lij · 2018-05-25 · ediplerin sözleri kullanılmıştır. sözlükte madde başını oluşturan...
TRANSCRIPT
MÜCMEL
ve mücmel bir kelime gibidir (DebQsl. s. 94; Şemsüleimme es-Serahsl, ı. ı 32; Alaeddin es-Semerkandl, s. 278). Bununla birlikte ammın fertlerine delaleti açık olduğu ve anlamı his, akıl ve şer! delillerle tahsis ve tesbit edilebildiği halde mücmelin anlamı ancak onu söyleyen tarafından yapılacak bir açıklamayla anlaşılabilir, yani ammın zahiriyle istidlal caiz olduğu halde söyleyen tarafından açıklanmadığı sürece mücmelin zahiriyle istidlal caiz değildir.
DavQd ez-Zahiri gibi aksini savunanlar bulunmakla birlikte İslam alimlerinin büyük çoğunluğu Kur'an-ı Kerim'de mücmel ifadelerin bulunduğu kanaatindedir; ancak vahyin nüzfılü sürecinde özellikle arneli konularla ilgili olanlarda beyana ihtiyaç duyulunca ya bizzat Kur'an-ı Kerim yahut Hz. Peygamber tarafından gerekli açıklamalar yapılarak kapalılık giderilmiştir. Çünkü yükümlülük içeren ayetlerin mücmel halde bırakılması güç yetirilemez şeylerle mükellef tutma anlamına gelir, halbuki dinde böyle bir durumun örneği yoktur. Bilhassa dinin mükelleflere yönelik hitabının amacına ve bu amacın ancak açık ve anlaşılır olmasıyla gerçekleşebileceğine dikkat çekerek bu konuyu ayrıntılı biçimde inceleyen Şatıbl de mücmelliğin ya yükümlülük getirmeyen bir konuda olabileceğini ya da dinde hiçbir şekilde bulunmayacağını söyler (el-fvluvafakat, ııı. 341-345) .
Örfi kullanım yoluyla anlaşılabilen bir sözün mücmel sayılıp sayılmayacağı tartışılmıştır. Mesela, "Size domuz eti haram kılındı" gibi ifadeler çoğunluğa göre mücmel sayılmaz, zira örfı kullanım yoluyla burada hangi eylemin yasaklandığı açıktır. Ebü'l-Hasan el-Kerhl ve Ebu Abdullah elBasri gibi bazı alimler ise hükmün fiile değil nesneye bağlanabileceği gerekçesiyle bu tür ifadelerde neyin yasaklandığının ayrıca beyan edilmesine ihtiyaç bulunduğunu ileri sürmüşlerdir (Gazzall. ı . 346-347; Seyfeddin el-Amidl, lll , 12-14). Diğer bir tartışma, şariin sözündeki bir lafzı yeni bir şer'i hükme yarmanın mümkün olması haliyle ilgilidir. Dilde vaz'edildiği manaya çekilebilse de Arnidi'ye ve diğer bazı usulcülere göre böyle bir lafzın açık olan anlamı yeni şer! hükmü göstermesidir, şu halde mücmel sayılmamalıdır (a.g.e., lll, 21-22). Mesela, "Kabe'yi tavaf salattır" hadisindeki "salat" kelimesinin sözlükteki anlamı (dua) değil şer'i manası (namaz) esas alınmalı ve tavafın taharet vb. hükümler açısından namaz gibi olduğu kabul edilmelidir. Gazzali ise böyle bir tercih yapmayı haklı kılan delil olmadıkça lafzın mücmel sayılması gerektiği kanaatindedir ( el-fvlüs-
454
taş fa, ı. 356-357). Öte yandan bir lafzın şer! ve lugavi manaları arasında tereddüt bulunursa Kadi Ebu Bekir el-Bakıllanl'ye göre onu mücmel saymak gerekir. Bazı Şafiiler ve Hanefi usulcüleri ise şer! manasının esas alınması gerektiğini söylerler. Gazzali'ye göre olumlu içerik taşıyorsa şer'i hüküm için kullanıldığı, yasaklama içerikliyse mücmel olduğu; Arnidi'ye göre olumluysa şer'i manasının, terkyönündeyse lugavi manasının zahir olduğu kabul edilmelidir (a.g.e., ı . 357-359; Seyfeddin el-Amidl, III , 22-24). Ayrıca bir lafzın hakikat veya mecaz manasında kullanıldığı hususunda tereddüt bulunursa mecazi anlamın kastedildiğine dair delil bulununcaya kadar hakiki manası tercih edilir ve mücmel sayılmaz. Mecazi anlamın kullanımı hakiki manadan daha yaygın hale gelmişse o takdirde kullanım örfü sebebiyle hakiki anlamı yerine mecazi mana tercih edilir (Gazzall. ı . 359-360).
