Yahudi ve Ermenisarraf ve tüccarlar Avrupa’dan Hindistan’a kadar uzanan ticaret yollar ı üzerindeki kentlerde

 paralel bir para ve ticari tekel hattı kurmuşlardı. Siyasi egemenliğe paralel bu kapital hattı çok etkiliydi. Sultan ve emirlikleri kendine oldukça bağlamıştı. Avrupa ve Asya’daki etkinliklerisürekli artıyordu. Toplumlar ın kavim olarak Yahudi ve Ermenilere artan tepkisinin altında bu

gerçekliğin önemli payı olsa gerek. Yahudi ve Ermeni pogromlar ını araştır ırken bu önemlegöz önünde bulundurulması gereken bir husustur.

İtalyan kentlerinin İslam dünyasından para ve ticaretin öncülüğünü devralmalar ı 13.yüzyılın ortalar ına doğrudur. Özellikle Venedik, Cenova ve Floransa gerçek bir para ve ticaretmucizesi olarak gerçekleştiler. 16. yüzyıla kadar başta Rönesans olmak üzere her bak ımdanAvrupa’ya öncülük eden yıldız kentlerdi. İtalyan kentleri sadece Rönesans devriminigerçekleştirmekle kalmadılar; para devriminin de önemli mimarlar ındandı. Her ne kadar ilk öncüllerini İslam dünyasında buldularsa da, katk ılar ı oldukça büyüktür. Banka, senet, kâğıt

 para, kredi, muhasebe gibi modernitenin vazgeçilmez tüm para argümanlar ını bu kentler geliştirdi, kurumlaştırdı. Para tarihinde bu gelişmelerin çok büyük rolü vardır. Pazar veticaretin gelişmesinde birer devrim rolünü oynadılar. Emtialaşma ve paralaşmanın hızını belkide yüzlerce defadan daha da arttırdılar. Paranın egemenliğinin gelişmesinde kilometretaşlar ıydılar.

Toplum yavaş yavaş bu araçlar ın tahakkümüne hazırlatılıyordu. Görünüşte basit bir teknik muameleydi gerçekleştirilenler. Bankalar para birikim yerleri olacaktı. Senetler parakar şılığı olan kâğıt parçalar ıydı. Kâğıt para da bir nevi genel senetti. Hafifti. İşleri daha dakolaylaştır ı p hızlandır ıyordu. Kredi, sık ışık durumda olan müşterilerine daha sonra ödenecek 

münasip bir faiz kar şılığında verilen borç paraydı. O da işleri hızlandır ıyor, boş kalmayı önlüyor, ilgilisinin tembel tembel oturacağına işlerini hızla sürdürmesine ve sağlanacak kârla

 borcunu kapatmasına hizmet ederek daha hayırlı bir rol oynuyordu. Muhasebe işlerin kâr-zarar, gelir-gider envanterini netleştiren birer dokümandılar. Ayna gibi dönemsel olarak kişiveya şirketlerin durumunu yansıtıyordu. Bunlar basit ama müthiş sonuçlar ı olan devrimlerdi.Başta Sevilla, Lizbon, London, Amsterdam, Hamburg, Lyon, Anvers, Paris olmak üzere,İtalya’nın bu devrim ürünlerini Rönesans ürünleriyle birlikte hızla ülkelerine aktaran Avrupakentleri devrimleri k ıta geneline yaydılar, büyüttüler.

16. yüzyılla birlikte Hollanda ve İngiltere’nin önce tar ım ve ticarette, sonra sanayide bu

devrim ürünlerinin etkin yardımlar ıyla nasıl genel bir kapitalist devrime dönüştürdüklerini

303 

Page 304: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 304/323

taslak halinde sunmuştuk. Kapital, kapitalist ve kapitalizm para saltanatının ön basamaklar ıdır. Onlar bunlar ı atlayan gerçek birer kraldılar: Çı plak krallar. Ticaret çağı büyük hızıyla birlikte büyüyen kâr ını büyük oranda bu paralaşma ve para araçlar ına borçluydu.Paranın egemenliği sessiz ve derinden ilerliyordu. Sadece krallığa değil, tanr ısallığa da

oynuyordu. Hem de ilk defa maskesiz ve bizzat olarak. Endüstri çağı

ona hem çok şey borçluydu hem de çok büyük f ırsatlar sundu. Toplumda pazarlaşma, kentleşme, emtialaşmave ticaret yoğunlaşması olmadan sanayi devrimi olamazdı. Tüm bu süreçler para olmadangerçekleşemezdi. Para ve paralaşmanın hız kazanması vücut organlar ındaki kan dolaşımı rolünü kazanmıştı. Onun kesilmesi organlar ın çalışamaz duruma gelmesi ve işlevinikaybetmesiydi. Bu da ölümleriyle eşanlamlıydı.

Fabrika-işçi ilişkisini çözümlediğimizde durum daha iyi anlaşılır. Fabrikalaşmayı eskiköle ve köylü serfle işletmek mümkün değildir. Hem efendiden, hem senyör ve topraktankopmadan işçileşme olmaz. Tam bir işçileşme mutlak ücretle gerçekleşir. Ücret ise, para

olmadan ödenecek bir değer değildir. İşçinin paraya kesin mahkûmiyeti gerçekleşmiş oluyordu. Para, efendi ve senyör olmadan yeni köleyi mutlak egemenlik altına almanınkonumunu kazanmıştı. İktidarlaşmada bu dev bir adımdır. Yeni sanayi toplumu bu yollatamamen paranın egemenliğini tanıyan ilk büyük toplum biçimi oluyordu. Daha önceki hiçbir uygarlık toplumu bu denli paranın hâkimiyetini tanımamıştı. Endüstri toplumunda para artık 

 bir kültürdür. Her şey onun etraf ında anlam kazanır. Büyük hayallere yol açması kadar, tüm büyük projeler para olmadan başlatılamazdı. Çocuğuna küçük bir ayakkabı almaktan, evininışığını yakmaya kadar, en ücra köyden en gelişmiş kent semtlerine kadar her aile paranınmutlak gereğinin bilincindeydi. Onu elde etmek uğruna içine girilmedik bir iş, plan

düşünülemezdi. Herkes para edinmek için ne gerekiyorsa onu yeni tanr ısına sunmaya mecbur edilmişti.

Görünüşte kutsal değer emek satılıyordu. Bu, paranın yol açtığı en tipik yanılgılardan biridir. Parayla satılan, yani elden çıkar ılan sadece emek değildir. Onu elde etmek içinöncelikle sağlıklı bir bedene, bedeni elde etmek için bir anaya, anayı elde etmek için bir kadına ihtiyaç vardı. Bu içinler sonsuza dek gider. Emek ayr ıca beceri kazanmalıydı. Oolmadan satın alınmazdı. Onun için ustaya, tezgâhtara; onlar içinse binlerce yıllık iş tecrübesine, onun emektarlar ına ihtiyaç vardı. İşte basit bir ücret -kar ın doyurmadan birazfazla- tüm bu kutsal değerlerin elden çıkar ılması oyunuydu. Tarih ve toplum satılıyordu.İnsan, birey böyle araçsallaştır ılmıştı. Şimdiye kadar hiçbir toplumsal tanr ı bu denli kullar ı üzerinde hâkimiyet kurmamıştı.

Para tarihinin önemli bir kilometre taşı da altın ve gümüş gibi değerli madenlerin kar şılık olarak gösterilmesinden kurtulmasıydı. Bu büyük devrim -kara para devrimi- 1970’lerdegerçekleşti. Artık para tam özgürleşmişti. Birinci özgürleşmeyi özgür İtalyan kentleri onukâğıt, senet, kredi gibi enstrümanlara bağlayarak sağlamıştı. İkinci büyük devrimi ise, ABDDolar ı’nın altın ve gümüşe bağlı olmaktan resmen kurtulmasıyla gerçekleştirilmişti.

Finans çağına resmen bu devrimle girilmişti. Üçüncü büyük küreselleşme hamlesi

denilen tarihsel gelişmenin altında bu olgu yatmaktadır. Kapitalizmin ilk büyük küreselleşme

304 

Page 305: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 305/323

Page 306: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 306/323

ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasının hegemon gücü olduğu genelde kabul gören bir görüştür. Para birimi olarak Dolar ın dünyasal ağırlığı bu hegemonyanın sonucudur. İlginçolan tam da bu hegomonya zirve yaparken, Dolar ın altın kar şılığından kurtulmasıdır. Bunun

 bir nevi hesapsız, sorumsuz dünya hegemonu olmayı yansıttığı çok açıktır. ABD’nin

1980’lerden itibaren dünyaya trilyonlar ı

kat kat aşan Dolar ı

kar şı

ksı

z olarak saldı

ğı

  bilinmektedir. Bu korkunç bir olaydır. Yanlız banknot matbaasını çalıştırarak yılda trilyonDolar kazanma anlamına gelmektedir. Para hiçbir çağda ve hiçbir yerde bu denli kendikendini büyütmemiştir. Hegemon olmanın ilk defa kendini paraya yansıtmasını veya paranın

 bizzat hegemon olduğunun itiraf ını bu olgudan başka daha iyi açıklayan bir araç olabilir mi?Bütün ulus-devletlerin borçlu durumda olduklar ını göz önünde bulundurursak (en büyük 

 borçlu ulus-devlet, çok tuhaftır, ABD’nin kendisidir) paranın niye tam hegemon olduğunu bir kez daha algılama gücümüzü artırmış oluruz. ABD Merkez Bankası’nın ufak tefek paraoyunlar ının (faiz-fiyat indirme, yükseltme hareketleri) dünyayı şiddetle sarsması da finans

sisteminin iyi oturmuşluğunu gayet iyi açı

klamaktadı

r. Yani paranı

n gücünü kanı

tlayanolgular çok fazla oluyor.

