İnŞİkÂk sÛresİ nuzul 52 mushaf 84 08.02...İnŞİkÂk sÛresİ nuzul 52 mushaf 84 08.02.2016 -...

15
İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnşikak suresiyle başlı yoruz. İnşikak suresi adını birçok sure gibi ilk ayetinden alıyor. Aslında inşikak mastardır. Fakat burada fiil olarak gelmiş unşakkat. Zaten isim olması için fiilin isme dönüştürülmesi gerekiyor. Çünkü sureye isim vereceğiz, fiil verilmez. Onun için inşikak suresi denilmiş. Efendimizin dilinde bu sure Ebu Hureyreden gelen bir rivayetten öğreniyoruz ki suretul İzesSemâunşakkat şeklinde ifade bulmuş. Yani ilk ayetinin tamamıyla efendimiz sûreyi anmış. Birçok örnekte de olduğu gibi. Demek ki inşikak ismi efendimiz zamanında, sahabe zamanında hatta 2. 3. Nesiller zamanında henüz meşhur olmamış. Sureye başka isimler verilmişse de şöhrete ulaşmamış. Bu isim şöhret bulmuş. Bazı ilk Mushaflarda da bu isimle yer almış. Adı, Kıyamet ve Son Saat ile ilgili olan surelerden biridir. Duhan, Casiye, Vakıa, Hakka, Kıyame, Nebe’, Tekvir, Gaşiye, Zelzele, Karia sureleri, isim açısından bu surenin karşısına yazılabilir. İnşikak’ın zıddı İnfitar’dır. İnşikak; oluştan sonraki bozuluşu, İnfitar; bozuluştan sonraki yeniden oluşu ifade eder. İlk oluşu ifade eden sureler ise Fecr ve Felak sureleridir. - İzesSemâunşakkat yarılma, parçalanma, param parça oluş anlamına geliyor. Daha önce işlediğimiz Tekviyr suresinin girişinde kıyamet, son saat, yani kevn ve fesat, oluş ve bozuluşla ilgili tüm ayetlerin ve surelerin üslubuna dair bir takım Kur’anî kurallardan bahsetmiştik. - Kur’an ın üslubuna dair, üslub-ul Kur’an a dair o maddeler içerisinde bir tanesi de oluş ve bozuluşla ilgili, son saat ve kıyametle ilgili tüm pasajların, ayetlerin, surelerin içerisinde ki lafızların ya meçhul kipiyle, yani faili olmayan bir kiple. Ya da mutavaat kipiyle kullanıldığını söylemiştik. Kur’an ın üslubu bu, genel bir üslup. Ki Kur’an baştan sona bir üslup manzumesi, bir kurallar bütünü, belagatin şahikasıdır. Onun için Kur’an’ın içerisinde bir örgü var. Muhteşem bir örgü! Bir dantel gibi ilmek ilmek dokunmuş adeta. Biz bu örgüyü fark etmeden, keşfetmeden Kur’an ın manalarının kalbine giremeyiz. Manalarının kalbine girmemiz için bu dantelin bütün içerisinde ki parçaların yerlerini bulmamız ve parçayı bütüne bağlayan bir takım üslup özelliklerini keşfetmemiz lazım. - Kıyametle ilgili Sure ve Ayetlerin Özellikleri şöyledir; Kur’an’ın kendine özgü üslubu, Son Saat ve Kıyametle ilgili âyetlerde de kendini belli eder. Bunları maddeler halinde şöyle özetleyebiliriz: 1) Korkunç, dehşetli ve azametlidir: Şerha şerha yarılma (inşikâk), toz duman olma (intisâr), bürüyüp kuşatan (ğaşiye), korkunç olay (vâkıa), muazzam haber (nebeun azim), öldürücü çığlık (sayha), yerle bir eden sarsıntı (racfeh, zelzele), içini boşaltan (ba‘sera)… 2) Şeffaf ve dakiktir: Zerre kadar (miskâle zerratin), un ufak edici (hebâen munbessen), atılmış pamuklar gibi (ke’l-‘ihni’l-menfuş), uçuşan kelebekler gibi (ke’l-ferâşi’l- mebsus)… 3) Genellikle belirsiz (nekira) gelir: Anlatılanların eşsiz, benzersiz ve hayal edilemezliğini ifade eder: o akıl almaz gün (yevmeizin), tarife sığmaz bir ürperiş (hâşi‘ atun), anlatılamaz bir kayıp (hâsiratun) gibi… 4) Genellikle fiiller faile bina edilmeyerek ya mutavaat ya da meçhul kipiyle gelir: İnfeterat, inşakkat, inkederat, ikterabet, irtekıb, hukkat, muddet, zulzilet, hummilet, dukket, busset, ruccet, tumiset, furicet, kuvvirat, suyyirat, uzlifet, feterat… Müfessirler bu ibarelerin failini Allah olarak takdir etmişler ve bunu da “Faili o kadar bellidir ki söylemeye bile gerek yoktur” şeklinde açıklamışlardır. Fakat faili bunlardan daha açık ve kesin olan fiiller Allah’a nisbetle kullanılmıştır: Allahu haliku kulli şey’, vallahu yerzuku, er-Rahmân ‘alleme’l-Kur’an, halaka’s- semavat, nezzele’l-Kur’an gibi. O halde burada Kur’an’a özgü bir üslûp söz konusudur (bkz. el - İ‘câz, 240-243). Bu üslûp şu hakikatleri ifade eder: olaylar ilâhi yasalar gereği kendi iç dinamikleriyle gerçekleşecek, sistem fıtratındaki emri uygulayacak, dışardan bir emre gerek duymayacaktır. - İşte onlardan biri de son saat ve kıyametle ilgili tüm ayetlerin dahil olduğu bir üslup. Bu üslubun özelliklerinden biri fail yok. Ya meçhul kip geliyor, ya mutavaat. - Meçhul kip bellidir; faili söylenmeyen, hatta failinde mefulü olan, mefulünde faili olan, faili mefulünün içine gizlenmiş, fiilin içine gizlenmiş olan kip. Bir de mutavaat kipi var ki, mutavaat kipi de aynı. Faili söylenmiyor. Fakat mutavaad kipini meçhul kipten ayıran şey şu; Mutavaad

Upload: others

Post on 21-Mar-2021

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

İNŞİKÂK SÛRESİ

Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016

- Bugün dersimize İnşikak suresiyle başlıyoruz. İnşikak suresi adını birçok sure gibi ilk ayetinden

alıyor. Aslında inşikak mastardır. Fakat burada fiil olarak gelmiş unşakkat. Zaten isim olması için

fiilin isme dönüştürülmesi gerekiyor. Çünkü sureye isim vereceğiz, fiil verilmez. Onun için

inşikak suresi denilmiş. Efendimizin dilinde bu sure Ebu Hureyreden gelen bir rivayetten

öğreniyoruz ki suretul İzesSemâunşakkat şeklinde ifade bulmuş. Yani ilk ayetinin tamamıyla

efendimiz sûreyi anmış. Birçok örnekte de olduğu gibi. Demek ki inşikak ismi efendimiz

zamanında, sahabe zamanında hatta 2. 3. Nesiller zamanında henüz meşhur olmamış. Sureye

başka isimler verilmişse de şöhrete ulaşmamış. Bu isim şöhret bulmuş. Bazı ilk Mushaflarda da

bu isimle yer almış. Adı, Kıyamet ve Son Saat ile ilgili olan surelerden biridir. Duhan, Casiye,

Vakıa, Hakka, Kıyame, Nebe’, Tekvir, Gaşiye, Zelzele, Karia sureleri, isim açısından bu surenin

karşısına yazılabilir. İnşikak’ın zıddı İnfitar’dır. İnşikak; oluştan sonraki bozuluşu, İnfitar;

bozuluştan sonraki yeniden oluşu ifade eder. İlk oluşu ifade eden sureler ise Fecr ve Felak

sureleridir.

- İzesSemâunşakkat yarılma, parçalanma, param parça oluş anlamına geliyor. Daha önce

işlediğimiz Tekviyr suresinin girişinde kıyamet, son saat, yani kevn ve fesat, oluş ve bozuluşla

ilgili tüm ayetlerin ve surelerin üslubuna dair bir takım Kur’anî kurallardan bahsetmiştik.

- Kur’an ın üslubuna dair, üslub-ul Kur’an a dair o maddeler içerisinde bir tanesi de oluş ve

bozuluşla ilgili, son saat ve kıyametle ilgili tüm pasajların, ayetlerin, surelerin içerisinde ki

lafızların ya meçhul kipiyle, yani faili olmayan bir kiple. Ya da mutavaat kipiyle kullanıldığını

söylemiştik. Kur’an ın üslubu bu, genel bir üslup. Ki Kur’an baştan sona bir üslup manzumesi,

bir kurallar bütünü, belagatin şahikasıdır. Onun için Kur’an’ın içerisinde bir örgü var. Muhteşem

bir örgü! Bir dantel gibi ilmek ilmek dokunmuş adeta. Biz bu örgüyü fark etmeden, keşfetmeden

Kur’an ın manalarının kalbine giremeyiz. Manalarının kalbine girmemiz için bu dantelin bütün

içerisinde ki parçaların yerlerini bulmamız ve parçayı bütüne bağlayan bir takım üslup

özelliklerini keşfetmemiz lazım.

- Kıyametle ilgili Sure ve Ayetlerin Özellikleri şöyledir; Kur’an’ın kendine özgü üslubu, Son Saat

ve Kıyametle ilgili âyetlerde de kendini belli eder. Bunları maddeler halinde şöyle özetleyebiliriz:

1) Korkunç, dehşetli ve azametlidir: Şerha şerha yarılma (inşikâk), toz duman olma (intisâr),

bürüyüp kuşatan (ğaşiye), korkunç olay (vâkı‘a), muazzam haber (nebeun ‘azim), öldürücü çığlık

(sayha), yerle bir eden sarsıntı (racfeh, zelzele), içini boşaltan (ba‘sera)…

2) Şeffaf ve dakiktir: Zerre kadar (miskâle zerratin), un ufak edici (hebâen munbessen), atılmış

pamuklar gibi (ke’l-‘ihni’l-menfuş), uçuşan kelebekler gibi (ke’l-ferâşi’l- mebsus)…

3) Genellikle belirsiz (nekira) gelir: Anlatılanların eşsiz, benzersiz ve hayal edilemezliğini ifade

eder: o akıl almaz gün (yevmeizin), tarife sığmaz bir ürperiş (hâşi‘ atun), anlatılamaz bir kayıp

(hâsiratun) gibi…

4) Genellikle fiiller faile bina edilmeyerek ya mutavaat ya da meçhul kipiyle gelir: İnfeterat,

inşakkat, inkederat, ikterabet, irtekıb, hukkat, muddet, zulzilet, hummilet, dukket, busset, ruccet,

tumiset, furicet, kuvvirat, suyyirat, uzlifet, feterat… Müfessirler bu ibarelerin failini Allah olarak

takdir etmişler ve bunu da “Faili o kadar bellidir ki söylemeye bile gerek yoktur” şeklinde

açıklamışlardır. Fakat faili bunlardan daha açık ve kesin olan fiiller Allah’a nisbetle

kullanılmıştır: Allahu haliku kulli şey’, vallahu yerzuku, er-Rahmân ‘alleme’l-Kur’an, halaka’s-

semavat, nezzele’l-Kur’an gibi. O halde burada Kur’an’a özgü bir üslûp söz konusudur (bkz. el-

İ‘câz, 240-243). Bu üslûp şu hakikatleri ifade eder: olaylar ilâhi yasalar gereği kendi iç

dinamikleriyle gerçekleşecek, sistem fıtratındaki emri uygulayacak, dışardan bir emre gerek

duymayacaktır.

