İngİlİz medyasinda mÜslÜman gÖÇmenler İmaji...aratırma, temmuz 2005’te londra’da...
TRANSCRIPT
i
İNGİLİZ MEDYASINDA MÜSLÜMAN
GÖÇMENLER İMAJI
Hazırlayan
Mehmet Nedim ASLAN
Uzmanlık Tezi
Aralık 2012
ANKARA
ii
İNGİLİZ MEDYASINDA MÜSLÜMAN GÖÇMENLER İMAJI
T.C
BAŞBAKANLIK
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı
Uzmanlık Tezi
Mehmet Nedim ASLAN
Tez Yöneticisi:
Doç. Dr. Şaban KARDAŞ
Aralık 2012
ANKARA
iii
Mehmet Nedim ASLAN tarafından hazırlanan İNGİLİZ MEDYASINDA
MÜSLÜMAN GÖÇMENLER İMAJI adlı bu tezin uzmanlık tezi olarak uygun olduğunu
onaylarım.
Doç. Dr. Şaban KARDAŞ
Tez Yöneticisi
iv
Tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde
elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu
çalışmada her türlü kaynağa eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.
________________________________________
Mehmet Nedim ASLAN
v
ÖZET
İNGİLİZ MEDYASINDA MÜSLÜMAN GÖÇMENLER İMAJI
2 milyona yakın Müslüman göçmenin yaşadığı İngiltere’de, Müslüman
göçmenlere ilişkin haberler İngiliz yazılı ve görsel medyasının en önde gelen konuları
arasında yer almaktadır. Müslüman göçmenlerin İngiliz toplumundan farklı olan kültürel
ve sosyal yapısı, günlük medya metinlerinde farklı şekillerde karşımıza çıkmakta ve
medyanın eliyle bir Müslüman imajı çizilmektedir. Bu bağlamda söz konusu çalışmada,
İngiliz yazılı basının Müslüman göçmenleri yansıtma biçimi 2005 yılının ikinci altı aylık
dönemi (Haziran-Aralık) esas alınarak incelenmiştir.
Çalışmanın temel amacı, 11 Eylül saldırılarından sonra Batı medyasının iç ve dış
haberler servisinin en önemli haber konusu olan Müslümanların, 7 Temmuz 2005
tarihinde Londra’da gerçekleştirilen bombalı saldırılarından sonra İngiliz yazılı
basınında nasıl temsil edildiğinin analizinin yapılmasıdır. Burada, İngiliz yazılı basınının
Müslüman göçmenlere ilişkin kullandığı dilin, önemli ölçüde İslamofobik ve ayrımcı
olduğu incelenmektedir.
Çalışmada 2005 yılının ikinci altı aylık döneminin seçilmesinde, 7 Temmuz
2005’te Londra’da gerçekleştirilen bombalı saldırılardan sonra medyada Müslüman
göçmenlere dair yapılan haberlerdeki artış ve haber metinlerine ulaşılabilirliği, kolaylığı
etkili olmuştur.
vi
Bu çalışmada sağ ve sol tandanslı ciddi gazetelerin Müslüman göçmenleri nasıl
resmettiğinin ortaya çıkması amaçlandığından The Daily Telegraph ve The Guardian
gazeteleri inceleme için ele alınmıştır. Bu gazetelerden elde edilen haberler ve makaleler
‘7 Temmuz Saldırıları, Terör ve Radikalizm’, ‘Britanya Müslümanlar Konseyi’ ‘Namus
Cinayetleri ve Zorla Evlilik’ ve “Göç” şeklinde dört ayrı kategoride ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: İngiliz yazılı basını, terörist, radikalizm, zorla evlilikler,
namus cinayetleri, Müslüman göçmenler, Britanya Müslümanlar Konseyi
vii
ABSTRACT
THE IMAGE OF MUSLIM IMMIGRANTS IN THE BRITISH MEDIA
In the United Kingdom, where around 2 million Muslims live, Muslim
immigrants are one of the most discussed issues in the British media. The media takes
advantage of social and culturel differences of Muslims from the British society and
portrays an image of Muslims. In this regards, this study analyses the various
constructions and representations of Muslims circulating in the press in the United
Kingdom. It draws upon news items on domestic issues concerning Muslims, generated
from a six month monitoring period of the British press (June 2005-December 2005),
specifically The Daily Telegraph and The Guardian.
The study argues that the language used for the Muslims in the British press is
racist, Islamophobic and discriminatory.
Key Words: British press migration, Muslims, terrorist, radicalizm, forced
marriages, honor killing, Muslim Council of Britain
viii
Adil Bir Dünya İsteyen Tüm Göçmenlere….
ix
TEŞEKKÜR
Çalışmalarım boyunca değerli yardım ve katkılarıyla beni yönlendiren kıymetli
hocam Doç. Dr. Şaban Kardaş’a teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca tez aşamasında
benden hiçbir desteğini esirgemeyen ve teknik yardımlarından bolca yararlandığım başta
Kaan Çetinkaya olmak üzere, Ekrem Karakoç, Süleyman Güven, Muhlis Kaçar, Çağlar
Şakı, Zeki Çelik, Emre Oruç ve Hüseyin Gündoğar’a ayrıca teşekkür ederim.
x
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1 : Müslüman Nüfusun Etnik Dağılımı.................................................................. 20
Tablo 2 : Ele alınan konulardaki haber sayısı .................................................................. 28
Tablo 3 : Müslüman göçmenlere yönelik haberlerin değerlendirilmesi .......................... 28
1
İÇİNDEKİLER
ÖZET ........................................................................................................................... v
ABSTRACT .............................................................................................................. vii
TEŞEKKÜR .............................................................................................................. ix
İÇİNDEKİLER .......................................................................................................... 1
1. BÖLÜM GİRİŞ .............................................................................................. 2
1.1 Medya ................................................................................................. 3
1.1.1 Medyada Irkçılık ................................................................................ 5
1.1.2 Medya ve Müslümanlar...................................................................... 7
1.2 Metodoloji: Eleştirel Söylem Çözümlemesi ..................................... 10
2. BÖLÜM İNGİLİZ YAZILI BASINI VE MÜSLÜMAN GÖÇMENLER15
2.1 İngiliz Basınının Müslümanlara Bakışı ............................................ 17
2.2 İngiltere’de Müslüman Göçmenler................................................... 19
2.2.1 Müslüman Nüfusun Etnik Dağılımı ................................................. 20
3. BÖLÜM ÖRNEK KONULAR VE İNGİLTERE YAZILI
MEDYASINDA MÜSLÜMAN GÖÇMENLERİN YANSITILMA BİÇİMİ ..... 26
3.1 Müslümanların yanlı temsil edilmesi: Temel Konular ..................... 27
3.1.1 7 Temmuz Saldırıları, Terör ve Radikalizm ..................................... 29
3.1.2 Britanya Müslümanlar Konseyi ........................................................ 36
3.1.3 Namus Cinayetleri ve Zorla Evlilikler ............................................. 42
3.1.4 Göç ................................................................................................... 46
4. BÖLÜM SONUÇ .......................................................................................... 51
KAYNAKÇA ............................................................................................................ 57
2
1. BÖLÜM
GİRİŞ
Medyanın İslamiyet ve Müslümanlarla ilgili yayınları 11 Eylül 2001’de
gerçekleştirilen ikiz kule saldırıları ve sonrasındaki 2004 Madrid ve 2005 Londra
tren bombalamalarıyla birlikte büyük bir artış göstermiştir. Bu saldırılar nedeniyle
Müslümanlar, medya tarafından günah keçisi ilan edilmişlerdir. Medya tarafından
Müslümanlarla ilgili haberlerde kullanılan dil, saldırgan ifadelerle birlikte önyargılar
içermektedir. Bu saldırgan ve nefret içeren dil hemen hemen bütün Batı ülkeleri
medyası için geçerlidir. Müslümanlara ilişkin olumlu ve pozitif gelişmelere ülke
basınında ya hiç yer verilmemekte ya da çok az ve küçük haberlerle yer
verilmekteyken, söz konusu bu durum, olumsuz gelişmeler esnasında tam tersine
dönmektedir.
Bu çalışmada da, önemli bir Müslüman azınlığın yaşadığı İngiltere’deki yazılı
basının Müslüman göçmenleri nasıl temsil ettiği ve bu göçmenlerin nasıl
resmedildiği ele alınacaktır. Araştırmanın temel argümanları şöyledir: İngiliz yazılı
basını Müslümanları negatif bir şekilde resmetmekte ve kullandığı haber diliyle dini
ve ırksal ayrımcılık yapmaktadır. Müslümanlarla ilgili pozitif gelişmeler ya
haberlerde yer almamakta ya da çok az ve küçük bir şekilde yer almaktadır. Benzer
içerikli haber konularında Müslümanlara ilişkin “negatif vurgu” daha sık yer alırken,
İngilizler için negatif vurgulardan kaçınılmaktadır. Haber metinlerinde
Müslümanlara ilişkin yayınlanan haberlerde, İngiltere’deki sorunların sebebinin
Müslümanlar olduğu mesajı verilmektedir.
3
Bu inceleme aşağıda kısaca özeti verilen teorik çalışmaların eşliğinde ve
ampirik verilerin ışığında incelenecektir. Çalışmada ele alınacak gazete ve yayınların
Haziran-Aralık 2005 dönemi arasındaki 6 aylık yayınları esas alınacaktır. Bu
araştırmada söz konusu dönemde The Guardian ve The Daily Telegraph
gazetelerinde Müslümanlarla ilgili yayınlanmış haber ve yorumlar incelenecektir.
Araştırma, Temmuz 2005’te Londra’da gerçekleştirilen bombalama olayları
nedeniyle göçmenlere ilişkin medyada yer alan haberlerdeki artışa binaen 2005 yılı
ve 6 aylık süreyle sınırlı tutulmuştur.
Çalışmada, İngiltere medyasında Müslümanların nasıl resmedildiğine ilişkin
yazılı basında yayınlanan haber ve makaleler incelenerek, İngiliz yazılı basınının
Müslüman göçmenlere karşı bakışı ortaya konacaktır.
Bu bölümde çalışmanın teorik arka planı ve dayandırılacağı eleştirel söylem
çözümlemesi hakkında bilgi verilecektir. Çalışmanın ikinci bölümünde İngiliz yazılı
basını ve İngiltere’de yaşayan Müslüman göçmenler ele alınacaktır. Üçüncü bölümde
ise ele alınan gazetelerden seçilen dönemde Müslüman göçmenlerle ilgili
yayınlanmış haberler analiz edilecektir. Sonuç bölümünde araştırmanın genel
değerlendirmesi yapılacaktır.
1.1 Medya
20. yüzyılda teknolojik gelişmeler ve bu gelişmelere bağlı olarak gelişen
medya ve iletişim araçları, insanlar arasındaki bilgi akışında önemli bir yer
tutmaktadır. Haber kaynağı olarak görülen medya araçları, yayınladığı haber ve
yorumlarda kullandığı dil ve söylemle ‘iyi’yi kötü, ‘kötü’yü iyi gösterebilme gücüne
sahiptir.
4
Günümüzde medya güncel konular hakkında insanları bilgilendirme
konusunda önemli bir güce ve role sahiptir. Medya; sadece bilgi ve fikir transfer
eden bir araç olarak değil, aynı zamanda gerçekliğin çeşitli versiyonlarının
sunulmasını sağlayan ve düşünceleri şekillendiren bir araç olarak da görülmektedir
(Gurevitch ve diğerleri, 1995). Devran’ın belirttiği gibi, Batılı medya söylemi dahil
Batı söyleminde oluşturulan gerçeklik, diğerleri tarafından mutlak bir gerçeklik
olarak görülmektedir (Devran, 2007).
Yazılı basından elektronik kaynaklara kadar çeşitlilik göstermesine ve sahip
olduğu güç ve yarattığı etkinin farklı olmasına rağmen medya, bilgi ve haberin
gerçek taşıyıcısı olmasında ve gerçekliğin oluşmasında en önemli araçtır. Bununla
birlikte, söylemlerin oluşumunda ve azınlık gruplarını ilgilendiren konuların
anlaşılmasında ve tanımlanmasında merkezi bir pozisyonda yer almaktadır (Cottle,
2000).
Azınlık konumundaki göçmen gruplarının medyada nasıl temsil edildiği
noktasında, çoğunluk durumundaki toplumun bu gruplarla ilgili düşüncelerinin
şekillenmesinde önemli bir faktör olan medya, bir yandan azınlıkların sesini
marjinalleştirerek görmezden gelirken, öte yandan azınlıklarla ilgili yayınlarında
negatif bir portre çizmektedir (Campbell, 1995). Benzer şekilde, van Dijk (2000) da,
medya söylemlerinin insanların bilgi, tavır ve ideolojilerinin temel kaynağı olduğunu
söylemektedir. Bu söylem; özellikle azınlık gruplarıyla ilgili olduğunda,
okuyucuların bu gruplarla ilgili olarak çok az bilgiye sahip olduğu gerçeği karşısında
medyanın bu gruplarla ilgili olarak tek veri merkezi olması medyayı daha da önemli
kılmaktadır.
Medyadaki hakim söylemi belirleyen en önemli faktörün, medyanın sahip
olduğu ideoloji ve fikirdir. Gazetelerin ideolojileri ve fikirleri genelde kişisel
5
değildir; tam tersine sosyal, kurumsal ve siyasidir (van Dijk, 2000) Burada,
medyanın ve özelde gazetelerin yayınladıkları haberlerde kullandıkları dil, gazetenin
kurumsal olarak sahip olduğu fikir ve ideolojiden bağımsız değildir. Dolayısıyla bir
haberin ne şekilde sunulduğu, hangi başlığın ve ifadelerin kullanıldığı, hangi
fotoğrafların yayınlandığı gazetenin aynı zamanda yayınladığı habere karşı duruşunu
ortaya koymaktadır. Bu duruş, gazetenin sahip olduğu ideolojik değerlerin de
görülebilmesini sağlamaktadır.
1.1.1 Medyada Irkçılık
Çağdaş toplumların ırkçılığın eskiye ait bir konsept olduğunu düşünmelerinin
temelinde kolonyal dönemde ortaya çıkan ayrımcı uygulamalar yatmaktadır. Mesela,
İngiliz halkı da artık beyazların üstünlüğüne inanmamakta ve prensipte sosyal adaleti
desteklemektedir (Runnymede Trust, 2000). Ancak azınlıkların günlük yaşamındaki
tecrübeleri gösteriyor ki, İngiliz halkı ve kurumları hala belli bir üstünlük
duygusu/psikolojisi içerisinde bulunmaktadır. Medyanın etnik azınlıklarla ilgili
olarak kullandığı dil ve oluşturduğu söylem, çoğu zaman gizli bir ırkçılık
barındırmaktadır (van Dijk, 1991).
Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve anti-Semitizm’in hala yaygın olduğu
İngiltere’de, 11 Eylül saldırıları ile 2004 Madrid ve 2005 Londra bombalamaları ile
birlikte bu eğilimler daha da yaygınlaşmıştır. Saldırılardan sonra medyanın ırkçı ve
ayrımcı yaklaşımlara karşı bir pozisyon alacağı umudu oluşmuştur. Ancak van Dijk
(1991), Poole (2002) ve Richardson (2006)’ın çalışmaları, beklenenin tam tersine,
medyanın hali hazırdaki ırkçı ve ayrımcılığı geliştirdiği söylemlerle desteklediğini
ortaya koymuştur.
6
Medya’daki ırkçılığı anlamak için medyadaki haber başlıklarının nasıl
verildiğine, haber konularının nasıl seçildiğine ve medyada ‘öteki’nin nasıl inşa
edildiğine bakmak gerekmektedir. Medyada ırkçılık kısaca iki başlık altında
incelenecektir: Haber başlıkları ve haber konuları.
1.1.1.1 Haber Başlıkları
Bell, verilen mesajın okuyucuyu etkilemesi amacıyla kullanılan başlığın çok
önemli olduğuna dikkat çekmekte ve haber başlıklarını “haber retoriğinin bir parçası
olarak okuyucuyu cezbetmek” olarak tanımlamaktadır (Bell 1991, 189). Başlıklar
özellikle iki ayrı işlev taşımaktadır: Semantik işlev ve pragmatik işlev. Semantik
işlev haber metniyle ilgiliyken, pragmatik işlev ise metnin sunulduğu okuyucuyla
ilgilidir. Kısacası, haber başlıkları sadece haberin özetini vermez, aynı zamanda
okuyucunun duygusal cevaplar vermesini amaçlar ve bu şekilde okuyucu üzerinde
nüfuz eder.
van Dijk, etnik ilişkilere ilişkin haber başlıklarının nadiren pozitif, ara sıra
nötr ve genelde ise negatif olduğunu belirtmekte ve bu başlıklarda kullanılan
sözcüklerin dramatik ve saldırgan olduğunu söylemektedir (van Dijk 1991, 69)
Özellikle tabloid gazetelerindeki başlıklar, ‘ırksal vurgu’ yaptıkları sebebiyle sık sık
eleştirilmektedir. Richardson (2007, 205) “bize ait olanda” pozitif kelimeler
kullanılırken, “onlara ait olanda” negatif kelimelerin kullanılmasına dikkat
çekmektedir.
