lij - islam-portal.comislam-portal.com/ansiklopedi/dia/pdf/c02/c020451.pdf · İmam-ı azam ebu...
TRANSCRIPT
grubuna girer. Kur'an-ı Kerim'in 153 yerinde Allah'a nisbet edilmiş ve daha çok esrna-i hüsnadan diğer bir isimle birlikte kullanılmıştı r. Bunlar hakim. semr. vasi'. aziz. habir. kadir, halim. şakir ve fettah isimleridir. Bu isimlerle alim arasında birbirini teyit ve tavzih etme. ilm-i ilahinin farklı cihetlerini gösterme gibi münasebetler vardır. Alim ism-i ceITti üç yerde aziz. bir yerde de habir ismiyle birlikte. mevsuf olmaksızın . doğ
rudan zat-ı ilahiyyenin adı olarak da kullanılmıştır (b k. ei-En'am 6/ 96; Yasin 36 / 38; ez-Zuhruf 43/ 9; et-Tahrim 66/ 3). Yanında başka bir isim olmadan kullanıl
dığında bir çeşit fiil fonksiyonu icra ederek meful de almıştır: "Allah müttakileri bilendir" (Al-i im ran 3/ ı ı 5); "0 , gönüllerin sırlarını bilendir" (ei-Enfal 8/ 43) gibi.
Meşhur esrna-i hüsna hadisinde yer almamakla birlikte Kur 'an'da Allah'a nisbet edilen. ilm kökünden türemiş üç sıfat daha vardır : alim. a·ıem, allam.
"Bilen" manasındaki alim ( ~wı) ve "çok bilen. yegane bilen" anlamındaki allarn ( ~YI.l l ). tamlama halinde. birincisi gayb kelimesine, ikincisi ise guyüba muzaf olarak kullanılmış, tek başlarına birer isim gibi Cenab-ı Hakk'a nisbet edilmemişlerdir. Bundan dolayı "ya alim". "ya allam". "ya allame" tarzında bir hitabın Allah Teala için kullanılması tasvip edilmemiştir. "Daha iyi bilen" manasındaki a'lem ( ~ı ) ise Kur'an'da harf-i ta 'rifsiz olarak yer almış ve ekseriya fiil fonksiyonu icra ederek meful almıştır .
A'lem, dil bilgisi bakımından mukayese bildiriyorsa da Allah'a nisbet edildiği
ayetlerde öbür taraf zikredilmez. Bu sebeple a'lemi mutlak mübalağa değerinde kabul ederek "yegane bilen" tarzında manalandırmak daha uygun olur.
Kur'an-ı Kerim'de ilm kökünden türetilmiş olan ta'lim fiili Allah'a nisbet edilmekle birlikte (mesela bk. ei-Bakara 2/ 3 ı -32), Fahreddin er-Razfnin rivayetine göre "ya muallim" tarzında bir hitabın Allah için kullanılamayacağı konusunda ittifak vardır.
BİBLİYOGRAFYA :
Ragıb ei-İsfahanf. el·Mü{redat, "'ilm" md.; İbnü'I-Esfr. en -Nihtıye, "'ilm" md.; Beyhakf, el
Esma, ve 'ş·şıfat, s. 20·21, 45; Gazzalf. el-Ma~· sadü 'l-esna, s. 61·62; Fahreddin er-Razf. Levami'u'l-beyyinat, s. 230-234; Suat Yı ldırım . Kur'an 'da Ulühiyyet, istanbul 1987, s. 145· 149. liJ SuAT YıLDıRıM
L
L
ALİM
(bk. ALİM).
el-ALiM ve'l-MÜTEALLİM
(~~~Wl)
İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin (ö. 150 / 767)
akaide dair risalelerinden biri.