- İşte onlardan biri de son saat ve kıyametle ilgili tüm ayetlerin dahil olduğu bir üslup. Bu üslubun

özelliklerinden biri fail yok. Ya meçhul kip geliyor, ya mutavaat.

- Meçhul kip bellidir; faili söylenmeyen, hatta failinde mefulü olan, mefulünde faili olan, faili

mefulünün içine gizlenmiş, fiilin içine gizlenmiş olan kip. Bir de mutavaat kipi var ki, mutavaat

kipi de aynı. Faili söylenmiyor. Fakat mutavaad kipini meçhul kipten ayıran şey şu; Mutavaad

Page 2: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

kipinde etkiye tepki vardır. Etki eden bir şey ve ona karşılık bir tepki. Hani klasik Arapça

öğrenimi görürken talebeler şu cümleyi bir model cümle olarak okurlar. Kesertüv vücace men

kesera zalikez zücacü. Bu mutavaat kipinin cümle içinde nasıl bir anlam kazandığını gösterme

babından bir örnektir. Ben camı kırdım, cam da kırılmaklığı kabul etti. Yani bir etki vardır, etkiye

de bir tepki vardır dolayısıyla mutavaad kipinde de etki eden söylenmemiştir. Ama tepki dile

getirilmiştir. Bunun birkaç sebebi olabilir.

Klasik tefsirimizde zikredilen sebep; faili o kadar belli ki, yani gökleri, göğü, uzayı parçalayacak

olan Allah’tan başka kimdir ki. Dolayısıyla fail bu kadar belli iken faili söylemeye gerek yoktur

diye söylemişler, tespitte bulunmuşlar. Fakat bu tespit çok ikna edici değil, çünkü faili çok çok

daha belli olan öyle fiiller var ki onlarda fail zikredilmiş. Ve min âyâtihî halkus Semâvati vel Ard

. (Şûra/29) (Allah) göklerin ve yerin yaratıcısıdır gibi. Mesela; Halâkahu; O yarattı. O, onu

yarattı. Dolayısıyla orada, O Allah yarattı, fail burada gizli de olsa ortada, fail var, hüve. Yine

İnne veliyyiyallâhullezî nezzelel kitâbe ve huve yetevelles sâlihîn (‘Araf/196) Şüphesiz ki benim

koruyanım, kitabı indiren Allah’tır ve o bütün iyi kullarını görüp gözetir. (Allah) kitabı indirdi.

Kitabı indirenin Allah olduğu besbelli, Allah’tan başkası zaten indirmezdi. Yani bu açıklayıcı

değil. Peki nasıl açıklayabiliriz? Daha önce de ilgili yerde açıklandığı gibi biz şöyle açıklamayı

daha uygun buluyoruz. Son saat, kevn ve fesat, oluş ve bozuluş anında eşyanın, göklerin yerin,

ayın, güneşin dürülüşü, iflas edişi. Ya da kâinatın geri alınışı, başlangıçta olduğu gibi bir açılış ve

ondan sonra dürülüşü bir yasaya bağlı olarak gerçekleşecek. Bu yasa Allah’ın; eşyanın içine

yaratılıştan koyduğu, yazdığı bir yazgı, bir yasa. Yani bir takdir, Allah’ın takdiridir bu. Onun için

bir fail gerekmeyecek. Veyahut ta sonradan bir müdahaleye gerek duymayacak. Eşya zaten

baştan kendi içine konulmuş yasalar çerçevesinde oluş ve bozuluş sürecine girecek.

Ama burada mutavaat kiplerinin şöyle bir sonucu da olabilir. Yani etkiye tepki demiştik. Yerlerin

ve göklerin bozuluşunda insanoğlunun eylemleri, günahları, sevapları, amelleri, fıskı, küfrü, şirki,

fücuru, sapması, isyanı, zulmü, tuğyanı sebep olacak. Bu sebeplerle yeryüzü tepki verecek. Bu

etkiye insanoğlunun etkisine tepki verecek. Veya insanoğlunun çevreyi kötü kullanmasına, tabiatı

tepe tepe kullanmasına, Allah’ın kendisini misafir ettiği misafirhaneyi berbat etmesine tepki

verecek ve bu tepki sonucunda zincir kırılacak, Allah’ın koyduğu bozuluş yasası böylece yasa

gereği harekete geçecek şeklinde anlayabiliriz.

- Suremiz Mekki bir sure. Zaten anlaşılıyor; İzesSemâunşakkat / Ve ezinet liRabbiha ve hukkat / Ve

izel'Ardu müddet; / Ve elkat ma fiyha ve tehallet / Ve ezinet liRabbiha ve hukkat sese bakın, tokat

gibi, şak, şak patlıyor. İnsan hiç anlamasa da etkilenir. Diller ikiye ayrılır ıstınai diller ve tabii

diller şeklinde. Yani bir sınai mamül gibi sonradan imal edilmiş diller, birde tabii doğal süreç

içerisinde. Tabii başlayıp sonradan sentetik hale gelmiş dillerde var. fakat Arap dili dünya dilleri

içerisinde en korunmuş dildir. Bunu rahatlıkla iddia edebiliriz. Zira Arap dilini konuşan kavim

kapalı havza toplumu olarak yüzyıllarını, bin yıllarını geçirmiştir. Yani diğer kavimlerle

karışmamıştır. Çölün içerisinde konserve gibi muhafaza edilmiş bir dildir, Arap dili tabii bir

dildir. Onun için bu dilin asaleti korunmuştur. Hatta tedvin asrı dediğimiz ikinci yüzyılda (hicri)

islami ilimlerin inşa edildiği asır. Arap dili derlenirken koca koca alimler badiyeye gitmişler,

bedevilerin yaşadığı yerlere. Yüzyıllardır, hatta bin yıllardır hayat orada aynı sürüyor. Yer kum,

çıplak bir gök, bedevinin develeri varsa vaha, biraz hurma ve su. Hepsi bu. bu hayat böyle uzun

zamanlardır devam ediyor. Bu hayat içerisinde konuşulan dilde yıpranmıyor. Dolayısıyla bu

alimler bedevilere gidip 3-5 bin yıldan beri konuştukları dilin ana kelimelerini tedvin ettiler,

kaydettiler, yani işlediler. Halil bin Ahmed el Ferahidi; Kitabul Ayn isimli o ansiklopedik

lugatını böyle oluşturdu. Hicri ikinci yüzyılda, ondan sonra arkası geldi. Evet ayetler tokat gibi

patlıyor demiştik, Arap dilinin hususiyetidir, tabii bir dildir. Tabii dil olduğu için mana ve sesi

uyumludur. fî gayâbetil cubb (Yusuf 15) anladınız, bilmiyorsunuz Arapçayı ama bir şeyin suya

daldığını hissettiniz. İzesSemâunşakkat bir şey şak diye yarıldı. Vesvese; fıs fıs diye konuştu.

Böyle bir doğal seslerden oluşan bir dil Arapça. Suremiz mekkidir dedik, 6, 13, 14 ve 20 ile 24.

ayeti kerimeleri Mü’minlerin acı çektiği bir zamanda indiğini gösteriyor suremiz. Gerçekten de

mü’minler acı çekiyorlar, koşturuyorlar, ızdırap çekiyorlar, kafirler ise safa sürüyor. Bu

zikrettiğimiz ayeti kerimelerde bu ima var. Ayetlerin iniş zamanı önemlidir. Ayetlerin ayaklarını

bastığı yeri bilmeliyiz ki manayı anlayabilelim. Bu ayetlerde Mekke’de mücadele var. bu

mücadelenin taraflarının ahiretteki durumlarını gösteriyor. Buradan yola çıkarak şunu

söyleyebiliriz bu sure Mekke döneminde ki iniş zamanı boykotun ilk yıllarına tesadüf ediyor ki 7.

Page 3: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

veya 8. yılı diyebiliriz nübüvvetin, peygamberliğin 7. veya 8. yılında İnşikak suresi inmiştir

diyebiliriz. Biliyorsunuz 6. Yılda başladı boykot, 9. Yılın sonunda son buldu. Dehşet bir dönem

geçirdi müminler. Bir mahallede açlığa terk edildiler. Tabiri caizse ölüme terk edilip

yeryüzünden kökleri kazınmak istendi. Bir tecrit edilmişlik haliydi. Ne tarla, ne ot, ne su hiç bir

şey yok. Bu insanların çektiğini bir düşünelim. İman uğruna ödenmiş bedeli bir düşünelim. İşte

böyle bir dönem 3-3,5 yıl sürüyor bu dönem. Bu sure de o dönemin başlarında iniyor.

- Surenin konusu bu kâinatın bir de ötesi var, bu hayatın bir de ötesi var. Yani dünyanın bir de

ruhu var; Ahiret. Hayatın bir de ruhu var. Dolayısıyla eğer ahiret siz bir dünya tasavvur ederseniz

ruhsuz bir hayat tasavvur ediyorsunuz demektir. Hesap günü ilahi adalet surede işlenmektedir.

Yani yolların sonu Allah’a çıkar. Ey insan Allah’tan kaçma, mümkün değil. İster istemez rabbine

doğru yol alacaksın. Ne yaparsan yap sen ey insanoğlu hidayet yolunda ilerlemesen dahi, batıl ve

dalalet yolunda ilerlesen dahi, ne yaparsan yap hayatın yolunda son sürat ilerlerken yolların sonu

Allah’a çıkar. Rabbine doğru yol alacaksın, sonunda O’na kavuşacaksın diyor bu surenin içinden

berceste ayet. “Sen ey insanoğlu! Evet evet, hayat yolunda son sürat yeldirdikçe (ister istemez)

Rabbine doğru yol alan sen, sonunda O’na kavuşacaksın!” (6) Dolayısıyla bu sure bize ey insan

alâ külli hal öleceksin ve rabbinin huzuruna çıkıp hesap vereceksin diyen bir sure. Neyin uğrunda

çabalamışsan çabaladığın şeye kavuşacaksın manasına gelir.