Van Dijk, gazete okuyucularının haber metinlerinin başlıklarını kullanarak
mesajı anlamlandırmaya çalıştığını ve taraflı bir başlığın okuyucuya nüfuz
edebileceğini belirtmektedir (van Dijk 1991, 73). Mesela İngiltere’de geri kalmış
bölgeler gazetelerde negatif olarak yansıtılırken, bu bölgelerde Müslüman
7
göçmenlerin neden olduğu problemlere geniş şekilde verilmektedir. Bu da, İngiliz
Müslümanlarına karşı var olan ön yargıların artmasına ve bu grubun ‘öteki’ olarak
görülmesine neden olmaktadır.
1.1.1.2 Haber konuları
Gazetelerin göçmenlerle ilgili haber ve makalelerinde yer alan konuların
veriliş şekli, ırkçı önyargıları arttırmaktadır. Van Dijk, haber yapıcıların haberin
psikolojik ve sosyolojik boyutlarını yansıtan bir dil kullandığını ifade etmektedir
(van Dijk 1991, 7). Göçmenlerle ilgili yayınlanan haberler, bu yüzden, ırksal
çoğunluğun azınlık durumundakilere yönelik endişe ve önyargılarını arttıran bir etnik
konsensüs sağlamaktadır. Poole’un yaptığı araştırmada sağ tandanslı tabloid
gazetelerinin ırksal ilişkileri, çoğunluktaki İngilizler ile azınlıktaki Asyalı göçmenler
arasında yaşanan bir “ırk savaşı” olarak verdiğini ortaya koymuştur. Poole’un
araştırmasına göre medyada Müslüman azınlıkla ilgili haberler şu dört temel mesaj
üzerine dayanmaktadır:
1-Müslümanlar, İngiltere’nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturmaktadır. 2-Müslümanlar, İngilizlerin
temel değerlerine tehdit oluşturmaktadır. 3-Müslümanlar ile çoğunluk toplumu arasında kültürel
farklılıklar var. Bu farklılıklar kişisel ilişkilerde gerginlikler ortaya çıkarmaktadır.4-Müslümanlar, artan
bir şekilde kamusal alanda varlıklarını hissettirmektedir. (Poole, 2002, 84)
1.1.2 Medya ve Müslümanlar
11 Eylül 2001 saldırılarının ardından medyada İslam ve Müslümanlarla ilgili
yer alan haber ve yorumlar, farklı din ve etnisiteye bağlı toplulukların kamuoyunda
nasıl resmedildiğine ilişkin önemli bilimsel çalışmalara da konu olmuştur.
20. yüzyılın özellikle son çeyreğinde İslam dünyası Batı dünyasından
uzaklaşmıştır. Batı’nın izlediği dış politika ve Ortadoğu ve diğer Müslüman
bölgelerindeki müdahaleler İslam dünyasında Batı’ya karşı bir öfke meydana
8
getirmiştir. İslam dünyasıyla ilgili çalışmalar yapmış olanların büyük bölümü
Müslümanların Batı’ya karşı olan öfkesinin sebebi olarak Müslüman coğrafyadaki
fakirlik ve hali hazırda kırılgan bir siyasi iklime sahip bölgenin modernizmle birlikte
yaşadığı sıkıntıları göstermektedir (Taylor, 2006).
Batı’ya karşı öfkenin doruğa ulaştığı olay New York’ta İkiz Kulelere karşı 11
Eylül 2001’de gerçekleştirilen saldırılar olmuştur. ABD’ye karşı gerçekleştirilen bu
saldırılar, Batı medeniyetine karşı yapılmış bir saldırı olarak algılanmıştır.
Saldırıların ardından doğal olarak Batı medyasında İslam dünyası ve Müslümanlarla
ilgili çoğu yanlış ve önyargılardan oluşan haber ve yorumlar artarak devam etmiştir.
1.1.2.1 Haberlerde Müslümanların ‘Öteki’ Olarak İnşası
Medyada dini, etnik, kültürel azınlık gruplarıyla ilgili yayınlanan haberlerde
dilin kullanım biçimi, ötekileştirme kavramını önemli kılmaktadır. Medyada muhalif
hareketlerin, yabancıların ve azınlıkların temsili, araştırmacıların başlıca ilgi
konularından birisi olmuştur. Gazete haberleri planında ötekileştirme, belirli bir
grubun, kurumun veya bunların özdeşleştiği değerlerin ya da bunların sembolü
durumundaki bir kişinin, olağan eleştiriyi aşan bir şekilde negatif özelliklerle
yüklenmesi olarak tanımlanmaktadır (Bezirgan Arar & Bilgin, 2009, 138).
Ötekileştirme, kimliklerin toplumsal süreçlerin sonunda ortaya çıkmış, inşa edilmiş, kurulmuş
karakterlerini görmezden gelerek, bir toplumsal gruba ait farklı bir özelliğin, sadece bu gruba özgü, bu
grubun tüm üyelerince paylaşılan, doğal, içkin, kalıcı, değişmez bir öz teşkil ettiği iddiasını tartışılmaz
bir gerçek olarak kabul eder (Yılmaz, 2010, 2).
Batı’da Müslümanların ötekileştirilmesi özellikle 11 Eylül 2001
saldırılarından sonra İslam’ın “yabancı”, “öteki” olarak tanımlanmasıyla başlamıştır.
Khan’ın (2000) belirttiği üzere, İngiltere’de yaşayan Müslümanlar “Batı değerlerine
zıt değerlere sahip yabancı bir azınlık” olarak görülmektedir. Pintak (2006, 188)
9
Müslümanların ötekileştirilmesinde üç temel kaynağın olduğunu belirtmekte ve
bunların kişisel önyargılar, hükümet politikaları ve basın haberleri olduğunu ifade
etmektedir. Özellikle İngiliz tabloid basınında İslam ve Müslümanlar “ayrı”, “aşağı”
ya da “düşman” şeklinde temsil edilmektedir. Adli vakalarda olayın faili Müslüman
bir göçmen ise, gazeteler failin dini kimliğini özellikle vurgulamaktadır. Mesela,
failinin Müslüman olduğu bir cinayet olayında tabloid gazetelerinde “Müslüman
koca, karısını öldürdü!” ya da “Müslüman koca, kızını öldürdü!” şeklindeki
ifadelerle, karısını ya da kızını öldürebilecek kimsenin ancak bir Müslüman
olabileceği mesajı verilerek “öteki” inşa edilmektedir. Oysa benzer olaylarda
medyada hiçbir zaman “Hıristiyan koca karısını öldürdü!” şeklinde ifadeler yer
almamaktadır.
1.1.2.2 11 Eylül Saldırıları ve Medyada İslamofobya
Medyada 11 Eylül İkiz Kule saldırılarından sonra İslam ve Müslüman
karşıtlığı giderek artmıştır ve bu karşıtlık İslamofobik bir nitelik kazanmıştır.
Runnymede Trust (1997, 5) İslamofobya’yı “İslam ve Müslümanlardan nefret etmek
ve korkmak” olarak tanımlamaktadır. 11 Eylül saldırılarından sonra Müslüman, Sih
ve diğer Arap ve Asyalı halklara İngiltere’de saldırılar dört kat artmıştır (McGhee
2005, 102). İslamofobya’nın kendisi 11 Eylül saldırılarıyla direk bağlantılı olmasa
da, bu olay İslamofobik saldırıların artmasına sebep olmuştur. 11 Eylül
saldırılarından hemen sonra medyada, saldırganların Müslüman olduğu ve bu yüzden
İslam ve terörizm arasında bağ olduğuna dair sayısız haber ve makale yayınlanmıştır.
Mesela, saldırıların hemen ardından The Sun gazetesinde Müslümanlara atıfta
bulunan haber ve makalelerin sayısında bir yılda yüzde 658 artış olmuştur (Whitaker
2002, 3). Bu dönemde İngiltere’de yaşayan Müslümanlara karşı sadece fiziki ve
sözlü saldırılarda değil, aynı zamanda İngiliz ırkçı gruplarının mobilize olmasında da
10
büyük artış meydana gelmiştir (McGee 2005, 103). Runneymede Trust (2002), 11
Eylül saldırılarının ardından yayınladığı raporda, Müslüman karşıtı önyargıların çok
hızlı bir şekilde arttığını ve Müslüman karşıtlığının tanımlanması için Yahudi
karşıtlığı için kullanılan ‘Anti-Semitizm’ gibi bir kelimeye ihtiyaç duyulduğunu
belirtmiştir.
Medyada Müslüman figürü sıklıkla İslam ve Batı değerlerinin karşılaştırıldığı
oryantalist bir bakış açısıyla oluşturulmaktadır. Said’e (1981) göre, oryantalist
söylem, egemen ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi güçlerin tutarlılığı olmayan
uygulamalar yoluyla oluşturulan ‘bilgi’ ve ‘doğrularla’ dinlerin, ırkların, kültürlerin
ve sınıfların temsil edildiği bir düşünce sistemidir. Mcfie (2002), oryantalizmin
önemli bir yönünün Batı tarafından ‘öteki’nin, barbar, despot ve aşağı olarak
oluşturulması olduğunu belirtmektedir. Oryantalist mantık, “İslam ve Batı”,
“Müslüman ve Batılı” arasında bir ayrım yapar (Richardson 2004, 113). Bu ayrımın
en sık görüldüğü alan ise medyadır. Olumsuz niteleme ve tiplemelerde kişi, grup,
organizasyon ya da ülkenin ‘Müslüman’ kimliği öne çıkarılarak, Batı’nın üstünlüğü
yeniden üretilmektedir.
1.2 Metodoloji: Eleştirel Söylem Çözümlemesi
Çalışmamızda eleştirel söylem çözümlemesi kullanılacaktır. Bu yöntemin
seçilme nedeni eleştirel söylem çözümlemesinin hem belli konular hakkındaki,
özellikle çalışmamız açısından önem arz eden “siyasal söylem” yapılarını ortaya
çıkarmaya müsait olması hem de sosyal fenomenleri eleştirel bir bakış açısıyla
çözümlemeye imkân vermesidir (Ergeç, 2010, 10) Ayrıca eleştirel söylem
çözümlemesi araştırmacılarının belli başlı çalışma alanları arasında siyasi
söylemler, ideoloji, iktidar, ırkçılık ve kimlikle ilgili söylem yapılarının
11
çözümlemesi geldiğinden konumuz açısından yararlı bir çözümleme yöntemi olarak
görülmüştür.
Sosyal bilim çalışmalarında toplumsal iktidar ilişkilerinin nasıl kurulduğu,
korunduğu, devam ettirildiği ve gelişen şartlara uygun olarak yeniden üretildiği ile
ilgili olarak ekonomik yapının yanında kültürel, politik ve ideolojik yapının
işleyişinin rolü 1960’ların sonu ve 1970’li yılların başlarından itibaren giderek
vurgulanmaya başlanmış, 1980’lerle birlikte ise eleştirel söylem çözümlemesi
kapitalist toplumlarda sınıf, cinsiyet, ırk, etnisite vb. hakimiyet yapılarının kurulma,
sürdürülme ve yeniden üretilme mekanizmalarını anlama ve dönüştürmeyle ilgili
eleştirel ve politik tavır alışın adı olmuştur. “…Dil kullanımıyla ifade edilen, işaret
edilen, kurulan, meşrulaştırılan ve sürdürülen toplumsal eşitsizlikleri ve güç
ilişkilerini eleştirel bir tarzda soruşturan; bu soruşturmayı gerçekleştirirken yazılı
veya sözlü metinlere bir soruşturma nesnesi olarak odaklanan, ancak bir yandan da
bir metnin üretimine yol açan toplumsal süreç ve yapılar ile sosyal/tarihsel özneler
olarak kişilerin veya grupların metinlerle etkileşimleri boyunca anlam yarattıkları
toplumsal süreç ve yapıları da teorileştiren, nihai hedefi yalnızca bilimsel olmayıp
aynı zamanda toplumsal ve politik değişim de yaratmak olan bir söylem
çözümlemesi yaklaşımı” (Dursun, 2007, 335) olarak tanımlanan eleştirel söylem
çözümlemesi, söylemsel eklemlenmeleri toplumsal dünyayı anlamlı olarak kuran
hareket olarak görmektedir.
Van Dijk, söylem ve sosyal yapı arasındaki ilişkiye yönelik çalışmaların
sınırsız olduğunu vurgulamaktadır. Irkçılık ya da ayrımcılığın diğer biçimlerinde dil
kullanımı ve söylem, dili kullananların sosyal konumu, amaçları ve genel zihinsel
modelleri ile doğrudan ilgilidir. Bu noktada Van Dijk, söylemin sadece biçim,
anlam ve zihinsel süreç olarak ele alınamayacağını, bunların yanı sıra sosyal
12
etkileşimin karmaşık yapıları ve hiyerarşik işleyişi ve bunların bağlam, toplum ve
kültür içindeki işlevlerinin de üzerinde durulması gerektiğini belirtmektedir. Van
Dijk’ın yaklaşımından da anlaşılabileceği gibi eleştirel söylem çözümlemesinin
üzerinde yoğunlaştığı ve çözümlediği en önemli çalışma alanlarından biri de
toplumsal olarak kullanılan dildir. Farklı söylemler, dil kullanımı üzerinde iktidar
elde etmek, dildeki anlamları belli iktidar yapılarının kurulması, devam ettirilmesi
ve yeniden üretilmesine göre sabitleyebilmek için sürekli bir mücadele içindedirler.
Eleştirel söylem çözümlemesi; metin ve konuşmalardaki güç, hegemonya, sosyal ve cinsiyet
eşitsizliği, ırkçılık gibi sosyal konular üzerine yoğunlaşırken, dil, söylem olarak çözümlenir. Buna
göre dil, diğerleriyle diyalektik olarak ilişki kuran toplumsal sürecin bir öğesidir. Eleştirel söylem
çözümlemesi, eleştirel toplumsal bilimlerle aynı ilgi alanını paylaşır ve metinleri maddi üretimin ve
toplumsal yaşamın yeniden üretim momenti olarak ele alır. Metinlerdeki toplumsal çalışmayı,
maddeci toplumsal eleştirinin ana odağı olarak çözümlemektedir (Fairclough, Graham 2010, 12 ).
Örgütlenmiş güç ilişkilerinin dil kullanımıyla meşrulaştırılması, ESÇ1 için
temel bir meseledir. Bu meseleyi ele alırken ESÇ, sorgulama nesnesi olarak sadece
yazılı ve sözlü metinlere odaklanmaz. Bir söylemin baştan sona eleştirisi, bir
metnin üretimine kaynaklık eden ve içinde bireylerin veya grupların tarihsel ve
toplumsal özneler olarak bu metinlerle etkileşimleri boyunca anlam yarattıkları
toplumsal süreçlerin ve yapının da kuramlaştırılmasını gerektirmektedir. Çünkü
ESÇ, toplumsal kültürel yapılar ve süreçler ile metinler arasında bağlantı kurmaya
ilişkin bir yaklaşımdır. Bu nedenle ESÇ yaklaşımında birbirinden ayrılamaz üç
kavram merkezi bir yer tutar: “İktidar, tarih ve ideoloji kavramları” (Wodak 2001).
Bu kavramlarla bağlantılı olarak söylemi belli bir toplumsal bağlama ve tarihe
yerleşmiş toplumsal süreçlerle etkileşim halinde ortaya çıkan bir fenomen olarak
gören eleştirel söylem çözümlemesi, “her söylemin, güçlü olan grupların
1 Eleştirel Söylem Çözümlemesi
13
ideolojilerince meşrulaştırılan hakimiyet yapılarını sağlama almak amacıyla tarihsel
olarak yani belirli bir yerde, zamanda üretildiğini ve yorumlandığını öne
çıkarmaktadır. Güçlü grupların ideolojileriyle meşrulaştırılan, zamana ve mekâna
yerleşik belli başlı hâkimiyet yapıları, ESÇ’ye göre temelde ırk, cinsiyet, sınıf, din
ve kültürel farklılıklara dayalıdır. Hâkimiyet yapılarına direnme, ESÇ tarafından
durağan söylem pratiklerinin ve bu pratiklerle ilgili uzlaşımların yaratıcı bir
biçimde kırılması olarak görülür. Cinsiyet meseleleri, ırkçılık sorunu, kimlikle ilgili
medya söylemleri bu anlamda çok önemli sorgulama konularıdır” (Dursun 2007,
335).
Yukarıdaki açıklamalar ışığında bu çalışmada İngiliz medyasında
Müslüman göçmenlere karşı yazılı basında var olduğu düşünülen İslamofobik ve
ayrımcı söylemin analiz edilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaçla çalışmada söylemin
birçok yapıları arasından amacımıza uygun olarak durum tanımlaması, aktörler,
tutarlılık, (ön)varsayımlar, metaforlar, insancıllaşma ve karşılaştırmalar gibi
anlamın birçok yönünü ortaya koyan pek çok konuda kullanılan söylem yapıları
kullanılacaktır. Söylem çözümlemesi temelde çok alanlı bir yapıdır. Çalışmamızda
bu çok alanlı yapı dikkate alınarak bir çözümleme yapılmaya çalışılacaktır.
