münferit dergi

16
MANİFESTO SAYFA 01 Münferit Sayı 1 | 10-25 Şubat 2014 facebook.com/munferitdergi - twetter.com/munferitdergi İLK SAYI ! Edebiyat, Sanat, Düşünce OKUYORSANIZ VARSINIZ YOKSA YOKSUNUZ ! FAHRı TUNA SAYFA 11

Upload: soner-ueckusoglu

Post on 10-Mar-2016

240 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

Soner Üçkuşoğlu - Ceyhun Doğan yapımıdır!

TRANSCRIPT

Page 1: Münferit Dergi

MANİFESTO

SAYFA 01

Münferit

Sayı 1 | 10-25 Şubat 2014

facebook.com/munferitdergi - twetter.com/munferitdergi

İLK SAYI !

Edebiyat, Sanat, Düşünce

OKUYORSANIZ VARSINIZYOKSA YOKSUNUZ !

fahrı tunasayfa 11

Page 2: Münferit Dergi
Page 3: Münferit Dergi

EDİTÖRLERDEN1

Bukowski’nin yazmak eylemini ele alan cümlesiyle başlamak gerek her şeyi açığa vurabilmek için; “Yazmak seni seçer, sen yazmayı seçmezsin.” Bu cümle, kalemimizin son damlasında gizlenmiş kelimeler yığınıdır. Bu dergi ise, ke-limelerimizi hangi vakit açığa vuracağımızın kararına henüz varamadığımız yazılar topluluğudur.

Elinizde tuttuğunuz birkaç sayfadaki her şey yalnızca bize ait değil, aynı zamanda size ait olanlardır. Zira biz, sizi yazanlar değil, size yazılanlarız.

Kurallardan çok sıkıldık. Aldığımız karar; bütün kural-lara rağmen, kuralsız bir yayın başlatmak.

Bizden önce kabul edilmiş bütün kuralları ve tabuları reddediyoruz. Sansüre karşıyız. Deli kanlıyız. Hey’canlıyız.

Edebiyat olan, edebiyatın içinden olan her şeye açığız. Sanat, düşünce, siyaset… fikirlere değil, bilgisizlikten doğan fikirlere karşıyız.

Amacımız yok. İstediğimiz vakit bırakırız.

İstediğiniz zaman bu yayını çoğaltabilir, dağıtabilir, hatta yüce vicdanın önünde kapitalist duygularınızın san-sürünü yıkıp, satabilirsiniz. Telif hakkı size aittir. Özgürlük ve kuralsız olmak işte tam burada!

İsteyen herkes bize yazılarını gönderebilir. Herhangi bir fikre, ideolojiye, inanca sahip olabilir ya da bir hiç olabilir-siniz. Hiç önemi yok. Önemli olan şey; kelimeler.

Unutmayın! Bu kağıtları yırtıp atmanız umurumuzda olmaz. Okumamanız aklımıza bile gelmez. Ama beynini acıtmak istiyorsan, oku!

MANİFESTO

SONER ÜÇKUŞOĞLU - CEYHUN DOĞAN

münferitYayın Türü: 15 Günlük Yaygın Süreli Yayın

Sayı: 1 / 10-25 Şubat 2014

Genel Koordinatör ve Sorumlu Yazı İşleriSONER ÜÇKUŞOĞLU

Genel Yayın YönetmeniCEYHUN DOĞAN

EditörlerSONER ÜÇKUŞOĞLU

CEYHUN DOĞAN

Grafik-TasarımKADİR ÖZKAN

(ÖZKAN MEDİA)

Grafik-Tasarım AsistanıALPER ULULAR

Bu Sayıya Katkıda BulunanlarFahri TUNA, Kadir KARADELİ, Emel YİĞİT,

M.Ender BAHAR, Ahmet DURUKAN

ReklamCEYHUN DOĞAN

+90 506 720 83 [email protected]

Basım YeriKEVSER KİTAP & KIRTASİYE

Buğday Pazarı Mah. Kucaklama Taşı Mevkii Beyaz Saray Apt. NO:5

PK:18100 Merkez/ÇANKIRI

Yazılarınız İçin [email protected]

Bizi Takip Edin !facebook.com/munferitdergi

twetter.com/munferitdergi

TÜM HAKLARI HALKA AÇIKTIR.Bu dergide yer alan yazı, makale, fotoğraf ve illüst-rasyonların elektronik ortamlarda dahil olmak üzere

çoğaltma hakları SİZE aittir. İzinsiz çoğaltılabilir, dağıtılabilir.