- Herkesin bir sicili tutulmaktadır. İyilerin sicili, sağduyu ile hareket ettiklerinin bir nişanesi olarak

sağ ellerine verilecek, kötülerin sicili de sağduyularını, yani vicdanlarını dinlemedikleri için sol

ellerine verilecektir 7-15. Ayetlerde. En büyük şahit Allah’tır.

- Sözün özü: Kâinatın müstesna yolcusu insan, yolun sonunda kendi tercihinin sonuçlarıyla baş

başa kalacaktır. Sûrenin son mesajı, “kendi düşen ağlamaz”ın Kur’ancasıdır. Bu girizgâhtan

sonra suremizi tefsire geçebiliriz.

حيم حمن الر الر بسم الله

“BismillahirRahmanirRahıym”

RAHMAN RAHİM OLAN ALLAH’IN ADINA

“özünde merhametli, işinde merhametli Allah adına.”

- Rahman, rahiym olan Allah adına. Kâinatı rahmetiyle kuşatan ve tüm varlığa, Rahman ismiyle

rahmetini tecelli ettiren ama çok özel olarak kendisine iman eden, güvenen ve imanında sebat

edenlere de ayrıca rahıym ismiyle tecelli edecek olan Allah adına.

- Seven, şefkati sonsuz olan sevgisiyle kuşatan Allah adına. Merhametini zatına ilke edinmiş

yarattıklarına da merhametinden bir parça koymuş Allah adıyla.

- Özünde merhametli, işinde merhametli Allah adına.

Her bildiri bir otorite adına okunur ey muhatap, önünde ki bildiri Allah adına okunuyor, sende bu

bildiriyi Allah tan gelmiş olarak dinle.

ت ) ماء انشق (1إذا الس

İzesSemâunşakkat;

GÖKYÜZÜ şerha şerha yarıldığında, - İzesSemâunşakkat Bütün bir uzay, bütün bir gök, göklerin tamamı şerha şerha yarıldığı zaman.

- İza ile başlıyor. Zarf-ı zaman. Fakat aynı zamanda şart edatı var. iza geldiği zaman gelecek

zamana atıf yapar. Yani olmuş değil, olacak bir şeye atıf yapar.

- Gök, es Sema çoğul değil de tekil geldiği için bütün bir uzayı ifade etse gerektir. Sema bir şeyin

üst tarafını ifade eder. Evin tavanı evin semasıdır. Dolayısıyla sema yalnızca astrofiziğin konusu

olan uzay değildir. Sema aynı zaman da varlıklar hiyerarşisinin en tepesidir. Onun için Kur’an’da

Allah’a da izafe edilir. Sumuv; yüce demektir. Aslında isim de buradan gelir.

Bismillahirrahmanirrahim, İzesSemâunşakkat; besmelenin ismi ile, es sema aynı köktendir. Niye

isme aynı kökten kelime gelmiş? Çünkü isim sahibi olmak yücelik sahibi olmaktır. Var olanın adı

Page 4: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

olur, yok olanın adı olmaz. Varlık meydanına, varlık dünyasına gelmek bir şereftir. Onun için var

olmak yokluk karşısında bir şereftir. Var olma şerefinden dolayı Allah’a şükür borçluyuz.

Bazıları diyorlar ki ben istemedim Allah beni niye var etti. Hadlerini aşıyorlar. Şunu unutuyorlar

ben istemedim diyen dili de Allah var etmeseydi ben istemedim diyemeyecektin. Var olmadan

istemediğini nasıl söyleyeceksin? Haddini bil ey insan, haddini bil!

Es sema; marife gelmiş. demek ki ya ahd için alacağız, ya cins için alacağız. Ahd için alırsak

bilinen semaya delalet eder. Ahd için almamız doğru, bilinen sema, kainatın seması. Veya

yeryüzünün atmosferdir. Kur’an’da 3 tip kozmoloji vardır. Birinci ve en aşağı kozmoloji

yeryüzünü saran atmosferdir. Gaz tabakası. İkinci kozmoloji Kur’an da güneş sistemimizdir.

Üçüncüsü ise kainattır. Ve hatta daha ötesidir. O zaman kainatın hepsi bir tek sema, onun dışında

daha başka semalar. Varlık kategorileri. Bu kozmoloji ile ilk ikisi kastediliyor olabilir. İlki en

yakını yani dünyamızın kıyameti demeye gelen, dünyamızı saran atmosferin iflası. Paramparça

olması. İkincisi ise güneş sistemimizin kıyameti demeye gelen güneş sistemimizin cazibe ipliği,

merkezkaç ve çekim kuvvetinin dağılması. İnşakkat; infial babındandı, mutavaat için olduğunu

ve mutavaatında hikmetinin ne olduğunu girizgâhta söylemeye çalışmıştık. Yani faili mefuldür

mutavaatın.

- Bunun adına islam hikmetinde kevn ve fesat denir. Bu alem kevn ve fesat alemidir. Kevn ve

fesata uğramaktan ari olan Allah’tır. Allah dışında her şey kevn ve fesat kanununa tabidir. Oluş

ve bozuluş demektir. Her oluş bozuluşunu içinde saklar, her bozuluş oluşa gebedir. Bu kanunun

dışında kalan bir mahluk var mı? Toprağa bakıyoruz; ondan bitki çıkıyor, ondan canlılar yiyor,

bizde o canlıları veya bitkileri yiyerek mineraller, vitaminler alıyoruz. Ve en sonunda biz

gelişiyor büyüyor ve ölüyoruz, toprağa dönüyoruz. Geldiği yere geri dönüyor. Her şey aslına rücu

eder. Ve ondan sonra dönüşüm tekrar başlıyor. Ama bu bir kısır döngü falan değil, hint

düşüncesinde olduğu gibi. Böyle kainat bir makine kendini tekrar ediyor. Avare kasnak gibi, yok

öyle bir şey. Eğer öyle olsaydı insanın ilk oluştuğu anlar dünyanın bir yerlerinde devam ediyor

olurdu. Yani bizim ilk oluşumumuzla yan yana olurduk. Salatalığı yerken yeni salatalıkların

hevenginde filizlendiğini görüyoruz. Fakat bizim yeryüzünde filizlendiğimizi görebiliyor muyuz?

Yok. Avare kasnak değil de onun için. İlahi müdahale ile var olduk da onun için. Yani tesadüf

yok da onun için. Allah hayata müdahil de onun için. Yoksa biz insanın yeryüzünde ki sudan

başlayan o tekamül halkalarının hepsine şu anda şahit olacaktık. Rabbimizin hayata müdahalesi

sonucunda varız. kulle yevmin huve fî şe’n, o her an hayata müdahildir.

Burada bozuluş ifade ediliyor. Gelecekten haber veren ayetlerle karşı karşıyayız. Gelecekten

sadece Allah haber verebilir. Yani son saat, yani fesat, kevn ve fesat, Kaos değil, kaos yok.

Bozuluşta kaos yok, yapılışta zaten kaos yok. Yıkılışta bile kaos yok. Çünkü yıkılışta Allah’ın

yasalarına göre gerçekleşiyor. Kaos iradeli varlık olan insanın içinde, insanın iç dünyasında. Peki

ne var? Bozuluş aleminin tasviri var burada.

- İzesSemâunşakkat mutavaat kipinin vurgusuyla tam olarak meallendirirsek; gökyüzü kendisine

verilen emre uyup paramparça olduğu zaman. Mutavaat budur. Failin aynı zamanda meful

olmasıdır, öznenin aynı zamanda nesne olması halidir. Yani gökyüzünün parçalanmasını kendi

tasarrufu sanmayın. Gökyüzünün üstünde tasarruf eden bir Rabbülalemiyn var.

- Bozuluş Kur’an da 3 ayrı süreçte ifade ediliyor. İnfitar suresi ile İnşikak suresi ile, bir de

enbiya/104. ayetiyle. Yani kavramsal olarak İnfitar, İnşikak, tayy. Başı İnfitar, başlangıç, yarılış,

açılış. Ortası İnşikak bozuluş. Sonu tayy; dürülüş.

- Yevme natvis Semae ketayyis sicilli lilkütüb. (Enbiya/104) kitap sayfaları gibi yeri ve göğü

dürüm dürüm dürdüğünde. Aman Allah’ım. Katlıyor, Rabbimiz kitap gibi katlıyor, yerleri

gökleri, yıldızları, gezegenleri. Samanyolunun geriden çekilmiş görüntüsü aklımıza gelsin nasıl

bir dürülüş dersek eğer. Böyle çok katlı bir ruloyu dürer gibi öyle düreriz.

kema bede'na evvele halkın nu'ıydüh. Başlangıçta nasıl yaratmışsak o yaratılışı tekrar iade ederiz.

Tıpkı yoktan yarattığımız gibi onu tekrar vardan yaratırız. Veya tekrar yaratırız, iade ederiz.

va'den Aleyna bu bizim üzerimize bir vaaddir. Evet,

inna künna faıliyn. (Enbiya/104) biz, elbet biz yaparız, söyledik mi yaparız. İtirazı olan var mı?

Çünkü Allah yapmayacağını söylemez. Allah’ın yapamayacağı bir şey yoktur ki. Bu ayetler, bu

sureler arasında bir bağlantı var. Devam ediyoruz;

- Semâ inşikak ettiği, (Elmalı)

Page 5: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

ت ) ا وحق (2وأذنت لرب

Ve ezinet liRabbiha ve hukkat;

Yani Rabbine kulak verdiğinde ve sonuç alındığında,

- Ve ezinet liRabbiha ve hukkat Yani rabbine kulak verdiğinde ve sonuç alındığında.

- Ezinet; fiil. Kulak verdi. Kim? Kıyamete muhatap olan kozmik cisimler, yani gökyüzü. Allah’ın

emrine kulak verdi. İnşakkat demişti ya önceki ayet, İnfial babının aslında bir tarifi bu. gökyüzü

rabbine kulak verdi. Büyük özne emretti oda emri yerine getirdi. Ve paramparça oldu.

