kompleks parsİyel epİlepsİlİ hastalarda klİnİk ve …library.cu.edu.tr/tezler/5411.pdf ·...
TRANSCRIPT
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI
KOMPLEKS PARSİYEL EPİLEPSİLİ HASTALARDA
KLİNİK VE PSİKOSOSYAL PROGNOZ
Dr. Fatih ERBEY
UZMANLIK TEZİ
TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. Vildan BAYTOK
ADANA-2005
TEŞEKKÜR
Tezimin planlanmasından basımına kadar geçen sürecin her basamağında
yardımlarını esirgemeyen Doç. Dr. Özlem Hergüner’e, tüm hastalarımı psikiyatrik
açıdan değerlendiren ve tezimin tüm aşamalarında manevi destek olan Uzm. Dr. Elif
Koçak‘a, yine tüm hastaların psikometrik değerlendirmelerini yapan Psikolog Nurcihan
Kiriş’e, istatistik hesaplamalarında yardımcı olan Dr. Gülşah Seydaoğlu’na, tez
danışmanlarım Prof. Dr. Vildan Baytok’a ve Prof. Dr. Şakir Altunbaşak’a ve tezimin
gerçekleşmesine belki de en büyük katkıda bulunan sevgili hastalarıma ve onların sayın
ailelerine en içten duygularımla teşekkür ederim.
Fatih ERBEY
I
İÇİNDEKİLER
Sayfa No:
TEŞEKKÜR.......................................................................................................................I
İÇİNDEKİLER ................................................................................................................ II
TABLO LİSTESİ............................................................................................................ III
ŞEKİL LİSTESİ.............................................................................................................. IV
KISALTMA LİSTESİ ...................................................................................................VII
ÖZET ve ANAHTAR SÖZCÜKLER ............................................................................. V
ABSTRACT - KEYWORDS..........................................................................................VI
1. GİRİŞ ............................................................................................................................ 1
2. GENEL BİLGİLER ...................................................................................................... 2
2.1. Epileptik Nöbetlerin Sınıflandırılması ................................................................... 4
2.2. Jeneralize Epilepsiler............................................................................................. 6
2.3. Parsiyel Epilepsiler............................................................................................... 11
2.4. Lokalizasyona Göre Nöbetlerin Özellikleri.......................................................... 17
2.5. Nöbet Etyolojisi.................................................................................................... 19
2.6. Epilepside Etyoloji ............................................................................................... 20
2.7. Epilepside Tedavi Prensipleri............................................................................... 20
2.8. Epilepside EEG’nin Yeri...................................................................................... 24
2.9. Epilepside Nöroradyolojinin Yeri ........................................................................ 25
2.10. Epilepside Prognoz............................................................................................. 26
2.11. Epilepside Psikososyal Yaklaşım....................................................................... 28
3. GEREÇ VE YÖNTEM............................................................................................... 32
3.1. İstatistiksel Yöntemler.......................................................................................... 37
4. BULGULAR............................................................................................................... 38
5. TARTIŞMA................................................................................................................ 49
6. SONUÇLAR............................................................................................................... 54
7. KAYNAKLAR ........................................................................................................... 56
ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................... 60
II
TABLO LİSTESİ
Tablo No Sayfa NoTablo 1. Epileptik nöbetlerin klasifikasyonu (ILAE, 1981) (4). ................................................................. 5 Tablo 2. Epilepsiler ve Epileptik Sendromların Uluslararası Sınıflaması (ILAE, 1989 ) ...................... 6 Tablo 3. Semptomatik gruptalki hastalarda etyolojik nedenler ................................................................. 33 Tablo 4. Ek nöbet tipine göre hastaların dağılımı ..................................................................................... 38 Tablo 5. Nöbetin anatomik lokalizasyonuna göre hastaların dağılımı ...................................................... 38 Tablo 6. İncelenen parametrelerin etyolojik gruplara göre dağılımı ......................................................... 40 Tablo 7. Nöbet kontrolünü predikte eden faktörler ................................................................................... 43 Tablo 8. Mental retardasyonu predikte eden faktörler .............................................................................. 46 Tablo 9. Psikiyatrik hastalığı predikte eden faktörler ............................................................................... 48
III
ŞEKİL LİSTESİ
Şekil No Sayfa NoŞekil 1. Etyoloji – nöbet kontrolü arasındaki ilişki.................................................................................... 41
Şekil 2. Tedavi – nöbet kontrolü arasındaki ilişki ..................................................................................... 41
Şekil 3. Mental Retardasyon – nöbet kontrolü arasındaki ilişki ................................................................ 42
Şekil 4. Nöbet Kontrolü – mental retardasyon arasındaki ilişki ................................................................ 44
Şekil 5. Nöbet Kontrolü – mental retardasyon arasındaki ilişki ................................................................ 44
Şekil 6. Tedavi – mental retardasyon arasındaki ilişki .............................................................................. 45
Şekil 7. Etyoloji – psikiyatrik tanı arasındaki ilişki ................................................................................... 47
IV
ÖZET
Kompleks Parsiyel Epilepsili Hastalarda Klinik ve Psikososyal Prognoz
Tüm hastalıklarda olduğu gibi epilepside de prognozun ve prognoza etki eden faktörlerin bilinmesi gerek hekim, gerek aile ve gerek hasta için son derece önemlidir. Kompleks parsiyel nöbet, diğer nöbet tiplerine göre daha kötü prognoza sahiptir. Biz Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Nöroloji Polikliniğinde Kompleks parsiyel nöbet’li epilepsi tanısı ile takip ve tedavi edilmekte olan, 2001-2004 yılları arasında poliklinik takiplerine düzenli olarak gelen ve ilk başvuruda 1 ay-16 yaş arasında olan hastalar da, nöbet prognozu, gelişimsel ve psikiyatrik prognozu ve bunlar üzerine etkili olabilecek risk faktörlerini araştırmak amacı ile bu çalışmayı planladık. Prognoz üzerinde etkili olabileceğini düşündüğümüz risk faktörleri arasında nöbet başlangıç yaşı, etyoloji, perinatal anoksi varlığı, anne baba akrabalığı, yenidoğan nöbetinin varlığı, febril nöbet varlığı, ailede epilepsi öyküsü, ilaç öncesi nöbet sıklığı, tedavi, nöroradyolojik anormallik mevcudiyeti ve anormal nörolojik muayene bulguları incelendi. Nöbet kontrolü üzerine, etyoloji, anti epileptik ilaç sayısı ve mental retardasyon varlığının etkili olduğu (p<0.05), diğer risk faktörlerinin ise etkili olmadığı saptandı (p>0.05). Mental retardasyon varlığı üzerine, etyoloji, nöbetin kontrol altında olması ve kullanılan ilaç sayısının etkili olduğu (p<0.05), diğer risk faktörlerinin ise etkili olmadığı saptandı (p>0.05). Psikiyatrik prognoz üzerine, sadece etyolojinin etkili olduğu (p<0.05), diğer risk faktörlerinin ise etkili olmadığı saptandı (p>0.05). Sonuç olarak, özellikle semptomatik etyolojiye sahip ve birden fazla ilaç kullanan hastalarda prognozun kötü olduğu, bu hastaların takibinde daha erken dönemde dikkate alınarak alternatif tedavi yöntemlerine başvurulması gerektiği vurgulandı.
Anahtar Kelimeler: Kompleks parsiyel epilepsi, prognoz .
V
ABSTRACT
Clinical and Psychosocial Prognosis in Patients with Complex Partial Epilepsy
In epilepsy, knowledge of prognosis and factors contributing to prognosis are
very important for physician, family and patient. Complex partial seizures have a poorer prognosis than other seizure types. Aim of this study was to evaluate prognosis of seizures, developmental and psychiatric prognosis and risk factors. At first application 1 month – 16 years old patients who were followed with the diagnosis of complex partial seizures, and regularly attended to controls, in Cukurova University Medical Faculty Pediatric Neurology Department, between years of 2001-2004 were included to the study. Age that seizures started, etiology, relationship between parents, presence of perinatal asphyxia, neonatal seizures, febrile seizures and family history of epilepsy, pretreatment frequency of seizures, treatment, presence of neuro–radiological abnormalities and abnormal neurological examination findings were evaluated as suggested risk factors which would be effective on prognosis.
We found that etiology, number of antiepileptic drugs and presence of mental retardation were effective on control of seizures (p<0.05), and other risk factors were found ineffective (p<0.05).
Etiology, control of seizures and number of drugs were found effective on presence of mental retardation (p<0.05), but other factors were found ineffective (p<0.05).
On psychiatric prognosis only etiology was found effective (p<0.05), other factors were found ineffective (p<0.05).
In conclusion, we emphasized the bad prognosis of patients, having symptomatic etiology and using more than one drug; and necessity of application of alternative treatment methods at early stages of patients’ follow up.
Keywords: Complex partial epilepsy, prognosis
VI
KISALTMALAR LİSTESİ
ABA : Anne baba akrabalığı
AEİ : Anti epileptik ilaç
BBT : Bilgisayarlı beyin tomografisi
BPN : Basit parsiyel nöbet
DSM-IV : Mental bozuklukların tanısal ve sayımsal el kitabı IV
EEG : Elektroensefalografi
FK : Febril konvülsiyon
HİE : Hipoksik iskemik ensefalopati
ILAE : Uluslar arası epilepsi ile savaşım birliği
JTK : Jeneralize tonik klonik
JTKN : Jeneralize tonik klonik nöbet
KPN : Kompleks parsiyel nöbet
MR : Mental retardasyon
MRG : Manyetik rezonans görüntüleme
NA : Nörolojik anormallik
NBY : Nöbet başlangıç yaşı
NRA : Nöroradyolojik anormallik
PNA : Perinatal anoksi
SJ : Sekonder jeneralize
SJN : Sekonder jeneralize nöbet
SS : Standart sapma
SSS : Santral sinir sistemi
YN : Yenidoğan nöbeti
VII
1. GİRİŞ
Tüm hastalıklarda olduğu gibi epilepside de prognozun ve prognoza etki eden
faktörlerin bilinmesi gerek hekim, gerek aile ve gerek hasta için son derece önemlidir.
Kompleks parsiyel nöbet, diğer nöbet tiplerine göre daha kötü prognoza sahiptir.
Hangi hastada prognozun iyi hangisinde kötü olduğunu önceden bilmenin,
özellikle prognozun kötü olduğu hastalarda alternatif tedavi yöntemlerinin önceden
uygulanmasının vurgulandığı bir çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda prognozu
olumsuz yönde etkileyen faktörler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ancak gerek nöbet
gerek gelişimsel prognoz ve gerekse psikiyatrik prognozu etkileyen prediktif faktörlerle
ilgili sonuçlar arasında tam bir uyum mevcut değildir.
Bu nedenle biz de Kompleks parsiyel nöbetli epilepsi tanısı ile takip ve tedavi
edilmekte olan hastalar da, nöbet prognozu, gelişimsel prognoz, psikiyatrik prognoz ve
bunlar üzerine etkili olabilecek risk faktörlerini araştırmak amacı ile bu çalışmayı
planladık.
1
2. GENEL BİLGİLER
Epilepsinin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. İlk zamanlarda ve çok seyrek
olmakla beraber halen dünyanın bazı yörelerinde bir takım sihirler, dinsel ayinler ve
bilim dışı yöntemlerle tedavi edilmektedir. Hippokrates yirmibeş asır önce bu hastalığın
organik bir nedeni olduğuna işaret etmiş, ancak günümüzden bir asır öncesine kadar
insanların bu hastalığa karşı tutumlarında büyük bir değişiklik görülmemiştir. Yüzyıllar
sonra Jackson çalışmaları ile yeni bir dönem açarak epilepsinin ilk bilimsel tanımını
yapmış ve epilepsiyi “beynin özellikle gri cevherinin akut ve lokal deşarjları” olarak
tarif etmiştir1.
Epilepsi, Çocuk Nörolojisinin en önemli kronik hastalığı olup, genel prevalansı
%0.5-1 olarak kabul edilmektedir.
Epilepsi; (Yunanca ‘Epilepsia’) değişik nedenlerle beyinde nöronal hücrelerin
anormal elektriksel boşalımı ile ortaya çıkan epizodik serebral disfonksiyondur.
Epileptik atak bir hastalık olmayıp, farklı etkenlere bağlı bir semptomdur. Klinik ve
elektriksel bulgular olayın başladığı ve yayıldığı lokalizasyona göre ayrıcalık gösterir.
Nöbet sırasında görülebilen bilinç kaybı, anormal sensoriyal veya motor aktivite (tonik
veya klonik kontraksiyon), vejetatif ve entelektüel davranışta fonksiyon bozukluğu
tekrarlayıcı nitelikte (paroksismal) ise ‘epilepsi’ deyimi kullanılır. Epilepsi kelimesi
Yunanca’da kavramak-yakalamak anlamına gelen bir kelimenin karşılığıdır. Bu
kelimenin iki anlamı olduğu kabul edilir. Birincisi; hastalığın şeytanların yakalaması
neticesinde “saldırı-atak-hamle” şeklinde oluşan bir kavram olduğu inancıdır. Bu
kavram özellikle hastaların bilinçlerinin kaybolduğu, vücutlarının ajite bir şekilde
sarsıldığı ve sanki bir taraftan kontrol ediliyormuşçasına hareket ettiği epileptik nöbetler
için kullanılmıştır. İkinci anlamı olan yakalamak ise; “aniden oluşan, hastaya nöbet ve
sonrası olaylardan kaçma şansı vermeden yakalayan” hastalık olarak yorumlanmaktadır.
Epileptik atakların bu ani ve beklenmeyen doğası “hem şeytanların
hakimiyetinde olduğu düşünülen büyü kavramını, hem de daha mantıklı olan tahmin
edilemez olmasını” açıklamaktadır.
Beyin fonksiyonlarının bozulması sadece epilepside görülmez. Eski zamanlarda
histerik nöbetler, senkop ve uyurgezerlik epileptik ataklarla karıştırılırken artık
günümüzde ayrılabilmektedir. Jackson’un yaptığı “epilepsi, gri cevherin ani, ara sıra
2
olan, aşırı, hızlı ve lokal boşalımıdır” tanımı modern epileptik anlayışının temelini
oluşturur.
Elektroensefalografi (EEG), epileptik nöbetlerin karakterizasyonu için
gereklidir. Epileptik deşarjın en önemli karakteri yüksek amplütüdlü ve ritimli
olmasıdır. Her epileptik deşarj, bir epileptik nöbete karşılık gelmez. Böyle durumlar
subklinik nöbetler olarak tanımlanabilir. Epileptik nöbetlerin senkop ve histerik ataklar
gibi paroksismal bozukluklardan ayırtedilmesinde de bu deşarjların varlığı yada
yokluğundan istifade edilir.
Konvülsiyonlar, sürekli (tonik) yada kesintili (klonik) istemsiz kas
kontraksiyonları ile giden ataklardır. Spesifik bir mekanizmayı belirtmez. Her
konvülsiyon epilepsi olmadığı gibi epileptik atakların bir kısmı da konvülsiyon ile
seyretmeyebilir. Epilepsi terimi bir çok aile için korkutucu ve tedavi edilemez bir
hastalığı ifade etmektedir. İnsan beyni bazı presipitan faktörlerle nöbet oluşturabilir.
Özellikle çocuklarda santral sinir sisteminin (SSS) dışındaki bazı metabolik
değişiklikler epileptik nöbeti uyarabilir. Ayrıca, kafa travması gibi olaylarda da ortaya
çıkabilir. Konvülsiyonlar sadece presipitan faktörlerin varlığında oluşur. Febril
konvülsiyon bunun için iyi bir örnek teşkil eder. Yani presipite edici faktörlerin
varlığında oluşan ve rekürrens göstermeyen nöbetler epilepsi olarak değil konvülsiyon
olarak kabul edilir. Epilepsi ise konvülsiyonların belirli bir paroksizm içerisinde
tekrarlama olayıdır.
Epilepsi belirlenebilir bir SSS dışı bozukluk olmadan tekrarlayan kronik bir
durumdur. Rekürren paroksismal disfonksiyon, primer olarak yapısal beyin
anormalliklerinin bulunmasından veya nöbete intrensek konstitüsyonel bir eğilim
yüzünden oluşur. Bu eğilim bazı genetik faktörlerle açıklanır. Genetik ve/veya
konstitüsyonel faktörler ve yapısal anormallikler genelde aynı hastada değişik oranlarda
vardır.
Epilepsinin tanımlaması ve klasifikasyonu zorluklarla doludur. Epilepsi gibi tek
bir terim nöbet oluşumunu, klinik spektrumunu ve sayısız paternlerini açıklamaya
yetmez. Bütün bu güçlükler epilepsinin bir ‘hep yada hiç’ fenomeni olmadığını
göstermektedir2.
3
2.1. Epileptik Nöbetlerin Sınıflandırılması
Epileptik olayların görüş birliği ile yapılacak bir sınıflandırılmasının gerekliliği
çok eskiden beri bilinmektedir. Masland3’a göre, çoğunluğun kabul ettiği tek bir
sınıflandırmanın yapılması, altta yatan nedenlerin anlaşılması, bilimsel araştırmaların
ilerletilmesi ve sonuçların karşılaştırılması konusunda atılacak ilk adımdır.
Epileptik nöbetlerin ilk sınıflandırması Uluslararası Epilepsiyle Savaşım Birliği
(ILAE) tarafından 1969 yılında kabul edilmiştir. 1969 ILAE sınıflaması altı kritere
dayanır. Bunlar; nöbetin klinik tipi, EEG’nin interiktal ve iktal özellikleri, anatomik
durum, etyoloji ve yaştır. 1969 ILAE sınıflandırması 1981 yılında yeniden düzenlenmiş
olup, halen bazı anlaşmazlıklar olmakla birlikte günümüzde halen bu sınıflandırma
kullanılmaktadır (Tablo 1). Bu sınıflandırmada bir öncekinden farklı olarak sadece
klinik nöbet tipi, iktal ve interiktal EEG bulguları kriter olarak alınmıştır. Parsiyel
nöbetlerin basit ve kompleks olarak ayrımı bilinç bozulmasının esasına dayandırılmıştır.
Burada bilinçli olma durumu, hastanın uyanıkılık ve/veya çevresel uyaranlara cevap
verebilme derecesi olarak tanımlanmaktadır.
Son yıllarda epilepsi sınıflandırmasından çok epileptik sendromları
şekillendirecek bir tablo yapmak için çalışmalar yoğunlaştırılmıştır. ILAE, 1989 yılında
epileptik sendromları bir arada toplayan uluslararası epilepsi ve epileptik sendrom
sınıflaması ortaya çıkarmıştır (Tablo 2).
Epileptik sendromlar, bir arada oluşan belirtiler ve semptomlar topluluğudur. Bu
bulgu ve semptomlar nöbetin tipini, rekürrens sıklığını, nörolojik bulgularını ve
nöroradyolojik özelliklerini içerir. Bir sendromun birden çok nedeni ve değişik
sonuçları olabilir. Bazı epileptik sendromlar ortak klinik-EEG bulgularını içermekle
kalmaz, belirgin ortak seyir gösterir4.