Page 4: Münferit Dergi

ŞİİR - PİYANOM 04Ceyhun DOĞANŞİİR - EĞER HERŞEYİ BİLSEN 05Soner ÜÇKUŞOĞLUŞİİR - BAŞARMALISIN 06Emel YİĞİTŞİİR - TÜKENİYORDUM 07M. Ender BAHARÖYKÜ - SER-KAN ROMANINDAN 08Soner ÜÇKUŞOĞLUÖYKÜ - GECENİN SESSİZLİĞİ 09H.Ahmet DURUKANÖYKÜ - BALERİN KIZ 10Ceyhun DOĞANDENEME - OKUYORSANIZ VARSINIZ YOKSA YOKSUNUZ 11Fahri TUNADENEME - NEDİR BU EKONOMİ 12Kadir KARADELİ

Page 5: Münferit Dergi
Page 6: Münferit Dergi

ŞİİR 4

EDEBİYAT

Ceyhun DOGANfacebook.com/dgncyhn twitter.com/dgncyhn [email protected]

Her uzvunda başka bir notaYürüyüşünde dalgalanıyor ezgilerim“şey” kelimesini unutana kadar konuşuyorumBen susuyorum, yer-gök şeySen susuyorsun, konuşan; piyanom

Bir gece yarısı uyanışı gizliPiyanomun tuşlarındaSandalyeden sarkan parmak uçlarımAlafranga bir hayat gibi piyanomdaAnadolu’dan bir bakış haykırıyorum yanaklarınaSen susuyorsun, konuşan; piyanom

Martılar gülüşünü uçuyorUzun yürekli bir nehirSeni akıyor.Bir sandal yalnızlığında ufka dalışımDenizin dibinde

Seni arıyor.Bir fırtına ağlayışında benim ölümümSen yaşıyorsun, konuşan; piyanom

Yaşamak mührü vurulmuş yaşayışlarımaÖlüm! Ne işin var erguvan yokluğundaPürüzlü bir gecede kirpiklerimle dövüşmekUykularımın sana kaçan tarafındaHecelerim bertaraf olurken bir arka sıra çocuğundaBen susuyorum, sen susuyorsunKonuşan; piyanom

Sen benim dudağımda uçuksunGamzelerimi gülsen, ağlarsınOn beşlik bir kız uykusunda Kabuslarımı görsen, uyanamazsınŞairane otursan bir kere karşımaBen susarım, sen susarsınSusar piyanom.

pIYANOM

Page 7: Münferit Dergi

EGER HERSEYi BiLSEN

Eğer her şeyi bilsen,Bildiğin her şeyi unutmak istersin.

Şüphesiz insan,Doğaya ait değil.Şüphesiz ki doğa,İnsana ait değil.

İnsan ne kadar az farkında olursa hayatın,O kadar mutlu yaşar.Farkında olduğun her şey,Seni bir adım daha yaklaştırır mezara,Belki de mutsuz bir hayata.

Öyle bir arena ki dünya...Kimse kazanamaz dünyada.Çocuklar açlıktan,Kadınlar tecavüzden,Erkeklerse savaşlardanAlır paylarına düşen acıyı.

Soğuk akar nehirler,Alnından boşalan terler gibi.Çektiğin acıların sancısı,Dünyanın depremlerine benzer.İnsanın gözyaşı,Bulutların yağmurunun taklididir.

Taklittir insan,Olmayan insanlığını över durur.Oysa kalmamıştır içinde,Ne bir parça insanlık,Ne de hakikat.

İnsanlar ikiye bölünmüşler.İnsanlıktan çıkanlar,İnsanlığı elinden alınanlar.