Herhangi bir kişi, grup, siyasal organizasyon veya siyasetçinin ve medyanın
söylemi toplumsal, politik, kültürel ve tarihi yönleri, iktidarı kurmaları, yeniden
üretmeleri veya iktidara karşı muhalefetteki rolleri söylemi etkilemektedir. Ayrıca
söylemin, bir kişinin, grubun veya organizasyonun kimliği, tarihi geçmişi,
toplumdaki yeri, ilgileri ve amaçları, diğer kişi, grup ve organizasyonlarla olan
ilişkileri, yeniden üretimleri ve doğal ortamları gibi karakteristik özellikleriyle
ilişkili olan toplumsal olarak paylaşılan inançlardan oluşan ideolojinin etkisi altında
olduğu da açıktır. Örnek olarak seçtiğimiz gazeteler birbirlerinden dünya görüşleri
14
ve sahip oldukları ideolojiler açısından da ayrılan, birbirlerinden farklı ideolojileri
benimseyen siyasi araçlar olduklarından söz konusu konulardaki söylemleri de
farklıdır. İdeolojiler toplumdaki çeşitli grupların birbirinden ayrılmasının nedeni
olduğundan ve bir grup tarafından paylaşılan inançların temel toplumsal
temsillerini oluşturduğundan söz konusu gazetelerin sahip oldukları ideolojiler de
çalışmanın ilgi alanına girmektedir. “Van Dijk’a göre bir toplumsal grup tarafından
paylaşılan ideoloji, bireylerin konuşmalarını ve oluşturdukları metinleri
etkilemektedir” (Ergeç, 2010, 15) Ancak çalışmada ideolojiler temel referans
çerçevesi olarak alınmamış, yalnızca sahip olunan ideolojinin de söylemsel
kuruluşlara ve yeniden üretimine katkıda bulunduğu göz önüne alınmaya
çalışılmıştır.
Genel olarak Müslüman göçmenlerle ilgili medya söylemine bakıldığında
kendini olumlu sunma, kendi değerlerini ön plana çıkarma ve üstünlüğünü
vurgulama, ötekiler/diğerleri hakkında ise olumsuz bir tavır alma ile
karşılaşmaktayız ki van Dijk’ın (2003) da belirttiği gibi bu, “olumlu kendini sunma-
olumsuz ötekini sunma” stratejisine uygun bir söylemsel yapıdır. Bu çalışmada da
“olumlu kendini sunma-olumsuz ötekini sunma” stratejisi çerçevesinde çözümleme
yapılacaktır.
Çalışmamızda, araştırma için seçilen gazetelere internet üzerinden
erişilmiştir. İncelenen dönemde yayınlanan haberlerin seçimi kategori oluşturmada
da etkili olmuştur.
Sonraki bölümde, İngiliz yazılı basının kısa tarihçesiyle başlanacak ve bu
basının Müslümanlara bakış açısına ve İngiltere’de yaşayan Müslüman göçmenlere
değinilecektir.
15
2. BÖLÜM
İNGİLİZ YAZILI BASINI VE MÜSLÜMAN GÖÇMENLER
İngiltere’de 17. Yüzyılda gazete basımı sıkı bir şekilde devlet tarafından
kontrol edilmiştir. Devletin sıkı kontrolü nedeniyle İngilizce ilk gazete Joris Veseler
tarafından 1620 yılında Amsterdam’da basılmıştır. Ancak sonrasında devlet
kontrolünün gevşemesiyle birlikte Londra ve Manchester kentlerinde gazeteler
yayınlanmaya başlamıştır. 1720 yılına gelindiğinde sadece Londra’da 12 olmak
üzere İngiltere’de toplam 36 gazete basılmaktaydı ve Londra’da basılan ilk gazete ise
Daily Courant olmuştur (Williams, 2010).
19. yüzyıl, İngiltere’de yazılı basının tavan yaptığı bir dönemdir. Sadece
Londra’da 52 farklı gazete basılmıştır. Manchester gibi büyük kentlerde bugün
İngiltere’nin en önemli gazetelerinden The Guardian, Manchester Guardian olarak
1821 yılında basılmaya başlanmıştır. The Guardian’dan önce ise 1788 yılında The
Times gazetesi yayına başlamış ve 19. yüzyılın en etkili gazetesi olmuştur (Lake,
1984).
19. yüzyılın sonlarına doğru, İngiliz gazeteleri ilk kez yazılı haberlerin
üretimi ve dağıtımı üzerine bir vakıf kurmuştur. Gazeteler, siyasi ve parlamenter
sistem çalışmalarının kontrol edilmesine imkân veren bir mekanizmayı sağlayan
etken olarak kabul edilmişlerdir. Reklâm satışlarından elde edilen gelir, diğer
gazetelerin de gelişmesine yol açan daha yüksek düzeyde bir sermayeyi patlarcasına
bu endüstriye pompalamıştır. Daha sonraki gelişmeler basının politik partilerle
doğrudan ilişkilerden kurtulmasına imkân sağlamış ve endüstri haber dağıtımı
16
amacıyla haberler üretmiştir. Ancak bununla birlikte girişimsel hareketliliğin içinde
gazete satışlarından kazançlar elde etmiştir (Curran, 1988). 19. yüzyılın sonunda,
politik eğilimli gazeteler ortaya çıkmıştır. Örneğin, Daily Mail (1896), Daily Express
(1900) ve Daily Mirror (1903) hemen hemen aynı zamanda yayına çıkarılmışlardır
ve bugün de hala yayınlarına devam etmektedirler.
Gazete basım ve dağıtım maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle dünyada
olduğu gibi İngiltere’de de zaman içerisinde gazeteler büyük medya şirketlerinin
kontrolüne geçmişlerdir. Bunun en iyi örneğini Rupert Murdoch’ın sahip olduğu
News Corporation International oluşturmaktadır. İngiltere’nin en çok satan gazetesi
olan The Sun ile birlikte en eski gazetelerden biri olan The Times, Murdoch’ın sahip
olduğu İngiltere’deki gazetelerden sadece ikisidir. Murdoch’ın sahip olduğu News of
the World ise ünlülerin dinleme skandalına adı karıştığı için kapatılmıştır.
Murdoch’ın sahip oduğu The Sun ve The Times gibi popülist ve merkez sağ
gazetelerin yanı sıra ülkenin diğer önemli gazeteleri ise muhafazakâr-sağ kesime
hitap eden The Daily Telegraph ve The Daily Mail gazeteleri ile liberal-sol kesime
hitap eden The Guardian, The Daily Mirror ve The Independent’dır.
Siyasi ve ideolojik olarak kendisini önceden konumlandırmış olan İngiliz
gazetelerinin, dini ve etnik azınlıklara bakış açısında da farklılıklar bulunmaktadır.
Örneğin, göçmenlik konusunun tartışıldığı dönemlerde bu tartışmanın ülkede
yaşayan 2 milyon Müslüman üzerinden yapılması dikkat çekmektedir. Ancak çoğu
zaman solda ya da sağda bulunan gazetelerin Müslüman göçmenlere yönelik
çoğunlukla negatif yayınına karşılık, sol ve liberal yayın yapan gazeteler kısmen
diğerlerinden ayrılarak Müslüman göçmenlerin sesine kulak vermektedir.
17
2.1 İngiliz Basınının Müslümanlara Bakışı
İngiltere’de Müslümanlar ve İslam, İngiliz basınında özellikle Salman Rüşdi
olayı, 2005 Londra bombalamaları, 2011 isyanları, Orta Doğudaki sorunlar ve teröre
karşı küresel savaş gibi olaylar sonucunda en fazla gündem konularından biri
olmuştur. Çok kültürlülük, suç, eğitim ve dini okullar, göç ve burka nedeniyle
baskıya maruz kalan Müslüman kadınlar etrafında yapılan haberler neticesinde
Müslümanlar halk tarafından birçok olayda ayıplanma ve aşağılanmaya maruz
kalmışlardır (Sian, Law, Sayyid). İngiltere’deki birçok Müslüman akademisyen, grup
ve aktivist de bu konuda İngiltere medyasında yer tuttuğu şekilde çizilen olumsuz,
haksız ve ayırımcı tavrın gittikçe yerleşen bir hal aldığından endişe ettiklerini ve bu
durumun doğal olarak İngiliz toplumunun merkezinde ‘Müslüman bir suçlu
tabakanın yer aldığı bir korku atmosferi oluşturduğunu ifade etmişlerdir (Poole,
Richardson, van Dijk).
Elizabeth Poole’a (2004) göre İngiltere medyasında Müslümanlar konusu,
içselleştirme ve dışsallaştırma etrafında işlenegelmiştir. Poole’a göre, toplumda
giderek artan Müslüman görüntüsü ve varlığı, ‘Müslüman’ kimliğinin ‘İngiliz’
tanımından çıkartılması ile sonuçlanan bir ‘ulusal kimlik krizi’ doğurmuştur:
İngiltere’de Müslümanların, Müslüman olmayanların gözünde gittikçe daha görünür olması,
Müslümanları aynı kefeye koyup yargılayan küresel rüzgarın da etkisiyle bir tehdit ortamı oluşmasına
yol açtı. İngiltere’deki bu ideolojik tehdit, Müslümanların baskı altında olmasına uygun bir ortam
hazırlamaktadır (Poole 2004, 22).
İngiliz basınında Müslümanlar ve İslam’la ilgili negatif haberlerin neden ve
nasıl kullanıldığına dair Gazeteci Richard Peppiatt Cihan Haber Ajansına şöyle
demiştir: "Göçmenlere ve özellikle de Müslümanlara yönelik fabrikasyon haberler
yapmamız istenirdi. 'Müslümanlar ülke güvenliğini tehdit ediyor' veya 'Göçmenler
18
ülkeyi ele geçiriyor' şeklinde kurgulu haberler yapmamız talep edilirdi" (Cihan Haber
Ajansı, 5 Şubat 2012).
İngiliz basınının Müslüman göçmenlere karşı nasıl bir bakış açısına sahip
olduğuna ilişkin olarak Peppiat şu çarpıcı ifadeleri kullanmaktadır:
Editörler haberlerde ülkeye kaç Müslüman göçmenin geldiğine vurgu yapmamızı isterlerdi. Fakat hiçbir
zaman ne kadar göçmen ülkeden çıkmış buna yer vermezlerdi. Bazı zamanlarda ülkeden çıkan göçmen
sayısı gelen sayısından daha fazla olmasına rağmen bu gözden kaçırılırdı, çünkü bu durum 'göçmenleri
kötü gösterme' kurgusuna ters düşüyordu. Göçmenlere yönelik ne bir adilane bakış açısı, ne de onların
daha iyi yaşam standardına kavuşmasını göz önünde bulundurma vardı. Amaçlanan tek şey, karalama
haberlerle göçmenleri kötü göstermekti. Bir olay olduğunda kesinlikle birileri günah keçisi seçilmek
zorundadır (Cihan Haber Ajansı, 5 Şubat 2012).
İngiltere’nin son yıllarda uygulamaya koyduğu kontrollü göç politikası
nedeniyle Müslümanların İngiltere’ye göçü giderek azalmasına rağmen, işçi olarak
İngiltere’ye göç etmiş Müslümanlardan farklı olarak ikinci ve üçüncü kuşak
Müslümanların siyasi ve sosyal mecralarda daha fazla görünmesi nedeniyle, İngiliz
basınında Müslüman göçmenlerle ilgili negatif yayınlar artmaktadır. Müslümanların
doğum oranının İngiliz ulusundan fazla olmasından kaynaklanan nüfus artışı da
Müslümanların günah keçisi ilan edilmesinde bir diğer sebep olarak görülmektedir.
Ancak basın ülkede doğmuş Müslümanları yeni göç etmiş olarak tanımlayamayacağı
için, bireysel vakalar üzerinden Müslümanlara karşı bir kampanya yürüterek ülkenin
göç nedeniyle hızlı bir şekilde Müslümanlaştığını iddia etmekte ve bunun tehlikeli
olduğunu ifade etmektedir. Müslüman nüfusun tehlike arz ettiğine dair haberler
özellikle tabloid ve sağ basında sıkça yer almaktadır.2
2 Müslüman nüfusun İngiltere ve Batı için tehlike oluşturduğuna ilişkin olarak The Daily Telegraph’ta
yayınlanan “Muslim Europe: the demographic time bomb transforming our continent” (8/8/2009), A
fifth of European Union will be Muslim by 2050’ (29/7/2010) ve The Daily Mail’de yer alan “Will
Britain convert to Islam?” (2/11/2003) haberleri örnek verilebilir.
19
2.2 İngiltere’de Müslüman Göçmenler
İngiltere’de İslam, Hristiyanlıktan sonra gelen en büyük ikinci dindir. Ülkede
İslam’ın varlığı fiili olarak 1707 yılında kabul edilmesine rağmen yasal olarak 1812
tarihinde tanınmıştır. İngiltere’de göçmen nüfus arasında doğum oranı en yüksek
grubu Müslümanlar oluşturmaktadır. Müslüman nüfusun artışına katkı sağlayan bir
diğer unsur ise sonradan Müslüman olanların sayısındaki artıştır. 2010 yılında
düşünce araştırma kuruluşu Faith Matters tarafından yapılan çalışmaya göre, ülkede
şimdiye kadar 100 bin kişinin İslam’a geçtiği ve her yıl 5 bin 200 kişinin Müslüman
olduğu belirlenmiştir (Faith Matters, 2010).
Dünyanın en fazla göç alan ülkelerinden biri olan İngiltere, küreselleşmeyle
birlikte artan göçün en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kaynaklar, İngiltere’de
300 yıl önce 6 Müslümanın varlığından bahsetmektedir. Ülkeye ilk yerleşen
Müslümanların da Lübnanlı tüccarlar ile Yemen ve Somalili denizciler olduğu ifade
edilmektedir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiliz Deniz Kuvvetleri’nde çalışan
Güney Asyalı Müslümanlar İngiltere’de kalmıştır (Poole, 2001). Bu Müslümanların
büyük bölümü kırsal kesimlerden, özellikle Pakistan’ın Azad Keşmir bölgesi ile
Bangladeş’in Silet bölgesinin doğusundan gelmişlerdir. Bu göçmenler daha çok
İngiltere’nin kuzeyindeki sanayi kentlerine yerleşmiş ve demir-çelik ve tekstil
sanayiinde çalışmıştır. Ancak, bugün istatistikler Müslümanların yüzde 60’ının
başkent Londra ve çevresinde yaşadığını göstermektedir. 1951 yılında İngiltere,
Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda’dan oluşan Birleşik Krallık’ta yaşayan
Müslümanlar 23 bin kişiden oluşmaktayken, bu rakam 1971’de aile birleşimleriyle
birlikte artmış ve 369 bine çıkmıştır. 1970’lerde İngiltere Hindistan’ın Gujarat
eyaleti ile Ortadoğu, Doğu ile Kuzey Afrika’dan da göç almaya başlamıştır. Son 20
20
yılda ise iç savaşlar nedeniyle Somali, Bosna, Kosova’dan da göçmenler İngiltere’ye
gelmişlerdir (Runnymede Trust, 1997).
İngiltere’de 1962 ve 1971 yıllarında çıkarılan ve göçü zorlaştıran göçmenlik
kanunları nedeniyle ülkeye olan göç yavaşlamıştır. Bu nedenle bugün İngiltere’de
yaşayan Müslümanların önemli bir bölümü bu ülkede doğmuş ikinci, üçüncü ve
dördüncü kuşaktan oluşmaktadır. İngiltere’de yaşayan Müslümanların yüzde 60’ı 25
yaşın altındayken, beyazların ise sadece yüzde 32’si bu yaş grubundadır. Bu da
Müslüman nüfusun çok genç olduğunu göstermektedir. İngiltere İstatistik
Bürosu’nun 2001 verilerine göre İngiltere ve Galler’de, 1,54 milyon, İskoçya’da ise
40 bin Müslüman yaşamaktadır. Runnymede Trust’ın 1997’de yaptığı araştırmaya
göre 2020 yılında Birleşik Krallık’ta Müslüman nüfusun iki milyon olacağı tahmin
edilmektedir (Runnymede Trust, 1997). Ancak İngiltere merkezli bazı sivil toplum
kuruluşları ülkede yaşayan Müslümanların sayısının halihazırda 2 milyonu geçtiğini
ifade etmektedir.
2.2.1 Müslüman Nüfusun Etnik Dağılımı
2001 yılı nüfus sayımına göre İngiltere’deki Müslümanların büyük bir bölümü
Güney Asya bölgesinden gelmektedir. Bu bölgeden Müslümanların büyük çoğunluğu
ise Pakistan kökenlidir.
Tablo 1 : Müslüman Nüfusun Etnik Dağılımı
Etnik Grup Oranı
Pakistanlılar %43
Bangladeşliler %17
Hindistanlılar %9
Siyahlar %6
Beyaz İngilizler %4
Diğerleri %21
21
Ulusal İstatistik Bürosu’nun (2001) verilerine göre, İngiltere’de yaşayan
Müslümanların yüzde 74’ü çoğunlu Pakistanlı olmak üzere Asyalıdır. Müslümanların
yüzde 46’sı İngiltere’de dünyaya gelirken, geriye kalan kısmı ise sonradan ülkeye
gelmiştir. İstatistik Bürosu’nun dikkat çeken verilerinden biri ise Müslümanların
genç bir nüfusa sahip olmasıdır. Buna göre, yüzde 34’ü 16 yaşın altında olan
Müslümanların üçte birinden fazlası 5 kişilik, dörtte biri ise üç ya da daha fazla
kişiden oluşan ailelere sahiptir. Okul çağındaki (5-16 yaş arası) Müslüman
çocukların sayısının 371 bin olduğu belirlenen İstatistik Bürosu’nun araştırmasında,
İngiltere’de eğitim gören genç Müslümanların yüzde 31’i hiçbir diploma ya da
sertifika almadan okulu bitirmektedir. İngiltere genelindeki oran ise yüzde 15’tir.
Müslüman ailelerin yüzde 52’sinin kendilerine ait bir evi bulunmadığı ülkede, yüzde
28’i yerel otoritelerin sağladığı evlerde yaşamaktadır. İslam Toplumları Öğrencileri
Federasyonu’nun (2005) araştırmasına göre, Müslümanların büyük bölümü
yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Buna göre, Bangladeşli ve Pakistanlı
çocukların dörtte üçü (yüzde 73) yoksulluk sınırının altındaki evlerde yaşamaktadır.