Paramparça ol ey gökyüzü dedi, gökyüzü de paramparça olmayı kabul etti. İnfial babı arap

dilinde sadece somut şeyler için gelir. Soyut şeyler için kullanılmaz. Ben ilmi öğendim, ilimde

öğrenilmeyi kabul etti denmez. Yani soyut fiillerle kullanılmaz. Ben taşı attım camda kırılmayı

kabul etti gibi somut şeyler için kullanılır. Ezinet fiili izin de oradan gelir. Kulaktan gelir. İzin

daha üst bir makamın konuşmasıdır. Biri izin verdiğinde o izni duyacak kulak lazım. orada böyle

bir nüktede vardır. Burada da öyle kullanılmış rabbine kulak verdi gökyüzü.

- Burada da yine meçhul kullanılmış; hukkat gelmiş. Haklandı demektir. Türkçede de kullanılır.

Hakladı deriz, öldürmek, kesmek, biçmek için. Yani orada ki “vav” ı vavı tefsiriyye vurgusuyla

okuyalım; Ve ezinet liRabbiha ve hukkat rabbine kulak verdiğinde ve sonuç alındığında. Rabbine

kulak verecek, rabbinin emrine kulak verecek, rabbinin kanununa, yasasına kulak verecek ve

sonuç tahakkuk edecek. Hukkat; tahakkuk ettiğinde veya haklandığında. İşte rabbinin emrinden

kaçması mümkün olmayacak. Rabbi yok ol diyecek oda yok olacak. Yok yarabbi ben niye yok

oluyorum demez. Teslim olmuştur. Göklerde Müslümandır. Bizlerin şuursuz kardeşidir.

- Ve rabbini dinleyip haklandığı vakit, (Elmalı)

ت ) (3وإذا الرض مد

Ve izel'Ardu müddet;

Ve yeryüzü uçsuz bucaksız bir düzlük haline getirildiğinde, - Ve izel'Ardu müddet devam ediyor; yine yeryüzü uzatıldığında, dümdüz edildiğinde, uçsuz

bucaksız bir düzlük haline getirildiğinde. Gökyüzünün kıyameti yukarıda oldu, burada da

yeryüzünün kıyameti. Gökyüzü enerji, yeryüzü de maddeyi temsil ediyorsa enerji ve madde

bitecek. Yerlerin dümdüz olması maddenin frekansının, kalp atışı gibi düz bir hale geçmesi

olabilir. Madde artık madde olmaktan çıktığında, atomlar içine çöküp yok olduğunda.

- Ve izel'Ardu müddet yeryüzü yayıldıkça yayıldığında, Taha 107 Orada ne bir çukur ne de bir

tümsek göreceksin!” sanki burada yeryüzü büyük mahkeme için tüm, yekpare bir mahkeme

salonu haline getirildiğinde der gibi, getirileceği zaman der gibi. hakimi Allah olan, duruşma

salonu da dümdüz edilmiş yerler olan bir mahkeme. Efendimizden gelen bir hadiste; insan o gün

ayak basacak bir yer bulursa kendini mutlu hissedecek diyor. düşünün dedenizin, dedesinin,

dedesinin dedesiyle hesaptasınız! Böyle bir ortam.

- Bu kozmik kıyametin mutlak bir “yok oluş” anlamına gelmediği, “O gün, yer başka bir yere,

gökler ise (başka bir göğe) dönüştürülür.” Bu İbrahim: 48 “O gün yer, başka bir yere, gökler de

başka göklere dönüştürülür ve insanlar bir ve kahhar (her şeyin üzerinde yegâne hâkim) olan

Allah’ın huzuruna çıkarlar.” âyetinden açıkça anlaşılmaktadır.

- Ve Arz meddedildiği, (Elmalı)

Page 6: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

(4وألقت ما فيها وتلت )

Ve elkat ma fiyha ve tehallet;

Ve içindeki her şeyi atarak boşaldığında, - Ve elkat ma fiyha ve tehallet içinde ki her şeyi atarak, ve tehallet; boşaldığında. Yeryüzü içindeki

her şeyi atarak boşaldığında! Baştaki infial babının vurgusu buraya kadar gelir aslında. Allah

içindekilerini atmasını istediğinde o da atacak. Ne diyor bize? İlk mana hemen yeryüzünün

içindeki madenler, gazlar, cevherler, petrol, kömür ve daha ne varsa hepsi çıkarılıp adeta yeryüzü

işlevini tamamladığında, doğal ömrünü tamamladığında insana vereceğini verip, vereceği başka

bir şey kalmadığında der gibi. Böyle bir ima içeriyor içinin boşalmasından.

- Veyahut ta yeryüzünün içerisinde kabirlere gömülmüş olanlar tekrar iade edildiklerinde. Veyahut

ta yeryüzü muhteşem bir kamera, alt kamera, ay üst kamera, güneş üst kamera. Güneş gündüzün

kamerasıdır. Ay gecenin kamerası, yeryüzü ise alt kamera. Tabir caizse insanoğlunun ayağının

altından çeken bir kameradır bu. Bu kamera kaydettiklerini sunduğunda şeklinde de anlaşılabilir.

Yani hiçbir gizlisi ve saklısı kalmadığında diye anlaşılabilir.

- ve içindekini atıp boşaldığı, (Elmalı)

ت ) ا وحق (5وأذنت لرب

Ve ezinet liRabbiha ve hukkat

Yani Rabbine kulak verdiğinde ve sonuç alındığında… - Ve ezinet liRabbiha ve hukkat Yani yine rabbine kulak verdiğinde ve sonuç alındığında… Tekrar

geldi 2. ayeti kerime, 5. ayeti kerimede de tekrarlandı diyeceğiz ama tekrarlandı diyemiyoruz,

çünkü bu ayetler hemen bir öncesine raci olarak anlaşılır, onun için de Kur’an da mutlak tekrar

yoktur. Mutlaka tekrar gibi gördüğümüz cümleler bir öncesine atfen, ona vurguyla anlaşılır.

- Yine burada ki emirle bir önceki kulak veriş ayrıdır. Bir öncesinde İnşikak’a kulak verdi, burada

ise Ve elkat ma fiyha ve tehallet e (4) kulak verdi. Yani yine rabbine kulak verdiğinde ve sonuç

alındığında, sonuç tahakkuk ettiğinde veya haklandığında demektir. Ne olacak? Cevabı geldi;

Yani bütün bunların toplamından sonra işte söylenen asıl söz şu;

- Ve rabbini dinleyip haklandığı vakit, (Elmalı)

نسان إنك كادح إل ربك كدحا فملقيه ) (6يا أي ها ال

Ya eyyühel'İnsanu inneke kadihun ila Rabbike kedhan femülakıyh;

Sen ey insanoğlu! Evet evet, hayat yolunda son sürat yeldirdikçe (ister istemez)

Rabbine doğru yol alan sen, sonunda O’na kavuşacaksın! - Ya eyyühel'İnsan Ey insan soyu, rabbimiz insana yöneldi ve Kur’an doğrudan insana hitap

ederek, doğrudan insana nida ederek Ey insan soyu, ey insanlık ailesi dedi. Eyyuha kalıbının

açılımının ailenin tamamını ifade ettiği bilindiği ve hatırlandığında tam karşılığı bu olur. Ey

insanlık ailesi inneke kadihun ila Rabbike kedhan femülakıyh hayat yolunda son sürat

yeldirdikçe, koştukça, ilerledikçe (ister istemez) O’nun yani rabbinin huzuruna doğru ilerliyor,

sonunda rabbinin huzuruna doğru çıkıyorsun.

- Yani? Yanisi açık aslında. Ey insan Allah’tan kaçamazsın. İstersen kaçmaya çalış, kaçtığın yerde

de rabbin seni yakalar. Yani kaçtığın her yerde de rabbine çıkar yol. Ama enselenirsin. Rabbine

doğru varanla rabbinden kaçanın hali belli olur. Rabbine doğru varanlar karşılanırlar, rabbinden

kaçmaya çalışanlar enselenirler.

- Ayette kedhan geçmiş. Aslında kesben diye tefsir ediliyor, yani kazanç. Kisb, kesb. Kazanç.

Fakat ikisi arasında fark var. Kedhan; illet, kesben; sonucu ifade eder. Yine kedhan; sahibini aşırı

yoran gayret, kazanç, Kesben ise kar, zarar olarak dönen, sahibi yorulmuş yorulmamış fark

etmez, bir biçimde sonuçta kâr veya zarar olarak dönen kazançtır. Onun için burada kedhan ın

özellikle vurgusu çok yoran anlamındadır.

Page 7: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

- Hayat insanı yorar. Hayatın tabiatıdır bu. Hayat insanı yorar. Zaten imtihan olması da bu değil

mi? yormasaydı cenneti özler miydi insan. Cenneti dünyada kurmaya çalışmak onun için abesle

iştigaldir. Bu dünya hiçbir zaman cennet olmayacak. Cenneti dünyaya taşımak isteyenler, ahirette

cennette yaşamak istemeyenler olacak. Dolayısıyla cennet oradadır. Cenneti hak etmek için bu

dünyayı bir tarla, bir mezra olarak kullanın. Hasat orada, hasat burada değil. Onun için kedhan;

Yani çalışıp didinip çabalasan, ne yaparsan yapsan da Allah’tan kaçamazsın.

- Bu hayat zaten yorar. Ama gel yorulduğun yanına kalmasın, yorulduğunun karşılığını fazlasıyla

al ey insan. Akıllı ol, Allah’ta alacağın olsun ey insan yoksa güvenmiyor musun Allah’a. Gel

akıllı ol. Bu hayatı amaçsız ve anlamsız yaşayanlar da yaşıyorlar, anlamlı ve dolu yaşayanlar da

yaşıyorlar. Herkes acı çekiyor. Ama bazılarının acısı hiçbir işe yaramıyor, bazılarının acısı ise

ebedi saadete sebep oluyor. Sen ey insan, nasıl olsa yorulup didineceksin. Gel bu yorgunluğunu

Allah için yap, Allah için yorul da ücretin cennet, ücretin rıza olsun der gibi.

- Ey o insan! Sen cidden rabbine doğru çabalar da çabalar nihâyet ona mülâkî olursun. (Elmalı)

ا من أوت كتابه بيمينه ) (7فأم

Feemma men ûtiye Kitabehu Biyemiynih;

İşte (o gün) sicili sağ eline verilen kimseye gelince: - Feemma men ûtiye Kitabehu Biyemiynih fakat kitabı sağ elinden verilenlere gelince. Sicilini

sağduyusundan alana gelince! Aslında doğru kullanılmış sağduyu karne oluyor. Bozulmamış

fıtrat karne oluyor adeta kişinin sağduyusu karne yerine geçiyor. Kitabı sağ elinden verilmek

aslında kurtulmak anlamına geliyor. Ebedi saadete nail olmak anlamına geliyor. Yani karnesi ve

sicilini geçer notla alanlar, haydi sınıfı geçtin. Haydi ey insanoğlu hayat isimli imtihan da, dünya

isimli imtihan mahallinde yaptıklarınla şimdi Allah sana geçer not verdi ve karneni de geçer

şekilde verdi.

