mufavada istanbul s. söz zançlarda ve yükümlü bü · mufavada vada şirketi kurabilirler.ebu...

2
istanbul 1999, s. 145-1 74) söz- lük bir incelemeyle birlikte Ab- dullah Uçman, "Categorie" maddesi de öbür felsefe sözlüklerindeki yan maddelerle birlikte Semih tara- (bk. bibl). Kara, Bir Felsefe Dili Kurmak ça- (is tan bu 1 200 Babanzade Ahmed Naim'in G. Fonsegrive'den Me- bc'idi-i Felsefeden eserdeki felsefe terimlerine ver- Mufassal Fel- sefe'de madde olan terimleri muka- yeseli bir : Tevfik. Mufassal Felsefe, istan- bul 1330-33, 1-11; a .mlf., Biraz da Ben (haz. Abdullah Uçman). istanbul 1993, s. 145-147; a.mlf., "Ateizm, Zendaka, Mülhid, Sakarya Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi (n Fuat Mehmet Öz- sy. 8, 2003, s. 157-187; ib- nülemin, Son Türk s. 1498; Hil mi Ziya Ülken, Türkiye'de Tarihi, Konya 1966, s. 406-407; Said, Felsefe", sy. 43 , istanbul1332/1916, s. 885-888; sy. 44 (1332/ 1916). s . 903-905; sy. 48 (1332/1916), s. 963- 967; sy. 49 s. 984-986; Celal Nuri [ileri], Tevfik Bey'in Felsefesi Münasebetiyle", Umümiyye Mec- 11/33, istanbul 1917, s. 119-121; Bo hor israil, "Mu fassal Felsefe", TY, Xll/4 s. 3396-3400; Mehmed Ali Ayni. Felsefe a.e.,XIV/3 334/ 1918). s. 4048-4050 bk. a.mlf., ve Mülahazalar, istanbul 1339, s. 3-17) : "Il. Devrinde Felsefe ile Kaynaklar Bir Dene- me", TK, sy. 234 (1982) , s. 769-779; Abdullah Uçman, "II. Sonra ilmi Terimie- rin Tespitinde önemli Bir ilmiyye Encümeni", TDI., sy. 536 996). s . 199-205; Semih "Kategoriler Dört Metin: Tevfik, Fenni Ali Sedad ve Giridi", Kutadgubilig, sy. 5, istanbul 2004, s. 99 -149. ABDULLAH UÇMAN MUFAV ADA ( sermaye, kar-zarar tasarruf ehliyeti, yetki ve sorumluluk türü. L Sözlükte birine havale etmek, or- kurmak; (mallar) birbirine mak, olmak" gibi anlamlara gelen fevd (fevz) veya "dolup feyd (feyz) kökünden türe- yen mufavada terimi olarak süresince sermaye, kar zarar ve tasarruf ehliyeti yönünden ko- birbiriyle hem vekalet hem kefalet içinde bulun- tipini ifade eder (Usanü ' l- 'Arab, "fvc;l" ve "fyc;l" md. leri; Tehanev'i, ll, 28 ; Serahs'i, IL 52 ; Ali el-Hafif, s. 59). Kar kurulan (akid mezheplerine göre tabi tutulsa da daha çok ortak- hak, yetki ve dan inan ve mutavada iki da incelenir. ana un- sur bunlardan her biri emval (sermaye), ebdan (emek) ve vücuh (kredi) olabilir (Mecelle, md. 1329-1332). Naslarda konuya özel düzenlerne- lerin sebebiyle daha çok ge- nel ilkelere göre ve etkisi doktrinleri, ve kabul edilenlere hükümler ra sahip (bk. iNAN; literatüründe mufavada terimi, olarak Hanefi doktrininde