Hapishane nüfusunun yüzde 10’unun Müslümanlardan oluştuğu İngiltere’de,
Müslüman mahkumların üçte ikisi 18-30 yaşları arasındadır.
2.2.1.1 Güney Asya Müslümanları (Pakistan, Hindistan, Bangladeş)
İngiltere’de yaşayan Müslüman nüfusun yaklaşık yüzde 74’ü Güney Asya
kökenlidir. Tarihsel olarak, İngiltere’deki Güney Asya Müslüman nüfusunun
çoğunluğu, iş arayan ve kazançlarını biriktirerek hemen ardından memleketlerine
dönmeyi uman ekonomik göçmenler olarak gelmişlerdir (Dayha, 1974, Anwar,
1979). Devletin 1962 ve 1968’deki kesin göç düzenlemeleri nedeniyle,
Müslüman yerleşmesi daha çok aile tabanlı olmuş, kadınlar, çocuklar ve nişanlılar
22
Hindistan’dan gelen yeni yolcular olmuşlardır (Modood, 1991, 85‐96). Bununla
beraber yerleşim daha öncekilerdeki gibi spesifik olarak, Müslüman göçmenlerin
çalışmakta uzlaştığı ve kendi konumlarındaki beyaz İngiliz vatandaşların yapmak
istediği asıl işler olmayan üretim ve tekstil endüstrilerinin bulunduğu endüstri
merkezlerinde olmuştur (Castles and Kosack, 1973; Layton-Henry, 1984). İşgücü
piyasasındaki ırkçılığın ve ayrımcılığın bir sonucu olarak, Müslüman toplumun çok
azı sosyo‐ekonomik statüde yönetim kadrosuna ya da profesyonel konuma
yükselebilmiştir (Nielson, 1984; Brown, 2000). Önyargının dramatik olarak işgücü
piyasasındaki ilerlemelerini engellediği bazı Hindistanlılar (Doğu Afrika ve Asya
Müslümanları da dâhil) kendileri işveren konumuna geçerek ve tanınmalarını
sağlayarak ekonomik avantajlarını yükseltmeyi başarabilmişlerdir. Bu az sayıdakiler,
girişimci aktiviteleri ile İngiliz ekonomisine değerli bir katkı yapmaktadırlar
(Srinivasan, 1995). Güney Asya Müslümanlarının en büyük oranda yaşadığı
şehirlerin iç kısımları, onların fakirleşme ve yabancılaşmayı yaşadıkları yerlerdir.
İngiltere’deki Güney Asya Müslümanları sıklıkla, genişlemiş aile bağlarından oluşan
yapılarla yerel topluma eklemlenmektedir (Lewis, 1994).
Müslüman nüfusun çoğunluğunu oluşturan Güney Asya Müslümanları, buna
paralel olarak sivil toplum alanında ve siyasi alanda diğer Müslüman gruplara göre
daha aktif durumdadır. İngiltere’nin en büyük Müslüman çatı kuruluşu olan Britanya
Müslümanlar Konseyi (Muslim Council of Britain), Güney Asyalı Müslümanların
öncülüğünde kurulmuş ve Müslümanların sosyal, siyasi ve ekonomik haklarını
savunan önemli bir kuruluştur. 2010 yılında yapılan genel seçimlerde İngiltere Avam
Kamarası’na seçilen 8 Müslüman milletvekilinden 7’si Güney Asya’dan İngiltere’ye
göç etmiş Müslümanlardan oluşmaktadır.
23
2.2.1.2 Arap Müslümanlar (Ortadoğu ve Kuzey Afrika)
İngiliz Araplar Ulusal Derneği’nin (The National Association of British Arabs)
tahmini verilerine göre İngiltere’de farklı ülkelerden göç etmiş 500 bin civarında
Arap kökenli yaşamaktadır.
Arapların İngiltere’ye göçü, 19. yüzyılda Lascars olarak tanımlanan Yemenli
denizcilerin İngiliz gemileriyle geldikleri ülkede denizcilik sektöründe çalışmasıyla
başlamıştır. 1945 yılından sonra, özellikle Filistin, Mısır ve Sudan’dan gelenler,
İngiltere’deki Arap toplumunu oluşturmuştur. 1960’lar ve 90’larda da Irak, Mısır,
Sudan, Cezayir, Somali ve Körfez ülkelerinden gelen insanlar, siyasi ve ekonomik
nedenlerle ülkelerini terk ederek İngiltere’ye yerleşmişlerdir.
Londra, diğer Müslüman azınlık grupları için olduğu gibi Arap göçmenler için
de bir merkez olarak kabul edilmektedir. Sadece Londra’da 300 bin civarında Arap
kökenli göçmen yaşamakta ve Londra’yı Manchester, Birmingham, Glasgow ve
Cardif takip etmektedir. Büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Arap
göçmenler arasında sayıları az da olsa Hıristiyan Araplar da bulunmaktadır.
Günümüzde Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden gelen Arap göçmenlerin büyük
oranı, sosyo-ekonomik açıdan diğer Müslüman göçmen topluluklardan daha iyi
durumdadır. Kuzey Afrika ve diğer Ortadoğu ülkelerinden gelen göçmenler ise
sosyo-ekonomik olarak daha altta yer almaktadır. Suudi Arabistan ve diğer Körfez
ülkelerinden İngiltere’ye yerleşmiş göçmenlerin çoğunluğu petrol zengini ailelerden
gelirken, diğer ülkelerden gelen göçmenlerin büyük bölümü siyasi ve ekonomik
nedenlerle göç eden topluluklardan oluşmaktadır.
İngiliz Araplar Ulusal Derneği’nin 2002 yılında Irksal Eşitlik Komisyonu’na
gönderdiği mektupta, İngiltere’de yaşayan Araplara karşı medyada, eğlence
24
endüstrisinde ve siyasi arenada ırkçı ve ayrımcı bir tutum takınıldığı ve Arapların
nefret söylemiyle karşı karşıya kaldığı belirtilmiştir. Arapların medyada nasıl
aşağılandıklarına The Daily Star gazetesinin “Arap süprüntülerce katledildi” ve The
Sun gazetesinin “Arap domuzlar İngiltere dışına” haberleri örnek olarak verilmiştir
(Jalili, 2002).
2.2.1.3 Türkler
İngiltere’ye Türk toplumundan ilk toplu göçler 1945-55 yılları arasında
Kıbrıs’tan olmuştur. Türkiye’den İngiltere’ye göçler ise 1960’lı yılların sonlarından
itibaren başlamış ve bu göçler daha çok ekonomik temelli iken, 1980’ler ve 90’lı
yılların başında ise daha çok siyasi nedenlerle Türkiye’den İngiltere’ye göçler
olmuştur. 2001 yılında yapılmış nüfus sayımında 39 bin 357 Müslüman Türkiye’de,
17 bin 915 Müslüman ise Kıbrıs’ta doğduğunu ifade etmiştir. Bu rakamlara
İngiltere’de doğmuş Müslüman Türkler dahil değildir. Gerek KKTC gerekse
Türkiye’den göç etmiş Türklerin büyük bölümü başkent Londra ve çevresinde
yaşamaktadır. Özellikle Londra’nın kuzey bölgelerinde ‘Türk Mahallesi’
diyebileceğimiz bölgeler bulunmaktadır. Londra’nın dışında Türklerin küçük bir
bölümü Birmingham, Hertfordshire, Luton, Manchester, Sheffield ve East
Midlands’ta yaşamaktadır. Küçükcan (2005), Kıbrıslı Türklerle birlikte İngiltere’de
yaşayan Türklerin 300 bin civarında olduğunu belirtmektedir.
İngiltere’ye göç etmiş Türklerin büyük bir bölümü ekonomik ve sosyal olarak
alt gelir gruplarından gelmektedir. Büyük çoğunluğunun ekonomik nedenlerle göç
ettiği İngiltere’deki Türklerin yine büyük çoğunluğu devletten yardım almaktadır.
Londra Çalışma Müşavirliği’nin 2009 raporuna göre, işsizlik nedeniyle devletten
yardım alan Türkler aynı zamanda herhangi bir nitelik istemeyen kaçak işlerde
çalışmaktadır.
25
İngiltere’de yaşayan Türkler de, diğer Müslüman grupların yaşadığı birçok
sorunla karşı karşıya kalmıştır. Siyasi ve medya söylemlerinde, özellikle de
Türkiye’nin AB üyeliğine atıfta bulunularak Müslüman Türklere karşı karalayıcı
ifadeler ve yayınlar kullanılabilmektedir. İngiliz parlamentosunda 2011 yılında
İçişleri Komisyonu’nun (2011) “Implications for the Justice and Home Affairs area
of the accession of Turkey to the European Union” başlıklı 10. raporunda,
Türkiye’nin AB’ye üye olması halinde illegal göçmenliğin artabileceği belirtilmiştir.
Bu rapora atıfta bulunan ve ırkçı söylemleriyle bilinen İngiliz Ulusal Parti lideri Nick
Griffin de, Türkiye’nin AB’ye üye olması halinde milyonlarca Müslüman Türk ve
çevre ülkelerden göçmenlerin İngiltere’ye akın edeceğini iddia etmiştir (bnp.org.uk,
2/8/2011).
26
3. BÖLÜM
ÖRNEK KONULAR VE İNGİLTERE YAZILI MEDYASINDA
MÜSLÜMAN GÖÇMENLERİN YANSITILMA BİÇİMİ
Bu bölümde örnek alınan gazetelerden Müslümanlarla ilgili haberlerin
analizleri yapılarak, söz konusu gazetelerin kullandığı ifadelerle kamuoyuna nasıl bir
Müslüman imajı sunduğu ve hangi mesajları verdiği incelenmiştir. Daha önce de
ifade edildiği gibi, İngiliz basınının solunda yer alan The Guardian ile sağında
bulunan The Daily Telegraph gazetelerinden seçilen haberlerin başlık ve içerik
ifadeleriyle, İngiliz yazılı basınında Müslüman imajının ne şekilde yansıtıldığı daha
iyi ortaya çıkacağı düşünülmektedir. Bu bölümde, ‘7 Temmuz Saldırıları, Terör ve
Radikalizm’, ‘Britanya Müslümanlar Konseyi’, ‘Namus Cinayetleri ve Zorla
Evlilikler’ ile ‘Göç’ konularında yayınlanmış gazete haberleri incelenecektir. Bu
haberlerin incelenmesi öncesinde değerlendirmeye alınan iki gazeteyle ilgili bilgiler
verilecektir.
The Guardian Gazetesi
The Guardian, Guardian Media Group bünyesindeki bir İngiliz gazetesidir.
1821'de ilk kez kurulan gazetenin adı 1959 yılına kadar “The Manchester Guardian”
olarak kalmıştır. Gazete 1964 yılından beri Londra merkezli çalışmaktadır. Yapılan
anketlere göre politik açıdan özellikle sol kanada yakın okurlarca takip edilen
gazetedeki makalelerin çoğunluğunun liberal ile sol kanat arası değişen politik bakış
açılarını taşıdığı öne sürülmüştür. Gazete, British Press Awards (İngiliz Basım
Ödülleri) tarafından 1999 ve 2006 yıllarında National Newspaper of the Year (Yılın
27
Ulusal Gazetesi) seçilmiştir. Gazetenin “Guardian Unlimited” isimli web sitesi de
birçok ödül kazanmıştır.
The Daily Telegraph Gazetesi
The Daily Telegraph, işadamları ve ikiz kardeşler David Rowat Barclay ve
Frederick Hugh Barclay’ın sahip olduğu The Telegraph Group bünyesinde İngiltere
sağının en önemli gazetesidir. İlk olarak 1855 yılında yayımlanmaya başlanan
gazete, siyaseten Muhafazakar Parti’yi desteklemektedir. Yapılan araştırmaya göre
okuyucularının yüzde 61’inin Muhafazakar Parti’yi desteklediği The Daily
Telegraph, İngiliz aristokrasisinin de gazetesi olarak bilinmektedir. 2010 yılında
milletvekillerinin harcama skandalına ilişkin haberleri dolayısıyla “Yılın Gazetesi”
seçilen The Daily Telegraph, İngiltere’nin göçmen politikalarına muhalefetiyle de
tanınmaktadır.
3.1 Müslümanların yanlı temsil edilmesi: Temel Konular
Bu çalışma, Müslümanların İngiliz medyasında 2005 yılının 6 aylık (Haziran-
Aralık) periyodunda yer alış biçimiyle ilgili bir analiz sunacaktır. İncelenen gazeteler
The Daily Telegrap ve The Guardian’dır. Bahse konu gazete seçimleri, normal
boyutlarda yayın yapan ve biri sol diğeri sağ tandanslı olan gazeteler arasından konu
hakkında bilgi toplama ve karşılaştırma imkanı vermiştir.
Bahse konu 2 gazetede, Müslüman göçmenlerle ilgili inceleme konusu olan
dört ayrı kategoriyle ilgili haberlerin ne şekilde yansıtıldığı, haber dilinin
saldırganlığı ya da hoşgörü derecesi, anahtar kelimeler etrafında değerlendirilmiştir.
28
Bu doğrultuda, kategorilere ayrılan haberler şu konu başlıkları etrafında
değerlendirilmiştir.
7 Temmuz Saldırıları, Terör ve Radikalizm
Britanya Müslümanlar Konseyi
Namus Cinayetleri ve Zorla Evlilikler
Göç
Ele alınan gazetelerden The Guardian’dan 11, The Daily Telegraph’tan ise 8
haber incelenmiştir. The Guardian gazetesinden alınan 11 haberden 5’i Müslümanlar
hakkında olumsuz ve düşmanca bulunurken, 6’sı ise daha dengeli ve nötr kalmıştır.
The Daily Telegraph’tan alınan 8 haberin tamamı ise Müslümanlar hakkında
olumsuz ve düşmanca olduğu saptanmıştır.
Tablo 2 : Ele alınan konulardaki haber sayısı
Konular The Guardian The Daily Telegraph
7 Temmuz 2005 Saldırıları, Terör ve
Radikalizm
6 3
Britanya Müslümanlar Konseyi 2 2
Namus Cinayetleri ve Zorla Evlilikler 2 1
Göç 1 2
Tablo 3 : Müslüman göçmenlere yönelik haberlerin değerlendirilmesi
The Guardian The Daily Telegraph
Olumsuz 5 8
Olumlu 0 0
Nötr 6 0
29
3.1.1 7 Temmuz Saldırıları, Terör ve Radikalizm
Bahse konu tarih aralığında (Haziran-Aralık 2005) İngiltere’de “terör ve
radikalizm” medya tarafından en fazla gündeme getirilen ve ele alınan konu olarak
göze çarpmaktadır. 7 Temmuz 2005 Londra tren bombalamalarından hemen sonra
Müslümanların basın gündeminin merkezi odak noktası olması bu anlamda şaşırtıcı
değildir.
Bu konuyla ilgili olarak ilk olarak The Guardian gazetesinden seçilen
haberler incelenmiştir. “Gazeteler Londonistan’dan Amerika’ya tehdit uyarısı yaptı”
başlığıyla ve Amerikan gazetelerine dayandırarak verdiği haberde The Guardian,
“Londra’nın olası teröristler için bir geçiş yolu” olduğunu yazmıştır (The Guardian,
12/07/2005). Müslümanların özgürlükleri istismar ettiği ve açık bir şekilde cihat
vaazları verdiği belirtilen haberin devamında şu ifadeler kullanılmıştır:
Üç yıldan beri, New York Times, Los Angeles Times, San Jose Mercury News, Boston Globe ve Wall
Street Journal dahil ülkenin her tarafındaki gazetelerin birinci sayfalarındaki makaleler Londra’nın
küresel güvenliği tehdit eden İslami radikalizmin yuvası olduğunu yazmaktadır (The Guardian,
12/07/2005).
7 Temmuz saldırılarından birkaç gün sonra yayınladığı bu haberle The
Guardian gazetesi, kendisinin vermek istediği mesajı Amerikan gazeteleri üzerinden
vermektedir. Gazetenin vermek istediği mesaj çok açık: Londra radikal
Müslümanların bir merkezi haline gelmiştir ve bu da ülkeyi tehdit etmektedir.
Haberde ayrıca, Amerikan gazetelerinin Londra’nın radikal İslamcıların kolayca
hareket edebildiği bir terör yuvası olduğuna dair gazete başlıklarına da yer
verilmektedir. Gazetenin başlıkta kullandığı ‘Londonistan’ ifadesi, başta Pakistan
olmak üzere Müslüman ülkelere göndermede bulunmaktadır. Haber, 7 Temmuz
saldırılarının da Londra’da gerçekleştirilmiş olmasından dolayı Amerikan
gazetelerinin bu konudaki yorumlarının haklı olduğunu ima etmektedir. Haberde,
30
kullanılan ‘fanatik’, ‘terör yuvası’ gibi İslamofobik çağrışımlar yapan ifadelerle
İngiltere ve başkenti Londra’da yaşayan tüm Müslümanlar töhmet altında
bırakılmaktadır. Gazetenin, Amerikan gazetelerine dayandırarak yayınladığı bu
haberle, güya dışarıdan bir gözle bakmaya çalıştığı imajı vermiş olsa da, haberde
karşı görüşlere yer verilmemiştir.
