kültür-sanat atatürk heykelleri: kült, estetik, siyaset ... · ÖzgÜn duruŞ 23 cmyk 5...

1
ÖZGÜN DURUŞ 23 CMYK Kültür-Sanat 23 5 KASIM-11 KASIM 2010 • SAYI: 61 kitaplık İsmet Özel’in bütüncül bir portresi Reşit Güngör Kalkan imzasıyla yayınlanan bu portre denemesinin İsmet Özel’in ‘Aile Çevresi’nden başlayarak Çocukluğu, SBF yılları, Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) serüveni, dergi tecrübesi (Halkın Dostları), düşünsel evrimi (İhtida ve Amentü şiiri), Sosyalist çevreden kopuşu, Sosyalizmden Türkçülüğe deneyimlediği düşünce macerası, şairliğinin gerekçeleri ve mahiyeti, tefekkür tecrübesinin özüne ilişkin değer içeren tespitlerden, düzyazılarının uğraklarına, ulaştığı menzile ve bu gün itibariyle şiir ve düşüncede geldiği en son aşamaya kadar bütüncül bir portre sunmakta olduğunu ifade edebiliriz. Zarifoğlu’nun mektupları Zarifoğlu’nun mektupları yayımlandı. İslami dergicilik bakımından geçiş dergisi olarak anılabilecek Mavera ile Zarifoğlu’nun bilinmeyen gözden kaçan pek çok yönünü en önemlisi de dostluklarını bilmek evrensel vicdanın sesi olabilmek için ortaya koyduğu çabaya tanık olmak bakımından son derece önemli. Türk resim sanatı İslamın tasvire bakışı gerçekte neydi? Eğer katı bir yasak varsa yazı-resimle oluşturulan hayvan figürleri nasıl açıklanabilir? Türk kültüründe tasvire yer olmadığı inancının kaynağı nedir? Sanatçılar, eserlerinde canlı figürlerine ne sıklıkla yer vermiştir? Alevi-Bektaşi ve Mevlevi inanışlarının Türk resmine katkıları. Hz. Alinin devesi, Çifte vavlar, Ashab-ı Kehf gemisi, ah minel-aşk Yüzlerce isimsiz sanatkârın hepsi birbirinden değerli eserleri. Bir zamanlar camilerin iç duvarlarında bile görülebilen tasvirler Mustafa Rakım Efendi, Hattat Şefik Bey, Leylek Hasan Dede gibi sanatçıların istif çalışmaları. Malik Aksel, peşin yargılarla üstünkörü değerlendirilen Türk resim geleneğine aklıselimle ve iç gözle yaklaşıyor. Türk ve İslam inancında resmi, örnekleriyle, tanıklarıyla, eşsiz çizimler eşliğinde okuyuculara ulaştırıyor. Ben İsmet Özel Şair Reşit Güngör Kalkan Okur Kitaplığı Mektuplar Cahit Zarifoğlu Beyan Yayınları Türklerde Dînî Resimler Malik Aksel Kapı Yayınları dergilik Cahit Koytak’ın sınırları Fayrap’ta Fayrap dergisi Hakan Arslanbenzer imzalı “Taktik Edebiyat, Stratejik Edebiyat” yazısıyla başlıyor. Şiir ve hikaye bölümü ise dolu dolu. Hakan Kalkan Çorak Topraklar, Mehmet Aycı Kın’a şiiriyle yer almış bu sayıda. Gwendolyn Brooks imzalı Dudley Randall için yazılan “Malcolm X” adlı şiir Hakan Arslanbenzer tarafından çevrilmiş. Hikaye bölümünde Yıldız Ramazanoğlu’un “Mr” feng ji Cai’nin “ Uzun Boylu Kadınla Kısa Boylu Kocası Robert Coover imzalı “Erkek Kardeş” ile Zeynep Erten’in “Korkak Tavuk” hikayesi yer alıyor. Kitaplık bölümünde Ahmet Murat’ın son şiir kitabı üzerine bir söyleşi ve değini yazısının yanında Cahit Koytak şiirine ilişkin olarak Türkçe edebiyat dünyasında yapılmış ilk oylumlu eleştiri yazısı da yer almakta. Taraf’ta yazmaya başlaması ve bunu onur kabul edişiyle suskunluğun gizemini terk eden şaire ilişkin olarak ilk kısa erimli yazı Bürde dergisinde çıkmıştı yıllar önce. Arslanbenzer şöyle bağlıyor yazısını: “Cahit Koytak’ın yaşayan, bu memlekete ait olan bir damarının olduğu belli, asıl ilginç olan şiirini böyle bir kanaldan devam ettirmeyi, bu damarı zorlamayı seçmemiş olması. Cahit Koytak’ın mistisizmden ziyade gerçeğe, muğlaklıktan ziyade somut bir anlatıma, estetik bir anlayıştan ziyade etik bir anlayışa yaklaşan şiirlerini görmek isterseniz İlk Atlas’taki Nuh’a Gemi Resimleri’ni, Futbol Oynayan Çocuklar’ı, Sevgili Hayalet’i, Huş Ağacı Hakkında Bilgi Topluyorum’u okuyabilirsiniz. Bu şiirler Koytak’ın başka bir yolda da yürüyebileceğinin, şiirine başka bir kanal açabileceğinin, sahici ve yerli bir tarafının da olduğunun birer kanıtı. Tercih ettiği yolun yani mistik, anlaşılmaz, yabancı ve estetik şiirler yazmasının sağladığı imkanlar dışında, Koytak’ın şiirinin yüz yıl sonraya kalıp kalamayacağı, Türk şiiri tarihinde kayda değer bir yere sahip olup olamayacağı da meçhul. Biz not düştük, gerisi edebiyat tarihçisinin işi.” Kültür başkentine eksik bakış Varlık dergisi bu sayısında 2010’u masaya yatırmış. İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olma yolunda oldukça iddialı bir hedefle yola çıktı; kültürel üretimi kentin yerinde erişilebilir kılmak. 