klasiklerimiz/vii uel-fethu ,r-rabbtini ve,l-feyzu,r ... · dir el-geylani:, öğrencilerine...

12
Klasiklerimiz/VII uel-Fethu ,r-rabbtini ve,l-feyzu,r-rahmani,, (Abdülkadir ö. 561/1166) Dilaver Gürer Yard. Doç. Dr., Selçuk Ü. ilahiyat Fakültesi Tasavvufi birikimin nesilden nesile ve hemen her türlü üslup Bu bir da büyük sufilerin sohbetleri- nin Ta rih boyu pek çok sufinin vaaz ve sohbetleri kayda geçirilerek tasavvufi kültürün bu yolla büyük bir da ve bu tür eserler pratik tasavvufta, tasavvufi de önemli görevler 'r-rabbiinf ve'l-jeyzu 'r--rabmiinf de Ab- dülkadir el-GeyHlni'nin vaaz ve sohbetlerinden mühim bir eserdir. Biz- ler, bu büyük süfi, pir, kalp tabibi ve gönül erinin tasavvuf ve tarikat en bir zamanda vaaz dair önemli ve güzel bir kaynak da olan bu eserinde Gerçekten de, el-Fethu 'r-rabhanf, hem günü- müze kadar en eski ve dünyadaki en tarikat olan Kadiriyye men- hem de tasavvufla ilgilenen hemen herkesin Sünni tasav- vuf önemli bir tasavvuf Abdülkadir ve Eserleri A. el-Gavsü'l-A'zam, gibi lakaplarla da Muhyiddin Ebu Muhammed Abdülkadir b. Musa ei-Geylani el-Hanbel1470/1078 bugün kuzeyin de , Hazar Denizi'nin güneyinde bulunan Geyl an lgesinin tir dünyaya Anne ve dindar ve tasavvufi bir ya- sahip ailelere mensup kaydedilir. Kendisinin hem seyyid, hem de gösteren nesep sUsileleri vardu. 1 Yaküt, Beyrut 1986, c. l, s. 426; EbU Tahir Mu- hammed , 1-mttbft, 1332, c. I, s. 372.

Upload: others

Post on 22-Sep-2019

13 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Klasiklerimiz/VII uel-Fethu ,r-rabbtini ve,l-feyzu,r-rahmani,,

(Abdülkadir ~I-Geylani- ö. 561/1166)

Dilaver Gürer Yard. Doç. Dr., Selçuk Ü. ilahiyat Fakültesi

Tasavvufi birikimin nesilden nesile aktarılmasında şifahl ve yazılı hemen her türlü üslup kullanılmıştır. Bu geleneğin bir parçası da büyük sufilerin sohbetleri­nin yazıya aktarılması olmuştur. Tarih boyu pek çok sufinin vaaz ve sohbetleri anında kayda geçirilerek tasavvufi kültürün oluşmasına bu yolla büyük bir katkı­da bulunulmuş ve bu tür eserler pratik tasavvufta, tasavvufi hayatın şekillenmesin­

de önemli görevler üstlenmiştir. el-Fetbıt 'r-rabbiinf ve'l-jeyzu 'r--rabmiinf de Ab­dülkadir el-GeyHlni'nin vaaz ve sohbetlerinden derlenmiş mühim bir eserdir. Biz­ler, bu büyük süfi, pir, kalp tabibi ve gönül erinin tasavvuf ve tarikat anlayışını en geniş bir şekilde, aynı zamanda vaaz edebiyarına dair önemli ve güzel bir kaynak da olan bu eserinde bulmaktayız. Gerçekten de, el-Fethu 'r-rabhanf, hem günü­müze kadar ulaşmış en eski ve dünyadaki en yaygın tarikat olan Kadiriyye men­suplarının, hem de tasavvufla ilgilenen hemen herkesin başvurduğu, Sünni tasav­vuf anlayışının gelişmesine katkıda bulunmuş önemli bir tasavvuf kHisiğidir.

ı. Abdülkadir el-Geytruıı'nin Hayatı ve Eserleri

A. Hayatı el-Gavsü'l-A'zam, el-Bazü'l-Eşheb gibi lakaplarla da anılan Muhyiddin Ebu

Muhammed Abdülkadir b. Musa ei-Geylani el-Hanbel1470/1078 yılında , bugün İran'ın kuzeyinde, Hazar Denizi'nin güneyinde bulunan Geylan bölgesinin Büş­tir kasabasında dünyaya gelmiştir. ' Anne ve babasının dindar ve tasavvufi bir ya­şama sahip ailelere mensup olduğu kaydedilir. Kendisinin hem seyyid, hem de şerif olduğunu gösteren nesep sUsileleri vardu.

1 el-Hanıevi, Yaküt, Mll 'cema:t-bı11d/in, Beyrut 1986, c. l, s. 426; el-Fınızabiidi, EbU Tahir Mu­

hammed, el-Kamı1sıı 1-mttbft, Mısır 1332, c. I, s. 372.

162 ra<awuf

On sekiz yaşında iken, ilim tahsili yapmak üzere devrin itim, kültür, ticaret, siyaset ve hilafet merkezi olan Bağdat'a geldi. Bilhassa fıkıh, akaid, hadis ve ede­biyat sahalannda zamanın meşhur hocalarının ders halakalanna katılarak tahsi­

lini ikmal etti.1

Abdüllddir el-Geylani Hanbeliyye mezhebinin önde gelen imamlanndan bi­risi olarak da kabul edilir. Ancak, bazı kaynaklarda onun Hanbeliyye ve Şafiiyye mezhebine göre fetva verdiği, dolayısıyla Hanbelilerio olduğu kadar Şaftllerin de imaını olduğu zikn::dilir:~

Bağdat'ta bir yandan ilmi tahsilini devam ettiren Abdülkadir ei-Geylani, diğer

yandan tasavvufi eğitimini de ihmal etmemiş ve zaman zaman Bağdat harabele­rine çekilerek nefis terbiyesi ve tezkiyesine ağırlık vermiştir. Onun bu inziva ha­yatı kendi ifadesiyle 25 yıl kadar sürmüştür.'ı Bu esnada 513/1119 yılında , mela­

ınet meşrebine de sahip olduğu anlaşılan süfi Ebu'l-Hayr Ebu Abdullah Hammad b . Miislim ed-Debbas (ö. 525/ 1130) ile karşılaşmış ve onun sohbetlerine katıl­mış, onuola arkadaşlık etrniştir. 5 Hammad'ın yanında bir süre tarikat ilmi (tasav­vuf) ile meşgul olduktan sonra, aynı zamanda fıkıh hacası ve medrese sahibi o lan Ebü Sa'd el-Muharriml'den "hırka-i tarikat" giymiştir. Abdülkadi~ el-Geyla­ni, Ebu Sa'd el-Muharriml'nin vefatından sonra onun hem medresesinin hem de tarikatinin başına geçmiştir.1' İlıni ve tasavvufi dirayeti herkes tarafından günden güne artarak kabul edilen, büyük bir hüsn-i kabul gören ilim ve şeyh Abdülka­dir el-Geylani:, öğrencilerine verdiği dini ilim öğretimini medresesinde, müridie­rinin eğitimini ise ribatında yapmıştır.

