marksist teori 5 - wordpress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut...

132
5 Mart/Nisan [2012] Marksist Teori

Upload: others

Post on 25-Dec-2019

16 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

5Mart/Nisan

[2012]

Marksist Teori

Page 2: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

Marksist Teori - Yaygın Süreli YayınVaryos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. Adınaİmtiyaz Sahibi: Deniz DoğruerSorumlu Yazıişleri Müdürü: Deniz DoğruerYönetim Yeri: Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt. No: 8/10 Aksaray/İstanbulTel: (0212) 529 15 94 Faks: (0212)529 06 75e-posta: [email protected]ı: Ceylan Matbaacılık Tel: (0212) 613 10 79 Abonelik: Yıllık 40 TL (Posta çekini yatırdıktan sonra bilgilerinizi e-posta veya faksla iletiniz.)Posta Çeki: Songül Akbay 1600206ISSN: 978 – 975 – 81 – 3421 – 2

Page 3: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

İçindekiler

MARKSİST TEORİ’DEN[5]

KENDI ZEMİNİNDE POLİTİKADA YENİ BİR DİL OLARAK ESP[8]

AYNADAKİ YÜZ YA DA KEMAL BURKAY GERÇEĞİBayram Namaz

Cemil Cihan

Ziya Ulusoy

[23]

[39]

[48]

[57]

[76]

[111]

[94]

[90]

[125]

[105]

SORULAR ve YANITLAR

ibrahim Çiçek

Çiçek Dağ

Ray O. Light

Zilan Devrim

EMPERYALİST METROPOLLERDE İSYANIN YÖNÜ

TOPLUMSAL DEVRİM ÇAĞINA DOĞRU AKIYOR ZAMAN

İŞÇİ VE EMEKÇİ MEMUR HAKLARINA SALDIRI YASALARI

DEMOKRATİK ALEVİ HAREKETİ VE GÜNCEL DURUMU

EMEKÇİ SOLU UYARAN ORDU MEMURUNA BAK

KENDİ YOLUNU AÇMAK

HDK PROGRAMI

ARAP HALKLARININ İSYAN SÜRECİNE KARŞI EMPERYALİST TAKTİKLER

Arif Çelebi

Emin Orhan

Ali Tektaş

“Wall Street’i İşgal Et” Üzerine

Page 4: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 4 ]

Enternasyonal ve yerel özel tarihsel (takvimsel) gün-lerin, sokaklarda, meydanlarda yeni bir dünya özleminin, mücadele kararlılığının haykırışı olarak karşılandığı bir dönemin içindeyiz. Kazanmaya hasret ve tutkulu binler, yüz binler “takvimsel günler”e, sürecin özgün sorunları, savaşımın bugünkü politik görevleri ekseninde yeniden hayat verecekler. Onları içe dönük merasim günleri ol-maktan çıkaracaklar. Bunun heyecanının ve hazırlıkları-nın yankıları şimdiden yüreklere dolmakta.

Dönem aynı zamanda, faşist inkârcı sömürgeciliğin rüzgar eken hükümetin fırtına biçeceği günlerin haberci-sidir.

Kürt halkımıza, işçi sınıfına, kadınlara, gençliğe, emekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent emekçilerine, halklarımızın Alevi bölüklerine meydan okuyan, onlara, yeni kölelik yasalarıyla, demokratik hak-ların fiili gaspıyla, vergi soygununu artırarak, emekçi semtlerde yıkımlara devam ederek, doğal çevrenin tah-ribatını sürdürerek, TMY’yle, ÖYM’lerle, hapishaneler-de tecritle, gözaltı ve tutuklama terörüyle, yalana dayalı faşist psikolojik savaşla, cop, dipçik, biber gazı, panzer, tank, uçak, kurşun ve bombayla saldırıyı sürdüren, po-

MARKSİST TEORİ’DEN

Page 5: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 5 ]

Marksist Teori 5

litikayı böylesi yöntem ve araçlarla yürüten AKP hükümeti, öncü bölük-lerinden başlayarak ezilenlerin boyun eğmeyeceğini ve ileriye yürümeyi sürdüreceğini öğrenecektir. İrade ve umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti, savaşım azminin, mora-lin, coşkunun ve umudun ışığıyla ku-şanmış binlerin, on binlerin gücüyle yeniden yüzleşecekler. Onlar, aynı zamanda, kendilerini halklarımızın kurtuluşuna, özgürlük ve sosyalizm davasına adamış militanların engel tanımazlıklarının, devrimci cüretle-rinin, yaratıcılıklarının ve politik ka-rarlılıklarının dağlarda ve kentlerde bir boyun eğmezlik destanına ve zafer kararlılığına dönüştüğünü gördükçe, umut ve irade kırma heveslerinin dö-nüp kendilerini vuracağı dersini tada-caklardır. Bütün bunlar nedeniyledir ki, bu yıl, 8 Mart, Newroz ve 1 Ma-yıs, halklarımızın yeni kesimlerinin demokratik ve devrimci siyasi sefer-berliğe katıldığı, ezilenlerin gücünün Türkiye ve Kuzey Kürdistan meydan-larında ayağa dikildiği, geleceğe yeni ve sağlam köprülere dönüştüğü birer kilometre taşı olmaya adaydır.

Diktatörlüğe ve AKP hükümetine karşı, antifaşist, antişovenist birleşik mücadele görevinin yerine getirilme başarısı ölçüsünde, süreç halklarımı-zın lehine hızlanacaktır. Bu açıdan, tüm yavaşlatıcı, sınırlandırıcı anlayış ve etkenlere karşın, Halkların De-mokratik Kongresi’nin, işçi sınıfı ve ezilenlerin sorun, talep ve özlemleri-ni gündemleştirme temelinde politika

yapma pratiğinin geliştiği artık karar-tılamaz bir olgudur. Enternasyonal ve yerel tarihsel günler bu konuda özel bir olanak ve ayna olacaktır. Devrim-ci ve antifaşist hareketin HDK dışın-daki bölüklerinin neden ezilenlerin ve emekçilerin birleşik eylemi ve müca-delesi dışında kaldıklarının ikna edici bir açıklaması gittikçe zorlaşacaktır.

Birleşik mücadelenin bir parça-sı olarak TMY’nin kaldırılması ve ÖYM’lerin kapatılması talepleriyle oluşturulan birlik, diktatörlüğe ve hükümete karşı, sonuç alıcı mücade-le imkânlarından biri olarak çok de-ğerlidir. Elde edilecek kazanımların, ezilenlerde müthiş bir moral, özgüven ve mücadele azmi yaratacağı ise her türlü kuşkunun ötesindedir.

İçinden geçtiğimiz sürecin ve önü-müzdeki dönemin gündemlerinden bi-ri de, AKP hükümetinin Suriye’de ge-rici bir iç savaşı kışkırtan, örgütleyen ve bundan sonuç alınamadığı ölçüde, NATO patentli bir saldırı geliştirilme-sini teşvik eden tutumudur. ABD’nin Ortadoğu planlarından, kendisi için kazançlar elde etmeye odaklanmış AKP politikası, Suriye özgülünde, Kürt ulusal sorununun demokratik ya da devrimci çözüm ihtimalini yok etme ve pazar imkânlarını büyütme hedeflerini güdüyor. Bunların en ge-niş yığınlar önünde ortaya konulması emperyalist saldırı hazırlıklarına karşı mücadele, sürecin önemli görevlerin-den biri olacaktır.

Dünyanın değişik bölgelerinde, işçilerin ve ezilenlerin kapitalist eko-nomik krize, emperyalist küreselleş-

Page 6: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 6 ]

Marksist Teori 5

me saldırılarına, demokratik hakların yerine faşist yasakların geçirilmesi-ne, özgürlük ve toplumsal adaletten yoksunluğa karşı mücadeleleri, ye-ni ateşler tutuşturarak ve alevlerini büyüterek sürüyor. Filipinler’den Peru’ya, Kolombiya’dan Kuzey Kür-distan ve Hindistan’a, Yunanistan ve İspanya’dan Filistin ve Fas’a, ABD ve İtalya’dan Türkiye ve Güney Kore’ye işçilerin, işsizlerin, gençliğin, kadın-ların, ulusal boyunduruk altındaki halkların ve bilcümle ezilenlerin ey-lemleri canlanıp güçleniyor. Halklar, her fırsatta emperyalist saldırganlığa ve haksız savaşlara karşı öfkelerini ortaya koyuyorlar. Yeni bir yaşam ve yeni bir dünya özlemi tüm yerkürede mayalanıyor, halk ayaklanmalarını ve devrimci patlamaları hazırlıyor.

Sevgili okur,Marksist Teori’nin elinizdeki sayı-

sında, bu olgu ve gündemleri değişik biçimlerde ele alan yazılara yer verdik.

Yazıların tümü yazar adı taşıyor. Bu durum, imzalı yazı doğallığı dı-şında, marksist teori’nin, ilkesel ve politik doğrultusu içinde kalmak ko-şuluyla, yazarlarının eksik veya kimi açılardan yetersiz bulduğu ya da ka-tılmadığı bazı analiz ve değerlendir-melerini engel haline getirmeme ve ayrıca, yazma yeteneğini, deneyimi-ni geliştirme ihtiyacındaki kalemlere omuz verme, onlar için bir okul olma perspektifinin ifadesi olarak anlaşıl-malıdır.

ESP’yi “yeni bir politik dil” olarak ele alan ilk yazının konuyla ilgili sü-regiden kavrayış derinleşmesine hiz-

met edeceğine ve yararlı tartışmalara vesile olacağına inanıyoruz.

İzleyen sayfalardaki yazıların ilk demeti (emperyalist metropollerde isyanın yönü, arap halklarının isyan sürecine karşı emperyalist taktikler, “wall street’i işgal et” üzerine soru-lar ve yanıtlar, toplumsal devrim ça-ğına doğru akıyor zaman), dünyayla birlikte nefes alma, dünya işçi sınıfı ve ezilenlerinin mücadelelerinin bir parçası olma ruhundan kopmama gö-rüş açımızın ifadesidir. İkisi röportaj biçimindeki bu dört metin, ele aldıkla-rı konularda aydınlatıcı olmak kadar, değerlendirmelere zenginlik katma, sorunlara değişik açılardan bakma imkanı sunuyorlar. Kuşkusuz, her biri değişik ideolojik ve politik görevlere işaret ediyor.

İşçi ve emekçi memur haklarına saldırı yasaları ve Kendi yolunu aç-mak başlıklı yazılar işçilerin, emek-çi memurların ve sosyalist gençliğin güncel mücadele konularına ve gö-revlerine ışık tutuyor.

Emekçi solu uyaran ordu memu-runa bak ve aynadaki yüz ya da Ke-mal Burkay gerçeği, başlıklı yazılar, ulusal sorun kapsamındaki gerici ve şovenist, ırkçı gayretlere ve tezlere yöneltilen komünist eleştirileri kapsı-yor. Her iki yazı, ideolojik politik mü-cadelede ve ajitasyon çalışmasında militana görüş açısı genişliği ve güç katacaktır.

Demokratik Alevi hareketi ve gün-cel durumu başlıklı yazının, sorunla ilgili derli toplu bir “inceleme” ve de-ğerlendirme olarak, politik mücadele-

Page 7: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

ye, alanın demokratik kitle örgütleri-ne yönelik örgütsel perspektiflere ve ajitasyon, propaganda çalışmalarına katkıda bulunacağını umuyoruz.

Son metin, emekçi solun kimi bölüklerinin uzak durduğu, kuşkuy-la baktığı veya hakkında güvensiz-lik yaydığı; İP vb. ırkçılıkla kol kola girmiş şovenist partilerin ise akamete uğraması için demagoji kampanyası yürüttükleri ve dua ettikleri Halkların Demokratik Kongresi’nin programı-dır. Bu belgenin, birleşik mücadele amaçlarının halklarımızın en geniş

kesimleri arasında yayılması çalışma-larına ve mahallede, okulda, fabrika-da, devlete ait çalışma mekânlarında yürütülecek ideolojik mücadeleye destek sunacağına inanıyoruz.

Marksist teori, sınıf mücadelesinin yerel ve uluslararası gündemlerini ve sorunlarını ele alan teorik, politik me-tinlerle yoluna devam edecek. Oku-run eleştiri, öneri ve yazı biçimindeki katkılarıyla, çabalarımıza omuz vere-ceğini umuyor ve bekliyoruz.

8 Mart’ınız, Newroz’unuz, 1 Ma-yıs’ınız kutlu olsun!

Page 8: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 8 ]

Tarihte daima böyle olmuştur. Yeni bir düşünce, yeni hareket tarzı, yeni yöntem ve araçlar… Hatta yalnızca kul-lananlar için yeni olduğunda bile “yeni bir dil” gerekir, yeni, yeni bir dil ihtiyacıyla ve bizzat ihtiyaç duyduğu dili yaratmaya, üretmeye başlayarak gelir. Öyle olduğu içindir ki, Ezilenlerin Sosyalist Partisi politikada “yeni bir dil” arayışı olarak da düşünülebilir ve düşünülmelidir. Ve keza dilinin de, politikalarının da ESP ile birlikte gelişeceğini düşünmek ve öngörmek de tamamen doğrudur. O halde “üsluba”, “dile” dair düşünce, öngörü ve öneriler, “dil sorununu” bugünden hemen doğrudan çözmek anlamına gelmez. Ama belli temel taşları konabilir. Ve bir yön tayini yapılabilir. Hareket geliştikçe dili de belirginleşecektir.

“Dil” ve “üslup”, yaygın bir şekilde sanıldığı gibi, kul-lanılacak sözcüklerin seçimi, sıralanışı ve kurulacak cüm-lelerin yapısı konu ve sorunu değildir. Belki bunları da kapsar, ama açıkçası farklı bir şey ve başka bir şeydir de.

“Yeni bir dil” derken, yeni bir politikadan, bu politi-kanın içeriğiyle olduğu gibi sözü, eylemi ve moral-ahlaki yapısıyla da kendini var edişi anlatılmaktadır. İçeriğiyle

KENDİ ZEMİNİNDE POLİTİKADA YENİ BİR DİL OLARAK ESP*

İbrahim Çiçek

Page 9: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 9 ]

Marksist Teori 5

ve formuyla politikanın dilidir bu. ESP’nin ayağına bastığı toprakta, Türkiye siyasal coğrafyasında, Türk ve Kürt ulusu ve birçok ulusal toplu-luk, kardeş halklar yaşıyor. Özellikle tarihsel olarak şekillenmiş “iki ulus gerçeği” hemen her bakımdan çok te-mel ve belirleyici bir durum.

Her iki ulus gerçeğinde ekono-mik ve toplumsal koşullar, siyasal koşullar, tarih, kültür ve gelenekler farklıdır. Keza toplumsal, siyasal çe-lişkilerin sıralanışı, temel devrimci görevlerin yapısı, öncelikleri vb… çok farklıdır. Yani ezen ve ezilen ulus (ve ulusal topluluklar) temel gerçekli-ği söz konusudur burada.

Fırat’ın Doğu yakasında Mezopo-tamya’da, Fırat’ın Batı yakasında Anadolu’da politikanın kendisi de, dili de farklı-çok farklı olmak zorun-da... Ezen ulus devrimciliği, ezilen ulus devrimciliği; bu “iki ayrı devrim-ci dil” demektir.

Tam da burada Fırat’ın Batısın-da devrimciliğin yaşamakta olduğu “ulusal kimlik krizini” hatırlayalım. Birçok devrimci parti ve grup, ken-disini, aynı zamanda, hem ezen ulus devrimcisi, hem de ezilen ulus dev-rimcisi olarak tanımlıyor! Tuhaf bir durum ama yürütmekte oldukları “politikaları” ile, aynı anda, hem ezi-len, hem de ezen ulus devrimciliğini temsil ettiklerini ve edebileceklerini zannediyorlar.

Tehlikeli bir yanılgı ve büyük bir yanılmasa içerisindeler. Sosyal şove-nizm üreten ve bataklığa çeken vahim bir yanılgı bu.

Fırat’ın doğusunda ESP’nin dili Kürtçedir, ezilen ulusun işçi ve emek-çilerinin devrimci dilidir. Sömürge-ci inkar, imha ve asimilasyona karşı mücadelenin merkezde durduğu, Kür-distan işçi ve emekçilerinin sosyalist yurtsever politikasının dilidir.

Fırat’ın batısında ise ESP’nin dili Türkçedir, ezen ulus işçileri ve emekçilerinin devrimci dilidir. Bü-tün sorunlar ezen ulusun, Türkiye devrimciliğinin görüş açısından ele alınır, çözümlenir. Devrimci politi-kanın merkezinde, burjuvazi ve ege-men sınıflara, onların ırkçı, militarist terörist diktatörlüğüne karşı politik özgürlük ve siyasal demokrasi biçimi altında kendini gösteren sınıf müca-delesi vardır. Fakat bu, üst üste yığıl-mış ve acil çözüm isteyen sorunların tam merkezinde duran Kürt ulusunun varlığının kabulü ve kendini yönetme mücadelesine ilgisizlik anlamına gel-mez. Batıdan, Kürt ulusal demokratik mücadelesi ile ezen ulus işçilerinin ve ezilenlerinin toplumsal konumların-dan, sosyalist ve tutarlı demokratik görüş açısından ilgilenildiği ve ilişki-lenildiği anlamına gelir.

Türkiye’deki politik özgürlük ve siyasal demokrasi mücadelesi, Kür-distan’daki ulusal demokratik mü-cadelenin yoldaşıdır. Tabii tersi de doğru. Her iki durumda da “emekçi çözüm perspektifi” geçerlidir, ama “emekçi çözüm perspektifinin” ge-rekleri farklı somutlaşır, özgündür.

İşte, “politik dil” böyle bir şey, içerik de var, içeriğin kendini ifade edişi dili, üslubu da var. Yeni dil, ye-

Page 10: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 10 ]

Marksist Teori 5

ni politikanın dilidir. “Politika dili” konusunda ilk söylenmesi gereken, Türkiye’de ezen ulus; Kürdistan’da ezilen ulus devrimciliğinin dilinin ge-liştirilmesi sorumluluğudur.

Bu dil, Fırat’ın doğusunda Kürt iş-çi ve emekçilerinin, yoksullarının ve ezilenlerinin, Kürt halkının sosyalist yurtsever temsilcilerinin dilidir.

Fırat’ın batısında ise, Türk işçi ve emekçilerinin, Türk ezilenlerinin, Türk halkının devrimci sosyalist tem-silcilerinin dilidir.

Bu durum tutarlı devrimci enter-nasyonalist olmakla çelişmez, bilakis bu ayrım tutarlı proletarya enternas-yonalizmin gereğidir. Bu görüş açı-sının ufuk çizgisinde bölge ve dünya devrimi durmaktadır.

Politik dil; değişmek, yenilenmek, gelişmek zorundadır. Örneğin, “Ey Türk halkı, Kürt halkının sana uzat-tığı barış elini tut” deniyor. Bu “Poli-tik dil”de, “biz” devrimci sosyalistler nerede duruyoruz? Bu politik çağrının “ezilen ulus devrimciliğinin diliyle” konuştuğu ne kadar söylenebilir? Oy-sa şöyle de söylenebilir:

“Biz Türk işçi ve emekçilerinin, Türk halkının sosyalist temsilcileri olarak, Kürt halkının uzattığı barış elini tutmaktan onur duyuyoruz, tüm halkımızı Kürt halkının barış elini tut-maya, kardeşleşmeye çağırıyoruz.”

Bir hayli farklı değil mi?Birden çok ulus ve ulusal toplu-

luktan yoldaşların oluşturduğu parti gerçekliğimiz koşullarında, bu tarzda bir ajitasyon, propaganda çalışması için, Türk ulusundan yoldaşların gö-

revlendirilmesi meselenin çözümü için yeterli olacaktır. Gereken şey ira-dedir, örgütlemedir.

Devrimci sosyalistlerin politik di-li, bu alanda dönüşümünü tamamla-malı, olgunlaşıp netleşmelidir. İşaret ettiğimiz gerçeklik; devrimci sosya-listlerin bir ulustan olmayı/veya bir ulusa “ait” olmayı, bir sınıfı ve halkı temsil etmeyi sindirebilmiş olmadık-larını yansıtıyor. Burada hem bir dü-şünüş ve hem de ideolojik-moral yanı olan bir öz güven zayıflığı sorunu var. O temsiliyet sorumluluğunu içselleş-tirmek ve bu temsiliyetin zihniyete, politika sorunlarına çözüm arayışının özüne ve ruhuna sirayet etmesini sağ-lamak, her halde, oldukça anlamlı bir gelişme, ilerleme olur. Türk işçi ve emekçileri, Türk ezilenleri, Türk pro-letaryası ve halkı ile aradaki mesafe-yi kapatmak, yabancılığı, dışındalığı, yabancılaşmayı ifade eden, yansıtan her şeyle helalleşmek, kopmak, “arın-mak”, güvenmek ve bağlanmaktır. İşçileri ve ezilenleri, halkımızı temsil etme özgüvenine tam bir kesinlikle kavuşmak, hemen çözülmesi gereken yakıcı bir görev ve sorumluluktur.

Politikanın dili, aynı zamanda ESP’nin kendini pratik-politik olarak ortaya koyuşu olabilir. “Fiili meşru mücadele tarzı” ESP’nin politika di-linin temel bir çizgisidir. Geride kalan yıllarda uygulamalı olarak geliştirip, denenmiş, sınanıp test edilmiştir.

Fakat politikada fiili meşru mü-cadele tarzının dili olmuş, bitmiş ta-mamlanmış bir şey de değildir. Onun nasıl ve hangi yönde geliştirileceği

Page 11: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 11 ]

Marksist Teori 5

hâlâ temel önemdedir. ESP’nin bütün örgütleri ve militanları, bu konuya ka-fa yormakla yükümlüdür. Fiili meşru mücadele tarzının nasıl ve hangi yön-de geliştirilebileceği konusu/sorunu şimdi ESP’nin misyonu ve vizyonu, keza barındırdığı imkânları bağlamın-da düşünülebilir ve düşünülmelidir.

ESP’nin devrimci sosyalistler ile işçilerin ve ezilenlerin, politik sınıf bilinci uyanan, birleşme ve mücadele isteği gelişen kesimleri/kitleleri po-litik mücadelenin bütün süreçlerinde birleştiren bir fermantasyon potası olması, bu birleşmenin dilini geliş-tirmeyi hem gerektiriyor ve hem de olanaklı, gerçekleştirilebilir kılıyor. Bu dil özneleşmekte, iradeleşmek-te olan kitlelerin, kitlelere hücumun ötesine geçen, kitlelerle buluşan, “bir-leşen”, “kitlelerle birlikte ve kitleler için” haline gelen politika dili sökün edebilmelidir. Burada artık kitleler ile sosyalistler etkileşime girmekte, önderleşmenin dili, politika tarzı doğ-makta, filiz vermektedir.

ESP’nin tanımlanmış misyon ve vizyonuna, yani işçi sınıfı ve ezilenle-

ri aydınlatmak, birleştirip örgütleye-rek özneleştirip iradeleştirerek, politik deneyim, politik bakımdan kolektif hareket etme yetenek ve disiplini ka-zandırarak, işçi sınıfı ve ezilenlerin, halklarımızın yüzleşme, hesaplaşma ve değişim isteğini en yakıcı temel sorunların köklü, işçi-emekçi halkçı çözümüne yöneltmenin gereklerine ve ihtiyaçlarına denk düşen politika dilidir, geliştirilmesi gereken ve bek-lenen.

Şu basit gerçeği, sıkı sıkıya elde ve akılda tutmak gerekir.

İşçi sınıfı ve ezilenlerin kır ve kent yoksullarının gücü her şeyden önce sayısal çokluklarındandır. Milyonlar-la ve on milyonlarla sayılan nüfusun ezici çoğunluğudur onlar. Fakat bu toplumsal güç, hem politik bakımdan kendi çıkarlarının bilinciyle aydın-lanmış değildir ve hem de dağınık, parçalanmış ve atomize durumdadır. Bu kaotik duruma müdahalenin mu-azzam zorlukları inkar edilemez. Bu-rada politikanın dili bu kaotik, atomi-ze duruma müdahalenin dili olmakla yükümlüdür. Atomize olmaktan, yal-nız tek başına ve güçsüz, sermaye egemenliğinin katı ve zalim sistemi karşısında dayanışmadan yoksun ve çaresiz durumdaki işçi, yoksul, emek-çi, ezilen kadın ve erkek bireyi, daya-nışma ve örgütlenmeyle, birleşik sınıf mücadelesiyle bütünün bilinçli iradeli parçası haline getirerek, güçlendirme-nin dili olmalıdır. ESP, hem işçileri ve ezilenleri birleştiren mayayı üreten fermantasyon kabı, hem de bu aydın-latıcı birleştirici iksirden payını alan

ESP’nin dili, tamı tamına teori ile

pratiğin sosyalistler ile kitlelerin buluşmasının,

birleşmesinin gerçekleşme

güzergâhlarında açığa çıkabilir ve çıkacaktır.

Page 12: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 12 ]

Marksist Teori 5

işçileri, ezilenleri birleştiren araçtır, örgüttür.

Devrimci hareketin kronikleşmiş politik güçsüzlüğünü kamufle eden ve meşrulaştıran “önemli olan nice-lik değil niteliktir” formülasyonunda yansıyan zihniyetle hesaplaşmak ve kopuşmak, kitlelere yönelimin güç-lenmesi için önemlidir. Nitelik kuş-kusuz önemlidir, fakat sosyalizm ve devrimcilik işçi sınıfı ve ezilenler adı-na hareket eden, ama onları aydınlatıp örgütlemeyen; özneleştiremeyen, ira-deleştiremeyen, sermaye egemenliği-ne ve diktatörlüğe karşı politik iktidar mücadelesinde ordulaştıramayan ni-telik, nasıl bir niteliktir!

Evet, nitelik önemlidir, burada bir sorun yok. Fakat “nicelik” niçin önemsiz olsun ki! Niceliğin sınırlılı-ğı, zayıflığı, yetmezliği acaba niteliği boğmaz mı? Politik gücümüzün za-yıflığı gerçeğini, ondan korkup gör-mezden mi geleceğiz? Gizleyecek ve göstermemeye mi çalışacağız? Nice-liği önemsiz gören, gösteren yakla-şımlarla, düşünüş ve zihniyetle araya kesin, koyu ve geniş bir çizgi/sınır çekmek, niceliği, niceliğin her zerre-sini, her atomunu önemseyen, titiz-lenen duyarlı bir görüş açısını geliş-tirip yerleştirme çabası, hiç kuşkusuz ESP’nin politika diline de yansıya-caktır. Her işçi, emekçi, ezilen, kadın erkek, genç önemlidir, değerlidir. Sı-nıf bilinci, sınıf aidiyetiyle yönelmek, ilişkilenmek, sahip çıkmak, dayanış-mak, aydınlatmaya çalışmak, kolektif mücadeleye çağırmak gerekir. Politik bakımdan sınıf bilinci aydınlanmakta,

birleşme ve mücadele isteği uyan-makta olan her kadın ve erkek işçi, emekçi, yoksul, ezilen değerlidir! Zaten onlar olmaksızın istenen, bek-lenen ve hedeflenen niteliği yaratmak, elde etmek de olanaklı değildir. Her birinin yanına koşacak, adeta kaostan çekip alacak, emek verecek, enerji ve tutkuyu üretecek, politika ve çalışma tarzının dilini aramak, kurmak vb… ESP’nin politika dilinin gelişim yö-nüne işaret etmektedir.

Bilindiği gibi, politikada fiili meş-ru mücadele tarzı, uygulayıcısının öncü güçler olması gerçekliği ile sı-nırlanmıştır. Politikada fiili meşru mücadele tarzının/dilinin öncü ile kitlelerin politik birliği, işbirliği te-melinde kitleselleşme rotasında ge-lişebileceğini öngörmek zor değildir. Bu bakımdan, siyaset kavramının, siyaseti algılayışın özellikle şu yönde derinleşmesi oldukça anlamlı görün-mektedir.

“Siyaset; kitlelerin bulunduğu yer-de başlar ve ciddi siyasetin başladığı yer, binlerin değil, milyonların oldu-ğu yerdir.” Lenin (Aktaran E. H. Carr, Tarih Nedir?)

Yüzlerce ve hatta binlerce dev-rimcinin, kendi başına ele alındığın-da politik bakımdan küçük ve ihmal edilebilir “bir güç” olduğu düşünüle-bilir. Bu küçük güç, on binler ve yüz binlerle sayılan kitlelere yönelerek örgütlü hareket ettiğinde ve kitlelerle ilişkilendiğinde, milyonlar ve on mil-yonları sarsıp uyandıran, aydınlatan, harekete geçiren, örgütleyen, özneleş-tiren, iradeleştiren güç ve enerjiyi açı-

Page 13: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 13 ]

Marksist Teori 5

ğa çıkartabilir. Zaten siyasallaşmak da böyle bir şeydir.

Devrimci hareketi çölleştiren apo-litizmi aşmak, yalnızca işçi sınıfı ve ezilenleri ilgilendiren her önemli ge-lişmeye, sorun, durum ve talebe mü-dahale olarak değil, bununla birlikte aynı zamanda politik kitle ajitasyonu, aydınlatma çalışmasında milyonlara ve on milyonlara gitmeyi, seslenmeyi, politik eylemde binlerle birleşmek, iş-birliği ve birlikte mücadeleye atılmak olarak anlaşılmalıdır. Yani siyasallaş-mayı, on binler ve yüz binlerle politik eylemde buluşmayı, politik işbirliği-ni, politik pratiği yönlendiren bir kri-ter, bir politika ilkesi gibi kavramak ve uygulamak gerekecektir. ESP’li sosyalistler olarak bu bağlamda kitle-lere yönelimde nasıl bir değişim ba-şarmamız gerektiğine kafa yormak, düşüncede ve eylemde yanıtlamak durumundayız.

ESP’nin politika dilini düşünür-ken bir bütün olarak politik etkinlik-lerde (nerede, ne zaman ve) kime ses-lenildiği, çağrıların hangi toplumsal kesime, hangi sınıfsal güçlere yönel-tildiği bir an bile göz ardı ve ihmal edilemez. Anlaşılabilmek için; hitap ettiğimiz, seslendiğimiz kitleyi, top-lumsal gerçekliği, halk gerçekliğini, bilincini, kültürünü, alışkanlıklarını, ulusal, inançsal özelliklerini vs. hesa-ba katmak, gözetmek ve derinliğine kavramak, devrimci kitle partisinin politika dilini açığa çıkartacak gö-revler, sorumluluklar arasındadır. On binler ve yüz binler, kitapların, teorik formüllerin, klişelerin dilinden anla-

maz. ESP’nin politika dili, yığınları politikaya katan, etkinleştiren bir dil, yani canlı, dinamik, rengârenk, cıvıl cıvıl, gürül gürül akıp giden yaşa-mın, bilhassa işçilerin ve ezilenlerin yaşamının dili olmalıdır. Bu teoriyi, sosyalist ilkeleri, devrimci programı, işçilerin ve ezilenlerin yaşamının di-line çevirmeyi başarmakla, onlar için anlaşılır olmakla mükelleftir ESP’nin politika dili.

ESP’nin dili, kitlelerle bağlanma, kitleleri özneleştirme, iradeleştirme devrimci eyleminden doğacağı içindir ki, “kitlelerle bağ” konusunun doğru anlaşılması oldukça önemlidir.

“Kitlelerle bağ”, kitlelerle dolay-sız fiziki temastan önce ve herşeyden önce, kitlelerin talep ve sorunları üzerinde kurulabilir ve kurulmalıdır. Parti örgütünün her kademesinde ve bütün parti sathında inkarcı sömürge-ciliğin yürüttüğü kirli savaş gerçekliği ve ezilenler cephesinden yükseltile-cek adil, onurlu, demokratik barış ta-lebinden tutalım da, politik özgürlük ve siyasal demokrasiye, işsizlik ve yoksulluktan, kadına yönelik şiddete, demokratik Alevi hareketinin taleple-rinden, türbanlı genç kadınların üni-versite eğitimi hakkı talebine, emekçi memurların grev ve toplu iş sözleş-mesi hakkına vb. kitlelerin sorun ve taleplerini anlama, çözümleme, kap-sam, önem ve aciliyetini, sorun ya da taleple nasıl ilişkilenileceği, nasıl bir tavır takınılacağı, nasıl bir hareket tarzı izleneceği vb. bağlamında kitle-lerle doğru bağ kurabilmek gerekir. Kuşkusuz kitlelerin kendi talep ve so-

Page 14: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 14 ]

Marksist Teori 5

runlarıyla, işçilerin ezilenlerin diğer bölüklerinin ve genel talep ve sorun-larıyla nasıl ve hangi düzeyde ilişki-lendiklerini anlamak, çözümlemek de oldukça önemlidir. Kitlelerin sözcüsü ve temsilcisi olabilmek, kitlelerle bağ kurmak, sorunlarını doğru çözüm-lemekten, taleplerini doğru ifade et-mek, çıkarlarını açıklık ve kararlılıkla yükseltmekten, savunmaktan ve keza mücadelesini doğru sahiplenmekten başlar.

Eğer kitlelerle bağ konusu ön-celikle böyle anlaşılamazsa, siyasal düşünce ve aydınlanma gelişemez. “Kitlelerle bağ” dendiğinde ilk ak-la gelenin fiziki temas, örgütsel bağ olması, devrimci kadro ve aktivist-lerin, işçilerin, ezilenlerin sorun ve taleplerini anlama yönelimini zaafa uğratmakta ve zayıflatmaktadır. Böy-le anlaşılırsa içerik ve organik bağ ihmal edilebilir. Devrimcilerin, sos-yalistlerin kitlelerle kurdukları bağın değiştirici gücünün zayıflığı buradan da düşünülmelidir.

Kuşkusuz, fiziki-örgütsel bağ da büyük öneme sahiptir, ihmal edile-mez. Ancak organik bağ fiziki-örgüt-sel bağa ön gelmezse, fiziki-örgütsel ilişki içeriksiz kalır kurur.

Açıklanagelenlerden şu sonuç çı-kartılabilir: ESP’nin dili, tamı tamına teori ile pratiğin sosyalistler ile kitle-lerin buluşmasının, birleşmesinin ger-çekleşme güzergâhlarında açığa çı-kabilir ve çıkacaktır. Önemli olan bu yolda, tam bir tutkuyla beyin ve yürek gücünü, sezgi, bilgi, akıl ve duygu gü-cünü harekete geçirebilmektir.

ESP’nin dili, devrimin, devrimci-liğin, sosyalizmin, sosyalistliğin açık politik mücadelede meşruiyetinden güç almalı ve bizzat bu meşruiyet ta-rafından şekillendirilmelidir. Tarihin bu anında, devrimciliğin, sosyalistli-ğin meşruiyetinde düşünsel ve keza, zihniyet ve duygu olarak muazzam derinleşmek, pürüzsüz bir berraklık elde etmek esastır. İşçi sınıfı ve ezi-lenleri özneleştirip, iradeleştirerek, siyasi bir ordu olarak geliştirecek devrimci çalışma için, güç ve ener-ji, inanç ve tutku, parti çalışmasında adanmışlık ancak böyle bir pürüzsüz meşruiyet zihniyetinden sökün ede-bilir.

Devrimciliğin, yani emperyalizmi ve kapitalist sömürü düzenini meza-ra göndermek, faşist diktatörlüğü ve burjuvazinin sınıf egemenliğini yık-mak, inkarcı sömürgeciliğe son ver-mek için mücadelenin meşruiyetiyle bilenmiş devrimciler, tarihin önlerine koyduğu görkemli ve muazzam bü-yüklükte görevlerin üstesinden gele-bilirler.

“Devrimi, bütün yüreklerin dö-nüşmesi ve özgür insan onuru adına bütün ellerin havaya kalkması olarak anlıyorum” diyordu, Marks.

Çok duygusal, çok insancıl ve çok romantik bir tanım. Bu mükemmel ta-nımda teori; teori ile yaşamın, teori ile insanın birleştiği yerde duruyor.

Marks ve Engels, birçok kez, iş-çiler ve ezilenlerin devrim yaparak kendilerini, kendi bilinç ve alışkan-lıklarını, kendi zihniyetlerini değiş-

Page 15: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 15 ]

Marksist Teori 5

tirdiklerini/değiştireceklerini vurgu-larlar.

İşçi sınıfı ve ezilenlerin, milyon-larca ve on milyonlarca kadın ve er-kek emekçinin akılları ve yürekleri, düşünceleri ve duyguları, “özgür in-san onuru adına dönüşmezse” ve keza onların elleri birlikte “havaya kalk-mazsa” asla ve asla gerçek bir halk devriminden söz edilemez.

Devrimci bir partinin işi, rolü/misyonu tam da burada düğümlen-mektedir. Bu, işçilerin, ezilenlerin verili bilincinin (kuşkusuz sınıf bi-lincinin) geri düzeyinin, duygu ve alışkanlıklarının değişimi, devrimci dönüşümü için çalışmaktır. Onları dağınık, örgütsüz, kaos içerisinde atomize olmuş, kendini, kendi çıkar-larını ifade edemeyen, savunamayan bir kalabalık olmaktan çıkartarak, ay-dınlanan, birleşen, örgütlenen, kendi çıkarlarını ifade edip, savunabilen, “kendisi için sınıf” düzeyine sıçratan, özneleşmelerine, iradeleşmelerine, sermaye egemenliği düzenine karşı politik iktidar mücadelesi yürüten bir politik ordu olarak geliştirilmelerine çalışmak, hizmet etmek! Hem de işçi sınıfı ve ezilenlerin politik eğitimi-nin, daima pratiğin, politik eylemin içinde geliştiğini ve gelişebileceğini unutmadan.

“Politik devrim”, kuşkusuz faşist diktatörlüğün veya aynı zamanda iş-birlikçi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin egemenliğinin yı-kılması demektir. Bu toprakların dev-rimcileri, diktatörlüğe karşı yiğitçe; özverili, can bedeli mücadeleler yü-

rüttüler, tüm mücadele biçimleri kul-lanıldı, denendi.

Ancak özellikle de son çeyrek yüzyıllık dönemde kitleleri anlamada, kitlelere gitmede, kitlelerle buluşma ve “birleşmede”, işçileri ve emekçi-leri, ezilenleri dönüştürmede, aydın-latma ve inandırmada, birleştirme ve mücadeleye seferber etmede çok da kayda değer başarılar kazanamadılar. Hatta kendilerine döndüler, kitlelere yabancılaşmanın girdabına yuvarlan-dılar. Keza halen feci biçimde apoli-tizmden mustaripler.

Kuşkusuz devrimcilik, daima mü-cadelenin yıkacağı hedefleri göster-meyi gerektirir. Ancak çeyrek yüz yıl-dır, bu devrimci görevi doğrultusunda kitleleri aydınlatma, birleştirme ve seferber etme söz konusu olduğunda maalesef devrimciliğimiz sınıfta kal-mıştır. Her şeyden önce bu nedenle önderleşilemiyor.

Doğru sınıfsal ve siyasal hedefleri belirlemekten ve onlara yönelmek-ten vazgeçmeksizin, şimdi devrimci siyaset çubuğunu kitlelerin dönüştü-rülmesi yönünde bükmek gerekiyor. Devrimcilik, işçi sınıfı ve ezilenleri, halklarımızı aydınlatma ve birleştir-me, özneleştirme, iradeleştirme, ve politik iktidar mücadelesine yönelt-me, seferber etme güç ve yeteneğiyle ölçülmelidir. Kuşkusuz bu, kitlelere güvende, onları anlama çabasında derinleşmeyi ve keza onları küçüm-seyen, önemsemeyen, tepeden bakan, güvenmeyen, anlamayan, anlama ça-basına bile girmeyen tavır, düşünce ve yaklaşımlarla mücadeleyi gerektirir.

Page 16: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 16 ]

Marksist Teori 5

Halklarımızın saflarında mayalan-makta olan yüzleşme, hesaplaşma ve değişim isteğinin devrime yöneltile-bilmesi, üst üste yığılmış bütün temel sorunların ve çözümsüzlüklerin so-rumlusu burjuva kurum ve kesimleri hedef haline getirmeyi, onlara karşı, devrimci mücadelenin meşruiyetiyle işçi sınıfı ve ezilenleri aydınlatılabil-meyi gerektirir.

Eğer emperyalist sömürü ve ta-hakküm dünyamız için bir gerçekse, o halde insanlığı bu beladan kurtarmak için mücadele de meşrudur.

Eğer ulusal baskı bir gerçekse, eğer Türk burjuva devleti, Kürt ulusu-nu ve ulusal toplulukları boyunduruk altında tutuyorsa, bu boyunduruğu kırmak için mücadele de meşrudur.

Eğer sermaye egemenliği ile bir-leşmiş erkek egemenliği bir gerçekse, erkek egemenliğine son vermek ve toplumsal cinsiyet bölünmesini orta-dan kaldırmak için mücadele de meş-rudur.

Bu yaklaşım içinde devrimci meş-ruiyetin dili zenginleştirilebilir.

“Kitleler adına devrimciliği” aş-mak, “kitlelerle birlikte devrimcilik”, “kitlelerin devrimciliği” biçiminde ge-lişebilmelidir. ESP’nin politik varolu-şunun, politika tarzının ve dilinin te-mel bir karakteristiği olabilmelidir bu.

ESP’nin dili, her şeyden önce faşist 12 Eylül zulmüyle, darbenin kurumlaştırdığı diktatörlükle, onun kurumları ve yapılarıy la, faşist ana-yasadan, YÖK’e, asker-sivil bürok-rasinin dokunulmazlığı ile toplumu yüzleştirme ve hesaplaşmanın dilidir.

Keza Cumhuriyet tarihi boyunca işçilerin ve ezilenlerin politik özgür-lük ve siyasal demokrasiden yoksun-luğunun, burjuvazinin ve asker-sivil bürokrasisinin boyunduruğu altında tutulmasıyla yüzleşmenin hesaplaş-manın dilidir. İşçiler ve ezilenlerin politik özgürlüğü ve siyasal demokra-siyi fiilen gerçekleştirmesinin dilidir.

Türk halkını, halklarımızı Kürt ulusunun varlığıyla, gerçekliğiyle, yaşadığı, had safhaya varmış baskıy-la ve boyunduruk altında tutulmasıy-la, asimilasyon, inkâr ve katliamlarla yüzleştirme, bütün bunların sorumlu-su burjuva cumhuriyet, ırkçı, milita-rist terörist iktidarlarla yüzleştirmenin hesaplaşmanın dilidir.

Alevi kültür ve inancından halkın varlığını yok sayan, baskı ve katli-amlara uğratan, zorla asimile ederek sinikleştirme politikalarıyla toplumu yüzleştirme, yalanlarla, katliamlarla yüzleştirme, hesap sormanın dilidir.

Müslüman-Sünni inancından hal-ka zorla dayatılan devlet dini gerçeği ile yüzleşmenin, buna son vermenin dilidir.

Cumhuriyetin sahiplendiği Erme-ni tehciri, soykırımı ya da “büyük

Kitlelere tepeden bakan, küçümseyen tarzın

iz ve etkilerinin parti saflarına yansımasına,

bulaşmasına izin verilmemelidir.

Page 17: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 17 ]

Marksist Teori 5

felaket”i ile toplumumuzu yüzleştir-me, acıları paylaşma ve hesap sorma-nın dilidir.

Keza Rum ve Yahudi halkının, Süryanilerin yaşadıkları baskı ve zu-lümle, katliamlarla/linçlerle, göçert-melerle, ayrımcılık ve aşağılamalarla toplumu yüzleştirme ve hesaplaştır-manın dilidir.

Bütün bunlar, birleşik demokratik devrimin, özgün, yakıcı güncel gö-revleridir. İşçi sınıfı ve ezilenlerin, halklarımızın demokratik bilincinin atılım yapacağı, şovenizm, ırkçılık ve militarizmle, özgürlük ve demokrasi düşmanı terörist diktatörlükle yüz-leşme ve hesaplaşmanın dilidir. Dev-rimci parti, toplumun değişim isteğini kendi etrafında, kendi potasında bir-leştirip, diktatörlüğü yıkma hedefine yöneltebilmek için, özgürleştirici, si-yasal demokrasiyi kazanıcı yüzleşme ve hesaplaşma bayrağını eline almalı, politik özgürlük ve siyasi demokrasi mücadelesinin öncüsü ve önderi ol-mayı başarabilmelidir. Bu onun poli-tika dili olarak gelişmelidir.

ESP’nin dili, devrimci hareketin politik zaaflarının, yetmezliklerinin sınırlıklarının aşılması çizgisinde ge-lişebilir. Yeri geldikçe bu bakımdan birçok gerçekliğe değinilmiştir. Dev-rimci hareketin cumhuriyetin siyasi kültüründen etkilenmiş olduğu du-rumlar vardır. Özellikle cumhuriye-tin Sünni inancından halkımızı gerici kabul eden, varsayan laiklik anlayışı, politik duruş ve zihniyeti, devrimci harekete de güçlü bir biçimde sirayet etmiştir. Bu, devrimciler, sosyalistler

ile Sünni inancından işçiler, emekçi-ler, ezilenler arasında katı ideolojik psikolojik bir duvarın oluşmasını ge-tirmiştir.

‘60’lı ve ‘70’li yıllar boyunca ABD ve NATO’nun geliştirdiği SSCB’ye karşı yeşil kuşak stratejisinin bir ifa-desi olarak, komünizmle mücadele derneklerinde Müslüman gençler ör-gütlenerek devrimcilerin üzerine sa-lındılar. Ellerinde devrimcilerin kanı vardır. Keza Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta Sünni halkın inançları, geri-ci iç savaş için kullanılmış, bütün bu gelişmeler, ilerici güçlerle Müslüman Sünni inancından halkımız arasında muazzam bir ideoloji-psikolojik ve politik duvar örmüştür. 12 Eylül Cun-tası da halkın dinsel duygu ve inanç-larını kullanarak bu duvarı güçlendir-miştir.

Diğer yandan devrimci, ilerici güçlerin dine ve inanan kitlelere yak-laşımı da devrimci eleştirinin konusu olabilmelidir. Bu bakımdan Marks’ın “din halkın afyonudur” sözü de doğ-ru algılanamamış, kendi bağlamından kopuk yanlış bir yorum egemen ol-muştur. Ayrıca devrimciler, sosyalist-ler dine ve İslam’a oldukça yüzeysel ve üstünkörü yaklaşmışlardır. Müslü-manlığın kurulduğu, geliştiği koşulla-rın “dünyasını”, Arap yarımadasının toplumsal gerçekliğini, o tarihi koşul-larda, İslam peygamberi Muhammed ve İslam’ın rolünü anlamaya ve çö-zümlemeye yönelmemişlerdir. Bu ba-kımdan devrimci hareketimizin ceha-let içerisinde olduğunu dürüst ve açık yüreklilikle kabul etmek, ivedilikle

Page 18: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 18 ]

Marksist Teori 5

gidermeye yönelmek gerekir. Ayrıca Cumhuriyetin en sağlam ve bağlı da-yanakları olan asker sivil bürokrasi ve burjuva aydın tabakanın dine/İslam’a karşı mücadele tarzının da ilerici ha-reket üzerinde etkileri olmuştur.

Kuşkusuz bunlar sorunun yeterli bir konuluşu olamaz. Ancak yeni bir başlangıç gerçekleştirilmekte olun-duğuna göre, bu sorunu ertelemenin, ötelemenin kabul edilebilir yanı da olamaz. Bir yerden başlanmalıdır.

‘90’lı yıllarda türbanlı genç kadın-ların üniversite eğitimi hakkı için yü-rüttüğü mücadele karşısında kimi ya-pıların istisna oluşturan destek tavrını saymazsak ve keza TKP’nin direnişçi kadınlara karşı generallerle lanetli işbirliğini dışta tutarsak, ilerici/dev-rimci hareketin seyirciliği olumsuz bir sicil kaydıdır. Diktatörlüğe karşı, mazlumun, ezilenin yanında saf tut-mamak, türbanlı genç kadınların üni-versite eğitimi hakkını, inanç ve vic-dan özgürlüğünü, yani devrimcilerin demokratik programlarının gereğini tarihsel yargılar ve gericiliği güçlen-direbilir kaygısıyla yapamamaları, devrimci ilerici hareketin Müslüman halk nezdindeki inandırıcılığını, say-gınlığını zedeleyici olmuştur.

ESP’nin dili ve tarzı, devrimcili-ğin Müslüman halka yönelimini il-kesel ve pratik bakımdan daha baştan itibaren düzeltmelidir.

Tutarlı demokratik tavır, din ile devlet işlerinin ayrılığını kapsar. Devlet, dini bireysel bir sorun ola-rak görür. Hiçbir inanç grubuna, ya da dinsel inanç taşımayan topluluğa

ayrıcalıklı davranamaz. Devletin dini yoktur, inancı yoktur. Bireylerin dini, inancı, inançsızlığı söz konusu olabi-lir. Bu bakımdan, Diyanet İşleri Baş-kanlığı, burjuva devletini dini kendi çıkarlarına uyarlamasının, kontrol ve finanse etmesinin temel aracıdır, lağ-vedilmelidir.

Diyanet işleri başkanlığının lağ-vedilmesi talebi demokrasinin, laik-liğin gereğidir, asla Müslümanlığa karşı, Müslüman/Sünni halka karşı mücadele olarak anlaşılamaz, sunu-lamaz. ESP, türbanlı genç kadınların üniversite eğitimi hakkını kararlılıkla savunabilmeli, keza demokratik ale-vi hareketini tutarlılıkla destekleme, Hıristiyan inanç toplulukları ve keza Musevi inancından halkın yaşadığı ayrımcılığa ve anti-semitizme karşı mücadelenin dilini geliştirmelidir.

Türk burjuvazisi ve egemen sınıf-ları; “Alevi ya da Sünni halkın inanç-larını” onları yedeklemenin, rakip-lerine üstünlük sağlamanın bir aracı olarak kullanmakta ustalaştığı gibi, aynı zamanda büyük kitleleri kontrol etmenin ve yönetmenin aracı olarak da kullanıyor. Sömürücü sınıfların ve devletin halkın dini duygularını ve inançlarını istismar etmesine karşı mücadele sınıf mücadelesinin bir bi-çimidir. İşçi sınıfı ve ezilenleri burju-vazi ve sömürücü sınıflardan, burjuva devletten koparmak, bağımsızlaştır-mak için duyarlılıkla yürütülmesi, yeni politikanın şaşmaz bir gereğidir.

İşçi sınıfı ve ezilenlerin devrimci kitle partisi olarak ESP, Sünni inan-cına mensup halka, işçilere ve ezi-

Page 19: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 19 ]

Marksist Teori 5

lenlere yönelimin önündeki ideolojik/psikolojik engelleri kaldırabilmeli, onları anlama, onlar tarafından anla-şılma sorununu çözme iddia ve yöne-limini açığa çıkartabilmelidir. Müslü-man-Sünni Türk işçilere ve ezilenlere gitmeyi, ulaşmayı, onları sarsıp uyan-dırmayı, bütün farklı inançlardan işçi-leri ve ezilenleri siyasal bir sınıf ordu-su olarak birleştirmeyi kendine sorun etmeyen devrimcilik iddiasının başarı şansı olabilir mi?

ESP’nin politika tarzı ve dili, ses-lendiği, toplumsal sınıflar ve onların varlık alanları bakımından ele alına-bilir, düşünülebilir.

Devrimci kitle partisinin dili, top-lumsal sorunlar ve çelişkilerin kat-manlar halinde üst üste yığıldığı, yıkıcı güçlerin biriktiği varoşların an-layacağı dil ve hatta “varoşların dili” olmalıdır. Yani özgürleşen ev emek-

çisi kadının, çaresizliğini, birleşme, mücadeleye atılma ve dayanışmayla yenmekte olan işsizin, yoksulun öz-lemlerinin, insanca bir yaşam, özgür bir gelecek arayışının dili olabilmeli-dir.

Şiddete, tacize direnen, ev hap-sinden kurtulmakta olan ev emekçisi kadınların, işçi, emekçi genç kadınla-rın sermaye egemenliği ve erkek ege-menliğine karşı mücadelesinin, kendi kurtuluşunun patikasına tırmanmaya yönelmiş özgürleşmekte olan kadın-ların, kadın devrimi mücadelesinin dili olabilmelidir.