4
Tablo 1. Epileptik Nöbetlerin Klasifikasyonu (ILAE, 1981)4
1-Parsiyel (Fokal, lokal) Nöbetler A.Basit parsiyel nöbetler (BPN) 1. Motor semptomlu a. Fokal motor b. Jacksonian c. Versif d. Postural e. Fonotuvar 2. Somotosensoryel veya Özel Duysal Semptomlu a. Somatosensoryel b. Vizüel c. Odituvar d. Olfaktör e. Gustatör f. Vertijinöz 3. Otonomik Semptomlu 4. Psişik Semptomlu a. Disfazik b. Dismnezik c. Kognitif d. Affektif e. İllüzyonlar f. Yapısal halüsinasyonlar B. Kompleks parsiyel nöbetler (KPN) 1. BPN → Ardından bilinç kaybı a. BPN bulguları şeklinde b. Otomatizma olmayan 2. Başlangıçta bilinç kaybı a. Sadece bilinç kaybı olan b. Otomatizmalarla giden C. Parsiyel Nöbet → Sekonder Jeneralize Nöbet (SJN) 1. BPN şeklinde başlayıp sekonder jeneralize olan 2. KPN şeklinde başlayıp sekonder jeneralize (SJ) olan 3. BPN → KPN → SJN 2. Jeneralize Nöbetler A. Absans Nöbetleri 1. Tipik Absans a. Sadece bilinç kaybı b. Hafif klonik komponentli c. Atonik komponentli d. Tonik komponentli e. Otomatizmalı f. Otonomik komponentli 2. Atipik Absans B. Miyoklonik Nöbetler C. Klonik Nöbetler D. Tonik Nöbetler E. Tonik-klonik Nöbetler F. Atonik Nöbetler 3. Sınıflandırılamayan Grup
5
Tablo 2. Epilepsiler ve Epileptik Sendromların Uluslararası Sınıflaması (ILAE, 1989 )
1. Lokalizasyona bağlı (fokal, lokal,parsiyel) epilepsi ve sendromlar
1.1. İdiopatik (başlangıç yaşına göre ) - Sentrotemporal dikenli benign çocukluk çağı epilepsisi - Oksipital paroksizmleri olan çocukluk çağı epilepsileri - Primer okuma epilepsisi 1.2. Semptomatik - Kronik progresif epilepsi parsiyalis kontinua (Kojewnikow Sendromu) - Özel biçimlerde ortaya çıkan nöbetlerle karekterize sendromlar - Temporal, frontal, parietal, oksipital lob epilepsileri 1.3. Kriptojenik epilepsiler - Temporal, frontal, parietal, oksipital lob epilepsileri 2. Jeneralize epilepsiler ve sendromlar
2.1. İdiopatik epilepsiler - Bebeklik dönemi benign miyoklonik epilepsi - Çocukluk çağı absans/Juvenil absans epilepsi - Uyanıklıkta ortaya çıkan jeneralize tonik-klonik nöbetler - Özel şekilde ortaya çıkan nöbetler - Diğer idiopatik jeneralize epilepsiler 2.2. Kriptojenik veya semptomatik epilepsiler - West Sendromu (İnfantil spazm) - Lennox-Gastaut Sendromu - Miyoklonik astatik nöbetlerle karekterize epilepsiler - Miyoklonik absansla karekterize epilepsiler 2.3. Semptomatik epilepsiler 2.3.1. Non-spesifik etyolojili - Erken miyoklonik ensefalopati - Süpresyon burstleri ile giden erken infantil epileptik ensefalopati - Diğer semptomatik jeneralize epilepsiler 2.3.2. Spesifik nörolojik hastalıklara bağlı epilepsiler 3.Fokal veya jeneralize olduğu belirlenemeyen epilepsi ve sendromlar
3.1 Hem jeneralize hem fokal olan nöbetler - Bebeklik dönemi ciddi miyoklonik epilepsi - Akkiz epileptik afazi(Landau-Klefner Sendromu) - Diğer sınıflandırılamayan epilepsiler 3.2. Fokal veya jeneralize görünüşün belirgin olmadığı durumlar 4.Özel duruma bağlı epilepsiler
- Febril konvülsiyonlar - İzole nöbetler veya status epileptikus - Akut toksik veya metabolik nedenlere bağlı nöbetler
2.2. Jeneralize Epilepsiler
Absans nöbetler
Eskiden petit mal olarak isimlendirilen absans nöbetlerinin ayırt edici özellikleri
ani bilinç kaybı ile kendini göstermesi, süregelen aktivitenin kesintiye uğraması, boş bir
bakış ve olasılıkla gözlerin yukarıya doğru kısa deviasyonudur. Hasta konuşuyorsa
konuşma yavaşlar veya kesintiye uğrar, yürüyorsa donup kalır, yemek yiyorsa lokma
ağzında kalır. 2-13 yaşları arasında ortaya çıkar, 6-7 yaşlarında pik yapar. Otozomal
6
geçiş gösterdiği ve poligenik faktörlerin etkili olduğu düşünülen bu epilepsi türünün çok
tipik bir EEG paterni vardır; 3cy/sn diken yavaş dalga komleks deşarjları bilateral
senkron ve jeneralize olarak ortaya çıkar. Bu bulgu en iyi hiperventilasyon sırasında
gözlenir. Absan nöbetleri yaygın değildir. Tüm nöbet tiplerinin % 10’undan azdır.
Ancak tanısı konmadan atlanan en sık nöbet tipidir. Absans nöbetlerinin prevalansı
hayatın ilk 10 yılında en fazladır. Kızlarda daha fazla görülmektedir. Tipik absans
nadiren 2 yaşından önce ve 10 yaşından sonra başlar5-9. Sato ve arkadaşları10 83 absanslı
hastada ortalama başlama yaşını 3.8 yıl olarak bulmuşlardır.
Absans nöbetleri tipik ve atipik olarak sınıflandırılabilir. Tipik nöbetler de basit
ve kompleks olarak iki gruba ayrılmıştır. Tipik basit absans; postüral tonusta değişiklik
olmadan bilinç bozulmasıyla seyreder. Bu sırada hasta karşısındaki bir noktaya dalgın
dalgın bakar, göz kapaklarında flutter tarzında hareketler ve ağız çevresinde hafif
çekilmeler görülür. Bu hareketler 5 ile 20 saniye, nadiren 30 saniye kadar sürebilir.
Aynı gün içinde 50 ile 100 arasında absans nöbeti görülebilir. Nöbetlerin sonunda hasta
aniden normale döner ve hiçbir şey olmamış gibi nöbet başlamadan önce yaptığı işe
bıraktığı yerden devam eder. Postiktal konfüzyon ve halsizlik görülmez. Çocuk nöbet
geçirdiğini farketmez. Öğretmenleri tarafından dalgınlığı, derslerini dinlemediği veya
elinden kalemlerini düşürdüğü şeklinde ifade edilebilir. Çocuk bazen yapmakta olduğu
işe devam eder. Örneğin bardak dolduğu halde, su doldurmaya devam etmesi gibi. Tipik
basit absans formuna piknolepsi denir. Çocuklar nörolojik ve mental yönden normaldir.
Kompleks absans basit olanından daha sık görülür. Penry ve arkadaşları11,
yaptıkları çalışmada 347 absans epilepsili hastaları incelemişler, %9.6’sının basit,
%90.4’ünün kompleks absans olduğunu saptamışlar. Kompleks absans vakalarının
%63.1’nin otomatizmli, %45.4’nin klonik komponentli ve %22.5’nin de atonik
komponentli oldukları gözlenmiştir. Göz kapağının flutter hareketi klonik komponenti,
ağız şapırdatma, çiğneme, parmak, el, kol, omuz hareketleri ise otomatizmi oluşturur.
Atonik komponent ise baş ve kollarda ani düşme, elde tutulan nesneyi yere düşürme
şeklindedir. Tonik komponent postüral tonusta hafif artma, göz ve başın yukarıya doğru
deviyasyonu şeklinde gözlenir. Miyoklonik komponentler çok kısa ve göz kırpma
şeklindedir. Holmes ve arkadaşları miyoklonik jerklerin tipik absanslı nöbetlerin
%13’ünde, atipik absanslı nöbetlerin ise % 12’sinde olduğunu bulmuşlardır. Otonomik
komponentte ise absans nöbetlerle birlikte idrar inkontinansı, solukluk, midriazis,
7
taşikardi gibi bulgular vardır. Otomatizm ve diğer komponentler çocukluk çağı absans
epilepsisinin kompleks parsiyel nöbetlerle karışmasına yol açar. Klinik ve EEG
özellikleri nöbetlerin hiperventilasyonla aktive olup olmaması ile ayırt edilir. Prognozu
iyi olan epilepsi türüdür. Çoğu merkezde, iki yıllık tedavi yeterli bulunmaktadır.
Hastaların % 40-60’ında absans nöbetinden sonra jeneralize tonik-klonik nöbetler
ortaya çıkabilir. %10 vakada absans status görülebilir.
Tanı, klasik atağın görülmesi ile konabilir. Bazen bu ataklar 3 dakikalık
hiperventilasyon ile ortaya çıkarılabilir. EEG’de absans nöbeti sırasında 3 Hz’lik
bilateral senkron, simetrik diken dalga deşarjları ortaya çıkar. Frekans 2.5-3 Hz arasında
değişebilir. Temel bioelektrik aktivite normaldir.
Atipik absans nöbetler hem klinik hem de EEG bulgusu olarak tipik absanstan
farklıdır. Tonus değişiklikleri daha belirgindir. Başlangıç ve bitiş ani değildir. EEG’de 3
Hz’lik deşarjlar yerine 2-2.5 Hz’lik deşarjlar ortaya çıkar. Simetri düzgün olarak
görülmez, hızlı aktivite ve düzensiz diken ve yavaş dalga kompleksleri veya diğer
paroksistik değişiklikler görülebilir. Bazı vakalarda mental retardasyon (MR) ve
tedaviye direnç vardır. Tedavi tipik absanstaki gibidir
Etyolojide akkiz ve kalıtsal faktörler sorumlu tutulmaktadır. Tipik absans
nöbetlerinde genetik faktörler (multifaktöriyel geçiş) ön plana çıkarken, atipik nöbetler
genelde semptomatik nöbetler grubundadır.
Miyoklonik nöbetler
Miyoklonus, kısa istemsiz kas kontraksiyonlarıdır. İnfantil spazmda olduğu gibi
nöbetin bir bulgusu olarak görülebilir ya da uykuya dalma veya uyarıya karşı gelişen
fizyolojik bir cevap da olabilir. Ayrıca tek başına veya tonik klonik nöbetlere eşlik eden
istemsiz hareketler olarak karşımıza çıkabilir. Sadece klinik görünüm ile miyoklonusu
miyoklonik nöbetten ayırmak güçtür12. Miyoklonik nöbet, çocukluk ve adölesan çağda
görülebilir, vücudun bir tarafındaki veya her iki tarafındaki kol ve bacakta 1-5 sn süreli
jerkler şeklinde hareketlerdir. EEG’de senkronize spike-polispike deşarjlarla
karakterizedir. Benign gidişli olabileceği gibi progresif nörolojik bir sendromun
komponenti şeklinde de olabilir. Miyoklonus epileptik yada nonepileptik olabilir.
Nonepileptik miyoklonuslar içinde; hıçkırık, aksırık, uyku jerkleri, tikler, startl refleksi
ve spinal miyoklonus sıralanabilir. Miyoklonus ve miyoklonik nöbetler herediter
8
kaynaklı olabildiği gibi ensefalopatik bozukluklar veya fokal beyin lezyonları sonucu da
gelişebilir. Örneğin; hipoksik iskemik ensefalopati, viral ensefalit, bakteriyel menenjit,
metabolik bozukluklar, dejeneratif hastalıklar, vaskülit ve tümörler13.
Miyoklonik nöbetlerin ön planda olduğu epileptik sendromlar içinde, infantil
spazm (West sendromu), benign infantil miyoklonik epilepsi, malign infantil
miyoklonik epilepsi, miyoklonik astatik epilepsi, Lennox-Gastaut sendromu, juvenil
miyoklonik epilepsi ve progresif miyoklonik epilepsi sayılabilir.
Jeneralize Tonik- Klonik Nöbetler (JTKN)
Jeneralize tonik klonik nöbetler (JTKN) grand mal epilepsi olarak da bilinir ve
epileptik nöbetlerin prototipidir. Homojen bir grup olmayıp çeşitli klinik durumlarda
gözlenir. Diğer nöbetlerle birlikte olabilir (örneğin; erken çocukluk döneminde absans
ve miyoklonik nöbetler) ya da bunları takiben görülebilir. Çocukluk döneminin sık
görülen nöbetlerinden olup, üç yaş altında görülmesi mutat değildir. Fizyopatolojik
olarak üç alt grupta incelenir.
Adından da anlaşılacağı gibi JTKN’in tonik ve klonik olmak üzere iki evresi
vardır. Bilinç kapanması genelde tamdır. Fleksör ve ekstensör kasların kasılmasından
oluşan tonik faz ile eş zamanlı başlar. Tonik fazda genelde sırt, boyun ve
ekstremitelerde zorlu bir ekstansiyon mevcuttur. Hasta tonik bir durumda yere düşer.
Bazen düşerken kendini yaralar. Gözler açıktır, göğüs kaslarının kasılmasına bağlı bir
çığlık duyulur. Hasta dilini ısırabilir, idrar ve gaita inkontinansı olabilir. Tonik faz tipik
olarak 10-30 saniye sürer. Klonik faz hızlı bir tremor ile başlar. Ekstremite ve gövdede
yaygın jerkler görülür. Jerkler giderek azalır. Klonik faz tipik olarak 30-60 saniye sürer.
Bu aşamada konvülzif hareketler arasında kısa hırıltılı solunum gayretleri oluşabilir.
Fakat hasta genellikle siyanotik kalır ve ağızdan tükürük sızar. Bu evrenin sonunda
derin bir solunum başlar ve tüm kaslar gevşer, bundan sonra hasta bir süre bilinci kapalı
olarak yatar ve uyandığında sıklıkla tüm vücudunda katılık ve ağrı hisseder. Çoğu
zaman bu evreyi derin bir uyku izler ve uyandığında baş ağrısı dışında kendini iyi
hisseder. Bazı JTKN’ler stimulus sensitiftir, parlayan ışıklar, görsel şekiller veya
spesifik seslerle başlayabilir14.
Atipik JTK nöbetler çocuklarda daha sıktır ve tonik faz klonik fazdan daha
uzundur, klonik faz birkaç jerkten ibaret olabilir. Tonik kontraksiyon asimetrik olabilir.
9
JTK nöbetler esnasında interiktal EEG normal olabilir veya değişik sıklıkta
bilateral epileptiform deşarjlar görülebilir. İktal EEG’de nöbet başlangıcında tonik fazla
korelasyon gösteren bilateral senkron jeneralize diken börstleri görülür. Tonik fazın
sonuna doğru diken dalga sıklığı giderek azalır ve yerini klonik faza eşlik eden bilateral
senkron ve jeneralize yavaş dalga aktivitesine bırakır. Bu deşarjlar bitip klinik olarak
nöbet sona erdiğinde EEG’de de jeneralize voltaj supresyonu görülür.
Primer ve sekonder jeneralize tonik klonik nöbetlerin ayırımı yapılmalıdır.
Sekonder JTKN’ler genelde aura benzeri fokal işaretlerle başlar veya baş ve gözlerin
yana deviye olduğu görülür. Yine senkop ve buna sekonder oluşan nöbetlerle de
ayrılmalıdır. Senkopta fasiyal solukluk ve çarpıntı genelde ilk bulgu olup, bunu takiben
hasta yığılır ve bilinç kapanır. Tonik-klonik hareketler senkoptan birkaç saniye sonra
başlar ve çok kısa sürer.
Jeneralize Tonik Nöbetler
Sadece tonik komponentin hakim olduğu nöbetlere denir. Genellikle 60
saniyeden kısa süreli nöbetlerdir. Ani ekstensör kas tonusu artışı ile karakterizedir.
Genellikle boyun kaslarının kasılması ile başlar. Baş dik ve sabit bir pozisyon alır,
gözler açılır, çene kilitlenir. Yüzün rengi solgunlaşır, ardından kızarır ve morarır. Bunu
solunum ve abdominal kasların kasılması takip eder ki, bu da yüksek sesli bir çığlık ve
kısa süreli apneye neden olur. Postiktal bilinç kapanması, konfüzyon, yorgunluk ve baş
ağrısı sık görülür. Tonik nöbetler tipik olarak uyku ile aktive olur. Uykunun non-REM
fazında sıktırlar. Tonik nöbetlerin uzaması durumunda vertebralarda kompresyon
fraktürleri gibi yaralanmalar gelişebilir. Bu nöbetler Lennox-Gastaut sendromunda sık
görülür8,9.
Jeneralize Klonik Nöbetler
Jeneralize nöbet yalnızca klonik komponent şeklinde görülebilir ve jeneralize
klonik nöbetler olarak adlandırılır. Tüm kas gruplarında görülebilirse de en fazla
ekstremite, boyun ve yüz kaslarında görülürler. Genellikle asimetrik ve irregülerdir.
Postiktal faz genellikle kısadır. Bazı jeneralize konvülzif nöbetler klonik faz ile başlar
ve tonik faza geçer, böylece ‘klonik-tonik-klonik’ nöbetler oluşur. Miyoklonik nöbetleri
klonik nöbetlerden ayırt etmek güç olabilir, ancak klonik nöbetlerin çoğunda bilinç
10
kaybı vardır. Miyoklonik nöbetler çocuklarda yetişkinlere göre daha fazla görülür,
genellikle hayatın ilk bir yılında ortaya çıkarlar. Klonik nöbetlerin JTKN nöbetlere göre
semptomatik olma olasılığı yüksek olup nöbet etyolojisine göre değişmektedir15,16.
Atonik Nöbetler:
Kas tonusunda ani bir azalma, başın düşmesine, çenenin gevşemesine, bir
ekstremitenin sarkmasına yol açabilir veya tüm kas tonusu etkilenerek ani yere düşmeye
neden olabilir. Bu ataklar çok kısa süreli ise düşme atakları olarak isimlendirilir. Tonik
nöbetlerin aksine bu hastalar öne doğru düşerler. Eğer bilinç kaybolursa bu durum kısa
süreli olur. Baş ve gövdedeki ani postural tonus kaybı özellikle yüzde yaralanmalara
neden olabilir. Atonik ataklara genellikle miyoklonik jerkler eşlik eder. Bu
kombinasyon myoklonik astatik nöbetler olarak bilinmektedir5,6.
2.3. Parsiyel Epilepsiler
Lokalizasyona bağlı epilepsi ve sendromlar, bulgular ve semiyolojik yönden
lokalize bir kaynağı olduğu gösterilen epileptik bozukluklardır. Lokalizasyona bağlı
epilepsilerin semptomatik grubunun çoğunda epileptojenik lezyon bir serebral
hemisferin bir bölgesinden kaynaklanabilir, oysa idiopatik grupta her iki hemisferin
homolog bölgeleri tutulmuş olabilir.