7 Temmuz saldırılarıyla ilgili olarak The Guardian’da yayınlanan bir diğer
haberde ise saldırganlardan Jermaine Lindsay’ın saldırıların planlayıcısı olduğu ifade
edilmektedir. “Jamaika doğumlu Müslüman dönme diğer bombacı arkadaşlarını
koordine etti” başlığıyla verilen haberde, Müslüman olduktan sonra ismini Abdullah
Shaheed Jamal olarak değiştiren 19 yaşındaki Lindsay’in 53 kişinin hayatını
kaybettiği saldırılarda koordinasyonu sağladığı belirtilmektedir. (The Guardian,
16/07/2005)
Londra dışından gelen diğer saldırganların Jamal ile buluştuğu ve bombaların
arabasında saklandığı ifade edilen haberde, Jamal’ın Jamaika’da doğduğu bilgisi de
verilmektedir. Jamal’ın Müslüman olmadan önce kilise okuluna da gittiği belirtilen
The Guardian gazetesinin haberinde, Jamal’ın kilisenin ilkokulundayken çok başarılı
ve zeki bir çocuk olduğuna dair tanıdıklarının ifadelerine yer verilmiştir. Haber
başlığında kullanılan “Jamaika doğumlu Müslüman dönme” ifadesiyle sonradan
Müslüman olanların daha çok radikal olduğuna dair görüşlere örtülü olarak
gönderme yapılmaktadır. Nitekim haberde Jamal’ın saldırganları koordine eden kişi
olarak belirtilmesi ve Jamal’ın sık sık camiye gittiğine dair ifadeler de bu mesajı
desteklemektedir. Haber, Jamal’in Müslüman olmadan önce kilise okuluna gittiği ve
bu dönemden arkadaşlarının kendisi hakkında sarf ettiği övücü ifadelerle de dolaylı
bir din karşılaştırması yapmıştır. Gazete bu haliyle şu mesajı vermektedir: Kilise
okuluna giderken başarılı ve zeki bir kişiliğe sahip olan Hıristiyan Lindsey,
31
Müslüman olduktan sonra radikal ve masum insanları öldürebilecek Jamal’a
dönüşmüştür. Hıristiyanlık Lindsey’in şahsında burada barış ve başarıyı temsil
ederken, İslam ise Jamal’ın şahsında şiddeti temsil etmektedir.
The Guardian gazetesi, 7 Temmuz bombacısı Jermain Lindsley ve Amerikan
gazeteleri üzerinden Müslümanlara yönelik kullanılan İslamofobik ve karalayıcı
ifadeler içeren haberlerine karşın, olaylara daha dengeli ve eleştirel yaklaşan haberler
de yayınlanmıştır. “İşgalin Bedeli” (08/07/2005), “Terörizme karşı mücadele askeri
yöntemlerle kazanılamaz” (08/07/2005), “Şiddeti sonlandırmanın tek yolu diyalog”
(27/07/2005) ve “Galloway, Blair ve Bush’un ellerinde kan olduğunu söylüyor”
(05/08/2005) başlıklarıyla yayınlanmış haber ve makalelerde 7 Temmuz
saldırılarının sebepleri arasında, İngiltere’nin de dahil olduğu Müslüman ülkelerin
işgal edilmesi ve bu işgaller sonucu binlerce Müslümanın öldürülmesinin yer aldığı
ifade edilmektedir. İngiliz solunun önemli isimlerinden Pakistan asıllı Tarık Ali’nin
The Guardian’da yayınlanan “İşgalin Bedeli” başlıklı makalesinde İngiliz
hükümetinin kamuoyunun karşı çıkmasına rağmen Afganistan ve Irak işgallerine
dahil olduğu ve bu işgaller sonucu sayısız insanın işkenceden geçirildiği ve
öldürüldüğü ifade edilmiştir (The Guardian, 8/07/2005).
Makalede, Batılı devletlerin ve Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin
Müslümanlara yönelik işkence ve öldürmelere sessiz kalmasına rağmen Müslüman
gençlerin sessiz kalmadığı ve Londra’daki saldırıların da bunun bir sonucu olduğu
kaydedilmektedir. Makalede, dönemin Londra Belediye Başkanı Ken Livingstone’un
Başbakan Tony Blair’e Irak’ın işgal edilmesi halinde ülkenin güvenliğinin tehlikeye
gireceğine dair uyarıda bulunduğu da hatırlatılarak, 7 Temmuz saldırılarının
arkasında yatan nedenler sorgulanmıştır. Makale bu haliyle, Müslümanları tümden
suçlu ilan etmek yerine, onları radikalizme iten sebeplerin sorumlusunun İngiliz ve
32
diğer Batılı hükümetlerin politikaları olduğu mesajını vermektedir. Bu haliyle
makale daha önce incelenen ve İslamofobik çağrışımlar yapan ifadelerin kullanıldığı
diğer iki habere göre eleştirel bir bakış açısı geliştirmiştir.
Gazetenin “Teröre karşı mücadele askeri yöntemlerle kazanılamaz” ve
“Şiddeti sonlandırmanın tek yolu diyalog” başlıklarıyla yayınlanan makalelerinde de
saldırılardan dolayı İslam’ın sorumlu tutulamayacağı ifade edilirken, Batılı ülkelerin
Irak’ın Felluce, Bosna Hersek’in Srebrenica kentlerinde Müslümanların ‘Hıristiyan’
birliklerce katledilmesine sessiz kaldığı kaydedilmektedir (The Guardian,
08/07/2005, 27/07/2005).
İngiltere’nin Afganistan ve Irak işgallerine karşı en fazla muhalefet eden
İngiliz milletvekili George Galloway ile ilgili haberinde de The Guardian,
Galloway’in Londra saldırılarının asıl sebebinin Afganistan ve Irak’ı işgal eden Bush
ve Blair hükümetleri olduğuna dair ifadelerini yayınlamıştır (5/08/2005).
Haberde, Galloway’in Londra’daki yıkımın sebebinin Afganistan ve Irak’ta
toplu katliam gerçekleştiren Blair olduğunu söylediği ifade edilirken, Muhafazakar
Parti’nin önde gelen isimlerinden Liam Fox’un Galloway’i kınayan görüşlerine de
yer verilmiştir. Haberde Fox, Galloway’in teröristleri ‘şehit’ olarak tanımladığını
iddia etmiştir.
İncelenen son dört haber ve makalelerde de The Guardian, saldırılardan
dolayı İslam ve Müslümanları suçlamaktan kaçınmış ve eleştirel ve dengeli bir dil
kullanmıştır. Ancak The Guardian’ın, Amerikan gazetelerinin Londra’nın İslami
terör yuvası olduğuna dair haberlerini konu edindiği haberinde (12/07/2005) karşı bir
görüşe yer vermemesine rağmen, Galloway’in görüşlerini konu edindiği haberinde
karşı görüşe yer vermesi ilginçtir. Burada Müslümanların eleştiri konusu olduğu ilk
haberde Müslümanların argümanlarına yer verilmezken, İngiliz devletinin eleştiri
33
konusu olduğu ikinci haberde, Liam Fox’un açıklamalarıyla İngiliz devletinin
argümanlarına yer verilmesi dikkat çekicidir.
7 Temmuz saldırıları, terör ve radikalizm konusunda incelenen haberlerden
biri de İngiliz sağının en önemli gazetesi The Daily Telegraph gazetesinde
yayınlanmıştır. “Teröre karşı en iyi savunma saldırmaktır” başlığıyla yayınlanan
makalede, George Galloway’in The Guardian’da yayınlanan ve Londra saldırılarının
asıl sebebinin Irak’ın işgali olduğuna dair ifadeleri eleştirilmiştir (The Daily
Telegraph, 10/07/2005).
Makalede, The Guardian’ın saldırıların sebeplerinin Afganistan ve Irak
işgallerinden aranması gerektiğine dair eleştirel söyleminden ziyade, terörün
sebeplerinin açıklanamayacağı ifade edilirken, terörizme karşı yumuşak olunmaması
tavsiyesinde bulunulmaktadır. Saldırganların El Kaide üyesi olup olmamasının
önemli olmadığı, istihbarat servislerince saldırganların Afganistan’da El Kaide
kamplarında eğitim gördüğü iddia edilen makalede, bu kişilerin Batı demokrasisi ve
özgürlüğünden nefret ettiği belirtilmektedir. Makalede, Afganistan ve Irak işgallerine
değinilirken, bu işgallerin sebep olduğu yıkımlarla ilgili herhangi bir bilgi
verilmeksizin, sözümona İslamcıların Batı’dan hiçbir neden ortada yokken nefret
ettiği ima edilmektedir.
Usame Bin Ladin ve taraftarlarının savunduğu İslam’ın Vahhabi versiyonuna karşı bir politika
bulunmamaktadır. Gerçek şu ki, bizler terörizmin sebeplerini açıklayamayız. Çünkü kimse onların ne olduklarını,
neden toplu katliam yaptıklarını ve onların nasıl engelleneceğini bilmiyor. Sahip olduğumuz tek savunma, terörist
organizasyonların içine girerek onları yok etmek: tespit etmek, yakalamak, teröristleri ve liderlerini hapse
atmak… Manchester’daki evinde zehir bulunan ve polis memuru Stephen Oake’yi bıçaklayarak öldüren zehir
teröristi Kamel Bourgass İngiltere’de yasa dışı bulunuyordu. Göçmen kanunları basitçe gerektiği gibi
uygulanmıyor (The Daily Telegraph, 10/07/2005).
34
Makaledeki bu ifadelerle verilmek istenen mesaj açık: Biz Batılılar özgür ve
toleranslı bir kültüre sahibiz, ancak Müslümanlar Ortaçağ’dan kalma baskıcı bir
şeriat düzeni getirmek ve ortada hiçbir sebep yokken insanları öldürmek
istemektedirler. Makale bu haliyle Müslümanların dini ve kültürel değerlerini
aşağılayarak Müslümanlara tolerans tanınamayacağını ima etmektedir.
The Daily Telegraph gazetesinde Londra saldırılarından 5 gün sonra
yayımlanan makale bir önceki makaleden daha sert ve İslamofobik bir dile sahiptir.
“İslam terörizm virüsünün kaynağı” başlığıyla yayınlanan makalede, İslam ve
terörizmin birbirinden ayırt edilemeyeceği, terörizmi besleyen asıl kaynağın İslam
olduğuna dair İslamofobik ve şoven bir dil kullanılmıştır (The Daily Telegraph,
12/07/2012).
Makalenin girişinde Londra’daki St Pancras kilisesi papazı Paul Hawkings’in
“Bu saldırıları gerçekleştiren insanlar ister yanlış Hıristiyanlık olsun isterse yanlış
İslam olsun, yanlış bir dinin kurbanlarıdır” sözleriyle alay edilirken, İngilizlerin bu
tanımlamayı yutmayacağı ifade edilmektedir. Yazar makalede, terörizm ve İslam’ın
birbirinden ayırt edilmesi gerektiği argümanlarının yanlış olduğunu belirtirken,
dünyanın çeşitli yerlerinde meydana gelen terör hadiselerinin temelinde İslam
olduğunu yazmaktadır. Yazar, bununla birlikte terörizme karşı mücadelede,
teröristlerin her fırsatta öldürülmesi gerektiği, İngiliz cami ve diğer derneklerin Suudi
parası almasının önüne geçilmesi gibi öneriler de sunmaktadır. Makalede ‘fanatik’,
‘İslam ve terör’ gibi ifadeler sıkça kullanılırken, İslam’ın terörizmi beslediği
argümanından yola çıkılarak her Müslümanın potansiyel terörist olduğu ima
edilmektedir. Bu haliyle makale, kullandığı şoven ve ötekileştirici dille İslam ve
Müslüman karşıtlığını beslemektedir. “Batı özgürlüğüne karşı İslami düşünceli
polisleri desteklediğimiz için utanç duymalıyız” şeklindeki ifadeler makalenin
35
ayrımcı, İslamofobik dilini daha açık bir şekilde ele vermektedir (The Daily
Telegraph, 12/07/2005).
Makale bir kez daha ‘biz’ ve ‘öteki’ çerçevesinde ve kimin İngiliz ulusuna ait
olduğu kimin olmadığı söylemiyle yapılandırılmıştır. İslam dini ve Müslüman figürü
açık bir şekilde İngiltere’nin caddelerini ve Batı’yı tehdit eden ‘dışarıdan gelmiş’ ve
‘öteki’ olarak inşa edilmektedir. Bu İslamofobik dille, Müslümanların İngiltere ve
Batıya ait olmadığı mesajı verilmektedir.
The Daily Telegraph’ın kamuoyu araştırma şirketi YouGov’un bir
araştırmasını yayınladığı haberin başlığı ise medyanın vermek istediği mesajın
başlıkla okuyucuyu nasıl yanılttığına dair bir örnek sunmaktadır. “Her dört
Müslümandan biri teröristlere sempati duyuyor” başlığıyla yayınlanan haberde,
İngiliz Müslümanlarının Londra saldırılarını nasıl değerlendirdiğine ilişkin YouGov
şirketinin yaptığı araştırmayı yayınlamıştır (The Daily Telegraph, 23/05/2005).
İçeriğini okumayıp da başlığına göz atan bir okuyucunun başlıktan “İngiliz
Müslümanlarının dörtte biri terör saldırılarını destekliyor” anlamı çıkarabileceği
şekilde dizayn edilmiş haberde araştırmaya katılan Müslümanların yüzde 88’inin
saldırıları onaylamadığı görülmektedir. Haberin devamında şu ifadeler
kullanılmaktadır: “Eğer bu bulgular doğruysa 100 binden fazla İngiliz Müslüman bu
ülkeye hiçbir şekilde sadakat duymuyor demektir. İngiltere’ye sadakat duymayan
erkeklerin oranı kadınlardan üç kat daha fazla” (The Daily Telegraph, 23/05/2005).
Haberde sıkça kullanılmış olan ‘sadakat’ ifadesi ile, Müslümanların
İngiltere’ye sadakat duymadığına dair okuyucuya mesajlar verilmektedir.
Araştırmaya katılanların sadece yüzde 6’sının saldırıları meşru gördüğü ifade edilen
haberde bu oranın 100 bin kişiye tekabül ettiği belirtilmiştir. İstatistiki verilere
36
başvuran gazete, saldırıları onaylayan en az 100 bin Müslüman olduğunu ve bunların
da potansiyel terörist olabileceğini ima etmektedir. Haber, okuyucuya araştırmanın
526 kişi arasında yapıldığı bilgisini de vermektedir. Ancak saldırıların hemen
ardından gerçekleştirilen ve terörizm gibi hassas bir konuda 526 kişiyle yapılmış
araştırmadan 100 bin potansiyel terörist çıkaran gazete, Müslümanları ve İslam dinini
ötekileştirmektedir. Bunu yaparken de istatistiki verilere başvurarak vermek istediği
mesaja gerçeklik kazandırmaktadır.
Analiz edilen iki gazetenin de Müslümanları terörizmle ilişkilendiren
kurgularının İslamofobik ve negatif olduğu açıkça görülmektedir. Bu konularla ilgili
olarak The Daily Telegraph ayrımcı ve şoven bir dil kullanırken, The Guardian
gazetesi ise dolaylı bir şekilde Müslümanları terörizmle ilişkilendirmektedir. The
Guardian gazetesi, Londra saldırılarına ilişkin olarak The Daily Telegraph’tan farklı
olarak eleştirel seslere de yer vererek görece daha dengeli ve tarafsız bir yayın
politikası izlemiştir.
3.1.2 Britanya Müslümanlar Konseyi
Britanya Müslümanlar Konseyi (Muslim Council of Britain) ya da kısa MCB
olan İngiltere’nin en büyük Müslüman sivil toplum kuruluşu, 7 Temmuz
saldırılarından sonra basında öne çıkan haber konularından biri olmuştur. Londra
saldırılarıyla ilişkilendirilerek haber konusu olmasına rağmen MCB’nin ayrı bir
kategoride incelenmesi, bu organizasyonun İngiltere’nin Müslüman azınlığının
büyük bir bölümünü temsil etmesinden kaynaklanmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak
ilk haber Pazar günleri The Observer adıyla yayınlanan The Guardian gazetesinden
alınmıştır. “İngiltere’nin ılımlı Müslüman grubunun radikal bağlantıları” başlığıyla
verilen haberde, MCB’nin hükümet ve Dışişleri Bakanlığı tarafından önem
37
verilmesine ve övülmesine rağmen, karşıtlarının MCB ile ilgili farklı ve rahatsız bir
hikayeye sahip olduğu belirtilmiştir (The Observer, 14/08/2005).
Haberde, İngiltere’de resmi olarak ılımlı İslam’ın yüzü olarak bilinen
MCB’nin Londra saldırılarını kınamasının hükümet tarafından desteklendiği ve
organizasyonun Genel Sekreteri Iqbal Sacranie’ye yakınlarda şövalye unvanı
verildiği hatırlatılan haberde, gazetenin kendisinin yaptığı bir araştırmaya göre
MCB’nin ılımlı olmaktan ziyade köklerinin Pakistan’daki radikal muhafazakarlığa
dayandığı ifade edilmektedir. Haberin devamında MCB’nin hükümet üzerinde
nüfuza sahip olduğu ve kendisini Müslümanların tek temsilcisi olarak görmesinin
gerçekte ılımlı İngiliz Müslüman seslerini kıstığı ifade edilerek, organizasyonun
Pakistan’a şeriat getirmek isteyen radikal parti olarak bilinen Cemaati İslami ile
ilişkili olduğu iddia edilmektedir. Haber, bu iddiasını desteklemek amacıyla da
MCB’nin yan organizasyonları olduğu belirtilen Leicester kentindeki İslam Vakfı ve
Birmingham’daki Hadis Cemaati’nin Pakistan Cemaati İslam’ın önemli isimlerinden
Khurshid Ahmad tarafından kurulduğunu belirtmektedir.