2008’den bu yana 2436 proje başvurusu oldu, bunların 610’u kabul edildi. Bu projelere 380.240.685 TL tutarında destek sağlandı. Edebiyat yönetmenliği denetiminde 29 proje kabul edildi. Kültür başkenti meselesi daha ayrıntılı olarak ele alınması gereken bir olay. ASIM ÖZ Türkiye’de heykel dendiği zaman, en azından “halk arasında”, esasen Atatürk heykeli anlaşılır. Atatürk heykelleri, ülkede heykel estetiğini belirleyen baskın unsur niteliğini taşıyor. Bu heykeller, aynı zamanda kamusal mekânlara nizam veriyor, kentin merkezini belirliyorlar. Aylin Tekiner, titiz çalışmasında, öncelikle Atatürk heykelleri rejiminin politik bir tahlilini yapıyor. Kitaptaki diğer analiz düzlemini ise, Türkiye’deki Atatürk heykelleri envanterinin estetik açıdan ve görsel mesajlar açısından yorumlanması oluşturuyor. Sadece belli başlı “anıtsal” örnekler değil, pek bilinmeyen, kenarda köşede kalmış heykeller de bu gözle inceleniyor. Ayrıca, defalarca yeniden üretilen kalıp-modeller olgusuna ve bunun gitgide büyüyen “piyasasına” dikkat çekiliyor. Kentsel peyzajın bir sabitine dönüşen ve heykel algısını bir kalıba sokan Atatürk heykelleri hakkında, geniş perspektiften, analitik bir inceleme yapan Aylin Tekiner’le çalışmasını konuştuk. İncelemenizin izleğini konuşmadan önce çalışma yapılmayan Atatürk anıt- ları hakkında bir çalışma yapma dü- şüncesini konuşalım. Böyle bir çalışma yapmak sizde hangi gelişmelerin sonu- cunda oluştu? Ben bir heykeltıraşım. Lisansım ve yük- sek lisansım heykel üzerine. Şimdi söyleye- ceğim sözler bu bölümün insanlarını biraz kızdırabilir ama heykel bölümünün hoca- sından öğrencisine iki lafı bir araya getirip yazı yazanına ender rastlanır. Yaşama genel ola- rak soyutlamalar üzerinden yaklaşırlar, çün- kü basit olanı basit bir dille anlatmayı sanatsal derinliklerine yediremezler. Dolayısıyla Tür- kiye’de heykel sanatı üzerine kafa yorarken Atatürk anıtlarını son derece ortalama bir yak- laşımla geçiştiriverirler. Benim kitapta yap- maya çalıştığım ise aslında, Atatürk anıtlarına dair pek çok kişinin aklından geçen sorula- rı biraz daha kapsamlı ve multidisipliner bir bakış açısıyla ele almaktı. Bu anıtları sadece sanatsal açıdan yermek ya da övmekle ko- nunun kavranamayacağını bildiğim için şap- kayı koyup düşündüm ve kavramsal düzeyin yanı sıra Cumhuriyet tarihine derin izler bı- rakan dinamiklerle anıtlar arasındaki ilişki- ye odaklandım. Çünkü anıtlar ancak bir bü- tün içinde kavranabilir. Araştırma sürecinde karşılaştığınız güçlükler oldu mu peki? Çok fazla zorlandığımı söyleyemem. Bir takım aksilikler daha fazla uğraşmama neden oldu elbette ama bunu bir zorlanma olarak de- ğerlendirmiyorum. Örneğin çoğaltma anıt üreten iki heykelci, çoğaltıp sattıkları Atatürk anıtlarının bilgisini vermek istemedikleri için tüm valiliklere Bilgilendirme Yasası kapsamında dilekçe yazmam gerekti. Türki- ye’de en çok çoğaltılan üç anıtın fotoğrafını dilekçeye iliştirdim ve bu anıtların, kendile- rine bağlı olan kaymakamlıklarda olup ol- madığına dair bilgi talep ettim. Geri dönüş- ler üç ayı buldu ancak, heykeltıraşlardan alacağım bilginin sınırlılığını düşündüğüm- de buna değerdi. Çalışmanızda sanatsal bir kaygı da söz konusu aynı zamanda. İncelemenizde elde ettiğiniz “ham bulgu”ları, “estetik ölçüt ögeleriyle bir veriye dönüştür- me” sürecinden söz eder misiniz? Dediğim gibi bir anıt ancak, bir bütün içe- risinde kavranabilir. Dolayısıyla anıtları, ge- rek imge gerek siyasi konjonktür gerek- se de ideolojik ve estetik açıdan değerlendirmek gerekir. Bi- çim-içerik ilişkisini doğru çatabilmek için bu şart- tır. İlk Atatürk anıtla- rından günümüze uza- nan anıtlar arasından altmışın üzerinde ör- nek seçtim. Bu örnek- leri ortak bir zeminde tartışabilmek ve karşı- laştırma yapabilmek için bir estetik ölçüt geliştirdim. Bu ölçüt, temel tasarım kural- larından oluşuyordu. Öncelikle ele aldığım her bir anıtı betimledim. Sonrasın- da ritim, denge, parça-bütün