Krizlerin sistemle bağı daha da çarpıcıdır. Asya, Rusya ve Latin Amerika’da devreviolarak zincirleme etkileyerek, saçarak oluşan krizler tamamen para sahasında geçmektedir.Reel ekonomiye yansımalar hep sonradır. Daha önceki krizler reel dünyada başlayı p paradünyasında sonuçlanırken, finans çağının krizleri tam tersine olmaktadır. Reel ekonomi ensona bırak ılmakta, ama finans dünyasının egemenlerinin istedikleri gibi o ülke veya ülke

 bloklar ını hizaya getirdikten sonra fazla ağırlaştırmadan sona erdirilmektedir. Rusya örneğiöğretici olacaktır. SSCB resmi olarak 1991’de dağıldıktan sonra giderek ağırlaşan bir finansal

kriz sürecine alındı. Kriz 1998’de doruk noktasına çıkar ıldı.

Çok ilginçtir; bu dönemde ben de Moskova’daydım. Bilinen Şam çık ışındaki gelişmeler  bağlamında. Rus yetkililer çok acilen çıkmamı, bunun için ellerinden ne geliyorsayapabileceklerini söylüyorlardı. Kocaman İstihbarat Şefi şunu belirtiyordu: “Altı ay sonraolsaydı her şey kolay olurdu. Biz de sana böyle davranmazdık. ” Evet, 1998 krizi Rusya’yı teslim almıştı ve ilk elden yetkili ağızlardan itiraf ediliyordu. Gayet iyi hatırlıyorum. Benimleilgili operasyonu yürüten İsrail Dışişleri Bakanı Ariel Şaron ve ABD Dışişleri Bakanı M.Albraight alelacele Moskova’ya gelip on milyar Dolar kar şılığında Rusya sahasının dışınaatılmamı sağlamışlardı. Bu amaçla IMF ile antlaşma imzalanmıştı. Türkiye ile Rusya arasındada benim kar şılığımda ayr ıca ‘Mavi Ak ım’ anlaşması imzalanmıştı. Rusya’nın da bir şartı buoluyordu, ABD muhalefetine rağmen. Rusya sistem hegemonunun istediği neoliberal

 politikalara çekildikten sonra, yavaş yavaş felçli halinden çık ı p sistemle bütünleşti. Bir kar şıdevrim de böyle gerçekleşiyordu; sanal ve finansal kar şı-devrimler çağında!

Finans çağının reel dünyayı yönetmesini çözümlemek hayli öğretici olacaktır.

a- Reel ekonomik dünyayı yönetmesinin paranın komuta gücüne yükselmesiyle bağlantısını sıkça dile getirdik. Daha çok hegemonun ana politikalar ına hizmet edecek  projeler esas alınır. Dünya ekonomisi finans çağına göre nasıl dizayn edilecek? Hangi bölge

hangi mallarda yoğunlaşacak? Payı ne olacak? Ülkelerin temel siyasetleri nasıl düzenlenmeli,

306 

Page 307: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 307/323

Page 308: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 308/323

Page 309: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 309/323

hegemonik güç (aynı moderniteyi temsil eden) arasında olduğu, SSCB’nin çözülmesi veÇin’in kapitalistleşmesiyle açığa çıkmıştı.

Fakat İslam dünyası denilen alan çok eski bir uygarlık alanı olmasının yanı sıra,

İslamiyet’in bir nevi bölgesel milliyetçi konumu, ayr ıca İsrail ile çelişkiler uygarlıklar 

sorununu gündemleştirdi. Ortadoğu her üç kapitalizm çağında da sistemle bir türlü bütünleşmiyordu. Ulus-devlet de çözüm getirmek şurada kalsın, sorunu daha da kilitliyordu.Dinsel milliyetçiliğin hem Suudi Arabistan, hem Şii İran kanadında yükseltilmesi, şiddetin deolanca yoğunluğuyla devrede olması, İsrail-Filistin sorununun kalıcı etkileri uygarlık tartışmasını boyutlandır ıyordu. Bu sorunun uygarlığın kendi içindeki boyutuydu. Diğer boyut

 bölge halklar ının, mozaik toplumlar ın varlıklar ını koruma, kültürel kimliklerini savunma,despotik ve ulus-devlet karmaşası faşist devletten kurtulma arzusuydu. Bir anlamda güçlü

 potansiyel taşıyan demokratik uygarlıkla klasik despotik uygarlık arasındaki çatışmanın bölgesel yansımasıydı. Açık ki, bu anlamda petrol ve su meselesinin de etkisiyle Ortadoğu’da

ciddi bir uygarlıklararası sorundan bahsedebiliriz.

Radikalizm, finans çağın küreselciliğine kar şı özünde ulus-devletçi bir tepkidir. Dinsel veırkçı renkleriyle ulus-devletin daha çok içe kapanmasını amaçlayan, ideolojik-politik çık ışlardır. Her alanda örnekleri vardır. İslam, Hıristiyan, Hindu, Afrika Animizmi gibi dinselolanlarla, her ulus-devlet içindeki sağ milliyetçi-ırkçı unsurlar diğer radikal kanadı teşkil eder.Bazen ikisinin çak ıştığı sıkça görülen örneklerdir. Küreselciliğe kar şı yerelciliğin geri

 biçimini temsil ederler. Diğer yandan küreselciliğe kar şı yerel demokratik, kültürel, feministak ımlar ve yeni sol özellikle Dünya Sosyal Formu gibi platformlarda yetersiz de olsa bir arayagelerek demokratik uygarlık için bir tartışma gücünü sergilemektedirler. Terörizm büyük ihtimalle sistemin bir provokasyon hareketidir. Finans çağının iktidar ına meşru gerekçeyaratmak için, bilinçli başvurulan araçlar olduklar ına dair güçlü işaretler var. Örneğin El-Kaide halen sır özelliğini korumaktadır. Finans çağının kendisi güçlü terörist özellikler taşır.Paranın tahrip ettiği toplumsal ilişkiler başlı başına büyük bir terörizm sorunudur. Hiçbir terör, toplumu en derin bağlar ından uzaklaştıran para hegemonyası kadar etkili olamaz.Sistemin tüm ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda varlığını inşa etmek ve sürdürmek içinyaptığı faaliyetlerin büyük bir k ısmı, tarihte örneğine ender rastlanan terör kapsamındadır.Büyük terörü provokatif unsurlarla gizlemek istemektedir. Paradan para kazanmanın reelekonominin dışında büyük çapta gerçekleşmesi, tarihte hep kar şımıza çıkan güçlü ve kurnazelin sistem haline gelmesi ve toplumun tepesine oturmasıdır. K ırk haramilerin soygunlar ı finans çağ tekel soygunlar ının milyarda biri bile etmez. Böylesine büyük boyutlu soygunlar ancak tam bir terör sisteminde gerçekleşebilir. Bu anlamda iletişim çağı denilen olgu, ancak finans terörünü örtülemek için gerekli olabilirdi. Belki de bu amaçla medya terörü dediğimizkavram anlam kazanabilir. Özcesi, sistemin kendisi tarihte gelmiş-gelecek en büyük teröristtir.

Dinin yükseltilmesi yine perdeleme ve örtüleme bağlamında anlam ifade edebilir.Sömürü tarzı, din gibi yüksek meşrulaştırma gücüne ihtiyaç duyar. Toplumun ihtiyaçlar ı 

temelinde daha önce başlatılan üretimden dıştalanma süreci finans çağıyla zirve yapar. Kitleviişsizlik gerçekleşir. Bilimle izahı zor süreçler (kabul edilemez gelişmeler) ancak dinle

309 

Page 310: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 310/323

yumuşatılarak yaşatılabilir ki, olan da budur. Bask ı altına alınan din kültürü değildir  sözkonusu olan. Yeniden dinselleşme denilen olaydır. Her çağ tutuculaştığında içine girdiğiideolojik tutuculaşmadır. Toplum böylelikle ekonomik rantiye, sürü toplum, uygarlık çatışmalar ı, terör ve dinsel tutucu halkalarla k ısk ıvrak bağlanmaktadır. Demir kafes, büyük 

gözaltı

; toplumu tam kontrol edemediğinde, bu tür yeni ideolojik etkenler eklemlenerek devreye sokulmaktadır.