Bir müddet evlenmemesine rağmen, Hz. Peygamber'in işareti üzerine7 evlen­miş, dört hanımından 22'si kız olmak üzere toplam 49 çocuk dünyaya gelmiştir. s

2 Abdülkadir el-Geylani' nin hocalan için bk.: Gürer, Dilaver, Abdıllkl.idir Geylanf Hayatı, Eseı·­

leri, (iön'işleri, İstanbul 1999. ss. 61-63.

3 eş-Şauanfifl, Ali b. Yusuf, (İbn C.-ıhzam), Bebcerıı 'l-esrtir ı~ ma 'dinıi. '1-enuiir, Mısır ı 304, s. ı ıs

(Şauanufl'nin bu eseri Abdülkadir el-Geylani hakkında·olduğu kadar, onun zamanında bilhassa Bağ­

daı'ta yaşayan sufiler için de ilk tabakar niteliğindedir; biz sonraki kaynakların hep ondan nakUler­

de bulundtıklarını tespit ettik); es-Sinciri, Abdurrahman b. İsa ei-Kadiri, es-Subbtt 's-safir, Kalüre Da­

ru'I-Kütübi'I-Mısriyye, Tarih, ıu.: 1850, mikrofilm nr.: 35489, vr. 14a; eı-Tadifi, Muhammed b . Yahya,

Kaliiidii 'l-ceı,ahir, Mısır 1303, ss. 9, 48.

4 eş-Şaıtanütl, age., s. 85.

5 Aynı eser, s. 20.

6 Aynı eser, s. lo6; ibnü'I-Verdi, Zeyneddin Ömer, Teıimmetı/'1-Mııbrasar, ı:ıh.: Ahmed Rifat

Bedravi, Beyruı 1970, c. lll, s. lll; el-Yafii, Af'ıfeddin, Mir'atıı'l-ctnan, Beyrut 1970, c. III, s. 353; ed­

Deyri, Ebu'I-Vefa İbrahim b. Ali ei-Kadirl, er-Raııdıı 'z..zahir, Kahire, Darü 'l-Küıübi'I-Mısriyye, Tarih

Tal'aı, nr.: 1969, nıikrofılnı nr.: 13497, vr. Sa. 7 es-Sühreverdi, Ebu J-Iafs Ömer, Avarifii '1-malirif, Beyruı 1966, s. 167; es-Sinölrl, age., vr. 9a;

et-Tiidifi, age., s. 52.

8 ibnü'n-Necdr, ei-Mılstefdd, ıah.: Muhammed Mevlüd Halef, Beynıt 1986, s. 307; ez-Zehebi,

Muhammed b. Ahmed, S~venı a 'liimf'n-nübelti, ıah.: Şuayb ei-Arnav(ld, Beyruı 198S, c. XX, s. 447; et-Tadifl, Kalaidfl. '1-ceı:dhir, s. 52.

"et-.fethu 'r-rabMnf ı•e '/:(eyz11 'r-rabmiinf" 163

Çocuklarının ve tomnlarının onun tasavvuf ve din anlayışının islam dünyasının dört bir yanına iotişar etmesinde ve büyük bir tarikat haline gelmesinde katkıla­n son derece büyük olmuştur.

Geride, birçok eser, fikriyarını devam etirecek bir nesil, binlerce talebe ve ınürid bırakan Hz. Pir el-Gavsli'l-a'zam Seyyid Abdülkadir el-GeyH1ni91 yaşında iken 8.4.561/16.2.1166 tarihinde, bir Cumartesi gecesi vefat etıniştir .Y

B. Eserleri Kütüphanelerimizde Abdülkadir el-Geylanl'ye ait pek çok eser bulunmakta­

dır. Bunlar arasında ise el-Gu.nye li talibf tarikı 'i-Hak, el-Fethu. 'r-rabbanf, Ci­

laii '1-hatır ve Fütilhu 'l-gayb onun dini ve tasavvufı görüşlerini ortaya koymak açısından en önemlileridir. Bu eserlerden ilki teliftir, diğerleri ise vaaz ve sohbet­lerden derleme şeklinde meydana gelmiştir.

el-Gunye li-tatihf tankı 'I-Hak fıkıh, akaid ve rasavvufla ilgilidir. Klasik bir il­mihal kitabı mahiyetindedir. Eserde fıkhl konular Hanbeli mezhebine göre açık­larur. Akaidle ilgili konular selefi bir anlayışla "Ff ma'rifeti 's-Sani"' bölümünde, tasavvufla aHikalı mevzular ise kitabın sonundaki "Adahu '1-müridfn " bölümün­de, Sünni bir tasavvuf anlayışı çerçevesinde işlenir.

ei-Gu.nye'nin kütüphanelerimizde pek çok yazma nüshası mevcuttur ve ilk baskısı 1288/1871 'de Kahire'de Bulak Matbaası 'nda yapılmıştır.

Brockelmann, Cilaü'l-hatır fi'l-batın ve'z-zahirin Sittin medilis adıyla Kahi­re'de h. 1281 yılında basıldığıru belirtir. "' Bu eser bazı çalışmalarda "ei-Fethu'r­

mbbanf'nin 57. ve 59. bölümlerinin bir araya getirilmiş şekli"' ' olarak tanıtıhr ki, bu doğru değildir. Cilaü'l-hatır, Abdülkadir ei-Geylanl'nin vaazlarını bir araya getiren ei-Fethu'r-rabbanl gibi ınüstakil bir derleme ve el-Fethu'r-rabbanl'nin adeta bir devarnı niteliğindedir. Ne var ki, Cilaü'l-hatır, e/-rethu.'r-rabbanfka­dar tanınmamaktadır. ' ı

Abdülkadir ei-Geylanl'nin önemli eserlerinden bir diğeri de Fütuhıı '1-gayb'dir.

Oğlu Abdürrezzak'ın onun sohbet, vaaz ve hutbelerinden deriemiş olduğu 78 bölümlük (konu b~lığı) bir kitaptır. Eser İbn Teymiyye tarafından "Şerhu. keti­mat min Fütuhı'l-gayb"adıyla şerhediJmiş, bu şerh Camiu'r-resail (Cidde 1984, 71-189) içinde yayınlanmış ve üzerinde T. Michel tarafından da "ibn Teymiyye's

9 İbnü 'I-Cevzi, Ebu 'I-Ferec, ei-Mımtazam, tah.: Muhammed Abdülkadir Ata, Beyn.ıı 1992, c. XVT-

11, s . 173; İbn Receb, ez-Zeyl ata Tabctkiili'I-Hanabile, Beynıt trs .. c. I, s. 299; eı-Tadifl, age., s . 166.