_j
_j
imam- ı Azam'ın talebelerinden Ebü Mukatil Hafs b. Selm'in rivayet ettiği ve bazı müsteşriklerin imam-ı Azam'a ait olmadığını ileri sürdükleri bu risale Matüridi. İbnü 'n-Nedim. İbn Fürek. İsfera yini, Ali b. Muhammed ei-Pezdevi, Ebü'lYüsr el-Pezdevi. Abdülaziz ei-Buhari ve Bezzazi gibi birçok alim tarafından Ebü Hanife'ye nisbet edilir. Katib Çelebi. İsmail Paşa, Cari Brockelmann ve Fuat Sezgin de bu görüşe katılırlar. Ebü Hanife'nin diğer risaleleriyle birlikte el- 'Alim ve'l-müte 'allim 'i de metinterin asıllarını değiştirmeden kelam kitaplarındaki
tertibe göre düzenleyip şerheden Beyazizade Ahmed Efendi. adı geçen risalede yer alan birçok meseleyi. Necmeddin Ömer en-Nesefi, Bezzazi (KerderT) ve Harizmi'nin Ebü Hanife hakkında yazdık
Iarı menakıb kitaplarında kendisine nisbet ederek zikrettiklerini nakleder (bk işaratü 'l·meram, s. 22). HatTb ei-Bağdadi, adlarını belirtmemekle birlikte İmam-ı Azam'ın bazı eserler telif ettiğini bildirir (bk Tarfl]-u Bagdad, XIII, 338, 342) Bezzazi. Taşköprizade ve Zebidi bunu teyit ederek, Ebü Hanife'yi kendi mez~ heplerinden göstermeye çalışan Mu'tezile'nin ona ait hiçbir eser bulunmadığını , el- 'Alim ve'l-müte 'allim ile diğer dört risalenin Ebü Hanife el-Buhari'ye ait olduğunu öne sürdüklerini, bunu da sözü edilen eserlerin kendi mezheplerine zıt görüşler ihtiva ettiği için yaptıklarını kaydederler. Eserin Ebü Hanife'ye nisbet edilmesi konusunda sadece Zehebi farklı bir görüş nakleder ve Ahmed b. Ali es-Süleymani'nin. Ebü Mukatil Hafs b. Selm'den el-'Alim ve'l-müte'allim adlı eserin sahibi olarak söz ettiğini zikreder (b k Mrzanü'f.i 'tidal, ı . 558). Müsteşrik Schacht. Zehebi'nin naklettiği bu bilgiye ekiediği bazı deliliere dayanarak el- 'Alim ve'l-müte 'allim 'in Ebu Hanife'ye nisbet edilmesinin yanlış olduğunu öne sürer (bk. Oriens, XVII, 96-102). W. Madelung da bu görüşe katılır (bk su, XXXII, 233) . Schacht'ın dayandığı
deliller şunlardır : 1. Eserin başında yer alan isnad zinciri. bu risalenin Ebü Ha-
el-ALİM ve'I-MÜTEALLİM
nife'ye ait olmasını imkansız kılar. Çünkü bu rivayet zinciri, İbn Kadı'!- asker olarak bilinen ve 6S1'de (1253) ölen Ali b. HaiTI ile başlayıp dört nesil ravi ile Matüridi'ye (ö 333 / 944 ) ulaşır. Aradaki 318 yılın beş nesil ravi ile kapanması ise imkansızdır. 2. Eserde yer alan soru ve cevaplar aynı üslübu taşır. Bundan dolayı bir talebesinin sorularına verdiği cevaplardan oluştuğu söylenen eser Ebü Hanife'ye ait olamaz. 3. Eserin mukaddimesindeki üslüp ve ifade Ebü Hanife döneminde kullanılan üslüba benzememektedir. 4. Eserde muhtelif itikadi mezhepler arasında cereyan eden tartışmalar yer almaktadır. Halbuki bunlar Ebü Hanife'nin yaşadığı dönemde mevcut değildi. Bu husus onun hicri ll. asrın ikinci yarısından itibaren yazılmış olabileceğini gösterir. s. Eserin üslübu ile Ebü Hanife'ye nisbet edilen el-Fık
hu'l- ebsa t ve er-Risôle'nin üslübu tamamen farklıdır.
