ÖlÜmsÜz ÖlÜmsÜz ÖykÜler ÖykÜler ----201120112011 ......bu kitap xasiork Ölümsüz Öykü...

176

Upload: others

Post on 27-Apr-2021

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından
Page 2: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLERÖYKÜLERÖYKÜLERÖYKÜLER

----2011201120112011----

Page 3: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER 2011ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER 2011ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER 2011ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER 2011

EDİTÖR

Ufuk Gültepe

KAPAK TASARIMI

Kadim Gültekin

YAYIN TAR İHİ

Temmuz 2011

Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından

yazılmış, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından yayına hazırlanmış

ve www.xasiork.org adresinde yayınlanmıştır. Kitaptaki tüm

öykülerin hakları yazarlarına aittir. Tanıtıcı kısa yazılar dışında izin

alınmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve paylaşılamaz.

Page 4: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

YAZARLAR

Bahadır İçel

Kadim Gültekin

Baran Güzel

İsmet Kale

Funda Özlem Şeran

Mümin Can

Gurur Güneş

Engin Şenel

Yunus Yazıcı

Gökcan Şahin

Ümit Çalışıcı

Page 5: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

“BA“BA“BA“BAŞKA GEZEGENDEN KA GEZEGENDEN KA GEZEGENDEN KA GEZEGENDEN

GÖRÜNTÜLER”GÖRÜNTÜLER”GÖRÜNTÜLER”GÖRÜNTÜLER”

Bahadır Bahadır Bahadır Bahadır İçelçelçelçel

Page 6: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

İş yerimde beni eğlendiren tek şey şu küçük aptal kutusu. O da olmasa

hayatım gerçekten acınacak bir hayat hikâyesine dönerdi. Zorla bir yerde

gece bekçisi olabilmiş, kazandıklarıyla ailesini ucu ucuna geçindiren, kırk

yaşına merdiven dayamış, başarısız bir adam…

Hâlâ bu kadar yaşlandığıma inanamıyorum. Hâlâ kendimi yirmili

yaşlarımın sonunda hissediyorum oysa. Hâlâ farklı bir şeyler yapabileceğimi

ve hâlâ başarılı olabileceğimi düşünüyorum ama bir yandan da biliyorum ki

hayallerim asla gerçekleşmeyecek. Neden mi? Çünkü evliyim, okuyan bir

kızım var ve Türkiye’de yaşıyorum. Pek hayallerin gerçek olduğu bir ülke

değil bu. Bir işiniz varsa ve kazandıklarınız hayatta kalmanıza, ailenizi

geçindirmenize yetiyorsa bu ülkeden daha fazla şey isteme lüksünüz yok

demektir.

O yüzden iş yerimdeki şu küçük televizyon hayatımın lüksü benim

için. Onun sayesinde gecelerime biraz renk geliyor. Açıkçası onun sayesinde

varlığımızın sadece yaşamaya çalışmaktan ibaret olmadığının tek kanıtına

sahibim. Başka gezegenden görüntüleri işte bu otuz yedi ekran

televizyondan gördüm…

Bütün olayın nasıl başladığını tam olarak söylemek zor ancak tesisteki

danışma masasının ardına, kamera görüntülerini gösteren ekranların dışında

bir televizyon aldırma fikri benden önceki bekçininmiş. Üzerindeki minicik

anteniyle karlı görüntülerden başka pek bir şey vermediğinden ilk

başladığım zamanlarda çok da ilgimi çekmemişti bu televizyon. Daha ziyade

gazete okuyarak ya da gazetelerin verdiği bulmaca eklerini çözerek zaman

geçiriyordum.

Page 7: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

7

Akşam saat sekizden sabah altıya kadar tesiste kalıyordum ve

dolayısıyla şirketteki insanları pek tanımıyordum, ne yaptıklarından da

haberim olduğunu söyleyemem. Benden istenen, her gece bekçisinden

istenecek şeylerdi; gözünü açık tut, şüpheli her şeyi anında yetkili kişilere ve

güvenlik görevlilerine bildir ve elinden geldiği kadar tesisin güvenliğini

sağla. Bunun için de ekranların başında bulunup kameraları gözlemem ve

gece boyunca iki defa tüm tesisi dolaşmam gerekiyordu. Bu da birkaç

hektarlık alanı dolaşmam, idari binanın on katına da uğramam, birkaç

atölyeye girip çıkmam ve bahçe tellerinin sağlamlığını kontrol etmem

anlamına geliyordu. Tesis, şehrin dışında olmasına rağmen, iyi aydınlatılmış

olduğundan dolayı bana hiçbir sıkıntı yaratmıyordu.

Yine de uzun saatler süren yalnızlık insana konuşacak birilerini

özletiyor. Sabahları evdeki zamanımın çoğunu uyuyarak geçirdiğim için

karıma çok dert anlatan biri olduğumu söyleyemeyeceğim. İşyerinde

tanıdığım kişi sayısı çok azdı. Aslında beni işe alan İdari İşler Müdürü

dışında şirkette tek tanıdığım kişi elektrikçi Sedat’tı. O da genellikle herkes

çıktıktan sonra tamiratları daha rahat yaptığı için gece geç saate kadar

çalışırdı. Televizyonu bahçedeki devasa antene bağlama fikri de onundu

zaten. Bir zararı olmayacağı gibi kimsenin de fark etmeyeceğini söyledi.

Antene bağlı kablolara bir paralel atar, duvarın içinden geçirip seni

kablolu yayına bağlarım dediğini hatırlıyorum. Dediğini birkaç hafta içinde

de yapacaktı zaten.

Çalıştığım tesisin bahçesinde, bahçe tabi ki binlerce metrekarelik bir

alan için zayıf bir ifade olsa da, çapı yirmi metreye yakın devasa bir çanak

anteni var. Onun yanında daha ufak dört tanesi daha göğe bakıyor. Ülkemizin

gezegen çevresindeki mazlum birkaç uydusundan görüntüleri alıp televizyon

Page 8: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

8

şirketlerine dağıtmaya yarıyorlar. Çalıştığım şirket iletişim hizmetleri veren

yarı devlet girişimi bir tesis. Şehrin çıkışında kendine ait bir kampus

içerisinde. Başıma bir şey gelmesin diye daha fazla bilgi vermekten yana

değilim. Yakın zamanda yaşadıklarımdan sonra çok da umursayacak değilim

ama en azından karımla kızıma bırakacağım bir tazminatım olmalı.

Beş seneden fazladır burada çalışıyorum ve bunca gecede yaşadığım

tek olay bir çalışanın bir gece ofisine bir fahişe getirip bazı fantezilerini

gerçekleştirirken basılmasıydı. Açıkçası ben müdahale etmedim, sadece

onun hâlâ binada olduğunu ve ahlaksız işler çevirdiğini İdari İşler

Müdürü’ne bildirdim, gerisini o haletti. Birkaç polis bulup tesise geldi ve

benim girişinde bulunduğum idari binanın onuncu ve sonuncu katındaki o

unutulmaz olayın ortasında ofise dalıverdi. O gecenin bantları alındı. İdari

İşler Müdürü’nün onları hâlâ sakladığını düşünüyorum ki olayın üzerinden

neredeyse üç sene geçmiş olmalı.

Dediğim gibi işyerimdeki tek eğlencem şu küçük televizyon. Siyah

beyaz, gece görüşü olduklarından dolayı aslında birazcık da gri olan kamera

ekranlarının yanında renkli ve canlı bir eğlencelik gibi. Bazen kendimi

onunla konuşurken yakalıyorum. Sanki yıllardır birlikte görev yapmışım

hissi veriyor bana o otuz yedi ekran emektar. Sedat’ın büyük çanağa kablo

çekmesiyle epey canlandığını söylemeliyim. Hatta kablolu yayınlar için bana

bir alıcı kutusu da ayarlamıştı. Aslında istediğimden çok daha fazlasını

bulduğumu itiraf etmeliyim.

Benim o küçük televizyonum dünyanın her yerindeki yayınları almaya

başlamıştı. İstisnasız, İzlanda’nın buz tutmuş antenlerinden ya da

Avustralya’nın kanguruların yumrukladığı vericilerinden gelen yayınlar da

dâhil olmak üzere 999 kanallık hafızasının hepsi tıka basa doluydu. Bazen

Page 9: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

9

birisini silip yeni kanal arar ve dünyanın kim bilir hangi ucuna ait bir şeyler

bulurdum. Elbette bu Sedat’la aramızdaki bir sırdı. Antenin kablosunu

döşemeye gizliyor ve küçük verici kutuyu yanımda götürüp getiriyordum.

Böylece danışmadakiler minik anteniyle doğru dürüst bir yeri çekmeyen

televizyona nasıl tahammül ettiğimi yıllarca anlamadılar. Zavallılığıma ve

bu karlı görüntülerle vakit geçirme zorunluluğuma üzülüp durdular.

Oysa işin rengi çok daha farklıydı. En çok neleri izlemeyi severdim

biliyor musunuz? O her sahnesinden dans eksik olmayan Hint filmlerini.

Anlamasam bile eğer bir Hint kanalında onlardan yakaladıysam hiç

kaçırmazdım. Aynı filmleri defalarca izlediğim olmuştur. Filmin

kahramanları tam bir öpüşme esnasında ya da silahlı çatışma sırasında dans

etmeye başlarlar ve beni kahkahalara boğarlardı. Gözlerimden yaş gelinceye

kadar gülerdim.

Bir de Amerikan kanallarında sık sık yayınlanan eski siyah beyaz

filmleri denk geldiğimde kaçırmazdım. Hatta bu filmleri veren kanalları

listenin başlarına kaydetmiştim. Birazcık İngilizce öğrenmeme de katkıları

oldu hani. Bir de belgeseller vardı sık sık takip ettiğim. Arada bir değişiklik

olsun diye de pankreas güreşleri, Uzakdoğu kanallarındaki abes yarışmalar

ve buz hokeyi, polo gibi farklı spor müsabakalarını izlerdim. Ah tabi bir de

sadece yetişkinler için yayın yapan ilginç Avrupa kanalları vardı. Onlarla

ilgili detaylara burada girecek değilim.

Üç sene boyunca o küçük ekran dünyaya açılan bir pencere oldu benim

için. Sanki bomboş bir tesisin işe yaramaz bekçisi değil de dünyada olup

bitenleri izleyen bir medyum gibi hissettim kendimi. Çevremde kimsecikler

yoktu. En yakın insandan beş kilometre uzaktaydım, o da şehir çıkışındaki

benzinciydi. Demek istediğim, sanki bambaşka bir evrenden, bambaşka bir

Page 10: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

10

gezegenden dünyada olup bitenleri izliyor gibiydim. Aslında her şeyin tam

tersi olduğunu daha sonra öğrenecektim.

Sıkıldığım gecelerden biriydi. Çok net hatırlıyorum, gökyüzünde

dolunay vardı ve olağan devriyemde el feneri bile kullanmaya gerek

duymayacak kadar aydınlıktı gece. İlk devriyemden yeni dönmüştüm ve saat

daha gece yarısını geçmemişti. Televizyonun başına oturdum. O dönen ofis

sandalyelerinden biri vardı danışmada. Arkası alçak ve kolları küçük olduğu

için hiç rahat bulmazdım ama itiraz edecek de değildim. Elimde Sedat’ın

küçük verici kutu için ayarladığı bir kumanda ile yeni bir kanal arıyordum.

Canım sıkıldıkça yaptığım bir hobi haline gelmişti bu.

Bir defasında Rusya’dan yerel bir televizyonu bile yakalamıştım. Bir

tartışma programı vardı ve setleri o kadar döküntü, ucuz takım elbiseler

giymiş adamlar da o kadar komik görünüyorlardı ki, onların bir köy için

yarışan muhtar adayları olduğundan başka bir şey düşünemedim. Yükselen

sesleri ve el kol hareketleri beni epey güldürmüştü. Fakat o aydınlık gecede

karşılaşacağım çok daha farklı bir şey olacaktı. Vericinin ayarı en uca

dayanmıştı, genelde bu frekansta bir şeyler çıkmazdı ama ekran bir anda

çizgilerden oluşan bir görüntü akışına dönüştü ve boş bir çöl manzarası

belirdi. En azından ben gördüğüm şeyi çöl olarak tanımlayabildim. Elimi

kumandanın düğmesinden çektiğimde otuz yedi ekran sanki tüplü değil de

dijitalmiş gibi derinlikli ve canlı bir görüntü verdi. Bunun önce bir

bilimkurgu filminin sahnesi olduğunu düşünmüştüm. Daha sonra ise

birilerinin bilgisayar falan kullanarak yaptığı dijital görüntüler olduğuna sık

sıkıya tutunacaktım.

Ekrandaki görüntüde kırmızı bir gökyüzü vardı. Sarıya çalan

kahverengi bir çöl, kızıl ufka doğru gözün algılayamayacağı raddeye kadar

Page 11: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

11

uzanıyordu. Uzakta, kalın bir çizgiyi andıran şey yerden yükselen silindir

şeklinde bir dağa benziyordu. Elbette ki böyle bir şey mümkün değildi. Kızıl

gökyüzünün mümkün olmadığı gibi.

Görüntü o kadar canlıydı ki bir an için elimi uzatıp o çöle

gidebileceğimi zannettiğimi hatırlıyorum. Büyüleyici ve aynı zamanda

korkutucuydu da. Hemen frekansı son kanala kaydettim.

999.

Kaydetme işlemini bitirip menüden çıkmıştım ki bir anda ekrandaki

görüntü değişiverdi. Çöl yine aynı çöldü ve gökyüzünün kızıllığı biraz daha

kararmış gibi geldi bu sefer bana. Daha sonra görüntünün gölgelik bir alanı

gösterdiği için öyle sandığımı fark edecektim. Bu sefer ekranda iki silindir

dağ görünüyordu. Onların, o kusursuz silindirlerin, tepe ya da dağ

olduklarını düşünmemin sebebi çölün zeminiyle aynı renkte olmalarıydı.

Sanki uzaklarda arada bir esen tekinsiz rüzgârlar üzerlerindeki kumları

uçuruyorlardı. Bunu hayal gücüme yordum ve görüntünün özel efektlerle

hazırlanmış bir setten geldiğine kanaat ettim. Yayının netliğine rağmen

durağan görüntüye olan ilgimi kaybetmeye başlamıştım. Bu gerçeküstü

belgesel görüntülerinde hiçbir şey yoktu. Gecenin bir yarısı, bomboş bir

tesiste yalnız olmanın korkusunu ilk defa o gece hissettiğimi söylersem size

komik gelecektir. Bu yüzden bu gerçeği kabullenmeyip kendime

saklayacağım. İster ilgimin kaybolması deyin isterseniz de ekrandaki çöl

rüzgârının yüzüme vuran serin ellerinin tedirgin edici okşayışı, kanalı

değiştirdim. Canım isterse bu zaman kaybını başka zaman izleyebilirdim.

Siyah beyaz sessiz bir film buldum. Bir saat filme takıldım, daha sonra

bana gece yemem için bırakılan sandviçi yedim. Üst kattaki büronun

girişinde bir su makinesi vardı ve buradan aldığım sıcak suyla hazır bardak

Page 12: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

12

çaylardan yapabiliyordum. Çayımı içtikten sonra ikinci devriye turuma

çıktım ve garip kanalı tamamen unuttum.

Ertesi gece 999’a bastığımda sadece parazitlerle dolu boş bir ekranla

karşılaştım, frekans ayarını açtım ama daha evvel bulduğum yabancı

kanallar dışında yeni bir şeye rast gelmedim. Bir haftam her zamanki gibi

akıp gitti. Eve gittim, işe geldim. Hafta sonu karım ile kızımı kayınpeder ve

kayınvalidemi ziyarete götürdüm.

Sonraki hafta içi, yine sıkıldığım bir gece kanal aramadaydım ve

frekans sona dayandığında karşımda bir kez daha çizgilerden bir orman ve

ardından kızıl gökyüzü belirdi. İlk gördüğüm tek baca tepeli görüntü

karşımdaydı yine. Hiçbir şey değişmemişti. Aynı bandı baştan izliyor

gibiydim. Bunu pek çok televizyon kanalı yapıyor biliyor musunuz?

Özellikle de müzik kanalları. Gece boyunca iki ya da üç saatlik bir bandı

takıp arka arkaya oynatıyorlar. Tüm dünyanın kullandığı büyük bir

sahtekârlık bence. Üç reklam alıp, reklam veren şirketleri zarar uğratmak

dışında ne işe yarar ki bu? Aynı şeyleri gece boyunca tekrar tekrar kim

izlemek ister ki?

Elbette ben bu garip görüntüleri izlemeyi takıntı haline getirmeden

evveldi. Bazen geceleri saatlerce parazitler arasında dolaşıp o görüntülerle

tekrar karşılaşacağımdan korkuyorum ancak şükür ki evimde kablolu

televizyon yok, uydu alıcısı bile yok, yalnızca belediyenin cılız yayınları.

Elimde olsa evime televizyon sokmazdım ancak ailemin benim deli

olduğumu düşünmesini istemiyorum.

O görüntüleri gördüğüm ikinci gece, görüntü normal bir kanaldaki gibi

kayarak değil de sanki akışkanlaşıp değişerek ikinci kareye geçtiğinde

hafifçe ürperdiğimi hatırlıyorum. Çünkü o ekrana bakmak beni hipnotize

Page 13: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

13

ediyordu. Kanalı değiştirme yetimi kaybetmiştim sanki. O kadar canlı bir

görüntüydü ki ekrandan bakmak bir pencereden dışarı bakmak gibiydi. O

baharat kokulu serin rüzgârı yüzümde hissediyordum sanki. İlk

görüntüdekinden daha yakın ama yine de kilometrelerce uzaktaki bacalardan

kopan kumların hafif hareketi daha net algılanıyordu. Bu görüntünün

diğerinden daha karanlık görünme nedeni yere vuran geniş bir gölgeydi.

Metrelerce öteye uzanan gölgeyi yapan bir duvar olmalıydı ve ben de duvara

monte edilmiş bir kameranın kayıtlarına bakıyordum ama içimde bir şeyler

onun basit bir kamera olmadığını söylüyordu. Görüntü çok hafifçe hareket

ediyordu, sanki nefes alıp veren bir gözün gördüklerini yansıtıyordu ekrana.

O gölge de bir duvara değil aslında o gözün sahibine aitti. Bu komik

düşünceyi nereden nasıl edindim bilmiyorum ancak o gözler sanki kapanıp

açıldığında görüntü değişiyor, bir başka görüntüye geçiyordu. Kanalı

değiştiremiyor, eğer bu sefer frekansı tekrar kaybedersem bulamayacağımı

biliyordum.

Bir kez daha ekran bulanıklaşıp karardı ve yerini bambaşka bir

görüntüye bıraktı. Çığlık atmamak için kendimi zor tutmuştum. Etrafımda

beni bu ağzı açık halimle görecek kimse olmadığı için sevinirken bir yandan

da bunun gerçek olduğunu teyit edebilecek birinin olmasını da istiyordum.

Şimdi ekrandaki o devasa olduğunu düşündüğüm bacalardan yoktu,

onun yerine büyük bir kaya parçası vardı. Tam ekranın altından kaya

parçasına uzanmış bir ağaç kökü görünüyordu. Yeşil bir ağaç kökü...

Toprağın altından değil de üzerinden, sanki o kayayı kavramak için uzanmış

yapış yapış bir ağaç köküydü. Kök olması için dua ediyordum ama o şey

kıvrıldı, kayayı daha bir sarmaladı. İşte çığlık atmamak için kendimi bu anda

tutmuştum. O yeşil uzuv canlı bir gövdeden uzanıyordu.

Page 14: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

14

Kim yapmıştı bu görüntüleri? Nereden geliyorlardı? Neden bu kadar

canlıydılar? Nasıl oluyor da sanki onların dünyadan olmadıklarını

biliyordum? Eski bir televizyon ekranından değil de beynimin arkasında

açılan bir pencereden bakıyordum adeta.

O kök-uzuv yine hareketlendi ve sanki fark edilmiş gibi kıvranarak

kayanın etrafından ayrıldı, havada geniş bir kavis çizdi. Aniden ekran

çizgiler ve parazitlerle doldu, yayın kayboluverdi. Bir yanım şükürlerle

doluyken diğer yanım o görüntüleri ve görüntülerin arkasındaki şeyi ölesiye

merak ediyordu. O uzuv kayaya değil de sanki benliğime uzanmış ve orada

bir yerlere sarılmıştı. Bu hastalıklı görüntüleri kim, niye çekmişti ki?

Daha sonra kendime güldüm ve salak bir televizyon saçmalığından

korktuğum için kendimi ayıpladım. Karanlık bir tesiste yalnız çalışan bir

adamdım. Bunca yıldır hiç korkmamıştım. Televizyonda çok korku filmi

izlediğim de olduğu halde korktuğumu hatırlamıyorum. Çok cesur biri

olduğumu iddia edecek değilim. Köpeklerden korkarım mesela ya da birisi

bana bir silah doğrultsa altıma falan ederim herhalde ama hiç canavarlardan,

hayaletlerden korkmadım. En azından o geceye kadar korkmadığımı

zannediyordum.

Üçüncü kez görüntüleri yaklaşık iki hafta kadar sonra görecektim ve

görene kadar her gece o frekansı üç dört kez taradığımı fark edecektim. Bir

yanım korkuyla dolu bir şekilde bunu yaptığım için beni ahmaklıkla

suçlarken diğer yanım adeta bu görüntülerin tutsağı olmuş, onları ve onların

arkasındaki şeyi görmek için yanıp tutuşmaya başlamıştı.

Parazit çizgilerden oluşan orman beni karşıladı. Aynı bant tekrar

yayındaydı. Eğer bu bir bantsa… Önce ilk görüntüyle başlıyor, sonra ikincisi

ve daha sonra kayayı kavramış uzuv çıkıyordu karşıma. Bu sefer daha uzun

Page 15: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

15

kaldım ve uzvun lanetli bir parmak ucu gibi ekrana yöneldiğini gördüğümde

içimde kabaran soğuk bir dehşetle kanalı değiştirme cesareti buldum

kendimde.

Ancak kısa bir süre sonra tekrar merakla dolmuştum. O görüntüler beni

korkuttuğu kadar ilgi çekici bir arzuyla sarmalıyorlardı da. Evime gidip

yastığıma başımı koyduğumda onları düşünürken buluyordum kendimi. Bir

sabah bu görüntüleri birine anlatmam gerektiğine karar kıldım. İlk aklıma

gelen karım olmuştu fakat o beni dinledikten sonra yorgunluğumu ve aslında

fark etmesem de her gece o şehir dışındaki tesiste zaman geçirmenin

yarattığı stresi öne sürecekti. Gerçekten dinlemeyecek, beni gerçekten

anlamayacaktı. Hiç anlamamıştı ki zaten.

Aklıma gelen ikinci kişi ilkokul arkadaşım ve hâlâ arada bir beraber

kahvede oturup lafladığım biricik dostum oldu. Muhtemelen o da beni iş

değiştirmeye ikna etmeye çalışacak, bütün gece ayakta kalıp boş

düşüncelerle zaman geçirmenin böyle halüsinasyonlara sebep olduğunu öne

sürecekti. Ayrıca bunu anlatmam demek, sırrım olan dünya televizyonları

seyircisi kimliğimi de ifşa etmek demek olacaktı. Dedikodudan ve bu

söylencelerin tesis işletmecilerinin kulağına gidip beni televizyonumdan

hatta işimden mahrum bırakmasından korkuyordum. O televizyonum

olmadan o görüntüleri tekrar nasıl görebilirdim ki?

O görüntüleri başkasıyla paylaşmayı düşündüğüm sabahın gecesinde o

görüntülere tekrar ulaştım. Artık gece boyunca iki üç kez frekansı en sona

dayayarak o görüntüleri aramak bende bir adet haline gelmişti. Uyurken

televizyondan içeri girip o kızıl gökyüzünün altında koştuğumu hayal

ediyordum. Bazen bu rüyalar beni nereden geldiği belli olmayan yeşil bir

uzvun yakalaması ile kâbusa dönüşüyor ve kan ter içinde uyanıyordum.

Page 16: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

16

Ancak o görüntüleri izlemek için içimde hastalıklı ve çarpık bir istek

duyuyordum. O zamanlar farkında olmadığım bu saplantı içimi deşip oraya

habis bir ur gibi yerleşmişti. Karım, çocuğum ve hayatımın diğer öğeleri

önemsiz ayrıntılara dönüşmeye başlamışlardı.

Dediğim gibi, tam sırrımı paylaşmayı düşündüğüm sabahın gecesinde

başka gezegenden görüntüler yine televizyonumda belirdi. Karanlığın yoğun

olduğu bir geceydi. Ay bulutların arkasına saklanmış, tamamı cam olan giriş

cephesinde ufka doğru uzayıp giden şehirlerarası yolun ışıkları dışında hiçbir

şey kalmamıştı. Yıldızsız gecede sanki kayıp bir evrenin merkezindeki

binaya bekçilik eder gibi hissediyordum.

Yayını kaybederim korkusuyla elimi kumandadan çektim ve kanalı

değiştiremeyeyim diye kumandayı masanın üzerine, ulaşamayacağım kadar

uzağa bıraktım. Bu sefer yayını sonun kadar izlemek istiyordum, eğer bir

sonu varsa. İlk görüntünün yerini yavaşça ikinci görüntü aldı ve bu sefer

yere vuran gölgenin yamru yumru şekilsiz halini daha iyi seçebildim. Bu

kesinlikle bir duvar değildi. Üçüncü görüntüde kayayı kavrayan uzuv

görüldü. Yeşil ve yapışkan kol yavaşça kayadan ayrılıp havada geniş bir

kavis çizdi, suçlayıcı bir parmak gibi ekrana döndü. Yaklaştı, yaklaştı,

yaklaştı ve bir an için ekrandan dışarı çıkacağını sandığım anda görüntü

değişti.

Oturduğum sandalyeden ne yaptığımı bilmeden fırladım.

Karşıma çıkan şeyden o kadar çok korkmuştum ki o anda tüm

hayatımın da değiştiğini idrak etme şansı bulamadım.

Gözlerim gördüğü şeye inanmamakta direniyor, vücudumdan soğuk

terler boşalıyor, kurumuş boğazım cayır cayır yanıyordu. Ellerimin

titrediğini ve dişlerimin birbirine vurduğunu daha sonra fark edecektim. O

Page 17: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

17

anda hipnotize olmuş gibi ekrandaki dev göze bakmakla meşguldüm.

Ekranın biraz sağına kaymış, kirpik gibi yeşil uzantıların tepesinde zehirli

yılanlar gibi kıvrandığı devasa göz yuvarı, bedenimi de ruhumu da içinde

hapsedivermişti sanki

Ekranda o gözü gördüğüm, o devasa, yeşil damarlarla yol yol olmuş

habis göze baktığım an onun gözbebeğinde kendimi görmüştüm. Bir

kutunun içinden ona bakan beti benzi atmış yüzümü onun gözündeki

yansımada görmek beni tüm olanlardan uzaklaştırdı adeta. Kendime

dışarıdan bakıyor gibiydim. Bu gömleğinin yakası açık, bir haftalık sakalı ve

çökmüş gözleri olan adam ben miydim?

Böyle bir şey olamazdı, olmamalıydı. Mantığın hiçbir yerine

sığdıramazdınız bunu, ben onu görüyorsam, o beni nasıl görüyordu?

Eğer başka bir gezegenden geliyorsa bu görüntüler buraya yıllar sonra

ulaşıyor olmalıydı. Ama o tek gözlü canavar benim bir süredir onu

izlediğimi biliyor ve her nasılsa beni bekliyordu. O tekrar tekrar yaşadığı

boyutunun içinde sabırla, onu dışarı çıkaracak, lanetlendiği zinciri kıracak

zihni bekliyordu.

Orada o göze ne kadar baktım bilmiyorum. O gözden korkuyor ama

aynı anda onun cazibesine dayanamıyordum da. Çok yaşlı, çok öfkeli, çok

kurnaz ve çok kötüydü. Bunu vücudumun her hücresinde hissedebiliyordum.

Bana ulaşmak, bu dünyaya girmek, davetsiz misafirini sonsuz acılara

boğmak istiyordu. Her nasılsa onun, gökyüzünü kızartacak, tüm yaşamı

soğurarak dünyayı da o çöle dönüştürebileceğini anladım. O gözün içindeki

delilik, beynimin arkasındaki bir yaradan içime kanıyordu adeta.

Page 18: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

18

Ekranın sağına yakın duran göz, irin dolu bir göz kapağıyla açılıp

kapandı. Ekrana doğru ıslak bir uzuv hareketlendi ve bir anda ekranın

içinden çıkıp danışma masasının üstüne yapıştı.

Korkudan donakalmıştım. İmkânsızlıklar ardı ardına karşımda vuku

bulurken çaresiz bir kuklaya dönüşmüştüm.

O sümük gibi yapış yapış maddeyle kaplı uzuv kıpırdandı ve bir kamçı

gibi masada şakladı. İşte beni kendime getirip korkudan donan bedenimi

harekete geçiren o ses oldu.

Titreyen ellerimle uzandım ve televizyonu kavradım. Emektar

makineyi kaldırdığımda sanki küçük bir televizyon değil de yüz kilonun

üzerinde bir yaratıkmış gibi ağırdı. Uzuv belki de tenimin sıcaklığını

algılamış gibi bana hamle yaptı. Bir an için belime dolanacağını ya da

bacaklarımdan birine sarılıp beni ekranın içine çekeceğini sandım.

Kim bilir, o yapış yapış sıvısı belki de asit gibi bir şeydi. Tenimde

dokunduğu yeri yakacak ya da habis bir hastalığı bana bulaştıracaktı.

Televizyon kucağımda korkunç bir an kalakaldım. O ekrandan fırlamış

lanetli uzuv havada daireler çizdi ve bana doğru uzadı adeta. Neden sonra

damarlarımda pompalanan adrenalinin gücüyle yaratığın uzvu bana

ulaşmadan televizyonu yere çaldım.

Sanki bir otomobil lastiğiymiş gibi patladı televizyon.

Ve çığlık attı. Bu kısmından emin değilim ama ekranın ötesindeki

şeyin çığlığını duyduğumu sanıyorum. Beynimin içinde tutunmaya çalışarak

sinir hücrelerimi tırmıkladı adeta. Bir kol boyu uzunluğundaki kopuk yeşil

uzuv kırılmış camların arasında, son canını cılız bir parlamayla veren

televizyonun hemen yanından kafası koparılmış bir yılan gibi acıyla kıvrıldı.

Page 19: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

19

Asansör kapılarının yanındaki yangın dolabından keskinliğini yitirmi ş

küçük baltayı kaptım ve bir hışımla kim bilir hangi dünyadan buraya

uzanmış o uzvu parçalara ayırdım. Daha sonra da üzerine otoparkın

deposundan aldığım küçük bir kutu benzini boşalttım ve dış dünyadan gelen

parçaları yaktım.

O yeşil uzantıdan geriye yalnızca siyah küller kalmıştı. Bir süre onları

öylece bıraktım ve sandalyeye oturup kendime gelmeye çalıştım. Daha sonra

yukarı çıkıp bir elektrikle süpürge buldum, külleri, camları ve makinenin

alabileceği tüm parçaları süpürdüm. Tedirgin ve tedbirli davranıyor, elimi

hiçbir cam kırığına sürmüyordum. Büyük parçaları bahçede bulduğum iri bir

kalasla dışarıya kadar iteledim ve onları da bahçede yaktım.

Sabah gelenlere televizyonu yanlışlıkla yere düşürdüğümü, isterlerse

parasını seve seve ödeyebileceğimi söyleyecektim. Onlar ise ziyanı

olmadığını söyleyecekler ve zaten izlemedikleri televizyonu

aramayacaklardı.

Tüm bu parçalamalar ve yakmalarıma rağmen o tek gözlü yaratığın bu

dünyayı gördüğünü, bu dünyaya uzanmayı başardığını biliyordum.

Beynimin arkasında sanki o yaktığım uzuv gibi delirtici düşünceler

oynaşıyordu. O ekranın ötesinden bana bakmış, yüzümü görmüş,

düşüncelerimi, sırlarımı ve arzularımı özümsemişti sanki. Bu izlerin ona

doğruca bana getireceğini biliyordum.

Dünyaya nasıl, nereden gelebileceğini bilmiyorum ama artık

televizyon seyretmiyorum. Hiçbir program, hiçbir yayın ilgimi çekmiyor.

Evdeki televizyona çok az, o da genelde farkında olmadan baktığımı fark

ettiğimde aklımda o tek göz fırıl fırıl dönmeye ve beni aramaya başlıyor

sanki. O kanala hiç denk gelmemiş olmayı, o uyduya televizyonun antenini

Page 20: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

20

hiç bağlamamış olmayı diliyorum. O görüntüden geçebiliyorsa o antene

bağlı kablodan geçebilir mi? Tanrım bunu neden düşünmedim ki? Hemen

oraya gidip bakmalıyım, ya birisi o kabloyu fark ettiyse, ya birisi ona bir

şeyler bağlamak isterse, ya birisi o kabloya bir televizyon bağlayıp da kanal

aramaya kalkarsa? O gözün bu sefer sabırla bekleyebileceğini hiç

sanmıyorum. Oraya gitmeli ve o kabloyu antenden ayırmalı ve anteni de

parçalamalıyım.

Bundan sonra neler olacağını bilmiyorum. Muhtemelen yapmaya

çalıştığım şeyden dolayı beni işten atacaklar. Kızım ve karım büyük bir

deliliğe yakalandığımı, geceleri tek başıma kalmaktan beynimin sulandığını

sanacaklar. Belki de sadece orta yaş krizine vururlar. Ancak siz ve ben

biliyoruz ki yaptığım her şey sevdiklerimi ve bu dünyayı korumak için. Siz

ve ben biliyoruz ki eğer o göz ve onun gibiler bu tarafa geçecek olursa

cehenneme gitmek için ölmeye gerek kalmayacak. Siz ve ben biliyoruz ki

televizyon yalnızca basit bir aptal kutusu değildir, onun aracılığıyla

beynimize uzanan ölümcül uzuvlar her an dünyaya koca gözlü, aç canavarlar

taşıyabilirler…

Bahadır İÇEL

Nisan 2009 - İSTANBUL

Page 21: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

“BÜYÜK GEZG“BÜYÜK GEZG“BÜYÜK GEZG“BÜYÜK GEZGİNNNNİN N N N

PEPEPEPEŞİNDE”NDE”NDE”NDE”

Kadim GültekinKadim GültekinKadim GültekinKadim Gültekin

Page 22: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

22

“…gürültüyü duyduğum anda dışarı çıktım. Akabinde içime buz gibi

bir soğukluk aktı, kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu. Bu, başı göğe uzanan

bir devdi. Şeytan tohumunun aha bu han kadar kafası, bir koca güruhu

avuçlayacak kocaman elleri, kazık gibi dişleri vardı. Belinden aşağı bir çıkın

sarkmaktaydı; insanları çakıl taşı gibi toplayıp toplayıp işte bu çıkına

atıyordu. Öyle bir böğürtüsü vardı ki, kulaklarımızı duymaz edecekti…”

Ateş başına toplanan kalabalık Seyyah’ın hikâyesini soluksuz

dinliyordu. Ahalinin nezdinde gizemli bir gezginin dilinden dökülen peri

masallarından biri idi bu yalnızca. Seyyah onların ne düşündüğünün

farkındaydı. Belki de bu yüzden öyküsüne istediği gibi mübalağa katıyor, dev

ile yaptıkları kapışmayı ballandıra ballandıra anlatıyordu. Nice acılara şahit

oldukları o diyardan göç eyleyeli epey zaman geçmişti. Kışın şiddetinin aman

vermediği şu günlerde Merzifon şehrinde soluklanıyorlardı.

“Hemen yoldaşım, evlâdım Yiğit’i - ki aha şu köşede oturan

delikanlıdır - alıp yer altındaki inlere saklanıverdim. Korkunun pençeleri

sarsa da bedenimi, yüreğim giden onca canın ardından feryad-ı figân

etmekteydi. Şer mahlûkat köyü yerle bir edip nice insanı doldurmuştu

çıkınına. Kimilerini o meydanda, gözlerimizin önünde iştahla yiyivermişti…”

Yiğit ateşin yakınına oturmuş, efendisinin anlattığı öyküyü sessizce

dinlemekteydi. Yaşadıkları macera çok uzaklarda, sislerin gerisinde kalmış

gibi geliyordu ona şimdi. Devin gövdesindeki tılsımı kesmeye çalıştığı an, bir

Page 23: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

23

rüyanın parçasıydı sanki. Seyyah anlattıkça an be an canlanıyordu anılar

zihninde. Üç kuruşa ona yamak olduğu günden beri yaşadıklarını

düşünüyordu bazen. “Dünya çok büyük, nice hikâyeler yaşanır ufkun

ötesinde,” demişti Seyyah, yola koyuldukları vakit. “Ne büyük lütuf ki, sen

de bu yolculukta benimle birlikte olabildin. Yolumuz aydın, ömrümüz uzun

ola…”

“… i şte ecinni taifesinden o kızıl kadın bize yol gösterdi. Köylülerle,

devi gölün kenarında sıkıştırdık. Çıkını sermişti yere. Onca adam, kadın,

çoluk çocuk yığın olmuş, uzanıyordu önümüzde…”

Ailesinden, kardeşlerinden kopmuştu Yiğit. Seyyah’la yollara

düşmüştü. On beş senelik ömründe köylerinin ötesinde uzanan tepeden

izlediği dünya, ayaklarının altındaydı şimdi. Ve asla sonu yoktu bu yolun.

Dünya dedikleri, köyünün boz topraklarından ibaret değildi.

“…bakman boyuna posuna, adı gibi Yiğit’tir bu çocuk. Yaratığın

tılsımını kesip savunmasını düşürünce, kızıl kadın cehennemin derininden

sökülüp gelen bir sihir savurdu, o anda koca cüssesiyle yere serildi dev…”

Dinleyicilerden hayret ve heyecan dolu nidalar yükseldi. “Pek şanlı bir

hikâyatmış bu. Ağzına, diline sağlık efendi. Ne iyi ettin de geldin, biz

garipleri şenlendirdin,” dedi dinleyicilerden birisi. Diğerleri onu onayladılar.

“Sağ olun ağalar. Lâkin ben naçiz bir gezginim. Sizin gönlünüz

büyüktür, şenliğiniz ondan olsa gerek. Neyse cümleten hayırlı geceler, vakit

geçe varmış, benim yiğit delikanlı da kedi gibi mayışmış, varalım yatalım

artık.”

Hanın alt salonundaki kalabalık ayaklanıp dağıldı kısa sürede. Seyyah,

ateşin başında yarı uykulu oturan Yiğit’i kaldırdı. “Bre sıcağı görünce hemen

saldın kendini,” diye takıldı çocuğa.”Kalk bakalım. Odamıza geçelim de

Page 24: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

24

dinlenelim. Yola düşmemiz lazım gelir artık. Düşümdeki büyük seyyahı

bulmadan, içim rahat etmez. Daha fazla eğlenmemek gerek buralarda.”

Yiğit doğruldu. Odalarına doğru yollanırlarken bir patırtı koptu hanın

içinde. Birileri destursuzca gürültü edip konuşmaya başlamıştı. Seyyah,

“Paşalı askerler gene edepsizlik ederler,” dedi. “Handaki tüm odaları gasp

ettiler. Ben olmayaydım bu bodrum katı da gidecekti elden.”

Birkaç hafta önce Defterzade nam bir paşa, maiyeti ve askerleriyle

Merzifon’a gelmişti. Anlatılana göre, bu Defterzade Mehmet Paşa Erzurum

eyaletine valilik eden bir vezirmiş. Sadrazam değişince görevinden azledilmiş

ve kendisine Kars şehri verilince razı olmayıp cümle askeri ve adamıyla

İslâmbol’a yürüme kararı almış. Ondan başka, İpşir Paşa, Varvar Ali Paşa

denilen paşalar da bir olup İslâmbol’a varmak niyetindelermiş. Paşaların

celali olup padişaha karşı duracakları söylentileri gezinmekteydi ahali

arasında.

İşte bu Defterzade Mehmet Paşa’nın askerleri edepsiz ve hırçındı.

Paşaları bir kısım askeriyle birlikte, daha sonra geri dönmek üzere

Merzifon’dan ayrılmıştı söylenene göre. Geri kalanlar ise şehirdeki haneleri

ve Seyyah ile Yiğit’in misafir olduğu bu hanı zapt eylemişlerdi. Halk

şikâyetçi ve bıkkındı ama kimsenin sivrilip bir şey demeye cesareti yoktu.

Handa kalan birkaç fukara ve yolcuyu Seyyah dışarıda kalmaktan kurtarmıştı.

Hancıya bağışladığı birkaç altın, onlara hanın altında gözden ırak birkaç

odanın bırakılmasını sağlamıştı. Hancı, askerleri rutubeti fazladır, kedi kadar

sıçanlar gezinir, diyerek uzak tutmuştu bu odalardan.

Odalarına geldiler ve yatmak üzere hazırlandılar. “Çok vakit kaybettik

çok,” dedi Seyyah. “Düşümde, o büyük gezginle konuştuğumda vakit

Page 25: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

25

nevruzdu. Kışın sonlarındayız. O meçhul, yüksek kaleli şehre ne kadar yol

vardır, bilemem. Bu nedenledir ki, gayri harekete geçmek gerek.”