ŞİİR 5

EDEBİYAT

SONER ÜÇKUSOGLUfacebook.com/renosmentalist twitter.com/soneruckusoglu [email protected]

Page 8: Münferit Dergi

ŞİİR6 Emel YiGiT - BASARMALISIN

EDEBİYAT

BASARMALISIN

Eğdirme başını dik tut mutluluğaŞu yalan hayata inat dik yürüDik yürüyemezsen ezilirsinSevgini sahiplenmezsen içinde kaybolursunBedenin kalır sadece et yığınından ibaret Buda hayatın bir sıfır önde olduğunu gösterir. Gülmesini bileceksin ayakta durmak içinBiliyorum hayatındaki en büyük yalan sahte gülücüklerin ama alışacaksın.Korkmayacaksın hayat bir sıfır önde diye. Azmedeceksin; toprağı tırnaklarınla kazmak ne kadar zor olsa da başaracaksın.Çünkü sana başarmak yakışır.Çünkü sana dik durmak yakışır.Adının asaleti bile bambaşkadır.Sana yakışmayan kefeni daha giydirmeyeceksin üstüne. Beyaz asilliktir ama bir damla siyah karıştı mı gör bak asiliğin ne hale geldiğini. Sana Mevla’mı yakıştırıyorum. Ancak Mevla’m için sevdiğin adamı yakıştırıyorum. Onunla olacak olan mutluluğu yakıştırıyorum.Bak gördün mü berabersin hayatla bir damla siyah karıştırmana ne gerek var ki .

Page 9: Münferit Dergi

ŞİİR 7

EDEBİYAT

Yok oluyordum.Yere düşen yapraklar,Basıldıkça çıtırdayıp içime doluyor.Başıboş umutlarla kalıyorum.Ardı ardına binalar devriliyor üstümeSigara dumanı gibi keskin oluyorum,Susuyorum.Konuştukça batıyor cam parçaları boğa-zıma, Yine de durmayan, Duramayan serseri hücrelerim...Saldırıyordu düşüncelerime.Derinlerimdeki yağmur bulutları,Her dakika daha da kabarıyor,İçime yağmayı bekliyordu.Her nefesimde,İki damla süzülüp kanat açıyordu.

Hissediyordum.Nakış, nakış işlenen korkunç kahkaha,Adeta patlamayı bekliyordu.Ama ardındaki boğulasıca sessizlik,Gün yüzüne çıkıyordu hep.Küfür ediyordu sarhoş kelimelerim,Salıncakta sallanıyordu.Yorgun ve yıpranmış,İçinde çoktan yok olmuş Kırıntılarını toplayan bu beden,Zifiri karanlıkta dolanıyorduUmut ışığının sönmemesi için Aydınlığı arıyordu,Tükeniyordu... Tükeniyordum…