Basit parsiyel nöbetler (BPN) ile kompleks parsiyel nöbetler (KPN) arasındaki
temel fark bilincin varlığı veya tam bilinçlilik halinin bozulmasıdır. Bu sınıflama
çerçevesinde bilinç, hastanın uyaranlara yanıt verme ve/veya haberdar olma durumunu
ifade eder. Yanıt verme, hastanın basit komutları veya istemli hareketleri yerine
getirebilme yetisini, haberdar olma ise hastanın soru sorulduğu ve bunları anımsadığı
dönemlerde olaylarla kurduğu bağı ifade etmektedir17. BPN’ler KPN’lerin içine girebilir
ve bunların her ikisi de sekonder jeneralize nöbete dönüşebilir. Basit veya kompleks
parsiyel nöbetlerin kaynaklandığı anatomik bölgeye göre (temporal, frontal, parietal ve
oksipital lob) klinik belirtileri ve elektroensefalik bulguları değişkenlik gösterir.
11
Basit Parsiyel Nöbetler
Komplike olmayan motor ve duyusal semptomlar genellikle uygun kortikal
sahanın yakınında veya içindeki lezyonu gösterir. Otonomik ve psişik semptomlar
genellikle limbik sistemin lezyonları ile birliktedir. Özelikle temporal lobun mesial
yapılarından kaynaklanır. Ayrıca beynin herhangi bir bölgesindeki epileptojenik
lezyondan limbik sahaya iktal deşarjların yayılımı ile de oluşabilir. Basit parsiyel
nöbetlerin semptomları sıklıkla epileptiform aktivitenin kaynaklandığı yeri gösterir.
Basit parsiyel nöbetlerde görülen motor belirtiler klonik veya tonik olabilir,
vücudun herhangi bir bölümünü tutabilir. Klonik motor nöbetler motor homonkulustaki
vücut parçasının hacmi ile direkt ilişkili spesifik vücut bölgesini etkiler. Fokal klonik
nöbetlerin çoğu yüz ve eli tutar.
Oksipital lezyonlar göz kapama, perioküler kasların seyirmesi şeklinde göz
hareketlerine, temporal lezyonları ağız, yanak, dil ve farenks hareketlerine neden olur.
Nadiren fokal klonik nöbetler vücudun bir parçasında başlar ve yavaş olarak komşu kas
grublarına yayılır. Bunlara Jacksonian nöbetler denir.
Tonik motor nöbetler klonik olanlara göre daha az anatomik korelasyon gösterir.
Bunlar genellikle gözler, baş ve bütün vücudun bir tarafa yavaş dönmesini içeren versif
hareketlerdir. Ekstremitelerde asimetrik, distonik postür olabilir. Suplementer motor
nöbetlerin klasik görünüşü bir kolda fleksiyon ile başın dönmesi ve diğer kolun
ekstansiyonudur. Bunlar genellikle konuşmada duraklama veya ses çıkartma, bacak
postürü ile birliktedir.
Afazik nöbetler motor semptomları olmayan nöbetler olabilir. Kısa konuşma
duraklaması epizotları dominant hemisferin motor sahasının iktal dönemde etkilenmesi
ile oluşur.
Basit parsiyel nöbetlerde duyu semptomları negatif veya pozitif olabilir ve
genellikle primer duyu korteksi civarındaki epileptik bir lezyonun varlığını gösterir.
Somatosensoryel semptomlar genellikle post sentral sahadan kaynaklanır.
Lokalize parestezilerden ibarettir. Pozitif semptomlar rahatsızlık, huzursuzluk ve ağrı
hissi şeklinde olur. Nadir olarak da bir vücut parçasının yokluğu şeklinde negatif duyu
olabilir. Bu genellikle sağ parietal tutuluma bağlıdır.
Pozitif vizüel semptomlar beyaz ve renkli parlak noktalar veya ışık çakmaları
şeklindedir. Bu görüntüler hareketli veya durgun olabilir. Küçük skotomlar, görme alanı
12
defektleri veya körlük şeklinde negatif vizüel semptomlar da olabilir. Şekilsiz vizüel
semptomlar karşı taraf oksipital lobtaki bir epileptojenik lezyonla oldukça yüksek
korelasyon gösterir.
İşitsel semptomlar sıklıkla lateral temporal lobtaki lezyonlarla birlikte olur.
Tıslama, çınlama, vızıldama, seslerde artma, azalma şeklindeki pozitif semptomlar,
nadir olarak sağırlık şeklindeki negatif semptomlar da görülebilir.
Olfaktor semptomlar anterior mezial temporal ve orbital frontal yapılardaki
lezyonlarda görülür. İktal koku alma duyusu (parosmi) uygunsuz kokular şeklindedir.
Anosmi nadiren görülür ve genellikle farkedilmez
Vertiginöz semptomlar lateral temporal ve parietal lobların epileptojenik
lezyonlarından oluşur. Hastalar hafif bir baş dönmesinden şikayet ederler.
Otonomik semptomlar, temporal ve frontal lobların limbik yapılarının
epileptiform deşarjları ile birliktedir. İktal otonomik semptomların en yaygın olanları
abdominal huzursuzluk, bulantı, sıklıkla boğaza doğru yükselen huzursuzluk hissi
(epigastrik yükselme), mide ağrısı, guruldama, geğirme, gaz çıkarma, kusma gibi
gastrointestinal semptomlardır. Bu iktal semptomlar çoğunlukla abdominal epilepsi gibi
algılanmışlardır. Diğer otonomik semptomlar solukluk, kızarıklık, terleme,
piloereksiyon, pupil dilatasyonu, kalp hızında ve solunumda değişme, idrar kaçırma,
seksüel uyanma, penil ereksiyon şeklindedir.
Psişik semptomlar mezial temporal veya diğer limbik yapılardaki epileptik
aktiviteyi gösterir ve sıklıkla tipik kompleks parsiyel nöbetlere eşlik eder. Psişik,
otonomik, olfaktor ve gustator iktal semptomlar şuur bozulması olmaksızın oluştuğu
zaman bunların limbik, temporal lob veya psikomotor nöbetler olduğu düşünülür. Fakat
internasyonel sınıflandırmaya göre basit parsiyel nöbetler olarak isimlendirilmelidir.
Disfazik semptomlar genellikle dil dominant hemisferdeki bir lezyonu gösterir.
Bu tür psişik fenomenler negatif motor semptomlardan kesin olarak ayırt edilemezler.
Dismnezik semptomlar hafızadaki tecrübelerin unutulması, bilinenlerin
tanınamaması (deja vu) veya yabancılaşması (jamais vu), geçmişteki bir olayı hatırlama,
zorlu düşünme, geçmişteki epizodların hızla yeniden hatırlanması şeklinde olabilir.
Kognitif semptomlar zaman duyusunda bozulma, rüya aleminde olma,
depersonelizasyon, hoşnutsuzluk, değersizlik hissi, şiddetli bir depresyon şeklinde
olabilir.
13
En yaygın iktal affektif semptom korkudur, sıklıkla uygun otonomik
değişikliklerle birliktedir. Öfke, depresyon, ani gülme ve şaşkınlık şeklinde görülebilir.
Kompleks iktal illüzyonlar ve şekilli hallüsinasyonlar genellikle psişik
semptomlar gibi sınıflandırılırlar ve epileptojenik odağın özellikle
temporoparietooksipital birleşme yerinde olduğunu gösterirler. Vizüel illüzyonlar
esnasında objeler daha küçük veya daha büyük görülebilir, sayıları artabilir (monoküler
diplopide olduğu gibi) olduğundan yakında veya uzakta görülebilir, şekli değişebilir.
Basit parsiyel nöbetler epilepsili hastaların % 10’unda görülür. Hafif rahatsızlık
hissi, duyu, otonomik ve psişik semptomlar iktal deliller olarak tanımlanabilir. Medikal
tedavinin basit parsiyel nöbetleri kontrol edebilme derecesine ait veriler yoktur, çünkü
sıklıkla bunların ortadan kaldırılması gerekmez. Remisyon oluştuğunda bile yüksek
relaps riski vardır.
Basit parsiyel nöbetlerin teşhisi, altta yatan nedeni aramak ve progresif bir
lezyonun olmadığını göstermek açısından önemlidir. Relatif olarak kısa ve intermitan
olan nöbet özellikleriyle, persistan belirtileri olan diğer nörolojik veya psikiyatrik
hastalıklardan ayırdedilebilir. Ancak nöbetler günler ve haftalarca sürdüğü zaman
ayırıcı tanıda problem olabilir. Tekrarlayıcı epileptik hallüsinasyonlar çoğunlukla
işitseldir ve izole seslerden oluşur. Epileptik hastalar genellikle hallüsinasyonların
gerçek olmadığının farkındadır, oysa psikotik hastalar değildir.
Altta yatan nedenin tespiti tedavinin yönlendirilmesi açısından önemlidir. Basit
parsiyel nöbetlerin kendiliğinden düzelmesi söz konusu değildir. Eğer hasta rahatsız
olmuyorsa ve günlük hayatını etkilemiyorsa basit parsiyel nöbetlerin tedavisine gerek
yoktur. Tekrarlayan basit parsiyel nöbetlerin beyin fonksiyonlarında ilerleyici
değişikliklere sebeb olduğuna dair veya daha sonra kompleks parsiyel veya sekonder
jeneralize nöbetleri geliştirdiğinde dair klinik deliller yoktur.
Kompleks Parsiyel Nöbetler
Şuur bozulması ile birlikte olan bütün parsiyel nöbetler kompleks parsiyel nöbet
olarak adlandırılır. Bütün nöbet tiplerinin çocuk yaş grubunda %20-40’ı, yetişkinlerde
%55’ten fazlası kompleks parsiyel nöbetlerden oluşur. Tipik KPN’ler sırasında
elektrofizyolojik açıdan şuurun bozulması ile bilateral mezial temporal tutulum arasında
yüksek oranda korelasyon bulunmuştur. Şuur bozulması ve postiktal amnezi genellikle
14
bir hipokampusta iktal deşarjlar görüldüğü zaman olabilir. Bu esnada elektrot kayıtları
ile tespit edilmeksizin kontrlateral hipokampusta da hala epileptiform disfonksiyon
vardır. Tipik KPN’lerin çoğunun kaynağı bir mezial temporal lobdaki epileptojenik
odaktır.
Bununla beraber bu tür nöbetler frontal lobun limbik kısmından, lateral temporal
ve ekstratemporal non-limbik bölgelerden kaynaklanıp temporal limbik yapılara
yayılma ile de ortaya çıkabilir. Otuz yılı aşkın bir süredir ekstratemporal kaynaklı
KPN’ler tanımlanmış olmasına rağmen ‘Temporal lob epilepsisi’ ve ‘Komplek parsiyel
epilepsi’ sıklıkla sinonim olarak kullanılmıştır. Bu hata son zamanlardaki epilepsi
kitaplarında da sürdürülmektedir. Kuşkusuz KPN’li epilepsilerin çoğunun kaynağı
temporal lobtadır. Jovanovic ve arkadaşları, kompleks parsiyel nöbetleri olan hastaların
%80-85’inde temporal lobun sorumlu olduğunu göstermişlerdir.
Basit parsiyel nöbetler için kesin olarak söylenmemesine rağmen tekrarlayan
KPN’ler ilerleyici fonksiyon değişikliklerine yol açabilir. Diffüz veya multifokal
serebral zedelenme sonucu ise daha çok atipik KPN’ler görülür.
KPN’ler izole olarak gelişebileceği gibi çoğunlukla basit parsiyel nöbetlerden
sonra gelişir. KPN’lerin klinik özelliklerini temel alarak, iki farklı tipten
bahsedilmektedir18,19.
Tip I nöbetler en yaygın olanıdır. Sıklıkla bir duraklama reaksiyonu ve/veya
hareketsiz donuk bakış ile başlar. Bunu, stereotipik otomatizmler (özellikle
oroalimenter) takip eder. Bu periyot sırsında şuur büyük oranda bozulur. Cevap verme,
geriye dönmeye başladığında otomatik hareketler kısmen çevreye reaktif hale gelir.
Tip II nöbetlerde ise duraklama reaksiyonu ve stereotip otomatizma görülmez,
nöbet yarı amaçlı motor aktivite ile başlar.
Son zamanlarda yapılan cerrahi tedavi sonuçlarına ve intrakranial kayıtlara
dayanarak Tip I nöbetlerin, kaynağını mezial temporal lobdan aldığı ileri sürülmüştür.
Tip II nöbetlerin kaynağı ise ekstratemporal, muhtemelen frontal lobdadır.
Auralar, temporal lob kaynaklı parsiyel epilepsilerin %70-90’ında bildirilmiştir.
Epigastrik yükselme hissi şeklindedir ve temporobazal limbik yapıların tutulduğunu
gösterir.
15
Otomatizmalar, şuur bozulduğu anda ortaya çıkan istem dışı, otomatik motor
hareketleri içerir. Spontan veya reaktif formda olabilen otomatizmler, iktal veya
postiktal dönemde görülebilir.
Otomatizmalar, stereotip göstermeye meyillidir ve hastanın nöbetlerinin
değişmez bir parçasını oluşturur. Spontan otomatizmlerin en yaygın örneği oroalimenter
otomatizmlerdir (dudak emme, çiğneme, yutkunma gibi hareketler). Bu otomatizmler
amigdalanın tutulduğunu ifade eder, ancak lateralizasyon için yeterli değildir. Bazı
araştırmacılar yutkunmanın frontal lob yapılarına ait bir iktal gösterge olduğunu ileri
sürmüşlerdir Elbisenin toplanması, giyinme, soyunma veya objelerin yeniden
düzenlenmesi şeklinde gestural, aniden ayağa kalkarak yürüme veya koşma şeklinde
ambulatuvar, sürekli bazı kelime veya cümlelerin tekrarlanması şeklinde verbal, pelvik
sıkıştırma ve masturbasyon şeklinde seksüel otomatizmler de görülebilir. Seksüel
otomatizmlerin frontal lobla ilişkili olduğuna dair deliller vardır. Bacaklarda bisiklet
çevirme hareketi, vızıldama, bağırma ve tükürme gibi diğer spontan otomatizmler daha
az tanımlanmıştır.
Reaktif otomatizmler stereotip değildir, çünkü dış stimuluslarla belirlenir. Hasta
genellikle nöbetin başında yapmakta olduğu basit aktivitesine (tabak yıkamaya, yazı
yazmaya) devam eder, deneyimsiz bir gözlemci nöbet olduğunu farkedemez. Bu sırada
sorulara cevap verebilir, basit emirleri yapar veya yeni durumlara uygun davranır
(örneğin caddeyi geçerken arabalardan sakınır). Bu tür cevap ve davranışlar genellikle
şuurun kaybolmadığı şeklinde yanlış yorumlara yol açar. Reaktif otomatizmler
anatomik yapılara spesifik değildir.
Kompleks parsiyel nöbetlerde otomatizmalar yanında motor semptomlar da
görülebilir. En yaygın olanı tonik postür veya versif davranışlardır. Hareketler
genellikle kontraversiftir. Bu tür baş ve gövde dönüşü lateralizasyon veya lokalizasyon
için spesifik değildir. Temporal lob kaynaklı nöbetlerde başlangıç postür değişiklikleri
yavaştır, frontal lob kaynaklı nöbetlerde ise aksine hızlı, kısa ve tekrarlayıcı tonik-motor
semptomlar görülür.
Kompleks parsiyel nöbetlerde postiktal dönem çok kısa sürdüğü için eğer
dikkatli bir muayene yapılmazsa kognitif bozukluklara ait semptomlar kaçırılabilir. En
yaygın karşılaşılan durum anterograd amnezidir ve eğer dominant hemisfer tutulmuşsa
afazi olur. Bazı hastalarda öksürme, burnunu ovalama gibi bazı spesifik davranışlar iktal
16
deşarjın sonunu gösterebilir. Dezoryantasyon, yorgunluğa ait beceriksizlik ve genellikle
başağrısı nöbetten sonraki birkaç dakika veya saatte kaybolur. Tekrarlayan kompleks
parsiyel nöbetlerden sonra anterograd amnezi haftalarca kalabilir.
Atipik KPN’lerde, tipik KPN’lerde tanımlandığı gibi auralar ve otomatizmalar
olmaz. Bunlarda status epileptikus daha sık görülür19.
KPN’ler tıbbi tedaviye, diğer nöbet tiplerine göre daha yüksek oranda direnç
göstermeye meyillidirler. Çeşitli raporlara göre remisyon oranları %20-60 arasında
değişmektedir, ancak sentrotemporal dikenli benign çocukluk çağı epilepsisinde bu oran
daha yüksektir. Remisyon sonrası relaps riski fazladır.
2.4. Lokalizasyona Göre Nöbetlerin Özellikleri
Temporal lob nöbetler:
İnsidans : Yaygındır, tüm epilepsilerin %40’ından fazlasını oluşturur.
Sıklık : Tipik olarak ayda bir kaç kez, nadiren günde birkaç kez olabilir.
Süre : Genellikle dakikalarla ölçülür. Tipik olarak 2-5 dk. (ort:1-30
dk), nadiren 1dakikadan az sürer.
Aura : Yaygındır, hastaların yaklaşık %80’inde rapor edilmiştir. En sık
visseral hassasiyet (epigastrik-torasik huzursuzluk) şeklindedir.
İktal-postiktal faz : Başlangıç genellikle progresif gelişir, devam eder ve tedrici
iyileşme olur. İktal faz 1-2 dakika içinde geçer. Postiktal faz tipik
olarak daha uzundur.
Şuur : Genellikle frontal ve kontralateral mezial temporal loba
yayılıncaya kadar hafif bir bozulma, sonra daha belirgin bir
bozulma olur. Erken duraklama reaksiyonu/donuk bakış,
nöbetlerin %30-50’sinde ilk objektif belirtidir.
Otonomik değişiklikler: Nöbetin daha sonraki safhasında yaygındır, fakat ilk
farkedilen işaretlerdendir.
Otomatizmalar : Başlangıçta basittir, stereotipiktir, oroalimenter tipi
çokyaygındır. Basit stereotipik el-kol hareketleri başlangıçta veya
nöbetin erken fazında olur. Otomatik davranışlar ilerleyicidir.
Nöbetin geç fazında veya postiktalde reaktif otomatizmler
görülür.
17
Motor aktivite : Fokal tonik, genel artmış kas tonusu (rijidite)
Postiktal : Konfüzyon, disfazi, parsiyel cevapsızlık, tedrici geri dönüş
Hafıza : Aurayı hatırlayabilir, fakat objektif nöbete karşı amneziktir
Frontal lob nöbetler:
Motor belirtiler : Fokal tonik/klonik,asimetrik tonik/adversif postür, jeneralize
tonik klonik, kompleks bilateral bacak ve kollarda motor
otomatizmler
Parsiyel nöbetler : Kısa ve sıktır.
Status epileptikus : Konvülsif, absans, fokal motor, kompleks parsiyel olabilir.