İş ve yaşam koşullarının iyileştiril-mesi, ücret artışı, güvencesiz sigorta-sız çalışmaya, esnek üretime, sendika-laşmak için ya da sendikasızlaştırma terörüne karşı vb. grevlerle, işgallerle, havza direnişleriyle, grevleriyle, An-kara yürüyüşleriyle, toplantı, gösteri ve yürüyüşlerle direnen işçilerin dili olmalıdır.

Hükümetin harç zamlarını geri püskürten üniversite gençliğinin dili olmalıdır.

Ya da konut hakkı için yıkımlara direnen gecekondu emekçilerinin dili olabilmelidir.

Ve tabi “serhıldanların” dili olabil-melidir.

ESP’nin dili, işçilerin ezilenlerin kaderlerini ellerine almalarının, kendi geleceklerini belirlemelerinin, politik özgürlük ve siyasal demokrasiyi fiilen elde etmenin, kullanmanın ve kurma-nın dilidir.

Kuşkusuz burjuva parlamento da önemli bir sınıf mücadelesi alanıdır.

Fırat’ın doğusunda ESP’nin dili Kürtçedir, ezilen ulusun işçi ve

emekçilerinin devrimci dilidir. Sömürgeci inkâr,

imha ve asimilasyona karşı mücadelenin merkezde durduğu,

Kürdistan işçi ve emekçilerinin sosyalist yurtsever politikasının

dilidir.

Page 20: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 20 ]

Marksist Teori 5

İşçi sınıfı ve ezilenler oraya temsilci-lerini göndererek, orada da sınıf mü-cadelesi, politik özgürlük ve siyasal demokrasi mücadelesi yürütmelidir. Ama bir sorunun çözümünü burjuva meclise havale edip, ellerini kollarını bağlayıp bekleme tarzıyla değil. Po-litik özgürlük ve siyasal demokrasiyi kendi güçlerine dayanarak fiilen elde etme yolundan, fiili meşru mücadele yolundan ilerleyerek.

ESP’nin politika tarzı ve dili, iş-çi sınıfı ve ezilenleri özneleştirmek, iradeleştirmek iddiasında başarılı ola-bilmek için, devrimci hareketin bü-rokratik, buyurgan, uzaktan, dışından, üst perdeden direktifler yağdıran, kitle bilinci ve iradesini-öznelliği bu düze-yini önemsemeyen, dikkate almayan ve hatta hiçe sayan, herşeyin en iyisini, en doğrusunu devrimcilerin bildiğini, devrimcilerin hakikat mührünü elinde tuttuğunu zanneden, kitlelere tepeden bakan, küçümseyen tarzın iz ve etki-lerinin parti saflarına yansımasına, bu-laşmasına izin verilmemelidir. Kavga-sı verilen politika, önderlik anlayış ve tarzı tam olarak, sosyalistler ile kitle-lerin buluşmasından, etkileşmesinden açığa çıkabilir. Öznelliğin, kitle bilinci, istek ve iradesi düzeyine daima, ama özellikle de politik eylemin pratik bi-çimleri söz konusu olduğunda dikkate almak zorundadır. Kitleler ancak ha-rekete geçirilerek dönüştürülebilir. O halde kitlelerin nabzı, ESP örgütlerin-de atıyorsa, ancak o zaman gerçek bir önderleşme dili gelişebilir.

Politikanın başlıca merkezlerde üretildiği, bütün hareketin o merke-

zi veya merkezleri beklediği politika üretim tarzının, ESP’nin politika tar-zıyla da diliyle de bağdaşmayacağı iyi kavranmalıdır. Sosyalistler ile kit-leleri birleştiren bir devrimci partide, politika üretiminin bütün örgüt sathı-na yayılması, bütün örgütlerin kendi konumlarından bir politik inisiyatif odağı, bir politika üretim merkezi olarak gelişebilmesi temel önemde-dir. ESP’nin politika dili, politik ya-pılanış, işleyiş ve politikanın üretilme süreçlerinin işleyişinden ayrı, bağım-sız düşünülemez.

Sosyalistlerle kitleleri bir araya getiren parti, ancak yapılanışı ve işle-yişi her iki elemanın etkin tarzda iliş-kileniş ve etkileşimini sağlayabilecek özellikte ise, bir fermantasyon potası işlevi taşır. Bu bakımdan, diyaloğa, görüş alışverişine, dinlemeye, anlat-maya, eleştiri ve tartışma özgürlüğüne dayanan, örgütlenmenin bütün basa-mak düzeylerinde yürüyen, kararla-rı oluşturan, kolektivizmi içeren bir demokrasi olmaksızın önderleşmeyi mayalayıp var edecek fermantasyon gelişemez, gerçekleşemez.

Bütün teşkilatlanma sathında poli-tik inisiyatif ve politika üretim enerji ve yeteneğini geliştirmek, yeni politi-kanın oluşturucu unsurlarından birisi-dir. Merkezden politik yönlendirmeye alışmış, inisiyatif göstermeyen, poli-tik sorumluluk üstlenmeyen devrimci tipi, değişmek, dönüşmek, hatta ye-niden yapılanmak zorundadır. Tipik devrimci; diyalogdan, kolektivizm ve demokrasiden daha çok yönlendirme-ye, açık ve kesin direktiflere gereksi-

Page 21: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 21 ]

Marksist Teori 5

nim duyar. Oysa ESP’nin politika dili ve tarzı, parti örgütlenmesinin bütün sathında politik inisiyatif gösterilme-sini, politik sorumluluk üstlenilmesini gerektirdiği için örgütlerin dakik işle-yişi, sorunların, gelişmelerin görü-şülüp tartışılması, politik kararların, planların vb. oluşturulması diyalog, kolektivizm ve demokrasi, ilk adım-lardan itibaren kurulmak zorundadır. Diyalog; demokrasi ve kolektivizm, işçileri ve ezilenleri özneleştirme ira-deleştirme misyonuyla yüklü ESP’nin politika üretim tarzının dayanacağı te-meldir.

Diyalog, demokrasi ve kolekti-vizm fiili meşru mücadele tarzının kitleselleşmesinin de itici gücü ola-caktır. Fiili meşru mücadele tarzı, özsel olarak kendi gücüne dayan-ma, güvenme temelinde gelişmiştir. “Kendi gücüne-hazır güçlerine” ve keza “kitlelerin gücüne-potansiyel güçlerine” güvenme ve dayanma, ESP’nin politika tarzı ve dilinin iler-leme güzergâhını göstermektedir. İşçi sınıfı ve ezilenleri özneleştirmek, ira-deleştirmek isteyen ESP, onların gü-cünü açığa çıkarmayı, kendilerine, öz güçlerine güveni geliştirmeyi özel bir sorun kabul etmelidir.

ESP’nin politika dili, politika üre-timinden örgütlenmeye, hareketin tüm sorunlarının çözümünde kendi gücüne, işçilerin ve ezilenlerin gücüne güven-me ve dayanma, gerçekliğinin rengini yansıtabilmelidir. Aydınlatıldığında, birleştirilip örgütlendiğinde, özneleş-tirilip iradeleştirildiğinde kitlelerin gü-cünün çözemeyeceği üstesinden gele-

meyeceği bir sorun yoktur. ESP’nin politika dili, kitlelere güvenin, kendine güvenin dili olabilmelidir.

Kuşkusuz işçi sınıfı ve ezilenlerin özneleştirilmeleri, iradeleştirilmeleri konusu ve sorunu, yalnızca onların politik bilinci aydınlanan, birleşme ve mücadele etme isteği uyanan kesim-lerinin devrimci politik siyasal ordu disiplini içerisinde, devrimci demok-ratik iktidar mücadelesine seferber edilmelerinden ibaret değildir. Aynı zamanda devrimci partinin, işçi sınıfı ve ezilenlerin daha geniş ve daha bü-yük güçlerini politik iktidar mücade-lesinde birleştirecek, cepheleştirecek politikaları geliştirebilmesi gerekir.

Tam da burada emekçi sol kavramı içerisinde değerlendirilebilecek ilerici, antifaşist, devrimci, sosyalist güçlerin cepheleşme yeteneğinin adeta dumu-ra uğramış olması gerçekliği, birleşik antifaşist, antişovenist, antiemperyalist bir merkez yaratmanın önündeki temel zaaftır. Elbette ki, son yıllarda bu alan-da yaşanan olumlu gelişmeler yabana atılmamalıdır. ESP’nin dili, cepheleş-tirme yeteneğiyle yüklü alternatif poli-tika tarzını geliştirmenin dili olmalıdır. Fabrika ve işletmelerden varoşlara-semtlere, ilçeler ve iller düzeyinden tüm coğrafya düzeyine, derneklerden, meslek kuruluşlarından, işçi ve emekçi memur sendikalarına, envai çeşit plat-formdan siyasal örgüt ve partilere, her alan ve her düzeyde işçi sınıfı ve ezi-lenlerin, halklarımızın güçlerini cep-heleştirmenin politik dili olabildiğince geliştirilmelidir. O halde ESP’nin po-litika dilinde, her alanda, her düzeyde

Page 22: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 22 ]

Marksist Teori 5

cepheleştirme çabasının gerektirdiği politik inisiyatif, yaratıcılık ve sorum-luluk kendini ortaya koyabilmelidir. Bu bakımdan işçilerin ve ezilenlerin üretim ve yerleşim alanlarında, kitle-ler içinde yürütülecek cepheleştirme çalışmasının hiçbir durumda ihmal edilmemesi, aksatılmaması özellikle vurgulanmalıdır.

Özetle ESP’nin politika dili, iş-çileri ve ezilenleri, onların sendikal, mesleki, siyasal bütün örgütlenmele-rinin ve güçlerinin diktatörlüğe karşı

birleştirilmesinin, cepheleştirilmesi-nin pratiği olmalı, devrimci parti teş-kilatlanmasının geliştiği her yerde güçlü biçimde filiz verebilmelidir.

Devrimi başaracak güç on milyon-larla sayılan işçiler ve ezilenlerdir. Kuşkusuz bu potansiyel bir güçtür. Harekete geçirilmesi, realize edilmesi gerekir. Bir devrimci kitle partisi ola-rak ESP’nin politik dili, bu muazzam potansiyel gücü açığa çıkartacak, ak-tivize edecek, dönüştürecek mayalan-manın dilidir.

Page 23: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 23 ]

Tarih, onun gerçek yapıcılarının kitlesel ve dünyasal biçimde silkinip tüm heybetiyle iradesini ilan ettiği özel bir dönemeçten geçiyor. Bu sürecin önemli bir olgusu ve görünümü, İspanya’nın Öfkeliler hareketinden ABD’nin Wall Street işgalcilerine uzanarak yayılan ve özellikle ABD-Avrupa’da yoğunlaşan genç isyan dalgası.

Dünya ekonomik krizinin sonuçları temelinde, kapita-list sömürüye ve siyasal düzenine karşı işçi sınıfı, emek-çiler ve özellikle de onun genç bölüklerinin bu kendili-ğinden isyan dalgası, 68 yükselişiyle kıyaslanıyor. Derin toplumsal dönüşümlerin, hızlı bir sosyal farklılaşmanın ve ciddi siyasal gelişmelerin üzerinde yükselen bir siyasal altüst oluş süreci olarak 1968 hareketiyle güncel mücade-leler gerçekten de büyük benzerlikler taşıyor. Öte yandan güncel toplumsal ve siyasal koşullar, mevcut devrimci öz-nelerin durumu, hareketin talepleri ve içeriği bakımından elbette farklılıkları büyük. Sonuçta gelişmekte olan, bü-yük devrimci olanaklarla ve aynı zamanda bu olanakların açığa çıkışını engelleyen ciddi açmazlarla yüklü büyük bir uluslararası mücadele dalgası.

EMPERYALİST METROPOLLERDE İSYANIN YÖNÜÇiçek Dağ

Page 24: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 24 ]

Marksist Teori 5

2011 isyan dalgasına doğruEsasta son 15 yıldır işçi sınıfı ve

emekçi kitleler asla sokaklardan çe-kilmedi.

SSCB ve Doğu Bloğu revizyoniz-minin çöküşünden sonra “sosyaliz-min öldüğü” ve “tarihin sonunun gel-diği” biçimindeki demagojik burjuva propagandanın üzerinden on yıl geç-meden, 28 Kasım-3 Aralık 1999’da DTÖ’ye karşı gerçekleşen Seattle ey-lemi ve G-8, NATO, DTÖ vb. emper-yalist zirvelere karşı on binlerin katılı-mıyla süren emperyalist küreselleşme karşıtı hareketler başladı. Bu süreçle-re ideolojik ve siyasi bakımdan, esa-sen, kimlikler temelinde örgütlenmiş anarşist, feminist, çevreci, troçkist vb. iktidar perspektifi ve hedefinden yoksun çevreler, özelde de Avrupa ve Dünya Sosyal Forumu (ASF ve DSF) önderlik etti. ASF ve DSF’ye hâkim olan postmodern ideolojik yaklaşım-lar, bu hareketi sefil tezlerinin kanıtı için bir laboratuar haline getirmeye çalıştı.

Aynı yıllarda doruğuna ulaşarak 2005’lere dek süren Latin Ameri-ka’daki halk hareketleri de, 70’li yıl-lardaki devrimci kabarış döneminin vahşi askeri faşist darbelerle kapan-dığı, 80’lerden sonra ABD’nin arka bahçesinde kapitalist sömürüye ve emperyalist yağmaya karşı gelişen ve açığa çıkardığı siyasal sonuçlar ka-dar, mücadele araç ve biçimleriyle de, devrimci ve komünist öznelere önem-li veriler sunan büyük mücadele sü-reçleriydi. Bu dalga da esasen kıtasal

olarak yalnızlaşarak, antiemperyalist halkçı ya da Anti-ABD’ci hükümetle-rin iktidara gelişiyle durgunluğa girdi ve burjuva düzen tarafından emildi.

11 Eylül sonrası, ABD’nin Afga-nistan ve Irak saldırganlığı karşısında, Ortadoğu’da antiemperyalist silahlı direniş, Avrupa, ABD ve tüm dünya-da ise geniş bir işgal ve savaş karşıtı mücadele patlak verdi. Öyle ki, Irak işgalinin hemen öncesindeki gösteri-lere katılım İngiltere başta olmak üze-re, kimi Avrupa ülkelerinde milyonla-rı buldu. Ortadoğu’da silahlı direniş halkın fedailiğinin en üst örneklerini verdi. Ancak işgal karşıtı silahlı dire-nişe politik İslamcı ve kısmen burjuva ulusalcı güçler, Avrupa ve ABD’deki işgal karşıtı mücadelelere ise, İslam karşıtlığı üzerinden “Medeniyetler Çatışması” anlayışına da yedeklene-bilen liberal/hümanist burjuva ke-simler ile yine postmodern çevreler önderlik ediyordu.

Asya’nın sanayi bölgeleri ve üretim havzalarındaki grevler ile Afrika’da yoksul köylülerin ve top-raksızların hareketlerine müdahale eden de esasen Avrupa ve ABD mer-kezli sayısız “Sivil Toplum” Kurulu-şu, NGO’lar oldu.

FKP’den PKK’ye, NKP(M)’den FARC’a, FHKC’den ETA’ya, dünya-nın çeşitli köşelerinde, değişik sınıf-sal ve ulusal güçlerin önderliğinde süren devrimci savaşım ise, emperya-list burjuvazinin askeri, siyasi ve ide-olojik kuşatması altında ilerlemeye çalıştı. Bu hareket, söz konusu dönem içinde, tek tek öznelerinin şahsında

Page 25: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 25 ]

Marksist Teori 5

mevziler kazandı, uzlaşmalara girişti, yenilgiler ve zaferler yaşadı, progra-matik ve stratejik konumunu şu veya bu yönde değiştirdi.

Sonuncuları dışta bırakırsak, son 15 yılın büyük mücadelelerinden, anarşistler, troçkistler, sivil toplumcu-lar oldukça fazla teori çıkardılar. Bu hareketleri enine boyuna incelediler. Güncel isyan dalgasına bu tip bir ha-zırlık temelinde giriyorlar. Bu avanta-ja sahip olsalar da, güncel mücadele dalgası, bu güçlere değil, devrimci ve komünistlere gelişim olanakları su-nuyor. Onların değil, bizlerin teorik pozisyonları ve siyasal programları bu mücadelelerin ihtiyaçlarını karşı-lama yetisine sahip. Öte yandan bunu gerçek kılmaksa, kendiliğinden değil, yoğun ve çok yönlü bir siyasal prati-ğin ve ideolojik üretimin ürünü olarak gelişecek.

Kriz ve isyanFransa’da 2005 yılında yaşanan

göçmen isyanları, 2005-2006’daki eğitim reformu karşıtı mücadele ve 2010 sonbaharında emeklilik reformu yasası karşıtı mücadeleler, toplamda Fransa işçi sınıfı, emekçileri ve genç-liğinin hemen her kesimini değişik za-manlarda da olsa harekete geçirmişti. Sadece emeklilik reformuna karşı üç ayda yedi kere genel grev yapılmıştı. Yunanistan’da Alexis Grigopoulos’un polis tarafından katledilmesi karşısın-da patlak veren isyan dalgası, işsizlik, yoksullaşma, güvencesiz ve esnek çalışma koşulları, burjuva demokrasi-sinin tıkanışı gibi konularda birikmiş

patlama unsurlarının üzerinde geliş-mişti. Öyle ki Yunanistan işçi sınıfı, Avrupa işçi mücadeleleri bakımından bir nevi birinci ateş hattı idi. Ekim 2010’da İngiltere’de üniversite harç-larına yönelik % 300’lük zam karşı-sında protesto gösterileri ve üniversite işgalleri, işçilerin de sahiplenmesiyle işçi sınıfının ve gençliğin çok geniş kesimlerine yayıldı. Avusturya, Al-manya ve İtalya, benzer talepli üni-versiteli gençlik mücadelelerinin baş-kaca merkezleriydi. Batı Avrupa’nın tüm ülkeleri ve Doğu Avrupa ve Bal-kanların birçok ülkesi benzer müca-delelerden geçmişti.

Yani Avrupa, kriz öncesinde süre-giden, krizle birlikte yaygınlığı, kitle-selliği ile yükselişe geçen bir işçi sını-fı ve emekçi kitle mücadelesi tablosu çiziyordu.

Derken 2010 yılı sonunda Tunus’la başlayan ve Mısır üzerinden tüm Mağrip ve Ortadoğu ülkelerini sarsan devrimci süreç patlak verdi. Bu isyan dalgasının emperyalist kapitalist met-ropollerdeki yansıması görkemli ol-du: Yunanistan, Avrupa işçi sınıfının ön mevzisi olmayı sürdürdü. ABD’de Şubat 2011’de Wisconsin eyalet mec-lisinin çıkarmaya çalıştığı bütçe yasa-sına karşı sendikaların çağrısıyla yüz bin işçi ve emekçi harekete geçti. Tah-rir başta olmak üzere meydan hareketi adı verilen kitlesel eylem biçimlerinin etkisiyle, İspanya’da, Madrid’in Pu-erta del Sol Meydanı, “gerçek de-mokrasi, şimdi!” şiarı altında ana bö-lüğünü işçi, işsiz ve öğrenci gençliğin oluşturduğu yüz bin kişilik kitle tara-

Page 26: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 26 ]

Marksist Teori 5

fından işgal edildi. Kendisine “öfke-liler” ya da hareketin başladığı güne atfen “15 Mayıs Hareketi” adını veren işgalciler, Puerta del Sol Meydanında 4 hafta kaldı. 19 Haziran’da İspanya çapında 80 kentte on binlerce işçi ve emekçi “avro istikrar paketi”ne karşı sokaklara çıktı. İtalya da, İspanya’yı, aynı derece kitleselleşmeyen benzer örneklerle takip etti. Yunanistan Sin-tagma işgali ile mücadelesini büyüttü. Fransa, Almanya, Belçika, Hırvatis-tan ve başkaca ülkelerde de benzer eylemlilikler gelişti. Ağustos 2011’de İngiltere’de göçmenlerin önemli bir yüzdesini oluşturduğu kent yoksul-larının, İngiliz polisinin terörü, cina-yetleri ve vahşetiyle karşılanan isyanı patlak verdi.

Emperyalist güçler, Libya saldırı-sı, Suriye politikaları, Mısır ve Tunus başta olmak üzere, Arap devrimci sü-recini tersine çevirip, ipleri eline ala-cağı işbirlikçi rejim dizaynlarında yol almaya çalışırken, bu kez de emperya-lizmin kalbi ve sembolü ABD’nin gö-beğinde Wall Street’i İşgal Et (OWS) eylemleri patlak verdi.

17 Eylül’de Wall Street yakınların-daki Zucotti Park’ın işgaliyle başlayan İşgal Et eylemi, kısa sürede yaygın-laştı. ABD polisinin vahşi şiddetine maruz kalması ve yüzlerce eylemci-nin tutuklanması, eylemlerin daha da büyüyüp yeni alanlara ulaşmasıyla cevaplandı.

İspanyalı Öfkelilerin daha önce eylem günü olarak ilan ettikleri 15 Ekim 2011 ise İşgal Et hareketinin dünyasal ölçekte yayıldığı tarih oldu.

5 kıtada, 82 ülkede ve 951 kentte yüz binlerce kişi belirlenen meydanla-rı işgal etti. Avrupa ülkeleri ve ABD dışında bu eylemlere katılım esasen 50-500 arasında değişse de, dünyasal bir çağrıya bu derece yaygın yanıtın gelmesi, en son Irak işgali protestola-rı döneminde yaşanmıştı. İtalya’da iki yüz bin kişi Roma sokaklarını ateşe verdi. İspanya’da Madrid’de beş yüz bin, Barcelona’da dört yüz bin olmak üzere yüz binlerce kişi 18 kentte iş-gal eylemlerindeydi. İşgal Et hareketi, özellikle Avrupa ve ABD’de geniş bir kitle karşılığı buldu.

Kimler örgütlüyor ve ne istiyorlar?OWS, Öfkeliler ve Sintagma is-

yanı, esasen kendiliğinden nitelikte hareketler. Ana gövdesini işçi, işsiz ve öğrenci gençlik oluşturuyor. Sen-dikalarda örgütlü işçilerin mücade-leleriyle, kimi destek ve dayanışma grevleri ve merkezi eylem günlerinde ortak hareket etme biçiminde temas halinde olsa da, esasen ayrı kanallar-dan akıyor.

Bu mücadelelerin katılımcıları, bu hareket öncesinden gelen ciddi bir ör-gütlenmeye, geleneklere, elde edilmiş örgütsel ve siyasal mevzilere sahip, deneyimli güçler değil. İspanya’da Öfkeliler hareketinin başını çeken “Gerçek Demokrasi Şimdi” Platfor-mu, 15 Mayıs eylemlerinden birkaç ay önce bir blogger grubu olarak ku-ruldu. Ve ilk ciddi çağrısına ilk anda yüz otuz bin genç cevap verdi. Öfke-liler adını, Stephan Hessel’in, şiddet

Page 27: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 27 ]

Marksist Teori 5

içermeyen direniş manifestosu olarak tanımlanan “Öfkelenin!” kitabından alıyor. ABD’de ilk işgal eyleminin çağrıcısı ise kendisini “mental çevre-ci” olarak tanımlayan postmodern bir dergi olan Adbusters. (Mental çevre-cilik, doğanın kirlenmesi ile “zihinsel kirlenme” adını verdiği tüketimci kül-tür arasında paralellik kurarak her iki-sine karşı duruş geliştiren anlamında kullanılıyor.)

Öte yandan hareket anılan çevre-lerin yönlendiriciliğine tabi değil, on-ları kat kat aşan bir varoluşa sahip ve temel karakteri kendiliğindenliği.

İspanya’da, Öfkeliler hareketinin tetikleyicisi olan “Gerçek Demokra-si Şimdi” platformunun manifesto-sunda, birleştirici ortak özelliklerinin “mevcut siyasete ve ekonomik ve top-lumsal koşullara öfke duymak” oldu-ğu ifade ediliyor ve bir araya gelerek daha iyi bir toplum yaratma çağrısı yapılıyor. Eşitlik, ilerleme, dayanış-ma, kültürel özgürlük, kalıcı gelişme, insanların refah ve mutluluğu, konut, iş, kültür, sağlık, eğitim, politik katı-lım, özgür bireysel gelişme ve tüke-

tim hakkı, mevcut hükümet ve eko-nominin eleştirisi hareketin ilkeleri olarak sıralanıyor.

Wall Street işgalcileri ise, bir araya geliş nedenlerini şöyle açıklıyor: “Biz yüzde 99’uz. Evlerimizden atılıyoruz. Kiramızı zor ödüyoruz. Eğitimliyiz ama iş bulamıyoruz. Kaliteli sağlık hizmeti alamıyoruz. Çevre kirliliğine maruz kalıyoruz. Düşük ücrete uzun saatler çalışıyoruz ve hiçbir hakkımız yok; işimiz varsa şükrediyoruz. Bizim elimize geçen sıfırken öteki yüzde 1 her şeyi elde ediyor.” Aynı şekilde, New York City Genel Meclisi’nin Ekim ayında ilan ettiği, her türlü de-ğişime de açık tuttuğunu özellikle be-lirttiği, bu nedenle de “yaşayan belge” olarak tanımladığı, manifesto niteli-ğindeki Dayanışma İlkeleri’nde şöyle deniyor: “17 Eylül 2011’de, ABD’nin dünyanın her köşesinden insan, eko-nomik ve siyasi elitlerin derinleştirdi-ği ve küstahça sürdürdüğü adaletsiz-liğe karşı çıkmak için bir araya geldi. 17 Eylül’de buraya gelen her birey, siyasal haklarının gasp edilmesine ve sosyal ekonomik adaletsizliğe karşı ayağa kalktı.” New York işgalcileri, barışçıl sivil itaatsizliğin temel anla-yışları olduğunu ifade ediyor. Kendi-lerini bir “lidersiz toplum hareketi” ve “siyasal olarak birbirinden bağımsız bireyler” olarak tanımlıyor. Ve temel ilkeleri olarak şunları sıralıyor: Ka-tılımcı demokrasiye dolaysız ve şef-faf olarak bağlılık, kişisel ve kolektif sorumlulukların yerine getirilmesi, bireylerin doğal haklarının tanınması ve bunun bütün bireyin her türlü iliş-

New York City Genel Meclisi … “ekonomik

ve siyasi elitlerin derinleştirdiği ve

küstahça sürdürdüğü adaletsizliğe karşı

çıkmak için” alanlara çıktı.

Page 28: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 28 ]

Marksist Teori 5

kisine etkisi, baskının her türüne kar-şı birlik oluşturma, emeğin değerinin yeniden tanımlaması, özel yaşamın kutsallığı, eğitimin temel bir insan hakkı olduğu inancı, yaygın açık kay-nak uygulamalarını gerçekleştirmeye çabalamak ve desteklemek, daha iyi bir eşitlik fırsatı sunan yeni sosyo-po-litik ve ekonomik alternatifi tasavvur etmek.

Bir ortak iradeye dönüştürülüp ilan edilsin edilmesin, Yunanistan is-yanı da dahil tüm bu hareketlerdeki ortak talepler ve mücadele nedenleri belirgindir:

İşsizlik ve güvencesizlik (bununla birlikte gelen düşük ücretler, yüksek çalışma saatleri, sosyal yardımlarda kesintiler, sağlık ve eğitimde özel-leştirme, üniversite harçları, konut sorunu, işçi ve emekçilerden alınan dolaylı ve dolaysız vergiler, askeri harcamalar vb.) bu kitlenin ana soru-nudur. Kriz önlem paketleri ve kriz önlemi olarak sunulan kitlesel işten çıkarmalar işçi-emekçi kitleler nez-dinde bu sorunların odak noktası ola-rak sermayeyi belirgin düşman hali-ne getirmiştir. İşsizlik bu ülkelerde toplamda ortalama beşte bir, gençlik içinde ortalama beşte iki gibi devasa boyutlara ulaşmıştır ve güvencesiz çalışma ile iç içe geçmektedir. Zira işsiz kitlesi esasen üretimden kop-muş, lümpenleşmiş, deklase bir ke-sim olmayıp, bizzat bu güvencesiz işçi kitlesinde içerilmektedir. Öyle ki güvencesiz ve taşeron çalışmanın yaygınlaşması, büyük fabrikalarda kitlesel işten atmalarla el ele gitmek-

te, güvencesizleşmeyle işsizleşme kol kola yürümekte, güvencesiz ça-lışmanın kendisi de üç ay çalışıp beş ay işsiz kalmak ve ömrünü böyle sür-dürmek anlamına gelmektedir.

Bu sorunlar ekseninde gelişen mü-cadelelerin sonuç alıcı olamaması ise demokrasi sorununu gündeme ge-tirmektedir. Yolsuzluk ve yozlaşma, gösteri özgürlüğü üzerindeki baskılar, halka rağmen çıkarılan kemer sıkma yasaları ve kriz önlem paketleri, daha önce aldatıcı olmayı başaran burjuva demokrasisinin maskesini düşürmek-te ve altındaki burjuva diktatörlüğü özünü belirginleşmektedir. Zira Avru-pa ve ABD’nin genç işçi kitleleri, kla-sik bir diktatörlük altında yaşamama-larına rağmen, taleplerinin akıbetinin, diktatörlük altında yaşayan Tunus ve Mısır gençliğinden farklı olmadığı-nı Mağrip isyanlarıyla anlamakta ve kendi yaşamlarında test etmektedir. Bugüne dek inandıkları “geniş” de-mokratik haklar, en basit taleplerini dahil kabul ettirmeye yetmemektedir. “Diktatörlük altında yaşamasak da Arap gençliğiyle aynı sorunları yaşı-yoruz” fikrinde büyüyen bu kontrast, Avrupa’da antiterör yasaları ve faşist saldırganlığın hafızadaki taze izleriy-le de birleşerek burjuva demokrasi-lerini sorgulatmaktadır. Yunanistan ve İtalya’da parlamentodaki burjuva partiler bir yana bırakılarak, iç veya uluslararası sermaye tarafından doğ-rudan atanan “teknokrat hükümet”ler demokrasi talebini büyütmektedir.

Böylelikle işsizlik, güvencesiz ça-lışma ve demokrasi sorunu içe içe ge-

Page 29: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 29 ]

Marksist Teori 5

çerek mücadelenin ana eksenini oluş-turmaktadır.

Kendiliğinden işçi ve emekçi hareketinde iki ana kanalAvrupa ve ABD’deki işçi ve emek-

çi mücadeleleri iki ana kanaldan ak-mayı sürdürüyor. Bu kanallar, iki ayrı çizgiyi, akımı temsil etmiyor, aksine mücadelenin içinde aktığı bu kanalla-rın ikisi de, şimdilik, burjuva çizginin hegemonyası altındadır. Bu iki kanal, gelenekselleşmiş sendikalar kanalı ile bugün OWS ve Öfkelilerde ifade bu-lan “yeni sosyal hareket” kanalıdır.

Avrupa emekçilerini ve gençliği derinden sarsan ekonomik kriz süre-cinde, AB ülkelerinde hükümetler, birbiri ardına kemer sıkma paketleri-ni devreye koyarken, Avrupa’da sınıf mücadeleleri bakımından öne çıkan siyasal, sendikal, ekonomik yapılar ve oluşumların hiçbiri, bu politikalara karşı anlamlı bir yanıt geliştiremedi, talepleri formüle etmedi, edemedi, doğru çağrılarla işçi sınıfı, emekçi ve gençlik kitlelerine seslenmedi, sesle-nemedi. Geleneksel sarı sendikacılık ile Avrupa Sosyal Forumunda krista-lize olan toplumsal hareket sendika-cılığı ve toplumsal hareket teoriciliği, bu temelde krize giren iki temel örgüt anlayışı ve biçimiydi. Öte yandan Avrupa’da işçi hareketi bu kanallar-dan akmaya devam ediyor. Birincisi, işyeri temelindeki işçi grevleri ve di-renişleri bakımından hala temel etkin güç. Diğeri güvencesiz çalışan işçi-leri, işsizleri ve diğer emekçileri de

kapsayan mücadeleler bakımından başlıca eğilim.

Geleneksel sarı sendikalar esasen Avrupa ülkelerinde burjuvazinin bü-rokratik aygıtının dolaysız organları haline gelmiş, iş yasaları ile bu durum yasal bakımdan pekiştirilip güvence-lenmiştir. İşçi sınıfının Avrupa bur-juvazilerine yedeklenmesi temelinde çalışma yürüten bu sendikalar, gü-vencesiz, taşeron çalışma koşullarına, kronik kitlesel işsizliğe, açığa çıkan uluslararası grev ve direniş olanakla-rına, göçmen işçi ve emekçilerin öz-gün sorunlarına, büyük fabrikalar dı-şında sayısız küçük taşeron işletmeye dağılan ağırlığı genç kuşak işçilerin sorunlarına vb. güncel mücadele un-sur ve olanaklarına yanıt verememek-tedir.

Öteki uçta ise, işçi sınıfının kaza-nılmış sosyal haklarına saldırı, esnek ve güvencesiz çalışma, taşeronlaşma, kronik kitlesel issizlik yoluyla işçi sınıfının fiziki parçalanması ve ör-gütsüzleştirilmesi zemininden besle-nen bir hareket duruyor. Bu genç işçi hareketi gerek içinde bulunduğu sö-mürü koşulları, ve buna bağlı olarak da taleplerinin içeriği, gerekse de bir önceki kuşağın mücadele deneylerine sahip olmaması ve taleplerine ve ko-şullarına yanıt verebilecek mücadele araçları bakımından önceki kuşaktan belli bir ayrışma göstermektedir. Ge-leneksel sendikaların beslenemediği bu zemin, örgütsüz ve savunmasız konumu nedeniyle burjuva ideoloji-nin “güncellenmiş” versiyonlarının dört başı mamur etkisine açık ve bu

Page 30: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 30 ]

Marksist Teori 5

etki altındadır, örgütsüzlükte örgütlü-dür, “hiyerarşik” olarak tanımladığı merkezi yapılanmaları reddetmekte-dir. Son on yıl boyunca bu arayışları sosyal forum ve benzeri platformlar kapsadı, ancak hareket kendine biçi-len kalıpları aştı, dizginsizce sokağa aktı, sosyal forum benzeri örgütlerin iflası belirginleşti. Öfkeliler hareke-tiyse, tarihin, sosyal forumun öldüğü yerinde doğdu. Talepleri, gündemleri ve en önemlisi ideolojik ve siyasal esin kaynakları ve önderleri oldukça benzerdir. Sosyal Forum ideologları, kriz karşısında bir tane eylem kararı bile alamamasına yol açan “yatay” mekanizmalarını, örgütsel kısırlığını ve siyasal perspektifsizliğini bugün bu hareket içinde yeniden üretmeye çalışmaktadır. Ancak dünden farklı olarak bugün, Arap devrimci süre-ci, Avrupa gençliğine ve işçi sınıfına farklı, alternatifler üzerine düşünme ve eylem fırsatı veriyor.

Bu iki kanal birbirinden ayrı ak-mayıp, etkileşim halindedir. Gelenek-sel sendikalar “sivil toplum” hareketi ve anlayışının, sosyal forum benzeri örgütlenmelerin önemli bir unsurunu oluştururken, bu “sivil toplumcu” ye-ni sosyal hareket anlayışı da sendikal hareketin tartışmaları ve yönelimleri üzerinde etkili olmaktadır.

Geleneksel sarı sendikal hareket ve postmodern sivil toplumculuk, sı-nıf uzlaşmacı, reformist, ekonomist madalyonun iki çirkin yüzüdür. Bi-rincisi devleti sınıf üstü tanımlayıp aklama temelinde, diğeri de devletin rolünü ve yer yer varlığını inkâr et-

me temelinde, her ikisi birden devle-te siper olmakta ve sınıf hareketinin ateşinden uzak tutmaktadır. Biri ücret mücadelesini her şey haline getirerek ekonomizm üretiyor, diğeri çoku-luslu tekellerin egemenliğini siyasal bağlamından kopararak devlet ve de-mokrasi sorununu topyekûn ekono-mistleştiriyor. Biri işçi sınıfının işyeri temelinde ekonomik mücadelelerle sınırlı kendiliğinden hareketini kutsu-yor, diğeri işçi sınıfının kendi taleple-rine yabancılaşıp parçalanmış kimlik-sel kendiliğinden hareketini.

Avrupa işçi sınıfı hareketinin seyri bakımından bu iki olguyu önemse-mek gerekiyor. İkisini kıyaslamaksa, Avrupa işçi sınıfına “kırk katır mı, kırk satır mı” sorusunu sormaktan başka anlama gelmiyor. Aynı zaman-da komünistler bakımından, her iki hareketin de içinde yer alıp kitlelerle buluşmak esas oluyor. İkisine de eleş-tirisiz ve önderliklerini teşhir etme-den, yetmezliklerini açığa çıkarıp yön vermeden yedeklenmek, aynı günahın iki affedilmez biçimi oluyor.

Tıpkı ekonomik kriz kapitalist sistemin kendiliğinden çöküşüne yol açmadığı gibi, milyonlarca işçi ve emekçinin, yer yer açıktan açığa kapi-talizme karşı sokağa çıkışı da burjuva ideolojik hegemonyanın kendiliğin-den kırılmasına ya da gerilemesine tekabül etmiyor, edemez. Zaten bi-rincisi ikincisine bağlıdır. Aksine, burjuva ideoloji, muhtelif toplumsal örgütler eliyle kendine göre bir kriz ve toplumsal mücadele tahlili yapıyor ve bu hareketler üzerinde hegemon-

Page 31: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 31 ]

Marksist Teori 5

yasını sürdürmeye çalışıyor. Taşıdığı devrimci olanaklar bakımından ara-larında kıyaslanamaz farklar olsa da, Avrupa sosyal forumu ile OWS ve Öfkeliler arasındaki sürekliliği kav-ramak bu bakımdan büyük önem ta-şıyor.

İsyanlara burjuva müdahalenin yönüABD’nin en ünlü stratejisti Brze-

zinski’nin bu konudaki tahlilleri, bur-juvazinin binyılın başında öngörmüş bulunduğu ayaklanma ve mücadele-lere müdahale planları bakımından aydınlatıcı. Brzezinski, genç nüfus için “Bu gençler, sosyal güvencesi olmayan, orta sınıfın alt tabakala-rından geliyor. Hepsi öfke, bunalım, nefret ve doyumsuzluğun yarattığı bir salgından etkilenmiş gibiler. Bunları sırasını bekleyen devrimciler olarak değerlendiriyorum. Toplumsal huzur-suzluğun baş gösterdiği dönemlerde bu gençler patladığı zaman salgın bir hastalık gibi bulaşıcı olabiliyorlar. Yüzyıl önce Marx’ın proleterlerinin sınır tanımadan yayılmış olması gibi bugün bu genç insanlar internet üze-rinden birbirlerini etkileyebiliyorlar” diyor.

Brzezinski’nin Avrasya stratejisi-nin kilit noktalarından ve emperya-listler arası çelişkilerin keskinleşme merkezlerinden olan Ortadoğu’da gelişen ayaklanma dalgasına ilişkin stratejisinin özeti, kendi ifadesiyle, “devrim değil evrim” oluyor. “Peki, bu durumda Batı ne yapabilir? Yapa-bilirse bu istekleri kanalize edebilir” diyor.

Bu yaklaşım, esasen Ortadoğu’ya ilişkin olsa da, ABD’nin genel an-lamda krizi yönetme stratejileri ara-sında bu tipten reformlarla yatıştırma eğilimlerinin ön sıralarda geleceğine işaret ediyor. Dünya burjuvazisi is-yanların kaçınılmazlığının farkında. ABD’nin elinde, önlenemeyecek is-yanların, devrimleşmesini önleme pla-nı var. Bu önemlidir. Eğer bu büyük kitle inisiyatifi burjuvazinin yöntem-lerini etkisizleştirerek zafer kazana-caksa, sürece müdahale de, bu hattan geliştirilmelidir.

Devrimci güçlerin alternatif oluş-turamadığı, ya da henüz boy verme-diği bu isyan koşullarında burjuvazi, bir yandan polis saldırganlığını dev-reye sokarken, esas stratejisini ise ya-tıştırma ve burjuva örgütler, önderler ve arayışlar yoluyla sistemden kopuş eğilimini zayıflatma, bu hareketleri daha somut iktidarlaşma arayışlarına itmekten kaçınma oluşturuyor.

Bu arayışlarının temel araçlarını, sendikal ihanet, faşizmin, neonaziz-min bir yardımcı milis gücü olarak devletle toplumsal mücadeleler ara-sında bir tampon olarak aktifleştiril-mesi, sosyal demokrasinin değişik

Hareket kendine biçilen kalıpları aştı, dizginsizce

sokağa aktı, sosyal forum benzeri örgütlerin

iflası belirginleşti.

Page 32: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 32 ]

Marksist Teori 5

renkleri gibi denenmiş, gelenekselleş-miş yöntemler kadar, özellikle son 20 yılda öne çıkartılan postmodern anla-yışlar temelindeki araçlar duruyor.

Fukuyama, “kapitalizmin ebedili-ği”, “tarihin sonu” tezleriyle, tarihin motoru olan sınıflar mücadelesinin bittiğini iddia ediyor ve gelecek mü-cadeleleri belleksizlikle lanetliyordu. Emperyalist burjuvazinin tarih kavra-mını ve tarihsel bakışı mahkûm edi-şi, “anı yaşama”nın toplumun temel değerleri arasına yükseltilişi, yeni kuşakları tarihiyle birlikte gelecek bakış açısı ve umudundan yoksun kılma çabasıdır. Güncel ayaklanma-ların, ana kitlesini, krizin yükünü en fazla hisseden, esnek, güvencesiz ve taşeron koşullarda çalışan ve sürekli işsizlik sorunuyla boğuşan, “anı yaşa-yan”, yaşam koşulları günü kurtarma-yı düşünmeyi dayatan, geçmiş müca-dele deneylerine sahip olmayan ve 70 yıllık antikomünist bombardımanla düşünsel anlamda da kendi mücadele tarihinden soyundurulmuş genç işçi-ler oluşturuyor. Bu belleksizlik hali, burjuva ideolojinin kendisine açtığı en önemli gelişim kanalı oluyor.

Hareketin hedefi ya da postmodern ideolojik hegemonyanın özüİspanya Öfkeliler hareketinde Step-

hen Hessel’in belirgin etkisi, ABD’de OWS eylemlerinin çağrısının Kana-dalı Adbusters dergisi tarafından ya-pılması, postmodern burjuva aydın-ların ve çevrelerin yaygın etkisinin somut görüngüleri. Çeşitli devrimci

ve komünist güçlerin sürece müdaha-leleri, bu çevrelerin ciddi direnişi ve düşmanca tutumları ile karşılanıyor, dışlanıyor ve yer yer fiziki müdaha-lelerle engellenmeye çalışılıyor. Bu koşullarda ideolojik mücadele özel bir güncel-dönemsel önem kazanıyor.

Stephan Hessel gibi bir sivil top-lumcu pasifistten, Wallerstein gibi postmodern ideolojinin efsanelerine, Slovaj Zizek gibi yıldızı yükselen post-Marksistlere dek, düzen dışılık-tan bahseden herkesin hareketin önü-nü açan aydınlar kategorisine alınması gibi liberal, sınıf uzlaşmacı tutumların geride bırakılması gerekiyor. Bugün açlıktan, yoksulluktan, mücadeleden vb. bahsetmek hiç de marifet değil-dir. Dün burjuva Avrupa devletleri, Afrika’nın açlığıyla sosyal devletin nimetlerini kıyaslayarak Avrupa iş-çi sınıfını haline şükrettirebiliyordu. Bugünse ABD ve Avrupa dahil, işçi sınıfı ve emekçi kitleler, özellikle de gençlik kesimleri, apaçık, düpedüz, ayan beyan açtır, yoksuldur, baskı al-tındadır! Bunu söylemek hiçbir liberal sahtekârı yormaz.

Zizek, Wallerstein gibileri bugün OWS’yi yazıyor, çiziyor, yorumlu-yor ve hatta eylemlere katılıyor. Ama eylemlere kattıkları bir gram ilerilik yoktur. Aksine, bu hareketler bu gibi-leri sırtında taşımakta ve onların ağır-lığı altında ileri gitmeye çalıştığı için yavaşlamaktadır. Wallerstein ve Zizek gibilerle ilerlemenin harekete verece-ği tek şey, liberal burjuvazi tarafından kabul edilir hale gelmektir ki, bu ha-reketin ileri gitmek için ne liberallerin

Page 33: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 33 ]

Marksist Teori 5

takdirine, ne de sistem içinde bir yere ihtiyacı vardır.

Özelde postmodern solculara ve genel olarak burjuvaziye göre, isya-nın içinde her şey olabilir. Kapitalizm sorgulanabilir. Mesela spekülatif ka-pitalizm, mesela küresel kapitalizm. Sosyalizm de istenebilir. Mesela de-mokratik sosyalizm. Hatta renk renk, çeşit çeşit devrim de hedeflenebilir: mesela güncelde sorunu siyasetsiz-leştirip ekonomistleştirme anlamında formüle edilen sosyal devrim. Hatta çok sıkışılırsa sınıf da olabilir. Mesela orta sınıf. Mesela proletarya değilse de, “prekarya” (esnek, taşeron, güven-cesiz çalışma koşullarında yaşayan işçiler ve işsizler kastediliyor). Ve hat-ta diğerleriyle aynı torbaya konmak kaydıyla işçi sınıfı bile mevzubahis edilebilir.

Ekonomik sistem sorgulanabilir. Kapitalizm sorgulanabilir. Borsa sor-gulanabilir ve diyelim vergilendiril-mesi istenebilir ve hatta çok ama çok sıkışılırsa, vergilendirilebilir de. Na-sılsa vergileri toplayan yine burjuva devlettir.

Ya siyasal sistem? O da sorgula-nabilir. Demokrasiden söz edilebilir. Mesela, “şiddetsiz” içeriğiyle kitlele-rin süper yaratıcı “yatay” demokrasi-sinden. Mesela hiyerarşinin reddinden ve demokratik merkeziyetçi örgütle-rin totalitarizminden. Mesela “sivil toplumun” egemen olduğu “radikal demokrasiden”. Yani devletten değil, devlet dışı demokrasilerden! Devlete, “yatay” mekanizmalarda kalıyorsa, kitlelerin mücadelesini merkezileşti-

rememesine hizmet eden yararlı bir mekanizma da olabilir bu yatay kon-sensüsçü demokrasi. Ama “toplumsal” ya da “sivil” olanın dışında “siyasal” sistemin sorgulanmasına varmamalı demokrasi tartışması.

Eğer ucu siyasal sisteme vara-caksa da, sadece partiler reddedilsin! Hem de her rengi. Kızıl olanının da reddedilmesiyle sonuçlanacaksa, is-terse kırk yıllık düzen partileri bile eleştirilebilir ve hatta “topyekûn” red-dedilebilir.

Ya devlet? İşte ona dokunmayın! Sorunun gerçek kaynağı “devleti eline geçirmiş” olan bankalar, mali kuru-luşlar, borsalar, tekellerdir. “Pasif, si-vil, barışçıl direniş” formunda olmak kaydıyla saldırın! Ya devlet? Aman canım, yıllarca ufalta ufalta cebimize soktuk biz onu! Ulus devleti reddet-tik, sömürgeleri “ulus üstü” tekellerin boyunduruğa aldığını, devlet bürok-rasisinin yerini “yönetişim” yoluyla doğrudan tekellerin müdahalesinin aldığını, savaşların sadece silah fir-malarının tüketimi kışkırtmak için tezgâhladığını söyledik. Konu dev-letse, ona kimin sahip olduğu sorgula-nabilir. El değiştirmesi istenebilir. Re-forme edilmesi istenebilir. Ama devlet aygıtı yıkılamaz, parçalanamaz.

İşte postmodern “sol”un sefaleti. Postmodern sol aynı cümle içinde ka-pitalizme ait binlerce kavramı sorgu-layıp reddedebilir. Aynı cümle içinde bütün karşıtlıkları, farklılıkları yan ya-na getirebilir. Marksizm’in tüm kav-ramlarını kullanabilir. Proletarya, bur-juvazi, artı-değer, sömürü, kapitalizm,

Page 34: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 34 ]

Marksist Teori 5

sosyalizm, devrim vb. vb. Ama asla, aynı cümle içinde şu iki sözcüğü yan yana kullanmaz: “devlet ve devrim!” Devrimden bahsediliyorsa, bu devlete dokunmadan yapılmalıdır. Devletten bahsediliyorsa, sorun devrimsiz çö-zülmelidir!

OWS, Öfkeliler ve benzeri hare-ketlerin güncel olarak temel açmazı, devlet ve devrim sorununda, siyasal devrim sorununda düğümlenmekte-dir. Hareketin Öfkeliler somutunda banka ve borsaları, OWS somutunda Wall Street ve benzeri emperyalist mali kurum ve adresleri hedef alma-sının, hareketin kapitalizme dair bi-linç yüksekliğine yorulması ise eko-nomizmin, ultraemperyalizm tezinin yeni, “postmodern” versiyonlarının marifetidir. Sömürünün merkezleri-

ne yönelen bu kendiliğinden bilin-cin “bilinçaltında”, emperyalist bur-juvazinin –en azından- yirmi yıllık ideolojik yalan, dolan ve talanı var. Hareketin, kapitalizmin kalbi olan kurumları hedefliyor olması önemli bir düzeydir, ancak hareketin burjuva düzenin kalbini hedeflediği anlamına gelmiyor. Burjuva siyasal sistem ve devlet örgütlenmesi henüz yönelimin hedefinde duramıyor. Hareket, mali kurumları hedef alıyor ve demokrasi sorunu dahi, sanki devlet sınıf üstü bir mekanizmaymış gibi, bu mali kurum-ların devletin iplerini elinde tutmasıy-la açıklanıyor.

Bizi temelde ilgilendirense bu mücadelenin nasıl gelişeceği ve si-yasallaşacağıdır: Mücadelenin hem merkezi kurumların ve meydan iş-gallerinin yanı sıra tek tek alanlarda da derinleşerek (işyeri, havza, böl-ge, işkolu vb.) ekonomik taleplerini daha somut hale getirmesi ve kaza-nımlarla sonuçlandırarak örnekler oluşturması, hem de mali kurumlara yönelik genel mücadelenin burju-va devletlere yöneltilerek siyasal-laşması gerekmektedir. İkisinin de unsurları hareketin ilerleyişi süre-since kendiliğinden biçimlerde orta-ya çıkmaktadır. Hareket kriz önlem paketleri, sosyal haklar vb. konular kapsamında burjuva devletlerle karşı karşıya gelmektedir. Aynı zamanda özellikle halk meclisleri, komiteleri ve işçi meclisleri, komiteleri yoluyla işyeri, havza, işkolu vb. düzlemlerde hak alıcı örgütlenme ve mücadelele-re şurada burada girişmektedir. Bu

Özelde postmodern solculara ve genel

olarak burjuvaziye göre, isyanın içinde her şey

olabilir. Kapitalizm sorgulanabilir. ....Ya siyasal sistem? O da sorgulanabilir....Ama

“toplumsal” ya da “sivil” olanın dışında “siyasal”

sistemin sorgulanmasına varmamalı demokrasi

tartışması.

Page 35: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 35 ]

Marksist Teori 5

inisiyatiflerden sonuç çıkarmak, ye-rel talepleri ve mücadele biçimlerini incelemek ve yaygınlaştırmak gere-kiyor.

Postmodern sol ise bu hareketi bir-kaç kanala yönlendirmeye çalışmak-tadır: Tobin vergisi, devletin tekellere müdahalesi ve tekellerin parçalanma-sı, “katılımcı ekonomi”, geniş “sol birlik” yoluyla seçimlerde “%99’un” temsilcilerinin muzaffer gelmesi.

Aslında Adbusters Dergisi, OWS eyleminin çağrısını yaparken Robin Hood Vergisi adı da verilen Tobin vergisini, yani spekülatif işlemlerin vergilendirilerek yoksullar yararı-na kullanılmasına içeren, Avrupa’da ATTAC hareketinin yıllardır dillen-dirdiği talebi yükseltiyordu. Tobin Vergisi, öne çıkan “alternatif” tartış-malarından biri olmakla birlikte, ha-reket, çağrıcılarının politik perspek-tifini bilinçte değilse de, eylem ve yönelimde çoktan aşmış durumda.