M. Ender BAHAR - TÜKRNiYORDUM

TÜKENIYORDUM

Page 10: Münferit Dergi

8

EDEBİYAT

SER-KAN Romanından Adım attım, dünya yıkılıyordu sanki önümde. Sırasıyla bütün binalar bir bir yıkılıyordu. Yola tek parçaları bile düşmüyordu. Oldukları yere çöküyordu binalar, Tanrı el atmıştı dünyaya, tekrar eski haline çevire-bilmek için. Sonra kendime geldim. Binaların oldukları yere değil be-nim üzerime yıkıldığını fark ettim. Aynı dünya gibi, aynı gökyüzü gibi. Gökyüzünü orada tutan ne varsa yıkılmış olmalıydı. Gökyüzü üzerime düşüyordu. Güneş asılı kaldığı yerden kopmuş, dünyama çarpmak üzere üstüme geliyordu. Elim kolum bağlı değildi, ama içimden bir şey yap-mak, karşı koymak ya da kaçmak gelmiyordu. Kaçış yoktu, dünyanın her tarafı aynı gökyüzüyle kaplanmıştı. Her tarafını gezmemiştim, ama internetten baktım, gökyüzünden ötesini gören ya da üzerinde gökyüzü denen çatının olmadığı bir yer var mı diye. Net bir cevap yoktu aslında. Anladım ki, böyle bir yer varsa bile kimsenin haberi yoktu. Çünkü öğre-nen ben olsam, kimseye söylemeden kaçar giderdim o delikten. Gökyüzü ağır bir örtüydü, kaldıramıyordum, kaldırıp atsam; hafifleyecekmişim gibi hissediyordum. Asıl kaldırıp atmak istediklerimse başka şeylerdi. Derdim gökyüzü değildi, gökyüzünün altında beraber bulunmak zorunda olduklarımdı. Herkesin derdi aynı gözükse de diğerlerinin rol yaptığını düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi. İnanmıyordum, kendime bile! Bu kadar acı gerçek olamazdı, kimse bu kadarına katlanamazdı. Bir kıs-mı hayal olmalıydı, ama değildi; derimde hissettiğimde anladım. Babam, içtiğim ilk sigarayı üzerimde söndürmüştü. Bir daha içmedim. Babama yakalanırım korkusuyla değil, ucu bir başkasına değerse diye.Akşam oluyordu, Güneş batıyordu binaların arasından. Ben kandırılıyor-dum, Dünyaya çarpıyor sanıyordum. Unutmuştum Güneş’in Dünya’dan milyonlarca kat büyük olduğunu. Okulda öğretmişlerdi, daha doğrusu ez-berletmişlerdi. Ama bir gün, bir dergide okuyana kadar hatırlayamadım. Güneş’in her batışında, Dünya’ya çarpıyormuş gibi hissetmeye devam ettim. Binaların arasındaki yolları temizleyen adamlara takıldı gözüm. Dünya’nın görünen pisliği onların süpürgelerindeydi, görünmeyen pisliği ise benim sırtımda. Her gün doğmadan önce ve akşam çökmeden önce bu sokakları temizlerlerdi. Diğer insanlar daha rahat yaşasın diye. Dünya’nın dönmesini sağlıyorlardı bir şekilde. Ne onlar farkındaydı, ne de diğerleri. Bu yüzden “temizlikçilik” meslekler arasında yer almazdı. Diğer meslek-ler gibi kirletici olmadığı için.

SONER ÜÇKUSOGLUfacebook.com/renosmentalist twitter.com/soneruckusoglu [email protected]

ÖYKÜ

Page 11: Münferit Dergi

GECENİN SESSİZLİĞİ

Soğuk bir gecenin alacakaranlığında düşledim seni. Saat baykuşların ötmeye başla-dığı bir vakit, konuşuyordu umut dolu gözlerle, dinliyordu hayata dair sözlerle. Ve evden dışarı çıkma zamanı gelmişti. Soğuk hava tenine dokunduğunda tüyleri diken diken olmuştu. Dışarı çıkmasındaki amaç sevgi dolu hisler beslediği kişiyi almaya gitmekti. Yürüdü yürüdü ve caddelerin, sokakların ışıkları içini aydınlattı. Ona yaklaşmıştı. Kalbi normal ritminden biraz daha heyecanlı atıyordu. Ve kar-şıda loş bir sokak lambasının altında onu gördü, yanına geldi ve yumuşak heye-can dolu sözlerle;-‘’İyi geceler.’’ Dedi.-‘’Teşekkürler, sanada iyi geceler’’ diye bir cevap aldı.Konuşacaktı ama heyecanına yenik düştü. Sessizce birlikte yürümeye devam ediyorlardı. Gecenin masum bir o kadarda sert rüzgârı etkisini hissettiri-yordu. Ara ara göz göze gelip tek kelime edememek bir yandan üzüyor, bir yandan sevindiriyordu onu. Eve gelmelerine az kalmıştı. Sokakta, kimsesiz bir sokak ortasında, masumluğuyla içimizi ısıtan yavru bir sokak köpeği yanımıza geliyordu. Durduk, emin bakışlarla köpeğe baktık. Eğilip sev-meye, okşamaya başladık.-‘’Bunun karnı aç, yazık.’’ Dedi.Karşıda renkli ışıklarla sokağı aydınlatan markete yürüyüp yavru köpeğin karnını doyuracak bir şeyler alıp gelmiş-tim.Ve yavru sokak köpeğini bir nebze olsun doyurmuş-tuk.Doğrulup eve doğru gitmeye başladık. Ev gözükmüştü. Onu eve bırakıp bir daha ne zaman göreceği meçhul olmanın verdiği üzüntüyle kapının önüne gelmiştik. Son bir uzun bakıştan sonra o do-kuz harflik kelimeyi söyledi.-‘’Görüşürüz.’’ Dedi.Cevabı hüzün dolu sözlerle karşıladı.-‘’Görüşürüz.’’ Dedi ve başını önüne eğerek soğuk havada kendi evine doğru yürümeye başladı.