Schacht' ın ileri sürdüğü bu görüşler eserin Ebü Hanife'ye ait olmasını imkansız kılmaz. Çünkü beş nesil ravinin 318 yılı kapsaması mümkündür. Nitekim 911'de ( 1505) vefat eden Süyüti'nin ali isoadları on bir ravili olup her bir ravi nesli ortalama seksen iki yılı kapatırken yukarıda söz konusu edilen isnad zincirinde bu rakam altmış üç yıla düşer. Ayrıca Matüridi'ye ait olduğu şüphe götürmeyen Te, vilatü '1- ~ur, an 'da bizzat Matüridi el- 'Alim ve'l-müte 'alJim 'i Ebü Hanife'ye nisbet etmektedir (vr. 828" ). Soru ve cevapların aynı üstübu taşıması eserin Ebü Hanife'ye ait olmadığını değil, sadece soru ve cevapların aynı müellifin kaleminden çıktığını
ortaya koyar. Zira talebelerin hocalarına ait takrirleri yazıya geçirip rivayet etmeleri ilk dönemlerin bir özelliğidir. Eserin baş tarafında (hutbesinde) bulunan kelime ve ifadeterin ilk deviriere ait olmadığı iddiası, İbn Fürek'in bu konudaki değerlendirmesi ile çelişir durumdadır. Zira İbn Fürek bu hutbeyi eserin Ebü Hanife'ye ait olmasının açık bir deIili sayarak böyle bir hutbeyi ancak onun gibi büyük bir imarnın yazabileceğini ifade eder (bk. Şerf:ıu 'l · 'Alim ue 'l·müte 'al/im, I60b). Eserde yer alan tartışmaların hi cri ll. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan konular üzerind.e olabileceği iddiası ise herhangi bir temele dayanmamaktadır. Çünkü mezhep tartışmaları hicri 1. asrın sonu ile ll. asrın başlarında çok canlı bir şekilde mevcuttu. Hatta itikadi mezhep tartışmalarının aşırı de-
461
el-ALiM ve'I -MÜTEALLiM
receye varmasından rahatsız olan imam-ı Azam ' ın olabildiğince bunlardan uzak kalmaya çalıştığı bilinmektedir (bk. Taşköprizade, ll, I 54). Ayrıca, ona ait oldukları kabul edilen el-Fıkhu'l-ebsat ve erRisô.le ile el-CAlim ~e'l-müte c~llim 'in üs!Opları arasında değişik müellifler tarafından yazıldıklarını gösterecek derecede bariz bir farklılı k da yoktur. Her üçünde yer alan görüşler ise birbirini destekleyici ve tamamlayıcı mahiyettedir. Bunun yanında, eserde geçen ircii kelimesinden hareketle Schacht'ın el- cAlim ve'l-müte callim'i Mürcie'nin ilk kaynaklarından sayması ve müellifinin kendi zümresine Mürele adını verdiğini öne sürmesi de doğru değildir. Zira müellif irca kelimesini. "büyük günah işieyenin dinden çıkmadığını ve küfre girmediğini ummak" anlamında kullanmıştır. iddia edildiği gibi o bu terimi. mezhepler tarihindeki yaygın manasıyla, büyük günahın işleyene zarar vermeyeceği (bk. ŞehristanT, ı. I 39) anlamında kullanıp kendi zümresine de Mürele adını vermiş değildir. Buna göre, Schacht'ın delillerine dayanarak tevatür derecesine varan bir rivayet! reddetmek ve el- cAlim ve'l-müte calJim 'in E bO Hanife'ye ait olmadığını söylemek mümkün değildir.
Bazı yazmalarda kaydedildiğine göre Hafs b. Selm'in, diğer bazı yazmalara göre ise Ebü Mutr el-Belhf'nin. hacası Ebü Hanife'ye sorduğu soruların cevaplarından oluşan risale. adını diyalogda kullanılan el-alim (hoca) ve el-müteallim (öğrenci) kelimelerinden alır. Bazı müellifler eserdeki soru ve cevapların Ebu Hanife tarafından düzenlendiğini ileri sürüyorsa da gerçekte her ikisinin de onun takrirlerini yazan talebelerinden birinin kaleminden çıkmış olması kuvvetle muhtemeldir.
Risale kırk üç soru ve cevaptan meydana gelmiştir. İtikad konularında kendisine sorulan bazı sorulara cevap veremediğini, ancak doğru olduğuna inandığı iman esaslarını savunamamakla birlikte bunları terketmediğini, bu sebeple hak mezhebin temel prensiplerini öğ
renmek ihtiyacında olduğunu açıklayan müteallime. ilim öğrenmenin önemi ve ilimle birlikte arnel-i salih işlemenin üstünlüğü anlatı larak risaleye başlanır. Daha sonra, sosyal ve kültürel şartların değişmesi sebebiyle, ashabın araştırmaya girmediği itikadf konuları incelemenin kaçınılmaz olduğu , ortada dolaşan görüşlerin hak ve batı! olanlarını birbirinden kesin çizgilerle ayırmanın ve bir taraftan hak mezhebi benimserken diğer
462
taraftan da Şia. Havaric ve Mürele'ye ait görüşlerin yanlışlığına hükmetmenin gerekli olduğu, zira bunların öne sürdükleri nakli delillerin iddialarını ispatlayıcı nitelikte olmadığı, Hz. Peygamber'in insanları tırkalara ayırmak için değil birleştirmek için gönderildiği ifade edilir.