10 Brockelmann, Cari, Geschicbte der Arah~çcbeıı Uıreratılr Supplemenıbcmd (GA.S:), Leideıı

1937, c. ı, s. n s. ll Margoliouılı , David Sanıulel, "Abdülkadir el-Cili", iA, tsıanbul 1993, c. ı, s . 81 ; Uludağ, Süley­

man, "Abdülkadir-i Geylani", DiA, lsıanbull988, c. ı, s. 236.

12 Bu sebeple Cilaıl'l-baltı'ı ranıtma ihıiyacı hissettik ve bunu bir makale haline getirdik. (Bk.:

Gürer, DiHiver, "Abdülkadir Geylani'nin Fazla Tanınınayan Bir Eseri: Cihtü'l-haur fi'l-bi\tın ve'z-zahir"

journal oj the Hıstory of Sıifism, (pecial issue: The Qadirıyya Order), Paris 2000, s.~. 21-51.)

164 tasawıif

Sharh on the Futuh al-ghayb of Abd al-Qadir al-filarıf"adıyla bir çalışma yapıl­

mıştır (Hamdard Jslamicus, S. 4, 3-12). Esasen Abdülkadir el-Geylani' nin bunlardan başka da eserleri vardır ki, bun­

ları üç gnıba ayırarak sadece isimlerini zikretmekle yetinmek istiyonız: .

a) Nesirler: Mektubat, Sırru 'i-esrar ve mazharu 'l-envar fi ma yahtacu iley­

hi'/-ebrar, es-Siracü'l-vehhac ./f leyleti'l-mi'rac, ed-Dürerü 's-seniyye fi'l-meva­

ızı '1-Geylaniyye, Tenbfhu 'l-gabf ./f rü yeti 'rı-Nebf, e/-Muht~çar ./f ılmi 'd-dfn,

Usulü 's-seb 'a, Usı1lü 'd-dfrı, Risii/e fi 't-tevhfd, Akfde.

b) Şürler: Onun şürleri Dfvan adı altında biraraya getirilmiş ve Dfvan Yusuf . Zeydan tarafından tahkik edilerek Kahire'de 1990'da basılmıştır.

Bunun haricinde Abdülkadirei-Geylani'ye ait olan pek çok şiir de mevcunur

ki, bunların isimleri de şu şekildedir: el-Kasfdetü '1-ayrıiyye; Reşfü '1-müntehi/frı,

el-Esmaü 'l-hüsna, Hamriyye, Ümmiyye, Tl:ii;rye, Lamiyye, Tasavvufiyye, Ham­

se-i Geylanf, Vesfle. c) Virdler, hizbler, dualar: Bunların isjmleri de: Salaııat, el-Kibritii '/-ahmer ji:<;­

salati ale'n-Nehf (<ô.a.ıı.), Da'vetü'l-celiile, Kenzü'l-a'zam, Duau fethı 'J-basair, ed­De/dı"/ ( es-saldtü '1-kUbra), Evrad, Hızbü beşdiri '1-hayrdt, Hızbü 't-tazarru ' ve'l-ibti­

hiil (Jbtihlilü 'ş-Şeyh Abdi/kddir ), Hızbtı 's-seriyyaniyye (Da 'ıl€ tü s-seriyyani.Jrye),

Hızbü's-sağfr, Hızbü'l-hıfz, Hızbü 'n-nasr, Dtdiü hızbi 'n-nasr şeklindedir. Bunla­

rın çoğu da İsmail b. Muhammed Said el-Geylani el-Ka diri tarafından el-Füyuzatü 'r­

rabbaniyye fi'l-euradi'l-Kadiriyye (İstanbul 1281 h.) ve el-Füyüzatü 'r-rabbaniyye

fi'l-measir ue'l-euradi'/-Kadiri.Jrye (Beynn trs.) isimleriyle biraraya getirilmiştir.

Ayrıca, onun Tefsiru'l-Kur'drıi'l-Azfm (MiskU'/-hıtam/3 veya Havassu'I-Fati­hatiŞ-Şen]e (Vatikan, V. 1458Y~ isminde bir tefsiri de vardır.

er-Risa/etü '1-gavsi_Y.Ye'nin ona ait olup olmadığı ise şüphelidir. ıs

2. el-Fethu'r-rabbılo1 ve'l-feyzu'r-.rab.ınılni'nin Yazılış Sebebi

Kitabın Abdülkadir el-Geylanl'nin vaaz ve sohbetlerinden oluştuğunu belirt­

miştik. Dolayısıyla onun yazılış sebebi bellidir: Kitap telif etmeye zamanı müsa­

it olmayan büyük süfi ve vaizin tasavvııf anlayışının en kolay bir şekilde sonraki nesillere aktarılması. Ayrıca, sufilerin önemli özelliiderinden birisinin de zuhura­ta göre konuşmalan olduğunu, onların "hazırlıksız" ve irticall olarak konuşmayı

tasavvufi yönden daha doğru bulduklarını biliyoruz. Bu sebeple, Abdülkadir el­Geylaru'nin kırk yıl süren vaaz ve sohbetlerinden zaman zaman notlar alınmış ve onun tasavvtıf ve tarikat anlayışının kitaptaşması hedeflenmjştir.

13 es-Samerral, Yt1nus, eş-Şeyh Abdı'ilkiidfr ef-Geyldnf bqyattıbıt tisiinıhtt, Bağdaı ırs., s. 16.

14 Brockelmann, GAS, c. 1, s . 778.

15 Abdülkadir el-Geylani'nin eserleri h.akkında geniş bilgi için bk.: Uludağ, "Abdülkadir-i Gey­lani", c. I, ss. 236-237; Gürer, Ahdıllluidir Geylt'inf. ss. 109-128.

"el-feıhu'r-rabbtinf lle 'l-feyzn 'r-rabmiinf" 165

Aslında, Abdülkadir el-Geylanl'nin vaaza nasıl başladığı da burada önem ka­zanmaktadır. Dolayısıyla onun vaaza başlayışı ve vaazlanna olan ilgiden de bah­setmenin gerekli olduğuna inanıyoruz.