ÖYKÜH.Ahmet DURUKAN - GECENiN SESSiZLiGi 9

EDEBİYAT

Page 12: Münferit Dergi

ÖYKÜ10

EDEBİYAT

BALERİN KIZ I.Bölümİmkânsızın başladığı an, ölümün bir papatya gibi kokmasına nail oluyordu. Yılın on üçüncü ayını yaşıyorduk. Günlerden kıyamet-ti. Akşamın alacası yatağımın çarşafından süzülürken, vücu-dumun buz tutup kendimden geçmekte olduğumun ayırdın-daydım. Rüzgârın uğultusu ku-laklarımda büyürken, ayrılığın kahrolası günü, beynimde istek-sizce betimleniyordu. Uyumak isteyip de uyuyamamamın tek sebebi, geride bıraktıklarıydı. Aklımın ayrılığa duyduğu acı-masız tasvirle yanıp tutuşurken, hatıralar isteklerime engel ol-mayı bırakmış, göz kapaklarım sessizliğe bürünmeye başlamış-tı. Gözümü istem dışı kapamam-la, ürkek bir kedi gibi titreyerek açmamın aynı zamana tekabül etmesi, odamın penceresinden seken taşın masamın üzerine düşmesiyle gerçekleşmişti. Yor-ganı, anormal bir el çabukluğuy-la üzerimden atıp, doğruldum. Ayaklarımı öfkeyle terliklerimin içine sokmam, hızla pencere-ye yönelip gözlerimi bahçeye dikmemi beraberinde getirdi. Yerdeki cam parçalarının bana zarar verebilecek olması, pen-cereye uzanışlarımı engelliyor, bahçeye uzanan bakışlarımın açısını daraltıyordu. Terliğimin ucuyla, cam kırıklarını kenara itip, camların arasından kurtar-dığım taşa uzandım. Beni kedi görmüş fare gibi sıçratan, önce camı kırıp sonrada balerin kızlı saati yere düşüren taş elimdeydi. Öfkeden, ellerimdeki damarlar dedemin anormal karın kasları gibi sertleşmiş, parmakları-mın arasındaki taşın erimesine saniyeler kalmıştı. Bacaklarım, gecenin gizemiyle olayın bilin-mezliği arasında tir tir titriyor-du. Yavaşça perdeyi araladım. Gözlerimi kırık camın yarattığı pürüzden kurtarıp, aşağıda olup biten, pencerem aracılığıyla

benim odama taşan olayı net görebilmek için sağa sola kaçırı-yordum. İki çelimsiz ağaç ve bir düzine çiçekten oluşan bahçede, duygularımı anormallikler okşu-yordu. Kapının hareket ettiğini, aşağıdan gelen şiddeti yüksek tiz bir sesin bahçe kapısına ait olduğunu fark ettim. Bahçenin kapısı hiçbir zaman açık bırakıl-mazdı. Öyleyse neden hareket ediyordu? Kapının gıcırtısına sebep olan neydi? Sorular bey-nimi kemiriyor, gecenin sessiz-liği ürkütüşlerini ayın ışığından alıyordu. Kapadım perdeyi. Bu kez balerin kızlı saati almak için uzandım yere. İki elimle kavramış, bağrıma basıyordum. Neyse ki sapa sağlam duruyor, kumral saçla-rıyla göz renginin uyumu, onu hatırlatmaya yetiyordu. Tıpkı bir balerin gibi, süzülerek çıkardım terliklerimi. Uzandım yatağıma. Gözlerim kendini balerin kızlı saatten alamazken, korkaklığım beni terk etmiş, uykularıma sa-rılmama sebep oluyordu. Bazıla-rı yastığına, bazıları da oyuncak ayısını sarılırdı. Ben uykuları-ma. Uykularımda rüyalarım var benim ve rüyalarımda o… Bir elimle ışığı kapatırken, diğer