Bir diğer talepse kartelleşmenin önlenmesi: “sermayelerin kartelleş-mesine son vermek. Örneğin, silah üre-ticileri TV kanallarına sahip olamaz; maden şirketleri gazete çalıştıramaz; ilaç şirketleri kamu sağlık fonlarını kontrol edemez. Zenginlerin çocukla-rı anne ve babalarının servetini miras olarak alamaz” (Arundhati Roy). Bu ise Tobin vergisinden de daha gerçek-dışı bir talep. Tarihin çarkını geriye, üretimin daha az toplumsallaştığı bir aşamaya doğru çevirmek mümkün olmadığı gibi, gerekli de değil. Müm-kün ve gerekli olan, tekelci gelişimin özü olan üretimin ileri düzeyde top-

lumsallaşmasının, mülkiyetin de top-lumsal karakter kazanmasıyla, yani sosyalizme doğru ilerletilmesidir.

Michael Albert’in “katılımcı eko-nomi”si yükselen değer olmaya aday teorilerden. Michael Albert’in saçma teorisinin uygulanamazlığı, teknik olarak aşırı karmaşık bir mekanizma öngörülmesinin değil, devletsiz de-mokrasi fikri içermesi, burjuva devlet aygıtı ile kapitalist ekonomi arasında-ki bağı yadsımasıdır.

Perspektifsizlikse hareketin önü-ne konan başka bir popüler perspek-tif! OWS’nin “talepsizliği” dahi başlı başına bir çekim merkezi ilan edildi. “Önce işgal edin, talepler sonra ge-lir” diyen Slovaj Zizek, “pragmatist bir çizgiyle taleplerini hemen for-müle ederek eski moda hareketlerin tekrarına girmemeyi” öğütlüyordu isyancılara. Bu “talepsizlik” halinin kutsanması, sosyalist iktidar alterna-tifinin büyümesini engeller ve ancak hareketlerin havasının boşaltılıp sö-nümlenmesine götürür.

Bir diğer bakış açısı ise her renk-ten reformizmin tek yelpazede bu-luştuğu, en ünlü örneğini Brezilya İşçi Partisi şahsında üreten, “sol par-ti” projeleri. Wallerstein, Ocak 2011 tarihli “2011’den sonra dünya solu” yazısında, “Bu yüzden dünyayı dö-nüştürmek için dünya solunun -henüz gerçekleşmese de- siyasi birliğine ih-tiyaç var” diyor ve soruyor: “Gelecek beş on yılda soldaki bu bölünmeler aşılabilir mi? Bundan emin değiliz. Ancak bu bölünmeler aşılamazsa ka-pitalist sistemin çökmesi kesin olsa da

Page 36: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 36 ]

Marksist Teori 5

önümüzdeki 20-40 yıl içinde dünya solunun buna alternatif getirebile-ceğine –savaştan galip çıkacağına- inanmıyorum” diyor. Wallerstein, sol birlikten elbette devrimci ve komünist güçleri, özellikle de onların silahlı bölüklerini kastetmiyor. Bu anlamda yaptığı öneri solu birleştirmek değil, onun devrimci bölüklerini, iktidara soyunan kesimleri ayrıştırıp yalıtmak anlamına geliyor. Wallerstein’ın sol birliği, elbette “farklılıkların yatay birliği”. Wallerstein ve izleyicilerinin “sol birlik”i sosyal forumda denendi ve sona geldi. Devrimciler bakımın-dan bugün her zamankinden daha fazla, kitlelerle birleşmek için, refor-mizmle ayrışmak şart.

Seçimler kaçınılmaz olarak hare-ketin önünde duran bir sorun. Seçimle-rin işgal hareketinin gündemine girişi, şu veya bu biçimde iktidar sorununun gündeme girişinden kaynaklanıyor. Michael Moore, “Seçim Sürecini İşgal Et” biçiminde somutladığı perspekti-fi, “arkalarından milyonlarca insan koşuyor ve tek hedefimiz, onları ikti-dardan indirip yerlerine yüzde 99’un kontrol ettiği adil bir sistem koymak. Yüzde 1’in istediklerini yaptırdıkları iki partisi var, geri kalanımızın bir ta-ne bile yok. Neden? Bu da değişecek. Sırada ‘Seçim Sürecini İşgal Et’ öne-rim var. Fakat ilk önce Kongre’deki kuklaların iplerini elinde tutanlarla başlamamız gerekiyor. İşte bu yüzden ‘Wall Street’i İşgal Et’ diyoruz. Perde arkasındaki asıl tiple iştigal her za-man daha iyidir” biçiminde formüle ediyor. Hareketi seçim sürecine ve oya

çevirmek isteyenlerin bir diğer yöne-limi, İspanya’daki Equo partisinin kuruluş örneği. Ecología (ekoloji) ve Equidad (eşitlik) taleplerini birleştiren bu isimle, Öfkeliler hareketini kapsa-ma hedefiyle bu hareketin ardından kuruldu. Ancak Öfkeliler hareketin-den ciddi bir destek alabilmiş değil. Bunlar siyasal sisteme toptan yaban-cılaşma içindeki bu hareketlerin parla-mentarizmle yeniden buluşturulması arayışlarıdır.

Halk meclisleri ve önderlik sorunuSiyasal örgüt ve önderliğin reddi,

söz konusu hareketlerin temel bir ka-rakteristiğidir. “Lidersiz toplum hare-keti”, “siyasal yapıların ve siyasetin topyekûn reddi”, Wallerstein gibi bur-juva ideologlara sınırsız coşku ve he-yecan yaşatıyor: “dikkat çeken ikinci husus, her yerdeki hareketlerin yatay bir stratejiye yönelik vurgularını sür-dürebilmek konusunda sergiledikleri başarı. Hareketler bürokratik yapılar değil, farklı grupların, örgütlerin ve halk kesimlerinin bir koalisyonu ni-teliğinde. Taktiklerini ve önceliklerini sürekli tartışmak için hâlâ sıkı mesai harcıyorlar ve dışlayıcı olmaya dire-niyorlar. Bu, her zaman sorunsuz iş-ler mi? Elbette işlemez. Peki, tekrar liderliği ve kolektif disiplini olan yeni bir dikey hareket oluşturmaktan daha iyi işliyor mu? Bugüne kadar gerçek-ten de daha iyi işledi”.

Halk meclisleri neye göre “ya-tay”dır? Söz konusu eşit haklarla meclislere katılımsa, söz konusu ye-

Page 37: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 37 ]

Marksist Teori 5

rel meclislerle, bölgesel ya da ulusal meclislerin ilişkisiyse, bunun nitel anlamda, özsel olarak Sovyetlerden hiç farkı yoktur. Mutlak “konsensüs” olgusu ve anlayışı, postmodernistlerin marifetlerince harekete yedirilmiş tek yenilik olup, o da karar alma meka-nizmalarında olağanüstü yavaşlama-dan başka bir şeye yol açmamaktadır ki, bunun başlıca üretim merkezi olan Avrupa Sosyal Forumu dahi, karar alma mekanizmalarındaki hantallığın kendi sonunu getiren nedenlerden biri olduğunu kabul etmiştir. Ama amaç işçi sınıfının ve halkın talepleri de-ğil, tam da bu taleplerin yatıştırılması olunca, aynı hata bin kez tekrarlana-bilir, çünkü ortada hata değil kasıt vardır. Hatadan öğrenilir, kasıtsa tek-rarlanır.

Öyleyse meclisler neye göre ya-taydır? Devlete yataydır. Karşı karşıya gelmeyip yanında var olur. Siyasal ör-gütlere yataydır. İçine almayıp dışlar. Wallerstein’ın esas övgüsü bunlaradır.

Hareket örgütsüz değildir, örgüt-lülüğü reddediyor. Öndersiz değildir, önderliği reddediyor. Örgütsüzlük ör-gütlenme konusuna dair değil, ideolo-ji ve siyasete dairdir. Bu iddialar için-de son derece örgütlüdür, örgütlenme anlayışları belirgindir ve önderleri de açık seçik bellidir.

Bu mücadelelerin hemen hemen tamamında ortaya çıkan halk meclis-leri ile parti/siyasal örgüt fikri karşı karşıya konuyor. Siyasetsizliğin, ör-gütsüzlüğün kutsanması olarak su-nulan halk meclisleri, kendi tarihsel bağlamı içinde ele alınınca görülür

ki, bugün totaliter, hiyerarşik yapılar olarak reddedilen Bolşevikleri Ekim devrimine götüren, “tüm iktidar mec-lislere” biçiminde de ifade edilebile-cek, “tüm iktidar Sovyetlere” sloga-nından başkası değildir! Burjuvazi açısından sakıncalı olan, tarihten sil-meye çalıştıkları kelime “iktidar”dır.

Öfkeliler NereyeSiyasetin reddedilmesi, mücade-

le hedefinin belirlenmesinde burjuva iktidarın, devletin, mücadele biçimle-rinin belirlenmesinde örgütlülük dü-şüncesinin, mücadele yöntemlerinin belirlenmesinde devrimci şiddetin pas geçilmesini içeriyor.

Lenin’in gerilla savaşını inceler-ken mücadele araç ve biçimleri üzeri-ne söyledikleri, birçok kendiliğinden hareket gibi OWS ve Öfkeliler hare-ketinde de Marksist Leninistler’in ne araması ve nasıl davranması gerekti-ğine ışık tutuyor: “mücadele biçim-leri sorununun incelenmesinde, her marksistin temel istemleri nelerdir? İlk önce, Marksizm, öteki tüm ilkel sosyalizm biçimlerinden tek bir özel mücadele biçimine bağlı kalmamakla ayrılır. En değişik mücadele biçimle-rini kabul eder, ve onları “uydurmaz”, ama devrimci sınıfların, hareketin ge-lişimi içinde kendisini gösteren müca-dele biçimlerini sadece genelleştirir, örgütler ve bunlara bilinçli bir ifade verir”

“…bu demektir ki, bu yöntem öte-ki yöntemlere bağlı kılınmalıdır, ya-ni savaşın baş yöntemleriyle uygun hale getirilmelidir ve sosyalizmin

Page 38: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 38 ]

Marksist Teori 5

aydınlatıcı ve örgütleyici etkisiyle yüceltilmelidir. Ve bu sonuncu koşul olmaksızın, burjuva toplumu içinde-ki mücadelenin tüm, kesinlikle tüm mücadele yöntemleri, proletaryayı, altında ve üstündeki proleter olma-yan çeşitli katmanlarla yakın ilişkiye sokar ve olayların kendiliğinden akı-şı içine bırakılırsa, yıpranır, bozulur ve rezilleşir. Grevler, eğer olayların kendi akışı içine bırakılacak olur-sa, “ittifaklar” halinde -tüketicile-re karşı işçilerle patronlar arasında anlaşmalar halinde- bozulur gider. Parlamento, bir burjuva politikacıla-rı çetesinin, “ulusal özgürlük”, “libe-ralizm”, “demokrasi”, cumhuriyet-çilik, anti-klerikalizm, sosyalizm ve talep edilen bütün öteki satılık şeyleri toptan ve perakende trampa ettikleri kokuşmuş bir geneleve dönerek bo-

zulur. Basın, bir orta pezevengine, avamın düşük içtepilerinin muhabbet tellallığını yapan bir yığın kokuştur-ma aracına dönerek bozulur, vb., vb... Sosyal-demokrasi, proletaryayı, bi-razcık altında ya da birazcık üstünde bulunan katmanlardan aralarına Çin duvarı çekerek ayıracak hiçbir evren-sel mücadele yöntemi bilmemektedir. Sosyal-demokrasi, farklı dönemlerde farklı yöntemler kullanır, bunların se-çimini kesenkes tanımlanmış ideolojik ve örgütsel koşullara bağlar.”

Lenin’in bu sözleri, Avrupa ve ABD’deki kendiliğinden kitle hare-ketlerine müdahalenin yönüne ilişkin de önemli yöntemsel veriler sunuyor.

Avrupa ülkeleri ve ABD’de işçi sı-nıfı ve gençlik kitleleri de tüm dünya-da olduğu gibi patlamaya hazır bomba gibidir. Fitili çekebilen kazanacaktır.

Page 39: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 39 ]

- Neden bu isyanı desteklemeliyiz? -17 Eylül 2011’de Wall Street’i İşgal Et (OWS) isimli,

genellikle beyaz orta sınıf genç insanlardan oluşan karışık bir grup, New York’un mali bölgesinde gevşek örgütlen-miş bir protesto başlattı. Grup uzayan bir zaman dilimi içinde Aşağı Manhattan’da halka açık ve özel kişilere ait bir park olan Zucotti Park’ta kamp yapmayı planlıyor-du. Tekellerin açgözlülüğüne, toplumsal eşitsizliğe ve ABD’de ve dünyada, zenginler ve yoksullar arasındaki diğer eşitsizliklere karşı gelişen bu protesto, hükümet, krizin bizzat sorumluları olan süper zenginleri destekliyor ve onlara krediler veriyorken, kendi kişisel geleceklerinin gayet kötü göründüğü, kapitalist ekonomik krizin pençe-sindeki bir ülkede yaşıyor olmaktan duydukları öfke ve hayal kırıklığından besleniyordu.

OWS tarafından 17 Eylül’de yayınlanan “Mütevazı Bir Eylem Çağrısı” aslında pek de mütevazı değildi. Bunu bir “devrim çağrısı” olarak niteliyorlardı. Sistemi rahat-sız etme, öğrenci ve öğretmenlerle birlikte demokrasiyi

“Wall Street’i İşgal Et” Üzerine

SORULAR ve YANITLAR*Ray O. Light (Devrimci Emek Örgütü)

Page 40: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 40 ]

Marksist Teori 5

öğretme, işçilere “sadece greve çıkma değil, işyerlerini kolektif olarak işgal edip demokratik tarzda örgütleme”, işsizlere “kendilerini topluluğun par-çası olarak desteklemek için ne ye-tenekleri varsa onu kullanma”, “terk edilmiş mülkiyetin ele geçirilmesi ve kullanılması” ve “her kentte, kamu alanında, kasabada halk meclisleri” çağrısı yaptılar.

Burjuva medyanın ilgisinin son derece sınırlı olmasına rağmen (me-sela Ulusal Kamu Radyosu protesto-ların ilk dokuz günü boyunca hiç yer vermedi) ve çağrılarının söylemsel aşırılığına rağmen OWS, “Biz, %1’in açgözlülüğünü ve yolsuzluğunu artık hoş görmeyecek olan % 99’uz” biçi-mindeki görüşünü paylaşan binlerce insanda yankı buldu (Bkz. grubun web sitesi OccupyWallSt.org)

Bir ay içinde New York grubu, belli günlerde, hatta polis gözaltıları karşısında dahi birkaç bin yürüyüşçü ile gerçek bir büyüme yaşadı. Dahası, sempati gösterileri ve yerellerde buna öykünen “işgal” hareketleri, ABD ça-pındaki kentlere hızla yayıldı ve tüm dünyada dayanışma eylemleri ortaya çıktı. Kapitalizmden kitlesel memnu-niyetsizlik ve nefret ılımlı protestolar-la ortaya kondu.

Aynı zamanda, OWS kamp yeri, turistlerin ilgi alanı haline geldi ve çiçeği burnunda hareket şu anda New York City kampçılarının-protestocu-larının yemek, çamaşır ve kuru te-mizleme ihtiyaçlarına harcanan yarım milyon dolara yakın bir bağış aldı.

........................................

Bu görece tuhaf, kendiliğinden ve kendi tanımıyla “öndersiz” hareket gerçekten devrimci bir potansiyele sahip mi? Bu hareketi kırılmaya uğ-ratabilecek potansiyel gerici tehlike-ler var mı? Aşağıda OWS hareketine eleştirel destek hedefiyle, ABD’deki (ve tüm dünyadaki) proleter devrim-cilerin sorumluluklarını ele alan bazı sorular ve yanıtlar yer alıyor.

OWS Hareketinin özel bir hedefi var mı ve yeterli mi?

Elbette, bu hareketin öne çıkan olumlu niteliği Wall Street’i hedefle-mesi. New York Times’ın ödüllü köşe yazarı Paul Krugman’ın gözlemledi-ği gibi: “protestocuların Wall Street’i ekonomik ve siyasal bakımdan yıkıcı bir güç olarak mahkûm edişi tama-men doğrudur” (New York Times, 7 Ekim 2011)

Krugman şöyle açıklıyor: “onlar Amerikan halkına açık yararlar ge-tirmekten uzak karmaşık mali şema-ların pazarlanmasıyla zenginleşen, sonuçları halen on milyonlarca vatan-daşının hayatını karartmaya devam eden bir krize itilmemize yol açan kişilerdir. Şimdiye dek hiçbir bedel ödemediler. Onların kurumları vergi ödeyenlerin cebinden kurtarıldı… fe-deral güvencelerden… yararlanmaya devam ediyorlar.” (New York Times, 10 Ekim 2011). Krugman şunu iddia ediyor: “… sonunda, Çay Partisinin aksine, doğru kişilere öfke duyan bir halk hareketinin yükselişini görebili-riz” (agy, 7 Ekim 2011).

Wall Street’e odaklanmak, haklı, gerekli ve hayati önemde olmakla bir-

Page 41: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 41 ]

Marksist Teori 5

likte, yeterli değildir. Krugman dâhil burjuva gazeteciler ABD ekonomi-si ve ABD siyasetini “asla bir araya gelmeyecek iki zıt kutup” gibi ele aladursun, diyalektik gerçek şudur ki politika ve ekonomi ayrılmazcasına iç içedir. ABD ekonomi-politiği, tekel-ci kapitalist ve emperyalisttir. ABD hükümeti, ABD emperyalist devleti, esasen Wall Street’in uşağıdır. Ulus-lararası Para Fonu’nun eski ekonomi şefi Simon Johnson’ın süregiden eko-nomik krizin başında itiraf ettiği gibi, ABD hükümeti “mali oligarşi” tara-fından, örneğin Wall Street tarafından ele geçirilmiştir. Hedefi “Wall Street” ile sınırlandırmak bu nedenle düşma-nın gücünü ve etkisini ciddi biçimde küçümsemektir. Özellikle de kapita-lizmin bu dönemdeki esas kalesinden, ABD emperyalizminin önderliğin-deki emperyalizmden dikkatlerimizi çevirmektedir.

“Wall Street’i İşgal Et” Hareke-tinin özel talep veya hedefleri var mı-dır ve bu önemli midir?

Hayır, yoktur. Ve evet, bu çok önemlidir. Son olarak Ekim 2011 Hareketi esnasında iki partili “Re-puclicrat”, (“Republican” –cumhu-riyetçi- ve “Democrat” -demokrat- sözcüklerinin birleşiminden oluşan ve ABD’deki her iki büyük burjuva partinin de aynı amaca hizmet ettiği vurgusunu taşıyan terim – ç.n.) ABD hükümetinin İçte Savaş, Dışta Sa-vaş’ına karşı, Washington DC’deki gösteride, iyi bir iş hakkı, evrensel sağlık bakımı, ABD’nin emperyalist

savaşlarına son (Afganistan, Pakistan, Irak, Yemen, Libya, Somali, Kolom-biya ve Filipinler’de), askeri birlikler derhal eve dönsün, gezegeni koruyun, zenginleri vergilendirin gibi haklı slo-ganlar ve talepler ortaya konmuştu. Bu tipten somut talepler ABD emper-yalist devleti üzerinde, ya halkın ihti-yaçlarını karşılama ya da bunun siyasi sonuçlarına katlanma yönünde siyasi baskı oluşturur. OWS Hareketinin özel talep ve amaçlar benimsemeyi başaramaması ateşi ABD emperya-lizminden uzak tutmaktadır. Ve artan baskıcı ve gerici yasalarıyla “Repuc-licrat” Meclis ve her yerde her za-man hazır kitlesel polis aygıtı, silahlı kuvvetleri ve askeri ve sivil istihba-ratıyla Obama rejimi Wall Street’in temel politik hizmetkarları olduğun-dan, ABD hükümetine politik olarak karşı konmaksızın Wall Street’e karşı hiçbir ciddi meydan okuma geliştiri-lemez.

“OWS” Tunus, Mısır ve tüm Or-tadoğu’daki “Arap Baharı” hareket-leriyle hangi yönlerden benzeşmek-tedir ve hangi yönlerden farklıdır?

Şüphe yok ki, “Wall Street’i İş-gal Et”, ilhamını ve New York mali bölgesinde kamp yapma tekniği mo-delini Tunus ve özellikle de Mısır’da Kahire’nin Tahrir Meydanı’ndaki ilk kitle gösterilerinden almıştır. Dahası, dünya kapitalist ekonomik krizinin yön verdiği, kitleler arasında yaygın ve artan işsizlik ve eksik istihdam ile eşzamanlı olarak, ikisinin de sonu gö-rünmemek üzere, plütokratların hak

Page 42: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 42 ]

Marksist Teori 5

edilmemiş zenginliğinin sürekli artı-şının ve toplumun hâlihazırda süper zengin ve ayrıcalıklı egemenlerinin patlayıcı karışımı, Arap gençliği ile ABD gençliğinin, bu isyanların kıvıl-cımı olan ortak yakıtıdır.

Bir temel farklılık şu temele da-yanmaktadır ki, tüm gerici Arap re-jimlerinin arkasındaki güç, fiilen onları binlerce yoldan destekleyen, ABD emperyalizmidir. Örneğin, Mı-sır, Mübarek rejimiyle yaşadığı on yıllar boyunca, ABD’den her yıl aldı-ğı, bir milyar dolardan fazla doğrudan askeri yardımla, İsrail yerleşimci dev-letinden sonra, ABD’den doğrudan mali yardım alma konusunda dünya ikincisidir. Arap gerici egemenlerinin bu emperyalizm işbirlikçisi ve uşağı rolü, “Arap Baharı” isyanlarının hep-sinde değilse bile, çoğunda, mevcut gerici siyasi rejimlerin devrilmesi, kovulması amacının göstericilerin en acil talebi olarak derhal yükseltil-mesinin nedenini açıklamaya yardım eder. Ortadoğu’da Arap kitleleri, ken-di olumsuz ekonomik-sosyal durum-larının sorumluluğunu, açıkça işbir-likçi politik liderlerine yükleyecek derecede aydınlanmışlardı ve öyle yapmaya da devam ediyorlar. Bugün Tunus ve Mısır’da emekçi kitleler ve gençlik Ben Ali ve Mübarek’in dev-rilmesinden aylar sonra bile, siyasi iktidar için mücadeleyi geliştiriyorlar.

Tersinden, ABD’de, OWS ve diğer yeni “İşgal Et” grupları, uzun yıllara yayılan emperyalist rüşvetin ve dün-yanın geri kalanıyla karşılaştırıldı-ğında görece ayrıcalıklı durumlarının

yansıması olarak, herhangi bir siyasi hedefe güç bela değiniyorlar. Aslında Obama rejimini ve düşüşteki ABD imparatorluğunu korumak ve destek-lemek ABD protestocularının birçoğu bakımından daha fazla motivasyon durumunda ve bu nedenle, Bush-Cheney savaş suçlusu rejiminin sadık devamcısı olan bu gerici barbar rejimi devirmenin çok uzağındalar.

Anarşizm, programatik, örgütsel ve pratik anlamda OWS hareketinin ilk olarak açıkladığı hedefleri başar-ma yetisine sahip mi?

Hayır. İşgal Et protestocularının ağırlıklı olarak beyaz orta sınıf kom-pozisyonu ve hegemon ABD em-peryalist toplumunun bütünlüklü bir parçası olan, uluslararası işçi sınıfı ve ezilen halkları ile karşılaştırıldığın-da ayrıcalıklı yakın tarihi göz önüne alındığında, bunlar arasında güçlü bir anarşist siyasi eğilimin olması şaşırtı-cı değil. Özellikle de şimdi böyle çün-kü mevcut kapitalist ekonomik krizde birçokları orta sınıftan lümpen-pro-letarya saflarına düştü, zor zamanlar yaşıyorlar, iş ve gelirlerini kaybettiler, evsiz kaldılar vs.

Tüm anarşist düşünürlerin en ön-de geleni Michael Bakunin, sürekli olarak işçilerin ve işsiz “lümpen pro-letaryanın” topluca siyasi mücade-leden kaçınmasını savunmuştur. Şu nosyonu savunmuştur: “insanlığın zaferi… yeryüzünde yaşayan tüm in-sanlar arasında mümkün olan en tam ölçüde ekonomik ve toplumsal daya-nışmanın mutlak anlamda özgür ve

Page 43: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 43 ]

Marksist Teori 5

kendiliğinden örgütlenmesi ile her bir bireyin maddi, entelektüel ve ahlaki bakımdan tam özgürlüğü ve tam ge-lişiminin başarılması ve fethedilme-sinde yatar” (Marksizm, Özgürlük ve Devlet, sayfa 22, altını ROL çizdi). 1870’lerde Bakunin şunu iddia etti: “… proletarya… bugün siyasi olana ve partisinin rengi ne olursa olsun, - en kızıl Cumhuriyetçilerden en mutla-kıyetçi Monarşistlere dek- kendilerini aynı ölçüde aldatan, ezen ve sömüren, dünyadaki tüm siyasetçilere karşı de-rin bir güvensizlikle kamçılanmakta-dır” (age, sayfa 61)

New York City’deki OWS hareketi zamanının çoğunu Wall Street bölge-sindeki küçük bir parkı işgal etmekle geçirmiş ve ABD mali sermayesinin işletmelerini “işgal etmeye” ya da en azından anlamlı biçimde müdahale etmeye yönelik hiçbir ciddi girişimi olmamıştır. Atlanta, Georgia ve diğer yerlerdeki İşgal Et grupları, “işgal edilmiş” alanlarından çok sınırlı bir direnişle ya da hiç direniş olmaksı-zın polis tarafından zorla uzaklaştı-rılmıştır. Bu arada, gerek New York City’deki ilk OWS grubunda, gerekse ABD çapında oluşan birçok İşgal Et grubunda prosedür tartışmaları ile de-vasa miktarda zaman ve enerji kaybe-dilmiştir: mesela nasıl karar alınması gerektiği hakkında (konsensüs mü, çoğunluk oyu mu vb.), ticari medya ve basının girişine izin verilip veril-meyeceği hakkında (katılım konusun-da başka hiçbir kısıtlama olmadığı durumlarda bile), herhangi bir ortak talebin geliştirilip geliştirilemeyece-

ği hakkında ve/veya bunların neler olacağı konusunda, nasıl bir gelecek dünya tasavvur edildiği hakkında vs. Başka bir deyişle İşgal Et grupları kamp yerlerindeki az veya çok ken-diliğinden ekonomik ve sosyal örgüt-lenmeleri içinde Bakunin’in anarşist inancı çizgisinde “ifade özgürlüğünü” hayata geçirmekteler.

Bu yeni politize olmuş aktivist-lerin çoğunluğu, öyle görünüyor ki, eğer tartışmalarında basitçe daha iyi bir sosyo-politik sisteme varırlarsa, ABD tekelci kapitalistlerinin ve em-peryalistlerinin kavgaya girişmeden bu görüşleri serbestçe benimseyece-ğine inanıyorlar. Bu da Bakunin’in, daha iyi bir toplumun “kent ve kırın çalışan kitlelerinin, geçmişlerinden tamamen kopup, isteyerek onlara ka-tılan ve programlarını tamamen kabul eden tüm uygun üst sınıf insanlar da dâhil olmak üzere, anti-siyasal gücü” ile ulaşılabileceği tezi ile uyum için-dedir. (age., sf.18 )

Ancak binlerce protestocuyu so-nunda İşgal Et gruplarına yönelten öfkenin kaynağı, her şeyden önce, gerek Cumhuriyetçi Başkan George W. Bush, gerekse de daha sonra De-mokrat Başkan Barack Obama’nın federal hükümetinin karanlık Wall Street’i kurtarma paketleridir. Bush rejimi ancak Demokratların sözcüsü Nancy Pelosi’nin ve hem Demokrat, hem de Cumhuriyetçi bakan adayları McCain ile Obama’nın hayati desteği ile 700 milyar dolarlık bütçenin mec-listen geçirilmesini başarmıştı. Oba-ma rejimi ise, Bush’un Hazine Baka-

Page 44: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 44 ]

Marksist Teori 5

nı Paulson’un, ilk 700 milyar dolarlık paketi daha önce kullanacağını söy-lediği şeylerden başka şeyler için kullandığını itiraf ettikten sonra, 800 milyar dolardan fazla tutan ikinci tak-sidi geçirdi! Ve Washington DC’deki “Republicrat”ların hiçbiri ona bu pa-rayla ne yaptığını sormadı! Obama kurtarma paketinin başlıca teşvikçisi olan Obama’nın Hazine Bakanı Ti-mothey Geithner, Goldman Sachs’ta birlikte öğrencilik yaptığı Paulson ile birlikte Cumhuriyetçi Bush’un kur-tarma paketinin ilk olarak geçirilme-sinde kilit mimarlardandı.

Evet. Wall Street ABD hükümeti tarafından, ABD emperyalist devle-ti tarafından kurtarıldı. Main Street (“Ana Cadde” anlamına geliyor ve Wall Street tarafından sömürülen ço-ğunluk için kullanılıyor – ç.n.) ABD hükümeti tarafından yoksullaştırıl-dı, evsiz, işsiz, sağlık hizmetinden yoksun bırakıldı. Uluslararası Para Fonu’nun eski şef ekonomisti Simon Johnson’ın ABD hükümetinin “mali oligarşi” tarafından ele geçirildiğini itiraf etmesi bu minvaldeydi (Bkz. “Sessiz Darbe, Mayıs 2009, Atlantic Dergisi)

ABD mali sermayesinin, Wall Street’in devlet aygıtı olan ABD hü-kümeti, ABD içinde ve dünyada, as-keri gücü ile – ordu, donanma, hava kuvvetleri, deniz kuvvetleri, dünya-nın dört bir köşesine stratejik biçimde yerleştirilmiş yüzlerce askeri üsteki ulusal muhafızları, onları arkalayan istihbarat servisleri, özel askeri söz-leşmeliler ve devlet ve yerel polis

kuvvetleri ve şerif departmanlarının yanı sıra bir diplomatlar ordusu aracı-lığıyla Wall Street’in çıkarlarını koru-yor ve savunuyor. ABD hükümetinin askeri bütçesi, dünyadaki tüm diğer hükümetlerin toplam askeri harcama-larından daha fazla.

Bu koşullarda anarşizm, Wall Stre-et ve ABD emperyalizminin tekelci kapitalist sınıf diktatörlüğü ile ciddi biçimde uğraşmaya başlayamaz bile.

OWS hareketine yönelik mevcut sendika desteği ve Demokratik Parti desteğinin anlamı nedir?

İşgal Et hareketinin örgütlü emek-le ilişkisi hem olumlu, hem olumsuz bir anlama sahip. Olumlu olan New York City alanındaki bazı önde gelen sendikaların, Nakliyat İşçileri Sendi-kası dâhil, Wall Street’e karşı yeşeren protesto hareketine destek, insan gü-cü ve kaynak sağlamaya başlaması. Daha da olumlu olan, OWS grupla-rının, İletişim İşçileri Sendikasının (CWA) önderliğinde süren Verizon işçilerinin protestolarına destek ver-mesi ve OWS’nin Sothebys’daki Te-amster işçilerine desteğidir. Belki de en olumlusuysa, New York City valisi Bloomberg protestocuları dışarı çı-karmak için polisi getirmekle tehdit ettiğinde, onlarca sendikadan işçilerin kendi sendikalarının çağrısıyla isa-betli olarak Zucotti Park’taki OWS gruplarını savunmasıydı. Son derece muhafazakâr olan ABD sendikal ha-reketi, elbette ülkedeki İşgal Et grup-larının gençlik dolu sabırsızlığı ve mi-litanlığından faydalanabilir. Ve OWS protestolarıyla işbirliği bu ekonomik

Page 45: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 45 ]

Marksist Teori 5

kriz döneminde işçi sınıfının örgütlü kesimlerinin siyasi perspektifini ge-nişletebilir, derinleştirebilir ve radi-kalleşmesine yardım edebilir. Aynı zamanda, geniş bir talepler yelpaze-sine sahip çoğunluğu beyaz orta sınıf gençliğin yeni gelişen aktivizmi ve militanlığı çok kolaylıkla yıkıcı anar-şist faaliyetlere dönüşebilir. İşgal Et grupları, özgün kapitalist hasımlarına karşı mücadelelerinde, işçi sınıfının sürekli talepleri ve kampanyaları ve sendikalı işçilerin kendisiyle ilişkili olmaktan büyük yarar sağlayabilir.

Olumsuz yönü ise muhafazakâr sendikal önderliklerin, İşgal Et grup-larının çeşitli kesimlerini Demokratik Partinin kapsamlı politik faaliyetleri-nin seçim çıkmazına sürüklemesi po-tansiyelidir.

Ekim ayı başında AFL-CIO’nun (Amerikan Emek Federasyonu – En-dustri Örgütleri Merkezi – ç.n.) yü-rütme konseyi OWS protestolarına oybirliğiyle desteğini ifade etti (bu muhafazakâr sendikal önderliğin ço-ğunluğunun OWS gruplarına yönelik “mesafesini korumasına” rağmen). Bir yere kadar bu berbat sendika önderle-ri kabul ediyorlar ki “Republicratlar”, yani Kongre üyesi John Boehner ön-derliğindeki ana akım Cumhuriyet-çiler ile Obama ve Demokratlar bu ekonomik kriz dönemi boyunca Wall Street’e her türlü desteği sunan ve Main Street’e çok az şey sunan karar-lar alıyorlar. Ve Obama ve Demokrat Partiye bu derece yapışık olan ABD emperyalizminin bu sendikal savu-nucuları siyaseten felçli ve yetmezlik

halinde, üyelerini ayağa kaldırmaktan ve harekete geçirmekten korkan ve Demokratlarla kopuşmak istemeyen halde kaldılar. Son dönemde Çay Par-tisi “Republicrat” politikacıları Main Street’ten her şeyi alıp, Wall Street’e her şeyi vermeleri için iteklediğinde, emek bürokrasisi daha da umutsuz bir siyasi ikilem içindeydi. Bu nedenle OWS hareketini Çay Partisi karşısında bir ağırlık olarak ve Obama ve Kong-reyi Main Street için istihdam yarat-ma, biraz rahatlama veya en azından birkaç kırıntı sağlama yönünde baskı-lamak için kullanabilir.

AFL-CIO’nun en büyük sendikası ve önde gelen bir bürokratik “tepeden aşağı” sendika olan Hizmet Çalışanla-rı Uluslararası Sendikası (SEIU) Baş-kanı Mary Kay Henry, son dönemde bir Wall Street Journal görüş köşe-sinde (Neden Emek Örgütleri “Wall Street’i İşgal Et”i Destekliyor, 8 Ekim 2011) yeni başlayan OWS hareketini, Kongrenin güya ülkenin parçalanan altyapısını yeniden inşa etmeye hiz-met edecek olan depresyon dönemi-nin WPA’sı (İş Proje Yönetimi – ç.n.) benzeri Amerikan İstihdam Yasasını geçirmesine izin vermesi için mali oligarşiye yalvarmak üzere kullanı-yordu. Sözlerini şöyle noktalıyordu: “Nihayet halk konuşuyor. Şimdi din-lemek ve yanıtlamak liderlerimize ve CEO’larımıza kalmış”. SEIU Başka-nı Henry şimdiden OWS hareketini bizzat bu ülkeye diz çöktüren siyasi ve ekonomik güçlere inisiyatifi geri verecek zararsız bir baskı grubuna çe-virmeye çalışıyor.

Page 46: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 46 ]

Marksist Teori 5

Kongre azınlık lideri Kaliforniyalı Demokrat Nancy Pelosi, OWS ha-reketinin kırılganlığını kucaklarken, AFL-CIO bürokrasisi ile işbirliği içinde, “Tanrı kendiliğindenliklerini korusun” dedi. Liberal düşünür Pa-ul Krugman sevincini zor tutuyordu: “Demokratlara ikinci şans verildi. Obama yönetimi daha baştan, banker-dostu politikalar benimserken, epeyce potansiyel iyi dilek kaybetti, üstelik bankerler bu iyiliğe karşılık, karşısına dikildi ve ekonomiyi de düzeltemedi. Ancak şimdi Bay Obama’nın partisi bir sil-baştan için şansa sahip” (New York Times, 7 Ekim 2011)

Ancak, Black Agenda Report’un (BAR) genel yönetmeni Glen Ford’un zekice gözlemlediği gibi, “OWS ha-reketinin şimdiye dek insan refahına katkısı, düşmanın adını ve adresini te-laffuz etmesidir: mali sermaye, Wall Street… Ancak hareketin özü mali sermayenin ABD politikasının ku-manda merkezlerinden alaşağı edil-mesi ihtiyacı hakkında bir anlaşma ol-mamasını gerektiriyor. Bu temel odak noktasının yokluğu, tüm bütünlüğü yok ediyor. Obama ve eşliğindeki Demokratlar ile herhangi bir işbirliği hareketin ölümü anlamına gelir – ge-liyor da.” ([email protected], 12 Ekim 2011)

Bazı sonuçlarABD çapında kent ve kasabalarda

gelişen OWS ve diğer İşgal Et grupla-rı bir nefeslik, solukluk temiz havadır. Öfkeleri ve protestoları isabetle Wall Street’e yöneltilmiş olup ABD emper-

yalist devlet aygıtını kapsayacak şekil-de genişlemelidir. Proleter devrimciler uygun olan her yerde İşgal Et grupla-rının çabalarına katılmalı ve destekle-meli ve süreç içinde mücadeleye dev-rimci politikayı taşımaya çalışmalıdır.

İşgal Et hareketinin ortaya çıkışı-nı bu derece olumlu kılan bir faktör, ABD’de işçi sınıfı, ezilen azınlıklar, radikal ve devrimci hareketleri içeri-sinde sağ reformizm on yıllar süren egemenliğinin ardından gelmesidir, sağcılık kendisini NGO’culuk salgı-nıyla daha da pekiştirmiştir, sağlam-laştırmıştır. Bu yeni hareket içinde anarşizmin güçlü etkisi reformizm günahlarına doğal bir tepkidir ve manzarayı değiştirmeye hizmet ede-bilir. Ancak OWS hareketi ile birleşen proleter devrimci güçler, anarşistlerin bu süreçte kesinlikle ortaya çıkacak olan aşırı-sol, maceracı ve/veya “anti-siyasal” taktiklerine karşı da mücade-le etmelidir. Bu tipte eylemler kont-rolsüz geliştiğinde Rebuplicrat’ların Wall Street adına Main Street’e karşı baskıları yükseltme gerekçesi olabilir.

İşçi sınıfının örgütlü kesimleri-nin, sendika aktivistlerinin İşgal Et gruplarına katılımı ABD’de sosya-list devrim için devasa bir çapraz döllenme sağlayabilir. Ancak sendi-kal muhafazakârlığa karşı devrimci uyanıklık önemlidir. Black Agenda Report’ta Glen Ford’un işaret etti-ği gibi, “Demokratlar şu anda İşgal Hareketi önündeki en açık tehlikedir, çünkü tüm amaçları şu genel mesajı inkâr etmektir: Wall Street’in Birleşik Devletler’deki her iki partiyi, hükü-

Page 47: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 47 ]

Marksist Teori 5

metin her üç dalını ve toplumsal olu-şumların çoğunu kontrol ettiği.”

Reformizme ve anarşizme verile-cek siyasal yanıt devrimci sosyalizm-dir. Sosyalizm amacı Filipinler’in gerçek, militan ve antiemperyalist sendikal merkezi Kilusng Mayo Uno (KMU)’nun Wall Street protestocu-larının çabalarını destekleyen daya-nışma mesajında ortaya konmuştur. KMU aynı zamanda İşgal Et protesto-cularını “güncel krizin, emperyalizm adı verilen baskı ve sömürü sistemin-de yatan köklerini kavramada derin-leşemeye ve kendiliğinden protestola-rın ötesine geçerek tam da “şeytanın karnı” denen yerde gerçek bir ilerici hareket başlatmaya” çağırıyor.

ABD’deki Halkların Uluslararası Mücadele Ligi (ILPS), kendi dayanış-ma mesajında uluslararası dayanışma ihtiyacının altını çizerek “Wall Stre-et tüm insanlığın düşmanıdır” diye önemli bir vurgu yapıyor.

Proleter enternasyonalizminin reh-berliğinde, güçlü, örgütlü, ciddi ve disiplinli bir devrimci hareketin bu-lunmadığı koşullarda, ABD siyasal-ekonomik düzeni köklü bir değişim yetisinde değildir. OWS hareketleri-nin haklı taleplerini karşılamak için güç biriktirmeli ve İşçi İktidarı ve Sosyalist ABD için mücadelede ABD emperyalizmini yenmeye muktedir hale gelmeliyiz.

* Zehra Akdağ Marksist Teori için çevirdi.

Page 48: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

Egemen düzene karşı her başkaldırı, emperyalistle-ri korkuya boğuyor. Özellikle derin bir ekonomik krizin yaşandığı günümüzdeki gibi zamanlarda, emekçi nüfusun yaşam koşullarının kötüleşmesi ve kapitalist sömürü sis-teminin karakterinin çıplak ve apaçık gün yüzüne çıkma-sıyla oluşacak öfke ve hoşnutsuzluğun devrimci kanallara akması veya devrimci patlamalar biçimini alması olasılığı bilinci, emperyalistlerin tarihsel korkularını güncelleştiri-yor. Güncel ekonomik kriz, Kuzey Afrika ve Ortadoğu işçi ve emekçilerini de ağır biçimde vurmuş, böylece yüksek işsizlik ve düşük ücretler üzerine, bir de gıda fiyatlarında büyük bir artış eklenmiştir.

Ekonomik krizin sonuçları yanında, politik özgürlük-ten yoksunluğa, emperyalist küreselleşmenin iktisadi ve toplumsal saldırı politikalarına ve emperyalizmle işbirliği yapan diktatörlük rejimlerine duyulan öfke, devrimci kitle hareketlerine yol açmış, bu hareketler 2010 Aralık orta-sından itibaren Tunus’tan başlayıp, beklenmeyen bir hızla yayılarak tüm bölgeye sıçramıştır.

ARAP HALKLARININ İSYAN SÜRECİNE KARŞI EMPERYALİST TAKTİKLERZilan Devrim

Page 49: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 49 ]

Marksist Teori 5

Henüz mülkiyet ve iktidar ilişki-lerinde temelli bir değişim olmayıp, sadece tek tek diktatörlerin devrilmesi söz konusu olduysa da, uzun yıllardır emperyalist himaye altında bulunan gerici rejimlerin devrilmesi ve devam eden kitle mücadeleleri, daha şimdi-den özellikle ABD emperyalizminin bölge için hazırladığı planları hisse-dilir derecede bozmuştur. Bu kada-rı bile, başta ABD olmak üzere Batı emperyalizminin alarma geçmesine yetti. Panik ve derin bir kaygıyla iz-ledikleri ilk anlardan sonra, her tür-lü araç ve yöntemle durumu tekrar kontrol altına almaya giriştiler. Genel devrim korkusu dışında, ABD emper-yalizmi, özellikle Ortadoğu halkları-nın duyduğu haklı nefreti, Obama’nın “yeni yüzü”yle bastıramadığından, bu bölgede antiemperyalist devrimlerin tutuşması kabusunu güncel biçimiyle yaşıyor.

Ortadoğu’da ısrar dünya hegemonyasında ısrardırYangınlar içindeki dünyanın her-

hangi bir bölgesi değil, şiddetli uluslar arası rekabetin yaşandığı bir merkez, petrol gibi zengin stratejik değerde hammadde kaynaklarına sahip olu-şuyla, daha önemlisi, ABD ve diğer emperyalist güçlerin dünya hakimi-yeti planlarında tuttuğu yerle, özel bir bölgedir.

Sermayenin kayıtsız şartsız ser-best dolaşımına belli kısıtlamalar ko-yan Suriye ve İran gibi devletlerin, emperyalist küreselleşme nizamına, özgün çıkarlarını koşulsuzca bir yana

iterek boyun eğmesinin sağlanması, Siyonist İsrail’in korunması, dünya hakimiyeti eksenli gelecekteki çatış-malar için mevzilerin oluşturulması ihtiyacı, bölgeyi sürekli kontrol altın-da tutmayı zorunlu kılıyor. Bölgenin, Avrupa’nın emperyalist merkezlerine olan yakınlığı ve Yunanistan ve diğer ülkelerde süren olağanüstü gergin du-rumla bağlı olarak, isyanın tüm Akde-niz bölgesine yayılması da, emperya-list saldırıları koşullayan sebeplerden biridir.

Emperyalist ve burjuva güçlerin tümüyle demagojik nitelikteki, “de-mokrasi ve insan hakları” söylemi, devrimci selin reformist kanallara yönlendirilme çabası, farklı ulusal ve inançsal toplulukların ve toplumsal grupların karşı karşıya getirilmesi, işbirlikçi rejimlerce uygulanan çıplak şiddet ve emperyalistlerin doğrudan askeri saldırıları gibi yöntemler halk başkaldırılarını etkisizleştirme ya da boğma repertuarına dahildir.

Emperyalistler hazırlıksız yakalandıKuzey Afrika ve Ortadoğu’nun her

an patlayabilecek bir barut fıçısına dönüştüğü uzun süredir öngörülmesi-ne rağmen, Tunus’ta patlak veren halk ayaklanması, Mısır ve başka birçok ülkede aynı yönde gelişmelerin ortaya çıkışı ve ulaştıkları düzey, iktidardaki gerici klikler ve emperyalist efendile-ri için çok şaşırtıcı oldu. Tunus’taki ayaklanmanın başlangıcından sadece birkaç hafta önce, Mısır ve Tunus, IMF’nin bir raporunda -kitlesel işsiz-

Page 50: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 50 ]

Marksist Teori 5

lik ve aşırı yoksulluğun bilinen boyut-larına rağmen- istikrarlı ve sürdürüle-bilir ekonomi politikalarından dolayı övgüler alıyordu.

Fransız Dışişleri Bakanı Alliot-Marie Bin Ali’nin 2011 Ocak ayı ortasındaki kaçışından sadece birkaç gün önce, düzenin tekrar sağlanabil-mesi için Tunus’u, Fransız polisinin deneyim ve birikimleriyle destekle-yeceklerini açıkladı. Bin Ali rejimi, tam da o günlerde düzeni, polis güç-lerinin binlerce silahsız göstericiye ateş açmasıyla sağlamaya çalıştı. Fransız Kültür Bakanı Mitterand ise, Bin Ali’nin diktatör olarak adlandırıl-masının “tamamen abartılı” olduğunu söyleyerek, teklif edilen askeri des-teğin yanı sıra, siyasi yardım için de uğraştı.

Tunus’ta birbirini izleyen halk is-yanları karşısında, emperyalistler, ilk başta bölgedeki yardakçılarının arka-sında durarak gelişmeleri beklediler. Ancak onyılların işbirlikçi diktatörle-rinin kitlesel, militan halk hareketinin karşısında duramayacaklarının netleş-mesiyle birlikte, “değişim ve demok-rasi” çağrıları artmaya başladı.

Tunus’ta, Muhammed Bouazi-zi’nin isyan kıvılcımını çakmasıyla, 17 Aralık 2010’da ilk genel halk ayak-lanması Sidi Bouzid’te patlak verdi. İsyanların yayılma hızı, kitlesel katı-lım ve diktatörlüğe karşı savaşan in-sanların kararlılıkları, emperyalistleri ve halk düşmanı işbirlikçi rejimleri hazırlıksız yakaladı. Örneğin, onlar harekete geçene kadar, Bin Ali’nin işi bitmişti. Devrimin alevleri hızla tüm

Tunus’a yayılmış, sadece bir ay için-de, Bin Ali, 23 yıllık diktatörlükten sonra, 14 Ocak 2011’de ülkeyi kaça-rak terk etmeye mecbur bırakılmıştı.

Emperyalistlerin alternatif arayışlarıDiktatör Bin Ali düşürülmüş, an-

cak diktatörlük aygıtı parçalanıp, yıkılmamıştı. Ordusu, polisi, mahke-meleri, hapishaneleri, vergi daireleri, parlamentosu, senatosuyla bütün dev-let makinesi dokunulmadan yerli ye-rinde kaldı. Diktatörün düşürülmesin-den sonra hükümet, devlet aygıtının çeşitli yöneticileri tarafından tekrar kuruldu. Tek değişiklik, birkaç refor-mist ve liberal üyenin de hükümete alınmasıydı. Burada söz konusu olan özellikle çoktan reformist bir partiye dönüşen ve Bin Ali ile ortak çalışan, geçmişte marksistlik iddiasında bulu-nan, eski modern revizyonist parti ve burjuva reformcu, İlerici Demokrat Parti (PDP)’dir. Kendisine “Ulusal birlik” adını veren bu hükümet, Bin Ali’nin eski başbakanı Gannouchi’nin yönetiminde bulunuyordu. Bu gerici hükümet, Bin Ali geleneğine doğru-dan bağlıydı ve birkaç yüzeysel re-formla halk ayaklanmasını yatıştırıp, duruma hakim olmaya, devrimci sü-reci baltalamaya çalıştı.

İşçi ve emekçi kitlelerin bu gibi yü-zeysel değişimlerle memnun olmaya-cağı hızla görüldü ve Tunus toplumu-nun gerçek, derinlemesine değişimi için mücadele devam etti. Diktatörün kaçışından sadece iki hafta sonra bur-juvazinin emperyalist destekli yeni hükümeti de düştü. Böylece büyük

Page 51: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 51 ]

Marksist Teori 5

tavizler vermeden durumu kontrol al-tına alma konusundaki ilk deneme işe yaramadı.

Başbakan Gannouchi bunun üze-rine, eski rejimin kadroları yerine, o ölçüde teşhir olmamış kişilerden olu-şan bir hükümet kurdu. Halk kararlı ve gelişen mücadelesiyle, ikinci Gan-nouchi hükümetini düşünce, söz, top-lanma ve eylem özgürlüğü konusunda ezilenlerin taleplerini kabul etmeye mecbur etti. Halkın devrimci güçle-ri, “devrimi koruma konseyleri” ile “halk iktidarı merkezleri” oluşturdu. Gerçek iktidarsa zaten Bin Ali reji-minden sorumlu olan gericiliğin el-lerinde kaldı ve karşıdevrim gittikçe durumun öyle kolay kurtarılamayaca-ğını daha iyi anlayarak kapsamlı sal-dırı planları oluşturmaya başladı.

İkinci geçici hükümet gücü ora-nında, halkı tavizlerle yatıştırmaya, ama bir yandan da 1989’dan beri Bin Ali’nin hizmetinde olan Muhammed

Gannouchi’nin bir önceki hükümeti-nin siyasi çizgisini devam ettirmeye çalıştı. Örneğin siyasi polisin dağıtıl-ması kararlaştırıldı, ancak bu durum, aynı polislere yeni işler verilmesiyle dengelendi. İşçi sınıfı ve ezilenlere, onların devrimci bölüklerine karşı ağır suçlar işlemiş olanlardan hesap sorulması söz konusu olmadı.

Gannouchi, Kurucu Meclis’e karşı olduğunu açıkladı, ancak Şubat 2011 sonundaki istifasından kısa bir süre önce ülkenin bir kurucu meclise ih-tiyacı olduğunu beyan etti. İlk geçiş hükümetinin rolü, Bin Ali’nin liderlik ettiği partinin yöneticilerinin, siyasi polisin ve aktif karşıdevrimin diğer güçlerinden oluşan gericiliğin kendi-sini yeniden örgütleyebilmesi için za-man kazanmaktı.

Yeri gelmişken vurgulayalım ki, Gannouchi’nin ikinci hükümeti de, emperyalist güçlerce dolaysız biçim-de desteklenmiştir. ABD emperya-lizminin temsilcileri birçok kereler Tunus’a gelmiş, AB emperyalistleri de yüksek meblağda maddi destek sözü vermişlerdir. Bin Ali’yi son ana kadar destekleyen Fransız, İspanyol ve İtalyan hükümetleri kendilerini bu-rada özellikle göstermişlerdir.