Görünüşte kapitalizmin en güçlü çağı olan finans kapital tüm özellikleriyle çöküşü ifadeetmektedir. Sistemin sürdürülme potansiyelini tükettiğini göstermektedir. Bir çağ ne kadar 

 boşalırsa, o kadar tutuculaşmak zorunluluğunu hisseder. Bu zorunluluk gücünün değil,güçsüzlüğün kar şılığıdır. Üretim insanın, toplumun onsuz yaşayamayacağı temel faaliyetidir.Finans çağı ise bunun sağlanamadığının itiraf ıdır. Üretimi gerçekleştiremeyen bir sistem işsizsistemdir. Olan da budur. Çalışmayla, üretimle bu kadar çelişen bir sistemin tek yaşama şansı terördür ki, çok laf ı edilen, saptır ılan ve provokasyonla yürütülen de esas olarak budur.

1980’lerin başında sistemin iki hegemon gücü olan ABD ve İngiltere’nin başında bulunan Reagan ve Thatcher’ın Nikaragua ve Falkland saldır ılar ıyla terör dalgası  başlatılmıştı. Pakistan ve Türkiye’deki iki darbe iktidar ı da en yak ın yardımcılar ıydı. LatinAmerika toptan terörize edilmişti. Yıldız savaşlar ıyla devam ettirilen silahlanma yar ışlar ı Rusya’yı hegemonik güç olmaktan caydırmıştı. Çin’de Deng Siao Ping reformlar ı sistemeverilen tavizlerdi. Ulusal kurtuluş savaşlar ı ve refah devletiyle sağlanan tavizlere de sonverilip, her alanda finans çağının terör rüzgâr ı estirildi. Clinton daha yumuşak ama etkili

 politikalarla sürdürdü.

Tam fethedilemeyen bir Ortadoğu kalmıştı. O da uygarlık, radikalizm, terör, din kaynaklı sorunlar ın kördüğümüne çevrilmişti. Sistem gerilemek istemiyorsa, şu veya bu yolla fethinitamamlamak durumundaydı. Ayr ıca hayati petrol sorunu vardı. Petrol, finans çağının üzerindeen çok prim yaptığı sektördü. Sistemin ona bir asır ihtiyacı olduğu tespitliydi. Arap-İsrailsorunu sistemin başında Demoklesin k ılıcı gibi sallanıyordu. Şii İran büyük tehdit olmayadevam ediyordu.

Bölgenin büyük problem kapasitesi İngiltere ve Fransa’dan miras kalmıştı. Birinci DünyaSavaşı bölgede aslında bitmemişti. Darbe, isyan, iç savaş, gerilla hep bu bitmemiş halingöstergeleriydi. Sınırlar sırf problemleri çoğaltmak için cetvelle çizilmişti. ABD’nin bu

sorunlar nedeniyle uzun süreden beri bir proje peşinde olduğu tahmin edilebilirdi. Soğuk savaş, SSCB, Latin Amerika ve Avrupa ile sorunlar olmasaydı, bölgeye çoktan müdahaleetmek zorundaydı. Bahsi geçen sorunlar 1990’lar ın başında tam olmasa da sistem için nispihal yoluna girmişlerdi. Ortadoğu sorunu ise kangrenleşerek devam ediyordu. Ya tamvazgeçecek, ya da tam müdahale edecekti. Vazgeçse petrol, İsrail elden gidecek , İran’ahegemon olma şansı doğacaktı. Saddam, Arap Bismarck’ı olma hevesine kapılmıştı.

Ticaret çağı büyük sömürge talan savaşlar ıyla yürütülmüştü. Sanayi çağı iki büyük dünyasavaşı, kendi içinde sınıf savaşı, dışında ulusal kurtuluş savaşlar ıyla dolu yaşamıştı. Finans

kapital ise, tüm toplumun toplumla iktidar savaşı

na dönüşmüştü. Uygarlı

k tekellerinin bu ensonuncusu, Ortadoğu’nun tümüyle yitimi kar şısında yapısal kaosun dibini boylayabilirdi.

310 

Page 311: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 311/323

Zaten yaşanan da buna yak ın bir durumdu. Sistemin şansı önemli ölçüde bölgedekigelişmelerle bağlantılı hale gelmişti. Bu nedenle kendine özgü koşullar ı nedeniyle yaşanılan

 bir Üçüncü Dünya Savaşıydı. Sonraki gelişmeler bunu doğrulayacaktı.

Bu sürecin benimle olan kritik ve stratejik ilişkisi sanıyorum ilerde daha net

anlaşılacaktır. Giderek konu netleşmektedir  zaten. Suriye’nin etkili lideri Haf ız Esat,ABD’nin etkili lideri Clinton’la iki sefer görüştüğünde gündemin yar ısının bana ilişkingeçtiğini duydum. Kilitleyici bir konuma geldiğim anlaşılmıştı. Büyük Ortadoğu Projesi’nde(BOP)uzun vadeli olarak Kürtlere stratejik bir rol biçilmişti. Bölgenin finans kapitalle olansorunlar ının çözümünde Kürtler ve Kürdistan koçbaşı olarak kullanılacaktı. Bir dönemErmeniler ve benzerleri (Helenler, Asurîler, hatta Yahudiler , Arap ve Filistinliler) bu tür amaçlar için kullanılmıştı. Statükocu, aşır ı ulus-devletçi, sistemle sorunlar ın çözümüneyardımcı olmak yerine köstek olan, bölgenin hegemonu olmak sevdasını bırakmayan güçlereKürt sopası çözücü etki yapabilirdi.

1970’lerden beri hazırlandığı anlaşılan bu planın içine ben beklenmedik bir unsur, amakilitleyici olarak dahil olmuştum. Ya tam dediklerine uyacak bir askerleri olacaktım, ya da

 bertaraf edilecektim. Yapım sistemin askeri olmaya elverişli değildi. Dolayısıyla ilk ve enkolay bertaraf edilen unsur olmam anlaşılır bir husustur. Birinci Dünya Savaşı AvusturyaVeliahtının bir Sırplı militan taraf ından vurulmasıyla başlamıştı. Ama savaş Ortadoğu’dadevam ediyordu. Daha da şiddetlenerek devam edecekti. Ama Üçüncü Dünya Savaşı olarak.Kurban ise, bu sefer tam tersine sistemin tüm örgütlü güçlerinin planıyla ben olacaktım.Benzerlik ve tarihin yenilenerek tekerrürü çok çarpıcıdır. Atina İstinaf Mahkemesindekidavamla ilgili savunmamda, “Tanr ı Zeus ve yardımcısı Tanr ıça Athenna, Hades ve Ares’in elele vererek, Prometeus’u bağlayı p Kafkasya kayalıklar ına zincirlemeleri gibi, onlar ın insantorunlar ı da beni zincirleyip İmralı Adası kayalıklar ına zincirlediler” demiştim. Biraz eksik kaldığı anlaşılıyor.

Bu çözümlememle daha iyi anlaşılıyor ki, beni gerçek bir tanr ı zincirledi. Tarihindehlizlerinde gizlice büyüye büyüye palazlanan, paralanan bu küçük tanr ı yavrusu kapitalistçağla toplumun gün yüzüne çıkmıştı. Kendini öyle kabul ettirdi ki, daha önceki çağlar ın bütüntanr ılar ı ortadan yok oldu. Krallar yerlerde süründü. Kelleleri kopar ıldı. İnsanlığa en kanlı zamanlar ı ve iliklerine kadar sömürüyü dayattı. Yerin altını ve üstünü kirletti. Birbirine kattı.

Gerçekten insanı ve gayr ısı sınırsız canlıyı yok etti.Paranın tanr ısallaşması, gerçeğinden daha dehşetli bir olgudur. Dayandığı ve sürüklediği

sistemi eğer bu satırlarla biraz dile getirebildiysem, bu adına mutluluk denilen olgunun belkide bana nasip olan nevi münhasır tek mükâfatıdır. Spinoza; “Anlamak özgürlüktür” demişti.Onun dışında özgürlük olmadığına ben de inanıyorum. Anlayabildiğim kadar özgürleşmem,

yaşam için güçlü kuvvetimdir. Finans çağının en büyük tanr ısı, tüm yardımcı veyardakçılar ıyla birleşip beni İmralı kayalıklar ına bağladılar. Ama kar şılığında tarihin tümkutsal tanr ı ve tanr ıçalar ının tahtı kurulu olan Zagros ve Toros dağlar ında bir daha aslasönmeyecek özgürlük meşalesini tutuşturanlar ı bularak.

311 

Page 312: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 312/323

Apollon ışık ve savunma tanr ısıydı. Ondan biraz hoşlanır ım. Dionysos dağlar ın aşk, neşe,şarap tanr ısıdır. Onun kültüründen de hoşlanır ım. Zagros-Toros kökenli daha eski tanr ılar ınAnadolu’ya taşınmış suretleridir ikisi. Açık ki, halklar ın binlerce yıl süzülen kimliklerini ifadeediyorlar. Işık ve neşe yaşamın en güzel ifadesidir. Bölgemizin iki kadim tanr ısı Gudea ve El-

lah’a gelince, onlar ı

n üzerinde de yoğunlaşı

yor ve çözümlemeye çalı

şı

yorum. Halklar ı

 ‘Parallah’ kar şısında neden ışıksız ve savunmasız bırak ı p kan ve acı içinde kalmalar ına razı olduklar ını öğrenmek istiyorum. Bölgenin âşık bir çocuğu olarak halklar ımızı hileli, madrabazve kör para tanr ısının insaf ına terk etmediğim için mutluyum. Dostlar ımın ve teşkil ettikleritoplumlar ın da benimle sonsuza dek mutlu kalacaklar ına hep inanır ım.