“Düşün ya gerçek olmazsa Seyyah Efendi?”

“Olacak evlât olacak. O kişi bana seyyah-ı âlem olmanın yolunu

gösterecek. Rüyamda tam bunu bana dillendirecekken uyanıverdim. Fakat

dedim ya, bir rüya değildi de gerçekti sanki. Gelecekte yaşadığım bir anı

gördüm. Buna inanırım.”

Bir süre önce Seyyah, gördüğü bir düşün peşine düşmüştü. Düşünde bir

adam vardı. Bu kişi büyük bir gezgindi. Pek çok memleket gezmişti ve

gezmeye devam etmekteydi. Seyyah onun tecrübelerinden faydalanma,

mümkünse ona yoldaş olma arzusuyla yanına varıyordu bu değerli kişinin

ama büyük seyyah ona tam önemli sözler edecekken rüyası kesilmişti.

Seyyah da yüksek kaleli şehri bulmak üzere yola düşmüştü. Büyük gezgin

oradaydı çünkü.

Ne var ki, gitmesi gereken yerin neresi olduğunu tam olarak

bilmiyordu. Geçtiği yerlerde ahalinin ağzını yoklasa da net bir sonuç elde

edememişti. Her şehrin bir kalesi vardı neredeyse.

Kış ağır geçiyordu. Öyle ki, Amasya’dan yola düşmüşler ama çok fazla

ilerleyemeden Merzifon’da kalmışlardı. Tez zamanda harekete geçmek

gerekti.

* * *

Konakladıkları bu Merzifon kasabası, yolcusu çok, kalabalık bir kasaba

idi. Yol üstünde bulunduğundan, devlet katından misafirler ağırlamışlığı da

vardı. Burada geçirdikleri günlerde kasabaya pek ısındı Seyyah ile Yiğit.

Merzifon’un kalesi, Beyazıt Han zamanından kalma camii, medresesi

ve eski hamamı ünlü idi. Şehrin Daşam Dağı’ndan esen ve ciğerleri ferah

Page 26: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

26

eden pek güzel rüzgârı vardı. Kış vakti olduğundan üzümünden yeme

fırsatına eremeseler de, üzümünün pek leziz ve sulu olduğu söylenirdi.

Gündüzleri Pirî Baba Tekkesi civarındaki lokmacıları, dükkânları gezer,

halk ile muhabbet eylerlerdi. Merzifonlular da bu iki gezginin öykülerini

dinlemekten haz almışlardı. İkramları boldu.

Şehirde Pirî Baba nam salmış, kerametli bir kimseydi. Bu zatın, eski

hamamda yaşayan bir derviş olduğu ve şehir halkının onun pek çok

kerametine şahit olduğu söylenirdi. Tekkesi büyük kubbelerle süslüydü ve

ziyaretçisi çok idi.

Birkaç gün bu şehirde eğlendikten sonra atlarını hazırladılar, erzakları

yüklendiler ve ahaliyle helalleşip yola koyuldular.

* * *

Hava soğuktu. Kış yeryüzüne öyle iştahla yerleşmişti ki, bu zevk-ü

sefadan feragat etmeye hiç niyeti yok gibiydi. Evlerin saçaklarından buzlar

sarkıyor, soğuk adeta kişili ğe bürünüp sokaklarda kol geziniyordu.

“Kı ş geride kalıp da yola düşmek iyi olurdu ama kaderimizde yolculuk

var,” dedi Seyyah, Merzifon usul usul geride kalırken.

Yiğit durgun, düşünceliydi. Hep olduğu gibi dinliyor, çok az cevap

veriyor, sözcükler adeta dudaklarından dökülmemek için çabalıyorlardı.

Seyyah, Yiğit’in bu haline alışıktı. Bu yüzden en başından beri üzerine

gitmemişti. Onun bu sessizliğin gerisinde, tarif edemediği bir derinlik vardı.

Delikanlıdan içeri bir başka kişi vardı ki, onun ortaya çıkması her an

mümkün olmuyordu. İşte o kimse, cesur, akıllı, dürüst ve merhametliydi.

Doğa kabuğuna çekilmişti. Onların yolculuğuna eşlik eden tek şey

rüzgârın uğultusuydu. Merzifon görünmez olduktan sonra bir süre ne bir

insan ne de bir hayvan çıktı karşılarına.

Page 27: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

27

Kuzeye doğru sürdüler atlarını. Daşam Dağı’nı aşıp yolları üzerindeki

bir köyü sessiz sedasız geçip güneş ufka doğru eğilene kadar ilerlediler.

Derken koca bir kayanın üzerine kurulmuş haşmetli bir kale çıktı karşılarına.

Kaleyi gören Seyyah’ı sıcak bir heyecan sardı.

“ İşte yüksek bir kale,” dedi. “Büyük gezgin ile konuştuğum yer burası

olmasın?” Yüzündeki ifade birden soldu. “Lâkin, değildir. Daha erken o

meçhul yere varmaya. Cemre düşmeden topraklara, doğru yerde sayamam

kendimi.”

“Ne garip bir kale bu böyle Seyyah Efendi,” dedi Yiğit. “Sanki

altındaki kayanın bir parçasıymış, ondan doğup yükselmiş gibi.”

“Doğrudur. İnsan işi değildir de doğa kendi eliyle inşa etmiştir diye

düşünüyor insan baktıkça.”

Kale gerçekten de altındaki devasa kayayla bütün gibiydi. Kule ve

duvarları kayayla yekpâre idi. Surlar dikti ve son derece sağlam duruyordu.

Kale dişleri seyrekti ve hepsi kayadan oyulmaydı. Kaleye giden tek bir yol

vardı. Başka türlü oraya ulaşmanın ve oradan çıkmanın mümkün olmadığı

anlaşılıyordu. Burçlar üzerinde nöbet tutan neferler göze çarpıyordu.

“Koca Kalesi’dir orası. Danişmendî Melik Gazi feth eylemiştir.

Yıldırım Han zamanından bu yana da Osmanlı elindedir. Nice celali, eşkıya

konmaya çalışır buraya ama gayri kale duvarlarını aşmak her yiğidin harcı

değildir.”

Seyyah’la Yiğit aniden yanlarında biten ve kaleyi onlara tarif edip

malumat veren kimseye döndüler. Sırtında iri çam kütükleri taşıyan, yaşlı ve

sıska bir köylüydü bu. Seyyah, “Eyvallah babacım. Zihnimizdeki cevapsız

suallere cevap verdin, sağ olasın,” diye karşılık verdi adama.

Page 28: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

28

“Sizin canınız sağ ola. Kimin nesisiniz? Nereden gelip nereye

gidersiniz? Buyurun hanemize misafir olun yiğitler.”

“Allah razı olsun amca. Ben bir gezginim, bu güzel toprakları seyre

çıktım. Bu da benim yamağımdır. Yolumuz uzundur, eğlenmeyelim amca,

yolcu yolunda gerektir…”

Köylüye selam edip yeniden yola düştüler. Hava kararmak üzereydi.

Atlarına biraz daha hız verdiler ve karanlık iyice çökünceye kadar bir köyü

daha gerilerinde bıraktılar. Bulutlu gökyüzü ayın ve yıldızların rehberliğine

izin vermeyince sonraki ilk köyde konakladılar. Köyün imamı onlara evini

açtı. Karınlarını doyurup ateşin sıcağında, uyuşan bedenlerini ısıttılar. Ertesi

gün köylüler bu iki yabancıyı duyup ziyarete geldiler ve ondan yol hikâyeleri

dilendiler. Seyyah bir an önce yola düşmek için gayret etse de, köylüler

gezginleri iyi niyetle alıkoydular ve onlara güzel yemekler ikram edip

yolluklar verdiler.

Velhasıl tekrar yola koyulduklarında öğleni çoktan geçmişti. Köprü

Şehri’ne dahil olduklarında ise vakit akşamdı.

* * *

Köprü denilen bu mahalde büyük bir hareketlilik vardı. Şehirde birçok

asker toplanmıştı. Geceyi geçirecekleri bir yer ararken Defterzade’nin burada

konakladığı ve bunların da onun için bir araya gelen neferler olduklarını

öğrendiler. Meğer iki haftadan beri, “At ve don ve mâl ü menâl isteyen, ata

ve dona ve silaha kâdir olan yiğitler gelsin,” diyerek, asker cem edilirmiş.

Bu karmaşa içinde, Köprü’de zorlukla sığınacak bir yer buldular.

Seyyah, asker kalabalığından rahatsız olmuştu. Öyle ki, neredeyse gece

karanlığında yola düşecekti. Ama Yiğit onu telkin etti ve sabah erkenden yola

çıkma niyetiyle uykuya çekildiler.

Page 29: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

29

Gün ağarırken, yataklarının bir sevgili gibi kendilerini çağıran

sıcaklığını terk edip çabucak hazırlandılar. Atlarına atlayıp yola indiklerinde

Defterzade ve askerlerinin şehirden ayrılmak üzere hareket ettiklerini

gördüler.

“Bu ne derttir böyle,” diye sızlandı Seyyah. “Bu paşa iyiden iyiye

sıkıntı olmaya başladı gayri… Neyse onlar çekilsin hele şuradan, bekleyelim

biraz daha.”

Köprü kısa sürede üzerindeki kalabalığı atınca etrafa bir dinginlik

yerleşiverdi. Seyyah araya yeterince mesafe koyduklarını düşündüğü vakit,

yeniden atlarını dehlediler.

Birkaç saat sonra hava aniden bozdu. Kesif bir karanlık çöktü üzerlerine

ve akşama doğru şiddetli bir tipi başladı.

* * *

Gökyüzü yüzyıllardır biriktirdiği bir öfkeyi kusarcasına beyaza

boyuyordu yeri. Rüzgârın sürükleyip getirdiği kar taneleri yüzlerine

vurdukça, tokat yemiş gibi hissediyorlardı. Atlar gittikçe derinleşen karda

ilerlemekte zorlanmaya başlamışlardı. Yükleri fazlaydı ve çöken karanlıkta

ne yöne gittiklerini dahi kestiremiyorlardı.

“Eyvahlar olsun! Bu nasıl bir felâkettir! Neye kızdın ya Râb, ne

kusurumuz oldu sana?”

Seyyah’ın sesi uğultunun arasında zar zor ulaştı Yiğit’e. “Geri mi

dönsek Seyyah Efendi?” dedi delikanlı. “Bu tipi bize aman vermez.”

“Artık geri dönmek de mümkün değil evlât,” dedi Seyyah. “Kasaba çok

geride kaldı. Bu kadar ilerledik, bir köy bulana kadar ilerlemeye devam.”

Page 30: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

30

Fakat git gide hareket kabiliyetlerini yitiriyorlardı ve tipinin şiddeti

azalmak yerine an be an artmaktaydı. Bin bir cefa ile bilinmez bir rotayı seyir

ediyorlardı ama karşılarına henüz bir köy çıkmamıştı.

İki saat kadar tipiye inat sürdüler atlarını. Hayvanların yükünü azaltmak

için erzakların bir kısmını kara bırakmak zorunda kalmışlardı. Ne var ki

hayvanların takati bir süre sonra tükendi ve zavallılar bir adım daha atmaz

oldular.

O vakit Seyyah atından indi ve erzakı, diğer yol yükünü Yiğit’le

kendisine bölüştürdü. Atları oldukları yere bıraktılar. Uzaklarda kurtlar

uluyordu. İçlerine korku ince bir sızı gibi süzüldü.

Karlara bata çıka, tipinin görmez ettiği gözleriyle karanlığı ölçe biçe

yürüdüler. Derken birtakım ışıklar görünür oldu karşılarında. Buna âh-ü vâh

eden sesler katıldı sonra. Bacaklarına güç verip yaklaştıklarında bunların

sabah yola çıkan askerler olduğunu gördüler. Tipi hepsini esir almıştı.

Askerlerin arasına dâhil oldular. Yanan meşaleler yollarını bir nebze

olsun görmelerini sağlıyordu artık. Askerler onların aralarına katıldığını fark

etmemişlerdi bile. Ağlıyor, sızlanıyorlardı. Önceki günün yiğitleri şimdi

biçare çocuklar gibiydiler. Önlerden emirler ulaşıyordu zaman zaman

arkadakilere. Kimse pes demeyecek, yürümeye devam edilecekti. Fakat

arkalarda durum böyle değildi. Askerler bir bir geri çekiliyor, karanlığın

içinde bilinmeze doğru uzaklaşıyorlardı. Her birinin sonu meçhuldü. Bundan

böyle geriye dönenin şansının olmadığını biliyordu Seyyah. Yiğit’e sıkı sıkı

sarılmıştı. Bu can pazarının ortasında delikanlıyı kaybetmek onun için başka

bir felâket olurdu.

Ayaklarının altındaki kar iyice artmıştı. Beyaz örtü kat kat örtmüştü

toprağı saatler içinde. Ve mezar toprağı olmuştu kar birçok yiğide. Takatini

Page 31: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

31

yitirip dermanı kalmayan, eli ayağı ve yüzü buz tutup hissizleşen askerler bir

bir dökülüyorlardı. Düşenlerin üzerini kar iştahla kapatıyordu.

Gayretle yola devam edenlerse canlı cenaze gibiydiler. Zaman zaman

sağa sola giden, yolunu kaybeden ya da kasıtla güruhtan ayrılanlar oluyordu.

Paşa kethüdâları kaçışları engellemek için kalanları altınla, atla, silahla teşvik

etmeye çalışıyorlardı ama asker, “Önce can, sonra cihan,” diyordu artık.

Hayvanlar da güçten düşmüş, yükler etrafa saçılmıştı. Onca erzak ve eşya

kara bırakılıyordu.

Kış acımasızca şiddetini gösteriyordu dünya üzerinde. İnsanlar doğanın

hükmü karşısında çaresiz ve güçsüzdüler. Seyyah da gücünün sınırına

varmıştı artık. Eli kolu tutmaz, Yiğit’i saramaz olmuştu. Varlığından arada

adını seslenerek haberdar oluyordu. Tipinin şiddetini bir kat daha artırıp

rüzgârın ejder gibi kükrediği bir anda Yiğit, efendisinin sesine karşılık

vermedi.

Seyyah’ın yüreği o anda yerinden çıkacak gibi atmaya başladı.

Yürümeyi kesti ve “Yiğit!” diye bağırdı. Sesi etkisizdi. Yiğit belki de

yakındaydı ama onu bu uğultu arasında duyması zaten mümkün değildi.

Seyyah boğazını yırtarcasına bağırdı. Eliyle sağını solunu yokladı. Askerler

onu geride bırakmıştı. Etrafına karanlık hızla çöktü bir süre sonra. Deli gibi

bağırdı Seyyah ve Yiğit’ten karşılık almaya çalıştı. Kalabalıktan kopmuştu.

Karların arasında koşturdu ama Yiğit yoktu. Artık ne kış, ne de acı soğuk

önem arz etmiyordu onun için. Evladını yitirmişti.

Karanlığın içinde bilmediği yönlere ilerledi. Yılmadan seslendi

delikanlının adını. Bir süre sonra gücü tükendi. Bir ağacın kalın gövdesine

çarpıp durdu. Olduğu yere çöktü.

Page 32: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

32

Seyyahlığının sonunun geldiğini bu kez en derininde hissetti. Ama

uykuya dalmadan önce hayallerinin onun için hiçbir önemi yoktu. Kaybının

acısı yüreğini kanatmıştı çünkü…

* * *

Geçmiş, bölük pörçük, başı sonu belirsiz bir öyküydü. Yıllar, sırasını

yitirmiş bölümlerden ibaretti. Düşünde Seyyah, geçmişinin pusları arasında

süzülüyordu. Zihninin bulanıklığı arasında çocukluğu vardı. Babasının

anlattığı hikâyeler, köyünün çimenli tepeleri. Ve huzur… Adı gibi bir gezgin

olmanın hayaliyle güneşin batışını izlediği tepedeyken duyduğu huzur ve

geleceğe dair hiç tükenmeyen umut…

Sonra gençliğinin çalkantılı yıllarında buluyordu kendisini. Babasının

ölümüyle hayallerin yerini sorumluluklara bırakışıydı hissettiği. Hayallerin

kırılışı ve umudun tükenişi. Topraktan ekmek çıkarmak için harcanan

emekler sisin pusun arasından hatırlanır olmuştu. Yokluğun arasında

süzülürken anıları seyrediyordu.

Bir başka ânı izliyordu şimdi uzaklardan. Vadide bulduğu altınları

elinde tutan yetişkin Seyyah görünür olmuştu. Yokluğa ulaşan duygu

kırıntıları arasında bu sefer heyecan vardı. Kırılan hayallerin kendisini tamir

edişinin verdiği tarifsiz heyecan... Yollara düşecek gücü bulmanın sevinci

yüreğinde titreşmekteydi. Tepenin üzerinde ufka doğru inen güneşe bakan

adam, belindeki altın kesesine dokunuyor, bu koca alev topunun yittiği yere

varacak olmanın, dünya denen sonsuzluğu adımlayacak olmanın

sabırsızlığını duyumsuyordu…

* * *

Anılar yerini karanlığa bıraktıktan sonra zaman anlamını yitirdi. Seyyah

gözlerini açtığında ne halde olduğunu, nerede bulunduğunu uzun bir süre

Page 33: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

33

idrak edemedi. Tepesindeki ağacın karlı dallarına bakarken hatırlamaya

çalıştı. Köyünde, baba evinde değil miydi? Neden ve nasıl gelmişti

buralara?..

Neden sonra hatırladı. Hatırlamasıyla birlikte acı bıçak gibi saplandı

yüreğine. “Yiğit…” sözcüğü döküldü dudaklarından. Sesi cılızdı.

Doğrulmaya çalıştı ama gücü yetmedi.

“Rahatla. Korkma, onu kaybetmedin. Buradadır yiğit delikanlın. Ana

koynunda gibi, mışıl mışıl uyur…”

Seyyah bu yabancı sesin geldiği yöne çevirdi merakla ve heyecanla

bakışlarını. Bedenine güç gelmişti birden. Çabucak doğruldu. Karşısında bal

rengi bir cübbe giymiş, yaşlıca, sakalları sarıya çalan, nur yüzlü bir zat vardı.

Onun hemen yakınında Yiğit, karların üzerine kıvrılmış, huzurlu bir şekilde

uyuyordu.

Seyyah hemen delikanlının yanına vardı. “Yiğit!” dedi. Delikanlının

yüzünü okşadı. Teni sıcaktı. İçi ışıdı gezginin. Yiğit yaşıyordu. Hayatta ve

birlikteydiler.

Alçak bir taşın üzerine oturmuş kendisine bakan adama döndü. “Efendi,

kimsin, sen mi bizi toparladın, canımızı sağ ettin? Öyleyse Allah senden razı

olsun.”

“Ben Hak yolunda ömür tüketmiş, garip bir dervişim. Er Sultan derler

adıma. Nice zamandır mekânımdan uzak, naaşım toprak üzere dururum

buralarda. Acım büyüktür. Sizleri Allah yolladı. Onun kerameti ile

bedenlerinize güç verdim, sizi iki gün boyunca şiddet-i şitâdan azad

eyledim.”

Page 34: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

34

Seyyah dervişin söylediklerinden bir şey anlamamıştı ama kerametli bir

evliyâya rast geldiklerinin farkındaydı. Ölümün kıyısına varmışken, bir araya

getirilmişlerdi.

“Demek iki gündür buralarda yatarız böyle ha?.. Er Dede, Allah’ın nuru

üzerine olsun. Ben de bir garip gezginim. Yollarda iken tipiye esir olduk.

Evladımdan ayrı düştüm, öldüm sandım ama yaşarım. Benden canım dilesen

de artık önem arz etmez. Yiğit’imi tekrar buldum, sağ gördüm ya, o bana

yeter…”

“Efendi benim de bir dileğim vardı lâkin canın değildir. O can Allah’a

emanettir. Benim naçiz bedenimi mekânıma götürüp ruhumun acısını

dindiresin.”

“Er Dede, ne istersen yaparım ama anlamadım dediğini.”

“Bana biçilen ömrü tükettim nice zaman önce. Rabbin huzuruna erdim.

Şehr-i Engürü’de kubbem vardır, orada ikâmet ederim. Lâkin bir süre önce

iki cahil, fâkir ve naçar adam türbeme girip bedenimi topraktan söküp bir

küflü tabuta yüklediler ve saman dolu bir arabayla Engürü’den kaçırdılar. Bu

iki zavallının sevdicekleri amansız bir hastalığa yakalanmış idi. Benim

kerametimden, ki haşa aciziz hepimiz Hak katında, medet edip kubbeme

vardılar. Amma vasıtam ile Allah’tan şifa dilemek yerine, toprak altından

bedenimi çıkarıp yüklendiler. Niyetleri odur ki, bedenimi köylerine götürüp

kubbemi orada kuracaklardı. Evlerindeki hastalar için oradan dualar

edeceklerdi. Bedenlerimiz ruhlarımızın örtüleridir, toprağa karışır giderler bir

gün. Ancak efendi, ruhumuz ondan ayrı değildir, toprağımız neredeyse oraya

konarız ahrete kadar. Mahşerin gelmesini orada bekleriz. İşte bu gafiller beni

yerimden edip buralara kadar sürüklediler. Üzerlerine tılsımlar takıp

olmayacak dualarla donandıklarından kendilerine görünüp doğru yola sevk

Page 35: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

35

etmem mümkün olmadı. Kışın şiddetinde işte bu sahradan geçerken kurtlar

çevirdi yollarını. Zavallıların ruhları şad olsun…”

Seyyah Er Sultan’ın anlattıklarını şaşkınlıkla dinledi. Karşısındaki

derviş çoktan rahmetli olmuştu ve onun gözüne görünen bir ruh idi. Hikâyesi

ise pek garipti. Seyyah iki can borçlu olduğu bu dervişe bir şekilde borcunu

ödeyecek olmanın fırsatını bulduğu için heyecanlanmıştı.

“Er Dede, bu andan sonra seni mekânına kavuşturmak hayat memat

meselesidir benim için. Naaşın nerdedir? Hemen yüklenip koyulalım yola.”

“Şu ağaçların altından bir yol geçer. Gariplerin arabası orada devrik

haldedir. Tabut orada karların altındadır.”

Seyyah hemen ayaklanıp yola indi. Gerçekten de burada devrik bir at

arabası vardı. Üzeri büyük ölçüde karla kaplanmıştı. Seyyah dizlerine kadar

gelen karda zorlukla ilerleyip arabanın yanına vardı. Eliyle arabanın

üzerindeki karları kürüdü. Biraz sonra araba iyice açığa çıktı. Ama açığa

çıkan sadece ata arabasının iskeleti değildi. Alttaki kar kana boyanmış, kan

ve samanla bezeli buz parçalarına dönmüştü adeta. Arabayı çeken atın

yerinde ve yakınlarda belirgin kan izleri vardı. Er Sultan’ın dediklerini

anımsadı. Kurtlar iki hırsızın yolunu kesmişti. Atla birlikte adamlar kurtlara

yem olmuşlardı. Seyyah onlar için üzüldü. Böylesine delice bir şeyi

yapmalarına neden olan şey, sevdikleriydi ve sevdiklerine kavuşmak bu

cihanda onlara nasip olmamıştı onlara.

Tabutu arabanın az ötesinde buldu. Saman yığınının altındaydı. Açığa

çıkardı, eski tahtalardan yapılma derme çatma bir tabutu. Arabanın

üzerindeki ipleri çözüp tabuta bağladı. İpinden tutup sürükleyebiliyordu

şimdi onu. Güç bela yukarı taşıdı tabutu. Er Sultan Yiğit’in yanındaydı. Yiğit

uyanmıştı.

Page 36: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

36

“Er Dede, işte getirdim tabutu. Tez yola düşelim.”

Seyyah bu sözleri söyleyip Yiğit’in yanına vardı. “Nasılsın evlât, iyi

misin? Koptun gittin benden, işte bu derviş bizi bir araya getirip iyileştirdi.

Kışın soğuğundan azad etti. Bak hele, karların üzerinde yatarsın ama sıcak

yatağın gibidir, öyle değil mi?”

“Öyle Seyyah Efendi. Seni kaybettim diye çok korktum.”

“Allah Er Dede’den razı olsun.”

“Efendi, Allah ikimizi de merhamet edip yollarımızı kesiştirdi.

Şükredelim ona ki, büyük kudretini bizden esirgemedi.”

“Şükürler olsun. Artık yolculuk vaktidir Er Dede. Şehr-i Engürü ne

menem bir yerdir, hele öne düş de göster bize…”

* * *

Er Sultan’ın kerametiyle karlı yollar önlerinde açıldı. Dışarıdan esen

rüzgârı ve insanın tenini kesen soğuğu hissetmediler. Er Sultan onlara

hakikate ve büyük aşka ulaşmaya dair hikâyeler anlattı. Seyyah ile Yiğit her

ne kadar beynamaz idilerse de, Er Sultan’ın sözlerinden feyz aldılar.

Derken karşılarına bir ceset topluluğu çıktı. Bunlar dünkü ordunun

kalıntılarıydı. Birçok adam karlar arasında taş gibi kıpırtısız uzanmaktaydı.

Eşyalar, kıyafetler kar üzerine saçılmıştı. Kar yağışı devam ettiğinden

kalanları toplamaya gelen olmamıştı anlaşılan. Önlerinde uzanan topraklar

açık bir mezarlıktı o an için.

“Ah Direklibel!” dedi Er Sultan. “Ne canlar aldın, ne büyük acılarla

beslendin…”

Ölenlerin ruhunu dualarla şad edip Direklibel mezarlığını geride

bıraktılar ve yürümeyi sürdürdüler. Seyyah, büyük gezgini arayışını anlattı. O

zaman Er Sultan, “Ah yiğidim, yanına kadar varıp da bilememişsin aradığının

Page 37: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

37

o olduğunu,” dedi. “Mehmed Zılli Evliya’dan bahsedersin. Defterzade

denilen paşanın maiyetinde bulunurdu. Tipiye tutulup askerler arasına

katıldığınızda, o da sizin önünüzde gider idi.”

Bu sözleri duyunca başından kaynar sular dökülür gibi oldu Seyyah’ın.

“Ne dersin Er Dede sen? Bu paşanın yanında mıydı, düşümde gördüğüm

büyük gezgin? Eyvah, gecenin kör karanlığında bilemedim! Nasıl bir fırsatı

kaçırdım! Nerdedir şimdi Er Dede? Sen bilirsin her şeyi.”

“ İçin rahat olsun Seyyah oğlum. Evliya dönüp dolaşıp Engürü’ye

varacak. Sen beni mekânıma kavuşturduktan sonra bekleyeceksin. Düşünde

gördüğün yüksek kale de Engürü Kalesi’dir.”

Er Sultan’la karşılaşmaları bir tesadüf değil gerçekten de yaratıcının

hikmetiydi. Büyük gezgin Evliya muhtemelen onların önünde bir yerlerde

seyrediyordu. Er Sultan’a borcu olmasa, tez yetişir bulurdu onu. Ama hiç

sapmadan Engürü’ye varmaları gerekti. Er Sultan’ı mekânına yerleştirdikten

sonra, bekleyecek ve Evliya ile tanışacaktı. Rüyası gerçekti. Buna en

başından beri olan inancı hiç sarsılmamıştı zaten.

Seyyah artık hiç durmamacasına ilerlemek istiyordu. Ama Gümüş

kasabasına vardıklarında Er Sultan onların burada biraz soluklanmalarını ve

karınlarını doyurmalarını istedi. Tüm eşyaları ve yiyeceklerini

kaybetmişlerdi. İki gündür bir şey yemeden, Er Sultan’ın kudretiyle ayakta

durduklarını fark etti Seyyah. Yiğit’in ve Er Sultan’ın hatırı için Gümüş’te

konaklamaya razı oldu.

* * *

Gümüş kasabasına vardıklarında paşa ile askerlerin burada konaklayıp

sabah tekrar yola çıktıklarını öğrendiler. Büyük gezgini kıl payı kaçırmak

Seyyah’ın hoşuna gitmemişti.

Page 38: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

38

Buradayken Er Sultan’ın sadece kendilerine göründüğünü anladılar.

Kasabalılar ellerinde tabutla gelen bu iki kişiyi yadırgasalar da, paşanın

askerlerinin ağırlığını üzerlerinden yeni atmış olmalarındandır ki, bu durumu

pek irdelemediler. Zaten Seyyah, tabuttakinin cennet mekan babası olduğu,

arzusu üzerine onu Engürü’ye gömmek için yola düştüğü hikâyesini

anlatmıştı.

Geceyi metruk bir handa geçirdiler. Dışarıda yine şiddetli bir tipi

başlamıştı. “Er Dede, paşa gene kara kışa esir oldu zahir. Bu Evliyâ’ya zeval

gelmesin?”

“Gelmeyecek oğul, dertlenme. Lâkin paşanın askerleri, yaptıkları

zulümün bedeli daha ödeyecekler.”

Ertesi gün bol akçe sayarak, kızaklı bir at arabası tedarik ettiler ve

yüklerini arabaya yüklediler. Cılız bir atın çektiği arabayla yola koyuldular.

Havanın hırsı hâlâ tam olarak sönmemişti. Soğuk, suratları arsızca

yalamaya devam ediyordu. Er Sultan’ın rehberliğinde ilerlemeye devam

ederken, Dankasa denilen bir köyün yakınlarında, üzerlerinde yüklerle, çoluk

çoluk birtakım köylülerin, ağlayıp sızlanarak etrafta gezindiklerini gördüler.

Biraz soruşturunca, Defterzade’nin askerlerinin bu köylülere zulmettiğini ve

hepsini kara kışta dışarı atıp evlerine yerleştiklerini öğrendiler. Askerler

kundaktaki bebeğe dahi acımayıp tüm köylüleri yerinden etmişti.

Bu hazin görüntüyü artlarında bırakıp birkaç saat daha yol aldılar. O

vakit, geceki tipinin izleri ortaya çıkmaya başladı. Paşa birçok malını

mülkünü, atını ve askerini kar üzerinde bırakmıştı yine. Defterzade’nin

yolculuğu meşakkatli ve acılıydı. Bundan herkes nasibini almıştı. Seyyah,

gezgin Evliya’nın bu zorlu yoldan sağ salim çıkmasını diledi. Her ne kadar

Page 39: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

39

Engürü’de bir araya geleceklerini bilse de, şüphe zaman zaman içini

kemiriyordu.

Kırkdilim Dağı’nın ortasındaki vadiden rahatlıkla geçtiler.

Kendilerinden öncekiler bu boğazı aşmak için canlar feda etmişti ama Er

Sultan’ın kerameti onlara soğuğu sıcak ediyordu. Kar üzerinde düz yolda gibi

rahat ilerliyorlardı.

Kırkdilim Dağı’nı aşıp Çorum topraklarına adım attıklarında bir günü

daha devirmişlerdi. Yollarındaki bir köyde konakladılar. Paşa ile askerlerin

Çorum şehrine yönlendiklerini öğrendiler. Seyyah o istikamette

ilerleyeceklerini düşünüyordu ama Er Sultan buna gerek olmadığını,

Kızılırmak’ı aşıp doğruca Engürü tarafına ilerlemeleri gerektiğini söyledi.

Köyde fazla eğlenmeyip Kızılırmak yönüne yürüdüler. Karakeçili

adında, nehre bir saat mesafede bir köye varıp dinlendiler. Köylülere artık

kendisini bir gezgin olarak anlatamayan Seyyah, her yerde değerli babasının

arzunu yerine getirmek isteyen vefalı bir evlât rolü oynuyordu.

Köylüler onlara Çeşnigir Köprüsü’ne varıp Kızılırmak’ı geçmelerini

salık verdiler ama Kızılırmak sığ akmakta olduğundan, köprüye varma

lüzumu duymadılar ve nehri aştılar. Bu geçiş esnasında Er Sultan, “Irmağın

bu durgunluğu gazabının habercisidir,” dedi. Seyyah bunu nehrin baharda

coşkunca akacak olmasına yorumlayıp üzerine gitmedi.

Yolculukları boyunca Er Sultan sık sık geçtikleri beldelerdeki

muhterem zatlardan bahsedip Seyyah ile Yiğit’ten, onların ruhlarına dualar

armağan etmelerini istemişti. İşte bu dervişlerden biri de Bardaklı Baba idi.

Kızılırmak’ı aştıktan sonra Bardaklı Baba’nın ziyaretgâhına vardılar. Bu

esnada Er Sultan gözlerden kayboldu. Seyyah’la Yiğit panik oldular ama

yapacak bir şeyleri yoktu. Beklediler ve beklerken Bardaklı Baba’nın türbesi

Page 40: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

40

başında, ziyaretçilerle birlikte dualar ettiler. Ve bu nurlu kimsenin bir

kerametine şahit oldular.

Türbe başında içi suyla dolu elli yıllık bir ibrik durmaktaydı. Her kim ki

onunla abdest alıp ibriği yerine koyduğunda, ibrik hiç kullanılmamış gibi

suyla dopdolu kalmaya devam ediyordu. Ziyaretçilerin hayretlerine karşın,

Yiğit ve Seyyah pek makbul karşıladılar bu durumu. Görüp geçirdikleri, bu

kısacık gezginlik süresinde epey fazlaydı…

Derken Er Sultan tekrar görünür oldu. Seyyah, “Er Baba, buhara dönüp

yok oldun, nerelerdeydin?” diye sorunca, “Muhteremi yerinde bir ziyaret

ediverdim,” diye cevapladı derviş. Tekrar yola çıktılar.

Uzun yollar kat edip günler devirdiler ve bir hafta sonra Çubuk Ovası,

oradan da şehr-i Engürü karşıladı onları.

* * *

Düşünde gördüğü yüksek kalenin eteklerine kurulu bir şehirdi Engürü.

Kalesi heybetliydi ve duvarlar yerden epey yüksekteydi. Banisi bilinmiyordu

ama ta Roma devrinden beri var olduğu söylenmekteydi. İç ve dış surlardan

oluşan kalenin üzerine çıkıldığı vakit, çok geniş toprakları seyir eylemek

mümkündü. İçinde hanlar, çarşılar ve evler bulunmaktaydı. Bulunduğu yere

olan hâkimiyeti nedeniyle padişahın önemli kalelerinden biriydi.

İşte aradığı kaleye nihayetinde varan Seyyah, Er Sultan’ı Odunbazarı

denilen bir yerdeki küçük bir kubbeye, bir gece vakti gizlice yerleştirip

dervişin ruhunu şad eyledi. Mart başlarındaydılar ve Er Sultan’ın dediği

üzere, Evliya yakın bir vakitte gelecekti. Kalenin içindeki hanlardan birine

yerleştiler ve her gün Er Sultan’ı ziyaret edip şehri gezindiler.

Engürü şehri tiftik keçisi ve sofuyla ünlüydü. Bu keçiler beyaz tüylü

olup tüyleri çok değerliydi. Onun tüylerinden yapılan Engürü sofunun bir eşi

Page 41: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

41

benzeri yoktu. Her kim bunu kendi memleketinde de yapmaya kalktıysa, bir

türlü becerememişti. Anlatılana göre Frenkler keçileri kendi diyarlarına

götürüp orada yetiştirip ipli ğinden soflar dokumaya kalkmıştı ama asla

Engürü’dekine benzememişti. Engürü halkı bu müstesna keçinin ve sofun,

Hacı Bayram Veli’nin kerameti ve şehrin güzel havasının hükmü olduğunu

söylüyordu.

Bağı bahçesi bol, tarlaları geniş, kalesi benzersiz bu şehirde iki hafta

dolandılar. Gözleri ufuktaydı Seyyah’ın. Paşanın büyük gezgin ile varacağı

gün gelip çatabilirdi. Ama her gün hayal sükûtu içinde, yataklarına

çekiliyorlardı.

Sıkıntılı bekleyişten sonra nihayet bir sabah Defterzade askerleriyle

birlikte şehrin kapısını çaldı.

* * *

Haberi alan Seyyah’la Yiğit hemen koştular. Şehir kapılarının yakınına

vardıklarında, tüm askerin, devenin, katırın, malın mülkün şehir duvarları

ötesinde bekleştiğini gördüler. Engürü a’yânı Defterzade’yi celâlî olup

Varvar Ali Paşa ile birleşmeye niyetlendiği için, “Biz sizi padişah kalesine

koymayız,” diyerek, şehre almamıştı.

“Bre ne yapar bu gafiller!” dedi bunu öğrenen Seyyah. “Boşa mı

bekledik onca gün? Olmazsa, artık gidip paşanın huzuruna çıkacağım.”

Seyyah bu vaziyete çok kızmıştı. Beklemekle olmayacaktı bu iş.

Hazırlanıp aşağı inmeye niyetlendiği sırada, aracıların devreye girdiğini ve

mahkemeden izin alınacağı söylentisi ulaştı kulaklarına. Öyle olunca Seyyah

biraz daha bekleme kararı aldı. Ayaküstü olacak değildi bu iş. Büyük gezgin

şehre girdikten sonra kapısına varmak en makbûl yoldu.

Page 42: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

42

Nihayetinde aracılar ve paşanın şehirdeki tanıdıkları vasıtasıyla

Defterzade’ye şehirde üç gün kalma izni verildi.

“Evliya’nın kapısına varıp yoldaşlık arzusunu dile getirmek kaldı

geriye,” dedi Seyyah.

Ama paşa top atışları altında kaleye dâhil olduktan sonra, büyük

gezginin karşısına çıkmanın yolunu bir türlü bulamadı Seyyah. Paşanın

maiyetine askerler yaklaştırmıyordu. Gezginin Hacı Bayram Veli tekkesinde

olduğunu öğrenip yanına varmak istediğinde, birkaç yanık yüzlü nefer

tarafından kabaca uzaklaştırılmıştı oradan. Bunu kubbesine varıp da Er

Sultan’a dillendirince derviş, “Meraklanma oğul, ben onu mekânıma davet

edip seni görmesini sağlarım,” dedi.

Ertesi gece Er Sultan, Evliya’nın düşüne girdi.

* * *

Evliya Çelebi nam, İslâmbol şehrinin Unkapanı semtinde dünyaya

gelen ve ömrünün on dokuzuncu senesinde rüyasına giren peygamberden

şefaat dileyecek yerde seyahat dileyerek yollara düşen büyük gezgin, o gece

uykusunda sarı sakallı, bal rengi softan hırka giymiş, başında on iki dolama

sarık olan bir zat-ı muhterem gördü.

Bu kişi, “Bak a oğul,” dedi. “Layık mıdır ki, benim çırağım köse

Bayram Veli’ye giderken beni basıp geçesin, onu ziyaret edip bir hatim

edesin, bana bir Fatiha okumayasın?..”

Evliya, “Sultanım, cenabı şerifiniz kimdir? Ben sizi bilmem ve nerde

oturursunuz?” diye sual etti.

“Güreşçiler Tekkesi’nde Sultan Murad Han huzurunda pehlivanlara

duacılık ederken, ‘Engürü’de Er yatar, Rum’da Sarısaltık,’ demez miydin?

İşte Engürü’deki Er Sultan benim. Aşağı Tahtakale yakınında,

Page 43: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

43

Odunbazarı’nda bir kesif kubbe içinde kaldım. Gelip ziyaret edip bir Fatiha

ile şâd eylesen, dünyada ve ahrette dileğine ermiş olasın. Sabah bir adam

göndereyim, hemen bana benzer, onunla el ele verip bana gel ve ziyaret eyle,

selâmün aleyküm…”

Evliya Çelebi o anda uykudan uyandı. Hemen kalkıp abdest aldı. Sabah

namazını kıldıktan sonra, kendisini kahvaltıya buyur eden hademeye bugün

niyetli olduğunu söyleyip konakladığı evin bahçesinde beklemeye koyuldu.

Gün ağarırken akşam rüyasında gördüğü kişiye benzer biri geldi ve

“Evliya Çelebi siz misiniz? Er Sultan düşünüzde bizi size gönderdi, buyurun

gidelim,” dedi.

Evliya Çelebi hemen hazırlanıp bu kişi ile yola düştü. Odunbazarı

denilen mahalle geldikleri vakit, adam meydanın batısındaki küçük bir

kubbeyi işaret ederek, “İşte Er Sultan kubbesi şudur,” dedi. Evliya o yöne

bakıp başını geri çevirdiğinde gördü ki, kendisine yol gösteren zat yerinde

yok idi.

“Bre meded! Ben onun elin elimden koyvermesem gerek idim! Bre

Meded! Halim neye varır?” diye sızlanarak geniş caddede dolanmaya başladı

Evliya Çelebi. Yakınlardaki keçe kaplı küçük bir kapıdan, “Herhalde buradan

içeri giriverdi,” diyerek adım atınca anladı ki, burası bir bozahaneydi ve

paşalı katırcılar ve eşekçiler burada alem yapardı.

Katırcılardan birisi, “Buyur Evliya, bir bozamızı iç,” dedi.

“Hay benim bozahaneye girdiğimi gördüler!” diyerek, utanç içinde çıktı

oradan Evliya.

Rehberini aramaktan vazgeçip hemen Er Sultan türbesine vardı.

Türbenin alt basamağına yüz sürüp “Ey sultan, ‘Sana bir kılavuz gönderirim,’

dedin, sözünde durup gönderdin ama henüz irşâd olmadan elimden aldın.