Gannouchi’nin başbakanlığı dev-retmesiyle, başbakan ilan edilen Ba-ji Al Sebsi, 27 Şubat 2011’den 24 Aralık 2011’e kadar bu görevi yü-rüttü. Anayasal kurucu meclis için seçimler düzenlenmesi sözünü veren Al-Sebsi’yle birlikte, Tunus’un ge-leceğiyle ilgili mücadelede yeni bir dönem başlamıştır. Hareket, kendi-

Halkın diktatörleri devirmesi ve

mücadelelerinde kazanımlar sağlamasıyla

açılan seçim yolu, şimdi emperyalistlerin

elinde, durumu kontrol altına almak

için güçlerini örgütlemenin aracına

dönüşüyor.

Page 52: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 52 ]

Marksist Teori 5

liğinden karakteri, bir halk iktidarını geliştirebilecek güçte ve siyasi ye-terlilikte devrimci öznelerden yok-sunluğu nedeniyle iktidar değişimine tekabül edecek bir devlet biçimini gündeme getirmese de, yeni bir ana-yasa talebi sadece hükümet değişimi değil, bir iktidar değişimi arzusunu da gösteriyordu.

Mısır’da emperyalistler zamana oynadıTunus’ta başlatılan halk ayaklan-

ması 25 Ocak 2011’den itibaren yüz binlerin gösterileriyle Mısır’a sıçradı ve devrimci halk ayaklanmaları dal-gası bölgesel bir karakter kazandı.

Mübarek’in Mısır’ı, ABD emper-yalizminin bölgedeki en önemli daya-naklarından birisiydi. Ülke, 2010’da, %25’i, yılık olarak, ABD emperya-lizmi tarafından ödenen 4,56 milyar dolarlık, İsrail ve Suudi Arabistan’ın ardından bölgenin üçüncü büyük as-keri bütçesine sahipti. Mısır ordusuy-la ABD arasında, şimdilerde “demok-rasinin inşa edilmesi” için yapılan geniş kredi ödemeleriyle de pekişen yakın bir işbirliği vardı.

Mısır’da gericilik başından itiba-ren zamana oynadı. Mübarek’in baş-kan yardımcısı Ömer Süleyman, Mü-barek henüz işbaşındayken “barışçıl ve düzenli bir iktidar devri için zaman planı”, aynı zamanda da bir anayasa komisyonunun oluşturulması sözünü verdi. Rejimin efendileri böylelikle, en azından Mübarek’in düşmesini geciktirmeyi ve Mübarek’siz dönem-de, uluslararası sermaye ile ekono-

mik ilişkilerin olduğu gibi devamını, Mısır’ın bölgede ABD emperyaliz-mi için bir dayanak rolü oynamaya devam etmesini, İsrail politikasının (1979’da Mısır İsrail’le barış antlaş-ması imzalayan ilk Arap devletiydi) sürmesini sağlayacak koşulları hazır-lamayı hedeflemişlerdir. Ayaklanma-nın başında ABD ve AB, Mübarek’i desteklediler, fakat halk hareketinin gücü karşısında hızla “onurlu bir isti-fa” taktiğine geçtiler. Nitekim Müba-rek 11 Şubat’ta istifasını açıklayarak, ertesi gün helikopterle Kahire’den kaçtı.

Mübarek’in istifasından sonra ise, ayaklanan halkın talep ettiği, sivil bir yönetim konseyi yerine, Mübarek’in fiili halefi, Hüseyin Tantavi liderliğin-de bir askeri konsey (SCAF) kuruldu. Bu ordu Konseyi, 30 yıldır yürür-lükteki Olağanüstü Hal Yasaları’nın kaldırılacağı ve özgür, demokratik bir seçim yapılacağı sözleriyle yöne-timi devraldı. Ne var ki, Olağanüstü Hal yasalarını kaldırmak bir yana, 23 Mart’ta, daha da ağırlaştırdı.

Yani Tunus’ta hasarı aza indirge-mek için atılan ilk adımlar reformlar yapmak ve hükümetleri değiştirmek iken, Mısır’da geçici olarak ordu kontrolü ele almıştır. Durmak bilme-yen kitle eylemleri nedeniyle, Müba-rek sonrası kurulan hükümetler var-lıklarını uzun sürdüremedilerse de, Tantavi dönem boyunca, ordu geçici başkomutanı, savunma bakanı ve as-keri üretim bakanı olarak görevde kaldı.

Page 53: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 53 ]

Marksist Teori 5

Güçlü kitle mücadelesi, Mısır ege-menlerini, Mübarek’in iki oğlunun Nisan 2011’de gözaltına almaya, hak-larında, en az 800 göstericinin ölümü, görevi kötüye kullanma ve yolsuzluk suçlamalarla dava açılmasına mecbur bıraktı. Ocak 2012’de biten ve oğul Mübarek’lerin kimi suçlardan mah-kum edildikleri bu dava, halk öfkesini yatıştırmanın aracına çevrilmek is-tendiyse de, egemenlerin istediği gibi olmadı.

Askeri diktatörlüğün yönetim ay-gıtı SCAF dönem boyunca halkın öf-kesini üzerine çekti. Bir futbol maçın-da, 74 kişinin ölümüyle sonuçlanan “olaylar”ın sorumluluğunu taşıdığı için, SCAF’a karşı kitle eylemleri do-ruğa çıktı.

Şimdilik hareket, orduya ve Mü-barek diktatörlüğünün kalıntılarının iktidarda kalmasına yöneliyor. Mısır egemen sınıfları ve emperyalistler, di-ğer yöntemlerle birlikte, dini ve etnik farklılıklar zemininde yaratılacak bir gerici saflaştırma temelinde halk ha-reketini bölmeye, güçten düşürmeye çalışacaklardır. Politik İslamcılar eliy-le, halkın Hıristiyan bölüklerine, onla-rın kutsal gördükleri mekanlara karşı girişilen saldırılar bunun tehlikeli bir habercisidir. Bu tuzağı aşamamak halk hareketine pahalıya mal olacaktır.

Seçimler ve politik İslamGenel olarak “demokrasi” söylem-

leri gibi seçimler de emperyalistlerin bölgede yanılsamalar yaratarak ayak-lanmaları oylamalara yönlendirme ve halkı sokakları boşaltıp sandıklara

gitmeye ikna etme arayışı ile mevcut rejimin sınırlarını aşmayan bir alter-natif yaratma çabasıdır. Bu anlamda, halkın diktatörleri devirmesi ve mü-cadelelerinde kazanımlar sağlamasıy-la açılan seçim yolu, şimdi emperya-listlerin elinde, durumu kontrol altına almak için güçlerini örgütlemenin aracına dönüşüyor.

23 Ekim’de Tunus’ta anayasal kurucu meclis için seçimler yapıldı. Politik İslamcı Ennahada (Rönesans) Partisi, Cumhuriyet için Kongre’yi geçerek seçimin galibi oldu ve 14 Aralık’ta Genel sekreteri Hamadi Je-bali Başbakanlık koltuğuna oturdu.

Sadece üç temsilcilik kazanan Devrimci Alternatif’e (eski PCOT - Tunus Komünist İşçi Partisi) göre seçimler başta ABD ve Avrupa olmak üzere açıkça uluslararası aktörler ta-rafından manipüle edildi. Anayasa yapıcı meclisin ilk toplantısından önce hükümet üyeleri dünyaya, eski rejimle aynı yolu sürdürecekleri ve dış borçları ödeyecekleri güvencesini verdi. Devrimci Alternatif’in önde-ri Hamami’ye göre, politik İslamcı Ennahada’ya mali destek, ABD uşağı Körfez devleti Katar tarafından sağ-landı. TV kanalı El Cezire de seçim kampanyasında Ennahada’ya güçlü bir destek sundu.

Mısır’da da, politik İslamcı parti-ler, 28 Kasım 2011’de başlayan ve üç aşamada gerçekleştirilen seçimlerde, vekilliklerin %70’ini kazandı. Müslü-man Kardeşler’in Özgürlük ve Adalet Partisi hegemonyasındaki Mısır için Demokratik İttifak, 498 vekilliğin,

Page 54: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 54 ]

Marksist Teori 5

235’ini (%47,2), Selefilerin bir koa-lisyonu olan, daha radikal bir İslami çizgide ilerleyen Al-Nour Partisi-nin öncülüğündeki İslami İttifak ise 123’ünü (24,7) elde etti.

Askeri Konsey, hükümet yetkisini Haziran sonunda yeni seçilen hükü-mete bırakacak ve başkanlık seçimleri Temmuz 2012’de yapılacak.

Mısır’da Mübarek’in, Tunus’ta Bin Ali’nin ve Yemen’de Salih’in düşürülmeleri, Ürdün Krallığında se-çimlerin ve Fas’ta, Cezayir’de ve bir-çok diğer Arap ülkelerinde yaşanan kitlesel protestoların karşısında, ABD ve AB emperyalistleri, kendilerini ka-pitalizm içinde bir seçenek olarak su-nan politik İslam’ın önderlerine daha yaklaştı. Örneğin Müslüman Kardeş-lerin siyasi kolu olan Mısır’daki Öz-gürlük ve Adalet Partisi, Tunus’taki Ennahada Partisi ve Fas’ta Adalet ve Gelişim Partisi, emperyalizmle seve seve işbirliği yapabilecekleri ve mev-cut rejimin devamı için çalışacakları yönündeki niyetlerini çok açıkça gös-terdiler. Bu bakımdan ilk seçenekler bulunmuş gibi görünüyor. Çünkü bu partilerin sorunu -ne emperyalistler için, ne de antiemperyalistler için- laik, “ılımlı İslamcı” ya da “kökten dinci” olmaları değil, tamamının em-peryalizm yanlısı olmalarıdır. Irak savaşı sırasında ve de Afganistan’da elbette kimi emperyalist güçlerin belli çıkarlarının önünde engel teşkil eden ve nesnel olarak antiemperyalist rol oynayan islami güçler vardı ve hâlâ varlar. Lakin burada da belirleyici

olan dini görüşleri değil, politik tu-tumlarıdır.

Libya’ya askeri saldırı Afrika’nın tümünde kişi başına

düşen gelirin en yüksek olduğu ve di-ğer ülkelere kıyasla en gelişmiş sos-yal sistemler ağına sahip Libya’da, ayaklanma dalgası süreci içinde geli-şen meşru demokratik taleplerin mer-kezinde yoksulluk ve açlık gibi gün-demlerden ziyade, siyasi özgürlükler sorunu durdu. Ancak burada muha-lefet hareketi daha ilk başından, artık ilk hazırlıksızlık dönemini atlatmış olan emperyalizmin müdahalesine konu oldu ve denetimine girdi.

Anlaşılan o ki emperyalist güç-ler özgürlük ve demokrasi palavra-larının yıprandığını anlayarak de-magojilerine “koruma sorumluluğu” kavramını, yani özellikle sivillerin korunması gerektiğini eklediler. Bu yeni NATO doktrini, BM Güvenlik Konseyi’nin 1973 sayılı kararıyla üye ülkelere Libya’daki sivil nüfusun korunması için “tüm gerekli önlem-leri” almak ve uçuş yasağı bölgesi oluşturmak için yetki vermesiyle, ilk defa 17 Mart 2011’de kabul edil-di. Fransa, İngiltere ve ABD’nin, 19 Mart’tan itibaren Libya’da “askeri hedeflere” hava bombardımanlarının ardından, Mart sonunda sorumluluk NATO’ya geçti. Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden destek aldı. 8 aylık hava ve deniz saldırılarından, kitle katliamlarından ve ülkeyi yıkı-ma uğrattıktan sonra, emperyalizm ve Libya’nın yeni egemen güçleri hedef-

Page 55: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 55 ]

Marksist Teori 5

lerine ulaştılar. “Ulusal Geçiş Kon-seyi” meşru hükümet olarak tanındı ve emperyalizm yeni üssü Libya’yı sağlama aldı. Tüm dünya gördü ki, insanların değil petrol kuyularının gü-venliği ve ihtiyaçları esas alındı. Tüm temel adımlar bu doğrultuda oldu.

Suriye’nin anti-ABD iktidarını tasfiye planıAyaklanma dalgası, Şubat 2011’de,

bölgenin en eski diktatörlüklerinden birisi olma kötü ününe sahip ve Or-tadoğu’daki güçler dengesi açısından kritik bir rol oynayan Suriye’yi de et-kisi altına aldı.

Esad tarafından yönetilen Baas Rejimi, Tunus’taki ilk ayaklanmadan itibaren, çeşitli reform vaatleriyle, bu dalgayı karşılamaya çalışmasına rağ-men, başarılı olamadı. Ortadoğu’nun diğer ülkelerine benzer olarak, pro-testo hareketinin temel talepleri “özgürlük, adalet” ve 1963’ten be-ri yürürlükte olan “olağanüstü halin kaldırılması”ydı. Ancak batı emperya-listleri bu krizi fırsata çevirmek ve Or-tadoğu’daki ayaklanma dalgasının iş-levini Libya’da zaten başardıkları gibi jeostratejik amaçlarının gerçekleştiril-mesi için değiştirmek istediklerinden dolayı, Suriye’deki gelişmeler özel bir yol izledi. ABD ve işbirlikçileri, Suri-ye’deki muhalefeti kendi arabalarının önüne koşmaya uğraştıkça, hareketin toplumsal tabanı o kadar daraldı. Artık muhalefet önemli ölçüde NATO hiz-metindeki, özel örgütlenmiş ve dıştan yönetilen güçlerce yönlendiriliyor.

Ortadoğu uzmanı, Rusya eski dışişleri ve başbakan Yevgeni Pri-

makov, Suriye’deki durumu günlük Rossijskaja Gaseta gazetesine şöyle yorumluyor: “Suriye karşıtı pozisyo-nun arkasında ne var? ABD ve onun NATO müttefikleri 2011 başında Arap dünyasında oluşan durumdan yarar-lanmak ve kendisine rahatsızlık ve-ren Arap rejimleri ortadan kaldırmak istiyor. Suriye, esasen İran’a yakın durduğu için kurban durumuna düştü. Suriye’deki mevcut rejimin ortadan kaldırılması İran’ın tecriti yönündeki planın bir parçasıdır.” Bu demeç, şu konuda gerçeğe çok yakın ki, nasıl ko-nu Libya’da insan hakları sorunu de-ğilse, Suriye’de de gerçek amaç, ABD emperyalizminin bölge egemenliği ve Siyonist İsrail’in korunması hedefidir.

Suriye halklarının ve ulusal toplu-luklarının, Baas diktatörlüğüne karşı haklı mücadeleleri ve talepleri, yazık ki, politik gericiliğin elinde gerçeği gizleyen bir örtüye dönüştü. Müslü-man kardeşler başta olmak, emperya-lizmle işbirliğine yönelen ve bu hatta yerleşen politik İslamcılar ile bölge-deki ABD politikalarının iki gönüllü uşağı, Suudi Arabistan ve Katar’ın oluşturduğu, Türk burjuvazisi ve dev-letinin ise başına geçmeye heveslen-diği gerici, halk düşmanı koalisyon, Esad diktatörlüğü karşısında haklılık ve meşruluk taşımıyor. Bu koalisyo-nun başarısı, bölgedeki anti-ABD’ci ve anti-siyonist odakların yıkılması, Filistin halkının köleci barış kıskacına alınması, Güney Batı Kürdistan’daki Kürt halk potansiyelinin Barzani-Ta-labani çizgisine yöneltilmesi sonucu-nu doğuracaktır.

Page 56: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 56 ]

Marksist Teori 5

Suriye’de gerici iç savaş ve Suri-ye’yi işgal koalisyonunun hiç bir po-litik ilericilik taşımayan niteliğinin karartılması asla kabul edilemez. Ve yine, hasımlarının söz konusu nite-liği, Baas diktatörlüğünün, Arap ve Kürt halklarını burjuva egemenlik al-tında tutan, işçilerin ve ezilenlerin her tür demokratik hak ve özgürlüklerine boyunduruk vuran gerçeğinin ma-zur gösterilmesine gerekçe olamaz. Suriye’nin anti-emperyalist, demok-ratik ve devrimci güçleri bir seçenek haline geldikçe bu özgün sıkışmışlık durumu da son bulacaktır. Verili ko-şullarda ise, mızrağın sivri ucunun emperyalizm destekli gericiliğe ve iş-gal heveslilerine yöneltilmesi görevi kuşku götürmez.

Fırtına dindi tsunami yoldaEmperyalizm ve işbirlikçilerinin

kadir-i mutlak olmadıkları, işçilerin ve ezilenlerin iradesini hesaba kat-mayan tarihi ve politik hesapların, öngörülerin beş kuruşluk bir değer taşımadığı öğrenmesini bilen herkes için açıktır. ABD emperyalizminin Irak ve Afganistan’da stratejik hedef-lerine ulaşamadığı, Tunus ve Mısır’da eski pozisyonunun politik etki yönüy-le açık biçimde sarsıldığı gerçekleri tarihin tutanakları arasındadır. Arap devrimci süreci yatışmış gibi görünse de, dönemin mayaladığı ve harekete geçen kuvvetlerin yarattığı yeni po-

tansiyel ve yeni olanaklar bölgenin geleceğinde önemli roller oynamaya adaydırlar.

Emekçi kitlelerin eylemleri birçok ülkede devam ediyor. Devrimci baş-kaldırının ve Arap halklarının karar-lılığının sembolü haline gelen Tahrir Meydanı, hala ayakta. Kitleler reform-ların ve hükümet değişikliklerinin çö-züm olmadığı, emperyalist rekabet ve saldırıların, sömürgeci güçlerin, İsrail siyonizminin ve gerici Arap re-jimlerinin; iç ve dış gerici savaşların, ulusal ve dini çatışmaların, işsizliğin, yoksulluğun ve köleliğin sebebi ol-duğu konusunda bilinçleniyor. Bölge halkları arasındaki önyargıları emper-yalistlerin müdahale zemini olmaktan çıkarmanın, karşılıklı deneylerden öğrenmenin, dayanışma yoluyla mü-cadele cephelerini çeşitlendirmenin sürece devrimci müdahale bakımın-dan önemi büyük. Bölgede ilk kitle hareketleri ve isyanlar dalgası dinmiş görünüyor, ancak tsunami yoldadır. Tek tek ülkelerde, programları ve pra-tikleriyle, antiemperyalist, devrimci ve sosyalist adını hak eden partilerin, grupların zafere cesaret eden devrimci çalışmaları ve yine, gerek Ortadoğu, gerekse de dünya ölçeğinde işbirliği için kurulmuş devrimci koordinas-yonların şu ya bu biçimdeki birleşik faaliyetleri, bu tsunamilerin faşist, gerici diktatörlükleri ve kapitalist dü-zenleri yıkıp geçmesini sağlayacaktır.

Page 57: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 57 ]

- 2008’de başlayan dünya ekonomik krizinde, büyük banka ve finans kuruluşlarının iflası yaşanmıştı. Ancak bugün devletlerin iflas etmesi esas gündem. Devletlerin iflası nasıl değerlendirilmeli? Bu durum kapitalizmin sonu olur mu?

Eğer söz konusu olan dünya ekonomisi açısından gö-rece önemsiz birkaç devletin iflası olsaydı tabi ki bu kendi başına kapitalizmin sonu anlamına gelmezdi. Ama eğer kapitalizmin en gelişkin olduğu devletler mali iflasın eşi-ğine gelirse ya da gelmişse çanlar kapitalizm için çalıyor demektir. Yunanistan iflasın sınırına geldi, mali-ekono-mik sömürge boyunduruğuna vurularak ayakta tutuluyor şimdilik. Ne var ki sırada İtalya, İspanya, Portekiz var. Örneğin; İtalya’nın kamu borcu Yunanistan’ın altı ka-tı. Orada da durmuyor; Fransa, İngiltere diken üstünde. Almanya’nın rahat olduğuna bakmayın, diğer ülkelerdeki borç ödeme sıkıntısı arttığında Almanya hazine kağıtları-na güvenin azalacağı açık. Ya ABD; o da aynı hastalıktan muzdarip değil mi? Şu kriz günlerinde mali oligarşi kapi-

TOPLUMSAL DEVRİM ÇAĞINA DOĞRU AKIYOR ZAMAN*Arif Çelebi

Page 58: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 58 ]

Marksist Teori 5

talist devlet desteği ile ayakta duruyor, şu ya da bu devlet değil de hastalık en gelişkin kapitalist devletlere sirayet et-mişse kapitalizm zorda demektir. Mali olarak iflasa sürüklenen bir devlet ka-pitalist oligarşiyi nasıl ayakta tutabilir?

- Kapitalist devletler bu çıkmaz-dan kendilerini kurtaramazlar mı?

Eğer sorun devletlerin hatalı politi-kalarından kaynaklansaydı bu mümkün-dü elbette. Gel gör ki sorun temelde. Kapitalist devletlerin içine saplandık-ları ve debelendikçe daha da battıkları borç batağı krizi temeldeki üretim bi-çimi krizinin yüzeydeki yansımasın-dan başka bir şey değil.

- Kapitalist emperyalist devletlerin üzerinde anlaşabilecekleri bir çözüm yolu bulunamaz mı?

Mesele de bu ya. Arıyorlar, dört dönüyorlar ama bulamıyorlar. Yalnız-ca geçici, palyatif bazı çözümler üre-tebiliyorlar ve bu çözümlerin ömrü bir iki mevsimi geçmiyor. Devletin ekonomiyle ilişkisi üzerinden bir so-yutlama yaparsak, bugüne değin üç tip kapitalist devletin ortaya çıktığını, ilk ikisinin tarihe mal olduğunu ve üçüncüsünün yaşamaya devam ettiği-ni görürüz. Birincisinde burjuva devlet sermayenin kaldıracıydı ve kapitalist sınıfın kolektif yönetim kurulunu tem-sil ediyordu. Bu dönemde devlet ver-gilendirme, kamu borçları ve sömürge-ler elde etme yoluyla sermayeye mali kaynak aktarıyor ve yayılması için yol açıyordu.

İkincisinde burjuva devlet serma-yedar hale geldi. 1930’ların büyük

bunalımı bunu zorunlu kıldı. Devletin sermayeye kaldıraç olması bir işe ya-ramıyordu artık. Çünkü sermaye kriz içindeydi. İşsizlik korkunç boyutlar-daydı ve SSCB’de sosyalist devlet ekonomisi büyük başarılar elde edi-yordu. Burjuva ekonomi bilimi pa-çavraya dönmüştü. O bilime göre her arz kendi talebini yaratır ve işsizlik ol-mazdı. Kriz de, işsizlik de ancak geçi-ci olabilirdi, piyasa en sonunda kendi kendini düzenleyerek tüm sorunların üzerinden gelirdi. Öyle olmadığı gö-rüldü. Devlet bu kez bir yatırımcı, bir sermayedar olarak devreye sokuldu. Artık o bir mali kaldıraç değil doğ-rudan doğruya bir sermayedar olarak sahaya iniyordu. Sermayenin yeterin-ce kârlı bulmadığı ya da sermayenin gücünün yetmediği alanlara devlet yatırımcı olarak girerek kapitalist ekonomiyi kurtaracaktı ve kurtardı da. Bunun sonuçları esasen 1950’ler-den sonra görüldü. Burjuva devletin bir sermayedar olarak devreye girme-si kapitalist gelişmeye, genişlemeye büyük bir itilim kazandırmıştı.

Kapitalizmin birinci genel bunalı-mı böyle aşılmıştı. 1870-1913 yılları arasında yıllık büyüme oranı yüzde 1.30 iken, genel bunalım ve çalkantı-lı yıllarda 1913-1950 arasında yüzde 0.91 olmuş, buna karşın 1950-1973 arasında yüzde 2.93’e yükselmişti. Bu dönemde kapitalist emperyalist dev-letler tekelci sermayedar ve devlet dışı tekellerin kolektif yönetim kurulu iken diğer yandan sosyalizmin ve örgütlü işçi sınıfının basıncı ile belli ölçülerde “sosyal devlet” hüviyeti kazanmıştı.

Page 59: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 59 ]

Marksist Teori 5

- Ne oldu da bu süreç tıkandı?Kapitalizmin işleyişi kanunları

galebe çaldı. Tekelci sermaye güçle-ri kapitalist devletin kanatları altın-da semirdikçe semirdi. Artık devlet onların büyümesine alan açan değil, gelişmesine engel olan bir faktördü. Nihayet aynı pazarda koşturuyorlardı. Tekelci sermayenin çıkarları devletin pazardan çıkarılmasını gerektiriyor-du. Özelleştirme siyaseti bu gereksi-nim sonucu olarak ortaya çıktı. Aynı zamanda “sosyal devlet” de adım adım tasfiye edilerek devlet hizmet-leri sermayeye yatırım alanlarına dönüştürülerek piyasalaştırılmalıydı. Böylece 1973-1974’de dünya çapında etkili olan krizde kendini açığa vuran tıkanmanın önünün açılacağı düşünü-lüyordu. Tıpkı 1913-1945 yıllarında etkili olan birinci genel bunalım gibi, 1973-2010 arasında da ortalama yıl-lık büyüme yüzde 1 civarındadır ama önceki döneme göre düşüş çok daha serttir. Bu süreçte sermayenin serbest dolaşımının önündeki engeller, kısıt-lamalar kaldırılmaya başlandı. Yeni sömürge ve bağımlı devletler adım adım birer mali ekonomik sömürgeye dönüştürüldü. Şimdi artık kapitalist emperyalist devletler mali oligarşinin doğrudan yönetim aygıtı, uluslararası emperyalist kuruluşlar mali oligar-şinin kolektif çıkar organları, yeni sömürge ve bağımlı devletler de em-peryalist mali oligarşinin yerel daya-naklarına dönüşmüştü.

2008 ekonomik krizi patlak ver-diğinde mali oligarşinin çıkarlarının politik temsilcisi olan burjuva devlet

tereddütsüzce toplumsal fonları ma-li oligarşiye peşkeş çekti. Bankalar, sınai tekeller kurtarıldı. Krizin yükü devletin sırtına aktarıldı.

- Kapitalist devlet bu yükü omuzla-maktan kaçınamaz mıydı? Batanları kurtarmak yerine “bırakın batsınlar” diyerek çürük şirketlerin ayıklanma-sını sağlayarak ekonominin sağlığına kavuşmasına yol açamaz mıydı?

Hayır, bunları yapamazdı. Sorun da burada zaten. Eğer krize girenlerin iflasına izin verseydi, oluşacak enka-zın altından kapitalist ekonominin sağ çıkması mümkün görünmüyordu. Dü-şünün bir, şu anda ABD’nin en büyük 6 finansal kurumunun varlığı (Bank of America, Morgan Stanley, Citi-group, JP Morgan Chase, Wells Far-go) ABD gayri safi milli hasılasının yüzde 60’ına eşit. Yukarıda adı geçen şirketlerin bir kısmı devlet tarafından kurtarılanlar listesinin ilk sıralarında yer alıyordu, onlar batsaydı diğerleri de onları takip edecekti.

- Ama bu kurtarmalar da çok işe yaramış görünmüyor, bu kez devlet iflaslarından bahsediliyor.

Eğer bu kurtarmalarla, bir başka deyişle mali oligarşinin zararlarının toplumsallaştırılmasıyla ekonomik denge rayına otursaydı, ekonomi yeni-den büyüme rotasına girseydi; bu kur-tarmalar burjuva devletleri sıkıntıya soksa da onları batıracak kerteye ge-tirmezdi. Mali oligarşinin devleti tüm gövdesiyle sermayeye kaldıraç oldu ama mali oligarşiye aktarılan bu mu-azzam miktardaki kaynak sabit serma-

Page 60: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 60 ]

Marksist Teori 5

ye yatırımlarına akmadı. Akamazdı da. Çünkü kriz tam da bu alanda kârlılığın azalması buna karşın borç verilebilir sermayenin aşırı birikmesinden kay-naklanmıştı. Bu aşırı sermaye fazlası spekülatif mali araçlarla birikmiş, üre-tilmiş artı değerin bir elden başka bir ele geçmesine yol açarak mali oligarşi-nin av sahası için bir genişleme yarat-mış, ama o alanda daha fazla ilerleme olanağı kalmadığından kapitalist eko-nomi gelip duvara toslamıştır. Bu ne-denle bu şirketlere kaynak aktarmak, şirketleri bir müddet ayakta tutar, hatta yüksek kârlar bulmalarına neden olabi-lirdi ama ekonomik büyümeye zemin oluşturamazdı. Bunun sağlanabilmesi için sermayenin doğrudan sermaye ya-tırımı olarak işlev görmesi gerekirdi. Aşırı tekelleşme nedeniyle ortalama kar oranları çok düşüktü. Kâr oranla-rının yeniden yükselmesi için yatırım araçlarının ucuzlaması ve ücretlerin düşmesi gerekirdi. Ücretler uzun sü-redir düşmekteydi zaten, ama üretimin aşırı tekelci niteliği nedeniyle yatırım araçları ucuzlamıyordu. Talebin ye-niden yükselmesi için fiyatların kırıl-ması lazımdı. Kriz hem yatırım, hem geçim araçlarının fiyatının düşmesi için fırsattı. Ekonomik krizler bu yol-dan kapitalizmin sağlığa kavuşmasına ve yeniden büyüme rotasına girmesine hizmet ediyorlardı. Ama şimdi aşırı tekelci niteliği nedeniyle çürüklerin ayıklanması gerçekleşmiyor, yatırım ve geçim araçları fiyatları kırılmadığı için kriz ateşi bir canlanmaya yol aç-mıyordu. Krize ilaç olarak mali oligar-şinin kasasına aktarılan milyarlar, bu

nedenle ekonomiyi iyileştirmek yerine hastalığın süresini uzatmaktan öte bir işe yaramıyordu. Devlet onlara aktar-dığı paraları halktan toplayacak ya da başka devletlerin sırtına yıkacaktı. Ne var ki halkın geliri zaten düşük ve iti-raz sesleri yükseliyor, diğer devletler de aynı hastalıktan muzdarip. Böylece krizin yükünü toplum adına yüklenen devletler toplumun üstüne çöker hale geldiler.

- Kapitalist devletler tekelleri kur-tarmak yerine kendileri tıpkı daha önce yapıldığı gibi doğrudan serma-ye yatırımcısı olarak devreye giremez miydi?

Giremezlerdi. Çünkü sorun ar-tık özel sermayenin el atamayacağı büyüklükteki yatırımlara devletin el atması değildi. Hatta öyle ki bu tekel-ler öylesine güçlenmişti ki pek çok devletten daha büyük aktif sermaye gücüne ulaşmışlardı. Örneğin geçtiği-miz yaz ABD hazinesinde 73.7 milyar dolar nakit varken Apple’ın kasasında 75.8 milyar dolar vardı. Dolayısıyla devletin bir doğrudan yatırımcı olarak devreye girmesi ancak tekelleri devre dışı bırakması ve kâr için üretime son vermesi ile mümkündü. Bunun dışın-da bir çıkış yok. Ama mali oligarşik devletin sınıf niteliği onu bunun tam zıttı bir yola sokuyor.

- Dünya genelinde ekonomiler yavaşlıyor. Kapitalizmin üretimi kay-dırdığı Hindistan, Çin ve Güney Asya ülkelerinde dahi ekonomik büyüme oranları çok düşük. Avrupa’da ‘’uzun süreli resesyon’’ bekleniyor. Bu ne anlama geliyor?

Page 61: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 61 ]

Marksist Teori 5

Bu burjuvazinin ekonomik krize çare bulamadığını gösteriyor. Kapita-list devletler mali oligarşiye payanda oldu, bu krizin çok daha sarsıcı olma-sını engelledi. Diğer yandan sermaye Çin, Hindistan ve Güney Asya ülke-lerine akmaya devam ederek nefes borularını kısmen açık tutmaya de-vam etti. Birincisi gibi bu ikincisi de soruna çare olamazdı. Çünkü buralara akan sermaye buralardaki pazarlara nüfuz etmenin ötesinde bu ülkelerde ucuz işgücü ile ürettikleri metaları dünya pazarına satma derdindeydi. Bu ülkelerin iç pazarları ne denli geniş olsa ve sermayeye bir manevra alanı yaratsa da tekelci sermaye o derece bir büyüklüğe erişmişti ki; buraların iç pazarları kendi başına sermayenin derdine çare olamazdı. Buna karşın dünya pazarının en önemli kısmını oluşturan gelişmiş ülkeler resesyon içindeyse, sermaye yatırımı çeken ül-kelerin ihracat olanaklarının daralaca-ğı da açıktı. Nihayet, olan bu; “uzun süreli resesyon” gerçekte depresyon beklentisinin utangaçça ifadesinden başka bir şey değil.

- Siz yazılarınızda sürekli olarak ‘’kapitalizmin varoluş krizi’nden söz ediyorsunuz. Son gelişmeler bu de-ğerlendirmenizde ne anlama geliyor?

Kapitalist üretim biçimi ikinci ge-nel bunalımını yaşıyor. İlki 1910’lar-da başlayarak 1929-1930 büyük bu-nalımı ile doruk noktasına ulaştı ve ikinci dünya savaşının bitimiyle aşıl-dı. Genel bunalım salt ekonomik kri-zi içermez, bir bütün olarak sistemin ekonomik-politik ve ideolojik krizini

tarif eder. Sistemi belirli bir düzen içinde hareket ettiren ilişkilerin krizi-dir bu. Birinci genel bunalım kapitalist emperyalizmin krizidir. Sermayenin merkezileşmesinin ve yoğunlaşması-nın ulusal nitelikte tekeller doğuracak düzeye ulaşması ve banka sermayesi ile sanayi sermayesinin birleşmesi ile mali oligarşinin oluşması; dünyanın emperyalist güçlerce sömürgeler ha-linde paylaşılmasının tamamlanması nedeniyle fazla sermayenin akacağı alan yokluğu kaçınılmaz olarak bü-yük güçleri birbirlerinin pazarlarını ele geçirmeye yöneltmişti. Emper-yalist devletler arası çelişkiler, em-peryalizmle ezilen halklar arasındaki çelişkiler, burjuvazi ile işçi sınıfı ve emekçi köylülük arasındaki çelişkiler keskinleşmişti; savaş, devrim, faşizm, sosyalizm bu çelişkilerin şiddetli dı-şa vurumunun sonuçlarıydı. Eğer bir dönemlendirme yapmak gerekirse birinci paylaşım savaşının başladığı 1913’ten ikinci savaşın bittiği 1945 aralığı verilebilir. Kapitalizm bu ge-nel bunalımın üstesinden gelmeye başladı. Bunu belli başlı üç nedene bağlayabiliriz. Birincisi kapitalist devletin bir sermaye gücü olarak dev-reye girmesiyle kapitalist gelişmenin yeniden hız kazanması, ikincisi işçi sınıfına verilen tavizlerle gelişmiş kapitalist ülkelerde devrim tehlikesi-nin bertaraf edilmesi, üçüncüsü diğer kapitalist emperyalist ülkelerin ABD şemsiyesi altında toplanarak sosyalist blokun ekonomik - politik - ideolojik etki alanını sınırlamayı başarmaları, kendi ülkelerinde ve denetim altında

Page 62: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 62 ]

Marksist Teori 5

tuttukları ülkelerde iç pazarı genişlet-me potansiyelini açığa çıkarmaları.

Bugün kapitalizm ikinci genel bunalımdan geçiyor. Bu emperya-list küreselleşmenin krizi. Kapitalist dünya pazarı aşırı birikmiş sermaye fazlası için dar geliyor. Ama bu dar-lık başkalarının pazarına el koyarak aşılacak cinsten değil. Zira bu pazar zaten dünya tekellerinin, mali oligar-şinin elinde. Sermaye dolaşımının önündeki engeller kaldırılmış, dünya pazarı hemen hemen açık dünya paza-rı haline gelmiş, pek çok ürün dünya fabrikasında üretilir olmuş. Buna kar-şın şu ya da bu ülkenin dünyada ula-şabildiği pazarların yetmezliği değil bizzat bir bütün olarak dünya pazarı yetmez hale gelmiş. Sermaye fazlasını bu kez mali yatırım araçları, spekü-latif sermaye yatırımlarına daha çok yönelerek değerlendirmenin cazibesi artınca, sermaye fazlası çok daha bü-yük rakamlara ulaştı. Bu tip yatırım kendi başına artıdeğer yaratmaz, mev-cut artıdeğerin dağılımında eşitsizliği büyütür. Bir yerden sonra aşırı biriken sermaye fazlasını spekülatif yatırım araçları üzerinden değerlendirme ala-nı da yetmez oldu. Ve yetmezlikler 2008’de dünyayı sarsan bir kriz olarak kendini dışa vurdu. Kapitalist üretim tarzının temellerinde biriken çelişkile-rin ateşi ekonomik deprem olarak açı-ğa çıktı. Ama görüldü ki bu basit bir ekonomik döngü krizi değil. Ekono-mik olduğu kadar politik ve ideolojik kriz olarak da kendini gösteren ve eski varlık temeli üzerinde kendini üretme, sürdürme olanağının tükenmesinden

kaynaklanan genel bunalım gösterge-lerinden biridir bu kriz.

- Niye “varoluş krizi” o halde?Şunun için, eski varlık temeli üze-

rinde kendini üretme, sürdürme ola-nağını yitirmiş ama kendi içinde o temele yeni bir biçim vererek sorunu aşma yeteneği de gösteremiyor. Yani sorun eski varlık temelinde değil o te-melin kendisinde.

Marx, “Toplumsal emeğin üreti-ci güçlerindeki gelişme, sermayenin tarihsel işlevi ve varoluş nedenidir” der. Sermaye bu “tarihsel işlevi”ni ar-tık yerine getiremediği için “varoluş nedeni”ni yitirmiştir. Bugünkü genel bunalımın kökeninde bu var, buna va-roluş krizi diyorum.

- Buraya nasıl gelindi?Teknolojik temeli esas alarak ka-

pitalist üretim biçiminin tarihsel geli-şimini incelediğimizde birbirini takip eden üç evreden bahsedilebilir. Bi-rincisi kapitalizmin doğuşunu temsil eder. Bu dönemde üretim teknolojisi nitelik olarak değişmemiştir ama üre-timin tarafları değişmiştir. Bir yanda üretim araçlarının sahibi sermaye-dar ve diğer yanda emeğinden başka satacak şeyi olmayan işçi. Üretenle üretim aletinin birbirinden ayrışarak kapitalistin kumandasında bir araya geldiği ne kadar gerçekse, üretim tek-nolojisinin dün neyse bugün de öyle olduğu doğrudur. Ürünün üretiliş tarzı değişmemiştir ama üretim ilişkisi de değişmemiştir. Emeğin sermayeye bi-çimsel tabi oluşu ve mutlak artıdeğer yani işgününün uzatılması yoluyla ar-

Page 63: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 63 ]

Marksist Teori 5

tıdeğer üretilmesi bu evrenin karakte-ristik özelliğidir.

Özgül kapitalist ilişkiler ikinci ev-rede başlar. Bir birim metanın üreti-mi için harcanan zaman rakiplerine kıyasla ne kadar kısa olursa ortalama kâr oranından daha yüksek kâr oranı yakalayabileceklerini anladıklarında patronlar sınıfı makineleşme yarışına girdi. İşgününü uzatmak yerine işgü-nünden işçiye ayrılan payı, gerekli emeği düşürerek artıdeğeri artırmak, göreli artıdeğer ve üretim teknolo-jisinde sürekli devrim de bu evrenin belirleyici özelliğidir. Kapitalizmin “tarihsel işlevi ve varoluş nedeni” esasen bu dönemde hayat bulmuştur.

Kapitalizmin bugününü inceledi-ğimizde görürüz ki, üretim teknolo-jisinde sürekli devrim ya da onun bir başka ifadesi olan toplumsal emeğin üretici güçlerindeki gelişme durmuş-tur. Bunun nedeni sermayenin dünya ölçeğinde aşırı derecede merkezileş-mesidir, yoğunlaşmasıdır. Belirli bir sermayenin organik bileşimi yük-selirse, bir başka deyişle belirli bir sermaye kitlesinin değişen ve değiş-meyen sermayeye oranı ikinci lehine yükselirse artıdeğer üretimine katkısı düşer ama aynı sermaye dilimi toplam artıdeğer kitlesinden herkesle eşit pay alır. Böylece yüksek organik bileşimli sermaye artı kâr, düşük sermaye bile-şimli eksi kâr elde eder. Artı kâr peşin-de koşmayan yarıştan elenir, rekabet kızışır, her bir kapitalist diğerinden daha ucuza üretmek için bilimi tekno-lojiye daha çok uygulamak için çaba gösterir. Bu aynı süreç sermayenin

merkezileşmesini ve yoğunlaşmasını hızlandırır, önce bireysel üreticiler, ardından küçükler ve giderek orta ser-mayeler daha büyüklerle rekabet ede-mez hale gelir. En sonunda en büyük-ler en büyükleri yutmaya başlar. Ama bu kez üretim alanı birkaç tekelin eline geçtiği ve hepsinin de organik bileşimi yüksek olduğu için üretilen artıdeğer kitlesi düşer. Şimdi artık o alanda bilimi teknolojiye uygulayarak artı kâr elde etme olanağı kalmamış-tır, sermayenin o alanda üretim ateşi söner. Yine de bu kapitalizmin sonu olmaz. O alanda üretim ateşi sönen sermaye başka yatırım alanlarına ka-yar. Ulusal çapta sıkışsa da dünyanın diğer ucunda kendine bir yatırım ala-nı bulur. Böylelikle “sürekli devrim” bu biçimde devam eder. Ya tekeller dünya tekelleri haline gelir ve pazar sıkışması ulusal çapta değil de dün-yasal çapta olursa ne olur? İşte bugün olan olur. Kapitalizm tarihsel işlevini yitirir, onun “varoluş nedeni” ortadan kalkar. Toplumsal emeğin üretim güç-lerini geliştiren değil onların önüne dikilen bir güç haline gelir.

- Yine de en büyük tekeller en büyük kâr kitlesini ele geçirmeye de-vam ediyor.

Sermaye sürekli değerlenmek zo-runda, aksi taktirde sermaye olarak varlığını sürdüremez. Bilimi tekno-lojiye uygulamak, toplumsal emeğin üretim güçlerini geliştirmek artık eskisi gibi kârlı olmayınca sermaye ‘eski’ biçimlere sarıldı. Üretim tek-nolojisinde köklü değişimlere, yani ürünün üretiliş biçiminde devrimsel

Page 64: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 64 ]

Marksist Teori 5

değişimlere gitmeden kâr oranını ar-tırmanın iki yolu var. Birincisi ham-madde fiyatlarını düşürmek, ikincisi ücretleri. Sermayenin ucuz işgücü ülkelerine kaymasının da hammadde kaynakları ve enerji ulaşım yolları üzerinde şiddetlenen rekabet, işgal ve savaşların da nedeni budur.

Daha önce de işaret ettiğim gibi aşırı biriken sermaye fazlası borsalar ve yeni dönemin icadı değerli kağıt spekülatörü yatırım bankaları üze-rinden bin bir türlü spekülatif araçla daha da şişti. Bu alanda kâr oranları yüksek oldukça sermayenin daha bü-yük bölümü üretimden kopuyor, ser-vet dağılımındaki eşitsizlik büyüyor, sınai üretim ve tarım çok daha büyük oranda mali oligarşinin yönetimi ve denetimi altına giriyordu.

Böylece bu dönemin üç karakte-ristik özelliği belirginleşiyordu: Mut-lak artıdeğer elde etme yöntemlerinin yeniden öne geçmesi, hammadde kay-nakları üzerine rekabetin kızışması ve spekülatif sermayenin belirleyici bir düzeye ulaşması.

- Sermaye bu yoldan derinleşerek kendisi için yeni bir genişleme zemi-ni yaratamaz mı?

Bu yoldan nereye kadar derinleşe-bilir? Marx der ki; “Eğer bir yeni bi-rikim yatırım alanı bulamaması, yani üretim alanındaki fazlalıklar ve aşırı borç sermayesi arzı nedeniyle kulla-nılması için güçlükle karşılaşıyorsa, bu borç verilen para sermaye bolluğu, yalnızca kapitalist üretimin sınırlılı-ğını gösterir.” Bugün bu sınırlılık bir bütün olarak kapitalist sistemin temel

sorunudur. Bir yanda kronik aşırı ser-maye fazlalığı, bir yanda kronik işsiz-lik sermayenin varoluş krizinin tipik görünümüdür. Aşırı sermaye fazlalığı ne üretim yoluyla ne de kredi yoluyla değerlenme alanı bulamıyor. Bu bir kriz anında ortaya çıkmış konjonktü-rel bir sorun değil, kronik bir sorun. Ekonomik kriz bu sorunun şiddetli biçimde dışa vurumundan başka bir şey değil ve aşırı tekelleşme ile devlet müdahaleleri sonucu kriz sorununu aşmaya hizmet etmek yerine daha da büyüttü. Diğer yandan kronik işsizlik de konjonktürel değil krizle birlikte kronik işsizlik düzeyi yükseldi. Bu çıkmaz, sınıfsal çelişkileri keskinleş-tiriyor. Ekonomik olduğu kadar po-litik ve ideolojik alanda da kendini ortaya koyan kapitalizmin genel bu-nalımı giderek derinleşiyor ve emekçi yığınların bilincinde karşılık buluyor. Bu kaçınılmaz. Çünkü “varoluş krizi” yalnızca sermaye üretimiyle ilişkili değil, işçi sınıfı da, emekçi köylülük de, emekçi gençlik de bir “varoluş krizi” yaşıyor. Kendilerini kendi sınıf-sal ya da toplumsal varoluşları içinde eskisi gibi üretemiyorlar ve kapitalist sistem içinde bir çözüm umudunun imkânsızlığını deneyimleriyle öğre-niyorlar, toplumsal maddi temeldeki hareketin bilinçlerine yansımasını ey-lemleriyle dile getiriyorlar.

- İspanya başta olmak üzere Euro Bölgesi ülkelerinde işsizlik rekor üs-tüne rekor kırıyor. İşsizlerin büyük çoğunluğu yaşları 16 ile 24 arasın-daki gençler. Ve “kurtarma paketle-ri” daha fazla işsiz yaratıyor. İşsizli-

Page 65: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 65 ]

Marksist Teori 5

ğin artması gelecek için ne anlama geliyor?

Kronik işsizliğin en ağır sonuçla-rını gençlik yaşıyor. İşsizlik en çok onları vuruyor. Eğitimli olmak da işsizliğe çare olmuyor. Emekçiler ço-cuklarını bilim öğrenmekten öte ken-dilerinden daha iyi koşullarda yaşa-yabilmelerine olanak sağlayacak bir iş edinmeleri için okula gönderir. İşçi sınıfını kapitalist sisteme bağlayan belirleyici bağların başında sistemin emekçi çocuklarını bugünkünden da-ha iyi ve güvenceli bir yaşam düzeyi sağlayacağı umududur. Dahası emek-çi çocuklarının yüksek eğitim yoluyla üst sınıflara geçiş kanallarının açık ol-masıdır. Bugün ne daha iyi bir gelecek umudu vardır ne de yüksek öğrenim alt sınıflıktan üste doğru çıkmanın açık bir kanalıdır. Yüksek oranlı işsiz-lik, düşen gerçek ücretler, kazanılmış sosyal hakların gasp edilmesi emekçi çocuklarının bırakalım ebeveynlerin-den daha iyi bir yaşam düzeyine ulaş-ma umudunu kırmasını, halihazırdaki yaşam düzeyini yakalamalarını dahi bir hayal haline getirmektedir.

Genç işsizlik düzeyi dünya or-talaması yüzde 15’e ulaşırken Euro bölgesinde yüzde 22’dir. Bazı ülke-lerde ise yüzde 50’lere dayanmıştır. İspanya’da yüzde 48.9, Yunanistan’da yüzde 45.1. Yalnızca birkaç yıl ön-ce bu oranlar daha aşağıdaydı. Euro bölgesi işsizlik oranı 2007’de yüzde 7.5’ti, 2011’de yüzde 10.5. Genç iş-sizlik 2007’de yüzde 15’ti, 2011’de yüzde 22. Bölgenin ikinci büyük gücü Fransa’da bile bu oran yüzde 24.2.

İşte bu nedenlerle bugünkü “genç-lik hareketi” salt bir “gençlik hareke-ti” değildir. Ve gençliğin düzenden nesnel kopuşu yalnızca onların de-ğil tüm emekçi sınıfların kopuşudur, gençlik bu kopuşun en hararetli se-sidir. Bu nedenle bugünkü gençliği “kopuş kuşağı” olarak tanımladık.

- Yeni bir ‘68 dalgasıyla mı karşı karşıyayız?

Tam olarak öyle denemez. Şim-diki kopuş çok daha köklü, sonuçları da çok daha derin olacak. ‘68, bilin-cin düzenden kopuşu idi ve bu kopuş esasen gençlikle sınırlı kaldı. Oysa bugün gençlik kopmuyor, kapitalist sistem onu kopartıyor, hem de kanır-ta kanırta. Ve bu nesnel kopuş ya da kopartılış gençlikten ibaret değil, tüm emekçi tabakaları kapsıyor. Bazıları bu gerçeği anlamakta güçlük çekiyor-lar. Nasıl oldu da apolitizmle malul, burjuva bilincin ve alışkanlıkların ağır etkisi altında yetişmiş, “dejene-re” bu gençler devrimci başkaldırıla-rın ateşleyicisi olabildiler ve olmakta-lar ve nasıl oldu da onlardan başlayan bir hareket toplumun tüm emekçi ke-simlerine kısa sürede yayılarak onları da kapsamına alabildi diye şaşkınlıkla kendi kendilerine soruyorlar. Oysa şaşılacak bir şey yok, sistemden zo-raki dışlanma, nesnel kopuş bilinçte ve eylemde karşılık buluyor ve daha işin başındayız. Kapitalist sistem ‘68 kuşağını, onun isyancı ruhunu bir müddet sonra nötralize edebildi, onu kendi içine emebildi. Bunu yapabildi, çünkü kapitalizmin bu manevraları yapabilme yeteneği vardı. Bugün ise

Page 66: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 66 ]

Marksist Teori 5

sistem emerek notralize etmek bir ya-na durmadan işsizlik, yoksulluk, eşit-sizlik kusuyor; sistemin kendisi isyan ateşine durmadan odun yetiştiriyor.

- Yunanistan, Portekiz, İrlanda, İs-panya ve İtalya’da yaşanan kriz, Eu-ro Bölgesi’nin dağılması fikrini tar-tıştırmaya başlattı. Euro Bölgesi’nin dağılması kapitalizm için ne anlama geliyor? Almanya ve Fransa’nın da-ğılmaya karşı tutumları nasıl değer-lendirilmeli?

“Euro bölgesinin” dağılacağını san-mıyorum. Bu tip beklenti ve tartışmalar kapitalizmin ulaştığı bugünkü evrenin yeterince kavranamamasının ifadesi. Hadi diyelim “Euro” bölgesi dağıldı, bu kez ondan daha sıkı entegrasyonu öngören “zuro” bölgesi ortaya çıkar. Çünkü yalnızca Avrupa mali oligar-şisinin egemen kesimlerinin değil genel olarak Avrupa burjuvazisinin çıkarı bu yönde. Gidişat “Euro böl-gesinin dağılması” değil, daha sıkı entegrasyon ve daha sıkı bütçe kont-rolü yönündedir. Bu da Birlik içinde-ki devletlerin yetki alanına bırakılmış pek çok konunun bu devletlerin yetki alanının dışına çıkarılması ve Avru-pa Merkez Bankası’nın (ECM) ülke bütçeleri üzerinde denetim yetkisinin artırılması demek; oybirliği yerine çoğunluk kararının yeterli sayılması ile karar alma mekanizmalarının ha-reket kabiliyetinin yükseltilmesi de yine aynı yöndeki arayışların ifade-si. Nihayetinde bunlar Almanya ve Fransa’nın Birlik içindeki egemen ko-numlarını sağlamlaştırmaları, diğerle-ri üzerindeki hegemonyalarını sıkı-

laştırmaları anlamına gelir ve elbette Avrupa emekçileri üzerindeki sömürü ve baskının yoğunlaşması...

Kısacası ne Alman ve Fransız te-kelci burjuvazisi ne de diğer ülkelerin tekelci burjuvazileri bir dağılmadan yana değiller, çıkarları buna uygun değil. Euro AB mali oligarşisinin do-lara karşı ortaya çıkardığı rezerv para, dünya parasıdır. Onu ayakta tutmak için sonuna kadar çabalayacaklardır.