ilişkisi, oran- orantı, anıtsallık gibi kıstaslara tabi tutarak de- ğerlendirdim ve bunların ışığında biçim- içerik çözümlemesi yaptım. Anıtlarda sap- tanılan göstergelerin ait olduğu siyasi dönem için ne ifade ettikleri noktasında da çıkarımlar yapıldı. Heykel deyince Atatürk, Atatürk deyince heykel konumu heykel sanatını nasıl et- kilemiştir/etkilemektedir? Elbette ki olumsuz etkiler bırakmıştır ve zararı çok yönlüdür. Öncelikle toplumun hey- kel algısının güdük kalmasına neden ol- muştur. Toplum, heykeli, -ilk dönem anıt- larını belli bir yetkinlikte görmekle beraber- kötü örneklerini her gün gördüğü figüratif Atatürk heykellerinden ibaret sayıp bu estetik dayatmaya mahkum bırakılmıştır. Figüratif örneklerde de başarılı örnek az olduğu için, insanlar, estetik niteliği, basit düzeyde tar- tışacak bir birikime dahi kavuşamamıştır. Di- ğer yandan, Türkiye’de bir heykel sanatçısı- nın istihdam koşulları zordur ve istisnalar dı- şında ancak iki yolla bu alanda para kaza- nılabilir. Heykeltıraş ya anıt yapıp piyasada tutunacaktır ya da akademik ortamdan bir gelir elde edip kişisel heykel çalışmalarını ya- pacaktır. Bu iki çıkmaz içine hapsolan hey- keltıraşlar, uzun yıllar sıkıntı yaşadılar. Ya- şamlarını anıt üzerinden sağlayanlar ço- ğunlukla hiçbir yaratıcılık içermeyen tek tip anıt yaparak kendilerini köreltip sanatsal üre- timi bıraktılar, akademilerde hocalık ya- panlarsa Türkiye’deki anıt üretimine tanık- lık ettiler ve hatta çoğu zaman da bu üreti- me dahil oldular. Sanat ortamlarında yapı- lan birkaç cılız ahkam yürütmenin dışında, elle tutulur tek bir itiraz ya da girişimde de bulunmadılar. Hal böyle olunca, her yere is- teyen istediği anıtı yerleştirir oldu. Devlet büt- çesinden anıtlara ayrılan bütçenin neredey- se tamamı hala, örneğin Atatürk anıtı ol- mayan mülki idare binalarının bahçelerine konmak üzere ayrılıyor. Bu kadar fazla Ata- türk anıtı üreterek devlet kasasının olduğu kadar imgenin de içi ısrarla boşaltılıyor. Toplum bu kadar Atatürk anıtı görmeye alı- şıyor ancak işin ilginç tarafı heykel görme- ye tahammül edemez hale geliyor. Resmi du- ruştaki katı, çatık kaşlı Atatürk imgesine aşi- na olan toplum, ya vandallığını kanun gereği Atatürk heykeline değil de soyut tasarımla- ra kusuyor ya da bir bürokratın ya da bele- diye başkanının müstehcen bulduğu bir heykeli peşinen yuhalayıveriyor. Yani top- lumun heykelle olan ilişkisi böyle. Türki- ye’de heykel sanatının tüm bun- lardan etkilenmemesi müm- kün değil ancak elbette su, yolunu yavaş yavaş bu- luyor. Çözüm, bu hey- kelleri topluma be- nimsetmeyi sağlaya- cak yönetim zihniyet- lerinin oluşabilmesin- de. Diğer yandan Tür- kiye’nin heykel sanat- çılarının da artık özeleş- tirilerini derinlemesine yap- maları gerekiyor. Gelecek ku- şakların, bu coğrafyanın her bir ögesini kabullenebilecek ve sindirebilecek bir demokrasi ortamında yapılan heykel çeşit- liliğine doğmalarını umuyorum. Bu ülkenin ozanlarının, şair ve edebiyatçılarının, bilim insanlarının, kurucu önderlerinin yani tüm değerlerinin felsefesini topluma sunabilecek nitelikte ve doygunlukta heykellerle dona- tılsın bu ülkenin bir türlü yapılamayan mey- danları. Dünyada Atatürk anıtlarının üzerinden gelişen estetik gerçekliği karşılaştıra- bileceğimiz örnekler nelerdir? Bu süreklilikte, bu sayıda ve estetik dü- zeyde yok. La Repubblica gazetesinin haftalık ma- gazin dergisinin 3 Eylül 2010 sayısında Marco Ansaldo, referandumda “evet çıkarsa Atatürk heykelleri yıkılacak” biçiminde bir şeyler yazdı. Şunu merak ediyorum: Politik olarak Atatürk hey- kelleri üzerine ciddi bir tartışma ya- şanmış mı Türkiye’de? 1951’de çıkarılan Atatürk’ü Koruma Ka- nunu aslında Türkiye’nin farklı yerlerinde bir anda kendini gösteren heykel tahribatları üze- rine gündeme gelmiştir. Ticanilerin Atatürk büstlerini kırmaları, o günün TBMM’sinde yoğun tartışmalara ve tek parti dönemini ka- patan Menderes hükümetine karşı CHP’nin çetin muhalefetine neden olmuştur. Demo- krat Parti son derece siyasi bir kıvraklıkla Ata- türk’e sahip çıkma misyonunu toplum nez- dinde üzerine almıştır. Yani tüm bu tartış- malar, Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve anıtlara yapılan tecavüzlerle patlak vermiştir. Türkiye’de Atatürk anıtları zaten, hiçbir zaman estetik açıdan değerlen- dirilecek fırsatı bulama- mıştır. Her daim, bir ta- kım protestoların, ideolojik kodlamaların doğrudan aracı ve göstergesi olmuş, hat- ta kimilerince rejimin güvencesi, kimilerince de bir dayatma olarak de- ğerlendirilmiştir. Tek partili yıllarla çok par- tili yıllar arasında Atatürk anıtla- rı bakımından esaslı farklılıklar var mı? Çok partili dönemden itibaren anıtlarda yavaş yavaş bozulmalar başlamıştır ancak te- mel farklılaşma 1980 sonrasına denk gelir. Öncelikle yerleştirildikleri mekanlarda fark- lılıklar var. Diğer yandan, tek parti döneminde birkaç anıt çoğaltılmıştır ancak, bunu yine de 80’lerin çoğaltma anıt anlayışı gibi değer- lendiremeyiz. Malzeme olarak da temel bir değişim var. 1980 dönemi, anıtları artık yeni bir malzemeyle üretmeye başlar. Polyester, ucuz maliyetli ve hızlı çoğaltılabilir bir mal- zeme olduğu için anıtlar genel olarak bu mal- zemeyle üretilmiştir. Temel bir başka fark da, Atatürk anıtlarının çok partili dönemden iti- baren, Atatürk imgesine bağlı olarak çok daha fazla araçsallaştığıdır. Ele aldığınız seksen sonrası süreçte Atatürk heykelleri siyasal-mekansal di- namiklerin çevrelediği ortam içinde nasıl bir değişim geçirmiştir? Tek parti döneminde anıtlar, toplumun deneyimleyebileceği park ve meydanlara ya da kentin ana aksına yerleştirilirken özellik- le 1980’den itibaren devlet bahçelerinde yer- lerini almaya başlar. Bu da doğrudan Atatürk kültü ile devlet kültü arasına sıkışan bir Ata- türk figürünü adeta devletin demirbaş bir malzemesine dönüştürmüştür. Darbe dönemlerinde üretilen Atatürk anıtları ile görece sivil iktidarlar döne- minde üretilenleri karşılaştırmayı de- nediğimizde genel hatları ile nasıl bir durum ortaya çıkmaktadır? Pek bir fark yok aslında. Aynı modeller üretiliyor ve ister darbe döneminde ister si- vil dönemde olsun kamusal alanda yerlerini alıyorlar. Söz konusu darbeler anıtlarda niteliği değil niceliği belirliyor aslında. Bir de kaidelere yazılan ifadeler darbenin yaklaşımını ve meşruiyet arayışını bir gösterge olarak su- nuyor. Yani darbeciler Atatürk anıtı yaptıra- rak, sözlerini Atatürk’e dayandırma gelene- ğine devam ediyorlar. 28 Şubat sürecindeki araçsallaştırma sü- recinde yaşanan tartışmaları 12 Eylül darbesiyle karşılaştırıldığında iki dar- benin araçsallaştırmadaki farklarına da nüfuz edilebilir mi? 12 Eylül korkunç bir kırılmadır ve bilin- diği gibi 28 Şubat’ın nüveleri de o sürece da- yanır. Türk Silahlı Kuvvetleri her iki süreçte de Atatürk imgesinin tartışılmasına neden ol- muştur. 12 Eylül sürecinde bu araçsallaştır- ma doğrudan TSK tarafından yapılırken 28 Şubat’ta işin içine sivil insiya- tifler de katılmıştır. Kanımca temel fark öncelikle bura- da aranmalı. AKP’nin meşruiyet kaynağı olarak sivil Atatürk’e yaptığı vur- guya değiniyorsunuz. Bu bir anlamda bu partinin bu konularda DP çizgisinin aşkın özne olarak Atatürk im- gesini sürdürdüğünün ve pekiştirdiğinin göstergesi olarak okunabilir mi? Bu yaklaşım merkez sağın aslında bir ge- leneğe dönüştürdüğü pragmatizmle ilgili. Ama bundan da güçlü olan ana damar, Tür- kiye’de kendini siyasi arenada temsil edecek her türlü oluşumun kendine Atatürk’ü refe- rans alma “alışkanlığı”. Ancak konu Atatürk anıtları olunca, Demokrat Parti ile AKP’yi kar- şılaştırmanın doğru sonuçlar vereceğini dü- şünmüyorum. Aylin Tekiner’le röportajın tamamını www.ozgundurus.com’da okuyabilirsiniz. Atatürk Heykelleri: Kült, Estetik, Siyaset Türkiye’de Atatürk anıtları zaten, hiçbir zaman estetik açıdan değerlendirilecek fırsatı bulunmadı, her daim, bir takım protestoların, ideolojik kodlamaların doğrudan aracı ve göstergesi oldu. Aylin Tekiner Atatürk heykellerini anlattı Çok partili dönemden itibaren anıtlarda yavaş yavaş bozulmalar başlamıştır ancak temel farklılaşma 1980 sonrasına denk gelir. Öncelikle yerleştirildikleri mekanlarda farklılıklar var. Bu kadar fazla Atatürk anıtı üreterek devlet kasasının olduğu kadar imgenin de içi ısrarla boşaltılıyor. Toplum bu kadar Atatürk anıtı görmeye tahammül edemez hale geliyor.