Page 44: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

44

Kapına gelip seni ziyaret ettim, himaye ya er Sultan!” diyerek olduğu yere

yığıldı, derin bir uykuya daldı ve Er Sultan’ı yine karşısında görüp selam

verdi ve “Sultanım bana kılavuz gönderdiğin adamı yitirip kılavuzsuz kapına

geldim. Beni eli boş bırakma!” dedi.

Er Sultan dedi ki:

“Sen bir hafız olduğundan ve ermişleri sevip türbelerine yüz

sürdüğünden, yoksun kalmazsın. Biz sana muhabbetimizden düşüne girip

‘Sana bir vesile göndeririz, onun eline yapışıp bize gel,’ dediğimizde, sabahı

yine biz varıp eline yapıştık. Seni tarîk-i hakkâ getirir, mürşid-i kâmilinim.

Elem çekme!..”

Er Sultan bunları deyip sözlerine devam etti:

“Amma sen de bu yardakçılar ile gezerken fukaraya, güçsüze merhamet

et ve yardakçılardan kurtulmaya çalış. Ve paşana söyle; benim himayemde

olan Engürü’ye kapanıp celâlî olup civardaki Tanrı kullarına eziyet etmesin.

Sana Allah seyahati tam, ahir nefeste iman verip ve peygamber desteğini

nasip edip sıhhatle dünyayı gezdikçe; azıcık ta’am ye, azıcık uyu ve azıcık

söyle ve ilme çok amel eyle… Pirlere riayet eyle. Bunlara uy ve duanı

esirgeme, lâkin senden bir arzum vardır…”

Evliye Çelebi, “Arzunu emir telakki ederim sultanım,” dedi.

“Bak Evliya, şu iki yiğit bana bir zaman yoldaşlık edip ruhum acılarla

sızlarken acılarımı dindirdiler. Onlar da seyahat aşkıyle yollara düşmüşler ve

bu yolda bir kılavuz ararlar. Seni Allah’ın kudretiyle rüyalarında görüp

peşine düşmüşler. Kaderde bir araya geldik. Benim senden dileğim, onların

yoluna ışık tut…”

Page 45: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

45

Evliya bu sözler üzerine dönüp baktığında arkasında yetişkin bir adamla

on beşinde bir delikanlı olduğunu gördü. “Sultanım sen merakta kalmayasın,

ben onlara kılavuz olurum,” dedi, Er Sultan’a dönüp.

Er Sultan, “Oğullarım,” dedi. “Benim artık istirahata çekilip Tanrı’nın

huzuruna nail olmam gerekir. Allah hepinizi doğruya sevk etsin, pek çok

memleketler görmek nasip etsin. Dualarınızı pirlerden, dervişlerden

esirgemeyip Hak yolundan sapmayasınız…”

Derviş usulca silinip gitti gözlerinin önünden ve üç gezgin de bir daha

ömürleri boyu onu görmediler…

* * *

Evliya Çelebi Seyyah ile Yiğit’i misafir olduğu konağa getirdi. Yolda

Seyyah kendilerini tanıtıp, “Seninle aynı amaç için yollara düştüm Evliya

Efendi. Bilirim ki pek hakikatli kişisin, bize yol göster, al yanına iller

dolaştır,” dedi.

“A ğa, ben hâkir, değersiz bir kulum sadece. Haşa, büyüklük haddime

değildir. Ancak Tanrı’ya yakışır o. Lâkin ömrümün uzun senelerini yollarda

geçirdim. Seyyahlık zordur. Bu topraklar nice güzelliklerinin yanında pek

çok tehlike de barındırır içinde. Siz iki adam, yayan yapıldak yollara

düşmüşsünüz, başınıza bir zeval gelmemiş Tanrı’nın hikmetiyle. Er Sultan’a

yaren olmuşsunuz, ne mutlu size. Esasında benim diyecek pek sözüm de

yoktur, sizin yolunuz çizilmiştir. Amma Er Sultan hatrı içün sizi boş

koymayacağım.”

“Yanına yoldaş olmaktır arzumuz.”

“Bu arzunuz beni mutlu eder lâkin benim yolum zorludur Seyyah

Efendi. Devletlû vezirimizin yoldaşıyım, o nereye sürüklenirse, ben de oraya

giderim. Ereğim gezmektir diyar diyar ama devlet-i âliyenin de yükün

Page 46: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

46

taşırım. Oysa sen, doğuştan gezginlikle amel biçilmişsin. Adın dahi

Seyyah’tır ki, seyahate eresin diye. Anladığım odur ki, sizin yolunuz benden

farklı çizilidir.”

Konağa vardıklarında Evliya Çelebi onlara ikramlarda bulunup

hediyeler ihsan eyledi. Bu hediyeler birkaç esvap, iki katır, bir kese altın ve

bir pusula idi. “Bu pusula size yol göstersin. Zorlu dağlar aştıkta hep beni

hatırlayasınız…”

Sonra öğütlerde bulundu Evliya ve dedi ki:

“1040 senesinde yollara düşmek nasip olduğunda peder-i azizim bana

uzun nasihatler etmişti. İşte şimdi yıllar sonra benim de bu nasihatleri,

gezginliğe baş koymuş iki değerli kişiye iletmem gerekmiş. Demişti ki peder-

i azizim;

‘Oğul, âdem yoksul olur, besmelesiz yemek yeme. Sır verecek sözün

varsa sakın avradına deme. Giysinin söküğün üstünde dikme. Cünûb olup

yemek yeme. İyi adını keme takma ve keme yoldaş olma. Yürü ileri, kalma

geri. Alay bozma, tarla basma. Dostlar ayağına sarkma. Konmadığın yere el

uzatma. İki kişi söyleşirken dinleme. Ekmek ile tuzun hakkın gözet.

Namahreme bakıp kötülük etme. Davetsiz bir yere varma. Varırsan güvenli

yere, namuslu kimseye var. Sır arkadaşı ol. Her mecliste duyduğun sözleri

hafızanda tut. Evden eve misafir olup söz gezdirme. Yergiden, kovuculuktan

uzak dur. Herkesle iyi geçin. İnatçı ve dil uzatıcı olma. Senden uluların

önünden gitme. İhtiyarlara saygı göster. Daima temiz olup haramdan uzak

dur. Beş vakit namaza müdavemet edip ilimle meşgul ol… Eline giren malı

israf etme. Kanaatle geçin ki, kanaat tükenmez bir hazinedir. Dünyalık akçeyi

lokma ve hırka için saklayıp namerde muhtaç olma; zira düşmana kalırsa

kalsın, dosta muhtaç olma tek…

Page 47: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

47

‘Ve oğul, gezdiğin yerde kendini daima muhafazada ol. Su uyur

düşman uyumaz. Ahirin ve akıbetin hayır ola. Düşman şerrinden emin olup

yüce Tanrı yardımcın olup dünyada güvenlik, ahir nefeste iman içinde

olasın…’

İşte babamın bana öğütleri bunlardı. Ben değersiz bir kul, yoksul Evliya

size bundan ötesini diyemem. Ben bu nasihatleri kulağıma küpe ettim, Allah

yolumu açık eyledi. Siz de bunlara uyasınız. Sizin de yolunuz açık, ömrünüz

uzun ola…”

Evliya Çelebi bunun üzerine Seyyah’la Yiğit’i alınlarından öpüp yola

koydu. Seyyah onun yanından ayrılırken huzur içindeydi. Büyük gezginin

hediye ettiği pusulaya baktı. “Yiğit oğlum,” dedi. “Gayri yolumuz açıktır.

Dervişlere yüzün sürüp büyük gezginin öğütlerini aldık. Bundan böyle içim

rahattır. Kader bizi toprağımızdan alıp nerelere sürükledi. Görelim, akıp

giden zaman nehrinin sonu nereye varır…”

Engürü Kalesi’ni o günün akşamında terk eyleyip yeniden yollara düştü

iki gezgin…

Not: Bu öykü “Seyyah” serisinin ikinci öyküsüdür. İlk öykü “Kara

Mürekkep” isimli e-kitabımızda yayınlanan “Obur Devin Baskını” adlı

öyküdür…

Page 48: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

“KALDIRIM”“KALDIRIM”“KALDIRIM”“KALDIRIM”

Baran GüzelBaran GüzelBaran GüzelBaran Güzel

Page 49: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

49

Beyaz kanatlı yakışıklı adam kendini “Büyücü” diye tanıtmıştı onlara.

Uyanınca kendilerini bembeyaz bir odada, başkalarıyla aynı duyguları

paylaşırken ve aynı şeyleri düşünürken, aynı merak, aynı korku içinde

bulmuşlardı. Seçilmişler miydi? Ya da akıllarına getirmeye çekinmedikleri,

fakat söylemeye utandıkları şey mi olmuştu; ölmüşler miydi? Az sonra bir

kapı gıcırtısı duyuldu. -Daha sonra, böyle bir mekânda nasıl kapı gıcırtısı olur,

diye düşüneceklerdi- Saçlarını hoş kokuları sırtlanıp burunlarına taşıyan serin

bir rüzgâr okşadı. Bu serin rüzgâr yanaklarını gevşetip gülümsemelerine

neden oldu. Beyaz kanatlı adamı ilk o zaman gördüler. Melodi gibi gelen

sesiyle bir şey anlatmaya, şu anki durumlarını özetlemeye çalıştı. Konuşurken

sanki dinleyicilerini bayıltmamak için sesini çirkinleştirmeye çalışıyor,

suratındaki muazzam güzelliği saklamak için kaşlarını çatıyordu. “Bu kapının

ardında Cennet var.” dedi. -Dinleyenler Büyücü’nün güzelliği karşısında

Cennet kavramının önemini anlayamamışlardı.- Bu kapıdan girmek için bir

şartı olduğunu da ekledi hemen Büyücü. Bu şartı da nasıl

gerçekleştireceklerini bir bir anlattı.

***

Her gün yüzlerce ayağın ezdiği, köşeli taşlarla döşeli kaldırımda

beklerdi Dilenci. Her gün bir yere varmak için telaşlı adımlarla tüketilen bu

kaldırımda bekler, komik denilebilecek acınası kıyafetleriyle dilenirdi.

Page 50: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

50

Dilencilerin itilip kakıldığı, hor görüldüğü veya görmezden gelindiği,

dualarının duyulmadığı, seslerinin işitilmediği, üzerlerindeki paçavralara ve -

eğer erkeklerse uzamış sakallarına, kadınlarsa eşarpla kapatmaya çalıştıkları

yağlanmış saçlarında- leş kokularına acınılmadığı, mavi üniformalılar

tarafından kimi zaman tekmelendikleri, kimi zaman ise hücreye tıkıldıkları bir

zamanda dileniyordu üstelik.

Dilenci her gün olduğu gibi yola bakan son taşları aşınmış, ilk

yerleştirildiğinde köşeli olan sivri kısımları yuvarlanmış bu kaldırımda

duruyor ve dileniyordu. Daha önce görülmüş, tanınmış, duası alınmış ve para

verilmiş tüm dilencilerden farklıydı o. Diğer tüm dilenciler imrenerek

bakarlardı ona. Günün her saati güler, gördüğü herkesi mutlu ederdi o.

Karıncaların bile bir ucundan bir ucuna geçmeye korktuğu, bir söze

göre iğne atıldığında yere düşmeyeceği bu kaldırımdan çok değişik insanlar

geçerdi. Ama hepsinin ortak bir özelliği vardı. Hepsi bir yerden gelip bir yere

giden, sonra tekrar bir yere gelecek olan aceleci, somurtkan insanlardı.

Hemen hepsi birine çarptığında dönüp bakamayacak kadar acelesi olan

insanlardı. Hemen hepsi zavallı, az vakitli insanlardı. Bazıları öylesine

kaptırmıştı ki kendini akreple yelkovanın dönüşüne, zamana tur bindirmenin

peşindeydiler. Saçmaydı Dilenci’ye göre. Zamana karşı üstün gelmek asla

mümkün olmamıştı. Bilirdi Dilenci ve bu boş çabalara gülerdi.

Acelesi olan bir adamın çarpmasıyla kitaplarını düşüren genç kızın

yanındaydı Dilenci. Kabaca bir adam sol elindeki telefonu kulağına dayamış,

koşar adımlarla yürürken karşıdan gelen kıza çarpmıştı gövdesinin sağ

tarafıyla. Genç kızın sol elindeki kitaplar yere düştüğünde ve kız hafif bir

sarsıntı geçirdiğinde adam arkasını bile dönmemiş, adımlarını daha da

Page 51: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

51

hızlandırıp kalabalığın arasına karışıp uzaklaşmıştı. Belki de çarptıktan bir iki

saniye sonra kızın ağzından çıkan “Yavaş ayı!” sitemini bile duymamıştı.

Sesten bile hızlıydı adam. Dilenci oradaydı. Eğilip kızın düşen kitaplarını

topladı. Bunu hiç de romantik olmayan bir biçimde çabucak yapmıştı.

(Yanlarından geçen insanlar bu duruma kızıyor gibiydiler, Dilenci ve kız

kaldırımın ortasında insanların arasında küçük bir çember oluşturmuşlardı.)

Genç kız sağ eliyle yanaklarına dökülen saçını kulağının arkasına sıkıştırıp

doğrulurken “Teşekkür ederim.” dedi. Bunu öyle âcizane söylemişti ki

Dilenci’nin tuhaf kıyafetlerine bakışları, gerek yok, der gibiydi. Dilenci

“Önemli değil.” dedi. Belki kız bıkkınlıkla teşekkür etmese daha başka şeyler

de söyleyecekti. İnsanlarda son zamanlarda nezaket duygusunun

azaldığından bahsedecekti belki. “Mutlu olun.” dedi Dilenci son olarak. Bunu

söylerken gözlerinde oluşan pırıltı kızın kalbinde alışagelmemiş bir takım iyi

duyguların oluşmasını sağladı. Kız mutlu olmuştu. Dilenci bunu kızın

yanağında oluşan gamzelerden anladı. İçin için güldü.

Kız kalabalığın arasına karışıp yokluğa adım atarken Dilenci her zamanki

yerine döndü. Kaldırıma yıllar önce sıralı şekilde on metre arayla dikilmiş dev

gövdeli bir çınara yaslandı. Gölgesinde durup sırtını yasladığı bu çınar,

dibindeki kaldırım taşlarını yerlerinden oynatıp diğer taşlara oranla daha

yüksekte durmasına sebep olmuştu. Çınarın köklerinden bazıları toprağın

üzerine çıkmıştı.

Yaklaşık on metre ileride başka bir çınarın gölgesinde Saatçi duruyordu.

Saatçi saat rafını çınarın; caddenin tam tersi yöne, yani kaldırımdan geçen

insanlara, kaldırımın bittiği yerde başlayan bahçe duvarına –büyük ihtimalle

bir devlet dairesinin bahçe duvarıydı bu.- bakan tarafına yaslamış,

Page 52: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

52

katlanabilir taburesinde oturmuş, kucağındaki su dolu cam kavanoza elindeki

saatleri daldırıp mallarının su geçirmezliği belgelemeye çalışıyordu. Öfkeli

kalabalıktaki birkaç dakikasını kaybetmeyi göze alan ve saate ihtiyaç duyan

az sayıdaki bazı kişiler elleri ceplerinde önce, sadece bakıyorum, imajı

vererek yanaşıp kaldırımdaki insanların kendilerine bakmadıklarından emin

olup (Ucuzdu bu saatler, kiloyla satıldıkları rivayet edilirdi, zamansızlıkta hat

safhaya ulaşmış çekik gözlü bir millet tarafından imal edilirlerdi, bu saatleri

alanlar genellikle ya fakir ya da öğrencilerdi. Utanırdı insanlar bu saatleri

alırken.) gözlerine kestirdikleri bir saati alıyorlardı.

“Kaç para?”

“Beş lira ver yeter, ilk müşterimsin daha.”

“Bilemedim ya çok çeşit var aslında… Hangisini alsam?”

“O elindeki iyidir, en çok sattığım mal o. Kayışı yılan derisindendir

üstelik.”

“İyi madem, alıyorum.”

Duyardı bunları Dilenci ve gülerdi. Saatçi günde kim bilir kaç kişiye aynı

şeyleri söylerdi. Peki kaç kişiyi mutlu ederdi Saatçi? Alaya aldığından, küçük

gördüğünden değil; sadece merak ederdi Dilenci. “Hiç” derdi sonra.

Kim bir saate para verdi diye mutlu olur ki? Üstelik kesin bir şekilde

aceleciliğe, telaşa, buna bağlı olarak vurdumduymazlığa sürükleyecekken

insanı. Neden akreple yelkovanın döngüsünü, dünyanın döngüsüne tercih

eder ki insan? Üstelik kesin bir şekilde şahit oldukça zamanın akıp gittiğine,

mutsuz olacak insan. Ki karamsarlığa sürüklenecek.

Çınar ağacının gölgesine baktı Dilenci. Gölge hiçbir yöne doğru

yönelmediğinden günü yarı ettiğini anladı. Güneş tam tepesindeydi. Ağacın

Page 53: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

53

yaprakları arasında bulduğu boşluklara ışınlarını yollayan güneş, çınarın

gölgesinde sarımsı kıpırtılar oluşturmaktaydı. Dilenci böyle anlardı zamanı.

Onun saate ihtiyacı yoktu. Saatçi’nin tezgâh açtığı yere her gün başka birisi

gelirdi. Gün kavramını da bu şekilde ayarlamıştı. Saatçi’nin olduğu gün

kaldırımın en kalabalık olduğu gündü. Sonra Boyacı olurdu Saatçi’den bir gün

önce. Boyacı’dan iki gün, Saatçi’den de bir gün sonra Kitapçı olurdu aynı

çınarın altında. Çınar bu durumdan hiçbir zaman şikâyetçi olmazdı, hiçbirine

birinden daha fazla gölge sunmamıştı bu güne dek veya hiçbiri daha fazla

gölge istememişti. Çınar hiçbirini birinden daha fazla sevmemişti. Fakat

Dilenci öyle miydi? O Kitapçı’nın olduğu günü, diğerlerinden her zaman ayrı

tutardı. Çünkü o gün bazı insanlar kitap alırdı ve bilirdi Dilenci kitap

alındığında ne kadar mutlu olunduğunu. Kaldırımdan geçen –sanki görünmek

istemedikleri bir insandan kaçar gibi- binlerce insandan yalnızca birkaçı kitap

aldığı için mutlu olurdu da, Kitapçı pek mutlu görünmezdi hiçbir zaman.

Yüzüne her zaman yıllar önce işlediği bir kabahati unutamayan ve bu

kabahatle yaşamaya mahkûm olan bir adamın ifadesi yerleşmişti. Yakınırdı

bazen: “Değil okumaya, nefes almaya bile vakti yok insanların. Şuna bak

sorsan –durdurup sorabilirsen tabi- hepsi çok mühim kişiler, hiçbiri kitap

okumaya vakit ayıramaz.”

Birkaç çınar ağacı uzaklıktaki otobüs durağında bir kızın hıçkırıklarla

bölünen konuşmaları havayı ve korna seslerini yararak kulağına çarptı

Dilenci’nin.

“…yır, is…rum işte!”

İnsanlara çarpmamaya özen göstererek durağa doğru yürüdü Dilenci.

Küçük kız otobüs durağında annesinin elini tutmuş ağlıyor, kadının yatıştırıcı

Page 54: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

54

laflarını duymazdan geliyordu. Karşısına garip kıyafetli bir adam çıktığında

şaşırdı. Gözleri tuhaf denecek bir şekilde parıldayan, sakalsız, bıyıksız, seyrek

kaşlı ve tuhaf kıyafetli bu adama ihtiyatla bakan anne, küçük kızının elini

biraz daha sıkıp arkasına aldı. Gözlerini Dilenci’den kaçırarak, nasıl olsa gider,

ümidiyle bekledi. Dilenci dizlerini kırıp başı küçük kızla aynı hizaya geldiğinde

bir sihirbaz edasıyla arkasında sakladığı pamuklu şekeri kıza uzattı. Kız bir

annesine bir de pamuklu şekere baktı. Anne tam nazik bir şekilde pamuklu

şekeri geri çevirecekken Dilenci’nin gözlerinde gördüğü parıltıyla bu

düşünceden vazgeçti. İçine mutluluk parıltıları doldu. Küçük kız sanki biraz

daha beklerse Dilenci pamuklu şekeri vermekten vazgeçecekmiş gibi aceleyle

pamuklu şekeri kaptı.

“Teşekkür ederim amca.” dedi. Bir müddet naylondan çıkarmadan

elinde pamuklu şekerle bekledi.

“Teşekkürler beyefendi.” dedi anne. Diğer insanlar bu kılıkta bir adama

beyefendi dediği için şaşkınlıkla bakıyorlardı anneye.

Küçük kızın yanaklarına pamuklu şeker bulaştı sonra. Dilenci’nin

yanağında kocaman bir tebessüm belirdi. Anne dişlerini göstermekten

çekinir gibi gözleriyle gülmeye çalıştı. Buna şahit olan diğerlerinin de yüz

ifadeleri değişti.

Dilenci muzaffer bir edayla çınarın altına seğirtti. Birazdan hava

kararacak Hayat Kadını yolun karşısındaki kaldırımda belirecek, iki

parmağının arasına aldığı ölümü çakmağıyla ateşleyecek, sigaranın ruhunu

içine çekip mavi ölümü havaya üfleyecek. Sonra da yoldan geçen bir erkeğe

mesajlarını yazıp yüklediği bir göz kırpacak, son olarak Dilenci’ye ince bir

Page 55: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

55

gülüş attıktan sonra günün şanslı erkeğinin koluna girip bazen yürürken

bezen de arabayla uzaklaşıp geceye karışacak.

***

Günün doğumundan az bir süre geçmişken insanlar uyandırmaya

başlardı kaldırımı. Daha güne merhaba demeden bacaklar insanların

gidecekleri yere güvenle gitmelerini sağlardı. Simitçi’nin ve Börekçi’nin yere

döktüğü nimet kırıntılarını sunardı kuşlara kaldırım. Çınarların dallarına

tüneyen kuşlar sabahın ilk saatlerindeki insan azlığından olabildiğince fazla

faydalanabilmek için her zamankinden daha aceleci davranır, yere inerken

toz kaldırır ve kaldırımın sunduğu bu nimetleri gagalarıyla ağızlarına alıp

yuvadaki yavrularına götürürlerdi. Kuşların bu telaşlı uçuşmaları kaldırımın az

sonra insan seline kapılmasıyla son bulur, onlar da kısmetlerini insanların

daha az olduğu yerler aramak için yuvadan da pek fazla uzaklaşmadan uçup

giderlerdi. Kuşların yerine insanları taşımak tabi ki üzerdi kaldırımı.

Kaldırımın taşlarının aşınmasını da buna bağlardı Dilenci. Kaldırım sinirinden

çatlıyor, derdi.

Gözlerinde hiçbir uyku belirtisi yoktu Dilenci’nin. Kendini çok dinç

hissediyor, sabahın serin havasını içine çekiyordu. Bu günün de diğer

günlerden hiçbir farkı yok, diye düşünüyordu. Sabahın ilk saatlerinde komik

kıyafetleri ile dikilmişti her zamanki çınar ağacı gölgesine. Bu ağaç

kaldırımdaki diğer ağaçlardan çok farklıydı. En azından o öyle düşünüyordu.

Bir kere diğerleri gibi gövdesine kazınmış harfler ve kalp figürleri yoktu;

kimsenin değildi ve ondan başka kimse gelip dikilmezdi bu çınarın altına.

Sanki tüm insanlar bu ağacın altına bir tek Dilenci’nin dikilmesi gerektiğini

Page 56: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

56

bilirdi. Hangi diyardan gelmişti, geceleri hangi kuytu köşeye gider, hangi

karanlık odada uyurdu, kimse bilmezdi. Hangi takımı tutar, hangi dizileri

takip eder, siyasi görüşü nedir; sağcı mıdır solcu mudur veya solcuysa söz

gelimi kendisinin millet için faydalı bir insan olduğunu düşünür mü, önemli

bir insan olduğa inanır mı ya da tüm insanlardan üstün olduğunu mu sanır…?

Evlenmiş midir, evlendiyse çocuğu var mıdır, varsa kaç yaşındadır, yoksa kısır

mıdır, ya da en doğrusu evlenmiş midir. kimse bilmez. Ya da sorulardan en

mantıklısı: Kimse sormuş mudur?

Yine sıradan bir gün, diye düşündü Dilenci. Yine aynı ağaç altında... Yine

aynı insanlar geçmekte önünden. Herkesin yüzünde yine aynı ifade.

Şaşılacak şey doğrusu, diyor. Koskoca güneş koskoca dünyanın etrafını

dolaşıyor, saniyede kim bilir nerede, hangi diyarda neler oluyor. Ay doğup

batıyor. Yıldızlar kayıyor. Bulutlar şekilsizleşiyor. Çiçekler açıp soluyor.

Kelebekler doğup ölüyor en basitinden. ama insanların suratlarındaki ifade

hiç değişmiyor. Şaşılacak şey doğrusu.

Tam önünden kırmızı tişörtlü bir kız geçti Dilenci’nin. Arkasından

bakıldığında saçlarını bir arada tutan toka görünmüyordu kızın. “Birkaç adım

sonra saatine bakacak.” dedi Dilenci kendi kendine. Birkaç adım attıktan

sonra da kız sol kolunu kaldırıp boş kolunu gördüğünde saatini evde

unuttuğunu anladı. Bir iki saniye duraklayıp çantasından telefonunu çıkardı.

Bir iki tuşa basıp saati öğrendiğinde telefonu eski yerine koyup yürümeye

devam etti. O kadar hızlı gelişmişti ki bu sahne…

Kırmızı tişörtlü kızın geçmesi Kitapçı’nın geleceğini müjdeliyordu

Dilenci’ye. Mutlu olmak için bir sebep. Kitapçı her zamanki yerindeydi az

sonra. Her zamanki gibi kitaplarını dizmiş, taburesine kurulmuş kitap

Page 57: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

57

okuyordu. Sanki müşteri beklemiyordu. Sanki bu işi yapmasının tek nedeni

bol bol kitap okuyabilmesiydi. Sanki işi kitap satmak değil, kitap okumaktı.

Görenler, acaba kitap okurken para da kazanıyor mu, diyebilirdi. Ama bu

uzak bir olasılıktı, insanların bunu düşünecek vakti yoktu.

Saatler ilerlerken epeyce dilenmişti Dilenci. Bu günün hâsılatı iyi diye

geçiriyordu içinden. Yüzler geldi gözlerinin önüne. Bu gün dilendiği insanların

yüzleriydi bunlar. O yüzler belirince gözlerinin önünde içi garip bir neşeyle

doldu. İçi Tanrı inancıyla dolu, uzun-beyaz sakallı, yaşlı bir adam… Otuzlu

yaşlarda tüm neşesi içinden sömürülmüş gibi bakan saçsız bir adam…

Mutluluğu horoz şekerine sığdırmış küçük bir oğlan çocuğu... Hepsinin

yüzleri gözlerinin önündeydi işte. Hepsinin mutluluğu da öyle…

Saatler ilerliyordu evet, artık Dilenci’nin de son dakikalarıydı bu çınar

altında. Kaldırımda metrekare başına düşen insan sayısı arttıkça güneş tam

tepeye çıkıyor, çınarın gölgesi de belirginleşip kısalıyordu. Sonra tekrar

uzayacaktı.

Kalabalığın arasında güçlükle yürüyen uzun boylu bıyıklı adamı kestirdi

gözüne Dilenci. Adamın ince bıyığı ve dudaklarını gölgeleyen uzun bir burnu

vardı. Güneş görmeyen bu bıyıkların nasıl bu kadar uzadığına şaşırdı Dilenci.

Zayıftı. Gömleği bir beden büyükmüş gibi duruyordu. Kaşları gözlerinin

üzerinden atlayacakmış gibi sarkıktı. Mutsuzdu en önemlisi. Bu gün tanıdığı

en mutsuz adamdı. Görüntüsü perişandı. Beyaz misketlerin arasındaki siyah

misketti. Son kişi bu olabilir diye düşündü Dilenci. Dileneceğim son adam bu

olabilir.

Page 58: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

58

***

“İnsanlar bol bol okumalı.” demişti Kitapçı. Önünden geçen insan seline

bakıp tek bir insanı dahi görmeden yalnızca Dilenci’nin duymasını istediği bir

ses tonuyla Dilenci’ye de değil boşluğa söylemişti sanki. Elinde tuttuğu kalın

kitabın arasına soktuğu işaretparmağı sanki ayraç vazifesi görmek için değil

saklanmak için oradaydı. “İnsan bol bol okumalı.” diye tekrar etti. “Yalnız

kitap okusunlar değil derdim, insanları da okusunlar. Vakit bulabilirlerse

baksınlar birbirlerinin yüzüne ve itip zamanı ellerinin tersiyle birbirlerini

anlamaya çalışsınlar. Ömür kısa be. Bak ne çabuk öldük biz. Onca kitap vardı

tanışılacak, onca insan vardı okunacak. Bu kitabı yıllar sonra okuyacak

olgunluğa geldiğimde okurum diye bir köşeye atmıştım. Okuyamadan öldüm.

Ama şimdi bir fırsat geçti elime ve okuyorum. O kadar mutluyum ki. Biliyor

musun, bu güne dek hiç satamadım bundan. Belki de bunu sattığım gün

vazifem bitecek. O yüzden satmak istemiyorum biraz da. Önce kendim

bitirmeliyim.”

Bir süre birbirlerine bakıp konuşmadılar. Önlerinden insanlar geçiyor,

hava kararıyor, gece gündüzle vardiya değiştiriyordu.

Hayat Kadını karşı kaldırıma geçmeden önce yüksek topuklu

ayakkabılarıyla yanlarına yanaştı. Havanın taşımaktan yorulduğu ağır parfüm

kokusu Kitapçı ve Dilenci’nin burunlarına girdiğinde ikisi de başlarını kaldırıp

Hayat Kadını’na baktılar.

Page 59: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

59

Kadın yüzüne dövme ettiği tanrıvari gülüşüyle selam verip bir şeyler

söyledi.

“Bu işi yaparak Cennet’e gideceğim hiç aklıma gelmezdi.”

“Erkekleri çok mutlu ediyorsun.” dedi Dilenci. Gözlerindeki hayranlığı

silmeye çalışıyor, bunu yaptıkça da kızarıyordu. “Siz bir melek kadar

güzelsiniz, tabi ki Cennet’e gitmelisiniz.” dedi son olarak.

Hayat Kadını gülümsedi. Sonra da arabaların yol vermesini bekleyip

karşı kaldırıma geçti.

***

Adam tam bir adım atıp Dilenci’yi geride bırakacakken Dilenci hızla

attığı bir adımla adamın önüne geçti. Bir anda karşısına çıkan bu uzun

burunlu bıyıklı adamın gözleri araba altında kalmaktan son anda kurtulan bir

kedi gibi kocaman açıldı ve saniyesini doldurmadan kalın kaşlarını burnunun

alnında başlayan noktasına değdirmek ister gibi çattı. Bıyıklı adam Dilenci’yi

en az kaşlarını çatması kadar kısa bir sürede süzüp ardından geçip gitmek, bu

anı ve bu tuhaf giyimli adamı unutmak, bu sahne hiç yaşanmamış gibi yoluna

devam etmek için bir adım attı. Dilenci elini uzatıp “Tüm mutluluklar sizin

olsun efendim.” dediğinde durakladı.

Kalabalığın arasında bir çember oluşturmuşlardı. Yanlarından geçen

insanlar onlara ateş muamelesi yapıp aralarına olabildiğince mesafe katıp

yürüyorlardı. Kitapçı da işaret parmağını elindeki kitabın arasına koymuş bu

sahneyi izliyordu.

Page 60: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

60

Bıyıklı adam bozuk para bulmak umuduyla ceplerini karıştırmaya

başladı. Cüzdanının bozukluk bölümüne göz attı. Başparmağıyla yokladığı bu

küçük bölmenin boş olduğunu anlayınca dudaklarını sarkıttı. Kafasını

çevirmeden göz ucuyla etrafına baktı. Yanlarından her geçen. bakışlarıyla

kendisinden bir şeyler koparıyormuş gibi hissetti. Sanki yol kenarındaki bir

elektrik direğiydi de yoldan geçenler onun bir saniyelik silik görüntüsüne tüm

dikkatlerini vererek bakıyorlardı. Param yok, deyip gitmek istedi. Bunun

yerine gömleğinin, pantolonunun ceplerini daha iyi yokladı. Başka zaman

olsa, eli ayağı tutuyor, gitsin herkes gibi çalışsın, der geçerdi. Peki şimdi onu

burada tutan, para vermeye mecbur eden şey neydi? Böyle telaşla bozukluk

ararken saatler geçmiş gibi gelmişti. Sahi acelesi de vardı ve o hâlâ burada

dikilmiş. alnındaki ter damlalarının titremesine önem vermeden nefes alıp

veriyor ve bozukluk arıyordu. Tekrar insanların kendisine baktığı ve üç kuruş

için vaktini boşa harcadığı hissine kapıldı. Cüzdanından beş lira çıkartıp kâğıdı

şöyle bir salladıktan sonra Dilenci’ye uzattı. Etrafına baktı. Bu kez göz ucuyla

değil. başını rahatça çevirerek… Bu olayı arkadaşlarına da anlatıp ne kadar

cömert olduğunu vurgulamayı düşündü ki beş liranın hâlâ elinde olduğunu,

Dilenci’nin onu almadığını fark etti. Dilenci elini uzatmıştı, fakat parayı

almıyordu. Bıyıklı adam o an fark ettiği şey yüzünden kızardığını hissetti.

Dilenci’nin en baştan beri tokalaşmak için uzattığı kısa tırnaklı temiz eli

öylece havada kalmıştı. Yüzüne maske ettiği gülümsemesi bozulmadan bıyıklı

adama bakıyordu. Adam durumu anlamış olmanın yüzüne sürdüğü utançla

parayı cebine sokup titreyen eliyle Dilenci’nin elini tuttu. “Teşekkür ederim.”

dedi Dilenci parlayan gözleriyle. İçinde serin bir rüzgar gibi mutluluk

dolaşırken, kalbi bulutların üzerindeymiş gibi hızla çarparken Dilenci’nin elini

Page 61: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

61

bırakmak istemedi adam. Dilenci de bu adamdan kendisine yayılan mutluluk

kokularını içine çektikçe, bu adam son olmalı, diye düşünüyordu. Hâlâ onlara

bakan Kitapçı’ya göz kırptı. Bıyıklı adam uzun yıllar herkese anlatacağı bu

olaydan uzaklaşıp kalabalığa karıştı. Giderken teşekkür etmeyi unutmadı.

***

Kitapçı elindeki kitabın son sayfasını da okuduğunda Dilenci yanına

gelmişti.

“Son olduğunu hissediyorum.” dedi Dilenci. Kitapçı aldırmıyormuş gibi

davranıp son bir kez kitabın sayfalarına göz gezdiriyordu. Hava kararmak

üzereydi. İnsanlar Bu kaldırımı onlara bırakmak için aceleyle evlerine

dönüyorlardı.

Kot pantolonlu, beyaz gömlekli bu sahneye uygun olarak gözlüklü genç

bir çocuk kitap tezgâhının önünde durup umutsuzca “Tutunamayanlar var mı

Abi?” dedi.

Kitapçı kafasını kaldırıp çocuğa baktı. “Okuyabilecek misin?”

“Sanırım evet.”

“Buna inanıyorum. Al bakalım.” Kitapçı sanki ölmeden önce oğluna

baba yadigârı saatini bırakan baba gibi kitabı uzattı.

“Ne kadar abi?”

“Para istemez, son müşterimsin. Kapatıyorum. Bu kitabı bitir yeter.”

Çocuğun içi mutlulukla dolup taştı, bu mutluluk Kitapçı’ya da aktı.

Teşekkür edip gitti.

Page 62: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

62

“Sanırım bu da benim için sondu.” dedi Kitapçı Dilenci’ye.

***

Kaldırım, vedalaşma zamanının geldiğini anlamış gibi güneşi kovalayıp

geceyi çağırmış ve kendisini insanlardan arındırmıştı. Çınarın gölgeleri de

elektrik direklerinden yayılan turuncumsu ışığın yardımıyla kaldırım taşlarına

tutunmaya çalışıyor ve vedalaşma anını bekliyordu. İnsanlar şehirden

soyutlanmış gibi etrafta gözükmemeye çalışırken, yıldızların altında

durmayarak sıcak yaz akşamı tarafından yutulmuş evlerine dönmeye

başlarken, boşalan kaldırımı ölüler dolduruyordu. Hayat Kadını da bir an

evvel lüks bir arabadan inmiş, ayın aydınlatmaya çalıştığı dolgun bacaklarını

meslek alışkanlığı ile sergilemek için birkaç saniye sol dizinini kırıp öylece

beklemiş, ardından yan yana durup diğer ölüleri seyreden Dilenci ve

Kitapçı’nın yanına gelmiş, “Sanırım sondu.” demişti. “17 yaşındaki bir oğlan

çocuğunun doğum günü hediyesi oldum. Çocuğun mutluluğu benim de içimi

eritti. Belki de mutluluktan…” Cümlesinin devamını getirmedi, ay ışığını

yansıtan gözleriyle gülümseyip utandığını belli etmemeye çalıştı.

Diğer ölüler de kaldırımdaki yerlerini aldıklarında -nedense en son

Saatçi gelmişti.- zaman oldukça ilerlemiş ve geceyi yalnızca herkesin

duyamayacağı konuşmalar, evsiz köpek ulumaları, bekçi köpek havlamaları

ve başka caddelerden, yollardan geçen -tek tük- araba sesleri dolduruyordu.

Gecenin onur konuğu Büyücü’yü beklerken gecenin ve dünyanın

güzelliğinden, -Cennet’in ise daha güzel olduğundan.- kaldırımı, telaşlı

kalabalığı, çınarı özleyeceğini hissediyordu Dilenci. Dünya kokan komik

Page 63: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

63

kıyafetlerini de özleyecekti belki Cennet’te. “Sen neden böyle giyiniyorsun?”

diye sormuştu bir keresinde Hayat Kadını. “Dilenciler böyle giyinmez ki.”

“Ölmeden bir gün önce pislik içindeki yıpranmış ‘dilenci’ giysilerimle

yürürken görmüştüm bunları. Sanırım şu an aramızda olmayan bir palyaçoya

aitti bunlar. Aslına bakarsan çok rahatlar ve de sadece iki gün giyilmiş gibi de

temizler. Hem insanları daha çok mutlu etmeme de vesile oluyor.” diye

cevap vermişti Dilenci.

Zaman biraz daha ilerlemiş, geceye karışan sesler biraz daha

azalmışken tüm ölüler kaldırım taşlarının üzerine oturup ayaklarını yola

uzatmışlardı. İçlerinde çınarlara yaslananlar da hayli fazlaydı.

“Cennet’e gideceğimden emin değilim.” dedi Kitapçı.

“İnsanları yeterince mutlu ettin, gideceğine inanıyorum ben.” dedi

Dilenci.

O sırada bembeyaz bir aydınlık oldu gökyüzünde ve Büyücü bir an için

geceyi yutacakmış gibi bütün ihtişamıyla kaldırıma indi. Kaldırım hüzünle

titredi, çınarların yaprakları acıyla hışırdadı.

Büyücü, onun gelişiyle ayağa kalkan ölülerin arasından geçip kendisine

çevrilen yüzlere tek tek bakıp içlerinden yalnızca birkaçına –aralarında Saatçi

de vardı.- efsunlu sözler mırıldandı. Konuştuğu kişiler tek tek kaldırma

yığılırken, diğerleri korku dolu gözlerle olanları izledi. Bu kişilerin Cennet’e

gidemeyeceğini Saatçi’nin de kaldırıma yığılmasıyla anladı Dilenci. Saat satan

bir adam insanları ne kadar mutlu edebilirdi ki hem? Büyücü kanatlarını

kullanmadan yükselip ayakta kalan diğer ölüleri de kendisine doğru

çektiğinde, kaldırım önce yere yığılan ölüleri, sonra da çınarları yuttu.

Ardından tüm şehir birbiri içine girip kaybolduğunda Cennet’i ayaklarının

Page 64: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

64

altında buldu ölüler. Büyücü onları oracıkta bırakıp diğer ölüleri de sınava

tabi tutmak için uzaklaşırken, ölüler Cennet bahçesinde mutluluk içinde

etrafı incelemek için gezinmeye başladılar. Kimisi bir tek Âdem’in tattığı

elmaların asılı olduğu ağacı ararken, kimisi vaat edilen hurilerin peşine düştü.

Kimisi Tanrı’yı bulma umuduyla masmavi gökyüzüne bakarken, -dünyadaki

alışkanlıkları değişmemişti bazılarının.- kimisi süt akan nehirlerde yıkanmaya

gitti…

13.05.2011 - 13:40

Page 65: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

“KAN”“KAN”“KAN”“KAN”

İsmet Kalesmet Kalesmet Kalesmet Kale

Page 66: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

66

Kan… Olabildiğince fazla kan... Gözleri kapatan kırmızı sıvı…

Rüzgar esiyordu hafiften. Uzaklardan taşıdığı vahşili ği gönderiyordu

milyonlarca canın üzerine. Bir yanda kan, diğer yanda gidilen can…

Tek bir yön söylenmişti milyonlarca düşünceye. Tek bir emir verilmişti.