ele birçok tam tipini ifa- de etmek üzere gö- re emval, ebdan ve vücuh her biri mufavada kurulabilir. Fa- kat konuya ve hükümlerin daha çok emval esas Zeydller'in mufavada Ha- nefiler'inkine çok Malikiler, mu- için ara- bütün hususlarda mazlar; onlara göre inan ile mufavada temel fark, mufavadada or- taklardan her birinin her türlü ni yapmakta tam yetkili emval mufavada tipin- de akde konu olmaya için bir getirilme- öte yandan Malikiler'in hangi tipte olursa olsun vücuh cevaz ver- medikleri, ebdan de kolunda halinde mutlak olarak, aksi durumda ise ilave kabul ettikleri göz önü- ne Hanbelller'de mufavada- iki 1. inan, mudarebe, ebdan ve vücuh meydana gelen karma bir tipi. Ortaklardan her biri mudarebe ve ketlere tasarruflarda yetkili sa geçerli olur; kar zarar ser- maye göre belirlenir. 2. Miras gibi nadir haklarla fiil yüzünden öde- necek tazminat gibi istisna ede- rek elde edecekleri bütün ka- MU FAVADA zançlarda ve yükümlü bü- tün borçlarda ortak da- tipi. Bu tür sermaye ve tasarruf ehliyeti aranmaz. kaynaklarda Hanbe- lller caiz kaydedi- len mufavada, belirtilen istisna- lar her türlü hak ve borcun dahil Kuda- me, V, 29-30; Mu.F,XXVL 39) . Ca'feri ve Zahiriler ise mufavada tipi hiçbir caiz görmezler lll, 206; ll, 212; ibn Kudame, V, 39; Abdülaz'izei-Hayyat, ll, 25-29). Mufavadaya konusu meçhul bir vekalet ve ketaletin böyle bir akdin garar içermesini maz görürler, bu tür eden hadisin de sahih ileri sürerler. caiz söyleyenler ise böyle bir akid genel kurala uygun gö- rünmese de bu konuda istihsan meto- dunun gerek- çeler savunurlar. Bu izah göre mufavada, öteden beri müs- ciddi bir itirazla uygulayageldikleri bir biçi- midir ve bu tür teamüner geçerli bir delil Vekalet ve kefalet söz- tek caiz göre bunlarla ilgili yetkilerin mesinde de söyle- nebilir. Akdin etkilemeyecek öl- çüde bilinmezlik ve belirsizlik herkesin müsamaha ile bir husustur; nitekim sahiplerince tecviz edilen için de bu durum söz konusudur. kazanç el- de edebilmek için mufavadaya ihtiyaç du- göre genel prensipiere (ihti- yaç gerekçesine) binaen caiz görülmesi ge- rekir. özendirme içe- ren hadisler ise birçok Hanefi alimi tara- da hüccet olmaya bulun- göre mufavada ya mufavada belirtilmeli ya da bu tipine has bütün biçimde söz- yer aksi halde inan tipinde veya ona olur (Serahs'i, Xl,! 54; Mecelle, md . 1361-1362). Ebu Hanife ve imam Muham- med, din tasarrufta denk- lik ilkesinin tabii bir sonucu olarak gör- düklerinden mufavada için ay- dine mensup da gerekli sa- yarlar. Bu göre müslümanlar ve zimmiler ancak kendi mufa- 371