Upload: others

Post on 18-Feb-2020

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Kültür-Sanat Atatürk Heykelleri: Kült, Estetik, Siyaset ... · ÖZGÜN DURUŞ 23 CMYK 5 KASIM-11 KASIM 2010 • SAYI: 61 Kültür-Sanat 23 kitaplık İsmet Özel’in bütüncül

ÖZGÜN DURUŞ 23 CMYK

Kültür-Sanat 235 KASIM-11 KASIM 2010 • SAYI: 61

kitaplıkİsmet Özel’inbütüncül birportresiReşit Güngör Kalkan imzasıylayayınlanan bu portre denemesinin İsmetÖzel’in ‘Aile Çevresi’nden başlayarakÇocukluğu, SBF yılları, Fikir KulüpleriFederasyonu (FKF) serüveni, dergitecrübesi (Halkın Dostları), düşünselevrimi (İhtida ve Amentü şiiri), Sosyalistçevreden kopuşu, Sosyalizmden

Türkçülüğe deneyimlediği düşünce macerası, şairliğiningerekçeleri ve mahiyeti, tefekkür tecrübesinin özüneilişkin değer içeren tespitlerden, düzyazılarınınuğraklarına, ulaştığı menzile ve bu gün itibariyle şiir vedüşüncede geldiği en son aşamaya kadar bütüncül birportre sunmakta olduğunu ifade edebiliriz.

Zarifoğlu’nunmektuplarıZarifoğlu’nun mektupları yayımlandı.İslami dergicilik bakımından geçişdergisi olarak anılabilecek Mavera ileZarifoğlu’nun bilinmeyen gözden kaçanpek çok yönünü en önemlisi dedostluklarını bilmek evrensel vicdanınsesi olabilmek için ortaya koyduğuçabaya tanık olmak bakımından sonderece önemli.

Türk resim sanatıİslamın tasvire bakışı gerçekte neydi?Eğer katı bir yasak varsa yazı-resimleoluşturulan hayvan figürleri nasılaçıklanabilir? Türk kültüründe tasvire yerolmadığı inancının kaynağı nedir?Sanatçılar, eserlerinde canlı figürlerinene sıklıkla yer vermiştir? Alevi-Bektaşi veMevlevi inanışlarının Türk resminekatkıları. Hz. Alinin devesi, Çifte vavlar,Ashab-ı Kehf gemisi, ah minel-aşkYüzlerce isimsiz sanatkârın hepsi

birbirinden değerli eserleri. Bir zamanlar camilerin içduvarlarında bile görülebilen tasvirler Mustafa RakımEfendi, Hattat Şefik Bey, Leylek Hasan Dede gibisanatçıların istif çalışmaları.

Malik Aksel, peşin yargılarla üstünkörü değerlendirilenTürk resim geleneğine aklıselimle ve iç gözle yaklaşıyor.Türk ve İslam inancında resmi, örnekleriyle, tanıklarıyla,eşsiz çizimler eşliğinde okuyuculara ulaştırıyor.

Ben İsmetÖzel ŞairReşit Güngör KalkanOkur Kitaplığı

MektuplarCahit ZarifoğluBeyan Yayınları

Türklerde DînîResimlerMalik AkselKapı Yayınları

dergilikCahit Koytak’ın sınırları

Fayrap’taFayrap dergisi HakanArslanbenzer imzalı “TaktikEdebiyat, Stratejik Edebiyat”yazısıyla başlıyor. Şiir ve hikayebölümü ise dolu dolu. HakanKalkan Çorak Topraklar, MehmetAycı Kın’a şiiriyle yer almış busayıda. Gwendolyn Brooksimzalı Dudley Randall için

yazılan “Malcolm X” adlı şiir Hakan Arslanbenzertarafından çevrilmiş.

Hikaye bölümünde Yıldız Ramazanoğlu’un “Mr” feng jiCai’nin “ Uzun Boylu Kadınla Kısa Boylu Kocası RobertCoover imzalı “Erkek Kardeş” ile Zeynep Erten’in “KorkakTavuk” hikayesi yer alıyor.

Kitaplık bölümünde Ahmet Murat’ın son şiir kitabıüzerine bir söyleşi ve değini yazısının yanında CahitKoytak şiirine ilişkin olarak Türkçe edebiyat dünyasındayapılmış ilk oylumlu eleştiri yazısı da yer almakta. Taraf’tayazmaya başlaması ve bunu onur kabul edişiylesuskunluğun gizemini terk eden şaire ilişkin olarak ilkkısa erimli yazı Bürde dergisinde çıkmıştı yıllar önce.Arslanbenzer şöyle bağlıyor yazısını: “Cahit Koytak’ınyaşayan, bu memlekete ait olan bir damarının olduğubelli, asıl ilginç olan şiirini

böyle bir kanaldan devam ettirmeyi, bu damarızorlamayı seçmemiş olması. Cahit Koytak’ınmistisizmden ziyade gerçeğe, muğlaklıktan ziyadesomut bir anlatıma, estetik bir anlayıştan ziyade etik biranlayışa yaklaşan şiirlerini görmek isterseniz İlk Atlas’takiNuh’a Gemi Resimleri’ni, Futbol Oynayan Çocuklar’ı,Sevgili Hayalet’i, Huş Ağacı Hakkında Bilgi Topluyorum’uokuyabilirsiniz. Bu şiirler Koytak’ın başka bir yolda dayürüyebileceğinin, şiirine başka bir kanal açabileceğinin,sahici ve yerli bir tarafının da olduğunun birer kanıtı.