- 3 ve 4 Kasım’da G-20 zirvesi ya-pıldı ve zirve bir sonuç elde edeme-den bitti. G-20’nin krize karşı karar alamaması nasıl yorumlanmalı?

Bunun iki nedeni var. Birinci-si çaresizler. Pek çok önlem aldılar. Bankalara toplumsal fonlardan mil-yarlar akıttılar. Yunanistan’ı kurtar-dılar. Krizin yükünü halka yıkmak için pek çok adım attılar. Bunlar krizi atlatmaya yetmedi ve şimdi ne yapa-caklarını bilmiyorlar. İkincisi krizin öyle kolayca atlatılamayacağını anla-yınca krizin yükünü birbirlerinin sır-tına yıkarak en ucuz hasarla kurtulma çabası içine girdiler. Bunlar işin bir yanı. Diğer yandan zor durumdaki devletleri ayakta tutmak zorundalar, aksi takdirde bundan en sağlamları da etkilenecek. Peki, bu nasıl olacak? Yunanistan görece küçük bir baş ağrı-sıydı. Ya İtalya, İspanya, Portekiz, na-sıl ve hangi biçimde ayakta tutulacak? Bunların da tıpkı Yunanistan’ınki gibi en büyük alacaklı bankaları Alman ve Fransız menşeli. Borç batağında-ki ülkeleri ayakta tutmak zorundalar. Fransa’nın önerdiği gibi ECM’nin borç kağıtlarına garanti vermesi müm-

Page 67: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 67 ]

Marksist Teori 5

kün. Ama bunun karşısında Almanya sıkı denetim ve yönetim hakkı istiyor ve bu noktada anlaşacakları büyük olasılık. Sonuçta G-20, AB gibi sözde katılımcı tüm devletlerin söz ve karar hakkı tiyatrosu artık zamanını doldur-du. Şimdi bunlar içindeki en güçlü olanların karar ve yönetim haklarının belirleyici olduğu gerçek ilişkilere yer açılıyor.

- Yunanistan’ın ardından İtalya’da da Mario Monti başkanlığında bir teknokratlar hükümeti kuruluyor. Burjuvazi demokrasiyle biçimsel köp-rülerini de atıyor mu?

Burjuva demokrasisi, mali oligarşi için biçimsel bir kabuk bile değil ar-tık. Salt ezilen kesimlerle ilişkisi ba-kımından değil, burjuva sınıf katman-ları arasındaki ilişki tarzı bakımından da bu böyle. Mali oligarşi muazzam bir sermaye gücüne sahip. Aşağıdan yukarıya tüm sömürücü burjuvazi bir zincirin iç içe geçen halkaları gi-bi zincirin en büyük halkasına, mali oligarşiye bağımlı. Ekonomik alan-da etkinliği bu denli belirleyici hale gelen mali oligarşinin burjuva siya-si üst yapıyı avucunun içine alacağı açık. Uluslararası kuruluşlar da mali oligarşinin kolektif yönetim aygıtı. Oralarda alınan kararlar hesapta “de-mokrasi” olan burjuva devletlerce bir emir telakki ediliyor ve burjuva parlamentolar mali oligarşinin noter memuru olarak kullanılıyor, böylece burjuva demokrasisi mali oligarşinin kurullarında alınan kararların halka kabul ettirilmesi ya da dayatılmasın-dan ibaret hale geldi. Bu bugünlerde

o kadar ayyuka çıktı ki, o biçimsel ka-buğun asgari gereklerine riayet etme-ye bile ihtiyaç duymuyorlar. Yunanis-tan ve İtalya’da seçilmiş hükümetler yerlerini mali oligarşi tarafından atan-mış hükümetlere bıraktı. Bu burjuva demokrasisinin biçimsel olarak dahi askıya alınması ve “ara rejim” ilanın-dan başka bir şey değil ve bu da yet-mezse biçimsel demokrasiyi bir süre tümden ortadan kaldıracak yönetim biçimlerine başvurmaları hiç de sürp-riz olmayacak. Her iki ülkenin başına atanan başbakanların mesleki kari-yerleri burjuva demokrasisinin değil gerçekten “oligarkrasi”nin yürürlük-te olduğunu anlamamız için yeterli. Yunanistan’ın atanan yeni başbakanı Lucas Papademos ABD’li yatırım bankası Goldman Sachs’ın yönetim kurulu üyesiydi. İtalya’nın yeni baş-bakanı Mario Monti de aynı bankanın yönetim kurulu üyesi. Bugünlerde yetkilerinin daha da artırılması tartı-şılan ECM’nin başkanı Mario Draghi de Goldman Sachs’ın yönetim kuru-lundan gelme.

İşte burjuva demokrasisinin gel-diği yer. Bunun adı burjuva anlamda da dahi demokrasinin ötesinde bir şey, bunun adı oligarkrasi, oligarşinin yönetimi. Burjuva demokrasisinden geriye kalan ise ezilenlerin tarihsel kazanımları, söz, basın, gösteri öz-gürlüğü. Oligarkrasi şimdi bu kaza-nımları kısma ve gücü yeterse gasp etme arayışında. Yeni baskı yasaları devreye sokuluyor. Burjuva demok-rasilerde “demokrasi” kavgasının özü burjuvazinin demokratik hakları

Page 68: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 68 ]

Marksist Teori 5

gaspetmesi ve emekçilerin bu kaza-nımları koruma çabasından başka bir şey değil ve emekçiler bu mücadele içinde burjuva demokrasisini aşan konsey demokrasisinin çeşitli biçim-lerini meydanlarda inşa etmeye giriş-ti bile. Bu da gösteriyor ki, burjuva demokrasisi hem burjuvazi için hem de ezilenler için yalnızca tarihsel ola-rak aşılmış değil pratikte aşılmakta, mevcut haliyle birlikte burjuva de-mokrasisi mali oligarşi için bir yük ve ezilenler için artık ona dayanarak kendini savunmak, haklarını korumak eskisi kadar olanaklı değil.

- G-20 zirvesinde Almanya Ekono-mi Bakanı, dolar rezervlerine rağmen tahvil satın almadıkları için Çin’i suçladı. Merkezi emperyalist güçler krizi atlatmak için rakip emperyalist/kapitalist ülkelere mi muhtaç?

Herkes herkese muhtaç ve herkes diğerinin kuyusunu kazmaya girişir. Herkes krizi kendisi için fırsata çevir-mek ister. Burjuva ilişkilerin doğasın-da var bu. Almanya, Yunanistan için nasıl yüksek faiz ve başkaca ağır ko-şullar dayattıysa, Çin de ECM’ye fon yatırımı karşılığında taviz koparma arayışı içinde. Çin ‘senin ECM tahvil-lerini satın alırım ama sen de benim mallarıma karşı her türlü antidamping uygulamasına son ver’ diyor.

- İngiltere, Euro Bölgesi ülkesi olmadıkları için kendilerinin bu kriz-den etkilenmeyeceğini iddia ediyor. Euro Bölgesi ülkelerinden herhangi birinin batması İngiltere’yi ve Euro

Bölgesi içinde olmayan diğer ülkeleri nasıl etkiler?

İngiltere’nin Euro bölgesi dışında olmasının onu krizden muaf tutacağı iddiası saçmalık. Kriz ABD’de patla-dı Euro bölgesinde değil ve ilk etkisi-ni Euro bölgesinden önce İngiltere’de hissettirdi. Öncelikle bir Euro bölgesi krizinden değil dünya ekonomik bu-nalımından söz ediyoruz. Bu kriz-den Euro bölgesi ne kadar etkilenirse İngiltere de o kadar etkilenir. Hatta Almanya ve Fransa etkinliklerini art-tırarak ve krizin yükünü diğer devlet-ler üzerine yıkma fırsatına sahipken İngiltere Euro’nun dışında kalması nedeniyle kendisiyle başbaşa kalarak krizden daha sert etkilenebilir.

- Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nde kal-masına izin vermenin hata olduğunu söyledi. Alman lider Merkel, kamu kesintilerini kabul etmemesi duru-munda Yunanistan’ı atmakla tehdit etti. Yunanistan’ın Euro Bölgesin-den çıkarılması bölgeyi krizden kur-tarır mı?

Sarkozy’ninki şantaj. Nihayet şan-taj tuttu ve Almanya ile Fransa Yu-nanistan’a boyunduruğu geçirdi ve soyup soğana çevirmesi için bir mali oligarşi memurunu ülkenin başına bir başbakan olarak atadılar. Kaldı ki, Yunanistan’ın Euro’dan çıkarılma-sı Euro bölgesini krizden çıkarmaz, çünkü bu bir Euro bölgesi krizi, bir borsa krizi değil ki, bu tüm dünyayı etkisi altına alan ve gitgide derinleş-mekte olan bir dünya ekonomik krizi. Ve bu ekonomik kriz de kapitalizmin

Page 69: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 69 ]

Marksist Teori 5

2. genel bunalımının şiddetli bir dışa-vurumu. Varsayalım Yunanistan atıl-saydı ne değişirdi? Ya İtalya, onu ne yapacaksınız? İspanya, Portekiz, on-lar da zor durumda. Bunları geçtim, Yunanistan’ı atmakla tehdit eden Sar-kozy Fransa’yı ne yapacak? Onunla ilgili göstergeler de pek parlak değil.

- Borç ödeme krizinde sıranın Fransa’ya geleceği söyleniyor. Av-rupa’nın ikinci büyük ekonomisinin de krize girmesi süreci nasıl etkiler?

Sıranın Fransa’ya gelmesi krizde yeni bir aşama anlamına gelir. Fransa, Almanya ile birlikte Avrupa’nın en bü-yük ekonomisi. Ekonomik durgunluk aşılamazsa, ki bu yönde hiçbir emare yok ve en iyimser burjuva tahminler bile 10 yıl gibi uzun bir süreyi telaffuz ediyor, ne Fransa’nın ne Almanya’nın krizin dışında kalması mümkün olmaz. Ve bunun genel geçer bir borsa sarsın-tısının çok ötesinde bir güven buna-lımı yaratacağı açık. Şimdi Almanya ve Fransa bir güvence olarak ortaya çıkıyor, onlara da güven yitirildiğin-de geriye en büyük güç ABD kalıyor ki, onun da söz konusu “güven” ol-duğunda kendine hayrı yok. Ama kri-zin en büyük ekonomileri tam olarak girdabına alması en büyük etkiyi sınıf mücadelesinde gösterir. Avrupa işçi sı-nıfı üzerindeki tüm ölü toprağı silkip atacaktır, böyle yapmak zorundadır. Çünkü burjuvazi ona başka bir hareket olanağı bırakmamaktadır.

- Dünyada yaşanan ekonomik kriz Türkiye’yi ne ölçüde etkiler? Çin, Hindistan, Türkiye gibi ülkelerin bu

krizin biraz kenarında kalmasının ne-deni nedir?

Çin, Hindistan ve Türkiye’yi ay-nı noktaya koymamak lazım. Çin ve Hindistan yalnızca nüfus ve coğrafi büyüklükleri itibarı ile değil ekono-mik güç olarak da Türkiye ile kı-yaslanamaz ve bu ülkelerin ekono-mik iç dinamikleri çok daha güçlü. Türkiye’nin dışa bağımlılığı ise çok derin. Ayrıca Türkiye’nin krizin ke-narında kaldığı iddiası da tam olarak doğru değil. Türkiye 2009’da yaklaşık yüzde 5 küçülmüştü. Buna karşın Çin ve Hindistan’da ekonomi küçülmedi, büyüme hızı düştü. Türkiye sonraki iki yılda toparlandı. Yüksek faiz ucuz dövize dayalı para politikası sıcak pa-rayı çekti. Bu faiz yükü dolaylı vergi-ler yoluyla emekçilerin sırtına yıkıldı. Avrupa’nın hemen kıyısında ucuz emek cenneti olması da doğrudan ser-maye yatırımlarının akışının kesintiye uğramasını engelledi. Bugün Avrupa burjuvazisinin Avrupa emekçi halkla-rına dayatmaya çalıştığı saldırı politi-kalarını Türk egemen sınıfları öyle çok da büyük bir itirazla karşılaşmadan Türkiye emekçi sınıflarına dayatabil-mişlerdi. Bu nedenle egemen sınıflar rahat. Haliyle Türkiye spekülatif ve doğrudan sermaye yatırımları için gö-rece güvenli bir liman olmaya devam etti. Fakat bu durum sürdürülemez. Çünkü Türkiye’nin en büyük ihracat kapısı Avrupa ve şimdi en iyimser tahminle uzun süreli resesyondan söz ediliyor. Avrupa ihracat pazarlarında oluşacak tıkanmayı telafi edebileceği yeni pazarlar bulması da öyle kolay

Page 70: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 70 ]

Marksist Teori 5

değil. Döviz fiyatları durmadan yük-seliyor, eskisi gibi görece ucuz borç-lanma şansı da yok. Avrupa’da kriz ateşinin yükselmesi ile faizler daha da yükseldikçe sıcak paranın o tarafa doğru bir yoğunlaşması da olası ki, bu Türkiye’den hızlı çıkışları getirebi-lir. Bunu önlemenin tek yolu faizleri yükseltmek ama ekonomik büyüme eski düzeyinde sürdürülemeyince faiz yükünü halkın sırtına yıkmak çok da kolay olmayacak. Nereden baksanız Türkiye için de önümüzdeki aylar ve yıllar zor geçecek.

Hindistan’ı bir yana bırakalım, Çin’in durumu ise farklı. Çin’in elin-de muazzam bir sermaye fazlası var ve iç pazarı genişletme dinamiği görece canlı. Çin hem geniş bir pa-zar hem de ucuz işgücü yatağı. Ama dünya pazarı daralırsa bundan Çin’in etkilenmemesi düşünülemez. Avrupa ve ABD Çin’in en büyük ihracat pa-zarları. Buralarda tıkanma olduğunda Çin’in kendi iç pazarıyla ya da alter-natif pazarlarla bu açığı telafi etmesi mümkün değil.

- Buna karşın Çin’in önümüzdeki yıllarda dünyanın en büyük ekono-mik gücü olacağına dair iddialar var, buna ne diyorsunuz?

Her şeyden önce ülke bazında “ekonomik büyüklük” doğru bir kıs-tas değil. O “büyüklük” nereden ge-liyor ona bakmalı. Bir örnekle ne demek istediğimi açıklamaya çalışa-cağım. Dünyanın en büyük tekellerin-den Apple mamüllerinin üretimi Çin, Güney Kore gibi ülkelerde gerçek-leşiyor. Her 100 birim paralık Apple

mamülünden Çin’e kalan 1,8 birim para, yani yüzde ikiden az. Çin bu parayı emekçilik yaparak alıyor. Gü-ney Kore’nin payı biraz daha yüksek, yüzde 5 ile 7 arasında. Onlar bu payı hafıza kartları ve görüntü sağlayıcıları üretimi ile elde ediyorlar. Türkiye’ye ise cep telefonlarının plastik kılıflarını üretmek kalıyor ki, payının yüzdelik değeri bile yok. Sonuçta Apple’a 58 kalırken Çin’e iki bile kalmıyor, ama hepsi Çin’in “büyüklüğü”ne dahil oluyor. Türkiye’den bir örnek vere-lim; otomotiv. Türkiye’nin en büyük ihracat kalemlerinden otomotiv ba-şına Türkiye’ye kalan katma değer (ücret+kâr) 250-300 Euro, asıl kazanç sermaye yatırımının asıl sahibi ulus-lararası tekellerin oluyor. Hal böyle olduğu için yatırımların asıl sahipleri tekeller pazar daralması nedeniyle sı-kıntıya düşerlerse bu ülkeler ucuz iş güçlerini bile satamaz hale gelebilir, ya da bazıları “işsiz ülke” konumuna düşebilirler. İş buraya gelip dayandı-ğında ki, Türkiye buna çok yakın, kri-zin yıkıcı etkisi bu ülkelerde çok daha sarsıcı olacak.

- Cari açık sorunu Türkiye’de de yaşanıyor. Yeni vergi ve zamlarla açık kapatılmaya çalışılıyor. Türkiye için-de tehlike çanları çaldığı söylenebilir mi?

Sorun cari açıkta değil, cari açığı sürdürme koşullarının ortadan kalk-maya başlamasında. Mevcut koşul-larda cari açığın düşmesi ekonomik iyileşme anlamına gelmez, tam tersi-ne ekonomik daralma anlamına gelir. Cari açığın en büyük kalemi ithalat-

Page 71: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 71 ]

Marksist Teori 5

ihracat farkından geliyor. İthalattan kısılması ihracatın düşmesine yol açar. Çünkü ucuz ithal girdisi ve ucuz emek gücü ile üretim bugün Türkiye sınai üretiminin üzerinde yükseldiği temeli oluşturuyor. Buna bir de dışa-rıdan düşük faizle döviz borcuna gir-meyi eklerseniz tamam olur. Bu çar-kın dönmesi giderek güçleşiyor. Vergi ve zam soygunu ile halkın sırtına bin-menin de bir sınırı var. Emekçi sınıf-lara haklarını gasp etme saldırıları ve soygunu dayatma, kölelik yasalarını kabul ettirme de eskisi kadar kolay olmaz. Ezilenlerin itiraz sesleri daha gür duyulacak.

- Tunus ve ardından Mısır’da ya-şanan Arap devrimleri önce Avrupa ülkelerine sonra da ABD’ye ilham kaynağı oldu. Avrupa’da “öfkeliler” hareketi başladı, ABD’de ise işgal eylemleri. Yunanistan ve İspanya’da etkili olan meydan işgalleri sona er-di. ABD’de ise Wall Street’i İşgal Et hareketi tüm ülkeye yayılıyor. Ancak yapılan bu eylemlere rağmen hükü-metler tüm yıkım planlarını gerçek-leştiriyor. Bunun sebebi nedir?

Bu bir süreç, hem ülkelerin ken-di iç gelişimleri bakımından hem de adım adım dünyayı sarma anlamında bir süreç. Kriz gibi direniş de dünya çapında, kriz gibi direniş de giderek şiddetlenmekte. Arap devrimci süreci Avrupa ve ABD’de yankısını buldu. Ama Arap devrimci süreci olmasaydı da Avrupa ve ABD’de kitle hareketleri bakımından yeni bir dönem başlaya-caktı. Zaten bunun ilk işaretini 2008 Yunan gençlik ayaklanması vermiş-

ti. Ya da daha önceki açlık isyanları dünyanın gidişatı hakkında bir fikir veriyordu. Demek ki, önce şunu tespit etmemiz gerekiyor; devrimci sürecin zemini tüm dünya. Bazı ülkeler za-man zaman bu sürecin en önüne fırla-yabilir, bazıları sürece sonradan ekle-nebilir, bazıları işin henüz başındadır vb. ama hepsi birbirinden öğrenerek bir bütünü oluşturmaktalar. Dünya yetişkin nüfusunun yalnızca binde 6’sı küresel servetin yüzde 38,5’ini elinde bulundururken, nüfusun yüz-de 67,6’sını oluşturanlar bu servetin yalnızca yüzde 3,3’üne sahiptir. Eşit-sizlik bu denli derinleşmişken ve genç nüfus içinde işsizlik oranları yüzde 15 sınırına dayanırken kimse dünyanın huzur içinde olacağını iddia edemez.

İşçi sınıfı ve ezilenler yeni bir mücadele okulundan geçiyor. Bu şimdiye kadar alışık olduğumuz tür-den bir hareket değil. Ezilen sınıf ve katmanların kapitalizmden nesnel kopuşunun eylemsel dışavurumunu ifade ediyor bu hareket. Dolayısıyla bilinçlenip eyleme geçenlerden çok eylemde ya da eylemle bilinçlenen-lerden oluşuyor asıl olarak. Eylemin bilinci hareketin itici gücü. Ne derli toplu programları ne de stratejik ha-reket planları var. Ama hareket bü-yüyor ve büyümek zorunda. Çünkü burjuvazinin esneme payı yok ve ezi-lenler istese de esneyemiyor. Şimdilik harekete rağmen ileri kapitalist ülke-lerde hükümetler aldıkları kararları halka rağmen uygulayabiliyorlar, ama şimdilik! Kapitalizm krizde ve çıkış emareleri de göstermiyor. Burjuvazi-

Page 72: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 72 ]

Marksist Teori 5

nin ideolojik ve politik sözcülerinin dilinden yalnızca umutsuzluk ve ka-ramsarlık sözcükleri dökülüyor. Bu koşullar altında, toplumsal meşruiyet kazanmamış yıkım programlarının hayata geçmesi ezilenlerin devrimci refleksini güçlendirir.

- Kriz esas olarak kapitalist met-ropollerde yaşanıyor. İşçi ve emekçi sınıfların mücadelesinde de bu met-ropoller giderek ön plana çıkıyor. 1850’lerde Marx ve Engels’in tespit ettiği ‘’dünya devrimi’’ koşulları ye-ni biçimde tekrardan mı oluşuyor?

Hayır, bu bir tekrar değil, yeni bir durum. Marx ve Engels’in “dün-ya devrimi” dediği yıllarda kapita-list dünya birkaç Avrupa devletinden ibaretti. Bugün ise kapitalist dünya kelimenin gerçek anlamıyla geze-genin fiziki sınırlarını oluşturuyor. Marx, Engels zamanında işçi sınıfı nüfus içinde belirleyici bir güç olarak İngiltere’de gelişmişti. Oysa bugün dünyanın büyük bölümünde işçi sınıfı yalnızca belirleyici bir güç değil, nü-fusun büyük çoğunluğunu oluşturu-yor. Marx ve Engels zamanında 100’e yakın ülkenin 1000’e yakın şehrinde aynı gün, aynı saatte, aynı talepler-le enternasyonal bir eylem örgütle-mek hayal bile edilemezdi. Ama eğer Marx ve Engels’in öngördüğü “dünya devrimi”nden söz edersek, evet tam da buna uygun koşulların elverişli ha-le geldiği bir zamandan geçtiğimizi söyleyebiliriz.

Marx ve Engels zamanında ka-pitalizm toplumsal emeğin üretici güçlerini geliştirme yeteneğini güç-

lendirmekteydi. Lenin döneminde de kapitalizm bu yeteneğini henüz yitir-memişti. Marx ve Engels zamanında İngiliz burjuvazisi sömürgelerden el-de ettiği yüksek karların bir kısmını İngiliz işçi sınıfına dağıtarak onları burjuva sınıf çıkarlarına yedekleyebi-liyordu. Lenin’in zamanında sömür-ge ve yarı sömürgelerde ezilenlerle emperyalizm arasında çelişkiler kes-kinleşse de kapitalist metropollerde burjuvazi artı kârların bir kısmını emekçilere vererek onları teskin ede-biliyordu. Bundan dolayıdır ki, Marx-Engels zamanında Paris Komünü Le-nin zamanında Ekim Devrimi kendi çağlarının dünyasına yayılamamıştı. Bugün koşullar çok farklı. Kapita-lizmin çekirdeği, çelişkinin odağı. Antagonist çelişki evrensel nitelikte. Kapitalizmin en gelişkin olduğu ül-kelerde taviz siyasetinin maddi temel-leri yok. Kapitalizm toplumsal eme-ğin üretici güçlerini geliştiremiyor. Tarihte ilk kez “işçi sınıfının ulusu yoktur” bilincinin nesnel maddi zemi-ni evrensel düzeyde bu çapta gelişti. Bu zemin sayesindedir ki, “emekçi dünya kardeşliği” bilinci giderek güç kazanmakta. Üretimin, iletişimin, çe-lişkilerin bu düzeyde evrenselleştiği bir dünyada sınıf mücadelesinin dün-yasal bir karakter alması kaçınılmaz. Bu hiçbir biçimde insanlar aynı anda ayaklanacak ve bir dünya devrimi olacak biçiminde yorumlanamaz. İşi sınıfı için, ezilen sınıf katmanları için ulusal bilincin etkisi ne denli kırılırsa kırılsın, burjuva siyasal yönetim dev-letlere bölünmüş durumda. Ayrı ayrı

Page 73: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 73 ]

Marksist Teori 5

siyasi iktidarlar ayrı ayrı yıkılmadan dünya devrimine doğru yol alınamaz. Ama diğer yandan çelişkilerin ev-rensel niteliği nedeniyle devrimlerin hızlı bölgeselleşme ve oradan dün-yasallaşması için koşullar çok daha elverişli. Tunus’ta başlayan devrimin nasıl hızla hemen bütün Arap coğraf-yasını etkisi altına aldığını gördük ve onlardan ilham alan kitle hareketleri-nin kapitalizmin merkezlerinde patlak verdiğine şahit olduk. Demek ki, dev-rimci kopuşlar bir kez başladı mı önü-nü almak burjuvazi için hiç de kolay olmayacak.

- Özellikle İspanya ve Yunanis-tan’da milyonlarca insanın sokağa dökülmesine rağmen eylemlerde dev-rim perspektifi yok. Bu sorunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Devrim ille de “perspektifle” gele-cek diye bir şey yok. Bastil’e hücuma geçen Fransız yoksulları “hadi gidip devrim yapalım” diye yola çıkma-mışlardı. Ama Bastil’e yürüdüler ve devrim oldu. 1917 Şubatı’nda greve çıkan Rus işçiler de buna Çar’ı de-virme hesabı ile kalkışmamışlardı. Tarihte öyle anlar olabilir ki, çelişki-lerin çözümü kendini dayatır ve daha önce sıradan olan bir hareket, girişim devrimle sonuçlanabilir. Tabi her za-man böyle olacağı anlamı çıkarılamaz bundan, burada kastedilen sınıf çeliş-kilerinin keskinleştiği bir yerde ve za-manda devrimler şu ya da bu sebeple patlayabilir. Ama devrimin yönünü buna hazırlıklı olanlar çizer. Bunun da tek yolu devrimin içinde onun bir örgütleyicisi olarak yer almaktır.

Ezilenler birileri onları devrime ikna ettiği için değil, nesnel koşullar on-ları devrimci çözüme zorladığı için bu yola girer. Toplumsal çelişkilerin şiddetiyle harekete geçen yığınlar ey-lem pratiği içinde devrim perspektifi edinebilirler. Böyle zamanlarda çeliş-kiler tüm antagonist nitelikleriyle açı-ğa çıktığı için düzeniçi çözümler çok çabuk eskir, bu çözümler eskidikçe köklü çözümlere olan eğilim yüksel-meye başlar. Ve bu hareketler öyle ya da böyle kendi devrimci önderlerini ortaya çıkarırlar. Bu olgunun bir yanı. Diğer yanda burjuvazinin eli armut toplamıyor, var gücüyle kitle hareke-tini saptırmaya, olmuyorsa ezmeye çalışacaktır. Üstelik şimdiki burjuvazi ne Fransız feodalleri ne de Rus Çarı gibi sınıf mücadelesi cahili değil, ak-sine tüm varlıklarıyla “ayaklanmalar yüzyılına” hazırladılar kendilerini. Ama işçi sınıfı ve ezilenler cephesi için aynı hazırlık bilincinden söz ede-meyiz. Açık ki, bugünkü sorun hare-kete geçen kitlelerin “devrim pers-pektifinden” yoksun olmaları değildir, “devrim pespektifi”ne sahip olanların ortaya çıkan kitle hareketlerinin ken-diliğinden bilincinin gerisinde kalma-larıdır. O halde şimdi tüm mesele dev-rimci komünist bilincin bu hareketle buluşması, hareketle kaynaşmasıdır. Bu bir “dışsallık” pozisyonunda kala-rak değil, hareketin doğrudan parçası haline gelerek başarılabilir. Burada önemli olan yalnızca harekete bilinç taşımak değil, hareketten öğrenmek-tir. Eğer bu başarılamazsa komünist bilinç buluşması havanda su dövme-

Page 74: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 74 ]

Marksist Teori 5

nin ötesine geçmez. Dünya devrimi-nin kurmay cephesinin örgütlenmesi ancak pratikteki harekete katılmak, onu ileri taşıma gayreti içinde olmak çizgisi üzerinden başarılabilir ve ba-şarılmalıdır. İşçi sınıfı ve ezilenler burjuvaziye karşı ordulaşmazlarsa ve içlerinden orduyu yönetecek bir kurmay oluşturmazlarsa burjuvazinin karşı devrimci saldırıları karşısında alacakları yenilgilerle umutsuzluğa düşebilirler.

- Avrupa’da ve ABD’de hakları ellerinden alınan halkın sokağa çık-ması nasıl değerlendirilmeli. ABD’de ve Avrupa’da yaşanan kitle mücade-lesi sınıf savaşımlarını yeniden gün-celliyor mu?

“Sınıf savaşımları” hiçbir zaman güncelliğini yitirmedi ki. Sınıf mü-cadelesinin şiddetinde zaman zaman büyük geriye düşüşler oldu ama yine de her zaman yürürlükteydi. Bilhassa “sosyalist” devletlerin bizzat kendi halkları tarafından alaşağı edilmesi ve buralarda hızla kapitalizmin inşasına girişilmesi ‘90’lı yıllarda sınıf mü-cadelesinde işçi sınıfının geriye düş-mesinde önemli bir nedendir. Diğer yandan burjuvazinin çok yönlü saldı-rılarına karşı işçi sınıfı örgütlerinin sa-vunmacı ve teslimiyetçi tutumları da işçi sınıfı hareketinin daha geri nok-talara savrulmasına neden oldu. Ama şimdi kapitalizm ekonomik, politik ve ideolojik kriz içinde. Kapitalist eko-nomi çalışmıyor, burjuva demokrasi-si işlemiyor, ideolojik aygıtlar, zihin çelici ideoloji üretemiyor. Kapitalizm tarihsel varlık nedenini bütünüyle yi-

tirdi. Marx der ki; “Gelişmelerinin belli bir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim iliş-kilerine ya da bunların hukuki ifade-sinden başka bir şey olmayan, mül-kiyet ilişkilerine ters düşerler. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri haline gelirler. O zaman bir atoplumsal dev-rim çağı başlar.” İşte tam da Marx’ın bahsettiği toplumsal devrim çağının koşulları evrensel düzeyde olgunlaş-mış durumda. Marx, aynı yerde şöyle devam eder; “İçerdiği bütün üretici güçler gelişmeden önce bir toplumsal oluşum asla yok olmaz.” Bugün tüm olgular kapitalizmin içerdiği bütün üretici güçlerin gelişiminin sınırına dayandığını gösteriyor.

Ve devam eder Marx; “Yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri, bu üre-timin maddi varlık koşulları, eski toplumun bağrında çiçek açmadan, asla gelip yerlerini alamazlar.” Kapi-talizmin bağrında daha yüksek üretim ilişkilerinin maddi varlık koşulları ye-terince olgunlaştı. Sermaye toplumsal emeğin üretim güçlerini geliştirebile-ceği kadar geliştirdi. Öteye geçmek için onu yıkmak gerekli. Dünyanın tek bir dolaşım ve iletişim ağı içinde birleştirilmesi, computer ve robotun fiili üretim sürecinde insan işgücünün en alt düzeye çekme potansiyeli taşı-ması eski “toplumun bağrında çiçek açan” daha gelişkin üretim biçiminin “maddi varlık koşulları” olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Marx sözünün de-vamını şöyle getirir; “Burjuva üretim

Page 75: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 75 ]

Marksist Teori 5

ilişkileri, toplumsal üretim sürecinin en son uzlaşmaz karşıtlık biçimidir... burjuva toplumun bağrında gelişen üretici güçler aynı zamanda, bu kar-şıtlığı çözüme bağlayacak olan maddi koşulları yaratırlar. Demek ki bu top-lumsal oluşum ile insan toplumunun tarih-öncesi sona ermiş olur.”

Evet, bir toplumsal devrim çağına doğru akıyor zaman ve bu toplumsal devrim yalnızca kapitalizmi alt etme-yecek, bunu yaparak üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin geliştiğinden bu yana süregelen sömürü çağına son noktayı koyacak. Bu toplumsal devrim komünizmin şafağını muştulayacak.

* Yusuf Çobanoğlu’nun yaptığı bu röportaj daha önce ETHA’da yayınlanmıştır.

Page 76: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 76 ]

AKP hükümeti, “çıraklık” döneminden “ustalık” dönemine geçtiğini ilan ederken, gerçekte işçi sınıfı ve ezilenlerin kazanılmış haklarına saldırma ve sömürüyü artırmada ne kadar ustalaştığına işaret ediyordu.

Bu dönem, birinci AKP hükümeti yıllarında ertelen-miş birçok saldırı yasasını ardı ardına gündeme getirerek önce tartıştırıyor, sonra ortaya çıkan tepkilere ve o anki güç dengelerine bağlı olarak geri çekiyor veya ileri ham-le yapıyor.

AKP hükümeti, kendisinden öncekilerin cesaret ede-mediği, 12 Eylül cuntasının ürünü, 1475 sayılı İş Kanu-nunu değiştirerek, 4857 sayılı kölelik yasasını çıkardı. Çalışma yaşamıyla ilgili daha sonra çıkan kanunlar, bu dönemde planlanan yasalardı. Geçtiğimiz yıl “torba ya-sa” diye bilinen kanunu çıkardı. Torba yasanın esasını esnek çalışma ile ilgili maddeler oluşturdu.

Çıkarılan ve çıkarılmakta olan yasalar Dünya Bankası ve IMF mutfağında pişirilerek hazırlanmış, hükümetler tarafından uygulamaya sokulmuştur. AKP hükümetinin

İŞÇİ VE EMEKÇİ MEMUR HAKLARINA SALDIRI YASALARIEmin Orhan

Page 77: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 77 ]

Marksist Teori 5

hazırladığı ulusal istihdam projesinin mimarı uluslararası tekellerdir.

Bu yasalarla, azami kar veya azami sömürünün önündeki engelleri ortadan kaldırmayı amaçlıyorlar. Esnek-ku-ralsız çalışma kural haline getiriliyor. Sermayenin ihtiyaçlarına bağlı olarak esnek çalışmanın sınırlarını geniş-letilmesi yasallaştırılıyor. İşsizlik ve güvencesizlik bu politikalarla yay-gınlaştırılıyor. Genel sağlık sigortası 1 Ocak 2012’den itibaren yürürlüğe girdi. 2821-2822 Sayılı Sendikalar, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası, kıdem tazminatı hakkının fo-na devredilerek gasp edilmesi, bölge-sel asgari ücret yasasının çıkarılması, özel istihdam bürolarının kurulması ve esnek çalışma sisteminin sınırlarını genişleten yasal düzenlemeler, AKP hükümetleri tarafından gündemleştiril-di. Bazı yasalar, 4857 Sayılı İş Kanunu çıkarılırken gündeme getirildi. Kıdem tazminatı fonunun ve özel istihdam bürolarının kurulması, 4857 Sayılı İş Kanununda daha sonra ayrı bir madde olarak düzenlenmesi öngörülmüştü.

AKP hükümeti, bu planı, Eko-nomik Sosyal Konsey’de ve serma-ye temsilcileri, hükümet ve Türk-İş, Hak-İş’in içinde yer aldığı üçlü Da-nışma Kurulu’nda tartıştırarak, uzlaş-ma metni olarak duyurma, işçi sınıfı ve ezilenleri bu uzlaşmayı onaylama-ya çağırma yöntemi izledi. Medya araçları bu “rızayı” üretme araçları olarak kullanıldı, tepkiler görünmez kılınmaya çalışıldı.

Amaç nettir: işgücünün yağmalan-masının yasal kılıflarını hazırlamak,

engellenemediği koşullarda, sendikal örgütlülüğü sermayenin denetimdeki sendikalara hapsetmek!

Sermaye oligarşisi böyle buyurduAKP hükümeti, 2821 sayılı Sen-

dikalar, 2822 sayılı Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Yasası’nı birleş-tirerek,“Toplu İş İlişkileri Yasası” ta-sarısı olarak düzenleyip burjuva mec-lise gönderdi. Çalışma Bakanlığı daha önce hazırladığı yasa tasarısında sen-dikaların taleplerinin küçük bir bölü-mü temelinde yaptığı değişiklikleri, sermaye oligarşisinin buyruklarına göre yeniden düzenledi. Birkaç nokta-sını dışta tutarsak, taslakla yapılan, 12 Eylül generallerinin çıkardığı yasanın rötuşlanarak piyasaya sürülmesinden ibarettir. Hatta grev yasakları ve fiili meşru mücadele karşısında daha geri olduğu söylenebilir.

Bakanlar kurulunda uzun süre bekletilen tasarı, bir çeşit mutasyona uğratıldı. Tasarının bakanlık kori-dorlarında dolaştırıldığı sürede, AKP hükümetinde ekonomi alanındaki ba-kanlar, sermayenin değişik sözcüleri ve özellikle politik İslamcı sermaye-nin Fetullah Gülen kanadının küme-lendiği Türkiye İşadamları ve Sanayi-cileri Konfederasyonun (TUSKON)dan gelen önerilerle son şekli verildi. TUSKON Başkanı Rızanur Meral, ta-sarının “iş verimliliği” konusundaki bütün kazanımları geri alacağını be-lirterek, “Türkiye’nin iş barışını 1980 öncesine götürebilecek bir tasarı ha-zırlandı. Tasarı istikrar ve iş barışını büyük zarar verecek.” demiş.

Page 78: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 78 ]

Marksist Teori 5

Türkiye İhracatçılar Meclisi Başka-nı Mehmet Büyükekşi, “İşkolu barajı-nın düşürülmesine itiraz ediyoruz. Yüz bin kişiyle toplu sözleşme yapmak için ideolojik tabanlı sendikalar kurulabilir. Bu da sanayiye darbe vurur” diyerek baklayı ağzından çıkarmış.

Daha önce hazırlanan taslakta yer alan iş kolu barajının binde 5’e düşürülmesine TUSKON, TOBB, MÜSİAD, TÜSİAD ve TİSK gibi sermaye örgütleri hep birlikte karşı çıktılar. Aralarında rekabet eden ser-maye grupları, söz konusu işçiler le-hine bir yasa maddesi olunca birlikte karşı çıktılar. AKP Hükümeti’nin ser-maye oligarşisinin çıkarlarının sözcü-lüğünü yapan bakanlar, böyle bir dö-nemde bir de sendikalar yasasıyla işçi örgütlerinin güçlendirilmesi ve toplu sözleşme haklarının artırılmasının doğru olmadığını, patronların daha fazla sorun yaşamasına yol açacağı ve işçilik maliyetlerini yükselteceği, bu nedenle yasanın farklı biçimde düzen-lenmesi isteklerini ortaya koydular.

Böylece burjuva meclise gönderi-len yasa tasarısı sermaye nasıl buyur-duysa öyle oldu.

Devlet ve patron denetiminde bir sendikal düzenÇalışma Bakanlığı tarafından

Meclis’e gönderilen taslağı, mantığı-nın daha iyi anlaşılması için bir kaç noktadan ele alabiliriz.

Taslağın sendikal örgütlenme ile ilgili bölümünde, sendikal bürokrasi-ye bazı tavizler verilmesi, sınırlı bazı

iyileştirmeler yapılması zemininde, sendikaların sermaye denetimine so-kulmasını sağlamak hedefi açıkça sı-rıtıyor.

Sendikalara üyelik yaşını 16’dan 15’e düşüren tasarıda, işçilerin öz-gürce sendika seçme hakkı önündeki kısıtlamalar devam ediyor. “İşçi ve-ya işverenler aynı işkolunda ve aynı zamanda birden çok sendikaya üye olamazlar. Ancak aynı işkolunda ve aynı zamanda farklı işverenlere ait işyerlerinde çalışan işçiler birden çok sendikaya üye olabilirler” denerek esnek çalışma sistemine göre düzen-leme yapılıyor. Bu çelişkili ifade ay-nı patronlara ait işyerlerinde işçinin sendikalara üye olamayacağını ancak aynı işkolunda farklı patronlara ait işyerlerinde üye olabileceğini öngö-rüyor. Yanı sıra işten atılan işçi başka bir işkolunda işe girmediği durumda sendika üyeliği bir yıl süreyle devam ediyor. Buradaki düzenlemede de es-nek çalışma sistemine göre yapılıyor. Uzun süredir, kriz sürecinde veya pat-ronun fazla stok yaptığı durumlarda işçiyi 6 ay çalıştırıp, 3 ay ücretsiz izne ayırdığı, örnekler az değil.

Tasarıda “yeni” diyebileceğimiz en önemli değişiklik, sendikaya üye olur-ken ve ayrılırken noter şartının kaldı-rılmasıdır. Fakat noter şartının kaldı-rılması tek başına sendikaya özgürce üye olma ve istediği sendikaya üye olma anlamına gelmiyor. Tasarı, noter şartı yerine e-devlet sistemi getiriyor. İlk bakışta e-devlet sistemi noter şar-tına göre daha ileri bir adımdır. Noter şartı dosdoğru işçilerin sendikalaşma-

Page 79: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 79 ]

Marksist Teori 5

sının önünde temel bir engel olarak duruyordu. Fakat e-devlet sistemi de ciddi biçimde sorunludur. Yeni taslak, e-devlet sistemi üzerinden sendika üyesi olacak işçinin devlet ve patron-lar tarafından kontrolüne olanak sağ-lıyor. Her türlü istismara açık olan bu sistemle patron, işe aldığı işçilerden, e-devlet şifresini rahatlıkla isteyebilir ve böylelikle sendikaya üye olup ol-madığını, hangi sendikaya üye oldu-ğunu denetleyebilir. İşsizliğin bu ka-dar yaygın olduğu koşullarda e-devlet şifresini isteyen patrona hangi işçi hayır diyebilir. Ya iş ya da şifre! Çok demokratik değil mi? Oysa normal koşullarda sendika üyeliği basit bir prosedürle işçinin sendikaya giderek form doldurması ve sendikanın yeter-li çoğunluk sağlandıktan sonra pat-rona bildirmesinden ibaret olmalıdır. Bu düzenleme ile sermaye ve devlet denetiminde sendikal düzen yerleştir-meyi amaçlıyorlar. İşçiler, sendikala-şacaksa patronların istediği sendikaya üye olmaya zorlanacak.

Tasarı, sendika yöneticilerinin ve iş yeri temsilcilerinin iş güvencesini ortadan kaldırıyor. Daha önce iş ye-ri temsilcilerinin işten atılması duru-munda mahkeme kararıyla işe iade-sini öngörüyordu. Şimdi bu işe iade teminatı tasarıdan çıkarılmış. Tasa-rıyla, sendika temsilcileri, haksız bir şekilde işten çıkarılmaları halinde, ancak yargı yoluyla tazminat alabi-lecekler. Sendika temsilcilerinin iş güvencesinden yoksunluğu, sendikal özgürlüğün ortadan kaldırılmasıdır. Patronların denetim ve isteğine uygun

hareket etmeye zorlanan bir temsilci-lik sisteminin, işçilerin hak ve çıkar-larını kendi özgür iradesiyle savuna-mayacağı açıktır.

Sendikalar mali olarak da dene-tim altına alınıyor. Sendikaların, mali müşavirlikler tarafından denetlenmesi yasalaştırılıyor. Ayrıca istenirse mah-kemeler tarafından da denetlenebile-cek. Bakanlıkça, iç ve dış denetim ay-rı bir yönetmelikle sağlanacak. Oysa sendikalar, sadece her bakımdan üye-leri tarafından denetlenmelidir. Dev-let, sendikaların denetiminden elini çekmelidir.

Tasarıda gençlere, çiftçilere, ev işçilerine, emeklilere sendika kurma ve sendikalara üye olma hakkı tanın-mıyor.

Tasarıda önce 28 olan işkolu sa-yısı 18’e indirilmişti. Ancak alt ko-misyonda 4 iş kolu eklenerek bu sayı 22’ye çıkarıldı. Esasında işçi sınıfının çıkarları, ilkesel olarak, her türlü iş kolu ayrımının kaldırılmasını gerekti-riyor. Ancak yetki sorunu ile bağı ku-rulduğunda, bu ilerleme gibi görünse de, birleştirilen işkollarında sendika-ların toplu sözleşme yetkisi almasını iyice zorlaştırıyor.

Toplu sözleşme özgürlüğü yok 12 Eylül faşist cuntası işçi sınıfının

toplu sözleşme hakkını biçimsel hale getirmiş, fiilen ortadan kaldırmıştı. Sendikalara üye olmak bir sorunken, yetki alıp toplu sözleşme imzalamak daha büyük bir sorundu. Toplu sözleş-me imzalamak isteyen işçiler, aylar ve

Page 80: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 80 ]

Marksist Teori 5

günler süren prosedür nedeniyle “bu TİS imzalansa da kurtulsak” demeye zorlanıyordu. Bu sistemde herhangi bir değişiklik yok. Yine TİS süreci, devlet ve patronların denetiminde ve “yetki kaybı” tehdidi ile karşı karşı-ya bırakılıyor. Yeni tasarı bu açıdan da, 12 Eylül generallerinin çıkardığı 2822 sayılı yasadan farklı değil. TİS imzalamak için baraj duvarlarını at-lamak, YHK engelini aşmak ve sonra da uzun prosedürleri tamamlamakla mümkün, faşist YHK kılıcı yine işçi-lerin tepesinde sallanıyor.

12 Eylül generalleri işçilerin grev hakkını önemli ölçüde ortadan kaldırdığında, “sizin greve çıkma-nıza, direniş yapmanıza gerek yok, biz, sizin haklarınızı veririz” diyor-lardı. Bunun için Yüksek Hakem Kurulu’nu kurdular. YHK’nın ağzın-dan çıkan tek bir sözle, işçiler greve çıkmadan açlık sınırında bir ücrete mecbur ediliyorlardı. Faşist 12 Ey-lül Anayasası’nın 54. maddesinde, “grev ve lokavtın yasaklandığı hal-lerde veya ertelendiği durumlarda ertelemenin sonunda, uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulunca çözülür. Uyuşmazlığın her safhasında taraflar da anlaşarak Yüksek Hakem Kurulu-na başvurabilir. Yüksek Hakem Ku-rulunun kararları kesindir ve toplu iş sözleşmesi hükmündedir” denil-mektedir. AKP’nin hazırladığı tasa-rıda, 12 Eylül generallerinin faşist kılıcı YHK duruyor. Yine patronların çoğunlukta olduğu bu kurul, daha sistematik ve işlevli kılınmaya çalı-şılıyor.

Yetki şantajı baraj duvarıAKP hükümeti, geçtiğimiz Tem-

muz’da açıklanması gereken iş kolu barajı istatistiklerini uzun süre bek-letti. Çünkü açıklasaydı, çok sayıda sendika barajın altında kalacak ve TİS yetkisini kaybedecekti. AKP hü-kümeti yetkiyi açıklamak yerine, “ya önünüze sürdüğüm barajları, grev ya-saklarını kabul edersiniz ya da yetki-nizi düşürürüm” şantajı ile boyun eğ-dirmeye çalıştı. Bunda önemli ölçüde başarılı da oldu. 12 Eylül faşist gene-ralleri işçilerin getirdiği yüzde 10 iş kolu, yüzde 50+1 iş yeri barajları işçi-lerin sendikalaşmasının önündeki te-mel engellerden biriydi. AKP serma-ye örgütlerinin “tavsiyelerine” uyarak binde 5 olarak propaganda ettiği işko-lu barajını yüzde 3’e yükseltti.

AKP hükümeti barajları aşağıya çektiği propagandası ile işçilerin gö-zünü boyamak istiyor. Oysa gerçek durum, DİSK’in şu açıklamasından daha iyi anlaşılabilir: “ulaştırma, ar-diye ve depoculuk işkolundadır. Bir-leşen 5 işkolunda çalışan işçi sayısı Ekim 2011 SGK verilerine göre 791 bindir. 2009 verilerine göre ise yüzde 180 artış vardır. Yüzde 3 üzerinden hesap yaparsak, bu işkolunda barajı aşmak için 23 bin 730 üye gereklidir. Sendikaların birleşmediği ve üye sa-yılarını artırmadığı varsayılırsa, halen işkolu barajını aşmış 6 sendikadan yalnızca biri yüzde 3 barajını aşabil-mektedir. 2009 istatistiğinde baraj aş-mış 5 sendika ise yetkisiz kalacaktır.”

Devlet istatistik oyunlarıyla barajı sendikalara karşı her zaman silah ola-

Page 81: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 81 ]

Marksist Teori 5

rak kullanabilecek. Ayrıca şimdiye ka-dar Çalışma Bakanlığı’nın verileri esas alınıyordu. Bundan sonra SGK verileri esas alınacak. Bunun anlamı şudur: iri-li ufaklı bütün işyerlerinde, atölyelerde çalışanlarla birlikte işkollarında bütün işçiler istatistik kapsamına sokulacak. Bu durumda herhangi bir işkolunda çalışan işçilerin sayısı artmış olacak. Bu açıkça barajın başka bir yolla da yükseltilmesi anlamına gelecek.

Barajlar iş kolu ile sınırlı değil. Ta-sarı, yüzde 40 işletme barajı koymuş.. Bunun anlamı şudur. Bir sendikanın işkolu barajını aşması yeterli değil, bir iş yerinde yüzde 50+1 barajını geçmiş olması da yetmiyor, bir ser-maye grubuna ait “aynı işkolundaki birden çok işyeri” varsa bu işletmele-rin toplamının yüzde 40’ı kadar üye yaparsa TİS yetkisi almaya hak kaza-nabiliyor. Bu da derde derman olmu-yor, 12 Eylül’ün getirdiği işyeri barajı aynen korunuyor. Bir sendika TİS im-zalayabilmek için, o işyerinde çalışan işçilerin yüzde 50+1’ini örgütlemek zorunda.

Nereden bakılırsa bakılsın toplu sözleşme hakkı boşa çıkarılıyor. Baraj-lar yoluyla işçilerin devrimci, mücade-leci, bağımsız sendikalarda örgütlen-mesinin önüne geçilmek, sermayenin güdümündeki TÜRK-İŞ tek yetkili sendika haline getirilmek, sendikal ha-reket ve işçiler denetlenebilir bir düzen içine yerleştirilmek isteniyor.

Sendikacıları hazırlanan tasarıya karşı terbiye etmenin ve hareketsiz bırakmanın da yolu bulunmuş. Hali-hazırda barajı aşmış sendikalara 5 yıl-

lık geçiş hakkı tanınıyor. Yani 5 yıllık geçiş dönemi barajı aşamama riski taşıyan sendikalar için hükümet tara-fından baskı ve tehdit unsuru olarak ya da faaliyetlerini kontrol etme aracı olarak kullanılabilecek.

O işkolunda en fazla üyeye sahip sendikanın TİS yetkisine sahip olma-sı işçilerin sendika seçme ve özgürce iradelerini belirleme haklarını ortadan kaldırmaktadır.

Grev yasaklarının kapsamı genişletiliyor12 Eylül faşist cuntası kapitalist-

lerin yüzünü güldürmek için grev ya-saklarının alanını genişletmiş ve hü-kümete, grev erteleme ve yasaklama, yetkisini vermişti.

12 Eylül Anayasa’sının 54. madde-si’nde, “Siyasî amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler ya-pılamaz.

Greve katılmayanların iş yerinde çalışmaları, greve katılanlar tarafın-dan hiçbir şekilde engellenemez” de-niliyor.

AKP hükümeti, faşist 12 Eylül zihniyetini sürdürmektedir.

Tasarıya bakıldığında görülecektir ki, can ve mal kurtarma işlerinde; cena-ze ve defin işlerinde; elektrik, doğalgaz, petrol üretimi, rafinerisi ve dağıtımı iş-lerinde; bankacılık hizmetlerinde; kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye, şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde hastanelerde grev yasaklanıyor.

Anayasa referandumu ile yasal hale getirilen hak grevi yasaklanıyor.

Page 82: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 82 ]

Marksist Teori 5

Grev yapmak sadece TİS sürecindeki uyuşmazlık şartına bağlanıyor. Hak grevi, genel grev, dayanışma grevi, siyasi grev, işyeri işgali yasak olmaya devam ediyor. İşyerinde üretimi dur-durma ve yavaşlatma yasak kapsamı-na sokuluyor.

Hükümete, gerekli gördüğü haller-de grevi 60 gün süreyle yasaklama ve erteleme yetkisi veriliyor.

AKP’nin hazırladığı tasarıda grev yasakları sürdürülmekle kalmıyor ceza-i saldırılar da artırılıyor.

Taslak’a göre, patron grev süre-since fabrikadan mal çıkarabilecek, içeriye mal getirebilecek ve fabrika-da üretimi sürdürecek. Patronun gre-vi kırması değil de, işçilerin grevin caydırıcılığına yönelik mal giriş-çı-kışlarını engellemesi suç kapsamına sokuluyor.