Upload: others

Post on 28-Jan-2020

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: MUFAVADA istanbul s. söz zançlarda ve yükümlü bü · MUFAVADA vada şirketi kurabilirler.Ebu Yusuf'a göre ise din farkı tasarruftaki eşitliği zedele meyeceğinden müslümanla

Armağan, istanbul 1999, s. 145-1 74) söz­lük hakkında bir incelemeyle birlikte Ab­dullah Uçman, "Categorie" maddesi de öbür felsefe sözlüklerindeki aynı adı taşı­

yan maddelerle birlikte Semih Atiş tara­fından yayımlanmıştır (bk. bibl). İsmail Kara, Bir Felsefe Dili Kurmak ad lı ça­lışmasında (is tan bu 1 200 ı) , Babanzade Ahmed Naim'in G. Fonsegrive'den Me­bc'idi-i Felsefeden İlmü'n-nefs adıyla çevirdiği eserdeki felsefe terimlerine ver­diği karşılıklarla Mufassal Kamus-ı Fel­sefe'de madde başı olan terimleri muka­yeseli bir şekilde kullanmıştır.

BİBLİYOGRAFYA :

Rıza Tevfik. Mufassal Kamüs-ı Felsefe, istan­bul 1330-33, 1-11; a .mlf., Biraz da Ben Konuşa­yım (haz. Abdullah Uçman). istanbul 1993, s. 145-147; a.mlf., "Ateizm, Zındık, Zendaka, Mülhid, İlhad", Sakarya Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi (n ş[ Fuat Aydın- Mehmet Öz­şenel). sy. 8, Adapazarı 2003, s. 157-187; ib­nülemin, Son Asır Türk Şairleri, s. 1498; Hil mi Ziya Ülken, Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi, Konya 1966, s. 406-407; Mansıırizade Said, "Kamus-ı Felsefe", İslam Mecmuası, sy. 43 , istanbul1332/1916, s. 885-888; sy. 44 (1332/ 1916). s . 903-905; sy. 48 (1332/1916), s. 963-967; sy. 49 (ı332/ 19ı6). s. 984-986; Celal Nuri [ileri], "Rıza Tevfik Bey'in Kamus-ı Felsefesi Münasebetiyle", Edebiyyat-ı Umümiyye Mec­muası, 11/33, istanbul 1917, s . 119-121; Bo hor i srail, "Mu fassal Kamus-ı Felsefe", TY, Xll/4 (1333/ ı917). s. 3396-3400; Mehmed Ali Ayni. "Kamus-ı Felsefe Hakkında", a.e.,XIV/3 (ı 334/ 1918). s. 4048-4050 (ayrıca bk. a.mlf., İntikad ve Mülahazalar, istanbul 1339, s. 3-17) : Rıza Kardaş. "Il. Meşrutiyet Devrinde Felsefe ıstı­lahları ile İlgili Kaynaklar Hakkında Bir Dene­me", TK, sy. 234 (1982) , s. 769-779; Abdullah Uçman, "II. Meşrutiyet'ten Sonra ilmi Terimie­rin Tespitinde önemli Bir Teşebbüs: ıstılahat-ı ilmiyye Encümeni", TDI., sy. 536 (ı 996). s . 199-205; Semih Atiş. "Kategoriler Hakkında Dört Metin: Rıza Tevfik, İsmail Fenni Ertuğrul, Ali Sedad ve Sırrı Giridi", Kutadgubilig, sy. 5, istanbul 2004, s. 99-149.

~ ABDULLAH UÇMAN

MUFAVADA ( a...,w..ıı)

Ortakların sermaye, kar-zarar paylaşımı, tasarruf ehliyeti,

yetki ve sorumluluk bakımından eşit olmaları esasına dayalı şirket türü.

L ~

Sözlükte "işi birine havale etmek, or­taklık kurmak; (mallar) birbirine karış­

mak, eşit olmak" gibi anlamlara gelen fevd (fevz) veya "dolup taşmak, yayılmak"

manasındaki feyd (feyz) kökünden türe­yen mufavada fıkıh terimi olarak ortaklık süresince sermaye, kar zarar paylaşımı ve tasarruf ehliyeti yönünden eşitliğin ko-

runması şartıyla ortakların birbiriyle hem vekalet hem kefalet ilişkisi içinde bulun­duğu şirket tipini ifade eder (Usanü ' l­'Arab, "fvc;l" ve "fyc;l" md. leri; Tehanev'i, ll, ı ı 28; Serahs'i, IL ı 52; Ali el-Hafif, s. 59).

Kar amacıyla kurulan ortaklıklar (akid şirketleri) fıkıh mezheplerine göre farklı ayırırnlara tabi tutulsa da daha çok ortak­ların hak, yetki ve sorumlulukları açısın­dan inan ve mutavada şeklinde iki kısım­da incelenir. Şirketin dayandığı ana un­sur bakımından bunlardan her biri emval (sermaye), ebdan (emek) ve vücuh (kredi) şirketi olabilir (Mecelle, md. 1329-1332).