BiBLiYOGRAFYA :
Dilrim1. "Şalat". 42; Buhar!. "Eıfuı", 18, "Edeb", 27, "AI:ıad", 1, "Büyı1"', 77, 78; Müslim, "Müsa-15at ve'l-müzara'a", 80-82; İbn Mace, "Mui5addime". 6, "Ticarat", 48; Ebu Davüd. "Büyü"', 12; Tirmizi, "l\ader", 8; Cessas. el-Fuşul fl'l-uşul (nşr. Uceyl Casim en-Neşeml), Küveyt 1405/1985, 1, 63-79; Ebü'l-Hüseyin el-Basri, el-Mu'temed (nşr. Muhammed Hamldullah). Dımaşk 1384/1964, 1, 317; Debı1s1, Tal):uimü'l-edille f1 uşuli 'l-fıl):h (nşr.
Halil Muhyiddin el-Meys). Beyrut 1421/2001, s. 94; Bad, if:ıkamü 'l-fuşul {1 a/:ıkami'l-uşul (nşr. Abdullah Muhammed el-CübQrl). Beyrut 1409/ 1989, s. 195-215; İmamü' l-Haremeyn el-Cüveyni, el-Burhan {1 uşuli'l-fıi):h (nşr. Abdü laz!m ed-Dib). Devha 1399, 1, 419; Pezdev1. Kenzü 'l-vüşul, ı ,
38, 52-55; Şemsüleimme es-Serahs1. el-Uşul (nşr.
Ebü'l-Vefii el-Efganl). Haydarabad 1372 -+ Beyrut 1393/ 1973, I, 132, 162, 168-169; Gazzal1, elMüstaşfa, Kahire 1322/1904, ı , 345-363; Alaeddin es-Semerkandi, Mizanü'l-uşul (nşr. M. Zek! Abdülber). Katar 1404/1984, s. 278, 341-342, 348, 354-357; Fahreddin er-Razi, el-Maf:ışül, Beyrut 1408/1988, 1, 463-472; Seyfeddin el-Amidi, elif:ıkam (nşr. İbrahim el-AcOz). Beyrut 1405/1985, lll, 9-24; İbnü 'l-Hacib, el-Mutıtaşar, Beyrut 1403/ 1983, ll , 158-162; Abdülaziz el-Buhar!, Keşfü 'l
esrar, İstanbul 1307, I, 54-55; Sadrüşşerla , etTavzif:ı {1 f:ıalli gauami.Zi 't- Tenl):if:ı (Teftazan1. etTelvif:ı içinde). Kahire 1377/ 1957, 1, 38; Şatıbi, el-Muvafal):at {1 uşüli'ş-şerf'a (nşr. Abdullah Diraz). i baskı yeri yoki 1395/1975 (Darü'l-fikri 'I-Arab1), lll, 341-345; Süyüti, el-itl):an f1 'ulumi'l-Kur'an, Beyrut 1973, ll, 18-20; Ali Haydar Efendi, Usul-i Fıkıh Dersleri, İstanbu l 1966, s. 185-190; M. Edib Salih, Tefsirü'n-nuşuş fl'l-fıi):hi'l-lslami, Beyrut 1404/1984, I, 229, 276-310, 326-351; Fahrettin Atar, Fıkıh Usulü, İstanbul 1988, s. 214-215; Zekiyyüddin Şa'ban, islam Hukuk Ilminin Esaslan (tre. İbrahim Kafi Dönmez). Ankara 1990, s. 329-330; Ferhat Koca. islam Hukuk Metodolojisinde Tahsis, İ stanbul 1996, s. 42-48, 75-77 , 82-84; İbrahim Kafi Dönmez, "Beyan", DiA, VI , 23-25; Salim Öğüt, "Hafı", a.e., XV, ll O.
liJ FERHAT KocA
MÜCMEL DEFTERi
Osmanlı bürokrasisinde bir bölgenin yapılan tahriri sonucu
hazırlanan aynntılı kayıtlardan hareketle genellikle tirnarların durumunu
yansıtmak üzere düzenlenen defter, icmal defteri
L
L
(bk. TAHRİR).