elimle çektim yorganı üzerime. Kirpiklerim kaşlarımdan uzakla-şıyor, artık hayallerim değil göz kapaklarım bedenime hükme-diyordu. Uyuyordum ve kolla-rıma sardığım rüyalarım, yine can bulmuştu göz kapaklarımın anneliğinde. Rüyamda, gözlerimin açık olduğunu ve kâbusun bitmesi için ne pahasına olursa olsun tekrar uykuya dalmam ge-rektiğini fark ettim. Gece yarısı kâbusu, en beteri. Ama zaten uyurken nasıl uyuyabilirdim ki? Geceye gündüz demek gibi bir şeydi bu. Bir yandan ölüm çığ-lıkları, diğer yandan acı çeken ergen kokusu geliyordu. Yarım kalmış bir aşkın, bariz kanıtıydı bu! Tanrı aşkına, bu nasıl rüya?

II.Bölüm

Sabah olmuştu...

(Devamı ileriki sayıda)

Ceyhun DOGANfacebook.com/dgncyhn twitter.com/dgncyhn [email protected]

Page 13: Münferit Dergi

DENEME 11

KONUK YAZAR

OKUYARSANIZ VARSINIZYOKSA YOKSUNUZ!Okumak aydınlanmaktır.Okumak bilmeyi, bilmek düşünmeyi, düşünmek doğru yapmayı getirir; doğrular dünyayı doğrultur.Okuyan kurtulur, okuyan kurtarır.Dünü tanımak, bugünü anlamak, yarına yön vermek, ancak okumakla mümkündür.Zira “bugünü yöneten ölülerdir.”(1)Kitaplar “ekmek kadar, su kadar, hava kadar asli ihtiyaçtır; hayatın olmazsa olmazların-dandır. Kitap sıhhattir, kitap afiyettir, kitap selamettir.Kitaplar dünyanın en ucuz varlıklarıdır; yazarının “ciğerinden kalemine kan çekerek” ve “hayatını ortaya koyarak” yazdığı bir kitap, bir “spor-toto”, bir “at yarışı” kuponundan, bir “milli piyango” biletinden, iki paket “Marlboro” sigarasından pahalı değildir de; “ha-yatı yalan-dolan dolu” bizim gibi toplumlarda “kitaplar çok pahalıdır” palavrası yaygındır ya, “boş zamanlarımda kitap okurum” yalanı da cabası...Okumak boş değil dolu zaman işidir:Okuyorsanız doluyor, dolduruyorsunuz demektir. Akıl ve kitap birbirinin kardeşidir; biri olmadan diğerinin bir işe yaradığı görülmemiştir.İlk emri “oku” olan bir dinin mensupları olarak ne kadar öğünsek azdır; “Kur’an” okunan demektir; evet tarih boyunca hiçbir kitap bu kadar okunmamıştır; okunmamış ezberlenme-miştir. Ah bir de yeterince anlaşılabilse....Mehmet Akif “az kitabı çok okurdu”(2); demek ki “çok” değil, “iyi” ve “iyileri” okumak önemlidir. Biraz da “okuduklarımız canımıza okumadı mı?”(3)Aslında “kitapların dünyası”, balta girmemiş vahşi Afrika ormanlarından farksızdır, neredeyse her köşe başı Deli Dumrul- larca tutulmuş; her an büyük tehlikelerle karşı karşıyayız... Doğru kita- bı, doğru kitapları bulmak zorundayız!..... Zira “doğrular doğru yerde aranmazsa bulunmazlar”(4)Kitaplar da ikiye ayrılır, tıpkı insanlar gibi; “kitaplı kitaplar”, “kitapsız kitaplar.”Okumak yaşamaktır; yaşadığının farkına var- mak, yaşadığının farkına varılmaktır.Okuyorsanız varsınız, yoksa yoksunuz.