312 

Page 313: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 313/323

6-SONUÇ:

DEVLETLİ UYGARLIK DEMOKRATİK UYGARLIKLA UZLAŞABİLİR Mİ?

Savunmamın bu kitabının özetini k ısa sonuçlar halinde sunmaya çalışacağım.

1-Tarih boyunca iktidar oluşumunu çözmeden sağlıklı bir sosyoloji çalışması yapamayız.Pozitivist bilim anlayışıyla, diğer bir deyişle paradigmasıyla, geliştirilmek istenen toplumsal

 bilimler tamamen çıkmaz içinde kalmıştır. Aksi halde bu denli yükselen sömürü ve savaş olgusunu izah edemeyiz. Bilim adamı topluma kar şı bir din adamı veya ahlakiyatçıdan dahaaz sorumlu olamaz. Madem bilim; mitoloji, din ve felsefeye kar şı daha yüksek bir anlamgücüdür, o halde neden kendi devrimini yapı p (17. yüzyıl) zaferi sağladığı halde, buüstünlüğünü eşi görülmemiş savaş ve sömürü olgular ına kar şı gösteremedi? Biliminiktidarlaşması buna neden olarak gösterilebilir. İktidarlaşan bilim özgürlüğünü kaybeder.

Bilimi en gelişkin anlam yorumu olarak tanımlarsak , bu kadar hızla iktidarla bütünleşmesi ya bilim adına bir yenilgidir, ya da bilim diye tanımlananın ciddi bir anlamsorunu vardır. Bu sorunu pozitivizmle bağlantılandırmak istedim. Kendisi çok eleştirmesinerağmen, pozitivizmin din ve metafiziğin de gerisinde, en kaba materyalizmle iç içe bir din vemetafizik olduğu, pozitivist bilimler denen disiplinlerin sorumsuzluk (sömürü ve savaşa kar şı 

 bir şey yapmadılar. Kendi sorunlar ı saymadılar. Daha doğrusu iktidar ın bilimi idiler)düzeyinden açıkça ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bundan çıkar ılması gerenken en önemli bir sonuç, bilimin yeniden bir anlam yorumuna şiddetle ihtiyaç duyduğudur. Bilimin yeni bir 

 paradigmatik devrime ihtiyacı vardır. Yorum gücümü anlam yeteneğimin uygulaması olarak  bu çalışmada sınadım. Sonuçlar bu sınamayla ilgilidir.

2- İktidar ı bir gelenek olarak düşünmek gerekir. En kadim geleneklerden biri olarak.Toplumlar üzerinde günlük olarak doğum hükmünü icra eden eylemler bütünü değildir. Saltdevlet olmadığını ise çok daha iyi anlamak gerekir. Çokça yapıldığı gibi, iktidar ı devlete vedevlet biçimlerine indirgemek yapılacak yanlışlığın temelidir. Hele hele savaş eylemlerinigöze batan diğer iktidar uygulamalar ıyla birleştirip sunmak iktidar ın en oportünist izahı olacaktır. Bu çalışmada bir imge kavram olarak ‘kurnaz ve güçlü adam’ deyimini çok kullandım. Hani piyasalar ı düzenleyen bir ‘gizli el’den bahsedilir ya, bu da onun gibi bir şeydir. Ama iktidar ın temelini anlamak açısından yüksek öğretici değeri olduğu kanısındayım.

Kendini bazen yüzeye açık vuran, çoğunlukla toplumun altından iktidar ı düzenleyen her ilişkive bu ilişkilerin sahipleri, iktidar inşacılar ıdır.

İktidar en süreklilik ve yoğunlaşma istidadında olan bir toplumsal olgudur. Kadını evcilleştiren erkek belki de ilk ve en büyük pay sahiplerindendir. Şamanistlerin anlam gücüüzerinde tekel kurmalar ı, rahipleşerek dini hüviyet kazanmalar ı, iktidar ın çı plak gücününkutsallaştır ılmasında ve sır niteliğine bürünmesinde çok etkili olmuştur. İktidar mitolojisini vetüm tanr ısallaştırma kavramlar ını bu gruba bağlamak mümkündür. Mitolojik ve dini söylem

 büyük oranda iktidar ın inşa edilmesinde ve meşrulaştır ılmasında çok etkilidir. Hiyerar şik ataerkil rejimin rahip + yönetici + komutan üçlüsü toplumda iktidar zeminini en geniş yayan

grup niteliğindeydi. İktidar ın ilk taht kurma, sembolize etme geleneğinin yaratıcılar ıdır.

313 

Page 314: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 314/323

Tanr ısallık, taht, yüceliş, tanr ı-insan kopukluğu, kadın tanr ıçanın gözden düşürülmesi, kulluk gibi kavramlar bu dönemden kalma güçlü iktidar simgeleridir.

3- Devlet iktidar ı, hiyerar şik ve evcilleştirilmiş kadın zeminleri ve kulluğun köleleşimiüzerinde daha kalıcı ve somut bir iktidar biçimlenmesidir. Toplumda çok yaygınlaşmış iktidar 

ilişkilerini düzenlemeyi, belli bir sorumluluğa kavuşturmayı ve daha etkili ve ekonomik kullanmayı ifade eder. İktidar devleti içerir. Fakat devletten çok daha fazlasını içerir.Devletler tarihte kendilerini en çok kavramlaştıran, tarihi kendileriyle başlatan tekelkurumlardır. Son tahlilde toplumun artan ekonomik gücünü demokratik siyasetin konusuolmaktan çıkar ı p üzerinde iktidar gücü olarak tekel kurmayı, böylelikle artık-ürün vedeğerlere el koymayı ifade eder. Devletle ilgili diğer her şey; mitoloji, felsefe, din, bilim,savaş ve siyasetler bu asli amaçla bağlantılıdır. Komünist devlet olunsa dahi sonuç değişmez.Devletle iktidar toplumda resmiyet kazanır. Meşruiyetini geliştirir.

Topluma anlamlı gelebilecek eylemler, savaşlar, söylemler devlet adına hareket edenlerinen çok ilgilendikleri konulardır. Devlet hukuki olarak bir kurallar bütünüdür. Geleneğin güçletakviye edilen kurallı hali diğer bir devlet tanımlanması olarak kullanılabilir. Bu anlamda engelişkin soyut ilişkiler toplamı da denilebilir. Din, despotluk, krallık, imparatorluk,cumhuriyet, mutlak ıyet, ulusal, sınıfsal, etnik, hukuk, laik, demokratik, sosyal devlet gibiadlandırmalar biçimsel anlamda farklılık içerseler de, özde hepsi iktidar düzenlemesidir. İlişkisomutluğudur. Kentler toplumsal olarak karmaşıklaşı p sınıflaştıkça, devlet ve iktidar oluşumlar ında başat rol oynamaya başlarlar. Fakat kent yalnız devletle özdeşleştirilemez.

4- Uygarlık devletin kent üzerindeki yoğunlaşması çerçevesinde kazandığı toplumsal

hâkimiyetin kapsayıcı ifadesidir. Devletin kenti yönetmesi ilk ciddi uygarlık girişimidir.Uygarlığın diğer kar şılık kelimesi olan ‘medeniyet’ zaten şehirlilik, şehrî gibi sıfatlarla buanlamlılığı açıklar. Uygarlığın devleti aşan bazı özellikleri vardır. Zaman ve mekânla bağı sık ıdır. İçinde çok sayıda etnisite, kavim, ulus, din, inanç, düşünce bar ındır ır. Devletuygarlığın çekirdeğidir. Ama her şeyi değildir. Şehir de devlet için asli bir mekândır. Amaşehir sadece devlet ve hatta iktidar değildir. Uygarlıklar farklı mekân ve zamanlardaçoklaşabilirler. Mısır, Sümer, Pers, Greko-Romen, Hıristiyan, İslam, Hint, Çin, Aztek, Avrupauygarlıklar ı gibi. Hepsinde benzerlik sağlayan şehirlilik, sınıflılık ve kenttir. Uygarlıklar ınkendi içinde ve aralar ında ilişkileri ekonomik ve siyasi tekel içeriğine bağlı olarak bar ışçıl ve

savaşçıl olabilir. Kendi paylar ına düşene razı olduklar ında, buna adil paylaşım deyip bar ışabilirler. Razı olmadıklar ı takdirde, savaş uygarlıklar ın, dolayısıyla devletlerin en çok  başvurduklar ı adalet aracı olur. Savaş, şiddet, uygarlık, devlet ve adalet-hukuk arasında sık ı  bir ilişki vardır. Özünde toplumsal grup ve bireylerin öz eylemleri üzerinde kendi adlar ına yasahip çıkmayı, ya da başka kişi ve gruplar ın onlar ın eylemini (ekonomik, siyasi, ideolojik)sahiplenmesini ifade eder. Uygarlık tüm bu gelenek, kurum ve kurallar ın ilişki bütünlüğüdür.Bazen sınıf ve atık-ürünün oluşum tarzlar ına bağlı olarak da ifadelendirilirler: Kölecil, feodal,kapitalist uygarlık gibi. Evcilleşmiş kadın + hiyerar şik ataerkillik + devlet + uygarlık =katmanlar halinde iktidar bütünlüğünün ne kadar komple bir güç ilişkileri toplamı olduğunu

formüle etmektedir.