Ardından, sorulan sorulara verilen cevaplarda arnelden ayrı olan imanın. netice itibariyle hepsi de aynı manaya gelen "tasdik". "marifet", "yakin", "ikrar· ve "İslam" unsarlarından ibaret olduğu, peygamberlerle melekler de dahil olmak üzere mürninterin imanları arasında mahiyet bakımından bir fark bulunmadığı belirtilir ve meseleleri kıyasla çözmenin önemine işaret edilerek kebire* konusuna geçilir. Burada şirkin dışında bütün günahların bağışlanabileceğine. ancak kebireye nisbette küçük günahların daha kolay affedilebileceğine, bütün günahlar için tövbe etmenin gereğine, günahkar mürninterin Allah düşmanı kabul edilemeyeceğine, zira günahın inkardan değil ihmal, şehvet duygusu, tövbeden sonra affedilme ümidi gibi beşeri zaaflardan kaynaklandığına temas edilerek küfrün manası açıklanır ve sınırı çizilir. Hz. Muhammed'in peygamberliğini reddetmek. Allah'a evlat nisbet etmek. inkar ve tekzip • ifadeleri kullanmak, kafirlere ait dini kıyafetleri giymek, nimetIerin Allah'tan olduğunu inkar etmek, dinin herhangi bir esasını reddetmek, bütün hadiselerin gerçek sebebinin Allah olduğuna inanmamak küfre girmenin sebepleri ve küfür alametleri olarak sayılırken dil ile ikrar edip kalp ile inkar etmenin münafıklık olduğu kabul edilir. Allah'ın varlığını ve Hz. Muhammed'in nübüwetini dil ile ikrar etmek. kıbleye
j yönelmek, camiye gitmek ve islamı kıı yafet giyrnek de imanın alametleri arasında zikredilir. Ayrıca bir mümine kafir diyenin kafir değil yalancı kabul edilmesinin gerektiğine işaret edilir. Risalenin daha sonraki kısmında Hz. Peygamber'in cennetle mujdelediklerinin cennete gidecekler!. müşriklerin ise cehenneme girecekler!, bunların dışında kalan ehl-i tevhidin doğrudan cennete girmesi konusunda kesin bir hüküm vermeksizin hem af ümidi hem de azap korkusunun bahis konusu olduğu belirtilir. Havaric'in tekfir* konusunda delil olarak öne sürdüğü bazı hadislerin sahih olamayacağı ifade edilir. Çünkü bu tür rivayetler, bir kebfre olan zina fiilini işleyen mürninlerden bu fiilieri sonunda da "mümin" vasfını kaldırmayan Kur'an ayetleriyle (bk en-Nur 24/2) çelişmektedir. Allah'ın
peygamberler vasıtasıyla değil. peygamberliğin Allah'ın bildirmesi yoluyla bilindiğine de temas eden risale iman. amel ve küfürle ilgili diğer bazı hususların
açıklanmasıyla sona erer.
el- CAlim ve'l-müte callim, kelam ilmi nin bazı mühim meselelerini vazedip bunları Ehl-i sünnet'e göre açıklayan ilk eserlerden sayılır. En önemli özelliklerinden biri. iman esaslarını açıklamakta kıyası kullanması ve zihni kavramları müşahhas hale getirerek bunları herkesin anlayacağı bir üslupla ifade etmesidir.