MÜCMELÜ'l-LUGA ( WJIF.o)
İbn Faris'in (ö. 395/1004)
daha çok sahih kelimeleri içeren Arapça sözlüğü.
_j
_j
Kitabın adı bazı kaynaklarda el-Mücmel (Yakut, Il, 7) ve el-Mücmel fi'l-lwja (ibn Hall i kan, I, ı I 8) şeklinde verilmişse de müellif mukaddimesinde daha çok sayıda kelime ihtiva ettiği için sözlüğüne Mücmelü'l-luga adını verdiğini belirtir. İbn Faris'in diğer bir sözlüğü Mu'cemü me~ayisi'l-luga gibi Mücmelü'l-luga'nın da telif tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Müellif, eserin kaynakları arasında çağdaŞI alimlerden naklettiği rivayetlerin yanı sıra mukaddimede Halil b. Ahmed, Ali b. Hamza el-Kisai, Ebu Amr eş-Şeybani, Yahya b. Ziyad el-Ferra, Ebu Ubeyde Ma'mer b. Müsenna, Asmal, Ebu Zeyd el-Ensari, Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam ve İbn Düreyd gibi dil alimlerinin isimlerini kaydetmekte, fakat açıklamaları sırasında kaynak zikretmemektedir.
İbn Faris, çağdaşı Cevherl'nin Şı.J:ıfıJ:ıu'lluga'da yaptığı gibi yalnız yaygın biçimde kullanılan sahih kelimelere yer vermiştir. Köklerin ilk harflerine göre alfabetik olan eser ikinci ve üçüncü harflerinde de alfabetik dizime riayet edilen ilk sözlüktür. Sözlük harf sayısına göre yirmi sekiz bölümden (kitab) oluşmaktadr. Her bölüm iki harfli kelimeler (sünal), üç harfiHer (sülasl) ve daha fazla harfiHer olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. İkinci harfi şeddeli olan üçlülerle (sünal muzaaf) "Jjlj" örneğinde olduğu gibi iki harfin tekrarıyla oluşan dörtlüler ikililer (sünal mutabık) kapsamın
da ele alınmıştır. Kelimelerin bulunmasında kolaylık sağlamak amacıyla illetli kelimeler hem asılları hem dönüşmüş şekilleriyle verilmiştir. Bazı kelimelerin yapısı, eş anlamlıları ve çoğul şekilleri açıklanmıştır. Eserde türemişlerle şevahide az yer verilerek özlü bir sözlük ortaya konmaya çalışılmıştır. Şevahid olarak başta şiir olmak üzere Kur'an ayetleri, hadis. mesel ve
ediplerin sözleri kullanılmıştır. Sözlükte madde başını oluştu ran bazı harflerin mahreç ve sıfatları , ses özellikleri ve diğer harflerle bir kelimede birleşme durumları hakkında bilgi verilmiştir.
Dil alimlerinden yaptığı nakilleri eleştiren İ bn Paris bazan yalnız nakllle yetinmiş . bazan görüşler arasında tercih yapmış , bazan da kendi kanaatini ortaya koymuştur. Bu arada Arap lehçelerine de yer vermiştir. Bunlar arasında en çok işaret ettiği Yemen lehçesidir. Bu konuda yararlandığı en önemli kaynak ise muhtemelen İbn Düreyd'in el-Cemhere'sidir. Eserin 1. cildi ilk defa Kahire'de basılmış (ı 332). tamamı Muhammed Muhyiddin Abdülhamld (Kahire 1366) . Züheyr Abdülmuhsin Sultan (I-IV, Beyrut 140411984, 1986). Hadi Hasan Hammüdl (Küveyt 1405/ 1985) ve Şehabeddin EbüAmr (Beyrut 1414/ 1994) tarafından yayımlanmıştır.