314 

Page 315: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 315/323

5- Demokratik uygarlık veya medeniyet, devletli uygarlıktan ayr ı bir toplumsalkategoridir. Gerek devletleşme ve uygarlaşmadan önceki toplumsal formlar ın, gereksesonrakilerin devlet dışında kalmış yapılar ını kavramlaştırmayı amaçlamaktadır. Tarih

 boyunca devletler kendilerini hep toplumla özdeş tutmaya özen gösterirler. Devletten ayr ı bir 

toplumsallı

ğı

n olamayacağı

ideolojik söylemlerinin baş köşesine oturturlar. Toplumundevletten farklı olduğunu ve köklü çelişkilerinin bulunduğunu belirtmek, devlet sahiplerinintepkilerini en çok çeken söylemlerdir. Fakat özünde devletin çok dar bir çıkar tekeliolduğunu, kamusal denilen (toplumun ortak işleri) işleri temel amaç edinmediğini vekendisine meşruiyet k ılıf ı haline getirdiğini belirtmek önemlidir.

Şüphesiz toplum ilkel komünal aşamadan sonra karmaşıklaşmış ve toplumun idareedilmesi gereken birçok ortak işi ortaya çıkmıştır. Devlet bu işleri kendisi için meşruiyetgerekçesi yapı p toplumu dışlarken, demokrasi bu ortak işlerin bizzat toplumca yerinegetirilmesini önerir veya sağlar. Devlet uygarlığıyla demokratik uygarlık arasındaki ayr ılığın

temelinde bu olgu yatar. Bu olgunun yaşamsal bir önemi vardır. Topluluklar kendilerineilişkin bütün işler konusunda söz ve eylem gücü haline geldiklerinde demokratik olduklar ından bahsetmek mümkündür. Aksi halde kendi ortak işlerinden çoğunu devlet veya

 başka gruplar yerine getirdiğinde yetenek, özgürlük, eşitlik ve bilinç kaybına uğrarlar.Kendini eylemleyemeyen ve konuşturamayan birey ve gruplar bilinç edinemez, yetenek kazanamaz, eşit ve özgür yaşayamazlar. Olgusal farklılık bu denli önemli sonuçlara yolaçmaktadır.

Topluma ilişkin belirtilmesi gereken en temel bir olgu, milyonlarca yıl yaşadıklar ı ilkelklan ve kabilelerin komünal düzenidir. Demokrasinin en ilkel halini bu komünal düzende

 bulabiliriz. Nasıl devlet uygarlığın çekirdeği ise, ilkel komünal düzen de demokratik uygarlığın çekirdeğidir. Tek başına bu olgu bile demokratik tabanın ne denli güçlü olduğunuaçıklar. Yazılı tarih hep devlet uygarlıklar ından bahseder. Toplumlar ın milyonlarca yıllık komünal düzenlerde nasıl yaşadıklar ı, işlerini nasıl çevirdikleri bu tarihin kapsamına girmez.Hâlbuki asıl tarihin bu olması gerekir. Çünkü insan türünün hem zaman hem mekân

 bak ımından uzun süre ve geniş çevrelerde yaşadıklar ı komünal yaşam, toplumun kendisiniifade eder. Toplum asıl budur. Devlet ve uygarlık ise çok sonra ve yapaydır. Asıl toplumun 

üzerine konmuş bir nevi gereksiz süs püs ağırlıklar ıdır. Onlar olmadan da toplum gelişmesinisürdürürdü. Nitekim sürdürmüştür. Ama çarpık, kanlı ve sömürülü bir sürdürülüşe mahkûmedilmiştir.

Yazılı ve devletli toplum diline, tarihine baktığımızda, kullanılan terminolojinin hepyalan, hile, zulüm ve bask ı dili olduğunu görürüz. Toplumlar için sanki bask ısız vesömürüsüz, ezilensiz, kul ve kölesiz bir yaşam mümkün olmazmış gibi bir imgeler dünyası kurulmuştur. İmgeden reele geçerek doğal ak ış hali, yani demokratik potansiyel olarak topluluklar yaşamlar ının çocukluklar ında zincire vurulmuşlardır. Olağan olmayan budurumdur, yani zincirli uygarlıktır. Bu uygarlığın atom bombası patlattığını, beş bin yıllık ömrünün sadece üç yüz yılını bar ış içinde geçirip hep savaştığını, çevrenin yaşanmaz

durumundan ve tüm toplumsal sorunlar ın kangren hale gelmesinden onun sorumlu olduğunu belirtmek, demokratik çık ışın gerekçesinin güçlü savunusudur. Doğal olmayan devletli

315 

Page 316: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 316/323

Page 317: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 317/323

 bırakmayı denemektedir. Üçüncü küresel hamle denilen olgu aslında uygarlığın üçüncü veson aşamasının yapısal bunalım evresidir.

Kapitalizm çağının kendisini toplumsal kriz olarak nitelemeyi uygun bulduk.Kapitalizmin en ekonomik uygarlık denilen, ama ekonomi olmayan, kendini dıştan dayatan

 bir güç tekeli olarak meşru görülemeyeceğini temel tez olarak vurguladık. Toplum gibi çok kapsamlı bir topluluklar bütünü olan olgu üzerinde kapitalizm gibi en bencil, çıkarcı, en çok savaşa başvuran bir gücün tahakküm kurması tarihte ‘olağanüstü’ bir durumu, yani ancak krizhalini ifade edebilir. Finans çağı bu gerçeğin bütün yönlerden, toplumun her parçasındakendini yüze vurmasıdır. Sistemin sürekli terör üretmesi, toplumun büyük k ısmını işsiz

 bırakması, işçiliğin bile bir nevi işsizlik durumuna indirgenmesi, kitle ve sürü toplumuna yolaçılması; sanat, seks ve sporun endüstrileşmesi, iktidar ın toplumun k ılcal damarlar ına kadar sızdır ılması sistemin tükendiğinin göstergeleridir. Öyle bir hava, atmosfer yaratılmıştır ki,sanki tüm tarih ve gelecek ancak sermaye düzeni temelinde var olabilir.

Medya denilen sektörün ana rolü de bu sanal, simülark toplumun gerçekmiş gibisunulmasında yatar. Gerçekleşmesi, yaşanması gereken toplum ise verimsiz, hayali, ütopik diye sürekli gündem dışında tutulur. Sermaye sanılanın aksine, başından beri ekonominin

 başına çöreklenmiş, onu alabildiğine saptırmış, gerekli ihtiyaç maddeleri yerine sadece ur gibikâr ı büyüten alanlara ölümüne dalmış bir güç tekeli, şiddet düzenidir.

7- Sermaye düzeninin aksine, ekonomi toplumun maddi ihtiyaçlar ının temin alanıdır.Uzun süre kullanım değeri sınır ında kalınması komünal düzenle bağlantılıdır. Toplumsal

 bütünlük herkese yaşamını garanti edecek tarzda bir ilkeyle yönetilir. İnsan türünün doğası da

 bunu gerektirir. Üretim hiçbir zaman kâr amacıyla düşünülmemiştir. Uzun tereddütlerdensonra (armağan ekonomisi), toplumda artan iş bölümünün de sonucu olarak, değişimekonomisi kendine yer bulmuştur. Kullanım değerine ilaveten değişim değerinin oluşumu kâr amaçlı değildir. İhtiyaçlar ın artan çeşitlilik ve kar şılıklı bağımlılık temelinde giderilmesini

 bağr ında taşır. Metalaşma, pazar ve para ilişkisi başlangıçta kâr amaçlı değil, bu ihtiyaççeşitliliğini ve bağımlılığını gidermek için geliştirilmiştir. Pazar ekonomisi denilen olgusanıldığı gibi bir sermaye-kâr ekonomisi değil, değişimin yoğunca devreye girdiğiekonomidir. Ticaret belli bir çaba kar şılığında dolaşım payı olarak bir kar şılık bulduğundafaydalı ve gerekli olan bir ekonomik faaliyettir. Fiyatlar ın tekel dışı rekabetle belirlendiği

 pazar da ekonominin nabzının attığı alan haline gelir. Para sadece değişimi kolaylaştıran bir araçtır. Küçük esnaf ve meslek sahipleri dediğimiz her türlü zümre de, pazar sürecindeistismar etmedikçe gerekli, faydalı ekonomik unsurlar olarak rol oynarlar. İhtiyaçlar ın besin,giyim, bar ınma, ulaşım, eğlence gibi çeşitli sektörlere ayr ışması ekonominin geliştiğiningöstergesidir. Tüm bu sektörlere ilişkin çabalar ekonomik faaliyet olarak anlam bulur.Toplum normalinde tüm bu hususlar anlaşılırdır. Değerlidir. Etiktir.