Tercih ettiği yolun yani mistik, anlaşılmaz, yabancı veestetik şiirler yazmasının sağladığı imkanlar dışında,Koytak’ın şiirinin yüz yıl sonraya kalıp kalamayacağı, Türkşiiri tarihinde

kayda değer bir yere sahip olup olamayacağı da meçhul.Biz not düştük, gerisi edebiyat tarihçisinin işi.”

Kültürbaşkentineeksik bakışVarlık dergisi bu sayısında2010’u masaya yatırmış.İstanbul Avrupa Kültür Başkentiolma yolunda oldukça iddialı birhedefle yola çıktı; kültürel

üretimi kentin yerinde erişilebilir kılmak. 2008’den buyana 2436 proje başvurusu oldu, bunların 610’u kabuledildi. Bu projelere 380.240.685 TL tutarında desteksağlandı. Edebiyat yönetmenliği denetiminde 29 projekabul edildi. Kültür başkenti meselesi daha ayrıntılıolarak ele alınması gereken bir olay.

ASIM ÖZ

Türkiye’de heykel dendiği zaman, en azından “halkarasında”, esasen Atatürk heykeli anlaşılır. Atatürkheykelleri, ülkede heykel estetiğini belirleyenbaskın unsur niteliğini taşıyor. Bu heykeller, aynızamanda kamusal mekânlara nizam veriyor,kentin merkezini belirliyorlar. Aylin Tekiner, titizçalışmasında, öncelikle Atatürk heykellerirejiminin politik bir tahlilini yapıyor. Kitaptakidiğer analiz düzlemini ise, Türkiye’deki Atatürkheykelleri envanterinin estetik açıdan ve görselmesajlar açısından yorumlanması oluşturuyor.Sadece belli başlı “anıtsal” örnekler değil, pekbilinmeyen, kenarda köşede kalmış heykeller de bugözle inceleniyor. Ayrıca, defalarca yenidenüretilen kalıp-modeller olgusuna ve bunun gitgidebüyüyen “piyasasına” dikkat çekiliyor. Kentselpeyzajın bir sabitine dönüşen ve heykel algısını birkalıba sokan Atatürk heykelleri hakkında, genişperspektiften, analitik bir inceleme yapan AylinTekiner’le çalışmasını konuştuk.

İncelemenizin izleğini konuşmadanönce çalışma yapılmayan Atatürk anıt-ları hakkında bir çalışma yapma dü-şüncesini konuşalım. Böyle bir çalışmayapmak sizde hangi gelişmelerin sonu-cunda oluştu?Ben bir heykeltıraşım. Lisansım ve yük-

sek lisansım heykel üzerine. Şimdi söyleye-ceğim sözler bu bölümün insanlarını birazkızdırabilir ama heykel bölümünün hoca-sından öğrencisine iki lafı bir araya getirip yazıyazanına ender rastlanır. Yaşama genel ola-rak soyutlamalar üzerinden yaklaşırlar, çün-kü basit olanı basit bir dille anlatmayı sanatsalderinliklerine yediremezler. Dolayısıyla Tür-kiye’de heykel sanatı üzerine kafa yorarkenAtatürk anıtlarını son derece ortalama bir yak-laşımla geçiştiriverirler. Benim kitapta yap-maya çalıştığım ise aslında, Atatürk anıtlarınadair pek çok kişinin aklından geçen sorula-rı biraz daha kapsamlı ve multidisipliner birbakış açısıyla ele almaktı. Bu anıtları sadecesanatsal açıdan yermek ya da övmekle ko-nunun kavranamayacağını bildiğim için şap-kayı koyup düşündüm ve kavramsal düzeyinyanı sıra Cumhuriyet tarihine derin izler bı-rakan dinamiklerle anıtlar arasındaki ilişki-ye odaklandım. Çünkü anıtlar ancak bir bü-tün içinde kavranabilir.

Araştırma sürecinde karşılaştığınızgüçlükler oldu mu peki?Çok fazla zorlandığımı söyleyemem. Bir

takım aksilikler daha fazla uğraşmama nedenoldu elbette ama bunu bir zorlanma olarak de-ğerlendirmiyorum. Örneğin çoğaltma anıtüreten iki heykelci, çoğaltıp sattıkları Atatürkanıtlarının bilgisini vermek istemedikleriiçin tüm valiliklere Bilgilendirme Yasasıkapsamında dilekçe yazmam gerekti. Türki-ye’de en çok çoğaltılan üç anıtın fotoğrafınıdilekçeye iliştirdim ve bu anıtların, kendile-rine bağlı olan kaymakamlıklarda olup ol-madığına dair bilgi talep ettim. Geri dönüş-ler üç ayı buldu ancak, heykeltıraşlardanalacağım bilginin sınırlılığını düşündüğüm-de buna değerdi.

Çalışmanızda sanatsal bir kaygı da sözkonusu aynı zamanda. İncelemenizdeelde ettiğiniz “ham bulgu”ları, “estetikölçüt ögeleriyle bir veriye dönüştür-me” sürecinden söz eder misiniz?Dediğim gibi bir anıt ancak, bir bütün içe-

risinde kavranabilir. Dolayısıyla anıtları, ge-rek imge gerek siyasi konjonktür gerek-se de ideolojik ve estetik açıdandeğerlendirmek gerekir. Bi-çim-içerik ilişkisini doğruçatabilmek için bu şart-tır. İlk Atatürk anıtla-rından günümüze uza-nan anıtlar arasındanaltmışın üzerinde ör-nek seçtim. Bu örnek-leri ortak bir zemindetartışabilmek ve karşı-laştırma yapabilmek içinbir estetik ölçüt geliştirdim.Bu ölçüt, temel tasarım kural-larından oluşuyordu. Öncelikle elealdığım her bir anıtı betimledim. Sonrasın-da ritim, denge, parça-bütün ilişkisi, oran-orantı, anıtsallık gibi kıstaslara tabi tutarak de-ğerlendirdim ve bunların ışığında biçim-içerik çözümlemesi yaptım. Anıtlarda sap-tanılan göstergelerin ait olduğu siyasi dönemiçin ne ifade ettikleri noktasında da çıkarımlaryapıldı.