Risale orta boy otuz dört sayfa olup istanbul'da (ts ı. HaydarabM'da ( 1349)
ve M. Zahid Kevserf tarafından Kahire'de (I 949) yayımlanmıştır. Muhammed Revvas Kal'aci ile Abdülvehhab el-Hindi enNedvf eseri tahkik ederek neşretmişlerdir (Halep ı 972). Ayrıca Mustafa Öz' ün Türkçe tercümesiyle birlikte de basıl
mıştır (İstanbul I 981)
Beyazizade Ahmed Efendi'nin İşô.rô.
tü '1- merô.m 'ında n başka, bilindiği kadarıyla, müstakil olarak yapılan tek şerhi İ bn FOrek'e aittir. İbn Fürek. dinde müslümanların imamı kabul ettiği Ebü Hanife'ye nisbet edilen el- cAlim ve'lmüte calJim 'in kendisine hasen isnadla ulaştığını. muhtevasından büyük bir alime ait olquğunun anlaşıldığını, akaid problemlerini delilleriyle açıkladığını. baş tarafında yer alan ve Allah'ın sıfatlarıyla ilgili olan girişin Ebü Hanife'nin tevhid ilminde diğer imarnlara karşı olan üstünlüğünü gösterdiğini belirtmiş ve çok kısa olan bu girişi uzun uzadıya şerhetmiştir. Burada Mu'tezile, Cehmiyye, felasife ve Batıniyye'nin s ıfat• telakkilerini akli ve nakli delillerle reddetmiş, Allah'ın tenzfhi sıfatları üzerinde önemle durmuş ve her iki grup sıfatın ihtiva ettiği manalara değinmiştir. Söz konusu görüşlere yapılmış veya yapılması
muhtemel itirazları da zikredip cevaplandırmıştır. İbn FOrek "el-alim" ve "elmüteallim" kelimelerinin, ketarn ilminde çok kullanılan "Eğer biri itiraz ederse ona şöyle cevap verilir" ( ... .JJL<; .... ~.:ıl! ) şeklindeki telif tarzına tekabül ettiğini söyler ve böylece eserdeki soru- cevapların imam-ı Azam tarafından kaleme alındığına işaret ederek mukaddimeden sonra esas metnin şerhine geçer. Burada taktidin reddi, nazar* ve tefekkilrün lüzumu, kelam ilmiyle uğraşmanın önemi, imanın tarifi, mahiyeti. rükünleri, marifet ve arnelle ilişkisi. hak ve batılın birbirinden ayırt edilmesi . iman - islam
ayırımı. dinin tarifi ve manaları. şeriatlarda nesih meselesi, imanda derece farkları. sevginin itaat ve isyanla alakası. Hz. Muhammed'in peygamberliğini
kabul etmedikçe imanın gerçekleşmeyeceği. peygamberlere karşı işlenecek
suçların hükmü. kebfre sahibinin durumu. iman ve küfrün sınırları. kimlere kafir deni l ebileceği. münafıklığın gerçek manası. kebfrenin arnel-i salih üzerindeki tesirleri (i hbat ). kulların fiilieri ile Allah' ı n sıfatları arasındaki münasebet gibi konulara yer verir. Her konuda değişik mezheplerin görüşlerini delilleriyle birlikte tahlil edip tenkide tabi tutan İbn Fürek. şerhin sonunda. kitabın başından sonuna kadar yaptığı açıklamalarla. İmam-ı Azam'a iftira ederek onu kendi mezheplerinden göstermek isteyen Mu'tezile. Havaric, Kaderiyye ve Kerramiyye gibi b id· at fırkalarının iddialarını çürüttüğünü. böylece imam-ı Azam'ın mezhebine bağlı olan Ehl-i sünnet mensuplarını uyarmak istediğini bildirir. Orta boy altmış a ltı varak olan şerhin bilinen tek nüshası Murad Molla Kü tüphanesi'nde bulunmaktadır (nr. 1827)
BİBLİYOGRAFYA:
Ebü Hanife. el· 'Alim ve'l·müte 'al/im, Süley· maniye K tp. , Fatih, nr. 5392; Aşir Efendi , nr. 412 / 2; Yenicami , nr. 1190 ;s ; Matüridi, Te' vf. /at, Üsküdar Selim Ağa Ktp. , nr. 40, vr. 828b ; ibnü'n-Nedim. e/Fihrist, s. 256; ibn Fürek. Şer· f:ıu ' l· 'Alim ve'f.müte'allim, Murat Mol la Ktp., nr. 1827, vr. 159b, 160b; Hatib, Tarfbu Bag· dad, XIII, 338, 342 ; isferayini. et·Tebşrr, s. 113; Pezdevi. ef.Uş ül {Keşfü 'l-esrar içinde), istanbul 1308, 1, 8; Ebü'I-Yüsr ei-Pezdevi, Uşülü'd·dfn
{ nşr. Hans Peter Linss), Kahire 1383 / 1963, s. 4 ; Şehristani, eJ.Milel {Kilani). ı , 139; Abdülaziz el-Bu ha ri. Keşfü '/·esrar, istanbul 1308, 1, 8; Zehebi. Mfzanü 'l·i'tidal, 1, 558 ; Bezzazi. Mena· kıbü Ebi Hanife, Beyrut 1401 / 1981, s. 122; Süyüti. Tedribü'r·ravf, s. 360; Taşköprizade,
Miftahu 's·sa 'ade, ll , 154·159; Beyazizade Ahmed Efendi , İşaratü 'l·meram { nşr. Yüsuf Abdürrezzak). Kah i re 13691 1949, s. 21 ·23; M. Zahid Kevseri. "Kelime 'an İşarati'l-meram", a.e., Mukaddime, s. 6; Zebidi, İthilfü 's·sade, ll , 13· 14; Keşfü 'z·?unün, ll, 1437; Hediyyetü 'l·'arifin, ll, 495; M. Ebü Zehre. Ebü Hanife, Kahire 1366/ 1947, s. 167, 182·183; Brockelmann, GAL Suppl. , 1, 287 ; Sezgin, GAS, 1, 418 ; inayetullah iblağ. Eba Hanife ei·Mütekellim, [baskı yeri yok[ 1390 / 1971 , s. 111; Müneccid, Mu'cem, IV, 48 ; M. Revvas Kal'aci, Mevsa'atü fıkhi 'Aif b. Ebi Talib, Dımaşk 1403/ 1983, s. 650; J. Schacht.· "A n early MurQii'ite treatise : The Ki tab al " 'Alim wal-Muta 'al!im", Oriens, XVII, Leiden 1964, s. 96·1 02; a.mlf .. "Ahil Hanlfa al-Nu 'man", E/ 2 {Fr.) , 1, 127; W. Madelung. "Early Sunni Doctrine Canceming Faith as Reflected in the Kitiib al-lman of Ahil 'Ubayd al -Qasım b. Sallam (d. 224/839}", St.!, XXXII { 1970), s. 233. liJ YusuFŞEvKiYAvuz
L
ALiMCAN BARUDİ (1857·1921)
Rusya müslümanları müftüsü, eğitimci, gazeteci ve Nakşi şeyhi.
_j
Kazan vilayetinin Barudi (bugünkü Tatar Özerk Sovyet Sosya list Cumhuriyeti 'nin Porhnaya Sloboda) yöresinde doğdu. Babası tüccar Muhammedcan Bünyaminoğlu , annesi BfbT Fahrünnisa Hanım'dır. İlk öğrenimini idii-Ural'da Müsa Carullah Bigi, Zahir Bigi. Hadi ve Sadri Maksudi (Arsa!) gibi devrin ileri gelenlerinin de okuduğu Gölboyu Medresesi'nde, yüksek tahsilini ise yedi yıl kaldığı Buhara'da yaptı. Cemaleddfn-i Efganf, Muhammed Abduh. Şehabeddfn-i MercanT gibi müslüman fikir önderlerinin tesirinde kalarak eğitim işlerine
önem verdi. 1884'te açtığı "usül-i cedfd " okuluyla, Rusya müslümanlarının eğitim ve kültür seviyelerinin yükseltilmesi çalışmalarında başarı kazanmış olan Gaspıralı İsmail Bey'in yolunda yürüyerek yeni usullerle eğitim yapmak üzere Muhammediyye Medresesi'ni kurdu (190 1).
Kazan Türkleri'nin olduğu kadar bütün Rusya müslümanlarının uyanış hareketlerinde büyük payı bulunan ve devrin en ileri eğitici kadrosuyla her bakımdan en iyi eğitim kuruluşu olarak tanınan, ibtidaf, rüşdiye, idadf ve aliye kısmı olmak üzere eğitimin her kademesine sahip bu müessesede idarecilik ve hocalık yaptı. islami ilimierin Arapça yanında Türkçe olarak da okutulmasının öğrencilerin yetişmesi bakımından daha faydalı olacağı kanaatinde olduğundan , çoğu medresedeki derslerde okutulmak üzere Ezkarü's-saldt, Bed'ü'l-maarif, Muamelôt-ı Diniyye gibi eserler yazdı.