Tek bir hedef gösterilmişti. Milyonlarca canın içinden sadece bir tanesi

yaşayacaktı. Sadece bir tanesi bu görevi başaracaktı.

Hepsi birbiriyle yarışıyor, hepsi o tek kişi olmaya çalışıyordu. Sırtlarına

dünyanın en büyük yükü verilmişti adeta. Düşüncüleri, hisleri, duyuları,

hiçbiri yoktu. Sadece tek bir istek, tek bir içgüdü…

Aynı anda atılıyordu milyonlarca adım. Aynı anda binlercesi ileri

geçiyor, binlercesi geride kalıyordu. Ne kadın erkek ayrımı vardı, ne de bir

sınıf farkı. Herkes aynıydı, herkes eşit, herkes bir.

Bu görevi başarabilmek için sadece kendi çabaları yeterli olacaktı.

Hiçbir yardımcıları, hiçbir dayanakları yoktu. Tanrı emretmişti onlara.

‘Gidin’ demişti ve onlar da gitmişlerdi. Sonlarının ne olacağını bilmiyordu

hiçbiri. Pes etmek yoktu, geride kalınca bırakmak yasaklanmıştı. Sadece

ilerleyeceklerdi, hedefe varana kadar birbirlerini geçmek için yarışacaklardı.

İrade çok yabancı bir kavramdı. Hiçbiri onun varlığını bile bilmiyordu.

İrade de neydi? Sadece verilen emirler, söylenen şeyler vardı onlar için.

Kaçış ya da başkaldırış asla düşünülemezdi.

Mahşer denmişti bir keresinde. Hepsi söylenenleri hayal meyal

hatırlıyordu. Yoksa mahşer bu muydu? Bu kadar büyük bir kalabalık başka

Page 67: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

67

ne olabilirdi. Herkes yaşayan tek kişi olmak için yarışıyordu işte. Kimse

kimseyi tanımıyordu, kimse kardeşini düşünmüyordu. Sadece bencillik vardı.

Hedefe varan, hayatta kalan kendileri olmalıydı.

Milyonlarcasının arasında yalnız kalmış hissediyordu kendisini Mika. O

da diğerleri gibi tek bir hedefe, tek bir noktaya sabitlenmişti. Üzerine bulaşan

kana aldırmadan ilerliyordu. Adeta kanın içinde yüzüyorlardı. Fakat

başkalarında gördüğü o kararlılık kendi gücünü artırıyordu. Vahşice bir

istekle atılıyordu öne. Tam geri düşerken hayatta kalanın kendisi olacağı

düşüncesi sarsıyordu bedenini. Bu görevi kendisi başaracaktı.

Hızla atıldı ileri. Şu anda en önde kendisi vardı. Milyonlarcası

arkasında onun yerini almak için tek bir an bile durmadan ilerliyordu. Kanlı

yüzleri kendisine bakarken o tek bir an merhamet hissetmedi. Kendisi

yaşayacaktı. Diğerleri umrunda bile değildi. Hepsini geçecekti. Hepsini

unutacak ve büyük ödülü kendisi alacaktı. Tanrının verdiği görevi bir

başkasının başarmasına izin vermeyecekti.

Tanrı… Bir an titretti bu düşünce onu. Hafızasından mı siliniyordu

yoksa onunla ilgili anıları? Onun emirlerini bizzat duymamış, yüzünü

görmemiş miydi? Evet görmüştü. Hayır görmemişti…

Kendisi de hatırlayamıyordu. Tanrı’yla ilgili tüm anıları karışmıştı.

Uzun yolculuğu başladığı andan beri her şey silikleşiyordu. Hedefinden

uzaklaşıyordu. Hemen yanındaki Ura kendisini bir adım geçmişti.

Hızla ileri doğru sıçradı. Tanrı’nın kırbacını sırtında hissetmişçesine bir

acıyla atıldı ileri. Ura ile başa baş gidiyorlardı. Fakat daha az önce hepsinden

öndeydi. Şimdi aradaki mesafeyi kapatmaları yavaşladığını gösteriyordu.

Hızlanmalıydı.

Page 68: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

68

Şu ana kadar bir şey düşünemiyordu. Bu garip his de neyin nesiydi?

Diğer milyonlarcası hâlâ tek arzularını gerçekleştirmek için ilerliyordu.

Koşuyorlardı. Mika’da öyle yapmalıydı. Kendisini yavaşlatan bu şey de

neydi? Sadece ilerlemeliydi, hedefe varmalıydı.

Kan, hızını yavaşlatıyordu. Çok yorulmuştu artık. Dengesini

sağlayamıyordu, bir sağa bir sola gidiyordu. Ura tekrar öne geçmişti. Bir

tınlama… Derin bir çığlık. Vahşi bir inleme… Bu da neyin nesiydi böyle.

Tekrar aynı inleme. Her yer sarsılıyordu. Milyonlarca beden sallanmaya

başlamıştı. Mika bunun beklediği fırsat olduğunu düşünerek ileri atıldı. Ura

kanların arasına düşmüştü. Bu ona biraz zaman kazandırabilirdi.

Hızla ilerledi. Sonra tekrar o sarsılış ve inleme… Bu sefer kanların

arasına düşen Mika’ydı. Hızla kurtulmaya çalıştı. Tekrar yüzeye çıktığında

Ura’nın öfkeli suratını gördü. Hızla ilerlemeye devam etti. İstediği gibi biraz

öne geçmeyi başarmıştı. Hâlâ kazanmaya en yakın kendisiydi.

Her yer tekrar sarsıldı. Bir inleme daha… Mika arkasına baktı.

Milyonlarca bedenin arkasından başkaları geliyordu. Rakipleri artmıştı.

Milyonlarcası daha yaşayan tek kişi olabilmek için kendisini takibe başladı.

Mika nefes almayı da bırakmıştı. Her şeyden arınmalıydı. Sadece

ilerlemeliydi. Yaşamalıydı.

Sarsıntılar kesilmişti. Arkasında artık milyarlarca rakibi vardı. Ura onu

durdurmaya çalışıyordu. Fakat hırstan başka bir şey hissedemiyordu.

Yaşayan tek kişi olmak…

Ve sonunda hedefi görmüştü. Çok az kalmıştı. Daha hızlı olmalıydı.

Sadece birkaç saniyelik yolu vardı.

Hedefi gören herkes ellerini ileri doğru uzatıyor, son bir umutla

haykırıyordu.

Page 69: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

69

Mika son adımını attı ve sonunda hedefe ulaştı. Aynı anda etrafını

çevreleyen zarı hissetti. Diğer milyonlarcası dışarıda kalmış, zarın içindeki

Mika’ya bakıyorlardı. Mika görevi başarmış olmanın verdiği huzuru

hissediyordu. O başarmıştı işte, sadece o. Yaşayacak olan oydu. Tanrı’nın

söylediğini o yerine getirmişti.

Derin huzuru ilk kez atmaya başlayan kalbinde hissediyordu. Mika

sonunu bilmiyordu. Bu derin huzurun sonunda doğru yolda ilerleyebilir

miydi? Tanrı’yı unutacak mıydı? Bütün soruları havada kalıyordu Mika’nın.

Dokuz ay sonra belki de ilk kez hava ile dolacaktı o minik ciğerleri. Belki de

başaramayacaktı. Buraya kadar gelmişti, fakat asıl mücadelenin bundan sonra

başladığını bilmiyordu Mika.

Page 70: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

“KOVUK “KOVUK “KOVUK “KOVUK ŞEHEHEHEHİR”R”R”R”

Mümin CanMümin CanMümin CanMümin Can

Page 71: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

71

Yol kenarında dikenler ve kızıl gelincikler yan yanaydı. Toprak yolun

üzerinde arabaların korkulu rüyası çukurlar vardı. Ayaklarımdaki eskimiş

spor ayakkabılar tozla kaplanıyordu. Gökyüzünün mavisi uzakta dağların

sarıya çalan kayalıklarıyla kesişiyordu. Bu, bizim oraların binlerce

“ufuk”undan biriydi. Üstelik belki en güzellerindendi. Renklerin ortasında

yürümekten yorgun düştüm, çimenlere uzandım.

Bozkırın ortasında pek seyrek bulunan çimenliklerden birine rastlamış

olduğum için şanslıydım. Buralarda bir yerlerde bir pınar vardı mutlaka.

Nedensiz yeşermezdi bizim dağların toprağı. Çobanlar, buralara henüz

uğramamış olacak ki kekikler epey uzundu. Kokuları pek baskındı.

Gökyüzünde küçük bir bulut kuzeye doğru gidiyordu. Bir süre onu

izledim. Sonra kalkıp azığımdan bir sıkma çıkarıp yedim. Ilımış suyumdan

içtim. Şu pınarı bulsam iyi olurdu. Şöyle buz gibi bir avuç suratıma çarpsam,

bir de kafayı dayayıp kanasıya içsem kendimi bulurdum. Binlerce ufkumuz

daha güzel gözükürdü.

Çıngıraklar… Uzak ve tanıdık… Çobanlar, sürüleri, köpekleri,

kepenekleri… Onları göremezdim. Sadece çıngırakları duyabileceğim kadar

uzak…

Ardıçların güzellikleriyle doldurduğu Ardıçaltı’na ulaştığımda ılık

suyum bile tükenmişti. Dudaklarım kuruydu, alnım keçiler için tuzlanmış bir

kaya gibiydi.

Ardıçlar arasında en güzeli, ismini Serin koyduğum ortalardaki yaşlı

ağaçtı. Gölgesinden dolayı o ismi koymuştum. Kocaman gövdesinde uzayda

Page 72: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

72

bir karadelik misali derin bir kovuğu vardı. Bazen bir tilki, bazen bir kuş,

bazen de tehlikeli hayvanlar yuva bellerdi orayı.

Bugün kovuktan bir ışık geliyordu. Henüz Serin’e epey uzaktım.

Ancak yine de ışıltıyı görebiliyordum. Ateş mi yanıyordu? Çıkaramadım.

Yaklaştım ağaca, yaklaştıkça dünya güzelleşiyor, ardıçlar daha bir mis

kokuyor, kekikler rüzgarda daha güzel eğiliyor, uzakta çıngıraklar daha güzel

çıngırdıyordu.

Kovuğun içinde gözlerimin daha evvel görmediği cinsten bir yaratık

oturuyordu. Onun bir peri olduğunu görür görmez anladım. Çünkü bir peri

gördüğünüz zaman, her şey daha farklı görülür ve işitilir. Bu onların çevreye

yaydıkları kokularının bir etkisidir.

Bütün bunları ebem –bizim köyde nine değil ebe denir- anlattığı için

biliyordum. Uyumadan önce anlattığı masallarda, kulaklarında dünyanın en

güzel yaprakları bitmiş perilerden söz ederdi. Bu karşımdaki onlardan biriydi.

Belki de en güzeli buydu.

Işığının ve kokusunun altında, gök renkli gözleri denizin dalgaları

gibi inip kalkıyordu. Belki de benden korkmuştu. Sakin olmaya çabaladım.

Öyle şaşkın dikilmiş ellerimi uzattım.

Kulaklarından sürgününden yeni fırlamış kiraz yaprakları

fışkırıyordu. Yanakları pembe bir cam misali aydınlıktı. Ağzı vişneler gibi

kırmızı, küçük dudaklar taşıyordu. Gamzeleri dünyanın görmeye kıyamadığı

küçük çukurlardı. Ellerini önünde birleştirmişti. Elleri gerçek anlamda

saydamdı.

Ebemin anlattığı masallarda bir insan peri gördüğünde periler ona

itaat ederlerdi. Önemli olan sevmekti. Bir periyi görebiliyorsanız onu

Page 73: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

73

sevmeniz, ona kendinizi sevdirmeniz için yeterliydi. Zaten bir periye karşı

sevgi duymak dünyadaki en kolay işlerden biriydi.

Öyle bir sevgi içimde uyandı ki onu tutup çıkarabilecekmiş gibi

hissettim. Kekiklerin keskin kokusu sarhoş etti ruhumu. Işık, ardıçları başka

bir diyarın dekoru gibi gösteriyordu. Çıngıraklar uzaklarda tatlı masallar

anlatırken periye benimle gelmesini rica ettim. Zarafetinin keskinliğini

sergileyerek kalktı, usulca kovuktan çıktı.

Bayılmak üzereydim. Böyle bir güzellik, dünya için umut dolu bir

şarkı gibi, kuşların seslerindeki kırılganlık gibi, bunlardan öte peri gibi, böyle

bir güzellik…

Yürürken kuğuların esnekliğiyle çimenlerin üzerinde adeta uçuyordu.

Nereden geldiği belirsiz mavi, kırmızı ilginç kuşlar ardıçlara tünemiş

cıvıldaşıyordu. Bazıları perinin narin omzuna konmuştu. Gökyüzü, yeryüzü,

çıngıraklar, kekik kokusu, perinin ışıltısı…

Elini tuttuğumda gökten inip gelen bir meltem içimde, damarlarımda

dolanıp ruhumu okşadı. Beraber yürürken bozkır yeşil bir ışığın altında

parlıyordu. Patikalar, saraylara uzanan mermer yollara dönüştü. Çatlamış

toprağın üzerinde büyümüş çalılar görülmemiş renkte çiçeklerle doldu.

Rengarenk kuşlar, kervan misali peşimizdeydi; cıvıldaşan ahengin göz alıcı

kervanı.

Evimiz, köyün dışındaki bahçemizin üst tarafındaki tepeye kuruluydu.

Biz varmadan ışıltımız gelişimizi haber vermişti. Bütün aile, tepenin ucuna

oturmuş yaklaşan ışıltıyı bekliyordu. Ben elimde kırılgan perimin elleri, eve

geliyordum. Şaşkın bakışlar, üzerimizdeydi. Ebemin bakışlarında şaşkınlığın

yanında dehşet de vardı. Masallarda bahsettiğin perilerden birisi bir gün

çıkagelirse epey ürker insan haliyle.

Page 74: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

74

Babam, elinde yamçısıyla bizi karşıladı.

“Bu ne oğlum!” dedi.

Sopayı sıkı kavramıştı. Belli ki narin yoldaşım onu korkutmuştu.

“Korkma baba.” dedim. “Bu peri, benim perim. Ardıçların orada

buldum.”

“Buldun da hemen yanında mı getirdin? Başımıza bela sarma.” dedi.

Bu kez billur sesiyle perim cevap verdi.

“Merak etme insanoğlu, sana zarar verecek değilim.”

Bütün sülalem periyi incelemek için halka olmuştu. Çocuklar periye

dokunmaya çalışıyorlardı. Ama bir türlü başaramıyorlardı.

Ebem, periler hakkında epey şey bildiğinden perimin bizimle birlikte

yaşayıp yaşayamayacağını sordum ona.

“Ulan haylaz, paşa diye sevdik seni, kendini padişah mı zannettin?”

dedi. “Gitmiş bulduğu peri kızını yanında getirmiş. Yaşasın tabi, yaşasın ya

onun gibi peri ahalisinden olanlar ancak kovukta yaşarlar. Ya yakınlarda

kovuğu olan bir ağaç bulacaksın, ya da kendin bir kovuk yapacaksın.”

O gün, hemen bir söğüt gövdesi getirdik bahçeden. Evin yanına

koyduk. İçine bir kovuk oyduk. Perimin yeni evi burasıydı. Evini pek sevdi.

Öyle ki bir peri türküsü söylemeye koyuldu. Aşağıdaki dereler dahi

şırıldamayı bırakıp perimin türküsünü dinledi.

Akşam çay içmeye oturduğumuzda hepimiz huzur içindeydik.

Işıltının yaydığı ferahlatan kokunun burunlarımıza doluşunun keyfini çıkarıp

kafa dinliyorduk. Perim ise gecenin karanlığında kovuğunda ışıldayarak

oturuyordu. Ateşböcekleri onu görebilmek için bahçemizi istila etmişlerdi.

Bahçeleri sulamak için yeterli suyumuzun olup olmadığı o akşam

evdeki sohbet konusuydu. Ben de bu arada ebemin yanına oturmuş, ona

Page 75: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

75

perilerle alakalı merak ettiklerimi sordum. Perilerin neyle besleneceği belli

olmazmış. En umulmadık şeyleri yedikleri olurmuş. Kovukları olmadan

yaşayabilecekleri bir şehir de varmış. O şehir, kendisi başlı başına bir kovuk

olduğundan periler orada özgürce dolaşırlarmış. Kovuklara, ağaçlara ihtiyaç

duymadan geçinip giderlermiş Kovuk Şehir’de.

Ertesi gün evin etrafındaki çitlerin çevresi kırmızı gelinciğe kesmişti.

İnekler daha mutlu homurdanıyor, koyunların çanları daha keskin çalıyordu.

“Oğlum, şu tavukları bir yemleyiver, kümesten yumurtaları da topla

sana zahmet.”

Bu annemin sesiydi. Söylediklerini yaptım. Kümese girdiğimde köye

namı yayılmış mavi boyunlu horozumuz beni karşıladı. Tavuklar etrafta

zıplayarak gezinirken, yedi yumurta topladım. Yalnız Karakız yoktu ortalıkta.

Bu bizim cins tavuğumuzdu. Diğer tavuklara göre çok daha yükseğe

uçabilen, ağaçları mesken tutan, çok sevdiğimiz bir hayvandı. Bir yerlere

tünediğini varsaydım.

Kahvaltıda yumurtaları afiyetle yedik. Perime de götürdüm tavada

biraz kalan yumurtadan. Yemedi o. Hatta tiksindi. Sonra kendi yiyeceğini

bulabileceğini söyledi. Ötmeye başladı. Öyle güzel ötüyordu ki serçeler

başına toplandı. Şeffaf elleriyle bir serçe yakaladı. Önce şefkatle okşadı

küçük hayvanı. Sonra narin parmaklarıyla serçenin narin boynunu kopardı.

Narinlerin ortasında kan sızarak kovuğa aktı.

Perimin beslenme alışkanlığı pek tiksindiriciydi. Bazen ahırlarımıza

girip, hayvanların pisliğini yiyordu. Ahırların zemini tertemiz oluyordu. Bir

keresinde koyunlardan birini meleyerek yanına çağırdı. Sonra onu yünüyle,

derisiyle, kemiğiyle birlikte bir iyice yedi bitirdi. Sonra hoş kokular çıkararak

narince geğirdi.

Page 76: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

76

Babam hayvanları yemesine çok sinirleniyor, zavallıya sövüp

sayıyordu. Gerçi biraz korktuğundan hep arkasından yapıyordu bunu. Ne de

olsa o da periler hakkında anlatılan hikâyeleri dinleyerek büyümüştü.

“Uzakta, bozkırın orta yerinde, kuru mu kuru bir yerde... Kovuk

şehirden bahsediyorum. Orada özgür oluruz, kovuklara ihtiyaç duymayız.”

Böyle diyordu perim.

“Ben de kovuğunda yatarım gerekirse, yeter ki sen yalnızlık çekme.

Hem o uzak şehre nasıl gideceğiz? Yaşayalım köyümüzde.”

Perimden sakladığım bir şey vardı. O sene üniversite sınavına

girmiştim. Yani kazandığım takdirde bir şehre üniversite okumaya

gidecektim. Ona bunu bir türlü söyleyememiştim. Beni terk etmesinde

korkuyordum.

Yazın dehşetli sıcağı, köyü kavururken bir akşam korkunç şeyler

olmaya başladı. Uzakta yaylaları olduğu dağlardan korkunç ulumalar

duyuluyordu. Gökte iki kırmızı boynuz benzeri şimşek asılı kaldı.

Gökyüzünden arada sırada ışık huzmeleri geçip gidiyordu.

Ebeme ne olduğunu sorduğumda bana köye bir iblisin dadandığını, bu

yüzden perilerin dağları ve köyü terk edip kaçtığını söyledi. Çok eskiden de

yine böyle bir olay olmuş. Gökteki o kırmızılıklar iblisin işareti gibi bir

şeymiş. Perime de kaçmasını tembihlemeliymişim, yoksa kötü olurmuş.

Ayrılık vakti gelmişti. Perimin yanına gittiğimde zaten gitmek için

hazırlandığını gördüm. Işıldayarak benimle vedalaştı. Gözyaşlarım onun

gözlerinden düşen incileri ıslattı.

“Peki nereye gideceksin?” dedim.

Page 77: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

77

“Kovuk Şehir’i bulmaya çalışacağım.” dedi. Sonra bir ışık huzmesine

dönüşüp uçtu gitti. Ben yalnız başıma kovuğun yanında kaldım. Kovuğun

içine oturup saatlerce ağladım.

Eylül’de sınav sonuçları açıklandı. Ankara’da bir üniversiteyi

kazanmıştım. Bu kötü hatıralarla dolu köyden uzaklaşacağım için

mutluydum. Ailem de mutluydu, ebem bile mutluydu. Benim bir şeyler

başarmamı çok istiyorlardı.

Ankara’ya geldiğimde alışmak pek zor olmadı. Ulaşım sorunu yoktu.

Arkadaşlarımla aram iyiydi. Sürekli yağmur yağmasına bile alışmıştım.

Keyfim epey yerindeydi. Ama bir gün gökyüzünde o kırmızı

boynuzlar belirdi. Köyde gördüklerimin aynısıydı. İblis, bu şehre de

bulaşmıştı işte. Rahat yoktu.

Çatal Sokak’a sapan köşedeki apartmanın dibinde küçük bir uçurum

vardı. Bu uçurumun dibinde epey kül birikmişti. Sürekli o mahalleden birileri

kayboluyordu. Uçurumun kenarından kimse geçemez olmuştu. Apartmanın

önündeki çiçekçi de dükkanı kapamış kaçmış gitmişti.

İblis, her gün birinin kaybolduğu bu mevkide saklanıyor olmalıydı.

Onu bulup onunla yüzleşmeliydim. Her gün orada beklemeye başladım. Hep

uçurumu gözetlediğim halde küller sürekli yükseliyordu. Polis de benden

şüphelenmeye başlayabilirdi. Elimi çabuk tutmalıydım. Bu yüzden

merdivenlerden uçurumun dibine indim. Küller önümde yükseliyordu. Eski

bir beşik önüme çıktı. Ambalajlarla doluydu etraf. Sinsi bir koku, birinin

burada saklandığını açık ediyordu.

Birkaç gün burada yatıp kalktım. Sonunda iblis, dayanamayıp kendini

ele verdi. İğrenç dumanlar tüten ağzından küller dökülüyordu. Bunun dışında

Page 78: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

78

bir sürpriz vardı benim için. İblisin elinde bir rehine vardı. Hançerini narin

perimin boynuna dayamıştı.

“Ama perimin ne işi var burada?” diyebildim.

İblis güldü. Perim bir şeyler söylemeye çalıştı. Ancak iblis ona engel

oldu.

Zavallı yaratık ışık huzmesine dönüşemiyordu. Ebemin söylediklerini

hatırladım. Eğer çok yakınlarda bir iblis varsa periler ışık olup uçamazlardı.

Neyse ki perimin diğer yetenekleri kaybolmamıştı. Gökten bir kılıç

tam önüme düşüp saplandı. Bulut rengiydi kılıç. Periler bulutları zihin

güçleriyle silahlara çevirebiliyorlardı. Kılıcı alıp iblise saldırdım. Kırmızı

şimşekleriyle bana karşı koydu. Küller etrafa dağılıyordu sürekli. Göz gözü

görmüyordu.

Perim bu kez bulutlardan yapılma bir zırh kazandırdı bana. Kılıcım ve

zırhım beyazlar içinde bir savaşçıya döndürdü beni. İblisin kırmızı boynuzları

gökten şimşek gibi üzerime atıldı. İkisini de kılıcımla savurdum. Küle

döndüler. Şurası belliydi ki perim sadece kılıç, zırh değil, savaşma içgüdüsü

de kazandırmıştı bana. İblis korkunç bir ateş topuna dönüşüp uçtu. Kaçmıştı.

Geri gelir miydi bilinmez? Ancak ben perime kavuşmuştum.

“Belli ki bulamadın Kovuk Şehir’i benim güzel perim. Olsun, ben bu

Ankara’da da yaparım sana bir kovuk.”

Perim güldü.

“Buldum ben Kovuk Şehir’i.” Dedi.

“Nasıl yani?” dedim. “Madem öyle neden buradasın?”

“Çünkü burası Kovuk Şehir. Etrafına bir bak. Bozkırın ortasında

koskoca bir kovukta yaşadığını hissetmiyor musun?”

Page 79: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

79

Şaşkındım. “Ne yani, perilerin yaşadığı Kovuk Şehir Ankara mı?”

diye sordum.

“Beğenemedin mi?” dedi. “O kadar rahatım ki burada. Ağaç

kovuklarına hapsolmadan özgürce yaşamak muhteşem.”

“Yani burada kalacaksın sürekli.” Dedim. Başıyla beni onayladı. Çok

sevinçliydim. Kulağından fışkıran kiraz yapraklarını oynayarak perimi

merdivenlerden kovuk şehrimize çıkardım. Mutlu bir gelecek bizleri

bekliyordu.

Mümin Can

Haziran 2011

Page 80: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

“MÜLAKAT”“MÜLAKAT”“MÜLAKAT”“MÜLAKAT”

Funda Özlem Funda Özlem Funda Özlem Funda Özlem Şeraneraneraneran

Page 81: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

81

“Ben birisinin boğazını parçalamak istiyorum, mümkün müdür?”

“Aaa, tabii efendim, tabii. Siz nasıl, ne şekilde olsun isterseniz öyle

öldürebilirsiniz. Hatta elinizi kana bulamanıza gerek yok; siz söyleyin, biz

parçalatırız.”

Sabahtan beri kendisine yağ çekip etrafında dört dönen takım elbiseli

dalkavuğun dolar işaretiyle parlayan gözlerine dikkatle baktı kodaman. “Yok,

ben kendim bizzat şey etmek istiyorum.”

“Anlıyorum efendim, elbette. Siz şöyle buyurun, kataloğumuzu

inceleyin. Ayrıntıları sonra konuşuruz.”

“Cinayet sorun olmaz, değil mi?”

“Ne demek efendim, lafı mı olur! Siz rahatınıza bakın, Dead&Young

sizin yerinize her şeyi halleder. Buyrun buyrun…”

“Teşekkür ederim.”

Ellerini ovuşturan dalkavuk, yağlı müşterisini lobideki deri

koltuklardan birine oturttu. Birkaç yapmacık gülücük daha sarf ettikten sonra

işi bağlamak üzere danışmadaki sekreterin yanına gitti.

“Kızım, Mazhar Bey’i çağır, beyefendiyle o ilgilensin, bir dediğini iki

etmesin.”

“Peki efendim.”

“Bugün başka ne var?”

Page 82: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

82

“Saat 15.20’de bir mülakat var Ekrem Bey, Osman Bey özellikle sizin

katılmanızı istedi. Yeni eleman alınacakmış, kiralık katil kontenjanı için.”

“Haa tamam tamam, katılırım. O zaman sonraki randevularımı ertele,

karışıklık çıkmasın.”

“Tamam efendim.”

“Çiçekçileri de ara, ikindiden sonraki cenaze için çelenk hazırlasınlar.

Adres vardı onlarda.”

“Peki Ekrem Bey.”

*

Karşısındaki takım elbiseli, genç ve heyecanlı dalkavuğu görünce kendi

gençliğini hatırlayan Ekrem Bey, ellerini masanın üzerinde birleştirerek

parmaklarını kenetledi. Ser verip sır vermemenin beden dilindeki bir

yansımasıydı bu. Ama gerekirse karşısındakinden hem sırrını, hem de

kafasını koparıp alırdı.

“Daha önceki iş deneyimleriniz?”

“Şey, ben staj yaptım efendim. CV’mde de göreceksiniz.”

“Ha evet, yazıyor. Hımmm… Hem de Killoitte’te, iki buçuk ay staj

yapmışsınız. Peki neden oraya başvurmadınız iş için?”

“Açıkçası oradan pek memnun kalmadım. Stajım da aslında üç aylıktı

ama ben tamamlamadan bıraktım.”

“ İlginç, sebep?”

“Fikir uyuşmazlığı diyelim.”

“Biraz daha açabilir misiniz lütfen?”

Page 83: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

83

“Örneğin, orada bulunduğum süre içinde bizi hep cansız hedeflere ateş

ettirdiler. Oysa biz zaten okulda da bunu yapıyoruz. Stajyer alan bir şirketin

çalışanlara daha fazla şey öğretmesi gerekir bence.”

“Ne gibi?”

“Daha pratiğe dayalı şeyler mesela. Sadece maktul dosyalama, hedef

gözetleme, silah temizliği değil de, biraz daha saha içinde bir eğitim olmalı.

Yani ben öyle düşünüyorum şahsen.”

“Burak Bey… Burak’tı değil mi?”

“Evet efendim.”

“Neden bu mesleği seçtiniz?”

Her şeyi başlatan ve bitiren soruyu sonunda sormuştu Ekrem;

karşısındaki genç ise bu konuda da idmanlıydı, bir anlık duraksamadan sonra

cevapladı. “Şey, çünkü öldürmeyi seviyorum.”

“Tamam da, neden bu alanı seçtiniz özellikle? Neden toplu katliam ya

da seri cinayet değil de suikast?”

“Temiz iş efendim; akarı yok kokarı yok. Kurbanla muhatap olma derdi

yok, arkamda kanıt bıraktım mı endişesi yok, riski yok. Adresi belli, kimliği

belli, tak dedim mi iş bitti.”

“Tabii maaşı da iyi, değil mi?”

“Şey, tabii efendim, ama aldığınız hazzın yanında maddiyat çok da

önemli değil bence. Yani insan önce yaptığı işi sevmeli.”

Ekrem Bey karşısındaki genci iyice bir süzdü. Burak’ın stresten boncuk

boncuk terlediğini görmek hoşuna gitse de işkencesine son verdi ve

gülümsedi.

“Pekala delikanlı, seni gözüm tuttu. Ama diğer ortakların da görmesi

için bir mülakat daha yapacağız. Artık kararı ondan sonra veririz.”

Page 84: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

84

“Sağ olun efendim, çok teşekkür ederim!”

“Hadi hadi, gerekirse sonra teşekkür edersin. Sen bu azmini, bu kana

susamışlığını kaybetme yeter. Çıkarken sekreterden randevu al, yine

görüşeceğiz Burak Kanlıbıçak. Kendine dikkat et, arkanı kolla, hahaha…”

*

Saatlerdir devam eden büyük ortaklar toplantısı olanca stresi ve

hararetiyle devam ediyordu. Ortaklar büyük olunca sorunları da büyük

oluyordu haliyle.

“Bence müşteri portföyümüzü yenilemeliyiz. Globalleşen dünyada

yaptığımız katliamlar, işlettiğimiz cinayetler ve gerçekleştirdiğimiz suikastler

de enternasyonel bir boyut kazanmalı.”

“Haklısınız Raci Bey. Geçen gün “partner meeting”de de söyledim:

yeni personel alımına da bu doğrultuda çeki düzen vermeliyiz. Daha

girişimci, daha kalifiye elemanlar “recruit” etmeliyiz. Ne bu canım, İngilizce

bilmeyen adamdan suikastçı, seri katil mi olur?!”

“Doğru valla, adamlar yüksek tetikçilik okuyup geliyorlar ama daha

müşteriyle iletişim kuramıyorlar. Sonra bir bakıyoruz yanlış anlaşılma olmuş,

yok efendim aslında Çinli adam öldürülecekmiş de, katil dil bilmediği için

karıştırıp Japon’u vurmuş, bilmem ne!”

“Şirketin itibarını zedeliyorlar canım!”

“Dikkat etmek lazım ama Ahmet Beyciğim, yani yeni personelin

kalitesi ve uyumu açısından daha etkin bir istihdam tarzı şart.”

“Aynı kanıdayım Haşmetçiğim, ne önerirsiniz?”

“Valla bence yazılı, sözlü ve uygulamalı sınavların yanı sıra

mülakatlara da dikkat etmek gerek. Örneğin, mülakatlarda on kişi var

Page 85: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

85

diyelim, biz de beş kişi mi alacağız; o zaman adayları koyacağız bir odaya,

kapayacağız kapıyı. Yarım saat sonra bakacağız, artık kim sağ kaldıysa onları

işe alacağız.”

“Pek yerinde bir öneri.”

“Harika bir yöntem! Bence hemen uygulamaya koyalım.”

“Evet, oylama yapalım. Kabul edenler? Etmeyenler?”

Kalkıp inen elleri hızlı bir biçimde saydıktan sonra kararı bildirdi Raci

Bey. “Kabul edilmiştir! Kararımızı insan kaynaklarına iletelim, gereken

işlemleri başlatsınlar.”

Diğer ortaklar da kafa sallayarak onay verirken, Haşmet Bey yanındaki

Ekrem’e döndü. “Ekrem Bey, sizin bir öneriniz vardı sanırım?”

“Evet Haşmet Bey, şu yeni suikastçı pozisyonu için bir adayla görüştüm

de, Burak Kanlıbıçak… Ben kendisiyle yaptığım görüşmeden memnun

kaldım, ikinci bir mülakat için sizlere tavsiye ediyorum.”

“Hay hay efendim, sizin için uygunsa bizim için de uygundur.”

“Uygun uygun; genç, keskin, aynı soyadı gibi bir katil, tam aradığımız

kişi!”

“Tamam öyleyse, bir sonraki toplantıda görüşelim bunu. Sonraki

“topic”?”

Önündeki notlara bakan Raci Bey cevapladı. “Hımmm bu konu

önemli… Rakip şirket, CorpseSlaughterhouseRippers.”

İsim telaffuz edilince tüm ortaklardan memnuniyetsiz homurtular çıktı;

kendini tutamayan birkaç kişi ise lanet okudu.

“Ne olmuş yine, neyin peşindeler?!”

Page 86: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

86

“Neyin olacak; birinci sınıf suikastler, yüksek mevki cinayetler, önemli

devlet adamlarının ve CEO’ların öldürülmesi… Son genel kurulda ne karar

aldıysak onlar da aynı stratejinin peşinde!”

“Şerefsizler…”

“Nasıl haberleri olmuş peki? Yoksa aramızda casus mu var?!”

Bu yorum ortaklar arasında bir an infial yarattıysa da Haşmet Bey olaya

el koydu, onları sağduyuya davet etti. “Düşmanımızı hafife almayalım,

sonuçta onlar da bu piyasadaki en önemli şirketlerden biri…”

“Bizden sonra tabii...”

“Elbette. Ama onların kaynakları, vizyonları ve misyonları da

bizimkiler kadar etkin. Kaldı ki, bu strateji bize özel ve gizli de değil. Her

şirketin amaçladığı bir hedef…”

“Hedef demişken…”

“Buyrun Ekrem Bey?”

“Bu Killoitte’mi ş, efendim, CorpseSlaughterhouseRippers’mış, falan

filan, zaten isimlerinde meymenet yok!”

“Konuya gelin Ekrem Bey.”

“Öhöm, pardon… Yani demek istediğim, tüm rakiplerimizden ve bize

zorluk çıkaran şirketlerden kurtulmanın bir yolu olabilir diye düşünmekteyim

naçizane.”

“ İyi de nasıl?”

Ekrem pişkin pişkin sırıttı. “Ehe… Efendim, bugüne bugün biz cinayet,

suikast ve katliamda dünyanın bir numaralı şirketiyiz. Yani insanları ortadan

kaldırmak bizim işimiz.”

“Eee?”

Page 87: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

87

“Diyeceğim o ki, hep müşterilerimize hizmet için öldürüyor ve

öldürtüyoruz değil mi? Eh, bu sefer de kendimiz için öldürtelim. Bize rakip

olan, ayağımıza dolanan, sinirimize dokunan kim varsa ortadan kaldıralım!

Düşmanmış, rakipmiş, hiçbiri kalmasın, temizleyelim gitsin!”

Ekrem Bey’in bu fikri öyle büyük bir heyecan yaratmıştı ki, ortakların

coşku dolu tezahüratları toplantı salonunda yankılanıyordu. Öneri hemen

oybirliğiyle kabul edildiğinde hepsi dünyanın bir numaralı ve rakipsiz cinayet

şirketi olmanın hayallerini kuruyordu. Biri hariç… Sinsi dalkavuk Ekrem

Bey, tüm bunlar olup bittiğinde, CEO’lukla önünde kalacak olan son birkaç

engelin yüzlerine bakıp pis pis sırıttı. Ne de olsa rakiplerini ortadan kaldırma

fikri ilk ondan çıkmıştı ve bu iş için kimi görevlendireceğini de çok iyi

biliyordu.

Page 88: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

“ORTAK B“ORTAK B“ORTAK B“ORTAK BİLLLLİNÇ”NÇ”NÇ”NÇ”

Gurur GüneGurur GüneGurur GüneGurur Güneş

Page 89: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

89

Karadeniz’de Samsun adında güzel bir şehir vardır. İnsanları tasasız,

sokakları cansızdır ama çok güzeldir. Eğer bir gün yolunuz oraya düşerse

gidin, pişman olmazsınız. Gerçi göreceğiniz pek fazla bir şey yok ama.

Burak, arabasını kaldırımın kenarına park etti ve aşağıya indi. Bir süre

yürüdükten sonra durdu, önündeki liseye baktı. Kafasını biraz daha

kaldırdıktan sonra yukarıdaki tabelayı gördü. “19 Mayıs Anadolu Lisesi”

yazıyordu tabelada. Bir zamanlar bu lisede okumuştu Burak. Ama

Samsun’dan taşındığından beri hiç görmemişti burayı. Kendisi 1994 mezunu

olduğuna ve ailesiyle birlikte mezun olduğu yıl Samsun’dan taşındıklarına

göre, tam on yedi yıl olmuştu buralardan gideli. Bir süre lisenin önünde

durdu, kendisine bile yabani gelen bir şekilde gülümsedi ve bir zamanlar en

çok nefret ettiği yere karşı şimdi özlem duyduğunu fark etti. Daha sonraları –

eğer düşünmeye vakit bulabilirse – o dakika bir duygu karmaşası içinde

olduğunu ve gülümsemesinin gerçekten çok yavan olduğunu hatırlayacaktı.

Yıllardır görmediği eski lisesine ta İstanbullardan kalkıp gelmesinin

sebebi, okulda pilav günü düzenlemeleri ve eski mezunları çağırmalarıydı.

Burak ayrıntıları bilmiyordu, ama kermes ve konser karışımı bir şey

yapılacaktı herhalde. Ona iki gün önce haber verilmişti zaten. Aslında

gelmemeyi düşünüyordu, ama tam üç yıldır ne bir tatile çıkmıştı, ne de doğru

dürüst eğlenebilmişti. Hayatını verdiği gazetecilik mesleğiyle uğraşıyordu

çünkü. Bir yerlerde adını duyurabilmenin peşindeydi şu sıralar. Tabi bunu

yaparken mesleğinin garip ironilerini de görmezden gelmeye çalışıyordu. Bu

ironilere şöyle bir örnek verilebilir ki, gazeteciler başkalarının yaptıklarını

Page 90: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

90

haber diye yazarken kendi hayatlarını unutuveriyorlardı. Böyle çok adam

görmüştü Burak. Karısından ayrılanları, siyasi cinayetlere kurban gidenleri,

hatta hayatın anlamsızlığından dert yanıp intihar edenleri… Onlardan biri

olmamaya çok dikkat ediyordu, ama gittikçe işkolikleşmeye başlamıştı. Bu

küçük kaçamak onu işinden biraz olsun koparacaktı belki de.

Okulun demir kapısından tam içeri girecekti ki, lisenin bekçisi önünü

kesti. Burak bir an ne olduğunu anlayamadı. Ama biraz sonra adamın elinde

duran biletleri fark etti.

“Biletiniz var mı beyefendi,” diye sordu bekçi. Bu sırada sağ elinde

tuttuğu biletleri sol elinin avucuna vurup duruyordu.

“Şey… Yok, ama şimdi alabilirim sanırım,” dedi Burak. O bu lisede

okuduğu zaman bekçiler daha bir kibardı sanki. Ama şimdi bu herif

karşısında hayattan bezmiş bir şekilde oflayıp duruyordu. İnsan,

memnuniyetsizliğini karşısındakine bu kadar da belli etmezdi ki.

“Alırsınız, alırsınız tabii. Buyurun içeri geçin.”

Burak içeri geçti, biletini aldı. Bunun karşılığında tam beş lira ödedi ve

bekçinin yanından ayrılıp okul bahçesinde ilerlemeye başladı.

Henüz daha konser başlamamış olmalıydı, çünkü etrafta küçük

tezgâhlardan başka hiçbir şey yoktu. Bu da demek oluyordu ki, henüz pilav

gününün kermes faslındaydılar. Erken gelmişti anlaşılan. Ama buna rağmen

bahçe çok kalabalıktı. Burak’ın bu kalabalık arasında eski sınıf arkadaşlarını

seçebilmesi pek mümkün değildi. Acaba ondan başkası gelmiş miydi? Yok

canım, sadece kendisinin gelecek hali yoktu ya. Eski arkadaşlarından en az

birkaçı hâlâ bu şehirde oturuyor olmalıydı. Yani en kötü birkaç kişi

gelmeliydi. Yoksa bu küçük kaçamağını boşuna yapmış olacaktı.

Page 91: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

91

Bir süre tezgâhların arasında ilerledi, ona bir şeyler satmak isteyen

birkaç genç oldu; ama hiçbirini kabul etmedi. Çünkü eski arkadaşlarını

düşünmekle meşguldü. Kaçını hatırlıyordu acaba?