(1) Cemil Meriç(2) Mithat Cemal Kuntay(3) Cihat Zafer(4) M. Selahaddin Şimşek

1959 Sakarya doğumlu.Endüstri Mühendisi.Yazıları Türk Edebiyatı, İzlenim, Yedi İklim, Ülkem, Dergah ve Irmak Dergilerinde yayımlandı.2001 yılından bu yana aylık olarak yayımlanan Irmak Kültür Sanat Der-gisinin genel yayın yönet-meni.Halen TYB Sakarya Şubesi Başkanı ve GAP Kültür BirliğiDanışmanı.

EDiRNE’Yi SEHiRYAPAN YAZAR

Fahri TUNA

Page 14: Münferit Dergi

DENEME12

REKLAMALANI

EKONOMİ

Kadir KARADELi

Nedir Bu Ekonomi ?Ekonomi köşesinde yazmaya başladığım bu ilk yazımın eko-nominin ne demek olduğu hakkında sizinle sohbet havasında geçmesini istediğim bir yazı ile başlamak istedim. Beni böyle bir düşünceye iten ise , çoğumuzun haber-lerde veya gazetelerin ekonomi köşesinde gördüğümüz okuduğumuz aslında tam içinde olmamıza rağmen bazı terimleri anlayamadığımızı fark etmem oldu.Ekonomi Kökeni Yunanca’daki “oikia” (ev) ve “nomos” (kural) kelimelerine dayanır, “ev yönetimi” demektir. Eko-nomi yerine Türkçe’de Arapça’dan geçme İktisat kelimesi de kullanılmakta¬dırEkonomi dersleriyle tanışmaya başladığımda bize hep ‘Sınırlı insan kaynaklarıyla , sınırsız insan ihtiyaçlarını nasıl karşılarız?’ sorusuna cevap aramak çözüm üretmek olduğu öğretildi , evet kaynakların bir gün tükeneceği ve insan ihtiyacının asla tükenmeyeceği varsayıldı , işte tamda bu nokta Ekonomi Bilimini yani iktisat’ı oluşturdu , bu tanım bilimin tanımı peki bu tanıma ve bilime ışık tutarak Eko-nomi nedir’ e bir cevap aramaya çalışalım. Bu soruya tek bir cümle veya bir paragrafla bir cevap ver-mek oldukça güçtür ve bu tanım hakkında da belli bir görüş birliği bulunmamaktadır Ekonomi aslında , para olsun veya olmasın insanların hayatlarını idame ettirebilmek için üretim , tüketim , dağıtım , ticaret ithalat ihracattan oluşan bir insan aktivite-sidir belli belli bir bölgede belli bir sistemin içerisinde yer alır. İnsanların yaratığı değerleri ve bu değerlerin milletleri nasıl zenginleştirdiğini kapsar.Bu tanımlar bize ekonominin ne demek olduğu hakkında bilgi sağlar evet ama sadece bunlarla geçiştirmekte bu bilime haksızlık olur çünkü ; Fiyatların neden inip çıktığı, neden bazı firmaların ötekilerden daha fazla kâr ettiği, bir hükümetin hangi vergileri toplayacağına nasıl karar verdiği ekonomi alanında ortaya çıkan bazı soru türleri ve cevapları yer almaktadır. Bir hikaye kurup içinden ekonomiyi ilgilendiren konuları seçelim , Bir insan iş kurmaya karar verdi ve yıllardır biriktirdiği belli miktar parayı ortaya koyup bir iş kurmaya karar verdi , bunun için önce bir dükkan kiraladı , sonra dükkan açmak için gerekli yerlere başvurup kayıt olup ödemesi gereken ücretleri ödedi , sonra işiyle ilgili malzemeleri satın aldı yanına elemanlar aldı ve dükkanı işletmeye başladı.Burada işi kuran kişi , üretim faktörlerinden birisi olan ‘Girişimci’ , ortaya koyduğu para ‘Sermaye’ , aldığı eleman ve kendiside işin içindeyse ‘Emek’ , dükkanı açmak için devlete ve bağlı kurduğu odaya vergi vb yükümlülüklerini ifa etti , daha sonra sattığı ürünler ile insanlara ‘mal ve/veya hizmet’ sunmuş oldu , Ve yaptığı bu ekonomik faaliyet çerçevesinde belli bir ‘kar’ elde etti.