Naslarda konuya ilişkin özel düzenlerne­lerin sınırlı olması sebebiyle daha çok ge­nel ilkelere göre ve uygulamanın etkisi altında gelişen fıkıh doktrinleri, bunların tamamının meşru sayılıp sayılmaması ve meşruiyeti kabul edilenlere bağlanacak hükümler bakımından farklı yaklaşımla­ra sahip olmuştur (bk. iNAN; ŞİRKET).

Fıkıh literatüründe mufavada terimi, ağırlıklı olarak Hanefi doktrininde ele alın­dığı şekliyle ortakların birçok bakımdan tam eşitliği esasına dayalı şirket tipini ifa­de etmek üzere kullanılır. Hanefıler'e gö­re emval, ebdan ve vücuh şirketlerinden her biri mufavada tarzında kurulabilir. Fa­kat konuya ilişkin şartlar ve hükümlerin izahında daha çok emval şirketi esas alın­mıştır. Zeydller'in mufavada anlayışı Ha­nefiler'inkine çok yakındır. Malikiler, mu­favadanın geçerliliği için Hanefıler'in ara­dığı bütün hususlarda eşitliği şart koş­mazlar; onlara göre inan ile mufavada arasındaki temel fark, mufavadada or­taklardan her birinin diğerlerinin onayına başvurmaksızın şirketin her türlü işlemi­ni yapmakta tam yetkili bulunmasıdır. Ayrıca emval şirketinin mufavada tipin­de ortakların akde konu olmaya elverişli malları için bir sınırlandırma getirilme­miştir. öte yandan Malikiler'in hangi tipte olursa olsun vücuh şirketine cevaz ver­medikleri, ebdan şirketini de ortakların aynı iş kolunda çalışıyor olması halinde mutlak olarak, aksi durumda ise ilave şartlar eşliğinde kabul ettikleri göz önü­ne alınmalıdır. Hanbelller'de mufavada­nın iki anlamı vardır. 1. inan, mudarebe, ebdan ve vücuh şirketlerinden meydana gelen karma bir ortaklık tipi. Ortaklardan her biri diğerini mudarebe ve diğer şir­ketlere ilişkin tasarruflarda yetkili kılar­sa geçerli olur; kar anlaşmaya, zarar ser­maye oranına göre belirlenir. 2. Miras gibi nadir haklarla haksız fiil yüzünden öde­necek tazminat gibi borçları istisna ede­rek ortakların elde edecekleri bütün ka-

MUFAVADA

zançlarda ve yükümlü tutulacakları bü­tün borçlarda ortak olmaları esasına da­yalı şirket tipi. Bu tür şirkette sermaye ve ortakların tasarruf ehliyeti bakımından eşitlik aranmaz. Bazı kaynaklarda Hanbe­lller tarafından caiz görülmediği kaydedi­len mufavada, yukarıda belirtilen istisna­lar yapılmaksızın her türlü hak ve borcun dahil edildiği ortaklık şeklidir (İbn Kuda­me, V, 29-30; Mu.F,XXVL 39) . Şafii, Ca'feri ve Zahiriler ise mufavada tipi ortaklıkla­rın hiçbir şeklini caiz görmezler (Şafii, lll, 206; İbn Rüşd, ll, 212; ibn Kudame, V, 39;

Abdülaz'izei-Hayyat, ll, 25-29).

Mufavadaya karşı çıkanlar, konusu meçhul bir vekalet ve ketaletin birleştiği böyle bir akdin garar içermesini kaçınıl­