Ataklar sıktır, sıklıkla günde bir kaç kez (ayda 50 kez ve üstü)
Kısa nöbetlidir, yaklaşık 30 saniyede geçer. Aniden başlar ve
sonlanır, çok hafif bir konfüzyon olur. Belirgin kompleks yarı
maksatlı motor otomatizmler (seksüel otomatizmler) görülür.
Zorlamalı ses çıkarma olur. Sık ve genellikle spesifik olmayan
uyarılar olabilir. Garip ataklar genellikle histeri gibi yorumlanır.
Her hasta için nöbet stereotipi vardır.
Oksipital lob nöbetler:
• Elementer vizüel hallüsinasyonlar
• İktal körlük (total veya parsiyel)
• Tespit edilebilir bir hareket olmaksızın gözlerde çekilme ve hareket hissi
• Genellikle karşı tarafa doğru gözlerde deviyasyon
• Hızla zorlu göz kapama veya göz kapaklarında titreme
• Gözlerde klonik (oküloklonik) hareket
Parietal lob nöbetler:
• Karıncalanma, elektriklenme hissi
• Genellikle el, kol, bacak, yüz gibi geniş kortikal bölgeler tutulur.
• Non-dominant hemisferde deşarjları olanlarda bükülmelerle giden metamorfozi
• Vücudun bir parçasını yok gibi hissetme
• Ciddi vertigo ve yer oryantasyon bozukluğu
• İyi lateralize olmuş genital hassasiyet
18
2.5. Nöbet Etyolojisi
- Prenatal faktörler
Genetik epilepsi
* Otozomal resesif
* Otozomal dominant
- Metabolik hastalıklar
- Konjenital yapısal anormallikler
Nörokütanöz sendromlar (Tüberoskleroz vb.)
SSS malformasyonları (Porensefali, AV malformasyon vb.)
- İntrauterin enfeksiyonlar (TORCH vb.)
- İntrauterin anoksi (Radyasyon, toksemi ve diabetes mellitus vb.)
- Perinatal faktörler
Hipoksi
Enfeksiyon
Sarılık (Nadiren epilepsi nedenidir)
Prematürite
- Postnatal faktörler
SSS primer enfeksiyonları (Bakteriyel, viral ve fungal)
SSS tümörleri
Kafa travması
İntrakranial kanamalar (K avitaminozu, Hemofili vb.)
Serebrovasküler hadiseler
Hipertansif ensefalopati
Ensefalopatiler
* Toksik, allerjik
* Metabolik
Hiperpreksi (Febril konvülzyon)
Anoksi
Elektrolit imbalansı
Hipokalsemi
Hipoglisemi
Hipomagnezemi
19
Üremi
Hiperamonyemi
Pridoksin yetersizliği
Pridoksin bağımlılığı
Dejeneratif hastalıklar
Mitokondrial hastalıklar
Peroksizomal hastalıklar
Tümörler
2.6. Epilepside Etyoloji
- İdiopatik
- Semptomatik
• Santral sinir sisteminin konjenital malformasyonları
• Santral sinir sisteminin enfeksiyonları
• Santral sinir sisteminin travmaları
• Santral sinir sisteminin tümörleri
• Santral sinir sisteminin dejeneratif hastalıkları (Tay-Sachs, Seroid
lipofusinozis vb)
• Santral sinir sisteminin kanamaları
• Perinatal nedenler (asfiksi/hipoksi, doğum travması)
• Mitokondrial hastalıklar
• Serebrovasküler hadiseler
• Nörokütanöz sendromlar (Tüberoskleroz vb.)
• Metabolik hastalıklar (Fenilketonüri vb.)
• Pridoksin eksikliği
• Mesial temporal skleroz
• Sendromlar (Aicardi vb.)
2.7. Epilepside Tedavi Prensipleri
Günümüze kadar epileptik aktivitenin oluşmasını önleyecek ilaçların
geliştirilememiş olmasına rağmen nöronların uyarılma gücünü azaltan veya epileptik
aktivitenin yayılımını etkileyen anti epileptik ilaçlardan (AEİ) yararlanılmaktadır.
20
Kullanımdaki ilaçlar nöbet kontrol gücü, etkinlik süresi, etkinliğin kalıcılığı ve etkin
olduğu nöbet tiplerinin sayısı dikkate alınarak majör ve minör antikonvülzanlar olmak
üzere iki grupta toplanabilirler. Bunlara yeni antikonvülzanlar ve antikonvülzan
olmadığı halde nöbet kontrolünde etkin olan diğer ilaçların da eklenmesi yerinde olur.
Majör ilaçlar: Fenobarbital, difenilhidantoin, karbamazepin ve valproat
Minör ilaçlar: Diazepam, klonazepam, lorezepam, clobazam, etosüksimit ve
sultiam
Yeni ilaçlar: Vigabatrin, gabapentin, lamotrijin, felbamat ve zonizamid
Diğer ilaçlar: ACTH, asetazolamid, B6 vitamini ve gama globulin
Çeşitli epilepsi türlerinin patogenezi hakkındaki bilgilerin halen yeterli
olmaması antiepileptik ilaçların etki mekanizmalarının belirlenmesinde önemli bir engel
oluşturmaktadır. Antiepileptik ilaçlar etki mekanizmaları veya kimyasal yapılarına göre
sınıflandırılmaktadır. Etki mekanizmasına göre antiepileptiklerin sınflandırılması
aşağıda verilmiştir.
Voltaj bağımlı sodyum kanallarını bloke eden ilaçlar:
- Karbamazepin
- Fenitoin
- Lamotrijin
- Kalsiyum akımını değiştirenler:
- Etosüksimid
Gama aminobütirik asit metabolizmasını değiştirenler:
- Fenobarbital
- Gabapentin
- Tiagabine
- Vigabatrin
Birden çok mekanizma ile etkili olan ilaçlar:
- Valproik asit
- Felbamat
- Topiramat
Antikonvülzan tedavisinde bazı ilkelerin benimsenmesi başarı oranını yükseltir.
Bu ilkeler şöyle sıralanabilir:
- İlaç seçiminin nöbet tipine göre yapılması
21
- Tedaviye tek ilaç ile başlanması
- İlaç preparatlarının seçiminde hastanın yaş, mental durumu ve ailenin
sosyoekonomik düzeyinin dikkate alınması
- Antikonvülzanların farmakokinetiklerinin elverdiği ölçüde seyrek aralıklarla
verilmesi
- Kan düzeyinin stabilize olması için zaman verilmesi
- Hesaplanan doza yavaş ulaşılması
- Nöbetler kontrol altına alınıncaya veya yan etkiler ortaya çıkıncaya kadar doz
artırılmadan bir antikonvülzan ilaçtan vazgeçilmemesi
- Nöbetleri kontrol altına alınmış hastalarda nedensiz ilaç değişimi yapılmaması
- Antikonvülzan plazma düzeylerinin gerekmedikçe belirlenmemesi
- Hastaların en az altı ayda bir kontrol edilmesi
Monoterapi ile ilaca ait yan etkiler daha az görülür, ilaç etkileşim sorunu ile
karşılaşılmaz, bilişsel işlevler daha az etkilenir ve daha ucuz tedavi olanağı sağlanır.
İlaç sayısı arttıkça hastaların ilaçları düzenli kullanma olasılığı azalır ve yan etkiler
nöbet kontrolündeki etkinliğe göre daha çok artar. Monoterapi ile çocuk vakalarının
%75’inden fazlasında uzun süreli remisyon sağlanabilir. Antikonvülzanlar tek tek
verildiğinde nöbetlerin kontrol altına alınmadığı durumlarda veya hastanın farklı
antikonvülzanlara yanıt veren farklı tipte nöbetlerinin bulunması durumunda politerapi
uygulanabilir. Sinerjistik kombinasyonu yakalamak güçtür. Absans nöbetlerinde
etosüksimid ve valproik asit tek tek verildiğinde hastaların %70-80’inde nöbet kontrolü
sağlanırken, ikisi bir arada verildiğinde %100’e yakın kontrol sağlanması bunun en iyi
örneğini oluşturur. İlaç kombinasyonun yararlı olması için, etkinliğinin toksisiteden
fazla, etkileşimlerinin en az, etki biçimleri ile toksisitelerinin farklı ve alınmalarının
kolay olması aranan özelliklerdir. Ancak dirençli epilepsilerde bu bilgiler gözardı
edilerek hastaların klinik durumları ve ilaç kan düzeyleri yakından izlenerek değişik
kombinasyonlar denenebilir.
Tek ilaç etkili değilse, ikinci ilacı ilave etmek yerine etkili olabilecek bir başka
ilacı başlayıp denemek gerekir. İkinci ilaç etkili olunca ilk ilaç azaltılarak kesilir. İlk
ilaç 6-8 haftada yavaş olarak kesilmeli ve ilaç kesimine de ikinci başlanan ilacın etkili
olduğu düzeye çıkması ile başlanmalıdır. İkinci tek ilaç denendikten sonra eğer başarılı
olunmazsa ikili ilaç kombinasyonlarına geçilmelidir.
22
Preparat seçiminde hastaların yaşı, mental durumu ve ailenin sosyoekonomik
düzeyinin dikkate alınması önemlidir. Gelir düzeyi düşük ailelerin pahalı ilaçları
düzenli kullanma olasılığı düşüktür. Eğitim düzeyi düşüklere de seyrek verilebilen,
kolay uygulanan ilaçların seçilmesi, düzenli kullanma şansını artırır.
Kan düzeyinin stabilize olması için zaman verilmesi önemlidir. Çoğu
antikonvülzanlarda bu süre iki haftayı aştığından en az iki hafta beklenmeden ilacın
etkin olmadığına karar verilmemelidir. Bu arada ortaya çıkan hafif nöbetleri dikkate
almayıp sık ve ciddi nöbetlerde başka antikonvülzanlara geçilmelidir.
Nöbetler kontrol altına alınıncaya kadar veya yan etkiler ortaya çıkıncaya kadar
doz artırılmadan bir antikonvülzandan vazgeçilmemelidir. Bir ilacın etkili olmadığına
karar verebilmek için en az 2-3 ay süre ile etkili ve önemli yan etki oluşturmayacak
dozda kullanılması gerekir.
Nöbetler kontrol altına alınmış hastalarda nedensiz ilaç değişimi yapılmamalıdır.
İlaca rağmen nöbetleri devam eden ve ilacı düzenli almadığı düşünülen
hastalarda veya toksisite kuşkusunda kan düzeyi belirlenmelidir.
Hastalar en az altı ayda bir kontrol edilmelidir.
Antikonvülzan tedavi nöbetlerin kontrol altına alınmasını sağlar fakat epilepsi
nedenini ortadan kaldırmaz. Nedene yönelik tedavi semptomatik konvülzyonlarda ve bir
ölçüde de epileptik cerrahi de söz konusu olabilir. Bu nedenle herhangi bir hastalık gibi
iyileşme kararı vermek ve tedavi süresini kesin olarak belirlemek zordur.
Uzun süreli çalışmaların sonuçları dört yıl nöbetsiz dönemden sonra çocukların
%20-36’sında rekürrens olduğunu göstermiş ve en az 4-5 yıllık antikonvülzan tedavi
benimsenmiştir. Daha sonra iki yıl tedaviden sonraki nöbet tekrar olasılığının daha çok
yüksek olmadığı bildirilmiş ve iki yıllık tedavinin yeteceği görüşü yerleşmeye
başlamıştır. Böylece en azından hastaların %70’inin gereksiz tedaviden kurtarılabileceği
belirtilmiştir. Tekrarlama riski az olan hastalarda bu süre yeterli olabilir ancak riski
yüksek hastalarda tedavi en az dört yıl sürmelidir. Bu risk faktörleri şöyle sıralanabilir:
- Kontrol edilmeden önce epilepsisinin uzun sürmesi
- Nörolojik defisit bulunması
- Fokal motor nöbetler
- Birden fazla nöbet tipinin bir arada olması
23
Epileptik nöbetler hastaların %50-90’ında ilk ilaçla olmazsa da tek ilaçla tam
olarak kontrol edilir. Bir bölümü de ikili kombinasyondan yararlanır. Epilepsi tipine
göre değişmek üzere olguların %5-30’unda nöbetler çeşitli kombinasyonlara karşı
devam eder. Bu durumda hastaların tanı ve tedavi yönünden yeniden değerlendirilip
metabolik hastalık, gelişimsel kusur, elektrolit dengesizliği ve vitamin eksiklikleri
araştırılmalıdır. Başlangıçta normal olduğu gösterilmiş olsa da antikonvülzanların yan
etkileri dikkate alınarak bazı testler tekrar edilmelidir. Nörokütanöz sendromlarda
olduğu gibi bazı hastalıklara ait ipuçları sonradan ortaya çıkabilir ve fizik inceleme veya
görüntüleme yöntemleri ile saptanabilir. Uygun ve etkin tedaviye karşın nöbetleri
devam eden hastalarda yeni ilaçlar denenebilir. Yeterli sonuç alınmaz ise izlenecek iki
yol vardır. Ya nöbet sayısının ve yan etkilerinin en az görüldüğü kombinasyonla tedavi
sürdürülür ya da epileptik cerrahi uygulanır.
2.8. Epilepside EEG’nin Yeri
İnteriktal EEG
- Epilepsi tanısını desteklemede
- Spesifik epileptik sendromları idantifiye etme veya ekarte etmede
- Epilepsi sendromlarının klasifikasyonunda
- Fotosensitiviteyi saptamada veya teyid etmede
- Nonkonvülzif status epileptikusu saptamada
- Status epileptikusu monitörize etmede
- Muhtemel epileptik lezyonu saptamada
İktal EEG
- Epileptik atakları nonepileptik ataklardan ayırtetmede
- Nöbetleri klasifiye etmede, sık gelen minör motor nöbetlerin insidansını
saptamada
- Geçici kognitif bozulma gibi gizli nöbetleri saptamada
- Self-induction gibi nöbet presipitanlarını idantifiye etmede
- Preoperatif epileptojenik zonun lokalize edilmesinde
24
2.9. Epilepside Nöroradyolojinin Yeri
Epilepsili hastalarda epileptik odağın tespiti için nöroradyolojik tetkikler
kullanılmaktadır. Bu tetkiklerden en çok bilgisayarlı beyin tomografisi (BBT) ve
manyetik rezonans görüntülemeden (MRG) faydalanılmaktadır. BBT’nin
endikasyonları arasında fokal nörolojik bulgu, mental retardasyon ve parsiyel nöbetin
varlığının yanı sıra hastanın infant oluşu sayılabilir. Primer jeneralize epilepsili
hastalarda BBT’de anormallik görülme oranı %10’dur. Basit parsiyel epilepside bu oran
%28-73 arasında, sekonder jeneralize epilepsilerde ise %90 bulunmuştur. Anormal
nörolojik bulgusu olanlarda %64 olmasına rağmen nörolojik muayene ve EEG’si
normal olanlarda bu oran %5 civarındadır. Epileptik çocuklarda sık görülen BBT
anormallikleri arasında atrofi, konjenital malformasyonlar, arteriovenöz
malformasyonlar, porensefalik kist, hidrosefali ve kronik subdural hematom yer alır.
Temporal lob epilepsili hastalarda mesial temporal skleroz BBT’de gösterilemez. MRG
mesial temporal sklerozu göstermede daha anlamlıdır. Kronik epilepsilerde BBT
incelemelerinde yaklaşık 1/4 hastada fokal anomali gösterilebilmiştir20.
Lokalizasyon ve yapısal epileptik anomalilerin ayrımında MRG, BBT’den daha
üstündür ve onun yerini almaya başlamıştır. MRG incelemesi cerrahi olarak tedavi
edilebilen temporal lob epilepsilerinin yaygın bir sebebi olan hipokampal skleroz
tanısında yüksek başarı sağlamaktadır. Kronik epilepsilerde BBT incelemelerinde
yaklaşık 1/4 hastada fokal anomali gösterilebilirken, MRG’de bu oran 1/2’ye çıkmıştır.
Temporal lob epilepsili hastaların %70-90’ında hem kantitatif hem kalitatif olarak
hipokampal atrofi gösterilmiştir. Ayrıca MRG ile tümör, perinatal hipoksiden
kaynaklanan atrofik yapılar, enfeksiyon veya travma gibi akut epileptojenik lezyonlar
görüntülenebilir. Kronik refrakter epilepsilere neden olarak en sık rapor edilen tümörler
ganglioglioma, düşük grade astrositom, arteriovenöz malformasyon ve hamartomu
göstermede MRG oldukça fazla özgüllüğe sahiptir. Nöbet sebebi olan konjenital
lezyonlar, hematomlar, vasküler malformasyonlar, gelişimsel anomaliler (şizensefali,
lisensefali, kortikal displaziler vs.) MRG ile saptanabilir. MRG, ayrıca epilepsi
cerrahisinde de kullanılmaktadır. Postoperatif dönemde kortikal rezeksiyonun
boyutunun belirlenmesinde ve rezidüel lezyonun tespitinde faydalıdır. İdiopatik
jeneralize epilepsilerde bu yapısal görüntüleme yöntemlerinin yardımı oldukça azdır.
Bazı çalışmalarda %10 gibi oranlarda patolojik bulguya rastlandığı belirtilmektedir21.
25
2.10. Epilepside Prognoz
Çocuklarda epilepsi prognozu konusunda yapılan çalışmalarda, nöbet tipi, nöbet
sıklığı, nörolojik ya da mental defisit varlığı ya da yokluğu ve EEG’deki anormallikler
gibi faktörlerin prognozda belirleyici olduğu gözlenmiştir22. Epilepside prognoz
hakkında son 20 yıl içinde bir çok çalışma yapılmıştır. Çocukluk çağı epilepsilerinde
prognoz medikal olduğu kadar sosyal ve psikolojik sonuçlarla da ilişkilidir.
Shorvon ve arkadaşları23 kişideki epilepsi prognozunda rekürrens ya da remisyonun
önemli rolü olduğunu belirtmişler ve rekürrens oranının yüksek olduğu durumların
kötümser bir tabloya neden olduğunu vurgulamışlardır. Nöbetlerin ilaç kullanılan
dönemde erken kontrol altına alınıp alınmadığı, yıllardır ilaç kullanılmasına rağmen
halen nöbet geçirildiği durumlar da prognozda önemli rol oynar. Çünkü geçirilen
atakların ortaya çıkma şekli kişinin yaşam kalitesini değiştirir. Çocukluk çağı
epilepsilerinde remisyon insidansı konusunda kesin rakamlar yoktur. Rodin24, 1968
yılında rekürrenslerin %15-55 oranında olduğundan bahsetmiştir. İlk nöbetlerden sonra
çocuklarda rekürrens riski %50’dir. İlk 3 ay içinde %30 ve 2 yıl içinde ise bu oran %75
civarındadır.
Rekürrenslerde rol oynayan faktörler şu şekilde sıralanabilir.
1. Nöbet Tipi: Pek çok araştırmacı parsiyel nöbetlerin rekürrens riskinin daha
yüksek olduğuna inanmaktadır.