Heykel deyince Atatürk, Atatürk deyinceheykel konumu heykel sanatını nasıl et-kilemiştir/etkilemektedir?Elbette ki olumsuz etkiler bırakmıştır ve

zararı çok yönlüdür. Öncelikle toplumun hey-kel algısının güdük kalmasına neden ol-muştur. Toplum, heykeli, -ilk dönem anıt-larını belli bir yetkinlikte görmekle beraber-kötü örneklerini her gün gördüğü figüratifAtatürk heykellerinden ibaret sayıp bu estetikdayatmaya mahkum bırakılmıştır. Figüratiförneklerde de başarılı örnek az olduğu için,insanlar, estetik niteliği, basit düzeyde tar-tışacak bir birikime dahi kavuşamamıştır. Di-ğer yandan, Türkiye’de bir heykel sanatçısı-nın istihdam koşulları zordur ve istisnalar dı-şında ancak iki yolla bu alanda para kaza-nılabilir. Heykeltıraş ya anıt yapıp piyasadatutunacaktır ya da akademik ortamdan birgelir elde edip kişisel heykel çalışmalarını ya-pacaktır. Bu iki çıkmaz içine hapsolan hey-keltıraşlar, uzun yıllar sıkıntı yaşadılar. Ya-şamlarını anıt üzerinden sağlayanlar ço-ğunlukla hiçbir yaratıcılık içermeyen tek tipanıt yaparak kendilerini köreltip sanatsal üre-timi bıraktılar, akademilerde hocalık ya-panlarsa Türkiye’deki anıt üretimine tanık-lık ettiler ve hatta çoğu zaman da bu üreti-me dahil oldular. Sanat ortamlarında yapı-lan birkaç cılız ahkam yürütmenin dışında,elle tutulur tek bir itiraz ya da girişimde debulunmadılar. Hal böyle olunca, her yere is-teyen istediği anıtı yerleştirir oldu. Devlet büt-çesinden anıtlara ayrılan bütçenin neredey-se tamamı hala, örneğin Atatürk anıtı ol-mayan mülki idare binalarının bahçelerinekonmak üzere ayrılıyor. Bu kadar fazla Ata-türk anıtı üreterek devlet kasasının olduğukadar imgenin de içi ısrarla boşaltılıyor.Toplum bu kadar Atatürk anıtı görmeye alı-şıyor ancak işin ilginç tarafı heykel görme-ye tahammül edemez hale geliyor. Resmi du-ruştaki katı, çatık kaşlı Atatürk imgesine aşi-na olan toplum, ya vandallığını kanun gereğiAtatürk heykeline değil de soyut tasarımla-ra kusuyor ya da bir bürokratın ya da bele-diye başkanının müstehcen bulduğu birheykeli peşinen yuhalayıveriyor. Yani top-

lumun heykelle olan ilişkisi böyle. Türki-ye’de heykel sanatının tüm bun-

lardan etkilenmemesi müm-kün değil ancak elbette su,

yolunu yavaş yavaş bu-luyor. Çözüm, bu hey-kelleri topluma be-nimsetmeyi sağlaya-cak yönetim zihniyet-lerinin oluşabilmesin-de. Diğer yandan Tür-

kiye’nin heykel sanat-çılarının da artık özeleş-

tirilerini derinlemesine yap-maları gerekiyor. Gelecek ku-

şakların, bu coğrafyanın her birögesini kabullenebilecek ve sindirebilecek birdemokrasi ortamında yapılan heykel çeşit-liliğine doğmalarını umuyorum. Bu ülkeninozanlarının, şair ve edebiyatçılarının, biliminsanlarının, kurucu önderlerinin yani tümdeğerlerinin felsefesini topluma sunabileceknitelikte ve doygunlukta heykellerle dona-tılsın bu ülkenin bir türlü yapılamayan mey-danları.

Dünyada Atatürk anıtlarının üzerindengelişen estetik gerçekliği karşılaştıra-bileceğimiz örnekler nelerdir?

Bu süreklilikte, bu sayıda ve estetik dü-zeyde yok.

La Repubblica gazetesinin haftalık ma-gazin dergisinin 3 Eylül 2010 sayısındaMarco Ansaldo, referandumda “evetçıkarsa Atatürk heykelleri yıkılacak”biçiminde bir şeyler yazdı. Şunu merakediyorum: Politik olarak Atatürk hey-kelleri üzerine ciddi bir tartışma ya-şanmış mı Türkiye’de?1951’de çıkarılan Atatürk’ü Koruma Ka-

nunu aslında Türkiye’nin farklı yerlerinde biranda kendini gösteren heykel tahribatları üze-rine gündeme gelmiştir. Ticanilerin Atatürkbüstlerini kırmaları, o günün TBMM’sindeyoğun tartışmalara ve tek parti dönemini ka-patan Menderes hükümetine karşı CHP’ninçetin muhalefetine neden olmuştur. Demo-krat Parti son derece siyasi bir kıvraklıkla Ata-türk’e sahip çıkma misyonunu toplum nez-dinde üzerine almıştır. Yani tüm bu tartış-malar, Atatürk’ü temsil eden heykel, büst veanıtlara yapılan tecavüzlerle patlakvermiştir. Türkiye’de Atatürkanıtları zaten, hiçbir zamanestetik açıdan değerlen-dirilecek fırsatı bulama-mıştır. Her daim, bir ta-kım protestoların,ideolojik kodlamalarındoğrudan aracı vegöstergesi olmuş, hat-ta kimilerince rejimingüvencesi, kimilerincede bir dayatma olarak de-ğerlendirilmiştir.