Büyük tepki ve itirazla kar şılaşılan ve tarih boyunca kötü, çirkin, zorba, zulüm, haksız,olmaması gereken olarak algılanan olgu ise, ekonominin üzerine dıştan dayatılan, ya cebren,zorla, ya da ince kandırma yöntemleriyle (k ıtlık, stok, fiyatlar ve paranın değeriyle oynama)

kurulan tekelci dayatmalardır. Bu tekel kurma düzenine genel olarak sermaye-kâr düzeni

317 

Page 318: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 318/323

denilmektedir. İlkesi illa birilerinin büyük kazanması, büyük k ısmının ise işsiz, yoksul, açlık sınır ında sermaye düzenine sürekli muhtaç k ılınmasıdır. Gerekçesi de büyük kazanma olanağı tanındığında yar ışın başlayacağı, bunun da ekonomiyi geliştireceğidir. Bunun büyük yalanolduğu, bugünkü finans çağının tepesinde oturanlar ın hiç ekonomiyle ilgilerinin (borsa, faiz,

kur gibi spekülatif konular dı

şı

nda) olmaması

nda görülmektedir. Bunlar ı

n ekonomiyle ilişkikurmalar ı ise krizle eşanlamlıdır. Kâr dışında hiçbir şey onlar ı ilgilendirmemektedir.

Ekonomi-politik diye öyle saptır ıcı bir bilim disiplini sayesinde gerçek ekonomik faaliyetler gündem dışına, ekonomi dışına sürülürken, ekonomi olmayan faaliyetler ekonominin vazgeçilmezleri, kutsallar ı (yine borsa, faiz, kur gibi spekülatif konular) diyesunulur. Yüksek ekonomi diye yutturulmaya çalışılır. Güç tekeli göz göre göre ekonomi olanı ekonomi olmayan, ekonomi olmayanı, hatta ona kar şıt olanı ise yüksek ekonomi, ekonomininkutsallar ı diye sunabilmektedir. Eğer ekonominin en temel sorunu nedir diye sorulursa, cevabı herhalde öncelikle bu soygun tekelinden kurtulmaktır. Gerçek ekonomi olmak için ekonomi

olmayandan, dıştan güç tekeliyle dayatılan ekonomi kar şıtlığından kurtulmaktır. Ekonomihaberleri adı altında faiz, borsa, kur spekülatörlerinin oyunundan kurtulmaktır. Gerçek ekonomi gerçek ihtiyaçlar ın sağlıklı, erişilebilir, çevreye dost yatır ım teknikleriyle üretimi,

 bölüşümü ve tüketimidir. Böyle tanımlayabileceğimiz bir ekonomik inşa için ilk gerekli adım,ekonomik olmayandan kurtuluşun planlı, programlı, örgütlü eylemidir.

8- Kapitalist çağın barbarlıklar ı kar şısında ilkin sömürge ve yar ı-sömürge sürecine tabik ılınmak istenen boylar ve kabileler direndiler ve isyan ettiler. Kuzey Amerika’nın K ızılderilikabileleri ve Güney Amerika’nın Aztek uygarlığı sonuna kadar direndiler. Asya ve Afrikauygarlıklar ı, kabile ve kavimleri de (Çin, Hindistan, Habeşistan uygarlıklar ı ve binlercekabile) sürekli direniş ve isyanlar ını sürdürdüler. Daha bilinçli ve örgütlü olarak, çoğu 20.yüzyılın ulusal kurtuluş hareketleri biçiminde, eksik ve yanılgılı da olsa, önemli başar ılar eldeettiler. İçte ise büyük uyar ıcılar proleterleşme sürecinin kendisi olmuştur. Sanıldığı gibi

 piyasada emeğini özgürce satmak, serflikten, yar ı-kölelikten kurtuluş değildir; tersine,ücretten başka hiçbir çaresi olmayan en zalim köleliğe mahkûmiyettir. İş bulamamak kadar ücretin sürekli yetersizliği, yeni zorbalık rejiminin eskisinden beter karakterini hemen açığaçıkar ır.

Kapitalizme kar şı tüm büyük isyanlar böyle işçiler haline gelmemek için verilmiştir. Bu

isyanlar işçileşmenin değil, işçileşmemenin mücadelesidir. Yanlış bir tanıtımla “Yaşasın işçimücadelesi” demek, “Yaşasın kölelik” demekle eşittir. Doğru olan ve yaşamın dadesteklediği, ücretli mahkûmiyete kar şı çıkmaktır. Kendiliğinden çığ gibi gelişen bu yar ı-köylü, yar ı-tezgâhtar isyanlar ı kapitalizmin tarihiyle hep iç içedir. Diğer yandan feodaldüzenin geleceğinden umutlu olmayan, yeni düzenin nasıl gelişeceğini kestiremeyen aydınlar hep bir güneş ülkesi aradılar. İlk ütopyacılar asla kapitalizmi haber vermediler. Tersine, bukarabasana kar şı umut dolu bir geleceğin, hayali de olsa, projelerini sunmaktan geridurmadılar. Kapitalizme geçiş çağı aynı zamanda başta S. Simon, Campenalla, Fourier,Erasmus gibi büyük ütopyacılar olmak üzere geniş, kahraman bir kuşağın eşitlik, özgürlük ve

komünal düzen çağı mücadelesiydi.

318 

Page 319: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 319/323

K. Marks ve F. Engels’in öncülüğünde kapitalizme kar şı ilk bilimsel temelli bir mücadele bayrağı açıldı. Bağr ında önemli yetmezlikler ve yanlışlar da taşısa, bilimsel sosyalizm adı altında sistem kar şıtı bu ilk hareket yüz elli yıl kapitalizmin korkulu rüyası oldu. Çok büyük kahramanlıklar sergiledi. Önemli mevziler kazandı. Yetmiş yıl SSCB’nin resmi ideolojisi

oldu. K ı

ta Çin’ini ayağa kaldı

rdı

. Ulusal kurtuluş hareketlerinin esin kaynağı

oldu. Sistemkar şıtı bu hareketin talihsizliği, kapitalist moderniteyi çözememesi ve ondan radikal kopuşusağlayamamasıydı. Bilim paradigması pozitivistti. Devletli uygarlık ve iktidar geleneğininkapitalist uygarlıktaki devamını pek az anlayabildiler. Yine de demokratik uygarlığın köşetaşlar ından biri olmayı fazlasıyla hak ettiler.

Anar şistlerin anti-kapitalizmini asla küçümsememek gerekir. Proudhon, Bakunin,Kropotkin başta olmak üzere, sisteme yönelik eleştirilerini demokratik komünalizmle

 bütünleştirmenin usta devrimcileriydiler. Özgürlük ve komün onlara çok şey borçludur.Kapitalizmi sadece bir ekonomik sistem olarak görmek , dayandığı uygarlık ve iktidar temelini

tam görememek, modernitenin kalı plar ını k ıramamak bu hareketin de temel yetmezlik veyanılgılar ıydı.

1968’lerde sıçrama gösteren aydın-gençlik hareketi, finans çağına girişte en büyük  protesto hareketiydi. Ütopik yanı ağır bassa da, en kirli ve karanlık çağa kar şı aydınlığın ve

özgürlüğün meşalesi oldu. Ardı sıra gelişen kültürel, feminist ve çevre-ekolojik hareketler ilk anti-modernist perspektifleriyle çığır açtılar. İktidara dayanmadan eşitlik, özgürlük,demokratiklik mücadelesi açılımını genişlettiler. Küresel sermayeciliğe kar şı küreseltoplumun adı ve adımı duyulan sistem kar şıtlar ı, geçmişe ilişkin özeleştiriyle, ilk defa dahaderli toplu bir tarih ve toplum anlayışıyla güçlenmiş olarak, kapitalist uygarlıktan tam kopuşakar şılık, demokratik uygarlıkla bütünleşmiş olarak özgürlüğün, eşitliğin, komünalizminyolunda ilerleyebilirler.

9- 19. ve 20. yüzyıl devrimcilerinin başar ısızlıklar ının temelinde yatan, iktidar ve onunmodern somut hali olan ulus-devlet konusundaki yanılgılar ıydı. Toplumsal sorunlar ınçözümünde temel halka olarak iktidara gelmeyi öngörüyorlardı. Programlar ındaki ilk hedef iktidar ın ele geçirilişi olarak gösteriliyordu. Tüm mücadele biçimleri bu perspektife

 bağlanmıştı. Hâlbuki iktidar ın kendisi özgürlüksüzlük, eşitsizlik ve antidemokratizmdir. Araç,

kendisine bulaşan en sağlam devrimciyi bile hasta edebilecek geleneksel özelliklere sahiptir.

Kaldı ki, kurtuluş aracı saydıklar ı iktidar konusunda tarihsel-sosyolojik bir çözümlemeleri deyoktu. Tarih boyunca iktidar ın nasıl oluştuğu, geçirdiği aşamalar, ekonomi ve devletle ilişkisi,uygarlıklar içinde oynadığı rol, toplumda nasıl yer aldığı gündeme bile getirilmedi. Sankidevrimcilerin eline geçerse ‘sihirli bir değnek’ gibi nereye dokunulsa orayı cenneteçevirecekti. Hangi soruna değdirilirse hal yoluna sokacaktı. Diktatörlük tarzı bile dahacazibeli olabiliyordu. Burjuva diktatörlüğüne kar şı proletarya diktatörlüğü ilan edilmişti.Bundan daha iyi tuzağa düşmek olamazdı. Yüz elli yıllık kahramanlıklar mücadelesi iktidar girdaplar ında boğuldu gitti. Sonunda elinde kalan araç olarak iktidar ın kapitalizmin, en gerici,eşitsizlik, özgürlüksüzlük ve antidemokratik mekanizması olduğu anlaşıldı. Fakat çok şey

kaybedilmişti. Hıristiyanlık tarihindeki iktidar hastalığının bir benzeri tekrarlanmıştı.