- Tabii “iyi” de geçmektir, “pekiyi” de geçmektir, “yıldızlı pekiyi” de geçmektir, “takdir” de

geçmektir, “teşekkür” de geçmektir. Allah’tan takdir almakla, haydi ortalamayla geçtin demek

arasında fark olmasın mı? Cennete sürünerek gidenlerle, koşarak, hatta uçarak gidenler arasında

fark olmasın mı? Feashabül meymeneti mâ ashabül meymeneh. (Vakıa/8) diyor onlara yürüyerek

veya biraz da sürünerek gidenlere. Ama uçarak gidenlere ise; Ves sabikunes sabikun. (Vakıa/10)

diyor Kur’an. Sabıklar, öne geçenler. Ülâikel mukarrebun. (Vakıa/11) işte onlar Allah’a en yakın

olanlardır. Tabii ki iyiler de kendi arasında tasnife tabi tutulacak.

- O vakit kitabı sağ eline verilen, (Elmalı)

(8فسوف ياسب حسابا يسيرا )

Fesevfe yuhasebu hısaben yesiyra;

Onun hesabı pek kolay görülecek - Fesevfe yuhasebu hısaben yesiyra işte onlar karnesi, sicili sağından verilenler, geçer not alanlar;

onun hesabı pek kolay görülecek.

- Hısaben yesiyra ne demek? Hesabın kolay görülmesi ne demek? Kur’an dan isterseniz bakalım

şöyle manasına, oradan arayalım;

1 – Şu manaya gelebilir. Ki Nur/38 ve Ahkaf/16 ayetleri yol gösterir bize. Liyecziyehümullâhu

ahsene ma amilu. (Nur/38) Allah onları yaptıklarının en güzeli ile ödüllendirecek. Bu manaya

gelebilir. Yani yapmışız. Mesela insanlara iyilik yapmışız. İyiliklerimiz tasnif edilecek. Altın

iyilikler, gümüş iyilikler, bakır iyilikler, pirinç iyilikler, demir iyilikler, hatta belki, de elmas

iyilikler ve dahası. Yakut, zümrüt iyilikler. Eğer iyiliklerimizin içinde bir zümrüt iyilik varsa

demir iyiliklerimiz de onun içine alınacak. Namazlar; Bakılmış namazların birçoğu teneke

namaz. Çünkü içerisinde namazdan başka her şey var. Allah’ın huzuruna eti kemiği bırakmış,

aklıyla zikriyle, fikriyle gitmiş başka yerlerde başka işler yapıyor. Bunlar teneke namazlar.

Kalıbına kıldırmış, kalbine kıldırmamış. Ama bir yerde, bir tane oradan içinden, namaz

dosyasının içinde böyle parıl parıl parıldayan bir namaz gözüküyor. Altın namaz. Kulumun o

namazını çıkarın oradan, diğerlerini de onun hesabına altın yazın. İşte Liyecziyehümullâhu

Page 8: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

ahsene ma amilu. (Nur/38) Evet, Allah’ın en güzeli ile ödüllendirmesi. Yaptıklarının en güzeliyle

ödüllendirmesi.

2 - Yine ikinci bir şekilde şöyle anlayabiliriz leükeffirenne anhüm seyyiatihim onların

günahlarının kökünü kazıyacağım. leükeffirenne anhüm seyyiatihim ve leüdhılennehüm cennatin

tecriy min tahtihel enhar. (A. İmran/195) ayetinde olduğu gibi. Onların günahlarının kökünü

kazıyacak veya üstünü örteceğim ve onları tabanından ırmaklar çağlayan cennetlere sokacağım.

Bu da olabilir en güzeliyle ödüllendirilmek, yani hisaben yesiyra, kolay hesap nasıl olur veya ne

anlamalıyız sualinin 2. cevabı da bu olabilir.

3 – Yine 3. bir ihtimal Men cae Bil haseneti felehu aşru emsaliha. (En’am/150) kim bir güzellikle

gelirse, çünkü burada eyleme değil eylemin sahibine dikkat vardır, insandır önemli olan. Önce

insandır. Onun için insanı merkeze alır, Arap dilinin özelliği budur. Batı dillerinde kişinin

getirdiğine yoğunlaşır cümle. Arap dilinde ise getirene yoğunlaşır. Getirdiğinden çok getirene

yoğunlaşır. Onun için burada olduğu gibi Men cae Bil haseneti kim bir güzellik ile gelirse felehu

aşru emsaliha ona 10 katı vardır. Onun on katı. Bu da hısaben yesiyra nın açıklaması olabilir.

Yani kolay hesap. 10 katı rakam bildirilmesi, insan zihninin çalışma yasasıyla alâkalı bir teşvik

ifadesidir. Matematiğin diliyle söylersek: Ölçülemeyen değerlendirilemez, değerlendirilemeyen

artırılamaz. Eylem kalitesinin artması için ölçme ve değerlendirme yeteneğinin önemine dikkat

çekilmektedir.

- Peygamberimiz sık sık şöyle dua ederdi Allahümme hasipniy hısaben yesiyla. Allah’ım hesabımı

kolay gördür. Allahumme a'tınî kitabî bi yemînî ve hâsibnî hisâben yesîrâ Allah’ım hesabını

kolay görenlerden kıl beni diye sık sık dua ederdi. Rad/18. ayetinde Allah’a icabet etme

manasında da alabiliriz bunu. Yani Allah davet ediyor, Allah’ın davetine icabet edenler hesabını

kolay verecek olanlar diyebiliriz. İşte bütün bu kapsamda anlaşılabilir Fesevfe yuhasebu hısaben

yesiyra.

- Kolay bir hesap ile muhasebe olunur, (Elmalı)

قلب إل أهله مسرورا ) (9وي ن

Ve yenkalibu ila ehlihi mesrura;

Ve cemaati arasına sevinçli bir şekilde dönecek. - Ve yenkalibu ila ehlihi mesrura o kendi cemaati arasına sevinç içinde şem şakrak bir biçimde

dönecektir. Ve o yandaşları, taraftarları, cemaati arasına, ki en güzel karşılığı bu bağlamlarda

cemaattir, o kendi cemaati arasına sevinç içinde şem şakrak bir biçimde dönecektir. Yani insanın

içinde yaşadığı toplum çok önemlidir. Bakmaya yüzü olacak, tabiri caizse toplumunun içinde

göğsünü gere gere gezecek. Demek ki içinde yaşanılan toplum, cemaat sadece burada önemli

değil, orada da önemli olacak. Neden? Yani sosyal aidiyetimizin ahirette de geçerli olmasının bir

sebebi olmalı, yoksa günah ferdidir. Hayır günah cem’idir, insan içinde bulunduğu toplumun

ürünüdür de onun için. Adeta karnesini solundan alan, cehennemlik olduğu kendine söylenen

insan kendi çevresine bakın bakın diyecek, birazda sizin sayenizde böyleyim. Aynısı cennetlikler

içinde geçerli. Cenneti kazanan bir mümin cemaatinin içine döndüğünde diğerleri bundan bir

sonuç çıkaracak. İşte efendimizin çıkardığı sonuç buydu; “kişi sevdiğiyle beraberdir.” Başka

birinde “ kişi sevdiğinin dini üzeredir.” Aman Allahım. Bu biraz daha sarsıcı, kişi sevdiğinin

yaşam tarzı üzeredir diye de anlayabiliriz. Uzun bir hadiste yine “Rabbimiz seveni sevdiğinden

ayırmayacak.” Buyurur efendimiz. İyilerle beraber olmak, sadıklarla beraber olmak bu olsa

gerek.

- Nasıl dönmesin ki? Düşünsenize şu dari dünyada bile insan bir başarı kazanıyor, bir ödül alıyor,

ödülüne seviniyor. Ve yandaşları onunla gurur duyuyorlar da, ya ahirette hesabını verip, geçer

not alan sevinmesin mi? Ahiretin yıldızı olan meleklerin omuzlarında cennete girmek üzere

milyonlarca meleğin korosu eşliğinde muhteşem bir törenle cennete girişi kutlanan bir insanla

onu tanıyanlar, ona eli değenler, onunla bir biçimde yolu kesişenler gurur duymazlar mı? Asıl

gurur o, Asıl gurur duymakta o. Ahiretin starı, ahiretin yıldızı olmak.

- Ve mesrur olarak ehline gider, (Elmalı)

Page 9: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

ا من أوت كتابه وراء ظهره ) (11وأم

Ve emma men ûtiye Kitabehu verae zahrih;

Ve sicili bozuk çıkan kimseye gelince: - Ve emma men ûtiye Kitabehu verae zahrih fakat kitabı arkasından verilenlere gelince. Diğerinin

tersi. Ama ilginçtir bu Kur’an da kitabı arkasından verilenler geldiği gibi, kitabı solundan

verilenler şeklinde de geçiyor. Kitabı arkasından verilmek sanki mecaz gibi geliyor. Mesela

Hakka suresinde solundan diyor. O zaman bunun mecaz olduğuna hükmedebiliriz. Çünkü soldan

mı arkadan mı diyeceksiniz? Ha belki, de kötüler kötülüklerine göre tasnif edilecek, bazılarınki

solundan, bazıları solu bile kurtarmayacak. Yani, hani yıldızlı pekiyisi var, teşekkürü var, takdiri

varsa, kötünün de kötüsü, sıfırın da altı olacak manasına gelebilir.

- Arkasından verilmek mecaz ise eğer hakikat değilse zorluk ve kaybetmişliğe delalet eder. Şöyle

anlaşılabilir mi? Karnesi sırtına yapıştırılacak yafta gibi. Karnesini sırtında taşıyacak, hakikate

sırtını döndüğü için sırtı da kendisinden intikam alacak. Adeta sırtı; beni niçin hakikate döndün.

Yüzünü batıla döndün diye kendisi de kendi varlığından intikam alacak. Onun için sırtına karnesi

yapıştırılacak ki herkes okusun. Yafta yapıştırılmış bir idam mahkumu gibi. Yafta, gömlek

giydirilmiş bir idam mahkumu gibi.

- Ve amma kitabı «arkasında» verilen, (Elmalı)

(11فسوف يدعو ث بورا )

Fesevfe yed'u sübûra;

Artık ısrarla yok olmak için yalvaracak, - Fesevfe yed'u sübûra Artık ısrarla yok olmak için yalvaracak, artık o ne yapacak bu durumda?