Dini eğitimini başarıyla tamamlayan ve tasavvufi yönden de önemli mesafeler kateden Abdülkadir el-Geylani, yine de kendisini halka vaaz u nasihat etme konu­sunda yeterli görmüyor ve bu yüzden, hocası Ebü Sa'd el-Muharriml'nin Babü'l­Ezc'deki medresesinde ondan sonra ders venneye başlamış olmasına rağmen, vaaz kürsüsüne çıkmaktan imtina ediyordu. Ne var ki, zamanın büyük sılfisi Yusuf ei-He­ınedanl (ö. 535/ 1140'l'nin teşviki ile 521/ 1127 yılında aynı ınedresede vaazlar verıne­ye başlamıştır. Bu olayı Abdülkadir el-Geylani şöyle anlatır:

"Hemedan'dan kendisine Yüsuf el-Heınedaru denen bir adam geldi. Ona "ku­tup" deniyordu. Ribatta konuk oldu. Oraya gittim fakat onu göremedim. Bana ken­disinin serdabda (bodrumda) olduğu söylendi. Hemen oraya indim. Beni görünce ayağa kalktı. Beni yanına oturttu. Ahvalimi bana izah etti, müşkilatımı halletti. Son­ra bana insanlara konuşınanu söyledi. Ben ise ona, "Acemi" birisi olduğumu, Bağ~ dar'ın fasihleri gibi konuşamayacağınu , bildirdim. Bunun üzerine şunlan söyledi:

-Sen fikhı , fıkıh usülünü, hilafı, nahvi, lügati ve Kur'an 'ın tefsirini iyice öğren­din. O halde, konuşma sana neden uygun düşıneyecekıniş~! .. Kürsüye çık ve ko­nuş! Ben sende hurma olacak bir tohum, bir kök görüyorum! .. "'(•

Bir menkıbeye göre ise Abdülkadir el-Geylaru (yakaza halinde iken) Hz. Pey­gamber'i görür. Hz. Peygamber ona insanlara neden konuşmadığını sorar. O da kendisinin "Acemi" olduğunu ve Bağdat'ın fasihleri gibi konuşamayacağını söy­ler. Bunun i.izeıine Hz. Peygamber, Abdülkadir el-Geyliin'i'den ağzını açmasını ister. O da ağzını açar. Hz. Peygamber onun ağzına yedi defa ütler ve ona insan­lara konuşması emreder."

İşte bu olay/lardan sonra o, halka vaaz u nasihat vermeye, onları irşad etme­ye, tasavvufi deyişle, maneviyarın ferahlatıcı rüzgarından nimetlendimıeye başlar.

Önceleri, vaazlarını dinlemeye oldukça az sayıda kişinin geldiği kendi lisa­nından rivayet edilir. 18 Ancak kısa zamanda ünü yayılır. Meclisleri değişik din mensubu insanlarla dolup taşmaya başlar. Öyle ki 528/1 133 yılında, vaaza baş­lamasından 7 yıl sonra medrese genişletilm ek zonında ka lınır. 19

Sohbet ve zikir meclislerine geniş halk kitlelerinin yanı sıra ulema, süfiye ve

16 eş-ŞaııanOfi, 8ebcetı'i'l-csraı· t ·'e ma 'diml'l-enuar, ss. 92, 147; ez-Zehebl, Tarfbu'l-lsliim, Bey­

rul 1996, h. 561-570 olayları cildi, ss. 95-96; el-Askaliinl, İbn Hacer, Gıbtattl'rı.-nazır, neşr.: Muham­

med Salim Bevvil.b, (es-Seflnefll '1-Kiidiriyye, I. cilı içerisinde), c. I, s. 15.

17 eş-Şaııanfıf'l, age., ss. 25-26; İbnü'l-Mülakkın, Ömer b. Ali', Dtlı·en'i '1-ceıtiihir, Süleymaniye Kıp., Abdullah Efendi, nr. : 171, vr. lla-1 lb. '

18 el-Vasıtl, Takıyyüddin Ebu'l-Ferec, Tiryil ku '1-mubibbfn ( Tabakiiw hırkati's-sı!fiyve>, Kahire

1305, s. 50: İbrıü'l-Verdl, Telimmef17.'1-Mııbıasaı; c. lll, s . 108; ei-Askalanl, Gıbratıl'n-nazı.r, s. 26. 19 İbnü'l-Cevzl, ei-Mımtazam, c. XVIII, s. 173; el-Cevziyye, İbn Kayyim, Mir'aW'z-zemiln, Hay­

dambad 1951. c. VIII, s. 254; eş-ŞattanOfı, Bebcetı/ '1-esriir t ·'e ma'dinıi.'/-emliir, s . 106.

devlet ricalinden de pek çok kimse katılmıştu. Vaaztna gelenlerin sayısının 70 bin dolayında olduğu, bir kerameti olarak da mecliste en uzakta bulunan kişinin en yakındaki gibi onun sesini işittiği rivayet edilir."'

Vaazlarının sadece Müslümanlar üzerinde değil, diğer din mensupları üzerin­de de son derece tesirli olduğunu görüyomz. Yahudi ve Hıristiyanlardan yüzler­ce kişinin onun sohbetini dinleyerek Müslüman olduğu ve on binlerce günahkar Müslümanmda onun eliyle tevbe ettiği kaydedümektedir. 21

Ne var ki, onun sohbetini dinleyip, ilk anda birşey anlamayanlar da çıkmış­tır. Bunlardan meşhur nahivci Ebu Muhammed Abdullah el-Haşşab'a Abdülka­dir el-Geylanf'nin şöyle sitem t!Hiği zikredilir: "-Yazıklar olsun sana! Bizim zikir medisiıniZ!t! karşı nahiv ile uğr:ışınayı tercih ediyorsun. Halbuki, bizim sohbeti­mize devam etsen biz seni Stbeveyh yapanz!."22

3. e l-Fethu'r-rabbani'nin Yazma ve Baskı Nüshaları ve Tercümeleri

Eserin kim ya da kimler tarafından derlendiği kesin olarak belli değildir. Bu­nunla birlikte el-Karaman! ei-Fethu. 'r·-rabhiin?yi Atif'in Abdülkadir el-Geylan!' nin llsanından yazdığım söyler.ı.ı es-Saınerral de onun halifelerinden Afıfeddin b. el­Mübarek tarafından nakledildiğini belirtir.!' Gerek el-Karaman!' nin, gerekse es-Sa- · merrfıl'nin bahsettiği kişi şeyhin tomnlarından Afifeddln b. ei-Mi.ibarek2

' olsa ge­rektir. Şu da var ki, o vaaz ederken, oğullannın da içinde yer aldığı takriben yüz ki­şilik bir grubun onun sözlerini notlar halinde kaleme aldığı rivayet edilmektedir.""'

el-Fethu.'r-rabbanfnin kürüphanelerimizdeki yazma nıjshalan şunJardır: Sü­leymaniye Ktp., Hekirnoğlu, nr.: 978; Yazma Bağışlar, nr. : 1971, istinsah tarihi: 1069/1659~ Esad Efendi, nr.: 1676; Hacı Mahmud Efendi, nr.: 2419; Topkapı Sa­rayı Müzesj Ktp., Emanet Hazinesi, nr.: 1281, istinsah tarihi: ı ı 1 I/1700; Hacı Se­lim Ağa Ktp ., nr.: 536; Beyazıt Devlet Ktp., Beyazıt, m .: 3716.n