Grev yasaklarına aykırı hareket edenlere 15 gün ile 150 güne kadar değişen miktarlarda para cezaları ve-rilebilecek. İş durdurma, yavaşlatma veya fiili grev hallerinde, iki aydan 6 aya kadar hapis ve 75 günden 150 güne kadar para cezaları cezası geti-riliyor. Ayrıca iş yavaşlatma ve fiili grev, direniş durumlarında patronun grev ve direniş sürecinde karşılaştığı zararı, sendika karar vermişse, sendi-ka yöneticileri, işçiler karar vermişse grev veya direnişe katılan her işçi ayrı ayrı patronun zararını ödemek zorun-da bırakılacak.

İşçiler grev çadırı kurabilecek an-cak dört kişiden fazla grev gözcüsü bulundurmak yasaklanıyor. Buna kar-şın, lokavt hak olmaya devam ediyor.

Açık ki, burjuvazi uzun yıllara da-yanan deneyimlere dayanarak, sınıf mücadelesini bastırma yasası çıkarı-yor. Faşist 12 Eylül anayasasındaki hükümlerle yarışan bir yasa tasarısı hazırlanmış.

Emekçi memurlara da grev yokAKP hükümeti, işçilere kar-

şı giriştiği saldırının, daha beterini emekçi memurlara yöneltiyor. Baş-bakan yardımcısı Bülent Arınç, “Biz MEMUR-SEN’le birlikte yasayı ha-zırlıyoruz” demişti. MEMUR-SEN, AKP’nin 9 yıllık iktidarı sürecinde hormonla şişirildi ve büyütüldü. On-dan önceki iktidarlar döneminde ırk-çı-faşist TÜRK KAMU-SEN, DYP - ANAP - MHP eliyle KESK’e karşı büyütülmüştü.

4688 sayılı Kamu Görevlileri Sen-dikaları Yasası, KESK’li emekçi me-murların grevli toplu sözleşmeli sen-dika talebine AKP tarafından verilen karşıdevrimci bir yanıttır. Bu yasayla KESK açıkça tasfiye edilmek isteni-yor.

Tasarı tüm emekçi memurlara grev hakkını yasaklıyor. Gerçekte adı toplu sözleşme olan bir toplu görüşme sis-temi yerleştiriyor. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu oluşturuluyor. Taslağa göre 11 kişiden oluşacak kurulda, hü-kümet altı üye ile çoğunluğu sağlıyor. Hükümet dört üyeyi doğrudan atıyor. Yedi öğretim görevlisi içinden birini (Kamu İşveren Heyet Başkanı olan) Bakan seçiyor ve Meclis’te çoğun-luğu elinde bulunduran hükümetin

Page 83: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 83 ]

Marksist Teori 5

oyuyla seçilen Sayıştay Başkanı da kurula başkanlık ediyor. Yine konfe-derasyonlar tarafından önerilen yedi öğretim üyesinden seçilecek kişi-yi de bakan belirliyor. 12 Eylül fa-şist cuntası işçilere Yüksek Hakem Kurulu’nu baş belası yapmıştı. AKP iktidarı emekçi memurları KGHK cenderesine sokuyor.

AKP, MEMUR-SEN atına oynuyor Sendika heyeti başkanı, en çok

üyeye sahip sendikadan olacak. Şu anda en çok üyeye sahip sendika Memur-Sen. Diğer 6 üye şöyle sapta-nacak. En çok üyeye sahip konfede-rasyondan 3, ikinci konfederasyondan 2 üye (Kamu Sen) ve üçüncü konfe-derasyondan 1 üye ( KESK ). Böylece Memur Sen 7 kişilik heyette 4 üyeye sahip olacak. Toplam 515 bin üye-si olan Memur Sen heyet başkanlığı ve toplam 4 üye ile temsil edilirken, üyeleri 630 bini geçen Kamu Sen ve KESK üç üye ile yetinmek zorunda. Diğer üyelerin ve konfederasyonla-rın itiraz hakkı yok. MEMUR-SEN toplusözleşmeyi imzaladığında di-ğerlerinin Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na gitme imkanı da yok. Hü-kümet yetkiyi doğrudan MEMUR-SEN’e veriyor.

Bazı bakımlardan şimdiki uygula-malardan bile geri gidiliyor. Mevcut haliyle yılda bir kez olan toplu görüş-me süresini iki yıla çıkarıyor. Hâlbuki hükümet bütçeyi bir yıl süreyle belir-liyor.

Diğer hokkabazlıklar bir yana, sendika işyeri temsilcilerinin sayısı azaltılıyor. 1001-2000 işçinin çalıştığı işyerlerinde 5 olan temsilci sayısı 4’e, 2000’den fazla çalışanı olan işyerle-rinde 7 olan temsilci sayısı 5’e düşü-rülüyor.

Kıdem tazminatı hakkı gasp ediliyorUzun yıllardır başta TİSK, TÜ-

SİAD, MÜSİAD, MESS olmak üze-re bütün sermaye örgütlerinin temel hedeflerinden biri kıdem tazminatı hakkının yok edilmesi olmuştur. Ser-mayeye göre kıdem tazminatı rekabe-tin önünde engeldir. Kıdem tazminatı “işverenlere ve işletmelere yüktür”, patronlar bu yükten kurtulmalıdır. “Zaten kıdem tazminatı hakkından küçük bir grup işçi faydalanıyor, ge-riye kalanlar faydalanamıyor. Biz, kıdem tazminatını fona devredersek bu haktan herkes faydalanır” diyerek propaganda ediyor, bilinçleri bulan-dırmaya çalışıyorlar.

Fakat hem 2011’de hazırlanan yasa tasarısı, hem de sermaye tem-silcilerinin birinci elden söylemleri, işçi sınıfının bu tarihsel kazanımını gasp etme üzerine kurulmuştur. Zaten 2003 yılında değiştirilen 4857 sayılı İş Kanunu’nun Geçici 6. maddesin-de “kıdem tazminatı için kıdem taz-minatı fonu kurulur” denerek, kıdem tazminatı hakkının gasp edilmesinin temelleri atılmıştı. İş Kanunu’nda yer alan bir maddeyle, kıdem tazminatı fonunun kurulması kararlaştırılmış ve

Page 84: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 84 ]

Marksist Teori 5

bunun ayrı bir yasayla düzenlenmesi öngörülmüştü.

Mevcut yasaya göre, işyerinin ta-şınması, işçinin askere gitmesi, ka-dın işçinin evlenmesi, 15 yıl ve 3600 prim gününü doldurması, çalışma ko-şullarında esaslı değişiklik yapılması, işverenlerin işçiyi taciz etmesi gibi 20’yi aşkın nedenle kıdem tazminatı alınabilmektedir.

2011 yılında yayınlanan tasarının 3. maddesinde, “bu kanunun gerek-tirdiği görev ve hizmetler için mali kaynak sağlamak, piyasa şartlarında kaynakları değerlendirmek, kanunun öngördüğü ödemelerde bulunmak üze-re devlet güvencesi altında Kıdem Taz-minatı Fonu kurulmuştur” deniliyor. Daha baştan işçilerden toplanan para-yı, “piyasa şartlarında kaynakları de-ğerlendirme” adı altında kapitalistlere kaynak aktarma fonu haline getirilmek istendiğini görebiliriz. Bu fonu, tıpkı işçilerin parasıyla oluşturulan işsizlik fonunda, deprem fonunda olduğu gibi kapitalistlere kaynak aktarma havuzu-na dönüştürüleceğini öngörmek hiçbir yetenek gerektirmez!

Fonun yönetimi özerk olacağı vb. lafların ise bir değeri yoktur. Amaç kı-dem tazminatının gaspıdır.

Mezara kadar işçiye kıdem tazminatı yokTasarıda işçinin ancak emekliliği

ve ölümü halinde ve adına en az 10 yıl fona prim ödenen işçinin isteği ha-linde kısmen kıdem tazminatına hak kazanacağı belirtiliyor. İşçi 10 yılın sonunda “kısmen” kıdem tazminatın-

dan parasını alabilmesi için işsiz kal-ması şartı aranıyor. Eğer işçi 10 yılın sonunda işsiz kalmamışsa kısmen de olsa parasını çekemeyecek.

Bunun anlamı şudur: İşçi yaşadı-ğı süre içinde işten atılsa bile kıdem tazminatı hakkından yararlanamaya-cak. Kuralsız-esnek çalışmanın temel kural haline geldiği koşullarla birlikte düşünüldüğünde işçinin kıdem sü-resi giderek düşmektedir. İşçinin 10 yıllık kıdem süresini doldurmasının koşulları giderek zorlaşmaktadır. Es-nek çalışma sisteminde işçiler zaten daimi ve sürekli iş bulmakta giderek zorlanıyorlar. Bu süreyi kaç işçinin dolduracağı meçhuldür. UİK’in araş-tırmasına göre, 10 yıl ve daha fazla kıdemi olan işçilerin toplam işçiler içindeki payı bugün sadece yüzde 11,4’tür. İşçilerin yüzde 89’u 10 yılın altında kıdeme sahiptir ve dolayısıyla 10 yıl sonra işsiz kalmaları halinde bir miktar para çekme hakkına sahip işçi oldukça sınırlı sayıda olacaktır.

Kıdem ödeme miktarı düşürülüyorKıdem tazminatı miktarı üç deği-

şik yöntem kullanılarak azaltılmak istenmektedir. Birincisi, aylık kıdem tazminatının bugünkü karşılığı yüz-de 8,3’tür. Oysa yeni sistemde şir-ketlerden sadece yüzde 3’lük prim kesintisi yapılması düşünülmektedir. Bu durum, işçinin alacağı tazminatın yüzde 64 oranında azalması anlamı-na geliyor.

İkincisi, tazminat hesaplamasına esas kıstaslar da değiştiriliyor. Halen,

Page 85: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 85 ]

Marksist Teori 5

kıdem tazminatı hesabında, ücret ve ücrete ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün menfaatler de göz önünde tutulmakta. Tasarıyla, kıdem tazminatı hesapla-nırken işçinin giydirilmiş ücret üze-rinden değil, çıplak-net ücret üzerin-den hesaplanış olacak.

Üçüncüsü, halen işçi son ücreti üzerinden kıdem tazminatı alırken, fonla birlikte hesaplama son ücret üzerinden değil, son takvim yılının ortalaması esas alınarak yapılacak. İş-çiler emekli olmak istediklerinde zam dönemini beklerler, çünkü tazminata esas ücret son aldığı ücrettir. Yeni dü-zenlemede, son ücreti değil de son 1 yıllık ücret ortalaması esas alınacak, böylece tazminata esas ücreti son üc-rete göre düşük olacağından daha az tazminat alacak.

İşten çıkarma daha da kolaylaştırılıyorKıdem tazminatı patronların işçiyi

işten atmasını frenleyen, zorlaştıran önemli faktörlerden biridir. Tasarıy-la, 10 yıldan önce tazminat ödeme yükümlülüğünün kaldırılması ve kı-dem miktarının düşürülmüş olması nedeniyle, patronlar kıdem tazminatı baskısından kurtulacak, istediği anda, istediği sayıda işçiyi kolayca işten çı-karabilecek, çıkarttığı işçinin yerine de daha düşük ücretle yeni işçi alacaktır. Çünkü artık işten çıkartırken tazminat ödemesi söz konusu olmayacaktır.

Patronun işyerindeki baskıları nedeniyle işçi tek taraflı olarak işten çıktığında kıdem tazminatı hakkına

sahip oluyordu. Fonla birlikte işçinin bu hakkı ortadan kalkacak; patronlar işçiye istediği gibi davranabilecek; her an işten çıkarılma kaygısı, işçinin patrona olan bağımlılığını ve serma-yenin egemenliğini artıracaktır.

Diğer yandan işçinin ücretinin ödenmemesi, eksik ödenmesi ya da geç ödenmesi işçinin iş sözleşmesini derhal fesih hakkına yol açar ve işçi kıdem tazminatına hak kazanırken, fon uygulamasıyla birlikte, patronlar üzerindeki bu baskı da ortadan kalka-cak, patron, ücret ödemeleri konusun-da tam bir keyfiliğe kavuşacaktır. Bu durum, burjuvaların, işçilere istediği gibi davranmasını kolaylaştıracak, işçilerin çalışma koşulları daha da kö-tüleşecektir.

Sermayenin emekçilerin bilincini teslim almak için ileri sürdüğü ge-rekçelerden biri işçilerin önemli bir kesiminin kıdem tazminatı hakkını alamaması yönünde yaptığı propa-gandadır. Esnek çalışma koşulları ve fon nedeniyle işçilerin bu haktan ya-rarlanmasının koşulları zaten ortadan kaldırılıyor. Bugün bu hakkı kulla-namayan işçilerin büyük çoğunluğu kayıt dışı çalışanlardır. Bu oran ise, yüzde 43,5’tir. Fon kurulması halin-de kayıt dışı çalışanların fondan zaten yararlanmasının koşulları yoktur.

Patronların fona ödeme yapma-ması durumunda bir yaptırım da söz konusu değil. Bu durumda işçi fon yönetimine dava açmak durumunda kalırsa, bugünkü koşullarda 617 lira dava açma parası ödeyecektir.

Page 86: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 86 ]

Marksist Teori 5

Avusturya modeli gaspın başka bir modelidirAKP iktidarının fon kurulması ko-

nusunda ikinci alternatifi Avusturya modelidir. Bir süredir dillendirilen bu model de işçinin kıdem tazmi-natının gaspı üzerine kurulmuştur. Avusturya’da patronlar fona yüzde 1.53 oranında prim yatırıyor. Ül-kede, 1.000 euro ücret alan 3 yıllık bir işçi fon öncesi 2.333 euro kıdem tazminatı alırken, fon sonrasında bu, 565 euro’ya düşüyor. Yani, işçinin kı-dem tazminatı fonla birlikte yüzde 66 azalmış oluyor. 1.000 Euro ücret alan 20 yıllık bir işçi 10.500 euro kıdem tazminatı alırken, fonla birlikte, mik-tar 3.768 euro’ya geriliyor. 20 yıllık işçinin kaybı yüzde 64 oluyor. Ayrı-ca, tazminat alınırken, fon şirketleri bir de “paranı yönetiyorum” diye iş-lem ücreti, bir tür komisyon alıyorlar. Böylece Avusturyalı işçiler sadece kı-dem tazminatlarının %65’ini kaybet-mekle kalmıyor; yanı sıra hem fonda biriken paralarını borsa bankerlerine kaptırmış, hem de üstüne bir de ko-misyon ödemiş oluyorlar. Kapitalist ülkelerin pek çoğunda işçiler adına belli hesaplarda toplanan tazminatlar işçilerin çalıştığı şirketlerin kurduğu özel finans şirketleri tarafından yö-netiliyor. Eğer söz konusu şirketin hisseleri borsada alınıp satılıyorsa, biriken fonların büyük bölümü bu şir-ketin hisselerine yatırılıyor. Fakat bu durum, işçilerin ve örgütlerinin kendi çıkarları üzerinde pazarlık etmekten korkmasına, grev ya da direniş ör-gütlemekten kaçınmasına yol açıyor.

Çünkü işçiler greve gitmeleri halinde şirketin borsadaki değerinin düşeceği, bunun da kendi birikimlerinin erimesi anlamına geleceği kaygısı taşıyorlar.

Avusturya’da da fon öncesi ve sonrası, işçiler kendi isteği ile işten ayrılırsa, ya da patron haklı bir sebep göstererek işçiyi işten çıkarırsa, işçi-nin kıdem tazminatı alma hakkı yok. Fonun biçimi ne olursa olsun işçinin kıdem tazminatı hakkı ortadan kaldı-rılmış olacaktır.

Sendikalı çalışan veya nispi olarak daha yüksek ücret alan işçilerin üc-retlerini aşağıya çekmenin, kapitalisti kıdem tazminatı, iş ve iş güvencesi yükümlülüklerinden kurtarmanın, işçi sınıfını her türlü haktan mahrum bıra-karak örgütsüzleştirmenin araçların-dan biri olacaktır.

Özel istihdam bürolarıEsnek-kuralsız çalışma biçiminin

temel çalışma biçimi haline gelme-siyle birlikte, sermaye, buna uygun kurumlaşmaları da yerleştiriyor. 4857 sayılı İş Kanunun da, tıpkı kıdem taz-minatı gibi ek bir madde konularak ayrı bir yasa olarak düzenlenmesi ön-görülmüştü.

AKP, şimdi bunu temel bir yasa olarak çıkarmaya çalışıyor. İş ve İş Kur’un yerine sermayenin esnek ça-lışma ihtiyaçlarına göre özel işçi ki-ralama büroları geçirilmek isteniyor. İŞ-KUR bütünüyle tasfiye edilmiyor, ancak patronlar, ihtiyaç duydukları iş gücünü bu bürolar aracılığı ile karşı-lamak istiyorlar. Eğer özel istihdam büroları yasallaşırsa işçi herhangi bir

Page 87: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 87 ]

Marksist Teori 5

makine gibi kiralanacak. İşçinin sa-dece işgücünü değil, aynı zamanda köle gibi kendisini de kiralamış ola-caklar. Burada esas amacın geçici, kısmi, süreli çalışma sistemi ile bir-likte ucuz işgücü sağlamak olduğu açıktır. Buna işçi simsarlık büroları adı da verilebilir. Daha bugünden fi-ili olarak faaliyet sürdüren bu büro-ların tek amacı kapitalistin ihtiyaç duyduğu iş gücünü hazır tutmak ve işçi çıkarmasının koşullarını en ko-lay hale getirmektir. Kiraya verilen işçi, iş yaptığı işyeri değil de, işçi kiralama büroları üzerinden sigorta-lı yapılacağı için kaçak çalıştırılmış olacaktır. “Şu işyerinde iş bitti” de-nerek özel işçi bürosu tarafından çı-karılabilecek veya büronun bulacağı daha ağır veya daha düşük ücretli işe boyun eğecektir. Aynı zamanda her türlü sosyal güvenlik haklarından ve iş güvencesinden yoksun olarak ça-lıştırılacaktır.

Bölgesel asgari ücret: köleliğin bölgeselleşmesiBugün tek tip asgari ücret uygula-

nıyor. O da açlık sınırının altında ve adaletsiz bir biçimde hükümet tarafın-dan belirleniyor. Kapitalistler tek tip asgari ücret uygulamasının işsizliğe neden olduğunu ileri sürüyorlar ve bu nedenle asgari ücretin bölgeler düze-yinde ayrı ayrı saptanmasını istiyor-lar. Buna göre; Örneğin, İstanbul’da asgari ücret 750 lira ise İç Anadolu bölgesinde 700, Kürdistan’da 550, Akdeniz’de 600, Ege’de 650 lira ol-masını istiyorlar. Aynı sürede, aynı işi

yapan iki işçiden biri diğerinden daha az ücret alacak. Bu durum emekli ay-lıklarında ve kıdem tazminatında da böyle olacaktır.

DİSK ve KESK’e tasfi-ye başrol TÜRK-İŞ ve MEMUR-SEN’e veriliyorSermayenin saldırı yasaları önce-

likle TÜRK-İŞ ve MEMUR-SEN’in doğrudan desteği ile çıkarılmaktadır. Sermaye TÜRK-İŞ üzerinden işçi hareketini ve sendikaları bölmüştür. Erdoğan “Toplu İş Yasa Tasarısı”nı meclise sevk etmeden önce, Kumlu ile görüşmüş, rüşvet verip güvence ve onay almıştır. TÜRK-İŞ, AKP’nin “Ulusal İstihdam Stratejisi”nin doğru-dan destekçisidir. AKP’nin çıkardığı saldırı yasalarına hiçbir itirazı yoktur. Hükümetten daha kralcıdır. “Toplu İş İlişkileri Yasa tasarısı” Meclis’e sevk edilmeden önce iş kolu barajı binde 5 iken, barajın yüzde 3’e yükselmesini isteyen de Kumlu’dan başkası değildi.

Sermaye, sınıf işbirlikçisi sendi-kacılara imtiyaz tanıyarak, sendikal hareketi bölmeye, zayıf düşürmeye yöneliyor. İşçi sendikaları arasında TÜRK-İŞ’i tek yetkili sendika kılıyor. HAK-İŞ’i, “seni büyüteceğim zaman gelecek, acele etme” diyerek yedekte tutma politikası izliyor. Benzer bir politikayı emekçi memur sendikaları arasında yapıyor. AKP çizgisinde ve politik İslamın temsilcisi MEMUR-SEN’i tek yetkili sendika olarak ge-liştiriyor.

Sermaye ile uyumlu ve işbirlikçi sendikalar eliyle işçi-emekçi kitleleri

Page 88: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 88 ]

Marksist Teori 5

kontrol ve denetim altına almaya ça-lışıyor. Harekette genel bir bölünme yaratarak teslim alma politikası izliyor.

Toplu İş Yasası ve 4688 sayılı ya-salarda ortaya çıkan mantık, DİSK ve KESK’in tasfiye edilmesi, güçten düşürülerek etkisiz hale getirilmesi-dir. Yüzde 3 barajı ile ilerici, devrim-ci ve mücadeleci sendikaları etkisiz hale getirerek işçi hareketinin dışına itmektir. Bir diğer amaç, yeni bağım-sız devrimci sendikaların kurulmasını engellemektir. Sendika ve grev özgür-lüğü lafta bile yoktur. Sendikalaşmak da ve toplu sözleşme imzalamak da, sermaye ve devletle işbirliği yapama-ya bağlı hale getiriliyor.

Sendikalar, toplu sözleşme ve grevlerle ilgili düzenlemeler, fiili-meşru mücadeleyi yasaklıyor ve işten atmakla sınırlı kalmayarak, para ve hapis cezalarıyla bastırmak istiyor. Devrimci, mücadeleci sendikalar bu yolla teslim alınmaya çalışılıyor. Bu-gün buna karşı fiili mücadele çizgisi izlemeyenler yarın daha büyük be-deller ödeyerek haklarını elde etmek zorunda kalacaktır.

Toplu İş Yasa tasarısı, kıdem taz-minatı, özel istihdam büroları, böl-gesel asgari ücret, esnek çalışma yasaları ile birlikte ele alındığında, egemenler ve AKP, örgütsüz, gü-vencesiz, temel haklarından yoksun, işsizliğin basıncı altında en ağır ko-şullarda çalışmaya zorlanan bir işçi sınıfı yaratmayı hedefliyorlar. Bunun adı yoğunlaştırılmış sömürü yoluyla aşırı kar elde etmektir. 4857 sayılı İş Kanunu bugün yapılan esnek çalışma

sistemine uyumlu, esnek çalışmanın, kıdem tazminatı hakkının gasp edil-mesinin önemli halkası olmuştu. O günkü koşullarda durumu kurtarma anlayışı ve nasıl olsa bana değil, ben-den sonrakine yönelik diyerek seyirci kalmışlardı. Yasa geçti ama cin şişede durduğu gibi durmadı. Saldırılar bir-biri ardına geldi.

İşçilerin yaşamı, esnek çalışma sistemine göre düzenleniyor. İşçi patrona göre yaşayacak, onun karı-nın gidebildiği sınıra kadar kendisini düzenleyecek. Daha uzun çalışma sa-atlerini ve hafta sonu tatillerinin bu-lunmadığı bir çalışma düzenini yasal biçime büründürüyorlar.

Tasfiye ve köleliğe karşı birleşik bir işçi hareketi geliştirmeliyizMevcut saldırılara karşı sendikalar

basın açıklamaları ve çok sınırlı öteki eylemlerle süreci yanıtlamaya çalışı-yorlar. Saldırının kapsamı düşünüldü-ğünde yapılanlar yetersiz ve caydırıcı olmaktan uzaktır.

Öncelikle geniş işçi-emekçi kitle-lerin saldırılar hakkında kapsamlı bir aydınlatılmaya ihtiyacı var. Böyle bir çalışma yürütülmezse, hareket, sınıfın öncü, mücadeleci bölükleriyle sınırlı kalacaktır. Bu ise saldırıyı püskürtme-ye yetmeyebilir.

İşçi sınıfı tabanda dağınık ve ör-gütsüzdür. Sendikal bölünme ve par-çalanma nedeniyle enerjisi zayıf kalı-yor. Bu, tabanda ve sendikalarda ileri, mücadeleci bölüklerin birleşmesi gö-revini kaçınılmaz kılıyor.

Page 89: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 89 ]

Marksist Teori 5

Yeni saldırı yasaları ve esnek çalış-ma biçimleri bu durumu değiştirmeyi hedefleyen, fiili meşru mücadele üze-rine şekillenen, militan bir işçi hareke-tinin geliştirilmesi perspektifi taşıma-lıdır. Sendikalar, örgütsüz, güvencesiz işçilerin örgütlenmesi stratejisi ile ye-niden şekillenmek zorundadır.

DİSK ve KESK saldırıların hedefi olduğu için mücadeleye hazır kuvvet-leri içinde barındırıyor. Fakat bu siyasi öznelere, mücadeleci kuvvetlere daha geniş bölükler oluşturarak sermayeye meydan okuma görevinin üzerinden atlamamak gerektiğini gösteriyor. TÜRK-İŞ ağaları hükümetle anlaş-tılar fakat bağlı sendikaların oluştur-duğu Sendikal Güç birliği Platformu yasa saldırılarını kabul etmeyecekle-rini ve TÜRK-İŞ’e rağmen mücade-le edeceklerini ilan etti. Artık işçi ve emekçi memur sendikaları, işçi sınıfı

ve emekçi memur tabanını aydınlat-ma ve harekete geçirmek için bir an bile duraksamamalı, beklememeli-dirler. Beklemek, kararsız kalmak, şantaja boyun eğmek köleleştirilmeye seyirci kalmaktır. Fiili, meşru müca-dele yolundan birleşik bir işçi-emekçi hareketi yaratmak, tüm ezilenleri ser-maye ve AKP’nin karşısına dikmek için bahar süreci ve yaklaşmakta olan 1 Mayıs önemli bir olanaktır.

İşçilerin, işsizlerin, emekçi me-murların, kadınların, gençlerin, sen-dikaların ve demokratik kitle örgüt-lerinin, grev, toplu sözleşme hakkı çerçevesinde, örgütlenme ve eylem hakkına; kıdem tazminatı örneğinde-ki gibi kazanılmış haklara yönelen bu saldırılara karşı birleşik mücadele hattında mevzilenmesi, tek yumruk tek barikat olmaları kazanmak için en iyi seçenektir.

Page 90: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 90 ]

Tarihin tekerleği hep ileriye ve iyiye doğru döner.Karl Marks

Her gün daha fazla kirlenen kapitalist-emperyalist

siste min ortadan kaldırılması ve yeni bir düzenin kurul-ması için dünya işçi sınıfının ve ezilen halkların giriş-tiği mücadelenin en ön saflarında yer alan gençlik de, ge leceği için kendini ortaya koyuyor. Devrim arayışının yanıtlanması için sosyalist gençler de fikir oluşturuyor. Mücadelenin görevlerinin yerine ge tirilmesi için kendi gerçekliğine mü dahale eden SGDF, yakın zamanda bir kış kampı gerçekleştirerek kapsamlı analizler yaptı, pers-pektifler belirledi, kararlar aldı.

Biriken bölge devrimi olanakla rının değerlendirildi-ği kış kampı, 21. yüzyıl koşullarında nasıl bir dev rimci kadro ile yürüyeceğiz sorusuna cevap arayarak başladı.

Kendisini devrimin ihtiyaçlarına göre şekillendiren, tarihsel bilgiyi günün politik ortamına göre işleyen genç-lik kadrolarının yetişme süreçleri genç yapıcılar tarafın-dan ele alınarak, öncü olmanın ön koşulları belirlendi.

KENDİ YOLUNU AÇMAKAli Tektaş

Page 91: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 91 ]

Marksist Teori 5

Ülke devriminin olanaklarından hare-ketle politika yapan kadrolardan, böl-ge-dünya devrimi olanaklarına doğru genişleyen görüş açısına ulaşmak ge-rektiği sonucu, varılan düzeyin en iyi ifadesidir.

Burjuvazinin politik, ideolojik ku şatmasına karşı, işçi sınıfı ve ezi-lenlerin politikasını yapan, ideolojik hegemonyayı kendi varlığında ve eyleminde biriktirdik leriyle aşan bir gençlik kadrosu ya ratma yolundan yürünecektir. Gençlik hareketinin can alıcı sorunlarına çö züm aranırken, toplumsal mücadelelerin bütünü gö-zetilerek, hareketin strate jisine uygun adımlar atılacak ve po litik-örgütsel yenilenmeyle tarihin çağrısına cevap verilecektir. Sosyalist gençler, her bir kadronun kendindeki gücü açığa çıkarması, kadro eğitimi nin disipli-ne edilmesi, kesintisiz politik çalış-manın güvence altına alınması için denetimi özel bir tartışma konusu haline getirmiştir. Kendi devrimci or-tamlarımızı kurarken bağlı kalmamız gereken esaslarla, 21. yüzyılın müca-dele koşullarının gerektirdiği esaslar bir araya getirilerek, siyasi süreçle iç içe geçmiş kadro politikasının, vazge-çilmeden yürünmesi gereken yol ol-duğunu belirlenmiştir.

Sosyalist gençlerin zamanla kur-duğu ilişki eleştiriye konu olmuştur. Devrimci çalışmanın önemli bir cep-hesinde mücadele eden genç kadro-ların zamanı değişimin aracı olarak kullanması gerektiği üzerine yürütü-len tartışmalar, kendi gerçekliğimiz-le yüzleşmenin en çarpıcı alanı ve

göstergesi olmuştur. Üretken zama-nın bugünün ihtiyaçlarını yanıtlamak için zorunlu bir tarza dönüştürülmesi gerekmek tedir.

Gençlik kadrolarının işçi sınıfıy-la kurduğu bağ olması gerekenden oldukça uzaktır. Teoride ulaşılan sonuç hayatın içerisinde karşılığını bulamayınca duygu birliği de oluş-mamaktadır. İşçi sınıfının yaşamını anlamak bakımından işe girip ça-lışmak, üretim sürecinin koşullarını deneylemek anlamlı bir eylem ola-caktır.

Marksizm’in rehberliğinde müca-dele ettiğimizi söylememize rağmen, teoriyle arasında mesafeler olan genç-lik, asgari formasyonunu sağlamak için bilinçli ve iradi ça lışmalar örgüt-lemeye başlayacaktır. Bunun yanısıra politikanın sorunla rıyla kurulan ilişki-de ulaşılan düzey teorinin sorunlarıy-la kurulan ilişkide de kazanılmalıdır.

SGDF, kadro politikasının kurum-sallaşması için kitap serileri çıkararak üyelerini belirlediği asgari standartlar üzerinden yetiştirecektir.

Devrimci çalışmanın sürekliliği-nin sağlanması için gençlik kadrola-rının kendisini nasıl konumlandırdığı oldukça önemlidir. Yönetmenin dev-rimci tarzda inşa edilmesi ve alışıla-gelmiş yönetici-yönetilen algısının yıkılması gerektiği aşikardır. Kendi varlığının gücünü anlayamayan, ken-di kararlarının arkasında duramayan kadroların anlamlı politik süreçlere imza atması da zordur. Yöneticisine bağımlı olarak karar alan kadro ger-çekliğinden, kendi gelişim sürecini

Page 92: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 92 ]

Marksist Teori 5

örgütleyen kolektif-etkin birey tar-zının geliştiği kadro düzeyine ulaş-mamız gerekmektedir. Yöneticilerin de kendisine bağımlı kadrolar yetiş-tirmesi çokça görülen bir eksikliktir. Dert çözen değil, bireylerin kendi yöntemlerini inşa etmesine yardımcı olması gereken yöneticiler bugünkü gerçekliğine müdahale ederek deği-şimi sağlamalıdır.

Yayın politikasında değişiklikle-re gidilmiştir. Özgür Gençlik dergi si içerik ve tasarımıyla yeniden ele alın-mış, gençlik kitlelerinin ihtiyaç larına göre değiştirilmiştir. İnternetin yayın politikalarını tümden etkile diği günü-müzde en geniş kesimlere propagan-da yapması gereken komü nistler her olanağı değerlendirmeli dir. Sosyalist gençler de politikala rının en geniş gençlik kesimlerine ulaşması için in-ternet sitelerini ye niden kurmaya gi-rişecektir. Sosyal ağların toplumsal mücadelelerdeki yeri de gözetilerek kapsayıcı ağlar kurulacaktır.

Yeni dönem politikası oluşturu-lurken dünya ve coğrafyamız üzerine yapılan analizler oldukça önemlidir. Biliyoruz ki, ancak, toplumsal mü-cadelenin nereye doğru aktığını ön-görerek oluşturulan politikalar başarı kazanabilirler. Dünya üzerinde geli-şen tüm hare ketlerin değerlendirildiği özellikle Arap baharının etkilerinin bugünkü devrimci olanaklarının tartı-şıldığı kış kampında yeni dönem poli-tikası oluşturulmuştur.

TMY ve ÖYM’ler üzerinden ezi-lenlerin tüm mücadeleci kesimlerine saldıran AKP hükümetine karşı güçlü

bir mücadele yürütmek gerekmekte-dir. Politik özgürlük ve demokratik haklar mücadelesinin en önünde yer alması gereken komünist ler bu gün-demle doğru ilişki kurma lıdır. En geniş toplumsal dinamikleri hareke-te geçirecek tarzda öncü bir çı kışa ihtiyaç her zamankinden fazla his-sedilmektedir. SGDF, bu hesaplaşma alanını tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması için verilen mücadele planında so mutlamıştır. Tüm genç-lik dinamikle rini harekete geçirecek tarzda siyaseti örgütlemek ve iktida-rın saldırılarına karşı gençliğin he-sap sorma bilinci ni dosta düşmana gösterecek hareket planını oluştur-mak gerekmektedir. Mayıs sürecine kadar uzayacak bu mücadele, TMY ve ÖYM’lere karşı ge liştirilen karşı koyuşun en temel ve en diri halkası olacaktır şüphesiz.

Roboski katliamı ile Kürt hal-kımıza karşı imha kartını kullanan AKP’ye karşı verilecek mücadelenin batıda da örgütlenmesi gerekmekte-dir. Türkiye’de yaşayan, devletin şo-ven politi kalarının etkisi altında olan emekçi halka devletin yürüttüğü kirli savaş gerçekliğini göstermek önemli bir devrimci görevdir. Türk halkı-mızın savaşa dur demesi için orta-ya çıkan olanakları etkin bir tarzda kullanma lıyız. SGDF, 15 Mayıs Dün-ya Vicda ni Retçiler gününü bu görüş açısından örgütleyecektir. Kürt genç-lerini sa vaşın gerçek yüzünü anlatma-sı için İstanbul’a davet edecek, oğul-ları kışlada şüp heli şekilde hayatını kaybeden aile leri ve Roboski’de ev-

Page 93: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 93 ]

Marksist Teori 5

latları öldürü len aileleri bir araya ge-tirerek ortak mücadele tartışılacaktır. Devletin yürüttüğü kirli savaşa karşı duruşun en tutarlı mücadelelerinden biri olan vicdani ret bu sene büyük bir vicdan hareketine dönüştürülecektir.

Yeni dönemin gündemleri ara-sında, füze kalkanına karşı verile-cek antiemper yalist mücadele, Van halkıyla daya nışma, genç kadınların kendi politi kalarını inşa etmesi gibi birçok başlık da bulunmaktadır.

Hiç şüphe yok ki önümüzdeki mücadele dönemi sosyalist gençlerin

kendilerinden bahsettirdikleri mü-cadele anlarına sahne olacaktır. Kış kampında ulaşılan düzeyin hayatın eyleminde kendini bulmasından baş-ka bir seçenek yoktur. Kendi yolumu-zu açmak için durmaksızın mücade-leye girişiyoruz. Önümüzü kapayan tüm algı hatalarına, örgütsüzlüğe, dar düşünce tarzına ve yetinmeci yakla-şımlara karşı direngen bir mücadele verilecektir. 21. Yüzyılın devrimci kadrolarının yetiştirildiği okullar ola-rak SGD’ler, mücadelede tuttuğu yeri her gün belirginleştirecektir.

Page 94: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 94 ]

Perinçek’in İşçi Partisi (İP), kaderini bağladığı “Av-rasyacı” generaller kliği iktidar dalaşında saf dışı kalınca, kendisi için yürüttüğü ajitasyonun yanı sıra, aşırı şove-nist çizgisini sola satmaya devam ediyor.

Egemenler arasındaki it dalaşında Ergenekoncu gene-rallerin kazanması olasılığına dayanan yakın başarı haya-linin hüsranla sonuçlanması, yalnızca İP yöneticilerinin moralini bozmakla kalmamış, tabanının yöneticilere gü-venini sarsmış olmalı ki, Perinçek’in çömezi Aslan Kılıç, muazzam (!) “altüst oluş” analizi ve “küçük bir öncü olan İP dışında hiç kimse olayların gerçek yüzünü göremiyor” tahliliyle, kendisine ve tabanına mezarda ıslık çaldırıyor.

“Dünyada olsun, Türkiye’de olsun, her şey, derin bir krize, büyük bir altüst oluş sürecine girildiğine işaret edi-yor.”

Fakat “küçük bir öncüler örgütü ve topluluğu” olan İP “dışında hemen herkes …kendini aldatmak ve avutmak için, bu olaylara ilişkin gerçekleri görmemek, duyma-mak, anlamamak isteyen bir tutum sergiliyor.” (Türkiye Nereye? Teori, Eylül 2011)

EMEKÇİ SOLU UYARAN ORDU MEMURUNA BAKZiya Ulusoy

Page 95: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 95 ]

Marksist Teori 5

“AKP Diktatörlüğünü” zorlayan ne“TSK teslim alınmış değil.” Başka?

“Ergenekon, Balyoz, Islak İmza, Ka-fes, Andıç tertiplerinin ipliği iyice pa-zara çıkmış.” İP teorisyeninin çömezi “AKP diktatörlüğünü” siyasal alanda zorlayan ve kitle tabanını hızla düşü-recek başlıca etkenler olarak bunları görüyor. Perinçek’in palavralarını sa-dakatle tekrarlamaktan başka marifet sergilemeyen A. Kılıç’ın, bu meselede de, emekçi kitlelerin ve halklarımızın devrimci mücadelesine hizmet edecek analizlerden fersah fersah uzak durma-sı eşyanın doğası gereğidir.

“AKP diktatörlüğünü”, aldığı ge-niş oy desteğine rağmen, siyasi kriz sürecine sokacak etkenler, faşist re-jimi ve Kürt halkımıza karşı kirli savaşı sürdürmesi; bölgede ABD’ci savaş maceralarına soyunması ve de kapitalist saldırganlığının yol aça-cağı mücadelelerdir. A. Kılıç’ın öne çıkarmak istediği gibi ordu ve Erge-nekoncular değil. Bel bağladığınız or-du havlu attı. Koşullar elverişli hale gelmeden darbe yapamaz durumda. Ergenekoncular liderliğinde seferber ettiğiniz cumhuriyet mitingleri kitlesi, sizin katkınızla şovenizmle zehirlen-di ve ordu iktidar dalaşında yenildik-ten sonra mücadeleye takati kalmadı. Yeniden aynı yolda ne siz canlana-bilirsiniz, ne de aynı kitleyi harekete geçirebilirsiniz. Kaldı ki generaller li-derliğindeki rejiminiz AKP’den daha az faşist nitelikte değildi, emekçilerin, faşist rejim yarı-askeri bir duruma

gelsin talebiyle harekete geçeceği dü-şüncesinin ne kadar zavallıca olduğu ise tartışma götürmez.

Unutulmuş değil, Demirel de 1965’te bugünkü AKP’den daha ge-niş seçmen desteği almasına rağ-men, devrimci hareketin, gençliği ve emekçi kitleleri seferber eden mücadeleleriyle birkaç yıl içinde gü-cünü yitirmişti. Başlı başına geçmiş mücadelenin o devrimci deneyi bile, AKP’nin, faşizmi sürdüren diktatör-lüğünün karşısına emekçi kitlelerin ve halklarımızın mücadelesini çıkar-manın tek devrimci ve demokratik se-çenek olduğunu gösterir.

Kapitalizme ve burjuvaziye karşı değillerİP teorisyenleri, sol’u aldatmak,

ideolojik etki altına almak için, kapi-talist emperyalizme karşı ajitasyonu yeniden yoğunlaştırmalarına rağmen, sınıf ve ekonomiye ilişkin analizlerin-de gerçekten burjuvaziye karşı olma-dıklarını gösteriyorlar.

A. Kılıç, emperyalist sistemin çü-rümesinin ve savaşçı saldırganlığının, kapitalist temelinden geldiğini öngör-müyor. Bunu, emperyalist sistemin yeni sömürge ülkelerdeki dayanağı olan sermaye oligarşisine sahip çıka-rak gözler önüne seriyor.

“Ekonomi ve iş dünyası; her gün, her saat, devlet ve yerel yönetim ikti-darlarının gücü kullanılarak yürütülen mafya-tarikat sermayesinin haraç öde-me saldırılarıyla karşı karşıya.”

Türk sermaye oligarşisini sahiple-nip, onları, “AKP diktatörlüğüne” kar-

Page 96: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 96 ]

Marksist Teori 5

şı çıkarmayı umut eden bu sözler ona ait! Oysa bütünleşmiş dünya pazarında yeni sömürge ülkelerin burjuvazileri de, Türkiye burjuvazisi de, emperya-list dünya tekellerine eklenmiş halka-lar olarak, emperyalist tekellerle ortak çıkarlara sahip hale gelmişlerdir. Bu nedenle, Türk sermaye oligarşisini, ne emperyalist kapitalizmin çürümüş-lüğünden ve krizinden ayırabilir, ne de emperyalist tekel gruplarının koru-yucusu ve savaşçısı olan emperyalist devletlere karşı çıkarabilirsiniz. AKP de, Türk burjuvazisinin çıkarlarının emekçilere karşı en acımasız temsilcisi olarak ve dünya tekelleriyle kaynaşmış olmasının siyasi gereğiyle, kapitalist emperyalizmin şimdiki lideri ABD’ye bağlanmıştır. Onun ABD’ye bağlılığı, ekonomik temelden kopuk bir ABD-severlikten gelmiyor. Sermaye oligar-şisi ve değişik burjuva kesimler içinde özel bir ABD-severlik açısından daha geri sıralarda yer alan AKP, burjuva-zinin çıkarlarını iyi temsil ettiği için ABD-severliği benimsiyor, benimse-yecek.

İP teorisyeni, nedeninden ve sı-nıf temelinden kopararak, AKP’nin ABD’ciliğine saldırıyor, tekelci medya yorumcularının saygı halesine bürün-dürerek seslendiği kavramla burjuvazi-yi “iş dünyası” kavramıyla niteliyor ve AKP’nin ABD’ciliğine neden olan sa-dakatle temsil ettiği burjuvaziyi, AKP ve emperyalist dünyanın saldırganlık ve çürümüşlüğüne karşı mücadeleye çağırıyor!

A. Kılıç, AKP’nin “mafya-tarikat ekonomisi”ni temsil ettiğini vurgu-

layarak ve sadece bu tabakaya karşı olduğunu teorize ederek, Türk kapi-talizmine karşı olmadığını açıkça itiraf ediyor.

Rusya ve Çin emperyalist dünyanın dışında mıYeni sömürge ülkelerin burjuva

liderleri arasında kendilerine görece mesafeli duran veya çelişkilerden ya-rarlanma politikası izleyen Miloseviç, Saddam, Kaddafi, Esad, Ahmedi Nejat gibi çok az sayıdakilerini, ABD ve AB emperyalistleri, ya savaşla devirdiler ya da kalanları devirmek için savaş planına sahipler. Elverişli koşullar ne-deniyle bunu başarırlarken, söz konu-su liderlerden gelen uzlaşma eğilimini dikkate almadılar. Bunların dışındaki bütün yeni sömürge burjuva liderleri kendilerine sadakatle bağlıydılar ve daha çok bağlandılar.

Devirme tehdidinin bir rolü olsa da, yeni sömürgelerin burjuva liderlerinin emperyalist devletlere sadakatlerinin asıl nedeni ve temeli, günümüz em-peryalist küreselleşme koşullarındaki bütünleşen dünya kapitalist ekonomi-sindeki sınıf çıkarlarıdır. Onlar em-peryalist dünya tekellerine eklenmiş kapitalist ekonomilerinde ancak ucuz işçilik ve daha elverişli sömürü koşul-ları yaratmada birbirleriyle ekonomik rekabet içindeler ve siyasi olarak dün-ya tekel gruplarının emperyalist dev-letlerinin güç, rekabet ve çatışmalarına göre efendi tercihi yapabilirler, efendi değiştirebilirler.

A. Kılıç’ın çömezliğini yaptığı Pe-rinçek, Türk burjuvazisine ve devletine

Page 97: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 97 ]

Marksist Teori 5

(ve yeni sömürgelerin burjuvazilerine-devletlerine) müttefik değiştirmeyi, ABD ve AB yerine Rus ve Çin mütte-fikliğini önermeyi, onlara yaptıracağı “devrim”in uluslararası politikası ola-rak yüceltti. Bunu Türkiye’de ordusuy-la, burjuvazisiyle, devletiyle “bütün bir milletin ayağa kalkacağı devrim”in uluslararası planda dayanacağı eksen olarak tayin etti. Bu çıkarlar için eski kötü ünlü gerici “üç dünya teorisi”nin bir benzerini uydurdu. Yeni sömürge ülkeler burjuvazileri ve devletlerinin temel güç olarak rol oynayacakları ve ABD-AB emperyalistlerini hedef alan bir dünya devrimi! Bunun uluslararası alanda ittifak gücü de övgüler düzdüğü Şanghay İşbirliği Örgütünün başını çe-ken Çin ve Rusya olacaktı.

Çin ve Rusya, kapitalist-emperya-list değiller miydi? Ona göre Çin sos-yalistti. Rusya emperyalist olsa bile, ABD-AB emperyalistlerine kafa tu-tacak askeri güce sahipti. Türkiye’de sadakatle bağlı olduğu generalleri, ABD’den koparırken, onlara, gerek uluslararası politikada, gerekse de si-lah ve ekonomi alanında dayanacakları büyük alternatif güçler olarak Rusya ve Çin alternatifini sunmak, başta Pe-rinçek olmak üzere, İP teorisyenlerinin karşıdevrimci meşrebine son derece uygundu.

A. Kılıç, şefinin uydurma teorisi-ni tekrarlayarak, uluslararası alanda iyimser tablo çizmeyi gerekçelendi-rirken, “hesabında”, teorisinde işçi sı-nıfı ve emekçi halkların mücadelesi, iradesi yoktur. Onun dünyasının baş aktörleri, biricik tarih yapıcıları, ege-

menlerin ve emperyalistlerin şu ya da bu kesimidir. A. Kılıç’ın iyimser-liğinin dayanakları,“Suriye ve İran’ın direnişi”,”Türkiye’nin yurtsever güç-lerinin direnişi”, “Rusya ve Çin’in çel-meleri”, “emperyalist kamp içindeki içten içe büyüyen çatlak”tır

Asıl amaç ulusal demokratik mücadeleyi ezmekİP şeflerinin asıl amacı Kürt ulu-

sal demokratik hareketinin ezilmesi. Bu amaç için emekçi solu ile bu ha-reket arasındaki dayanışma, eylem birliği ve ittifaka saldırıyorlar. Türk halkımız üzerindeki şovenist etkiye güvenerek ve bu etkinin çekiciliğine bir süre ve değişik derecelerde boyun eğerek, Kürt halkımızın talepleri ve mücadelesi karşısında sosyal şoven politikalar, kaçışlar, kararsızlıklar ser-gileyen, Türk halkımız içinde geliş-mek adına, “Kürt milliyetçiliği”nden uzak durmaktan medet uman TKP, HÖC, Halkevleri ve ÖDP gibi akım-ları yeniden etkilemeye çalışıyorlar. Yeniden diyoruz, çünkü bu akımlar “Kürt milliyetçiliği”nden uzak dur-manın sandıkları gibi kendilerini güç-lendirmediğini, tersine şovenist dal-gaya hizmet ettiğini görerek, yeniden devrimci ve antifaşist güçlerle yan ya-na olmaya, bunun bir parçası olarak, Kürt ulusal demokratik hareketi ön-derliğinde yürüyen mücadeleyle doğ-ru ilişkilenme yönünde kimi adımlar atma eğilimine girdiler. Bu gelişme İP şefleri için alarm zili oldu, Kürt yurt-severleriyle ittifaka-dayanışmaya sal-

Page 98: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 98 ]

Marksist Teori 5

dırmayı ön plandaki güncel görevleri haline getirdiler.

İP şefleri emekçi solu Kürt ulusal hareketiyle dayanışmadan uzaklaştır-ma görevini, Kürt ulusal demokratik hareketini ezme amacına bağladıkları-nı gizlemiyor, hatta arsız bir açıklıkla söylüyorlar: “TSK… ABD planlarını boşa çıkardığı ölçüde de PKK terörü-nü etkisiz hale getirebilir ve PKK bö-lücülüğünü bertaraf edebilir”.

Karşıdevrimci İP’in liderleri, Er-genekoncu generaller öncülüğünde “cumhuriyet devriminin kazanımla-rını korumak asıl görevdir” argüma-nıyla ve “başta TSK olmak üzere”, “iş dünyası” dâhil, “bütün yurtsever güçleri birleştiren”, “bütün milleti topyekûn ayağa kaldırma” kurgu-suyla, generallerin iktidarını koruma temel görevini belirlemişlerdi. İkti-darlarını koruma görevi için emrine girdikleri generallerin birinci isteği, ABD’den kopmak değil, “bölücüleri

bertaraf etmek”ti. Bu nedenle de ken-disini generallerin gönüllü memuru telakki eden, bu sayede generallerin darbeyle kuracakları “milli hükümet-te” başbakanlık vb. mevkiler kapma beklentisine kapılan, akıl hocaları olup, onları ABD ekseninden Çin-Rusya eksenine kaydıracağını uman Perinçek doğal olarak onların birinci amacı olan “bölücülüğü bertaraf et-mek” hedefini, kendisinin de görevi olarak benimsedi. Bu yönde emek-çi solu, laik kitleleri, faşist MHP’yi, generallerin arkasında faşistleşen CHP’yi etkilemeye, bunun için politi-ka - taktik - adına laf üretmeye çalıştı.

Ergenekoncu generaller başarısız-lığa uğrayınca, şimdi aynı bayatlamış nakaratı Perinçek yerine, Aslan Kılıç teori adına tekrarlıyor. Ne denli, sos-yalizm, antiemperyalizm laflarıyla soslayarak emekçi sola satılabilir kıl-maya çalışırsa çalışsın, bu gerici laf kurgusunun ardında, “bölücü terörü bertaraf etmek” amacı başta gelen te-mel görev olarak sırıtıyor!

Ergenekoncu generallere, ABD ile birleşerek değil ondan ayrı durarak “bölücülüğü bertaraf” edebilirsiniz öğüdünü veriyor. Ergenekoncu veya diğer generallerden tek farkı bu ol-muş oluyor. Ergenekoncu generalle-rin ABD’ye mesafe koyan tavrından umutlanarak, diğer generalleri aynı noktaya getirilebileceği hayali taşı-yor. Bütün yeni sömürge milletlerin ABD ve AB’ye karşı çıkacağı dema-gojisiyle emekçi solu, generallerin ge-rici-faşist iktidar kavgasının figüranı yapmaya soyunuyor. Böyle aşağılık

Perinçek ve çömezlerinin ırkçı tarihsel

zulmü destekleyen propagandalarının

asıl amacı bugün Kürt ulusal demokratik

hareketine karşı kirli sömürgeci savaşa toplumsal destek

sağlamaktır

Page 99: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 99 ]

Marksist Teori 5

hayaller kurmaya cesaret edebiliyor. Koşulları buna uygun görüyor!

Emekçi sol ve ilerici kitleler üze-rinde etki kurmak için, Kürt ulusal de-mokratik hareketinin ABD tarafından desteklendiği yalanını arsızca tekrarlı-yor: “seçim sonrasında krizi derinleş-tiren ve süreci hızlandıran etkenlerden biri de PKK eliyle yapılan BOP silahlı saldırılarının yoğunlaştırılmasıdır. Bu saldırılar da geniş yurtsever cephe güçlerini, en başta TSK olmak üzere, pes etmeye ve teslim olmaya zorlama hedefine yöneliktir.”