Israrla yol olmak için dua edecek, yalvarıp yakaracak. Ama duası tutmayacak. Yok olmak için,

sübûr, ölmek değil, sübûr; yok olmak. Yani varlığının tamamen sıfırlanması yok olmak için

yalvaracak. Ne diyordu Furkan suresinde; Lâ ted'ul yevme süburen vahıden ved'u süburen

kesiyra. (Furkan/14) bugün bir tek yok oluşu, bir tek ölümü çağırmayın, bir ölüm size yetmez ey

cehennemlikler. Ölümleri çağırın. Birçok ölümü çağırın, birçok yok oluşu çağırın. Ama

gelmeyecek. Çünkü sizi var eden Allah’tır. Kim yok edecek? Yok olmak sizin için bir kurtuluş

gibi olacak amma, yok olamayacaksınız. Çünkü anlamsız ve amaçsız yaratılmadınız ki. Hani

toprak olacağınızı sanmıştınız, çürüyüp gideceğinizi sanmıştınız. Orada zannınız

gerçekleşmeyince eyvah..! diyeceksiniz ama iş işten geçecek.

- Helâk! Diye çağırır, (Elmalı)

(12ويصلى سعيرا )

Ve yaslâ se'ıyra;

Ne ki çılgın bir ateşi boylayacak; - Ve yaslâ se'ıyra ama çılgın bir ateşi boylayacak bu tipler.

- Çılgın bir ateş se’ıyr; kışkırtılmış, korkunç, insan kaçsa üzerine gelen ve kaçanın

kurtulamayacağı güdümlü bir ateş, sanki güdümlü bir mermi, güdümlü bir füze gibi. Ateşe layık

olana güdümlenmiş bir ateş.

- Ve Saıyre yaslanır, (Elmalı)

(13ان ف أهله مسرورا )إنه ك

İnnehu kâne fiy ehlihi mesrura;

Oysa o, (vaktiyle) kendi cemaati arasında pek şen şakrak idi; - İnnehu kâne fiy ehlihi mesrura Oysa o, (vaktiyle) kendi cemaati arasında pek şen şakrak idi;

değil mi ama, bu tip, bu yaftası sırtına yapıştırılan, karnesi arkasından verilen ve cehennemin

kendisine güdümlendiği bu tip bir zamanlar kendi cemaati içinde pek şen şakrak, pek sevinç

içinde, pek hatırlıydı. Onu bunu kafir ilan ediyor, otorite kendininmiş gibi davranıyor, hatta helal

haramı kendisi belirliyordu. Günaha dalıyor, inkar ediyor vs.vs. Yani bir zamanlar kendi günah

Page 10: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

cemaati içinde yıldızdı, el üstünde taşınıyordu. Fakat şimdi ne oldu? İşte; İnnehu kâne fiy ehlihi

mesrura mesele insanın dünyada ne olacağı değil, öldükten sonra ne olacağı. Onun için

çocuklara büyüyünce ne olacaksın diye soran büyüklere bizim de bir sorumuz olmalı. Ölünce ne

olmayı düşünüyorsun?

- Çünkü o ehlinde mesrur idi. (Elmalı)

(14إنه ظن أن لن يور )

İnnehu zanne en len yehure;

Her halde o (Allah’a) döneceğini asla ummuyordu; - İnnehu zanne en len yehure evet, o zannetmişti ki, sanmıştı ki en len yehur; asla ama asla

dönmeyecek. Bir daha hiç geri çevrilmeyecek. Yehur; havr dan gelir, aslında huri de aynı kökten

gelir. Havari de aynı kökten gelir. Göze ilişkin kullanılan kavramlardır bunlar. Gözün akı ak,

karası kara olmak manasına gelir, bir de dönüş. Aslında dönüşle gözün aklığı ve karalığı nasıl

böyle aynı yerde birikmiş. Bu iki mana birbirinin çok ayrı duruyor, ama neden aynı yerde gelmiş

diye soracak olursanız aslında huri nin manasından yola çıkarak ta bulabiliriz. Huri; hem erkeğe,

hem dişiye Hûr, Bi Hûrun ‘ıyn; bakın göze nispet ediliyor. Yani gözü Hûr olanlar. Ne demek?

Bakışı temiz demek. Bakışı temiz, bakışını kirletmemiş, eşinden başkasını gözü görmeyene

Hûrun ‘ıyn denir. Eşinden başkasını gözü görmeyecek, gözü eşine kilitli olacak, yani gözünde

yüz izi, yüzünde göz izi olmayana denir. Evet, yüzünde göz izi var, sana kim baktı yarim diyordu

ya Yüzündeki göz izini görebilecek bir göz. Bizim medeniyetimiz ürettiği türküyü bile böyle

üretir. Sanki ayetlerin tefsiri gibi bir türküdür. Onun için yüzdeki göz izini görebilmek için göz

yetmez. Feraset lâzım. İşte burada da Hûr o. Yani eşine dönük, başkasına değil, kendine dönük,

eşine dönük, içine dönük. Öyle etrafta değil. Onun içinde dönme köküne nispet edilmiş,

döneceğini asla zannetmemişti, asla itimat etmemiştir döneceğine, bir daha diriliş olacağına,

yeniden dirileceğine asla ve asla ihtimal vermemişti.

- Çünkü hiç inkılap görmeyecek sanmıştı. (Elmalı)

(15ب لى إن ربه كان به بصيرا )

Belâ* inne Rabbehu kâne Bihi Basıyrâ;

Evet öyleydi, ama Rabbi onu sürekli gözetliyordu. - Belâ* inne Rabbehu kâne Bihi Basıyrâ Evet öyleydi, ama Rabbi onu sürekli gözetliyordu. Kûfe

ekolünün verdiği manayı verelim Belâ ya; Evet öyleydi, kesinlikle öyleydi. Ama rabbi onu sürekli

gözetliyordu. Yani döneceğine ihtimal vermemişti bu kesin, fakat Rabbi onu gözetliyordu, bu

daha da kesin.

- Hayır, çünkü rabbi onu gözetiyordu. (Elmalı)

فق ) (16فل أقسم بالش

Fela uksimu Bişşefak;

ÖTESİ YOK! İşte şafak vaktini Ben şahit tutuyorum! - Fela uksimu Bişşefak ÖTESİ YOK! İşte şafak vaktini Ben şahit tutuyorum!

- Baştaki “fe” fayı fezleke, yani sözün özü, toparlayacak olursak manalarını verebiliriz. Şimdi bu

pasajın arkasından yepyeni bir pasaja girdi sure, asıl söyleyeceğini şimdi söylüyor ve yeminle

giriyor söze; Bütün bunların arkasından sözün özü o ki; Felâ uksimu Bisşefak. Ötesi yok, dahası

yok, ben yemin ediyorum Allah olarak. Ben şahit tutuyorum.

- La; hayır, yok demektir. Uksimu; ben yemin ederim ki. Birkaç manaya gelebilir. Eğer ayrı ayrı

alacaksak yoo orada dur. Veya ötesi yok ben yemin ediyorum anlamına gelebilir. Allah yemin

ediyor daha ne istiyorsunuz? Bizim tercihimiz de budur. Fakat şöylede anlaşılabilir; yemin

etmiyorum, yemine gerek yok. Fakat böyle anlaşılması doğru değil. La ayrı alınabilir, yooo, hayır

dedikten sonra nokta, ben yemin ederim ki. Fakat ötesi yok, Allah yemin ediyor. Allah şahit

tutuyor.

Page 11: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

- Neyi şahit tutuyorum, neye yemin ediyorum? Bisşefak; şafağa yemin ediyor, şahit tutuyorum.

- Şefak; kızıllıktan sonraki beyazlığa verilen isim. Aslında akşamın kızıllığından sonraki

beyazlığına denilir. Ama sabah için de kullanılmış Her ikisi içinde kullanılmış. Arap dilinde de

ihtilaflı. Arap dilinde genel kullanımı akşam için. Güneş batımı için. Fakat karanlık için değil.

Güneş batar batmaz bir kızıllık olur o kızıllığın ardından bir beyazlık olur. O beyazlık işte

şafaktır. O beyazlıkta gök beyazlıktan daha fazla kararmıştır. Yani hafif karartının ardından gelen

güçlü beyazlıktır. Ama batarken olan; güneş batarken bile aydınlığa bir selam çakıyor. Şafak

gecenin gündüzden haber vermesidir diyebiliriz. Türkçede genellikle sabah için olan manası

yaygınlaşmış. Yani şafağa ben yemin ediyor, ben şafağı şahit tutuyorum: Niye şafak vaktini şahit

tutuyor? Çünkü artık ağarıyor veya kararıyor. Gün bitiyor veya başlıyor. Ya gece bitiyor, ya

gündüz bitiyor. Her ikisine de delalet ettiği için. Yani hayat bitiyor bir başka hayat başlıyor.

Geçici hayat bitti kalıcı hayat başladı. Geceye benzeyen dünya hayatı bitti, gerçek gündüz olan

ahiret hayatı başladı. Kadr suresinin son ayetini hatırlayalım. Ahiret neden gündüzdür? Çünkü

her şey ortaya çıkacak, ayan açık görünecek de ondan. Onun için ahiret yakıyn olarak anılmıştır

Kur’an da.

- Zımnen: Size ikram ettiğim zamanı şahit tutacağım ve zaman dile gelip emanete ne yaptığınızı

söyleyecek.

- Şafak şahidim olsun ki? Zaman şahittir, vel asr, vel fecr, velleyl, vedduha daki gibi. zamanın her

bir unsuru şahittir Kur’an’da. Aslında zaman şahidim olsun diye çevirmek yerine, zaman size

dair bana şahitlik etsin ki demektir zımnen. Ben zamanı size şahitlik etsin diye yarattım. Demek

ki zaman şahit, namaz şahit, zamanın beş yerinde ahiret atlası ile dünya atlasını gök iğnesiyle

diktiğimiz ilahi dikiş şahit olsun demektir.

- İmdi kasem ederim o şafağa. (Elmalı)

(17والليل وما وسق )

Velleyli ve ma veseka;

Ve geceyi ve toplayıp kaydettiklerini, - Velleyli ve ma vesak gece şahit olsun ve toplayıp kaydettikleri şahit olsun. Gece şahit olsun.

Demek ki Bisşefak; gecenin önündeki şey veya ardında ki şey. Onun için şafağı gecenin önünde

geçtiği için gündüz olarak anlamak daha doğru. Gündüz şahit olsun, gece şahit olsun ve gecenin

topladıkları şahit olsun ve ma vesak; toplayıp biriktirdikleri. Karanlık asli değildir, karanlık ışığın

yokluğudur. Işığın kaynağı olur, karanlığın kaynağı olmaz.