2. Etiyoloji: Nöbetin altta yatan nedeni risk faktörleri arasında en önemli
olanıdır. Postnatal akkiz santral sinir sistemi lezyonlarında ( remote semptomatik
nöbetler) rekürrens riski daha yüksektir. Bir çalışmada ilk 12 aydaki relaps, doğum
travmalı çocuklarda %100, remote semptomatik grupta %75 ve akut beyin
etkilenmesinde %40 olarak bulunmuştur25. Herhangi bir nedenin bulunmadığı
hastalarda 12 ay sonraki rekürrens riski %69’dur.
3. Kafa Travması: Kafa travması semptomatik parsiyel epilepsilerin önemli bir
nedenidir. Rekürrens riski travmanın ağırlığı ve bilinç kaybı, posttravmatik amnezi,
intrakraniyal kanama ve dural yırtık gibi komplike faktörlerin varlığına bağlıdır. Hafif
kafa travması, amnezi ve bilinç kaybının 30 dakikadan kısa ve kraniyal fraktürün
olmadığı durumlarda risk %2’nin altındadır. Orta ağırlıkta kafa travması, amnezi veya
bilinç kaybının 30 dakika-24 saat arasında sürdüğü durumlarda risk %2-5’dir. Ağır kafa
travmalarında ise (intrakraniyal kanama, beyin kontüzyonu, dural yırtık, amnezi veya
26
bilinç kaybının >24 saat sürmesi) rekürrens riski %12-15’lere çıkar. En yüksek risk
kurşun yaralanmaları veya penetran yaralanmalarda görülür (%50)26. İnsidans ilk yılda
en yüksek olmakla birlikte sonraki 9 yıl boyunca artarak devam eder.
4. İntrakraniyal İnfeksiyon: Viral, bakteriyal veya fungal herhangi bir
intrakraniyal infeksiyon rekürren unprovoke remote semptomatik nöbet nedenidir.
Postnatal menenjit, beyin apsesi ve ensefalitte epilepsi riski 3-10 kat artar. Ancak bu
risk, hastalığın ağırlığı ve yaşa da bağlıdır.
5. Nörolojik Muayene: Anormal nörolojik bulguların varlığında rekürrens riski
artmaktadır. Bir çalışmada odds oranı 2.3 olarak buşlunmuştur.
6. Aile Hikayesi: Ailede epilepsi hikayesinin olması idiyopatik nöbetlerde bile
rekürrens riskini arttırmaktadır27-29.
7. EEG: Pek çok çalışmada EEG anomalilerinin bulunması idiyopatik grupta bile
rekürrens riskine etkili bulunmuştur. Bir çalışmada odds oranı 2.5 olarak saptanmıştır29.
Normal EEG iyi prognoz işareti olarak kabul edilmektedir22.
8. Diğer Risk Faktörleri: Bazı araştırıcılar cinsiyetin etkili bir faktör olduğunu
düşünmektedir27,30,31. Yine ilk nöbetin uykuda gelmesi pozitif prediktör faktördür.
Erişkinlerde yapılan bir çalışmada, nöbetin uyku evrelerinden bağımsız olarak uykuda
geldiği grupta, nöbeti gündüz gelenlere göre rekürrens riski belirgin yüksek
bulunmuştur32.
Parsiyel nöbetlerin jeneralize nöbetlere oranla daha kötü prognoza sahip olduğu
bilinmektedir. Bebeklerde kompleks parsiyel epilepsi olarak adlandırılan nöbetler
hemen her zaman atipiktir ve kötü prognozun göstergesidir. Jeneralize epilepsilerde
prognoz etyoloji ile yakından ilişkilidir. İdiopatik vakalarda prognozun semptomatik
jeneralize epilepsilere göre daha iyi olduğu söylenebilir. Birden fazla nöbet tipinin tek
nöbet tipinden daha kötü prognozu olduğunu bildiren yayınlar da vardır. Ayrıca daha
fazla nöbet sayısı ve daha uzun süren kontrolsüzlük peryodunun daha kötü prognoza
sahip olduğu da bilinmektedir. Pek çok çalışmada birden fazla nöbet tipinin varlığında,
birlikte nörolojik, davranış veya psikiyatrik bozukluk varsa prognozun kötü olduğu
görülmüştür25,33
Kötü prognoz kriterlerinden birisi de Camfield ve arkadaşlarının belirttiği gibi
kullanılan AEİ’lara olan dirençtir8.
27
Yaşamın ilk bir yılı içinde gelişen epilepsilerde prognoz genelde kötüdür. Çünkü
çoğu vakalarda altta yatan SSS bozukluğu vardır (örneğin, SSS yapısal anomalisi,
enfeksiyonları, anoksik beyin hasarı, travmaları ve vasküler bozuklukları gibi). Chevrie
ve Aicardi yaşamın ilk bir yılı içinde gelişen epilepsilerde prognozun iyi olmadığını
belirtmişlerdir34. Özellikle ilk 3 ay içinde gelişen epilepsilerde prognoz daha kötüdür.
Prognozu etkileyen faktörler arasında nöbet öncesi ensefalopati tablosunun olması, ilk 6
ayda konvülsiyon geçirilmesi, ilk 1 yıl içinde rekürrensin görülmesi, ilk EEG’de
anormalliğin varlığı ve birden fazla nöbetin olmasıdır. Bu dönemde görülen epilepsi
tiplerinden infantil spazmda prognoz kötüdür. Nedeni de büyük bir olasılıkla nörolojik
gelişim anormalliklerine bağlıdır. 2/3 vakada altta yatan neden tespit edilirken 1/3 vaka
idiopatiktir. Hastaların %90’ından fazlasında psikomotor retardasyon görülür. Ayrıca
%50 vakada ise diğer nöbet tiplerine geçiş mevcuttur.
Yine bu dönemde görülen infantın ağır miyoklonik epilepsisi, erken miyoklonik
epileptik ensefalopati, Ohtahara sendromu, statik ensefalopatili miyoklonik epilepside
de prognoz kötüdür. Psikomotor retardasyon ve öğrenme güçlükleri görülebilir.
2.11. Epilepside Psikososyal Yaklaşım
Kognitif işlevler, kişinin çevreden gelen bilgileri alarak özümleme ve yine
çevreye karşı etkili bir biçimde kullanılabilme yeteneğidir. Davranış ise, kişiler arası
ilişkileri, kişinin uygun bir biçimde sağlayabilmesi olarak tanımlanır. Kognitif
bozukluklar, bellek ve dikkat ile matematik gibi daha karmaşık işlemlerle ilgili
yetersizlikler şeklinde; davaranış bozuklukları ise, kişilik değişiklikleri, affektif
bozukluklar, nevroz ve psikozlarla kendini gösterir.
Epileptik olgularda, gerek kognitif fonksiyonlar, gerekse davranışın etkilendiği
görülmektedir. Kompleks parsiyel epilepsililerde, olasılıkla hipokampal ve amigdal
bozukluklar sonucu bellek kusurları; jeneralize nöbetleri olanlarda ise, daha çok dikkat
kusurları olur. Matematiksel işlevler gibi yüksek kognitif becerileri gerektiren
fonksiyonların ise, nöbet tipine bağlı olmaksızın bozulduğu görülmüştür: Nevroz ve
psikoz gibi bozukluklar, özellikle sol temporal odağı olan kompleks parsiyel nöbetli
hastalarda yüksek bulunmuştur. Bu olgularda nöbetlerin başlamasını izleyen, 2-5 yıl
içinde; jeneralize nöbeti olanlarda ise, ileri yaşlarda ruhsal bozukluklar sık
görülmektedir. On yaşın altındaki çocuklarda agressif davranışlar; ileri yaşlarda ise
28
depressif belirtiler daha belirgindir. Ruhsal bozukluğu olan olguların aşağı yukarı
%10’unda psikoz gelişmektedir.
Antiepileptik ilaçlar da, kognitif fonksiyonları etkiler. Bu etkinin fenobarbital,
difenilhidantoin ve benzodiazepinlerde belirgin; valproik asit ve karbamazepinde çok az
olduğu belirtilmiş; politerapinin ise önemli yıkıcı etkisinin olduğu gösterilmiştir.
Diğer yandan, halk arasında epilepsinin kalıtsal ve iyileşmeyen bir hastalık
olduğu, sonradan bir akıl hastalığına dönüşebileceği düşüncesi yaygındır. Bazen,
bulaşıcı olup olmadığı da sorulmaktadır. Ayrıca okul, iş ve evlilik gibi sosyal olaylar da
epileptik hastaların yaşamını etkileyen önemli sorunlardır.
Görüldüğü gibi epileptik hastalara ilaç vermek ve nöbetlerini kontrol altına
almakla sorun bitmemektedir. Hastanın eğitimi sağlanmalı, ruhsal ve sosyal sorunlarına
yardımcı olunmalı ve çevresinin eğitimi de tedavinin bir parçası olarak ele alınmalıdır.
Gerekli oldukça, psikiyatristlerden ve sosyal hizmet uzmanlarından yardım istenmelidir.
Diğer yandan, toplumun epilepsi konusunda doğru bilgiler alması ve aydınlatılması,
epilepsi ile uğraşan hekimlerin sorumluluğunun bir parçasıdır.
Aileler, sıklıkla epileptik çocuğu kollama eğilimindedir. Oysa çocuk
olabildiğince olağan koşullar altında büyütülmelidir. Hastalığa karşı aşırı ilgi ve
hastanın kollanması, çocuğun güven duygusunu ve bağımsızlını olumsuz yönde etkiler.
Hastalığını görmezden gelerek, hastanın verebileceğinden daha fazlasını beklemek,
çocukta olumsuzluklara ve ruhsal sorunlara neden olabilir. Çocuğun yeteneklerinin ve
becerilerinin iyi bilinmesi, beklentilerin buna göre ayarlanması ve sağlam yönlerinin
desteklenmesi gerekir. Okul eğitimi için, zeka düzeyleri ve nöbetler göz önüne alınarak
karar verilmelidir. Düşük zekalı çocuklar, özel eğitim kurumlarına yollanmalıdır.
Nöbetleri sık yineleyen çocukların, normal okullara uyum sağlamaları güçtür. Bu
çocuklar, oldukça iyi bir nöbet kontrolü sağlandıktan sonra normal okullara, eğer bu
sağlanamıyorsa özel eğitim kurumlarına gönderilmelidir.
Nöbetlerin ve ilaçların olabilecek yan etkileri (kognitif ve davranış bozuklukları,
baş dönmesi, diplopi vb.) ve kısıtlamalar, çocuğun okul çevresi ve arkadaşları ile
uyumunu bozabilir. Arkadaşları ile oynamaktan kaçınabilir veya oyunlara alınmayabilir.
Buna karşı çeşitli ruhsal ve davranış bozuklukları gelişebilir. Kendinden küçük
çocuklarla oynamaya başlayabilir. Hırçınlık, hastalığını kullanma eğilimi gösterebilir.
Öğretmen, epileptik çocuğa nasıl davranması gerektiği konusunda kararsızlığa düşebilir.
29
Bu nedenle, hekimin hastalık, nöbetlerle ilgili önlemler ve epileptik çocuğun eğitimi
konusundaki görüşü, sorumlu öğretmen ya da yöneticilere anlatılmalıdır. Okul ve aile
arasında ortak bir tutum saptanmalı ve çocuğun olumlu yönleri desteklenmelidir.
Epileptik hastaya, yaşına ve sosyokültürel düzeyine uygun ve anlayabileceği bir
dille hastalığı anlatılmalı, özellikle epileptik gençlere hastalığı ve ilaçları ile ilgili
sorumluluk verilmelidir. Epileptik genç, kendisi ile arkadaşları arasında kıyaslamalar
yapar. Sağlıklı gibi davranmak ister. İlaçlara ve kısıtlamalara karşı direnç gösterebilir
ya da yapamadığı şeyler nedeni ile, kendisini çevresinden soyutlayabilir. Bu dönemde
destekleyici eğitim ve psikoterapi gerekli olabilir.
Günümüzde antiepileptik ilaçların etkili bir kontrol sağlaması sonucu,
epileptiklerin çalışabileceği iş alanları artmıştır. Meslek seçimi yaparken, nöbet tipleri
ve sıklığı, işin niteliği ve iş ortamı göz önüne alınarak hastalar yönlendirilmelidir. İş
yerlerinde hastalıklarını kullanmalarına izin vermemek koşulu ile anlayış gösterilmeli,
iş uyumunu sağlamak amacıyla gerkli destek ve eğitim verilmelidir. Nöbetleri
uyarabilecek etkenlerin bulunduğu (alkol, uykusuzluk, aşırı bedensel aktivite), nöbet
geldiği zaman hastanın yaşamını tehlikeye sokabilecek ortam (emniyet donanımı
olmayan makinalar, yanma ve boğulma tehlikesi, yükseklik) ve başkalarının zarar
görebileceği işlerden (cerrah, hemşire, çocuk bakıcısı, şoför, polis vb.) uzak
tutulmalıdır. Çoğu zaman hasta ve ailesi hastalığı gizleme eğilimindedir. Evlilik
öncesinde de evleneceği kişiye açıklama yapmaz. Bunun sonucu evlendikten sonra ilacı
kesebilir, ya da gizlice kullanabilir. Beklenmedik bir nöbet veya gizli kullanılan ilacın
fark edilmesi, evlilik için gerekli olan karşılıklı güven ortamını zedeler. Bu, bazen
boşanmalara bile neden olabilir. Gelecekteki eşe hastalığın önceden açıklanması,
hekimin de bu konuda yardımcı olması gerekir. Çocuk yapmak isteyen hastaya,
nöbetlerin gebelik ve bebek üzerine, gebeliğin, nöbetlere olası etkileri ve hastalığın
kalıtsal yönü ile ilgili bilgiler verildikten sonra, karar kesinlikle kendilerine
bırakılmalıdır.
Epilepsi, hastaların olağan bir yaşam sürdürmesini engellemez. Ancak alkol,
bazı ilaçlar, aşırı bedensel aktivite ve refleks uyarıcılar gibi nöbetleri uyaran
etkenlerden, nöbet geldiği zaman yaşamını tehlikeye sokabilecek ortam ve
davranışlardan kaçınmaları gerekir. Hastaların hafif sporlar yapmalarına izin
verilmelidir.
30
Epileptik hastaların taşıt kullanmaları konusunda uygulama, ülkeden ülkeye
farklılıklar göstermektedir. Bazı ülkelerde bir-iki yıl nöbetsiz geçen süreden sonra
sürücü olmalarına izin verilmesine karşın, yurdumuzda taşıt kullanma yasağı
getirilmiştir35.
31
3. GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmaya Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Nöroloji
Polikliniğinde kompleks parsiyel nöbetli (KPN) epilepsi tanısı ile takip ve tedavi
edilmekte olan hastalar dahil edildi. Çalışmaya 2001-2004 yılları arasında poliklinik
takiplerine düzenli olarak gelen iki veya daha fazla uyarılmamış nöbet öyküsü olan ve
nöbet tipi KPN olarak belirlenen, ilk başvuruda 1 ay-16 yaş arasında olan hastalar
alındı. Hastaların dosyalarındaki bilgiler tekrar değerlendirildi. Her hasta ve ailesi ile
yüz yüze görüşülerek nöbet öyküsü sorgulandı. Nöbet öyküsü, klinik muayene bulguları
ve EEG bulguları gözden geçirilerek, Uluslar Arası Epilepsi ile Savaş Birliğinin (ILAE)
epileptik nöbet sınıflandırmasına uygun olarak KPN tanısı doğrulandı4. Varsa ek nöbet
tipleri belirlendi. Akut semptomatik nöbeti olanlar, progressif dejeneratif santral sinir
sistemi hastalığı olanlar, nörometabolik hastalığı olanlar ve sadece febril nöbeti olan
hastalar çalışmadan dışlandı.
Hastaların interiktal dönemde çekilen ilk EEG raporları gözden geçirildi ve
raporda kuşkulu ifadeleri olan EEG traseleri arşivden çıkarılarak yeniden incelendi.
EEG’de fokal epileptik aktivite saptanan hastalar çalışmaya dahil edilirken, multifokal
epileptik odağı olanlar, sadece zemin ritim düzensizliği olanlar ve EEG’si normal olan
hastalar çalışmadan dışlandı. Nöbet tipi, EEG özellikleri, yaş ve saptanabilen beyin
patolojileri göz önüne alınarak, nöbetin anatomik lokalizasyonu belirlenmeye çalışıldı4.
Bu kriterlere uyan toplam 50 hastanın cinsiyeti, yaşı, nöbet başlangıç yaşları,
takip süreleri kaydedildi. Perinatal öyküleri yeniden sorgulandı, HIE varlığı araştırıldı.
Ayrıca yenidoğan nöbeti ve febril nöbet varlığı, anne-baba akrabalığı, ailede epilepsi
olup olmadığı kaydedildi.
Elli hastanın 17’si (%34) kız, 33’ü (%66) erkek idi. Hastaların nöbet başlangıç
yaşı 1 ay- 150 ay arasında, ortalama: 53.2±42.9 ay idi. Hastaların çalışma
sonlandırıldığındaki (Mart 2004) yaşları 28 ay- 297 ay arasında olup, ortalama
155.3±55.1 ay idi. Hastaların izlem süresi 11- 276 ay arasında olup ortalama izlem
süresi: 85.4±61.8 ay idi.
Etyolojik yönden semptomatik ve idiopatik-kriptojenik olmak üzere iki grup
oluşturuldu. Doğumdan itibaren ya da sonradan kazanılmış statik ensefalopatisi olanlar
veya serebrovasküler atak ya da önemli kafa travması gibi (çökme fraktürü, 30
32
dakikadan fazla bilinç kaybı veya intrakraniyal kanama) nörolojik zedelenme geçiren
hastalar semptomatik gruba dahil edildi (36). Ayrıca sadece mental retardasyon ya da
serebral palsi’si olan hastalar da semptomatik gruba dahil edildi. Bunun dışında kalan
hastalar ise idiopatik-kriptojenik gruba dahil edildi. Buna göre;
Semptomatik grup : 35 hasta (%70),
İdiopatik-kriptojenik grup : 15 hasta (%30).
Çalışma grubumuzdaki semptomatik hastaların etyolojik nedenleri arasında,
intrakraniyal kanamalar, nörokutanöz hastalıklar, SSS’nin konjenital malformasyonları,
iskemik hasarlanmaları, travmaları, perinatal anoksi ve kern-ikterus sekeli tespit edildi.
Semptomatik grupta yer alan hastaların 11’inde (%31.5) etyolojik neden saptanamadı.
Etyolojik neden saptanamayan bu hastalarda MR mevcuttu (Tablo 3).
Tablo 3. Semptomatik gruptaki hastalarda etyolojik nedenler
Etyolojik Nedenler Sayı %
Serebral Palsi 8 22.6
Travma 5 14.3
Serebral İskemi/Kanama 3 8.6
İnfantil Hemipleji 3 8.6
SSS Malformasyonu 2 5.7
Serebral Atrofi 1 2.9
Tuberoskleroz 1 2.9
Kernikterus Sekeli 1 2.9
Belirlenemeyen 11 31.5
Toplam 35 100
Nöbet başlangıç yaşına göre hastalar 2 gruba ayrıldı.
1-24 ay: 20 hasta (%40),
25 ay ve üzeri: 30 hasta (%60).