319 

Page 320: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 320/323

Ulus-devlete yaklaşım daha felaketli bir hal aldı. Modernitenin bu en milliyetçi,cinsiyetçi, dinci ve bilimcilikle yoğrulmuş Leviathan’ı, içinde mücadele edilecek temel vedoğru çerçeve olarak kabul gördü. Demokratik Konfederalizm’e göre merkezi ulus-devletdaha ilerici ve sorun çözücü araç, daha doğrusu amaç olarak sunuldu. İktidar ın milliyetçi

toptancı

k, cinsiyetçi toplumculuk, dinci fanatizm ve bilimci pozitivizmle içi şişirilmiş tarihinen ucube vatandaşını yaratan, toplumu tümüyle devletin içinde eriten ve sonuçta faşizmegötüren yapının temeli olduğu anlaşılan ulus-devlete ilişkin de hiçbir çözümlemegeliştirilmemişti. İktidar ın toplumun çeperlerine kadar sızdır ıldığı bu araç bilimselsosyalizmin de tercihi olunca, sosyalizmin kaderi belli olmuştu. 1989’daki resmi çözülüş ilanı 

 bir formaliteydi. Sovyetler’in demokratik niteliği daha Ekim Devriminin başlar ındakaybedilince, doğacak olanın sosyalizm değil kapitalizm olacağı anlaşılmalıydı. Ulusalkurtuluşun umut edileni verememesi de bu iktidar biçimiyle yak ından bağlantılıydı.Özgürlüklerin, eşitlik ve demokrasinin bastır ılmasının temeli olan bir araçla nasıl özgürlük ve

eşitlikler inşa edilecekti? Demokrasi zaten iktidar ı

gevşeten bir araç olarak görüldüğü için,iktidar ın başında devreden çıkar ılmıştı.

Ulus-devlet, proto-faşizm olarak tarih boyunca toplumun kazandığı zenginliklerinüzerinde buldozer gibi geçip, geleceğin umutlar ını da karanlıklara boğuyordu. Geriye ennesnel putçu bir pozitivist milliyetçilik diniyle korunan, kendini tek doğru olarak inşa eden,duygusuz, soyk ır ıma kadar varan gaddarlığıyla tanınan, bizzat tanr ılaşan ulus-devletkalıyordu. Sermayenin beş bin yıllık tarihinde ilk defa ekonomi, siyaset, toplum ve ideolojinintek potada eritilerek elde edilen bu güç tekelinin kendisi tüm bu sorunlar ın kaynağıydı. Açık ki, ulus-devlet kavram ve uygulama olarak aşılmadıkça, sosyalizm mücadelesi kendini

aldatmaktan başka bir anlama gelmeyecekti. Endüstriyalizmi de ulus-devletin ikizi olarak çözümlemedikçe, başta kentin kanserleşmesi ve çevrenin yık ımının önüne geçilemez.Devrimci bir hedef gibi gösterilen endüstriyalizm, devlet tekelciliğinin azami kâr biçimidir.Olsa olsa firavun sosyalizmi olarak anlam bulabilir. Çözülüşe kadar SSCB, günümüzde deÇin sosyalizmi, endüstriyalizmin en kaba uygulayıcılar ı olarak, kapitalist sistemi en çok 

 besleyen rejim konumuna düştüler. İkisinin en katı ulus-devlet ve endüstriyalizm modernistihaline gelmeleri liberal kapitalizmin bir zaferiydi.

Finans çağı gibi çok ekonomik olarak kendini sunan sistemi hep tersinden okumak dahaöğretici bir metottur. O finans deyince toplumun çeperlerine kadar yayılmış bir iktidar; oekonomi deyince ekonomi dışı, hatta kar şıtı; o neoliberalizm dedikçe katı muhafazakârlık olarak algılamak bizi daha doğru yorumlara götürecektir.

Ulus-devlet, endüstriyalizm ve finans tekeli sadece kapitalist modernitenin değil, beş binyıllık uygarlık yapısının da çözülüşünü durdurma araçlar ıdır. Kendilerini daha kalıcı k ılacak 

 bir yeniden yapılandırmaya uğratıncaya kadar daha sık ı sar ılı p alternatiflerini yanlış ve eksikliçık ışa zorlamak, kendi içlerinde ehlileştirip etkisizleştirmek için silah olarak kullanacaklardır.

10- Tarih boyunca demokratik ve yoksul sosyal kesimler mücadelelerinde ‘yanlış at’aoynadılar. Düşmanlar ını sadece düşmanlar ının silahlar ını kullanarak yeneceklerini sandılar.

Kendi özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik karakterli yapılar ına uygun silahlar 

320 

Page 321: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 321/323

geliştiremediler. Geliştirseler bile, başar ı veya başar ısızlıklar ı halinde kolayca vazgeçtiler.Rakiplerinin daha gelişkin silahlar ı kolaylar ına gitti. Sadece askeri teknik ve araçlar ını değil,tanr ı inşalar ından k ılık k ıyafetlerine, mimarilerinden ak ıl tarzlar ına, sömürü biçimlerindeniktidar kurgulamalar ına kadar daha önce tesis edilmiş uygarlık zihniyet ve kurumlar ını olduğu

gibi devraldı

lar. Veya içinde eriyip onlarlaştı

lar. ‘Rakipleriyle aynı

ata oynamak’ sonuçta buoluyor.

Sümer uygarlığına dört taraftan saldıran Semitik ve Aryenik kabile şefleri, olduğu gibiSümer zihniyet ve kurumlar ının ya başına geçtiler ya içinde kullaştılar. Binlerce yıl kabile

 boylar ının destansı, hala nağmeleri davul ve zurnayla yüreklerimizi titreten kahramanlıklar ı  böylece boşa ak ı p gitti.

Mısır uygarlığına saldıran Apirular’ın çoğu köle, azı saray bürokratlar ından öteyegidemedi. Bir İ brani kabilesini tanıyoruz. Hem Sümer-Babil, hem Mısır uygarlığından miraskalan. Onlar da hem kendi başlar ına hem dünyanın başına bela oldular. Ne tam köleleştiler, nede tam özgürleşebildiler.

Med ve İskit boylar ı Asur İmparatorluğu’na kar şı üç yüz yıl direndiler, saldırdılar .Sonuçta kopyalar ı olan Urartu ve Pers İmparatorluğunun yolunu açtılar. Askeri şefleri, çoğuda kullar ı olmaktan kurtulamadılar.

Greko-Romen uygarlığına kar şı dıştan Keltik, Nordik, Gotik ve Hunik kabile direniş veak ımlar ı, içte köle isyanlar ı ve tüm etnik kökenli yoksullar ın partisi olan Hıristiyan direnişleri

 beş yüz yıl boyunca ardı arkası kesilmeden devam etti. Elde edilen kazanç, Roma tacının silik  bir kopyasının, papalık ve bazı kabile şeflerinin baş süsü olmaktan öteye gidemedi. Aslanlara

yedirilen, yak ılan, çarmıha gerilen milyonlarca direnişçinin anısı uygarlığın buz kesilmiş hesaplar ında dondu kaldı.

Sasani ve Bizans (ve mirasçılar ının) uygarlıklar ına yediyüz yıl boyunca direnen vesaldıran Arap, Türk, Kürt, Ermeni, Asuri, Çerkez, Helen boy ve kavimleri geriye eskiuygarlıklar ın silik kopyalar ı olan sultanlık taçlar ıyla milyonlarca yoksul kabile, ağa bendesive köle bıraktı.

Avrupa kapitalist uygarlığına kar şı direnen ve isyan edenlerin başına neler geldiğini zatenayr ıntılı olarak belirtmiştim.

 Neolitik çağın büyük devrimci toplumunun kutsallık dolu komünalist düzenlerin tümuygarlıklar ın yiye yiye (madden ve manen) hala bitiremedikleri miraslar ı ise yüreklerimizi,yüreğimi burkup durmaktadır. Bu müthiş ve destansı direnen ve saldıranlar ın tarihini öztarihimiz saymalıyız. Yani ‘demokratik uygarlık tarihi’’. Fakat bu unutulan ve gasp edilentarihi ayıklayarak yazmalı ve sahip çıkmalıyız. Uygarlık taçlar ının süslerine sevdalanı p,kabile ve tüm etnisite, kavim yoksullar ının emeklerine, direniş ve isyanlar ına, kahramanlık ve

 bilgeliklerine ihanet eden silik taç sahiplerinin ve saray kullar ının tarihine asla sahipçıkmamalıyız. Bu ayr ım yapılmadan demokratik uygarlık tarihi yazılamaz. Bu tarihyazılmadıkça da güncel özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesi başar ıyla verilemez. Tarih

321 

Page 322: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 322/323

köktür. Köküne dayanmayan bir canlı nasıl kendini devam ettiremezse, insan türü de sosyaltarihine dayanmadan özgür ve onurlu yaşam yolunu seçemez.