“Aaa! Burak!”

Biri arkasından sesleniyordu. Döndü ve kimin seslendiğini bulmaya

çalıştı, ama gözleri kalabalığın arasında bir süre hedefsiz kaldı. Ama hemen

sonra sağ koluna biri dokundu.

Döndüğünde karşısındaki kişiyi bir süre tanıyamadı, ama adamın tekrar

“Burak” demesiyle kendine geldi. Çağatay’dı karşısındaki! Bir zamanlar en

iyi anlaştığı insan.

“Çağatay!” diye bağırdı istemsizce ve arkadaşına sarıldı. Çağatay da

onu aynı coşkuyla karşıladı, kucakladı.

“Oğlum nerdesin sen? Taşındığından beri görmüyorum seni. Kaç yıl

oldu? On beş mi?”

“On yedi,” dedi Burak. Hâlâ gülüyordu. Ama kapının önündeki gülüşü

gibi değildi bu gülüş, daha insan canlısıydı.

“Eee? Nerelerdeydin? Ne yapıyorsun? Anlat biraz.”

“Valla liseden sonra İstanbul’a gittik,” dedi Burak. “Orda gazetecilik

okudum. Ondan sonra da bir gazetede işe başladım zaten. Başka bir şeyde

yapmadım.”

“Seninkiler nasıl? Kemal Albay’ım, Nermin Teyze’m ne yapıyor,” diye

sordu Çağatay. Burak’ın annesiyle babasını kastediyordu.

Bu sözlerden sonra bir süre sessizce durdu Burak. “Babamı yedi yıl

önce kaybettim Çağatay. Zavallım, yatağında eski askerlik anılarını

anlatırken öldü. Annem de ondan iki yıl sonra vefat etti. Acısına dayanamadı

herhalde,” dedi sonra. Konuşması, hayatına dair ipuçları veriyordu. Babası

Page 92: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

92

albaydı Burak’ın. Samsun’dan da bu yüzden taşınmışlardı zaten. Babasının

tayini çıkmıştı. Zaten okul hayatı boyunca birçok yerde bulunmuştu.

Okuduğu okulların adını sorsanız, çoğunu hatırlamazdı, çünkü çok fazla

okula gitmişti. İşte onun işine bu kadar çok bağlanmasının sebebi de buydu

zaten. Hayatı boyunca yaşadığı yere, arkadaşlarına hiçbir zaman

bağlanamamıştı. – tabi bu lisedekiler hariç - Çalıştığı gazeteye aşırı derecede

bağlanıyordu. Çünkü onu da kaybetmekten korkuyordu.

“Üzüldüm. Başın sağ olsun,” dedi Çağatay. Az önceki gibi gülmüyordu

artık.

“Boşver be Çaça,” dedi Burak, Çağatay’ın omzuna şakadan vururken.

Çağatay’a kısaca Çaça derdi. “Eee? Sen ne yapıyorsun?”

“Valla ben bir yere gitmedim, Samsun’da kaldım. Üniversiteyi

bitirince, bir süre bir şirketin avukatlığını yaptım. Şimdi bir avukatlık bürom

var. Serbest çalışıyorum yani.”

Şaşırdı Burak. Demek Çağatay avukat olmuştu ha! Burak en son

hatırladığında bu çocuk kitabın kapağını bile kaldırmazdı. Şimdi ise avukat

oldum diyordu. Dalga mı geçiyordu acaba?

“Ciddi misin lan?” diye sordu Burak.

“Avukatlık bürosu açmak o kadar zor değil ki oğlum. Gidip bir…”

“Yahu onu demiyorum ben,” diye Çağatay’ın sözünü kesti Burak.

“Gerçekten avukat mı oldun? Onu soruyorum.”

“Tabii lan. Olamaz mıyım yani? Sen bakma benim eskiden öyle

olduğuma. Gizliden gizliye çalışırdım ben,” dedi Çağatay. Hiç de alınmış gibi

bir hali yoktu.

“ İyi. Hayırlı olsun diyelim. Ya bu arada, bizden başka kimse gelmedi

mi?”

Page 93: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

93

“Ben de ona bakıyordum,” dedi Çağatay etrafına bakınırken. “Seni

gördüğüm zaman…”

“Burak!” diye bağıran biri Çağatay’ın sözünü yarıda kesti. Burak bir an

dejavu yaşıyormuş gibi hissetti kendini. Çünkü az önce Çağatay da öyle

bağırmıştı ona.

“Burak!” diye tekrarlandı ses, ama bu sefer daha kalın sesli birisi

sesleniyordu. Çağatay’la Burak bir süre etraflarına bakındıktan sonra

arkalarından yaklaşanları gördüler.

Burak gelenleri yine tanıyamadı bir süre, ama biraz sonra anıları

zihninin dehlizlerinden çıkıp gözlerinin önüne geldi ve gelenleri sırayla

hatırladı. Mesela en soldaki kadın Sema’ydı. Onun hemen yanında yürüyen

ve elini tutan adam ise Ersin. Onların yanında da Cemre ve Kadir vardı.

Hepsiyle ilgili bilgileri sırayla hatırlıyordu.

Sema güzel bir kızdı eskiden ve hâlâ da öyleydi. Zamanında üst

sınıflardan birçok çocuk onun peşinden koşmuştu, ama o sadece kendi

sınıfından olan Ersin’le çıkmıştı. Görünüşe bakılırsa hâlâ birlikteydiler. İyi

çocuktu Ersin, etrafındaki herkese yardım etmeye çalışırdı. Hatta bir

keresinde başı bu yüzden fena halde derde giriyordu.

Burak orada yoktu, ama olanları duymuştu tabii ki. Söylenenlere göre,

Ersin okuldan çıkıp eve dönerken ağlayan bir kız görmüş. İyilik meleği ya

mübarek, hemen yanına gitmiş kızın, neden ağladığını sormuş. O sırada kızın

sevgilisi, yanında arkadaşlarıyla birlikte gelince olanlar olmuş. Kızı, Ersin’in

ağlattığını sanmışlar. Ersin ise derdini anlatmaya çalışmış ama ne çare.

Herifler üstüne çullanmışlar. Etraftakiler onları ayırdığında kız ancak kendine

gelebilmiş ve olanları anlatmış. Meğerse sınavdan düşük aldığı için

Page 94: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

94

ağlıyormuş kız. Sonrasında kızın sevgilisi bir özür bile dilemeden kızı alıp

gidince Ersin yediği dayakla kalmış.

Bu olaydan sonra tam bir ay Ersin’le küs kalmıştı Sema. Çocuğun

insanlara yardım etme huyunu seviyordu, ama bir gün başına bu yüzden bir iş

gelecek diye korkuyordu. Neyse, sonuçta Burak’ın hatırladığı kadarıyla

lisede tam iki sene çıkmışlardı. Eğer eski aşkları şu anda depreşmediyse,

uzun süredir birlikteler demekti.

Cemre… Cemre’yle son sınıfta bir kere çıkmışlardı ve o da altı ay

kadar sürmüştü. Burak’ın lisede çıktığı üç kızdan biriydi Cemre. Diğer

ikisinin adını bile hatırlamıyordu zaten, ama Cemre… Onu hatırlıyordu;

çünkü kız Sema’dan bile kat be kat daha güzeldi.

Ersin’i, Sema’yı, Cemre’yi, Çağatay’ı ne kadar çok seviyorsa,

Kadir’den de o kadar çok nefret ediyordu Burak. Lise yıllarında bir iki kere

birbirlerine girmişlerdi, ama hepsinde de ya etraftakiler kavgayı ayırmıştı, ya

da herhangi bir öğretmene yakalanıp disiplinlik olmuşlardı. Bu kavgaların

sebebi tabii ki Kadir’di. Burak ne yaparsa yapsın karşı çıkıyordu çocuk,

yaptıklarının tümüne muhalefetti. Burak birkaç saniye öncesine kadar

lisedeki tek düşmanını hatırlamıyordu bile. Ama şimdi kanlı canlı

karşısındaydı.

Arkadaşları Çağatay ve Burak’ın yanına yaklaştığında ilk işleri

birbirlerini süzmek oldu. Eskiye dair bir hareket ya da değişmiş herhangi bir

şey arıyorlardı.

“Burak diye seslenin siz tabii. Bir eşekbaşıyız burada,” diyerek o büyülü

anı bozdu Çağatay. Bir süre herkes ona baktı. Daha sonra deliler gibi

gülmeye başladılar. O kadar çok gülüyorlardı ki, etraftakiler bile işlerini

Page 95: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

95

güçlerini bırakmış, onlara bakıyorlardı. Burak, bu sırada kapının önündeki

hastalıklı gülüşünü unutmuştu.

***

“Çok özlemişim sizi ya,” dedi Sema, herkese sırayla bakarak.

O, bunu söylediği sırada okulun kantinindeki bir masanın etrafında

oturuyorlardı. Dışarıda attıkları kahkahalardan sonra sakin bir yere geçmeye

karar vermişlerdi. Aslında dışarı çıkıp herhangi bir cafeye gideceklerdi, ama

okulun tombul kantincisi yanlarına gelmiş ve onları kantinde

ağırlayabileceğini söylemişti. Kantin normalde bugün kapalıydı ve okul

binasının içinde kimse yoktu, ama kantinci eski mezunları ağırlamaktan şeref

duyduğunu söylüyordu. Herhalde dost kazanmaya çalışıyordu adam. Bu

okuldan mezun olanların çoğu iyi yerlere gelmişlerdi çünkü.

Şimdi koca okul binasının içinde yalnızdılar. Kantinci onlara birer

kahve yaptıktan ve başka bir şey isteyip istemediklerini sorduktan sonra

dışarıya çıkmıştı.

Burada oturdukları süre boyunca Burak, arkadaşlarının ne yaptıklarını

da öğrenmişti. Ersin ve Sema evlenmişlerdi ve psikolog olmuşlardı.

Söylediklerine göre bir ofisleri vardı ve karı koca birlikte çalışıyorlardı.

Burak’ın en çok özendiği şeylerden biriydi bu. İnsanın karısıyla aynı mesleği

yürütmesi çok güzel bir şeydi ona göre. En azından yaptığınız iş ve ilgi

alanlarınız aynı oluyordu eşinizle. Maalesef Burak hiç evlenememişti ama

eğer bir gün evlenirse, evlendiği kadın kesinlikle bir gazeteci olacaktı.

Page 96: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

96

Cemre moda tasarımcısı olmuştu. Ona da bu yakışırdı zaten. O

güzellikle başka bir iş yapamazdı. Söylediğine göre, şu an bir ajansla

çalışıyormuş ve yakında bir defilenin tasarımcılığını üstlenecekmiş.

Konuşurken, Burak’la fazla göz teması kurmamaya çalışıyordu sanki kız.

Kadir reklamcılık yapıyordu. Burak bunu ilk duyduğunda – tıpkı

Çağatay’ın avukat olduğuna inanamadığı gibi – inanamamıştı. Bu meslek

gazeteciliğe çok yakın bir meslekti ve Kadir’in, yaratıcılığın ana dil olduğu

bir mesleğe sahip olması onu gerçekten çok şaşırtmıştı.

Anlaşılan Cemre ve Burak hariç hepsi Samsun’da kalmışlardı. Cemre

İzmir’de çalışıyordu. Evi de oradaydı.

Herkes kahvelerini bitirdiğinde Ersin ayaklandı. “Hadi bahçeye geçelim

isterseniz,” dedi.

“Ne acelen var be oğlum. Otur işte, konuşuyoruz ne güzel,” dedi Kadir.

Her zamanki gibi samimiyetle yalakalık arasındaki çizgiyi zorluyordu.

“Okul müdürü benden bir konuşma yapmamı istedi. Eski mezunlardan

birinin gençlere tüyolar vermesi iyi olurmuş,” dedi Ersin, sonra da cebinden

katlanmış bir kâğıt çıkardı ve masadakilere gösterdi. Yapacağı konuşmaydı

bu.

“Tamam, kalkalım,” dedi Burak. İki eli kanda olsa Ersin’i kırmaz, her

istediğini yerine getirirdi.

O böyle dedikten sonra herkes ayaklandı ve kantinden bahçeye açılan

çift kanatlı kapıya yöneldiler. Kapı camdı ve her iki tarafında da boydan boya

uzanmış, silindir şeklinde, beyaza boyanmış demirler vardı. Cam, bu

demirlerin arasında kalıyordu.

En önde olan Çağatay kapıyı açmak için elini uzattı, ama kapı açılmadı.

Birkaç kez daha denedi, kapıyı ileri geri ittirdi, ama kapı açılmıyordu.

Page 97: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

97

“Niye açılmıyor bu ya,” diye sitem etti daha sonra. Bu sırada hâlâ

kapıyı açmaya çalışıyordu.

O kapıyı açmayınca Ersin araya girdi, ama o da açamadı. Sırayla herkes

kapıyı açmaya çalıştı, ama olmuyordu. Hâlbuki görünürde kapıya bağlanış bir

kilit de yoktu.

“Ne oluyor ya,” dedi Cemre. İşte bu kızın en çok bu yanını seviyordu

Burak. İstediği bir şey olmayınca hemen bebek gibi mızmızlık yapıyordu.

Bazılarında çok kaba dururdu bu hareket, ama ona çok yakışıyordu.

“Ne olduğunu bilmiyorum, ama kapı açılmıyor işte. En iyisi gidip diğer

kapılara bakalım,” dedi Sema. Eskiden de sorunları fazla kafaya takmaz,

hemen çözüm üretmeye bakardı. Bazı şeyler değişmiyordu demek ki.

Sema’nın dediği gibi de oldu. Herkes okulun faklı yerlerindeki kapılara

baktı. Lise tam üç bloktan oluşuyordu ve bu üç bloğun her birinde bir kapı

vardı, yani okulda toplam üç kapı vardı. A bloğundaki kapıya Burak, B

bloğundaki kapıya Kadir ve Çağatay baktılar. Ama iki kapı da kilitliydi. C

bloğundaki kapı da kantindeki açılmayan kapı olduğuna göre, okulda mahsur

kalmış gibi bir halleri vardı.

Burak, Kadir ve Çağatay geri döndüklerinde diğerlerini kapının

arkasındaki insanlara seslenmeye çalışırken buldular. Hatta Ersin kantinin

camlarına vurmaya başladı, ama dışarıdaki kimse onları duymuyordu. Ne

oluyordu ki böyle? Daha konser başlamamıştı, yani dışarıda fazla ses yoktu.

Peki neden onları duymuyorlardı.

“Yok, bu böyle olmaz,” dedi Çağatay. “Hadi gelin bizim eski sınıfa

gidelim. Biraz eski anılarımızdan konuşalım. Daha sonra tekrar deneriz.”

Page 98: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

98

“Olabilir. Dışarı çıkıncaya kadar oyalanmış oluruz hem. Ersin, senin

konuşmaya ne kadar var daha?” dedi Burak. Buraya anılarını tekrar anmak

için gelmişti zaten.

“Aslında daha var. Ben biraz tezgahlara bakmak için dışarı çıkalım

demiştim. Çıkıncaya kadar biraz nostalji yapalım o zaman. Tabii herkes

böyle istiyorsa…” diye karşılık verdi Ersin.

Cemre’yle Sema da onaylayınca hemen ikinci kata çıktılar ve

sınıflarını aramaya koyuldular. Bu sırada Burak sınıfın yerini hatırlamaya

çalışıyordu. Okuldaki anılarını getiriyordu gözünün önüne, ama bunların

hiçbirinde sınıfının yerini bulamıyordu.

“Acaba bir üst katta mıydı bizim sınıf yahu?” diye hepsine seslendi

Çağatay.

“Ben bir bakayım,” diye karşılık verdi Cemre ve üst katın

merdivenlerine yöneldi.

Bu, Burak için kaçırılamaz bir andı. “Dur, ben de seninle geleyim,”

dedi ve kızın arkasından merdivenleri çıktı. Bunu yaparken Cemre’yle biraz

olsun yalnız kalmaktı amacı, çünkü kız onunla doğru dürüst konuşmamıştı

bile. Sanki kaçar gibiydi. Herhalde eski günlerinden utanıyordu, sevgili

oldukları günlerden. Ama utanılacak ne vardı ki? Bu eski günlerdeki

duyguların depreşeceğine duyulan bir korku olabilirdi daha çok.

Üst kattaki koridora çıktılar ve önlerinde sağlı sollu uzanan kapıları

araştırmaya koyuldular. Cemre, kapılara bakarken bir şeyler hatırlamayı

umuyordu, ama Burak tamamen öylesine bakıyordu kapılara. O, Cemre’yle

konuşmak istiyordu. Kız onunla konuşmadığı için hırs yapmıştı.

“Parmağında alyans yok,” diye söze girebildi sonunda. “Herhalde

evlenmedin.”

Page 99: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

99

Cemre bir süre durakladı, sonra gülümsedi. “Boşandım,” diyebildi

sadece.

Burak içinden küfürler etmeye başladı o anda. Bu kadar güzel bir kızın

boşta kalabileceğini nasıl düşünmüştü ki? Hem artık otuzlarının sonuna

yaklaşıyordu, yani pek kız da denemezdi hani. Neden boşanmıştı acaba?

“Üzüldüm,” dedi Burak. Yine dejavu yaşıyormuş gibi bir hisse kapıldı,

çünkü Çağatay bu lafın aynısını ona dışarıda söylemişti.

“Üzülme. Ben üzülmedim.”

“Neden?”

Cemre tam karşılık verecekti ki, sağ taraftaki kapılardan birine takıldı

gözleri ve o anda sınıfına dair hatıralar canlandı aklında. Bir keresinde okula

uygun giyinmediği için, bu kapının önünde azar işitmişti hocasından. Sonra

da okula velisini çağırmışlardı. Şimdi bir rüya gibi geliyordu o anılar ama

hepsi yaşanmıştı. Bunun en canlı kanıtı ise tam yanında duran Burak’tı.

Çünkü o güzel günlere ait biriydi o.

Burak’a cevap vermeden, hemen aşağı katın merdivenlerine yöneldi.

Amacı diğerlerini çağırmaktı, ama onlar zaten yukarı doğru çıkmaktaydılar.

Merdivenin başında karşılaştılar. Cemre, onlara sınıfı işaret etti.

“Gelin. Bizim sınıfı buldum.”

“Hani nerde?” diye öylesine sordu Sema ve hep birlikte sınıfın kapısına

doğru ilerlediler.

Bu sırada Burak sınıftan içeri girmişti bile. Aynı kapının önündeki

bekçi gibi işlerinden bezmiş olan hademeler, sınıfın kapısını kilitlememiş

olmalıydılar. Diğerleri sınıfa girdiklerinde Burak’ı sınıfı süzerken buldular,

ama ondan önce dikkatlerini başka şeyler çekti.

Page 100: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

100

İçeri girdiklerinde bir an şaşırdılar çünkü gözlerinin önünde iki sınıf

vardı. Biri tahta sıraların hüküm sürdüğü, yeşil, tebeşirli tahtanın ferman

yazdığı sınıftı; diğeri ise plastik sıraların, akıllı tahtanın, bilgisayarın ve

projeksiyonların ahkâm kestiği sınıf.

Çok değişmişti burası. Eski tahta sıraların yerini plastik sandalyeler ve

masalar, yeşil yazı tahtasının yerini ise akıllı tahta almıştı. Burak sınıfın tam

ortasında duruyordu diğerleri içeri girdiğinde. İşte istediği oluyor, küçük

kaçamağı tam anlamıyla yerine geliyordu.

Kadir ıslık çalarak, Sema küçük bir çığlık atarak, Çağatay yüzündeki

bir günlük sakalı sıvazlayarak, Ersin saçlarını karıştırarak, Cemre ise

gözlerini kocaman açarak girdi sınıftan içeri. Burak içeri girerken sadece

üstündeki takım elbisenin yegâne tamamlayıcısı olan kravatını gevşetmişti.

“Vay anasını,” dedi Kadir en öndeki sıralardan birine oturarak.

“Burası kesin bizim sınıf ama…” diyebildi sadece Çağatay.

“Aslında niye bu kadar şaşırıyoruz anlayamıyorum. Ne olacaktı ki?

Burada hâlâ tahta cetveller mi asılı olacaktı?” dedi Cemre.

“Bir zamanlar bizim kullandığımız cetveller şimdi kim bilir nerde?”

diye kendi kendine sordu Sema. Gözleri hafiften dolmuş gibiydi. Eskiden de

böyleydi bu kız. En ufak bir şeyde hemen ağlardı. Doğrusu, çok dengesiz bir

yapıya sahipti.

Bir süre öylece sınıfı incelediler. Daha sonra herkes kendine bir

sandalye çekti ve dağınık bir yuvarlak oluşturacak şekilde oturdular.

“Hadi biraz eski anılarımızdan konuşalım,” dedi Çağatay. Yüzünde

kendisine hiç yakışmayan bir gülümseme vardı.

“Ama herkes bir şey anlatacak. Ben başlıyorum, sonra oturma sırasına

göre devam edeceğiz, tamam mı?” dedi Sema ve kimseden onay gelmesini

Page 101: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

101

beklemeden anlatmaya başladı. “Hatırlar mısınız bilmem ama bir keresinde

sınıfça okulu asmıştık. Ben de sizinleydim. Gün boyu gezip eğlenmiştik, tam

okulun bittiği saatte de eve geri dönmüştük. Sanki okul bitmiş de biz oradan

dönüyormuşuz gibi. Neyse işte. Ben eve döndüğümde anladım ki, annem

okula benim derslerdeki durumumu sormaya gitmiş. Gidince de benim

okulda olmadığımı öğrenmiş haliyle. Annem benim okulda olmam

gerektiğini söyleyince de müdür, bizim okulu astığımızı anlamış. Yani benim

annem yüzünden yakalanmıştık. Ay hiç unutmayacağım o anı ya. Müdür bizi

sıraya dizip hesap sormuştu falan.”

“Aaa, evet hatırlıyorum galiba. O yüzden babamla iki gün

konuşmamıştım ben,” dedi Ersin.

“Evet, ben de hatırlıyorum. Benim ailem pek kızmamıştı gerçi. Sonuçta

okulu çok asan bir öğrenci değildim,” diye araya girdi Cemre.

“Biz de okulu çok asan bir öğrenci değiliz şekerim; ama bizim ailemiz

seninki gibi değildi. Bize o kadar geniş davranmazlardı,” diye karşılık verdi

Sema.

Cemre ise sadece güldü. O gülerken Burak sürekli ona bakıyor, onu

izliyordu.

“Neyse, sanırım sıra bende,” dedi Sema’nın hemen yanında oturan

Ersin. “Dersler boşken hep ön bahçede top oynardık biz. Bir defasında da

kaleci ben olmuştum. Topu elime alıp havaya diktim. Dikiş o dikiş… Top

gitti müdürün odasının camını kırdı. Sonra…”

“Tabii sen de teslim oldun,” diye Ersin’in sözünü kesti Kadir. Bu adam

bu hayvanlıkla nasıl reklamcı olabilmişti, hayret ediyordu Burak.

“Evet, ben de teslim oldum,” dedi Ersin. “Zaten yapacak başka bir şey

yoktu. Sonuçta ben yapmadım desem bile bizim çocuklar suç üstlerine

Page 102: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

102

kalmasın diye ispiyonlarlardı. Ama bu anımı hiç unutmam, çok utanmıştım.

Müdür iyi adamdı, bir şey yapmamıştı bana. Aileme bile haber vermemişti

ama ben o günden sonra bir daha adamın yüzüne bakamadım. Okulun

neresinde görsem kaçtım ondan. Utanıyordum çünkü.”

“Bizim müdür severdi seni,” dedi Burak. Koskoca okulda bir tek

mülayim çocuk Ersin olduğu için müdür her şeyde güvenirdi ona.

“Severdi. Acaba şimdi nerde?”

“Ölmüştür herhalde. Zaten o yıllarda bile yaşlıydı,” diye araya girdi

Çağatay. Yüzünde sahte bir hüzün vardı.

“O maçta sen de vardın, değil mi Burak?” diye sordu Kadir. Yüzünde

hınzır bir gülümsemeyle Burak’a bakıyordu.

“Ev… Evet herhalde,” diye kekeledi Burak. Çünkü bir an

hatırlayamamıştı.

“Belki hatırlamazsın ama biz o maçta seninle kavga etmiştik. Ben de o

anımı anlatayım bari. Zaten sıra bende…”

Burak maçı hatırlıyordu hayal meyal, ama hatırında Kadir’le kavga

ettikleri yoktu. Belki de uyduruyordu herif. Anlatacak anısı olmadığı için

böyle uyduruk bir hatıra uyduruyor olabilirdi.

“Başlıyorum. O maçta Burak’la aynı takımdaydık ama hep kendisi

oynuyor, ben forvette olmama rağmen bana hiç pas vermiyordu. Hatta bir

keresinde bana pas vermemek için, rakip takıma top bile kaptırdı. Son

seferinde böyle yaptığında beleşe gol yemiştik. Sinirlendim. Buna bağırmaya

başladım, o da bana bağırdı. Ama görseniz nasıl sinirliyim, delireceğim

sanki. Hemen üstüne atıldım bunun. O da bana karşılık vermeye başladı. İşte

bizimkiler bizi ayırdıktan sonra da Ersin topu yanlışlıkla müdürün camına

dikti.”

Page 103: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

103

Kadir’in sözleri bittiğinde Burak olanları hatırlamıştı. O maçta Kadir’e

pas vermemeye çalışmıyordu tabii ki. Kadir böyle algılamıştı sadece. Onun

yapmaya çalıştığı tek şey orta saha oyuncularıyla ilerlemekti. Forvete ne

zaman pas atsalar karşı takımın defansı hemen panter gibi atılıyordu

adamların üzerine. Burak da o maçta diğerleriyle anlaşıp biraz uzun

oynamaya karar vermişti sadece. Kadir’e pas vermemesinin sebebi buydu.

“Ya yok be Kadir,” diyerek güldü ve anlamsız bir açıklamaya girişti.

“Biz o maçta orta saha oyuncularıyla ilerlemeye karar vermiştik sadece.

Forvettekiler çok ileri gidiyordu, o yüzden de karşı defansa hep top

kaptırıyorduk. Sana ondan pas vermiyordum yani. Uzun oynayıp geri gelen

toplarla size gol attırmaya çalışıyorduk.”

“Ya boş versene Burak… Hep öyleydin sen.”

“Hep nasıldım?” dedi Burak oturduğu sandalyede hafifçe kıpırdanırken.

Onca sene geçmişti ama bu adam hâlâ aynıydı.

“Hep bir mazeret bulurdun yani.”

“Ben sade…”

Ortamın kızıştığını anlayan Sema, “Ya tamam, sakin olun,” diyerek

araya girdi ve Burak’ın sözünü kesti. “Buraya sadece hatıralarımızı anmaya

geldik.”

“Evet, beyler abartmayın,” diye ekledi Çağatay. O da Kadir’i pek

sevmezdi ama yıllar sonra buluştuğu arkadaşlarının arasında kavga çıkmasını

istemiyordu.

Bir süre sonra ortalık tekrar sakinleşti ve Kadir’in yanında oturan

Çağatay söze girdi. “Sanırım sıra bende. Hımmm… Aslında pek anlatacak bir

şeyim yok ama bir keresinde Burak’la kavgaya girmiştik ikimiz. Yani

birbirimizle değil, başkalarıyla kavga etmiştik. Ya benim bir kız meselesi

Page 104: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

104

vardı. Kız benden ayrıldıktan sonra gidip benim yakın arkadaşlarımdan

biriyle çıkmaya başlamıştı. Ben de buna delirmiştim tabii. Gittim çocuğun

yanına, böyleyken böyle, benim kızı bırak dedim. Tabii o sırada yanında

arkadaşları vardı. İşte bunlarla bir süre laf dalaşına girdim ben, sonra itişmeye

başladık, sonra da kavga çıktı. Şansa bak ki, o sırada oralardan Burak

geçiyormuş. Hemen girdi kavganın arasına. Gerçi yine de dayak yedik ama

olsun. En azından beni yalnız bırakmadı.”

Burak başlarda bunu da bir an hatırlayamamıştı, ama Çağatay anlatınca,

yavaşça aklına gelmişti. O kavgadan sonra iki gün şakakları ağrıdığı için ne

doğru dürüst sınavlara çalışabilmişti, ne de başka bir şey yapabilmişti.

“Evet. Ama sonra senin kız o çocuktan da ayrılmıştı, değil mi?” diye

sordu Çağatay’a.

“Doğru ama sonuçta bana geri dönmemişti.” Güldü.

“Siz ne zaman yaptınız böyle bir şey ya? Benim niye hiç haberim

olmadı?” dedi Ersin.

Burak daha olayı bile zor hatırlamışken zamanı hiç hatırlayamazdı

elbette, o yüzden cevap vermeye hiç kalkışmadı. Onun yerine, biraz

düşündükten sonra Çağatay yanıtladı Ersin’i.

“Son sınıfın bitmesine iki ay kadar vardı herhalde. Ya da öyle bir

şey…”

“Bana hiç söylememiş miydiniz? Ondan mı hatırlamıyorum ben.”

“Oğlum sen o sıralar şöyle kallavi bir rapor almıştın da okula

gelmiyordun ya. Mezuniyet gününe kadar hiç görmemiştik ki biz seni,

söyleyelim.”

“He! Şimdi hatırladım, tamam.”

Page 105: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

105

“Detayları şimdi hatırlıyorum da ne kavgaydı be! Lise boyunca öyle

kavga etmemiştim ben,” diye araya girdi Burak. Kavgaya dair bazı anılar

gözünde yeni yeni canlanıyordu.

“Harbiden çok kötüydü ya. Aralarında kısa boylu bir tane çocuk vardı

ya hani. İşte o hep alttan çalışıyordu ya. Kavgadan sonraki bir hafta, tuvalette

neler çektiğimi bir ben bilirim.”

Çağatay’ın bu sözlerinden sonra altısı birden gülmeye başladılar. Yıllar

önce okudukları lisede bir araya gelen ve okul yıllarında çok iyi anlaşan altı

arkadaşın tekrar buluşması bir tesadüf müdür, yoksa evren onları bilerek mi

bir araya getirmiştir? Bu pilav gününe onlarla aynı yıl mezun olmuş başka,

birbirini hiç tanımayan birileri de gelebilirdi, ama sadece onlar gelmişlerdi.

Lise yıllarında çok iyi anlaşan altı arkadaş… Gerçi Kadir’le Burak pek

anlaşamazdı, ama kızlarla iyi geçinirdi Kadir. Bu yüzden bu gruptaydı. Hem

Ersin de az çok severdi Kadir’i.

Gülme dalgası yavaşça ve küçük kasılmalarla bittiğinde sıradaki anıyı

dinlemeye hazırdılar. En çok da Burak hazırdı buna. Çünkü buraya

gelmesinin asıl sebebi eski hatıraları yâd edip, geleceği onlara göre

damgalamaktı. Güldü. Ve karşısındakinin anısı bitene kadar yüzünden

düşürmedi o gülümsemeyi.

Sıra Cemre’deydi. Saçlarını eliyle omzunun gerisine attı ve anlatmaya

başladı.

“Aslında benimki de bir kavga anısı. Bir keresinde Sema, ben ve birkaç

kızla birlikte okulun kantinindeydik. Öylesine etrafımıza bakınıyorduk, ama

üst sınıflardan birkaç kız bakışlarımızı yanlış anlamış, bizim erkek

arkadaşlarına baktığımızı sanmışlardı. Bilirsiniz öyle kızları, erkekten daha

erkektirler, hatta o sözde baktığımız çocuklar onların gerçekten erkek

Page 106: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

106

arkadaşları bile olmayabilirler, onlara kim bakar ki? Neyse. İşte sonra

tartışma çıktı, atılan laflar büyüdü, sonra da kantinin ortasında birbirimize

girdik. Ama saç saça baş başa kavga ediyoruz. Müdür ailelerimize haber

verdiğinde çok utanmıştım vallahi. Düşünsenize, ailem erkek meselesi

yüzünden kavga ettiğimi sanmıştı.”

“Aaa! Doğru, çok kötüydü ya. Bizimkileri zor inandırabilmiştim

vallahi. Aslında sen anlatıncaya kadar aklıma gelmemişti. Gelseydi ben

anlatırdım bunu anı olarak,” dedi Sema. Böyle önemli bir şeyi unutmuş

olduğuna şaşıyordu. Ama unutmamalıydı ki, o da bir insandı ve sular seller

gibi akıp giden zamanın hızına hiçbir insanoğlunun yetişemediği gibi, o da

yetişemezdi.

Bu anı üzerine bir süre daha konuşuldu, sonra herkes gözlerini Burak’a

dikti. Sıra ondaydı.

Burak öksürdü, boğazını temizledi. Anlatmadan önce bir süre buraya

geldiğine pişman olup olmadığını tarttı aklında. Kesinlikle pişman değildi.

Eski arkadaşlarıyla yeniden görüşmesi bir yana, zihninin boşluklarında

çürümeye yüz tutmuş anılarını da bulup çıkarmıştı su yüzüne. Bu duygu paha

biçilemezdi. Öyle ki, bu anı bir daha yaşamak için arkadaşlarıyla yıllarca

görüşmemeyi bile göze alabilirdi. Anılar soğuduktan sonra güzeldi ne de

olsa.

Güldü Burak. Bu gülümsemesi kapının önündekinden çok, çok, çok

daha sıcak ve umut vericiydi.

Sonrasında ise anlattı, anlattı ve anlattı. Onun ne anlattığını, hangi

anısını anlattığını biz asla bilemeyeceğiz, ama bunun ne önemi var ki?

Önemli olan, bundan sonraki zihinsel tutarsızlıklardı.

Page 107: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

107

***

Yedi gün sonra yayınlanan yerel bir gazeteden:

<< Şehrimizin hatırı sayılır okullarından biri olan 19 Mayıs Anadolu

Lisesi'nde skaldal! Köklü bir tarihe sahip olan okulda lisenin eski

mezunlarından olduğu tespit edilen altı kişi ölü bulundu.

Okul yönetimi hem eski mezunların anılması, hem de mevcut

öğrencilerin eğlenmesi için okulda tam bir hafta önce pilav günü

düzenlendiğini ve ölen mezunların o pilav günü sırasında yaşadığını

söylüyor. Polisin yaptığı küçük çaplı araştırma sonrasında ortaya çıkan

bulgular sayesinde, mezunların pilav gününden sonra okulda kaldıkları ve

daha sonraki tatil olan bir hafta boyunca yavaş yavaş açlık ve sıvı kaybından

öldükleri anlaşılıyor.

Şahitlerin iddialarına göre, mezunlar pilav günü sırasında okul

bahçesinde kahkalarla gülmüş, sonrasında ise yalnız kalmak adına okul

kantinine geçmişlerdir. Okul kantininin o gün girişe kapalı olduğunu

söyleyen okul yönetimi, kantin sahibinin mezunları kantine almakla kendi

inisiyatifini kullandığını sözlerine ekliyor.

Olay son zamanlarda şehrimizin yaşadığı en garip olaylardan biri olarak

kabul görmüş durumda. Bunun sebebi, mezunların pilav gününden sonra tam

bir hafta tatil olan okulda kalmalarının ve açlıktan ölmeyi beklemelerinin

nedeninin anlaşılamaması. Okuldan çıkabilir veya kantine inip ölmemek için

bir şeyler yiyebilirlerdi. Söz konusu gün okulun kapılarından hiçbirinin kilitli

olmadığı okul yönetimi tarafından defalarca dile getirildi.

Page 108: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

108

Şimdilik olay gizemini korumakta, polisin en yakın zamanda bir

açıklama yapması tüm şehir tarafından beklenmekte… İleriki zamanlarda

gazetemiz de ölenlerin isimlerini almayı umut ediyor. >>

Olaydan bir ay sonra ulusal bir kanaldaki televizyon programına çıkan

bilim adamının olaya dair konuşmasından:

“Bu olayı basit bir şey gibi görememek gerekir, çünkü bu altı insanın

ölümü son derece bilimsel olgular çerçevesinde gerçekleşmiştir.

Şimdi düşünün, yıllardır görüşmeyen ve aynı liseden mezun olmuş altı

insan bir araya geliyor ve muhtemelen anılarından konuşuyorlar. İşte bilimsel

olaylar tam da o an başlıyor. Bu altı kişi birbirlerinin şimdiki hayatlarını

öğrendikçe ve her saniye eski anılarını hatırlayınca, haliyle büyük bir özlem

duygusuyla dolup taşıyorlar.

Ve ortak bilinç harekete geçiyor!

Ortak bilinç dediğimiz şey aslında birkaç veya milyonlarca insanın

beyinlerinde kurulan gizli bir telepatidir. Bu olayda bu telepati sadece altı kişi

arasında kurulduğundan yapısı diğerlerinden biraz daha basit… Neyse, ortak

bilinç dediğimiz şey beynimizin gerilerinde kalmış hislerin, duyguların

olduğu bir bölümdür aslında. Sıkça bilinçaltıyla karıştırılır, ancak ondan çok

daha farklı bir olgudur. Ortak bilinç dediğimiz şeyin ne zaman, hangi insanlar

arasında kurulacağı öngörülemez, ama nasıl durumlarda olabileceği az çok

bilinir.

Page 109: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

109

Bu ortak bilinç denilen telepatisel bağ eskiye duyulan özlemin ve çeşitli

duyguların yoğun olduğu zamanlarda ortaya çıkar ve arasında bağ kurulan

kişilerin ortak isteklerini algılayıp ona göre hareket etmelerini sağlar.

Mesela, pilav günü sırasında hiçbir kapının kilitli olmadığı ama bu altı

mezunun dışarı çıkamadığı söyleniyor. Doğrudur. Çünkü ortak bilinçleri

onların okulda kalıp eski anılarından konuşma isteklerini tespit etmiş ve

onları okulda kalmaya zorlamıştır. Bunu da çok basit bir yöntemle yapmıştır

aslında: Onları kısmen kör etmiştir, yani onlara kapıların kilitli olduğunu ve

dışarıya seslendikleri halde kimsenin onları duymadığını sandırmıştır. Evet,

ortak bilinç denilen olgu insanların beyninde böyle küçük sapmalara yol

açabilir. Yani aslında o kapılar kilitli değildir, ama bu altı insanın ortak

bilinçleri onların o kapıları açmalarını istememiştir.

Sonra, açlıktan ve susuzluktan ölme meselesi var. Bu da aynı sebepten

ötürü olmuştur. Aslında isteseler kantine inip bir şeyler yiyip içebilirler,

ancak ortak bilinçleri bunu yapmalarını engellemiştir. Böyle bir şeyi neden

yaptıklarını biz asla tam olarak bilemeyiz, ama tahmin etme şanssımız var.

Mesela bu altı insan yıllar sonra buluşmanın verdiği keyfe o kadar

kapılmışlardı ki, o an orada ölmek istemişlerdir ve ortak bilinçleri onların

beyinlerindeki bu gizli isteği saptayıp yerine getirmiştir! Bence olabilir.

İşte durum budur. Böyle bir olayda yapılacak pek çok şey yok, ama illa

da bir şey söylemek gerekirse şunu söyleyebiliriz: Bilim adamlarının bu

durumda yapmaları gereken yegâne şey, insan beynindeki bu zararlı

yetenekleri saptamak ve bunların insanlığa yararlı bir şekilde kullanılmasını

sağlamaktır. Eğer bu yapılmazsa, yakın zamanlarda daha böyle çok olayla

karşılaşacağız demektir.”

Page 110: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

“RUH TOPLAYICISI”“RUH TOPLAYICISI”“RUH TOPLAYICISI”“RUH TOPLAYICISI”

EngEngEngEngin in in in Şenelenelenelenel

Page 111: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

111

Her şeyi özlüyordu.

Nedensiz yere ağlamayı…

Başka bir tene özgürce ve sevgiyle dokunmayı…

Koklamayı…

Güzel bir çiçeği ya da bir pisliği…

Koklamayı özlüyordu…

“Büyük Darbe”nin gelişinden beri, insanlığından utandığı o kadar çok

şey yaşamıştı ki. Artık insan mıydı, onu bile bilemiyordu.

Harabelerin arasında dolaşırken, yine birbirine karışan yüz binlerce

sesin beynini tırmalayışından rahatsız olmuştu. Çığlıklar, yardım isteyenler,

ama onun ulaşamayacakları konumda bulunanlar. Her gün onların arasından

geçiyor, ama hiçbir şey yapamıyordu.

Yağmur yağmaya başladı. Bir an yağmurun tenini gıdıklayacağı

yanılgısına düştü ya da yağmurda toprak kokusunu duymayı bekledi. En

Page 112: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

112

azından kükürt koklamayı istedi. Hayatının son on yılında her asit yağmuru

yağışında kokladığı ve lanet ettiği sülfürü koklamak istedi. Ama olmadı.

Kontrol noktasını geçti. Yağmur dindiğinde elinde sadece iki yeni ve

işe yarar ruh vardı. Gökyüzüne baktı. Birinci ay gök kubbeyi aydınlatırken

içinin korkuyla ürperdiğini hissetti. İkinci ay belirmeden ruhları yetiştirmesi

gerekliydi. Daha hızlı yürümeliydi, ama zihninin ve ruhunun dermanı yoktu.

Sağ ayak bileğindeki yaralara gözü takıldı. Eski deri kanseri nüksetmişti ya

da yenisi çıkıyordu. Yaralardan cerahat akıyordu ve muhtemelen çok pis bir

koku da yayılıyordu. Ama hiç koku alamadığı için bunu fark etmemişti.