Kitabın ilk baskısı Kalüre'de (Bulak) h. 1281 -yılında yapılmıştır. Diğer baskı­

ları: Mısır (Kahire, Bulak) 1284, 1289, 1302, 1303, 1318, 1960, 1968, 1973; Beymt,

20 ibnü'l-Verdl, Terimmetı/ '1-Muhrasar, c. ın, s. 108; ei-Askaliini, Gıbtar(l 'n-rztizıı; s . 28

21 ibnü'l-Cevzi. ei-Mımtazam, c. XVITT, s. 173; İbnü's-Sal, Tarih tt '1-hulefiii'I-Ahbtis(vyf.n, Kalüre

1993, s. 128; eş-Şauantıfi, IJebcP.rı'/ '1-esriir ıiiJ ma'dinı1 '/~nı,ılı; s, 96; eı-Zebebi, Siwm a 'ltimi 'n-nt'i­

belii, c. XX. S-.'>. 447, 449; eı-Tiidifı, Kaltiidii'l-ceı:tlblr, ss. 7-8, 22; İbnü'I -İmad , Şezrm!itıl 'z-zebeb, Bey­

ruı1979, c. lU, s. 199.

22 ibnü'n-Neccar, ei-Mı'isl"!ftid, s . 3o6; el-Askaliini, age., s . 31; ed-Oeyri, <"1·-Rın•dıı 'z-ziihiı·, vr. lSa.

23 el-Karaınani, Ali b Muhammed, el-Hakkıı'z-ztlhirfi şerbi btlli'ş-Şeyb Abd-ilktidh; (?-?),s. 28. 24 es-Samemii, eş-Şeyh Abdıl/kddir el-Geylani hayiitılbtl asanthn, s. 16. 2S Bk.: eş-Şauanfıfı, age., s. llS.

26 Bk.:Bk. İbnü'l-Verdl, (lge., c. H, s. 110.

27 Bunların dışında Brockelınann bir kaç tane yazıııa nüshadan daha bahsetınekıedir. <.Bk.:

Brockelmann, Geschichte der Arab(çcben Wreratı'ir(GAL), Leiden 1943, c . I, s. S62: (iAS, c. !, s. 778.

"el:fetbu'r-rabblinf ue'l:feyzu 'r-rabmiinf'' 167

1983, trs., (Darü'l-Elbab); Karaçi, 1992. Ayrıca, yerini tesbit edemediğimiz bir bas­kısı da Danı İhyai'l-Kütübi'l-Arabi tarafından 1985 yılında yapıliıuştır.

el-Fethu 'r-rabbanf Muhammed Gassal NasGh AzkGl ve ·Muhammed Zekeriy­ya ez-Zaim tarafından tahkik edilerek Suriye'de basılmıştır (Dimaşk, 1996). Ne var ki, onlarca yazma nüshası bulunan bu eserin tahkiki için Şam Zahiriyye ve Halep Mevleviyye kütüphanelerincieki sadece iki nüslıanın ve Mısır-1281 baskısı­nın kullanılmış olması tahkikin güvenilirliğini şüpheye düşürmektedir.

Türkçe'ye Abdtükadir Akçiçek tarafından "el-Fetbu'r-rabbiinf İlilbf Arma­

ğan" <istanbul 1961, 1968, 1977, 1980; Ankara 1962, 1988), Yaman Arıkan tara­fından "Abdülkiidü· Geylanf'nin Sohbet/eri" (İstanbul 1985) ve Sıtkı Gülle tara­fından da Huzur Sohbetleri (İstanbul 1997) adıyla tercüme edilmiştir. Muham­med el-F{üih tarafmdan ise Fransızca'ya Enseignemets Soufıs (al-Fatb al-Rabba­

ni wa 'l:faydb al-Rahmani) adıyla tercüme edilmiştir (Beynıt 1996). Memleketimizdeki Türkçe tercüınelerin baskısı, ihtiyaca binaen kısa sürede

tükenmekte ve bu yüzden tekrar tekrar basılmakradır. Ne var ki, önemli bir ihti­yacı karş ılamasına rağmen, bu terelirnelerin ilmi olduğunu söylemek mümkün değildir. Terdimelerin oldukça rahat bir üslupla ve ilmi endişeden uzak bir ta-· vırla gerçekleştirildiği dikkatlerden kaçmamaktadır. Bu sebeple, eserin tahkikli nüshası da göz önünde bulundurularak ve ilmi üslüba riayet edilmek şartıyla ye­niden tercüme edilmesi elbetteki gereklidir.

Kitabın sonunda yer alan Abdülkadir el-Geylanl'nin vefatı anında söylediği

sözler "Vcısiyyet" adıyla da istinsah edilmiştir. Vasiyyefin nüshalan: Süleymani­ye Ktp., Hacı Mahmut Efendi, nr.: 2941/ 2 ve Hekimoğlu , nr.: 524/2.

4. el-Fethu'r-rabban.i'nin Muhtevası ve Kaynaklan

el-Fethu 'r-rabbt1nf Abdülkadir el-Geylaru~nin, çeşitli tarihlerde, otuz alusını ınedresede, on yedisini ribatta yaptığı, toplam 62 ader vaazından derlenmiştir.

Vaazlann dokuzunun yapıldığı yer ise belli değildir. Eserde vaazlar meclis başlı­ğı a ltında verilir ve çoğu meclisin tarihi kaydedilmiştir. Ancak meclisler tarih sıra­sına göre yerleştirilmemiştir. Bunların en erken tarihiisi 6 Cemadi'I-ahir 545 tarihi ile 30. meclistir ve ribatta gerçekleşmiştir. En son tarihiisi ise medresede yapılan ve 25 Receb 546 (Receb'in sondan 6. günü) rarihini taşıyan 62. medistir.ı•

Abdülkadir el-Geylani'nin vaaz ve sohbet meclisleri haftada üç defa yapılırdı.

Cuma sabahlan ve Salı akşamları medresede, Pazar sabahlan ise ribatta olurdu .

28 Günümüz araştırıııacılarından Abdiirrezziik el-Geylani bu meclisierin bir seneden daha az bir zamanda gerçekleştiğini söyler ki, (el-Geylani, Abdürrezzak, eş-Şeyh llhdı'ilkiidir el-Grtanf ı.oe ct 'lti­nııt '1-Kiidirlyve, Dünaşk 1994, s. 322) bu doğnı değildir. Burada ei-Geylanl'yi yanıltan , onun ilk ve

son medisierin tarihine bakınası olmuştur. Hiilbuki arada ilk meclisten daha önce tarihli olan mec­lisler vardır.

168 tasawııf

Baskı, tahkik ve tercümelerden anlaşıldığına göre aslında medisierin konu baş­lığı yoktur, ancak, konunun muhtevasına uygtın başlıklar sonradan konmuştur.