Bahsini yaptığımız olay ekonomi sisteminin içerisinde çok küçük bir halkadır , baktığımızda ekonomi toplum halinde yaşayan , insanların davranışlarını , tutumlarını , ilişkililerini inceleyen sosyal bir bilimden başka bir şey değildir günümüzde ekonomiyle ilişkisi bulunmayan bir toplum veya bilim kalmamıştır.Çok geniş ve kapsamlı bir bilim olmasından dolayı da ilgilendiği olaylara göre de farklı isimler almaktadır dar kapsamda bireyin faydasını üreticinin karını maksi-mum yapmaya uğraştığında ‘Mikro ekonomi’ daha büyük devletler bazında ülke ekonomisinin tamamı üzerinde durduğunda ‘Makro ekonomi’ , başka devletlerle olan alım satım işleriyle uğraştığında ‘Uluslar arası ekonomi’ , bankacılık ve finansal sektör ile uğraştığında ‘Para Banka’ gibi çeşitli bölümleride bulunmaktadır .Ekonomi eski Yunan medeniyetlerinden bu yana sürekli farklı şekillerde yorumlanmış , ekonomik bir sistem ortaya atılmış ve bu ortaya çıkan sistemin bir gün aksamış ve başka birisi ortaya değişik bir yorum ile başka bir sistem atmış ve kendisinden önceki sistemin kaderini aynen yaşamıştır , yani sistemler sürekli yıkılarak değişerek üstüne konu-larak hatalar düzeltilmeye çalışılarak günümüze kadar varolmuştur. Ekonomi bilmek , en azından fikir sahibi olmak günü-müzde çok önemli bir hal almıştır , çünkü her şey bir yana , gelişmişliği büyümeyi sağlamak , daha özgür daha insancıl bir ortama sahip olmak , globalleşen dünyada bende varım diyebilmek söz sahibi olabilmek , önce iyi bir ekonomiden geçer , sadece makro düzeyde değil bir insanın kendi hayatı içinde önemi tartışılmaz , en basit düzeyde evinin ekono-misini iyi yönetir daha az sıkıntı yaşayabilir ve daha rahat bir hayat sürebilir.Yazıma John Maynard KEYNES’in bir dizesi ile son vermek istiyorum ;

“ (...) ekonomi ve politika filozoflarının ileri sürdüğü doğru ya da yanlış düşünceler, genellikle sanıldığından daha çok önem taşır. Doğrusunu söylemek gerekirse, dünya hemen yalnız onlar tarafından yönetilmiştir. Kendilerini doktrinlerin etkilerinden tam anlamıyla kurtardığını sanan aksiyon adamları, geçmişteki bir iktisatçının kullarıdır. Düşüncelerin gitgide kazandığı güce oranla mevcut çıkarlardaki gücün çok fazla abartıldığına inanmış bulu-nuyoruz. Gerçekte; etkilerini hemen değil, fakat bir sürelik zamandan sonra gösterirler. Ekonomi ve politika felsefesi alanında, yirmi beş veya otuz yaşlarından büyük olup da yeni teorileri anlayabilen pek az kimse vardır. Şu halde, memurların, politika adamlarının ve hatta kışkırtıcıların cari yaşantıda uyguladıkları düşüncelerin de en yeni düşünceler olma şansları az demektir. Ne var ki, bunlar düşüncelerdir ve iyilik için olduğu gibi kötülük için de er geç tehlikeli bulunan kurulmuş çıkarlar değildir.”

Adnan Menderes Üniversitesi Maliye Bölümü Ö[email protected]

Page 15: Münferit Dergi

REKLAMALANI

Page 16: Münferit Dergi

Sayı 1 | 10-25 Şubat 2014