Egemen uygarlık tarihi tek tarih olduğunu, başka tarih olamayacağı tezini esas alır.İndirgemeci ve dogmatik olan bu tarih anlayışından kopmadıkça demokratik-sosyal tarih

 bilinci gelişmez. Sanılmasın ki demokratik uygarlık tarihinin olay, ilişki ve kurumlar ı yoktur veya eksiktir. Bilâkis bu tarih en zengin materyalle doludur. En az uygarlık tarihi kadar mitolojisi, dini, felsefesi, bilimi, sanatı; bilge, ozan ve yazarlar ı vardır. Yeter ki öz

 paradigmamızla bakmasını bilelim, seçip ayıralım ve yazmasını bilelim! Düşman verakiplerin silahlar ı, kurumlar ı ve zihniyetlerinden yararlanılamaz demiyorum. Ama en azyararlanmak kadar kendi öz zihniyet, kurum ve silahlar ını oluşturup esas almadıkça, onlar ınzihniyet, kurum ve silahlar ına yenilmekten ve onlar gibi olmaktan kurtulunamaz.

11- Sonuç olarak, tüm bu çözüm ve tezlerimden “uygarlıklar birbirleriyle uzlaşmadan, birbirini yok edip zafer kazanıncaya kadar savaşırlar” gibi bir yargı elbette çıkar ılamaz. Yok edici diyalektik anlayıştan kaynaklanan bu tür yargılar ı, felsefi anlayışımda da açmayaçalıştığım gibi, evrensel ak ış diyalektiğine uygun bulmuyorum. Yok edici uçlar bulunsa bileesas olan, kar şılıklı bağlılık ve birbirlerini besleyerek (simbiyotik ilişki) gelişmedir.Toplumun doğasında daha çok bu diyalektik öz işler. Uzlaşarak, birbirini yok etmeden,kar şılıklı beslemeyi esas alan ortak yaşamlar toplumlar ın esas halidir. Tarih ve güncellik budoğaya ilişkin ezici bir çoğunluk sunmaktadır. Yok edici, aşır ı ötekileştirici ilişki biçimleriistisnaidir. Tı pk ı aslanlar ın hayvanlar âleminde istisnai olmalar ı gibi.

Devletli uygarlıkla demokratik uygarlığın bir arada, birbirini yok etmeden uzlaşarak 

yaşamalar ı mümkündür. Bunun için ilk şart uygarlıklar ın birbirlerinin kimliğini tanıyı p saygılı olmalar ıdır. Kendi kimliğini diğerine zorla veya çeşitli avantajlar ına, öncülüklerine dayanarak kabul ettirmek uzlaşma değil, yok etme yöntemidir. Bu yöntem tarihte bolca kar şımıza çıkanve günümüzde de toplumlar ın çeperlerine kadar yaydır ılan iktidar-savaş yoludur. Avrupa,k ısmen ABD, kapitalist sistemin hegemon güçleri olarak, dört yüzyıl boyunca uygulananiktidar-savaş yönteminden gerekli dersleri çıkar ı p, tümüyle yıkmadan (Çünkü iç ve dış savaşlar ın temel nedeni iktidar ın bu tip örgütlenmesidir), ulus-devleti yeniden federal birlikler halinde inşa etmeye çalışıyorlar. İnsan haklar ı, sivil toplum ve demokratikleşmeargümanlar ını katıştırarak. Açık ki, ulus-devlet eski katı biçiminden esnetilerek, daha

çözümleyici bir devlet aracı durumuna getirilmek isteniyor. Rusya ve Çin’de de benzerigelişmeler var. Katılıkta ısrar eden Kuzey Kore, Irak, Suriye, Türkiye ve İran’a vb. daha sertyükleniliyor. Irak ibretlik olarak hedef seçildi. Artık kaotik bir hal alan krizden en az kayı plave fazla yara almadan çıkmak istiyorlar.

Sistemin Roma türü bir imparatorluk yaşayı p yaşamadığı tartışılıyor. Şüphesiz Roma’dançok daha etkili bir küresel yönetim var. İster hegemonik, ister imparatorluk olsun, bu iradeningücü tartışılamaz bir ağırlığa sahip. Sistemini sürekli restore edip ayakta tutmaya çalışacak.AB türü k ıtasal düzenlemeler Asya, Afrika ve Amerika’da da gündemde. Ortadoğu içinBüyük Ortadoğu Projesi (BOP) geliştiriliyor. BM’nin reformasyondan geçirilmesi

düşünülüyor. Ekonomik, kültürel ve sosyal yeniden düzenlemeler süreklilik kazanmakta. Yani

322 

Page 323: Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

8/8/2019 Kapitalist Modernitenin Aşılma Sorunları Ve Demokratikleşme (Son Savunma) - Abdullah Öcalan

http://slidepdf.com/reader/full/kapitalist-modernitenin-asilma-sorunlari-ve-demokratiklesme-son-savunma 323/323

kar şımızda ve halen içinde güdüldüğümüz uygarlık sistemi son çağının en kaotik dönemindende geçse boş durmuyor.

Uzlaşı refleksi var mı denilirse, bence bu yöntemi de hiç eksik etmiyor. Kaldı ki,tarihinde sıkça denediği ve asıl sonuç aldığı yöntemdir. Kar şı taraf ın bilinçliliği, örgütlülüğü

ve özgürlük inisiyatifi zayıf kaldıkça, sistem uzlaşma süreçlerinden hep başar ılı çıkmıştır.Örneğin reel-sosyalizmi başta SSCB ve Çin örneğinde gördüğümüz gibi bu yöntemleetkisizleştirmiştir. Modernizm zaaflar ını (ulus-devlet, endüstriyalizm, pozitivizm) kullanarak 

 bu başar ıyı elde etmiştir. Ulusal kurtuluş ve sosyal-demokratlar ı daha kolay asimile edipetkisizleştirmiştir. Anar şist, feminist, ekolojik ve bazı radikal hareketleri isemarjinalleştirmeyi başarmıştır.

Tüm bu göstergelere rağmen, sistemin gücü her şey değildir. Daha da ötesi, en zayıf dönemini yaşıyor. Eğer demokratik uygarlık cephesi hala istediği, gerekli ve hak edilmiş olankazanımlar ı elde edemiyorsa, bunun temel nedeni halen esas alması gereken paradigmatik devrimini tam yapmaması (temel bilimsel yaklaşım), yeterli program, örgüt ve eylem gücüneerişememesidir. Bunlar elde edilmeyecek ve erişilemeyecek hedefler değildir. Demokratik uygarlık hareketi kendi asli kimliğine (özgürlük, eşitlik, demokratlık) sahip çıkarak, tarih-sosyal çözümlemesini yaparak, program, örgüt ve eylem biçimlerini dünya, bölge ve yerelçapta inşa edebilir. Dünya Demokratik Konfederalizmi; Asya, Afrika, Avrupa ve Avustralyaiçin bölgesel demokratik konfederlizmler gündemleştirilebilir. Özellikle Ortadoğu içinOrtadoğu Demokratik Konfederalizm projesi mevcut kaotik ortam içinde oldukça anlamlı bir çalışma olacaktır.

Şimdiye kadar içine düşülen ‘ya hep, ya hiç’ taktik yaklaşımlar ından uzak durularak,sonuna kadar devrim veya savaş ile bunun kar şıtı olan sonuna kadar Hz. İsa tavr ı (bar ış), çok geleneksel ve komplike olan iktidar olgusu kar şısında başar ılı ve etkili olamaz. Direniş, isyanve inşa çalışmalar ını bir yaşam biçimi haline getirerek, özgürlük insiyatifini elden

 bırakmadan, sistemin tüm güçleriyle yerinde ve zamanında uzlaşmalara varmak daha çok geliştirici ve kazandır ıcı bir yöntemdir. Ama tekrar etmeliyim ki, demokratik uygarlığın

kimliğimiz olduğunu, uzlaşmaya girebileceğini, fakat devletli uygarlık içinde kendini

asla eritip yitirmeyeceğini bilmemiz, yapılandırmamız ve korumamız ŞARTIYLA!

12- Sonucu yazı tarzıma ilişkin birkaç hususa değinerek bitirmek istiyorum. Başlarken

mitolojik, dinsel, felsefi ve bilimsel anlam kategorilerini iç içe kullanmayı bir yöntem olarak deneyeceğimi söylemiştim. Sanır ım bu konuda k ısmen başar ılı oldum.

Mitolojik söylemden vazgeçemeyiz. Özellikle tarih öncesi, neolitik, ilkçağ tarihi vedemokratik uygarlık büyük k ısmıyla mitolojiktir. Efsane ve bilge söyleyişlerinde kendilerinidile getirirler. Sosyolojik olarak başar ılı çözümleri yapılırsa, tarih anlatımını kesinliklegüçlendirip renklendirirler.

Olduğu gibi değil de, sosyolojik yorumdan geçirmek kaydıyla, dinsel görüş de kesinlikletarihsel anlatımın vazgeçilmez bir argümanıdır. Tarih önemli oranda dini dogmalarda

gizlenmiştir. Bunun çok nedenleri vardır. Yine toplumsal gelişmeler de dinde çoğunlukla

323