Konusu tamam.iyle tasavvufi düşünce, ahlak, adab ve erkan vs. ile ilgilidir. Eserde hem tasavvufun ana konularına, hem de tarikat esaslarına ilişkin Şey­

bin görüşlerini parça parça ve bazen da biraz daha toplu bir şekilde bulmak mümkündür. Bu cümleden olarak onda; zühd, tevbe, takva, şükür, sabır, rıza ,

sıdk, lhhis, muhabbet, uzlet, halvet, celvet, kalp tasfiyesi, nefis tezkiyesi, tefekkür, ıuurakabe, taat, zahiri ve baunl cihad, hırs , riya, tevazu, havf, ıuüşahede, ilim­amel ilişk isi, zahir-batın uyumu, zikir ve çeşitleri, irade, havatır, ilham, şathiye, kurbet, tevhid, Kitap ve Sünnet'e ittiba, fena-beka, ikan, ınarifet-irfan-arif, seyrin aşamaları, vuslat, hakikat, masivayı terk, kabz-bast, velayet, evliya-enbiya, mahv­isbat. . . gibi nazari ve pratik tasavvufun ana konulannın yanı sıra, Hakk'a açık ve­ya gizli itiraz etmemek, evliyaya hürmet, seyr u sülük, naiblik, halkın derecelen­dirilmesi, rical-igayb (kutup, evliya, abdal, nüceba), mürid-murad, sohbel çeşit­leri, şeyh-mürid ilişkisi, şeyh zarw·eti, şeyh çeşitleri , kalp-sır ve ruh gözü, şirk,

yalnızca Allab'a güveome ve ondan isteme, nefse muhalefet, şeriat-tarikat ilişkisi, dervişlere hizmet, yakaza hali, bidayet-nihayet, velinin nazan, nefsani putlar, he­la! lokma yemenin önemi, dünya-ahiret dengesi, evliyanın ölümü, ölüm çeşitle­ri ... gibi taıikat esasları da ele alınmış ve işlenmiştir.

Tasavvufi kaynaklarda sıkça rastlanan ve zaman zaman hadis olarak zikredilen "Nefsini bilen Rabbini bil.ir" ''Bir saat tefekkür, bin geceyi ibadet.le geçirmekten ha­yırlıdır" "Dünya sevgisi her hataıun başıdır" "Allal1'ı taruyanın dili runıhır" "Dünya ahiretin rarlasıdır.. " "Yalan imanı uzaklaşrınr" "Önce diıll ilimlerde derinleş , sonra uzlete çekil" "Ben kalpleri benim için kırık olanlarla ber~berim" "İnsanlar uykuda­dır, öldükleri zaman uyanırlar" gibi sözler ei-Fethu'r-rahbtlnfde de kullanılmıştır"

el-Fethu 'r-rahbanf Arapça olmasına rağmen içerisinde, rezkiiriyye, camekiy­ye, rlızene , zakari gibi Farsça veya Türkçe'den Arapça'ya geçtiği zannedilen ke­limelere de rastlanmaktadır. "')

Eserin muhtevası kimilerince tenkit konusu edilegelrrıiştir. Mesela, İbn Kes!r el-Gunye ve el-Fethu'r-ı-abbanfde güzel şeyler olmakla birlikte, mevzü ve zayıf hadislerin kullanıldığını iddia eder:"'

el-Karaman! ise el-Fethu 'r-rabbanfde kendisine hoş gelmeyen, akla ve aka­ide muhalif bazı bilgilerin bulunduğunu, oysa bunların Abdülkadir el-Geylani gibi salih, a.rif ve sfıfi bir şahıstan sudür ederneyeceği kanaatinde olduğunu be­liıtir. Ancak, verdiği örnekleri hiç anlamadığı, ya da tamamiyle kaba bir mantık­la yorumladığı anlaşılmaktadır:'1

Klasik va az ve nasihat kitaplannda olduğu gibi bu eserde de bazı sözlerin Hz.

29 el-Geylani, eş-Şeyh Abdı/J.k!idir ei-Ciltbıi oe a 'lilmt'i '1-Ktldi·riy_ye, s. 324.

30 İbn Kesir, ei-Bidayc ı•e'n-nibtl_ye, Beyrı.n 1981, c . XII, s. 252.

31 el-Karanıani, el-Hakkı ı 'Z-zilhir fi şeı'bi bf.ıli'ş-Şeyb Abdilkildir, ss. 28-31.

·-el-fetbu'r-rabblini tJe'l-feyzu 'r-rcıbmiinf" 169

Peygaınber'e isnat edildiği ve hadis olarak zikredildiği görülmektedir. Klasik ta­savvuf kaynaklarındaki ihtilaflı hadislerin değerini araştıran M. Uysal'a göre bazı tasavvuf kaynaklarında olduğu gibi, el-Fethu'r-rabbanfde de, Hz. Peygamber'e ait olmayan bazı sözler ona isnat edilerek, merfu bir hadis gibi kuUamlınıştlf. An­cak onun da belirttiği gibi Abdülkadir el-Geylani, müteşerri' ve hadis birikimi ol­dukça sağlam olan bir siifidir. Kitabın derleme olduğu dikkate alıriınca bu tür söz­lerin hadis olarak kaydedilmiş olmasının derleyen kişinin de hatası olabileceği ih­timal dahilindedir.~2 Kaldı ki, Uysal, tergib ve terb.Jb amaçlı haberlerle birlikte, mev'ıza ve fedail konulannda haber kullanma hususunda, bizzat hadisçilerio da­hi alıkarn hadislerinde olduklan kadar sıkı davranmadıklarının bilindiğini ; mese- · la hadis ve ricil terıkidinde şedidliği ile bilinen İbnü'l-Cevzi'nin Saydü 'l-Mtır

(Kalıire 1996) adlı eserine bir göz atıvermenin bu hususta insana yeterli bir fikir vereceğini kaydettikten sonra, Abdülkadir el-GeyHinl'nin bu eserde kullandığı haberlerin bütününün bu çerçeveye giren rivayetler olduğunu belirtir.·1'

5. el-Fetlıu'r-rabbaru'nin Yazılış Yöntemi

Eser, Abdülkadir el-Geylanl'nin sohbetlerinden parça parça derlenmiştir. Zi­ra konulara bakıldığında, on!ann birsohbetin tamamını aksettirmediği, çoğunun eksik olduğu, vaazdaki önemli yerlerin ya da yazan kişinin not edebildiği veya yazılmasını uygtın bulduğu kısımların aktanldığı görülür. Son meclis ise olduk­ça uzun ve müteferrik konulardan oluşmaktadır. Kitabın sonuna şeyhin vefatı Have edilmiştir . Bu ilavenin kim tarafından ve ne zaman yapıldığı ise meçhuldür.