Alimcan Barudf bu faaliyetlerinin yanında idii-Ural'daki siyası ve sosyal hareketlere de etkili bir şekilde katıld ı.
Rusya müslümanlarının tertip etmiş olduğu ikinci (!3-23 Ocak ı 906) ve üçüncü (16-21 Ağustos 1906) kongrelerde faal rol oynadı. Bilhassa üçüncü toplantıda dini- ruhanT müesseselerin ıslahı konusunda kurulan komisyona başkanlık yaptı. Ayrıca ed-Dılı ve'l-edeb adıyla "usul-i cedfd"ciler safında yayın yapan, en uzun örnürlü dergilerden biri olma özelliğine de sahip bulunan bir mecmua çıkardı ( 1906). Ancak bütün bu çalışmaları Rus makamlarını tedirgin ettiğinden ve yenileşme hareketlerini benimsemeyen bir kısım "usül-i kadfm"cilerin de tesiriyle iki yıl müddetle kuzeydeki Vologda bölgesine sürgün edildi ( 1908)
ALiMCAN BARUD!
Alimcan BarudT, Rusya'da 1917 Şubat ihtilalinden sonra ortaya çıkan geçici hürriyet havasından faydalanmak isteyen müslüman Türk unsurların 1-11 Mayıs arasında Moskova'da tertip ettiği
Bütün Rusya Müslümanları Kurultayı'na katıldı. Burada İç Rusya. Sibirya ve Kazakistan müslümanlarının .dini işlerini
yürütmek için yapılan müftülük seçiminde en fazla oyu alarak "Rusya Müslümanları Müftüsü" seçildi. Onun bu kurultaydaki dikkat çekici faaliyetlerinden biri de. sert münakaşalara sebep olan kadın hakları konusunda MQsa Carullah ile birlikte, kadınların hayatın her safhasında erkeklerle eşit haklara sahip olduğu fikrinin kadınlar lehine çözülmesini temin etmesidir. Ancak karar. böyle bir uygulamanın şeriata uygun olmadığını ileri süren büyük ekseriyetin şid
detli protestoları sebebiyle bir tavsiye mahiyetinde kalmıştır. Alimcan Barudf daha sonra Ufa'da kurulan İç Rusya ve Sibirya Türk-Tatarları'nın Milli Meclisi'nde bulunmuş, bolşeviklerin iktidarı ele geçirmelerinden sonra da bir müddet görevine devam ederek bu yıllarda müslümanların haklarının korunması yolunda çalışmalar yapmıştır. Bu maksatla, 1918 Ağustosuna kadar Moskova'da elçi olarak bulunan Galip Kemal! Söylemezoğlu ile çeşitli görüşmeler yaparak Osmanlı hükümetinin Rusya'da yaşayan müslüman Türkler'le ilgilenmesini ve haklarını korumada kendilerine yardımda bulunmasını temine çalışmıştır. Fakat faaliyetlerinden dolayı bir müddet sonra bolşeviklerce tutuklanarak birkaç ay hapsedildikten sonra serbest bırakıldı. O yıllarda Rusya'da ortaya çıkan kıt
lık ve açlık yüzünden zor günler geçiren Alimcan Barudf Moskova'da vefat etti.
Aynı zamanda bir Nakşf şeyhi olan Alimcan Barudf "usQI-i cedfd" hareketinin eğitime uygulanmasında , yenil ikçi fikirlerin Rusya müslümanları arasında
yayılmasında ve bu yolla müslümanların şuurlanması, fikri ve kültürel seviyelerinin yükseltilmesinde ilmi şahsiyetinin yanında, bilhassa tasawufi kişiliği ile mühim tesirler icra etmiştir. Fakat "cedidciler" safında yer almakla birlikte. islam birliğini zayıftataeağı inancıyla milliyetçilik gibi, dini ve millT hayata zarar vereceği için Batıcılık akımiarına da taraftar olmamış, yazdığı eserlerde ve mecmuasında benimsediği bu fikirleri savunmuştur. Alimcan BarudT, islam dünyasının o zamanki kültür merkezleri olan istanbul. Şam. Mekke, Medine ve Kahire'de bulunmuş ve buralardaki tanın-
463