Gitmek zorundaydı. Koşmak… İkinci ay çıkmadan işini yeteri kadar olmasa

da bugün için tamamladığını göstermek... Dahası ceza almaması için bu

şarttı. Sonra da belki tümörlerinin tedavisi için tedavi bölümüne girmesine

izin verirlerdi.

Koşarken yüzüne kadar sıçrayan çamurlar, yeni olmasına karşın

yetersiz bedeninin üzerinde akarken, gök kubbenin birinci açılış sesiyle

irkildi. İkinci ayın görünüşüne yakındı artık zaman. Ses de gök kubbenin

önlediği radyoaktif serpintinin geleceğinin habercisi…

Daha hızlı koşmaya başladı. Ayak bileğindeki yaralar kanamaya

başlamıştı. İlk defa fiziksel acı hissetmediğine seviniyordu. İşte, yönetim

binası ileride gözüküyordu. İkinci ve sağır edici ses başladığı anda binaya

girebildi.

Büyük koridorda yürümeye başladı. Her gün gelmesi gereken bu

binanın büyük koridoru bugün daha da büyük gözükmüştü gözüne. “Büyük

Kapı”nın girişinde yine durduruldu:

“ İkinci seste geldin insan! Az daha geç kalıyordun! Şu anda yönetici

meşgul! Beklemen gerekecek!”

Page 113: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

113

“Beklerim.” dedi. “Başka ne yapabilirim ki?” diye düşündü içinden.

Ağlamak isteyip de ağlayamamak… Ne kadar da zordu. Yorulamamak;

yorulmayı özler miydi insan? O özlüyordu. “Büyük Darbe”ye kadarki

hayatını düşünmeye başladı. Karısını… Çocuklarını…

Ne varlıklıydı ne de yoksul… Ne çok mutluydu ne de üzgün. Sadece

yaşadığı o güzel yılları hatırladı. Çok sevmediği halde çalıştığı işi, eve gelip

de eşi ve çocuklarına sarılınca uyandığı kötü bir rüya gibi gelirdi ona. Peki ya

bu kâbus? Bundan uyanabilmenin imkânı var mıydı?

Doğduğundan beri aslında bir rüyanın içinde yaşamış olduğunu

düşündü. İnsanın, dünyanın ve hatta evrenin sahibi gibi gösterildiği bir

yanılsamanın içinde yaşamıştı. Milyonlarca yıl onlar, insanın bu dünyayı

cehenneme çevirmesine göz yummuşlardı ve insanı, kendisinin bu dünyanın

en güçlü varlığı olduğuna inandırmışlardı. Pusuya yatmış, zamanlarının

gelmesini beklemişlerdi. Ne olacaktı ki? Onların bir günü insanın binlerce

yılına eşitken ve böyle ilkel bir türün bir türlü gelişememesini izlerken, geçen

kısa zamanın onlar için hiçbir önemi yoktu ki…

Onlar, dünyanın gerçek sahibiydi.

Gün geldiğinde gerçek efendinin, köleleri uyandıracağını ve sahibi

olduğu dünyaya yerleşeceğini insana bıraktıklarıyla anlatmaya da

çalışmışlardı. Ama insan anlamadı. Ne kendisinden önce ve sonra var olan,

aklının almadığı insanüstü yapılar ve olaylar onun gözünü açmıştı, ne de

kıyametin asıl anlamının “Uyanış” olması…

“ İçeri girebilirsin, insan!”

Bu sesle bir an irkildi ve titredi, düşüncelerinin hepsi dağılırken öne

doğru eğilerek onun DNA’sını tanıyarak içinden geçmesine izin veren

Page 114: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

114

kapıdan geçti. Yöneticinin karşısında diz çöktü. Ruhların bulunduğu kutuları

sanal gözlem masasına koydu.

“Bugün ne getirdin bana?”

“Bir profesör. Nükleer fizik ile uğraşmış. Darbede 67 yaşındaymış. Çok

bilgili ve çok değerli bir insanmış. Bir de küçük bir kız. Darbede henüz yedi

yaşındaymış. Kistik fibroz hastasıymış ve belki onu tedavi bölümünde…”

“Yeter!”

Yöneticinin sağır eden sesi, sözlerini tamamlamasına izin vermemişti.

Yine korkudan titremeye başladı.

“Yeter artık! Bugün bana getirdiklerin bu mu, insan? Yaşlı olana bir

beden verilebilir. Özelliklerini görebiliyorum ve yeterli. Kızı ise var olduğu

yere çöplüğe geri at! Zaten gelişmemiş organizmalarsınız, bir de sizin ergen

olmamış formlarınızla vakit kaybedemeyiz!”

Konuşmayı tekrar denedi:

“Haklısınız efendim, ama belki onu hastalığı ile ilgili incelemek

istersiniz diye…”

“Aptal insan! Ruhta DNA’mı arıyorsun? Genetik hastalığın ruh da

duracağını mı sanıyorsun? O çocuğu diğer milyarlarca ruhun bulunduğu

çöplüğe at! Bana vakit kaybettirme!”

“Tamam efendim…”

Profesörün ruhunun bulunduğu sanal kutuyu yöneticinin huzuruna

bıraktı. Yöneticinin odasından yerde sürünerek çıktı. Tedavi bölümüne doğru

giden sanal yürüyen yola girdi.

Yine denemişti, ama olmadı. Kurtarabildiği kadar ruh kurtarmaya

çalışıyordu, bir bahane bulmaya uğraşıyordu. Günün büyük bir kısmını eşi ve

çocuklarını aramakla geçiriyordu, ama duyduğu binlerce çığlığın içinde en

Page 115: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

115

çok üzüldükleri daha hayatının başlangıcında Büyük Darbe’yi yaşayan ve

hayatını kaybeden çocuklardı. Onlara yaşama şansı verebilmek için elinden

gelen bütün bahaneleri kullanmıştı. Ama fayda etmiyordu. Dünyanın gerçek

sahipleri sadece işlerine yarayacak, belli bir bilgi birikimine sahip olan ve

fazla eğitilmesine gerek olmayan insanların ruhlarını istiyorlardı. Sadece

onlara yeni bir yaşam şansı sunulacaktı. Diğerlerinin hayatı onlar için

önemsizdi. Geride kalanlar sadece ruh çöplüğünün parçalarıydı. Tedavi

bölümüne vardı. Onun DNA’sına izin veren kapının içinden geçti ve kabinin

içine girdi. Havada oluşan sanal sedyeye yattı ve gözlerini kapadı.

Göz kapakları kapalıydı, ama dışarıdaki ışık değişimlerini fark

edebiliyor, çıkan sesleri duyabiliyordu. Tedavi kabininde gözlerini açması

yasaktı. O yüzden ne olduğunu, bedeninin nasıl bir işlemden geçtiğini

bilmiyordu; umurunda da değildi, sadece daha sağlıklı bir şekilde bu

kabinden çıkıp yapması gereken işi yapacaktı: önce biraz dinlenmek; bedenen

değil ama ruhen ve sonra eşini ve çocuklarını aramaya çıkmak.

Büyük Darbe, dünya efendiliğinin son yıllarında insanlığın yavaş yavaş

alıştırılmaya başlandığı bir kaderdi. İnsan, bunu binlerce yıl “Kıyamet” adıyla

bekledi. Bu dünyanın gerçek sahipleri, elipsoid yörüngesini 3600 yılda bir

tamamlayan bir gezegen üzerinde yaşamaktaydı ve gezegen dünyaya

yaklaştığında oluşan manyetik yoğunlaşma ve radyoaktif ışıma nedeniyle

bütün insanlığın yok olacağını biliyor ve buna hazırlık yapıyorlardı. O an

geldiğinde, bütün dünyayı kuşatan ve sadece kendilerinin kontrol edebildiği

bir fanusla bütün ruhları hapsettiler. Bunun üzerine de yine sadece onların

istedikleri zaman açılan bir gök kubbe inşa ettiler. İnsanlığın bütün

yaratımlarının ve yapıtlarının yok olmasını sabırla izlediler. Tıpkı

milyonlarca yıl insanlığın gelişemeyişini izledikleri gibi.

Page 116: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

116

Şimdi yeni bir dünya kurma zamanı gelmişti. Yeni bir dünyanın

tohumunu sadece seçtikleri ruhlara beden hediye ederek atacak ve onların

verdikleri ürünleri gözleyeceklerdi. Bir deneyin sonucunu bekleyen

gözlemcinin merakı gibi sadece merak ettikleri için miydi bütün bunlar?

Ses duyulmuyordu ve ışık değişimi yoktu. İşlemin tamamlandığını

anladı. Kabinden dışarı çıktı. Artık yepyeni bir bedeni vardı. Gözleri yine

keskinleşmişti. Ayak bileğindeki yaralar kaybolmuştu, ama yine tenine

dokunduğunu hissedemiyor, koku alamıyordu.

Kendisini dinlenme odasına götürecek sanal yürüyen yolda durdu.

Birkaç saniye içinde odasındaydı. Çocuğun ruhunun bulunduğu sanal kutuyu

diğerlerinin yanına koydu. Diğer kurtarmak isteyip de kurtaramadıklarının

yanına… Belki bir gün kurtarma şansı olur diye biriktirdiklerinin yanına…

Sanal ekrandaki düğmeye bastı o gün alması gereken besin miktarını

içeren bol lifli kek benzeri maddeyi yedi ve sıvıyı içti. Bütün bunlar bir

zorunluluktu, zira hiç tat almıyordu. Diğer düğmeye bastı ve açılan sanal

yatağına uzandı. Gözlerini kapadı. Eşini düşünmeye çalıştı. Artık

hatırlayamadığı, sadece ona bakışını anımsadığı eşinin yüzünü... Ağlamak

istedi, ama yapamadı. Uyuya kalmıştı.

Ertesi gün işini yapmak için tekrar dışarı çıktığında görülme ihtimali az

olan güneş harelerini bir süre izledi. Güneş hiç görülmüyordu, ama harelerini

bile görebilmek güneşi de bir gün görebileceği, sıcaklığını teninde

hissedebileceği inancını aşılıyordu ona.

Önündeki sanal ekranda titreşimleri ve bilgileri görüyor, iç kulağındaki

ne olduğunu bilmediği yonga benzeri bir madde ile de ruhların seslerini

duyuyordu. Birbirinin içine geçmiş binaların, ne olduğu, hangi canlılara,

insana mı hayvana mı ait oldukları bilinmeyen madde artıklarının içinde

Page 117: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

117

samanlıkta iğne aramaya benziyordu yaptığı iş. Kendi gibi bu işi yapan

binlerce köle insan olduğunu duymuştu, ama hiçbiriyle karşılaşmamıştı.

Muhtemelen her bir köle insan başka bölgelere dağıtılmıştı ve iletişim

kurmaları istenmiyordu.

Aniden kulağına gelen bir sesle irkildi. Sesin geldiği yöne çevirdi

kulağını. Duyduğu onu şaşkınlığa düşürmüştü. Kalbi hızla çarpmaya başladı.

Bu duyduğu kendi ismiydi.

Sesin geldiği yere doğru koşmaya başladı. Madde artıklarına, çamura,

pisliğe bulanarak sesin kaynağına ulaştı. Ekrandan heyecanla sesin

kaynağının titreşimlerine baktı ve sesin sahibiyle konuşmaya başladı. Artık

hiç şüpheye yer yoktu. Bu, eşiydi.

Hemen bulduğu hazineyi sanal kutuya koydu ve yönetim binasına

doğru koşmaya başladı. Eşine beden kazandırmak için bütün gücüyle

koşuyordu.

Büyük koridorda koşarak ilerledi. Nöbetçi tarafından durduruldu.

“ İnsan, ne oldu? Bugün çok erkencisin. Hazine mi buldun?”

İlk defa gülerek, heyecanla ve dimdik ayakta cevap verdi:

“Evet, hemen içeri girmem lazım!”

“Beklemen lazım!”

Beklediği saniyeler, ona asırlar gibi geliyordu. Kalbi yerinden

fırlayacak gibi atıyordu.

“ İçeri girebilirsin, insan!”

İçeri girdiğinde yöneticinin önünde diz çöktü. Yöneticinin sağır eden

sesini duydu:

“Ne buldun da bu kadar erken geldin, insan? Nedir bu kadar acil olan?”

Page 118: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

118

“Eşim efendim. Eşimi buldum ve size ona beden kazandırmak için

yalvarıyorum.”

Yönetici bir süre cevap vermedi. Her zamankinden daha yüksek bir ses

duyuldu:

“Onu gözlem masasına koy!”

Elleri titreyerek sanal kutuyu gözlem masasına yerleştirdi. Yöneticinin

sesi tekrar yankılandı:

“Yeterli değil insan! Ona bir beden verilemez! Şimdi onu al ve çöplüğe

götür!”

Köle insan eşine bir beden verilmesi için yalvardı, ancak yönetici kabul

etmedi. Çaresizce sanal kutuyu gözlem masasından aldı ve en azından bir gün

başarma olasılığı ile sanal çantasına yerleştirdi, sürünerek dışarıya çıkmaya

başladı. Tam dışarı çıkacakken yöneticinin sesiyle irkildi.

“ İnsan, buraya gel!”

Heyecanla geriye döndü. Kalbi heyecanla atıyordu.

“Buyurun efendim!”

“Ruhu masaya bırak ve git!”

“Ama…”

“Öncekiler gibi bunu da koleksiyonuna katmana izin veremem! Burası

oyun alanı değil! Onu biz ulaşamayacağın, dünyanın başka bir bölgesindeki

çöplüğe yollayacağız! Onu bırak ve çık!”

O an şimdiye kadar kendisinde hissetmediği bir güçle, sinirle ve hırsla

ayağa kalktı:

“Buna izin veremem!”

Page 119: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

119

Umutsuzca yöneticinin üzerine saldırdı.

Yöneticiye ulaşamadan bedeni paramparça olmuştu.

İçini yakan bir sıcaklık hissetti.

Tenini gıdıklayan ılık bir rüzgâr…

Göz kapaklarını geçen bir ışık…

İçini mest eden güzel bir bahar çiçeği kokusu…

Binlerce kilo yük kaldırıyormuş gibi zar-zor açtı göz kapaklarını…

Uzun zamandır ilk kez ışık süzüldü göz kapaklarından içeri.

Ve güneşi gördü.

Bir öpücük kondu yanağına…

Ve yanında biri belirdi.

Bu, hayal meyal hatırladığı eşiydi.

Yepyeni bir dünyaya doğmuştu.

Yepyeni bir güneşe…

Ve yepyeni bir yaşama…

Eşinin sesinin duydu:

“Yaşamayı en çok sen hak ettin!”

“Yaşamımızı hak ettin!”

Engin Şenel

Page 120: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

“SANRI”“SANRI”“SANRI”“SANRI”

Yunus YazıcıYunus YazıcıYunus YazıcıYunus Yazıcı

Page 121: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

121

Bekleme salonunda oturmuş randevu saatimin gelmesini bekliyordum.

Odada benden başka beş kişi daha vardı. Siyah deri koltuklarda oturuyorduk.

Odanın psikiyatristin odasına yakın tarafında bir sekreter vardı. Bilgisayarına

odaklanmıştı. Muhtemelen ya sohbet ediyordu ya da şu yapacak bir şeyimizin

olmadığı, can sıkıntısından patlamak üzere olan bir bomba haline geldiğimiz

zamanlarda oynadığımız Solitaire oyununu oynuyordu. Ya da ikisini de

yapıyordu.

Sekreterin masasının sol tarafındaki beyaz telefon çaldı. Sekreter, sanki

çok önemli bir işi bölünmüş gibi gözlerini devirdi ve içine çektiği bütün

nefesi yanaklarını kabartarak dışarıya üfledi. Telefon hâlâ çalıyordu. Elini

telefona götürdü ve ahizeyi kaldırdı.

“Doktor Hasan Eroğlu… Buyrun.” dedikten sonra sustu. Gözlerini tekrar

devirdi ve telefonun sağ tarafında duran ajandayı önüne çekti. Ajandayı açtı

ve sayfaları hızlıca değiştirmeye başladı. Birkaç saniye sonra bir sayfada

durdu ve konuşmaya başladı.

“26 Ocak 2011 tarihi için randevu verebilirim ancak. O güne kadar bütün

seanslarımız dolu.”

Tekrar sustu ve dinlemeye başladı. Ben de o sırada odadaki diğer kişilere

bakmaya başladım. Dördü de kırklı yaşlarında gösteriyorlardı. Bir an için

böylesine gençken buraya geldiğim için utandım, ama hemen sonra bu

utancımın yersiz olduğu kanısına vardım. Bekleyenlerden üçü –benimle

birlikte- erkekti. Diğer ikisi de kadındı. Odanın karşılıklı duvarlarının

Page 122: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

122

önündeki koltuklarda oturmuşlardı. Kadınlardan birisi evden getirdiği kitabı

okuyordu. Bayağı kalındı ve kitabın yarısından fazlasını okumuştu. Bir an

için okumayı kesti ve gözlüklerini düzeltip tekrar okumaya başladı. Onun

yanında oturan diğer kadın ise elindeki magazin dergisinin sayfalarını

değiştirmekle meşguldü. Sayfada yazılanları okuduğunu hiç sanmıyorum. On

yaşındaki bir çocuğun resimli kitabındaki resimlere bakmakla yetinmesi gibi

çeviriyordu sayfaları.

Kafamı kadınların karşısında oturan erkeklere çevirdim. Erkeklerden

birisinin elinde bir gazete ve bir kalem vardı. Muhtemelen bulmaca

çözüyordu. Arada sırada durup gözlüğüne dokunduktan sonra kalemiyle

gazeteye bir şeyler yazıyordu. Sanki cevapları gözlüğüne dokunuşuyla

buluyordu. Yanındaki adam ise uyuyordu. Kafası, sağ tarafına düşmüştü ve

arada bir kedi gibi hırıltılar çıkarıyordu.

Elimi cebime soktum ve telefonumu çıkardım. Saate baktım. 16.40…

Seansımın on dakika önce başlaması gerekiyordu. Ayağa kalktım ve

sekreterin masasına doğru yürümeye başladım. Telefonla görüşmeyi bitirmiş,

yine bilgisayarıyla meşgul olmaya başlamıştı.

Masanın yarım metre önünde durdum ve bana bakması için öksürür gibi

yaptım. Bana baktı.

“Bir sorun mu var beyefendi?” dedi.

“Seansımın on dakika önce başlaması gerekiyordu.” dedim. Neden

bilmiyorum ama mahcup bir tavır takınmıştım.

“İsminiz nedir?” dedi ajandayı tekrar önüne çekerek.

“Sinan Kaya.” dedim ve devam ettim. “Randevumun bugün olması

gerekiyordu. Acaba bir yanlışlık mı oldu?”

Page 123: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

123

Sekreter hiçbir şey söylemeden ajandanın sayfalarında gezinmeye başladı.

Ben de o sırada masaya biraz daha yaklaştım ve bilgisayara baktım.

Gülümsedim. Gerçekten de Solitaire oynuyordu ve sohbet ediyordu.

Birkaç saniye sonra bir sayfada durdu ve bana baktı.

“21 Ocak 2011… Bir yanlışlık yok.” dedi. Konuşmasına devam edecekti

ki o sırada psikiyatristin odasının kapısı açıldı ve odadan birisi çıktı. Arkamı

döndüm ve odadan çıkan kişiye baktım. Gözleri kızarmıştı. Yanakları yaştı.

Elindeki mendili burnuna götürüp burnunu çekiyordu sürekli. Seanslarının

neden uzadığını ve seansımın neden geciktiğini şimdi anlamıştım. Kız,

odadan çıkar çıkmaz bekleme salonunun çıkışına doğru yöneldi. O sırada

sekreter odaya girdi. Birkaç saniye sonra çıktı ve beni çağırdı.

Yavaş adımlarla odaya girdim. Odanın yoğun bir havası vardı. Girdiğim

kapının sağında ve solunda kitaplıklar vardı ve hepsi de tıka basa doluydu.

Karşıda psikiyatristin masası vardı. Masanın arkasında neredeyse duvarın

tamamını kaplayan bir pencere vardı. Aslında orada duvar yoktu.

Buraya gelmeden önce –filmlerden gördüğüm kadarıyla- odada

uzunlamasına yatabileceğim bir koltuk olacağını düşünmüştüm. Ama yoktu.

Masanın önünde deri kaplamalı iki ahşap koltuk ve koltukların arasında bir

sehpa vardı. Sehpanın üzeri psikoloji, insan beyni, empati gibi konuları ele

alan dergilerle doluydu. Sehpanın alt kısmında ise National Geographic

dergileri vardı. Odanın sol tarafındaki kitaplığın bir buçuk metre önünde bir

koltuk daha vardı. Üç kişilikti…

Hasan Eroğlu, masasında duran deftere yazmayı bitirince bana baktı ve

ayağa kalktı. Elini uzattı bana doğru. Ben de elimi uzatıp sıktım bana doğru

yapmacık bir samimiyetle uzatılan o eli.

“Beklettiğim için özür dilerim.” dedi ve elini bıraktı.

Page 124: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

124

“Önemli değil.” dedim. Hoş, ne kadar önemli olsa bile bu cümleyi

söylerdim.

Üç kişilik koltuğu gösterdi. “Artık seansımıza başlayabiliriz.” dedi

gülümseyerek.

Koltuğa oturdum ve sol bacağımı, sağ bacağımın üzerine attım. İlk defa

geliyor olmama rağmen fazlasıyla rahattım. Belki de son zamanlarda

gerçeklikten uzaklaştığım için böyle hissediyordum. Artık neyin gerçek neyin

sanal olduğunu ayırt edemiyordum. Aslında son yaşadıklarımdan en

gerçekçisi şu anda içinde bulunduğum durumdu. Her şey yerli yerindeydi ve

gerçekliği bozan bir hiçbir şey yoktu.

“Gerçeklik üzerine korkular…” dedi gözlüğünü takıp dosyama bakan

doktor.

“Aslında,” diye girdim söze. “Gerçekle sanalı ayırt edememe…” dedim,

doktorun söylediklerini düzeltmeye çalışarak.

***

Otobüsten indim ve karşıya geçmek için kırmızı ışığın yanmasını

bekledim. Yaklaşık otuz saniye sonra arabalar, kırmızı ışığın yanmasıyla

beraber durdular. Yola adımımı attım ve okula doğru yürümeye başladım.

Benimle beraber onlarca kişi –öğrenci- de okula doğru yürümeye başladı.

Kampüs girişine geldiğimde cüzdanımdan çıkardığım okul kartımı

turnikeye okuttum ve geçtim.

Kaldırım taşlarından yapılmış yolda, fakülteye doğru yürümeye başladım.

Yürürken, dün çalıştığım konuları hatırlamaya çalıştım. Sınava bir gün kala

Page 125: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

125

çalışmıştım. Aslında çalışmak denilmezdi yaptığım işe. Sadece formülleri ve

soru çözümlerini ezberlemiştim, ama sınav yaklaştıkça birer birer buhar

oluyorlardı.

Fakülteye girdiğimde herkesin telaşla girecekleri sınava hazırlandıklarını

gördüm. Son çırpınışlar diye düşündüm ve gülümsedim.

Sağdaki koridora girdim ve sınıfa doğru ilerlemeye başladım. Sol

kolumdaki saate baktım. 14.50… Sınavın başlamasına on dakika vardı.

Sınıfa girdim. Herkes yerini almıştı. Hoca beni görünce ayağa kalktı ve

oturmamı istediği yeri gösterdi.

Notlarımı hocanın masasına bıraktıktan sonra bana gösterilen yere

oturdum. Ceketimin cebinden kalemimi ve silgimi çıkardım.

Etrafa bakınmaya başladım. Herkes telaşlıydı. Birbirlerine sorular sorup,

aldıkları cevapları unutmamak için de defalarca tekrarlıyorlardı. Bende ise en

ufak bir telaşlanma belirtisi yoktu. Sınavımın kötü geçeceğini zaten

kabullenmiştim. Dün de zaten sırf sınavda boş kağıt vermemek için

formülleri ezberleyip birkaç soruya göz gezdirmiştim, ama bunların pek

faydalı olacağını da sanmıyordum.

Hoca, saatine baktıktan sonra sınıfın kapısını kapattı ve “Artık

başlayabiliriz.” dedi. Masasında duran sınav kağıtlarını asistanına uzattı ve

dağıtmaya başlamasını söyledi. Asistan da kağıtları alıp dağıtmaya başladı.

İki dakika sonra kağıt dağıtma işini bitirdi ve hocanın oturduğu masanın

sağ tarafında ayakta durmaya başladı.

Gözlerimi kağıda yönelttiğimde şaşırmıştım. Dört soru sormuştu ve hepsi

çalıştığım sorulardı. Gülümsedim ve kalemimi elime alıp soruları çözmeye

başladım.

Page 126: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

126

On dakika içinde iki soruyu da eksiksiz çözmüştüm. Üçüncü soruya

geldiğimde duraksadım. Gözlerimi kapattım ve soru için gerekli olan formülü

hatırlamaya çalıştım. Dün ezberlediğim formülleri tek tek gözümün önüne

getirdim.

Birkaç dakika daha düşündükten sonra formül parça parça aklıma

gelmeye başlamıştı. Gözlerimi açtım ve soruyu çözmeye başladım. Soruyu

bitirmeye yakın kağıdın alt kısmında kırmızı bir leke gözüme çarptı. Lekeye

baktım. Sol elimin işaret parmağını lekeye sürttüm. O sırada burnumdan

dudaklarıma inen bir sıcaklık hissettim. Kalemi bırakıp elimi burnuma

götürdüm. Kanıyordu. Hemen ayağa kalktım, ama bu ani hareketimden

dolayı halsiz düştüm ve etraf kararmaya başladı. Elimle, oturduğum yeri

bulup tekrar oturdum.

“Hocam!” diye bağırdım ama sesim bir garip çıkmıştı veya bir garip

duymuştum çıkan sesi. Kulaklarım çınlamaya başladı. O sırada sol omzuma

birisinin dokunduğunu hissettim. Büyük olasılıkla hocamdı ve büyük

olasılıkla bana iyi olup olmadığımı soruyordu; ama ben ne görebiliyor, ne de

duyabiliyordum. En sonunda halsizliğim daha da arttı ve başımın dengesini

sağlayamaz oldum. Son hissettiğim şey başımın sıraya vurmasıyla duyduğum

acıydı.

***

Otobüse binmek için pasoyu turnikeye okutup durağın ortasına kadar

yürüdüm. İş çıkışı olduğu için durak kalabalıktı. İnsanlar otobüste

Page 127: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

127

oturabilmek için birbirlerini ezmeyi göze alarak otobüse binmeye

çalışıyorlardı.

Kalabalığın arkasına geçtim ve beklemeye başladım. Önümüzdeki otobüs

tıka basa dolmuştu ama yine de duraktaki bazı insanlar bu durumu göz ardı

edip otobüse binmeye çalışıyorlardı. En sonunda şoför kapıları kapattı ve

otobüs hareket etmeye başladı. Yaklaşık otuz saniye sonra da boş bir otobüs

önümüzde durdu ve kapılarını açtı. İnsanlar, sanki önceki otobüste olan ezme

teşebbüslerini ve bunun karşısında yaşanan ezilme tehlikesini

görmemişlercesine yine otobüse ezme teşebbüslerinden kaçınmayarak

binmeye başladılar. Koltuklar, kapının açılmasından on saniye sonra

dolmuştu. Ama önemli değildi. Ayakta da gidebilirdim.

Önümdeki insanlar da otobüse binince ben de adımımı attım otobüsün

içine. Önceki otobüse göre fazla kalabalık değildi. Kapı kapanmadan hemen

önce sınıf arkadaşlarım bindi otobüse ve cam kenarında yanıma geçtiler.

“Merhaba.” dedi Gülay, gülümseyerek.

“Merhaba.” dedim ben de gülümsemeye çalışarak. Sağ tarafıma Gülay,

sol tarafıma Ahmet geçmişti. Önümde de Fatih vardı. Otobüs hareket etmeye

başladı.

“Sınavınız nasıl geçti?” dedi Gülay, “Benimki kötü geçti” der gibi bir

bakışla.

“Benim iyi geçti.” dedi Fatih, Gülay’a doğru sırıtarak.

“Benim de ortaydı.” dedi Ahmet. Halinden anlaşılıyordu sınavının

beklediği gibi geçmediği.

Cevap verme sırası bana gelmişti. “Benim de orta…” dedim cevap verme

zorunluluğunu kendimde hissederek.

“Zordu.” dedi Gülay. Kendisini teselli etmeye çalışıyordu.

Page 128: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

128

“Bence kolaydı.” dedi Fatih, Gülay’ı daha da sinirlendirmek için.

Ahmet ve ben ise cevap vermedik. Aklıma bir şey takılmıştı. Sınavda

bayılmıştım, ama kimse bundan söz etmemişti. Sınav sorularından başka bir

şey konuşmuyorlardı. Oysaki sınavda birisinin fenalaşması veya olay

çıkarması, bir numaralı sohbet konusudur her zaman. Belki de moralimin

daha da bozulmasını istemedikleri için bu konudan hiç söz etmiyorlardı. Ve

kesinlikle bu benim işime geliyordu. En son isteyeceğim şey birilerinin

benim sorunlarım hakkında konuşmasıydı.

***

Sabah telefonumun sesiyle uyandım. İlk önce açmak istemedim, fakat

telefon ısrarla çalmaya devam ediyordu. Yatağımdan kalktım ve masamın

üzerinde duran telefonu elime aldım. Arayan Mehmet’ti. Gözlerimi

ovaladıktan sonra açtım telefonu. “Efendim.” dedim, uykulu bir sesle.

“Sinan, nasılsın?”

“İyiyim.” dedim esnedikten sonra. “Sen nasılsın? Neler yapıyorsun

bakalım?”

“Hiç ya… Orada burada takılıyoruz.” duraksadı. “Sen ne yapıyorsun?”

“Ben de ne yapayım ya, öyle sınavlarla uğraşıyorum.”

“Sesin bir garip geliyor. Yeni mi kalktın?”

“Evet. Sen aradığında uyuyordum.” Kendisini suçlu hissetsin diye

cümleye vurgu yapmıştım.

“Bu saate kadar uyuyacağını düşünemedim.” dedi. İşe yaramıştı. Ama

saatin nesi vardı ki? Kafamı yatağın karşısındaki duvarda asılı olan saate

Page 129: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

129

çevirdim. 13.46… Şaşırmıştım. Normalde hiç bu kadar uyumazdım.

“Yorgundum.” dedim ve devam ettim. “Hayrola, sen pek aramazdın.”

“Ya bizimkilerle konuştum da. Buluşma kararı aldık.”

“Ne zaman?”

“Bugün… Saat üçte, Metroport’ta buluşacağız. Gelecek misin?”

Cevap vermeden önce düşündüm. Aslında uyumaya devam etmek

istiyordum, ama artık uykudan eser kalmamıştı ve canım da çok sıkılıyordu.

“Tamam.” dedim. “Orada görüşürüz.”

***

Metroport’a girdiğimde X-Ray cihazından geçerken ötmesin diye

anahtarımı ve telefonumu X-Ray cihazının yanında duran bölmeye koydum

ve X-Ray cihazından geçtim. Görevli, ben geçtikten sonra telefonumu ve

anahtarımı bana uzattı. Eşyalarımı aldıktan sonra yürüyen merdivene doğru

ilerlemeye başladım.

Kalabalıktı. Cumartesi ve pazar günlerinde hep kalabalık olurdu burası.

Daha önce hiç duymadığım bir müzik çalıyordu alışveriş merkezinde ve

alışveriş merkezinin ortasında yer alan su, müzik eşliğinde, gökkuşağı

renklerine bürünerek dans ediyordu.

Herkes, suyun dans edişini seyrediyordu. Bazıları da bu anı

ölümsüzleştirmek adına fotoğraf ve video çekiyordu. Ben de suyun dans

edişini seyrederek üçüncü kata çıktım. Üçüncü kata çıktığımda bizimkileri

aramaya koyuldum hemen. Saatime baktım. 15.10… Gecikmiştim. Alışveriş

Page 130: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

130

merkezinin eğlence salonuna girdim. Bir dakika daha aradıktan sonra okey

oynarken buldum onları. Hızlı adımlarla yanlarına gittim.

“Merhaba.” dedim gülümseyerek.

“Ooo…” dedi Mehmet. Söylediği ifadeden ve yaptığı mimiklerden ‘Geç

kaldın oğlum’ demeye çalıştığı çok rahat anlaşılıyordu.

“Hoş geldin.” dedi Damla, ıstakasından bir taş alıp Mehmet’in önüne

koyarak. Mehmet ise birkaç saniye düşündükten sonra Damla’nın verdiği taş

yerine ortadan bir taş aldı. Ama bu taşın da işine yaramadığı belliydi ki

hemen Özge’nin önüne atıverdi.

“Hoş geldin.” dedi Özge. Biraz geç tepki vermişti ama olsun.

“Hoş bulduk.” dedim ve Mehmet’in karşısında oturan Korkmaz’ın yanına

bir sandalye çekip oturdum. “Diğerleri nerede?” dedim, İlkay, Gülenay ve

Emel’i kastederek.

“Onlar gelmeyeceklermiş.” dedi Damla ve Damla’nın kaldığı yerden

Mehmet devam etti. “Gülenay gelebilirmiş.” dedi. Bu sırada birbirlerine taş

verip duruyorlardı.

Korkmaz’ın ıstakasına baktım. Tek taşa kalmıştı. Kırmızı dört…

“Kaç eldir tek taş bekliyorsun?” dedim, Korkmaz’a doğru sırıtarak.

“Yedi el oluyordur.” dedi.

Tekrar sırıttım.

Birkaç dakika sonra Damla, ortaya kırmızı dört atarak “Bittim.” dedi ve

ıstakasını bize doğru çevirip gösterdi.

“Sen niye geç kaldın lan?” dedi Mehmet, ortaya atılan taşları toplamaya

başlayarak.

“Trafik vardı.”

O sırada Gülenay, “Ben geldim.” diye bağırarak masamızın yanına geldi.

Page 131: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

131

Hep bir ağızdan “Hoş geldin.” dedik.

Korkmaz, oyundan sıkılmış olmalıydı ki ayağa kalkarak, “Gel Gülenay,

biz tavla oynayalım.” dedi ve yerini bana bırakıp arkamızdaki masaya oturdu.

Gülenay da “Olur.” dedi ve Korkmaz’ın karşısına geçti.

Ortadaki taşları topladıktan sonra Mehmet, taşları bize dağıtmaya başladı.

“Eee, nasıl gidiyor?” dedi, taşları dağıtırken.

“İdare ediyoruz işte.” dedim, Mehmet’in bana verdiği taşları ıstakama

dizerken.

“Sınavın nasıl geçti?” dedi Özge, önüme bir taş koyarak. Kırmızı altı

atmıştı ve işime yarıyordu. Hiç beklemeden aldım taşı ve ıstakamdaki kırmızı

üç, dört, beş serisinin yanına yerleştirdim.

“Pek iyi geçti denilemez.” dedim, mavi dördü Damla’nın önüne koyarak.

“Çalışmadın yine değil mi?” dedi Mehmet. Istakasındaki taşları

düzenliyordu.

“Yok, ondan değil…” dedim ve taşlarımı düzenlemeye başladım. İlk elde

tek taşa kalmıştım. Üç üçlü, bir dörtlü vardı. Kırmızı iki veya yedi gelirse

bitecektim veya bir okey gelse de bitebilirdim. Üçlülere gelecek uygun

taşlarda da bitebilirdim. Kırmızı on iki, kırmızı bir ve kırmızı on bir…

Şaşırmıştım. Sürekli kırmızıya denk geliyordum.

“O zaman sınavın neden kötü geçti?” dedi Damla, yarım kalmış

cümlemin devamını merak ederek.

O sırada Özge, önüme bir taş bıraktı. Gülümsedim. Kırmızı yedi gelmişti

ve bu taş –sonradan fark etmiştim. Aslında okeyin siyah on bir olduğunu

sanıyordum- okeydi. Hiç beklemeden aldım taşı ve “Bittim.” dedim, ıstakayı

onlara doğru çevirerek.

“Şans.” dedi Damla, ıstakasındaki taşları masaya dökerek.

Page 132: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

132

“Ya aslında çok az çalışmıştım. Sınavda da çalıştığım yerlerden sorular

geldi.” duraksadım. “Ama sınavın ortasında bayıldım.”

Şaşırmalarını bekliyordum ama hiç tepki vermediler. Yüzüme bile

bakmadılar. Şaşıran taraf ben olmuştum. Ben burada bayılmaktan söz

ediyordum, ama benim bu söylediklerimle ilgilenmek yerine ortadaki taşları

toplamaya çalışıyorlardı.

“Duymadınız galiba!” dedim biraz daha yüksek sesle.

“Neyi Abi?” dedi Mehmet. Hâlâ bana bakmıyorlardı.

“Sınavda bayıldığımı söyledim.”

“Duyduk onu.” dedi Özge. Taşları topluyorlardı hâlâ.

“Hiç tepki vermediniz.” dedim sertçe. Garip bir şeyler oluyordu.

O sırada Mehmet bana baktı ve elini burnuna götürdü. “Burnun kanıyor

Sinan.” dedi.

Burnumdan aşağı inen bir sıcaklık hissettim.

***

Sabah, burnumdan gelen bir sıcaklıkla uyandım. Elimi burnuma

götürdüm ve burnumun kanadığını fark ettim. Yorganı üzerimden atıp

lavaboya doğru koşmaya başladım. Kan halılara dökülmesin diye elimi

burnumun altında tutuyordum.

Banyoya girdim ve lavaboya eğilip musluğu açtım. Ben burnumdaki kanı

temizlerken, annem banyonun kapısını açarken çıkardığım gürültüyle

uyanmış olacak ki “Sinan?” diye bağırdı. Ben hâlâ burnumdaki kanı

temizliyordum. Banyoya geldi ve “İyi misin?” dedi.

Page 133: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

133

Kanama kesilmişti. Elimi yüzümü yıkayıp havluyu elime aldım ve

kurulandım. Burnumun açılması için sertçe nefesimi çektim.

“İyiyim.” dedim anneme bakarak. “Sadece burnum kanadı.”

Annem iyi olduğuma ikna oldu ve o da elini yüzünü yıkadı.

Kurulandıktan sonra mutfağa girdi. Ben de o sırada odama girmiştim.

Yatağın karşısında asılı olan saate baktım. 10.45… Derin bir nefes çektikten

sonra yatağıma oturdum. Ne garip bir rüya görmüştüm öyle. Bilinçaltının bir

oyunu diye düşündüm. Tam da arkadaşlarımla buluşacağım bir günde

görmüştüm rüyayı.

Kahvaltımı yapıp hazırlandıktan sonra otobüse binmek için durağa gittim.

Gördüğüm rüyayı düşünmemeye çalışıyordum, ama aklımdan bir türlü

çıkmıyordu. Ben rüyamı düşünmemek için savaş verirken otobüs geldi ve

bindim.

Kendime boş bir yer aradım ama yoktu. Cam kenarına geçtim ve

cebimden kulaklığımı çıkardım. Rüyamı unutmamın tek yolu bu gibi

görünüyordu. Kulaklığı kulağıma taktım ve rastgele bir müzik açtım.

Metroport’a girdiğimde X-Ray cihazından geçmeden önce telefonumu ve

anahtarımı yandaki bölmeye bıraktım. Cihazdan geçtikten sonra da

bölmedeki eşyalarımı alıp yürüyen merdivenlere doğru ilerledim.

Saatime baktım. 13.10… Geç kalmıştım. Rüyadaki gibi… Ama geç

kalmamda geç uyanmam etkili olmuştu. Rüya ile bir ilgisi olamazdı.

Yürüyen merdivenlere bindim ve yukarı doğru çıkmaya başladım. Etraf

pek kalabalık değildi. Biraz olsun rahatlamıştım. Müzik ve müzik eşliğinde

dans eden su da yoktu. Bu da iyiydi.

Page 134: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

134

Üçüncü kata çıktım ve arkadaşlarımı aramaya başladım. O sırada

telefonum çaldı. Arayan Mehmet’ti.

“Neredesin oğlum!” dedi telefonu açar açmaz.

“Metroport’tayım. Siz neredesiniz?”

“Eğlence salonunda oturuyoruz.”

“Tamam, geliyorum hemen.”

Telefonu kapatıp cebime koydum ve eğlence salonuna girdim. Kafede

oturmuş sohbet ediyorlardı. “Merhaba.” dedim mahcup bir tavırla.

“Hoş geldin.” dediler hep bir ağızdan. Rüyamdaki gibi Emel ve İlkay

hariç herkes buradaydı. Tek fark, Gülenay’ın benden önce gelmiş olmasıydı.

Biraz olsun rahatlamıştım. Kendime bir sandalye çekip Mehmet’in yanına

oturdum.

“Geç kaldın.” dedi Özge, beni sorgularcasına.

“Trafik vardı.” dedim.

Birkaç saniye sessizlik oldu. Yaklaşık on saniyenin ardından sessizliği

bozan Mehmet oldu.

“Eee… Ne yapalım?”

“Bowling oynayabiliriz.” dedim bowlingi göstererek.

“Sonra oynarız ya onu.” dedi Özge.

“Tamam o zaman okey oynayalım.”