- Vesak; vesika, kayıt, toplayıp kayıt etmektir. Ne demek gecenin topladıkları? Gündüz zaten

şahittir. Çünkü gündüz herkes her şeyi görüyor. Ama gece? Gece kimse görmüyor zannederiz

değil mi? gece de toplayıp biriktiriyor. Yani gece de kamera, gece görüş dürbünü, gece kamerası,

gece çeken kamera. Gecenin kendisi bir kamera ise kim neyi örtebilir ki, kim neyi saklayabilir ki,

kim hangi karanlığın arkasına sığına bilir ki?

- Rabbimizin görmek için ışığa ihtiyacı yok, sizin ihtiyacınız var. Zımnen arka planda bu var. O el

basir’dir, her şeyi, her an, her durumda görür.

- Ve geceye ve derlendiğine. (Elmalı)

(18والقمر إذا اتسق )

VelKameri izetteseka;

Ve safha safha dolunay halini alan ayı (şahit tutuyorum ki) - VelKameri izettesak Ve safha safha dolunay halini alan ayı (şahit tutuyorum ki)… Ve yine ay

şahit olsun izettesak; ışığını biriktirdiğinde, ışığını çoğalttığında, ışığı en yüksek hale geldiğinde,

dolunay haline denir. Böyle anlarsak eğer izettesak; itteseka aslında izteseka idi ilâl ve idğam

kaideleri gereğince böyle oldu, kolay söylenme babından. Ama Veseka ile akraba bir kelime.

Taman; vesika o. Çünkü “sim”le, bu ise “se” ile. Ama mahreçleri yakın. İştigagı ekberde üç

harften ikisi aynı, üçüncüsünün mahreci yakınsa mananın da yakınlığına delalet eder. Onun için

biriktirip sakladıklarına, sanki bir vesika biriktirir gibi arşivlediklerine, arşiv şahit olsun. Arşive

Page 12: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

yemin olsun veya arşiv şahit olsun. Demek ki gecenin de arşivi, gündüzün de arşivi var. Hatta ay

arşiv tutuyor. Nasıl kaçacaksın ey insanoğlu. Nasıl saklayacaksın, Allah’tan neyi kaçıracaksın

demektir bu başka deyişle. Ay şahitse, gece şahitse, yer şahitse, gündüz şahitse, el ayak, dil

dudak, göz kulak şahitse ey insanoğlu sen Allah’tan neyi kaçıracaksın demektir.

- Bu ayetlerin indiği zamanı hatırlayalım. Müminleri hatırlayalım, nasıl olacak diye kara kara

düşündüklerini hatırlayalım. Onlara müthiş bir tesellidir. Dolunaya bak bir günde mi oldu

sanıyorsun? Önce hilal idi, biraz daha büyüdü, biraz daha büyüdü en sonunda dolunay oldu.

Baksana eşyanın, insanın, kainatın yasası bu. O zaman neden doğar doğmaz dolunay olalım

diyorsunuz? Hilal olmadan dolunay olunur mu? Çırak olmadan usta olunur mu? Talebe olmadan

hoca olunur mu? Ey ekmeden biçmeye kalkanlar, Allah’ın yasasına aykırı davranıyorsunuz diyor.

Bütün bu manaları taşıyor bu ayetler.

- Ve derlendiği zaman o Aya. (Elmalı)

(19لت ركب طب قا عن طبق )

Leterkebünne tabekan 'an tabak;

Ey insanlar; mukadder sona doğru safha safha, adım adım ilerleyeceksiniz. - Leterkebünne tabekan 'an tabak ey insanlar mukadder sona doğru safha safha, adım adım,

tabaka tabaka, aşama aşama, birim birim ilerleyeceksin. Ne demek? Bu ayetin nasıl anlaşılması

gerektiği üzerinde bir miktar durmamız lazım. Surenin berceste ayeti, zor ayeti budur.

- Leterkebünne; kesinlikle bindirileceksiniz. Tabekan ‘an tabak; tabakadan tabakaya. Ya ismi

mürfet veya tabakattan türetilmiş isim olarak anlayabiliriz. Manası bir şeyin hacim ve miktar

olarak bir diğerine denk olması demektir. Sıralılık, katlılık, aşamalılık ifade eder. Tabakta oradan

gelir zaten üst üste dizildiği, konduğu için. Tıpkı tıbak gibi, Uyumluluk, mutabakat, tıpkısı,

uygunluk manasına gelir tıbak. Tabakanın cemisi de olabilir. Bir ikinci ihtimaldir. Tabakanın

çoğulu. Bu durumda bir mekanın üstündeki mekan demektir. Mekandan mekana ilerleyerek

geleceksiniz. Yani bu dünyadan önceki babanın sulbüne, oradan rahmi mabere, anne rahmine,

oradan dünyaya, dünyadan ahirete gireceksiniz. Tabakadan tabakaya böyle ilerleyeceksiniz.

- Ya da leterkeden okuyanlara göre, kasemden sonra muzari geleceğini gösterir genellikle mana;

gelecekte kesinlikle, tabakadan tabakaya, halden hale geçeceksiniz. Ahiret, dünya ve alemi ervah.

Halden hale. Yani ..zidnahüm azâben fevkal azâb.. (Nahl/88) onlara azab üzerine azab artıracağız

diyordu ya rabbimiz. Belki bu bağlamda cehennemde de tabakadan tabakaya geçeceksiniz

manasına gelir. Fakat çokta uygun durmuyor.

- Müfessirlerimiz farklı farklı anlamışlar. Ebu Naiym; ölüm diriliş, haşr, saadet, şekavet, cennet

cehennem demiş bu tabakalara. Yani her bir tabaka ayrı ayrı dünyada ki bir hali işaret eder. Yine

tennin i tür olarak görürsek mana şu olur; hesaba bölük bölük getirilen bir tür olacaksınız.

Allah’ın huzuruna hesaba bölük bölük, tabaka tabaka, yani herkes kendi bölüğün, kendi

taburunun, kendi ordusunun, kendi kolordusunun, kendi tugayının içinde gelecek. Herkes içinde

geldiği yerde hesaba çekilecek manasına gelebilir ki buna şöyle bir itiraz yapabiliriz. Ahiret

ayetleri muzari le değil, mazi ile gelir. İza ile geldiğinde muzari olur. Doğrudan muzari gelmekle

iza ile mazinin müzari yapılması fark vardır. Dolayısıyla bu ayet ahirete değil dünyaya delalet

eder. itirazımız haklıdır. Bu dünyadır.

- Yine İbn. Atıyye nasıl anlamış; bu dünyaya ilişkin anlamış. Fetihten fethe koşacaksınız.

Yeryüzünü Müslümanlar fethedecekler, her bir coğrafyayı tabaka olarak görmüş, kıtadan kıtaya,

coğrafyadan coğrafyaya. Güzel bir nükte doğrusu bir müjde olarak anlaşılabilir fakat buda

bağlamla uyumlu değil..

- Biz şöyle anlıyoruz haddimiz olmayarak; boyuttan boyuta. Dünya bir boyut, ahiret bir boyut. Biz

fiziki boyuttayız, bu fiziki boyutta bile boyut içinde boyut var. Makro boyut, mikro boyut! Özgül

ağırlığın boyutu, enerjinin boyutu! Madde enerjinin katı halidir. Atom boyutu, atom altı boyutlar.

Madde boyutu, anti madde boyutu, orada aslında anti madde mana boyutu! Mahlukun çift

boyutlu yapısını anlamayınca Tevhidi de anlayamazsınız. Ve ahiret boyutu, metafizik boyut,

oraya geçince duruyoruz. Bilemiyoruz. Meleklerin yaşadığı boyut nerde bilemiyoruz. Dolayısıyla

fizik uzaydan metafizik uzaya geçeceksiniz şeklinde anlayabileceğimiz gibi, göklerin

tabakalarına açılacak atmosferin tabakalarını geçeceksiniz bir gün gelecek. Ey insanoğlu göğün

tabakalarını, yani biyosferi, tratosferi, stratosferi, izonosferi, geçeceksiniz ve onun da ötesine

Page 13: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

aşacaksınız manası da çıkarılabilir. Ey insan zamanı gelince göklerin tabakalarına bineceksiniz.

Belki tabaklara bineceksiniz. Atmosfer tabakası, ay altı tabaka, ay üstü tabaka, güneş sistemi

tabakası ve kainat tabakası. Böyle birkaç boyutu da içerebilir.

- Zımnen: Hayat bir güne benzer; sabahı, akşamı, gecesi ve yeniden dirilişi var. İyisi ve kötüsü,

acısı ve tatlısı var. Mü’mini ve kâfiri, sadıkı ve fasıkı var. Ama mutlaka bir sonu ve Hesap Günü

var.

- Bütün bu manalar hepsi bu ayetin içine sığar mı? Sığar. Kur’an ın beleğatı gerçekten mucizevidir.

- Ki sizler binip binip geçeceksiniz elbette tabakadan tabakaya, (Elmalı)

(21فما لم ل ي ؤمنون )

Femalehüm lâ yu'minun;

Peki, onlara ne oluyor ki hâlâ (Hesap Günü’ne) iman etmiyorlar? - Femalehüm lâ yu'minun ne oluyor da onlara iman etmiyorlar. Femalehüm lâ yu'minun bu lev

kânû ya'lemûn. (Bakara/103) ayetiyle anlaşılabilir. Keşke bilselerdi. Rabbimiz derse bunu içiniz

sızlamaz mı? Cızz..! etmez mi. Alemlerin rabbi olan Allah keşke ne olurdu bilselerdi diyorsa

eğer, Allah karşısında utançtan erimez misiniz? Evet, Femalehüm lâ yu'minun ne oluyor da

onlara iman etmiyorlar veya ahlaki manasıyla Allah’a güvenmiyorlar.

- Yani: Âhiret, bütün yaratılmışları kuşatan tekamül yasasının insana ilişkin boyutudur.

- O halde onlara ne var ki iman eylemezler? (Elmalı)

(21وإذا قرئ عليهم القرآن ل يسجدون )

Ve izâ kurie 'aleyhimülKur'ânu lâ yescüdun;

Dahası, kendilerine Kur’an okunduğu zaman onu tasdik edip teslim de olmuyorlar. - Ve izâ kurie 'aleyhimülKur'ânu lâ yescüdun kendilerine Kur’an okunduğu zaman Kur’an a

uymazlar, Kur’an ın önünde yerlere kapanmazlar, Kur’an a tam teslim olmazlar. Lâ yescüdun;

burada ki secdeyi namaz secdesi olarak anlamak mümkün mi? Hayır. Ayete bakarsak burada ki

secdenin şer-i namaz secdesi ile alakası yok. Burada ki secde Kur’an a uymaktır. Kur’an a uymak

secdedir. Zaten secde Allah’a teslimiyetin bir sembolüdür. Yani logosodur. Secdenin açılımı;

Allah’ım ömrüm boyunca senin emirlerine teslimim manasına gelir.