Hastalar, ilk başvuru anında alınan öykülerine dayanılarak, nöbet sıklığı
açısından iki gruba ayrıldı.
Nadir nöbet: Toplam 1-3 nöbet ile gelen hastalar, 27 hasta (%54),
Sık nöbet: Ayda bir ve daha fazla nöbet geçiren hastalar, 23 hasta (%46).
33
Anne-baba akrabalığı olup olmamasına göre iki grup oluşturuldu:
Aralarında akrabalık olan : 20 hasta (%40),
Aralarında akrabalık olmayan : 30 hasta (%60).
Bir ve ikinci derece akrabalarında epilepsi öyküsü olup olmamasına göre iki
grup oluşturuldu:
Ailesinde epilepsi öyküsü olan : 14 hasta (%28),
Ailesinde epilepsi öyküsü olmayan : 36 hasta (%72).
Yenidoğan döneminde konvülsiyon olup olmamasına göre iki grup oluşturuldu:
Yenidoğan nöbeti olanlar : 5 hasta (%10),
Yenidoğan nöbeti olmayanlar : 45 hasta (%90).
Yaşamın ilk haftası içinde anormal nörolojik muayene bulgularının olması ve
aşağıdaki kriterlerden bir veya daha fazlasının bulunması durumunda geçirilmiş HİE
veya perinatal anoksi varlığı olarak kabul edildi37:
1. Mekonyum pasajı olsun veya olmasın, anormal fetal kalp atım paternleri
(120/dk’nın altında veya 160 dk’nın üzerinde) ile gösterilen intrapartum fetal distres.
2. Ani neonatal distresin varlığı: Birinci ve/veya beşinci dakika APGAR
skorunun 5’in altında olması.
3. Maske ile veya entübe edilerek solunum desteği yapılması.
Anormal nörolojik muayene bulguları aşağıdakilerden iki veya daha fazlasını
içeriyordu:
1. Bilinç düzeyinde bozukluk
2. Global hipotoni veya hipertoni şeklinde anormal kas tonusu
3. Moro, emme, yakalama reflekslerini içeren anormal primitif refleksler
Buna göre hastalar iki gruba ayrıldı:
Perinatal anoksisi (HİE) olanlar: 8 hasta (%16),
Perinatal anoksisi (HİE) olmayanlar: 42 hasta (%84).
Febril nöbet öyküsü olup olmamasına göre hastalar iki gruba ayrıldı.
Febril nöbet öyküsü olanlar: 15 hasta (%30),
Febril nöbet öyküsü olmayanlar: 35 hasta (%70).
Antiepileptik ilaç kullanımı açısından hastalar bir (monoterapi) veya birden fazla
(politerapi) ilaç almalarına göre sınıflandırıldı.
34
Monoterapi alan hastalar: 27 hasta (%54),
Politerapi alan hastalar: 23 hasta (%46).
Hastalar nöbet kontrolüne göre iki gruba ayrıldılar, buna göre;
1. Nöbet kontrolü olmayan grup (son 6 ay içerisinde nöbet geçiren hastalar):
22 hasta (%44),
2. Nöbet kontrolü olan grup (en az 18 aydır nöbet geçirmeyen hastalar):
28 hasta (%56).
Tüm hastaların nörolojik muayeneleri yapılarak, varsa anormal muayene bulguları
kaydedildi. Anormal nörolojik bulgu olarak hemiparezi, spastisite saptandı.
Anormal nörolojik bulgusu olanlar: 11 hasta (%22),
Anormal nörolojik bulgusu olmayanlar: 39 hasta (%78).
Nörogörüntüleme yöntemi olarak,
16 (%32) hastaya BBT,
34 (%68) hastaya MRG uygulandı.
Hastalar, normal ve anormal radyolojik bulguların varlığına göre iki gruba
ayrıldılar. Serebral atrofi, hemisfer asimetrisi, fokal doku kaybı, iskemik bulgular,
intraserebral kanama ile uyumlu bulgular, korpus kallozum agenezisi, araknoid kist,
mega sisterna magna, migrasyon anomalisi ve tuberoskleroz ile uyumlu bulgular
Radyoloji departmanı tarafından anormal radyolojik bulgu olarak değerlendirildi. Buna
göre,
Normal radyolojik bulgusu olan: 32 hasta (%64),
Anormal radyolojik bulgusu olan: 18 hasta (%36).
Tüm hastalarda psikometrik değerlendirme için, yaş gruplarına uygun olarak
WİSC-R (Türk formu) ve Stanford Binet (Amerikan normlarına göre ayarlı formu)
testleri uzman klinik psikolog tarafından uygulandı. 16 yaşın üzerinde olan hastalara ise
WAIS-R (Wechsler yetişkinler için zeka ölçeği) uygulandı.
WİSC-R testi, 6-16 yaş arası çocuklara uygulanan zeka ölçeği olup, 6 sözel alt
test ve 6 performans alt test olmak üzere toplam 12 alt testten oluşur. Sözel bölüm,
genel bilgi, yargılama, aritmetik, benzerlik, sözcük dağarcığı ve sayı dizisi alt testlerini,
performans bölümü ise, resim tamamlama, resim düzenleme, küplerle desen ile parça
birleştirme, şifre ve labirentler şeklindeki alt testleri içermektedir. Sözel zeka bölümü ve
35
performans zeka bölümü puanları belirlendikten sonra bu iki puan toplanarak toplam
zeka bölümü puanı bulunur.
Stanford Binet testi, 2-14 yaş arası gruba uygulanan bir psikometrik testtir.
Çalışmamızda mental retardasyonu olup WISC-R zeka ölçeğini alamayan ve 6
yaşından küçük hastalara bu test uygulandı. Semptomatik gruptaki hastaların 17’sine
(%48.6) Stanfort Bienet zeka ölçeği, 16’sına (%45.7) WISC-R, 2’sine (%5.7) WAIS-R
uygulanırken, idiyopatik-kriptojenik gruptaki hastaların 4’üne (%26.7) Stanfort Bienet
zeka ölçeği, 11’ine (%73.3) WISC-R uygulandı.
Uygulanan testler sonucunda, ZB puanı 70’in altında olan hastalar mental
retarde kabul edildiler. Buna göre;
Mental retardasyonu olmayanlar (ZB > 70 olanlar): 24 hasta (%48),
Mental retardasyonu olanlar (ZB < 70 olanlar): 26 hasta (%52),
Bu çalışmada; tüm hastalar aileleriyle Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilimdalı’na yönlendirilerek, tek bir Çocuk ve
Ergen Psikiyatristi tarafından, kliniğimizdeki izlem dosyaları ile birlikte
değerlendirilmesi sağlanmıştır. Her hasta için; Sosyodemografik Veri Toplama Formu
kullanılmıştır. Bu form ilk başvuruda görüşmeyi yapan doktor tarafından
sosyodemografik verilerin, doğum öncesi, doğum ve premorbid özelliklerin sistemli
olarak kaydedilmesi amacıyla Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh sağlığı
ve Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından geliştirilen bir formdur. Kliniğe ilk başvuran
tüm hastalar için doldurulmaktadır.
Psikiyatrik değerlendirme; aile görüşmesi, çocukla bireysel görüşmeler ve
yapılan psikometrik incelemeler sonucu Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El
Kitabı-IV (DSM-IV) tanı ölçütlerine göre yapılmıştır38. DSM-IV tanı sınıflamasında 5
eksene göre değerlendirme yapılmaktadır:
Eksen 1: Klinik bozukluklar
Eksen 2: Kişilik bozuklukları ve Mental Retardasyon
Eksen 3: Genel Tıbbi durumlar
Eksen 4: Psikososyal ve çevresel sorunlar
Eksen 5: Uyum ve işlev düzeyi ‘dir.
Bu çalışmada; hastaların DSM-IV 1. Eksen tanıları ve hastalıkla ilişkileri
değerlendirilmiş olup, sadece eksen 1 tanıları psikiyatrik tanı olarak kabul edilmiştir.
36
Buna göre 22 hasta eksen 1 de yer alan tanılardan birini almış olup bunlar; dikkat
eksikliği hiperaktivite bozukluğu, obsesif-kompulsif bozukluk, yaygın anksiyete
bozukluğu, sosyal fobi, basit fobi, enürezis, kekemelik, panik bozukluk ve depresyon
olarak belirlendi. 28 hasta ise psikiyatrik tanı almadı.
Psikiyatrik tanı alan hastalar 22 hasta (%44)
Psikiyatrik tanı almayan hastalar 28 hasta (%56)
Bu gruplandırmalardan sonra, klinik ve psikososyal prognozda rol
oynayabileceğini düşündüğümüz risk faktörleri olarak: cinsiyet, ek nöbet varlığı, nöbet
başlangıç yaşı, etyoloji, HİE varlığı, anne baba akrabalığı, yenidoğan nöbetinin varlığı,
febril nöbet varlığı, ailede epilepsi öyküsü, ilaç öncesi nöbet sıklığı, tedavi,
nöroradyolojik anormallik mevcudiyeti ve anormal nörolojik muayene bulgularının
prognoz üzerindeki etkileri incelendi.
3.1. İstatistiksel Yöntemler
Verilerin analizinde SPSS PC ver. 13.0 paket programı kullanılmıştır. Sürekli
değişkenlerin karşılaştırılmasında Student t test ve Mann Whitney U testi, kesikli
değişkenlerin karşılaştırılmasında Ki Kare testleri kullanılmıştır. Veriler ortalama, SS
(standart sapma), n ve % (yüzde) olarak gösterilmiştir. p<0.05 anlamlı olarak kabul
edilmiştir.
37
4. BULGULAR
Çalışmaya toplam 50 hasta dahil edildi. Prognoz üzerinde etkinliği incelenen
parametrelerin dağılımı araştırılırken, hastalarımızı semptomatik ve idiyopatik-
kriptojenik olarak iki gruba ayırmanın daha bilgi verici olacağı düşünüldü. Buna göre;
hastaların 35’i (%70) semptomatik, 15’i (%30) idiyopatik-kriptojenik grupta yer aldı.
Semptomatik gruptaki hastaların 10’u (%28.6) kız, 25’i (%71.4) erkek idi. İdiyopatik-
kriptojenik gruptaki hastaların ise 7’si (%46.7) kız, 8’i (%53.3) erkek idi.
Semptomatik gruptaki hastaların 16’sında (%45.7) ek nöbet yok iken, 16’sında
(%45.7) ek nöbet olarak SJN, 2’sinde (%5.7) BPN, 1’inde (%2.9) miyoklonik nöbet
mevcuttu. İdiyopatik-kriptojenik gruptaki hastaların ise 7’sinde (%46.7) ek nöbet yok
iken, 8’inde (%53.3) ek nöbet tipi olarak SJN mevcuttu (Tablo 4).
Tablo 4. Ek nöbet tipine göre hastaların dağılımı
Grup Yok Sayı %
SJN Sayı %
BPN Sayı %
Miyoklonik Sayı %
Semptomatik 16 45.7 16 45.7 2 5.7 1 2.9 İdiyopatik-Kriptojenik
7 46.7 8 53.3 - -
Nöbetin anatomik lokalizasyonu açısından bakıldığında, semptomatik gruptaki
hastaların 16’sında (%54.3) nöbetlerin anatomik lokalizasyonu belirlenemezken,
13’ünde (%37.1) temporal, 2’sinde (%5.7) frontotemporal, 1’inde (%2.9) oksipital
lokalizasyon belirlendi. İdiyopatik-kriptojenik gruptaki hastaların ise 9’unda (%60)
nöbetlerin anatomik lokalizasyonu belirlenemezken, 5’inde (%33.3) temporal, ve 1’inde
de (%6.7) parietal lokalizasyon mevcuttu (Tablo 5).
Tablo 5. Nöbetin anatomik lokalizasyonuna göre hastaların dağılımı
Grup Belirlenemeyen Sayı %
Temporal Sayı %
Frontotemporal Sayı %
Oksipital Sayı %
Parietal Sayı %
Semptomatik 19 54.3 13 37.1 2 5.7 1 2.9 - İdiyopatik-Kriptojenik 9 60 5 33.3 - - 1 6.7
38
Nöbet başlangıç yaşına (NBY) göre hastaların dağılımına bakıldığında,
semptomatik grupta 15 (%42.9) hastada nöbetin 1-24 ay arasında başladığı, 20 (%57.1)
hastada 24 aydan sonra başladığı, idiyopatik-kriptojenik grupta ise 5 (%33.3) hastada 1-
24 ay arasında başladığı, 10 (%66.7) hastada 24 aydan sonra başladığı görüldü. İlaç
öncesi nöbet sıklığına göre dağılım incelendiğinde, semptomatik gruptaki 15 (%42.9)
hasta nadir, 20 (%57.1) hasta sık nöbet ile başvururken, idiyopatik-kriptojenik gruptaki
12 (%80) hasta nadir, 3 (%20) hasta sık nöbet ile başvurdu.
Anne baba akrabalığı (ABA), semptomatik grupta 14 (%40) hastada, idiyopatik-
kriptojenik grupta 6 (%40) hastada, yenidoğan nöbet (YN) öyküsü, semptomatik grupta
3 (%8.6) hastada, idiyopatik-kriptojenik grupta 2 (%13.3) hastada, febril konvülsiyon
(FK) öyküsü, semptomatik grupta 12 (%34.3) hastada, idiyopatik-kriptojenik grupta 3
(%20) hastada, ailede epilepsi öyküsü, semptomatik grupta 7 (%20) hastada, idiyopatik-
kriptojenik grupta 7 (%46.7) hastada mevcuttu. Perinatal problem ve HIE, semptomatik
grupta 8 (%22.9) hastada varken, idiyopatik-kriptojenik grupta hiçbir hastada yoktu.
Antiepileptik ilaç kullanımı açısından dağılım incelendiğinde, semptomatik
grupta 16 (%45.7) hasta monoterapi, 19 (%54.3) hasta politerapi almakta iken,
idiyopatik-kriptojenik grupta 11 (%73.3) hasta monoterapi, 4 (%26.7) hasta politerapi
almaktaydı. Semptomatik grupta 16 (%45.7) hastada nöbet kontrolü varken, idiyopatik-
kriptojenik grupta 12 (%80) hastada nöbet kontrolü olduğu görüldü.
Semptomatik gruptaki 18 (%51.4) hastada nöroradyolojik anormallik (NRA), 11
(%31.4) hastada nörolojik anormallik (NA) ve psikometrik değerlendirme ile 26
(%74.3) hastada MR saptanırken, idiyopatik-kriptojenik gruptaki hastaların hiç birinde
nörogörüntüleme yöntemleri ile patoloji, nörolojik muayene ile anormallik ve
psikometrik değerlendirmeler sonucunda MR saptanmadı.
Semptomatik gruptaki hastaların 12’si (%34.3) psikiyatrik tanı almasına karşın,
idiyopatik-kriptojenik grupta ki hastaların 10’u (%66.7) psikiyatrik tanı aldı.
İncelenen parametrelerin, etyolojik gruplara göre dağılımı Tablo 6’da
verilmiştir.
39
Tablo 6. İncelenen parametrelerin etyolojik gruplara göre dağılımı
SEMPTOMATİK İDİYOPATİK-KRİPTOJENİK TOPLAM
PARAMETRELER Sayı % Sayı % Sayı %
Kız 10 28.6 7 46.7 17 34 CİNSİYET Erkek 25 71.4 8 53.3 33 66 Var 19 54.3 7 46.7 26 52 EK NÖBET Yok 16 45.7 8 53.3 24 48
1-24 ay 15 42.9 5 33.3 20 40 NBY 24 ay üzeri 20 57.1 10 66.7 30 60 Nadir 15 42.9 12 80 27 54 NÖBET SIKLIĞI Sık 20 57.1 3 20 23 56 Var 8 22.9 - 8 16 HİE Yok 27 77.1 15 100 42 84 Var 14 40 6 40 20 40 ABA Yok 21 60 9 60 30 60 Var 3 8.6 2 13.3 5 10 YN Yok 32 91.4 13 86.7 45 90 Var 12 34.3 3 20 15 30 FK Yok 23 65.7 12 80 35 70 Var 7 20 7 46.7 14 28 AİLEDE EPİLEPSİ Yok 28 80 8 53.3 36 72
Monoterapi 16 45.7 11 73.3 27 54 TEDAVİ Politerapi 19 54.3 4 26.7 23 46 Var 16 45.7 12 80 28 56 NÖBET
KONTROLÜ Yok 19 54.3 3 20 22 44 Var 18 51.4 - - 18 36 NRA Yok 17 48.6 15 100 32 64 Var 11 31.4 - - 11 22 NA Yok 24 68.6 15 100 39 78 ≥70 9 25.7 15 100 24 48 ZB <70 26 74.3 - - 26 52 Var 12 34.3 10 66.7 22 44 PSİKİYATRİK
TANI Yok 23 65.7 5 33.3 28 56
Tek Değişkenli Analiz Sonuçları
Nöbet Prognozu
Etyolojik nedenlerin nöbet kontrolü üzerine olan etkisi incelendiğinde,
semptomatik gruptaki 35 hastanın 16’sında (%45.7) nöbet kontrolü varken, idiyopatik-
kriptojenik gruptaki 15 hastanın 12’sinde (%80) nöbet kontrolü mevcuttu. İki grup arası
fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05), (Şekil 1).
40
Etyoloji
idiyopatik-kriptojensemptomatik
Perc
ent
100
80
60
40
20
0
nöbet kontrolü
Nöbet kontrolü yok
Nöbet kontrolü var
Şekil 1. Etyoloji – nöbet kontrolü arasındaki ilişki
Kullanılan antiepileptik ilaç sayısı ile nöbet kontrolü arasındaki ilişki
incelendiğinde; monoterapi alan hastaların 22’sinde (% 81.5) nöbet kontrolü varken,
politerapialan hastaların 6’sında (% 26.1) nöbet kontrolü mevcuttu. İki grup arası fark
istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05), (Şekil 2).
Tedavi
politerapimonoterapi
Perc
ent
100
80
60
40
20
0
nöbet kontrolü
Nöbet kontrolü yok
Nöbet kontrolü var
Şekil 2. Tedavi – nöbet kontrolü arasındaki ilişki
41
Mental retardasyon ile nöbet kontrolü arasındaki ilişki incelendiğinde; MR
olmayan hastaların 17’sinde (%70.8), MR olan hastaların ise 11’inde (%42.3) nöbet
kontrolü mevcuttu. İki grup arası fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p<0.05), (Şekil 3).
Mental Retardasyon
MR varMR yok
Perc
ent
80
70
60
50
40
30
20
10
0
nöbet kontrolü
Nöbet kontrolü yok
Nöbet kontrolü var
Şekil 3. Mental retardasyon – nöbet kontrolü arasındaki ilişki
Cinsiyet, ek nöbet varlığı, nöbet başlangıç yaşı, HİE varlığı, anne baba
akrabalığı, yenidoğan nöbetinin varlığı, febril nöbet varlığı, ailede epilepsi öyküsü, ilaç
öncesi nöbet sıklığı, nöroradyolojik anormallik mevcudiyeti, anormal nörolojik
muayene bulguları ve psikiyatrik tanı varlığının, nöbet kontrolü üzerine etkisi
incelendiğinde, farklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. (p>0.05). Tüm bulgular
Tablo 7’de toplu olarak görülmektedir.