Baştan sona İslamofobik bir dilin hakim olduğu haberde, ılımlı ve radikal
İslam’a ilişkin bir tanımlama da yapılmazken, MCB’nin Pakistan’ın Cemaati İslam
Partisi’yle hangi görüşleri paylaştığına dair herhangi bir bilgi de verilmemektedir.
MCB’yi Cemaati İslam ile ilişkilendirirken, MCB’nin faaliyetlerinden ziyade
Cemaati İslam’ın Pakistan’daki faaliyetlerinden örnekler verilen haberle, MCB’nin
de İngiltere’de benzer taleplerde bulunabileceği imasında bulunulmaktadır.
“Pakistan’daki Cemaati İslam taraftarları, kamusal alanda kadın fotoğraflarının yer
aldığı reklamlara karşı protestoda bulunmuşlardır” örneği üzerinden hem MCB’yi
hem de Cemaati İslam’ı ‘radikal’ olarak gösteren haber, Pakistan’daki partinin
38
kurucusu olan Mevdudi’nin sert bir şekilde feminizme karşı olduğunu da
belirtmektedir. Haberin devamında şöyle denilmektedir:
MCB yetkilileri bu öğretilerden uzak dursa da, organizasyonda neden hiç kadın yer almadığına dair
eleştiriler almışlardır. Geçtiğimiz hafta Salman Rüşdi The Times gazetesindeki bir makalede
Sacranie’nin Şeytan Ayetlerine sert bir şekilde karşı çıktığını ve bu yüzden Sacranie’nin ılımlı olarak
nitelendirilemeyeceğini yazdı” (The Observer, 14/08/2005).
Pakistan’daki bir partinin kurucusunun feminizme karşı olmasından dolayı
gazetenin hem Cemaati İslam hem de MCB’yi ‘radikal’ olarak nitelendirmesi
İslamofobik ve oryantalist bir düşüncenin dışa vurumudur. Zira, birçok Batı
ülkesinde feminizme karşı olan ana akım parti ve siyasetçi iktidarda yer almaktadır.
Gazete bu makaleyle MCB ve temsil ettiği Müslüman azınlığı karalarken, öte yandan
Müslüman ve diğer kadınları bu organizasyona karşı yönlendirmede bulunmaktadır.
Gazete, Mevdudi’yi feminizme karşı olduğu için marjinal bir figür olarak göstererek,
İslam ve Müslüman kültürüne uzak, inanç ve kültürel değerleri hiçe sayan, Avrupa
merkezli bir bakış açısı ortaya koymaktadır. MCB’yi Cemaati İslam’la
ilişkilendirdiği bu haberinde gazete, iddiasını güçlendirmek amacıyla da MCB
yetkililerinden Inayat Bunglawala’nın Mevdudi’ye karşı derin bir saygı duyduğu ve
onun önemli bir Müslüman düşünür olduğuna dair sözlerine yer vermektedir.
MCB ile ilgili bir diğer haber ise The Daily Telegraph gazetesinden
alınmıştır. “Bombacıyı öven Müslümana Radikalizmle Mücadele İşi” başlığıyla
yayınlanan haberde MCB’nin Basın Sözcüsü olan ve Yahudi karşıtı olmakla
suçlanan Inayat Bunglawala’ya hükümet tarafından Londra saldırılarından sonra
radikalizmle mücadele işi verildiği belirtilmektedir. (The Daily Telegraph,
21/8/2005)
39
Bunglawala’nın geçmişte İngiliz medyasının Siyonistler tarafından kontrol
edildiğini söylediği belirtilen haberde, böyle bir kişiye radikalizmle mücadele işinin
verilmesi eleştirilmektedir. Haberde, 1993 yılında Bunglawala’nın kör imam Şeyh
Ömer Abdul Rahman’ı cesur olarak tanımladığı ve bu sözlerinden bir ay önce
Rahman’ın Dünya Ticaret Merkezi’ni bombaladığı, 11 Eylül saldırılarından sonra ise
Usame Bin Ladin’i “özgürlük savaşçısı’ olarak tanımladığı ifade edilmektedir.
Haberde Bunglawala’nın “Bu sözlerimi 12-13 yıl önce yaptım. Hepimiz itiraz
edilebilir görüşlere sahip olabiliriz ancak bunlar zamanla değişir. O zaman
savunduğum görüşlerimi bugün savunmuyorum” şeklindeki sözlerine yer verse de,
haber kurgusu Bunglawala’nın ve onun nezdinde Müslümanların asla
değişemeyeceği ve radikalizme meyilli olduğu üzerine oluşturulmuştur.
Bunglawala’nın hedef alındığı haberin devamında ise bir diğer MCB yetkilisi
olan Iqbal Sacranie’nin İsrail tarafından öldürülen HAMAS liderlerinden Şeyh
Ahmet Yasin için Londra Merkez Camii’nde düzenlenen anma törenine katıldığı
ifade edilirken, Sacranie’nin Filistinli terörist grubu HAMAS’ı, ‘özgürlük savaşçısı’
olarak tanımladığı ifade edilmektedir. Filistin işgaline karşı halkını koruyan
HAMAS’ı terörist olarak nitelendiren haberde, Sacranie’nin HAMAS’ı neden
özgürlük savaşçısı olarak gördüğüne dair herhangi bir görüşünü de yayınlamamıştır.
Bunglawala ve Sacranie üzerinden İngiliz Müslüman toplumunu Yahudi karşıtı
gösteren haber aslında İslam ve Müslüman karşıtı, şoven ve ötekileştiricidir. İngiliz
Müslüman toplumunun temsilcileri, Filistin’deki haksızlıklara karşı demokratik
hakları olan düşüncelerini dile getirdikleri için bir anlamda gazete tarafından hedef
gösterilmektedir.
MCB ile ilgili The Daily Telegraph’ta yayınlanan bir başka haber ise MCB
yetkilisi Iqbal Sacranie’nin de aralarında bulunduğu komitenin Filistin, Çeçenistan
40
ve Bosna’da yaşananların da soykırım olarak tanınması gerektiğine dair sözlerine
ilişkindir. Gazete, haberin başlığında kullandığı ifadelerle okuyucuya Sacranie’nin
Yahudi soykırımını inkar ettiği intibaını vermektedir. “Müslüman liderler Yahudi
Soykırımını Anma Günü’nün kaldırılmasını istiyor” başlığıyla verilen haberin
içeriğine bakıldığında ise Sacranie’nin Yahudi Soykırım Günü’nün kaldırılmasını
değil, bu güne Filistin, Çeçenistan, Bosna ve diğer yerlerde yaşanan soykırımların da
dahil edilmesini istediği görülmektedir (The Daily Telegraph, 12/09/2005).
Haberin devamında hükümetin kendisine danışmanlık yapması için
görevlendirdiği ve aralarında Müslümanların da bulunduğu komitenin her yıl
Londra’da 27 Ocak’ta yapılan Yahudi Soykırımını Anma Günü etkinliğinin Soykırım
Günü şeklinde değiştirilmesini istediği belirtilirken, “kendi inançlarındaki Filistin,
Çeçenya ve Bosna’daki cinayetlerin de bu gün içinde tanınmasını istiyor” ifadeleri
kullanılmaktadır (The Daily Telegraph, 12/09/2005).
İslamofobik ve şoven bir anlayışla çerçevelenmiş haberde kullanılan ‘kendi
inançlarından olan cinayetleri’ ifadesiyle Müslüman ülkelerde meydana gelmiş
soykırımlar basite indirgenmiştir. Haberin devamında ise gazete kendisinin vermek
istediği mesajı Yahudi gruplar üzerinden vererek, bu grupların Müslümanlardan
gelen bu fikrin Yahudi Soykırımı’nı değersizleştirmeye çalıştığını söylediklerini
ifade etmektedir. Bir yandan ‘Müslüman ülkelerdeki cinayetler’ ibaresiyle oralarda
yaşanmış soykırımları değersizleştirirken, Yahudi gruplarının ‘Müslüman liderlerin
önerisi Yahudi soykırımını değersizleştirmektedir’ ifadesi ironik bir durum olarak
ortaya çıkmaktadır.
The Daily Telegraph’ta Müslümanlara karşı işlenen soykırımların anılması
talebinin “Yahudi soykırımını inkar” şeklinde lanse edilmesine karşılık, The
41
Guardian’da yayınlanan bir makale daha dengeli ve Müslümanların tam olarak
taleplerinin ne olduğunu ortaya koyması açısından dikkat çekmektedir. “Yahudi
Soykırımını Anma Günü çok dışlayıcı” başlığıyla verilen makalede MCB
liderlerinden Iqbal Sacranie’nin kaleme aldığı makale yayınlanmıştır (The Guardian,
20/09/2012).
Makalede yazar, 1999 yılında İçişleri Bakanlığı’nın Ulusal Yahudi
Soykırımı’nı Anma Günü önerisi için MCB ve diğer inanç temelli organizasyonlara
bir öneride bulunduğunu belirterek, MCB’nin buna cevaben Naziler tarafından
Yahudilere karşı işlenen soykırımı en sert şekilde kınadığını “Hiç tereddüt etmeden
ve tüm kalbimizle insanlığa karşı işlenmiş bir suç olan Yahudi soykırımının
unutulmaması için Başbakan’ın kararlılığını destekliyoruz” ifadelerini kullandıklarını
ifade etmiştir (The Guardian, 20/09/2012).
Müslüman toplumu temsil eden organizasyon olan MCB’nin başındaki en
yetkili isim olan Sacranie’nin bu ifadelerine rağmen bir önceki Daily Telegraph’ın
haberinde Müslümanların Yahudilere karşı işlenmiş soykırımı kınadığına dair
ifadeler yer almamıştır. Sacranie ayrıca, Yahudi soykırımından sonra dünyanın ‘bir
daha asla’ demesine rağmen, Vietnam, Kamboçya, Ruanda, Bosna, Çeçenistan ve
son dönemde Darfur’da aynı barbarlığı gördüklerini ifade etmiş ve bu yüzden tüm bu
soykırımları da içine alan bir anma gününün düzenlenmesi talebini yazmıştır.
Makalede Sacranie, İngiliz basınında bu taleplerinin ‘Yahudi karşıtı’ şeklinde lanse
edildiğinden de şikayet etmiştir. The Guardian Müslümanların taleplerinin ne olduğu
konusuna açıklık getirmesi açısından bu makaleyle, Daily Telegraph tarafından
Müslümanlara karşı geliştirilen önyargılardan, dinsel vurgulardan ve çarpıtmadan
kaçınarak daha tarafsız ve dahil edici bir duruş sergilemiştir.
42
Analiz edilen iki gazeteden The Daily Telegraph’ın, MCB ile ilgili
yayınladığı haberlerdeki kurgunun İslamofobik ve negatif olduğu açıkça
görülmektedir. The Daily Telegraph Müslümanları Yahudi karşıtı, radikal ve
İngiltere’ye karşı sadakatsiz olarak temsil etmiştir. The Guardian gazetesi ise MCB
konusunda az da olsa The Daily Telegraph’tan ayrılmaktadır. Gazetenin Pazar günü
baskısı olan The Observer, The Daily Telegraph’tan daha öte şoven ve dinsel ayrım
yapan bir dil kullanırken, Yahudi soykırımıyla ilgili makalesinde Müslümanların
taleplerini birinci ağızdan yayınlayarak daha dengeli ve tarafsız bir dil kullanmıştır.
The Guardian burada MCB aleyhine geliştirdiği ‘radikal gruplarla bağlantılı’
haberiyle Avrupa merkezli ve İslamofobik bir duruş sergilemiştir.
3.1.3 Namus Cinayetleri ve Zorla Evlilikler
7 Temmuz saldırıları, Müslüman göçmenlerle ilgili en fazla haberleştirilen
konu olmasına rağmen, İngiliz basınında ‘honour killing’ denilen namus cinayetleri
ve ‘forced marriage’ diye tanımlanan zorla evlilik de incelenen dönemde az da olsa
yer bulmuştur. Ancak, bu konunun sık sık basın tarafından Müslümanları ve İslam
dinini aşağılamak amacıyla istismar edilmesi nedeniyle incelenmesi önem
taşımaktadır. Namus cinayetleriyle ilgili incelenen haber hem The Guardian hem de
The Daily Telegraph gazetesinde yayınlanmıştır. The Guardian’ın “Baba ve oğulları
namus cinayetinden suçlu bulundu” (The Guardian, 5/11/2005) başlığıyla yayınladığı
haberi The Daily Telegraph “Baba ve oğulları namus cinayeti suçlusu” (The Daily
Telegraph, 4/11/2005) başlığıyla vermiştir. The Guardian’da biraz daha detaylı ele
alınan haber, kızı Manna Begum ile yaşadığı ilişki sonrası kızının hamile kalması
nedeniyle baba Chomer Ali’nin azmettirmesiyle oğulları Mohammed Mujibar
Rahman ve Mamnoor Rahman’ın İranlı mühendislik öğrencisi Arash Ghorbani-
Zarin’i öldürmesiyle ilgili mahkemede görülen davayla ilgilidir. The Guardian
43
gazetesinde konuyla ilgili haberde, Zarin’i öldürdükleri için garsonluk yapan baba
Chomer Ali ve oğulları için ömür boyu hapis cezası istendiği belirtilirken, babanın
kızını görücü usulüyle başka biriyle evlendirmek istediği, kızının ise buna karşı
çıktığı, Zarin’le yaşadığı ilişki sonrası hamile kaldığı ve sonrasında Zarin’in
öldürüldüğü ifade edilmektedir (The Guardian, 5/11/2005).
Haberde öldürülen Zarin için ‘İranlı Müslüman öğrenci’ ifadesini kullanan
The Guardian Gazetesi, cinayetin ailenin şerefini korumak için işlendiğini
belirtmiştir. Haberin devamında Zarin’den hamile kalan Manna Begum için ise ‘zeki,
bağımsız ve akıllı’ ifadesini kullanan gazete, babasını ise ‘geleneksel Müslüman’
olarak tanımlamıştır. Bu tanımlamanın hemen ardından ise babasının itirazlarına
rağmen kızının Zarin ile ilişkisini sürdürdüğünü yazan The Guardian, geri kalmış
İslam ve Müslümanların akla ve özgürlüğe karşı olduğu mesajını vermektedir.
Gazete ayrıca öldürülen Zarin’in Müslüman olduğu öldürenlerin ise Bangladeş
kökenli olduğu bilgisini vererek, dinsel ve kültürel göndermelerde bulunmakta ve bu
tür olayların dini kültürel kimlikten kaynaklandığını ima etmektedir. Zira, İngiliz
vatandaşı olan cinayet zanlılarının etnik kimliğinin belirtilmesiyle böyle bir cinayeti
gerçekleştirenlerin İngiliz vatandaşı olsa da İngiliz kabul edilemeyeceği mesajı
verilerek, dinsel ve kültürel bir ötekileştirmede bulunulmuştur.
Aynı olayı haberleştiren The Daily Telegraph gazetesi ise The Guardian
kadar olayla ilgili detaylı bilgi vermemesine rağmen, cinayetin baba ve oğulları
tarafından ailenin namusunu korumak için gerçekleştirildiği bilgisini verirken, The
Guardian’da olduğu gibi cinayete kurban giden Zarin ve cinayeti gerçekleştirenlerin
etnik ve dini kimliklerini satır aralarına koymuştur. The Guardian’dan farklı olarak
cinayeti gerçekleştirenler için bunların İngiliz vatandaşı olduğu bilgisinin
çıkarılabileceği ‘Bangladeş kökenli’ yerine ‘Bangladeşli’ ifadesini kullanarak,
44
cinayet zanlılarını hem kültürel hem dinsel hem de teknik olarak İngiltere ve İngiliz
kültürüne ait olamayacağı mesajını vermektedir.
Hem The Guardian hem de The Daily Telegraph’ın Müslüman kimlikli
şahıslarla ilişkili bir cinayet olayında dinsel ve kültürel kimlikleri öne çıkarması
oryantalist bir bakış açısının tezahürüdür. Babasının itirazlarına rağmen ilişkisini
sürdüren Begum ve cinayete kurban giden erkek arkadaşı Zarin’in şahsında İngiliz ve
Batı kültürü özgür ve medeni olarak gösterilirken, cinayeti gerçekleştiren Begum’un
babası ve kardeşlerinin şahsında İslam ve Bangladeş kültürü bir kez daha mahkum
edilmektedir.
Bu tür haberlerde Müslümanların dini ve etnik kimliği öne çıkarılırken,
uyuşturucu çetelerinin sıkça karıştığı cinayet ya da benzeri adli vakalarda suçlu ve
kurbanın Hıristiyan ve İngiliz olduğu ve uyuşturucu vakalarının kültürel ve dinsel bir
nitelik olduğuna dair bilgi ve mesaj şimdiye kadar ne The Guardian ne The Daily
Telegraph ne de diğer İngiliz gazetelerinde yer almamıştır.