BİBLİYOGRAFYA :
ibn Faris, Mücmelü 'l-luga ( nş r. Züheyr Abdül muhsin Sultan), Beyrut 1404/1984, neşredenin
girişi, ı, 33-50, 75, 77-78; Yaküt. Mu'cemü 'l-üdebii', ll , 7; ibn Hallikan, Ve{eyfıt, 1, 118; Hüseyin Nassar, el-Mu'cemü 'l-'Arabi: Neş'etühü ve tetavvürüh, Kahire 1968, 11 , 466-477 ; HadiHasan Hammüdi. Ahmed b. Ffıris, Beyrut 1407/ 1987, s. 251-270; Sıdd1k Hasan Han. el-Bülga fi uşüli 'l
luga (nşr. Nezir Muhammed Mektebl), Beyrut 1408/1988, s. 494-495; Bü Şetta el-Artar. el-Me'fı
cimü 'l-'Arabiyye, Rabat 1410/1990, s. 79-80; Yüsr1 Abdülgan1 Abdullah, Mu'cemü'l-me'fıcimi'l-'Arabiyye, Beyrut 1411 /1 991, s. 227-230; Kazım Fethi er-Rav1. "Al)med b. Faris ve 'ilınü 'd
delale", Mecel/etü Adabi 'l-Müstanşıriyye, sy. 12, Bağdad 1985, s. 125; M. Muhyiddin M1nü, "Mücmelü'l-luga", et-Türfışü 'l-'Arabi, Vl/24, Dımaşk 1986, s. 137-144. CıiJ
IJlllllll Z ü LFiKAR TüCCAR
L
MÜCRİM (('~1)
Günahkar anlamında bir Kur'an terimi.
_j
Sözlükte "kesmek günah ve suç i şle
rnek" anlamlarındaki cürm kökünden türemiş bir sıfat olan mücr im "ağır günah işleyen kişi" demektir. Ebü'I-Beka ei-Kefevl. genelde "günah" manasma gelen çeşitli kavramları izah ederken cürmü "ağır günah" ve mücrimi "kafir" diye açıklamıştır (el-Külliyyat, s. 40-4 ı; krş . Usanü 'l-'Arab, "crm" md.).
Kur'an-ı Kerim'de mücrim kelimesi ikisi tekil (Taha 20/74; el-Mearic 70/ 11 ), diğerleri çoğul (mücrimun, mücrimfn) şeklinde (mesela bk. ei-Enfal 8/8; Yunus lO/ 17; ibrahlm 14/49) olmak üzere elli iki ayette geçmektedir. Bir ayette masdar halin-
de (Hud 1 1/35). sekiz ayette de (mesela bk. ei-MiHde 5/2, 8; ei-Mutaffiffn 83/29) değişik fiil kalıpları yer almaktadır. Bu ayetlerin çoğunda mücrim kavramı , dini manada en büyük suçu işleyenler konumunda bulunan kafirlere işaret etmektedir. Bunların içinde peygamberlere ve müminlere zulmedenler, inananlar karşısında kibirlenip onları aşağılayan ve alaya alanlar (mesela b k. Yunus ı 0/ 13, 75; ei-Hicr 15/ 1 2; el-Casiye 45/3 ı), Allah'a şirk koşanlar (erRum 30/ 12-1 3) ve münafıkolanlar da (etTevbe 9/65-66) vardır. Ayrıca Allah'ın ayet lerini yalanlamak da mücrimlikle nitelendirilmiştir (ei-A'raf 7/40; Yunus ı 0/ 17; esSecde 32/22). Buradaki "ayetler" kelimesi, "ilahi kitaplardaki pasajlar" manasında olabileceği gibi "tabii nesneler ve tabiatın işleyişinde gözlenen mükemmellik" anlamına da gelebilir. Mücrim kavramı bazı ayetlerde dinin temel ilkelerinden nübüvvet ve ahiret inancını benimsemekten kaçınanları ifade eder (mesela bk. ei-En 'am 6/ 14 7: en-Nemi 27/66-69) . Hz. LOt'un kavminden iman etmeyenler de insan onuruyla bağdaşmayan "aşırı derecede çirkin fiili" (fa hişe) işledikleri için mücrim olarak anılmıştır (ei-A'raf 7/84; ei-Hicr 15/58: ezZariyat 5 1/3 2) Müddessir süresinde beyan edildiğine göre (74/39-47) ahiret hayatında cennettekiler cehennemdeki mücrimlere kendilerini yakıcı ateşe sevkeden davranışlarının ne olduğunu soracak, onlar da şu cevabı verecektir: "Biz namaz kılmıyor,