Abdülkadir el-Geylani vaaza başlamadan önce Kur'an-ı Kerim okunur ve sonra konuşmasına, klasik islamı gelenekte olduğu gibi dua ile başlardı. Sonra işleyeceği konu ile ilgili ayet ve hadisleri verir, belli bir metne bağlı kalmadan, irticall olarak konuya devam ederdi:~~ Meclisierin sonunda ise genellikle "Rabbi­miz bize dünyada da ahirette de iyilik ver ve bizi ceherınem azabından konı"·~s

ayetinin okunduğunu tespit ediyoruz. Şeyh vaazlarında son derece tesirli, akıcı ve samiınldir. Cennet-cehennem, mü­

kafat-ceza, iyi-kötü, hayır-şer gibi zıt unsurları daima bir arada kullanmış, insanları

yapacakları arnellere göre uyam1aya veya ınüjdelemeye oldukça ihtimam göstermiş, bol bol ayet, hadis, kıssa, rivayet, menkıbe, kelaın-ı kibar ve veeizeler kullanarak sohbetini süslemiştir. Dünya hayatının geçiciliği , asıl hayatın ahirette başlayacağı ,

Allah rızasını kazanınanın başlıca hedef olduğu vaazlannın ana temasını oluştu ıur.

32 Uysal, Muhittin, Tasar~-~.if KireCıp/annda Bulıman ihtilaflı HadiSler, SÜ. Sosyal Bilimler Ensti· tüsü, Konya 2000, basılınaınış doktora tezi, s. 166 v.d.

33 Aynı eser, s. 182. 34 el-Geylani, Abdülkadir, el-Fetbıt 'r-rabbônf, Beynıt, trs. (Daru'l-Elbilb), ss. 120-121.

35 2 Bakara/201.

170 tasaınıf

Konular arasında belli bir bütünlüğün olduğu da söylenemez. Konuşma irti<:all ola­

rak yapıldığı için, konuşmanın akışına göre konudan konuya geçilmekte ve muhte­va kendiliğinden şekillenınekredir. Onun konuşınasırun tesiriyle insan kendisini bir

anda cennetin en yüksek katında veya ce hennemin en aşağı derekesinde hissetmek­

tedir. Bu, sohbetin son derece canlı olduğunun bir işareti olduğu gibi, halk tarafın­dan sohbetlere fazlaca rağbet gösteıilmesinin de bir sebebini de izah eunektedir.

Söz arasında sık sık "Ey oğul!" "Ey kavim!" gibi nidalar ile muhatabın zihni

uyanık turulmaya çalışılmışt.ır. Kimi zaman tatlı, yumuşak sözler, latif ifadeler kullanılırken, kimi zaman da "yazıklar olsun sana!'' gibi oldukça sert uyanlara

yer verilmiştir ki, bunların sayısı da az değildir.

İnsanların uınCımuna yönelik hitabeti ihtiva ettiği için kitabın dili oldukça ba­sit ve açıkt.ır. Sohbet esnasında açık, anlaşılır teşbiıılere bolca yer verildiği dikkat

çeker. Hitap doğnıdan doğnıya muhatabadır. Hz. Şeyh sık sık kendisinden ör­

nekler verir ve dinleyici ite aralannda sıkı bir yakınlık gerçekleştirir. Mesela şöy­le der: ''Biliniz ki, ben sizin çobanınızım, sizi sevkedenim, sizin bekçinizim. Bu­

raya kolay gelmedim. Her şeyi tevhid kılıcı ile keslikten sonra bu makama ulaş­tım . Size zarar da verebilirim, fayda da. Beni övmeniz de, yerıneniz de, bana te­

veccüh etmeniz de, benden yüz çevirmeniz de benim inetim de aynıdır. Bir çok ki­

şi vardır ki, önceleri beni çokça zemmederken, onun zemmi övmeye dönüşmüş­tür. Aslında her ikisi de Allah'tandır, ondan değil. Size teveccühüm, sizi turmaya

çalışınam Allah içindir. Keşke mümkün olsaydı da her birinizle kabre beraber gir­

seydim ve Münker ve Nekir'e onun yerine ben cevap verseydim. Bu sadece size

olan merhametimden ve şefkatimden dolayıdır. Allah bir kuluna diğer bir kulunu sevdirince onun kalbine o kişiye karşı vecd ve şefkat ilka edermiş ... ''·11

'

Zaman zaman ayetler iş'arl olarak açıklanır. "O gün ne mal, oe de evı.ıt fay­

da vermez; ancak Allah'a selim bir kalp ile gelenler müstesna .. ""7 ayetini Abdül­kadir el-Geylani şöyle açıklar: ''(Kalb-i se linı sahibi) malına ve çoluk çocuğuna

kalbi ile bakmaz, kalbi onlarla sekinet bulmaz; aksine onları "iyi" görür .. Onlara

sahip oluşu sadece Rabb'inin emrine muvafakat içindir. Onun kalbi evla1 ve mal afetlerinden selimenedir ... "·*'

Abdülkadir el-Geylani, sohbetlerinde meşhur süfilerin sözlerine, düşüncele­

rine, menkıbelerine yer vererek konuları halkın anlayacağı seviyede anlatmış ol­masının yanısıra, zaman zaman da bazı tasavvufi konulan slıt1yyenin ıstılahları­

nı kullanmak süreliyle sembollü bir şekilde ifade etmiştir.;ill

36 el-Geylani, el-Fetbn 'r-mbhiin~ s . 358.

37 26 Şuani/88-89.

38 el-Geylani, age., s. 333

39 Azkul, Mu bammed Gassan, e/-Fethu'r-rabbdnf(tahkik:1nin önsözü), Dimaşk 1996, ss. 19·20.

"e/7fetbıı 'r-rabbônf lle 'l ·feyzu'r-mhmiinf" 171

6. ei-Fethu'r-rabbaru'ııi.n Tasavvufi Eserler İçindeki Yeri

Sfıfiler, tasavvufi kaynaldarın yazılmasına ve böylece "doğru" tasavvuf anlayışı­nın ortaya konması gerektiğine ancak Hallac el-Mansfır (i. 309/922) hadisesinden sonra luz vermişlerdir. Bu dönemde kaleme alınan ve tasavvuf ilmini anlatan bu eserlerde bilhassa "Sünni" tasavvuf anlayışına özen gösterildiğini, başka bir ifadey­le, tasavvufun sınırlannın Ehl-i Sünnet anlayışının içerisinde tutulınaya gayret edil­diğini görüyoruz. Dolayısıyla diğerlerinin yanısıra, özellikle AbdüU(er:lın el-Kuşey­ri'nin er-Risalt!si ve İmam el-Gazzall'nin İhyaü ulumi'd-dfnisiınli eserleri sayesin­de şer'i ilim erbabı ile ınutasavvıfların arasındaki problemierin bir noktaya kadar en aza indiğini ve her iki tarafın birbirine oldukça yakıniaştığını söyleyebiliriz.