- Burada secde olduğunu söyleyenler olmuş. Mesela Ebu Hanife ve Şafiye göre burada secde var.

Çünkü onlar Kur’an ın 14 yerinde tilavet secdesi olduğuna kaildirler. Fakat Ebu Hüreyre den

gelen sahih bir rivayette Kur’an da 11 yerde secde var. O rivayete göre -Ki İmam Malik o

rivayetle amel etmiş- O rivayete göre Ebu Hanife’nin ve Şafi’nin Necm, İnşikak ve ‘alak

surelerinde gördüğü secde o rivayette geçmez. Necm, İnşikak ve ‘alak da geçen secdelere İmam

Şafi sünnet, Ebu Hanife vacip diyor. Ebu Hanife farklı olarak meşhur rivayet varsa bir meselede

onu, yani delili ayırıyor. Meşhur rivayetin geldiğini vacip olarak alıyor. Fakat buhari de geçen o

sahih, güçlü rivayet şöyle;

Kur’an da 11 secde vardır, Mufasal da bunlardan hiçbiri yoktur. Mufassal Kur’an ın kısa

sureleri, Yani ayetlerinin fazla bölündüğü veyahut ta ayetlerinin kısa olduğu sureler manasına

gelir. Kısar-ı Mufassal, Evsat-ı Mufassal, Tıval-ı Mufassal şeklinde üçe ayırmışlar kendi

içerisinde. Fakat Kur’an ın kısa surelerinin tamamına verilen isimdir. İbn. Hambel e göre ise 15

yerde var, Hac suresinde 2 kere, Hac suresinin son ayetinde de secde var. Dolayısıyla biz bu

ayette ki secdeyi eğer namaz secdesi değil de Kur’an a insanın tam uyumu, Kur’an ı hayatına

geçirmesi olarak göreceksek ki öyle, o zaman burada tilavet secdesi olmadığını söyleyen Ebu

Hüreyre hadisi daha isabetli görünmektedir.

- Zaten bir sonraki ayet de bu secdenin namaz secdesi olmadığının delilidir. Secde burada tasdik

manasındadır. Bu ayette tasdik, sonraki ayette de yalanlama var. Tabii yanılma ihtimali elbette

vardır.

- Ve karşılarında Kur'an okunduğu vakit secde etmezler? (Elmalı)

Page 14: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

بون ) (22بل الذين كفروا يكذ

Belilleziyne keferu yükezzibun;

Aksine, inkârda direnenler (ilâhi vahyi) yalanlamakta ısrar ediyor; - Belilleziyne keferu yükezzibun Bilakis küfürde direnen kimseler yalanlamakta ısrar etmektedirler.

Elleziyne keferu yerine belhum yükezzibun gelebilirdi. Neden gelmedi derseniz, bunun cevabı

inkarı sıfat haline getirdiklerini beyan için böyle geldi. Onlar inkarı hayat tarzı haline getirdiler.

İnkarı ahlak ve huy haline getirdiler. Ayet böyle gelmekle bunu söylemiş oluyor. Vahyi

yalanlamak, hakikati inkardır.

- Hattâ o küfr edenler tekzip ederler. (Elmalı)

أعلم با يوعون ) (23والل

VAllâhu a'lemu Bima yû'un;

Ama Allah içlerinde biriktirip gizlediklerini çok iyi biliyor. - VAllâhu a'lemu Bima yû'un ama Allah içlerinde biriktirdiklerini, içlerinde topladıklarını çok iyi

bilmektedir. Bima Yû’un,

- Bima kap demektir, aynı zamanda kapta toplanmak demektir. Bir kapta toplamak! Yani içlerinde

topladıklarını çok iyi bilmektedir, kalplerindekini çok iyi bilmektedir. İnsanın açıkladıkları

vardır, bir de açıklamayıp gizledikleri. Allah insanın yaptıklarını dışarıdan görünene bakarak

değil, içinde gizledikleri sebeplere, niyetlere, bilinç altına, tasavvura, bilincin daha daha altına

bakarak karar verecek. Onlara notunu öyle verecek.

- Halbuki Allah içlerindekini biliyor. (Elmalı)

رهم بعذاب أليم (24) ف بش

Febeşşirhüm Bi'azâbin eliym;

Artık onlara şiddetli bir azabı müjdele; - Febeşşirhüm Bi'azâbin eliym Artık onlara şiddetli bir azabı müjdele; onları, içlerinde

gizlediklerini Allah’ın görmediğini zanneden bu küfürde direnen, yani vicdanlarının üstünü örten,

vicdanlarının sesini dinlemeyen, dolayısıyla hakikati duymayan bu insanları elim bir azab ile

müjdele. Azap için müjdele denir mi? Azap aslında tehdittir. Müjde sevinç için kullanılır. Burada

Kur’an’da edebi bir muhteşemliği görüyoruz. Onlar hakikatle dalga geçmişlerdi, hakikati “ti’ye”

almışlardı. Misilleme yapılıyor burada. Siz misiniz hakikati tiye alan? Gırgır geçen? Hadi size de

müjde o zaman…

- Onun için onlara elîm bir azâb müjdele. (Elmalı)

الات ل ر منون إل الذين آمنوا وعملوا الص (25 )م أجر غي

İllelleziyne amenû ve 'amilussalihati lehüm ecrun gayru memnun;

Ancak iman edenler ve Allah rızasına uygun davrananlar hariç: Onları kesintisiz bir

ödül bekliyor. - İllelleziyne amenû ve 'amilussalihati lehüm ecrun gayru memnun Ancak iman edenler ve Allah

rızasına uygun davrananlar hariç: Onları kesintisiz bir ödül bekliyor. Veya: “Başa kakılmayacak

tarifsiz bir ödül”. İllelleziyne amenû yu yukardaki vurguyla çevirirsek imanı hayat tarzı haline

getirenler, yukarda küfrü hayat tarzı haline getirenlerin zıddı.

- Salih amel ne idi? Salihat; Hasenattan farklıdır. Hasenat namaz kılmak, zekat vermek hasenat

olarak zikredilir Kur’an da. Fakat salihat ıslah edici ameldir. Mutlaka toplumsal bir boyutu

vardır. Yani bozulmuş bir şeyi düzelten amele salih amel denir. Allah’ın razı olduğu amel ortaya

koyanlar müstesna.

- Müslümanlar maalesef en baştan beri yanlış yola saptı. Biz salihatı daha öne çıkaracakken

hasenatı daha öne çıkardık. Salihat nedir? Biraz evvel tanımlamaya çalıştık. Aslında salihat

Page 15: İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02...İNŞİKÂK SÛRESİ Nuzul 52 Mushaf 84 08.02.2016 - Bugün dersimize İnikak suresiyle balıyoruz. İnikak suresi adını birçok sure

başkaları için kendini göz ardı ederek yaptığın şeydir. Hasenat nedir? Kendini geliştirmek için

yaptığın şeylerdir. Namaz kılmamız, oruç tutmamız, hacca gitmemiz, örtünmemiz, güzel şeyler

söylememiz. Bunlar aslında hasen şeylerdir. Ve bu hasen yani güzel şeyleri yaparsanız “Muhsin”

olursunuz. Hiç dikkat ettiniz mi Kur’an’da şöyle ayetlere rastlamazsınız; “inanan ve hasenat

yapanlar kurtulur” demez. Hep “inanan ve salih ameller yapanlar kurtulur” der. Hasenat bizim

için nedir? Şuna benzer; futbolcuların maça çıkmadan önce yaptıkları antrenmanlardır. Namaz

kılmalısınız, oruç tutmalısınız, ama bunları niçin yapmalısınız? Kendinizi geliştirip başkaları için

bir şeyler yapmak için yapmalısınız. Yoksa namaz kılmanızın, oruç tutmanızın, hacca gitmenizin

bir mantığı olabilir mi? Düşünün sürekli antrenman yapıyorsunuz maça çıkmıyorsunuz. Maça

çıkmayacak bir takımın çokta anrenman yapmasının bir mantığı yoktur. Müslümanların aslında

ıskaladıkları şey budur. 40 yaşından sonra ölen bir toplumuz biz. 40 yaşından sonra her şeyi

bırakan, camii önlerinde ölmeyi bekleyen, sürekli hasenatlarla kontur arttırmaya çalışan bir

toplumuz. Artık sevap denen o kontürden ne kadar biriktirirsen, kupon biriktiren ablalar gibi,

kupon biriktiren canlılar durumuna düştük. Bunu unutmalıyız. Bizim biriktirmemiz gereken

kupon şudur; başkaları için bir şey yapmaktır. Aslında bizim salih insanlar olmaya çalışmamız

bizim kurtuluşumuzdur. Çünkü Allah’ın muradı aslında salih insandır. Yani başkaları için, her

şey için güneş, yıldızlar, hayvanlar, bitkiler için her ne varsa onlar için bir şey yapan üretken

insan asıl projedir, Allah’ın muradı da budur.

- İşte böyleleri için, başkaları için bir şey yapanlar için, İman eden ve bozuk bir işi, bozuk bir şeyi

düzelten, bozukluğu düzelten, yanlışı doğrultan, kötüyü iyileştiren ve kötüye razı olmayan

kimseler, mü’minler için ecrun gayru memnun kesintisiz, minnet edilmeyecek, yani başa

kakılmayacak bir ecir, bir karşılık, bir ödül vardır. Gayru memnun’un manasını haricilerin reisi

İbni Abbasa sormuş; kesintisiz ecirdir demiş. Arap dilinde var mıdır demiş? İbni Abbas; hemen

arap şiirinden bulup göstermiş. Kesintisiz ecir ne? Kesintili amele kesintisiz ecir? İşte İllelleziyne

amenû ve 'amilussalihat’te ki sır bu. Eğer Allah onlara kesintisiz bir ömür verseydi onlar salih

amelden vazgeçmeyecekti. Allah bunun için onlara kesintisiz ecir verecek. Rabbim bize çok

görmesin. Rabbim hepimizi bu kesintisiz ödüle mazhar kılsın inşaAllah.

- Ancak iman edip Salih ameller yapanlar başka onlara tükenmez bir ecir var. (Elmalı)

“ ve ahiru da’vana enilhamdülillahi Rabbilalemin.” İddiamızın, davamızın tüm hasılatı ve son sözümüz Alemlerin Rabbine Hamd’dir.

Serdar Ali Mıhcı Nevşehir