yoksulu doyurmuyorduk. Sürekli günah işleyenlerle beraber bulunuyorduk. Büyük hesap gününün vuku bulacağına inanmıyorduk. Nihayet ölüm karşımıza çıkıverdi" (ayrıca bk. M. F. Abdülbakl , el-Mu'cem, "crm" md.) . Hadis literatüründe az sayıda geçen cürm kavramı mutlak manada günahı ve günahkarı ifade eder (Müsned, VI, 57: Buhar!, "i<tişam", 3: Müslim, "Feza'il", t 32-t33J
Naslardan anlaşılacağı üzere mücr im im an esaslarını ve bunların gerektirdiği davranış kurallarını ihlal eden, dolayısıyla ebediyen cehennemde kalmaya mahkum edilecek olan asi ve günahkar kişidir. ElmaIılı Muhammed Hamdi, Kalem süresinin 35. ayetindeki kullanıma dayanarak mücrim kelimesini müslimin zıddı olarak gösterir. Mücrim ve kafir!erin cürmün kötü olduğunu bildiklerini. kendilerine yapılan kötülüğe hiddetlendikleri halde aynı kötülüğü işiernekte sakınca görmediklerini, cürmü arzularına göre yorumladıklarını ve işledikleri suçları cürüm sayınayıp helal telakki ettiklerini belirtir. Ayrıca mücrimlerin ahireti inkar ettiklerini, böylece vicdan-
MÜCTEBA MINOVI
larının üzerine perde çektiklerini ifade eder (Hak Dini, VII, 5289-5290).
BİBLİYOGRAFYA :
Ragıb eı-isfahan1. el-Mü{redfıt, "crm " md.; Lisfınü'l-'Arab, "crm", " fl:ış " md.ıeri ; M. F. Abdüıbaki, ei-Mu'cem, "crm" md.; Müsned, VI, 57; Buhar!, "İ'tişam", 3; Müslim. "Feza'il", 132-133; Ebü'I-Beka. el-Külliyy fı t, s. 40-41, 802; Elmalııı. Hak Dini, VII , 5289-5290; Reş1d Rıza, Tefsirü 'lmenfır, VII, 452; X, 616; Sadık Kılıç, Kur'an 'da Günah Kavramı, Konya 1984, s. 141-143.
L
L
~ HATİCE KELPETİN ARPAGUŞ
el-MÜCTEBA
(bl,. es-SÜNEN [Nesa!)) .
MÜCTEBA MINOVİ ( ..s~~ )
(1 903-ı 976)
İranlı ilim adamı ve edip. _j
Samerra'da doğdu. İlk eğitimini burada aldı ve dokuz yaşında iken ailesiyle bir likte Tahran'a gitti. Çeşitli medreselerde öğrenim gördükten sonra darülfünuna girdi. Babası lsa Şerlatmedarl'nin görevleri dolayısıyla Demavend ve Lahkan'da bir müddet kaldı. 19ZO'de Tahran'a dönüp darülmuallimlne girdi. Ardından mecliste stenograf olarak iki yıl çalıştı. 19Z8'de Eğitim Bakanlığı Kütüphanesi (daha sonra Millf Kütüphane) müdürlüğüne getirildi. Bir müddet sonra Paris'te ve ardından Londra'da İranil öğrencileri denetlemekle görevlendirildi. Bu sırada İ ngilizce öğrenmeye başladı. Tahran'a döndüğünde Eğitim Bakanlığı'nda beş yıl görev yaptı. 1940 yılında tekrar Londra'ya gitti. l l. Dünya Savaşı boyunca Londra'da bir taraftan tahsilini ilerIetirken diğer taraftan ders verdi. 1950'de kısa bir süre İstanbul'da kaldıktan sonra İ ran'a dönerek Tahran Üniversitesi'nde ders okuttu. Birçok ilmi kongreye katıldı ;
Amerika ve İngiltere 'deki bazı üniversit elerde ders verdi. 1957-1961 yıllarında Türkiye'de İran elçiliği kültür müşaviri olarak görev yaptı. Bu sırada Türkiye kütüphanelerindeki önemli Farsça eserlerin nüshalarını tesbit etti ve bugün Tahran Üniversitesi Kütüphanesi'nde muhafaza edilen birer mikrofilmlerini aldı. Tahran'a dönüşünün ardından üniversitedeki görevine devam eden Minavi 1969'da emekli oldu. Daha sonra Firdevsl'nin Şdhndme'siyle ilgili kurumun başına getirildi.
Eserleri. İran kültür ve edebiyatının önde gelen simalarından biri olan ve 25.000
455