Önce vurgulayalım ki, İP’li kar-şıdevrimcilerin tersine çevirdiği ger-çek şu ki, belirtilen süreçte, AKP, generaller ve ABD, PKK’ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. PKK De-mokratik Özerklik altında topladığı ulusal demokratik talepler temelin-de bir ulusal anlaşma için seçimden uzun süre önceden başlayarak ve görüşmeler sürdürerek sonuç almayı denedi. Güçlerini bu temelde konum-landırdı. Ama bu süre boyunca askeri saldırıları sürdüren AKP liderliğinde İP’in memurluğunu yaptığı general-lerdi. Askeri saldırılara geniş çaplı tutuklamaları ekleyenler de onlardı. İnkârcı sömürgeci askeri saldırılara ve tutuklama terörüne karşılık PKK direnişe geçti, o kadar!

İP’li karşıdevrimciler, devletin sal-dırılarını yeterli görmüyorlar. “Sınırlı ve izinli Kandil bombalatma alanı” değil, sınırsız ve izinsiz bombalama ve kara saldırısıyla TSK, PKK’nin tüm güçlerini katletsin, Kürt mese-lesi böylece halledilsin öğüdünde

bulunuyor, bunu bekliyorlar! Dersim katliamının günümüz versiyonunu veya Srilanka faşistlerinin Tamillere yaptığını uygulayın diyorlar! Sonuna kadar inkâr, imha ve inkarcı sömür-geci kirli savaş!

İP’li karşıdevrimcilerin, bu konuda, AKP ve ABD’den, onların genelkurma-yından herhangi bir farkı var mı? Lafız itibarıyla biraz daha pervasızlar, o baş-ka! Diplomasi taktiklerine ihtiyaç duy-muyorlar, “asmayacak da besleyecek miyiz” çizgisindeler.

“Kürt halkını kazanarak PKK te-rörünü yenmek” tezi, İP’in, AKP ve ABD’yle bir başka buluşma noktasıdır.

İP ve teorisyenleri, Türk halkımızı sınırsız saldırıya daha kararlı destek ver-meye ikna etmek için, ABD ve AKP’nin, “TSK’yı PKK’ye yendirip teslim alarak Suriye ve İran’a saldırtmak” istediğini söylüyor, ABD ve AKP de, PKK’nin Esad’ı desteklemek için Suriye’ye 2000 gerilla gönderdiği yalanını yayıyor. PKK’ye ilişkin demagojideki tek farkla-rı bu. İP gibi MHP de, ABD’nin PKK’yi destekleyerek TSK’yı zayıf düşürmeye çalıştığı demagojisini pompalıyor. Geç-mişte milli mutabakat içindeki bütün şovenist güçlerin yaydığı Türk halkımız üzerinde etkili de olan bu yalanı tekrar-lama arsızlığını sürdürenlerden geriye MHP ve İP kaldı!

Zulmü savunmak ve asimilasyoncu sömürgeciliği sürdürmek Geçmiş Kürt isyanlarını soykırımla

ezmeyi, Perinçek ve çömezleri “feodali-te ve ortaçağa karşı mücadele” adına sa-

Page 100: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 100 ]

Marksist Teori 5

vunuyor. Tarihsel zulmü ‘cumhuriyetin devrimci görevi olarak’ kutsuyor:

“Dersim’de aşiret reislerinin silah-lı gücünü etkisiz hale getirmeksizin, öz-gürlük, çağdaşlık, barış ve huzur adı-na hiçbir iş yapılamazdı.”(Perinçek, Derebeylik Dersim’de silahlı güçtü!, 28 Kasım 2011 Aydınlık)

Oysa Kemalist diktatörlük, Kürt feo-dallerinin geniş kesimini sömürgeciliği-nin Kürdistan’daki dayanağı yaparken, yurtsever Kürt aydınlarını ve onlarla ittifak içindeki dini ve feodal liderleri idam etmiş, katletmişti. Zulme karşı çı-kan Kürt yoksullarını da kitlesel kırıma uğratmış, soykırımla cezalandırmıştı. Perinçekgiller, Kemalist diktatörlüğün geniş Kürt feodalleriyle ittifakına destek verirken, ulusal isyanlara katılan feodal-leri düşman görüyorlar. Neden? Ulusal isyanlara katıldıkları için. Bunu emekçi sola satmak için de Kürt isyanlarının “emperyalizmin kışkırtmasıyla yapıldı-ğı” veya “isyancıların emperyalistlerle işbirliği içinde oldukları” yalanını yayı-yorlar. Türk burjuvazisinin soykırımcı zulmünü, feodallerin bir kısmı isyana katıldığı gerekçesiyle savunuyorlar. Onların bu tutumu, Türk burjuvazisinin Kürt ulusu üzerindeki sömürgeci boyun-duruğunu savunmaktan kaynaklanıyor. Tıpkı halklarımızı emperyalist savaşa sürükleyen ittihatçıların yürüttükleri Ermeni soykırımını savunmalarında ve desteklemelerinde olduğu gibi.

Kemalist diktatörlüğün o dönemde işçi sınıfına karşı tutumuyla, Kürtlere karşı tutumu aynı nitelikteydi. Daha iş-gale karşı savaşın içindeyken işçi sınıfı-nın öncüsü misyonuyla, ulusal direnişe

katılmak için gelen TKP önderliğini 1921’in başında katletmiş, TKP’ye kesintisizce yasak ve zindan zulmü uygulamış, işçilere sendikalaşmayı ya-saklamış, 1927’de greve çıkan işçileri jandarma kurşunuyla katletmiştir. Eğer işçi sınıfı ve emekçi köylülerin mücade-lesi daha geniş çaplı olsaydı, Kemalist burjuva diktatörlüğü Kürtlere yaptığına yakın düzeyde zulmü uygulayacağını yaptıklarıyla göstermiştir.

Perinçek ve çömezlerinin ırkçı ta-rihsel zulmü destekleyen propaganda-larının asıl amacı bugün Kürt ulusal demokratik hareketine karşı kirli sömür-geci savaşa toplumsal destek sağlamak-tır. Onlar bu yolla şovenizmi Türk halkı-mız arasında güçlendirmeyi ve emekçi sol’a bulaştırmayı, Türk burjuvazisi ve devletinin sömürgeci boyunduruğunu sürdürebilmesinin özel önemdeki gö-revi olarak yerine getiriyorlar. Bu özel görevi bağlandıkları Ergenekoncu ge-nerallerin kirli savaş politikasının şam-piyonu olması nedeniyle onlara “bölücü olmadıkları” güvenini vermek için daha gayretkeşçe yapıyorlar. Sömürgeciliğin toplumsal ilişkiler memuru gibi hareket ediyorlar.

Aynı kaba şovenist gayretkeşliği Kürtlere ulusal demokratik haklarını tanımamakta MHP’yle yarışarak gös-teriyorlar. Bir önceki bölümde PKK’ye karşı MHP’yle ortak faşist demagojik söylemine örnekler vermiştik. Ulusal demokratik Kürt taleplerini red ve millet kavramıyla ilgili aşağıya alıntıladığımız görüşlerin MHP’nin ırkçı faşist görüş-lerinden bir farkı olup olmadığına karar vermek güç değil.

Page 101: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 101 ]

Marksist Teori 5

“Devletin ülke ve milletiyle bütün-lüğünün altı oyuluyor

1982 Anayasası’nda yer alan 14. madde, temel hak ve hürriyetle-rin ‘Devletin ülkesi ve milletiyle bö-lünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, dil, ırk, din ve mezhep ayrımı yaratmak’ amacıy-la kullanılmayacağını öngörüyor-du. Tayyip Erdoğan’ların Anayasa Taslağı’nın ‘Birinci Alternatif’inde, bunlar yer almıyor. Tersine 13. Mad-de, bu konuda devletin elini kolunu bağlayan bir düzenleme getiriyor. 12. maddedeki bireysel özgürlüklerin ‘özüne dokunulamayacağı’ hükmüyle de, aslında yasama organının devleti, milleti ve vatanı korumak için getire-ceği yasal sınırlamaların önü kesili-yor.”

“Vatandaşlık tanımından Türk sözcüğü çıkarılıyor

Taslağın 35. maddesi, vatandaşlık tanımından Türk kavramını çıkart-mıştır”

“Taslak, Türk milletiyle ve Türk milletinin büyüklüğüyle kavgalıdır.”

(Tayyip Erdoğan’ların Anayasa Taslağı ve 2010 Anayasası, Doğu Pe-rinçek, Teori Kasım 2007)

“Ülkenin ve devletin bölünmez bütünlüğü”nün, “büyük Türk milleti”nin savunma siperine yatmak, faşist MHP ve 12 Eylülcülerle, faşist Demireller, Çillerler-Doğan Güreşlerle aynı inkar-cı sömürgeci cephede mevzilenmekten başka bir anlam taşır mı?

Perinçekçilerin teori adına Kürt ulusal haklarına ilişkin benimsetmeye

çalıştıkları şey, Türk burjuva sömür-geciliğinin tavizsizliğidir. Türkeş’ten Demirel’e, Özal’dan Baykal’a ve Tay-yip Erdoğan’a ve generallere değin, 30 yıla yaklaşan süreçte bütün burjuva liderlerinin ortak şovenist görüşlerinin en katıları bölümünde Perinçek ve çö-mezleri yer alıyor. Onlar, Kürtler için anadilde eğitime de, bölgesel özerkli-ğe de karşı duruyorlar, Kürtleri ulus niteliğinde bir halk olarak görmüyor, yalnızca “büyük Türk milleti içinde birleşme”si, asimile edilmesi gereken etnik, kavimsel bir topluluk olarak göstermeye çalışıyorlar.

Yavuz Hırsız Ev Sahibini BastırırA. Kılıç, şefi Perinçek’in gerici

tezini tekrarlıyor: “Türkiye’de özerk-lik ve federasyon (..)gerici ve bölücü nitelik”tedir! O, Kürt ve Türk ulus-larının hak eşitliğini reddettiği gibi, Marksizm-Leninizm’in ulusal özgür-lük temeli üzerinde gönüllü birliğinin devrimci biçimlerinden olan, fede-rasyonu gericilikle suçlayacak kadar şovenist histeriye kapılıyor. Ecevit’in yöntemini kullanıyor. Bilindiği gibi Ecevit Kürt hareketinin feodal geri-liğe dayandığı yalanını yayarak, Kürt aydınlanmasının temsilcisi Kürt ulu-sal hareketine karşı feodal koruculuk sistemini savunuyordu. Aslan Kılıç da Perinçek ve Ecevit’ten aynı geri-ci yöntemi kaparak, Kürt sorununda önemli reformlar anlamına gelen fe-derasyon ve bölgesel özerkliği “ge-ricilik” ilan ederek sömürgeci gerici birliği savunuyor.

Page 102: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 102 ]

Marksist Teori 5

Yalnızca devrim anında özgür gö-nüllü birliğin biçimleri olarak fede-rasyon ve bölgesel özerklik devrim-ci birleştirici rol oynamakla kalmaz, devrimin zaferinden önce de, ulusal sorunda bu biçimler, sömürgeci zora dayanan ilhak ve boyunduruk altında tutmaya karşı, ilerici demokratik rol oynayarak değişik halklardan işçi ve emekçileri birbirlerine yaklaştırır, gü-ven duygularını geliştirir.

Lenin demokratik merkeziyet-çi devlet yapılanmasını savunurken, Ekim devriminden önce yazdığı Dev-let ve Devrim adlı ünlü eserinde Marks ve Engels’e atıfta bulunarak, onların federatif birliğe karşı çıkarken istisnai durumlarda ve bu durumların en ba-şında ulusal sorunların çözümünde fe-deratif birliğin önemli bir ilerleme ola-cağını belirttiklerini vurgular:“Engels de, tıpkı Marks gibi, proletarya ve proleter devrim açısından, demokra-tik merkeziyetçiliği, bir ve bölünmez cumhuriyeti savunur. Federatif cum-huriyeti, ya bir istisna ve gelişmeye bir engel olarak, ya da monarşiden merkezileştirilmiş cumhuriyete bir geçiş olarak, ama bazı koşullarda bir ‘ilerleme’ olarak düşünür. Ve bu özel koşullar arasında, ulusal soruna ilk planda yer verir.”

Neden? Çünkü burjuvazinin ve gerici sınıfların, ezilen ve sömürge ulusları üzerindeki boyunduruğu ve halklar hapishanesi benzetmesine yol açan ulusal hak yoksunluğu, ezilen ulus işçi ve yoksullarında, ezen ulu-sa karşı anlaşılır, meşru bir güvensiz-lik gelişmiştir. Ayrılma özgürlüğünün

kararlı savunusu ve gönüllü birliğin eşitlik temelindeki biçimlerinden biri olarak federasyon, bu güvensizliği or-tadan kaldırmaya hizmet eder.

Yine Lenin devrim koşullarında olmayan Norveç’in İsveç krallığından ayrılması örneğini incelerken, ayrıl-manın gerçekleştiği 1905’in çok ön-cesinden Norveç’in kendi parlamen-tosuna sahip yönetsel özerkliğinin büyük bir reform olduğuna değinir.

Federasyon ve bölgesel özerklik ulusal sorunda birleşik devrim zafere ulaşmadığı koşullarda da demokratik reformlardır ve ilerici rol oynarlar. Bugün Türkiye’de Kürt ulusal özgür-lük mücadelesinin Kürt ulusal özgür-lük hareketinin demokratik özerklik programı da benzer rol oynuyor. Mücadeleyle sarsılan sömürgeci bo-yunduruğu, eğer Türkiye işçi sınıfı ve Türk emekçi hareketi Kürtlerle birleşik mücadele içinde geriletebilir

Ülkenin ve devletin bölünmez bütünlüğü”nün,

“büyük Türk milleti”nin savunma siperine

yatmak, MHP ve 12 Eylülcülerle, Demireller

ve Çiller-Doğan Güreşlerle aynı şovenist sipere yatmaktan başka

bir şey değil.

Page 103: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 103 ]

Marksist Teori 5

ve bu reformları kabullenmek zorun-da bırakırsa, Türk ve Kürt emekçileri arasında güven ilişkileri ve gönüllü birlik fikri gelişip güçlenecektir. Fa-şist ve gerici egemen güçler, Kürtleri bastırmada galebe çalar, bu reform-ları reddetme gücünü gösterirse, Kürt emekçilerinin Türk emekçile-rine güven umudu bile ortadan kal-kar. Yenilse de, on yıllar sürecek bir güvensizlik duygusuna itilmiş olur. Türk emekçilerinde ise uzun sürecek şovenist kibir ve gericilik egemen hale gelir.

Perinçek çömezlerinin emekçi sola satmaya çalıştıkları, “ezilen dünya”dan saydıkları Türk burjuvazisinin ve dev-letinin çıkarlarına sadakatle bağlan-malarından kaynaklanan bu faşizan fikirlerdir. Bunları, ilerici reform ve çözümlere gericilik damgası vurarak emekçi sola benimsetmeye kalkışı-yor, ev sahibini suçlu göstererek ya-vuz hırsız rolü oynuyor.

Hiç hak vermeden Kürt halkını PKK “terörüne” karşı kazanmak demagojisiA. Kılıç, Kürt ulusal demokra-

tik hareketiyle emekçi sol ittifakına hançer sokmak için sömürgecilik siperinden gayretkeş çabalar harcar-ken, lideri Perinçek yalnızca önemli reformcu tavizler verilmesine karşı mücadele etmekle kalmıyor, daha küçük çaplı Kürt ulusal hakları-na karşı da düşmanca itiraz ediyor. Alıntıladığımız anayasa üzerine gö-rüşlerinde yansıdığı gibi, anadilde

eğitim talep ve hakkına sömürgeci-lik siperinden saldırıyor. Orada da durmayıp, Kürtçe eğitime karşı olan Baykal, Erdoğan, eski genelkurmay başkanı Başbuğ ve TÜSİAD’dan da-ha koyu bir şovenist mevzide ısrar ederek, onların “bireysel hak” çerçe-vesinde kabul ettiklerini söyledikle-ri anadil eğitimine de karşı çıkıyor: “Türkçeden başka hiçbir dilin ana-dil olarak okutulamayacağı ilkesi kaldırılıyor”. E. Özbudun taslağına yönelttiği bu eleştiriyle Türkçeden başka hiçbir dilin öğretilmemesi ge-rektiğini vurgulamak istiyor. Aynı yazının alternatif “Atatürk Devrimi Anayasası” bölümünde vaaz ettiği “Türkçenin bir uygarlık ve bilim di-li olarak geliştirilmesi, anayasada yer alacaktır” görüşüyle Kürtçe ve halklarımızın dillerinin öğretilmesi hakkının anayasal tanınmasına karşı olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Perinçek aynı yazısında konuya ilişkin çözüm önerisi olarak, yalnız-ca, “bölgelerarası dengesizliklerin giderilmesi ve vatan bütünlüğünün güvence altına alınması için gerekli ekonomik, sosyal ve kültürel prog-ramların esası anayasa güvencesine dayandırılacaktır” görüşünü sarfe-diyor. Böylece 90’lı yıllar boyunca Ecevit’in çiğnediği sakızdan başka, onu ekonomik gelişmeyle uygarlaş-tırararak asimile etmek gibi sömür-geci zihniyeti zikretmekten başka, Kürt ulusuna hiçbir hak verilmeme-si gerektiği görüşünde olduğunu bir kez daha ilan etmiş oluyor. Anayasa önerisinin ilkeleri içinde, 1924 ve 12

Page 104: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 104 ]

Marksist Teori 5

Eylül anayasasının değiştirilmesi bile teklif edilemez hükmündeki ilkesel görüşünü amentü olarak benimsiyor: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Tür-kiye halkına Türk milleti denir” esası, millî birlik ve bütünlüğü(n) temeline oturtulacaktır”! 12 Eylül generalleri gibi milli birlik ve beraberlik için her-kesi Türk milleti içinde toplaması ve bunu anayasa ilkesi haline getirme-sinden, elbette Kürt ulusal haklarının inkârından ve reddinden başka bir so-nuç çıkmayacaktı.

Perinçek de, çömezi A. Kılıç da, “Türkiye Nereye Gidiyor?” analizi yaparken baş düşman ve baş tehlike içine Kürt ulusal demokratik hareketi-

ni koyarak inkârcı sömürgeciliğin kirli savaş cephesinde yer almadaki per-vasızlıklarını gösteriyorlar: “Türkiye, bugün yerel yönetimler üzerinden fii-len bölünmüştür. Güneydoğumuzun 52 belediye başkanı Diyarbakır’da topla-narak, ‘Kürdistan’da irade Abdullah Öcalan’dır’ pankartı altında resim çektirmektedir. Güneydoğu’da Türkiye Cumhuriyeti’nden özerk ve Türkiye’ye düşman bir bölge yönetimi oluşmuş-tur.” (Perinçek, Anayasa yazısından)

Perinçek ve A. Kılıç’ların ya da İP’in, şovenizm zehrini taşıyan eli-nin yöneldiği emekçi soldan partiler, gruplar, duruma soru sorsalar yanlış mı olur? Peki neden?

Page 105: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 105 ]

Kemal Burkay bir pop ikonu gibi TV ekranlarında boy gösteriyor bir süredir. “Hikmetinden sual olunmaz” burjuva medya, programlara çıkartarak, sayfalarında yer vererek alabildiğine bonkör davranıyor Burkay’a. Özel-likle hükümet borazanı olanlar, her gün bir kanalda ya da gazetede ağırlıyorlar O’nu.

Muhabbetleri daim olsun, pek yakışıyorlar birbirleri-ne; fakat ortada garip bir durum var. K. Burkay TV ekran-larında, yılların deneyimi ve “birikimi” ile bir tür “bilge kişi” olduğunu ima ettiği “Kürt Sorunu”nun çözümüne ya da aynı bağlamda genel dünya meselelerine dair ko-nuşmuyor çoğunlukla. O, mesaisini daha çok, ulusal de-mokratik harekete, özellikle de A. Öcalan’a karşı, bayat, üçüncü sınıf karalama ve komplo teorilerini anlatmaya, biraz da gelişinin sponsoru olan AKP hükümetine dair iyimser hayaller yaymaya harcıyor. Hep konuşuyor Bur-kay. Çok konuşuyor. Bu arada da iyice zıvanadan çıkıyor. Saçmalıyor. Örneğin geçenlerde ağız ishali olmuşçasına sıralandığı cümlelerdeki tutarsızlıklar öylesine sırıtıyor-

AYNADAKİ YÜZ YA DA KEMAL BURKAY GERÇEĞİBayram Namaz

Page 106: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 106 ]

Marksist Teori 5

du ki, katıldığı bir programda (Cüneyt Özdemir-5N1K) sunucu, “yok artık o kadar da değil” demek ve sözlerinde-ki çelişkilere dikkat çekmek zorunda kaldı.

K. Burkay, kendisini referans göstermeyi, bunun için de eski yazı ve konuşmalarından alıntılar yap-mayı pek seviyor. “Ben demiştim”, “ben yazmıştım” gibi “ben”li cüm-leler düşmüyor dilinden. Mesela, Ta-raf gazetesinin daha görünür kılmak için, başka bir internet sitesinden ala-rak 3 Şubat’ta yayınladığı makalede de, geçmiş yazılarına atıflar yapmış, sözlerini kendi şiirleriyle süslemişti. Fakat nedense aşırı savunmacı ve te-laşlı bir yazı olmuştu o. Belli ki, her fırsatta PKK ve önderliğine dönük kuşku yayan, karalama sözlerinin Kürt kitlelerinde, ilerici çevrelerde tepki ve öfkeye neden olması ür-kütmüş Burkay’ı. Çünkü sergiledi-ği pratik ile geri dönüşünün sebeb-i hikmeti ortaya çıkmış oluyor. O, bunun açıkça ifade edilmesinden ra-hatsızlık duyuyor.

Çok basit ve net olan “neden şimdi döndünüz ve bunda hükümetin rolü nedir” sorusuna cevap vereceği yerde, meseleyi çarpıtıyor, soranları “karala-ma yapıyorlar” diyerek bastırmaya çalışıyor. TV ekranlarında, gazete ve dergi sayfalarında insanların onurları-na, değerlerine en pervasız hareketleri ve saldırıları yapan kendisi değilmiş gibi, küfürlerine, karalamalarına tep-ki gösterildiğinde “tehdit ediliyorum” diye ortalığı velveleye veriyor. Her-kes sussun, kendisi konuşsun istiyor.

Sözünün üstüne söz söylenmesine ta-hammül edemiyor.

Madem sözleri çok kıymetli, ma-dem iki de bir onlara atıflar yapmak-tan hoşlanıyor, biz de mutlu edelim kendisini. Kimi şiirlerinden ve bir kısmı Recep İvedik manisi kıvamın-daki “Rubailer”inden alıntılarla “süs-leyelim” bu yazıyı! Bir nevi ayna tu-talım kendisine.

“Dörtlüklerim bir aynadır, gelin seyredin kendinizi/Gösterirler yüz, gözle beraber, beyni ve yüreği/Sizi kantara vursunlar, ölçüp biçsinler ba-kalım/Gerçekten değerli misiniz, yok-sa beş para etmez biri mi?” dizeleriy-le ifade ettiği gibi, O da böyle olsun istiyor zaten.

Çağrısına uyup kantara vura-lım kendisini. “Ölçü”müz elbette “eskiler”in “ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” sözlerinde saklıdır. Baka-lım “iş”i neymiş Burkay’ın?

Taraf’taki makalede “31 yıl sürey-le yurtdışında, arkadaşlarımla birlikte Cunta’ya ve onun oluşturduğu faşi-zan sisteme karşı aralıksız mücadele ettim” diye yazmış Burkay. Dile ko-lay tam 31 yıl! Sanırsınız ki, örgütlü bir çalışmadan ve de gerçek bir mü-cadele pratiğinden söz ediyor. Değil hâlbuki! İlk çıkış yıllarını saymazsak, yaptıklarının özü özeti mültecilikten ibarettir. Elbette o koşullarda da yü-zü ülkeye dönük olan, mülteciliğe ve Avrupa’da kalma şartına boğulmadan özel amaçlı faaliyetler yürütenler ol-du, oluyor. Ama Burkay gibileri o “iş”leri tatil edeli çok oldu. O yüzden “31 yıl aralıksız mücadele” lafı ko-

Page 107: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 107 ]

Marksist Teori 5

caman bir yalandır. (Bu arada birileri Burkay’a o “31 yıllık cunta ve onun faşizan uygulamaları” tarihinin son 10 yılında, hükümette, övüp durduğu AKP’nin olduğunu hatırlatsa iyi olur. Kendisini el üstünde tutup, izzet-ik-ramda bulunanlara karşı pot kırmasın, araları bozulur sonra!)

Şimdi 31 yıllık Avrupa mülte-ciliğini sanki her gün katliamların, gözaltında kayıpların, işkencelerin, yargısız infazların, yakılan köylerin, tutuklama terörünün, baskının ve zul-mün her türlüsünün merkezinde, ateş hattındaymış gibi pazarlamaya çalı-şan Burkay’a kendi dizeleriyle sesle-nelim:

“Kervan yürür işle, umutla, kav-gayla/Düşmanla göğüs göğüse mız-rak mızrağa/it ürür işi budur, ama sen şu itoğluna bak/ Ne savaşır, ne çalışır söylenip durur yalnızca.”

Evet, aynen böyle yazmış işte. Doğru söze ne denir? “Büyük ya-zar”, “büyük siyaset insanı” titri ile yıllarca “söylenip durmak”tan öte iş yapmayanlara ithaf etmekte sakınca yok bizce de. Özellikle ulusal öz-gürlük mücadelesinin geldiği düzey karşısında sözden ibaret işlerin bir hükmü olmadığını, olamayacağını hayat tekrar tekrar gösterdi, gösteri-yor. Böylelerine soralım yine O’nun dizeleriyle:

“İyi düşün öz konuş/sözünü dü-şürme pazara/ Sen ki onca alıp sat-tın be çerçi/hani dünden ne kaldı tezgâhında?” Sahi, Burkay’ın lideri olmakla övündüğü “eskiden en kitle-sel Kürt örgütü”nden ne kaldı geriye?

K. Burkay bu tür soruları duyunca “masalcı dede” modundan çıkıyor ve çığırtkan bir çerçi gibi sesini yüksel-tiyor. Şiirlerinden eksik etmediği “şe-refsiz”, “alçak”, “it oğlu it”, “budala” gibi sözlerle “savunuyor” kendisini. Sözler kaba ama neyleyelim.. “Şair”e ait sonuçta ve onun “şiir”ine... Biz de şiirinden izini sürüyoruz şimdi... Mü-layim görünümünün ardında nasıl bir kişilik olduğunu görmek ve 31 yıllık mültecilik macerasında nereden nere-ye geldiğini anlamak için de şiirlerine bakmak yararlı olabilir elbette.

Mesela kimilerine, “sen marksist değilsin, markist, kronist ve dolarist-sin/Elinin altında sıcak- soğuk su, yumuşak oto, konformistsin/Açlığı tez unuttun, zulmü zindanı, eşi dostu/ Bari kes sesini de otur, hem ödlek ve dönek, hem de gevezesin” diyebilen bir Burkay var şiirlerinde. Ve yine bugün, beş vakit tersini söylemeye kendini mecbur hissettiği “namlular çözer bilmeceleri/ve namlular yapar dağları güzel” diyen de O’dur. Fakat yanlış anlaşılmasın, övgüler dizdiği ve namluların güzelleştirdiğini söy-lediği Kerkük dağlarıdır! Hangi dağa güzel diyeceğini gayet iyi bilir o!

Aradan zaman geçip sövdüklerine benzeyince ve bu gerçek kendisine söylenince, “ince ruhlu şair” yerini huysuz ve çekilmez bir Burkay’a bı-rakıyor, dili çatallaşıyor:

“Dostu, yoldaşı da kendim gi-bi bilirdim/Ne yazık, bir acı safran, irin, balgamsın” diyebiliyor, dost ve yoldaş sandıklarına. Ya da; “Pazarı dolaştım/bir doğru sözlüyü aradım/

Page 108: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 108 ]

Marksist Teori 5

Çevrem boşaldı birden sap gibi orta-da kaldım/Güzel dedim, şimdi de ba-na bir yalancı gerek/yüzlerle, binlerle sarıldı çevrem, şaşakaldım” dizeleri de ona ait bir ruh halini gösteriyor.

Bu dizeler, “şiirselliği”, şusu-busu bir yana esasen O’nun nasıl bir ruh dünyasına sahip olduğunu gayet iyi gösteriyor açıkçası. Sadece yakın çev-resiyle kavgalı değil O. Ülkede ya da Avrupa’da “sahte önderler” peşinden gidenlere verip veriştirir kendince. Ona göre buralarda “cahil”, “bilmez”, “sersem”, “budala” çok ama kendi gibi “bilge”ler yok denecek kadar az-dır. Bu yüzden kendine de sitem eder bazı zamanlar ama orada da sövdüğü başkalarıdır;

“Sersemin, budalanın pazarı bu/Gelmiş bu pazarda şiir sunarsın” di-zelerinde yaptığı gibi.

Hayranlıkla yüklü, hisli şiirler it-haf ettiği Avrupa kentlerine, yollarına ve dahi köprülerine bile saygıda kusur etmez ama kendi çevresindekiler de dâhil, sokaktaki insanlara karşı nob-randır O. İkna edip kazanacağı yerde, gericilerin peşine takılan insanlara “var git mağaralarda yaşa, çayırlar-da otla” diyebilecek ayarda bir “has-sas şair”dir kendisi.

“Dili Uzundur Yenilenin”Şimdilerde PKK ve Öcalan kar-

şıtlığı temelinde kara çalma vazife-si ile burjuva medyada görünür kı-lınsa da, söyledikleri yeni sayılmaz Burkay’ın. Müflis bir tüccar gibi, ken-di dükkânının kapısına kilit vuralı be-ri mesaisini şaibe yaratmaya, komplo

senaryoları yazmaya harcıyor. Muh-teris bir kirli propagandacının zehirli diliyle konuştuğu Avrupa’da zerrece hükmü kalmayan sözlerini, şimdi bir de burada, hükümet referansı ile çı-kartıldığı burjuva medya zemininde dillendiriliyor, bir “proje”nin parça-sı olarak. (Burkay gibilerden medet umar hale gelmek ayrı bir çaresizlik göstergesidir kuşkusuz ama şimdilik bunu geçelim.)

Evet, Burkay’ın gelişi bir projeye bağlıdır. Askeri saldırılarla, gözaltı ve tutuklama terörü ile zayıflatılmaya, sindirilmeye çalışılan ulusal demok-ratik hareket saflarında bir bölünme yaratma, oradan kopartılabilecekleri düzen içi bir güce dönüştürme pro-jesinin bir aparatıdır O. 31 yıl sonra, doğrudan başbakanın garantisi ile göze alabilmiştir dönmeyi. Ancak karşılıksız değildir bu garanti. Davet edildiği halde uzak durduğu DTK, katılmadığı ulusal birlik amaçlı çalış-malar “garanti”ye karşılık sunulanla-rın birkaçıdır. Ondan da öncesi, PKK ve Öcalan karşıtlığının sürdürülmesi, karalama ve şaibe yaratma pratikleri gelir elbette. Yaptığı toplantılar, gö-rüştüğü çevreler ve verdiği mesajlar da bir fikir veriyor ayrıca. O kendine biçilen rolü oynuyor şimdilerde. Ama ona sorsanız, her şeyi o belirliyordur!

Kendini çok önemsiyor Burkay. Hastalık derecesinde hem de. Şiir-lerinde, rubailerinde gizli ya da açık hakaret ettiği Öcalan’la kıyaslıyor kendini ve ondan ne kadar üstün ol-duğunu anlatıyor döne döne. Psikolo-jik savaş karargâhlarına özgü komplo

Page 109: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 109 ]

Marksist Teori 5

hikâyelerine, yalan-yanlış sözlerine, çarpıtmalarına koşulsuz inanılmasını, tartışmasız kabul edilmesini istiyor. Bu kirli tutumlara, yalanlara gösterilen haklı tepkileri “tehdit edildim” diye-rek pazarlıyor, başka bir karalamanın vesilesi yapıyor. Eleştirileri asla kabul etmediği gibi, söylenenlerin kıskanç-lıktan geldiğini iddia edebiliyor.

Egosu o denli şişiktir ki, geli-şini toplumdaki “Türk-Kürt, Ale-vi-Sünni, laik-şeriatçı” gibi tarihsel “yarılma”larla bir tutabiliyor, “yurda dönüşüm toplumda küçük ölçekli bir yarılmaya yol açtı” sözleriyle. Kar-şılanmasının “izdiham”a yol açtığını iddia ederken de, bakanlarca, vali yar-dımcılarınca kabul edilmesini tarihsel kişiliğinden geldiğini ima ederken de ruh hali benzerdir.

Taraf’ın görünür kıldığı yazısına “yüzü kara olanın eli kara çalar” di-zesini başlık olarak koymuş Burkay. O dizelerinin devamındaki sözleri de biz paylaşalım. Adeta onu tarif edi-yor çünkü: “Dili uzundur yenilenin”. Evet, Burkay yenileli ve aşılalı çok oldu. Şimdilerde usta pazarlamacı, bezirgânlar tarafından cilalanıp piya-saya sunulmaya çalışılsa da, gerçek bu. Ona bu gerçeği bir de kendi ru-baisi ile hatırlatmak mümkün elbette: “Gece işi yapar bekçi geçinir/başka-sının mirasıyla ozan geçinir/sürüyü tipi duman bastığı zaman/ uyuz it de usta çoban geçinir.” Benzetmedeki kabalık kendisine aittir ama verdiği mesaj yerindedir.

Kendini dev aynasında gören bir üslupla, ulusal demokratik harekete,

onun mücadelesine dil uzatan Burkay, halkı da hakir görmeye, aşağılamaya devam eder. Örneğin, bugün sokakta olan yüz binlerce Kürt insanını, mü-cadeleci yurtseveri, tıpkı egemenlerin siyasetçileri, generalleri gibi, “aldatıl-mış”, “cahil” takımı olarak görür. On binlerce evladını bu uğurda yitirmiş insanlar, ona göre bir devlet projesi olan PKK’nin aldattığı garibanlardır.

Buradaki kibirli-saygısız bakış da, kullandığı üçüncü sınıf argüman-lar da, kirli savaşa özgüdür. Bu dile ve düşünüşe dair söylenecek söz çok ama biz yine kendi rubailerinden biri-ni hatırlatalım: “Be budala, senin bü-yüklüğün balon gibi boş, hava/Bugün yüksek uçmaktasın, tutunmuşsun elin kanadına/Salt ün ve şöhrete kalsa, farkı ne, ha sen ha Pinokyo/Sahibinin sesidir seninki, benzer davula, bora-zana.”

Elin kanadına tutunarak yüksek uçanların akıbeti çoğunlukla berbat olmuştur. Arkasındaki medya ve hü-kümet rüzgârıyla havalanan Burkay, şimdiden sönmeye başlayan bir ba-lona dönüşmüştür. Telaşı ve izahatçı üslubu bundan geliyor. Hedefine doğ-rudan İmralı’yı koyması, MİT ajanı it-hamlarını bir kara propaganda pratiği olarak Öcalan’dan, Duran Kalkan’a, oradan bizatihi PKK’nin kendisine yöneltmesi el büyüttüğünün, çıta yük-seltmeye çalıştığının ifadesi. Bunlar boğazına kadar çamura batan birile-rinin ruh halini yansıtıyor. Kendisini kurtarmaya uğraşacağına, etrafını da o bataklığa çekmeye çalışmaktan öte bir anlamı yok yaptıklarının. O yüz-

Page 110: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 110 ]

Marksist Teori 5

den giderek daha fazla yalnızlaşıyor Burkay. Dönüp kendisine, dönüşünü sağlayanların amaçlarına, bu süreçte olup bitenlere, tutuklama terörüne, Roboski katliamına, ev baskınlarına, Kazan vadisine, sur içindeki kemik-lere baksa, ne çürük yolda olduğunu görebilir belki. Ama O böyle yapmak yerine köprüleri atmayı tercih ediyor. Kendi bilir! Biz bu bahsi kendisinin

bir rubaisi ile noktalayalım: “Dostum zincirle yaşa bu dünyada ama köle olma/Aç ve çıplak ol da elin kapısına uşak olma.”

Aynadaki yüzün sahibi, faşist inkârcı sömürgeciliğin ve halkları-mızın düşmanı AKP’nin kapısında hangi “pratiğin” icracısıdır dersiniz? Onurun ve direnmenin mi, köleliğin ve uşaklığın mı? Peki, ne uğruna?

Page 111: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 111 ]

Demokratik Alevi hareketi, 2008 başından bu yana toplumsal ve siyasal yaşamda belirgin bir gelişme ve canlanma yaşadı, siyasi bakımdan yükselişe geçti. De-mokratik ve devrimci potansiyeliyle, başta gelen politik gündemlerden biri olmayı sürdürdü. Demokratik Alevi hareketi ve onun bileşeni olan Alevi örgütleri siyasi ağır-lık oluşturmaya başladılar. Alevi kimlik sorununu, talep-lerini ve bu taleplerin karşılanmasını dayatan yükselişin özneleri olarak öne çıktılar.

Demokratik Alevi hareketinin (DAH’ın) belirtilen dö-nemdeki siyasi çıkışı, yönelimi, müdahil olduğu toplum-sal siyasi gündemler, taleplerin karşılanması için hare-kete geçirdiği dinamikler, gerçekleştirdiği eylemler hem nicelik ve yoğunluk, hem de nitelik bakımından yeni bir düzeyi temsil ediyor.

Bu son dönemde yaşanan siyasi çıkış, DAH bakımın-dan, önceki sınırları aşmak, yeni bir mücadele dönemine geçiş olarak tanımlanabilir.

DEMOKRATİK ALEVİ HAREKETİ VE GÜNCEL DURUMUCemil Cihan

Page 112: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 112 ]

Marksist Teori 5

Demokratik Alevi hareketiDemokratik Alevi hareketi, “Di-

yanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın”, “zorunlu din dersi son bulsun”, “cem evleri ibadethane olarak tanınsın”, “Alevi köylerine cami yapımı dur-durulsun, daha önce yapılanlar kaldı-rılsın veya köy halkının talebi varsa mimarisi düzenlenerek cem evine dö-nüştürülsün”, “Alevileri de hedef alan nefret suçları cezalandırılsın”, “Ma-dımak Oteli utanç müzesi yapılsın”, “zaman aşımına uğratılan Maraş, Çorum ve Sivas katliamlarının dos-yaları yeniden açılsın, suçlular ortaya çıkarılsın”, “işyerlerinde, devlet ku-rumlarında inancı nedeniyle Alevi in-sanlarımıza uygulanan ayırımcılıklar son bulsun ve suç ilan edilsin”, “Hacı Bektaş Dergahı Alevilere teslim edil-sin”, “Abdal Musa türbesinin yanı başında taş ocağı yapılmasına müsa-ade eden yapım ruhsatı iptal edilsin”, “Munzur vadisine, Alevilerin kutsal mekanlarının yok olmasına yol aça-cak biçimde yapılması planlanan ba-rajların yapımı durdurulsun”, “Antak-ya ve çevresinde yaşayan Alevilerin, kutsal günü sayılan ‘Gadiri Hum’ resmi tatil ilan edilsin” gibi talepler zemininde yükseliyor.

Bu talepler temelinde ayrı ayrı ve-ya birleşik mücadele yürüten güçler nesnel olarak demokratik Alevi hare-ketinin bir parçasıdır. Farklı görüşlere ve programa inanmaları, farklı sınıf ve tabakalara mensup olmaları bir şey değiştirmez. Örneğin, yukarıdaki taleplerin altına, üyeleri ve destekle-

yenleri arasında burjuva reformist, ilerici, demokrat, antifaşist, devrimci, komünist kişilerin yer aldığı 400’e yakın örgüt imza atabildi. Doğaldır ki, bu taleplerin bir kısmı elde edile-rek eskiyebilir. Meselenin tam çözü-mü ise, din-devlet, din-okul işlerinin birbirinden tamamen ayrılarak, din-sel inanışın, bireyler ile inandıkları kutsallık arasındaki bir mesele olarak kabul edilmesi, halklarımızın, Müslü-man, Hıristiyan, Yahudi, Alevi, Ezidi inanışlardan kesimleri arasında, her tür eşitsizliğe, ayırımcılığa, düşman-laştırıcılığa karşı yasal, eğitsel, kül-türel alanlarda sistematik bir çalışma yürütülmesiyle sağlanacaktır. (Bakı-nız, ESP programı)

DAH, Alevi emekçilerinin tarih-ten gelen mücadele geleneğiyle bir-leşen antifaşist devrimci mücadeleye katıldıkları, devrimci hareketin kitle temeli ve kadro kaynağı oldukları, faşist katliamlara maruz kalıp diren-dikleri ‘70’li yılların toplumsal mü-cadelelerinin deneyimi ve birikimine yaslanmaktadır. Ancak bir “demok-ratik Alevi hareketi”nden ancak 90’lı yıllardan itibaren söz edebiliyoruz. (Yeri gelmişken devrimci hareketin, baskı ve eşitsizlik altında tutulan Alevilikle belirlenen özgün taleplere dayalı bir demokratik hareketin ge-liştirilmesine, 70’li yıllarda, neden ilgisiz kaldığının ve bunun strateji sorunuyla ilişkisinin Marksist Leni-nistlerce 90’lı yılların ortalarına doğ-ru ele alınıp, analiz edildiğini hatır-latalım.) Kürt ulusal mücadelesinin yükselişte olduğu, emek hareketinin

Page 113: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 113 ]

Marksist Teori 5

bahar atılımı yaşadığı, devrimci ha-reketin canlanmaya başladığı anti-faşist mücadelenin ivme kazandığı ‘90’lı yılların başlarında Alevi hare-keti de oluşmaya başladı. Bu açıdan, 2 Temmuz 1993 Sivas katliamı ile başlayan süreç, Alevi toplumu ve de-mokratik alevi hareketi için bir sıç-ramaya, kopuşa yol açtı. Kürt ulusal mücadelesinin yarattığı yeni koşulla-rın da etkisiyle, ezilen, baskı altında tutulan Alevi inancını ve taleplerini gündemleştirip mücadele konusu ha-line getiren bir yönelim oluşturdular. Böylece Alevi dernekleri eliyle ge-nişleyen ve yaygınlaşan bir hareket ortaya çıktı. 95 Gazi katliamı ve peşi sıra geliştirilen antifaşist direniş bu süreci hızlandırdı, coğrafya çapında gelişen bir siyasi ilgi ve örgütlenme yarattı.

DAH’ın bir ayağı da Avrupa’da gelişti. ‘90’lı yılların ikinci yarısın-dan itibaren Avrupa’nın belli başlı ülkelerin de çok sayıda Alevi Birliği kuruldu ve hızla yaygınlaştı. Bir sü-re sonra, ilkin ülke federasyonlarına, ikinci adımda Avrupa çapında konfe-derasyona dönüştürüldü.

Ancak bu dönemde oluşan hare-ketlilik, ‘90’lı yılların sonlarına doğru yerini durgunluğa bıraktı. Hızla büyü-yen, yaygınlaşan hareket, başlangıçta eş güdümü zayıf çok sayıda eğilimi barındıran, parçalı örgütler eliyle ge-lişti. Zamanla hantal bir yapıya dö-nüştü, birleşik ve koordineli bir odak olarak merkezileşme ihtiyacının iç gerilimlerini ve yetmezliklerini yaşa-dı. Hareketin içerisinde bulunan ge-

rici burjuva eğilimler ile demokratik yönelimler arasında bir hegemonya mücadelesi yürüyordu. Söz konu-su dönemde bu paralelde ayrışmalar yaşandı, saflaşmalar oluştu ve belir-ginleşti. Cem Vakfı, Ehli Beyt Vakfı gibi devlet destekli burjuva işbirlikçi örgütlerin gerici çalışmaları belli bir düzeyde sürse de, Alevi hareketinin ana gövdesini oluşturan, mücadele geleneğini temsil eden, en geniş de-mokratik bileşimi sağlayan demokra-tik Alevi hareketi siyasal ve örgütsel ağırlık kazandı. Bu saflaşma mücade-lesi aynı zamanda Alevi hareketinin demokratik taleplerinin belirlenme-sinde de yaşandı. Bu süreçte DAH bileşeni kurumlar federasyon tarzında merkezi yapılar oluşturarak araların-da bir eşgüdüm sağlayabildiler.

Bu süreç, Alevi kimliğinin görünür kılınmasını, temel taleplerinin netleş-mesini ve geniş bir toplumsal zemin-de bilince çıkarılmasını sağladı. Bir kimlik bilinci ve aidiyeti oluşturdu. Hem Alevi kitlelerinde hem de geniş toplumsal kesimlerde bir farkındalık yarattı. DAH, toplumsal mücadelenin önemli bir bileşeni oldu. Ancak bu durgunluk döneminde siyasi bakım-dan kendisinden beklenen hamleyi yapamadı, belli oranda tıkandı, zayıf-ladı, hatta daraldı.

Siyasi atılım dönemiDemokratik Alevi hareketinin

‘90’lı yılların sonlarında başlayan siyasal ataleti, 2008 başlarından iti-baren yerini yeni bir siyasi çıkışa bı-raktı. DAH o tarihten bu yana canlı,

Page 114: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 114 ]

Marksist Teori 5

enerjik, siyasi bakımdan yükselen, hızlanan ve yoğunlaşan bir eylem-sellik göstermeye başladı.

AKP’nin duyurduğu “Alevi açı-lımı”na ve bu çerçevede Ocak 2008’de kurduğu “Hızır Paşa sofrası”na karşı gösterilen tepkilerle başlayan yüz bin kişilik 9 Kasım 2008 Ankara mitingi-ne kadarki süreç, Alevi toplumunun ve DAH’ın siyasi atılımının ilk evre-sini, ısınma dönemini oluşturdu.

“Hızır Paşa sofrası” akamete uğra-tıldı. Aynı günlerde on bini aşkın alevi emekçisi “öğretime saygı” mitingiyle İstanbul’da sokağa çıktı. Peşi sıra Si-vas katliamının 15. Yılı nedeniyle on binler Sivas’a, Madımak önüne aktı. Coğrafya genelinde birçok merkezde “Madımak utanç müzesi olacak” ka-rarlılığı ve ısrarıyla yürüdüler. Bu söz bütün bu dönem boyunca DAH’ın da kararlılık ifadesi oldu, devlet ve hü-kümeti sıkıştırdı. Ağustos-Eylül dö-neminde okullar açılıncaya kadar her hafta belli başlı merkezlerde yapılan oturma eylemleri ile zorunlu din ders-lerinin kaldırılması talebi gündem-

leştirildi; okullar açıldıktan sonra ise ders boykotuna dönüştürüldü; asimi-lasyoncu zihniyet ve eğitim sistemi aşındırıldı. Aynı dönemde Ehli Beyt Vakfı, Cem Vakfı gibi işbirlikçi örgüt-lerin AKP ile Dolmabahçe görüşme-leri ve AKP’nin Alevileri devlete/hü-kümete yedekleme denemeleri yaygın ve kitlesel tepkilere yol açtı; Alevi emekçileri “devletin alevisi olmaya-cağız” söylemi ve bilinciyle güçlü bir siyasi tavır aldılar. Bu yoğunlaşan, ivmelenen siyasi gerilim 9 Kasım’da yüz bin kişilik Ankara Mitingiyle ar-tık yeni bir evreye girmiş oldu. O gün Ankara’da DAH’ın taleplerini “uç fikirler” olarak tanımlayan hükümete karşı yüz bin Alevi:

- Diyanet İşleri Başkanlığı dağıtıl-sın,

- Zorunlu din dersi kaldırılsın,- Madımak utanç müzesi yapılsın,- Cem evleri ibadethane olarak ta-

nınsın,- Alevilere dönük katliamların he-

sapları verilsin,- AKP eliyle yürütülen asimilas-

yon siyasetine ve “devletin alevisi” yaratma gayretlerine son verilsin, ta-leplerini yükselttiler.

Bu miting Alevi toplumu ve DAH için yeni bir dönemeç oldu. Alevi kit-lelerinin özgüvenini artıran, demokra-tik Alevi hareketini, siyasi bakımdan umutlandıran, moral veren, cesaret-lendiren önemli bir gelişme oldu.

Bu özgüven ve Alevi kitlelerinin yükselen siyasi refleksi, Sivas ve Gazi katliamları dışında, Alevilere yönelik önceki katliamların gündeme getiril-

Yüz bin kişilik Ankara, 500 bin kişilik İstanbul mitingleri, “cumhuriyet mitingleri” projesinin boşa çıkışının alanı

olmuş, keza yürünecek yolu göstermiştir.

Page 115: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 115 ]

Marksist Teori 5

mesi bakımından yeni bir yönelimi hazırladı: “geçmişle yüzleşme, devlet-le hesaplaşma.”

Bu kapsamda Maraş katliamının 30. yılına denk gelen Aralık 2008’de, Adana’da ilk kez anma mitingi yapıl-dı. 2009 Temmuz’unda, Sivas katlia-mıyla aynı günlere denk gelen 1980 Çorum Katliamı 29 yıl sonra ilk kez eylemle lanetlendi, bir anma etkinliği yapıldı. Bu yaklaşım, 31. yılında Ma-raş anmasını Maraş’ta yapma, Sivas anmasına on binlerle katılma, Çorum anmasını devam ettirme biçiminde süreklileştirildi. Bu anmalar, coğrafya genelinde birçok merkezde on binle-rin sokağa çıktığı gündemler haline getirildi; her yıl tekrarlanır oldu.

“Geçmişle yüzleşme, devletle he-saplaşma” duygusu ve bilincinin en önemli konularından biri olan 1937-38 Dersim katliamı da, Alevi hareke-tinin gündemleri ve eylemleri arasın-da öne çıktı. CHP’li Onur Öymen’in Ağustos 2009’da faşist bir görüş açısıyla açtığı birinci Dersim tartış-ması ve 2011 sonlarında yine CHP marifetiyle gündeme gelen ikincisine müdahil olan DAH, katliamların he-sabının sorulması bakımından olumlu bir siyasi refleks ve bilinç oluşturdu. Bu tartışmalarda Mustafa Kemal’in ve CHP’nin katliamdaki rolü daha net ortaya kondu; Kemalizm’den, CHP’den köklü bir kopuşu ifade et-mese de, bu yüzleşme ve hesaplaşma yönelimi derinleşmeye doğru oldu.

Bu çerçevede Sivas davası da önemli gündemlerden biri haline ge-tirildi. Katliamın faillerinin korundu-

ğunun ortaya çıkması, kimi katillerin hakkındaki davanın zaman aşımından düşmesi, Avrupa’da yakalanan bir fa-ilin getirtilmemesi gibi olaylar, Alevi emekçilerinin adalet mücadelesinin temel gündemlerinden biri olarak bu dönemde de öne çıktı.

Demokratik Alevi hareketinin po-litik basıncı, başta hükümet olmak üzere, burjuva çevreleri yeni “açılım-lara” zorladı. AKP’nin “Alevi açılım-ları”, soytarıca bir gösteriden ibaret olan “Alevi çalıştayları”na dönüştü-rüldü. “Alevisiz Çözüm” anlayışının ürünü olan bu sahtekarlık, Alevili-ği, politik İslamcı fetvacılara havale edip, Maraş’ın faillerinden faşist katil Ökkeş Şendiller’i “çalıştaya” dahil edince, AKP ve devlet zihniyetinin inkârcı, tekçi yüzü daha fazla deşif-re oldu; bu “çalıştay” süreci de boşa çıktı. Ancak bu dönemde Aleviler, DAH “bileşenleri”, peş peşe ve geniş katılımlı tartışmalar yaptılar. Siyasi bakımdan ortak bir irade oluşturma-larına hizmet eden büyük toplantılar, kurultaylar örgütlediler.