“Altı ki şiyiz.” dedi Gülenay ve devam etti. “Birisi benimle tavla oynasın.

Diğerleri de okey oynasın.”

İçimi yine bir huzursuzluk sarmıştı. Korkmaz’ın Gülenay ile tavla

oynamasından korkuyordum. Rüyamdaki gibi… Neyse ki Gülenay’la tavla

oynamayı kabul eden Damla oldu. Yine rahatlamıştım.

Page 135: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

135

Okey oynayacağımız masaya geçtik ve taşları dizmeye başladık. Ben,

Mehmet’in karşısına oturdum. Hep aynı takımda olurduk. Korkmaz sağımda,

Özge de solumda oturuyordu. Damla ve Gülenay ise arkamızdaki masaya

oturdular.Taşları dizdikten sonra Korkmaz zarı atıp taşları dağıtmaya başladı.

Taşları ıstakama dizdiğimde yine bir rahatlama sardı içimi. Rüyamdaki

taşlarla alakaları yoktu. Gülümsedim. Gülümsememi gören Mehmet

konuşmaya başladı.

“Elin iyi galiba.”

“Hayır ama kafam iyi.” dedim ve hep beraber güldük.

Taşları dizdikten sonra Özge’nin önüme koyduğu taşa baktım. Siyah altı

atmıştı, ama işime yaramıyordu. Ortadan bir taş çektim. Mavi yedi geldi. Bu

da işime yaramıyordu. Korkmaz’ın önüne koydum taşı. Rüyamdaki kadar

şanslı olsaydım iyiydi. Şu anda elim çok kötüydü.

Sıranın bana gelmesini beklerken yan tarafımızdaki bowling salonuna

baktım. Aramızda bir cam vardı.

“Okulun ne zaman bitiyor Sinan?” dedi Özge, taşı önüme bırakarak.

Turuncu sekiz atmıştı. Bu da işime yaramıyordu.

“Haftaya bitiyor.” dedim ortadan bir taş alarak. “Sınavlarımız daha

bitmedi.” Siyah beş gelmişti. Bu biraz da olsa işime yarıyordu. Taşı, siyah

dördün yanına koydum. Siyah iki, dört ve beş tamamdı. Siyah üç de gelirse

elim biraz olsun düzelebilirdi. İşime yaramayan mavi sekizi Korkmaz’ın

önüne bıraktım.

“Sizin bitti mi?” dedim, Korkmaz’ın mavi sekizi almasını izlerken.

“Benim bitti.” dedi Mehmet, Korkmaz’ın attığı taşı alarak.

“Benim de bitti ama bütünlemeye kalıcam büyük olasılıkla.” dedi Özge.

Korkmaz da “Aynen.” diyerek aynı durumda olduğunu ifade etti.

Page 136: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

136

“Sınavların nasıl gidiyor?” dedi Özge turuncu dördü önüme koyarak.

Ortadaki taşlara doğru uzandım ve bir taş aldım. Siyah üç… Gülümsedim.

Taşı hak ettiği yere koydum ve Korkmaz’ın önüne turuncu biri attım.

“Pek iyi gittiği söylenemez.” dedim, Özge’nin sorusuna cevap olarak.

“Neden?”

“Bilmiyorum. Aslında düne kadar her şey iyi gidiyordu.” Bayılma olayını

anlatmaya karar vermiştim. Yoksa günün her dakikası, yaşanan olayları

rüyama bağlayıp duracaktım.

“Kötü mü geçti sınavın?”

“Evet.” Ama nasıl söyleyeceğimi bilemedim. Daha önce hiç

bayılmamıştım ve dolayısıyla da kimseye bayıldığımı söylememiştim.

“Çalışmadın değil mi?” dedi Özge, önüme bir taş koyarak. Turuncu on

bir… İşime yarıyordu. Hiç vakit kaybetmeden aldım ve diğer on birlerin

yanına koydum.

“Çalışmadın değil mi?” diye tekrarladı Özge.

Tam cevap verecektim ki Mehmet girdi araya.

“Bayıldığını söyledi ya.” dedi sert bir şekilde.

Şaşkın gözlerle Mehmet’e baktım. “Hayır söylemedim.” dedim ortada

neler döndüğünü anlamaya çalışarak.

“Evet söyledin.” dedi ve devam etti. “Az önce söyledin.”

“Söyleseydim bilirdim.”

“Ben de duydum.” dedi Korkmaz, Mehmet’i tasdikleyerek.

Istakayı, masaya devirdim. Taşlar masaya dağıldı. Gözlerimi Mehmet’ten

alıp masaya dağılan taşlara diktim. Oyunda elime gelen taşların hiçbirisi

kırmızı olmamasına rağmen ıstakadan masaya dağılan taşların hepsi

kırmızıydı.

Page 137: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

137

Ayağa kalktım birden. Onlar da benimle birlikte ayağa kalktı. Korkmaz,

eliyle yüzümü işaret etti. “Burnun,” dedi. “Kanıyor.”

***

Gözlerimi açtığımda kendimi küçük bir odada, bir sedyenin üzerinde

buldum. Yanımda hocalarım vardı. “Ne oldu?” dedim kalkmaya

çalışarak.

“Bayıldın.” dedi hocam. “On beş dakikadır baygınsın.”

Sedyenin üzerinde doğruldum ve ayaklarımı aşağı saldım. Başımı

ellerimin arasına aldım.

“İyi misin?” dedi bir başka hocam.

“İyi sayılırım.”

“Hasta falan mıydın?”

“Hayır.” dedim ayağa kalkarak. “Birden bire oldu.”

Omzumu tuttu.

“Biraz daha dursan iyi olur veya seni hastaneye götürelim en iyisi.”

“Yok.” dedim, hocanın kolundan kurtularak. “Eve gidip dinlenirsem bir

şeyim kalmaz.”

Sedyenin baş kısmında duran ceketimi aldım ve giydim. Belli ki ceketimi

yastık olarak kullanmışlardı.

“İstersen sınavını tekrarlayabiliriz.”

“Gerek yok hocam. Zaten yapabileceklerimi yapmıştım.”

“Sen bilirsin.”

Kapıya doğru yöneldim. “Teşekkür ederim.” dedim ve odadan çıktım.

Page 138: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

138

Okulun çıkışına doğru ilerlerken son yaşadıklarımı düşünüyordum.

Yaşamadıklarımı mı demeliydim? Aklım çok karışıktı. Ne olmuştu da

böylesine şeyler başıma gelmişti?

Okuldan çıkıp yolun karşısına geçmek için yola adım attım ve yürümeye

başladım. Hâlâ aklımdaki karışıklıkları çözmeye uğraşıyordum. En iyisi bir

psikiyatriste gitmekti. Yoksa bu sorunum beni delirtebilirdi.

***

Psikiyatrist, konuşmamı sürekli bölüp, sorular sorup, aldığı cevapları

defterine yazdıktan sonra tekrar beni dinlemeye koyuluyordu. Arada bir

gözlüğünü çıkarıyor, temizliyor ve tekrar takıyordu. Ben de başımdan

geçenleri anlatırken odayı ve psikiyatristin hareketlerini inceliyordum.

Olağandışı bir şey yoktu. Kitaplıktaki kitaplar, sehpanın üzerinde duran

dergiler, psikiyatristin hareketleri… Hiçbirisi gerçekliği bozmuyordu.

“Yani, çeşitli sanrılar sonucunda gerçek ve sanal olan birbirine girdi.”

“Evet.”

Tekrar defterine birkaç cümle yazdı.

“Ve bunlar fizik sınavında başladı öyle mi?”

Kafamı doktora çevirdim. “Size, sınavın fizik dersinden olduğunu

söylemedim.” dedim ve ayağa kalktım.

Notlarına baktı. “Söylemişsiniz.” dedi.

“Hayır. Söylemedim. Söylememeye özen göstermiştim.”

Page 139: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

139

Masaya yaklaştım, adama daha yakından bakmak için. O sırada gözüm

deftere kaydı. Geri çekildim. Yazıların hepsi kırmızıydı. Elimi burnuma

götürdüm. Kanıyordu…

Page 140: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

“SU KORKUSU”“SU KORKUSU”“SU KORKUSU”“SU KORKUSU”

Gökcan Gökcan Gökcan Gökcan Şahinahinahinahin

Page 141: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

141

Yusuf Karamanlı kendini bildi bileli korkak bir adamdı. Boğulmaktan,

kapalı alanlardan, örümceklerden, köpeklerden, arılardan, yılanlardan,

sivrisineklerden, hastalıktan, en önemlisi insanlardan korkardı. Diğer

korkuları hayatına pek bir etkide bulunmuyordu, ama aşırı düzeydeki sosyal

fobisi Yusuf’u yapayalnız bir adam yapmıştı. Okul onun için yıllar süren bir

Çin işkencesi olmuştu bu yüzden. Üniversitede çoğu zaman derslere

gitmemiş, gittiği zaman da sınıfın en ıssız köşesine kıvrılmıştı. Şimdi otuz

yaşında bir Web tasarımcısıydı ve parasını bilgisayarından çıkarıyordu.

Başakşehir’de, bir sitenin on katlı apartmanında, en üst kattaki stüdyo dairede

tek başına yaşıyor, her işini bilgisayar üzerinden hallettiğinden hemen hemen

hiç dışarı çıkmıyordu.

Yusuf, ona bolca korkaklık geni aktardıkları için içten içe nefret

duyduğu ama bunu hiçbir zaman sezdirmediği annesi ve babasının

hükümranlığından ayrılalı on seneden fazla oluyordu. Karşılarında

utanmadığı, varlıklarından çekinmediği tek insanlardı. Ancak, Ankara’da

yaşıyor olmaları Yusuf’un onlarla da seyrek görüşmesine neden oluyordu.

Bir hafta önce oğullarının yanına gelmiş, durumunu bildikleri halde

hâlâ neden evlenmeyi düşünmediğini defalarca sormuş, biraz sevgi gösterip,

biraz huzursuzluk verip, Yusuf’un zihninde nötr tatlar bırakarak gitmişlerdi.

Yusuf onların gerçekten yaşlandıklarını, bilinçli olarak ilk kez fark

etmişti. Neyse ki kendisi henüz yaşlanmaktan korkmuyordu. Onun için

‘zaman’ geçmesi zor bir şeydi. Hayat sıkıcı ve tekdüzeydi. Evinin içinde

hapsolmuş, varlığından haberdar olan kişilerin bile iki elin parmaklarını

geçmediği bir adamdı Yusuf… Yaşlanmaktan neden korksundu ki?

Page 142: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

142

* * *

Sabah her zamanki gibi tam dokuzda uyandı. Günlerden pazardı.

Önceki gece Okan Bayülgen’in programını izlemiş, gece saat üçte ancak

uyumuştu. Ama biyolojik saati, ne zaman yatarsa yatsın onu tam dokuzda

uyandırırdı. Çalar saati olmadan hep aynı saatte uyanabilmek bir yetenekse,

Yusuf’un en azından bir yeteneği vardı.

Yatakta on dakika kadar tavana bakarak uzandı. Gördüğü rüyaları

hatırlamaya çalıştı. Uyandığı an hatırladığı bazı ayrıntıları sadece birkaç

saniye içinde unutmuştu. Bu, ani unutma durumu her zaman ilgisini çekerdi.

Dış dünyadan çok, içsel dünyayla ilgilendiği için bu durum üzerine saatlerce,

günlerce düşünebilir; hatta hakkında kısa bir öykü ya da bir düşünce yazısı

bile yazabilirdi.

Rüyasını hatırlayamayınca yatağın tahtalarını gıcırdatarak hızla

doğruldu. Bir an anne babasının hâlâ evde olup olmadığını hatırlayamadı,

ama uzun bir esnemeden sonra önceki günün tüm ayrıntıları zihninde belirdi.

Apartmanın dış kapısına kadar kendisi geçirmişti onları.

Ayağına terliklerini geçirdi. (Yazın en sıcak gününde bile, sabah

kalktığında o terlikleri giyerdi.) Tuvaletin yolunu tuttu. Klozete varana kadar

zerre idrar yapma isteği yoktu ve oraya otomatikman gitmişti. Buna rağmen

uzun uzun işedi. Sonra elini yüzünü de aynı uzunlukta yıkadı. Annesinin yeni

hediye ettiği pembe havluyla kurulandı. Eski havlusundan on kat yumuşaktı.

Banyodan çıktıktan sonra, diline takılmış bir türkü melodisiyle dış

kapıya yollandı. Kapıyı açıp, tokmağına asılmış poşeti içeri aldı. Bunu o

kadar seri yapmıştı ki kapının açık kaldığı süre bir nefes almalık süreden bile

kısaydı. Apartman içinde birine rastlamaktan kaynaklanan korkunun

sonucuydu bu da. En üst katta oturarak bu riski en aza indirmiş olsa bile…

Page 143: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

143

Poşette bir ekmek ve bir Hürriyet gazetesi vardı. Kapıcıya verdiği

talimat doğrultusunda her sabah bu poşet kapısında asılı olurdu. Yusuf başka

bir şey isteyeceği zaman -yine utana sıkıla- kapıcıyı arayıp cılız bir sesle

haber verirdi.

Bu pazar günü Hürriyet’in içinden yine saatlerce bakılabilecek materyal

çıkmıştı. Pazar eki, Keyif eki, çocuk gazetesi, bulmaca gazetesi, on tane

reklâm broşürü falan filan.

Gazeteyi ve ekmeği alıp mutfağa geçti. Buzdolabından bir parça sucuk,

üç yumurta ve yağ çıkardı. Pazar menüsünün değişmezi olan sucuklu

yumurtası pişer, çayı da demlenirken dilinde yine aynı türkü vardı. Babası

geldiğinden beri birkaç kez türkü kanallarında dinlediği -daha doğrusu

dinlemek zorunda kaldığı- bir parçaydı bu. “Sevmem, sevmem” diye bir

nakaratı vardı ki dile takılmakla kalmıyor, insanın bilinçaltına işliyordu.

Mis kokan sucuklu yumurtasını, peynir-zeytin-reçel üçlüsünün

eşliğinde mutfak masasına koydu. Buharı tüten çayını ince belli bardağına

doldurdu. Sandalyesine oturup ekmeğini parçalarken o an için mutlu bir adam

olduğunu düşünüyordu. Gerçi bu kahvaltı menüsünü güzel bir hanımla

paylaşıyor olsa çok daha mutlu olacaktı, ama bu düşüncenin hâkimiyet

kurmasına izin vermedi. Dünyadaki tek yalnız adam kendisi değildi ya.

Çayından ilk yudumunu almak için bardağı kaldırdı ve dudaklarına

yaklaştırdı. O an daha önce hiç tecrübe etmediği bir şey oldu. Daha doğrusu

yalnızken tecrübe etmediği bir şey. Başka birinin yanında yemek yemek

Yusuf için ölüm demekti. Çatalı ağzına götüremez, bardağı eli titremeden

tutamazdı. Üstelik öyle kızarır bozarır, öyle terlerdi ki asılmak üzere olan bir

idam mahkûmundan farkı olmazdı. Şimdi kimsenin yargılayıcı gözleri

olmadan kahvaltı yapmaktaydı ve rahat olması gerekiyordu ama nedense öyle

Page 144: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

144

değildi. Bardağı ağzına götürürken her zaman olduğundan bile daha fazla

tedirgin oldu. Öyle ki çayın buharını yüzünde hissedemeden bardağı

bırakmak zorunda kaldı.

Kalbi küt küt atıyor, koltuklarının altından sular damlıyordu. Titreyen

elini alnına götürdü ve damla damla terini sildi. Daha önce hiçbir zaman bu

kadar sert bir tepki vermemişti bedeni.

Derin bir nefes aldı ve bu kez ekmeğe götürdü elini. Bir parça alıp

yumurtaya bandırdı ve nefesini tutarak ağzına götürdü. Lokmayı çiğnerken

rahat bir nefes aldı. Hiçbir şey olmamıştı.

Kalbinin gümbürtüsü yavaşlarken, buharı rastlantısal şekiller çizerek

yükselen çayıyla bir kez daha göz göze geldi. İnsanlık için küçük ama kendisi

için büyük bir cesaret gösterisi yaparak tuttu bardağın üst kısmından. Eli

hafifçe titriyordu, ama deminki olağanüstü durumun bir artçısıydı bu. Bardağı

kendine yaklaştırırken gözleri irileşti. İşte yine oluyordu. Bardak, ona

yaklaştıkça bedeni daha fazla adrenalin salgılıyor, vücut dengesi

bozuluyordu. Bu kez fazla direnmeden bıraktı bardağı.

Sandalyeden kalktı. Mutfakta iki volta attı. Pencereden dışarı baktı. Bol

yeşillikli bir manzarası vardı burasının. Sitenin en uçtaki binasındaydı ve

mutfak penceresi koskocaman bir boşluğa bakıyordu. Henüz inşaata

açılmamış kocaman yeşillik alanlar ve E5’ten bile geniş tutulmuş, oysa tek

tük araçların geçtiği asfalt yollar…

Gökyüzü bu manzaranın en önemli parçasıydı. Mutfak penceresinden

ziyade, binanın yan cephesindeki geniş balkonun gök manzarası muhteşemdi.

Yusuf, önceki sene internetten kaliteli bir teleskop satın almıştı. Ara sıra

amatör gözlemcilik yapıyordu. Başlardaki hevesi pek kalmasa da canı

Page 145: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

145

sıkıldıkça en ufak bir korku duymadığı tamamen sadık dostları olan yıldızları

gözetlemekten büyük keyif alıyordu.

Mutfak penceresinden biraz daha rahatlamış şekilde ayrıldı. Bu

rahatlama, ağzının fena halde kuruduğunu hissetmesiyle yerini susama

hissine bıraktı. Genelde yemeğin ortasında su içmezdi ama bugün

alışkanlıklarını düşünecek halde değildi. Tezgâhın üzerindeki yarı dolu

sürahiden bir bardak su koydu kendine.

* * *

Henüz eline bile almamıştı bardağı! Sadece bakmıştı, sadece içmeye

niyetlenmişti, sadece düşünmüştü. Ve gene olmuştu, gene o panik duygusu

onu allak bullak etmişti. Suydu yahu korktuğu; insanın en büyük ihtiyacı,

vücudun yüzde yetmişini mi seksenini mi ne oluşturan madde, dünyanın

dörtte üçünü kaplayan şey! Su! Banyodan nefret eden bir kedi gibi, kuduz

hastalığına tutulmuş bir köpek gibi korkuyordu sudan. Ağzı dili kupkuru

olmasına rağmen, şu an acilen içmeye gereksinmesine rağmen korkuyordu.

Sudan, çaydan, buzdolabındaki sütten, önceki akşamdan kalma içilmemiş

biradan, hepsinden korkuyordu. Sıvı ne varsa, içmeye yeltenebileceği ne

varsa deli gibi korkuyordu.

Bir parmak boyu uzamış kıvırcık saçlarına daldırdı iki elini. Yavaş

yavaş kendisi gibi yalnızlaşmaya başlamış kahverengi telleri çekiştirdi. Sanki

bu çekişler, bu minik acılar beynine bir uyarı gönderecekmiş de tüm

sorunlarına çare olacakmış gibi…

Yusuf, her yanında gördüğü sıvı şeylerden kaçınmak için hızla

mutfaktan çıktı. Balkona, teleskopunun yanına gitti. Kapalı balkonda, başı

gökyüzüne dönük aletin siyah metalik yüzeyine dokundu. Doğudaki güneş o

Page 146: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

146

açıdan henüz görünmüyordu ama bulutsuz gökyüzü tüm maviliğini

sergiliyordu.

“Ne oluyor bana yahu?” diye fısıldadı. Genelde kimseyle konuşmadığı

gibi kendi kendine de konuşmazdı. Bazen kapıcıya bir şey söylemediği

zamanlar günlerce tek kelime etmemişliği olurdu. Bu fısıltı, bir istisna olsa da

yaşadığı şeyi somutlaştırdığı için belki de gerekliydi. Yalnızlık nadiren de

olsa korkunç derecede gerçekdışılık hissi zerk edebiliyordu insana. Birkaç

kez rüya ile gerçeği karıştırdığı olmuştu. Yani sabah uyandığında önceki gün

yaptıklarını gerçekten mi yoksa rüyasında mı yaptığından emin olamama

durumu… Hapisteki insanların da böyle düşünüp düşünmediğini merak etti.

Her zaman aynı mekânda uyanmanın, tüm günü aynı yerde geçirmenin ve her

günün diğeriyle aynı olmasının bu durumun en büyük sebebi olduğuna

inanıyordu. Hapiste olmamasına rağmen bu duyguya en çok yaklaşan insan

olabilirdi Yusuf.

Elini teleskopundan çekti. Balkonun etrafını kapatan PVC

pencerelerden birini açtı ve derin bir nefes aldı. “Bu gerçek,” dedi yine

fısıldayarak. “Sudan korkuyorum ve fena halde susamış durumdayım. Bir

çözüm bulamazsam…” Tam burada kesti sesini. Dudaklarını yalayıp

nemlendirmeye çalıştı. Boğazı da kurumuş, yutkundukça acımaya başlamıştı.

Daha uyanalı bir saat olmuştu, susuzluğa dayanamaması için henüz çok

erkendi.

“Oruç tutanları düşün,” dedi kendi kendine. “Biraz dayan. Geçici bir

şey bu. Bir çeşit nöbet, bir çeşit panik atak. Geçecek. Rahatla.”

İçeride kendisini bekleyen sucuklu yumurta geldi aklına. Çok lezzetli

olmalıydı. Sıcak çayla ne güzel gidiyordu. İçebilseydi…

Page 147: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

147

“Sevmeeeem,” diye bir melodi çıktı ağzından fark etmeden. Gene o

türküydü. Kendi kendine çıkıvermişti kurumuş dudaklarından. Yine korktu.

Bu kez delirmiş olmaktan.

* * *

Dışarıdaki geniş asfaltta tek bir araba yoktu. Sanki dışarı çıkma yasağı

varmış gibi. Elbette bunun sebebi günlerden pazar olmasıydı. Herkesin

arabası sitenin otoparkında “pazar uykusu”ndaydı. Misafirliğe

gidilmeyecekse bugün çalıştırılmayacaklardı. Ve saat henüz on buçuktu.

Evlerin yüzde sekseninde insanlar horul horul uyuyorlardı.

“Bilgisayarı açayım,” dedi içeri girerken. Yoğun sucuk kokusu derhal

çarptı burnuna. Aspiratörü fazla erken kapatmış olmalıydı. Oysa kapattığını

hatırlamıyordu bile.

“Bugün çok tuhaf bir gün,” diye düşündü, kafasında tekrarlanan “su

içmeliyim,” düşüncesinin gardiyanlığında.

Aspiratörü kontrol etti. Kaşlarını çattı. Makine açıktı, çalışması

gerekiyordu. Elektrikler kesilmişti anlaşılan.

Gözü, dolu su bardağına takıldı. Yoğun bir kararlılıkla bardağı eline

aldı, saniye beklemeden ağzına götürdü ve dudaklarından aşağı aktardı.

* * *

“Bir damla bile, Allah kahretsin, bir damla bile geçmedi boğazımdan,”

dedi öksürüklerinin arasından. Üç dakikadır deli gibi öksürüyor, öğürüyor,

ağzına aldığı bir yudum suyun bedelini fena ödüyordu.

Su ağzına değdiği anda bedeni öyle ani reaksiyon vermişti ki tren

çarpmış inek gibi hissetmişti Yusuf kendini. Aniden midesi büzülmüş,

Page 148: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

148

titremekten ziyade çırpınan eli bardağı düşürmüş, ağzına dolan su bir avuç

kusmukla beraber mutfağın tezgâhına dökülmüş, öksürükler nefes almasını

bile engeller hale gelmişti.

Geçmek bilmeyen birkaç dakika sonra kendine gelmeye başladığı halde

kendini inanılmaz halsiz hissediyordu. Amansız bir nöbete tutulmuş gibi.

Panik atağın son safhasından zar zor kurtulmuş gibi. Ölümden dönmüş,

Azrail’in pençesinden kıl payı sıyrılmış gibi.

Oysa sadece bir yudum su içecekti. İnsanların her gün defalarca yaptığı,

kendisinin de o güne kadar -yanında başka biri olmadığı sürece- rahatlıkla

gerçekleştirdiği bir eylemdi bu. Delirecekti yahu. Bu kadar doğal bir arzu,

nasıl böyle bir zorluğa dönüşebilirdi.

Bir kuduz hastası da böyle mi hissediyordu? Hayır, böyle olmamalı.

Onlar sudan kaçıyorlar. Oysa ben içemiyorum. Elimi yüzümü

yıkayabiliyorum ama ağzıma götüremiyorum.

Evet, sabah uyandığında lavaboda sorunsuzca yıkamıştı yüzünü. Hatta

annesinin getirdiği havluyla kurutmuştu. Yanlış hatırlaması imkânsızdı.

“Belki musluktan biraz su içebilirim,” diye düşündü. Mutfak

musluğuna baktı. Vazgeçip banyoya yöneldi. Daha önce olduysa bu kez de

olabilirdi.

Eli bu kez stresten titreyerek çevirdi musluğu. Berrak sıvı tereddütsüzce

aktı. Yusuf, ellerini uzatıp suyun yolunu kesti. İki avucunun arasına doldurdu

ve yüzüne çırptı. Çırparken ağzını da açmak istedi. Lakin dudakları onun

sözünü dinlemek yerine Japon yapıştırıcısıyla birbirine yapıştırılmış gibi

sımsıkı kaldı. “Bari dudağımda kalan su damlalarını yalayayım,” diye

düşündü. Dili dışarı çıkmayı reddetti.

Page 149: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

149

Aynadaki umutsuz suratına bakıp annesinin havlusuna uzandı

mecburen. Yüzünü kuruladı. Dudaklarındaki sudan kurtulduğu an dudakları

gevşedi, dilini istediği kadar dışarı çıkarabiliyordu artık. Aynaya dönüp açtı

ağzını. Dilinin üzerinde tükenmeye yüz tutmuş tükürüğünden kalma beyaz

köpükçükler vardı.

* * *

İşte o an, daha önce duyumsamadığı bir korkuya düştü: Ölüm korkusu.

Koskoca İstanbul’da, parası olduğu halde, hiçbir fiziksel rahatsızlığı olmadığı

halde, istemediği kadar içeceğe sahip olduğu halde susuzluktan ölme

korkusu…

İnsanlardan ne kadar çekinse de yardım isteme vaktinin geldiğini

biliyordu. Annesi babası geldi önce aklına. Telefon defterinde kayıtlı üç

numara vardı zaten. Ailesinin Ankara’daki evlerinin numarası ile annesi ve

babasının cep telefonu numaraları.

Yusuf’un kendi cep telefonu yoktu. İhtiyacı olmamıştı hiç, olacağı

aklına bile gelmemişti. Ev telefonu vardı ama onu da çok seyrek

kullanıyordu. Nadiren ailesiyle haberleşiyordu, o kadar. Bazen de tesadüfen

numarasına ulaşmış pazarlamacılar arıyordu işte. Yusuf, arayanın onlar

olduğunu anlayınca (hızlı hızlı ve kelimeler arasında boşluk bırakmadan

konuşmalarından daha ilk saniyede onlar oldukları belli oluyordu) hemen

suratlarına kapatırdı ve bundan zerre gocunmazdı.

Telefonun tozlu ahizesini kaldırdı. Çevir sesini bekledi. Yoktu. Hiç ses

gelmiyordu. Cızırtı, çıtırtı, melodi, ya da herhangi bir şey… Hiçbiri yoktu.

Telefon kesilmişti.

Page 150: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

150

Aklına durumu internetten soruşturmak geldi. Kendisine benzeyen

kimse var mıydı, varsa sorunu nasıl çözmüşlerdi? Yusuf, çoğu zaman sağlık

sorunlarını internetten ayrıntılı araştırmalar yaparak gidermeye çalışırdı.

Doktora gitmekten nefret ettiği için ne tür kocakarı ilacı varsa hepsini

kullanırdı. Genellikle kendi hastalığını kendi teşhis eder, ilaçları internetten

araştırır ve kapıcıya aldırtırdı. Eczacı, şansına kapıcının bir akrabasıydı ve

reçete sorunu çıkarmıyordu.

İnternetten araştırma umudu çok kısa sürdü. Dizüstü bilgisayarının şarjı

dolu olmasına rağmen elektriğin kesik olması modemin çalışmasını

önleyecek, yani internete giremeyecekti. Yahu, telefon yoktu bir kere, ne

interneti!

Cep telefonu olmadığına hayatında ilk kez pişman oldu Yusuf. Uyumlu

bir telefonu olsaydı 3G ile rahatlıkla internete girebilirdi elektriğe ihtiyacı

olmadan.

Ellerini tekrar saçına götürdü ve bu kez daha sert çekti. Bu pozisyonda

oturma odasında defalarca turladı.

“Bunca aksilik üst üste gelemez,” diye tekrarlıyordu. “Bu gerçek

olamaz, bütün bunlar kusursuz bir kâbusa yakışacak şeyler! Ya da bir delinin

hayal dünyasına.”

* * *

Artık dışarı çıkmak bir zorunluluk haline gelmişti. İnsanlardan korkmak

şu an hissettiği yoğun ölüm korkusunun yanında cılız kalmıştı. Dudağı öyle

kurumuştu ki pul pul soyuluyordu. Saat öğlen birdi. Güneş tepedeydi. Hava

sıcak ve kuruydu. Adeta Yusuf’un vücudundaki son sıvıyı da çekmek

istiyordu.

Page 151: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

151

Şimdi, evinin kapısının kolundan tutmuş, düşünüyordu Yusuf. Omzuna

bir çanta atmış, yanına her ihtimale karşı bir şişe içme suyu almıştı. Dışarı

çıkacaktı, artık kaçınılmazdı bu. Peki kimden yardım isteyecekti?

Komşularından hiçbirini tanımıyordu. Kapıcıyı ise sadece birkaç kez

görmüştü. Arada bir sesini duyuyordu, o kadar. Görünüşe göre başka çaresi

yoktu, kapıcıya gidecekti.

Kapıyı açtı. Anahtarını bile şangırdatmadan kapıyı kitledi ve asansöre

yürüdü. Derin derin nefesler alarak çağrı düğmesine bastı. Hiçbir hareket

olmayınca ne olduğunu anlayamadı. Paniğe kapılır gibi oldu. Biri gelip onun

aciz halini görecek ve onunla alay edecekmiş gibi hissetti. Sonra beyni bir

şey keşfetmiş gibi aydınlandı. Tabii ya! Elektrikler yoktu.

On kat! On katı merdivenle inecekti. Kimseye görünmeden bunu

başarmalıydı. Kapıcıya ulaşana kadar hiç kimseye rastlamamalıydı. Yusuf,

başını öne eğerek merdivenlerden aşağı hızla inmeye başladı.

Ayakkabılarının çıkardığı tıkır tıkır seslere lanet etti. Bir hırsız gibi, bir kaçak

gibi, avcısından gizlenen bir av gibi indi merdivenleri. Alışkın olmamasına

rağmen şaşılacak bir çeviklik gösterdi ve nefes nefese zemin kata ulaştı.

Kapıcının dairesinin önüne vardığında kendini boşlukta hissetti.

Zile uzandı. Gözünü kapattı, tüm cesaretini topladı ve düğmeye bastı.

Çalmadı.

Elektriğe sövdü.

Bir kez daha aynı cesaretini toplamak zorunda kaldı ve kapıyı tıklattı.

Bekledi. Bir ömür bekledi.

Kimse açmadı.

Tekrar tıklattı. Bu kez daha cesurdu. Beş kez üst üste tıklatacak kadar

cesurdu.

Page 152: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

152

“Aç hadi, aç!” dedi tıslayarak.

Üçüncü ve son kez, daha güçlü vurdu kapıcının kapısına.

Son deneme de başarısız oldu.

Yusuf’un dizlerinin bağı çözüldü, az kalsın yere yığılacaktı. Ne

oluyordu? Tüm dünya ona işkence etmeye mi çalışıyordu? Keyifli geçmesini

umduğu bir pazar günü nasıl bu hale gelmişti? Dört saattir zerre su içemeden,

susuzluktan dili damağına yapışmış halde duruyordu, elektrikler kesikti,

telefonlar -en azından onunki- çalışmıyordu ve her zaman evde olan

kapıcının dışarı çıkası tutmuştu.

Sırtını kapının hemen yanına, duvara dayadı. Dış kapıya döndü. Gelen

giden yoktu. Apartman da, sokak da çok sessizdi.

“Bir doktora gitmen lazım,” diyordu içindeki ses.

“Pazar günü doktor bulabilirsen tabii,” dedi başka bir ses.

“Bir hastanenin acil servisine gidebilirsin,” dedi ilk ses. “Orası her

zaman açıktır.”

“Peki senin bu psikolojik durumun onlar için ne kadar acil olabilir ki?”

“Ne olursa olsun gitmek zorundasın! Onlara durumu anlatmak

zorundasın. Su içemiyorsan serum falan takarlar, ölmeni engellerler.”

“Hayatında kaç kere hastaneye gittin? Kaç kere derdini anlatmaya

kalktın? Ya beceremezsen? Ya seni deli sanıp geri gönderirlerse?”

“Göndermeyecekler, yüzünün solgunluğu bile durumu açıkça

gösteriyor. Seni ancak doktorlar kurtarır. Bir taksi tut ve en yakın hastaneye

git!”

Yusuf, kafasındaki iki sesin söylediklerini sükûnetle dinledi. Ne

yapması gerektiğinden emin değildi ama hiç değilse şu apartmandan dışarı

Page 153: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

153

çıkmalıydı. En kötü, bir yerde bayılır, yardımsever birileri tarafından

hastaneye götürülürdü.

Apartman kapısını açtı ve dışarı çıktı. Hava sıcak ve durgundu. Ağaçlar

bir tablodaymış gibi kıpırtısızlardı. İşin ilginç tarafı, hareket eden hiçbir şey

yok gibiydi. Çöpleri karıştıran bir kedi ya da kafasına göre uçan bir

güvercinden dahi eser yoktu. Aylar önce internette okuduğu uzun bir

öykünün konusu geldi aklına. Bir üniversite öğrencisi -kendisinden çok daha

aktif, hatta asi bir üniversite öğrencisi- yine böyle kimsenin olmadığı,

kuşların, böceklerin, kedilerin bile bulunmadığı, ağaçların kıpırdamadığı,

arabaların hareket etmediği, ıssızlığın doruk noktasındaki bir sokağa

giriyordu. Ve sokak boyunca ne kadar ilerlerse ilerlesin sonuna

ulaşamıyordu. Sonsuz uzunlukta, çıkışı olmayan bir boyuta hapsolmuştu.

“Ama orda apartmanlara da girilemiyordu,” dedi dışından. Etrafta

kimse olmadığından tedirgin olmadı birisi duyacak diye. “Bense zaten evden

çıktım,” dedi arkasını dönüp apartmanın kapısına bir bakış atarak. Sanki

orada olduğundan emin olmak istiyordu.

Peki nasıl bitmişti öykü? Bir an hatırlayamadı. Öykünün sonundan çok,

bu hapis kalma mevzusu etkilemişti onu. Dışarıdan birileri kurtarmıştı

hatırladığı kadarıyla. Hatta tüm bu boyut, tuhaf bir fantastik yaratığın yuvası,

daha doğrusu tuzağı çıkmıştı. Tıpkı bir örümceğin ağı gibi…

Tedirgince kendi etrafında döndü. Öykü tam olarak gerçek olmasa da şu

an yaşadığı şeyle bir bağlantısı olabilir miydi? Bir tuzağa düşmüş olabilir

miydi? Acaba yazar, öyküyü yazarken mitolojik bir yaratıktan ya da bir tür

efsaneden falan mı etkilenmişti? Onlarda gerçeklik payı olabilirdi çünkü.

Gözleri gökyüzünü taradı. Hava, delirtici derecede pürüzsüzdü. Güneş

gökte ne var ne yoksa süpürmüş, kendine koca bir oyun sahası yaratmıştı.

Page 154: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

154

* * *

Yusuf’un boğazı yanıyor, yutkunması gittikçe zorlaşıyordu. Yakında

konuşması bile imkânsız hale gelecekti. Acilen ağzına bir sıvı değmeliydi,

yoksa şaka maka öteki dünyaya göçecekti. Artık korkuların önemi

kalmamıştı. Ölüm korkusu dışındakilerin hepsi şimdilik geri plana

çekilmişlerdi. Yusuf şimdi bir insana rastlamak için müthiş bir arzu

duyuyordu.

İki blok ötedeki eczane geldi aklına. Eğer gerçekten bir canavarın ağına

düşmemişse eczanede bir çare… İlk adımını atar atmaz bezgin bir of çekti.

Günlerden pazardı, eczane -eğer şansına nöbetçi değilse- açık değildi ki…

Bir taksi bulsa hastaneye bile gidecek cesareti vardı artık ama sanki o

gün dünyadaki tüm araba sahipleri grev yapıyordu.

“Hepiniz öldünüz mü ulan?” dedi tıslayarak. “Herkes nerde!”

Bir kez daha gözleri bir farkındalıkla kocaman açıldı. Okuduğu bin tane

kıyamet romanı veya öyküsü vardı. İnsanların durup dururken ortadan

kaybolduğu bir sürü senaryo vardı.

Koşa koşa apartmana döndü. Tüm dairelerin kapılarına rasgele vurmaya

başladı. Çıkıp bir şey diyecekler diye zerre korkmadı.

Elektrikler kesik! Telefonlar kesik!

Bir saniye önce “ölüm korkusundan bile beter bir korku yaşayacaksın,”

deselerdi imkânı yok inanmazdı, fakat şimdi kıyamet korkusu, yani herkesin

birden yok olmuş olma korkusu kendi ölümünün korkusunu bile aşıyordu

işte.

Yusuf korkular diyarında!

Hiç kimse yok! Sokaklar bomboş! Herkes gitmiş!

Page 155: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

155

Kimse açmıyordu kapıyı. Hiçbir yerden ses gelmiyordu. Merdivenleri

üçer üçer atlayarak üst kata çıktı. O kattaki dört dairenin kapısına da tekmeler

savurdu.

“Açın! Evdeyseniz açın kapıyı!” Hiçbir zaman çıkaramadığı kadar

yüksek sesle, kurumuş boğazını yırtarcasına bağırdı.

Üçüncü kata çıktı, dördüncü kata çıktı, beşinci kata çıktı…

Ve beşinci katta aralık bir kapı buldu. Kapının önünde de renkli kadın

elbiselerinin içinde darmadağın olmuş bir iskelet.

* * *

Öyle bir “hasiktir” çıktı ki ağzından, sesinden ‘korktu’ Yusuf. İskeleti

görür görmez, o öyküdeki iskeletler geldi aklına. Üniversite öğrencisinin

kaybolup ‘sonsuz sokak boyutu’na geçtiği yerde iskeletler bulunmuştu.

Canavarın avına düşürüp yediği insanların kemikleri…

Nabzı şakaklarında atarken donup kaldı genç adam. Herkesin ölmüş

olduğuna, tüm dünyanın bir canavar tarafından yenilip yutulduğuna Tanrı’nın

varlığından bile çok inandı o an.

İskelete doğru -ceset bile diyemiyordu ona- yürüdü hırıltılı nefeslerle.

Converse marka ayakkabılar, kırmızı şık bir elbise ve bu elbiselerin içinde

beyaz iç çamaşırlar… Henüz çantasını almamıştı, çünkü evden tam o anda

çıkıyor olmalıydı. Belki de eğilmiş ayakkabılarını bağlıyordu. Kapıya

yaklaşınca açık kahverengi kadın çantasının hemen kapının iç tarafında

olduğunu gördü.

Acaba evde başkaları -başka iskeletler/cesetler- var mıydı? Kadının

üstünden, dokunmamaya özen göstererek geçti ve eve girdi. Sessiz olmaya

Page 156: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

156

çalışmadı, aksine gayet gürültülüydü. Ayakkabılarını çıkarma zahmetine

katlanmadan şık halıları çiğnedi.

“Kimse var mı?” dedi ama sesi beklediğinden cılız çıktı. Susuzluktan

sesi kısılmıştı. Artık tükürüğü bile ıslatmaya yetmiyordu ağzını. Hayır, şimdi

bunu düşünecek vakit değildi. Neler döndüğünü öğrenmek zorundaydı.

Kıyamet teorisini doğrulamak ya da yanlış olduğunu görmek zorundaydı.

Evet, içeride birileri vardı. Yatak odasındaki çift kişilik yatağın iki

yanına kıvrılmış iki insan. Daha doğrusu bir süre önce insan olan kemik ve

pijama yığınları.

Dışarı çıkmakta olan kızın annesiyle babası olmalıydılar. Kız acaba

ailesinden gizli bir yerlere mi gidiyordu? diye düşündü istemsizce. Hemen o

anda minik bir senaryo bile oluşturdu ne yaptığını bilmeyen zihni.

Kız ailesinin tasvip edemeyeceği türden bir adamla -belki alkolik bir

metalci, ya da züppe bir rapçiyle- çıkıyordu ve o gün sevgilisinin kucağına

giderken annesiyle babasına hesap vermemek için erkenden ve gizlice

kaçıyordu. Belki de adamdan çoktan hamile kalmıştı ve onu evlenmeye ikna

etmek istiyordu.