Namus cinayetleriyle birlikte incelenen bir diğer konu ise zorla evlilikler
konusudur. Bu konu da İngiliz medyasını sürekli meşgul etmesine rağmen incelenen
dönemde 7 Temmuz saldırılarının gölgesinde kalmıştır. Bu konuyla ilgili haber The
Guardian gazetesinden alınmıştır. ‘Kurtarıcılar’ başlığıyla yayınlanan haberde,
aileleri tarafından İngiltere’den Pakistan’a gönderilerek zorla evlendirilmeye
çalışılan kızların İslamabad’daki İngiliz Büyükelçiliği’nde bununla ilgili kurulan
birim tarafından kurtarılma hikayeleri anlatılmaktadır (The Guardian, 9/12/2005).
Haberin başlığından itibaren yayınlanan yazıda, evlenmek istemedikleri halde
aileleri tarafından Pakistan’da evlendirilmek istenen kızlar üzerinden dini ve kültürel
bir yargılama yapılırken, İngiliz Büyükelçiliği’nin etnik kimliğine bakmaksızın kendi
45
vatandaşları için katlandığı fedakarlıklar övülmektedir. Haberde, güvenlik
gerekçesiyle isimleri değiştirilerek verilen Yasmin Rehman ve Ayesha Bari isimli iki
kadının adeta mahkum edilen İslam ve Pakistan kültüründen kurtarılış öyküsü Batı
medeniyetinin üstünlüğü bakış açısıyla verilmektedir. “Kültürler ve ailelerinin
baskısı arasında kalmış yüzlerce İngiliz vatandaşı Pakistanlı kadın her yıl Pakistan’da
zorla evlilik tuzağına düşürülüyor” ifadelerindeki kavramlar, haberin söylemini
ortaya koymaktadır. Zira, burada ailelerin baskısından kastedilen Pakistan kültürüdür
ve baskıcı olarak tanımlanmıştır. Açıkça belirtilmese de kastedilen diğer kültür ve
mesaj özgürlükçü İngiliz kültürüdür. İngiltere’nin evlilik yoluyla İngiltere’ye göç
edenlerin sayısını azaltmaya yönelik politikaları haberin içeriğinde hiç yer almazken,
haberde kadınları kurtarmakla görevli İngiliz timinin insani yönü resmedilmektedir.
Zira İngiltere’nin bu işi tamamen insani amaçlarla yaptığı ve önemli olanın İngiliz
vatandaşlarının nerede olursa olsun güvenliğini sağlamak olduğu mesajı
verilmektedir. Ancak, haberin yayınlanmasından 1 yıl önce dönemin Başbakanı Tony
Blair’in “İngiltere’de çalışmak, okumak ya da İngiliz vatandaşlarıyla evlenmek
isteyenler, kendi kendilerini destekleyebilecek imkanlara sahip olmalılar” şeklindeki
ifadeleri, İngiltere’nin evlilik ya da başka nedenlerle İngiltere’ye göç eden insanlara
tamamen ekonomik baktığını göstermektedir (The Guardian, 27/04/2004).
Haberin devamında, zorla evlilikten kurtarılan Rehman ve Bari’nin şu anda
işsizlik fonundan aldıkları destekle belediye evlerinde ikamet ettikleri bilgisi de
verilmektedir. İngiltere’de belediye evleri ve işsizlik fonu gibi konular tartışılırken,
daha çok göçmenlerle ilişkilendirildiğinden, burada ailelerinin değerlerini reddedip
özgürlükçü İngiliz kültürünü benimsemiş olsalar da İngiliz devletinin şefkat
göstererek kurtardığı kadınların devlete bağımlı yaşaması bir ironi oluşturmaktadır.
İngiltere’deki ayrımcı uygulamalardan dolayı ekonomik olarak toplumun en alt
46
tabakasını oluşturan göçmen kökenlilerin adeta belediye evlerine hapsedilmesine
değinmemesi ise haberin bir diğer amacının çoğunluk kültürünün üstünlüğünü ortaya
koyabilmek için kendini yeniden üretme ihtiyacı olarak değerlendirilmektedir.
Bu çalışmada incelenen gazetelerdeki namus cinayetleri ve zorla evlilik
konusunun İngiliz basınında, dini ve kültürel açıdan ele alındığı ve İslam ve özelikle
Müslüman göçmenlerin en fazla geldiği yer olan Pakistan ve diğer Güney Asya ülke
kültürlerinin adeta mahkum edildiği bir alan olarak göze çarpmaktadır. İngiliz
basının solunda ve sağında yer alan The Guardian ve The Daily Telegraph
gazetelerinden her ikisi de bu konulara aynı ideolojik düzlemden bakmakta ve adeta
çoğunluk kültürünün üstünlüğünün ispatı için bu tür haberlerle hakim kültürü
yeniden üretmektedir. Zorla evlilik ve buna bağlı olarak ortaya çıkan suçlar,
göçmenlerle ilişkilendirilerek, önyargılı ve üstten gören bir dil kullanılmaktadır.
3.1.4 Göç
Göç konusu İngiltere medyasını her zaman meşgul etmiş bir konu olarak
kalmıştır. Avrupa’nın en fazla göç alan ülkelerinden biri olan İngiltere’de, özellikle
genel seçimler öncesinde siyasi partilerin ve medyanın en çok istismar ettiği ve
genellikle muhalefetin iktidarı ‘illegal göçe izin vermekle’, basının ise siyasetçileri
‘göçe göz yumduğu’ suçlaması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Burada ele alınan
gazetelerden The Daily Telegraph’dan iki haber incelenmiştir. ‘Brick Lane çetesi
İngiltere’ye yüzlerce illegal göçmen getirdi’ başlığıyla verilen ilk haberde,
Londra’nın Brick Lane bölgesinde geleneksel Güney Asya yemeği olarak bilinen
köri restoran sahiplerinin de dahil olduğu göçmen şebekesinin The Daily Telegraph
tarafından deşifre edildiği belirtilmektedir (The Daily Telegraph, 26/06/2012).
47
Haberde, köri restoranlarında çalıştırılmak üzere getirilen Bangladeşlilerin
çalıştırıldıktan sonra kovulduğu ve bunların ülkede illegal bir şekilde kaldığı
belirtilerek, bu aşamaya gelene kadar İngiltere’ye gelen kişilerin çeteye 8 bin Sterlin
ödediği, bu durumun da göçmenlik yasalarının istismar edilerek yapıldığı ifade
edilmektedir. Hükümetin istismar edilen 12 aylık kontratlı iş vizesini kaldırarak
yerine getirdiği 5 yıllık vize uygulamasının da istismar edildiğini belirten gazete,
görüştüğü restoran sahiplerinden bazılarının bu durumu göçmenlik bürosuna
bildirdiği ve kimsenin ilgilenmediği bilgisini de vererek, İçişleri Bakanlığı’nın
göçmenliğe bakan memurlarının işlerini iyi yapamadığını ifade etmektedir.
Hükümete göçmenlik yasaları konusunda baskı yapmak ve kamuoyu
oluşturmak amacıyla yayınlandığı gözlerden kaçmayan haber, korku ve endişe
salarak İngiliz toplumunu adeta göçmenlere karşı kışkırtmaktadır. Zira haberde eski
bir diplomat da olan ve göçmenlik karşıtlığıyla bilinen Göçmenlik İzleme kuruluşu
direktörü Andrew Green’in “göçmenlik yetkililerinin daha sıkı kontroller yapmasının
zamanı geldi de geçti. Bangladeşlilere çalışma izni verirken, buradaki
Bangladeşlilerin yüzde 25’inin işsiz olmasına şaşırıyorum” sözlerine yer vermektedir
(The Daily Telegraph, 26/06/2012).
Haberde bazı restoran sahiplerinin görüşlerine yer verilmesi ise haberi
desteklemeye yöneliktir. Göçmen karşıtı kuruluşun görüşlerine yer verilmesine
rağmen, göçmenlerin kurmuş olduğu kuruluşlardan herhangi bir görüş alınmaması
ise haberin taraflı olduğunu göstermektedir.
The Daily Telegraph’ın sonraki aylarda yayınladığı bir haber ise incelenen bir
önceki haberde olduğu gibi İngiliz toplumuna korku aşılarken siyasetçilere de baskı
yapmaktadır. “İngiltere şimdi 4,3 milyon göçmene ev sahipliği yapıyor” başlığıyla
48
verilen haberde, 2001 nüfus sayımına göre ülke dışında doğmuş 4,3 milyondan fazla
insanın İngiltere’de yaşadığını ve bu rakamın 1991 yılına göre 1 milyon, 30 yıl
öncesine göre ise 2 milyon arttığı belirtilmektedir (The Daily Telegraph,
08/09/2005).
Haberin devamında Londra’da her dört kişiden biri ve bazı bölgelerde ise her
iki kişiden birinin yurtdışında doğduğu bilgisi verilmektedir. İngiltere’nin
Birmingham ve Leicester kentleri dahil bazı kentlerde göçmen nüfusun toplam
nüfusun yüzde 30’unu oluşturdu ifade edilen haber, göçmenlerin hangi etnik gruptan
olduğunu açıktan yazmasa da, Pakistan ve Hindistan’dan gelen Müslüman nüfusla
özdeşleşmiş Birmingham ve Leicester kentlerinin zikredilmesi, okuyucuya bu
kentlerde Müslüman nüfusun hızla arttığı ve bunun korkulması gereken bir durum
olduğu mesajını vermektedir.
Haberde ayrıca, bir önceki haberde olduğu gibi göçmenlik karşıtı Göçmenlik
İzleme kuruluşundan Andrew Green’in “Halk, yabancı göçmenliğin yılda çeyrek
milyon arttığını bilseydi büyük bir şaşkınlık geçirirdi. Bilmediklerimiz ise bunların
dışında” şeklindeki sözlerine yer verilerek, kamuoyuna bu durumun ne derece
tehlikeli olduğu mesajı verilmektedir (The Daily Telegraph, 08/09/2005).
Haberin devamında Bangladeş, İran, Hong Kong, Somali ve Angola’dan
gelen göçmenlerin ekonomik performanslarının iyi olmadığı, buna karşılık Yeni
Zelanda ve Filipinler’den gelen göçmenlerin istihdam konusunda sıkıntı
yaşamadıkları da belirtilmektedir. Bu haliyle haber, göçmenleri tamamen ekonomik
temelli görürken, siyasi, sosyal ve kültürel alanda kattıkları değerleri görmezden
gelmektedir.
49
The Daily Telegraph’ın toplumda korku ve endişe oluşturmaya yönelik
haberinin aksine The Guardian gazetesinde aynı gün yayınlanan haber ise
İngiltere’deki göçmen nüfusla ilgili farklı bir bakış açısı ortaya koymuştur. ‘Birleşik
Krallık’ın Göçmenlik Haritası Sürpriz Yaptı’ başlığıyla verilen haber, The Daily
Telegraph’ın yaymaya çalıştığı İslam ve Müslüman göçmen korkusunu gidermeye
yönelik karşı-hegemonik bir söyleme sahip görünmektedir (The Guardian,
08/09/2005).
Kamu Politikaları Araştırma Merkezi Enstitüsü’nün bir çalışmasına
dayanılarak verilen haberde, İngiltere’de Bangladeşli göçmenlerden daha fazla
Amerikalı göçmen yaşadığı belirtilmektedir. Haber, The Daily Telegraph’ın
kullandığı korku dilinin yerine daha dengeli ve tarafsız bir dil kullanmıştır. 1991’den
2001’e kadar ülkedeki göçmen nüfusun 1.1 milyon arttığını belirten gazete, The
Daily Telegraph’ın Müslüman nüfusu hedef alan yayınına karşılık, en fazla
göçmenin İrlanda’dan geldiğini de belirten The Guardian gazetesi, The Daily
Telegraph’ın aksine göçmen nüfusun Londra’yı dünya kenti yaptığını ve Göçmenlik
Bakanı Tony McNulty’nin İngiltere’yi göçmenlerin bastığına dair eleştirilere verdiği
“Her yıl 150 bin göçmen İngiltere’ye geliyor. Ancak burada görünen resim çok
karışık. Çünkü insanlar sürekli gelip gidiyor” şeklindeki ifadelerine yer vermektedir
(The Guardian, 08/09/2005).
The Guardian, ayrıca İçişleri Bakanlığı ve İngiltere İşçi Sendikaları
Kongresi’nin ortak bir açıklama yaparak göçmen nüfusun ekonomiye yaptığı katkıyı
ifade ettikleri bilgisini de okuyucusuyla paylaşmaktadır.
Göç konusu, İngiliz basının en önemli haber yayınları arasında yer almaktadır.
Tabloid basının sürekli gündeme getirdiği göçmenlik konusu, itibarlı gazeteler
50
tarafından da sıkça ele alınmaktadır. Burada ele aldığımız gazetelerden The Daily
Telegraph gazetesi, konuyu etnik düşmanlığı körükleyen olumsuz bir çerçevede ele
almaktadır. The Guardian ise incelenen haberde konuyu daha eleştirel ve dengeli bir
yaklaşımla ele almıştır. Genel olarak göç ile ilgili haberlerde göçmenlerin
İngiltere’nin kaynakları üzerinde yük olduğu vurgusu yapılırken, bu durumdan
çalışan İngiliz halkının zarar gördüğü mesajı verilmektedir.
51
4. BÖLÜM
SONUÇ
Bu çalışmada Müslüman göçmenleri ilgilendiren konularla ilgili olarak
yapılan analizler neticesinde ele alınan gazetelerdeki haberlerin büyük bölümünün
yanlı bir tarzda yapıldığı, çok azının ise tarafsız olduğu ortaya çıkmıştır. Buna ek
olarak yapılan haberlerde azınlıkların seslerinin temsil edilmesi konusunda
haberlerin yine büyük bölümünde azınlık temsilcisinin görüşlerinin alınmadığı da
görülmüştür. Haberlerin incelenmesi neticesinde Müslümanların medyada yer alış
biçimlerinde çoğunlukla negatif bir üslubun takınıldığı ve buna karşılık
Müslümanların görüşlerine çok az yer verildiği görülmektedir.
Gazeteler, Müslümanlarla ilgili haberlerini Avrupa merkezci ve oryantalist bir
bakış açısıyla ele almaktadır. İncelenen haberlerde, Müslüman göçmenlerin
İngiltere’ye sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi anlamdaki katkıları neredeyse hiç
yer almazken, olumsuz bireysel vakalar üzerinden tüm Müslümanlar adeta mahkum
edilerek ötekileştirilmektedir. Müslümanların İngiltere’nin siyasi, sosyal ve
ekonomik hayatına ilişkin görüşlerinin görmezden gelindiği İngiliz basınında,
Müslümanların söz hakkı olmadığı konusunda fiili bir konsensüs görülmektedir.
Müslüman göçmenlerin görüşlerinin yer verildiği haberler ise daha çok, suçlandıkları
olaylarda yer almaktadır. Ancak bu görüşlere yer verilirken bile olumsuz bir şekilde
sunulmaktadır.
İngiliz basınının Müslümanlarla ilgili haberlerinde gözlemlenen bir diğer
husus ise, sol ya da sağ basının bu konudaki üslup ve haberin veriliş biçimindeki
52
farklılığıdır. Ancak bu farklılık her zaman geçerli olmamaktadır. Zira, Müslüman
göçmenlere daha ılımlı yaklaştığı düşünülebilecek olan The Guardian gazetesi de
çoğu zaman, bazen daha şiddetli bir şekilde, The Daily Telegraph ve sağda
konumlanmış diğer gazeteler kadar Müslüman göçmenleri problemlerin kaynağı ve
yük olarak gören yayınlar yapabilmektedir. Ancak, The Guardian İngiltere’deki diğer
gazetelerle kıyaslandığında görece daha dengeli ve tarafsız bir dil de
kullanabilmektedir.
İngiltere’de yazılı basının Müslüman göçmenlere yönelik bakışını ortaya
koymak için incelenen dört temadan yola çıkılarak yapılan incelemede, 7 Temmuz
saldırıları, terör ve radikalizm ile ilgili olarak hem The Guardian hem de The Daily
Telegraph gazetelerinde ‘biz ve onlar’ mantığıyla Müslümanların İngiliz ulusunun
dışında, olumsuz ve öteki olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. Temsiller genellikle
düşmanca ve güçlü bir şekilde İslamofobik olmasıyla göze çarpmaktadır. ‘Fanatik’,
‘terörist’, ‘radikal’ gibi kelimelerin sıklıkla kullanılması Müslümanların düşman
olduğuna dair bir imajın oluşmasına katkıda bulunmaktadır. Bu olumsuz imaj
incelenen gazetelerdeki haberler aracılığıyla gittikçe yayılmaktadır. Müslümanların
bu şekilde temsiline ilişkin olarak Poole şu eleştiriyi getirmektedir:
Birleşik Krallık’taki Müslümanların basındaki imajları, teorinin iddia ettiği ayırt edilmemiş küresel
saldırganlık imajına artık daha yakın. Daha kalıcı bir çerçeveyle, sorunların çözümünü tehlikeye atan
radikal bir Müslümanlığı işaret ediyor. Bu gelişmeler insanların gözündeki Müslüman imajını belirliyor
ve dolayısıyla bu insanlar dünya çapındaki Müslümanların ancak sert sosyal politikalar ile
yönetilebileceklerine inanıyorlar (Poole and Richardson 2010, 102).
Gazetelerde Müslümanlara karşı aşağılayıcı ve karalayıcı iddialar, toplumda
Müslümanlara ve beraber yaşadıkları göçmenlere karşı bir tepki oluşmasına neden
olmaktadır. Gazetelerdeki haberlerden anlaşılacağı üzere, Müslümanları homojen
53
gösterme çabası bulunmaktadır. İncelenen gazetelerden The Guardian, The Daily
Telegraph’ın aksine bazen daha tarafsız bir dil kullanmaktadır.