maz görürler, bu tür şirketi teşvik eden hadisin de sahih olmadığını ileri sürerler. Mufavadanın caiz olduğunu söyleyenler ise böyle bir akid genel kurala uygun gö­rünmese de bu konuda istihsan meto­dunun uygulanmasını haklı kılacak gerek­çeler bulunduğunu savunurlar. Bu izah tarzına göre mufavada, öteden beri müs­lümanların ciddi bir itirazla karşılaşmak­sızın uygulayageldikleri bir ortaklık biçi­midir ve bu tür teamüner geçerli bir şer'i delil niteliğindedir. Vekalet ve kefalet söz­leşmeleri tek başına caiz olduğuna göre bunlarla ilgili yetkilerin aynı kişide birleş­mesinde de sakınca bulunmadığı söyle­nebilir. Akdin sıhhatini etkilemeyecek öl­çüde bilinmezlik ve belirsizlik herkesin müsamaha ile karşıladığı bir husustur; nitekim karşı görüş sahiplerince tecviz edilen bazı şirketler için de bu durum söz konusudur. Ayrıca meşru kazanç el­de edebilmek için mufavadaya ihtiyaç du­yulduğuna göre genel prensipiere (ihti­yaç gerekçesine) binaen caiz görülmesi ge­rekir. Mufavadayı özendirme anlamı içe­ren hadisler ise birçok Hanefi alimi tara­fından da hüccet olmaya elverişli bulun­mamıştır.

Hanefıler'e göre mufavada şirketinin kuruluşu sırasında ya mufavada olduğu açıkça belirtilmeli ya da bu şirket tipine has bütün şartlar ayrıntılı biçimde söz­leşmede yer almalıdır; aksi halde şirket inan tipinde kurulmuş veya ona dönüş­müş olur (Serahs'i, Xl,! 54; Mecelle, md. 1361-1362). Ebu Hanife ve imam Muham­med, din birliği şartını tasarrufta denk­lik ilkesinin tabii bir sonucu olarak gör­düklerinden mufavada için ortakların ay­nı dine mensup olmasını da gerekli sa­yarlar. Bu anlayışa göre müslümanlar ve zimmiler ancak kendi aralarında mufa-

371

Page 2: MUFAVADA istanbul s. söz zançlarda ve yükümlü bü · MUFAVADA vada şirketi kurabilirler.Ebu Yusuf'a göre ise din farkı tasarruftaki eşitliği zedele meyeceğinden müslümanla

MUFAVADA

vada şirketi kurabilirler. Ebu Yusuf'a göre ise din farkı tasarruftaki eşitliği zedele­meyeceğinden müslümanla gayri müs­lim arasında mufavada şirketi kurulabi­lir (Kasanl, VI, 61; Abdullah b. Mahmud el-Mevsıll, III, ı 2-ı 3). Mufavada şirketin­de her ortak diğerinin hem vekili hem ke­fili olduğundan tam anlamıyla sınırsız so­rumluluk esastır. Dolayısıyla mufavada­nın kuruluşu için ortakların sadece veka­lete değil kefalete de ehil olmaları. yani her ortağın tam eda ehliyetine sahip bu­lunması gerekir. Ortaklardan birinin öl­mesi veya ehliyetini kaybetmesi duru­munda ortaklık sona erer.

Mufavada tarzındaki emval şirketinin kuruluş aşamasında ortaklar şirkete doğ­rudan sermaye olabilecek bütün malları­nı sermaye yapmak zorundadır. Çoğunlu­ğa göre şirkete doğrudan sermaye teşkil edecek mallar nakit paralardır. Nakit pa­ra dışındaki mallarla şirket kurulabilirse de bunun için ortakların o mallar üzerin­de müşterek mülkiyet hakkını sağlayacak ön işlemleri yapması gerekir (Kasanl, VI, 59; Mecelle, md. ı 342). Ayrıca ortakların

sermaye miktarları ve kar-zarar payları­nın eşit olması şarttır. Kuruluş sonrasın­

da elde edilen, şirkete doğrudan sermaye olacak nitelikteki malların da şirket ser­mayesine katılması gerektiğinden bu du­rum sermayenin ortaklık süresince eşit kalması ilkesini. dolayısıyla şirketin mufa­vada vasfını bozar ve inan şirketine dö­nüşmesine sebep olur. Şirkete doğrudan sermaye teşkil ederneyecek nitelikteki malların ise eşit sermaye ilkesine etkisi olmadığı için şirketin kuruluşu sırasında mevcut olmasıyla sonradan hibe, vasiyet, miras gibi yollarla edinilmesi arasında fark yoktur.