Tek partili yıllarla çok par-tili yıllar arasında Atatürk anıtla-rı bakımından esaslı farklılıklar varmı?Çok partili dönemden itibaren anıtlarda

yavaş yavaş bozulmalar başlamıştır ancak te-mel farklılaşma 1980 sonrasına denk gelir.Öncelikle yerleştirildikleri mekanlarda fark-lılıklar var. Diğer yandan, tek parti dönemindebirkaç anıt çoğaltılmıştır ancak, bunu yine de80’lerin çoğaltma anıt anlayışı gibi değer-lendiremeyiz. Malzeme olarak da temel birdeğişim var. 1980 dönemi, anıtları artık yenibir malzemeyle üretmeye başlar. Polyester,

ucuz maliyetli ve hızlı çoğaltılabilir bir mal-zeme olduğu için anıtlar genel olarak bu mal-zemeyle üretilmiştir. Temel bir başka fark da,Atatürk anıtlarının çok partili dönemden iti-baren, Atatürk imgesine bağlı olarak çok dahafazla araçsallaştığıdır.

Ele aldığınız seksen sonrası süreçteAtatürk heykelleri siyasal-mekansal di-namiklerin çevrelediği ortam içindenasıl bir değişim geçirmiştir?Tek parti döneminde anıtlar, toplumun

deneyimleyebileceği park ve meydanlara yada kentin ana aksına yerleştirilirken özellik-le 1980’den itibaren devlet bahçelerinde yer-lerini almaya başlar. Bu da doğrudan Atatürkkültü ile devlet kültü arasına sıkışan bir Ata-türk figürünü adeta devletin demirbaş birmalzemesine dönüştürmüştür.

Darbe dönemlerinde üretilen Atatürkanıtları ile görece sivil iktidarlar döne-minde üretilenleri karşılaştırmayı de-nediğimizde genel hatları ile nasıl birdurum ortaya çıkmaktadır?Pek bir fark yok aslında. Aynı modeller

üretiliyor ve ister darbe döneminde ister si-vil dönemde olsun kamusal alanda yerlerinialıyorlar. Söz konusu darbeler anıtlarda niteliğideğil niceliği belirliyor aslında. Bir de kaidelereyazılan ifadeler darbenin yaklaşımını vemeşruiyet arayışını bir gösterge olarak su-nuyor. Yani darbeciler Atatürk anıtı yaptıra-rak, sözlerini Atatürk’e dayandırma gelene-ğine devam ediyorlar.

28 Şubat sürecindeki araçsallaştırma sü-recinde yaşanan tartışmaları 12 Eylüldarbesiyle karşılaştırıldığında iki dar-benin araçsallaştırmadaki farklarınada nüfuz edilebilir mi?12 Eylül korkunç bir kırılmadır ve bilin-

diği gibi 28 Şubat’ın nüveleri de o sürece da-yanır. Türk Silahlı Kuvvetleri her iki süreçtede Atatürk imgesinin tartışılmasına neden ol-muştur. 12 Eylül sürecinde bu araçsallaştır-

ma doğrudan TSK tarafından yapılırken28 Şubat’ta işin içine sivil insiya-

tifler de katılmıştır. Kanımcatemel fark öncelikle bura-

da aranmalı.

AKP’nin meşruiyetkaynağı olarak sivilAtatürk’e yaptığı vur-guya değiniyorsunuz.Bu bir anlamda bu

partinin bu konulardaDP çizgisinin aşkın

özne olarak Atatürk im-gesini sürdürdüğünün ve

pekiştirdiğinin göstergesi olarakokunabilir mi?

Bu yaklaşım merkez sağın aslında bir ge-leneğe dönüştürdüğü pragmatizmle ilgili.Ama bundan da güçlü olan ana damar, Tür-kiye’de kendini siyasi arenada temsil edecekher türlü oluşumun kendine Atatürk’ü refe-rans alma “alışkanlığı”. Ancak konu Atatürkanıtları olunca, Demokrat Parti ile AKP’yi kar-şılaştırmanın doğru sonuçlar vereceğini dü-şünmüyorum.

Aylin Tekiner’le röportajın tamamınıwww.ozgundurus.com’da okuyabilirsiniz.

Atatürk Heykelleri: Kült, Estetik, SiyasetTürkiye’de Atatürk anıtları zaten, hiçbir zaman estetik açıdan değerlendirilecek fırsatı bulunmadı, her daim, bir takımprotestoların, ideolojik kodlamaların doğrudan aracı ve göstergesi oldu. Aylin Tekiner Atatürk heykellerini anlattı

Çokpartili dönemden

itibaren anıtlarda yavaşyavaş bozulmalar başlamıştırancak temel farklılaşma 1980sonrasına denk gelir. Öncelikle

yerleştirildiklerimekanlarda farklılıklar

var.

Bukadar fazla Atatürk

anıtı üreterek devletkasasının olduğu kadar

imgenin de içi ısrarlaboşaltılıyor. Toplum bu kadar

Atatürk anıtı görmeyetahammül edemez hale

geliyor.