el-Fethu 'r-rahhanfise hemen bu zaman diliminin akabinde, tasavvufi düşün­

cenin toplumun hemen her kesinıi tarafından sempatiyle beniınsendiği bir dö­nemde, yani tarikatler döneminin hemen başla rında kaleme alınmıştır. Bu açıdan da onun, özelde Kadiriyye'nin, genelde ise diğer rarikarlerin sisrenıinin belirlen­ınesinde bir öncülük ettiğini söylemek yanlış olmaz. Bu sebepledir ki, diğer tari­katlerde de aynı metot takip edilerek pirlerin görüşlerinin kayda geçirildiğini tes­bir ediyoruz. Mesela Rifaiyye tarikatinin piri Alımed er-Rifal'nin el-Burhdnü 'l-mü­

eyyed ve en-Nizamii.'l-bii.s lt-ehli'l-ihtisas isimli eserleri aynı şekilde vaazlardao derlenmiştir. '" Yine, Mevlana 'nın .Mesnev'i'sinin de müridiere tasavvuf ve tarikal esaslarını öğretmek amacıyla kaleme alındığını biliyoruz: ' Hocanın ya da şeyhin sohbetini kayda geçirerek kitap haline gerinne geleneği çol< eskilere dayandığı gi­bi, bu gelenek günümüzde de geçerliliğini etkili bir şekilde devam ettirmektedir.

7 . el-Fethu'r-rabbani'nin Te'sideri

Abdülkadir el-Geylani Haris ei-Muhasibf, Abdülkerim el-Kuşeyri ve İmam el­Gazzall gibi seletleri tarafından sınırları çizilen Sünni tasavvuf anlayışının yerleş­mesinde ve gelişmesinde önemli rol oynanuş süt1Jerden birisidir. Hatta, Hall:k el-Mansür ve İbn Arabi ve takipçileone karşı oldukça şedid davranan İbn Tey­miyye'nin diğer süfılere karşı tam tersi bir ravır sergilemesinde, Abdülkadir el­Geylani ile aynı rnezhepten, mensupları daha önce ınmasavvıflara karşı en sert tepkiyi göstermiş olan Hanbeliyye mezhebinden olmasının tesirli olduğu uzak bir ihtimal olmasa gerektir. Burada, tasavvuf ile onun en sert ınuarızı durumun­da olan Hanbeliyye'nin barışmasında ve uzlaşmasında Şeybin emeğinin ve payı­nın son derece önemli olduğunu da söyleyebiliriz.

Şüphesiz ki, Abdülkadir el-Geylani' nin tasavvufl görüşlerinin günümüze kadar

40 Bk.: Talmılı, Mustafa, "Ahmed er· Rifai" DİA, İstanbul 1989, c. rr. s. 129.

41 Sk. : Gürer, Dilaver, F11sı?su 'l-bikem I.'C Mesneıi'de Peygamber Kıssatarının Yommu, Konya

2001 , basılıııamış çalışma, ss. 17-18.

172 rasaııpıif

ulaşmasının ve Kadiriyye'nin İslam dünyasında luzla yayılınasının sebeplerinden birisi de Hz. P"ır'in sohbetlerinin biraraya geririlmesiyle oluşan eserleridir.~' Süley­man Uludağ'ın da belirttiği gibi,43 onun tasavvuf bakulllndan en önemli eseri el­

Fethu'r-rabbtinfdir . Onun Bağdat'taki, nefes ve sohbetleriyle başlayan tasavvufi düşüncesinin, tarikat anlayışının Endonezya'dan Endülüs'e, Yemen'den Yesi'ye, Nijerya'dan Niğbolu 'ya kadar çok geniş topraklarda kendisine talip ve salik bula­bilmiş" olmasında bu eserinin çok öneınli bir yerinin olduğu muhakkaktır.

Bugfın Abdi.ilkadir el-Geylani ve Kadiriyye hakkında yapılan çalışmalarda onun tasavvuf anlayışının ve tarikat sisteminin ortaya konmasında el-Fethu'r­rabbani'nin en fazla müracaat edilen kaynak olduğunu görüyoruz.

Kaldı ki, bu kitapla ilgili akademik çalışmalar da yapılmıştır. Bizim tespit ede­bildiğimiz kadanyla, bunlardan birisi Ankara ü. ilahiyat Fakültesi'nde Kerem Büyüközer tarafından 1992 yılında ''Abdüikildir Geylani'nin el-Fethu 'r-rabbiinf

Eserindeki Hadisler" ismiyle yapılan lisans tezidir. Selçuk Ü. ilahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Muhittin Uysal'ın doktora tezine de daha önce atıfta bulun­muştuk. Bir diğer çalışına ise Jean-Claude Vadet'e aittir. "L 'Jnspiration du

Shaykh Al-fiilini dans le Path al-Rabbani" ismini taşıyan bu çalışına Revue des Etudes Islamiques dergisinin (Paris 1983) 51. sayısının 51-62. sayfaları arasında yayınlanmıştır. Vadet, bu makalesinde Abdülkadir ei-GeyHinl'nin el-Fethu. 'r-rab­bani'deki tasavvufi' düşüncesini ortaya koymaya çalışmıştır.

e/-Fethu 'r-rabbanf hakkındaki sözlerimizi İbn Azzüz'ı.ın şu sözleri ile nokta­lamak istiyoruz: "Bu, mübarek, latif bir kitaptır. Bütün güzel meziyetler onda toplanmıştır. O nefis bir kitaptır. Müridier için bir tabsıra (gönül gözünü açan), ariller içio bir tezkire (güzel bir nasihat), gafiller için bir tenbih ve şeytamn dost­larını perişan eden bir kitaptır."·';

Gerçekten de, insan el-Fethu 'r-rabbani'yi okuyunca onun te'sirinden hemen etkilemnekte ve içinde bir ferahlık , gönlünde bir sevinç, kalbinde Allal1'a bir ya­kınlık, ahirete dönük bir yaşama ve masivaya karşı zahit olma arzusu, Hz. Pey­gamber' e daha sıkı sarılma ihtiyacı .. gibi duygulada dolınaktadır. Böylece, bu eserin yüzyıllardır ve hala niçin elden ele dolaştığının, insanların niçin ona bu derece rağbel gösterdiklerinin sebebini de en kısa yoldan anlıyonız .

42 Kam. Mustafa, "Bagdaı'tan Bursa'ya Bir Yol: Eşrefiyye" jot~mal of the Hıstory Rf Suflsm, (pe-dal issue: T he Qadirıyy::ı Order), Paris 2000. s. 398.

43 Uludağ, ''Abdülkadir-i Geylani", c. l, s. 236 44 Kara, agın., s. 399.

45 Az kül, ei-Fethu.'r-rabhii.n f, s. 18 (Resiiilt/. ihn Azzı7z, s. 183'ten naklen).