42
Tablo 7. Nöbet kontrolünü predikte eden faktörler
Prediktif Faktörler Toplam Sayı %
Nöbet Kontrolü Varlığı Sayı %
P
Cinsiyet Erkek Kız
33 66 17 44
19 57.6 9 52.9
>0.05
Ek Nöbet Var Yok
27 54 23 46
15 55.5 13 56.5
>0.05
Etyoloji Semptomatik İdiyopatik- kriptojenik
35 70 15 30
16 45.7 12 80
<0.05
Nöbet Başlangıç Yaşı 1 – 24 ay 25 ay üzeri
20 40 30 60
9 45
19 63.3
>0.05
Perinatal Sorun (HIE) Var Yok
8 16 42 84
4 50
24 57.1
>0.05
Anne Baba Akrabalığı Var Yok
20 40 30 60
12 60
16 53.3
>0.05
Yenidoğan Nöbeti Var Yok
5 10 45 90
3 60
25 55.6
>0.05
Febril Nöbet Var Yok
15 30 35 70
9 60
19 54.3
>0.05
Ailede Epilepsi Var Yok
14 28 36 72
9 64.3 19 52.8
>0.05
İlaç Öncesi Nöbet Sıklığı Nadir Nöbet Sık Nöbet
27 54 23 46
17 63
11 47.8
>0.05
Tedavi Monoterapi Politerapi
27 54 23 46
22 81.5 6 26.1
<0.05
Nörogörüntülemede Patoloji Var Yok
18 36 32 64
7 38.9 21 65.6
>0.05
Anormal Nörolojik Muayene Var Yok
11 22 39 78
6 54.5 22 56.4
>0.05
Mental Retardasyon Var Yok
26 52 24 48
11 42.3 17 70.8
<0.05
Psikiyatrik Tanı Var Yok
22 44 28 56
12 54.5 16 57.1
>0.05
Gelişimsel Prognoz
Etyolojik nedenlerin gelişimsel prognoz üzerine olan etkisi incelendiğinde,
semptomatik gruptaki 35 hastanın 26’sında (%74.3) MR varken, idiyopatik-kriptojenik
43
gruptaki 15 hastanın hiç birinde MR yoktu. İki grup arası fark istatistiksel olarak
anlamlı bulundu (p<0.05), (Şekil 4).
Etyoloji
idiyopatik-kriptojensemptomatik
Perc
ent
120
100
80
60
40
20
0
Mental Retardasyon
MR yok
MR var
Şekil 4. Nöbet kontrolü – mental retardasyon arasındaki ilişki
Nöbet kontrolünün gelişimsel prognoz üzerine olan etkisi incelendiğinde, nöbet
kontrolü olan 28 hastanın 11’inde (%39.3) MR varken, nöbet kontrolü olmayan 22
hastanın 15’inde (%68.2) MR vardı. İki grup arası fark istatistiksel olarak anlamlı
bulundu (p<0.05), (Şekil 5).
Nöbet Kontrolü
Nöbet kontrolü varNöbet kontrolü yok
Perc
ent
80
60
40
20
0
Mental Retardasyon
MR yok
MR var
Şekil 5. Nöbet kontrolü – mental retardasyon arasındaki ilişki
44
Kullanılan antiepileptik ilaç sayısı ile gelişimsel prognoz arasındaki ilişki
incelendiğinde; monoterapi alan hastaların 9’unda (%33.3) MR saptanırken, politerapi
alan hastaların 17’sinde (%73.9) MR saptandı. İki grup arası fark istatistiksel olarak
anlamlı bulundu (p<0.05), (Şekil 6).
Tedavi
politerapimonoterapi
Perc
ent
80
60
40
20
0
Mental Retardasyon
MR yok
MR var
Şekil 6. Tedavi – mental retardasyon arasındaki ilişki
Cinsiyet, ek nöbet varlığı, nöbet başlangıç yaşı, HİE varlığı, anne baba
akrabalığı, yenidoğan nöbetinin varlığı, febril nöbet varlığı, ailede epilepsi öyküsü, ilaç
öncesi nöbet sıklığı, nöroradyolojik anormallik mevcudiyeti, anormal nörolojik
muayene bulguları ve psikiyatrik tanı varlığının, mental durum üzerine etkisi
incelendiğinde, farklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. (p>0.05). Tüm bulgular
Tablo 8’de toplu olarak görülmektedir.
45
Tablo 8. Mental retardasyonu predikte eden faktörler
Prediktif Faktörler Toplam Sayı %
Mental Retardasyon Varlığı Sayı %
P
Cinsiyet Erkek Kız
33 66 17 44
19 57.6 7 41.2
>0.05
Ek Nöbet Var Yok
27 54 23 46
16 59.2 10 43.5
>0.05
Etyoloji Semptomatik İdiyopatik- kriptojenik
35 70 15 30
26 74.3 0 0
<0.05
Nöbet Başlangıç Yaşı 1 – 24 ay 25 ay üzeri
20 40 30 60
13 65
13 43.3
>0.05
Perinatal Sorun (HIE) Var Yok
8 16 42 84
6 75
20 47.6
>0.05
Anne Baba Akrabalığı Var Yok
20 40 30 60
12 60
14 46.7
>0.05
Yenidoğan Nöbeti Var Yok
5 10 45 90
2 40
24 53.3
>0.05
Febril Nöbet Var Yok
15 30 35 70
10 66.7 16 45.7
>0.05
Ailede Epilepsi Var Yok
14 28 36 72
5 35.7 21 58.3
>0.05
İlaç Öncesi Nöbet Sıklığı Nadir Nöbet Sık Nöbet
27 54 23 46
11 40.7 15 65.2
>0.05
Tedavi Monoterapi Politerapi
27 54 23 46
9 33.3 17 73.9
<0.05
Nöbet Kontrolü Var Yok
28 56 22 44
39.3
15 68.2
<0.05
Nörogörüntülemede Patoloji Var Yok
18 36 32 64
11 61.1 15 46.9
>0.05
Anormal Nörolojik Muayene Var Yok
11 22 39 78
7 63.6 19 48.7
>0.05
Psikiyatrik Tanı Var Yok
22 44 28 56
10 45.5 16 57.1
>0.05
Psikiyatrik Prognoz
Etyolojik nedenlerin psikiyatrik prognoz üzerine olan etkisi incelendiğinde,
semptomatik gruptaki 35 hastanın 12’sinde (%34.3) psikiyatrik tanı saptanırken,
46
idiyopatik-kriptojenik gruptaki 15 hastanın 10’unda (%66.7) psikiyatrik tanı saptandı.
İki grup arası fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05), (Şekil 7).
Etyoloji
idiyopatik-kriptojensemptomatik
Perc
ent
100
80
60
40
20
0
Psikiyatrik Taný
psikiyatrik tani yok
psikiyatrik tani var
Şekil 7. Etyoloji – psikiyatrik tanı arasındaki ilişki
Cinsiyet, ek nöbet varlığı, nöbet başlangıç yaşı, HİE varlığı, anne baba
akrabalığı, yenidoğan nöbetinin varlığı, febril nöbet varlığı, ailede epilepsi öyküsü, ilaç
öncesi nöbet sıklığı, nöbetin kontrol altında olması, tedavi, nöroradyolojik anormallik
mevcudiyeti, anormal nörolojik muayene bulguları ve mental retardasyonun, psikiyatrik
hastalık varlığı üzerine etkisi incelendiğinde, farklar istatistiksel olarak anlamlı
bulunmadı. (p>0.05). Tüm bulgular Tablo 9’da toplu olarak görülmektedir.
47
Tablo 9. Psikiyatrik hastalığı predikte eden faktörler Prediktif Faktörler Toplam Sayı
% Psikiyatrik Hastalık Varlığı
Sayı % P
Cinsiyet Erkek Kız
33 66 17 44
15 45.5 7 41.2
>0.05
Ek Nöbet Var Yok
27 54 23 46
14 51.9 8 34.8
>0.05
Etyoloji Semptomatik İdiyopatik- kriptojenik
35 70 15 30
12 34.3 10 66.7
<0.05
Nöbet Başlangıç Yaşı 1 – 24 ay 25 ay üzeri
20 40 30 60
7 35 15 50
>0.05
Perinatal Sorun (HIE) Var Yok
8 16 42 84
2 25
20 47.6
>0.05
Anne Baba Akrabalığı Var Yok
20 40 30 60
8 40
14 46.7
>0.05
Yenidoğan Nöbeti Var Yok
5 10 45 90
2 40
20 44.4
>0.05
Febril Nöbet Var Yok
15 30 35 70
4 26.7 18 51.4
>0.05
Ailede Epilepsi Var Yok
14 28 36 72
8 57.1 14 38.9
>0.05
İlaç Öncesi Nöbet Sıklığı Nadir Nöbet Sık Nöbet
27 54 23 46
13 48.1 9 39.1
>0.05
Tedavi Monoterapi Politerapi
27 54 23 46
11 40.7 11 47.8
>0.05
Nöbet Kontrolü Var Yok
28 56 22 44
42.8
10 45.5
>0.05
Nörogörüntülemede Patoloji Var Yok
18 36 32 64
5 27.8 17 53.1
>0.05
Anormal Nörolojik Muayene Var Yok
11 22 39 78
3 27.3 19 48.7
>0.05
Mental Retardasyon Var Yok
26 52 24 48
10 38.5 12 50
>0.05
48
5. TARTIŞMA
Nöbet tipinin nöbet kontrolü üzerine etkili olduğu bilinmektedir39,40. Çocukluk
çağında başlayan KPN diğer nöbet tiplerine göre daha kötü prognoza sahiptir. Diğer
nöbet tiplerinde remisyon oranı %65-7041,42 iken, KPN lerde remisyon oranı %10-65
olarak bildirilmiştir41-47. Genel olarak parsiyel epilepsilerde prognozun, infantil spazma
göre iyi, jeneralize nöbetlere göre kötü olduğu görülmektedir34,48. Yine çocukluk
çağında başlayan KPN lerin pisikososyal gelişim üzerine de olumsuz etkisi olduğu
bilinmektedir42-44,47,49.
Çalışmamızda 1ay-16 yaş arasında nöbeti başlayan, KPN tanısı almış çocuklar
incelendi. Hastaların klinik ve psikososyal prognozu ile prognozu etkileyen faktörler
belirlenmeye çalışıldı. İncelenen faktörler içerisinde; etyoloji, cinsiyet, ek nöbet varlığı,
nöbet başlangıç yaşı, anne baba akrabalığı, HİE, yenidoğan nöbeti, febril nöbet varlığı,
ailede epilepsi öyküsü, ilaç öncesi nöbet sıklığı, nöbetin kontrol altında olması, tedavi,
nöroradyolojik anormallik mevcudiyeti, anormal nörolojik muayene bulguları ve mental
retardasyon varlığı yer almaktadır.
Etyoloji ile nöbet kontrolü arasındaki ilişkiye bakıldığında, semptomatik
etyolojinin nöbet kontrolünü olumsuz yönde etkilediği bir çok çalışma ile ortaya
konulmuştur34,44-46. Çalışmaya aldığımız toplam 50 hastanın 29 (%58)’u semptomatik,
21 (%42)’i idiyopatik-kriptojenik grupta yer almaktaydı. Çalışmamızda, idiyopatik-
kriptojenik grupta yer alan vakaların %76.2’si, semptomatik grupta yer alan vakaların
ise %41.4’ü nöbetsiz idi. Bir başka deyişle, idiyopatik-kriptojenik grupta yer alan
hastalarda nöbet kontrolü, semptomatik grup ta yer alan hastalara göre daha iyi idi.
Chevrie ve Aicardi’nin yaptıkları çalışmada bizim bulgularımıza paralel olarak
semptomatik olgularda mental gerilik ve nörolojik anormallik oranlarının idiyopatik-
kriptojenik olgulardan daha fazla olduğunu belirtmişlerdir34. Biz de çalışmamızda
semptomatik olguların %82.8’inde mental gerilik, %38’inde nörolojik anormallik
saptadık. Buna karşın idiyopatik-kriptojenik olguların hiç birinde mental gerilik ve
nörolojik anormallik saptamadık. Cavazzuti ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada
semptomatik olguların %56’sında mental retardasyon saptarken, idiyopatik-kriptojenik
olguların hiçbirinde mental retardasyon ve nörolojik anormallik saptamadılar39. Datta
ve Wirrel’in çalışmasında ise epileptik nöbetleri idiyopatik olanlarda nörolojik
49
anormallik oranı %29, nonidiyopatik olanlarda %67 olarak saptanmıştır40. Yani
semptomatik etyoloji mental retardasyon ve nörolojik anormallik yönünden prognozu
olumsuz etkilemektedir. Çalışmamızda görülen yüksek mental gerilik oranı, bizim
merkezimizin, popülasyon farklılığına bağlanabilir.
Epileptik hastalarda psikiyatrik hastalık gelişme riskinin genel popülasyona
oranla 3-6 kez daha fazla olduğu gösterilmiştir50. Yine çocukluk çağında başlayan
KPN’nin psikiyatrik prognoz üzerine olumsuz etkisi olduğu yapılan bir çok çalışma ile
ortaya konmuştur41-45. Caplan ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada, 101 KPN’li
çocuk hasta ile 102 normal çocuk karşılaştırılmış, KPN’li çocuklarda psikopatolojiye
daha sık oranda rastlanmıştır51. Oostrom ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada
kriptojenik ve idiyopatik epilepsili hastalar davranış problemleri açısından
karşılaştırmış, kriptojenik epilepsili hastalarda davranış problemlerinin idiyopatik
epilepsili hastalara göre daha fazla olduğunu saptamışlardır52. Çalışmamızda DSM-IV
tanı kriterlerine göre sadece eksen 1 de yer alan tanılar psikiyatrik tanı olarak alınmıştır.
Eksen 2 de yer alan mental retardasyon dahil edilmemiştir. Sonuç olarak çalışmamızda,
semptomatik gruptaki hastaların %34.3’ünde, idiyopatik-kriptojenik gruptaki hastaların
%66.7’sinde psikiyatrik tanı saptandı.
Literatür incelendiğinde, semptomatik ve idiyopatik-kriptojenik epilepsili
grupları psikopatoloji yönünden karşılaştıran bir çalışmaya rastlamadık. Semptomatik
etiyolojide mental retardasyonun daha sık olduğu ve bununla ilgili olarak psikiyatrik
hastalık riskinin semptomatik etiyolojide fazla olduğu söylenebilir. Nitekim Caplan ve
arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada mental retardasyon varlığı ile psikiyatrik hastalık
varlığı arasında ilişki olduğu saptanmıştır53. Çalışmamızda idiyopatik-kriptojenik
grupta psikiyatrik hastalığın daha fazla olmasını, semptomatik etiyolojide mental
retardasyonun daha fazla olmasına rağmen, mental retardasyonu bir psikiyatrik tanı
olarak almamamıza bağlayabiliriz.
Datta ve Camfield yaptıkları bir çalışmada, kullanılan antiepileptik ilaç sayısının
prognozu kötü yönde etkilediğini bildirmişlerdir40,54. Çalışmamızda, monoterapi alan
hastaların % 81.5’inde nöbet kontrolü varken, politerapi alan hastaların % 26.1’inde
nöbet kontrolü olduğu görüldü. Yine monoterapi alan hastaların %33.3’ünde, politerapi
alan hastaların ise %73.9’unda mental retardasyon olduğu saptandı. Bu da mental
retardasyonu olan çocuklarda nöbet kontrolünün daha zor olduğunu ve daha fazla ilaç
50
kullanılması gerektiğini göstermektedir. Benzer şekilde kullanılan antiepileptik ilaç
sayısı ve dozu arttıkça psikiyatrik prognozun olumsuz yönde etkilendiğini gösteren
çalışmalar mevcuttur55,56. Biz çalışmamızda monoterapi ile politerapi alan hastalar
arasında psikiyatrik tanı açısından bir fark saptamadık. Mental retardasyonu psikiyatrik
tanı olarak almamamız ve vaka sayımızın az olması bu sonuca neden olmuş olabilir.
Mental retardasyon varlığının nöbet kontrolü üzerine olan etkilerini gösteren
çalışmalar mevcuttur. Shinnar ve arkadaşları yaptıkları çalışmada olguların %42’sinde
MR saptamışlar ve daha da önemlisi, olgulardaki mental geriliğin derecesi arttıkça
nöbet kontrolünün azaldığını ve rekürrens oranının arttığını bildirmişlerdir57. Bizde
literatür ile uyumlu olarak, çalışma grubumuzdaki mental retardasyonu olan olgularda
nöbet kontrolünün düşük olduğunu saptadık.
Nöbet başlangıç yaşı; prognozda rol oynadığı düşünülen faktörler arasındadır.
Yaşamın ilk bir yılı içinde başlayan nöbetlerde uzun süreli prognozun kötü olduğu daha
önceki çalışmalarda bildirilmiştir47,49,58. Fakat biz yaptığımız çalışmada nöbet başlangıç
yaşının nöbet kontrolü, mental durum, nörolojik gelişim ve psikiyatrik hastalık varlığı
üzerine etkisini incelediğimizde istatistiksel olarak anlamlı saptamadık. bu sonuç, hasta
popülasyonumuzun, diğer çalışmalara kıyasla küçük olmasına bağlı olabilir.
Perinatal anoksi ve neonatal nöbetin prognoz üzerine etkili olduğunu gösteren
çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmalarda nörolojik anormallik %100 olarak bildirilmiştir.
Biz de benzer şekilde PNA’si olan hastalarda %50 oranında nörolojik anormallik
saptadık. Ancak neonatal nöbeti olan hastalarda neonatal nöbeti olmayan hastalara göre
nörolojik anormallik açısından anlamlı bir fark saptayamadık. Neonatal nöbet öyküsü
olan hastalarımızda nörolojik anormallik açısından fark saptanmamış olması,
çalışmamızda yer alan 50 hastanın sadece 5’inin neonatal nöbet öyküsünün olmasına
bağlı olabilir.
Çalışmamızda semptomatik grupta yer alan 29 hastanın %26.7’sinde HİE
mevcuttu. HİE’si olan vakaların %50’sinde nöbet kontrolü varken, HİE’si olmayan
vakaların %57.1’inde nöbet kontrolü vardı. Neonatal dönemde nöbeti olan hastaların
%60’ında nöbet kontrolü varken, neonatal nöbeti olmayan hastaların %55.5’inde nöbet
kontrolü vardı. Kurumumuzda daha önce yapılan bir çalışmada HİE’si olan olguların
%30.4’ünde nöbet kontrolü tespit edilirken, HİE’si olmayan olguların %71.1’inde nöbet
kontrolü tespit edildi. Yine aynı çalışmada, neonatal nöbeti olan hastaların %33.3’ünde
51
nöbet kontrolü saptanırken, neonatal nöbeti olmayan hastaların %61.2’sinde nöbet
kontrolü saptandı59. Çalışmamızda yer alan hastaların %16’sında HİE, %10’unda
neonatal nöbet öyküsü vardı. Nöbet kontrolü açısından HİE ve neonatal nöbet varlığının
anlamlı saptanmaması, bu vakaların sayısal azlığına bağlı olabilir.