Mufavada tarzındaki ebdan şirketinde ortaklardan her birinin şirket adına iş ka­bul yetkisi ve sorumluluğu hususunda eşit olması ve bütün çalışmalarını şirkete tah­sis etmesi gerekir; şirket dışında çalışa­rak veya taahhütte bulunarak bağımsız kazanç sağlaması mümkün değildir. Aynı şekilde mufavada tarzındaki vücOh şir­ketinde ortakların şirketin ana faaliyeti olan vadeli mal ve hizmet mübadelesi yapmakta eşit yetkiye sahip bulunmaları ve piyasadaki bütün şahsi itibarlarını şir­ket için kullanmaları şarttır.

Mufavadanın ticari hayatın bütün alan­larını kapsayan bir ortaklık türü olarak düşünülmesi Hanefiler'in bu değerlen­dirmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu­nunla birlikte mufavada şirketinin tica­retin belli alanlarıyla sınırlı tutulabileceği

372

kanaatini taşıyan Hanefi alimleri de var­dır (Ali Haydar, III , 62ı ). Mufavada şirke­tinde ortakların sermaye ve kar zarar paylaşımında eşit olmaları yanında bü­tün ticari faaliyetlerini şirkete ayırmakla yükümlü bulunmaları , birinin diğeri hak­kında daha az çalıştığı veya daha çok ka­zandığı şeklinde düşünmesini, dolayısıy­

la ortakları atalete sevketmesini büyük oranda önleyen bir hüküm olarak değer­lendirilebilir (ortakların yetki sınırı ve şah­s! harcamalarıyla ilgili hükümler için bk. Mv.F, XXVI, 63-72) .

Hem kuruluş aşamasında hem sonra­sında her ortağın şirkete sermaye olabi­lecek bütün mallarını katmak durumun­da olması ve sermaye oranlarının eşit kal­ması şartı dolayısıyla mufavadanın ancak varisler arasında kurulabileceği, kurulsa dahi yapısını sürdürmesinin adeta im­kansız bulunduğu ve kaçınılmaz olarak inan şirketine dönüşeceği yönündeki tes­bit büyük ölçüde haklılık taşımaktadır. Bunun.::ı birlikte böyle bir şirket kurmak isteyen kimselerin gerek sermaye olarak koydukları nakit miktarı dışındaki para­larını gerekse daha sonra miras vb. yol­larla elde ettikleri nakdi imkanları gayri menkule yahut başka bir mala yatırarak bu şartı yerine getirmeleri. dolayısıyla or­takların bütün birikim ve kabiliyetlerini sadece şirketin karlılığı için kullanacak­ları bir şirket kurup işletmeleri imkansız değildir.

BİBLİYOGRAFYA :

Lisanü'l-'Arab, " fv çl", " fy çl" md.leri; Teha­nevi, Keşşaf, ll, 1128; Şafii. el-Üm, lll, 206; Se­rahsi, el-Mebs eıı, ll, 152; XI , 102 vd., 154; Ka­sanı. Beda'i', VI , 58-62; İbn Rüşd, Bidayetü 'l­müctehid, ll , 212-213; İbn Kudame, el-Mugnf (Herras). V, 29-30, 39 ; Abdullah b. Mahmüd ei­Mevsıli, ei-İ/:ıtiyar li-ta'lfli 'I-Muf:ıtar (n şr. Muhsin Ebu Daki ka). Kahire 1370/ 1951, III , 12-15; Ka­raf!, e?-Zaf:ıfre l n şr. Mu ham med Hacc! ) ,. Beyrut 1994, Vlll, 20-67; Şemseddin er-Remli, Nihaye­tü'l-muf:ıtac, Beyrut 1404/ 1984, V, 3; Mecelle, md. 1329-1332, 1342, 1356-1364, 1404, 1431 , 1441; Ali Haydar, Dürerü 'l-hükkam, İstanbul 1330, III, 619-669; Bilmen. Kamus 2, VII, 79-1 O 1; Muhammed b. İbrahim el-Müsa. Ş erika­tü 'l-eş f:ıaş beyne'ş-şerf'a ve'l-kanCın, Riyad 1401 , s. 122-130, 139-143, 158-164; İsmail Bü­yükçelebi. İslam Hukukunda İnan Şirketi ve Nevileri 1 doktora tezi , 198 I), Atatürk Üniversitesi İsliimi İlimler Fakültesi, s. 1-174; Abdülaziz el­Hayyat. eş-Şerikat {i'ş-şerf'ati'l-İslamiyye, Bey­rut 1408/ 1987, II , 22-49; Murtaza Köse. İslam Hukukunda Anonim Ortaklıklar 1 doktora tezi, I 996 ), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens­titüsü; Ali el-Hafif. eş-Şerikat fi 'l-fıkhi'l-İslamf, [ba skı yeri ve tarihi yokl. ICamiat ü'd-dü veli 'I­Arabiyye ), s. 58-63; J. D. Latham, "Mufaw açla", Ef2'1ing.) . VII , 31 0-312; " eş-Şerike", Mv.F, XXVI, 20-92. !il BEŞİR GöZÜBENLİ