Her neyse, artık ölüydü, tüm dertleri bitmişti kızın. Ölüm tüm dertleri

bitirir, diye düşündü Yusuf. Acaba bir filozof buna benzer bir şeyler söylemiş

miydi?

Başka kimse yoktu evde. Yusuf bir deneme daha yapmak için mutfağa

gitti ve altıgen şeklindeki koca sürahiden kendine bir bardak su koydu. Bir

gün bir başkasının evinden, hem de izinsizce evlerine girdikten sonra bir

bardak su içmeye kalkacağını asla tahmin edemezdi.

* * *

Page 157: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

157

Olmadı. Su geçmedi boğazından. Ancak dudaklarını ıslatabildi ama

dudaklarındaki nemi bile yalayamadı. Sürahiyi de bardağı da yere atıp

paramparça etti. Öfkeyle değil, bezginlikle. Sırf bir şey yapmış olmak için

belki de.

Birkaç tane elma gördü tezgâhın üstünde. Kocaman, sulu elmalar.

Gözleri umutla parladı. İhtiyacı olan suyu taze meyveden de elde edebilirdi

tabii. Sabah sucuklu yumurtayı yutabildiğine göre, en azından katı şeylere

karşı bir takıntısı olmaması gerekiyordu.

Elmayı ısırdı, harıl harıl çiğneyip yuttu. İçindeki asitli su öyle iyi geldi

ki kendini cennette hissetti. Dördüncü elmayı ısırırken ağzındaki kuruluk

nispeten geçmişti. Öyle bir duyguydu ki bu, şimdi daha önce çektiği aşırı

susuzluğun gerçekliğine inanamıyordu. Belki de zihni o işkence anlarını

bilincinin gerilerine atmaya çalışıyordu.

Beşinci ve altıncı elmaları çantasına atıp dışarı çıktı. Evinde meyve

yoktu, açık bir manav bulması zordu, hele sabah sağ salim uyanmış ve

dükkânını açabilmiş bir manav bulması o sene Fenerbahçe’nin şampiyonlar

ligi şampiyonu olmasından bile zordu.

Dışarı çıktı ve nerede olduğunu bilmediği manavı (veya bakkalı veya

marketi) aramaya koyuldu. Sahiden buralarda var mıydı öyle bir yer? Kapıcı

acaba ekmeği ve gazeteyi nereden alıyordu? Çok uzak olmamalıydı. Sonuçta

yeni bir sitede oturuyor olsa da binlerce insan yaşıyordu buralarda. Sık sık

bakkal veya market olması normaldi.

Boş asfaltın tam ortasından yürüdü. Çocukken kocaman yolları boş

gördüğünde “burada top bile oynanır be,” derdi. Bir keresinde nüfus sayımı

olacağı gün, yasak olduğunu bile bile dışarı çıkmış ve Ankara’nın en işlek

caddelerinde yürümüştü. Tabii bunu kendi başına değil, hiperaktif

Page 158: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

158

komşusunun onu zorla götürmesiyle yapmıştı. Annesiyle babasının nasıl olup

da izin verdiğini hiç hatırlamıyordu.

Durakladı, aradığını bulmuştu. Karşısındaki binanın zemin katında

mavi ağırlıklı bir “Kardeşler Market” tabelası asılıydı. Bu kadar klişe bir

isimle karşılaşacağını düşünmemişti. Her yerde bir “Kardeşler Market” vardı

demek ki.

Tahmin ettiği gibi açık değildi bu ufak market. Lacivert boyalı

kepenkleri kapalıydı. Yusuf açamayacağını bildiği halde yanına kadar gitti ve

kepenkleri şiddetle sarstı. Kepengin altındaki kilitlere takıldı gözü. Acaba bir

şeyle kırabilir miydi?

Aklına evde yüzlercesini izlediği aksiyon filmleri geldi. Kilitleri bir

kurşunla paramparça ederdi o filmlerin karizmatik kahramanları. Aslında bir

yerlerden silah bulabilirdi belki. Gerçi bir silah dükkânı bulsa, onun kapısını

açmak için de silaha ihtiyacı olacaktı. Herkesin evine girip tek tek silah

arayabilirdi. Elbet sitedeki yüzlerce daireden birinde bir silah vardı. Onun

için de kapıları kırması gerekecekti ama. Üstelik standart olarak her dairede

olan yüksek güvenlikli çelik kapıları…

Küçük bir ihtimal de olsa sabahın köründe evinden kaçmak için kapıyı

açan kızın evinde silah olabilirdi. Aklına yapacak başka bir şey gelmeyince

apartmana gerisingeri dönmeye karar verdi.

Silah bulamasa bile eğer arabaları varsa ödünç alabilir, İstanbul’un

diğer yerlerine gidip durumu görebilirdi. Tabii o öyküdeki gibi belli bir alana

sıkışıp kalmadıysa…

* * *

Page 159: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

159

Genç ve güzel kızın -nedense güzel olduğunu hayal ediyordu-

kemiklerine basmadan tekrar içeri girdi. Annesiyle babasının huzur içinde

yattıkları yatak odalarına ikinci kez izinsiz daldı. İskeletlere pek de bir duygu

hissetmeden bir kere daha baktı. Odadaki tüm çekmeceleri gözüyle taradı ve

aramaya nereden başlayacağına karar vermeye çalıştı.

Tuvalet masasının beş çekmecesinden en üsttekine elini uzatmıştı ki

üzerine bir gölge düştü. Hırıltılı bir ses geldi ardından.

“Noluyo lan?” diye hızla döndü arkasına. Ve gözlerine hayatının en

büyük korkusu yansıdı.

Tasviri zordu. Bir çeşit yaratık olduğu kesindi ama bilinen yaratıklara

benzeterek betimlenmesi gerçekten zordu. Kabaca bir insan vücudu

düşünülürse, çok daha uzun kollar, iki kat daha büyük ve bol çıkıntılı bir

kafa, kökünün nerede olduğu belli olmayan uzun ve karmakarışık kıllar, uzun

ve büklümlü bacaklar, kuyruk niyetine sağa sola sallanan püsküller… İşte bu

öğeleri içeriyordu bu şey. Gözleri, yüzündeki çıkıntıların arasında zar zor

seçiliyordu. Sürrealizmde aşırıya kaçmış bir ressamın tablosundan fırlamış

gibiydi.

Altına işemek üzere olan Yusuf’a dik dik baktı iki buçuk metrelik

boyuyla üzerine eğilerek.

“Eşhedüenla…” dedi Yusuf.

“Hrrr…”

Yusuf, titremekten ayakta durma görevini yapamayan bacaklarına söz

geçiremeyince dizlerinin üzerine düştü.

“Sen hâlâ ne arıyorsun burada?” dedi hırıltılı bir sesle. Yusuf, canavarın

konuşmasına mı yoksa Türkçe konuşmasına mı şaşırmalıydı emin olamadı.

“Ne arıyorsun?” diye sabırla tekrarladı yaratık.

Page 160: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

160

“Bi… bil… bilmiyorum. Ben… şey… araba… anahtar alacaktım.”

Canavar nefes verince iri burun deliklerinden beyaz buhar çıktı. Tıpkı

buz gibi havada hohlayan bir insanınki gibi.

“Su neden öldürmedi seni?” dedi canavar. Soruyu cevap versin diye

değil de kendi kendine konuşuyormuş gibi sormuştu. “Tükürüğümüzle

yıkamadık mı tüm suları? Hepinizin etini kavuracak tükürüğümüzle? Bizi

yeryüzünde tek hükümdâr yapacak tükürüğümüzle?”

Yusuf korkuyordu, hem de çok korkuyordu ama bu korku beyin

faaliyetlerini engellemiyor; aksine daha derin, daha net ve daha hızlı

düşünmesini sağlıyordu. Yaratığın ağır konuşması sırasında beyninden bin

tane düşünce geçiyordu desek yalan sayılmazdı.

Şu birkaç cümlesiyle bile kendince birçok sonuç çıkarmıştı Yusuf. Eğer

eve gidip sakince bilgisayarında bir öykü ya da günlük yazar gibi bu

düşüncelerini kaleme alsaydı şunları yazardı:

Her şeyin bu sabah başladığı açık. Veya dün gece de olabilir. Bu

canavarlar her neyse -ki aklıma cinler geliyor- yeryüzüne büyük bir çıkarma

yaptılar ve nasıl yaptılarsa tüm içeceklere tükürdüler. Belki yaptıkları

insanlarınki gibi ağızlarındaki sıvıyı dışarı atmak değil de insanların

mantığının alamayacağı bir şekilde sıvılara enjekte etmekti. Bir nevi tüm

içme sularını zehirlediler. Böylece kimse bir şeyden şüphelenmeden,

dünyadaki herkes sadece -bir yudum bile olsa- su içerek iskelete dönecekti.

Önlem almaya vakit kalmayacak, insanlar birbirleriyle haberleşip bu işleme

karşı koyamayacaklardı. Elbette bu planın tam olarak gerçekleşebilmesi için

herkesin aynı anda ölmesi gerekiyordu. Belki öyle bir mekanizmaları vardı

ki, herkes suyu içtikten sonra, bedenlere nüfuz eden zehir bir şekilde aktive

edilmiş, toplu ölüm gerçekleştirilmi şti.

Page 161: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

161

Benim hâlâ hayatta olmamın sebebi de tamamen mantıksız görünen su

korkusu. İlahi bir gücün yardımı mı, yoksa o maddeye olan bir çeşit tepki mi

bilmiyorum ama saatlerdir su içmiyordum. Önceki gece televizyon izlerken

bile hiç susamamıştım. Hatta akşam yemeğinden sonra ağzıma bir sıvı

girdiğini hatırlamıyorum. Eğer cinlerin kıyamet planı, saat sekizden sonra

başladıysa ve sabah dokuza kadar herkes birden öldüyse her şey açıklığa

kavuşmuş oluyor.

Kısaca ben hayatta kalmış tek insanoğlu olabilirim ve bunun tek sebebi

korkaklığım olabilir. Peki bu yaratık şu an benim sağ kalmama izin verir mi?

Elbette vermez. Birazdan kafasındaki sorulara bir yanıt alamayınca o tuhaf

pençeleriyle beni paramparça edecek.

* * *

“Senin diğerlerinden farkın ne?” diyordu şimdi de. Çok meraklı bir cin

olmalıydı. “Neden yok olmadın?”

Cevap gelmedi. Yusuf’un beyni teoriler üretmekle, durumu anlamakla

ve bir çözüm üretmeye çalışmakla meşguldü. Madem şimdiye kadar hayatta

kalmıştı, şu an ölmesi büyük haksızlık olurdu.

“Allah’a son dualarını gönder insanoğlu. Biraz sonra onun cennetine ya

da cehennemine gideceksin.”

Düşündüğünden bile büyük ve güçlü elleriyle Yusuf’un boğazına

yapıştı. Burnundan bir beyaz buhar huzmesi daha gönderdi.

Ve ölüm geldi, diye düşündü Yusuf gayet sükûnetle. Ölüm korkusu bir

anda ortadan kalkmıştı. Bu, okulda bir sunum yaparken tahtaya çıkana kadar

dizlerinin titremesi, ama çıktıktan sonra heyecanın hemen hemen tamamen

Page 162: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

162

sönmesi ve her şeyi oluruna bırakmış olma duygusuna benziyordu. Artık

ölüm kaçınılmazdı, korkmaya gerek yoktu.

Bir cin tarafından öldürülüyorum, diye düşündü. Bu da bir ayrıcalıktır.

Tükürüğünü içerek değil bizzat ellerinde öleceğim.

Bunu düşünürken kaşlarını çattı. Cin, ona tanıdığı dua etme süresini

bitirmiş, boynunu kavrayan ellerini bütün gücüyle sıkmaya başlamıştı. Eğer

bu baskı bir saniyeden uzun sürseydi Yusuf, boynundaki tüm damarların

patlaması, tüm kemiklerin kırılması ve nefes borusunun ezilmesiyle öbür

dünyaya göçecekti. Ama o, baskının ilk anında ağzında zar zor bulduğu bir

parça tükürüğü cinin bir karış ötesindeki suratına püskürttü.

Yusuf’un pek de umutlu olmadığı şey gerçekleşti. Cinin elleri gevşedi,

geri çekildi ve kıyameti koparan bir böğürtünün ardından tüm eti ağır ağır

buharlaşırken, kemikleri yere döküldü.

Yusuf’un can havliyle kurduğu mantık, “onun tükürüğü beni

öldürüyorsa, benimki de onu öldürüyordur” idi. Görünüşe göre işe yaramıştı.

Acaba, diye düşündü boğazını elleriyle ovalarken, ninelerin bir şeylere

üfürüp tükürme merakı buradan mı geliyor?

* * *

Yusuf evine gitti ve artık istediği zaman su içebildiğini fark etti. Ölüm

riskine aldırmadan iki litre suyu birden midesine indirdi. Hiçbir şey olmadı.

Cinlerin tükürüklerinin son kullanma tarihi geçmiş olmalıydı.

Şimdi ne olacaktı?

Düşündü, düşündü, düşündü. Balkondan, sokaklarda gezmeye başlayan

cinlere bakarak düşündü; kapısına dayanan ama içeri giremeyen canavarları

dinleyerek düşündü. Bu âleme göç ettiklerine göre artık fizik yasalarına

Page 163: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

163

uymak zorundaydılar ve kapısını kilitlerse içeri giremeyeceklerini öğrenmişti

Yusuf.

Uzun zamandır ilk kez amaç edindi kendine. Bütün felaket ve kıyamet

filmlerini izlemişti ve onlardan daha iyi kaynak bulamazdı. İlk hedefi, kendisi

gibi hayatta kalmış başka insanlar olup olmadığını öğrenmek olacaktı. Bunun

için bir şekilde radyo yayını yapabilir, şehir elektriğini geri getirip televizyon

ya da internet yoluyla insanlara ulaşmaya çalışabilirdi. Tabii bunları

yapabilmek için dışarı çıkmak zorundaydı. Cinlerin zayıf noktalarından birini

biliyordu ama başkalarını da öğrenmeliydi. Tükürüklerini biriktirerek bir nevi

silah yaratabileceğini düşündü ama sadece bir gün etkili olduğunu hatırladı.

Tüküre tüküre bir yere kadar gidebilirdi ama arkasından saldırırlarsa, bir

şekilde ağzını kapatırlarsa ne olacaktı?

Daha çok düşünmesi gerekiyordu. Daha çok zamana ihtiyacı vardı.

Bir elini teleskopuna dayamış, balkondan dışarıyı seyrederken aslında

pek de mutsuz olmadığını fark etti. Artık korkmuyordu. İnsanlardan hiç

korkmuyordu, hatta onları arıyordu. Henüz önceki gün, dünya yıkılsa

kahraman olamayacağını düşünürdü, ama şimdi kendini çok güçlü hissediyor,

bir hedefe sahip olmanın, bir şeyleri değiştirebilme ihtimalinin keyfini

sürüyordu.

Şimdi gidecek, kendine bir kahve koyacak ve düşünecekti. O güne

kadar en çok yaptığı ve en iyi bildiği şey düşünmek değil miydi?

SON

Page 164: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

“YA“YA“YA“YAŞAM DESTEK AM DESTEK AM DESTEK AM DESTEK

SSSSİSTEMSTEMSTEMSTEMİ””””

Ümit ÇalıÜmit ÇalıÜmit ÇalıÜmit Çalışıcııcııcııcı

Page 165: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

165

Büyük kanatlarıyla gökyüzünde sessizce süzülen bir akbaba, yavaşça

alçaldı ve sokakta, yerlerde yatan yüzlerce cesetten birinin başucuna kondu.

Yeni yeni çürümeye başlamış cesedi bir süre izleyen akbaba, sonra eğildi ve

kıvrık gagasını cesedin boş boş bakan açık gözüne doğru indirdi.

Bir çölü andıran kentin üstündeki gökyüzünün aslında leş yiyen

kuşların işgaline uğraması gerekmekteydi. Fakat onlar bile bu korkunç

manzaradan ürkmüş olacaklardı ki, ara sıra yolunu kaybeden birkaç tanesi

haricinde, gökyüzü hayli sakindi. Aslında sadece gökyüzünde değil, şehrin

her yerinde yaşam sona ermişti. Bölgede yaşayan canlıların çoğu, büyük

felaketin yaşandığı o gün yok olmuşlardı. Ortalıkta görülen tek tük yaşam

örnekleri ise, birkaç gün önce her şey normale dönünce buraya gelmeye

başlamışlardı. Şimdi koca şehir, memnuniyetsizce beslenen birkaç akbaba ve

huzursuzca sokaklarda dolaşan birkaç yırtıcı hayvana aitti.

Az sonra duyulan motor sesleri bu çirkin sessizliği bozdu. Az önce

karnını doyurmaya başlamış olan akbaba, başını sesin geldiği yöne çevirdi ve

sonra da ürkekçe kanatlarını çırpıp uçarak oradan uzaklaştı.

Akbabanın duyduğu motor sesleri, binlerce üniformalı askeri şehre

taşıyan büyük bir askeri araç konvoyuna aitti. Az sonra önceden belirlenen

toplanma alanına ulaşan askerler, acele ile araçlarından inip hazırlanmaya

başladılar. Askerlerin tamamının yüzünde şeffaf bir naylon poşete benzeyen

maskeler vardı. Bu sırada elinde megafon olan iri yarı bir askerin gür sesi

tüm alanı kapladı.

“Beyler, önce beni dinleyin. Neden burada olduğumuzu biliyorsunuz.

Hemen kamp kurmak için gerekli hazırlıkları tamamlayın. Bugün

dinlendikten sonra yarın göreve başlayacağız. Burada olduğunuz süre

Page 166: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

166

zarfında, hiç biriniz yüzlerinizdeki maskeleri çıkarmayacaksınız. Maskelerin

içerisindeki kimyasal gaz, bu şehirden herhangi bir mikrop kapmanızı

engelleyecektir. Biliyorsunuz ki şehri temizlemek ve bu zavallı insanları

gömmek için sadece bir haftamız var. O yüzden olabildiğince acele edin ve

mümkün olduğunca çok cesedi böyle açıkta çürümekten kurtarın. Bu

insanlara karşı hiç olmazsa görevimizi böyle yapalım. Şimdi herkes görevleri

başına dönsün. Hepinize kolay gelsin.

Kalabalık asker grubundan gür bir “sağol” nidası duyuldu. Askerler

şimdilik bu korkunç göreve başlamamaktan memnunlardı; fakat kamp

kurdukları bölgeden birkaç kilometre uzakta bulunan cesetler akıllarından

çıkmıyor; şehirden yükselen korkunç kokuyu maskelere rağmen

duyabiliyorlardı.

Az önce askerlere seslenen Albay Mesut, arabanın içerisine mecalsizce

çökmüş, askerlerini izlemeye başlamıştı. Bunların olduğuna, yıllar önce

yaşadığı şehre böyle bir görevi yerine getirmek için geldiğine inanamıyordu.

Yanından geçen bir askerin yüzüne baktı. Askerin yüzündeki müthiş

korkuyu, kendisi de iliklerine kadar hissediyordu. Az sonra keşfe çıktığında

karşılaşacakları manzara, her hücresinin korkuyla sarsılmasına neden

oluyordu. Kendisini toparlamaya çalıştı. Birden Binbaşı Ahmet’in gür sesiyle

irkildi:

“Komutanım, keşif için araç hazır. Sizi bekliyoruz.”

İsteksizce aracından çıkıp hazırlanan zırhlı araca doğru yürümeye

başladı. Normalde neşeli birisi olarak bildiği Binbaşı da bugün son derece

sessiz ve üzgün görünüyordu. Araca isteksizce binen Albay, derin bir nefes

aldı ve ilerlemesi için şoförüne emir verdi. Araç hareket eder etmez,Binbaşı

Ahmet Albay’a dönüp sordu:

Page 167: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

167

“Komutanım, neden buradayız? Buradaki canlı hayatın tamamen yok

olduğunun farkındayız. Sadece bu cesetleri defnetmek için mi buradayız?

Yoksa bilmediğimiz başka şeyler mi araştırıyoruz?

“Yok Binbaşım, yok.” diye başını salladı Albay. “Bu kez komplo teorisi

yok. Hükümetimiz, sadece bu zavallı insanlar için bir şeyler yapmak istedi, o

kadar. Kendi vicdanlarımızı rahatlatmak için çalışıyoruz sadece. Ha bir de

salgın hastalık korkusu tabii. Her ne kadar burada ortaya çıkabilecek bir

virüsün başka bir şehre ulaşma şansı, günümüz şartlarında çok düşük olsa da

işlerini şansa bırakmak istemiyorlar artık.

Binbaşı daha fazla bir şey sormak istemedi. Zaten ikisi de bu konuda

çok fazla konuşmak istemiyorlardı. Aslında o günlerde, dünyadaki hiç kimse

birkaç ay önceki o kara günle ilgili konuşmak istemiyordu.

Birkaç dakika sonra, insan, hayvan ve bitki cesetleri karşılarına çıkmıştı

bile. Manzara korkunçtu. Ani gelen ölüm insanları yürürken, araba

kullanırken, yemek yerken yakalamıştı. İlerleyip şehrin içine girdikçe

manzara korkunç bir hale geliyordu. Albay gözlerini kapamak ve hiçbir şey

görmemek istiyordu. Bunlar yaşanmış olamazdı. Manzara gerçekten

inanılmazdı. Sokaklarda yerlerde yatan, evlerinin pencerelerinden sarkan,

araçlarında direksiyon başında ölen yüz binlerce insan vardı. Cesetler

çürümeye başlamış, görüntü dayanılmaz hale gelmişti. Albay, bu büyük

felaketin yaşandığı birkaç ay öncesini düşündü. İçinden bir ses hemen aracı

durdurup geri döndürmesini söylüyordu. Hemen bu cehennemi terk

etmeliydiler. İçinde çığlık çığlığa bağıran sesi güçlükle dizginleyen Albay,

midesinin isyanına ise daha faz engel olamayacağını anladı. Askerlerine

verdiği emri ilk çiğneyen de kendisi oldu ve maskeyi çıkartıp attı. Zaten çok

yavaş ilerleyen aracın kapısını açtı ve başını çıkartıp kusmaya başladı.

Page 168: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

168

Neredeyse midesinde hiçbir şey kalmayıncaya kadar kustuktan sonra

doğrulmak istedi. Fakat bu kez burnuna dolan korkunç koku, gözlerinin

önüne bir perdenin çekilmesine neden oldu. Yeniden kusmak için eğildi, ama

bu kez kusamadı. Korkunç koku, artık durmuş olan arabadan yuvarlanıp

baygın halde yere düşmesine neden oldu. Binbaşı Ahmet ve aracı kullanan

asker hemen araçtan atlayıp, Albay’ı kaldırdı ve yeniden araca bindirdiler.

Yüzlerindeki o basit görünümlü maskenin onları nasıl bir kokudan

kurtardığını henüz bilmeseler de, Albay’ın durumu o maskeyi ne olursa olsun

çıkarmamaları gerektiğini yeterince anlatmaktaydı. Zira maske, bu korkunç

kokuyu en azından dayanılabilecek hale getirmeyi başarabiliyordu.

Birkaç dakika sonra kendisini toplayan Albay Mesut, hemen geri

dönmek istediğini söyledi. Emri hemen yerine getirilirken,arkasına yaslandı

ve görmek zorunda kaldığı manzarayı bir an önce unutabilmek için dua etti.

Bir ara gözlerini kapatmak istese de, hayatı boyunca asla unutamayacağı

görüntüler gözlerinin önüne gelince bundan vazgeçti. Albay Mesut geri kalan

hayatının çoğunu kabuslar görerek geçireceğini ilk olarak o anda fark etmişti.

3 AY ÖNCE AYNI ŞEHİR

Gökyüzündeki garip değişim, şehirdeki herkes gibi Serdar’ın da

dikkatinden kaçmamıştı. İş yerindeki pencereden gökyüzünü bir süre daha

izledikten sonra, aynı büroda çalıştığı arkadaşı Vedat’a dönüp sordu:

“Şu gökyüzüne bak be Vedat! Bulutlar sanki dans ediyor bugünlerde.

Önce yağmur, fırtına, ardından güneş, sonra kar…”

Page 169: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

169

“Hükümetin enerji politikasıymış ağabey,” dedi Vedat. Küresel enerji

krizi çıkınca enerji tasarrufuna gitmek gerekmiş. Onlar da iklimlendirme

sistemini düşük güçte çalıştırıyor bu günlerde.”

Serdar Bey gülümsedi:

“Ya ne güzel milletiz biz be. Memlekette deprem olur, herkes deprem

profesörü oluverir. Ekonomik kriz yaşarız. Ülke ekonomistten geçilmez olur.

Sen de maşallah enerji krizini çözmüşsün.”

“Yok be ağabey, televizyondan duyduklarımız işte.”

“Ben de onu diyorum ya oğlum. Bizim halkımız eğitimi televizyondan

alıyor aslında. Rahmetli dedem anlatırdı, bizim millet onun zamanında bile

böyleymiş. Eee, başka ne diyordu televizyon?”

“A ğabey dün dünya liderleri, ekonomik krizin nasıl aşılacağını

tartışmak için toplanmışlar. İstisnasız hepsi ordaymış. Çok gizli kararlar

almışlar. İnşallah çözeceklermiş sorunu ağabey.”

Serdar arkadaşına gülümsedi:

“Peki ayaklı gazete, peki. İnşallah çözerler. Zira böyle devam ederse,

olacakları düşünemiyorum bile.‘Yaşam Destek Sistemleri’nin enerji

nedeniyle durdurulduğunu düşünsene. Milyonlarca insan telef olur. Allah

göstermesin. İşte o zaman dedelerimizin yaşadıklarından çok daha büyük bir

kıyameti yaşarız.”

Vedat meraklı gözlerini Serdar’a çevirip sordu:

“Sahi ağabey, deden anlatır mıydı o günleri?”

Serdar yeniden pencereye döndü ve gökyüzüne baktı. Bir süre

düşündükten sonra “Bazen anlatırdı,” dedi. Genelde birkaç kadeh içtikten

sonra… Bir zamanlar dünyanın ‘Yaşam Destek Sistemleri’ ne ihtiyacı

yokmuş, inanabiliyor musun? Yani soluduğun oksijen, yağan yağmur, hatta

Page 170: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

170

güneş bile doğal. Düşünsene bir şehirden diğerine giderken yer altı

tünellerine girmiyorsun. İstediğin zaman istediğin şehre yolculuk

edebiliyorsun. Harika bir dünya yani… Sonra sanayileşme ve gelişen

teknoloji, ‘Büyük Kriz’e neden olacak olan küresel ısınmayı başlatmış.

İnsanlar, ne yazık ki, yıllarca bu problemi görmezden gelmişler. Ozon

tabakası delinip buzullar erirken bunu sadece izlemekle yetinmişler. Yıllar

sonra küresel ısınma ilk ciddi felaketlere yol açmaya başladığında önlem

almak için artık çok geçmiş. Felaketler birbirlerini takip etmeye başlamış.

Seller, fırtınalar, aniden ortaya çıkan dondurucu soğuklar… 5 yıllık bir süre

içinde milyonlarca insan bu felaketlerin kurbanı olmuşlar. Sonunda atmosfer

bozulup dünya yaşanmaz bir hal almaya başladığında, bir Japon bilim adamı

tüm dünyayı kurtaracak icadıyla ortaya çıkıvermiş. İsmi, Kakuro Makasaki

olan bu bilim adamının keşfi, bizim yaşamamızı sağlayan ‘Yaşam Destek

Sistemleri’ymiş. Sistemleri biliyorsun. Yaşam alanlarının üzerini görünmez

bir balon gibi kaplayan bir manyetik alan yaratıyorlar. Sistemin kontrol ettiği

çekirdek, adeta her şehri ayrı bir dünya haline getiriyor. Çekirdeğin

oluşturduğu çekim kuvveti yine sistem tarafından gerçekleştirilen kimyasal

reaksiyonlar sonucu oluşan atmosferin dağılıp bozulmasını önlüyor. Böylece

diğer yerleşim alanlarından bağımsız bir atmosfere sahip olan yerleşim

alanları ortaya çıkmış oluyor. Tabii sistem ilk yapıldığı zaman bugün ki kadar

gelişmiş değilmiş. Örneğin yapay ozon tabakası ya da iklimlendirme

sistemleri 3-4 yıl sonra eklenebilmiş. Ozon tabakası en azından şimdilik

kullanılmıyor. Çünkü yaşlı dünyamızın doğal ozon tabakası henüz işlerliğini

yitirmiş değil. Ancak iklimlendirme sistemi çok önemli bir ilave oldu. Zira

sistemlerin olmadığı bölgeler şimdi buzul çağını yaşıyorlar. Sistemi bir hafta

kadar kapatsak emin ol bizim şehrimiz de buzul çağına giriverir.

Page 171: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

171

Vedat “Ağabey, senin televizyon izlemene gerek yokmuş ki,” diyerek

güldü. “Bütün bunları sana deden mi anlattı?”

“Çoğunu dedem anlattı. Bazılarını da ben araştırdım. Dedem ‘Yaşam

Destek Sistemleri’nin kurulmasında görev almış bir mühendis…”

Gökyüzündeki korkunç gürleme, Serdar’ın cümlesini bitirmesine izin

vermemişti. Arkasını dönüp gökyüzüne baktı ve gözlerine inanamadı. Müthiş

bir fırtına başlamıştı. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başlarken,

şehir adeta bir yıldırım bombardımanına tutuldu. Serdar “Aman Tanrım!”

diye mırıldandı.

Serdar ve hızla onun yanına gelen Vedat korkunç bir gerçeği hemen

fark ettiler. “Yaşam Destek Sistemleri” artık çalışmıyordu.

Vedat, korkuyla sordu:

“A ğabey, ne oluyor? Sistem mi bozuldu? Donacak mıyız? Yedek

sistem neden devreye girmiyor? Allah’ım, donarak ölmek istemiyorum.”

Boğazında yanma hissetmeye başlayan Serdar titremeye başlamıştı.

Vedat’ın son söylediklerini çok uzaklardan duyuyormuş gibiydi. Kelimelerin

anlamını kavrayınca gülümsedi. Güçlükle nefes almaya başlamıştı. Vedat’a

döndü. Onun da daha hızlı nefes alıp verdiğini görünce her şeyi daha iyi

anladı. Vedat’ın donarak ölmekten korkması gerçekten ironikti. İçinde

bulundukları korkunç duruma rağmen yeniden gülümsedi. Vedat’a yeniden

baktı:

“Hayır,” dedi soluk soluğa. “Donmayacağız. Boğularak öleceğiz.”

Kelimeleri güçlükle de olsa anlama sırası Vedat’taydı. Serdar’ın

söylediklerini anladığında, soluk soluğa kalmıştı. Hiçbir şey söyleyemeden

dizlerinin üzerine çöktü ve boğazını tutarak yere yığıldı.

Page 172: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

172

Vedat’ın kendinden geçişini izleyen Serdar, ondan birkaç saniye daha

fazla yaşama şanssızlığına sahipti. Sokaklardan gelen çığlık ve bağırış sesleri

gerçekten korkunçtu. İnsanlar ne olup bittiğini anlamadan ölüyorlardı. Başını

güçlükle pencereye çevirdi ve korkunç bir manzarayla karşılaştı. Sokaklar

acıyla kıvranan insanlar, birbirine girmiş araçlar ve yanan binalarla doluydu.

Gözlerini kapadı ve bunları görmemiş olmayı diledi. Az sonra bilincini

kaybederken kimin “Yaşam Destek Sistemi”ni kapatabilecek kadar cani

olduğunu düşünüyordu.

BİRKAÇ SAAT SONRA HÜKUMET BİNASI

Hışımla başbakanlık ofisine giren İçişleri Bakanı Selim Hasıroğlu

masada mecalsiz bir şekilde oturan Başbakana sordu:

“Bu ne demek oluyor sayın Başbakan?”

Başbakan hiçbir şey söylemeden açık olan televizyona bakmaya

sürdürdü. Televizyondaki spiker korkunç olayın bilançosunu açıklıyordu.

“…kapatılması sonucu yaklaşık 18 milyon insanımızı kaybettik. 14

şehirde eş zamanlı olarak meydana gelen olay sonucunda dünya tarihinin en

büyük insan kıyımlarından birisi yaşanmış oldu.”

Spiker bir an için sustu ve önüne konulan yeni kağıda bir göz attı.

Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Yüzündeki makyaja rağmen rengi bir anda

bembeyaz olan spiker, başını yeniden kameralara çevirdiğinde gözlerinde

korku ve acı dolu bir ifade vardı. İç İşleri Bakanı da televizyona kilitlenip

kalmıştı.

“Sayın seyirciler, dünyanın çeşitli yerlerinden korkunç haberler elimize

ulaşmakta. Ne yazık ki bu korkunç trajediyi yaşayan tek ülke biz değiliz.

Page 173: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

173

Hemen hemen tüm ülkelerden benzer trajedi haberleri gelmekte. Aman

Tanrım!Aman Tanrım! Bunlar gerçekse tarihin en karanlık gününü yaşıyoruz.

Ajansların geçtiği haberlere göre 2 milyardan fazla insan bugün yaşanan

korkunç olaylar neticesinde yaşamlarını yitirmiş durumdalar…”

İçişleri Bakanı yıkılmış bir halde Başbakana döndü. Aynı anda

hükümetin diğer üyeleri de ofise girdiler. Tüm bakanlar adeta Başbakanın

üzerine atlıyor, bir izahat bekliyorlardı. Tüm bağırışlara, itişlere,

tartaklamalara tepkisiz halde oturan Başbakan Tarık Hoşsöz, sonunda

güçlükle çıkan bir sesle “Arkadaşlar… Beni dinleyin.” diyebildi.

Adalet Bakanı Mehmet Baran son derece öfkeli şekilde atıldı:

“Bunlar nasıl oldu Sayın Başbakan? Nasıl böyle bir şey olabilir?”

Kendisini biraz daha toplayan Başbakan bu kez daha kararlı bir ses

tonuyla “Arkadaşlar,” dedi. Odadaki sesler birkaç saniye sonra kesilince

konuşmasına devam etti. “Hepiniz haklısınız. Yaşananlar korkunç.”

Ekonomi Bakanı Zafer Saydam müdahale etti:

“Neden oldu bunlar Sayın Başbakan? Onu açıklayın.”

Başbakan masadan kalkmadan başını önüne eğdi. Gözlerinden akan

yaşları silmeden konuşmaya başladı.

“Dünyanın son zamanlarda yaşadığı büyük enerji krizini sizlere

açıklamama gerek yok sanırım. Fosil enerji kaynakları tükenmek üzere.

Güneş enerjisinden istediğimiz gibi faydalanamıyoruz. Alternatif enerji

kaynakları henüz yüksek verimliliğe ulaşmadı. Nükleer enerji bile

ihtiyacımızı tam anlamıyla karşılayamıyor. Yani Enerji kaynaklarımız hızla

tükeniyor. Bu tükenişin hızını arttıran en önemli faktör ise şüphesiz ‘Yaşam

Destek Sistemleri’. Son zamanlarda enerji kaynaklarımızda yaptığımız

tasarruf hepinizin malumu. Diğer ülkelerin de bizden pek farkları yok. Şu

Page 174: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

174

anda şiddetli bir küresel enerji krizinin tam ortasındayız. Aylardır yapılan

çalışmalar istenen sonuçları vermedi ve ne yazık ki geçen hafta yapılan ve

dün biten toplantıda, korkunç bir tablo önümüze konuldu. Raporlara göre,

elimizdeki enerji kaynaklarını bu hızla tüketirsek, çok kısa bir zaman sonra

dünya üzerindeki tüm yaşamın bitmesi gibi bir felaketle karşılaşacaktık.

Hemen radikal önlemler almalıydık. Saatlerce tartıştık. Bilim adamları,

siyaset adamları, din adamları… İnsanlığın devamı için yapılabilecek tek bir

şey vardı: “Azalmak”. Yani hepimizden bir kısım insanımızı feda etmemiz

istendi. Buna günlerce itiraz ettik. Yapamayacağımızı söyledik. Ancak bazı

hakim güçler, gerekirse bunu kendilerinin yapacaklarını söylediler. Çıkış

yolumuz kalmamıştı. Dün toplantı bittiğinde 2 milyardan fazla insanın ölüm

fermanını imzalamıştık. İnsanlar tarafından duyulup, bir kaosa sebebiyet

vermemesi için alınan kararın hemen bugün uygulanmasını kararlaştırmıştık.

İşte sonuç. “

“Bunu yaptığınıza inanamıyorum,” dedi İçişleri Bakanı. “Siz bir

canisiniz.”

Başbakan, ilk kez başını kaldırdı ve İçişleri Bakanının yüzüne baktı.

“Haklısınız Sayın Bakan,” dedi, “Hem de bu dünyaya eşi benzeri

gelmemiş büyük bir katilim ben.”

Gözlerinden akan yaşlar önündeki belgeleri iyiden iyiye ıslatmıştı.

Odada büyük bir sessizlik oldu. Dakikalarca süren sessizliği, kabinenin en

genç bakanı olan Nermin Yurt bozdu:

“Peki bundan sonra kaynaklarımız bize yetecek mi Sayın Başbakan?

Durumumuz düzeldi mi?”

Başbakan, acıyla Nermin Hanım’ın yüzüne baktı; ama hiçbir şey

söylemedi. Masanın üzerinde duran telefonu aldı. Birkaç numaraya basıp

Page 175: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.www.xasiork.orgorgorgorg

175

beklemeye başladı. Odadaki tüm gözler onu izliyordu. Karşıdan telefonun

açıldığını belirten bir tıkırtı duyuldu ve bir ses sordu. “Buyurun

Başbakanım.”

Başbakan, konuşacak gücünün kalmaması için dua etti. Dudaklarını

kanatıncaya kadar ısırdı. Sonunda ağzını açtı ve “Komutan” dedi. Hâlâ

konuşabildiğini görünce, büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. Bu ızdıraba, bu

vicdan azabına nasıl dayanacağını düşünüyordu. Ahizenin diğer ucundaki ses

yeniden sordu: “Buyrun Başbakanım. Sizi dinliyorum.”

Başbakan, bitkin bir halde son emrini verdi:

“Kararlaştırmış olduğumuz diğer 6 şehrin ‘Yaşam Destek Sistemleri’ni

de kapatın komutan…”

Başbakan, telefonu kapatırken odada buz gibi bir hava esiyordu.

Odadakilerin hiç biri az önce duymuş oldukları şeye inanmak istemiyordu.

Başbakan, gözlerini tekrar önüne çevirdi ve konuşmaya başladı:

“Durumumuz şimdi düzeldi Nermin Hanım. Artık bizlere uzun süre

yetecek enerjimiz var.”

Olayın şokunu üzerinden ilk atan Adalet Bakanı Mehmet Bey oldu.

Hışımla yerinden kalkıp Başbakanın üzerine atlarken katil diye bağırıyordu.

Odadakilerin bakışları arasında yumruğunu Başbakanın burnuna indirirken,

korkunç bir çıtırtı duyuldu. İkinci yumruğu vurmak için elini kaldırmıştı ki,

arkadaşları kollarından yakaladılar. Mehmet Bey çılgın gibi bağırıyordu:

“Sen bir katilsin. Katil… Cani…”

Burnundan oluk oluk kan akan Başbakan, yediği yumruğa rağmen

yerinden hiç kımıldamıştı. İçişleri Bakanı Selim Bey, masasının yanına

ulaştığında elleri masanın altında, yüzü kan içinde öylece oturuyordu. Selim

Bey, omuzlarından tutup Başbakanı sarsarken bağırdı:

Page 176: ÖLÜMSÜZ ÖLÜMSÜZ ÖYKÜLER ÖYKÜLER ----201120112011 ......Bu kitap Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü üyeleri tarafından yazılmı ş, Ölümsüz Öyküler Yayınevi tarafından

Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011Ölümsüz Öyküler 2011

176

“Tarih sizi affetmeyecek. İnsanlık bu yaptığınızı affetmeyecek.”

Başbakan başını yavaşça kaldırdı ve Selim Bey’i itip ayağa kalktı.

Başbakanın tavrındaki bu ani değişim, odadaki herkesin dikkatini çekmişti.

Bir anda odaya yeni bir sessizlik dalgası hakim oldu. Birkaç saniye sonra

Başbakanın elindeki tabancayı fark ettiklerinde hepsinin yüzlerine büyük bir

korku yerleşti.

Ayağa kalkan Başbakan geriye doğru birkaç adım atarken, Selim

Bey’in söylediklerini düşünüyordu. Elindeki silahın diğerleri tarafından fark

edildiğini anladı ve acele etmesi gerektiğine karar verdi. Silahın emniyetini

açmıştı. Hemen namluyu şakağına dayadı ve silahın horozunu kaldırdı. Bir an

Selim Bey’le göz göze geldiler. Selim Bey şaşırmıştı ve anlaşılan heyecandan

sesi çıkmıyordu. Acı içerisinde gülümsedi. Ve son sözlerini söyledi:

“Tarih beni affetmesin Selim Bey. Zaten ben de kendi mi affetmiyorum

ki…”

Başbakan sözleri biter bitmez hiç kimsenin konuşmasına fırsat

vermeden tetiği çekti. Kurşun beynini delip geçerken, aklından diğer dünya

liderlerinin ne yaptığı geçti. O yere yığılırken televizyonlar intihar eden

onlarca ülke liderini haber yapmaya başlamışlardı bile…

- SON -