Britanya Müslümanlar Konseyi (MCB) ile ilgili konulara ilişkin haberler,
hem The Daily Telegraph hem de The Guardian’da olumsuz bir şekilde
yansıtılmıştır. İngiltere’deki Müslüman toplumun büyük bir bölümünün sözcüsü olan
MCB’nin kadınlara karşı ve radikal bir grup olduğu üzerinde her iki gazetede de fikir
birliği mevcuttur. Burada MCB’nin nezdinde mahkum edilen ise ülkede yaşayan
Müslümanlardır.
Günlük gazeteler, zorla evlilik ve namus cinayetleri konularındaki
yayınlarında İslamofobik ve ayrımcı ifadeleri rahatlıkla kullanabilmektedir. Zorla
evlilikler, basmakalıpların ve indirgemeci kültürel taslakların sunumuna açık olan
her iki gazete de, bu konulardaki haberlerinde birçok kez İslam’ı ve Müslüman
kültürü suçlu gibi aksettirmiştir. Bu iki gazete, Müslümanları ulusal çoğunluktan
ayırmak için onları gerici, baskıcı ve ilkel olarak ima ederken, ulusal çoğunluğu
özgür, liberal ve modern olarak sunan oryantalist bir bakış açısı geliştirmiştir.
Göç ile ilgili haberlerde ise sağ tandanslı The Daily Telegraph daha şiddetli
bir anti-Müslüman vurgusu içerisindeyken, The Guardian, Telegraph’ın aksine karşı
hegemonik bir söylem geliştirmiştir. Bu açıdan bakıldığında, göç ile ilgili haberlerde
The Guardian daha kapsayıcı ve dengeli yayın yapmıştır.
Genel olarak incelenen gazetelerin çoğunluğunda yer alan haberlerin
içeriğinde kullanılan dil, Müslüman karşıtlığının hâkim olduğunu göstermektedir.
Gazeteler, Müslümanları temelli sorunlu ve Batı’nın düşmanı olarak addeden ve
54
giderek genişleyen kamusal, toplumsal ve siyasal söylemlerin yansıması olarak
görmektedir.
İngiltere’de medyanın Müslüman göçmenlere yönelik bakışını en iyi
Gazeteci Richard Peppiatt özetlemiştir. Peppiatt (2012) , çalıştığı gazetelerdeki
editörlerin, Müslüman göçmenlerle ilgili haberler yapmasını istediğini, özellikle 11
Eylül 2001 New York ve 7 Temmuz 2005 Londra terör saldırılarından sonra başta
tabloid gazetelerinde olmak üzere, Müslümanların "kötü insanlar" şeklinde
gösterilmesine yönelik bir kampanya başlatıldığını belirtmiştir (Zaman, 6/2/2012)
Peppiatt, İngiliz parlamentosunda, İngiliz gazetelerinin ilişkili olduğu
telekulak soruşturmasına ilişkin oluşturulan Leveson Komisyonu'na verdiği ifade de
“Müslümanları karalamak için editörler bizden ‘Müslümanlar ülkenin güvenliği için
büyük tehdit.. Ülkeyi ele geçiriyorlar!’ gibi ‘düzmece haberler’ yapmamızı istemişti”
ifadelerini kullanmıştır. (Leveson Inquiry, 29/09/11)
11 Eylül İkiz Kule saldırıları ve akabindeki saldırılardan sonra
akademisyenler, siyasi aktörler ve etnik azınlık aktivistlerinin de arasında bulunduğu
pek çok temsilci medyada Müslümanların olumsuz bir şekilde temsil edildiği
konusunda görüşlerini dile getirdiler. Bu çalışma da, Müslümanların olumsuz bir
şekilde temsil edildiğine dair görüşlere paralel olarak 11 Eylül olaylarının üzerinden
geçen zamana rağmen maalesef olumsuz bakış açısının sürdüğünü ve
“Müslümanların terörizmle ilişkilendirilmesinin somutlaştırıldığını” göstermektedir
(Poole and Richardson 2010, 95).
Müslüman ülkelerden Batı’ya ve özelde İngiltere’ye doğru toplu göçler
durmasına rağmen, doğum yoluyla artan Müslüman nüfus siyasi, sosyal, ekonomik
ve kültürel alanlarda egemen kültür değerlerine karşı kendi kimliğini koruyacak ve
55
yaşatacak hak taleplerinde bulunmaktadır. Bu hak taleplerinden dolayı Müslümanlar
İngiliz basını tarafından çoğu zaman ‘sorun çıkaran topluluk’ şeklinde
tanımlanmakta ve Müslümanların entegre olamadıkları iddia edilmektedir. Birçok
Batı ülkesinde olduğu gibi İngiltere’de son yıllarda siyaset ve medya söylemlerinde
vuku bulan İslam ve Müslüman karşıtlığı, aşırı sağcı grup ve partilere olan desteğin
de artmasına neden olmaktadır. Örneğin, İngiliz Ulusal Partisi (BNP) ile Birleşik
Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) gibi partiler ile İngiliz Savunma Ligi (EDL) gibi
aşırı sağcı ve ırkçı grupların İslam ve Müslüman karşıtlığı medyada da destek
bulmakta ve bu da Muhafazakar ve İşçi Partisi gibi kitle partilerinin göçle ilgili
politikalarının daha sert olmasına etki edebilmektedir. Bu durum Müslüman ve diğer
göçmenler açısından bir tehlike arz ettiği gibi avantajları da bulunmaktadır. Zira, bu
durum Müslümanların demokratik kural ve kaideler içerisinde politik bir bilince
sahip olmasının ve oyunun kurallarına uyarak talep ettikleri haklarını elde
edebilmelerinin de yolunu da açabilir. 11 Eylül 2001 ikiz kule ve 7 Temmuz 2005
Londra tren saldırılarından sonra, İngiltere’de Müslümanlara karşı oluşan tepkiler,
onların sivil toplum ve siyasette daha fazla örgütlenmesine yol açmıştır. Örneğin İşçi
Partili Ken Livingstone’ın Londra Belediye Başkanlığı seçimlerinde Müslümanların
desteğiyle 2000-2008 yılları arasında belediye başkanı seçilmesi, Müslüman ve diğer
göçmenlerle uzak durmuş olan Muhafazakar Parti’nin de dikkatini çekmiş ve Boris
Johnson hem söylemlerinde hem de eylemlerinde Müslümanlarla iyi ilişkiler
kurmuştur. Müslümanlarla iyi ilişkiler kurması sayesinde kendisine siyasi destek
toplamayı başaran Johnson, 2008’den sonra Muhafazakar Parti’den belediye başkanı
seçilebilmiştir. Aynı durum genel seçimlerde ortaya çıkmıştır. 2010 yılında yapılan
genel seçimlerde Muhafazakar Parti, tarihinde ilk defa parlamentoya Müslüman
milletvekillerini taşımıştır. Muhafazakar Parti’den Sajid Javid ve Rehman Chisti’nin
56
yanı sıra İşçi Partisi’nden de 6 Müslüman milletvekili parlamentoya girmiştir. Sivil
toplum alanında ise Britanya Müslüman Konseyi, İngiltere’nin Irak ve Afganistan’la
ilgili dış politikalarına karşı olduğu için uzun yıllar görmezden gelinmesine rağmen,
duruşundan taviz vermediği halde İngiliz hükümeti tarafından yeniden Müslümanlar
ve diğer konularla ilgili başvurulan, sözü dinlenen bir organizasyon olmayı
başarmıştır. Bu örnekler, İngiltere’de Müslümanlara karşı medya ve siyasette
geliştirilen ayrımcı söylem ve uygulamalara rağmen, Müslümanların bu söylem ve
uygulamalara karşı örgütlü bir şekilde hareket etmesinin etkililiğini ortaya
koymaktadır.
Müslümanların basında önyargılı olarak temsil edildiğini inceleyen bu
çalışmanın benzerinin Müslüman göçmenlerin yoğun olduğu Avrupa ülkelerinde
yapılması, buradaki bulguların ne ölçüde tekrarlandığını ve İslamofobinin artmasında
medyanın rolünü daha açık biçimde ortaya koyacaktır.
57
KAYNAKÇA
Al Jalili, Ismail, 2002, Concerns of the Arab Community in the UK: A letter
submitted to the Commission for Racial Equality, www.naba.org.uk
Al Jalili, İsmail, 2004, Arab Population in the UK: Study for consideration of
inclusion of ‘Arab’ as an ethnic group on future census returns, National Association
of British Arabs.
Anwar, M. 1979, The Myth of Return: Pakistanis in Britain. London: Heinemann.
Anwar, M. 1994, Muslims in Britain: Demographic and Social Characteristics.
Journal Institute of Muslim Minority Affairs, 14, 124.
Anwar, M. 1996, British Pakistanis: Demographic, Social and Economic Position.
Warwick: University of Warwick, Centre for Research in Ethnic Relations.
Brice, M.A Kevin, 2010, A Minority Within a Minority: A Report on Converts to
Islam in the United Kingdom, Faith Matters.
Brown, M. 2000, Religion and Economic Activity in the South Asian Population.
Ethnic and Racial Studies, 23, 1035–1061.
Cohen, S. 1972, Folk Devils and Moral Panics: The Creation of the Mods and
Rockers. London: University Paperbacks.
Commission on the Future of Multi-Ethnic Britain, 2000, Runnymede Trust,
Curran, J. 1988, Whig Press History as Political Myth. J. Curren & J. Seaton (Edited
by), Power Without Responsibility(7–10). London: University Paperbacks.
58
Dayha, B. 1974, The Nature of Pakistani Ethnicity in Industrial Cities in Britain. A.
Cohen (Edited by), Urban Ethnicity (77–118). London: Tavistock.
Devran, Y. 2007, The Portrayel of Turkey in the British Media: Orientalism
Resurfaced, Insight Turkey, Volume 9, number 4, 101-115,
Dursun, Ç. 2007, Eleştirel Söylem Çözümlemesi, Felsefe Ansiklopedisi (içinde), Ed:
Ahmet Cevizci, Cilt 5, Ebabil Yayınları, 1. Baskı, 335-342
Ergeç, N. E. 2010, Medya Alanında Söylem; Önemi, özellikleri ve uygulaması,
Pegem Akademi, 1. Baskı, Ankara, 10-19
Fairclough, N. Graham, P. 2010, Marx as Critical Discourse Analyst: the genesis of a
critical method and its relevance to the critique of global capital Estudios de
Sociolnguistica 3.1, pages 185-229. Akt: N.E.Ergeç, Medya Alanında Söylem;
Önemi, özellikleri ve uygulaması, Pegem Akademi, 1. Baskı, Ankara, 12.
Focus on Religion, 2011, Office for National Statistics.
Islamophobia: a Challenge for us All, 1997, Runnymede Trust
Küçükcan, Talip, 2004, "The making of Turkish-Muslim diaspora in Britain:
religious collective identity in a multicultural public sphere", Journal of Minority
Muslim Affairs, 24 (2): 243–258
Lake, Brian, 1984, British Newspapers: A History and Guide
Layton‐Henry, Z. 1984, The Politics of Race in Britain. London: George Allen and
Unwin.
Lewis, P. 1994, Islamic Britain. London: IB Taurus.
59
Macfie, A.L., 2002, Orientalism, Great Britain: Longman.
Modood, T. 1991, The Indian Economic Success: A Challenge to Race Relations
Assumptions. New Community, 17, 85–96.
Nielson, J. 1984, Muslim Immigration and settlement, Research Papers on Muslims
in Europe.
Poole, E. 2009, Reporting Islam, Media representations of British Muslims, I. B.
Tauris: London
Poole, E. and Richardson, J. E. 2010, Muslims and the News Media, I.B. Tauris:
London
Richardson, J. E. 2004, (Mis)Representing Islam: The racism and rhetoric of British
broadsheet newspapers, John Benjamins Publishing Company: Amsterdam
Said, E. 1981, Orientalism: Western Conceptions of the Orient. London: Routledge
& Kegan Paul.
Said, E. 1981, Covering Islam: How the Media and the Experts Determine How We
See the Rest of the World. London: Rougledge and Kegan Paul.
Sian, Katy & Law, Ian & Sayyid, S, 2012, The Media and Muslims in the UK Centre
for Ethnicity and Racism Studies, University of Leeds, March 2012, s. 230
Van Dijk, T. (1991) Racism and the Press, Routledge: London
Van Dijk, T. (1993). Elite Discourse and Racism. London: Sage.
Van Dijk, T. 2003, Söylem ve İdeoloji: Çok Alanlı Bir Yaklaşım (Çev:N. Ateş) Ed:
Barış Çoban; Söylem ve İdeoloji (içinde), Su Yayınları, Birinci Basım, 13-112.
60
Williams, Kevin, 2010, Read All About It: A History of the British Newspaper
Wodak R. Dijk, T.V. 2000, Racism At The Top. Parlaimentary Discourses on Ethnic
Issues in Six Europen States. Klagenfurt, Austria: Dava Verlag. Akt: N.E.Ergeç,
Medya Alanında Söylem; Önemi, özellikleri ve uygulaması, Pegem Akademi, 1.
Baskı, 19.
Wodak, R. 2007, “What CDA is about: Summary of Its History, İmportant Concepts
and Its Developments”, Methods of Critical Discourse Analysis (eds. R. Wodak-M.
Meyer), London, Sage Publications, 2001, ss. 1-13. Akt: Ç. Dursun, “Eleştirel
Söylem Çözümlemesi”, Felsefe Ansiklopedisi (içinde), Ed: Ahmet Cevizci, Cilt 5,
Ebabil Yayınları, 1. Baskı, 341-342.
İNTERNET
Ali, Tarık, 2005, The Price of Occupation, www.guardian.co.uk, (Erişim tarihi:19
Aralık 2012)
Attack is the best defence against terror, 2005, www.telegraph.co.uk, (Erişim
tarihi:19 Aralık 2012)
Bright, Martin, 2005, Radical links of UK's 'moderate' Muslim group,
www.guardian.co.uk, (Erişim tarihi: 19 Aralık 2012)
Cook, Robin, 2005, The struggle against terrorism cannot be won by military means,
www.guardian.co.uk, (Erişim tarihi:19 Aralık 2012)
Father and sons guilty of honour killing, 2005, www.telegraph.co.uk, (Erişim tarihi:
20 Aralık 2012)
61
Full text: Blair’s migration speech, 2004, www.guardian.co.uk, (Erişim tarihi: 24
Aralık 2012)
Galloway says Blair and Bush ‘have blood on their hands’, 2005,
www.guardian.co.uk, (Erişim tarihi: 19 Aralık 2012)
Gilan, Audrey, 2005, Father and sons found guilty of honour killing,
www.guardian.co.uk, (Erişim tarihi: 20 Aralık 2012)
Gillan, A.&Cobain, I.&Muir H. 2005, Jamaican-born convert to Islam 'coordinated
fellow bombers', www.guardian.co.uk, (Erişim Tarihi: 19 Aralık 2012)
Glover, Jonathan, Dialogue is the only way to end this cycle of violence,
www.guardian.co.uk, (Erişim tarihi: 19 Aralık 2012)
Helm, Toby, 2005, Holocaust Day must be scrapped, say Muslim leaders,
www.telegraph.co.uk, (Erişim tarihi: 20 Aralık 2012)
Implications for the Justice and Home Affairs area of the accession of Turkey to the
European Union, 2011, www.publications.parliament.uk , (Erişim tarihi: 20 Aralık
2012)
İngiliz gazeteciden itiraf: Editörler, Müslümanları karalamak için siparişle haber
yaptırdılar, www.zaman.com.tr, (Erişim tarihi: 20 Aralık 2012)
Johnston, Philip, 2005, Britain now home to 4.3m migrants, www.telegraph.co.uk,
(Erişim tarihi: 20 Aralık 2012)
King, Antony, 2005, One in four Muslims sympathises with motives of terrorists,
www.telegraph.co.uk, (Erişim tarihi:19 Aralık 2012)
Leveson Inquiry, 2011, 29 Ekim 2011 Oturumu, www.levesoninquiry.org.uk
62
MPs repeat Nick Griffin’s warning of Turkish immigration invasion, 2011,
www.bnp.org.uk, (Erişim tarihi: 20 Aralık 2012)
Palmer, Alasdair, 2005, Top job fighting extremism for Muslim who praised bomber,
www.telegraph.co.uk, (Erişim tarihi: 20 Aralık 2012)
Sacranie, Iqbal, 2005, Holocaust Memorial day is too exclusive,
www.guardian.co.uk, (Erişim tarihi: 20 Aralık 2012)
Steyn, Mark, 2005, Islam does incubate terrorism, www.telegraph.co.uk, (Erişim
tarihi:19 Aralık 2012)
Tahir, Tariq, 2005, Brick Lane scam brought 'hundreds of illegal immigrants into
Britain', www.telegraph.co.uk, (Erişim tarihi: 20 Aralık 2012)
Travis, Alan, 2005, Migrant map of UK reveals surprises, www.guardian.co.uk,
(Erişim tarihi: 20 Aralık 2012)
Walsh, Declan, 2005, The Rescuers, www.guardian.co.uk, (Erişim tarihi: 20 Aralık
2012)
World Association of Newspapers, wan-press.org
Yılmaz, Hakan, 2010, “Biz”lik, “Öteki”lik, Ötekileştirme ve Ayrımcılık:
Kamuoyundaki Algılar ve Eğilimler, www.hakanyilmaz.info
Young, Garry, 2005, Newspapers warn of threat to America from 'Londonistan'
www.guardian.co.uk, (Erişim tarihi: 19.12.2012)