Daha önceki çalışmalarda perinatal anoksisi ve neonatal nöbeti olan hastalarda
mental gerilik %56 oranında saptanmıştır59. Çalışmamızda HİE si olan vakaların
%87.5’inde, neonatal nöbeti olan vakaların ise %80’inde mental gerilik saptandı. Ancak
mental gerilik, HİE’si olmayan vakarın %71.4’ünde, neonatal nöbeti olmayan vakaların
ise %75’inde saptandı. Her iki durum içinde aradaki farklar istatistiksel olarak anlamlı
değildi. Yine bu durum da, HİE ve neonatal nöbeti olan vakaların sayılarının az
olmasına bağlı olabilir.
Başlangıçtaki nöbet sayısının önemli olduğunu belirten çalışmalar mevcuttur.
Başlangıç nöbet sıklığı arttıkça ve öyküde status epileptikus varsa, geçirilen nöbetlere
bağlı olarak beyin hasarının gelişebileceği bunun da prognozu kötü yönde
etkileyebileceği bildirilmiştir39. Çalışmamızda başlangıçtaki nöbeti sık olan hastaların
%47.8’sinde, nadir olanların ise %63’ünde nöbet kontrolü olduğu saptandı. Ancak
aradaki bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildi. Bu nedenle vaka sayısının artırılması
gerektiği kanısındayız. Diğer yandan çalışma grubumuzdaki hiçbir hastanın status
epileptikus öyküsünün olmaması da bu sonuca neden olmuş olabilir.
Kurumumuzda daha önce yapılan bir çalışma ile benzer olarak, birinci ve ikinci
dereceden akrabalarında epilepsi öyküsü ve anne-baba akrabalığının prognoz üzerine
etkili olmadıkları saptandı. Aynı şekilde radyolojik bulgu olarak normal ve anormal
gruplar arasında prognoza etkinliği açısından bir fark saptanmadı59.
Yapılan bir çok çalışmada, kötü nöbet kontrolünün44,53,60-64, yüksek dozda,
birden fazla antiepileptik ilaç kullanımının55,56,63, yaşamın erken döneminde nöbetlerin
başlamasının ve epilepsi süresinin uzamasının44,64,65 kötü psikiyatrik prognoz ile ilişkili
olduğu gösterilmiştir. Fakat çalışmamızda nöbet kontrolü, anti epileptik ilaç sayısı ve
nöbetin erken dönemde başlaması ile psikiyatrik hastalık arasında bir ilişki
saptanmamıştır.
Sonuç olarak çalışmamızda, KPN’li çocuk hastalarda, semptomatik etiyolojinin
nöbet prognozu ve gelişimsel prognoz üzerine olumsuz bir risk faktörü olduğunu,
psikiyatrik prognoz üzerine ise idiyopatik-kriptojenik etyolojinin olumsuz bir risk
52
faktörü olduğunu saptadık. Tek ilaç ile nöbet kontrolünün sağlanamamasının, hem
nöbet prognozunu hemde gelişimsel prognozu olumsuz yönde etkilediğini belirledik.
Özellikle semptomatik etyolojiye sahip ve birden fazla ilaç kullanan hastalarda
prognozun kötü olduğu, bu hastaların takibinde daha erken dönemde dikkate alınarak
alternatif tedavi yöntemlerine başvurulması gerektiği sonucuna vardık.
53
6. SONUÇLAR
Kompleks parsiyel epilepsili hastalarda prognoz üzerine etkili risk faktörlerini
araştırmak amacı ile yaptığımız çalışmada aşağıdaki sonuçları elde ettik:
Tek değişkenli analiz sonuçları
1. Etyolojik nedenlerin, nöbet kontrolü üzerine etkili risk faktörlerinden biri
olduğu saptandı (p<0.05).
2. Kullanılan antiepileptik ilaç sayısının, nöbet kontrolü üzerine etkili risk
faktörlerinden biri olduğu saptandı (p<0.05).
3. Mental retardasyon varlığının, nöbet kontrolü üzerine negatif etkili bir risk
faktörü olduğu saptandı (p<0.05).
4. Cinsiyet, ek nöbet varlığı, nöbet başlangıç yaşı, HİE varlığı, anne baba
akrabalığı, yenidoğan nöbetinin varlığı, febril nöbet varlığı, ailede epilepsi öyküsü, ilaç
öncesi nöbet sıklığı, nöroradyolojik anormallik mevcudiyeti, anormal nörolojik
muayene bulguları ve psikiyatrik tanı varlığının, nöbet kontrolü üzerine etkili olmadığı
saptandı (p>0.05).
5. Etyolojik nedenlerin, gelişimsel prognoz (mental retardasyon) üzerine etkili
bir risk faktörü olduğu saptandı (p<0.05).
6. Nöbet kontrolünün, gelişimsel prognoz (mental retardasyon) üzerine etkili risk
faktörlerinden biri olduğu saptandı (p<0.05).
7. Kullanılan antiepileptik ilaç sayısının, gelişimsel prognoz (mental
retardasyon) üzerine etkili bir risk faktörü olduğu saptandı (p<0.05).
8. Cinsiyet, ek nöbet varlığı, nöbet başlangıç yaşı, HİE varlığı, anne baba
akrabalığı, yenidoğan nöbetinin varlığı, febril nöbet varlığı, ailede epilepsi öyküsü, ilaç
öncesi nöbet sıklığı, nöroradyolojik anormallik mevcudiyeti, anormal nörolojik
muayene bulguları ve psikiyatrik tanı varlığının, mental durum üzerine etkili olmadığı
saptandı (p>0.05).
9. Etyolojik nedenlerin, psikiyatrik prognoz üzerine etkili bir risk faktörü olduğu
saptandı (p<0.05).
10. Cinsiyet, ek nöbet varlığı, nöbet başlangıç yaşı, HİE varlığı, anne baba
akrabalığı, yenidoğan nöbetinin varlığı, febril nöbet varlığı, ailede epilepsi öyküsü, ilaç
öncesi nöbet sıklığı, nöbetin kontrol altında olması, tedavi, nöroradyolojik anormallik
54
mevcudiyeti, anormal nörolojik muayene bulguları ve mental retardasyonun, psikiyatrik
hastalık varlığı üzerine etkili olmadığı saptandı (p>0.05).
55
7. KAYNAKLAR
1- Janz D. When should antiepileptic drug treatment be terminated ? In: Wolf P, Dam M, Janz D, and Dreifuss F. Eds, Advances in Epileptology. The Xth Epilepsy International Symposium. New York, Raven Pres, 1987: 365-372.
2- Jackson JH. On a particular variety of epilepsy: One case with symptoms of organic brain disease.
Selected writhing of Hughlings Jackson. Brain Dev, 1979; 1: 19-31. 3- Masland RL. The classification of the Epilepsies Handbook of Clinical Neurology. Epilepsia, 1974;
15: 441-445. 4- Commission on Classification and Terminology of the International League Against Epilepsy.
Proposal for Revised Classification of Epilepsies and Epileptic Syndromes. Epilepsia, 1989; 30: 389-399.
5- Johnston MV. Seizures in childhood. In: Berhman RE, Kliegman RM, Jenson HB (eds). Nelson
Textbook of Pediatric. 17th ed. Philadelphia: WB. Saunders Company, 2004: 1993-2009. 6- Kotagal S. Essentials of Child Neurology. 1st Ed., St. Louis: Ishiaku EuroAmerica Inc., 1990: 49-
59. 7- Fisch BJ. Spehlmann’nın EEG El Kitabı. 6. Baskı, İstanbul: Net Matbacılık, 1997: 591-605. 8- Camfield PR, Camfield CS. Pediatric Epilepsy. In: Swaiman KF, Ashwal S. Eds. Pediatric
Neurology Principles and Practice. 3th Ed., St. Louis: Mosby, 1999: 629-660. 9- Trescher WH, Lesser RP. The epilepsy. In: Bradley WG, Daroff RB, Fenichel GM, Marsden CD.
Neurology in Clinical Practice. 3th Ed., Boston: Butterworth Heinemann, 2000: 1745-1779. 10- Sato S, Dreifuss FE, Penry JK: Prognosis factors in absence seizures. Neurology, 1976; 26: 788. 11- Penry JK, Dreifuss FE: Automatisms associated with the absence of petit mal epilepsy. Arch
Neurol, 1969; 21: 142. 12- Fenichel GM. Clinical Pediatric Neurology A Sign And Symptoms Approach, 3th Ed., Philadelphia:
Saunders Co., 1997:1-46. 13- Fahn S, Marsten CD, Van Woert MH. Definition and classification of myoclonus. Adv Neurol
1986:43. 14- Laidlaw J, Richens A, Oxley J. Textbook of Epilepsy. 3th Ed., Edinbugh: Churchill Livingstone,
1998:78-136. 15- Menkes JH, Sankar R. Paroxysmal Disorders. In: Textbook of Child Neurology. Menkes JH. 5th
Ed., Philadelphia: Williams and Wilkins, 1995:725-814. 16- Yalçınkaya C. İdiyopatik jeneralize epilepsiler ve epileptik sendromlar. Eşkazan E. Epilepsilerde
Tanı ve Tedavi. I. Baskı, İstanbul: Net Matbaacılık, 1998:23-37. 17- Chokroverty S. Management of Epilepsy. 1st Ed., Boston: Butterworth-Heinemann, 1996. 18- Williamson PD, Weiser HG, Delgado-Escuata AV. Clinical characteristics of partial seizures. In:
Engel J Ed., Surgical Treatment of Epilepsies, New York: raven Pres, 1987:101-120. 19- Turanlı G. Parsiyel epilepsiler. Katkı 1994:15(6):476-486.
56
20- Fritsch G, Ebner F, Schneider G. Computed tomography in partial epilepsies in childhood. Eur
Neurol, 1988; 28: 306-310. 21- Kuzniecky R, Bugard S, Faught E, et al. Predictive value of MRI in temporal lobe epilepsy. Arch
Neurol, 1993; 50: 65-69. 22- Burg AT, Hauser HWA, Shinnar S. Prognosis of childhood seizures. In: Shinnar S, Amir n,
Branki D, Eds. Childhood Seizures, Basel Switzerland: S Karger; 1979: 534-545. 23- Shorvon SD. The temporal aspects of prognosis in epilepsy. J Neurol Neurosurg Pscychiatry, 1984;
47: 1157-1165. 24- Rodin EA. The Prognosis of Patients with Epilepsy. Thomas Springfield. III., 1968. 25- Hart YM, Sander JWAS, Johnson AJ, Shorvon SD. National General Practice Study of
epilepsy:recurrence after a first seizure. Lancet 1990; 336: 1271-1274. 26- Salazar AN, Jabbari B, Vance SC, et al. Epilepsy after penetrating head injury. Clinical correlates:
a report of the Vietnam head injury study. Neurology 1985; 35: 1406-1415. 27- Hauser WA, Anderson VE, Loewenson RB, McRoberts S. Seizure recurrence after a first
unprovoked seizure. N Engl J Med 1982; 307:522-528. 28- Camfield PR, Camfield CS. Epilepsy after a first unprovoked seizure in childhood. Neurology
1985; 35: 1657-1660. 29- Shinnar S, Berg AT, Moshe SL, et al. Risk of seizure recurrence following a first unprovoked
seizure in childhood: a prospective study. Pediatrics 1990; 85: 1076-1085. 30- Annegers JF, Shirts SB, Hauser WA, Kurland LT. Risk of recurrence after an initial unprovoked
seizure. Epilepsia 1986; 27: 43-50. 31- Hirtz DG, Ellenberg JH, Nelson KB. The risk of recurrence of non-febrile seizures in children.
Neurology 1984; 34: 637-641. 32- Hopkins A, Garman A, Clarke C. The first seizure in adult life: value of clinical features,
electroencephalography, and computerised tomographic scanning in prediction of seizure recurrence. Lancet 1988; 1: 721-726.
33- Hauser WA, Hesdorffer DC. Epilepsy: Frequency, Causes and Consequences. Maryland: Demos
Publications; 1990. 34- Chevrie JJ, Aicardi J. Convulsive disorders in the first year of life: Neurological and mental
outcome and mortality. Epilepsia, 1978; 19: 67-74. 35- Başoğlu M. Psikososyal yaklaşım. Epilepsiler, 2001:125-127. 36- Hauser WA, Kurland LT. The epidemiology of epilepsy in Rochester, Minnesota 1935-1967
Epilepsia,1975; 16: 1-67. 37- Finner NN, Robertson CM, Richards RT, et al. Hypoxsic-ischemic encephalopathy in term
neonatas: Perinatal factors and outcome. J Pediatr, 1981; 98: 112-117. 38- DSM IV. Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı (Çev.Ed. E Köroğlu). Ankara :
Hekimler Yayın Birliği, 1994.
57
39- Cavazzuti GB, Ferrari P, LallaM. Follow-up study of 482 cases with convulsive disorders in the first year of life. Dev Med Child Neurol, 1984;26:425-437.
40- Datta AN, Wirrell EC. Prognosis of seizures occuring in the first year. Pediatr Neurol, 2000; 22:
386-391. 41- Annegers JF, Hauser WA, Elveback LR. Remission of seizures and relapse in patients with
epilepsy. Epilepsia 1979;20:729-737. 42- Sillanpaa M, Jalava M, Kaleva O, Shinnar S. Long-term prognosis of seizures with onset in
childhood. N Engl J. Med 1998;338: 1715-1722. 43- Currie S, Heathfield WG, Henson RA, Scott DF. Clinical course and prognosis of temporal lobe
epilepsy:A survey of 666 patients. Brain 1971;94:173-190. 44- Lindsay J, Ounsted C, Richards P. Long-term outcome in children with temporal lobe seizures. I:
Social outcome and childhood factors. Dev Med Child Neurol 1979;21:285-298. 45- Huttenlocher PR, Hapke RJ. A follow-up study of intractable seizures in childhood. Ann Neurol
1990;28:699-705. 46- Harbord MG, Manson JI. Temporal lobe epilepsy in childhood: Reappraisal of etiology and
outcome. Pediatr Neurol 1987;3:263-268. 47- Szabo CA, Rothner AD, Kotagal P, Erenberg G, Dinner DS, Wyllie E. Symptomatic or
cryptogenic partial epilepsy of childhood onset: Fourteen-year follow-up. Pediatr Neurol 2001;24:264-269.
48- Matsumato A, Watanabe K, Sugiura M, Negorro T, Takaseu E, Iwase K. Long-term prognosis
of convulsive disorders in the first year of life: Mental and physical devolopment and seizure persistence. Epilepsia, 1983; 24: 321-329.
49- Kotagal P, Rothner AD, Erenberg G, Cruse RP, Wyllie E. Complex partial seizures of childhood
onset: A five-year follow-up study. Arch Neurol 1987;44:1177-1180. 50- Ott D, Siddarth P, Gurbani S, Koh S, Tournay A, Shield WD, Caplan R. Behavioral disorders
in pediatric epilepsy:unmet psychiatric need. Epilepsia, 2003;44(4):591-597. 51- Caplan R, Siddarth P, Gurbani S, Ott D, Sankar R, Shields WD. Psychopathology and pediatric
complex partial seizures: seizure-related, cognitive, and linguistic variables. Epilepsia, 2004; 45(10): 1273-1281.
52- Oostrom KJ, Schouten A, Kruitwagen CL, Peters AC, Jennekens-Schinkel A. Behavioral
problems in children with newly diagnosed idiopathic or cryptogenic epilepsy attending normal schools are in majority not persistent. Epilepsia, 2003; 44(1): 97-106.
53- Caplan R, Arbelle S, Magharious W, et al. Psychopathology in pediatric complex partial and
generalized epilepsy. Dev Med Child Neurol 1998; 40: 805-811. 54- Camfield C, Camfield P, Gordon K, Wirrel E, Dooley J. Incidence of epilepsy in childhood and
adolescence: a population-based study in Novo Scotia from 1977 to 1985. Epilepsia, 1996; 37: 19-23.
55- Caplan R, Gillberg C. Psychiatric and social aspects of epilepsy in childhood, In: Engel J Jr,
Pedley T, eds. Epilepsy: a Comprehensive Textbook. Vol II. New York: Raven Press, 1998: 2125-2139.
58
56- Harbord M. Significant anticonvulsant side-effects in children and adolescents. J Clin Neurosci 2000; 7: 213-216.
57- Shinnar S, Vning EP, Mellitis ED, D’Souza BJ, Holden K, Baumgardner RA. Discontinung
anti-epileptic medication in children with epilepsy after two years without seizures. N Eng J Med, 1985; 313: 976-980.
58- Matsumato A, Watanabe K, Sugiura M, Negorro T, Takaseu E, Iwase K. Etiologic factors and
long-term prognosis of convulsive disorders in the first year of life. Neuropediatrics, 1983;14:231-234.
59- İncecik F. İlk iki yıl içinde nöbeti başlayan epileptik çocuklarda prognozu etkileyen faktörler.
Uzmanlık tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana, 2002. 60- Austin J, Risinger M, Becket L. Correlates of behavioral problems in children with epilepsy.
Epilepsia, 1992; 33: 1115-1122. 61- Dunn D, Austin J. Behaviour issues in pediatric epilepsy. Neurology, 1999; 53: 96-100. 62- Dunn D, Austin J, Huster G. Behaviour problems in children with new onset epilepsy. Seizure,
1997; 6: 283-287. 63- Ott D, Caplan R, Guthrie D, Sıddarth P, Komo S, Shields D, Sankar R, Kornblum H,
Chayasırısobhon S. Measures of psychopathology in children with complex partial seizures and primary generalized epilepsy with absence. J Am Acad Adolesc Psychiatry, 2001; 40(8): 907-914.
64- Hermann B, Whitman S, Hughes J, Melyn M, Dell J. Multietiological determinants of
psychopathology and social competence in children with epilepsy. Epilepsy Res, 1988; 2: 51-60. 65- Pritchard P Lombroso C, McIntrye M. Psychological complications of temporal lobe epilepsy.
Neurology, 1980; 30: 227-232.
59
ÖZGEÇMİŞ
Adı Soyadı : Fatih Erbey
Doğum Tarih ve Yeri : 10.02.1976 Gaziantep
Medeni Durumu : Bekar
Adres : Toros mahallesi, Mavi bulvar, Petek apartmanı, Kat: 12,
Daire:23, Seyhan/Adana.
Telefon : 0(322) 226 91 04
Fax :
E.mail : [email protected]
Mezun Olduğu Tıp Fakültesi : Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Varsa Mezuniyet Derecesi : 80.21
Görev Yerleri : Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı
Dernek Üyelikleri : Türk Pediatri Kurumu
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Mezunları Derneği
Çukurova Metabolizma ve Beslenme Derneği
Avrupa Allerji ve Klinik İmmünoloji Derneği
Alınan Burslar :
Yabancı Dil(ler) : İngilizce
Diğer Hususlar :
60