Bu dönemde ortaya çıkan bir ör-gütlenme aracı olarak kurultaylar, sempozyumlar, ikincisi 2011, üçüncü-sü 2012 Ocak aylarında yapılan Bü-yük Alevi kurultaylarının başlangıcı oldu. Böylece her önemli gündeme dair kolektif tavır belirlemede yeni bir mevzi olan kurultaylar, on bine varan Alevi’nin katıldığı demokratik bir di-namizm yarattı. Ayrıca yeni bir kolek-tif platform olarak işlev kazanıyor.

Bütün bu gelişmeler güçlü bir si-yasi duyarlılık yarattı. 9 Kasım An-

Page 116: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 116 ]

Marksist Teori 5

kara Mitinginden tam bir yıl sonra, 8 Kasım 2009’da İstanbul Kadıköy’de beş yüz bin Alevi demokratik taleple-rini kararlılıkla dile getirdiler.

Bu dönemde coğrafyamıza para-lel biçimde Avrupa’da da önemli bir siyasi yükseliş yaşandı. Alevileri aşa-ğılayan TV dizisi protestoları; Alevi kimliğinin devletçe tanınması, Alevi inancının anlatılmasının eğitim prog-ramlarına alınması gibi somut kaza-nımlarla sonuçlanan kampanyalar yü-rütüldü. Keza Türk burjuva devletinin asimilasyoncu siyasetinin hukuk yo-luyla mahkûm edildiği ve zorunlu din derslerinin insan hakkı ihlali olduğu-nu vurgulayan örnek sonuçlar alındı.

Coğrafyamızda mücadelelerin de somut kazanımları oldu. DAH’ın ya-rattığı baskı hükümeti adım atmaya zorladı ve hükümet Madımak’ı ka-mulaştırdı. Bu hareketin başarısıdır. Ancak Alevilerin, Utanç Müzesi ol-sun talebine kulak tıkayan hükümet, yine katillerden ikisinin ismini Sivas şehitleriyle bir arada sergileyince bü-yük öfke topladı. 2011’de Sivas’ta ya-pılacak anmayı da yasakladılar. Buna rağmen Madımak’ın önünde toplanan ve kararlıca direnen kitle “Madımak Utanç Müzesi” tabelasını fiilen bina-ya astılar. Bu eylem Alevi emekçile-rinin mücadele azmini, kararlılığını ve yükselen öfkesini yansıtıyordu. Fiili meşru mücadele hattının gücünü ve yarattığı iradeyi de resmediyordu. Ayrıca zorunlu din dersleri kaldırıl-sın kampanyaların etkisiyle, devlet yine tuzak açılımlara girişti. Din der-si zorunluluğuna son vermek yerine,

Aleviliğe dair -yine devlet aklının ve algısının ürünü- konuları ders ki-tabına eklemeye girişti. Ancak Alevi emekçileri nezdinde her iki tutum da mahkûm oldu.

Bu siyasi atılım sürecinin önemli sonuçları oldu. DAH, Alevi toplumu-nu ilgilendiren hemen her konuda po-litik refleks geliştirebilen demokratik, kolektif bir irade oluşturabilen, ona yön verebilen, kitlesel, canlı, kendine güvenen, ayakları üzerinde durabilen bir hareket olarak gelişiyor. Genel anlamda olumlu bir siyasi rota tut-turdu. Devleti, hükümeti sıkıştıran, işbirlikçileri ve gericileri tecrit eden, somut kazanımlara yönelen, kazan-ma umudu ve becerisini geliştiren bir siyasi psikoloji yarattı. Eylemlerde zenginlik, müdahil olduğu konularda genişleme, örgütsel araçlarda yenilik-ler sağlandı.

Gelişmenin yönü ve olanaklarıBu tablonun gösterdiği bir gerçek

daha var: DAH ve Alevi toplumu, mücadelenin gelişme seyri içerisinde, daha önceden doğrudan eyleminin ve örgütlenmesinin konusu yapmadığı, üzerine etraflıca kafa yormadığı ye-ni durumlarla yüz yüze geliyor. Bu yüzleşme hem hareketin potansiyelini açığa çıkaran, mücadele yeteneğini geliştiren olanaklar yaratıyor, hem de zaafların görülmesini ve aşılmasını sağlayacak zeminin pekişmesine yol açıyor.

Peki, nedir bu olanaklar? Geliş-menin yönü ve sorunları neler? Son

Page 117: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 117 ]

Marksist Teori 5

Kemalist devletçi laiklik anlayışı da,

öteden beri, Alevi yığınları

içerisinde eşitsizlik unsuru olarak

algılanıyor, demokratik

Alevi hareketinin temel talepleri tarafından mahkûm ediliyor.

Bu, başka bir kopuşma zemini ve

olanağıdır.

süreçte yaşanan siyasal çıkışın veri-leri ışığında bu bakımdan neler göze çarpıyor?

Kemalizm ve CHP’den kopuş eğilimiGüncel siyasi yönelimin yüzleşme

konusu yaptığı en önemli hususlardan biri Kemalizm’den ve CHP’den ko-puşma ya da kopuşamamadır.

DAH’ın kitlesi ve örgütlü par-çaları içerisinde burjuva kurumlarla siyasi, örgütsel veya zihinsel bağ-larını sürdüren, yüzü çoğunlukla CHP’ye ya da onunla temsil olunan siyasi kulvara dönük bir damar hep olageldi. Bunun temel dayanakların-dan birisi Kemalizm’in Alevi yığın-ları içerisindeki etkisidir. Alevilerin önemli bir kısmında yerleşik olan, “Osmanlı şeriat düzenine son veren otorite” biçimindeki M. Kemal algı-sı, Kemalizm’le kurulan sorunlu iliş-ki CHP’nin siyasi etkisinin ideolojik zemini olmayı sürdürüyor. Bununla birlikte, hem Alevi tabanında geniş bir örgütlülüğü olan, hem de bilhassa yerellerde Alevi örgütleriyle ve yöne-ticileriyle karşılıklı girift ilişkiler ku-ran CHP’nin somut örgütsel gücü de unutulmamalıdır. Keza CHP’nin ola-naklarıyla örgüt yönetimlerine gelen ya da pozisyonlarını korumak için yi-ne bu olanaklara yaslanan kadroların varlığı da, CHP’den kopuş yönelimini zayıflatıyor.

Alevilerin maruz kaldığı büyük katliamlarda sorumluluk taşımak bir yana, günümüzde de, temel demok-ratik Alevi taleplerine dair tek söz et-

meyen, yalandan bir seçim vaadinde bile bulunmayan, bilhassa seçim sü-reçlerinde yine Alevilerin çekim mer-kezi olabiliyor. Şimdi Kılıçdaroğlu gibi Dersimli ve Alevi bir devşirmeyi vitrine koyarak, Alevi kitlelerinde ye-ni bir yanılsama ve beklenti yaratmış oldular. Alevi kitlelerinin, politik is-lamcı kimliği temelinde AKP’ye duy-dukları derin güvensizlik ve kaygı da, CHP ipini tümüyle elden bırakmama, onu yedekte tutma zaafını besliyor.

Bu yanılsamaları DAH içerisinde en ileri düzeyde besleyen tutumlar, biliniyor, görülüyor. Hareketin son yükseliş döneminde Ali Balkız ve be-raberindeki bir grubun, 12 Haziran 2011 seçimlerinde CHP’nin kapısında aday adayı kuyruğuna girişleri en çar-

Page 118: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 118 ]

Marksist Teori 5

pıcı veya ibretlik örnektir. Bu durum, Balkız’ın yöneticisi olduğu kurumu bağlamıyordu; üstelik adaylığı da onaylanmadı, ancak bu yaklaşımların verdiği siyasi mesaj ve yönlendirme gücü çok açıktı; CHP yine adres ola-rak gösterildi.

Bu zeminde ikinci seçim verisi Tur-gut Öker’in bağımsız adaylığı oldu. Öker, CHP’den ya da Kemalizm’den kopuşmayı temsil eden bir kimlik değildi, ama siyasi atmosferden gö-rev çıkarmayı biliyordu. Bu yüzden seçim sürecinde CHP’den özellikle uzak durdu. Alevi toplumundaki si-yasi tepkileri arkalamaya çalıştı, esas itibariyle “damardan girip” Alevicilik yaptı. Ancak yine de Alevi kitlesinin yöneldiği bir adres olamadı. Bu zaaf, öte yandan DAH’ın gelişiminin bir sorunudur da. Üstelik son dönemdeki mücadelelerin yarattığı olanakları ve deneyimler bu konuyla yüzleşmeyi koşulluyor, aşmanın araçlarını ve fır-satlarını hazırlıyor.

DAH günlük siyasette sürekli Ke-malizmle ve CHP ile karşı karşıya ge-liyor. Hem zihniyetiyle hem de siyasi geleneğiyle çatışıyor. Bu durum son dönemde sürekli ve yoğun bir hal aldı. “Geçmişle yüzleşme, devletle hesap-laşma” algısı CHP’yi, M. Kemal’i ve Kemalizmi; onların suçlarını bir yüz-leşme ve hesaplaşma konusu olarak daha fazla gündemleştiriyor. Dersim tartışmaları bu açıdan güçlü bir zemin ve olanak sunuyor, bilinçlerde sarsıcı bir etki yapıyor. Dersim katliamı ve diğer katliamlar deşildikçe bu bilinç ve yaklaşım derinleşecek, netleşecek

ve siyasi bir tutumun, kopuşmanın hazırlayıcı noktalarından biri olarak gelişecektir.

Bu bağlamda, aynı zamanda Ke-malist devletçi laiklik anlayışı da, öteden beri, Alevi yığınları içerisinde eşitsizlik unsuru olarak algılanıyor, demokratik Alevi hareketinin temel talepleri tarafından mahkûm ediliyor. Bu, başka bir kopuşma zemini ve ola-nağıdır.

Kontrgerilla aparatlarından Erge-nekon’un ve Kemalist -darbeci- sta-tükocu ordu komutanlarının tasfiye edildiği süreçte ortaya çıkan bilgiler, ilişkiler ve suçlar da bu açıdan bir kopuşma imkânıdır. Üstelik bu süreç bunun nasıl bir siyasi yönelimle ya-pılacağının bilgisi ve deneyimini de barındırıyor.

Burjuva siyasi çıkarları için Alevi toplumunu kullanmayı, laik-antila-ik saflaştırması temelinde Alevileri yedeklemeyi, gerici politikaları için taban olarak örgütlemeyi amaçlayan, hatta bunun için provokasyonlara gi-rişen, Ergenekontracıların 2007 yazın-daki “cumhuriyet mitingleri” hatırlar-dadır. Bu büyük mitinglere Alevilerin kitlesel katılımları da unutulmamalı-dır. Ancak bu süreç derinleşmemiş, Alevi tabanındaki siyasi enerji bur-juva kliklerin kanallarına değil, de-mokratik Alevi talepleri etrafında de-mokratik bir kanala yöneltilebilmiştir. Yüz bin kişilik Ankara, 500 bin kişi-lik İstanbul mitingleri, “cumhuriyet mitingleri” projesinin boşa çıkışının alanı olmuş, keza yürünecek yolu göstermiştir.

Page 119: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 119 ]

Marksist Teori 5

Kürt halkının ulusal taleplerine yaklaşımDemokratik Alevi Hareketinin

geçmişten bu yana sancısını yaşadığı bir diğer konu da Kürt sorunuyla kur-duğu ilişkinin, sorunun hak ettiği dü-zeyde olmamasıdır. İlerici, devrimci, sosyalist ve yurtsever geleneklerden gelen kadroların yakın ilgisi ve yö-nelimlerine rağmen DAH, bu konuda esasen siyasi tavır geliştirememiş, tu-tuk kalmıştır. Bu durum, aynı zaman-da onun zayıf yanını da gösteriyor.

Alevi hareketi içerisinde Kürt sorununa mesafeli duran şovenist, sosyal şovenist bir damar var. Kürt Aleviler bile bu mesafeyi koyarken, Alevilik vurgusu yapıyorlar. Bu tu-tumda mezhepsel yargıların beslediği bir yan da var. Keza kimi devrimci demokrat yapıları da sakatlayan sos-yal şovenist damar, Alevi toplumuna sirayet ediyor.

Oysa DAH, gelişimini, Kürt ulusal devrimci hareketinin açtığı demokra-tik ve devrimci uyanış ortamında sağ-ladı. ‘90’lı yılların başında yükselen ulusal devrimci mücadele, aynı za-manda ulus kimliğinin inşasını ve ge-lişimini sağlarken, ezilen, baskı altın-da tutulan kimlikler vurgusu, giderek daha büyük ölçekte bir yankı buldu. Bu süreç, Sivas katliamı ve öteki et-kenlerle birleşerek demokratik Ale-vi hareketinin şekillenip yükselişine hizmet etti.

DAH, içerisinde bir iç gerilim ve mücadele konusu olacağı muhakkak olan Kürt sorununa mesafenin bir zih-niyet dönüşümüyle aşılmasının güçlü

zemini ve olanakları mevcut. Halkla-rımızın alevi bölüklerinin ve demok-ratik Alevi hareketinin bir parçası olan kitle örgütlerinin Kürt halkının ulusal taleplerini sahiplenmesi için bilinçli bir yönelim oluşturulursa, bu olanak-lar daha da zenginleşecektir. Böy-le belirgin bir dönüşüm, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ın toplumsal-siya-sal atmosferinde büyük değişiklikler yaratacaktır. Demokratik mücadele dinamiklerini çoğaltıp güçlendirecek, harekete çarpan etkisi yapacaktır. En başta yakıcı bir çağrı olarak yükselen Kürt halkımızın barış talebini batıda kucaklayacak, şovenizme ve asimi-lasyoncu politikalara karşı güçlü bir barikat olacaktır. Keza Kürt Alevile-rin ulusal bilincinin gelişmesine de olumlu katkıda bulunacaktır.

Örgütsel yapı ve olanaklarDAH’ın bu dönemdeki siyasi çı-

kışının örgütsel olanakları ve örgüt siyaseti de önemli bir tartışma konu-sudur. Üstelik bu konu yeni olanaklar kadar riskler ve engeller de taşıyor.

Her şeyden önce DAH yetersiz de olsa bir sokak hareketi olarak gelişti ve Alevi yığınlarını sokakta iradeleş-tirdi. Hemen hemen her önemli gün-demde sokaklara yönelen, haklılık ve meşruluk temelinde siyasi tavır alan bir duyarlılık ve canlılık gelişti. Buna paralel olarak DAH’ın taban iradesini açığa çıkaran, geniş bir bileşim oluş-turarak, temel gündemlere dair Alevi iradesini ve tutumunu belirlemeye hizmet eden kurultay benzeri mevzi-

Page 120: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 120 ]

Marksist Teori 5

ler de oluştu. Sokak hareketiyle bir-leşen ve karşılıklı olarak birbirlerini besleyen bu tip platformlarda oluştu-rulan kolektif bilinç ve irade, DAH’ın siyasi netlik ve kararlılık zeminini güçlendiriyor.

Tartışma platformlarının ve sokak mücadelesinin ikili dinamik yapısı, eylemin bilince dönüşmesi ile kolek-tif aklın eyleme kılavuzluğu bakımın-dan yeni bir düzey oluşturdu

DAH’ın Alevi toplumu içerisinde ve genel toplumsal mücadeledeki si-yasi etkisi ve temas yüzeyi genişledi, arttı. Ancak demokratik Alevi hare-ketinin bir parçası olan örgütler, ne yazık ki bu siyasal enerjiyi ve ilişkile-nilen dinamikleri birebir örgütsel, ku-rumsal yapıya dönüştüremiyor. Hare-kete geçen kitleler, kararlı bir yapıya sahip nispeten küçük çekirdek yapı-ların etrafında kümelenmiş çok da-ha büyük ama yoğunlaşmamış bulut görünümündeler. Yani bu denli geniş kitleyi bir arada tutan şey örgütsel ya-pılar değil, doğrudan doğruya siyasi harekettir. Bu durum siyasi harekette yaşanabilecek bir tavsama ve gerile-menin yaratacağı riskler bakımından düşündürücüdür.

Öte yandan bu süreçte örgütlerin, kadro ve örgüt yapılarının siyasi ha-reketin düzeyine uygun bir genişleme ve büyüme göstermesi bekleniyor, ama bu yön hep zayıf kaldı. Kurultay benzeri mevziler de henüz durumu değiştirmiş değil. DAH’ın tüm bile-şenlerinde ve bu bileşenlerin bütün örgütsel kademelerinde, tabandaki siyasi dinamizmin örgütsel karşılığı

olan büyüme ve yenilenme sağlana-bilmelidir. Hareketin içinden gelen taze, enerjik damarın önü açılmalıdır. Siyasal gelişim düzeyine uygun bir kurumlaşma siyaseti yürütülmelidir.

Kimlik inşası ve mücadelesiDAH bir kimlik mücadelesi yü-

rütüyor. Ancak bu kimlik mücadelesi sadece Alevi kimliğinin savunulması, tanınması ve taleplerinin karşılanması ile sınırlı değildir; aynı zamanda bir kimlik inşasını ve tanımlanmasını da içeriyor.

Alevi toplumu ve Alevilik, kaba-ca 1960’larla başlatılabilecek köklü bir değişim ve dönüşüm süreci yaşı-yor. Zira kapitalizmin gelişmesi, köy toplumunun çözülüşü, Aleviliğin top-lumsal, örgütsel yapısında da etkili oldu. Aleviler de ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel – ideolojik dönü-şümler yaşamaya başladı.

Alevi emekçilerinin “devletin alevisi olmayacağız”

söylemi büyük bir kararlılık ifadesi olarak bu dönemdeki mücadelelerde

öne çıktı.

Page 121: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 121 ]

Marksist Teori 5

Aradan geçen sürede çok şey de-ğişti, farklılaştı. Şehirlerde daha ge-niş bir toplumsal yapının parçası olan Aleviler, her şeyden önce kendi arala-rında dışa açılmış oldular. Aralarında-ki farklılıkları, yerellikleri aşan, daha geniş bir kimlik olarak kaynaştılar. Bu durum kimlik bilincini ve aidiyeti de değiştirdi. Sonrasında Aleviler gerçek anlamda dışa açılmış oldular. Dışla-rındaki kesimlerle kaynaştılar. Sınıf-sal olarak çözüldüler. Yeni toplumsal bileşim içerisinde Alevi emekçiler diğer sınıf kardeşleriyle beraber mü-cadele ettiler. Alevi hareketi bu siyasi damardan gelişti. Değerler sistemi ve yapısı bu dönemin birikimlerinden, devrimci, ilerici, sosyalist değerler-den etkilendi. Yeni bir toplumsal bi-linç ve mücadele zihniyeti olgunlaştı.

Bunlara paralel olarak, Aleviler bu dönemde bir iç aydınlanma süreci yaşadı, yaşıyor. Alevi kimliğine da-ir araştırmalar-tartışmalar bir kimlik bilincinin oluşmasına ve gelişmesine hizmet etti. Ayrıca kimliğin daha açık, yaygın ve cesurca tartışıldığı, savu-nulduğu bir dönem oldu. Süreç, aynı zamanda, Alevi kimliğinin güncel tar-tışmalar ve verilerle, bütün dönemleri kapsayacak biçimde yeniden tanım-lanması mücadelesi olarak sürüyor.

Bu dönem boyunca Aleviliğin ya-şaya geldiği yapısal dönüşümler de ciddi tartışma konusu, bir kimlik in-şası, kuruluşu süreci ve mücadelesi olarak gündemleşiyor. Zira Aleviliğin geleneksel kurumları yeni koşullarda işlevsizleşti; inancın yaşam tarzını yönetme gücü ve olanakları neredey-

se bütünüyle geriledi. Örneğin dede-lik-babalık, musahiplik, ayin-i cem, düşkünlük gibi kurumlar geriledi ya da çözüldü. Yeni kuşaklarla birlikte dedelik-taliplik ilişkileri farklılaştı; inanç ve ibadetler eski geleneklerle yürütülemez oldu. İnançsal anlatımlar bilimsel mantığın itirazlarına tabi ol-du, inanç alanında kaldı. Dedeler ve dedelik kurumu bilgi ve aydınlanma kaynağı olmaktan çıktı; araştırmacı-lar ve yeni kuşak toplum önderleri, dernekler vs. inisiyatif kazandı. Bilgi aktarım yöntemi ve iç eğitim sistemi kökten değişti. Toplumsal ilişkilerin ekonomik, sosyal ve siyasal karakte-rindeki köklü değişikliklerden sonra “Alevilik bir yaşam biçimidir” sözü-nün karşılığı olabilecek, yaşam tarzını ve ilişkileri örgütleyen, düzenleyen ve yöneten kurumlar, kurallar toplumsal yaşamın dışına düştü, inanç alanında kaldı. “Felsefe” bakımından da ben-zer bir gerileme söz konusudur.

Bütün bunlara karşılık yeni araç-lar, örgütsel yapılar ve kurumlar geliş-ti, gelişiyor. DAH ve onun bir parçası olan örgütler bu gelişimin ürünleridir. Güncel olarak mesela akademile-rin, enstitülerin kurulması, özellikle Avrupa’da Alevi inanç eğitimine da-ir kaynakların hazırlanıp eğitim faa-liyetlerinin yürütülmesi gibi. Ayrıca inanç önderleri olarak dedelerin yetiş-tirilmesi için Dedeler Kurulu gibi bazı restorasyon girişimleri – ara formüller – de var. Ayrıca Alevi kimliğinin ve inanç esaslarının sorunlarının tartışıl-dığı, toplumsal bilincin ilerletilme-sinde önemli katkılar sağlayan dergi,

Page 122: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 122 ]

Marksist Teori 5

radyo, TV kanalı internet siteleri gibi araçlar da etkin biçimde kullanılıyor. Bu da aydınlanma sürecinin bir par-çası olarak işlev görüyor.

Sınıfsal olarak esas karakterini emekçi sınıflardan, Alevilerin top-lumsal, siyasal yaşayışından ve mü-cadelesinden alan Aleviliğin değerler sistemi de, Alevi toplumunun yaşa-dığı değişimlere uygun bir dönüşüm yaşıyor. Alevilik çağımızın ilerici top-lumsal değerleriyle buluşuyor. Alevi emekçilerinin yaşam tarzlarını yansı-tacak biçimde ideolojik dönüşümlere uğruyor.

Son yarım asırlık sürecin ekono-mik, sosyal, siyasal ve ideolojik de-ğişme ve gelişmelerinin yaşandığı bu dönemi, Alevi toplumunun ve Alevi kimliğinin yeniden örgütlendiği, can-landığı ve yapısal bakımdan yeniden inşa edildiği Alevi Rönesanssı olarak tanımlayabiliriz. Bu süreç henüz ta-mamlanmamış, sonuçlarına ulaşma-mıştır. Ancak DAH bu kimlik inşası mücadelesinin geçmişten bu yana olgunlaşan ve artık kendini dayatan gündemleri ve sorunlarıyla da yüz yü-ze gelmeye başladı.

Bu dönemde kimlik inşası ve mü-cadelesinin en özgün çarpışma konusu Aleviliğin tanımlanması tartışmasında somutlanıyor. Devlet ve hükümet “açı-lımları”, “çalıştayları” Aleviliği diya-net bünyesine alma, dedeleri “eğitme” okullardaki din dersleri marifetiyle Aleviliği sözde anlatma projeleriyle bir “devlet aleviliği” ve “devletin ale-visi” yaratma uğrasında. Eskiden yok sayıp, ehlisünnet dışı, sapkınlık olarak

tanımlayıp, asimile etmek için her tür-lü zorbalığa başvuranlar, bugün “isla-mın içi”nde tanımlıyorlar Aleviliği. Bu zihniyetlerine ve amaçlarına uygun bir tanımlama ve örgütlenme içerisinde-ler. Bu konuda kendilerine yardımcı-lık eden yol düşkünü Hızır Paşalar da eksik olmuyor. Ancak Alevi emekçi-lerinin “devletin alevisi olmayacağız” söylemi büyük bir kararlılık ifadesi olarak bu dönemdeki mücadelelerde öne çıktı.

Yine de bu kimlik mücadelesi si-yasi, ideolojik hegemonya mücadele-si biçiminde devam ediyor. DAH’ın Alevi toplumunun talep ve özlemle-rini temsil etmede ve mücadelelerine önderlik etmede hegemonya kurması, toplumda çözüm gücü ve muhatabı olarak algılanması, bu mücadelenin tamamlandığı anlamına gelmiyor. Üs-telik hegemonya mücadelesi daha da kızışıyor. Tarihsel, toplumsal ve po-litik etkenlerin koşulladığı güncel bir durum olarak Alevi kimliğinin tanım-lanmasında DAH bileşenleri arasında hatırı sayılır görüş ayrılıkları var. Bu yüzden hegemonya mücadelesi dev-letin, devlet yanlısı, burjuva gerici anlayışları hedef alırken, bu müca-dele DAH içerisinde de şu ya bu gö-rünümle, şu ya da bu sorun etrafında yaşanacaktır. Bu çerçevede, mesele-nin doğru bir zeminde ele alınması ve tanımlanmasının yanı sıra; doğru bir mücadele hattı ile Alevi emekçileri-nin ve örgütlerinin burjuva düzenden, devlet yönelimlerinden, saflaştırılma-sı hattında ilerlemek görevi öne çıkı-yor. “Alevilik Alevilere bırakılmaz”

Page 123: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 123 ]

Marksist Teori 5

diyen hükümet “çalıştay”larına karşı, Alevi toplumu ve DAH kendi kade-rine kendi çizme iradesi, iddiası ve yöneliminin sürdürülmesi, bu müca-dele görevlerine daha güçlü biçimde hazırlanılmasının hayati önemi gözler önündedir.

Devrimci odak ihtiyacıBugünkü siyasal atmosfer ve Ale-

vi hareketinin canlı, dinamik yapısı bir dizi olanak ve fırsatı sunuyor. Üs-telik Alevi sorunu rejimin yapısal so-runlarından biridir. Bu konuyla ilgili her yeni gündem, yeni mücadeleleri, yüzleşme ve hesaplaşma konularını devrimci sosyalist hareketin günde-mine taşıyor.

DAH’ın devrimci ve sosyalist güç-leri hem taban iradesinin açığa çıka-rılması, hem de bu iradenin örgütsel kurumsal ve siyasal program düzey-lerinde karşılığını bulması mücadele-sinde öne çıkma sorumluluğuyla yüz yüzedir. Bu mücadele Alevi emekçi-lerin kazanılması ve burjuva düzen-den koparılıp saflaştırılması bakımın-dan bir hegemonya mücadelesini de kapsamaktadır. Demokratik Alevi ha-reketini parçaları olan demokratik kit-le örgütlerinde ve öteki kurumlarında yer alan devrimci ve sosyalistlerin, yapacakları katkılar DAH’ın gelişi-mine, zaaflarını aşmasına, mücadele dinamiklerinin kararlı hale gelmesine, siyasi hattının derinleşmesine hizmet edecektir. Keza Alevi hareketinin di-ğer toplumsal konulara ve mücadele gündemlerine daha fazla ve daha ileri düzeyde katılımını sağlayacaktır.

Mücadele fırsatlarıAlevi sorunu, son dönemde, Kürt

sorununa benzer biçimde, kendisini ilgilendiren her gündemde yeni mü-cadele fırsatları ve olanakları yaratı-yor. Bütün toplumsal kesimleri içine çeken bir siyasal tartışma dönemi kapıda duruyor ve önümüzdeki gün-lerde Alevi sorununa dair tartışmalar yeniden yoğunlaşacak ve kızışacaktır. Bilhassa burjuvazinin “yeni anayasa” tartışmaları, tıpkı Kürt sorunu gibi, Alevi sorununun da gündemin ön sı-ralarına çivilenmesinde belirgin bir rol oynayacak; bu süreçte, yığınların siyasete olan ilgisinin artmasının ya-nı sıra, ezilen ulus, ulusal topluluk ve inançsal kimlik sorunlarını gündem-leştiren tartışmalar da alevlenecektir. Nitekim Alevi örgütleri, “anayasa sempozyumları” tarzında tartışma-larla döneme giriş yaptılar. Ancak bu sürecin düzen içi anayasal reformlar biçimine bürünmesi ve bir “taslak” öneri paketiyle bitirilmesi riski bü-yüktür. Bu riski bertaraf edecek siyasi hat, esas itibarıyla sokağı işaret etme-lidir. Alevi emekçilerinin fiili meşru mücadele kararlığını koruyan, aynı oranda taban iradesini kolektif prog-ram olarak açığa çıkaran son dönem-deki siyasi yönelimi, bu konuda da sürdürülmelidir. Böylece kazanımları korumak, mevzileri pekiştirmek, yeni mevzilere yönelerek toplumsal müca-dele dinamiklerini büyütüp geliştir-mek mümkün olacaktır.

Netice itibarıyla, Kürt ulusal öz-gürlük sorunu, ulusal toplulukların demokratik hakları sorunu, Alevi,

Page 124: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 124 ]

Marksist Teori 5

Ezidi inançlarının eşitsizlik, baskı ve ayrımcılıktan kurtulma sorunu gibi konular, devletin yapısal kriz unsur-larıdır. Nesnel olarak devrimci ola-naklar ve dinamikler taşıyorlar. Alevi sorunu, bu anlamda, sosyalistler için taktiğin değil, stratejinin konusudur. O yüzden günü birlik, dönemsel si-

yasi tutumlarla değil, devrimci prog-ramın stratejik perspektifleriyle ele alınmalıdır. Alevi hareketinin güncel siyasi çıkışı, bunu bir kez daha ha-tırlatmış; olanaklarını ve fırsatlarını belirginleştirmiş; devrimci görev ve sorumlulukları tanımlamış; gelişimin yönün göstermiştir.

Page 125: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 125 ]

Neden bir aradayız1. Bizler, halklarımıza yöneltilmiş tüm baskı ve hak-

sızlıkları ortadan kaldırmak, barış içinde ve insanca yaşayabileceğimiz bir Türkiye’yi kurmak üzere bir araya geldik.

2. Türkiye’nin baskı ve sömürye dayalı sistemi, egemen-lerin iki ana siyasal akımı tarafından sürekli olarak yeniden üretilmekte, buna karşı mücadele eden tüm toplumsal direniş odakları ise baskı altında tutulmaya çalışılmaktadır. Ancak her dilden ve kültürden Türki-ye halkları, mevcut sistemin ömrünü uzatmak için bir-biriyle yarışmakta olan bu iki akım arasından birini; egemenlerin dayattığı neoliberal ve anti-demokratik düzen içinde, Türk-İslam sentezci veya ulusalcı anla-yışlardan birini tercih etmek zorunda değildir.

3. Bugün dünyada hakim olan kapitalist sistem, toplum-sal yaşamı yıkmakta, insanı yalnızlaştırmakta, bireyi kendi emeğine, kimliğine, topluma ve doğaya yaban-cılaştırmaktadır. Bu, durum karşısında ortak mücadele ve dayanışma ruhunu yeniden kurmak, sisteme karşı direnişin en önemli adımıdır.

4. Halktan, ezilenden, yok sayılandan, doğadan emek-ten, özgürlükten, eşitlikten, barıştan, adaletten ve de-

HDK PROGRAMI

Page 126: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 126 ]

Marksist Teori 5

mokrasiden yana olanların yeni bir toplum, insanca bir yaşam için ortak mücadeleyi örgütlemeleri-nin zamanıdır.

5. Her türden baskı, sömürü ve ay-rımcılığa karşı olan birey ve ör-gütlerin, halkın kendi yönetimini kurmasını sağlamak üzere, birlik-te mücadele etmesinin zamanıdır.

6. Artık birleşik ve güçlü bir mü-cadele hem daha gerekli hem de daha mümkündür. Kongremiz bu-nun temel gücü olmaya adaydır.

7. Halkların dinmeyen mücadelesini ve arayışını temel alan bizler, bu genel görüşlerde ortaklaşıyoruz. Farklılıklarımızı zenginliğimiz ola-rak görüyor ve Kongre oluşum sü-recinde bir araya geliyoruz.

Ne yapacağız8. Kongremiz, tüm demokratik mu-

halefet güçlerinin mücadele alan-larını, ortak mücadele alanı olarak görür ve buradan güç alır. Kong-remiz, tüm ezilenlerin ve sömü-rülenlerin; işçilerin, emekçilerin, göçmenlerin, kadınların, köylüle-rin, gençlerin, emeklilerin, engel-lilerin, LGBT bireylerin, dışlanan ve yok sayılan bütün halkların, tüm inanç topluluklarının, yaşam alanları tahrip edilenlerin buluştu-ğu ortak bir mücadele zeminidir.

9. Kongremiz, Anadolu ve Mezopo-tamya’nın tarihsel ve toplumsal dokusunun inkarına dayalı, tekçi ve asimilasyoncu ulusal egemen-lik anlayışına karşı, Türkiye’de

yaşayan tüm halkların kültürleri-nin ve kimliklerinin tanınmasını demokrasinin vazgeçilmez unsu-ru olarak görür. Kongremiz, halk-ların, başta anadilde eğitim hak-kı olmak üzere eğitim ve kültür politikalarının hazırlanmasına ve uygulanmasına katılımının haya-ta geçirilmesi için mücadele eder.

10. Kongremiz, mevcut anti-demok-ratik siyasal sisteme/düzene iti-razı olanların gücünü açığa çı-karmayı ve bu gücü örgütleyerek, demokratik bir toplum yaratmayı amaçlar. Kongremiz, halkın ye-relde karar alma ve uygulama süreçlerine en geniş katılımını sağlamayı amaçlayan ve tüm farklılıkların kendini özgürce ifa-de edebileceği siyasi ve idari mo-delleri hedefler..

11. Kongremiz, emperyalizmin böl-gemiz halkları başta olmak üzere, dünya halkları üzerindeki egemen-lik ve baskı politikalarına, onların askeri üslerine, ekonomik, siyasi anlaşmalarına ve kurumlarına kar-şı mücadele eder. Sömürgeciliğe, işgallere ve benzeri müdahale-lere karşı çıkar. Ezilen halkların direnişlerinden yana tutum alır. Uluslararası sermaye kurumları-nın dayattığı neoliberal sömürü, soygun ve talan politikalarına karşı mücadele eder.

12. Kongremiz, bölgemiz halklarıyla mücadele birliğini savunur. Tüm dünya halklarının mücadelelerini

Page 127: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 127 ]

Marksist Teori 5

kendi mücadelesi sayar ve enter-nasyonal dayanışmayı yükseltir.

13. Kongremiz, Kıbrıs’ın kaderi üze-rinde söz sahibi olabileceklerin sadece Kıbrıslılar olduğu sapta-masıyla, Kıbrıs halklarının kendi kaderini tayin etmelerine engel olabilecek her türlü dış müdaha-leye ve işgale son verilmesi, tüm yabancı güçlerin adadaki askeri kuvvvetlerini şartsız geriye çek-mesi için mücadele eder.

Demokrasinin kazanılması

14. Kongremiz, ezilen ve sömürülen halkların, işçi ve emekçilerin, ka-dınların ve gençlerin bugüne kadar verdikleri ekonomik, sosyal ve si-yasal mücadeleleri kendi mücade-lesi ve deneyimleri olarak görür. Bu mücadelelerin ürünü olarak toplumda güçlü bir demokratikleş-me isteği ve özgürlükler lehine bir beklenti ortaya çıkmıştır. Bu bek-lentileri karşılamak üzere başlatı-lan bir girişim olarak Kongremiz, askeri ve bürokratik vesayete; oto-riter, katı merkeziyetçi siyasi/idari yapılanmaya ve hukuk adı altında dayatılan anti-demokratik yasala-ra, uygulayıcı kurumlara ve yerel idarenin piyasaya terk edilmesine karşı mücadele yürütür.

15. Kongremiz, merkezi idarenin ye-rel yönetimler üzerindeki vesaye-tini, demokrasinin kazanılmasının önünde önemli bir engel olarak görür. Askeri-sivil bürokrasinin egemenliğine karşı, halkın kendi

kendini yönetebileceği mekaniz-maların geliştirilmesini savunur ve bu uğurda mücadele eder.

16. Demokrasiyi temsil eden meclis-le sınırlı görmeyen Kongremiz, halkın tartışma, örgütlenme ve ka-rar mekanizmalarına katılımının önündeki tüm engelleri kaldırıl-masını, her düzeyde halk dene-timinin geliştirilmesini savunur. Kongremiz, İlçe-il ve Bölge halk meclisleri gibi örgütlenmeler-le, halkı siyasetin öznesi haline getirmek için mücadele eder. Halkların ihtiyaç duyduğu çeşitli yönetim biçimlerini ve özerklik modellerini geliştirmenin zemini-ni yaratır.

17. Kongremiz, baskı ve şiddeti bir yönetim tarzı olarak benimseyen devletin yetkilerini sınırlayarak düşünce, basın, ifade, örgütlenme ve eylem hakkı başta olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerin hayata geçirilmesini savunur.

18. Kongremiz, 12 Eylül darbe ana-yasasının ortadan kaldırılmasını, tüm kurumlarının dağıtılmasını, fiili uygulamalarına son verilme-sini, darbecilerin yargılanarak ce-zalandırılmasını hedefler.

19. Kongremiz, TMK, TCK ve Özel Yetkili Mahkemeler kıskacındaki adaletsiz, otoriter ceza sisteminin değiştirilmesi ve cezaevlerinde tec-rit uygulamalarının kaldırılması için mücadele eder; yargının bağımsız-lığını ve demokratikleştirilmesini savunur.

Page 128: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 128 ]

Marksist Teori 5

20. Kongremiz, cinsiyetçi olmayan, ulusu ve yurttaşlığı etnik kim-liklerden arındıran, tekçi olma-yan; tüm kimlik, dil, kültür ve inançların varlığını kabul ederek güvence altına alan, ekolojik ço-ğulcu, eşitlikçi, özgürlükçü ve de-mokratik bir anayasayı, demok-rasinin kazanılması için önemli bir mücadele alanı olarak kabul eder. Kongremiz, anayasa yap-mayı anti-demokratik yasalarla oluşturulmuş, halk temsiliyetini sınırlayan parlamento bileşimine bırakmaz. Uzun soluklu bir halk mücadelesi ile taleplerini görünür kılarak, anayasayı halkla birlikte inşa etmeyi hedefler. Siyasi partiler ve Seçim yasalarının, halk iradesinin sınırsız ve barajsız açığa çıkmasını sağlayacak şekilde demokratikleşmesi için mücadele eder.

Kürt sorunu; barış ve demokratik çözüm

21. Kongremiz, tüm kimliklerin fark-lılıklarıyla varlığını korumasını savunur; eşit ve özgür yurttaşlık hukuku içerisinde yaşama hakkı-na sahip olduklarını, temel bir ilke olarak kabul eder. Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerine bu ilkesel tutum çerçevesinde yak-laşan Kongremiz, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana çözüm-süzlüğe mahkum edilen Kürt sorununun, barışçıl demokratik ve eşit haklara dayalı çözümün savunur, bunu için mücadele

eder. Yakılarak yıkılan boşaltılan köylerden zorla göç ettirilen yurttaşlarımızın geri dönüş hakkının sağlanmasını savunur. Kongremiz, Kürt halkının De-mokratik Özerklik kararını, Kürt sorununun çözümünde önemli bir girişim olarak değerlendirir. Demokratik Özerkliğin, aynı za-manda Türkiye’nin demokratik-leşmesinde, halkların özgür ve gönüllü birliğinde önemli bir rol oynayacağını savunur.

Emek mücadelesi 22. Kongremiz, kapitalizme, emek

sömürüsüne, yolsuzluk ve talana; gelir dağılımındaki uçuruma, aç-lık ve yoksulluğa karşı mücadele eder. Kongremiz, esnek, güven-cesiz ve sigortasız, çalışmaya; sağlıksız ve güvensiz ortamlarda çalıştırmaya; sendikasızlaştırma-ya, teşaronlaştırmaya, kazanı-mış hakların gaspına karşı, işçi sınıfının haklarını savunur ve kazanımlar için mücadele eder. İşsizliğe, işçi kıyımına ve iş ci-nayetlerine karşı insanca yaşam kavgası veren işçi ve emekçilerin, yıkıma sürüklenen küçük esnafın, ürününün karşılığını alamayan üretici köylünün yanında yer alır. Kadın işçi ve emekçilerin üretim sürecindeki eşitsiz konumlarına karşı verdikleri mücadeleyi des-tekler. Ev içi emeğin değer üret-tiğini tespit eder ve ev emekçisi kadınların sosyal hakları için mü-cadele eder. Çocuk işçiliğin orta-

Page 129: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 129 ]

Marksist Teori 5

dan kaldırılması için; göçmenler ve mevsimlik tarım işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarının insanca olması için mücadele eder. Tüm kimlik ve inançlardan işçi ve emekçilerin siyasete daha güçlü ve örgütlü müdahalesinin olanaklarını yaratmak ve emeğin örgütlenmesinin önündeki tüm engelleri kaldırmak için çaba gös-terir.

23. Kongremiz, İş yasası, Sendikalar yasası ile toplu sözleşme ve grev yasası ve çalışma yaşamına da-ir tüm yasaların, işçilerin, kamu emekçilerinin, emeklilerin ve iş-sizlerin haklarını güvence altına alacak şekilde yeniden düzen-lenmesi; örgütlenme özgürlüğü önündeki bütün engellerin kaldı-rılması; toplu sözleşme ve grev hakkının özgür biçimde kullanıl-ması, lokavtın yasaklanması için mücadele eder.

24. Kongremiz, kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesine ve piyasalaş-tırılmasına karşıdır; herkesin eşit, nitelikli, ulaşılabilir, yeterli ve pa-rasız kamu hizmeti alabilmesi için mücadele eder. Herkesçe erişile-bilir, parasız, cinsiyetçi olmayan, halk sağlığı ilkelerine dayanan ve ana dilinde sağlık hizmetinin ger-çekleştirilmesini savunur. Engel-lilerin toplumsal yaşama katılım-larının önündeki bütün engellerin kaldırılması, çalışma ve sağlık haklarının güvence altına alınma-sı için mücadele eder.

25. Kongremiz, çökme noktasına ge-tirilen tarım ve hayvancılığın, te-kellerin ve tüccarın insafına terk edildiğini görerek, tarımsal des-teklerini yok eden, tarım satış koo-peratiflerini ve birliklerini güçsüz-leştiren yasaların, ürün kotalarının kaldırılmasını ve tekellerin çıkar-larına endeksli politikalar altında ezilen üretici köylülüğün hak et-tiği insanca yaşama kavuşmasını hedefler.

26. Kongremiz, bilim ve sanat alanın-da üretenlerin, emekçilerin hakla-rını destekler. Bu alanda üretilen ürünlerin herkesçe ulaşılabilir ol-ması için mücadele eder.

27. Kongremiz, insanın insana kul-luğunun son bulacağı sömürüsüz bir düzeni amaçlar.

Halklar ve inançlar28. Kongremiz, bu topraklarda ya-

şayan tüm halkların toplumsal ve tarihsel dokusuna aykırı olan tek-çi, inkârcı, asimilasyoncu egemen-lik sistemine karşı, tüm halkların, kimliklerin, dillerin, kültürlerin eşit, özgür ve gönüllü birlikte ya-şamını savunur ve bunun gerçek-leşmesi için mücadele eder. Eğe-menlerin Ermeni, Rum, Süryani, Kürt, Laz, Çerkes, Arap, Roman, Çingene, Musevi, Pomak, Boş-nak, Gürcü, Nusayri, Tatar, Ezi-di, Hemşinli, Türkmen, Zaza, Mahallemi, Azeri, Arnavut ve tüm halklara yönelik soykıkın, katliam, imha, inkar, sürgün, aşağılama ve asilmilasyon poli-

Page 130: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 130 ]

Marksist Teori 5

tikalarına karşı durur; geçmişte yaşanan katliamların ve karanlık tarihin aydınlatılması, yüzleşme ve hesaplaşmanın sağlanması için mücadele eder. Anadil hak-kını temel bir hak olarak kabul eder.

29. Kongremiz, Aleviler, Hıristi-yanlar, Museviler, Ezidiler gi-bi ezilen ve dışlanan tüm inanç ve kültürel grupların üzerinde-ki baskıların kaldırılması için mücadele eder. Devletin dini biçimlendirme aracı olarak iş-leyen Diyanet’in kaldırılmasını, inanç sembolleri üzerindeki her türlü baskıya son verilmesini, inanç ve ibadetin inananların vicdanına bırakılmasını savunur. Zorunlu din dersinin kaldırıl-ması, Aleviler’in eşit yurttaşlık haklarının kabulü, Cemevleri’nin ve ayrımcılığa maruz kalan tüm inançların ibadet yerlerinin sta-tüye kavuşturulması, yaşanan tüm kimlik sorunlarının eşit hak-lar temelinde çözülmesi hedefi ile hareket eden Kongremiz, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, inananların ve inan-mayanların, tüm kimliklerin kendilerini özgürce ifade etme-sinin olanaklarının yaratılması için mücadele eder. Kongremiz, İslamiyet’in sermaye düzeninin payandası yapılmasına karşı çıkan Müslümanların diğer ezilenlerle birlikte ortak mücadele örgütü olduğunu vurgular.

Kadınların özgürlük mücadelesi ve LGBT bireyler

30. Kongremiz, erkek egemen siste-min (patriarkanın), toplumun her alanında kök salmış sistematik bir egemenlik biçimi olduğunu kabul eder. Erkek egemenliğin, diğer tüm egemenlik ve sömürü biçim-lerinin (sınıfsal, ulusal, inançsal) karşısında özgül bir ezme ve sö-mürü biçimi olduğunu kabul eder. Bu anlayışla, kadınların toplum-sal açıdan maruz kaldığı her türlü ezilme ve sömürülme ilişkisinde kadınlardan yana tutum alır. Ka-dınların özgürleşme (kurtuluş) mücadelesini tanır ve destekler. Bunun için başta kendi içindeki cinsiyetçilikle mücadele olmak üzere, tüm cinsiyetçi ilişkilere ve dile karşı mücadeleyi görev bilir.

31. Kongremiz, kadın emeğinin gö-rünür kılınması ve örgütlenme-sinin önündeki tüm engellerin kaldırılması için çalışır. Kadın emeğinin çifte sömürüsüne karşı mücadele eder. Ücretli ya da ev içi karşılıksız emek kıskacındaki kadının örgütlenmesinin önündeki her türlü engelle mücadele eder ve kadın hareketleriyle dayanışır.

32. Kongremiz, kadınların özgürlüğü mücadelesinde temel güç olan ka-dınların örgütlülüğüne inanır, ka-dınların örgütlenmesinin önündeki her türlü engelin kaldırılması için mücadele eder ve kadın kurtuluş hareketiyle ilişki içinde bulunur.

Page 131: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 131 ]

Marksist Teori 5

33. Kongremiz, ekonomik, toplum-sal, siyasal, hukuki ve sosyal alanda erkek egemen sistem ne-deniyle geri plana itilen kadınla-rın yaşadığı eşitsizliğe karşı, fiili ve gerçek bir eşitliğin sağlanması için en etkili yöntem ve araçlar-la mücadele eder. Tüm kurul ve çalışma alanlarında kadınların eşit katılım ve temsil hakkını gö-zetir.

34. Kongremiz, kadınların bedenini ve cinselliğini denetleyen ve ka-dınlar üzerinde erkeklerin tahak-küm kurmak için kadınlara karşı sistematik bir şekilde yürüttüğü devlet ve erkek şiddetinin her bi-çimine karşı mücadele eder. Ka-dınları aileden bağımsızlaştırarak erkek şiddetinden korumak için ekonomik ve sosyal politikaları benimser.

35. Kongremiz, kadınlar üzerinde kurulmuş olan her türlü egemen-liğe, ayrımcılık ve baskıya karşı mücadele eder. Kadınlara yönelik erkek şiddetine karşı tutunduğu tavır dolayısıyla “kadına yönelik cinsel şiddetin tanınması ve so-ruşturulmasında kadının beyanı esastır” ilkesini kabul eder.

LGBT bireyler36. Kongremiz, heteroseksizmi bir

tür ırkçılık olarak görür. Lezbi-yen, gey, biseksüel ve transsek-süellerin maruz kaldığı homofo-bi ve tansfobi temeli ayrımcılığa ve şiddete karşı mücadele eder. LGBT bireylerin özgürleşmesinin

heteroseksüellerin de özgürleşti-receğini savunur. Heteroseksüel-liği zorunluk olarak gösteren ve dayatan nefret söylemine ve nef-ret suçlarına karşı mücadele eder.

Ekoloji ve Yaşam 37. Kongremiz, yaşam alanlarına sa-

hip çıkan halkımızın mücadele gücü ve kararlılığından ilham alır. Kapitalizmi doğayı, doğal var-lıkları ve yaşamı metalaştırarak sömürmesine karşı, kongremiz insanı doğanın efendisi değil, bir parçası olarak görür. Doğanın, insanı, hayvanların ve tüm can-lıların yaşam haklarının garanti altına alınmasını savunur. Kongre-miz, kırda ve kentte, doğa ve ya-şam haklarını savunma ve yaşam ortamlarını koruma mücadelesi verenlerin dayanışmasını güçlen-dirmeyi, bu mücadeleleri ortaklaş-tırmayı ve taleplerin siyaset zemi-nine taşımayı görev edinir.

38. Kongremiz, suyun ve doğanın ti-carileştirilmesine, piyasa temelli enerji politikalarına ve projelerine karşı mücadele eder. İnsan-doğa-enerji ilişkisini kullanım değeri üzerinden tasnif eden kongremiz, insani ihtiyaçlar için gereken ve geçimlik tarımda kullanılan suya parasız, temiz ve yeterli miktarda erişim hakkının güvence altına alınmasını hedefler.

39. Kongremiz, su kullanım hakkı anlaşmalarına, karbon ticareti-ne, yaşamı yok eden başta HES (Hidroelektrik Santralleri) pro-

Page 132: Marksist Teori 5 - WordPress.comemekçi memurlara, yoksullara, emekçi köylülüğe, kent ... umut kırma stratejisiyle hareket eden faşist sömürgeci egemenler ve AKP hükümeti,

[ 132 ]

Marksist Teori 5

jeleri ile termik, nükleer sant-ral gibi enerji politikalarına ve ekolojik yıkıma yol açan maden işletmeciliğine, endüstriyel atık ve kirlilik sonucunda yaşam alanlarının tahrip edilmesine, küresel iklim değişikliğinin nedenlerine ve so-nuçlarına karşı mücadele eder.

40. Kentlerin doğasızlaştırılmasına; kenti yağmalayan kentsel dönü-şüm projelerine; tarihi, kültürel varlıkların ve kamusal alanların gasp edilmesine; sermayenin tüm yıkıcı kır ve kent politikaları ile çevresel hizmetlerin özelleştiril-mesine ve piyasalaştırılmasına karşı mücadele eder, herkes için insanca barınma ve ulaşım hak-kını savunur. Kongremiz, doğal, tarihi ve kültürel varlıklara ilişkin korumaları kaldırmayı amaçla-yan mevzuat saldırılarının da kar-şısında durur. Deprem, sel ve top-rak kayması için doğal felaketlere karşı gerekli tedbirlerin alınması için mücadele eder.

Gençlik41. Kongremiz, gençliğin siyasete ak-

tif katılımının ve temsiliyetinin bir

zeminidir. Gençliği işsizliğe, ucuz işgücü sömürüsüne mahkûm eden kapitalist politikalarla mücadele eden Kongremiz, ayrımcı, cinsi-yetçi, milliyetçi, tekçi ve niteliksiz eğitim anlayışını reddeder; herkese yaşam boyu, parasız, eşit, demok-ratik, bilimsel, anadilinde ve ulaşı-labilir eğitim hakkının sağlanması ve çalışma yaşındaki her gence iş olanağı yaratılması için mücadele eder. Rekabetçi ve eşitsizliğe daya-nan ve eşitsizliği derinleştiren sınav sistemini reddeder. Üniversitelerin akademik ve bilimsel özgürlüğünü, YÖK’ün kaldırılmasını, üniversi-tede kendi bileşenleriyle yönetme modelini savunur. Üniversitelerde başörtüsü özgürlüğünü savunur. Zorunlu din ve milli güvenlik ders-lerinin kaldırılmasını savunur. Li-selerde polis-idare baskısına karşı mücadele eder.

42. Kongremiz, yaş ve tecrübe hiye-rarşisini (gerontokrasi) reddeder.

43. Kongremiz, zorunlu askerlik uygu-lamasının kaldırılması ve vicdani ret hakkının yasalarca güvence altı-na alınması için mücadele eder.