MUGALATA ( :u:.Jli.o.ll )

Yanıltına amacıyla yapılan

ve sonucu çelişik olan kıyas anlamında mantık terimi.

L _j

Sözlükte "yanılmak, hata etmek" anla­mındaki galat kökünden türetilen mu­galat a (safsata). terim olarak mantık hi­Ielerini kullanıp dil cambazlığı yaparak muhatabı yanıltma , safsata, demagoji manasma gelmektedir. Konuşma veya tartışma esnasında muhatabı yanıltıp ha­ta yapmasına veya yanlış bir fikri benim­semesine sebebiyet verme yönünde her dil ve kültürde geliştirilmiş bazı yöntem­ler bulunmakla birlikte mugalatanın bir mantık terimi şeklinde literatürde yer al­masının tarihi eski Yunan'a kadar gitmek­tedir. Milattan önce V-IV. yüzyıllarda Yu­nanistan'da sofist denen bazı kişiler şe­hirleri dolaşarak para karşılığında halka hitabet dersi veriyorlardı . Hitabette amaç ikna etmek olduğundan bu konuda man­tık hileleri ve kelime oyunlarıyla muhata­bın nasıl aldatılıp ikna edileceğinin, eğer konu diyalektik ise değişik taktiklerle hasmın savunduğu tezin nasıl çürütülüp onun küçük düşürüleceğinin yollarını ve yöntemlerini öğretiyorlardı. Böylece dil ve mantık hilelerine dayanan safsata diya­lektiğin bir türü haline gelmiştir. Bu tek­nikleri öğrenenler yaniışı doğru . doğruyu

yanlış diye gösterip toplumun kargaşaya sürüklenmesine sebep ola biliyorlardı. Es­ki Yunan 'ın üç büyük filozofu Sokrat. Efla­tun ve Aristo. giderek bilgelik iddia eden sofistler zümresiyle mücadele etmek zo­runda kalmış . hatta Aristo , sekiz kitaptan meydana gelen mantık külliyatının altıncı kitabını bu konuya ayırarak eserine So­phistici Elenchi (sofistik delillerin çürü­tülmesi) adını vermiştir. İslam mantıkçı­ları bunu Tebkitü's-sutista'iyyin, Şına'a­tü 'l-mugalitin ve er-Red 'ale's-sufista'i şeklinde adlandırmış. yanıltına ve aldat­mayı amaçlayan bu tür akıl yürütmeyi de "el-hikmetü'l-mümewihe" (aldatan hikmet) olarak nitelemişlerdir (Kaya, s. ı 08).

Mugalata onur kırıcı ve ahlaki bir zaaf sayılsa da özellikle siyasal ve ideolojik tar­tışmalarda sıkça başvurulan bir yöntem­dir. İbn Sina'ya göre mugalata yapanlar amaçları bakımından üç kategoride de­ğerlendirilebilir. 1. Amacı doğruya ulaş­mak olduğu halde dil ve mantık kuralla­rını yeterince bilememekten dolayı yan­lışlık yapıp çelişkiye düşenler. 2. Has mı ya-